DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 102 125 inci
Birleşim (Olağanüstü) 2 . 8 . 2002 Cuma İ Ç İ N D E K İ L E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- "Sürdürülebilir Dünya Kalkınma Zirvesi (Rio+10)"
kapsamında Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu tarafından düzenlenecek
olan "Temiz Hava, Temiz Su" konulu konferansa katılmak üzere Güney
Afrika Cumhuriyetine gidecek olan ve grubunca bildirilen milletvekiline ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1147) V.- ÖNERİLER A)
DanIşma Kurulu Önerİsİ 1.- Siyasî parti grupları arasında meydana gelen değişiklik nedeniyle,
Başkanlık Divanında Demokratik Sol Parti Grubunun 1 Başkanvekilliği ve 2 Kâtip
Üyelik, Yeni Türkiye Partisi Grubunun da 1 Kâtip Üyelik ve 1 İdare Amirliğiyle
temsil edilmesinin Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi VI.- SEÇİMLER A) BaşkanlIk
DİvanInda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1.- Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan
Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili
Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili
Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) VIII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1.- Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, MHP Grubu adına konuşan
İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un, Partilerine ve Genel Başkanlarına
sataşması nedeniyle konuşması 2.- Ankara Milletvekili Koray Aydın'ın, Balıkesir Milletvekili Agâh
Oktay Güner'in, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması 3.- Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in, MHP Grubu adına konuşan İstanbul
Milletvekili Mehmet Gül'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 4.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, MHP Grubu adına konuşan
İstanbul Milletvekili Mehmet Gül'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 5.- Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, SP Grubu adına konuşan Konya
Milletvekili Veysel Candan'ın, Partisine sataşması nedeniyle konuşması 6.- Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın, Denizli Milletvekili
Salih Erbeyin'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 7.- İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Denizli Milletvekili
Salih Erbeyin'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması 8.- MHP Grup Başkanvekili ve Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, AK
Parti Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Partisine
sataşması nedeniyle konuşması IX.- SORULAR VE CEVAPLAR A)YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1.- Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, öğrencilere yönelik
misyonerlik faaliyetlerine, kötü alışkanlıklar ile zararlı akımlara ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7543) 2.- Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, mesleki ve teknik eğitim
okullarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı
(7/7552) 3.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, İstanbul-Fatih Mahmudiye
İlköğretim okulunun mezuniyet gecesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Necdet Tekin'in cevabı (7/7646) 4.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İstanbul Üniversitesi
personelinin bakmakla yükümlü oldukları kişilere verilecek sağlık karnelerinde
kılık kıyafet şartları arandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7667) 5.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Millî Eğitim Vakfına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7705) 6.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, ders kitaplarına zam yapılacağı
iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı
(7/7717) 7.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman-Kazımkarabekir-Akarköy'de
lise açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet
Tekin'in cevabı (7/7733) 8.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa'daki bazı
ilköğretim okullarında görülen uyuz ve bit vakalarına karşı alınacak önlemlere
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7746) 9.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale-Keskin-Ceritmüminli Kasabasına lise açılıp açılmayacağına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı (7/7807) 10.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, branş öğretmenlerinin ek
derslerde görevlendirilmelerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet
Tekin'in cevabı (7/7870) 11.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, okullarda çeşitli adlar altında
toplanan paralara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Necdet Tekin'in cevabı
(7/7894) TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun, denetçi ve sözcü üye seçimini yaptığına ilişkin
tezkeresi, Giresun Milletvekili Hasan Akgün'ün, İçişleri Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz'ın 23-26 Haziran
2002 tarihlerinde Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun
görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi, Genel Kurulun 1 Ağustos 2002 Perşembe günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 2
Ağustos 2002 Cuma günü 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışmasına;
Adalet Komisyonunda görüşmeleri tamamlanan 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündeme
alınarak görüşülmesine; teklifin görüşmelerinin 2 Ağustos 2002 Cuma günü saat
22.00'ye kadar bitirilememesi halinde, bitimine kadar çalışmalara devam
edilmesine ilişkin ANAP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, Kabul edildi. Dilekçe Komisyonunda açık bulunan ve DSP Grubuna düşen 1 üyeliğe,
grubunca aday gösterilen Giresun Milletvekili Hasan Akgün seçildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına alınan ve olağanüstü toplantı konusu olan, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/1020) (S. Sayısı
: 890) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci maddesi üzerinde bir süre
görüşüldü. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz, MHP Grubu adına
konuşan Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi, Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici, Rize Milletvekili Mehmet
Bekâroğlu'nun partisine sataşması, Nedeniyle birer konuşma yaptılar. 2 Ağustos 2002 Cuma günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 21.58'de son verildi.
No. : 175 II. - GELEN KÂĞITLAR 2.8.2002 CUMA (Olağanüstü) Tasarılar 1.- Atlantik Ton Balıklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Nihai Senet, Atlantik Ton
Balıkçılık İşletmeleri İstatistiklerinin Toplanmasına Dair Karar, Usul Kuralları
ve Malî Düzenlemelere Katılmamızın
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/1033) (Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.2002) 2.- 4726 Sayılı 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1034) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.8.2002) 3.- Bazı Askeri Hastanelere Döner Sermaye Tahsisine Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1035) (Millî Savunma ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.8.2002) Teklifler 1.- Giresun Milletvekili Mustafa Yaman'ın; Bir İl Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi (2/1022) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 31.7.2002) 2.- Giresun Milletvekilleri Hasan Akgün, Turhan Alçelik, Burhan Kara,
Mustafa Yaman ve Rasim Zaimoğlu'nun; Şebinkarahisar İlçesinin İl Olması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1023) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.8.2002) 3.- Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat
Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve Mersin Milletvekili Turhan
Güven'in; 10.6.1983 Tarih ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/1024) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.8.2002) Rapor 1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Denizli Milletvekili Beyhan
Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili
Nihat Gökbulut'un; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/1021) (S. Sayısı: 891) (Dağıtma tarihi : 2.8.2002)
(GÜNDEME) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın, seçimlerde partilerin araç
konvoylarına yasaklama veya kısıtlama getirilip getirilmeyeceğine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8169) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.8.2002) 2.- İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, K.K.T.C'ye elektrik
bağlantısı için kablo hattı döşenmesiyle ilgili ihale olup olmadığına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8170) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.8.2002) Açılma Saati : 14.00 2 Ağustos 2002 Cuma BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşimini açıyorum. ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz. III. - Y O K L A M A BAŞKAN- Efendim, elektronik cihazla yoklama yapacağım. Yoklama için 2 dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, toplantı yetersayısı vardır. Görüşmelere başlıyoruz efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır;
okutuyorum efendim: IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- "Sürdürülebilir Dünya Kalkınma
Zirvesi (Rio+10)" kapsamında Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu
tarafından düzenlenecek olan "Temiz Hava, Temiz Su" konulu konferansa
katılmak üzere Güney Afrika Cumhuriyetine gidecek olan ve grubunca bildirilen
milletvekiline ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1147) 2 Ağustos 2002 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna "Sürdürülebilir Dünya Kalkınma Zirvesi" (Rio+10) kapsamında
Global Eylem İçin Parlamenterler Kuruluşu tarafından düzenlenecek olan
"Temiz Hava Temiz Su" konulu toplantı 29-30 Ağustos 2002 tarihlerinde
Güney Afrika Cumhuriyetinin Johannesburg kentinde yapılacaktır. Konferansa katılması Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca TBMM Genel
Kurulunda kabul edilmiştir. Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca, siyasî parti grubunca bildirilen
üyenin ismi Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim. Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım efendim: V.- ÖNERİLER A)
DanIşma Kurulu Önerİsİ 1.- Siyasî parti grupları arasında
meydana gelen değişiklik nedeniyle, Başkanlık Divanında Demokratik Sol Parti
Grubunun 1 Başkanvekilliği ve 2 Kâtip Üyelik, Yeni Türkiye Partisi Grubunun da
1 Kâtip Üyelik ve 1 İdare Amirliğiyle temsil edilmesinin Genel Kurulun onayına
sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi No. : 118 2.8.2002 Danışma
Kurulu Önerisi Siyasî parti grupları arasında meydana gelen değişiklik nedeniyle,
Başkanlık Divanında Demokratik Sol Parti Grubunun bir Başkanvekilliği ve iki
Kâtip Üyelik, Yeni Türkiye Partisi Grubunun da bir Kâtip Üyelik ve bir İdare
Amirliği ile temsil edilmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz. VI.- SEÇİMLER A) BaşkanlIk
DİvanInda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm 1.- Başkanlık Divanında Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında boş bulunan ve
Yeni Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 idare amirliği için, Muş Milletvekili Zeki
Eker aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Hayırlı olsun efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında boş bulunan ve Yeni
Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 kâtip üyelik için, İstanbul Milletvekili Cahit
Savaş Yazıcı aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında boş bulunan ve
Demokratik Sol Parti Grubuna düşen Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekilliğine, İzmir Milletvekili Atilla Mutman aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sayın Mutman, hayırlı, uğurlu olsun; aramıza hoş geldiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında boş bulunan ve
Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 kâtip üyeliğe Antalya Milletvekili Mustafa
Vural aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun efendim. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, Kâtip Üyenin, yerinde oturarak okuması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, bu kısımda yer alan, Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonları raporlarının görüşülmesine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020)(S. Sayısı : 890) (1) BAŞKAN - Komisyon ?..Yerini aldı. Hükümet?..Yerinde. Sayın milletvekilleri, teklifin 1 inci maddesi üzerinde, Anavatan
Partisi, Saadet Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grupları adına konuşmalar
tamamlanmış idi. Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna aittir. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Gül; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; bilindiği gibi, 3.12.2001 tarihinde "savaş, çok yakın
savaş ve terör tehdidi halleri dışında ölüm cezası verilemez" hükmünü
beraberce oylamıştık. Çerçevesi ölüm cezasını kaldırmak olan bu kanunu
çıkardığımızda, hepimiz Kopenhag kriterlerinin var olduğunu biliyorduk; ama,
aradan geçen bunca zamandan sonra, nedense, Kopenhag kriterlerine bunun aykırı
olduğunu anladık ve yeniden karşınıza geldik. Tabiri caizse, iktidar partileri
olarak veya hep beraber, tükürdüğümüzü yalamaya çalışıyoruz (1) 890 S. Sayılı Basmayazı 1.8.2002 Tarihli 124 üncü
Birleşim Tutanağına eklidir. MHP, terör tehdidi ortadan kalkmadan, Öcalan dahil, teröristlerin infaz
süreci tamamlanmadan idam cezasının kaldırılmasına eskiden beri karşı olduğunu
açıkça belirtmiştir. Bunun, aynı zamanda teröristlere ve Öcalan'a örtülü af
olduğunu tekrarlamıştır, inancını
açıkça belirtmiştir. Öcalan ile ilgili idam kararı alındığında, bilindiği gibi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bunun üzerinde ihtiyatî tedbir kararı almış, bunun üzerine
de, üç lider bir araya gelerek bir deklarasyon yayınlamış, bir protokol
yapmışlardı. Bu protokolle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının beklenmesi
bu müddet zarfında; daha sonra, bu karar alındıktan sonra da, bunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevkini açıkça karara bağlamışlardı. Daha sonra, yine, Avrupa Kopenhag kriterleri karşısında, bizim, Ulusal
Program olarak koyduğumuz belgede de, yine, aynı şekilde "Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasına göre, kesinleşmiş idam cezasının yerine getirilmesi
kararı, münhasıran Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir" hükmü
konularak, bu konudaki tavrını açıkça belirtmişti. Bütün bunlara rağmen, bazı partilerimiz, bu konudaki açık hükmü yok farz
ederek, üstelik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını tanımamızın, Refahyol
döneminde, Sayın Erbakan ve Sayın Çiller Hanımefendi tarafından imzalandığını
unutarak, zaman zaman "getirin, Meclise niçin getirmiyorsunuz, onu halen
niye tutuyorsunuz" gibi gerekçelerle halkı tahrik etmeye devam etmişlerdi.
Biz getiremiyorduk; çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ve Başbakan
Yardımcısının, bunun altında imzaları vardı. Onlar imzalarını unutabilirler,
onlar bunu hatırlamayabilirler; ama, Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmek
zorundaydı ve asla unutmadı. ASLAN POLAT (Erzurum) - Vay canına!.. Samimî misin?! Allah'ını seversen,
samimî misin?! MEHMET GÜL (Devamla) - Arkadaşlar, burada, sağda, solda, dağda, bayırda
"bu Milliyetçi Hareket Partililer Apo'yu affetmiyorlar, niçin
affetmiyorsunuz, haydi getirin" diye bağıranlar, şimdi diyorlar ki
"niçin affetmiyorsunuz; şu anda, niçin, siz, Meclise getirdiniz de, Avrupa
Birliğine karşı tavır alıyorsunuz; bırakın, bunları Avrupa Birliği sürecinde
değerlendirelim" gibi çelişkili ifadeler kullanıyorlar. Şu anda,
karşınızda, bütün şehit aileleri, bütün gaziler burayı gözetliyor, bizim
alacağımız kararı gözetliyor. ASLAN POLAT (Erzurum) - Yapma canım! MEHMET GÜL (Devamla) - Şehit aileleri, yıllardır ekmeklerine katık
ettikleri gözyaşlarıyla sizin alacağınız kararları bekliyor. Şu anda alacağınız
kararlarla, öyle "Halep'te 70 arşın atlardım, burada atlamam"
mantığını bırakacaksınız; Halep'te 70 arşın atlıyorsanız, burada da
atlayacaksınız; dışarıda farklı, burada farklı konuşmayacaksınız. Şimdi,
arkadaşlar... OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Getirin kararı, oylayalım! RAMAZAN GÜL (Isparta) - 19 Nisan 1999'dan beri neredeydiniz?! Avrupa
Birliğine uyum yasalarını imzaladınız Apo'yu asmayacağız diye; Ulusal Programa
asmayacağız diye imza attınız. MEHMET GÜL (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, burada, tabiî, bazı görüşler
ileri sürülürken, hâlâ, bu mantıkla, Milliyetçi Hareket Partisini suçlamaya
devam etme eğilimleri vardır. (DYP sıralarından gürültüler) RAMAZAN GÜL (Isparta) - Üçbuçuk yıldır aklınız neredeydi?! BAŞKAN - Sayın Gül... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Başbakanlıktaki Yargıtay kararını indirin
Meclise, hemen asalım! BAŞKAN - Isparta Milletvekili Sayın Gül, lütfen... Bırakın, Mehmet Gül
konuşsun, hatibin sözünü kesmeyin efendim. Sayın Mehmet Gül, siz devam edin efendim. MEHMET GÜL (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, istismar etmeyi bırakın. Biz,
daha önce, burada bu konu gündeme getirildiği zaman, bize "niçin
asmıyorsunuz, niçin idam cezasını getirmiyorsunuz, terörist başını buraya
getirmiyorsunuz" diyenler, zannettik ki, buraya gelirse lehte oy verecek.
Bugün anladık ki, Türk Milleti de anladı ki, hepinizin, çoğunuzun gerçek
niyeti... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Gül. MEHMET GÜL (Devamla) - Burada, esasında gerçek niyetiniz ortaya
çıkmıştır. Bunun, Avrupa Birliğiyle ilgisi yoktur. OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Niyetle ilgisi vardır. MEHMET GÜL (Devamla) - Ayrıca, bazı partilerimiz, bunun ağırlaştırılmış
hapis cezasına çevrilmesi gerektiğini, müebbet hapse çevrilmesi gerektiğini
söylüyorlar. Bu, her şeyden önce, girmeyi düşündüğünüz Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına, kurallarına, yapısına aykırıdır; bunu yapamazsınız!
Yani, şunu demek istiyorsunuz ki; bir müddet sonra, Abdullah Öcalan, belki de
aramızda milletvekili olarak bulunacak; çünkü, affedeceksiniz. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bırak allahaşkına! ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Bunu söylemeyin! ASLAN POLAT (Erzurum) - Yapma, ayıp!.. MEHMET GÜL (Devamla) - Bunun adı örtülü aftır; bundan kaçınmayın, açıkça
söyleyin; Türk Milletini enayi yerine koymayın, Türk Milletini aptal yerine
koymayın. Burada, açıkça, fikirlerinizi, kanaatlerinizi belirteceksiniz. Türk
Milletini bölmek için 30 000 insanımızı şehit eden, iç ve dışborçlarımızın
toplamı olan 150 milyar dolardan fazla zarar veren... ASLAN POLAT (Erzurum) - Siz ne kadar verdiniz?! BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen... MEHMET GÜL (Devamla) - ...Türk Milletinin sosyal dokusunu yok eden bir
caniyi ve caniler sürüsünü affetmeyi düşündüğünüzü Türk Milletinin huzurunda
açıklayın; burada, rol yapmayın. Gelin, burada, açıkça belirtin ya da hâlâ
tövbe kapıları kapanmamıştır, tövbe edin ve oylarınızla bunu reddedin. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Sonuç olarak, daha çok, güneydoğudaki insanımızın kanına giren, onları
heder eden, onları mağdur eden PKK'nın kanlı katillerinin affı anlamına gelecek
olan bu kanun dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sizleri, son defa uyarıyoruz. Şehitler
ölmez; o ölmemiş olan şehitler, şu anda, sizden dua değil, buna, karşı oy
bekliyorlar. (MHP sıralarından alkışlar) Ya bu oyu vereceksiniz ya da Türk
Milletinin karşısına çıkamayacaksınız; sizi, son defa uyarıyoruz. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Partide. Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 890 sıra sayılı yasa teklifi hakkında, DSP Grubu adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği, bizi, kendi bünyesine davet
etmiyor; biz, AB'ye girmek istiyoruz. O zaman, kriterleri yerine getirmek
zorundayız. Sen, girmek istiyorsan -sana gel diyen yok, bize yalvaran yok-
kriterlere uymak ve uyumu sağlamak zorundasın. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği bizi bünyesine alsın diye bazı
edimleri yerine getirmiyoruz biz; Türk ulusu, Türk Halkı layık olduğu için
AB'ye girecektir. Bu uyum yasalarıyla, biz, kendi insanımıza layık olan bir
düzenleme getiriyoruz. Değerli milletvekilleri, bu uyum yasaları paketinin içinde en önemli
madde gündemimizi, Meclisimizi şu anda hareketlendiren 1 inci maddedir. Savaş
ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam
hariç, diğer suçlarda idam cezaları kalkmaktadır. Terörle ilgili suçların idam
cezalarında, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun uygulanmayacağı gibi, bunlar
hakkında müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam edecektir. İdam ilkel bir ceza sistemidir arkadaşlar. 21 inci Yüzyılda medenî
uluslar bu sistemden vazgeçiyorlar, hatta büyük bir kesimi de vazgeçti. Biz,
idamı, Avrupa Birliğine girelim diye kaldırmıyoruz; medenî bir millet olduğumuz
için kaldırıyoruz, kendimiz için kaldırıyoruz. Değerli arkadaşlarım, Türk Milleti ne aptaldır, ne enayidir; Türk Ulusu
medenîdir, çalışkandır ve güçlüdür. DSP olarak, Avrupa Birliği projesini,
çağdaşlık projesini destekliyoruz; bu hususta düzenlenen uyum yasalarını olumlu
buluyoruz ve olumlu oy kullanacağımızı söylüyoruz. Bu yasa buradan geçecektir.
Tüm ulusumuza, Türk Milletine hayırlı olsun diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunun. Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 890 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesiyle ilgili
olarak, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği süreci çok eski olmasına rağmen, aşağı
yukarı, 1999 Helsinki Kararlarıyla aktivite kazanıyor. Özellikle, daha önceki
Gümrük Birliği Anlaşması, bunun için temel teşkil ediyor ve nihayet bugün,
Avrupa Birliği, Katılım Ortaklığı Belgesini hazırlıyor, bizim hükümetimiz de,
Ulusal Programı hazırlıyor ve bir müzakere tarihi için, bize düşeni yapmanın,
Ulusal Programda bulunanları yapmanın gereği için, Meclisimizi olağanüstü
toplantıya çağırdık. Bu teklifte, 1 inci madde, doğrudan doğruya idam hükmüyle ilgili, idam
cezasının kaldırılmasıyla ilgili. Bugün, Avrupa Konseyinde idam cezasını
kaldırmayan tek ülke biziz, 44 ülke arasında. Ayrıca, hükümetimiz, Avrupa
Birliği için hazırlanan Ulusal Programda da, bu konuda taahhütte bulunmuş. Neler olmuş: Aşağı yukarı, 1999'dan bu yana geçen zamanı, gerçekten, iyi
kullanamamışız, birçok gecikmelerimiz olmuş. Örneğin, Meclisi, bu Programda
bulunan hususları yerine getiremediğimizi bile bile tatile sokmuşuz, sonra
alelacele çağırmışız, şimdi de, bu acelelik içerisinde bu kanunları çıkarmaya
çalışıyoruz. Buna rağmen, bu alelacele gelişe rağmen, milletin menfaatı olduğu
için buradayız, milletin önünü açmak için buradayız ve bu yasaların
çıkarılmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Sayın milletvekilleri, bu yasalar beş-altı gün içinde hazırlandı.
Halbuki, bu hükümet, uzun ayları, uzun yılları "uyum içindeyiz" diye
diye, anlaşmazlıklarını örtbas ederek harcadı. Bu hükümet, çıktı televizyon
kanallarına, muhalefet bize destek vermiyor "havet" diyor; yani, evet
demek istemiyor, hayır demeye çalışıyor gibi, birtakım şikâyetlerde bulundu. Mart 2001'de bunların çıkması gerekiyordu, tarih buydu. Bugüne kadar
bunları yapamayanlar, işlerini yapamayanlar, işlerini bitiremeyenler, dönüyor,
muhalefeti şikâyet ediyor. Bu neye benziyor biliyor musunuz; usta hırsız ev
sahibini bastırır misali... Bu hükümet, basına, medyaya çıkıyor, yaygara
koparıyor. E, bu doğru bir davranış mı? Yanlışlıklar yapıyorsunuz; mesela diyorsunuz ki: "Biz bu işleri
yapmaya çalışıyoruz; ama, muhalefet karşı çıkıyor." Şimdi, muhalefetle
diyalog kurdunuz mu? Ulusal Programı hazırlarken muhalefet liderlerini
topladınız mı? Kendi aranızda zirve toplantıları yapıyorsunuz, kendiniz çalıp
kendiniz oynuyorsunuz. Ulusal Program hakkında bu Yüce Meclise doğru dürüst
bilgi bile vermediniz. Dedik ki: "Bu Mecliste, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin yasama karşıtı olan bir daimî komisyon kurun" bunu da kurmadınız.
"Liderler zirvelerinde, dışpolitikanın bir millî politika haline gelmesi
için muhalefet liderleriyle de görüşün, bilgi verin" dedik, "halkla
diyalog kurun" dedik, "Avrupa Birliğini halka anlatın" dedik;
anlatmadınız. Dışarıda, özel sektörün yaptığı kadar bile bir lobi faaliyetinde
bulunamadınız. Şimdi, vaktinde yapamadığınız görevleriniz için muhalefetten
destek istiyorsunuz. İktidar nimetleri sizin; ama, anlaşamazsanız, payanda olmak üzere de
muhalefetten görev bekliyorsunuz. Bu mu demokrasi anlayışınız?! Böyle bir
demokratik sistem var mı?! Muhalefetin görevi, sizin iktidarda anlaşamadığınız
noktalarda size destek olmak mı?! Ulusal Programı hazırlayan bu hükümet, imzalayan bu hükümet; bugüne
kadar Meclise bunun gereği olan kanunları getirmeyen de yine bu hükümet. Şimdi, koalisyonun bir kanadında, Avrupa Birliği kriterlerine itiraz
var; çok güzel, tamam; çözüm yolunuz nedir; reddedelim, hamasi nutuklar atalım,
partimizi kurtaralım; ne pahasına; Türkiye'nin önünü tıkama pahasına. Bunun adı
da milliyetçilik, vatanseverlik; öyle mi?! (DYP sıralarından alkışlar) Bu çatı
altında herkes, yek diğeri kadar vatanperverdir; bunu herkes bilsin. Şimdi, muhalefet, özellikle Anamuhalefet, Doğru Yol Partisi, Avrupa
Birliğini ister görünüyor, desteklemiyor yalanını her düzeyde dillendirdiniz.
Yere göğe pankartlar astık "AB'ye şartsız destek veriyoruz" dedik,
anlatamadık. Getirin yasaları -bunların eksiğini gediğini elbette
eleştireceğiz; düzeltmeye çalışıp destekleriz dedik; istismar ettiniz. Daha
dün, bu Meclisin tam ortasında, göbeğinde, kendi Genel Başkanı başta olmak
üzere, Doğru Yol Partisi, getirdiğinize destek verdi, tam kadro destek verdi.
Yüzünüz kızarmayacak mı şimdi?! (DYP sıralarından alkışlar) İdam konusunda, 35 000 kişinin kanı üzerinde olan bir katil var, bir
terörist var. Şimdi... (MHP sıralarından gürültüler ) Dinle... BAŞKAN - Lütfen efendim... MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Yüce Türk Yargısının kesin kararını üçbuçuk
senedir Meclise getiremeyeceksin... (DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar; MHP sıralarından gürültüler) MEHMET GÜL (İstanbul) - Hadi be sen de! MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Ulusal Programın altında imzan olacak; bu,
Meclisin işi diyeceksin... MEHMET GÜL (İstanbul) - Genel Başkanına sor! MEHMET SAĞLAM (Devamla) - ...asıl dosyayı Meclise getirmeye yüreğin
yetmeyecek... Sonradan uyanacaksın; nasıl uyanacaksın; seçimi duyunca
uyanacaksın. (DYP sıralardan "Bravo" sesleri, alkışlar) MEHMET GÜL (İstanbul) - Çiller'e sor Çiller'e! MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Siz, ne zaman seçimi duysanız, Öcalan'a
sarılıyorsunuz, teröristbaşına sarılıyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız. MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Şimdi, bakınız, çıkıyor bir arkadaşınız,
Çiller hükümeti zamanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararından söz
ediyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Sağlam, 2 dakika uzatmıştım; lütfen, son cümlenizi
alayım. Sayın Gül'ün süresini de 2 dakika uzattım, sizin sürenizi de... MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Halbuki, biz 6 no'lu protokolü imza etmedik.
Bunu bilesiniz. Bir şey daha var: Şemdin Sakık ve 39 tane katil idama mahkûm, onların
dosyasını niye getirmediniz? Getiremezsiniz, yüreğiniz yetmez!
Getiremezsiniz!.. (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Sağlam, teşekkür ediyorum. MEHMET SAĞLAM (Devamla) - Şimdi, bütün bunlara rağmen, Türkiye'nin onbeş
yılına, 35 000 canına ve 100 milyar dolarına mal olmuş olan teröristbaşının,
Türkiye'nin geleceğine ipotek koymasına gönlümüz razı olmadığı için, bu teklife
"evet" diyeceğiz, başka bir şey değil. (DYP sıralarından alkışlar,
MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası, Yeni Türkiye Partisi Grubu adına,
Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay'da. Buyurun efendim. (YTP sıralarından alkışlar) YTP GRUBU ADINA ALİ GÜNAY (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlarken, Grubum Yeni Türkiye adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin 1 inci maddesiyle, savaş ve çok
yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları
hariç olmak üzere, Türk Ceza Kanunu, Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun
ile Orman Kanununda yer alan idam cezaları, müebbet ağır hapis cezasına
dönüştürülmektedir. Bu madde, komisyon görüşmelerinde ve Genel Kurulda bu teklif
görüşülürken, en çok tartışılan maddelerden biri olmuştur. İdam cezası tarih boyunca var olmuştur; ama, insan aklı geliştikçe, bu
ceza ortadan kaldırılmaya başlanmıştır. Türkiye'de, Anayasa ve yasalarda ölüm cezası tanınmış ve ülkemizde, 1984
yılına kadar ölüm cezalarının infazı yapılmış, 1984'ten bu yana ise, ülkemizde,
ölüm cezalarının infazı yapılmamaktadır. Aradan geçen bu süre içerisinde, hiç
kimsenin idam cezasının infazı yapılmamıştır; ancak, yasalarımızda, bu ceza,
halen yer almaktadır. Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde, Anayasamızın 38
inci maddesinde 4709 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle, savaş, çok yakın
savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemeyeceği hükmü
getirilmiştir. Ölüm cezası Anayasada kaldırıldığına göre, idam cezası yerine ne
gibi bir cezanın uygulanacağının belirtilmesi acilen gerekmektedir. Diğer yandan, Avrupa Birliğine üye ülkelerde idam cezası
uygulanmamaktadır. İdam cezasının kaldırılıp kaldırılmaması tartışılırken, idam
cezasının kaldırılmasına karşı görüş belirtenler, Avrupa Birliğine üye olan
ülkelerin bir kısmının, üye ülke olduğundan çok zaman sonra ülkelerinde idam
cezasını kaldırdıklarını, ülkemizde idam cezasının hemen kaldırılmasının
gerekmediğini söylemekte ve bunun, bir nevi taviz vermek olduğunu dile
getirmektedirler. Oysaki, durum böyle değildir. Avrupa Birliğine üye olmak
isteyen ülkelerin tümüne öngörülen koşullar aynıdır. Bugün, idam cezası
uygulanan ülkeler, Avrupa Konseyine bile üye kabul edilmemektedir. Ülkemizde,
yasalarımızda idam cezası olmasına rağmen, Türkiye, Avrupa Konseyi üyesidir.
Nedeni de, üye olduğunda böyle bir şartın öngörülmemesiydi. Durum, Avrupa
Birliği için de aynıdır. Avrupa Birliği bir yana, Avrupa Konseyine üye olan her devlet, hukukun
üstünlüğü ilkesini kabul etmek ve ülkesinde yaşayan herkesin temel hak ve
özgürlüklerden yararlanmasını sağlamak durumundadır. Temel hak ve özgürlüklerin
başında ise yaşama hakkı gelir. Ölüm cezasının infazıyla, bir temel hak olan
yaşam hakkı yok edilmektedir. Yaşam hakkının özü ise kesin olarak yaşamda
kalmaktır. Bu nedenle, bölgesel ya da uluslararası düzeydeki temel insan
hakları belgelerinde yaşam hakkı tanınmıştır. Örneğin, Birleşmiş Milletler
Evrensel İnsan Hakları Bildirisinin 3 üncü maddesiyle, herkesin yaşam, kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı tanınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2
nci maddesiyle, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu ve hiç
kimsenin, yaşamından kasıtlı biçimde yoksun bırakılamayacağı hükme
bağlanmıştır. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kendi özgür iradesiyle
onaylamış ve Avrupa İnsan Hakları Divanının yetkisini de yine kendi isteğiyle
kabul etmiştir. Dolayısıyla, Türkiye'nin egemenlik haklarına aykırılıktan
bahsedilemez ve idam cezasının kaldırılması, bir taviz olarak nitelendirilemez.
Kaldı ki, ölüm cezasına çarptırılmayan kimse, müebbet ağır hapse mahkûm
olmakta, cezasız kalmamaktadır. Yeni düzenlemenin hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum.
(YTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. Süreniz 5 dakika efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, tekrar hatırlatıyorum: Sayın Bakan
hükümet adına konuşamaz. Tekrar söylüyorum, Sayın Bakan şahsı adına yerinden
ifade etsin. BAŞKAN - Sayın Köse, özür dilerim... Dün de ifade etmeye çalıştım,
İçtüzük 81'e göre... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Affedersiniz... Ben de usul hakkında söz
istiyorum Sayın Başkanım. Şu ana kadar istisnası, bir tek uygulaması olmayan bir konuyu
görüşüyoruz. Türkiye'nin kaderiyle ilgili, Türk Milletinin bölünmez
bütünlüğüyle ilgili çok ciddî bir meseleyi görüşürken, bir siyasî parti buna
karşı olmasına rağmen, o ortağının adına Sayın Bakan düşüncelerini ifade
edemez. Yerinden, hükümetin değil, kendi şahsının düşüncelerini ifade eder. BAŞKAN - Efendim, çok affedersiniz, özür diliyorum Sayın Köse. İçtüzük o
kadar açık ki, yoruma dahi tabi değil. Ben, bu celseyi açarken... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, arz edeyim, müsaade edin... Ben sizi dinledim... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Siz, bunu yorumlamak suretiyle, Sayın Bakanın... BAŞKAN - Ben nasıl yorumlarım efendim?! İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yorumlarsınız Sayın Başkan. BAŞKAN - Aman efendim, istirham ederim... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Siz böyle bir uygulamayı getirin, biz de kabul
edelim. Şu ana kadar böyle bir uygulama olmamıştır. Hükümetin içerisinde,
hükümeti destekleyen bir siyasî partinin düşüncesine aykırı, hükümet adına
konuşamaz Sayın Bakan. Yok... Şu ana kadar istisnası olmamıştır. (MHP
sıralarından alkışlar) Sayın Bakan yerinden düşüncelerini ifade eder, kürsüden
konuşamaz. Lütfen, istirham ediyorum, ara veriniz. ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Çok ayıp! BAŞKAN - En iyisi bu Sayın Köse. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ara veriniz, Kanunlar... BAŞKAN - Ben sizi dinledim, siz de beni dinler misiniz efendim... Efendim, buyurduğunuz gibi, İçtüzüğe göre, ben, Meclisi müzakereye
açtım; ama, sizin buyurduğunuz çok hassas bir konu hakkında, hükümet, seçim
hükümeti olmasına rağmen, hükümet arasında bu konuda bir ihtilaf olduğu malum.
Bu, çok özel bir durum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararını almak
mecburiyetindeyim. Yüksek iradelerinizle, eğer, ben ara verince, Sayın
Başkanvekilleri... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Niye ara veriyorsunuz?! BAŞKAN - Çarem yok efendim. İstirham ederim... Bizim vazifemiz,
gerginliğe sebebiyet vermeden makulü bulmak. Şimdi, bir Sayın Bakan "ben
de söz istiyorum" dedi. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, arz edeyim, müsaade eder misiniz... Siz oturun. Bir tek bakana söz verebildiğim için, Sayın Devlet Bakanımız da söz
istedi; ona da veremiyorum. Adalet Bakanı bu konuda kürsüde olduğu için ona söz
vermiştim. Şimdi, ben ara veriyorum. 10 dakika yeter mi efendim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yeter efendim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ama, Sayın Başkan, Sayın Bakan
kürsüde... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kürsüde Sayın Bakan var. Olmaz öyle şey! İçtüzüğü
uyguluyorsunuz... BAŞKAN - Sayın Başkanlar, müsaade buyurun... Ben, Sayın Bakandan, dün gece... (MHP ve DSP sıralarından gürültüler) AYDIN TÜMEN (Ankara) - Olmaz böyle!... Saygısızlık yapmayın lütfen!.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, yarım saat... BAŞKAN - Müsaade eder misiniz efendim... Ben sizi dinliyorum, siz de
benim derdimi dinler misiniz... İstirham ediyorum... Lütfen... Dün akşam... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Başkan, ben bitirmeden nasıl söz istersiniz?! Bendeniz, söz isteyince, dün akşam Sayın Bakana dedim ki: Sayın Bakanım,
elektrikli bir hava var, hükümet arasında bunu hallederseniz minnettar
kalırım... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne demek?! BAŞKAN - Ama, benden söz isteyince, ben, veremem size diyemem; onun
için, vermek mecburiyetindeyim. (MHP sıralarından gürültüler) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Doğru efendim, doğru. BAŞKAN - Bir dakika efendim...10 dakika ara veriyorum efendim...
İstirham ederim... (DSP sıralarından gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, karşı taraf ayıp ediyor!..
Ya hükümetten çekileceksiniz ya da böyle davranmayacaksınız; ayıptır. (MHP
sıralarından gürültüler) ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Ayıp yahu!.. BAŞKAN - İstirham ediyorum... Efendim, istirham ediyorum... Bakın, 63'e
göre ara veriyorum. (DSP sıralarından gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ayıptır yahu!.. BAŞKAN - Burada bir arkadaşımız yanlış yere şehit oldu. Büyük Millet
Meclisini idare ederken gerginliğe lüzum yoktur. Bizler medenî insanız.
Kaidelerle, kuralla idare ederiz. Sayın Bakan bizim hocamız. Beni mazur görün,
lütfen... 10 dakika ara veriyorum... İstirham ediyorum... Sayın Bakanım, çok özür diliyorum. Millet huzurunda, şahsım adına
lütfen, özür diliyorum... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ayıp yahu!.. BAŞKAN - Bir dakika... Lütfen efendim... (DSP sıralarından gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, bir dakika müsaade eder
misiniz. BAŞKAN - Efendim, 10 dakika ara verdim. Kapanma Saati : 14.44 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.55 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 125 inci Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020)(S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Efendim, konunun ve durumun nezaketi icabı Sayın Bakan söz talebini geri
çektiler; kendilerine teşekkür ediyorum. Şimdi, madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Madde üzerinde 3 önerge vardır; geliş sıralarına göre okutacağım,
aykırılık derecelerine göre de işleme koyacağım efendim. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin
madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - En son önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Madde 1.- 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu,
22.5.1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918
sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831
sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır
hapis cezasına dönüştürülmüştür. Terör suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ağır
hapis cezasına hüküm giyenler, şartla salıverilme ve af kanunlarından
yararlanamazlar. Bu kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına
dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinde
öngörülen süreler iki kat, terör suçları hakkında üç kat olarak
uygulanır." BAŞKAN - Efendim, şimdi, en aykırı önergeyi tekrar okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin
madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz evvel okuttuğum, İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin ve arkadaşlarının önergesi de aynı
mahiyettedir; bir daha okutmama lüzum yok. Bu iki önergeyi birleştiriyorum;
birleştirdikten sonra da, önerge sahiplerine ayrı ayrı konuşma hakkı vereceğim
efendim. Şimdi, Komisyona soruyorum: Efendim, birleştirilen önergeye katılıyor
musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz
efendim. BAŞKAN - Katılmıyorsunuz efendim. Peki, metinden çıkarmayla ilişkili önergeyi oyluyoruz, yanlışlık
olmasın. Sayın Bakan, zatıâlileriniz?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu madde, teklifin en önemli
maddesidir; katılmıyoruz. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı birinci önerge
üzerinde... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Koray Aydın konuşacak. BAŞKAN - Sayın Koray Aydın, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Bugün, hakikaten tarihî bir oturum yapıyoruz. Ülkemizin geleceğiyle
ilgili önemli bir konuda da karar aşamasındayız. Zaman zaman gerginlikler
oluyor, karşılıklı söz atmalar ve sataşmalar olabiliyor; fakat, görülüyor ve
anlaşılıyor ki, bu tartışmaların temelinde, bir tarafı, ne olursa olsun, ne
pahasına olursa olsun, hemen şimdi Avrupa Birliği diyenler diğer tarafı da,
Avrupa Birliği; ama, tarihinden ve kültüründen gelen gücünün farkında olarak,
ne istediğini bilerek, bu coğrafyanın bize tanıdığı büyük devlet olma ideali ve
avantajını kullanarak, milletimizin de hakkını ve hukukunu koruyarak Avrupa
Birliği diyenler oluşturuyor. Artık, bu ayrışma netleşmiştir,
belirginleşmiştir. Bir tarafı, ikinci kategoride söylediğim Milliyetçi Hareket
Partisi; diğer tarafı da, 6 partiden meydana gelen bir gökkuşağı koalisyonu
oluşturuyor. Değerli milletvekilleri, şimdi tartışacağımız madde, biraz evvel Sayın
Adalet Bakanımızın da ifade ettiği gibi, hakikaten, bu yasa teklifinin en temel
maddelerinden bir tanesi; idamla ilgili. İdam denilince, Türkiye'nin gündemini
dolduran, en çok tartışılan konu. Bu konu üzerinde, özellikle dün burada
partisi adına görüşlerini ifade eden Sayın Ekrem Pakdemirli bir şey söyledi,
çoğunun da dikkatinden kaçtı. Ben, şimdi, zabıtlardan, Sayın Ekrem
Pakdemirli'nin ne dediğini söyleyeceğim; diyor ki: "Gerçeklerle
yüzleşmemiz gerekiyor. Apo'yu size kim teslim etti. Ettiyse, şartsız mı teslim
etti. Yani, bu gerçeği niye kabul etmiyoruz. Biz, Nijerya'ya veya falanca yere
gidip, kendimiz alıp getirdik, öyle mi?" Ondan sonra ekliyor, diyor ki:
"Öyle değil; bu gerçekle niye yüzleşmiyoruz?!" Evet, değerli milletvekilleri, dünkü satır aralarında kalan; ama, bence
önemli olduğuna inandığım bu sözlerin irdelenmesi ve tartışılması lazım. Doğru
söylüyor, gerçeklerle yüzleşmek lazım. Peki, Apo'yu Türkiye'ye getiren 56 ncı
hükümete, biz de, şimdi, buradan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
soralım: Apo'yu Türkiye'ye kim getirdi? Getirirken, özel bir anlaşma mı
yapıldı? Asmamak için söz mü verdiniz? MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Çok geç kaldınız bu soruları sormak
için. KORAY AYDIN (Devamla) - Burada, 6 partinin dayanışmasının nedeni de bu
mu? (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Şimdi mi aklınıza geldi bu sorular?! KORAY AYDIN (Devamla) - Bu konuların, burada, net bir şekilde, işin
sahibi ve muhatapları tarafından açıklanması bir mecburiyet haline gelmiştir. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Üç yıldır niye sormadınız bu soruları?! KORAY AYDIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, bu konu
üzerinde, 57 nci cumhuriyet hükümeti kurulunca, malumunuz olduğu üzere, 1999
yılında, bir liderler zirvesi yapıldı ve bu idam konusu, koalisyonu oluşturan 3
partinin sayın liderleri tarafından masaya yatırıldı. Bu toplantı, tam 7 saat
23 dakika sürdü. Dikkat edin, tam 7 saat 23 dakika! 23 dakika, 1 saat değil,
tam 7 saat 23 dakika ve bunun sonucunda da, 3 lider tarafından, kamuoyuna, bir
protokol imzalanarak açıklandı. Bu protokolde de, 3 liderin imzası vardı; Sayın
Başbakanımız Bülent Ecevit, Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Genel Başkanım Devlet
Bahçeli'nin. Bu 3 lider, imzaladıkları protokolle, Türk Milletine bir taahhütte
bulundular. Ne dediler; aynı protokolden okuyorum: "Bilindiği gibi,
Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin, Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde
söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden
kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya, gereği için, ivedilikle Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderilecektir." Tekrar ediyorum: "Anayasamızdan ve
uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya, gereği
için, ivedilikle Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecektir."
Devamında "genel başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın terör
örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devletiyle Türkiye'nin yüksek
menfaatları aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde
erteleme süreci kesilerek, infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş
birliğine varmışlardır" denilmektedir. Şimdi, bu liderler zirvesi ve sonucunda imzalanan 3 liderin bu
protokolüyle çok net sözler söylenmektedir. Burada, bu protokolün muhtevasına
bakıldığında, Milliyetçi Hareket Partisinin Türk siyasetine getirmeye çalıştığı
ilkeli ve seviyeli siyaset anlayışının, sözünde duran ve onun gereğini yerine
getirmeye çalışan anlayışının yansıması bu protokole yerleşmiştir. Milliyetçi
Hareket Partisi, bütün hassasiyetlerini de bu protokole yerleştirmiştir. Burada
önemli olan, Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç
tamamlandığında... Peki, nedir uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan bu süreç?
Uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreçten kasıt, Başbakanlığını Sayın
Necmettin Erbakan'ın, Başbakan Yardımcılığını da Sayın Tansu Çiller'in yaptığı
hükümetin 1997 yılında altına şatafatlı imzalarını kondurdukları bu 11 inci
protokoldür. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İmza altına
alarak uluslararası alanda Türkiye'yi taahhüt altına sokan bu protokolün 34
üncü maddesi "Kişisel Başvurular" bölümüdür ve bizim bu uluslararası
taahhütlerimizdeki temel dayanağı teşkil etmektedir; ama, ucuz politik manevra,
ucuz politik söylemle bu Mecliste üçbuçuk yıldan beri sürekli aynı anlayışı
sergileyen insanların çaresizliği işte bu 11 inci Protokoldür değerli
arkadaşlar. Bu onların çaresizliğinin belgesidir. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - "Apo'yu biz asacağız" diye
seçim sloganıyla geldiniz ya!.. KORAY AYDIN (Devamla) - Ve Milliyetçi Hareket Partisi bu protokole uygun
tavrını sürdürerek... OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) - Oku!.. Oku!.. Porotokolü oku! KORAY AYDIN (Devamla) - ... o sürecin tamamlanmasından sonra Apo'nun
idam dosyasının Meclise getirileceğini de, liderler protokolündeki üç imzayla
garanti altına almıştır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aydın, tolerans gösterdim, uzattım peşinen; 8 dakika
konuştunuz, toparlayın lütfen efendim. KORAY AYDIN ( Devamla) - 1 dakika daha rica edeyim Sayın Başkanım. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Orada ne yazıyor?!. BAŞKAN - Lütfen efendim... TURHAN GÜVEN (Mersin) - Orada Apo mu var?!. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, okusun, okusun!.. BAŞKAN - İstirham ederim Sayın Polat... İstirham ederim... Lütfen... TURHAN GÜVEN (Mersin) - Sayın Başkan, sataşıyor... BAŞKAN - Sataşma varsa, kalkar, konuşursunuz! MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, kaç dakika konuşuyor?!. BAŞKAN - 8 dakika efendim... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, 1 dakika daha müsaade edin de
protokolü okusun. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Polat... Sayın Polat... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Haksızlık bu, haksızlık!.. Yakışmıyor size
Sayın Başkan! BAŞKAN - Üçbuçuk yılın hatırına susun! Buyurun. KORAY AYDIN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, burada, yine, uzun
zamandan beri dinlediğimiz en büyük teranelerden bir tanesi de "siz,
Katılım Ortaklığı Belgesini imzaladınız, çeşitli taahhütlerin altına imza
attınız, sonra da gelip burada konuşuyorsunuz" diyorlar muhalefete mensup
arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, ölüm cezasının kaldırılması Ulusal Programda şu
şekilde geçiyor; deniliyor ki: "Türk ceza hukukundan ölüm cezasının
kaldırılması hususu, şekil ve kapsamı itibariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından orta vadede ele alınacaktır." Bu Ulusal Programın her karesine,
taahhütlerine Milliyetçi Hareket Partisi sadıktır ve sadık kalmıştır ve bunun
gereği de yapılmıştır. Ne yapılmıştır; Türkiye Büyük Millet Meclisi 3.10.2001
tarihinde toplanarak, şekil ve kapsam olarak, Meclisimizde Anayasa
değişikliğini değerlendirdi ve -Anayasanın 38 inci maddesi- terör, savaş, yakın
savaş suçları hariç idam cezasını kaldırdı. 465 milletvekili katıldık,
383'ümüzün kabul oyuyla, bu, burada gerçekleşti. Yani, Meclisin yüzde 83'ü buna
kabul oyu verdi. Şimdi, değerli milletvekilleri, on ayda terör kalktı mı
Türkiye'den?!. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Aydın, lütfen... KORAY AYDIN (Devamla) - Peki Sayın Başkanım; uyarınızı dikkate alarak
sözlerimi tamamlıyorum ve bu önemli konuda Parlamentonun, burada önergemizi
yani bahsettiğimiz bu maddenin yasa teklifinden çıkarılmasını destekleyeceğini
umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Sayın Mehmet Ali Şahin... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir dakika... BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Şahin bir dakika... Sayın Hatiboğlu, "56 ncı hükümet" dedi efendim, size bir şey
söylemedi. TURHAN GÜVEN (Mersin) - Olur mu efendim, isim zikrediyor. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir dakika efendim, izin
verin... (MHP sıralarından "ne sözü" sesleri, gürültüler) KORAY AYDIN (Ankara) - Konuşsun, bakalım ne anlatacak! BAŞKAN - Bir dakika efendim... İstirham ederim... Soruyorum... Allah,
Allah!.. Fesuphanallah!..Yapmayın böyle bir şey... Kimseye söz vermiyorum... Lütfen efendim... Buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, Sayın Aydın Genel Kurulu
yanlış bilgilendirdi; 6 nolu Protokolün sadece imza bölümünü okudu, protokolün
muhtevasını okumadı... BAŞKAN - Teşekkür ediyorum; anlaşıldı... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İzin verin efendim, izin verin... BAŞKAN - Efendim, müteakip maddede söz alıp, bunu söyler misiniz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 6 nolu Protokol... KORAY AYDIN (Ankara) - 6 nolu Protokol değil, 11 nolu Protokol. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 11 nolu Protokol kişisel başvuruyla ilgilidir.
Kişisel başvuru hakkı, bu millete kazandırılan en büyük haktır. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Sayın Aydın Genel Kurulu
yanılttı. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim... Çok teşekkür ederim efendim, o
kendisinin fikri. Sayın Mehmet Ali Şahin, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, sataşma var, ben de yerimden... BAŞKAN - Efendim, hatibi kürsüye çağırdım... (DYP sıralarından
gürültüler) TURHAN GÜVEN (Mersin) - Olur mu efendim?! BAŞKAN - Sayın Güven, bu bağırtıyla nereye gideceğiz; arkadaşlarım bana
bağırıyor. TURHAN GÜVEN (Mersin) - Bu davranışla siz nereye varmak istiyorsunuz? BAŞKAN - Benim davranışım mı?.. Ne yaptım ben? TURHAN GÜVEN (Mersin) - İsmen sataşma var, niye söz vermiyorsunuz? BAŞKAN - Efendim, sataşmadan dolayı söz istediniz de, burada yandı mı?
Ben sayın hatibi kürsüye çağırdım; müsaade buyurun, hatip konuşsun, sonra
konuşursunuz. Siz başkanvekilliği yapmışsınız... Size, söz vermeyeceğim demedim
ki! NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Peki efendim. BAŞKAN - Yani, bu bağırtıyla ne olacak?! KORAY AYDIN (Ankara) - Elimde Resmî Gazete var; Resmî Gazeteyi okuyun! BAŞKAN - Resmî Gazeteyi okuyorum. Bir hatibi bekletemem ki bu kadar. Buyurun Sayın Şahin, çok affedersiniz. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinize saygılar sunuyorum. Sayın İsmail Köse'nin bu kürsüde söylemiş olduğu, benim çok beğendiğim
bir sözü vardır "düzgün oturup, doğru konuşalım" demişlerdir. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Evet, doğru, hakkımızı da koruruz. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet, düzgün oturup doğru konuşalım. Biraz
önce Sayın Aydın buraya çıkıp "Apo'yu hangi şartlarla teslim ettiniz"
sorusunu yönelttiler. Sayın Aydın, çok geç kaldınız, üçbuçuk yıl önce, hükümeti
kurarken soracaktınız bunu, liderler zirvelerinde, hükümette, Bakanlar
Kurulunda soracaktınız bunu; şimdi sormanızın hiçbir anlamı kalmamıştır. (AK
Parti sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - O zaman söyledik, söyledik o zaman. KORAY AYDIN (Ankara) - O zaman da söyledik. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın "biz, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin vermiş olduğu tedbir kararı sebebiyle, liderler zirvesinde almış
olduğumuz bir karar ve protokol sonucu Abdullah Öcalan'ın dosyasını bekletmek
zorunda kaldık" dediniz. (MHP sıralarından "hayır, hayır"
sesleri) Öyle söylediniz. Peki, Abdullah Öcalan kadar tehlikeli olan, karakollarımızı basıp 33
erimizi şehit eden, onun sağ kolu Şemdin Sakık'ın dosyası 1 yıldır Adalet
Komisyonunda bekliyor; hangi üyeniz, Sayın Başkan, bunu, bir an önce gündeme
alın, Genel Kurula indirelim dediniz; Adalet Komisyonundaki hangi üyeniz böyle
bir talepte bulundu? (AK Parti sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Siz söyleseydiniz, siz de teklif edebilirdiniz. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Onunla ilgili tedbir kararı yok. Bakın, Sayın Köse, düzgün oturup doğru konuşalım.
Şimdi, buraya çıkıyorsunuz, seçim kararı alındı diye bir deriden ikinci bir
çarık çıkarmak istiyorsunuz. Siz, bu deriyi 1999 öncesi çarık olarak
kullandınız; başka çarık çıkmaz. Bakın, başka çarık çıkaramazsınız; bitti...
Bitti... (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Mehmet Gül biraz önce çıktı ve dedi ki "Siz, Apo'yu affetmek
istiyorsunuz" (MHP sıralarından "Yalan mı?.. Yalan mı?.."
sesleri) Değerli arkadaşlar, eğer, şu anayasa değişikliğiyle ilgili teklifimize -
53 imzamız hazır- destek verseydiniz, geçen akşam teklif Adalet Komisyonunda
görüşülürken, bu maddeyi ayrıca görüşelim, anayasa değişikliği şeklinde
getirelime destek verseydiniz, oradaki 5 üyenizle, bakın, bu maddenin paketin
dışına çıkarılmasıyla ilgili verilmiş olan önergeyi orada destekleyerek, paketin
dışına çıkarılmasını sağlamış olsaydınız, bunu, çok daha doğru şekilde
yapsaydık olmaz mıydı? KORAY AYDIN (Ankara) - Burada... Burada... ALİ GEBEŞ (Konya) - O zaman, Anayasayı nereye koyacağız?! (MHP
sıralarından gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli MHP'li arkadaşlarım, bakın, sizinle
münakaşa etmek, kavga etmek için konuşmuyorum, "düzgün oturup doğru
konuşalım" dedim, sabırlı olun. Şimdi, siz, mevcut statü aynen devam etsin istiyorsunuz, bu konudaki
mevcut yasalar aynen devam etsin istiyorsunuz; ama, bir taraftan da şu Ulusal
Programı ilan ediyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Onsekiz yıldır biz idamı
infaz etmedik, bundan sonra da infaz etmeyeceğiz." Sayın Devlet Bahçeli -ben, kendisini çok ciddî bir devlet adamı olarak
bilirim ve inanıyorum ki, arkadaşlarımız da benim bu düşünceme katılırlar- 25
Haziran 2002 tarihinde Hürriyet Gazetesinden Ertuğrul Özkök'le bir mülakat
yaptı. (MHP sıralarından "kiminle yaptı?" sesleri) Sayın Bahçeli'yle,
Başbakan Yardımcımızla... Burada söylediklerinden birkaç cümle okumak
istiyorum: "Bizim, ölüm cezalarının uygulanmayacağı yolunda bir
moratoryumumuz var, moratoryum ilan ettik. Buna sadığız -Sayın Bahçeli
söylüyor- idam cezasının kaldırılmasını orta vadeli bir karar olarak ilan
ettik, buna sadığız." MUSTAFA ZORLU (Isparta) - Çarpıtma!
Çarpıtma! NESRİN ÜNAL (Antalya) - Nerede yazıyor? MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakınız, Sayın Özkök soruyor, diyor ki:
"Sayın Bahçeli, bazı milletvekilleri, biraz da seçim ortamının etkisiyle,
'getirin şu dosyayı Mecliste oylayalım derlerse' ne olacak?" Sayın Bahçeli
aynen şöyle diyor: "İdam cezaları uygulanmayacak diyen o moratoryumu kim
imzaladı, altında bizim imzamız yok mu; elbette imzamıza sadık kalacağız."
(AK Parti ve DYP sıralarından alkışlar) Bu, ciddî bir devlet adamının çok
samimî ifadeleridir. Beni asıl hayrete düşüren, Sayın Bahçeli böyle söylerken
MHP sözcülerinin buraya çıkıp "biz idam edecektik; ama, bizim dışımızdaki
gökkuşağı koalisyonu buna mani oldu" diye bir ifade kullanmasıdır. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Grup disiplini işliyor onlarda! MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, şu andaki
mevcut durum devam ederse asıl o zaman teröristlerin ve teröristbaşının
salıverilmesi riski var. 1995'te erteleme yasası çıktı, teröristler çıktı;
1999'da, eğer, 14 üncü madde kapsamında olanlar dışarıda kalmasaydı, Meclis onu
da alabilirdi isterse... MEHMET TELEK (Afyon) - 74 affına "evet" diyenler de var
burada! MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Aftan çıkmış kaç kişi var bu Mecliste?! MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın, erteleme yasaları, şartla salıverme
yasaları her zaman çıkabilir; şu anda bu risk var ve bakın, hiçbir değişiklik
yapılmasa, erteleme yasası, şartla salıverme yasası çıkarılmasa dahi, Terörle
Mücadele Kanununun 17 nci maddesine göre, teröristbaşı başta olmak üzere, idama
hüküm giymiş tüm teröristlerin, 17 nci maddeye göre -şu anda üçbuçuk yıldır
cezaevindedir- otuzüçbuçuk yıl sonra çıkma ihtimali var; bütün bunların önünü
keselim diyoruz. Bunların önünün kesilmesinin yolu, idam cezalarının ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına çevrilmesi, bunlar için şartla salıvermeden, ertelemeden
ve aftan yararlanamayacağı şeklinde bir düzenleme yapılmasıdır... SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Anayasaya koymak lazım. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)- ... ve bunu, Anayasaya koymaktır. Niye,
Anayasaya koymaktır; çünkü, yasayı değiştirmek çok kolaydır. ALİ GEBEŞ (Konya)- Anayasada yazılı. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)- Yasayı değiştirmek kolay olduğu için,
anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Biz, baştan beri bunu söylüyoruz ve
keşke, bu idamla ilgili, idamın kaldırılması ve müebbet ağır hapis cezasıyla
ilgili düzenlemeyi biz, anayasal güvenceli olarak yapmış olsaydık, ben
inanıyorum ki, MHP'li arkadaşlarımız da buna destek vereceklerdi. O bakımdan, bu önergemizin kabulü istikametinde, biz, Grup olarak oy
kullanacağız. Değerli milletvekili arkadaşlarımızın da bu hususu düşünmelerini,
düşünerek oy kullanmalarını istirham ediyorum. Bu önemli konuların hiçbir zaman siyasete malzeme yapılmamasını,
istismar konusu yapılmamasını, bir kez daha, bir arkadaşınız olarak
hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN- Buyurun Sayın Ercan. NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; çok
temel bir kanun teklifini görüşüyoruz; Avrupa Birliği sürecine ilişkin
düzenleme paketini. Çok önemli bir konuda, Avrupa Birliği gibi çok temel bir
konuda, bazı siyasî partilerimizin, siyasî çıkar hesaplarına dayalı
istismarlarını sürdürdüklerini bugün de esefle görüyoruz ve ibretle izliyoruz.
(MHP sıralarından gürültüler) İzninizle... Avrupa Birliği fikrine ve felsefesine zarar veren iki siyasî parti;
Anavatan Partisi ve özellikle, geçmişte, Apo'nun ipine sarılarak iktidar olan
Milliyetçi Hareket Partisi...(MHP sıralarından gürültüler) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Apo'nun ipine değil, Allah'ın ipine sarılarak...
Sözünüze dikkat edin biraz, Grup Başkanvekili olarak konuşuyorsunuz. NEVZAT ERCAN (Sakarya) -... seçime giderken, yine teröristbaşı üzerinden
siyaset yapmak ve oy almak gibi bir hesabın ve çabanın içinde. (MHP
sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlarım, Sayın Koray Aydın, 11 nolu Protokolla ilgili diyor
ki "11 nolu Protokolda, o dönemin hükümetinin Başbakanı Erbakan, Başbakan
Yardımcısı Sayın Çiller'in imzası var." Buradan, nedir imzası diye
soruyoruz ve oku 11 nolu Protokolu diyoruz; ama, içeriğinden söz etmiyor. Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kişisel başvuru
hakkı 22.1.1987 tarihinde 7/11439 sayılı kararla öngörülmüştür. Yani, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine kişisel başvuru hakkının tanındığı tarih
22.1.1987'dir. Doğrudur, bu başvuru da doğrudur, o tarih de 1987 tarihidir.
(MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ARSLAN (Ankara) - Ne zaman kanunlaştı? NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Müsaade edin... Bakınız, olayları nasıl çarpıttığınızı ibretle izliyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanıyan tarih de
-hafızalarınızı tazeleyin- 25 Eylül 1989'dur. Demek ki, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yargı yetkisini, Türkiye, ülkemiz, 1989'da tanımıştır. Peki,
sözünü ettiğiniz 11 nolu Protokol nedir; 11 nolu Protokol şudur: Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin yeniden yapılandırılması ve kurumsallaşmasıyla ilgili bir
düzenlemeyi öngören ve Türkiye'nin de bu yeniden yapılandırma ve
kurumsallaşmaya ilişkin... MEHMET TELEK (Afyon) - O zaman mahkeme değildi, Avrupa İnsan Hakları
Komisyonuydu; Sayın Sağlam yanınızda, sorun. BAŞKAN - Sayın Ercan, mesele anlaşıldı. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Efendim, dersinize iyi çalışın... Dersinize iyi
çalışın gelin buraya. BAŞKAN - Efendim, anlaşıldı. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yargı yetkisini -tekrar ediyorum- 1989'da Türkiye tanımış. Bu
mahkemenin yeniden yapılandırılması ve kurumsallaşmasıyla ilgili tarih de
1997'dir. Bu 11 nolu Protokolde, ne dönemin Başbakanının ne de dönemin Başbakan
Yardımcısının idama ilişkin hiçbir düzenlemenin altında imzası yoktur, iradesi
yoktur. MEHMET GÜL (İstanbul) - Sen ne önereceksin; onu söyle. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Kaldı ki, 6 nolu Protokolde Türkiye'nin imzası
yoktur. BAŞKAN - Lütfen efendim... Tamam... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - O sözleşmeye, 6 nolu Protokole; yani, idamla
ilgili düzenlemeyi öngören 6 nolu Protokole de Türkiye imza koymamıştır. KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, bu, cevaptan çıktı; bari, kürsüye
gelsin de, kürsüden konuşsun. BAŞKAN - Sayın Ercan, lütfen... Mesele anlaşıldı efendim. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Siz bunu Türkiye'de de... BAŞKAN - Zabıtlara geçti efendim. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir saniye, müsaade edin efendim. Bir saniye,
önemli bir konu. TURHAN GÜVEN (Mersin) - Müsaade edin, önemli bir konu. MEHMET GÜL (İstanbul) - Sen, ne önereceksin; onu söyle. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Aslında, üçbuçuk senedir, sizin de ifade
ettiğiniz o protokolle, Başbakanlıkta, Apo'yla ilgili, teröristbaşıyla ilgili
dosyayı bekleten iradenin, DSP-MHP-ANAP ortaklığının ortaya koyduğu ortak
iradenin bir sonucu olan dosya, eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi -son
cümlemi söylüyorum- sürecinin bitimi gibi bir gerekçeye dayanarak
bekletildiyse, Sayın Bahçeli, Çin'den, bu dosyayı acele indirin gibi... BAŞKAN - Efendim, lütfen... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir saniye efendim... Bir saniye... BAŞKAN - Efendim, şimdi, yeni bir sataşma olacak. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Bir saniye efendim. TURHAN GÜVEN (Mersin) - Sayın Başkan, bırakın konuşsun. BAŞKAN - Sayın Güven, niye karışıyorsunuz... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Madem beklenmesi gerekiyor, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi sürecinin beklenmesi gerekiyor, o zaman, Sayın Bahçeli,
Çin'den, nasıl diyebiliyor... BAŞKAN - Teşekkür ederim. Efendim, birleştirilen önergeleri... MEHMET GÜL (İstanbul) - Bölelim, hadi bakalım... Halep oradaysa arşın
burada!.. BAŞKAN - Efendim, lütfen... Oylama yapacağım. İki önergeyi birleştirdim. Bu nedenle, birleştirilen önergeleri
müştereken oylayacağım. (MHP sıralarından "hadi, hadi." sesleri,
gürültüler) Efendim, sessiz kalırsanız, Kâtip Üyelerle beraber doğru sayarız. (MHP
sıralarından gürültüler) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Oylamayı elektronik cihazla yaparsanız, daha
kolay olur. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (MHP sıralarından
"ne oldu şimdi?!" sesleri, gürültüler) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Niye bağırıyorsunuz?! MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Niye bağırıyorsunuz?! Size ne?!. MEHMET GÜL (İstanbul) - İstismar etmeyin!.. Haydi bakalım, kullanın
oylarınızı da görelim! BAŞKAN - Efendim, lütfen... TURHAN GÜVEN (Mersin) - Bunlar da kabul oyu veriyorlar! BAŞKAN - Efendim, lütfen... Oylamayı tekrarlayacağım; çünkü, Kâtip Üyeler arasında ihtilaf var.
Oylamayı elektronik cihazla yapacağım efendim. (MHP sıralarından gürültüler) AYDIN TÜMEN (Ankara) - Böyle olacağı belliydi. MEHMET TELEK (Afyon) - Sayın Başkan, açık oylama yapın. KORAY AYDIN (Ankara) - Açık oylama yapın efendim. BAŞKAN - Önergelerin oylaması açık oylamayla olmuyor Sayın Telek;
olmadığı için, açık da yapsam, elektronik... (MHP sıralarından gürültüler) MEHMET TELEK (Afyon) - Nasıl olmaz Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, elektronik oylamayı yapan sistem, açık oylamada ad
okutturmuyor, ne yapayım. MEHMET GÜL (İstanbul) - İsim okuyun efendim. BAŞKAN - Efendim, isim isim de okunmuyor. Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, önergeler kabul edilmemiştir. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, ayakta alkışlar[!]) Son önergeyi okutuyorum... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bravo Doğru Yol'a!... Yuh olsun size!.. Apo'nun
erkekleri!.. Apo'nun erkekleri!.. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz, son önergeyi
okutacağım; ama, okutabilmem için sizlerin sükûneti temin etmeniz lazım ki,
Sayın Kâtip Üyeyi en azından zabıtçı arkadaşlarımız duysunlar... Önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Madde 1.- 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu,
22.5.1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918
sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831
sayılı Orman Kanununda yer alan idam cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır
hapis cezasına dönüştürülmüştür. Terör suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ağır
hapis cezasına hüküm giyenler, şartla salıverilme ve af kanunlarından
yararlanamazlar. Bu kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına
dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinde
öngörülen süreler iki kat, terör suçları hakkında üç kat olarak
uygulanır." BAŞKAN - Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Bu, 13 numaralı Protokol
doğrultusunda bir düzenlemedir, ileride yapılabilecek olan bir düzenlemedir;
görüşülmekte olan teklif bakımından katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, Sayın Ali Arabacı; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) ALİ ARABACI (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Teklifle getirilen düzenlemede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ek 6
nolu Protokolüne uygunluk sağlanmak istenilmektedir. Bilindiği gibi, Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında 1.3.1985
tarihinde yürürlüğe giren 6 nolu Protokole imza koymayan ve onaylamayan tek
ülke Türkiye'dir. Bu protokolün temel özelliği, barış zamanı-savaş zamanı
ayırımına yer vermesi, savaş zamanında taraf devletlerin ölüm cezasını
uygulayabilmelerine cevaz vermesidir. Fakat, daha, Türkiye bu protokolü imzalamadan, Avrupa Konseyi, ölüm
cezalarına ilişkin 13 nolu Protokolü üretebilmiştir. Şubat 2002 tarihinde,
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ölüm
cezasının her koşulda kaldırılmasını düzenleyen 13 numaralı Protokolü kabul
etmiştir. Bu protokolün 1 inci maddesine göre, ölüm cezası kaldırılmıştır; hiç
kimseye ölüm cezası verilemeyecektir ya da bu ceza infaz edilemeyecektir. 2 nci
maddesine göre, protokol hükümlerinden hiçbir sapma yapılmayacaktır. 3 üncü
maddesine göre ise, protokol hükümlerine ilişkin olarak hiçbir çekince
konulamaz. 13 numaralı Protokol, 6 nolu Protokolden farklı olarak, barış
zamanı-savaş zamanı ayırımına yer vermemiştir. Avrupa Konseyine üye 43 ülke
arasında bu protokole imza koymayan sadece 6 ülke vardır. Bu ülkeler,
Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Rusya ve Türkiye'dir. Görüldüğü gibi, Eylül 2001 tarihinde ABD'de gerçekleştirilen terör
saldırılarının yarattığı şiddetle cezalandırma eğilimine karşın, Avrupa
Konseyi, ölüm cezasını tamamen kaldırmak için belge üretebilmiştir. Şu anda,
Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında, ölüm cezası uygulamalarını sürdüren
ülke kalmamıştır. Bu nedenledir ki, Avrupa Birliği, örgüte üye olmaya aday
devletlerden, ölüm cezasının kaldırılması da dahil, insan hakları ve temel
özgürlüklere ilişkin belli ilke ve standartlara uyulmasını, bu yöndeki
taahhüdün ulusalüstü düzlemde üstlenilmesini talep etmektedir. Nitekim, Avrupa
Birliği Konseyi, 3.6.1998 tarihli "Ölüm Cezası Konusunda Üçüncü Ülkelere
Yönelik Avrupa Birliği Siyaset Rehber Kuralları" başlıklı belgede, açıkça,
bir yanda infazların durdurulmasına ilişkin moratoryum ilanı ve işletilmesi;
öte yandan ise, ölüm cezasının mevzuattan çıkarılması hususlarını şart haline
getirmiştir. 18.12.2000 tarihli Avrupa Temel Haklar Şartı da, hiç kimsenin ölüm
cezasına çarptırılamayacağını ya da bu cezanın infaz edilemeyeceğini hükme
bağlamıştır. Bu kararları alan Avrupa Birliği üyesi devletlerin tamamı, kendi iç
hukuklarında ölüm cezasını bütün suçlar bakımından kaldırmış, istisnaî bir
kategoriye yer vermemişlerdir. O halde, Avrupa normlarına uyum sağlamak
isteniyorsa, ölüm cezasının bütün suçlarda kaldırılması gerekir. Diğer yandan, ölüm cezasının bütün suçlarda kaldırılması, Anayasanın
değişik 38 inci maddesine de aykırı değildir. Anayasada "ölüm cezası
kaldırılamaz, bu suçlara mutlaka ölüm cezası verilmeli" diyen bir hükme
yer verilmiş değildir. Sadece "savaş, yakın savaş tehdidi ve terör suçları
hallerinde ölüm cezası verilirse, Anayasaya aykırı olmaz" deniliyor.
Dolayısıyla, ölüm cezalarının bütün suçlarda kaldırılması, hiçbir şekilde
Anayasaya aykırılık teşkil etmemektedir. Değişiklik teklifiyle, 13 nolu Protokole uygunluk sağlanarak, bütün
suçlarda ve her koşulda ölüm cezası kaldırılmakta; yerine, ağırlaştırılmış
müebbet ağır hapis cezası yaptırımı getirilmektedir. Türkiye'de de ölüm
cezalarının bütün suçlar bakımından kaldırılması, siyasal, sosyal, ekonomik ve
hukuksal nedenlerle zorunlu hale gelmiştir. Bununla birlikte, terör suçlarından
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına hüküm giyenlerin, şartla
salıverilme ve aftan yararlanamayacakları da hüküm altına alınmaktadır. Teklif,
hem Anayasaya hem de Avrupa normlarına bütünüyle uygundur ve ülkemizin de
yararınadır. Değerli milletvekilleri, hangi nedenle olursa olsun, yaşama hakkını yok
eden, suç öznesine ıslah olanağı tanımayan, çağdaş hukuk sisteminde bir ceza
olarak kabul görmeyen, suçları önlemeyen, adlî hatalara açık, insan onuruna
aykırı ve kişisel öç alma kavramının yasalarımızda somut bir izdüşümü olarak
kalan bu cezanın, her koşulda Türk mevzuatından çıkarılması, çağdaşlaşma
yolunda atılmış önemli bir adım olacaktır. Bu çaba, bir uygarlık arayışıdır, Atatürk'ün yoludur. Sadece Avrupa'ya
girmek, Avrupa Birliğine girmek için değil, bunları, asıl kendi insanımız için
yapıyoruz. Gelin, altı ay ya da bir sene sonra değiştirmek zorunda kalacağımız
düzenlemeleri şimdiden yapalım; ülkeye hiçbir yararı olmayan tartışmalara son
verelim. Bu değişiklik teklifimize desteğinizi beklerken, hepinize saygılar
sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Efendim, müsaade edin de, ben bunu elektronik oyla yapayım; çok karışık
yerlerde oturuyorsunuz, blok oyunuz yok; özür dilerim. Sayın Ali Arabacı ve arkadaşlarının önergesini elektronik cihazla oya
sunuyorum. Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum: (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir efendim. Sayın milletvekilleri, 1 inci maddenin oylamasına geçmeden önce, açık
oylama talebi vardır; önergeyi okutup,arkadaşlarımın burada olup olmadıklarını
arayacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanunun 1 inci maddesinin oylanmasının açık oylamayla
yapılmasını arz ve teklif ederiz. BAŞKAN - Adnan Fatin Özdemir?.. Burada. Mehmet Telek?.. Burada. Hasari Güler?.. Burada. Birol Büyüköztürk?.. Burada. Cahit Tekelioğlu?.. Burada. Süleyman Coşkuner?.. Burada. Mehmet Nuri Tarhan?.. Burada. Ali Özdemir?.. Burada. Ayhan Çevik?.. Burada. Cumali Durmuş?.. Burada. Enis Öksüz?.. Burada. İsmail Çevik?.. Burada. Salih Erbeyin?.. Burada. Mesut Türker?.. Burada. Ali Serdengeçti?.. Burada. Mehmet Pak?.. Burada. Mehmet Nacar?.. Burada Mustafa Sait Gönen?.. Burada. Mehmet Hanefi Tiryaki?.. Burada. İsmail Hakkı Cerrahoğlu?.. Burada. Mustafa Zorlu?.. Burada. Yener Yıldırım?.. Burada. Burhan Orhan?.. Burada. Açık oylamanın şeklini alacağım Genel Kuruldan efendim. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Açık oylamayı elektronik cihazla yapacağım. Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, vekâlet edeceği bakanın
adını, soyadını yazarak pusula göndersin efendim. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
Çekimser : 1 Böylece, 1 inci madde kabul edilmiştir. (MHP sıralarından "Bravo
Doğru Yol'a" sesleri, alkışlar[!]) Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum efendim. Kapanma Saati : 15.57 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.19 BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet
Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Karar yetersayısı... BAŞKAN - Efendim, oylama yapmayacağım için o imkânsız; 2 nci maddeyi
okutalım, söz verelim, önergeleri görüşelim, sonra toplantı yetersayısı
istersiniz. Teklifin 2 nci maddesini okutuyorum: MADDE 2. - A) Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir. "Birinci fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif
kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya
görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez." B) Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
201/a ve 201/b maddeleri eklenmiştir. "MADDE 201/a. - Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî menfaat
elde etmek maksadıyla, yabancı bir devlet tâbiiyetinde bulunan veya vatansız
olan veya Türkiye'de sürekli olarak oturmasına yetkili mercilerce izin
verilmemiş bulunan kimselerin Türkiye'ye yasal olmayan yollardan girmelerini
veya ülkede kalmalarını, bu kişilerin veya Türk vatandaşlarının yasal olmayan
yollardan ülke dışına çıkmalarını sağlamaya göçmen kaçakçılığı denilir. Göçmen kaçakçılığı suçunun faillerine veya böyle bir suça iştirak
etmeksizin, daha önce ülkeye sokulmuş veya girmiş kaçak göçmenleri, maddî
menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollarla ülkeden çıkaranlara,
yasal koşullara uymaksızın ülkede kalmalarını olanaklı kılanlara, bu maksatla
sahte kimlik veya seyahat belgelerini hazırlayanlara veya temin edenlere ya da
bu suçlara teşebbüs edenlere, fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca iki
yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az olmamak üzere ağır
para cezası verilir; suçun işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve bu fiil
nedeniyle elde edilen maddî menfaatler müsadere edilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı olan suçlar, kaçak göçmenlerin yaşamlarını
veya vücut bütünlüklerini tehlikeye soktuğu veya insanlık dışı veya onur kırıcı
muamele biçimlerine tâbi kılınmalarına neden olduğu hallerde faillere verilecek
cezalar, yarısı oranında; ölüm meydana gelmiş ise bir kat artırılarak
hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar örgütlü olarak işlendiğinde faillere
verilecek cezalar bir kat artırılarak hükmolunur. MADDE 201/b. - Zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek, esarete veya
benzeri uygulamalara tâbi kılmak, vücut organlarının verilmesini sağlamak
maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye
kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya
çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri
tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden,
barındıran kimseye beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az
olmamak üzere ağır para cezası verilir. Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan
eylemler var olduğu takdirde, mağdurun rızası yok sayılır. Onsekiz yaşını doldurmamış çocukların birinci fıkrada belirtilen
maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere
götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hallerinde suça ait
araç fiillerden hiçbirisine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada
belirtilen cezalar verilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar örgütlü olarak işlendiği takdirde
faillere verilecek cezalar bir kat artırılarak hükmolunur." BAŞKAN - Efendim, 2 nci madde üzerinde müzakereye geçiyoruz. İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahat
Andican'ın. Buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Anavatan Partisi tarafından Meclisimizin gündemine getirilmiş
olan Avrupa Birliği sürecindeki uyum yasaları çerçeve paketinin 2 nci
maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bitirdiğimiz yüzyılın son on yılı içerisinde, dünyada iki temel büyük
değişiklik oldu: Bunlardan birincisi, Doğu Blokunun çökmesiydi; ikincisi ise,
her boyutta bir küreselleşme sürecinin yaşanmasıydı. Küreselleşmenin olumlu etkileri yanında olumsuz etkileri de vardı ve bu
olumsuz etkiler, bir anlamda, sınırların, sermayeye, bilgiye, teknolojiye
geçirgen hale gelmesinin yanında, aynı zamanda, karaparaya ve uyuşturucuya,
terörizme ve insan kaçakçılığına açık hale gelmesine yol açtı. Tabiî, küreselleşmenin bir diğer boyutu da, dünyada bir kuzey-güney
ayrışması diye tanımlayabileceğimiz, gelişmiş ülkeler ve gelişmemiş ülkeler blokunun
çok açık bir şekilde ortaya çıkmasıydı. Bu değişim sürecinin sonunda da, artık,
gelişmemiş ülkelerden, gelişmiş ülkelere doğru başlayan bir göç süreci, bu
yüzyılın başlangıcında, uluslararası ilişkilere damgasını basmış durumdadır. Bu göçün, kendi dinamikleri içerisinde olma şansı yoktur; çünkü,
gelişmiş ülkeler, bunu, en alt düzeye indirebilme uğraşısını vermektedirler,
haklı olarak, kendilerini korumak amacıyla kuşkusuz, sınırlarını daha
sertleştirmekte ve bunun ötesinde de, bu göçü ortaya çıkaracak olan veya göçe
kaynak olan ülkelerle ve geçiş ülkeleri diye tanımlanan ülkelerle olan
ilişkilerinde, baskı unsurları kullanma sürecine geldiler. Bu noktada, sınırötesi suçlarla ilgili Birleşmiş Milletler charter'ı
bunun bir örneğidir. Yakın bir geçmişte İspanya'da bir araya gelen Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin yasadışı göçle ilgili bazı düzenlemeler yapmaları ve
sözünü ettiğim kaynak ülkeler ve geçiş ülkeleri üzerinde siyasî ve ekonomik
yaptırımlar yapılabilmesi noktasında bazı arayışlara girmeleri bunun bir diğer
boyutudur. Türkiye, bu noktada, hem bir hedef ülke hem bir geçiş ülkesi halindedir
ve Türkiye, birçok ülkeden farklı olarak, daha İran'da bir yönetim
değişikliğinin ortaya çıktığı Ayetullah Humeyni iktidarının gündeme geldiği
dönemden itibaren, komşumuz İran'dan neredeyse 1 500 000'e yakın, bir kısmı
soydaşımız olan bir kısmı ise İran vatandaşı olan göçmenlerle tanışmıştır. Daha
sonraki dönemlerde -hatırlatmama gerek yok ama- Bulgaristan-Jivkov olayı var,
daha sonra, Irak'ta meydana gelen Körfez Harekâtı ve onun göç süreci, Doğu
Türkistan'da Çin'in Uygur Bölgesinde uyguladığı baskı ve şiddet politikaları
sonrasında oradan gelenler, Afganistan'da meydana gelen Rus istilası ve onun
ardından ortaya çıkan Taliban hareketi; bütün bunlar, Türkiye'yi, özellikle
-Türk kökenli-soydaşlarımız için bir hedef ülke haline getirmiştir. Türkiye, aynı zamanda, ciddî bir geçiş ülkesi haline de gelmiştir;
çünkü, Türkiye'nin, özellikle doğuda, sınırlarıyla ilgili, sınırlarını kontrol
açısından sorunları vardır. Türkiye, birçok ülkeye vize uygulamamaktadır.
