Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 102

 

125 inci Birleşim (Olağanüstü)

2 . 8 . 2002 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- "Sürdürülebilir Dünya Kalkınma Zirvesi (Rio+10)" kapsamında Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu tarafından düzenlenecek olan "Temiz Hava, Temiz Su" konulu konferansa katılmak üzere Güney Afrika Cumhuriyetine gidecek olan ve grubunca bildirilen milletvekiline ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1147)

V.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİsİ

1.- Siyasî parti grupları arasında meydana gelen değişiklik nedeniyle, Başkanlık Divanında Demokratik Sol Parti Grubunun 1 Başkanvekilliği ve 2 Kâtip Üyelik, Yeni Türkiye Partisi Grubunun da 1 Kâtip Üyelik ve 1 İdare Amirliğiyle temsil edilmesinin Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- SEÇİMLER

A) BaşkanlIk DİvanInda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1.- Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890)

 

 

VIII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Partilerine ve Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Koray Aydın'ın, Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in, MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Mehmet Gül'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Mehmet Gül'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, SP Grubu adına konuşan Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- MHP Grup Başkanvekili ve Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, AK Parti Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A)YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, öğrencilere yönelik misyonerlik faaliyetlerine, kötü alışkanlıklar ile zararlı akımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7543)

2.- Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, mesleki ve teknik eğitim okullarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7552)

3.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, İstanbul-Fatih Mahmudiye İlköğretim okulunun mezuniyet gecesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7646)

4.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İstanbul Üniversitesi personelinin bakmakla yükümlü oldukları kişilere verilecek sağlık karnelerinde kılık kıyafet şartları arandığı iddiasına ilişkin  sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7667)

5.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Millî Eğitim Vakfına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7705)

6.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, ders kitaplarına zam yapılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7717)

7.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Kazımkarabekir-Akarköy'de lise açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7733)

8.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa'daki bazı ilköğretim okullarında görülen uyuz ve bit vakalarına karşı alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7746)

9.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale-Keskin-Ceritmüminli Kasabasına lise açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7807)

10.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, branş öğretmenlerinin ek derslerde görevlendirilmelerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7870)

11.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, okullarda çeşitli adlar altında toplanan paralara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7894)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, denetçi ve sözcü üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi,

Giresun Milletvekili Hasan Akgün'ün, İçişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz'ın 23-26 Haziran 2002 tarihlerinde Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2 Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına; Adalet Komisyonunda görüşmeleri tamamlanan 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündeme alınarak görüşülmesine; teklifin görüşmelerinin 2 Ağustos 2002 Cuma günü saat 22.00'ye kadar bitirilememesi halinde, bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin ANAP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildi.

Dilekçe Komisyonunda açık bulunan ve DSP Grubuna düşen 1 üyeliğe, grubunca aday gösterilen Giresun Milletvekili Hasan Akgün seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına alınan ve olağanüstü toplantı konusu olan, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/1020) (S. Sayısı : 890) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz, MHP Grubu adına konuşan Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi,

Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici, Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun partisine sataşması,

Nedeniyle birer konuşma yaptılar.

2 Ağustos 2002 Cuma günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.58'de son verildi.

 

 

 

Mustafa Murat Sökmenoğlu

 

 

 

TBMM Başkanı Vekili

 

 

Burhan Orhan

 

Sebahattin Karakelle

 

Bursa

 

Erzincan

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                                         No. : 175

II. - GELEN KÂĞITLAR

2.8.2002 CUMA (Olağanüstü)

Tasarılar

1.- Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası  Sözleşme ile Nihai Senet, Atlantik Ton Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Karar, Usul Kuralları ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın  Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/1033) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.2002)

2.- 4726 Sayılı 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1034) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.8.2002)

3.- Bazı Askeri Hastanelere Döner Sermaye Tahsisine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1035) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.8.2002)

Teklifler

1.- Giresun Milletvekili Mustafa Yaman'ın; Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1022) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.7.2002)

2.- Giresun Milletvekilleri Hasan Akgün, Turhan Alçelik, Burhan Kara, Mustafa Yaman ve Rasim Zaimoğlu'nun; Şebinkarahisar İlçesinin İl Olması Hakkında Kanun Teklifi (2/1023) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.8.2002)

3.- Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve Mersin Milletvekili Turhan Güven'in; 10.6.1983 Tarih ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1024) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.8.2002)

Rapor

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1021) (S. Sayısı: 891) (Dağıtma tarihi : 2.8.2002) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın, seçimlerde partilerin araç konvoylarına yasaklama veya kısıtlama getirilip getirilmeyeceğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8169) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.8.2002)

2.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, K.K.T.C'ye elektrik bağlantısı için kablo hattı döşenmesiyle ilgili ihale olup olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8170) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.8.2002)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

2 Ağustos 2002 Cuma

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşimini açıyorum.

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN- Efendim, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 2 dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Efendim, toplantı yetersayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum efendim:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- "Sürdürülebilir Dünya Kalkınma Zirvesi (Rio+10)" kapsamında Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu tarafından düzenlenecek olan "Temiz Hava, Temiz Su" konulu konferansa katılmak üzere Güney Afrika Cumhuriyetine gidecek olan ve grubunca bildirilen milletvekiline ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1147)

                                                               2 Ağustos 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

"Sürdürülebilir Dünya Kalkınma Zirvesi" (Rio+10) kapsamında Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu tarafından düzenlenecek olan "Temiz Hava Temiz Su" konulu toplantı 29-30 Ağustos 2002 tarihlerinde Güney Afrika Cumhuriyetinin Johannesburg kentinde yapılacaktır.

Konferansa katılması Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiştir.

Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca, siyasî parti grubunca bildirilen üyenin ismi Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

 

 

Ömer İzgi

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

 

Adı Soyadı:

Seçim İli:

 

 

Cemal Özbilen

Kırklareli

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım efendim:

V.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİsİ

1.- Siyasî parti grupları arasında meydana gelen değişiklik nedeniyle, Başkanlık Divanında Demokratik Sol Parti Grubunun 1 Başkanvekilliği ve 2 Kâtip Üyelik, Yeni Türkiye Partisi Grubunun da 1 Kâtip Üyelik ve 1 İdare Amirliğiyle temsil edilmesinin Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

                                         No. : 118

                                          2.8.2002

Danışma Kurulu Önerisi

Siyasî parti grupları arasında meydana gelen değişiklik nedeniyle, Başkanlık Divanında Demokratik Sol Parti Grubunun bir Başkanvekilliği ve iki Kâtip Üyelik, Yeni Türkiye Partisi Grubunun da bir Kâtip Üyelik ve bir İdare Amirliği ile temsil edilmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

M. Murat Sökmenoğlu

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı Vekili

 

 

İsmail Köse

 

Nevzat Ercan

 

MHP Grubu Başkanvekili

 

DYP Grubu Başkanvekili

 

İbrahim Yaşar Dedelek

 

M. Emrehan Halıcı

 

ANAP Grubu Başkanvekili

 

DSP Grubu Başkanvekili

 

Oğuz Aygün

 

Hüseyin Çelik

 

YTP Grubu Başkanvekili

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

 

 

Ömer Vehbi Hatipoğlu

 

 

 

Saadet Partisi Grubu Başkanvekili

 

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir efendim.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI.- SEÇİMLER

A) BaşkanlIk DİvanInda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm

1.- Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 idare amirliği için, Muş Milletvekili Zeki Eker aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında boş bulunan ve Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 kâtip üyelik için, İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliğine, İzmir Milletvekili Atilla Mutman aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Mutman, hayırlı, uğurlu olsun; aramıza hoş geldiniz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 kâtip üyeliğe Antalya Milletvekili Mustafa Vural aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun efendim.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, Kâtip Üyenin, yerinde oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu kısımda yer alan, Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları raporlarının görüşülmesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020)(S. Sayısı : 890) (1)

BAŞKAN - Komisyon ?..Yerini aldı.

Hükümet?..Yerinde.

Sayın milletvekilleri, teklifin 1 inci maddesi üzerinde, Anavatan Partisi, Saadet Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grupları adına konuşmalar tamamlanmış idi.

Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna aittir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; bilindiği gibi, 3.12.2001 tarihinde "savaş, çok yakın savaş ve terör tehdidi halleri dışında ölüm cezası verilemez" hükmünü beraberce oylamıştık. Çerçevesi ölüm cezasını kaldırmak olan bu kanunu çıkardığımızda, hepimiz Kopenhag kriterlerinin var olduğunu biliyorduk; ama, aradan geçen bunca zamandan sonra, nedense, Kopenhag kriterlerine bunun aykırı olduğunu anladık ve yeniden karşınıza geldik. Tabiri caizse, iktidar partileri olarak veya hep beraber, tükürdüğümüzü yalamaya çalışıyoruz

                                    

(1) 890 S. Sayılı Basmayazı 1.8.2002 Tarihli 124 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

MHP, terör tehdidi ortadan kalkmadan, Öcalan dahil, teröristlerin infaz süreci tamamlanmadan idam cezasının kaldırılmasına eskiden beri karşı olduğunu açıkça belirtmiştir. Bunun, aynı zamanda teröristlere ve Öcalan'a örtülü af olduğunu tekrarlamıştır,  inancını açıkça belirtmiştir.

Öcalan ile ilgili idam kararı alındığında, bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunun üzerinde ihtiyatî tedbir kararı almış, bunun üzerine de, üç lider bir araya gelerek bir deklarasyon yayınlamış, bir protokol yapmışlardı. Bu protokolle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının beklenmesi bu müddet zarfında; daha sonra, bu karar alındıktan sonra da, bunun, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevkini açıkça karara bağlamışlardı.

Daha sonra, yine, Avrupa Kopenhag kriterleri karşısında, bizim, Ulusal Program olarak koyduğumuz belgede de, yine, aynı şekilde "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre, kesinleşmiş idam cezasının yerine getirilmesi kararı, münhasıran Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir" hükmü konularak, bu konudaki tavrını açıkça belirtmişti.

Bütün bunlara rağmen, bazı partilerimiz, bu konudaki açık hükmü yok farz ederek, üstelik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını tanımamızın, Refahyol döneminde, Sayın Erbakan ve Sayın Çiller Hanımefendi tarafından imzalandığını unutarak, zaman zaman "getirin, Meclise niçin getirmiyorsunuz, onu halen niye tutuyorsunuz" gibi gerekçelerle halkı tahrik etmeye devam etmişlerdi. Biz getiremiyorduk; çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ve Başbakan Yardımcısının, bunun altında imzaları vardı. Onlar imzalarını unutabilirler, onlar bunu hatırlamayabilirler; ama, Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmek zorundaydı ve asla unutmadı.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Vay canına!.. Samimî misin?! Allah'ını seversen, samimî misin?!

MEHMET GÜL (Devamla) - Arkadaşlar, burada, sağda, solda, dağda, bayırda "bu Milliyetçi Hareket Partililer Apo'yu affetmiyorlar, niçin affetmiyorsunuz, haydi getirin" diye bağıranlar, şimdi diyorlar ki "niçin affetmiyorsunuz; şu anda, niçin, siz, Meclise getirdiniz de, Avrupa Birliğine karşı tavır alıyorsunuz; bırakın, bunları Avrupa Birliği sürecinde değerlendirelim" gibi çelişkili ifadeler kullanıyorlar. Şu anda, karşınızda, bütün şehit aileleri, bütün gaziler burayı gözetliyor, bizim alacağımız kararı gözetliyor.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Yapma canım!

MEHMET GÜL (Devamla) - Şehit aileleri, yıllardır ekmeklerine katık ettikleri gözyaşlarıyla sizin alacağınız kararları bekliyor. Şu anda alacağınız kararlarla, öyle "Halep'te 70 arşın atlardım, burada atlamam" mantığını bırakacaksınız; Halep'te 70 arşın atlıyorsanız, burada da atlayacaksınız; dışarıda farklı, burada farklı konuşmayacaksınız. Şimdi, arkadaşlar...

OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Getirin kararı, oylayalım!

RAMAZAN GÜL (Isparta) - 19 Nisan 1999'dan beri neredeydiniz?! Avrupa Birliğine uyum yasalarını imzaladınız Apo'yu asmayacağız diye; Ulusal Programa asmayacağız diye imza attınız.

MEHMET GÜL (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, burada, tabiî, bazı görüşler ileri sürülürken, hâlâ, bu mantıkla, Milliyetçi Hareket Partisini suçlamaya devam etme eğilimleri vardır. (DYP sıralarından gürültüler)

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Üçbuçuk yıldır aklınız neredeydi?!

BAŞKAN - Sayın Gül...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Başbakanlıktaki Yargıtay kararını indirin Meclise, hemen asalım!

BAŞKAN - Isparta Milletvekili Sayın Gül, lütfen... Bırakın, Mehmet Gül konuşsun, hatibin sözünü kesmeyin efendim.

Sayın Mehmet Gül, siz devam edin efendim.

MEHMET GÜL (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, istismar etmeyi bırakın. Biz, daha önce, burada bu konu gündeme getirildiği zaman, bize "niçin asmıyorsunuz, niçin idam cezasını getirmiyorsunuz, terörist başını buraya getirmiyorsunuz" diyenler, zannettik ki, buraya gelirse lehte oy verecek. Bugün anladık ki, Türk Milleti de anladı ki, hepinizin, çoğunuzun gerçek niyeti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gül.

MEHMET GÜL (Devamla) - Burada, esasında gerçek niyetiniz ortaya çıkmıştır. Bunun, Avrupa Birliğiyle ilgisi yoktur.

OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Niyetle ilgisi vardır.

MEHMET GÜL (Devamla) - Ayrıca, bazı partilerimiz, bunun ağırlaştırılmış hapis cezasına çevrilmesi gerektiğini, müebbet hapse çevrilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu, her şeyden önce, girmeyi düşündüğünüz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, kurallarına, yapısına aykırıdır; bunu yapamazsınız! Yani, şunu demek istiyorsunuz ki; bir müddet sonra, Abdullah Öcalan, belki de aramızda milletvekili olarak bulunacak; çünkü, affedeceksiniz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bırak allahaşkına!

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Bunu söylemeyin!

ASLAN POLAT (Erzurum) - Yapma, ayıp!..

MEHMET GÜL (Devamla) - Bunun adı örtülü aftır; bundan kaçınmayın, açıkça söyleyin; Türk Milletini enayi yerine koymayın, Türk Milletini aptal yerine koymayın. Burada, açıkça, fikirlerinizi, kanaatlerinizi belirteceksiniz. Türk Milletini bölmek için 30 000 insanımızı şehit eden, iç ve dışborçlarımızın toplamı olan 150 milyar dolardan fazla zarar veren...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Siz ne kadar verdiniz?!

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen...

MEHMET GÜL (Devamla) - ...Türk Milletinin sosyal dokusunu yok eden bir caniyi ve caniler sürüsünü affetmeyi düşündüğünüzü Türk Milletinin huzurunda açıklayın; burada, rol yapmayın. Gelin, burada, açıkça belirtin ya da hâlâ tövbe kapıları kapanmamıştır, tövbe edin ve oylarınızla bunu reddedin. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sonuç olarak, daha çok, güneydoğudaki insanımızın kanına giren, onları heder eden, onları mağdur eden PKK'nın kanlı katillerinin affı anlamına gelecek olan bu kanun dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,  sizleri, son defa uyarıyoruz. Şehitler ölmez; o ölmemiş olan şehitler, şu anda, sizden dua değil, buna, karşı oy bekliyorlar. (MHP sıralarından alkışlar) Ya bu oyu vereceksiniz ya da Türk Milletinin karşısına çıkamayacaksınız; sizi, son defa uyarıyoruz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Partide.

Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 890 sıra sayılı yasa teklifi hakkında, DSP Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği, bizi, kendi bünyesine davet etmiyor; biz, AB'ye girmek istiyoruz. O zaman, kriterleri yerine getirmek zorundayız. Sen, girmek istiyorsan -sana gel diyen yok, bize yalvaran yok- kriterlere uymak ve uyumu sağlamak zorundasın.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği bizi bünyesine alsın diye bazı edimleri yerine getirmiyoruz biz; Türk ulusu, Türk Halkı layık olduğu için AB'ye girecektir. Bu uyum yasalarıyla, biz, kendi insanımıza layık olan bir düzenleme getiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu uyum yasaları paketinin içinde en önemli madde gündemimizi, Meclisimizi şu anda hareketlendiren 1 inci maddedir. Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam hariç, diğer suçlarda idam cezaları kalkmaktadır. Terörle ilgili suçların idam cezalarında, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun uygulanmayacağı gibi, bunlar hakkında müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam edecektir.

İdam ilkel bir ceza sistemidir arkadaşlar. 21 inci Yüzyılda medenî uluslar bu sistemden vazgeçiyorlar, hatta büyük bir kesimi de vazgeçti. Biz, idamı, Avrupa Birliğine girelim diye kaldırmıyoruz; medenî bir millet olduğumuz için kaldırıyoruz, kendimiz için kaldırıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türk Milleti ne aptaldır, ne enayidir; Türk Ulusu medenîdir, çalışkandır ve güçlüdür. DSP olarak, Avrupa Birliği projesini, çağdaşlık projesini destekliyoruz; bu hususta düzenlenen uyum yasalarını olumlu buluyoruz ve olumlu oy kullanacağımızı söylüyoruz. Bu yasa buradan geçecektir. Tüm ulusumuza, Türk Milletine hayırlı olsun diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunun.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 890 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesiyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği süreci çok eski olmasına rağmen, aşağı yukarı, 1999 Helsinki Kararlarıyla aktivite kazanıyor. Özellikle, daha önceki Gümrük Birliği Anlaşması, bunun için temel teşkil ediyor ve nihayet bugün, Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesini hazırlıyor, bizim hükümetimiz de, Ulusal Programı hazırlıyor ve bir müzakere tarihi için, bize düşeni yapmanın, Ulusal Programda bulunanları yapmanın gereği için, Meclisimizi olağanüstü toplantıya çağırdık.

Bu teklifte, 1 inci madde, doğrudan doğruya idam hükmüyle ilgili, idam cezasının kaldırılmasıyla ilgili. Bugün, Avrupa Konseyinde idam cezasını kaldırmayan tek ülke biziz, 44 ülke arasında. Ayrıca, hükümetimiz, Avrupa Birliği için hazırlanan Ulusal Programda da, bu konuda taahhütte bulunmuş.

Neler olmuş: Aşağı yukarı, 1999'dan bu yana geçen zamanı, gerçekten, iyi kullanamamışız, birçok gecikmelerimiz olmuş. Örneğin, Meclisi, bu Programda bulunan hususları yerine getiremediğimizi bile bile tatile sokmuşuz, sonra alelacele çağırmışız, şimdi de, bu acelelik içerisinde bu kanunları çıkarmaya çalışıyoruz. Buna rağmen, bu alelacele gelişe rağmen, milletin menfaatı olduğu için buradayız, milletin önünü açmak için buradayız ve bu yasaların çıkarılmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu yasalar beş-altı gün içinde hazırlandı. Halbuki, bu hükümet, uzun ayları, uzun yılları "uyum içindeyiz" diye diye, anlaşmazlıklarını örtbas ederek harcadı. Bu hükümet, çıktı televizyon kanallarına, muhalefet bize destek vermiyor "havet" diyor; yani, evet demek istemiyor, hayır demeye çalışıyor gibi, birtakım şikâyetlerde bulundu.

Mart 2001'de bunların çıkması gerekiyordu, tarih buydu. Bugüne kadar bunları yapamayanlar, işlerini yapamayanlar, işlerini bitiremeyenler, dönüyor, muhalefeti şikâyet ediyor. Bu neye benziyor biliyor musunuz; usta hırsız ev sahibini bastırır misali... Bu hükümet, basına, medyaya çıkıyor, yaygara koparıyor. E, bu doğru bir davranış mı?

Yanlışlıklar yapıyorsunuz; mesela diyorsunuz ki: "Biz bu işleri yapmaya çalışıyoruz; ama, muhalefet karşı çıkıyor." Şimdi, muhalefetle diyalog kurdunuz mu? Ulusal Programı hazırlarken muhalefet liderlerini topladınız mı? Kendi aranızda zirve toplantıları yapıyorsunuz, kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz. Ulusal Program hakkında bu Yüce Meclise doğru dürüst bilgi bile vermediniz. Dedik ki: "Bu Mecliste, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin yasama karşıtı olan bir daimî komisyon kurun" bunu da kurmadınız. "Liderler zirvelerinde, dışpolitikanın bir millî politika haline gelmesi için muhalefet liderleriyle de görüşün, bilgi verin" dedik, "halkla diyalog kurun" dedik, "Avrupa Birliğini halka anlatın" dedik; anlatmadınız. Dışarıda, özel sektörün yaptığı kadar bile bir lobi faaliyetinde bulunamadınız. Şimdi, vaktinde yapamadığınız görevleriniz için muhalefetten destek istiyorsunuz.

İktidar nimetleri sizin; ama, anlaşamazsanız, payanda olmak üzere de muhalefetten görev bekliyorsunuz. Bu mu demokrasi anlayışınız?! Böyle bir demokratik sistem var mı?! Muhalefetin görevi, sizin iktidarda anlaşamadığınız noktalarda size destek olmak mı?!

Ulusal Programı hazırlayan bu hükümet, imzalayan bu hükümet; bugüne kadar Meclise bunun gereği olan kanunları getirmeyen de yine bu hükümet.

Şimdi, koalisyonun bir kanadında, Avrupa Birliği kriterlerine itiraz var; çok güzel, tamam; çözüm yolunuz nedir; reddedelim, hamasi nutuklar atalım, partimizi kurtaralım; ne pahasına; Türkiye'nin önünü tıkama pahasına. Bunun adı da milliyetçilik, vatanseverlik; öyle mi?! (DYP sıralarından alkışlar) Bu çatı altında herkes, yek diğeri kadar vatanperverdir; bunu herkes bilsin.

Şimdi, muhalefet, özellikle Anamuhalefet, Doğru Yol Partisi, Avrupa Birliğini ister görünüyor, desteklemiyor yalanını her düzeyde dillendirdiniz. Yere göğe pankartlar astık "AB'ye şartsız destek veriyoruz" dedik, anlatamadık. Getirin yasaları -bunların eksiğini gediğini elbette eleştireceğiz; düzeltmeye çalışıp destekleriz dedik; istismar ettiniz. Daha dün, bu Meclisin tam ortasında, göbeğinde, kendi Genel Başkanı başta olmak üzere, Doğru Yol Partisi, getirdiğinize destek verdi, tam kadro destek verdi. Yüzünüz kızarmayacak mı şimdi?! (DYP sıralarından alkışlar)

İdam konusunda, 35 000 kişinin kanı üzerinde olan bir katil var, bir terörist var. Şimdi... (MHP sıralarından gürültüler ) Dinle...

BAŞKAN - Lütfen efendim...

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Yüce Türk Yargısının kesin kararını üçbuçuk senedir Meclise getiremeyeceksin... (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜL (İstanbul) - Hadi be sen de!

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Ulusal Programın altında imzan olacak; bu, Meclisin işi diyeceksin...

MEHMET GÜL (İstanbul) - Genel Başkanına sor!

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - ...asıl dosyayı Meclise getirmeye yüreğin yetmeyecek... Sonradan uyanacaksın; nasıl uyanacaksın; seçimi duyunca uyanacaksın. (DYP sıralardan "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET GÜL (İstanbul) - Çiller'e sor Çiller'e!

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Siz, ne zaman seçimi duysanız, Öcalan'a sarılıyorsunuz, teröristbaşına sarılıyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Şimdi, bakınız, çıkıyor bir arkadaşınız, Çiller hükümeti zamanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararından söz ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sağlam, 2 dakika uzatmıştım; lütfen, son cümlenizi alayım. Sayın Gül'ün süresini de 2 dakika uzattım, sizin sürenizi de...

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Halbuki, biz 6 no'lu protokolü imza etmedik. Bunu bilesiniz.

Bir şey daha var: Şemdin Sakık ve 39 tane katil idama mahkûm, onların dosyasını niye getirmediniz? Getiremezsiniz, yüreğiniz yetmez! Getiremezsiniz!.. (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Sağlam, teşekkür ediyorum.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Şimdi, bütün bunlara rağmen, Türkiye'nin onbeş yılına, 35 000 canına ve 100 milyar dolarına mal olmuş olan teröristbaşının, Türkiye'nin geleceğine ipotek koymasına gönlümüz razı olmadığı için, bu teklife "evet" diyeceğiz, başka bir şey değil. (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası, Yeni Türkiye Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay'da.

Buyurun efendim. (YTP sıralarından alkışlar)

YTP GRUBU ADINA ALİ GÜNAY (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, Grubum Yeni Türkiye adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin 1 inci maddesiyle, savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, Türk Ceza Kanunu, Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile Orman Kanununda yer alan idam cezaları, müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmektedir.

Bu madde, komisyon görüşmelerinde ve Genel Kurulda bu teklif görüşülürken, en çok tartışılan maddelerden biri olmuştur.

İdam cezası tarih boyunca var olmuştur; ama, insan aklı geliştikçe, bu ceza ortadan kaldırılmaya başlanmıştır.

Türkiye'de, Anayasa ve yasalarda ölüm cezası tanınmış ve ülkemizde, 1984 yılına kadar ölüm cezalarının infazı yapılmış, 1984'ten bu yana ise, ülkemizde, ölüm cezalarının infazı yapılmamaktadır. Aradan geçen bu süre içerisinde, hiç kimsenin idam cezasının infazı yapılmamıştır; ancak, yasalarımızda, bu ceza, halen yer almaktadır. Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde, Anayasamızın 38 inci maddesinde 4709 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle, savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemeyeceği hükmü getirilmiştir. Ölüm cezası Anayasada kaldırıldığına göre, idam cezası yerine ne gibi bir cezanın uygulanacağının belirtilmesi acilen gerekmektedir.

Diğer yandan, Avrupa Birliğine üye ülkelerde idam cezası uygulanmamaktadır. İdam cezasının kaldırılıp kaldırılmaması tartışılırken, idam cezasının kaldırılmasına karşı görüş belirtenler, Avrupa Birliğine üye olan ülkelerin bir kısmının, üye ülke olduğundan çok zaman sonra ülkelerinde idam cezasını kaldırdıklarını, ülkemizde idam cezasının hemen kaldırılmasının gerekmediğini söylemekte ve bunun, bir nevi taviz vermek olduğunu dile getirmektedirler. Oysaki, durum böyle değildir. Avrupa Birliğine üye olmak isteyen ülkelerin tümüne öngörülen koşullar aynıdır. Bugün, idam cezası uygulanan ülkeler, Avrupa Konseyine bile üye kabul edilmemektedir. Ülkemizde, yasalarımızda idam cezası olmasına rağmen, Türkiye, Avrupa Konseyi üyesidir. Nedeni de, üye olduğunda böyle bir şartın öngörülmemesiydi. Durum, Avrupa Birliği için de aynıdır.

Avrupa Birliği bir yana, Avrupa Konseyine üye olan her devlet, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmek ve ülkesinde yaşayan herkesin temel hak ve özgürlüklerden yararlanmasını sağlamak durumundadır. Temel hak ve özgürlüklerin başında ise yaşama hakkı gelir. Ölüm cezasının infazıyla, bir temel hak olan yaşam hakkı yok edilmektedir. Yaşam hakkının özü ise kesin olarak yaşamda kalmaktır. Bu nedenle, bölgesel ya da uluslararası düzeydeki temel insan hakları belgelerinde yaşam hakkı tanınmıştır. Örneğin, Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirisinin 3 üncü maddesiyle, herkesin yaşam, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı tanınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2 nci maddesiyle, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu ve hiç kimsenin, yaşamından kasıtlı biçimde yoksun bırakılamayacağı hükme bağlanmıştır. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kendi özgür iradesiyle onaylamış ve Avrupa İnsan Hakları Divanının yetkisini de yine kendi isteğiyle kabul etmiştir. Dolayısıyla, Türkiye'nin egemenlik haklarına aykırılıktan bahsedilemez ve idam cezasının kaldırılması, bir taviz olarak nitelendirilemez. Kaldı ki, ölüm cezasına çarptırılmayan kimse, müebbet ağır hapse mahkûm olmakta, cezasız kalmamaktadır.

Yeni düzenlemenin hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (YTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz 5 dakika efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, tekrar hatırlatıyorum: Sayın Bakan hükümet adına konuşamaz. Tekrar söylüyorum, Sayın Bakan şahsı adına yerinden ifade etsin.

BAŞKAN - Sayın Köse, özür dilerim... Dün de ifade etmeye çalıştım, İçtüzük 81'e göre...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Affedersiniz... Ben de usul hakkında söz istiyorum Sayın Başkanım.

Şu ana kadar istisnası, bir tek uygulaması olmayan bir konuyu görüşüyoruz. Türkiye'nin kaderiyle ilgili, Türk Milletinin bölünmez bütünlüğüyle ilgili çok ciddî bir meseleyi görüşürken, bir siyasî parti buna karşı olmasına rağmen, o ortağının adına Sayın Bakan düşüncelerini ifade edemez. Yerinden, hükümetin değil, kendi şahsının düşüncelerini ifade eder.

BAŞKAN - Efendim, çok affedersiniz, özür diliyorum Sayın Köse. İçtüzük o kadar açık ki, yoruma dahi tabi değil. Ben, bu celseyi açarken...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, arz edeyim, müsaade edin... Ben sizi dinledim...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Siz, bunu yorumlamak suretiyle, Sayın Bakanın...

BAŞKAN - Ben nasıl yorumlarım efendim?!

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yorumlarsınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aman efendim, istirham ederim...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Siz böyle bir uygulamayı getirin, biz de kabul edelim. Şu ana kadar böyle bir uygulama olmamıştır. Hükümetin içerisinde, hükümeti destekleyen bir siyasî partinin düşüncesine aykırı, hükümet adına konuşamaz Sayın Bakan. Yok... Şu ana kadar istisnası olmamıştır. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan yerinden düşüncelerini ifade eder, kürsüden konuşamaz.

Lütfen, istirham ediyorum, ara veriniz.

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Çok ayıp!

BAŞKAN - En iyisi bu Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ara veriniz, Kanunlar...

BAŞKAN - Ben sizi dinledim, siz de beni dinler misiniz efendim...

Efendim, buyurduğunuz gibi, İçtüzüğe göre, ben, Meclisi müzakereye açtım; ama, sizin buyurduğunuz çok hassas bir konu hakkında, hükümet, seçim hükümeti olmasına rağmen, hükümet arasında bu konuda bir ihtilaf olduğu malum. Bu, çok özel bir durum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararını almak mecburiyetindeyim. Yüksek iradelerinizle, eğer, ben ara verince, Sayın Başkanvekilleri...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Niye ara veriyorsunuz?!

BAŞKAN - Çarem yok efendim. İstirham ederim... Bizim vazifemiz, gerginliğe sebebiyet vermeden makulü bulmak. Şimdi, bir Sayın Bakan "ben de söz istiyorum" dedi.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, arz edeyim, müsaade eder misiniz... Siz oturun.

Bir tek bakana söz verebildiğim için, Sayın Devlet Bakanımız da söz istedi; ona da veremiyorum. Adalet Bakanı bu konuda kürsüde olduğu için ona söz vermiştim. Şimdi, ben ara veriyorum. 10 dakika yeter mi efendim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yeter efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ama, Sayın Başkan, Sayın Bakan kürsüde...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kürsüde Sayın Bakan var. Olmaz öyle şey! İçtüzüğü uyguluyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın Başkanlar, müsaade buyurun...

Ben, Sayın Bakandan, dün gece... (MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Olmaz böyle!... Saygısızlık yapmayın lütfen!..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, yarım saat...

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz efendim... Ben sizi dinliyorum, siz de benim derdimi dinler misiniz... İstirham ediyorum... Lütfen...

Dün akşam...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Başkan, ben bitirmeden nasıl söz istersiniz?!

Bendeniz, söz isteyince, dün akşam Sayın Bakana dedim ki: Sayın Bakanım, elektrikli bir hava var, hükümet arasında bunu hallederseniz minnettar kalırım...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne demek?!

BAŞKAN - Ama, benden söz isteyince, ben, veremem size diyemem; onun için, vermek mecburiyetindeyim. (MHP sıralarından gürültüler)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Doğru efendim, doğru.

BAŞKAN - Bir dakika efendim...10 dakika ara veriyorum efendim... İstirham ederim... (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, karşı taraf ayıp ediyor!.. Ya hükümetten çekileceksiniz ya da böyle davranmayacaksınız; ayıptır. (MHP sıralarından gürültüler)

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Ayıp yahu!..

BAŞKAN - İstirham ediyorum... Efendim, istirham ediyorum... Bakın, 63'e göre ara veriyorum. (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ayıptır yahu!..

BAŞKAN - Burada bir arkadaşımız yanlış yere şehit oldu. Büyük Millet Meclisini idare ederken gerginliğe lüzum yoktur. Bizler medenî insanız. Kaidelerle, kuralla idare ederiz. Sayın Bakan bizim hocamız. Beni mazur görün, lütfen... 10 dakika ara veriyorum... İstirham ediyorum...

Sayın Bakanım, çok özür diliyorum. Millet huzurunda, şahsım adına lütfen, özür diliyorum...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ayıp yahu!..

BAŞKAN - Bir dakika... Lütfen efendim... (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, bir dakika müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Efendim, 10 dakika ara verdim.

Kapanma Saati : 14.44


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.55

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 125 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020)(S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Efendim, konunun ve durumun nezaketi icabı Sayın Bakan söz talebini geri çektiler; kendilerine teşekkür ediyorum.

Şimdi, madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Madde üzerinde 3 önerge vardır; geliş sıralarına göre okutacağım, aykırılık derecelerine göre de işleme koyacağım efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

Koray Aydın

 İsmail Köse

Mustafa Verkaya

 

Ankara

Erzurum

İstanbul

 

Nesrin Ünal

Ahmet Çakar

Abdurrahman Küçük

 

Antalya

İstanbul

Ankara

 

Ali Serdengeçti

Vedat Çınaroğlu

Burhan Orhan

 

Manisa

Samsun

Bursa

 

Kürşat Eser

 

Mustafa Sait Gönen

 

Aksaray

 

Konya

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Mehmet Ali Şahin

Akif Gülle

İsmail Özgün

 

İstanbul

Amasya

Balıkesir

 

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

 

Sait Açba

 

Bursa

 

Afyon

BAŞKAN - En son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Arabacı

Ahmet Arkan

Bayram Fırat Dayanıklı

 

Bursa

Kocaeli

Tekirdağ

 

Cengiz Güleç

Uluç Gürkan

Emin Karaa

 

Sıvas

Ankara

Kütahya

 

Sadık Kırbaş

Tahir Köse

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Çanakkale

İstanbul

Aydın

"Madde 1.- 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 22.5.1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür. Terör suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına hüküm giyenler, şartla salıverilme ve af kanunlarından yararlanamazlar.

Bu kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinde öngörülen süreler iki kat, terör suçları hakkında üç kat olarak uygulanır."

BAŞKAN - Efendim, şimdi, en aykırı önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

 

 

Koray Aydın

 

 

 

(Ankara)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz evvel okuttuğum, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin ve arkadaşlarının önergesi de aynı mahiyettedir; bir daha okutmama lüzum yok. Bu iki önergeyi birleştiriyorum; birleştirdikten sonra da, önerge sahiplerine ayrı ayrı konuşma hakkı vereceğim efendim.

Şimdi, Komisyona soruyorum: Efendim, birleştirilen önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz efendim.

Peki, metinden çıkarmayla ilişkili önergeyi oyluyoruz, yanlışlık olmasın.

Sayın Bakan, zatıâlileriniz?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu madde, teklifin en önemli maddesidir; katılmıyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı birinci önerge üzerinde...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Koray Aydın konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Koray Aydın, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Bugün, hakikaten tarihî bir oturum yapıyoruz. Ülkemizin geleceğiyle ilgili önemli bir konuda da karar aşamasındayız. Zaman zaman gerginlikler oluyor, karşılıklı söz atmalar ve sataşmalar olabiliyor; fakat, görülüyor ve anlaşılıyor ki, bu tartışmaların temelinde, bir tarafı, ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun, hemen şimdi Avrupa Birliği diyenler diğer tarafı da, Avrupa Birliği; ama, tarihinden ve kültüründen gelen gücünün farkında olarak, ne istediğini bilerek, bu coğrafyanın bize tanıdığı büyük devlet olma ideali ve avantajını kullanarak, milletimizin de hakkını ve hukukunu koruyarak Avrupa Birliği diyenler oluşturuyor. Artık, bu ayrışma netleşmiştir, belirginleşmiştir. Bir tarafı, ikinci kategoride söylediğim Milliyetçi Hareket Partisi; diğer tarafı da, 6 partiden meydana gelen bir gökkuşağı koalisyonu oluşturuyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi tartışacağımız madde, biraz evvel Sayın Adalet Bakanımızın da ifade ettiği gibi, hakikaten, bu yasa teklifinin en temel maddelerinden bir tanesi; idamla ilgili. İdam denilince, Türkiye'nin gündemini dolduran, en çok tartışılan konu. Bu konu üzerinde, özellikle dün burada partisi adına görüşlerini ifade eden Sayın Ekrem Pakdemirli bir şey söyledi, çoğunun da dikkatinden kaçtı. Ben, şimdi, zabıtlardan, Sayın Ekrem Pakdemirli'nin ne dediğini söyleyeceğim; diyor ki: "Gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Apo'yu size kim teslim etti. Ettiyse, şartsız mı teslim etti. Yani, bu gerçeği niye kabul etmiyoruz. Biz, Nijerya'ya veya falanca yere gidip, kendimiz alıp getirdik, öyle mi?" Ondan sonra ekliyor, diyor ki: "Öyle değil; bu gerçekle niye yüzleşmiyoruz?!"

Evet, değerli milletvekilleri, dünkü satır aralarında kalan; ama, bence önemli olduğuna inandığım bu sözlerin irdelenmesi ve tartışılması lazım. Doğru söylüyor, gerçeklerle yüzleşmek lazım. Peki, Apo'yu Türkiye'ye getiren 56 ncı hükümete, biz de, şimdi, buradan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak soralım: Apo'yu Türkiye'ye kim getirdi? Getirirken, özel bir anlaşma mı yapıldı? Asmamak için söz mü verdiniz?

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Çok geç kaldınız bu soruları sormak için.

KORAY AYDIN (Devamla) - Burada, 6 partinin dayanışmasının nedeni de bu mu? (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Şimdi mi aklınıza geldi bu sorular?!

KORAY AYDIN (Devamla) - Bu konuların, burada, net bir şekilde, işin sahibi ve muhatapları tarafından açıklanması bir mecburiyet haline gelmiştir.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Üç yıldır niye sormadınız bu soruları?!

KORAY AYDIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, bu konu üzerinde, 57 nci cumhuriyet hükümeti kurulunca, malumunuz olduğu üzere, 1999 yılında, bir liderler zirvesi yapıldı ve bu idam konusu, koalisyonu oluşturan 3 partinin sayın liderleri tarafından masaya yatırıldı. Bu toplantı, tam 7 saat 23 dakika sürdü. Dikkat edin, tam 7 saat 23 dakika! 23 dakika, 1 saat değil, tam 7 saat 23 dakika ve bunun sonucunda da, 3 lider tarafından, kamuoyuna, bir protokol imzalanarak açıklandı. Bu protokolde de, 3 liderin imzası vardı; Sayın Başbakanımız Bülent Ecevit, Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Genel Başkanım Devlet Bahçeli'nin. Bu 3 lider, imzaladıkları protokolle, Türk Milletine bir taahhütte bulundular. Ne dediler; aynı protokolden okuyorum: "Bilindiği gibi, Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya, gereği için, ivedilikle Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecektir." Tekrar ediyorum: "Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya, gereği için, ivedilikle Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecektir." Devamında "genel başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devletiyle Türkiye'nin yüksek menfaatları aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde erteleme süreci kesilerek, infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır" denilmektedir.

Şimdi, bu liderler zirvesi ve sonucunda imzalanan 3 liderin bu protokolüyle çok net sözler söylenmektedir. Burada, bu protokolün muhtevasına bakıldığında, Milliyetçi Hareket Partisinin Türk siyasetine getirmeye çalıştığı ilkeli ve seviyeli siyaset anlayışının, sözünde duran ve onun gereğini yerine getirmeye çalışan anlayışının yansıması bu protokole yerleşmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, bütün hassasiyetlerini de bu protokole yerleştirmiştir. Burada önemli olan, Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında...

Peki, nedir uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan bu süreç? Uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreçten kasıt, Başbakanlığını Sayın Necmettin Erbakan'ın, Başbakan Yardımcılığını da Sayın Tansu Çiller'in yaptığı hükümetin 1997 yılında altına şatafatlı imzalarını kondurdukları bu 11 inci protokoldür. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İmza altına alarak uluslararası alanda Türkiye'yi taahhüt altına sokan bu protokolün 34 üncü maddesi "Kişisel Başvurular" bölümüdür ve bizim bu uluslararası taahhütlerimizdeki temel dayanağı teşkil etmektedir; ama, ucuz politik manevra, ucuz politik söylemle bu Mecliste üçbuçuk yıldan beri sürekli aynı anlayışı sergileyen insanların çaresizliği işte bu 11 inci Protokoldür değerli arkadaşlar. Bu onların çaresizliğinin belgesidir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - "Apo'yu biz asacağız" diye seçim sloganıyla geldiniz ya!..

KORAY AYDIN (Devamla) - Ve Milliyetçi Hareket Partisi bu protokole uygun tavrını sürdürerek...

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) - Oku!.. Oku!.. Porotokolü oku!

KORAY AYDIN (Devamla) - ... o sürecin tamamlanmasından sonra Apo'nun idam dosyasının Meclise getirileceğini de, liderler protokolündeki üç imzayla garanti altına almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, tolerans gösterdim, uzattım peşinen; 8 dakika konuştunuz, toparlayın lütfen efendim.

KORAY AYDIN ( Devamla) - 1 dakika daha rica edeyim Sayın Başkanım.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Orada ne yazıyor?!.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Orada Apo mu var?!.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, okusun, okusun!..

BAŞKAN - İstirham ederim Sayın Polat... İstirham ederim... Lütfen...

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Sayın Başkan, sataşıyor...

BAŞKAN - Sataşma varsa, kalkar, konuşursunuz!

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, kaç dakika konuşuyor?!.

BAŞKAN - 8 dakika efendim...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, 1 dakika daha müsaade edin de protokolü okusun. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Polat... Sayın Polat...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Haksızlık bu, haksızlık!.. Yakışmıyor size Sayın Başkan!

BAŞKAN - Üçbuçuk yılın hatırına susun!

Buyurun.

KORAY AYDIN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, burada, yine, uzun zamandan beri dinlediğimiz en büyük teranelerden bir tanesi de "siz, Katılım Ortaklığı Belgesini imzaladınız, çeşitli taahhütlerin altına imza attınız, sonra da gelip burada konuşuyorsunuz" diyorlar muhalefete mensup arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, ölüm cezasının kaldırılması Ulusal Programda şu şekilde geçiyor; deniliyor ki: "Türk ceza hukukundan ölüm cezasının kaldırılması hususu, şekil ve kapsamı itibariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından orta vadede ele alınacaktır." Bu Ulusal Programın her karesine, taahhütlerine Milliyetçi Hareket Partisi sadıktır ve sadık kalmıştır ve bunun gereği de yapılmıştır. Ne yapılmıştır; Türkiye Büyük Millet Meclisi 3.10.2001 tarihinde toplanarak, şekil ve kapsam olarak, Meclisimizde Anayasa değişikliğini değerlendirdi ve -Anayasanın 38 inci maddesi- terör, savaş, yakın savaş suçları hariç idam cezasını kaldırdı. 465 milletvekili katıldık, 383'ümüzün kabul oyuyla, bu, burada gerçekleşti. Yani, Meclisin yüzde 83'ü buna kabul oyu verdi. Şimdi, değerli milletvekilleri, on ayda terör kalktı mı Türkiye'den?!. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aydın, lütfen...

KORAY AYDIN (Devamla) - Peki Sayın Başkanım; uyarınızı dikkate alarak sözlerimi tamamlıyorum ve bu önemli konuda Parlamentonun, burada önergemizi yani bahsettiğimiz bu maddenin yasa teklifinden çıkarılmasını destekleyeceğini umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Mehmet Ali Şahin...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Şahin bir dakika...

Sayın Hatiboğlu, "56 ncı hükümet" dedi efendim, size bir şey söylemedi.

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Olur mu efendim, isim zikrediyor.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir dakika efendim, izin verin... (MHP sıralarından "ne sözü" sesleri, gürültüler)

KORAY AYDIN (Ankara) - Konuşsun, bakalım ne anlatacak!

BAŞKAN - Bir dakika efendim... İstirham ederim... Soruyorum... Allah, Allah!.. Fesuphanallah!..Yapmayın böyle bir şey...

Kimseye söz vermiyorum... Lütfen efendim...

Buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, Sayın Aydın Genel Kurulu yanlış bilgilendirdi; 6 nolu Protokolün sadece imza bölümünü okudu, protokolün muhtevasını okumadı...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum; anlaşıldı...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İzin verin efendim, izin verin...

BAŞKAN - Efendim, müteakip maddede söz alıp, bunu söyler misiniz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 6 nolu Protokol...

KORAY AYDIN (Ankara) - 6 nolu Protokol değil, 11 nolu Protokol.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 11 nolu Protokol kişisel başvuruyla ilgilidir. Kişisel başvuru hakkı, bu millete kazandırılan en büyük haktır. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Sayın Aydın Genel Kurulu yanılttı.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim... Çok teşekkür ederim efendim, o kendisinin fikri.

Sayın Mehmet Ali Şahin, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, sataşma var, ben de yerimden...

BAŞKAN - Efendim, hatibi kürsüye çağırdım... (DYP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Olur mu efendim?!

BAŞKAN - Sayın Güven, bu bağırtıyla nereye gideceğiz; arkadaşlarım bana bağırıyor.

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Bu davranışla siz nereye varmak istiyorsunuz?

BAŞKAN - Benim davranışım mı?.. Ne yaptım ben?

TURHAN GÜVEN (Mersin) - İsmen sataşma var, niye söz vermiyorsunuz?

BAŞKAN - Efendim, sataşmadan dolayı söz istediniz de, burada yandı mı? Ben sayın hatibi kürsüye çağırdım; müsaade buyurun, hatip konuşsun, sonra konuşursunuz. Siz başkanvekilliği yapmışsınız... Size, söz vermeyeceğim demedim ki!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Peki efendim.

BAŞKAN - Yani, bu bağırtıyla ne olacak?!

KORAY AYDIN (Ankara) - Elimde Resmî Gazete var; Resmî Gazeteyi okuyun!

BAŞKAN - Resmî Gazeteyi okuyorum.

Bir hatibi bekletemem ki bu kadar.

Buyurun Sayın Şahin, çok affedersiniz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın İsmail Köse'nin bu kürsüde söylemiş olduğu, benim çok beğendiğim bir sözü vardır "düzgün oturup, doğru konuşalım" demişlerdir.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet, doğru, hakkımızı da koruruz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, düzgün oturup doğru konuşalım. Biraz önce Sayın Aydın buraya çıkıp "Apo'yu hangi şartlarla teslim ettiniz" sorusunu yönelttiler. Sayın Aydın, çok geç kaldınız, üçbuçuk yıl önce, hükümeti kurarken soracaktınız bunu, liderler zirvelerinde, hükümette, Bakanlar Kurulunda soracaktınız bunu; şimdi sormanızın hiçbir anlamı kalmamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - O zaman söyledik, söyledik o zaman.

KORAY AYDIN (Ankara) - O zaman da söyledik.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın "biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu tedbir kararı sebebiyle, liderler zirvesinde almış olduğumuz bir karar ve protokol sonucu Abdullah Öcalan'ın dosyasını bekletmek zorunda kaldık" dediniz. (MHP sıralarından "hayır, hayır" sesleri) Öyle söylediniz.

Peki, Abdullah Öcalan kadar tehlikeli olan, karakollarımızı basıp 33 erimizi şehit eden, onun sağ kolu Şemdin Sakık'ın dosyası 1 yıldır Adalet Komisyonunda bekliyor; hangi üyeniz, Sayın Başkan, bunu, bir an önce gündeme alın, Genel Kurula indirelim dediniz; Adalet Komisyonundaki hangi üyeniz böyle bir talepte bulundu? (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Siz söyleseydiniz, siz de teklif edebilirdiniz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Onunla ilgili tedbir kararı yok.

Bakın, Sayın Köse, düzgün oturup doğru konuşalım. Şimdi, buraya çıkıyorsunuz, seçim kararı alındı diye bir deriden ikinci bir çarık çıkarmak istiyorsunuz. Siz, bu deriyi 1999 öncesi çarık olarak kullandınız; başka çarık çıkmaz. Bakın, başka çarık çıkaramazsınız; bitti... Bitti... (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Mehmet Gül biraz önce çıktı ve dedi ki "Siz, Apo'yu affetmek istiyorsunuz" (MHP sıralarından "Yalan mı?.. Yalan mı?.." sesleri)

Değerli arkadaşlar, eğer, şu anayasa değişikliğiyle ilgili teklifimize - 53 imzamız hazır- destek verseydiniz, geçen akşam teklif Adalet Komisyonunda görüşülürken, bu maddeyi ayrıca görüşelim, anayasa değişikliği şeklinde getirelime destek verseydiniz, oradaki 5 üyenizle, bakın, bu maddenin paketin dışına çıkarılmasıyla ilgili verilmiş olan önergeyi orada destekleyerek, paketin dışına çıkarılmasını sağlamış olsaydınız, bunu, çok daha doğru şekilde yapsaydık olmaz mıydı?

KORAY AYDIN (Ankara) - Burada... Burada...

ALİ GEBEŞ (Konya) - O zaman, Anayasayı nereye koyacağız?! (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli MHP'li arkadaşlarım, bakın, sizinle münakaşa etmek, kavga etmek için konuşmuyorum, "düzgün oturup doğru konuşalım" dedim, sabırlı olun.

Şimdi, siz, mevcut statü aynen devam etsin istiyorsunuz, bu konudaki mevcut yasalar aynen devam etsin istiyorsunuz; ama, bir taraftan da şu Ulusal Programı ilan ediyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Onsekiz yıldır biz idamı infaz etmedik, bundan sonra da infaz etmeyeceğiz."

Sayın Devlet Bahçeli -ben, kendisini çok ciddî bir devlet adamı olarak bilirim ve inanıyorum ki, arkadaşlarımız da benim bu düşünceme katılırlar- 25 Haziran 2002 tarihinde Hürriyet Gazetesinden Ertuğrul Özkök'le bir mülakat yaptı. (MHP sıralarından "kiminle yaptı?" sesleri) Sayın Bahçeli'yle, Başbakan Yardımcımızla... Burada söylediklerinden birkaç cümle okumak istiyorum: "Bizim, ölüm cezalarının uygulanmayacağı yolunda bir moratoryumumuz var, moratoryum ilan ettik. Buna sadığız -Sayın Bahçeli söylüyor- idam cezasının kaldırılmasını orta vadeli bir karar olarak ilan ettik, buna sadığız."

MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Çarpıtma!  Çarpıtma!

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Nerede yazıyor?

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakınız, Sayın Özkök soruyor, diyor ki: "Sayın Bahçeli, bazı milletvekilleri, biraz da seçim ortamının etkisiyle, 'getirin şu dosyayı Mecliste oylayalım derlerse' ne olacak?" Sayın Bahçeli aynen şöyle diyor: "İdam cezaları uygulanmayacak diyen o moratoryumu kim imzaladı, altında bizim imzamız yok mu; elbette imzamıza sadık kalacağız." (AK Parti ve DYP sıralarından alkışlar) Bu, ciddî bir devlet adamının çok samimî ifadeleridir. Beni asıl hayrete düşüren, Sayın Bahçeli böyle söylerken MHP sözcülerinin buraya çıkıp "biz idam edecektik; ama, bizim dışımızdaki gökkuşağı koalisyonu buna mani oldu" diye bir ifade kullanmasıdır.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Grup disiplini işliyor onlarda!

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, şu andaki mevcut durum devam ederse asıl o zaman teröristlerin ve teröristbaşının salıverilmesi riski var. 1995'te erteleme yasası çıktı, teröristler çıktı; 1999'da, eğer, 14 üncü madde kapsamında olanlar dışarıda kalmasaydı, Meclis onu da alabilirdi isterse...

MEHMET TELEK (Afyon) - 74 affına "evet" diyenler de var burada!

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Aftan çıkmış kaç kişi var bu Mecliste?!

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın, erteleme yasaları, şartla salıverme yasaları her zaman çıkabilir; şu anda bu risk var ve bakın, hiçbir değişiklik yapılmasa, erteleme yasası, şartla salıverme yasası çıkarılmasa dahi, Terörle Mücadele Kanununun 17 nci maddesine göre, teröristbaşı başta olmak üzere, idama hüküm giymiş tüm teröristlerin, 17 nci maddeye göre -şu anda üçbuçuk yıldır cezaevindedir- otuzüçbuçuk yıl sonra çıkma ihtimali var; bütün bunların önünü keselim diyoruz. Bunların önünün kesilmesinin yolu, idam cezalarının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilmesi, bunlar için şartla salıvermeden, ertelemeden ve aftan yararlanamayacağı şeklinde bir düzenleme yapılmasıdır...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Anayasaya koymak lazım.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)- ... ve bunu, Anayasaya koymaktır. Niye, Anayasaya koymaktır; çünkü, yasayı değiştirmek çok kolaydır.

ALİ GEBEŞ (Konya)- Anayasada yazılı.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)- Yasayı değiştirmek kolay olduğu için, anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Biz, baştan beri bunu söylüyoruz ve keşke, bu idamla ilgili, idamın kaldırılması ve müebbet ağır hapis cezasıyla ilgili düzenlemeyi biz, anayasal güvenceli olarak yapmış olsaydık, ben inanıyorum ki, MHP'li arkadaşlarımız da buna destek vereceklerdi.

O bakımdan, bu önergemizin kabulü istikametinde, biz, Grup olarak oy kullanacağız. Değerli milletvekili arkadaşlarımızın da bu hususu düşünmelerini, düşünerek oy kullanmalarını istirham ediyorum.

Bu önemli konuların hiçbir zaman siyasete malzeme yapılmamasını, istismar konusu yapılmamasını, bir kez daha, bir arkadaşınız olarak hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Ercan.

NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; çok temel bir kanun teklifini görüşüyoruz; Avrupa Birliği sürecine ilişkin düzenleme paketini. Çok önemli bir konuda, Avrupa Birliği gibi çok temel bir konuda, bazı siyasî partilerimizin, siyasî çıkar hesaplarına dayalı istismarlarını sürdürdüklerini bugün de esefle görüyoruz ve ibretle izliyoruz. (MHP sıralarından gürültüler) İzninizle...

Avrupa Birliği fikrine ve felsefesine zarar veren iki siyasî parti; Anavatan Partisi ve özellikle, geçmişte, Apo'nun ipine sarılarak iktidar olan Milliyetçi Hareket Partisi...(MHP sıralarından gürültüler)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Apo'nun ipine değil, Allah'ın ipine sarılarak... Sözünüze dikkat edin biraz, Grup Başkanvekili olarak konuşuyorsunuz.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) -... seçime giderken, yine teröristbaşı üzerinden siyaset yapmak ve oy almak gibi bir hesabın ve çabanın içinde. (MHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, Sayın Koray Aydın, 11 nolu Protokolla ilgili diyor ki "11 nolu Protokolda, o dönemin hükümetinin Başbakanı Erbakan, Başbakan Yardımcısı Sayın Çiller'in imzası var." Buradan, nedir imzası diye soruyoruz ve oku 11 nolu Protokolu diyoruz; ama, içeriğinden söz etmiyor.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kişisel başvuru hakkı 22.1.1987 tarihinde 7/11439 sayılı kararla öngörülmüştür. Yani, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kişisel başvuru hakkının tanındığı tarih 22.1.1987'dir. Doğrudur, bu başvuru da doğrudur, o tarih de 1987 tarihidir. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Ne zaman kanunlaştı?

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Müsaade edin...

Bakınız, olayları nasıl çarpıttığınızı ibretle izliyoruz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanıyan tarih de -hafızalarınızı tazeleyin- 25 Eylül 1989'dur. Demek ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini, Türkiye, ülkemiz, 1989'da tanımıştır. Peki, sözünü ettiğiniz 11 nolu Protokol nedir; 11 nolu Protokol şudur: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yeniden yapılandırılması ve kurumsallaşmasıyla ilgili bir düzenlemeyi öngören ve Türkiye'nin de bu yeniden yapılandırma ve kurumsallaşmaya ilişkin...

MEHMET TELEK (Afyon) - O zaman mahkeme değildi, Avrupa İnsan Hakları Komisyonuydu; Sayın Sağlam yanınızda, sorun.

BAŞKAN - Sayın Ercan, mesele anlaşıldı.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Efendim, dersinize iyi çalışın... Dersinize iyi çalışın gelin buraya.

BAŞKAN - Efendim, anlaşıldı.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini -tekrar ediyorum- 1989'da Türkiye tanımış. Bu mahkemenin yeniden yapılandırılması ve kurumsallaşmasıyla ilgili tarih de 1997'dir. Bu 11 nolu Protokolde, ne dönemin Başbakanının ne de dönemin Başbakan Yardımcısının idama ilişkin hiçbir düzenlemenin altında imzası yoktur, iradesi yoktur.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Sen ne önereceksin; onu söyle.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Kaldı ki, 6 nolu Protokolde Türkiye'nin imzası yoktur.

BAŞKAN - Lütfen efendim... Tamam...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - O sözleşmeye, 6 nolu Protokole; yani, idamla ilgili düzenlemeyi öngören 6 nolu Protokole de Türkiye imza koymamıştır.

KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, bu, cevaptan çıktı; bari, kürsüye gelsin de, kürsüden konuşsun.

BAŞKAN - Sayın Ercan, lütfen... Mesele anlaşıldı efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Siz bunu Türkiye'de de...

BAŞKAN - Zabıtlara geçti efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir saniye, müsaade edin efendim. Bir saniye, önemli bir konu.

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Müsaade edin, önemli bir konu.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Sen, ne önereceksin; onu söyle.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Aslında, üçbuçuk senedir, sizin de ifade ettiğiniz o protokolle, Başbakanlıkta, Apo'yla ilgili, teröristbaşıyla ilgili dosyayı bekleten iradenin, DSP-MHP-ANAP ortaklığının ortaya koyduğu ortak iradenin bir sonucu olan dosya, eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi -son cümlemi söylüyorum- sürecinin bitimi gibi bir gerekçeye dayanarak bekletildiyse, Sayın Bahçeli, Çin'den, bu dosyayı acele indirin gibi...

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir saniye efendim... Bir saniye...

BAŞKAN - Efendim, şimdi, yeni bir sataşma olacak.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir saniye efendim.

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Sayın Başkan, bırakın konuşsun.

BAŞKAN - Sayın Güven, niye karışıyorsunuz...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Madem beklenmesi gerekiyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecinin beklenmesi gerekiyor, o zaman, Sayın Bahçeli, Çin'den, nasıl diyebiliyor...

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, birleştirilen önergeleri...

MEHMET GÜL (İstanbul) - Bölelim, hadi bakalım... Halep oradaysa arşın burada!..

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Oylama yapacağım.

İki önergeyi birleştirdim. Bu nedenle, birleştirilen önergeleri müştereken oylayacağım. (MHP sıralarından "hadi, hadi." sesleri, gürültüler)

Efendim, sessiz kalırsanız, Kâtip Üyelerle beraber doğru sayarız. (MHP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Oylamayı elektronik cihazla yaparsanız, daha kolay olur.

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim...

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (MHP sıralarından "ne oldu şimdi?!" sesleri, gürültüler)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Niye bağırıyorsunuz?!

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Niye bağırıyorsunuz?! Size ne?!.

MEHMET GÜL (İstanbul) - İstismar etmeyin!.. Haydi bakalım, kullanın oylarınızı da görelim!

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Bunlar da kabul oyu veriyorlar!

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

Oylamayı tekrarlayacağım; çünkü, Kâtip Üyeler arasında ihtilaf var. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım efendim. (MHP sıralarından gürültüler)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Böyle olacağı belliydi.

MEHMET TELEK (Afyon) - Sayın Başkan, açık oylama yapın.

KORAY AYDIN (Ankara) - Açık oylama yapın efendim.

BAŞKAN - Önergelerin oylaması açık oylamayla olmuyor Sayın Telek; olmadığı için, açık da yapsam, elektronik... (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET TELEK (Afyon) - Nasıl olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, elektronik oylamayı yapan sistem, açık oylamada ad okutturmuyor, ne yapayım.

MEHMET GÜL (İstanbul) - İsim okuyun efendim.

BAŞKAN - Efendim, isim isim de okunmuyor.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Efendim, önergeler kabul edilmemiştir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta alkışlar[!])

Son önergeyi okutuyorum...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bravo Doğru Yol'a!... Yuh olsun size!.. Apo'nun erkekleri!.. Apo'nun erkekleri!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz, son önergeyi okutacağım; ama, okutabilmem için sizlerin sükûneti temin etmeniz lazım ki, Sayın Kâtip Üyeyi en azından zabıtçı arkadaşlarımız duysunlar...

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Ali Arabacı

 

 

 

(Bursa)

 

 

 

ve arkadaşları

"Madde 1.- 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 22.5.1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür. Terör suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına hüküm giyenler, şartla salıverilme ve af kanunlarından yararlanamazlar.

Bu kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinde öngörülen süreler iki kat, terör suçları hakkında üç kat olarak uygulanır."

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu, 13 numaralı Protokol doğrultusunda bir düzenlemedir, ileride yapılabilecek olan bir düzenlemedir; görüşülmekte olan teklif bakımından katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, Sayın Ali Arabacı; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

ALİ ARABACI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teklifle getirilen düzenlemede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ek 6 nolu Protokolüne uygunluk sağlanmak istenilmektedir.

Bilindiği gibi, Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında 1.3.1985 tarihinde yürürlüğe giren 6 nolu Protokole imza koymayan ve onaylamayan tek ülke Türkiye'dir. Bu protokolün temel özelliği, barış zamanı-savaş zamanı ayırımına yer vermesi, savaş zamanında taraf devletlerin ölüm cezasını uygulayabilmelerine cevaz vermesidir.

Fakat, daha, Türkiye bu protokolü imzalamadan, Avrupa Konseyi, ölüm cezalarına ilişkin 13 nolu Protokolü üretebilmiştir. Şubat 2002 tarihinde, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ölüm cezasının her koşulda kaldırılmasını düzenleyen 13 numaralı Protokolü kabul etmiştir. Bu protokolün 1 inci maddesine göre, ölüm cezası kaldırılmıştır; hiç kimseye ölüm cezası verilemeyecektir ya da bu ceza infaz edilemeyecektir. 2 nci maddesine göre, protokol hükümlerinden hiçbir sapma yapılmayacaktır. 3 üncü maddesine göre ise, protokol hükümlerine ilişkin olarak hiçbir çekince konulamaz.

13 numaralı Protokol, 6 nolu Protokolden farklı olarak, barış zamanı-savaş zamanı ayırımına yer vermemiştir. Avrupa Konseyine üye 43 ülke arasında bu protokole imza koymayan sadece 6 ülke vardır. Bu ülkeler, Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Rusya ve Türkiye'dir.

Görüldüğü gibi, Eylül 2001 tarihinde ABD'de gerçekleştirilen terör saldırılarının yarattığı şiddetle cezalandırma eğilimine karşın, Avrupa Konseyi, ölüm cezasını tamamen kaldırmak için belge üretebilmiştir. Şu anda, Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında, ölüm cezası uygulamalarını sürdüren ülke kalmamıştır. Bu nedenledir ki, Avrupa Birliği, örgüte üye olmaya aday devletlerden, ölüm cezasının kaldırılması da dahil, insan hakları ve temel özgürlüklere ilişkin belli ilke ve standartlara uyulmasını, bu yöndeki taahhüdün ulusalüstü düzlemde üstlenilmesini talep etmektedir. Nitekim, Avrupa Birliği Konseyi, 3.6.1998 tarihli "Ölüm Cezası Konusunda Üçüncü Ülkelere Yönelik Avrupa Birliği Siyaset Rehber Kuralları" başlıklı belgede, açıkça, bir yanda infazların durdurulmasına ilişkin moratoryum ilanı ve işletilmesi; öte yandan ise, ölüm cezasının mevzuattan çıkarılması hususlarını şart haline getirmiştir.

18.12.2000 tarihli Avrupa Temel Haklar Şartı da, hiç kimsenin ölüm cezasına çarptırılamayacağını ya da bu cezanın infaz edilemeyeceğini hükme bağlamıştır.

Bu kararları alan Avrupa Birliği üyesi devletlerin tamamı, kendi iç hukuklarında ölüm cezasını bütün suçlar bakımından kaldırmış, istisnaî bir kategoriye yer vermemişlerdir. O halde, Avrupa normlarına uyum sağlamak isteniyorsa, ölüm cezasının bütün suçlarda kaldırılması gerekir.

Diğer yandan, ölüm cezasının bütün suçlarda kaldırılması, Anayasanın değişik 38 inci maddesine de aykırı değildir. Anayasada "ölüm cezası kaldırılamaz, bu suçlara mutlaka ölüm cezası verilmeli" diyen bir hükme yer verilmiş değildir. Sadece "savaş, yakın savaş tehdidi ve terör suçları hallerinde ölüm cezası verilirse, Anayasaya aykırı olmaz" deniliyor. Dolayısıyla, ölüm cezalarının bütün suçlarda kaldırılması, hiçbir şekilde Anayasaya aykırılık teşkil etmemektedir.

Değişiklik teklifiyle, 13 nolu Protokole uygunluk sağlanarak, bütün suçlarda ve her koşulda ölüm cezası kaldırılmakta; yerine, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yaptırımı getirilmektedir. Türkiye'de de ölüm cezalarının bütün suçlar bakımından kaldırılması, siyasal, sosyal, ekonomik ve hukuksal nedenlerle zorunlu hale gelmiştir. Bununla birlikte, terör suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına hüküm giyenlerin, şartla salıverilme ve aftan yararlanamayacakları da hüküm altına alınmaktadır. Teklif, hem Anayasaya hem de Avrupa normlarına bütünüyle uygundur ve ülkemizin de yararınadır.

Değerli milletvekilleri, hangi nedenle olursa olsun, yaşama hakkını yok eden, suç öznesine ıslah olanağı tanımayan, çağdaş hukuk sisteminde bir ceza olarak kabul görmeyen, suçları önlemeyen, adlî hatalara açık, insan onuruna aykırı ve kişisel öç alma kavramının yasalarımızda somut bir izdüşümü olarak kalan bu cezanın, her koşulda Türk mevzuatından çıkarılması, çağdaşlaşma yolunda atılmış önemli bir adım olacaktır.

Bu çaba, bir uygarlık arayışıdır, Atatürk'ün yoludur. Sadece Avrupa'ya girmek, Avrupa Birliğine girmek için değil, bunları, asıl kendi insanımız için yapıyoruz.

Gelin, altı ay ya da bir sene sonra değiştirmek zorunda kalacağımız düzenlemeleri şimdiden yapalım; ülkeye hiçbir yararı olmayan tartışmalara son verelim.

Bu değişiklik teklifimize desteğinizi beklerken, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Efendim, müsaade edin de, ben bunu elektronik oyla yapayım; çok karışık yerlerde oturuyorsunuz, blok oyunuz yok; özür dilerim.

Sayın Ali Arabacı ve arkadaşlarının önergesini elektronik cihazla oya sunuyorum.

Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, 1 inci maddenin oylamasına geçmeden önce, açık oylama talebi vardır; önergeyi okutup,arkadaşlarımın burada olup olmadıklarını arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanunun 1 inci maddesinin oylanmasının açık oylamayla yapılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Adnan Fatin Özdemir?.. Burada.

Mehmet Telek?.. Burada.

Hasari Güler?.. Burada.

Birol Büyüköztürk?.. Burada.

Cahit Tekelioğlu?.. Burada.

Süleyman Coşkuner?.. Burada.

Mehmet Nuri Tarhan?.. Burada.

Ali Özdemir?.. Burada.

Ayhan Çevik?.. Burada.

Cumali Durmuş?.. Burada.

Enis Öksüz?.. Burada.

İsmail Çevik?.. Burada.

Salih Erbeyin?.. Burada.

Mesut Türker?.. Burada.

Ali Serdengeçti?.. Burada.

Mehmet Pak?.. Burada.

Mehmet Nacar?.. Burada

Mustafa Sait Gönen?.. Burada.

Mehmet Hanefi Tiryaki?.. Burada.

İsmail Hakkı Cerrahoğlu?.. Burada.

Mustafa Zorlu?.. Burada.

Yener Yıldırım?.. Burada.

Burhan Orhan?.. Burada.

Açık oylamanın şeklini alacağım Genel Kuruldan efendim.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Açık oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, vekâlet edeceği bakanın adını, soyadını yazarak pusula göndersin efendim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Katılan

:

419

Kabul

:

256

Ret

:

162

Çekimser    :  1

Böylece, 1 inci madde kabul edilmiştir. (MHP sıralarından "Bravo Doğru Yol'a" sesleri, alkışlar[!])

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 15.57


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.19

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Karar yetersayısı...

BAŞKAN - Efendim, oylama yapmayacağım için o imkânsız; 2 nci maddeyi okutalım, söz verelim, önergeleri görüşelim, sonra toplantı yetersayısı istersiniz.

Teklifin 2 nci maddesini okutuyorum:

MADDE 2. - A) Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Birinci fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez."

B) Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 201/a ve 201/b maddeleri eklenmiştir.

"MADDE 201/a. - Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yabancı bir devlet tâbiiyetinde bulunan veya vatansız olan veya Türkiye'de sürekli olarak oturmasına yetkili mercilerce izin verilmemiş bulunan kimselerin Türkiye'ye yasal olmayan yollardan girmelerini veya ülkede kalmalarını, bu kişilerin veya Türk vatandaşlarının yasal olmayan yollardan ülke dışına çıkmalarını sağlamaya göçmen kaçakçılığı denilir.

Göçmen kaçakçılığı suçunun faillerine veya böyle bir suça iştirak etmeksizin, daha önce ülkeye sokulmuş veya girmiş kaçak göçmenleri, maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollarla ülkeden çıkaranlara, yasal koşullara uymaksızın ülkede kalmalarını olanaklı kılanlara, bu maksatla sahte kimlik veya seyahat belgelerini hazırlayanlara veya temin edenlere ya da bu suçlara teşebbüs edenlere, fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası verilir; suçun işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve bu fiil nedeniyle elde edilen maddî menfaatler müsadere edilir.

Yukarıdaki fıkralarda yazılı olan suçlar, kaçak göçmenlerin yaşamlarını veya vücut bütünlüklerini tehlikeye soktuğu veya insanlık dışı veya onur kırıcı muamele biçimlerine tâbi kılınmalarına neden olduğu hallerde faillere verilecek cezalar, yarısı oranında; ölüm meydana gelmiş ise bir kat artırılarak hükmolunur.

Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar örgütlü olarak işlendiğinde faillere verilecek cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.

MADDE 201/b. - Zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek, esarete veya benzeri uygulamalara tâbi kılmak, vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden, barındıran kimseye beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezası verilir.

Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan eylemler var olduğu takdirde, mağdurun rızası yok sayılır.

Onsekiz yaşını doldurmamış çocukların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hallerinde suça ait araç fiillerden hiçbirisine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.

Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar örgütlü olarak işlendiği takdirde faillere verilecek cezalar bir kat artırılarak hükmolunur."

BAŞKAN - Efendim, 2 nci madde üzerinde müzakereye geçiyoruz.

İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahat Andican'ın.

Buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi tarafından Meclisimizin gündemine getirilmiş olan Avrupa Birliği sürecindeki uyum yasaları çerçeve paketinin 2 nci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bitirdiğimiz yüzyılın son on yılı içerisinde, dünyada iki temel büyük değişiklik oldu: Bunlardan birincisi, Doğu Blokunun çökmesiydi; ikincisi ise, her boyutta bir küreselleşme sürecinin yaşanmasıydı.

Küreselleşmenin olumlu etkileri yanında olumsuz etkileri de vardı ve bu olumsuz etkiler, bir anlamda, sınırların, sermayeye, bilgiye, teknolojiye geçirgen hale gelmesinin yanında, aynı zamanda, karaparaya ve uyuşturucuya, terörizme ve insan kaçakçılığına açık hale gelmesine yol açtı.

Tabiî, küreselleşmenin bir diğer boyutu da, dünyada bir kuzey-güney ayrışması diye tanımlayabileceğimiz, gelişmiş ülkeler ve gelişmemiş ülkeler blokunun çok açık bir şekilde ortaya çıkmasıydı. Bu değişim sürecinin sonunda da, artık, gelişmemiş ülkelerden, gelişmiş ülkelere doğru başlayan bir göç süreci, bu yüzyılın başlangıcında, uluslararası ilişkilere damgasını basmış durumdadır.

Bu göçün, kendi dinamikleri içerisinde olma şansı yoktur; çünkü, gelişmiş ülkeler, bunu, en alt düzeye indirebilme uğraşısını vermektedirler, haklı olarak, kendilerini korumak amacıyla kuşkusuz, sınırlarını daha sertleştirmekte ve bunun ötesinde de, bu göçü ortaya çıkaracak olan veya göçe kaynak olan ülkelerle ve geçiş ülkeleri diye tanımlanan ülkelerle olan ilişkilerinde, baskı unsurları kullanma sürecine geldiler.

Bu noktada, sınırötesi suçlarla ilgili Birleşmiş Milletler charter'ı bunun bir örneğidir. Yakın bir geçmişte İspanya'da bir araya gelen Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yasadışı göçle ilgili bazı düzenlemeler yapmaları ve sözünü ettiğim kaynak ülkeler ve geçiş ülkeleri üzerinde siyasî ve ekonomik yaptırımlar yapılabilmesi noktasında bazı arayışlara girmeleri bunun bir diğer boyutudur.

Türkiye, bu noktada, hem bir hedef ülke hem bir geçiş ülkesi halindedir ve Türkiye, birçok ülkeden farklı olarak, daha İran'da bir yönetim değişikliğinin ortaya çıktığı Ayetullah Humeyni iktidarının gündeme geldiği dönemden itibaren, komşumuz İran'dan neredeyse 1 500 000'e yakın, bir kısmı soydaşımız olan bir kısmı ise İran vatandaşı olan göçmenlerle tanışmıştır. Daha sonraki dönemlerde -hatırlatmama gerek yok ama- Bulgaristan-Jivkov olayı var, daha sonra, Irak'ta meydana gelen Körfez Harekâtı ve onun göç süreci, Doğu Türkistan'da Çin'in Uygur Bölgesinde uyguladığı baskı ve şiddet politikaları sonrasında oradan gelenler, Afganistan'da meydana gelen Rus istilası ve onun ardından ortaya çıkan Taliban hareketi; bütün bunlar, Türkiye'yi, özellikle -Türk kökenli-soydaşlarımız için bir hedef ülke haline getirmiştir.

