Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 98       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

114 üncü Birleşim

18 . 6 . 2002 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun, Hatay İlindeki tarım arazilerinin maruz kaldığı sel baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, muhtarların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir kitap ve filme ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, Avrupa Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularına ilişkin genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/30)

2. - Kayseri Milletvekili Sevgi Esen ve 22 arkadaşının, Kayseri İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291)

3. - Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk ve 23 arkadaşının, kamu harcamalarının yerindeliğini ve etkinliğini sağlamak amacıyla, kamu harcamaları üzerindeki Parlamento denetimi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/292)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bulgaristan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1109)

2. - Güney Kore'nin başkenti Seul'de 23-26 Temmuz 2002 tarihleri arasında düzenlenecek olan Enformasyon Teknolojileri Uluslararası Parlamenterler Birliği Konferansına vaki davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir milletvekilinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1110)

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Filistin Devleti Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasının uygun mütalaa edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1111)

4. - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun TBMM'nin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/1112)

5. - Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1113)

6. - Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1114)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Avrupa Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularındaki genel görüşme önergesinin (8/30) öngörüşmelerinin Genel Kurulun 18 Haziran 2002 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin DYP Grubu önerisi

2. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, gübre fabrikalarının üretimde kullandığı doğalgaza ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7119)

2. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bir İsrail vatandaşı hakkında basında çıkan bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/7139)

3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, AK Parti Genel Başkanı hakkındaki soruşturmaya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/7156)

4. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ağrı İlinin öğretmen ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/7254)

5. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Ağrı İlinde yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/7256)

6. - Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, trafik tescil işlemlerinin devrine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen'in cevabı (7/7260)

7. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Trabzon'da bir lisede konferans izleyen öğrencilerin protestoları sonrası çıkan olaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/7262)

8. - Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un, İstanbul Üniversitesi Rektörünün Trabzon'daki konferanslarında meydana gelen olaylara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/7271)

9. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay İline ayrılan yatırım ödenekleri ile projelere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/7278)

10. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay İline ayrılan yatırım ödenekleri ile projelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/7279)

11. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Sinop'ta yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/7290)

12. - İstanbul Milletvekili Mustafa Baş'ın, TRT'deki yeniden yapılanma çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7317)

13. - Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın;

Türk Hava Kurumu personeline,

Türk Hava Kurumunun gelirlerine, borçlarına ve faaliyetlerine,

İlişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7344, 7345)

14. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, İsrail ile yapılan ikili savunma ve askeri işbirliği anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7346)

15. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, İstanbul Üniversitesi Rektörünün katıldığı bazı toplantılarda meydana gelen olaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/7365)

16. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun;

Sebze ve meyve tohum ve fidelerinin teminine,

GAP Bölgesindeki tarımsal sulamaya,

- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Ankara İlindeki köylerin mera alanlarına,

- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın;

Sebze ve meyve üretiminde hormon kullanımına,

- Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan'ın;

Hormon kullanımına, tarım laboratuvarlarına, buğdayın gümrük vergisi oranlarının düşürülmesine ve çiftçilerin durumunda bir iyileştirme yapılıp yapılmayacağına,

- Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in;

Çay üreticilerine verilen doğrudan gelir desteğine,

- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın;

Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki çiftçilerin toprak kiralarındaki artışa,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/7357, 7359, 7363, 7367, 7371, 7377, 7381)

17. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına,

Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/7414, 7468)

18. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/7420)

19. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan müşavir atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/7422)

20. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına,

Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına,

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/7432, 7454)

21. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına,

Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına,

İlişkin soruları ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/7433, 7455)

22. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına,

Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/7436, 7477)

23. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına,

Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/7443, 7458)

24. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in;

Son beş yılda yapılan müşavir atamalarına,

Son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına,

İlişkin Devlet Bakanı Fikret Ünlü'den soruları ve Devlet Bakanı Vekili Recep Önal'ın cevabı (7/7446, 7461)

25. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı (7/7470)

26. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, son beş yılda yapılan bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/7481)

27. - Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, Batman ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki tütün alımı, fiyatı ve alternatif ürün yardımlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/7487)

28. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, BOTAŞ'ın İran doğalgazı için yaptığı kompresör ünitesi ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7561)

29. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Irak Habur Sınır Kapısı üzerinden yapılan motorin ithalatının durdurulmasının sebeplerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7572)

30. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun;

Adıyaman ve çevresinde bulunan tarihi eserlere,

Adıyaman'da yürütülen projelere,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/7584, 7585)

31. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman'da yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/7590)

32. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Sinop Boyabat Barajının yapım çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7599)

33. - Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Doğu ve Güneydoğu illerindeki kaçak elektrik kullanımı ve abone sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7605)

34. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, ülkemizdeki elektrik üretim ve tüketimi ile yıllık elektrik kayıp oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7614)

35. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in;

Bursa Yeşil Türbenin onarımına,

– Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın;

Bursa İlindeki taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/7616, 7618)

36. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa Yeşil Türbenin onarımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/7617)

37. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın;

Diyarbakır Ergani'deki Gökiçi-1 petrol kuyusunun kapatılmasının sebeplerine,

Irak'tan gelen petrolü taşıma işini alan firmaya,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/7622, 7623)

38. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Türkiye'nin, tanıtımı ve turizme katkı amacıyla yurt dışındaki gazetelere yapılan ödemelere ve Türkiye aleyhinde yayın yapan bir gazeteye ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Mustafa Taşar'ın cevabı (7/7628)

39. - Ankara Milletvekili Birkan Erdal'ın, Çevre Kirliliğini Önleme Fonundan yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/7645)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye-Azerbaycan Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi.

İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun uygulanmasında görülen aksaklıkların giderilmesi ve korsan yayıncılığın önlenmesine,

Kocaeli Milletvekili Osman Pepe, İzmit kentsel ve endüstriyel su temin projesi hakkında ulusal basına verilen ilanlara,

Batman Milletvekili Faris Özdemir, Batman İli ve sorunlarına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S. Sayısı : 786),

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/777) (S. Sayısı : 557),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/886) (S. Sayısı : 827) Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin oylanması sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda, Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından,

18 Haziran 2002 Salı günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime saat 15.51'de son verildi.

Kamer Genç

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Cahit Savaş Yazıcı

Şadan Şimşek

 

Ankara

Edirne

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


                                                                         No. : 161

II. - GELEN KÂĞITLAR

17 . 6 . 2002  PAZARTESİ

Tezkereler

1. - Salih İzzet Erdiş Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1107) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)

2. - Hasan Aydoğan ve Türkan Özen Haklarındaki Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1108) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, bir vatandaşın çeşitli şekillerde kamuoyuna yansıyan faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1915) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

2. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul Ataköy 60 ıncı Yıl İlköğretim Okulunda yüzme havuzu yaptırıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1916) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

3. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, çeşitli şekillerde basında yer alan bir vatandaşın ödediği vergilere ve iş alanına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1917) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

4. - Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk'ün, Aralık ayı enflasyon oranının memur maaş artışına yansıtılmadığı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1918) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

5. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yapması gereken Olimpiyat Stadı alt yapı hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1919) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)

6. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul-Gazi Osman Paşa'da, SSK ile anlaşmalı özel bir hastaneye yapılan sevklerle ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1920) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)

7. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, Olimpiyat Stadının D-100 Karayolu Bağlantı Projesine ve Kuzey Otoyolu Projesine bağlantısının düşünülüp düşünülmediğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1921) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)

8. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, birden fazla sekreter ve danışman ile çalışan milletvekillerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/1922) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş'ın, kalkınmada öncelikli yörelerin belirlenmesindeki kriterlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/7749) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

2. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, İstanbul'da bazı siyasi partilerce sohbethane veya temsilcilik adıyla açılan yerlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7750) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

3. - Kayseri Milletvekili Sevgi Esen'in, Kayseri'deki bazı sulama projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7751) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

4. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Harran Üniversitesi birincisi İlahiyat Fakültesi öğrencisine söz hakkı verilmediği iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7752) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Karen Fogg'a ait elektronik posta mesajlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (A. Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/7753) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

6. - Mardin Milletvekili Veysi Şahin'in, Mardin-Dargeçit İlçesine Ziraat Bankası şubesi açılmamasının nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/7754) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş'un, İstanbul Boğazı köprülerinin geçiş ücretlerinin kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7047)

2. - Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın'ın, Hintli bir yogacının ülkemizde düzenlediği ayine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7144)

3. - Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, bölge müdürlüklerinin kapatılması hakkındaki Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi(7/7149)

4. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Karaman'daki belediyelerin İller Bankasına olan borcuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7150)

5. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7152)

6. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, ulusal televizyon kanallarının Telekom'a olan borçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7161)

7. - Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, belediyelere aktarılan kaynaklara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7162)

8. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Gemerek Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7169)

9. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Merkez II. Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7170)

10. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Gürün Küçük Sanayi Sitesi  Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7171)

11. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Sivas Meslek Yüksek Okulu Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7173)

12. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7175)

13. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Ek İnşaat Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7176)

14. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Ek İnşaatı Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7178)

15. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7179)

16. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Yıldızeli-Sivas ayrımı-Direkli-Bedirli-Hanlı Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7182)

17. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas Kanalizasyon Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7183)

18. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Kangal Ayrımı-Gemerek 6 ncı Bölge Hududu Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7184)

19. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Özen Barajı Gölü Altında Kalan Yollar Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7185)

20. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Yıldızeli-Sivas-Zara, Sivas-Ulaş Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7186)

21. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Zara-Geminbeli-Suşehri Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7187)

22. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Kangal Küçük Sanayi Sitesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7191)

23. - Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, Sivas-Merkez I inci Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7192)

24. - Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan'ın, yabancı ülkelerle yapılan kamu görevlileri ve ailelerinin mübadelesi protokollerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7202)

25. - Kocaeli Milletvekili Osman Pepe'nin, ikinci el motorlu taşıtlarda taşıt alım vergisinde yeni bir düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7207)

26. - İstanbul Milletvekili Emre Kocaoğlu'nun, İstanbul'a üçüncü boğaz köprüsü yapılacağı söylentilerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7209)

27. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, SSK'daki görev değişikliklerine, atamalara ve yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7210)

28. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, vergilerle ilgili olarak okutulan hutbeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7211)

29. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, İsrail'in Filistin'i işgalindeki değerlendirmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7212)

30. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin, esnaf ve sanatkârların ödedikleri SSK ve BAĞ-KUR primlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7213)

31. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Dünya Bankasıyla temel eğitime destek amacıyla yapılan anlaşmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7216)

32. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bütçeden ödenek ayrılan vakıf ve derneklere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7218)

33. - Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölge müdürlüklerinin kapatılıp kapatılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/7220)

 

                                                                         No. : 162

18 . 6 . 2002  SALI

Tasarı

1. - Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1000) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.6.2002)

Rapor

1. - İstanbul Milletvekili İrfan  Gündüz ve 55 Arkadaşının, Türk Millî  Eğitim Politikasına Aykırı, Keyfi ve İdeolojik Uygulamalarıyla Eğitim ve Öğretimde Kargaşaya ve Huzursuzluğa Sebep Olduğu, Toplumsal Gerilime Yol Açtığı, Eğitim Sistemini AB ve Uluslararası Standartlardan Uzaklaştırdığı ve Görevini Kötüye Kullandığı; Bu Eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (9/5) S.Sayısı: 878) (Dağıtma tarihi : 18.6.2002 (GÜNDEME)

Genel Görüşme Önergesi

1. - Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, Avrupa Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularında Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/30) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.6.2002)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Kayseri Milletvekili Sevgi Esen ve 22 Arkadaşının, Kayseri İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.2002)

2. - Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk ve 23 Arkadaşının Kamu harcamalarının yerindeliğini ve etkinliğini sağlamak amacıyla, kamu harcamaları üzerindeki Parlamento denetimi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/292) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2002)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

18 Haziran 2002 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Melda BAYER (Ankara), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşimini açıyorum. 

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, 3 arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Hatay İlindeki tarım arazilerini su basmasıyla ilgili söz isteyen Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'na aittir.

Sayın Mıstıkoğlu, buyurunuz.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun, Hatay İlindeki tarım arazilerinin maruz kaldığı sel baskınlarına ilişkin gündemdışı konuşması

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 4 Haziran 2002 tarihinde Suriye'de bulunan enerji barajının patlaması sonucu Hatay İlimizde meydana gelen sel felaketi üzerine gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bana bu imkânı tanıyan, Hatay'ın gerçek dostu, değerli Meclis Başkanvekilimiz Sayın Yüksel Yalova'ya teşekkür ediyorum.

Ayrıca, bugün çeyrek finale yükselen Türk Millî Takımımıza başarılar diliyorum; inşallah, çeyrek finalde de Türk Millî Takımı futbolcularımızın başarılarının devamını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, 4 Haziran 2002 günü saat 16.00 civarında Suriye'de bulunan, yaklaşık 70-75 000 000 metreküp hacimli Zeyzun Barajının gövdesinin çökmesi sonucunda yıkıldığı, Hatay Valiliğimize gelen bir ihbar telefonundan öğrenilmiştir. Bunun üzerine, Sayın Valimiz, ilgili bakanlıklara bilgi, ilgili birimlere de talimatlar vererek gerekli tedbirleri almaya başlamıştır. İçişleri Bakanımız Sayın Rüştü Kâzım Yücelen olaydan haberdar edilmiş ve Sayın Bakanımız, olayı saat saat takip ederek gerekli koordinasyonu sağlamıştır. Kendilerine, huzurlarınızda, şahsım ve Hatay halkı adına teşekkür ediyorum.

Ancak, tüm çabalara karşın, Suriye'den ve Suriye'de bulunan Dışişlerinin Türk yetkililerinden sağlıklı bilgi alınamamış; gece ise, Suriye'deki Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden, elçiliklerden, Hatay için bir tehlike olmadığı, çöken barajdaki suların Suriye'deki arazilere yayıldığı, dolayısıyla korkulacak bir durum olmadığı, hem Hatay Valiliğine hem Dışişleri Bakanlığına bildirilmiştir; ancak, ertesi gün, Hatay'da, Asi Nehri hızla yükselmeye başlamış ve sabah saatlerinden itibaren ekili alanlara büyük zararlar vermiştir. Bunun üzerine, Başbakan Yardımcımız Sayın Genel Başkanımız Mesut Yılmaz'ın girişimleriyle, Dışişleri bürokrasisi nihayet harekete geçmiş ve yine, Sayın Genel Başkanımızın girişimleriyle, Hatay'a Dışişleri Bakanlığından bir heyet gönderilerek zarar zıyanın yerinde gösterilmesi sağlanmıştır. Huzurlarınızda, bir kez de Sayın Genel Başkanımıza teşekkür ediyorum.