Türkiye, üç tarafı denizle çevrili bir ülkedir; dolayısıyla, Ege ve Akdeniz
üzerinden Avrupa'ya, Shengen vizesiyle kendisini korumaya çalışan bölgeye
aktarma yapmaktadır. İşte, bu noktada, bu gelişmelerin ışığında, Türk Ceza Kanununda hiç
olmayan "insan kaçakçılığı" diye bir kavram, bugün Türkiye'nin
gündemine gelmiş oturmuştur ve bugün, bu görüştüğümüz maddeyle, biz, bir
anlamda, Türkiye'nin geçiş ülkesi olmasını ve hedef ülke noktasındaki
sorunlarını çözmeyi amaçlayan insan kaçakçılığı kavramına ilişkin, ilk defa
olarak, Ceza Kanununa yönelik düzenlemeler yapıyoruz. Bunların birincisinde,
Ceza Kanununa eklenen birinci fıkrada, özellikle "insan kaçakçılığı"
tanımı gündeme getiriliyor, hukukî bir zemine oturtuluyor ve insan
kaçakçılığına yönelik yaptırımların ne olacağı tanımlanıyor. İkinci bölümde
ise, biraz önce vurguladığım gibi, geçiş ülke olma noktasında bazı tanımlamalar
gündeme getiriliyor ve bu noktada yapılması gereken hukukî çalışmalar veya
hukukî temel ilave ediliyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) A. AHAT ANDİCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar gerekli,
biraz önce söylediğim gibi, Türkiye'nin yeni tanışmadığı, bütün dünya açısından
önemli olan bu gelişmenin hukukî bir temele oturtulması bakımından önemli; ama,
yeterli mi diye sorarsanız, maalesef, yeterli değil; çünkü, bunlar, geçiş ülke
olmamız noktasında bazı önlemler getiriyor; ama, hedef ülke olma noktasında,
Türkiye, yeni düzenlemeler yapmak zorundadır ve daha da önemlisi, artık, sadece
İçişleri Bakanlığının bir Yabancılar Şubesi boyutunda yürütülemeyecek duruma
gelen bu göçmen sorunu ve göçmen kaçakçılığı sorunu için bir kurumlaşma
sürecini gündeme getirmek zorundadır. Bunu yapmadığı takdirde, bu kaos, bu
açmaz devam edecek ve bunu denetleme noktasında, Türkiye, hangi hükümet gelirse
gelsin, Türk Devleti ciddî sorunlarla karşılaşacaktır. Bunun altını çizmek
istiyorum. Önümüzdeki dönemde, Parlamentomuzun bu noktayla ilgili bir yasal
düzenlemeyi yapacağı ümidiyle, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.
(ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Andican. Şimdi, sıra, Saadet Partisinde efendim. Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş; buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. SP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, yasa teklifinin 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. Maddenin birinci bölümünde, Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinden
bahsedilmektedir. Malumlarınız olduğu üzere, 159 uncu maddede, Meclisin,
hükümetin, Bakanlar Kurulunun, askerî veya emniyet muhafaza mensuplarının ve
adliyenin manevî şahsiyetini tezyif ve tahkir edici sözler söyleyenlere ceza
veriliyordu. Şimdi, buna bir fıkra eklemek suretiyle "birinci fıkrada
sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın -yani,
kasıt unsurunu şey yapmış- sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü
veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez" denilmektedir. Bana göre, aslında, bu bir abes madde; çünkü, suçun oluşması için kasıt
unsurunun oluşması lazım, kasıt yoksa zaten ceza verilmeyecek. Bunu ayrıca
buraya koymanın ne anlama geldiğini anlamak mümkün değildir; fakat, her şeye
rağmen, yine de uygulayıcılar açısından, belki onlar anlamazlar, anlatmak için
önemlidir denilebilir, belki hukuku tam uygulama noktasında zaafa düşen
arkadaşlar açısından -emniyet mensuplarında olsun, uygulayıcılarda olsun;
herhalde öyle bir ihtiyaçtan- konulmuştur diyorum; ama, bundan sonra, her
maddenin arkasına böyle "kasıt unsuru yoksa" diye bir şey koyarlarsa,
o zaman yandık. Değerli arkadaşlar, ikinci bölümde ise, hukukumuza yeni giren iki önemli
kavram oluşuyor. Türkiye, malumunuz olduğu üzere, Palermo Sözleşmesini
imzalamıştır. Onun gereğini yerini getirmek için de, şu anda, iki tane madde
koyuyoruz. Çok önemli maddeler, hukukumuzda olmayan; ama, hakikaten olması
lazım gelen ve o boşluğu dolduran maddeler. Değerli arkadaşlar, yalnız, şöyle baktığım zaman, dünyada iki grup insan
var, iki grup devlet var; fakirler ve zenginler. Malumunuz, hep fakirlerden
zenginlere göç başlıyor. Biz de Ortaasya'dayken kuraklık oldu, bir şey
bulamadık, bu taraflara doğru göç ettik. Şimdi, yine fakir ülkelerden zengin
ülkelere, işte Avrupa'ya göç başladı. Hakikaten, Avrupa'nın idarecilerine
bakıyorum, bu zengin ülkelerin idarecileri, çok müdebbir, çok tedbirli,
memleketlerini çok iyi idare etmişler ve asırlardır dünyanın her tarafını
sömürmüşler; sömürdükleri bu yeraltı, yerüstü zenginliklerinin hepsini de
memleketlerine götürmüşler, kendi halklarının millî gelirlerini yükseltmişler. Değerli arkadaşlar, geçenlerde İsrail'e gittiğimizde baktım, İsrail'de
millî gelirden bir şahsa düşen pay 17 000 dolar. 17 000 dolar çok büyük bir
para; ama, Avrupa'ya geçiyorum, Yunanistan'da 15 000 dolar, Almanya'da 20 000
dolar, İtalya'da yine 20 000 dolar, İsviçre'de 38 000 dolar; Japonya'ya
gidiyorsun 38 000 dolar, Amerika'da 40 000 dolar... Ee, bunların hepsi zengin.
Bir de, dönüyorum, kendime bakıyorum, kişi başına düşen millî gelir 2 200
dolar; Filistin'e baktım 600 dolar, İran'a bakıyorum 2 500 dolar, Irak'a
bakıyorum 1 000 dolar. Demek ki, fakir ülkelerin vatandaşları, millî gelirden,
1 000, 1 500, 2 000 dolar civarında para alıyor. Öbür tarafta, çok büyük
paralar alan ülkeler var. Mecburen, oranın kaynaklarından faydalanmak için
göçmenler -istersen tut istersen tutma- gidecek. Bunu önlemek için de değerli
arkadaşlar, bize bir vazife daha yüklemiş oldular; "bu gelen fakirleri
bizim içimize sokmayın" diyorlar. Niye sokmayın diyorlar; çünkü, bakıyoruz,
İtalyan kıyılarına vuran büyük büyük gemilerle hep Ortadoğu'nun insanları
gidiyor. Buna Türkiye de dahil. Şu anda bırakırlarsa, Türkiye'nin büyük bir
bölümünden de, fakirler, öbür tarafa kaçmak için uğraşacaklar. Niye; çünkü, adamlar
zengin, biz fakiriz. Fert başına düşen millî geliri 2 200 dolardan 22 000
dolara çıkarırsak, bu problem bizde olmaz; ama, bu sefer bize göç başlar. Onun
da önünü kesmemiz için, değerli arkadaşlar, bir seri tedbir alacağız. İşte, bu iki
madde de bu konudadır. Değerli arkadaşlar, bu iki madde de, insanlık için lazım maddelerdir.
Elbette ki, bunları kandıranları görüyoruz. Ben bir Vanlı olarak -Van'da
Birleşmiş Milletlerin bir temsilciliği var, bürosu var- bir bakıyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Erbaş,
toparlarsanız minnettar kalırım; buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, Van'daki duruma bakıyorum, dünyanın
her tarafından, Kuzey Irak'tan, İran'dan, Bangladeş'ten, Afrika'dan bile
insanlar geliyorlar, orada, Birleşmiş Milletler temsilciliğine başvuruyorlar
iltica hakkı kazanmak için. Bir sürü cefadan sonra, ya kabul ediliyor ya da
sınırdışı ediliyorlar. Bunların ülkemize girmesi için de yeni sektörler
oluşturulmuş. Bu sektörleri de bundan sonraki önergemde açıklamaya gayret
edeceğim. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak'ta. Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi, Partim ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin, her şeye rağmen, ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizde, Avrupa Birliğine "evet"
diyenler var; yine, Avrupa Birliğine "hayır" diyenler var; belki,
Avrupa Birliğine "havet" diyenler de olabilir; ancak, Türkiye Büyük
Millet Meclisine evet-hayır oyunu oynatmak isteyenler de var. Türk Milleti bu
oyunu gayet iyi görüyor ve bu oyuna, 3 Kasımda, seçim sandığında son
verecektir. Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin bu maddesinin birinci
paragrafında, Türk Ceza Yasasının 159 uncu maddesine bir fıkra getiriliyor.
Getirilen bu fıkrayla "suç olmayan bir şey suç değildir" cümlesi
hukukî kelimelerle ifade edilmiş. Yani, nasıl "yürümek suç değil" ne
anlama geliyorsa, bu birinci paragrafla, eklenen paragrafla da aynen böyle bir
düzenleme getiriliyor. Yani, bunun mefhumu muhalifinden hareket edecek olursak,
daha önce suç olmayan şeyler için de, aslında, suç olarak kabul edip, yargı
organlarımız ceza vermişti şeklinde kabul etmek de mümkündür. Önceki gün,
Devlet Bakanı Sayın Arseven, bir hususu itiraf etti; "Türk Ceza Yasasının
159 ve 312 nci maddeleri, uygulayıcılar tarafından, yani, hâkimler tarafından
yanlış algılanmaktadır" dedi. İster istemez, ben, soruyorum: Acaba, Sayın
Bakanın bu sözleri bilinçli veya bilinçsizce yapılan birtakım yanlışların
itirafı mıydı? Değerli milletvekilleri, maddenin ikinci paragrafıyla, Palermo
Sözleşmesi uyarınca AB normlarına kazandırılan göçmen kaçakçılığı ve insan
ticareti gibi, hukukumuzda bir boşluğu dolduran hükümler de getirilmektedir.
Türk Ceza Kanunu taslağından da esinlenerek konulan bu düzenlemeler yerindedir,
bir eksikliği gidermektedir. Bu düzenlemelere diyeceğimiz fazla bir şey yok.
İnanıyorum ki, bu düzenlemelerin bir ikisi hariç, diğerleriyle ilgili fazla bir
çekince de yok. Herkes bu düzenlemelerin arkasındaki iradeyi sorguluyor.
Dilerseniz, bir iki cümleyle, ben, bu iradeyi biraz sorgulamak istiyorum.
Brüksel gezilerini Avrupa Birliği politikası zanneden, dış gezileri, dış
seyahatleri dışpolitika zanneden, diplomasi zannedenler vardı veya akılları
sıra bu izlenimi verme gayretinde olan birtakım insanlar vardı; şimdi, ben,
onlara sesleniyorum. Uluslararası platformlarda hiç yoktunuz, yok
mesabesindeydiniz... Ne Kafkaslarda ne Balkanlarda ne Avrupa Birliğinde ne
Ortadoğu'da ne de dünyanın bir başka kesiminde yok mesabesinde olan bir
dışpolitika vardı yıllardır; bu insanlara sesleniyorum. Rodos'ta sirtaki
oynamayı, Pier Loti'de kahve içmeyi dışpolitika zanneden birileri vardı; şimdi,
onlara sesleniyorum. Hangi yüzle dışpolitikadan, diplomasiden, Avrupa Birliği
politikalarından bahsediyorsunuz! Türk Milleti, bunları bilmiyor, görmüyor,
anlamıyor mu zannediyorsunuz?! Bu nedenle, bugünlerde yalanlardan medet umuyor
bu kişiler. Neden; çünkü, seçim yaklaştı. Yalanlardan medet umanlar, seçim
kokusunu alınca, seçim nutukları atmaya başladılar. Seçim zamanı geldi, çattı.
Bu sermayeye; yani, yalanlara ihtiyacı olan insanlar var. Denize düşen nasıl
yılana sarılıyorsa, milletin önüne düşenler de yalana sarılıyorlar; ancak,
korkunun ecele faydası yok. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Türk Milleti, 3 Kasımda önüne getirilecek
seçim sandığında, denize düşenin yılana sarıldığı gibi kendi önüne düşüp de
yalana sarılanlardan hesap sormak için, 3 Kasım günü seçim sandığına gitmeyi
sabırsızlıkla bekliyor. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili
Sayın Agâh Oktay Güner; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, Muhterem Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu müzakereleri dünden beri takip ederken, gözümün önüne, meşhur Kanije
savunmasını yapan Tiryaki Hasan Paşa'nın ağlama sahnesi geldi. Kendisinin
kalede sahip olduğu kuvvetin on misli güçle saldıran Avusturya Ordusunu bozan
Paşa'ya padişahın fermanı ulaştığında kemali edeple okuyup, sakalına kadar inen
yaşlarla fermanı katladığını gören çevresi "Paşa hazretleri, katil var
mı" diye sorar "hayır" der. " O zaman niye
ağlıyorsunuz?" "Padişahımız, efendimiz, bizi üç tuğlu vezirliğe layık
görmüş; devlet ne günlere kaldı ki biz vezirliğe layık görüldük; buna
ağlıyorum" der. Bu müzakereleri takip ederken, bazı konuşmaları
dinledikçe, bazı tavırları seyrettikçe, Tiryaki Hasan Paşa'nın büyüklüğünü,
yüceliğini bir kere daha rahmetle yâd ettim. Avrupa Birliği, elli yıldan beri devam eden bir mücadele. Yassıada'da
idama mahkûm edilen Celal Bayar ve Fatin Rüştü Zorlu, diğer kıymetli
arkadaşları, elleri arkadan bağlı, motora bindirilir ve İmralı Adasına infaz
için sevk edilirler. Celal Bayar, Fatin Bey'e döner "Fatin Bey, Türkiye
Avrupa Birliğine kabul edilirse, bunun sosyal ve ekonomik hayatımıza tesirleri
ne olur" diye sorar. Devlet adamı, millet adamı, millet fedaisi şahsiyet, idam sehpasının
gölgesinde bile inançlarından, düşüncelerinden dönmeyen adamdır. Bizim
tarihimiz bunun pek büyük örnekleriyle dolu; ama, bu tarihi iyi bilmeyen ve
tarih şuuruna ulaşmayanların gafletleri, Yüce Meclis kürsüsünü dünden beri
büyük ölçüde yaralamıştır. Değerli arkadaşlarım, iç dinamiklerimizle yapamadığımızı bir dış
dinamikle yapıyoruz. İkiyüz yıldan beri devam eden bir inkılap hayatımız var;
ama, bir türlü yoğurt maya tutmuyor; çünkü, zamanın gerisinde kalıyoruz.
Zamanın gerektirdiği, sosyal bünyenin istediği değişiklikleri ya göremiyoruz ya
anlayamıyoruz. Ne yazık ki, siyaset hayatımızda sorumluluk mevkiine gelen
kadroların büyük bir bölümü, Türkiye ve dünya meselelerine toplu bir görüşle
bakmadıkları için günün cazip meselelerini bir kelebeğin ışığın etrafında
dönmesi gibi hakikat zannediyor ve ana meseleyi ihmal edebiliyorlar veya ana
meseleye geçici menfaatları için sarılabiliyorlar. İşte, Türkiye'de siyasetin
tıkanmışlığının sebebi, kendini idare etmekten aciz, tarih şuurundan mahrum,
yetersiz ve yeteneksiz kadroların zaman zaman iktidar olabilmeleridir. Bu
iktidarın birisinde bugün yaşıyoruz ve nasıl döküldüğünü iki gündür, burada,
hem biz hem de millet ibretle seyrediyor. Değerli arkadaşlarım, hükümet olmak, Türkiye'nin meselelerine sahip
olmak, büyük sorumluluk taşıyan bir iştir. Taşıdığınız sorumluluğa
inanmıyorsanız, hükümeti terk edersiniz. (DYP sıralarından alkışlar) Ama, hem
hükümette oturmak hem de o sorumluluğun gereğini ters manada yorumlamak, devlet
adamlığı ciddiyetiyle, ağırlığıyla bağdaşmayan işlerdir. Diğer taraftan, bir acı gerçek de şudur: Devlet adamlarının kendi
milletlerine yalan söyleme hürriyeti yoktur. Maastricht kriterleri ortada;
gayri safî millî hâsılasının, yani, bir yılda ürettiği mal ve hizmet toplamının
yüzde 60'ını aşan kamu kesimi borcu varsa, ben seni almam diyor. Sayenizde,
Türkiye'nin kamu kesimi borcu, gayri safî millî hâsılasının yüzde 112'sine
ulaştı. Şimdi, işsizlik 1,5 milyon daha alarak... MEHMET NACAR (Kilis) - Dikkat et, ifadenle... AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Benim sesim çok gür, mırıldanman boşuna
genç kardeşim, daha çok ekmek yemen lazım. (DYP sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler) YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sen çok ekmek yemişsin... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Dönmene yarıyor, dönmene... Çok ekmek
yiyor, sadece dönüyorsun. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlarım, Allah'tan, bu
vızıltılar dışarıda duyulmuyor, vatandaş sadece beni dinliyor. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kimin vızıldadığını Allah biliyor... AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, aziz arkadaşlarım... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - İşte, şimdi benim sesim de duyuluyor Agâh Bey. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ve siz... Ve siz... BAŞKAN - Toparlayın efendim, toparlayın. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Beyler, bahsettiğiniz kadar vatanperver
olsaydınız ikinci IMF mektubunu imzalamazdınız. ALİ GEBEŞ (Konya) - Ayıp ya!.. Yakışmıyor sana! Hele sana yakışmıyor!.. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Türkiye'nin para ve kredi politikasını
IMF'ye terk edenlerin millî bağımsızlığı savunma hakkı yoktur. (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Neyi imzaladığınızı bilin! BAŞKAN - Sayın Güner, lütfen efendim... AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Yapmayın bunu!.. Ya... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Sana yakışmıyor! BAŞKAN - Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayın. Teşekkür ediyorum efendim... Lütfen efendim... AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - "Yazın yaylalarda yatanın kışın
nafakası kar olur. Bir söz söyleyince de pek mizacı dar olur" diyor halk
şairi. ALİ GEBEŞ (Konya) - Önce kendine bak, neredeydin nerelere geldin! AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Biraz sabırlı olun; iktidarsınız canım,
biraz hoşgörülü olun. Biz sizi dinlerken hiç bağırmıyoruz. (MHP sıralarından
gürültüler) Değerli arkadaşlarım, biz, muhalefet olarak, millet önünde, tarih önünde
mesuliyetimizi yerine getirdik; bu kanunları çıkarıyoruz. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kaçıncı sırayı aldın, kaçıncı sırayı? Sayın
Çiller kaçıncı sırayı verdi sana?!. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ama ben size acı bir şey söyleyeyim:
Maastricht kriterleri ortadayken, bu ekonomik tabloyla... Hani, Başbakanlığa
harita koydular, her başbakanın bir eseri kalacak... Sayın Ecevit'ten kalan tek
eser de, iflas etmiş satılacak fabrikalar haritası. BAŞKAN - Teşekkür ederim... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kaçıncı sırayı aldın Sayın Çiller'den Sayın
Bakan?! AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, aziz arkadaşlarım... BAŞKAN - Efendim, lütfen... AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - İstirham ederim... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, o tarafı hiç ikaz
etmiyorsunuz, hep hatibe istirham ediyorsunuz. (DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Ben o toleransı gösteriyorum, onlara da istirham ediyorum; ama,
istirhamdan istirhama fark var. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bu getirilen maddeler, Türkiye'de
korkusuzluk hürriyetini sağlayacak maddelerdir. 159 uncu maddedeki değişme
önemli bir aşamadır, doğrudur. Göçmen kaçakçılığıyla ilgili Birleşmiş
Milletlerle imzalamış olduğumuz iki protokolün bu kanun maddesine (a) ve (b)
fıkralarında getirilmesi de doğrudur ve yerindedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Kaçıncı sırayı aldın?!. Hangi Partiden
gireceksin?!. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Dönecek yerin kalmadı! BAŞKAN - Efendim, çok teşekkür ediyorum Sayın Güner, ikinci kere süreyi
uzatmıştım. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Hangi sıradasın?.. BAŞKAN - Sayın Erbeyin, lütfen efendim... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Seçimde kimin sesinin gür çıktığını göreceğiz.
(DYP sıralarından alkışlar) AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Muhterem Heyetinizi, saygıyla selamlarım. BAŞKAN - Teşekkür ederim, çok mersi. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Nazif Okumuş; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 890 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci
maddesi üzerinde, MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, hepinizi
saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Burada, kaçak göçmen ticareti nasıl umutsuzluğun ve çaresizliğin vahşi
bir istismarı ise, insanların unutkanlıklarını sömürmeye çalışmak da, barbarca
bir yarı aydın siyasetidir demek istiyorum. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Az önceki konuşmacıları izledik, biz de ibretle izledik.
İşte, o istismardan, bu kürsüde, buralara gelip ömürleri boyunca Türk Milletinin
alınterinin üzerine sömürü yaparak konuşmaya çalışanların istismarlarını da
görüyoruz. İnsaf perdesini parçalayan bu barbar siyasetle mücadele zorunluluğu
da, artık, toplumun gündemine oturmalıdır. Kahkaha atan arkadaşımla bir şeyleri
paylaşacağım biraz sonra. Özellikle, Doğru Yol Partisinin ve diğer muhalefet partilerinin sürekli
olarak Milliyetçi Hareket Partisine yönelttikleri galiz eleştiriler ve
polemikler, bu barbar siyasî sömürüyle mücadeleyi Milliyetçi Hareket Partisi
açısından acil ve kaçınılmaz kılmaktadır. Bu yüzden, söz konusu bu kadroların
siyasî sabıkalarını hatırlamak, hatırlatmak bir namus borcu haline gelmiştir.
(MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Önce, gelin, bakalım -şu Doğru Yol Partisini yüzlerce sabıkasından hiç
değilse bazılarıyla hatırlamamız şarttır diyorum- Doğru Yol Partisini ve Sayın
Liderini bir an için unutkanlığın karanlık kuyusundan çıkarıp bakalım. 1991'de
iktidar olan ve daha sonra, şimdiki Hanımefendi Genel Başkanının unutulmaz
dâhiyaneliği sonucu UDİDEM safsatasıyla halka bir ev ve bir araba anahtarı vaat
edip, o vaatlerle siyasetlerini sürdürenler, özellikle kendi özel tapularını
çoğaltabilecek sihirli bir anahtardan başka hangi marifeti sergilemişlerdir?!
(MHP sıralarından alkışlar) 1994'te, kaşla göz arasında doların değerini 14 000
liradan 40 000 liraya fırlatabilen ekonomik füze rampasını, Doğru Yol
Partisinin ve Sayın Çiller'in keşfi olarak anmak mümkün değil midir?! MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Madde üzerinde konuşsun Sayın Başkan. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Amerikan vatandaşlığını da anlat. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - 1995'te, gümrük birliği müzakerelerini akıl
almaz bir teslimiyetçilikle yürüterek, o günden bugüne kadar Türkiye'nin
milyarlarca dolar kayba uğramasını sağlayan, Sayın Çiller'in kendinden menkul
ekonomi dehası değil midir?! NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Allah Allah!.. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Evet, Allah Allah... Bakıyoruz... Üstüne üstlük
"merdi Kıpti, şecaat arz ederken sirkatin söyler" misali, böylesine
büyük ekonomik ve diplomatik yanlışlarla övünebilmek, yalnız Sayın Çiller'e
özgü bir hüner değil midir?! Siyaset podyumunda defileye çıktığı günden muhalefete düştüğü güne
kadar, mal varlığıyla sürekli frikikler veren zatımuhtereme, yine Sayın Çiller
değil midir?! (MHP sıralarından alkışlar) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Daha terbiyeli ol, terbiyeli! NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Üstelik, bu alanda rekorlar kırarken... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Daha terbiyeli ol! NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - ...sürekli hilafı hakikat beyanlarda bulunduğu
tescil edilmiş... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, müdahale edin!.. BAŞKAN - Efendim... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - ...ve belgelenmiş kişi, Sayın Çiller değil
midir?! MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Bu mudur yani?!. BAŞKAN - Efendim, sataşmadan söz vereceğim size... (DYP sıralarından
gürültüler) NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Anlatacağız... Öyle, sakin olacağız... (DYP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Okumuş... Sayın Okumuş... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bu kürsülerde, Kanije... (DYP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Sayın Okumuş... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Sayın Başkanım, rica ediyorum. BAŞKAN - Sayın Okumuş... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bu kürsülerde, Kanije'deki Tiryaki Hasan Paşayı
hatırlatıp, üç türlü fermanı gündeme getirenler... (DYP sıralarından
gürültüler) FARİS ÖZDEMİR (Batman) - Ne alakası var bunların maddeyle?! NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - ...gümrük birliği hezimetinin karşısında nasıl
fermanlara muhatap kalacaklarını da bir düşünmelidirler. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Ufuk'tan da bahset!.. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Yıllarca, bu milletin, Anadolu yollarında,
Anadolu sokaklarında, alınterini ve hayat anlayışını istismar edip, burada
tersine davranarak siyasetin travestisi haline gelmek yok, burada özü gibi
davranmak var; Milliyetçi Hareket Partisi bunu yapıyor. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Milliyetçi Hareketin Lideri, yaylalarda
Türk Milletiyle konuşuyor, onlarla beraber oluyor; yalılarda bir avuç lümpen
azınlığın temsilcisi haline gelmiyor. (MHP sıralarından alkışlar) Rantı yüksek
o sahil kesimlerimizdeki bir çiftliğin macerası bile Yüce Türk Milletinin
hatırlarındadır. Hani, hatırlarsınız, beraberinde yer alan bir hizmetlisine ait
olarak tanıtılan bir arazi, kısa zamanda nasıl tapuda el değiştirmiş ve kimin
olmuştu?! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Okumuş, toparlar mısınız lütfen. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bitiriyorum... Hatta ve hatta, aylarca "yok" diyerek ısrarla saklanan,
kulakardı edilen, sonra tapular ortaya çıkınca kabul edilmek zorunda kalınan
Amerika'daki mal varlıklarının, sonra... İBRAHİM YAZICI (Muğla) - Ne diyorsun?!. Kes sesini!.. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Ne diyorum biliyorsunuz, Türk Milleti de
biliyor. (DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - İbrahim Bey çok iyi biliyor, çok... (DYP
sıralarından gürültüler) MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ayıp yahu! BAŞKAN - Lütfen efendim... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Hani, televizyon ekranlarına çıkmıştınız...
Televizyon ekranlarında "Mehmetçik Vakfına bağışlıyoruz" dediniz.
Nerede bu yalanlar?! Bunların hepsinin hesabını soracağız millette. (MHP
sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ayıp senin yaptığın, ayıp yahu! BAŞKAN - Lütfen efendim... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Evet, bunlar... BAŞKAN - Sayın Okumuş, sözünüzü kesmek mecburiyetinde bırakmayın beni...
Lütfen... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, son cümle... Bütün bunlar... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ayıp yahu! Sana yakışıyor mu bu Sayın Başkan?! BAŞKAN - Sayın Okumuş... Sayın Okumuş... Lütfen efendim... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, İçtüzük var... İçtüzük var... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Üç seneden beri iktidardasınız... BAŞKAN - Lütfen efendim... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Bitiriyorum efendim, son cümlemi söyleyip
bitiriyorum. (DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen... Son cümle... NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bütün bunlar, genel
unutkanlığın karanlık kuyusundan çıkardığımız bu siyasî ve etik sabıkalar,
Doğru Yol Partisinin ve Sayın Çiller'in hanesine kayıtlı Karun birikiminden
sadece bir kesitti. (MHP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler) (Hatibin mikrofonu Başkan tarafından kapatıldı) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Efendim, hakaret ettiriyorsunuz... Sayın
Başkan... BAŞKAN - Sözünü kestim efendim. AHMET İYİMAYA (Amasya) - İçtüzüğü unutmayın Sayın Başkan... MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sen orada otur! Hakaret ettiriyorsun... NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, sataşma var... BAŞKAN - Sayın Nevzat Ercan, sözünü kestim... Sözünü kestim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, böyle konuşma olur mu! NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sataşma var efendim... (MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Buyurun efendim... Sataşmadan söz istiyor Nevzat Ercan Bey. Buyurun. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Agâh Bey sataşma nedeniyle konuşacaklar. (MHP
sıralarından gürültüler) BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sataşma yok Sayın Başkan. Niye söz
veriyorsunuz? (DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Bir dakika efendim... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - O niye konuşuyor? BAŞKAN - Bir dakika efendim... Ne oluyor? YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - O niye çıkıyor? BAŞKAN - Bir anlaşalım efendim... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Nevzat Bey çıksın... BAŞKAN - Şimdi, bakın, bir şey söyleyeyim muhterem arkadaşlarım...
Lütfen, muhterem arkadaşlarım... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Köse, Muhterem Başkanım... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Nevzat Ercan konuşsunlar... BAŞKAN - Müsaade eder misiniz... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Nevzat Ercan konuşsun... BAŞKAN - Kardeşim, müsaade edin... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Şahısta yanlışlık var Sayın Başkan. BAŞKAN - Doğru Yol Partisinin, başından sonuna kadar sataşıp da...
İstirham ederim... Şimdi, sataşmadan ötürü söze, bana nasıl "hayır"
dedirteceksiniz... (MHP sıralarından gürültüler) Ben size, sataşmadan ötürü söz
vereceğimi ilan ettim. Sayın Agâh Oktay Güner'e sataşıldı diye söz vermiyorum,
Doğru Yol Partisi Grubuna söz veriyorum. Doğru Yol Partisi kimi isterse onu
gönderir, isterse Tansu Hanımı getirir buraya. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Zaten, layık olanı da budur. BAŞKAN - Sayın Güner, üslubunuzla ve tavrınızla çok önemli bir
kişiliğiniz olduğunu bildiğim için, bir daha sataşmaya sebebiyet vermemenizi
istirham ediyorum efendim... Lütfen... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, kürsüye, dönerek
gelsin... BAŞKAN - Sayın Öztürk, ikimizin de büyüğüdür, bize yakışmaz... İstirham
ederim... YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - O eski büyüktü, bitti... BAŞKAN - Biz milletvekiliyiz. Biz, milletten böyle oy almadık.
Büyüklerimize karşı saygılıyız. Sayın Agâh Oktay büyüğümüzdür; ne konuşacağını
bilir. Size ters gelse de, bırakın, onun olsun o. ARSLAN AYDAR (Kars) - Apo'yu affedenler bizim büyüğümüz olamaz Sayın
Başkan! BAŞKAN - Efendim, çıkardınız işte... Bitti... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kim çıkardı Sayın Başkan?!. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Biz çıkarmadık, çıkardılar... BAŞKAN - Onu demiyorum efendim. Aklınızı sadece Apo'yla bozmayın.
İstirham ederim... Buyurun Sayın Güner. VIII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1.- Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay
Güner'in, MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş'un,
Partilerine ve Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Değerli Başkanın ikazları son derece yerindedir ve doğrudur. Benim bu kürsüde
yirmibeş yıla varan aktif siyasî hayatımla genç kardeşimin üslubunu benimsemem
düşünülemez. Ben konuşurum, bağırmam; ben hakaret etmem, fikirlerimi söylerim,
düşüncelerimi açıklarım. (DYP sıralarından alkışlar) BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Biz, senin kardeşin değiliz! AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, ben... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Senin kardeşin yok! AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - ...solda sıfırla uğraşmam. BAŞKAN - Efendim, din kardeşiyiz diyor, ona da itiraz edemezsiniz ya. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, birkısım sözler solda sıfırdır,
sahibine aittir. BAŞKAN - Sayın Güner, lütfen, siz de Genel Kurula... AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bu memlekette biz... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sizi gördü bu millet!.. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - ...Türk milliyetçiliğinin mücadelesini
1977... (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bu ne zavallılık yani... Hiç olmazsa
dinleme terbiyeniz olsun. Konuşma terbiyen yok, bari dinleme terbiyen olsun.
(MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen... AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - ... 1977-1980 arasında verdik. Mamak'ta
idam talebiyle yargılandığımız zaman tavşan gibi çalı dibine gizlenenler bugün
kahraman olmasınlar. (DYP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından gürültüler) SALİH ERBEYİN (Denizli) - Gençleri boğazlayarak geldiniz buraya, bizim
gibi gençlerin gözyaşını dökerek geldiniz. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ben iddianamesini kitap haline getirmiş,
başı dik siyaset adamlarından biriyim. VAHİT KAYRICI (Çorum) - Doğru söylüyorsun!.. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Bu oylamadan sonra başın dik olamaz senin. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Hiç kimsenin gölgesinde de adam olmadım.
(MHP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, sayın arkadaşımız, genç kardeşimiz dediler ki, Sayın Çiller
1994 yılında doların fiyatını şuradan şuraya getirdi; doğru; ama, önemli bir
doğru var -bu imkânı bana verdiği için kendisine de teşekkür ediyorum- o günkü
muhalefet, Sayın Çiller'e, Başbakana dedi ki: "Kimler Merkez Bankasından
devalüasyon kararından önce para aldı, açıklayın." YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Tansu Çiller açıklamış mıydı o zaman?! AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) -
Sayın Çiller derhal açıkladı. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Açıklamadığı daha neler var, onları öğren! AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ama, sizin hükümetiniz hâlâ açıklayamıyor.
(DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; MHP sıralarından
gürültüler) Bunların hepsi zabıtlarda var, gazetelerde var ve milletin
hafızasında var. İkincisi: Sayın Yılmaz, Çiller'le olan hükümeti "çamurun üstünde
oturmam" diyerek bozdu. Kendisine Başkanlık Divanında dedim ki, altı ay
oldu hükümet olalı, bu çamur nerede?! Ee, siz de kardeşim, üçbuçuk yıldır
iktidarsanız, bu kadar ateşli, bu kadar heyecanlı yolsuzluk iddialarınızı
getirin buraya, verin savcılara... Hepsi yargılanmıştır ve hepsi aklanmıştır;
hukuk bu. (MHP sıralarından gürültüler) MEHMET TELEK (Afyon) - Birbirinizi affettiniz, birbirinizi akladınız. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Üçüncüsü: Çok kısa bir cümle söyleyeceğim.
(MHP sıralarından gürültüler) Yorulmayın, yazıktır, boğazınız tıkanacak,
seçimlerde konuşamayacaksınız; yazıktır! VAHİT KAYRICI (Çorum) - Konuşuruz... Konuşuruz... Konuşacak çok şey var. AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Şimdi, Sayın Çiller ekonomi profesörü;
Sayın Bahçeli "ekonomi" diyemiyor "ekönomi" diyor; aradaki
fark bundan ibaret!.. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar;
MHP sıralarından "Yuh" sesleri) VAHİT KAYRICI (Çorum) - Yuh sana be!.. BAŞKAN - Efendim, lütfen... (MHP sıralarından gürültüler) VAHİT KAYRICI (Çorum) - 50 yaşında 50 tane parti değiştirdin, 60'ında da
değiştirdin... Ahlaksız herif! BAŞKAN - Efendim, beni mazur görecek arkadaşlarım; ama, bir hatırlatmada
bulunacağım: 5 sayın milletvekili arkadaşım idare amiri; bu idare amirleri
nerede, söyler misiniz bana?! Sayın Çakar, neredesiniz? AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Buradayım. SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Buradayım Sayın Başkan. BAŞKAN - Ön sıraya oturur musunuz. SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Emredin, gelelim Sayın Başkan. BAŞKAN - İdare amirleri salonda olurlarsa, biz de oturumu rahatlıkla
idare edeceğiz gibi geliyor bana. Sizi görmedim sayın bakan; önde otursanız görürdüm. SALİH SÜMER (Diyarbakır) - Benim Grubumda bir şey yok Sayın Başkan. BAŞKAN - Neyse efendim; ikiniz buradasınız, geriye kaldı üç... MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Buradayım Sayın Başkan. BAŞKAN - Siz de varsınız; tamam, bravo! İdare amirleriniz gelsin; çünkü, vazifeniz bu; Genel Kuruldaki asayişi
siz temin edeceksiniz, polis çağıracak halim yok. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, grupları adına başka söz isteyen var mı? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, Demokratik Sol Parti Grubu
adına Sayın Sebahat Vardar konuşacak. BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Sebahat Vardar;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki kanun
teklifinin 2 nci maddesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Avrupa Birliği, 1993 yılında
merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerini üye yapma kararı alırken bir strateji
geliştirmiştir. Bu strateji çerçevesinde, aday ülkelerden, Avrupa Birliğinin
benimsemiş olduğu temel değerleri içeren kriterleri yerine getirmeleri
istenmektedir. "Kopenhag Kriterleri" denilen bu değerler, aslında,
Avrupa Birliğinin temelini oluşturan kavramlardır. Bu kriterler, aday
ülkelerin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve tüm kurumlarıyla
yerleşik ve işleyen bir serbest piyasa ekonomisi koşullarını yerine
getirmelerini önermektedir; yani, Avrupa Birliği, kendisini yaratan bu temel
değerlerin aday ülkeler tarafından da aynen benimsenmesini ve bir zaman dilimi
içerisinde bu kriterlere uygun gerekli düzenlemelerin yapılmasını
beklemektedir. Kopenhag Kriterlerinin üç temel öğesi vardır: Birincisi, demokrasi,
hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarının sağlam kurumsal temellere
bağlanması ki, buna "siyasî kriterler" deniliyor. İkincisi, serbest
piyasa kurallarının uygulanıyor olması ve aynı zamanda, Avrupa Birliği içinden
gelecek piyasa rekabetine dayanabilme gücüdür. Üçüncüsü ise, üyeliğin yüklediği
yeni sorumlulukları yerine getirme yeteneğine sahip, etkin bir devlet aygıtının
varlığıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemize aday ülke
statüsü, Aralık 1999 tarihinde Helsinki'de yapılan ve Demokratik Sol Partinin
Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit'in Başbakan olarak katıldığı zirvede
verilmiştir; hem de koşulsuz olarak. Türkiye, aday ülke statüsünü elde ettikten
sonra, Avrupa Birliğine sunulan Ulusal Programla, Kopenhag Kriterleri
bağlamında hangi konuları hangi zaman diliminde düzenleyeceğini ortaya
koymuştur. Bu nedenle, burada yaptığımız düzenlemeler, Ulusal Programla taahhüt
etmiş olduğumuz yükümlülüklerin yerine getirilmesi için çok önemlidir; ama,
ondan da önemlisi, ülkemizin demokrasi ve insan hakları alanında kendi halkımız
için önemli adımlar atılması anlamına gelmektedir; ülkemizin geleceği açısından
çok önemlidir. Türkiye'nin demokratik gelişimi ve hukuk düzeni dinamik bir
evrim sürecine girmiştir. Avrupa Birliği üyeliği, bu sürecin halkalarından
biridir. Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkelerle ortak evrensel değerleri esas
alan barışçı ve aydınlık bir geleceği paylaşma ve bu konuda katkılarda bulunma
kararlılığındadır. Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği, çağdaş değerlere uyumu
vazgeçilmez bir yaşam biçimi sayan ve sürekli bir hedef olarak benimseyen Türk
Ulusunun çağdaşlaşma kararlılığının somut bir göstergesidir. 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün siyasî partilerin
yapıcı katkılarıyla tarihsel bir görevi yerine getirmiştir. Anayasamızda bu
dönemde yapılan değişikliklerle, daha özgürlükçü, katılımcı ve güvenceli bir
hukuksal yapı oluşmuştur. Bu Ulusal Programda belirlenen kısa ve orta vadeli
amaçlara ulaşılması bu yılın aralık ayında yapılacak zirve için belirleyici bir
anlam taşıyacaktır. Türkiye'nin devlet yapısı ve kurumlarıyla çağımızın
gereklerine yanıt verecek bir dönüşümü gerçekleştirmesi, yalnızca Avrupa
Birliği üyeliğimiz için değil, girmiş olduğumuz 21 inci Yüzyılda Türk Halkının
da artık daha demokratik, insan haklarına saygılı, ekonomisi gelişmiş bir
ülkede yaşamaya hakkı olduğu için de gerekmektedir. Kopenhag kriterleri,
yabancıların bize dayattığı değil, bizim kendimizi layık gördüğümüz yaşam
biçimimizin güvenceleridir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Vardar, toparlar mısınız. SEBAHAT VARDAR (Devamla) - Bu düzenlemeleri yaptığımız takdirde bunun
onurunu, ülkemizin geleceğini aydınlatmanın onurunu, çocuklarımıza,
gençlerimize daha yaşanabilir bir ülke yaratabilmenin onurunu hep birlikte ömür
boyu taşıyacağız. Avrupa Birliğine tam üyelik, bir siyasal partinin projesi ya
da hedefi değildir. Avrupa Birliğine üyelik, bütün Türkiye'nin sahip çıktığı,
bütün Türkiye'nin uğraş verdiği, katkı yaptığı bir projedir, bir hedeftir.
Demokratik Sol Parti olarak biz de, Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın
Bülent Ecevit'in önderliğinde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik hedefini
sonuna kadar destekliyoruz. 21 inci Yüzyılda Avrupa'daki ve tüm dünyadaki
gücümüzü artırmak ve ufkumuzu genişleterek saygın ülkeler liginde yerimizi
almak zorundayız. Bu, bizim, çocuklarımıza olan borcumuzdur. Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bu uğurdaki bütün çabalara destek
olacağımızı yineler, Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım. (DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Çok teşekkür ederim Sayın Vardar. Efendim, Sayın Koray Aydın söz istedi sataşmadan ötürü; kendilerine söz
veriyorum. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2.- Ankara Milletvekili Koray Aydın'ın,
Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, konuşmasında, Genel Başkanlarına
sataşması nedeniyle konuşması KORAY AYDIN (Ankara)- Sayın Başkan, değerli üyeler; burada Doğru Yol
Partisi adına konuşan değerli arkadaşımızın Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'yi hitap alan sözlerine cevap vermek üzere
huzurlarınızdayım; bu konuşmamla, asla, bir gerginlik yaratmak ve bir cevap
arayışı içerisinde de olmayacağız. Aslında, sayın hatibin söyledikleri doğrudur. Genel Başkanımız Türkiye
Türkçesiyle konuşur, Anadolu çocuğudur, kendisi bir Türkmen çocuğudur; ama,
Türkçeyi konuşurken, Abdullah Öcalan'ın isminin önüne "sayın"
ifadesini kullanmaz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) O
konuda Türkçeyi en iyi şekilde kullandığı kanaatindeyiz. Ayrıca, yalancı çıkan Harvard doktorası da yoktur. Amerikan okullarında
okumamıştır; o da doğrudur. MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sorbonne'da da okumamıştır. KORAY AYDIN (Devamla)- Şaibeli bir Amerikan vatandaşlığı da yoktur; o da
doğrudur. (MHP sıralarından alkışlar) Amerika'da da mal varlığı yoktur; Türk
Milletine duyurulur. (MHP sıralarından alkışlar) VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek
ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları
Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN- Gruplar adına görüşmeler bitti. 2 nci madde üzerinde 4 adet önerge vardır; 3'ünü işleme koyabileceğim. Şimdi, önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, sonra, aykırılık
derecelerine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili
Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin kanun Teklifinin
2 nci maddesinin (B) bölümü ile Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra
gelmek üzere eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasındaki "fiilleri başka
bir suç oluştursa bile, ayrıca" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili
Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
2 nci maddesinin (B) bölümü ile Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra
gelmek üzere eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasının sonunda bulunan
"suçun işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve" ibaresinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Son önerge en aykırı önerge olduğu için,
okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması
ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin (A) bölümünün birinci fıkrasının teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Erbaş, buyurun efendim.(SP sıralarından alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
önergemde kısaca şunu izah etmeye çalışıyorum. Burada bir hukuk yanlışı varmış
gibi geliyor bana. Olay şu: Diyoruz ki "birinci fıkrada sayılan..."
Birinci fıkrayı okuduğumuz zaman, aynen şu şekilde: "Türklüğü,
cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, hükümetin manevî şahsiyetini,
bakanlıkları, devletin askerî veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya adliyenin
manevî şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler bir seneden altı seneye
kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılır." Şimdi, biz, buna bir ilave yapıyoruz, bir fıkra ekliyoruz "bu
fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın
sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce
açıklamaları cezayı gerektirmez" diyoruz. Evet, Türkiye'deki tatbikatın çok güzel örneklerini bu şekilde silmeye
çalışıyoruz; ama, bazen de hukuk cinayeti işleyerek yapıyoruz bunu. Malumuâliniz, ceza hukukunun ana prensiplerinden birisi de, suçun
oluşması için kasıt lazımdır. Şimdi, burada, kastı, yeniden, tekraren
yapıyoruz; bunu anlıyorum ben bundan. Bir gün ormandan bir tilki hızla kaçıyor; adamın biri durduruyor
"ya, nereye gidiyorsun?.." Tilki demiş ki "vallahi padişahtan
ferman çıkmış, ne kadar fil varsa öldürecekler.", "ama sen fil
değilsin ki, niye kaçacaksın?", demiş. "Tilki, tilkiliğini ispat
edinceye kadar postu deldirecek." Şimdi, biz de, arkadaşlar, bu maddeyle, bu eklenen fıkrayla şunu
anlıyoruz ki, bundan sonra 159 uncu madde çok şaibeli bir şey. Adamın biri
televizyonda konuştu veya bir yazı yazdı, hükümeti eleştirdiyse, o andaki
uygulayıcının insafına kaldı; bir bakıyorsunuz ki, büyük bir cezayı bastırdı
gitti... Değerli arkadaşlar, prensip olarak karşı olmama rağmen, önergem diyor
ki, bu fıkrayı çıkaralım; ancak, Türkiye'de işlenen hukuk cinayetlerini
düşününce, mesela, 312'den dolayı bir sürü insanımız şu anda mağdur durumda.
Kastı olmadığı halde bu işler yapılıyor. Bu Meclis kürsüsünden yaptığım bir
konuşmadan dolayı, Anayasa Mahkemesinde, o günkü partim aleyhine dava açılıyor.
Öyle bir kastım yok; ama, adam öyle yorumluyor. İşte bundan sonra, herhalde,
bütün maddelerin arkasına "bir kastı olmaksızın yapılan eleştiriler"
gibi bazı cümlelerin eklenmesi -o da, Parlamentoya ve Büyük Millet Meclisimizin
değerli üyelerine büyük bir zahmet olacak- gibi bir usul gelişmesin diye bu
önergeyi verdim. Önergemin desteklenmesini, kabul edilmesini bütün Parlamentodan istirham
ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Sayar mısınız efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - İkisini de sayın Sayın Başkan. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Kabul edenleri de sayın. BAŞKAN - Saydım efendim. İstirham ediyorum... Sayın Polat, saymasak bunu der miyim. Kabul edilmemiştir, reddedilmiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili
Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
2 nci maddesinin (B) bölümü ile Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra
gelmek üzere eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasının sonunda bulunan
"suçun işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve" ibaresinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, burada, söz
konusu taşıtların müsaderesi söz konusudur; ancak, müsadere, Türk Ceza
Kanununun 36 ncı maddesi anlamında kullanılmıştır. İzin verirseniz, tutanaklara
geçmesi bakımından, 36 ncı maddenin birinci fıkrasını okumak istiyorum:
"Mahkûmiyet halinde cürüm veya kabahatte kullanılan veya kullanılmak üzere
hazırlanan veya fiilin irtikâbından husule gelen eşya fiilde methali olmayan
kimselere ait olmamak şartıyla mahkemece zabıt ve müsadere olunur." Görüldüğü gibi, eğer, kullanılan taşıt başkasına aitse, o zaman
müsaderesi söz konusu değildir. O nedenle, önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Erbaş, gerekçesini okusak olmaz mı? FETHULLAH ERBAŞ (Van) - İki kelime söyleyeyim. BAŞKAN - Siz bilirsiniz... Hakkınızdır... Buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu
önergemizle, insan kaçakçılığında kullanılan araçların müsaderesi konusu
gündeme gelmektedir. Değerli arkadaşlar, madde üzerindeki konuşmamda önemli bir konu yarım
kalmıştı, onu tamamlayacağım: Şimdi, Van, Birleşmiş Milletler temsilciliğinin
veya bürosunun olduğu bir vilayet. Afrika'nın siyahından, Uzakdoğunun sarısına
kadar her türlü insan Van'a gelip müracaat ediyor "bizi Avrupa'ya
gönderin" diye. Müracaatların cevabı da epey uzun süre bekleniyor. Bunlar sınırdan nasıl geçiyorlar, şimdi onu anlatayım: Değerli
arkadaşlar, bu konuda büyük bir sektör oluştu. İnsan başına 100 dolar gibi bir
rakamla, insanları sınırdan içeriye sokan şebekeler oluştu. Daha önce televizyonlarda gördük, gazetelerde okuduk, Sovyetlerin
dağılmasından sonra birtakım mafya kuruluşlarının dışarıdan bazı hanımları
Türkiye'ye getirdiklerini ve beyaz kadın ticareti yaptıklarını biliyoruz.
Bunlar, o kadar zor durumdalar ki -televizyonlarda gördüğümüz zaman, hakikaten
kemiklerimize kadar sızladı- o kadar zor şartlarda çalıştırıldılar ki, o kadar
istismar edildiler ki, biz insanlığımızdan utandık. Hapis desen, hapisten çok
daha kötü muameleye tabi tutuldular. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu insanlara verilen cezalar elbette ki
yerindedir. Ancak, Bulgaristan'dan gelen bir TIR'ın içerisine saklanan bir
insan yakalandığı zaman, bakıyorsunuz ki, ne TIR sahibinin ne de TIR şoförünün
bilgisi olmadan birisi yolcu olarak binmiş, geçmiş; aracı müsadere edilecek. Yine, bizde âdettir; yani, yolcuyu gördüğümüz zaman hemen dururuz; özel
arabamız da olsa, Ankara'da da bunu yapıyoruz, yolda da bunu yapıyoruz,
Türklerin hepsinin ortak bir özelliğidir; yani, bir hasletimizdir. Batı gibi
düşünmüyoruz biz; onun için sömürgecilikten uzağız, onun için devamlı
sömürülüyoruz. Batılı "bunda ne menfaatım var" diye sorar; ama, bizim
doğu insanı, şark insanı menfaat falan gözetmez, Allah rızasını gözetir. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunlar eğer yoldaysa, her insan, insanlık
vazifesinin bir icabı olarak, tutup bunları arabasına alıyor; arabasına
aldıktan sonra, belli bir... Zaten, biliyorsunuz, doğuda, her 10 adımda bir
jandarma çıkar "in aşağıya, arabanı kaydettir, kimliğini ver..."
Zaten, böyle kaçak birisi de çıkarsa, kimin arabasından çıktı; senin arabandan
çıktı; arabayı müsadere ederlerse ne olacak? Değerli arkadaşlar, bu, bir
haksızlıktır. Yani, hukukun insafı yoktur, merhameti yoktur; anladık; ama,
insanların vicdanları var, merhametleri var. Geçenlerde karlar eridi, Çaldıran'ın dağ köylerinden inen 8 göçmen
donmuş vaziyette bulundu; karlar eridikten sonra ortaya çıktı bu. Şimdi, bu
insanları, sen, tipide, karda gördüğün zaman arabana almayacaksın, donacaklar.
Nerede bu insanlığın vicdanı?! Eğer bu madde burada durursa, inanıyorum ki,
doğuda, müsadere edilmeyen araba kalmayacak; çünkü, herkes, yolda yolcuyu
görürse, sahipsiz bir adamı görürse, arabasına alıyor; bu bizim hasletimizdir,
bu bir insanlık vazifesidir diyorum. Bu önergeme destek vermek suretiyle, en azından, bu arabaların
müsaderesini kaldırmayı teklif ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. Müteakip önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili
Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
2 nci maddesinin (B) bölümü ile Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra
gelmek üzere eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasındaki "fiileri başka
bir suç oluştursa bile, ayrıca" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, Türk Ceza
Kanununun 79 uncu maddesine göre, bir kimse, işlediği bir fiille kanunun
çeşitli hükümlerini ihlal ettiği zaman, bunlardan en şiddetlisiyle
cezalandırılır; ancak, suçla etkili mücadele için, kanunun çeşitli hükümlerinde
bu kuralın istisnaları vardır. Nitekim, Türk Ceza Kanununun 264, 536 ve 537 nci
maddelerinde, şimdi çıkarılması istenen hükme benzer hükümler vardır. Bu suçla
etkili bir biçimde mücadele edebilmek için, aynı zamanda, hem yeni düzenleme
konusu olan bir suç hem örneğin Pasaport Kanununa muhalefet gibi bir suç
işlemişse, her ikisinden dolayı ceza verilmesi amaçlanmaktadır. Önergeye bu nedenlerle katılmıyoruz. BAŞKAN- Sayın Batuk, buyurun efendim. MEHMET BATUK (Kocaeli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş
olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 890 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinde önerilen
"fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca" denilerek yapılmak
istenilen düzenlemenin yerinde olmadığını düşünüyoruz. Bu ibarenin kanun
teklifi metninden çıkarılmasını teklif ediyoruz. Bu düzenleme Ceza Kanunumuza yeni girmektedir. Daha önce bu gibi suçlara
Pasaport Kanunu ve diğer kanunlarla ilgili cezalar uygulanmaktaydı. Hukukun
temel kurallarından birisi, tek suça tek ceza uygulanır. Sayın Bakanın da biraz
önce ifade ettiği gibi, en ağır ceza uygulanır" ifadesi doğrudur; ama,
burada, bu şekliyle kalırsa, iki kez cezalandırmayı hedeflemektedir. Biz bu
yönüyle, bu ifadenin çıkarılmasını ve tek cezanın uygulanmasını teklif
ediyoruz. Değerli arkadaşlar, insan kaçakçılığı, günümüzde önemli bir problem.
Tabiî, globalleşmeyle, küreselleşmeyle birlikte gündeme gelen sermayenin ve
harcıâlem malların alabildiğine serbest dolaşımı, emeğin ve teknolojinin, ileri
teknoloji bilgisinin dolaşımını beraberinde getirmiyor. İnsanlar ne için memleketlerini, doğduğu yerleri terk ederler. İlk akla
gelen iki önemli sebep var: Birisi, açlık, işsizlik, geçim sıkıntısı; diğeri,
siyasal problemler, despot rejimlerin baskıları, kendisini ifade edememek. Onun
için, gelişmemiş, az gelişmiş ülkelerden, Irak'tan, Afganistan'dan, gelişmemiş
doğu toplumlarından sürekli göçleri her gün ibretle izlemekteyiz. Gemilerle,
TIR'larla, gayrisıhhî şartlarda, ölüm tehlikesi ve çoğu zaman da ölümle sonuçlanan
vakaları her gün televizyonlarımızdan, basınımızdan izlemekteyiz. Bu konuda
faaliyet gösteren çok önemli şebekeler oluşmuştur. Milyonlarca doların bu
kaçakçılıktan elde edildiğini bilmekteyiz. Değerli arkadaşlar, ülkemizde de ne yazık ki, insan göçü, hem yurt
içinde hem de yurt dışına söz konusudur. Açlık ve diğer sebepler, insanların
doğdukları yerlerde, bulundukları yerlerde yaşamalarını imkânsız hale
getiriyor. Geçenlerde yapılan bir araştırmada araştırmaya katılanların yüzde 54'ü
"ben imkân bulursam, gelişmiş Batı ülkelerine, Avrupa'ya gitmeyi kabul
ederim" diyor. Daha ilginci, aynı araştırmada araştırmaya cevap
verenlerden 18 ile 40 yaş arasındakilerin yüzde 19'u "başka bir ülkenin
tabiyetine, uyruğuna geçmeyi -kabul ederim- burada kalmaya yeğlerim"
diyor. Bu, hepimiz için üzerinde düşünülmesi gereken bir noktadır arkadaşlar. Ne yazık ki, 57 nci cumhuriyet hükümeti, Türkiye'yi, sıkıntılarını
artıran bir ülke haline getirmiştir; ekonomik yapımız iyice karma karışık
olmuştur. 2001 yılında Türkiye, 9,4 oranında küçülmüştür. Yani, yüzde 10'a
yakın bir gerileme, küçülme yaşamışızdır. Refahyol Hükümeti zamanında 9,1
oranında büyüme yaşayan bir ülkenin bugün bulunduğu nokta, yüzde 20 küçülme
demektir o ilerlemeye, büyümeye baktığımızda. Bunun manası, her 5 kişiden 1'i
işini kaybetti demektir, her 5 esnaftan 1'i işyerini kapattı demektir, iflas
etti demektir. İçerisinde bulunduğumuz durum, ne yazık ki, gerçekten üzerinde durulması
gereken ve ibretle değerlendirilmesi gereken bir noktadır. Hepimiz, her gün büyükelçiliklerin, konsoloslukların önünden geçiyoruz.
Oradaki kuyrukları, binlerce vatandaşımızın o kuyruklarda bekleyişlerini
ibretle izliyoruz. Ne yazık ki, ülkemiz, bugün bulunduğu nokta itibariyle,
insanların geleceğine ümitle bakabildiği bir ülke değil. Hatırlarsınız; bundan aylar önce bir Japon televizyon kanalı geldi ve
burada "Kim Bir Japon Kızla Evlenmek İster" diye bir program çekimi
yaptı. Yüzlerce vatandaşımız kuyruğa girdi; her yaştan insanlar, 18 yaşından,
belki 60 yaşına kadar olan yüzlerce vatandaşımız kuyruğa girdi, hepsinin ortak
bir amacı vardı, hiç tanımadıkları, kültürünü, örfünü, âdetini bilmedikleri bir
kızla aş ve iş için evlenmeye talip oluyorlardı. Ne yazık ki, bulunduğumuz nokta budur. Bulunduğumuz nokta hiçbir kimse
için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET BATUK (Devamla) - Tamamlayayım Sayın Başkanım. BAŞKAN - Efendim, 5,5 dakikayı da geçti; buyurun. MEHMET BATUK (Devamla) - Evet, üzerinde durulması gereken bir noktadayız
ve insan kaçakçılığıyla ilgili çifte cezalandırmayı önleyen bir önergeyle
karşınızdayız. Önergemize desteklerinizi bekliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge, kabul edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi... MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, sanıyorum,
zühulen olsa gerek, bir yanlışlık
yapıldı; anayasaya aykırılık önergemiz var; işleme konulmadı sanıyorum o.
Halbuki, İçtüzüğün 84 üncü maddesine göre, anayasaya aykırılık önergesi bütün
önergelerden önce görüşülür. BAŞKAN - Efendim, Kanunlar Müdürlüğü yetkilileri şöyle ifade buyuruyor:
Buyurduğunuz doğrudur; ama, son anda geldiği için, diğer önergeleri sıralara
koyduğumuz için okutmamışlar; şimdi, bu, onların fikri; ama, bana sorarsanız,
arkadaşlarım beni mazur görsünler, sonda da gelse, ilkte de gelse, anayasaya
aykırılık önergesi önce görüşülmeli, dikkate alınması lazım. Şimdi, 4 önerge de
görüşemeyeceğimize göre, o imkân da ortadan kalkmış oluyor. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, özel hüküm genel
hükmün önüne geçer. BAŞKAN - Efendim, mümkün değil, bakın ben Sezar'ın hakkını Sezar'a
verdim. Sonda gelse... Yalnız, istirham ederim, gruplar çok hassas, gruplar çok iyi biliyor bu
işi, anayasaya aykırılık önergesini önce göndersinler efendim. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, takdir sizin; ama,
kayıtlara geçmesi bakımından... BAŞKAN - Sayın Kamalak, ben fotokopileri 7 partimize dağıttım; sizin
partiniz de dahil, Grup Başkanvekilleriniz, Sayın Hatiboğlu da dahil, hiç kimse
itiraz etmedi. Şimdi, bu yanlışı ikimiz paylaştık. Teşekkür ediyorum. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde, kabul edilmiştir. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, bu İçtüzüğe Sayın
Başkanlık uymazsa kim uyar? BAŞKAN - 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - A) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun
yürürlükten kaldırılmış olan11 inci maddesi, kenar başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir. "Türkiye'de kurulan derneklerin yurt dışındaki faaliyetleri Madde 11. - Uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen
hallerde; uluslararası faaliyette bulunma amacını güden derneklerin kurulması,
bu derneklerin yurt dışında şube açması, yurt dışındaki benzer amaçlı dernek
veya kuruluşlara üye olması veya bunlarla işbirliği yapması veya yurt dışında
faaliyette bulunması, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri
Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır. Yurt dışındaki bir dernek ve kuruluşa üye olmak ya da bunlarla
işbirliğinde bulunmak isteyen dernek veya üst kuruluş, bu dernek veya kuruluşun
statüsünün Türkçeye çevrilmiş noterden onaylı iki örneğini İçişleri Bakanlığına
vermekle yükümlüdür. Türkiye'deki derneklerin üye olduğu veya işbirliği yaptığı yabancı
dernek veya kuruluşların kanunlarımıza ve millî menfaatlerimize aykırı
faaliyetlerde bulunması halinde, Türkiye'de kurulmuş derneğin, bu yabancı
dernek veya kuruluşlarla olan ilişkilerine Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu
kararıyla son verilir." B) Dernekler Kanununun yürürlükten kaldırılmış olan 12 nci maddesi,
kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir. "Yurt dışında kurulan derneklerin Türkiye'deki faaliyetleri Madde 12. - Yurt dışında kurulan derneklerin, uluslararası alanda
işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde ve karşılıklı olmak koşuluyla,
kültürel, ekonomik, teknik, sportif ve bilimsel konularda bilgi veya teknolojilerinden yararlanılmak üzere;
Türkiye'de şube açmalarına, Türkiye'de kurulmuş bulunan derneklere üye
olmalarına veya bunlarla işbirliği yapmalarına, Türkiye'de faaliyette
bulunmalarına, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri
Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca izin verilebilir. Yukarıdaki fıkrada sözü edilen derneklerin, kanunlarımıza veya millî
menfaatlerimize aykırı faaliyetlerde bulunması halinde, verilen iznin geri
alınmasına Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri
Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir." C) Dernekler Kanununun 15 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "İçişleri Bakanlığınca Dernekler Daire Başkanlığında ve illerde
valilikler bünyesinde derneklerin kaydolunacağı Dernekler Kütüğü tesis olunur. Dernekler Daire Başkanlığındaki Dernekler Kütüğüne bütün konfederasyon,
federasyon ve dernekler ile şubeleri ve merkezleri yurt dışında bulunan
derneklerin Türkiye'de açılmış şubeleri kaydolunur." D) Dernekler Kanununun 40 ıncı maddesinin kenar başlığı ve birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Millî savunma ve kolluk hizmetlerine hazırlayıcı faaliyette
bulunma yasağı Dernekler, askerliğe, millî savunma ve kolluk hizmetlerine hazırlayıcı
öğretim ve eğitim faaliyetlerinde bulunamazlar. Bu amaçları gerçekleştirmek
üzere kamp veya talim yerleri açamazlar." E) Dernekler Kanununun 45 inci maddesi, kenar başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Beyanname verme yükümlülüğü ve denetim Madde 45. - Dernekler, faaliyetleri ile gelir ve gider işlemlerinin
sonuçları konusunda, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilen
şekle uygun olarak düzenleyecekleri beyannameyi yıl sonu itibarıyla mahallin en
büyük mülkî amirine verirler. Gerek görülen hallerde derneklerin yönetim yerleri, müesseseleri ve her
çeşit eklentileri, defterleri, hesap ve işlemleri, İçişleri Bakanlığı veya
bulundukları yerin en büyük mülkî amiri tarafından her zaman denetlenebilir.
İçişleri Bakanlığı, bu denetlemeyi Dernekler Daire Başkanlığı Personeli veya
Bakanlık Teftiş Kurulu aracılığıyla; en büyük mülkî amirler, bizzat veya
görevlendirecekleri memur veya memurlar aracılığıyla yaptırırlar. Dernekler, amaç ve faaliyetleriyle ilgili olan bakanlıklar ile kamu
kurum ve kuruluşlarınca da denetlenebilir. Denetleme sonuçları, bilgi için
İçişleri Bakanlığına bildirilir. Denetleme sırasında görevli memurlar tarafından istenecek her türlü
bilgi, belge ve kayıtların, dernek yetkilileri tarafından gösterilmesi veya
verilmesi, yönetim yerleri, müesseseler ve eklentilerine girme isteğinin yerine
getirilmesi zorunludur. Denetim sırasında, suç teşkil eden fiillerin tespit edilmesi halinde,
ilgili mülkî amirlik durumu derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirir." F) Dernekler Kanununun 46 ncı maddesi, kenar başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Dernekler Daire Başkanlığı Madde 46. - Dernekler ile ilgili hizmetleri yürütmek, tüzüklerinde
gösterilen amaç ve bu amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen
çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediklerini,
defterlerini ve hesaplarını mevzuata ve tüzüklerine uygun olarak yürütüp
yürütmediklerini denetlemek üzere İçişleri Bakanlığı bünyesinde Dernekler Daire
Başkanlığı kurulur. Bu birimin kuruluş, çalışma şekli ve denetleme esas ve
usulleri, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." G) Dernekler Kanununun 62 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. Madde 62. - Dernekler tarafından tutulacak defterler ile ilgili usul ve
esaslar İçişleri ve Maliye Bakanlıklarınca birlikte çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir. Bu defterlerin noterden onaylı olması zorunludur." H) Dernekler Kanununun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 73. - İçişleri Bakanlığınca, derneklere ilişkin iş ve
işlemleri yürütmek, hizmetleri görmek üzere illerde valilikler, ilçelerde ve
kaymakamlıklar bünyesinde derneklerle ilgili bir birim oluşturulur. Bu birimin illerdeki teşkilâtlanması, kuruluş, görev ve yetkileri ile 15
inci maddeye göre oluşturulacak Dernekler Kütüğünün şekli, düzenleme ve kayıt
esasları, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ediz Hun; buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA EDİZ HUN (İstanbul) - Muhterem Başkan, Yüce
Meclisimizin değerli üyeleri, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Avrupa
Birliği uyum yasaları çerçevesinde hazırlanmış bulunan kanun teklifinin,
derneklerin statüsünü düzenleyen 3 üncü maddesiyle ilgili söz almış olarak
huzurlarınızda bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri, en derin saygılarımla
selamlıyorum. İnsan hakları ve temel hürriyetlerin evrensel değerler olarak kabul
edildiği çağımızda, şüphesiz, Türkiyemizin hedefi de, her alanda ilerleyen
dünya ülkeleriyle bütünleşmek olmalıdır. Kendi öz değerlerimizi, uluslararası
ekonomik, toplumsal, politik kriter ve kültürel normları esas alarak
geliştirmek ve 21 inci Yüzyılda, ülke olarak hak ettiğimiz konuma gelmek, temel
ilkemizi teşkil etmektedir. Bu anlamda, Avrupa Birliğine tam üyelik, Türkiye
için vazgeçilemez bir hedef olmuştur. Uluslararası platformda, derneklerin
özgürce çalışmalarına, kültürel ve bilimsel faaliyetleri gerçekleştirmek üzere
toplantı yapma haklarına ilişkin anayasal ve yasal güvencelerin güçlendirilmesi
ve sivil toplum örgütlerinin gelişmesinin teşvik edilmesini sağlayan
düzenlemeler büyük önem taşımaktadır. 21 inci Yüzyılda, sivil örgütlerin her
alanda gösterdikleri başarı ve toplumlara sağladıkları katkılar yadsınamayacak
kadar büyüktür. Ülkelerin gelişme ve kalkınmaları, insan haklarının ve
demokrasinin titizlikle savunulduğu sivil inisiyatifin ortaya koyduğu fikrî
kudretle mümkün olabilir. Evrensel ilkelerin gerektirdiği gerçekleri inkâr
etmek mümkün değildir. Avrupa Birliğiyle ilgili uyum sürecinde öngörülen dönüşümlerin yerine
getirilmesinin büyük önem taşıdığını düşünmekteyiz. Unutmayalım ki, devletler,
bireyin mutluluğu, refahı ve özgürlüğü için vardır. Anayasadan kaynaklanan,
demokratik bir hak olan örgütlenme hakkı, sadece demokratik bir hak değil, aynı
zamanda evrensel insan haklarıyla da ilişkili bulunmaktadır. Günümüz dünyasında
sivil toplum örgütleri öne çıkarken, Türkiye'de sadece sembolik birer değer
olarak algılanmalarını kabullenmek mümkün değildir; yapılması gereken, sivil
toplum fonksiyonlarını geliştirecek yasal ve idarî uygulamaları hayata geçirmek
olmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dernekler Kanununda yapılması
öngörülen değişiklikleri, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında dernek kurma,
şube açma, faaliyet gösterme, çeşitli izin alma, üye kaydetme ve kanunun
emrettiği diğer kurallara uyma şeklinde özetlememiz mümkündür. Bir diğer önemli değişiklik de, İçişleri Bakanlığımıza bağlı olarak,
biraz önce ifade edilmiş bulunan, kurulması öngörülen Dernekler Daire
Başkanlığıdır. Dernekler Daire Başkanlığı, derneklerle ilgili hizmetleri
yürütmek, tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacın gerçekleştirilmesi için
sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip
göstermediklerini, defterlerini ve hesaplarını mevzuata ve pek tabiî
tüzüklerine uygun olarak yürütüp yürütmediklerini denetlemek üzere, İçişleri
Bakanlığı bünyesinde kurulacaktır. Hiç şüphe yoktur ki, dernekler, aynı zamanda, birer önemli sivil toplum
kuruluşlarıdır. Sivil toplum organizasyonları, toplumdaki siyasal, sosyal,
kültürel ve ekonomik atılımları harekete geçirecek en önemli düşünce
gruplarıdır. Bu anlamda, sivil örgütlerin sürekli bir biçimde desteklenmeleri,
teşvik edilmeleri, önlerindeki yasal ve idarî engellerin kaldırılması ve güç
kaybetmelerinin önüne geçecek tutarlı politikaların geliştirilmesi gereklidir.
Türkiye'de sağlıklı bir sivil toplumun gelişmesi, toplumsal hayatın canlılığı,
ahlakî değerlerin her şeyin önünde yer alması ve bilinç düzeyinin artırılmasına
bağlı bulunmaktadır. Tüm bu gereksinimlerin çağımızın modern dünyasında ve
çağdaş toplum yapısında elden geldiğince karşılanması, vazgeçemeyeceğimiz
koşullardır. İşte, bu noktada, devlete önemli görevler düşmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) EDİZ HUN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan. Devlet, dernek, vakıf, sendika gibi kurumları, her türlü istismardan
uzak bir biçimde özendirmek ve desteklemek mükellefiyetini taşımaktadır.
Unutulmamalıdır ki, sivil toplum örgütleri, toplumsal dayanışmanın en temel
unsurlarıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugün, takdir ve tasviplerinize
sunulmuş bulunan Dernekler Kanunundaki değişikliklere ilişkin yeni
düzenlemeler, Avrupa Birliğine uyum yolunda atılmış önemli, çok önemli
adımlardan birini teşkil etmektedir. Uyum yasalarının, tümüyle, Türkiyemiz için
hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyor, sizleri, Sayın Başkanım zatıâlinizi,
en derin saygılarımla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman;
buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 890 sıra sayılı yasa teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, çıkarmakta olduğumuz bu maddelerin, bu paketin, millet ve
memleketimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye, 10-11 Aralık 1999 tarihinde Helsinki'de
yapılan Avrupa Birliği toplantısında, üyelik için aday üye olarak tespit
edildi. Avrupa Birliği, aday üye olarak kabul ettiği ülkelerle ilgili olarak,
elbette ki, birtakım kriterler kabul etmiştir. Bu kriterler, hem Avrupa Birliği
açısından hem de aday ülkeler açısından birtakım yükümlülükleri beraberinde
getiriyor. Üzerinde durduğumuz madde, Dernekler Kanunuyla ilgili değişiklikleri
kapsıyor. Hepimizin bildiği gibi, globalleşen dünyada sivil toplum örgütlerinin
önemi gittikçe biraz daha artıyor. İleri ülkeler diye dünyada adlandırılan
ülkelerin hemen hemen büyük bir kesimi, halka hizmeti, sosyal faaliyetleri,
genelde, sivil toplum örgütleri kanalıyla yürütüyor. Hatta, eğitim, sağlık gibi
bazı temel hizmetleri bile sivil toplum örgütleri kanalıyla yürütüyor ve devlet
tarafından da, bu çok değişik boyutlarda destekleniyor. Devlet veya yerel
yönetimler sadece sivil toplum örgütlerinin bu faaliyetlerini denetliyor,
koordine ediyor ve takip ediyor. Halbuki, Türkiye'de, maalesef, bu noktadaki
faaliyetler ve anlayış, beklenen, istenilen düzeye gelmiş değildir, sivil
toplum örgütlerinin birçoğu, hepimizin bildiği gibi, çok basit, çok sığ, çok
sıradan sebeplerle baskı altında tutuluyor ve faaliyetleri engelleniyor. Bu
düzenleme, bu örgütlerle ilgili birtakım düzenlemeleri ve disiplinleri
getiriyor. Değerli arkadaşlar, bu maddenin özünde şu temel espriler vardır.
Bunlardan birincisi, sivil toplum örgütleri ve derneklerin daha etkin olarak ve
daha koordineli olarak hizmetlerini yapmasına imkân sağlıyor. İkincisi,
derneklerin daha düzenli ve daha disiplinli bir şekilde denetimini ve takibini
sağlıyor. Üçüncüsü, derneklerin daha geniş alanlara, daha geniş imkânlarla hizmet
etme fırsatını veriyor. Dördüncüsü ve en önemli boyutu da, uluslararası
derneklerle, sivil toplum örgütleriyle ilişkilere imkân sağlamasıdır. Bakınız, 11 inci maddede yapılan değişiklik, Türkiye'de kurulan
derneklerin yurt dışındaki faaliyetlerini kapsıyor, (b) fıkrasında ise yurt
dışında kurulmuş olan derneklerin Türkiye'deki faaliyetlerini kapsıyor. Değerli arkadaşlar 2908 sayılı Kanunun 11 inci maddesi bu vesileyle
yeniden düzenlenme imkânına sahip oluyor. Yapılan bu düzenleme, özellikle 12
nci maddede yapılan düzenleme de ayrı bir önem arz ediyor; yurt dışında kurulan
bu derneklerin Türkiye'deki faaliyetlerini de, aynı zamanda, bu kanunla denetim
altına alma imkânını kapsıyor. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de kurulmuş olan sivil toplum örgütlerinin
ve vakıfların, sosyal faaliyetler açısından, halka hizmet açısından önemi, 17
Ağustos 1999 depreminde net olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar, o dönemde,
bazı işgüzarlık yapan kimseler, bu hizmeti yürütmek isteyen, yardım
kampanyasına katılmak isteyen, organizasyonlarda bulunmak isteyen sivil toplum
örgütlerine engel çıkarsalar da, o zaman, bu sivil toplum örgütlerinin,
vakıfların ya da derneklerin, 17 Ağustos depreminde göstermiş oldukları çaba,
yapmış oldukları katkı, tahmin ediyoruz ki, tümü toplandığı zaman, belki,
devletin yapmış olduğu katkıdan çok daha fazladır. O dönemde, maalesef, bazı
sivil toplum örgütlerinin çalışmalarının engellendiği, hatta, kurtarma
çalışmalarına bile katılırken, sivil toplum örgütlerinin bazılarının
isimlerinin ya da pankartlarının indirildiği, o günkü basında yer almıştı. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin yapmış
oldukları faaliyetler, yapmış oldukları hizmetler -vakıfları da ele aldığımız
zaman- dikkate alınırsa, hem eğitim açısından hem sosyal faaliyetler açısından
hem de sağlık hizmetleri açısından büyük önem arz ediyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız lütfen. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bu düzenlemenin, millet ve memleketimiz
açısından hayırlar ve getiriler sağladığı kanaatindeyim; bu vesileyle, hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun. Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı çeşitli kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Kamuoyunda "Avrupa Birliği Uyum Paketi" olarak adlandırılan bu
teklif, Türkiye'nin Ulusal Programla taahhüt etmiş olduğu bazı kısa ve orta
vadeli mevzuat değişikliklerini içermektedir. Hemen ifade etmem gerekir ki, bu
teklif, atılması gereken adımlar itibariyle, devede kulak mesabesindedir; yani,
bu yolda atılması gereken çok daha ileri adımlar vardır. Tüm bunlarla beraber,
paket olarak, mevcuda göre, ileri bir adım olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde, Dernekler Kanununun
8 maddesinde değişiklikler yapmakta, 3 maddesini de yürürlükten kaldırmaktadır.
Bu maddelerden 2'si, Dernekler Kanununun 11 ve 12 nci maddesi, ki bu 2 madde,
bundan birkaç ay önce yürürlükten kaldırılmıştı. Doğrusu, bu 21 nci Dönemde,
bilhassa 57 nci hükümet marifetiyle buna benzer çok sayıda örneğe rastladık.
Bir bakıyorsunuz, bir kanun değişikliği getiriliyor, bir süre sonra, aynı kanun
bir daha, yetmedi bir daha, yetmedi bir daha değiştirilmek durumunda kalınıyor.
Bu da, bir hükümet tasarısı olmasa, bir teklif olsa dahi, daha önceki hükümet
tasarısıyla metinden çıkarılmış 2 maddeyi tekrar yürürlüğe koyuyor. Maalesef, bu konuda, kanun çıkarma konusunda, bugünkü Meclisimiz ciddî
bir rekora imza atmış olduğu halde, yine 57 nci hükümet marifetiyle Türkiye
tarihinin en büyük küçülmesini de bu dönemde yaşadı ve milletimiz acı bir
tabloyla karşı karşıya kaldı. Değerli arkadaşlar, bir bütün olarak milletimizin hayat standardının
yükseltilmesi hedefi olarak gördüğümüz Avrupa Birliği süreci içinde, elbette
ki, örgütlenme özgürlüğünün çok büyük bir önemi vardır. Gelişmiş bir toplum
olmanın en önemli kriteri, belki zenginlikten de daha çok, o ülke insanının
huzur içerisinde ve özgürlükleri geniş bir yelpazede kullanıyor olmasına
bağlıdır. Eğer, insanlar korkularla yaşıyorlarsa, birkaç insan bir araya gelip
müşterek ve meşru bir hedef için rahatça örgütlenemiyorlarsa, o ülkede
gelişmişlikten söz edilemez; olsa olsa baskıcı bir idareden söz edilebilir.