Türkiye, aynı zamanda, ciddî bir geçiş ülkesi haline de gelmiştir; çünkü, Türkiye'nin, özellikle doğuda, sınırlarıyla ilgili, sınırlarını kontrol açısından sorunları vardır. Türkiye, birçok ülkeye vize uygulamamaktadır. Türkiye, üç tarafı denizle çevrili bir ülkedir; dolayısıyla, Ege ve Akdeniz üzerinden Avrupa'ya, Shengen vizesiyle kendisini korumaya çalışan bölgeye aktarma yapmaktadır.

İşte, bu noktada, bu gelişmelerin ışığında, Türk Ceza Kanununda hiç olmayan "insan kaçakçılığı" diye bir kavram, bugün Türkiye'nin gündemine gelmiş oturmuştur ve bugün, bu görüştüğümüz maddeyle, biz, bir anlamda, Türkiye'nin geçiş ülkesi olmasını ve hedef ülke noktasındaki sorunlarını çözmeyi amaçlayan insan kaçakçılığı kavramına ilişkin, ilk defa olarak, Ceza Kanununa yönelik düzenlemeler yapıyoruz. Bunların birincisinde, Ceza Kanununa eklenen birinci fıkrada, özellikle "insan kaçakçılığı" tanımı gündeme getiriliyor, hukukî bir zemine oturtuluyor ve insan kaçakçılığına yönelik yaptırımların ne olacağı tanımlanıyor. İkinci bölümde ise, biraz önce vurguladığım gibi, geçiş ülke olma noktasında bazı tanımlamalar gündeme getiriliyor ve bu noktada yapılması gereken hukukî çalışmalar veya hukukî temel ilave ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

A. AHAT ANDİCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar gerekli, biraz önce söylediğim gibi, Türkiye'nin yeni tanışmadığı, bütün dünya açısından önemli olan bu gelişmenin hukukî bir temele oturtulması bakımından önemli; ama, yeterli mi diye sorarsanız, maalesef, yeterli değil; çünkü, bunlar, geçiş ülke olmamız noktasında bazı önlemler getiriyor; ama, hedef ülke olma noktasında, Türkiye, yeni düzenlemeler yapmak zorundadır ve daha da önemlisi, artık, sadece İçişleri Bakanlığının bir Yabancılar Şubesi boyutunda yürütülemeyecek duruma gelen bu göçmen sorunu ve göçmen kaçakçılığı sorunu için bir kurumlaşma sürecini gündeme getirmek zorundadır. Bunu yapmadığı takdirde, bu kaos, bu açmaz devam edecek ve bunu denetleme noktasında, Türkiye, hangi hükümet gelirse gelsin, Türk Devleti ciddî sorunlarla karşılaşacaktır. Bunun altını çizmek istiyorum.

Önümüzdeki dönemde, Parlamentomuzun bu noktayla ilgili bir yasal düzenlemeyi yapacağı ümidiyle, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Andican.

Şimdi, sıra, Saadet Partisinde efendim.

Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

SP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yasa teklifinin 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Maddenin birinci bölümünde, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinden bahsedilmektedir. Malumlarınız olduğu üzere, 159 uncu maddede, Meclisin, hükümetin, Bakanlar Kurulunun, askerî veya emniyet muhafaza mensuplarının ve adliyenin manevî şahsiyetini tezyif ve tahkir edici sözler söyleyenlere ceza veriliyordu. Şimdi, buna bir fıkra eklemek suretiyle "birinci fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın -yani, kasıt unsurunu şey yapmış- sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez" denilmektedir.

Bana göre, aslında, bu bir abes madde; çünkü, suçun oluşması için kasıt unsurunun oluşması lazım, kasıt yoksa zaten ceza verilmeyecek. Bunu ayrıca buraya koymanın ne anlama geldiğini anlamak mümkün değildir; fakat, her şeye rağmen, yine de uygulayıcılar açısından, belki onlar anlamazlar, anlatmak için önemlidir denilebilir, belki hukuku tam uygulama noktasında zaafa düşen arkadaşlar açısından -emniyet mensuplarında olsun, uygulayıcılarda olsun; herhalde öyle bir ihtiyaçtan- konulmuştur diyorum; ama, bundan sonra, her maddenin arkasına böyle "kasıt unsuru yoksa" diye bir şey koyarlarsa, o zaman yandık.

Değerli arkadaşlar, ikinci bölümde ise, hukukumuza yeni giren iki önemli kavram oluşuyor. Türkiye, malumunuz olduğu üzere, Palermo Sözleşmesini imzalamıştır. Onun gereğini yerini getirmek için de, şu anda, iki tane madde koyuyoruz. Çok önemli maddeler, hukukumuzda olmayan; ama, hakikaten olması lazım gelen ve o boşluğu dolduran maddeler.

Değerli arkadaşlar, yalnız, şöyle baktığım zaman, dünyada iki grup insan var, iki grup devlet var; fakirler ve zenginler. Malumunuz, hep fakirlerden zenginlere göç başlıyor. Biz de Ortaasya'dayken kuraklık oldu, bir şey bulamadık, bu taraflara doğru göç ettik. Şimdi, yine fakir ülkelerden zengin ülkelere, işte Avrupa'ya göç başladı. Hakikaten, Avrupa'nın idarecilerine bakıyorum, bu zengin ülkelerin idarecileri, çok müdebbir, çok tedbirli, memleketlerini çok iyi idare etmişler ve asırlardır dünyanın her tarafını sömürmüşler; sömürdükleri bu yeraltı, yerüstü zenginliklerinin hepsini de memleketlerine götürmüşler, kendi halklarının millî gelirlerini yükseltmişler.

Değerli arkadaşlar, geçenlerde İsrail'e gittiğimizde baktım, İsrail'de millî gelirden bir şahsa düşen pay 17 000 dolar. 17 000 dolar çok büyük bir para; ama, Avrupa'ya geçiyorum, Yunanistan'da 15 000 dolar, Almanya'da 20 000 dolar, İtalya'da yine 20 000 dolar, İsviçre'de 38 000 dolar; Japonya'ya gidiyorsun 38 000 dolar, Amerika'da 40 000 dolar... Ee, bunların hepsi zengin. Bir de, dönüyorum, kendime bakıyorum, kişi başına düşen millî gelir 2 200 dolar; Filistin'e baktım 600 dolar, İran'a bakıyorum 2 500 dolar, Irak'a bakıyorum 1 000 dolar. Demek ki, fakir ülkelerin vatandaşları, millî gelirden, 1 000, 1 500, 2 000 dolar civarında para alıyor. Öbür tarafta, çok büyük paralar alan ülkeler var. Mecburen, oranın kaynaklarından faydalanmak için göçmenler -istersen tut istersen tutma- gidecek. Bunu önlemek için de değerli arkadaşlar, bize bir vazife daha yüklemiş oldular; "bu gelen fakirleri bizim içimize sokmayın" diyorlar. Niye sokmayın diyorlar; çünkü, bakıyoruz, İtalyan kıyılarına vuran büyük büyük gemilerle hep Ortadoğu'nun insanları gidiyor. Buna Türkiye de dahil. Şu anda bırakırlarsa, Türkiye'nin büyük bir bölümünden de, fakirler, öbür tarafa kaçmak için uğraşacaklar. Niye; çünkü, adamlar zengin, biz fakiriz. Fert başına düşen millî geliri 2 200 dolardan 22 000 dolara çıkarırsak, bu problem bizde olmaz; ama, bu sefer bize göç başlar. Onun da önünü kesmemiz için, değerli arkadaşlar, bir seri tedbir alacağız. İşte, bu iki madde de bu konudadır.

Değerli arkadaşlar, bu iki madde de, insanlık için lazım maddelerdir. Elbette ki, bunları kandıranları görüyoruz. Ben bir Vanlı olarak -Van'da Birleşmiş Milletlerin bir temsilciliği var, bürosu var- bir bakıyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN - Sayın Erbaş, toparlarsanız minnettar kalırım; buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, Van'daki duruma bakıyorum, dünyanın her tarafından, Kuzey Irak'tan, İran'dan, Bangladeş'ten, Afrika'dan bile insanlar geliyorlar, orada, Birleşmiş Milletler temsilciliğine başvuruyorlar iltica hakkı kazanmak için. Bir sürü cefadan sonra, ya kabul ediliyor ya da sınırdışı ediliyorlar. Bunların ülkemize girmesi için de yeni sektörler oluşturulmuş. Bu sektörleri de bundan sonraki önergemde açıklamaya gayret edeceğim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak'ta.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin, her şeye  rağmen, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, Avrupa Birliğine "evet" diyenler var; yine, Avrupa Birliğine "hayır" diyenler var; belki, Avrupa Birliğine "havet" diyenler de olabilir; ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisine evet-hayır oyunu oynatmak isteyenler de var. Türk Milleti bu oyunu gayet iyi görüyor ve bu oyuna, 3 Kasımda, seçim sandığında son verecektir.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin bu maddesinin birinci paragrafında, Türk Ceza Yasasının 159 uncu maddesine bir fıkra getiriliyor. Getirilen bu fıkrayla "suç olmayan bir şey suç değildir" cümlesi hukukî kelimelerle ifade edilmiş. Yani, nasıl "yürümek suç değil" ne anlama geliyorsa, bu birinci paragrafla, eklenen paragrafla da aynen böyle bir düzenleme getiriliyor. Yani, bunun mefhumu muhalifinden hareket edecek olursak, daha önce suç olmayan şeyler için de, aslında, suç olarak kabul edip, yargı organlarımız ceza vermişti şeklinde kabul etmek de mümkündür. Önceki gün, Devlet Bakanı Sayın Arseven, bir hususu itiraf etti; "Türk Ceza Yasasının 159 ve 312 nci maddeleri, uygulayıcılar tarafından, yani, hâkimler tarafından yanlış algılanmaktadır" dedi. İster istemez, ben, soruyorum: Acaba, Sayın Bakanın bu sözleri bilinçli veya bilinçsizce yapılan birtakım yanlışların itirafı mıydı?

Değerli milletvekilleri, maddenin ikinci paragrafıyla, Palermo Sözleşmesi uyarınca AB normlarına kazandırılan göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti gibi, hukukumuzda bir boşluğu dolduran hükümler de getirilmektedir. Türk Ceza Kanunu taslağından da esinlenerek konulan bu düzenlemeler yerindedir, bir eksikliği gidermektedir. Bu düzenlemelere diyeceğimiz fazla bir şey yok. İnanıyorum ki, bu düzenlemelerin bir ikisi hariç, diğerleriyle ilgili fazla bir çekince de yok. Herkes bu düzenlemelerin arkasındaki iradeyi sorguluyor. Dilerseniz, bir iki cümleyle, ben, bu iradeyi biraz sorgulamak istiyorum. Brüksel gezilerini Avrupa Birliği politikası zanneden, dış gezileri, dış seyahatleri dışpolitika zanneden, diplomasi zannedenler vardı veya akılları sıra bu izlenimi verme gayretinde olan birtakım insanlar vardı; şimdi, ben, onlara sesleniyorum. Uluslararası platformlarda hiç yoktunuz, yok mesabesindeydiniz... Ne Kafkaslarda ne Balkanlarda ne Avrupa Birliğinde ne Ortadoğu'da ne de dünyanın bir başka kesiminde yok mesabesinde olan bir dışpolitika vardı yıllardır; bu insanlara sesleniyorum. Rodos'ta sirtaki oynamayı, Pier Loti'de kahve içmeyi dışpolitika zanneden birileri vardı; şimdi, onlara sesleniyorum. Hangi yüzle dışpolitikadan, diplomasiden, Avrupa Birliği politikalarından bahsediyorsunuz! Türk Milleti, bunları bilmiyor, görmüyor, anlamıyor mu zannediyorsunuz?! Bu nedenle, bugünlerde yalanlardan medet umuyor bu kişiler. Neden; çünkü, seçim yaklaştı. Yalanlardan medet umanlar, seçim kokusunu alınca, seçim nutukları atmaya başladılar. Seçim zamanı geldi, çattı. Bu sermayeye; yani, yalanlara ihtiyacı olan insanlar var. Denize düşen nasıl yılana sarılıyorsa, milletin önüne düşenler de yalana sarılıyorlar; ancak, korkunun ecele faydası yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Türk Milleti, 3 Kasımda önüne getirilecek seçim sandığında, denize düşenin yılana sarıldığı gibi kendi önüne düşüp de yalana sarılanlardan hesap sormak için, 3 Kasım günü seçim sandığına gitmeyi sabırsızlıkla bekliyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu müzakereleri dünden beri takip ederken, gözümün önüne, meşhur Kanije savunmasını yapan Tiryaki Hasan Paşa'nın ağlama sahnesi geldi. Kendisinin kalede sahip olduğu kuvvetin on misli güçle saldıran Avusturya Ordusunu bozan Paşa'ya padişahın fermanı ulaştığında kemali edeple okuyup, sakalına kadar inen yaşlarla fermanı katladığını gören çevresi "Paşa hazretleri, katil var mı" diye sorar "hayır" der. " O zaman niye ağlıyorsunuz?" "Padişahımız, efendimiz, bizi üç tuğlu vezirliğe layık görmüş; devlet ne günlere kaldı ki biz vezirliğe layık görüldük; buna ağlıyorum" der. Bu müzakereleri takip ederken, bazı konuşmaları dinledikçe, bazı tavırları seyrettikçe, Tiryaki Hasan Paşa'nın büyüklüğünü, yüceliğini bir kere daha rahmetle yâd ettim.

Avrupa Birliği, elli yıldan beri devam eden bir mücadele. Yassıada'da idama mahkûm edilen Celal Bayar ve Fatin Rüştü Zorlu, diğer kıymetli arkadaşları, elleri arkadan bağlı, motora bindirilir ve İmralı Adasına infaz için sevk edilirler. Celal Bayar, Fatin Bey'e döner "Fatin Bey, Türkiye Avrupa Birliğine kabul edilirse, bunun sosyal ve ekonomik hayatımıza tesirleri ne olur" diye sorar.

Devlet adamı, millet adamı, millet fedaisi şahsiyet, idam sehpasının gölgesinde bile inançlarından, düşüncelerinden dönmeyen adamdır. Bizim tarihimiz bunun pek büyük örnekleriyle dolu; ama, bu tarihi iyi bilmeyen ve tarih şuuruna ulaşmayanların gafletleri, Yüce Meclis kürsüsünü dünden beri büyük ölçüde yaralamıştır.

Değerli arkadaşlarım, iç dinamiklerimizle yapamadığımızı bir dış dinamikle yapıyoruz. İkiyüz yıldan beri devam eden bir inkılap hayatımız var; ama, bir türlü yoğurt maya tutmuyor; çünkü, zamanın gerisinde kalıyoruz. Zamanın gerektirdiği, sosyal bünyenin istediği değişiklikleri ya göremiyoruz ya anlayamıyoruz. Ne yazık ki, siyaset hayatımızda sorumluluk mevkiine gelen kadroların büyük bir bölümü, Türkiye ve dünya meselelerine toplu bir görüşle bakmadıkları için günün cazip meselelerini bir kelebeğin ışığın etrafında dönmesi gibi hakikat zannediyor ve ana meseleyi ihmal edebiliyorlar veya ana meseleye geçici menfaatları için sarılabiliyorlar. İşte, Türkiye'de siyasetin tıkanmışlığının sebebi, kendini idare etmekten aciz, tarih şuurundan mahrum, yetersiz ve yeteneksiz kadroların zaman zaman iktidar olabilmeleridir. Bu iktidarın birisinde bugün yaşıyoruz ve nasıl döküldüğünü iki gündür, burada, hem biz hem de millet ibretle seyrediyor.

Değerli arkadaşlarım, hükümet olmak, Türkiye'nin meselelerine sahip olmak, büyük sorumluluk taşıyan bir iştir. Taşıdığınız sorumluluğa inanmıyorsanız, hükümeti terk edersiniz. (DYP sıralarından alkışlar) Ama, hem hükümette oturmak hem de o sorumluluğun gereğini ters manada yorumlamak, devlet adamlığı ciddiyetiyle, ağırlığıyla bağdaşmayan işlerdir.

Diğer taraftan, bir acı gerçek de şudur: Devlet adamlarının kendi milletlerine yalan söyleme hürriyeti yoktur. Maastricht kriterleri ortada; gayri safî millî hâsılasının, yani, bir yılda ürettiği mal ve hizmet toplamının yüzde 60'ını aşan kamu kesimi borcu varsa, ben seni almam diyor. Sayenizde, Türkiye'nin kamu kesimi borcu, gayri safî millî hâsılasının yüzde 112'sine ulaştı. Şimdi, işsizlik 1,5 milyon daha alarak...

MEHMET NACAR (Kilis) - Dikkat et, ifadenle...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Benim sesim çok gür, mırıldanman boşuna genç kardeşim, daha çok ekmek yemen lazım. (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sen çok ekmek yemişsin...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Dönmene yarıyor, dönmene... Çok ekmek yiyor, sadece dönüyorsun.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlarım, Allah'tan, bu vızıltılar dışarıda duyulmuyor, vatandaş sadece beni dinliyor.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kimin vızıldadığını Allah biliyor...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, aziz arkadaşlarım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - İşte, şimdi benim sesim de duyuluyor Agâh Bey.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ve siz... Ve siz...

BAŞKAN - Toparlayın efendim, toparlayın.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Beyler, bahsettiğiniz kadar vatanperver olsaydınız ikinci IMF mektubunu imzalamazdınız.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Ayıp ya!.. Yakışmıyor sana! Hele sana yakışmıyor!..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Türkiye'nin para ve kredi politikasını IMF'ye terk edenlerin millî bağımsızlığı savunma hakkı yoktur. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Neyi imzaladığınızı bilin!

BAŞKAN - Sayın Güner, lütfen efendim...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Yapmayın bunu!.. Ya...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sana yakışmıyor!

BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın.

Teşekkür ediyorum efendim... Lütfen efendim...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - "Yazın yaylalarda yatanın kışın nafakası kar olur. Bir söz söyleyince de pek mizacı dar olur" diyor halk şairi.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Önce kendine bak, neredeydin nerelere geldin!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Biraz sabırlı olun; iktidarsınız canım, biraz hoşgörülü olun. Biz sizi dinlerken hiç bağırmıyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, biz, muhalefet olarak, millet önünde, tarih önünde mesuliyetimizi yerine getirdik; bu kanunları çıkarıyoruz.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kaçıncı sırayı aldın, kaçıncı sırayı? Sayın Çiller kaçıncı sırayı verdi sana?!.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ama ben size acı bir şey söyleyeyim: Maastricht kriterleri ortadayken, bu ekonomik tabloyla... Hani, Başbakanlığa harita koydular, her başbakanın bir eseri kalacak... Sayın Ecevit'ten kalan tek eser de, iflas etmiş satılacak fabrikalar haritası.

BAŞKAN - Teşekkür ederim...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kaçıncı sırayı aldın Sayın Çiller'den Sayın Bakan?!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, aziz arkadaşlarım...

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - İstirham ederim...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, o tarafı hiç ikaz etmiyorsunuz, hep hatibe istirham ediyorsunuz. (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Ben o toleransı gösteriyorum, onlara da istirham ediyorum; ama, istirhamdan istirhama fark var.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bu getirilen maddeler, Türkiye'de korkusuzluk hürriyetini sağlayacak maddelerdir. 159 uncu maddedeki değişme önemli bir aşamadır, doğrudur. Göçmen kaçakçılığıyla ilgili Birleşmiş Milletlerle imzalamış olduğumuz iki protokolün bu kanun maddesine (a) ve (b) fıkralarında getirilmesi de doğrudur ve yerindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kaçıncı sırayı aldın?!. Hangi Partiden gireceksin?!.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Dönecek yerin kalmadı!

BAŞKAN - Efendim, çok teşekkür ediyorum Sayın Güner, ikinci kere süreyi uzatmıştım.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Hangi sıradasın?..

BAŞKAN - Sayın Erbeyin, lütfen efendim...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Seçimde kimin sesinin gür çıktığını göreceğiz. (DYP sıralarından alkışlar)

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Muhterem Heyetinizi, saygıyla selamlarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim, çok mersi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nazif Okumuş; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 890 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesi üzerinde, MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Burada, kaçak göçmen ticareti nasıl umutsuzluğun ve çaresizliğin vahşi bir istismarı ise, insanların unutkanlıklarını sömürmeye çalışmak da, barbarca bir yarı aydın siyasetidir demek istiyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Az önceki konuşmacıları izledik, biz de ibretle izledik. İşte, o istismardan, bu kürsüde, buralara gelip ömürleri boyunca Türk Milletinin alınterinin üzerine sömürü yaparak konuşmaya çalışanların istismarlarını da görüyoruz. İnsaf perdesini parçalayan bu barbar siyasetle mücadele zorunluluğu da, artık, toplumun gündemine oturmalıdır. Kahkaha atan arkadaşımla bir şeyleri paylaşacağım biraz sonra.

Özellikle, Doğru Yol Partisinin ve diğer muhalefet partilerinin sürekli olarak Milliyetçi Hareket Partisine yönelttikleri galiz eleştiriler ve polemikler, bu barbar siyasî sömürüyle mücadeleyi Milliyetçi Hareket Partisi açısından acil ve kaçınılmaz kılmaktadır. Bu yüzden, söz konusu bu kadroların siyasî sabıkalarını hatırlamak, hatırlatmak bir namus borcu haline gelmiştir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Önce, gelin, bakalım -şu Doğru Yol Partisini yüzlerce sabıkasından hiç değilse bazılarıyla hatırlamamız şarttır diyorum- Doğru Yol Partisini ve Sayın Liderini bir an için unutkanlığın karanlık kuyusundan çıkarıp bakalım. 1991'de iktidar olan ve daha sonra, şimdiki Hanımefendi Genel Başkanının unutulmaz dâhiyaneliği sonucu UDİDEM safsatasıyla halka bir ev ve bir araba anahtarı vaat edip, o vaatlerle siyasetlerini sürdürenler, özellikle kendi özel tapularını çoğaltabilecek sihirli bir anahtardan başka hangi marifeti sergilemişlerdir?! (MHP sıralarından alkışlar) 1994'te, kaşla göz arasında doların değerini 14 000 liradan 40 000 liraya fırlatabilen ekonomik füze rampasını, Doğru Yol Partisinin ve Sayın Çiller'in keşfi olarak anmak mümkün değil midir?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Madde üzerinde konuşsun Sayın Başkan.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Amerikan vatandaşlığını da anlat.

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - 1995'te, gümrük birliği müzakerelerini akıl almaz bir teslimiyetçilikle yürüterek, o günden bugüne kadar Türkiye'nin milyarlarca dolar kayba uğramasını sağlayan, Sayın Çiller'in kendinden menkul ekonomi dehası değil midir?!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Allah Allah!..

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Evet, Allah Allah... Bakıyoruz... Üstüne üstlük "merdi Kıpti, şecaat arz ederken sirkatin söyler" misali, böylesine büyük ekonomik ve diplomatik yanlışlarla övünebilmek, yalnız Sayın Çiller'e özgü bir hüner değil midir?!

Siyaset podyumunda defileye çıktığı günden muhalefete düştüğü güne kadar, mal varlığıyla sürekli frikikler veren zatımuhtereme, yine Sayın Çiller değil midir?! (MHP sıralarından alkışlar)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Daha terbiyeli ol, terbiyeli!

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Üstelik, bu alanda rekorlar kırarken...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Daha terbiyeli ol!

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - ...sürekli hilafı hakikat beyanlarda bulunduğu tescil edilmiş...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, müdahale edin!..

BAŞKAN - Efendim...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - ...ve belgelenmiş kişi, Sayın Çiller değil midir?!

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Bu mudur yani?!.

BAŞKAN - Efendim, sataşmadan söz vereceğim size... (DYP sıralarından gürültüler)

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Anlatacağız... Öyle, sakin olacağız... (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Okumuş... Sayın Okumuş...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bu kürsülerde, Kanije... (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Okumuş...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Sayın Başkanım, rica ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Okumuş...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bu kürsülerde, Kanije'deki Tiryaki Hasan Paşayı hatırlatıp, üç türlü fermanı gündeme getirenler... (DYP sıralarından gürültüler)

FARİS ÖZDEMİR (Batman) - Ne alakası var bunların maddeyle?!

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - ...gümrük birliği hezimetinin karşısında nasıl fermanlara muhatap kalacaklarını da bir düşünmelidirler.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Ufuk'tan da bahset!..

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Yıllarca, bu milletin, Anadolu yollarında, Anadolu sokaklarında, alınterini ve hayat anlayışını istismar edip, burada tersine davranarak siyasetin travestisi haline gelmek yok, burada özü gibi davranmak var; Milliyetçi Hareket Partisi bunu yapıyor. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Milliyetçi Hareketin Lideri, yaylalarda Türk Milletiyle konuşuyor, onlarla beraber oluyor; yalılarda bir avuç lümpen azınlığın temsilcisi haline gelmiyor. (MHP sıralarından alkışlar) Rantı yüksek o sahil kesimlerimizdeki bir çiftliğin macerası bile Yüce Türk Milletinin hatırlarındadır. Hani, hatırlarsınız, beraberinde yer alan bir hizmetlisine ait olarak tanıtılan bir arazi, kısa zamanda nasıl tapuda el değiştirmiş ve kimin olmuştu?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Okumuş, toparlar mısınız lütfen.

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bitiriyorum...

Hatta ve hatta, aylarca "yok" diyerek ısrarla saklanan, kulakardı edilen, sonra tapular ortaya çıkınca kabul edilmek zorunda kalınan Amerika'daki mal varlıklarının, sonra...

İBRAHİM YAZICI (Muğla) - Ne diyorsun?!. Kes sesini!..

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Ne diyorum biliyorsunuz, Türk Milleti de biliyor. (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen efendim...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - İbrahim Bey çok iyi biliyor, çok... (DYP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ayıp yahu!

BAŞKAN - Lütfen efendim...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Hani, televizyon ekranlarına çıkmıştınız... Televizyon ekranlarında "Mehmetçik Vakfına bağışlıyoruz" dediniz. Nerede bu yalanlar?! Bunların hepsinin hesabını soracağız millette. (MHP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ayıp senin yaptığın, ayıp yahu!

BAŞKAN - Lütfen efendim...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Evet, bunlar...

BAŞKAN - Sayın Okumuş, sözünüzü kesmek mecburiyetinde bırakmayın beni... Lütfen...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, son cümle...

Bütün bunlar...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ayıp yahu!

Sana yakışıyor mu bu Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sayın Okumuş... Sayın Okumuş...

Lütfen efendim...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, İçtüzük var... İçtüzük var...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Üç seneden beri iktidardasınız...

BAŞKAN - Lütfen efendim...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bitiriyorum efendim, son cümlemi söyleyip bitiriyorum. (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen... Son cümle...

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bütün bunlar, genel unutkanlığın karanlık kuyusundan çıkardığımız bu siyasî ve etik sabıkalar, Doğru Yol Partisinin ve Sayın Çiller'in hanesine kayıtlı Karun birikiminden sadece bir kesitti. (MHP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler)

(Hatibin mikrofonu Başkan tarafından kapatıldı)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Efendim, hakaret ettiriyorsunuz... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sözünü kestim efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - İçtüzüğü unutmayın Sayın Başkan...

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sen orada otur! Hakaret ettiriyorsun...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, sataşma var...

BAŞKAN - Sayın Nevzat Ercan, sözünü kestim... Sözünü kestim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, böyle konuşma olur mu!

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sataşma var efendim... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Buyurun efendim...

Sataşmadan söz istiyor Nevzat Ercan Bey.

Buyurun.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Agâh Bey sataşma nedeniyle konuşacaklar. (MHP sıralarından gürültüler)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sataşma yok Sayın Başkan. Niye söz veriyorsunuz? (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - O niye konuşuyor?

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Ne oluyor?

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - O niye çıkıyor?

BAŞKAN - Bir anlaşalım efendim...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Nevzat Bey çıksın...

BAŞKAN - Şimdi, bakın, bir şey söyleyeyim muhterem arkadaşlarım... Lütfen, muhterem arkadaşlarım...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Köse, Muhterem Başkanım...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Nevzat Ercan konuşsunlar...

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz...

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Nevzat Ercan konuşsun...

BAŞKAN - Kardeşim, müsaade edin...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Şahısta yanlışlık var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Doğru Yol Partisinin, başından sonuna kadar sataşıp da... İstirham ederim... Şimdi, sataşmadan ötürü söze, bana nasıl "hayır" dedirteceksiniz... (MHP sıralarından gürültüler) Ben size, sataşmadan ötürü söz vereceğimi ilan ettim. Sayın Agâh Oktay Güner'e sataşıldı diye söz vermiyorum, Doğru Yol Partisi Grubuna söz veriyorum. Doğru Yol Partisi kimi isterse onu gönderir, isterse Tansu Hanımı getirir buraya.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Zaten, layık olanı da budur.

BAŞKAN - Sayın Güner, üslubunuzla ve tavrınızla çok önemli bir kişiliğiniz olduğunu bildiğim için, bir daha sataşmaya sebebiyet vermemenizi istirham ediyorum efendim... Lütfen...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, kürsüye, dönerek gelsin...

BAŞKAN - Sayın Öztürk, ikimizin de büyüğüdür, bize yakışmaz... İstirham ederim...

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - O eski büyüktü, bitti...

BAŞKAN - Biz milletvekiliyiz. Biz, milletten böyle oy almadık. Büyüklerimize karşı saygılıyız. Sayın Agâh Oktay büyüğümüzdür; ne konuşacağını bilir. Size ters gelse de, bırakın, onun olsun o.

ARSLAN AYDAR (Kars) - Apo'yu affedenler bizim büyüğümüz olamaz Sayın Başkan!

BAŞKAN - Efendim, çıkardınız işte... Bitti...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kim çıkardı Sayın Başkan?!.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Biz çıkarmadık, çıkardılar...

BAŞKAN - Onu demiyorum efendim. Aklınızı sadece Apo'yla bozmayın. İstirham ederim...

Buyurun Sayın Güner.

VIII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Partilerine ve Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Değerli Başkanın ikazları son derece yerindedir ve doğrudur. Benim bu kürsüde yirmibeş yıla varan aktif siyasî hayatımla genç kardeşimin üslubunu benimsemem düşünülemez. Ben konuşurum, bağırmam; ben hakaret etmem, fikirlerimi söylerim, düşüncelerimi açıklarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Biz, senin kardeşin değiliz!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, ben...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Senin kardeşin yok!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - ...solda sıfırla uğraşmam.

BAŞKAN - Efendim, din kardeşiyiz diyor, ona da itiraz edemezsiniz ya.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, birkısım sözler solda sıfırdır, sahibine aittir.

BAŞKAN - Sayın Güner, lütfen, siz de Genel Kurula...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bu memlekette biz...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sizi gördü bu millet!..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - ...Türk milliyetçiliğinin mücadelesini 1977... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen efendim...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bu ne zavallılık yani... Hiç olmazsa dinleme terbiyeniz olsun. Konuşma terbiyen yok, bari dinleme terbiyen olsun. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - ... 1977-1980 arasında verdik. Mamak'ta idam talebiyle yargılandığımız zaman tavşan gibi çalı dibine gizlenenler bugün kahraman olmasınlar. (DYP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Gençleri boğazlayarak geldiniz buraya, bizim gibi gençlerin gözyaşını dökerek geldiniz.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ben iddianamesini kitap haline getirmiş, başı dik siyaset adamlarından biriyim.

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Doğru söylüyorsun!..

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Bu oylamadan sonra başın dik olamaz senin.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Hiç kimsenin gölgesinde de adam olmadım. (MHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, sayın arkadaşımız, genç kardeşimiz dediler ki, Sayın Çiller 1994 yılında doların fiyatını şuradan şuraya getirdi; doğru; ama, önemli bir doğru var -bu imkânı bana verdiği için kendisine de teşekkür ediyorum- o günkü muhalefet, Sayın Çiller'e, Başbakana dedi ki: "Kimler Merkez Bankasından devalüasyon kararından önce para aldı, açıklayın."

YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Tansu Çiller açıklamış mıydı o zaman?!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) -  Sayın Çiller derhal açıkladı.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Açıklamadığı daha neler var, onları öğren!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ama, sizin hükümetiniz hâlâ açıklayamıyor. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; MHP sıralarından gürültüler) Bunların hepsi zabıtlarda var, gazetelerde var ve milletin hafızasında var.

İkincisi: Sayın Yılmaz, Çiller'le olan hükümeti "çamurun üstünde oturmam" diyerek bozdu. Kendisine Başkanlık Divanında dedim ki, altı ay oldu hükümet olalı, bu çamur nerede?! Ee, siz de kardeşim, üçbuçuk yıldır iktidarsanız, bu kadar ateşli, bu kadar heyecanlı yolsuzluk iddialarınızı getirin buraya, verin savcılara... Hepsi yargılanmıştır ve hepsi aklanmıştır; hukuk bu. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET TELEK (Afyon) - Birbirinizi affettiniz, birbirinizi akladınız.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Üçüncüsü: Çok kısa bir cümle söyleyeceğim. (MHP sıralarından gürültüler) Yorulmayın, yazıktır, boğazınız tıkanacak, seçimlerde konuşamayacaksınız; yazıktır!

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Konuşuruz... Konuşuruz... Konuşacak çok şey var.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, Sayın Çiller ekonomi profesörü; Sayın Bahçeli "ekonomi" diyemiyor "ekönomi" diyor; aradaki fark bundan ibaret!.. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; MHP sıralarından "Yuh" sesleri)

VAHİT KAYRICI (Çorum) - Yuh sana be!..

BAŞKAN - Efendim, lütfen... (MHP sıralarından gürültüler)

VAHİT KAYRICI (Çorum) - 50 yaşında 50 tane parti değiştirdin, 60'ında da değiştirdin... Ahlaksız herif!

BAŞKAN - Efendim, beni mazur görecek arkadaşlarım; ama, bir hatırlatmada bulunacağım: 5 sayın milletvekili arkadaşım idare amiri; bu idare amirleri nerede, söyler misiniz bana?! Sayın Çakar, neredesiniz?

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Buradayım.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Buradayım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ön sıraya oturur musunuz.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Emredin, gelelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - İdare amirleri salonda olurlarsa, biz de oturumu rahatlıkla idare edeceğiz gibi geliyor bana.

Sizi görmedim sayın bakan; önde otursanız görürdüm.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Benim Grubumda bir şey yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Neyse efendim; ikiniz buradasınız, geriye kaldı üç...

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Buradayım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Siz de varsınız; tamam, bravo!

İdare amirleriniz gelsin; çünkü, vazifeniz bu; Genel Kuruldaki asayişi siz temin edeceksiniz, polis çağıracak halim yok.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, grupları adına başka söz isteyen var mı?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Sebahat Vardar konuşacak.

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Sebahat Vardar; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifinin 2 nci maddesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliği,  1993 yılında merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerini üye yapma kararı alırken bir strateji geliştirmiştir. Bu strateji çerçevesinde, aday ülkelerden, Avrupa Birliğinin benimsemiş olduğu temel değerleri içeren kriterleri yerine getirmeleri istenmektedir. "Kopenhag Kriterleri" denilen bu değerler, aslında, Avrupa Birliğinin temelini oluşturan kavramlardır. Bu kriterler, aday ülkelerin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve tüm kurumlarıyla yerleşik ve işleyen bir serbest piyasa ekonomisi koşullarını yerine getirmelerini önermektedir; yani, Avrupa Birliği, kendisini yaratan bu temel değerlerin aday ülkeler tarafından da aynen benimsenmesini ve bir zaman dilimi içerisinde bu kriterlere uygun gerekli düzenlemelerin yapılmasını beklemektedir.

Kopenhag Kriterlerinin üç temel öğesi vardır: Birincisi, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarının sağlam kurumsal temellere bağlanması ki, buna "siyasî kriterler" deniliyor. İkincisi, serbest piyasa kurallarının uygulanıyor olması ve aynı zamanda, Avrupa Birliği içinden gelecek piyasa rekabetine dayanabilme gücüdür. Üçüncüsü ise, üyeliğin yüklediği yeni sorumlulukları yerine getirme yeteneğine sahip, etkin bir devlet aygıtının varlığıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemize aday ülke statüsü, Aralık 1999 tarihinde Helsinki'de yapılan ve Demokratik Sol Partinin Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit'in Başbakan olarak katıldığı zirvede verilmiştir; hem de koşulsuz olarak. Türkiye, aday ülke statüsünü elde ettikten sonra, Avrupa Birliğine sunulan Ulusal Programla, Kopenhag Kriterleri bağlamında hangi konuları hangi zaman diliminde düzenleyeceğini ortaya koymuştur. Bu nedenle, burada yaptığımız düzenlemeler, Ulusal Programla taahhüt etmiş olduğumuz yükümlülüklerin yerine getirilmesi için çok önemlidir; ama, ondan da önemlisi, ülkemizin demokrasi ve insan hakları alanında kendi halkımız için önemli adımlar atılması anlamına gelmektedir; ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir. Türkiye'nin demokratik gelişimi ve hukuk düzeni dinamik bir evrim sürecine girmiştir. Avrupa Birliği üyeliği, bu sürecin halkalarından biridir.

Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkelerle ortak evrensel değerleri esas alan barışçı ve aydınlık bir geleceği paylaşma ve bu konuda katkılarda bulunma kararlılığındadır. Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği, çağdaş değerlere uyumu vazgeçilmez bir yaşam biçimi sayan ve sürekli bir hedef olarak benimseyen Türk Ulusunun çağdaşlaşma kararlılığının somut bir göstergesidir.

21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün siyasî partilerin yapıcı katkılarıyla tarihsel bir görevi yerine getirmiştir. Anayasamızda bu dönemde yapılan değişikliklerle, daha özgürlükçü, katılımcı ve güvenceli bir hukuksal yapı oluşmuştur. Bu Ulusal Programda belirlenen kısa ve orta vadeli amaçlara ulaşılması bu yılın aralık ayında yapılacak zirve için belirleyici bir anlam taşıyacaktır. Türkiye'nin devlet yapısı ve kurumlarıyla çağımızın gereklerine yanıt verecek bir dönüşümü gerçekleştirmesi, yalnızca Avrupa Birliği üyeliğimiz için değil, girmiş olduğumuz 21 inci Yüzyılda Türk Halkının da artık daha demokratik, insan haklarına saygılı, ekonomisi gelişmiş bir ülkede yaşamaya hakkı olduğu için de gerekmektedir. Kopenhag kriterleri, yabancıların bize dayattığı değil, bizim kendimizi layık gördüğümüz yaşam biçimimizin güvenceleridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Vardar, toparlar mısınız.

SEBAHAT VARDAR (Devamla) - Bu düzenlemeleri yaptığımız takdirde bunun onurunu, ülkemizin geleceğini aydınlatmanın onurunu, çocuklarımıza, gençlerimize daha yaşanabilir bir ülke yaratabilmenin onurunu hep birlikte ömür boyu taşıyacağız. Avrupa Birliğine tam üyelik, bir siyasal partinin projesi ya da hedefi değildir. Avrupa Birliğine üyelik, bütün Türkiye'nin sahip çıktığı, bütün Türkiye'nin uğraş verdiği, katkı yaptığı bir projedir, bir hedeftir. Demokratik Sol Parti olarak biz de, Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in önderliğinde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik hedefini sonuna kadar destekliyoruz. 21 inci Yüzyılda Avrupa'daki ve tüm dünyadaki gücümüzü artırmak ve ufkumuzu genişleterek saygın ülkeler liginde yerimizi almak zorundayız. Bu, bizim, çocuklarımıza olan borcumuzdur.

Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bu uğurdaki bütün çabalara destek olacağımızı yineler, Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Çok teşekkür ederim Sayın Vardar.

Efendim, Sayın Koray Aydın söz istedi sataşmadan ötürü; kendilerine söz veriyorum.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Koray Aydın'ın, Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

KORAY AYDIN (Ankara)- Sayın Başkan, değerli üyeler; burada Doğru Yol Partisi adına konuşan değerli arkadaşımızın Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'yi hitap alan sözlerine cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; bu konuşmamla, asla, bir gerginlik yaratmak ve bir cevap arayışı içerisinde de olmayacağız.

Aslında, sayın hatibin söyledikleri doğrudur. Genel Başkanımız Türkiye Türkçesiyle konuşur, Anadolu çocuğudur, kendisi bir Türkmen çocuğudur; ama, Türkçeyi konuşurken, Abdullah Öcalan'ın isminin önüne "sayın" ifadesini kullanmaz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) O konuda Türkçeyi en iyi şekilde kullandığı kanaatindeyiz.

Ayrıca, yalancı çıkan Harvard doktorası da yoktur. Amerikan okullarında okumamıştır; o da doğrudur.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sorbonne'da da okumamıştır.

KORAY AYDIN (Devamla)- Şaibeli bir Amerikan vatandaşlığı da yoktur; o da doğrudur. (MHP sıralarından alkışlar) Amerika'da da mal varlığı yoktur; Türk Milletine duyurulur. (MHP sıralarından alkışlar)

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN- Gruplar adına görüşmeler bitti.

2 nci madde üzerinde 4 adet önerge vardır; 3'ünü işleme koyabileceğim.

Şimdi, önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin kanun Teklifinin 2 nci maddesinin (B) bölümü ile Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasındaki "fiilleri başka bir suç oluştursa bile, ayrıca" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

Mehmet Batuk

 

Van

Erzurum

Kocaeli

 

Lütfü Esengün

Alaattin Sever Aydın

Mehmet Bekâroğlu

 

Erzurum

Batman

Rize

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin (B) bölümü ile Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasının sonunda bulunan "suçun işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve" ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

Mehmet Batuk

 

Van

Erzurum

Kocaeli

 

Lütfü Esengün

Alaattin Sever Aydın

Mehmet Bekâroğlu

 

Erzurum

Batman

Rize

BAŞKAN - Son önerge en aykırı önerge olduğu için, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin (A) bölümünün birinci fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

Mehmet Batuk

 

Van

Erzurum

Kocaeli

 

Lütfü Esengün

Musa Demirci

Alaattin Sever Aydın

 

Erzurum

Sivas

Batman

 

 

Mehmet Bekâroğlu

 

 

 

Rize

 

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, buyurun efendim.(SP sıralarından alkışlar)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; önergemde kısaca şunu izah etmeye çalışıyorum. Burada bir hukuk yanlışı varmış gibi geliyor bana. Olay şu: Diyoruz ki "birinci fıkrada sayılan..." Birinci fıkrayı okuduğumuz zaman, aynen şu şekilde: "Türklüğü, cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, hükümetin manevî şahsiyetini, bakanlıkları, devletin askerî veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya adliyenin manevî şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler bir seneden altı seneye kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılır."

Şimdi, biz, buna bir ilave yapıyoruz, bir fıkra ekliyoruz "bu fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez" diyoruz.

Evet, Türkiye'deki tatbikatın çok güzel örneklerini bu şekilde silmeye çalışıyoruz; ama, bazen de hukuk cinayeti işleyerek yapıyoruz bunu.

Malumuâliniz, ceza hukukunun ana prensiplerinden birisi de, suçun oluşması için kasıt lazımdır. Şimdi, burada, kastı, yeniden, tekraren yapıyoruz; bunu anlıyorum ben bundan.

Bir gün ormandan bir tilki hızla kaçıyor; adamın biri durduruyor "ya, nereye gidiyorsun?.." Tilki demiş ki "vallahi padişahtan ferman çıkmış, ne kadar fil varsa öldürecekler.", "ama sen fil değilsin ki, niye kaçacaksın?", demiş. "Tilki, tilkiliğini ispat edinceye kadar postu deldirecek."

Şimdi, biz de, arkadaşlar, bu maddeyle, bu eklenen fıkrayla şunu anlıyoruz ki, bundan sonra 159 uncu madde çok şaibeli bir şey. Adamın biri televizyonda konuştu veya bir yazı yazdı, hükümeti eleştirdiyse, o andaki uygulayıcının insafına kaldı; bir bakıyorsunuz ki, büyük bir cezayı bastırdı gitti...

Değerli arkadaşlar, prensip olarak karşı olmama rağmen, önergem diyor ki, bu fıkrayı çıkaralım; ancak, Türkiye'de işlenen hukuk cinayetlerini düşününce, mesela, 312'den dolayı bir sürü insanımız şu anda mağdur durumda. Kastı olmadığı halde bu işler yapılıyor. Bu Meclis kürsüsünden yaptığım bir konuşmadan dolayı, Anayasa Mahkemesinde, o günkü partim aleyhine dava açılıyor. Öyle bir kastım yok; ama, adam öyle yorumluyor. İşte bundan sonra, herhalde, bütün maddelerin arkasına "bir kastı olmaksızın yapılan eleştiriler" gibi bazı cümlelerin eklenmesi -o da, Parlamentoya ve Büyük Millet Meclisimizin değerli üyelerine büyük bir zahmet olacak- gibi bir usul gelişmesin diye bu önergeyi verdim.

Önergemin desteklenmesini, kabul edilmesini bütün Parlamentodan istirham ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayar mısınız efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - İkisini de sayın Sayın Başkan.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Kabul edenleri de sayın.

BAŞKAN - Saydım efendim. İstirham ediyorum...

Sayın Polat, saymasak bunu der miyim.

Kabul edilmemiştir, reddedilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin (B) bölümü ile Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasının sonunda bulunan "suçun işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve" ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Fethullah Erbaş

 

 

 

(Van)

 

 

 

ve arkadaşları

 

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, burada, söz konusu taşıtların müsaderesi söz konusudur; ancak, müsadere, Türk Ceza Kanununun 36 ncı maddesi anlamında kullanılmıştır. İzin verirseniz, tutanaklara geçmesi bakımından, 36 ncı maddenin birinci fıkrasını okumak istiyorum: "Mahkûmiyet halinde cürüm veya kabahatte kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan veya fiilin irtikâbından husule gelen eşya fiilde methali olmayan kimselere ait olmamak şartıyla mahkemece zabıt ve müsadere olunur."

Görüldüğü gibi, eğer, kullanılan taşıt başkasına aitse, o zaman müsaderesi söz konusu değildir. O nedenle, önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, gerekçesini okusak olmaz mı?

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İki kelime söyleyeyim.

BAŞKAN - Siz bilirsiniz... Hakkınızdır...

Buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu önergemizle, insan kaçakçılığında kullanılan araçların müsaderesi konusu gündeme gelmektedir.

Değerli arkadaşlar, madde üzerindeki konuşmamda önemli bir konu yarım kalmıştı, onu tamamlayacağım: Şimdi, Van, Birleşmiş Milletler temsilciliğinin veya bürosunun olduğu bir vilayet. Afrika'nın siyahından, Uzakdoğunun sarısına kadar her türlü insan Van'a gelip müracaat ediyor "bizi Avrupa'ya gönderin" diye. Müracaatların cevabı da epey uzun süre bekleniyor.

Bunlar sınırdan nasıl geçiyorlar, şimdi onu anlatayım: Değerli arkadaşlar, bu konuda büyük bir sektör oluştu. İnsan başına 100 dolar gibi bir rakamla, insanları sınırdan içeriye sokan şebekeler oluştu.

Daha önce televizyonlarda gördük, gazetelerde okuduk, Sovyetlerin dağılmasından sonra birtakım mafya kuruluşlarının dışarıdan bazı hanımları Türkiye'ye getirdiklerini ve beyaz kadın ticareti yaptıklarını biliyoruz. Bunlar, o kadar zor durumdalar ki -televizyonlarda gördüğümüz zaman, hakikaten kemiklerimize kadar sızladı- o kadar zor şartlarda çalıştırıldılar ki, o kadar istismar edildiler ki, biz insanlığımızdan utandık. Hapis desen, hapisten çok daha kötü muameleye tabi tutuldular.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu insanlara verilen cezalar elbette ki yerindedir. Ancak, Bulgaristan'dan gelen bir TIR'ın içerisine saklanan bir insan yakalandığı zaman, bakıyorsunuz ki, ne TIR sahibinin ne de TIR şoförünün bilgisi olmadan birisi yolcu olarak binmiş, geçmiş; aracı müsadere edilecek.

Yine, bizde âdettir; yani, yolcuyu gördüğümüz zaman hemen dururuz; özel arabamız da olsa, Ankara'da da bunu yapıyoruz, yolda da bunu yapıyoruz, Türklerin hepsinin ortak bir özelliğidir; yani, bir hasletimizdir. Batı gibi düşünmüyoruz biz; onun için sömürgecilikten uzağız, onun için devamlı sömürülüyoruz. Batılı "bunda ne menfaatım var" diye sorar; ama, bizim doğu insanı, şark insanı menfaat falan gözetmez, Allah rızasını gözetir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunlar eğer yoldaysa, her insan, insanlık vazifesinin bir icabı olarak, tutup bunları arabasına alıyor; arabasına aldıktan sonra, belli bir... Zaten, biliyorsunuz, doğuda, her 10 adımda bir jandarma çıkar "in aşağıya, arabanı kaydettir, kimliğini ver..." Zaten, böyle kaçak birisi de çıkarsa, kimin arabasından çıktı; senin arabandan çıktı; arabayı müsadere ederlerse ne olacak? Değerli arkadaşlar, bu, bir haksızlıktır. Yani, hukukun insafı yoktur, merhameti yoktur; anladık; ama, insanların vicdanları var, merhametleri var.

Geçenlerde karlar eridi, Çaldıran'ın dağ köylerinden inen 8 göçmen donmuş vaziyette bulundu; karlar eridikten sonra ortaya çıktı bu. Şimdi, bu insanları, sen, tipide, karda gördüğün zaman arabana almayacaksın, donacaklar. Nerede bu insanlığın vicdanı?! Eğer bu madde burada durursa, inanıyorum ki, doğuda, müsadere edilmeyen araba kalmayacak; çünkü, herkes, yolda yolcuyu görürse, sahipsiz bir adamı görürse, arabasına alıyor; bu bizim hasletimizdir, bu bir insanlık vazifesidir diyorum.

Bu önergeme destek vermek suretiyle, en azından, bu arabaların müsaderesini kaldırmayı teklif ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin (B) bölümü ile Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasındaki "fiileri başka bir suç oluştursa bile, ayrıca" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Fethullah Erbaş

 

 

 

(Van)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, Türk Ceza Kanununun 79 uncu maddesine göre, bir kimse, işlediği bir fiille kanunun çeşitli hükümlerini ihlal ettiği zaman, bunlardan en şiddetlisiyle cezalandırılır; ancak, suçla etkili mücadele için, kanunun çeşitli hükümlerinde bu kuralın istisnaları vardır. Nitekim, Türk Ceza Kanununun 264, 536 ve 537 nci maddelerinde, şimdi çıkarılması istenen hükme benzer hükümler vardır. Bu suçla etkili bir biçimde mücadele edebilmek için, aynı zamanda, hem yeni düzenleme konusu olan bir suç hem örneğin Pasaport Kanununa muhalefet gibi bir suç işlemişse, her ikisinden dolayı ceza verilmesi amaçlanmaktadır.

Önergeye bu nedenlerle katılmıyoruz.

BAŞKAN- Sayın Batuk, buyurun efendim.

MEHMET BATUK (Kocaeli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

890 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinde önerilen "fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca" denilerek yapılmak istenilen düzenlemenin yerinde olmadığını düşünüyoruz. Bu ibarenin kanun teklifi metninden çıkarılmasını teklif ediyoruz.

Bu düzenleme Ceza Kanunumuza yeni girmektedir. Daha önce bu gibi suçlara Pasaport Kanunu ve diğer kanunlarla ilgili cezalar uygulanmaktaydı. Hukukun temel kurallarından birisi, tek suça tek ceza uygulanır. Sayın Bakanın da biraz önce ifade ettiği gibi, en ağır ceza uygulanır" ifadesi doğrudur; ama, burada, bu şekliyle kalırsa, iki kez cezalandırmayı hedeflemektedir. Biz bu yönüyle, bu ifadenin çıkarılmasını ve tek cezanın uygulanmasını teklif ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, insan kaçakçılığı, günümüzde önemli bir problem. Tabiî, globalleşmeyle, küreselleşmeyle birlikte gündeme gelen sermayenin ve harcıâlem malların alabildiğine serbest dolaşımı, emeğin ve teknolojinin, ileri teknoloji bilgisinin dolaşımını beraberinde getirmiyor.

İnsanlar ne için memleketlerini, doğduğu yerleri terk ederler. İlk akla gelen iki önemli sebep var: Birisi, açlık, işsizlik, geçim sıkıntısı; diğeri, siyasal problemler, despot rejimlerin baskıları, kendisini ifade edememek. Onun için, gelişmemiş, az gelişmiş ülkelerden, Irak'tan, Afganistan'dan, gelişmemiş doğu toplumlarından sürekli göçleri her gün ibretle izlemekteyiz. Gemilerle, TIR'larla, gayrisıhhî şartlarda, ölüm tehlikesi ve çoğu zaman da ölümle sonuçlanan vakaları her gün televizyonlarımızdan, basınımızdan izlemekteyiz. Bu konuda faaliyet gösteren çok önemli şebekeler oluşmuştur. Milyonlarca doların bu kaçakçılıktan elde edildiğini bilmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde de ne yazık ki, insan göçü, hem yurt içinde hem de yurt dışına söz konusudur. Açlık ve diğer sebepler, insanların doğdukları yerlerde, bulundukları yerlerde yaşamalarını imkânsız hale getiriyor.

Geçenlerde yapılan bir araştırmada araştırmaya katılanların yüzde 54'ü "ben imkân bulursam, gelişmiş Batı ülkelerine, Avrupa'ya gitmeyi kabul ederim" diyor. Daha ilginci, aynı araştırmada araştırmaya cevap verenlerden 18 ile 40 yaş arasındakilerin yüzde 19'u "başka bir ülkenin tabiyetine, uyruğuna geçmeyi -kabul ederim- burada kalmaya yeğlerim" diyor. Bu, hepimiz için üzerinde düşünülmesi gereken bir noktadır arkadaşlar.

Ne yazık ki, 57 nci cumhuriyet hükümeti, Türkiye'yi, sıkıntılarını artıran bir ülke haline getirmiştir; ekonomik yapımız iyice karma karışık olmuştur. 2001 yılında Türkiye, 9,4 oranında küçülmüştür. Yani, yüzde 10'a yakın bir gerileme, küçülme yaşamışızdır. Refahyol Hükümeti zamanında 9,1 oranında büyüme yaşayan bir ülkenin bugün bulunduğu nokta, yüzde 20 küçülme demektir o ilerlemeye, büyümeye baktığımızda. Bunun manası, her 5 kişiden 1'i işini kaybetti demektir, her 5 esnaftan 1'i işyerini kapattı demektir, iflas etti demektir.

İçerisinde bulunduğumuz durum, ne yazık ki, gerçekten üzerinde durulması gereken ve ibretle değerlendirilmesi gereken bir noktadır.

Hepimiz, her gün büyükelçiliklerin, konsoloslukların önünden geçiyoruz. Oradaki kuyrukları, binlerce vatandaşımızın o kuyruklarda bekleyişlerini ibretle izliyoruz. Ne yazık ki, ülkemiz, bugün bulunduğu nokta itibariyle, insanların geleceğine ümitle bakabildiği bir ülke değil.

Hatırlarsınız; bundan aylar önce bir Japon televizyon kanalı geldi ve burada "Kim Bir Japon Kızla Evlenmek İster" diye bir program çekimi yaptı. Yüzlerce vatandaşımız kuyruğa girdi; her yaştan insanlar, 18 yaşından, belki 60 yaşına kadar olan yüzlerce vatandaşımız kuyruğa girdi, hepsinin ortak bir amacı vardı, hiç tanımadıkları, kültürünü, örfünü, âdetini bilmedikleri bir kızla aş ve iş için evlenmeye talip oluyorlardı.

Ne yazık ki, bulunduğumuz nokta budur. Bulunduğumuz nokta hiçbir kimse için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BATUK (Devamla) - Tamamlayayım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Efendim, 5,5 dakikayı da geçti; buyurun.

MEHMET BATUK (Devamla) - Evet, üzerinde durulması gereken bir noktadayız ve insan kaçakçılığıyla ilgili çifte cezalandırmayı önleyen bir önergeyle karşınızdayız. Önergemize desteklerinizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi...

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, sanıyorum, zühulen  olsa gerek, bir yanlışlık yapıldı; anayasaya aykırılık önergemiz var; işleme konulmadı sanıyorum o. Halbuki, İçtüzüğün 84 üncü maddesine göre, anayasaya aykırılık önergesi bütün önergelerden önce görüşülür.

BAŞKAN - Efendim, Kanunlar Müdürlüğü yetkilileri şöyle ifade buyuruyor: Buyurduğunuz doğrudur; ama, son anda geldiği için, diğer önergeleri sıralara koyduğumuz için okutmamışlar; şimdi, bu, onların fikri; ama, bana sorarsanız, arkadaşlarım beni mazur görsünler, sonda da gelse, ilkte de gelse, anayasaya aykırılık önergesi önce görüşülmeli, dikkate alınması lazım. Şimdi, 4 önerge de görüşemeyeceğimize göre, o imkân da ortadan kalkmış oluyor.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, özel hüküm genel hükmün önüne geçer.

BAŞKAN - Efendim, mümkün değil, bakın ben Sezar'ın hakkını Sezar'a verdim. Sonda gelse...

Yalnız, istirham ederim, gruplar çok hassas, gruplar çok iyi biliyor bu işi, anayasaya aykırılık önergesini önce göndersinler efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, takdir sizin; ama, kayıtlara geçmesi bakımından...

BAŞKAN - Sayın Kamalak, ben fotokopileri 7 partimize dağıttım; sizin partiniz de dahil, Grup Başkanvekilleriniz, Sayın Hatiboğlu da dahil, hiç kimse itiraz etmedi. Şimdi, bu yanlışı ikimiz paylaştık.

Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, bu İçtüzüğe Sayın Başkanlık uymazsa kim uyar?

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - A) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun yürürlükten kaldırılmış olan11 inci maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Türkiye'de kurulan derneklerin yurt dışındaki faaliyetleri

Madde 11. - Uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde; uluslararası faaliyette bulunma amacını güden derneklerin kurulması, bu derneklerin yurt dışında şube açması, yurt dışındaki benzer amaçlı dernek veya kuruluşlara üye olması veya bunlarla işbirliği yapması veya yurt dışında faaliyette bulunması, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.

Yurt dışındaki bir dernek ve kuruluşa üye olmak ya da bunlarla işbirliğinde bulunmak isteyen dernek veya üst kuruluş, bu dernek veya kuruluşun statüsünün Türkçeye çevrilmiş noterden onaylı iki örneğini İçişleri Bakanlığına vermekle yükümlüdür.

Türkiye'deki derneklerin üye olduğu veya işbirliği yaptığı yabancı dernek veya kuruluşların kanunlarımıza ve millî menfaatlerimize aykırı faaliyetlerde bulunması halinde, Türkiye'de kurulmuş derneğin, bu yabancı dernek veya kuruluşlarla olan ilişkilerine Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla son verilir."

B) Dernekler Kanununun yürürlükten kaldırılmış olan 12 nci maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Yurt dışında kurulan derneklerin Türkiye'deki faaliyetleri

Madde 12. - Yurt dışında kurulan derneklerin, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde ve karşılıklı olmak koşuluyla, kültürel, ekonomik, teknik, sportif ve bilimsel konularda bilgi veya  teknolojilerinden yararlanılmak üzere; Türkiye'de şube açmalarına, Türkiye'de kurulmuş bulunan derneklere üye olmalarına veya bunlarla işbirliği yapmalarına, Türkiye'de faaliyette bulunmalarına, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca izin verilebilir.

Yukarıdaki fıkrada sözü edilen derneklerin, kanunlarımıza veya millî menfaatlerimize aykırı faaliyetlerde bulunması halinde, verilen iznin geri alınmasına Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir."

C) Dernekler Kanununun 15 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İçişleri Bakanlığınca Dernekler Daire Başkanlığında ve illerde valilikler bünyesinde derneklerin kaydolunacağı Dernekler Kütüğü tesis olunur.

Dernekler Daire Başkanlığındaki Dernekler Kütüğüne bütün konfederasyon, federasyon ve dernekler ile şubeleri ve merkezleri yurt dışında bulunan derneklerin Türkiye'de açılmış şubeleri kaydolunur."

D) Dernekler Kanununun 40 ıncı maddesinin kenar başlığı ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Millî savunma ve kolluk hizmetlerine hazırlayıcı faaliyette bulunma yasağı

Dernekler, askerliğe, millî savunma ve kolluk hizmetlerine hazırlayıcı öğretim ve eğitim faaliyetlerinde bulunamazlar. Bu amaçları gerçekleştirmek üzere kamp veya talim yerleri açamazlar."

E) Dernekler Kanununun 45 inci maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Beyanname verme yükümlülüğü ve denetim

Madde 45. - Dernekler, faaliyetleri ile gelir ve gider işlemlerinin sonuçları konusunda, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilen şekle uygun olarak düzenleyecekleri beyannameyi yıl sonu itibarıyla mahallin en büyük mülkî amirine verirler.

Gerek görülen hallerde derneklerin yönetim yerleri, müesseseleri ve her çeşit eklentileri, defterleri, hesap ve işlemleri, İçişleri Bakanlığı veya bulundukları yerin en büyük mülkî amiri tarafından her zaman denetlenebilir. İçişleri Bakanlığı, bu denetlemeyi Dernekler Daire Başkanlığı Personeli veya Bakanlık Teftiş Kurulu aracılığıyla; en büyük mülkî amirler, bizzat veya görevlendirecekleri memur veya memurlar aracılığıyla yaptırırlar.

Dernekler, amaç ve faaliyetleriyle ilgili olan bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca da denetlenebilir. Denetleme sonuçları, bilgi için İçişleri Bakanlığına bildirilir.

Denetleme sırasında görevli memurlar tarafından istenecek her türlü bilgi, belge ve kayıtların, dernek yetkilileri tarafından gösterilmesi veya verilmesi, yönetim yerleri, müesseseler ve eklentilerine girme isteğinin yerine getirilmesi zorunludur.

Denetim sırasında, suç teşkil eden fiillerin tespit edilmesi halinde, ilgili mülkî amirlik durumu derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirir."

F) Dernekler Kanununun 46 ncı maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Dernekler Daire Başkanlığı

Madde 46. - Dernekler ile ilgili hizmetleri yürütmek, tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediklerini, defterlerini ve hesaplarını mevzuata ve tüzüklerine uygun olarak yürütüp yürütmediklerini denetlemek üzere İçişleri Bakanlığı bünyesinde Dernekler Daire Başkanlığı kurulur. Bu birimin kuruluş, çalışma şekli ve denetleme esas ve usulleri, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

G) Dernekler Kanununun 62 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 62. - Dernekler tarafından tutulacak defterler ile ilgili usul ve esaslar İçişleri ve Maliye Bakanlıklarınca birlikte çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Bu defterlerin noterden onaylı olması zorunludur."

H) Dernekler Kanununun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 73. - İçişleri Bakanlığınca, derneklere ilişkin iş ve işlemleri yürütmek, hizmetleri görmek üzere illerde valilikler, ilçelerde ve kaymakamlıklar bünyesinde derneklerle ilgili bir birim oluşturulur.

Bu birimin illerdeki teşkilâtlanması, kuruluş, görev ve yetkileri ile 15 inci maddeye göre oluşturulacak Dernekler Kütüğünün şekli, düzenleme ve kayıt esasları, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ediz Hun; buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA EDİZ HUN (İstanbul) - Muhterem Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde hazırlanmış bulunan kanun teklifinin, derneklerin statüsünü düzenleyen 3 üncü maddesiyle ilgili söz almış olarak huzurlarınızda bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri, en derin saygılarımla selamlıyorum.

İnsan hakları ve temel hürriyetlerin evrensel değerler olarak kabul edildiği çağımızda, şüphesiz, Türkiyemizin hedefi de, her alanda ilerleyen dünya ülkeleriyle bütünleşmek olmalıdır. Kendi öz değerlerimizi, uluslararası ekonomik, toplumsal, politik kriter ve kültürel normları esas alarak geliştirmek ve 21 inci Yüzyılda, ülke olarak hak ettiğimiz konuma gelmek, temel ilkemizi teşkil etmektedir. Bu anlamda, Avrupa Birliğine tam üyelik, Türkiye için vazgeçilemez bir hedef olmuştur. Uluslararası platformda, derneklerin özgürce çalışmalarına, kültürel ve bilimsel faaliyetleri gerçekleştirmek üzere toplantı yapma haklarına ilişkin anayasal ve yasal güvencelerin güçlendirilmesi ve sivil toplum örgütlerinin gelişmesinin teşvik edilmesini sağlayan düzenlemeler büyük önem taşımaktadır. 21 inci Yüzyılda, sivil örgütlerin her alanda gösterdikleri başarı ve toplumlara sağladıkları katkılar yadsınamayacak kadar büyüktür. Ülkelerin gelişme ve kalkınmaları, insan haklarının ve demokrasinin titizlikle savunulduğu sivil inisiyatifin ortaya koyduğu fikrî kudretle mümkün olabilir. Evrensel ilkelerin gerektirdiği gerçekleri inkâr etmek mümkün değildir.

Avrupa Birliğiyle ilgili uyum sürecinde öngörülen dönüşümlerin yerine getirilmesinin büyük önem taşıdığını düşünmekteyiz. Unutmayalım ki, devletler, bireyin mutluluğu, refahı ve özgürlüğü için vardır. Anayasadan kaynaklanan, demokratik bir hak olan örgütlenme hakkı, sadece demokratik bir hak değil, aynı zamanda evrensel insan haklarıyla da ilişkili bulunmaktadır. Günümüz dünyasında sivil toplum örgütleri öne çıkarken, Türkiye'de sadece sembolik birer değer olarak algılanmalarını kabullenmek mümkün değildir; yapılması gereken, sivil toplum fonksiyonlarını geliştirecek yasal ve idarî uygulamaları hayata geçirmek olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dernekler Kanununda yapılması öngörülen değişiklikleri, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında dernek kurma, şube açma, faaliyet gösterme, çeşitli izin alma, üye kaydetme ve kanunun emrettiği diğer kurallara uyma şeklinde özetlememiz mümkündür.

Bir diğer önemli değişiklik de, İçişleri Bakanlığımıza bağlı olarak, biraz önce ifade edilmiş bulunan, kurulması öngörülen Dernekler Daire Başkanlığıdır. Dernekler Daire Başkanlığı, derneklerle ilgili hizmetleri yürütmek, tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediklerini, defterlerini ve hesaplarını mevzuata ve pek tabiî tüzüklerine uygun olarak yürütüp yürütmediklerini denetlemek üzere, İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacaktır.

Hiç şüphe yoktur ki, dernekler, aynı zamanda, birer önemli sivil toplum kuruluşlarıdır. Sivil toplum organizasyonları, toplumdaki siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik atılımları harekete geçirecek en önemli düşünce gruplarıdır. Bu anlamda, sivil örgütlerin sürekli bir biçimde desteklenmeleri, teşvik edilmeleri, önlerindeki yasal ve idarî engellerin kaldırılması ve güç kaybetmelerinin önüne geçecek tutarlı politikaların geliştirilmesi gereklidir. Türkiye'de sağlıklı bir sivil toplumun gelişmesi, toplumsal hayatın canlılığı, ahlakî değerlerin her şeyin önünde yer alması ve bilinç düzeyinin artırılmasına bağlı bulunmaktadır. Tüm bu gereksinimlerin çağımızın modern dünyasında ve çağdaş toplum yapısında elden geldiğince karşılanması, vazgeçemeyeceğimiz koşullardır. İşte, bu noktada, devlete önemli görevler düşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EDİZ HUN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Devlet, dernek, vakıf, sendika gibi kurumları, her türlü istismardan uzak bir biçimde özendirmek ve desteklemek mükellefiyetini taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki, sivil toplum örgütleri, toplumsal dayanışmanın en temel unsurlarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugün, takdir ve tasviplerinize sunulmuş bulunan Dernekler Kanunundaki değişikliklere ilişkin yeni düzenlemeler, Avrupa Birliğine uyum yolunda atılmış önemli, çok önemli adımlardan birini teşkil etmektedir. Uyum yasalarının, tümüyle, Türkiyemiz için hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyor, sizleri, Sayın Başkanım zatıâlinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 890 sıra sayılı yasa teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, çıkarmakta olduğumuz bu maddelerin, bu paketin, millet ve memleketimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, 10-11 Aralık 1999 tarihinde Helsinki'de yapılan Avrupa Birliği toplantısında, üyelik için aday üye olarak tespit edildi. Avrupa Birliği, aday üye olarak kabul ettiği ülkelerle ilgili olarak, elbette ki, birtakım kriterler kabul etmiştir. Bu kriterler, hem Avrupa Birliği açısından hem de aday ülkeler açısından birtakım yükümlülükleri beraberinde getiriyor.

Üzerinde durduğumuz madde, Dernekler Kanunuyla ilgili değişiklikleri kapsıyor. Hepimizin bildiği gibi, globalleşen dünyada sivil toplum örgütlerinin önemi gittikçe biraz daha artıyor. İleri ülkeler diye dünyada adlandırılan ülkelerin hemen hemen büyük bir kesimi, halka hizmeti, sosyal faaliyetleri, genelde, sivil toplum örgütleri kanalıyla yürütüyor. Hatta, eğitim, sağlık gibi bazı temel hizmetleri bile sivil toplum örgütleri kanalıyla yürütüyor ve devlet tarafından da, bu çok değişik boyutlarda destekleniyor. Devlet veya yerel yönetimler sadece sivil toplum örgütlerinin bu faaliyetlerini denetliyor, koordine ediyor ve takip ediyor. Halbuki, Türkiye'de, maalesef, bu noktadaki faaliyetler ve anlayış, beklenen, istenilen düzeye gelmiş değildir, sivil toplum örgütlerinin birçoğu, hepimizin bildiği gibi, çok basit, çok sığ, çok sıradan sebeplerle baskı altında tutuluyor ve faaliyetleri engelleniyor. Bu düzenleme, bu örgütlerle ilgili birtakım düzenlemeleri ve disiplinleri getiriyor.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin özünde şu temel espriler vardır. Bunlardan birincisi, sivil toplum örgütleri ve derneklerin daha etkin olarak ve daha koordineli olarak hizmetlerini yapmasına imkân sağlıyor. İkincisi, derneklerin daha düzenli ve daha disiplinli bir şekilde denetimini ve takibini sağlıyor. Üçüncüsü, derneklerin daha geniş alanlara, daha geniş imkânlarla hizmet etme fırsatını veriyor. Dördüncüsü ve en önemli boyutu da, uluslararası derneklerle, sivil toplum örgütleriyle ilişkilere imkân sağlamasıdır.

Bakınız, 11 inci maddede yapılan değişiklik, Türkiye'de kurulan derneklerin yurt dışındaki faaliyetlerini kapsıyor, (b) fıkrasında ise yurt dışında kurulmuş olan derneklerin Türkiye'deki faaliyetlerini kapsıyor.

Değerli arkadaşlar 2908 sayılı Kanunun 11 inci maddesi bu vesileyle yeniden düzenlenme imkânına sahip oluyor. Yapılan bu düzenleme, özellikle 12 nci maddede yapılan düzenleme de ayrı bir önem arz ediyor; yurt dışında kurulan bu derneklerin Türkiye'deki faaliyetlerini de, aynı zamanda, bu kanunla denetim altına alma imkânını kapsıyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de kurulmuş olan sivil toplum örgütlerinin ve vakıfların, sosyal faaliyetler açısından, halka hizmet açısından önemi, 17 Ağustos 1999 depreminde net olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar, o dönemde, bazı işgüzarlık yapan kimseler, bu hizmeti yürütmek isteyen, yardım kampanyasına katılmak isteyen, organizasyonlarda bulunmak isteyen sivil toplum örgütlerine engel çıkarsalar da, o zaman, bu sivil toplum örgütlerinin, vakıfların ya da derneklerin, 17 Ağustos depreminde göstermiş oldukları çaba, yapmış oldukları katkı, tahmin ediyoruz ki, tümü toplandığı zaman, belki, devletin yapmış olduğu katkıdan çok daha fazladır. O dönemde, maalesef, bazı sivil toplum örgütlerinin çalışmalarının engellendiği, hatta, kurtarma çalışmalarına bile katılırken, sivil toplum örgütlerinin bazılarının isimlerinin ya da pankartlarının indirildiği, o günkü basında yer almıştı.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin yapmış oldukları faaliyetler, yapmış oldukları hizmetler -vakıfları da ele aldığımız zaman- dikkate alınırsa, hem eğitim açısından hem sosyal faaliyetler açısından hem de sağlık hizmetleri açısından büyük önem arz ediyor. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız lütfen.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bu düzenlemenin, millet ve memleketimiz açısından hayırlar ve getiriler sağladığı kanaatindeyim; bu vesileyle, hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamuoyunda "Avrupa Birliği Uyum Paketi" olarak adlandırılan bu teklif, Türkiye'nin Ulusal Programla taahhüt etmiş olduğu bazı kısa ve orta vadeli mevzuat değişikliklerini içermektedir. Hemen ifade etmem gerekir ki, bu teklif, atılması gereken adımlar itibariyle, devede kulak mesabesindedir; yani, bu yolda atılması gereken çok daha ileri adımlar vardır. Tüm bunlarla beraber, paket olarak, mevcuda göre, ileri bir adım olduğunu da kabul etmek gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde, Dernekler Kanununun 8 maddesinde değişiklikler yapmakta, 3 maddesini de yürürlükten kaldırmaktadır. Bu maddelerden 2'si, Dernekler Kanununun 11 ve 12 nci maddesi, ki bu 2 madde, bundan birkaç ay önce yürürlükten kaldırılmıştı. Doğrusu, bu 21 nci Dönemde, bilhassa 57 nci hükümet marifetiyle buna benzer çok sayıda örneğe rastladık. Bir bakıyorsunuz, bir kanun değişikliği getiriliyor, bir süre sonra, aynı kanun bir daha, yetmedi bir daha, yetmedi bir daha değiştirilmek durumunda kalınıyor. Bu da, bir hükümet tasarısı olmasa, bir teklif olsa dahi, daha önceki hükümet tasarısıyla metinden çıkarılmış 2 maddeyi tekrar yürürlüğe koyuyor.

Maalesef, bu konuda, kanun çıkarma konusunda, bugünkü Meclisimiz ciddî bir rekora imza atmış olduğu halde, yine 57 nci hükümet marifetiyle Türkiye tarihinin en büyük küçülmesini de bu dönemde yaşadı ve milletimiz acı bir tabloyla karşı karşıya kaldı.

Değerli arkadaşlar, bir bütün olarak milletimizin hayat standardının yükseltilmesi hedefi olarak gördüğümüz Avrupa Birliği süreci içinde, elbette ki, örgütlenme özgürlüğünün çok büyük bir önemi vardır. Gelişmiş bir toplum olmanın en önemli kriteri, belki zenginlikten de daha çok, o ülke insanının huzur içerisinde ve özgürlükleri geniş bir yelpazede kullanıyor olmasına bağlıdır. Eğer, insanlar korkularla yaşıyorlarsa, birkaç insan bir araya gelip müşterek ve meşru bir hedef için rahatça örgütlenemiyorlarsa, o ülkede gelişmişlikten söz edilemez; olsa olsa baskıcı bir idareden söz edilebilir. Örgütlenme özgürlüğü deyince, elbette ki, ilk akla gelen derneklerle ilgili düzenlemelerdir.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylül ürünü olan Anayasamızın hemen akabinde çıkarılmış olan, oradaki yasakçı anlayışın katmerlisini içerisinde barındıran bir Dernekler Yasamız var. Nitekim, bu Dernekler Yasasının bu haliyle, Türkiye'de, kâğıt üzerinde, 50 000 civarında dernek olduğu söylense de bunların büyük bir kısmı, Kanarya Sevenler Derneği, Hayvan Sevenler Derneği, Doğayı Sevenler Derneği gibi isimlerle anılmakta. Bunlar, bazen, mevcut yasak çemberini delebilmek adına konulmuş isimler olsa da, çoğu zaman, hakikaten, milletin isteklerini ve arzularını örgütlü şekilde yansıtma adına dişe dokunur nitelikte olmayan bazı mevzular için kurulmuş dernekler var.

