DÖNEM
: 21 CİLT : 98 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 114 üncü Birleşim 18 . 6 . 2002 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
YOKLAMA IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Hatay Milletvekili Levent
Mıstıkoğlu'nun, Hatay İlindeki tarım arazilerinin maruz kaldığı sel
baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması 2. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
muhtarların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 3. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in,
Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir kitap ve filme ilişkin gündemdışı
konuşması B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. - Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekili Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, Avrupa Birliğine üyelik
süreci ve Kıbrıs sorunu konularına ilişkin genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/30) 2. - Kayseri Milletvekili Sevgi Esen ve 22
arkadaşının, Kayseri İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291) 3. - Osmaniye Milletvekili Birol
Büyüköztürk ve 23 arkadaşının, kamu harcamalarının yerindeliğini ve etkinliğini
sağlamak amacıyla, kamu harcamaları üzerindeki Parlamento denetimi konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/292) C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Bulgaristan-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanının beraberinde bir parlamento
heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1109) 2. - Güney Kore'nin başkenti Seul'de 23-26
Temmuz 2002 tarihleri arasında düzenlenecek olan Enformasyon Teknolojileri
Uluslararası Parlamenterler Birliği Konferansına vaki davete Türkiye Büyük
Millet Meclisini temsilen bir milletvekilinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1110) 3. - Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
Türkiye-Filistin Devleti Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasının uygun
mütalaa edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1111) 4. - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
TBMM'nin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin Komisyon Başkanlığı
tezkeresi (3/1112) 5. - Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun
Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1113) 6. - Kuzeyden Keşif Harekâtının görev
süresinin 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1114) V. -
ÖNERİLER A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Avrupa Birliğine üyelik süreci ve
Kıbrıs sorunu konularındaki genel görüşme önergesinin (8/30) öngörüşmelerinin
Genel Kurulun 18 Haziran 2002 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve
görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin DYP Grubu
önerisi 2. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
gübre fabrikalarının üretimde kullandığı doğalgaza ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7119) 2. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
bir İsrail vatandaşı hakkında basında çıkan bazı iddialara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/7139) 3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, AK
Parti Genel Başkanı hakkındaki soruşturmaya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/7156) 4. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Ağrı İlinin öğretmen ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/7254) 5. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Ağrı İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/7256) 6. - Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in,
trafik tescil işlemlerinin devrine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü
Kazım Yücelen'in cevabı (7/7260) 7. - Rize Milletvekili Mehmet
Bekaroğlu'nun, Trabzon'da bir lisede konferans izleyen öğrencilerin
protestoları sonrası çıkan olaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/7262) 8. - Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un,
İstanbul Üniversitesi Rektörünün Trabzon'daki konferanslarında meydana gelen
olaylara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı
(7/7271) 9. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
Hatay İline ayrılan yatırım ödenekleri ile projelere ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/7278) 10. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
Hatay İline ayrılan yatırım ödenekleri ile projelere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/7279) 11. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Sinop'ta yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/7290) 12. - İstanbul Milletvekili Mustafa
Baş'ın, TRT'deki yeniden yapılanma çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7317) 13. - Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın; Türk Hava Kurumu personeline, Türk Hava Kurumunun gelirlerine,
borçlarına ve faaliyetlerine, İlişkin Başbakandan soruları ve Devlet
Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7344, 7345) 14. - Gaziantep Milletvekili Nurettin
Aktaş'ın, İsrail ile yapılan ikili savunma ve askeri işbirliği anlaşmalarına
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı
(7/7346) 15. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, İstanbul Üniversitesi Rektörünün katıldığı bazı toplantılarda meydana
gelen olaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun
cevabı (7/7365) 16. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun; Sebze ve meyve tohum ve fidelerinin
teminine, GAP Bölgesindeki tarımsal sulamaya, - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in; Ankara İlindeki köylerin mera alanlarına, - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın; Sebze ve meyve üretiminde hormon
kullanımına, - Antalya Milletvekili Mehmet Zeki
Okudan'ın; Hormon kullanımına, tarım
laboratuvarlarına, buğdayın gümrük vergisi oranlarının düşürülmesine ve
çiftçilerin durumunda bir iyileştirme yapılıp yapılmayacağına, - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in; Çay üreticilerine verilen doğrudan gelir
desteğine, - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın; Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki çiftçilerin
toprak kiralarındaki artışa, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7357, 7359, 7363, 7367, 7371, 7377,
7381) 17. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in; Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına, Son beş yılda yapılan bürokrat
atamalarına, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Tunca
Toskay'ın cevabı (7/7414, 7468) 18. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/7420) 19. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7422) 20. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in; Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına, Son beş yılda yapılan bürokrat
atamalarına, İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M.
İstemihan Talay'ın cevabı (7/7432, 7454) 21. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in; Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına, Son beş yılda yapılan bürokrat
atamalarına, İlişkin soruları ve Çevre Bakanı Fevzi
Aytekin'in cevabı (7/7433, 7455) 22. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in; Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına, Son beş yılda yapılan bürokrat
atamalarına, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler'in cevabı (7/7436, 7477) 23. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in; Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına, Son beş yılda yapılan bürokrat
atamalarına, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa
Yılmaz'ın cevabı (7/7443, 7458) 24. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in; Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına, Son beş yılda yapılan bürokrat
atamalarına, İlişkin Devlet Bakanı Fikret Ünlü'den
soruları ve Devlet Bakanı Vekili Recep Önal'ın cevabı (7/7446, 7461) 25. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/7470) 26. - Ankara Milletvekili M. Zeki
Çelik'in, son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7481) 27. - Batman Milletvekili Alaattin Sever
Aydın'ın, Batman ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki tütün alımı, fiyatı ve
alternatif ürün yardımlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz
Karakoyunlu'nun cevabı (7/7487) 28. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in,
BOTAŞ'ın İran doğalgazı için yaptığı kompresör ünitesi ihalesine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7561) 29. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
Irak Habur Sınır Kapısı üzerinden yapılan motorin ithalatının durdurulmasının
sebeplerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın
cevabı (7/7572) 30. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun; Adıyaman ve çevresinde bulunan tarihi
eserlere, Adıyaman'da yürütülen projelere, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nejat
Arseven'in cevabı (7/7584, 7585) 31. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Adıyaman'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M.
İstemihan Talay'ın cevabı (7/7590) 32. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Sinop Boyabat Barajının yapım çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7599) 33. - Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan'ın, Doğu ve Güneydoğu illerindeki kaçak elektrik kullanımı ve abone
sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın
cevabı (7/7605) 34. - Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, ülkemizdeki elektrik üretim ve tüketimi ile yıllık elektrik kayıp
oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın
cevabı (7/7614) 35. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in; Bursa Yeşil Türbenin onarımına, – Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın; Bursa İlindeki taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarına İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M.
İstemihan Talay'ın cevabı (7/7616, 7618) 36. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in,
Bursa Yeşil Türbenin onarımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in
cevabı (7/7617) 37. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın; Diyarbakır Ergani'deki Gökiçi-1 petrol
kuyusunun kapatılmasının sebeplerine, Irak'tan gelen petrolü taşıma işini alan
firmaya, İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7622, 7623) 38. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Türkiye'nin, tanıtımı ve turizme katkı amacıyla yurt dışındaki gazetelere yapılan
ödemelere ve Türkiye aleyhinde yayın yapan bir gazeteye ilişkin sorusu ve
Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın cevabı (7/7628) 39. - Ankara Milletvekili Birkan Erdal'ın,
Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Çevre
Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/7645) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
dört oturum yaptı. Genel Kurulu ziyaret eden
Türkiye-Azerbaycan Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça
"Hoş geldiniz" denildi. İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar
Öztürk, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun uygulanmasında görülen
aksaklıkların giderilmesi ve korsan yayıncılığın önlenmesine, Kocaeli Milletvekili Osman Pepe, İzmit
kentsel ve endüstriyel su temin projesi hakkında ulusal basına verilen
ilanlara, Batman Milletvekili Faris Özdemir, Batman
İli ve sorunlarına, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786), Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/777) (S. Sayısı : 557), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/886) (S.
Sayısı : 827) Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin oylanması sırasında
istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda, Genel Kurulda
toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 18 Haziran 2002 Salı günü, saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime saat 15.51'de son verildi.
No. : 161 II. - GELEN KÂĞITLAR 17 . 6 . 2002
PAZARTESİ Tezkereler 1. - Salih İzzet Erdiş
Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi
(3/1107) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002) 2. - Hasan Aydoğan ve
Türkan Özen Haklarındaki Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık
Tezkeresi (3/1108) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002) Sözlü Soru Önergeleri 1. - İstanbul
Milletvekili Ahmet Güzel'in, bir vatandaşın çeşitli şekillerde kamuoyuna
yansıyan faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1915) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 2. - İstanbul
Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul Ataköy 60 ıncı Yıl İlköğretim Okulunda
yüzme havuzu yaptırıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1916) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 3. - İstanbul
Milletvekili Ahmet Güzel'in, çeşitli şekillerde basında yer alan bir vatandaşın
ödediği vergilere ve iş alanına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1917) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 4. - Osmaniye
Milletvekili Birol Büyüköztürk'ün, Aralık ayı enflasyon oranının memur maaş
artışına yansıtılmadığı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1918) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 5. - İstanbul
Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yapması gereken
Olimpiyat Stadı alt yapı hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1919) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002) 6. - İstanbul
Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul-Gazi Osman Paşa'da, SSK ile anlaşmalı
özel bir hastaneye yapılan sevklerle ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1920) (Başkanlığa geliş tarihi :
13.6.2002) 7. - İstanbul
Milletvekili Ahmet Güzel'in, Olimpiyat Stadının D-100 Karayolu Bağlantı
Projesine ve Kuzey Otoyolu Projesine bağlantısının düşünülüp düşünülmediğine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1921) (Başkanlığa
geliş tarihi : 13.6.2002) 8. - İstanbul
Milletvekili Ahmet Güzel'in, birden fazla sekreter ve danışman ile çalışan
milletvekillerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru
önergesi (6/1922) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Çanakkale
Milletvekili Sadık Kırbaş'ın, kalkınmada öncelikli yörelerin belirlenmesindeki
kriterlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli)
yazılı soru önergesi (7/7749) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 2. - İstanbul
Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul'da bazı siyasi partilerce sohbethane veya
temsilcilik adıyla açılan yerlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7750) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 3. - Kayseri Milletvekili
Sevgi Esen'in, Kayseri'deki bazı sulama projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7751) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.6.2002) 4. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Harran Üniversitesi birincisi İlahiyat Fakültesi öğrencisine
söz hakkı verilmediği iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7752) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 5. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Karen Fogg'a ait elektronik posta mesajlarına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi
(7/7753) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002) 6. - Mardin Milletvekili
Veysi Şahin'in, Mardin-Dargeçit İlçesine Ziraat Bankası şubesi açılmamasının
nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7754)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1. - İstanbul
Milletvekili Nazire Karakuş'un, İstanbul Boğazı köprülerinin geçiş ücretlerinin
kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7047) 2. - Siirt Milletvekili
Ahmet Nurettin Aydın'ın, Hintli bir yogacının ülkemizde düzenlediği ayine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7144) 3. - Diyarbakır
Milletvekili Osman Aslan'ın, bölge müdürlüklerinin kapatılması hakkındaki
Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi(7/7149) 4. - Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Karaman'daki belediyelerin İller Bankasına olan borcuna ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7150) 5. - Kayseri Milletvekili
Salih Kapusuz'un, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7152) 6. - İzmir Milletvekili
Rifat Serdaroğlu'nun, ulusal televizyon kanallarının Telekom'a olan borçlarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7161) 7. - Sakarya Milletvekili
Nezir Aydın'ın, belediyelere aktarılan kaynaklara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7162) 8. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Gemerek Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7169) 9. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Merkez II. Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7170) 10. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Gürün Küçük Sanayi Sitesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7171) 11. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Sivas Meslek Yüksek Okulu
Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7173) 12. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Merkezi Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7175) 13. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Ek İnşaat
Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7176) 14. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Ek İnşaatı
Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7178) 15. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Projesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7179) 16. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Yıldızeli-Sivas ayrımı-Direkli-Bedirli-Hanlı Projesine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7182) 17. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas Kanalizasyon Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7183) 18. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Kangal Ayrımı-Gemerek 6 ncı Bölge Hududu Projesine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7184) 19. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Özen Barajı Gölü Altında Kalan Yollar Projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7185) 20. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Yıldızeli-Sivas-Zara, Sivas-Ulaş Projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7186) 21. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Zara-Geminbeli-Suşehri Projesine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7187) 22. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Kangal Küçük Sanayi Sitesi Projesine ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7191) 23. - Sivas Milletvekili
Abdüllatif Şener'in, Sivas-Merkez I inci Organize Sanayi Bölgesi Projesine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7192) 24. - Sakarya
Milletvekili Cevat Ayhan'ın, yabancı ülkelerle yapılan kamu görevlileri ve
ailelerinin mübadelesi protokollerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7202) 25. - Kocaeli
Milletvekili Osman Pepe'nin, ikinci el motorlu taşıtlarda taşıt alım vergisinde
yeni bir düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7207) 26. - İstanbul
Milletvekili Emre Kocaoğlu'nun, İstanbul'a üçüncü boğaz köprüsü yapılacağı
söylentilerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7209) 27. - Afyon Milletvekili
İsmet Attila'nın, SSK'daki görev değişikliklerine, atamalara ve yolsuzluk
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7210) 28. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, vergilerle ilgili olarak okutulan hutbeye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7211) 29. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, İsrail'in Filistin'i işgalindeki değerlendirmelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7212) 30. - Konya Milletvekili
Teoman Rıza Güneri'nin, esnaf ve sanatkârların ödedikleri SSK ve BAĞ-KUR
primlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7213) 31. - Kocaeli
Milletvekili Mehmet Batuk'un, Dünya Bankasıyla temel eğitime destek amacıyla
yapılan anlaşmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7216) 32. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, bütçeden ödenek ayrılan vakıf ve derneklere ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7218) 33. - Konya Milletvekili
Özkan Öksüz'ün, Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölge müdürlüklerinin
kapatılıp kapatılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7220) No. : 162 18 . 6 . 2002 SALI Tasarı 1. - Gülhane Askerî Tıp
Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1000) (Millî
Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.6.2002) Rapor 1. - İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz ve 55
Arkadaşının, Türk Millî Eğitim
Politikasına Aykırı, Keyfi ve İdeolojik Uygulamalarıyla Eğitim ve Öğretimde
Kargaşaya ve Huzursuzluğa Sebep Olduğu, Toplumsal Gerilime Yol Açtığı, Eğitim Sistemini
AB ve Uluslararası Standartlardan Uzaklaştırdığı ve Görevini Kötüye Kullandığı;
Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci Maddelerine
Uyduğu İddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu Hakkında Anayasanın
100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması
Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/5)
S.Sayısı: 878) (Dağıtma tarihi : 18.6.2002 (GÜNDEME) Genel Görüşme Önergesi 1. - Doğru Yol Partisi
Grubu adına Grup Başkanvekili Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, Avrupa
Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularında Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/30) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.6.2002) Meclis Araştırması Önergeleri 1. - Kayseri Milletvekili
Sevgi Esen ve 22 Arkadaşının, Kayseri İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve
kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.6.2002) 2. - Osmaniye
Milletvekili Birol Büyüköztürk ve 23 Arkadaşının Kamu harcamalarının
yerindeliğini ve etkinliğini sağlamak amacıyla, kamu harcamaları üzerindeki
Parlamento denetimi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/292)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.00 18 Haziran 2002 Salı BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 114 üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, 3
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Hatay
İlindeki tarım arazilerini su basmasıyla ilgili söz isteyen Hatay Milletvekili
Levent Mıstıkoğlu'na aittir. Sayın Mıstıkoğlu,
buyurunuz. IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. - Hatay
Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun, Hatay İlindeki tarım arazilerinin maruz
kaldığı sel baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 4 Haziran 2002 tarihinde Suriye'de bulunan enerji
barajının patlaması sonucu Hatay İlimizde meydana gelen sel felaketi üzerine
gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bana bu imkânı tanıyan, Hatay'ın gerçek
dostu, değerli Meclis Başkanvekilimiz Sayın Yüksel Yalova'ya teşekkür ediyorum.
Ayrıca, bugün çeyrek
finale yükselen Türk Millî Takımımıza başarılar diliyorum; inşallah, çeyrek
finalde de Türk Millî Takımı futbolcularımızın başarılarının devamını temenni
ediyorum. Sayın milletvekilleri,
bilindiği gibi, 4 Haziran 2002 günü saat 16.00 civarında Suriye'de bulunan,
yaklaşık 70-75 000 000 metreküp hacimli Zeyzun Barajının gövdesinin çökmesi
sonucunda yıkıldığı, Hatay Valiliğimize gelen bir ihbar telefonundan
öğrenilmiştir. Bunun üzerine, Sayın Valimiz, ilgili bakanlıklara bilgi, ilgili
birimlere de talimatlar vererek gerekli tedbirleri almaya başlamıştır. İçişleri
Bakanımız Sayın Rüştü Kâzım Yücelen olaydan haberdar edilmiş ve Sayın
Bakanımız, olayı saat saat takip ederek gerekli koordinasyonu sağlamıştır.
Kendilerine, huzurlarınızda, şahsım ve Hatay halkı adına teşekkür ediyorum. Ancak, tüm çabalara
karşın, Suriye'den ve Suriye'de bulunan Dışişlerinin Türk yetkililerinden
sağlıklı bilgi alınamamış; gece ise, Suriye'deki Dışişleri Bakanlığı
yetkililerinden, elçiliklerden, Hatay için bir tehlike olmadığı, çöken barajdaki
suların Suriye'deki arazilere yayıldığı, dolayısıyla korkulacak bir durum
olmadığı, hem Hatay Valiliğine hem Dışişleri Bakanlığına bildirilmiştir; ancak,
ertesi gün, Hatay'da, Asi Nehri hızla yükselmeye başlamış ve sabah saatlerinden
itibaren ekili alanlara büyük zararlar vermiştir. Bunun üzerine, Başbakan
Yardımcımız Sayın Genel Başkanımız Mesut Yılmaz'ın girişimleriyle, Dışişleri
bürokrasisi nihayet harekete geçmiş ve yine, Sayın Genel Başkanımızın
girişimleriyle, Hatay'a Dışişleri Bakanlığından bir heyet gönderilerek zarar
zıyanın yerinde gösterilmesi sağlanmıştır. Huzurlarınızda, bir kez de Sayın
Genel Başkanımıza teşekkür ediyorum. Başta Hatay Valimiz Sayın
Zeki Şanal olmak üzere, Devlet Su İşleri şube ve bölge müdürlükleri, Tarım İl
Müdürlüğü ve Tarım İl Müdürlüğü personeli, Piyade Alay Komutanlığı, İl Jandarma
Alay Komutanlığının üstün gayretleri ve zamanında alınan tedbirlerle, yerleşim
birimlerinde zarar olmamıştır. Sayın milletvekilleri,
Asi Nehri, Lübnan'da doğar, Suriye'den geçer, Eşrefiye'den sonra tamamen Türk
topraklarına geçerek, Samandağ İlçemizden Akdeniz'e dökülür. Suriye'deki
barajın yıkılmasından sonra Asi Nehri taşmış ve taşkın suları, ilk tespitlere
göre, yaklaşık 16 000 dekar tarım arazisi üzerinde ekili ürünleri yok etmiştir.
Bu arazilerin, yapılan ilk tespitlere göre, yüzde 90'ı pamuk, gerisi sebze
ekili alanlardır. Bu arazilere bu sene yeniden bir ürün ekilmesi artık mümkün
değildir; çünkü, arazinin kuruyup tekrar işlenebilir hale gelmesi zaman isteyeceği
ve pamuk ekilen alanlara ot ilacı atıldığı için buralarda ikinci ürün olarak
mısır ekilemeyeceği göz önünde tutulursa, bu arazilerin bu yılki ürünlerinin
kaybolduğu, yok olduğu ortadır. Taşkına sebep olan komşu
ülkenin, zaten güç durumda hayatını idame ettirmek için çalışan
üreticilerimizin, Hataylı çiftçilerimizin zararını tazmin etmesi gerekmektedir.
Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızın yoğun çaba göstermesini, Hatay çiftçisi ve
Hatay milletvekilleri olarak hep birlikte beklemekteyiz. Kesin tespitlere 17
Haziran 2002'de başlanmış olup, yaklaşık bir iki gün içerisinde
sonuçlanacaktır. Geçici tespitlere göre, Hacıpaşa, Bohşin, Varışlı'da Asi
Nehrinin taşması sonucu, Asi'nin taşmasını önleme amacıyla açılan feyezan kanalının,
önleme kanalının taşmasıyla Kurtuluş, Saçaklı ve Suvatlı Köylerinde taşkınlar
oluşmuş ve ekili ürünleri tahrip etmiştir. Değerli milletvekilleri,
ilimizde bulunan Amik Ovasının büyük kısmı Asi Nehrinden sulanmaktadır ve
yukarıda belirttiğim gibi, Asi Nehri,
Lübnan, Suriye ve Türkiye topraklarından, yani, üç ülkeden geçen
uluslararası bir sudur; ancak, Suriye, bu nehir üzerine 5 baraj yaparak, yazın
nehirdeki tüm suyu barajlarda toplamakta ve Hatay çiftçisine bir damla su
bırakmamaktadır; kışın ise, yağışların yoğun olduğu günlerde baraj kapakları
zaman zaman açılarak, Hatay'da sel baskınlarına sebep olunmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. LEVENT MISTIKOĞLU
(Devamla) - Atatürk Barajından saniyede 500 metreküp suyu Suriye'ye veren
ülkemiz, Asi Nehrinden uluslararası sular kapsamında belli miktarda suyu
Suriye'den mutlaka almalıdır. Aksi halde, geçen yıl sel afetinden, bu yıl baraj
patlamasından ürünü yok olan ve karşılığında hiçbir yardım alamayan
çiftçimizin, susuzluktan mesleğini sürdürme imkânı kalmamıştır. 2090 sayılı Afet Yasasına
göre, çiftçinin bu yasadan faydalanabilmesi, ancak, mal varlığının yüzde 40'ını
kaybetmesine bağlıdır; bunun da olabilmesi mümkün değildir; çünkü, mal
varlığının yüzde 40'ını kaybetmesi için evi olan veya arazisi olan çiftçinin
arazisinin de yok olması gerekmektedir; ama, çiftçimiz, arazi üzerinde ekilen
ürününün tamamını kaybettiği halde, 2090 sayılı Yasadan yararlanamamaktadır.
Dolayısıyla, 2090 sayılı Yasanın, mal varlığının değil, ekili ürününün yüzde
40'ını kaybeden çiftçinin Afet Yasasından yararlanmasını sağlamak üzere Yüce
Parlamento tarafından acilen değiştirilmesi gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, Hatay
çiftçimiz, hatta Türkiye çiftçimiz dört beş yıldır çok büyük sıkıntı
çekmektedir; ama, Hatay, afetlerden dolayı daha büyük sıkıntılara maruz
kalmıştır. Kıymetli hükümetimizin ve değerli Parlamentomuzun çiftçilerin
sorunlarına bundan sonra daha sıcak eğileceğini düşünüyorum. 2090 sayılı
Yasanın "mal varlığının yüzde 40'ını" değil "ürününün yüzde
40'ını kaybeden çiftçi" olarak değiştirilmesini Yüce Parlamentomuzdan
çiftçimiz beklemektedir. Bu konuda beni dinlemek
nezaketini gösterdiğiniz için ve Sayın Başkanıma da söz verdiği için teşekkür
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Mıstıkoğlu. Gündemdışı konuşmaya
hükümet adına yanıt vermek isteyen sayın bakanımız?.. Yok. Buyurun Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Hatay) -
Sayın Başkanım söz verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Değerli arkadaşım Levent
Mıstıkoğlu, Hatay'da, haziran ayında Asi Nehrinin taşması dolayısıyla yaşanan
sel felaketi sonucu Hataylı çiftçinin mağduriyetiyle ilgili Genel Kurulumuza
bilgi verdi; kendilerine teşekkür ediyorum. Hatayımız, gerçekten,
ülkemizin birçok bölgesinde olduğu gibi iki yıldır üst üste afet yaşamaktadır.
Afet sonrasında -afet, Allah'tan gelmiştir; bir şey diyecek halimiz yok-
çiftçimizin zararlarının karşılanması noktasında mevcut Afet Kanunu, maalesef,
tanımları eskidiği için sadra şifa olmuyor. Dolayısıyla, sayın arkadaşımın
ifade ettiği gibi, ben de, hükümetimizden, Afet Kanunundaki tanımların
yenilenerek, varlık kaybından çok ürün kaybına yönelinmesini ve bu yönde
düzenlemelerin yapılmasını istiyorum. Hataylı çiftçilerimiz,
topraklarının organik kısımlarını kaybediyorlar, verim düşüklüğü oluyor, ürün
kaybından çok toprak da özelliğini kaybediyor; dolayısıyla, zarar çok fazla.
Aracılığınızla, Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla, Hataylı çiftçilere,
insanlarımıza, ben de buradan geçmiş olsun diyorum, Allah bir daha ülkemizin
hiçbir yerine bu tür afetler getirmesin, göstermesin. Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben de size çok
teşekkür ediyorum. Biz de geçmiş olsun
dileklerimizi buradan iletiyoruz. Umarım, hükümetimiz, gereken düzenleme
konusunda bir tasarı çalışmasını başlatır. Gündemdışı ikinci söz,
muhtarların sorunları hakkında söz isteyen, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'e
aittir. Buyurun Sayın Çelik. (AK
Parti sıralarından alkışlar) 2. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, muhtarların
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Muhtarlarımızın sorunlarını anlatmak için huzurlarınıza geldim; ancak, takdir
edersiniz ki, yalnız muhtarlarımız değil, toplumumuzun tüm kesimleri, işçisi,
memuru, çiftçisi, işsizi ciddî sıkıntılar içerisindedir. Geçici de olsa,
milletimizi, yaşadıkları sıkıntılardan uzaklaştıran Millî Takımımıza ve onun
değerli Teknik Direktörü Şenol Güneş'e teşekkür ederek, kutluyor, çeyrek ve
yarı finalde Millî Takımımıza başarılar diliyorum. Ayrıca, muhtarların
sorunlarıyla ilgili olarak söz verdikleri için Sayın Başkana teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de 52 067 köy ve mahalle muhtarı vardır. Muhtarlarımız, 1924 yılında
çıkarılan yasayla köylerimizdeki, 1944'te çıkarılan yasayla da
mahallelerimizdeki görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Vatandaşlarımızın
ilk müracaat ettikleri, dert yandıkları, sorunlarına ortak bulmaya çalıştıkları
mekânlar muhtarlıklardır, dolayısıyla muhtarlarımızdır. İnsanımızın, doğumundan
ölümüne kadar, hayatının her safhasında, işçi de olsa, memur da olsa, bakan da
olsa, başbakan da olsa, muhtarlarla ilişki zorunluluğu vardır. Değerli milletvekilleri,
yaşamımızda bu derece önemi haiz olan muhtarlık müessesesinin ve
muhtarlarımızın birçok sorunu vardır. Muhtarlarımız, altmış yıl, yetmiş yıl
önce çıkarılan yasalarla görev yapmaya çalışmaktadırlar. Köy muhtarlarımızın
tüzelkişiliği vardır; ancak, mahalle muhtarlarının kimlik tanımlaması net
olarak belirtilmemiştir. Mahalledeki asayişten, tebligatların yapılmasından,
yoksullara yardımlardan, seçimlerdeki görevlerden, hâsılı devletin tüm
işlerinden sorumlu, devletin en alt kademedeki mümessili muhtarlarımıza 140 çeşit
görev ve sorumluluk yüklendiği halde, özellikle mahalle muhtarlarının
tüzelkişiliğinin olmaması garip bir durumdur. Değerli milletvekilleri,
bu yükleri yüklediğimiz muhtarlarımıza ne verdik diye baktığımızda, acıklı bir
tabloyla karşılaşmaktayız. Muhtarlar, mahallesinin en emin ve en saygın
kişileridir, seçimle görev üstlenirler, dolayısıyla mahallelerini en iyi bilen
insanlardır. Yerel yönetimlerin yapacağı tüm altyapı ve üstyapı faaliyetlerinde
muhtarların bilgilendirilmemesi, hizmetlerin verimliliğini düşürmektedir.