Örgütlenme özgürlüğü deyince, elbette ki, ilk akla gelen derneklerle ilgili
düzenlemelerdir. Değerli arkadaşlar, 12 Eylül ürünü olan Anayasamızın hemen akabinde
çıkarılmış olan, oradaki yasakçı anlayışın katmerlisini içerisinde barındıran
bir Dernekler Yasamız var. Nitekim, bu Dernekler Yasasının bu haliyle,
Türkiye'de, kâğıt üzerinde, 50 000 civarında dernek olduğu söylense de bunların
büyük bir kısmı, Kanarya Sevenler Derneği, Hayvan Sevenler Derneği, Doğayı
Sevenler Derneği gibi isimlerle anılmakta. Bunlar, bazen, mevcut yasak
çemberini delebilmek adına konulmuş isimler olsa da, çoğu zaman, hakikaten,
milletin isteklerini ve arzularını örgütlü şekilde yansıtma adına dişe dokunur
nitelikte olmayan bazı mevzular için kurulmuş dernekler var. Değerli arkadaşlar, biz, Avrupa Birliğine vermiş olduğumuz taahhütler
arasında, Ulusal Programda "Türk hükümeti sivil toplumun gelişmesine önem
vermektedir. Sivil toplumun güçlenmesi Türk demokrasisinin gelişmesine katkı
sağlayacaktır. Dernek kurma özgürlüğü ve barışçı toplantı hakkının daha da
geliştirilmesi ve sivil toplumun güçlendirilmesiyle bireylerin toplumsal
sorunların çözümüne aktif katkıda bulunmaları mümkün olacaktır" demişiz. Bugün, bu teklifle, bu anlamda, küçük de olsa bir adım atıyoruz; fakat,
hemen, şunu ifade etmem gerekir ki, bu teklifin çok önemli bazı eksiklikleri de
var; yani, yasa teklifinin bu
maddesinin çok önemli bazı eksiklikleri de var. Bu eksikliklerden bir iki
tanesini, sağ olsun, gerek hükümetimiz gerekse Komisyondaki arkadaşlarımız,
Adalet Komisyonunda verdiğimiz önergeler çerçevesinde düzelttiler,
önergelerimize katıldılar; biz de yapıcı bir anlayışı ortaya koyan bir partinin
mensupları olarak bundan memnuniyet duyduk. Bu yapıcı değişikliklerden bir
tanesi de bu teklif içerisindeydi. Bu teklifin şu an görüştüğümüz maddesinde,
derneklerin denetlenmesiyle ilgili olarak öyle bir düzenleme vardı ki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YAHYA AKMAN (Devamla) -
...burada, bütün kurum ve kuruluşların dahi, önüne gelen kurum ve
kuruluş mensubunun, memurunun gidip dernekleri denetleyebileceği gibi anlamı
olan bir ifade vardı; bunun çıkarılması için bir önerge verdik, sağolsun
arkadaşlar desteklediler. Bir de, daha sonra gelecek olan Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu Kanununu değiştiren maddede de, yine, bu anlamda, yapıcı bir
değişikliğimize muvafakat ettiler. Değerli arkadaşlar, bize göre, bu görüştüğümüz Dernekler Kanunundaki
değişikliklerin en önemli handikaplarından birisi, Anayasayla çelişecek bir
durum içermesidir. Şöyle ki, Anayasanın 33 üncü maddesinde "herkes,
önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma
hürriyetine sahiptir" denilmiş olmasına rağmen, 11 ve 12 nci maddelerdeki
düzenlemelerle, doğrudan doğruya izne tabi dernek kurma modelini getiriyoruz ki
-Sayın Bakanım, mümkünse, buna bir cevap da versin, onu istiyorum- bu anlamda,
izin sistemini getirip yerleştirmiş oluyoruz. Kanaatimce, burada, Anayasayla
çelişen bir durum da var. Değerli arkadaşlar, kolektif özgürlüklerin simgesi niteliğindeki
dernekler için daha özgür bir çalışma alanı isteniliyorsa, dernek
faaliyetlerinin alanının genişletilmesi gerekir. Faaliyet alanındaki bazı
yasakların kaldırılması, yasaklamalarla ilgili daha çok yargı güvencesi
getirilmesi ve kamu görevlileriyle ilgili kısıtlamaların muhakkak surette
azaltılması gerekir. Ayrıca, son olarak şunu da ifade edeyim. Burada, önümüzdeki teklifle,
Basın Kanunundaki bütün hapis cezaları, hürriyeti bağlayıcı cezalar paraya
çevrilmişken, maalesef, Dernekler Kanunundaki hapis cezaları kaldırılmadı ve
paraya çevrilmedi. Eğer bu yapılsaydı, sivil toplumun gelişmesi yönünde bir
adım olacaktı. Bu, bir eksikliktir. Diliyorum ve temenni ediyorum ki, dün, kararını almış olduğumuz 22 nci
Dönem, inşallah, bu hayırlı adımları atmaya vesile olacağımız bir dönem olur. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Dönen'de. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, özellikle Avrupa Birliğine uyum yasası olarak
nitelendirdiğimiz bu yasa paketinin 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, tekrar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu 3 üncü madde, Dernekler Kanununda değişiklik yapmakta ve Dernekler
Kanununda yapılan bu değişikliği, Doğru Yol Partisi olarak olumlu buluyoruz;
çünkü, sivil toplumun, demokrasinin en önemli unsuru olduğuna inanıyor ve bu
maddeye de destek veriyoruz. Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin kaderini, o ülkeyi yöneten, dünyayı
iyi algılamış ve dünyadaki gelişmeleri iyi takip eden, vizyonlu yöneticiler
belirler. Uzun ve kısa tarihimizde, ülkemizi yönetenlerin vizyonu sonucunda ülkemizin nerelere geldiği
ve nelere kadir olduğu çok açık seçik ortadadır. Ülkeyi yönetenler geleceği iyi
görüyor ve dünyanın gelişmesini iyi takip ediyor, yani, dünyayı iyi
algılayabiliyorsa, o ülkede yaşayan insanlara kaliteli bir yaşam getirebilme imkânına
sahip oluyorlar; ancak, çağı algılayamamış, çağın gerisinde kalmış ve çağın
hiçbir kurum ve kuralını iyi algılayamamış, özümseyememiş liderler ve kadrolar
da, o ülke yönetimlerinde hâkim oldukları sürece, ülkeyi fakirliğe, yoksulluğa,
işsizliğe mahkûm bir ülke konumuna getirip, ülke yönetiminden öyle ayrılma
durumunda kalmışlardır. Bakın, Mustafa Kemal'in, arkadaşlarından ayrıldığı temel konu, o gün,
İkinci Dünya Savaşı sonrasında tüm dünyada ulus devlet anlayışının hâkim olduğu
bir süreçte, bugünkü Türkiye Cumhuriyetini, bugünkü Misakı Millî sınırları
içerisinde Türkiye Cumhuriyetini kurmak istemesindendir. Yani, Mustafa Kemal'i
arkadaşlarından ayıran, o günün koşullarını iyi algılaması, iyi yorumlaması ve
Türkiye Cumhuriyetinin... NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - İkinci Dünya Savaşı değil, Birinci Dünya
Savaşı; İkinci Dünya Savaşında Atatürk ölmüştü. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Birinci Dünya Savaşından sonra, pardon... Birinci Dünya Savaşından hemen sonra, iyi algılaması sonucunda, bugünkü
çağdaş Türkiye Cumhuriyetine kavuştuk. Değerli arkadaşlarım, yine, İkinci Dünya Savaşının sonuçlarına
baktığımızda, demokrasinin yükselen değer olduğu bir dönemde, o zamanki Adnan
Menderes ve arkadaşları, o günkü partilerinden ayrılarak ve dünyada esen
demokrasi rüzgârlarını da arkalarına alarak, İkinci Dünya Savaşını kazanan
demokratik cephenin rüzgârını da arkalarına alarak, Türkiye'nin
demokratikleşmesinde ve gelişmesinde önemli unsur haline gelmişlerdir; ama,
bugün ülkemizi yönetenlere baktığımızda, bu vizyonun olmadığını, Avrupa
Birliğine karşı burada direnç gösterdiklerini çok açık biçimde görmekteyiz.
Burada, bu direnci gösterenler... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kimmiş onlar? MEHMET DÖNEN (Devamla) - Kim olduğunu siz çok iyi... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kendinizi tarif ediyorsunuz. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Burada bu direnci gösterenler, kalkıp, burada,
Avrupa Birliğine karşı olmadıklarını söylüyorlar... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sevr'e karşı... Sevr'e karşı... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ama, aynı kişiler, kalkıp, burada, Tansu
Çiller'in imzaladığı, İnsan Hakları Mahkemesinin 11 inci Protokolünü
eleştiriyorlar. Yani, benim insanıma, bireyime, oraya başvuru hakkını... SALİH ERBEYİN (Denizli) - 38 kabul, 39 katılmamışsınız; bu ne biçim
katılma?! İşte, oylama burada... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Dinle... Dinle... Biz sizi dinledik. Sayın Başkan, Grubunuzu bir... BAŞKAN - Efendim, siz bir beklerseniz... "Grubunuzu" mu diyorsunuz?! İstirham ederim... Ben, Anayasanın
94 üncü maddesine göre, burada bütün siyasî partilere eşit muamele yapıyorum.
Siz de sözünüze dikkat edin. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada, gelip, belki
de... BAŞKAN - Sayın Dönen, bir dakikacık müsaade ederseniz... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, neden bunu söylüyorum; buraya
gelen, konuşan hatiplerden 11 dakika konuşan oldu, hiç ses çıkarmadınız. BAŞKAN - Sayın Dönen, siz de beni dinlemiyorsunuz. Ben size susun
demedim. Bir dakikanızı rica edeyim dedim. Arkadaşları susturacağım ki sizi
dinleyelim; benim derdim bu. Size susun demedim, haşa. Bir dakika... Muhterem arkadaşlarım, hatibi niye kesiyorsunuz?! İnsicamını
bozuyorsunuz. Tahammül edeceksiniz. Demokrasi bu. Buyurun. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Gelip, burada, bugün, özellikle Avrupa
Birliğinin temel dayanağını oluşturan gümrük birliğini eleştirecek kadar ileri
gidiyorlar. Gümrük birliğinin Türk ekonomisine olan zararından bahsediyorlar. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Yanlış mı?! MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yanlış. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Neresi yanlış? MEHMET DÖNEN (Devamla) - Şurası yanlış... Dinlersen öğreneceksin.
Bilmiyorsun, öğreneceksin. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı cevap vermeyin. Bu tarafa bakın. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Siz çok güzel öğrendiğiniz için ülkeyi
bu hale getirdiniz. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Türkiye, gümrük birliğine girmeden önce
Türkiye'nin ihracatı 18 milyar dolar. Gümrük birliğine girdikten hemen sonra
Türkiye'nin ihracatı 31 milyar dolar. Öğrendin mi?!. Öğrendin mi?!. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - İthalata bak. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Öğrendiniz mi bunları?! BAŞKAN - Sayın Dönen, Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - İthalatı söylesene. Bilmiyorsan öğren
bari. BAŞKAN - Sayın Öztürk, siz de lütfen efendim... Sayın hatip, istirham ederim... Oraya dönüp konuşmasanıza. Niye cazibe
merkezi haline getiriyorsunuz?! Bu tarafa bakın efendim. Genel Kurul ortada. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Gümrük birliğinden sonra Türkiye'de... BAŞKAN - Bir dakika Sayın Dönen.... Burada zabıtlara geçmesi için bir şey söyleyeceğim. Bizden sonra -biz
gidiyoruz nasılsa- gelecek olan Başkanlık Divanının ilk işi bu kürsüyü
değiştirmek olacak. Lütfen efendim... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kapanan fabrikaları söyle. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Gümrük birliğinden sonra Türkiye'de fabrikalar
kapanmadı; ama, sizin iktidarınız döneminde fabrikalar kapandı. İnsanlar işsiz
kaldı, aç kaldı. (DYP sıralarından alkışlar) BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - İyi bak! İyi öğren! MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de gümrük
birliğinden sonra bizim size bıraktığımız borç stoku 100 milyar dolar. Bugün
220 milyar dolar. Gelin, verin bunun hesabını. BAŞKAN - Lütfen efendim... ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - 100 milyar doları sen ver, 200 milyar
doları da biz verelim. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Çıkın!.. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Lütfen efendim... Genel Kurula
hitap edin efendim. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yani, burada bağırmanıza gerek yok; gelin,
burada rakamları konuşun. BAŞKAN - Sayın Dönen, lütfen efendim... Sayın Dönen, siz cevap vermeyin
efendim; ben susturuyorum. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Aklınız yetiyorsa, gelin, konuşun; ama, yok
ki!.. BAŞKAN - Siz, dönüp dönüp o tarafa bakarsanız, bu iş bitmez. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Siz alışmışsınız, Apo'nun kanı üzerinde
politika yapmaya; başka hiçbir şeye aklınız yetmiyor. (MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... Sayın Dönen... Sayın Dönen... Sayın Dönen... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bu insanlar aç, bu insanlar perişan; gelin,
bunun üzerinde politika yapın. BAŞKAN - Sayın Dönen... Sayın Dönen, konuşmanızı yapın ki... ALİ GEBEŞ (Konya) - Siz getirdiniz... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bırakın ya!.. BAŞKAN - Sayın Dönen, lütfen, Genel Kurula hitap ederseniz... O tarafa
bakıp da... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, Genel Kurula hitap ediyorum. BAŞKAN - Efendim, olmaz ama yani... İstirham ederim... Yani, o tarafı tahrik edip de, istiyorsunuz ki... Uslu çocuk gibi
duracak hali yok. Genel Kurula hitap edin, herkes dinlesin. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz Doğru Yol Partisi
olarak, geçmişten bu yana, 1995 yılında gümrük birliğini imzalamış bir
Başbakanın Genel Başkanımız olduğu gerekçesine dayanarak Avrupa Birliğine o
zaman adım attık. Bugünkü Avrupa Birliği kriterlerinin birçoğunu; yani, rekabet
koşullarını; yani, Türkiye'deki birtakım direktifleri o zamandan hazırladık.
Bugünleri gördüğümüz, gelecek vizyonumuz olduğu için bunları yaptık ve o gün
bizi eleştirenlerin, o gün bize gümrük birliğiyle birlikte karşımızda
direnenlerin bugün bizim düşüncemize geldiklerinden de çok memnun oluyoruz;
buna memnun oluyoruz. Özellikle, o dönemlerde bizi eleştirenler bugün
yanımızda, bizimle birlikte. Şimdi, onlar da bizim o günkü noktadaki hareket
noktamıza geldikleri için seviniyoruz. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, Avrupa Birliğine girmek zorundadır. Buna
hiçbir itiraz eden yok; çünkü, Türkiye, 150 milyar -200 milyar dolardı, 150
milyar dolara düşürdünüz- dolar mal ve hizmet üretmektedir. Bunun yüzde 85'ini
tüketiyor, yüzde 15'iyle bu insanlarına, genç insanlarına iş, aş, eğitim,
sağlık veremiyor. Avrupa Birliğiyle birlikte yeni yatırımların oluşabileceği,
yeni, güvenilir bir iklim yaratmak durumunda Türkiye. İşte, bu iklimi
yaratırsak... (MHP sıralarından gürültüler) Kardeşim, bu iş erkeklik, ürkeklikle olmuyor. "Erkeğiz"
dediniz çıktınız, ülkeyi batırdınız be birader! (MHP sıralarından "kim
erkek adam, gördük!" sesi) MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Önüne dön de konuş; burası kahvehane değil!.. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Siz kendinize bakın! RAMAZAN GÜL (Isparta) - Biraz medenî olun, medenî! MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Doğru Yol Partisi olarak
biz, Avrupa Birliğine tam destek veriyoruz. (MHP sıralarından gürültüler) Türkiyemizin geleceğinin aydınlık olması dileğiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Demokratik Sol Parti Grubunda. İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan, buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, 3 üncü madde üzerinde görüşlerimi açıklamadan önce, sizden
bir izin istiyorum. Bu izin, tıpkı benim de şu anda yaptığım gibi, MHP Grup
Başkanvekili Sayın Koray Aydın'ın ben Genel Kurulda bulunmadığım bir sırada bu
kürsüden yaptığı bir konuşmayla ilgilidir. Size ulaştı mı bilmiyorum.
Tutanaklara göre, bana söz hakkı doğduğunu düşünüyorum. Size, isterseniz,
arkadaşlarımız ulaştırsınlar. Takdir sizin. BAŞKAN - 56 ncı hükümetle ilgili değil mi efendim? AHMET TAN (Devamla) - Evet efendim. BAŞKAN - Biliyorum efendim. AHMET TAN (Devamla) - O zaman, izninizle, bunu ifade edeyim efendim. BAŞKAN - Buyurun, biliyorum. AHMET TAN (Devamla) - Bu arkadaşlarımıza, tutanaktan, Sayın Koray
Aydın'ın... BAŞKAN - Siz, 56 ncı hükümetin üyesisiniz efendim; tabiî ki, o hakkınız
var. AHMET TAN (Devamla) - Sağ olun. BAŞKAN - Yalnız, yeni bir sataşmaya... AHMET TAN (Devamla) - Hayır efendim, söz konusu olamaz. BAŞKAN - Ben ona inanıyorum Sayın Tan; üslubunuzu da biliyorum,
kaleminizi de biliyorum. AHMET TAN (Devamla) - Maalesef, efendim, seçim kararı alındıktan sonra,
Büyük Millet Meclisini seçim meydanı, bu kürsüyü de seçim kürsüsü haline
getirme gibi bir eğilim doğdu. Bu eğilimden, Demokratik Sol Parti olarak uzak
kalmaya çalışacağız ve şu ana kadar da uzak durduk; ancak, Sayın MHP Grup
Başkanvekilinin yaptığı açıklama, bizim nezaketimize, çok uzun yıllardan beri
gösterdiğimiz iyi niyete fazla uygun düşmedi. Burada, Sayın Koray Aydın,
teröristbaşının Türkiye'ye verilmesiyle ilgili olarak bir anlaşmadan söz etti. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Biz söylemedik efendim... AHMET TAN (Devamla) - Çok affedersiniz, çamur atmayla ilgili bir
açıklama oldu. Daha da üzücü olan, bu çamurun hamurunu bir başka koalisyon
ortağımız olan partinin sayın milletvekilinden sağladı. 56 ncı hükümetin, onurla görev yaptığım ve Sayın Bülent Ecevit'in
Başkanı olduğu 56 ncı hükümetin, hiçbir devletle herhangi bir gizli anlaşması
olmamıştır. Eğer, böyle bir anlaşma kuşkusu var idi ise, bu kuşkuyu bugüne
kadar ortaya koymayıp, seçim kararı alındıktan sonra, belirttiğim gibi, Meclis
kürsüsünü seçim meydanlarındaki kürsüye benzer bir hale getirmek, yine, yakışık
almayan bir faaliyet olmuştur. (DSP sıralarından alkışlar) Burada tutanaklarda da yer aldığı üzere, sayın muhalefet partisi
milletvekillerinin dediği "bugüne kadar aklınız neredeydi, üç seneden beri
bu soruları niye sormadınız" gibi sorular ilaveten sormayacağım; ama, şunu
söylememe izin verin ki... ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Dün, ortağınız ifade etti... AHMET TAN (Devamla) - Efendim, o ifade etti. O, size, böyle çamur pası
verdiyse, o çamur pasını kullanarak, burada çirkinlikler sergilemenin herhalde
bir anlamı yoktu. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın Sayın Tan; Genel Kurula hitap
edin. Buyurun. ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Dün söylenen şeyi iki üç sene önce nasıl
konuşalım?! AHMET TAN (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ederim. Bunu, üzerinde fazla durulacak ciddiyette görmüyorum; ama, Sayın MHP
Grup Başkanvekilinin böyle bir söylentiyi, böyle bir çamuru dile getirmesinin
de üzücü olduğunu ve burada... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Pakdemirli söyledi... AHMET TAN (Devamla) - Pakdemirli söylediyse, Pakdemirli'nin cevabını
herhalde biz verirdik. O söylediği yalana, söylediği çamura, hele bir grup
başkanvekilinin sahip çıkması hiç hoş değil. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sahip çıkmadı... AHMET TAN (Devamla) - Efendim, sahip çıktı. Sahip çıktığı için, bana söz
hakkı doğdu. CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Size pas verdi, pas... AHMET TAN (Devamla) - Sayın Başkan da, sahip çıktığını burada teslim
etti. BAŞKAN - Siz, yeniden bir sataşmaya mahal olmadan... AHMET TAN (Devamla) - Hayır... Hayır... BAŞKAN - 56 ncı hükümetin, Sayın Başbakanın, şimdiki Başbakanın da böyle
bir anlaşmanın içinde olmadığını ifade ettiniz. AHMET TAN (Devamla) - Evet efendim... BAŞKAN - Tamam mı efendim... AHMET TAN (Devamla) - Daha fazla ısrar etmiyorum... BAŞKAN - Şimdi, teşekkür ediyorum. Şu maddeye dönelim... Bu bir hakkınızdı, Sayın Başbakan adına siz cevap verdiniz. AHMET TAN (Devamla) - Çok teşekkür ederim. Burada, dünden beri, bazı yasalardaki bazı maddeleri yeniliyoruz. Bunu
Avrupa Birliğine girmek için yapıyor görünsek de, özünde yaptığımız,
yasalarımızı değişen dünya koşullarına göre cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine
uygun hale getirmektir. Bunu bilmeliyiz, görmeliyiz, görüşmekte olduğumuz
yasalardaki madde değişikliklerine böyle bakmalıyız. Bu Parlamento, yani, 21 inci Dönem, birkısım çevreler farkında değil
gibi görünseler de, yakın tarihin en üretken, en çalışkan parlamentosu oldu.
Çalışkanlığı biraz ileriye vardırdık ve kendi ipimizi kendimiz çekerek yirmi ay
kala erken seçim kararıyla ilgili bir kanun da çıkardık, bir karar da aldık.
Belki bu çelişki, bu Meclisin trajedisi oldu. Evet, çalışkanlık bu kadar öteye
vardırılmamalıydı, seçim kararı böylesine zamansız alınmamalıydı. Burada tarih
yazmayı hâlâ sürdürüyoruz. Siyasî tarihimizde, bildiğimiz kadarıyla, seçim
kararı aldıktan sonra çalışmaya devam eden başka dönem olmamıştır. Burada dernek kurma ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili bir kanunun ilgili
maddesini görüşüyoruz. Bu madde, ifade özürlüğünün doğal bir uzantısı olarak
görülmelidir. Bu nedenle, Anayasamızda ve öteki mevzuatımızda geniş olarak
düzenlenmiştir. Burada, biz de, geçen yıl kabul ettiğimiz yeni Medenî Kanunda
derneklerle ilgili birtakım değişiklikler yaptık. Bu değişikliklerle ilgili
bazı eksiklikler ortaya çıkmıştır. Bu eksikliklerin giderilmesiyle ilgili bu 3
üncü madde yeniden ele alınmıştır ve Komisyonda kabul edilen metin önümüzdedir.
Günümüzde demokrasinin güçlenmesi için sivil toplum kuruluşlarının,
derneklerinin önemi büyüktür; hatta, denilebilir ki, içinde bulunduğumuz bin
yıl bir sivil örgütlenme yılı olacaktır. Başkanvekilliğini, gururla, onurla
sizin adınıza yaptığım Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Parlamentosunda kabul
edilen ve Türkiye'nin de imzacısı olduğu birçok uluslararası anlaşmada dernek
kurma ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili kararlar, imzacı olarak Türkiye'nin
mükellefiyeti altındadır. Burada sadece Avrupa Birliğiyle ilgili bir kanunda
değişiklik olarak görülen bir hadisenin içinde değiliz; bunu, tekrar altını
çizerek söylüyorum. Sivil toplum kuruluşlarının geniş katılımını öngören bir madde bu ve bu
madde, Türk toplumunun dünyaya açılmasının doğal uzantısı olarak görülmelidir;
dünyayla ilgili bütünleşmenin bir aşaması olarak görülmelidir; düşüncenin,
ulusal sınırların ötesinde de alışverişe geçmesinin bir doğal sonucu olarak
görülmelidir. Bu madde değişikliğinde, zinhar, ulusal çıkarların zedeleneceğine
dair herhangi bir görüşün burada seslendirilmemesini, özellikle, biz,
Demokratik Sol Parti olarak ifade etmek istiyoruz; çünkü, örgütlenme, özellikle
sivil örgütlenme başta siyasî partilerin işine gelecektir; çünkü, tek tek
bireylerin ifade edemedikleri, ifadeye imkân bulamadıkları, sıkıntılarını,
sorunlarını, önerilerini ancak sivil toplum kuruluşlarıyla, derneklerle ifade
ettikleri bilinmektedir. Sayın Başkan, verdiğiniz süreye çok teşekkür ediyorum. Yasalarımızdaki
bu madde değişikliklerini tamamlamak, halkımızın, ülkemizin çıkarlarına
uygundur. Hem böylece Avrupa Birliğinin içtenliğini ve iradesini test etmiş,
sınamış olacağız ve sonunda Türkiye kazanacak, onlar pişman olacaktır; çünkü,
bütün bu madde değişiklikleri Türkiye'nin çıkarınadır, bütün bu madde
değişiklikleri Türkiye'nin devletini kurarken yüzünü döndüğü çağdaş medeniyet düzeyine
uygun hale getirmekle ilgilidir. Bu duygu ve düşüncelerle saygılar sunuyorum. Sağ olun. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Sayın Tan'dan evvel de Başbakan Yardımcısı Sayın Sina
Gürel de -o zaman 56 ncı hükümetin de sözcüsüydü- sataşmayla ilgili söz istedi.
Ben de ona rica ettim, dedim ki, elektrikli bir hava, siz de şimdi hükümetin
ortağısınız diye söz vermeyeceğim. Onun için, Sayın eski Bakana söz verdim; bu
iki süreyi beraber kullandı, yoksa kimseye torpil yaptığımız yok. Şu işi hayırlısıyla
bitirelim; biraz arapsaçına dönecek iş yani. Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Gül; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, Dernekler Yasasıyla ilgili söyleyeceğimiz fazla bir söz yok;
çünkü, biz, daha bu yasayı iki ay önce değiştirmiştik. Tıpkı RTÜK Yasasında
olduğu gibi, idamla ilgili yasada olduğu gibi ne değişmişse ve aradan ne
geçmişse, yeniden bunu değerlendirdik. Onun için, söyleyecek fazla bir şey yok;
değiştirmiş olduk; ama, bu arada bir hususu aydınlatmak istiyorum; çünkü, bazı
arkadaşlarımız, zaman zaman bunu kullandılar; yani, bu, bizim daha önce Adalet
Komisyonundaki bazı gelişmeleri -gerçi daha sonraki olaylar tekzip etti, ama-
ben de bir kere daha anlatmak istiyorum. O da, bu belgeyle ilgilidir. Bu,
elimizde bir belgedir. Bu belge, maalesef, Meclisle ilgili, bazı partiler ve
milletvekilleriyle ilgili çok olumlu bir belge de değildir. Şimdi, 1 inci madde görüşülürken, AK Partili milletvekilleri bir önerge
verdiler. Bu önergeye, daha önce aldığımız karar mucibince biz katılmadık,
katılmayacaktık; çünkü, tamamına ret oyu verecektik. Doğru Yol Partisi
milletvekilleri, bizim bu kararlılığımızı görünce, bu önergeyi önce
desteklediler; fakat, daha sonra, asıl maddeye gelindiği zaman da, yine bu
sefer maddeyi desteklediler; yani, hem maddeyi değiştirmek isteyen önergeye
"evet" diyen hem de o maddeye, yani, 1 inci maddeye, idamla ilgili
maddeye "evet" deme garabetini gösteren bir tavır sergilediler; bunu
anlayamadık. Yani, hem önergeyle düşmesi mümkündü hem de o tavırla da düşmesi
mümkündü. Biz, bunu biliyorduk; çünkü, daha önceden, zaten Sayın Genel Başkan
Tansu Çiller Hanımefendi "Avrupa Birliği mi Apo mu derseniz, ben Avrupa
Birliğini tercih ederim" diyordu ve bu gelen maddeler de, zaten bu çizgide
gelmiş maddelerdi, ötesi çelişki olurdu; ama, onlar, güya bize gol atmak adına
böyle bir sergileme yaptılar; ama, sonra baktık ki, hem orada gol yediler
maddenin oylanmasında hem de burada gol yediler. Üstelik, bize, yıllardır, hani
nerede, niye getirmiyorsunuz Meclise derken, Meclise gelince, burada, sfenks
gibi durup, Mısır sfenksi gibi durup sadece baktılar ve o ara, sık sık
tekrarladıkları idam da geçmiş oldu. İkinci olarak, AK Partili arkadaşlarımızla ilgili bir konu var. AK
Partili arkadaşlarımız, 4 üncü maddeyle ilgili, yani, azınlık vakıflarıyla
ilgili yine bir önerge getirdiler. Önerge desteklenmedi; ama, daha sonra,
maddeyle ilgili oylamaya geçildi. Maddeyle ilgili oylamaya geçildiği zaman,
Milliyetçi Hareket Partisi, bütün maddelerde olduğu gibi, buna ret oyu verme
kararındaydı ve onu uyguladı, ret oyu verdi. Peki, daha sonra ne oldu; işte,
bazı arkadaşlar da ret oyu verdi; ama, madde, önce 2-3 oyla geriye kalma
durumunda kaldı. Ben itiraz ettim, Sayın Komisyon Başkanımız yeniden saydı;
ama, yine, 2 AKP'li arkadaşımız, önergeyi veren AKP'li arkadaşımız başta olmak
üzere, duruyorlardı. Daha sonra, onlar oy vermediği için, onların oy vermesi
halinde 12'ye 11 geçecek olan madde 11'e 10 kalmış oldu; yani, kendi
önergelerinin gereğini yapmadılar. Peki, böylece kaldı mı; hayır. Daha sonra,
biz, muhalefet şerhi vermek üzere -bu maddeler geçtikten sonra- gittik ve 6
arkadaş muhalefet şerhlerimizi koyduk; koyarken, bir de baktık ki, bu var.
Yani, bizim muhalefet şerhimiz gibi, gerek DYP'li milletvekili arkadaşlarımız
gerek AKP'li milletvekili arkadaşlarımız, orada oy vermedikleri halde, buraya
"ben, 1 inci ve 4 üncü maddeye muhalifim" diye şerh düşmüşlerdi.
Yani, buna göre, esasında, bu maddenin geçmesi gerekiyordu; çünkü, burada, 12
tane şerh var. Hatta Sayın Fethullah Erbaş da "bazı maddelere
muhalifim" dediği için, onunki anlaşılamamış, onu çıkarmamız halinde 12
tane şerh vardı. Zaten, orada muhalif olan 11 oy vardı; otomatikman geçmesi
gerekiyordu. Daha sonra yapılan -Sayın Başkanın yaptığı- görüşmelerde, ne
hikmetse, önce, orada 4 üncü maddenin aleyhinde konuşan, vakıflarla ilgili çok
güzel tavırlar ortaya koyan Mehmet Çiçek Beyin, 1 ve 4'le değil, geçici 1 inci
madde ve yine 1 inci maddeyle ilgili olduğunu söylediler. O zaman, Sayın Çiçek,
orada, neyin aleyhine konuşmuştu; ne yapmıştı? Sonuçta anladık ki, tıpkı pek
çok konuda olduğu gibi, içeride farklı, dışarıda farklı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. MEHMET GÜL (Devamla) - İçeride ve dışarıda kamuoyuna oynayan, hem
"Avrupa Birliği adına Apo'yu tercih etmem" diyen hem de, orada, güya
idamını istiyormuş gibi -ki, o zaman,
Sayın Çiller'in talimatının dışında hareket ediyorlar demektir- davranıp, sonra
da, güya MHP'yi açık düşürmeye çalışan bir anlayış vardı. Sonunda, baktık ki,
her tarafları açılmış; takke düşmüş, kel gözükmüş! (MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, burada, güya, AKP'li dostlarımız da, azınlık vakıflarıyla ilgili
tavır koymuşlar; ama, orada oy vermiyorlar, üstelik 2 kere oylanmasına rağmen,
oylarını çekimser olarak kullanıyorlar; ama, yarın, vatandaşa "bu, azınlık
vakıflarıdır, biz, buna tavır koyduk" demek adına da buraya muhalefet
şerhi koyacaksınız. Bu, belgedir, ikiyüzlülüğün belgesidir. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Sözünüze dikkat eder misiniz... Lütfen... MEHMET GÜL (Devamla) - Niçin; kamuoyunun Meclis hakkında yanlış
düşündüğünü, Meclisin itibarıyla oynadığını, Meclisin itibarına gölge
düşürdüğünü anlamak açısında da çok önemli bir belgedir. Şimdi, arkadaşlar, bunu belirttikten sonra birkaç cümleyle bağlamak
istiyorum. BAŞKAN - Evet, lütfen... Rica edeceğim. MEHMET GÜL (Devamla) - Sayın DYP'li milletvekili arkadaşımızın Gümrük
Birliğiyle ilgili söylediğine bir iki cümle ilave etmek istiyorum. Gümrük Birliği, Türkiye'yi tek taraflı olarak Avrupa Birliğine bağlama
projesidir. Siz, karar organlarında olmayacaksınız; siz, üçüncü ülkelerle
münasebetinde bile onların iznine tabi olacaksınız; siz, ucuz hammadde
girdisini bile getirdiğiniz zaman onlara fon ödeyeceksiniz, Türkiye'yi ikinci
sınıf bir ülke noktasına getireceksiniz ve sizin eski milletvekilinizin babası
Jak Kamhi'nin dediği gibi, Gümrük Birliğinden dolayı Türkiye'yi 60 milyar dolar
zarara uğratacaksınız, sonra da çıkacaksınız, burada, laf edeceksiniz. Boşverin
siz onları. Halk sizi ibretle dinliyor. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül. RAMAZAN GÜL (Isparta) - İhracat arttı, Türkiye büyüdü. VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 3.- Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in,
MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Mehmet Gül'ün, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan,
söz istiyorum. BAŞKAN - Hangi konuda söz istiyorsunuz Sayın Esen? SEVGİ ESEN (Kayseri) - İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorum. BAŞKAN - Şahsınıza bir sataşma olmadı! SEVGİ ESEN (Kayseri) - Adalet Komisyonu üyeleri olarak ifade edilmiştir,
çok açıktır, bunu herkes anlamıştır, söz istiyorum efendim. BAŞKAN - Sayın Mehmet Gül, kendisi komisyon üyesi; komisyon üyeleriyle
ilgili bir konuşma yaptı, Sayın İyimaya da orada hak verecek. Bir sataşma... SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, çok açık olarak bizi tarif
etmiştir, ikiyüzlülükle suçlamıştır. Bakın, 3 üncü madde üzerinde söz aldı... BAŞKAN - Neyle suçlamış efendim? SEVGİ ESEN (Kayseri) - Efendim,
ikiyüzlülükle suçladı. BAŞKAN - Yerinizden söz vereyim efendim. SEVGİ ESEN (Kayseri) - Hayır; ben, kürsüden konuşacağım. BAŞKAN - Sayın Esen... SEVGİ ESEN (Kayseri) - Tarif edildik efendim. BAŞKAN - Sayın Esen, istirham etsem... SEVGİ ESEN (Kayseri) - Efendim, ikiyüzlülüğe tahammülüm yoktur. BAŞKAN - Sayın Esen... SEVGİ ESEN (Kayseri) - Her şey söylenebilir; ama, ikiyüzlü denilemez!
Üslup hatası var... BAŞKAN - Sayın Esen, müsaade eder misiniz... Anladım efendim... Müsaade
edin... Ben sizden... SEVGİ ESEN (Kayseri) - Dünden bugüne tahammül ediyoruz; ama, bu kürsüden
söylenildiği zaman söz hakkı doğmuştur efendim. BAŞKAN - Sayın Esen, ben, sizin, onurunuza çok dikkat ettiğinizi
bildiğim için... Lütfen, başka bir sataşmaya da mahal vermeden... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Ne oluyor?!. Size ne oldu?!. TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - İzah edeceğim ne olduğunu... BAŞKAN - Bir dakika efendim; söz verdim hanımefendiye. Allah... Allah!.. TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Özür dilerim. BAŞKAN - Vallahi yandık! SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben burada
söz isterken, zannediyorum, biraz evvel konuşan sayın milletvekili üzgün
olduğumu zannetti. Ben, çok memnun olarak geldim bu kürsüye, üzgün değilim;
yaptıklarımın ve yapacaklarımın bilincinde olan da bir hukukçuyum. Şimdi, Adalet Komisyonundaki bir tabloyu önünüze çizmek istiyorum. AK
Partili sayın üye, 1 inci maddenin, yani ölüm cezasının düşürülmesiyle ilgili
bir önerge vermiştir. Bu önergeye Doğru Yol Partisi katılmıştır; ama, MHP
sıralarından "çıt" yok. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün de başlık
atılmıştır gazetelerde. Gazeteler, ölüm cezasının Meclise nasıl indirildiğinin
başlığını atmıştır. ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Mutlaka DYP vermiştir onu!.. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Bu imzalar kimin? SEVGİ ESEN (Devamla) - Şimdi, efendim, bugün bu maddenin görüşülme
nedeni, MHP'nin o gün o komisyonda oy vermediğinin tescilidir. (DYP
sıralarından alkışlar) ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Belge var... Belge var... SEVGİ ESEN (Devamla) - Bu belge, benim şeref belgemdir; çünkü, ben, bu
kürsüde, Anayasaya aykırı olmamak üzere yemin ettim. Sizin de, Anayasaya
aykırılığı iddia edilen bir konu varsa, benim kadar Anayasaya bağlı olmanız
lazım. Benim, İçtüzük hükümlerine göre burada konuşmamın, Anayasaya aykırı
davrandığımın iddia edilmesinin nedeni, muhalefet şerhi koymamdır; onurlu,
gururlu bir davranıştır. MEHMET GÜL (İstanbul) - Koymayacaksın o zaman... SEVGİ ESEN (Devamla) - Ancak, Doğru Yol Partisi Avrupa Birliği
yasalarına taraftar olduğu için de oyunu vermiştir, şerhini koymuştur. ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Hayda!.. MEHMET GÜL (İstanbul) - Orada vermişsen, burada da vereceksin. SEVGİ ESEN (Devamla) - Bakın, bunları, ben, açıklama fırsatı verildiği
için bunları memnuniyetle karşıladım; sadece seçim telaşıyla söylenilen sözler
olarak gülümseyerek, kabul ediyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Esen.
MEHMET GÜL (İstanbul) - Maddeye burada niye oy vermediniz?
İkiyüzlüler!.. BAŞKAN - Sayın Mehmet Gül, bir şey rica edeceğim efendim... MEHMET GÜL (İstanbul) - Rüşvetin belgesi yok; ama, bunun belgesi var. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Korkunun ecele faydası yok; bu iş bitmiştir. BAŞKAN - Sayın Mehmet Gül, size bir şey soracağım efendim... Allah,
Allah!.. Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek'in ismini kullandınız mı?
"Sataşma var" diyorlar. Zaptı getirtemem, vakit alıyor, ismini
kullandıysanız, Sayın Çiçek'e söz vereceğim efendim. MEHMET GÜL (İstanbul) - Kullandım. 4.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in,
MHP Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Mehmet Gül'ün, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması BAŞKAN - Sayın Mehmet Çiçek, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Aynen söylediğimizi söylesin bari!.. Ben ne
söyledim? BAŞKAN - Efendim, zaten, alenî sordum... MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bir dakika, lütfen bir bekle bakalım; ne
söyleyeceğiz, bir dinle bakalım! BAŞKAN - Sayın Çiçek, lütfen efendim, Genel Kurula hitap edin. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; komisyonda,
hangi arkadaşların neleri konuştuğunu, hangi arkadaşların hangi istikamette oy
kullandığını Meclis zabıtlarımızdan tespit etmemiz mümkündür. (MHP sıralarından
"doğru" sesleri) Şimdi, buraya getirdiğinizde, kimin hangi istikamette oy kullandığını,
kimin sahtekârlık yaptığını da orada görürsünüz. MEHMET GÜL (İstanbul) - Biz, size söylemiyoruz Sayın Çiçek... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bir saniye... Benim ismimden bahsedildiği için... MEHMET GÜL (İstanbul) - Şahsınıza söylemiyoruz... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Söylemiyorsanız, o zaman burada tashih
edeceksiniz hemşehrim. MEHMET GÜL (İstanbul) - Sizinle ilgili değil Sayın Çiçek. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Şahsınla ilgili bir şey yok. MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - O zaman, gelip burada tashih edeceksiniz, benim
ismimden bahsetmeyeceksiniz. Şimdi, bakınız, bu zabıtlarda... BAŞKAN - Sayın Çiçek... MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bir saniye Başkanım... BAŞKAN - Sayın Çiçek, biraz müsaade eder misiniz... Dün, siz bana bir dilekçe verdiniz ve o dilekçenizi de okuttum.
Hatırımda kaldığına göre "4 üncü maddede değil, 1 inci maddede ve geçici 1
inci maddede muhalefet şerhi vermiştim; geçmemiş" denildi ve o şekilde de
düzeltilmesi istendi. Onun için, Sayın Mehmet Gül sizin adınızı zikretti;
ama... MEHMET GÜL (İstanbul) - Olumsuz anlamda etmedim. BAŞKAN - "İkiyüzlü" ibaresini kullanmadı efendim. MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Saygıdeğer Başkanım, değerli arkadaşlar; biz,
hangi maddeye muhalefet ettiğimizi yazdık. Orada, bir, nokta, madde yazılmış.
Komisyon Başkanımız "imzanın çizgisi 4'le birleştirildiği için, onu 4 diye
okuduk" dedi. Bunun üzerine, varsa bir tereddüdünüz, bunu bize
sormalıydınız dedim. Ayrıca, benim muhalefet şerhimle ilgili yazdığım yazı,
belge oraya geçmeliydi. Elinizdeki belgelerde bu yok. Ben "1 inci maddeye
ve ek 1 inci maddeye muhalifim" diye yazdım oraya. Ben, 4 üncü maddede
aleyhte oy kullandım. MEHMET GÜL (İstanbul) - 4 üncü maddeye muhalif misiniz? MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Bir saniye... Muhalefet değil, aleyhte oy
kullandım; ama, muhalefet şerhi yazmadım. BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen... Lütfen efendim... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - O, orada bostan korkuluğu gibi neden duruyor;
böyle yönetim olur mu?! ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Oradan buraya laf atıyorsunuz. BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen... Sayın Gül... MEHMET GÜL (İstanbul) - Cevap vereceğim. BAŞKAN - Yok artık... Cevap hakkı yok... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Böyle şey olur mu?! MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Saygıdeğer arkadaşlar, buraya belgeleri
getirirsiniz, kimin, hangi istikamette oy kullandığı belli olur. Biz, şu
kadarlık zaman içerisinde Parlamentoda bulunduğumuzda, sözümüzle, kavlimizle,
fiilimiz ve davranışımız hep aynı olmuştur; buna hepiniz şahitsiniz. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Sayın Çiçek, teşekkür ediyorum. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Oy kullanmamış, oy... BAŞKAN - Efendim, lütfen... Efendim, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. III. - YOKLAMA BAŞKAN - Başkanlığımıza bir önerge verildi. 3 üncü maddenin oylanmasında
bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin burada bulunup
bulunmadıklarını arayacağım: Sayın İsmail Hakkı Cerrahoğlu?.. Burada. Sayın Fatin Özdemir?.. Burada. Sayın Bekir Ongun?.. Burada. Sayın Hüseyin Kalkan?.. Burada. Sayın Sait Gönen?.. Burada. Sayın Mehmet Gül?.. Burada. Sayın Cahit Tekelioğlu?.. Burada. Sayın Ayhan Çevik?.. Burada. Sayın İsmail Çevik?.. Burada. Sayın Mehmet Serdaroğlu?.. Burada. Sayın Mustafa Yaman?.. Burada. Sayın Orhan Şen?.. Burada. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, görüşmeler daha bitmedi! BAŞKAN - "Görüşmeler bitti" dedim efendim, oylamaya geçtim.
Bir tek Yeni Türkiye Partisi kaldı, onlar da söz istemediler. Sayın Yener Yıldırım?.. Burada. Sayın Kürşat Eser?.. Burada. Sayın Mehmet Telek?.. Burada. Sayın Ali Gebeş?.. Burada. Sayın Mehmet Kaya?.. Burada. Sayın Nidai Seven?.. Burada. Sayın Şaban Kardeş?.. Burada. Sayın Mükerrem Levent?.. Burada. Sayın Vedat Çınaroğlu?.. Burada. 22 arkadaşımız yoklama talebinde bulunmuştur efendim. Yoklamayı elektronik cihazla yapacağım ve 2 dakikalık süre vereceğim. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN- Toplantı yetersayısı vardır. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonları Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN- 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - A) 5.6.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1 inci
maddesinin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir. "Cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın,
Bakanlar Kurulunun izniyle dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî ve kültürel
alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilirler ve
taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler. Bu vakıfların dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî ve kültürel
alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere, her ne suretle olursa olsun,
tasarrufları altında bulunduğu, vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve diğer
belgelerle belirlenen taşınmaz mallar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil olunur. Cemaat
vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde
hükümlerine tâbidir." B) 8.6.1984 tarihli ve 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilât
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki Ek Madde
eklenmiştir. "Ek Madde 3. - Türkiye'de kurulan vakıflar, amaçları doğrultusunda
uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, İçişleri ve
Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun
izniyle yurt dışında kurulmuş vakıf veya kuruluşlara üye olabilirler. Türkiye'de kurulan vakıfların vakıf senedinde belirtilen amaçları
gerçekleştirmek üzere uluslararası faaliyette bulunması ve yurt dışında şube
açması ile yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf veya kuruluşlarla işbirliği
yapması, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar
Kurulunun iznine bağlıdır. Yabancı ülkelerde kurulmuş vakıflar, uluslararası alanda işbirliği
yapılmasında yarar görülen hallerde, karşılıklı olmak koşuluyla, İçişleri ve
Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun
izniyle Türkiye'de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar
kurabilirler, kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler veya kurulmuş vakıflarla
işbirliği yapabilirler. Bu vakıflar, Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıflar
hakkında uygulanan mevzuata tâbidir." BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitimine çok az süre
kaldığı için; saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 18.50 Açılma Saati : 20.00 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 8909) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Üçüncü oturumda, 4 üncü maddeyi okutup, ara vermiştim. 4 üncü madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili
Sayın Cevat Ayhan konuşacaklar. Sayın Ayhan, buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
890 sıra sayılı, birçok kanunda değişiklik yapan ve genel olarak Avrupa
Birliğine uyum kanunları dediğimiz bir paketin 4 üncü maddesi üzerinde, Saadet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Epey hararetli geçen müzakereleri, geçirdiği ağır ameliyata rağmen,
sıhhati afiyetle, fevkalade dirayetle yönetmiş olmasından dolayı da, Muhterem
Başkana burada takdirlerimi ifade ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, Allah razı olsun efendim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Dönemin son kanun müzakeresini yapıyoruz. En
ağır şartlarda dahi, Meclis başkanvekillerimizin, Meclisi, 21 inci Dönemde,
dirayetle yönettiklerini ve devletimiz ve milletimiz için faydalı olduğuna
inandığımız birçok kanunun çıkarılmasını neticelendirdiklerini ifade ediyorum. BAŞKAN - Sayın Ayhan, teşekkür ediyorum; arada sırada, böyle,
başkanvekillerine doping lazım efendim. Moral verdiniz, teşekkür ediyorum. CEVAT AYHAN (Devamla) - Kendilerine uzun ömür, hayırlı ömür ve sıhhati
afiyet diliyorum. BAŞKAN - Ben, saati tekrar ayarlıyorum efendim. Buyurun. CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Muhterem üyeler, kanun teklifinin 4 üncü maddesi, vakıflarla ilgili
düzenlemeler getiriyor; epeydir tartışılan cemaat vakıflarıyla ilgili ve
Türkiye'deki vakıfların yurtdışındaki vakıflarla işbirliği yapabilmesi
imkânları üzerinde yeni düzenlemeler getiriyor; bu maksatla, 2762 sayılı
Vakıflar Kanununda ve 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili Kanun Hükmünde
Kararnamede değişiklikler yapıyor. Tabiî, bu tasarının geneli üzerinde, bir cümleyle bir tenkidimi de ifade
etmek istiyorum: Bazı maddelerde sekiz on tane kanun bir maddeye konulmuş. Bu,
müzakere usulü bakımından yanlış bir usuldür; bu dönemde geldi, bundan da
kaçınmak lazım. Müzakere süresini kısaltmak için bu şekilde hareket, kanun
maddelerinin müzakeresini ve değerli Meclis üyelerinin katılımını
zorlaştırmaktadır; onu da ifade ediyorum. Tabiî, cemaat vakıflarıyla ilgili getirilen düzenleme, cemaat
vakıflarının Bakanlar Kurulu izniyle... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hangi cemaatler; onu da bir ifade edin. CEVAT AYHAN (Devamla) - Bu cemaatler, Lozan Barış Antlaşmasında tarif
edilen cemaatlerdir. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Azınlıklar... CEVAT AYHAN (Devamla) - Azınlıklara ait, dinî azınlıklara ait cemaat
vakıflarıdır; Musevilerdir, Hıristiyan vakıflarıdır, Ermeni cemaatidir, Rum
cemaatidir, patrikhanedir vesairedir; hepsi bunun içindedir. Burada getirilen düzenlemeler, Bakanlar Kurulunun izniyle, dinî, hayrî,
sosyal, eğitim, sağlık ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere,
taşınmaz mal edinebilmelerini ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta
bulunmalarını mümkün kılmaktadır. Bu düzenlemeyle, yine, tabiî, bugüne kadar kayıtlarda üzerinde görülen
mallar, kendileri adına tapuya tescil edilecektir. Yine, cemaat vakıfları adına
bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde hükümlerine tabidir. Tabiî, bu, çok tartışılıyor, epey süreden beri basında da tartışılıyor,
burada da tartışılacaktır. Benim söylemek istediğim şu: Tabiî, toplumlar,
artık, kapalı toplum olmaktan çıktı; yani, insanlar her yerde, birçok yerde...
Bizim, Avrupa'da milyonlarca insanımız var, onların orada vakıfları var.
Bulgaristan'da insanlarımız var, orada Bulgar vatandaşıdırlar, esas itibariyle
bizim dinî ve kültürel kardeşlerimizdir; başka ülkelerde var. Yani,
mütekabiliyet çerçevesi içerisinde, bu tip ihtiyaçlara makul bakmak ve bu
ihtiyaçların karşılanmasından rahatsızlık duymamak lazım demek istiyorum. Yani,
bir yerde bir cemaat varsa, bir dinî topluluk varsa, onun ihtiyaçlarının da
karşılanması lazım. Yunanistan'daki Müslümanların, oradaki kardeşlerimizin dinî
hayatları, kültürel hayatları üzerinde birtakım baskılar var. Tabiî, bunların
kaldırılması için, uluslararası toplumda, Avrupa Birliğinde mücadele etmek
bizim görevimizdir. Ancak, tabiî, 1920'lerin, 1930'ların şartları farklıydı, bugün farklı
noktalara gelmiş bulunmaktayız. 70 000 000'luk Türkiye'nin, bugün geldiği
noktada, artık, 1920'li yılların şartlarının dışına çıkıp, ürken, çekinen,
kabuğuna çekilen bir Türkiye yerine yayılan, genişleyen ve tekrar güçlü bir
dünya devleti olma iradesiyle beraber, kendi kültürünü, değerlerini,
medeniyetini, inançlarını taşıyabileceği bir azimle, kararlılıkla açılması
gerekiyor; yani, içine kapanma yerine, şimdi açılma dönemindeyiz. Tabiî, açılma döneminin şartlarına sahip miyiz; maalesef, bunları da
söyleyemiyorum; yani, iktisadî şartlar bakımından fevkalade zebun olduğumuz,
zayıf olduğumuz, zor şartlarda yaşadığımız, kültürel değerlerimizin erozyona
uğradığı bir dönemdeyiz. Şimdi, bu teklifin, tabiî, lehinde, aleyhinde konuşulacaktır; ama, ben,
burada, muhterem hükümetin ve muhterem arkadaşlarımızın dikkatine şunu arz
etmek istiyorum... Zaman zaman, bunu, burada konuştuk, yine de konuşacağız,
bundan sonraki dönemlerde de konuşacak arkadaşlarımız olacaktır; o da şudur:
Bizim, kendi değerlerimizin, inançlarımızın, kültürel değerlerimizin, manevî
değerlerimizin, uluslararası platformda, rekabet sahasında -ki, bugün, rekabet,
sadece ticarî emtiada değil; kültürler, medeniyetler, anlayışlar, inançlar
rekabet ediyor- bizi güçlü kılacak şekilde sivil toplumun güçlendirilmesine
ihtiyacımız var. Kamu yönetimi sivil toplumun önünü açsın, zorluklar
çıkarmasın, engeller çıkarmasın. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim Muhterem Başkan. Bakın, size bir tespitimi söyleyeyim: Deprem bölgesinde -üç yıl yaşadık-
devletin arşivlerine intikal eden raporlar var. O deprem bölgesinde, biz,
cemaat vakıflarının -cemaat vakıfları diyelim; ama, Müslüman cemaatin
vakıflarıdır kastettiğim- oralarda çalışmalarını engelledik -o günleri
hatırlayan arkadaşlarımız vardır- hükümet adına engelledik, devlet adına
engelledik, irtica vehmi korkusuyla engelledik. O bölgelerde misyoner
teşkilatları kol geziyor ve bu, devletin raporlarındadır. İslamî faaliyetler
zayıflatıldığı, baskı altına alındığı için, burada misyoner faaliyetleri
canlandı. Misyoner faaliyetleri, tabiî, manevî bakımdan güçsüz gördükleri
insanları birtakım menfaatlar vaadiyle de kendi şeylerine çekebilmektedir.
İnsan fıtratıdır bu. Şunu söylemek istiyorum: Eğitim hayatında da, sivil toplumda da, kültür
hayatında da kendi değerlerimizi, inançlarımızı güçlendirmemiz lazım. Biz,
Avrupa Birliğine gireriz girmeyiz; ama, girmesek de girsek de, dünya fevkalade
kesif bir rekabet içinde. Herkesin odasında, herkesin evinde bütün dünya var
bugünkü şartlarda. Buna karşı diri durabilmenin yolu, bizi bu topraklara
getiren ecdadımızı, Ahmet Yesevî'nin dervişleri gibi, dünyanın her yerine
götürecek olan bu ruhu, bu ahlakı, bu yüce değerleri, tekrar, evlatlarımıza
okullarda öğretmek, sivil toplumda sevdirmek, benimsetmek, kültür hayatımızı,
eğitim hayatımızı bu çerçevede yönlendirmek gerekir. Eğer, manevî yönden güçlü
insanlar yetiştiremezsek, iktisadî yönden ne kadar güçlü olursa olsun, o, bir
noktada temsil edilir, bir noktada asimile edilir ve kaybolur. Bunun örnekleri
vardır yeryüzünde; kendi kültürüne sahip olan ve kendini asırlarca koruyan
ülkelerin başında da, ben size bugün İsrail'i gösteririm. İsrail'in, hakikaten,
kendi değerlerine, her seviyede ne kadar bağlı olduğunu, ne kadar bunları
güçlendirici istikamette politika takip ettiğini de hep beraber görüyoruz. Bugünkü idarecilerin de, gelecekteki idarecileri de, bu cemaat
vakıflarına, azınlık vakıflarına bakarken, kendi millî değerlerimizin
vakıflarına da, İslamî vakıflara da, anlayışla, destekleyici, geliştirici,
önlerini açıcı bir üslupla bakmaları gerektiğini ifade ediyorum, hepinizi
hürmetle selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ayhan. Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde efendim. Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mehmet Fırat; buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu paketin 4 üncü maddesiyle ilgili olarak, Grubum adına söz almış
bulunuyorum; ancak, 4 üncü madde üzerindeki fikirlerimi serdetmeden önce bir
konunun altını çizmekte fayda görüyorum. Bugün yapılan görüşmelerde, bazı hatiplerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gerektirdiği mehabetin dışındaki hareketlerinin, Meclisin son
günlerinde ve özellikle 21 inci Dönemin bu son toplantılarında bu Meclise
yakışmadığı kanısındayım. Bazı milletvekili arkadaşlarımızın, diğer bazı milletvekili
arkadaşlarımızın isimlerini serdederek, bunların komisyonlarda ne şekilde rey
kullandıklarını veya burada ne şekilde rey kullandıklarını beyan etmelerini,
ben, şahsen doğru bulmuyorum; çünkü, her şeyin ötesinde, milletvekilleri,
Anayasamıza göre, vicdanlarına göre oy verirler. Kaldı ki, hangi siyasî
partinin, hangi tutum içerisinde olduğunu bilmemek de mümkün değil. Yani,
şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Grup Başkanının veya Sayın Mehmet
Gül'ün veya Sayın Yahnici'nin, 1 inci madde oylanırken, oy kullanmamış
olmalarının, onların bunları kabul ettiği anlamında değerlendirilmesi mümkün
olabilir mi; mümkün değildir. Çünkü, biliniyor ki, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, bu maddenin reddi konusunda oy kullanacaklardır, fikirlerini bu yönde
serdetmişlerdir. Tabiî, belki işleri vardı belki giremediler; ancak, oy
kullanmamış olmalarını burada serdetmenin, en azından, siyasî ahlaka uymadığı
kanısındayım. Bunu belirttikten sonra, ümit ediyorum ki, isim vererek, arkadaşları
rencide etmenin bundan sonra olmayacağı kanısındayım. Gelelim maddeye; madde, azınlık vakıflarını düzenliyor. Azınlık
vakıfları dediğimiz zaman, azınlık hakları akla geliyor. 21 inci Yüzyıla
girerken, artık, 19 uncu Yüzyılın ve 20 nci Yüzyılın birinci yarısına kadar
uluslararası hukukun bir enstrümanı olarak kullanılmış olan azınlık haklarından
bahsetmek, bence, demokrasinin ayıplarından birisidir. Hele, özellikle bu
azınlık vakıfları hakkında çok kötü şekilde beyanlarda bulunmak, bu ülkenin
vatandaşı olan; ancak, başka dinlere mensup bu azınlıklara yapılmış olan en
büyük haksızlıktır. Bu insanlar en az bizim kadar vatanperverdir ve bu insanlar
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, onlara en azından saygı gösterilmesi, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin milletvekilleri olarak bizim görevimizdir. Bu insanlar
da bu ülkenin ordusunda hizmet ediyorlar, bu insanlar da burada ticaret
yapıyorlar, bu insanlar da vergilerini ödüyorlar. Bunlara şüpheyle
bakmanın, bunları şüphe altında, zan
altında bırakmanın hiçbirimizin hakkı olduğu kanısında değilim. Nedir: Türkiye Cumhuriyeti Devletinin uluslararası temel hukuk yapısını
oluşturan Lozan Antlaşmasına -ki, 20 nci Yüzyılın başında imzalanmış bir antlaşmadır-
dayanarak, bugün, bu insanların ibadet veya vakıf haklarının ne şekilde düzenleneceğini
tartışmanın yeri olduğu kanısında değilim. Bizim şunu söylememiz lazım:
Türkiye'de azınlık yoktur, Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları vardır.
Bunlar ibadetlerini, inançlarını istedikleri gibi yaşayabilirler. Cami nasıl
yapılıyorsa, havrasını da, kilisesini de öyle yapabilmelidir; biz bu
vatandaşlarımıza bu kolaylıkları göstermek durumundayız. Alınacak kararla şunu demeliyiz: Lozan'da belirtilmiş olan azınlık
hakları tamamen ortadan kaldırılmıştır; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak,
21 inci Yüzyıldaki tüm insan haklarından istifade ederler, devlet bunlara
yardım eder. Bunun aksini savunduğumuz takdirde, Almanya'da yaşayan 2 500 000
insanımızın, hatta yurt dışında yaşayan toplam 4 000 000 insanımızın orada
azınlık olduklarını peşinen kabul etmiş oluruz; onların ibadetleri, onların
eğitimleri konusunda söyleyecek bir sözümüz kalmaz. Dünyanın gözü kapalı değil,
dünya bize bakıyor Değerli arkadaşlar, bunun kabul edilmesi, hatta daha da geniş kabul
edilmesi gerektiği gibi, aslında bunun tamamen genişletilmesi ve azınlık
meselesinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu, Türkiye'nin temel sorunlarından
birisidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Dünya, artık, faşizmi, nazizmi
1945'lerde gömdü. Belki, bazen, ortaya çıkmak isteyen Heider'ler, oldu,
Lepen'ler de oldu; ama, onlar da gömülüyorlar. Şu anda görüşmekte olduğumuz Avrupa Birliğine uyum yasaları şunu
gerektiriyor, şunu söylüyoruz: Şu, Lozan Antlaşmasında azınlıklara tanınan
hakkı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanıdığımız takdirde, Avrupa
Birliğiyle sorunumuz kalmayacak; bugün tartıştığımız konu bu. Lozan'da
azınlıklara tanıdığımız hakları, şu anda kendi vatandaşımıza tanıyıp
tanımamanın mücadelesini ve kavgasını burada veriyoruz. Aslında, Türkiye
Cumhuriyeti halkı, bunun farkında ve bizi seyrediyor; ama, inanıyorum ki, ne
söylerlerse söylesinler, ne yaparlarsa yapsınlar, erkekler, ürkekler bitti;
şimdi, idama kaldı, şuna kaldı, buna kaldı. O da bitti. Artık, insanlar buna
bakmıyor, bununla ilgilenmiyor. Ha, asarsınız asmazsınız; asamadınız; bundan sonra da asamayacaksınız;
ama, her şeyin ötesinde... (MHP sıralarından gürültüler) Asamazsınız; çünkü, o
kalktığı takdirde argümanınız kalmıyor, argümanınız kalmıyor; rey
alamayacaksınız, propaganda yapamayacaksınız. Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Sayın Fırat, teşekkür ediyorum efendim. Efendim, şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın İrfan
Keleş; buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA İRFAN KELEŞ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken, büyük Türk Milletini ve onun değerli
temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Üzülerek belirtmek isterim ki, vakıflar karşısında bugünkü nesillerin
vurdumduymazlığını anlamak mümkün değildir. Bunun en güzel örneği de şu anda
görüştüğümüz yasa teklifidir; çünkü, teklifle, kendi vakıflarımıza çok
gördüğümüz imkânlar azınlık vakıflarına tanınmaya çalışılmaktadır. Bu teklifle
getirilmesi düşünülen en önemli değişiklik, azınlık vakıflarının önündeki
engeller kaldırılarak, azınlık vakıflarına, taşınmaz mal edinebilme ve taşınmaz
malların üstünde tasarrufta bulunabilme imkânı tanınmasıdır. Açıkçası, Bakanlar
Kurulu izniyle, vatan topraklarının gayrimenkul tescili yoluyla satışına izin
verilmektedir; yani, vatan toprağı, Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklara
satılabilecektir. Bu gerçeği, Yüce Türk Milletinin çok iyi bilmesi
gerekmektedir. Vatan toprağını, Ermenilere, Rumlara ve Yahudilere satmak
isteyenleri tarih ve Türk Milleti affetmeyecektir. (MHP sıralarından alkışlar) Bilindiği gibi, ülkemizde bulunan azınlıklarla ilgili düzenleme Lozan
Antlaşmasıyla tespit edilmiş bulunmaktadır. Lozan'da, azınlık vakıflarının
kendilerini ne şekilde sürdürecekleri, yeni mallar edinemeyecekleri karara
bağlanmıştır. Eğer, karşılıklılık ilkesi tanınsaydı, Balkanlar'daki onbinlerce
vakıf eserimiz yerle bir edilebilir miydi?! Türklerin mezar taşlarına bile
tahammül edemeyenler, camilerimize, medreselerimize, çeşme ve
kervansaraylarımıza saygılı oldular mı?! Anlaşmalara rağmen, Yunanistan'da
vakıflarımız çalışabiliyor mu; bırakın çalışmayı, tamir bile ettirmiyorlar,
traktör sürücülerine ehliyet bile vermiyorlar. Söyleyin allahaşkına; biz,
Ermenistan'da hangi vakıf şubesini açacağız da, karşılığını göreceğiz?!
Karabağ'da, Lefkoşe'de, Türk kanı içmekten zevk duyduğunu açıkça ifade
edenlerin, Türk eserlerine, vakıflarına saygı göstermesini beklemek, gaflet ve
dalalet değilse, nedir allahaşkına?! (MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bu maddeye göre, bizim, Almanya'da,
Fransa'da, vakıf şubesi açabileceğimiz ifade ediliyor; açsak ne olur, açmasak
ne olur!.. Onların, Türkiye'de açtıkları vakıflar kanalıyla, ne gibi
faaliyetlerde bulunduklarını bilmeyen kaldı mı?! Şimdi, karşılıklılık ilkesinin
Türkiye'ye getireceği ne fayda var allahaşkına?! Azınlık vakıflarının, mutlaka, gayesine uymayan, gayesini aşan
çalışmalarına engel olunmalı, kurulu olduğu yerin dışında gayrimenkul
edinmeleri engellenmelidir. Satın alma bedelini kimin, nereden, nasıl
karşılayacağı mutlaka açıklanmalıdır. Bize göre, 1949 yılında çıkarılan 5400
sayılı azınlık vakıflarıyla ilgili kanun, aynen muhafaza edilmelidir. Şimdi, vakıflar konusu, Avrupa uyum yasaları adı altında Meclisin
gündemine getiriliyor. Ne alakası var allahaşkına?! Bu konuyu, enine boyuna, iyice
incelenmeden, alternatif çözüm yolları tartışılmadan, yangından mal kaçırır
gibi gündeme getirmenin ne anlamı vardır? Vakıflar, hayır hizmetlerini yapmak üzere yeterli malla kurulmaz, idare
edilmezse, şu veya bu şekilde fazla mal edinirlerse, hem idaresi hem de
kontrolü son derece zordur. Ayrıca, her an, elde ettiği fazla geliri harcamak
üzere, devletimizden yeni tavizler isteyebilirler. Mesela, bir Ermeni vakfı,
Van'da, Diyarbakır'da, Kars'ta, Ağrı'da pek çok mal edinmek, oralarda faaliyet
göstermek isterse nasıl önleyeceksiniz? Mesela, aynı vakıf "fazla param
var, Ermenistan'a yardım edeceğim" derse, ne yapacaksınız? Mesela,
"ben, vakfıma tam yetişemiyorum, mallarımın geliri çoğaldı, yabancı
uyruklu Ermeniler, Rumlar gelsin, yönetime katılsın" derse ne
yapacaksınız? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Bu konuları açıklığa kavuşturmadan,
azınlık vakıflarına yeni imkânlar vermek bir gaflet değil midir?! Onun için,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu teklifi benimsemiyoruz. Son günlerde, bazı iç ve dış güç odakları, Milliyetçi Hareket Partisini
Avrupa Birliğine karşıymış gibi gösterme gayreti ve çabası içerisine girmiş
bulunuyorlar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Tamamlayın efendim. İRFAN KELEŞ (Devamla) - Onlar, ne derse desinler, Milliyetçi Hareket
Partisi, milletimizi yakından ilgilendiren her konuda elbette hassasiyet
gösterecektir; bundan tabiî ne olabilir ki! Avrupa Birliğini cennetmiş gibi
gösterip, ülkemizin üniter yapısını bozacak, milletimizin onurunu zedeleyecek,
teslimiyetçi bir zihniyetle hareket edemeyiz. Elbette Avrupa Birliğine girmeliyiz, bunun için yapılması gereken
düzenlemeler yapılmalı; ancak, bu konu, mandacı bir zihniyetle, teslimiyetçi
bir zihniyetle ele alınamaz; şahsiyetli, onurlu, karşılıklı saygı ortamı içinde
ele alınarak, müzakere edilmeli, milletimizin hakları mutlaka korunmalıdır.
İşte, Milliyetçi Hareket Partisinin hassasiyeti budur. Birilerinin bunu
anlaması, allahaşkına çok mu zordur?! (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Ne hazindir ki, Osmanlı'da da, sıkışık dönemlerimizde
karşımıza hep vakıf dayatması getirilmiştir. Şimdiyse, bu zor dönemimizde,
cumhuriyet hükümetlerine de yine aynı dayatma yapılmaktadır, bunu iyi niyetle
karşılamak mümkün müdür! Sayın milletvekilleri, biliniz ki, Ermeni, Rum, Yahudi vakıflarının
toprak satın almalarına müsaade etmek, tarihî bir vebaldir; ileride, telafisi
mümkün olmayan belaları başımıza açacaktır. Dün, silahla alınamayan, her bir
karışını şehit kanlarıyla yoğurduğumuz vatan toprakları parayla satılamaz,
parayla satın alınamaz; "vatan" denilen toprak parçası bu kadar ucuz
mu?! (MHP sıralarından alkışlar) Bu değişikliğe "evet" demek,
İstanbul'da bağımsız bir patrikhaneye "evet" demektir; bu teklife
"evet" demek, Trabzon'da Rum-Pontus'a "evet" demektir; bu
teklife "evet" demek, Ege'de, Akdeniz'de, Mardin'de, Kars'ta, Ağrı'da
Ermeni, Rum, Yahudi egemenliğine "evet" demektir. Tüm milletvekili arkadaşlarımı
ve siyasî partilerimizi, bu oyuna gelmemeleri için uyarıyoruz. Politik
hesaplarla satılamayacak değerler vardır; vatan gibi, bayrak gibi, namus
gibi... Unutmayınız ki, yarın, tarih ve çocuklarımız, hepimizin yakasına
yapışacaktır. Şimdi, burada, bu teklife destek veren partilerimize seslenmek
istiyorum, değiştiklerini ifade eden AK Partililere seslenmek istiyorum:
Değişmek, vatan toprağını Ermenilere, Rumlara ve Yahudilere satmak mıdır?! (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hop hop!.. İRFAN KELEŞ (Devamla) - Milliyetçi olduklarını ifade eden DYP'lilere
seslenmek istiyorum: Sizin milliyetçilik anlayışınız, kayıtsız şartsız
Avrupalılara teslim olmak mıdır?! (MHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Biz, sizden daha çok milliyetçiyiz. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - 2 dakika geçti Sayın Başkan!.. İRFAN KELEŞ (Devamla) - Bu millet, en zor şartlar altında bile manda ve
himayeyi kabul etmemiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İRFAN KELEŞ (Devamla) - Siz Saadet Partililer, ne zamandan beri Batı
kulüplerinin savunucusu oldunuz; vatan toprağının satılması vicdanlarınızı
sızlatmıyor mu?! BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. İRFAN KELEŞ (Devamla) - Biliniz ki, bu davranışınızı tarih ve Türk
Milleti asla affetmeyecektir. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından gürültüler; MHP
sıralarından "mikrofonu aç" sesleri) BAŞKAN - Ne oluyor efendim?! Sayın hatip bir şey demiyor, size ne
oluyor?! Efendim, toparlayın lütfen. İRFAN KELEŞ (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, mevcut teklife ret oyu
vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Ahmet Tan; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Cemaatlerin taşınmaz mal edinmeleriyle ilgili 4 üncü madde üzerinde,
Grubumun düşüncelerini açıklayacağım. "Cemaat" sözcüğü, iştah
kabartıcı bir sözcük; azınlık ifade edebildiği için, dinsel inançlarla ilintili
olduğu için, maalesef, her türlü kuşkuya, istismara açık. Önümüzdeki yasa
maddesindeki "cemaat" sözcüğünden anlamamız gereken, cumhuriyetimizin
tapusu niteliğindeki Lozan Antlaşmasında geçen cemaatlerdir. Burada, söz konusu
olan cemaatler, Türk yurttaşlarıdır; Rumlar, Ermeniler ve Musevilerden oluşan
ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının güvencesi altında olan Türk yurttaşlarıdır.
Büyük Millet Meclisindeki konuşmalarda en çok işlenen tema, bu madde
dolayısıyla ve 1 inci madde dolayısıyla, maalesef, yine, bölünmez bütünlük
oldu; bunda da haklıyız. Yaklaşık bin yıllık bir tarihin sonunda, elde kalan
vatan parçasını daha da ufalanmaktan kurtaran misakımillî sayesinde, ülkemizin
bütünlüğünü sağlamış bir ülkeyiz. Bu konudaki her türlü duyarlılık, evham
boyutlarına varmadığı sürece yerindedir; hele de, bu ülke, yirmi yıl süren
kanlı bir bölücülük macerasına maruz kalmış ise daha da yerindedir; ama, şunu
unutmamalıyız ki, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Türkiye
Cumhuriyetinin gücüne, burada, özellikle bu çatı altında görev yapan
milletvekillerimizin inanması gerekir. Burada, söz konusu olan, Türk
yurttaşlarının, Türkiye aleyhinde çalışacaklarını, vatanı böleceklerini
düşünmek, söylemek, biraz haksızlık olur kanaatindeyim. Avrupa Birliğiyle ilgili temel kaygılar dile getiriliyor. Avrupa
Birliğine girişin, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaların uyumlaştırılmasının
özbenliğimizi bozacağı, devletimizin temel ilkelerini zedeleyeceği endişesi
ortaya konuyor ve vatan topraklarının satılacağından bahsediliyor. O vatan
topraklarını satın alacak olanlar yine Türk yurttaşlarıdır. Eğer, herhangi bir
yabancı ülkeye o topraklar verilecek olursa, o toprakları, paralarını alacak
olan yine Türk yurttaşları olacağı için, onları kurtaracak, o toprakları
kurtaracak olan Türk Silahlı Kuvvetleridir, bu ülkenin yurttaşlarıdır. Yani
böyle bir satış, başka ülkelerin eline geçmesi türünden bir kaygı biraz evhama
dayalı bir kaygıdır maalesef. (MHP sıralarından gürültüler) MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Ne alaka?! Gerçekleri konuşuyoruz biz
burada. AHMET TAN (Devamla) - Devletin, Avrupa Birliğine girmek, Avrupa
Birliğiyle ilgili buradaki yasaları çıkarmak bizim Anayasamızın öngördüğü
eşitlik ilkeleri gereğince de, antlaşmasının altına imza koyduğumuz,
uluslararası anlaşmalarda taraf olduğumuz belgelerin de gereğidir. Biz, burada
bunları yapıyoruz; yoksa, herhangi bir vatan toprağını tehlikeye sokuyor
değiliz. Böyle bir endişenin burada dile getirilmesi yersizdir ve gereksizdir. Eğer, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları uyumlaştırmak, Avrupa Birliğine
girmek devletin bütünlüğünü zedeleyecekse, o zaman bağımsızlığına ve devlet
olma vasfına sadece on yıl önce kavuşmuş olan onlarca devletin Avrupa Birliğine
doğru niye koştuklarını açıklamak herhalde kolay olmayacaktır. Avrupa Birliğine
üyelik için değil, kendi Anayasamızın öngördüğü vatandaşlar arasındaki eşitlik
ilkeleri bakımından bu düzenlemeyi yapmak zorundayız. 4 üncü maddeyle yapılmak istenen kısaca şudur: Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce meydana gelmiş bulunan
cemaat vakıfları, ülkemize, ilk kez, 1328, yani 1922 tarihi Eşhası Hükmiyenin
Emvali Gayrımenkule Tasarruflarına Dair Kanunun yürürlüğe girmesiyle iktisap
edilebilme imkânı bulmuşlardır bu yurttaşlarımız; ancak, sözü edilen kanunda,
azınlıkların, okul, yetimhane, kilise, havra ve hastane gibi tüm kültürel,
sosyal, dinî ve hayrî kuruluşlarının birer vakıf tüzelkişiliği bulunması
öngörülmektedir. Daha sonra, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun yürürlüğe
girmesiyle, bu kanunun 44 üncü maddesine göre, beyannameler verilmiş, bu
beyannameler vakıfname olarak kabul edilmiştir. Daha sonra, 1970'li yıllarda,
Yargıtay, bu azınlık vakıf tüzelkişiliklerin beyannamelerini vakıfname olarak
geçerli bulmamıştır. Şimdi, burada yapmak istediğimiz değişiklik, Anayasanın öngördüğü,
vatandaşlar arasında gayrimenkul edinmeyle ilgili farklılığı ortadan
kaldırmaktır, yoksa, vatan topraklarını satışa çıkarmak değil! Değerli arkadaşlarım, Büyük Millet Meclisinde, herhalde, üzerinde
durabileceğimiz konular, bu vatan topraklarının savunulmasıyla ilgili değil,
eşitlikçi olmayan uygulamalardan kurtulup, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak ve
Büyük Millet Meclisinin birinci vazifesi olan Türkiye'nin çağdaş hukuk devleti
olması yönündeki, yasalardaki engelleri kaldırmaktır. Bu 4 üncü madde de, böyle
bir engeli ortadan kaldırmayı ifade etmektedir. Demokratik Sol Parti Grubu adına, bu maddeye vereceğimiz desteği ifade
ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Yahnici, zatıâlilerinize, sataşmadan ötürü söz vereceğim;
ama, daha evvel, gruplar adına konuşmaları bitirelim, ondan sonra diye
düşündüm. Yeni Türkiye Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Al;
buyurun efendim. (YTP sıralarından alkışlar) YTP GRUBU ADINA EROL AL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz teklifin 4 üncü maddesi
üzerinde, Yeni Türkiye Partisi Grubu adına söz aldım; Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, özellikle iki gündür yaşadığımız tabloyu görünce,
insan kendisini, Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil de, bu büyük milletin
Meclisinde değil de, bir kahvehane köşesindeymiş gibi hissediyor. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Düşüncelerimizi ifade ediyoruz, düşüncelere
saygı duyacaksınız kardeşim. EROL AL (Devamla) - Elbette, elbette. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yanlış konuşma lütfen. EROL AL (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sana yakışmıyor. BAŞKAN - Lütfen efendim... EROL AL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu millete yakışır ifadelerle
konuşmamız gerektiğini söylüyorum, kimseye kastım yok. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Olmadı... Herkesin konuşması... EROL AL (Devamla) - Herkesin ne söylediğini bir dinlerseniz, sonuç
olarak varacağımız bir yer olacaktır. Değerli milletvekilleri, cemaat vakıflarının mal mülk edinmeleriyle
ilgili bir madde görüşüyoruz. Bilgi, insanın meyvesidir; bilgili insanın boynu
eğik olur. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yalnız, Genel Kurula konuş, Milliyetçi Hareket
Partisine doğru konuşma. EROL AL (Devamla) - Meyveli ağacın dalı gibidir bilgili insan; hamaset
ise bilgisizliğin kaynağıdır. Şimdi, buradan, bu büyük milletin tarihine riyakârlık yapılmaması için
bazı gerçekleri Yüce Genel Kurulumuza ve büyük milletimize bir kez daha
anımsatmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları, hangi
kökenden gelirse gelsin, bu ülkenin birinci sınıf insanlarıdır, hepsinin aynı
derecede hakları vardır; mal mülk edinmede de, başka şeylerde de. Kendi
vatandaşına düşman gibi bakarak devlet idare edemezsiniz. (YTP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) 1451 tarihi, Fener-Rum Patriğinin İtalya'ya kaçtığı tarihtir. BAŞKAN - Sayın Al, Genel Kurula hitap ederseniz minnettar kalacağım. EROL AL (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum Sayın Başkanım; başka
bir yere mi bakayım?! BAŞKAN - Sayın Al, ben gördüm... EROL AL (Devamla) - Rica ediyorum. BAŞKAN - Nezaketen... Sayın Al, siz de rahatsız oluyordunuz. Bir dakika... Sözünüzü özellikle
keseceğim. Bir saniye efendim. Zatıâlileriniz de bu sıralarda otururken, herhangi bir hatip oraya
baktığı zaman, rahatsız oluyordunuz. (YTP sıralarından gürültüler) EROL AL (Devamla) - Nereye baktım, anlamadım? H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Hatibe baskı yapmayın. BAŞKAN - Efendim, niye alınıyorsunuz? H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Onlar da hatibe bakmasınlar söyleyin de. BAŞKAN - "Arkadaşlarım rahatsız oluyor" demedim Sayın bakanım. EROL AL (Devamla) - Sayın Başkanım, ben hiçbir yere bakmayayım o zaman.