Başta Hatay Valimiz Sayın Zeki Şanal olmak üzere, Devlet Su İşleri şube ve bölge müdürlükleri, Tarım İl Müdürlüğü ve Tarım İl Müdürlüğü personeli, Piyade Alay Komutanlığı, İl Jandarma Alay Komutanlığının üstün gayretleri ve zamanında alınan tedbirlerle, yerleşim birimlerinde zarar olmamıştır.

Sayın milletvekilleri, Asi Nehri, Lübnan'da doğar, Suriye'den geçer, Eşrefiye'den sonra tamamen Türk topraklarına geçerek, Samandağ İlçemizden Akdeniz'e dökülür. Suriye'deki barajın yıkılmasından sonra Asi Nehri taşmış ve taşkın suları, ilk tespitlere göre, yaklaşık 16 000 dekar tarım arazisi üzerinde ekili ürünleri yok etmiştir. Bu arazilerin, yapılan ilk tespitlere göre, yüzde 90'ı pamuk, gerisi sebze ekili alanlardır. Bu arazilere bu sene yeniden bir ürün ekilmesi artık mümkün değildir; çünkü, arazinin kuruyup tekrar işlenebilir hale gelmesi zaman isteyeceği ve pamuk ekilen alanlara ot ilacı atıldığı için buralarda ikinci ürün olarak mısır ekilemeyeceği göz önünde tutulursa, bu arazilerin bu yılki ürünlerinin kaybolduğu, yok olduğu ortadır.

Taşkına sebep olan komşu ülkenin, zaten güç durumda hayatını idame ettirmek için çalışan üreticilerimizin, Hataylı çiftçilerimizin zararını tazmin etmesi gerekmektedir. Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızın yoğun çaba göstermesini, Hatay çiftçisi ve Hatay milletvekilleri olarak hep birlikte beklemekteyiz.

Kesin tespitlere 17 Haziran 2002'de başlanmış olup, yaklaşık bir iki gün içerisinde sonuçlanacaktır. Geçici tespitlere göre, Hacıpaşa, Bohşin, Varışlı'da Asi Nehrinin taşması sonucu, Asi'nin taşmasını önleme amacıyla açılan feyezan kanalının, önleme kanalının taşmasıyla Kurtuluş, Saçaklı ve Suvatlı Köylerinde taşkınlar oluşmuş ve ekili ürünleri tahrip etmiştir.

Değerli milletvekilleri, ilimizde bulunan Amik Ovasının büyük kısmı Asi Nehrinden sulanmaktadır ve yukarıda belirttiğim gibi, Asi Nehri,  Lübnan, Suriye ve Türkiye topraklarından, yani, üç ülkeden geçen uluslararası bir sudur; ancak, Suriye, bu nehir üzerine 5 baraj yaparak, yazın nehirdeki tüm suyu barajlarda toplamakta ve Hatay çiftçisine bir damla su bırakmamaktadır; kışın ise, yağışların yoğun olduğu günlerde baraj kapakları zaman zaman açılarak, Hatay'da sel baskınlarına sebep olunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun. 

LEVENT MISTIKOĞLU (Devamla) - Atatürk Barajından saniyede 500 metreküp suyu Suriye'ye veren ülkemiz, Asi Nehrinden uluslararası sular kapsamında belli miktarda suyu Suriye'den mutlaka almalıdır. Aksi halde, geçen yıl sel afetinden, bu yıl baraj patlamasından ürünü yok olan ve karşılığında hiçbir yardım alamayan çiftçimizin, susuzluktan mesleğini sürdürme imkânı kalmamıştır.

2090 sayılı Afet Yasasına göre, çiftçinin bu yasadan faydalanabilmesi, ancak, mal varlığının yüzde 40'ını kaybetmesine bağlıdır; bunun da olabilmesi mümkün değildir; çünkü, mal varlığının yüzde 40'ını kaybetmesi için evi olan veya arazisi olan çiftçinin arazisinin de yok olması gerekmektedir; ama, çiftçimiz, arazi üzerinde ekilen ürününün tamamını kaybettiği halde, 2090 sayılı Yasadan yararlanamamaktadır. Dolayısıyla, 2090 sayılı Yasanın, mal varlığının değil, ekili ürününün yüzde 40'ını kaybeden çiftçinin Afet Yasasından yararlanmasını sağlamak üzere Yüce Parlamento tarafından acilen değiştirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, Hatay çiftçimiz, hatta Türkiye çiftçimiz dört beş yıldır çok büyük sıkıntı çekmektedir; ama, Hatay, afetlerden dolayı daha büyük sıkıntılara maruz kalmıştır. Kıymetli hükümetimizin ve değerli Parlamentomuzun çiftçilerin sorunlarına bundan sonra daha sıcak eğileceğini düşünüyorum. 2090 sayılı Yasanın "mal varlığının yüzde 40'ını" değil "ürününün yüzde 40'ını kaybeden çiftçi" olarak değiştirilmesini Yüce Parlamentomuzdan çiftçimiz beklemektedir.

Bu konuda beni dinlemek nezaketini gösterdiğiniz için ve Sayın Başkanıma da söz verdiği için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Mıstıkoğlu.

Gündemdışı konuşmaya hükümet adına yanıt vermek isteyen sayın bakanımız?.. Yok.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım söz verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Değerli arkadaşım Levent Mıstıkoğlu, Hatay'da, haziran ayında Asi Nehrinin taşması dolayısıyla yaşanan sel felaketi sonucu Hataylı çiftçinin mağduriyetiyle ilgili Genel Kurulumuza bilgi verdi; kendilerine teşekkür ediyorum.

Hatayımız, gerçekten, ülkemizin birçok bölgesinde olduğu gibi iki yıldır üst üste afet yaşamaktadır. Afet sonrasında -afet, Allah'tan gelmiştir; bir şey diyecek halimiz yok- çiftçimizin zararlarının karşılanması noktasında mevcut Afet Kanunu, maalesef, tanımları eskidiği için sadra şifa olmuyor. Dolayısıyla, sayın arkadaşımın ifade ettiği gibi, ben de, hükümetimizden, Afet Kanunundaki tanımların yenilenerek, varlık kaybından çok ürün kaybına yönelinmesini ve bu yönde düzenlemelerin yapılmasını istiyorum.

Hataylı çiftçilerimiz, topraklarının organik kısımlarını kaybediyorlar, verim düşüklüğü oluyor, ürün kaybından çok toprak da özelliğini kaybediyor; dolayısıyla, zarar çok fazla. Aracılığınızla, Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla, Hataylı çiftçilere, insanlarımıza, ben de buradan geçmiş olsun diyorum, Allah bir daha ülkemizin hiçbir yerine bu tür afetler getirmesin, göstermesin.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben de size çok teşekkür ediyorum.

Biz de geçmiş olsun dileklerimizi buradan iletiyoruz. Umarım, hükümetimiz, gereken düzenleme konusunda bir tasarı çalışmasını başlatır.

Gündemdışı ikinci söz, muhtarların sorunları hakkında söz isteyen, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'e aittir.

Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, muhtarların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Muhtarlarımızın sorunlarını anlatmak için huzurlarınıza geldim; ancak, takdir edersiniz ki, yalnız muhtarlarımız değil, toplumumuzun tüm kesimleri, işçisi, memuru, çiftçisi, işsizi ciddî sıkıntılar içerisindedir. Geçici de olsa, milletimizi, yaşadıkları sıkıntılardan uzaklaştıran Millî Takımımıza ve onun değerli Teknik Direktörü Şenol Güneş'e teşekkür ederek, kutluyor, çeyrek ve yarı finalde Millî Takımımıza başarılar diliyorum. Ayrıca, muhtarların sorunlarıyla ilgili olarak söz verdikleri için Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 52 067 köy ve mahalle muhtarı vardır. Muhtarlarımız, 1924 yılında çıkarılan yasayla köylerimizdeki, 1944'te çıkarılan yasayla da mahallelerimizdeki görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Vatandaşlarımızın ilk müracaat ettikleri, dert yandıkları, sorunlarına ortak bulmaya çalıştıkları mekânlar muhtarlıklardır, dolayısıyla muhtarlarımızdır. İnsanımızın, doğumundan ölümüne kadar, hayatının her safhasında, işçi de olsa, memur da olsa, bakan da olsa, başbakan da olsa, muhtarlarla ilişki zorunluluğu vardır.

Değerli milletvekilleri, yaşamımızda bu derece önemi haiz olan muhtarlık müessesesinin ve muhtarlarımızın birçok sorunu vardır. Muhtarlarımız, altmış yıl, yetmiş yıl önce çıkarılan yasalarla görev yapmaya çalışmaktadırlar. Köy muhtarlarımızın tüzelkişiliği vardır; ancak, mahalle muhtarlarının kimlik tanımlaması net olarak belirtilmemiştir. Mahalledeki asayişten, tebligatların yapılmasından, yoksullara yardımlardan, seçimlerdeki görevlerden, hâsılı devletin tüm işlerinden sorumlu, devletin en alt kademedeki mümessili muhtarlarımıza 140 çeşit görev ve sorumluluk yüklendiği halde, özellikle mahalle muhtarlarının tüzelkişiliğinin olmaması garip bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, bu yükleri yüklediğimiz muhtarlarımıza ne verdik diye baktığımızda, acıklı bir tabloyla karşılaşmaktayız. Muhtarlar, mahallesinin en emin ve en saygın kişileridir, seçimle görev üstlenirler, dolayısıyla mahallelerini en iyi bilen insanlardır. Yerel yönetimlerin yapacağı tüm altyapı ve üstyapı faaliyetlerinde muhtarların bilgilendirilmemesi, hizmetlerin verimliliğini düşürmektedir. Bundan dolayı, yerel yönetimlerde muhtarlara yeni sorumluluklar ve yetkiler mutlak surette verilmelidir.

Muhtarlarımız, Bağ-Kurlu olma zorunluluğunu anlayamamaktadırlar. İşveren değiller, tüccar değiller; ama, muhtarlarımız, Bağ-Kurlu olmak zorundadırlar. Muhtarlarımız, 90 000 000 lira ödenek almakta, 105 000 000 lira Bağ-Kur primi ödemektedirler; aldıkları ödenek Bağ-Kur primini karşılamamaktadır. Bundan dolayı, birçok muhtarımız icralık konumdadır. Muhtarlık binasının elektrik, su ve kirasını da, ne yazık ki, muhtarlarımız kendi ceplerinden ödemektedirler.

Değerli milletvekilleri, muhtarlarımız bizden, mahallî idareler yasasının bir an önce çıkarılmasını, 1774 sayılı Kimlik Bildirme Yasasına işlerlik kazandırılmasını, belediye meclislerinde mahalle muhtarları olarak yüzde 10 oranında temsil edilmelerini, il genel meclisinde köy muhtarları olarak en az yüzde 10 oranında söz sahibi olmalarını, sosyal güvenlik primi olan Bağ- Kur primlerini rahatlıkla ödeme gücüne kavuşmak için mahallî idareler yasa tasarısındaki aylık ödenmesine esas göstergenin 4 000 değil 8 000 olmasını veya muhtar maaşlarının asgarî ücrete endekslenmesini talep etmektedirler.

Köy bütçesine orman ürünlerinden verilecek yüzde 5'lik katkının, köyde bulunan su, kum, taşocağı ve madenlerden de verilerek köy bütçelerinin oluşturulmasını talep etmektedirler.

İhtiyar heyeti üyelerine sembolik de olsa bir gelir verilmesini, köy konaklarının il özel idarelerince, mahalle muhtarlık binalarının da belediyelerce parasız yaptırılmasını talep etmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK ÇELİK (Devamla) - Türkiye Muhtarlar Derneğinin kamu yararına derneklerden sayılmasını talep etmektedirler.

Netice olarak, değerli milletvekilleri, Türkiye seçim atmosferine girmiştir. İktidar partilerine mensup siz değerli arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi olarak, üç yıllık icraatlarınızdan dolayı mahalle ve köylerde siyasî faaliyette bulunmanız son derece zorlaşmıştır. Halkla bütünleşmeniz, halk içerisinde olmanız gerçekten çok zordur. Seçimlerden önce muhtarlarımızın yüzünü güldürecek düzenlemeler yaparsanız, köy ve mahallelere girmenizin mümkün olabileceğini ifade ediyor; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çelik.

Gündemdışı üçüncü söz, Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir kitap ve filmle ilgili söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Orhan Şen'e aittir.

Buyurun Sayın Şen. (MHP sıralarından alkışlar)

3. - Bursa Milletvekili Orhan Şen’in, Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir kitap ve filme ilişkin gündemdışı konuşması

ORHAN ŞEN (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir kitap ve filmle ilgili gündemdışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Millî Takımımızın Japonya galibiyetini yürekten kutluyor, başarılarının devamını diliyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, "Emanet Çeyiz-Mübadele İnsanları" isimli kitaba, 1999 yılında, Kültür Bakanlığınca bir ödül verilmiştir. Söz konusu kitapta, Türk Milletinin, Rum ve Ermenilere soykırım yaptığını iddia eden, milletimizi ırz düşmanı, hırsız, eşkıya vesaire gibi küçük düşürücü çok sayıda ifadeler bulunmaktadır.