Bundan dolayı, yerel yönetimlerde muhtarlara yeni sorumluluklar ve yetkiler
mutlak surette verilmelidir. Muhtarlarımız, Bağ-Kurlu
olma zorunluluğunu anlayamamaktadırlar. İşveren değiller, tüccar değiller; ama,
muhtarlarımız, Bağ-Kurlu olmak zorundadırlar. Muhtarlarımız, 90 000 000 lira
ödenek almakta, 105 000 000 lira Bağ-Kur primi ödemektedirler; aldıkları ödenek
Bağ-Kur primini karşılamamaktadır. Bundan dolayı, birçok muhtarımız icralık
konumdadır. Muhtarlık binasının elektrik, su ve kirasını da, ne yazık ki,
muhtarlarımız kendi ceplerinden ödemektedirler. Değerli milletvekilleri,
muhtarlarımız bizden, mahallî idareler yasasının bir an önce çıkarılmasını,
1774 sayılı Kimlik Bildirme Yasasına işlerlik kazandırılmasını, belediye
meclislerinde mahalle muhtarları olarak yüzde 10 oranında temsil edilmelerini,
il genel meclisinde köy muhtarları olarak en az yüzde 10 oranında söz sahibi
olmalarını, sosyal güvenlik primi olan Bağ- Kur primlerini rahatlıkla ödeme
gücüne kavuşmak için mahallî idareler yasa tasarısındaki aylık ödenmesine esas
göstergenin 4 000 değil 8 000 olmasını veya muhtar maaşlarının asgarî ücrete
endekslenmesini talep etmektedirler. Köy bütçesine orman
ürünlerinden verilecek yüzde 5'lik katkının, köyde bulunan su, kum, taşocağı ve
madenlerden de verilerek köy bütçelerinin oluşturulmasını talep etmektedirler. İhtiyar heyeti üyelerine
sembolik de olsa bir gelir verilmesini, köy konaklarının il özel idarelerince,
mahalle muhtarlık binalarının da belediyelerce parasız yaptırılmasını talep
etmektedirler. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) FARUK ÇELİK (Devamla) -
Türkiye Muhtarlar Derneğinin kamu yararına derneklerden sayılmasını talep
etmektedirler. Netice olarak, değerli
milletvekilleri, Türkiye seçim atmosferine girmiştir. İktidar partilerine
mensup siz değerli arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Demokratik Sol Parti,
Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi olarak, üç yıllık
icraatlarınızdan dolayı mahalle ve köylerde siyasî faaliyette bulunmanız son
derece zorlaşmıştır. Halkla bütünleşmeniz, halk içerisinde olmanız gerçekten
çok zordur. Seçimlerden önce muhtarlarımızın yüzünü güldürecek düzenlemeler
yaparsanız, köy ve mahallelere girmenizin mümkün olabileceğini ifade ediyor; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Çelik. Gündemdışı üçüncü söz,
Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir kitap ve filmle ilgili söz isteyen Bursa
Milletvekili Sayın Orhan Şen'e aittir. Buyurun Sayın Şen. (MHP
sıralarından alkışlar) 3. - Bursa Milletvekili Orhan Şen’in, Kültür Bakanlığınca
ödül verilen bir kitap ve filme ilişkin gündemdışı konuşması ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın
Başkan, muhterem milletvekilleri; Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir kitap ve
filmle ilgili gündemdışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Millî Takımımızın Japonya galibiyetini yürekten kutluyor,
başarılarının devamını diliyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
"Emanet Çeyiz-Mübadele İnsanları" isimli kitaba, 1999 yılında, Kültür
Bakanlığınca bir ödül verilmiştir. Söz konusu kitapta, Türk Milletinin, Rum ve
Ermenilere soykırım yaptığını iddia eden, milletimizi ırz düşmanı, hırsız,
eşkıya vesaire gibi küçük düşürücü çok sayıda ifadeler bulunmaktadır. Konuyla ilgili Kültür
Bakanımızın cevaplaması talebiyle vermiş olduğum yazılı soru önergeme verilen
Sayın Bakan imzalı cevapta, kitaba, Bakanlıkça, roman dalında sadece 250 000
000 lira ödül verildiği, ayrıca kitapta, birlikte yaşadığı insanlara ve
komşularına Türk insanının göstermiş olduğu sadakatin ve hoşgörünün dile
getirildiği belirtilmekte, kitabın ana felsefesini de bu temanın oluşturduğu
ifade edilmektedir. Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakanın vermiş olduğu bu cevaptan, Sayın Bakanın, bu konuyla ilgili,
fevkalade yanıltıldığı ya da yanlış bilgilendirildiği anlaşılmaktadır. Şöyle
ki: Bir defa, kitap, bir roman değildir; çeşitli insanların hatıralarını dile
getiren hatırat türünden bir kitaptır. Dolayısıyla, böyle bir kitap nasıl olmuş
da roman olarak kabul edilmiş ve ödüle layık görülmüştür? İkinci olarak, Sayın
Bakanın cevabında belirttiği gibi, Türk insanının komşularına göstermiş olduğu
sadakat ve hoşgörüyü ne yazık ki, bu kitapta bulmak mümkün değildir. Şimdi, sizlerden ve Türk
Milletinden özür dileyerek bahse konu kitaptan bazı paragraflar okumak
istiyorum. Sayfa 76: "Bizim
köyde yoktu; ama, Kayseri'de çok Ermeni vardı. Karşı köyümüzde Ermeni vardı.
Türkler toplayıp götürdüler hepsini, sürgün... Nereye dedik? 'Gerzun'a' dediler.
Gerzun neresi? Bilen yok. Götürüp derelerde kesmişler, ırmağa dökmüşler
hepsini." Sayfa 77: "Fakat,
1918'de sıra bize geldi. Ermenilere yaptıklarını bizim Rum köylerine yapmaya
başladı Türkler." Sayfa 90: "Birkaç
gün sonra Ferizdağ'ı basıyorlar, kimi buldularsa kiliseye topluyorlar. Öldürüp
öldürüp kıyıp atıyorlar. Yağmaladılar Rum köylerini. Tuttukları insanları
kadın, kız, çocuk, bebe demeden öldürdüler." Sayfa 95: "Bizi
zorla dışarı çıkardılar. Baktık Koca Anastos dediğimiz Rum kaptanın başını kesmişler,
bir öküz arabası üzerine çarmık etmişler. Tokat'taki ahaliye
gösteriyorlar." Değerli milletvekilleri,
bunlar, benim, sizin ve yüce milletimin affınıza sığınarak okuyabildiklerim;
ancak, ne yazıktır ki, kitapta daha da ağır ithamlara sıkça rastlanılmaktadır. Şimdi soruyorum,
yukarıdaki satırlar, soru önergeme verilen cevaptaki gibi, sadakat ve hoşgörüyü
mü dile getirmektedir; yoksa, birilerinin Türk Milletine karşı duydukları kin
ve garez duygularını mı dile getirmektedir? Sözde Ermeni, Rum ve Pontus
soykırımı iftiralarını çürütmeye çalıştığımız bir dönemde, bu iftiraları
fütursuzca dile getiren bir kitaba, devletimizin bir bakanlığınca ödül
verilmesi doğru bir davranış mıdır? Bu ödül, soykırım iftiralarını dile
getirenleri daha da cüretlendirmez mi? Yine, cevap yazısında
"ödülün mahiyeti para ödülü olup, sadece 250 000 000 liradır"
denilmektedir. Değerli milletvekilleri,
ödül ödüldür; verilen ödülün mahiyeti veya ödül olarak verilen paranın miktarı
önemli değildir. Doğrusu, ben, bu kitaba verilen ödülü içime sindiremiyorum.
Kendisini Türk hisseden hiç kimsenin de içine sindirebileceğine inanmıyorum.
Merak ettiğim husus, bu ödülün geriye alınıp alınmayacağıdır. Bu ödülü verme
kararı verenlere ne gibi yasal işlemler yapılmıştır; ya da yapılacaktır, merak
etmekteyim. Değerli milletvekilleri,
Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir diğer eser de içerisinde etnik ayırımcılık
yapıldığı ve ordumuz ile polisimizi küçük düşürücü sahnelerin yer aldığı iddia
edilen "Büyük Adam-Küçük Aşk" isimli filmdir. Bu filmle ilgili vermiş
olduğum yazılı soru önergeme, Sayın Bakan imzalı cevap yazısında, filme 45
milyar lira ödül verildiği; ancak, Kültür Bakanlığına "Cumhur Bey"
olarak sunulan projenin adının yapımcısı tarafından sonradan değiştirildiği;
ayrıca, ilk verilen senaryonun dışına çıkıldığı belirtilmekte, filmin
gösteriminin yasaklandığı, verilen 45 milyar lira ödülün yasal faiziyle geri
alınması için hukukî işlemlerin başlatıldığı belirtilmektedir. Kısacası, Bakanlığın
filmin yapımcıları tarafından aldatıldığı ifade edilmektedir. Filme verilen 45
milyar lira ödülün geri alınması önemlidir... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın. ORHAN ŞEN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Böylece, yanlış bir
karardan dönülmüştür; ancak, filmin adının Bakanlıktan izinsiz
değiştirilmesinin ve Bakanlığa verilen senaryonun dışına çıkılmasının kanunî
bir müeyyidesi yok mudur? Bu aldatmaları yapanların yaptıkları yanlarına kâr mı
kalacaktır? Konunun muhataplarıyla ilgili ne gibi kanunî işlemler yapılmıştır? Muhterem milletvekilleri,
amacım, sanat eserlerine verilen ödülleri kınamak değildir; bilakis, devletin
bu tür destek ve teşvikleriyle sanatın bir yere varacağına inananlardanım.
Ancak, devletimizin kasasından çıkan her kuruşta tüyü bitmedik yetimin hakkı
vardır; dolayısıyla, bu tür ödüller dağıtılırken daha hassas olunmalı,
değerlendirme kurulları daha dikkatli davranmalı ve Türk Milletinin millî
hassasiyetleri gözardı edilmemelidir. Millî hassasiyetine ve millî
duyarlılığına inandığım Sayın Bakanımızın konularla ilgili cevabını ve tavrını
merakla bekliyor; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP,
ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şen. Sanıyorum, Kültür
Bakanımız bu konuşmanız sonrasında gerekeni yapacaktır. Gündemdışı konuşmaları
tamamlamış bulunuyoruz. Değerli arkadaşlarım,
gündeme geçmeden önce, ben de, sizler adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı adına ve Türk Milleti adına, dünyanın dört bir yanında yaşayan tüm
Türk vatandaşlarına bugünkü tarihî sevinci yaşatan Millî Takımımıza teşekkür
etmek ve tebriklerimizi sunmak istiyorum. (Alkışlar) Futbol Federasyonu Başkanı
Sayın Haluk Ulusoy ve yönetim kurulu üyesi arkadaşlarına, Teknik Direktörümüz
Sayın Şenol Güneş'e ve yardımcılarına ve elbette, millî futbolcularımıza da
teşekkür ediyoruz, başarılarının devamını diliyoruz. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul)- Sayın Başkan, aynı dileklere katıldığımı ifade etmek için yerimden
söz istiyorum. BAŞKAN- Sayın Şahin,
buyurunuz. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul)- Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Dile getirdiğiniz, Millî
Takımımızın başarısıyla ilgili temennileri ben de aynen paylaşıyorum. Yeşil
sahada 22 kişi koşmadı, aslında, o 22 kişi veya bizim 11 kişimiz, Türkiye'nin
tanıtımıyla ilgili çok önemli bir görevi ifa ettiler. Bugün, ülkeler, tanıtım
için çok yüksek meblağlar ayırıyorlar. Millî Takımımız, belki, trilyonlarca,
katrilyonlarca lirayla yapamayacağımız bir işi başarmıştır; o bakımdan, ben de,
teknik kadroya ve sahada bu başarıyı gösteren futbolcularımıza tebriklerimizi
ve takdirlerimizi sunmak istiyorum. Finale kadar
yükselmelerini temenni ederken, kupayla Türkiye'ye dönmelerini arzu ediyorum ve
başarılar diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - İnşallah
diyelim. Sayın Şandır, buyurunuz. MEHMET ŞANDIR (Hatay)-
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Gerçekten, bugün, Türk
Milleti olarak çok güzel bir gün yaşadık. Bize bunu yaşatan tüm
futbolcularımıza, tüm teknik kadroya, özellikle Şenol Güneş ve Ünal Karaman
kardeşimize ve diğer teknik heyet üyelerine, yönetenlere çok teşekkür ediyoruz,
bunun devamını diliyoruz, temenni ediyoruz ve geleceğine de inanıyoruz. Bu
gidiş, inşallah, futbolcularımızı kupaya uzatacaktır, finale uzatacaktır; biz
de bunu temenni ediyoruz. Tekrar teşekkür ediyorum,
sağ olun Sayın Başkanım. BAŞKAN- Siz de sağ olun
efendim. Sayın Gökbulut,
buyurunuz. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale)- Sayın Başkan, öncelikle, hassasiyetinize teşekkür ederim. Millî Takımımızın
başarısını kutluyorum; başta, Futbol Federasyonu Başkanımız Haluk Ulusoy ve
yönetim kurulunu, Millî Takım oyuncularını tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN- Sayın Güven,
Sayın Candan'la ikinize de söz vereceğim. Demokratik Sol Parti Grubu adına da,
eğer, arkadaşlarımızdan birisi grup görüşünü dile getirmek isterse, lütfen,
buyursunlar. Buyurun Sayın Veysel
Candan. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Millî Takımımızın, Dünya Kupası
maçlarındaki başarıları, millet olarak hepimizi, mutlaka, sevindirdi. En
azından ülkemizin tanıtılmış olması, diğer konulara da örnek olması açısından,
bu mücadeleyi anlamlı buluyoruz ve Millî Takımımızı yürekten destekliyoruz. BAŞKAN - Çok teşekkürler. Sayın Güven, buyurunuz. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkanım, Türk Millî Takımı, cumhuriyet tarihinde ikinci kez Dünya
Kupasına iştirak etti. Kore'de yapılan maçları izleme imkânını bulduğum için
bahtiyarım. Bir Türk vatandaşı olarak, onların başarılarına hem dua ettik hem
destek olduk. Şu anda, bugün yapılan maçta da, futbol tarihinde ilk 8 takım
arasına girme başarısını gösteren tüm futbolcularımızı kutlamakla birlikte,
teknik adamları, Futbol Federasyonu yetkililerini, halen Japonya'da bulunan
spordan sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü'yü de kutluyorum. Bu sıkıntılı
günlerimizde bize bir moral gelmiş gibi görünüyor. İnşallah, bu başarının,
diğer bütün konularda da olması en büyük dileğimdir. Saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Hasan Gülay,
buyurunuz. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Sayın Başkan, Millî Takımımızın Dünya Kupasında bu zamana kadar aldığı başarı
ve bugün aldığı başarı, halkımızı ortak mutluluğa yönlendirmiştir. O bakımdan,
Futbol Federasyonunun değerli üyelerine, gerek sahada, gerekse yedek
kulübesinde terini akıtan tüm değerli futbolcularımıza, ulusumuza verdiği bu
moral enjeksiyonu için teşekkür ediyorum ve futbol takımımızın yaptığı
disiplinli çalışmanın diğer gruplara da örnek olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Gülay. Ayrıca, TRT'ye de teşekkür
ediyoruz; bize bu imkânı sağladılar, son derece büyük bir malî külfete tahammül
ettiler. Sayın Genel Müdür Yücel Yener'e ve tüm arkadaşlarına teşekkür
ediyoruz. Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır. Bu sunuşlar uzun olduğu için, Divan Üyesi arkadaşımın
oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bir genel görüşme
önergesi vardır; okutuyorum: B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. - Doğru
Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün,
Avrupa Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularına ilişkin genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/30) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Avrupa Birliği gibi
ülkemizin ve insanımızın geleceği açısından hayatî bir önem arz eden konu,
hükümet tarafından ciddiyetle ele alınamamış ve zamanın oluşturduğu fırsatların
değerlendirilmesinde büyük zafiyet yaşanmış ve yaşanmaktadır. Gelişmeler
karşısında kesin tavır koyamayan hükümet, maalesef bu süreç içinde ortak bir
hükümet politikası da oluşturamamış ve ortaya koyamamıştır. Helsinki sonrası
Katılım Ortaklığı Belgesinde Kıbrıs'ın kısa vadeli kriter niteliği kazandığını
Sayın Ecevit ve hükümet unutmuş görünmektedir. Özellikle Ulusal
Programda belirtilen anadilde yayın ve öğrenme hususlarında hükümet, yine bir
politika oluşturamadığı gibi, sadece idam meselesinin halliyle müzakere
sürecinin başlayabileceği gibi bir yanılgıya düşmüş bulunmaktadır. Bu nedenle, kararlı
politika oluşturmak bir yana, Türkiye için böylesine temel meselede ortaklar
arasında derin görüş ayrılıkları doğmuş, konu hükümet politikasının dışına
taşmıştır. Farklı ve zıt söylemler
toplumda da Avrupa Birliğini isteyenler ve istemeyenler gibi kamplaşmaya ve
kutuplaşmaya neden olmuş, konu sağlıklı bir zeminde tartışılıp
olgunlaştırılmaktan çıkmıştır. Kısa ve orta vadeli
taahhütlerin zamanlaması açısından büyük bir yanılgıya düşülerek, Kıbrıs konusu
öncelikli önemini kaybetmiş görünmektedir. Özellikle Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterinin Kıbrıs'ı ziyaretinden sonra Birleşmiş Milletlerde ülkemiz lehine
oluşan görüş dahi hükümetçe anlaşılamamış ve doğan fırsatlar
değerlendirilememiştir. Kıbrıs sorununun
çözümünün 24 Ekime kadar uzatıldığı da gözardı edilerek özellikle AB İspanyol
Dönem Başkanının bu konudaki sözleri dahi ciddiye alınmamıştır. Kıbrıs
konusunun dışımızda çözümlenmesinin ve Avrupa Birliğine alınması halinde
ülkemiz açısından doğacak sakıncaları dahi kavramakta hükümet zafiyet içindedir. İç çekişme ve
tutarsızlıkla, Avrupa Birliği politikası ortaya koyamayan hükümetin ve onun
fiilen olmayan Başbakanının muhalefete sorumluluk yükleyerek muhatap almaya
çalışan girişimlerinin haklı hiçbir yanı yoktur. Kısa vadeli ve öncelikli
Kıbrıs konusunda yaklaşan ve vahim sonuçlar doğurabilecek gelişmelere karşın,
çaresiz ve yetersiz kalan hükümet, orta vadeli diğer taahhütlerini eşzamanlı
olarak ele almakla, toplumda kaos yaratan bir tartışma ve oluşumun doğmasına
neden olmuştur. Türkiye'nin, Avrupa
Birliği üyeliğinin böyle bir hükümet yapısı ve iradesi ile gerçekleşmesi mümkün
değildir. Bu şartlarda bir hükümet
boşluğu, hatta yokluğunun yaşandığı gerçeği karşısında, Avrupa Birliği
sürecinin tüm yönleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınması,
tartışılması ülke çıkarlarımız açısından kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu itibarla, yukarıda
belirtilen hususlarla ilgili olarak gerekli değerlendirmelerin sağlıklı bir
şekilde yapılabilmesini temin için, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince bir genel görüşme
açılmasını Grubumuz adına arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Ali Rıza Gönül Aydın DYP Grup Başkanvekili BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Önerge gündemde yerini
alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır. Meclis araştırması
önergeleri vardır. İlk önergeyi okutuyorum: 2. - Kayseri Milletvekili Sevgi Esen ve 22 arkadaşının,
Kayseri İlinin ekonomik, sosyal kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/291) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Kayseri İlinin ekonomik,
sosyal ve kültürel soranları ile özellikle kamu yatırımları, kamu hizmetleri ve
özel sektörün teşvik edilmesi gibi alanlarda ortaya çıkan sorunların
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98
inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz. 1 - Sevgi Esen (Kayseri) 2 - Oğuz Tezmen (Bursa) 3 - Mustafa Örs (Burdur) 4 - Saffet Kaya (Ardahan) 5 - Ramazan Gül (Isparta) 6 - Murat Akın (Aksaray) 7 - Mehmet Gölhan (Konya) 8 - Kemal Kabataş (Samsun) 9 - Ali Rıza Gönül (Aydın) 10 - Hakkı Töre (Hakkâri) 11 - Necati Yöndar (Bingöl) 12 - Teoman Özalp (Bursa) 13 - İbrahim Konukoğlu (Gaziantep) 14 - Metin Kocabaş (Kahramanmaraş) 15 - İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir) 16 - Mehmet Gözlükaya (Denizli) 17 - Nurettin Atik (Diyarbakır) 18 - Mahmut Bozkurt (Adıyaman) 19 - Mehmet Yalçınkaya (Şanlıurfa) 20 - Mümtaz Yavuz (Muş) 21 - Ayvaz Gökdemir (Erzurum) 22 - Yıldırım Akbulut (Ankara) 23 - Doğan Güreş (Kilis) Gerekçe: Kayseri, coğrafî, tarihî
ve ekonomik yönden önemli bir konumda olmasına rağmen, son yıllarda mevcut
durumunu korumakta zorlanmaktadır. Kayseri'nin giderek büyüyen ve adından söz
ettiren sanayi kuruluşlarının, bir gelişme planı çerçevesinde darboğazlarının
giderilmesi, sorunlarının ivedilikle çözüme ulaştırılması gerekmektedir. Kayseri Merkez İlçesi ve
diğer ilçeler, kırsal ve kentsel alanlar arasındaki ekonomik ve sosyal
gelişmişlik farklılıkları, farklı sorunları ve farklı gelişme politikalarını
gündeme getirmektedir. Kayseri İlinin tarihî
İpek Yolu gibi önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunması; tarımsal
arazilerinin kıt ve verimsiz oluşu; Kayseri halkını, ekonomik alanda ticarî ve
üretime dönük faaliyetlere sevk etmiştir. İlin esnaf ve zanaatkârlık süreci,
zaman içerisinde, proto endüstriyel ve merkantil bir yapıdan modern bir
girişimciliğe dönüşmüştür. İlin ticaret ve zanaat
alanında sahip olduğu geçmiş ve bunlarla birlikte oluşan ve gelişen
girişimcilik kültürü ve cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapılan kamu
yatırımlarıyla birlikte, özellikle 1985'ten sonra uygulanan teşvik sistemi,
Kayseri İlinin sanayi kuruluşlarının da büyük ölçekli işletmelere dönüşmesinde
önemli bir rol oynamıştır. Günümüzde ise, Kayseri,
sahip olduğu yeterli sermaye birikimiyle, zengin yeraltı ve yerüstü
kaynaklarıyla, gelişmiş beşerî altyapısıyla ne yazık ki, ekonomik ve sosyal
çöküntüyle karşı karşıyadır. Kayseri, ekonomik açıdan
hem sanayileşmiş hem de tarım ve hayvancılığa bağlı bir yapıyı içinde
barındırmaktadır. İlin mevcut sorunlarına iki farklı kesim açısından bakarak
çözüm önerileri geliştirmek gerekmektedir. Kırsal kesimde tarım ve
hayvancılığın desteklenmesi, hem bu kesimin sorunlarını çözecek hem de merkeze
göçü engelleyecek, ayrıca, gelir dağılımındaki farkı da azaltacaktır. Başta
tarım ve hayvancılık olmak üzere ilçeler itibariyle çeşitlilik arz eden; halı
ve kilim dokumacılığı, küçük ölçekli sanayi, maden rezervleri ve turizm gibi
potansiyelleri harekete geçirecek yatırım ve projelere öncelik verilmelidir. Kamu potansiyeli olan
yerlerde küçük sanayi sitesi, organize sanayi bölgesi, sulama projeleri,
eğitim, sağlık gibi fizikî ve sosyal altyapı yatırımlarına öncelik
verilmelidir. Bu noktada, ilde devam eden 300 ortaklı Kayseri Demirciler Küçük
Sanayi Sitesi ve 28 ortaklı Tomarza Küçük Sanayi Sitesi inşaatlarına destek
verilmelidir. İlde, Merkez I, II,
Hacılar, Talas gibi organize sanayi bölgelerine, Kayseri İlinde toplam 8
organize sanayi bölgesi projesi desteklenmelidir. Talas (Başakpınar) Organize
Sanayi Bölgesi Projesi, bir an önce, bölge halkının ve sanayicilerimizin
kullanımına açılmalıdır. Projesi devam eden Mimar Sinan, Develi, İncesu,
Tomarza Organize Sanayi Bölgeleri gerçekçi kredi ve ödeneklerle bir an önce
tamamlanmalıdır. Ülkenin en büyük serbest
bölgesi konumunda olan Kayseri Serbest Bölgesinin de kurumsallaşması ve
etkinleştirilmesi yönünde çalışmalar hızlandırılmalıdır. 2002 yatırım
programına girmiş olan Konteyner Kara Terminali Projesi ve etüt çalışmaları
tamamlanan Kayseri Raylı Ulaşım Projesi bir an önce hizmete sokulmalıdır. Hukukun üstünlüğüne
inanan vatandaşlarımız, krize rağmen, çökmüş finans sistemine rağmen, büyüme
oranlarının eksilere inmesine rağmen, halen bu ülkeye inanmakta ve geleceğe
olan ümitlerini yitirmemek için direnmektedirler. Kayseri İlinin, ekonomik,
sosyal ve kültürel sorunları ile özellikle kamu yatırımları, kamu hizmetleri ve
özel sektörün teşvik edilmesi gibi alanlarda sorunlarının araştırılıp
incelenmesi ve elde edilen veriler çerçevesinde gerekli önlemlerin alınması
için, TBMM'ce bir araştırma komisyonunun kurulması gerekmektedir. Arz ederiz. BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır. Diğer önergeyi
okutuyorum: 3. - Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk ve 23
arkadaşının, kamu harcamalarının yerindeliğini ve etkinliğini sağlamak
amacıyla, kamu harcamaları üzerindeki Parlamento denetimi konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/292) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Kamu harcamalarının
etkinliğini sağlamak için, Anayasanın 98 inci maddesi, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz. 1 - Birol Büyüköztürk (Osmaniye) 2 - Mustafa Gül (Elazığ) 3 - Mükerrem Levent (Niğde) 4 - Ali Özdemir (Gaziantep) 5 - Bekir Ongun (Aydın) 6 - Yener Yıldırım (Ordu) 7 - Ali Serdengeçti (Manisa) 8 - Mehmet Nuri Tarhan (Hatay) 9 - Nesrin Ünal (Antalya) 10 - Lütfi Ceylan (Tokat) 11 - Hasan Kaya (Konya) 12 - Bedri Yaşar (Gümüşhane) 13 - Hidayet Kılınç (İçel) 14 - Mehmet Telek (Afyon) 15 - Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) 16 - Ahmet Aydın (Samsun) 17 - Hüseyin Kalkan (Balıkesir) 18 - Osman Fevzi
Zihnioğlu (Sakarya) 19 - Mükremin Taşkın (Nevşehir) 20 - Hasan Çalış (Karaman) 21 - H. Hüseyin Balak (Tokat) 22 - Mehmet Hanifi
Tiryaki (Gaziantep) 23 - İsmail Hakkı
Cerrahoğlu (Zonguldak) 24 - Bozkurt Yaşar Öztürk (İstanbul) Gerekçe: Daha az vergi alabilmek
ve ülkenin kaynaklarını daha iyi değerlendirebilmek için nasıl daha iyi kamu
harcaması yapabiliriz? Bu soru, bir o kadar,
paralarının karşılığını alamadıkları; yani, kamu hizmetlerinden ödedikleri
vergilerle mütenasip şekilde yararlanamadıkları hissine kapılan vatandaşları da
ilgilendirmektedir. Hemen hemen bütün
dünyada, yeni bir yönetim felsefesi ışığında, kamu yönetimlerinin yeniden
yapılandırılması arayışları sürmektedir. Bilindiği gibi, yeni yönetim
felsefesi, merkezî hiyerarşik yapıların desantralizasyonunu, verimlilik, etkinlik
ve hizmet kalitesi temelinde sonuçlarda odaklanılmasını; kamu yönetiminde
sağduyulu bir yaklaşımın benimsenmesini ve esnek davranılmasını; risk almaktan
kaçınmak yerine, riskleri yönetmeyi ve kamu yönetiminde hesap verme sorumluluğunun
yerleştirilmesini esas almaktadır. Daha iyi harcamanın
sağlanması için, meclislerin, hem harcamaları ve kaynaklarını hem de bunların
etkinliğini gerçekten denetlemesi gerekir. Bunun sonucu olarak, değerlendirme
ve denetim, parlamentonun bütçe faaliyetinin merkezine yerleşmektedir. Denetlenecek olan,
hükümetten çok daha fazla, idarî teşkilattır. Parlamento tarafından
yürütülen değerlendirme ve denetleme misyonlarının güçlendirilmesi, devletin
işleyişinde -uzun zamandır engellere
takılıp duran- daha derin dönüşümler için gerekli itici güç olabilir ve
olmalıdır. Bir harcama mantığını,
bir sonuç mantığını ikame etmektir; kamu makamlarının, her zaman daha fazla
isteme geleneklerine son verip, icraatlarının etkinliğine, durmadan, daha fazla
dikkat etmeleridir; verilerin orta veya uzun vadeli projeksiyonlarını
gerçekleştirip, kısa vade ve bir yıllık süre yüzünden felç olmamaktır;
muhalefetin, parlamento bünyesinde esas görevini yerine getirebilmesidir.