(SP sıralarından "buraya, buraya" sesleri) Peki, bu tarafa bakıyorum.
Sayın Başkanım, bu arada sürem azalıyor. Lütfen... Rica ediyorum...
Konuşmanın bütünlüğünü bozuyorsunuz efendim. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Bu tarafa bakın. BAŞKAN - Sayın milletvekilim, Sayın Al'ın bu konuda, zabıtlara geçmiş
hali olduğu için, Sayın Hatiboğlu'na hitaben konuştu. Affedersiniz, ben,
biliyorum, bunamamışım! Üçbuçuk yıldır bu işi yapıyorum ben. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bana bakabilirsiniz. EROL AL (Devamla) - Hayır efendim; ben, Sayın Hatiboğlu'na hitaben
konuşmadım. BAŞKAN - İstirham ederim yani.. Sezar'ın hakkını Sezar'a vereceğiz. (MHP
sıralarından alkışlar) EROL AL (Devamla) - Efendim, 1451 tarihinde -tekrarlıyorum- Fener Rum
Patriği İtalya'ya kaçmıştır. Fener Rum Patrikliğini yeniden ihya eden kişi Fatih Sultan Mehmet'tir.
Bunu yapmasının nedeni şudur: 1454 yılında, Gennadios Skolarios'u, Fener Rum
Patriği yaparak, Patrikhanenin başına oturtmuştur; nişanını ve giysilerini
kendisi takmıştır ve üç tuğralı paşa konumuna kendisini oturtmuştur. Kendisine
bu törende söylediği şudur: "Dostluğumuza güven, bundan önceki patriklerle
aynı haklara sahipsin; yani, Bizans İmparatorusun..." MEHMET GÜL (İstanbul) - Yanlış söylüyorsun; öyle değil. EROL AL (Devamla) - Fatih, bu ülkedeki -yani, Osmanlı ümmetine dahil-
Fener Rum Patrikhanesinin tebasını, Ermenileri ve hahamlığı ihya ederek,
Osmanlı ulemasıyla, Osmanlı surlarını, İstanbul surlarının içinde tutarak,
azınlıkların sorumluluğunu bu patrikliğe, hahamlığa ve Ortodoks kilisesine
vermek istemişti. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Onun için parçaladılar kardeşim! EROL AL (Devamla) - Bu, bize kalan vakıflar, 160 adet vakıf, Osmanlının
mirasıdır, Osmanlıdan kalmıştır. Bugün, kurulmuş veya kurulacak bir azınlık
vakfı yoktur. Eğer, biz, canımız istediğinde tarihe sarılıp, canımız
istediğinde unutacaksak, böyle bir anlayışı benim kabul etmem mümkün değildir,
Genel Kurulumuzun kabul etmesi mümkün değildir ve yüce milletimizin de kabul
etmesi mümkün değildir. Gerçekleri bütün çıplaklığıyla kabullenmemiz gerekir. Azınlık vakıfları, Osmanlının büyük bir tarihî birikiminin bize
yansımasıdır. Bu tarihi korumak, herkesten önce bizim görevimizdir. MEHMET GÜL (İstanbul) - Ne ilgisi var onunla bunun! EROL AL (Devamla) - Yani, bunu, birileri, gelip, Türkiye'de emlak
alacak, Türkiye'yi işgal edecek gibi sunmak bence doğru değildir; çünkü,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan azınlıklara mensup kişilerin, mal mülk
edinmelerinin önünde bir yasal engel yoktur; istediği yeri satın alır,
karşıdaki binaların hepsini de, halen, bugünkü koşullarda, bugünkü yasalarla
satın alabilir. Bunu bilmeyen var mı içimizde?! Burada, Bakanlar Kurulu -ki,
Bakanlar Kurulu, bugün, üç partinin oluşturduğu bir Bakanlar Kuruludur- eğer
bunlara izin vermek istemiyorsa hiçbirine vermez; yani, burada, hepimizin,
tarihimize sahip çıkan bir anlayışla hareket etmesinde yarar görüyorum,
gerçekleri çıplaklığıyla ulusumuza yansıtmamızda ve arkadaşlarımızla
paylaşmamızda yarar vardır diyorum. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum
efendim. (YTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Al. Efendim, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili
Sayın Sevgi Esen'de. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliğine uyum paketi adı altında gündemimize gelen,
bazı kanunlarda değişiklik yapan teklifin 4 üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, 3 kasımda yapılacak seçim sonrasında kurulacak
hükümetle, milletin yüzünün güleceği günlerin gelmesini tüm kalbimle diliyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) Cumhuriyetin kurulduğu günden beri, ilk defa, böyle acı tabloların
yaşandığı, kepenklerin indiği, bebeklerin aç uyuduğu, fabrika bacalarının
tütmez olduğu, ülke insanlarının işsizler ordusu haline geldiği, babaların
çocuklarının yüzüne bakamaz hale geldiği, anaların gözyaşlarının sicim gibi
olduğu, aflarla milletin adalete güveninin yok edildiği, en önemlisi, hukuk
sisteminin altüst edildiği, kanun çıkarıyoruz diye milletin yok farz edildiği
ve büyük bir hukuk karmaşasının yaşandığı günlerin geri gelmemesi, şüphe yok
ki, bu necip milletin, en büyük dileğidir ve hakkıdır. Değerli milletvekilleri, yaşanan tablolar, milletin tespit ettiği
kareler çok nettir. Dün, bugün, neden toplandık; Avrupa Birliğine uyum
yasalarını görüşmek için. Dün ne yaptık; seçim kararı aldık. Şimdi elimizde 12
- 13 maddelik bir uyum paketi var; hemen hepsi, Türk hukuk sistemini
değiştirecek ve toplumda farklı görüşlerin olduğu, şimdiye kadar partilerarası
ortak görüşle kabul edilen demokratikleşme paketinden çok daha önemli ve hassas
konular. Zannediyorum, buna "hayır" demek mümkün değil. O zaman size
şu soruyu sormazlar mı: Şayet bu uyum yasalarında samimiyseniz, tüm
uyarılarımıza rağmen Meclisi neden kapattınız? Kaybettiğimiz, kimseye yaramayan
bu temmuz ayında, bu bir ayda, biz ne yaptık, siz ne yaptınız?! AYHAN ÇEVİK (Van) - Yıllardır, her sene, üç ay tatil yapıyorsunuz... SEVGİ ESEN (Devamla) - Şimdi, görünüşe bakılırsa, hem komisyonlarda hem
burada söylem tam, görüntü iyi, herkes Avrupa Birliği yanlısı; ya gerçekler?!.
Hatta, bunun devlet politikası olduğu söyleniyor, herkes hemfikir; ama, değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliğine samimi taraf olmak için eylem gerekir, gümrük
birliği gibi yürekli kararlar almak gerekir ve proje gerekir, çağı hedeflemek
gerekir ve daha da önemlisi, bu kürsüde, hitap ederken üslup gerekir. (DYP
sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, Anayasaya aykırılıklar giderilerek
sunulan bir yasal uyum paketi gerekir. İşte, önünüzde, Anayasaya aykırılığı ilk
sınıfta okutulan bir dizi teklif. Değerli milletvekilleri, biz yama yapmıyoruz, gelecek kuşaklarımızı
bağlayacak, çocuklarımızın kaderi olacak değerlendirmeler yapıyoruz. İki ayda çıkardığınız kanunları bir daha bir daha değiştirmeye ne
hakkımız var?! Milletin, bizlerin zamanını almaya kimin hakkı var?! Gidip
Ulusal Programı imzalayıp, Türkiye Büyük Millet Meclisine, bize tebliğ ettikten
sonra, şimdi, biz bu işte yokuz, Avrupa Birliği uyum yasalarının bir kısmına
biz karşıyız; siz, diğer partiler, Mecliste anlaşın çıkarın; ama, biz Avrupa
Birliğine taraftarız demek nasıl bir yöntem, nasıl bir söylem, bunu millet
anlayacak. Değerli milletvekilleri, işte, önümüzde, Lozan'a ve Anayasaya aykırılık
açısından dikkat etmemiz gereken bir madde, kanun teklifinin 4 üncü maddesi...
Cemaat vakıflarına sınırsız gayrimenkul edinme hakkı tanınıyor, hukukî kimlik
veriliyor; vakfiyesi olup olmadığına bakılmaksızın veriliyor. Vakfiyesi olmayan
vakıf olabilir mi?! Burada, kendi vakıflarımız ile cemaat vakıfları arasında
eşitsizlik yok mu?! Ancak, bu yasada tek teminatımız ve tek tesellimiz, Türkiye
Büyük Millet Meclisince Bakanlar Kuruluna yetki verilmesidir. Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği büyük bir projedir. Doğru Yol
Partisi, bu projeyi, demokrasinin, hukukun, ekonominin standartlarını
yükseltmek, insan haklarına saygılı olmak ve milletinin refahı için
istemektedir. Türkiye, bir büyük ülke olarak, tarihiyle, kültürüyle, onurlu bir
şekilde Avrupa Birliğine katılacaktır. Bu projeyi kısır çekişmelerin konusu
yapmak ise Avrupa Birliğini hiç tanımamaktır. Türkiye, Kopenhag kriterlerinde ifadesini bulan değerlere, kendi
değerleriyle ulaşacaktır. Bu değerlere, seçim meydanlarındaki oy kaygısıyla
ulaşılması ise hiç mümkün değildir. Tarih, bu gerçekleri, 3 Kasımda bir daha,
bir daha yazacaktır. Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Anavatan Partisinde. Ankara Milletvekili Sayın Nejat Arseven; buyurun. (ANAP sıralarından
alkışlar) Sayın Arseven, 5 dakika süreniz var. ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifinin 4 üncü maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Bu maddede, cemaat vakıflarıyla ilgili ve biraz önce bu kürsüde benden
önce grupları adına konuşan değerli hatiplerin de ifade etmiş olduğu
değişiklikler yapılmaya çalışılmaktadır. Öncelikle şunu ifade edeyim ki; bu
konuda kamuoyunda tartışmalar uzun zamandan beri devam etmektedir. Bugün de bu
tartışmalar yapıldı, komisyonlarda da sürdürüldü. Bir kere şunu ifade edeyim
ki, bu değişiklik teklifi, Dışişleri Bakanlığımızdan, vakıflardan sorumlu
Devlet Bakanlığına yazılan 4.9.2000 tarihli yazıyla özellikle cemaat
vakıflarımızın gayrimenkulleri üzerinde tasarruf edememeleri ve kendilerine bir
vesileyle intikal etmiş olan gayrimenkulleri tescil edememeleri dolayısıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine vaki başvurular dolayısıyla, ülkemizin şimdiye
kadar hiç mahkûm olmadığı, ayırımcılık gibi, tabiî, dünyada, belki, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde görülen davalar içinde en kötüsü olan bir cezayla
ülkemizin cezalandırılabileceği ihtimalinin büyük bir şekilde ortada olduğunun
bildirilmesi üzerine hazırlanmıştır. Bu tasarı, benden önceki Sayın Devlet Bakanı tarafından, Sayın Yalova ve
benim tarafımdan Bakanlar Kuruluna götürülmüştür; ancak, maalesef, orada
gerekli imzalar tamamlanamadığı için bu tasarıyı Genel Kurula indirmek mümkün
olmamıştır. Bu tasarının bir diğer önemli yönü, özellikle Avrupa Birliği
bağlamında Kopenhag siyasî kriterlerinin en önemli özelliklerinden birisi olan
azınlık meselesinin çözülmesiyle de doğrudan alakalı olmasıdır. Yine, biraz önce ifade edildi, Türkiye Cumhuriyetinde Lozan ile sadece
dinî azınlıklar kabul edilmiştir ve üzerinde konuştuğumuz vakıflar Lozan Barış
Antlaşmasıyla hukukî statülerine kavuşmuş ve daha sonra çıkarılan 1936
beyannamesiyle -ki, bugüne kadar da böyle anılmaktadır- vakfiyelere olmamasına
rağmen, 1936 yılında vermiş oldukları beyannameler vakıf senedi olarak kabul
edilen ve bugüne kadar da o vakfiyelere göre idare edilen vakıflardır. Aynı
zamanda, tabiî, bir hususu daha dikkatinize getirmek istiyorum. Bu vakıfların
bugünkü yöneticileri Türk vatandaşlarıdır. Dolayısıyla, bu vatandaşlarımızın;
yani, bu Türkiye Cumhuriyeti kimliğine sahip vatandaşlarımızın, bugün, Vakıflar
Kanunumuza göre, yeni vakıf kurmalarında ve bu vakıfların marifetiyle her türlü
tasarrufta bulunmalarına hiçbir mâni hal Türk hukuk sisteminde bulunmamaktadır;
yani, bu azınlıklara dahil vatandaşlarımız yeni vakıflar kurabilirler ve bu
vakıfları dolayısıyla, biraz önce burada ifade edilen, Türkiye Cumhuriyetinin
her tarafında, diğer vakıflar gibi, her türlü gayrimenkulü satın alabilirler.
Onun için, bu farkı çok iyi görmek lazım. Bizim burada ifade etmeye çalıştığımız, Lozan'da azınlık olarak kabul
edilen ve vakıf senetleri olmaması dolayısıyla 1936 beyannamesi vakıf senedi
olarak kabul edilen ve 1936 yılından beri de, gerek üzerlerine kayıtlı
gayrimenkulleri üzerinde gerekse hibe, vasiyet ve sair yollarla kendilerine
intikal etmiş olan gayrimenkuller üzerinde tasarruf etme imkânına sahip olmayan
bu vakıflara, bu gayrimenkuller üzerinde tasarruf etme imkânının verilmesidir
ve bu vakıfların, bugün, İstanbul'da, özellikle birçok gayrimenkulü, Vakıflar
Genel Müdürlüğünün, bu gayrimenkullerin imar ve inşasına izin verememesi
dolayısıyla yıkılma noktasındadır. Şimdi, diyeceksiniz ki, özellikle Batı Trakya'daki Türk vakıflarına ait
eserler de aynı durumdadır; doğrudur; bunların hepsini kabul etmek zorundayız;
ancak, Lozan'ın mütekabiliyet esasına göre, bizim bu imkânı sağlamamız halinde,
işte, korumaya özen gösterdiğimiz Batı Trakya başta olmak üzere, yurt dışındaki
Türk vakıflarının da bu tür elinde bulundurdukları eserleri imar ve ihya etme
imkânları ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, hadiseyi bu açıdan değerlendirmek lazımdır. Değerli arkadaşlarım, biraz önce bu kürsüden ifade edildi; değerli
konuşmacılar konuşmalarını yaptılar. Özellikle, açıklamaları dolayısıyla, Sayın
Ayhan'a, Sayın Fırat'a çok teşekkür ediyorum; çünkü, konuyu çok net bir şekilde
ortaya koydular ve en ufak bir istismar etmek yolunda meseleyi kullanmadılar;
ancak, Milliyetçi Hareket Partisinin çok değerli sözcüsünün "vatan
topraklarının satışına izin verilmektedir" şeklindeki sözlerini, çok büyük
bir esefle dinledim... MUZAFFER ÇAKMAKLI (Şanlıurfa) - Yalan mı?.. NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Evet. Cevap veremeyeceğim; ama, dediğiniz
doğru değil demekle yetineyim. Değerli arkadaşlarım, biraz önce söyledim; sizi insafa davet ediyorum.
Bugün azınlıklara mensup vatandaşlarımız, Türkiye hudutları dahilinde nerede
isterlerse gayrimenkul alabilirler; bir. İkincisi, yabancıların Türkiye'de mülk
edinmelerine dair bir kanun elan yürürlüktedir. Dolayısıyla, yurt dışındaki
herhangi bir ülkeye mensup vatandaşlar, insanlar, mütekabiliyet esasına göre,
yine, Türkiye Cumhuriyetinin her tarafında, bugün istedikleri kadar mülk
edinmek imkânına sahiptirler... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ben Ağrı Dağını vermek istemiyorum!.. NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu
düzenlemenin arkasında bir artniyet aramak, aslında, bir haksızlık olduğu gibi,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşıyan, beraber yaşadığımız, toplumun
her kesiminde beraber görev aldığımız, hatta bu Parlamento çatısı altında dahi
bir değerli partimizin temsilcisi olarak görev almak imkânına sahip
vatandaşlarımıza, birinci derecede, en azından haksızlık etmek olur. Onun için,
bence, hadiseyi bu manada değerlendirmek lazım. Belki yanlış anlaşılıyor.
Anlatmakta belki biz zorluk çektik yahut anlatamadık; ama, zannediyorum ki, bu
açıklamalarımdan sonra bu konudaki farklı düşünceler, hiç olmazsa belli bir
ölçüde kalkacaktır diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, yine, yurt dışında Türk vakıflarının kurulup
kurulamayacağı meselesi, değerli sözcü tarafından ifade edildi... BAŞKAN - Efendim, toparlama imkânınız olur mu. NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım. Özellikle çok sayıda vatandaşımızın yaşamış olduğu Almanya'da birçok
Türk vakfı -ki, isimlerini biliyorsunuz- bugün faaliyet göstermektedir. Ayrıca, bir önemli hususu daha dikkatinize getirmek istiyorum.
Özellikle, bugüne kadar Türk vakıf mevzuatında, üzerinde en ufak bir düzenleme
bulunmayan yabancı vakıfların Türkiye'de şube açma meselesinde de, bu kanunla
bir düzenleme yapılmaktadır. Bugün, maalesef, Türkiye'de yabancı vakıfların
çalışmalarına dair Türk vakıf mevzuatında en ufak bir düzenleme yoktur. Burada,
biz, bundan sonra bu tür yabancı vakıfların Türkiye'de şube açmalarına bir
düzen getiriyoruz. Ayrıca, bu vakıfların çalışmalarına izin verme yetkisini de
Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kuruluna bırakıyoruz. Zannediyorum ki, Türkiye
Cumhuriyetinde bu devleti idare etme yetkisini milletten alan Bakanlar
Kurulundan daha yetkili bir makam yoktur. (ANAP sıralarından alkışlar) Eğer,
biz, Türkiye'de Bakanlar Kuruluna güvenmeyeceksek, o zaman, en azından, millete
ve milletin temsilcileri olan sizlere saygısızlık etmiş oluruz. Onun için,
hadiseyi bu şekilde ortaya koymayı çok doğru buluyorum. Yine, bakın değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlığı tarafından
-konuşmamın başında ifade ettiğim yazıda- gayrimüslim vakıflarına bu iznin
verilmesinin Bakanlar Kurulu iznine bağlanmasının da, aslında, bir ayırımcılık
olduğu ifade edilmiştir; ancak, gerek Sayın Bakan gerekse ben, getirdiğimiz
tasarılarda, bu konuda İçişleri Bakanlığının, Dışişleri Bakanlığının uygun
görüşü, vakıflardan sorumlu Devlet Bakanlığının uygun görüşü ve Bakanlar
Kurulunun kararıyla bu iznin verilmesine dair bir düzenleme yapıyoruz; yani,
konu üzerinde bu kadar hassasiyetle durulmuştur. Çok değerli milletvekilleri, zannediyorum ki, kamuoyunda çok tartışılan
ve seçim kararı aldıktan sonra toplanamayacağı, özellikle Türkiyemizin bu en
büyük projesi üzerinde tartışamayacağı ifade edilen Türkiye Büyük Millet
Meclisi, yani, sizler, bugün bir güzel örneği, Anayasa değişikliklerinde olduğu
gibi, ortaya koyuyorsunuz; muhalifiyle muvafıkıyla bu Meclis, bugün, bütün
millete örnek olarak, cumhuriyetin bu en önemli projesi konusunda fikirlerini
burada ifade ediyor ve fevkalade seviyeli tartışmalar yapılıyor. Dolayısıyla,
Anayasadaki büyük değişiklikleri yaparak, özellikle sivil dönemde
gerçekleştirilen en önemli Anayasa değişikliklerini hayata geçiren bu 21 inci
Dönem Parlamentosunun siz değerli milletvekillerinin, bugün, burada, özellikle
Avrupa Birliğiyle tam üyelik sürecimizde, en az Anayasa değişiklikleri kadar
önemli bu değişiklikleri yapacağınıza inanıyorum. Tekrar, hem Sayın Başkana müsamahası için hem de sizlere, beni sabırla
dinlediğiniz için, çok teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve YTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ederim efendim. Efendim, gruplar adına... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... BAŞKAN - Bir saniye efendim... Gruplar adına konuşmalar bitmiştir. Şimdi, Sayın Yahnici'nin bir talebi var sataşmadan ötürü. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, ben de... BAŞKAN - Sizin de mi?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır... Teşekkür ediyorum, bana kimse sataşmadı. BAŞKAN - Buyurun efendim o zaman. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir hususta tenevvür etmek istiyorum,
aydınlanmak istiyorum efendim. Sayın Bakan, Grubu adına grup sözcüsü olarak kürsüye geldiler. Bu, en
doğal hakkıdır. BAŞKAN - Evet efendim, Ankara Milletvekili olarak geldiler. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Her şeyden önce milletvekilidir, doğrudur;
ancak, anlayamadığım bir taraf var. Acaba bu görüşleri hükümet paylaşmadığı için
mi Sayın Bakan hükümet adına ifade edemedi, Grubu adına ifade etti? BAŞKAN - Malum... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Öyle mi? BAŞKAN - Evet efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, ben bilemem ki... BAŞKAN - Malum efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Öyle mi efendim? BAŞKAN - Efendim, sabahtan beri yapılan müzakerelerde bu konu konuşuldu
Sayın Hatiboğlu. Benim bu konuda herhangi bir yetkim yok. Sayın Nejat Arseven
Ankara Milletvekili olarak söz istedi. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hiç ona itirazım yok efendim, hiç ona itirazım
yok; yalnız, uyumlu hükümetten beklemediğim bir şey olduğu için... (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Sayın Yahnici, söz istemiştiniz; buyurun efendim. ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Sataşma diye de kabul etmiyorum; ama,
Sayın Dengir Fırat konuşurken benim 1 inci maddeyle ilgili olarak oy
kullanmadığımı söylediler; doğrudur, Tutanak Müdürlüğünden araştırdık. Ben
salonda idim; bir. İki, oyumu kullandım; üç, Sayın Bahçeli'yle birlikte yukarı
odaya çıkıp Sayın Çiller'i kabul ettik aynı saatte, buradan aceleyle çıktım.
Tutanak Müdürlüğünden gerekli düzeltme yapılmıştır. Yalnız, Sayın Fırat bu sözü söylerken bunun kullanılmaması gereken bir
söz olduğunu, bunun istismar edilmemesini düşündüklerini ve buradan açıklamanın
da bir manası olmadığını söyledi; ama, açıkladı. Sayın Fırat veya başkaları
için ben gördüm ki, bazı gruplarda bazı milletvekili arkadaşların elinde kim
katıldı kim katılmadı diye listeler geziyor. Ben Şevket Yahniciyim, hayatım
belli, mücadelem belli. Apo'yu astırmadık diye zil çalıp oynayanların bana bunu
söyleme hakları olmadığını söylüyorum. Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim. Efendim, madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin
madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 4 üncü
maddesi, cemaat vakıfları konusunda Lozan Barış Antlaşmasına ve Kopenhag kriterlerindeki
azınlıkların korunması ilkesine uygun bir düzenleme. Vakıfların uluslararası
faaliyetleri konusunda ise, yeni Türk Medenî Kanununa paralel bir düzenleme
getirmektedir. Önergeye bu nedenlerle katılamıyoruz. BAŞKAN - Sayın Köse?.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - İmza sahiplerinden Sayın Abdurrahman Küçük
konuşacaklar. BAŞKAN - Sayın Abdurrahman Küçük, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten önemli, önemli olduğu kadar da hassas, hassas olduğu kadar da
nüansları içinde saklı bir maddeyi görüşmek üzere buradayız. Madde metninden
çıkarılmasını istediğimiz bu konunun aydınlatılmaya, Türk kamuoyunun da doğru
bilgilenmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Niçin madde metnine karşıyız; niçin madde metninin bu paketten
çıkarılmasını istiyoruz? Biraz önce de, dün de, bugün de bazı arkadaşlarımızın
bu konuda bilgi verirken, tarihî hakikatlere aykırı beyanları da oldu, yanlış
bilgiler de sunuldu. Onun için, ben, önce burada üzerinde durduğumuz konunun
cemaat vakıfları olduğunu ve Türk vatandaşı olan, Lozan'da dinî azınlık olarak
kabul edilen vatandaşlarımızın mülk edinmesinde herhangi bir sınırlama
olmadığını belirtmek istiyorum. Onun için, bunun net olarak altının çizilmesi,
sonra da, bu cemaat vakıflarıyla ilgili endişelerin gündeme gelmesi lazımdır. Gerçekten, tarihe dönüp baktığımız zaman görüyoruz ki, Anadolu'ya
Türkler geldiğinde, sırf monofizit Hıristiyan olduğu için Ermeniler rahatça
ibadet edemiyorlardı; Ortodoks Hıristiyanlar, onları Hıristiyan kabul
etmiyordu. Onların gerçek dinî hürriyeti Türklerle başlamıştır. Fatih Sultan
Mehmet İstanbul'u fethettiği zaman, Ortodoks Patriği yoktu; diğer
Hıristiyanlar, Vatikan ile Bizans arasında çekişmeden dolayı patrik
atanamıyordu. Fatih Sultan Mehmet, Türk Milletinin hoşgörü örneğinin en
yücesini göstererek, oraya patrik seçtirmiştir; Bizans İmparatoru falan
değil; -düzeltilmesinde
yarar görüyorum, Bizans İmparatoru değil- Vatikan'ın benzeri, İstanbul'da yeni
Fener Devleti icat edilmesin diye endişe ediyoruz; endişemiz bundan
kaynaklanıyor. (MHP sıralarından alkışlar) Biz, Lozan'da çizilen çizginin
delinmesini istemiyoruz. Bizim, Yüce Atatürk'ün 1936'da hudutlarını çizdiği o
düzenlemenin ihlal edilmesine gönlümüz razı olmuyor; çünkü, o Yüce Atatürk,
Türk Milletine, Lozan'la yeni bir kimlik kazandırdı ve azınlıklara da güveni
veren O olmuştur. O halde, nedir bu acelecilik, nedir?!. 1492'de İspanya'da
zulme uğrayan insanları bağrına basan "nerede zulme uğrayan insan varsa,
benim ülkemin kapıları onlara açıktır" diyen bir ecdadın torunları olarak,
nasıl olur, onlara ihanet edebiliriz. Onun için, biz diyoruz ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dinî
azınlıkların da, bütün Türk vatandaşlarının da garantisi Milliyetçi Hareket
Partisidir; çünkü, onları korumak da bizim görevimiz. (MHP sıralarından
alkışlar) Niçin; çünkü, Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Harbine başladığı
zaman, bir patrikhaneyle ilgili ne dedi biliyor musunuz: "Bu fesat ocağı,
mutlaka, hududu millî haricine çıkarılmalıdır." Niçin; çünkü, Kurtuluş
Harbinde, vakıflar kanalıyla elde ettikleri imkânları Türk Milletinin
bütünlüğünü parçalama yönünde kullanıyorlardı. Açtıkları okullar, cemaat
okulları, vakıflar kanalıyla açılan okullar, orada, Türk Devletine, Türk
Milletine düşman militanlar yetiştiriyordu. Ermeni meselesi çıktığında,
kendiliğinden mi çıktı?! Ulusal Programda da yok bu. Nedir?.. 1936'dan bu
tarafa, hiç kimsenin cesaret edemediği, ucu açık, tehlikesinin de tahmin
edilemeyecek boyutlarda olacağı ve yarın, düzeltme imkânı da olmayacak böyle
bir düzenlemeyi gündeme getirmekle, korkuyorum ki, başta dinî azınlıklar
dediğimiz, bizimle aynı haklara sahip o insanlara zarar vermiş oluruz. Korkuyorum ki, daha önce, yurt dışından buraya elemanlar göndererek, o
insanlarımızı istismar etmek isteyenler, yeni, kanunî bir düzenlemeyle, o
imkânı ellerine almış olsunlar. 1660'larda Anadolu'ya gelip, buradaki dinî
azınlıkları ifsat etmek isteyenlere, o cemaatlerin reislerinin cevabı, devlet
reisine -padişaha- bizzat müracaatları şudur: "Bunlar, bizim birliğimizi
bozmak istiyor, dirliğimizi bozmak istiyor." Korkuyorum ki, bu vakıflar,
yeni bir bölünmeye, yeni parçalanmaya yol açar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim... ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Devamla) - Onun için, diyoruz ki, bu maddenin
metinden çıkarılması, hem azınlıklarımızın hem Türk Milletinin tamamının,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsinin hayrına olacaktır. Onun için, yeni bir vebali yüklenmeyelim, surda gedik açmayalım,
bindiğimiz dalı kesmeyelim; yarın geç olur, o, geç olmadan biz, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, bu konuyu tezekkür edelim. Ancak, şunu da söylüyorum:
İnşallah, bu 3 Kasımda yapılan seçimde Milliyetçi Hareket Partisi tek başına
iktidara gelecek, yapılan bu yanlışlıkları düzeltecek ve hem azınlıkların hem
de Türk Milletinin tamamının güvencesi olacaktır, o günler yakındır. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Sayın milletvekilleri, Başkanlığımıza bir önerge verilmiştir. Maddenin oylamasında açıkoylama talebi vardır. Arkadaşlarımın isimlerini
okuyup, burada olup olmadıklarına bakacağım. Adnan Fatin Özdemir?.. Burada. Cumali Durmuş?.. Burada. Mehmet Telek?.. Burada. Nuri Tarhan?.. Burada. Nesrin Ünal?.. Burada. Yener Yıldırım?.. Burada. Ali Özdemir?.. Burada. Basri Coşkun?.. Burada. Enis Öksüz?.. Burada. Ayhan Çevik?.. Burada. Hüseyin Kalkan?.. Burada. İsmail Çevik?.. Burada. Mehmet Nacar?.. Burada. Salih Erbeyin?.. Burada. Mustafa Verkaya?.. Burada. Turan Çirkin?.. Burada. Hayrettin Özdemir?.. Burada. Cezmi Polat?.. Burada. Ali Serdengeçti?.. Burada. İsmail Hakkı Cerrahoğlu?.. Burada. Meral Akşener?.. Burada. Cihan Paçacı?.. Burada. Muzaffer Çakmaklı?.. Burada. Metanet Çulhaoğlu?.. Burada. Yoklama yapılacaktır. SUHA TANIK (İzmir) - Maddeyi oyluyoruz; yoklama değil. BAŞKAN - Açıkoylama işte, bir nevi yoklama talebi. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin açık oylaması yapılmış,
oylamaya 345 sayın milletvekili katılmış olup, 227 kabul, 118 retle madde kabul
edilmiştir efendim. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5. - A) 6.10.1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Yabancıların bu Kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Yabancıların bu
Kanuna göre düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde topluluğa hitap
etmeleri, afiş, pankart, resim, flama, levha, araç ve gereçler taşımaları,
toplantının yapılacağı mahallin en büyük mülkî idare amirliğine toplantıdan en
az kırksekiz saat önce yapılacak bildirimle mümkündür." B) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 10 uncu maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının
imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat
önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu
valilik veya kaymakamlığa verilir." BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gruplardan bir ricam olacak efendim. Bazı maddeler üzerinde Başkanlığımız tarafından tolerans tanımak
olabiliyor; ama, bazı maddelerde sizlerin de sürenizi kullanmanızı rica
edeceğim efendim. Efendim, 5 inci madde üzerinde müzakere açıyorum. 5 inci madde üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili
Sayın Halil İbrahim Özsoy; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin 5 inci maddesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu,
hepinizin bildiği gibi 2911 sayılıdır ve 6.10.1983 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. O günden bugüne; yani, 6.10.1983 tarihinden bugüne kadar Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu üzerinde pek çok eleştiriler ve buna bağlı olarak da
pek çok değişiklikler olmuştur. Hatta, gerek sosyal gerek siyasal ve gerekse
diğer maksatlarla kurulan sivil toplum örgütlerinin, seslerini, günün
hükümetlerine duyurabilmek için, toplumda haklarını savunabilmek için veya
toplumda kendilerini tanıtabilmek için yaptıkları en önemli eylem toplantı veya
gösteri yürüyüşüdür. İşte, zaman zaman bu Kanunun yanlış uygulamalarından doğan
olumsuzluklar bazı çevrelerce insan hakları ve demokrasi bağlamında kriter
olarak değerlendirilmiştir. O yüzdendir ki, özellikle, günlük hayatımızın bir
parçası olan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununu değiştirirken çok
dikkatli ve hassas davranmak mecburiyetinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Şimdi, bu Kanunda küçük iki değişiklik yapılıyor; fakat, neticesi
itibariyle bunlar büyük yankı bulacak değişikliklerdir. Kanunun; yani, 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrası yeniden düzenleniyor. Daha evvelki Kanunda yabancıların; yani, Türk
vatandaşı olmayanların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmaları veya Türk
vatandaşları tarafından yapılan, tertip edilen toplantı veya gösteri
yürüyüşlerinde topluma hitap etmeleri, yürüyüşlerde afiş, pankart, resim,
araç-gereç taşımaları İçişleri Bakanının iznine tabi idi; yeni düzenlemede bu
izin kaldırılmaktadır. İzin, aslında, muayyen makamların, yürürlükteki kanun,
tüzük ve yönetmeliklere göre takdir hakkını kullanma yetkisidir; dolayısıyla,
biraz da keyfidir. O yüzden, burada İçişleri Bakanlığının takdir hakkı
kaldırılıyor, yerine, bildirim getiriliyor ve bir de, saatle, zaman süreciyle
sınırlandırılıyor. Yani, yabancıların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmaları
veya Türk vatandaşları tarafından yapılan bir toplantıda topluma hitap
etmeleri, yürüyüşte afiş, pankart, resim, araç-gereç taşımaları için, olaydan
48 saat evvel İçişleri Bakanlığına bildirmekle yetinilecektir; bir
kolaylaştırıcı, bir pratik hale getiriş şeklidir bu. İkincisi ise, yine, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanununun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişikliktir. Bu
düzenlemeyle ise, toplantılardan 72 saat evvel, o yerin en yüksek mülkî amiri,
vali veya kaymakamlara bildirilmesi gerekirken, zaman kaybını öne almak,
dolayısıyla, bu zaman sürecini 48 saate indirmek suretiyle yeni bir düzenleme
getirilmiştir. Böylece, Avrupa Birliği normlarına uygun halde 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu da yeniden düzenlenmiş oluyor. Bu kanunun da milletimize, Meclisimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim; özellikle, sürenizi yerinde
kullandığınız için çok teşekkür ediyorum. Şimdi söz sırası, Saadet Partisinde; Erzurum Milletvekili Sayın
Fahrettin Kukaracı... Sayın Kukaracı, siz de sürenizi tam kullanırsanız minnettar kalacağım
efendim; çünkü, bazı maddelerde toleranslı,
bazı maddelerde süratle hareket edersek, hiç olmazsa sabah 8'de bu iş
biter. SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 5 inci maddesi
üzerinde, Grubumun görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, demokrasimizi geliştirmek, noksanlardan
kurtarmak ve standardını AB seviyesine yükseltmek için birtakım mevzuat
değişiklikleri yapılmaktadır. Bu teklifle getirilen değişiklikler, Avrupa
Birliğiyle uyum yasaları olarak ifade edilmektedir; ancak, birçok kanunda
değişiklik yapılmasına rağmen, birkaç madde dışında, özgürlükleri genişleten,
demokrasi ve insan haklarına hizmet eden değişiklikler yoktur. Yani, Avrupa
Birliğine uyum diye getirilen değişikliklerin ne kadar uyum arz ettiği tartışma
konusudur. Nitekim, daha önce Avrupa Birliğine uyum diye yapılan değişiklikler
yeterli bulunmamış olacak ki, yeniden, uyum adı altında buraya getirilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine getirilen ilave bunun kanıtıdır. Şu anda yapılmak istenen değişiklikler de, mahiyeti itibariyle, mevcut
mevzuat hükümlerinden çok farklılık arz etmemektedir. Bu paket, kaçak
göçmenlerin sahillerine indirilmesinden rahatsız olanlar için, Türkiye'deki
cemaat vakıflarının taşınmazlarını genişletmelerini ve tescillerinin sağlanması
için, yabancıların ülkemizde rahatça toplantı ve gösteri düzenleyebilmelerini
sağlamak ve "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iadei muhakeme kararını
kabul ettik" demek için huzurunuza getirilmiştir. Bu paket, yetersizdir, tutarsızdır; demokrasimize, insan haklarına,
özgürlüklerin genişletilmesine, hukuk devletinin gerçekleştirilmesine katkısı
abartıldığı ölçüde olmayacaktır. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü ve 10 uncu
maddelerinde yapılan değişikliklerle, yabancıların yapacakları toplantı ve
gösteri yürüyüşünde kullanacakları pankart, afiş vesaire ile konuşacak hatipler
eskiden İçişleri Bakanlığının iznine tabi olurken, bu değişiklikle, mülkî amire
bildirimde bulunmaktan ve sürenin 72 saatten 48 saate indirilmesinden
ibarettir. Bu değişiklikle 2911 sayılı Yasanın AB kriterlerine uydurulmuş
olduğunu düşünmek, kendi kendimizi aldatmaktan başka bir şey değildir. Toplantı ve gösteri özgürlüğü konusunda devletin görevi bunlara karşı
hiçbir tavır takınmayarak pasif şekilde seyirci kalmak değil, toplantı ve
gösterinin gerçekleştirilmesi için gerekli önlemleri almak da, onları karşı
saldırılardan korumak da, toplantı ve gösterinin sağlıklı bir şekilde devamını
sağlamak da devletin görevidir. Yapılan düzenleme, bahse konu anlayışı
gerçekleştirmeyi amaç edinmemiş, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun tümü
ele alınmamış, polis ve emniyet güçlerinin aşırı davranışları
sınırlandırılmamıştır. Avrupa Birliğine uyumun, izin ve bildirim süresini 24
saat indirmekle mümkün olamayacağı dikkate alınmamıştır. Örneğin, bundan böyle
toplantı ve gösteri yürüyüşü yapanların karşısına polis barikatlarıyla
çıkılmayacak mıdır?.. Polis, coplarını kullanmayacak, alkış tutan, slogan atan
insanları yerlerde süründürmeyecek midir?.. Masum toplantı ve gösteriler, çok
sık başvurulduğu gibi, kamu güvenliği gerekçesiyle yasaklanmaya devam
edilmeyecek midir?.. Bunların cevabı yoktur. Mevzuattan daha önemli olan da
uygulamalardır. Yasalarla birlikte, anlayış ve uygulamalarda da Avrupa
Birliğiyle uyumlu hale gelmek lazım gelir. Muhterem arkadaşlarım, bu taslak, iki üç maddeye hizmet etmekte, tabir
yerindeyse, dolgu malzemesi olarak kullanılmaktadır. Yapılan değişikliklerin,
Türkiye'nin sivilleşmesine, demokrasinin gelişmesine, özgürlüklerin genişlemesine
hizmet etmediğini söylemek mümkündür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız... FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Din ve vicdan hürriyetine, düşünce ve ifade hürriyetine, siyasî
yasakların kaldırılmasına, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğüne fazla bir şey
katmamaktadır. Her defasında olduğu gibi, bölük pörçük birtakım değişikliklerle
milletin gözünün boyanabileceği hesabı yapılmıştır; ancak, bu tür
düzenlemelerle ne Türk demokrasisinin standardını yükseltmek ne de Avrupa
Birliğini ikna etmek mümkün olacaktır. Yapılanlar, "Avrupa Birliğine uyum
paketi" adı altında, bazı partilere seçim malzemesi hazırlamaktan
ibarettir. Üzerinde çok fazla düşünmeden alelacele yapılmak istenen bu
değişiklikler, uyum meselesini ne kadar ciddiye aldığımızı göstermektedir!.. Muhterem milletvekilleri... BAŞKAN - Sayın Kukaracı, teşekkür ediyorum efendim. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Bitiriyorum efendim. BAŞKAN - Böyle maddelerde 50'şer saniye verebiliyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun; ne olmuş Sayın Başkana?.. Efendim, demin rica ettim; Sayın Kukaracı için değil, birinci hatibe de
söyledim; bu maddelerde uzatmazsak, öbür maddelerde zaten uzuyor, sabah 8'i
zaten bulacağız. Sayın Polat, istirham ederim; bırakın da biz idare edelim şunu. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Sayın Başkanım, sizin adaletinize
güveniyorum, size güveniyorum; ancak, dönemden beri bana karşı uyguladığınız bu
haksız işlemi alınız lütfen geriye. Bana hiç ikramda bulunmamışsınız; 3 dakika,
5 dakika başka arkadaşlara... BAŞKAN - Buyurun efendim, bir şey demedim. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Benim konuşmam ölçülüdür, 30 saniyeden
fazla konuşmam. BAŞKAN - Estağfurullah efendim. Buyurun efendim, ben kimsenin sözünü kesmem. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Efendim, benim konuşmalarım ölçülü olarak
hazırlanmıştır, 30 saniyeden fazla konuşmam. BAŞKAN - Buyurun efendim. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, bu
değişikliklerde, maalesef, insanımız için çok büyük bir şey yoktur. Bu paket
kabul edildiğinde, insanımız, sanki Avrupa Birliğinde serbest dolaşabilecek,
hemen aş, hemen iş bulacak, daha özgür, daha mutlu olacağını zannedecek,
umutlanacak; ama, sonunda hüsrana uğrayacaktır. Maalesef, insanımız, abartılı
bir biçimde aldatılmaktadır. Bu yetersizliklerine rağmen, yine de olumlu bir adım olarak kabul
ediyor, Yüce Heyetinizi bu duygularla selamlıyor ve saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Verkaya'da. Buyurun Sayın Verkaya. Süreniz 5 dakikadır. MHP GRUBU ADINA MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihinde önemli yeri olan bir
konuyu tartışıyoruz; daha doğrusu, Avrupa Birliğine uyum noktasında,
demokratikleşme paketi adı altında bir paketi tartışıyoruz. Paketin tamamı birbiriyle bağlantılı bir bütün olduğu için, Milliyetçi
Hareket Partisinin tüm iyi niyetli yaklaşımlarına rağmen, paket
böldürülmemiştir, bölünmemiştir, bölmemişlerdir, bölünmesini de
istememişlerdir; dolayısıyla, biz, burada, bütün paketi, bütün kanunlarını göz
önüne alarak, her maddede, ana, temel ilkeyi irdelemeye gayret edeceğiz. Avrupa Birliği üyeliğinin takdim ve pazarlanma biçimini, AB'yi niçin
tercih ettiğimizi, vatandaşlarımızın AB üyeliğinden ne beklediğini, en çok AB
taraftarı olan kesimlerin kimler olduğunu, AB'nin bizden, kriterler dışında
hangi taleplerde bulunduğunu, bu yasaların kimin için çıkarıldığını ve kimin
işine yaradığını burada konuşmak ve irdelemek durumundayız. AB üyeliğini takdim edenler, biraz da pazarlayanlar "tren
kaçıyor", "bu son trendir", "tarihî fırsatı
kaçırmayalım", "ya üye oluruz ya da kaosa gireriz" ya da
"bu yasaları çıkarırsanız tarihe geçersiniz ya da lanetlenirsiniz"
şeklinde hiçbir gerçeğe oturmayan birtakım takdimlerle yola çıkmışlar ve bugüne
kadar da bunu anlatagelmişlerdir. Ancak, bu anlatış tarzı ve biçimi, bugüne ait
olan bir anlatış tarzı değildir. Daha önce de, yine, son trenlerin kaçtığı,
tarihî fırsatlardan istifade etmemiz gerektiği konusunda, bu işin pazarlamasını
yapanların, çok çeşitli mekânlarda, çok çeşitli beyanları olmuştur.
Beyanlarının üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, aynı sloganı tekrar
etmeye devam etmişlerdir; ama, kaçan, ne bir trendir ne başka bir şeydir.
Onların, Türk Milletini bindirmek istedikleri, sadece bir dolmuştan ibarettir. Bir başka husus, yine, bu AB muhiplerinin ortaya koyduğu bir başka husus
şudur: Başka seçeneğimiz olmadığı için AB'yi tercih etmek, AB üyeliğine teslim
olarak girmek gibi bir mecburiyetimizin olduğunu söyleyegelmişlerdir. Bunu
söyleyenler, Türk Milletini tanımayanlardır, Türk tarihini tanımayanlardır,
bilmeyenlerdir. Yıllardan beri, asırlardan beri, binlerce yıldan beri bu
topraklarda yaşamış olan, bir büyük imparatorluğu, evrensel bir imparatorluğu
kurmuş olan bu büyük milletin başka seçeneğinin olmadığını zannetmek ve
söylemek, bu milleti köle kabul etmektir. Halbuki, bu millet, tarih boyunca
kölelik yüzü görmemiş olan bir millettir; bunu, bunu söyleyenlerin iyi bilmek
mecburiyeti vardır. AB'yi tercih sebeplerimizi -siyasilerimizin ifadeleriyle- niçin tercih
ettiklerini anlatırken, AB'ye girdiğimiz takdirde, sosyal, ekonomik ve siyasî
standartlarımızın, demokratik standartlarımızın yükseleceği iddia edilmektedir
ve AB'ye giriş hayalinin, bizim için, bir itici motor, güç olduğu ifade
edilmiştir. Türkiye Cumhuriyetini kuran, 11 000 000'luk, hasta, sakat, yaşlı,
çocuk ve kadınlardan oluşan bir nüfusla büyük bir cumhuriyet kuran, İstiklal
Savaşını kazanan en önemli ve Türkiye'yi bugünlere taşıyan ruh, bu devleti
kuran ruh, Türk milliyetçiliği ruhudur. Bu ruhtan haberdar olmayanların böyle
düşünmesi, kendilerine yakışan bir ifadedir! (MHP sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Verkaya, toparlayın. Buyurun. MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Bu ifadenin arkasında, biz adam olmayız,
bizden adam olmaz mantığı, aşağılık kompleksi yatmaktadır. Dolayısıyla, bu tür
ifadeler, Türklüğün tarihine ve mazisine bakarak, sadece söyleyenlere yakışır
diye düşünüyoruz! Bir başka siyasî kuruluşumuz, baskıların dayanılmaz hale geldiğini
söyleyerek Avrupa Birliğini tercih etmek durumunda kaldıklarını ifade ettiler;
ama, Brüksel'in de, Habeş Kralı Necaşi'nin ülkesi olmadığının bilinmesini
istiyoruz! (MHP sıralarından alkışlar) Yine, millî irade çiğnendiği için Avrupa Birliğinin tercih edildiğini
söylüyorlar. Brüksel'in iradesine teslim olmak, millî iradeyi ayağa kaldırmak
mıdır?! Bir başka husus: Bir başka siyasî kuruluşumuz, çok fazla detaylara
girmeden, Avrupa Birliğine üye olmanın doğru bir davranış olduğunu ifade
ederek, zımnî bir siyasî meşruiyet arayışı içindedir. Aramaya devam etsinler o
siyasî meşruiyeti; işleri bittiği gün, yine siyasî meşruiyetlerini
kaybedeceklerdir! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Verkaya, teşekkür ediyorum... MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, buradaki konuşmacılara 7-8
dakika süre verdiğinizi biliyorum ve adalete davet ediyorum sizi. Vatandaşlarımız AB'den ne bekliyor... İyi yöndeki beklentiler:
Ekonomimizin gelişeceğine inanıyor vatandaşlarımız; işsizlik ve hayat
pahalılığının düşeceğine, ortadan kalkacağına inanıyor; Türk vatandaşlarının AB
ülkelerinde serbest dolaşımının, işgücünün serbest dolaşımının sağlanacağına
inanıyor; ama, katma protokolden biliyoruz ki, maalesef, imzaları atılmış
olmasına rağmen, 1995'li yıllara gelinceye kadar işgücü dolaşımı serbest
olacaktı, yerleşim hakkı herkese tanınmış olacaktı, hizmetlerin dolaşımı
serbest olacaktı. Avrupa Birliğinin ve Türkiye'nin imzaladığı katma protokolde
bütün bunlar yazılı olmasına rağmen, Türk Milletinin faydasına olan bu maddeler
hiçbir zaman yürürlüğe sokulmamıştır. BAŞKAN- Sayın Verkaya, adaletimin de üzerinde konuştunuz. Teşekkür
ediyorum. Ben, huzurlarınızda, Sayın Milletvekili Kukaracı'dan iki kere özür
diliyorum. MUSTAFA VERKAYA (Devamla)- Ben de çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bize yaptığınız bu tolerans, gerçekten, adaleti çiğnemek manasına gelmiyor;
çünkü, bir adaletsizliği önlemiş oluyorsunuz. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Yok; Kukaracı'ya yapılan adaletsizlik; ben, onun için söyledim.
Sayın Kukaracı'ya haksızlık yaptım. Bari zapta geçsin; Erzurum'a gidecek Sayın
Kukaracı. Efendim, şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Ahmet Tan; buyursunlar efendim. DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, adaletinize sığınma ihtiyacı duymayacağımı umuyorum. 5 inci madde, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda bir değişikliği
öngörüyor. Bu madde, yabancıların bu kanun hükümlerine göre Türkiye'de
düzenleyecekleri toplantılarda ve yürüyüşlerde uymaları gereken esaslarla
ilgilidir. Maddeyle, daha önceden var olan izin kuralı kaldırılıyor; bunun
yerine, bildirim kuralı getiriliyor. Bildirim kuralı ise, 72 saatten 48 saate
indiriliyor. Konuşmacı olarak katılma olanağı tanınıyor. Bakanlıktan ayrıca izin alma konusunda; afiş, pankart asma ve söz konusu
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde hitap etme konusunda Bakanlığın izni yine
aranıyor. İmzacısı olduğumuz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi doğrultusunda, bu
düzenleme doğal görülmelidir. Ayrıca, Türkiye, dış dünyaya açık, çağdaş bir
ülke, çağdaş bir hukuk devletidir. Türkiye'de yaşayan her 10 aileden 1 ailenin üyesi yabancı ülkelerde
yaşamaktadır. Orada, özellikle Avrupa'da yurttaşlarımıza tanınan toplantı ve
gösteri yürüyüşüyle ilgili özgürlüklerin, Türkiye'de de karşılıklılık ilkesine
göre sağlanmasını öngören bu madde değişikliği, yine, ayrıca, ülkemize
yerleşen, ikinci vatan olarak Türkiye'yi seçen binlerce yabancı yurttaş
bakımından da önem taşımaktadır. Türkiye'de, yine, binlerce, iş sahibi, şirket
sahibi yönetici yabancı yaşamaktadır. Tüm bunların ötesinde, sayıları her yıl milyonun üzerinde artan ve
içerisinde bulunduğumuz bu yıl da 12 000 000'u geçeceğini bildiğimiz,
inandığımız yabancı turist, ülkemizde konuk olmaktadır. Bu anlamda, Türkiye,
dışa açık ve dış dünyayı kucaklayan bir ülke vasfını, bu tür özgürlükleri
genişleterek daha da güçlendirmiş olacaktır. Avrupa Birliği üyeliği için en akıllı, en akılcı yol nedir diye soracak
olursak, bunun, Avrupa Birliğini isteyenlerin istemeyenleri ya da bunun
tersinin gerçekleşmesi, yani, istemeyenlerin isteyenleri bastırması değildir;
mümkün olan en geniş mutabakatın sağlanmasıdır. Avrupa Birliğine girişi daha
iyi koşullarda gerçekleştirmek için bu mutabakat şarttır. Burada bunu sağlamaya
çalışıyoruz. Avrupa Birliği üyeliği, üniter cumhuriyetimizin tasfiyesi olarak,
bölücülere taviz olarak gösterilmemelidir. Böyle davranışlar, halkımıza ve
ülkemize haksızlık anlamına gelmektedir. Sabahın ilk saatlerine kadar çalışacağımız anlaşılıyor. Bu bazı
yasalardaki bazı maddelerin yenilenmesi, daha önce de belirttiğim gibi,
Avrupa'ya girmek adına yapılıyor görünse de, özünde yaptığımız, yasalarımızı,
değişen dünya koşullarına ve cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine uygun hale
getirmektir. Bunu bilmeliyiz ve görmeliyiz. Görüşmekte olduğumuz yasalardaki madde değişikliklerine ve özellikle bu
5 inci maddeye de bu gözle bakmalıyız ve Demokratik Sol Parti Grubuyla birlikte
kabul oyu vereceğiniz dileğimle, sizleri saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Hayri Kozakçıoğlu'nda. Buyursunlar efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 5 inci maddesi hakkında
Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; hepinize sevgiler
ve saygılar sunuyorum. Demokrasilerde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması
esastır. Ancak, özgürlüğün ve insan haklarının güvence altına alınması yetmez,
aynı zamanda, bunun uygulamasının da sağlanması, insanların her türlü
özgürlüklerini en rahat şekilde kullanmaları gerekir. İşte, bugün görüştüğümüz 5 inci madde, toplum içerisinde önemli bir yer
tutan, hele, gelişen toplumlarda önemi daha da artan, toplantı ve gösteri
yürüyüşleri hürriyetini yeniden düzenleyen bir hükümdür. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri konusu ve bu kanun maddesi, uzun
yıllardan beri ülkemizde uygulanmaktadır. Bugüne kadarki uygulamada,
yabancıların ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri
Bakanlığının iznine bağlı idi. Bugün de sistem aynıdır. Yeni getirilen teklifte
de yabancıların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri yine izne tabidir.
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının düzenledikleri toplantılarda,
yabancıların söz almaları, topluluğa hitap etmeleri, gösteri yürüyüşüne
katılmaları, afiş, pankart, flama, levha taşımaları, eskiden olduğu gibi
İçişleri Bakanlığının iznine tabi olmayıp, doğrudan doğruya 48 saat önce, en
büyük mülkî idare amirine verilecek bildirimle gerçekleşecektir. Ayrıca, gerek
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için gerekse yabancılar için bildirimde
bulunma süresi, 72 saatten 48 saate indirilmek suretiyle daha kolaylık
sağlanmış; yani, daha kısa zamanda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
imkânı getirilmiştir. Bizim ülkemizde yabancılara verilen bu haklar, Avrupa Birliği
ülkelerinde bulunan Türklerin de o ülkelerde bugüne kadar kısmen kullandığı,
bundan sonrada kullanabilecekleri haklardır. Bu hakların her ülkede en iyi
şekilde kullanılıp kullanılmadığını da Dışişleri Bakanlığının yakından izlemesi
ve yabancı ülkelerde bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarını da
mutlaka koruması gerekir. Ayrıca, ülkenin her tarafında düzenlenecek toplantılara yabancıların
katılma ihtimali olduğu, orada hitap etme imkânı olduğuna göre, Emniyet Genel
Müdürlüğünün bu toplantıları daha iyi izlemesi, daha dikkatli izlemesi ve
ülkemiz aleyhine herhangi bir kampanyaya, ülkemiz aleyhine herhangi bir
organizasyona fırsat vermemesi gerekir. Bu arada, tabiî ki, polisin de,
gerçekten, Avrupa normlarına göre eğitilerek, bu toplantılarda, gerçek Türk
polisine yakışır tarzda görev yapmaları da ülkemiz açısından olumlu propaganda
olacaktır. Sayın milletvekilleri, bugünkü
konuşmalarda, burada, Avrupa Birliği normlarına uygun özgürlükleri
düzenlemeye çalışıyoruz ve ağırlıklı olarak da, Avrupa Birliğinin isteğine göre
düzenlemeye çalışıyoruz; onların isteği üzerine, acele, bunları görüşüyoruz.
Bunlar, esasında, bizim insanımızın hakkı olan, bizim insanımıza çok daha
evvelden verilmesi gereken özgürlüklerdi; ancak, bugünkü konuşmalarda, hep
gerilere gittik, hep geride cereyan etmiş olayların bugüne yansıyan tortularını
tartıştık; zaman zaman da sert tartışmalar oldu. Ben, şimdi, demokrasilerde, bizim insanımızın bizden istediği ve ileriye
dönük bazı konuları da, önümüzdeki günlerde -hemen bundan sonra- konuşmamızın
yararlı olacağını belirtmek istiyorum. Bizim insanımız şeffaflık istiyor, bizim
insanımız katılımcı demokrasi istiyor. "Seçim, erken seçim" dediğimiz
zaman "seçim yapacaksınız da ne olacak; aynı kanunlarla seçime
gideceksiniz, yine aynı tablo çıkacak" diyor; bunda da haklı.
"Milletvekillerini ben seçmiyorum, genel merkez tespit ediyor. Ben,
demokrasiye katılamıyorum" diyor; bunda da haklı. O halde, gelin, seçim
sistemini değiştirelim. Seçim sistemine, milletvekili adaylarını bizim
insanımızın seçebileceği yeni yöntemleri koyalım. Seçim sisteminde insanımıza
tercih hakkı vermek suretiyle, istediği kişinin milletvekili olması imkânını
kendisine sağlayalım. Bakın, biz, bu dönem başladığında, burada 5 siyasî partiydik; şimdi 7
siyasî partiyiz; bu dönem devam etse, belki, sayımız daha da artabilir. Bu,
gitgide siyasî istikrarı bozuyor. Türkiye'nin, en büyük ihtiyacı, şu anda,
siyasî istikrardır. Siyasî istikrarı, itiraf etmek gerekir ki, partiler olarak,
kol kola girerek, sağda veya solda sağlayamıyoruz. O halde, siyasî istikrarı
seçim sistemiyle sağlayalım. Doğru Yol Partisi olarak, seçim sisteminin değişmesine ilişkin öneriler
verdik; yani, tercih sistemiyle ilgili, önseçimle ilgili öneriler verdik; en
son teklifimiz de çift turlu seçimdir. Gelin, sayın parlamenterler, değerli
arkadaşlar; çift turlu seçimi de gündeme getirmek suretiyle, bu ülkede, siyasî
istikrarı sağlamanın, sağda ve solda birliği sağlamanın, siyasî istikrarı
sağladıktan sonra da, bu ülkeyi düzlüğe çıkarmanın yolunu birlikte bulalım,
beraber bulalım ve hep birlikte, Türkiye'nin gelecek daha güzel günlerine doğru
beraber karar alalım. Çok teşekkür ediyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kozakçıoğlu. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Hüseyin
Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 5 inci maddesi, yabancıların
toplantı ve gösteri düzenlemelerini ve bunlara katılımını yeniden
düzenlemektedir. Biz, Ak Parti Grubu olarak, bunun olumlu bir gelişme olduğunu
düşünüyoruz ve buna müspet oy kullanacağız. Değerli arkadaşlar, küreselleşen dünyada demokratik tepki de artık
küreselleşmiştir, dünya bir köy haline gelmiştir. Bugün Greenpeace gibi, Dünya
Af Örgütü gibi veya Sınır Tanımayan Doktorlar gibi çeşitli kuruluşlar, artık,
dünya çapında faaliyet göstermektedirler. Biz, Avrupa'da veya dünyanın diğer
ülkelerinde kendimize tanınan hakları nasıl istiyorsak, bunu yabancılara da
vermek zorundayız. Ben, 1989 yılında, İngiltere'de bir doktora talebesiyken, bildiğiniz
gibi, Bulgaristan Hükümeti, orada yaşayan Türklerin ismini zorla değiştiriyordu
ve onları göçe zorluyordu. Biz, oradaki Türk öğrenciler, bu yapılan
uygulamaları telin etmek, bunları protesto etmek için gösteriler düzenliyorduk.
Hayret ve ibretle gözledim ki, biz, orada, kendi ülkemizden çok daha rahat bir
şekilde bu tepkilerimizi ortaya koyabiliyorduk. Değerli arkadaşlar, dünyadaki değişimi ve dünyadaki gelişimi, eğer,
izlemek istiyorsak, fazla uzağa gitmemize gerek yok, işte, Bulgaristan... Daha
1989'da, 1990'lı yıllarda bu uygulamaları yapan Bulgaristan'ı, şu anda
Türklerin kurmuş olduğu bir parti yönetmektedir. Halklar ve Özgürlükler
Hareketi, biliyorsunuz, koalisyonun ortağıdır. Bulgaristan bu değişim ve
gelişimi sergilemişken, biz, iki gündür, bu Parlamentoda, âdeta, ortaokul
çocuklarının müsamerelerdeki hamasî nutuklarına benzer hamasî nutuklar
dinliyoruz. Bunu, açıkçası, Türk Parlamentosunun mehabetine yakıştırmıyorum. Biraz önce ibretle seyrettik, dinledik; Milliyetçi Hareket Partisinin
değerli sözcüsü Sayın İrfan Keleş, vakıflarla ilgili bir düzenlemeye oy veren 6
partiyi vatanı satmakla suçladı. HİDAYET KILINÇ (Mersin)- Yalan mı?! HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ve bizim partimizin ismini zikretti
"bunlar vatanı satıyorlar" dedi. Değerli arkadaşlar, gelin, empati yapalım, kendimizi başkasının yerine,
onları kendi yerimize koyalım. Bakın, birkaç örnek vereceğim ben size:
Hollanda'da Lahey'de, oradaki Müslüman Türk işçiler, bir havrayı satın
almışlar, camiye çevirmişler, yanına iki tane de minare dikmişler, adını da
"Mescidi Aksa" koymuşlar. Öte yandan, Amsterdam'da, oradaki Müslüman Türk işçileri en büyük
katedrali satın almışlar, adını "Fatih Camii" koymuşlar. Daha, iki yıl önce, Rotterdam'da, Uluslararası İslam Üniversitesi açıldı
ve bu Uluslararası İslam Üniversitesinin rektörü, hepimizin tanıdığı bir Türk
profesör, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'dür. Bakınız, Almanya'da, Fransa'da, Avrupa'nın bütün ülkelerinde ülkücülerin
kurmuş oldukları federasyonlar var, Türkiye'den giden insanların, cemaatlerin
kurmuş oldukları çeşitli organizasyonlar var ve onların da gayrimenkulleri var. YALÇIN KAYA (Mersin) - Hiçbirisi hainlik yapmıyor orada! Türkler hainlik
yapmıyor! HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, siz gideceksiniz, Avrupa'da, sizin
vatandaşlarınızın her şeyi yapmasını isteyeceksiniz; ama, burada bu
düzenlemeleri yaptığınız zaman, siz, bunu, vatana ihanet gibi
değerlendireceksiniz; bu, kesinlikle çifte standarttır arkadaşlar. Sayın Abdurrahman Küçük Bey, Osmanlının toleransından, hoşgörüsünden,
farklılıklara gösterdiği müsamahadan ve güzel örneklerden söz etti. Bunların
hepsi doğrudur ve Osmanlı, bizim için, gerçekten, çok güzel bir örnektir.
Milliyetçi Hareket Partisinin amblemi üç hilal olabilir; ama, herhalde,
Osmanlıyı anlamakta zorluk çekiyoruz değerli arkadaşlarım. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Yapma ya; sen öğreteceksin, sen!.. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, Osmanlılar, kesret içinde vahdet
anlayışıyla hareket ediyorlardı; yani, çokluk içinde, birlik anlayışıyla
hareket ediyorlardı. Eğer, siz, bugün Osmanlıyı anlamış olsaydınız, bugün
burada yaptığınız konuşmaları yapmazdınız. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Senden mi öğreneceğiz?! HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, siz, Osmanlının
toleransından, hoşgörüsünden söz edebilirsiniz; eğer, bu özellikler sizde
varsa, bununla övünme hakkına sahip olursunuz; eğer, bu özelliklerin zerresi
sizde yoksa, bu, kel bir kızın, ninesinin sırma saçlarıyla övünmesine benzer;
ninesinin sırma saçları, kel bir kızın hiçbir işine yaramaz. Siz, eğer, bu
özellikleri bugün taşıyorsanız, bu özelliklere bugün sahipseniz, bunları
söyleme hakkına sahip olursunuz; aksi takdirde, bunu söyleme hakkına sahip
olmazsınız. "Efendim, Türkiye'de vakıflara herhangi bir şey getirirseniz
Türkiye bölünür..." Ben, size bir şey söyleyeyim değerli arkadaşlarım: Türkiye'yi bölmeye
çalışanların alnını karışlarız; Türkiye'yi kimse bölemez. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Senin de alnını karışlarız! HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, niye konuşturuyorsun bunu?! HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Türkiye'yi, bölse bölse ırkçı anlayışlar
böler, tek tipçi anlayışlar böler. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Doğrudur, doğrudur. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, bu ülkede teritoryal bir bölünmenin, yani
toprak bölünmesinin olacağına kesinlikle inanmıyorum. Bu ülkede en büyük
tehlike, gönüllerdeki ve kafalardaki bölünmedir. Bakınız, hoşgörüden,
toleranstan, farklılıktan, farklı seslere tahammül etmekten söz eden değerli
arkadaşlarımız, Meclisin dörtte 3'ünü vatanı satmakla suçluyor. Eğer, bu
ülkenin Parlamentosunun dörtte 3'ü vatanını satan milletvekilleriyle doluysa,
demek ki, o milletin de dörtte 3'ü vatanını satan insanları seçmiştir; o ülkeye
yazık olmuş demektir. Siz, nasıl bu suçlamayı yapabilirsiniz; Meclisin dörtte
3'ünü vatana ihanet etmekle nasıl suçlayabilirsiniz?! NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlış konuşuyorsun, yanlış!.. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Vatanperverlik, milliyetçilik, millî duygular
kimsenin tekelinde değildir arkadaşlar. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Kişinin ayinesi işidir, işi. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, herkesten daha vatanperver olduğumuzu...
Herkes de sizin kadar vatanperverdir, millî duygulara sizin kadar ve sizden
daha fazla bağlıdır. Bakınız, ben, birkaç gün önce, burada Danışma Kurulu önerisi üzerinde
konuşurken dedim ki: "Şuradan ayrılıp seçim bölgelerimize gidiyoruz;
bıkarın bu istismarcılığı, bıkarın; bazı şeylere yapışarak siyasî propaganda
yapmaktan vazgeçin, Türkiye'yi hamasetle bir yere götüremezsiniz." Değerli arkadaşlarım, bakın, İrfan Keleş Bey dedi ki: "Müslüman
insanımızın, Müslüman halkımızın kurduğu vakıflara göstermediğimiz toleransı
bunlara gösteriyoruz." Doğrudur. Bakın, size bir şey söyleyeyim:
Türkiye'de, vakıflara, yüzlerce vakfa, sizin devri iktidarınızda kapatma davası
açılmıştır ve yüzlerce vakıf kapatılmıştır, vakıflar üzerinde terör
estirilmiştir ve siz, MHP olarak bunu seyrettiniz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) ALİ GEBEŞ (Konya) - İstismar eden sizlersiniz. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Peki, siz, eğer, Müslüman halkın kurduğu bu vakıflara sahip çıkıyorsanız, sizin
döneminizde, şu vakıflar üzerinde estirilen terörü, kime, nasıl izah
edeceksiniz?! Arkadaşlar, herkesi, bir kere değil, bin kere daha aynaya bakmaya davet
ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Yeni Türkiye Partisinden söz talebi yok, değil mi? Sayın Aygün,
söz talebiniz yok, değil mi? OĞUZ AYGÜN (Ankara) - Yok efendim. BAŞKAN - 5 inci madde üzerindeki gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır. Önerge yok. 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6. - A) 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 445 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 445/A maddesi
eklenmiştir. MADDE 445/A. - Kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olan bir kararın,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya
Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiği
saptandığında, ihlâlin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci
maddesine göre hükmedilmiş olan tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğu
anlaşılırsa; Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya yasal temsilcisi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde
Yargıtay Birinci Başkanlığından muhakemenin iadesi isteminde bulunabilirler. Bu istem, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca incelenir. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla
giderilmiş veya istem süresi içinde yapılmamış ise reddine; aksi halde, dosyanın
davaya bakması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmaksızın
kesin olarak karar verir." B) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 448 inci maddesine son fıkra olarak
aşağıdaki hüküm eklenmiştir. "445/A maddesi hükümleri saklıdır." BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Denizli
Milletvekili Sayın Beyhan Aslan. Buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 21 Kasım 1990 tarihinde imzaladığımız Paris Şartının ilk
paragrafı şöyledir: "İnsan hakları ve temel özgürlükler, tüm insanların
doğumlarıyla birlikte iktisap ettikleri vazgeçilmez haklardır ve bu haklar
kanunlarla garanti altına alınmışlardır. Bu hakların korunması ve
geliştirilmesi devletin başta gelen görevidir. Bu haklara uyulmaması,
özgürlüğün, adaletin ve barışın zedelenmesidir. Haklara uyulması, özgürlüğün,
adaletin ve barışın temelidir." Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de öngörülen hak ve özgürlüklerin
korunmasında ana görev ulusal makamlara ve yargı organlarına düşmektedir.
Ulusal süreçte hakkını arayan birey, eğer aradığı haktan tatmin olmamışsa,
hakkını alamamışsa, başvuracağı yer neresidir? İşte bu noktada, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 46 ncı maddesine göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararları, akit devletlerin taraf oldukları davalarda mahkemenin nihaî
kararlarına uymayı taahhüt etmeleridir. Bu kararlarlar, millî mahkeme
kararlarını ortadan kaldırmaz, sadece, İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal
edildiğini tespit eder. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması için, âkit
devletler, gereken önlemleri almak zorundadır. Bu kararların yerine getirilip
getirilmediği ise, Konseyin Bakanlar Komitesince, periyodik olarak izlenir. Avrupa Konseyinin bir üyesi olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini
imzalamış bir ülke olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine dayalı olarak
kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kabul
ettiğimiz 1987 tarihinden itibaren, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla
tanıştık. Çok sayıda vatandaşımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu;
600'e yakın kesinleşmiş kararla, Türk Devleti mahkûm oldu; tazminat ödemeye
mahkûm oldu, tazminatın ötesinde birtakım yaptırımlara mahkûm oldu ve bu
kararların ışığında, yoğun bir kampanya başladı. Bu kampanya şuydu: Avrupa
uluslararası hukuk ile iç hukuk arasındaki çelişkiyi ortaya koydular, dediler
ki; iç hukukunuzu Avrupa'nın gelişmiş hukuk düzeyine ulaştırınız, mevzuatınızı
buna göre düzenleyiniz ve mahkemelere de, dikkatli karar veriniz, yoksa, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal ettiğiniz her davada, biz, tazminata
hükmederiz dediler ve bugün, milyonlarca dolar tazminat borçlusudur Türkiye,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gereği. Şimdi, tabiî ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını,
Sözleşmenin ihlali dolayısıyla uygulanan kararları ne yapacağız? İşte, bu
maddede, bu, hukukî disiplin altına alınıyor, deniliyor ki; eğer, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesini ihlal etmişseniz, yapacağınız iş nedir; bu konuda hakkı
ihlal edilenler, mağdurlar, ülkenin Adalet Bakanı, ülkenin Yargıtay Başsavcısı,
ulusal mahkemeye başvuracak ve tazminatla giderilmeyen ağır ihlali, mahkemenin
yerine getirmesi konusunda karar veren mahkemeye başvuracak. İşte, o zaman, o
mahkeme de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yaptırımına uygun davranacak.
Böylece, ulusal mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını yerine
getirmek suretiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlalini ortadan
kaldıracaktır. Bu düzenleme budur ve bu karar için de, gerek Adalet Bakanı gerek
Yargıtay Başsavcısı gerekse olayın mağduru, bir yıl içerisinde Yargıtay 1.
Başkanına başvuracak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bu başvuruyu
değerlendirecek, eğer uygun görüyorsa, aynı mahkemeden, kararı veren
mahkemeden, bunun, yeniden gözden geçirilmesini isteyecektir. Yani, bu mahkeme
kararları, bizim ulusal hukukumuzun gelişmesine, hukuk mevzuatımızın
gelişmesine, mahkemelerimizin dikkatli davranmasına yol açan çok ciddî
kararlardır ve fevkalade önemli kararlardır. Bu madde çok isabetli
düzenlenmiştir. Anavatan Partisi Grubu olarak, bu maddeye olumlu oy vereceğiz. Değerli arkadaşlar, madde dışına çıkmak istiyorum. Biraz önce, Doğru Yol
Partisi temsilcisi arkadaşımız "bu seçimlere gelin tercihle gidelim"
dediler. Tercihi ilk uygulayan parti Anavatan Partisidir. Biz tercihi kabul
ediyoruz. Bu konuda konsensüs sağlayabileceksek, hemen yarın, hemen pazartesi
günü toplanıp tercih için karar alalım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Söz sırası Saadet Partisinde. Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı
maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; grubum ve şahsım adına
muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kanun teklifini dikkatlice okudum ve müzakereleri imkân ölçüsünde takip
etmeye çalışıyorum. Bu müzakerelerde dikkat çeken birkaç konu var. Özellikle MHP'li
arkadaşlarımızın oturumu devamlı sertleştirdikleri ve böylece, bir taraflara
mesaj vermeye çalıştıkları gözleniyor. NESRİN ÜNAL (Antalya) - Nereye mesaj veriyor muşuz?! VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tabiî, çok fazla ses çıkardığınız zaman,
sürüye böylece kurt getirmiş oluyorsunuz. Saldırgan bir üslup kullanılıyor ve
maalesef, siyasî literatürümüzde olmaması gereken, mesela, bir sözcünün
"siyasetin travestisi" şeklinde çok garip ve konuşulmaması gereken
cümleleri bile burada konuşuldu. Halbuki, bugün, basına da intikal etti, idam
MHP'lilerin sayesinde geçti. Adalet Komisyonunda, AKP tarafından... SALİH ERBEYİN (Denizli) - Oylama sonuçları burada. KEMAL KÖSE (Kocaeli) - Ne alakası var?! Siz ne yaptınız?! VEYSEL CANDAN (Devamla) - Söyleyeceğim...Söyleyeceğim... AKP tarafından Adalet Komisyonunda verilen önergeye, Komisyonda 5 MHP'li
üye destek vermemek suretiyle, idam maddesinin... ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Bile bile yalan söylüyorsun. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Dinle şimdi, dinle... SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Burada, sonuçlar burada. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Metinden çıkarmamak... ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - İmzalar burada, imzalar! VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, biraz müdahale eder misiniz. ALİ GEBEŞ (Konya) - Bu kadar çarpıtma olmaz!.. BAŞKAN -Efendim, lütfen, karşılıklı konuşmayalım. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - İmzalar burada Sayın Başkan. ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Milletin gözüne baka baka söylüyorsun. SALİH ERBEYİN (Denizli)- Komisyon imzaları burada. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Onları söyleyeceğim şimdi. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Ne söyleyeceksin, millete bu kadar yalan
söyledikten sonra?! VEYSEL CANDAN (Devamla) - 5 MHP'li Adalet Komisyonu üyesi, bu metni
çıkarmadıkları için, buraya, metnin içerisinde geldi. SALİH ERBEYİN (Denizli) - İmzalar burada, imzalar. BAŞKAN - Arkadaşlar, muhterem arkadaşlar... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Koray Aydın, burada ne diyor; bakın,
bunu niye böyle yaptığına cevap veriyor. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Hatibin konuşmasına mani olmayın ki, 69'a göre, mademki
"sözlerimiz çarpıtıldı" diyorsunuz, çıkarsınız cevap verirsiniz; ama,
laf atarak, bu iş gitmez. İstirham ederim yani... VEYSEL CANDAN (Devamla) - MHP'li 5 üyenin niye böyle davrandığına dair
Koray Aydın diyor ki: "MHP dışındaki partilerin tavırlarının görülmesi
için..." ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Millete karşı elin cebinde konuşuyorsun;
millete bir saygın olsun senin!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Dinle şimdi, dinle!.. MEHMET GÜL (İstanbul) - Onları gördük işte burada. BAŞKAN - Efendim, dinleyin, cevap vereceksiniz... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Demek ki, istismar etmek için şimdiden hazırlık
yapıldığı anlaşılmaktadır. MEHMET GÜL (İstanbul) - Yok canım!.. Sizsiniz istismar eden!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinde, ilk
defa, bir dosya, Öcalan'ın dosyası Başbakanlıkta tutuluyor. Cumhuriyet
tarihinde, ilk defa böyle bir dosya tutuluyor. Yine, Ulusal Programa, ilk defa böyle bir imza atıyor MHP. Yine gazete ve mülakatlarda... (MHP sıralarından gürültüler) Ya susacaksınız ya da dinlemesini öğreneceksiniz. ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Sen elini cebinden çıkar da, millete ayıp
olmasın. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Gazete mülakatlarında "idam yok"
diyeceksiniz. Halbuki, aslında, siz... (MHP sıralarından gürültüler) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, rica ediyorum efendim, bir
grup sözcüsü konuşuyor. BAŞKAN - Şimdi, efendim, ben, arkadaşlarımı ikaz ettim. Dedim ki... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, ara verin... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Süre doldu Sayın Başkan... BAŞKAN - Süreniz dolmadı efendim; ben bilirim sürenizin dolup
dolmadığını. İnkıtaa uğruyor, kesiliyor. Ben farkındayım Sayın Candan. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Şu Meclise bir sövmedikleri kaldı. ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Eli cebinde konuşuyor Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Candan ister elini cebine koyar ister koymaz efendim. O
da, kürsünün hatası. Eskiden, burada büyük kürsü varken, koyabiliyordu. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Millete saygısızlık da, onun için hatırlatıyor
efendim. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Sayın Candan... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Aslında, IMF mektuplarına imza atan MHP... ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - O tarafa konuş sen, bu tarafa bakma, o tarafa
konuş. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin konuşalım... Müsaade edin
konuşalım... Aslında, IMF niyet mektubuna imza atan... ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Sen Genel Kurula konuş, buraya niye
konuşuyorsun?! VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tabiî, rahatsız olmanıza gerek yok, o imzayı
atarken düşünecektiniz. Ülkenin ekonomik bağımsızlığını yok eden MHP'nin, idamı istismar etmesi
kadar normal bir şey olamaz. (MHP sıralarından "maskeniz düştü" sesi) Değerli arkadaşlar, aslında, bu müzakerelerde tartışılması gereken konu,
ulusal çıkarlarımızın nasıl korunacağının dikkate alınması. Ayrıca, toplumun rahat ve huzuru, dikkat edilmesi gereken konular da,
Avrupa Birliği müzakerelerinde teslimiyetçi olmamak, ülkenin birlik ve
beraberliğini korumaktır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Halbuki, bugün yaptığımız müzakerelerde,
ulusal çıkarlarımıza zarar verme noktasına gelinmiştir. Toplumun bir bölümü
Avrupa Birliği taraftarı, bir bölümü de Avrupa Birliği karşıtı olmuştur.