Değerli arkadaşlar, biz, Avrupa Birliğine vermiş olduğumuz taahhütler arasında, Ulusal Programda "Türk hükümeti sivil toplumun gelişmesine önem vermektedir. Sivil toplumun güçlenmesi Türk demokrasisinin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Dernek kurma özgürlüğü ve barışçı toplantı hakkının daha da geliştirilmesi ve sivil toplumun güçlendirilmesiyle bireylerin toplumsal sorunların çözümüne aktif katkıda bulunmaları mümkün olacaktır" demişiz.

Bugün, bu teklifle, bu anlamda, küçük de olsa bir adım atıyoruz; fakat, hemen, şunu ifade etmem gerekir ki, bu teklifin çok önemli bazı eksiklikleri de var; yani, yasa teklifinin  bu maddesinin çok önemli bazı eksiklikleri de var. Bu eksikliklerden bir iki tanesini, sağ olsun, gerek hükümetimiz gerekse Komisyondaki arkadaşlarımız, Adalet Komisyonunda verdiğimiz önergeler çerçevesinde düzelttiler, önergelerimize katıldılar; biz de yapıcı bir anlayışı ortaya koyan bir partinin mensupları olarak bundan memnuniyet duyduk. Bu yapıcı değişikliklerden bir tanesi de bu teklif içerisindeydi. Bu teklifin şu an görüştüğümüz maddesinde, derneklerin denetlenmesiyle ilgili olarak öyle bir düzenleme vardı ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAHYA AKMAN (Devamla) -  ...burada, bütün kurum ve kuruluşların dahi, önüne gelen kurum ve kuruluş mensubunun, memurunun gidip dernekleri denetleyebileceği gibi anlamı olan bir ifade vardı; bunun çıkarılması için bir önerge verdik, sağolsun arkadaşlar desteklediler. Bir de, daha sonra gelecek olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Kanununu değiştiren maddede de, yine, bu anlamda, yapıcı bir değişikliğimize muvafakat ettiler.

Değerli arkadaşlar, bize göre, bu görüştüğümüz Dernekler Kanunundaki değişikliklerin en önemli handikaplarından birisi, Anayasayla çelişecek bir durum içermesidir. Şöyle ki, Anayasanın 33 üncü maddesinde "herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir" denilmiş olmasına rağmen, 11 ve 12 nci maddelerdeki düzenlemelerle, doğrudan doğruya izne tabi dernek kurma modelini getiriyoruz ki -Sayın Bakanım, mümkünse, buna bir cevap da versin, onu istiyorum- bu anlamda, izin sistemini getirip yerleştirmiş oluyoruz. Kanaatimce, burada, Anayasayla çelişen bir durum da var.

Değerli arkadaşlar, kolektif özgürlüklerin simgesi niteliğindeki dernekler için daha özgür bir çalışma alanı isteniliyorsa, dernek faaliyetlerinin alanının genişletilmesi gerekir. Faaliyet alanındaki bazı yasakların kaldırılması, yasaklamalarla ilgili daha çok yargı güvencesi getirilmesi ve kamu görevlileriyle ilgili kısıtlamaların muhakkak surette azaltılması gerekir.

Ayrıca, son olarak şunu da ifade edeyim. Burada, önümüzdeki teklifle, Basın Kanunundaki bütün hapis cezaları, hürriyeti bağlayıcı cezalar paraya çevrilmişken, maalesef, Dernekler Kanunundaki hapis cezaları kaldırılmadı ve paraya çevrilmedi. Eğer bu yapılsaydı, sivil toplumun gelişmesi yönünde bir adım olacaktı. Bu, bir eksikliktir.

Diliyorum ve temenni ediyorum ki, dün, kararını almış olduğumuz 22 nci Dönem, inşallah, bu hayırlı adımları atmaya vesile olacağımız bir dönem olur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'de.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, özellikle Avrupa Birliğine uyum yasası olarak nitelendirdiğimiz bu yasa paketinin 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu 3 üncü madde, Dernekler Kanununda değişiklik yapmakta ve Dernekler Kanununda yapılan bu değişikliği, Doğru Yol Partisi olarak olumlu buluyoruz; çünkü, sivil toplumun, demokrasinin en önemli unsuru olduğuna inanıyor ve bu maddeye de destek veriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin kaderini, o ülkeyi yöneten, dünyayı iyi algılamış ve dünyadaki gelişmeleri iyi takip eden, vizyonlu yöneticiler belirler. Uzun ve kısa tarihimizde, ülkemizi yönetenlerin  vizyonu sonucunda ülkemizin nerelere geldiği ve nelere kadir olduğu çok açık seçik ortadadır. Ülkeyi yönetenler geleceği iyi görüyor ve dünyanın gelişmesini iyi takip ediyor, yani, dünyayı iyi algılayabiliyorsa, o ülkede yaşayan insanlara kaliteli bir yaşam getirebilme imkânına sahip oluyorlar; ancak, çağı algılayamamış, çağın gerisinde kalmış ve çağın hiçbir kurum ve kuralını iyi algılayamamış, özümseyememiş liderler ve kadrolar da, o ülke yönetimlerinde hâkim oldukları sürece, ülkeyi fakirliğe, yoksulluğa, işsizliğe mahkûm bir ülke konumuna getirip, ülke yönetiminden öyle ayrılma durumunda kalmışlardır.

Bakın, Mustafa Kemal'in, arkadaşlarından ayrıldığı temel konu, o gün, İkinci Dünya Savaşı sonrasında tüm dünyada ulus devlet anlayışının hâkim olduğu bir süreçte, bugünkü Türkiye Cumhuriyetini, bugünkü Misakı Millî sınırları içerisinde Türkiye Cumhuriyetini kurmak istemesindendir. Yani, Mustafa Kemal'i arkadaşlarından ayıran, o günün koşullarını iyi algılaması, iyi yorumlaması ve Türkiye Cumhuriyetinin...

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - İkinci Dünya Savaşı değil, Birinci Dünya Savaşı; İkinci Dünya Savaşında Atatürk ölmüştü.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Birinci Dünya Savaşından sonra, pardon...

Birinci Dünya Savaşından hemen sonra, iyi algılaması sonucunda, bugünkü çağdaş Türkiye Cumhuriyetine kavuştuk.

Değerli arkadaşlarım, yine, İkinci Dünya Savaşının sonuçlarına baktığımızda, demokrasinin yükselen değer olduğu bir dönemde, o zamanki Adnan Menderes ve arkadaşları, o günkü partilerinden ayrılarak ve dünyada esen demokrasi rüzgârlarını da arkalarına alarak, İkinci Dünya Savaşını kazanan demokratik cephenin rüzgârını da arkalarına alarak, Türkiye'nin demokratikleşmesinde ve gelişmesinde önemli unsur haline gelmişlerdir; ama, bugün ülkemizi yönetenlere baktığımızda, bu vizyonun olmadığını, Avrupa Birliğine karşı burada direnç gösterdiklerini çok açık biçimde görmekteyiz. Burada, bu direnci gösterenler...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kimmiş onlar?

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Kim olduğunu siz çok iyi...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kendinizi tarif ediyorsunuz.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Burada bu direnci gösterenler, kalkıp, burada, Avrupa Birliğine karşı olmadıklarını söylüyorlar...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sevr'e karşı... Sevr'e karşı...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ama, aynı kişiler, kalkıp, burada, Tansu Çiller'in imzaladığı, İnsan Hakları Mahkemesinin 11 inci Protokolünü eleştiriyorlar. Yani, benim insanıma, bireyime, oraya başvuru hakkını...

SALİH ERBEYİN (Denizli) - 38 kabul, 39 katılmamışsınız; bu ne biçim katılma?! İşte, oylama burada...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Dinle... Dinle... Biz sizi dinledik.

Sayın Başkan, Grubunuzu bir...

BAŞKAN - Efendim, siz bir beklerseniz...

"Grubunuzu" mu diyorsunuz?! İstirham ederim... Ben, Anayasanın 94 üncü maddesine göre, burada bütün siyasî partilere eşit muamele yapıyorum. Siz de sözünüze dikkat edin.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada, gelip, belki de...

BAŞKAN - Sayın Dönen, bir dakikacık müsaade ederseniz...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, neden bunu söylüyorum; buraya gelen, konuşan hatiplerden 11 dakika konuşan oldu, hiç ses çıkarmadınız.

BAŞKAN - Sayın Dönen, siz de beni dinlemiyorsunuz. Ben size susun demedim. Bir dakikanızı rica edeyim dedim. Arkadaşları susturacağım ki sizi dinleyelim; benim derdim bu. Size susun demedim, haşa.

Bir dakika...

Muhterem arkadaşlarım, hatibi niye kesiyorsunuz?! İnsicamını bozuyorsunuz. Tahammül edeceksiniz. Demokrasi bu.

Buyurun.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Gelip, burada, bugün, özellikle Avrupa Birliğinin temel dayanağını oluşturan gümrük birliğini eleştirecek kadar ileri gidiyorlar. Gümrük birliğinin Türk ekonomisine olan zararından bahsediyorlar.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Yanlış mı?!

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yanlış.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Neresi yanlış?

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Şurası yanlış... Dinlersen öğreneceksin. Bilmiyorsun, öğreneceksin.

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı cevap vermeyin. Bu tarafa bakın.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Siz çok güzel öğrendiğiniz için ülkeyi bu hale getirdiniz.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Türkiye, gümrük birliğine girmeden önce Türkiye'nin ihracatı 18 milyar dolar. Gümrük birliğine girdikten hemen sonra Türkiye'nin ihracatı 31 milyar dolar. Öğrendin mi?!. Öğrendin mi?!.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - İthalata bak.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Öğrendiniz mi bunları?!

BAŞKAN - Sayın Dönen, Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - İthalatı söylesene. Bilmiyorsan öğren bari.

BAŞKAN - Sayın Öztürk, siz de lütfen efendim...

Sayın hatip, istirham ederim... Oraya dönüp konuşmasanıza. Niye cazibe merkezi haline getiriyorsunuz?! Bu tarafa bakın efendim. Genel Kurul ortada.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Gümrük birliğinden sonra Türkiye'de...

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Dönen....

Burada zabıtlara geçmesi için bir şey söyleyeceğim. Bizden sonra -biz gidiyoruz nasılsa- gelecek olan Başkanlık Divanının ilk işi bu kürsüyü değiştirmek olacak. Lütfen efendim...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kapanan fabrikaları söyle.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Gümrük birliğinden sonra Türkiye'de fabrikalar kapanmadı; ama, sizin iktidarınız döneminde fabrikalar kapandı. İnsanlar işsiz kaldı, aç kaldı. (DYP sıralarından alkışlar)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - İyi bak! İyi öğren!

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de gümrük birliğinden sonra bizim size bıraktığımız borç stoku 100 milyar dolar. Bugün 220 milyar dolar. Gelin, verin bunun hesabını.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - 100 milyar doları sen ver, 200 milyar doları da biz verelim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Çıkın!..

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Lütfen efendim... Genel Kurula hitap edin efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yani, burada bağırmanıza gerek yok; gelin, burada rakamları konuşun.

BAŞKAN - Sayın Dönen, lütfen efendim... Sayın Dönen, siz cevap vermeyin efendim; ben susturuyorum.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Aklınız yetiyorsa, gelin, konuşun; ama, yok ki!..

BAŞKAN - Siz, dönüp dönüp o tarafa bakarsanız, bu iş bitmez.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Siz alışmışsınız, Apo'nun kanı üzerinde politika yapmaya; başka hiçbir şeye aklınız yetmiyor. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen efendim... Sayın Dönen... Sayın Dönen... Sayın Dönen...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bu insanlar aç, bu insanlar perişan; gelin, bunun üzerinde politika yapın.

BAŞKAN - Sayın Dönen... Sayın Dönen, konuşmanızı yapın ki...

ALİ GEBEŞ (Konya) - Siz getirdiniz...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bırakın ya!..

BAŞKAN - Sayın Dönen, lütfen, Genel Kurula hitap ederseniz... O tarafa bakıp da...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, olmaz ama yani... İstirham ederim...

Yani, o tarafı tahrik edip de, istiyorsunuz ki... Uslu çocuk gibi duracak hali yok. Genel Kurula hitap edin, herkes dinlesin.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz Doğru Yol Partisi olarak, geçmişten bu yana, 1995 yılında gümrük birliğini imzalamış bir Başbakanın Genel Başkanımız olduğu gerekçesine dayanarak Avrupa Birliğine o zaman adım attık. Bugünkü Avrupa Birliği kriterlerinin birçoğunu; yani, rekabet koşullarını; yani, Türkiye'deki birtakım direktifleri o zamandan hazırladık. Bugünleri gördüğümüz, gelecek vizyonumuz olduğu için bunları yaptık ve o gün bizi eleştirenlerin, o gün bize gümrük birliğiyle birlikte karşımızda direnenlerin bugün bizim düşüncemize geldiklerinden de çok memnun oluyoruz; buna memnun oluyoruz. Özellikle, o dönemlerde bizi eleştirenler bugün yanımızda, bizimle birlikte. Şimdi, onlar da bizim o günkü noktadaki hareket noktamıza geldikleri için seviniyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, Avrupa Birliğine girmek zorundadır. Buna hiçbir itiraz eden yok; çünkü, Türkiye, 150 milyar -200 milyar dolardı, 150 milyar dolara düşürdünüz- dolar mal ve hizmet üretmektedir. Bunun yüzde 85'ini tüketiyor, yüzde 15'iyle bu insanlarına, genç insanlarına iş, aş, eğitim, sağlık veremiyor. Avrupa Birliğiyle birlikte yeni yatırımların oluşabileceği, yeni, güvenilir bir iklim yaratmak durumunda Türkiye. İşte, bu iklimi yaratırsak... (MHP sıralarından gürültüler)

Kardeşim, bu iş erkeklik, ürkeklikle olmuyor. "Erkeğiz" dediniz çıktınız, ülkeyi batırdınız be birader! (MHP sıralarından "kim erkek adam, gördük!" sesi)

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Önüne dön de konuş; burası kahvehane değil!..

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Siz kendinize bakın!

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Biraz medenî olun, medenî!

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Doğru Yol Partisi olarak biz, Avrupa Birliğine tam destek veriyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)

Türkiyemizin geleceğinin aydınlık olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Demokratik Sol Parti Grubunda.

İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, 3 üncü madde üzerinde görüşlerimi açıklamadan önce, sizden bir izin istiyorum. Bu izin, tıpkı benim de şu anda yaptığım gibi, MHP Grup Başkanvekili Sayın Koray Aydın'ın ben Genel Kurulda bulunmadığım bir sırada bu kürsüden yaptığı bir konuşmayla ilgilidir. Size ulaştı mı bilmiyorum. Tutanaklara göre, bana söz hakkı doğduğunu düşünüyorum. Size, isterseniz, arkadaşlarımız ulaştırsınlar. Takdir sizin.

BAŞKAN - 56 ncı hükümetle ilgili değil mi efendim?

AHMET TAN (Devamla) - Evet efendim.

BAŞKAN - Biliyorum efendim.

AHMET TAN (Devamla) - O zaman, izninizle, bunu ifade edeyim efendim.

BAŞKAN - Buyurun, biliyorum.

AHMET TAN (Devamla) - Bu arkadaşlarımıza, tutanaktan, Sayın Koray Aydın'ın...

BAŞKAN - Siz, 56 ncı hükümetin üyesisiniz efendim; tabiî ki, o hakkınız var.

AHMET TAN (Devamla) - Sağ olun.

BAŞKAN - Yalnız, yeni bir sataşmaya...

AHMET TAN (Devamla) - Hayır efendim, söz konusu olamaz.

BAŞKAN - Ben ona inanıyorum Sayın Tan; üslubunuzu da biliyorum, kaleminizi de biliyorum. 

AHMET TAN (Devamla) - Maalesef, efendim, seçim kararı alındıktan sonra, Büyük Millet Meclisini seçim meydanı, bu kürsüyü de seçim kürsüsü haline getirme gibi bir eğilim doğdu. Bu eğilimden, Demokratik Sol Parti olarak uzak kalmaya çalışacağız ve şu ana kadar da uzak durduk; ancak, Sayın MHP Grup Başkanvekilinin yaptığı açıklama, bizim nezaketimize, çok uzun yıllardan beri gösterdiğimiz iyi niyete fazla uygun düşmedi. Burada, Sayın Koray Aydın, teröristbaşının Türkiye'ye verilmesiyle ilgili olarak bir anlaşmadan söz etti.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Biz söylemedik efendim...

AHMET TAN (Devamla) - Çok affedersiniz, çamur atmayla ilgili bir açıklama oldu. Daha da üzücü olan, bu çamurun hamurunu bir başka koalisyon ortağımız olan partinin sayın milletvekilinden sağladı.

56 ncı hükümetin, onurla görev yaptığım ve Sayın Bülent Ecevit'in Başkanı olduğu 56 ncı hükümetin, hiçbir devletle herhangi bir gizli anlaşması olmamıştır. Eğer, böyle bir anlaşma kuşkusu var idi ise, bu kuşkuyu bugüne kadar ortaya koymayıp, seçim kararı alındıktan sonra, belirttiğim gibi, Meclis kürsüsünü seçim meydanlarındaki kürsüye benzer bir hale getirmek, yine, yakışık almayan bir faaliyet olmuştur. (DSP sıralarından alkışlar)

Burada tutanaklarda da yer aldığı üzere, sayın muhalefet partisi milletvekillerinin dediği "bugüne kadar aklınız neredeydi, üç seneden beri bu soruları niye sormadınız" gibi sorular ilaveten sormayacağım; ama, şunu söylememe izin verin ki...

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Dün, ortağınız ifade etti...

AHMET TAN (Devamla) - Efendim, o ifade etti. O, size, böyle çamur pası verdiyse, o çamur pasını kullanarak, burada çirkinlikler sergilemenin herhalde bir anlamı yoktu.

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın Sayın Tan; Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Dün söylenen şeyi iki üç sene önce nasıl konuşalım?!

AHMET TAN (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bunu, üzerinde fazla durulacak ciddiyette görmüyorum; ama, Sayın MHP Grup Başkanvekilinin böyle bir söylentiyi, böyle bir çamuru dile getirmesinin de üzücü olduğunu ve burada...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Pakdemirli söyledi...

AHMET TAN (Devamla) - Pakdemirli söylediyse, Pakdemirli'nin cevabını herhalde biz verirdik. O söylediği yalana, söylediği çamura, hele bir grup başkanvekilinin sahip çıkması hiç hoş değil.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sahip çıkmadı...

AHMET TAN (Devamla) - Efendim, sahip çıktı. Sahip çıktığı için, bana söz hakkı doğdu.

CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Size pas verdi, pas...

AHMET TAN (Devamla) - Sayın Başkan da, sahip çıktığını burada teslim etti.

BAŞKAN - Siz, yeniden bir sataşmaya mahal olmadan...

AHMET TAN (Devamla) - Hayır... Hayır...

BAŞKAN - 56 ncı hükümetin, Sayın Başbakanın, şimdiki Başbakanın da böyle bir anlaşmanın içinde olmadığını ifade ettiniz.

AHMET TAN (Devamla) - Evet efendim...

BAŞKAN - Tamam mı efendim...

AHMET TAN (Devamla) - Daha fazla ısrar etmiyorum...

BAŞKAN - Şimdi, teşekkür ediyorum.

Şu maddeye dönelim...

Bu bir hakkınızdı, Sayın Başbakan adına siz cevap verdiniz.

AHMET TAN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Burada, dünden beri, bazı yasalardaki bazı maddeleri yeniliyoruz. Bunu Avrupa Birliğine girmek için yapıyor görünsek de, özünde yaptığımız, yasalarımızı değişen dünya koşullarına göre cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine uygun hale getirmektir. Bunu bilmeliyiz, görmeliyiz, görüşmekte olduğumuz yasalardaki madde değişikliklerine böyle bakmalıyız.

Bu Parlamento, yani, 21 inci Dönem, birkısım çevreler farkında değil gibi görünseler de, yakın tarihin en üretken, en çalışkan parlamentosu oldu. Çalışkanlığı biraz ileriye vardırdık ve kendi ipimizi kendimiz çekerek yirmi ay kala erken seçim kararıyla ilgili bir kanun da çıkardık, bir karar da aldık. Belki bu çelişki, bu Meclisin trajedisi oldu. Evet, çalışkanlık bu kadar öteye vardırılmamalıydı, seçim kararı böylesine zamansız alınmamalıydı. Burada tarih yazmayı hâlâ sürdürüyoruz. Siyasî tarihimizde, bildiğimiz kadarıyla, seçim kararı aldıktan sonra çalışmaya devam eden başka dönem olmamıştır.

Burada dernek kurma ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili bir kanunun ilgili maddesini görüşüyoruz. Bu madde, ifade özürlüğünün doğal bir uzantısı olarak görülmelidir. Bu nedenle, Anayasamızda ve öteki mevzuatımızda geniş olarak düzenlenmiştir. Burada, biz de, geçen yıl kabul ettiğimiz yeni Medenî Kanunda derneklerle ilgili birtakım değişiklikler yaptık. Bu değişikliklerle ilgili bazı eksiklikler ortaya çıkmıştır. Bu eksikliklerin giderilmesiyle ilgili bu 3 üncü madde yeniden ele alınmıştır ve Komisyonda kabul edilen metin önümüzdedir.

Günümüzde demokrasinin güçlenmesi için sivil toplum kuruluşlarının, derneklerinin önemi büyüktür; hatta, denilebilir ki, içinde bulunduğumuz bin yıl bir sivil örgütlenme yılı olacaktır. Başkanvekilliğini, gururla, onurla sizin adınıza yaptığım Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Parlamentosunda kabul edilen ve Türkiye'nin de imzacısı olduğu birçok uluslararası anlaşmada dernek kurma ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili kararlar, imzacı olarak Türkiye'nin mükellefiyeti altındadır. Burada sadece Avrupa Birliğiyle ilgili bir kanunda değişiklik olarak görülen bir hadisenin içinde değiliz; bunu, tekrar altını çizerek söylüyorum.

Sivil toplum kuruluşlarının geniş katılımını öngören bir madde bu ve bu madde, Türk toplumunun dünyaya açılmasının doğal uzantısı olarak görülmelidir; dünyayla ilgili bütünleşmenin bir aşaması olarak görülmelidir; düşüncenin, ulusal sınırların ötesinde de alışverişe geçmesinin bir doğal sonucu olarak görülmelidir. Bu madde değişikliğinde, zinhar, ulusal çıkarların zedeleneceğine dair herhangi bir görüşün burada seslendirilmemesini, özellikle, biz, Demokratik Sol Parti olarak ifade etmek istiyoruz; çünkü, örgütlenme, özellikle sivil örgütlenme başta siyasî partilerin işine gelecektir; çünkü, tek tek bireylerin ifade edemedikleri, ifadeye imkân bulamadıkları, sıkıntılarını, sorunlarını, önerilerini ancak sivil toplum kuruluşlarıyla, derneklerle ifade ettikleri bilinmektedir.

Sayın Başkan, verdiğiniz süreye çok teşekkür ediyorum. Yasalarımızdaki bu madde değişikliklerini tamamlamak, halkımızın, ülkemizin çıkarlarına uygundur. Hem böylece Avrupa Birliğinin içtenliğini ve iradesini test etmiş, sınamış olacağız ve sonunda Türkiye kazanacak, onlar pişman olacaktır; çünkü, bütün bu madde değişiklikleri Türkiye'nin çıkarınadır, bütün bu madde değişiklikleri Türkiye'nin devletini kurarken yüzünü döndüğü çağdaş medeniyet düzeyine uygun hale getirmekle ilgilidir.

Bu duygu ve düşüncelerle saygılar sunuyorum. Sağ olun. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Sayın Tan'dan evvel de Başbakan Yardımcısı Sayın Sina Gürel de -o zaman 56 ncı hükümetin de sözcüsüydü- sataşmayla ilgili söz istedi. Ben de ona rica ettim, dedim ki, elektrikli bir hava, siz de şimdi hükümetin ortağısınız diye söz vermeyeceğim. Onun için, Sayın eski Bakana söz verdim; bu iki süreyi beraber kullandı, yoksa kimseye torpil yaptığımız yok. Şu işi hayırlısıyla bitirelim; biraz arapsaçına dönecek iş yani.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Dernekler Yasasıyla ilgili söyleyeceğimiz fazla bir söz yok; çünkü, biz, daha bu yasayı iki ay önce değiştirmiştik. Tıpkı RTÜK Yasasında olduğu gibi, idamla ilgili yasada olduğu gibi ne değişmişse ve aradan ne geçmişse, yeniden bunu değerlendirdik. Onun için, söyleyecek fazla bir şey yok; değiştirmiş olduk; ama, bu arada bir hususu aydınlatmak istiyorum; çünkü, bazı arkadaşlarımız, zaman zaman bunu kullandılar; yani, bu, bizim daha önce Adalet Komisyonundaki bazı gelişmeleri -gerçi daha sonraki olaylar tekzip etti, ama- ben de bir kere daha anlatmak istiyorum. O da, bu belgeyle ilgilidir. Bu, elimizde bir belgedir. Bu belge, maalesef, Meclisle ilgili, bazı partiler ve milletvekilleriyle ilgili çok olumlu bir belge de değildir.

Şimdi, 1 inci madde görüşülürken, AK Partili milletvekilleri bir önerge verdiler. Bu önergeye, daha önce aldığımız karar mucibince biz katılmadık, katılmayacaktık; çünkü, tamamına ret oyu verecektik. Doğru Yol Partisi milletvekilleri, bizim bu kararlılığımızı görünce, bu önergeyi önce desteklediler; fakat, daha sonra, asıl maddeye gelindiği zaman da, yine bu sefer maddeyi desteklediler; yani, hem maddeyi değiştirmek isteyen önergeye "evet" diyen hem de o maddeye, yani, 1 inci maddeye, idamla ilgili maddeye "evet" deme garabetini gösteren bir tavır sergilediler; bunu anlayamadık. Yani, hem önergeyle düşmesi mümkündü hem de o tavırla da düşmesi mümkündü. Biz, bunu biliyorduk; çünkü, daha önceden, zaten Sayın Genel Başkan Tansu Çiller Hanımefendi "Avrupa Birliği mi Apo mu derseniz, ben Avrupa Birliğini tercih ederim" diyordu ve bu gelen maddeler de, zaten bu çizgide gelmiş maddelerdi, ötesi çelişki olurdu; ama, onlar, güya bize gol atmak adına böyle bir sergileme yaptılar; ama, sonra baktık ki, hem orada gol yediler maddenin oylanmasında hem de burada gol yediler. Üstelik, bize, yıllardır, hani nerede, niye getirmiyorsunuz Meclise derken, Meclise gelince, burada, sfenks gibi durup, Mısır sfenksi gibi durup sadece baktılar ve o ara, sık sık tekrarladıkları idam da geçmiş oldu.

İkinci olarak, AK Partili arkadaşlarımızla ilgili bir konu var. AK Partili arkadaşlarımız, 4 üncü maddeyle ilgili, yani, azınlık vakıflarıyla ilgili yine bir önerge getirdiler. Önerge desteklenmedi; ama, daha sonra, maddeyle ilgili oylamaya geçildi. Maddeyle ilgili oylamaya geçildiği zaman, Milliyetçi Hareket Partisi, bütün maddelerde olduğu gibi, buna ret oyu verme kararındaydı ve onu uyguladı, ret oyu verdi. Peki, daha sonra ne oldu; işte, bazı arkadaşlar da ret oyu verdi; ama, madde, önce 2-3 oyla geriye kalma durumunda kaldı. Ben itiraz ettim, Sayın Komisyon Başkanımız yeniden saydı; ama, yine, 2 AKP'li arkadaşımız, önergeyi veren AKP'li arkadaşımız başta olmak üzere, duruyorlardı. Daha sonra, onlar oy vermediği için, onların oy vermesi halinde 12'ye 11 geçecek olan madde 11'e 10 kalmış oldu; yani, kendi önergelerinin gereğini yapmadılar. Peki, böylece kaldı mı; hayır. Daha sonra, biz, muhalefet şerhi vermek üzere -bu maddeler geçtikten sonra- gittik ve 6 arkadaş muhalefet şerhlerimizi koyduk; koyarken, bir de baktık ki, bu var. Yani, bizim muhalefet şerhimiz gibi, gerek DYP'li milletvekili arkadaşlarımız gerek AKP'li milletvekili arkadaşlarımız, orada oy vermedikleri halde, buraya "ben, 1 inci ve 4 üncü maddeye muhalifim" diye şerh düşmüşlerdi. Yani, buna göre, esasında, bu maddenin geçmesi gerekiyordu; çünkü, burada, 12 tane şerh var. Hatta Sayın Fethullah Erbaş da "bazı maddelere muhalifim" dediği için, onunki anlaşılamamış, onu çıkarmamız halinde 12 tane şerh vardı. Zaten, orada muhalif olan 11 oy vardı; otomatikman geçmesi gerekiyordu. Daha sonra yapılan -Sayın Başkanın yaptığı- görüşmelerde, ne hikmetse, önce, orada 4 üncü maddenin aleyhinde konuşan, vakıflarla ilgili çok güzel tavırlar ortaya koyan Mehmet Çiçek Beyin, 1 ve 4'le değil, geçici 1 inci madde ve yine 1 inci maddeyle ilgili olduğunu söylediler. O zaman, Sayın Çiçek, orada, neyin aleyhine konuşmuştu; ne yapmıştı? Sonuçta anladık ki, tıpkı pek çok konuda olduğu gibi, içeride farklı, dışarıda farklı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET GÜL (Devamla) - İçeride ve dışarıda kamuoyuna oynayan, hem "Avrupa Birliği adına Apo'yu tercih etmem" diyen hem de, orada, güya idamını istiyormuş gibi  -ki, o zaman, Sayın Çiller'in talimatının dışında hareket ediyorlar demektir- davranıp, sonra da, güya MHP'yi açık düşürmeye çalışan bir anlayış vardı. Sonunda, baktık ki, her tarafları açılmış; takke düşmüş, kel gözükmüş! (MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, burada, güya, AKP'li dostlarımız da, azınlık vakıflarıyla ilgili tavır koymuşlar; ama, orada oy vermiyorlar, üstelik 2 kere oylanmasına rağmen, oylarını çekimser olarak kullanıyorlar; ama, yarın, vatandaşa "bu, azınlık vakıflarıdır, biz, buna tavır koyduk" demek adına da buraya muhalefet şerhi koyacaksınız. Bu, belgedir, ikiyüzlülüğün belgesidir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sözünüze dikkat eder misiniz... Lütfen...

MEHMET GÜL (Devamla) - Niçin; kamuoyunun Meclis hakkında yanlış düşündüğünü, Meclisin itibarıyla oynadığını, Meclisin itibarına gölge düşürdüğünü anlamak açısında da çok önemli bir belgedir.

Şimdi, arkadaşlar, bunu belirttikten sonra birkaç cümleyle bağlamak istiyorum.

BAŞKAN - Evet, lütfen... Rica edeceğim.

MEHMET GÜL (Devamla) - Sayın DYP'li milletvekili arkadaşımızın Gümrük Birliğiyle ilgili söylediğine bir iki cümle ilave etmek istiyorum.

Gümrük Birliği, Türkiye'yi tek taraflı olarak Avrupa Birliğine bağlama projesidir. Siz, karar organlarında olmayacaksınız; siz, üçüncü ülkelerle münasebetinde bile onların iznine tabi olacaksınız; siz, ucuz hammadde girdisini bile getirdiğiniz zaman onlara fon ödeyeceksiniz, Türkiye'yi ikinci sınıf bir ülke noktasına getireceksiniz ve sizin eski milletvekilinizin babası Jak Kamhi'nin dediği gibi, Gümrük Birliğinden dolayı Türkiye'yi 60 milyar dolar zarara uğratacaksınız, sonra da çıkacaksınız, burada, laf edeceksiniz. Boşverin siz onları. Halk sizi ibretle dinliyor.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - İhracat arttı, Türkiye büyüdü.

VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in, MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Mehmet Gül'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Hangi konuda söz istiyorsunuz Sayın Esen?

SEVGİ ESEN (Kayseri) - İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Şahsınıza bir sataşma olmadı!

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Adalet Komisyonu üyeleri olarak ifade edilmiştir, çok açıktır, bunu herkes anlamıştır, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Gül, kendisi komisyon üyesi; komisyon üyeleriyle ilgili bir konuşma yaptı, Sayın İyimaya da orada hak verecek. Bir sataşma...

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, çok açık olarak bizi tarif etmiştir, ikiyüzlülükle suçlamıştır. Bakın, 3 üncü madde üzerinde söz aldı...

BAŞKAN - Neyle suçlamış efendim?

SEVGİ ESEN (Kayseri) -  Efendim, ikiyüzlülükle suçladı.

BAŞKAN - Yerinizden söz vereyim efendim.

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Hayır; ben, kürsüden konuşacağım.

BAŞKAN - Sayın Esen...

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Tarif edildik efendim.

BAŞKAN - Sayın Esen, istirham etsem...

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Efendim, ikiyüzlülüğe tahammülüm yoktur.

BAŞKAN - Sayın Esen...

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Her şey söylenebilir; ama, ikiyüzlü denilemez! Üslup hatası var...

BAŞKAN - Sayın Esen, müsaade eder misiniz... Anladım efendim... Müsaade edin... Ben sizden...

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Dünden bugüne tahammül ediyoruz; ama, bu kürsüden söylenildiği zaman söz hakkı doğmuştur efendim.

BAŞKAN - Sayın Esen, ben, sizin, onurunuza çok dikkat ettiğinizi bildiğim için... Lütfen, başka bir sataşmaya da mahal vermeden...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ne oluyor?!. Size ne oldu?!.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - İzah edeceğim ne olduğunu...

BAŞKAN - Bir dakika efendim; söz verdim hanımefendiye. Allah... Allah!..

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Özür dilerim.

BAŞKAN - Vallahi yandık!

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben burada söz isterken, zannediyorum, biraz evvel konuşan sayın milletvekili üzgün olduğumu zannetti. Ben, çok memnun olarak geldim bu kürsüye, üzgün değilim; yaptıklarımın ve yapacaklarımın bilincinde olan da bir hukukçuyum.

Şimdi, Adalet Komisyonundaki bir tabloyu önünüze çizmek istiyorum. AK Partili sayın üye, 1 inci maddenin, yani ölüm cezasının düşürülmesiyle ilgili bir önerge vermiştir. Bu önergeye Doğru Yol Partisi katılmıştır; ama, MHP sıralarından "çıt" yok. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün de başlık atılmıştır gazetelerde. Gazeteler, ölüm cezasının Meclise nasıl indirildiğinin başlığını atmıştır.

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Mutlaka DYP vermiştir onu!..

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Bu imzalar kimin?

SEVGİ ESEN (Devamla) - Şimdi, efendim, bugün bu maddenin görüşülme nedeni, MHP'nin o gün o komisyonda oy vermediğinin tescilidir. (DYP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Belge var... Belge var...

SEVGİ ESEN (Devamla) - Bu belge, benim şeref belgemdir; çünkü, ben, bu kürsüde, Anayasaya aykırı olmamak üzere yemin ettim. Sizin de, Anayasaya aykırılığı iddia edilen bir konu varsa, benim kadar Anayasaya bağlı olmanız lazım. Benim, İçtüzük hükümlerine göre burada konuşmamın, Anayasaya aykırı davrandığımın iddia edilmesinin nedeni, muhalefet şerhi koymamdır; onurlu, gururlu bir davranıştır.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Koymayacaksın o zaman...

SEVGİ ESEN (Devamla) - Ancak, Doğru Yol Partisi Avrupa Birliği yasalarına taraftar olduğu için de oyunu vermiştir, şerhini koymuştur.

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Hayda!..

MEHMET GÜL (İstanbul) - Orada vermişsen, burada da vereceksin.

SEVGİ ESEN (Devamla) - Bakın, bunları, ben, açıklama fırsatı verildiği için bunları memnuniyetle karşıladım; sadece seçim telaşıyla söylenilen sözler olarak gülümseyerek, kabul ediyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen. 

MEHMET GÜL (İstanbul) - Maddeye burada niye oy vermediniz? İkiyüzlüler!..

BAŞKAN - Sayın Mehmet Gül, bir şey rica edeceğim efendim...

MEHMET GÜL (İstanbul) - Rüşvetin belgesi yok; ama, bunun belgesi var.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Korkunun ecele faydası yok; bu iş bitmiştir.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Gül, size bir şey soracağım efendim... Allah, Allah!..

Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek'in ismini kullandınız mı? "Sataşma var" diyorlar. Zaptı getirtemem, vakit alıyor, ismini kullandıysanız, Sayın Çiçek'e söz vereceğim efendim.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Kullandım.

4.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Mehmet Gül'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Sayın Mehmet Çiçek, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Aynen söylediğimizi söylesin bari!.. Ben ne söyledim?

BAŞKAN - Efendim, zaten, alenî sordum...

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bir dakika, lütfen bir bekle bakalım; ne söyleyeceğiz, bir dinle bakalım!

BAŞKAN - Sayın Çiçek, lütfen efendim, Genel Kurula hitap edin.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; komisyonda, hangi arkadaşların neleri konuştuğunu, hangi arkadaşların hangi istikamette oy kullandığını Meclis zabıtlarımızdan tespit etmemiz mümkündür. (MHP sıralarından "doğru" sesleri)

Şimdi, buraya getirdiğinizde, kimin hangi istikamette oy kullandığını, kimin sahtekârlık yaptığını da orada görürsünüz.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Biz, size söylemiyoruz Sayın Çiçek...

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bir saniye...

Benim ismimden bahsedildiği için...

MEHMET GÜL (İstanbul) - Şahsınıza söylemiyoruz...

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Söylemiyorsanız, o zaman burada tashih edeceksiniz hemşehrim.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Sizinle ilgili değil Sayın Çiçek.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Şahsınla ilgili bir şey yok.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - O zaman, gelip burada tashih edeceksiniz, benim ismimden bahsetmeyeceksiniz.

Şimdi, bakınız, bu zabıtlarda...

BAŞKAN - Sayın Çiçek...

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bir saniye Başkanım...

BAŞKAN - Sayın Çiçek, biraz müsaade eder misiniz...

Dün, siz bana bir dilekçe verdiniz ve o dilekçenizi de okuttum. Hatırımda kaldığına göre "4 üncü maddede değil, 1 inci maddede ve geçici 1 inci maddede muhalefet şerhi vermiştim; geçmemiş" denildi ve o şekilde de düzeltilmesi istendi. Onun için, Sayın Mehmet Gül sizin adınızı zikretti; ama...

MEHMET GÜL (İstanbul) - Olumsuz anlamda etmedim.

BAŞKAN - "İkiyüzlü" ibaresini kullanmadı efendim.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Saygıdeğer Başkanım, değerli arkadaşlar; biz, hangi maddeye muhalefet ettiğimizi yazdık. Orada, bir, nokta, madde yazılmış. Komisyon Başkanımız "imzanın çizgisi 4'le birleştirildiği için, onu 4 diye okuduk" dedi. Bunun üzerine, varsa bir tereddüdünüz, bunu bize sormalıydınız dedim. Ayrıca, benim muhalefet şerhimle ilgili yazdığım yazı, belge oraya geçmeliydi. Elinizdeki belgelerde bu yok. Ben "1 inci maddeye ve ek 1 inci maddeye muhalifim" diye yazdım oraya. Ben, 4 üncü maddede aleyhte oy kullandım.

MEHMET GÜL (İstanbul) - 4 üncü maddeye muhalif misiniz?

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bir saniye... Muhalefet değil, aleyhte oy kullandım; ama, muhalefet şerhi yazmadım.

BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen... Lütfen efendim...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - O, orada bostan korkuluğu gibi neden duruyor; böyle yönetim olur mu?!

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Oradan buraya laf atıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen... Sayın Gül...

MEHMET GÜL (İstanbul) - Cevap vereceğim.

BAŞKAN - Yok artık... Cevap hakkı yok...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Böyle şey olur mu?!

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Saygıdeğer arkadaşlar, buraya belgeleri getirirsiniz, kimin, hangi istikamette oy kullandığı belli olur. Biz, şu kadarlık zaman içerisinde Parlamentoda bulunduğumuzda, sözümüzle, kavlimizle, fiilimiz ve davranışımız hep aynı olmuştur; buna hepiniz şahitsiniz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Çiçek, teşekkür ediyorum.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Oy kullanmamış, oy...

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

Efendim, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Başkanlığımıza bir önerge verildi. 3 üncü maddenin oylanmasında bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Sayın İsmail Hakkı Cerrahoğlu?.. Burada.

Sayın Fatin Özdemir?.. Burada.

Sayın Bekir Ongun?.. Burada.

Sayın Hüseyin Kalkan?.. Burada.

Sayın Sait Gönen?.. Burada.

Sayın Mehmet Gül?.. Burada.

Sayın Cahit Tekelioğlu?.. Burada.

Sayın Ayhan Çevik?.. Burada.

Sayın İsmail Çevik?.. Burada.

Sayın Mehmet Serdaroğlu?.. Burada.

Sayın Mustafa Yaman?.. Burada.

Sayın Orhan Şen?.. Burada.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, görüşmeler daha bitmedi!

BAŞKAN - "Görüşmeler bitti" dedim efendim, oylamaya geçtim. Bir tek Yeni Türkiye Partisi kaldı, onlar da söz istemediler.

Sayın Yener Yıldırım?.. Burada.

Sayın Kürşat Eser?.. Burada.

Sayın Mehmet Telek?.. Burada.

Sayın Ali Gebeş?.. Burada.

Sayın Mehmet Kaya?.. Burada.

Sayın Nidai Seven?.. Burada.

Sayın Şaban Kardeş?.. Burada.

Sayın Mükerrem Levent?.. Burada.

Sayın Vedat Çınaroğlu?.. Burada.

22 arkadaşımız yoklama talebinde bulunmuştur efendim.

Yoklamayı elektronik cihazla yapacağım ve 2 dakikalık süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Toplantı yetersayısı vardır.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN- 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - A) 5.6.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, Bakanlar Kurulunun izniyle dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilirler ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler.

Bu vakıfların dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere, her ne suretle olursa olsun, tasarrufları altında bulunduğu, vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve diğer belgelerle belirlenen taşınmaz mallar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil olunur. Cemaat vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde hükümlerine tâbidir."

B) 8.6.1984 tarihli ve 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki Ek Madde eklenmiştir.

"Ek Madde 3. - Türkiye'de kurulan vakıflar, amaçları doğrultusunda uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun izniyle yurt dışında kurulmuş vakıf veya kuruluşlara üye olabilirler.

Türkiye'de kurulan vakıfların vakıf senedinde belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası faaliyette bulunması ve yurt dışında şube açması ile yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf veya kuruluşlarla işbirliği yapması, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.

Yabancı ülkelerde kurulmuş vakıflar, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, karşılıklı olmak koşuluyla, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun izniyle Türkiye'de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler veya kurulmuş vakıflarla işbirliği yapabilirler.

Bu vakıflar, Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıflar hakkında uygulanan mevzuata tâbidir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitimine çok az süre kaldığı için; saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.50
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 8909) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Üçüncü oturumda, 4 üncü maddeyi okutup, ara vermiştim.

4 üncü madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan konuşacaklar.

Sayın Ayhan, buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 890 sıra sayılı, birçok kanunda değişiklik yapan ve genel olarak Avrupa Birliğine uyum kanunları dediğimiz bir paketin 4 üncü maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Epey hararetli geçen müzakereleri, geçirdiği ağır ameliyata rağmen, sıhhati afiyetle, fevkalade dirayetle yönetmiş olmasından dolayı da, Muhterem Başkana burada takdirlerimi ifade ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, Allah razı olsun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Dönemin son kanun müzakeresini yapıyoruz. En ağır şartlarda dahi, Meclis başkanvekillerimizin, Meclisi, 21 inci Dönemde, dirayetle yönettiklerini ve devletimiz ve milletimiz için faydalı olduğuna inandığımız birçok kanunun çıkarılmasını neticelendirdiklerini ifade ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Ayhan, teşekkür ediyorum; arada sırada, böyle, başkanvekillerine doping lazım efendim. Moral verdiniz, teşekkür ediyorum.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Kendilerine uzun ömür, hayırlı ömür ve sıhhati afiyet diliyorum.

BAŞKAN - Ben, saati tekrar ayarlıyorum efendim.

Buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Muhterem üyeler, kanun teklifinin 4 üncü maddesi, vakıflarla ilgili düzenlemeler getiriyor; epeydir tartışılan cemaat vakıflarıyla ilgili ve Türkiye'deki vakıfların yurtdışındaki vakıflarla işbirliği yapabilmesi imkânları üzerinde yeni düzenlemeler getiriyor; bu maksatla, 2762 sayılı Vakıflar Kanununda ve 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklikler yapıyor.

Tabiî, bu tasarının geneli üzerinde, bir cümleyle bir tenkidimi de ifade etmek istiyorum: Bazı maddelerde sekiz on tane kanun bir maddeye konulmuş. Bu, müzakere usulü bakımından yanlış bir usuldür; bu dönemde geldi, bundan da kaçınmak lazım. Müzakere süresini kısaltmak için bu şekilde hareket, kanun maddelerinin müzakeresini ve değerli Meclis üyelerinin katılımını zorlaştırmaktadır; onu da ifade ediyorum.

Tabiî, cemaat vakıflarıyla ilgili getirilen düzenleme, cemaat vakıflarının Bakanlar Kurulu izniyle...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hangi cemaatler; onu da bir ifade edin.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Bu cemaatler, Lozan Barış Antlaşmasında tarif edilen cemaatlerdir.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Azınlıklar...

CEVAT AYHAN (Devamla) - Azınlıklara ait, dinî azınlıklara ait cemaat vakıflarıdır; Musevilerdir, Hıristiyan vakıflarıdır, Ermeni cemaatidir, Rum cemaatidir, patrikhanedir vesairedir; hepsi bunun içindedir.

Burada getirilen düzenlemeler, Bakanlar Kurulunun izniyle, dinî, hayrî, sosyal, eğitim, sağlık ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere, taşınmaz mal edinebilmelerini ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunmalarını mümkün kılmaktadır.

Bu düzenlemeyle, yine, tabiî, bugüne kadar kayıtlarda üzerinde görülen mallar, kendileri adına tapuya tescil edilecektir. Yine, cemaat vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde hükümlerine tabidir.

Tabiî, bu, çok tartışılıyor, epey süreden beri basında da tartışılıyor, burada da tartışılacaktır. Benim söylemek istediğim şu: Tabiî, toplumlar, artık, kapalı toplum olmaktan çıktı; yani, insanlar her yerde, birçok yerde... Bizim, Avrupa'da milyonlarca insanımız var, onların orada vakıfları var. Bulgaristan'da insanlarımız var, orada Bulgar vatandaşıdırlar, esas itibariyle bizim dinî ve kültürel kardeşlerimizdir; başka ülkelerde var. Yani, mütekabiliyet çerçevesi içerisinde, bu tip ihtiyaçlara makul bakmak ve bu ihtiyaçların karşılanmasından rahatsızlık duymamak lazım demek istiyorum. Yani, bir yerde bir cemaat varsa, bir dinî topluluk varsa, onun ihtiyaçlarının da karşılanması lazım. Yunanistan'daki Müslümanların, oradaki kardeşlerimizin dinî hayatları, kültürel hayatları üzerinde birtakım baskılar var. Tabiî, bunların kaldırılması için, uluslararası toplumda, Avrupa Birliğinde mücadele etmek bizim görevimizdir.

Ancak, tabiî, 1920'lerin, 1930'ların şartları farklıydı, bugün farklı noktalara gelmiş bulunmaktayız. 70 000 000'luk Türkiye'nin, bugün geldiği noktada, artık, 1920'li yılların şartlarının dışına çıkıp, ürken, çekinen, kabuğuna çekilen bir Türkiye yerine yayılan, genişleyen ve tekrar güçlü bir dünya devleti olma iradesiyle beraber, kendi kültürünü, değerlerini, medeniyetini, inançlarını taşıyabileceği bir azimle, kararlılıkla açılması gerekiyor; yani, içine kapanma yerine, şimdi açılma dönemindeyiz.

Tabiî, açılma döneminin şartlarına sahip miyiz; maalesef, bunları da söyleyemiyorum; yani, iktisadî şartlar bakımından fevkalade zebun olduğumuz, zayıf olduğumuz, zor şartlarda yaşadığımız, kültürel değerlerimizin erozyona uğradığı bir dönemdeyiz.

Şimdi, bu teklifin, tabiî, lehinde, aleyhinde konuşulacaktır; ama, ben, burada, muhterem hükümetin ve muhterem arkadaşlarımızın dikkatine şunu arz etmek istiyorum... Zaman zaman, bunu, burada konuştuk, yine de konuşacağız, bundan sonraki dönemlerde de konuşacak arkadaşlarımız olacaktır; o da şudur: Bizim, kendi değerlerimizin, inançlarımızın, kültürel değerlerimizin, manevî değerlerimizin, uluslararası platformda, rekabet sahasında -ki, bugün, rekabet, sadece ticarî emtiada değil; kültürler, medeniyetler, anlayışlar, inançlar rekabet ediyor- bizi güçlü kılacak şekilde sivil toplumun güçlendirilmesine ihtiyacımız var. Kamu yönetimi sivil toplumun önünü açsın, zorluklar çıkarmasın, engeller çıkarmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim Muhterem Başkan.

Bakın, size bir tespitimi söyleyeyim: Deprem bölgesinde -üç yıl yaşadık- devletin arşivlerine intikal eden raporlar var. O deprem bölgesinde, biz, cemaat vakıflarının -cemaat vakıfları diyelim; ama, Müslüman cemaatin vakıflarıdır kastettiğim- oralarda çalışmalarını engelledik -o günleri hatırlayan arkadaşlarımız vardır- hükümet adına engelledik, devlet adına engelledik, irtica vehmi korkusuyla engelledik. O bölgelerde misyoner teşkilatları kol geziyor ve bu, devletin raporlarındadır. İslamî faaliyetler zayıflatıldığı, baskı altına alındığı için, burada misyoner faaliyetleri canlandı. Misyoner faaliyetleri, tabiî, manevî bakımdan güçsüz gördükleri insanları birtakım menfaatlar vaadiyle de kendi şeylerine çekebilmektedir. İnsan fıtratıdır bu.

Şunu söylemek istiyorum: Eğitim hayatında da, sivil toplumda da, kültür hayatında da kendi değerlerimizi, inançlarımızı güçlendirmemiz lazım. Biz, Avrupa Birliğine gireriz girmeyiz; ama, girmesek de girsek de, dünya fevkalade kesif bir rekabet içinde. Herkesin odasında, herkesin evinde bütün dünya var bugünkü şartlarda. Buna karşı diri durabilmenin yolu, bizi bu topraklara getiren ecdadımızı, Ahmet Yesevî'nin dervişleri gibi, dünyanın her yerine götürecek olan bu ruhu, bu ahlakı, bu yüce değerleri, tekrar, evlatlarımıza okullarda öğretmek, sivil toplumda sevdirmek, benimsetmek, kültür hayatımızı, eğitim hayatımızı bu çerçevede yönlendirmek gerekir. Eğer, manevî yönden güçlü insanlar yetiştiremezsek, iktisadî yönden ne kadar güçlü olursa olsun, o, bir noktada temsil edilir, bir noktada asimile edilir ve kaybolur. Bunun örnekleri vardır yeryüzünde; kendi kültürüne sahip olan ve kendini asırlarca koruyan ülkelerin başında da, ben size bugün İsrail'i gösteririm. İsrail'in, hakikaten, kendi değerlerine, her seviyede ne kadar bağlı olduğunu, ne kadar bunları güçlendirici istikamette politika takip ettiğini de hep beraber görüyoruz.

Bugünkü idarecilerin de, gelecekteki idarecileri de, bu cemaat vakıflarına, azınlık vakıflarına bakarken, kendi millî değerlerimizin vakıflarına da, İslamî vakıflara da, anlayışla, destekleyici, geliştirici, önlerini açıcı bir üslupla bakmaları gerektiğini ifade ediyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde efendim.

Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mehmet Fırat; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu paketin 4 üncü maddesiyle ilgili olarak, Grubum adına söz almış bulunuyorum; ancak, 4 üncü madde üzerindeki fikirlerimi serdetmeden önce bir konunun altını çizmekte fayda görüyorum.

Bugün yapılan görüşmelerde, bazı hatiplerin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerektirdiği mehabetin dışındaki hareketlerinin, Meclisin son günlerinde ve özellikle 21 inci Dönemin bu son toplantılarında bu Meclise yakışmadığı kanısındayım.

Bazı milletvekili arkadaşlarımızın, diğer bazı milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini serdederek, bunların komisyonlarda ne şekilde rey kullandıklarını veya burada ne şekilde rey kullandıklarını beyan etmelerini, ben, şahsen doğru bulmuyorum; çünkü, her şeyin ötesinde, milletvekilleri, Anayasamıza göre, vicdanlarına göre oy verirler. Kaldı ki, hangi siyasî partinin, hangi tutum içerisinde olduğunu bilmemek de mümkün değil. Yani, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Grup Başkanının veya Sayın Mehmet Gül'ün veya Sayın Yahnici'nin, 1 inci madde oylanırken, oy kullanmamış olmalarının, onların bunları kabul ettiği anlamında değerlendirilmesi mümkün olabilir mi; mümkün değildir. Çünkü, biliniyor ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu maddenin reddi konusunda oy kullanacaklardır, fikirlerini bu yönde serdetmişlerdir. Tabiî, belki işleri vardı belki giremediler; ancak, oy kullanmamış olmalarını burada serdetmenin, en azından, siyasî ahlaka uymadığı kanısındayım.

Bunu belirttikten sonra, ümit ediyorum ki, isim vererek, arkadaşları rencide etmenin bundan sonra olmayacağı kanısındayım.

Gelelim maddeye; madde, azınlık vakıflarını düzenliyor. Azınlık vakıfları dediğimiz zaman, azınlık hakları akla geliyor. 21 inci Yüzyıla girerken, artık, 19 uncu Yüzyılın ve 20 nci Yüzyılın birinci yarısına kadar uluslararası hukukun bir enstrümanı olarak kullanılmış olan azınlık haklarından bahsetmek, bence, demokrasinin ayıplarından birisidir. Hele, özellikle bu azınlık vakıfları hakkında çok kötü şekilde beyanlarda bulunmak, bu ülkenin vatandaşı olan; ancak, başka dinlere mensup bu azınlıklara yapılmış olan en büyük haksızlıktır. Bu insanlar en az bizim kadar vatanperverdir ve bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, onlara en azından saygı gösterilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekilleri olarak bizim görevimizdir. Bu insanlar da bu ülkenin ordusunda hizmet ediyorlar, bu insanlar da burada ticaret yapıyorlar, bu insanlar da vergilerini ödüyorlar. Bunlara şüpheyle bakmanın,  bunları şüphe altında, zan altında bırakmanın hiçbirimizin hakkı olduğu kanısında değilim.

Nedir: Türkiye Cumhuriyeti Devletinin uluslararası temel hukuk yapısını oluşturan Lozan Antlaşmasına -ki, 20 nci Yüzyılın başında imzalanmış bir antlaşmadır- dayanarak, bugün, bu insanların ibadet veya vakıf haklarının ne şekilde düzenleneceğini tartışmanın yeri olduğu kanısında değilim. Bizim şunu söylememiz lazım: Türkiye'de azınlık yoktur, Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları vardır. Bunlar ibadetlerini, inançlarını istedikleri gibi yaşayabilirler. Cami nasıl yapılıyorsa, havrasını da, kilisesini de öyle yapabilmelidir; biz bu vatandaşlarımıza bu kolaylıkları göstermek durumundayız.

Alınacak kararla şunu demeliyiz: Lozan'da belirtilmiş olan azınlık hakları tamamen ortadan kaldırılmıştır; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, 21 inci Yüzyıldaki tüm insan haklarından istifade ederler, devlet bunlara yardım eder.

Bunun aksini savunduğumuz takdirde, Almanya'da yaşayan 2 500 000 insanımızın, hatta yurt dışında yaşayan toplam 4 000 000 insanımızın orada azınlık olduklarını peşinen kabul etmiş oluruz; onların ibadetleri, onların eğitimleri konusunda söyleyecek bir sözümüz kalmaz. Dünyanın gözü kapalı değil, dünya bize bakıyor

Değerli arkadaşlar, bunun kabul edilmesi, hatta daha da geniş kabul edilmesi gerektiği gibi, aslında bunun tamamen genişletilmesi ve azınlık meselesinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu, Türkiye'nin temel sorunlarından birisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Dünya, artık, faşizmi, nazizmi 1945'lerde gömdü. Belki, bazen, ortaya çıkmak isteyen Heider'ler, oldu, Lepen'ler de oldu; ama, onlar da gömülüyorlar.

Şu anda görüşmekte olduğumuz Avrupa Birliğine uyum yasaları şunu gerektiriyor, şunu söylüyoruz: Şu, Lozan Antlaşmasında azınlıklara tanınan hakkı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanıdığımız takdirde, Avrupa Birliğiyle sorunumuz kalmayacak; bugün tartıştığımız konu bu. Lozan'da azınlıklara tanıdığımız hakları, şu anda kendi vatandaşımıza tanıyıp tanımamanın mücadelesini ve kavgasını burada veriyoruz. Aslında, Türkiye Cumhuriyeti halkı, bunun farkında ve bizi seyrediyor; ama, inanıyorum ki, ne söylerlerse söylesinler, ne yaparlarsa yapsınlar, erkekler, ürkekler bitti; şimdi, idama kaldı, şuna kaldı, buna kaldı. O da bitti. Artık, insanlar buna bakmıyor, bununla ilgilenmiyor.

Ha, asarsınız asmazsınız; asamadınız; bundan sonra da asamayacaksınız; ama, her şeyin ötesinde... (MHP sıralarından gürültüler) Asamazsınız; çünkü, o kalktığı takdirde argümanınız kalmıyor, argümanınız kalmıyor; rey alamayacaksınız, propaganda yapamayacaksınız.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Fırat, teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın İrfan Keleş; buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA İRFAN KELEŞ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, büyük Türk Milletini ve onun değerli temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Üzülerek belirtmek isterim ki, vakıflar karşısında bugünkü nesillerin vurdumduymazlığını anlamak mümkün değildir. Bunun en güzel örneği de şu anda görüştüğümüz yasa teklifidir; çünkü, teklifle, kendi vakıflarımıza çok gördüğümüz imkânlar azınlık vakıflarına tanınmaya çalışılmaktadır. Bu teklifle getirilmesi düşünülen en önemli değişiklik, azınlık vakıflarının önündeki engeller kaldırılarak, azınlık vakıflarına, taşınmaz mal edinebilme ve taşınmaz malların üstünde tasarrufta bulunabilme imkânı tanınmasıdır. Açıkçası, Bakanlar Kurulu izniyle, vatan topraklarının gayrimenkul tescili yoluyla satışına izin verilmektedir; yani, vatan toprağı, Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklara satılabilecektir. Bu gerçeği, Yüce Türk Milletinin çok iyi bilmesi gerekmektedir. Vatan toprağını, Ermenilere, Rumlara ve Yahudilere satmak isteyenleri tarih ve Türk Milleti affetmeyecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

Bilindiği gibi, ülkemizde bulunan azınlıklarla ilgili düzenleme Lozan Antlaşmasıyla tespit edilmiş bulunmaktadır. Lozan'da, azınlık vakıflarının kendilerini ne şekilde sürdürecekleri, yeni mallar edinemeyecekleri karara bağlanmıştır. Eğer, karşılıklılık ilkesi tanınsaydı, Balkanlar'daki onbinlerce vakıf eserimiz yerle bir edilebilir miydi?! Türklerin mezar taşlarına bile tahammül edemeyenler, camilerimize, medreselerimize, çeşme ve kervansaraylarımıza saygılı oldular mı?! Anlaşmalara rağmen, Yunanistan'da vakıflarımız çalışabiliyor mu; bırakın çalışmayı, tamir bile ettirmiyorlar, traktör sürücülerine ehliyet bile vermiyorlar. Söyleyin allahaşkına; biz, Ermenistan'da hangi vakıf şubesini açacağız da, karşılığını göreceğiz?! Karabağ'da, Lefkoşe'de, Türk kanı içmekten zevk duyduğunu açıkça ifade edenlerin, Türk eserlerine, vakıflarına saygı göstermesini beklemek, gaflet ve dalalet değilse, nedir allahaşkına?! (MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu maddeye göre, bizim, Almanya'da, Fransa'da, vakıf şubesi açabileceğimiz ifade ediliyor; açsak ne olur, açmasak ne olur!.. Onların, Türkiye'de açtıkları vakıflar kanalıyla, ne gibi faaliyetlerde bulunduklarını bilmeyen kaldı mı?! Şimdi, karşılıklılık ilkesinin Türkiye'ye getireceği ne fayda var allahaşkına?!

Azınlık vakıflarının, mutlaka, gayesine uymayan, gayesini aşan çalışmalarına engel olunmalı, kurulu olduğu yerin dışında gayrimenkul edinmeleri engellenmelidir. Satın alma bedelini kimin, nereden, nasıl karşılayacağı mutlaka açıklanmalıdır. Bize göre, 1949 yılında çıkarılan 5400 sayılı azınlık vakıflarıyla ilgili kanun, aynen muhafaza edilmelidir.

Şimdi, vakıflar konusu, Avrupa uyum yasaları adı altında Meclisin gündemine getiriliyor. Ne alakası var allahaşkına?! Bu konuyu, enine boyuna, iyice incelenmeden, alternatif çözüm yolları tartışılmadan, yangından mal kaçırır gibi gündeme getirmenin ne anlamı vardır?

Vakıflar, hayır hizmetlerini yapmak üzere yeterli malla kurulmaz, idare edilmezse, şu veya bu şekilde fazla mal edinirlerse, hem idaresi hem de kontrolü son derece zordur. Ayrıca, her an, elde ettiği fazla geliri harcamak üzere, devletimizden yeni tavizler isteyebilirler. Mesela, bir Ermeni vakfı, Van'da, Diyarbakır'da, Kars'ta, Ağrı'da pek çok mal edinmek, oralarda faaliyet göstermek isterse nasıl önleyeceksiniz? Mesela, aynı vakıf "fazla param var, Ermenistan'a yardım edeceğim" derse, ne yapacaksınız? Mesela, "ben, vakfıma tam yetişemiyorum, mallarımın geliri çoğaldı, yabancı uyruklu Ermeniler, Rumlar gelsin, yönetime katılsın" derse ne yapacaksınız? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Bu konuları açıklığa kavuşturmadan, azınlık vakıflarına yeni imkânlar vermek bir gaflet değil midir?! Onun için, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu teklifi benimsemiyoruz.

Son günlerde, bazı iç ve dış güç odakları, Milliyetçi Hareket Partisini Avrupa Birliğine karşıymış gibi gösterme gayreti ve çabası içerisine girmiş bulunuyorlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın efendim.

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Onlar, ne derse desinler, Milliyetçi Hareket Partisi, milletimizi yakından ilgilendiren her konuda elbette hassasiyet gösterecektir; bundan tabiî ne olabilir ki! Avrupa Birliğini cennetmiş gibi gösterip, ülkemizin üniter yapısını bozacak, milletimizin onurunu zedeleyecek, teslimiyetçi bir zihniyetle hareket edemeyiz.

Elbette Avrupa Birliğine girmeliyiz, bunun için yapılması gereken düzenlemeler yapılmalı; ancak, bu konu, mandacı bir zihniyetle, teslimiyetçi bir zihniyetle ele alınamaz; şahsiyetli, onurlu, karşılıklı saygı ortamı içinde ele alınarak, müzakere edilmeli, milletimizin hakları mutlaka korunmalıdır. İşte, Milliyetçi Hareket Partisinin hassasiyeti budur. Birilerinin bunu anlaması, allahaşkına çok mu zordur?! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ne hazindir ki, Osmanlı'da da, sıkışık dönemlerimizde karşımıza hep vakıf dayatması getirilmiştir. Şimdiyse, bu zor dönemimizde, cumhuriyet hükümetlerine de yine aynı dayatma yapılmaktadır, bunu iyi niyetle karşılamak mümkün müdür!

Sayın milletvekilleri, biliniz ki, Ermeni, Rum, Yahudi vakıflarının toprak satın almalarına müsaade etmek, tarihî bir vebaldir; ileride, telafisi mümkün olmayan belaları başımıza açacaktır. Dün, silahla alınamayan, her bir karışını şehit kanlarıyla yoğurduğumuz vatan toprakları parayla satılamaz, parayla satın alınamaz; "vatan" denilen toprak parçası bu kadar ucuz mu?! (MHP sıralarından alkışlar) Bu değişikliğe "evet" demek, İstanbul'da bağımsız bir patrikhaneye "evet" demektir; bu teklife "evet" demek, Trabzon'da Rum-Pontus'a "evet" demektir; bu teklife "evet" demek, Ege'de, Akdeniz'de, Mardin'de, Kars'ta, Ağrı'da Ermeni, Rum, Yahudi egemenliğine "evet" demektir. Tüm milletvekili arkadaşlarımı ve siyasî partilerimizi, bu oyuna gelmemeleri için uyarıyoruz. Politik hesaplarla satılamayacak değerler vardır; vatan gibi, bayrak gibi, namus gibi... Unutmayınız ki, yarın, tarih ve çocuklarımız, hepimizin yakasına yapışacaktır.

Şimdi, burada, bu teklife destek veren partilerimize seslenmek istiyorum, değiştiklerini ifade eden AK Partililere seslenmek istiyorum: Değişmek, vatan toprağını Ermenilere, Rumlara ve Yahudilere satmak mıdır?! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hop hop!..

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Milliyetçi olduklarını ifade eden DYP'lilere seslenmek istiyorum: Sizin milliyetçilik anlayışınız, kayıtsız şartsız Avrupalılara teslim olmak mıdır?! (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Biz, sizden daha çok milliyetçiyiz.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - 2 dakika geçti Sayın Başkan!..

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Bu millet, en zor şartlar altında bile manda ve himayeyi kabul etmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Siz Saadet Partililer, ne zamandan beri Batı kulüplerinin savunucusu oldunuz; vatan toprağının satılması vicdanlarınızı sızlatmıyor mu?!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Biliniz ki, bu davranışınızı tarih ve Türk Milleti asla affetmeyecektir. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından gürültüler; MHP sıralarından "mikrofonu aç" sesleri)

BAŞKAN - Ne oluyor efendim?! Sayın hatip bir şey demiyor, size ne oluyor?!

Efendim, toparlayın lütfen.

İRFAN KELEŞ (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, mevcut teklife ret oyu vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Ahmet Tan; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Cemaatlerin taşınmaz mal edinmeleriyle ilgili 4 üncü madde üzerinde, Grubumun düşüncelerini açıklayacağım. "Cemaat" sözcüğü, iştah kabartıcı bir sözcük; azınlık ifade edebildiği için, dinsel inançlarla ilintili olduğu için, maalesef, her türlü kuşkuya, istismara açık. Önümüzdeki yasa maddesindeki "cemaat" sözcüğünden anlamamız gereken, cumhuriyetimizin tapusu niteliğindeki Lozan Antlaşmasında geçen cemaatlerdir. Burada, söz konusu olan cemaatler, Türk yurttaşlarıdır; Rumlar, Ermeniler ve Musevilerden oluşan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının güvencesi altında olan Türk yurttaşlarıdır.

Büyük Millet Meclisindeki konuşmalarda en çok işlenen tema, bu madde dolayısıyla ve 1 inci madde dolayısıyla, maalesef, yine, bölünmez bütünlük oldu; bunda da haklıyız. Yaklaşık bin yıllık bir tarihin sonunda, elde kalan vatan parçasını daha da ufalanmaktan kurtaran misakımillî sayesinde, ülkemizin bütünlüğünü sağlamış bir ülkeyiz. Bu konudaki her türlü duyarlılık, evham boyutlarına varmadığı sürece yerindedir; hele de, bu ülke, yirmi yıl süren kanlı bir bölücülük macerasına maruz kalmış ise daha da yerindedir; ama, şunu unutmamalıyız ki, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyetinin gücüne, burada, özellikle bu çatı altında görev yapan milletvekillerimizin inanması gerekir. Burada, söz konusu olan, Türk yurttaşlarının, Türkiye aleyhinde çalışacaklarını, vatanı böleceklerini düşünmek, söylemek, biraz haksızlık olur kanaatindeyim.

Avrupa Birliğiyle ilgili temel kaygılar dile getiriliyor. Avrupa Birliğine girişin, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaların uyumlaştırılmasının özbenliğimizi bozacağı, devletimizin temel ilkelerini zedeleyeceği endişesi ortaya konuyor ve vatan topraklarının satılacağından bahsediliyor. O vatan topraklarını satın alacak olanlar yine Türk yurttaşlarıdır. Eğer, herhangi bir yabancı ülkeye o topraklar verilecek olursa, o toprakları, paralarını alacak olan yine Türk yurttaşları olacağı için, onları kurtaracak, o toprakları kurtaracak olan Türk Silahlı Kuvvetleridir, bu ülkenin yurttaşlarıdır. Yani böyle bir satış, başka ülkelerin eline geçmesi türünden bir kaygı biraz evhama dayalı bir kaygıdır maalesef. (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Ne alaka?! Gerçekleri konuşuyoruz biz burada.

AHMET TAN (Devamla) - Devletin, Avrupa Birliğine girmek, Avrupa Birliğiyle ilgili buradaki yasaları çıkarmak bizim Anayasamızın öngördüğü eşitlik ilkeleri gereğince de, antlaşmasının altına imza koyduğumuz, uluslararası anlaşmalarda taraf olduğumuz belgelerin de gereğidir. Biz, burada bunları yapıyoruz; yoksa, herhangi bir vatan toprağını tehlikeye sokuyor değiliz. Böyle bir endişenin burada dile getirilmesi yersizdir ve gereksizdir.

Eğer, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları uyumlaştırmak, Avrupa Birliğine girmek devletin bütünlüğünü zedeleyecekse, o zaman bağımsızlığına ve devlet olma vasfına sadece on yıl önce kavuşmuş olan onlarca devletin Avrupa Birliğine doğru niye koştuklarını açıklamak herhalde kolay olmayacaktır. Avrupa Birliğine üyelik için değil, kendi Anayasamızın öngördüğü vatandaşlar arasındaki eşitlik ilkeleri bakımından bu düzenlemeyi yapmak zorundayız.

4 üncü maddeyle yapılmak istenen kısaca şudur:

Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce meydana gelmiş bulunan cemaat vakıfları, ülkemize, ilk kez, 1328, yani 1922 tarihi Eşhası Hükmiyenin Emvali Gayrımenkule Tasarruflarına Dair Kanunun yürürlüğe girmesiyle iktisap edilebilme imkânı bulmuşlardır bu yurttaşlarımız; ancak, sözü edilen kanunda, azınlıkların, okul, yetimhane, kilise, havra ve hastane gibi tüm kültürel, sosyal, dinî ve hayrî kuruluşlarının birer vakıf tüzelkişiliği bulunması öngörülmektedir. Daha sonra, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun yürürlüğe girmesiyle, bu kanunun 44 üncü maddesine göre, beyannameler verilmiş, bu beyannameler vakıfname olarak kabul edilmiştir. Daha sonra, 1970'li yıllarda, Yargıtay, bu azınlık vakıf tüzelkişiliklerin beyannamelerini vakıfname olarak geçerli bulmamıştır.

Şimdi, burada yapmak istediğimiz değişiklik, Anayasanın öngördüğü, vatandaşlar arasında gayrimenkul edinmeyle ilgili farklılığı ortadan kaldırmaktır, yoksa, vatan topraklarını satışa çıkarmak değil!

Değerli arkadaşlarım, Büyük Millet Meclisinde, herhalde, üzerinde durabileceğimiz konular, bu vatan topraklarının savunulmasıyla ilgili değil, eşitlikçi olmayan uygulamalardan kurtulup, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak ve Büyük Millet Meclisinin birinci vazifesi olan Türkiye'nin çağdaş hukuk devleti olması yönündeki, yasalardaki engelleri kaldırmaktır. Bu 4 üncü madde de, böyle bir engeli ortadan kaldırmayı ifade etmektedir.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, bu maddeye vereceğimiz desteği ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yahnici, zatıâlilerinize, sataşmadan ötürü söz vereceğim; ama, daha evvel, gruplar adına konuşmaları bitirelim, ondan sonra diye düşündüm.

Yeni Türkiye Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al; buyurun efendim. (YTP sıralarından alkışlar)

YTP GRUBU ADINA EROL AL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz teklifin 4 üncü maddesi üzerinde, Yeni Türkiye Partisi Grubu adına söz aldım; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, özellikle iki gündür yaşadığımız tabloyu görünce, insan kendisini, Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil de, bu büyük milletin Meclisinde değil de, bir kahvehane köşesindeymiş gibi hissediyor.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Düşüncelerimizi ifade ediyoruz, düşüncelere saygı duyacaksınız kardeşim.

EROL AL (Devamla) - Elbette, elbette.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yanlış konuşma lütfen.

EROL AL (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sana yakışmıyor.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

EROL AL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu millete yakışır ifadelerle konuşmamız gerektiğini söylüyorum, kimseye kastım yok.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Olmadı... Herkesin konuşması...

EROL AL (Devamla) - Herkesin ne söylediğini bir dinlerseniz, sonuç olarak varacağımız bir yer olacaktır.

Değerli milletvekilleri, cemaat vakıflarının mal mülk edinmeleriyle ilgili bir madde görüşüyoruz. Bilgi, insanın meyvesidir; bilgili insanın boynu eğik olur.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yalnız, Genel Kurula konuş, Milliyetçi Hareket Partisine doğru konuşma.

EROL AL (Devamla) - Meyveli ağacın dalı gibidir bilgili insan; hamaset ise bilgisizliğin kaynağıdır.

Şimdi, buradan, bu büyük milletin tarihine riyakârlık yapılmaması için bazı gerçekleri Yüce Genel Kurulumuza ve büyük milletimize bir kez daha anımsatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları, hangi kökenden gelirse gelsin, bu ülkenin birinci sınıf insanlarıdır, hepsinin aynı derecede hakları vardır; mal mülk edinmede de, başka şeylerde de. Kendi vatandaşına düşman gibi bakarak devlet idare edemezsiniz. (YTP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

1451 tarihi, Fener-Rum Patriğinin İtalya'ya kaçtığı tarihtir.

BAŞKAN - Sayın Al, Genel Kurula hitap ederseniz minnettar kalacağım.

EROL AL (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum Sayın Başkanım; başka bir yere mi bakayım?!

BAŞKAN - Sayın Al, ben gördüm...

EROL AL (Devamla) - Rica ediyorum.

BAŞKAN - Nezaketen...

Sayın Al, siz de rahatsız oluyordunuz. Bir dakika... Sözünüzü özellikle keseceğim. Bir saniye efendim.