Parlamentonun (bütçeyle ilgili veya sosyal mahiyetteki) kamu harcamalarını
gerçek anlamda denetleyerek ve anlaşılmaz -çok kere, zaten, anlaşılmaz olmak
için düzenlenmiş- rakamlı verileri değil, konuların özünü tartışarak, dahası,
tercihlerini yapmak ve onlara uyulmasını gözetmek için, kamu alanı hakkında, bölük
pörçük değil, bütünü kuşatıcı bir bakış açısına sahip olarak, rolünün tam
hakkını vermesidir. BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum: C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. -
Bulgaristan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanının beraberinde bir
parlamento heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1109)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna TBMM Başkanlık Divanının
14 Mayıs 2002 tarih ve 102 sayılı Kararıyla, Bulgaristan-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki Parlamento Heyetinin
ülkemize davet edilmesi kararlaştırılmıştır. Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım: 2. - Güney
Kore'nin başkenti Seul'de 23-26 Temmuz 2002 tarihleri arasında düzenlenecek
olan Enformasyon Teknolojileri Uluslararası Parlamenterler Birliği Konferansına
vaki davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir milletvekilinin icabet
etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1110) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Güney Kore'nin başkenti
Seul'de 23-26 Temmuz 2002 tarihinde düzenlenecek olan Enformasyon Teknolojileri
Uluslararası Parlamenterler Birliği Konferansına (IPAIT) Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen bir milletvekili davet edilmiştir. Anılan davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi okutup,
oylarınıza sunacağım: 3. -
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Filistin Devleti Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulmasının uygun mütalaa edildiğine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1111) 17
Haziran 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 6 Haziran 2002 tarih ve 103 sayılı Kararı ile
Türkiye - Filistin Devleti Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulması uygun
mütalaa edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesi uyarınca, anılan Dostluk Grubunun kurulması Genel Kurulun tasviplerine
sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım: 4. - İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun TBMM'nin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına
ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/1112) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Komisyonumuzun 13 Haziran
2002 tarihli 28 inci toplantısında, ülkemizde ve dünyada meydana gelebilecek,
komisyon görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale edilebilmesini
sağlamak amacıyla, Komisyonun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu
dönemde de çalışmasına ve bu hususta Komisyon Başkanına yetki verilmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir. Çalışma kararının Genel
Kurulda okunarak, oylanması hususunda gereğini yüksek müsaadelerinize saygıyla
arz ederim. Hüseyin
Akgül Manisa Komisyon
Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım: 5. - Devlet
Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1113) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı Prof. Dr.
Ramazan Mirzaoğlu'nun "Posidonia Denizcilik Fuarı"na katılmak üzere
bir heyetle birlikte 1-8 Haziran 2002 tarihleri arasında Yunanistan'a yaptığı
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan Liste : Arslan Aydar Kars
Milletvekili Ayhan Çevik Van Milletvekili BAŞKAN - Kabul edenler... KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan, bizim bakanlar, böyle, kendi dostlarını gezmeye götürürlerse
olmaz; bu istismar ediliyor hükümet tarafından. BAŞKAN - ...Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bu, her zaman yapılan,
mutat bir uygulamadır Sayın Genç. Doğru Yol Partisi
Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce
okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım: V. -
ÖNERİLER A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Avrupa
Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularındaki genel görüşme
önergesinin (8/30) öngörüşmelerinin Genel Kurulun 18 Haziran 2002 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ve görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam
edilmesine ilişkin DYP Grubu önerisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 18
Haziran 2002 Salı günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim. Saygılarımla. Turhan
Güven İçel DYP
Grup Başkanvekili Öneri: 18 Haziran 2002 tarihli
Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (8/30) esas numaralı Avrupa
Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularındaki genel görüşme
önergesinin öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Haziran 2002 Salı günkü
birleşiminde yapılması ve görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam
edilmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin lehinde
söz talepleri vardır. İlk olarak, İçel
Milletvekili Sayın Turhan Güven. Buyurunuz Sayın Güven.
(DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Doğru Yol Partisi Grubu adına
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Türkiye, hedefini tespit
etmiştir. Dilerim ki, Türk Millî Takımının, Avrupa'ya değil, dünyaya girişi
gibi, Türk Devletinin ve Türk Milletinin de Avrupa Birliğine girişi, süreç
olarak daha hızlı bir tempoda gider. Gider; ama, nasıl gider?! Bir taraftan
Avrupa Birliğine girmek için hazırlık yaparken -onlarca verilen tavsiye değil-
kendi ağzımızla ve metinlerimizle verdiğimiz şeylerde, orta vadede ve kısa
vadede çözülmesi gereken konularda çok daha değişken bir takdim tehir
yaşamaktayız. 24 Ekime kadar, Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine alınma süreci
içerisindeki durumu açıklık kazanacaktır. Fakat, hükümete bakıyoruz, hiçbir
hazırlık yok; ortaklara bakıyoruz, tam bir çelişki içerisindeler; birinin
dediğini öbürü tekzip ediyor; ama, adı yine uzlaşma hükümeti! Peki, 24 Ekime kadar siz
bir hazırlık yapmazsanız, yarın Avrupa Birliğiyle görüşmeleri başlatırsa, ondan
sonraki duruma siz nasıl müdahale edeceksiniz?! Vatandaşı yanıltmaya falan
gerek yok. Türkiye'de yapılan istatistikî değerlendirmelerde de, anketlerde de
milletin yüzde 75 ilâ 80'inin Avrupa Birliğine girmek istediği anlaşılıyor.
"Niye" diye sorulduğu zaman, "daha zengin olmak için"
cevabı ortaya çıkıyor. O zaman, Avrupa Birliğine girmenin birtakım şartları varsa,
sizin, o noktaya gelmeniz için bir gayret içerisinde olmanız lazım. Türkiye, Avrupa Birliğine
girmelidir; onuruyla girmelidir, haysiyetiyle girmelidir, çalışmasıyla
girmelidir; ama, bu giriş süreci içerisinde, tren çoktan kalkmış giderken, biz
hiçbir şey yapmadan, kısa vadede çözülmesi gereken konular üzerinde bir görüş
birliğine varmadan nasıl gireceksiniz?! Şimdi, çok enteresan bir
durum: "Bu hükümet meselesidir" deniliyor; fakat, muhalefetiyle
iktidarıyla, size, şuraya gelip de bir açıklama falan yapmak ihtiyacını kimse
duymuyor. O katılım belgesi, diğer konular, şurada onbeş dakika içerisinde,
sureta "bilgi vermek" adı altında geldi geçti; jet süratiyle geldi
geçti; içerisinde ne olduğunu milletvekillerine anlatan oldu mu? Evet, metin
uzundu belki; ama, satırbaşlarıyla dahi olsa, neler getirecek, neler götürecek;
biz neyi taahhüt ediyoruz; bunlar anlatılmalıydı. Bakın, 24 Ekimden sonra
Türkiye çok sıkışacaktır; neden; çünkü, eğer, Güney Kıbrıs'la olan işlemler
süratle tamamlanırsa, belli bir zaman içinde tamamlanırsa, bundan sonra,
Kıbrıs'ta muhatabınız Güney Kıbrıs değil, doğrudan doğruya Avrupa Birliği
olacaktır. İşte, âcil çözüm dediğimiz o. Yoksa, Kıbrıs'ın muhtariyeti,
egemenliği, birleşmesi falan olayı değil bu. Bunu birilerinin gelip anlatması
lazım. Bu birileri kim; bu hükümetin kendisidir, bu hükümetin başkanıdır. Gelmeli,
burada enine boyuna hepimiz tartışmalıyız. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Geliyor... Geliyor... TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Geldi de hayır mı dedik? Hoşgeldi, sefalar getirdi; sağlıklar diliyorum.
Gelsinler, anlatsınlar; çünkü, zaman geçiyor. HASAN GÜLAY (Manisa) -
Gelecek, merak etme. TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Şimdi bakın, Türk Millî Takımının başarılarının bir rahatlık getirdiği
anlaşılıyor. İnşallah bir üst tura daha çıkar; ama, siz o zaman ne
yapacaksınız; aybaşına kadar böyle idare edip, yine, gerçeklerin arkasına sığınarak
değil, milletten gerçekleri saklayarak, bu ayın sonunu getireceksiniz, sonra
Meclisi tatile sokacaksınız. Bu Meclisin tatil yapma gibi bir lüksü yoktur
değerli arkadaşlar. Sureta gerçekdışı ve sanal gündemlerle ne zamana kadar
idare edeceksiniz? Milletin fukaralığını, milletin işsizliğini, her geçen gün
inen binlerce kepengi siz nasıl açıklayacaksınız? Bakınız, son bir hafta
içinde neler oldu; yüzde 17 devalüasyon oldu; dolar 1 360 000'lerden, dün akşam
itibariyle 1 610 000'lere çıktı. Ne tedbiriniz var hükümet olarak, ne düşünüyorsunuz
hükümet olarak? VEYSEL CANDAN (Konya) -
Hiç... Hiç... TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Gerçekleri söyleyin, millet size o zaman belki inanır, belki güvenir. Siz
evvela bu güven duygusunu kaybetmiş durumdasınız, size kesinlikle inanmıyor.
Peki, onun yanında ne var; borsa dibe vurmuş, borsa 11 500'lerden 9 300'lere
kadar inmiş. Peki, ne oluyor? Değerli arkadaşlar,
bunlar öyle birkaç kişinin gayretiyle, bilmem neyiyle düzeltilecek şeyler mi;
değil. İşinize geldiği zaman, Yüce Meclis çözsün... Neyi; mesela, ölüm cezasını
Meclis çözsün. Peki, Meclisin asıl çözmesi gereken şu konularda niye size bilgi
verilmiyor?! Onu hükümet mi çözecek; öbürünü de hükümet çözsün. Niye; yarım
günde kanun tasarısını getirip, yarım günde değil yarım saatte geçirdikten
sonra, yarım günde de buradan çıkarmıyor musunuz?! Çıkarabilecek güce
sahipsiniz, sayıya sahipsiniz, parmağa sahipsiniz. O zaman, gelin, şu
gerçekleri de millete anlatın. Bu hükümet, gelsin, bunları teker teker anlatsın
da, millet de ne olduğunu görsün. Bu nedenle, bir önerge
verdik, bir genel görüşme önergesi; gerçeklerin hükümet tarafından burada ifade
edilmesi için. Tüm milletvekillerinin değil, tüm vatandaşların bu konuda
aydınlatılmasıdır konu. Bu, hükümetin de yararına olur; eğer, gerçekler şurada
ifade edilir, zabıtlara geçerse, millet gerçekleri görür, durum demek ki buymuş
der, bir değerlendirme yapar; ama, gelin görün ki, iktidar ortağı üç partinin
çok değerli grup başkanvekilleri de bu görüşmeye karşı çıktılar. Neyi, kimden
saklıyorsunuz değerli arkadaşlar?! Yani, bunu "zamanı geldiğinde
görüşülmek üzere" deyip de hasır altına sokmanın veya çok gerilerde
bulundurmanın, ne size yararı vardır ne de millete yararı vardır. Gelin, şunu görüşelim,
doğruları ifade etmeye çalışalım; ki ediyoruz; siz de doğruların ne olduğunu
tespitte, hem hükümete yardımcı olun hem de hükümet doğruları size ifade etsin,
siz de neyin ne olduğunu anlayın. Çünkü,
her zaman söylüyorum; Yüce Meclis, buradan bir virgülü dahi değişmeden
geçen kanunların ne olduğunu bilmeden geçti. Nereden döndü; benim oğlum bina
okur, döner döner yine okur, ya Cumhurbaşkanından döndü ya da Anayasa
Mahkemesinden döndü. Bakın, İçtüzük için
gerekçeli karar açıklandı; iptal kararı açıklandığından bu yana kaç ay geç-ti?
Henüz, İçtüzük değişikliğini getirdiniz mi?! Ha, bana öyle geliyor ki, bu, size
nasip olmayacak. Siz, işi, ne kadar sarkıtırsanız, geriye atarsanız atın, bu
seçim gelecektir; ama, sizin dediğiniz gibi, iki sene sonra falan değil;
göreceksiniz, milletin, iki sene falan, zaten beklemeye tahammülü kalmamıştır.
Bu bakımdan, gelin, şu önergemizi kabul edin, görüşelim, doğruları bulmakta
birbirimize yardımcı olalım. Zamanı geldiğinde "muhalefete ihtiyacımız
var" demiyor musunuz bazı şeylerde?.. Bir parti karşı çıktı diye, hemen
"gelin, efendim, size, siyasî hayatta bir imkândır, bir bilmem nedir,
falandır, siyasî kararlılık içinde olun" demiyor musunuz; diyorsanız,
gelin, bu konuda da aynı kararlılığı gösterin. İşin doğrusunu eğrisini bulalım
ve o zaman, Türkiye'de, vatandaş, sanal gündemler yerine, palyatif birtakım
tedbirlerin anlatılması karşısındaki durum yerine, gerçekleri görür,
değerlendirmesini yapar. Avrupa Birliğinin ne olup olmadığını, Kıbrıs
meselesinin ne olup olmadığını, ölüm cezasında, ta Altıncı Deklarasyondan
sonra, daha değişik şeyler içinde gelişmeler olup olmadığını nasıl öğrenecek;
buradan öğrenecek. Siz, dokuz ay evvel
değiştirdiğiniz Anayasada niye düşünmediniz o zaman, niye düşünmediniz? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Bilmiyorlar mı? TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Anayasa değişikliğinde 38 inci maddeye ilave yaparken neden düşünmediniz; ölüm
cezasını adi suçlar dediğiniz suçlarda kaldırdınız da, niye terörde, harp
halinde, bilmem nede kaldırmadınız?! Birbirinizi ikna için miydi; yoksa,
birilerini kandırmak için mi yaptınız bunu? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Onu söyle! TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Gelin, bunu, açıkça şurada ifade edin, biz de bilelim. Dokuz ay geçtikten
sonra, ta 2004 yılına kadar verilen süreyi de atlayarak, ille de bu olmalıdır
dediğiniz zaman, elinizdeki bazı şeyleri de veriyorsunuz; bakın, veriyorsunuz.
Bu, orta vadeli bir olaydır, orta vadede gereği yapılır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) TURHAN GÜVEN
(Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade
eder misiniz efendim. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir) - Uzlaşma vardı galiba... TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Efendim, ben, onları anlatıyorum zaten. Bakın, Avrupa Birliğinden bahsediyorum;
ama, siz, anlamak istemiyorsanız ona bir diyeceğim yok. Zaten, anlamadığınız
belli; anlasanız, işin vahametini anlarsınız. Yarın, elinizden kayıp gittiğini
gördüğünüz bir Kıbrıs karşısında yapacağınız bir şey kalmayacaktır. Onun için, gelin, siz, şu
önergemize "evet" deyin. Daha doğrusu, doğrulara "evet"
demenizi arzu ediyor; hepinizi saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Güven. Lehinde olmak üzere,
ikinci söz, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a aittir. Buyurun Sayın Candan. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. VEYSEL CANDAN (Konya)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçel Milletvekilimiz Sayın Turhan Güven
tarafından verilen genel görüşme talebi üzerinde Saadet Partisi Grubunun
görüşlerini arz edeceğim; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, hükümetin taraf
olmadığı, Danışma Kurulunda itiraz ettiği genel görüşmenin içeriğinde ne var;
buna bir bakalım. Yani, milletvekilimiz ne talep etmiş, evvela buna bir
bakalım. Diyor ki: Hükümet, Avrupa
Birliği müzakerelerinde yetersiz; ortaklar arasında mutabakat yok; hükümet
boşluğu var; zaman geçiyor, elimizi çabuk tutalım. Bunları, ben, başlıklar
altında alt alta yazdım ve size de takdim ettim Şimdi, bunda menfi olan
nedir; yani, muhalefetin katkısını reddetmede gerekçeniz nedir; bunu anlamak
mümkün değil. Ayrıca, böyle bir müzakerede Genel Kurulda milletvekili
arkadaşlarım, gerek Katılım Ortaklığı Belgesi gerekse Ulusal Programda bulunan
konularla ilgili görüşlerini açıklayacaklar. Yani, muhalefet, bir yerde size
"katkıda bulunalım" diyor Dünyanın neresinde,
düşünce ve görüşleriyle hükümete katkıda bulunacak bir muhalefetin talebi
reddedilir! Bu, 57 nci hükümette oluyor maalesef. Şimdi -önerge sahibini
söyledik- hükümet sözcüleri ne diyor; hükümet sözcüleri, Danışma Kurulunda
aynen şunu söylediler: "Genel görüşmeye gerek yok. Bu, hükümetin
işi." İyi de, hükümetin işi de, hükümetin de bir şey yaptığı yok zaten.
Dolaylı olarak görüşme açılırsa ne olur; bu soru akla geliyor. Tabiî, burada, hükümetin
Helsinki Zirvesinde ve diğer konularda yaptığı, özellikle, Kıbrıs'la ilgili
yaptığı yanlışlar ortaya çıkar; millet bazı şeyleri öğrenir; işte, hükümetten
rahatsızlık başlar; onun da önünü böylece kesmiş oluyoruz. Bize göre, bilinen ve
herkesin de anladığı iki temel konu var. Bir kere, bu hükümet denetimden
hoşlanmaz; öyle, araştırma önergesidir, soruşturma önergesidir, genel
görüşmedir... Yani, denetime uzak; bugün getirilen önergeler de bunu gösteriyor.
İkincisi, verilen
soruşturma önergeleri de, hepsi siyasî amaçlı diyerek, üç parti blok
oluşturuyor ve birçok yolsuzluk da, böylece, aklama paklama operasyonuyla
gündemden kaldırılıyor. Şimdi, kamuoyuyla
paylaştığımız çok önemli bir diğer konu daha var: Anavatan Partisi, Avrupa
Birliği konusunu siyasî ranta çevirmeye çalışıyor; yani, biz, müzakere ederiz,
biz yaparız, Avrupa Birliğine gireceksek biz gireriz gibi sakat bir anlayış
içinde. MHP de, millete verdiği sözü tutamamanın sıkıntısı içinde; halka dönüp
"Öcalan'ı biz idam edecektik; ama, biz ne yapalım, ortaklar muhalefetle
anlaştı, idamı kaldırdı" diyebilmek için fırsat arıyor ve Avrupa
Birliğinin düğüm noktası da belki burası; ama, bize göre o değil. Bizim için
esas olan, Avrupa Birliği sürecinde Kıbrıs çok önemlidir ve bu hükümet de
Kıbrıs'a hiç itibar etmiyor. Şimdi, buraya kadar olan
konuyu özetlersek; hükümet ortakları, kendi içlerinde parti oy hesapları
yapıyorlar. Halbuki, doğru olan neydi; parti menfaatlerinden önce, ulusal
menfaatlerimizin korunup gözetilmesi gerekirdi; bu açıdan da bu hükümet zayıf
not almaktadır. Değerli arkadaşlar,
Anavatan Partisi Genel Başkanının açıklamaları, bizi, Kıbrıs konusunda ciddî
olarak endişelendirmektedir. 10-15.6.2002'deki açıklamalarını veriyorum:
"Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesinde hükümette görüş ayrılığı
olduğu doğrudur..." Sayın Yılmaz söylüyor; doğrudur. "...yani,
Hükümet içinde anlaşamıyoruz; ümit ederim ki, hükümetin bozulmasına neden
olmaz." Daha tehlikeli bir açıklama yapıyor, yani, geçimsiz bir hükümetten
başlıyor, diyor ki: "Kıbrıs'ta artık somut adım atmalıyız; Rum tarafının
olduğu gibi, Sayın Denktaş'ın da atabileceği ilave adım..." Bu cümlenin
altını çiziyorum "ilave adım..." Sayın Mesut Yılmaz'ın buna gücü
yetmez, bunu açık söyleyeyim. Bu Parlamentonun izin vermediği hiçbir ilave adım
falan atılmaz; Türk Milletinin millî iradesine saygılı olmak mecburiyetindeyiz.
Batı dünyası bu demeci nasıl algıladı biliyor musunuz "ver, kurtul"
mantığıyla algıladı. Onun için, ben, bu genel görüşme talebini çok olumlu
buluyorum; aslında, burada müzakere etseydik, bu sözü kimler söyledi, bununla
ne söylemek istiyor, ne yapmak istiyor, bunları netleştirmiş oldurduk değerli
arkadaşlar. Şimdi, cevap bekleyen
sorular var: Acaba, Avrupa Birliği müzakerelerinde, hükümet üzerine düşeni
yaptı mı? Evvela, bunu cevaplandırmamız lazım; yoksa, Sayın Yılmaz'ın dediği
gibi, kavga mı ediyorlar?! Bir diğer önemli soru,
Ulusal Programda, orta ve uzun vadede yapılacak işlerle ilgili olarak şu ana
kadar neler yapılabildi? Bu iki soruya cevap bulduğumuz zaman, hükümetin bu
konularda üzerine düşeni yapmadığı görülecektir. Aslında, hükümet, Avrupa
Birliğini değerlendirirken sadece tek taraflı bakmaya ve ülkenin gündemini
idamla sınırlamaya çalışmaktadır. Halbuki, Kopenhag kriterlerini okuyan, gören
bütün arkadaşlarımız bilirler ki, Kopenhag kriterlerinde iki temel konu var:
Bir tanesi, hukukun üstünlüğü, demokratikleşme, insan hakları. İkinci ve çok
önemli olan konu; ekonomik performans, hükümetin ekonomik performansı. Yani,
siz, Kıbrıs'ta, idamda, şurada burada ne derseniz deyin, bu hükümetin
gösterdiği ekonomik ölçülere baktığımız zaman, sizin Avrupa Birliğine girmeniz
zaten mümkün değil. Onun için, metinleri okurken, değerlendirirken iyi bakmak
durumundayız. Aslında, biraz önce,
milletvekili arkadaşım ifade ettiler; yani, şu anda döviz yükseliyor, faizler
yüksek, enflasyon düştü deniliyor! Böyle bir ekonomi yok. Geçen hafta
içerisinde, hükümet, dolar bazında yüzde 70'e varan faizle borçlandı ve
içborcumuzda, şu bir ayda, 45 günde, asgarî 9,5 katrilyon artış var; yani,
böyle bir hükümet, içborcu artıran bir hükümet, dengesiz açıklamalar yapan bir
hükümet; zaten, Avrupa Birliği katılım kriterlerine göre Kopenhag'da yoksunuz.
Bir de milleti aldatmayın, doğruları söyleyin diye düşünüyorum. Şimdi, bir ülkenin
dışpolitikası millîdir. Bu sıralarda oturan bütün partiler, bu konuda millî bir
politika oluşturur ve hangi hükümet olursa olsun, ondan taviz vermeden o
politikalar devam eder. O politikaların birinci nirengi noktası da ulusal
menfaatlarımızın önplana çıkarılmasıdır. Şimdi, hükümete şu soruyu
sorsak: Avrupa Birliği, Kıbrıs'ta beklenmedik bir durum ortaya çıktı -defacto
bir durum çıktı- ve Kıbrıs'ı Avrupa Birliğine aldı; siz ne yapacaksınız? O
zaman, Avrupa Birliği-Türkiye münasebetleri ne olacak? Bunlara kim cevap
verecek?.. İşte, bu genel görüşmede bunlara da cevap aranacaktı; ama, bir
Dışişleri Bakanı var, üç yılda bir defa Genel Kurula geldi, 10 dakikalık bir
konuşma yaptı ve Ulusal Programın sunuş bölümünü; yani, içeriğini değil... Açık
ve net iddia ediyorum, bu Ulusal Program hakkında, ne milletvekilleri ne de
kamuoyunun hiçbir bilgisi yoktur. Şimdi, şöyle bir
değerlendirme yapalım: Hükümet ortakları kendi arasında anlaşamıyorsa, birinci
madde bu; iki, hükümet, genel Kurula bilgi vermiyorsa; üç, genel görüşmeyi de
reddediyorsa, bu, nasıl şeffaf devlet olacak veya bu süre içerisinde
kaybedilecek ekonomik, siyasî durumun faturasını kim ödeyecek? Yani, bu
ekonomik olsa... Hükümet "biz, bu yolsuzlukları elimizde bulduk,
kucağımızda bulduk, ekonomik dengesizlikler zaten vardı" filan diyor; ama,
bunların izahını nasıl yapacaksınız; bunu da anlamak mümkün değil. Şimdi, şu soruları da
sormak durumundayız: Siz, Ulusal Programı hazırlarken, bürokratlar dışında,
hangi kesimin görüşünü aldınız; hiç... Halk ne biliyor; hiç... Yani, aslında,
Avrupa Birliği süreci, Türkiye Halkı için, Türkiye insanı için bir kördüğüm
haline gelmiştir. Hükümetin, kapalı devre
çalışması, iletişim eksikliği ve tutarsızlığı neticesinde, ülkede şu tür
insanlar oluştu: Avrupa Birliğine girmek isteyenler, Avrupa Birliğine karşı
olanlar, Avrupa Birliği "bizi almaz" diyenler ve Avrupa Birliğine
girdiği gün zengin olma hayaliyle yaşayan insanlar. Bu hükümetin yanlış
politikalarından bu durum oluştu. Şimdi, bir soru daha
sormak istiyorum: Acaba, böyle bir genel görüşme açılsaydı, bundan kim zarar
görür veya kim fayda temin eder? Bize göre, kafasını kuma gömen bir hükümet
var; muhalefete görüşünü açıklama imkânı vermiyor, gelip burada bilgi vermiyor;
tenkitler yapılsa, öneriler yapılsa... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Hemen bitiriyorum müsaade ederseniz. ... hükümet, bu
söylediklerimizi değerlendirmeye alsa, grupların önerileri değerlendirilse,
mutlaka, ülke menfaatları açısından fevkalade daha iyi olacağı kanaatindeyim. Bu hükümet, bu
beceriksizliğiyle, evden hükümet yönetimiyle, Or-An'dan hükümet yönetimiyle,
toplanamayan Bakanlar Kuruluyla, bakan toplantısını protesto eden
bürokratlarıyla tam bir trajikomik manzara arz ediyor. Yani, bu ekonomik krizden,
bu hükümetin tavrını bitmiş ve tükenmiş bir hükümet olarak görüyoruz. Belki,
bundan sonra yeni oluşacak hükümetlerin önünü açmak için de bu hükümetin bir an
önce istifa etmesinin doğru olacağı kanaatindeyim. Saygılar sunuyorum. (SP,
DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Candan. Aleyhinde olmak üzere,
Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut; buyurunuz. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca (8/30) esas numaralı
genel görüşme önergesinin öngörüşmesinin gününün tespitine ilişkin olarak, grup
önerisi aleyhinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle de, Türk Millî
Futbol Takımımızın, Japon Millî Futbol Takımını yenerek çeyrek finale
yükselmesini tebrik ediyor, millî futbolcularımızı da bu vesileyle kutluyorum. Değerli milletvekilleri,
Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca verilen genel görüşme önergesinin
öngörüşme gününün tespitine ilişkin olarak önergeyi okuduğumuzda, esas konunun,
Avrupa Birliği ve Kıbrıs olduğunu müşahede etmekteyiz. Burada, arkadaşlarımız,
Avrupa Birliği ve Kıbrıs'la ilgili olarak görüşlerini ifade etti. Ben, şu hususu öncelikle
ve özellikle ifade etmek istiyorum ki, Avrupa Birliği, Türkiye'nin, Türk
Milletinin, cumhuriyetten sonra ikinci büyük medeniyet hamlesidir, herhangi bir
kurumun, kuruluşun veya herhangi bir partinin de tekelinde değildir. Böylesine
büyük bir medeniyet hamlesi ve projesinin sahibi Türk Milletidir, dolayısıyla,
herhangi bir partinin tekelinde olması mümkün değildir. Anavatan Partisi,
sadece, 57 nci hükümette, Avrupa Birliğine ilişkin olarak Avrupa Birliği genel
sekreteryasından sorumludur ve şimdiye kadar, üzerine düşen görevi de
yapmıştır. Helsinki'de tam üyelik
müzakerelerinin başlamasıyla ilgili olarak 12 nci aday ülkeden sonra 13 üncü
aday ülke olarak Türkiye'nin kabul edilmesi, 57 nci hükümet tarafından ve
zamanında olmuştur. Ayrıca, 57 nci hükümet tarafından, Katılım Ortaklığı
Belgesi ve Ulusal Program düzenlenmiştir. Hepiniz bilirsiniz ki,
şahit olmuşsunuzdur ki, 57 nci hükümet döneminde ve 21 inci Yasama Döneminde,
Ulusal Programa ve Katılım Ortaklığına bağlı olarak gerekli olan kanunî
düzenlemeler, anayasal düzenlemeler, çoğu zaman muhalefet partilerinin de
desteğiyle, bu dönemde ve 57 nci hükümet zamanında yapılmıştır. Anayasanın 34
maddesinin değişikliği, tüm muhalefet partilerinin de desteğiyle altı grubun
ortak iradesiyle oluşturulmuştur. Dolayısıyla, idam konusunda, Sayın Turhan
Güven'in de burada işaret ettiği gibi "neden, ileride bu problem olacaktı
da anlaştınız" ifadesi yanlıştır; çünkü, idamla ilgili Anayasadaki
düzenleme, 6 partinin uzlaşmasıyla kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri,
Avrupa Birliğiyle ilgili olarak burada çok hususa değinilebilir, çok mesele
dile getirilip anlatılabilir, görüşler ifade edilebilir. Hiçbir kimse, Avrupa
Birliğinin yanında olarak veya Avrupa Birliğine karşıtlığını ileri sürerek, bu
konuyu siyasette malzeme olarak kullanma hakkına sahip değildir; çünkü, Avrupa
Birliği, halkımızın, milletimizin yüzde 75'inin müspet olarak gördüğü,
desteklediği ulusal bir projedir. Ancak "hükümette bu konuda problem var,
anlaşmazlık var" deniliyor. Unutmayınız ki, 57 nci hükümet, dünya
görüşleri farklı olan üç partinin birlikte oluşturduğu bir hükümettir ve biz,
farklılıkların zenginlik olduğu inancı içerisindeyiz. 57 nci hükümet, şimdiye
kadar, sosyal maliyeti yüksek, reform niteliğinde, yapısal sorunları
çözümleyici çok önemli projelere imza atmıştır. Bu 21 inci Yasama Döneminde, 57
nci hükümet, gerçekten, çok önemli kanunlar çıkarmıştır ve bunun altına da üç
parti imza atmıştır. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Hepsi Anayasa Mahkemesinden geri döndü! NİHAT GÖKBULUT (Devamla)
- Bu üç parti, bu çıkardığı, sosyal maliyeti yüksek; ama, geleceğimizi inşa
edici yasaların da savunucusu ve arkasındadır. Aslında, telaş, sizin,
zamanında çıkarmaya cesaret edemediğiniz; ama, 57 nci hükümetin çıkardığı
kanunlardan dolayı, geleceği kaybetmenin verdiği telaştır. Siz, aslında, bu
kanunlar çıkarılırken, muhalefet olarak karşı çıkıyorsunuz; ama, biz biliyoruz
ki, içinizden "57 nci hükümetten Allah razı olsun, bizim çıkarmaya cesaret
edemediğimiz, sosyal maliyeti yüksek, riskli kanunları çıkarıyor"
diyorsunuz. Biz, bunu, hal ve hareketlerinizden ve davranışlarınızdan
anlıyoruz. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) -
Çok zekisiniz, çok! TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz
size sıfır veriyoruz aynı hareketten de... NİHAT GÖKBULUT (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, Kıbrıs konusu, ulusal bir konudur, millî davamızdır.