Böylece... MEHMET GÜL (İstanbul) - Sizi gidi Batı kulüpçüler sizi!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ne kadar saygısız ve ne kadar
terbiyesizsiniz!... (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Aaa, istirham ederim... Lütfen efendim... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ne kadar saygısız, ne kadar terbiyesizsiniz!..
(MHP sıralarından "Sözünü geri alsın" sesleri) Böylece, lüzumsuz müzakereler sonucunda, temel konular gözden kaçmaktadır.
(MHP sıralarından gürültüler) SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, sözünü geri
alsın. (MHP sıralarından gürültüler) VEYSEL CANDAN (Devamla) - Gelin buraya; gelin burada konuşun. MEHMET GÜL (İstanbul) - Seni gidi Batı kulüpçü seni!.. Öyle
diyordunuz... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, ne olacak böyle; böyle mi devam
edeceğim?! (MHP sıralarından "Sözünü geri alsın" sesleri) BAŞKAN - Arkadaşlar, müzakereye böyle devam etmemiz imkânsız. (MHP
sıralarından gürültüler) SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, bir grubu
terbiyesizlikle itham ediyor. BAŞKAN - Sayın Durmuş... SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Kasıtlı olarak bir parlamenter
grubu terbiyesizlikle itham ediyor. (MHP sıralarından "Sözünü geri
alsın" sesleri) BAŞKAN - Efendim, siz bırakırsanız, bendeniz ikaz edeyim ki, alsın...
Onu bekliyorum... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, MHP sözcüleri, bu kürsüye geldiler ve
"dönek" dediler "travesti" dediler... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır, hayır... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Evet... Evet... Evvela, onları siz geri
alacaksınız, evvela siz geri alacaksınız... (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, bu şekliyle müzakere yapamayız. Sayın Candan... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tutanaklar burada... (MHP sıralarından
gürültüler) Saygısızlık yapmayın!.. Tutanaklar burada. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Kafadan değil, tutanakla konuş! BAŞKAN - Sayın Candan, o sözünüz çirkin bir söz. "Terbiyesiz"
diyorsunuz milletvekiline. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Peki, Sayın Başkan, siz, MHP sözcüsü
"siyasetin travestisi" derken dinlemediniz mi?! BAŞKAN - Efendim, sözünü geri aldırdım... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hani nerede aldırdınız?.. BAŞKAN - İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre de arkadaşıma söz verdim,
cevap verdi. İstirham ederim... Yani, burada her şeyi söylemek serbest; ama,
küfür etmek yok. ALİ GEBEŞ (Konya) - Sözünü geri alsın Sayın Başkan. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz. 5 dakikada 10 defa sözüm
kesiliyor; böyle konuşma olur mu?! BAŞKAN - Efendim, onda haklısınız. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Haklıysam... BAŞKAN - Ben niye uzattım sürenizi... Ama, istirham ediyorum; sözünüzü
geri alın, bu işi bitirelim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hangi sözü geri alacağım? BAŞKAN - Şimdi, milletvekillerine "terbiyesiz" derseniz...
(MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın, ondan sonra
devam etsin. BAŞKAN - Efendim, sözünü geri alacak. Sayın Şandır, siz... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, benim söylediğim söz şudur...
(MHP sıralarından "geri al" sesleri, gürültüler) BAŞKAN - Bir dakika efendim, zapta geçsin. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Efendim, susturun da söyleyeyim. BAŞKAN - Efendim, susarsanız, söyleyecek; istirham ederim... (MHP
sıralarından "düştü maskeleri" sesi) BAŞKAN - Sayın milletvekilim, oturur musunuz. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Benim burada söylediğim, konuşmamın sık sık
kesilmesinin terbiyesizlik olduğunu söyledim. Ne bu kadar kesiyorsunuz sözümü?!
(MHP sıralarından gürültüler) Siz niye sözümü kesiyorsunuz?! Niye sözümü
kesiyorsunuz?! MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Konuş... Sözünü kesmiyoruz... BAŞKAN - Efendim, Sayın Şandır, mesele hallolmuştur... (MHP sıralarından
"sözünü geri alsın" sesleri, gürültüler) AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Özür!.. Özür!.. BAŞKAN - Çok açık bir şekilde "ben milletvekili arkadaşlarıma
terbiyesiz demedim" diyor... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Evet... Yapılan hareketi söylüyorum. BAŞKAN - Şimdi tavzih ediyor... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Nedir bu?! 5 dakikada 50 defa sözümü
kesiyorsunuz... (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - "Terbiyesiz demedim" diye zapta geçmiştir efendim.
Nasıl tavzih olacak?! Yapmayın artık!.. Sayın Çakar, arkadaşlarımızı oturtur
musunuz lütfen. Efendim, müzakerelere böyle devam edemeyiz. Bırakın, hatip... (MHP
sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bu kürsüde herkes konuşuyor; niye
Sayın Candan'a bu müdahale oluyor?! Yani, biz, durduğumuz yerden mi müdahale
ediyoruz?! Doğruyu konuşacağız; doğruyu, doğru cümlelerle ifade edeceğiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisini... BAŞKAN - Sayın Şandır, düzeltti... (MHP sıralarından gürültüler) ADNAN FATİN ÖZDEMİR (Adana) - Düzeltmedi Sayın Başkan, düzeltmedi. SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın hatip düzelttiyse tekrar
etsin, biz duymadık. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yani, ne diyelim efendim biz... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz... BAŞKAN - Sayın Bakanım, zapta geçti. SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Eğer düzeltiyorsa duyalım;
yoksa, söz istiyorum. Bu sözü kendime yakıştıramıyorum. ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Dedi, duyduk hepimiz. Desin ki, özür
diliyorum, biz de o zaman... BAŞKAN - Efendim, "demedim" diyor. Demediği şey... (MHP
sıralarından gürültüler) ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Dedi; nasıl demedi, Sayın Başkan... SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, tutanakları getirtin... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Müsaade edin, ben tekrar konuşayım; müsaade
edin... BAŞKAN - Efendim, bir daha tekrarlar mısınız. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ben, konuşmamda, benim konuşmamın sık sık
müdahalelerle kesilmesinin, böyle bir hareketin terbiyesizlik olduğunu
söyledim. Hiçbir arkadaşımı hedef alarak "sen terbiyesizsin" demedim.
(MHP sıralarından "çeviriyor" sesleri) Yapılan iş bu. Söylediğimi söylüyorum. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, tutanakları getirtin, bakın. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hayır, hiç çevirmiyorum. Hiç çevirmiyorum.
Hayatta hiç çevirmedim. Neyse onu söylüyorum. BAŞKAN - Efendim, açık seçik söylenmiştir. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bakın, müsaade edin... Buraya Sayın Koray
Aydın geldi, "siyasetin travestileri" cümlesini kullandı. Neden
sözcünüzü durdurmadınız o zaman?! ARSLAN AYDAR (Kars) - Hayır, öyle bir şey söylemedi. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Var, tutanaklarda var... SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Koray Aydın kullanmadı onu. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sizin "kullanmadı" demeniz neticeyi
değiştirmiyor. Tutanaklarda var. BAŞKAN - Efendim, mesele hallolmuştur. İstirham ederim... Sayın Çakar... ARSLAN AYDAR (Kars) - Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Kürsüde
kabadayılık yapamazsın. BAŞKAN - Efendim, lütfen... Sayın Aydar... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bak, ben, o 1 inci maddeye de oy vermedim; aç,
bak; ama, senin adamın gelmedi, vermedi. Öyle, şov yapmaya lüzum yok. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Beyefendi, bizimle konuşmayın. Dön de bu tarafa
konuş... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bırakın iki dakika konuşalım. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, böyle bir müzakere şekli yok.
Sayın hatip, buraya bu madde üzerinde konuşmak üzere çıkmamış. Milliyetçi
Hareket Partisine hakaret etmek ve bizimle diyalogda bulunmak için çıkmış. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hayır, ben hiç kimseye hakaret etmek üzere
çıkmadım. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Genel Kurula hitap edeceksin. Sayın Başkan, Genel Kurula hitap etsin ve madde üzerinde konuşsun. Böyle bir hakkınız yok. Lütfen efendim, istirham ediyorum... Sayın Başkanım, müdahale edin. BAŞKAN - Sayın Şandır, daha nasıl müdahale edeyim?! MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ama efendim, yani olmaz ki!.. Her zaman yalnız
bizimle konuşuyor. BAŞKAN - Şimdi, yanlış anlaşılma düzeldi. Bırakın, hatip maddeye gelsin.
Maddeye gelemezse... Nasıl gelecek efendim? 6,5 dakikadır karşılıklı diyalog
kuruyorsunuz. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ama, bunun sebebi biz değiliz, müsebbibi biz
değiliz. BAŞKAN - Sayın Şandır, size, sebebiyet, müsebbip demedim ki. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Geri dönüp, bize doğru... BAŞKAN - Demiyor efendim. Bu kürsüde konuşurken böyle bakılıyor. Ben,
Demokratik Sol Partili arkadaşlarımı, huzurlarınızda, üçbuçuk yıl orada oturup
tahammül ettikleri için tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Yanlış konuşuyorsun. Ne demek?!. BAŞKAN - Efendim, bırakın, bitsin... Lütfen efendim... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; aslında,
Avrupa Birliği tasarısı, bu paket, tartışma zemini itibariyle, ulusal
çıkarlarımıza zarar verme noktasına gelmiştir. Aslında, böylece, çok temel
konular, maalesef gündemden çıkmış, gözden kaçmıştır. Örnek vermek gerekirse,
özellikle Avrupa Birliği giriş sürecinde Yunanistan vetosuna takılan Avrupa
Birliğinden bize verilecek malî yardımlar verilmemiştir. Aslında, onları burada
konuşmamız gerekirdi. Ayrıca, Helsinki zirvesinde, Kıbrıs sorunu konusunda bu hükümet Avrupa
Birliğine taviz vermiştir, Avrupa Birliğini taraf kabul etmiştir ve bugün,
Avrupa Birliği, bizi, Kıbrıs'ta haksız çözüme zorlamaktadır. Aslında, bugün,
burada bunları müzakere edip, bunları tartışmamız gerekirdi. Hükümet ortakları düne kadar "çok uyumluyuz; Ulusal Programı
birlikte hazırladık" derken, burada, oturumlarda üzülerek izledik ki,
hemen bir hafta sonra birbirini ihanetle suçlama noktasına gelmişlerdir.
Halbuki, Avrupa Birliği ve Kıbrıs sorunu, bizim millî bir davamızdır; bu dava
üzerinde konsensüs olması, bütün siyasî partilerimizin ülke menfaatları
doğrultusunda ittifak etmesi gerekirdi. Değerli arkadaşlar, aslında, bu teklifin adı "Avrupa Birliği uyum
yasaları" olmakla birlikte, acele hazırlanmış, yanlış, eksik, hatalı,
aykırılıklarla dolu, biraz da aceleye getirilmiş, ne idiği belli olmayan ve
demokratikleşme ve hukukun üstünlüğünü ortaya koymayan bir metindir; ihtiyaca
cevap vermemiştir, vermez de. Hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, din ve
vicdan hürriyetine bir teminat olmaktan, bu metin, çok uzaktır; aksine, bazı
yerlerde geri adım bile vardır. Ciddî müzakereler yapılmadan imzalanan
uluslararası anlaşmalardan bu ülke çok sıkıntı çekmiştir ve halen de
çekmekteyiz. İşte, tek taraflı yapılan Gümrük Birliği Anlaşmasında devletimizin
zararı 60 milyar dolardır. Üçüncü dünya ülkelerine, Avrupa Birliğinden izin
almadan gümrük tarifesi uygulama şansımız yoktur. Bu da acele alınan bir
karardır. Avrupa Birliği konusunda hükümetin teslimiyetçi tavrı "Avrupa
Birliğine girmezsek ölürüz" anlayışı fevkalade yanlış, tutarsız,
beceriksiz bir politikadır. Bu politikanın altında Helsinki Zirvesi ve Kıbrıs
tavizi yatmaktadır. Şimdi, Avrupa Birliği konusunda cevap bekleyen birçok sorular vardır.
Özellikle şu sorular mutlaka cevaplanmalıdır: Bu tasarı çıkmazsa Avrupa
Birliğine giremez miyiz; hakikaten tren kaçıyor mu? Helsinki Zirvesinde aday
olma karşılığında Kıbrıs'ta verilen taviz, Kıbrıs için bir tehlike midir?
Cemaat vakıflarıyla ilgili düzenlemelerin sakıncaları detaylı tartışılmış mıdır
veya yapılan doğru mudur? Türkiye ile Avrupa Birliği olmazsa, Türkiye'nin,
ayrıca, dünyada bir B planı var mıdır? İşte, bütün bunların mutlaka geniş
zeminde tartışılması gerekirken, tıpkı, seçim kararı alındıktan sonra
meydanlarda bir parti propagandasına dönüşmüş ve bunun neticesinde de ulusal
menfaatlarımızın müzakere edilme imkânı kalmamıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan, son cümleniz... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, şimdi, buradaki MHP sözcüsü arkadaşımız diyor ki
"tövbe kapısı kapanmadı; gelin, tövbe edin"; ama, ben inanıyorum ki,
MHP'lilerin tövbesi de yetmez. Değerli arkadaşlar, bakın, idam konusunda MHP sözcüsü söylüyor: "Bu
şaki cezalandırılacak; herkes bilsin." Soruyorum, üç yıldır neredeydiniz;
bunları burada söylemek şimdi mi aklınıza geldi?! (MHP sıralarından gürültüler) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Sayın Candan, sıfırdan başlattım sürenizi... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam. Bugün yapılan mücadele, bugün yapılan tartışmalarda öyle anlaşılıyor ki,
ekonomiyi batırdınız, çiftçiyi iflas ettirdiniz, kazanmayandan vergi aldınız,
vergi gelirleri faize gitti, yetmedi, yeni vergiler koydunuz, 15 000 000 insanı
işsiz bıraktınız... BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. VEYSEL CANDAN (Devamla) - İnsanlar açıklık sınırında... Artık, bugün,
Avrupa Birliği, hükümeti oluşturan partilerin seçim malzemesi olmaktan mutlaka
çıkmalıdır. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili
İsmail Alptekin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir saniye efendim... BAŞKAN - Vereceğim efendim, 69'dan dolayı vereceğim... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, yalnız, bakın, komisyon ikinci
başkanı olarak arkasından hemen düzeltme gerekir. BAŞKAN - Vereceğim efendim, 69'a göre... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, yani, arkadaşların... BAŞKAN - Daldım birden, çağırdım... Sayın milletvekili, kusuruma
bakmayın... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Olmadı ama!.. BAŞKAN - Efendim, daldım çağırdım bir milletvekilini. Özür diliyorum
Sayın Köse... Allah Allah!.. İnsan bu ya!.. Biz de insanız yani... Daldım
diyorum... Sayın Alptekin, affedersiniz... Buyurun efendim. AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun düşüncelerini arz
etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Konuyla
ilgili Partimizin görüşünü ifade etmeden önce, iki cümleyle düşüncelerimi
aktarmak zorundayım. Değerli arkadaşlar, olağanüstü toplantımızda iki günden beri çok önemli
konuları görüşüyoruz. Biz, burada, siyasî parti gruplarının temsilcilerini hep
beraber dinledik; halkımız da dinliyor. Ben, biraz önce, Ankara'da yapılan iki
ayrı toplantıya katıldım, oradan geliyorum. Bir tanesi, esnaf odalarının kendi
aralarında meselelerini konuştukları bir toplantı. Zamanımın kısalığından uzun
süre onları dinleyemedim. Odalar var; ama, odaların temsil ettiği o esnaf, o
sanatkâr yok, yok olmuş. Onlar da bizi dinliyor burada. Oradan, Ankara'nın en
fakir beldesi, bölgesi, Altındağ bölgesinde bir halk toplantısına katıldım.
Orada, halk, meselelerini konuşuyor, derdini konuşuyor, bize anlatıyor. Onlar
da televizyonlarından bizi seyrediyorlar. Değerli arkadaşlarım, ibretle seyrediyorlar. Burada, bu kürsüde
konuşulan her konuşmadan kendileri için
bir medet bekliyorlar; ama, ne var ki, bugün burada ve dün, siyasî parti
temsilcilerimiz, belki seçimin de heyecanıyla, birbirlerine, gönlümüzün hiç de
arzu etmediği seviyede hitaplarda bulundular, bazı kirli çamaşırlar ortaya
konmaya çalışıldı. Değerli arkadaşlarım, biz, Avrupa Birliğine girmek için bu paket
üzerinde tartışıyoruz. Türkiye'nin bir hedefidir; elbette ki, girmek için
çalışıyoruz; ama, bizim halkımız, bunun ötesinde, açlık ve sefaletten bizi bu
Parlamento hangi çalışmasıyla kurtaracak diye, sadece onu arıyor ve onu
dinliyor. O bakımdan, bir arkadaşınız olarak, iki saat önce, bir saat önce, bu
insanlardan dinlediğim, onlardan gördüğüm hissiyatı burada size aktarmak
istiyorum. Arkadaşlar, birbirimize saldırmakla, birbirimize bağırmakla ne biz bir
şey kazanabiliriz ne bu memleket bir şey kazanabilir, Parlamento kaybeder. O
bakımdan -seçime gidiyoruz- burada yapacağımız konuşmalarda, Avrupa Birliği
programını tartışırken, bize bu ne getirecek ne götürecek, onu anlatabilirsek,
o konuda çözümleri ortaya koyabilirsek... Halkımız bizden bunları bekliyor
değerli arkadaşlarım. Bu konuda, Avrupa Birliği paketiyle ilgili, Grup Başkanımız partimizin
görüşünü geniş bir şekilde ifade etti; ilave edecek bir husus yoktur. AK Parti
olarak kuruluşumuzdan beri, her zaman ilkeli, programı ve milletimize hizmet
taahhüdü doğrultusunda ülke ve millet yararına getirilen her yasayı, kimden,
nereden ve ne şekilde getirilirse getirilsin desteklemeyi bir muhalefet partisi
olarak görev addettik. Bu anlayışımız, milletimizin özlemidir. Bu Parlamentodan
da beklenen budur, istenen odur. Ülkemizin, milletimizin özlediği seviyeli ve
beklenen parlamento çalışmasının da, AK Parti, hep önünde oldu ve ülke yararına
gelen her konuda bu Parlamentonun önünü açtı. Bundan sonra da ümit ediyorum ki,
bu Parlamentodaki çalışmalar, bizler olsak da olmasak da, böyle olsun.
Dileğimiz budur; çünkü, milletimizin beklentisi budur. NESRİN ÜNAL (Antalya) - Vaktiniz doldu. İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Aziz arkadaşlarım, ben ne anlatıyorum; biz
burada neyle karşılaşıyoruz?! Bugün Meclise getirilen bu teklif paketini, muhteva itibariyle olumlu
buluyoruz, bir ihtiyaç olarak görüyoruz; zaten, bugüne kadar bir eksiklikti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat hakkı tanımışız, sonuç yok. Elinde,
cebinde bir karar var. Dolayısıyla, bu kararın ülkemizde Türk mevzuatına
uydurulmak suretiyle sonucunun alınması gerekiyordu. İşte, 6 ve 7 nci madde,
birbirine paralel, birbirini tamamlayan maddelerdir. Bu maddelerde ihlal varsa,
ihlal sonunda maddî bir karşılama da yapılmamışsa, usulü getirilen yasada
-detayına girmeyeceğim- açıkça belirtildiği gibi, yapılacak müracaat usulü
çerçevesinde iadeyi muhakeme şartı doğuyor. Gerek Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununda gerekse Ceza Muhakemeleri Usulü Yasamızda iadei muhakemenin şartları
bir bir belirlenmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSMAİL ALPTEKİN (Devamla ) - Sayın Başkanım... Belirlenen bu şartlara, işte, uyum yasaları çerçevesinde, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinden alınan hüküm de eklenmiştir. Müracaat makamı Yargıtay
Birinci Başkanlığıdır. Müracaat edebilecek makamlar ise, Adalet Bakanı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve ilgili şahıstır. Müracaatı inceleyen ilgili,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, şekil yönünden süreye bakıyor, esas yönünden de
tazminatla karşılanmış mı karşılanmamış mı... Bu iki hususu inceledikten sonra,
gerçekten şartlara uygun, yasaya uygunsa, mahallî mahkemeye dosyayı göndermek
suretiyle, adaletin tecellisi yolu açılmış oluyor. Bu sebeple, getirilen bu maddeyi uygun, yerinde bir ihtiyaç olarak
görüyoruz. Hayırlı olsun diyorum. Öbür maddede de, yine, görüş ve düşüncelerimizi Grubum adına arz etmek
üzere, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Sayın Erbeyin'e İçtüzük 69'a göre söz vereceğim. Sayın
Erbeyin aynı zamanda bu konuda konuşmayacak mı? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Komisyon sözcüsü aynı zamanda. BAŞKAN - Efendim, onu biliyorum. O cevap verecek, milletvekilidir verir;
Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekili. Ben onu söylemiyorum. Elimdeki
listede, bu 6 ncı maddede söz hakkı var. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Şimdi, eğer Salih Beye 69'dan söz verecekseniz,
6 ncı madde üzerinde, Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Osman Durmuş konuşacak. BAŞKAN - Osman Durmuş konuşacak, peki. Buyurun efendim, 69'a göre, sataşmadan size söz veriyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) Hocam, siz de isim vermeden konuşursanız, yeni bir sataşmaya mahal
olmadan bu işi bitiririz inşallah. VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 5.- Denizli Milletvekili Salih
Erbeyin'in, SP Grubu adına konuşan Konya Milletvekili Veysel Candan'ın,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Türk Milletinin, bizleri ibretle ve
dikkatle izlediğini hepimiz biliyoruz. Tarih yalan söylemez ise, tutanaklar da
yalan söylemez. Söz uçar, yazı kalır, tutanaklar kalır. Dünden beri, daha
doğrusu çarşamba gününden beri, Adalet Komisyonundaki görüşme ve oylamalara
ilişkin kimlerin nasıl tavır aldığını, ne söylediğini; ama, oylama noktasında
ne verdiğini, tutanaklar açık ve net ifade ediyor. Sayın Mehmet Çiçek'e
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Muhalefet şerhine "geçici 1" yazmış
"1" yazmak istiyorum diye düzeltti. Herkes, yanlış anlaşıldıysa,
resmî olarak Meclise başvurur, düzeltir; efendim, öyle değildi, şöyleydinin bir
anlamı yoktur. Şimdi, değerli milletvekilleri, burada, Anayasa Komisyonundaki, bu
maddelere ilişkin muhalefet oyları bellidir; Anayasa Komisyonundaki... Devam
ediyorum: Sayın İsmail Alptekin, Sayın Nevzat Yalçıntaş, Sayın Mustafa Kamalak,
Sayın Bülent Arınç muhalefet şerhi koymuşlardır. Oylamada ne yapmışlardır;
"kabul" demişlerdir. Gelelim Adalet Komisyonuna: Adalet Komisyonu üyesi değerli üyelerden
Sayın Ramazan Toprak "1 inci maddeye muhalifim" demiştir, kabulüne
"evet" demiştir. Devam ediyorum: Sayın Fahrettin Kukaracı, imzasıyla
tespit edilmiş ve şerh düşmüştür "1 inci ve 4 üncü maddeye muhalifim"
demiştir, oylamada kabul etmiştir. FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Yanlış!.. SALİH ERBEYİN (Devamla) - Devam ediyorum: Sayın Erdoğan Sezgin "1
inci, 4 üncü ve 8 inci maddelere muhalifim" demiştir, tutanağa geçmiştir.
Sayın Sevgi Esen, biraz önce -değerli hukukçu ablam- ifade etti "1, 4, 8
ve 11'e muhalifim" demiştir, şerh etmiştir. Sayın Fethullah Erbaş
"bazı maddelerine muhalifim" demiştir, 42'nin ikisini yazmadığı için
geçersiz olmuştur. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Genel Evrakta var onlar; onları söylemene gerek
yok! ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sen niye karışıyorsun?! SALİH ERBEYİN (Devamla) - Şimdi -aynı değerli arkadaşlarımızın-
komisyondaki şerhli maddeleri bilgilerinize sunuyorum: Sayın Ramazan Toprak,
sözünde durmuştur "1 inci maddeye muhalifim" demiştir, oylamada da muhalefet
etmiştir. Sayın Mehmet Gözlükaya "1, 4 ve 8'e muhalifim" demiştir;
ama, genelinde ve madde üzerinde kabul etmiştir. Sayın Fahrettin Kukaracı
"1 ve 4'e muhalifim" demiştir; ama, oylamalarda "evet"
demiştir. Sayın Sevgi Esen "1, 4, 8, ve 11'e muhalifim" demiştir
maddelerde; genelinde kabul etmiştir. Sayın Fethullah Erbaş... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sen neyin cevabını veriyorsun?! ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Anlayamıyor musun?! SALİH ERBEYİN (Devamla) - Adalet Komisyonunu geçtik değerli arkadaşlar. BAŞKAN - Efendim, cevap vermiyor, sataşmaya izahat veriyor. SALİH ERBEYİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Adalet Komisyonunu geçtik,
bugüne geldik. Burada çok tablolar gösterildi, çok panolar gösterildi. Bu da,
Adalet Komisyonundaki renklendirilmiş durumdur. Takdiri, tutanaklardan, millete
havale ediyorum. Gelelim bugüne; 1 inci maddeye muhalefet edenler, komisyonda MHP şöyle
verseydi böyle olacaktı diyenleri ifade ediyorum: Bu da, 1 inci maddenin
oylamasındaki resmî tutanaktır. Doğru Yol Partisi, içinde mi, dışında mı; evet
mi, hayır mı? Allahaşkına, bir karar verin de, millet de bilsin! MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sana ne! SALİH ERBEYİN (Devamla) - Kabul diyenler 38, ret diyenler 6,
katılmayanlar 41... Bu Mecliste... (DYP sıralarından gürültüler) MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sen kendine bak! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... SALİH ERBEYİN (Devamla) - Sayın Meclis Başkanıma diyorum ki,
"havet" diye... MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Otur yerine! BAŞKAN - Efendim... Sayın Erbeyin... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sana ne! Sana ne! ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Ayıp ya! MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bizimle zorun ne?! SALİH ERBEYİN (Devamla) - Dinleyin efendim... Tutanaklar var burada... BAŞKAN - Sayın Erbeyin... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bizden ne korkun var senin?! BAŞKAN - Sayın Erbeyin... SALİH ERBEYİN (Devamla) - Dinleyin efendim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Böyle konuşma olmaz. SALİH ERBEYİN (Devamla) - Dinleyin efendim... Dinleyin... BAŞKAN - Sayın Erbeyin, size sataşan Sayın Veysel Candan, size söyleyen o.
Şimdi, Doğru Yol Partisine niye sataştınız? MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Bizimle ne zorun var senin? BAŞKAN - Bir dakika kardeşim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, 69'a göre söz verdiniz; böyle mi
konuşulacak?! SALİH ERBEYİN (Devamla) - Sayın Başkan, komisyondaki imzaların
tutanağını ifade ediyorum. Devam ediyorum: Saadet Partisinden Sayın Veysel Candan, burada diyor ki:
"Ne yaptığını... İtiraz ediyoruz..." 1 inci maddede 22 tane kabul, 24
tane katılmayan... Sayın Başkan, istirham ediyorum; 3 Kasıma, inşallah, bu Meclise kabul,
ret, katılmayan, çekimserin yanında, bir de "havet" ibaresi koyalım;
hayır mı, evet mi olduğunu millet takdir etsin. Bu havetçilerin takdirini, millet sandıkta terbiye edecektir diyorum,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Tamam, sandıkta göreceğiz! 6.- Erzurum Milletvekili Fahrettin
Kukaracı'nın, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) -
Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Buyurun Sayın Kukaracı. Çaresi yok efendim... İsim... Sayın Kukaracı, siz söylemeyin bari bir isim de, yeni bir sataşma
olmasın. FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Hayır efendim. BAŞKAN - Cevap verin, yeter. Lütfen, yani, bunun sonu yok... Buyurun Sayın Kukaracı. FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
arkadaşımızın beyanı tamamen hilafı hakikattir. (SP sıralarından alkışlar) 1 inci maddede benim önergem var; vermiş olduğum önerge reddedildi. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Maddeye... FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Sayın Bakanım 1 inci maddeye benim ret
oyu verdiğimi biliyor. Yanlış söylüyorlar, hilafı hakikat konuşuyorlar,
aldatıyorlar. Halbuki, 1 inci madde düşecekken, beş arkadaşları oy vermedi,
madde geçti. Bunları milletin gözünden kaçırmak için... ALİ ÖZDEMİR (Gaziantep) - Bunu niye kabul ettin?! FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Evet, burada da "evet" oyu
verdim. Bakın, şimdi... Siz bir şeyi bilmiyorsunuz. BAŞKAN - Efendim... Lütfen... Sayın Kukaracı, Genel Kurula hitap edin...
Lütfen... Bu tarafa... İstirham ederim efendim... FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - O zaman susturun efendim. Değerli arkadaşlarım, kusura bakmasınlar, bir şeyi bilemiyorlar. Oy
başka, muhalefet şerhi başkadır. Bir maddede on tane fıkra varsa, dokuz tanesi
doğru ise, dokuz tanesini tasvip ediyorsam, eğer son fıkranın bir cümlesinin
değiştirilmesini istiyorsam, eğer ona muhalifsem, buna muhalefet şerhi koymanın
neresi ayıptır, neresi yanlıştır?! (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Mesele anlaşılmıştır. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Hayır, bu doğru değildir. Muhalefet
şerhi, muhalefetin; belli... Vermiş olduğum önerge kabul edilmedi, reddettim,
sonra, burada da kabul oyu verdim; bilerek verdim, isteyerek verdim. (MHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, ben de bunu söyledim işte, başka
bir şey demedim ki. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Anayasamızın 83 üncü maddesi gayet açıktır.
Hiçbir sayın milletvekili oyunun renginden ve şeklinden dolayı muaheze
edilemez, kınanamaz. Buna niye izin veriyorsunuz Sayın Başkan; yapmayın... BAŞKAN - Efendim, ben mi izin veriyorum... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hangi grup olursa olsun, grupları ayırmıyorum.
Burada tartışılır mı efendim?!. BAŞKAN - Şimdi, efendim, her hatip çıkıp birbirlerini... Bu oylama
istismar ediliyor. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, yapmayın Sayın Başkan; oy rengi
tartışılır mı! BAŞKAN - Sayın Başkan, isim zikrettiğiniz sürece sataşma oluyor,
mecburum söz vermeye. Hangi partiden olursa olsun... Ben, arkadaşıma sataşmadan
dolayı söz verirken... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, hiçbir arkadaşımızın bir başka
arkadaşı oyu şöyle verdi veya böyle vermedi diye kınama hakkı yoktur. Yapmayın;
83 üncü madde gayet açık. Ne hale gelmişiz böyle! 7.- İstanbul Milletvekili Nevzat
Yalçıntaş'ın, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim?.. NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sataşmadan dolayı söz istiyorum. BAŞKAN - Hocam, yerinizden olur mu acaba? NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Burada bunu bağlamak da uzun sürüyor; ben,
kürsüden iki üç cümleyle açıklayayım. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sataşmadım. BAŞKAN - "Ayrı oy kullandın" dediniz; isim zikrettiniz
efendim; bir dakika... SALİH ERBEYİN (Denizli) - Tutanağı gösterdim, farklı bir şey demedim ki! BAŞKAN - Buyurun efendim. NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım
-Sayın Başkana teşekkür ediyorum söz verdiği için- biz, buraya, seçmenlerimizin
tertemiz oylarıyla geldik. Vicdanımıza, milletimize ve Yüce Yaradana hesap
vermekle mükellefiz. Bu kardeşlerimiz, bana karşı, size karşı değil... SALİH ERBEYİN (Denizli) - Biz de değiliz, tutanağı söyledim Hocam. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Efendim? SALİH ERBEYİN (Denizli) - Tutanağı söyledim Hocam, farklı bir şey
söylemedim ki. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Göstereceğim efendim... Böyle, renkli
birtakım harita gibi şeyler yapmak, bunu böyle tutmak, mehabetine yakışmıyor. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Hocam, imza için gönderebilirim; bakın... NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Kimseden çekinecek değiliz, kimseden
korkacak değiliz. Şu ana kadar... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayırlı olsun Hocam! NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Siz de öylesiniz, herkes de öyle. Hepimiz,
reyimizi, hür vicdanımıza ve fikirlerimize göre verdik, bundan sonra da
vazgeçecek değiliz. SALİH ERBEYİN (Denizli) - İmzalar var, gösterdim... NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - On tane harita gösterin, yirmi tane renkli
tablo getirin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Burada, yalnız, niçin Sayın
Başkandan söz istedim; lütfen, hilafı hakikat beyanlarda bulunmayalım. SALİH ERBEYİN (Denizli) - İmzadan mı vazgeçiyorsunuz?! NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Hiçbirimize yakışmıyor. Sayın Başkana gösterdim. İşte dağıtılan metin. Lütfen, açın... Size de
hesap vermek mecburiyetinde değilim; ama, hilafı hakikat olan bir şeyi
düzeltmek içindir. 12 nci sayfayı açacaksınız, orada Yalçıntaş imzasını
göreceksiniz ve altında "1 inci maddeye muhalifim" diye yazmışım. SALİH ERBEYİN (Denizli) - Evet, doğru; biz de onu gösterdik Hocam. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Peki, siz kalkıp da, böyle dedi de şöyle
yaptı... Tümü vardır, maddesi vardır bunun, teferruatı vardır... Anlaşılıyor
ki, üçbuçuk sene içerisinde, bazı arkadaşlarımız söyleyecek şeylerini
tükettiler. (AK Parti sıralarından alkışlar) SALİH ERBEYİN (Denizli) - Millet biliyor, millet!.. BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, teşekkür ediyorum. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum efendim. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN - Sayın Şandır, istirham ediyorum... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bir dakika... BAŞKAN - Hemşerilik hakkımı kullanıyorum, size söz vermiyorum kardeşim. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1.- Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın
Yekta Açıkgöz; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 890 sıra sayılı yasa teklifinin 6 ncı maddesi üzerinde DSP
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, 6 ncı madde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
ihlâl kararı üzerine muhakemenin iadesi talebinde bulunabilecekler ile bu
talebin inceleme usulünü düzenlemiştir. Madde bu kadar. Değerli arkadaşlarım, burada, artık, maddeler üzerinde konuşulmuyor,
siyasî hamaset yapılıyor ve ticarî kazançlardan bahsediliyor; ama, siyaset, ne
hamasettir ne de ticarettir; siyaset, toplumun önünü açmak ve çözüm üretme
sanatıdır. Ülkemizde, maalesef, Demokratik Sol Parti hariç, bütün siyasiler ve
partileri, hamaset ve ticaretle uğraşıyorlar. ASLAN POLAT (Erzurum) - Oldu mu?! YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Evet. Bu Parlamento, üçbuçuk yıldır, tarihinin en çok çalışan parlamentosudur.
Bu şeref, sizlere aittir, bizlere aittir. 380 civarında kanun çıkardık; yapısal
birçok reform kanunları yürürlüğe girdi, toplumun önü açıldı. Toplumumuz,
artık, klasik siyaseti ve siyasetçiyi elinin tersiyle itecektir; bunu
unutmayın. Parlamentomuz, başarılı çalışmalarına, Demokratik Sol Partinin ciddî
siyaset anlayışı ve ülke sorumluluğu bilinci içerisinde ulaşmıştır. ASLAN POLAT (Erzurum) - Diğer ortaklarınız öyle olmadı mı? BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen... YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Eğer Demokratik Sol Parti olmasaydı, iddia
ediyorum, 21 inci Dönem Parlamentosu çalışmayacaktı arkadaşlar ve bu denli
önemli kanunlar çıkmayacaktı. (DSP sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Bravo, ne kadar güzel konuştun. Bu kürsüde kaç
konuşma yaptın, söyler misin? BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen... ASLAN POLAT (Erzurum) - Bakın, neler söylüyor. Böyle olur mu? BAŞKAN - Kendi fikri efendim, beyan etmesin mi?! YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Biz, uzlaşı kültürümüzle hem Parlamentoyu açık
tuttuk hem de demokratik rejimin teminatı olduk ve bundan sonra da olmaya devam
edeceğiz. Değerli arkadaşlarım, bazı hatipler, bu kürsüden, vizyon sahibi
liderlerden ve partilerden bahsettiler. Bahsedilen bu partilerin sözcülerine
şunu soruyorum: Bu ülkeyi yıllarca sizin zihniyetiniz yönetmedi mi; sizin
partileriniz yönetmedi mi? Bu ülkeye, 27 Mayısları, 12 Martları, 12 Eylülleri
sizin tavrınız getirmedi mi? MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Kime söylüyorsun Sayın Açıkgöz, kime? Açık
söyle. YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Sizlere söylüyorum; bunu iyi anlarsınız. Mustafa Kemal'den bahsettiler. Mustafa Kemal'in kurduğu bu cumhuriyetin
tam bağımsızlığını bağımlı kılan sizin sağ politikalarınız değil midir? (DSP
sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Yahu Hocam, etme eyleme, IMF sözleşmelerini kim
imzaladı? Yapma yahu! Yapma yahu! YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Ulusun bir avuç gelirlerini yandaşlara,
yeğenlere, kardeşlere peşkeş çeken siz değil miydiniz? ASLAN POLAT (Erzurum) - Bankalar ne zaman hortumlandı Hocam? YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Bu oyunu bu dönem bozduk. Yapılan köklü
reformlarla, bundan sonra çalmaya, hortumlamaya, rantçılığa son verdik. Bu
durum kısa zamanda anlaşılacaktır arkadaşlarım. Kimin halkımızı soyup soğana
çevirdiğini, kimlerin devlet sırtından nasıl zengin olduğunu, hangi partilerin
bu devlet zenginleriyle işbirliği yaptığını halkımız artık biliyor. Türk solunu tarihî görevinin başına çağırıyorum. Önümüzde Türk
devletinin büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu söylüyorum. Bu durum tüm
ulusa... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisinde efendim. Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, üzerinde söz aldığım 6 ncı maddede Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 445 inci maddesinde tadadî olarak sayılan iadei muhakeme
sebeplerine bir madde, bir eklenti yapılıyor. O da, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararları iadei muhakeme sebebi yapılmaktadır. Burada, Türk
mahkemelerinde verilen bir kararın, insan haklarına, Ana Hürriyetleri Korumaya
Dair Sözleşmeye ve eki protokollerine aykırı olarak verilmiş bir kararın tespit
edilmesi halinde, bu kararın, Türkiye'de, Türk mahkemelerinde yeniden
görüşülmesi imkânı getirilmiştir. Aslında, Türkiye, 1987 yılında İnsan Hakları Mahkemesine kişisel
başvuruyu, 1989 senesinde de İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul
etmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da, iadei muhakeme sebebi yapılması,
son derece gerekli, geç kalınmış bir hadisedir. Bu, yargı yetkisinin devri
anlamında da değildir. Bunun, çok daha önceden, yani, Avrupa Birliğine giriş
sürecinde, bugünlerden çok daha öncesinde gündeme gelmesi, kamuoyunda
tartışılması gerekirdi; ama, maalesef, Avrupa Birliğinin bayraktarlığını yapan
partimiz bu konuyu istismar etmiş, ikircikli siyaset izleyerek, bu konuyu bu
son günlere sıkıştırmıştır. Bu, dediğim gibi, istismardan başka bir şey
değildir. Bir başka istismar da, bugün 1 inci maddede yaşanmıştır. Gerçekten de,
bugün "idam, idam" diye bağıranların, hükümette bulunduğu dönemde
yapmış oldukları icraatları şöyle bir hatırlayalım: Bu hükümetin, kurulduktan sonra birinci icraatı "pişmanım"
diyen bütün PKK'lıları affetmek olmuştur; Doğru Yol Partisi bu affın hiçbir
yerinde olmamış, Pişmanlık Yasasına karşı çıkmış, Af Yasasına karşı çıkmıştır,
ama, maalesef, bugün idamda ısrarcı olanlar, o gün "pişman oldum"
diyen PKK'lıları affetmişlerdir. İkinci icraatı bu hükümetin, basın affı getirmek olmuştur. Orada da,
basında, köşesinde bütün PKK'lıları öven, teşvik eden, destekleyenleri, yine,
bu hükümet affetmiştir; Doğru Yol Partisi buna da karşı çıkmıştır. Yine, bu hükümetin üçüncü icraatı, koalisyon partilerinin liderleri bir
araya gelmişler ve bugün idam edilmesini istedikleri kişinin idamını
ertelemişlerdir; Anayasaya aykırı olarak idamını bekletmişlerdir. Gerçekten de,
bu kürsüden konuşan aynı partinin sözcüsü, grup başkanvekili demiştir ki, aynı
ifadelerle söylüyorum: "30 000 şehidin katili, Türkiye Cumhuriyeti
toprakları üzerinde bir başka devlet kurmak üzere silahlı ve siyasî oluşum
yapan bölücü başını affettirmeyiz." Bunu diyen kişiler, bundan üçbuçuk
sene önce, üç yılı aşkın bir süre önce, liderler bir araya gelmişler ve bu
kişinin idamını Anayasaya aykırı olarak bekletmişlerdir. Anayasanın 138 inci
maddesi, mahkeme kararlarının geciktirilmeden infaz edileceğini hüküm altına
almıştır; ama, bu hükümetin liderleri, yani üçlü koalisyon partilerinin
liderleri, Anayasaya aykırı olarak, Anayasa suçu işleyerek, bu idamı üçbuçuk
yıldan bu tarafa bekletmişler, gündeme getirmemişlerdir. Şimdi, bu hükümetin dördüncü icraatını söylüyorum: Yine, Türk Ceza
Kanununun 168 inci maddesindeki hükme rağmen PKK'ya açıkça yardım ve yataklık
edenleri de affetmişlerdir. Doğru Yol Partisi, o zaman da buna karşı çıkmıştır.
Gerçekten de, PKK'ya açıkça yardım ve yataklık edenleri, bugün idamdan yana
tavır koyanlar affetmişlerdir. Doğru Yol Partisi, o gün de buna karşı
çıkmıştır. Bu hükümetin beşinci icraatını söylüyorum: Yine, Anayasanın 26 ncı ve 28
inci maddelerinde yer alan "Türkçeden başka dillerde yayın yapılamaz"
hükmünü, bu sene, bu Parlamento, 21 inci Dönem Parlamentosu kaldırmıştır. Bunu
kaldıranlar, yine, bugün idamdan yana tavır koyanlardır. Bütün bunları yaptıktan sonra, Türk Milletini kimse "unutur"
diye yanlış vasıflandırmasın. Türk Milleti akıllıdır, bunların hiçbirini
unutmuş değildir. Ben de, Türk Milletinin milletvekili olarak bu kürsüden
soruyorum: Niye üçbuçuk seneden beri, niye üçbuçuk seneden beri bunun gereğini
yapmadınız?.. Türk Milleti bunu biliyor. Benim de milletvekili olarak bunu
sorma hakkım vardır. Değerli milletvekilleri, aslında, şu anda Türkiye'nin meselesi,
işsizliktir, açlıktır. ORHAN ŞEN (Bursa) - Oyunun rengini söyle... SALİH ÇELEN (Antalya) - Oyumun rengi beyaz; kabuldür. Türk Milletinin meselesi açlıktır, işsizliktir (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. SALİH ÇELEN (Devamla) -. Yine, bu kürsüden konuşan aynı partinin grup
başkanvekili, Doğru Yol Partisi sıralarını işaret ederek "millet, sizden
bu kanunu değil, iş istiyor, aş istiyor" demiştir. Bunu, ben nasıl
yorumladım; evet, gerçekten bu millet, Doğru Yol Partisinden iş istiyor; ama,
şimdi değil. Kendisine iş vermeyen, iş vermediği gibi, yeni iş imkânı
sağlamadığı gibi, birbuçuk milyonu aşkın insanımızı işsiz bırakan bu
hükümetten, milletin, artık, bir isteği yok, bir beklentisi de yok; Doğru Yol
Partisinden beklentisi var. Doğru Yol Partisi de, 3 Kasımda inşallah iktidara
gelecek; yeniden üreten, yeniden büyüyen ülkeyi getirecek; herkese iş, aş
verecektir. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Şimdi söz sırası, Yeni Türkiye Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili
Sayın Gaffar Yakın'da. Buyurun Sayın Yakın. YTP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, seçim kararını aldıktan sonra herkesin "toplanmaz"
dediği, ama, bütün milletvekilleriyle birlikte toplanıp, birbuçuk yıl
öncesinden seçim kararını almış olduktan sonra dahi, Türkiye'nin geleceğiyle
ilgili ve Türk tarihinde gerçekten çok önemli bir dönemeç olan AB yasaları
için, herkesin, burada bulunan tüm milletvekillerinin -Türkiye hassasiyeti,
vatan sevgisi ve bakış açıları açısından- bu kadar ciddî bir tartışma
içerisinde olmasından dolayı, tüm milletvekillerini, hepimizi tebrik ediyorum.
Gerçekten, bugün, Türk Devletinin ve Türk Milletinin tarihinde büyük bir kadere
hep birlikte imza atıyoruz. Türk Milletinin tarihine geri dönüp baktığımızda, Türk Milletinin 10 uncu Asırda bir kongre veya
kurultay havasıyla İslama toplu bir giriş kararı vermesinden sonra ve Birinci
Meclisin saltanatı, hilafeti kaldıran, Türkiye'nin önünü açan ve bugünkü
Türkiye Cumhuriyetinin temellerini kuran bir meclis hareketinden sonra, inanın,
şu anda bugün bizlerin, belki zaman zaman birbirimizi kırarak, belki zaman
zaman birbirimizi hırpalayarak yapmış olduğumuz bu olay, Türk tarihinin -üçüncü
bence- en önemli olaylarından birisidir. Bununla ilgili görüşlerimiz, hepimizin
değişik görüşleri, bakış açılarımız olabilir; biz Yeni Türkiye Partisi olarak
ve burada bulanan birçok milletvekili arkadaşımız, Avrupa Birliğine girersek
-ki, girdiğimizin daha garantisi yok- Türk Milletinin geleceğinde önemli
olacağına, faydalı olacağına kanaat getiren milletvekilleri olarak... Ki, bu
Avrupa Birliğinin faydalı olduğuna, Avrupa Birliğinin Türk Milletine faydalar
getireceğine MHP'li kardeşlerimiz de inanıyorlar; ama, birtakım çekinceleri
var, birtakım endişeleri var. Ben onların bu endişelerinin de bazılarını
paylaşıyorum; ama, bakış açımız olarak, burada şunu söylüyorum: Bütün
milletvekilleri, hiçbirimiz, bir başkamızdan daha fazla vatansever, bir
başkamızdan daha fazla milliyetçi, vatanımızı birimiz az seviyor birimiz çok
seviyor değil, tıpkı, İmam-ı Azam'ın diğer imamlar hakkındaki görüşü ve
kanaatleri gibi. Bazı milletvekili arkadaşlarımız olarak -Avrupa Birliğine
girmenin bir faturası var; belki, bize, görüşme talebi için zaman verecekler
veya vermeyecekler- biz, Avrupa Birliğinde bu ülkelerle birlikte yer almanın
ülkemizin geleceğinde faydalı olacağına inandığımız için, ülkemizin önünü
açacağına inandığımız için, birtakım endişeleri taşımış olmamıza rağmen -dün,
Ayvaz Beyin de burada çok güzel izah ettiği gibi- Türkiye'nin önünü açabilmek
için, cesaretli bir karar veriyoruz. AB kararları için büyük bir cesaretle ve
büyük bir yüreklilikle karar vermiş olan biz milletvekillerini, on yıl sonra,
elli yıl sonra, yüz yıl sonra, zaman inşallah haklı çıkarır. ORHAN ŞEN (Bursa) - Çıkarmaz. GAFFAR YAKIN (Devamla) - Biz, Türkiye açısından bunun daha doğru
olduğuna inandığımız için bu destekleri veriyoruz; ama, zaman en doğrusunu
gösterecektir. Eğer, Birinci Meclisin tartışmalarına baktığımızda, Birinci
Meşrutiyet Meclisinin tartışmalarına baktığımızda, bu tartışmaların daha hararetlilerini
oralarda da görüyoruz. Ben, MHP'li arkadaşlarımın da ve diğer partili olan milletvekillerinin
de, hepimizin, Türkiye'nin geleceğini aynı oranda düşündüğümüze, aynı oranda
hassasiyet gösterdiğimize inanıyorum ve diyorum ki; değerli milletvekilleri,
burada, o endişelerle ilgili şu iki şeye inanıyorum: Birincisi, Türk Milleti
sıradan bir millet değil; Türk Milleti, binlerce yıllık bir bilinçle oluşmuş,
belirli bir kültüre, belirli bir geleneğe ve en önemlisi, dünyanın en kuvvetli
bir inanç sistemine sahip olan bir millet. Ben, kendi hayatımda da gördüm bunu,
Almanyasında da, diğer ülkelerinde de, Türk Milleti, gitmiş olduğu yerlerde,
yabancılaşmaktan daha çok... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yakın, lütfen... Teşekkür ediyorum. GAFFAR YAKIN (Devamla) - Türk Milletinin, kendi kültür değerleriyle,
Türk Milletinin, İslamın yüce değerleriyle birlikte Avrupa medeniyetine
katabileceği yüce insanî değerler vardır ve inşallah zaman bunun böyle olduğunu
gösterecektir. 21 inci Dönemin tüm milletvekillerini, tarih yazan bu milletvekillerini,
hepinizi saygıyla selamlıyor ve candan tebrik ediyorum. (YTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş'un. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, burada, iki gündür devam eden tartışma üslubunda konuşmak
istemiyorum; izniniz olursa, milletimin bana tanıdığı bir şansla parlamenter
olma şerefine kavuştuğum için, önce, burada görüşülen bir konuyu, sonra da, bir
şehit yakını, bir şehit ailesinin mensubu olarak o anki duyguları, parlamenter
olmadan daha evvel yaşadığım duyguları sizlerle paylaşmak istiyorum: Sayın Başkan, bildiğiniz gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, millî
mahkemelerin üzerinde bir temyiz mahkemesi niteliğinde değildir; millî
mahkemelerin kararlarını, hatta hatalarını düzeltmek, kararlarında dayandığı
hukuk kurallarını değerlendirip değiştirmek görev ve yetkisine de sahip
değildir. Teklifle getirilmek istenen değişikliğin, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinden kaynaklanan hukukî bir yükümlülük olmadığı da açıktır. Öte
yandan, Ulusal Programda böyle bir taahhüdümüz de bulunmamaktadır ve Avrupa
Birliğinin Türkiye'den böyle bir talebi de yoktur. Değerli parlamenterler, bu yıl içerisinde, tütünsüz bir dünyayla ilgili
olarak, Dünya Sağlık Örgütü Varşova'da bir toplantı yaptı; o toplantıda 51
ülkenin bakanları ve delegasyonları bulundu. O toplantıda, Almanya delegasyonu,
Almanya'da sigara makinelerinin kaldırılamayacağını ifade etti; gerekçe olarak
da "Almanya Anayasası buna izin vermez" dedi. Bakınız, uluslararası bir konsensüs oluşmuş ve Dünya Sağlık Örgütü
Başkanı -Norveç eski Başbakanı- Brundtland Başkanlığında, tüm dünyada sigarasız
bir dünya özlemiyle ittifak haline gelinmiş; ama, Almanya delegasyonu
"Almanya Anayasası böyle bir şeye izin vermez" diyor. Buna karşın, biz, Anayasamızda, bu yıl içerisinde birçok değişiklik
yaptık; ama, Avrupa Birliği ülkelerinin varsaydığı tasarılarla ilgili de ulusal
bir paketi sunduk ve bu paket, hükümeti temsil eden her 3 liderin imzasıyla
gitti. Ne olduysa ondan sonra oldu. Lütfen, burada beni dinlerken, mensup
olduğum Milliyetçi Hareket Partisine avantaj sağlamak istiyorum gibi bir üslup
içerisinde dinlemeyiniz; ben, burada, tüm samimiyetimle konuşmak istiyorum. Bakınız, 1997 veya 1998 yılında -bakın, tarihi bile karıştırıyorum-
Tunceli'de, jandarma birliğine 600 metre mesafede, 8 yaşındaki bir çocukları
ile 3 uzman jandarma geziye çıkıyorlar, akşam saat 6 sıraları -bunlardan birisi
benim yakınım- saldırıya uğruyorlar ve her birinin sadece kafatasında 20'nin
üzerinde mermi var... Tabiî, toplumsal barışı sağlayabilmek, burada bulunan tüm siyasî
partilere mensup parlamenterlerin görevidir; bunu saygıyla karşılamamız lazım.
Ülkemizde, sağ-sol, etnik, mezhepçi ayırımlarla, yıllarca bir kördövüşün içinde
gitmemizi sağlayan birçok mihrak oldu. Uluslararası menfaatlar, enerji
kaynakları üzerindeki mücadeleler, maalesef, bunlara sebep oluyor; ama, biz
burada, tabiî bir de seçim kararı almış olmamızın verdiği etkiyle, birbirimizi
hırpalıyoruz. Benim endişelerim var. Endişelerimi, Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız
Helsinki'ye gideceği gün de ifade ettim; 3 maddeyle ilgili ifade ettim:
"Kıbrıs'la ilgili yazılım tarzı yanlış" dedim, "Ege'yle ilgili
ifadeler muğlak" dedim ve idam cezasıyla ilgili kanaatlerimi ifade ettim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Yanlış hatırlamıyorsam bugünkü basın yayın
organlarından, Van veya Diyarbakır civarında, 2 erimiz yine şehit oldu. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Diyarbakır Lice'de... OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Burada şehitlerin istismarını falan anlatmak
istemiyorum. Ben, üniversitede öğretim üyesiydim, o cenaze törenine katıldım;
Çankırı'da, garnizon komutanı, tuğgeneral ve o günün valisi, beni arabalarına
aldılar; psikolojim şuydu: Sayın vali, sayın komutan, lütfen, Türkiye
Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına, Başbakanına, Parlamentosuna iletiniz; terör
örgütlerini cesaretlendiren basın yayın organlarımız var, kan dökülmesini
teşvik eden köşe yazarları var; siyaseti, bir program etrafında, partisini
iktidar yapmak için yapması gereken parlamenter sistem, bu tür kamplaşmalarla
siyaset yapmaya başlamıştır; dolayısıyla, Türkiye ve Türk insanı zarar görüyor;
bunu Sayın Cumhurbaşkanımıza, bir şehit yakınının dileği olarak iletemez
misiniz dedim; ama, gelin görün ki, heyhat, ben bugün bir parlamenterim ve acz
içinde seyrediyorum! İnanın, tüm endişem, bu maddeler içine saklanan cümlelerle
Türkiye'nin yarın ne gibi badirelerle karşılaşacağının telaşı ve endişesidir. Geliniz, burada, şehit ailelerinin bireysel hukukunu ayaklar altına
almayalım. Elbette toplumsal barışı sağlayalım; ama, bu bir ticarî yolsuzluk
değil, bu bir çıkar çatışması değil, bir hakkın gasbıdır. O gün öldürülen
Adanalı uzman çavuşun 8 yaşındaki çocuğunun da hakkı var, güneydoğuda ölen
bebeğin de, kadının da hakkı var; ama, biz bu hakları gözardı ederek, her gün
buralarda af çıkararak sıkıntılar yaratıyoruz. Bakınız, kimseyi yine itham etmek için söylemiyorum. 1974 affının
yazılımına bağlı... Af genelleşti, 1974-1980 arası 6 yıl, Türkiye'de sokak
savaşları oldu ve Türkiye kan gölüne döndü. Burada ne Kürdü ne Lazı ne Çerkezi
ne Alevîsi ne Sünnîsi ne Arabı, hiç kimse kazançlı çıkmadı; burada topyekûn
Türk Milleti kazançlı çıkmadı; ama, birileri kazançlı çıktı. Türkiye bugün bir
ekonomik sıkıntının içinde, iktisadî bağımsızlığını alamamış bir ülke olarak,
siyasî bağımsızlığı tartışılır bir halde. Norveç eski Başbakanı Sayın Brundtland, Avrupa Birliği üyesi olmayan bir
ülkenin temsilcisi olarak Dünya Sağlık Örgütünün başında ve şimdi, Kıbrıs Rum
tarafının Doğu Akdeniz'den Avrupa bölgesine girmesi için bir teklif getiriyor.
Bu mücadeleler maalesef siyasîdir. Avrupa Birliğine girmek istediklerini söyleyen grupları olan tüm
partilerimiz bir aradalar; ama, iki üç gündür, uzlaşabileceğimiz meselelerde
uzlaşmak yerine, bunu seçim sandığına nasıl havale ederiz diye birbirimizi
hırpalarken, asıl muhtevayı kaçırıyoruz; benim endişem budur. Ben, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin ve parlamenter sistemin ilelebet yaşamasını istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım. Sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Bugün buradayım; bir saat sonra
olmayabilirim; ama, her bir parti grubuna mensup arkadaşlarım, bu tartışmaları
bir an için unutup, Türkiye'nin bir daha o günlere dönmemesi için, Avrupa
Birliğine girmek için aday olan Türkiye'nin masada her seferinde birçok
meseleyi kaybetmemesi için bir daha düşününüz. Lütfen, idam gibi, başkasının hukukunu ilgilendiren konularda karar
verirken "bir kişiyi öldüren, tüm insanlığı öldürmüştür"
düşüncesinden hareket ederek, vicdanî davranınız. Eğer, bu konuda, herkes, bir başkasının hukuku hakkında karar alırsa,
dilerim, dua ederim, hiçbirinizin ailesinde yeni şehitler olmaz, siz de bu
ıstırabı taşımazsınız. Hepinizi, en içten duygularımla, saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Madde üzerinde gruplar adına görüşmeler tamamlandı. Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı maddesinin
madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla. Koray Aydın Mustafa Verkaya İsmail
Köse Ankara İstanbul Erzurum Mehmet Nacar Abdurrahman Küçük Kilis Ankara BAŞKAN - Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz
efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 6 ncı
maddesi, insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve hukuk davalarında Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine aykırı karar verilmemesi bakımından son derece önemli ve
dengeli bir düzenleme getirmektedir. Bu nedenle, önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Nacar; buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. MEHMET NACAR (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 6
ncı maddeyle getirilmek istenen düzenleme, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun
445 inci maddesine 445/A maddesi eklenmek suretiyle, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince, Sözleşmenin 41 inci maddesi gereği hükmedilmiş olan tazminatla
giderilmesi mümkün olmayan zararların yeniden yargılama sebebi sayılmasına
ilişkindir. Biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul ettik. Bu yetki Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 46 ncı maddesinden kaynaklanmaktadır. Bu sözleşmeyi
kabul etmiş her bir ülke, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu
kararları uygulamak zorundadır; ama, bu kararların yaptırım gücü veyahut da
mahkemenin yargılamaya ilişkin esasları ve bunun neticeleri nelerdir diye
sorgulamamız lazım; çünkü, bunu sorgulamadan bir sonuca varabilmemiz de mümkün
değildir. Evet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hukuk ihlalleriyle ilgili
olarak kararlarını veriyor; ama, bu kararlar, bir temyiz mercii mi olarak,
yoksa bir tespit mercii mi olarak veriliyor; bu, bizim sorumuzun cevabını
teşkil edecek. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarıyla da ortaya çıkmıştır ki,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararları, sadece ve sadece
sözleşmede belirtilen insan hakları ihlallerinin varlığını veya yokluğunu
tespite yöneliktir; onun ötesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir dördüncü
derece mahkeme statüsünde değildir. Maalesef, bir şark anlayışı içerisinde, yine işin temelini, yine işin
esasını karara bağlamadan, o konuda düzenlemeleri ve doğruları yapmadan,
boyalı, cilalı ve alımlı sözlerle bir yanlışı tekrar ediyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının yeniden yargılama sebebi
sayılmaması halinde, Avrupa Birliğine giremeyeceğimiz ve bunun olmazsa olmaz
şartmış gibi gösterilmesini, hakikaten, konuya vâkıf olan kişiler gibi ben de
hayretle ve ibretle izliyorum. Bunu, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden
almış olduğum bilgi notu çerçevesinde siz değerli üyelerin takdirine de sunmak
istiyorum. Avrupa Birliğinin şu anda 15 asıl üyesi mevcut. Bunların içerisinden
her birinin, bu yetkiyi, kanunî düzenlemeyle uygulayıp uygulamadıklarına
baktığımızda, hakikaten, dehşete kapılıyoruz. 15 ülkenin 10'u, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iade-i muhakeme
sebebi sayılan kararlarının iade-i muhakeme sebebi sayılmasını kanunî
düzenlemeyle yapmış değil. Belçika bu konuda herhangi bir kanunî düzenleme
yapmış değil; Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya ve
Portekiz... Diyeceksiniz ki, bu ülkeler içerisinde, bunu, içhukuklarına kanunî
düzenlemelerle yerleştirmiş olan ülkeler de var; evet, Yunanistan, 2000
yılında, Lüksemburg, yine, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 444'üncü
maddesiyle bunu kabul etmiş; Fransa bunu kabul etmiş ve Almanya kabul etmiş. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Apo'ya tazminat verecekler Sayın Nacar. MEHMET NACAR (Devamla) - Sayın Heyetin hafızasını, kısa bir süre için
tazelemek istiyorum. Biz, ekim ayının 3'ünde Anayasada değişiklikler yaptık. Bu
yapmış olduğumuz değişikliklerden en önemli ve üzerinde en fazla ısrar edilen
maddelerden biri de, Anayasanın 90 ıncı maddesiydi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız. MEHMET NACAR (Devamla) - Fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
büyük bir ekseriyetiyle, o konuda getirilmek istenilen değişiklik reddedildi;
yani, uluslararası anlaşmalara kanunların üzerinde yer alan bir statü
tanınmasına karşı çıktık; ama, bugün, görüyorum ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, belki de farkında olmayarak, kendi içhukukumuzun, kendi
mahkemelerimizin yetkilerinin üzerinde bir mahkemenin yetkisini kabul ediyor ve
bunu, Avrupa Birliği ülkesi olmadığımız, daha aday statüsünü dahi almadığımız
bir dönemde yapmak istiyor. Bu aceleciliği anlayabilmemiz mümkün değil. Tüm konuşmacıların belirtmiş olduğu bir husus var. Milliyetçi Hareket
Partisini suçlayan, hamaset nutukları attığımızı iddia eden, ama, en fazla
hamaset nutukları atmaya çalışarak, atarak, vatandaşlarımıza, geleceğimize
sahte cennetler vaat eden insanlar... (MHP sıralarından alkışlar) Devlet olmanın, millet olmanın ve neticesi itibariyle de Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri olmanın düşüncesi içerisinde, tedbiri içerisinde ve
itiyadı içerisinde davranmamız gerektiğini ifade ediyor; Muhterem Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 23.30 Açılma Saati : 23.56 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 890 sıra sayılı teklifin müzakerelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1.- Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Hükümet?.. Yerinde. Komisyon?.. Yerinde. 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7. - A) 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 327 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 327/a maddesi
eklenmiştir. "Madde 327/a. - Kesinleşmiş bir ceza hükmünün Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin
veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiği saptandığında ihlâlin
niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş
olan tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğu anlaşılırsa; Adalet Bakanı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda
bulunan veya yasal temsilcisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının
kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde Yargıtay Birinci Başkanlığından
muhakemenin iadesi isteminde bulunabilirler. Bu istem, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca incelenir. Yargıtay Ceza Genel
Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla
giderilmiş veya istem süresi içinde yapılmamış ise reddine; aksi halde,
dosyanın davaya bakması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma
yapmaksızın kesin olarak karar verir." B) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 335 inci maddesine son fıkra olarak
aşağıdaki hüküm eklenmiştir. "327/a maddesi hükümleri saklıdır." BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 7 nci madde üzerinde söz vermeden önce
bir istirhamımı size arz etmek istiyorum. Efendim, malum, bu görüşmeler
gittikçe çok uzayacak; ben yorulmam, siz de yorulmazsınız; ama, toleransın da
dışında, konuşmacının sözünü kestiğim zaman, ister bağırın ister bağırmayın,
normalde her gruba birkaç saniye fazla vereceğim; ama, böyle devam edemeyiz.
Yani, ne kaide kaldı ne hukuk kaldı; hiçbir şey kalmadı. Avrupa yasalarını
çıkarıyoruz diyoruz; ama, mantalitemiz hiç değişmemiş. Kaidesiz demokrasi
olmaz, hukuksuz demokrasi olmaz. (ANAP sıralarından alkışlar) Yani, karar alın,
her madde için 10 dakika deyin, baş üstüne; ben yorulmam. 7 nci madde üzerinde, ilk söz, Anavatan Partisi Grubuna aittir. Kırklareli Milletvekili Sayın Cemal Özbilen; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 890 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde, Anavatan Partisi
Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum
ve şahsım adına, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. 7 nci maddenin (A) fıkrasıyla, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 327 nci maddesinden sonra gelmek üzere, 327/a maddesi
eklenmektedir ve yine, (B) fıkrasıyla, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 335
inci maddesine son fıkra olarak "327/a maddesi hükümleri saklıdır"
ibaresi eklenmektedir. Maddenin (A) fıkrasıyla, kesinleşmiş bir ceza hükmünün Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin saptanması ve
ihlalin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre
hükmedilmiş tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğunun anlaşılması
halinin, hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedeni olduğu hükme
bağlanmıştır. Öte yandan, maddede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal
kararı üzerine, yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilecekler ile bu
istemin incelenme ve usulü de düzenlenmektedir. Bilindiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidebilmek için, bir
olayda, iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir. İç hukuk yollarının
tüketilmesi ise, bir mahkemenin verdiği kararın kesinleşmesi, yani, bütün
denetim kademelerinden geçmesi demektir. Burada, hukuk davalarında son merci,
Hukuk Genel Kurulu, ceza davalarında ise Ceza Genel Kuruludur. Öyle ise, orada
insan hakları ihlali yapılarak karar verildiği saptanan bir konuda, son
denetimi yapan merciin olayı öncelikle ele alması ve yeniden yargılamayı
gerektiren bir durum olup olmadığını tespit etmesi yararlı görülmüştür. Yeni
bir düzenleme hukukumuza girmekte olup, uygulamaya geçmek için bir yıllık geçiş
dönemi getirilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen karar üzerine, Yargıtay
Birinci Başkanlığına, Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya yasal temsilcisi tarafından
yapılacak yargılamanın yenilenmesi isteminin incelenmesi, işin önemi
gözetilerek Yargıtay Ceza Kuruluna bırakılmakta ve başvuruda bulunma süresi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının verilmesi tarihinden itibaren hak
düşürücü süre niteliğinde bir yılla sınırlandırılmaktadır. Bu süre Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 44 üncü maddesi anlamında kararın kesinlik kazandığı
tarihten itibaren başlayacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
saptanan ihlalin sonuçları tazminatla giderilmiş veya istem süresi içinde
yapılmadığı tespit edilirse yargılamanın yenilenmesi istemi reddedilecek, aksi
takdirde, dosya, hükmü veren mahkemeye gönderilecektir. Maddede, ayrıca, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yargılamanın yenilenmesi
istemi konusundaki kararlarının duruşmasız verileceği ve kesin olacağı hükmü
yer almaktadır. Maddenin (B) fıkrasıyla da Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa eklenen
327/a maddesine uyum sağlamak amacıyla aynı kanunun 335 inci maddesine fıkra
eklenerek söz konusu madde hükmü saklı tutulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda açıklamaya çalıştığım
kanun teklifinin 7 nci maddesine Anavatan Partisi olarak olumlu bakıyor,
sözlerimi tamamlarken kanun teklifinin hayırlı olması dileğiyle Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Cemal Özbilen, zaten hep siz kaidecisiniz, teşekkür
ederim. Saadet Partisi Grubu adına Sayın Veysel Candan... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Ben konuşacağım. BAŞKAN - Peki. Saadet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Vehbi
Hatipoğlu; buyurun. Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
yasa teklifinin çerçeve 7 nci maddesiyle ilgili, Saadet Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere, huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bugün, yaklaşık sekiz saatten beri bu yasa teklifiyle ilgili müzakereler
yapılıyor. Ümit ediyorum, müzakerelerimizi bugün sonlandırırız ve bu yasa
neticelenmiş olur. Elbette, bu müzakereler yapılırken, zaman zaman, bazı parti grubu
temsilcisi arkadaşlarımızın ağzından, maksadı aşan sözler de çıkmış olabilir.
Biz, üçbuçuk yıldan beri, burada, bir arada görev yapan arkadaşlarız,
kardeşleriz. Belki de, bir daha, bu Parlamento çatısı altında, burada hep
beraber bulanamayacağız; yani, bir kısmımız bulunacak bir kısmımız
bulunamayacak, bu anlamda söylüyorum. Bu nedenle, meseleleri, birbirimizi
kırmadan, dökmeden müzakere edebilirsek, herhalde çok daha hayırlı olur diye
düşünüyorum; çünkü, geçmişte, 1969, 1970, 1971 yıllarını yaşayanlar bilir,
üniversitelerde birbirimizin yakasına yapıştık, can düşmanı haline geldik; ama,
o insanlarla, yirmi yıl sonra, başka platformlarda, başka alanlarda
karşılaştık, öpüştük, kucaklaştık ve o günleri, çok da güzel olmayan hatıralarla
yâd ettik. Hatta, o gün birbirinin yakasına yapışan kişiler, zaman geldi, aynı
Bakanlar Kurulunda görev yapma fırsatı bulabildi. Demek ki, kavganın,
gürültünün kimseye hayrı yoktur, faydası yoktur. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği uyum yasası diye müzakere ediyoruz.
Ne istiyor Avrupa Birliği bizden; Avrupa Birliği, önce diyor ki, ben, bireysel
özgürlüğü önemsiyorum, şeffaf, demokratik bir hukuk devletinin önemini
vurguluyorum, birinci istediği bu ve aslında, Avrupa Birliğinin önümüze koyduğu
bu şeylerin tamamı, evrensel normlardır. Biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu
kurumunda görev alan insanlar, Avrupa Birliği bizden bunları istediği için
değil, bu aziz millet bütün bunları hak ettiği için, elbette bunları talep
ederiz. Yani, Türkiye'de, hiç kimse, bireysel özgürlükler gelişmesin, demokrasi
gelişmesin, hukuk devletinin temel ilkelerine aykırı uygulamalar, davranışlar
devam etsin demez, hepimiz elbette bunu istiyoruz; ancak, bir algılayış
farklılığı, olaylara bakış farklılığı olabilir. Şimdi, Avrupa Birliği, bizden bunları isterken, biz ne diyoruz; inanç,
düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller elbette kalksın. Elbette,
örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kalksın, insanlar kendilerini dilediği
şekilde ifade edebilsinler ve Türkiye'de, bir vatandaşımız yargı önünde
haksızlığa uğradığına inanıyorsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitsin.