Zatıâlileriniz de bu sıralarda otururken, herhangi bir hatip oraya baktığı zaman, rahatsız oluyordunuz. (YTP sıralarından gürültüler)

EROL AL (Devamla) - Nereye baktım, anlamadım?

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Hatibe baskı yapmayın.

BAŞKAN - Efendim, niye alınıyorsunuz?

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Onlar da hatibe bakmasınlar söyleyin de.

BAŞKAN - "Arkadaşlarım rahatsız oluyor" demedim Sayın bakanım.

EROL AL (Devamla) - Sayın Başkanım, ben hiçbir yere bakmayayım o zaman. (SP sıralarından "buraya, buraya" sesleri) Peki, bu tarafa bakıyorum.

Sayın Başkanım, bu arada sürem azalıyor. Lütfen... Rica ediyorum... Konuşmanın bütünlüğünü bozuyorsunuz efendim.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Bu tarafa bakın.

BAŞKAN - Sayın milletvekilim, Sayın Al'ın bu konuda, zabıtlara geçmiş hali olduğu için, Sayın Hatiboğlu'na hitaben konuştu. Affedersiniz, ben, biliyorum, bunamamışım! Üçbuçuk yıldır bu işi yapıyorum ben.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bana bakabilirsiniz.

EROL AL (Devamla) - Hayır efendim; ben, Sayın Hatiboğlu'na hitaben konuşmadım.

BAŞKAN - İstirham ederim yani.. Sezar'ın hakkını Sezar'a vereceğiz. (MHP sıralarından alkışlar)

EROL AL (Devamla) - Efendim, 1451 tarihinde -tekrarlıyorum- Fener Rum Patriği İtalya'ya kaçmıştır.

Fener Rum Patrikliğini yeniden ihya eden kişi Fatih Sultan Mehmet'tir. Bunu yapmasının nedeni şudur: 1454 yılında, Gennadios Skolarios'u, Fener Rum Patriği yaparak, Patrikhanenin başına oturtmuştur; nişanını ve giysilerini kendisi takmıştır ve üç tuğralı paşa konumuna kendisini oturtmuştur. Kendisine bu törende söylediği şudur: "Dostluğumuza güven, bundan önceki patriklerle aynı haklara sahipsin; yani, Bizans İmparatorusun..."

MEHMET GÜL (İstanbul) - Yanlış söylüyorsun; öyle değil.

EROL AL (Devamla) - Fatih, bu ülkedeki -yani, Osmanlı ümmetine dahil- Fener Rum Patrikhanesinin tebasını, Ermenileri ve hahamlığı ihya ederek, Osmanlı ulemasıyla, Osmanlı surlarını, İstanbul surlarının içinde tutarak, azınlıkların sorumluluğunu bu patrikliğe, hahamlığa ve Ortodoks kilisesine vermek istemişti.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Onun için parçaladılar kardeşim!

EROL AL (Devamla) - Bu, bize kalan vakıflar, 160 adet vakıf, Osmanlının mirasıdır, Osmanlıdan kalmıştır. Bugün, kurulmuş veya kurulacak bir azınlık vakfı yoktur. Eğer, biz, canımız istediğinde tarihe sarılıp, canımız istediğinde unutacaksak, böyle bir anlayışı benim kabul etmem mümkün değildir, Genel Kurulumuzun kabul etmesi mümkün değildir ve yüce milletimizin de kabul etmesi mümkün değildir. Gerçekleri bütün çıplaklığıyla kabullenmemiz gerekir.

Azınlık vakıfları, Osmanlının büyük bir tarihî birikiminin bize yansımasıdır. Bu tarihi korumak, herkesten önce bizim görevimizdir.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Ne ilgisi var onunla bunun!

EROL AL (Devamla) - Yani, bunu, birileri, gelip, Türkiye'de emlak alacak, Türkiye'yi işgal edecek gibi sunmak bence doğru değildir; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan azınlıklara mensup kişilerin, mal mülk edinmelerinin önünde bir yasal engel yoktur; istediği yeri satın alır, karşıdaki binaların hepsini de, halen, bugünkü koşullarda, bugünkü yasalarla satın alabilir. Bunu bilmeyen var mı içimizde?! Burada, Bakanlar Kurulu -ki, Bakanlar Kurulu, bugün, üç partinin oluşturduğu bir Bakanlar Kuruludur- eğer bunlara izin vermek istemiyorsa hiçbirine vermez; yani, burada, hepimizin, tarihimize sahip çıkan bir anlayışla hareket etmesinde yarar görüyorum, gerçekleri çıplaklığıyla ulusumuza yansıtmamızda ve arkadaşlarımızla paylaşmamızda yarar vardır diyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim. (YTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Al.

Efendim, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen'de.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine uyum paketi adı altında gündemimize gelen, bazı kanunlarda değişiklik yapan teklifin 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 3 kasımda yapılacak seçim sonrasında kurulacak hükümetle, milletin yüzünün güleceği günlerin gelmesini tüm kalbimle diliyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyetin kurulduğu günden beri, ilk defa, böyle acı tabloların yaşandığı, kepenklerin indiği, bebeklerin aç uyuduğu, fabrika bacalarının tütmez olduğu, ülke insanlarının işsizler ordusu haline geldiği, babaların çocuklarının yüzüne bakamaz hale geldiği, anaların gözyaşlarının sicim gibi olduğu, aflarla milletin adalete güveninin yok edildiği, en önemlisi, hukuk sisteminin altüst edildiği, kanun çıkarıyoruz diye milletin yok farz edildiği ve büyük bir hukuk karmaşasının yaşandığı günlerin geri gelmemesi, şüphe yok ki, bu necip milletin, en büyük dileğidir ve hakkıdır.

Değerli milletvekilleri, yaşanan tablolar, milletin tespit ettiği kareler çok nettir. Dün, bugün, neden toplandık; Avrupa Birliğine uyum yasalarını görüşmek için. Dün ne yaptık; seçim kararı aldık. Şimdi elimizde 12 - 13 maddelik bir uyum paketi var; hemen hepsi, Türk hukuk sistemini değiştirecek ve toplumda farklı görüşlerin olduğu, şimdiye kadar partilerarası ortak görüşle kabul edilen demokratikleşme paketinden çok daha önemli ve hassas konular. Zannediyorum, buna "hayır" demek mümkün değil. O zaman size şu soruyu sormazlar mı: Şayet bu uyum yasalarında samimiyseniz, tüm uyarılarımıza rağmen Meclisi neden kapattınız? Kaybettiğimiz, kimseye yaramayan bu temmuz ayında, bu bir ayda, biz ne yaptık, siz ne yaptınız?!

AYHAN ÇEVİK (Van) - Yıllardır, her sene, üç ay tatil yapıyorsunuz...

SEVGİ ESEN (Devamla) - Şimdi, görünüşe bakılırsa, hem komisyonlarda hem burada söylem tam, görüntü iyi, herkes Avrupa Birliği yanlısı; ya gerçekler?!. Hatta, bunun devlet politikası olduğu söyleniyor, herkes hemfikir; ama, değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine samimi taraf olmak için eylem gerekir, gümrük birliği gibi yürekli kararlar almak gerekir ve proje gerekir, çağı hedeflemek gerekir ve daha da önemlisi, bu kürsüde, hitap ederken üslup gerekir. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, Anayasaya aykırılıklar giderilerek sunulan bir yasal uyum paketi gerekir. İşte, önünüzde, Anayasaya aykırılığı ilk sınıfta okutulan bir dizi teklif.

Değerli milletvekilleri, biz yama yapmıyoruz, gelecek kuşaklarımızı bağlayacak, çocuklarımızın kaderi olacak değerlendirmeler yapıyoruz.

İki ayda çıkardığınız kanunları bir daha bir daha değiştirmeye ne hakkımız var?! Milletin, bizlerin zamanını almaya kimin hakkı var?! Gidip Ulusal Programı imzalayıp, Türkiye Büyük Millet Meclisine, bize tebliğ ettikten sonra, şimdi, biz bu işte yokuz, Avrupa Birliği uyum yasalarının bir kısmına biz karşıyız; siz, diğer partiler, Mecliste anlaşın çıkarın; ama, biz Avrupa Birliğine taraftarız demek nasıl bir yöntem, nasıl bir söylem, bunu millet anlayacak.

Değerli milletvekilleri, işte, önümüzde, Lozan'a ve Anayasaya aykırılık açısından dikkat etmemiz gereken bir madde, kanun teklifinin 4 üncü maddesi... Cemaat vakıflarına sınırsız gayrimenkul edinme hakkı tanınıyor, hukukî kimlik veriliyor; vakfiyesi olup olmadığına bakılmaksızın veriliyor. Vakfiyesi olmayan vakıf olabilir mi?! Burada, kendi vakıflarımız ile cemaat vakıfları arasında eşitsizlik yok mu?! Ancak, bu yasada tek teminatımız ve tek tesellimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisince Bakanlar Kuruluna yetki verilmesidir.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği büyük bir projedir. Doğru Yol Partisi, bu projeyi, demokrasinin, hukukun, ekonominin standartlarını yükseltmek, insan haklarına saygılı olmak ve milletinin refahı için istemektedir. Türkiye, bir büyük ülke olarak, tarihiyle, kültürüyle, onurlu bir şekilde Avrupa Birliğine katılacaktır. Bu projeyi kısır çekişmelerin konusu yapmak ise Avrupa Birliğini hiç tanımamaktır.

Türkiye, Kopenhag kriterlerinde ifadesini bulan değerlere, kendi değerleriyle ulaşacaktır. Bu değerlere, seçim meydanlarındaki oy kaygısıyla ulaşılması ise hiç mümkün değildir. Tarih, bu gerçekleri, 3 Kasımda bir daha, bir daha yazacaktır.

Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Anavatan Partisinde.

Ankara Milletvekili Sayın Nejat Arseven; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Arseven, 5 dakika süreniz var.

ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu maddede, cemaat vakıflarıyla ilgili ve biraz önce bu kürsüde benden önce grupları adına konuşan değerli hatiplerin de ifade etmiş olduğu değişiklikler yapılmaya çalışılmaktadır. Öncelikle şunu ifade edeyim ki; bu konuda kamuoyunda tartışmalar uzun zamandan beri devam etmektedir. Bugün de bu tartışmalar yapıldı, komisyonlarda da sürdürüldü. Bir kere şunu ifade edeyim ki, bu değişiklik teklifi, Dışişleri Bakanlığımızdan, vakıflardan sorumlu Devlet Bakanlığına yazılan 4.9.2000 tarihli yazıyla özellikle cemaat vakıflarımızın gayrimenkulleri üzerinde tasarruf edememeleri ve kendilerine bir vesileyle intikal etmiş olan gayrimenkulleri tescil edememeleri dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine vaki başvurular dolayısıyla, ülkemizin şimdiye kadar hiç mahkûm olmadığı, ayırımcılık gibi, tabiî, dünyada, belki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülen davalar içinde en kötüsü olan bir cezayla ülkemizin cezalandırılabileceği ihtimalinin büyük bir şekilde ortada olduğunun bildirilmesi üzerine hazırlanmıştır.

Bu tasarı, benden önceki Sayın Devlet Bakanı tarafından, Sayın Yalova ve benim tarafımdan Bakanlar Kuruluna götürülmüştür; ancak, maalesef, orada gerekli imzalar tamamlanamadığı için bu tasarıyı Genel Kurula indirmek mümkün olmamıştır. Bu tasarının bir diğer önemli yönü, özellikle Avrupa Birliği bağlamında Kopenhag siyasî kriterlerinin en önemli özelliklerinden birisi olan azınlık meselesinin çözülmesiyle de doğrudan alakalı olmasıdır.

Yine, biraz önce ifade edildi, Türkiye Cumhuriyetinde Lozan ile sadece dinî azınlıklar kabul edilmiştir ve üzerinde konuştuğumuz vakıflar Lozan Barış Antlaşmasıyla hukukî statülerine kavuşmuş ve daha sonra çıkarılan 1936 beyannamesiyle -ki, bugüne kadar da böyle anılmaktadır- vakfiyelere olmamasına rağmen, 1936 yılında vermiş oldukları beyannameler vakıf senedi olarak kabul edilen ve bugüne kadar da o vakfiyelere göre idare edilen vakıflardır. Aynı zamanda, tabiî, bir hususu daha dikkatinize getirmek istiyorum. Bu vakıfların bugünkü yöneticileri Türk vatandaşlarıdır. Dolayısıyla, bu vatandaşlarımızın; yani, bu Türkiye Cumhuriyeti kimliğine sahip vatandaşlarımızın, bugün, Vakıflar Kanunumuza göre, yeni vakıf kurmalarında ve bu vakıfların marifetiyle her türlü tasarrufta bulunmalarına hiçbir mâni hal Türk hukuk sisteminde bulunmamaktadır; yani, bu azınlıklara dahil vatandaşlarımız yeni vakıflar kurabilirler ve bu vakıfları dolayısıyla, biraz önce burada ifade edilen, Türkiye Cumhuriyetinin her tarafında, diğer vakıflar gibi, her türlü gayrimenkulü satın alabilirler. Onun için, bu farkı çok iyi görmek lazım.

Bizim burada ifade etmeye çalıştığımız, Lozan'da azınlık olarak kabul edilen ve vakıf senetleri olmaması dolayısıyla 1936 beyannamesi vakıf senedi olarak kabul edilen ve 1936 yılından beri de, gerek üzerlerine kayıtlı gayrimenkulleri üzerinde gerekse hibe, vasiyet ve sair yollarla kendilerine intikal etmiş olan gayrimenkuller üzerinde tasarruf etme imkânına sahip olmayan bu vakıflara, bu gayrimenkuller üzerinde tasarruf etme imkânının verilmesidir ve bu vakıfların, bugün, İstanbul'da, özellikle birçok gayrimenkulü, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, bu gayrimenkullerin imar ve inşasına izin verememesi dolayısıyla yıkılma noktasındadır.

Şimdi, diyeceksiniz ki, özellikle Batı Trakya'daki Türk vakıflarına ait eserler de aynı durumdadır; doğrudur; bunların hepsini kabul etmek zorundayız; ancak, Lozan'ın mütekabiliyet esasına göre, bizim bu imkânı sağlamamız halinde, işte, korumaya özen gösterdiğimiz Batı Trakya başta olmak üzere, yurt dışındaki Türk vakıflarının da bu tür elinde bulundurdukları eserleri imar ve ihya etme imkânları ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, hadiseyi bu açıdan değerlendirmek lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce bu kürsüden ifade edildi; değerli konuşmacılar konuşmalarını yaptılar. Özellikle, açıklamaları dolayısıyla, Sayın Ayhan'a, Sayın Fırat'a çok teşekkür ediyorum; çünkü, konuyu çok net bir şekilde ortaya koydular ve en ufak bir istismar etmek yolunda meseleyi kullanmadılar; ancak, Milliyetçi Hareket Partisinin çok değerli sözcüsünün "vatan topraklarının satışına izin verilmektedir" şeklindeki sözlerini, çok büyük bir esefle dinledim...

MUZAFFER ÇAKMAKLI (Şanlıurfa) - Yalan mı?..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Evet. Cevap veremeyeceğim; ama, dediğiniz doğru değil demekle yetineyim.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce söyledim; sizi insafa davet ediyorum. Bugün azınlıklara mensup vatandaşlarımız, Türkiye hudutları dahilinde nerede isterlerse gayrimenkul alabilirler; bir. İkincisi, yabancıların Türkiye'de mülk edinmelerine dair bir kanun elan yürürlüktedir. Dolayısıyla, yurt dışındaki herhangi bir ülkeye mensup vatandaşlar, insanlar, mütekabiliyet esasına göre, yine, Türkiye Cumhuriyetinin her tarafında, bugün istedikleri kadar mülk edinmek imkânına sahiptirler...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ben Ağrı Dağını vermek istemiyorum!..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu düzenlemenin arkasında bir artniyet aramak, aslında, bir haksızlık olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşıyan, beraber yaşadığımız, toplumun her kesiminde beraber görev aldığımız, hatta bu Parlamento çatısı altında dahi bir değerli partimizin temsilcisi olarak görev almak imkânına sahip vatandaşlarımıza, birinci derecede, en azından haksızlık etmek olur. Onun için, bence, hadiseyi bu manada değerlendirmek lazım. Belki yanlış anlaşılıyor. Anlatmakta belki biz zorluk çektik yahut anlatamadık; ama, zannediyorum ki, bu açıklamalarımdan sonra bu konudaki farklı düşünceler, hiç olmazsa belli bir ölçüde kalkacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, yurt dışında Türk vakıflarının kurulup kurulamayacağı meselesi, değerli sözcü tarafından ifade edildi...

BAŞKAN - Efendim, toparlama imkânınız olur mu.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Özellikle çok sayıda vatandaşımızın yaşamış olduğu Almanya'da birçok Türk vakfı -ki, isimlerini biliyorsunuz- bugün faaliyet göstermektedir.

Ayrıca, bir önemli hususu daha dikkatinize getirmek istiyorum. Özellikle, bugüne kadar Türk vakıf mevzuatında, üzerinde en ufak bir düzenleme bulunmayan yabancı vakıfların Türkiye'de şube açma meselesinde de, bu kanunla bir düzenleme yapılmaktadır. Bugün, maalesef, Türkiye'de yabancı vakıfların çalışmalarına dair Türk vakıf mevzuatında en ufak bir düzenleme yoktur. Burada, biz, bundan sonra bu tür yabancı vakıfların Türkiye'de şube açmalarına bir düzen getiriyoruz. Ayrıca, bu vakıfların çalışmalarına izin verme yetkisini de Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kuruluna bırakıyoruz. Zannediyorum ki, Türkiye Cumhuriyetinde bu devleti idare etme yetkisini milletten alan Bakanlar Kurulundan daha yetkili bir makam yoktur. (ANAP sıralarından alkışlar) Eğer, biz, Türkiye'de Bakanlar Kuruluna güvenmeyeceksek, o zaman, en azından, millete ve milletin temsilcileri olan sizlere saygısızlık etmiş oluruz. Onun için, hadiseyi bu şekilde ortaya koymayı çok doğru buluyorum.

Yine, bakın değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlığı tarafından -konuşmamın başında ifade ettiğim yazıda- gayrimüslim vakıflarına bu iznin verilmesinin Bakanlar Kurulu iznine bağlanmasının da, aslında, bir ayırımcılık olduğu ifade edilmiştir; ancak, gerek Sayın Bakan gerekse ben, getirdiğimiz tasarılarda, bu konuda İçişleri Bakanlığının, Dışişleri Bakanlığının uygun görüşü, vakıflardan sorumlu Devlet Bakanlığının uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun kararıyla bu iznin verilmesine dair bir düzenleme yapıyoruz; yani, konu üzerinde bu kadar hassasiyetle durulmuştur.

Çok değerli milletvekilleri, zannediyorum ki, kamuoyunda çok tartışılan ve seçim kararı aldıktan sonra toplanamayacağı, özellikle Türkiyemizin bu en büyük projesi üzerinde tartışamayacağı ifade edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi, yani, sizler, bugün bir güzel örneği, Anayasa değişikliklerinde olduğu gibi, ortaya koyuyorsunuz; muhalifiyle muvafıkıyla bu Meclis, bugün, bütün millete örnek olarak, cumhuriyetin bu en önemli projesi konusunda fikirlerini burada ifade ediyor ve fevkalade seviyeli tartışmalar yapılıyor. Dolayısıyla, Anayasadaki büyük değişiklikleri yaparak, özellikle sivil dönemde gerçekleştirilen en önemli Anayasa değişikliklerini hayata geçiren bu 21 inci Dönem Parlamentosunun siz değerli milletvekillerinin, bugün, burada, özellikle Avrupa Birliğiyle tam üyelik sürecimizde, en az Anayasa değişiklikleri kadar önemli bu değişiklikleri yapacağınıza inanıyorum.

Tekrar, hem Sayın Başkana müsamahası için hem de sizlere, beni sabırla dinlediğiniz için, çok teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve YTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim.

Efendim, gruplar adına...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Bir saniye efendim...

Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.

Şimdi, Sayın Yahnici'nin bir talebi var sataşmadan ötürü.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, ben de...

BAŞKAN - Sizin de mi?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır...

Teşekkür ediyorum, bana kimse sataşmadı.

BAŞKAN - Buyurun efendim o zaman.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir hususta tenevvür etmek istiyorum, aydınlanmak istiyorum efendim.

Sayın Bakan, Grubu adına grup sözcüsü olarak kürsüye geldiler. Bu, en doğal hakkıdır.

BAŞKAN - Evet efendim, Ankara Milletvekili olarak geldiler.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Her şeyden önce milletvekilidir, doğrudur; ancak, anlayamadığım bir taraf var. Acaba bu görüşleri hükümet paylaşmadığı için mi Sayın Bakan hükümet adına ifade edemedi, Grubu adına ifade etti?

BAŞKAN - Malum...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Öyle mi?

BAŞKAN - Evet efendim...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, ben bilemem ki...

BAŞKAN - Malum efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Öyle mi efendim?

BAŞKAN - Efendim, sabahtan beri yapılan müzakerelerde bu konu konuşuldu Sayın Hatiboğlu. Benim bu konuda herhangi bir yetkim yok. Sayın Nejat Arseven Ankara Milletvekili olarak söz istedi.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hiç ona itirazım yok efendim, hiç ona itirazım yok; yalnız, uyumlu hükümetten beklemediğim bir şey olduğu için... (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Sayın Yahnici, söz istemiştiniz; buyurun efendim.

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Sataşma diye de kabul etmiyorum; ama, Sayın Dengir Fırat konuşurken benim 1 inci maddeyle ilgili olarak oy kullanmadığımı söylediler; doğrudur, Tutanak Müdürlüğünden araştırdık. Ben salonda idim; bir. İki, oyumu kullandım; üç, Sayın Bahçeli'yle birlikte yukarı odaya çıkıp Sayın Çiller'i kabul ettik aynı saatte, buradan aceleyle çıktım. Tutanak Müdürlüğünden gerekli düzeltme yapılmıştır.

Yalnız, Sayın Fırat bu sözü söylerken bunun kullanılmaması gereken bir söz olduğunu, bunun istismar edilmemesini düşündüklerini ve buradan açıklamanın da bir manası olmadığını söyledi; ama, açıkladı. Sayın Fırat veya başkaları için ben gördüm ki, bazı gruplarda bazı milletvekili arkadaşların elinde kim katıldı kim katılmadı diye listeler geziyor. Ben Şevket Yahniciyim, hayatım belli, mücadelem belli. Apo'yu astırmadık diye zil çalıp oynayanların bana bunu söyleme hakları olmadığını söylüyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

İsmail Köse

Koray Aydın

Mustafa Verkaya

 

Erzurum

Ankara

İstanbul

 

Nesrin Ünal

Ahmet Çakar

Abdurrahman Küçük

 

Antalya

İstanbul

Ankara

 

 

Ali Serdengeçti

 

 

 

Manisa

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 4 üncü maddesi, cemaat vakıfları konusunda Lozan Barış Antlaşmasına ve Kopenhag kriterlerindeki azınlıkların korunması ilkesine uygun bir düzenleme. Vakıfların uluslararası faaliyetleri konusunda ise, yeni Türk Medenî Kanununa paralel bir düzenleme getirmektedir. Önergeye bu nedenlerle katılamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Köse?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İmza sahiplerinden Sayın Abdurrahman Küçük konuşacaklar.

BAŞKAN - Sayın Abdurrahman Küçük, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten önemli, önemli olduğu kadar da hassas, hassas olduğu kadar da nüansları içinde saklı bir maddeyi görüşmek üzere buradayız. Madde metninden çıkarılmasını istediğimiz bu konunun aydınlatılmaya, Türk kamuoyunun da doğru bilgilenmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Niçin madde metnine karşıyız; niçin madde metninin bu paketten çıkarılmasını istiyoruz? Biraz önce de, dün de, bugün de bazı arkadaşlarımızın bu konuda bilgi verirken, tarihî hakikatlere aykırı beyanları da oldu, yanlış bilgiler de sunuldu. Onun için, ben, önce burada üzerinde durduğumuz konunun cemaat vakıfları olduğunu ve Türk vatandaşı olan, Lozan'da dinî azınlık olarak kabul edilen vatandaşlarımızın mülk edinmesinde herhangi bir sınırlama olmadığını belirtmek istiyorum. Onun için, bunun net olarak altının çizilmesi, sonra da, bu cemaat vakıflarıyla ilgili endişelerin gündeme gelmesi lazımdır.

Gerçekten, tarihe dönüp baktığımız zaman görüyoruz ki, Anadolu'ya Türkler geldiğinde, sırf monofizit Hıristiyan olduğu için Ermeniler rahatça ibadet edemiyorlardı; Ortodoks Hıristiyanlar, onları Hıristiyan kabul etmiyordu. Onların gerçek dinî hürriyeti Türklerle başlamıştır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiği zaman, Ortodoks Patriği yoktu; diğer Hıristiyanlar, Vatikan ile Bizans arasında çekişmeden dolayı patrik atanamıyordu. Fatih Sultan Mehmet, Türk Milletinin hoşgörü örneğinin en yücesini göstererek, oraya patrik seçtirmiştir; Bizans İmparatoru falan değil;             -düzeltilmesinde yarar görüyorum, Bizans İmparatoru değil- Vatikan'ın benzeri, İstanbul'da yeni Fener Devleti icat edilmesin diye endişe ediyoruz; endişemiz bundan kaynaklanıyor. (MHP sıralarından alkışlar) Biz, Lozan'da çizilen çizginin delinmesini istemiyoruz. Bizim, Yüce Atatürk'ün 1936'da hudutlarını çizdiği o düzenlemenin ihlal edilmesine gönlümüz razı olmuyor; çünkü, o Yüce Atatürk, Türk Milletine, Lozan'la yeni bir kimlik kazandırdı ve azınlıklara da güveni veren O olmuştur. O halde, nedir bu acelecilik, nedir?!. 1492'de İspanya'da zulme uğrayan insanları bağrına basan "nerede zulme uğrayan insan varsa, benim ülkemin kapıları onlara açıktır" diyen bir ecdadın torunları olarak, nasıl olur, onlara ihanet edebiliriz.

Onun için, biz diyoruz ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dinî azınlıkların da, bütün Türk vatandaşlarının da garantisi Milliyetçi Hareket Partisidir; çünkü, onları korumak da bizim görevimiz. (MHP sıralarından alkışlar) Niçin; çünkü, Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Harbine başladığı zaman, bir patrikhaneyle ilgili ne dedi biliyor musunuz: "Bu fesat ocağı, mutlaka, hududu millî haricine çıkarılmalıdır." Niçin; çünkü, Kurtuluş Harbinde, vakıflar kanalıyla elde ettikleri imkânları Türk Milletinin bütünlüğünü parçalama yönünde kullanıyorlardı. Açtıkları okullar, cemaat okulları, vakıflar kanalıyla açılan okullar, orada, Türk Devletine, Türk Milletine düşman militanlar yetiştiriyordu. Ermeni meselesi çıktığında, kendiliğinden mi çıktı?! Ulusal Programda da yok bu. Nedir?.. 1936'dan bu tarafa, hiç kimsenin cesaret edemediği, ucu açık, tehlikesinin de tahmin edilemeyecek boyutlarda olacağı ve yarın, düzeltme imkânı da olmayacak böyle bir düzenlemeyi gündeme getirmekle, korkuyorum ki, başta dinî azınlıklar dediğimiz, bizimle aynı haklara sahip o insanlara zarar vermiş oluruz.

Korkuyorum ki, daha önce, yurt dışından buraya elemanlar göndererek, o insanlarımızı istismar etmek isteyenler, yeni, kanunî bir düzenlemeyle, o imkânı ellerine almış olsunlar. 1660'larda Anadolu'ya gelip, buradaki dinî azınlıkları ifsat etmek isteyenlere, o cemaatlerin reislerinin cevabı, devlet reisine -padişaha- bizzat müracaatları şudur: "Bunlar, bizim birliğimizi bozmak istiyor, dirliğimizi bozmak istiyor." Korkuyorum ki, bu vakıflar, yeni bir bölünmeye, yeni parçalanmaya yol açar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim...

ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Devamla) - Onun için, diyoruz ki, bu maddenin metinden çıkarılması, hem azınlıklarımızın hem Türk Milletinin tamamının, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsinin hayrına olacaktır.

Onun için, yeni bir vebali yüklenmeyelim, surda gedik açmayalım, bindiğimiz dalı kesmeyelim; yarın geç olur, o, geç olmadan biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu konuyu tezekkür edelim. Ancak, şunu da söylüyorum: İnşallah, bu 3 Kasımda yapılan seçimde Milliyetçi Hareket Partisi tek başına iktidara gelecek, yapılan bu yanlışlıkları düzeltecek ve hem azınlıkların hem de Türk Milletinin tamamının güvencesi olacaktır, o günler yakındır. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

Sayın milletvekilleri, Başkanlığımıza bir önerge verilmiştir.

Maddenin oylamasında açıkoylama talebi vardır. Arkadaşlarımın isimlerini okuyup, burada olup olmadıklarına bakacağım.

Adnan Fatin Özdemir?.. Burada.

Cumali Durmuş?.. Burada.

Mehmet Telek?.. Burada.

Nuri Tarhan?.. Burada.

Nesrin Ünal?.. Burada.

Yener Yıldırım?.. Burada.

Ali Özdemir?.. Burada.

Basri Coşkun?.. Burada.

Enis Öksüz?.. Burada.

Ayhan Çevik?.. Burada.

Hüseyin Kalkan?.. Burada.

İsmail Çevik?.. Burada.

Mehmet Nacar?.. Burada.

Salih Erbeyin?.. Burada.

Mustafa Verkaya?.. Burada.

Turan Çirkin?.. Burada.

Hayrettin Özdemir?.. Burada.

Cezmi Polat?.. Burada.

Ali Serdengeçti?.. Burada.

İsmail Hakkı Cerrahoğlu?.. Burada.

Meral Akşener?.. Burada.

Cihan Paçacı?.. Burada.

Muzaffer Çakmaklı?.. Burada.

Metanet Çulhaoğlu?.. Burada.

Yoklama yapılacaktır.

SUHA TANIK (İzmir) - Maddeyi oyluyoruz; yoklama değil.

BAŞKAN - Açıkoylama işte, bir nevi yoklama talebi.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin açık oylaması yapılmış, oylamaya 345 sayın milletvekili katılmış olup, 227 kabul, 118 retle madde kabul edilmiştir efendim.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - A) 6.10.1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yabancıların bu Kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Yabancıların bu Kanuna göre düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde topluluğa hitap etmeleri, afiş, pankart, resim, flama, levha, araç ve gereçler taşımaları, toplantının yapılacağı mahallin en büyük mülkî idare amirliğine toplantıdan en az kırksekiz saat önce yapılacak bildirimle mümkündür."

B) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gruplardan bir ricam olacak efendim.

Bazı maddeler üzerinde Başkanlığımız tarafından tolerans tanımak olabiliyor; ama, bazı maddelerde sizlerin de sürenizi kullanmanızı rica edeceğim efendim.

Efendim, 5 inci madde üzerinde müzakere açıyorum.

5 inci madde üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil İbrahim Özsoy; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 5 inci maddesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, hepinizin bildiği gibi 2911 sayılıdır ve 6.10.1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. O günden bugüne; yani, 6.10.1983 tarihinden bugüne kadar Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu üzerinde pek çok eleştiriler ve buna bağlı olarak da pek çok değişiklikler olmuştur. Hatta, gerek sosyal gerek siyasal ve gerekse diğer maksatlarla kurulan sivil toplum örgütlerinin, seslerini, günün hükümetlerine duyurabilmek için, toplumda haklarını savunabilmek için veya toplumda kendilerini tanıtabilmek için yaptıkları en önemli eylem toplantı veya gösteri yürüyüşüdür. İşte, zaman zaman bu Kanunun yanlış uygulamalarından doğan olumsuzluklar bazı çevrelerce insan hakları ve demokrasi bağlamında kriter olarak değerlendirilmiştir. O yüzdendir ki, özellikle, günlük hayatımızın bir parçası olan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununu değiştirirken çok dikkatli ve hassas davranmak mecburiyetinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu Kanunda küçük iki değişiklik yapılıyor; fakat, neticesi itibariyle bunlar büyük yankı bulacak değişikliklerdir. Kanunun; yani, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası yeniden düzenleniyor. Daha evvelki Kanunda yabancıların; yani, Türk vatandaşı olmayanların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmaları veya Türk vatandaşları tarafından yapılan, tertip edilen toplantı veya gösteri yürüyüşlerinde topluma hitap etmeleri, yürüyüşlerde afiş, pankart, resim, araç-gereç taşımaları İçişleri Bakanının iznine tabi idi; yeni düzenlemede bu izin kaldırılmaktadır. İzin, aslında, muayyen makamların, yürürlükteki kanun, tüzük ve yönetmeliklere göre takdir hakkını kullanma yetkisidir; dolayısıyla, biraz da keyfidir. O yüzden, burada İçişleri Bakanlığının takdir hakkı kaldırılıyor, yerine, bildirim getiriliyor ve bir de, saatle, zaman süreciyle sınırlandırılıyor. Yani, yabancıların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmaları veya Türk vatandaşları tarafından yapılan bir toplantıda topluma hitap etmeleri, yürüyüşte afiş, pankart, resim, araç-gereç taşımaları için, olaydan 48 saat evvel İçişleri Bakanlığına bildirmekle yetinilecektir; bir kolaylaştırıcı, bir pratik hale getiriş şeklidir bu.

İkincisi ise, yine, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişikliktir. Bu düzenlemeyle ise, toplantılardan 72 saat evvel, o yerin en yüksek mülkî amiri, vali veya kaymakamlara bildirilmesi gerekirken, zaman kaybını öne almak, dolayısıyla, bu zaman sürecini 48 saate indirmek suretiyle yeni bir düzenleme getirilmiştir. Böylece, Avrupa Birliği normlarına uygun halde 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu da yeniden düzenlenmiş oluyor.

Bu kanunun da milletimize, Meclisimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim; özellikle, sürenizi yerinde kullandığınız için çok teşekkür ediyorum.

Şimdi söz sırası, Saadet Partisinde; Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı...

Sayın Kukaracı, siz de sürenizi tam kullanırsanız minnettar kalacağım efendim; çünkü, bazı maddelerde toleranslı,  bazı maddelerde süratle hareket edersek, hiç olmazsa sabah 8'de bu iş biter.

SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 5 inci maddesi üzerinde, Grubumun görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, demokrasimizi geliştirmek, noksanlardan kurtarmak ve standardını AB seviyesine yükseltmek için birtakım mevzuat değişiklikleri yapılmaktadır. Bu teklifle getirilen değişiklikler, Avrupa Birliğiyle uyum yasaları olarak ifade edilmektedir; ancak, birçok kanunda değişiklik yapılmasına rağmen, birkaç madde dışında, özgürlükleri genişleten, demokrasi ve insan haklarına hizmet eden değişiklikler yoktur. Yani, Avrupa Birliğine uyum diye getirilen değişikliklerin ne kadar uyum arz ettiği tartışma konusudur. Nitekim, daha önce Avrupa Birliğine uyum diye yapılan değişiklikler yeterli bulunmamış olacak ki, yeniden, uyum adı altında buraya getirilmiştir. Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine getirilen ilave bunun kanıtıdır.

Şu anda yapılmak istenen değişiklikler de, mahiyeti itibariyle, mevcut mevzuat hükümlerinden çok farklılık arz etmemektedir. Bu paket, kaçak göçmenlerin sahillerine indirilmesinden rahatsız olanlar için, Türkiye'deki cemaat vakıflarının taşınmazlarını genişletmelerini ve tescillerinin sağlanması için, yabancıların ülkemizde rahatça toplantı ve gösteri düzenleyebilmelerini sağlamak ve "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iadei muhakeme kararını kabul ettik" demek için huzurunuza getirilmiştir.

Bu paket, yetersizdir, tutarsızdır; demokrasimize, insan haklarına, özgürlüklerin genişletilmesine, hukuk devletinin gerçekleştirilmesine katkısı abartıldığı ölçüde olmayacaktır.

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü ve 10 uncu maddelerinde yapılan değişikliklerle, yabancıların yapacakları toplantı ve gösteri yürüyüşünde kullanacakları pankart, afiş vesaire ile konuşacak hatipler eskiden İçişleri Bakanlığının iznine tabi olurken, bu değişiklikle, mülkî amire bildirimde bulunmaktan ve sürenin 72 saatten 48 saate indirilmesinden ibarettir. Bu değişiklikle 2911 sayılı Yasanın AB kriterlerine uydurulmuş olduğunu düşünmek, kendi kendimizi aldatmaktan başka bir şey değildir.

Toplantı ve gösteri özgürlüğü konusunda devletin görevi bunlara karşı hiçbir tavır takınmayarak pasif şekilde seyirci kalmak değil, toplantı ve gösterinin gerçekleştirilmesi için gerekli önlemleri almak da, onları karşı saldırılardan korumak da, toplantı ve gösterinin sağlıklı bir şekilde devamını sağlamak da devletin görevidir. Yapılan düzenleme, bahse konu anlayışı gerçekleştirmeyi amaç edinmemiş, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun tümü ele alınmamış, polis ve emniyet güçlerinin aşırı davranışları sınırlandırılmamıştır. Avrupa Birliğine uyumun, izin ve bildirim süresini 24 saat indirmekle mümkün olamayacağı dikkate alınmamıştır. Örneğin, bundan böyle toplantı ve gösteri yürüyüşü yapanların karşısına polis barikatlarıyla çıkılmayacak mıdır?.. Polis, coplarını kullanmayacak, alkış tutan, slogan atan insanları yerlerde süründürmeyecek midir?.. Masum toplantı ve gösteriler, çok sık başvurulduğu gibi, kamu güvenliği gerekçesiyle yasaklanmaya devam edilmeyecek midir?.. Bunların cevabı yoktur. Mevzuattan daha önemli olan da uygulamalardır. Yasalarla birlikte, anlayış ve uygulamalarda da Avrupa Birliğiyle uyumlu hale gelmek lazım gelir.

Muhterem arkadaşlarım, bu taslak, iki üç maddeye hizmet etmekte, tabir yerindeyse, dolgu malzemesi olarak kullanılmaktadır. Yapılan değişikliklerin, Türkiye'nin sivilleşmesine, demokrasinin gelişmesine, özgürlüklerin genişlemesine hizmet etmediğini söylemek mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız...

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Din ve vicdan hürriyetine, düşünce ve ifade hürriyetine, siyasî yasakların kaldırılmasına, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğüne fazla bir şey katmamaktadır. Her defasında olduğu gibi, bölük pörçük birtakım değişikliklerle milletin gözünün boyanabileceği hesabı yapılmıştır; ancak, bu tür düzenlemelerle ne Türk demokrasisinin standardını yükseltmek ne de Avrupa Birliğini ikna etmek mümkün olacaktır. Yapılanlar, "Avrupa Birliğine uyum paketi" adı altında, bazı partilere seçim malzemesi hazırlamaktan ibarettir. Üzerinde çok fazla düşünmeden alelacele yapılmak istenen bu değişiklikler, uyum meselesini ne kadar ciddiye aldığımızı göstermektedir!..

Muhterem milletvekilleri...

BAŞKAN - Sayın Kukaracı, teşekkür ediyorum efendim.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Böyle maddelerde 50'şer saniye verebiliyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun; ne olmuş Sayın Başkana?..

Efendim, demin rica ettim; Sayın Kukaracı için değil, birinci hatibe de söyledim; bu maddelerde uzatmazsak, öbür maddelerde zaten uzuyor, sabah 8'i zaten bulacağız.

Sayın Polat, istirham ederim; bırakın da biz idare edelim şunu.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Sayın Başkanım, sizin adaletinize güveniyorum, size güveniyorum; ancak, dönemden beri bana karşı uyguladığınız bu haksız işlemi alınız lütfen geriye. Bana hiç ikramda bulunmamışsınız; 3 dakika, 5 dakika başka arkadaşlara...

BAŞKAN - Buyurun efendim, bir şey demedim.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Benim konuşmam ölçülüdür, 30 saniyeden fazla konuşmam.

BAŞKAN - Estağfurullah efendim.

Buyurun efendim, ben kimsenin sözünü kesmem.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Efendim, benim konuşmalarım ölçülü olarak hazırlanmıştır, 30 saniyeden fazla konuşmam.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, bu değişikliklerde, maalesef, insanımız için çok büyük bir şey yoktur. Bu paket kabul edildiğinde, insanımız, sanki Avrupa Birliğinde serbest dolaşabilecek, hemen aş, hemen iş bulacak, daha özgür, daha mutlu olacağını zannedecek, umutlanacak; ama, sonunda hüsrana uğrayacaktır. Maalesef, insanımız, abartılı bir biçimde aldatılmaktadır.

Bu yetersizliklerine rağmen, yine de olumlu bir adım olarak kabul ediyor, Yüce Heyetinizi bu duygularla selamlıyor ve saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Verkaya'da.

 Buyurun Sayın Verkaya.

Süreniz 5 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihinde önemli yeri olan bir konuyu tartışıyoruz; daha doğrusu, Avrupa Birliğine uyum noktasında, demokratikleşme paketi adı altında bir paketi tartışıyoruz.

Paketin tamamı birbiriyle bağlantılı bir bütün olduğu için, Milliyetçi Hareket Partisinin tüm iyi niyetli yaklaşımlarına rağmen, paket böldürülmemiştir, bölünmemiştir, bölmemişlerdir, bölünmesini de istememişlerdir; dolayısıyla, biz, burada, bütün paketi, bütün kanunlarını göz önüne alarak, her maddede, ana, temel ilkeyi irdelemeye gayret edeceğiz.

Avrupa Birliği üyeliğinin takdim ve pazarlanma biçimini, AB'yi niçin tercih ettiğimizi, vatandaşlarımızın AB üyeliğinden ne beklediğini, en çok AB taraftarı olan kesimlerin kimler olduğunu, AB'nin bizden, kriterler dışında hangi taleplerde bulunduğunu, bu yasaların kimin için çıkarıldığını ve kimin işine yaradığını burada konuşmak ve irdelemek durumundayız.

AB üyeliğini takdim edenler, biraz da pazarlayanlar "tren kaçıyor", "bu son trendir", "tarihî fırsatı kaçırmayalım", "ya üye oluruz ya da kaosa gireriz" ya da "bu yasaları çıkarırsanız tarihe geçersiniz ya da lanetlenirsiniz" şeklinde hiçbir gerçeğe oturmayan birtakım takdimlerle yola çıkmışlar ve bugüne kadar da bunu anlatagelmişlerdir. Ancak, bu anlatış tarzı ve biçimi, bugüne ait olan bir anlatış tarzı değildir. Daha önce de, yine, son trenlerin kaçtığı, tarihî fırsatlardan istifade etmemiz gerektiği konusunda, bu işin pazarlamasını yapanların, çok çeşitli mekânlarda, çok çeşitli beyanları olmuştur. Beyanlarının üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, aynı sloganı tekrar etmeye devam etmişlerdir; ama, kaçan, ne bir trendir ne başka bir şeydir. Onların, Türk Milletini bindirmek istedikleri, sadece bir dolmuştan ibarettir.

Bir başka husus, yine, bu AB muhiplerinin ortaya koyduğu bir başka husus şudur: Başka seçeneğimiz olmadığı için AB'yi tercih etmek, AB üyeliğine teslim olarak girmek gibi bir mecburiyetimizin olduğunu söyleyegelmişlerdir. Bunu söyleyenler, Türk Milletini tanımayanlardır, Türk tarihini tanımayanlardır, bilmeyenlerdir. Yıllardan beri, asırlardan beri, binlerce yıldan beri bu topraklarda yaşamış olan, bir büyük imparatorluğu, evrensel bir imparatorluğu kurmuş olan bu büyük milletin başka seçeneğinin olmadığını zannetmek ve söylemek, bu milleti köle kabul etmektir. Halbuki, bu millet, tarih boyunca kölelik yüzü görmemiş olan bir millettir; bunu, bunu söyleyenlerin iyi bilmek mecburiyeti vardır.

AB'yi tercih sebeplerimizi -siyasilerimizin ifadeleriyle- niçin tercih ettiklerini anlatırken, AB'ye girdiğimiz takdirde, sosyal, ekonomik ve siyasî standartlarımızın, demokratik standartlarımızın yükseleceği iddia edilmektedir ve AB'ye giriş hayalinin, bizim için, bir itici motor, güç olduğu ifade edilmiştir. Türkiye Cumhuriyetini kuran, 11 000 000'luk, hasta, sakat, yaşlı, çocuk ve kadınlardan oluşan bir nüfusla büyük bir cumhuriyet kuran, İstiklal Savaşını kazanan en önemli ve Türkiye'yi bugünlere taşıyan ruh, bu devleti kuran ruh, Türk milliyetçiliği ruhudur. Bu ruhtan haberdar olmayanların böyle düşünmesi, kendilerine yakışan bir ifadedir! (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Verkaya, toparlayın.

Buyurun.

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Bu ifadenin arkasında, biz adam olmayız, bizden adam olmaz mantığı, aşağılık kompleksi yatmaktadır. Dolayısıyla, bu tür ifadeler, Türklüğün tarihine ve mazisine bakarak, sadece söyleyenlere yakışır diye düşünüyoruz!

Bir başka siyasî kuruluşumuz, baskıların dayanılmaz hale geldiğini söyleyerek Avrupa Birliğini tercih etmek durumunda kaldıklarını ifade ettiler; ama, Brüksel'in de, Habeş Kralı Necaşi'nin ülkesi olmadığının bilinmesini istiyoruz! (MHP sıralarından alkışlar)

Yine, millî irade çiğnendiği için Avrupa Birliğinin tercih edildiğini söylüyorlar. Brüksel'in iradesine teslim olmak, millî iradeyi ayağa kaldırmak mıdır?!

Bir başka husus: Bir başka siyasî kuruluşumuz, çok fazla detaylara girmeden, Avrupa Birliğine üye olmanın doğru bir davranış olduğunu ifade ederek, zımnî bir siyasî meşruiyet arayışı içindedir. Aramaya devam etsinler o siyasî meşruiyeti; işleri bittiği gün, yine siyasî meşruiyetlerini kaybedeceklerdir!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Verkaya, teşekkür ediyorum...

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, buradaki konuşmacılara 7-8 dakika süre verdiğinizi biliyorum ve adalete davet ediyorum sizi.

Vatandaşlarımız AB'den ne bekliyor... İyi yöndeki beklentiler: Ekonomimizin gelişeceğine inanıyor vatandaşlarımız; işsizlik ve hayat pahalılığının düşeceğine, ortadan kalkacağına inanıyor; Türk vatandaşlarının AB ülkelerinde serbest dolaşımının, işgücünün serbest dolaşımının sağlanacağına inanıyor; ama, katma protokolden biliyoruz ki, maalesef, imzaları atılmış olmasına rağmen, 1995'li yıllara gelinceye kadar işgücü dolaşımı serbest olacaktı, yerleşim hakkı herkese tanınmış olacaktı, hizmetlerin dolaşımı serbest olacaktı. Avrupa Birliğinin ve Türkiye'nin imzaladığı katma protokolde bütün bunlar yazılı olmasına rağmen, Türk Milletinin faydasına olan bu maddeler hiçbir zaman yürürlüğe sokulmamıştır.

BAŞKAN- Sayın Verkaya, adaletimin de üzerinde konuştunuz. Teşekkür ediyorum.

Ben, huzurlarınızda, Sayın Milletvekili Kukaracı'dan iki kere özür diliyorum.

MUSTAFA VERKAYA (Devamla)- Ben de çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Bize yaptığınız bu tolerans, gerçekten, adaleti çiğnemek manasına gelmiyor; çünkü, bir adaletsizliği önlemiş oluyorsunuz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Yok; Kukaracı'ya yapılan adaletsizlik; ben, onun için söyledim. Sayın Kukaracı'ya haksızlık yaptım. Bari zapta geçsin; Erzurum'a gidecek Sayın Kukaracı.

Efendim, şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan; buyursunlar efendim.

DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, adaletinize sığınma ihtiyacı duymayacağımı umuyorum.

5 inci madde, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda bir değişikliği öngörüyor. Bu madde, yabancıların bu kanun hükümlerine göre Türkiye'de düzenleyecekleri toplantılarda ve yürüyüşlerde uymaları gereken esaslarla ilgilidir. Maddeyle, daha önceden var olan izin kuralı kaldırılıyor; bunun yerine, bildirim kuralı getiriliyor. Bildirim kuralı ise, 72 saatten 48 saate indiriliyor.

Konuşmacı olarak katılma olanağı tanınıyor.

Bakanlıktan ayrıca izin alma konusunda; afiş, pankart asma ve söz konusu toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde hitap etme konusunda Bakanlığın izni yine aranıyor.

İmzacısı olduğumuz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi doğrultusunda, bu düzenleme doğal görülmelidir. Ayrıca, Türkiye, dış dünyaya açık, çağdaş bir ülke, çağdaş bir hukuk devletidir.

Türkiye'de yaşayan her 10 aileden 1 ailenin üyesi yabancı ülkelerde yaşamaktadır. Orada, özellikle Avrupa'da yurttaşlarımıza tanınan toplantı ve gösteri yürüyüşüyle ilgili özgürlüklerin, Türkiye'de de karşılıklılık ilkesine göre sağlanmasını öngören bu madde değişikliği, yine, ayrıca, ülkemize yerleşen, ikinci vatan olarak Türkiye'yi seçen binlerce yabancı yurttaş bakımından da önem taşımaktadır. Türkiye'de, yine, binlerce, iş sahibi, şirket sahibi yönetici yabancı yaşamaktadır.

Tüm bunların ötesinde, sayıları her yıl milyonun üzerinde artan ve içerisinde bulunduğumuz bu yıl da 12 000 000'u geçeceğini bildiğimiz, inandığımız yabancı turist, ülkemizde konuk olmaktadır. Bu anlamda, Türkiye, dışa açık ve dış dünyayı kucaklayan bir ülke vasfını, bu tür özgürlükleri genişleterek daha da güçlendirmiş olacaktır.

Avrupa Birliği üyeliği için en akıllı, en akılcı yol nedir diye soracak olursak, bunun, Avrupa Birliğini isteyenlerin istemeyenleri ya da bunun tersinin gerçekleşmesi, yani, istemeyenlerin isteyenleri bastırması değildir; mümkün olan en geniş mutabakatın sağlanmasıdır. Avrupa Birliğine girişi daha iyi koşullarda gerçekleştirmek için bu mutabakat şarttır. Burada bunu sağlamaya çalışıyoruz.

Avrupa Birliği üyeliği, üniter cumhuriyetimizin tasfiyesi olarak, bölücülere taviz olarak gösterilmemelidir. Böyle davranışlar, halkımıza ve ülkemize haksızlık anlamına gelmektedir.

Sabahın ilk saatlerine kadar çalışacağımız anlaşılıyor. Bu bazı yasalardaki bazı maddelerin yenilenmesi, daha önce de belirttiğim gibi, Avrupa'ya girmek adına yapılıyor görünse de, özünde yaptığımız, yasalarımızı, değişen dünya koşullarına ve cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine uygun hale getirmektir. Bunu bilmeliyiz ve görmeliyiz.

Görüşmekte olduğumuz yasalardaki madde değişikliklerine ve özellikle bu 5 inci maddeye de bu gözle bakmalıyız ve Demokratik Sol Parti Grubuyla birlikte kabul oyu vereceğiniz dileğimle, sizleri saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nda.

 Buyursunlar efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 5 inci maddesi hakkında Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum.

Demokrasilerde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması esastır. Ancak, özgürlüğün ve insan haklarının güvence altına alınması yetmez, aynı zamanda, bunun uygulamasının da sağlanması, insanların her türlü özgürlüklerini en rahat şekilde kullanmaları gerekir.

İşte, bugün görüştüğümüz 5 inci madde, toplum içerisinde önemli bir yer tutan, hele, gelişen toplumlarda önemi daha da artan, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hürriyetini yeniden düzenleyen bir hükümdür.

Toplantı ve gösteri yürüyüşleri konusu ve bu kanun maddesi, uzun yıllardan beri ülkemizde uygulanmaktadır. Bugüne kadarki uygulamada, yabancıların ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlı idi. Bugün de sistem aynıdır. Yeni getirilen teklifte de yabancıların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri yine izne tabidir. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının düzenledikleri toplantılarda, yabancıların söz almaları, topluluğa hitap etmeleri, gösteri yürüyüşüne katılmaları, afiş, pankart, flama, levha taşımaları, eskiden olduğu gibi İçişleri Bakanlığının iznine tabi olmayıp, doğrudan doğruya 48 saat önce, en büyük mülkî idare amirine verilecek bildirimle gerçekleşecektir. Ayrıca, gerek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için gerekse yabancılar için bildirimde bulunma süresi, 72 saatten 48 saate indirilmek suretiyle daha kolaylık sağlanmış; yani, daha kısa zamanda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme imkânı getirilmiştir.

Bizim ülkemizde yabancılara verilen bu haklar, Avrupa Birliği ülkelerinde bulunan Türklerin de o ülkelerde bugüne kadar kısmen kullandığı, bundan sonrada kullanabilecekleri haklardır. Bu hakların her ülkede en iyi şekilde kullanılıp kullanılmadığını da Dışişleri Bakanlığının yakından izlemesi ve yabancı ülkelerde bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarını da mutlaka koruması gerekir.

Ayrıca, ülkenin her tarafında düzenlenecek toplantılara yabancıların katılma ihtimali olduğu, orada hitap etme imkânı olduğuna göre, Emniyet Genel Müdürlüğünün bu toplantıları daha iyi izlemesi, daha dikkatli izlemesi ve ülkemiz aleyhine herhangi bir kampanyaya, ülkemiz aleyhine herhangi bir organizasyona fırsat vermemesi gerekir. Bu arada, tabiî ki, polisin de, gerçekten, Avrupa normlarına göre eğitilerek, bu toplantılarda, gerçek Türk polisine yakışır tarzda görev yapmaları da ülkemiz açısından olumlu propaganda olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bugünkü  konuşmalarda, burada, Avrupa Birliği normlarına uygun özgürlükleri düzenlemeye çalışıyoruz ve ağırlıklı olarak da, Avrupa Birliğinin isteğine göre düzenlemeye çalışıyoruz; onların isteği üzerine, acele, bunları görüşüyoruz. Bunlar, esasında, bizim insanımızın hakkı olan, bizim insanımıza çok daha evvelden verilmesi gereken özgürlüklerdi; ancak, bugünkü konuşmalarda, hep gerilere gittik, hep geride cereyan etmiş olayların bugüne yansıyan tortularını tartıştık; zaman zaman da sert tartışmalar oldu.

Ben, şimdi, demokrasilerde, bizim insanımızın bizden istediği ve ileriye dönük bazı konuları da, önümüzdeki günlerde -hemen bundan sonra- konuşmamızın yararlı olacağını belirtmek istiyorum. Bizim insanımız şeffaflık istiyor, bizim insanımız katılımcı demokrasi istiyor. "Seçim, erken seçim" dediğimiz zaman "seçim yapacaksınız da ne olacak; aynı kanunlarla seçime gideceksiniz, yine aynı tablo çıkacak" diyor; bunda da haklı. "Milletvekillerini ben seçmiyorum, genel merkez tespit ediyor. Ben, demokrasiye katılamıyorum" diyor; bunda da haklı. O halde, gelin, seçim sistemini değiştirelim. Seçim sistemine, milletvekili adaylarını bizim insanımızın seçebileceği yeni yöntemleri koyalım. Seçim sisteminde insanımıza tercih hakkı vermek suretiyle, istediği kişinin milletvekili olması imkânını kendisine sağlayalım.

Bakın, biz, bu dönem başladığında, burada 5 siyasî partiydik; şimdi 7 siyasî partiyiz; bu dönem devam etse, belki, sayımız daha da artabilir. Bu, gitgide siyasî istikrarı bozuyor. Türkiye'nin, en büyük ihtiyacı, şu anda, siyasî istikrardır. Siyasî istikrarı, itiraf etmek gerekir ki, partiler olarak, kol kola girerek, sağda veya solda sağlayamıyoruz. O halde, siyasî istikrarı seçim sistemiyle sağlayalım.

Doğru Yol Partisi olarak, seçim sisteminin değişmesine ilişkin öneriler verdik; yani, tercih sistemiyle ilgili, önseçimle ilgili öneriler verdik; en son teklifimiz de çift turlu seçimdir. Gelin, sayın parlamenterler, değerli arkadaşlar; çift turlu seçimi de gündeme getirmek suretiyle, bu ülkede, siyasî istikrarı sağlamanın, sağda ve solda birliği sağlamanın, siyasî istikrarı sağladıktan sonra da, bu ülkeyi düzlüğe çıkarmanın yolunu birlikte bulalım, beraber bulalım ve hep birlikte, Türkiye'nin gelecek daha güzel günlerine doğru beraber karar alalım.

Çok teşekkür ediyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kozakçıoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 5 inci maddesi, yabancıların toplantı ve gösteri düzenlemelerini ve bunlara katılımını yeniden düzenlemektedir. Biz, Ak Parti Grubu olarak, bunun olumlu bir gelişme olduğunu düşünüyoruz ve buna müspet oy kullanacağız.

Değerli arkadaşlar, küreselleşen dünyada demokratik tepki de artık küreselleşmiştir, dünya bir köy haline gelmiştir. Bugün Greenpeace gibi, Dünya Af Örgütü gibi veya Sınır Tanımayan Doktorlar gibi çeşitli kuruluşlar, artık, dünya çapında faaliyet göstermektedirler. Biz, Avrupa'da veya dünyanın diğer ülkelerinde kendimize tanınan hakları nasıl istiyorsak, bunu yabancılara da vermek zorundayız.

Ben, 1989 yılında, İngiltere'de bir doktora talebesiyken, bildiğiniz gibi, Bulgaristan Hükümeti, orada yaşayan Türklerin ismini zorla değiştiriyordu ve onları göçe zorluyordu. Biz, oradaki Türk öğrenciler, bu yapılan uygulamaları telin etmek, bunları protesto etmek için gösteriler düzenliyorduk. Hayret ve ibretle gözledim ki, biz, orada, kendi ülkemizden çok daha rahat bir şekilde bu tepkilerimizi ortaya koyabiliyorduk.

Değerli arkadaşlar, dünyadaki değişimi ve dünyadaki gelişimi, eğer, izlemek istiyorsak, fazla uzağa gitmemize gerek yok, işte, Bulgaristan... Daha 1989'da, 1990'lı yıllarda bu uygulamaları yapan Bulgaristan'ı, şu anda Türklerin kurmuş olduğu bir parti yönetmektedir. Halklar ve Özgürlükler Hareketi, biliyorsunuz, koalisyonun ortağıdır. Bulgaristan bu değişim ve gelişimi sergilemişken, biz, iki gündür, bu Parlamentoda, âdeta, ortaokul çocuklarının müsamerelerdeki hamasî nutuklarına benzer hamasî nutuklar dinliyoruz. Bunu, açıkçası, Türk Parlamentosunun mehabetine yakıştırmıyorum.

Biraz önce ibretle seyrettik, dinledik; Milliyetçi Hareket Partisinin değerli sözcüsü Sayın İrfan Keleş, vakıflarla ilgili bir düzenlemeye oy veren 6 partiyi vatanı satmakla suçladı.

HİDAYET KILINÇ (Mersin)- Yalan mı?!

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ve bizim partimizin ismini zikretti "bunlar vatanı satıyorlar" dedi.

Değerli arkadaşlar, gelin, empati yapalım, kendimizi başkasının yerine, onları kendi yerimize koyalım. Bakın, birkaç örnek vereceğim ben size: Hollanda'da Lahey'de, oradaki Müslüman Türk işçiler, bir havrayı satın almışlar, camiye çevirmişler, yanına iki tane de minare dikmişler, adını da "Mescidi Aksa" koymuşlar.

Öte yandan, Amsterdam'da, oradaki Müslüman Türk işçileri en büyük katedrali satın almışlar, adını "Fatih Camii" koymuşlar.

Daha, iki yıl önce, Rotterdam'da, Uluslararası İslam Üniversitesi açıldı ve bu Uluslararası İslam Üniversitesinin rektörü, hepimizin tanıdığı bir Türk profesör, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'dür.

Bakınız, Almanya'da, Fransa'da, Avrupa'nın bütün ülkelerinde ülkücülerin kurmuş oldukları federasyonlar var, Türkiye'den giden insanların, cemaatlerin kurmuş oldukları çeşitli organizasyonlar var ve onların da gayrimenkulleri var.

YALÇIN KAYA (Mersin) - Hiçbirisi hainlik yapmıyor orada! Türkler hainlik yapmıyor!

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, siz gideceksiniz, Avrupa'da, sizin vatandaşlarınızın her şeyi yapmasını isteyeceksiniz; ama, burada bu düzenlemeleri yaptığınız zaman, siz, bunu, vatana ihanet gibi değerlendireceksiniz; bu, kesinlikle çifte standarttır arkadaşlar.

Sayın Abdurrahman Küçük Bey, Osmanlının toleransından, hoşgörüsünden, farklılıklara gösterdiği müsamahadan ve güzel örneklerden söz etti. Bunların hepsi doğrudur ve Osmanlı, bizim için, gerçekten, çok güzel bir örnektir. Milliyetçi Hareket Partisinin amblemi üç hilal olabilir; ama, herhalde, Osmanlıyı anlamakta zorluk çekiyoruz değerli arkadaşlarım.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Yapma ya; sen öğreteceksin, sen!..

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, Osmanlılar, kesret içinde vahdet anlayışıyla hareket ediyorlardı; yani, çokluk içinde, birlik anlayışıyla hareket ediyorlardı. Eğer, siz, bugün Osmanlıyı anlamış olsaydınız, bugün burada yaptığınız konuşmaları yapmazdınız.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Senden mi öğreneceğiz?!

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, siz, Osmanlının toleransından, hoşgörüsünden söz edebilirsiniz; eğer, bu özellikler sizde varsa, bununla övünme hakkına sahip olursunuz; eğer, bu özelliklerin zerresi sizde yoksa, bu, kel bir kızın, ninesinin sırma saçlarıyla övünmesine benzer; ninesinin sırma saçları, kel bir kızın hiçbir işine yaramaz. Siz, eğer, bu özellikleri bugün taşıyorsanız, bu özelliklere bugün sahipseniz, bunları söyleme hakkına sahip olursunuz; aksi takdirde, bunu söyleme hakkına sahip olmazsınız.

"Efendim, Türkiye'de vakıflara herhangi bir şey getirirseniz Türkiye bölünür..."

Ben, size bir şey söyleyeyim değerli arkadaşlarım: Türkiye'yi bölmeye çalışanların alnını karışlarız; Türkiye'yi kimse bölemez. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Senin de alnını karışlarız!

HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, niye konuşturuyorsun bunu?!

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Türkiye'yi, bölse bölse ırkçı anlayışlar böler, tek tipçi anlayışlar böler.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Doğrudur, doğrudur.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, bu ülkede teritoryal bir bölünmenin, yani toprak bölünmesinin olacağına kesinlikle inanmıyorum. Bu ülkede en büyük tehlike, gönüllerdeki ve kafalardaki bölünmedir. Bakınız, hoşgörüden, toleranstan, farklılıktan, farklı seslere tahammül etmekten söz eden değerli arkadaşlarımız, Meclisin dörtte 3'ünü vatanı satmakla suçluyor. Eğer, bu ülkenin Parlamentosunun dörtte 3'ü vatanını satan milletvekilleriyle doluysa, demek ki, o milletin de dörtte 3'ü vatanını satan insanları seçmiştir; o ülkeye yazık olmuş demektir. Siz, nasıl bu suçlamayı yapabilirsiniz; Meclisin dörtte 3'ünü vatana ihanet etmekle nasıl suçlayabilirsiniz?!

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlış konuşuyorsun, yanlış!..

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Vatanperverlik, milliyetçilik, millî duygular kimsenin tekelinde değildir arkadaşlar.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kişinin ayinesi işidir, işi.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, herkesten daha vatanperver olduğumuzu... Herkes de sizin kadar vatanperverdir, millî duygulara sizin kadar ve sizden daha fazla bağlıdır.

Bakınız, ben, birkaç gün önce, burada Danışma Kurulu önerisi üzerinde konuşurken dedim ki: "Şuradan ayrılıp seçim bölgelerimize gidiyoruz; bıkarın bu istismarcılığı, bıkarın; bazı şeylere yapışarak siyasî propaganda yapmaktan vazgeçin, Türkiye'yi hamasetle bir yere götüremezsiniz."

Değerli arkadaşlarım, bakın, İrfan Keleş Bey dedi ki: "Müslüman insanımızın, Müslüman halkımızın kurduğu vakıflara göstermediğimiz toleransı bunlara gösteriyoruz." Doğrudur. Bakın, size bir şey söyleyeyim: Türkiye'de, vakıflara, yüzlerce vakfa, sizin devri iktidarınızda kapatma davası açılmıştır ve yüzlerce vakıf kapatılmıştır, vakıflar üzerinde terör estirilmiştir ve siz, MHP olarak bunu seyrettiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ GEBEŞ (Konya) - İstismar eden sizlersiniz.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Peki, siz, eğer,  Müslüman halkın kurduğu bu vakıflara sahip çıkıyorsanız, sizin döneminizde, şu vakıflar üzerinde estirilen terörü, kime, nasıl izah edeceksiniz?!

Arkadaşlar, herkesi, bir kere değil, bin kere daha aynaya bakmaya davet ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Yeni Türkiye Partisinden söz talebi yok, değil mi? Sayın Aygün, söz talebiniz yok, değil mi?

OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Yok efendim.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerindeki gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Önerge yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - A) 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 445 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 445/A maddesi eklenmiştir.

MADDE 445/A. - Kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olan bir kararın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiği saptandığında, ihlâlin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş olan tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğu anlaşılırsa; Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya yasal temsilcisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde Yargıtay Birinci Başkanlığından muhakemenin iadesi isteminde bulunabilirler.

Bu istem, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca incelenir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla giderilmiş veya istem süresi içinde yapılmamış ise reddine; aksi halde, dosyanın davaya bakması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmaksızın kesin olarak karar verir."

B) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 448 inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

"445/A maddesi hükümleri saklıdır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan.

Buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Kasım 1990 tarihinde imzaladığımız Paris Şartının ilk paragrafı şöyledir: "İnsan hakları ve temel özgürlükler, tüm insanların doğumlarıyla birlikte iktisap ettikleri vazgeçilmez haklardır ve bu haklar kanunlarla garanti altına alınmışlardır. Bu hakların korunması ve geliştirilmesi devletin başta gelen görevidir. Bu haklara uyulmaması, özgürlüğün, adaletin ve barışın zedelenmesidir. Haklara uyulması, özgürlüğün, adaletin ve barışın temelidir."

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de öngörülen hak ve özgürlüklerin korunmasında ana görev ulusal makamlara ve yargı organlarına düşmektedir. Ulusal süreçte hakkını arayan birey, eğer aradığı haktan tatmin olmamışsa, hakkını alamamışsa, başvuracağı yer neresidir? İşte bu noktada, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46 ncı maddesine göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları, akit devletlerin taraf oldukları davalarda mahkemenin nihaî kararlarına uymayı taahhüt etmeleridir. Bu kararlarlar, millî mahkeme kararlarını ortadan kaldırmaz, sadece, İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiğini tespit eder.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması için, âkit devletler, gereken önlemleri almak zorundadır. Bu kararların yerine getirilip getirilmediği ise, Konseyin Bakanlar Komitesince, periyodik olarak izlenir.

Avrupa Konseyinin bir üyesi olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamış bir ülke olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine dayalı olarak kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kabul ettiğimiz 1987 tarihinden itibaren, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla tanıştık. Çok sayıda vatandaşımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu; 600'e yakın kesinleşmiş kararla, Türk Devleti mahkûm oldu; tazminat ödemeye mahkûm oldu, tazminatın ötesinde birtakım yaptırımlara mahkûm oldu ve bu kararların ışığında, yoğun bir kampanya başladı. Bu kampanya şuydu: Avrupa uluslararası hukuk ile iç hukuk arasındaki çelişkiyi ortaya koydular, dediler ki; iç hukukunuzu Avrupa'nın gelişmiş hukuk düzeyine ulaştırınız, mevzuatınızı buna göre düzenleyiniz ve mahkemelere de, dikkatli karar veriniz, yoksa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal ettiğiniz her davada, biz, tazminata hükmederiz dediler ve bugün, milyonlarca dolar tazminat borçlusudur Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gereği.

Şimdi, tabiî ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını, Sözleşmenin ihlali dolayısıyla uygulanan kararları ne yapacağız? İşte, bu maddede, bu, hukukî disiplin altına alınıyor, deniliyor ki; eğer, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal etmişseniz, yapacağınız iş nedir; bu konuda hakkı ihlal edilenler, mağdurlar, ülkenin Adalet Bakanı, ülkenin Yargıtay Başsavcısı, ulusal mahkemeye başvuracak ve tazminatla giderilmeyen ağır ihlali, mahkemenin yerine getirmesi konusunda karar veren mahkemeye başvuracak. İşte, o zaman, o mahkeme de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yaptırımına uygun davranacak. Böylece, ulusal mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını yerine getirmek suretiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlalini ortadan kaldıracaktır.

Bu düzenleme budur ve bu karar için de, gerek Adalet Bakanı gerek Yargıtay Başsavcısı gerekse olayın mağduru, bir yıl içerisinde Yargıtay 1. Başkanına başvuracak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bu başvuruyu değerlendirecek, eğer uygun görüyorsa, aynı mahkemeden, kararı veren mahkemeden, bunun, yeniden gözden geçirilmesini isteyecektir. Yani, bu mahkeme kararları, bizim ulusal hukukumuzun gelişmesine, hukuk mevzuatımızın gelişmesine, mahkemelerimizin dikkatli davranmasına yol açan çok ciddî kararlardır ve fevkalade önemli kararlardır. Bu madde çok isabetli düzenlenmiştir. Anavatan Partisi Grubu olarak, bu maddeye olumlu oy vereceğiz.

Değerli arkadaşlar, madde dışına çıkmak istiyorum. Biraz önce, Doğru Yol Partisi temsilcisi arkadaşımız "bu seçimlere gelin tercihle gidelim" dediler. Tercihi ilk uygulayan parti Anavatan Partisidir. Biz tercihi kabul ediyoruz. Bu konuda konsensüs sağlayabileceksek, hemen yarın, hemen pazartesi günü toplanıp tercih için karar alalım.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Söz sırası Saadet Partisinde.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; grubum ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifini dikkatlice okudum ve müzakereleri imkân ölçüsünde takip etmeye çalışıyorum.

Bu müzakerelerde dikkat çeken birkaç konu var. Özellikle MHP'li arkadaşlarımızın oturumu devamlı sertleştirdikleri ve böylece, bir taraflara mesaj vermeye çalıştıkları gözleniyor.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Nereye mesaj veriyor muşuz?!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tabiî, çok fazla ses çıkardığınız zaman, sürüye böylece kurt getirmiş oluyorsunuz. Saldırgan bir üslup kullanılıyor ve maalesef, siyasî literatürümüzde olmaması gereken, mesela, bir sözcünün "siyasetin travestisi" şeklinde çok garip ve konuşulmaması gereken cümleleri bile burada konuşuldu. Halbuki, bugün, basına da intikal etti, idam MHP'lilerin sayesinde geçti. Adalet Komisyonunda, AKP tarafından...

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Oylama sonuçları burada.

KEMAL KÖSE (Kocaeli) - Ne alakası var?! Siz ne yaptınız?!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Söyleyeceğim...Söyleyeceğim...

AKP tarafından Adalet Komisyonunda verilen önergeye, Komisyonda 5 MHP'li üye destek vermemek suretiyle, idam maddesinin...

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Bile bile yalan söylüyorsun.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Dinle şimdi, dinle...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Burada, sonuçlar burada.

VEYSEL CANDAN  (Devamla) - Metinden çıkarmamak...

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - İmzalar burada, imzalar!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, biraz müdahale eder misiniz.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Bu kadar çarpıtma olmaz!..

BAŞKAN -Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - İmzalar burada Sayın Başkan.

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Milletin gözüne baka baka söylüyorsun.

SALİH ERBEYİN (Denizli)- Komisyon imzaları burada.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Onları söyleyeceğim şimdi.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Ne söyleyeceksin, millete bu kadar yalan söyledikten sonra?!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - 5 MHP'li Adalet Komisyonu üyesi, bu metni çıkarmadıkları için, buraya, metnin içerisinde geldi.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - İmzalar burada, imzalar.

BAŞKAN - Arkadaşlar, muhterem arkadaşlar...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Koray Aydın, burada ne diyor; bakın, bunu niye böyle yaptığına cevap veriyor. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Hatibin konuşmasına mani olmayın ki, 69'a göre, mademki "sözlerimiz çarpıtıldı" diyorsunuz, çıkarsınız cevap verirsiniz; ama, laf atarak, bu iş gitmez. İstirham ederim yani...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - MHP'li 5 üyenin niye böyle davrandığına dair Koray Aydın diyor ki: "MHP dışındaki partilerin tavırlarının görülmesi için..."

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Millete karşı elin cebinde konuşuyorsun; millete bir saygın olsun senin!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Dinle şimdi, dinle!..

MEHMET GÜL (İstanbul) - Onları gördük işte burada.

BAŞKAN - Efendim, dinleyin, cevap vereceksiniz...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Demek ki, istismar etmek için şimdiden hazırlık yapıldığı anlaşılmaktadır.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Yok canım!.. Sizsiniz istismar eden!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinde, ilk defa, bir dosya, Öcalan'ın dosyası Başbakanlıkta tutuluyor. Cumhuriyet tarihinde, ilk defa böyle bir dosya tutuluyor.

Yine, Ulusal Programa, ilk defa böyle bir imza atıyor MHP.

Yine gazete ve mülakatlarda... (MHP sıralarından gürültüler)

Ya susacaksınız ya da dinlemesini öğreneceksiniz.

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Sen elini cebinden çıkar da, millete ayıp olmasın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Gazete mülakatlarında "idam yok" diyeceksiniz. Halbuki, aslında, siz... (MHP sıralarından gürültüler)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, rica ediyorum efendim, bir grup sözcüsü konuşuyor.

BAŞKAN - Şimdi, efendim, ben, arkadaşlarımı ikaz ettim. Dedim ki...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, ara verin...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Süre doldu Sayın Başkan...

BAŞKAN - Süreniz dolmadı efendim; ben bilirim sürenizin dolup dolmadığını. İnkıtaa uğruyor, kesiliyor. Ben farkındayım Sayın Candan.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Şu Meclise bir sövmedikleri kaldı.

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Eli cebinde konuşuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Candan ister elini cebine koyar ister koymaz efendim. O da, kürsünün hatası. Eskiden, burada büyük kürsü varken, koyabiliyordu.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Millete saygısızlık da, onun için hatırlatıyor efendim.

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim...

Sayın Candan...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Aslında, IMF mektuplarına imza atan MHP...

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - O tarafa konuş sen, bu tarafa bakma, o tarafa konuş.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin konuşalım... Müsaade edin konuşalım...

Aslında, IMF niyet mektubuna imza atan...

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Sen Genel Kurula konuş, buraya niye konuşuyorsun?!

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tabiî, rahatsız olmanıza gerek yok, o imzayı atarken düşünecektiniz.