Konuyla ilgili Kültür Bakanımızın cevaplaması talebiyle vermiş olduğum yazılı soru önergeme verilen Sayın Bakan imzalı cevapta, kitaba, Bakanlıkça, roman dalında sadece 250 000 000 lira ödül verildiği, ayrıca kitapta, birlikte yaşadığı insanlara ve komşularına Türk insanının göstermiş olduğu sadakatin ve hoşgörünün dile getirildiği belirtilmekte, kitabın ana felsefesini de bu temanın oluşturduğu ifade edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın vermiş olduğu bu cevaptan, Sayın Bakanın, bu konuyla ilgili, fevkalade yanıltıldığı ya da yanlış bilgilendirildiği anlaşılmaktadır. Şöyle ki: Bir defa, kitap, bir roman değildir; çeşitli insanların hatıralarını dile getiren hatırat türünden bir kitaptır. Dolayısıyla, böyle bir kitap nasıl olmuş da roman olarak kabul edilmiş ve ödüle layık görülmüştür?

İkinci olarak, Sayın Bakanın cevabında belirttiği gibi, Türk insanının komşularına göstermiş olduğu sadakat ve hoşgörüyü ne yazık ki, bu kitapta bulmak mümkün değildir.

Şimdi, sizlerden ve Türk Milletinden özür dileyerek bahse konu kitaptan bazı paragraflar okumak istiyorum.

Sayfa 76: "Bizim köyde yoktu; ama, Kayseri'de çok Ermeni vardı. Karşı köyümüzde Ermeni vardı. Türkler toplayıp götürdüler hepsini, sürgün... Nereye dedik? 'Gerzun'a' dediler. Gerzun neresi? Bilen yok. Götürüp derelerde kesmişler, ırmağa dökmüşler hepsini."

Sayfa 77: "Fakat, 1918'de sıra bize geldi. Ermenilere yaptıklarını bizim Rum köylerine yapmaya başladı Türkler."

Sayfa 90: "Birkaç gün sonra Ferizdağ'ı basıyorlar, kimi buldularsa kiliseye topluyorlar. Öldürüp öldürüp kıyıp atıyorlar. Yağmaladılar Rum köylerini. Tuttukları insanları kadın, kız, çocuk, bebe demeden öldürdüler."

Sayfa 95: "Bizi zorla dışarı çıkardılar. Baktık Koca Anastos dediğimiz Rum kaptanın başını kesmişler, bir öküz arabası üzerine çarmık etmişler. Tokat'taki ahaliye gösteriyorlar."

Değerli milletvekilleri, bunlar, benim, sizin ve yüce milletimin affınıza sığınarak okuyabildiklerim; ancak, ne yazıktır ki, kitapta daha da ağır ithamlara sıkça rastlanılmaktadır.

Şimdi soruyorum, yukarıdaki satırlar, soru önergeme verilen cevaptaki gibi, sadakat ve hoşgörüyü mü dile getirmektedir; yoksa, birilerinin Türk Milletine karşı duydukları kin ve garez duygularını mı dile getirmektedir?

Sözde Ermeni, Rum ve Pontus soykırımı iftiralarını çürütmeye çalıştığımız bir dönemde, bu iftiraları fütursuzca dile getiren bir kitaba, devletimizin bir bakanlığınca ödül verilmesi doğru bir davranış mıdır? Bu ödül, soykırım iftiralarını dile getirenleri daha da cüretlendirmez mi?

Yine, cevap yazısında "ödülün mahiyeti para ödülü olup, sadece 250 000 000 liradır" denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ödül ödüldür; verilen ödülün mahiyeti veya ödül olarak verilen paranın miktarı önemli değildir. Doğrusu, ben, bu kitaba verilen ödülü içime sindiremiyorum. Kendisini Türk hisseden hiç kimsenin de içine sindirebileceğine inanmıyorum. Merak ettiğim husus, bu ödülün geriye alınıp alınmayacağıdır. Bu ödülü verme kararı verenlere ne gibi yasal işlemler yapılmıştır; ya da yapılacaktır, merak etmekteyim.

Değerli milletvekilleri, Kültür Bakanlığınca ödül verilen bir diğer eser de içerisinde etnik ayırımcılık yapıldığı ve ordumuz ile polisimizi küçük düşürücü sahnelerin yer aldığı iddia edilen "Büyük Adam-Küçük Aşk" isimli filmdir.

Bu filmle ilgili vermiş olduğum yazılı soru önergeme, Sayın Bakan imzalı cevap yazısında, filme 45 milyar lira ödül verildiği; ancak, Kültür Bakanlığına "Cumhur Bey" olarak sunulan projenin adının yapımcısı tarafından sonradan değiştirildiği; ayrıca, ilk verilen senaryonun dışına çıkıldığı belirtilmekte, filmin gösteriminin yasaklandığı, verilen 45 milyar lira ödülün yasal faiziyle geri alınması için hukukî işlemlerin başlatıldığı belirtilmektedir. Kısacası, Bakanlığın filmin yapımcıları tarafından aldatıldığı ifade edilmektedir. Filme verilen 45 milyar lira ödülün geri alınması önemlidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

ORHAN ŞEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Böylece, yanlış bir karardan dönülmüştür; ancak, filmin adının Bakanlıktan izinsiz değiştirilmesinin ve Bakanlığa verilen senaryonun dışına çıkılmasının kanunî bir müeyyidesi yok mudur? Bu aldatmaları yapanların yaptıkları yanlarına kâr mı kalacaktır? Konunun muhataplarıyla ilgili ne gibi kanunî işlemler yapılmıştır?

Muhterem milletvekilleri, amacım, sanat eserlerine verilen ödülleri kınamak değildir; bilakis, devletin bu tür destek ve teşvikleriyle sanatın bir yere varacağına inananlardanım. Ancak, devletimizin kasasından çıkan her kuruşta tüyü bitmedik yetimin hakkı vardır; dolayısıyla, bu tür ödüller dağıtılırken daha hassas olunmalı, değerlendirme kurulları daha dikkatli davranmalı ve Türk Milletinin millî hassasiyetleri gözardı edilmemelidir. Millî hassasiyetine ve millî duyarlılığına inandığım Sayın Bakanımızın konularla ilgili cevabını ve tavrını merakla bekliyor; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şen.

Sanıyorum, Kültür Bakanımız bu konuşmanız sonrasında gerekeni yapacaktır.

Gündemdışı konuşmaları tamamlamış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gündeme geçmeden önce, ben de, sizler adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı adına ve Türk Milleti adına, dünyanın dört bir yanında yaşayan tüm Türk vatandaşlarına bugünkü tarihî sevinci yaşatan Millî Takımımıza teşekkür etmek ve tebriklerimizi sunmak istiyorum. (Alkışlar) Futbol Federasyonu Başkanı Sayın Haluk Ulusoy ve yönetim kurulu üyesi arkadaşlarına, Teknik Direktörümüz Sayın Şenol Güneş'e ve yardımcılarına ve elbette, millî futbolcularımıza da teşekkür ediyoruz, başarılarının devamını diliyoruz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkan, aynı dileklere katıldığımı ifade etmek için yerimden söz istiyorum.

BAŞKAN- Sayın Şahin, buyurunuz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Dile getirdiğiniz, Millî Takımımızın başarısıyla ilgili temennileri ben de aynen paylaşıyorum. Yeşil sahada 22 kişi koşmadı, aslında, o 22 kişi veya bizim 11 kişimiz, Türkiye'nin tanıtımıyla ilgili çok önemli bir görevi ifa ettiler. Bugün, ülkeler, tanıtım için çok yüksek meblağlar ayırıyorlar. Millî Takımımız, belki, trilyonlarca, katrilyonlarca lirayla yapamayacağımız bir işi başarmıştır; o bakımdan, ben de, teknik kadroya ve sahada bu başarıyı gösteren futbolcularımıza tebriklerimizi ve takdirlerimizi sunmak istiyorum.

Finale kadar yükselmelerini temenni ederken, kupayla Türkiye'ye dönmelerini arzu ediyorum ve başarılar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - İnşallah diyelim.

Sayın Şandır, buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Gerçekten, bugün, Türk Milleti olarak çok güzel bir gün yaşadık. Bize bunu yaşatan tüm futbolcularımıza, tüm teknik kadroya, özellikle Şenol Güneş ve Ünal Karaman kardeşimize ve diğer teknik heyet üyelerine, yönetenlere çok teşekkür ediyoruz, bunun devamını diliyoruz, temenni ediyoruz ve geleceğine de inanıyoruz. Bu gidiş, inşallah, futbolcularımızı kupaya uzatacaktır, finale uzatacaktır; biz de bunu temenni ediyoruz.

Tekrar teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Siz de sağ olun efendim.

Sayın Gökbulut, buyurunuz.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale)- Sayın Başkan, öncelikle, hassasiyetinize teşekkür ederim.

Millî Takımımızın başarısını kutluyorum; başta, Futbol Federasyonu Başkanımız Haluk Ulusoy ve yönetim kurulunu, Millî Takım oyuncularını tebrik ediyor ve başarılarının  devamını diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN- Sayın Güven, Sayın Candan'la ikinize de söz vereceğim. Demokratik Sol Parti Grubu adına da, eğer, arkadaşlarımızdan birisi grup görüşünü dile getirmek isterse, lütfen, buyursunlar.

Buyurun Sayın Veysel Candan.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Millî Takımımızın, Dünya Kupası maçlarındaki başarıları, millet olarak hepimizi, mutlaka, sevindirdi. En azından ülkemizin tanıtılmış olması, diğer konulara da örnek olması açısından, bu mücadeleyi anlamlı buluyoruz ve Millî Takımımızı yürekten destekliyoruz.

BAŞKAN - Çok teşekkürler.

Sayın Güven, buyurunuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, Türk Millî Takımı, cumhuriyet tarihinde ikinci kez Dünya Kupasına iştirak etti. Kore'de yapılan maçları izleme imkânını bulduğum için bahtiyarım. Bir Türk vatandaşı olarak, onların başarılarına hem dua ettik hem destek olduk. Şu anda, bugün yapılan maçta da, futbol tarihinde ilk 8 takım arasına girme başarısını gösteren tüm futbolcularımızı kutlamakla birlikte, teknik adamları, Futbol Federasyonu yetkililerini, halen Japonya'da bulunan spordan sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü'yü de kutluyorum. Bu sıkıntılı günlerimizde bize bir moral gelmiş gibi görünüyor. İnşallah, bu başarının, diğer bütün konularda da olması en büyük dileğimdir.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Hasan Gülay, buyurunuz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Başkan, Millî Takımımızın Dünya Kupasında bu zamana kadar aldığı başarı ve bugün aldığı başarı, halkımızı ortak mutluluğa yönlendirmiştir. O bakımdan, Futbol Federasyonunun değerli üyelerine, gerek sahada, gerekse yedek kulübesinde terini akıtan tüm değerli futbolcularımıza, ulusumuza verdiği bu moral enjeksiyonu için teşekkür ediyorum ve futbol takımımızın yaptığı disiplinli çalışmanın diğer gruplara da örnek olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gülay.

Ayrıca, TRT'ye de teşekkür ediyoruz; bize bu imkânı sağladılar, son derece büyük bir malî külfete tahammül ettiler. Sayın Genel Müdür Yücel Yener'e ve tüm arkadaşlarına teşekkür ediyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Bu sunuşlar uzun olduğu için, Divan Üyesi arkadaşımın oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, Avrupa Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularına ilişkin genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/30)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa Birliği gibi ülkemizin ve insanımızın geleceği açısından hayatî bir önem arz eden konu, hükümet tarafından ciddiyetle ele alınamamış ve zamanın oluşturduğu fırsatların değerlendirilmesinde büyük zafiyet yaşanmış ve yaşanmaktadır. Gelişmeler karşısında kesin tavır koyamayan hükümet, maalesef bu süreç içinde ortak bir hükümet politikası da oluşturamamış ve ortaya koyamamıştır. Helsinki sonrası Katılım Ortaklığı Belgesinde Kıbrıs'ın kısa vadeli kriter niteliği kazandığını Sayın Ecevit ve hükümet unutmuş görünmektedir.

Özellikle Ulusal Programda belirtilen anadilde yayın ve öğrenme hususlarında hükümet, yine bir politika oluşturamadığı gibi, sadece idam meselesinin halliyle müzakere sürecinin başlayabileceği gibi bir yanılgıya düşmüş bulunmaktadır.

Bu nedenle, kararlı politika oluşturmak bir yana, Türkiye için böylesine temel meselede ortaklar arasında derin görüş ayrılıkları doğmuş, konu hükümet politikasının dışına taşmıştır.

Farklı ve zıt söylemler toplumda da Avrupa Birliğini isteyenler ve istemeyenler gibi kamplaşmaya ve kutuplaşmaya neden olmuş, konu sağlıklı bir zeminde tartışılıp olgunlaştırılmaktan çıkmıştır.

Kısa ve orta vadeli taahhütlerin zamanlaması açısından büyük bir yanılgıya düşülerek, Kıbrıs konusu öncelikli önemini kaybetmiş görünmektedir. Özellikle Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs'ı ziyaretinden sonra Birleşmiş Milletlerde ülkemiz lehine oluşan görüş dahi hükümetçe anlaşılamamış ve doğan fırsatlar değerlendirilememiştir.

Kıbrıs sorununun çözümünün 24 Ekime kadar uzatıldığı da gözardı edilerek özellikle AB İspanyol Dönem Başkanının bu konudaki sözleri dahi ciddiye alınmamıştır. Kıbrıs konusunun dışımızda çözümlenmesinin ve Avrupa Birliğine alınması halinde ülkemiz açısından doğacak sakıncaları dahi kavramakta hükümet zafiyet içindedir.

İç çekişme ve tutarsızlıkla, Avrupa Birliği politikası ortaya koyamayan hükümetin ve onun fiilen olmayan Başbakanının muhalefete sorumluluk yükleyerek muhatap almaya çalışan girişimlerinin haklı hiçbir yanı yoktur.

Kısa vadeli ve öncelikli Kıbrıs konusunda yaklaşan ve vahim sonuçlar doğurabilecek gelişmelere karşın, çaresiz ve yetersiz kalan hükümet, orta vadeli diğer taahhütlerini eşzamanlı olarak ele almakla, toplumda kaos yaratan bir tartışma ve oluşumun doğmasına neden olmuştur.

Türkiye'nin, Avrupa Birliği üyeliğinin böyle bir hükümet yapısı ve iradesi ile gerçekleşmesi mümkün değildir.