Bugün ne oluyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vatandaşın haksızlığı
uğradığına karar verirse, bu işi biz tazminatla geçiştiriyoruz. Şimdi, bu yeni
madde, tazminatla değil, yeniden yargılanma hakkını da beraberinde getiriyor;
elbette ki bu bir ileri adımdır. Eğer, biz, bireysel özgürlüğü geliştirmek
adına bunu istiyorsak, buna karşı çıkmak da herhalde mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, bu nedenle 6 ncı çerçeve maddeyle 7 nci çerçeve
maddeler zaten birbiriyle bağlantılı iki hükümdür. Ben, bu iki hükmün de, bizim
açımızdan, Türk hukuk sistemi açısından ileri bir adım niteliğinde olduğunu
görüyorum. Tabiî, burada çok önemli şeyler de konuşuldu. Bu yasa paketinde yer
alması gerekip de, yer almayan birçok konu vardır. Ben umut ediyorum, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, eğer bu Millet Meclisine nasip olmazsa, bundan sonra, 3
Kasımdan sonra oluşacak Meclis, hukukumuzda bulunan inanç ve düşünce özgürlüğü,
din ve vicdan hürriyeti, ifade hürriyeti, örgütlenme hürriyeti önündeki
engelleri de ortadan kaldırır ve gerçekten de demokratik bir hukuk devletinde
var olması gereken tüm normları Türkiye'de geçerli hale getirebilir diye
düşünüyorum. Bu inanç ve düşünceyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Süreniz kadar konuştuğunuz için ikinci kere teşekkür ediyorum. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Bolu Milletvekili Sayın... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Konuşmayacağız Sayın Başkan. BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz. Çok teşekkür ederim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Biz size teşekkür ederiz efendim. BAŞKAN - Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli
Milletvekili Sayın Salih Erbeyin. (MHP sıralarından alkışlar) Hocam da süresinde bitirir. MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 7nci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce
Heyetinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. 30 Temmuz 2002 tarihinde Meclis Anayasa, Millî Eğitim, İçişleri ve
Sağlık komisyonlarında, 31 Temmuz 2002 tarihinde Adalet Komisyonunda görüşülen,
şu anda da huzurlarınızda, Genel Kurulda görüşülen kanun teklifinin görüşme
tutanakları, inanıyorum ki, tarihçiler, özellikle de siyasî tarihçiler
açısından çok önemli tarihî belge niteliğini taşıyacak, siyasî tarihçiler,
buradaki beyan ve siyasî duruşları enine boyuna değerlendirecektir. Dünün ışığında bugünü yaşıyorsak, bugünün planlama ve çalışmasında
yarını şekillendireceğimiz ve yaşayacağımız aşikârdır. Dünün muhasebesinde,
bugünün muhakemesinde yarınlarımızı nasıl şekillendirdiğimizi, tarih, tüm
çıplaklığıyla ortaya koyacaktır. Milletlerin dünü, bugünü ve yarınının şekillenmesinde tarih gerçeği,
bilim gerçeği ve ülke gerçekleri de gözardı edilemez bir durumdur. AB'ye giriş
sürecinin başlangıcını; yani, dünü, 12 Eylül 1963 tarihinden 57 nci cumhuriyet
hükümetinin kuruluşuna kadarki zaman, bugünü de 57 nci cumhuriyet hükümetinin
kuruluşundan şu ana kadarki zaman olarak değerlendirirsek, yarınlarımız da bu
iki tarihî kavşağın, gerçeğin ışığında şekillenecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin böyle tarihî bir kavşak diliminde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili
olmayı, komisyon ve Genel Kurul çalışmalarında görüşlerimi ifade edebilmeyi
Yüce Yaradan'ın bir lütfu, böyle kritik bir zamanda da, Türk milliyetçileri
adına, Milliyetçi Hareket Partisi Denizli Milletvekili olmayı da, Yüce Türk
Milletinin ve ülkücülerin yarınları adına çok önemsiyor ve Yaradanıma
şükrediyorum. Yasa teklifiyle, ulusal mahkemelerin üzerine, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, âdeta son bir yargı mercii haline getirilmek istenilmektedir. Böyle
bir yol, Anayasanın egemenlik ilkesine özünden aykırıdır. Yarın, yerel
mahkemelerde ve Yargıtayda verilen kararların, yeniden yargılanması suretiyle
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmesi durumunda olabilecekleri düşünmek dahi
istemiyorum. Teklifin 1 inci maddesinde; yani, terör suçlarında idamın kaldırılması,
4 üncü maddesinde azınlık; yani, ecnebi vakıflarına Türk vatandaşlarından daha
fazla yetki verilmesi, 8 inci maddesinde, anadilde, Kürtçe ve diğer dillerde
yayın yapılmasıyla ilgili değişiklikle, yukarıda kısaca sayılan maddeler ve
diğer maddelerin kanunlaşması durumunda, bağımsız Türk mahkemelerinin verdiği
kararların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilecek kararların, üniter devlet
yapımıza, devletimizin hukuk yapısına ne kadar zarar verebileceğini, acaba, hiç
düşündünüz mü? Teröristbaşının ve yandaşlarının yapacağı, hele 1 inci maddedeki
değişiklikten sonra, yeniden yargılama talebi neticesinde cezanın müebbet hapse
dönüştürülebileceği gerçeğini neden görmemektesiniz ya da görmezden gelmektesiniz;
çünkü, evrensel hukuk kuralları, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2, 6, 7,
8, 11/2, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7/1 ile Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 1, 2, 3, 10, 38 ve 42 nci maddeleri, Türk Ceza Kanununun 1 ve 2
nci maddeleri, Ceza Usulü Muhakemeleri Kanununun 339 ve 442 nci maddeleri ve
Yargıtay kararları, böyle bir yasa değişikliğinin, teröristbaşının
kurtarılmasından başka bir şey olmadığını söylemektedir. "Avrupa Birliği böyle istiyor" veya "Avrupa normu
böyle" diyenlere, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden son aldığım
metindeki tarihleri size okumak istiyorum. Danimarka, AET kurucusu olarak
1957'de girmiştir, idamı 1996'da kaldırmıştır; Fransa 1957'de girmiştir,
1983'te kaldırmıştır; Yunanistan 1981'de girmiştir, 1983'te kaldırmış, askerî
cezalarda şerhini muhafaza etmektedir; İrlanda 1973'te girmiştir, 1994'te
kaldırmıştır; İtalya 1957'de girmiştir, 1999'da kaldırmıştır; Hollanda 1957'de
girmiştir, 1986'da kaldırmıştır; İngiltere 1973'te girmiş, 1999'da
kaldırmıştır. AB gerçeğine, bu belge güzel bir cevaptır ve belgedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Erbeyin, lütfen toparlayın efendim. SALİH ERBEYİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım diyecektir ki her zamanki nezaketiyle "bu böyle
olmayacak." Sayın Bakanın ticaret ve medenî hukuk anlayışına şükranlarımı,
saygılarımı, takdirlerimi sunuyorum; ama, bir Şartlı Tahliye Yasasında, Anayasa
Mahkemesinin, yerel mahkemelerin, Sayın Bakanımızın medenî hukuk mantığındaki
durumuyla, ceza yorumundaki durumunun ne kadar çeliştiğini, üç yıl bu Meclis
yaşadı. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbeyin. Efendim, söz sırası Doğru Yol Partisinde... SAFFET KAYA (Ardahan) - Vazgeçtik Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, oylarınıza sunacağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 7 nci maddesinin
madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz
efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 7 nci
maddesi, ceza davalarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı karar
verilmemesi, insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve Anayasamızda da öngörülen
adil yargılanma hakkının tam olarak gerçekleşmesi bakımından büyük önem taşıyan
dengeli bir düzenleme getirmektedir. Bu nedenle, önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Enginyurt, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 7 nci maddesinin madde
metninden çıkarılmasıyla ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Bütün Avrupa Birliği iddiacılarının iddiasına göre, en yakın 2010
yılında gireceğimiz, 10 yıl sonra da serbest dolaşım hakkını aldığımızda,
muhtemelen 2020 yılını bulacak olan Avrupa Birliği uyum yasalarını
görüşmekteyiz. Gerçi, birileri, televizyon ekranlarında, her akşam, pazartesi günü
millî gelirin 5 000 dolara çıkacağını, Avrupa Birliği uyum yasalarının
geçmesinin ardından, özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin Türkiye'nin önünü
kapatarak, âdeta, 5 000 doların üzerine çıkacak millî geliri engellediğini
söyleseler de, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, 2020 yılını bulacak Avrupa Birliği
sürecinde, biz, uyum yasaları adı altında, maalesef, Türk Milletinin, Türk
Devletinin üniter yapısına, bölünmez bütünlüğüne yönelik, gerçekten, hak
etmeyecek maddeleri burada birer birer geçirmekteyiz. Biz, birilerinin söylediği gibi, bunu şov olarak siyaset sahnesinde
kullanmak adına düşüncelerimizi burada ifade etmiyoruz. Türk milliyetçileri
olarak, bu ülkeyi karşılıksız sevdik. Karşılıksız sevdiğimiz bu ülkenin sevdası
uğruna, eğer gerekirse, Yüce Türk Milleti, bizi, yarın temsil noktasında
görmese, bundan, birileri gibi, ceylan derisi koltuklar altımızdan kaydı diye
hiç üzülmeyiz, hiç dert etmeyiz; ama, endişemiz şudur ki; daha düne kadar, otuz
yıl boyunca, arkadaşlarınızı, görüşünüze mensup olanları "Avrupa Birliği,
Hıristiyan kulübüdür" diyerek, "Avrupa Birliği, Batı kulübüdür"
diyerek, "hak geldi, batıl zail oldu" diyerek insanları birbirine
düşürüp, Avrupa düşmanı yaparak bugün birçoğunun Avrupa Birliği taraftarı
kesilmesini anlamış değiliz. SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Hiçbir şey anlamadınız ki! Neyi anladınız ki
bunu anlayacaksınız! BAŞKAN - Lütfen efendim... CEMAL ENGİNYURT (Devamla) - Doğru!.. Doğru!.. Sizin çok muhterem bir
büyüğünüzün dediği gibi, hadi oradan!.. Hadi!.. Hadi!.. (MHP sıralarından
alkışlar) Avrupa Birliği uyum yasaları sürecinde özellikle çıkarılmış olan idamın
kaldırılmasıyla ilgili olarak ciddî anlamda yüreğimiz sızladı ve bir madde
sonra da çıkarılacak olan, eğitim, anadilde yayın adı altında çıkarılacak olan
maddeyle birlikte yüreğimizin sızlaması artarak devam edecek; çünkü,
Yugoslavya'da on yıl önce, aynen sizin aldığınız bu kararlar gibi, Sırpça,
Hırvatça, Boşnakça, Arnavutça serbest bırakıldı; çok değil, beş yıl sonra
bölündü. Beyler, Türkiye, geçmişi kavgalı olan bir millet. Bazen, solcu-sağcı
diye kavga ettik; bazen, Kürt-Türk diye kavga ettik; bazen, Alevî-Sünnî; bazen,
laik-antilaik diye. Eğer, bu ülkede, siz, eğitim dilini serbest bırakırsanız,
anadilde yayın hakkını serbest bırakırsanız, bu ülkenin çocuklarının, dünü
kavgalı olan insanların kinlerini, nefretlerini yeniden alevlendirirsiniz;
küllenmiş közleri yeniden ateşlendirir, bu ülkede istenmeyen neticelere
gidebilirsiniz. Şunu da birilerinin iyi bilmesi gerekiyor; her konuda ahkâm kesip,
laikliği, demokrasiyi ve cumhuriyeti kimseye bırakmayanların şunu da iyi
bilmesi gerekiyor: Yüce Atatürk, Tevhidi Tedrisat Kanununu ve harf inkılabını,
siz, O'nun kurduğu Yüce Mecliste eğitim dilini değiştiresiniz diye çıkarmadı;
harf inkılabını bunun için yapmadı. (MHP sıralarından alkışlar) Birileri,
Atatürkçülük adı altında, cumhuriyet adı altında, Türkiye'yi yarınlara
taşıyacağını söyleyerek, maalesef, Türkiye'nin içinde ciddî anlamda sıkıntılar
yaratacak, kardeşi kardeşe yeniden düşman edebilecek neticeye doğru götürüyor. Gelin, elinizi vicdanınıza koyun. Özellikle, Milliyetçi Hareket
Partisinden, dün "Apo'yu asmadınız" diye, eğitim dili konusunda,
bizi, farklı söyleyerek ayrılıp, bugün oylama pusulasına baktığımızda, Apo'nun
idamına "evet" verenleri de buradan Allah'a havale ediyorum. İsraf
ekonomisini bize okutup, sözde ekonomist olup, Milliyetçi Hareket Partisinin
çok değerli Genel Başkanına dil uzatanları da Allah'a havale ederken... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SUAT PUMUKÇU (Bayburt) -
Havaleci misin kardeşim?!. BAŞKAN - Toparlayın efendim. CEMAL ENGİNYURT (Devamla) - ...Türk milliyetçilerinin Genel Başkanına
dil uzatanların, ne tarih önünde ne de millet önünde affedilmeyeceğinin
bilinmesini istiyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hadi oradan, hadi!.. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. Efendim, sayın milletvekillerimizden açık oylama talebi var; salonda
bulunup bulunmadıklarını arayacağım: Sayın Vahit Kayrıcı?.. Burada. Sayın Adnan Fatin Özdemir?.. Burada. Sayın İlhami Yılmaz?.. Burada. Sayın Muzaffer Çakmaklı?.. Burada. Sayın Nidai Seven?.. Burada. Sayın Mustafa Haykır?.. Burada. Sayın Hüseyin Akgül?.. Burada. Sayın Mustafa Sait Gönen?.. Burada. Sayın Ayhan Çevik?.. Burada. Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada. Sayın Kürşat Eser?.. Burada. Sayın Mükerrem Levent?.. Burada. Sayın Hasan Kaya?.. Burada. Sayın Cahit Tekelioğlu?.. Burada. Sayın Abbas Bozyel?.. Burada. Sayın İsmail Çevik?.. Burada. Sayın Ali Keskin?.. Burada. Sayın Nesrin Ünal?.. Burada. Sayın Şaban Kardeş?.. Burada. Sayın Osman Müderrisoğlu?.. Burada. Sayın Mücahit Himoğlu?.. Burada. Sayın Recai Yıldırım?.. Burada. Oy verme işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylamaya başlanıldı) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, süre bitti. Bunun arkası
kesilmez ki... (DYP sıralarından "al, al" sesleri) BAŞKAN - Efendim, o mesuliyet Kâtip Üyelerin. Kâtip Üyeler süre
dolduğunda almıyorlar. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin 7 nci maddesinin açık oylama sonuçlarını açıklıyorum: Katılan üye sayısı : 305 Kabul : 210 Ret : 95 Böylece, 7 nci madde de kabul edilmiş oldu. Geldik 8 inci maddeye. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Pusulaları okuyun, pusulaları... BAŞKAN - Efendim, pusulalısı, pusulasızı var mı?! İki Kâtip Üye var; her
iki tarafı da temsil ediyor, arkadaşımız da var. Arkadaşımızı -Bursa
Milletvekili- tanıyorsunuz değil mi?! O saydı. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Tanıyoruz da... BAŞKAN - 8 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 8.- A) 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına
aşağıdaki hükümler eklenmiştir. "Ayrıca, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir. Bu yayınlar,
Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu yayınların yapılmasına ve
denetimine ilişkin usul ve esaslar, Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir." B) Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü
maddesinin ikinci fıkrasının (f) ve (v) bendleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "f) Özel hayatın gizliliğine saygılı olunması." "v) Yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret
duygularını kışkırtıcı nitelikte olmaması." C) Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 26
ıncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bu Kanuna aykırı olmamak kaydıyla, yayınların yeniden iletimi
serbesttir. Yeniden iletime ilişkin
usul ve esaslar, Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." BAŞKAN - 8 inci maddede ilk söz, Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Nesrin Nas'ın. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teklifin 8 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Dünden beri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tarihî bir oturum
yapıyoruz. Burada yapacağımız hatanın bedelini sadece biz değil, çocuklarımız,
torunlarımız velhasıl gelecek bütün nesiller ödeyecektir. Bir milletin
geleceğini temelsiz korkulara, anlamsız endişelere teslim edemeyiz. Bu ülke
uygarlık tercihini bilinçli olarak Batı'dan yana koymuştur. Bu, evrensel norm
ve standartların üreteceği zenginlik ve özgürlük ortamında insanımızın
yaşatılması iradesidir. Bu, aynı zamanda, küresel dünyanın nefes kesen rekabet
ortamında güçlü ve etkin Türkiye hayalinin gerçekleştirilmesi arzusudur. Çağdaş dünya, her alanda özgürlüklerin asıl, sınırlamaların istisna
olduğu, temsilî demokrasilerin aşılarak katılımcı müzakereci demokrasiye
dönüştüğü bir dünyadır; bunun için de, iletişimin esas olduğu bir dünyadır.
Demokratik siyasetin odağında birey, yönetimin temelinde ise evrensel hak ve
özgürlüler yer almaktadır; yani, çağdaş dünyanın bugünkü gerçeği demokratik
standartları geliştirerek, bireyin refahını ve zenginliğini artırmaktır. "Hürriyet alanına getirilen kısıtlamalar ile üretim gücünün azalışı
arasında sıkı bir bağ vardır" diyen İbni Haldun, bu gerçeği asırlar
öncesinden tespit etmiştir. Kısıtlı demokrasi ve sınırlı özgürlük, işsizlik,
yoksulluk ve 2002 insanî gelişme raporundaki bazı Afrika ülkelerinin de
gerisinde, 85 inci sırada yer almak demektir. Sayın milletvekilleri, demokrasinin temeli, biraz önce de vurguladığım
gibi, hak ve özgürlüklerdir. Her insan belli haklarla doğar ve bu haklar hiçbir
şekilde engellenemez ve sınırlanamaz. İletişim de bu haklardan biridir.
Geleneksel ve toplumsal nedenlerle vatandaşlarımızın bir kısmının anadillerini
kullandıkları bilinen bir gerçektir. İletişim imkânlarının alabildiğince genişleyip yaygınlaştığı günümüzde,
iletişime özgürlük tanımamak gibi bir seçeneğimiz yoktur. Bu yasaklama ve
sorunu görmezden gelme tavrı, uydu ve internetle hemen her gün yaşanan fiilî
gerçeklik karşısında başımızı kuma gömmektir. Ne yasaklayabiliriz ne görmezden
gelebiliriz; çünkü, o var. Bize düşen, demokratik devlet olmanın ve çağın
gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına göre bir düzenleme yapma zorunluluğudur.
Siyaset olarak, bu kanalı açmak zorundayız. Bu, birlik ve bütünlüğümüzü
korumanın ve farklılıklardan sinerji yaratmanın teminatıdır. Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi çağdaş bir hukuk devletini tehdit
etmez, aksine, daha da güçlendirir. Artık, bu iletişim çağında temel hakları
yasayla ya da yönetsel düzenlemelerle kısıtlamak gibi çağdışı bir anlayıştan
bir an önce kurtulmak zorundayız. Bilinmelidir ki, özgürlüklerin böldüğü ya da parçaladığı hiçbir ülke
yoktur; ancak, tarih, baskının dağıttığı, parçaladığı ülke örnekleriyle
doludur. Kaldı ki, Avrupa Birliği içerisinde yer alıp da bölünen bir tek ülke
olmamıştır; aksine, Türkiye'yle benzer sorunları yaşayan ülkeler, Avrupa
Birliği şemsiyesi altında bu sorunlarını çok daha rahat bir şekilde
çözmüşlerdir. Fransa ve İspanya örnekleri, bu konuda yol gösterici olabilir. Sayın milletvekilleri, Fransa'ya baktığımızda, anayasasına göre
cumhuriyetin dili Fransızcadır, bireysel temelde farklılık hakkını
tanımaktadır. Fransızcanın dışında bazı alanlarda mahallî dillerin kullanımına
belli oranlar dahilinde, Audiovisuel Yüksek Kurumu ile yayın kuruluşu arasında
yapılacak sözleşmelerde yer verilmek kaydıyla imkân tanınmaktadır. Almanya,
İtalya, İspanya, Danimarka gibi Avrupa Birliğine üye ülkelerde de anadilde
yayın konusunda, yasalar önünde hiçbir engel yoktur. Komünizmden yeni kurtulmuş Bulgaristan'da, Romanya'da ve Letonya,
Litvanya gibi diğer aday ülkelerde de, anadilde yayın konusunda çok hızlı ve
önemli adımlar atılmıştır. Temel bir hakkın, bizzat kendisi ya da kullanılması engellenemez; ancak,
kötüye kullanılmasını engelleyecek düzenlemeler yapmak da her devletin
hakkıdır. Bugün bizim üzerinde konuştuğumuz bu yasa teklifinin bu maddesi, RTÜK
Kanununda bir değişiklik getirmektedir. Bu düzenlemenin amacı, anadilde yayın
yapılması yönündeki engelleri, sadece engelleri kaldırmaktan ibarettir; ancak,
bu hakkın kötüye kullanılmasını önleyecek tedbirleri de içermektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NESRİN NAS (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika... Dolayısıyla, nefes aldığımız ve beslendiğimiz ortak kültürümüzü
zedeleyen, resmî dili değiştiren, resmî dilde yayını değiştiren bir düzenleme
değildir. Aksine, illegal kanallardan bilinçleri bulanıklaştırılan, kafaları
karıştırılan vatandaşlarımızla doğru iletişim kurmanın önünü açmak için yapılan
bir düzenlemedir. Değerli milletvekilleri, insanımıza evrensel hak ve özgürlükleri lüks
olarak görmekten vazgeçelim; kötüye kullanacakları önyargısıyla hareket
etmeyelim. Unutmayalım ki, farklılıklarımız, zenginliğimizin sermayesidir. Yok
sayılan, görmezden gelinen kültürler, ayrılıkçı hareketlerin hep temelini
oluşturmuşlardır. Ben, bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP, SP
ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. İkinci söz, Saadet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet
Bekâroğlu'nun. Buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu maddede, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yasasının 4 üncü maddesi
değiştirilerek, anadille yayın yapılma imkânı getiriliyor. Değerli arkadaşlarım, bu kürsüye çıkan bütün arkadaşlarımız, Avrupa
Birliğinden söz ediyorlar; çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğinden söz
ediyorlar; eğer, Avrupa Birliğine girilmezse, her şeyin kötü gideceğinden söz
ediyorlar. Doğrudur; Avrupa Birliği bir imkândır; ama, her şey değildir; fakat,
yaptığımız bu düzenlemelerin bir kısmı milletimiz için gereklidir. Niçin böyle
konuşmuyoruz? Eğer, bunlar gerekli değilse, faydalı değilse, niye yapıyoruz?!
Avrupa Birliğine gireceğiz diye, milletimiz için faydalı olmayan, ülkemiz için
faydalı olmayan şeyler mi yapıyoruz burada; hayır. O halde, niçin, bunlar
demokratikleşme için, insan hakları için, ülkemiz için, milletimiz için
gereklidir diye savunmuyoruz? Bakınız, burada -Avrupa Birliği ne der, ne yapar, bilemiyorum; ama- bu
maddeyle, gerçekten, son derece insanî bir düzenleme yapıyoruz, bugüne kadar
geç kalmış bir şeyi düzenliyoruz, bir haksızlığı ortadan kaldırıyoruz, eşyanın
tabiatına aykırı olan bir yasağı ortadan kaldırıyoruz. Değerli arkadaşlarım, benim seçim bölgemde birkaç tane anadil
konuşuluyor. İlkokul birinci sınıfta, arkadaşlarımız, tamamen Türkçeyle
kendilerini ifade edemiyorlardı. Sorunu olan arkadaşlarımız, öğretmenlerine
Türkçeyle dertlerini anlatamıyorlar ve Lazca ya da Gürcüce karıştırarak, yarım
Türkçe, yarım Lazca, yarım Gürcüce dertlerini anlatıyorlar ve öğretmen, böyle
yapanları sürekli dövüyor ve çocuk, akşama, şikâyetini öğretmene bildiremediği
için, çok affedersiniz, altını ıslatarak evine gidiyor. Değerli arkadaşlarım, bunlar geçmişte kaldı; ama, bunlar, son derece
yanlış, eşyanın tabiatına aykırı. Anadili varsa, anadilini konuşacak. Bu kadar
doğal bir şey olabilir mi? Siz, bir insana, niçin 2 tane kulağınız var, niçin
burnunuz var diye sorabilir misiniz; soramazsınız. O halde, niçin anadiliniz
var; niçin anadilinizle yayın yapmak istiyorsunuz diye soramazsınız değerli
arkadaşlarım. HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Bu yasak değil ki! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Burada, son derece insanî bir şey
yapıyoruz; Avrupa Birliğini bir tarafa bırakın, doğru bir şey yapıyoruz. Bu
Meclisin, bu maddeyi kabul edeceğini umuyorum; ben peşinen tebrik ediyorum. Bakınız, üniter devlete falan bir şey olmuyor, eğitim dili değişmiyor,
resmî dil değişmiyor, bunu hiç kimse istemiyor, istemeye cesaret bile edemez.
Resmî dil Türkçe'dir, eğitim dili Türkçe'dir. Anadille eğitim... ORHAN ŞEN (Bursa) - Beş sene sonra görürsünüz. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Öyle bir şey yok. Beş sene sonra böyle bir
şey olmaz, yeter ki, biz, yanlışlıklar yapmayalım. Kaldı ki, bütün hakların
kötüye kullanılması yasalarla engellendiği gibi, bu maddede bu hakkın kötüye
kullanılması da engellenmektedir. Dolayısıyla, doğru bir şey yapıyoruz, geç
kalmış bir şey yapıyoruz. Arkadaşlarımın, bu maddeye "evet" diyeceklerini umuyorum. Ülke
falan bölünmeyecek, çok güzel bir şey olacak, tebrik ediyorum sizleri. Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde. Adalet ve Kalkınma Partisi adına Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi, saygı, barış ve mutluluk dileklerimle
selamlıyorum. Avrupa'nın ilk siyasal kuruluşu Avrupa Konseyi, bilindiği gibi 1949'da
kuruldu. Konsey, ilk iş olarak insan hakları sözleşmesini yapmayı kendine görev
edindi. 1953'te yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, uluslararası
hukuka ve ulusal hukuka büyük katkıları olan bir sözleşmedir. Bu sözleşme,
dünyada barışın ve adaletin asıl dayanağını oluşturan temel özgürlüklerin,
gerçekten, demokratik olan bir siyasal rejime ve insan hakları ortak anlayış ve
saygısına dayanan bir inancın üzerine kuruldu. Sözleşmede güvence altına alınan
temel hak ve özgürlüklerin sayısı giderek, ek protokollerle artırıldı ve yeni
birtakım haklar da sözleşme kapsamına girdi. Sözleşmede yer alan hususlar,
Avrupa Konseyinin 43 üye devletinin ortak hukuk belgesi haline geldi, bir türlü
anayasası oldu. 22 nci Dönem, Avrupa anayasasının burada tartışılacağı dönem
olacaktır. Ortak anayasa, egemenliğin devri anlamında da değildir. Sözleşmeyi
imzalayan devletler, sözleşmeyle teminat altına alınan temel hak ve
özgürlükleri kendi millî hukuklarına dahil etme yükümlülüğü altına
girmişlerdir, Türkiye de bunlardan biridir. Türkiye, bu sözleşmenin sahibidir,
bu sözleşmeyle tanınan hak ve özgürlükleri kendi bireyine de tanıma konusunda
kararlılık göstermiştir. Bu kararlılık, özellikle bu dönem Anayasada yapılan
geniş kapsamlı değişiklikle kendini ortaya koymuştur ve bu değişiklikte, birey,
etkin hak öznesi olarak ortaya çıkmıştır. Çeşitli sözleşmelere ve çeşitli protokollere, Türkiye, en çok çekince
koyan bir ülkedir. Ülkemizde, külliyatın dışında, ayrıca çekinceler külliyatı
mevcuttur; bu külliyattan arınmamız lazım, bütün unsurlarıyla bunları kendi iç
hukukumuza uyarlamamız lazım. Avrupa Birliği Ulusal Programı her ne kadar hükümet tarafından
hazırlandıysa da, burada yapılan konuşmalar, kamuoyundaki tartışmalar ve en üst
düzeydeki kabuller dikkate alındığında, artık, bu program gerçekten ulusal bir
program olmuştur. Bu Ulusal Programa bakıldığında, programın içinde yer alan
düşünce ve ifade özgürlüğü, kültürel yaşam ve bireysel özgürlükler, tüm
bireylerin, herhangi bir ayırım yapılmaksızın ve dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî görüş, felsefî inanç veya dinine bakılmaksızın tüm insan hakları ve
temel özgürlüklerinden tam olarak yararlandırılmasını, düşünce ve vicdan
özgürlüklerinin bütün unsurlarıyla tanınmasını ve yine Birleşmiş Milletler
Uluslararası Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi ile İhtiyarî Ek Protokolü ve
Birleşmiş Milletler Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Siyasî Haklar
Sözleşmesini kapsayan bir metindir. Bu metnin altında, her ne kadar, tüm
hükümet üyelerinin, gruplarının imzası varsa da, bütün Meclisçe ve ulusça kabul
edilen bir husustur. Biz, partimiz kurulurken, Ulusal Programı enine boyuna tartıştık ve
temel hak ve özgürlükler bölümümüzde şunları ifade ettik: Avrupa Birliği
üyelerinin uyması gereken asgarî standartları gösteren Kopenhag Kriterlerinin
demokratikleşmeye yönelik ilkeleri esas alınarak, ulusal hukuk düzenimizde
yapılması gereken değişiklikler mümkün olan en kısa sürede
gerçekleştirilecektir. Bizim Ulusal Programa itirazımız, vadeler itibariyledir.
İnsan hakları, gecikmeksizin, hemen, herkes için, her yerde kabul edilmesi,
kayden tanınması ve fiilen uygulanılması gereken hususlardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum. BAŞKAN - Buyurun. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Yine, programımızın doğu ve güneydoğu
bölümünde, bu bölgemizdeki kültürel farklılıklar, partimiz tarafından zenginlik
kabul edilmektedir. Resmî dil ve eğitim dili, Türkçe olmak şartıyla Türkçe dışındaki
dillerde yayın dahil, kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini, partimiz,
ülkemizdeki birlik ve bütünlüğü zedeleyen değil, güçlendiren ve pekiştiren bir
zenginlik olarak görmektedir. Yine, biz, bu hususlarla ilgili görüşlerimizi RTÜK Yasası sırasında
belirttik ve değiştirilen RTÜK Yasasının görüşülmesi sırasında getirilen
düzenlemelerin evrensel kurallara aykırılığını ifade ettik ve yine, ayrıca,
orada, yayınların karamsarlık, umutsuzluk eğilimlerini körükleyici nitelikte
olması kaydının yanlış olduğu belirttik ve sonuçta, bunlar, buraya bu şekilde
geliyor. Değerli milletvekilleri, daha çok üretmek için özgürlük ortamını
genişletmek ve derinleştirmek hepimizin görevi. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bitiriyor Sayın Başkan. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Japonya'da ve Kore'de elde ettiğimiz
başarıdan sonra, ülkenin her yerinde yaşanan sevinci ve kıvancı hepimiz gördük.
17 Ağustostaki üzüntüden sonra, birliği, beraberliği hep birlikte yaşadık.
Bunu, bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Hepinize sevgiler saygılar. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aksaray
Milletvekili Sayın Kürşat Eser; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun
Teklifinin 8 inci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Değerli milletvekilleri, dünkü görüşmeler esnasında da sayın bakanlarıma
çeşitli sorular yönettim; ama, maalesef, cevabını alamadım. Öncelikle şunu
sormak istiyorum: Bugün, İngiliz hukukçularının da raporlarında belirttiği
gibi, anayasası olmayan, Helsinki 99 Belgesine göre, sınır problemlerini
çözmeden, Avrupa Birliğinin daimî ülkesi olamayacak bir ülke olan ve yasadışı
göç, kara para aklama ve terör ülkesi olarak takdim edilen Güney Kıbrıs Rum
Yönetiminin Avrupa Birliğine alınması nasıl anlaşılmaktadır? Bunun mutlaka izah
edilmesi gerekmektedir. Bu manada, Slovakya'nın da siyasî kriterleri
tamamlamadan, önce tarama sürecine, ardında da müzakere sürecine geçmesini
mutlaka tanımlamamız gerekmektedir. Görüldüğü gibi, bazı ülkelerde siyasî
kriterler ön taraflara çıkarılıyor; bazı ülkelerde farklı bir yaklaşım mı
çiziliyor? Ülkemizin bütünlüğü açısından bunlar bizim ne korkumuz ne endişemiz;
ama, şunu söylemek istiyoruz ki, Avrupa Birliği ülkeleri, aday ülkeler üzerinde
farklı uygulamalar ortaya koymaktadırlar. Bu sorularımızı artırabiliriz. Avrupa Birliği, altıncı genişlemesini 2004 yılında, yedinci
genişlemesini 2008 yılında tamamlayacaktır. Bu iki genişlemenin süreci
içerisinde Avrupa Birliği ülkeleri yüzde 13'lük bir ekonomik yük alacaklardır.
Acaba, 2008'den sonra yüzde 13'lük ekonomik yükü Avrupa Birliği ne kadar
zamanda hazmedebilecektir; Türkiye bunları merak etmektedir; çünkü, az önce
Mehmet Nacar kardeşim de anlattı, son derece aceleci bir tavırla bir yerlere
yetişilmeye çalışılıyor; ama, unutulmamalı ki, 1/95 sayılı kararla, gümrük
birliğinde almış olduğumuz kararla, bugün, altı yıl sonra ciddî kayıplarımızın
olduğunu bütün bilimsel çalışmalar ortaya koymaktadır. Tekrar, sorularımıza devam edecek olursak, terör örgütleri konusunda
Kolombiya'daki, Lübnan'daki, Filistin'deki terör örgütleri listeye alınırken,
22 Nisanda ismini değiştiren PKK, 5 Mayısta, maalesef, ifade ettiğimiz gibi,
terör örgütleri listesine alınmak durumunda kalınmıştır ve bizim ısrarlarımızla
olmuştur; ama, kendisini lağveden bir terör örgütünün listeye alınması son
derece çarpıcı bir olaydır. Yine örneklerimize devam edebiliriz; sözde Ermeni soykırımı noktasında
tarihçilerin vereceği bir kararın siyasetçilerin toplanmış olduğu Avrupa
Parlamentosunda verilmiş olması son derece başka bir çarpıcı örnektir veya 2001
ilerleme raporunda Lozan'ı delici birtakım ifadelerin bulunmuş olması
Türkiye'de milliyetçileri, Türk milliyetçilerini ciddî manada kaygılara sevk
etmektedir. Cumhuriyetin temellerinin atıldığı bu Mecliste, Atatürk'ün
Meclisinde son derece ciddî kaygılarımız vardır ve aceleci olmaya da hiç bir
mana verememekteyiz. Özellikle, 2008'ten sonra, yüzde 13'lük bir gelişmeyi on
yıldan önce yapamayacağı ifade edilen; yani, Türkiye'yi 2018'den önce
alamayacağı, yani, kendisini hazırlayamayacağı ifade edilen bir ortamda, bizim,
Türk milliyetçileri olarak, Türk insanları olarak elli kere düşünüp, Avrupa
Birliği konusunda ona göre karar vermemiz lazım. Öncelikle belirtmek istiyorum: Biz, tabiî ki, hukukun üstünlüğünden
yanayız; biz, tabiî ki, demokrasinin varlığından yanayız; biz, tabiî ki, insan
haklarından yanayız; biz, tabiî ki, Lozan çerçevesi içerisinde azınlık
haklarından yanayız; çünkü, bunlar, gelişmişliğin ölçüleridir. AB'ye evet
konusunda da vatandaşlarımızın bu şekilde yaklaştığını düşünüyoruz. Bu manada, 57 nci hükümet ve içerisinde bulunan Milliyetçi Hareket
Partisi ne yapmıştır; evet, bugüne kadar yapılamayan bireysel haklar, kültürel
haklar ve gözaltı süresi olmak üzere, Anayasanın 1/5'ini değiştirmiş, temel
haklar ve hürriyetler konusunda son derece önemli adımlar atmıştır ve de... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KÜRŞAT ESER (Devamla)- ...ve ben, nispeten yeni bir siyasetçi olarak da
sorguluyorum bizden önceki siyasetçileri, bizden önceki partileri; neden, bunları daha önce yapmadınız, neden
statükocu davrandınız? Evet, bunlar, biz Türk milliyetçilerinin son derece
merak ettiği konulardır. Bunları sizlerle paylaştığım için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Söz sırası Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ahmet Tan'da. Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Demokratik Sol Parti Grubu adına Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Bu madde, farklı dil ve lehçelerde yayın konusunu düzenliyor. Bugün,
teknolojinin ve iletişimin ileri derecede ve başdöndürücü derecede gelişmeler
kaydetmesi; sınırları, yasakları, engelleri delmektedir; bu, hepimizin
malumudur. Bölücü örgütü destekleyen malum televizyon kanalının lisansının Türkiye
tarafından iptal ettirilmesinden sonra, şu anda, benzer melanette yayın
yapmakta olan tam 4 adet televizyon kanalı bulunmaktadır. Bunlar, lisanslarını
başka bir ülkeden almakta, kuruluşlarıyla ilgili şirket sorunlarını bir başka
ülkeden çözmekte, yayınlarını ise daha bir başka ülkeden yapmaktadır ve
Türkiye'nin birçok yerinde de seyredilmektedir. Bununla, Türkiye'de farklı bir
bakış açısıyla yayıncılığa bakılması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Yasak, ilgiyi tahrik etmektedir. Oysa ki, devletin, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne aykırı olmadığı sürece yöresel dillerde yayın
yapılmasının, devlet kontrolü altında yayın yapılmasının, daha önce
imzaladığımız uluslararası anlaşmalar ve belgeler çerçevesinde, sakıncalı
olmayacağı ortaya çıkmıştır. Yayın Türkçe de olsa, başka dillerde de olsa, cumhuriyetin temel
prensiplerine, Anayasamıza uygun olduğu sürece yasak olmaktan çıkarılmalıdır;
çünkü, çağdaş yayıncılık ve çağdaş yayın imkânları, böyle bir yasağın
uygulanmasını imkânsız hale getirmektedir. Avrupa Birliğiyle ilgili, hele de bu maddeyle ilgili temel kaygı şu:
Böyle bir maddenin kabulü, devletimizin temel ilkelerini zedeleyecektir,
cumhuriyeti zayıflatacaktır. Bu duyarlılığı, bu kaygıyı, elbette, saygıyla
karşılamak lazım. En temel kaygı, ulus devletin artık sona ereceği kaygısıdır;
ancak, bu kaygı, tümüyle kaygıdan ibarettir, evhamdan ibarettir. Gerçi, böyle
olmasını temenni eden dışarıda ve içeride aydınlarımız, çevrelerimiz fazlasıyla
mevcuttur; ama, böyle bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığını... Avrupa
Birliğine üye olmak isteyen, sadece on yıl önce bağımsızlıklarına kavuşmuş,
devlet hüviyetini kazanmış olan onlarca devletin Avrupa Birliğine üye olmak
için sıraya girmeleri nasıl açıklanabilir? Fransa -ki, üniter devlet yapısının
en yoğun olduğu, en kesin olduğu ülkelerin başında gelir- Avrupa Birliği
şartlarında ulusal birliğini koruyabiliyorsa, Türkiye Cumhuriyetinin
koruyamayacağına dair bir kuşkunun olmaması gerekir. Avrupa için, elbette belli
yetkilerin devri gerekmektedir; ama, bu, egemenlik haklarından vazgeçmek
anlamına gelmiyor ve gelmeyecek de. Avrupa Birliği konusundaki sorun, baştan beri Büyük Millet Meclisine de
yansıyan sorun, Avrupa Birliği üyeliğinin cennete kavuşma gibi görülmesiyle,
Avrupa Birliğine katılımın Türklükten ve İslamiyetten kopma olarak
algılanmasından kaynaklanıyor. Cennete ulaşmak isteyenler "tren
kaçıyor" diye bir söylem yarattılar. Bu arada "ne pahasına olursa
olsun, treni yakalamalıyız" diye feryat edilmesi de "kayıtsız şartsız
Avrupa Birliğine evet diyelim" pankartları da bir teslimiyetçi hava
doğurdu. Avrupa Birliğine karşı tereddüt ve kutuplaşmanın arkasında bunlar
yatıyor. Milliyetçi Hareket Partisinin, Avrupa Birliğiyle ilgili bazı
düzenlemelere karşı çıkışının temelinde sanıyorum bu teslimiyetçi havanın da
rolü büyük oldu. Kopenhag kriterlerinin uygulamaya konulması, kültürel hakların
tanındığı, istikrarlı bir demokrasiye yardımcı olmakta ve olacaktır. Sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Bir İspanyol bilim adamının belirttiği
gibi "Avrupa Birliği üyeliği milliyetçilikten uzaklaştırıyor izlenimi
verirken, farklı bir yönde yeniden milliyetçiliği körüklüyor." Buna örnek
olarak da, ünlü, kanlı terör örgütü ETA'nın, bu yüzden, Avrupa Birliği içinde
İspanya'dan kopma umudunu iyice yitirdiği için, yeniden kanlı teröre
yönelmesini göstermişti. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen tamamlayın. AHMET TAN (Devamla) - Görüldüğü gibi, Avrupa Birliğinde kimse
milliyetinden de, milliyetçiliğinden de vazgeçmemektedir. Türkiye de, Avrupa
Birliği içerisinde Atatürk milliyetçiliğini sürdürecektir. Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisinde. Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, Yüce
Parlamentonun muhterem üyeleri; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Önemli bir dönüşüm ve sıçrama noktasındayız; zamanın ve mekânın tarifi
bu. Aynen, Buğra Han'ın Şamanizmden İslamiyete geçişi; aynen, Atatürk'ün
saltanattan cumhuriyete geçişi gibi büyük bir dönüşüm bu. Bu medeniyeti, keşke,
biz kurabilseydik, keşke, onlar bize gelseydi; ama, tarih kusurlu, şartlar
kusurlu, devletin aklı kusurlu, dedelerimiz kusurlu, belki de, torunlarımızın
dedeleri olacak bizler kusurlu. Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği, ötelenemeyecek bir büyük millî
hedef. Gelinen bu nokta, devletimizin aksak, milletimizin şuurlu ve
siyasetimizin ortak tercihidir, herhangi bir parti tarafından sahiplenilemez. Şu anda uyum yasalarını görüşüyoruz. Uyum yasalarının kusurları
olabilir, bana göre de kusurludur; noksanları olabilir, bana göre de noksandır,
noksanları vardır; ama, şu anda oyladığımız, bu yasalar değil, aziz
milletimizin geleceğidir, insan haklarıdır, ekonomik haklarımızdır ve
teminatımızdır. Değerli arkadaşlar, her büyük dönüşüm, büyük dirençler doğurur; toplumda
doğurur, birinci sorumlu aktörlerinde doğurur. Bugün, bu teklifi bütünsel
oylamalarda parmaklarıyla reddeden irade, Avrupa Birliği projesine direnç
iradesidir. Bu, tarihî bir tespittir. CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Bravo sana!.. AHMET İYİMAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu projenin karşısında
olabiliriz; ama, tehlikeli bir eğilimi, kürsüdeki tavırlardan, Genel Kuruldaki
oluşumlardan, sanki ayak seslerini duyarak, gözlüyor gibiyim. Bu kamplaşma
tehlikeli olur arkadaşlar. Tarih, dersimizdir, tecrübemizdir; ama, ondan sendromlar değil, çözümler
üretmeliyiz. Meseleye, sosyolojinin aklıyla ve Avrupa Birliği pratiğiyle,
gerçeğiyle, Romanyasıyla, Bulgaristanıyla, belki yarın Ermenistanıyla bakmamız
gerekir. Büyük tehlike diyoruz; saygıyla karşılarım iddiayı. Deniliyor ki
"bu kanundan, bu projeden yeni bayrak doğar." Deniliyor ki "bu
projeden yeni millet doğar." Buna hangimizin tahammülü olabilir? Deniliyor
ki "bu projeden, azınlıklara tanınan mülkiyet yoluyla, vakıflar yoluyla
örtülü egemenlik doğar." Bu büyük tehlikeleri hangimiz bir tarafa
atabiliriz, hangimiz bu tehlikeleri önleme uğruna canımızı vermekten
kaçınabiliriz? O zaman, bu tehlikelerin ciddiyetine inanılıyorsa, sorarlar;
hükümette kalmak mı önemli, bunları önlemek mi önemli? Eğer, hükümet meselesi
yaparak, koalisyon meselesi yaparak bu büyük tehlikeleri önlemek mümkün ise ve
bu tehlikeleri önlemekten kaçınılıyor ise "ben koalisyonda kalayım, muhalefetle
anlaşın, ben ret vereyim, sizin bunu desteklemenize karşı çıkmıyorum"
diyebiliyorsanız, tehlike iddianız zaaf değil, sıfır noktasına raci olur. Bugün
bile, yarım saat içerisinde istifa yoluyla hükümet sona erer, müstafi Bakanlar Kurulunun
kararı olmadıkça -ki, orada olacaksınız- İçtüzüğün 78 inci maddesine göre,
müzakereler derhal kesilir ve bu büyük tehlikeyi önlemiş olursunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim. AHMET İYİMAYA (Devamla) - Ama, eğer inanıyorsanız ve buna rağmen
tehlikeyi önleme girişiminde bulunmuyorsanız, bunu ben tavsif etmem, bunu
tavsif edecek kelimeleri kullanmam benim edebime yakışmaz; fakat, istifa
etmiyor ve bunu da önlemiyorsanız, o zaman, gerçekçi değilsiniz, seçim
meydanları için malzeme üretiyorsunuz derim. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası Yeni Türkiye Partisi Grubunda efendim. Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun. (YTP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. YTP GRUBU ADINA EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
çok değerli üyeleri; ben de, görüşülmekte olan kanun teklifinin 8 inci maddesi üzerinde, Yeni Türkiye
Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuza çıkmış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, çağdaş Türkiye'yi kuran Büyük Atatürk bize hedefi
göstermiştir; çağdaş uygarlığı yakalamak hedefimiz olmuştur. Cumhuriyetin
kuruluşuyla birlikte, bu hedefe paralel olarak, 1959'dan itibaren başlayan bir
mücadele nihayet bu noktalara kadar gelmişse, hepimiz övünmek durumundayız. Gerçekten, kırküç yıla yakın bir mücadelenin sonucunda, Türkiye
Cumhuriyeti, Avrupa Birliğine aday olma noktasında, 2000 yılında, Katılım
Ortaklığı Belgesini imzalamış ve aday ülkeler sıralamasına girmiştir. Daha
sonra, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Ulusal Programın hedeflerini belirlemiş,
onaylamış, yayımlamıştır. Bu Ulusal Programda, Avrupa Birliği ülkeleri,
önümüze, hangi koşullarla aday olacağımızı sıralamıştır. Biz de, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti olarak, bu koşulları kabul etmişiz ve yerine getireceğimizi
taahhüt etmişiz. İşte, bu paketin içindeki her madde, bu taahhüdün bir
gereğidir. Dolayısıyla, biz, eğer, Avrupa Birliğine, gerçekten, aday olmayı değil
de, üye olmayı hedeflemişsek, en kısa sürede gerekenleri yapmamızdan daha doğru
bir şey olması mümkün değildir. İşte, bu onur, bu şeref, gerçekten, oybirliğine
yakın bir oranda erken seçim kararı alan 21 inci Döneme mal olmuştur. Bu 8 inci maddeyle ne getiriliyor: Fiilen mevcut, teknik ve iletişim
sebebiyle önleyemediğimiz birtakım yayınların yasal çerçeve içerisinde
yapılabilmesine olanak getiriliyor; çünkü, kabul ettiğimiz taahhütnamelerden
biri şudur: Avrupa Birliğine dahil ülkeler bize demişlerdir ki, ey Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, ülkenizin sınırları içinde yaşayan çok insan vardır,
anadilleri değişiktir, mahallî lehçeleri değişiktir. Bunlar, özgürce, birtakım
yayın araçlarından yararlanamıyorlar. Siz bunu tanıyacak mısınız? Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Devleti de, evet ben bunu taahhüt ediyorum demiştir.
İşte, biz bunun gereğini yapıyoruz. Değerli arkadaşlar, bölge insanı olarak şunu arz edeyim ki, hepimiz de
biliyoruz, biliyorsunuz, gezenler biliyor, görmeyenler de mutlaka biliyordur
bunu: Bugün, bütün köylerde, mezralar dahil, hangi evin üstüne bakarsanız
-toprak damlı da olsa- çanak antenler vardır. Bunların hepsi, MED-TV başta
olmak üzere, çok sayıda yayını zaten izliyor ve bu yayınlar, maalesef, Türkiye
Cumhuriyetinin lehinde değil, vatandaşı devlete yaklaştıran değil, devletin
yaptıklarını doğru anlatan değil; bilakis, terör örgütlerine yönlendiren, zehir
dolu fikirlerle doludur. Şimdi biz ne yapıyoruz; bunun yerine -elbette ki,
yasal düzenlemeler zaten yapılıyor RTÜK Yasasında, kontrol getiriliyor-
Anayasanın çerçevesi içerisinde olmak koşuluyla, bu insanlarımıza, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına, gerçek, doğru bilgiler aktarma yolu açılıyor.
Bundan bölücülük doğmaz, bütünleşme doğar. (YTP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, iki gün oldu, sıkıyönetimle beraber 22 yıldır devam
eden olağanüstü hal 2 ilde kalktı, 2 ilde de 4 ay sonra kalkacak. 19 Haziranda
da söylemiştim, samimiyetimle söylüyorum, burada, bir kez daha: Olağanüstü
halin kalkmasını insanların yüzde 99,9'u sevinçle karşılamış; ama, belki binde
1'i üzüntüyle; çünkü, elindeki bir silahı alıyorsunuz. İşte, anadilde yayın da
aynıdır, anadilde öğrenim de aynıdır. Yani, bölge insanımızı, gençlerimizi,
vatandaşlarımızın güzel duygularını istismara vesile oluyor. Bu vesileyi
ortadan kaldırıp... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Efendim, lütfen toparlar mısınız. Buyurun. EVLİYA PARLAK (Devamla)- Bundan sonra, yirmi senedir, ülke olarak
hepimizin zarar gördüğü o terör dönemine bir daha ulaşmak istemiyorsak,
yasakları kaldırmaktan korkmayalım. Ben, bir kez daha bu kürsüden kaset konusunu söylemiştim: Benim anadilim
Kürtçedir; müziği de severim, dinlerim de. Yasak olduğu zaman, kimde bulsam,
yalvararak alıyordum, rica ediyordum; çünkü yoktu. Ne zamanki serbest oldu,
bandrole bağlandı, hakikaten, o şevk, o heyecan, o arayış kalmadı kimsede; ne
bende ne de bir başkasında. Şimdi, bu yayınların serbest olmasının yasal çerçevelere alınması bu
bütünlüğü sağlayacaktır; korkulacak hiçbir şey yoktur ve ben, gerçekten, bu
Yüce Meclisi bir kez daha kutlamak istiyorum; saat 01.00 ve hemen hemen 12
saate yakın bir süredir çalışıyoruz; belki, daha 6-7 saat daha sürecek; ama,
bundan sonra gelecek çocuklarımıza, evlatlarımıza, Avrupa Birliğine katılımı
sağlayacak böyle bir düzenlemeyi yaptığımız için ve bu Meclisin bir üyesi
olduğum için de onurla bunu ifade ediyorum. Yüce Heyetinizi, bu kıvançla, saygıyla selamlıyorum. (YTP, ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler bitti. 2 adet önerge vardır; önce aykırılık derecesine göre okutup, sonra en
aykırı önergeden başlayarak, işleme koyacağım. 1 inci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 8 inci
maddesinin ikinci paragrafının birinci cümlesinde "devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve
resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline" ibaresinin ilave
edilmesini, ayrıca, aynı paragrafın son cümlesinde "üst kurulca"
ibaresinden sonra gelmek üzere "belirtilen temel ilkeler dikkate
alınarak" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Şimdi, en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 8
inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın
Başkanım, bu önergeler tutanaklara geçiyor. Burada bir zühul var, düzeltirsek,
faydalı olur; "...maddesinin madde metninden çıkarılması" olmaz,
madde metninden madde çıkmaz. "Maddenin teklif metninden çıkarılması"
diye düzeltelim, tutanaklara öyle geçsin. BAŞKAN - Evet, öyle düzeltelim. Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 8 inci
maddesinde, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında konuştukları dil ve
lehçelerde yayın olanağı tanıyan, böylece iletişim özgürlüğünü çağdaş bir
anlayışla genişleten; ancak, bu olanağın cumhuriyetin niteliklerine,
devletimizin üniter yapısına, ulusal birliğimize ve ülke bütünlüğümüze aykırı
amaçlarla kötüye kullanılmaması için gerekli önlemleri ihmal etmeyen bir
düzenleme yer almaktadır. Önergeye bu nedenle katılmıyoruz. BAŞKAN - Konya Milletvekili Sayın Sait Gönen, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MUSTAFA SAİT GÖNEN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 8 inci maddesiyle
ilgili verdiğimiz önerge üzerinde konuşmak istiyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Türkiye, farklı din, dil ve kültürlere mensup insanların hoşgörü içinde
bir arada yaşadığı, evrensel bir imparatorluğun vârisidir. Farklılıklardan
ziyade, ortak noktaları önplana çıkaran bu evrensel formülasyon, zengin tarih
ve kültür mirasımızın önemli bir unsurudur. Sayın milletvekilleri, burada size şunu hatırlatmak istiyorum: 1900'lü
yıllarda önplana çıkan iki liderden bahsetmek istiyorum: Birisi
cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, diğeri Mareşal Tito; birisi üniter yapıyı
önpalana alan bir devlet modeli geliştirmiş, diğeri ayrılıkları önplana alan
bir devlet modeli geliştirmiş. Bugün Yugoslavya'nın durumunu ve Türkiyemizin
durumunu dikkate almanızı istirham ediyorum. Yani, bu topraklarda
"Türk" kelimesi, bin yıldan daha fazla bir arada yaşamış, aynı tarihi
ve aynı kaderi paylaşmış olan vatan evlatlarının kültürel ve millî
mutabakatının üst kimliğidir. Türkçe de, bu üst kimliğin birbiriyle
anlaşabildiği yegâne dildir. Değerli arkadaşlar, anadilde yayın hakkının eğitim hakkıyla bir arada
ele alınması gerekir. Bunda temel problem, birkısım Türk vatandaşlarının farklı
kültürel özelliklerinin bir hak olarak kabul ve tescil edilip, bunun yasalarla
düzenlenmesidir. Böylece, bu farklı özelliğe, hukukî sonuçlar doğuracak bir
statü tanınmış olacaktır. Bu, millî bünyemizi ve ahengimizi bozacak, farklı
dilleri kullanan kardeşlerimiz için de en büyük kötülük olacağına inandığımız
azınlık statüsüdür ve bu bir dayatmadır. Bakın değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkeleri, bu birliği
oluştururken, kendi aralarında "her ülke kendi azınlığını kendi
belirler" kararı almışlar ve birlik üyesi ülkelere baktığımızda, bunun bir
sonucu olarak, Musevi cemaati, birlik üyelerinden birinde azınlık
statüsündeyken, bir başka birlik üyesinde azınlık statüsünde değildir ve bugün,
bize, Türkiye Cumhuriyetinin azınlıkları Lozan'la belli olduğu halde
"sendeki azınlıkları ben belirlerim" statüsü dayatılmak
istenmektedir. Kürtçe yayın hakkı ve Kürtçenin yayın alanında kullanımının kurumsal bir
biçimde geliştirilmesi, PKK, KADEK tarafından, Kürt birliğinin demokratik
yollardan tescili için önemli bir araç olarak görülmektedir. Bu yayınlar, haber
programları ve kültürel amaçlı programları mı kapsayacak; yoksa, bütün
lehçelerin ve ağızların öğretilmesini mi amaçlayacak? Eğitim programları mı
olacak; yoksa, oylarınız sayesinde, terör örgütü PKK ya da KADEK'in meşru
iletişim ve haberleşme ağı halini mi alacak?! Değerli arkadaşlar, tekrar düşünün; Türk Milleti ve tarih önünde mahkûm
olmak istemiyorsanız, tekrar düşünün. Şunu bilin ki, iki gündür burada
sergilenen teslimiyetçi, zavallı tavır, bu milletin gözünden kaçmayacaktır. Aslında, süren tartışmalara biraz dikkatli baktığımızda, Tanzimattan bu
yana devam eden zihniyetin temsilcilerinin manevralarını görürüz. Bu zihniyet,
Batılı olmayı Batıcı olmak olarak algılayan arızî bir düşüncenin ürünüdür. Bu kürsüden bir sayın genel başkanın dediği gibi, kimsenin zorlaması
olmadan, Batı medeniyetine girme kararı filan almadık. Avrupa Birliğine girsek
de girmesek de, Batı Avrupa medeniyetinin onurlu bir parçasıyız; çünkü, biz,
Afrika ya da Uzakasya'da yeni devlet olmuş bir kabile değiliz; çünkü, biz, Yüce
Parlamentoda, şöyle kafamızı kaldırdığımızda, kurduğumuz 16 imparatorluğu
sergileyen 16 floresan görürüz; çünkü, Türk-İslam kültür ve medeniyeti olarak,
yüzyıllarca, Batı medeniyetine çok önemli katkılarda bulunduğumuza inanırız. Ve diyoruz ki, bu millet, 1856 Tanzimat Fermanından bu yana, bugünlere,
çok Mustafa Reşit Paşalar, ademimerkeziyyetçi Prens Sebahattinler, Jöntürkler,
Abdülhamit Han'a suikast yapmak isterken öldürülen Ermeni komitacılara ağıt
şiirleri yazabilen Tevfik Fikretler görmüştür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA SAİT GÖNEN (Devamla) - Ama, hiçbirine itibar etmemiştir. Bugün
de, ne o geleneğin temsilcileri olan kayıtsız şartsız teslimiyetçilere ne
kendileri dünyanın her türlü nimetinden faydalanırken, umut bağlayanları cennet
vaadiyle kandıranlara ne bugünlerde -moda tabiriyle- beyaz Türklere ne
yirmidört saatlik çizgisinde bile bir istikrarı tutturamayanlara ne de yıllarca
savunduğu fikirlerin arkasında durabilecek erdemi ve yüreği gösteremeyen
değişimcilere itibar etmeyecektir. Onlar da, şimdilik, kendi tabirleriyle
"birkısım medyanın" desteğiyle mutlu olsunlar; ama, bugün, bizleri
üzen ve düşündüren, dün ülkü ve gönül birliği yaptığımız, bugün başka çatılar
altında ikbal arayan arkadaşlarımızın iki gündür sergiledikleri
zavallılıklardır. Hepinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 8 inci
maddesinin ikinci paragrafının birinci cümlesinde "devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve
resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline" ibaresinin ilave
edilmesini, ayrıca, aynı paragrafın son cümlesinde "üst kurulca"
ibaresinden sonra gelmek üzere "belirtilen temel ilkeler dikkate
alınarak" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan,
vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında konuştukları dil ve lehçelerde yayın,
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesine
eklenen bir düzenleme şeklindedir. Bu maddede, yayınların Türkçe yapılmasının
esas olduğu hükmü yer almaktadır. Aynı maddede, bütün radyo, televizyon ve veri
yayınları için geçerli olan yayın ilkeleri arasında, Türkçenin, millî birlik ve
bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak, çağdaş, kültür, eğitim ve bilim
dili halinde gelişmesinin sağlanması da bulunmaktadır. Ayrıca, üst kurulca çıkarılacak yönetmelikte, bu konudaki temel
ilkelerin gerçekleşmesine yönelik düzenleme yapılması doğaldır. Bu nedenlerle, önergede yer alan ibarelerin eklenmesine gerek yoktur;
önergeye, bu nedenlerle katılmıyoruz. (MHP sıralarından alkışlar [!]) BAŞKAN - Sayın Sağlam, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gecenin bu saatinde fazla vaktinizi almak istemiyorum. (MHP sıralarından
"alma, alma" sesleri) Maddede "Ayrıca, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir.
Bu yayınlar, cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz" deniliyor. Biz,
önergemizde "bölünmez bütünlüğüne" den sonra "ve resmî dilin ve
eğitim dilinin Türkçe olması temeline aykırı olamaz" diyoruz. Sadece, bu
yayınlarda, bir kere daha, Anayasanın amir hükmü olan, resmî dilin ve eğitim
dilinin Türkçe olmasını vurgulamaya çalışıyoruz. Ayrıca da, RTÜK'e; yani, Üst Kurula, lütfen, bu usul ve esasları tespit
ederken, belirtilen temel ilkeleri dikkate al diyoruz. Bunun, hiçbir zararı
olmadığı gibi, bazı yayınların, sadece farklı dil ve lehçede yayın yapılırken,
hiçbir zaman, Anayasanın resmî dille ilgili, eğitim diliyle ilgili hükümlerinin
ihmal edilmemesini vurgulamaya çalışıyoruz. Neden; şimdi, başından itibaren,
Türkiye'de, Ulusal Programdaki eğitim dili ile anadilin öğrenilmesinin önündeki
engellerin kaldırılması meselesi karıştırıldı. Binlerce genç, daha
üniversitede, eğitim dilini farklı dilde istiyoruz diye gösteriler yaptı.
Burada, Avrupa Birliğiyle ilgili, özellikle Ulusal Programla ilgili, gerçekten,
Avrupa'nın bizden ne istediğini, bizim Ulusal Programa ne yazdığımızı,
gençlerimize de medyamıza da gazetelerimize de hatta bazı devlet adamlarımıza
da anlatamadığımız anlaşılıyor. Eğitim dilinin Türkçe'den başka bir dil
olmasını bizden isteyen yok, Ulusal Programda böyle bir hüküm yok. Dolayısıyla,
RTÜK'le ilgili, yayınlarla ilgili konuda da, resmî dilin ve eğitim dilinin
-tekrar vurguluyorum, bir dili öğrenmek başka bir şey- Türkçe'den başka bir dil
olması konusunda herhangi bir hüküm yok. Anayasanın amir hükmü bu; bunun için
bunu koymaya çalıştık. Gerçekten, Komisyonumuzun ve Sayın Bakanımızın buna
karşı çıkmasını da anlayamadığımızı burada ifade etmek zorundayım. Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... İhtilaf var efendim; oylamayı elektronik cihazla yapacağım. Sayın Mehmet Sağlam ve arkadaşlarının önergesinin oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir. 8 inci maddeyi oylamadan önce, açık oylama talebi vardır; arkadaşlarımın
isimlerini okuyup, burada olup olmadıklarını arayacağım. Adnan Fatin Özdemir?.. Burada. Mehmet Telek?.. Burada. Mükerrem Levent?.. Burada. Nesrin Ünal?.. Burada. Basri Coşkun?.. Burada. Ali Özdemir?.. Burada. Yener Yıldırım?.. Burada. Ayhan Çevik?.. Burada. Cumali Durmuş?.. Burada. Mustafa Gül?.. Burada. Ali Gebeş?.. Burada. Kemal Köse?.. Burada. Sedat Çevik?.. Burada. İbrahim Halil Oral?.. Burada. Vedat Çınaroğlu?.. Burada. Abdurrahman Küçük?.. Burada. Orhan Şen?.. Burada. Hidayet Kılınç?.. Burada. Nidai Seven?.. Burada. İrfan Keleş?.. Burada. Mustafa Verkaya?.. Burada. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakikalık süre veriyorum. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çeşitli kanunlarda değişiklik
yapılmasına ilişkin kanun teklifinin 8 inci maddesinin açık oylamasına 381
sayın milletvekili katılmış olup, 267 kabul, 114 ret oyuyla 8 inci madde kabul
edilmiştir. Saat 02.00'ye kadar ara veriyorum efendim. Kapanma Saati : 01.43 ALTINCI
OTURUM Açılma Saati : 02.05 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 125 inci Birleşimin Altıncı Oturumunu
açıyorum. 890 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. - Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada. 9 uncu maddede kalmıştık. 9 uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 9. - A) 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununun 5 inci
maddesinin üçüncü fıkrasının (6) numaralı bendinde geçen "bu Kanunun ek
birinci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar" ibaresi, "bu
Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçlar" şeklinde
değiştirilmiştir. B) Basın Kanununun 21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 21. - 9 uncu maddenin birinci fıkrası ile 11 inci madde
hükümlerine aykırı hareket edenler, on milyar liradan otuz milyar liraya kadar
ağır para cezasına mahkûm edilirler. 9 uncu maddenin son fıkrasına göre yayımı durdurulan mevkutenin yayınına
beyanname vermeden devam edenler, yirmi milyar liradan altmış milyar liraya
kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar." C) Basın Kanununun 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 22. - Hakikate aykırı beyanname veren kimse, fiil başka bir
suç oluştursa bile yirmi milyar liradan yüz milyar liraya kadar ağır para
cezasına mahkûm edilir." D) Basın Kanununun 24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 24. - 12 nci maddenin birinci fıkrası hükmünü yerine
getirmeyenler hakkında otuz milyar liradan yüz milyar liraya kadar ağır para
cezasına hükmolunur." E) Basın Kanununun 25 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 25. - 13 üncü maddede yazılı şart ve vasıfları haiz olmayan
kimseleri çalıştıranlar, onbeş milyar liradan aşağı olmamak üzere ağır para
cezasıyla cezalandırılırlar." F) Basın Kanununun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Yukarıdaki fıkralar hükümlerine aykırı hareket edenler, yirmi
milyar liradan yüz milyar liraya kadar ağır para cezası ile
cezalandırılırlar." G) Basın Kanununun 33 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Bu yasağa aykırı hareket edenler, on milyar liradan otuz milyar
liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar." H) Basın Kanununun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Bu defter tutulmadığı veya deftere noksan ve yanlış malûmat
geçirildiği veyahut savcılıkça talep vukuunda defter ve ihtiva etmesi gereken
hususlar gizlendiği takdirde mevkutenin sahibi veya onun mümessili, bir milyar
liradan on milyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilir." BAŞKAN - Efendim, 9 uncu madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına,
Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin 9 uncu
maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, aslında çok önemli bir
teklif paketini, teklif demetini görüşüyoruz. Bu, gerçekten Türkiye'nin yapısal
dönüşümüne hizmet edecek bir tekliftir, belki de geç kalmış bir tekliftir. Daha
geniş kapsamlı ele alınabilirdi; ancak, şu aşamada ele alınmış durumda. Kırküç yıldan beri tek taraflı aşk ilanıyla kapısında beklediğimiz
Avrupa Birliğinin, acaba aşkımıza cevap verir mi düşüncesiyle, bu tip, işte,
Avrupa müktesebatının iç hukuka taşınması adına verilmiş Ulusal Program
çerçevesinde çıkarmayı taahhüt ettiğimiz yasa demetlerinin bir parçası olarak
bunu düşünüyorum; ancak, tüm arkadaşlarımızın, aslında, bunların, Avrupa
Birliğinin bizim teklifimize cevap vermesi adına değil, gerçekten milletimizin
ihtiyacı olduğu düşüncesiyle çıkarılması gerektiğine inandığına da inanıyorum. Gerçekten, şu aşamada, millî sınırlar içerisine hapsolmuş devlet
modelinden, artık, ulusüstü devlet birlikteliklerine doğru açılan dünya
ufkunda, Türkiye'yi de, kendi millî sınırları içerisine hapsolmuş bir ülke
olmaktan çıkarıp, insanlığın ürettiği değerleri ve teknolojiyi ülkeye ithal
etmek ve ülkemizin ürettiği değerleri de evrenselleştirmek adına böyle bir
dönüşümün olması gerektiğine inanıyorum. Avrupa Birliği kurulduğundan bu tarafa nerede duruyor, biz nerede
duruyoruz? Aslında, demin, arkadaşlarımız, bizim Partimizle ilgili de bazı
şeylerde bulundular. Aslında biz yerimizde duruyoruz, Türkiye de yerinde
duruyor kırküç yıldan bu yana, ama, Avrupa Birliği yerinde durmuyor. Durduğuna
inanmıyorum; çünkü, Avrupa Birliğinin 50'li yılların başında kömür, çelik ve
atom birliği olarak teşekkül ettiğini, 3 devlet tarafından desteklendiğini;
daha sonra, bünyesine başka ülkeleri de katarak, diğer emtiaların ve sermayenin
de dolaşımını sağlayacak şekilde Avrupa Ortak Pazarı, Avrupa Ekonomik Topluluğu
halinde niteliksel bir değişikliğe gittiğini, daha genişlediğini; daha
sonraları, ekonomik boyuttan daha fazla biraz da siyasal boyutu ön plana
çıkararak Avrupa Topluluğu haline geldiğini görüyoruz; şu anda da, aslında tamamen siyasî boyut ön
plana çıkarılarak, yani ekonomik birliktelikten öte siyasî birlikteliğin
sağlanması adına bir Avrupa birleşik devletlerinin oluşumuna yöneldiğini
görüyoruz ve fizikî olarak da çok genişliyor; bir taraftan Estonya, Letonya,
Litvanya, öbür taraftan Portekiz, Kıbrıs gibi çok geniş bir alana yayılıyor; 3
üyeden 9'a, 9'dan 12'ye, 15'e, derken 25'e doğru gidiyor. Nerede duracağı ve
hangi keyfî değişiklikleri, vasıfsal değişiklikleri de göstereceğini şu anda
bilmiyoruz; ancak, şunu söyleyebiliriz ki, Avrupa Topluluğunu, direkt,
vazgeçilmez bir unsur, olmazsa olmaz şart olarak ve katıldığımız zaman,
kendimizi içerisine attığımız zaman her şeyimizin hallolacağı, işsizliğin
önleneceği, Türkiye'nin kalkınacağı ve sorunlarımızın hallolacağı bir düş
olarak da görmüyoruz. Biz, burada, Avrupa Birliğinin bu vasfından öte, Avrupa
Birliği kriterlerinin Türkiye'ye taşınması adına buna destek veriyoruz, bunu
ayırt etmek lazım; çünkü, Fransız İhtilaliyle birlikte oluşan ulusal devlet
anlayışından, şu anda, ülkeler ve uluslar, ulusüstü devlet birlikteliklerine
doğru gitmektedir. Bu birlikteliğin içinde, elbette ki, kendi ulusal birlik,
bütünlük ve kimliğimizi koruyarak, o birliğin nimetlerinden faydalanma
amaçlanmaktadır. Burada, Avrupa Birliği de aslında tek alternatif değildir. Bunun
yanında, Türkiye'de, çok partili hayattan sonra, hatta, tek partili hayattan
önce de, Balkan Paktının Atatürk zamanında kurulması ve ondan sonra, yönetme
veya kararla yönetme bilincini ve kararlılığını ortaya koyan hükümetlerin,
mesela, Demokrat Parti zamanında bir Bağdat Paktının, Refahyol zamanında bir
D-8 kuruluşlarının da bu ulusüstü birlikteliğin bir modeli olduğunu burada
vurgulamak istiyorum. Yani, Türkiye çaresiz değildir; ancak, Türkiye,
gerçekten, uluslarüstü bir anlayışın, küreselleşmenin zorladığı ulusal sınırlar
dışına çıkarak, dünya devleti olma çabası içerisinde. Bu müktesebatın da
Türkiye'ye taşınması gerektiğini bilmesi gerekir ki, bugün, siyasî partilerimiz
de tamamına katılmaktadırlar. 57 nci hükümet de, 795 sayfalık, Karınca Duası
gibi, küçük puntolarla yazılmış bir Ulusal Programı sunmuş, bunu taahhüt
etmiştir. Bunun gereğinin bir kısmı şu anda yerine getiriliyor. Biz, Avrupa Birliği müktesebatını aslında niçin istiyoruz; demokrasinin
önündeki birtakım engelleri kaldırma ve Parlamentoyu vesayet altına almış
odakları sivil demokrasiye çekmek adına istiyoruz. Aslında, bir devlet
yapısının insanların temel hak ve hürriyetlerini, insanımızın temel hak ve
hürriyetlerini ve onların kullanım alanlarını genişletmesi adına bunu
istiyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Geçer, toparlayın lütfen. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - İnsan haklarının genişletilmesini, devletin
bekasından ve birliğinden taviz vermek olarak algılayan bir mantığı terk edip,
insan hak ve hürriyetlerinin alabildiğine teneffüs edilebileceği bir ülke
yapısının oluşması için biz bunu istiyoruz. Devleti bir Bedevî çadırı veya bir
kabile çadırı olmaktan çıkarıp, dünya devleti olma adına bu kriterlerin
Türkiye'ye taşınmasını istiyoruz. Yoksa, tek taraflı bir aşkla, Avrupa Birliği
bizim aşkımıza cevap versin, onlara taahhütlerimizi yerine getirelim adına
istemiyoruz. Diğer taraftan, 9 uncu maddede Basın Yasasıyla ilgili
değişiklikler var. Burada, hürriyeti kısıtlayıcı cezalar para cezasına
çevriliyor. Cezalar biraz yüksek konulmuş; ama, enflasyon böyle giderse onu da
dengeleyeceğine inanıyor ve bu düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyor,
saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinde. Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan... HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Vazgeçtik. BAŞKAN - Vazgeçtiniz. Teşekkür ediyorum efendim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Nazif Okumuş?.. O da yok. Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Tan;
buyurun. Sayın Ahmet Tan, eski Bakanımız; aynı zamanda, basın emekçisi. Sütununu
bile elinden aldılar; mağdur arkadaşımız. Buyurun. DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim. Değerli arkadaşlarım, saat 2.00'de sizlere hitap etmek, mikrofonu meşgul
etmek fazla sevimli bir hadise değil; ancak, burada, bir vasiyetname mi
dersiniz, yoksa, gelecek Parlamentoya bir akit mi dersiniz, iki dönemdir
komisyonlarda görev yapan, başkanlık yapan bir arkadaşınız olarak bir iki
noktaya işaret etmeden gitmeyi uygun görmedim; izninizle bunları ifade etmek
istiyorum. Maddeye bağlı kalmayacağımı fark ettiniz. Bu saatten sonra, Avrupa
Birliğine doğru yola çıkmış TIR şoförleri gibiyiz. Biraz evvel çorba molasını
da aldık. O yüzden, beni bağışlayacağınızı umuyorum. Şimdi, efendim, burada, Avrupa Birliğiyle ilgili bütün kriterleri yerine
getirsek bile, mevzuattaki değişiklikleri gerçekleştirsek bile, Amsterdam
Anlaşmasının 49 uncu maddesine göre bu kriterler yerine gelmiş dahi olsa,
müzakere tamamlanmış dahi olsa, bizim, Avrupa Birliğindeki kaderimizi tayin
edecek olan, Avrupa Birliği Parlamentosundaki oylamadır, buradaki
milletvekilleridir ve salt çoğunlukla Türkiye'nin öteki üyeler gibi kaderi
belirlenmektedir. Bizim, bugüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
Avrupa Parlamentosuyla, sadece ve sadece, başkanlığını Sayın Kürşat Eser'in
yaptığı Karma Parlamento Komisyonu aracılığıyla bir ilişkimiz vardı. Oysa,
Avrupa Parlamentosunun üyeleriyle Büyük Millet Meclisinin -vatandaşın deyimiyle
adam adama ilişki- markaj yapması, adam adama ilişki kurması gerekirdi. Bunun
için, Büyük Millet Meclisinin altyapısı olduğu halde, bu konuda bir irade
ortaya koymadı. Altyapı derken, dostluk gruplarımız vardı. Dostluk grupları,
maalesef yeterince çalıştırılamadı ve Büyük Millet Meclisinin gücünü, Büyük
Millet Meclisinin hissiyatını, Türkiye'nin hazırlığını, biz, Avrupa
Parlamentosuna aktaramadık. O yüzden, bu eksikliğin önümüzdeki Parlamentoda
doldurulacağını ümit ediyorum ben. Özellikle, birebir ilişki kurmanın önemini, müsaadenizle, kendi başımdan
geçen bir örnekle ve tutanaklara geçirmek bakımından da ifade etmek istiyorum.
Bendeniz, geçen dönemde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiydim, bu dönemde
de (AGİT) Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi Türk Grubu
Başkanlığı yaptım, 8 arkadaşımızla birlikte; burada başkanvekilliğine aday
oldum. Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı konusunda küçük bir bilgi de sunmak
istiyorum. Avrupa Birliği Parlamentosu, bu AGİT Parlamenter Asamblesinin
gözlemcisidir; bütün toplantılarına katılır. O yüzden, bir başka konu da,
Avrupa Güvenlik İşbirliği Parlamentosunun bütün üyeleri, aşağı yukarı Avrupa
Birliğine ait üyelerinin hepsi iki şapkalıdır; aynı zamanda Avrupa Birliği
Parlamentosunun üyeleridir. Burada parlamento diplomasisi çok yoğun bir şekilde
işlemektedir. Biz, Büyük Millet Meclisi olarak, bunu, yeterince yerine
getiremedik, hatta, hiç yerine getiremedik. Bendeniz, bu Parlamentonun
başkanvekilliğine aday olduğum zaman önüme büyük engeller çıkarıldı. Yunan
milletvekilleri kürsüden "bu ülkenin cezaevlerinden her gün bir ölü
çıkmaktadır, insan haklarına riayet edilmemektedir, idam cezaları kanunlarında
yer almaktadır; bunların bu Parlamentoda bulunmaları bile mümkün görülmezken,
bir de başımıza, Başkanlık Divanına seçilmeleri, başkanvekili olmaları söz
konusu oldu; o yüzden, kesinlikle, Türk'ün buraya seçilmesine engel
olmalıyız" dediler. Bir başka handikap da; biz sosyalist gruba üyeydik. Orada millî gruplar
yoktur, biliyorsunuz; ideolojik gruplar vardır; büyük gruplar olarak liberaller
orada var, Hıristiyan demokratlar var. Demokratik Sol Partinin Sosyalist
Enternasyonal üyesi olmamasından bahisle benim üyeliğimi askıya aldılar; hatta,
benim adaylığıma engel olmak için bildiri yaptılar. Karşıma Yunan, Rum
yönetiminden birisini çıkardılar, İsveçli bir eski bakanı çıkardılar; fakat,
ona rağmen, ben, tek başıma, buradaki 7 ayrı arkadaşımızla birlikte -bunların
isimlerini de saymak kadirşinaslık olacak; AK Partiden Sayın Yalçıntaş Bey,
MHP'den Ercan Özsoy ve Mehmet Kaya Bey, ANAP'tan Lutfullah Kayalar Bey, Doğru
Yol Partisinden Kemal Çelik Bey- yürüttüğümüz adam adama markajla -demin
söylediğim ifadeyle- 55 ülkenin 315 parlamenterinden ki, bunların 15'i Amerikan
Senatosu ve Amerika Temsilciler Meclisi üyesi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tan, bir dakika efendim... Buyurun. AHMET TAN (Devamla) - Ruslar vardı. Dünyanın 55 ülkesinden 315
parlamenterden oy alarak, bütün engellemelere rağmen, Başkanvekilliğine
seçildim ve garip bir tecelliyle, 2004
yılı temmuz ayına kadar!.. Elbette ki, Milliyetçi Hareket Partili
arkadaşlarımızın gayretiyle, bunu, tabiî, kasımdan itibaren, başka bir ülkeden
bir başka milletvekilinin seçilmesiyle devam ettirecekler. Bunları şunun için anlatıyorum: Tek başına çalıştığınız zaman, küçük bir
grup içinde çalıştığınız zaman, 55 ülkenin parlamenterlerinden oy alıp çok
yüksek bir uluslararası göreve parlamentoda seçilebiliyorsunuz; ama, bunun için
ilişki kurmak gerekiyor. Antalya'da bir seminer yaptık, bu arkadaşlarımızı bu
seminere getirdik, Mecliste gezdirdik ve böylece kurduğumuz bir ilişkinin
semeresini aldık... BAŞKAN - Sayın Tan, lütfen... AHMET TAN (Devamla) - Şimdi, aynı yöntemi, bizim, Avrupa Parlamentosuna
yönelik uygulamamız herhalde gerekecek. Bunu da, inşallah, 3 Kasımdan sonra
burada görev alacak olan değerli milletvekili arkadaşlarımız uygulayacaktır. Vaktinizi aldığım için sizlere, Sayın Başkana da toleransı için çok
teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum, sağ olun. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisinde. Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin?.. TURHAN GÜVEN (Mersin) - Vazgeçti efendim... BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, ilk çağırdığımda Sayın Okumuş olmadığı için son sıraya
koymuştum. Şimdi, MHP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nazif Okumuş;
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki, her sağlıklı demokrasi için vazgeçilmez
bir kurum olan özgür basınımızın çağdaş, gerçekçi, uygulanabilir yasal
düzenlemeler çerçevesinde kendisini yenilemesine ve geliştirmesine katkıda
bulunmak, Yüce Meclisin olduğu kadar Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun da
arzu ve isteğidir; ama, ne yazık ki, ülkemizde siyaset-basın ilişkileri,
yakışanın aksine, tamamen kullanma ve kötüye kullanma temeli üzerinde
yürütülmektedir; ama, bunda basın patronları ve çalışanları kadar, hatta
onlardan çok daha fazlasıyla siyasetçinin de payı bulunmaktadır. Hangi
siyasetçinin; pek tabiî ki, kısa günün kârı için her şeyini feda edebilecek
kalite ve karakterdeki siyasetçinin. Hangi siyasetçinin; Başbakanlık koltuğu
için göze alamayacağı bağlantı olmayan siyasetçinin. Hangi siyasetçinin;
kendisini başbakan olmak için yaratılmış zanneden, bu saplantıya inanmış bir
fedai kitlesi edinen siyasetçinin. Siyasetteki ölçüsüz iştahların bu derece
etkin olabildiği yerde, mesela, mutlaka başbakan olmalıyım hırsı içinde
olanların veya bunun için her şeye evet diyebilenlerin ve her şeyden çok
başbakanlığı istedikleri bir ortamda, basın patronları da, pek tabiî ki, bu
verimli ve kârlı siyasetçi hırsını kullanmaya hem de çok kötü kullanmaya yöneleceklerdir. Değerli arkadaşlar, onun için, bu konuda dikkatli olunmalıdır, MHP de bu
hassasiyeti taşımaktadır; ama, bazıları bizleri anlamıyor, anlamak istemiyor ve
MHP'yle uğraşmaktan geri kalmıyor, hatta MHP'yle uğraşmayı vazife görüyor. Bu
çerçevede, Millî Nizamın, Millî Selametin, Refahın ve Faziletin iki güncel
uzantısına mensup arkadaşlarımızın MHP'ye duydukları öfkeyi de çok iyi
anlıyoruz. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Size öfke falan duymuyoruz, sadece
acıyoruz. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Evet, burada, siyasette hiç alınteri dökmemiş,
hep hazıra konmasını bilmiş bir arkadaşımız, bir grup başkanvekili, Milliyetçi
Hareket Partisine neler söylüyor uzun zamandır izliyoruz, basın toplantılarını
da izliyoruz. O basın toplantılarında, 1980'li yıllarda kurulan MÇP'yi hangi
rakamların üzerine oturttuğunu ve Milliyetçi Hareket Partisinin, Anadolu'da,
Alevî-Sünni körüklemesi yaptığını iddia edebilecek kadar saplantılarla bu
kürsülerden konuştu aylarca; biz bunları izliyoruz. Ama, hiç alınteri yok, hep
hazıra konmuş. Şimdi de hazırda... Onun için, bu tip siyasetçiler, buralarda,
Milliyetçi Hareket Partisine bakıp Osmanlının o engin hoşgörüsünü anlatabilecek
kadar erdemli takıntılarla konuşma hakkına sahip değiller. (MHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bakın, gazetelere yansıdı, hepsini yakından izliyoruz. Değişikliklerini
ortaya koyarak alkışladıkları ilkelerin içerisinde din eksenli bir parti
olmayacaklarını, demokratik değerler platformunda siyaset yapacaklarını
anlatıyorlar satır satır. Partilerinin, başı kapalı-başı açık, laik-antilaik,
Sünni-Alevî, Türk-Kürt vesaire gibi kamplaşmalara kesinlikle karşı olduğunu
anlatıyorlar. Esas bizi düşündüren tarafı, bu kabustan da hangi süreçte
uyandıklarını anlatıyorlar; ondan sonra da, laik-antilaik, başörtüsü takıntısı
olmadığını söyleyen arkadaşlarımız, Milliyetçi Hareket Partisinin bir
milletvekilinin, Türkiye'de yasalar karşısında, Parlamentonun içerisinde
demokratik bir anlayışla koyduğu tavrı, üç senedir dillerine dolayarak her
türlü polemiği yapıyorlar! Yakışıyor mu bu, yakışıyor mu?! NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Böyle konuşmak size çok yakışıyor. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Ya, vay; öyle yok hocam! İşte bunlar böyle!.. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Polemik yapmak size özgü. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ne bu öfke ya, ne bu öfke arkadaş?! NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Şimdi, önce, bu ülkeyi 28 Şubat sürecine
yuvarlayan aşırılık ve taşkınlıklarıyla tarihî bir karakterin fotoğrafını
hatırlamak zorundayız. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bir aynaya bakın, kendinizi nasıl
görüyorsunuz bir bakın! RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Rahşan Hanım gelir şimdi!.. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisini ansızın
seçimi dayatmakla suçlayabilen bu kadroların niye hırslandıklarını biz çok iyi
anlıyoruz; çünkü, o dönemde yapamadıklarını, bugün, Milliyetçi Hareket Partisi
yapmıştır. Elinizi vicdanınıza koyun ve karar verin, eğer bu eğilim 1997'de
seçimi göze alabilseydi; yani, bugün, MHP'nin yaptığını yapabilseydi, o dönemin
demokrasi dışı tezgâh ve manevraları gündeme gelebilir miydi?! Bu gerçek
ortadayken, Milliyetçi Hareket Partisinin birden bire seçim istemesini kınamak
için ya akıldan ya da -affedersiniz- insaftan yana sorunlu olmak gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Okumuş, lütfen toparlayın. NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Evet, Milliyetçi Hareket Partisi seçimin
vaktinde yapılmasını vurgulayıp durmuştur. Ne zamana kadar; demokrasi dışı
etkenlerle, yapay ve sunî oluşumlarla siyasî istikrarın bozulmak istenmesine
kadar. Başka ne zamana kadar; sandıkta ortaya çıkan millet iradesinin
komplolarla değiştirilmek istenmesine kadar. İşte onun için Milliyetçi Hareket
Partisi seçim istemiştir. AHMET DEMİRCAN (Samsun) - O komplolar neydi millete açıklayın! NAZİF OKUMUŞ (Devamla) - Çıkıp da bir hafta önce, seçim vaktinde
diyordunuz; ne oldu da seçim için şimdi 3 Kasım diyorsunuz anlayışının
temelinde bu yatmaktadır ve 28 Şubat sürecine giden noktadaki sizin aczinizin,
bugün, Milliyetçi Hareket Partisi tam tersi dersini alarak karşı duruşunu
sergilemektedir. Yıllarca beraberken, ikiye ayrılan siyasî partilerimizden birinin sayın
genel sekreteri 3 Kasımda yapılacak erken seçimler sebebiyle dün verdiği
demeçte, bu seçimlerin Kuvayi Milliyeciler ile mandacılar arasında geçeceğini
vurguluyor. Bunları kim söylemiş; Avrupa Birliği ve Kopenhag kriterleri diyen
ve bugün bu yasa teklifini hararetle destekleyen bir partinin genel sekreteri.