Ülkenin ekonomik bağımsızlığını yok eden MHP'nin, idamı istismar etmesi kadar normal bir şey olamaz. (MHP sıralarından "maskeniz düştü" sesi)

Değerli arkadaşlar, aslında, bu müzakerelerde tartışılması gereken konu, ulusal çıkarlarımızın nasıl korunacağının dikkate alınması.

Ayrıca, toplumun rahat ve huzuru, dikkat edilmesi gereken konular da, Avrupa Birliği müzakerelerinde teslimiyetçi olmamak, ülkenin birlik ve beraberliğini korumaktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Halbuki, bugün yaptığımız müzakerelerde, ulusal çıkarlarımıza zarar verme noktasına gelinmiştir. Toplumun bir bölümü Avrupa Birliği taraftarı, bir bölümü de Avrupa Birliği karşıtı olmuştur. Böylece...

MEHMET GÜL (İstanbul) - Sizi gidi Batı kulüpçüler sizi!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ne kadar saygısız ve ne kadar terbiyesizsiniz!... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Aaa, istirham ederim... Lütfen efendim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ne kadar saygısız, ne kadar terbiyesizsiniz!.. (MHP sıralarından "Sözünü geri alsın" sesleri)

Böylece, lüzumsuz müzakereler sonucunda, temel konular gözden kaçmaktadır. (MHP sıralarından gürültüler)

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın. (MHP sıralarından gürültüler)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Gelin buraya; gelin burada konuşun.

MEHMET GÜL (İstanbul) - Seni gidi Batı kulüpçü seni!.. Öyle diyordunuz...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, ne olacak böyle; böyle mi devam edeceğim?! (MHP sıralarından "Sözünü geri alsın" sesleri)

BAŞKAN - Arkadaşlar, müzakereye böyle devam etmemiz imkânsız. (MHP sıralarından gürültüler)

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, bir grubu terbiyesizlikle itham ediyor.

BAŞKAN - Sayın Durmuş...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Kasıtlı olarak bir parlamenter grubu terbiyesizlikle itham ediyor. (MHP sıralarından "Sözünü geri alsın" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, siz bırakırsanız, bendeniz ikaz edeyim ki, alsın... Onu bekliyorum...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, MHP sözcüleri, bu kürsüye geldiler ve "dönek" dediler "travesti" dediler...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır, hayır...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Evet... Evet... Evvela, onları siz geri alacaksınız, evvela siz geri alacaksınız... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, bu şekliyle müzakere yapamayız.

Sayın Candan...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tutanaklar burada... (MHP sıralarından gürültüler) Saygısızlık yapmayın!.. Tutanaklar burada.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Kafadan değil, tutanakla konuş!

BAŞKAN - Sayın Candan, o sözünüz çirkin bir söz. "Terbiyesiz" diyorsunuz milletvekiline.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Peki, Sayın Başkan, siz, MHP sözcüsü "siyasetin travestisi" derken dinlemediniz mi?!

BAŞKAN - Efendim, sözünü geri aldırdım...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hani nerede aldırdınız?..

BAŞKAN - İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre de arkadaşıma söz verdim, cevap verdi. İstirham ederim... Yani, burada her şeyi söylemek serbest; ama, küfür etmek yok.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sözünü geri alsın Sayın Başkan.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz. 5 dakikada 10 defa sözüm kesiliyor; böyle konuşma olur mu?!

BAŞKAN - Efendim, onda haklısınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Haklıysam...

BAŞKAN - Ben niye uzattım sürenizi... Ama, istirham ediyorum; sözünüzü geri alın, bu işi bitirelim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hangi sözü geri alacağım?

BAŞKAN - Şimdi, milletvekillerine "terbiyesiz" derseniz... (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın, ondan sonra devam etsin.

BAŞKAN - Efendim, sözünü geri alacak. Sayın Şandır, siz...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, benim söylediğim söz şudur... (MHP sıralarından "geri al" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika efendim, zapta geçsin.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Efendim, susturun da söyleyeyim.

BAŞKAN - Efendim, susarsanız, söyleyecek; istirham ederim... (MHP sıralarından "düştü maskeleri" sesi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilim, oturur musunuz.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Benim burada söylediğim, konuşmamın sık sık kesilmesinin terbiyesizlik olduğunu söyledim. Ne bu kadar kesiyorsunuz sözümü?! (MHP sıralarından gürültüler) Siz niye sözümü kesiyorsunuz?! Niye sözümü kesiyorsunuz?!

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Konuş... Sözünü kesmiyoruz...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Şandır, mesele hallolmuştur... (MHP sıralarından "sözünü geri alsın" sesleri, gürültüler)

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Özür!.. Özür!..

BAŞKAN - Çok açık bir şekilde "ben milletvekili arkadaşlarıma terbiyesiz demedim" diyor...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Evet... Yapılan hareketi söylüyorum.

BAŞKAN - Şimdi tavzih ediyor...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Nedir bu?! 5 dakikada 50 defa sözümü kesiyorsunuz... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - "Terbiyesiz demedim" diye zapta geçmiştir efendim. Nasıl tavzih olacak?! Yapmayın artık!.. Sayın Çakar, arkadaşlarımızı oturtur musunuz lütfen.

Efendim, müzakerelere böyle devam edemeyiz. Bırakın, hatip... (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bu kürsüde herkes konuşuyor; niye Sayın Candan'a bu müdahale oluyor?! Yani, biz, durduğumuz yerden mi müdahale ediyoruz?! Doğruyu konuşacağız; doğruyu, doğru cümlelerle ifade edeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisini...

BAŞKAN - Sayın Şandır, düzeltti... (MHP sıralarından gürültüler)

ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Düzeltmedi Sayın Başkan, düzeltmedi.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın hatip düzelttiyse tekrar etsin, biz duymadık.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yani, ne diyelim efendim biz...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, zapta geçti.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Eğer düzeltiyorsa duyalım; yoksa, söz istiyorum. Bu sözü kendime yakıştıramıyorum.

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Dedi, duyduk hepimiz. Desin ki, özür diliyorum, biz de o zaman...

BAŞKAN - Efendim, "demedim" diyor. Demediği şey... (MHP sıralarından gürültüler)

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Dedi; nasıl demedi, Sayın Başkan...

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, tutanakları getirtin...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin, ben tekrar konuşayım; müsaade edin...

BAŞKAN - Efendim, bir daha tekrarlar mısınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ben, konuşmamda, benim konuşmamın sık sık müdahalelerle kesilmesinin, böyle bir hareketin terbiyesizlik olduğunu söyledim. Hiçbir arkadaşımı hedef alarak "sen terbiyesizsin" demedim. (MHP sıralarından "çeviriyor" sesleri)  Yapılan iş bu. Söylediğimi söylüyorum.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, tutanakları getirtin, bakın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hayır, hiç çevirmiyorum. Hiç çevirmiyorum. Hayatta hiç çevirmedim. Neyse onu söylüyorum.

BAŞKAN - Efendim, açık seçik söylenmiştir.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, müsaade edin... Buraya Sayın Koray Aydın geldi, "siyasetin travestileri" cümlesini kullandı. Neden sözcünüzü durdurmadınız o zaman?!

ARSLAN AYDAR (Kars) - Hayır, öyle bir şey söylemedi.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Var, tutanaklarda var...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Koray Aydın kullanmadı onu.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sizin "kullanmadı" demeniz neticeyi değiştirmiyor. Tutanaklarda var.

BAŞKAN - Efendim, mesele hallolmuştur. İstirham ederim... Sayın Çakar...

ARSLAN AYDAR (Kars) - Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Kürsüde kabadayılık yapamazsın.

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Sayın Aydar...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bak, ben, o 1 inci maddeye de oy vermedim; aç, bak; ama, senin adamın gelmedi, vermedi. Öyle, şov yapmaya lüzum yok.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Beyefendi, bizimle konuşmayın. Dön de bu tarafa konuş...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bırakın iki dakika konuşalım.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, böyle bir müzakere şekli yok. Sayın hatip, buraya bu madde üzerinde konuşmak üzere çıkmamış. Milliyetçi Hareket Partisine hakaret etmek ve bizimle diyalogda bulunmak için çıkmış.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hayır, ben hiç kimseye hakaret etmek üzere çıkmadım.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Genel Kurula hitap edeceksin.

Sayın Başkan, Genel Kurula hitap etsin ve madde üzerinde konuşsun.

Böyle bir hakkınız yok.

Lütfen efendim, istirham ediyorum... Sayın Başkanım, müdahale edin.

BAŞKAN - Sayın Şandır, daha nasıl müdahale edeyim?!

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ama efendim, yani olmaz ki!.. Her zaman yalnız bizimle konuşuyor.

BAŞKAN - Şimdi, yanlış anlaşılma düzeldi. Bırakın, hatip maddeye gelsin. Maddeye gelemezse... Nasıl gelecek efendim? 6,5 dakikadır karşılıklı diyalog kuruyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ama, bunun sebebi biz değiliz, müsebbibi biz değiliz.

BAŞKAN - Sayın Şandır, size, sebebiyet, müsebbip demedim ki.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Geri dönüp, bize doğru...

BAŞKAN - Demiyor efendim. Bu kürsüde konuşurken böyle bakılıyor. Ben, Demokratik Sol Partili arkadaşlarımı, huzurlarınızda, üçbuçuk yıl orada oturup tahammül ettikleri için tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlış konuşuyorsun. Ne demek?!.

BAŞKAN - Efendim, bırakın, bitsin... Lütfen efendim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında, Avrupa Birliği tasarısı, bu paket, tartışma zemini itibariyle, ulusal çıkarlarımıza zarar verme noktasına gelmiştir. Aslında, böylece, çok temel konular, maalesef gündemden çıkmış, gözden kaçmıştır. Örnek vermek gerekirse, özellikle Avrupa Birliği giriş sürecinde Yunanistan vetosuna takılan Avrupa Birliğinden bize verilecek malî yardımlar verilmemiştir. Aslında, onları burada konuşmamız gerekirdi.

Ayrıca, Helsinki zirvesinde, Kıbrıs sorunu konusunda bu hükümet Avrupa Birliğine taviz vermiştir, Avrupa Birliğini taraf kabul etmiştir ve bugün, Avrupa Birliği, bizi, Kıbrıs'ta haksız çözüme zorlamaktadır. Aslında, bugün, burada bunları müzakere edip, bunları tartışmamız gerekirdi.

Hükümet ortakları düne kadar "çok uyumluyuz; Ulusal Programı birlikte hazırladık" derken, burada, oturumlarda üzülerek izledik ki, hemen bir hafta sonra birbirini ihanetle suçlama noktasına gelmişlerdir. Halbuki, Avrupa Birliği ve Kıbrıs sorunu, bizim millî bir davamızdır; bu dava üzerinde konsensüs olması, bütün siyasî partilerimizin ülke menfaatları doğrultusunda ittifak etmesi gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, aslında, bu teklifin adı "Avrupa Birliği uyum yasaları" olmakla birlikte, acele hazırlanmış, yanlış, eksik, hatalı, aykırılıklarla dolu, biraz da aceleye getirilmiş, ne idiği belli olmayan ve demokratikleşme ve hukukun üstünlüğünü ortaya koymayan bir metindir; ihtiyaca cevap vermemiştir, vermez de. Hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine bir teminat olmaktan, bu metin, çok uzaktır; aksine, bazı yerlerde geri adım bile vardır. Ciddî müzakereler yapılmadan imzalanan uluslararası anlaşmalardan bu ülke çok sıkıntı çekmiştir ve halen de çekmekteyiz. İşte, tek taraflı yapılan Gümrük Birliği Anlaşmasında devletimizin zararı 60 milyar dolardır. Üçüncü dünya ülkelerine, Avrupa Birliğinden izin almadan gümrük tarifesi uygulama şansımız yoktur. Bu da acele alınan bir karardır. Avrupa Birliği konusunda hükümetin teslimiyetçi tavrı "Avrupa Birliğine girmezsek ölürüz" anlayışı fevkalade yanlış, tutarsız, beceriksiz bir politikadır. Bu politikanın altında Helsinki Zirvesi ve Kıbrıs tavizi yatmaktadır.

Şimdi, Avrupa Birliği konusunda cevap bekleyen birçok sorular vardır. Özellikle şu sorular mutlaka cevaplanmalıdır: Bu tasarı çıkmazsa Avrupa Birliğine giremez miyiz; hakikaten tren kaçıyor mu? Helsinki Zirvesinde aday olma karşılığında Kıbrıs'ta verilen taviz, Kıbrıs için bir tehlike midir? Cemaat vakıflarıyla ilgili düzenlemelerin sakıncaları detaylı tartışılmış mıdır veya yapılan doğru mudur? Türkiye ile Avrupa Birliği olmazsa, Türkiye'nin, ayrıca, dünyada bir B planı var mıdır? İşte, bütün bunların mutlaka geniş zeminde tartışılması gerekirken, tıpkı, seçim kararı alındıktan sonra meydanlarda bir parti propagandasına dönüşmüş ve bunun neticesinde de ulusal menfaatlarımızın müzakere edilme imkânı kalmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan, son cümleniz...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, şimdi, buradaki MHP sözcüsü arkadaşımız diyor ki "tövbe kapısı kapanmadı; gelin, tövbe edin"; ama, ben inanıyorum ki, MHP'lilerin tövbesi de yetmez.

Değerli arkadaşlar, bakın, idam konusunda MHP sözcüsü söylüyor: "Bu şaki cezalandırılacak; herkes bilsin." Soruyorum, üç yıldır neredeydiniz; bunları burada söylemek şimdi mi aklınıza geldi?! (MHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Sayın Candan, sıfırdan başlattım sürenizi...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam.

Bugün yapılan mücadele, bugün yapılan tartışmalarda öyle anlaşılıyor ki, ekonomiyi batırdınız, çiftçiyi iflas ettirdiniz, kazanmayandan vergi aldınız, vergi gelirleri faize gitti, yetmedi, yeni vergiler koydunuz, 15 000 000 insanı işsiz bıraktınız...

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - İnsanlar açıklık sınırında... Artık, bugün, Avrupa Birliği, hükümeti oluşturan partilerin seçim malzemesi olmaktan mutlaka çıkmalıdır.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili İsmail Alptekin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir saniye efendim...

BAŞKAN - Vereceğim efendim, 69'dan dolayı vereceğim...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, yalnız, bakın, komisyon ikinci başkanı olarak arkasından hemen düzeltme gerekir.

BAŞKAN - Vereceğim efendim, 69'a göre...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, yani, arkadaşların...

BAŞKAN - Daldım birden, çağırdım... Sayın milletvekili, kusuruma bakmayın...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Olmadı ama!..

BAŞKAN - Efendim, daldım çağırdım bir milletvekilini. Özür diliyorum Sayın Köse... Allah Allah!.. İnsan bu ya!.. Biz de insanız yani... Daldım diyorum...

Sayın Alptekin, affedersiniz...

Buyurun efendim. 

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun düşüncelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Konuyla ilgili Partimizin görüşünü ifade etmeden önce, iki cümleyle düşüncelerimi aktarmak zorundayım.

Değerli arkadaşlar, olağanüstü toplantımızda iki günden beri çok önemli konuları görüşüyoruz. Biz, burada, siyasî parti gruplarının temsilcilerini hep beraber dinledik; halkımız da dinliyor. Ben, biraz önce, Ankara'da yapılan iki ayrı toplantıya katıldım, oradan geliyorum. Bir tanesi, esnaf odalarının kendi aralarında meselelerini konuştukları bir toplantı. Zamanımın kısalığından uzun süre onları dinleyemedim. Odalar var; ama, odaların temsil ettiği o esnaf, o sanatkâr yok, yok olmuş. Onlar da bizi dinliyor burada. Oradan, Ankara'nın en fakir beldesi, bölgesi, Altındağ bölgesinde bir halk toplantısına katıldım. Orada, halk, meselelerini konuşuyor, derdini konuşuyor, bize anlatıyor. Onlar da televizyonlarından bizi seyrediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, ibretle seyrediyorlar. Burada, bu kürsüde konuşulan her konuşmadan kendileri için  bir medet bekliyorlar; ama, ne var ki, bugün burada ve dün, siyasî parti temsilcilerimiz, belki seçimin de heyecanıyla, birbirlerine, gönlümüzün hiç de arzu etmediği seviyede hitaplarda bulundular, bazı kirli çamaşırlar ortaya konmaya çalışıldı.

Değerli arkadaşlarım, biz, Avrupa Birliğine girmek için bu paket üzerinde tartışıyoruz. Türkiye'nin bir hedefidir; elbette ki, girmek için çalışıyoruz; ama, bizim halkımız, bunun ötesinde, açlık ve sefaletten bizi bu Parlamento hangi çalışmasıyla kurtaracak diye, sadece onu arıyor ve onu dinliyor. O bakımdan, bir arkadaşınız olarak, iki saat önce, bir saat önce, bu insanlardan dinlediğim, onlardan gördüğüm hissiyatı burada size aktarmak istiyorum.

Arkadaşlar, birbirimize saldırmakla, birbirimize bağırmakla ne biz bir şey kazanabiliriz ne bu memleket bir şey kazanabilir, Parlamento kaybeder. O bakımdan -seçime gidiyoruz- burada yapacağımız konuşmalarda, Avrupa Birliği programını tartışırken, bize bu ne getirecek ne götürecek, onu anlatabilirsek, o konuda çözümleri ortaya koyabilirsek... Halkımız bizden bunları bekliyor değerli arkadaşlarım.

Bu konuda, Avrupa Birliği paketiyle ilgili, Grup Başkanımız partimizin görüşünü geniş bir şekilde ifade etti; ilave edecek bir husus yoktur. AK Parti olarak kuruluşumuzdan beri, her zaman ilkeli, programı ve milletimize hizmet taahhüdü doğrultusunda ülke ve millet yararına getirilen her yasayı, kimden, nereden ve ne şekilde getirilirse getirilsin desteklemeyi bir muhalefet partisi olarak görev addettik. Bu anlayışımız, milletimizin özlemidir. Bu Parlamentodan da beklenen budur, istenen odur. Ülkemizin, milletimizin özlediği seviyeli ve beklenen parlamento çalışmasının da, AK Parti, hep önünde oldu ve ülke yararına gelen her konuda bu Parlamentonun önünü açtı. Bundan sonra da ümit ediyorum ki, bu Parlamentodaki çalışmalar, bizler olsak da olmasak da, böyle olsun. Dileğimiz budur; çünkü, milletimizin beklentisi budur.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Vaktiniz doldu.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Aziz arkadaşlarım, ben ne anlatıyorum; biz burada neyle karşılaşıyoruz?!

Bugün Meclise getirilen bu teklif paketini, muhteva itibariyle olumlu buluyoruz, bir ihtiyaç olarak görüyoruz; zaten, bugüne kadar bir eksiklikti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat hakkı tanımışız, sonuç yok. Elinde, cebinde bir karar var. Dolayısıyla, bu kararın ülkemizde Türk mevzuatına uydurulmak suretiyle sonucunun alınması gerekiyordu. İşte, 6 ve 7 nci madde, birbirine paralel, birbirini tamamlayan maddelerdir. Bu maddelerde ihlal varsa, ihlal sonunda maddî bir karşılama da yapılmamışsa, usulü getirilen yasada -detayına girmeyeceğim- açıkça belirtildiği gibi, yapılacak müracaat usulü çerçevesinde iadeyi muhakeme şartı doğuyor. Gerek Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda gerekse Ceza Muhakemeleri Usulü Yasamızda iadei muhakemenin şartları bir bir belirlenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla ) - Sayın Başkanım...

Belirlenen bu şartlara, işte, uyum yasaları çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden alınan hüküm de eklenmiştir. Müracaat makamı Yargıtay Birinci Başkanlığıdır. Müracaat edebilecek makamlar ise, Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve ilgili şahıstır. Müracaatı inceleyen ilgili, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, şekil yönünden süreye bakıyor, esas yönünden de tazminatla karşılanmış mı karşılanmamış mı... Bu iki hususu inceledikten sonra, gerçekten şartlara uygun, yasaya uygunsa, mahallî mahkemeye dosyayı göndermek suretiyle, adaletin tecellisi yolu açılmış oluyor.

Bu sebeple, getirilen bu maddeyi uygun, yerinde bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Hayırlı olsun diyorum.

Öbür maddede de, yine, görüş ve düşüncelerimizi Grubum adına arz etmek üzere, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Sayın Erbeyin'e İçtüzük 69'a göre söz vereceğim. Sayın Erbeyin aynı zamanda bu konuda konuşmayacak mı?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Komisyon sözcüsü aynı zamanda.

BAŞKAN - Efendim, onu biliyorum. O cevap verecek, milletvekilidir verir; Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekili. Ben onu söylemiyorum. Elimdeki listede, bu 6 ncı maddede söz hakkı var.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Şimdi, eğer Salih Beye 69'dan söz verecekseniz, 6 ncı madde üzerinde, Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Osman Durmuş konuşacak.

BAŞKAN - Osman Durmuş konuşacak, peki.

Buyurun efendim, 69'a göre, sataşmadan size söz veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Hocam, siz de isim vermeden konuşursanız, yeni bir sataşmaya mahal olmadan bu işi bitiririz inşallah.

VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, SP Grubu adına konuşan Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Türk Milletinin, bizleri ibretle ve dikkatle izlediğini hepimiz biliyoruz. Tarih yalan söylemez ise, tutanaklar da yalan söylemez. Söz uçar, yazı kalır, tutanaklar kalır. Dünden beri, daha doğrusu çarşamba gününden beri, Adalet Komisyonundaki görüşme ve oylamalara ilişkin kimlerin nasıl tavır aldığını, ne söylediğini; ama, oylama noktasında ne verdiğini, tutanaklar açık ve net ifade ediyor. Sayın Mehmet Çiçek'e huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Muhalefet şerhine "geçici 1" yazmış "1" yazmak istiyorum diye düzeltti. Herkes, yanlış anlaşıldıysa, resmî olarak Meclise başvurur, düzeltir; efendim, öyle değildi, şöyleydinin bir anlamı yoktur.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada, Anayasa Komisyonundaki, bu maddelere ilişkin muhalefet oyları bellidir; Anayasa Komisyonundaki... Devam ediyorum: Sayın İsmail Alptekin, Sayın Nevzat Yalçıntaş, Sayın Mustafa Kamalak, Sayın Bülent Arınç muhalefet şerhi koymuşlardır. Oylamada ne yapmışlardır; "kabul" demişlerdir.

Gelelim Adalet Komisyonuna: Adalet Komisyonu üyesi değerli üyelerden Sayın Ramazan Toprak "1 inci maddeye muhalifim" demiştir, kabulüne "evet" demiştir. Devam ediyorum: Sayın Fahrettin Kukaracı, imzasıyla tespit edilmiş ve şerh düşmüştür "1 inci ve 4 üncü maddeye muhalifim" demiştir, oylamada kabul etmiştir.

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Yanlış!..

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Devam ediyorum: Sayın Erdoğan Sezgin "1 inci, 4 üncü ve 8 inci maddelere muhalifim" demiştir, tutanağa geçmiştir. Sayın Sevgi Esen, biraz önce -değerli hukukçu ablam- ifade etti "1, 4, 8 ve 11'e muhalifim" demiştir, şerh etmiştir. Sayın Fethullah Erbaş "bazı maddelerine muhalifim" demiştir, 42'nin ikisini yazmadığı için geçersiz olmuştur.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Genel Evrakta var onlar; onları söylemene gerek yok!

ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sen niye karışıyorsun?!

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Şimdi -aynı değerli arkadaşlarımızın- komisyondaki şerhli maddeleri bilgilerinize sunuyorum: Sayın Ramazan Toprak, sözünde durmuştur "1 inci maddeye muhalifim" demiştir, oylamada da muhalefet etmiştir. Sayın Mehmet Gözlükaya "1, 4 ve 8'e muhalifim" demiştir; ama, genelinde ve madde üzerinde kabul etmiştir. Sayın Fahrettin Kukaracı "1 ve 4'e muhalifim" demiştir; ama, oylamalarda "evet" demiştir. Sayın Sevgi Esen "1, 4, 8, ve 11'e muhalifim" demiştir maddelerde; genelinde kabul etmiştir. Sayın Fethullah Erbaş...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sen neyin cevabını veriyorsun?!

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Anlayamıyor musun?!

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Adalet Komisyonunu geçtik değerli arkadaşlar.

BAŞKAN - Efendim, cevap vermiyor, sataşmaya izahat veriyor.

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Adalet Komisyonunu geçtik, bugüne geldik. Burada çok tablolar gösterildi, çok panolar gösterildi. Bu da, Adalet Komisyonundaki renklendirilmiş durumdur. Takdiri, tutanaklardan, millete havale ediyorum.

Gelelim bugüne; 1 inci maddeye muhalefet edenler, komisyonda MHP şöyle verseydi böyle olacaktı diyenleri ifade ediyorum: Bu da, 1 inci maddenin oylamasındaki resmî tutanaktır. Doğru Yol Partisi, içinde mi, dışında mı; evet mi, hayır mı? Allahaşkına, bir karar verin de, millet de bilsin!

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sana ne!

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Kabul diyenler 38, ret diyenler 6, katılmayanlar 41... Bu Mecliste... (DYP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sen kendine bak!

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Sayın Meclis Başkanıma diyorum ki, "havet" diye...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Otur yerine!

BAŞKAN - Efendim... Sayın Erbeyin...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sana ne! Sana ne!

ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Ayıp ya!

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bizimle zorun ne?!

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Dinleyin efendim... Tutanaklar var burada...

BAŞKAN - Sayın Erbeyin...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bizden ne korkun var senin?!

BAŞKAN - Sayın Erbeyin...

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Dinleyin efendim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Böyle konuşma olmaz.

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Dinleyin efendim... Dinleyin...

BAŞKAN - Sayın Erbeyin, size sataşan Sayın Veysel Candan, size söyleyen o. Şimdi, Doğru Yol Partisine niye sataştınız?

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bizimle ne zorun var senin?

BAŞKAN - Bir dakika kardeşim...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, 69'a göre söz verdiniz; böyle mi konuşulacak?!

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Sayın Başkan, komisyondaki imzaların tutanağını ifade ediyorum.

Devam ediyorum: Saadet Partisinden Sayın Veysel Candan, burada diyor ki: "Ne yaptığını... İtiraz ediyoruz..." 1 inci maddede 22 tane kabul, 24 tane katılmayan...

Sayın Başkan, istirham ediyorum; 3 Kasıma, inşallah, bu Meclise kabul, ret, katılmayan, çekimserin yanında, bir de "havet" ibaresi koyalım; hayır mı, evet mi olduğunu millet takdir etsin.

Bu havetçilerin takdirini, millet sandıkta terbiye edecektir diyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Tamam, sandıkta göreceğiz!

6.- Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kukaracı.

Çaresi yok efendim... İsim...

Sayın Kukaracı, siz söylemeyin bari bir isim de, yeni bir sataşma olmasın.

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Cevap verin, yeter. Lütfen, yani, bunun sonu yok...

Buyurun Sayın Kukaracı.

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; arkadaşımızın beyanı tamamen hilafı hakikattir. (SP sıralarından alkışlar)

1 inci maddede benim önergem var; vermiş olduğum önerge reddedildi.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Maddeye...

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Sayın Bakanım 1 inci maddeye benim ret oyu verdiğimi biliyor. Yanlış söylüyorlar, hilafı hakikat konuşuyorlar, aldatıyorlar. Halbuki, 1 inci madde düşecekken, beş arkadaşları oy vermedi, madde geçti. Bunları milletin gözünden kaçırmak için...

ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Bunu niye kabul ettin?!

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Evet, burada da "evet" oyu verdim. Bakın, şimdi... Siz bir şeyi bilmiyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim... Lütfen... Sayın Kukaracı, Genel Kurula hitap edin... Lütfen... Bu tarafa... İstirham ederim efendim...

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - O zaman susturun efendim.

Değerli arkadaşlarım, kusura bakmasınlar, bir şeyi bilemiyorlar. Oy başka, muhalefet şerhi başkadır. Bir maddede on tane fıkra varsa, dokuz tanesi doğru ise, dokuz tanesini tasvip ediyorsam, eğer son fıkranın bir cümlesinin değiştirilmesini istiyorsam, eğer ona muhalifsem, buna muhalefet şerhi koymanın neresi ayıptır, neresi yanlıştır?! (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Mesele anlaşılmıştır.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Hayır, bu doğru değildir. Muhalefet şerhi, muhalefetin; belli... Vermiş olduğum önerge kabul edilmedi, reddettim, sonra, burada da kabul oyu verdim; bilerek verdim, isteyerek verdim. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, ben de bunu söyledim işte, başka bir şey demedim ki.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Anayasamızın 83 üncü maddesi gayet açıktır. Hiçbir sayın milletvekili oyunun renginden ve şeklinden dolayı muaheze edilemez, kınanamaz. Buna niye izin veriyorsunuz Sayın Başkan; yapmayın...

BAŞKAN - Efendim, ben mi izin veriyorum...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hangi grup olursa olsun, grupları ayırmıyorum. Burada tartışılır mı efendim?!.

BAŞKAN - Şimdi, efendim, her hatip çıkıp birbirlerini... Bu oylama istismar ediliyor.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, yapmayın Sayın Başkan; oy rengi tartışılır mı!

BAŞKAN - Sayın Başkan, isim zikrettiğiniz sürece sataşma oluyor, mecburum söz vermeye. Hangi partiden olursa olsun... Ben, arkadaşıma sataşmadan dolayı söz verirken...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, hiçbir arkadaşımızın bir başka arkadaşı oyu şöyle verdi veya böyle vermedi diye kınama hakkı yoktur. Yapmayın; 83 üncü madde gayet açık. Ne hale gelmişiz böyle!

7.- İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim?..

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN - Hocam, yerinizden olur mu acaba?

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Burada bunu bağlamak da uzun sürüyor; ben, kürsüden iki üç cümleyle açıklayayım.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sataşmadım.

BAŞKAN - "Ayrı oy kullandın" dediniz; isim zikrettiniz efendim; bir dakika...

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Tutanağı gösterdim, farklı bir şey demedim ki!

BAŞKAN - Buyurun efendim.

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım -Sayın Başkana teşekkür ediyorum söz verdiği için- biz, buraya, seçmenlerimizin tertemiz oylarıyla geldik. Vicdanımıza, milletimize ve Yüce Yaradana hesap vermekle mükellefiz. Bu kardeşlerimiz, bana karşı, size karşı değil...

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Biz de değiliz, tutanağı söyledim Hocam.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Efendim?

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Tutanağı söyledim Hocam, farklı bir şey söylemedim ki.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Göstereceğim efendim... Böyle, renkli birtakım harita gibi şeyler yapmak, bunu böyle tutmak, mehabetine yakışmıyor.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Hocam, imza için gönderebilirim; bakın...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Kimseden çekinecek değiliz, kimseden korkacak değiliz. Şu ana kadar...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayırlı olsun Hocam!

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Siz de öylesiniz, herkes de öyle. Hepimiz, reyimizi, hür vicdanımıza ve fikirlerimize göre verdik, bundan sonra da vazgeçecek değiliz.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - İmzalar var, gösterdim...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - On tane harita gösterin, yirmi tane renkli tablo getirin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Burada, yalnız, niçin Sayın Başkandan söz istedim; lütfen, hilafı hakikat beyanlarda bulunmayalım.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - İmzadan mı vazgeçiyorsunuz?!

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Hiçbirimize yakışmıyor.

Sayın Başkana gösterdim. İşte dağıtılan metin. Lütfen, açın... Size de hesap vermek mecburiyetinde değilim; ama, hilafı hakikat olan bir şeyi düzeltmek içindir. 12 nci sayfayı açacaksınız, orada Yalçıntaş imzasını göreceksiniz ve altında "1 inci maddeye muhalifim" diye yazmışım.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Evet, doğru; biz de onu gösterdik Hocam.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Peki, siz kalkıp da, böyle dedi de şöyle yaptı... Tümü vardır, maddesi vardır bunun, teferruatı vardır... Anlaşılıyor ki, üçbuçuk sene içerisinde, bazı arkadaşlarımız söyleyecek şeylerini tükettiler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Millet biliyor, millet!..

BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, teşekkür ediyorum.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum efendim.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Şandır, istirham ediyorum...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN - Hemşerilik hakkımı kullanıyorum, size söz vermiyorum kardeşim.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 890 sıra sayılı yasa teklifinin 6 ncı maddesi üzerinde DSP Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 6 ncı madde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlâl kararı üzerine muhakemenin iadesi talebinde bulunabilecekler ile bu talebin inceleme usulünü düzenlemiştir. Madde bu kadar. 

Değerli arkadaşlarım, burada, artık, maddeler üzerinde konuşulmuyor, siyasî hamaset yapılıyor ve ticarî kazançlardan bahsediliyor; ama, siyaset, ne hamasettir ne de ticarettir; siyaset, toplumun önünü açmak ve çözüm üretme sanatıdır. Ülkemizde, maalesef, Demokratik Sol Parti hariç, bütün siyasiler ve partileri, hamaset ve ticaretle uğraşıyorlar.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Oldu mu?!

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Evet.

Bu Parlamento, üçbuçuk yıldır, tarihinin en çok çalışan parlamentosudur. Bu şeref, sizlere aittir, bizlere aittir. 380 civarında kanun çıkardık; yapısal birçok reform kanunları yürürlüğe girdi, toplumun önü açıldı. Toplumumuz, artık, klasik siyaseti ve siyasetçiyi elinin tersiyle itecektir; bunu unutmayın. Parlamentomuz, başarılı çalışmalarına, Demokratik Sol Partinin ciddî siyaset anlayışı ve ülke sorumluluğu bilinci içerisinde ulaşmıştır.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Diğer ortaklarınız öyle olmadı mı?

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen...

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Eğer Demokratik Sol Parti olmasaydı, iddia ediyorum, 21 inci Dönem Parlamentosu çalışmayacaktı arkadaşlar ve bu denli önemli kanunlar çıkmayacaktı. (DSP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Bravo, ne kadar güzel konuştun. Bu kürsüde kaç konuşma yaptın, söyler misin?

BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Bakın, neler söylüyor. Böyle olur mu?

BAŞKAN - Kendi fikri efendim, beyan etmesin mi?!

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Biz, uzlaşı kültürümüzle hem Parlamentoyu açık tuttuk hem de demokratik rejimin teminatı olduk ve bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bazı hatipler, bu kürsüden, vizyon sahibi liderlerden ve partilerden bahsettiler. Bahsedilen bu partilerin sözcülerine şunu soruyorum: Bu ülkeyi yıllarca sizin zihniyetiniz yönetmedi mi; sizin partileriniz yönetmedi mi? Bu ülkeye, 27 Mayısları, 12 Martları, 12 Eylülleri sizin tavrınız getirmedi mi?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Kime söylüyorsun Sayın Açıkgöz, kime? Açık söyle.

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Sizlere söylüyorum; bunu iyi anlarsınız.

Mustafa Kemal'den bahsettiler. Mustafa Kemal'in kurduğu bu cumhuriyetin tam bağımsızlığını bağımlı kılan sizin sağ politikalarınız değil midir? (DSP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Yahu Hocam, etme eyleme, IMF sözleşmelerini kim imzaladı? Yapma yahu! Yapma yahu!

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Ulusun bir avuç gelirlerini yandaşlara, yeğenlere, kardeşlere peşkeş çeken siz değil miydiniz?

ASLAN POLAT (Erzurum) - Bankalar ne zaman hortumlandı Hocam?

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Bu oyunu bu dönem bozduk. Yapılan köklü reformlarla, bundan sonra çalmaya, hortumlamaya, rantçılığa son verdik. Bu durum kısa zamanda anlaşılacaktır arkadaşlarım. Kimin halkımızı soyup soğana çevirdiğini, kimlerin devlet sırtından nasıl zengin olduğunu, hangi partilerin bu devlet zenginleriyle işbirliği yaptığını halkımız artık biliyor.

Türk solunu tarihî görevinin başına çağırıyorum. Önümüzde Türk devletinin büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu söylüyorum. Bu durum tüm ulusa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisinde efendim.

Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde söz aldığım 6 ncı maddede Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 445 inci maddesinde tadadî olarak sayılan iadei muhakeme sebeplerine bir madde, bir eklenti yapılıyor. O da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları iadei muhakeme sebebi yapılmaktadır. Burada, Türk mahkemelerinde verilen bir kararın, insan haklarına, Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye ve eki protokollerine aykırı olarak verilmiş bir kararın tespit edilmesi halinde, bu kararın, Türkiye'de, Türk mahkemelerinde yeniden görüşülmesi imkânı getirilmiştir.

Aslında, Türkiye, 1987 yılında İnsan Hakları Mahkemesine kişisel başvuruyu, 1989 senesinde de İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da, iadei muhakeme sebebi yapılması, son derece gerekli, geç kalınmış bir hadisedir. Bu, yargı yetkisinin devri anlamında da değildir. Bunun, çok daha önceden, yani, Avrupa Birliğine giriş sürecinde, bugünlerden çok daha öncesinde gündeme gelmesi, kamuoyunda tartışılması gerekirdi; ama, maalesef, Avrupa Birliğinin bayraktarlığını yapan partimiz bu konuyu istismar etmiş, ikircikli siyaset izleyerek, bu konuyu bu son günlere sıkıştırmıştır. Bu, dediğim gibi, istismardan başka bir şey değildir.

Bir başka istismar da, bugün 1 inci maddede yaşanmıştır. Gerçekten de, bugün "idam, idam" diye bağıranların, hükümette bulunduğu dönemde yapmış oldukları icraatları şöyle bir hatırlayalım:

Bu hükümetin, kurulduktan sonra birinci icraatı "pişmanım" diyen bütün PKK'lıları affetmek olmuştur; Doğru Yol Partisi bu affın hiçbir yerinde olmamış, Pişmanlık Yasasına karşı çıkmış, Af Yasasına karşı çıkmıştır, ama, maalesef, bugün idamda ısrarcı olanlar, o gün "pişman oldum" diyen PKK'lıları affetmişlerdir.

İkinci icraatı bu hükümetin, basın affı getirmek olmuştur. Orada da, basında, köşesinde bütün PKK'lıları öven, teşvik eden, destekleyenleri, yine, bu hükümet affetmiştir; Doğru Yol Partisi buna da karşı çıkmıştır.

Yine, bu hükümetin üçüncü icraatı, koalisyon partilerinin liderleri bir araya gelmişler ve bugün idam edilmesini istedikleri kişinin idamını ertelemişlerdir; Anayasaya aykırı olarak idamını bekletmişlerdir. Gerçekten de, bu kürsüden konuşan aynı partinin sözcüsü, grup başkanvekili demiştir ki, aynı ifadelerle söylüyorum: "30 000 şehidin katili, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde bir başka devlet kurmak üzere silahlı ve siyasî oluşum yapan bölücü başını affettirmeyiz." Bunu diyen kişiler, bundan üçbuçuk sene önce, üç yılı aşkın bir süre önce, liderler bir araya gelmişler ve bu kişinin idamını Anayasaya aykırı olarak bekletmişlerdir. Anayasanın 138 inci maddesi, mahkeme kararlarının geciktirilmeden infaz edileceğini hüküm altına almıştır; ama, bu hükümetin liderleri, yani üçlü koalisyon partilerinin liderleri, Anayasaya aykırı olarak, Anayasa suçu işleyerek, bu idamı üçbuçuk yıldan bu tarafa bekletmişler, gündeme getirmemişlerdir.

Şimdi, bu hükümetin dördüncü icraatını söylüyorum: Yine, Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesindeki hükme rağmen PKK'ya açıkça yardım ve yataklık edenleri de affetmişlerdir. Doğru Yol Partisi, o zaman da buna karşı çıkmıştır. Gerçekten de, PKK'ya açıkça yardım ve yataklık edenleri, bugün idamdan yana tavır koyanlar affetmişlerdir. Doğru Yol Partisi, o gün de buna karşı çıkmıştır.

Bu hükümetin beşinci icraatını söylüyorum: Yine, Anayasanın 26 ncı ve 28 inci maddelerinde yer alan "Türkçeden başka dillerde yayın yapılamaz" hükmünü, bu sene, bu Parlamento, 21 inci Dönem Parlamentosu kaldırmıştır. Bunu kaldıranlar, yine, bugün idamdan yana tavır koyanlardır.

Bütün bunları yaptıktan sonra, Türk Milletini kimse "unutur" diye yanlış vasıflandırmasın. Türk Milleti akıllıdır, bunların hiçbirini unutmuş değildir. Ben de, Türk Milletinin milletvekili olarak bu kürsüden soruyorum: Niye üçbuçuk seneden beri, niye üçbuçuk seneden beri bunun gereğini yapmadınız?.. Türk Milleti bunu biliyor. Benim de milletvekili olarak bunu sorma hakkım vardır.

Değerli milletvekilleri, aslında, şu anda Türkiye'nin meselesi, işsizliktir, açlıktır.

ORHAN ŞEN (Bursa) - Oyunun rengini söyle...

SALİH ÇELEN (Antalya) - Oyumun rengi beyaz; kabuldür.

Türk Milletinin meselesi açlıktır, işsizliktir

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH ÇELEN (Devamla) -. Yine, bu kürsüden konuşan aynı partinin grup başkanvekili, Doğru Yol Partisi sıralarını işaret ederek "millet, sizden bu kanunu değil, iş istiyor, aş istiyor" demiştir. Bunu, ben nasıl yorumladım; evet, gerçekten bu millet, Doğru Yol Partisinden iş istiyor; ama, şimdi değil. Kendisine iş vermeyen, iş vermediği gibi, yeni iş imkânı sağlamadığı gibi, birbuçuk milyonu aşkın insanımızı işsiz bırakan bu hükümetten, milletin, artık, bir isteği yok, bir beklentisi de yok; Doğru Yol Partisinden beklentisi var. Doğru Yol Partisi de, 3 Kasımda inşallah iktidara gelecek; yeniden üreten, yeniden büyüyen ülkeyi getirecek; herkese iş, aş verecektir.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şimdi söz sırası, Yeni Türkiye Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın'da.

Buyurun Sayın Yakın.

YTP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, seçim kararını aldıktan sonra herkesin "toplanmaz" dediği, ama, bütün milletvekilleriyle birlikte toplanıp, birbuçuk yıl öncesinden seçim kararını almış olduktan sonra dahi, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili ve Türk tarihinde gerçekten çok önemli bir dönemeç olan AB yasaları için, herkesin, burada bulunan tüm milletvekillerinin -Türkiye hassasiyeti, vatan sevgisi ve bakış açıları açısından- bu kadar ciddî bir tartışma içerisinde olmasından dolayı, tüm milletvekillerini, hepimizi tebrik ediyorum. Gerçekten, bugün, Türk Devletinin ve Türk Milletinin tarihinde büyük bir kadere hep birlikte imza atıyoruz.

Türk Milletinin tarihine geri dönüp baktığımızda, Türk Milletinin        10 uncu Asırda bir kongre veya kurultay havasıyla İslama toplu bir giriş kararı vermesinden sonra ve Birinci Meclisin saltanatı, hilafeti kaldıran, Türkiye'nin önünü açan ve bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin temellerini kuran bir meclis hareketinden sonra, inanın, şu anda bugün bizlerin, belki zaman zaman birbirimizi kırarak, belki zaman zaman birbirimizi hırpalayarak yapmış olduğumuz bu olay, Türk tarihinin -üçüncü bence- en önemli olaylarından birisidir. Bununla ilgili görüşlerimiz, hepimizin değişik görüşleri, bakış açılarımız olabilir; biz Yeni Türkiye Partisi olarak ve burada bulanan birçok milletvekili arkadaşımız, Avrupa Birliğine girersek -ki, girdiğimizin daha garantisi yok- Türk Milletinin geleceğinde önemli olacağına, faydalı olacağına kanaat getiren milletvekilleri olarak... Ki, bu Avrupa Birliğinin faydalı olduğuna, Avrupa Birliğinin Türk Milletine faydalar getireceğine MHP'li kardeşlerimiz de inanıyorlar; ama, birtakım çekinceleri var, birtakım endişeleri var. Ben onların bu endişelerinin de bazılarını paylaşıyorum; ama, bakış açımız olarak, burada şunu söylüyorum: Bütün milletvekilleri, hiçbirimiz, bir başkamızdan daha fazla vatansever, bir başkamızdan daha fazla milliyetçi, vatanımızı birimiz az seviyor birimiz çok seviyor değil, tıpkı, İmam-ı Azam'ın diğer imamlar hakkındaki görüşü ve kanaatleri gibi. Bazı milletvekili arkadaşlarımız olarak -Avrupa Birliğine girmenin bir faturası var; belki, bize, görüşme talebi için zaman verecekler veya vermeyecekler- biz, Avrupa Birliğinde bu ülkelerle birlikte yer almanın ülkemizin geleceğinde faydalı olacağına inandığımız için, ülkemizin önünü açacağına inandığımız için, birtakım endişeleri taşımış olmamıza rağmen -dün, Ayvaz Beyin de burada çok güzel izah ettiği gibi- Türkiye'nin önünü açabilmek için, cesaretli bir karar veriyoruz. AB kararları için büyük bir cesaretle ve büyük bir yüreklilikle karar vermiş olan biz milletvekillerini, on yıl sonra, elli yıl sonra, yüz yıl sonra, zaman inşallah haklı çıkarır.

ORHAN ŞEN (Bursa) - Çıkarmaz.

GAFFAR YAKIN (Devamla) - Biz, Türkiye açısından bunun daha doğru olduğuna inandığımız için bu destekleri veriyoruz; ama, zaman en doğrusunu gösterecektir. Eğer, Birinci Meclisin tartışmalarına baktığımızda, Birinci Meşrutiyet Meclisinin tartışmalarına baktığımızda, bu tartışmaların daha hararetlilerini oralarda da görüyoruz.

Ben, MHP'li arkadaşlarımın da ve diğer partili olan milletvekillerinin de, hepimizin, Türkiye'nin geleceğini aynı oranda düşündüğümüze, aynı oranda hassasiyet gösterdiğimize inanıyorum ve diyorum ki; değerli milletvekilleri, burada, o endişelerle ilgili şu iki şeye inanıyorum: Birincisi, Türk Milleti sıradan bir millet değil; Türk Milleti, binlerce yıllık bir bilinçle oluşmuş, belirli bir kültüre, belirli bir geleneğe ve en önemlisi, dünyanın en kuvvetli bir inanç sistemine sahip olan bir millet. Ben, kendi hayatımda da gördüm bunu, Almanyasında da, diğer ülkelerinde de, Türk Milleti, gitmiş olduğu yerlerde, yabancılaşmaktan daha çok...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yakın, lütfen... Teşekkür ediyorum.

GAFFAR YAKIN (Devamla) - Türk Milletinin, kendi kültür değerleriyle, Türk Milletinin, İslamın yüce değerleriyle birlikte Avrupa medeniyetine katabileceği yüce insanî değerler vardır ve inşallah zaman bunun böyle olduğunu gösterecektir.

21 inci Dönemin tüm milletvekillerini, tarih yazan bu milletvekillerini, hepinizi saygıyla selamlıyor ve candan tebrik ediyorum. (YTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş'un.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, burada, iki gündür devam eden tartışma üslubunda konuşmak istemiyorum; izniniz olursa, milletimin bana tanıdığı bir şansla parlamenter olma şerefine kavuştuğum için, önce, burada görüşülen bir konuyu, sonra da, bir şehit yakını, bir şehit ailesinin mensubu olarak o anki duyguları, parlamenter olmadan daha evvel yaşadığım duyguları sizlerle paylaşmak istiyorum:

Sayın Başkan, bildiğiniz gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, millî mahkemelerin üzerinde bir temyiz mahkemesi niteliğinde değildir; millî mahkemelerin kararlarını, hatta hatalarını düzeltmek, kararlarında dayandığı hukuk kurallarını değerlendirip değiştirmek görev ve yetkisine de sahip değildir. Teklifle getirilmek istenen değişikliğin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanan hukukî bir yükümlülük olmadığı da açıktır. Öte yandan, Ulusal Programda böyle bir taahhüdümüz de bulunmamaktadır ve Avrupa Birliğinin Türkiye'den böyle bir talebi de yoktur.

Değerli parlamenterler, bu yıl içerisinde, tütünsüz bir dünyayla ilgili olarak, Dünya Sağlık Örgütü Varşova'da bir toplantı yaptı; o toplantıda 51 ülkenin bakanları ve delegasyonları bulundu. O toplantıda, Almanya delegasyonu, Almanya'da sigara makinelerinin kaldırılamayacağını ifade etti; gerekçe olarak da "Almanya Anayasası buna izin vermez" dedi.

Bakınız, uluslararası bir konsensüs oluşmuş ve Dünya Sağlık Örgütü Başkanı -Norveç eski Başbakanı- Brundtland Başkanlığında, tüm dünyada sigarasız bir dünya özlemiyle ittifak haline gelinmiş; ama, Almanya delegasyonu "Almanya Anayasası böyle bir şeye izin vermez" diyor.

Buna karşın, biz, Anayasamızda, bu yıl içerisinde birçok değişiklik yaptık; ama, Avrupa Birliği ülkelerinin varsaydığı tasarılarla ilgili de ulusal bir paketi sunduk ve bu paket, hükümeti temsil eden her 3 liderin imzasıyla gitti. Ne olduysa ondan sonra oldu. Lütfen, burada beni dinlerken, mensup olduğum Milliyetçi Hareket Partisine avantaj sağlamak istiyorum gibi bir üslup içerisinde dinlemeyiniz; ben, burada, tüm samimiyetimle konuşmak istiyorum.

Bakınız, 1997 veya 1998 yılında -bakın, tarihi bile karıştırıyorum- Tunceli'de, jandarma birliğine 600 metre mesafede, 8 yaşındaki bir çocukları ile 3 uzman jandarma geziye çıkıyorlar, akşam saat 6 sıraları -bunlardan birisi benim yakınım- saldırıya uğruyorlar ve her birinin sadece kafatasında 20'nin üzerinde mermi var...

Tabiî, toplumsal barışı sağlayabilmek, burada bulunan tüm siyasî partilere mensup parlamenterlerin görevidir; bunu saygıyla karşılamamız lazım. Ülkemizde, sağ-sol, etnik, mezhepçi ayırımlarla, yıllarca bir kördövüşün içinde gitmemizi sağlayan birçok mihrak oldu. Uluslararası menfaatlar, enerji kaynakları üzerindeki mücadeleler, maalesef, bunlara sebep oluyor; ama, biz burada, tabiî bir de seçim kararı almış olmamızın verdiği etkiyle, birbirimizi hırpalıyoruz.

Benim endişelerim var. Endişelerimi, Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız Helsinki'ye gideceği gün de ifade ettim; 3 maddeyle ilgili ifade ettim: "Kıbrıs'la ilgili yazılım tarzı yanlış" dedim, "Ege'yle ilgili ifadeler muğlak" dedim ve idam cezasıyla ilgili kanaatlerimi ifade ettim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Yanlış hatırlamıyorsam bugünkü basın yayın organlarından, Van veya Diyarbakır civarında, 2 erimiz yine şehit oldu.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Diyarbakır Lice'de...

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Burada şehitlerin istismarını falan anlatmak istemiyorum. Ben, üniversitede öğretim üyesiydim, o cenaze törenine katıldım; Çankırı'da, garnizon komutanı, tuğgeneral ve o günün valisi, beni arabalarına aldılar; psikolojim şuydu: Sayın vali, sayın komutan, lütfen, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına, Başbakanına, Parlamentosuna iletiniz; terör örgütlerini cesaretlendiren basın yayın organlarımız var, kan dökülmesini teşvik eden köşe yazarları var; siyaseti, bir program etrafında, partisini iktidar yapmak için yapması gereken parlamenter sistem, bu tür kamplaşmalarla siyaset yapmaya başlamıştır; dolayısıyla, Türkiye ve Türk insanı zarar görüyor; bunu Sayın Cumhurbaşkanımıza, bir şehit yakınının dileği olarak iletemez misiniz dedim; ama, gelin görün ki, heyhat, ben bugün bir parlamenterim ve acz içinde seyrediyorum! İnanın, tüm endişem, bu maddeler içine saklanan cümlelerle Türkiye'nin yarın ne gibi badirelerle karşılaşacağının telaşı ve endişesidir.

Geliniz, burada, şehit ailelerinin bireysel hukukunu ayaklar altına almayalım. Elbette toplumsal barışı sağlayalım; ama, bu bir ticarî yolsuzluk değil, bu bir çıkar çatışması değil, bir hakkın gasbıdır. O gün öldürülen Adanalı uzman çavuşun 8 yaşındaki çocuğunun da hakkı var, güneydoğuda ölen bebeğin de, kadının da hakkı var; ama, biz bu hakları gözardı ederek, her gün buralarda af çıkararak sıkıntılar yaratıyoruz.

Bakınız, kimseyi yine itham etmek için söylemiyorum. 1974 affının yazılımına bağlı... Af genelleşti, 1974-1980 arası 6 yıl, Türkiye'de sokak savaşları oldu ve Türkiye kan gölüne döndü. Burada ne Kürdü ne Lazı ne Çerkezi ne Alevîsi ne Sünnîsi ne Arabı, hiç kimse kazançlı çıkmadı; burada topyekûn Türk Milleti kazançlı çıkmadı; ama, birileri kazançlı çıktı. Türkiye bugün bir ekonomik sıkıntının içinde, iktisadî bağımsızlığını alamamış bir ülke olarak, siyasî bağımsızlığı tartışılır bir halde.

Norveç eski Başbakanı Sayın Brundtland, Avrupa Birliği üyesi olmayan bir ülkenin temsilcisi olarak Dünya Sağlık Örgütünün başında ve şimdi, Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz'den Avrupa bölgesine girmesi için bir teklif getiriyor. Bu mücadeleler maalesef siyasîdir.

Avrupa Birliğine girmek istediklerini söyleyen grupları olan tüm partilerimiz bir aradalar; ama, iki üç gündür, uzlaşabileceğimiz meselelerde uzlaşmak yerine, bunu seçim sandığına nasıl havale ederiz diye birbirimizi hırpalarken, asıl muhtevayı kaçırıyoruz; benim endişem budur. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve parlamenter sistemin ilelebet yaşamasını istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.

Sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Bugün buradayım; bir saat sonra olmayabilirim; ama, her bir parti grubuna mensup arkadaşlarım, bu tartışmaları bir an için unutup, Türkiye'nin bir daha o günlere dönmemesi için, Avrupa Birliğine girmek için aday olan Türkiye'nin masada her seferinde birçok meseleyi kaybetmemesi için bir daha düşününüz.

Lütfen, idam gibi, başkasının hukukunu ilgilendiren konularda karar verirken "bir kişiyi öldüren, tüm insanlığı öldürmüştür" düşüncesinden hareket ederek, vicdanî davranınız.

Eğer, bu konuda, herkes, bir başkasının hukuku hakkında karar alırsa, dilerim, dua ederim, hiçbirinizin ailesinde yeni şehitler olmaz, siz de bu ıstırabı taşımazsınız.

Hepinizi, en içten duygularımla, saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Madde üzerinde gruplar adına görüşmeler tamamlandı.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

Koray Aydın Mustafa Verkaya             İsmail Köse

             Ankara                   İstanbul                  Erzurum

Mehmet Nacar                                         Abdurrahman Küçük

                 Kilis                                                   Ankara

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 6 ncı maddesi, insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve hukuk davalarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı karar verilmemesi bakımından son derece önemli ve dengeli bir düzenleme getirmektedir. Bu nedenle, önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Nacar; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

MEHMET NACAR (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 6 ncı maddeyle getirilmek istenen düzenleme, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun 445 inci maddesine 445/A maddesi eklenmek suretiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, Sözleşmenin 41 inci maddesi gereği hükmedilmiş olan tazminatla giderilmesi mümkün olmayan zararların yeniden yargılama sebebi sayılmasına ilişkindir.

Biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul ettik. Bu yetki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46 ncı maddesinden kaynaklanmaktadır. Bu sözleşmeyi kabul etmiş her bir ülke, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararları uygulamak zorundadır; ama, bu kararların yaptırım gücü veyahut da mahkemenin yargılamaya ilişkin esasları ve bunun neticeleri nelerdir diye sorgulamamız lazım; çünkü, bunu sorgulamadan bir sonuca varabilmemiz de mümkün değildir. Evet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hukuk ihlalleriyle ilgili olarak kararlarını veriyor; ama, bu kararlar, bir temyiz mercii mi olarak, yoksa bir tespit mercii mi olarak veriliyor; bu, bizim sorumuzun cevabını teşkil edecek.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarıyla da ortaya çıkmıştır ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararları, sadece ve sadece sözleşmede belirtilen insan hakları ihlallerinin varlığını veya yokluğunu tespite yöneliktir; onun ötesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir dördüncü derece mahkeme statüsünde değildir.

Maalesef, bir şark anlayışı içerisinde, yine işin temelini, yine işin esasını karara bağlamadan, o konuda düzenlemeleri ve doğruları yapmadan, boyalı, cilalı ve alımlı sözlerle bir yanlışı tekrar ediyoruz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının yeniden yargılama sebebi sayılmaması halinde, Avrupa Birliğine giremeyeceğimiz ve bunun olmazsa olmaz şartmış gibi gösterilmesini, hakikaten, konuya vâkıf olan kişiler gibi ben de hayretle ve ibretle izliyorum. Bunu, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden almış olduğum bilgi notu çerçevesinde siz değerli üyelerin takdirine de sunmak istiyorum. Avrupa Birliğinin şu anda 15 asıl üyesi mevcut. Bunların içerisinden her birinin, bu yetkiyi, kanunî düzenlemeyle uygulayıp uygulamadıklarına baktığımızda, hakikaten, dehşete kapılıyoruz.

15 ülkenin 10'u, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iade-i muhakeme sebebi sayılan kararlarının iade-i muhakeme sebebi sayılmasını kanunî düzenlemeyle yapmış değil. Belçika bu konuda herhangi bir kanunî düzenleme yapmış değil; Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya ve Portekiz... Diyeceksiniz ki, bu ülkeler içerisinde, bunu, içhukuklarına kanunî düzenlemelerle yerleştirmiş olan ülkeler de var; evet, Yunanistan, 2000 yılında, Lüksemburg, yine, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 444'üncü maddesiyle bunu kabul etmiş; Fransa bunu kabul etmiş ve Almanya kabul etmiş.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Apo'ya tazminat verecekler  Sayın Nacar.

MEHMET NACAR (Devamla) - Sayın Heyetin hafızasını, kısa bir süre için tazelemek istiyorum. Biz, ekim ayının 3'ünde Anayasada değişiklikler yaptık. Bu yapmış olduğumuz değişikliklerden en önemli ve üzerinde en fazla ısrar edilen maddelerden biri de, Anayasanın 90 ıncı maddesiydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

MEHMET NACAR (Devamla) - Fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin büyük bir ekseriyetiyle, o konuda getirilmek istenilen değişiklik reddedildi; yani, uluslararası anlaşmalara kanunların üzerinde yer alan bir statü tanınmasına karşı çıktık; ama, bugün, görüyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, belki de farkında olmayarak, kendi içhukukumuzun, kendi mahkemelerimizin yetkilerinin üzerinde bir mahkemenin yetkisini kabul ediyor ve bunu, Avrupa Birliği ülkesi olmadığımız, daha aday statüsünü dahi almadığımız bir dönemde yapmak istiyor. Bu aceleciliği anlayabilmemiz mümkün değil.

Tüm konuşmacıların belirtmiş olduğu bir husus var. Milliyetçi Hareket Partisini suçlayan, hamaset nutukları attığımızı iddia eden, ama, en fazla hamaset nutukları atmaya çalışarak, atarak, vatandaşlarımıza, geleceğimize sahte cennetler vaat eden insanlar... (MHP sıralarından alkışlar) 

Devlet olmanın, millet olmanın ve neticesi itibariyle de Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olmanın düşüncesi içerisinde, tedbiri içerisinde ve itiyadı içerisinde davranmamız gerektiğini ifade ediyor; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 23.30
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 23.56

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

890 sıra sayılı teklifin müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon?.. Yerinde.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - A) 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 327 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 327/a maddesi eklenmiştir.

"Madde 327/a. - Kesinleşmiş bir ceza hükmünün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiği saptandığında ihlâlin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş olan tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğu anlaşılırsa; Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya yasal temsilcisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde Yargıtay Birinci Başkanlığından muhakemenin iadesi isteminde bulunabilirler.

Bu istem, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca incelenir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla giderilmiş veya istem süresi içinde yapılmamış ise reddine; aksi halde, dosyanın davaya bakması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmaksızın kesin olarak karar verir."

B) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 335 inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

"327/a maddesi hükümleri saklıdır."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 7 nci madde üzerinde söz vermeden önce bir istirhamımı size arz etmek istiyorum. Efendim, malum, bu görüşmeler gittikçe çok uzayacak; ben yorulmam, siz de yorulmazsınız; ama, toleransın da dışında, konuşmacının sözünü kestiğim zaman, ister bağırın ister bağırmayın, normalde her gruba birkaç saniye fazla vereceğim; ama, böyle devam edemeyiz. Yani, ne kaide kaldı ne hukuk kaldı; hiçbir şey kalmadı. Avrupa yasalarını çıkarıyoruz diyoruz; ama, mantalitemiz hiç değişmemiş. Kaidesiz demokrasi olmaz, hukuksuz demokrasi olmaz. (ANAP sıralarından alkışlar) Yani, karar alın, her madde için 10 dakika deyin, baş üstüne; ben yorulmam.

7 nci madde üzerinde, ilk söz, Anavatan Partisi Grubuna aittir.

Kırklareli Milletvekili Sayın Cemal Özbilen; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 890 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

7 nci maddenin (A) fıkrasıyla, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 327 nci maddesinden sonra gelmek üzere, 327/a maddesi eklenmektedir ve yine, (B) fıkrasıyla, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 335 inci maddesine son fıkra olarak "327/a maddesi hükümleri saklıdır" ibaresi eklenmektedir.

Maddenin (A) fıkrasıyla, kesinleşmiş bir ceza hükmünün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin saptanması ve ihlalin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğunun anlaşılması halinin, hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedeni olduğu hükme bağlanmıştır. Öte yandan, maddede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararı üzerine, yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilecekler ile bu istemin incelenme ve usulü de düzenlenmektedir.

Bilindiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidebilmek için, bir olayda, iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir. İç hukuk yollarının tüketilmesi ise, bir mahkemenin verdiği kararın kesinleşmesi, yani, bütün denetim kademelerinden geçmesi demektir. Burada, hukuk davalarında son merci, Hukuk Genel Kurulu, ceza davalarında ise Ceza Genel Kuruludur. Öyle ise, orada insan hakları ihlali yapılarak karar verildiği saptanan bir konuda, son denetimi yapan merciin olayı öncelikle ele alması ve yeniden yargılamayı gerektiren bir durum olup olmadığını tespit etmesi yararlı görülmüştür. Yeni bir düzenleme hukukumuza girmekte olup, uygulamaya geçmek için bir yıllık geçiş dönemi getirilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen karar üzerine, Yargıtay Birinci Başkanlığına, Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya yasal temsilcisi tarafından yapılacak yargılamanın yenilenmesi isteminin incelenmesi, işin önemi gözetilerek Yargıtay Ceza Kuruluna bırakılmakta ve başvuruda bulunma süresi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının verilmesi tarihinden itibaren hak düşürücü süre niteliğinde bir yılla sınırlandırılmaktadır. Bu süre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 44 üncü maddesi anlamında kararın kesinlik kazandığı tarihten itibaren başlayacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlalin sonuçları tazminatla giderilmiş veya istem süresi içinde yapılmadığı tespit edilirse yargılamanın yenilenmesi istemi reddedilecek, aksi takdirde, dosya, hükmü veren mahkemeye gönderilecektir.

Maddede, ayrıca, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yargılamanın yenilenmesi istemi konusundaki kararlarının duruşmasız verileceği ve kesin olacağı hükmü yer almaktadır.

Maddenin (B) fıkrasıyla da Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa eklenen 327/a maddesine uyum sağlamak amacıyla aynı kanunun 335 inci maddesine fıkra eklenerek söz konusu madde hükmü saklı tutulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda açıklamaya çalıştığım kanun teklifinin 7 nci maddesine Anavatan Partisi olarak olumlu bakıyor, sözlerimi tamamlarken kanun teklifinin hayırlı olması dileğiyle Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Cemal Özbilen, zaten hep siz kaidecisiniz, teşekkür ederim.

Saadet Partisi Grubu adına Sayın Veysel Candan...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Ben konuşacağım.

BAŞKAN - Peki.

Saadet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Vehbi Hatipoğlu; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

SP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan,  sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin çerçeve 7 nci maddesiyle ilgili, Saadet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere, huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, yaklaşık sekiz saatten beri bu yasa teklifiyle ilgili müzakereler yapılıyor. Ümit ediyorum, müzakerelerimizi bugün sonlandırırız ve bu yasa neticelenmiş olur.

Elbette, bu müzakereler yapılırken, zaman zaman, bazı parti grubu temsilcisi arkadaşlarımızın ağzından, maksadı aşan sözler de çıkmış olabilir. Biz, üçbuçuk yıldan beri, burada, bir arada görev yapan arkadaşlarız, kardeşleriz. Belki de, bir daha, bu Parlamento çatısı altında, burada hep beraber bulanamayacağız; yani, bir kısmımız bulunacak bir kısmımız bulunamayacak, bu anlamda söylüyorum. Bu nedenle, meseleleri, birbirimizi kırmadan, dökmeden müzakere edebilirsek, herhalde çok daha hayırlı olur diye düşünüyorum; çünkü, geçmişte, 1969, 1970, 1971 yıllarını yaşayanlar bilir, üniversitelerde birbirimizin yakasına yapıştık, can düşmanı haline geldik; ama, o insanlarla, yirmi yıl sonra, başka platformlarda, başka alanlarda karşılaştık, öpüştük, kucaklaştık ve o günleri, çok da güzel olmayan hatıralarla yâd ettik. Hatta, o gün birbirinin yakasına yapışan kişiler, zaman geldi, aynı Bakanlar Kurulunda görev yapma fırsatı bulabildi. Demek ki, kavganın, gürültünün kimseye hayrı yoktur, faydası yoktur.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği uyum yasası diye müzakere ediyoruz. Ne istiyor Avrupa Birliği bizden; Avrupa Birliği, önce diyor ki, ben, bireysel özgürlüğü önemsiyorum, şeffaf, demokratik bir hukuk devletinin önemini vurguluyorum, birinci istediği bu ve aslında, Avrupa Birliğinin önümüze koyduğu bu şeylerin tamamı, evrensel normlardır. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu kurumunda görev alan insanlar, Avrupa Birliği bizden bunları istediği için değil, bu aziz millet bütün bunları hak ettiği için, elbette bunları talep ederiz. Yani, Türkiye'de, hiç kimse, bireysel özgürlükler gelişmesin, demokrasi gelişmesin, hukuk devletinin temel ilkelerine aykırı uygulamalar, davranışlar devam etsin demez, hepimiz elbette bunu istiyoruz; ancak, bir algılayış farklılığı, olaylara bakış farklılığı olabilir.

Şimdi, Avrupa Birliği, bizden bunları isterken, biz ne diyoruz; inanç, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller elbette kalksın. Elbette, örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kalksın, insanlar kendilerini dilediği şekilde ifade edebilsinler ve Türkiye'de, bir vatandaşımız yargı önünde haksızlığa uğradığına inanıyorsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitsin. Bugün ne oluyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vatandaşın haksızlığı uğradığına karar verirse, bu işi biz tazminatla geçiştiriyoruz. Şimdi, bu yeni madde, tazminatla değil, yeniden yargılanma hakkını da beraberinde getiriyor; elbette ki bu bir ileri adımdır. Eğer, biz, bireysel özgürlüğü geliştirmek adına bunu istiyorsak, buna karşı çıkmak da herhalde mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bu nedenle 6 ncı çerçeve maddeyle 7 nci çerçeve maddeler zaten birbiriyle bağlantılı iki hükümdür. Ben, bu iki hükmün de, bizim açımızdan, Türk hukuk sistemi açısından ileri bir adım niteliğinde olduğunu görüyorum.

Tabiî, burada çok önemli şeyler de konuşuldu. Bu yasa paketinde yer alması gerekip de, yer almayan birçok konu vardır. Ben umut ediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi, eğer bu Millet Meclisine nasip olmazsa, bundan sonra, 3 Kasımdan sonra oluşacak Meclis, hukukumuzda bulunan inanç ve düşünce özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti, ifade hürriyeti, örgütlenme hürriyeti önündeki engelleri de ortadan kaldırır ve gerçekten de demokratik bir hukuk devletinde var olması gereken tüm normları Türkiye'de geçerli hale getirebilir diye düşünüyorum.

Bu inanç ve düşünceyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Süreniz kadar konuştuğunuz için ikinci kere teşekkür ediyorum.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Bolu Milletvekili Sayın...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Konuşmayacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz. Çok teşekkür ederim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Biz size teşekkür ederiz efendim.

BAŞKAN - Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Salih Erbeyin. (MHP sıralarından alkışlar)

Hocam da süresinde bitirir.

MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 7nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce Heyetinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

30 Temmuz 2002 tarihinde Meclis Anayasa, Millî Eğitim, İçişleri ve Sağlık komisyonlarında, 31 Temmuz 2002 tarihinde Adalet Komisyonunda görüşülen, şu anda da huzurlarınızda, Genel Kurulda görüşülen kanun teklifinin görüşme tutanakları, inanıyorum ki, tarihçiler, özellikle de siyasî tarihçiler açısından çok önemli tarihî belge niteliğini taşıyacak, siyasî tarihçiler, buradaki beyan ve siyasî duruşları enine boyuna değerlendirecektir.

Dünün ışığında bugünü yaşıyorsak, bugünün planlama ve çalışmasında yarını şekillendireceğimiz ve yaşayacağımız aşikârdır. Dünün muhasebesinde, bugünün muhakemesinde yarınlarımızı nasıl şekillendirdiğimizi, tarih, tüm çıplaklığıyla ortaya koyacaktır.

Milletlerin dünü, bugünü ve yarınının şekillenmesinde tarih gerçeği, bilim gerçeği ve ülke gerçekleri de gözardı edilemez bir durumdur. AB'ye giriş sürecinin başlangıcını; yani, dünü, 12 Eylül 1963 tarihinden 57 nci cumhuriyet hükümetinin kuruluşuna kadarki zaman, bugünü de 57 nci cumhuriyet hükümetinin kuruluşundan şu ana kadarki zaman olarak değerlendirirsek, yarınlarımız da bu iki tarihî kavşağın, gerçeğin ışığında şekillenecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin böyle tarihî bir kavşak diliminde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili olmayı, komisyon ve Genel Kurul çalışmalarında görüşlerimi ifade edebilmeyi Yüce Yaradan'ın bir lütfu, böyle kritik bir zamanda da, Türk milliyetçileri adına, Milliyetçi Hareket Partisi Denizli Milletvekili olmayı da, Yüce Türk Milletinin ve ülkücülerin yarınları adına çok önemsiyor ve Yaradanıma şükrediyorum.

Yasa teklifiyle, ulusal mahkemelerin üzerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, âdeta son bir yargı mercii haline getirilmek istenilmektedir. Böyle bir yol, Anayasanın egemenlik ilkesine özünden aykırıdır. Yarın, yerel mahkemelerde ve Yargıtayda verilen kararların, yeniden yargılanması suretiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmesi durumunda olabilecekleri düşünmek dahi istemiyorum.

Teklifin 1 inci maddesinde; yani, terör suçlarında idamın kaldırılması, 4 üncü maddesinde azınlık; yani, ecnebi vakıflarına Türk vatandaşlarından daha fazla yetki verilmesi, 8 inci maddesinde, anadilde, Kürtçe ve diğer dillerde yayın yapılmasıyla ilgili değişiklikle, yukarıda kısaca sayılan maddeler ve diğer maddelerin kanunlaşması durumunda, bağımsız Türk mahkemelerinin verdiği kararların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilecek kararların, üniter devlet yapımıza, devletimizin hukuk yapısına ne kadar zarar verebileceğini, acaba, hiç düşündünüz mü?

Teröristbaşının ve yandaşlarının yapacağı, hele 1 inci maddedeki değişiklikten sonra, yeniden yargılama talebi neticesinde cezanın müebbet hapse dönüştürülebileceği gerçeğini neden görmemektesiniz ya da görmezden gelmektesiniz; çünkü, evrensel hukuk kuralları, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2, 6, 7, 8, 11/2, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7/1 ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 1, 2, 3, 10, 38 ve 42 nci maddeleri, Türk Ceza Kanununun 1 ve 2 nci maddeleri, Ceza Usulü Muhakemeleri Kanununun 339 ve 442 nci maddeleri ve Yargıtay kararları, böyle bir yasa değişikliğinin, teröristbaşının kurtarılmasından başka bir şey olmadığını söylemektedir.

"Avrupa Birliği böyle istiyor" veya "Avrupa normu böyle" diyenlere, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden son aldığım metindeki tarihleri size okumak istiyorum. Danimarka, AET kurucusu olarak 1957'de girmiştir, idamı 1996'da kaldırmıştır; Fransa 1957'de girmiştir, 1983'te kaldırmıştır; Yunanistan 1981'de girmiştir, 1983'te kaldırmış, askerî cezalarda şerhini muhafaza etmektedir; İrlanda 1973'te girmiştir, 1994'te kaldırmıştır; İtalya 1957'de girmiştir, 1999'da kaldırmıştır; Hollanda 1957'de girmiştir, 1986'da kaldırmıştır; İngiltere 1973'te girmiş, 1999'da kaldırmıştır. AB gerçeğine, bu belge güzel bir cevaptır ve belgedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erbeyin, lütfen toparlayın efendim.

SALİH ERBEYİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım diyecektir ki her zamanki nezaketiyle "bu böyle olmayacak." Sayın Bakanın ticaret ve medenî hukuk anlayışına şükranlarımı, saygılarımı, takdirlerimi sunuyorum; ama, bir Şartlı Tahliye Yasasında, Anayasa Mahkemesinin, yerel mahkemelerin, Sayın Bakanımızın medenî hukuk mantığındaki durumuyla, ceza yorumundaki durumunun ne kadar çeliştiğini, üç yıl bu Meclis yaşadı.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbeyin.

Efendim, söz sırası Doğru Yol Partisinde...

SAFFET KAYA (Ardahan) - Vazgeçtik Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 7 nci maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

Koray Aydın

Mustafa Verkaya

İsmail Köse

 

Ankara

İstanbul

Erzurum

 

Burhan Orhan

Ahmet Çakar

Ali Serdengeçti

 

Bursa

İstanbul

Manisa

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 7 nci maddesi, ceza davalarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı karar verilmemesi, insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve Anayasamızda da öngörülen adil yargılanma hakkının tam olarak gerçekleşmesi bakımından büyük önem taşıyan dengeli bir düzenleme getirmektedir. Bu nedenle, önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Enginyurt, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 7 nci maddesinin madde metninden çıkarılmasıyla ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Bütün Avrupa Birliği iddiacılarının iddiasına göre, en yakın 2010 yılında gireceğimiz, 10 yıl sonra da serbest dolaşım hakkını aldığımızda, muhtemelen 2020 yılını bulacak olan Avrupa Birliği uyum yasalarını görüşmekteyiz.