Sadece altı grubun üzerinde anlaştığı değil, 70 000 000 Türkün üzerinde mutabık
kaldığı bir konudur, millî davamızdır. Kıbrıs konusunda, burada, kapalı oturum
yaptık, her şeyi konuştuk. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Bir senede neler değişti Türkiye'de?! NİHAT GÖKBULUT (Devamla)
- Kıbrıs konusu, Avrupa Birliğine giriş sürecinde, Ulusal Programda öncelikli
taahhütlerimiz ve orta vadeli taahhütlerimiz içerisinde değildir, ayrı bir
konudur; ama, hassas bir konudur. Buna katılmamak da mümkün değildir; çünkü,
Avrupa Birliğine giriş sürecinde en önemli konulardan ve meselelerden birisi
Yunanistan'ın veto hakkıdır. Biz bunun bilincindeyiz ve -Yunanistan'ın veto
hakkı- Kıbrıs konusunu halletmeden o vetoyu aşamayacağımızın da inancı
içerisindeyiz; ama, Kıbrıs gibi önemli bir konuyu buraya getirirken, mutlaka,
bu genel görüşmenin yapılacağı ve gündeme alınacağı anlamına gelmez. 252 adet
araştırma ve genel görüşme önergesi var. Bakınız, hepsi önemlidir, gündeme
alınmıştır. Eğer, biz, bu araştırma ve genel görüşme önergelerini gündeme alıp,
görüşmüş olsak, yasa yapmaya bile imkân kalmaz. Görüşmek istemememiz, bunlara
karşı çıkıyoruz anlamında değildir. Değerli milletvekilleri,
Avrupa Birliği konusunda, bilindiği gibi, Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın
Mesut Yılmaz, konvansiyon toplantılarıyla ilgili olarak, her konvansiyon
toplantısından sonra, her partinin grup başkanvekillerine bilgi vermek amacıyla
toplantı düzenledi ve siz de katıldınız. Bu konular, orada da uzun ve kapsamlı
olarak tartışıldı. Değerli milletvekilleri,
meseleye nereden bakarsanız o şekilde görürsünüz. Siz, burada hükümeti tenkit
ediyorsunuz. 54 üncü hükümetle ilgili olarak, açınız, bakınız; burada tenkit
ettiğiniz şeyin aynısını, şu anda muhalefette bulunan arkadaşlarımız, 54 üncü
hükümette yapmışlar; hatta, sonradan da, birbirinizi bu ortaklıktan dolayı
eleştirmişsiniz. Dolayısıyla, birbirinden farklı dünya görüşüne sahip üç
partinin oluşturduğu 57 nci hükümette, bir görüş ayrılığını, burada, hükümet
meselesi haline getirmeniz, bana göre yanlış bir harekettir. Dikkat buyurun,
siz, 54 üncü hükümette aynı şeyi yaptınız. Değerli milletvekilleri,
Doğru Yol Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu öneriyi
desteklemediğimizi belirtir; hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gökbulut. Doğru Yol Partisi
Grubunun önerisini bir kez daha okutacağım; sonra oylarınıza sunacağım: Öneri: 18 Haziran 2002 tarihli
Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (8/30) esas numaralı Avrupa
Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularındaki genel görüşme
önergesinin öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Haziran 2002 Salı günkü
birleşiminde yapılması ve görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam
edilmesi önerilmiştir. MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Ankara) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Öneriyi okuttum,
oylarınıza sunacağım; ancak, arkadaşlarımızın karar yetersayısının aranılması
talebi var; o talebi de dikkate alacağım. Şimdi, öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İki Divan üyesi
arkadaşımın verdiği rakamlar farklı olduğu için, uygun görürseniz, oylamayı
elektronik cihazla yapalım, daha sağlıklı netice alalım. Oylama için 3 dakika süre
veriyorum ve oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Öneri kabul
edilmemiştir; karar yetersayısı vardır. Demokratik Sol Parti,
Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutacağım, sonra
oylarınıza sunacağım: 2. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 18
Haziran 2002 Salı günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın ekteki müşterek önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler: Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 268
inci sırasında yer alan 746 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 11 inci
sırasına, 11 inci sırasında yer alan 864 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci
sırasına, 12 nci sırasında yer alan 856 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü
sırasına, 22 nci sırasında yer alan 612 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü
sırasına alınması; 18 Haziran 2002 Salı günkü birleşimde sunuşlardan sonra
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi ve bu günde de kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin lehinde
olmak üzere, ilk söz, Konya Milletvekili Sayın Emrehan Halıcı'ya aittir. Buyurun Sayın Halıcı.
(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sözlerime başlarken, sizi ve değerli
milletvekillerimizi saygılarımla selamlıyorum. Aslında, bugün, Danışma
Kurulunda getirmiş olduğumuz öneri uzlaşı görmediği için, bu öneriyi, şu an
Genel Kurulun tasviplerine sunmuş bulunuyoruz. Gündemin yeniden
tanzimiyle ilgili çok kısa bir önerimiz oldu. Çok fazla bir değişiklik yoktur;
2 tane yasanın bugün gündeme alınmasını öneriyoruz. Bunlardan birincisi, Millî
Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı
Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıdır. Bu tasarıyla ilgili olarak, Millî Savunma
Bakanımız, daha önce, bütün siyasî parti gruplarını ziyaret ederek tasarıyı
açıklamış ve destek istemiştir. Bildiğimiz kadarıyla da, bütün partilerimiz, bu
konuda destek olacaklarını da vaat etmiş durumdadırlar. İkinci olarak da, yine,
İçel milletvekillerimizin hemen hemen tümünün uzun zamandır arzuladığı bir
yasadır. İçel adının Mersin olarak değiştirilmesi hakkında bir kanun
teklifidir. Dolayısıyla, her iki kanunun da Genel Kurulumuzda bir an önce ele
alınmasının yararlı olacağını düşünüyoruz ve Genel Kurulun da, bizimle aynı
fikri paylaşarak bu konuda bir karar çıkarmasını bekliyoruz. Ben, önerimizin lehinde
olduğumu tekrar ediyorum ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Teşekkürler.
(DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Halıcı. Lehinde başka söz talebi
yok. Önerinin aleyhinde olmak
üzere, ilk olarak, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan söz istemiştir. Buyurun Sayın Candan. Süreniz 10 dakikadır. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hükümet önerisi hakkında görüşlerimizi
ifade etmek üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
bilindiği üzere, Genel Kurulun çalışma saatlerini ve gündemini Danışma Kurulu
belirlemektedir. Danışma Kuruluna da her partinin bir temsilcisi katılmaktadır.
Bu toplantılar, aslında, hükümetin dayatmasıyla geçmektedir. Sayısal çoğunluğa
dayalı olarak "Kabul edenler... Etmeyenler... " ve böylece Meclis
gündemi belirlenmektedir. Şimdi, merak ettiniz;
birçok yazı okundu, sayı numaraları, sıra numaraları verildi. Halbuki, burada
yapılan iş nedir biliyor musunuz -belki, bunu, bir saat müzakere edeceğiz,
tekrar oylayacağız- yapılan şu, hükümetin istediği şu: İçel'in adını Mersin
yapalım; bir maddelik bir kanun getirelim ve değiştirelim; hepsi bu, söylenen
bu; geri kalan sözlerin hepsi boş; yani, bu ikisinin arasını doldurmak için
ilave sözler. Bakın, tekrar ediyorum: İçel adı Mersin olsun; olsun, tamam. İyi de,
bunun için, bu kadar gürültüye, patırtıya ne gerek var. Bir de, Milli Savunma
Bakanlığında döner sermaye var; bu sermayeyi artıralım. Tamam, işte bu;
yaptığınız, yapacağınız iş bu; yani, bu kadar gürültü etmenizi, bu kadar
uzlaşmaz tutumunuzu anlamak mümkün değil! Değerli arkadaşlarım, bir
kere, hükümet, kendi içinde uyumsuz ve koordinesiz; muhalefeti de dinlemediği
zaman ne oluyor; tasarılar jet hızıyla buraya geliyor, milletvekili
arkadaşlarımız üzerinde görüşme imkânına sahip değil, okuma şansına sahip değil
ve bilmeden oy verme gibi ucubeyle karşı karşıya geliyorlar. Peki, bu süratle
çıkan kanunlar, ne oluyor; bir kısmı Cumhurbaşkanından dönüyor, bir kısmı
Anayasa Mahkemesinden dönüyor, bir kısmı da yine bu hükümetten dönüyor. Bakın, bir kanun
hükümetten nasıl döner; bir vergi kanununu bu hükümet 11 defa Parlamentoya
getirmiştir! Siz, aslında, iş yapmıyorsunuz, angarya yapıyorsunuz. Yani, böyle
tasarılar kanunlaşmaz; tekniği bozuk, usulü bozuk, bir kanun öbür kanun içinde,
aynı kanun 5 defa, 10 defa geliyor; uzman gözüyle baktığımız zaman, hükümetin
çalıştığı falan yok; işte, sıralar bomboş, kimin neye oy verdiği belli değil ve
böyle bir belirsizlik devam ediyor. Pek tabiî, Genel Kurulda değerli
milletvekili arkadaşlarımızın değil, o, hükümetin aldığı kararların
yanlışlığıdır; yani, üç kelimeyle bu hükümeti özetlersek, duymayan, görmeyen,
anlamayan beceriksizlerin meydana getirdiği bir oluşum olarak ben
değerlendiriyorum. Program yok, istikrar yok... Bir ilin adı otuz yıldır, elli
yıldır İçel'di, şimdi Mersin yapalım diye burada bir saat müzakere ediyoruz!
Bunun doğru olmadığı kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, ben,
biraz da, asıl, ülkenin gündeminden bahsetmek istiyorum; yani, hakikaten,
ülkenin gündemiyle hükümetin gündemi aynı mı? Vatandaş sokakta ne istiyor; iş,
aş, ekmek istiyor. Peki, hükümet ne yapıyor; hükümet de, İçel'in adı Mersin
olunca, Mersinlilerin karnını doyuracağım diyor; iddia bu işte. Değerli arkadaşlar,
ekonomik göstergelere bakın -biraz sonra vereceğim- kötü, çok kötü, gidiş kötü.
Bakın, uyarıyorum bir kere daha; kötü, çok kötü, iyi değil. Yanlış
bilgileniyorsunuz... Değerli arkadaşlar, IMF
destekli programlar, kamudaki yolsuzluklar gelir dağılımını bozdu. Bakın,
Devlet Denetim Elemanları Derneği hükümete bir cevap veriyor yaptığı
araştırmada: 25 000 000 kişi açlık sınırında ve 72 000 000 lirayla geçiniyor.
Yani, bunu duyan hükümetin, ne yaptığını bir araştırması lazım. Zengin fakir
arasında üç yıl önce 50 kat fark vardı; bugün, 234 kat fark var! İşte, gelip,
Maliye Bakanının, o iyi diyenlerin bu göstergelere bakmaları ve değerlendirmeleri
gerekir. Şimdi, hükümet işin
kolayını buldu. Kamu açıkları var; içborç, olmadı dışborç; eğer, bu ikisinden
de toplanılan yetmiyorsa, millete vergi, vergi, vergi... Krizden bu tarafa
onbeş ay geçmesine rağmen -yani, aslında, bu hükümetin kendisi kriz de,
yaptıkları da krizden üretilen kriz oluyor- reel sektörle; yani, üretim
sektörüyle, yani yatırım sektörüyle, yani ihracat sektörüyle hiç
ilgilenmemektedir; varsa yoksa bankalar, faiz, döviz, borsa ve bunun her üçünün
sermayesi de yabancılara ait. Bu hükümet, ülkeyi malî konularda açık kumarhane
haline getirdi. Eskiden, kumar lüks otellerde oynanılıyordu; şimdi, hükümet,
dışarıda oynuyor! Değerli arkadaşlar, 230
milyar dolarla dünyanın en borçlu ülkeleri arasında yer alıyoruz. İsraf ve
yolsuzluklar had safhada. Dünyada bir hükümet modeli gösterin ve bu hükümetteki
bakanların birçoğu çeşitli iddialardan dolayı ayrılmak durumunda kalmış ve hâlâ
arada uyumsuzluklar var, hâlâ bu hükümet ayakta duruyor; bunu da anlamak mümkün
değil. Şimdi, ben, aslında,
satırbaşları halinde 10 temel konu üzerinde kısaca durmak istiyorum: Üretim ve reel sektöre
yardım, müdahale etmede gecikme oldu ve reel sektör batırıldı; bu, mutlaka
düzenlenmelidir. Malî piyasalarda döviz,
borsa, faiz, spekülatif hareketler artıyor, buna müdahale edilmelidir. Bu hükümet, artık, borç
alamaz. Hergün haberleri okuyun, euro bazında, dolar bazında habire
borçlanılıyor. Bu hükümetin, artık, borçlanma yetkisi de yok. Daha fazla
borçlanamaz; çünkü, gayri safî yurtiçi hâsılayı 200 milyar dolardan 150 milyar
dolara indirmişsiniz, milleti fakirleştirmişsiniz. Yine, bu üst kurullara
mutlaka müdahale edin. Üst kurulların yetkisi, ücreti... Bir insan, bütün ay 72
000 000 lirayla geçinecek; ama, siz, bir üst kurul başkanının ev kirası olarak
1 500 000 000 lira -aylık olarak söylüyorum- ek para vereceksiniz. Bu, adalet
değil; bu yaptığınız yanlış, bunu düzeltmek durumundasınız. Şimdi, son günlerde,
ekonomi patronu dalgalı, çelişkili açıklamalar yapıyor. Enflasyon düşüyor,
döviz ve faiz yükseliyorsa, ekonomi uzmanlarının görüşü budur ki, başa
dönüyoruz; yani, önümüzdeki günlerde bir ekonomik kriz kapıda. Bir kere,
piyasalarda ciddî anlamda güvensizlik var; yüksek faizle borçlanıyorsunuz ve
son döviz hareketlenmelerinden dolayı içborcumuzda 10 katrilyon -9,5 katrilyon-
artış var. Esnaf ve sanatkârlar,
hayat standardı vergisiyle kazanmadıkları paraları ödüyorlar, bunu, mutlaka
düzelteceksiniz; benzeri olaylar tarımda da var. Bankalar, bankalar,
bankalar... Usulsüz izin verdiniz, yetersiz sermayeyle açılmalarına imkân
tanıdınız, içleri boşaltıldıktan sonra el koydunuz ve 50 milyar dolarlık devlet
zararı söz konusu. Şimdi, peki, diyeceksiniz
ki, bunu, muhalefet olarak siz gündeme getiriyorsunuz. Başka kim söylüyor?
Ülkeden bir manzara, bakın, Maliye Teftiş Kurulu, hazırladığı IMF
politikalarıyla ilgili raporda -hükümete söylüyor, bu hükümetin bürokratları bu
hükümete söylüyor- şunu söylüyor: "IMF raporu yanlış, eksik teşhisler ve
reçeteler üzerine kuruludur." Maliye Bakanlığı bürokratlarının raporu...
Ülkeden bir manzara, Sanayi Bakanlığı ne söylüyor; o da bir rapor yayımladı:
"Son üç yılda 224 000 esnaf kepenk kapattı, 50 milyar dolar zarar oldu, 58
743 şirket kapandı." Bu hükümetin Sanayi Bakanı söylüyor. Şimdi, bürokratlardan da
çözüm var hükümete; ama, hükümet, dedik ya duymuyor, görmüyor, dinlemiyor;
yani, her tarafından malul bir hükümet. Hazine Müsteşarlığı KİT
Genel Müdürü, açıkladığı raporda "IMF'yle değil, kendi kaynaklarımızla bu
gemiyi yürütürüz" diyor. Bayağı cesaretli, yürekli bir söz. Bir tek şart
koşuyor tabiî -hükümetin işine gelir mi- yolsuzlukları durduracaksınız diyor.
Bir, Kamu harcamalarında 10 milyar dolar yolsuzluk var. Ben söylemiyorum,
Hazine Müsteşarlığı KİT Genel Müdürü, raporunda söylüyor. İki, elektrik, petrol
ve gazda 3 milyar dolarlık yolsuzluk var. Sağlık harcamalarında da, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanımızın söylediği gibi, o da sık sık açıklıyor... Bu da
ayrı bir âdet! Bir bakan, müdahale edeceği yerde, kendi bakanlığındaki
yolsuzlukları açıklıyor. Şimdi "toplam 16 milyar dolar kaynak burada
hazır" diyor. Değerli arkadaşlar,
tabiî, hükümet, böyle, duymazsa, dinlemezse, manzara ne? Fakirleşme rekoru bu
hükümete ait. Bu hükümetin birçok rekoru var; bir tanesi fakirleşme rekoru.
1999 yılında, fakirleşmede 88 inci idik, 2001 yılında 100 üncü sıradayız.
Ekonomik özgürlük endeksinde de, Türkiye, Uganda, Zambiya ve Moritanya'dan
sonra gelmektedir. Aslında, hükümet malul, söylenilecek bir söz yok, bütün
yaptıkları yanlış; ama, hâlâ ayakta duruyor! İşte, bütün mesele bu; bunu
sihirli değnekle çözmek lazım diyor, saygılar sunuyorum efendim. (SP ve AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Candan. Aleyhinde, ikinci söz
talebi, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'e aittir. Buyurun Sayın Şahin. Süreniz 10 dakika. MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılarımı
sunuyorum. Hiç şüphesiz ki,
hükümetlerin ve hükümetleri oluşturan siyasî partilerin ve onların grup
başkanvekillerinin, ülke için gerekli olan ve öncelik kesb eden kanun tasarı ve
tekliflerinin ön sıralara alınarak görüşülmesini istemeleri gayet tabiîdir ve
doğaldır; ancak, bu yol ve bu imkân istismar edilmemelidir. Görülüyor ki,
hükümet partileri, uzun süredir, aşağı yukarı her hafta, gündemi yeniden
düzenleyen önerilerle Meclisin önüne geliyorlar; şimdi de onlardan biriyle
karşı karşıyayız. Şimdi, şu soruyu sormak
hakkımızdır herhalde: Daha önce de aynı gerekçelerle gündemin ilk sıralarına
getirmiş olduğunuz kanun tasarılarını veya tekliflerini yasalaştırdınız mı?
Milletvekili arkadaşlarımızın her birinin önünde var, işte Meclis gündemi. Daha
önce, aynı gerekçelerle, aciliyet kesp ettiği düşüncesiyle getirmiş olduğunuz
ilk sıralardaki bazı kanun tasarılarına bakıyoruz, yarım kalmış. Buyurun, Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı
yarım kalmış, görüşülmeyi bekliyor; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı yarım kalmış, görüşülmeyi bekliyor ve belki de en önemlileri,
gündemin 2 nci, 3 üncü, 4 üncü ve 5 inci sıralarında bekleyen -benim, siz
arkadaşlarıma hatırlatmak için yanımda getirdiğim- 4 tane kanun tasarısı var.
Bunlar, ülkemizi, belki de ülkemizde yaşayan herkesi çok yakından ilgilendiren
kanun tasarılarıdır, sosyal güvenlik kurumlarımızın içinde bulunduğu sorunu
çözmek amacıyla Meclise sevk edilmiş kanun tasarılarıdır. İşte, Sosyal Güvenlik
Kurumu Teşkilatının Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı, Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı, Türkiye İş
Kurumunun Kurulmasıyla Hakkında Kanun Tasarısı; bunların toplamı 256 madde, bir
yıldır da Meclisin gündeminde bekliyor. Hükümet, bu gerekçelerle ilk sıralara
aldı bunları ve gayet iyi hatırlıyorum ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Okuyan grupları ziyaret etti "bu kanun tasarıları bir an önce
yasalaşmalıdır; çünkü, sosyal güvenlik kurumlarımızın durumu hiçte iç açıcı
değildir. Öyle bir noktaya geliriz ki, emeklilerimize maaş ödeyemeyiz. O
bakımdan, şunlara destek verin" dedi; bize de geldi. İlgili arkadaşlara,
komisyonlarda bu tasarılar üzerinde çalışan arkadaşlara sorduk, dediler ki
"bunların çıkması lazım; bunlar, Türkiye için gereklidir." Sayın
Bakan, temel kanun olarak görüşülmesi için bizden destek istedi, biz de
"veririz" dedik. Nitekim, böyle bir öneri geldi, biz destek verdik;
ama, iktidar partileri eksik gelmişlerdi, 330'u bulamadılar. Şimdi, yeniden
aynı yol denenebilirdi; ama, bundan sonra, artık, 330 oyla da temel kanun
olarak görüşmeyi sağlayamayacaksınız. Şimdi, iktidar
partilerinin grup başkanvekili değerli arkadaşlarıma soruyorum: Bugünkü Resmî
Gazeteyi tetkik ettiniz mi; sanıyorum, vakit bulamadınız... Bugünkü Resmî
Gazetede, Meclis İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesiyle İlgili
Kararın, o ilgili maddelerinin iptal edildiğine dair gerekçeli kararı
yayımlandı. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 6
ay sonra... MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - 6 ay sonra değil, okumamışsınız, 3 ay sonra Sayın Köse... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 3
ay sonra... MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - 3 ay sonra... "6 ay sonra" dediniz. Ne yapmıştınız; soru ve
cevap süresini 10 dakikayla sınırlamıştını,; Anayasa Mahkemesi "hayır,
yapamazsınız" diyor, iptal etti. "Maddeler üzerinde
ayrıca soru sorulamaz" demiştiniz; Anayasa Mahkemesi bunu da iptal etti. Maddeler üzerinde siyasî
parti grupları, hükümet ve komisyonun konuşma süresini 5 dakikaya
indirmiştiniz, Anayasa Mahkemesi onu da iptal etti. "Her madde için,
milletvekilleri, Anayasaya aykırılık önergeleri dahil, 3 önerge verebilir"
demiştiniz; Anayasa Mahkemesi onu da iptal etti. En önemlisi, 91 inci
maddeyle ilgilidir. Bir tasarının temel kanun olarak görüşülebilmesi için,
Danışma Kurulunun; yani, grubu bulunan tüm partilerin ittifakını arayan maddeyi
değiştirmiş, beşte 3 çoğunlukla Genel Kurulda temel kanun olarak görüşülebilir
hale getirmiştiniz, onu da iptal etti. Peki, o zaman şunları nasıl
görüşeceksiniz?! MEHMET ÇEVİK (Ankara) -
Sizinle beraber... MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Nasıl görüşeceksiniz?.. Yani, şunu ifade etmek istiyorum: Görüşemezsiniz;
çünkü, 3 ay sonra, 18 Eylülde süre doluyor; Anayasa Mahkemesi 18 Eylüle kadar
süre vermiş. 18 Eylülden sonra, 1 Ekimde buraya geldiğimizde, kanun yapacağımız
Meclis İçtüzüğünün ilgili maddeleri olmayacak; nasıl çalışacağız? İçel İlimizin Mersin İli
olmasını biz de destekliyoruz; ancak, Meclis İçtüzüğü ondan çok daha önemli
değil mi? Sosyal güvenlikle ilgili şu yasaları bir an önce çıkarmak ondan çok
daha önemli değil mi? Kara Kuvvetlerimizin, Deniz Kuvvetlerimizin, Hava
Kuvvetlerimizin döner sermayelerinin 5
trilyon liraya yükseltilmesi de önemlidir; ama, ben inanıyorum ki, Türkiye'deki
herkesi yakından ilgilendiren şu temel yasaların bir an önce görüşülerek
yasalaşması çok daha önemli değil mi? O bakımdan, böylece,
iktidar partileri önerilerle geliyorlar; ama, ceviz kabuğunu doldurmayan
birtakım konuları Meclisin önüne getirip, ülkenin beklediği asıl sorunları
çözecek olan tasarılar burada görüşülemiyor. Maalesef, iktidar partileri ve
hükümet bu Meclisi bloke etmiş durumdadır. Biraz önce, Doğru Yol
Partisi Grup Başkanvekili arkadaşımız Sayın Güven bir öneri getirdi.
Muhalefetten gelirse hemen reddediyorsunuz; illâ, bizim dediğimiz olacak...
Sizin dediğinizin olması için sayınız da yetiyor; ama, ortada da bir şey yok.