Az önce de dinledik... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NAZİF OKUMUŞ (Devamla) -...aynı partinin (F) tipi genel başkanı,
affedersiniz, (F) tipiyle meşgul olan genel başkan yardımcısı da, burada,
bunları savundu. Göreceğiz bakalım; Kuvayi Milliyeciler ile mandacılar
anlayışını seçim meydanlarında milletle kim paylaşacak, göreceğiz. Pandorranın kutusunu bu kadar açtık, şimdilik bu kadar söylüyoruz. İyi akşamlar. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok. 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir efendim. 10 uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 10. - A) 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanununun 8 inci maddesinin (D) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "D) "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,
Anayasa düzenine, genel güvenliğe ve genel ahlaka zararı dokunacak oyun
oynatılan, temsil verilen, film veya video bant gösterilen yerler ile internet
üzerinden yapılan yayınlara izin verilen yerler," B) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 9. - Polis, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık
ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç
işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü
silah, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla usulüne göre verilmiş
hâkim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde mahallin en büyük mülkî amirinin vereceği yazılı emirle; A) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde, B) Özel hukuk tüzelkişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın
çevresinde, C) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde, D) Öğretim ve eğitim özgürlüğünün sağlanması için her derecede öğretim
ve eğitim kurumlarının ve 20 nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki
koşula uygun olarak girilecek üniversite, bağımsız fakülte veya bağlı
kurumların içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkış yerlerinde, E) Umumî veya umuma açık yerlerde veya öğrenci yurtlarında veya
eklentilerinde, F) Yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında, G) Her türlü toplu taşıma veya seyreden taşıt araçlarında, Suçun önlenmesi amacıyla kişilerin üstlerini, araçlarını, özel
kâğıtlarını ve eşyasını arar; suç unsurlarına el koyar ve evrakı ile birlikte
Cumhuriyet Savcılığına tevdî eder. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlara göre suç iz, eser,
emare veya delillerinin tespiti veya faillerinin yakalanması amacıyla polis
tarafından yapılacak aramalar için de usulüne göre verilmiş hâkim kararı veya
bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, diğer
kanunlarda yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmalıdır. 5680 sayılı Basın Kanunu kapsamına giren basılı eserlerin arama ve
zaptı, genel hükümlere tâbidir." C) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 11 inci maddesinin (C) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "C) Genel ahlâk ve edebe aykırı mahiyette her türlü sesli ve
görüntülü eserleri, kaydedildiği materyale bakılmaksızın üreten ve
satanları," D) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 12. - Kanunî istisnalar saklı kalmak üzere, eğlence, oyun,
içki ve benzeri amaçlı umuma açık ve açılması izne bağlı yerlerde onsekiz
yaşından küçükler çalıştırılamaz. Polis bar, pavyon, gazino, meyhane gibi içkili yerler ile kıraathane ve
oyun oynatılan benzeri yerlere yanlarında veli ve vasileri olsa bile onsekiz
yaşını doldurmamış küçüklerin girmesini meneder. Bu madde hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 17 nci, işyerleri
hakkında da 8 inci madde hükümlerine göre işlem yapılır." E) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 13. - Polis, A) Suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hallerde suç
işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser,
emare veya delil bulunan şüphelileri, B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı
bulunanları, C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş
olanları veya sarhoşluk halinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara
rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri
ve kavga edenleri, D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme
veya geri verme kararı alınanları, E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri,
direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri, F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun
uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan
tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl
hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık
bulaştırabilecek kişileri, G) Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne
çıkarılmasına karar verilen küçükleri Yakalar ve gerekli kanunî işlemleri yapar. Yakalanması belirli bir usule bağlanmış kişilerle ilgili kanun hükümleri
saklıdır. Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi
bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir
alınabilir. Yakalanan kişilere, yakalama sebebi herhalde yazılı ve bunun mümkün
olmaması halinde sözlü olarak derhal; toplu suçlarda ise en geç bu kişiler
hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir. Kişinin yakalandığı, istediği kanunî yakınlarına derhal bildirilir. Yakalananlardan, A) Uyuşturucu madde kullanmış olanlar ile sarhoş olanların, B) Zor kullanılarak yakalananların, C) Haklarında suç soruşturması yapılacak olan şüpheli ve sanıkların Yakalanma anındaki sağlık durumları tabip raporuyla tespit edilir. Yakalanan kişilerden suç işlediği şüphesi altında olanlar adlî mercilere
sevk edilir. Haklarında ıslah veya tedavi tedbiri alınması gerekenler, ilgili
kurum yetkilileri tarafından teslim alınır. Yakalama sebebi ortadan kalkanlar
derhal serbest bırakılır." F) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun Ek 1 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Ek Madde 1. - Umumî veya umuma açık yerler ile umuma açık yer
niteliğindeki ulaşım araçlarında, gerçek kişi veya topluluklar, mahallin en
büyük mülkî amirine, en az kırk sekiz saat önceden yazılı bildirimde bulunmak
suretiyle, oyun ve temsil verebilir veya çeşitli şekillerde gösteri
düzenleyebilir. Bunlardan, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Anayasal
düzene veya genel ahlâka aykırı olduğu tespit edilenler hakkında mahallin en
büyük mülkî amiri tarafından derhal Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda
bulunulur. Birinci fıkra uyarınca yapılacak bildirimde oyun veya temsile katılan
yönetici ve diğer kişilerin kimlik, ikametgâh ve tâbiiyetleri belirtilir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili
Sayın Hüsamettin Korkutata; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 890 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Saadet Partisi Grubu adına Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Gecenin bu saatinde keskin sirke olmak istemiyorum; onun için, kısaca
bazı şeyleri özetlemek isterim. Değerli arkadaşlar, bu Avrupa Birliği bizden ne istiyor?.. Bizim,
bireysel haklara, hukukun üstünlüğüne, daha gelişmiş, daha demokratik bir
yapıya kavuşmamızı bizden istiyor. Keşke, biz, o istemeden, bu üstün normların,
onların istediği normların çok daha üstünde bir yapıya kavuşsak. Ama, ne acıdır
ki, biz, istenen normlara kavuşamadığımıza inanıyoruz. Yıllar yılıdır, bu
ülkede, herkes, evet, bu ülke yeniden yapılanmalıdır; yazarı, çizeri, herkes
söylüyor; bu ülke aşırı merkeziyetçi bir yapıya sahiptir, yerinden yönetime
geçmelidir deniliyor; fakat, bütün uğraşlara rağmen, çok acıdır, bu
Parlamentonun üç döneminde bulundum, üçünde de bu söylendi; ama, üçünde de
yapılamadı; bunun üzüntüsü içindeyiz. Bugün, bunun sadece küçük bir kısmı, bir
paket olarak sunulmuş; ama, inanıyorum ki, zaman içinde, bizden sonra gelecek
parlamenterler, daha, onlarca, belki yüzlerce paket getirecek ve yapacaktır;
bu, kaçınılmaz bir şeydir, bu memleketin, bu insanların ihtiyacıysa, mutlaka
yapılacaktır. Bütün bu çalışmaları yaptığımızda, inşallah, bizi Avrupa
Birliğine de almazlar; çünkü, istenilen amaca ulaşmış oluruz. Bu normlar
gerçekleştirildiği zaman, insanlarımıza, en tabiî hakları olan bütün
özgürlükleri verdiğimiz zaman, elbette ki, biz de gelişeceğiz, kalkınacağız ve
başkasına da ihtiyacımız olmayacaktır. Bugün, ciddî bir sıkıntı içinde olan
ülkemizin, evet, sorunları vardır, bunlara da ihtiyacımız vardır. Hepinizin bildiği gibi, ülkemizin bir bölümünde ciddî sıkıntılar çekildi
ve birçok insan hakkı ihlal edildi. Mahkemelere gittik, mahkûm edildik. Bunu
ister miyiz; hiç kimse bunu istemez; ama, maalesef bunlar yapıldı. Bugün, Polis
Vazife ve Salahiyet Kanununun bir maddesini, bir kısmını değiştiriyoruz burada.
Biz, polislerimizin, güvenlik güçlerimizin -elinde olarak veya olmayarak -
nasıl davrandıklarını, neler yaptıklarını hep gördük, bunun sıkıntısını çektik.
Bu Parlamentoda -televizyonları izlerken- parlamenterlere neler yapıldığını
gördük. Evet, değerli arkadaşlar, kanunların olması bir şey değil bana göre,
biraz da uygulanması önemlidir. Eğer, bir kanun uygulayıcısı, bunu, layıkıyla,
demokratik hakları içine sindirerek, özgürlükleri içine sindirerek vatandaşa
uygun şekilde davranmıyorsa veya vatandaş da, kendisine uygulanan bu
tatbikatın, aslında, onun görevi ve güvenliği için yapıldığına inanmıyorsa,
ciddî bir sıkıntı doğar. Ülkemizdeki temel sıkıntılardan birisi bu bağın
kurulamayışıdır; yani, devlet ve millet kaynaşması dediğimiz husus, bana göre
budur. Eğer, polis, bana, herhangi bir yerde kimlik soruyorsa veya bu teklifte
düzenlendiği gibi belli yerlerde aramalar yapıyorsa, vatandaş "ne güzel,
benim polisim gelmiş, benim güvenliğim için bir sorun var, o sorunu yakalamak
için bunu yapıyor" diyorsa veya polis, değişik şekilde, çok sert,
alışılmadık şekilde "hadi, gel" diye bunu yapıyorsa, burada herhangi
bir bağ yoktur ve tahribat olur. Arkadaşlar -inşallah dokunmaz da- biz gördük ki, genç kızlarımız veyahut
da yaşlı insanlarımız, esnaf ve sanatkârlarımız yürürken nasıl hareket
edildiğini hepimiz gördük. Bundan da üzüntü duymamak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Korkutata. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bunlar, halkımızın
en tabiî haklarıdır. İnanıyorum ki, bunların hepsi, bir gün, bu memlekette var
olacak ve kesinlikle hiçbir korkuya da yer olmayacaktır. Korku, bana göre sadece kafalarımızdakidir. Eğer kafalarımızdaki
korkuları düzeltirsek, bu memleketin ve bu milletin sağduyusu, bizi ancak daha
yükseklere, daha güzel noktalara götürecektir. Bunun dışındaki herhangi bir
korkunun, zaten ecele faydası yoktur ve Allah'ın izniyle biz yaşayacağız, en
onurlu, en şerefli şekilde de dünyadaki yerimizi alacağız. Teşekkür ederim, saygılar sunarım; sağ olun. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
Sayın Başkan, vazgeçtik. BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali
Uzunırmak; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar. MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bugün, burada, çok önemli bir gündemi konuşuyoruz. AB üyeliği,
tabiî ki, bir yandan büyük medeniyet projesi olarak takdim ediliyor, bir yandan
da başka değerlendirmeler yapılıyor. Burada, kürsüde konuşan arkadaşlar,
çeşitli gruplar, birbirlerine, birbirleri adına bazı beyanlarda bulunuyorlar.
Tabiî ki, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Milliyetçi Hareket Partisi
adına görüş beyan eden başka partili arkadaşları, yeri geldiğinde, kendilerini,
Milliyetçi Hareket Partili gibi hissettiklerini, yeri geldiğinde, Milliyetçi
Hareket Partisi adına savcı olup iddianame hazırladıklarını, yeri geldiğinde de
hâkim olup, Milliyetçi Hareket Partisi hakkında karar verdiklerini görüyoruz.
Hiçbir şeyi Milliyetçi Hareket Partisinin söylediğiyle yargılamıyorlar; sadece
kendi kafalarındaki düşünceleriyle... Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ne görme özürlü ne de cahil
cesaretli olmak istiyoruz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak inanıyoruz
ki, ülke politikalarında şüpheci ve fırsatları kaçıran bir yapı zararlıdır,
aynı zamanda, cahil cesaretiyle, cüretkârca yapılan davranışlar da ülkeyi
maceraya sürükler. İşte, biz, bu tereddütlerin ortasında, gerçek manada, eğer,
bu, büyük bir medeniyet projesiyse, büyük bir medeniyet projesi gibi
tartışılmalı; eğer, bu, yeni kurulan Avrupa Birleşik Devletleri gibiyse,
Amerika Birleşik Devletleri, Teksas eyaletini, Detroit'i, Dallas'ı kendine
kabul etmek veya kabul etmemek istiyorsa, Türkiye'nin, Avrupa Birleşik
Devletlerinin bir eyaleti olup olmadığı tartışılıyorsa, vatandaşımız önünde,
onu, öyle tartışmalıyız. Yoksa, bugün, Türkiye'yi bir kutup başı olmaktan
çıkaracak nitelikte bir oluşumu veya bir gayeyi, bir büyük medeniyet projesi
olarak takdim etmek yanlışlığından da kaçınmamız gerektiğine inanıyorum. Ben inanıyorum ki, bu, büyük bir medeniyet projesi değil. Olmalı mı;
elbette ki, belli nitelikleriyle bir ittifak arayışında olmalıdır; ama, çok
değerli arkadaşlar, somut veriler, doğru bilgiler yerine, varsayımlara,
şüphelere dayalı dışpolitika ne derece yanlış, sonucu hüsransa, akıldan,
bilgiden, ilimden, tarihî gerçeklerden uzak, hayale dayalı ideallerin
beklentisi de o derece hüsrandır. Hiçbir devlet yoktur ki, savunma
mekanizmalarını, millî reflekslerini rakiplerinin, hatta müttefiklerinin eline
ve insafına terk etsin; sonuna ulaşabileceği belli olmayan bir yolun başında,
her şeyini, kendine fırsat bulduğunda kastetmeye yönelmiş; ama, bugün yol
arkadaşlığı yapmaya çalıştığı sicili malum müttefiklerine teslim etsin. Bizden
istediklerini onlardaki uygulamalarıyla niçin tartışmıyoruz; niçin burada, dil
konusunda Fransa'daki uygulamaları, İspanya'daki, başka başka ülkelerdeki,
Avrupa Birliği müttefiklerindeki, Birlik üyelerindeki uygulamalarıyla tartışıp,
onlarla bunları mülahaza etmiyoruz?.. Değerli arkadaşlar, bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada
kişisel haklardan, kültürel haklardan, başka başka birtakım haklardan söz
ediliyor. Kıymetli arkadaşlar, belki, Avrupa'daki çeşitli ülkelerde, tarihî
süreç içerisinde sonların, lordların, donların, mösyölerin, düşeslerin
iktidarları olmuştur; belki, bir Pröton, Fransa'da cumhurbaşkanı olamamıştır;
başka başka ülkelerde bunların örnekleri görülebilir; ama, Türkiye'de,
Osmanlı'dan beridir, bu hanedanlıkta sadrazamların sayıları bellidir, bunların
mensup oldukları cemaatler, dinler, etnik yapılar bellidir; hatta ve hatta
cumhuriyet dönemimizdeki başbakanlarımızın, cumhurbaşkanlarımızın konumları
bellidir. Burada, Çanakkale'de beraber mücadele ettik diye söylerken, biz,
Avrupalılara, çıkıp "kardeşim, benim ülkemdeki şartlar senin ülkendeki
gibi değildir; benim cumhurbaşkanım merhum Özal 'benim damarımda Kürt kanı
dolaşıyor' dedi; benim ülkemin cumhurbaşkanının hangi etnik yapıya, neye dayalı
olduğuna bakıldığı, sorulduğu yoktur, Türkiye'nin böyle problemi yoktur"
diye mülahaza edemiyor muyuz acaba?.. Bu gerçeklerden niçin kaçıyoruz?.. Başka
başka birtakım dayatmaların, başka başka konuların esiri mi oluyoruz?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Efendim, toparlayın lütfen. ALİ UZUNIRMAK (Devamla)- Ve tabiî ki, bir kompleks içerisinde birtakım
düzenlemeleri yapıyoruz. Çok değerli milletvekilleri, tabiî ki, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, biz, şunu ifade etmek istiyoruz: Yıllardır birtakım yanlış
uygulamalarla, işte, biz, Avrupa'yı sınayalım, falanca müttefikimizi sınayalım
düşüncesinin en yakın örneğini, geçmiş Cumhurbaşkanımız Kenan Evren'de gördük,
Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü temin ettik; en yakın örneğini gümrük birliğinde
gördük. Gümrük birliğinde, Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmadan gümrük birliği
anlaşmasına giren tek ülke. Peki, gümrük birliğinin, bu oldu bittiyle verilen kararının neticesinde,
sınayalım düşüncesi içerisinde Türkiye'ye maliyetinin ne olduğunu hesap ettik
mi?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Uzunırmak, lütfen... ALİ UZUNIRMAK (Devamla)- 56 milyar dolar ve şubat krizinde, dış ticaret
açığında büyük bir pay. Peki, bugün de, sınayalım düşüncesi içerisinde, millî güvenliğinin
oynanabilen bütün dinamiklerini kara, borana, fırtınaya açan bir ülke, acaba,
yarınlarda, eyalet olmayı da yakalayamazsa, kendi içerisinden yeni yeni
eyaletler çıkarılırsa, bugün mesul olan arkadaşlarımız, dönüp "eyvah, biz,
dün ne yapmışız; özür diliyoruz" diyerek, bu mesuliyetlerinden
kurtulabilecekler mi diyorum; hepinize sonsuz saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Söz sırası, Demokratik Sol Partide efendim. AYDIN TÜMEN (Ankara)- Konuşmayacağız Sayın Başkan. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan
Bedük; buyurun efendim. Sayın Bedük, süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 10 uncu maddesi üzerinde
Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; sahsım ve
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, dünyada değişen ve gelişen şartlar
çerçevesinde, küreselleşen dünyada hedef ve gaye insan olmuştur. İnsan, bir
vasıta değil, bir hedef olmuştur. Dolayısıyla, insanın huzuru, refahı ve
güvenliği, hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınması, korunması ve
kollanması, âdeta, devletlerin, kurumların ve kuruluşların da üzerinde önemle
durduğu bir görev ve sorumluluktur. Gelişmiş, kalkınmış ülkeyi kendimize örnek almak suretiyle onlarla
yarışabilecek standardı yakalamamız lazım. Geri kalmış, aşiret ülkeleri
pozisyonunda olan ülkeleri ise, hiçbir zaman örnek değil, onları, âdeta,
kendimiz için, yarışabilmek için değil, onlardan daha ileri seviyeye gitmek
için, acaba, içerisinde bulunduğumuz şartlar nedir diye araştırmamız gerekiyor. Biz, geçmişe takılan bir anlayış içerisinde değiliz. Biz, geleceğimizi
hazırlamak, ülkenin üniter yapısının hiçbir surette bozulmayacağı, devlet ve
millet bütünlüğünün mutlak surette korunacağı, tek bayrak, tek devlet ve tek
millet anlayışının mutlak surette bu vatan parçası üzerinde, coğrafyası
üzerinde yaşamasını temin edecek bir anlayışı, bir düzenlemeyi, bir geleceği ve
bir ufku mutlaka hâkim kılmak durumundayız. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde imza
atmış olduğumuz sözleşmelere paralel olarak bir kısım yasa düzenlemeleri yapmak
mecburiyetinde olduğumuz muhakkaktı; ama, ne yazık ki, uzun bir zamandan beri
bunu gerçekleştirmedik. Demokratik yönetim, vatandaşlarına temel hak ve
hürriyetleri sunan, çoğulcu ve katılımcı düşünceye dayanan, özgürlük ortamında
gelişen sistemlerdir. Üyelik, aday ülkenin, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne,
insan haklarına ve azınlıkların korunmasına saygı gösterilmesini ve bunun da
teminat altına alınmasını öngörmektedir. Türkiye'nin, demokrasi standartlarını, Avrupa Birliğine Ulusal Programla
girme hususundaki iradesini ortaya koyduktan ve Ulusal Programı da Avrupa
Birliğine intikal ettirdikten sonra, üzerine düşen görevi, bir devlet ciddiyeti
içerisinde, altına atılan imzalara sahip çıkarak yerine getirmek durumunda
olduğu da muhakkaktır. İşte, bu anlayış içerisinde, biz, Doğru Yol Partisi
olarak, Ulusal Programa imza atmış olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, vaat
ettiği, taahhüt ettiği şartları yerine getirme gibi bir mükellefiyetle karşı
karşıya kalmışızdır. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları çıkarabilirsiniz;
ama, Avrupa Birliğiyle ilgili yasaları çıkarırken, onun uygulayıcılarını eğer
hazırlamazsanız, onu uygulayacak olan kişilerin eğitimini, kapasitesini,
vasıflarını... Özellikle sıkıntılarını ortadan kaldırmazsanız; o takdirde,
Avrupa Birliğinin standartlarını da yakalayamaz ve onunla ilgili getirdiğiniz
birkısım yenilikleri de maalesef gerçekleştiremezsiniz. Ben, şunu söylemek istiyorum: Türk polis teşkilatı, özellikle Polis
Vazife ve Salahiyet Kanunuyla getirilen birkısım yenilikleri uygulayacak olan teşkilatın
bizatihi kendisidir. Türkiye'deki halkımıza en güzel şekilde hizmet sunmak,
demokrasiyi yaşatmak, onların temel hak ve hürriyetlerini garanti altına almak
ve özellikle alillere ve acizlere yardım etmek gibi önemli bir görevi yerine
getirirken, mutlak suretle, onun sıkıntılarını da burada konuşmak ve gelecekte
de onu gerçekleştirmek mecburiyetinde olduğumuzu unutmamamız lazım. Öyle bir polis teşkilatımız var ki, çalışma şartları çok farklı. Çalışma
şartları gerçekten çok ağır. Bu ağır şartlar altında, bir taraftan malî
bakımdan sıkıntı içerisindeyken, bir taraftan da ağır çalışma şartları
içerisinde bunalım geçirmekteyken, siz, onlardan, Avrupa Birliği standartlarına
uygun, temel hak ve hürriyetlerle ilgili uygulamayı en iyi şekilde
gerçekleştirmesini bekleyebilir misiniz?.. Polis teşkilatıyla ilgili, bir
taraftan, eğitimle ilgili getirdiğimiz birkısım yenilikler var, doğrudur;
laboratuvar konusunda Avrupa'da en birinci laboratuvara sahip olan bir polis
teşkilatımızın olduğu da doğrudur; ama, biz, özellikle, diğer kamu sektöründe
çalışanların, 3 üncü dereceye kadar ve lise mezunlarının 2 nci dereceye kadar
yükselmesine imkân verirken... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - ...polis teşkilatının 3 üncü derecede
kalmasını sağlayacak bir mevzuatı halen uygulayabiliyorsak veya emekli olan bir
polisimizin, bugün aldığı maaşın yarısını ancak alabilecek bir pozisyonda
emekli olmasına neden olabilecek bir mevzuatı uyguluyorsak, o takdirde, hem
bugününü hem de geleceğini düşünecek olan bir polis teşkilatının başarılı olma
şansını da, maalesef, elde edemezsiniz. Değerli milletvekilleri, ben şunu söylüyorum: Halkımızdan, siyasetçiden,
sivil toplum örgütlerinden teşekkül eden bir kurul kurulur, nasıl bir polis
teşkilatı olmalıdır, vatandaşımıza nasıl hizmet etmelidir, bunun standartlarını
ortaya koyabilirsiniz ve yine, güçlü bir polis teşkilatının olabilmesi için
alınması gereken tedbirleri de ortaya koyarsınız. Bütün bu şartlar altında, o
zaman, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunuyla getirilen yenilikleri de, mutlaka,
sağlamış olursunuz. Değerli milletvekilleri, polisimizin yaptığı hizmetler gerçekten,
fevkalade önemli. Özellikle, bu ülkenin bütünlüğü için, bölünmez bütünlüğü için
gayret gösterip de şehit olanları rahmetle ve minnetle anıyorum; ama, değerli
milletvekilleri, burada yasa görüşülmedi; ama, şunu, altını çizerek belirtmek
istiyorum: Eğer, meydanlara esnaf ve sanatkârlar yürümüş gelmişse, niye gelmiş,
onu herhalde soracağız, onu biz de anlatacağız. Yine, eğer, köylü, çiftçi
malını satamamışsa, onu biz de anlatacağız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bedük, teşekkür etmek istiyorum. Lütfen efendim... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Evet, bunları da, yine, biz de
anlatacağız; yani, konuyu, sadece Avrupa Birliğine endeksli olarak değil, bugün
içerisinde yaşadığımız ekonomik sıkıntıları, yolsuzluğu, yokluğu ve özellikle,
açlığa sevk edilmiş olan kamu personelinin haklarını ve neden verilmediğinin
hesabını biz de meydanlarda soracağız. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 10 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 11 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 11. - A) 14.10.1983 tarihli ve 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve
Öğretimi Kanununun adı "Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk
Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun"
şeklinde değiştirilmiştir. B) Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Madde 1. - Bu Kanunun amacı, eğitim ve öğretim kurumlarında
okutulacak yabancı diller, yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okullar ile
Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı
dil ve lehçelerin öğreniminin tâbi olacağı esasları düzenlemektir." C) Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendine aşağıdaki hükümler eklenmiştir. "Ancak, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için 8.6.1965 tarihli ve 625
sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tâbi olmak üzere özel kurslar
açılabilir. Bu kurslar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine,
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu kursların
açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Millî Eğitim Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde ilk söz, Anavatan Partisi Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi'nin; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; teklifin, özellikle, Türk Vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullandıkları dil ve lehçelerin öğreniminin tabi olacağı
esasları belirleyen bu maddesi, 1789 Fransız İhtilalinin İnsanlık ve Yurttaşlık
Hakları Bildirgesinde, insanlık hakkının, doğuştan gelen hak ve köklü bir temel
hak olduğu anlayışıyla, yurttaşlık hakkının ise bir siyasal hak olduğu
görüşünden hareketle, insanlık ve yurttaşlık hakkı bildirgesi olarak
belirtilmiştir. Siyasal hak vazgeçilebilir bir haktır, doğuştan gelen hak ise, daha
köklü, temel bir haktır ve vazgeçilemez bir haktır. Bu anlamda, temel hak olan
anadilini kullanma hakkı, 44 üye ülkenin oluşturduğu Avrupa Konseyi
ülkelerinin, Avrupa değerlerinin de temelini oluşturmaktadır. 44 Avrupa Konseyi
ülkesinde, örneğin, İspanya'da, İngiltere'de, Fransa'da, resmî dilde, millî
dilde çok ciddî hassasiyet olmasına rağmen, evi dışında anadili öğrenme
hakkının serbest kalması ve mevzuattaki yasal engellerin kaldırılması, Avrupa
Birliğinin kriterlerini de oluşturan temelini teşkil etmiştir. Avrupa Birliğinde, özellikle 27 ülkesiyle, 470 000 000 nüfusuyla, bu
Katılım Ortaklığı Belgesinin kriterlerini kabul eden ve 12 aday ülkeye
uygulanan ve 12 aday ülkenin de kabul ettiği kültürel farklılıkları ve
haklılığı zenginlik kabul eden uygulamayı; yasal engelleri kaldırarak,
yasakları kaldırarak, Avrupa Birliğinin ortak değerlerini paylaştıklarını ve bu
birliğin etrafında, millî birliği güçlendiren önemli bir zemin oluşturma
etrafında birleştiklerini görmekteyiz. Bu çerçevede, yasakların kalkması önem taşımaktadır. Biz, bu anlayışla,
1990 yılında, dilin kullanımındaki yasakları kaldırarak, müzik yayınındaki
yasakları kaldırarak... İbrahim Tatlıses'in Kürtçe kasetlerinin milyonlarca
satıldığı bir süreçte, yasakların kalkmasıyla birlikte, kasetlerin hiç talebi
kalmamış ve satılamaz hale gelmiştir. Yasakların arttığı ve yasakların çok olduğu bölgede sorunların arttığı
ve bu sorunların bir sömürü aracı olarak kullanıldığı, bölücü unsurların bu
yasakları bir sömürü unsuru olarak kullandıkları görülmektedir. Oysa, kültürel
zenginliklerin, gelişmenin, birlik ve beraberliğin çok önemli bir başlangıcı
olduğunu ve ortak bir gelecek için çalışmanın temelini oluşturduğunu
görmekteyiz. Bu yasa, özellikle, Millî Eğitim Bakanlığının 625 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olarak uygulanacaktır. Bugün Millî Eğitim
Bakanlığının bünyesi ve denetimi altında 373 tane yabancı kurs vardır;
bunlarda, Rusça, Arapça da dahil öğretilmektedir. Bu yasada Millî Eğitim
Bakanlığının denetimiyle getirilen uygulamalar, Millî Eğitim Bakanlığının
sertifikalı öğretmenleriyle bu kursların yapılmasını, 4 üncü sınıfı başarıyla
bitirip resmî dili öğrenen insanların bu kurslardan faydalanabilmesi imkânını
getirmektedir ve istenirse bu kurslara gidilecek, istenmezse bu kurslara
gidilmeyecektir. Bu anlamda, yasakların sunî gündem yarattığı ve bu vatandaşlık haklarını
inkâr eden bir yönetimin dünyada barışı, birlik ve beraberliği sağlayamadığı
gerçeğinden hareketle ve yasakların, gerilimi artırdığını, bir siyasî malzeme
olarak kullanılmasının sunî tartışmalara yol açtığını bilerek, biz, bu
yasakları kaldıran bu uygulamayla, özellikle sunî bir gündem yaratan yasakların
kaldırılmasıyla, bölücü güçlerin sömürü silahına dönüştürülen yasakların
kalkmasıyla, bu sömürü silahının bölücülerin elinden alınmasıyla, tam tersine,
dünya örneklerinde olduğu gibi, ülke bütünlüğünü güçlendiren uygulamaların
başlayacağını düşünüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) IŞIN ÇELEBİ (Devamla)- Özellikle, dünya pratiği ve tecrübesi bize, yok
sayılan, saygı görmeyen kültürlerin ayrılığa, bölünmeye yol açtığını; saygı
gören kültürlerin, bütünleşmenin, birleşerek yücelmenin başlangıcı olduğunu
bize göstermiştir. Bugün bu noktada Avrupa Birliği yasalarının geçmesi, Türkiye'nin ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve tüm partilerin başarısı olacaktır. Bu anlamda, hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Efendim, ikinci söz, Saadet Partisi Grubunun. İstanbul Milletvekili Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul)- Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Avrupa Birliğine girmek iyi midir kötü müdür, bunu tartışıyor toplum. Bu
kadar adam iyi dediğine göre... (Gülüşmeler) Bir de şu var: İşte bugünden dövizler filan düşüyor bu maddeler
geçtikçe. Yarın 5 000 dolara çıkar millî gelirimiz, ertesi gün Avrupa Birliğine
gireriz... Böyle boş umutlara da kapılmamak lazım, teenniyle hareket etmek
lazım. Brezilya maçında, daha birinci devrede bir gol atmıştık, okulları tatil
ettik; ikinci devrede gol yiyince mahcup olduk; ama, sonuna kadar sabrettik,
iyi başarıya ulaştık. İnşallah, erken sevinç ve erken üzüntüye kapılmaksızın,
sabırla, teenniyle görevlerimizi yerine getirmek mecburiyetimiz var. Ben, huzurunuzda, anadilinde öğrenim konusundaki madde üzerinde konuşmak
istiyorum. Bu münasebetle huzurunuzu işgal ediyor ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Doğrusu, bu madde pek sadra şifa değil. İşte "kurs açabilir Millî
Eğitimin denetiminde" diyor. Bir kapı aralanıyor. Ne olur, ne işe yarar,
ne kadar iş görür, bu konuda pek açık bir şey yok; ama, işin esası şu: İnsan
kelimelerle düşünür. Mesela, kelimesi olmayan bir kavram zihninizden geçmez,
hayalini de kuramazsınız. Çok kelime biliyorsanız, çok doğru kelimeler
biliyorsanız, doğru düşüncelere sahip olma imkânınız olur. Doğru düşünceyle,
daha uygar bir dünya kurabilirsiniz; meramınızı ifade etme, kendinizi ifade
etme imkânını bulabilirsiniz. Eğer kendinizi ifade edemiyorsanız, bu ifade
edememezliğiniz, bir şekilde bilinç altına atılır; bu da, zamanla, sizi ruh
hastası yapar. Kendini ifade edemeyen insanlar ruh hastası olur. Baskı altındaki toplumlar, meramlarını ifade edemiyorlarsa -ki, hele
Türkiye'de bu böyle; Türküm... Haydi oradan şovenist ırkçı. Kürdüm... Haydi
oradan ırkçı, bölücü. Müslümanım... Haydi oradan irticacı, gerici- her türlü
düşünce, her türlü ifade baskı altında tutuluyorsa, buradan da huzursuz bir
toplum çıkar. Ruh hastası ve huzursuz bir toplum nereye gidebilir?! Bu bakımdan -Freud nazariyesi de böyle- bilinç altına atıla atıla,
üretimsiz, tüketimsiz, icatsız, keşifsiz, yani, bir acayip kuru kalabalıklar
haline gelebiliriz ve dikkat ediniz, vatandaşa soruyorsunuz: "Adınız
ne?" "E, boş ver" diyor; ismini söylemekten imtina ediyor. Niye;
bir, bastırılmış; iki, belki teeddüp ediyor, şahsını öne çıkarmak istemiyor;
terbiyeden gelen bir baskı var. Böylece, adını söylemekten imtina eden bir
toplum, bir birey ve bu bireylerin oluşturduğu bir toplum, toplumsal hak
taleplerinde de bulunamıyor, dolayısıyla, dünya nimetlerinden de istifade
edemiyor. Aradan zaman geçiyor, bir bakıyorsunuz, geri kalmışsınız; fert başına
düşün millî gelir az, köyünüzün yolunu yapamamışsınız, hastalar, hastane
kuyruklarında inliyor, maaş kuyruklarında insanlar ölüyor... Geri kalmış,
zavallı, işsiz, aşsız bir ülkesiniz. Niye; niyesi var mı; düşünemiyor ki,
düşündüğünü konuşamıyor ki, konuştuğunu ifade edemiyor ki!.. Bu anlamda, biz, ne yapıp edip, hem Türkçeyi hem bütün ana lisanları en
iyi şekilde geliştirip, insanların en iyi şekilde konuşmalarını sağlamalıyız. Okuryazar olmayan bir toplumuz, sözel bir toplumuz. Sade başka lisanlar
için değil, Türkçe de ciddî bir problem!.. Dikkat ediniz, başka televizyonları
açıyorsunuz, Bulgaristan'dan İngiltere'ye kadar çatır çatır konuşuyorlar
insanlar; ama, bizim en hatibimiz çıkıyor "ee, ıı, falan filan..." E
niye; doğrusunu isterseniz, biz, dünyada yarışacak bir eğitim alamıyoruz.
Amerika'da milyonlarca insanın cebinde kütüphane kartı var, bizde bir kazaya
bir gazete zor giriyor!.. Bu da kelime, bilgi ve lisan problemiyle karşı
karşıya olmamıza neden oluyor. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bir devletin görevi, kendi
ülkesindeki insanları mutlu kılmak olmalı ve o insanlar "benim ne güzel
devletim var, ne güzel ülkem var, ben burada mutluyum ve huzurluyum"
diyebilmeli. İnsan, kedi değildir; kediye verirsiniz yemeği, sobanın kenarına
geçer mırıl mırıl uyur. Ona iftira bile etseniz, mutsuz olmaz; ama, insanoğlunu
yağa yatırsanız, bala batırsanız
hürriyet alanlarında tahdit hissediyorsa, huzursuz olur. Olur da ne olur; kavga
çıkar... Kavga çıkar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Başeğmez, lütfen, toparlar mısınız. MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Affedersiniz; tabiî... 12 Eylül öncesinde bir sürü insan kavga etti; o zaman bu lisan misan
meselesi de yoktu. Şimdi, onbeş yıl PKK ile mücadele ettik. "İyi; ama,
efendim, Kürtçe!.. Kürtçe... Ne olacak!" Ayrılıkçı, bölücü terör örgütüyle
onbeş yıl mücadele ettik. Değerli arkadaşlar, vakit dar, hemen şunu söyleyeyim: Kürtçeyi Apo'yla
ve PKK'yla özdeşleştirmenin âlemi yok. Merhum Türkeş'in ifade ettiği gibi,
kendisini Türkten daha Türk hisseden milyonlarca Kürt'ün de lisanıdır Kürtçe. O
bakımdan, yüzbinlerce insan eline silah aldı, dağlarda kendi çocuklarıyla
savaştı. Yüzbin korucumuz vardı, onlara minnet borcumuz var, onların da ana
lisanıdır. Şimdi, biz bu kanunla "çocuklarınıza kendi lisanınızı,
anadilinizi öğretebilirsiniz" diyoruz; keşke, bir ilave yapsak: "Ana
sütünü de emebilir bebekleriniz." Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP, ANAP, DYP, DSP, AK Parti ve YTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili
Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'da. Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz 11 inci madde, 8 inci madde
doğrultusunda düzenlenmiş bir maddedir ve bu madde, Türk vatandaşlarının günlük
yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeleri
öğreneceklerin tabi olacakları esasları düzenlemektedir. Burada eğitim değil,
öğrenim hakkından söz edilmektedir ve bu hak, azınlık hakları kapsamında değil,
bireysel özgürlükler çerçevesinde düzenlenmiştir; gerekçesi ve bütün konuşmalar
bu mahiyettedir. Bilindiği gibi, Türkiye'de azınlık kavramı, Lozan Barış Antlaşmasıyla
düzenlenmiştir, dinsel azınlıklar kabul edilmiştir. Ancak, azınlık hakları
kavramında etnik köken, din, mezhep farklılığı gibi hususlar bulunmamaktadır. Avrupa Birliği, özgürlük demektir, demokrasi demektir, insan haklarına
ve temel özgürlüklere saygı demektir, hukukun üstünlüğü ilkeleri demektir. Bu
ilkelerin söylenmesi yetmez, bu ilkelere bağlılığın ifade edilmesi yetmez; bunların
etkin bir biçimde uygulanmaya konulması gerekir. Bugün konuştuğumuz teklifinin 2 nci maddesiyle 159 uncu maddeye bir
cümle ilave edildi, "Tahkir ve tezyif kastı olmaksızın eleştiri kastıyla
yapılan düşünce açıklamaları suç teşkil etmez" denildi. Bu beyhude cümle
niye ilave edildi? Demek ki, bizim, 6 Şubat 2002 günlü 4744 sayılı Kanunu
düzenlememiz de yetmedi. Sayın Adalet Bakanının üzerinde ısrarla durduğu adalet
akademisini biz kurmak zorundayız. Bireylerin temel hak ve özgürlükleri
yargının güvencesinde. Kaliteli yargı yoksa, devletin baskıcı tasarrufları karşısında, bireyin hukukunu koruyamazsınız.
159 uncu madde uygulamasının ne olduğu herhalde görüldü ki, Sayın Adalet
Bakanı, malumu ilan kabilinde bu cümleyi ilave etti. 159'da öyle de, 312'de
farklı mı? 312'yi biz değiştirmedik mi; 4744'le değişmedi mi? Meclis, bu
iradesini, tüm konuşmalarıyla, tutanaklarıyla, gerek komisyonda gerek Genel
Kurulda değiştirmedi mi? Bunu, yargı mensupları bilmiyor mu? Bunu değerlendirmiyor
mu? Aksi bir şey varsa, o zaman,
yargıda kaliteye önem vermek zorundayız. Bu hakların tanınması yetmiyor. Bu hakların yaşanması, kaliteli bir
şekilde uygulanması gerekiyor. Demokrasiyi tanımak, bilmek, kurallarını koymak
yetmiyor. İşleyen ve yaşayan bir demokrasi gerekiyor. İnsan hakları için de
böyle, diğerleri için de böyle. Bu düzenlemeler, daha büyük bir barış, daha
büyük bir birlik için konuluyor. Bu düzenlemeler, insanlara, herhangi bir lütuf
değildir; bunlar haktır. Ancak, bu hakkı kullananlar, kendilerine, çevrelerine,
ailelerine, ulusa karşı ödevlerini de bilmelidirler. Bu ödevler, temel hak ve
özgürlüklerin kısıtlanması suretiyle hatırlatılacak ödevler değildir. Önce, bu
hak ve özgürlüklerin kullanılması, kısıtlanması, ama, illa ve lakin, ülkenin
bölünmez bütünlüğüyle ilgili hassasiyetin dikkate alınması gerekir. Bu hakları
kullananlar, bu ödevlerini, mutlak surette hatırlamalıdırlar. Bir hatırlatma
babında söylemiyorum; ama, buradaki demokratik tartışma ortamında, bazı parti
mensupları hassasiyetlerini dile getirmişlerdir. Bu hassasiyetler, zaman zaman,
bizleri şok etmiştir; fakat, bir düşünce açıklamasıdır; ona da saygı duyuyoruz
diğerlerinin düşüncelerine de. Bu tartışma ortamı, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
girme iradesinin, hatta, onun çok ötesinde, bu kriterleri yakalama azminin ve
iradesinin bir ürünüdür, bir sonucudur; daha büyük bir barışa hizmet edecektir. Hepinize saygılar, sevgiler.(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisinde. Ankara Milletvekili Sayın Koray Aydın; buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi, Türk Milletinin sağduyusunun ve millî
iradesinin en üst düzeyde yansıdığı yer, çatısı altında bulunduğumuz Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Ülkemizi işgal eden emperyalistlerin kan kusan toplarının gürültülerinin
Ankara'dan duyulduğu yıllarda, yani, Kurtuluş Savaşı yıllarında, doğudan ve
batıdan, güneyden ve kuzeyden, ülkenin dört bir tarafından gelen
milletvekilleri, hiçbir korku duymadan, hiçbir dayatmaya prim vermeden,
milletin ve devletin bekası için, tam bağımsızlık ülküsüyle, milliyetçi,
demokratik bir tavırla, Yüce Atatürk'ün önderliğinde bu ülkeyi kurtarmış, bu
cumhuriyeti kurmuşlardır. Bizler de, bu kutsal çatı altında, bu millî tavrı
sürdüreceğimize, milletin ve devletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağımıza,
namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ederek görevimize başladık. İçinde
yaşadığımız şu günler, bu yeminimizi daha derinden, daha içtenlikle hatırlamak
durumunda olduğumuz önemli günlerdir. Kıymetli milletvekilleri, hepimizin malumu olduğu üzere, Türkiye
Cumhuriyeti, tam bağımsızlık ve millet egemenliği temelinde kurulan millî bir
devlettir. Bu millî devletin uluslararası hukukî zeminini Lozan Antlaşması
oluşturur. Bu antlaşmanın altında, bugün AB'yi oluşturan çekirdek ülkelerden
birçoğunun imzası vardır. Lozan Antlaşmasına göre, Türkiye'de Müslüman kimlikli azınlık yoktur.
Azınlık statüsü verilen gayrimüslim gruplar ise, bu haklarını özgürce
kullanabilmektedirler. Bu gerçekler ortadayken, gerek ulusal gerekse uluslararası hukuka aykırı
olarak, bugün ülkemizde, nihaî amacı Türkiye'yi bölüp parçalamak olan yapay
azınlıklar üretme projesi uygulanmaktadır. Binlerce yıldan beri acıları ve
mutlulukları birlikte paylaşmış, birbirleriyle kız alıp vermiş, ekonomik ve
sosyal birliktelikleri her geçen gün artan, Türk üst kimliğini oluşturan millî
kültürümüzü birlikte yoğuran ve bu haliyle de, birlikte yaşama iradesini en
olgun seviyede ortaya koyan insanlarımızı, yaşadıkları coğrafyanın zorunlu
kıldığı bazı davranış kalıplarını istismar ederek bölmek istiyorlar. Kimler mi;
dün, ülkemizi işgal ederek, bize Sevr'i dayatmak isteyenler ile onların yerli
taşeronları. Bu güçler, dün silahla yapamadıklarını, bugün ekonomik ve siyasal
güçle yapmak istiyorlar. Değerli milletvekilleri, bilim ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla
geliştiği, ekonomilerin ve kültürlerin dünyanın her tarafına en kısa zamanda
ulaştığı, maddî gelişmenin manevî gelişmeyle çeliştiği, hatta çatıştığı, şu,
içinde yaşadığımız bilgi çağında, milletler mücadelesi, bilgi gücünün
kontrolünde yeni boyutlar ve farklı çehreler kazanmıştır. Böyle bir ortamda,
gittikçe karmaşıklaşan, hızla istikrarsızlaşan ve iki kutupluluktan tek
kutupluluğa, buradan da çok kutupluluğa geçişin sancılarının yaşandığı günümüz
dünyasında, bütün bu oluşumları yönlendiren güçlerin kesişme noktalarının
birinde bulunan ülkemiz, ciddî tehlikelerle karşı karşıyadır. Köklü bir tarihe, zengin bir kültüre, enerjik bir toplum yapısına ve
stratejik bir coğrafyaya sahip olan Türk Milletinin, bugün, birliğini koruyarak
ebedî bekasını sağlaması ve sağlamlaştırması, öncelikli ve önemli bir görev
haline gelmiştir. Değerli milletvekilleri, dün, uluslararası sermayenin önündeki en büyük
engel imparatorluklardı; imparatorluklar yıkıldı, ulus devletler kuruldu. Bugün
ise, niteliği ve niceliği en üst seviyeye çıkmış olan uluslararası sermayenin
önündeki en büyük engel, ulus devletlerdir. Yugoslavya ve Slovakya örneğinde
olduğu gibi, şimdi, ulus devletlerin tasfiye süreci başlatılmıştır. Nihaî amacı
kent devletçiklerinden oluşan küresel devleti kurmak olan bu projenin yakın
hedefleri arasında Türkiye de vardır. Temel amacı, biz Türkleri önce
Avrupa'dan, sonra da Anadolu'dan atarak Kafkasların doğusuna sürmek olan kadim
Şark politikası da, bu projenin tarihî arka planını oluşturmaktadır. Bu temel
gerçekleri görmeden, ne binlerce insanımızın canına mal olan bölücü terörü
gerektiği gibi anlatabiliriz, anlayabiliriz ne de Kopenhag Kriterlerinin
arasına sıkıştırılmış olan siyasal bölücü dayatmaları net olarak görebiliriz.
Bölücübaşının yakalanmasıyla birlikte, bu projenin Türkiye cephesinin sahipleri
suçüstü yakalanmıştır; projenin ayrıntıları bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır.
Bunlar, Türk Milletinden özür bile dilememişlerdir; aksine, büyük bir
yüzsüzlükle, bölücü faaliyetlerini, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlara
taşımışlardır; bunlar, mücadelelerini, içimizdeki yandaşlarıyla birlikte
hayasızca sürdürmeye de devam etmektedirler. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, anadilde yayın ve öğrenimi
öngören kanun teklifini, böyle bir bölücü projenin öncü adımı olarak
değerlendiriyoruz. Bu yolla, ülkemizde yapay azınlıklar, hatta yapay milletler
oluşturulmak istenmektedir. Bu dayatmaların ikinci aşaması, federasyon
olacaktır; son aşaması ise, Sevr'in gerçekleştirilmesidir. Tekrar ediyorum,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, böyle büyük bir bölücü projenin bir alt
bölümünü oluşturduğu için, bu kanun teklifine karşıyız. Bu noktada, bilerek
veya bilmeyerek, bu bölücü projeye taşeronluk yapmaya soyunanları, sahte Avrupa
Birliği cennetine sanal tren seferleri düzenleyenleri uyarıyoruz. İyi
düşünsünler, doğru karar versinler; zira, Hakkın ve halkın gözü üzerlerindedir.
Değerli milletvekilleri, 1924 Anayasasının 2 nci maddesi, Türkiye
Cumhuriyetinin resmî dili Türkçe'dir hükmünü taşır. Aynı hüküm, 1962 ve 1982
Anayasalarında da yer almış ve bu maddelerin değiştirilmesinin bile teklif
edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız... KORAY AYDIN (Devamla) - Yani, Anayasanın 42 nci maddesine göre,
"Türkçeden başka hiçbir dil,
eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına, ana dil olarak okutulamaz
ve öğretilemez" hükmü gereğince, bu teklifi sunanlar, anayasal bir suç da
işlemektedirler. Söz konusu yasa teklifi kanunlaşırsa, ülkemizde 47 etnik grubun
bulunduğunu iddia eden Avrupalıların, bölücülük açısından, ne kadar verimli bir
Türkiye ortamına kavuşacaklarını tahmin etmek hiç de zor değildir. Bilinmelidir
ki, bazılarının zannettiği gibi, ne Türkiye seksen yıl öncesinin Türkiye'sidir
ne de Türk Milleti oynanan oyunlardan habersizdir. Çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak için AB seçeneğine sıcak bakan
milletimiz ve partimiz, teslimiyetçi politikalardan, onursuz ilişkilerden uzak
durulmasını istemektedir. Bu değerlendirmelerin ışığı altında, AB konusunda
gerçekçi bir değerlendirmenin, onurlu bir duruşun sahibi olan Milliyetçi
Hareket Partisi, anadilde öğrenim ve yayını öngören bu kanun tekliflerini, Türk
Milletinin ebedî bekasını tehdit eden talihsiz bir girişim olarak
değerlendirmektedir. Kutsal Meclisin kürsüsünden, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünü
koruyacağına, namusu ve şerefi üzerine yemin eden siz değerli
milletvekillerimizin, yeminlerine sadık kalacaklarına inanıyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi, saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası Demokratik Sol Partide. Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA HASAN ERÇELEBİ (Denizli) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, kamuoyunda Avrupa Birliği Uyum Yasaları
olarak bilinen, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin 11 inci maddesi için Demokratik Sol Parti adına söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teklifin 11 inci maddesi, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesini
önermektedir. Ben, size, teklifin teknik yönü üzerinde konuşacağım. Bu konu, ülkemizin
farklı yörelerinde kullanılan yöresel dil ve lehçeleri kapsamaktadır.
İnsanlarımız, Türk kültürünün zenginliği içerisinde, kendi aile ortamlarında bu
dil ve lehçeleri yüzyıllardır kullanagelmişlerdir ve bugünlere kadar
yaşatmışlardır. Yasa teklifiyle, Türkiye'de yerel olarak kullanılan çok sayıda lehçenin
625 sayılı Özel Öğretim Kurumlarında kurs şeklinde öğretilmesi, Anayasamızın
"eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42 nci maddesine biraz aykırı
görünmektedir. Bu nedenle, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
verdiğimiz önergeyle konunun olgunlaştırılmasını istemiştik. Bunu isterken
amacımız engellemek değildi. Zaman, bizim ne kadar haklı olduğumuzu gösterecek.
Herkes çok iyi bilir ki, Avrupa Birliği yolunda en samimi parti Demokratik Sol
Partidir. Yasa yürürlüğe girince uygulamada bazı zorluklarla karşılaşabileceğiz.
625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununa göre, kurslarda görev alacakların
öğretmen olması gerekiyor. Şu anda, konuşulan lehçeleri öğretecek öğretmen
yoktur. Dolayısıyla, konu, YÖK'ü ve eğitim fakültelerini ilgilendirmektedir. Şu
anda öğretmen olmadığına göre, eğer yurt dışında varsa, bunların denkliği
istenecektir. Bu da, nasıl çözülecek, gerçekten ilginç bir konu. Kurs
müfredatını Talim ve Terbiye Kurulu hazırlayacaktır. Bu müfredat çalışması
biraz zor olacaktır; çünkü, yeterli bilimsel çalışma yoktur. Bütün bu eksikliklerin ve aksaklıkların, zaman içinde, uzlaşı kültürüyle
aşılacağına inanıyorum. Çıkarılacak yönetmelikle bu aksaklıkların giderilmesi
uygun olacaktır. Yasanın, ülkemize ve halkımıza yararlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam'da; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 890 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci maddesi üzerinde,
Doğru Yol Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere huzurunuzdayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 11 inci maddeyle getirilen yenilik, çok açık ve net olarak, şudur:
Günlük hayatta, geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve lehçelerin
öğrenilmesine imkân veriliyor metinde. Şimdi, bu imkân verme, özel kurslarda olacak; herkes, ücretini ödeyerek
ve istiyorsa bu kurslara katılacak, ihtiyarî olacak; devletin denetiminde
olacak -burada Millî Eğitim Bakanlığı görevlendirilmiş- Anayasanın belirlediği
cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı olmayacak; devletin, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olmayacak. Resmî dilin Türkçe olduğu,
eğitim dilinin Türkçe olduğu da, aynı maddede açıkça ortaya konuluyor. Değerli arkadaşlarım, bir kere, bu kürsüden, bilerek veya bilmeyerek,
birçok arkadaşımız -zabıtlara geçti- Türkiye'de eğitim dilinin Türkçe olduğunu
söyleyip, bu kanunla eğitim dilinin farklı dillerden olacağını ileri sürdüler.
Bunlar yanlıştır, doğru değildir ve milleti de, devleti de yanlışlığa sürükler.
Açık ve net olarak, devletin resmî dili -Anayasadaki gibi- Türkçedir, eğitim
dili Türkçedir. Tekrar söylüyorum: Getirilen yenilik, insanların anadillerini,
isterlerse özel kurslarda, devlet denetiminde, Anayasanın, cumhuriyetin
niteliklerine, milletin birlik ve beraberliğine aykırı olmamak suretiyle
öğrenmesinden ibarettir. Olay, sade, net bir biçimde budur. Bunu saptırmaya
gerek yok; bu bir. (MHP sıralarından gürültüler) İkincisi, Avrupa Birliğine -burada bu saatte söylenecek çok söz var da,
sizi yormak istemiyorum- girip de parçalanan bir tek ülke yok, Avrupa Birliğine
girip de sınırları değişen bir tek ülke yok, Avrupa Birliğine girip de
kültürünü kaybetmiş bir ülke yok, sınırlarından taş zorlanmış ülke yok. Bunu
böyle bilmek zorundayız. (DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar; MHP
sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlarım, bunun gerisi vehimdir, gerisi bilgisizliktir.
Burada, ulusa ve devlete ihanetten bahsetmek, arkadaşlarımızı, şöyle veya
böyle, vatanını daha fazla sevmek, daha az sevmek gibi cümleler sarf etmek bu
Meclisin mehabetine yakışmıyor. Burada, hepimiz, en az milliyetçi olduğunu
söyleyenler kadar milliyetçiyiz, belki daha fazla milliyetçiyiz. Saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar; MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Yeni Türkiye Partisinde. Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun. (YTP sıralarından
alkışlar) YTP GRUBU ADINA EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; sözlerime başlarken, mensubu olduğum Yeni Türkiye Partisi ve
şahsım adına, en içten saygılarımı sunuyorum. Değerli arkadaşlar, ben de, bu kanun teklifinde görüşmekte olduğumuz 11
inci madde üzerinde söz almış bulunmaktayım. 8 inci maddede konuştuğumda arz ettiğim gibi, kırküç yıla yakın bir
mücadelenin hemen hemen önemli noktalarına erişmiş bulunmaktayız. En son,
Avrupa Birliğine girme olayında en önemli adım, 1995'te gümrük birliğiyle
atıldıktan sonra, 57 nci hükümet, yani, bu 21 inci Yasama Dönemi içerisinde,
Avrupa Birliğine katılım belgesinin imzalanmasına paralel olarak, hazırlanan
Ulusal Program çerçevesinde yapılan işlemler söz konusu olmuştur. Bunların
başında, geçen yıl, şu Yüce Meclisin çatısı altında bulunan iktidar ve
muhalefetin elbirliğiyle, en az 40 maddeye yakın anayasa değişikliğinin
gerçekleştirilmesi gelmektedir. Bilahara, bu anayasa değişikliklerine paralel
olarak, çok sayıda uyum yasası dediğimiz yasayı bugüne kadar gerçekleştirdik.
İşte, son çalışmalarımızın içinde de bu 12 maddelik paketi, inşallah, bu sabah
gerçekleştireceğiz ve tarihe geçeceğiz. Bugün, bu maddeyle getirilen işlem şudur: Avrupa Birliği ülkeleri bize
demişlerdir ki: "Türkiye'nin değişik yörelerinde geleneksel olarak
kullanılan farklı dil ve lehçeler vardır -bu bir gerçektir- bu farklı dil ve
lehçelerin öğrenilmesi istendiğinde, müsaade edilmediği veya buna olanak
tanınmadığı, yasal bir düzenleme yapılmadığı söz konusudur. Siz, bunu
gerçekleştirecek misiniz?" Biz de, Ulusal Programda "evet, bunu
gerçekleştireceğiz" demişiz. İşte, getirilen bu madde onu gerçekleştiriyor. Ne yapıyor? 1983 tarihli
2923 sayılı Yasanın ismi "Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk
Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun"
şeklinde değiştiriliyor ve bilahara, ilgili maddeye şu fıkra ilave edilerek
"Ancak, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için, 8.6.1965 tarihli ve
625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere özel
kurslar açılabilir. Bu kurslar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel
niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
olamaz. Bu kursların açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Millî
Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir" denilmiştir. Değerli arkadaşlar, şimdi, devlet, şu şekilde bu işe girmiş: Ben,
vatandaşıma olanak tanıyacağım; ama, ben bizzat açmak zorunda değilim, bu
düzenlemeyi ben yapmıyorum; ben, kontrol edeceğim, devletin birliğine Anayasa
çerçevesindeki ölçüler içerisinde riayet edildiği sürece müsaade edeceğim.
Doğru olan da budur. Özel öğretim kurumları statüsünde bu kurslar
açılabilecektir. Bunda endişe etmemize gerek yok. Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu son görüşmelerde, bu paketle ilgili
komisyon görüşmelerinde, öğrendiğim kadarıyla, değerli bir milletvekili
arkadaşım şunu ifade etmiştir: "Ben, ilimde, gerçekten, halkın kullandığı
bu geleneksel dili anlamıyorum. Ben, böyle bir kursa gidip, bunu öğrenmek
istiyorum." Şimdi, diyebilir miyiz ki, bu arkadaşımız art niyetlidir,
bölücüdür?! İşte, bu, yanılgıdır. Bu çatının altındaki her milletvekili,
öbüründen daha milliyetçi, daha vatanseverdir. Bu, gayet doğal olan bir
şeydir. Bir ailenin gençleri deseler ki
"çevremizdeki yaşlıların, ana babanın kullandığı geleneksel dili veya
lehçeyi öğrenmek istiyorum, kurs varsa giderim"; bunu niçin art niyetli
düşünelim? Değerli arkadaşlar, sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum: Bu 21 inci Dönem
tarihe geçecektir; gerçekten, bunu, bütün kamuoyu ve tarih gösterecektir.
İktidarıyla muhalefetiyle, başta Anayasa olmak üzere, birçok temel yasayı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen... EVLİYA PARLAK (Devamla) - ...ülkenin gereksinim duyduğu birçok alanda
temel yapı değişikliğini sağlayan yasaları, çoğu zaman da işbirliği yaparak
gerçekleştirdik. Bu sabaha kadar, teklifin, geri kalan üç dört maddenin
görüşmesini, Allah'ın izniyle, tamamlayacağız ve aralık ayında tam üyelik
müzakerelerine Türkiye Cumhuriyetinin hazır olduğunu gösterecek, 21 inci Dönem
milletvekilleri olarak tarihe geçerek, görevimizi iftiharla bitireceğiz ve
bizden sonra gelen 22 nci Dönem milletvekilleri de, inşallah, bu Meclisin
değerini, kıymetini bilip, ifade edeceklerdir. Bu duygu ve düşüncelerle, bu paketin ülkemize, ulusumuza, gelecek
nesillerimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi en içten duygularımla
selamlıyorum; seçimlerde tümünüze başarılar dilerken, sevgi ve saygılarımı
tekrarlıyorum. Teşekkür ederim. (YTP, DYP, ANAP, AKP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. 2 adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine
göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci
maddesinin (c) bendinin ikinci paragrafının ikinci cümlesinde "Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" ibaresinden sonra gelmek üzere
"ve resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline" ibaresinin
eklenmesini; ayrıca, aynı paragrafın son cümlesinde "Millî Eğitim
Bakanlığınca" ibaresinin yerine gelmek üzere "Bakanlar
Kurulunca" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutup, işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin eğitim ve dil konusundaki 11
inci maddesinin metinden çıkarılmasını ve kalan maddelerin numaralarının buna
göre teselsül ettirilmesi için gereğini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz
efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin 11
inci maddesi, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı dil ve lehçelerin Özel Öğretim Kurumları Kanununa tabi
özel kurslarda öğrenilmesine demokratik bir anlayışla olanak tanıyan, bunu bir
kültür zenginliği olarak gören; aynı zamanda, bu olanağın, cumhuriyetin temel
niteliklerine, devletimizin üniter yapısına, ulusal birliğimize ve ülke
bütünlüğümüze aykırı amaçlarla kötüye kullanılmasını engelleyici önlemlere yer
veren çağdaş bir düzenleme getirmektedir. Bu farklı dil ve lehçelerin eğitim
dili olarak kullanılması; başka bir deyişle, çeşitli derslerin Türkçe yerine,
bu farklı dil ve lehçelerde okutulması ve öğretilmesi söz konusu değildir. Bu
nedenlerle önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk; buyurun. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 30.7.2002 tarihinde Millî Eğitim Komisyonumuzdaki görüşmelerde
farklı partileri temsil eden komisyon üyelerimizin tamamı, dilin, bir toplumu
zamanla millet yapan, ortak kültürü nesilden nesle taşıyan en önemli araç
olduğu konusunda hemfikir olmuşlardır. Bundan, ziyadesiyle mutluluk
duymaktayız. Yine, komisyonumuzdaki arkadaşların tamamı ve tabiî ki hepimiz,
Türk Milletinin resmî dilinin Türkçe olduğunu kabul etmekteyiz. Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 3 üncü, 4 üncü ve 42 nci maddeleri,
çıkarılmak istenilen bu kanunun 11 inci maddesine ters düşmektedir.
Anayasamızın değiştirilemez ve değişiklik teklifi yapılmasının teklif
edilmeyecek maddesine karşı yapılmaya çalışılan bu uygulamanın doğru olmadığı
kanaatindeyiz; çünkü, görüşmekte olduğumuz yasa, temel kanunlarımızdan Tevhidi
Tedrisat Kanununa da aykırıdır. Kaldı ki, ülkemizde yabancı dille yapılan
eğitim ve öğretimin de bu yasaya aykırı olduğunu savunduğumuz bir zamanda, bu
yasayla, millet olma yolunda elliye yakın lehçe, ağız veya etnik grubun
isteklerini dikkate almış olacağız. Bu işi, öğrenim ve kurslarla, devletin
kontrolüyle yaptıracağız. Yüz yıla yakındır uygulanagelen politika sonucu ve
özellikle cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün direktifleriyle çıkarılmış olan
yasalara rağmen, doğru dürüst olarak öğretmekte bile zorlandığımız güzel
dilimiz Türkçe'yi daha da zayıflatıp, birliğimizi tehlikeye düşürmeye kimsenin
hakkı yoktur diye düşünmekteyim. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemizde elliye yakın lehçe ve ağzın
günlük hayatta kullanılmasında ve öğrenilmesinde hiçbir engel yokken, böyle bir
yasa hazırlamak, yangına körükle gitmeye eşdeğerdir; yani, parçaların bütünle
kavgasını sağlamak gibi bir şeydir. Bugün için bunun kurslarla yapılmaya
çalışılması, arkasından eğitimde de kullanılmasını gündeme getirecektir. Yapmış
olduğumuz yasama faaliyetleriyle geçmiş Meclislere fark atan, gelecekteki Meclis
üyelerine örnek olacak olan 21 inci Dönem Parlamentosundan böyle bir yasanın
geçecek olmasını herkes yadırgayacaktır. Vereceğiniz oylarda bu konuyu
düşünmenizi istirham ediyorum. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi bu maddeyi yüzde yüz
iptal edecektir. Devletin en önemli öğesi dil birliğidir. Ortak dil, iletişimin ve
duyguların ifadesiyle vücut bulur. Türk cumhuriyetleriyle gelecekte ortak
paydamız olacağına inandığımız güzel Türkçemizin çıkarılmaya çalışılan bu
yasayla yok edilmesine müsaade etmeyeceğiz. Sizlerin buna katkı sağlamasını
bekliyoruz. Dağlarda hâlâ yaşamaya devam eden, belli bir nekahet dönemi geçiren
teröristler, kültürel ataklarının neticesini Kopenhag kriterleriyle almak için
beklerken, yeni 35 000 kişiler katletmenin hesabını yapanlara dil öğretmek için
kursiyer olarak beldelere veya şehirlere inmesine müsaade etmeyeceğiz. Buna
katkısı olanlar ile direnenleri, aziz milletimiz, elbette, görecek ve gereğini
yapacaktır. Değerli arkadaşlar, biraz önce, bakanlığı süresince Türk millî eğitimini
mahvedip, öğretmenlik mesleğini meslek olmaktan çıkaran, toplama insanları
öğretmen yapan vekile sormak isterim. Dil eğitimi ile dil öğretimi arasındaki
fark nedir? Dil öğretimi niçin yapılır? Dil öğretimi, bir bakıma, eğitime
hazırlıktır. Dil, bunun için öğretilir. Öğrenilen dil, eğitimin ana unsurudur.
Demek ki, dil öğrenimi, eğitime hazırlığın birinci ayağıdır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın efendim. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (Devamla) - O halde, dil niçin öğretilir dedik;
öğrenilen dil, eğitimin ana unsurudur. Demek ki, dil öğrenimi, eğitime
hazırlığın birinci ayağıdır. Tekrar soruyorum: Acaba, bu yasayla, eşkıyanın
dağda yapamadığı işi, şehirlerde açacağınız bu dershanelerde öğretmenlik
yaptırarak mı sağlayacaksınız?! Türk Milleti, 3 Kasımda, bunun hesabını,
burada, mutlaka sizlerden soracaktır. Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir efendim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 11 inci
maddesinin (C) bendinin ikinci paragrafının ikinci cümlesinde "Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" ibaresinden sonra gelmek üzere
"ve resmî dilin ve eğitim dilinin Türkçe olması temeline" ibaresinin
eklenmesini; ayrıca, aynı paragrafın son cümlesinde "Millî Eğitim
Bakanlığınca" ibaresinin yerine gelmek üzere "Bakanlar
Kurulunca" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Katılamıyoruz
efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, Türkçe'den
farklı dil ve lehçelerin özel kurslarda öğrenilmesine ilişkin düzenleme,
Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununa eklenen hükümler şeklindedir. Bu
kanunun 2 nci maddesinin (a) bendinde şu hüküm yer almaktadır: "Türk
vatandaşların ana dilleri, Türkçeden başka hiçbir dilde okutulamaz ve
öğretilemez." Aynı maddenin (b) bendinde de, hangi dillerin mutlaka Türkçe
okutulacağı ve öğretileceği belirtilmektedir. Yine aynı kanunun 3 üncü
maddesinde, ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın öğretim kurumlarında yabancı dil
öğretimiyle ilgili yönetmeliğin Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacağı
öngörülmüştür. Önergede ifade edildiği gibi, Türkçeden farklı dil ve lehçelerin özel
kurslarda öğrenilmesiyle ilgili yönetmeliğin, Millî Eğitim Bakanlığı yerine
Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılması bir çelişkidir. Ayrıca, Kurulunuzca
kabul edilen 8 nci maddede, farklı dil ve lehçelerle yayın konusunda
çıkarılacak yönetmeliğin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından çıkarılacağı
hükme bağlanmıştır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan esirgenmeyen bir
yetkinin, konuyla doğrudan doğruya ilgili Millî Eğitim Bakanlığından
esirgenmesi de ayrı bir çelişkidir. Özetle, önergeyle eklenmesi önerilen ibareler gereksiz veya
isabetsizdir. Bu nedenle önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Buyurun Sayın Sağlam. (DYP sıralarından alkışlar) MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekrar vaktinizi aldığım için özür dileyerek, Sayın Bakanın şu önergemize karşı
çıkışındaki çelişkilerinin, ne kadar büyük bir çelişki olduğunu ortaya koymak
üzere bir iki cümle söylemek istiyorum. Bunlardan birisi şu: Bu önergemizi Türkiye Büyük Millet Meclisinin Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu oyçokluğuyla kabul etmiştir. Sayın
Bakanın düşündüğü gibi ceffelkalem reddetme yerine, bu konunun ihtisası olan
komisyon bunu incelemiş, Millî Eğitim Bakanlığının görev alanına giren birçok
konuda Bakanlar Kurulunun -eğer konu çok önemliyse- yönetmeliği çıkarması
suretiyle bu konudaki hassasiyetin ortaya konmasını sağlamıştır. RTÜK Kanunuyla
mukayesesi ise hiç alakası olmayan bir konudur. Bu, bir dil öğrenmedir, RTÜK
Kanunundaki yayın olayıdır. İkincisi: Daha önce de söyledik. Şimdi, kanunun bu paragrafın başındaki
hükmü, doğrudan doğruya, resmî dil ve eğitim diliyle ilgilidir ve Anayasanın
emrettiği bir olaydır. Halbuki, burada, bizim teklifimiz "bu kurslar"
diye başlayan maddededir. Yani, dil öğretmek üzere açılan kurslar, eğer
devletin Anayasada belirtilen temel niteliklerine aykırı olmayacaksa, devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olmayacaksa ve resmî dilin ve
eğitim dilinin Türkçe olması temeline aykırı olmasını hangi mantıkla Sayın
Bakan çelişki diye kabul ediyor, anlamamız mümkün değildir. Şimdi, benden önceki arkadaşımın, çok değerli arkadaşımın millî eğitimi
mahvettiğimi söylemesine ise, söyleyeceğim bir tek söz var: Şu anda, binlerce,
belki yüzbinlerce gerek öğretmen -benim atadığım 60 000 öğretmen dahil- gerekse
yönettiğim üniversitelerdeki yüzbinlerce milliyetçi çocuklara ithaf ediyorum!
Böyle bir milliyetçinin kimi mahvettiğini sana o çocuklar söyleyeceklerdir!
(MHP sıralarından gürültüler) Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum... BAŞKAN - Niye efendim söz istiyorsunuz?! Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim... Kabul edenler... BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karışık bir durum var; elektronik
cihazla oylama yapacağız. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir efendim. Maddeyi oylarınıza sunmadan evvel, bir açık oylama talebi vardır;
okutup, arkadaşları arayacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanunun 11 inci maddesinin açık oylamayla yapılmasını
arz ve talep ederiz. BAŞKAN - Adnan Fatin Özdemir?.. Burada. Sait Gönen?.. Burada. Nesrin Ünal?.. Burada. Mehmet Telek?.. Burada. Hasan Çalış?.. Burada. Ali Özdemir?.. Burada. Yener Yıldırım?.. Burada. Metanet Çulhaoğlu?.. Burada. Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada. Muzaffer Çakmaklı?.. HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Takabbül ettiler. Ali Gebeş?.. Burada. Ayhan Çevik?.. Burada. Kemal Köse?.. Burada. Salih Erbeyin?.. Burada. Süleyman Coşkuner?.. Burada. Mustafa Zorlu?.. Burada. Enis Öksüz?.. Burada. Hüseyin Kalkan?.. Burada. İsmail Çevik?.. Burada. Mehmet Hanifi Tiryaki?.. Burada. Hakkı Duran?.. Burada. Mesut Türker?.. Burada. BAŞKAN - Efendim, açık oylamanın şekli hakkında kararınızı alayım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Tasvip edenler... Etmeyenler... Açık oylama, elektronik cihazla
yapılacaktır. Oylama için 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin 11 inci maddesinin açık oylamasına 350 sayın milletvekili katılmış,
235 kabul, 113 ret, 2 çekimser oyla 11 inci madde de kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, müsaadenizle, 15 dakika ara veriyorum efendim. Kapanma Saati : 04.08 YEDİNCİ
OTURUM Açılma Saati : 04.32 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125 inci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum. 890 sıra sayılı teklifin müzakerelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1.- Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. 12 nci maddeyi okutacağım. Malum, bu teklif 17 maddedir, 5 madde daha
var; dişimizi sıkarsak, sabah kahvaltısından biraz sonra bitebilir. Umarım,
saat 07.00'den sonra sayın milletvekilleri çok uzun konuşmaz; çünkü, saat
07.00'de bütün televizyonlarda reyting başlıyor biliyorsunuz; onun için, aman,
istirham ederim, süresinde konuşalım. 12 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 12. - Aşağıdaki kanun hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. A) Dernekler Kanununun 39, 47 ve 56 ncı maddeleri, B) Basın Kanununun 31 ve ek 3 üncü maddeleri, C) Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 11 inci maddesinin son fıkrası, D) 6.6. 1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun Geçici 1
inci maddesi. BAŞKAN - 12 nci madde üzerinde Saadet Partisi Grubu adına Sayın Aslan
Polat... ASLAN POLAT (Erzurum) - Konuşmayacağım Sayın Başkan. (Alkışlar) BAŞKAN - Konuşmuyor musunuz?.. Çok teşekkür ederim. Hem de Aslan Polat
konuşmuyor!.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, Sayın Polat ilk defa konuşmuyor!.. BAŞKAN - Lütfen, alkışlayalım artık. Vallahi bravo Sayın Polat, çok
teşekkür ederim. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisine sıra geldi; İstanbul Milletvekili
Sayın Nevzat Yalçıntaş konuşacak; ama, herhalde beni kırmaz, az konuşur. Haddim
değil az konuşun demek ama, yani... Buyurun hocam. AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Zatıâlinizi hiç
kırmadım, ona çok dikkat ederim. Konuşmayacağım diyerek alkış almadığıma müteessirim; ama, bazı
söyleyeceklerimi zannediyorum hoş karşılayacaksınız. Önce, bir usul meselesi
var Sayın Başkan. Bu teklifi sevk eden çok kıymetli kardeşlerimiz Beyhan Aslan Beyefendi,
İbrahim Yaşar Dedelek Beyefendi, Nihat Gökbulut Beyefendidir. Bu celse, bu
oturum, hiç şüphesiz, tarihî ve buradaki konuşmalar da tarihî. Bu üç
arkadaşımızın da isminin tarihe geçeceğinden dolayı -hele hemşehrimin ve diğer
kardeşlerimin- çok memnunum; ama, keşke, hükümetimizin ismi geçseydi. Yani, bu
kadar temel, inkılap çapında, bu olay inkılap çapında... "Ol mahiler ki,
derya içredirler, deryayı bilmezler." Şüphesiz ki öyledir; biz, belki şu
anda bu işin tam şuurunda, tam idrakinde olmayabiliriz, gün geçtikçe olacağız,
o kadar derin tesirli; peki, neden?.. Burada tamamen, yüzde yüz iştirak etmesek
dahi, üsluplarını belki çoğumuz yadırgasak dahi, o endişeleri objektiviteyle
değerlendirmek durumunda olduğumuz mütalaalar öne sürülmüştür; onların
bazılarına ben de Anayasa Komisyonunda katılmışımdır. Şimdi -lütfen,
darılmayalım, gücenmeyelim- mukadder sual şu: Bu endişeleri ortaya koyan
partimizin, değerli arkadaşlarımızın, acaba, hükümette temsilcileri yok mu? Şu
anda da, bilmiyorum... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Var; bir tane var. MURAT AKIN (Aksaray) - Şuayip hocamız var. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Yani, koalisyonun bir kanadı. Peki, bu
endişeler var idiyse -gerçekten samimiyetle ileri sürüyorum, ben başka türlü
düşünemem- o parti, niçin, o aracı, yani hükümette olma kuvvetini, imkânını -ne
dersek diyelim- kullanmamıştır? Bunu kullanması lazımdı. Şimdi "efendim,
hükümet tehlikeye düşer..." Arkadaşlar, kaçıncı hükümetteyiz, 57 mi, 56
mı, bilemiyorum!.. AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Sayın hocam... NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Buyur canım. (Gülüşmeler) AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Kullandık da ne oldu... NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bu gülüşmelerden anlayamıyorum; emin ol
anlayamıyorum Ahmetçiğim. Başkan 5 dakikama saymazsa, sizi dinleyeceğim. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı olmaz... AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Burada ne kadar kullanabiliyorsak, hükümette de
o kadar kullanabildik. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Teşekkür ederim; cevabını aldım. Şimdi, o, demek ki asgarî ölçüde kullanılmış. Asgarî ölçüde kullanılan
bir iktidar... Azamî tarihî kararları almaması lazımdır; çekilmekti,
çekilmek... (AK Parti sıralarından alkışlar) Çekilirsiniz, yeni hükümet gelir;
bu, felaket değildir. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Polemik yapıyorsunuz, sizin kişiliğinize
yakışmıyor. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Polemik değil... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Gerçekten polemik yapıyorsunuz. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sayın Şandır, çekilmeyin, kalın demem... BAŞKAN - Sayın Şandır... Sayın Şandır... NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sayın Şandır, ben, zatıâlinize, hükümetten
çekilmeyin, üç ay daha kalın, bunda da büyük faydalar vardır deseydim, bu
polemik olmayacaktı. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır,
çok basit polemik yapıyorsunuz. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Peki, öyle, kabul ediyorum efendim; bir
mütalaa olarak kabul ediyorum, aslî bir fikir olarak kabul etmiyorum. Ağırlığınızı koyarsınız, dersiniz ki; biz, ülkeyi bu kadar ağır
faturaları ödetmeye götürecek -burada kelimeleri tekrarlamak istemiyorum;
ancak, o kelimelerle tavsif edilecek bir sonuca götürecek- tasarrufu kabul
etmiyoruz ve sizden çekiliyoruz. Yapılacak odur, o yapılmalıydı. O
yapılmadıktan sonra, burada, objektivite olarak değerlendirmemize, hatta
iştirak etmiş olmamıza rağmen mazeretimiz kalmamıştır. CAHİT TEKELİOĞLU (Mersin) - Millete gidelim dedik; millete gitmek demek
de fena fikir değil. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - O da güzel; işte millete gidiliyor; ama, bu
hükümete çok sarıldınız; bunu çok büyük bir nimet olarak telakki ettiniz ve
şimdi bu faturalar çıkıyor meydana. Bunu üzülerek söylüyorum; çünkü, ödediğimiz
faturalar, sadece bir partinin -bilmem, işte Kalkınma Partisinin, bizim
partimizin, kendime söylüyorum- ödeyeceği fatura olsa amenna; iktidara bu kadar
sarılmanın bedelini Türkiye ödeyecektir. Keşke, sarılmasaydınız; keşke, son ana
kadar, bunu ayakta tutmak için, hiç kimsenin tasvip edemeyeceği beyanlara kadar
gitmeseydiniz. Sayın Başkan, bu maddeye gelince... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, acaba bir iki dakika var mı? BAŞKAN - Buyurun. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bu madde, liberal yaklaşımlar getiriyor
-iyidir, hoştur- serbestiyet getiriyor, serbest rekabet... Nasıl ki, seyyar
mallarda ne kadar seyyaliyet olursa rekabet o kadar fazla olur. Her şeyi
getiriyor ve Dernekler Kanunu ve diğer kanunlardaki kısıtlamaları kaldırıyor;
ama, filtreler genişleyecektir. Şimdi, burada sosyolojik bir durum da ortaya
çıkacaktır; her alanda, dernekler alanında, basın alanında ve diğer alanlarda,
filtreler genişleyince, o zaman, Türkiye'nin... Asıl, Dernekler Kanunun 12 nci
maddesinde İçişleri Bakanlığına verilmiş olan "millî menfaatlara aykırı
faaliyetlere karşı tedbir alınır" hükmünün müşahhas hale gelmesi lazımdır.