Bu şartlarda bir hükümet boşluğu, hatta yokluğunun yaşandığı gerçeği karşısında, Avrupa Birliği sürecinin tüm yönleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınması, tartışılması ülke çıkarlarımız açısından kaçınılmaz hale gelmiştir.

Bu itibarla, yukarıda belirtilen hususlarla ilgili olarak gerekli değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesini temin için, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince bir genel görüşme açılmasını Grubumuz adına arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

Ali Rıza Gönül

              Aydın

DYP Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Meclis araştırması önergeleri vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

2. - Kayseri Milletvekili Sevgi Esen ve 22 arkadaşının, Kayseri İlinin ekonomik, sosyal kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kayseri İlinin ekonomik, sosyal ve kültürel soranları ile özellikle kamu yatırımları, kamu hizmetleri ve özel sektörün teşvik edilmesi gibi alanlarda ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1 - Sevgi Esen                                 (Kayseri)

2 - Oğuz Tezmen                                 (Bursa)

3 - Mustafa Örs                                 (Burdur)

4  - Saffet Kaya                                 (Ardahan)

5 - Ramazan Gül                                 (Isparta)

6 - Murat Akın                                 (Aksaray)

7 - Mehmet Gölhan                                 (Konya)

8 - Kemal Kabataş                                 (Samsun)

9 - Ali Rıza Gönül                                 (Aydın)

10 - Hakkı Töre                                 (Hakkâri)

11 - Necati Yöndar                                 (Bingöl)

12 - Teoman Özalp                                 (Bursa)

13 - İbrahim Konukoğlu                                 (Gaziantep)

14 - Metin Kocabaş                                 (Kahramanmaraş)

15 - İlyas Yılmazyıldız                                 (Balıkesir)

16 - Mehmet Gözlükaya                                 (Denizli)

17 - Nurettin Atik                                (Diyarbakır)

18 - Mahmut Bozkurt                                 (Adıyaman)

19 - Mehmet Yalçınkaya                                 (Şanlıurfa)

20 - Mümtaz Yavuz                                 (Muş)

21 - Ayvaz Gökdemir                                 (Erzurum)

22 - Yıldırım Akbulut                                 (Ankara)

23 - Doğan Güreş                                 (Kilis)

Gerekçe:

Kayseri, coğrafî, tarihî ve ekonomik yönden önemli bir konumda olmasına rağmen, son yıllarda mevcut durumunu korumakta zorlanmaktadır. Kayseri'nin giderek büyüyen ve adından söz ettiren sanayi kuruluşlarının, bir gelişme planı çerçevesinde darboğazlarının giderilmesi, sorunlarının ivedilikle çözüme ulaştırılması gerekmektedir.

Kayseri Merkez İlçesi ve diğer ilçeler, kırsal ve kentsel alanlar arasındaki ekonomik ve sosyal gelişmişlik farklılıkları, farklı sorunları ve farklı gelişme politikalarını gündeme getirmektedir.

Kayseri İlinin tarihî İpek Yolu gibi önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunması; tarımsal arazilerinin kıt ve verimsiz oluşu; Kayseri halkını, ekonomik alanda ticarî ve üretime dönük faaliyetlere sevk etmiştir. İlin esnaf ve zanaatkârlık süreci, zaman içerisinde, proto endüstriyel ve merkantil bir yapıdan modern bir girişimciliğe dönüşmüştür.

İlin ticaret ve zanaat alanında sahip olduğu geçmiş ve bunlarla birlikte oluşan ve gelişen girişimcilik kültürü ve cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapılan kamu yatırımlarıyla birlikte, özellikle 1985'ten sonra uygulanan teşvik sistemi, Kayseri İlinin sanayi kuruluşlarının da büyük ölçekli işletmelere dönüşmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Günümüzde ise, Kayseri, sahip olduğu yeterli sermaye birikimiyle, zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla, gelişmiş beşerî altyapısıyla ne yazık ki, ekonomik ve sosyal çöküntüyle karşı karşıyadır.

Kayseri, ekonomik açıdan hem sanayileşmiş hem de tarım ve hayvancılığa bağlı bir yapıyı içinde barındırmaktadır. İlin mevcut sorunlarına iki farklı kesim açısından bakarak çözüm önerileri geliştirmek gerekmektedir.

Kırsal kesimde tarım ve hayvancılığın desteklenmesi, hem bu kesimin sorunlarını çözecek hem de merkeze göçü engelleyecek, ayrıca, gelir dağılımındaki farkı da azaltacaktır. Başta tarım ve hayvancılık olmak üzere ilçeler itibariyle çeşitlilik arz eden; halı ve kilim dokumacılığı, küçük ölçekli sanayi, maden rezervleri ve turizm gibi potansiyelleri harekete geçirecek yatırım ve projelere öncelik verilmelidir.

Kamu potansiyeli olan yerlerde küçük sanayi sitesi, organize sanayi bölgesi, sulama projeleri, eğitim, sağlık gibi fizikî ve sosyal altyapı yatırımlarına öncelik verilmelidir. Bu noktada, ilde devam eden 300 ortaklı Kayseri Demirciler Küçük Sanayi Sitesi ve 28 ortaklı Tomarza Küçük Sanayi Sitesi inşaatlarına destek verilmelidir.

İlde, Merkez I, II, Hacılar, Talas gibi organize sanayi bölgelerine, Kayseri İlinde toplam 8 organize sanayi bölgesi projesi desteklenmelidir. Talas (Başakpınar) Organize Sanayi Bölgesi Projesi, bir an önce, bölge halkının ve sanayicilerimizin kullanımına açılmalıdır. Projesi devam eden Mimar Sinan, Develi, İncesu, Tomarza Organize Sanayi Bölgeleri gerçekçi kredi ve ödeneklerle bir an önce tamamlanmalıdır.

Ülkenin en büyük serbest bölgesi konumunda olan Kayseri Serbest Bölgesinin de kurumsallaşması ve etkinleştirilmesi yönünde çalışmalar hızlandırılmalıdır. 2002 yatırım programına girmiş olan Konteyner Kara Terminali Projesi ve etüt çalışmaları tamamlanan Kayseri Raylı Ulaşım Projesi bir an önce hizmete sokulmalıdır.

Hukukun üstünlüğüne inanan vatandaşlarımız, krize rağmen, çökmüş finans sistemine rağmen, büyüme oranlarının eksilere inmesine rağmen, halen bu ülkeye inanmakta ve geleceğe olan ümitlerini yitirmemek için direnmektedirler.

Kayseri İlinin, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunları ile özellikle kamu yatırımları, kamu hizmetleri ve özel sektörün teşvik edilmesi gibi alanlarda sorunlarının araştırılıp incelenmesi ve elde edilen veriler çerçevesinde gerekli önlemlerin alınması için, TBMM'ce bir araştırma komisyonunun kurulması gerekmektedir.

Arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. - Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk ve 23 arkadaşının, kamu harcamalarının yerindeliğini ve etkinliğini sağlamak amacıyla, kamu harcamaları üzerindeki Parlamento denetimi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/292)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu harcamalarının etkinliğini sağlamak için, Anayasanın 98 inci maddesi, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1 - Birol Büyüköztürk                                (Osmaniye)

2 - Mustafa Gül                                (Elazığ)

3 - Mükerrem Levent                                (Niğde)

4 - Ali Özdemir                                (Gaziantep)

5 - Bekir Ongun                                (Aydın)

6 - Yener Yıldırım                                (Ordu)

7 - Ali Serdengeçti                                (Manisa)

8 - Mehmet Nuri Tarhan                                (Hatay)

9 - Nesrin Ünal                                (Antalya)

10 - Lütfi Ceylan                                (Tokat)

11 - Hasan Kaya                                (Konya)

12 - Bedri Yaşar                                (Gümüşhane)

13 - Hidayet Kılınç                                (İçel)

14 - Mehmet Telek                                (Afyon)

15 - Mehmet Serdaroğlu                                (Kastamonu)

16 - Ahmet Aydın                                (Samsun)

17 - Hüseyin Kalkan                                (Balıkesir)

18 - Osman Fevzi Zihnioğlu                                (Sakarya)

19 - Mükremin Taşkın                                (Nevşehir)

20 - Hasan Çalış                                (Karaman)

21 - H. Hüseyin Balak                                (Tokat)

22 - Mehmet Hanifi Tiryaki                                (Gaziantep)

23 - İsmail Hakkı Cerrahoğlu                                (Zonguldak)

24 - Bozkurt Yaşar Öztürk                                (İstanbul)

Gerekçe:

Daha az vergi alabilmek ve ülkenin kaynaklarını daha iyi değerlendirebilmek için nasıl daha iyi kamu harcaması yapabiliriz?

Bu soru, bir o kadar, paralarının karşılığını alamadıkları; yani, kamu hizmetlerinden ödedikleri vergilerle mütenasip şekilde yararlanamadıkları hissine kapılan vatandaşları da ilgilendirmektedir.

Hemen hemen bütün dünyada, yeni bir yönetim felsefesi ışığında, kamu yönetimlerinin yeniden yapılandırılması arayışları sürmektedir. Bilindiği gibi, yeni yönetim felsefesi, merkezî hiyerarşik yapıların desantralizasyonunu, verimlilik, etkinlik ve hizmet kalitesi temelinde sonuçlarda odaklanılmasını; kamu yönetiminde sağduyulu bir yaklaşımın benimsenmesini ve esnek davranılmasını; risk almaktan kaçınmak yerine, riskleri yönetmeyi ve kamu yönetiminde hesap verme sorumluluğunun yerleştirilmesini esas almaktadır.

Daha iyi harcamanın sağlanması için, meclislerin, hem harcamaları ve kaynaklarını hem de bunların etkinliğini gerçekten denetlemesi gerekir. Bunun sonucu olarak, değerlendirme ve denetim, parlamentonun bütçe faaliyetinin merkezine yerleşmektedir.

Denetlenecek olan, hükümetten çok daha fazla, idarî teşkilattır.

Parlamento tarafından yürütülen değerlendirme ve denetleme misyonlarının güçlendirilmesi, devletin işleyişinde  -uzun zamandır engellere takılıp duran- daha derin dönüşümler için gerekli itici güç olabilir ve olmalıdır.

Bir harcama mantığını, bir sonuç mantığını ikame etmektir; kamu makamlarının, her zaman daha fazla isteme geleneklerine son verip, icraatlarının etkinliğine, durmadan, daha fazla dikkat etmeleridir; verilerin orta veya uzun vadeli projeksiyonlarını gerçekleştirip, kısa vade ve bir yıllık süre yüzünden felç olmamaktır; muhalefetin, parlamento bünyesinde esas görevini yerine getirebilmesidir. Parlamentonun (bütçeyle ilgili veya sosyal mahiyetteki) kamu harcamalarını gerçek anlamda denetleyerek ve anlaşılmaz -çok kere, zaten, anlaşılmaz olmak için düzenlenmiş- rakamlı verileri değil, konuların özünü tartışarak, dahası, tercihlerini yapmak ve onlara uyulmasını gözetmek için, kamu alanı hakkında, bölük pörçük değil, bütünü kuşatıcı bir bakış açısına sahip olarak, rolünün tam hakkını vermesidir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bulgaristan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1109)

                             17 Haziran 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 14 Mayıs 2002 tarih ve 102 sayılı Kararıyla, Bulgaristan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki Parlamento Heyetinin ülkemize davet edilmesi kararlaştırılmıştır.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

        Ömer İzgi

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi daha vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

2. - Güney Kore'nin başkenti Seul'de 23-26 Temmuz 2002 tarihleri arasında düzenlenecek olan Enformasyon Teknolojileri Uluslararası Parlamenterler Birliği Konferansına vaki davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir milletvekilinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1110)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Güney Kore'nin başkenti Seul'de 23-26 Temmuz 2002 tarihinde düzenlenecek olan Enformasyon Teknolojileri Uluslararası Parlamenterler Birliği Konferansına (IPAIT) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir milletvekili davet edilmiştir.

Anılan davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutup, oylarınıza sunacağım:

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Filistin Devleti Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasının uygun mütalaa edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1111)

                             17 Haziran 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6 Haziran 2002 tarih ve 103 sayılı Kararı ile Türkiye - Filistin Devleti Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulması uygun mütalaa edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan Dostluk Grubunun kurulması Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

4. - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun TBMM'nin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/1112)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuzun 13 Haziran 2002 tarihli 28 inci toplantısında, ülkemizde ve dünyada meydana gelebilecek, komisyon görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale edilebilmesini sağlamak amacıyla, Komisyonun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ve bu hususta Komisyon Başkanına yetki verilmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

Çalışma kararının Genel Kurulda okunarak, oylanması hususunda gereğini yüksek müsaadelerinize saygıyla arz ederim.

                                Hüseyin Akgül

                                            Manisa

                        Komisyon Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

5. - Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1113)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Prof. Dr. Ramazan Mirzaoğlu'nun "Posidonia Denizcilik Fuarı"na katılmak üzere bir heyetle birlikte 1-8 Haziran 2002 tarihleri arasında Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

Liste :

Arslan Aydar                                Kars Milletvekili

Ayhan Çevik                                Van Milletvekili

BAŞKAN - Kabul edenler...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bizim bakanlar, böyle, kendi dostlarını gezmeye götürürlerse olmaz; bu istismar ediliyor hükümet tarafından.

BAŞKAN - ...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu, her zaman yapılan, mutat bir uygulamadır Sayın Genç.

Doğru Yol Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Avrupa Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularındaki genel görüşme önergesinin (8/30) öngörüşmelerinin Genel Kurulun 18 Haziran 2002 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin DYP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 18 Haziran 2002 Salı günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                 Turhan Güven

                                                  İçel

                        DYP Grup Başkanvekili

Öneri:

18 Haziran 2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (8/30) esas numaralı Avrupa Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularındaki genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Haziran 2002 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin lehinde söz talepleri vardır.

İlk olarak, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven.