Bakın, görüşülmesi gereken ve kamuoyunun beklediği o kadar önemli yasa
tasarıları var ki... Özürlüler, kendileriyle ilgili tasarının bir an önce
yasalaşmasını bekliyor; gündemde yok! SEDAT ÇEVİK (Ankara) -
Beraber çıkaralım. MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Şimdi, bakın, pazar günü üniversite seçme sınavı yapıldı; birtakım
sorunlar var. YÖK'ün, ÖSYM giriş sınavlarının sorunları var. İki yıl önce, bu
Meclis, hepimizin oylarıyla, YÖK araştırma komisyonunu kurdu, değil mi; Sayın
Mustafa Gül de bu komisyonun başkanlığını yaptı. Bu komisyonun raporu iki
yıldır burada görüşülmeyi bekliyor. 109 tane çok ciddî öneri var burada; yani
YÖK'ün içerisinde bulunduğu sorunlardan nasıl çıkarız, bu üniversite seçme
sınavlarında eşitsizliği ve adaletsizliği nasıl önleriz gibi, bu konuyla ilgili
109 tane öneri var. Keşke, bunları burada görüşme imkânı olsaydı. Bakın, bugün
salı, denetim günü; keşke, bunları daha önce görüşebilseydik. Karayolları Trafik
Kanununda değişiklik yapan tasarı halen neden getirilmiyor? Yine, Türkiye,
maalesef, trafik kazalarında şampiyon olmaya devam ediyor. Bu konuda alınması
gereken tedbirlerle ilgili, her partiden arkadaşımızın imzası olan kanun
tasarıları var. Bakın, Diyanetin teşkilat kanunu yok arkadaşlar. Nerede
Diyanetten sorumlu Devlet Bakanımız? Diyanetin teşkilat kanunu yok, sırada
bekliyor. Hükümet partilerinin grup başkanvekilleri arkadaşlarım, bunlar sizi
hiç ilgilendirmiyor mu? Yerel Yönetimler Yasa Tasarısını tüm belediye
başkanlarımız büyük bir özlemle bekliyor; ne oldu Yerel Yönetimler Yasa
Tasarısı? Bakın, bunları konuşmak
için şuraya gelseniz, şunları konuşmak için gelseniz... Destek verdik,
vereceğimizi söylüyoruz; ama, siz, asıl derde merhem olacak olanları değil,
mevziî birtakım kanun tasarılarını buraya getirmek suretiyle halkın umutlarını
da kırıyorsunuz. Meclis, hiç şüphesiz ki, çalışmalarıyla halkımıza güven
vermeli, onların sorunlarını çözmelidir; ama, şu durum, halkımızın Türkiye
Büyük Millet Meclisine olan güvenini de ciddî ölçüde sarsıyor. Bu işin sorumlusu
da, maalesef, iktidar partileridir. Hemen şunu da belirtmek
istiyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun çıkarıyor; mesela, geçenlerde
"demokrasi paketi" adı altında, Avrupa Birliğine uyum bağlamında bazı
kanunlarımızda değişiklik yaptık. Bu değişikliği yapmak da kâfi değil,
uygulamak önemli. Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrası değişti
değil mi... Şimdi, bundan hükümlü bir vatandaş devlet güvenlik mahkemesine
başvurmuş -karar bana dün fakslandı, saçımı başımı yoldum- ve mahkeme diyor ki:
"Biz daha önce bir karar vermiştik, yeni karar vermeye mahal yoktur."
Suçun unsurları değişmiş; üstelik, daha önceki kararda suçun yeni unsuru yok;
olsaydı, cezayı artıracaktı; ama, devlet güvenlik mahkemelerinin tatbikatına
bakıyorsunuz -hepsini söylemiyorum,
bir mahkeme, ismini de vermiyorum- kanunu... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum. BAŞKAN - Buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Buradan kanun çıkarmak kâfi değil, tatbikat da önemli. Peki,
tatbikattan kim sorumlu; öncelikle hükümet sorumlu. Sayın Adalet Bakanımız tüm
cumhuriyet savcılıklarına bir genelge göndererek, özellikle adaletle ilgili
çıkan kanunların titizlikle, evrensel hukuk standartlarına uygun yorumlanmasını
istemesi lazım. Meclis ne yaparsa yapsın, ben, bildiğimi okurum anlayışıyla, ne
Avrupa Birliğine girebilirsiniz ne de bu ülkedeki sorunları çözebilirsiniz;
hükümeti uyarıyorum... Bakın, bugün, beni
fevkalade üzen bir haber: Karabük Kardemir borsaya bir yazı yazmış "içinde
bulunduğumuz sorunlara hükümet yardımcı olmuyor, 5 Temmuz itibariyle Karabük
Kardemir Fabrikasını kapatacağız" diyor. Hükümet, güya yardımcı olacaktı;
bakanlar gitti, geldi. Eğer, Kardemir, -4 000'e yakın insan çalışıyor orada-
kapatılırsa, bunun vebali bu hükümetedir; bu sorunları bir an önce çözmek
mecburiyetindedirler. O bakımdan, bu öneri,
derde merhem olmayan, asıl yapılması gerekenleri değil, basit, mevziî işleri
çözmeyi amaçlayan bir öneri olduğu için destek vermeyeceğimizi belirtiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın
Şahin. III. - Y O K L A M A (SP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı) MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Ankara)- Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz. BAŞKAN- Önce, yoklama
isteyen arkadaşlarımızı tespit edelim: Sayın Çelik, Sayın Candan, Sayın
Kamalak, Sayın Ulucak, Sayın Karavar, Sayın Nezir Aydın, Sayın Öztek, Sayın
Demirci, Sayın Oğuz, Sayın Alçelik, Sayın Kukaracı, Sayın Geçer, Sayın Yanmaz,
Sayın Canbay, Sayın Budak, Sayın Sünnetçioğlu, Sayın Alaattin Sever Aydın,
Sayın Bekâroğlu, Sayın Polat, Sayın Esengün. 5 dakika süre veriyorum
ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı vardır. V. - ÖNERİLER (Devam) A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam) 2. - Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam) BAŞKAN - Şimdi, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, Anayasanın
92 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; önce okutup, işleme
alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım. Başbakanlık tezkeresini
okutuyorum: IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 6.
-Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren
altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1114) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Körfez Savaşı sonrasında
alınan Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza
edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava
unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı
olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı
Kararıyla hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif
ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan
"Kuzeyden Keşif Harekâtı"nın görev süresinin 30 Haziran 2002
tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına; 477 sayılı Kararda
belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili
kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan BAŞKAN - Başbakanlık
tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım. Hükümet?.. Burada. Gruplara, hükümete ve
şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri; gruplar
ve hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır. Sayın Bakan, önce mi
sonra mı söz istiyorsunuz? DEVLET BAKANI ŞUAYİP
ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, önce söz istiyorum. BAŞKAN - Hükümet adına
Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez bir açıklama yapacaklar. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI ŞUAYİP
ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, şahsım ve 57
nci cumhuriyet hükümeti adına saygıyla selamlıyorum. Millî Savunma Bakanı
Sayın Sabahattin Çakmakoğlu'na vekâlet etmem sebebiyle, Kuzeyden Keşif
Harekâtının süresinin uzatılması konusunda, hükümetimizin görüşlerini sunmak
üzere huzurda bulunuyorum. Kuzeyden Keşif Harekâtına
ilişkin olarak, Yüce Meclisimizce yapılacak değerlendirmeye katkıda bulunmak
amacıyla, müsaadenizle, önce, konunun geçmişine kısaca değinmek istiyorum: Bilindiği üzere, Körfez
Savaşının, 1991 yılının şubat ayında sona ermesini takiben Irak genelinde
meydana gelen karışıklıklar sonucunda, 1991 yılı nisan ayı başlarında Kuzey
Irak'tan ülkemize yönelik yoğun bir göç hareketi yaşanmış ve farklı etnik
gruplardan yarım milyona yakın Irak vatandaşının sınırlarımıza yığılması, acil
çözüm gerektiren çok yönlü problemler yaratmıştır. Göçün meydana getirdiği
ciddî problemler ve ortaya çıkan üzücü manzaralar hafızalarımızda tazeliğini
hâlâ korumaktadır. O dönemin hükümetinin girişimleri neticesinde çıkarılmış
olan ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 Nisan 1991 tarih ve 688
sayılı Kararına dayanılarak başlatılan uluslararası işbirliği sonucunda, göç
etmek mecburiyetinde kalan bu kitlenin büyük bölümünün Irak'a dönmesi
sağlanmıştır. Akabinde, yine, göç hareketlerine yol açabilecek olayların engellenmesi
ve Kuzey Irak'ta yaşayan Irak halkı için yürütülen insanî yardım
faaliyetlerinin sürdürülmesini sağlayacak şartların korunması amacıyla Huzur
Harekâtı yürürlüğe konulmuştur. Huzur Harekâtının,
dönemin hükümeti tarafından, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona
erdirilmesini takiben, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak adlandırılan uçuş
düzenlemelerinin, Yüce Meclisimizin aldığı 25 Aralık 1996 tarih ve 477 sayılı
Kararı uyarınca, 1 Ocak 1997 tarihi itibariyle başlatıldığı da
hatırlarımızdadır. Yüce Meclisin 477 sayılı
kararında açıkça belirtildiği gibi, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak adlandırılan
bu düzenleme, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedefine
ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğü ile ulusal birliğinin
muhafaza edilmesine özen gösterilerek, ABD ve İngiltere hava unsurlarının
katılımıyla sürdürülmekte olan, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla
sınırlı bir hava harekâtı niteliğini taşımaktadır. Kuzeyden Keşif Harekâtı
kapsamındaki uçuşlar tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallar esas alınarak
gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede, Kuzeyden Keşif Harekâtı Kurallar ve
İlkeler Belgesine ilaveten, Kuzeyden Keşif Harekâtı Uçuşlarıyla İlgili Hava
Sahası Kontrolü Devamlı Emri ve Angajman Kuralları, harekâta ilişkin teknik
düzenlemeleri içeren amir belgeler olarak yürürlükte kalmaya devam etmektedir.
Görev uçuşlarında, bu kurallara uyulmasını ve uçakların silah kullanmalarının
yalnızca özkoruma hallerinde gerçekleşip gerçekleşmediğini titizlikle izlenmeye
devam edeceğiz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; harekâtın ülkemiz açısından başlıca yararı, ülkemizin sosyal
ve ekonomik düzeni ile sınır güvenliğini tehdit eden yeni bir göç hareketini
önlemekte olmasıdır. Harekâtın sona erdirilmesi açısından, hedef bölgesinde bu
tehdidin tamamen ortadan kalktığını gösterecek koşullar henüz oluşmamıştır.
Özellikle, Irak ile Birleşmiş Milletler arasında bir işbirliği zemininin halen
oluşmamış olması ve Irak'ın kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda
bir denetim mekanizmasının yeniden ihdası konusunda henüz mesafe alınmaması
gibi nedenlerle, bölge halkının tedirginliğinin sürdüğü gözlemlenmektedir. Son olarak, Irak'ın temel
ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik petrol karşılığı gıda programı, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 14 Mayıs 2002 tarih ve 1409 sayılı Kararıyla, 30
Mayıs 2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, altı ay daha uzatılmıştır. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin oybirliğiyle kabul ettiği bu kararla, Irak'a uygulanan
yaptırımlar rejimine önemli yenilikler getirilmiştir. Kararda, ayrıca,
Irak'taki insanî durumun iyileştirilmesi konusundaki kararlılık belirtilmekte,
tüm üye devletlerin, Irak'ın egemenliği ve toprak bütünlüğü konusundaki
bağlılıkları vurgulanmaktadır. 1409 sayılı Kararla
yürürlüğe konulan yeni yöntemlere göre ise, 687 sayılı Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi Kararının 24 üncü maddesi ve Irak tarafından askerî amaçlarla
kullanılması muhtemel olabilecek mallara ilişkin liste dışında kalan sivil ve
insanî amaçlı ürünlerin, Yaptırımlar Komitesinin onayı olmaksızın Irak'a ihraç
edilebilmesi mümkün kılınmıştır. Bu karara rağmen, Kuzey
Irak'taki şartların ne derece hassas ve değişken olduğu ve istikrarsızlık
unsurlarının aynen devam ettiği açıkça görülmektedir. Bu vesileyle, Güvenlik
Konseyinin öngördüğü yeni düzenlemelerin Irak'la ticarî ilişkilerimiz üzerinde
kısıtlayıcı ve olumsuz etki yapmamasına fevkalade önem ve öncelik verdiğimizi
de vurgulamak isterim. Irak'a uygulanan
yaptırımlar, Türkiye'nin, esasen, 1999 yılı itibariyle, 35 milyar doları aşan
ağır ekonomik zarara uğramasına yol açmıştır. Bu itibarla, Türkiye'nin daha
fazla kayba uğramasına yol açacak düzenlemelerin kabul edilebilir olamayacağı
açıktır. Böylesi gerginlik ve
belirsizliklerin hüküm sürdüğü Kuzey Irak'taki ortamda, harekâtın devamı,
dışpolitikamızın dengeleri açısından da, bu aşamada uygun görülmektedir. Uzun yıllar kapalı kalan
Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
986 sayılı Kararı çerçevesinde, 1996 yılının aralık ayında yeniden faaliyete
geçirilmesiyle, kısıtlı ölçekler dahilinde de olsa, Irak için yaratılan petrol
ihraç imkânıyla, bir yandan, Irak halkının bir nebze nefes alabilmesi
sağlanmış, diğer yandan da, Türkiye'nin Irak'a gıda ve ihtiyaç maddesi ihraç
imkânı artmıştır. Öte yandan, boru
hattından ve karayoluyla Irak'ın petrol ihraç imkânlarından daha geniş biçimde
yararlanabilmemize yönelik girişimlerimizin mevcudiyeti de bilinmektedir. Irak'a uygulanan ambargo
dolayısıyla ekonomimizin haksız olarak uğradığı ağır zararları göz önünde tutan
hükümetimiz, özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki ekonomik ve sosyal
şartlar bakımından büyük önem taşıyan Irak ile ticaretimizin, Birleşmiş
Milletler çerçevesinde artması için gayretlerini sürdürmektedir. Kuzey Irak ile ilgili
olarak, Kuveyt'in işgalinden bu yana, ülkemiz açısından problem teşkil eden
diğer bir konu, PKK ve yeni adıyla KADEK terör örgütünün uzun yıllar boyunca bu
bölgede yuvalanmış olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, Kuzeyden Keşif
Harekâtının terörle mücadelemizde de önemli avantajlar sağladığını memnuniyetle
kaydedebiliriz. Bu meyanda, özellikle, içgüvenlik harekâtı amacıyla, zaman
zaman gerçekleştirmek durumunda olduğumuz sınır geçişlerini zikretmek doğru
olacaktır. Harekâta katılan PKK'nın,
yeni adıyla KADEK'in eli kanlı bir terör örgütü olduğu konusunda bizimle aynı
görüşü paylaşmakta olan diğer ülkeler de mevcuttur. Nitekim, PKK, yeni adıyla
KADEK terör örgütü konusunda, bugünkü noktaya gelinirken, harekâta katılan
ülkelerin ve özellikle ABD'nin, uluslararası alanda ülkemizden yana açık ve
kuvvetli tavır aldıkları bilinmektedir. Terör örgütü PKK, aradan
geçen süre içerisinde ve son dönemde uluslararası planda ortaya çıkan
gelişmelere paralel olarak, Nisan 2002'de Kuzey Irak'ta gerçekleştirdiği 8 inci
kongresinde adını "KADEK" şeklinde değiştirmek suretiyle, kendisini,
terörist geçmişinden arındırma ve terör örgütü kimliğinden soyutlama
görüntüsünü vermek istemiştir. Ancak, kuruluş kongresinde, PKK'nın tek meşru
mirasçısı ve temsilcisi olarak tanımlanan, genel başkanlığına Abdullah Öcalan
seçilen, başkanlık konseyi üyeleri, 2 yeni üye dışında, PKK başkanlık konseyi
üyelerinden oluşan ve PKK'nın silahlı militanlarını muhafaza eden KADEK,
PKK'dan farklı bir oluşum değildir. Bu çerçevede, teröristler
tüm silahlarını bırakarak teslim olmadan, PKK-KADEK terörünün sona erdiğini
söylemek mümkün değildir. Kuzey Irak'taki
şartların, PKK terör örgütünün bundan böyle de yöreye muhtemel yerleşme
çabalarına zemin teşkil ederek ülkemizin ve insanlarımızın güvenliğini tehdit
etmesi, Türkiye'nin müsaade edebileceği bir husus değildir. Bölgedeki şartlar
tümüyle normale dönünceye kadar bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasına devam
edilecektir. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; malumunuz olduğu üzere, Yüce Meclisin harekât
süresini son uzatış tarihinden bu yana geçen yarım yıl zarfında, 11 Eylül
sonrasında ABD tarafından başlatılmış olan ve Yüce Meclisin de desteğiyle
Sürekli Özgürlük Harekâtı çeşitli açılardan genişletilmiş ve Afganistan'daki
durum yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Kısa bir süre zarfında
Türkiye, Afganistan'la ilgili planlamaların başarıyla yürütülmesinde güvenlik
açısından en önemli unsur niteliğindeki ISAF'ın liderliğini üstlenecektir.
Bizim, başlangıcından bu yana ve şu anda bu çerçevedeki temel hedefimiz, dost
ülke Afganistan'daki problemlerin imkânlar ölçüsünde süratle giderilmesi ve
istikrarlı bir tablonun ortaya çıkarılmasıdır; bu şekildeki görüşlerimiz ifade
edilmiştir. Bu suretle, meselenin yeni boyutlar kazanmasının önlenmesi ve bu
meyanda, özellikle, Irak'taki mevcut durumla şu veya bu şekilde irtibatlandırılabilmesine
zemin teşkil edecek olumsuz gelişmelere imkân tanınmaması, bizim için çok büyük
önem taşımaktadır. Bu vesileyle, Irak'a
yönelik politikalarımızın ve Kuzey Irak'taki gelişmelerle ilgili yaklaşım ve
değerlendirmelerimizin temel unsurlarını, Yüce Meclisimize bir kez daha arz
etmek istiyorum: Irak'ın toprak
bütünlüğünün ve ulusal birliğinin muhafazası konusuna atfettiğimiz önem ve
hassasiyet, hepimizin malumudur. Esasen, bu husus, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin Irak konusunda kabul ettiği tüm kararlarda da ifadesini bulmaktadır.
Irak'ın toprak
bütünlüğünün korunması, Kuzeyden Keşif Harekâtına katılan ülkeler nezdindeki
tutumumuzun temelini teşkil etmiştir. Türkiye'nin bu konudaki hassasiyeti,
şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmuştur. Kuzeyden Keşif Harekâtının
tabi olduğu ilkelerin başında da Irak'ın siyasî birlik ve toprak bütünlüğünün
korunmasının yer aldığını, burada bir kere daha önemle vurgulamak isterim. Türkiye'nin samimî
arzusu, sınırlarımıza mücavir bulunan ve geçici olarak olağanüstü şartların
hüküm sürdüğü Irak'ın kuzey bölgesinde sükûnet ve istikrar ortamının en kıza
zamanda yeniden tesis edilmesi, tüm Irak'ta olduğu gibi, bu bölgede de Arap,
Kürt, Türkmen, Süryanî, hangi kökenden olursa olsun, bütün Irak
vatandaşlarının, güven ve özgürlük ortamında hayatlarını sürdürebilmeleridir. Kuzey Irak'taki mevcut
durum geçicidir. Bölgedeki şartların normale dönmesi temennimizdir; ancak,
bölgedeki problemlerin çözümünün, Irak meselesinin çözümünden
soyutlanabilmesini beklemek, gerçekçi olmayacaktır. Dolayısıyla, Irak'ın,
Birleşmiş Milletler kararının çizdiği çerçeveyi doldurmak hususunda bugüne
kadar katettiği mesafeyi tamamlaması, büyük önemi haizdir. Bu yönde alınacak
ilave mesafe, Kuzey Irak'ta şartların normale dönmesine yardımcı olacak ve
Kuzeyden Keşif Harekâtını gerekli kılan şartların ortadan kalkmasına zemin
teşkil edecektir. Bu bölgedeki meselelere
geçici ve kalıcı çözüm bulunması, sadece Irak Cumhuriyeti bünyesinde mümkün
olabilecektir. Irak'ın gelecekteki siyasal yapısının, zamanı geldiğinde, sadece
ve sadece Irak Halkının tüm kesimlerinin katılımıyla, merkezî yönetimle
birlikte ve normal bir siyasî süreç sonucunda kararlaştırılabileceği görüşümüzü
muhafaza ediyoruz. Bu görüşümüz, esasen, Kuzeyden Keşif Harekâtına katılmakta
olan müttefiklerimiz ABD ve İngiltere tarafından da paylaşılmaktadır. Nitekim,
Ankara Sürecinin eşhamileri olan Türkiye, ABD ve İngiltere'nin, 10 Kasım
1998'de yaptığı ortak açıklamada, Irak'ın toprak bütünlüğü ve birliğine
atfedilen önemin altı çizilmiş, Irak'ın geleceğinin, uygun bir zamanda, tüm
Irak halkı tarafından birlikte ve normal bir siyasî süreç çerçevesinde
kararlaştırılabileceğine inanıldığı belirtilmiştir. Bu vesileyle, Huzur
Harekâtı gibi, Kuzeyden Keşif Harekâtının da, ilgili Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararlarının ruhuna uygun olarak, Irak'ın kuzeyindeki üç
vilayette yaşayan Irak vatandaşlarının huzur ve güveninin sağlanması hedefine
yönelik insanî amaçlı bir uygulama olduğunun, tekrar, altı çizilerek
belirtilmek istenmektedir. Dolayısıyla, bu bölgede
yaşayan Irak halkının ve üçüncü tarafların bu gerçeğin bilincinde olmaları ve
Kuzeyden Keşif Harekâtının sağladığı ortamı başka amaçlarla değerlendirmeye
tevessül etmemeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu vesileyle, Irak
halkının önemli bir kesimini oluşturan ve tarihi boyunca ülkelerinin
gelişmesine sadakatle katkıda bulunmuş olan Irak Türkmenlerinin, gelecekte de
ülkelerinin huzur, güven ve kalkınması için önemli bir rol oynayacaklarına olan
inancımızı belirtmek istiyorum. Gerek Irak genelinde gerekse Irak'ın
kuzeyindeki üç vilayette, eşit haklarla huzur ve güven içerisinde yaşamalarına
ve Irak'taki geleneksel Türkmen yerleşim bölgelerinin bu niteliğinin
korunmasına vereceğimiz önemi de vurgulamak istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Irak meselesinin Birleşmiş Milletler sistemi çerçevesinde bir
an önce halledilmesi ve gerek bu ülkedeki durumun, gerekse Irak'ta yaşayan
vatandaşlar, gerekse oradaki merkezî hükümet tarafından kendi imkânları
içerisinde halletmeleri en samimi arzularımızdır. Bu bakımdan, Irak ile
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan arasında, şubat ayı sonunda
başlatılan diyalogu akılcı bir adım olarak karşılamaktayız. Irak Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, şu ana kadar, iki kez bir araya
gelmişlerdir. Bir sonraki görüşmenin, temmuz ayında, Viyana'da yapılması
kararlaştırılmıştır. Türkiye, daima, Irak'a,
Birleşmiş Milletlerle işbirliği içerisinde bulunması ve meselenin bu zemin
çerçevesi içerisinde çözülmesi konusunda telkinlerde bulunmuştur. Son dönemde, Başbakanımız
Sayın Bülent Ecevit tarafından Irak Devlet Başkanına gönderilen bir mektup
başta olmak üzere, Irak tarafına, bu yolda mesajlarımızı iletegeldik. Türkiye,
dost ve güvenilir bir komşu olarak, bu yönde, elinden gelen çabayı sarf etmeye
devam edecektir. Bununla birlikte, Kuzey
Irak'ta görmeyi arzuladığımız ortam, henüz tam olarak tesis edilememiştir. Bu
hususun, orada, belirli bir süre daha devam edeceği kanaati taşınmaktadır. Bugünkü düzenlemenin, en
kısa zamanda bölgede barış ve istikrarın sağlanması suretiyle sona erdirilmesi
arzularımızı tekrarlayarak, bir kere daha altını çizerek vurgulamak istiyoruz. Bu bakımdan, Kuzeyden
Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması yolunda yetki verilmesini talep
eden tezkerenin kabulünü, Yüce Meclisimizin takdirine saygılarımla arz
ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bakan. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
"Kuzeyden Keşif Harekâtı" adı verilen uçuşlar için Türkiye'deki
askerî tesislerden yararlanma izninin altı ay daha uzatılması konusunda
Partimizin görüşlerini Muhterem Heyetinize arz etmek istiyorum; bu vesileyle,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
üzerinde konuştuğumuz konu, ülkemiz için, artık kangren haline gelmeye başlamış
bir konudur. Biz, parti olarak, bir komşu ülkeye karşı yürütülen bu harekâta,
yani, Kuzeyden Keşif Harekâtına, şimdiki haliyle onay vermekte zorlanmakta
olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Ancak, hükümetin uzatma talebinin arkasında
yatan gerçekleri de anlayışla karşılamaya çalışıyoruz. Niçin onay vermekte
zorlanıyoruz; değerli arkadaşlarım, bunlardan birincisi; bu harekâtın,
uluslararası hukuk açısından sağlam bir temele dayanmıyor olmasıdır. Bir başka
deyişle, bu harekâta cevaz veren bir Birleşmiş Milletler kararı bulunmamasıdır.
Bilindiği gibi, harekâtın dayanağı 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararıdır. Ancak, bu karar, süregelen şekliyle, bu
harekâtı haklı göstermekten uzaktır. O tarihte "Huzur Harekâtı" adıyla
başlatılan program, Saddam rejiminin giriştiği "ganimet" kod adlı
tenkil harekâtıyla ilgiliydi. Hatırlanacağı gibi, Saddam'ın bu harekâtı sonucu,
Kuzey Irak'tan sınırımıza 5 000'e yakın insan dayanmıştı. Biraz önce, Sayın
Bakan da konuşmalarında bu hususu ifade ettiler. İşte, Huzur Harekâtı,
yerlerini terk etmek zorunda kalmış Kürt kökenli Iraklıların yerlerine dönmelerini kolaylaştırmak için
başlatılmıştı. Kamuoyunda "Çekiç Güç" olarak bilinen Huzur
Harekâtının 1996 yılında ismi değişmiş, kara unsurlarının bilinen
faaliyetlerine son verilerek, hava unsurlarıyla devamı anlamında "Kuzeyden
Keşif Harekâtı"na dönüşmüştür; ama, şunu konuşmamın bu noktasında
belirtmek zorundayım ki, amacı fazla değişmemiştir. Hangi adla anılırsa
anılsın, harekât, uluslararası hukuk açısından, maalesef, kötü bir emsal
oluşturmaktadır. Bu kapı bir kez açıldıktan sonra, bu kötü emsalin, yani, bu
tatbikatın yarın hangi devletin aleyhine kullanılacağı belli olmaz; Türkiye'nin
de bu kötü emsalden esinlenen bir muameleye maruz kalması ihtimali, gözardı
edilmemelidir. Böyle bir durum ortaya
çıkarsa, uluslararası camiaya karşı hakkımızı savunmak, kuşkusuz ki,
zorlaşacaktır; çünkü, uluslararası hukuk açısından usulüne uygun biçimde
alınmış bir Birleşmiş Milletler kararı yokken, böyle bir hârekâtın yürütülmesine
bugün yardımcı olup yarın aynı harekât bize karşı yapıldığı takdirde onu
eleştirmek, tutarlı bir davranış olamayacaktır. Biz, AK Parti olarak, bu
harekâtın başladığı günkü koşulları bilmekteyiz ve o günkü koşullarda böyle bir
harekâtın başlamasına karşı çıkmanın kolay olmadığının da bilincindeyiz.