Gerçi, birileri, televizyon ekranlarında, her akşam, pazartesi günü millî gelirin 5 000 dolara çıkacağını, Avrupa Birliği uyum yasalarının geçmesinin ardından, özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin Türkiye'nin önünü kapatarak, âdeta, 5 000 doların üzerine çıkacak millî geliri engellediğini söyleseler de, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, 2020 yılını bulacak Avrupa Birliği sürecinde, biz, uyum yasaları adı altında, maalesef, Türk Milletinin, Türk Devletinin üniter yapısına, bölünmez bütünlüğüne yönelik, gerçekten, hak etmeyecek maddeleri burada birer birer geçirmekteyiz.

Biz, birilerinin söylediği gibi, bunu şov olarak siyaset sahnesinde kullanmak adına düşüncelerimizi burada ifade etmiyoruz. Türk milliyetçileri olarak, bu ülkeyi karşılıksız sevdik. Karşılıksız sevdiğimiz bu ülkenin sevdası uğruna, eğer gerekirse, Yüce Türk Milleti, bizi, yarın temsil noktasında görmese, bundan, birileri gibi, ceylan derisi koltuklar altımızdan kaydı diye hiç üzülmeyiz, hiç dert etmeyiz; ama, endişemiz şudur ki; daha düne kadar, otuz yıl boyunca, arkadaşlarınızı, görüşünüze mensup olanları "Avrupa Birliği, Hıristiyan kulübüdür" diyerek, "Avrupa Birliği, Batı kulübüdür" diyerek, "hak geldi, batıl zail oldu" diyerek insanları birbirine düşürüp, Avrupa düşmanı yaparak bugün birçoğunun Avrupa Birliği taraftarı kesilmesini anlamış değiliz.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Hiçbir şey anlamadınız ki! Neyi anladınız ki bunu anlayacaksınız!

BAŞKAN - Lütfen efendim...

CEMAL ENGİNYURT (Devamla) - Doğru!.. Doğru!.. Sizin çok muhterem bir büyüğünüzün dediği gibi, hadi oradan!.. Hadi!.. Hadi!.. (MHP sıralarından alkışlar)

Avrupa Birliği uyum yasaları sürecinde özellikle çıkarılmış olan idamın kaldırılmasıyla ilgili olarak ciddî anlamda yüreğimiz sızladı ve bir madde sonra da çıkarılacak olan, eğitim, anadilde yayın adı altında çıkarılacak olan maddeyle birlikte yüreğimizin sızlaması artarak devam edecek; çünkü, Yugoslavya'da on yıl önce, aynen sizin aldığınız bu kararlar gibi, Sırpça, Hırvatça, Boşnakça, Arnavutça serbest bırakıldı; çok değil, beş yıl sonra bölündü. Beyler, Türkiye, geçmişi kavgalı olan bir millet. Bazen, solcu-sağcı diye kavga ettik; bazen, Kürt-Türk diye kavga ettik; bazen, Alevî-Sünnî; bazen, laik-antilaik diye. Eğer, bu ülkede, siz, eğitim dilini serbest bırakırsanız, anadilde yayın hakkını serbest bırakırsanız, bu ülkenin çocuklarının, dünü kavgalı olan insanların kinlerini, nefretlerini yeniden alevlendirirsiniz; küllenmiş közleri yeniden ateşlendirir, bu ülkede istenmeyen neticelere gidebilirsiniz.

Şunu da birilerinin iyi bilmesi gerekiyor; her konuda ahkâm kesip, laikliği, demokrasiyi ve cumhuriyeti kimseye bırakmayanların şunu da iyi bilmesi gerekiyor: Yüce Atatürk, Tevhidi Tedrisat Kanununu ve harf inkılabını, siz, O'nun kurduğu Yüce Mecliste eğitim dilini değiştiresiniz diye çıkarmadı; harf inkılabını bunun için yapmadı. (MHP sıralarından alkışlar) Birileri, Atatürkçülük adı altında, cumhuriyet adı altında, Türkiye'yi yarınlara taşıyacağını söyleyerek, maalesef, Türkiye'nin içinde ciddî anlamda sıkıntılar yaratacak, kardeşi kardeşe yeniden düşman edebilecek neticeye doğru götürüyor.

Gelin, elinizi vicdanınıza koyun. Özellikle, Milliyetçi Hareket Partisinden, dün "Apo'yu asmadınız" diye, eğitim dili konusunda, bizi, farklı söyleyerek ayrılıp, bugün oylama pusulasına baktığımızda, Apo'nun idamına "evet" verenleri de buradan Allah'a havale ediyorum. İsraf ekonomisini bize okutup, sözde ekonomist olup, Milliyetçi Hareket Partisinin çok değerli Genel Başkanına dil uzatanları da Allah'a havale ederken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT PUMUKÇU (Bayburt) -  Havaleci misin kardeşim?!.

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

CEMAL ENGİNYURT (Devamla) - ...Türk milliyetçilerinin Genel Başkanına dil uzatanların, ne tarih önünde ne de millet önünde affedilmeyeceğinin bilinmesini istiyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hadi oradan, hadi!..

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Efendim, sayın milletvekillerimizden açık oylama talebi var; salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Sayın Vahit Kayrıcı?.. Burada.

Sayın Adnan Fatin Özdemir?.. Burada.

Sayın İlhami Yılmaz?.. Burada.

Sayın Muzaffer Çakmaklı?.. Burada.

Sayın Nidai Seven?.. Burada.

Sayın Mustafa Haykır?.. Burada.

Sayın Hüseyin Akgül?.. Burada.

Sayın Mustafa Sait Gönen?.. Burada.

Sayın Ayhan Çevik?.. Burada.

Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada.

Sayın Kürşat Eser?.. Burada.

Sayın Mükerrem Levent?.. Burada.

Sayın Hasan Kaya?.. Burada.

Sayın Cahit Tekelioğlu?.. Burada.

Sayın Abbas Bozyel?.. Burada.

Sayın İsmail Çevik?.. Burada.

Sayın Ali Keskin?.. Burada.

Sayın Nesrin Ünal?.. Burada.

Sayın Şaban Kardeş?.. Burada.

Sayın Osman Müderrisoğlu?.. Burada.

Sayın Mücahit Himoğlu?.. Burada.

Sayın Recai Yıldırım?.. Burada.

Oy verme işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlanıldı)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, süre bitti. Bunun arkası kesilmez ki... (DYP sıralarından "al, al" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, o mesuliyet Kâtip Üyelerin. Kâtip Üyeler süre dolduğunda almıyorlar.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin açık oylama sonuçlarını açıklıyorum:

Katılan üye sayısı                      :                          305

Kabul              :                          210

Ret                  :                            95

Böylece, 7 nci madde de kabul edilmiş oldu.

Geldik 8 inci maddeye.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Pusulaları okuyun, pusulaları...

BAŞKAN - Efendim, pusulalısı, pusulasızı var mı?! İki Kâtip Üye var; her iki tarafı da temsil ediyor, arkadaşımız da var. Arkadaşımızı -Bursa Milletvekili- tanıyorsunuz değil mi?! O saydı.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Tanıyoruz da...

BAŞKAN - 8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- A) 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki hükümler eklenmiştir.

"Ayrıca, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir. Bu yayınlar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu yayınların yapılmasına ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

B) Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (f) ve (v) bendleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"f) Özel hayatın gizliliğine saygılı olunması."

"v) Yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı nitelikte olmaması."

C) Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 26 ıncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanuna aykırı olmamak kaydıyla, yayınların yeniden iletimi serbesttir. Yeniden iletime ilişkin  usul ve esaslar, Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - 8 inci maddede ilk söz, Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas'ın.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 8 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Dünden beri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tarihî bir oturum yapıyoruz. Burada yapacağımız hatanın bedelini sadece biz değil, çocuklarımız, torunlarımız velhasıl gelecek bütün nesiller ödeyecektir. Bir milletin geleceğini temelsiz korkulara, anlamsız endişelere teslim edemeyiz. Bu ülke uygarlık tercihini bilinçli olarak Batı'dan yana koymuştur. Bu, evrensel norm ve standartların üreteceği zenginlik ve özgürlük ortamında insanımızın yaşatılması iradesidir. Bu, aynı zamanda, küresel dünyanın nefes kesen rekabet ortamında güçlü ve etkin Türkiye hayalinin gerçekleştirilmesi arzusudur.

Çağdaş dünya, her alanda özgürlüklerin asıl, sınırlamaların istisna olduğu, temsilî demokrasilerin aşılarak katılımcı müzakereci demokrasiye dönüştüğü bir dünyadır; bunun için de, iletişimin esas olduğu bir dünyadır. Demokratik siyasetin odağında birey, yönetimin temelinde ise evrensel hak ve özgürlüler yer almaktadır; yani, çağdaş dünyanın bugünkü gerçeği demokratik standartları geliştirerek, bireyin refahını ve zenginliğini artırmaktır.

"Hürriyet alanına getirilen kısıtlamalar ile üretim gücünün azalışı arasında sıkı bir bağ vardır" diyen İbni Haldun, bu gerçeği asırlar öncesinden tespit etmiştir. Kısıtlı demokrasi ve sınırlı özgürlük, işsizlik, yoksulluk ve 2002 insanî gelişme raporundaki bazı Afrika ülkelerinin de gerisinde, 85 inci sırada yer almak demektir.

Sayın milletvekilleri, demokrasinin temeli, biraz önce de vurguladığım gibi, hak ve özgürlüklerdir. Her insan belli haklarla doğar ve bu haklar hiçbir şekilde engellenemez ve sınırlanamaz. İletişim de bu haklardan biridir. Geleneksel ve toplumsal nedenlerle vatandaşlarımızın bir kısmının anadillerini kullandıkları bilinen bir gerçektir.

İletişim imkânlarının alabildiğince genişleyip yaygınlaştığı günümüzde, iletişime özgürlük tanımamak gibi bir seçeneğimiz yoktur. Bu yasaklama ve sorunu görmezden gelme tavrı, uydu ve internetle hemen her gün yaşanan fiilî gerçeklik karşısında başımızı kuma gömmektir. Ne yasaklayabiliriz ne görmezden gelebiliriz; çünkü, o var. Bize düşen, demokratik devlet olmanın ve çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına göre bir düzenleme yapma zorunluluğudur. Siyaset olarak, bu kanalı açmak zorundayız. Bu, birlik ve bütünlüğümüzü korumanın ve farklılıklardan sinerji yaratmanın teminatıdır.

Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi çağdaş bir hukuk devletini tehdit etmez, aksine, daha da güçlendirir. Artık, bu iletişim çağında temel hakları yasayla ya da yönetsel düzenlemelerle kısıtlamak gibi çağdışı bir anlayıştan bir an önce kurtulmak zorundayız.

Bilinmelidir ki, özgürlüklerin böldüğü ya da parçaladığı hiçbir ülke yoktur; ancak, tarih, baskının dağıttığı, parçaladığı ülke örnekleriyle doludur. Kaldı ki, Avrupa Birliği içerisinde yer alıp da bölünen bir tek ülke olmamıştır; aksine, Türkiye'yle benzer sorunları yaşayan ülkeler, Avrupa Birliği şemsiyesi altında bu sorunlarını çok daha rahat bir şekilde çözmüşlerdir. Fransa ve İspanya örnekleri, bu konuda yol gösterici olabilir.

Sayın milletvekilleri, Fransa'ya baktığımızda, anayasasına göre cumhuriyetin dili Fransızcadır, bireysel temelde farklılık hakkını tanımaktadır. Fransızcanın dışında bazı alanlarda mahallî dillerin kullanımına belli oranlar dahilinde, Audiovisuel Yüksek Kurumu ile yayın kuruluşu arasında yapılacak sözleşmelerde yer verilmek kaydıyla imkân tanınmaktadır. Almanya, İtalya, İspanya, Danimarka gibi Avrupa Birliğine üye ülkelerde de anadilde yayın konusunda, yasalar önünde hiçbir engel yoktur.

Komünizmden yeni kurtulmuş Bulgaristan'da, Romanya'da ve Letonya, Litvanya gibi diğer aday ülkelerde de, anadilde yayın konusunda çok hızlı ve önemli adımlar atılmıştır.

Temel bir hakkın, bizzat kendisi ya da kullanılması engellenemez; ancak, kötüye kullanılmasını engelleyecek düzenlemeler yapmak da her devletin hakkıdır. Bugün bizim üzerinde konuştuğumuz bu yasa teklifinin bu maddesi, RTÜK Kanununda bir değişiklik getirmektedir. Bu düzenlemenin amacı, anadilde yayın yapılması yönündeki engelleri, sadece engelleri kaldırmaktan ibarettir; ancak, bu hakkın kötüye kullanılmasını önleyecek tedbirleri de içermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NESRİN NAS (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika...

Dolayısıyla, nefes aldığımız ve beslendiğimiz ortak kültürümüzü zedeleyen, resmî dili değiştiren, resmî dilde yayını değiştiren bir düzenleme değildir. Aksine, illegal kanallardan bilinçleri bulanıklaştırılan, kafaları karıştırılan vatandaşlarımızla doğru iletişim kurmanın önünü açmak için yapılan bir düzenlemedir.

Değerli milletvekilleri, insanımıza evrensel hak ve özgürlükleri lüks olarak görmekten vazgeçelim; kötüye kullanacakları önyargısıyla hareket etmeyelim. Unutmayalım ki, farklılıklarımız, zenginliğimizin sermayesidir. Yok sayılan, görmezden gelinen kültürler, ayrılıkçı hareketlerin hep temelini oluşturmuşlardır.

Ben, bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

İkinci söz, Saadet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'nun.

Buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yasasının 4 üncü maddesi değiştirilerek, anadille yayın yapılma imkânı getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu kürsüye çıkan bütün arkadaşlarımız, Avrupa Birliğinden söz ediyorlar; çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğinden söz ediyorlar; eğer, Avrupa Birliğine girilmezse, her şeyin kötü gideceğinden söz ediyorlar. Doğrudur; Avrupa Birliği bir imkândır; ama, her şey değildir; fakat, yaptığımız bu düzenlemelerin bir kısmı milletimiz için gereklidir. Niçin böyle konuşmuyoruz? Eğer, bunlar gerekli değilse, faydalı değilse, niye yapıyoruz?! Avrupa Birliğine gireceğiz diye, milletimiz için faydalı olmayan, ülkemiz için faydalı olmayan şeyler mi yapıyoruz burada; hayır. O halde, niçin, bunlar demokratikleşme için, insan hakları için, ülkemiz için, milletimiz için gereklidir diye savunmuyoruz?

Bakınız, burada -Avrupa Birliği ne der, ne yapar, bilemiyorum; ama- bu maddeyle, gerçekten, son derece insanî bir düzenleme yapıyoruz, bugüne kadar geç kalmış bir şeyi düzenliyoruz, bir haksızlığı ortadan kaldırıyoruz, eşyanın tabiatına aykırı olan bir yasağı ortadan kaldırıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, benim seçim bölgemde birkaç tane anadil konuşuluyor. İlkokul birinci sınıfta, arkadaşlarımız, tamamen Türkçeyle kendilerini ifade edemiyorlardı. Sorunu olan arkadaşlarımız, öğretmenlerine Türkçeyle dertlerini anlatamıyorlar ve Lazca ya da Gürcüce karıştırarak, yarım Türkçe, yarım Lazca, yarım Gürcüce dertlerini anlatıyorlar ve öğretmen, böyle yapanları sürekli dövüyor ve çocuk, akşama, şikâyetini öğretmene bildiremediği için, çok affedersiniz, altını ıslatarak evine gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, bunlar geçmişte kaldı; ama, bunlar, son derece yanlış, eşyanın tabiatına aykırı. Anadili varsa, anadilini konuşacak. Bu kadar doğal bir şey olabilir mi? Siz, bir insana, niçin 2 tane kulağınız var, niçin burnunuz var diye sorabilir misiniz; soramazsınız. O halde, niçin anadiliniz var; niçin anadilinizle yayın yapmak istiyorsunuz diye soramazsınız değerli arkadaşlarım.

HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Bu yasak değil ki!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Burada, son derece insanî bir şey yapıyoruz; Avrupa Birliğini bir tarafa bırakın, doğru bir şey yapıyoruz. Bu Meclisin, bu maddeyi kabul edeceğini umuyorum; ben peşinen tebrik ediyorum.

Bakınız, üniter devlete falan bir şey olmuyor, eğitim dili değişmiyor, resmî dil değişmiyor, bunu hiç kimse istemiyor, istemeye cesaret bile edemez. Resmî dil Türkçe'dir, eğitim dili Türkçe'dir.

Anadille eğitim...

ORHAN ŞEN (Bursa) - Beş sene sonra görürsünüz.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Öyle bir şey yok. Beş sene sonra böyle bir şey olmaz, yeter ki, biz, yanlışlıklar yapmayalım. Kaldı ki, bütün hakların kötüye kullanılması yasalarla engellendiği gibi, bu maddede bu hakkın kötüye kullanılması da engellenmektedir. Dolayısıyla, doğru bir şey yapıyoruz, geç kalmış bir şey yapıyoruz.

Arkadaşlarımın, bu maddeye "evet" diyeceklerini umuyorum. Ülke falan bölünmeyecek, çok güzel bir şey olacak, tebrik ediyorum sizleri.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Adalet ve Kalkınma Partisi adına Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi, saygı, barış ve mutluluk dileklerimle selamlıyorum.

Avrupa'nın ilk siyasal kuruluşu Avrupa Konseyi, bilindiği gibi 1949'da kuruldu. Konsey, ilk iş olarak insan hakları sözleşmesini yapmayı kendine görev edindi. 1953'te yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, uluslararası hukuka ve ulusal hukuka büyük katkıları olan bir sözleşmedir. Bu sözleşme, dünyada barışın ve adaletin asıl dayanağını oluşturan temel özgürlüklerin, gerçekten, demokratik olan bir siyasal rejime ve insan hakları ortak anlayış ve saygısına dayanan bir inancın üzerine kuruldu. Sözleşmede güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin sayısı giderek, ek protokollerle artırıldı ve yeni birtakım haklar da sözleşme kapsamına girdi. Sözleşmede yer alan hususlar, Avrupa Konseyinin 43 üye devletinin ortak hukuk belgesi haline geldi, bir türlü anayasası oldu. 22 nci Dönem, Avrupa anayasasının burada tartışılacağı dönem olacaktır. Ortak anayasa, egemenliğin devri anlamında da değildir. Sözleşmeyi imzalayan devletler, sözleşmeyle teminat altına alınan temel hak ve özgürlükleri kendi millî hukuklarına dahil etme yükümlülüğü altına girmişlerdir, Türkiye de bunlardan biridir. Türkiye, bu sözleşmenin sahibidir, bu sözleşmeyle tanınan hak ve özgürlükleri kendi bireyine de tanıma konusunda kararlılık göstermiştir. Bu kararlılık, özellikle bu dönem Anayasada yapılan geniş kapsamlı değişiklikle kendini ortaya koymuştur ve bu değişiklikte, birey, etkin hak öznesi olarak ortaya çıkmıştır.

Çeşitli sözleşmelere ve çeşitli protokollere, Türkiye, en çok çekince koyan bir ülkedir. Ülkemizde, külliyatın dışında, ayrıca çekinceler külliyatı mevcuttur; bu külliyattan arınmamız lazım, bütün unsurlarıyla bunları kendi iç hukukumuza uyarlamamız lazım.

Avrupa Birliği Ulusal Programı her ne kadar hükümet tarafından hazırlandıysa da, burada yapılan konuşmalar, kamuoyundaki tartışmalar ve en üst düzeydeki kabuller dikkate alındığında, artık, bu program gerçekten ulusal bir program olmuştur. Bu Ulusal Programa bakıldığında, programın içinde yer alan düşünce ve ifade özgürlüğü, kültürel yaşam ve bireysel özgürlükler, tüm bireylerin, herhangi bir ayırım yapılmaksızın ve dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî görüş, felsefî inanç veya dinine bakılmaksızın tüm insan hakları ve temel özgürlüklerinden tam olarak yararlandırılmasını, düşünce ve vicdan özgürlüklerinin bütün unsurlarıyla tanınmasını ve yine Birleşmiş Milletler Uluslararası Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi ile İhtiyarî Ek Protokolü ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Siyasî Haklar Sözleşmesini kapsayan bir metindir. Bu metnin altında, her ne kadar, tüm hükümet üyelerinin, gruplarının imzası varsa da, bütün Meclisçe ve ulusça kabul edilen bir husustur.

Biz, partimiz kurulurken, Ulusal Programı enine boyuna tartıştık ve temel hak ve özgürlükler bölümümüzde şunları ifade ettik: Avrupa Birliği üyelerinin uyması gereken asgarî standartları gösteren Kopenhag Kriterlerinin demokratikleşmeye yönelik ilkeleri esas alınarak, ulusal hukuk düzenimizde yapılması gereken değişiklikler mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirilecektir. Bizim Ulusal Programa itirazımız, vadeler itibariyledir. İnsan hakları, gecikmeksizin, hemen, herkes için, her yerde kabul edilmesi, kayden tanınması ve fiilen uygulanılması gereken hususlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Yine, programımızın doğu ve güneydoğu bölümünde, bu bölgemizdeki kültürel farklılıklar, partimiz tarafından zenginlik kabul edilmektedir. Resmî dil ve eğitim dili, Türkçe olmak şartıyla Türkçe dışındaki dillerde yayın dahil, kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini, partimiz, ülkemizdeki birlik ve bütünlüğü zedeleyen değil, güçlendiren ve pekiştiren bir zenginlik olarak görmektedir.

Yine, biz, bu hususlarla ilgili görüşlerimizi RTÜK Yasası sırasında belirttik ve değiştirilen RTÜK Yasasının görüşülmesi sırasında getirilen düzenlemelerin evrensel kurallara aykırılığını ifade ettik ve yine, ayrıca, orada, yayınların karamsarlık, umutsuzluk eğilimlerini körükleyici nitelikte olması kaydının yanlış olduğu belirttik ve sonuçta, bunlar, buraya bu şekilde geliyor.

Değerli milletvekilleri, daha çok üretmek için özgürlük ortamını genişletmek ve derinleştirmek hepimizin görevi.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bitiriyor Sayın Başkan.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Japonya'da ve Kore'de elde ettiğimiz başarıdan sonra, ülkenin her yerinde yaşanan sevinci ve kıvancı hepimiz gördük. 17 Ağustostaki üzüntüden sonra, birliği, beraberliği hep birlikte yaşadık. Bunu, bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Hepinize sevgiler saygılar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Kürşat Eser; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Teklifinin 8 inci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, dünkü görüşmeler esnasında da sayın bakanlarıma çeşitli sorular yönettim; ama, maalesef, cevabını alamadım. Öncelikle şunu sormak istiyorum: Bugün, İngiliz hukukçularının da raporlarında belirttiği gibi, anayasası olmayan, Helsinki 99 Belgesine göre, sınır problemlerini çözmeden, Avrupa Birliğinin daimî ülkesi olamayacak bir ülke olan ve yasadışı göç, kara para aklama ve terör ülkesi olarak takdim edilen Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliğine alınması nasıl anlaşılmaktadır? Bunun mutlaka izah edilmesi gerekmektedir. Bu manada, Slovakya'nın da siyasî kriterleri tamamlamadan, önce tarama sürecine, ardında da müzakere sürecine geçmesini mutlaka tanımlamamız gerekmektedir. Görüldüğü gibi, bazı ülkelerde siyasî kriterler ön taraflara çıkarılıyor; bazı ülkelerde farklı bir yaklaşım mı çiziliyor? Ülkemizin bütünlüğü açısından bunlar bizim ne korkumuz ne endişemiz; ama, şunu söylemek istiyoruz ki, Avrupa Birliği ülkeleri, aday ülkeler üzerinde farklı uygulamalar ortaya koymaktadırlar. Bu sorularımızı artırabiliriz.

Avrupa Birliği, altıncı genişlemesini 2004 yılında, yedinci genişlemesini 2008 yılında tamamlayacaktır. Bu iki genişlemenin süreci içerisinde Avrupa Birliği ülkeleri yüzde 13'lük bir ekonomik yük alacaklardır. Acaba, 2008'den sonra yüzde 13'lük ekonomik yükü Avrupa Birliği ne kadar zamanda hazmedebilecektir; Türkiye bunları merak etmektedir; çünkü, az önce Mehmet Nacar kardeşim de anlattı, son derece aceleci bir tavırla bir yerlere yetişilmeye çalışılıyor; ama, unutulmamalı ki, 1/95 sayılı kararla, gümrük birliğinde almış olduğumuz kararla, bugün, altı yıl sonra ciddî kayıplarımızın olduğunu bütün bilimsel çalışmalar ortaya koymaktadır.

Tekrar, sorularımıza devam edecek olursak, terör örgütleri konusunda Kolombiya'daki, Lübnan'daki, Filistin'deki terör örgütleri listeye alınırken, 22 Nisanda ismini değiştiren PKK, 5 Mayısta, maalesef, ifade ettiğimiz gibi, terör örgütleri listesine alınmak durumunda kalınmıştır ve bizim ısrarlarımızla olmuştur; ama, kendisini lağveden bir terör örgütünün listeye alınması son derece çarpıcı bir olaydır.

Yine örneklerimize devam edebiliriz; sözde Ermeni soykırımı noktasında tarihçilerin vereceği bir kararın siyasetçilerin toplanmış olduğu Avrupa Parlamentosunda verilmiş olması son derece başka bir çarpıcı örnektir veya 2001 ilerleme raporunda Lozan'ı delici birtakım ifadelerin bulunmuş olması Türkiye'de milliyetçileri, Türk milliyetçilerini ciddî manada kaygılara sevk etmektedir. Cumhuriyetin temellerinin atıldığı bu Mecliste, Atatürk'ün Meclisinde son derece ciddî kaygılarımız vardır ve aceleci olmaya da hiç bir mana verememekteyiz. Özellikle, 2008'ten sonra, yüzde 13'lük bir gelişmeyi on yıldan önce yapamayacağı ifade edilen; yani, Türkiye'yi 2018'den önce alamayacağı, yani, kendisini hazırlayamayacağı ifade edilen bir ortamda, bizim, Türk milliyetçileri olarak, Türk insanları olarak elli kere düşünüp, Avrupa Birliği konusunda ona göre karar vermemiz lazım.

Öncelikle belirtmek istiyorum: Biz, tabiî ki, hukukun üstünlüğünden yanayız; biz, tabiî ki, demokrasinin varlığından yanayız; biz, tabiî ki, insan haklarından yanayız; biz, tabiî ki, Lozan çerçevesi içerisinde azınlık haklarından yanayız; çünkü, bunlar, gelişmişliğin ölçüleridir. AB'ye evet konusunda da vatandaşlarımızın bu şekilde yaklaştığını düşünüyoruz.

Bu manada, 57 nci hükümet ve içerisinde bulunan Milliyetçi Hareket Partisi ne yapmıştır; evet, bugüne kadar yapılamayan bireysel haklar, kültürel haklar ve gözaltı süresi olmak üzere, Anayasanın 1/5'ini değiştirmiş, temel haklar ve hürriyetler konusunda son derece önemli adımlar atmıştır ve de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KÜRŞAT ESER (Devamla)- ...ve ben, nispeten yeni bir siyasetçi olarak da sorguluyorum bizden önceki siyasetçileri, bizden  önceki partileri; neden, bunları daha önce yapmadınız, neden statükocu davrandınız? Evet, bunlar, biz Türk milliyetçilerinin son derece merak ettiği konulardır.

Bunları sizlerle paylaştığım için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Söz sırası Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan'da.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Demokratik Sol Parti Grubu adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, farklı dil ve lehçelerde yayın konusunu düzenliyor. Bugün, teknolojinin ve iletişimin ileri derecede ve başdöndürücü derecede gelişmeler kaydetmesi; sınırları, yasakları, engelleri delmektedir; bu, hepimizin malumudur.

Bölücü örgütü destekleyen malum televizyon kanalının lisansının Türkiye tarafından iptal ettirilmesinden sonra, şu anda, benzer melanette yayın yapmakta olan tam 4 adet televizyon kanalı bulunmaktadır. Bunlar, lisanslarını başka bir ülkeden almakta, kuruluşlarıyla ilgili şirket sorunlarını bir başka ülkeden çözmekte, yayınlarını ise daha bir başka ülkeden yapmaktadır ve Türkiye'nin birçok yerinde de seyredilmektedir. Bununla, Türkiye'de farklı bir bakış açısıyla yayıncılığa bakılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Yasak, ilgiyi tahrik etmektedir. Oysa ki, devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olmadığı sürece yöresel dillerde yayın yapılmasının, devlet kontrolü altında yayın yapılmasının, daha önce imzaladığımız uluslararası anlaşmalar ve belgeler çerçevesinde, sakıncalı olmayacağı ortaya çıkmıştır.

Yayın Türkçe de olsa, başka dillerde de olsa, cumhuriyetin temel prensiplerine, Anayasamıza uygun olduğu sürece yasak olmaktan çıkarılmalıdır; çünkü, çağdaş yayıncılık ve çağdaş yayın imkânları, böyle bir yasağın uygulanmasını imkânsız hale getirmektedir.

Avrupa Birliğiyle ilgili, hele de bu maddeyle ilgili temel kaygı şu: Böyle bir maddenin kabulü, devletimizin temel ilkelerini zedeleyecektir, cumhuriyeti zayıflatacaktır. Bu duyarlılığı, bu kaygıyı, elbette, saygıyla karşılamak lazım. En temel kaygı, ulus devletin artık sona ereceği kaygısıdır; ancak, bu kaygı, tümüyle kaygıdan ibarettir, evhamdan ibarettir. Gerçi, böyle olmasını temenni eden dışarıda ve içeride aydınlarımız, çevrelerimiz fazlasıyla mevcuttur; ama, böyle bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığını... Avrupa Birliğine üye olmak isteyen, sadece on yıl önce bağımsızlıklarına kavuşmuş, devlet hüviyetini kazanmış olan onlarca devletin Avrupa Birliğine üye olmak için sıraya girmeleri nasıl açıklanabilir? Fransa -ki, üniter devlet yapısının en yoğun olduğu, en kesin olduğu ülkelerin başında gelir- Avrupa Birliği şartlarında ulusal birliğini koruyabiliyorsa, Türkiye Cumhuriyetinin koruyamayacağına dair bir kuşkunun olmaması gerekir. Avrupa için, elbette belli yetkilerin devri gerekmektedir; ama, bu, egemenlik haklarından vazgeçmek anlamına gelmiyor ve gelmeyecek de.

Avrupa Birliği konusundaki sorun, baştan beri Büyük Millet Meclisine de yansıyan sorun, Avrupa Birliği üyeliğinin cennete kavuşma gibi görülmesiyle, Avrupa Birliğine katılımın Türklükten ve İslamiyetten kopma olarak algılanmasından kaynaklanıyor. Cennete ulaşmak isteyenler "tren kaçıyor" diye bir söylem yarattılar. Bu arada "ne pahasına olursa olsun, treni yakalamalıyız" diye feryat edilmesi de "kayıtsız şartsız Avrupa Birliğine evet diyelim" pankartları da bir teslimiyetçi hava doğurdu. Avrupa Birliğine karşı tereddüt ve kutuplaşmanın arkasında bunlar yatıyor. Milliyetçi Hareket Partisinin, Avrupa Birliğiyle ilgili bazı düzenlemelere karşı çıkışının temelinde sanıyorum bu teslimiyetçi havanın da rolü büyük oldu.

Kopenhag kriterlerinin uygulamaya konulması, kültürel hakların tanındığı, istikrarlı bir demokrasiye yardımcı olmakta ve olacaktır.

Sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Bir İspanyol bilim adamının belirttiği gibi "Avrupa Birliği üyeliği milliyetçilikten uzaklaştırıyor izlenimi verirken, farklı bir yönde yeniden milliyetçiliği körüklüyor." Buna örnek olarak da, ünlü, kanlı terör örgütü ETA'nın, bu yüzden, Avrupa Birliği içinde İspanya'dan kopma umudunu iyice yitirdiği için, yeniden kanlı teröre yönelmesini göstermişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen tamamlayın.

AHMET TAN (Devamla) - Görüldüğü gibi, Avrupa Birliğinde kimse milliyetinden de, milliyetçiliğinden de vazgeçmemektedir. Türkiye de, Avrupa Birliği içerisinde Atatürk milliyetçiliğini sürdürecektir.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisinde.

Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir dönüşüm ve sıçrama noktasındayız; zamanın ve mekânın tarifi bu. Aynen, Buğra Han'ın Şamanizmden İslamiyete geçişi; aynen, Atatürk'ün saltanattan cumhuriyete geçişi gibi büyük bir dönüşüm bu. Bu medeniyeti, keşke, biz kurabilseydik, keşke, onlar bize gelseydi; ama, tarih kusurlu, şartlar kusurlu, devletin aklı kusurlu, dedelerimiz kusurlu, belki de, torunlarımızın dedeleri olacak bizler kusurlu.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği, ötelenemeyecek bir büyük millî hedef. Gelinen bu nokta, devletimizin aksak, milletimizin şuurlu ve siyasetimizin ortak tercihidir, herhangi bir parti tarafından sahiplenilemez.

Şu anda uyum yasalarını görüşüyoruz. Uyum yasalarının kusurları olabilir, bana göre de kusurludur; noksanları olabilir, bana göre de noksandır, noksanları vardır; ama, şu anda oyladığımız, bu yasalar değil, aziz milletimizin geleceğidir, insan haklarıdır, ekonomik haklarımızdır ve teminatımızdır.

Değerli arkadaşlar, her büyük dönüşüm, büyük dirençler doğurur; toplumda doğurur, birinci sorumlu aktörlerinde doğurur. Bugün, bu teklifi bütünsel oylamalarda parmaklarıyla reddeden irade, Avrupa Birliği projesine direnç iradesidir. Bu, tarihî bir tespittir.

CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Bravo sana!..

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu projenin karşısında olabiliriz; ama, tehlikeli bir eğilimi, kürsüdeki tavırlardan, Genel Kuruldaki oluşumlardan, sanki ayak seslerini duyarak, gözlüyor gibiyim. Bu kamplaşma tehlikeli olur arkadaşlar.

Tarih, dersimizdir, tecrübemizdir; ama, ondan sendromlar değil, çözümler üretmeliyiz. Meseleye, sosyolojinin aklıyla ve Avrupa Birliği pratiğiyle, gerçeğiyle, Romanyasıyla, Bulgaristanıyla, belki yarın Ermenistanıyla bakmamız gerekir.

Büyük tehlike diyoruz; saygıyla karşılarım iddiayı. Deniliyor ki "bu kanundan, bu projeden yeni bayrak doğar." Deniliyor ki "bu projeden yeni millet doğar." Buna hangimizin tahammülü olabilir? Deniliyor ki "bu projeden, azınlıklara tanınan mülkiyet yoluyla, vakıflar yoluyla örtülü egemenlik doğar." Bu büyük tehlikeleri hangimiz bir tarafa atabiliriz, hangimiz bu tehlikeleri önleme uğruna canımızı vermekten kaçınabiliriz? O zaman, bu tehlikelerin ciddiyetine inanılıyorsa, sorarlar; hükümette kalmak mı önemli, bunları önlemek mi önemli? Eğer, hükümet meselesi yaparak, koalisyon meselesi yaparak bu büyük tehlikeleri önlemek mümkün ise ve bu tehlikeleri önlemekten kaçınılıyor ise "ben koalisyonda kalayım, muhalefetle anlaşın, ben ret vereyim, sizin bunu desteklemenize karşı çıkmıyorum" diyebiliyorsanız, tehlike iddianız zaaf değil, sıfır noktasına raci olur. Bugün bile, yarım saat içerisinde istifa yoluyla hükümet sona erer, müstafi Bakanlar Kurulunun kararı olmadıkça -ki, orada olacaksınız- İçtüzüğün 78 inci maddesine göre, müzakereler derhal kesilir ve bu büyük tehlikeyi önlemiş olursunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Ama, eğer inanıyorsanız ve buna rağmen tehlikeyi önleme girişiminde bulunmuyorsanız, bunu ben tavsif etmem, bunu tavsif edecek kelimeleri kullanmam benim edebime yakışmaz; fakat, istifa etmiyor ve bunu da önlemiyorsanız, o zaman, gerçekçi değilsiniz, seçim meydanları için malzeme üretiyorsunuz derim.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası Yeni Türkiye Partisi Grubunda efendim.

Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun. (YTP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

YTP GRUBU ADINA EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; ben de, görüşülmekte olan kanun teklifinin       8 inci maddesi üzerinde, Yeni Türkiye Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuza çıkmış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çağdaş Türkiye'yi kuran Büyük Atatürk bize hedefi göstermiştir; çağdaş uygarlığı yakalamak hedefimiz olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, bu hedefe paralel olarak, 1959'dan itibaren başlayan bir mücadele nihayet bu noktalara kadar gelmişse, hepimiz övünmek durumundayız.

Gerçekten, kırküç yıla yakın bir mücadelenin sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Birliğine aday olma noktasında, 2000 yılında, Katılım Ortaklığı Belgesini imzalamış ve aday ülkeler sıralamasına girmiştir. Daha sonra, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Ulusal Programın hedeflerini belirlemiş, onaylamış, yayımlamıştır. Bu Ulusal Programda, Avrupa Birliği ülkeleri, önümüze, hangi koşullarla aday olacağımızı sıralamıştır. Biz de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, bu koşulları kabul etmişiz ve yerine getireceğimizi taahhüt etmişiz. İşte, bu paketin içindeki her madde, bu taahhüdün bir gereğidir.

Dolayısıyla, biz, eğer, Avrupa Birliğine, gerçekten, aday olmayı değil de, üye olmayı hedeflemişsek, en kısa sürede gerekenleri yapmamızdan daha doğru bir şey olması mümkün değildir. İşte, bu onur, bu şeref, gerçekten, oybirliğine yakın bir oranda erken seçim kararı alan 21 inci Döneme mal olmuştur.

Bu 8 inci maddeyle ne getiriliyor: Fiilen mevcut, teknik ve iletişim sebebiyle önleyemediğimiz birtakım yayınların yasal çerçeve içerisinde yapılabilmesine olanak getiriliyor; çünkü, kabul ettiğimiz taahhütnamelerden biri şudur: Avrupa Birliğine dahil ülkeler bize demişlerdir ki, ey Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkenizin sınırları içinde yaşayan çok insan vardır, anadilleri değişiktir, mahallî lehçeleri değişiktir. Bunlar, özgürce, birtakım yayın araçlarından yararlanamıyorlar. Siz bunu tanıyacak mısınız? Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Devleti de, evet ben bunu taahhüt ediyorum demiştir. İşte, biz bunun gereğini yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bölge insanı olarak şunu arz edeyim ki, hepimiz de biliyoruz, biliyorsunuz, gezenler biliyor, görmeyenler de mutlaka biliyordur bunu: Bugün, bütün köylerde, mezralar dahil, hangi evin üstüne bakarsanız -toprak damlı da olsa- çanak antenler vardır. Bunların hepsi, MED-TV başta olmak üzere, çok sayıda yayını zaten izliyor ve bu yayınlar, maalesef, Türkiye Cumhuriyetinin lehinde değil, vatandaşı devlete yaklaştıran değil, devletin yaptıklarını doğru anlatan değil; bilakis, terör örgütlerine yönlendiren, zehir dolu fikirlerle doludur. Şimdi biz ne yapıyoruz; bunun yerine -elbette ki, yasal düzenlemeler zaten yapılıyor RTÜK Yasasında, kontrol getiriliyor- Anayasanın çerçevesi içerisinde olmak koşuluyla, bu insanlarımıza, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, gerçek, doğru bilgiler aktarma yolu açılıyor. Bundan bölücülük doğmaz, bütünleşme doğar. (YTP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, iki gün oldu, sıkıyönetimle beraber 22 yıldır devam eden olağanüstü hal 2 ilde kalktı, 2 ilde de 4 ay sonra kalkacak. 19 Haziranda da söylemiştim, samimiyetimle söylüyorum, burada, bir kez daha: Olağanüstü halin kalkmasını insanların yüzde 99,9'u sevinçle karşılamış; ama, belki binde 1'i üzüntüyle; çünkü, elindeki bir silahı alıyorsunuz. İşte, anadilde yayın da aynıdır, anadilde öğrenim de aynıdır. Yani, bölge insanımızı, gençlerimizi, vatandaşlarımızın güzel duygularını istismara vesile oluyor. Bu vesileyi ortadan kaldırıp...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Efendim, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

EVLİYA PARLAK (Devamla)- Bundan sonra, yirmi senedir, ülke olarak hepimizin zarar gördüğü o terör dönemine bir daha ulaşmak istemiyorsak, yasakları kaldırmaktan korkmayalım.

Ben, bir kez daha bu kürsüden kaset konusunu söylemiştim: Benim anadilim Kürtçedir; müziği de severim, dinlerim de. Yasak olduğu zaman, kimde bulsam, yalvararak alıyordum, rica ediyordum; çünkü yoktu. Ne zamanki serbest oldu, bandrole bağlandı, hakikaten, o şevk, o heyecan, o arayış kalmadı kimsede; ne bende ne de bir başkasında.

Şimdi, bu yayınların serbest olmasının yasal çerçevelere alınması bu bütünlüğü sağlayacaktır; korkulacak hiçbir şey yoktur ve ben, gerçekten, bu Yüce Meclisi bir kez daha kutlamak istiyorum; saat 01.00 ve hemen hemen 12 saate yakın bir süredir çalışıyoruz; belki, daha 6-7 saat daha sürecek; ama, bundan sonra gelecek çocuklarımıza, evlatlarımıza, Avrupa Birliğine katılımı sağlayacak böyle bir düzenlemeyi yaptığımız için ve bu Meclisin bir üyesi olduğum için de onurla bunu ifade ediyorum.

Yüce Heyetinizi, bu kıvançla, saygıyla selamlıyorum. (YTP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler bitti.

2 adet önerge vardır; önce aykırılık derecesine göre okutup, sonra en aykırı önergeden başlayarak, işleme koyacağım.

1 inci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 8 inci maddesinin ikinci paragrafının birinci cümlesinde "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline" ibaresinin ilave edilmesini, ayrıca, aynı paragrafın son cümlesinde "üst kurulca" ibaresinden sonra gelmek üzere "belirtilen temel ilkeler dikkate alınarak" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Mehmet Sağlam

H. Ufuk Söylemez

Ali Rıza Gönül

 

Kahramanmaraş

İzmir

Aydın

 

Ayvaz Gökdemir

Hayri Kozakçıoğlu

Sebahattin Karakelle

 

Erzurum

İstanbul

Erzincan

BAŞKAN - Şimdi, en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

Koray Aydın

Nesrin Ünal

Mustafa Verkaya

 

Ankara

Antalya

İstanbul

 

Burhan Orhan

İsmail Köse

Hasari Güler

 

Bursa

Erzurum

Adıyaman

 

Ahmet Çakar

 

Ali Serdengeçti

 

İstanbul

 

Manisa

YASİN HATİBOĞLU  (Çorum) - Sayın Başkanım, bu önergeler tutanaklara geçiyor. Burada bir zühul var, düzeltirsek, faydalı olur; "...maddesinin madde metninden çıkarılması" olmaz, madde metninden madde çıkmaz. "Maddenin teklif metninden çıkarılması" diye düzeltelim, tutanaklara öyle geçsin.

BAŞKAN - Evet, öyle düzeltelim.

Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 8 inci maddesinde, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında konuştukları dil ve lehçelerde yayın olanağı tanıyan, böylece iletişim özgürlüğünü çağdaş bir anlayışla genişleten; ancak, bu olanağın cumhuriyetin niteliklerine, devletimizin üniter yapısına, ulusal birliğimize ve ülke bütünlüğümüze aykırı amaçlarla kötüye kullanılmaması için gerekli önlemleri ihmal etmeyen bir düzenleme yer almaktadır. Önergeye bu nedenle katılmıyoruz.

BAŞKAN - Konya Milletvekili Sayın Sait Gönen, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SAİT GÖNEN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 8 inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde konuşmak istiyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, farklı din, dil ve kültürlere mensup insanların hoşgörü içinde bir arada yaşadığı, evrensel bir imparatorluğun vârisidir. Farklılıklardan ziyade, ortak noktaları önplana çıkaran bu evrensel formülasyon, zengin tarih ve kültür mirasımızın önemli bir unsurudur.

Sayın milletvekilleri, burada size şunu hatırlatmak istiyorum: 1900'lü yıllarda önplana çıkan iki liderden bahsetmek istiyorum: Birisi cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, diğeri Mareşal Tito; birisi üniter yapıyı önpalana alan bir devlet modeli geliştirmiş, diğeri ayrılıkları önplana alan bir devlet modeli geliştirmiş. Bugün Yugoslavya'nın durumunu ve Türkiyemizin durumunu dikkate almanızı istirham ediyorum. Yani, bu topraklarda "Türk" kelimesi, bin yıldan daha fazla bir arada yaşamış, aynı tarihi ve aynı kaderi paylaşmış olan vatan evlatlarının kültürel ve millî mutabakatının üst kimliğidir. Türkçe de, bu üst kimliğin birbiriyle anlaşabildiği yegâne dildir.

Değerli arkadaşlar, anadilde yayın hakkının eğitim hakkıyla bir arada ele alınması gerekir. Bunda temel problem, birkısım Türk vatandaşlarının farklı kültürel özelliklerinin bir hak olarak kabul ve tescil edilip, bunun yasalarla düzenlenmesidir. Böylece, bu farklı özelliğe, hukukî sonuçlar doğuracak bir statü tanınmış olacaktır. Bu, millî bünyemizi ve ahengimizi bozacak, farklı dilleri kullanan kardeşlerimiz için de en büyük kötülük olacağına inandığımız azınlık statüsüdür ve bu bir dayatmadır.

Bakın değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkeleri, bu birliği oluştururken, kendi aralarında "her ülke kendi azınlığını kendi belirler" kararı almışlar ve birlik üyesi ülkelere baktığımızda, bunun bir sonucu olarak, Musevi cemaati, birlik üyelerinden birinde azınlık statüsündeyken, bir başka birlik üyesinde azınlık statüsünde değildir ve bugün, bize, Türkiye Cumhuriyetinin azınlıkları Lozan'la belli olduğu halde "sendeki azınlıkları ben belirlerim" statüsü dayatılmak istenmektedir.

Kürtçe yayın hakkı ve Kürtçenin yayın alanında kullanımının kurumsal bir biçimde geliştirilmesi, PKK, KADEK tarafından, Kürt birliğinin demokratik yollardan tescili için önemli bir araç olarak görülmektedir. Bu yayınlar, haber programları ve kültürel amaçlı programları mı kapsayacak; yoksa, bütün lehçelerin ve ağızların öğretilmesini mi amaçlayacak? Eğitim programları mı olacak; yoksa, oylarınız sayesinde, terör örgütü PKK ya da KADEK'in meşru iletişim ve haberleşme ağı halini mi alacak?!

Değerli arkadaşlar, tekrar düşünün; Türk Milleti ve tarih önünde mahkûm olmak istemiyorsanız, tekrar düşünün. Şunu bilin ki, iki gündür burada sergilenen teslimiyetçi, zavallı tavır, bu milletin gözünden kaçmayacaktır.

Aslında, süren tartışmalara biraz dikkatli baktığımızda, Tanzimattan bu yana devam eden zihniyetin temsilcilerinin manevralarını görürüz. Bu zihniyet, Batılı olmayı Batıcı olmak olarak algılayan arızî  bir düşüncenin ürünüdür.

Bu kürsüden bir sayın genel başkanın dediği gibi, kimsenin zorlaması olmadan, Batı medeniyetine girme kararı filan almadık. Avrupa Birliğine girsek de girmesek de, Batı Avrupa medeniyetinin onurlu bir parçasıyız; çünkü, biz, Afrika ya da Uzakasya'da yeni devlet olmuş bir kabile değiliz; çünkü, biz, Yüce Parlamentoda, şöyle kafamızı kaldırdığımızda, kurduğumuz 16 imparatorluğu sergileyen 16 floresan görürüz; çünkü, Türk-İslam kültür ve medeniyeti olarak, yüzyıllarca, Batı medeniyetine çok önemli katkılarda bulunduğumuza inanırız.

Ve diyoruz ki, bu millet, 1856 Tanzimat Fermanından bu yana, bugünlere, çok Mustafa Reşit Paşalar, ademimerkeziyyetçi Prens Sebahattinler, Jöntürkler, Abdülhamit Han'a suikast yapmak isterken öldürülen Ermeni komitacılara ağıt şiirleri yazabilen Tevfik Fikretler görmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SAİT GÖNEN (Devamla) - Ama, hiçbirine itibar etmemiştir. Bugün de, ne o geleneğin temsilcileri olan kayıtsız şartsız teslimiyetçilere ne kendileri dünyanın her türlü nimetinden faydalanırken, umut bağlayanları cennet vaadiyle kandıranlara ne bugünlerde -moda tabiriyle- beyaz Türklere ne yirmidört saatlik çizgisinde bile bir istikrarı tutturamayanlara ne de yıllarca savunduğu fikirlerin arkasında durabilecek erdemi ve yüreği gösteremeyen değişimcilere itibar etmeyecektir. Onlar da, şimdilik, kendi tabirleriyle "birkısım medyanın" desteğiyle mutlu olsunlar; ama, bugün, bizleri üzen ve düşündüren, dün ülkü ve gönül birliği yaptığımız, bugün başka çatılar altında ikbal arayan arkadaşlarımızın iki gündür sergiledikleri zavallılıklardır.

Hepinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 8 inci maddesinin ikinci paragrafının birinci cümlesinde "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline" ibaresinin ilave edilmesini, ayrıca, aynı paragrafın son cümlesinde "üst kurulca" ibaresinden sonra gelmek üzere "belirtilen temel ilkeler dikkate alınarak" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

 

 

Mehmet Sağlam

 

 

 

(Kahramanmaraş)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında konuştukları dil ve lehçelerde yayın, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesine eklenen bir düzenleme şeklindedir. Bu maddede, yayınların Türkçe yapılmasının esas olduğu hükmü yer almaktadır. Aynı maddede, bütün radyo, televizyon ve veri yayınları için geçerli olan yayın ilkeleri arasında, Türkçenin, millî birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak, çağdaş, kültür, eğitim ve bilim dili halinde gelişmesinin sağlanması da bulunmaktadır.

Ayrıca, üst kurulca çıkarılacak yönetmelikte, bu konudaki temel ilkelerin gerçekleşmesine yönelik düzenleme yapılması doğaldır.

Bu nedenlerle, önergede yer alan ibarelerin eklenmesine gerek yoktur; önergeye, bu nedenlerle katılmıyoruz. (MHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Sayın Sağlam, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde fazla vaktinizi almak istemiyorum. (MHP sıralarından "alma, alma" sesleri)

Maddede "Ayrıca, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir. Bu yayınlar, cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz" deniliyor. Biz, önergemizde "bölünmez bütünlüğüne" den sonra "ve resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline aykırı olamaz" diyoruz. Sadece, bu yayınlarda, bir kere daha, Anayasanın amir hükmü olan, resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olmasını vurgulamaya çalışıyoruz.

Ayrıca da, RTÜK'e; yani, Üst Kurula, lütfen, bu usul ve esasları tespit ederken, belirtilen temel ilkeleri dikkate al diyoruz. Bunun, hiçbir zararı olmadığı gibi, bazı yayınların, sadece farklı dil ve lehçede yayın yapılırken, hiçbir zaman, Anayasanın resmî dille ilgili, eğitim diliyle ilgili hükümlerinin ihmal edilmemesini vurgulamaya çalışıyoruz. Neden; şimdi, başından itibaren, Türkiye'de, Ulusal Programdaki eğitim dili ile anadilin öğrenilmesinin önündeki engellerin kaldırılması meselesi karıştırıldı. Binlerce genç, daha üniversitede, eğitim dilini farklı dilde istiyoruz diye gösteriler yaptı. Burada, Avrupa Birliğiyle ilgili, özellikle Ulusal Programla ilgili, gerçekten, Avrupa'nın bizden ne istediğini, bizim Ulusal Programa ne yazdığımızı, gençlerimize de medyamıza da gazetelerimize de hatta bazı devlet adamlarımıza da anlatamadığımız anlaşılıyor. Eğitim dilinin Türkçe'den başka bir dil olmasını bizden isteyen yok, Ulusal Programda böyle bir hüküm yok. Dolayısıyla, RTÜK'le ilgili, yayınlarla ilgili konuda da, resmî dilin ve eğitim dilinin -tekrar vurguluyorum, bir dili öğrenmek başka bir şey- Türkçe'den başka bir dil olması konusunda herhangi bir hüküm yok. Anayasanın amir hükmü bu; bunun için bunu koymaya çalıştık. Gerçekten, Komisyonumuzun ve Sayın Bakanımızın buna karşı çıkmasını da anlayamadığımızı burada ifade etmek zorundayım.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İhtilaf var efendim; oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Sayın Mehmet Sağlam ve arkadaşlarının önergesinin oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir.

8 inci maddeyi oylamadan önce, açık oylama talebi vardır; arkadaşlarımın isimlerini okuyup, burada olup olmadıklarını arayacağım.

Adnan Fatin Özdemir?.. Burada.

Mehmet Telek?.. Burada.

Mükerrem Levent?.. Burada.

Nesrin Ünal?.. Burada.

Basri Coşkun?.. Burada.

Ali Özdemir?.. Burada.

Yener Yıldırım?.. Burada.

Ayhan Çevik?.. Burada.

Cumali Durmuş?.. Burada.

Mustafa Gül?.. Burada.

Ali Gebeş?.. Burada.

Kemal Köse?.. Burada.

Sedat Çevik?.. Burada.

İbrahim Halil Oral?.. Burada.

Vedat Çınaroğlu?.. Burada.

Abdurrahman Küçük?.. Burada.

Orhan Şen?.. Burada.

Hidayet Kılınç?.. Burada.

Nidai Seven?.. Burada.

İrfan Keleş?.. Burada.

Mustafa Verkaya?.. Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakikalık süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifinin 8 inci maddesinin açık oylamasına 381 sayın milletvekili katılmış olup, 267 kabul, 114 ret oyuyla 8 inci madde kabul edilmiştir.

Saat 02.00'ye kadar ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati : 01.43

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 02.05

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 125 inci Birleşimin Altıncı Oturumunu açıyorum.

890 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

9 uncu maddede kalmıştık.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - A) 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (6) numaralı bendinde geçen "bu Kanunun ek birinci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar" ibaresi, "bu Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçlar" şeklinde değiştirilmiştir.

B) Basın Kanununun 21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 21. - 9 uncu maddenin birinci fıkrası ile 11 inci madde hükümlerine aykırı hareket edenler, on milyar liradan otuz milyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilirler.

9 uncu maddenin son fıkrasına göre yayımı durdurulan mevkutenin yayınına beyanname vermeden devam edenler, yirmi milyar liradan altmış milyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar."

C) Basın Kanununun 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 22. - Hakikate aykırı beyanname veren kimse, fiil başka bir suç oluştursa bile yirmi milyar liradan yüz milyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilir."

D) Basın Kanununun 24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 24. - 12 nci maddenin birinci fıkrası hükmünü yerine getirmeyenler hakkında otuz milyar liradan yüz milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur."

E) Basın Kanununun 25 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 25. - 13 üncü maddede yazılı şart ve vasıfları haiz olmayan kimseleri çalıştıranlar, onbeş milyar liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasıyla cezalandırılırlar."

F) Basın Kanununun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yukarıdaki fıkralar hükümlerine aykırı hareket edenler, yirmi milyar liradan yüz milyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar."

G) Basın Kanununun 33 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu yasağa aykırı hareket edenler, on milyar liradan otuz milyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar."

H) Basın Kanununun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu defter tutulmadığı veya deftere noksan ve yanlış malûmat geçirildiği veyahut savcılıkça talep vukuunda defter ve ihtiva etmesi gereken hususlar gizlendiği takdirde mevkutenin sahibi veya onun mümessili, bir milyar liradan on milyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilir."

BAŞKAN - Efendim, 9 uncu madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 9 uncu maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, aslında çok önemli bir teklif paketini, teklif demetini görüşüyoruz. Bu, gerçekten Türkiye'nin yapısal dönüşümüne hizmet edecek bir tekliftir, belki de geç kalmış bir tekliftir. Daha geniş kapsamlı ele alınabilirdi; ancak, şu aşamada ele alınmış durumda.

Kırküç yıldan beri tek taraflı aşk ilanıyla kapısında beklediğimiz Avrupa Birliğinin, acaba aşkımıza cevap verir mi düşüncesiyle, bu tip, işte, Avrupa müktesebatının iç hukuka taşınması adına verilmiş Ulusal Program çerçevesinde çıkarmayı taahhüt ettiğimiz yasa demetlerinin bir parçası olarak bunu düşünüyorum; ancak, tüm arkadaşlarımızın, aslında, bunların, Avrupa Birliğinin bizim teklifimize cevap vermesi adına değil, gerçekten milletimizin ihtiyacı olduğu düşüncesiyle çıkarılması gerektiğine inandığına da inanıyorum.

Gerçekten, şu aşamada, millî sınırlar içerisine hapsolmuş devlet modelinden, artık, ulusüstü devlet birlikteliklerine doğru açılan dünya ufkunda, Türkiye'yi de, kendi millî sınırları içerisine hapsolmuş bir ülke olmaktan çıkarıp, insanlığın ürettiği değerleri ve teknolojiyi ülkeye ithal etmek ve ülkemizin ürettiği değerleri de evrenselleştirmek adına böyle bir dönüşümün olması gerektiğine inanıyorum.

Avrupa Birliği kurulduğundan bu tarafa nerede duruyor, biz nerede duruyoruz? Aslında, demin, arkadaşlarımız, bizim Partimizle ilgili de bazı şeylerde bulundular. Aslında biz yerimizde duruyoruz, Türkiye de yerinde duruyor kırküç yıldan bu yana, ama, Avrupa Birliği yerinde durmuyor. Durduğuna inanmıyorum; çünkü, Avrupa Birliğinin 50'li yılların başında kömür, çelik ve atom birliği olarak teşekkül ettiğini, 3 devlet tarafından desteklendiğini; daha sonra, bünyesine başka ülkeleri de katarak, diğer emtiaların ve sermayenin de dolaşımını sağlayacak şekilde Avrupa Ortak Pazarı, Avrupa Ekonomik Topluluğu halinde niteliksel bir değişikliğe gittiğini, daha genişlediğini; daha sonraları, ekonomik boyuttan daha fazla biraz da siyasal boyutu ön plana çıkararak Avrupa Topluluğu haline geldiğini görüyoruz;  şu anda da, aslında tamamen siyasî boyut ön plana çıkarılarak, yani ekonomik birliktelikten öte siyasî birlikteliğin sağlanması adına bir Avrupa birleşik devletlerinin oluşumuna yöneldiğini görüyoruz ve fizikî olarak da çok genişliyor; bir taraftan Estonya, Letonya, Litvanya, öbür taraftan Portekiz, Kıbrıs gibi çok geniş bir alana yayılıyor; 3 üyeden 9'a, 9'dan 12'ye, 15'e, derken 25'e doğru gidiyor. Nerede duracağı ve hangi keyfî değişiklikleri, vasıfsal değişiklikleri de göstereceğini şu anda bilmiyoruz; ancak, şunu söyleyebiliriz ki, Avrupa Topluluğunu, direkt, vazgeçilmez bir unsur, olmazsa olmaz şart olarak ve katıldığımız zaman, kendimizi içerisine attığımız zaman her şeyimizin hallolacağı, işsizliğin önleneceği, Türkiye'nin kalkınacağı ve sorunlarımızın hallolacağı bir düş olarak da görmüyoruz. Biz, burada, Avrupa Birliğinin bu vasfından öte, Avrupa Birliği kriterlerinin Türkiye'ye taşınması adına buna destek veriyoruz, bunu ayırt etmek lazım; çünkü, Fransız İhtilaliyle birlikte oluşan ulusal devlet anlayışından, şu anda, ülkeler ve uluslar, ulusüstü devlet birlikteliklerine doğru gitmektedir. Bu birlikteliğin içinde, elbette ki, kendi ulusal birlik, bütünlük ve kimliğimizi koruyarak, o birliğin nimetlerinden faydalanma amaçlanmaktadır.

Burada, Avrupa Birliği de aslında tek alternatif değildir. Bunun yanında, Türkiye'de, çok partili hayattan sonra, hatta, tek partili hayattan önce de, Balkan Paktının Atatürk zamanında kurulması ve ondan sonra, yönetme veya kararla yönetme bilincini ve kararlılığını ortaya koyan hükümetlerin, mesela, Demokrat Parti zamanında bir Bağdat Paktının, Refahyol zamanında bir D-8 kuruluşlarının da bu ulusüstü birlikteliğin bir modeli olduğunu burada vurgulamak istiyorum. Yani, Türkiye çaresiz değildir; ancak, Türkiye, gerçekten, uluslarüstü bir anlayışın, küreselleşmenin zorladığı ulusal sınırlar dışına çıkarak, dünya devleti olma çabası içerisinde. Bu müktesebatın da Türkiye'ye taşınması gerektiğini bilmesi gerekir ki, bugün, siyasî partilerimiz de tamamına katılmaktadırlar. 57 nci hükümet de, 795 sayfalık, Karınca Duası gibi, küçük puntolarla yazılmış bir Ulusal Programı sunmuş, bunu taahhüt etmiştir. Bunun gereğinin bir kısmı şu anda yerine getiriliyor.

Biz, Avrupa Birliği müktesebatını aslında niçin istiyoruz; demokrasinin önündeki birtakım engelleri kaldırma ve Parlamentoyu vesayet altına almış odakları sivil demokrasiye çekmek adına istiyoruz. Aslında, bir devlet yapısının insanların temel hak ve hürriyetlerini, insanımızın temel hak ve hürriyetlerini ve onların kullanım alanlarını genişletmesi adına bunu istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Geçer, toparlayın lütfen.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - İnsan haklarının genişletilmesini, devletin bekasından ve birliğinden taviz vermek olarak algılayan bir mantığı terk edip, insan hak ve hürriyetlerinin alabildiğine teneffüs edilebileceği bir ülke yapısının oluşması için biz bunu istiyoruz. Devleti bir Bedevî çadırı veya bir kabile çadırı olmaktan çıkarıp, dünya devleti olma adına bu kriterlerin Türkiye'ye taşınmasını istiyoruz. Yoksa, tek taraflı bir aşkla, Avrupa Birliği bizim aşkımıza cevap versin, onlara taahhütlerimizi yerine getirelim adına istemiyoruz. Diğer taraftan, 9 uncu maddede Basın Yasasıyla ilgili değişiklikler var. Burada, hürriyeti kısıtlayıcı cezalar para cezasına çevriliyor. Cezalar biraz yüksek konulmuş; ama, enflasyon böyle giderse onu da dengeleyeceğine inanıyor ve bu düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinde.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Vazgeçtik.

BAŞKAN - Vazgeçtiniz. Teşekkür ediyorum efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nazif Okumuş?.. O da yok.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan; buyurun.

Sayın Ahmet Tan, eski Bakanımız; aynı zamanda, basın emekçisi. Sütununu bile elinden aldılar; mağdur arkadaşımız.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, saat 2.00'de sizlere hitap etmek, mikrofonu meşgul etmek fazla sevimli bir hadise değil; ancak, burada, bir vasiyetname mi dersiniz, yoksa, gelecek Parlamentoya bir akit mi dersiniz, iki dönemdir komisyonlarda görev yapan, başkanlık yapan bir arkadaşınız olarak bir iki noktaya işaret etmeden gitmeyi uygun görmedim; izninizle bunları ifade etmek istiyorum. Maddeye bağlı kalmayacağımı fark ettiniz. Bu saatten sonra, Avrupa Birliğine doğru yola çıkmış TIR şoförleri gibiyiz. Biraz evvel çorba molasını da aldık. O yüzden, beni bağışlayacağınızı umuyorum.

Şimdi, efendim, burada, Avrupa Birliğiyle ilgili bütün kriterleri yerine getirsek bile, mevzuattaki değişiklikleri gerçekleştirsek bile, Amsterdam Anlaşmasının 49 uncu maddesine göre bu kriterler yerine gelmiş dahi olsa, müzakere tamamlanmış dahi olsa, bizim, Avrupa Birliğindeki kaderimizi tayin edecek olan, Avrupa Birliği Parlamentosundaki oylamadır, buradaki milletvekilleridir ve salt çoğunlukla Türkiye'nin öteki üyeler gibi kaderi belirlenmektedir. Bizim, bugüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Avrupa Parlamentosuyla, sadece ve sadece, başkanlığını Sayın Kürşat Eser'in yaptığı Karma Parlamento Komisyonu aracılığıyla bir ilişkimiz vardı. Oysa, Avrupa Parlamentosunun üyeleriyle Büyük Millet Meclisinin -vatandaşın deyimiyle adam adama ilişki- markaj yapması, adam adama ilişki kurması gerekirdi. Bunun için, Büyük Millet Meclisinin altyapısı olduğu halde, bu konuda bir irade ortaya koymadı. Altyapı derken, dostluk gruplarımız vardı. Dostluk grupları, maalesef yeterince çalıştırılamadı ve Büyük Millet Meclisinin gücünü, Büyük Millet Meclisinin hissiyatını, Türkiye'nin hazırlığını, biz, Avrupa Parlamentosuna aktaramadık. O yüzden, bu eksikliğin önümüzdeki Parlamentoda doldurulacağını ümit ediyorum ben.

Özellikle, birebir ilişki kurmanın önemini, müsaadenizle, kendi başımdan geçen bir örnekle ve tutanaklara geçirmek bakımından da ifade etmek istiyorum. Bendeniz, geçen dönemde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiydim, bu dönemde de (AGİT) Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi Türk Grubu Başkanlığı yaptım, 8 arkadaşımızla birlikte; burada başkanvekilliğine aday oldum.

Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı konusunda küçük bir bilgi de sunmak istiyorum. Avrupa Birliği Parlamentosu, bu AGİT Parlamenter Asamblesinin gözlemcisidir; bütün toplantılarına katılır. O yüzden, bir başka konu da, Avrupa Güvenlik İşbirliği Parlamentosunun bütün üyeleri, aşağı yukarı Avrupa Birliğine ait üyelerinin hepsi iki şapkalıdır; aynı zamanda Avrupa Birliği Parlamentosunun üyeleridir. Burada parlamento diplomasisi çok yoğun bir şekilde işlemektedir. Biz, Büyük Millet Meclisi olarak, bunu, yeterince yerine getiremedik, hatta, hiç yerine getiremedik. Bendeniz, bu Parlamentonun başkanvekilliğine aday olduğum zaman önüme büyük engeller çıkarıldı. Yunan milletvekilleri kürsüden "bu ülkenin cezaevlerinden her gün bir ölü çıkmaktadır, insan haklarına riayet edilmemektedir, idam cezaları kanunlarında yer almaktadır; bunların bu Parlamentoda bulunmaları bile mümkün görülmezken, bir de başımıza, Başkanlık Divanına seçilmeleri, başkanvekili olmaları söz konusu oldu; o yüzden, kesinlikle, Türk'ün buraya seçilmesine engel olmalıyız" dediler.

Bir başka handikap da; biz sosyalist gruba üyeydik. Orada millî gruplar yoktur, biliyorsunuz; ideolojik gruplar vardır; büyük gruplar olarak liberaller orada var, Hıristiyan demokratlar var. Demokratik Sol Partinin Sosyalist Enternasyonal üyesi olmamasından bahisle benim üyeliğimi askıya aldılar; hatta, benim adaylığıma engel olmak için bildiri yaptılar. Karşıma Yunan, Rum yönetiminden birisini çıkardılar, İsveçli bir eski bakanı çıkardılar; fakat, ona rağmen, ben, tek başıma, buradaki 7 ayrı arkadaşımızla birlikte -bunların isimlerini de saymak kadirşinaslık olacak; AK Partiden Sayın Yalçıntaş Bey, MHP'den Ercan Özsoy ve Mehmet Kaya Bey, ANAP'tan Lutfullah Kayalar Bey, Doğru Yol Partisinden Kemal Çelik Bey- yürüttüğümüz adam adama markajla -demin söylediğim ifadeyle- 55 ülkenin 315 parlamenterinden ki, bunların 15'i Amerikan Senatosu ve Amerika Temsilciler Meclisi üyesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tan, bir dakika efendim... Buyurun.

AHMET TAN (Devamla) - Ruslar vardı. Dünyanın 55 ülkesinden 315 parlamenterden oy alarak, bütün engellemelere rağmen, Başkanvekilliğine seçildim ve garip bir  tecelliyle, 2004 yılı temmuz ayına kadar!.. Elbette ki, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımızın gayretiyle, bunu, tabiî, kasımdan itibaren, başka bir ülkeden bir başka milletvekilinin seçilmesiyle devam ettirecekler.

Bunları şunun için anlatıyorum: Tek başına çalıştığınız zaman, küçük bir grup içinde çalıştığınız zaman, 55 ülkenin parlamenterlerinden oy alıp çok yüksek bir uluslararası göreve parlamentoda seçilebiliyorsunuz; ama, bunun için ilişki kurmak gerekiyor. Antalya'da bir seminer yaptık, bu arkadaşlarımızı bu seminere getirdik, Mecliste gezdirdik ve böylece kurduğumuz bir ilişkinin semeresini aldık...

BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen...

AHMET TAN (Devamla) - Şimdi, aynı yöntemi, bizim, Avrupa Parlamentosuna yönelik uygulamamız herhalde gerekecek. Bunu da, inşallah, 3 Kasımdan sonra burada görev alacak olan değerli milletvekili arkadaşlarımız uygulayacaktır.

Vaktinizi aldığım için sizlere, Sayın Başkana da toleransı için çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum, sağ olun. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisinde.

Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin?..

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Vazgeçti efendim...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, ilk çağırdığımda Sayın Okumuş olmadığı için son sıraya koymuştum.

Şimdi, MHP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nazif Okumuş; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) 

MHP GRUBU ADINA NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki, her sağlıklı demokrasi için vazgeçilmez bir kurum olan özgür basınımızın çağdaş, gerçekçi, uygulanabilir yasal düzenlemeler çerçevesinde kendisini yenilemesine ve geliştirmesine katkıda bulunmak, Yüce Meclisin olduğu kadar Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun da arzu ve isteğidir; ama, ne yazık ki, ülkemizde siyaset-basın ilişkileri, yakışanın aksine, tamamen kullanma ve kötüye kullanma temeli üzerinde yürütülmektedir; ama, bunda basın patronları ve çalışanları kadar, hatta onlardan çok daha fazlasıyla siyasetçinin de payı bulunmaktadır. Hangi siyasetçinin; pek tabiî ki, kısa günün kârı için her şeyini feda edebilecek kalite ve karakterdeki siyasetçinin. Hangi siyasetçinin; Başbakanlık koltuğu için göze alamayacağı bağlantı olmayan siyasetçinin. Hangi siyasetçinin; kendisini başbakan olmak için yaratılmış zanneden, bu saplantıya inanmış bir fedai kitlesi edinen siyasetçinin. Siyasetteki ölçüsüz iştahların bu derece etkin olabildiği yerde, mesela, mutlaka başbakan olmalıyım hırsı içinde olanların veya bunun için her şeye evet diyebilenlerin ve her şeyden çok başbakanlığı istedikleri bir ortamda, basın patronları da, pek tabiî ki, bu verimli ve kârlı siyasetçi hırsını kullanmaya hem de çok kötü kullanmaya yöneleceklerdir.

Değerli arkadaşlar, onun için, bu konuda dikkatli olunmalıdır, MHP de bu hassasiyeti taşımaktadır; ama, bazıları bizleri anlamıyor, anlamak istemiyor ve MHP'yle uğraşmaktan geri kalmıyor, hatta MHP'yle uğraşmayı vazife görüyor. Bu çerçevede, Millî Nizamın, Millî Selametin, Refahın ve Faziletin iki güncel uzantısına mensup arkadaşlarımızın MHP'ye duydukları öfkeyi de çok iyi anlıyoruz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Size öfke falan duymuyoruz, sadece acıyoruz.

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Evet, burada, siyasette hiç alınteri dökmemiş, hep hazıra konmasını bilmiş bir arkadaşımız, bir grup başkanvekili, Milliyetçi Hareket Partisine neler söylüyor uzun zamandır izliyoruz, basın toplantılarını da izliyoruz. O basın toplantılarında, 1980'li yıllarda kurulan MÇP'yi hangi rakamların üzerine oturttuğunu ve Milliyetçi Hareket Partisinin, Anadolu'da, Alevî-Sünni körüklemesi yaptığını iddia edebilecek kadar saplantılarla bu kürsülerden konuştu aylarca; biz bunları izliyoruz. Ama, hiç alınteri yok, hep hazıra konmuş. Şimdi de hazırda... Onun için, bu tip siyasetçiler, buralarda, Milliyetçi Hareket Partisine bakıp Osmanlının o engin hoşgörüsünü anlatabilecek kadar erdemli takıntılarla konuşma hakkına sahip değiller. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bakın, gazetelere yansıdı, hepsini yakından izliyoruz. Değişikliklerini ortaya koyarak alkışladıkları ilkelerin içerisinde din eksenli bir parti olmayacaklarını, demokratik değerler platformunda siyaset yapacaklarını anlatıyorlar satır satır. Partilerinin, başı kapalı-başı açık, laik-antilaik, Sünni-Alevî, Türk-Kürt vesaire gibi kamplaşmalara kesinlikle karşı olduğunu anlatıyorlar. Esas bizi düşündüren tarafı, bu kabustan da hangi süreçte uyandıklarını anlatıyorlar; ondan sonra da, laik-antilaik, başörtüsü takıntısı olmadığını söyleyen arkadaşlarımız, Milliyetçi Hareket Partisinin bir milletvekilinin, Türkiye'de yasalar karşısında, Parlamentonun içerisinde demokratik bir anlayışla koyduğu tavrı, üç senedir dillerine dolayarak her türlü polemiği yapıyorlar! Yakışıyor mu bu, yakışıyor mu?!

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Böyle konuşmak size çok yakışıyor.

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Ya, vay; öyle yok hocam!

İşte bunlar böyle!..

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Polemik yapmak size özgü.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ne bu öfke ya, ne bu öfke arkadaş?!

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Şimdi, önce, bu ülkeyi 28 Şubat sürecine yuvarlayan aşırılık ve taşkınlıklarıyla tarihî bir karakterin fotoğrafını hatırlamak zorundayız.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bir aynaya bakın, kendinizi nasıl görüyorsunuz bir bakın!

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Rahşan Hanım gelir şimdi!..

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisini ansızın seçimi dayatmakla suçlayabilen bu kadroların niye hırslandıklarını biz çok iyi anlıyoruz; çünkü, o dönemde yapamadıklarını, bugün, Milliyetçi Hareket Partisi yapmıştır. Elinizi vicdanınıza koyun ve karar verin, eğer bu eğilim 1997'de seçimi göze alabilseydi; yani, bugün, MHP'nin yaptığını yapabilseydi, o dönemin demokrasi dışı tezgâh ve manevraları gündeme gelebilir miydi?! Bu gerçek ortadayken, Milliyetçi Hareket Partisinin birden bire seçim istemesini kınamak için ya akıldan ya da -affedersiniz- insaftan yana sorunlu olmak gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Okumuş, lütfen toparlayın.