Buyurunuz Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Doğru Yol Partisi Grubu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, hedefini tespit etmiştir. Dilerim ki, Türk Millî Takımının, Avrupa'ya değil, dünyaya girişi gibi, Türk Devletinin ve Türk Milletinin de Avrupa Birliğine girişi, süreç olarak daha hızlı bir tempoda gider. Gider; ama, nasıl gider?! Bir taraftan Avrupa Birliğine girmek için hazırlık yaparken -onlarca verilen tavsiye değil- kendi ağzımızla ve metinlerimizle verdiğimiz şeylerde, orta vadede ve kısa vadede çözülmesi gereken konularda çok daha değişken bir takdim tehir yaşamaktayız. 24 Ekime kadar, Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine alınma süreci içerisindeki durumu açıklık kazanacaktır. Fakat, hükümete bakıyoruz, hiçbir hazırlık yok; ortaklara bakıyoruz, tam bir çelişki içerisindeler; birinin dediğini öbürü tekzip ediyor; ama, adı yine uzlaşma hükümeti!

Peki, 24 Ekime kadar siz bir hazırlık yapmazsanız, yarın Avrupa Birliğiyle görüşmeleri başlatırsa, ondan sonraki duruma siz nasıl müdahale edeceksiniz?! Vatandaşı yanıltmaya falan gerek yok. Türkiye'de yapılan istatistikî değerlendirmelerde de, anketlerde de milletin yüzde 75 ilâ 80'inin Avrupa Birliğine girmek istediği anlaşılıyor. "Niye" diye sorulduğu zaman, "daha zengin olmak için" cevabı ortaya çıkıyor. O zaman, Avrupa Birliğine girmenin birtakım şartları varsa, sizin, o noktaya gelmeniz için bir gayret içerisinde olmanız lazım.

Türkiye, Avrupa Birliğine girmelidir; onuruyla girmelidir, haysiyetiyle girmelidir, çalışmasıyla girmelidir; ama, bu giriş süreci içerisinde, tren çoktan kalkmış giderken, biz hiçbir şey yapmadan, kısa vadede çözülmesi gereken konular üzerinde bir görüş birliğine varmadan nasıl gireceksiniz?!

Şimdi, çok enteresan bir durum: "Bu hükümet meselesidir" deniliyor; fakat, muhalefetiyle iktidarıyla, size, şuraya gelip de bir açıklama falan yapmak ihtiyacını kimse duymuyor. O katılım belgesi, diğer konular, şurada onbeş dakika içerisinde, sureta "bilgi vermek" adı altında geldi geçti; jet süratiyle geldi geçti; içerisinde ne olduğunu milletvekillerine anlatan oldu mu? Evet, metin uzundu belki; ama, satırbaşlarıyla dahi olsa, neler getirecek, neler götürecek; biz neyi taahhüt ediyoruz; bunlar anlatılmalıydı.

Bakın, 24 Ekimden sonra Türkiye çok sıkışacaktır; neden; çünkü, eğer, Güney Kıbrıs'la olan işlemler süratle tamamlanırsa, belli bir zaman içinde tamamlanırsa, bundan sonra, Kıbrıs'ta muhatabınız Güney Kıbrıs değil, doğrudan doğruya Avrupa Birliği olacaktır. İşte, âcil çözüm dediğimiz o. Yoksa, Kıbrıs'ın muhtariyeti, egemenliği, birleşmesi falan olayı değil bu. Bunu birilerinin gelip anlatması lazım. Bu birileri kim; bu hükümetin kendisidir, bu hükümetin başkanıdır. Gelmeli, burada enine boyuna hepimiz tartışmalıyız.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Geliyor... Geliyor...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Geldi de hayır mı dedik? Hoşgeldi, sefalar getirdi; sağlıklar diliyorum. Gelsinler, anlatsınlar; çünkü, zaman geçiyor.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Gelecek, merak etme.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şimdi bakın, Türk Millî Takımının başarılarının bir rahatlık getirdiği anlaşılıyor. İnşallah bir üst tura daha çıkar; ama, siz o zaman ne yapacaksınız; aybaşına kadar böyle idare edip, yine, gerçeklerin arkasına sığınarak değil, milletten gerçekleri saklayarak, bu ayın sonunu getireceksiniz, sonra Meclisi tatile sokacaksınız. Bu Meclisin tatil yapma gibi bir lüksü yoktur değerli arkadaşlar. Sureta gerçekdışı ve sanal gündemlerle ne zamana kadar idare edeceksiniz? Milletin fukaralığını, milletin işsizliğini, her geçen gün inen binlerce kepengi siz nasıl açıklayacaksınız?

Bakınız, son bir hafta içinde neler oldu; yüzde 17 devalüasyon oldu; dolar 1 360 000'lerden, dün akşam itibariyle 1 610 000'lere çıktı. Ne tedbiriniz var hükümet olarak, ne düşünüyorsunuz hükümet olarak?

VEYSEL CANDAN (Konya) - Hiç... Hiç...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Gerçekleri söyleyin, millet size o zaman belki inanır, belki güvenir. Siz evvela bu güven duygusunu kaybetmiş durumdasınız, size kesinlikle inanmıyor. Peki, onun yanında ne var; borsa dibe vurmuş, borsa 11 500'lerden 9 300'lere kadar inmiş. Peki, ne oluyor?

Değerli arkadaşlar, bunlar öyle birkaç kişinin gayretiyle, bilmem neyiyle düzeltilecek şeyler mi; değil. İşinize geldiği zaman, Yüce Meclis çözsün... Neyi; mesela, ölüm cezasını Meclis çözsün. Peki, Meclisin asıl çözmesi gereken şu konularda niye size bilgi verilmiyor?! Onu hükümet mi çözecek; öbürünü de hükümet çözsün. Niye; yarım günde kanun tasarısını getirip, yarım günde değil yarım saatte geçirdikten sonra, yarım günde de buradan çıkarmıyor musunuz?! Çıkarabilecek güce sahipsiniz, sayıya sahipsiniz, parmağa sahipsiniz. O zaman, gelin, şu gerçekleri de millete anlatın. Bu hükümet, gelsin, bunları teker teker anlatsın da, millet de ne olduğunu görsün.

Bu nedenle, bir önerge verdik, bir genel görüşme önergesi; gerçeklerin hükümet tarafından burada ifade edilmesi için. Tüm milletvekillerinin değil, tüm vatandaşların bu konuda aydınlatılmasıdır konu. Bu, hükümetin de yararına olur; eğer, gerçekler şurada ifade edilir, zabıtlara geçerse, millet gerçekleri görür, durum demek ki buymuş der, bir değerlendirme yapar; ama, gelin görün ki, iktidar ortağı üç partinin çok değerli grup başkanvekilleri de bu görüşmeye karşı çıktılar. Neyi, kimden saklıyorsunuz değerli arkadaşlar?! Yani, bunu "zamanı geldiğinde görüşülmek üzere" deyip de hasır altına sokmanın veya çok gerilerde bulundurmanın, ne size yararı vardır ne de millete yararı vardır. 

Gelin, şunu görüşelim, doğruları ifade etmeye çalışalım; ki ediyoruz; siz de doğruların ne olduğunu tespitte, hem hükümete yardımcı olun hem de hükümet doğruları size ifade etsin, siz de neyin ne olduğunu anlayın. Çünkü,  her zaman söylüyorum; Yüce Meclis, buradan bir virgülü dahi değişmeden geçen kanunların ne olduğunu bilmeden geçti. Nereden döndü; benim oğlum bina okur, döner döner yine okur, ya Cumhurbaşkanından döndü ya da Anayasa Mahkemesinden döndü.

Bakın, İçtüzük için gerekçeli karar açıklandı; iptal kararı açıklandığından bu yana kaç ay geç-ti? Henüz, İçtüzük değişikliğini getirdiniz mi?! Ha, bana öyle geliyor ki, bu, size nasip olmayacak. Siz, işi, ne kadar sarkıtırsanız, geriye atarsanız atın, bu seçim gelecektir; ama, sizin dediğiniz gibi, iki sene sonra falan değil; göreceksiniz, milletin, iki sene falan, zaten beklemeye tahammülü kalmamıştır. Bu bakımdan, gelin, şu önergemizi kabul edin, görüşelim, doğruları bulmakta birbirimize yardımcı olalım. Zamanı geldiğinde "muhalefete ihtiyacımız var" demiyor musunuz bazı şeylerde?.. Bir parti karşı çıktı diye, hemen "gelin, efendim, size, siyasî hayatta bir imkândır, bir bilmem nedir, falandır, siyasî kararlılık içinde olun" demiyor musunuz; diyorsanız, gelin, bu konuda da aynı kararlılığı gösterin. İşin doğrusunu eğrisini bulalım ve o zaman, Türkiye'de, vatandaş, sanal gündemler yerine, palyatif birtakım tedbirlerin anlatılması karşısındaki durum yerine, gerçekleri görür, değerlendirmesini yapar. Avrupa Birliğinin ne olup olmadığını, Kıbrıs meselesinin ne olup olmadığını, ölüm cezasında, ta Altıncı Deklarasyondan sonra, daha değişik şeyler içinde gelişmeler olup olmadığını nasıl öğrenecek; buradan öğrenecek.

Siz, dokuz ay evvel değiştirdiğiniz Anayasada niye düşünmediniz o zaman, niye düşünmediniz?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bilmiyorlar mı?

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Anayasa değişikliğinde 38 inci maddeye ilave yaparken neden düşünmediniz; ölüm cezasını adi suçlar dediğiniz suçlarda kaldırdınız da, niye terörde, harp halinde, bilmem nede kaldırmadınız?! Birbirinizi ikna için miydi; yoksa, birilerini kandırmak için mi yaptınız bunu?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Onu söyle!

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Gelin, bunu, açıkça şurada ifade edin, biz de bilelim. Dokuz ay geçtikten sonra, ta 2004 yılına kadar verilen süreyi de atlayarak, ille de bu olmalıdır dediğiniz zaman, elinizdeki bazı şeyleri de veriyorsunuz; bakın, veriyorsunuz. Bu, orta vadeli bir olaydır, orta vadede gereği yapılır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN GÜVEN (Devamla)  - Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz efendim.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Uzlaşma vardı galiba...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Efendim, ben, onları anlatıyorum zaten. Bakın, Avrupa Birliğinden bahsediyorum; ama, siz, anlamak istemiyorsanız ona bir diyeceğim yok. Zaten, anlamadığınız belli; anlasanız, işin vahametini anlarsınız. Yarın, elinizden kayıp gittiğini gördüğünüz bir Kıbrıs karşısında yapacağınız bir şey kalmayacaktır.

Onun için, gelin, siz, şu önergemize "evet" deyin. Daha doğrusu, doğrulara "evet" demenizi arzu ediyor; hepinizi saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güven.

Lehinde olmak üzere, ikinci söz, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a aittir.

Buyurun Sayın Candan. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

VEYSEL CANDAN (Konya)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçel Milletvekilimiz Sayın Turhan Güven tarafından verilen genel görüşme talebi üzerinde Saadet Partisi Grubunun görüşlerini arz edeceğim; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, hükümetin taraf olmadığı, Danışma Kurulunda itiraz ettiği genel görüşmenin içeriğinde ne var; buna bir bakalım. Yani, milletvekilimiz ne talep etmiş, evvela buna bir bakalım.

Diyor ki: Hükümet, Avrupa Birliği müzakerelerinde yetersiz; ortaklar arasında mutabakat yok; hükümet boşluğu var; zaman geçiyor, elimizi çabuk tutalım. Bunları, ben, başlıklar altında alt alta yazdım ve size de takdim ettim

Şimdi, bunda menfi olan nedir; yani, muhalefetin katkısını reddetmede gerekçeniz nedir; bunu anlamak mümkün değil. Ayrıca, böyle bir müzakerede Genel Kurulda milletvekili arkadaşlarım, gerek Katılım Ortaklığı Belgesi gerekse Ulusal Programda bulunan konularla ilgili görüşlerini açıklayacaklar. Yani, muhalefet, bir yerde size "katkıda bulunalım" diyor

Dünyanın neresinde, düşünce ve görüşleriyle hükümete katkıda bulunacak bir muhalefetin talebi reddedilir! Bu, 57 nci hükümette oluyor maalesef.

Şimdi -önerge sahibini söyledik- hükümet sözcüleri ne diyor; hükümet sözcüleri, Danışma Kurulunda aynen şunu söylediler: "Genel görüşmeye gerek yok. Bu, hükümetin işi." İyi de, hükümetin işi de, hükümetin de bir şey yaptığı yok zaten. Dolaylı olarak görüşme açılırsa ne olur; bu soru akla geliyor.

Tabiî, burada, hükümetin Helsinki Zirvesinde ve diğer konularda yaptığı, özellikle, Kıbrıs'la ilgili yaptığı yanlışlar ortaya çıkar; millet bazı şeyleri öğrenir; işte, hükümetten rahatsızlık başlar; onun da önünü böylece kesmiş oluyoruz.

Bize göre, bilinen ve herkesin de anladığı iki temel konu var. Bir kere, bu hükümet denetimden hoşlanmaz; öyle, araştırma önergesidir, soruşturma önergesidir, genel görüşmedir... Yani, denetime uzak; bugün getirilen önergeler de bunu gösteriyor.

İkincisi, verilen soruşturma önergeleri de, hepsi siyasî amaçlı diyerek, üç parti blok oluşturuyor ve birçok yolsuzluk da, böylece, aklama paklama operasyonuyla gündemden kaldırılıyor.

Şimdi, kamuoyuyla paylaştığımız çok önemli bir diğer konu daha var: Anavatan Partisi, Avrupa Birliği konusunu siyasî ranta çevirmeye çalışıyor; yani, biz, müzakere ederiz, biz yaparız, Avrupa Birliğine gireceksek biz gireriz gibi sakat bir anlayış içinde. MHP de, millete verdiği sözü tutamamanın sıkıntısı içinde; halka dönüp "Öcalan'ı biz idam edecektik; ama, biz ne yapalım, ortaklar muhalefetle anlaştı, idamı kaldırdı" diyebilmek için fırsat arıyor ve Avrupa Birliğinin düğüm noktası da belki burası; ama, bize göre o değil. Bizim için esas olan, Avrupa Birliği sürecinde Kıbrıs çok önemlidir ve bu hükümet de Kıbrıs'a hiç itibar etmiyor.