Hatırlayacaksınız, Saddam'ın kendi vatandaşlarına Halepçe'de giriştiği
katliamdan kaçmak için onbinlerce Iraklı Türkiye'ye sığınmıştı.Türkiye'nin
benzer bir göçmen akınına tekrar maruz kalması, bizi çok zor durumda
bırakacaktı. Irak'ın bu tür bir harekâta girişmesini önlemek için alınacak her
önleme Türkiye'nin katkıda bulunması, o günkü koşullarda, doğal
karşılanabilecek bir davranıştı. Değerli arkadaşlarım,
diğer yandan, Bağdat yönetimi, Kuzey Irak'taki üç vilayetten, yani, Dohuk,
Süleymaniye, Erbil'den askerlerini çektikten sonra, PKK, burada oluşan
boşluktan yararlanarak, bu bölgeyi, Türkiye'ye karşı, terörist saldırılar için
üs olarak kullanmaya başlamıştı. O koşullarda, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne
yönelmiş bir tehlikenin bertaraf edilmesi için ortaya çıkan bu imkânı reddetmek
doğru olmazdı. Ayrıca, Irak'ta,
Türkmenlerle meskûn olan bölgelerin önemli bir bölümü de, bu üç vilayetin
sınırları içindedir; bu bakımdan da, Türkiye, bu bölgeyle yakından ilgilenmek
durumundadır. Bunu, Irak topraklarında gözümüz olduğu anlamında söylemiyoruz;
fakat, Türkmen soydaşlarımızın, Irak Devleti içinde, diğer Irak vatandaşlarıyla
birlikte tüm vatandaşlık haklarından kısıntısız yararlanmalarını beklemeye ve
bu konuyu yakından izlemeye meşru bir hakkımız olduğunu ifade etmek için bu
cümleleri kullandım. Değerli arkadaşlarım,
gerçi, bugün, Kuzeyden Keşif Harekâtı bölgesi, bu üç vilayetin sınırlarına bire
bir uymamaktadır. 36 ncı enlem, düz bir çizgi olduğu halde, bu üç vilayetin
sınırları, bazen, 36 ncı enlemin güneyine de taşmaktadır. Türkmen bölgesi olan
Süleymaniye Vilayetinin bir bölümü, bu enlemin güneyinde olduğu için, Kuzeyden
Keşif Harekâtına sağladığımız desteğin, Türkmen soydaşlarımızla ilgili
gelişmeleri yakından izlememize her zaman katkısı olmamaktadır. Hükümeti, bu
konuda da duyarlı olmaya davet ediyoruz. Bu haklı geçmişine
rağmen, yıllar sonra, bugün, bu, izin yenileme işinin, âdeta, rutin bir temdit
işlemi haline dönüşmüş olması, Partimizi ve Grubumuzu, artık, rahatsız etmeye
başlamıştır. Bugün, Kuveyt ve Suudi
Arabistan dışında tüm Arap ülkeleri, bu harekâtın devam etmesinden rahatsız
olmakta ve ona, karşı çıkmaktadırlar; bu iki ülkenin de, 36 ncı enlemin
güneyindeki Keşif Harekâtı için, kendi topraklarındaki askerî üsleri, Amerika
Birleşik Devletleri uçaklarına kullandırmak konumunda kaldıkları için,
durumları, Türkiye'ninkine benzemektedir. Değerli arkadaşlarım,
bütün bunlara ek olarak, Türkiye'nin, Körfez Savaşı nedeniyle uğradığı ekonomik
zararların, bu vesileyle, müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri nezdinde
gündeme getirilmesi gerektiği görüşündeyiz. Sayın Bakan da, biraz önceki
konuşmasında, bu konuya değinmişlerdi. Gerçi, 14 Mayıs 2002 tarih ve 1409
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla, petrol karşılığı gıda
programı çerçevesinde, bazı temel gıda maddelerinin Irak tarafından petrol
karşılığı satın alınabilmesi imkânı doğmuştur. Bu karar, komşu bir ülke olarak
Türkiye'nin Irak'a yapacağı ihracatı biraz daha artırma imkânı sağlayabilir;
fakat, bunun uğradığımız ekonomik zararları karşılamaya yetmeyeceği, takdir
edersiniz ki, çok açıktır. Değerli arkadaşlarım,
Partimizi en çok tedirgin eden husus, Kuzey Irak'taki Kürt bölgesinde muhtar,
yani otonom yönetimin her geçen gün biraz daha güçlenmekte olmasıdır. Bugün,
Kuzey Irak'ta, bayrağı, sınırları belirlenmiş toprağı, yönetimi, gümrük
idaresi, pasaport kontrolleriyle mevcut bir muhtar Kürt bölgesi vardır; bu,
âdeta, ilan edilmemiş bir Kürt devletine benzemektedir. Bu muhtar yönetimi
güçlendiren her hareket, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasını destekleyen
Türk politikasına aykırıdır. Kuzeyden Keşif Hârekatı, maalesef, bu gidişatı
güçlendirmektedir. Başka bir deyişle, Türkiye'nin söylediği ile yaptığı
birbirine uymamaktadır. Gerek Amerika Birleşik Devletlerinin gerekse Kuzey
Irak'taki Kürt liderlerinin bu konuda teskin edici sözler söylemelerini,
Partimiz ve Grubumuz yeterli bulmamaktadır. Türkiye'nin, bu sözlere değil,
uygulamanın arazide verdiği sonuca bakması gerekir. Arazide, Türkiye, âdeta,
Kuzey Irak'ta Kürt devletinin şekillenmesine katkıda bulunmaktadır şeklinde bir
görüntü mevcuttur. Ayrıca, biz, Parti olarak, Türkiye'nin bu gidişatı
engellemesinin zor olduğunu da takdir etmekteyiz. Amerika Birleşik
Devletleriyle işbirliği yapmanın, en azından, Türkiye'nin Kuzey Irak'la ilgili
gelişmelerin dışında kalmamasına katkısı olmalıdır. Bu saydığım
olumsuzlukların hepsinden daha önemlisi, Türkiye ile Amerika Birleşik
Devletleri arasındaki bu işbirliğinin Irak halkına verdiği zarardır; çünkü,
zaman zaman Saddam'ı etkisiz hale getirme uğruna alınan birçok önlemin, Saddam'ı
zayıflatmak şöyle dursun, onu daha da güçlendirdiğini, buna karşılık, asıl
zarar gören tarafın Irak halkı olduğunu görüyoruz. Türkiye, bu politikaların
yanlış olduğunu, bölge gerçeklerini daha isabetle değerlendiren bir devlet
olarak, müttefiki Amerika Birleşik Devletlerine anlatabilmelidir. Amerika
Birleşik Devletleri bölgede ulaşmak istediği stratejik hedeflere ulaşıp kendi
ülkesine döndükten sonra da, Türkiye ve Irak, iki komşu ülke olarak yaşamaya devam
edeceklerdir. Bu komşuluk yara almışsa, o yaranın iyileşmesi çok daha uzun
zaman alacaktır ve bundan zarar görecek olan taraf Türkiye olacaktır. Bu
nedenle, Irak halkının çıkarları, Türkiye için, her zaman gözönünde
bulundurulması gereken bir husustur. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, tüm bu açıkladığım nedenlerle, Parti Grubumuz ve Partimiz,
Kuzeyden Keşif Harekâtının uzamasından rahatsızdır; fakat, bugünkü koşullarda,
reel politik gereği, başka türlü hareket etmenin de zor olduğunu görüyoruz ve
bu nedenle, âdeta, bağrımıza taş basarak, iznin uzatılmasına olumlu oy vereceğimizi belirtmek istiyorum. Sözlerimi şöyle
tamamlamak istiyorum: Yarın, burada, bir hükümet tezkeresi daha görüşülecek; o
da olağanüstü halin 2 ilimizde kaldırılması, 2 ilimizde uzatılması. Yine,
yapılan açıklamalar onu gösteriyor ki, olağanüstü hal uzatılacak olan illerimizle
ilgili bu uzatmanın da son defa olacağı ve yakın bir tarihte, bu illerimizde de
olağanüstü halin kaldırılacağı ifade edilmektedir. Bunu, AK Parti Grubu olarak
olumlu değerlendiriyoruz; ama, bu olumlu gelişmelerin "Kuzeyden Keşif
Harekâtı" dediğimiz olağanüstü uygulamanın sona erdirilmesinin de öncüsü
olmasını, ayrıca temenni ediyoruz ve diliyoruz. Bu düşüncelerle ve bu
tespitlerle, biraz önce de ifade ettiğim gibi, olumlu oy vereceğimizi tekrar
belirtir, hepinize saygılar sunarım efendim. (AK Parti ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Şahin. Anavatan Partisi Grubu
adına, Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut. Buyurunuz Sayın Gökbulut.
(ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NİHAT
GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif
Harekâtının 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasıyla
ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen Başbakanlık tezkeresi
üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
eski adıyla "Çekiç Güç", yeni adıyla "Kuzeyden Keşif
Harekâtı" Körfez krizinin ve Körfez Savaşının sonrasında Ortadoğu'daki
yeni savunma anlayışına bağlı olarak gelişmiştir. Çekiç Güç veya Kuzeyden Keşif
Harekâtı 1990'lı yıllarda Türkiye'nin en tartışmalı dış politika konularından
oldu; lehinde, aleyhinde çok şey söylendi. En enteresanı, muhalefette iken en
acımasız eleştiriyi yapanların, iktidar olduklarında sessizce Çekiç Güç'ü
onaylamaları idi. Tarihi seyri içinde eski adıyla "Çekiç Güç", yeni
adıyla "Kuzeyden Keşif Harekâtı"nın lehte ve aleyhteki gelişmelerini
kronolojik olarak şu şekilde sıralayabiliriz: Irak'taki Kürtler
açısından yaklaşıldığında, Çekiç Güç, Saddam'ın Kürtleri ezmesi ve Türkiye
sınırına yığılmalarını engellemiştir. Türkiye, Çekiç Güç'ün varlığı nedeniyle
Kuzey Iraklı Kürtlerin ezilmesine engel olmakta ve bu surette Kürt halkıyla bir
sorunu olmadığını kanıtlamaktadır. Türkiye, Çekiç Güç'e izin verirken, Amerika
Birleşik Devletleri de Türkiye'nin sınırötesi operasyonlarına tepki
göstermemişti. Ayrıca, Türkiye, Çekiç Güç'e izin vermekle, Kuzey Iraklı
Kürtlerin yakınlığını da sağlamış oluyordu. Çekiç Güç'ün süresinin uzatılmayıp
başka bir ülkeye yerleşmesi ihtimalinde, Türkiye, kendi topraklarında
konuşlanmış kuvvetleri daha yakından denetleme imkânını kaybetmiş olacaktı. Bölge politikaları
açısından bakıldığında, Çekiç Güç'ün varlığı, Irak'ın Türkiye için bir tehdit
olmasını önlüyordu, Kuzey Iraklı Kürtlerin Saddam baskısıyla Türk sınırlarına
göç etmesine de engel oluyordu. ABD'yle ilişkiler
açısından ise, bölgesel işbirliği ve Kuzey Irak'a yönelik operasyonlar gibi
konularda, Türkiye'nin elinde tuttuğu çok önemli bir kozdu Çekiç Güç. Bu hususlar, madalyonun
bir tarafı ve genellikle de müspet taraflarıydı; ancak, diğer bir tarafı daha
vardı: Türkiye'nin en çok çekindiği gelişmelerden biri olan, Kuzey Irak'ta bir
Kürt siyasal oluşumunun, Çekiç Güç'ün Kuzey Irak'ta sağladığı güven ortamı
içerisinde, embriyon olarak, çekirdek olarak ortaya çıkmasıydı. Bunun en önemli
aşaması da, Kuzey Irak'ta, Mayıs 1992'de seçimlerin yapılması ve bir
parlamentonun kurulmasıydı. Gerçi, Iraklı Kürtler, seçim konusunda, önceden
Ankara'yı haberdar etmişlerdi; ancak, bunu, parlamento değil, belediye
seçimleri olarak haber vermişlerdi. Kuzey Iraklı Kürtlerin, Temmuz 1992'de
hükümet oluşturması, eylülde asayiş ve polis teşkilatı kurmaları, ekimde ordu kurma
girişimleri ve Erbil'de federe Kürt devletinin kurulduğunu ilan etmeleri,
Türkiye'yi daha etkin önlemler almaya sevk etti. Ekim 1992'de, Türkiye, Kuzey
Irak'ta, PKK'ya karşı çok büyük bir operasyon başlattı ve bu operasyona, tepkiyi
azaltmak için, hatırlanacağı gibi, Barzani grupları da katıldı. Ayrıca, Kasım
1992'de, Ankara'da, Suriye ve İran yetkilileriyle bir konferans düzenleyerek,
Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması yolunda bir bildiriyi, Türkiye, yayınlattı.
Böylece, Türkiye, bir taraftan Çekiç Güç'ün süresini uzatırken, diğer taraftan,
Kuzey Irak'ta Türkiye aleyhine vuku bulacak oluşumlara izin vermiyordu; ancak,
Ağustos 1996'da Kuzey Irak'ta beklenmedik bir olay vuku buldu. İran'dan yardım
ve destek alan Talabani, Erbil'e girerek burayı ele geçirdi. Bunun üzerine,
Barzani, Irak Yönetiminden yardım isteyerek, Irak birliklerinin Körfez
krizinden sonra ilk defa bölgeye girmelerini temin ettiler; Talabani ise
Erbil'i terk etti. Bu arada, CIA hesabına
çalışan 6 700 Iraklı Kürt, bölgeyi terk ederek, Amerika Birleşik Devletlerinin
Guam Adasına yerleştirildi. Bütün bu hususlar,
neticesinde, Amerika Birleşik Devletlerinin bölgeye yönelik planları konusunda
kuşkuları artırırken, hem bölgedeki ABD politikası hem Kuzey Irak'taki dengeler
hem de Türkiye'nin politikaları açısından önemli değişiklikler yarattı. Bu
gelişmelerin en önemli sonucu, ABD'nin Kuzey Irak politikasının büyük darbe
yemesi oldu; çünkü, ABD'nin Kuzey Iraklı Kürtleri Saddam'a karşı birleştirmesi
ve ona karşı mücadele etmeleri şeklindeki politikası başarısızlığa uğramıştı. Türkiye, o tarihe kadar
gündeme getirmediği Iraklı Türkmenler konusuna daha fazla ağırlık vermeye
başladı. Türkmenlerin Kuzey Irak denkleminde yer almasından, Irak rahatsızlık
duyarken, Amerika Birleşik Devletleri buna olumlu tepki verdi. Değerli milletvekilleri,
Ekim 1996 sonunda, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere yetkilileri
ile KDP, KYP ve Türkmen yetkilileri Ankara'da bir araya geldiler. Böylece,
Türkiye, gözlemci statüsünden taraf olmuş ve Türkmenleri dahil ederek,
Dublin'de de başlayan süreci Ankara'ya taşımıştı. Ankara'nın, artık, Kuzey
Irak'taki ağırlığı artmıştı. Aralık 1996'da Çekiç
Güç'ün adı Kuzeyden Keşif Harekâtı oldu ve Keşif Güç'e, Amerika Birleşik
Devletleri 41, İngiltere 7, Türkiye 4 uçak ve helikopterle katıldı ve toplam
personeli de 1 324 oldu. Bundan sonra, Keşif Güç'ün süresinin uzatılması, Türk
kamuoyu ve siyasal yaşamında herhangi bir tartışma konusu olmadan, âdeta,
otomatik olarak gerçekleşmeye başladı. Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin açık ve net bir Kuzey Irak politikası olmalıdır. Bu politikanın üç
sacayağından birincisi, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması; yani, Kuzey
Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasının önlenmesi; ikincisi, Türkiye'nin meşru
güvenlik endişesinin gözetilmesi; yani, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye yapılacak
ayırımcı saldırıların önlenmesi; üçüncüsü de bölgedeki Türkmenlerin
korunmasıdır. Daha yakından
incelendiğinde, Türkiye'nin Kuzey Irak politikasının, biri taktik diğeri
stratejik olmak üzere, iki temel amacının olduğu görülmektedir. Taktik amaç, iki hedefe
yöneliktir: Birincisi, PKK'yı vurmak ve bölgeden atmak; bu hedefe büyük oranda
ulaşılmıştır. İkincisi, bölgede ayırımcılara ve teröristlere yarayacak iktidar
boşluğunu engellemek. Türkiye, Kuzey Irak'ta iktidar boşluğu yaratmamak için,
Kuzey Iraklı Kürtlere her zaman yardım ve destekte bulunmuştur; bu yardımlar
karşılığı, bölgede ayırımcıların, PKK'nın ve uzantılarının barınmamasını talep
etmiştir; ancak, birleştirdiği ve güçlendirdiği Barzani ve Talabani güçlerinin,
güçlenip birleştikçe, Kuzey Irak'ta da devlet kurabilir endişesini devamlı
taşımıştır. Türkiye'nin Kuzey Irak
Politikasının stratejik amacına gelince, Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin
kurulmasını önleyemeye yönelik olduğu açıktır; çünkü, Kuzey Irak'ta kurulacak
bir devlet, bölgedeki tüm dengeleri bozmaya matuftur. Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin bu konuda vermiş olduğu tavizler ise, Kuzey Irak'ta bir Kürt
devleti embriyonunu kendi eliyle besleme sürecinde bir çelişki yaratıyordu.
Oysa, bölgeyle ilgili dış politikadaki bu çelişkilerin ve sorunların
çözümlenmesinin, doğrudan doğruya Türk iç politikasındaki Kürt sorununun kalıcı
bir demokratik çözüme ulaştırılmasına bağlı olduğunu görmek zorundayız. Netice olarak, tarihsel
ve bölgesel güç olarak Türkiye, Kuzey Irak'ta etkin rol oynamalıdır, muhtemel
senaryolarda oyunun etkin aktörlerinden olmalıdır. Uluslararası ilişkiler,
menfaatlar ve güçler üzerine kurulur. İyi oynayan, planlı ve hesaplı hareket
eden kazanır. Oynamayan, gücünü kullanamayan, iyi niyet temennisinde bulunan,
kendi temennisiyle baş başa kalır. Kuzeyden Keşif
Harekâtının görev süresinin altı ay uzatılmasını Anavatan Partisi Grubu olarak
müspet karşılıyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gökbulut. Sayın milletvekilleri,
iki grup sözcüsü de yaklaşık 10-10,5 dakika konuştu. Üç grup temsilcisi daha
var. Yeni bir karar olmadığı için, saat 19.00'da çalışmamızı bitirmek
durumundayız. Eğer uygun görürseniz,
bunu bitirdikten sonra, Millî Savunma Bakanlığı döner sermayesine ilişkin bir
maddelik bir kanun tasarımız var; ikisini bir arada çıkarırsak, sanıyorum doğru
bir iş yapmış olacağız. Ben, İçtüzüğün verdiği hakkı elbette tanımak
zorundayım. Arkadaşlarımın takdirlerine sunuyorum. Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Kaya; buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET
KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte
olduğumuz Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılmasıyla ilgili
Başbakanlık tezkeresi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
konuşmamı yapmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi, Grubum ve şahsım
adına saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
günümüzde, Kuzeyden Keşif Harekâtının çalışmaları, ülkemizce, tarafımızdan
belirlenen ilke ve kurallar esas alınarak gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede,
Kuzeyden Keşif Harekâtı Kurallar ve İlkeler Belgesine ilaveten, Kuzeyden Keşif
Harekâtı suçlarıyla ilgili hava sahası kontrolü devamlı emri ve angajman
kuralları, harekâta ilişkin teknik düzenlemeleri içeren amir belgeler olarak
yürürlükte kalmaya devam etmektedir. Harekâtın, ülkemiz
açısından başlıca yararı, ülkemizin sosyal ve ekonomik düzeni ile sınır
güvenliğini tehdit eden yeni bir göç harekâtını önlemektir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; harekâtın sona erdirilmesi açısından, hedef bölgesinde bu
tehdidin tamamen ortadan kalktığını gösterecek koşullar henüz oluşmamıştır.
Özellikle, Irak ile Birleşmiş Milletler arasında bir işbirliği zemininin halen
oluşmamış olması ve Irak'ın kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda
bir denetim mekanizmasının yeniden ihdası konusunda henüz mesafe alınamaması
gibi nedenlerle, bölge halkının tedirginliğinin sürdüğü gözlenmektedir. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin, kapsamlı bir çözüm çerçevesinde, konu, kitle imha
silahları boyutuna odaklanmıştır. Temennimiz, bu konuda, Irak ve Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi arasında bir işbirliği zemininin süratle yaratılması
ve bu suretle, Irak sorununun kapsamlı çözümünün sağlanabilmesidir. Böylesi gerginlik ve
belirsizliklerin mevcudiyetinin sürdüğü Kuzey Irak'ta, mevcut ortamda harekâtın
devamı, dışpolitikamızın dengeleri açısından da önem arz etmektedir. Irak'ın toprak
bütünlüğünün ve ulusal birliğinin muhafazası, Türkiye için büyük önem ve
hassasiyet atfedilen ilkelerdendir. Esasen bu husus, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin Irak konusunda kabul ettiği tüm kararlarda da ifadesini
bulmaktadır. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Kuzeyden Keşif Harekâtına
katılan ülkeler nezdindeki tutumumuzun temelini teşkil etmektedir. Bugün, Kuzey
Irak'ta Türkiye'nin görmeyi arzuladığı ortam henüz tam anlamıyla tesis edilemediğinden,
mevcut düzenlemenin belirli bir süre daha devamının yararlı olacağı
düşünülmektedir. Türkiye, bugünkü düzenlemenin, en kısa zamanda bölgede barış
ve istikrarın sağlanması suretiyle sona erdirilmesini arzu etmektedir. Değerli milletvekilleri,
güneydoğu komşumuz olan Irak'taki olaylar, ülkemizi de doğrudan, her boyutta,
yakından ilgilendiren olaylardır. Türkiye Cumhuriyeti, bölgedeki olumlu ve
olumsuz bütün olayları değerlendirecek, Kuzey Irak'taki Türkmen ve diğer
grupları dinleyip sorunlarını çözecek bir güçtedir. Kuzey Irak'taki gelişmeler,
Batılı ve Ortadoğulu ülkelerin düşünce ve davranışları ne olursa olsun, Türkiye
Cumhuriyetinin Kuzey Irak politikası açıktır. Bunları şöylece sıralayabiliriz:
Birincisi, Irak toprak bütünlüğünün korunması; ikincisi, Türkiye Cumhuriyetinin
bölgede güvenliğinin ve ekonomik çıkarlarının sağlanması; üçüncüsü ise Irak
Türkmenlerinin her türlü haklarının korunmasıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Kuzeyden Keşif Harekâtı, Türkiye, Amerika Birleşik
Devletleri ve İngiltere tarafından yürütülmektedir. Bütün gerginlik ve
belirsizliklerin devam ettiği Kuzey Irak, dışpolitikamız açısından da çok önem
taşımaktadır. Halihazırda, ülkemize Kuzey Irak konusunda, bölgede olumlu,
yapıcı ve etkin bir rol oynama imkânını Kuzeyden Keşif Harekâtı kısmen de olsa
sağlamaktadır. Kuzeyden Keşif Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere
ve Türkiye ile yürütülmekte ve kontrol Türkiye tarafından yapılmaktadır;
Türkiye'nin de bölgede manevra kabiliyetini artırmaktadır. Bugün, Türkiye,
Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmaktadır; ancak, ileride herhangi bir nedenle,
Türkiye'nin istekleri dışında Irak coğrafyasının değişmesi söz konusu
olduğunda, Kuzeyden Keşif Harekâtı üyesi olan ve içinde bulunan Türkiye'nin söz
sahibi olmasının zarureti açıktır. Değerli milletvekilleri,
kuruluşundan bu yana Kuzeyden Keşif Harekâtında müttefik olduğumuz ülkelerin
desteğiyle, Yumurtalık Boru Hattı yeniden açılmış, bölgedeki terör
faaliyetlerinin yakından takibinde de Türkiye'nin istekleri doğrultusunda,
yeni, olumlu boyutlara gelinmiştir. Ülkemiz, komşumuz olan Irak'ın toprak
bütünlüğünün korunmasını, kardeş Irak halkının da normal hayat şartlarına
dönmesini, Kuzey Irak'ta barış ve sükûnun oluşmasını istemektedir. Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti olarak, Irak'ın toprak bütünlüğüne önem verdiğimizi ve
saygılı olduğumuzu ve böylece de bölge ve dünya barışına katkıların
sağlanacağına inancımız tamdır; ancak, Kuzey Irak'ta sosyal ve ekonomik
belirsizlikler devam etmektedir; bu durum da Türkiye'yi oldukça rahatsız
etmektedir. Bazı ülkeler, Türkiye'nin aksine, Irak'ın toprak bütünlüğünün
sağlanmasını, Irak'ta topyekûn demokratik bir ortamın oluşmasını, oluşacak demokratik
ortam içerisinde Irak Türkmenlerinin de gereken yerlerini almalarını
istememektedirler. Bugün, Irak'ta demokratik ortamın gelişmesi, tüm ülke
halkının bölünmez bütünlüğü görüşümüz, Kuzeyden Keşif Harekâtı müttefik
ülkeleri tarafından da kabullenilmesi gereken bir durumdur. Değerli milletvekilleri,
son günlerde gerek iç ve gerekse dış basın ve toplantılarda Kuzey Irak, Kerkük
ve Musul ile ilgili birtakım senaryolar ve varsayımlar görülmektedir. Bu
senaryoların tamamındaysa, Irak'ta yeniden bir yapılanma söz konusu olduğunda,
Batılıların, nasıl, kendi çıkarlarına petrol kaynaklarını kullanacakları
yatmaktadır. Bugün, Türkiye için Kerkük ve Musul, hem Irak Türkmenleri
açısından hem ekonomik açıdan hem güvenlik ve jeostratejik açıdan hem tüm Irak
halkı açısından çok önemlidir. Bu durumu, Türkiye kendi açısından, bazı dost ve
müttefiklerin de kendi açılarından iyice değerlendirmeleri gerekmektedir.
Burada yapılacak bir yanlışın, sorunları çözmekten çok, sorunları daha da artırarak
kronikleştireceğini herkes bilmelidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Irak'ın sorunlarını Birleşmiş Milletler sistemi içinde bir an
önce halletmesi, Türkiye, Irak, İran, Suriye, Kuveyt ve diğer dünya ülkeleri
için çok önemlidir; Türkiye'nin arzu ve istekleri de bu yöndedir. Türkiye, dost
ve güvenilir bir ülke olarak, bu amaçla, elinden gelen her çabayı da sarf
etmeye devam edecektir. Ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi, Kuzey Irak'ta barış
ve istikrar, beklenen seviyeye henüz tam olarak gelmemiştir. Bu nedenle,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin
bir süre daha uzatılmasının bölge için uygun olacağına inanmaktayız. Konuşmama son verirken,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaya. Saadet Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurunuz efendim. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA YAKUP
BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve yine sözlerime başlarken, Millî Takımımızın, dünya
kupasında, Japonya'da göstermiş olduğu büyük başarıyı canı gönülden kutluyorum;
ilgililere teşekkür ediyoruz ve başarılarının devamını diliyoruz. Bugün, burada, Kuzeyden
Keşif Harekâtının süresinin bir altı ay daha uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık
tezkeresini değerlendiriyoruz. Bu tezkere değerlendirilirken, tabiî ki, bunun
bir geçmişi var. Bu tezkereler, çok değişik parlamentolarda, çok değişik
zamanlarda gelmiştir; Türkiye'de de geliyor, bundan sonra da gelmeye devam
edecektir; ama, ülkelerin tarih boyunca birtakım sıkıntıları olmuştur. Bu
sıkıntılar, çoğu zaman... Coğrafyanın dayattığı sıkıntılar vardır, tarihî
misyonun dayattığı sıkıntılar vardır,
kaynakların getirdiği sıkıntılar vardır ve çıkarları olan ülkelerin o bölgede
ortaya çıkardığı sıkıntılar vardır. Dolayısıyla, böyle bölgelerde bulunan
ülkeler, halklar, sürekli olarak problemlerle, kanla, gözyaşıyla, savaşla, iç
problemlerle, dış problemlerle karşı karşıya kalırlar; uğraşırlar dururlar. Bu
açıdan baktığımız zaman, Kafkaslarda, Balkanlarda ve özellikle Ortadoğu
bölgesindeki problemlerin temelinde, coğrafyanın, tarihin dayattığı
sıkıntıların yanında, aynı zamanda, bölgede çıkarı olan ülkelerin, çıkarlarını
koruyabilmek, hedeflerini genişletebilmek ve buralardan kaynak temin edebilmek
için yapmış oldukları senaryoların da çok büyük etkisi vardır. İşte,
Ortadoğu'daki savaş ve Kuzeyden Keşif Harekâtının süresinin uzatılması olayını
sadece olay olarak değerlendirecek olursak, daha, süreleri çok uzatmak
mecburiyetinde kalırız gibi geliyor bana. Arkaplanı, bölgedeki hedefleri,
çıkarları, senaryoları olabildiğince değerlendirmek ve geçmişten ders almak
suretiyle oluşturacağımız jeopolitik ve stratejik politikaları ona göre yeniden
şekillendirmek mecburiyetindeyiz. Maalesef, Türkiye, uzunca
yıllar, kendi içerisine kapanık bir şekilde, âdeta bir demirperde ülkesi gibi
dışarıya kapalı, dışarıda gelişen olaylara kapalı bir şekilde dışpolitika
yürütmüştür; âdeta çevresini görmezden, bilmezden, çevresinde gelişen olayları
tanımazdan gelmiştir. Bugün, Kuzey Irak'ta meydana gelen olay, sadece Kuzey
Irak'taki tarafların ortaya koymuş olduğu bir olay değildir. Batılıların ve
özellikle ABD'nin bölgede çıkarları vardır. Bu bölgedeki çıkarların başında,
ABD için en önemli olan konu, İsrail'in güvenliğinin sağlanmasıdır. İsrail'in
güvenliğinin sağlanabilmesi için -İsrail için en büyük tehlike arz eden güç, bu
bölgede Irak'ın askerî gücüdür- bu gücün zayıflatılması hedeflenmektedir. Bunun
yanında, bir de, ABD için, bu bölgedeki kaynakların ve petrolün getirmiş olduğu
çıkar çatışması vardır. Bu, sadece ABD'nin bugünkü çıkarları değil; bir Osmanlı
Devleti yıkılırken bu bölgede "bir damla kan, bir damla petrol"
parolasıyla yola çıkan İngiliz yöneticileri de, bu maksat ve gayelerin belki
bir noktada gerçekleşmesi için, yine Kuzey Irak'ta yerlerini almışlardır.