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Evet, Milliyetçi Hareket Partisi seçimin vaktinde yapılmasını vurgulayıp durmuştur. Ne zamana kadar; demokrasi dışı etkenlerle, yapay ve sunî oluşumlarla siyasî istikrarın bozulmak istenmesine kadar. Başka ne zamana kadar; sandıkta ortaya çıkan millet iradesinin komplolarla değiştirilmek istenmesine kadar. İşte onun için Milliyetçi Hareket Partisi seçim istemiştir.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - O komplolar neydi millete açıklayın!

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Çıkıp da bir hafta önce, seçim vaktinde diyordunuz; ne oldu da seçim için şimdi 3 Kasım diyorsunuz anlayışının temelinde bu yatmaktadır ve 28 Şubat sürecine giden noktadaki sizin aczinizin, bugün, Milliyetçi Hareket Partisi tam tersi dersini alarak karşı duruşunu sergilemektedir.

Yıllarca beraberken, ikiye ayrılan siyasî partilerimizden birinin sayın genel sekreteri 3 Kasımda yapılacak erken seçimler sebebiyle dün verdiği demeçte, bu seçimlerin Kuvayi Milliyeciler ile mandacılar arasında geçeceğini vurguluyor. Bunları kim söylemiş; Avrupa Birliği ve Kopenhag kriterleri diyen ve bugün bu yasa teklifini hararetle destekleyen bir partinin genel sekreteri. Az önce de dinledik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NAZİF OKUMUŞ (Devamla) -...aynı partinin (F) tipi genel başkanı, affedersiniz, (F) tipiyle meşgul olan genel başkan yardımcısı da, burada, bunları savundu. Göreceğiz bakalım; Kuvayi Milliyeciler ile mandacılar anlayışını seçim meydanlarında milletle kim paylaşacak, göreceğiz.

Pandorranın kutusunu bu kadar açtık, şimdilik bu kadar söylüyoruz.

İyi akşamlar. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - A) 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 8 inci maddesinin (D) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"D) "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine, genel güvenliğe ve genel ahlaka zararı dokunacak oyun oynatılan, temsil verilen, film veya video bant gösterilen yerler ile internet üzerinden yapılan yayınlara izin verilen yerler,"

B) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 9. - Polis, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silah, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla usulüne göre verilmiş hâkim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mahallin en büyük mülkî amirinin vereceği yazılı emirle;

A) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde,

B) Özel hukuk tüzelkişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde,

C) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde,

D) Öğretim ve eğitim özgürlüğünün sağlanması için her derecede öğretim ve eğitim kurumlarının ve 20 nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki koşula uygun olarak girilecek üniversite, bağımsız fakülte veya bağlı kurumların içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkış yerlerinde,

E) Umumî veya umuma açık yerlerde veya öğrenci yurtlarında veya eklentilerinde,

F) Yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında,

G) Her türlü toplu taşıma veya seyreden taşıt araçlarında,

Suçun önlenmesi amacıyla kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar; suç unsurlarına el koyar ve evrakı ile birlikte Cumhuriyet Savcılığına tevdî eder.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlara göre suç iz, eser, emare veya delillerinin tespiti veya faillerinin yakalanması amacıyla polis tarafından yapılacak aramalar için de usulüne göre verilmiş hâkim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, diğer kanunlarda yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmalıdır.

5680 sayılı Basın Kanunu kapsamına giren basılı eserlerin arama ve zaptı, genel hükümlere tâbidir."

C) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 11 inci maddesinin (C) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"C) Genel ahlâk ve edebe aykırı mahiyette her türlü sesli ve görüntülü eserleri, kaydedildiği materyale bakılmaksızın üreten ve satanları,"

D) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 12. - Kanunî istisnalar saklı kalmak üzere, eğlence, oyun, içki ve benzeri amaçlı umuma açık ve açılması izne bağlı yerlerde onsekiz yaşından küçükler çalıştırılamaz.

Polis bar, pavyon, gazino, meyhane gibi içkili yerler ile kıraathane ve oyun oynatılan benzeri yerlere yanlarında veli ve vasileri olsa bile onsekiz yaşını doldurmamış küçüklerin girmesini meneder.

Bu madde hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 17 nci, işyerleri hakkında da 8 inci madde hükümlerine göre işlem yapılır."

E) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 13. - Polis,

A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,

B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,

C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk halinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,

D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları,

E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,

F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,

G) Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri

Yakalar ve gerekli kanunî işlemleri yapar.

Yakalanması belirli bir usule bağlanmış kişilerle ilgili kanun hükümleri saklıdır.

Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir.

Yakalanan kişilere, yakalama sebebi herhalde yazılı ve bunun mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal; toplu suçlarda ise en geç bu kişiler hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.

Kişinin yakalandığı, istediği kanunî yakınlarına derhal bildirilir.

Yakalananlardan,

A) Uyuşturucu madde kullanmış olanlar ile sarhoş olanların,

B) Zor kullanılarak yakalananların,

C) Haklarında suç soruşturması yapılacak olan şüpheli ve sanıkların

Yakalanma anındaki sağlık durumları tabip raporuyla tespit edilir.

Yakalanan kişilerden suç işlediği şüphesi altında olanlar adlî mercilere sevk edilir. Haklarında ıslah veya tedavi tedbiri alınması gerekenler, ilgili kurum yetkilileri tarafından teslim alınır. Yakalama sebebi ortadan kalkanlar derhal serbest bırakılır."

F) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun Ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ek Madde 1. - Umumî veya umuma açık yerler ile umuma açık yer niteliğindeki ulaşım araçlarında, gerçek kişi veya topluluklar, mahallin en büyük mülkî amirine, en az kırk sekiz saat önceden yazılı bildirimde bulunmak suretiyle, oyun ve temsil verebilir veya çeşitli şekillerde gösteri düzenleyebilir.

Bunlardan, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Anayasal düzene veya genel ahlâka aykırı olduğu tespit edilenler hakkında mahallin en büyük mülkî amiri tarafından derhal Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur.

Birinci fıkra uyarınca yapılacak bildirimde oyun veya temsile katılan yönetici ve diğer kişilerin kimlik, ikametgâh ve tâbiiyetleri belirtilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 890 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Saadet Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin bu saatinde keskin sirke olmak istemiyorum; onun için, kısaca bazı şeyleri özetlemek isterim.

Değerli arkadaşlar, bu Avrupa Birliği bizden ne istiyor?.. Bizim, bireysel haklara, hukukun üstünlüğüne, daha gelişmiş, daha demokratik bir yapıya kavuşmamızı bizden istiyor. Keşke, biz, o istemeden, bu üstün normların, onların istediği normların çok daha üstünde bir yapıya kavuşsak. Ama, ne acıdır ki, biz, istenen normlara kavuşamadığımıza inanıyoruz. Yıllar yılıdır, bu ülkede, herkes, evet, bu ülke yeniden yapılanmalıdır; yazarı, çizeri, herkes söylüyor; bu ülke aşırı merkeziyetçi bir yapıya sahiptir, yerinden yönetime geçmelidir deniliyor; fakat, bütün uğraşlara rağmen, çok acıdır, bu Parlamentonun üç döneminde bulundum, üçünde de bu söylendi; ama, üçünde de yapılamadı; bunun üzüntüsü içindeyiz. Bugün, bunun sadece küçük bir kısmı, bir paket olarak sunulmuş; ama, inanıyorum ki, zaman içinde, bizden sonra gelecek parlamenterler, daha, onlarca, belki yüzlerce paket getirecek ve yapacaktır; bu, kaçınılmaz bir şeydir, bu memleketin, bu insanların ihtiyacıysa, mutlaka yapılacaktır. Bütün bu çalışmaları yaptığımızda, inşallah, bizi Avrupa Birliğine de almazlar; çünkü, istenilen amaca ulaşmış oluruz. Bu normlar gerçekleştirildiği zaman, insanlarımıza, en tabiî hakları olan bütün özgürlükleri verdiğimiz zaman, elbette ki, biz de gelişeceğiz, kalkınacağız ve başkasına da ihtiyacımız olmayacaktır. Bugün, ciddî bir sıkıntı içinde olan ülkemizin, evet, sorunları vardır, bunlara da ihtiyacımız vardır.

Hepinizin bildiği gibi, ülkemizin bir bölümünde ciddî sıkıntılar çekildi ve birçok insan hakkı ihlal edildi. Mahkemelere gittik, mahkûm edildik. Bunu ister miyiz; hiç kimse bunu istemez; ama, maalesef bunlar yapıldı. Bugün, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun bir maddesini, bir kısmını değiştiriyoruz burada. Biz, polislerimizin, güvenlik güçlerimizin -elinde olarak veya olmayarak - nasıl davrandıklarını, neler yaptıklarını hep gördük, bunun sıkıntısını çektik. Bu Parlamentoda -televizyonları izlerken- parlamenterlere neler yapıldığını gördük.

Evet, değerli arkadaşlar, kanunların olması bir şey değil bana göre, biraz da uygulanması önemlidir. Eğer, bir kanun uygulayıcısı, bunu, layıkıyla, demokratik hakları içine sindirerek, özgürlükleri içine sindirerek vatandaşa uygun şekilde davranmıyorsa veya vatandaş da, kendisine uygulanan bu tatbikatın, aslında, onun görevi ve güvenliği için yapıldığına inanmıyorsa, ciddî bir sıkıntı doğar. Ülkemizdeki temel sıkıntılardan birisi bu bağın kurulamayışıdır; yani, devlet ve millet kaynaşması dediğimiz husus, bana göre budur.

Eğer, polis, bana, herhangi bir yerde kimlik soruyorsa veya bu teklifte düzenlendiği gibi belli yerlerde aramalar yapıyorsa, vatandaş "ne güzel, benim polisim gelmiş, benim güvenliğim için bir sorun var, o sorunu yakalamak için bunu yapıyor" diyorsa veya polis, değişik şekilde, çok sert, alışılmadık şekilde "hadi, gel" diye bunu yapıyorsa, burada herhangi bir bağ yoktur ve tahribat olur.

Arkadaşlar -inşallah dokunmaz da- biz gördük ki, genç kızlarımız veyahut da yaşlı insanlarımız, esnaf ve sanatkârlarımız yürürken nasıl hareket edildiğini hepimiz gördük. Bundan da üzüntü duymamak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Korkutata.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bunlar, halkımızın en tabiî haklarıdır. İnanıyorum ki, bunların hepsi, bir gün, bu memlekette var olacak ve kesinlikle hiçbir korkuya da yer olmayacaktır.

Korku, bana göre sadece kafalarımızdakidir. Eğer kafalarımızdaki korkuları düzeltirsek, bu memleketin ve bu milletin sağduyusu, bizi ancak daha yükseklere, daha güzel noktalara götürecektir. Bunun dışındaki herhangi bir korkunun, zaten ecele faydası yoktur ve Allah'ın izniyle biz yaşayacağız, en onurlu, en şerefli şekilde de dünyadaki yerimizi alacağız.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım; sağ olun. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)  - Sayın Başkan, vazgeçtik.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar.

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, burada, çok önemli bir gündemi konuşuyoruz. AB üyeliği, tabiî ki, bir yandan büyük medeniyet projesi olarak takdim ediliyor, bir yandan da başka değerlendirmeler yapılıyor. Burada, kürsüde konuşan arkadaşlar, çeşitli gruplar, birbirlerine, birbirleri adına bazı beyanlarda bulunuyorlar. Tabiî ki, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Milliyetçi Hareket Partisi adına görüş beyan eden başka partili arkadaşları, yeri geldiğinde, kendilerini, Milliyetçi Hareket Partili gibi hissettiklerini, yeri geldiğinde, Milliyetçi Hareket Partisi adına savcı olup iddianame hazırladıklarını, yeri geldiğinde de hâkim olup, Milliyetçi Hareket Partisi hakkında karar verdiklerini görüyoruz. Hiçbir şeyi Milliyetçi Hareket Partisinin söylediğiyle yargılamıyorlar; sadece kendi kafalarındaki düşünceleriyle...

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ne görme özürlü ne de cahil cesaretli olmak istiyoruz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak inanıyoruz ki, ülke politikalarında şüpheci ve fırsatları kaçıran bir yapı zararlıdır, aynı zamanda, cahil cesaretiyle, cüretkârca yapılan davranışlar da ülkeyi maceraya sürükler. İşte, biz, bu tereddütlerin ortasında, gerçek manada, eğer, bu, büyük bir medeniyet projesiyse, büyük bir medeniyet projesi gibi tartışılmalı; eğer, bu, yeni kurulan Avrupa Birleşik Devletleri gibiyse, Amerika Birleşik Devletleri, Teksas eyaletini, Detroit'i, Dallas'ı kendine kabul etmek veya kabul etmemek istiyorsa, Türkiye'nin, Avrupa Birleşik Devletlerinin bir eyaleti olup olmadığı tartışılıyorsa, vatandaşımız önünde, onu, öyle tartışmalıyız. Yoksa, bugün, Türkiye'yi bir kutup başı olmaktan çıkaracak nitelikte bir oluşumu veya bir gayeyi, bir büyük medeniyet projesi olarak takdim etmek yanlışlığından da kaçınmamız gerektiğine inanıyorum.

Ben inanıyorum ki, bu, büyük bir medeniyet projesi değil. Olmalı mı; elbette ki, belli nitelikleriyle bir ittifak arayışında olmalıdır; ama, çok değerli arkadaşlar, somut veriler, doğru bilgiler yerine, varsayımlara, şüphelere dayalı dışpolitika ne derece yanlış, sonucu hüsransa, akıldan, bilgiden, ilimden, tarihî gerçeklerden uzak, hayale dayalı ideallerin beklentisi de o derece hüsrandır. Hiçbir devlet yoktur ki, savunma mekanizmalarını, millî reflekslerini rakiplerinin, hatta müttefiklerinin eline ve insafına terk etsin; sonuna ulaşabileceği belli olmayan bir yolun başında, her şeyini, kendine fırsat bulduğunda kastetmeye yönelmiş; ama, bugün yol arkadaşlığı yapmaya çalıştığı sicili malum müttefiklerine teslim etsin. Bizden istediklerini onlardaki uygulamalarıyla niçin tartışmıyoruz; niçin burada, dil konusunda Fransa'daki uygulamaları, İspanya'daki, başka başka ülkelerdeki, Avrupa Birliği müttefiklerindeki, Birlik üyelerindeki uygulamalarıyla tartışıp, onlarla bunları mülahaza etmiyoruz?..

Değerli arkadaşlar, bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada kişisel haklardan, kültürel haklardan, başka başka birtakım haklardan söz ediliyor. Kıymetli arkadaşlar, belki, Avrupa'daki çeşitli ülkelerde, tarihî süreç içerisinde sonların, lordların, donların, mösyölerin, düşeslerin iktidarları olmuştur; belki, bir Pröton, Fransa'da cumhurbaşkanı olamamıştır; başka başka ülkelerde bunların örnekleri görülebilir; ama, Türkiye'de, Osmanlı'dan beridir, bu hanedanlıkta sadrazamların sayıları bellidir, bunların mensup oldukları cemaatler, dinler, etnik yapılar bellidir; hatta ve hatta cumhuriyet dönemimizdeki başbakanlarımızın, cumhurbaşkanlarımızın konumları bellidir. Burada, Çanakkale'de beraber mücadele ettik diye söylerken, biz, Avrupalılara, çıkıp "kardeşim, benim ülkemdeki şartlar senin ülkendeki gibi değildir; benim cumhurbaşkanım merhum Özal 'benim damarımda Kürt kanı dolaşıyor' dedi; benim ülkemin cumhurbaşkanının hangi etnik yapıya, neye dayalı olduğuna bakıldığı, sorulduğu yoktur, Türkiye'nin böyle problemi yoktur" diye mülahaza edemiyor muyuz acaba?.. Bu gerçeklerden niçin kaçıyoruz?.. Başka başka birtakım dayatmaların, başka başka konuların esiri mi oluyoruz?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Efendim, toparlayın lütfen.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla)- Ve tabiî ki, bir kompleks içerisinde birtakım düzenlemeleri yapıyoruz.

Çok değerli milletvekilleri, tabiî ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, şunu ifade etmek istiyoruz: Yıllardır birtakım yanlış uygulamalarla, işte, biz, Avrupa'yı sınayalım, falanca müttefikimizi sınayalım düşüncesinin en yakın örneğini, geçmiş Cumhurbaşkanımız Kenan Evren'de gördük, Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü temin ettik; en yakın örneğini gümrük birliğinde gördük. Gümrük birliğinde, Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmadan gümrük birliği anlaşmasına giren tek ülke.

Peki, gümrük birliğinin, bu oldu bittiyle verilen kararının neticesinde, sınayalım düşüncesi içerisinde Türkiye'ye maliyetinin ne olduğunu hesap ettik mi?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Uzunırmak, lütfen...

ALİ UZUNIRMAK (Devamla)- 56 milyar dolar ve şubat krizinde, dış ticaret açığında büyük bir pay.

Peki, bugün de, sınayalım düşüncesi içerisinde, millî güvenliğinin oynanabilen bütün dinamiklerini kara, borana, fırtınaya açan bir ülke, acaba, yarınlarda, eyalet olmayı da yakalayamazsa, kendi içerisinden yeni yeni eyaletler çıkarılırsa, bugün mesul olan arkadaşlarımız, dönüp "eyvah, biz, dün ne yapmışız; özür diliyoruz" diyerek, bu mesuliyetlerinden kurtulabilecekler mi diyorum; hepinize sonsuz saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Söz sırası, Demokratik Sol Partide efendim.

AYDIN TÜMEN (Ankara)- Konuşmayacağız Sayın Başkan.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim.

Sayın Bedük, süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 10 uncu maddesi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; sahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyada değişen ve gelişen şartlar çerçevesinde, küreselleşen dünyada hedef ve gaye insan olmuştur. İnsan, bir vasıta değil, bir hedef olmuştur. Dolayısıyla, insanın huzuru, refahı ve güvenliği, hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınması, korunması ve kollanması, âdeta, devletlerin, kurumların ve kuruluşların da üzerinde önemle durduğu bir görev ve sorumluluktur.

Gelişmiş, kalkınmış ülkeyi kendimize örnek almak suretiyle onlarla yarışabilecek standardı yakalamamız lazım. Geri kalmış, aşiret ülkeleri pozisyonunda olan ülkeleri ise, hiçbir zaman örnek değil, onları, âdeta, kendimiz için, yarışabilmek için değil, onlardan daha ileri seviyeye gitmek için, acaba, içerisinde bulunduğumuz şartlar nedir diye araştırmamız gerekiyor.

Biz, geçmişe takılan bir anlayış içerisinde değiliz. Biz, geleceğimizi hazırlamak, ülkenin üniter yapısının hiçbir surette bozulmayacağı, devlet ve millet bütünlüğünün mutlak surette korunacağı, tek bayrak, tek devlet ve tek millet anlayışının mutlak surette bu vatan parçası üzerinde, coğrafyası üzerinde yaşamasını temin edecek bir anlayışı, bir düzenlemeyi, bir geleceği ve bir ufku mutlaka hâkim kılmak durumundayız.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde imza atmış olduğumuz sözleşmelere paralel olarak bir kısım yasa düzenlemeleri yapmak mecburiyetinde olduğumuz muhakkaktı; ama, ne yazık ki, uzun bir zamandan beri bunu gerçekleştirmedik. Demokratik yönetim, vatandaşlarına temel hak ve hürriyetleri sunan, çoğulcu ve katılımcı düşünceye dayanan, özgürlük ortamında gelişen sistemlerdir. Üyelik, aday ülkenin, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve azınlıkların korunmasına saygı gösterilmesini ve bunun da teminat altına alınmasını öngörmektedir.

Türkiye'nin, demokrasi standartlarını, Avrupa Birliğine Ulusal Programla girme hususundaki iradesini ortaya koyduktan ve Ulusal Programı da Avrupa Birliğine intikal ettirdikten sonra, üzerine düşen görevi, bir devlet ciddiyeti içerisinde, altına atılan imzalara sahip çıkarak yerine getirmek durumunda olduğu da muhakkaktır. İşte, bu anlayış içerisinde, biz, Doğru Yol Partisi olarak, Ulusal Programa imza atmış olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, vaat ettiği, taahhüt ettiği şartları yerine getirme gibi bir mükellefiyetle karşı karşıya kalmışızdır.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları çıkarabilirsiniz; ama, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları çıkarırken, onun uygulayıcılarını eğer hazırlamazsanız, onu uygulayacak olan kişilerin eğitimini, kapasitesini, vasıflarını... Özellikle sıkıntılarını ortadan kaldırmazsanız; o takdirde, Avrupa Birliğinin standartlarını da yakalayamaz ve onunla ilgili getirdiğiniz birkısım yenilikleri de maalesef gerçekleştiremezsiniz.

Ben, şunu söylemek istiyorum: Türk polis teşkilatı, özellikle Polis Vazife ve Salahiyet Kanunuyla getirilen birkısım yenilikleri uygulayacak olan teşkilatın bizatihi kendisidir. Türkiye'deki halkımıza en güzel şekilde hizmet sunmak, demokrasiyi yaşatmak, onların temel hak ve hürriyetlerini garanti altına almak ve özellikle alillere ve acizlere yardım etmek gibi önemli bir görevi yerine getirirken, mutlak suretle, onun sıkıntılarını da burada konuşmak ve gelecekte de onu gerçekleştirmek mecburiyetinde olduğumuzu unutmamamız lazım.

Öyle bir polis teşkilatımız var ki, çalışma şartları çok farklı. Çalışma şartları gerçekten çok ağır. Bu ağır şartlar altında, bir taraftan malî bakımdan sıkıntı içerisindeyken, bir taraftan da ağır çalışma şartları içerisinde bunalım geçirmekteyken, siz, onlardan, Avrupa Birliği standartlarına uygun, temel hak ve hürriyetlerle ilgili uygulamayı en iyi şekilde gerçekleştirmesini bekleyebilir misiniz?.. Polis teşkilatıyla ilgili, bir taraftan, eğitimle ilgili getirdiğimiz birkısım yenilikler var, doğrudur; laboratuvar konusunda Avrupa'da en birinci laboratuvara sahip olan bir polis teşkilatımızın olduğu da doğrudur; ama, biz, özellikle, diğer kamu sektöründe çalışanların, 3 üncü dereceye kadar ve lise mezunlarının 2 nci dereceye kadar yükselmesine imkân verirken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - ...polis teşkilatının 3 üncü derecede kalmasını sağlayacak bir mevzuatı halen uygulayabiliyorsak veya emekli olan bir polisimizin, bugün aldığı maaşın yarısını ancak alabilecek bir pozisyonda emekli olmasına neden olabilecek bir mevzuatı uyguluyorsak, o takdirde, hem bugününü hem de geleceğini düşünecek olan bir polis teşkilatının başarılı olma şansını da, maalesef, elde edemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, ben şunu söylüyorum: Halkımızdan, siyasetçiden, sivil toplum örgütlerinden teşekkül eden bir kurul kurulur, nasıl bir polis teşkilatı olmalıdır, vatandaşımıza nasıl hizmet etmelidir, bunun standartlarını ortaya koyabilirsiniz ve yine, güçlü bir polis teşkilatının olabilmesi için alınması gereken tedbirleri de ortaya koyarsınız. Bütün bu şartlar altında, o zaman, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunuyla getirilen yenilikleri de, mutlaka, sağlamış olursunuz.

Değerli milletvekilleri, polisimizin yaptığı hizmetler gerçekten, fevkalade önemli. Özellikle, bu ülkenin bütünlüğü için, bölünmez bütünlüğü için gayret gösterip de şehit olanları rahmetle ve minnetle anıyorum; ama, değerli milletvekilleri, burada yasa görüşülmedi; ama, şunu, altını çizerek belirtmek istiyorum: Eğer, meydanlara esnaf ve sanatkârlar yürümüş gelmişse, niye gelmiş, onu herhalde soracağız, onu biz de anlatacağız. Yine, eğer, köylü, çiftçi malını satamamışsa, onu biz de anlatacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bedük, teşekkür etmek istiyorum. Lütfen efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Evet, bunları da, yine, biz de anlatacağız; yani, konuyu, sadece Avrupa Birliğine endeksli olarak değil, bugün içerisinde yaşadığımız ekonomik sıkıntıları, yolsuzluğu, yokluğu ve özellikle, açlığa sevk edilmiş olan kamu personelinin haklarını ve neden verilmediğinin hesabını biz de meydanlarda soracağız.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 10 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - A) 14.10.1983 tarihli ve 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun adı "Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun" şeklinde değiştirilmiştir.

B) Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 1. - Bu Kanunun amacı, eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller, yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okullar ile Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğreniminin tâbi olacağı esasları düzenlemektir."

C) Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine aşağıdaki hükümler eklenmiştir.

"Ancak, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tâbi olmak üzere özel kurslar açılabilir. Bu kurslar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu kursların açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde ilk söz, Anavatan Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi'nin; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; teklifin, özellikle, Türk Vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları dil ve lehçelerin öğreniminin tabi olacağı esasları belirleyen bu maddesi, 1789 Fransız İhtilalinin İnsanlık ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesinde, insanlık hakkının, doğuştan gelen hak ve köklü bir temel hak olduğu anlayışıyla, yurttaşlık hakkının ise bir siyasal hak olduğu görüşünden hareketle, insanlık ve yurttaşlık hakkı bildirgesi olarak belirtilmiştir.

Siyasal hak vazgeçilebilir bir haktır, doğuştan gelen hak ise, daha köklü, temel bir haktır ve vazgeçilemez bir haktır. Bu anlamda, temel hak olan anadilini kullanma hakkı, 44 üye ülkenin oluşturduğu Avrupa Konseyi ülkelerinin, Avrupa değerlerinin de temelini oluşturmaktadır. 44 Avrupa Konseyi ülkesinde, örneğin, İspanya'da, İngiltere'de, Fransa'da, resmî dilde, millî dilde çok ciddî hassasiyet olmasına rağmen, evi dışında anadili öğrenme hakkının serbest kalması ve mevzuattaki yasal engellerin kaldırılması, Avrupa Birliğinin kriterlerini de oluşturan temelini teşkil etmiştir.

Avrupa Birliğinde, özellikle 27 ülkesiyle, 470 000 000 nüfusuyla, bu Katılım Ortaklığı Belgesinin kriterlerini kabul eden ve 12 aday ülkeye uygulanan ve 12 aday ülkenin de kabul ettiği kültürel farklılıkları ve haklılığı zenginlik kabul eden uygulamayı; yasal engelleri kaldırarak, yasakları kaldırarak, Avrupa Birliğinin ortak değerlerini paylaştıklarını ve bu birliğin etrafında, millî birliği güçlendiren önemli bir zemin oluşturma etrafında birleştiklerini görmekteyiz.

Bu çerçevede, yasakların kalkması önem taşımaktadır. Biz, bu anlayışla, 1990 yılında, dilin kullanımındaki yasakları kaldırarak, müzik yayınındaki yasakları kaldırarak... İbrahim Tatlıses'in Kürtçe kasetlerinin milyonlarca satıldığı bir süreçte, yasakların kalkmasıyla birlikte, kasetlerin hiç talebi kalmamış ve satılamaz hale gelmiştir.

Yasakların arttığı ve yasakların çok olduğu bölgede sorunların arttığı ve bu sorunların bir sömürü aracı olarak kullanıldığı, bölücü unsurların bu yasakları bir sömürü unsuru olarak kullandıkları görülmektedir. Oysa, kültürel zenginliklerin, gelişmenin, birlik ve beraberliğin çok önemli bir başlangıcı olduğunu ve ortak bir gelecek için çalışmanın temelini oluşturduğunu görmekteyiz.

Bu yasa, özellikle, Millî Eğitim Bakanlığının 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olarak uygulanacaktır. Bugün Millî Eğitim Bakanlığının bünyesi ve denetimi altında 373 tane yabancı kurs vardır; bunlarda, Rusça, Arapça da dahil öğretilmektedir. Bu yasada Millî Eğitim Bakanlığının denetimiyle getirilen uygulamalar, Millî Eğitim Bakanlığının sertifikalı öğretmenleriyle bu kursların yapılmasını, 4 üncü sınıfı başarıyla bitirip resmî dili öğrenen insanların bu kurslardan faydalanabilmesi imkânını getirmektedir ve istenirse bu kurslara gidilecek, istenmezse bu kurslara gidilmeyecektir.

Bu anlamda, yasakların sunî gündem yarattığı ve bu vatandaşlık haklarını inkâr eden bir yönetimin dünyada barışı, birlik ve beraberliği sağlayamadığı gerçeğinden hareketle ve yasakların, gerilimi artırdığını, bir siyasî malzeme olarak kullanılmasının sunî tartışmalara yol açtığını bilerek, biz, bu yasakları kaldıran bu uygulamayla, özellikle sunî bir gündem yaratan yasakların kaldırılmasıyla, bölücü güçlerin sömürü silahına dönüştürülen yasakların kalkmasıyla, bu sömürü silahının bölücülerin elinden alınmasıyla, tam tersine, dünya örneklerinde olduğu gibi, ülke bütünlüğünü güçlendiren uygulamaların başlayacağını düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

IŞIN ÇELEBİ (Devamla)- Özellikle, dünya pratiği ve tecrübesi bize, yok sayılan, saygı görmeyen kültürlerin ayrılığa, bölünmeye yol açtığını; saygı gören kültürlerin, bütünleşmenin, birleşerek yücelmenin başlangıcı olduğunu bize göstermiştir.

Bugün bu noktada Avrupa Birliği yasalarının geçmesi, Türkiye'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve tüm partilerin başarısı olacaktır.

Bu anlamda, hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Efendim, ikinci söz, Saadet Partisi Grubunun.

İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliğine girmek iyi midir kötü müdür, bunu tartışıyor toplum. Bu kadar adam iyi dediğine göre... (Gülüşmeler)

Bir de şu var: İşte bugünden dövizler filan düşüyor bu maddeler geçtikçe. Yarın 5 000 dolara çıkar millî gelirimiz, ertesi gün Avrupa Birliğine gireriz... Böyle boş umutlara da kapılmamak lazım, teenniyle hareket etmek lazım. Brezilya maçında, daha birinci devrede bir gol atmıştık, okulları tatil ettik; ikinci devrede gol yiyince mahcup olduk; ama, sonuna kadar sabrettik, iyi başarıya ulaştık. İnşallah, erken sevinç ve erken üzüntüye kapılmaksızın, sabırla, teenniyle görevlerimizi yerine getirmek mecburiyetimiz var.

Ben, huzurunuzda, anadilinde öğrenim konusundaki madde üzerinde konuşmak istiyorum. Bu münasebetle huzurunuzu işgal ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, bu madde pek sadra şifa değil. İşte "kurs açabilir Millî Eğitimin denetiminde" diyor. Bir kapı aralanıyor. Ne olur, ne işe yarar, ne kadar iş görür, bu konuda pek açık bir şey yok; ama, işin esası şu: İnsan kelimelerle düşünür. Mesela, kelimesi olmayan bir kavram zihninizden geçmez, hayalini de kuramazsınız. Çok kelime biliyorsanız, çok doğru kelimeler biliyorsanız, doğru düşüncelere sahip olma imkânınız olur. Doğru düşünceyle, daha uygar bir dünya kurabilirsiniz; meramınızı ifade etme, kendinizi ifade etme imkânını bulabilirsiniz. Eğer kendinizi ifade edemiyorsanız, bu ifade edememezliğiniz, bir şekilde bilinç altına atılır; bu da, zamanla, sizi ruh hastası yapar. Kendini ifade edemeyen insanlar ruh hastası olur.

Baskı altındaki toplumlar, meramlarını ifade edemiyorlarsa -ki, hele Türkiye'de bu böyle; Türküm... Haydi oradan şovenist ırkçı. Kürdüm... Haydi oradan ırkçı, bölücü. Müslümanım... Haydi oradan irticacı, gerici- her türlü düşünce, her türlü ifade baskı altında tutuluyorsa, buradan da huzursuz bir toplum çıkar. Ruh hastası ve huzursuz bir toplum nereye gidebilir?!

Bu bakımdan -Freud nazariyesi de böyle- bilinç altına atıla atıla, üretimsiz, tüketimsiz, icatsız, keşifsiz, yani, bir acayip kuru kalabalıklar haline gelebiliriz ve dikkat ediniz, vatandaşa soruyorsunuz: "Adınız ne?" "E, boş ver" diyor; ismini söylemekten imtina ediyor. Niye; bir, bastırılmış; iki, belki teeddüp ediyor, şahsını öne çıkarmak istemiyor; terbiyeden gelen bir baskı var. Böylece, adını söylemekten imtina eden bir toplum, bir birey ve bu bireylerin oluşturduğu bir toplum, toplumsal hak taleplerinde de bulunamıyor, dolayısıyla, dünya nimetlerinden de istifade edemiyor. Aradan zaman geçiyor, bir bakıyorsunuz, geri kalmışsınız; fert başına düşün millî gelir az, köyünüzün yolunu yapamamışsınız, hastalar, hastane kuyruklarında inliyor, maaş kuyruklarında insanlar ölüyor... Geri kalmış, zavallı, işsiz, aşsız bir ülkesiniz. Niye; niyesi var mı; düşünemiyor ki, düşündüğünü konuşamıyor ki, konuştuğunu ifade edemiyor ki!..

Bu anlamda, biz, ne yapıp edip, hem Türkçeyi hem bütün ana lisanları en iyi şekilde geliştirip, insanların en iyi şekilde konuşmalarını sağlamalıyız.

Okuryazar olmayan bir toplumuz, sözel bir toplumuz. Sade başka lisanlar için değil, Türkçe de ciddî bir problem!.. Dikkat ediniz, başka televizyonları açıyorsunuz, Bulgaristan'dan İngiltere'ye kadar çatır çatır konuşuyorlar insanlar; ama, bizim en hatibimiz çıkıyor "ee, ıı, falan filan..." E niye; doğrusunu isterseniz, biz, dünyada yarışacak bir eğitim alamıyoruz. Amerika'da milyonlarca insanın cebinde kütüphane kartı var, bizde bir kazaya bir gazete zor giriyor!.. Bu da kelime, bilgi ve lisan problemiyle karşı karşıya olmamıza neden oluyor.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bir devletin görevi, kendi ülkesindeki insanları mutlu kılmak olmalı ve o insanlar "benim ne güzel devletim var, ne güzel ülkem var, ben burada mutluyum ve huzurluyum" diyebilmeli. İnsan, kedi değildir; kediye verirsiniz yemeği, sobanın kenarına geçer mırıl mırıl uyur. Ona iftira bile etseniz, mutsuz olmaz; ama, insanoğlunu yağa  yatırsanız, bala batırsanız hürriyet alanlarında tahdit hissediyorsa, huzursuz olur. Olur da ne olur; kavga çıkar... Kavga çıkar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başeğmez, lütfen, toparlar mısınız.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Affedersiniz; tabiî...

12 Eylül öncesinde bir sürü insan kavga etti; o zaman bu lisan misan meselesi de yoktu. Şimdi, onbeş yıl PKK ile mücadele ettik. "İyi; ama, efendim, Kürtçe!.. Kürtçe... Ne olacak!" Ayrılıkçı, bölücü terör örgütüyle onbeş yıl mücadele ettik.

Değerli arkadaşlar, vakit dar, hemen şunu söyleyeyim: Kürtçeyi Apo'yla ve PKK'yla özdeşleştirmenin âlemi yok. Merhum Türkeş'in ifade ettiği gibi, kendisini Türkten daha Türk hisseden milyonlarca Kürt'ün de lisanıdır Kürtçe. O bakımdan, yüzbinlerce insan eline silah aldı, dağlarda kendi çocuklarıyla savaştı. Yüzbin korucumuz vardı, onlara minnet borcumuz var, onların da ana lisanıdır. Şimdi, biz bu kanunla "çocuklarınıza kendi lisanınızı, anadilinizi öğretebilirsiniz" diyoruz; keşke, bir ilave yapsak: "Ana sütünü de emebilir bebekleriniz."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP, ANAP, DYP, DSP, AK Parti ve YTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'da.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz 11 inci madde, 8 inci madde doğrultusunda düzenlenmiş bir maddedir ve bu madde, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeleri öğreneceklerin tabi olacakları esasları düzenlemektedir. Burada eğitim değil, öğrenim hakkından söz edilmektedir ve bu hak, azınlık hakları kapsamında değil, bireysel özgürlükler çerçevesinde düzenlenmiştir; gerekçesi ve bütün konuşmalar bu mahiyettedir.

Bilindiği gibi, Türkiye'de azınlık kavramı, Lozan Barış Antlaşmasıyla düzenlenmiştir, dinsel azınlıklar kabul edilmiştir. Ancak, azınlık hakları kavramında etnik köken, din, mezhep farklılığı gibi hususlar bulunmamaktadır.

Avrupa Birliği, özgürlük demektir, demokrasi demektir, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı demektir, hukukun üstünlüğü ilkeleri demektir. Bu ilkelerin söylenmesi yetmez, bu ilkelere bağlılığın ifade edilmesi yetmez; bunların etkin bir biçimde uygulanmaya konulması gerekir.

Bugün konuştuğumuz teklifinin 2 nci maddesiyle 159 uncu maddeye bir cümle ilave edildi, "Tahkir ve tezyif kastı olmaksızın eleştiri kastıyla yapılan düşünce açıklamaları suç teşkil etmez" denildi. Bu beyhude cümle niye ilave edildi? Demek ki, bizim, 6 Şubat 2002 günlü 4744 sayılı Kanunu düzenlememiz de yetmedi. Sayın Adalet Bakanının üzerinde ısrarla durduğu adalet akademisini biz kurmak zorundayız. Bireylerin temel hak ve özgürlükleri yargının güvencesinde. Kaliteli yargı yoksa, devletin baskıcı tasarrufları  karşısında, bireyin hukukunu koruyamazsınız. 159 uncu madde uygulamasının ne olduğu herhalde görüldü ki, Sayın Adalet Bakanı, malumu ilan kabilinde bu cümleyi ilave etti. 159'da öyle de, 312'de farklı mı? 312'yi biz değiştirmedik mi; 4744'le değişmedi mi? Meclis, bu iradesini, tüm konuşmalarıyla, tutanaklarıyla, gerek komisyonda gerek Genel Kurulda değiştirmedi mi? Bunu, yargı mensupları bilmiyor mu? Bunu değerlendirmiyor mu? Aksi bir şey varsa,  o zaman, yargıda kaliteye önem vermek zorundayız.

Bu hakların tanınması yetmiyor. Bu hakların yaşanması, kaliteli bir şekilde uygulanması gerekiyor. Demokrasiyi tanımak, bilmek, kurallarını koymak yetmiyor. İşleyen ve yaşayan bir demokrasi gerekiyor. İnsan hakları için de böyle, diğerleri için de böyle. Bu düzenlemeler, daha büyük bir barış, daha büyük bir birlik için konuluyor. Bu düzenlemeler, insanlara, herhangi bir lütuf değildir; bunlar haktır. Ancak, bu hakkı kullananlar, kendilerine, çevrelerine, ailelerine, ulusa karşı ödevlerini de bilmelidirler. Bu ödevler, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması suretiyle hatırlatılacak ödevler değildir. Önce, bu hak ve özgürlüklerin kullanılması, kısıtlanması, ama, illa ve lakin, ülkenin bölünmez bütünlüğüyle ilgili hassasiyetin dikkate alınması gerekir. Bu hakları kullananlar, bu ödevlerini, mutlak surette hatırlamalıdırlar. Bir hatırlatma babında söylemiyorum; ama, buradaki demokratik tartışma ortamında, bazı parti mensupları hassasiyetlerini dile getirmişlerdir. Bu hassasiyetler, zaman zaman, bizleri şok etmiştir; fakat, bir düşünce açıklamasıdır; ona da saygı duyuyoruz diğerlerinin düşüncelerine de. Bu tartışma ortamı, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girme iradesinin, hatta, onun çok ötesinde, bu kriterleri yakalama azminin ve iradesinin bir ürünüdür, bir sonucudur; daha büyük bir barışa hizmet edecektir.

Hepinize saygılar, sevgiler.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisinde.

Ankara Milletvekili Sayın Koray Aydın; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Türk Milletinin sağduyusunun ve millî iradesinin en üst düzeyde yansıdığı yer, çatısı altında bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Ülkemizi işgal eden emperyalistlerin kan kusan toplarının gürültülerinin Ankara'dan duyulduğu yıllarda, yani, Kurtuluş Savaşı yıllarında, doğudan ve batıdan, güneyden ve kuzeyden, ülkenin dört bir tarafından gelen milletvekilleri, hiçbir korku duymadan, hiçbir dayatmaya prim vermeden, milletin ve devletin bekası için, tam bağımsızlık ülküsüyle, milliyetçi, demokratik bir tavırla, Yüce Atatürk'ün önderliğinde bu ülkeyi kurtarmış, bu cumhuriyeti kurmuşlardır. Bizler de, bu kutsal çatı altında, bu millî tavrı sürdüreceğimize, milletin ve devletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağımıza, namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ederek görevimize başladık. İçinde yaşadığımız şu günler, bu yeminimizi daha derinden, daha içtenlikle hatırlamak durumunda olduğumuz önemli günlerdir.

Kıymetli milletvekilleri, hepimizin malumu olduğu üzere, Türkiye Cumhuriyeti, tam bağımsızlık ve millet egemenliği temelinde kurulan millî bir devlettir. Bu millî devletin uluslararası hukukî zeminini Lozan Antlaşması oluşturur. Bu antlaşmanın altında, bugün AB'yi oluşturan çekirdek ülkelerden birçoğunun imzası vardır.

Lozan Antlaşmasına göre, Türkiye'de Müslüman kimlikli azınlık yoktur. Azınlık statüsü verilen gayrimüslim gruplar ise, bu haklarını özgürce kullanabilmektedirler.

Bu gerçekler ortadayken, gerek ulusal gerekse uluslararası hukuka aykırı olarak, bugün ülkemizde, nihaî amacı Türkiye'yi bölüp parçalamak olan yapay azınlıklar üretme projesi uygulanmaktadır. Binlerce yıldan beri acıları ve mutlulukları birlikte paylaşmış, birbirleriyle kız alıp vermiş, ekonomik ve sosyal birliktelikleri her geçen gün artan, Türk üst kimliğini oluşturan millî kültürümüzü birlikte yoğuran ve bu haliyle de, birlikte yaşama iradesini en olgun seviyede ortaya koyan insanlarımızı, yaşadıkları coğrafyanın zorunlu kıldığı bazı davranış kalıplarını istismar ederek bölmek istiyorlar. Kimler mi; dün, ülkemizi işgal ederek, bize Sevr'i dayatmak isteyenler ile onların yerli taşeronları. Bu güçler, dün silahla yapamadıklarını, bugün ekonomik ve siyasal güçle yapmak istiyorlar.

Değerli milletvekilleri, bilim ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği, ekonomilerin ve kültürlerin dünyanın her tarafına en kısa zamanda ulaştığı, maddî gelişmenin manevî gelişmeyle çeliştiği, hatta çatıştığı, şu, içinde yaşadığımız bilgi çağında, milletler mücadelesi, bilgi gücünün kontrolünde yeni boyutlar ve farklı çehreler kazanmıştır. Böyle bir ortamda, gittikçe karmaşıklaşan, hızla istikrarsızlaşan ve iki kutupluluktan tek kutupluluğa, buradan da çok kutupluluğa geçişin sancılarının yaşandığı günümüz dünyasında, bütün bu oluşumları yönlendiren güçlerin kesişme noktalarının birinde bulunan ülkemiz, ciddî tehlikelerle karşı karşıyadır.

Köklü bir tarihe, zengin bir kültüre, enerjik bir toplum yapısına ve stratejik bir coğrafyaya sahip olan Türk Milletinin, bugün, birliğini koruyarak ebedî bekasını sağlaması ve sağlamlaştırması, öncelikli ve önemli bir görev haline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, dün, uluslararası sermayenin önündeki en büyük engel imparatorluklardı; imparatorluklar yıkıldı, ulus devletler kuruldu. Bugün ise, niteliği ve niceliği en üst seviyeye çıkmış olan uluslararası sermayenin önündeki en büyük engel, ulus devletlerdir. Yugoslavya ve Slovakya örneğinde olduğu gibi, şimdi, ulus devletlerin tasfiye süreci başlatılmıştır. Nihaî amacı kent devletçiklerinden oluşan küresel devleti kurmak olan bu projenin yakın hedefleri arasında Türkiye de vardır. Temel amacı, biz Türkleri önce Avrupa'dan, sonra da Anadolu'dan atarak Kafkasların doğusuna sürmek olan kadim Şark politikası da, bu projenin tarihî arka planını oluşturmaktadır. Bu temel gerçekleri görmeden, ne binlerce insanımızın canına mal olan bölücü terörü gerektiği gibi anlatabiliriz, anlayabiliriz ne de Kopenhag Kriterlerinin arasına sıkıştırılmış olan siyasal bölücü dayatmaları net olarak görebiliriz. Bölücübaşının yakalanmasıyla birlikte, bu projenin Türkiye cephesinin sahipleri suçüstü yakalanmıştır; projenin ayrıntıları bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır. Bunlar, Türk Milletinden özür bile dilememişlerdir; aksine, büyük bir yüzsüzlükle, bölücü faaliyetlerini, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlara taşımışlardır; bunlar, mücadelelerini, içimizdeki yandaşlarıyla birlikte hayasızca sürdürmeye de devam etmektedirler.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, anadilde yayın ve öğrenimi öngören kanun teklifini, böyle bir bölücü projenin öncü adımı olarak değerlendiriyoruz. Bu yolla, ülkemizde yapay azınlıklar, hatta yapay milletler oluşturulmak istenmektedir. Bu dayatmaların ikinci aşaması, federasyon olacaktır; son aşaması ise, Sevr'in gerçekleştirilmesidir. Tekrar ediyorum, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, böyle büyük bir bölücü projenin bir alt bölümünü oluşturduğu için, bu kanun teklifine karşıyız. Bu noktada, bilerek veya bilmeyerek, bu bölücü projeye taşeronluk yapmaya soyunanları, sahte Avrupa Birliği cennetine sanal tren seferleri düzenleyenleri uyarıyoruz. İyi düşünsünler, doğru karar versinler; zira, Hakkın ve halkın gözü üzerlerindedir.

Değerli milletvekilleri, 1924 Anayasasının 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin resmî dili Türkçe'dir hükmünü taşır. Aynı hüküm, 1962 ve 1982 Anayasalarında da yer almış ve bu maddelerin değiştirilmesinin bile teklif edilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız...

KORAY AYDIN (Devamla) - Yani, Anayasanın 42 nci maddesine göre, "Türkçeden başka hiçbir  dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına, ana dil olarak okutulamaz ve öğretilemez" hükmü gereğince, bu teklifi sunanlar, anayasal bir suç da işlemektedirler.

Söz konusu yasa teklifi kanunlaşırsa, ülkemizde 47 etnik grubun bulunduğunu iddia eden Avrupalıların, bölücülük açısından, ne kadar verimli bir Türkiye ortamına kavuşacaklarını tahmin etmek hiç de zor değildir. Bilinmelidir ki, bazılarının zannettiği gibi, ne Türkiye seksen yıl öncesinin Türkiye'sidir ne de Türk Milleti oynanan oyunlardan habersizdir.

Çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak için AB seçeneğine sıcak bakan milletimiz ve partimiz, teslimiyetçi politikalardan, onursuz ilişkilerden uzak durulmasını istemektedir. Bu değerlendirmelerin ışığı altında, AB konusunda gerçekçi bir değerlendirmenin, onurlu bir duruşun sahibi olan Milliyetçi Hareket Partisi, anadilde öğrenim ve yayını öngören bu kanun tekliflerini, Türk Milletinin ebedî bekasını tehdit eden talihsiz bir girişim olarak değerlendirmektedir.

Kutsal Meclisin kürsüsünden, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına, namusu ve şerefi üzerine yemin eden siz değerli milletvekillerimizin, yeminlerine sadık kalacaklarına inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi, saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası Demokratik Sol Partide.

Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HASAN ERÇELEBİ (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, kamuoyunda Avrupa Birliği Uyum Yasaları olarak bilinen, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 11 inci maddesi için Demokratik Sol Parti adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 11 inci maddesi, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesini önermektedir.

Ben, size, teklifin teknik yönü üzerinde konuşacağım. Bu konu, ülkemizin farklı yörelerinde kullanılan yöresel dil ve lehçeleri kapsamaktadır. İnsanlarımız, Türk kültürünün zenginliği içerisinde, kendi aile ortamlarında bu dil ve lehçeleri yüzyıllardır kullanagelmişlerdir ve bugünlere kadar yaşatmışlardır.

Yasa teklifiyle, Türkiye'de yerel olarak kullanılan çok sayıda lehçenin 625 sayılı Özel Öğretim Kurumlarında kurs şeklinde öğretilmesi, Anayasamızın "eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42 nci maddesine biraz aykırı görünmektedir. Bu nedenle, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda verdiğimiz önergeyle konunun olgunlaştırılmasını istemiştik. Bunu isterken amacımız engellemek değildi. Zaman, bizim ne kadar haklı olduğumuzu gösterecek. Herkes çok iyi bilir ki, Avrupa Birliği yolunda en samimi parti Demokratik Sol Partidir.

Yasa yürürlüğe girince uygulamada bazı zorluklarla karşılaşabileceğiz. 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununa göre, kurslarda görev alacakların öğretmen olması gerekiyor. Şu anda, konuşulan lehçeleri öğretecek öğretmen yoktur. Dolayısıyla, konu, YÖK'ü ve eğitim fakültelerini ilgilendirmektedir. Şu anda öğretmen olmadığına göre, eğer yurt dışında varsa, bunların denkliği istenecektir. Bu da, nasıl çözülecek, gerçekten ilginç bir konu. Kurs müfredatını Talim ve Terbiye Kurulu hazırlayacaktır. Bu müfredat çalışması biraz zor olacaktır; çünkü, yeterli bilimsel çalışma yoktur.

Bütün bu eksikliklerin ve aksaklıkların, zaman içinde, uzlaşı kültürüyle aşılacağına inanıyorum. Çıkarılacak yönetmelikle bu aksaklıkların giderilmesi uygun olacaktır.

Yasanın, ülkemize ve halkımıza yararlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam'da; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 890 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

11 inci maddeyle getirilen yenilik, çok açık ve net olarak, şudur: Günlük hayatta, geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesine imkân veriliyor metinde.

Şimdi, bu imkân verme, özel kurslarda olacak; herkes, ücretini ödeyerek ve istiyorsa bu kurslara katılacak, ihtiyarî olacak; devletin denetiminde olacak -burada Millî Eğitim Bakanlığı görevlendirilmiş- Anayasanın belirlediği cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı olmayacak; devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olmayacak. Resmî dilin Türkçe olduğu, eğitim dilinin Türkçe olduğu da, aynı maddede açıkça ortaya konuluyor.

Değerli arkadaşlarım, bir kere, bu kürsüden, bilerek veya bilmeyerek, birçok arkadaşımız -zabıtlara geçti- Türkiye'de eğitim dilinin Türkçe olduğunu söyleyip, bu kanunla eğitim dilinin farklı dillerden olacağını ileri sürdüler. Bunlar yanlıştır, doğru değildir ve milleti de, devleti de yanlışlığa sürükler. Açık ve net olarak, devletin resmî dili -Anayasadaki gibi- Türkçedir, eğitim dili Türkçedir. Tekrar söylüyorum: Getirilen yenilik, insanların anadillerini, isterlerse özel kurslarda, devlet denetiminde, Anayasanın, cumhuriyetin niteliklerine, milletin birlik ve beraberliğine aykırı olmamak suretiyle öğrenmesinden ibarettir. Olay, sade, net bir biçimde budur. Bunu saptırmaya gerek yok; bu bir. (MHP sıralarından gürültüler)

İkincisi, Avrupa Birliğine -burada bu saatte söylenecek çok söz var da, sizi yormak istemiyorum- girip de parçalanan bir tek ülke yok, Avrupa Birliğine girip de sınırları değişen bir tek ülke yok, Avrupa Birliğine girip de kültürünü kaybetmiş bir ülke yok, sınırlarından taş zorlanmış ülke yok. Bunu böyle bilmek zorundayız. (DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, bunun gerisi vehimdir, gerisi bilgisizliktir. Burada, ulusa ve devlete ihanetten bahsetmek, arkadaşlarımızı, şöyle veya böyle, vatanını daha fazla sevmek, daha az sevmek gibi cümleler sarf etmek bu Meclisin mehabetine yakışmıyor. Burada, hepimiz, en az milliyetçi olduğunu söyleyenler kadar milliyetçiyiz, belki daha fazla milliyetçiyiz.

Saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Yeni Türkiye Partisinde.

Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun. (YTP sıralarından alkışlar)

YTP GRUBU ADINA EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlarken, mensubu olduğum Yeni Türkiye Partisi ve şahsım adına, en içten saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ben de, bu kanun teklifinde görüşmekte olduğumuz 11 inci madde üzerinde söz almış bulunmaktayım.

8 inci maddede konuştuğumda arz ettiğim gibi, kırküç yıla yakın bir mücadelenin hemen hemen önemli noktalarına erişmiş bulunmaktayız. En son, Avrupa Birliğine girme olayında en önemli adım, 1995'te gümrük birliğiyle atıldıktan sonra, 57 nci hükümet, yani, bu 21 inci Yasama Dönemi içerisinde, Avrupa Birliğine katılım belgesinin imzalanmasına paralel olarak, hazırlanan Ulusal Program çerçevesinde yapılan işlemler söz konusu olmuştur. Bunların başında, geçen yıl, şu Yüce Meclisin çatısı altında bulunan iktidar ve muhalefetin elbirliğiyle, en az 40 maddeye yakın anayasa değişikliğinin gerçekleştirilmesi gelmektedir. Bilahara, bu anayasa değişikliklerine paralel olarak, çok sayıda uyum yasası dediğimiz yasayı bugüne kadar gerçekleştirdik. İşte, son çalışmalarımızın içinde de bu 12 maddelik paketi, inşallah, bu sabah gerçekleştireceğiz ve tarihe geçeceğiz.

Bugün, bu maddeyle getirilen işlem şudur: Avrupa Birliği ülkeleri bize demişlerdir ki: "Türkiye'nin değişik yörelerinde geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve lehçeler vardır -bu bir gerçektir- bu farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi istendiğinde, müsaade edilmediği veya buna olanak tanınmadığı, yasal bir düzenleme yapılmadığı söz konusudur. Siz, bunu gerçekleştirecek misiniz?" Biz de, Ulusal Programda "evet, bunu gerçekleştireceğiz" demişiz.

İşte, getirilen bu madde onu gerçekleştiriyor. Ne yapıyor? 1983 tarihli 2923 sayılı Yasanın ismi "Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun" şeklinde değiştiriliyor ve bilahara, ilgili maddeye şu fıkra ilave edilerek "Ancak, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için, 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere özel kurslar açılabilir. Bu kurslar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu kursların açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" denilmiştir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, devlet, şu şekilde bu işe girmiş: Ben, vatandaşıma olanak tanıyacağım; ama, ben bizzat açmak zorunda değilim, bu düzenlemeyi ben yapmıyorum; ben, kontrol edeceğim, devletin birliğine Anayasa çerçevesindeki ölçüler içerisinde riayet edildiği sürece müsaade edeceğim. Doğru olan da budur. Özel öğretim kurumları statüsünde bu kurslar açılabilecektir. Bunda endişe etmemize gerek yok.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu son görüşmelerde, bu paketle ilgili komisyon görüşmelerinde, öğrendiğim kadarıyla, değerli bir milletvekili arkadaşım şunu ifade etmiştir: "Ben, ilimde, gerçekten, halkın kullandığı bu geleneksel dili anlamıyorum. Ben, böyle bir kursa gidip, bunu öğrenmek istiyorum." Şimdi, diyebilir miyiz ki, bu arkadaşımız art niyetlidir, bölücüdür?! İşte, bu, yanılgıdır. Bu çatının altındaki her milletvekili, öbüründen daha milliyetçi, daha vatanseverdir. Bu, gayet doğal olan bir şeydir.  Bir ailenin gençleri deseler ki "çevremizdeki yaşlıların, ana babanın kullandığı geleneksel dili veya lehçeyi öğrenmek istiyorum, kurs varsa giderim"; bunu niçin art niyetli düşünelim?

Değerli arkadaşlar, sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum: Bu 21 inci Dönem tarihe geçecektir; gerçekten, bunu, bütün kamuoyu ve tarih gösterecektir. İktidarıyla muhalefetiyle, başta Anayasa olmak üzere, birçok temel yasayı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

EVLİYA PARLAK (Devamla) - ...ülkenin gereksinim duyduğu birçok alanda temel yapı değişikliğini sağlayan yasaları, çoğu zaman da işbirliği yaparak gerçekleştirdik. Bu sabaha kadar, teklifin, geri kalan üç dört maddenin görüşmesini, Allah'ın izniyle, tamamlayacağız ve aralık ayında tam üyelik müzakerelerine Türkiye Cumhuriyetinin hazır olduğunu gösterecek, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak tarihe geçerek, görevimizi iftiharla bitireceğiz ve bizden sonra gelen 22 nci Dönem milletvekilleri de, inşallah, bu Meclisin değerini, kıymetini bilip, ifade edeceklerdir.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu paketin ülkemize, ulusumuza, gelecek nesillerimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi en içten duygularımla selamlıyorum; seçimlerde tümünüze başarılar dilerken, sevgi ve saygılarımı tekrarlıyorum.

Teşekkür ederim. (YTP, DYP, ANAP, AKP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

2 adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesinin (c) bendinin ikinci paragrafının ikinci cümlesinde "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline" ibaresinin eklenmesini; ayrıca, aynı paragrafın son cümlesinde "Millî Eğitim Bakanlığınca" ibaresinin yerine gelmek üzere "Bakanlar Kurulunca" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Mehmet Sağlam

Ufuk Söylemez

Ayvaz Gökdemir

 

Kahramanmaraş

İzmir

Erzurum

 

Turhan Güven

 

Hayri Kozakçıoğlu

 

Mersin

 

İstanbul

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin eğitim ve dil konusundaki 11 inci maddesinin metinden çıkarılmasını ve kalan maddelerin numaralarının buna göre teselsül ettirilmesi için gereğini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

Koray Aydın

Mustafa Verkaya

İsmail Köse

 

Ankara

İstanbul

Erzurum

 

 

Bozkurt Yaşar Öztürk

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 11 inci maddesi, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin Özel Öğretim Kurumları Kanununa tabi özel kurslarda öğrenilmesine demokratik bir anlayışla olanak tanıyan, bunu bir kültür zenginliği olarak gören; aynı zamanda, bu olanağın, cumhuriyetin temel niteliklerine, devletimizin üniter yapısına, ulusal birliğimize ve ülke bütünlüğümüze aykırı amaçlarla kötüye kullanılmasını engelleyici önlemlere yer veren çağdaş bir düzenleme getirmektedir. Bu farklı dil ve lehçelerin eğitim dili olarak kullanılması; başka bir deyişle, çeşitli derslerin Türkçe yerine, bu farklı dil ve lehçelerde okutulması ve öğretilmesi söz konusu değildir. Bu nedenlerle önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk; buyurun.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 30.7.2002 tarihinde Millî Eğitim Komisyonumuzdaki görüşmelerde farklı partileri temsil eden komisyon üyelerimizin tamamı, dilin, bir toplumu zamanla millet yapan, ortak kültürü nesilden nesle taşıyan en önemli araç olduğu konusunda hemfikir olmuşlardır. Bundan, ziyadesiyle mutluluk duymaktayız. Yine, komisyonumuzdaki arkadaşların tamamı ve tabiî ki hepimiz, Türk Milletinin resmî dilinin Türkçe olduğunu kabul etmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 3 üncü, 4 üncü ve 42 nci maddeleri, çıkarılmak istenilen bu kanunun 11 inci maddesine ters düşmektedir. Anayasamızın değiştirilemez ve değişiklik teklifi yapılmasının teklif edilmeyecek maddesine karşı yapılmaya çalışılan bu uygulamanın doğru olmadığı kanaatindeyiz; çünkü, görüşmekte olduğumuz yasa, temel kanunlarımızdan Tevhidi Tedrisat Kanununa da aykırıdır. Kaldı ki, ülkemizde yabancı dille yapılan eğitim ve öğretimin de bu yasaya aykırı olduğunu savunduğumuz bir zamanda, bu yasayla, millet olma yolunda elliye yakın lehçe, ağız veya etnik grubun isteklerini dikkate almış olacağız. Bu işi, öğrenim ve kurslarla, devletin kontrolüyle yaptıracağız. Yüz yıla yakındır uygulanagelen politika sonucu ve özellikle cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün direktifleriyle çıkarılmış olan yasalara rağmen, doğru dürüst olarak öğretmekte bile zorlandığımız güzel dilimiz Türkçe'yi daha da zayıflatıp, birliğimizi tehlikeye düşürmeye kimsenin hakkı yoktur diye düşünmekteyim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemizde elliye yakın lehçe ve ağzın günlük hayatta kullanılmasında ve öğrenilmesinde hiçbir engel yokken, böyle bir yasa hazırlamak, yangına körükle gitmeye eşdeğerdir; yani, parçaların bütünle kavgasını sağlamak gibi bir şeydir. Bugün için bunun kurslarla yapılmaya çalışılması, arkasından eğitimde de kullanılmasını gündeme getirecektir. Yapmış olduğumuz yasama faaliyetleriyle geçmiş Meclislere fark atan, gelecekteki Meclis üyelerine örnek olacak olan 21 inci Dönem Parlamentosundan böyle bir yasanın geçecek olmasını herkes yadırgayacaktır. Vereceğiniz oylarda bu konuyu düşünmenizi istirham ediyorum. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi bu maddeyi yüzde yüz iptal edecektir.

Devletin en önemli öğesi dil birliğidir. Ortak dil, iletişimin ve duyguların ifadesiyle vücut bulur. Türk cumhuriyetleriyle gelecekte ortak paydamız olacağına inandığımız güzel Türkçemizin çıkarılmaya çalışılan bu yasayla yok edilmesine müsaade etmeyeceğiz. Sizlerin buna katkı sağlamasını bekliyoruz. Dağlarda hâlâ yaşamaya devam eden, belli bir nekahet dönemi geçiren teröristler, kültürel ataklarının neticesini Kopenhag kriterleriyle almak için beklerken, yeni 35 000 kişiler katletmenin hesabını yapanlara dil öğretmek için kursiyer olarak beldelere veya şehirlere inmesine müsaade etmeyeceğiz. Buna katkısı olanlar ile direnenleri, aziz milletimiz, elbette, görecek ve gereğini yapacaktır.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, bakanlığı süresince Türk millî eğitimini mahvedip, öğretmenlik mesleğini meslek olmaktan çıkaran, toplama insanları öğretmen yapan vekile sormak isterim. Dil eğitimi ile dil öğretimi arasındaki fark nedir? Dil öğretimi niçin yapılır? Dil öğretimi, bir bakıma, eğitime hazırlıktır. Dil, bunun için öğretilir. Öğrenilen dil, eğitimin ana unsurudur. Demek ki, dil öğrenimi, eğitime hazırlığın birinci ayağıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (Devamla) - O halde, dil niçin öğretilir dedik; öğrenilen dil, eğitimin ana unsurudur. Demek ki, dil öğrenimi, eğitime hazırlığın birinci ayağıdır. Tekrar soruyorum: Acaba, bu yasayla, eşkıyanın dağda yapamadığı işi, şehirlerde açacağınız bu dershanelerde öğretmenlik yaptırarak mı sağlayacaksınız?! Türk Milleti, 3 Kasımda, bunun hesabını, burada, mutlaka sizlerden soracaktır.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 11 inci maddesinin (C) bendinin ikinci paragrafının ikinci cümlesinde "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline" ibaresinin eklenmesini; ayrıca, aynı paragrafın son cümlesinde "Millî Eğitim Bakanlığınca" ibaresinin yerine gelmek üzere "Bakanlar Kurulunca" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

 

 

Mehmet Sağlam

 

 

 

(Kahramanmaraş)

 

 

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, Türkçe'den farklı dil ve lehçelerin özel kurslarda öğrenilmesine ilişkin düzenleme, Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununa eklenen hükümler şeklindedir. Bu kanunun 2 nci maddesinin (a) bendinde şu hüküm yer almaktadır: "Türk vatandaşların ana dilleri, Türkçeden başka hiçbir dilde okutulamaz ve öğretilemez." Aynı maddenin (b) bendinde de, hangi dillerin mutlaka Türkçe okutulacağı ve öğretileceği belirtilmektedir. Yine aynı kanunun 3 üncü maddesinde, ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın öğretim kurumlarında yabancı dil öğretimiyle ilgili yönetmeliğin Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacağı öngörülmüştür.

Önergede ifade edildiği gibi, Türkçeden farklı dil ve lehçelerin özel kurslarda öğrenilmesiyle ilgili yönetmeliğin, Millî Eğitim Bakanlığı yerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılması bir çelişkidir. Ayrıca, Kurulunuzca kabul edilen 8 nci maddede, farklı dil ve lehçelerle yayın konusunda çıkarılacak yönetmeliğin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından çıkarılacağı hükme bağlanmıştır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan esirgenmeyen bir yetkinin, konuyla doğrudan doğruya ilgili Millî Eğitim Bakanlığından esirgenmesi de ayrı bir çelişkidir.

Özetle, önergeyle eklenmesi önerilen ibareler gereksiz veya isabetsizdir. Bu nedenle önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sağlam. (DYP sıralarından alkışlar)

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar vaktinizi aldığım için özür dileyerek, Sayın Bakanın şu önergemize karşı çıkışındaki çelişkilerinin, ne kadar büyük bir çelişki olduğunu ortaya koymak üzere bir iki cümle söylemek istiyorum.

Bunlardan birisi şu: Bu önergemizi Türkiye Büyük Millet Meclisinin Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu oyçokluğuyla kabul etmiştir. Sayın Bakanın düşündüğü gibi ceffelkalem reddetme yerine, bu konunun ihtisası olan komisyon bunu incelemiş, Millî Eğitim Bakanlığının görev alanına giren birçok konuda Bakanlar Kurulunun -eğer konu çok önemliyse- yönetmeliği çıkarması suretiyle bu konudaki hassasiyetin ortaya konmasını sağlamıştır. RTÜK Kanunuyla mukayesesi ise hiç alakası olmayan bir konudur. Bu, bir dil öğrenmedir, RTÜK Kanunundaki yayın olayıdır.

İkincisi: Daha önce de söyledik. Şimdi, kanunun bu paragrafın başındaki hükmü, doğrudan doğruya, resmî dil ve eğitim diliyle ilgilidir ve Anayasanın emrettiği bir olaydır. Halbuki, burada, bizim teklifimiz "bu kurslar" diye başlayan maddededir. Yani, dil öğretmek üzere açılan kurslar, eğer devletin Anayasada belirtilen temel niteliklerine aykırı olmayacaksa, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olmayacaksa ve resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline aykırı olmasını hangi mantıkla Sayın Bakan çelişki diye kabul ediyor, anlamamız mümkün değildir.

Şimdi, benden önceki arkadaşımın, çok değerli arkadaşımın millî eğitimi mahvettiğimi söylemesine ise, söyleyeceğim bir tek söz var: Şu anda, binlerce, belki yüzbinlerce gerek öğretmen -benim atadığım 60 000 öğretmen dahil- gerekse yönettiğim üniversitelerdeki yüzbinlerce milliyetçi çocuklara ithaf ediyorum! Böyle bir milliyetçinin kimi mahvettiğini sana o çocuklar söyleyeceklerdir! (MHP sıralarından gürültüler)

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum...

BAŞKAN - Niye efendim söz istiyorsunuz?!

Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim... Kabul edenler...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karışık bir durum var; elektronik cihazla oylama yapacağız.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Maddeyi oylarınıza sunmadan evvel, bir açık oylama talebi vardır; okutup, arkadaşları arayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanunun 11 inci maddesinin açık oylamayla yapılmasını arz ve talep ederiz.

BAŞKAN - Adnan Fatin Özdemir?.. Burada.

Sait Gönen?.. Burada.

Nesrin Ünal?.. Burada.

Mehmet Telek?.. Burada.

Hasan Çalış?.. Burada.

Ali Özdemir?.. Burada.

Yener Yıldırım?.. Burada.

Metanet Çulhaoğlu?.. Burada.

Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada.

Muzaffer Çakmaklı?..

HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Takabbül ettiler.

Ali Gebeş?.. Burada.

Ayhan Çevik?.. Burada.

Kemal Köse?.. Burada.

Salih Erbeyin?.. Burada.

Süleyman Coşkuner?.. Burada.

Mustafa Zorlu?.. Burada.

Enis Öksüz?.. Burada.

Hüseyin Kalkan?.. Burada.

İsmail Çevik?.. Burada.

Mehmet Hanifi Tiryaki?.. Burada.

Hakkı Duran?.. Burada.

Mesut Türker?.. Burada.

BAŞKAN - Efendim, açık oylamanın şekli hakkında kararınızı alayım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Tasvip edenler... Etmeyenler... Açık oylama, elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 11 inci maddesinin açık oylamasına 350 sayın milletvekili katılmış, 235 kabul, 113 ret, 2 çekimser oyla 11 inci madde de kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, müsaadenizle, 15 dakika ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati : 04.08

 


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 04.32

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

890 sıra sayılı teklifin müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

12 nci maddeyi okutacağım. Malum, bu teklif 17 maddedir, 5 madde daha var; dişimizi sıkarsak, sabah kahvaltısından biraz sonra bitebilir. Umarım, saat 07.00'den sonra sayın milletvekilleri çok uzun konuşmaz; çünkü, saat 07.00'de bütün televizyonlarda reyting başlıyor biliyorsunuz; onun için, aman, istirham ederim, süresinde konuşalım.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - Aşağıdaki kanun hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.

A) Dernekler Kanununun 39, 47 ve 56 ncı maddeleri,

B) Basın Kanununun 31 ve ek 3 üncü maddeleri,

C) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 11 inci maddesinin son fıkrası,

D) 6.6. 1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun Geçici 1 inci maddesi.

BAŞKAN - 12 nci madde üzerinde Saadet Partisi Grubu adına Sayın Aslan Polat...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Konuşmayacağım Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN - Konuşmuyor musunuz?.. Çok teşekkür ederim. Hem de Aslan Polat konuşmuyor!..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, Sayın Polat ilk defa konuşmuyor!..

BAŞKAN - Lütfen, alkışlayalım artık. Vallahi bravo Sayın Polat, çok teşekkür ederim.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisine sıra geldi; İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş konuşacak; ama, herhalde beni kırmaz, az konuşur. Haddim değil az konuşun demek ama, yani...

Buyurun hocam.

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Zatıâlinizi hiç kırmadım, ona çok dikkat ederim.

Konuşmayacağım diyerek alkış almadığıma müteessirim; ama, bazı söyleyeceklerimi zannediyorum hoş karşılayacaksınız. Önce, bir usul meselesi var Sayın Başkan.

Bu teklifi sevk eden çok kıymetli kardeşlerimiz Beyhan Aslan Beyefendi, İbrahim Yaşar Dedelek Beyefendi, Nihat Gökbulut Beyefendidir. Bu celse, bu oturum, hiç şüphesiz, tarihî ve buradaki konuşmalar da tarihî. Bu üç arkadaşımızın da isminin tarihe geçeceğinden dolayı -hele hemşehrimin ve diğer kardeşlerimin- çok memnunum; ama, keşke, hükümetimizin ismi geçseydi. Yani, bu kadar temel, inkılap çapında, bu olay inkılap çapında... "Ol mahiler ki, derya içredirler, deryayı bilmezler." Şüphesiz ki öyledir; biz, belki şu anda bu işin tam şuurunda, tam idrakinde olmayabiliriz, gün geçtikçe olacağız, o kadar derin tesirli; peki, neden?.. Burada tamamen, yüzde yüz iştirak etmesek dahi, üsluplarını belki çoğumuz yadırgasak dahi, o endişeleri objektiviteyle değerlendirmek durumunda olduğumuz mütalaalar öne sürülmüştür; onların bazılarına ben de Anayasa Komisyonunda katılmışımdır. Şimdi -lütfen, darılmayalım, gücenmeyelim- mukadder sual şu: Bu endişeleri ortaya koyan partimizin, değerli arkadaşlarımızın, acaba, hükümette temsilcileri yok mu? Şu anda da, bilmiyorum...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Var; bir tane var.

MURAT AKIN (Aksaray) - Şuayip hocamız var.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Yani, koalisyonun bir kanadı. Peki, bu endişeler var idiyse -gerçekten samimiyetle ileri sürüyorum, ben başka türlü düşünemem- o parti, niçin, o aracı, yani hükümette olma kuvvetini, imkânını -ne dersek diyelim- kullanmamıştır? Bunu kullanması lazımdı. Şimdi "efendim, hükümet tehlikeye düşer..." Arkadaşlar, kaçıncı hükümetteyiz, 57 mi, 56 mı, bilemiyorum!..

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Sayın hocam...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Buyur canım. (Gülüşmeler)

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Kullandık da ne oldu...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bu gülüşmelerden anlayamıyorum; emin ol anlayamıyorum Ahmetçiğim. Başkan 5 dakikama saymazsa, sizi dinleyeceğim.

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı olmaz...

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Burada ne kadar kullanabiliyorsak, hükümette de o kadar kullanabildik.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Teşekkür ederim; cevabını aldım.

Şimdi, o, demek ki asgarî ölçüde kullanılmış. Asgarî ölçüde kullanılan bir iktidar... Azamî tarihî kararları almaması lazımdır; çekilmekti, çekilmek... (AK Parti sıralarından alkışlar) Çekilirsiniz, yeni hükümet gelir; bu, felaket değildir.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Polemik yapıyorsunuz, sizin kişiliğinize yakışmıyor.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Polemik değil...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Gerçekten polemik yapıyorsunuz.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sayın Şandır, çekilmeyin, kalın demem...

BAŞKAN - Sayın Şandır... Sayın Şandır...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sayın Şandır, ben, zatıâlinize, hükümetten çekilmeyin, üç ay daha kalın, bunda da büyük faydalar vardır deseydim, bu polemik olmayacaktı.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) -  Hayır, çok basit polemik yapıyorsunuz.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Peki, öyle, kabul ediyorum efendim; bir mütalaa olarak kabul ediyorum, aslî bir fikir olarak kabul etmiyorum.

Ağırlığınızı koyarsınız, dersiniz ki; biz, ülkeyi bu kadar ağır faturaları ödetmeye götürecek -burada kelimeleri tekrarlamak istemiyorum; ancak, o kelimelerle tavsif edilecek bir sonuca götürecek- tasarrufu kabul etmiyoruz ve sizden çekiliyoruz. Yapılacak odur, o yapılmalıydı. O yapılmadıktan sonra, burada, objektivite olarak değerlendirmemize, hatta iştirak etmiş olmamıza rağmen mazeretimiz kalmamıştır.

CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Millete gidelim dedik; millete gitmek demek de fena fikir değil.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - O da güzel; işte millete gidiliyor; ama, bu hükümete çok sarıldınız; bunu çok büyük bir nimet olarak telakki ettiniz ve şimdi bu faturalar çıkıyor meydana. Bunu üzülerek söylüyorum; çünkü, ödediğimiz faturalar, sadece bir partinin -bilmem, işte Kalkınma Partisinin, bizim partimizin, kendime söylüyorum- ödeyeceği fatura olsa amenna; iktidara bu kadar sarılmanın bedelini Türkiye ödeyecektir. Keşke, sarılmasaydınız; keşke, son ana kadar, bunu ayakta tutmak için, hiç kimsenin tasvip edemeyeceği beyanlara kadar gitmeseydiniz.