Şimdi, buraya kadar olan konuyu özetlersek; hükümet ortakları, kendi içlerinde parti oy hesapları yapıyorlar. Halbuki, doğru olan neydi; parti menfaatlerinden önce, ulusal menfaatlerimizin korunup gözetilmesi gerekirdi; bu açıdan da bu hükümet zayıf not almaktadır.

Değerli arkadaşlar, Anavatan Partisi Genel Başkanının açıklamaları, bizi, Kıbrıs konusunda ciddî olarak endişelendirmektedir. 10-15.6.2002'deki açıklamalarını veriyorum: "Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesinde hükümette görüş ayrılığı olduğu doğrudur..." Sayın Yılmaz söylüyor; doğrudur. "...yani, Hükümet içinde anlaşamıyoruz; ümit ederim ki, hükümetin bozulmasına neden olmaz." Daha tehlikeli bir açıklama yapıyor, yani, geçimsiz bir hükümetten başlıyor, diyor ki: "Kıbrıs'ta artık somut adım atmalıyız; Rum tarafının olduğu gibi, Sayın Denktaş'ın da atabileceği ilave adım..." Bu cümlenin altını çiziyorum "ilave adım..." Sayın Mesut Yılmaz'ın buna gücü yetmez, bunu açık söyleyeyim. Bu Parlamentonun izin vermediği hiçbir ilave adım falan atılmaz; Türk Milletinin millî iradesine saygılı olmak mecburiyetindeyiz. Batı dünyası bu demeci nasıl algıladı biliyor musunuz "ver, kurtul" mantığıyla algıladı. Onun için, ben, bu genel görüşme talebini çok olumlu buluyorum; aslında, burada müzakere etseydik, bu sözü kimler söyledi, bununla ne söylemek istiyor, ne yapmak istiyor, bunları netleştirmiş oldurduk değerli arkadaşlar.

Şimdi, cevap bekleyen sorular var: Acaba, Avrupa Birliği müzakerelerinde, hükümet üzerine düşeni yaptı mı? Evvela, bunu cevaplandırmamız lazım; yoksa, Sayın Yılmaz'ın dediği gibi, kavga mı ediyorlar?!

Bir diğer önemli soru, Ulusal Programda, orta ve uzun vadede yapılacak işlerle ilgili olarak şu ana kadar neler yapılabildi? Bu iki soruya cevap bulduğumuz zaman, hükümetin bu konularda üzerine düşeni yapmadığı görülecektir.

Aslında, hükümet, Avrupa Birliğini değerlendirirken sadece tek taraflı bakmaya ve ülkenin gündemini idamla sınırlamaya çalışmaktadır. Halbuki, Kopenhag kriterlerini okuyan, gören bütün arkadaşlarımız bilirler ki, Kopenhag kriterlerinde iki temel konu var: Bir tanesi, hukukun üstünlüğü, demokratikleşme, insan hakları. İkinci ve çok önemli olan konu; ekonomik performans, hükümetin ekonomik performansı. Yani, siz, Kıbrıs'ta, idamda, şurada burada ne derseniz deyin, bu hükümetin gösterdiği ekonomik ölçülere baktığımız zaman, sizin Avrupa Birliğine girmeniz zaten mümkün değil. Onun için, metinleri okurken, değerlendirirken iyi bakmak durumundayız.

Aslında, biraz önce, milletvekili arkadaşım ifade ettiler; yani, şu anda döviz yükseliyor, faizler yüksek, enflasyon düştü deniliyor! Böyle bir ekonomi yok. Geçen hafta içerisinde, hükümet, dolar bazında yüzde 70'e varan faizle borçlandı ve içborcumuzda, şu bir ayda, 45 günde, asgarî 9,5 katrilyon artış var; yani, böyle bir hükümet, içborcu artıran bir hükümet, dengesiz açıklamalar yapan bir hükümet; zaten, Avrupa Birliği katılım kriterlerine göre Kopenhag'da yoksunuz. Bir de milleti aldatmayın, doğruları söyleyin diye düşünüyorum.

Şimdi, bir ülkenin dışpolitikası millîdir. Bu sıralarda oturan bütün partiler, bu konuda millî bir politika oluşturur ve hangi hükümet olursa olsun, ondan taviz vermeden o politikalar devam eder. O politikaların birinci nirengi noktası da ulusal menfaatlarımızın önplana çıkarılmasıdır.

Şimdi, hükümete şu soruyu sorsak: Avrupa Birliği, Kıbrıs'ta beklenmedik bir durum ortaya çıktı -defacto bir durum çıktı- ve Kıbrıs'ı Avrupa Birliğine aldı; siz ne yapacaksınız? O zaman, Avrupa Birliği-Türkiye münasebetleri ne olacak? Bunlara kim cevap verecek?.. İşte, bu genel görüşmede bunlara da cevap aranacaktı; ama, bir Dışişleri Bakanı var, üç yılda bir defa Genel Kurula geldi, 10 dakikalık bir konuşma yaptı ve Ulusal Programın sunuş bölümünü; yani, içeriğini değil... Açık ve net iddia ediyorum, bu Ulusal Program hakkında, ne milletvekilleri ne de kamuoyunun hiçbir bilgisi yoktur.

Şimdi, şöyle bir değerlendirme yapalım: Hükümet ortakları kendi arasında anlaşamıyorsa, birinci madde bu; iki, hükümet, genel Kurula bilgi vermiyorsa; üç, genel görüşmeyi de reddediyorsa, bu, nasıl şeffaf devlet olacak veya bu süre içerisinde kaybedilecek ekonomik, siyasî durumun faturasını kim ödeyecek? Yani, bu ekonomik olsa... Hükümet "biz, bu yolsuzlukları elimizde bulduk, kucağımızda bulduk, ekonomik dengesizlikler zaten vardı" filan diyor; ama, bunların izahını nasıl yapacaksınız; bunu da anlamak mümkün  değil.

Şimdi, şu soruları da sormak durumundayız: Siz, Ulusal Programı hazırlarken, bürokratlar dışında, hangi kesimin görüşünü aldınız; hiç... Halk ne biliyor; hiç... Yani, aslında, Avrupa Birliği süreci, Türkiye Halkı için, Türkiye insanı için bir kördüğüm haline gelmiştir.

Hükümetin, kapalı devre çalışması, iletişim eksikliği ve tutarsızlığı neticesinde, ülkede şu tür insanlar oluştu: Avrupa Birliğine girmek isteyenler, Avrupa Birliğine karşı olanlar, Avrupa Birliği "bizi almaz" diyenler ve Avrupa Birliğine girdiği gün zengin olma hayaliyle yaşayan insanlar. Bu hükümetin yanlış politikalarından bu durum oluştu.

Şimdi, bir soru daha sormak istiyorum: Acaba, böyle bir genel görüşme açılsaydı, bundan kim zarar görür veya kim fayda temin eder? Bize göre, kafasını kuma gömen bir hükümet var; muhalefete görüşünü açıklama imkânı vermiyor, gelip burada bilgi vermiyor; tenkitler yapılsa, öneriler yapılsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum müsaade ederseniz.

... hükümet, bu söylediklerimizi değerlendirmeye alsa, grupların önerileri değerlendirilse, mutlaka, ülke menfaatları açısından fevkalade daha iyi olacağı kanaatindeyim.

Bu hükümet, bu beceriksizliğiyle, evden hükümet yönetimiyle, Or-An'dan hükümet yönetimiyle, toplanamayan Bakanlar Kuruluyla, bakan toplantısını protesto eden bürokratlarıyla tam bir trajikomik manzara arz ediyor. Yani, bu ekonomik krizden, bu hükümetin tavrını bitmiş ve tükenmiş bir hükümet olarak görüyoruz. Belki, bundan sonra yeni oluşacak hükümetlerin önünü açmak için de bu hükümetin bir an önce istifa etmesinin doğru olacağı kanaatindeyim.

Saygılar sunuyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Candan.

Aleyhinde olmak üzere, Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut; buyurunuz. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca (8/30) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmesinin gününün tespitine ilişkin olarak, grup önerisi aleyhinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle de, Türk Millî Futbol Takımımızın, Japon Millî Futbol Takımını yenerek çeyrek finale yükselmesini tebrik ediyor, millî futbolcularımızı da bu vesileyle kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi Grup Başkanlığınca verilen genel görüşme önergesinin öngörüşme gününün tespitine ilişkin olarak önergeyi okuduğumuzda, esas konunun, Avrupa Birliği ve Kıbrıs olduğunu müşahede etmekteyiz. Burada, arkadaşlarımız, Avrupa Birliği ve Kıbrıs'la ilgili olarak görüşlerini ifade etti.

Ben, şu hususu öncelikle ve özellikle ifade etmek istiyorum ki, Avrupa Birliği, Türkiye'nin, Türk Milletinin, cumhuriyetten sonra ikinci büyük medeniyet hamlesidir, herhangi bir kurumun, kuruluşun veya herhangi bir partinin de tekelinde değildir. Böylesine büyük bir medeniyet hamlesi ve projesinin sahibi Türk Milletidir, dolayısıyla, herhangi bir partinin tekelinde olması mümkün değildir. Anavatan Partisi, sadece, 57 nci hükümette, Avrupa Birliğine ilişkin olarak Avrupa Birliği genel sekreteryasından sorumludur ve şimdiye kadar, üzerine düşen görevi de yapmıştır.

Helsinki'de tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla ilgili olarak 12 nci aday ülkeden sonra 13 üncü aday ülke olarak Türkiye'nin kabul edilmesi, 57 nci hükümet tarafından ve zamanında olmuştur. Ayrıca, 57 nci hükümet tarafından, Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program düzenlenmiştir.

Hepiniz bilirsiniz ki, şahit olmuşsunuzdur ki, 57 nci hükümet döneminde ve 21 inci Yasama Döneminde, Ulusal Programa ve Katılım Ortaklığına bağlı olarak gerekli olan kanunî düzenlemeler, anayasal düzenlemeler, çoğu zaman muhalefet partilerinin de desteğiyle, bu dönemde ve 57 nci hükümet zamanında yapılmıştır. Anayasanın 34 maddesinin değişikliği, tüm muhalefet partilerinin de desteğiyle altı grubun ortak iradesiyle oluşturulmuştur. Dolayısıyla, idam konusunda, Sayın Turhan Güven'in de burada işaret ettiği gibi "neden, ileride bu problem olacaktı da anlaştınız" ifadesi yanlıştır; çünkü, idamla ilgili Anayasadaki düzenleme, 6 partinin uzlaşmasıyla kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle ilgili olarak burada çok hususa değinilebilir, çok mesele dile getirilip anlatılabilir, görüşler ifade edilebilir. Hiçbir kimse, Avrupa Birliğinin yanında olarak veya Avrupa Birliğine karşıtlığını ileri sürerek, bu konuyu siyasette malzeme olarak kullanma hakkına sahip değildir; çünkü, Avrupa Birliği, halkımızın, milletimizin yüzde 75'inin müspet olarak gördüğü, desteklediği ulusal bir projedir. Ancak "hükümette bu konuda problem var, anlaşmazlık var" deniliyor. Unutmayınız ki, 57 nci hükümet, dünya görüşleri farklı olan üç partinin birlikte oluşturduğu bir hükümettir ve biz, farklılıkların zenginlik olduğu inancı içerisindeyiz. 57 nci hükümet, şimdiye kadar, sosyal maliyeti yüksek, reform niteliğinde, yapısal sorunları çözümleyici çok önemli projelere imza atmıştır. Bu 21 inci Yasama Döneminde, 57 nci hükümet, gerçekten, çok önemli kanunlar çıkarmıştır ve bunun altına da üç parti imza atmıştır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hepsi Anayasa Mahkemesinden geri döndü!

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Bu üç parti, bu çıkardığı, sosyal maliyeti yüksek; ama, geleceğimizi inşa edici yasaların da savunucusu ve arkasındadır.

Aslında, telaş, sizin, zamanında çıkarmaya cesaret edemediğiniz; ama, 57 nci hükümetin çıkardığı kanunlardan dolayı, geleceği kaybetmenin verdiği telaştır. Siz, aslında, bu kanunlar çıkarılırken, muhalefet olarak karşı çıkıyorsunuz; ama, biz biliyoruz ki, içinizden "57 nci hükümetten Allah razı olsun, bizim çıkarmaya cesaret edemediğimiz, sosyal maliyeti yüksek, riskli kanunları çıkarıyor" diyorsunuz. Biz, bunu, hal ve hareketlerinizden ve davranışlarınızdan anlıyoruz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Çok zekisiniz, çok!

TURHAN GÜVEN (İçel) - Biz size sıfır veriyoruz aynı hareketten de...

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Kıbrıs konusu, ulusal bir konudur, millî davamızdır. Sadece altı grubun üzerinde anlaştığı değil, 70 000 000 Türkün üzerinde mutabık kaldığı bir konudur, millî davamızdır. Kıbrıs konusunda, burada, kapalı oturum yaptık, her şeyi konuştuk.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Bir  senede neler değişti Türkiye'de?!

NİHAT GÖKBULUT (Devamla) - Kıbrıs konusu, Avrupa Birliğine giriş sürecinde, Ulusal Programda öncelikli taahhütlerimiz ve orta vadeli taahhütlerimiz içerisinde değildir, ayrı bir konudur; ama, hassas bir konudur. Buna katılmamak da mümkün değildir; çünkü, Avrupa Birliğine giriş sürecinde en önemli konulardan ve meselelerden birisi Yunanistan'ın veto hakkıdır. Biz bunun bilincindeyiz ve -Yunanistan'ın veto hakkı- Kıbrıs konusunu halletmeden o vetoyu aşamayacağımızın da inancı içerisindeyiz; ama, Kıbrıs gibi önemli bir konuyu buraya getirirken, mutlaka, bu genel görüşmenin yapılacağı ve gündeme alınacağı anlamına gelmez. 252 adet araştırma ve genel görüşme önergesi var. Bakınız, hepsi önemlidir, gündeme alınmıştır. Eğer, biz, bu araştırma ve genel görüşme önergelerini gündeme alıp, görüşmüş olsak, yasa yapmaya bile imkân kalmaz. Görüşmek istemememiz, bunlara karşı çıkıyoruz anlamında değildir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği konusunda, bilindiği gibi, Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz, konvansiyon toplantılarıyla ilgili olarak, her konvansiyon toplantısından sonra, her partinin grup başkanvekillerine bilgi vermek amacıyla toplantı düzenledi ve siz de katıldınız. Bu konular, orada da uzun ve kapsamlı olarak tartışıldı.