Dolayısıyla da, bu bölgedeki petrol kaynaklarına sahip olabilmek için, bölge ülkelerinin
zayıflatılması lazım gelmektedir. Son zamanlarda, Türkiye'nin başına gelen -biraz
önce değerli arkadaşlarımızın ifade buyurdukları- gailelerin açıklanması,
bölgede istikrarsızlığın meydana getirilmesi, Batılı ülkelerin Türkiye'nin
başına musallat ettikleri bir senaryodan başka bir şey değildir. Gerçekçi olmak
mecburiyetindeyiz, gerçekleri söylemek mecburiyetindeyiz. Kuzey Irak'la ilgili
konularda, PKK ile ilgili konularda, doğu ve güneydoğuda cereyan eden olaylarda
sürekli olarak güdülen, ABD'nin ve Batı'nın takip ettiği politika nedir;
Türkiye'yi sürekli olarak komşularıyla problemli hale getirmek, sürekli çatışma
ve sıcak ortamda tutmak ve dolayısıyla Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırmak ve
dolayısıyla da sürekli olarak yanında ve kontrolünde tutma amacını
hedeflemektedir. Buraya çıkan arkadaşlarımız "bu vesileyle Kuzey Irak'ı
kontrol altında tutuyoruz" diyorlar; ama, kim adına, niçin?.. "Acaba,
Kuzey Irak kontrol altında tutulmak istenirken, başka bir senaryo çerçevesinde
Türkiye de kontrol altında tutulmakta mıdır" sorusu aklımıza gelmeden de
edemiyoruz. Mesela, yetkililer açıklama
yaparlarken, Kuzey Irak'taki tehlikelerden ve güneydoğumuzda meydana gelen
hadiselerde İran parmağı, Irak parmağı ve Suriye parmağının olduğu, bu güçlerin
destek sağladıkları açıkça ifade edilmiştir; ama, bunun yanında, diğer ülkeler
kastedilirken "birtakım dost ve müttefik bildiğimiz ülkeler de buraya
destek veriyorlar" şeklinde, hep, tahtında müstetir bir zamirle ifade
edilmiştir. Dolayısıyla da, eğer biz
şahsiyetli bir dışpolitika yürütmek istiyorsak, muhakkak surette, Türkiye'yi
karıştıran, Türkiye'nin başına problem üreten ve bunun için senaryolar yazan
çevreleri de Türk Halkına açıkça ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Eğer bir
Şemdin Sakık'ın cebinde İsrail pasaportu değil de bir İran pasaportu olmuş
olsaydı, acaba Türkiye'nin tavrı ne olurdu; bunu kendime sormadan edemiyorum.
Dolayısıyla da, biz, tuttuk, Barzani'ye bir kırmızı pasaport verdik ve birtakım
tehlikeleri de beraberinde getiren olaylar oldu; ama, bugün geldiğimiz noktada,
acaba, biraz önce ifade edildiği gibi, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla Kuzey
Irak'taki hadiseleri yönlendirme ve buradaki hadiseleri kontrol etme noktasında
istediğimiz noktada mıyız diye düşündüğümüzde "maalesef" kelimesini
söylemekten başka bir kelime bulamıyoruz. Dolayısıyla, politikalar gerçekçi
olmalı, Türkiye dışpolitikasını tekrar gözden geçirmelidir. Kuzey Irak ile
Ortadoğu'daki problemler, bölge ülkelerinin işbirliğiyle, her alandaki
işbirliğiyle, askerî alanda, ekonomik alanda, sosyal alandaki işbirliğiyle
çözülür. Eğer bu bölgedeki problemleri bölge dışı ülkelerin katkılarıyla ve
müdahaleleriyle çözecek olursak, o zaman bölge dışındaki ülkelerin senaryoları,
hedefleri, çıkarları ve gelecekle ilgili hesapları ne yapacaktır; bu tabloda
yer alacaktır; bugünkü tablo da bunun eseridir. Dolayısıyla, Türkiye,
komşularıyla iyi ilişkiler kurabilmenin yolunu ve çaresini bulmak
mecburiyetindedir. Komşularıyla iyi ilişkiler kuramayan ülkelerin bölgesel güç
olma iddiaları da soru işareti taşıyacaktır. Bunun yanında, ekonomik
kalkınmayı sağlamadan, sosyal dayanışmayı sağlamadan, birtakım birlik ve
beraberlik ifadelerini söylerken onun altyapısını oluşturacak millet ile
devleti kaynaştıracak projeleri yürürlüğe koymadan, bölgede etkin bir güç
olmamız da mümkün değildir; yani, sadece hamasî nutuklar çekmekle "dünyayı
titretiriz" kelimelerini ifade etmekle, etkili olmamız ve etkin bir
politika yürütmemiz de mümkün değildir. Onun için, Türkiye, önce kendi içinde kendi
insanıyla barışık olmak durumundadır. Dolayısıyla, Türkiye, iç ve dış tehdit
değerlendirmelerini tekrar gözden geçirmek mecburiyetindedir. Eğer bu
değerlendirmeler yapılmazsa, korkarız ki daha çok Kuzey Iraklarla meşgul oluruz,
onun getirmiş olduğu faturaları da ödemek mecburiyetinde kalırız. Şimdi, Sayın Bakanımız
biraz önce ifade buyurdular; dediler ki: "35 milyar dolarlık kaybımız var
Kuzey Irak'taki kapının kapalı olmasından, boru hattının kapalı olmasından
dolayı." Tabiî ki, bu, resmî bir ifadedir, kabullenmek durumundayız; ama,
diğer ekonomik yetkililer ve ekonomik çevreler bu rakamı 50 milyar, 60 milyar
dolar mesabesinde de ifade etmektedirler; ki, bunu 35 milyar dolar olarak kabul
etsek bile, acaba bölgedeki sosyal kaybımız, o bölgedeki insanların kayıpları,
huzur kaybı, Türkiye'nin buradaki hadiselerin önlenmesi için harcamış olduğu ve
telaffuz edilen, 100 milyar dolarlarla ifade edilen rakamları bir
değerlendirecek olursak, acaba bu bölgedeki olaylarda, bu bölgede uyguladığımız
politikalar bize kaç yüz milyar dolara baliğ olmuştur diye de düşünmeden
edemiyoruz; dolayısıyla, yapılacak olan iş, önce, Türkiye'nin, kendi içinde
ekonomik kalkınmasını sağlaması, bu kalkınmayı sağlarken de, sosyal
programlarını, devlet ile milleti kaynaştıracak çalışmaları tekrar
değerlendirmesi gerekir. Bunlar yapılmadan, evinizin içi sağlam değilse,
evinizin içi birbirine kenetlenmemişse, dışarıda yapacağınız birtakım
hareketler, sizi tehlikeye atmaktan başka bir şey ortaya koymayacaktır. Dikkat edecek olursanız,
son Filistin hadiselerinde Türkiye, mazlum Filistin Halkının yanında birkaç
açıklamayı yapınca, İsrail Dışişleri Bakanı "evi cam olanlar sözlerine
dikkat etmek mecburiyetindedirler" deme cüret ve cesaretini göstermiştir.
Dolayısıyla, çevremizdeki dost ve düşman değerlendirmesini yaparken soğuk savaş
döneminden kalmış birtakım değerlendirmelere saplanıp kalmamız, gelecekle
ilgili projeksiyonları ve projeleri de tehlikeye atacaktır. Bunun için,
muhakkak surette, dışpolitikamızı tekrar değerlendirmek mecburiyetindeyiz ve
şimdi, Kuzey Irak ile Amerika'nın birtakım harekât planları var. Bu harekât
planları ortaya konulduğunda "Kuzey Irak'ın birliğinden, bütünlüğünden yanayız"
diye yetkililerimiz sürekli olarak açıklamada bulunuyor, Birleşmiş Milletler
açıklamalarda bulunuyor. Ben, Birleşmiş Milletlerin vermiş olduğu kararların
hepsi olmasa da birçoğunun adaletli kararlar olduğu kanaatinde değilim; çünkü,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri kendi bölgesel çıkarlarını ve
ulusal hedeflerini dikkate alarak programlar yapmakta, kararlar almaktadır.
Mesela, Bosna Hersek'te Sırplar bir soykırım yaparken, Birleşmiş Milletler
aldığı kararla Bosna Hersekli Müslümanlara silah ambargosu uyguluyordu; şimdi,
böylesine bir kararı adil olarak değerlendirmek mümkün değil. Yine
Çeçenistan'da, yine Kafkaslar'da ezilen insanların, hiçbir zaman etnik kimlikleri
ve dinî inançları dikkate alınarak Birleşmiş Milletler kararları
uygulanmamaktadır. Yine, Filistin ve İsrail meselesinde, Birleşmiş Milletlerin
İsrail'i frenleyici ve sınırlarına gelmesini temin edici 100'e yakın kararı olmasına
rağmen İsrail hiçbirisini uygulamıyor, hiçbirisini uygulamamasına rağmen
İsrail'e karşı da hiçbir yaptırım uygulamıyor; ama, Türkiye garantör olarak
Kıbrıs'a çıktığı zaman, aynı Birleşmiş Milletler, Türkiye'ye ambargo uygulayabiliyor.
Onun için, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını da siyasal
çıkarlardan arınmış, o ülkelerin çıkarlarından arınmış, sadece insanlığın
mutluluğu, huzuru ve dünyanın barışı için alınmış kararlar olarak telakki etmek
ve sık sık ifade edildiği gibi "Birleşmiş Milletler çerçevesinde soruna
çözüm bekliyoruz" demek, zannediyorum, bunca yaşanan olaylardan sonra
biraz safdillik olur. Onun için, Birleşmiş
Milletler kararları da adil olmak durumundadır ve adaleti dünyaya getirmek
durumundadır. Geldiğimiz noktada, Birleşmiş Milletlerin uygulamış olduğu
politikalar da, maalesef, ne Ortadoğu'da ne Kafkaslar'da barışı, huzuru ve
sükûnu getirememiştir. Dolayısıyla, Türkiye, Birleşmiş Milletlerde adil
kararlar alınma noktasında gayret etmek mecburiyetindedir. Bu gayretin
olabilmesi için de, Türkiye, Birleşmiş Milletlerde bir atağa geçmelidir. Bugünkü
Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyinin oluşum tarzı, 1940'ların, 1950'lerin,
İkinci Dünya Savaşının coğrafyasına ve siyasal bölüşümüne göre yapılmış bir
düzenlemedir; Türkiye, bunu her zeminde ve zamanda ifade etmek suretiyle, bu
etkinliğini ortaya koymak durumundadır. Bunlar yapılmadığı zaman
ne yaparlar; bir senaryo yazarlar önümüze koyarlar, biz de, bize verilen rolü,
bölgemizde ve diğer yerlerde oynamak durumunda oluruz ki, verilen rolü oynayan
ülkelerin bölgesel güç olmaları da, askerî ve ekonomik anlamda etkili bir güç
olmaları da mümkün değildir. Türkiye, uygulayacağı
politikalarla, bize verilen, Türkiye'ye verilen rolleri oynamakla kendisini
yükümlü hisseden bir ülke mi olacak, yoksa "bu rolü niçin bana
veriyorsunuz; benim şöyle bir teklifim var, bu kararlara böyle bir katkıda bulunuyorum"
demek durumunda olan bir güç mü olacaktır; buna karar vermek mecburiyetindedir.
Maalesef, uygulanan politikalar, Türkiye'yi bölgesel güç olmaktan ziyade,
kendisine verilen rolü üstlenecek bir konumda ve acziyet içerisinde bulundurmaktadır
ki, bu da gelecek politikalarının oluşturulmasında, bölgesel barış, Türkiye'nin
bütünlüğü ve gelecekteki hedefleri noktasında, Türkiye'nin elini
zayıflatmaktadır. Sayın Başbakan "Amerika tatmin olmuşsa, biz de tatmin olmuşuzdur.
Birleşmiş Milletler bu kararı vermişse, biz de aynen kabul ederiz" diyor;
hiçbir itiraz cümlesi yok, Türkiye'nin çıkarlarını göz önünde tutan bir
yaklaşım hiçbir zaman sergilenmiyor. Şimdi, burada, Kuzey
Irak'taki faaliyetlerden, yanıla yakıla, bütün arkadaşlarımız, hepimiz söz
ediyoruz. Acaba, Kuzey Irak'taki oluşumların oluşma noktasında Türkiye'nin
katkısı ne olmuştur diye, tatbik ettiğimiz ve ortaya koyduğumuz politikaları
eleştirme ve buna gerçekçi çözümler bulma noktasında bir gayretimiz var mı?
Bugünkü Türkiye, geçmiş dönemlerde, Kuzey Irak'ta seçimlerin yapılmasını,
oradan gelen insanlara hararetle tavsiye etmiştir "seçimleri yapın, katkıda
bulunalım; size katkıda bulunalım ki, bu seçimleri yapın" demiştir. Şimdi,
Türkiye, oradaki seçimlerin yapılmasına, bir devletin nüvesinin atılmasına,
parlamentonun oluşturulmasına bütün katkıyı sağladıktan sonra "burada
birtakım gelişmeler oluyor bizim kontrolümüzün dışında" diyerek,
Amerika'yı etkileyebileceğimizi düşünmek, zannediyorum ki, gerçekçi bir
politika olmayacaktır. Onun için, bölgesel güçleri ve Türkiye'nin politikasını
değerlendirirken, olayı sadece bir yönüyle ele almak bizi yanıltabilir; bu bir
yönünden ziyade, tarihî perspektif içerisinde ve bugün yaşadığımız ortamda,
bölgedeki ve bölgedışı ülkelerin hesaplarını da dikkate almak suretiyle, güçlü
bir dışpolitikanın yürütülmesi gerekir. Ama ekonomik anlamda, ama sosyal
anlamda, ama toplumsal yapı anlamında güçlü olmayan ülkelerin, böylesine güçlü
bir dışpolitikayı yürütmeleri de mümkün değildir; yürütülemeyince de, bir
başbakanın "50 milyar dolar dışborcunuz varsa, elbette her şeye he
dersiniz" diye bir meşhur ifadesi vardı, o noktaya doğru gidilmektedir.
Dolayısıyla, bunun sıkıntılarını da hep birlikte görüyoruz. Şimdi, Amerika'nın, dünyada
ve özellikle Ortadoğu'da girişmiş olduğu harekâtların ve yapmış harekât
planlarının temelinde, terör, bir bahane olarak değerlendirilmektedir, bir
bahane olarak ileriye sürülmektedir. Amerika'nın tek bildiği şey, bölgedeki
çıkarlarıdır, bunu da yadırgamamak gerekir. Türkiye'de birtakım yerlerde
harekât yapacaksa, birtakım faaliyetlerde bulunacaksa, elbette, Türkiye de
çıkarlarını gözetecektir, gözetmek mecburiyetindedir; ama, biz, uyguladığımız
ekonomik ve sosyal programlar çerçevesinde, kendimizi içerisinde hissettiğimiz
ve öyle zannettiğimiz, dünyada oluşturulmuş birtakım askerî, ekonomik gruplar
içerisinde kendimizi o kadar bağlı hissediyoruz ki, Amerika Birleşik
Devletleri, Birleşmiş Milletler Bağdat'a ambargo uyguluyor, biz ambargonun
bekçiliğini yapıyoruz. Halbuki, Amerika ve İngiltere, Ürdün üzerinden, Bağdat'a
en fazla mal satan ülkelerin içerisindedir. Değerli milletvekili arkadaşlarımız
Bağdat'ı ziyaret ettiklerinde "Bağdat'ın bütün marketlerinde, bütün
caddelerinde ve işyerlerinde ABD ve İngiltere mallarının satıldığını
gördük" dediler. Yani, İngiltere bile, Kuzey Irak konusunda bu kadar
müdahil olmamasına rağmen, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 50 nci maddesine
göre, insanî amaçla yapılacak ticaret noktasında Türkiye kadar hiçbir
fedakârlığa katlanmamış olmasına rağmen, ondan azamî derecede istifade etmenin
yolunu bilmiştir; ama, maalesef, biz "sizden yardım istemiyoruz, ticaret
yapmak istiyoruz" demişizdir ve ticaret de yapılmıştır. Biraz önce Sayın
Bakanımız izah ettiler, 35 milyar dolarlık bir zararla bu defter
kapatılmamıştır, zarar da her gün artarak devam etmektedir. Biraz önce arkadaşlarımız
"eskiden bunun adı Çekiç Güç'tü, adı değiştirildi, Keşif Güç oldu"
dediler; ama, bu, Keşif Güç olurken nelerin değiştirildiği üzerinde de maalesef
durmadılar. 1996'nın aralık ayında Çekiç Güç olarak geldi; fakat, o zamanki
iktidar, 54 üncü hükümet, Çekiç Güç'ün Türkiye için ortaya koymuş olduğu
birtakım iddialar ve görünen birtakım olaylardan ders çıkarmak suretiyle tedbir
aldı. Neydi; Çekiç Güç'ün, Türkiye'ye istihbarî bilgi sağayacağım derken, o
bölgedeki terör örgütüne istihbarî bilgiler sağladığı noktasında ciddî kuşkular
ve bulgular vardı. Hatta, aynı zamanda, Çekiç Güç'e ait birtakım askerî
helikopterlerin, uçakların, Kuzey Irak'a yardım paketleri atıyoruz derken Cudi
Dağına yardım paketleri attığı noktasında askerî çevrelerin bile birtakım
iddiaları, birtakım söylentileri oldu. BAŞKAN - Sayın Budak, 1
dakikanız kaldı... YAKUP BUDAK (Devamla) -
Bunun yanında "NGO" adı altında, Doğu Anadolu ve Güneydoğu
Anadolumuzda yüzlerce sözde yardım kuruluşu, bölgede bölücülük faaliyetlerini
destekliyorlardı. Bunların hepsi de "Çekiç Güç" adı altında organize
olmuşlardı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bile, NGO üyelerinin sahip olduğu
imkânlarla Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da dolaşamıyorlardı. 54 hükümet gelmiş, ne
yapmıştır; bütün bu zararları telafi edebilmek için pazarlık yapmış, görüşmeler
yapmış askerî çevreler ve ilgili ülkelerle, 1996'nın aralık ayında, Kuzey
Irak'ta koordine merkezi olan Çekiç Güç'ün merkezini önce Güneydoğu
Anadolumuza, oradan, askerî kara unsurlarını da getirmiş, bir süre sonra
onların görevlerine son vermiş; NGO'ların Türkiye'den ve Kuzey Irak'tan
çıkmalarını, bunun yanında ABD'ye müzahir olan, Çekiç Güç'e ve NGO'ya müzahir
olan birtakım yerli unsurların da -6 000-7 000 civarındaki insanın da- bu bölgeden çıkarılmasını ve
sadece -biraz önce arkadaşlarımızın ifade etmiş oldukları- 55 civarında uçakla
kuzeyden bir keşif harekâtının yapılmasını sağlamıştır. Bütün bunlar görmezlikten
gelinerek "sadece adı değiştirildi" demek, zannediyorum, gerçeklerle
bağdaşmamaktadır. Bunun için, Keşif Harekâtı o günkü şartlarda belki
gerekliydi, o günkü hükümet belki o kadar bir adım atabilmişti... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) YAKUP BUDAK (Devamla) -
Sayın Başkan, cümlemi tamamlayayım... BAŞKAN - Hayır; ben,
sizi, 1 dakikanız kaldı diye ikaz ettim. Lütfen, teşekkür edin, saygılarınızı
sunun ve bitirin efendim. YAKUP BUDAK (Devamla) - O
günkü hükümet belki bunu gerçekleştirebilmişti. Onun için, o günkü hükümetin
üyelerini de tebrik ediyorum; Türkiye'nin önünü açmışlardır, aynı zamanda boru
hattını ve Türkiye'ye 100 milyarlarca dolara mal olan sınır ticaretini
açmışlardır. Ondan sonra gelen hükümetler, hemen, hem sınırı hem de boru
hattını kapatmışlardır. Dolayısıyla, faydalı bir hareketti. Sonradan Keşif Güç
haline dönüştü. Keşif Güç de, bugünkü yapısı itibariyle, biraz önce sözü edilen
tehditleri Kuzey Irak'ta ortadan kaldırabilecek sosyal gelişmeleri takip edecek
mahiyette değildir. Biz onun için, Saadet Partisi olarak, Keşif Güç'ün bu
haliyle devam etmesinden, Türkiye'nin çıkarları ve bölgedeki gelişmeler
açısından, pek fayda mülahaza etmiyoruz. Zaten, Keşif Güç'ün bünyesinde
barındırdığı birtakım askerî güçler, Pirinçlik'te ve Adana'daki üste
bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, Keşif Güç'ün bir an önce kaldırılması, bugünkü
geldiğimiz noktada bölgede yaşanan olaylardan sonra, bir zaruret haline
gelmiştir diyorum, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurunuz. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif
Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren 6 ay süreyle
uzatılmasına yönelik Başbakanlık tezkeresi üzerinde Doğru Yol Partisinin
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi
Grubu adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu arada, özellikle millî
takımımızın Japonya'daki galibiyetinden duyduğumuz memnuniyeti belirtiyor,
başta teknik direktörümüz olmak üzere, bütün futbolcularımızı ve
taraftarlarını, tüm destekçilerini özellikle kutluyorum, teşekkür ediyorum.
Çeyrek finalde de inşallah başarılı sonuçlar alacağız ve millî takımımız layık
olduğu yere gelecektir. Değerli milletvekilleri,
dışpolitika, dış ilişkilerin önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Dış
ilişkiler, ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel bağlantılarıyla birlikte,
dışpolitikamızda da son derece önemli bir mihenk taşını oluşturmaktadır.
Dışpolitika, millî çıkarlarımızın, millî güvenliğimizin ve özellikle de
ülkemizin geleceğinin üzerinde önemle durduğu konularla ilgili oluşturulan en
önemli unsurdur. Bu bağlamda, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili değerlendirmeyi
yaparken, özellikle ülkemizin dışpolitikasının bugüne kadarki uygulamalarına,
millî siyasetin bir parçası olarak da, özellikle kendisine güvenilen, itibar
edilen bir devlet olarak geleneklerine ve aynı zamanda da bağlı bulunduğu statülere
ve anlaşmalara da bağlı hareket ettiğine dikkat etmek gerekir. Bu bağlamda,
millî tarihimiz, millî kültürümüz, millî mukaddesatlarımız ve mefahirimiz, bizi
biz yapan değerlerimiz, bu aziz vatanda hür ve bağımsız yaşamanın kaynağını
oluşturmaktadır. Millî tarihimiz, millî mukaddesatımız ve millî düşüncemiz,
bizi hiçbir ideolojiye muhtaç etmeyecek zenginliktedir. Türkiye, bu
zenginlikleriyle aydınlık bir geleceğe sahiptir, yeter ki, ülkemizin bu
zenginliklerini en güzel şekilde kullanabilelim ve yine, yeter ki, dünyadaki
oluşan birkısım teknolojik ve bilimsel gelişmelerle birlikte siyasî oluşumları
da dikkatle takip edip, kendi politikalarımızı ona göre belirleyebilelim. Eğer,
bizler, sadece geleneksel olarak, sadece dostluğa ve müttefikliğe dayalı bir
politika oluşturmaya kalkarsak, sanıyorum orada yanlışlık yaparız. O halde,
gerek küreselleşme gerek bölgeselleşme ve gerekse ulusal devlet kavramıyla birlikte,
uygulamakta olduğumuz sözleşmeleri her geçen gün yenileyecek ve ona paralel
olarak birkısım politikalar oluşturacak bir gayretin içerisine girmek
durumundayız. Dışta güçlü devlet, zengin bir millet, dışpolitikamızın da bir
parçasını oluşturmaktadır. Değerli milletvekilleri,
Türkiye, içerisinde bulunduğu jeostratejik ve jeopolitik konumu itibariyle üç
ayrı kıtanın tam ortasında fevkalade önemli bir konuma sahiptir. Avrupa, Asya
ve Afrika'yla birlikte bölge, her zaman tehditlere ve birkısım heveslere maruz
kalmış ve mutlak surette burayla mücadele edilmiştir. Türkiye'nin bu bölgedeki
önemi ve ayrıca petrol zenginliklerinin de merkezi konumunda olması itibariyle,
çevresi, devamlı olarak büyük devletlerin hedefi haline gelmiş ve burada da
birkısım faaliyetler ve hareketler oluşturulmuştur. Ancak, Türkiye üzerindeki
oyunlarda, ideolojik hedeflere ulaşmada, hep iç unsurlar kullanılmıştır. O
halde, bizim yapmamız gereken şey, iç tehdit ve tehlikelerle birlikte,
çevremizdeki ve komşularımızdaki tehdit ve tehlikeleri de dikkate almak
suretiyle, dış politikamızı, millî çıkarlarımızın gereği neyse ona göre yapmaktır.
İşte bu bağlamda, Kuzeyden Keşif Harekâtını, o günkü şartları dikkate almak
suretiyle değerlendirdiğimizde, bir haklılığın ve özellikle yanında yer almamız
gereken bir önemli politikanın parçası olarak görmek mümkündür. Değerli arkadaşlarım, o
günkü tarihte neler var: O günkü tarihte, eğer dikkat edilirse, Irak'ta
Türkmenler, kendi bölgelerinden uzaklaştırılıyor ve göçe zorlanıyor, birkısım
insanımız haksız bir şekilde öldürülüyor ve siyasî hiçbir hakları yok. Yine o
günkü tarihler itibariyle söylüyorum; ilk defa, yani ilk göç hareketinin
başlangıcında, Türkiye'ye 30 000, İran'a 70 000 olmak üzere, 100 000 kişi göçe
zorlanıyor. Daha sonra da, 500 000 kişi Türkiye hudutlarına dayanıyor. Neden
dayanıyor; kimyasal silahlara maruz kaldıkları için, toplu katliama maruz
kalmaları düşünüldüğü için ve özellikle Irak yönetiminin kendi vatandaşlarına
yönelik birkısım tehdit veya asimilasyon hareketlerine maruz kaldıkları için
göçe zorlanıyor ve o göç sonucunda, Türkiye, 500 000 kişiyi kendi ülkesinde
misafir etmek durumunda kalıyor. Değerli arkadaşlar, bu
500 000 kişiyi Türkiye kendi hudutlarına kabul ederken, mutlak surette üzerinde
durduğu nokta şu olmuştur: 500 000 kişiyi kabul mü edelim, 500 000 kişiyi geri
mi gönderelim? 500 000 kişiyi geri gönderdiğimiz takdirde, onları bekleyen ölüm
ve yok edilme. Eğer 500 000 kişiyi biz kabul edersek: 1.- Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerindeki vatandaşlarımızın akrabaları olması sebebiyle onlara
yakınlık göstermiş oluyoruz. 2.- Tarihte her zaman
asimilasyona ve ırk ayırımından dolayı da yok edilmeye mahkûm edilenlere kucak
açmış olan bir Türk Milleti ve onun tarihine layık bir şekilde, yakışır bir
şekilde kucak açma gibi bir uygulamayı gündeme getiriyoruz. İşte Türk Milleti,
özellikle ikinci şıkkı tercih etmek suretiyle, tarihe bir not geçmiştir. Ne
zaman toplumlar ve insanlık bir tehdide veyahut tehlikeye maruz kalmışsa, her
zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milleti onların yanında olmuş ve böylece,
500 000 Peşmergeyi kendi ülkesine kabul etmiş, barındırmış, her türlü zarurî
ihtiyaçlarını karşılamıştır; ama, ne yazık ki, insanlıktan bahsedenler ve yine
insan hak ve hürriyetlerini her zaman gündeme getirenler, Türkiye hudutlarına
gelmiş olan 500 000 Peşmergenin zarurî ihtiyaçlarını karşılamayı bir tarafa
bırakın, kendi ülkelerine bile kabul etme gibi bir cesareti ve insanlık
değerini ortaya koyamamışlardır. İşte Türkiye, tarihe bir not daha geçmiştir. Bu göç hareketinin insanî
yönünü devam ettirmek, sınır güvenliğimizi sağlamak, kuzeydeki karışıklıkları
sona erdirmek üzere, Güvenlik Konseyi kararıyla Çekiç Güç gündeme gelmiş resmî
ifadesiyle Huzur Harekâtında Türkiye yerini almıştır. Saddam yönetimi, Körfez
Savaşı sonrasında kendisini desteklemeyen gruplara karşı, 1991 yılında
soykırıma varan mücadele başlatmış ve bunun sonunda çok sayıda insan Türkiye'ye
ve İran'a sığınmış. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,
özellikle KDP Başkanı Mesut Barzani'nin de müracaatını dikkate almak suretiyle,
bölge halkının güvenliğinin, iaşe ve iskânlarının temin ve kendi topraklarında
yerleşmelerini sağlamak amacıyla 687 ve 688 nolu kararları almıştır. Konseyin 3
Nisan 1991 tarihli 687 nolu Kararında Irak'a ekonomik ambargo uygulanması
öngörülmüştür. Irak'ın nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlarının yok edilmesi
öngörülmüştür ve 150 kilometreden fazla menzile sahip olan silahların imhası ve
söz konusu bu kararların her iki ayda bir gözden geçirilmesi uygun görülmüştür.