Sayın Başkan, bu maddeye gelince...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, acaba bir iki dakika var mı?

BAŞKAN - Buyurun.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bu madde, liberal yaklaşımlar getiriyor -iyidir, hoştur- serbestiyet getiriyor, serbest rekabet... Nasıl ki, seyyar mallarda ne kadar seyyaliyet olursa rekabet o kadar fazla olur. Her şeyi getiriyor ve Dernekler Kanunu ve diğer kanunlardaki kısıtlamaları kaldırıyor; ama, filtreler genişleyecektir. Şimdi, burada sosyolojik bir durum da ortaya çıkacaktır; her alanda, dernekler alanında, basın alanında ve diğer alanlarda, filtreler genişleyince, o zaman, Türkiye'nin... Asıl, Dernekler Kanunun 12 nci maddesinde İçişleri Bakanlığına verilmiş olan "millî menfaatlara aykırı faaliyetlere karşı tedbir alınır" hükmünün müşahhas hale gelmesi lazımdır. Millî menfaatlara neler karşı gelebilecektir; bugünün Avrupasını bilenler için, birisi hepimizin endişesi olan, şüphesiz, orada yuvalanmış bölücü faaliyetlerin Türkiye'ye aksetmesi.

İkinci önemli konu, yine, oralarda; doğmuş olan pasivite; yani, askerliğe karşı hususlar.

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız minnettar kalacağım, ben de saygısızlık etmemiş olacağım.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Tabiî...

Üçüncüsü, ailenin bugün aldığı şekiller. Geçen sene Fransız parlamentosuna geldi; yani, aile dışında -burada söylemekte teeddüp edeceğim- kiliselerin, artık, nikâh kıymaya başladığı şeyler Türk Parlamentosuna dahi, o aktivist gruplar tarafından getirilmeye çalışılacaktır ve misyonerlik... Önü tamamen açılma durumundadır; yani, serbest rekabet, serbestiyet bu kadar hudutlara gidecek; bunu, şüphesiz ki, polisiye tedbirlerle önleyecek durum yoktur; önleyemeyeceğiz. İnsanımızı, bilgiyle, şuurla, kültürle, bütün bu yeni alana hazırlamak durumundayız; özellikle yeni nesilleri. Ah etmeyelim ve vah etmeyelim; bu tedbirleri, polisiye anlayışı dışında, bütün bir milletçe, bütün ebeveynler olarak, bütün sosyal hayata mal ederek götürebilirsek, endişelerimizin çoğunun birer vehim olduğu -bu kelimeyi maalesef kullanmak durumundayım- ama, bütün bu şuurdan yoksun olursak, gerçekten, yeni yeni problemlerle karşılaşırız ve yeni problemler içerisinde çırpınır dururuz.

Aziz arkadaşlarımız, hükümetteki iştirakiniz ve hükümetteki rolünüzün çok müşahhas bir örneği burada ortaya çıktı; lütfen, gücenmeyiniz. Bakanınız geldi orada oturdu. Kendi Bakanlığı için, hizmet için çırpınan bir arkadaştır, benim hiçbir menfî şeyim yoktur ve burada, oradan çıkarak konuştu, ne yapsın.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Burada oturmalıydı, diğerleri de burada oturmalıydı ve hükümeti zorlamalıydı, eğer tehlike o kadar vahimse, neticeler o kadar kötüyse. Bunu sadece kendi inançları, istikametleri, idealleri için çırpınan ve bu heyetin şu kadar yüzdesini teşkil eden bir gruba bırakmak... Çarpıklık buradadır.

Hepinize teşekkür ediyor, hürmetlerimi arz ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Keşke, bugün, burada daha acil problem olan ve Amerika Birleşik Devletlerine çağrılmayan Kuzey Irak'taki 3,5 milyon Türkmen'in geleceğini konuşuyor olsaydık; keşke, Avrupa Birliğinin Türk Silahlı Kuvvetleri hakkındaki düşüncelerini ve neler yapabileceğimizi konuşsaydık.

İletişimin bu kadar geliştiği, sosyoekonomik iç içe yaşamanın bu kadar yoğunlaştığı 21 inci Yüzyılda kimse ülkesini kapalı kutu şeklinde oldubittilerle ve dayatmalarla yönetemez. Milliyetçi Hareket Partisinin amacı, küreselleşmenin faydalarından Türk Milletini mümkün olduğu kadar fazla yararlandırmak, küreselleşmenin zararlarından ise Türk Milletini mümkün olduğu kadar korumaktır. Bu bağlamda, uluslararası siyasetimizde yakın tarihte, Türk Milleti adına, Türk Milleti bilgilendirilmeden yapılan hataları, yine Türk Milletinin bilgisine saygıyla, kimseyi hedef almadan, incitmeden, tarihî sırasıyla sunmak istiyorum.

Parti sözcüleri Milliyetçi Hareket Partisinin bölünme vesvesesi yaşadığını bu kürsüden söylediler. Osmanlı İmparatorluğu da aynı süreçten geçti ve bölündü, Kurtuluş Savaşını yaşadık. Kurtuluş Savaşını yaşamış      1 700 000 küsur kilometrekareden 780 000 kilometrekaresini kurtarabilen bir milletin çocukları olarak elbette millî endişelerimiz olacak; bunun yadırganacak hiçbir yönü yok. Asıl yadırganacak olan, buraya milletin oylarıyla gelenlerin millî hassasiyetlerinin olmamasıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Bağımsız Kürdistan ve bağımsız Ermenistan temsilcileri 150 yıldır uluslararası arenada görüşmelere katılmaktadır ve Sevr Antlaşmasında kendileri için finansman ve güvenlik problemlerini halledemedikleri için sessiz kalmışlardır.

Önce, Şeyh Sait isyanını yaşadık, sonra PKK'yı yaşadık ve 15 yıl PKK, Avrupa'nın en kuvvetli ordusuna direndi. Arkasında Avrupa'nın desteği olmasaydı bu direnci gösteremezdi. Sonuçta da, bugün bir oldubittiyle karşı karşıyayız.

Bize göre, bugün dayatılan maddelerin anlamları şunlardır: Önce, idam kaldırılıp, teröristlere "bakın, devlet size bir şey yapamaz" diyoruz. Daha sonra, yayın ve dille yeni milletler oluşturuyoruz. Sonra da, güvenlik ve finansman için vakıfları öne sürüyoruz.

Ben de sizlere şunu sormak istiyorum: "Avrupa Birliğine girip de bölünen ülke var mı" diye sordunuz. Avrupa Birliğine girerken bizim kadar çok samimiyetsizlik ve çifte standart yaşayan başka bir ülke var mı; ben de size bunları sormak istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Bu samimiyetsizliklerin ve çifte standartların birazını söylemek istiyorum.

MUSTAFA ÖRS (Burdur)- Hükümette de samimi olun!..

NESRİN ÜNAL (Devamla)- Malta dışında -ki, Malta, çok özel ve cazip şartlarda gümrük birliğine girdi- tam üye olmadan gümrük birliğine giren tek ülke Türkiye'dir. Keşke, gümrük birliğiyle kaybettiklerimiz sadece para olsaydı. 1976 yılında Yunanistan'ın Avrupa Birliğine girmesine izin verdik. Yunanistan, karşılığında veto hakkını kullanmayacaktı; ama, yaklaşık 20 yıldır her şeyde bize karşı veto hakkını kullanmaktadır.

Başka bir tarihî hatayı gümrük birliğine girebilmek için Sayın Tansu Çiller'in Başbakanlığındaki hükümetin Dışişleri Bakanı Sayın Karayalçın 1 Mart 1995 tarihinde şu açıklamayla yapmıştır: "Türkiye, Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine girmesine karşı değildir" ve devamında Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine yaptığı tam üyelik başvurusunun yasal işlemleri başlatılmıştır. Türkiye için bir veto yetmezmiş gibi, ikinci veto yola çıkmıştır.

Doğru Yol Partisinin sözcüsü, dün, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın bulunduğu Avrupa Birliğinde bulunmamız gerektiğini söyledi; ben de aynı şeyi düşünüyorum; ama, Doğru Yola soruyorum: Sizin, yolunu açtığınız Güney Kıbrıs'ın vetosu, Yunanistan'ın vetosuna eklendiğinde, Avrupa Birliği tarihinde tek vetoyla baş edemeyen Türkiye iki vetoyla nasıl ne yapacaktır? Biz de, tam üye olmadan gümrük birliğine girdiğimizde, 50 milyar dolar için, davul, zurnalarla kutladık. Yıllar geçti 65 milyar dolarımızı kaybettik, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk. Hadi bulguru kaybettik, ama, bunu alırız, Kıbrıs ne olacak?!.

Genişlemeden sorumlu Verheagun, bütün samimiyetsizliğini "Zürih ve Londra Antlaşmalarına göre, Türkiye'ye sorulması gereken Kıbrıs kararını, Türkiye istese de istemese de biz, Kıbrıs'ı alacağız" diyerek gösteriyor. Bize "Kıbrıs Avrupa Birliği toprağıdır, işgalci ordunuzu oradan çekiniz" dediklerinde ya da Avrupa Birliğiyle kıta sahanlığı problemi yaşadığımızda neler diyeceğiz?! Biz, bunları konuşmalıyız.

1995'te de gümrük birliğine, aynı manşetler, aynı kamuoyu baskısıyla, apar topar girdiğimizi görürsünüz. Yine, aynı tezgâh kuruldu, aynı senaryo sahneye kondu ve 40 yıl bekledikten sonra apar topar Avrupa Birliğine girilmesi isteniyor. Bu senaryoda rol almayan tek parti, Türk Milleti adına bağımsız düşünen Milliyetçi Hareket Partisidir. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Milliyetçi Hareket Partisinin düsturu "herkesin bir hesabı varsa, Cenabı Allah'ın da bir hesabı var" deyip, yine, senaryoları Türk Milletinin yazması için sandığı 3 Kasımda milletin önüne koymasıdır. Aynı Avrupa Birliği, gümrük birliğine ve Avrupa Birliğine giren Yunanistan'a, Portekiz'e ve İspanya'ya para verdi; bugünün parasıyla 20 katrilyon lira. "Al bu parayı esnafına, çiftçine, sanayicine dağıt. Bunları karşılıksız dağıt" dedi. Aynı Avrupa Birliği, bize, protokollerle hak ettiğimiz paraların çoğunu vermedi, Yunanistan'ın vetoları nedeniyle. Sonra da gümrük birliğiyle birlikte hiç destek verilmeyen çiftçimizi, esnafımızı, sanayicimizi, KOBİ'leri, Avrupa piyasasıyla rekabet etmek üzere okyanusun ortasına atıverdik. Bu, yüzme öğretmediğiniz çocuğunuzu can simitsiz suya atmaktır.

İşte, Milliyetçi Hareket Partisi, bu çifte standarda karşı olup, Türk çiftçisinin, esnafının ve sanayicisinin hakkını aramaktadır.

TURHAN GÜVEN (Mersin) - Öldürdünüz!.. Öldürdünüz!..

NESRİN ÜNAL (Devamla) - Doğru Yol Partisinin sözcüsü, Anadolu sathında tahta bavulla bekleyen insanları söyledi. Ben de, o insanlara sesleniyorum, sizin, yıllarca mücadelenizle hak ettiğiniz serbest dolaşım hakkını gümrük birliğine girebilmek için aynı partinin temsilcileri beyan ederek vazgeçtiler.

Milliyetçi Hareket Partisi, Kıbrıs'ta iki farklı milleti, iki farklı kültürü, iki farklı inancı, iki farklı dili tek toplum yapmaya çalışan Avrupa Birliğine şunu soruyor: Yemen'de, Çanakkale'de, Sarıkamış'ta birlikte şehit olmuş, Türkiye Cumhuriyetini birlikte kurmuş, kız alıp kız vermiş Hasan'ı, Ahmet'i, Ayşe'yi, Fatma'yı neden ayrı dünyaların insanları yapmaya çalışıyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ünal, toparlar mısınız...

NESRİN ÜNAL (Devamla) - Türk ordusu, NATO'da etkin olmak için gitmiş Güney Kore'de bedel ödemiş, Avrupa Birliği ise diyor ki, ben senin NATO'daki kuvvetlerini istediğim yerde, istediğim zaman, istediğim şekilde kullanırım. Eğer, bu bedeli ben ödediysem, benim vergilerimle Türk ordusu donanıyorsa ve benim çocuğum askere gidiyorsa, karar verme mekanizmalarında Türkiye olmalıdır. Tıpkı Anadolu'daki insanların söylediği gibi.

Avrupa Birliğine girmek istemek, Türkiye'nin refah düzeyini yükseltmek, geleceğimiz, gözbebeğimiz dinamik genç nüfusumuza istihdam yaratmak, televizyonlarda ve gazetelerde boy göstermekle, ismi belli olmayan ilanları vermekle olmaz, paraları yanında zamanı çalınan Türk Milletinin kaybettiği otuzbeş yılını kazandırmakla olur. Yani, bu kutsal çatıyı, bu Meclisi çalıştırmakla olur. Milliyetçi Hareket Partisi hariç bütün partiler yıllardır bu çatı altındaydı ve onlar neden bu otuzbeş yılı heba ettiler? Siyasete istikrarı ve çalışmayı Milliyetçi Hareket Partisi getirmiştir.

BAŞKAN - Sayın Ünal, lütfen... Lütfen efendim...

NESRİN ÜNAL (Devamla) - Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin, 3 Kasımdan sonra tek başına iktidarıyla Avrupa Birliğine daha onurlu ve daha şerefli gireceğimize inanıyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bozdağ; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA İSMAİL BOZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği uyum sürecinde, çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifinin 12 nci maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin bu maddesiyle, bazı kanunlar, bazı maddeler yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni düzenlemeyle, hükümsüz olan maddeler ile kurumlar arası ilişkilerde gereksiz bürokrasiye yol açan durumlar ortadan kalkmış olacaktır. Daha önce yapılan değişikliklerde ve yeni çıkarılan kanunlarda bazı görevler kurumlara devredildiğinden, bu değişiklikler de, hükümsüz olan gereksiz maddelerin yürürlükten kaldırılması gerekliliğini doğurmuştur. Karışıklığa meydan verilmemesi için, bu gerekli düzenlemeyi uygun bulduğumuzu belirtiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin nihaî hedefi olan Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye'nin bir ulusal projesidir ve devlet politikasıdır. Halkımızın yüzde 80'i bu projeyi desteklemektedir. Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki halklar da, önceki yıllarda Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliğini yüzde 20 oranında desteklerken, son yıllarda bu oran yüzde 30'lara ulaşarak önemli gelişme sağlanmıştır. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği halkımızın büyük çoğunluğu tarafından onay görmüş olmasına rağmen, bu konuda, geçmiş hükümetler döneminde, maalesef, önemli gelişmeler sağlanamamıştır; çünkü, geçmiş hükümetler döneminde, üzülerek ifade ediyorum ki, Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren Ermeni lobisine, Rum lobisine, Yunan lobisine ve PKK lobisine karşılık olarak, Avrupa Birliğinin çeşitli kurumlarına, Türkiye, gerekli mesajları iletememiştir. Olay, ya duygusallaştırılmış ya da dostluk-düşmanlık işine dönüştürülmüştür. Halbuki, uluslararası ilişkilerde dostluk veya düşmanlık yoktur; ancak, her ulusun çıkarı söz konusudur. İşte, bu tür stratejileri iyi bilen Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in liderliğinde kurulan 57 nci hükümet döneminde, koalisyon ortaklarımızın ve muhalefetin de katkısıyla, Türkiye, haklı olduğu konularda, Avrupa Birliğinin değişik kurumlarına gerekli mesajları ileterek, iyi bir lobi faaliyeti yaparak, bugünkü kazanımlarını elde etmiştir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Avrupa, zengin bir kıtadır; ama, siyasî bir yaptırım gücü yoktur; çünkü, Avrupa Birliğinin askerî gücü mevcut değildir. İşte, bunun için, Avrupa Birliği, Türkiye'yi üye yapmak istemektedir.

Avrupa Birliğinin üretime dayalı bir ekonomisi vardır ve gelecekteki pazarını, ürettiği ürününü satabilmek için bir içpazar oluşturmak amacındadır; bunun için de, yine, Türkiye'ye ihtiyacı vardır.

Avrupa Birliğinin, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Ortadoğuda daha etkin politika yapabilmek ve gelecekte enerjiye sahip olabilmek için Türkiye'ye ihtiyacı vardır.

Ülkemizin insanı içinse, Avrupa Birliği, daha iyi bir eğitim, daha iyi bir çevre, daha güzel bir sağlık hizmeti ve daha çok iş, aş ve daha çok alım gücü demektir; ülkemiz içinse, içine kapanmaktan kurtulmaktır, 28 üye ülkeyle beraber, ileride ulusal sorunlarımızı paylaşmaktır.

Örneğin, Türkiye Avrupa Birliğine üye olduğu zaman, Türkiye'nin güvenlik sorunu, tarım sorunu, çevre sorunu, eğitim sorunu ve ekonomik sorunu gibi sorunlar, yalnız Türkiye'nin sorunu değil, mevcut üye ülkelerin de sorunu olacaktır. Bugün zor olan bu sorunlarımızın çözümü, doğal olarak daha kolay olacaktır; ama, bugün dahi bazı parlamenterlerimiz, bu sorunların paylaşımını, sanki ulusal egemenliğimiz elden gidiyormuş gibi algılamaktadır. Türkiye Avrupa Birliğine üye olduğu zaman, Türk halkı, muhtarının, belediye başkanının, il genel meclisi üyesinin, milletvekilinin yanında, bir de yaklaşık 80 Türk parlamenterini seçerek, Avrupa Parlamentosuna gönderecektir ve o 80 Türk parlamenteri de, Türkiye'yi Avrupa Parlamentosunda temsil edecektir. Böylece, Türkiye, Avrupa Parlamentosunda gözardı edilemeyecek, daha güçlü ve daha saygın bir ülke olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İSMAİL BOZDAĞ (Devamla) - Ama, bütün bunlar için, Türkiye, tüm diğer aday ülkelere konulan Kopenhag kriterlerini yerine getirmek durumundadır. Kopenhag kriterleri bir bütündür. Ben, Kopenhag kriterlerinin işime gelen yanlarını yerine getiririm, işime gelmeyen yanlarını yerine getirmem diyenler, ya bu işin bilincinde değiller ya da Türk Halkının güzel geleceğini hazırlamakta samimî değillerdir.

Bizim, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, Türkiye'nin Avrupa Birliği projesinin arkasında olduğumuzu, savunucusu olduğumuzu, destekçisi olduğumuzu belirtiyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Maddeyi oylayacağım; ancak, bir yoklama talebi var... (Gürültüler)

Vallahi, beğenmiyorsanız, gelin, siz vitesi attırın, benim gücüm kalmadı. Ne yapayım efendim!.. Allah Allah!.. İnsaf yahu!.. Biraz nezaket, biraz nasafet...

Yoklama talebini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

8 inci madde... (Gülüşmeler)

KÂTİP ÜYE SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Buraya 8 yazmışlar; ama, 12 olacak... (Gülüşmeler)

Sayın milletvekilleri, buraya 8 inci madde yazılmış yalnız, onu söyleyeyim. (DSP sıralarından "Geç, geç" sesleri; AK Parti sıralarından "Saymayın" sesleri)

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Yok efendim, geçin onu.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Geç, geç... 8 inci madde görüşüldü.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - İşleme koymayın Sayın Başkan.

BAŞKAN - 12 nci madde efendim.

Buyurun, okuyun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12 nci madde oylamasına geçmeden yoklama yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN - Sayın Sait Gönen?.. Burada.

Sayın Hasan Kaya?.. Burada.

Sayın Müjdat Kayayerli?.. Burada.

Sayın Mehmet Telek?.. Burada.

Sayın Salih Erbeyin?.. Burada.

Sayın Ahmet Erol Ersoy?.. Burada.

Sayın Bedri Yaşar?.. Burada.

Sayın Kürşat Eser?.. Burada.

Sayın Cahit Tekeli?.. Burada.

Sayın Mehmet Kundakçı?.. Burada.

Sayın İsmail Hakkı Cerrahoğlu?.. Burada.

Sayın Süleyman Coşkuner?.. Burada.

Sayın Nail Çelebi?.. Burada.

Sayın Ahmet Çakar?.. Burada.

Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada.

Sayın Fevzi Zihnioğlu?.. Burada.

Sayın Ali Uzunırmak?.. Burada.

Sayın Mükerrem Levent?.. Burada.

Sayın Mükremin Taşkın?.. Burada.

Sayın Mustafa Haykır?.. Burada.

Sayın Hakkı Duran?.. Burada.

Sayın Mehmet Nacar?.. Burada.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - İlk görüşte çoğunluk var; yoklamayı yapmanıza gerek yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Toplantı yetersayısı vardır.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. -Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN- 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir efendim.

VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- MHP Grup Başkanvekili ve Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, AK Parti Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkan, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorum. (AK Parti sıralarından "ne sataşması" sesleri)

HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Efendim, bir sataşma yok; sadece "hükümetten çekilin" dedi.

BAŞKAN- Ben de ne olduğunu soruyorum efendim. Öğreneyim ne olduğunu.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Nevzat Yalçıntaş, Partimizi ilzam edecek şekilde bir suçlamada bulundu.

BAŞKAN- Efendim, açar mısınız mikrofonunuzu.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Kürsüden cevap vereyim.

BAŞKAN- Efendim, sataşmanın mahiyetini öğreneceğiz.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkanım, AK Parti sözcüsü Sayın Nevzat Yalçıntaş, Partimizi ilzam edecek şekilde, konuşmalarında suçlamada bulundular. Parti Grup Başkanvekili olarak söz istiyorum.

BAŞKAN- Buyurun.

Sizi konuşturdum, affedersiniz; yani, sayın milletvekilleri niçin söz verdiğimi duysun diye. Usule uyuyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Hay hay, sağ olun.

HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, bu bir sataşma değil, tenkitte bulundu. Yani, her eleştiriyi sataşma olarak kabul ederseniz...

ABDULLAH GÜL (Kayseri)- Muhalefet, iktidarı tenkit etmeyecek mi?!

BAŞKAN- Efendim, sataşma olduğunu siz de biliyorsunuz, Hocam da biliyor, ben de biliyorum. İstirham ederim. Yani, ayan beyan...

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, gecenin bu geç saatinde, (SP sıralarından "sabah, sabah" sesleri) sabahın bu erken saatinde...

BAŞKAN- Ezan okundu efendim, hangi gece!

MEHMET ŞANDIR (Devamla)- ...bu ezan saatinde, bu güzel saatte, ülkemiz için, milletimiz için gerçekten çok önemli bir konuda bu yoğun mesai içerisinde, bizi üzen birtakım davranışlarla karşı karşıyayız. Bizi üzen, bizimle aynı fikirleri, aynı hassasiyetleri paylaştıklarını ümit ettiğimiz insanların davranışlarıdır. Bizi üzen, bu hassasiyetleri senelerce ifade ederek toplumda itibar sahibi olduğunu zannettiğimiz insanların davranışlarıdır. (MHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, bu bir hakarettir.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Sayın Yalçıntaş'ın dost olup olmadığını sormak için söz aldım.

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Dostum...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Nevzat Yalçıntaş, Dernekler Yasasıyla ilgili değişikliği konuşmak üzere buraya çıktıklarında ilk cümlesi şu oldu -mealen söylüyorum, tutanakları almak mümkün olmadı- diyorlar ki: "Eğer bu söylediğiniz hassasiyetleriniz, bu endişeleriniz bu kadar önemliyse, neden hükümet içerisinde tartışmadınız ve neden hükümetten ayrılmadınız?"

Bu mudur sorunuz?

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Evet.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Evet.

Şimdi dinleyeceksiniz, ben bu sorunun cevabını vereceğim. (DYP ve AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli Hocam, öğrenmek istediğim hadise şudur: Siz, bizim burada en az altı aydan bu yana ifade ettiğimiz, yani, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgili ve özellikle üç konuyla ilgili -idamın hemen ve tümüyle kaldırılması, anadilde yayın yapılması ve anadilde eğitim yapılması konularında- ifade ettiğimiz hassasiyetlerimizi...

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Eğitim yok, öğrenim var.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...ve bundan dolayı, ülkemizin ve milletimizin geleceği için duyduğumuz endişeyi paylaşıyor musunuz? Paylaştığınızdan dolayı, bize, niye bunu hükümet içinde tartışmadınız, madem orada çözemediniz niye hükümetten çekilmediniz diye mi soruyorsunuz ya da... (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Şandır, böyle bir usulümüz yok; karşılıklı sual...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başkanım, müdahale edin...

BAŞKAN - Siz konuşun efendim...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayır, siz müdahale edeceksiniz.

BAŞKAN - Hayır, müdahale değil, siz konuşun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Efendim, sabırla dinlemeniz lazım. (DYP, ANAP, DSP, YTP, SP ve AK Parti sıralarından gürültüler) Sabırla dinlemeniz lazım.

Değerli milletvekilleri, burada on saatten bu yana Milliyetçi Hareket Partisine olan hakaretlerinizi dinliyoruz! (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından gürültüler)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Beyler, sakin olun; Avrupa'ya gideceksiniz, sakin olun!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dinleyeceksiniz, bizi anlayacaksınız. (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından "Allah Allah" sesleri, gürültüler) Dinleyeceksiniz!

Ya da, eğer, bizim paylaştığımız bu hassasiyetleri ve endişeleri duymuyorsanız; duymayabilirsiniz -biz sizden bekliyorduk; ama, beklemememiz gerekiyor galiba, duymayabilirsiniz- verdiğiniz oylarla zaten duymadığınızı ifade ettiniz. Kanaatinize, fikirlerinize saygı duyarız; o ayrı bir hadise. Bunun takdiri millete aittir, millet değerlendirecektir ve tarihe geçecektir kanaati, kararı.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, beş dakika oldu.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bizim hassasiyetimiz şudur Sayın Hocam, değerli milletvekilleri; biz diyoruz ki, Türkiye'nin üzerinden bölücü terörün tehdidi, silahlı tehdidi ve bunun devamı, hedefi olan siyasî tehdidi kalkmadığı sürece, bu aşamada...

BAŞKAN - Sayın Şandır, bir dakika, sözünüzü kesiyorum, affedersiniz.

Hocam, 8,5 dakika konuştu, bendeniz karışmadım, istirham ederim efendim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hocam, grup adına konuştu; sataşma 3 dakika olur.

BAŞKAN - Bendeniz sataşmadan verdim efendim...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başkanım, 69'a göre söz alınmasında süre yoktur; sataşan buna katlanmak mecburiyetindedir. (MHP sıralarından alkışlar, DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından "Oo" sesleri, gürültüler)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Suçüstü yakalandınız, içinden çıkmaya çalışıyorsunuz!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) -  Burada beni dinleyeceksiniz, dinlemek durumundasınız. Ben sizin sabrınıza, tahammülünüze peşinen teşekkür ediyorum; ama, lütfen müsaade ediniz. Bizi suçluyorsunuz. Biz size ya kendimizi anlatamadık ya anlamak istemiyorsunuz. Lütfen, müsaade edin, anlatalım.

Biz, Türkiye üzerinde bölücü terör tehdidi devam ettiği sürece silahlı ve siyasî tehdidi devam ettiği sürece... Ediyor mu, etmiyor mu? Devletimizin kayıtları "ediyor" diyor, PKK'nın sözcüleri "ediyor" diyor.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hükümetten niye çekilmediniz diye soruyoruz, bunun cevabını verin bakalım, niye konuşmuyorsunuz; bakanı konuşturmuyorsunuz?..

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Kongreler tertipliyorlar, sözde meclisler topluyorlar, buralarda çok açık, net bir şekilde beyanlarda bulunuyorlar; diyorlar ki: Biz Avrupa Birliği, Kopenhag kriterleri üzerinden Türkiye'ye silahla kabul ettiremediğimizi; yani, siyasî amacımızı bu kriterler üzerinden kabul ettireceğiz. Belgeler yanımda, okurum, hatta bunun uygulamasını da yapıyorlar.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Seçim meydanına döndü burası.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bugün 2 tane güvenlik görevlimizi de şehit ettiler, yine haberlerden öğrendiğimize göre çok sayıda da silah bulundu. Yani, hiç kimse diyemez ki, bölücü terör tehdidi bitti; bunu diyemezsiniz; bunu devletimiz demiyor.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Niye kaldırdınız iki ilde olağanüstü hali, niye kaldırdı hükümetiniz?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bölücü terör tehdidi devam ettiği sürece idam cezasının kanunlarımızdan kaldırılmaması konusu, hükümetimiz içerisinde tartışıldı, doğru bulundu, gerekli görüldü ve Ulusal Programa, terör tehdidinin kalkacağı varsayılarak, bu umut beslenerek, bundan ders alınacağı ümit edilerek, orta vadede, Türkiye Büyük Millet Meclisi ele alsın diye kararlaştırdı.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Başkan, sekiz dakika oldu.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunun altında bizim imzamız var. Evet, biz idamı, bir cezalandırma unsuru olarak değil, bir siyaset unsuru olarak görüyoruz. Eğer idama karşılık işlenen suçun mahiyetini önemserseniz, o, bir siyaset meselesidir.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, 8 dakika oldu...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Eğer, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı işlenen suç sizin için önemliyse, onu, mümkün olan en ağır cezayla cezalandıracaksınız. Bu bir siyaset anlayışıdır.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, 8 dakika oldu...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, idam cezasının, Türkiye'nin üzerinden bölücü terör kaldırılmadan kanunlarımızdan kaldırılmaması hususu bir siyasî kabul meselesidir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 9 dakika oldu...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunu, hükümetimizin üyeleri paylaşmıştır; bunu, Parlamentomuz, bunu, siz değerli milletvekilleri paylaştınız; siyasî partilerimizin yöneticileri paylaştı. Anayasal düzeyde, burada, bu hususu, birlikte tanzim ettik; öyle mi hocam?.. Bundan on ay önce falandı; 3 Ekim tarihinde veya 15 Ekim tarihinde...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, hepimiz birbirimizin hakkına saygı duymalıyız!.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, Türkiye'den bölücü terör tehdidi, silahlı ve siyasî amaç itibariyle, hedef itibariyle kalkmadıysa... (DYP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, İçtüzük mü değişti?!

BAŞKAN - Sayın Şandır, toparlarsanız minnettar kalırım efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başkanım, tekrar ediyorum...

BAŞKAN - Toparlarsanız dedim efendim... Bir şey demedim...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Efendim, sizinle ilgili değil konu...

BAŞKAN - Hayır, benimle değil.... Toparlarsanız dedim efendim ben de...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı allahaşkına?!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, buraya, Doğru Yol Partisinin sözcüsü çıktı, bu soruyu sordu; buraya AK Partisinin sözcüsü çıktı bu soruyu sordu. Bırakın anlatalım bu sorunun cevabını, müsaade edin efendim... (Gürültüler)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, siz de mi seçim yatırımı yapıyorsunuz?!

BAŞKAN - Efendim, toparlıyor Sayın Hatip... Bir istirham edeyim...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, hükümetimiz içerisinde bu konuyu tartıştık, dedik ki: Bölücü terör tehdidi kalkmadığına göre, devletin kayıtları böyle söylediğine göre ve Parlamentomuz da, bunu, bölücü teröre idam cezasının verilmesini Anayasada birlikte düzenlediğine göre, sizin, orta vadede kaldırılması kararlaştırılmış ve Avrupa Birliği tarafından da kabul edilmiş bu cezayı kaldırmanız, stratejik olarak uygun değildir.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Orta vade başladı Sayın Şandır.  

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Niye?..

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Orta vade içindeyiz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Niye; çünkü, PKK, KADEK, bunu, her toplantısında ifade ediyor, diyor ki: "Biz, Türkiye'ye bunu kabul ettireceğiz, bunu kabul ettirerek başlayacağız siyasallaşmaya, bunu kabul ettirerek başlayacağız siyasî hedefimize ulaşma gayretine."

MHP olarak, biz, bunu hükümetimiz içerisinde çözemedik. Bunu, Sayın Genel Başkanımız defalarca anlattı, her defasında anlattı, çözülemedi. Hükümet üyeleri farklı düşündü, iki sayın ortağımız farklı düşündü; hakları yoktu. Bu farklı düşünmenin sonucu, başka alanlara yansıdı. Neydi o hadise; ekonomiye yansıdı. Avrupa Birliğine geç kalıyoruz, 2002 sonu itibariyle zaman geçiyor, tren kaçıyor diyerek, ekonominin üzerinden ve Sayın Başbakanın sağlığını da bahane ederek, maalesef, ekonomistlerin rakamlarına göre 6 milyar dolarlık bir faturayla ödettiler bunu bize.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, 15 dakika daha dinleyelim!..

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, Sayın Hocam...

Sözümü tamamlayayım...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, olmaz, böyle bir uygulama yok!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sözümü tamamlayayım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Olmaz efendim...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayır efendim!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Keyfî olmaz ki yahu!

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkanı yıpratıyorsunuz beyefendi.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sözümü tamamlayayım.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Hakkın suiistimali!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -  Ne kadar ayıp bir şey! Olmaz böyle!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Hocam, bizim ifade ettiğimiz hassasiyetlerimizde, yani, anadil üzerinden bir dil yaratmak maksadıyla, bir hukukî düzenleme yaparak dil üzerinden bir kimlik oluşturmanın, emperyalizmin, sömürgeciliğin yeni bir metodu olduğunu benden çok sizlerin bilmesi lazım. Biz, anadilini konuşmanın yasak olmadığını, hiç toplumsal bir rahatsızlık duyulmadığını bile bile...

Ben, sordum konuşma anında; dedim ki: Bu kadar Kürtçe konuşanlar kurslarda mı öğrendiler; bu kurs ihtiyacı nereden doğuyor? Çanak antenle dünyanın tüm televizyonlarını izlemek dururken, Kürtçe yayınları izlenirken, gözümüzün içinde, Ankara'da, İstanbul'da, anadilde Kürtçe üzerinden televizyon yayını yapmanın hukukî düzenlemesine neden ihtiyaç duyuluyor, bunun arkasında hangi maksat var; hassasiyetimiz bu. Bu maksatta, acaba, dil üzerinden bir millet yaratmak, bir kimlik yaratmak, bu kimlik üzerinden bir egemenlik talebi yaratmak gibi bir art niyet mi var dedik, bunu sürekli ifade ettik. Ya bizi dinlemediniz ya anlamak istemediniz Değerli Hocam.

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Hem dinledim hem anladım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, geri dönüp, buradan bize şu soruyu soruyor Değerli Hocam; madem böyleydi, hükümetten niye çekilmediniz?

Yani, hiç, siyasî istikrarın bu ülke için önemi yok mu Değerli Hocam?!(Gürültüler)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kendi bakanınızı konuşturmuyorsunuz!..

BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Yani, bu memleket ekonomik krizle boğuşurken, bir de hükümet kriziyle mi boğuşsaydı!

YAKUP BUDAK (Adana) - Ne alakası var yahu!

BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen...

SUHA TANIK (İzmir) - Kürsüyü ele geçirdi Sayın Başkan!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Siz, kendi yapınıza, kendi siyaset anlayışınıza uygun olarak, sorumsuz bir siyaset anlayışını kabul edebilirsiniz, buna bir şey diyemiyoruz. İstediğiniz anda hükümeti yıkarsınız, istediğiniz anda hükümetleri bozar, memleketi siyasî istikrarsızlığa atabilirsiniz; ama, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, eğer...

BAŞKAN - Sayın Şandır...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, iyi niyet kurallarını çiğniyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...bu siyasî istikrarı önemsiyor ve bunun için beyanda da bulunuyorsak...

BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen...

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - 2 dakika...

...ve Milliyetçi Hareket Partisinin dışında bir mutabakat oluşturarak, kendinizce önemli gördüğünüz bu kanunları çıkarabilirsiniz, biz size engel olmayız diyorsak, bundan, bu ülkeye duyduğumuz samimî sorumluluk çıkmıyor mu!

Bütün bunlara rağmen, bu mutabakatı, gecenin bu saatlerine, bu tarihe kadar saklar ve bundan da, tutar, MHP'yi, koltuk sevdasıyla suçlarsanız, bu, hak mıdır, adalet midir, dürüstlük müdür?!

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Koltuk sevdası demedim!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli Hocam, sizin cümlelerinizle size hitap etmek istemiyorum; ama, bu, çok ucuz bir politikadır, bu polemiktir, bu doğru değildir. Milliyetçi Hareket Partisini sorumsuzlukla suçlayamazsınız, popülist politikacılıkla, koltuk sevdasıyla suçlayamazsınız. Milliyetçi Hareket Partisinin hassasiyetlerini ya paylaşırsınız ya da paylaşmazsınız; o, sizin bileceğiniz iş. Dolayısıyla, Hocanın, Sayın Nevzat Yalçıntaş'ın bu değerlendirmesini kabul etmiyoruz; bunu kendisine yakıştıramadığımızı ifade ediyorum.

Sabrınızı taşırdığım için özür diliyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, olanlar size oldu.

KÂTİP ÜYE SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Ya, rezil ettiler... Meclisin kürsüsünün de şeyi kalmadı.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 15 dakika sataşma için söz verilmez ki!

BAŞKAN - Sayın Şahin, idare ederken, maalesef, son anda acze düştüm. (DYP, DSP, YTP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Acze düştüm; çünkü, ben, mensubiyetinden şeref duyduğum Milliyetçi Hareket Partisinin Başkanvekiliyim; ben rica ettiğim zaman, benim arkadaşlarımın da ricamı kabullenmeleri gerekir; ama, çok elektrikli ve çok gergin bir ortamda Meclisi idare ettiğim için aczi kabul ediyorum; hayatımda belki de ilk defa. (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır efendim, hayır!

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... 15 dakika...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Böyle, Milliyetçi Hareket Partisi aleyhinde konuşacak, saldıracak...

BAŞKAN - Sayın Şandır... Sayın Şandır, tabiî ki, Milliyetçi Hareket Partisinin müdafaasını yapacaksınız; ama, 15 dakika... (DYP sıralarından "17" sesleri)

Lütfen... Ne olur... Ben, bugün...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bu kanunun çıkmasından biz sorumlu değiliz; bunun sonucunu biz düşünmek durumundayız.

BAŞKAN - Efendim, ben, kanunun çıkmasından sizi sorumlu tutmuyorum Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Burada Milliyetçi Hareket Partisine saldıran her konuşmaya cevap veririz.

BAŞKAN - 69'a göre cevap verirken 15 dakikanın fazla olduğunu...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır, olmaz efendim! Bu meseleyi diğer meselelerle karıştırıyorsunuz.

BAŞKAN - Ben, sizin vicdanınıza hitap ederim...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bize laf söyleyen herkese karşılık veririz!

BAŞKAN - Üçbuçuk senedir, diğer arkadaşlarımız, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, 15 dakika konuşuyorlar mı efendim?!

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır, Sayın Başkan... Mesele...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, olay farklı... Sizin de hassasiyet duyduğunuz konular...

 BAŞKAN - Efendim, siz niye alınıyorsunuz ben kendimi aciz sayarsam?!.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) -  Ne demek yani; ne söylüyorsunuz?!. Sizin aczinizi biz kabul edemeyiz...

İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Meclis Başkanı olarak, siz, acz içinde olamazsınız. Türk Milletinin...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Beğendiniz mi yaptığınızı?!.

BAŞKAN - Şimdi ne istiyorsunuz?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir şey istemiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Köse, ne istiyorsunuz dünden beri?!.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir lütufta bulunduğunuzu ifade edemezsiniz.  Acz içinde bulunduğunuzu ifade ediyorsunuz; İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre hakkımızı koruyoruz...

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam)

BAŞKAN - Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 1 inci maddenin (A) fıkrası kapsamına giren suçlardan dolayı haklarında idam cezası verilen hükümlülerin dosyalarından;

a) Henüz Yargıtaya gönderilmemiş veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar ile daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olanlar hükmü veren mahkemece,

b) Yargıtayda bulunanlar ilgili ceza dairesince, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesi dikkate alınmak suretiyle karara bağlanır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan dosyalar, gelişlerindeki usule uygun olarak Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir ay içinde hükmü veren mahkemeye geri gönderilir.

Askerî mahkemeler, Askerî Yargıtay Başsavcılığı ve Askerî Yargıtayda bulunan dosyalar hakkında da bu madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulacak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesi üzerinde, Saadet Partimiz adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını ve değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 1 inci maddenin (a) fıkrası kapsamına giren suçlardan dolayı idam cezası verilen hükümlülerin dosyaları hakkında yapılacak işlemler açıklanmaktadır. Malum olduğu üzere, kanun teklifinin 1 inci maddesinde, savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları istisna edilerek, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 6831 sayılı Orman Kanununa göre verilen idam cezalarını alanların dosyaları üzerinde, dosyanın Yargıtaya intikal ettirilmiş olup olmamasına göre şu şekilde işlem yapılacaktır.

Buna göre, idam cezası verilen hükümlülerin dosyalarından henüz Yargıtaya gönderilmemiş veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar ile daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olanlar, hükmü veren mahkemece; Yargıtayda bulunanlar ise ilgili ceza dairesince karara bağlanacaktır. Bu karar acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesindeki, özetle, işlendiği zaman cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez, işlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz şeklindeki kural dikkate alınarak verilecektir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan dosyalar buralara intikal ediş usulüne göre kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir ay içinde hükmü veren mahkemeye gönderilecektir.

Askerî mahkemelerce ve Askerî Ceza Kanunu dışında, Türk Ceza Kanunu ve diğer kanunlara göre de idam cezası verilebileceğinden, bu teklifin kabul edilen 1 inci maddesinin (a) fıkrası kapsamına giren Türk Ceza Kanunu, Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile Orman Kanunu gereğince idam cezası verilmiş hükümlüler yönünden yapılacak işlemler için de aynı usul uygulanacaktır.

Avrupa Birliğine Uyum Yasaları diye de adlandırılan teklifin kanunlaşmasının, ülkemize hayırlar getirmesi temennisiyle Yüksek Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Konuşmuyoruz, feragat ettik efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz; peki efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Mehmet Nacar; buyurun.

MHP GRUBU ADINA MEHMET NACAR (Kilis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin geçici 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçici 1 inci maddenin ne mana ifade ettiği ve ne gibi bir amaca ulaşılmak istendiğini anlayabilmek için, her bir oyunuzla kabul etmiş olduğunuz, terör suçlarına ilişkin 1 inci maddeye, ölüm cezasını kaldıran ve müebbet ağır hapis cezasına dönüştüren 1 inci maddeye, tekraren göz atmak gerekiyor.

Kanun teklifinin 1 inci maddesinde, Türk Ceza Kanununun, terörle ilgili suçlardan alınmış olan idam cezalarının müebbet hapse dönüştürüldüğü, Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinden dolayı öngörülen sürelerin iki kat, terör suçluları hakkında üç kat olarak uygulanacağı, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile 12.4.1991 tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun şartla salıverilmeye ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı ve cezanın ölünceye kadar devam edeceği hükmü var.

Hakikaten, hukukçu olmayan bir vatandaş gözüyle dinlediğinizde veya baktığınızda, terör suçundan dolayı ölüm cezası müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen kişilerle ilgili tüm hukukî tedbirlerin alındığı ve bu şahısların, ölünceye kadar cezaevinde kalacağı sanılacak; ama, geçici 1 inci maddeye baktığımızda, olayın çok farklı boyutta ele alındığını görüyoruz.

Geçici 1 inci maddenin (b) bendinde "Yargıtayda bulunanlar ilgili ceza dairesince, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesi dikkate alınmak suretiyle karara bağlanır" deniliyor. Beyler, Avrupa treni için acele etmenizi anlıyoruz da, teröristlerle ilgili olarak bu kadar acele etmenizin sebebi nedir acaba?! (MHP sıralarından alkışlar)

Yine, Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinin ne manaya geldiğini, grupların içerisinde bulunan ve bu Mecliste birden fazla dönem milletvekilliği yapmış olan arkadaşlarımızın hepsi bileceklerdir. Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesi, lehe olan ceza kanunlarının sanık lehine uygulanacağı ve aleyhe olan ceza kanunu düzenlemelerinin geçmişe uygulanmayacağı yönündedir. Bunun getirdiği sonuç ise, malumu ilandan başka bir şey değildir. Ne yazık ki, Sayın Adalet Bakanımızın, bu konuda hâkimlerimize talimat verir tarzda veyahut da diğer bir düşünce tarzıyla, hâkimlerin bu genel kuralı uygulama noktasında bilgisi olmadığı sanıyla koyduğu akla gelebilir; ama, bunun altında yatan gerçek, maalesef ve maalesef şudur: Bahse konu cezalarla ilgili olarak, kişilerin, mevcut Ceza İnfaz Kanunu ve Terörle Mücadele Kanununun 17 nci maddesinde bahis konusu olan şartla salıverilme hükümlerinin işletilmesini amir bir hükümle mahkemelere ve hâkimlere emretmektedir. Maalesef ve maalesef, bunun neticesi de şudur: 1 inci maddeyle tedbir altına alındığı ve sağlam bir şekle bağlandığı gösterilmek suretiyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız.

MEHMET NACAR (Devamla) - Peki Sayın Başkan.

Öbür taraftan da geçici 2 nci maddeyle teröristbaşı ve arkadaşlarının, kısa bir süre sonra aramıza katılmalarını temin etmeye yöneliktir.

Tabiî, bu kaygıyı sizler duymayabilirsiniz. Biz, şehit cenazelerine kardeşimiz, yeğenimiz, amcamız, halamızın çocukları oldukları için katıldık. Biz, bazı partilerin liderlerinin yaptığı gibi, bir tarafımızda olağanüstü hal valileri diğer tarafımızda emniyet genel müdürleriyle bu işin suiistimalini yapmadık. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ve bu konu bizim için önemli; çünkü, biz, bu memlekette doğduk, bu memlekette yaşıyoruz ve bu memlekette yaşayacağız. Başkalarının olduğu gibi, Amerika'da, bizim yatlarımız, katlarımız, otellerimiz yok. (MHP sıralarından alkışlar) Bizim çocuklarımız Amerika Birleşik Devletlerinde veya Avrupa'da da okumuyorlar, maalesef; Türkiye'de okuyorlar. O sebeple, bu kaygıyı, bu endişeyi, Avrupa Birliğiyle ilgili düşünceleri defalarca, defalarca düşünmeye hakkımız olduğunu tekrar ifade etmek istiyorum.

Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, geçici 1 inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin geçici 1 inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

Koray Aydın

Mustafa Verkaya

Nesrin Ünal

 

Ankara

İstanbul

Antalya

 

Mustafa Sait Gönen

İsmail Köse

Burhan Orhan

 

Konya

Erzurum

Bursa

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin daha önce kabul edilen 1 inci maddesiyle, savaş suçları dışında, kanunlarımızda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapse çevrilmiştir; ancak, daha önce verilmiş olan idam cezalarıyla ilgili dosyalar hakkında, bulundukları aşamaya göre hangi işlemin yapılacağının belirtilmesinde zorunluluk vardır. Geçici 1 inci madde bunu düzenlemektedir. Burada, infazla ilgili bir hüküm yoktur. İnfaz konusunda genel hükümler uygulanacaktır; ancak, terör suçları bakımından infaz hükümlerinin uygulanmayacağı, ne Terörle Mücadele Kanunundaki ne de Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanundaki şartla salıvermeye ilişkin hükümlerin uygulama alanı bulamayacağı, idam cezası müebbet ağır hapse çevrilen terör suçlularının, bu cezalarını ömür boyunca çekecekleri, teklifin 1 inci maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Bunun dışında bir amaç aramak, yanlıştır, yersizdir, doğru değildir; önergeye bu nedenle katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Aydın?..

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Mehmet Nacar konuşacak efendim.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Nacar, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACAR (Kilis) - Sayın Bakanım, Anayasanın 38 inci maddesinin suçta ve cezada kanunîlik ve yine, lehe olan kanunun uygulanmasıyla ilgili düzenlemeyi yakinen bilirler. Yine, Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesi de -kanunsuz suç olmayacağı, kanunsuz ceza olmayacağı 1 inci maddesinde sayılmakla birlikte- kanunun, ancak ve ancak sanık lehine olması halinde geriye yürüyeceği ve geçmişe, sanık aleyhine yürütülmeyeceği hususunu düzenliyor. O sebeple "biz, idam cezasını kaldırmış olmakla birlikte, müebbet ağır hapis cezası getirdik ve getirmiş olduğumuz bu hüküm de lehe bir uygulama olması sebebiyle bu şartlar muhafaza edilir" savı doğru değildir; çünkü, Yargıtay ceza dairelerinin vermiş olduğu kararlarla da bu sabittir. Cezaların infazı rejimindeki lehe değişikliklerin de yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren, geçmişe, fail lehine uygulanacağı; yine, maddî ceza hukukunu ilgilendiren ve failin zararına sonuçlar doğuran hükümlerin geçmişteki fiillere uygulanmasına imkân olmayacağı hükmünü çok iyi bilirler.

Bu sebeple, mevcut düzenleme ile var olan düzenleme ve daha önce sanığın almış olduğu düzenleme arasında fark olması halinde, yani, idam cezası, müebbet ağır hapis cezası ki, uygulaması şartla salıverilmeden ve ömür boyunca devam edeceği hususunu içeren düzenleme ve şu an için, gerek İnfaz Yasamızda gerekse Terörle Mücadele Yasasının içinde bulunan şartla salıverilmeye ilişkin hükümler çerçevesinde düzenlemeler göz önüne alınmak suretiyle, aradaki kanun hükmü gereği olarak, sanığın lehine olan bu hükmün, yani, şu anda mevcut olan, yürürlükte olan hükmün uygulanacağı, şartla salıverilmeden mahrum kalacağı, Terörle Mücadele Yasasının 17 nci maddesinin işletilmeyeceği ve 1991 yılında Terörle Mücadele Yasasında yapılan değişikliğin bahse konu kişiler için uygulanmayacağına ilişkin düzenlemenin hiçbir hüküm ifade etmeyeceğini belirtmek istiyorum.

Burada, Grup Başkanı Sayın Mehmet Ali Beyin dikkatine sunmak istediğim husus da budur. Sanırım, kendilerinin, yapılacak düzenlemenin Anayasayla hüküm altına alınması gerektiği hususunda ısrarlı olmalarının altında yatan düşünceleri, bu hususu garantiye almaktan dolayıdır. Kendileri hukukçu olması sebebiyle, Grupları içerisinde bulunan çok değerli hukukçuların da bilgisi dahilinde olacağı üzere, bu hususun yeterli bir güvence sağlamadığı ve nihayetinde, 30 sene cezaevinde kalmak suretiyle bu şahısların aramıza katılacağı aşikârdır.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 36 sene...

MEHMET NACAR (Devamla) - İdamla ilgili 36 sene, müebbet hapse çevrilmiş olması sebebiyle de 30 sene cezaevinde kalmak suretiyle infaz edileceğini amirdir.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Terör suçlarında 36 sene...

MEHMET NACAR (Devamla) - Durum bu merkezdeyken, hâlâ vakit çok geç değil. Yapılabilecek bu son oylamada bunu düzeltmek mümkün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen...

MEHMET NACAR (Devamla) - Bizler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının reyleriyle seçildik ve alnımızın akıyla bu Mecliste üçbuçuk yıl hizmet ettik, görevimizi yaptık, Anayasanın üzerine yapmış olduğumuz yemine bağlı kalarak. Belki, aceleye getirilmiş olması sebebiyle, belki, bazı şeylerin telaşı içerisinde birçok husus gözümüzden kaçmış olabilir; ama, ben, şuna inanıyorum ki, rey veren ve bilhassa oylamaya katılmayan arkadaşlarımın vicdanlarında bir rahatsızlık, bir sızı, en azından, bir endişe duygusu vardır ve bunun oylara dönüşmesini diliyorum.

Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunmadan önce bir açık oylama talebi vardır.

Arkadaşlarımı, adlarını okuyup arayacağım efendim.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Açık oylama...

BAŞKAN - Sayın Dönen, müsaade edin de ne yapacağımı ben bileyim.

Sayın Fatin Özdemir?.. Burada.

Sayın Nidai Seven?.. Burada.

Sayın Vahit Kayrıcı?.. Burada.

Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada.

Sayın Mustafa Haykır?.. Burada.

Sayın Kürşat Eser?.. Burada.

Sayın Mükerrem Levent?.. Burada.

Sayın Ayhan Çevik?.. Burada.

Sayın Mustafa Sait Gönen?.. Burada.

Sayın Orhan Şen?.. Burada.

Sayın Hasan Kaya?.. Burada.

Sayın Abbas Bozyel?.. Burada.

Sayın Cahit Tekelioğlu?.. Burada.

Sayın İsmail Çevik?.. Burada.

Sayın Ali Keskin?.. Burada.

Sayın Şaban Kardeş?.. Burada.

Sayın Osman Müderrisoğlu?.. Burada.

Sayın Nesrin Ünal?.. Burada.

Sayın Mücahit Himoğlu?.. Burada.

Sayın Ali Gebeş?.. Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oy verme işlemini başlatıyorum.

Geçici 1 inci maddeyi oyluyoruz efendim.

 (Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesinin açık oylamasına 362 sayın milletvekili katılmış olup, 244 kabul, 117 ret, 1 çekimser oyla geçici 1 inci madde kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun 6 ve 7 nci maddeleri, bu maddelerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.

BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak?..

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Konuşmayacak efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Vedat Çınaroğlu; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA VEDAT ÇINAROĞLU (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçici 2 nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle geçici 2 nci madde üzerinde ifade etmek istiyorum ki, 57 nci hükümet döneminde, özellikle Sayın Adalet Bakanının sorumluluğu altında yapılan hayata dönüş operasyonunu icra eden güvenlik görevlileri ve uzun yıllardır baş başa kaldığımız terörle mücadelede görev alan güvenlik güçleri, bu madde yasalaştığında, Yargıtayın üzerinde tekrar bir temyiz hakkı gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iadei muhakemesiyle mağdur hale düşmeleri mümkün hale gelecektir ve bugüne kadar, gerek bu mücadelede şehit olmuş, gerekse gazi olmuş veya hâlâ mücadele içinde olan güvenlik görevlileri mahkeme mahkeme dolaştırılabilecektir. Bu sorumluluğun, bugün görüşmekte olduğumuz geçici 2 nci madde sorumluluğunun Yüce Meclise ait olmamasını diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir diğer konuda da görüşlerimi ifade etmek istiyorum, sıkça konu edilen ve bu teklifin en önemli maddesinin olduğu ifade edilen ölüm cezasıyla ilgili bölüm hakkındaki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Bu düşüncelerimi, yıllarca terörle mücadele bölgesinde, o bölgedeki çok önemli dağlarda fiilen bu mücadeleye katılmış olan emekli bir Türk subayı olarak ifade etmek istiyorum.

Yaptığımız çalışmalarda bizzat şahit olmuşuzdur ki, bölücü örgüt mensuplarının en büyük korkusu, yakalanarak ölüm cezasına çarptırılmak ve idam edilmektir. Bizler, burada, 1 inci maddeyi görüşürken -bir gazeteci arkadaşa, telefonuma gelen mesajda gösterdiğim gibi- hâlâ o bölgede görev yapmakta olan bir şerefli Türk subayı, bir eski meslektaşım, üzüntülerini ve bu mücadelenin başarısızlığa uğratılması için neden böyle hareket edildiğini ifade eden bir mesaj göndermişti ve şu anda, hâlâ orada, dağda olan bir başka arkadaşım da, ağlayarak, nasıl böyle bir gaflete düşüldüğünü ifade etmişti. Bölücü terör örgütü militanlarının en çok korktuğu hususu ortadan kaldırmakla, bundan sonra yeni şehit cenazelerine, yeni gözyaşlarına yol açtığımızı hepimiz iyi bilelim.

Yine burada teklif edilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının pratikte uygulama alanı olmadığını da hafızalarımızı canlandırdığımızda anlayabiliriz. Unutmayalım ki, bütün dünya, yıllardır en iyi korunan cezaevlerinden bile firar eden mahkûmların hikâyelerini okumuş, filmlerini seyretmiştir. Bu ihtimalleri göz önünde bulundurmadan yapılan bu düzenlemeler, önümüzdeki günlerde bizi tekrar düşündürücü acı birtakım olaylara sevk edebilir ve yine bilinmelidir ki, bu tecrübeleri yaşamış olan bir arkadaşınız olarak, bir milletvekili olarak ifade ediyorum, 1 inci maddenin kabul edilmesinden sonra, teklifin tamamının kabul edilmesiyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu...

VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - ...terör suçlarından ölüm cezasının kaldırılması, sadece ve sadece ve öncelikle, bölücü terör örgütü başının ölümden kurtarılması anlamına gelecektir ve bugün, Türkiye'nin içinde ve sınırlarında, Türk Devletinin devamına, milletin bütünlüğüne yönelmiş 5 500 silahlı örgüt militanını yeniden terör hareketleri için cesaretlendirecektir.

Aslında, böyle bir düzenlemenin getirilmesi, bir süredir, çeşitli çevrelerce kampanya haline getirilmiş bir düzenlemeydi. Burada bazı konuşmacılar, bu gelişmelerin Milliyetçi Hareket Partisi tarafından yeterince değerlendirilemediği hususunda görüş beyan ettiler. Aslında, bir gazetemizin başyazarı geçenlerde de "bu çocuklar, Anadolu'nun saf temiz çocuklarıdır; ama, dünyayı tanımazlar" diye bir suçlamada, bir yaklaşımda bulunmuştu. Bu başyazar da, kendisini, Türk toplumuna milliyetçi olarak ifade eden bir başyazardı.

Evet, Türk milliyetçileri, Milliyetçi Hareket Partisi mensupları, Rahmetli Necip Fazıl'ın "Sakarya" şiirinde ifade ettiği gibi, "Sakarya" şiirini Sakarya'ya atfettiği gibi, masum Anadolu'nun saf, temiz ve dürüst çocuklarıdır; ancak, dünyayı iyi tanıyan, dünyadaki gelişmeleri iyi izleyebilen Anadolu'nun temiz çocuklarıdır. Milliyetçi Hareket Partisi mensupları ve Türk milliyetçilerinin bu vizyonu, geçtiğimiz yıllarda Avrasya jeopolitiğini söylediklerinde ve bunun 1990'lı yıllarda gerçekleşeceğini bütün Türkiye gördüğünde anlaşılmıştır.

Bunun başka örnekleri de vardır, sözümü uzatmak istemiyorum; ancak, bu oyunu tezgâhlamak isteyenlerin oyunları, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin, Osmanlı Devletinin kurulduğu topraklarda, Kocayayla'daki Söğüt çadırında bozulmuştur; acelecilik bundandır ve ifade ediyorum ki, Boğazın iki yakasında yalıda oturup da geliştirilen projeler, yaylada, yalıya karşı bozulmuştur. İşte, yaylayla yalının farkı da buradadır. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu, lütfen...

VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - O sebeple, gerek geçici 2 nci madde üzerinde gerekse teklifin tamamı üzerinde sayın milletvekillerinin bir kez daha düşünmelerini ifade ediyor, Yüce Heyeti saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan...

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, Adalet Bakanı söz istiyor.

BAŞKAN - Efendim, oylamaya geçtim; affedersiniz, görmedim, özür dilerim.

Kabul etmeyenler... Geçici 2 nci madde kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi, son maddeyi okutuyorum ve istirham ediyorum, şunu bitirelim.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3 - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içinde yürürlüğe konulur.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Feragat ediyoruz efendim, konuşmuyoruz.

BAŞKAN - Yeni Türkiye Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Tekin; buyurun. (YTP sıralarından alkışlar)

YTP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorum, çok yoruldunuz; ama, size, kısaca, bugünün tarihî önemi hakkında bazı şeyler söylemek istiyorum.

Bugün, gerçekten, tarihî öneme sahip bir gün, yaptığımız iş de tarihî bir iş. Bu yaptığımız iş, Mustafa Kemal çizgisinin, cumhuriyet ihtilalinin yeni bir aşamasına, AB üyeliğine giden yolda önemli bir adım teşkil ediyor. Bugün yaptığımız iş, geçmişimize, geçmişimizin hedeflerine, aynı zamanda da geleceğimize ve geleceğimizin hedeflerine sahip çıkmak işidir. Bu reformlar, devlet temelli, otorite temelli bir siyasî anlayıştan; toplum temelli, birey temelli, sivil temelli bir siyasî anlayışa geçişin ifadesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu reformlar, ülke insanını daha demokratik bir hale getiriyor, özgürleştiriyor; ama, aynı zamanda, bizlere daha fazla sorumluluk yüklüyor. Türk insanı, her özgürlüğün aynı zamanda sorumluluk anlamına da geldiğini kavrayacak olgunluktadır. Bu reformlar, Türk insanına duyulan güvenin simgesidir, kendi özümüze duyulan saygının ifadesidir, yansımasıdır ve korkularımızdan başka korkacak hiçbir şeyimizin olmadığının ifade edilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yapılan değişiklikler, her Türk vatandaşı için, Avrupa Birliğine girme yönünde atılan önemli bir adımdır; ama, en fazla da Türk gençliğini ilgilendiren bir adımdır. Türk genci, çekingen, içe kapalı, kısır çekişmelerle boğuşan bir Türkiye istemiyor. Türk genci, Fransızıyla, Almanıyla, Polonyalısıyla, İtalyanıyla ve Portekizlisiyle rekabet edip, başarılı olacağına güveniyor. Türk genci, rekabet edebilmek için, daha fazla fırsat istiyor. Türk genci, dışa açık, rekabetçi, dinamik bir Türkiye istiyor. Türk genci, çağdaşlığı paylaşmak; ama, aynı zamanda, bu çağdaşlığa, kendi özgün katkısını, Anadolu'nun katkısını yapmak istiyor. Kısacası, Türk genci, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmasını istiyor. Bugün atılan adımlar, Türk gencinin hayallerini, rüyalarını gerçekleştirebilmesi yönünde atılan çok önemli adımlardır. Bugün atılan adımlar, bu Yüce Meclisin, Türk gencine, Türk insanına verdiği bir hediyedir.

Seçim kararı almış, artık hiçbir şekilde, hiçbir yasa çıkaramaz denilen bu Yüce Meclisin siz değerli üyeleri, bugün yaptığınız reformlarla tarihe geçtiniz ve bununla ne kadar gurur duysanız azdır.

Aynı zamanda, bu arada, bu çalışmalarda tüm emeği geçenlere; ama, özellikle de, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde, Dışişleri Bakanlığında ve Adalet Bakanlığında bu konulara emek veren, bu konuları olgunlaştıran bütün bürokratlara da teşekkür etmek istiyorum huzurlarınızda. Kendileri, gerçekten, çok önemli çalışmalarda bulundular, büyük emekler verdiler.

Ben, bu duygularla hepinizi selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (YTP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Verkaya; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sabahın bu saatinde hepinize, önce "günaydın" diyorum.

Değerli hatiplerin birçoğu, burada, bu kürsüde, ısrarla milliyetçi olduklarını ifade ettiler ve milliyetçiliğin de hiç kimseye ait olmadığını, hepimize ait olduğunu ifade ettiler. Saygıdeğer ifadelerdir, bizi de mutlu etmiş olan ifadelerdir; ancak, biz de, milliyetçiyiz demekle milliyetçi olunamadığını, milliyetçiliğin kendine mahsus kıstaslarının da var olduğunu ve milliyetçiyim diyenlerin, mutlak surette, yasa çıkarırken millî politikalarımıza uygun, milletimizin arzu ve istekleri doğrultusunda ve milletimizin de isteği doğrultusunda yasa çıkarmaları mecburiyeti vardır. Aksi takdirde, milliyetçiyiz demek sadece sözden ibaret kalır ve esas istismar da o zaman başlar. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, çıkarılan bu yasanın, bu paketin, milletimiz tarafından ne kadar arzu edildiğini, istendiğini, tasvip edilip edilmediğini kendi ifadelerimizde değil; ama, mutlak surette, hepimizin itibar edeceği birtakım anketlere dayanarak, değerlendirmek, ölçmek durumundayız.

Evet, şimdi, bu yasa teklifi kanunlaştıktan sonra, Abdullah Öcalan'ın idam edilmesi mümkün değildir. Siz "biz, Apo'yu idamdan kurtarmadık" demek gibi bir kaçamak cevaba başvursanız da, evet, Apo'yu idamdan kurtarmış durumdasınız.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Onu siz kurtardınız, siz!

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Bakınız, bütün bunları Avrupa Birliğine girme adına yaptığınızı da ileri sürebilirsiniz. Büyük Türk Milletine soruluyor, deniliyor ki: İdam cezasının, her suç ve herkes için kaldırılması, AB'ye üyelik için Türkiye'nin yerine getirmesi zorunlu tek şart olsaydı, idam cezasının kaldırılmasını onaylar mıydınız? Araştırmayı yapan TESEV. Cevap şu: "Evet, onaylardım" diyenler yüzde 43; "hayır, onaylamazdım" diyenler yüzde 54; "fikrim yok" diyenler yüzde 3. Buyurun, milletin arzusu istikametinde bir yasa çıkarmadığınız, bunlarla ortadadır. Kamuoyuna gider, sorarsanız, araştırırsanız, bu tepkilerin daha ne kadar da şiddetli olduğunu göreceksiniz ve tarihe geçtiğinizi zannederken, vicdanınızda çocuğunuza da hesap veremeyeceksiniz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Evet, yine, TESEV'in yapmış olduğu araştırmayı... Türkiye'nin bölünmesine yol açabilecek olan, yeni bir dil oluşturup, yeni bir millet icat edecek olan çıkardığınız bu yasa; yani, Kürtçenin öğretimde kullanılması veya öğretilmesi veyahut televizyonlardan kullanılması; sonuç itibariyle, ayrı bir dili oluşturduktan sonra, devlet eliyle, maalesef, ayrı bir milleti de ortaya çıkaracağı gerçeğini bilmezlik edemezsiniz. (MHP sıralarından alkışlar) İşte, yine, bunu da Avrupa Birliğinin hatırına yaptık diyebilirsiniz, Türk Milletine de gidip, bunu böyle anlatabilirsiniz.

TESEV  Araştırma Grubu, bunu aynı şekilde sormuş, verilen cevapları okuyorum size...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - "Türkiye'nin Avrupa Birliğine girebilmesi için Türkçeden başka anadil konuşanların, mesela Kürtçe konuşanların, kendi anadillerini özel dershanelerde öğrenmelerini engelleyen yasaların kaldırılması tek şart olsaydı bunu onaylar mıydınız?" diye soruluyor.

Verilen cevabı söylüyorum: "Evet, kaldırılmasını onaylardım: Yüzde 37. Hayır, kaldırılmasını onaylamazdım: Yüzde 58. Fikrim yok: yüzde 5."

Bu sorunun aynısı, Kürtçe bilenlere soruluyor; yani "Avrupa Birliğine girmek için tek şart, Kürtçenin bu şekilde öğretilmesi olsaydı, evet mi, hayır mı derdiniz?"

Kürtçe bilenler cevap veriyor: "Evet, kaldırılmasını onaylardım: Yüzde 68. Hayır, kaldırılmasını onaylamazdım: yüzde 29..." Hepinize hayırlı uğurlu olsun!.. Kürt insanımın bile, bu gerçeği görüp, Avrupa Birliği şantajıyla onu bile, ikna edemezsiniz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Aynı sorular televizyon için de sorulmuş, cevabını hemen aktarıyorum: Televizyon için verilen cevap: "Hayır, kaldırılmasını istemezdim" diyenler, yüzde 56. "Evet, kaldırılmasını onaylardım" diyenler, yüzde 39. Yine, Kürtçe bilenler arasında yapılan ankette de "evet, kaldırılmasını onaylardım" diyenler yüzde 69, "hayır, kaldırılmasını onaylamazdım" diyenler yüzde 27.

Şimdi, biz, bütün bunları niçin söylüyoruz: Hani, buraya çıkanlar, Milliyetçi Hareket Partisiyle yarışırcasına "biz de milliyetçiyiz, en az sizin kadar milliyetçiyiz" diye bangır bangır bağırıyorlardı ya, işte, diyorum ki...

YAKUP BUDAK (Adana) - Siz bağırmayın.

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Evet, bağırmayalım.

...milliyetçi olmanın sadece sözle ifadesi kâfi gelmez; çıkardığınız yasaların, millete, milletin menfaatlarına uygun olması, milletin arzuları istikametinde olması gerekir. Çıkarmış olduğunuz bu yasalar, Türk Milletinin menfaatına uygun değildir, milletimiz tarafından da istenmemektedir.

BAŞKAN - Sayın Verkaya, lütfen...

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Tamam efendim.

Avrupa Birliği konusunda, Türkiye'de çeşitli beklentiler yaratılmıştır.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, daha kaç dakika konuşacak?

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yine acze mi düştünüz Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın Verkaya...

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Hemen bağlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen...

MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Türk insanı... (DYP ve YTP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, birbirimize saygılı olup, birbirimizi sabırla dinlemezsek, bu, doğru olmaz. Müsaade buyurursanız, size karşı duyduğum saygıdan dolayı, bir cümle söyleyip bitiriyorum.

Avrupa Birliğinin, Türk Milleti için motivasyon kaynağı olacağını zannedenler, Türk milliyetçiliği düşüncesinden mahrum olanlar, Türk milliyetçiliği düşüncesinin dışında, başka motivasyon kaynağı arayanlar, sonuçta dejenerasyona, kimliksizliğe ve kişiliksizliğe doğru koşanlardır.

Saygılar sunuyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 3 üncü madde kabul edilmiştir efendim.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 13.- Bu Kanunun 6 ve 7 nci maddeleri, bu Kanunun yayımı tarihinden bir yıl sonra, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 14.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Şimdi, efendim, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz talebi var, son söz milletvekilinin.

Aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Çakar; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Mustafa Gül, siz lehte istemişsiniz.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Evet efendim.

BAŞKAN - Peki.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, ben de söz istemiştim.

BAŞKAN - Efendim, 1 lehte 1 de aleyhte söz veriyoruz...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Listede ismim var mı?

BAŞKAN - Var efendim, tabiî.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Okuyun da tutanağa geçsin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Okurum efendim.

Sayın Çakar, buyurun.

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Türk Milletinin en yüce kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; ben, buraya, bu kürsüye çok dokümanlı birtakım belgelerle gelip, onları ifade etmek istiyordum; lakin, değerli ülküdaşlarım bana dediler ki "Türk Milletinin aleyhine ve geleceğe dönük sonsuz ihtilafların, ıstırapların kaynağı olacak, zehirli tohum gibi çıkarılmış olan bu yasaların, maalesef, onayını veren milletvekili arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi gaflet uykusundan uyandırmak için, bu kürsüden, Atatürk'ten almış olduğun aşkı, heyecanı, onun ağzından, senin nefesinle oku ki, onlar gaflet uykusundan uyansınlar." Ben de, büyük Türk dâhisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti Devletini emanet ettiği Gençliğe Hitabesini, bize olan hitabesini okumak istiyorum yüksek müsaadelerinizle. (MHP sıralarından alkışlar)

"Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en  kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyetini müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin  mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlarını, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey, Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Büyük Atatürk'ün bu hitabesini okumamızdaki yegâne maksat, iki günden beri bizi acı içinde kıvrandıran, Yüce Milletimizi acı içinde kıvrandıran; tarihin en büyük medeniyetlerini ve devletlerini kurmuş olan Yüce Türk Milletini, bu Yüce Parlamentoda aciz, beceriksiz, zavallı, borç batağında bunalmış, boğulmuş, kendi kendini yönetemeyen bir millet ve devlet olarak gösterip, Avrupa Birliğine jurnallayacak derecede, kendini kaybetmişçesine, yanlış bir üslupla, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin içinde bulunmuş olduğu sıkıntıları ve çıkmazları, Avrupa Birliğine ihbar edercesine, onun kapılarında imkân dilenmek adına, Türk Milletinin şahsiyetinden, kimliğinden, kişiliğinden taviz vermek pahasına ve Türk Milletinin malına, canına, namusuna kasteden bebek katili Abdullah Öcalan'ın yaşatılmakla ödüllendirilmesine göz yuman bu Avrupa Birliği uyum yasalarını buradan protesto ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

Avrupa Birliğine girebiliriz, Avrupa Birliğine asırlar önce girmişiz. Avrupa Birliğine, Avrupa topraklarına çakmış olduğumuz Türkleri kıyamete kadar oradan çıkarmak da mümkün değildir.

Burada, elbette ki, heyecanımızı yeteri kadar anlayamayan veya anlayan arkadaşlarımız var.

Değerli arkadaşlar, siyaseti, ekonomiyi, sosyal meseleleri, hukuku, insanla ilgili, toplumumuzla ilgili aklımıza gelen her şeyi burada konuşabiliriz, ihtilaflı olabiliriz, iktidar, muhalefet burada çatır çatır bu meseleyi tartışabilir, bunda bir mahzur yoktur; ama, hepimizin olmazsa olmazı dediğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü noktasında, geleceğe dönük, onu tehlikeye atacak atılacak her adımdan kendimizi korumamız ve sakınmamız gerekir.

Bu sıralarda, doğu ve güneydoğudaki illerimizden seçilip gelen, bileğinin hakkıyla Parlamentoya gelip Türk Milletine milletvekilliği yapan arkadaşlarımı tanıyor ve biliyorum; ama, şu iki günden beri şaşırıyorum. Bu partiler, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Doğru Yol Partisi ve diğer partiler, Saadet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi, değerli arkadaşlar, bu insanlar devlette görev yapmış insanlar, Genelkurmayın, askerî birimlerin, millî istihbarat teşkilatlarımızın ve sair istihbarat kaynaklarının raporlarından haberi var.

Avrupa Birliğinin içinde odaklanmış olan birtakım güçlerin, PKK'yı ve KADEK'i nasıl desteklediğini, nasıl finanse ettiğini bildikleri halde; onların gelişmesine, palazlanmasına ve geleceğe dönük, Türk Milletine kastetmesine müsaade edecek kanunları çıkarmaya nasıl vicdanları elveriyor?!

Onları Allah'a havale ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen diğer milletvekillerinin adlarını okuyorum: Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven, Adıyaman Milletvekili Hasari Güler.

Lehte söz isteyenleri okuyorum: Elazığ Milletvekili Mustafa Gül, İstanbul Milletvekili Masum Türker.

Lehinde bir kişiye söz verebildiğim için, Elazığ Milletvekili Sayın Mustafa Gül'e söz veriyorum; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Son söz milletvekilinin.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Hocam lehinde mi konuşacak?

BAŞKAN - Sayın Polat...

Sayın Gül, buyurun.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Yüce Milletin iradesine saygı duyan, Türk milliyetçiliğine inanmış yiğit insanlarız. Bu Meclisin çatısı altında görev yapan ve Anayasaya sadakatinden emin olduğumuz sizlerin de, bu yasaya, gönlünüzce oy verdiğinize inanmıyoruz.

Ben, şunu belirterek huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: Lütfen, vicdanınızın sesini bir kez daha dinleyin ve bu yasalara hayır deyin.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Açık oylama talebimiz vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Açık oylama talebi yok...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Oylamaya geçildi Sayın Başkan. "Kabul edenler" dediniz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Gönderdik Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, önergeyle olur açık oylama talebi, yoktu; gönderseydiniz yapardım. 

Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifini görüşmek için, 6 Ağustos 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 06.30

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.