Değerli milletvekilleri, meseleye nereden bakarsanız o şekilde görürsünüz. Siz, burada hükümeti tenkit ediyorsunuz. 54 üncü hükümetle ilgili olarak, açınız, bakınız; burada tenkit ettiğiniz şeyin aynısını, şu anda muhalefette bulunan arkadaşlarımız, 54 üncü hükümette yapmışlar; hatta, sonradan da, birbirinizi bu ortaklıktan dolayı eleştirmişsiniz. Dolayısıyla, birbirinden farklı dünya görüşüne sahip üç partinin oluşturduğu 57 nci hükümette, bir görüş ayrılığını, burada, hükümet meselesi haline getirmeniz, bana göre yanlış bir harekettir. Dikkat buyurun, siz, 54 üncü hükümette aynı şeyi yaptınız.

Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu öneriyi desteklemediğimizi belirtir; hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gökbulut.

Doğru Yol Partisi Grubunun önerisini bir kez daha okutacağım; sonra oylarınıza sunacağım:

Öneri:

18 Haziran 2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan (8/30) esas numaralı Avrupa Birliğine üyelik süreci ve Kıbrıs sorunu konularındaki genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Haziran 2002 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Öneriyi okuttum, oylarınıza sunacağım; ancak, arkadaşlarımızın karar yetersayısının aranılması talebi var; o talebi de dikkate alacağım.

Şimdi, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

İki Divan üyesi arkadaşımın verdiği rakamlar farklı olduğu için, uygun görürseniz, oylamayı elektronik cihazla yapalım, daha sağlıklı netice alalım.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım:

2. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 18 Haziran 2002 Salı günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın ekteki müşterek önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Mehmet Emrehan Halıcı

İsmail Köse

Nihat Gökbulut

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

ANAP Grup Başkanvekili

Öneriler:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 268 inci sırasında yer alan 746 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 11 inci sırasına, 11 inci sırasında yer alan 864 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 12 nci sırasında yer alan 856 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 22 nci sırasında yer alan 612 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü sırasına alınması; 18 Haziran 2002 Salı günkü birleşimde sunuşlardan sonra sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi ve bu günde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin lehinde olmak üzere, ilk söz, Konya Milletvekili Sayın Emrehan Halıcı'ya aittir.

Buyurun Sayın Halıcı. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sözlerime başlarken, sizi ve değerli milletvekillerimizi saygılarımla selamlıyorum.

Aslında, bugün, Danışma Kurulunda getirmiş olduğumuz öneri uzlaşı görmediği için, bu öneriyi, şu an Genel Kurulun tasviplerine sunmuş bulunuyoruz.

Gündemin yeniden tanzimiyle ilgili çok kısa bir önerimiz oldu. Çok fazla bir değişiklik yoktur; 2 tane yasanın bugün gündeme alınmasını öneriyoruz. Bunlardan birincisi, Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıdır. Bu tasarıyla ilgili olarak, Millî Savunma Bakanımız, daha önce, bütün siyasî parti gruplarını ziyaret ederek tasarıyı açıklamış ve destek istemiştir. Bildiğimiz kadarıyla da, bütün partilerimiz, bu konuda destek olacaklarını da vaat etmiş durumdadırlar.

İkinci olarak da, yine, İçel milletvekillerimizin hemen hemen tümünün uzun zamandır arzuladığı bir yasadır. İçel adının Mersin olarak değiştirilmesi hakkında bir kanun teklifidir. Dolayısıyla, her iki kanunun da Genel Kurulumuzda bir an önce ele alınmasının yararlı olacağını düşünüyoruz ve Genel Kurulun da, bizimle aynı fikri paylaşarak bu konuda bir karar çıkarmasını bekliyoruz.

Ben, önerimizin lehinde olduğumu tekrar ediyorum ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Teşekkürler. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Halıcı.

Lehinde başka söz talebi yok.

Önerinin aleyhinde olmak üzere, ilk olarak, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan söz istemiştir.

Buyurun Sayın Candan.

Süreniz 10 dakikadır.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hükümet önerisi hakkında görüşlerimizi ifade etmek üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, Genel Kurulun çalışma saatlerini ve gündemini Danışma Kurulu belirlemektedir. Danışma Kuruluna da her partinin bir temsilcisi katılmaktadır. Bu toplantılar, aslında, hükümetin dayatmasıyla geçmektedir. Sayısal çoğunluğa dayalı olarak "Kabul edenler... Etmeyenler... " ve böylece Meclis gündemi belirlenmektedir.

Şimdi, merak ettiniz; birçok yazı okundu, sayı numaraları, sıra numaraları verildi. Halbuki, burada yapılan iş nedir biliyor musunuz -belki, bunu, bir saat müzakere edeceğiz, tekrar oylayacağız- yapılan şu, hükümetin istediği şu: İçel'in adını Mersin yapalım; bir maddelik bir kanun getirelim ve değiştirelim; hepsi bu, söylenen bu; geri kalan sözlerin hepsi boş; yani, bu ikisinin arasını doldurmak için ilave sözler. Bakın, tekrar ediyorum: İçel adı Mersin olsun; olsun, tamam. İyi de, bunun için, bu kadar gürültüye, patırtıya ne gerek var.

Bir de, Milli Savunma Bakanlığında döner sermaye var; bu sermayeyi artıralım. Tamam, işte bu; yaptığınız, yapacağınız iş bu; yani, bu kadar gürültü etmenizi, bu kadar uzlaşmaz tutumunuzu anlamak mümkün değil!

Değerli arkadaşlarım, bir kere, hükümet, kendi içinde uyumsuz ve koordinesiz; muhalefeti de dinlemediği zaman ne oluyor; tasarılar jet hızıyla buraya geliyor, milletvekili arkadaşlarımız üzerinde görüşme imkânına sahip değil, okuma şansına sahip değil ve bilmeden oy verme gibi ucubeyle karşı karşıya geliyorlar. Peki, bu süratle çıkan kanunlar, ne oluyor; bir kısmı Cumhurbaşkanından dönüyor, bir kısmı Anayasa Mahkemesinden dönüyor, bir kısmı da yine bu hükümetten dönüyor.

Bakın, bir kanun hükümetten nasıl döner; bir vergi kanununu bu hükümet 11 defa Parlamentoya getirmiştir! Siz, aslında, iş yapmıyorsunuz, angarya yapıyorsunuz. Yani, böyle tasarılar kanunlaşmaz; tekniği bozuk, usulü bozuk, bir kanun öbür kanun içinde, aynı kanun 5 defa, 10 defa geliyor; uzman gözüyle baktığımız zaman, hükümetin çalıştığı falan yok; işte, sıralar bomboş, kimin neye oy verdiği belli değil ve böyle bir belirsizlik devam ediyor. Pek tabiî, Genel Kurulda değerli milletvekili arkadaşlarımızın değil, o, hükümetin aldığı kararların yanlışlığıdır; yani, üç kelimeyle bu hükümeti özetlersek, duymayan, görmeyen, anlamayan beceriksizlerin meydana getirdiği bir oluşum olarak ben değerlendiriyorum. Program yok, istikrar yok... Bir ilin adı otuz yıldır, elli yıldır İçel'di, şimdi Mersin yapalım diye burada bir saat müzakere ediyoruz! Bunun doğru olmadığı kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, ben, biraz da, asıl, ülkenin gündeminden bahsetmek istiyorum; yani, hakikaten, ülkenin gündemiyle hükümetin gündemi aynı mı? Vatandaş sokakta ne istiyor; iş, aş, ekmek istiyor. Peki, hükümet ne yapıyor; hükümet de, İçel'in adı Mersin olunca, Mersinlilerin karnını doyuracağım diyor; iddia bu işte.

Değerli arkadaşlar, ekonomik göstergelere bakın -biraz sonra vereceğim- kötü, çok kötü, gidiş kötü. Bakın, uyarıyorum bir kere daha; kötü, çok kötü, iyi değil. Yanlış bilgileniyorsunuz...

Değerli arkadaşlar, IMF destekli programlar, kamudaki yolsuzluklar gelir dağılımını bozdu. Bakın, Devlet Denetim Elemanları Derneği hükümete bir cevap veriyor yaptığı araştırmada: 25 000 000 kişi açlık sınırında ve 72 000 000 lirayla geçiniyor. Yani, bunu duyan hükümetin, ne yaptığını bir araştırması lazım. Zengin fakir arasında üç yıl önce 50 kat fark vardı; bugün, 234 kat fark var! İşte, gelip, Maliye Bakanının, o iyi diyenlerin bu göstergelere bakmaları ve değerlendirmeleri gerekir.

Şimdi, hükümet işin kolayını buldu. Kamu açıkları var; içborç, olmadı dışborç; eğer, bu ikisinden de toplanılan yetmiyorsa, millete vergi, vergi, vergi... Krizden bu tarafa onbeş ay geçmesine rağmen -yani, aslında, bu hükümetin kendisi kriz de, yaptıkları da krizden üretilen kriz oluyor- reel sektörle; yani, üretim sektörüyle, yani yatırım sektörüyle, yani ihracat sektörüyle hiç ilgilenmemektedir; varsa yoksa bankalar, faiz, döviz, borsa ve bunun her üçünün sermayesi de yabancılara ait. Bu hükümet, ülkeyi malî konularda açık kumarhane haline getirdi. Eskiden, kumar lüks otellerde oynanılıyordu; şimdi, hükümet, dışarıda oynuyor!

Değerli arkadaşlar, 230 milyar dolarla dünyanın en borçlu ülkeleri arasında yer alıyoruz. İsraf ve yolsuzluklar had safhada. Dünyada bir hükümet modeli gösterin ve bu hükümetteki bakanların birçoğu çeşitli iddialardan dolayı ayrılmak durumunda kalmış ve hâlâ arada uyumsuzluklar var, hâlâ bu hükümet ayakta duruyor; bunu da anlamak mümkün değil.

Şimdi, ben, aslında, satırbaşları halinde 10 temel konu üzerinde kısaca durmak istiyorum:

Üretim ve reel sektöre yardım, müdahale etmede gecikme oldu ve reel sektör batırıldı; bu, mutlaka düzenlenmelidir.

Malî piyasalarda döviz, borsa, faiz, spekülatif hareketler artıyor, buna müdahale edilmelidir.

Bu hükümet, artık, borç alamaz. Hergün haberleri okuyun, euro bazında, dolar bazında habire borçlanılıyor. Bu hükümetin, artık, borçlanma yetkisi de yok. Daha fazla borçlanamaz; çünkü, gayri safî yurtiçi hâsılayı 200 milyar dolardan 150 milyar dolara indirmişsiniz, milleti fakirleştirmişsiniz.

Yine, bu üst kurullara mutlaka müdahale edin. Üst kurulların yetkisi, ücreti... Bir insan, bütün ay 72 000 000 lirayla geçinecek; ama, siz, bir üst kurul başkanının ev kirası olarak 1 500 000 000 lira -aylık olarak söylüyorum- ek para vereceksiniz. Bu, adalet değil; bu yaptığınız yanlış, bunu düzeltmek durumundasınız.

Şimdi, son günlerde, ekonomi patronu dalgalı, çelişkili açıklamalar yapıyor. Enflasyon düşüyor, döviz ve faiz yükseliyorsa, ekonomi uzmanlarının görüşü budur ki, başa dönüyoruz; yani, önümüzdeki günlerde bir ekonomik kriz kapıda. Bir kere, piyasalarda ciddî anlamda güvensizlik var; yüksek faizle borçlanıyorsunuz ve son döviz hareketlenmelerinden dolayı içborcumuzda 10 katrilyon -9,5 katrilyon- artış var.

Esnaf ve sanatkârlar, hayat standardı vergisiyle kazanmadıkları paraları ödüyorlar, bunu, mutlaka düzelteceksiniz; benzeri olaylar tarımda da var.

Bankalar, bankalar, bankalar... Usulsüz izin verdiniz, yetersiz sermayeyle açılmalarına imkân tanıdınız, içleri boşaltıldıktan sonra el koydunuz ve 50 milyar dolarlık devlet zararı söz konusu.

Şimdi, peki, diyeceksiniz ki, bunu, muhalefet olarak siz gündeme getiriyorsunuz. Başka kim söylüyor? Ülkeden bir manzara, bakın, Maliye Teftiş Kurulu, hazırladığı IMF politikalarıyla ilgili raporda -hükümete söylüyor, bu hükümetin bürokratları bu hükümete söylüyor- şunu söylüyor: "IMF raporu yanlış, eksik teşhisler ve reçeteler üzerine kuruludur." Maliye Bakanlığı bürokratlarının raporu... Ülkeden bir manzara, Sanayi Bakanlığı ne söylüyor; o da bir rapor yayımladı: "Son üç yılda 224 000 esnaf kepenk kapattı, 50 milyar dolar zarar oldu, 58 743 şirket kapandı." Bu hükümetin Sanayi Bakanı söylüyor.

Şimdi, bürokratlardan da çözüm var hükümete; ama, hükümet, dedik ya duymuyor, görmüyor, dinlemiyor; yani, her tarafından malul bir hükümet.

Hazine Müsteşarlığı KİT Genel Müdürü, açıkladığı raporda "IMF'yle değil, kendi kaynaklarımızla bu gemiyi yürütürüz" diyor. Bayağı cesaretli, yürekli bir söz. Bir tek şart koşuyor tabiî -hükümetin işine gelir mi- yolsuzlukları durduracaksınız diyor. Bir, Kamu harcamalarında 10 milyar dolar yolsuzluk var. Ben söylemiyorum, Hazine Müsteşarlığı KİT Genel Müdürü, raporunda söylüyor. İki, elektrik, petrol ve gazda 3 milyar dolarlık yolsuzluk var. Sağlık harcamalarında da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın söylediği gibi, o da sık sık açıklıyor... Bu da ayrı bir âdet! Bir bakan, müdahale edeceği yerde, kendi bakanlığındaki yolsuzlukları açıklıyor. Şimdi "toplam 16 milyar dolar kaynak burada hazır" diyor.