Konseyin insan haklarına
ilişkin 5 Nisan 1991 tarihli 688 nolu kararıyla da sivil halka yönelik baskıların
kınanması, Irak'ın, insanî amaçlı örgütler tarafından acil insanî yardım
yapılmasına izin vermesi ve bu hususta gerekli kolaylıkları sağlaması
öngörülmüştür. Uluslararası ve bölgesel güvenliği sağlamak amacıyla Irak'ın
Türkler üzerindeki baskısını durdurması hususları da kabul edilmiştir. Kitlesel göçün
tekrarlanmaması ve bölgede tesis edilmiş bulunan barışın devamının sağlanması
amacıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, 688 sayılı kararı göz önünde
bulundurularak, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 17 Ocak 1991 tarihli 126 sayılı
kararıyla, çokuluslu bir gücün topraklarımızda geçici olarak iskân edilmesine
izin vermiş ve Türkiye'nin katılımıyla huzuru temin hareketi (Provide Comfort)
başlamıştır. Harekâta katılan
koalisyon ülkeleri tarafından, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688
sayılı Kararından güç alarak, Amerika Birleşik Devletlerinin inisiyatifiyle,
Irak'ın kuzeyinde, 36 ncı paralelin kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edilmiştir.
Aynı zamanda, aynı kapsamda, güvenlik bölgesi tesis edilerek, Irak
kuvvetlerinin güvenlik bölgesine girişi de yasaklanmıştır. 5 Nisan 1991 tarihinde
insanî maksatla başlayan bu caydırma hareketi 1996 yılına kadar devam etmiş ve
huzurun temin edildiği gerekçesiyle Fransa geri çekilmiş, Amerika Birleşik
Devletleri ile İngiltere devama karar vermiştir. Türkiye, işte, bu noktada,
bölgenin gözetlenmesi ve kontrolü amacıyla, Kuzeyden Keşif Harekâtının devamı
noktasında bir güç oluşturulmasına, hem imkân vermiş hem de katılmıştır. Değerli milletvekilleri,
gerek Çekiç Güç diye isimlendirdiğimiz zamanda ve daha sonraki safhada, Kuzey
Irak'taki boşluktan yararlanan, Türkiye üzerinde emelleri bulunan PKK terör
örgütü ve benzeri bölücü örgütlerin ve birkısım ülkelerin, özellikle burayı
kullanmak suretiyle, Çekiç Güç'ten de yararlandığı hususunda birtakım iddialar
gündeme gelmiştir; ama, bu iddialara karşı, Türkiye, Genelkurmay
Başkanlığımızın ve Silahlı Kuvvetlerimizin de dahil olduğu bir noktada,
kuralları ve ilkeleri de belirleyerek, burada yerini almış ve bu suretle de,
bölgenin güvenliğini sağlamada ve siyasî istikrarını temin etmede üzerine düşen
görevi yapmak için politikalar oluşturmaya devam etmiştir. Değerli milletvekilleri,
Güvenlik Konseyinin Irak'a uyguladığı yaptırımlar nedeniyle bölgede ekonomik
hayatın durması, ciddî istihdam sorunu da yaratmıştır ve bu ciddî istihdam
sorunuyla birlikte, oradaki insanların, fevkalade büyük bir sağlık ve aynı
zamanda, açlık sorunuyla karşı karşıya kaldığına dair bilgiler de intikal
etmiştir. İşte, bu çerçeve içerisinde, Türkiye'nin içinde bulunduğu jeopolitik
ve jeostratejik konumu, aynı zamanda, Irak'ın da gerek toprak bütünlüğünün ve
gerekse siyasî birliğinin devamı, bizim politikamızın temelini oluşturmaktadır. Değerli milletvekilleri,
işte, Kuzeyden Keşif Harekâtının başlangıcından bugüne kadar, Irak'ın toprak
bütünlüğü ve siyasî birliğinin temini ne kadar önemliyse, sınır güvenliğinin de
sağlanması o kadar önemlidir. Eğer, Türkiye, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili
uygulamaların kaldırılması istikametinde hareket ederse, o zaman, Irak, yeniden
bütün silahlı kuvvetlerini kullanmak suretiyle, bu bölgede yeni bir tehdidin,
yeni bir tehlikenin yaratılmasına da vesile olabilecektir. Bu noktadan hareket
etmek suretiyle, Irak silahlı kuvvetlerinin, azamî seviyede kendi iç bünyesi
içerisinde değerlendirmesi, harekâtın bir parçasını oluşturmaktadır. Değerli milletvekilleri,
11 Eylül 2001 tarihli terör olayından sonra, dünyada, uluslararası terör
kavramı önplana çıkmıştır. Dolayısıyla, Türkiye, hem Kuzey Irak'taki yeni bir
oluşumun Türkiye'ye getireceği güvenlik tehdidini dikkate almak -burada
oluşturulacak bağımsız yeni bir siyasî oluşumun hem bölgeye siyasî
istikrarsızlık sağlayacağı- hem de Türkiye'nin güvenliğini menfi yönde
etkileyeceği noktasından hareket etmek suretiyle, bu hareketi desteklemekte ve
hem de terör gibi fevkalade önemli uluslararası bir suçun ve hareketin
karşısında olmak üzere, diğer ülkelerle işbirliği yapmak durumundadır; ancak,
Avrupa Birliği dahil olmak üzere, terörün karşısında olduğunu söyleyenler, hem
terörü destekleyen birkısım oluşumlara destek vermekte hem de kendilerini bazen
bağımsız, bazen de özgürlük savaşçısı şeklinde tanımlamalarla onlara destek
vermeye devam etmektedirler. Bu, bizim, Türkiye'nin en büyük handikabı ve
üzerinde durması gereken en önemli husustur. Türkiye, ne Kuzey Irak'ta yeni bir
Kürt siyasî oluşumunun sağlanmasına izin vermeli ve ne de bu bölgede terör
örgütlerinin yaşamasına göz yummalı veya ona imkân vermeli ve ne de dünyada
terör örgütlerinin gelişmesine imkân verebilecek hiçbir ülkenin desteğini, asla
kabul etmemeli ve uluslararası noktaya gelmiş olan terörle mücadelede, yine,
ittifakın içerisinde yer almalıdır. Ekonomik ambargodan en
büyük sıkıntıyı çeken Türkiye olmuştur, doğrudur ve halen de çekmektedir.
Ayrıca, petrol boru hattının açılması, gerçekten önemli bir husustur. Şunu unutmamak gerekir:
Felsefî açılımlarla birlikte birkısım stratejik oluşumları geliştirmek şarttır.
Dışpolitikalar, hiçbir zaman sabit olmaz; mutlaka, gelişen şartlara paralel
olarak yeni birkısım imkânları, riskleri değerlendirerek, birkısım çıkarları
sağlayabilecek gayretin içerisine girmek gerekir. Dışpolitikalar, riskler
üzerine kurulmuştur. Riski kullanırsınız, istifade edersiniz ve dolayısıyla,
millî çıkarınızın gereği ne ise, onu yapmış olursunuz. Bu bağlamda, Kuzeyden
Keşif Harekâtını, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına uygun olarak,
Irak'ın toprak bütünlüğüne saygı, siyasî birliğinin muhafazası için fevkalade
önemli olarak değerlendirmek suretiyle, bu harekâtın içerisinde yer almak ve
burada siyasî istikrar sağlanıncaya kadar devam ettirmek mecburiyetinde
olduğumuzu dikkate almak durumundayız. Ancak, benim üzerinde durduğum nokta
şudur: Nükleer silahlarla ilgili talep edilen birkısım kontrollerin yapılmasına
Irak'ın cevap vermemesi karşısında, bu harekâtın devam edeceği hususunda
Güvenlik Konseyinin kararları vardır. BAŞKAN - Sayın Bedük, son
1 dakikanız; lütfen tamamlayınız. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, o zaman sormak gerekir; bu silahları, kim,
ne zaman ve neden vermiştir? Bu bölgede, bu uzun menzilli silahların insanlığı
ortadan kaldıracak şekilde kullanılmasına imkân verenler kimlerdir; onun da,
mutlak surette, dikkate alınması gerekir. Yine, bu bölgede siyasî
istikrarın sağlanmasına yönelik olarak, Türkiye, hangi tarafta yerini
alacaktır? Eğer, diyelim ki, Güvenlik Konseyinin kararlarına rağmen, Irak, ilk
altı ay içerisinde, nükleer silahlarının var olup olmadığı hususundaki
kontrollerle ilgili izin vermezse -on seneden beri izin vermemiş- yirmi seneye
kadar daha bu izin vermemeyi devam ettirirse, acaba, bu Çekiç Güç, daha
doğrusu, Kuzeyden Keşif Harekâtı devam edecek midir? Dolayısıyla, Türkiye, müttefikleriyle
birlikte bu konuyu tekrar gündeme getirmeli, konu üzerinde önemle durmalı ve
bütün bir hayatı boyunca, Irak'la, bu bölgede, bu kontrolün altında kalmayacak
şekilde bir düzenlemeyi gündeme getirebilmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) Şu andaki şekliyle
Kuzeyden Keşif Harekâtının devam etmesi Türkiye'nin menfaatınadır ve özellikle
Türkiye Cumhuriyeti Devleti... BAŞKAN - Sayın Bedük,
lütfen, bitiriniz. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan. Gerek hükümetin ve
gerekse Genelkurmay Başkanlığının tespit ettiği kurallar ve ilkeler
çerçevesinde, bu harekâtın devamından yana olduğumuzu belirtiyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Son olarak, Demokratik
Sol Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli konuşacaklar. İçtüzüğe göre, çalışma
süresinin Sayın Beyreli'nin konuşmasının bitimine kadar uzaması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Eğer arkadaşımız
konuşmasını kısa tutarsa, daha sonra şahsı adına bir konuşma talebi var, onu da
bitirip, oylamasını yapabiliriz muhterem milletvekilleri. Buyurunuz Sayın Beyreli.
(DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA ALİ RAHMİ
BEYRELİ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif
Harekâtının görev süresinin altı ay daha uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık
tezkeresi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini belirtmek üzere
huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunuyorum. Bilindiği gibi, 1991
yılındaki Birleşmiş Milletler kararından sonra, Çekiç Güç olarak faaliyet
gösteren çokuluslu güç, 1996'dan bu yana, işlev ve içerik değiştirerek,
Kuzeyden Keşif Harekâtı adı altında görevini sürdürmektedir. Her ne kadar, bu iki
gücün işlevleri ve yapıları aynı değilse de, bu faaliyetlerin, Kuzey Irak'taki
denetimleri sürdürmek maksadıyla yapılan anlaşmalar ve Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda sürdürüldüğünü hatırlatmakta yarar
görmekteyim. Bu harekât, Türkiye'nin
belirlediği sınırlar çerçevesinde faaliyet göstermekte, bu hava gücü,
İncirlik'teki ortak savunma tesislerini kullanmaktadır. Bu harekât Türkiye'ye ne
kazandırmakta ya da ne kaybettirmektedir? Bu harekâtın Türkiye için önemi
nedir? Bu harekât, müttefiklerimiz için, dünya için ne anlam ifade etmektedir?
Bu noktada, iki yıl önce, ABD Temsilciler Meclisindeki sözde Ermeni
soykırımının kabulüne ilişkin yasa tasarısının gündeme alınması çabaları
üzerine, üyesi olmaktan gurur duyduğum Türkiye Büyük Millet Meclisinin, grubu
bulunan bütün partilerin katılımıyla dünyaya duyurduğu mesajını hatırlatmak
istiyorum. Yüce Meclisimiz, mesajında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dönemsel
olarak onayına sunulan Kuzeyden Keşif Harekâtı konusunun, doğacak olumsuz
ortamdan etkileneceğini hatırlatmıştı ve yine, Yüce Meclisimiz, açıkça, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, Kuzeyden Keşif Harekâtının süresinin uzatılmasını,
değişen koşullar çerçevesinde değerlendireceğini belirtmişti. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde grubu bulunan partilerin sözde Ermeni soykırımı tasarısı için ABD'ye
ithafen yayımladığı bu sert bildiriyi hükümetimiz de aynen benimsemişti. Bunun
üzerine, ABD Büyükelçisi Pearson, gerekli görüşmelerde bulunmak için, zaman
yitirmeksizin, ülkesine gitmişti. Daha sonra, bildiğiniz gibi, Clinton ve ABD
Genelkurmay Başkanı, Temsilciler Meclisi Başkanına birer mektup yazarak,
devreye girmişlerdi. Daha sonra da, hatırladığımız gibi, tasarı, Amerikan
ulusal çıkarları gerekçe gösterilerek, geri çekilmişti. Kabul edelim ya da
etmeyelim, bu sonucun alınmasında, Meclisimizin ve hükümetimizin net tavrı,
Amerika Birleşik Devletlerindeki yönetimin sözde Ermeni soykırımı tasarısına
karşı ısrarlı muhalefeti ve ABD'deki diplomatlarımızın yoğun çabalarının yanı
sıra, Kuzeyden Keşif Harekâtının Türkiye'deki varlığı ve Türkiye'nin bu
harekâta ilişkin yeni bir değerlendirme yapacağını ima etmesi de, sonuca büyük
etki ve katkı sağlamıştır. Yüce Meclisin değerli
üyeleri, Çekiç Güç ile ilgili Demokratik Sol Partinin de, diğer bazı partilerin
de çeşitli eleştirileri vardı. Bu eleştirilerin birkısmını haklı çıkaracak
olaylar zaman zaman meydana geliyordu, dolayısıyla, kamuoyunda sürekli tartışma
konusu oluyor, gündemden hiç düşmüyordu; ama, ondan sonra gelen Kuzeyden Keşif
Harekâtı adı altında bu bölgede denetim yapan harekât ve hava gücü, Çekiç
Güç'le çok fazla ilgili değildir ve alakası da yoktur. Bugün, Irak'ta var olduğu
söylenen biyolojik ve kimyasal silahların denetimi yapılamamıştır. Irak, hâlâ
Birleşmiş Milletlerin güvenini kazanamamıştır. Irak'taki sıcak çatışma ortamı
ve düzensizlik devam etmektedir. Kuzeyden Keşif Harekâtı,
Türkiye'nin belirlediği ilke ve kurallar çerçevesinde görev yapmaktadır. Bu
harekâtta Türkiye'nin denetim yetkisi çok fazladır. Şu bir gerçek ki, bu
bölgede sınır güvenliğimizle ilgili tehdit tamamen ortadan kalkmamıştır. Bu
tehditleri ortadan kaldıracak şartlar henüz oluşmamıştır. Ayrıca, şu gerçeği de
kabul etmemiz gerekiyor; Kuzey Irak'ta bu harekâtın devam etmesi, dış
politikamızın dengeleri bakımından da gereklidir. Kuzeyden keşifle ilgili
bölgede süre gelen harekâtlar, Kuzey Irak'ta artan güvenlik ve istikrarla ters
orantılı olarak azalacak, hızını kaybedecektir. Birleşmiş Milletler
kararları doğrultusunda kitle imha silahlarının denetlenmesi, Irak tarafından
engellendiği sürece, bölgedeki gerginliğin azalmayacağı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla, Birleşmiş Milletlerin Irak'a yaptırımları sürecektir. Yakın zaman
içerisinde de bu durumun iyi yönde değişeceğine dair bir işaret yoktur. Biz, ülke olarak Irak ile
ilişkilerimize her zaman önem veriyoruz. Irak'ın Birleşmiş Milletler
kararlarına ve denetimlerine uyması gerektiğini de, yine her vesileyle
vurguluyoruz. Irak'la ilişkilerimizin
daha da ileriye götürülmesi amacıyla, bildiğimiz gibi, Bağdat'taki
temsilciliğimiz, 57 nci hükümet döneminde yeniden büyükelçilik düzeyine
çıkarılmıştır. Yine, bu ülkedeki
müteahhitlik hizmetlerimizde ve ticaret hacmimizde -Birleşmiş Milletler
denetiminde yapılmak kaydıyla- çok olumlu gelişmeler olduğunu gözlemliyoruz.
Irak'la olan ticaret hacmimiz milyar dolarlar seviyesine ulaşmıştır. Daha önceki koşullardan
farklı olarak, 11 Eylülde meydana gelen terör olaylarından ve teröre karşı
oluşan dünya genelindeki hassasiyetten sonra bölgenin önemi daha da artmıştır.
Denetimsiz bir Kuzey Irak'ın, özellikle bu dönemde ülkemize zararı çok fazla
olacaktır. Terörist faaliyetlerin bu bölgeye sızma ihtimali mutlaka bertaraf
edilmeli, kontrol elden bırakılmamalıdır. Bunun için, bu dönemde Kuzeyden Keşif
Harekâtının önemi daha da artmıştır. Bu doğrultuda hükümetimiz, mevcut
koşulların bir müddet daha devamında yarar görerek bir tezkere göndermiştir
Meclisimize. Demokratik Sol Parti
Grubu olarak, hükümetimizin, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay
daha uzatılmasıyla ilgili tezkeresine, bu harekâtın gerçek amaç ve işlevi
doğrultusunda sürdürülmesi yönündeki inanç, dilek ve temennilerimizle olumlu oy
vereceğimizi belirtir, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Beyreli. Şahsı adına, Ankara
Milletvekili Şevket Bülend Yahnici. Buyurunuz Sayın Yahnici.
(MHP sıralarından alkışlar) ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler; vaktin ilerleyen bir hal aldığını
biliyorum; sizleri, çok fazla işgal etmek istemiyorum. Kuzeyden Keşif
Harekâtının uzatılmasına dair görüşmelerle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bugün burada, dışpolitikamızı ilgilendiren çok önemli konuların
dile getirildiğine hep beraber şahit olduk; fakat, bu kadar önemli dışpolitika
konularının konuşulduğu bir günde hükümet var, ilgisi itibariyle Millî Savunma
Bakanlığı var; ama, Dışişleri Bakanlığı yok; herhalde, bu görüşmelere ilişkin
tutanakları yakından inceleyecektir ümidindeyim, incelemesi gerektiği
inancındayım. Burada çok önemli sözler
söylendi, çok önemli görüşler belirtildi. Bir kere, Kuzeyden Keşif Harekâtının
bu bölgede yaşanmasına, bu harekâtın yürütülmesine sebep olan şartlar dile
getirildi. Harekâtın başlamasından günümüze kadar geçen gelişmeler dile
getirildi ve yıllar açısından da önümüze bir perspektif konulmak suretiyle, en
azından, altı ay süreyle uzatmanın şartları görüşüldü. Ben yeni, taze
milletvekili olarak buraya geldiğimizde, 18 Nisan seçimleri sonrasındaki ilk
görüşmede Grubum tarafından
"Kuzeyden Keşif Harekâtı görüşülecek, Genel Kurulda bu konuyla
ilgili görüşlerimizi sen anlat, bu konuda seni görevlendirdik"
denildiğinde, konuyu inceleme fırsatı bulmuştum. O günden bugüne, Kuzeyden
Keşif Harekâtının ne olduğu, muhtevası nedir gibi konulara ilk o vesileyle
şahit oldum. Eski tutanakları okudum; o gün bugündür, aslında pek çok şeyi aynıyla
tekrarlayarak geliyoruz. Kaçıncı görüşmedir bilemiyorum; ama, gerekçeleri belki
de aynı olmak kaydıyla, aynı gerekçeleri de söylemek kaydıyla altışar ay
süreyle uzatmaya devam ediyoruz. O konuşmadan sonra -burada ilk defa söylüyorum-
Sayın Bahçeli bana dedi ki: "Sen Genel Kurulda bir konuşma yapmışsın, bu
konuşmada, âdeta, Irak'ın bölünmüşlüğünden bahsetmişsin; bu, Türkiye'nin dış
politikasına aykırı; Dışişleri bu işten rahatsız oluyor..." Dışişlerindeki
görevliler tarafından da benzer sözler bana sarf edildi. Şimdi, 36 ncı paralelin
güneyi var, 36 ncı paralelin kuzeyi var. 36 ncı paralelin kuzeyinde fiilî bir
durum var, 36 ncı paralelin güneyinde de Saddam rejimi var. Aşağıda Saddam
rejimini ilgilendiren azınlıklar; etnik veya mezhep azınlıkları var, Şiî
meselesi var, Sünnî-Arap meselesi var, 36 ncı paralelin kuzeyinde Musul'da ve
güneyinde Kerkük'te 2 500 000'i mütecaviz Türkmen nüfusu var, bir nebze az da
olsa güneyde Kürt var. Kuzeyde ise, Kürt nüfusu
var, Kürt grupları var, Türkmen nüfusu var; ama bu, Türkmen nüfusunun dörtte
biri civarında. Erbil ve çevresinde yaşayanlar kuzeyde kalmış ve Türkmen
meselesi; Türkmenler bir kısmı da bölünmek suretiyle kuzeyde ve güneyde, bir
kısmı örsle çekiç gibi, bir kısmı Saddam'ın insafına veya insafsızlığına, bir
kısmı da kuzeyde Barzani veya Talabani kuvvetlerinin insafına veya
insafsızlığına terk edilmiş vaziyette... Şimdi Türkmen bu kaderi
yaşarken, biz, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla, sebebi ve gerekçeleri ne olursa
olsun, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu olarak bir şeye imkân veriyoruz, cevaz
veriyoruz; altı ay süreyle bunları uzatmak suretiyle, irademizi ortaya
koyuyoruz ve bunun karşılığında bir şey bekliyoruz. Beklediğimiz nedir;
beklediğimiz, Irak'ta bundan sonra teşekkül edebilecek bir oluşumda, demokratik
ve sivil bir Irak'ta -eğer olursa- Kuzey Irak'la Güney Irak'ın halinin ne olacağıdır?
Burada, Amerika Birleşik Devletlerinin bölgeye ve Irak'a bakışı çok büyük rol
oynamaktadır, önem kazanmaktadır. Bunu gözden ırak tutmamalıyız; dış
politikamızda da tutmamalıyız, ilişkilerimizde de tutmamalıyız, dış
politikamızda Amerika Birleşik Devletlerine bunu mutlaka mutlaka hatırlatacak
girişimlerimiz olmalıdır Dışişleri Bakanlığı olarak, Hükümet olarak, Millî
Savunma Bakanlığı olarak. Türkiye, Kuzeyden Keşif Harekâtını devem ettirmek
suretiyle bir fedakârlık yapıyorsa bu fedakârlığın karşılığını almak
durumundadır. Kerkük'ü bir başka kuvvete ve güce vermek bunun karşılığı
olmamalıdır. Bunu Türk dış politikası çok ciddî olarak takip etmek
durumundadır. (MHP sıralarından alkışlar) Bugün, bin yıllık Kürt
şehri olan Erbil'in, bir başka gücün, bir başka kuvvetin, bir başka hâkimiyetin
eline geçtiğinden bahsedildi, burada arkadaşlarımız bahsettiler. Aynı şekilde
Kerkük boşaltılmıştır. Bir başka zulüm, Saddam rejimi tarafından, Müslüman olan
insanlar tarafından Müslüman Türke karşı yürütülmektedir. Bunun izahı da
yoktur, bunun insanlık açısından da Müslümanlık açısından da izahı yoktur; ama,
benim insanım orada çileye mahkûm edilmiştir. Elli yıldır, 1950'den bu tarafa,
örsle çekiç arasında Türkmenler ezilmektedir. Şimdi, Kuzeyden Keşif
Harekâtının süresinin burada altı ay daha uzatılmasına karar verelim, vereceğiz
de; ama, bunun karşılığında, kapalı kapılar arkasında, birtakım, var olduğu
söylenilen pazarlıklar yapılıyorsa ve bu pazarlıklarda Bir Türkmen şehri olan,
on asırlık Türkmen yurdu olan Kerkük, bir şekliyle bir başka gücün ve
hâkimiyetin, pazarlık konusu olarak, Amerika Birleşik Devletleri tarafından,
bir pazarlığın neticesi olarak bir başka güce verilecekse bunun karşısında
olmak zorundayız. (MHP sıralarından alkışlar) Kuzeyden Keşif
Harekâtıyla ilgili bir şeyi unutmadan söylemek lazım. Arkadaşlarımız söylediler
ben tekraren söylüyorum: Amerika Birleşik Devletleri ne istediğini ortaya
koymalıdır. 36 ncı paralelin güneyinde Saddam rejimini devirmek mi istiyor,
Saddam'ı ortadan kaldırmak mı istiyor; bunu ortaya koymalıdır. On sene evvel
koyamamıştır, koymamıştır. On sene evvel kararlı olsaydı on sene sonra yeni bir
Irak harekâtı, Amerika açısından gündemde olmazdı, dünya açısından gündemde
olmazdı. Şimdi, bu iş, Amerika
Birleşik Devletleri tarafından yeniden gündeme getiriliyorsa, neticesi ne
olacaktır? Bunu, dünyada, en çok bilmek
durumunda olan ülke Türkiye'dir. (MHP sıralarından alkışlar) Türkiye, güneydoğusunun
güneyi itibariyle Kuzey Irak'la ilgilidir. Kuzey Irak, Türkiye için çok önemli
bir hadisedir. Türkiye için, güneydoğunun güneyi Kuzey Irak, en az Kıbrıs kadar
millî bir davadır. (MHP sıralarından alkışlar) Burada söz alan
arkadaşlarımın, diğer partiler adına konuşan arkadaşlarımın konuyla ilgili
hassasiyetlerini ben de paylaşıyorum. Bunun, bütün konuşmacı arkadaşlarım
tarafından bir millî hassasiyet olarak dile getirilmesinden duyduğum memnuniyeti
bir kere daha Yüce Meclise belirtmek istiyorum; ama, 36 ncı paralelin kuzeyi ne
olursa olsun diyerek bölgeden çekip gidecek bir Amerika'ya tahammülümüz
olmadığını, böyle bir dışpolitikaya tahammülümüz olmadığını, Amerika Birleşik
Devletleriyle çok iyi konuşmak gereklidir diyerek sözlerimi tamamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP,
DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Yahnici. Sayın milletvekilleri,
çalışma süresi itibariyle birkaç
dakikaya daha ihtiyacımız olacak; çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, tezkereyi tekrar
okutup, oylarınıza sunacağım: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Körfez Savaşı sonrasında
alınan Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza
edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava
unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı
olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı
Kararıyla hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif
ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan
"Kuzeyden Keşif Harekâtı"nın görev süresinin 30 Haziran 2002
tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına; 477 sayılı Kararda
belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili
kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Olağanüstü halin iki
ilden kaldırılmasına, iki ilde dört ay daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi ile sözlü soruları ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 19 Haziran 2002 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.01 VI. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Hatay
Milletvekili Mustafa Geçer’in, gübre fabrikalarının üretimde kullandığı
doğalgaza ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu’nun cevabı
(7/7119) |
|