Millî menfaatlara neler karşı gelebilecektir; bugünün Avrupasını bilenler için,
birisi hepimizin endişesi olan, şüphesiz, orada yuvalanmış bölücü faaliyetlerin
Türkiye'ye aksetmesi. İkinci önemli konu, yine, oralarda; doğmuş olan pasivite; yani,
askerliğe karşı hususlar. BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız minnettar kalacağım, ben de saygısızlık
etmemiş olacağım. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Tabiî... Üçüncüsü, ailenin bugün aldığı şekiller. Geçen sene Fransız
parlamentosuna geldi; yani, aile dışında -burada söylemekte teeddüp edeceğim-
kiliselerin, artık, nikâh kıymaya başladığı şeyler Türk Parlamentosuna dahi, o
aktivist gruplar tarafından getirilmeye çalışılacaktır ve misyonerlik... Önü
tamamen açılma durumundadır; yani, serbest rekabet, serbestiyet bu kadar
hudutlara gidecek; bunu, şüphesiz ki, polisiye tedbirlerle önleyecek durum
yoktur; önleyemeyeceğiz. İnsanımızı, bilgiyle, şuurla, kültürle, bütün bu yeni
alana hazırlamak durumundayız; özellikle yeni nesilleri. Ah etmeyelim ve vah
etmeyelim; bu tedbirleri, polisiye anlayışı dışında, bütün bir milletçe, bütün
ebeveynler olarak, bütün sosyal hayata mal ederek götürebilirsek,
endişelerimizin çoğunun birer vehim olduğu -bu kelimeyi maalesef kullanmak
durumundayım- ama, bütün bu şuurdan yoksun olursak, gerçekten, yeni yeni
problemlerle karşılaşırız ve yeni problemler içerisinde çırpınır dururuz. Aziz arkadaşlarımız, hükümetteki iştirakiniz ve hükümetteki rolünüzün
çok müşahhas bir örneği burada ortaya çıktı; lütfen, gücenmeyiniz. Bakanınız
geldi orada oturdu. Kendi Bakanlığı için, hizmet için çırpınan bir arkadaştır,
benim hiçbir menfî şeyim yoktur ve burada, oradan çıkarak konuştu, ne yapsın. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Burada oturmalıydı, diğerleri de burada
oturmalıydı ve hükümeti zorlamalıydı, eğer tehlike o kadar vahimse, neticeler o
kadar kötüyse. Bunu sadece kendi inançları, istikametleri, idealleri için
çırpınan ve bu heyetin şu kadar yüzdesini teşkil eden bir gruba bırakmak...
Çarpıklık buradadır. Hepinize teşekkür ediyor, hürmetlerimi arz ediyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili
Sayın Nesrin Ünal; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmama başlamadan
önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Keşke, bugün, burada daha acil
problem olan ve Amerika Birleşik Devletlerine çağrılmayan Kuzey Irak'taki 3,5
milyon Türkmen'in geleceğini konuşuyor olsaydık; keşke, Avrupa Birliğinin Türk
Silahlı Kuvvetleri hakkındaki düşüncelerini ve neler yapabileceğimizi
konuşsaydık. İletişimin bu kadar geliştiği, sosyoekonomik iç içe yaşamanın bu kadar
yoğunlaştığı 21 inci Yüzyılda kimse ülkesini kapalı kutu şeklinde
oldubittilerle ve dayatmalarla yönetemez. Milliyetçi Hareket Partisinin amacı,
küreselleşmenin faydalarından Türk Milletini mümkün olduğu kadar fazla
yararlandırmak, küreselleşmenin zararlarından ise Türk Milletini mümkün olduğu
kadar korumaktır. Bu bağlamda, uluslararası siyasetimizde yakın tarihte, Türk
Milleti adına, Türk Milleti bilgilendirilmeden yapılan hataları, yine Türk
Milletinin bilgisine saygıyla, kimseyi hedef almadan, incitmeden, tarihî
sırasıyla sunmak istiyorum. Parti sözcüleri Milliyetçi Hareket Partisinin bölünme vesvesesi
yaşadığını bu kürsüden söylediler. Osmanlı İmparatorluğu da aynı süreçten geçti
ve bölündü, Kurtuluş Savaşını yaşadık. Kurtuluş Savaşını yaşamış 1 700 000 küsur kilometrekareden 780 000
kilometrekaresini kurtarabilen bir milletin çocukları olarak elbette millî
endişelerimiz olacak; bunun yadırganacak hiçbir yönü yok. Asıl yadırganacak
olan, buraya milletin oylarıyla gelenlerin millî hassasiyetlerinin olmamasıdır.
(MHP sıralarından alkışlar) Bağımsız Kürdistan ve bağımsız Ermenistan
temsilcileri 150 yıldır uluslararası arenada görüşmelere katılmaktadır ve Sevr
Antlaşmasında kendileri için finansman ve güvenlik problemlerini
halledemedikleri için sessiz kalmışlardır. Önce, Şeyh Sait isyanını yaşadık, sonra PKK'yı yaşadık ve 15 yıl PKK,
Avrupa'nın en kuvvetli ordusuna direndi. Arkasında Avrupa'nın desteği olmasaydı
bu direnci gösteremezdi. Sonuçta da, bugün bir oldubittiyle karşı karşıyayız. Bize göre, bugün dayatılan maddelerin anlamları şunlardır: Önce, idam
kaldırılıp, teröristlere "bakın, devlet size bir şey yapamaz"
diyoruz. Daha sonra, yayın ve dille yeni milletler oluşturuyoruz. Sonra da,
güvenlik ve finansman için vakıfları öne sürüyoruz. Ben de sizlere şunu sormak istiyorum: "Avrupa Birliğine girip de
bölünen ülke var mı" diye sordunuz. Avrupa Birliğine girerken bizim kadar
çok samimiyetsizlik ve çifte standart yaşayan başka bir ülke var mı; ben de
size bunları sormak istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Bu
samimiyetsizliklerin ve çifte standartların birazını söylemek istiyorum. MUSTAFA ÖRS (Burdur)- Hükümette de samimi olun!.. NESRİN ÜNAL (Devamla)- Malta dışında -ki, Malta, çok özel ve cazip
şartlarda gümrük birliğine girdi- tam üye olmadan gümrük birliğine giren tek
ülke Türkiye'dir. Keşke, gümrük birliğiyle kaybettiklerimiz sadece para
olsaydı. 1976 yılında Yunanistan'ın Avrupa Birliğine girmesine izin verdik.
Yunanistan, karşılığında veto hakkını kullanmayacaktı; ama, yaklaşık 20 yıldır
her şeyde bize karşı veto hakkını kullanmaktadır. Başka bir tarihî hatayı gümrük birliğine girebilmek için Sayın Tansu
Çiller'in Başbakanlığındaki hükümetin Dışişleri Bakanı Sayın Karayalçın 1 Mart
1995 tarihinde şu açıklamayla yapmıştır: "Türkiye, Kıbrıs'ın Avrupa
Birliğine girmesine karşı değildir" ve devamında Güney Kıbrıs'ın Avrupa
Birliğine yaptığı tam üyelik başvurusunun yasal işlemleri başlatılmıştır.
Türkiye için bir veto yetmezmiş gibi, ikinci veto yola çıkmıştır. Doğru Yol Partisinin sözcüsü, dün, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın
bulunduğu Avrupa Birliğinde bulunmamız gerektiğini söyledi; ben de aynı şeyi
düşünüyorum; ama, Doğru Yola soruyorum: Sizin, yolunu açtığınız Güney Kıbrıs'ın
vetosu, Yunanistan'ın vetosuna eklendiğinde, Avrupa Birliği tarihinde tek
vetoyla baş edemeyen Türkiye iki vetoyla nasıl ne yapacaktır? Biz de, tam üye
olmadan gümrük birliğine girdiğimizde, 50 milyar dolar için, davul, zurnalarla
kutladık. Yıllar geçti 65 milyar dolarımızı kaybettik, Dimyat'a pirince
giderken evdeki bulgurdan olduk. Hadi bulguru kaybettik, ama, bunu alırız,
Kıbrıs ne olacak?!. Genişlemeden sorumlu Verheagun, bütün samimiyetsizliğini "Zürih ve
Londra Antlaşmalarına göre, Türkiye'ye sorulması gereken Kıbrıs kararını,
Türkiye istese de istemese de biz, Kıbrıs'ı alacağız" diyerek gösteriyor.
Bize "Kıbrıs Avrupa Birliği toprağıdır, işgalci ordunuzu oradan
çekiniz" dediklerinde ya da Avrupa Birliğiyle kıta sahanlığı problemi
yaşadığımızda neler diyeceğiz?! Biz, bunları konuşmalıyız. 1995'te de gümrük birliğine, aynı manşetler, aynı kamuoyu baskısıyla,
apar topar girdiğimizi görürsünüz. Yine, aynı tezgâh kuruldu, aynı senaryo
sahneye kondu ve 40 yıl bekledikten sonra apar topar Avrupa Birliğine girilmesi
isteniyor. Bu senaryoda rol almayan tek parti, Türk Milleti adına bağımsız
düşünen Milliyetçi Hareket Partisidir. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Milliyetçi Hareket Partisinin düsturu "herkesin bir hesabı varsa,
Cenabı Allah'ın da bir hesabı var" deyip, yine, senaryoları Türk
Milletinin yazması için sandığı 3 Kasımda milletin önüne koymasıdır. Aynı
Avrupa Birliği, gümrük birliğine ve Avrupa Birliğine giren Yunanistan'a, Portekiz'e
ve İspanya'ya para verdi; bugünün parasıyla 20 katrilyon lira. "Al bu
parayı esnafına, çiftçine, sanayicine dağıt. Bunları karşılıksız dağıt"
dedi. Aynı Avrupa Birliği, bize, protokollerle hak ettiğimiz paraların çoğunu
vermedi, Yunanistan'ın vetoları nedeniyle. Sonra da gümrük birliğiyle birlikte
hiç destek verilmeyen çiftçimizi, esnafımızı, sanayicimizi, KOBİ'leri, Avrupa
piyasasıyla rekabet etmek üzere okyanusun ortasına atıverdik. Bu, yüzme
öğretmediğiniz çocuğunuzu can simitsiz suya atmaktır. İşte, Milliyetçi Hareket Partisi, bu çifte standarda karşı olup, Türk
çiftçisinin, esnafının ve sanayicisinin hakkını aramaktadır. TURHAN GÜVEN (Mersin) - Öldürdünüz!.. Öldürdünüz!.. NESRİN ÜNAL (Devamla) - Doğru Yol Partisinin sözcüsü, Anadolu sathında
tahta bavulla bekleyen insanları söyledi. Ben de, o insanlara sesleniyorum,
sizin, yıllarca mücadelenizle hak ettiğiniz serbest dolaşım hakkını gümrük
birliğine girebilmek için aynı partinin temsilcileri beyan ederek vazgeçtiler. Milliyetçi Hareket Partisi, Kıbrıs'ta iki farklı milleti, iki farklı
kültürü, iki farklı inancı, iki farklı dili tek toplum yapmaya çalışan Avrupa
Birliğine şunu soruyor: Yemen'de, Çanakkale'de, Sarıkamış'ta birlikte şehit
olmuş, Türkiye Cumhuriyetini birlikte kurmuş, kız alıp kız vermiş Hasan'ı,
Ahmet'i, Ayşe'yi, Fatma'yı neden ayrı dünyaların insanları yapmaya
çalışıyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Ünal, toparlar mısınız... NESRİN ÜNAL (Devamla) - Türk ordusu, NATO'da etkin olmak için gitmiş
Güney Kore'de bedel ödemiş, Avrupa Birliği ise diyor ki, ben senin NATO'daki
kuvvetlerini istediğim yerde, istediğim zaman, istediğim şekilde kullanırım.
Eğer, bu bedeli ben ödediysem, benim vergilerimle Türk ordusu donanıyorsa ve
benim çocuğum askere gidiyorsa, karar verme mekanizmalarında Türkiye olmalıdır.
Tıpkı Anadolu'daki insanların söylediği gibi. Avrupa Birliğine girmek istemek, Türkiye'nin refah düzeyini yükseltmek,
geleceğimiz, gözbebeğimiz dinamik genç nüfusumuza istihdam yaratmak,
televizyonlarda ve gazetelerde boy göstermekle, ismi belli olmayan ilanları
vermekle olmaz, paraları yanında zamanı çalınan Türk Milletinin kaybettiği
otuzbeş yılını kazandırmakla olur. Yani, bu kutsal çatıyı, bu Meclisi
çalıştırmakla olur. Milliyetçi Hareket Partisi hariç bütün partiler yıllardır
bu çatı altındaydı ve onlar neden bu otuzbeş yılı heba ettiler? Siyasete
istikrarı ve çalışmayı Milliyetçi Hareket Partisi getirmiştir. BAŞKAN - Sayın Ünal, lütfen... Lütfen efendim... NESRİN ÜNAL (Devamla) - Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin, 3 Kasımdan
sonra tek başına iktidarıyla Avrupa Birliğine daha onurlu ve daha şerefli
gireceğimize inanıyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın İsmail
Bozdağ; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA İSMAİL BOZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği uyum sürecinde, çeşitli kanunlarda değişiklik
yapılmasına ilişkin kanun teklifinin 12 nci maddesi üzerinde, Demokratik Sol
Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Teklifin bu maddesiyle, bazı kanunlar, bazı maddeler yürürlükten
kaldırılmıştır. Yeni düzenlemeyle, hükümsüz olan maddeler ile kurumlar arası
ilişkilerde gereksiz bürokrasiye yol açan durumlar ortadan kalkmış olacaktır.
Daha önce yapılan değişikliklerde ve yeni çıkarılan kanunlarda bazı görevler
kurumlara devredildiğinden, bu değişiklikler de, hükümsüz olan gereksiz
maddelerin yürürlükten kaldırılması gerekliliğini doğurmuştur. Karışıklığa
meydan verilmemesi için, bu gerekli düzenlemeyi uygun bulduğumuzu belirtiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin nihaî hedefi olan
Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye'nin bir ulusal projesidir ve devlet
politikasıdır. Halkımızın yüzde 80'i bu projeyi desteklemektedir. Avrupa
Birliğine üye ülkelerdeki halklar da, önceki yıllarda Türkiye'nin Avrupa
Birliğine üyeliğini yüzde 20 oranında desteklerken, son yıllarda bu oran yüzde
30'lara ulaşarak önemli gelişme sağlanmıştır. Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliği halkımızın büyük çoğunluğu tarafından onay görmüş olmasına rağmen, bu
konuda, geçmiş hükümetler döneminde, maalesef, önemli gelişmeler
sağlanamamıştır; çünkü, geçmiş hükümetler döneminde, üzülerek ifade ediyorum
ki, Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren Ermeni lobisine, Rum lobisine, Yunan
lobisine ve PKK lobisine karşılık olarak, Avrupa Birliğinin çeşitli
kurumlarına, Türkiye, gerekli mesajları iletememiştir. Olay, ya
duygusallaştırılmış ya da dostluk-düşmanlık işine dönüştürülmüştür. Halbuki,
uluslararası ilişkilerde dostluk veya düşmanlık yoktur; ancak, her ulusun
çıkarı söz konusudur. İşte, bu tür stratejileri iyi bilen Genel Başkanımız ve
Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in liderliğinde kurulan 57 nci hükümet
döneminde, koalisyon ortaklarımızın ve muhalefetin de katkısıyla, Türkiye,
haklı olduğu konularda, Avrupa Birliğinin değişik kurumlarına gerekli mesajları
ileterek, iyi bir lobi faaliyeti yaparak, bugünkü kazanımlarını elde etmiştir. Sayın Başkan, değerli üyeler; Avrupa, zengin bir kıtadır; ama, siyasî
bir yaptırım gücü yoktur; çünkü, Avrupa Birliğinin askerî gücü mevcut değildir.
İşte, bunun için, Avrupa Birliği, Türkiye'yi üye yapmak istemektedir. Avrupa Birliğinin üretime dayalı bir ekonomisi vardır ve gelecekteki
pazarını, ürettiği ürününü satabilmek için bir içpazar oluşturmak amacındadır;
bunun için de, yine, Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Avrupa Birliğinin, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Ortadoğuda daha etkin
politika yapabilmek ve gelecekte enerjiye sahip olabilmek için Türkiye'ye
ihtiyacı vardır. Ülkemizin insanı içinse, Avrupa Birliği, daha iyi bir eğitim, daha iyi
bir çevre, daha güzel bir sağlık hizmeti ve daha çok iş, aş ve daha çok alım
gücü demektir; ülkemiz içinse, içine kapanmaktan kurtulmaktır, 28 üye ülkeyle
beraber, ileride ulusal sorunlarımızı paylaşmaktır. Örneğin, Türkiye Avrupa Birliğine üye olduğu zaman, Türkiye'nin güvenlik
sorunu, tarım sorunu, çevre sorunu, eğitim sorunu ve ekonomik sorunu gibi
sorunlar, yalnız Türkiye'nin sorunu değil, mevcut üye ülkelerin de sorunu
olacaktır. Bugün zor olan bu sorunlarımızın çözümü, doğal olarak daha kolay
olacaktır; ama, bugün dahi bazı parlamenterlerimiz, bu sorunların paylaşımını,
sanki ulusal egemenliğimiz elden gidiyormuş gibi algılamaktadır. Türkiye Avrupa
Birliğine üye olduğu zaman, Türk halkı, muhtarının, belediye başkanının, il
genel meclisi üyesinin, milletvekilinin yanında, bir de yaklaşık 80 Türk
parlamenterini seçerek, Avrupa Parlamentosuna gönderecektir ve o 80 Türk
parlamenteri de, Türkiye'yi Avrupa Parlamentosunda temsil edecektir. Böylece,
Türkiye, Avrupa Parlamentosunda gözardı edilemeyecek, daha güçlü ve daha saygın
bir ülke olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. İSMAİL BOZDAĞ (Devamla) - Ama, bütün bunlar için, Türkiye, tüm diğer
aday ülkelere konulan Kopenhag kriterlerini yerine getirmek durumundadır.
Kopenhag kriterleri bir bütündür. Ben, Kopenhag kriterlerinin işime gelen
yanlarını yerine getiririm, işime gelmeyen yanlarını yerine getirmem diyenler,
ya bu işin bilincinde değiller ya da Türk Halkının güzel geleceğini
hazırlamakta samimî değillerdir. Bizim, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, Türkiye'nin Avrupa Birliği
projesinin arkasında olduğumuzu, savunucusu olduğumuzu, destekçisi olduğumuzu
belirtiyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. III. - Y O K L A M A BAŞKAN - Maddeyi oylayacağım; ancak, bir yoklama talebi var...
(Gürültüler) Vallahi, beğenmiyorsanız, gelin, siz vitesi attırın, benim gücüm
kalmadı. Ne yapayım efendim!.. Allah Allah!.. İnsaf yahu!.. Biraz nezaket,
biraz nasafet... Yoklama talebini okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 8 inci madde... (Gülüşmeler) KÂTİP ÜYE SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Buraya 8 yazmışlar; ama, 12
olacak... (Gülüşmeler) Sayın milletvekilleri, buraya 8 inci madde yazılmış yalnız, onu
söyleyeyim. (DSP sıralarından "Geç, geç" sesleri; AK Parti
sıralarından "Saymayın" sesleri) AHMET İYİMAYA (Amasya) - Yok efendim, geçin onu. METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Geç, geç... 8 inci madde görüşüldü. AHMET İYİMAYA (Amasya) - İşleme koymayın Sayın Başkan. BAŞKAN - 12 nci madde efendim. Buyurun, okuyun. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 12 nci madde oylamasına geçmeden yoklama yapılmasını saygılarımızla arz
ederiz. BAŞKAN - Sayın Sait Gönen?.. Burada. Sayın Hasan Kaya?.. Burada. Sayın Müjdat Kayayerli?.. Burada. Sayın Mehmet Telek?.. Burada. Sayın Salih Erbeyin?.. Burada. Sayın Ahmet Erol Ersoy?.. Burada. Sayın Bedri Yaşar?.. Burada. Sayın Kürşat Eser?.. Burada. Sayın Cahit Tekeli?.. Burada. Sayın Mehmet Kundakçı?.. Burada. Sayın İsmail Hakkı Cerrahoğlu?.. Burada. Sayın Süleyman Coşkuner?.. Burada. Sayın Nail Çelebi?.. Burada. Sayın Ahmet Çakar?.. Burada. Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada. Sayın Fevzi Zihnioğlu?.. Burada. Sayın Ali Uzunırmak?.. Burada. Sayın Mükerrem Levent?.. Burada. Sayın Mükremin Taşkın?.. Burada. Sayın Mustafa Haykır?.. Burada. Sayın Hakkı Duran?.. Burada. Sayın Mehmet Nacar?.. Burada. AHMET İYİMAYA (Amasya) - İlk görüşte çoğunluk var; yoklamayı yapmanıza
gerek yok Sayın Başkanım. BAŞKAN - Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN- Toplantı yetersayısı vardır. VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1. -Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek
ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Adalet Komisyonları
Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN- 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 12 nci madde kabul edilmiştir efendim. VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 8.- MHP Grup Başkanvekili ve Hatay
Milletvekili Mehmet Şandır'ın, AK Parti Grubu adına konuşan İstanbul
Milletvekili Nevzat Yalçıntaş'ın, Partisine sataşması nedeniyle konuşması MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkan, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre
söz istiyorum. (AK Parti sıralarından "ne sataşması" sesleri) HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Efendim, bir sataşma yok; sadece "hükümetten
çekilin" dedi. BAŞKAN- Ben de ne olduğunu soruyorum efendim. Öğreneyim ne olduğunu. MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Nevzat Yalçıntaş, Partimizi ilzam edecek
şekilde bir suçlamada bulundu. BAŞKAN- Efendim, açar mısınız mikrofonunuzu. MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Kürsüden cevap vereyim. BAŞKAN- Efendim, sataşmanın mahiyetini öğreneceğiz. MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkanım, AK Parti sözcüsü Sayın Nevzat
Yalçıntaş, Partimizi ilzam edecek şekilde, konuşmalarında suçlamada bulundular.
Parti Grup Başkanvekili olarak söz istiyorum. BAŞKAN- Buyurun. Sizi konuşturdum, affedersiniz; yani, sayın milletvekilleri niçin söz
verdiğimi duysun diye. Usule uyuyoruz. MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Hay hay, sağ olun. HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, bu bir sataşma değil, tenkitte
bulundu. Yani, her eleştiriyi sataşma olarak kabul ederseniz... ABDULLAH GÜL (Kayseri)- Muhalefet, iktidarı tenkit etmeyecek mi?! BAŞKAN- Efendim, sataşma olduğunu siz de biliyorsunuz, Hocam da biliyor,
ben de biliyorum. İstirham ederim. Yani, ayan beyan... Buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Değerli milletvekilleri, gecenin bu geç saatinde, (SP sıralarından
"sabah, sabah" sesleri) sabahın bu erken saatinde... BAŞKAN- Ezan okundu efendim, hangi gece! MEHMET ŞANDIR (Devamla)- ...bu ezan saatinde, bu güzel saatte, ülkemiz
için, milletimiz için gerçekten çok önemli bir konuda bu yoğun mesai
içerisinde, bizi üzen birtakım davranışlarla karşı karşıyayız. Bizi üzen,
bizimle aynı fikirleri, aynı hassasiyetleri paylaştıklarını ümit ettiğimiz
insanların davranışlarıdır. Bizi üzen, bu hassasiyetleri senelerce ifade ederek
toplumda itibar sahibi olduğunu zannettiğimiz insanların davranışlarıdır. (MHP
sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler) HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, bu bir hakarettir. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Sayın Yalçıntaş'ın dost
olup olmadığını sormak için söz aldım. NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Dostum... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Nevzat Yalçıntaş, Dernekler Yasasıyla
ilgili değişikliği konuşmak üzere buraya çıktıklarında ilk cümlesi şu oldu
-mealen söylüyorum, tutanakları almak mümkün olmadı- diyorlar ki: "Eğer bu
söylediğiniz hassasiyetleriniz, bu endişeleriniz bu kadar önemliyse, neden
hükümet içerisinde tartışmadınız ve neden hükümetten ayrılmadınız?" Bu mudur sorunuz? NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Evet. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Evet. Şimdi dinleyeceksiniz, ben bu sorunun cevabını vereceğim. (DYP ve AK
Parti sıralarından gürültüler) Değerli Hocam, öğrenmek istediğim hadise şudur: Siz, bizim burada en az
altı aydan bu yana ifade ettiğimiz, yani, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla
ilgili ve özellikle üç konuyla ilgili -idamın hemen ve tümüyle kaldırılması,
anadilde yayın yapılması ve anadilde eğitim yapılması konularında- ifade
ettiğimiz hassasiyetlerimizi... ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Eğitim yok, öğrenim var. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...ve bundan dolayı, ülkemizin ve milletimizin
geleceği için duyduğumuz endişeyi paylaşıyor musunuz? Paylaştığınızdan dolayı,
bize, niye bunu hükümet içinde tartışmadınız, madem orada çözemediniz niye
hükümetten çekilmediniz diye mi soruyorsunuz ya da... (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK
Parti ve SP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Şandır, böyle bir usulümüz yok; karşılıklı sual... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başkanım, müdahale edin... BAŞKAN - Siz konuşun efendim... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayır, siz müdahale edeceksiniz. BAŞKAN - Hayır, müdahale değil, siz konuşun efendim. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Efendim, sabırla dinlemeniz lazım. (DYP, ANAP,
DSP, YTP, SP ve AK Parti sıralarından gürültüler) Sabırla dinlemeniz lazım. Değerli milletvekilleri, burada on saatten bu yana Milliyetçi Hareket
Partisine olan hakaretlerinizi dinliyoruz! (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP
sıralarından gürültüler) CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Beyler, sakin olun; Avrupa'ya gideceksiniz,
sakin olun! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dinleyeceksiniz, bizi anlayacaksınız. (DYP,
ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından "Allah Allah" sesleri,
gürültüler) Dinleyeceksiniz! Ya da, eğer, bizim paylaştığımız bu hassasiyetleri ve endişeleri
duymuyorsanız; duymayabilirsiniz -biz sizden bekliyorduk; ama, beklemememiz
gerekiyor galiba, duymayabilirsiniz- verdiğiniz oylarla zaten duymadığınızı
ifade ettiniz. Kanaatinize, fikirlerinize saygı duyarız; o ayrı bir hadise.
Bunun takdiri millete aittir, millet değerlendirecektir ve tarihe geçecektir
kanaati, kararı. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, beş dakika oldu. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bizim hassasiyetimiz şudur Sayın Hocam,
değerli milletvekilleri; biz diyoruz ki, Türkiye'nin üzerinden bölücü terörün
tehdidi, silahlı tehdidi ve bunun devamı, hedefi olan siyasî tehdidi kalkmadığı
sürece, bu aşamada... BAŞKAN - Sayın Şandır, bir dakika, sözünüzü kesiyorum, affedersiniz. Hocam, 8,5 dakika konuştu, bendeniz karışmadım, istirham ederim efendim.
(AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hocam, grup adına konuştu; sataşma 3
dakika olur. BAŞKAN - Bendeniz sataşmadan verdim efendim... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başkanım, 69'a göre söz alınmasında süre
yoktur; sataşan buna katlanmak mecburiyetindedir. (MHP sıralarından alkışlar,
DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından "Oo" sesleri,
gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Suçüstü yakalandınız, içinden çıkmaya
çalışıyorsunuz! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Burada
beni dinleyeceksiniz, dinlemek durumundasınız. Ben sizin sabrınıza,
tahammülünüze peşinen teşekkür ediyorum; ama, lütfen müsaade ediniz. Bizi
suçluyorsunuz. Biz size ya kendimizi anlatamadık ya anlamak istemiyorsunuz.
Lütfen, müsaade edin, anlatalım. Biz, Türkiye üzerinde bölücü terör tehdidi devam ettiği sürece silahlı
ve siyasî tehdidi devam ettiği sürece... Ediyor mu, etmiyor mu? Devletimizin
kayıtları "ediyor" diyor, PKK'nın sözcüleri "ediyor" diyor. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hükümetten niye çekilmediniz diye
soruyoruz, bunun cevabını verin bakalım, niye konuşmuyorsunuz; bakanı
konuşturmuyorsunuz?.. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Kongreler tertipliyorlar, sözde meclisler
topluyorlar, buralarda çok açık, net bir şekilde beyanlarda bulunuyorlar;
diyorlar ki: Biz Avrupa Birliği, Kopenhag kriterleri üzerinden Türkiye'ye
silahla kabul ettiremediğimizi; yani, siyasî amacımızı bu kriterler üzerinden
kabul ettireceğiz. Belgeler yanımda, okurum, hatta bunun uygulamasını da
yapıyorlar. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Seçim meydanına döndü burası. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bugün 2 tane güvenlik görevlimizi de şehit
ettiler, yine haberlerden öğrendiğimize göre çok sayıda da silah bulundu. Yani,
hiç kimse diyemez ki, bölücü terör tehdidi bitti; bunu diyemezsiniz; bunu
devletimiz demiyor. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Niye kaldırdınız iki ilde olağanüstü hali,
niye kaldırdı hükümetiniz? MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bölücü terör tehdidi devam ettiği sürece idam
cezasının kanunlarımızdan kaldırılmaması konusu, hükümetimiz içerisinde
tartışıldı, doğru bulundu, gerekli görüldü ve Ulusal Programa, terör tehdidinin
kalkacağı varsayılarak, bu umut beslenerek, bundan ders alınacağı ümit
edilerek, orta vadede, Türkiye Büyük Millet Meclisi ele alsın diye
kararlaştırdı. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Başkan, sekiz dakika oldu. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunun altında bizim imzamız var. Evet, biz
idamı, bir cezalandırma unsuru olarak değil, bir siyaset unsuru olarak
görüyoruz. Eğer idama karşılık işlenen suçun mahiyetini önemserseniz, o, bir
siyaset meselesidir. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, 8 dakika oldu... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Eğer, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı
işlenen suç sizin için önemliyse, onu, mümkün olan en ağır cezayla
cezalandıracaksınız. Bu bir siyaset anlayışıdır. MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, 8 dakika oldu... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, idam cezasının, Türkiye'nin
üzerinden bölücü terör kaldırılmadan kanunlarımızdan kaldırılmaması hususu bir
siyasî kabul meselesidir. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 9 dakika oldu... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bunu, hükümetimizin üyeleri paylaşmıştır;
bunu, Parlamentomuz, bunu, siz değerli milletvekilleri paylaştınız; siyasî
partilerimizin yöneticileri paylaştı. Anayasal düzeyde, burada, bu hususu,
birlikte tanzim ettik; öyle mi hocam?.. Bundan on ay önce falandı; 3 Ekim
tarihinde veya 15 Ekim tarihinde... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, hepimiz birbirimizin
hakkına saygı duymalıyız!. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, Türkiye'den bölücü terör tehdidi,
silahlı ve siyasî amaç itibariyle, hedef itibariyle kalkmadıysa... (DYP, YTP,
AK Parti ve SP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, İçtüzük mü değişti?! BAŞKAN - Sayın Şandır, toparlarsanız minnettar kalırım efendim. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Başkanım, tekrar ediyorum... BAŞKAN - Toparlarsanız dedim efendim... Bir şey demedim... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Efendim, sizinle ilgili değil konu... BAŞKAN - Hayır, benimle değil.... Toparlarsanız dedim efendim ben de... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı
allahaşkına?! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, buraya, Doğru Yol Partisinin sözcüsü
çıktı, bu soruyu sordu; buraya AK Partisinin sözcüsü çıktı bu soruyu sordu.
Bırakın anlatalım bu sorunun cevabını, müsaade edin efendim... (Gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, siz de mi seçim yatırımı
yapıyorsunuz?! BAŞKAN - Efendim, toparlıyor Sayın Hatip... Bir istirham edeyim... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, biz, hükümetimiz içerisinde bu konuyu tartıştık, dedik ki:
Bölücü terör tehdidi kalkmadığına göre, devletin kayıtları böyle söylediğine
göre ve Parlamentomuz da, bunu, bölücü teröre idam cezasının verilmesini Anayasada
birlikte düzenlediğine göre, sizin, orta vadede kaldırılması kararlaştırılmış
ve Avrupa Birliği tarafından da kabul edilmiş bu cezayı kaldırmanız, stratejik
olarak uygun değildir. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Orta vade başladı Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Niye?.. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Orta vade içindeyiz. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Niye; çünkü, PKK, KADEK, bunu, her
toplantısında ifade ediyor, diyor ki: "Biz, Türkiye'ye bunu kabul
ettireceğiz, bunu kabul ettirerek başlayacağız siyasallaşmaya, bunu kabul
ettirerek başlayacağız siyasî hedefimize ulaşma gayretine." MHP olarak, biz, bunu hükümetimiz içerisinde çözemedik. Bunu, Sayın
Genel Başkanımız defalarca anlattı, her defasında anlattı, çözülemedi. Hükümet
üyeleri farklı düşündü, iki sayın ortağımız farklı düşündü; hakları yoktu. Bu
farklı düşünmenin sonucu, başka alanlara yansıdı. Neydi o hadise; ekonomiye
yansıdı. Avrupa Birliğine geç kalıyoruz, 2002 sonu itibariyle zaman geçiyor,
tren kaçıyor diyerek, ekonominin üzerinden ve Sayın Başbakanın sağlığını da
bahane ederek, maalesef, ekonomistlerin rakamlarına göre 6 milyar dolarlık bir
faturayla ödettiler bunu bize. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, 15 dakika daha dinleyelim!.. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, Sayın Hocam... Sözümü tamamlayayım... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, olmaz, böyle bir uygulama yok! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sözümü tamamlayayım. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Olmaz efendim... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hayır efendim! SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Keyfî olmaz ki yahu! ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkanı yıpratıyorsunuz beyefendi. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sözümü tamamlayayım. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Hakkın suiistimali! SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ne
kadar ayıp bir şey! Olmaz böyle! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Sayın Hocam, bizim ifade ettiğimiz
hassasiyetlerimizde, yani, anadil üzerinden bir dil yaratmak maksadıyla, bir
hukukî düzenleme yaparak dil üzerinden bir kimlik oluşturmanın, emperyalizmin,
sömürgeciliğin yeni bir metodu olduğunu benden çok sizlerin bilmesi lazım. Biz,
anadilini konuşmanın yasak olmadığını, hiç toplumsal bir rahatsızlık
duyulmadığını bile bile... Ben, sordum konuşma anında; dedim ki: Bu kadar Kürtçe konuşanlar
kurslarda mı öğrendiler; bu kurs ihtiyacı nereden doğuyor? Çanak antenle
dünyanın tüm televizyonlarını izlemek dururken, Kürtçe yayınları izlenirken,
gözümüzün içinde, Ankara'da, İstanbul'da, anadilde Kürtçe üzerinden televizyon
yayını yapmanın hukukî düzenlemesine neden ihtiyaç duyuluyor, bunun arkasında
hangi maksat var; hassasiyetimiz bu. Bu maksatta, acaba, dil üzerinden bir
millet yaratmak, bir kimlik yaratmak, bu kimlik üzerinden bir egemenlik talebi
yaratmak gibi bir art niyet mi var dedik, bunu sürekli ifade ettik. Ya bizi
dinlemediniz ya anlamak istemediniz Değerli Hocam. NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Hem dinledim hem anladım. MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, geri dönüp, buradan bize şu soruyu
soruyor Değerli Hocam; madem böyleydi, hükümetten niye çekilmediniz? Yani, hiç, siyasî istikrarın bu ülke için önemi yok mu Değerli
Hocam?!(Gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kendi bakanınızı konuşturmuyorsunuz!.. BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Yani, bu memleket ekonomik krizle boğuşurken,
bir de hükümet kriziyle mi boğuşsaydı! YAKUP BUDAK (Adana) - Ne alakası var yahu! BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen... SUHA TANIK (İzmir) - Kürsüyü ele geçirdi Sayın Başkan! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Siz, kendi yapınıza, kendi siyaset
anlayışınıza uygun olarak, sorumsuz bir siyaset anlayışını kabul edebilirsiniz,
buna bir şey diyemiyoruz. İstediğiniz anda hükümeti yıkarsınız, istediğiniz
anda hükümetleri bozar, memleketi siyasî istikrarsızlığa atabilirsiniz; ama,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, eğer... BAŞKAN - Sayın Şandır... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, iyi niyet kurallarını
çiğniyorsunuz. BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...bu siyasî istikrarı önemsiyor ve bunun için
beyanda da bulunuyorsak... BAŞKAN - Sayın Şandır, lütfen... MEHMET ŞANDIR (Devamla) - 2 dakika... ...ve Milliyetçi Hareket Partisinin dışında bir mutabakat oluşturarak,
kendinizce önemli gördüğünüz bu kanunları çıkarabilirsiniz, biz size engel
olmayız diyorsak, bundan, bu ülkeye duyduğumuz samimî sorumluluk çıkmıyor mu! Bütün bunlara rağmen, bu mutabakatı, gecenin bu saatlerine, bu tarihe
kadar saklar ve bundan da, tutar, MHP'yi, koltuk sevdasıyla suçlarsanız, bu,
hak mıdır, adalet midir, dürüstlük müdür?! NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Koltuk sevdası demedim! MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli Hocam, sizin cümlelerinizle size hitap
etmek istemiyorum; ama, bu, çok ucuz bir politikadır, bu polemiktir, bu doğru
değildir. Milliyetçi Hareket Partisini sorumsuzlukla suçlayamazsınız, popülist
politikacılıkla, koltuk sevdasıyla suçlayamazsınız. Milliyetçi Hareket
Partisinin hassasiyetlerini ya paylaşırsınız ya da paylaşmazsınız; o, sizin
bileceğiniz iş. Dolayısıyla, Hocanın, Sayın Nevzat Yalçıntaş'ın bu
değerlendirmesini kabul etmiyoruz; bunu kendisine yakıştıramadığımızı ifade ediyorum. Sabrınızı taşırdığım için özür diliyor, teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, olanlar size oldu. KÂTİP ÜYE SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Ya, rezil ettiler...
Meclisin kürsüsünün de şeyi kalmadı. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 15 dakika sataşma için söz verilmez ki! BAŞKAN - Sayın Şahin, idare ederken, maalesef, son anda acze düştüm.
(DYP, DSP, YTP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Acze düştüm; çünkü, ben,
mensubiyetinden şeref duyduğum Milliyetçi Hareket Partisinin Başkanvekiliyim;
ben rica ettiğim zaman, benim arkadaşlarımın da ricamı kabullenmeleri gerekir;
ama, çok elektrikli ve çok gergin bir ortamda Meclisi idare ettiğim için aczi
kabul ediyorum; hayatımda belki de ilk defa. (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve
SP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır efendim, hayır! BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... 15 dakika... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Böyle, Milliyetçi Hareket Partisi aleyhinde
konuşacak, saldıracak... BAŞKAN - Sayın Şandır... Sayın Şandır, tabiî ki, Milliyetçi Hareket
Partisinin müdafaasını yapacaksınız; ama, 15 dakika... (DYP sıralarından
"17" sesleri) Lütfen... Ne olur... Ben, bugün... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bu kanunun çıkmasından biz sorumlu değiliz;
bunun sonucunu biz düşünmek durumundayız. BAŞKAN - Efendim, ben, kanunun çıkmasından sizi sorumlu tutmuyorum Sayın
Şandır. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Burada Milliyetçi Hareket Partisine saldıran her
konuşmaya cevap veririz. BAŞKAN - 69'a göre cevap verirken 15 dakikanın fazla olduğunu... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Hayır, olmaz efendim! Bu meseleyi diğer
meselelerle karıştırıyorsunuz. BAŞKAN - Ben, sizin vicdanınıza hitap ederim... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bize laf söyleyen herkese karşılık veririz! BAŞKAN - Üçbuçuk senedir, diğer arkadaşlarımız, İçtüzüğün 69 uncu
maddesine göre, 15 dakika konuşuyorlar mı efendim?! MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır, Sayın Başkan... Mesele... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, olay farklı... Sizin de hassasiyet
duyduğunuz konular... BAŞKAN - Efendim, siz niye
alınıyorsunuz ben kendimi aciz sayarsam?!. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Ne demek
yani; ne söylüyorsunuz?!. Sizin aczinizi biz kabul edemeyiz... İSMAİL KÖSE (Erzurum)- Meclis Başkanı olarak, siz, acz içinde
olamazsınız. Türk Milletinin... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Beğendiniz mi yaptığınızı?!. BAŞKAN - Şimdi ne istiyorsunuz?.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir şey istemiyoruz. BAŞKAN - Sayın Köse, ne istiyorsunuz dünden beri?!. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Bir lütufta bulunduğunuzu ifade
edemezsiniz. Acz içinde bulunduğunuzu
ifade ediyorsunuz; İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre hakkımızı koruyoruz... VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 1.- Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/1020) (S. Sayısı : 890) (Devam) BAŞKAN - Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 1 inci
maddenin (A) fıkrası kapsamına giren suçlardan dolayı haklarında idam cezası
verilen hükümlülerin dosyalarından; a) Henüz Yargıtaya gönderilmemiş veya Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında bulunanlar ile daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmiş olanlar hükmü veren mahkemece, b) Yargıtayda bulunanlar ilgili ceza dairesince, acele işlerden sayılmak
ve Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesi dikkate alınmak suretiyle karara bağlanır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bulunan dosyalar, gelişlerindeki usule uygun olarak Kanunun yürürlük tarihinden
itibaren bir ay içinde hükmü veren mahkemeye geri gönderilir. Askerî mahkemeler, Askerî Yargıtay Başsavcılığı ve Askerî Yargıtayda bulunan
dosyalar hakkında da bu madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır. BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulacak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 890 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesi üzerinde, Saadet Partimiz adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin Sayın Başkanını ve
değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Bu maddede, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 1 inci maddenin (a)
fıkrası kapsamına giren suçlardan dolayı idam cezası verilen hükümlülerin
dosyaları hakkında yapılacak işlemler açıklanmaktadır. Malum olduğu üzere,
kanun teklifinin 1 inci maddesinde, savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde
işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları istisna edilerek, 765 sayılı Türk
Ceza Kanunu, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 6831
sayılı Orman Kanununa göre verilen idam cezalarını alanların dosyaları
üzerinde, dosyanın Yargıtaya intikal ettirilmiş olup olmamasına göre şu şekilde
işlem yapılacaktır. Buna göre, idam cezası verilen hükümlülerin dosyalarından henüz
Yargıtaya gönderilmemiş veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar ile
daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olanlar, hükmü veren
mahkemece; Yargıtayda bulunanlar ise ilgili ceza dairesince karara
bağlanacaktır. Bu karar acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 2 nci
maddesindeki, özetle, işlendiği zaman cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden
dolayı kimseye ceza verilemez, işlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya
kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz şeklindeki
kural dikkate alınarak verilecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bulunan dosyalar buralara intikal ediş usulüne göre kanunun yürürlük tarihinden
itibaren bir ay içinde hükmü veren mahkemeye gönderilecektir. Askerî mahkemelerce ve Askerî Ceza Kanunu dışında, Türk Ceza Kanunu ve
diğer kanunlara göre de idam cezası verilebileceğinden, bu teklifin kabul
edilen 1 inci maddesinin (a) fıkrası kapsamına giren Türk Ceza Kanunu,
Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile Orman Kanunu gereğince idam cezası
verilmiş hükümlüler yönünden yapılacak işlemler için de aynı usul
uygulanacaktır. Avrupa Birliğine Uyum Yasaları diye de adlandırılan teklifin
kanunlaşmasının, ülkemize hayırlar getirmesi temennisiyle Yüksek Heyetinize
saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP, DSP, YTP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Ali Şahin. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Konuşmuyoruz, feragat ettik efendim.
(Alkışlar) BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz; peki efendim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Mehmet Nacar;
buyurun. MHP GRUBU ADINA MEHMET NACAR (Kilis) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin geçici 1 inci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Geçici 1 inci maddenin ne mana ifade ettiği ve ne gibi bir amaca
ulaşılmak istendiğini anlayabilmek için, her bir oyunuzla kabul etmiş
olduğunuz, terör suçlarına ilişkin 1 inci maddeye, ölüm cezasını kaldıran ve
müebbet ağır hapis cezasına dönüştüren 1 inci maddeye, tekraren göz atmak
gerekiyor. Kanun teklifinin 1 inci maddesinde, Türk Ceza Kanununun, terörle ilgili
suçlardan alınmış olan idam cezalarının müebbet hapse dönüştürüldüğü, Türk Ceza
Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinden dolayı öngörülen sürelerin iki kat,
terör suçluları hakkında üç kat olarak uygulanacağı, Cezaların İnfazı Hakkında
Kanun ile 12.4.1991 tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun şartla
salıverilmeye ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı ve cezanın ölünceye kadar
devam edeceği hükmü var. Hakikaten, hukukçu olmayan bir vatandaş gözüyle dinlediğinizde veya
baktığınızda, terör suçundan dolayı ölüm cezası müebbet ağır hapis cezasına
dönüştürülen kişilerle ilgili tüm hukukî tedbirlerin alındığı ve bu şahısların,
ölünceye kadar cezaevinde kalacağı sanılacak; ama, geçici 1 inci maddeye
baktığımızda, olayın çok farklı boyutta ele alındığını görüyoruz. Geçici 1 inci maddenin (b) bendinde "Yargıtayda bulunanlar ilgili
ceza dairesince, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesi
dikkate alınmak suretiyle karara bağlanır" deniliyor. Beyler, Avrupa treni
için acele etmenizi anlıyoruz da, teröristlerle ilgili olarak bu kadar acele
etmenizin sebebi nedir acaba?! (MHP sıralarından alkışlar) Yine, Türk Ceza Kanununun 2 nci maddesinin ne manaya geldiğini,
grupların içerisinde bulunan ve bu Mecliste birden fazla dönem milletvekilliği
yapmış olan arkadaşlarımızın hepsi bileceklerdir. Türk Ceza Kanununun 2 nci
maddesi, lehe olan ceza kanunlarının sanık lehine uygulanacağı ve aleyhe olan
ceza kanunu düzenlemelerinin geçmişe uygulanmayacağı yönündedir. Bunun
getirdiği sonuç ise, malumu ilandan başka bir şey değildir. Ne yazık ki, Sayın
Adalet Bakanımızın, bu konuda hâkimlerimize talimat verir tarzda veyahut da
diğer bir düşünce tarzıyla, hâkimlerin bu genel kuralı uygulama noktasında
bilgisi olmadığı sanıyla koyduğu akla gelebilir; ama, bunun altında yatan
gerçek, maalesef ve maalesef şudur: Bahse konu cezalarla ilgili olarak,
kişilerin, mevcut Ceza İnfaz Kanunu ve Terörle Mücadele Kanununun 17 nci
maddesinde bahis konusu olan şartla salıverilme hükümlerinin işletilmesini amir
bir hükümle mahkemelere ve hâkimlere emretmektedir. Maalesef ve maalesef, bunun
neticesi de şudur: 1 inci maddeyle tedbir altına alındığı ve sağlam bir şekle
bağlandığı gösterilmek suretiyle... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız. MEHMET NACAR (Devamla) - Peki Sayın Başkan. Öbür taraftan da geçici 2 nci maddeyle teröristbaşı ve arkadaşlarının,
kısa bir süre sonra aramıza katılmalarını temin etmeye yöneliktir. Tabiî, bu kaygıyı sizler duymayabilirsiniz. Biz, şehit cenazelerine
kardeşimiz, yeğenimiz, amcamız, halamızın çocukları oldukları için katıldık.
Biz, bazı partilerin liderlerinin yaptığı gibi, bir tarafımızda olağanüstü hal
valileri diğer tarafımızda emniyet genel müdürleriyle bu işin suiistimalini
yapmadık. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ve bu konu
bizim için önemli; çünkü, biz, bu memlekette doğduk, bu memlekette yaşıyoruz ve
bu memlekette yaşayacağız. Başkalarının olduğu gibi, Amerika'da, bizim
yatlarımız, katlarımız, otellerimiz yok. (MHP sıralarından alkışlar) Bizim
çocuklarımız Amerika Birleşik Devletlerinde veya Avrupa'da da okumuyorlar,
maalesef; Türkiye'de okuyorlar. O sebeple, bu kaygıyı, bu endişeyi, Avrupa
Birliğiyle ilgili düşünceleri defalarca, defalarca düşünmeye hakkımız olduğunu
tekrar ifade etmek istiyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, geçici 1 inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
okutup, işleme koyacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 890 sıra sayılı kanun teklifinin geçici 1 inci
maddesinin madde metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin de buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, teklifin daha
önce kabul edilen 1 inci maddesiyle, savaş suçları dışında, kanunlarımızda yer
alan idam cezaları müebbet ağır hapse çevrilmiştir; ancak, daha önce verilmiş
olan idam cezalarıyla ilgili dosyalar hakkında, bulundukları aşamaya göre hangi
işlemin yapılacağının belirtilmesinde zorunluluk vardır. Geçici 1 inci madde
bunu düzenlemektedir. Burada, infazla ilgili bir hüküm yoktur. İnfaz konusunda genel
hükümler uygulanacaktır; ancak, terör suçları bakımından infaz hükümlerinin
uygulanmayacağı, ne Terörle Mücadele Kanunundaki ne de Cezaların İnfazı
Hakkındaki Kanundaki şartla salıvermeye ilişkin hükümlerin uygulama alanı bulamayacağı,
idam cezası müebbet ağır hapse çevrilen terör suçlularının, bu cezalarını ömür
boyunca çekecekleri, teklifin 1 inci maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur.
Bunun dışında bir amaç aramak, yanlıştır, yersizdir, doğru değildir; önergeye
bu nedenle katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Aydın?.. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Mehmet Nacar konuşacak efendim. BAŞKAN - Sayın Mehmet Nacar, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET NACAR (Kilis) - Sayın Bakanım, Anayasanın
38 inci maddesinin suçta ve cezada kanunîlik ve yine, lehe olan kanunun
uygulanmasıyla ilgili düzenlemeyi yakinen bilirler. Yine, Türk Ceza Kanununun 2
nci maddesi de -kanunsuz suç olmayacağı, kanunsuz ceza olmayacağı 1 inci
maddesinde sayılmakla birlikte- kanunun, ancak ve ancak sanık lehine olması
halinde geriye yürüyeceği ve geçmişe, sanık aleyhine yürütülmeyeceği hususunu
düzenliyor. O sebeple "biz, idam cezasını kaldırmış olmakla birlikte,
müebbet ağır hapis cezası getirdik ve getirmiş olduğumuz bu hüküm de lehe bir
uygulama olması sebebiyle bu şartlar muhafaza edilir" savı doğru değildir;
çünkü, Yargıtay ceza dairelerinin vermiş olduğu kararlarla da bu sabittir.
Cezaların infazı rejimindeki lehe değişikliklerin de yürürlüğe girdikleri
tarihten itibaren, geçmişe, fail lehine uygulanacağı; yine, maddî ceza hukukunu
ilgilendiren ve failin zararına sonuçlar doğuran hükümlerin geçmişteki fiillere
uygulanmasına imkân olmayacağı hükmünü çok iyi bilirler. Bu sebeple, mevcut düzenleme ile var olan düzenleme ve daha önce sanığın
almış olduğu düzenleme arasında fark olması halinde, yani, idam cezası, müebbet
ağır hapis cezası ki, uygulaması şartla salıverilmeden ve ömür boyunca devam
edeceği hususunu içeren düzenleme ve şu an için, gerek İnfaz Yasamızda gerekse
Terörle Mücadele Yasasının içinde bulunan şartla salıverilmeye ilişkin hükümler
çerçevesinde düzenlemeler göz önüne alınmak suretiyle, aradaki kanun hükmü
gereği olarak, sanığın lehine olan bu hükmün, yani, şu anda mevcut olan,
yürürlükte olan hükmün uygulanacağı, şartla salıverilmeden mahrum kalacağı,
Terörle Mücadele Yasasının 17 nci maddesinin işletilmeyeceği ve 1991 yılında
Terörle Mücadele Yasasında yapılan değişikliğin bahse konu kişiler için
uygulanmayacağına ilişkin düzenlemenin hiçbir hüküm ifade etmeyeceğini
belirtmek istiyorum. Burada, Grup Başkanı Sayın Mehmet Ali Beyin dikkatine sunmak istediğim
husus da budur. Sanırım, kendilerinin, yapılacak düzenlemenin Anayasayla hüküm
altına alınması gerektiği hususunda ısrarlı olmalarının altında yatan
düşünceleri, bu hususu garantiye almaktan dolayıdır. Kendileri hukukçu olması
sebebiyle, Grupları içerisinde bulunan çok değerli hukukçuların da bilgisi
dahilinde olacağı üzere, bu hususun yeterli bir güvence sağlamadığı ve
nihayetinde, 30 sene cezaevinde kalmak suretiyle bu şahısların aramıza
katılacağı aşikârdır. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 36 sene... MEHMET NACAR (Devamla) - İdamla ilgili 36 sene, müebbet hapse çevrilmiş
olması sebebiyle de 30 sene cezaevinde kalmak suretiyle infaz edileceğini
amirdir. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Terör suçlarında 36 sene... MEHMET NACAR (Devamla) - Durum bu merkezdeyken, hâlâ vakit çok geç
değil. Yapılabilecek bu son oylamada bunu düzeltmek mümkün. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın lütfen... MEHMET NACAR (Devamla) - Bizler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
reyleriyle seçildik ve alnımızın akıyla bu Mecliste üçbuçuk yıl hizmet ettik,
görevimizi yaptık, Anayasanın üzerine yapmış olduğumuz yemine bağlı kalarak.
Belki, aceleye getirilmiş olması sebebiyle, belki, bazı şeylerin telaşı
içerisinde birçok husus gözümüzden kaçmış olabilir; ama, ben, şuna inanıyorum
ki, rey veren ve bilhassa oylamaya katılmayan arkadaşlarımın vicdanlarında bir
rahatsızlık, bir sızı, en azından, bir endişe duygusu vardır ve bunun oylara
dönüşmesini diliyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunmadan önce bir açık oylama talebi
vardır. Arkadaşlarımı, adlarını okuyup arayacağım efendim. MEHMET DÖNEN (Hatay) - Açık oylama... BAŞKAN - Sayın Dönen, müsaade edin de ne yapacağımı ben bileyim. Sayın Fatin Özdemir?.. Burada. Sayın Nidai Seven?.. Burada. Sayın Vahit Kayrıcı?.. Burada. Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada. Sayın Mustafa Haykır?.. Burada. Sayın Kürşat Eser?.. Burada. Sayın Mükerrem Levent?.. Burada. Sayın Ayhan Çevik?.. Burada. Sayın Mustafa Sait Gönen?.. Burada. Sayın Orhan Şen?.. Burada. Sayın Hasan Kaya?.. Burada. Sayın Abbas Bozyel?.. Burada. Sayın Cahit Tekelioğlu?.. Burada. Sayın İsmail Çevik?.. Burada. Sayın Ali Keskin?.. Burada. Sayın Şaban Kardeş?.. Burada. Sayın Osman Müderrisoğlu?.. Burada. Sayın Nesrin Ünal?.. Burada. Sayın Mücahit Himoğlu?.. Burada. Sayın Ali Gebeş?.. Burada. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oy verme işlemini başlatıyorum. Geçici 1 inci maddeyi oyluyoruz efendim. (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin geçici 1 inci maddesinin açık oylamasına 362 sayın milletvekili
katılmış olup, 244 kabul, 117 ret, 1 çekimser oyla geçici 1 inci madde kabul
edilmiştir. Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun 6 ve 7 nci maddeleri, bu maddelerin
yürürlüğe girdiği tarihten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır. BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak?.. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Konuşmayacak efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Vedat
Çınaroğlu; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA VEDAT ÇINAROĞLU (Samsun) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; geçici 2 nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. Öncelikle geçici 2 nci madde üzerinde ifade etmek istiyorum ki, 57 nci
hükümet döneminde, özellikle Sayın Adalet Bakanının sorumluluğu altında yapılan
hayata dönüş operasyonunu icra eden güvenlik görevlileri ve uzun yıllardır baş
başa kaldığımız terörle mücadelede görev alan güvenlik güçleri, bu madde
yasalaştığında, Yargıtayın üzerinde tekrar bir temyiz hakkı gibi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin iadei muhakemesiyle mağdur hale düşmeleri mümkün hale
gelecektir ve bugüne kadar, gerek bu mücadelede şehit olmuş, gerekse gazi olmuş
veya hâlâ mücadele içinde olan güvenlik görevlileri mahkeme mahkeme
dolaştırılabilecektir. Bu sorumluluğun, bugün görüşmekte olduğumuz geçici 2 nci
madde sorumluluğunun Yüce Meclise ait olmamasını diliyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir diğer konuda da görüşlerimi
ifade etmek istiyorum, sıkça konu edilen ve bu teklifin en önemli maddesinin
olduğu ifade edilen ölüm cezasıyla ilgili bölüm hakkındaki düşüncelerimi ifade
etmek istiyorum. Bu düşüncelerimi, yıllarca terörle mücadele bölgesinde, o
bölgedeki çok önemli dağlarda fiilen bu mücadeleye katılmış olan emekli bir
Türk subayı olarak ifade etmek istiyorum. Yaptığımız çalışmalarda bizzat şahit olmuşuzdur ki, bölücü örgüt
mensuplarının en büyük korkusu, yakalanarak ölüm cezasına çarptırılmak ve idam
edilmektir. Bizler, burada, 1 inci maddeyi görüşürken -bir gazeteci arkadaşa,
telefonuma gelen mesajda gösterdiğim gibi- hâlâ o bölgede görev yapmakta olan
bir şerefli Türk subayı, bir eski meslektaşım, üzüntülerini ve bu mücadelenin
başarısızlığa uğratılması için neden böyle hareket edildiğini ifade eden bir
mesaj göndermişti ve şu anda, hâlâ orada, dağda olan bir başka arkadaşım da,
ağlayarak, nasıl böyle bir gaflete düşüldüğünü ifade etmişti. Bölücü terör
örgütü militanlarının en çok korktuğu hususu ortadan kaldırmakla, bundan sonra
yeni şehit cenazelerine, yeni gözyaşlarına yol açtığımızı hepimiz iyi bilelim. Yine burada teklif edilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının
pratikte uygulama alanı olmadığını da hafızalarımızı canlandırdığımızda
anlayabiliriz. Unutmayalım ki, bütün dünya, yıllardır en iyi korunan
cezaevlerinden bile firar eden mahkûmların hikâyelerini okumuş, filmlerini
seyretmiştir. Bu ihtimalleri göz önünde bulundurmadan yapılan bu düzenlemeler,
önümüzdeki günlerde bizi tekrar düşündürücü acı birtakım olaylara sevk edebilir
ve yine bilinmelidir ki, bu tecrübeleri yaşamış olan bir arkadaşınız olarak,
bir milletvekili olarak ifade ediyorum, 1 inci maddenin kabul edilmesinden
sonra, teklifin tamamının kabul edilmesiyle... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu... VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - ...terör suçlarından ölüm cezasının
kaldırılması, sadece ve sadece ve öncelikle, bölücü terör örgütü başının
ölümden kurtarılması anlamına gelecektir ve bugün, Türkiye'nin içinde ve
sınırlarında, Türk Devletinin devamına, milletin bütünlüğüne yönelmiş 5 500
silahlı örgüt militanını yeniden terör hareketleri için cesaretlendirecektir. Aslında, böyle bir düzenlemenin getirilmesi, bir süredir, çeşitli
çevrelerce kampanya haline getirilmiş bir düzenlemeydi. Burada bazı
konuşmacılar, bu gelişmelerin Milliyetçi Hareket Partisi tarafından yeterince
değerlendirilemediği hususunda görüş beyan ettiler. Aslında, bir gazetemizin
başyazarı geçenlerde de "bu çocuklar, Anadolu'nun saf temiz çocuklarıdır;
ama, dünyayı tanımazlar" diye bir suçlamada, bir yaklaşımda bulunmuştu. Bu
başyazar da, kendisini, Türk toplumuna milliyetçi olarak ifade eden bir
başyazardı. Evet, Türk milliyetçileri, Milliyetçi Hareket Partisi mensupları,
Rahmetli Necip Fazıl'ın "Sakarya" şiirinde ifade ettiği gibi,
"Sakarya" şiirini Sakarya'ya atfettiği gibi, masum Anadolu'nun saf,
temiz ve dürüst çocuklarıdır; ancak, dünyayı iyi tanıyan, dünyadaki gelişmeleri
iyi izleyebilen Anadolu'nun temiz çocuklarıdır. Milliyetçi Hareket Partisi
mensupları ve Türk milliyetçilerinin bu vizyonu, geçtiğimiz yıllarda Avrasya
jeopolitiğini söylediklerinde ve bunun 1990'lı yıllarda gerçekleşeceğini bütün
Türkiye gördüğünde anlaşılmıştır. Bunun başka örnekleri de vardır, sözümü uzatmak istemiyorum; ancak, bu
oyunu tezgâhlamak isteyenlerin oyunları, Sayın Genel Başkanımız Devlet
Bahçeli'nin, Osmanlı Devletinin kurulduğu topraklarda, Kocayayla'daki Söğüt
çadırında bozulmuştur; acelecilik bundandır ve ifade ediyorum ki, Boğazın iki
yakasında yalıda oturup da geliştirilen projeler, yaylada, yalıya karşı
bozulmuştur. İşte, yaylayla yalının farkı da buradadır. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çınaroğlu, lütfen... VEDAT ÇINAROĞLU (Devamla) - O sebeple, gerek geçici 2 nci madde üzerinde
gerekse teklifin tamamı üzerinde sayın milletvekillerinin bir kez daha
düşünmelerini ifade ediyor, Yüce Heyeti saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan... ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, Adalet Bakanı söz istiyor. BAŞKAN - Efendim, oylamaya geçtim; affedersiniz, görmedim, özür dilerim. Kabul etmeyenler... Geçici 2 nci madde kabul edilmiştir. Geçici 3 üncü maddeyi, son maddeyi okutuyorum ve istirham ediyorum, şunu
bitirelim. Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 3 - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlük
tarihinden itibaren bir yıl içinde yürürlüğe konulur. BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın
Eyüp Fatsa... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Feragat ediyoruz efendim, konuşmuyoruz. BAŞKAN - Yeni Türkiye Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali
Tekin; buyurun. (YTP sıralarından alkışlar) YTP GRUBU ADINA ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biliyorum, çok yoruldunuz; ama, size, kısaca, bugünün tarihî
önemi hakkında bazı şeyler söylemek istiyorum. Bugün, gerçekten, tarihî öneme sahip bir gün, yaptığımız iş de tarihî
bir iş. Bu yaptığımız iş, Mustafa Kemal çizgisinin, cumhuriyet ihtilalinin yeni
bir aşamasına, AB üyeliğine giden yolda önemli bir adım teşkil ediyor. Bugün
yaptığımız iş, geçmişimize, geçmişimizin hedeflerine, aynı zamanda da
geleceğimize ve geleceğimizin hedeflerine sahip çıkmak işidir. Bu reformlar,
devlet temelli, otorite temelli bir siyasî anlayıştan; toplum temelli, birey
temelli, sivil temelli bir siyasî anlayışa geçişin ifadesidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu reformlar, ülke insanını daha
demokratik bir hale getiriyor, özgürleştiriyor; ama, aynı zamanda, bizlere daha
fazla sorumluluk yüklüyor. Türk insanı, her özgürlüğün aynı zamanda sorumluluk
anlamına da geldiğini kavrayacak olgunluktadır. Bu reformlar, Türk insanına
duyulan güvenin simgesidir, kendi özümüze duyulan saygının ifadesidir,
yansımasıdır ve korkularımızdan başka korkacak hiçbir şeyimizin olmadığının
ifade edilmesidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yapılan değişiklikler, her
Türk vatandaşı için, Avrupa Birliğine girme yönünde atılan önemli bir adımdır;
ama, en fazla da Türk gençliğini ilgilendiren bir adımdır. Türk genci,
çekingen, içe kapalı, kısır çekişmelerle boğuşan bir Türkiye istemiyor. Türk
genci, Fransızıyla, Almanıyla, Polonyalısıyla, İtalyanıyla ve Portekizlisiyle
rekabet edip, başarılı olacağına güveniyor. Türk genci, rekabet edebilmek için,
daha fazla fırsat istiyor. Türk genci, dışa açık, rekabetçi, dinamik bir
Türkiye istiyor. Türk genci, çağdaşlığı paylaşmak; ama, aynı zamanda, bu
çağdaşlığa, kendi özgün katkısını, Anadolu'nun katkısını yapmak istiyor.
Kısacası, Türk genci, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmasını istiyor. Bugün
atılan adımlar, Türk gencinin hayallerini, rüyalarını gerçekleştirebilmesi
yönünde atılan çok önemli adımlardır. Bugün atılan adımlar, bu Yüce Meclisin,
Türk gencine, Türk insanına verdiği bir hediyedir. Seçim kararı almış, artık hiçbir şekilde, hiçbir yasa çıkaramaz denilen
bu Yüce Meclisin siz değerli üyeleri, bugün yaptığınız reformlarla tarihe
geçtiniz ve bununla ne kadar gurur duysanız azdır. Aynı zamanda, bu arada, bu çalışmalarda tüm emeği geçenlere; ama,
özellikle de, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde, Dışişleri Bakanlığında ve
Adalet Bakanlığında bu konulara emek veren, bu konuları olgunlaştıran bütün
bürokratlara da teşekkür etmek istiyorum huzurlarınızda. Kendileri, gerçekten,
çok önemli çalışmalarda bulundular, büyük emekler verdiler. Ben, bu duygularla hepinizi selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (YTP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Mustafa Verkaya; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MUSTAFA VERKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sabahın bu saatinde hepinize, önce "günaydın"
diyorum. Değerli hatiplerin birçoğu, burada, bu kürsüde, ısrarla milliyetçi
olduklarını ifade ettiler ve milliyetçiliğin de hiç kimseye ait olmadığını,
hepimize ait olduğunu ifade ettiler. Saygıdeğer ifadelerdir, bizi de mutlu
etmiş olan ifadelerdir; ancak, biz de, milliyetçiyiz demekle milliyetçi olunamadığını,
milliyetçiliğin kendine mahsus kıstaslarının da var olduğunu ve milliyetçiyim
diyenlerin, mutlak surette, yasa çıkarırken millî politikalarımıza uygun,
milletimizin arzu ve istekleri doğrultusunda ve milletimizin de isteği
doğrultusunda yasa çıkarmaları mecburiyeti vardır. Aksi takdirde, milliyetçiyiz
demek sadece sözden ibaret kalır ve esas istismar da o zaman başlar. (MHP
sıralarından alkışlar) Onun için, çıkarılan bu yasanın, bu paketin, milletimiz
tarafından ne kadar arzu edildiğini, istendiğini, tasvip edilip edilmediğini
kendi ifadelerimizde değil; ama, mutlak surette, hepimizin itibar edeceği
birtakım anketlere dayanarak, değerlendirmek, ölçmek durumundayız. Evet, şimdi, bu yasa teklifi kanunlaştıktan sonra, Abdullah Öcalan'ın
idam edilmesi mümkün değildir. Siz "biz, Apo'yu idamdan kurtarmadık"
demek gibi bir kaçamak cevaba başvursanız da, evet, Apo'yu idamdan kurtarmış
durumdasınız. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Onu siz kurtardınız, siz! MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Bakınız, bütün bunları Avrupa Birliğine
girme adına yaptığınızı da ileri sürebilirsiniz. Büyük Türk Milletine
soruluyor, deniliyor ki: İdam cezasının, her suç ve herkes için kaldırılması,
AB'ye üyelik için Türkiye'nin yerine getirmesi zorunlu tek şart olsaydı, idam
cezasının kaldırılmasını onaylar mıydınız? Araştırmayı yapan TESEV. Cevap şu:
"Evet, onaylardım" diyenler yüzde 43; "hayır, onaylamazdım"
diyenler yüzde 54; "fikrim yok" diyenler yüzde 3. Buyurun, milletin
arzusu istikametinde bir yasa çıkarmadığınız, bunlarla ortadadır. Kamuoyuna
gider, sorarsanız, araştırırsanız, bu tepkilerin daha ne kadar da şiddetli
olduğunu göreceksiniz ve tarihe geçtiğinizi zannederken, vicdanınızda
çocuğunuza da hesap veremeyeceksiniz. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Evet, yine, TESEV'in yapmış olduğu araştırmayı... Türkiye'nin
bölünmesine yol açabilecek olan, yeni bir dil oluşturup, yeni bir millet icat
edecek olan çıkardığınız bu yasa; yani, Kürtçenin öğretimde kullanılması veya
öğretilmesi veyahut televizyonlardan kullanılması; sonuç itibariyle, ayrı bir
dili oluşturduktan sonra, devlet eliyle, maalesef, ayrı bir milleti de ortaya
çıkaracağı gerçeğini bilmezlik edemezsiniz. (MHP sıralarından alkışlar) İşte,
yine, bunu da Avrupa Birliğinin hatırına yaptık diyebilirsiniz, Türk Milletine
de gidip, bunu böyle anlatabilirsiniz. TESEV Araştırma Grubu, bunu aynı
şekilde sormuş, verilen cevapları okuyorum size... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - "Türkiye'nin Avrupa Birliğine
girebilmesi için Türkçeden başka anadil konuşanların, mesela Kürtçe
konuşanların, kendi anadillerini özel dershanelerde öğrenmelerini engelleyen
yasaların kaldırılması tek şart olsaydı bunu onaylar mıydınız?" diye
soruluyor. Verilen cevabı söylüyorum: "Evet, kaldırılmasını onaylardım: Yüzde
37. Hayır, kaldırılmasını onaylamazdım: Yüzde 58. Fikrim yok: yüzde 5." Bu sorunun aynısı, Kürtçe bilenlere soruluyor; yani "Avrupa
Birliğine girmek için tek şart, Kürtçenin bu şekilde öğretilmesi olsaydı, evet
mi, hayır mı derdiniz?" Kürtçe bilenler cevap veriyor: "Evet, kaldırılmasını onaylardım:
Yüzde 68. Hayır, kaldırılmasını onaylamazdım: yüzde 29..." Hepinize
hayırlı uğurlu olsun!.. Kürt insanımın bile, bu gerçeği görüp, Avrupa Birliği
şantajıyla onu bile, ikna edemezsiniz. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Aynı sorular televizyon için de sorulmuş, cevabını hemen aktarıyorum:
Televizyon için verilen cevap: "Hayır, kaldırılmasını istemezdim"
diyenler, yüzde 56. "Evet, kaldırılmasını onaylardım" diyenler, yüzde
39. Yine, Kürtçe bilenler arasında yapılan ankette de "evet,
kaldırılmasını onaylardım" diyenler yüzde 69, "hayır, kaldırılmasını
onaylamazdım" diyenler yüzde 27. Şimdi, biz, bütün bunları niçin söylüyoruz: Hani, buraya çıkanlar,
Milliyetçi Hareket Partisiyle yarışırcasına "biz de milliyetçiyiz, en az
sizin kadar milliyetçiyiz" diye bangır bangır bağırıyorlardı ya, işte,
diyorum ki... YAKUP BUDAK (Adana) - Siz bağırmayın. MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Evet, bağırmayalım. ...milliyetçi olmanın sadece sözle ifadesi kâfi gelmez; çıkardığınız
yasaların, millete, milletin menfaatlarına uygun olması, milletin arzuları
istikametinde olması gerekir. Çıkarmış olduğunuz bu yasalar, Türk Milletinin
menfaatına uygun değildir, milletimiz tarafından da istenmemektedir. BAŞKAN - Sayın Verkaya, lütfen... MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Tamam efendim. Avrupa Birliği konusunda, Türkiye'de çeşitli beklentiler yaratılmıştır. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, daha kaç dakika
konuşacak? MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yine acze mi düştünüz Sayın Başkan? BAŞKAN - Sayın Verkaya... MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Hemen bağlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN - Lütfen... MUSTAFA VERKAYA (Devamla) - Türk insanı... (DYP ve YTP sıralarından
gürültüler) Değerli arkadaşlarım, birbirimize saygılı olup, birbirimizi sabırla
dinlemezsek, bu, doğru olmaz. Müsaade buyurursanız, size karşı duyduğum
saygıdan dolayı, bir cümle söyleyip bitiriyorum. Avrupa Birliğinin, Türk Milleti için motivasyon kaynağı olacağını
zannedenler, Türk milliyetçiliği düşüncesinden mahrum olanlar, Türk
milliyetçiliği düşüncesinin dışında, başka motivasyon kaynağı arayanlar,
sonuçta dejenerasyona, kimliksizliğe ve kişiliksizliğe doğru koşanlardır. Saygılar sunuyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Geçici 3 üncü madde kabul edilmiştir efendim. 13 üncü maddeyi okutuyorum: Yürürlük MADDE 13.- Bu Kanunun 6 ve 7 nci maddeleri, bu Kanunun yayımı tarihinden
bir yıl sonra, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 14 üncü maddeyi okutuyorum: Yürütme MADDE 14.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir efendim. Şimdi, efendim, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz talebi var, son söz
milletvekilinin. Aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Çakar; buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) Sayın Mustafa Gül, siz lehte istemişsiniz. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Evet efendim. BAŞKAN - Peki. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, ben de söz istemiştim. BAŞKAN - Efendim, 1 lehte 1 de aleyhte söz veriyoruz... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Listede ismim var mı? BAŞKAN - Var efendim, tabiî. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Okuyun da tutanağa geçsin Sayın Başkan. BAŞKAN - Okurum efendim. Sayın Çakar, buyurun. AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Türk Milletinin en yüce kurumu
olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; ben, buraya, bu kürsüye
çok dokümanlı birtakım belgelerle gelip, onları ifade etmek istiyordum; lakin,
değerli ülküdaşlarım bana dediler ki "Türk Milletinin aleyhine ve geleceğe
dönük sonsuz ihtilafların, ıstırapların kaynağı olacak, zehirli tohum gibi
çıkarılmış olan bu yasaların, maalesef, onayını veren milletvekili
arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi gaflet uykusundan uyandırmak için, bu kürsüden,
Atatürk'ten almış olduğun aşkı, heyecanı, onun ağzından, senin nefesinle oku
ki, onlar gaflet uykusundan uyansınlar." Ben de, büyük Türk dâhisi Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti Devletini emanet ettiği Gençliğe
Hitabesini, bize olan hitabesini okumak istiyorum yüksek müsaadelerinizle. (MHP
sıralarından alkışlar) "Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet,
muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin,
en kıymetli hazinendir. İstikbalde
dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahların
olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyetini müdafaa mecburiyetine düşersen,
vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür
edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali
görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi
bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim
olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve
hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî
menfaatlarını, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet,
fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey, Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi,
vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Büyük Atatürk'ün bu hitabesini okumamızdaki yegâne maksat, iki günden
beri bizi acı içinde kıvrandıran, Yüce Milletimizi acı içinde kıvrandıran;
tarihin en büyük medeniyetlerini ve devletlerini kurmuş olan Yüce Türk
Milletini, bu Yüce Parlamentoda aciz, beceriksiz, zavallı, borç batağında
bunalmış, boğulmuş, kendi kendini yönetemeyen bir millet ve devlet olarak
gösterip, Avrupa Birliğine jurnallayacak derecede, kendini kaybetmişçesine,
yanlış bir üslupla, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin içinde bulunmuş olduğu
sıkıntıları ve çıkmazları, Avrupa Birliğine ihbar edercesine, onun kapılarında
imkân dilenmek adına, Türk Milletinin şahsiyetinden, kimliğinden, kişiliğinden
taviz vermek pahasına ve Türk Milletinin malına, canına, namusuna kasteden
bebek katili Abdullah Öcalan'ın yaşatılmakla ödüllendirilmesine göz yuman bu
Avrupa Birliği uyum yasalarını buradan protesto ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
Avrupa Birliğine girebiliriz, Avrupa Birliğine asırlar önce girmişiz.
Avrupa Birliğine, Avrupa topraklarına çakmış olduğumuz Türkleri kıyamete kadar
oradan çıkarmak da mümkün değildir. Burada, elbette ki, heyecanımızı yeteri kadar anlayamayan veya anlayan
arkadaşlarımız var. Değerli arkadaşlar, siyaseti, ekonomiyi, sosyal meseleleri, hukuku,
insanla ilgili, toplumumuzla ilgili aklımıza gelen her şeyi burada
konuşabiliriz, ihtilaflı olabiliriz, iktidar, muhalefet burada çatır çatır bu
meseleyi tartışabilir, bunda bir mahzur yoktur; ama, hepimizin olmazsa olmazı
dediğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü noktasında, geleceğe dönük, onu tehlikeye atacak atılacak her adımdan
kendimizi korumamız ve sakınmamız gerekir. Bu sıralarda, doğu ve güneydoğudaki illerimizden seçilip gelen,
bileğinin hakkıyla Parlamentoya gelip Türk Milletine milletvekilliği yapan
arkadaşlarımı tanıyor ve biliyorum; ama, şu iki günden beri şaşırıyorum. Bu
partiler, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Doğru Yol Partisi ve diğer
partiler, Saadet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi, değerli arkadaşlar, bu
insanlar devlette görev yapmış insanlar, Genelkurmayın, askerî birimlerin,
millî istihbarat teşkilatlarımızın ve sair istihbarat kaynaklarının
raporlarından haberi var. Avrupa Birliğinin içinde odaklanmış olan birtakım güçlerin, PKK'yı ve
KADEK'i nasıl desteklediğini, nasıl finanse ettiğini bildikleri halde; onların
gelişmesine, palazlanmasına ve geleceğe dönük, Türk Milletine kastetmesine
müsaade edecek kanunları çıkarmaya nasıl vicdanları elveriyor?! Onları Allah'a havale ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen diğer milletvekillerinin adlarını okuyorum:
Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven, Adıyaman Milletvekili Hasari Güler. Lehte söz isteyenleri okuyorum: Elazığ Milletvekili Mustafa Gül,
İstanbul Milletvekili Masum Türker. Lehinde bir kişiye söz verebildiğim için, Elazığ Milletvekili Sayın
Mustafa Gül'e söz veriyorum; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Son söz milletvekilinin. ASLAN POLAT (Erzurum) - Hocam lehinde mi konuşacak? BAŞKAN - Sayın Polat... Sayın Gül, buyurun. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Yüce
Milletin iradesine saygı duyan, Türk milliyetçiliğine inanmış yiğit insanlarız.
Bu Meclisin çatısı altında görev yapan ve Anayasaya sadakatinden emin olduğumuz
sizlerin de, bu yasaya, gönlünüzce oy verdiğinize inanmıyoruz. Ben, şunu belirterek huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: Lütfen, vicdanınızın
sesini bir kez daha dinleyin ve bu yasalara hayır deyin. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Açık oylama talebimiz vardı Sayın Başkan. BAŞKAN - Açık oylama talebi yok... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Oylamaya geçildi Sayın Başkan. "Kabul
edenler" dediniz. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Gönderdik Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, önergeyle olur açık oylama talebi, yoktu; gönderseydiniz
yapardım. Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın milletvekilleri, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifini
görüşmek için, 6 Ağustos 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 06.30 |
|