Değerli arkadaşlar, tabiî, hükümet, böyle, duymazsa, dinlemezse, manzara ne? Fakirleşme rekoru bu hükümete ait. Bu hükümetin birçok rekoru var; bir tanesi fakirleşme rekoru. 1999 yılında, fakirleşmede 88 inci idik, 2001 yılında 100 üncü sıradayız. Ekonomik özgürlük endeksinde de, Türkiye, Uganda, Zambiya ve Moritanya'dan sonra gelmektedir. Aslında, hükümet malul, söylenilecek bir söz yok, bütün yaptıkları yanlış; ama, hâlâ ayakta duruyor! İşte, bütün mesele bu; bunu sihirli değnekle çözmek lazım diyor, saygılar sunuyorum efendim. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Candan.

Aleyhinde, ikinci söz talebi, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin'e aittir.

Buyurun Sayın Şahin.

Süreniz 10 dakika.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Hiç şüphesiz ki, hükümetlerin ve hükümetleri oluşturan siyasî partilerin ve onların grup başkanvekillerinin, ülke için gerekli olan ve öncelik kesb eden kanun tasarı ve tekliflerinin ön sıralara alınarak görüşülmesini istemeleri gayet tabiîdir ve doğaldır; ancak, bu yol ve bu imkân istismar edilmemelidir. Görülüyor ki, hükümet partileri, uzun süredir, aşağı yukarı her hafta, gündemi yeniden düzenleyen önerilerle Meclisin önüne geliyorlar; şimdi de onlardan biriyle karşı karşıyayız.

Şimdi, şu soruyu sormak hakkımızdır herhalde: Daha önce de aynı gerekçelerle gündemin ilk sıralarına getirmiş olduğunuz kanun tasarılarını veya tekliflerini yasalaştırdınız mı? Milletvekili arkadaşlarımızın her birinin önünde var, işte Meclis gündemi. Daha önce, aynı gerekçelerle, aciliyet kesp ettiği düşüncesiyle getirmiş olduğunuz ilk sıralardaki bazı kanun tasarılarına bakıyoruz, yarım kalmış. Buyurun, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı yarım kalmış, görüşülmeyi bekliyor; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı yarım kalmış, görüşülmeyi bekliyor ve belki de en önemlileri, gündemin 2 nci, 3 üncü, 4 üncü ve 5 inci sıralarında bekleyen -benim, siz arkadaşlarıma hatırlatmak için yanımda getirdiğim- 4 tane kanun tasarısı var. Bunlar, ülkemizi, belki de ülkemizde yaşayan herkesi çok yakından ilgilendiren kanun tasarılarıdır, sosyal güvenlik kurumlarımızın içinde bulunduğu sorunu çözmek amacıyla Meclise sevk edilmiş kanun tasarılarıdır. İşte, Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı, Türkiye İş Kurumunun Kurulmasıyla Hakkında Kanun Tasarısı; bunların toplamı 256 madde, bir yıldır da Meclisin gündeminde bekliyor. Hükümet, bu gerekçelerle ilk sıralara aldı bunları ve gayet iyi hatırlıyorum ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Okuyan grupları ziyaret etti "bu kanun tasarıları bir an önce yasalaşmalıdır; çünkü, sosyal güvenlik kurumlarımızın durumu hiçte iç açıcı değildir. Öyle bir noktaya geliriz ki, emeklilerimize maaş ödeyemeyiz. O bakımdan, şunlara destek verin" dedi; bize de geldi. İlgili arkadaşlara, komisyonlarda bu tasarılar üzerinde çalışan arkadaşlara sorduk, dediler ki "bunların çıkması lazım; bunlar, Türkiye için gereklidir." Sayın Bakan, temel kanun olarak görüşülmesi için bizden destek istedi, biz de "veririz" dedik. Nitekim, böyle bir öneri geldi, biz destek verdik; ama, iktidar partileri eksik gelmişlerdi, 330'u bulamadılar. Şimdi, yeniden aynı yol denenebilirdi; ama, bundan sonra, artık, 330 oyla da temel kanun olarak görüşmeyi sağlayamayacaksınız.

Şimdi, iktidar partilerinin grup başkanvekili değerli arkadaşlarıma soruyorum: Bugünkü Resmî Gazeteyi tetkik ettiniz mi; sanıyorum, vakit bulamadınız... Bugünkü Resmî Gazetede, Meclis İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesiyle İlgili Kararın, o ilgili maddelerinin iptal edildiğine dair gerekçeli kararı yayımlandı.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 6 ay sonra...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 6 ay sonra değil, okumamışsınız, 3 ay sonra Sayın Köse...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 3 ay sonra...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 3 ay sonra... "6 ay sonra" dediniz.

Ne yapmıştınız; soru ve cevap süresini 10 dakikayla sınırlamıştını,; Anayasa Mahkemesi "hayır, yapamazsınız" diyor, iptal etti.

"Maddeler üzerinde ayrıca soru sorulamaz" demiştiniz; Anayasa Mahkemesi bunu da iptal etti.

Maddeler üzerinde siyasî parti grupları, hükümet ve komisyonun konuşma süresini 5 dakikaya indirmiştiniz, Anayasa Mahkemesi onu da iptal etti.

"Her madde için, milletvekilleri, Anayasaya aykırılık önergeleri dahil, 3 önerge verebilir" demiştiniz; Anayasa Mahkemesi onu da iptal etti.

En önemlisi, 91 inci maddeyle ilgilidir. Bir tasarının temel kanun olarak görüşülebilmesi için, Danışma Kurulunun; yani, grubu bulunan tüm partilerin ittifakını arayan maddeyi değiştirmiş, beşte 3 çoğunlukla Genel Kurulda temel kanun olarak görüşülebilir hale getirmiştiniz, onu da iptal etti. Peki, o zaman şunları nasıl görüşeceksiniz?!

MEHMET ÇEVİK (Ankara) - Sizinle beraber...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Nasıl görüşeceksiniz?.. Yani, şunu ifade etmek istiyorum: Görüşemezsiniz; çünkü, 3 ay sonra, 18 Eylülde süre doluyor; Anayasa Mahkemesi 18 Eylüle kadar süre vermiş. 18 Eylülden sonra, 1 Ekimde buraya geldiğimizde, kanun yapacağımız Meclis İçtüzüğünün ilgili maddeleri olmayacak; nasıl çalışacağız?

İçel İlimizin Mersin İli olmasını biz de destekliyoruz; ancak, Meclis İçtüzüğü ondan çok daha önemli değil mi? Sosyal güvenlikle ilgili şu yasaları bir an önce çıkarmak ondan çok daha önemli değil mi? Kara Kuvvetlerimizin, Deniz Kuvvetlerimizin, Hava Kuvvetlerimizin  döner sermayelerinin 5 trilyon liraya yükseltilmesi de önemlidir; ama, ben inanıyorum ki, Türkiye'deki herkesi yakından ilgilendiren şu temel yasaların bir an önce görüşülerek yasalaşması çok daha önemli değil mi?

O bakımdan, böylece, iktidar partileri önerilerle geliyorlar; ama, ceviz kabuğunu doldurmayan birtakım konuları Meclisin önüne getirip, ülkenin beklediği asıl sorunları çözecek olan tasarılar burada görüşülemiyor. Maalesef, iktidar partileri ve hükümet bu Meclisi bloke etmiş durumdadır.

Biraz önce, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili arkadaşımız Sayın Güven bir öneri getirdi. Muhalefetten gelirse hemen reddediyorsunuz; illâ, bizim dediğimiz olacak... Sizin dediğinizin olması için sayınız da yetiyor; ama, ortada da bir şey yok. Bakın, görüşülmesi gereken ve kamuoyunun beklediği o kadar önemli yasa tasarıları var ki... Özürlüler, kendileriyle ilgili tasarının bir an önce yasalaşmasını bekliyor; gündemde yok!

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Beraber çıkaralım.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, bakın, pazar günü üniversite seçme sınavı yapıldı; birtakım sorunlar var. YÖK'ün, ÖSYM giriş sınavlarının sorunları var. İki yıl önce, bu Meclis, hepimizin oylarıyla, YÖK araştırma komisyonunu kurdu, değil mi; Sayın Mustafa Gül de bu komisyonun başkanlığını yaptı. Bu komisyonun raporu iki yıldır burada görüşülmeyi bekliyor. 109 tane çok ciddî öneri var burada; yani YÖK'ün içerisinde bulunduğu sorunlardan nasıl çıkarız, bu üniversite seçme sınavlarında eşitsizliği ve adaletsizliği nasıl önleriz gibi, bu konuyla ilgili 109 tane öneri var. Keşke, bunları burada görüşme imkânı olsaydı. Bakın, bugün salı, denetim günü; keşke, bunları daha önce görüşebilseydik.

Karayolları Trafik Kanununda değişiklik yapan tasarı halen neden getirilmiyor? Yine, Türkiye, maalesef, trafik kazalarında şampiyon olmaya devam ediyor. Bu konuda alınması gereken tedbirlerle ilgili, her partiden arkadaşımızın imzası olan kanun tasarıları var. Bakın, Diyanetin teşkilat kanunu yok arkadaşlar. Nerede Diyanetten sorumlu Devlet Bakanımız? Diyanetin teşkilat kanunu yok, sırada bekliyor. Hükümet partilerinin grup başkanvekilleri arkadaşlarım, bunlar sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Yerel Yönetimler Yasa Tasarısını tüm belediye başkanlarımız büyük bir özlemle bekliyor; ne oldu Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı?

Bakın, bunları konuşmak için şuraya gelseniz, şunları konuşmak için gelseniz... Destek verdik, vereceğimizi söylüyoruz; ama, siz, asıl derde merhem olacak olanları değil, mevziî birtakım kanun tasarılarını buraya getirmek suretiyle halkın umutlarını da kırıyorsunuz. Meclis, hiç şüphesiz ki, çalışmalarıyla halkımıza güven vermeli, onların sorunlarını çözmelidir; ama, şu durum, halkımızın Türkiye Büyük Millet Meclisine olan güvenini de ciddî ölçüde sarsıyor. Bu işin sorumlusu da, maalesef, iktidar partileridir.

Hemen şunu da belirtmek istiyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun çıkarıyor; mesela, geçenlerde "demokrasi paketi" adı altında, Avrupa Birliğine uyum bağlamında bazı kanunlarımızda değişiklik yaptık. Bu değişikliği yapmak da kâfi değil, uygulamak önemli. Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrası değişti değil mi... Şimdi, bundan hükümlü bir vatandaş devlet güvenlik mahkemesine başvurmuş -karar bana dün fakslandı, saçımı başımı yoldum- ve mahkeme diyor ki: "Biz daha önce bir karar vermiştik, yeni karar vermeye mahal yoktur." Suçun unsurları değişmiş; üstelik, daha önceki kararda suçun yeni unsuru yok; olsaydı, cezayı artıracaktı; ama, devlet güvenlik mahkemelerinin tatbikatına bakıyorsunuz   -hepsini söylemiyorum, bir mahkeme, ismini de vermiyorum- kanunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Buradan kanun çıkarmak kâfi değil, tatbikat da önemli. Peki, tatbikattan kim sorumlu; öncelikle hükümet sorumlu. Sayın Adalet Bakanımız tüm cumhuriyet savcılıklarına bir genelge göndererek, özellikle adaletle ilgili çıkan kanunların titizlikle, evrensel hukuk standartlarına uygun yorumlanmasını istemesi lazım. Meclis ne yaparsa yapsın, ben, bildiğimi okurum anlayışıyla, ne Avrupa Birliğine girebilirsiniz ne de bu ülkedeki sorunları çözebilirsiniz; hükümeti uyarıyorum...

Bakın, bugün, beni fevkalade üzen bir haber: Karabük Kardemir borsaya bir yazı yazmış "içinde bulunduğumuz sorunlara hükümet yardımcı olmuyor, 5 Temmuz itibariyle Karabük Kardemir Fabrikasını kapatacağız" diyor. Hükümet, güya yardımcı olacaktı; bakanlar gitti, geldi. Eğer, Kardemir, -4 000'e yakın insan çalışıyor orada- kapatılırsa, bunun vebali bu hükümetedir; bu sorunları bir an önce çözmek mecburiyetindedirler.

O bakımdan, bu öneri, derde merhem olmayan, asıl yapılması gerekenleri değil, basit, mevziî işleri çözmeyi amaçlayan bir öneri olduğu için destek vermeyeceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Şahin.

III. - Y O K L A M A

(SP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara)- Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN- Önce, yoklama isteyen arkadaşlarımızı tespit edelim: Sayın Çelik, Sayın Candan, Sayın Kamalak, Sayın Ulucak, Sayın Karavar, Sayın Nezir Aydın, Sayın Öztek, Sayın Demirci, Sayın Oğuz, Sayın Alçelik, Sayın Kukaracı, Sayın Geçer, Sayın Yanmaz, Sayın Canbay, Sayın Budak, Sayın Sünnetçioğlu, Sayın Alaattin Sever Aydın, Sayın Bekâroğlu, Sayın Polat, Sayın Esengün.

5 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır.

V. - ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

2. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 92 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; önce okutup, işleme alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım.

Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

6. -Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1114)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan "Kuzeyden Keşif Harekâtı"nın görev süresinin 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım.

Hükümet?.. Burada.

Gruplara, hükümete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri; gruplar ve hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır.

Sayın Bakan, önce mi sonra mı söz istiyorsunuz?

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, önce söz istiyorum.

BAŞKAN - Hükümet adına Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez bir açıklama yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, şahsım ve 57 nci cumhuriyet hükümeti adına saygıyla selamlıyorum.

Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu'na vekâlet etmem sebebiyle, Kuzeyden Keşif Harekâtının süresinin uzatılması konusunda, hükümetimizin görüşlerini sunmak üzere huzurda bulunuyorum.

Kuzeyden Keşif Harekâtına ilişkin olarak, Yüce Meclisimizce yapılacak değerlendirmeye katkıda bulunmak amacıyla, müsaadenizle, önce, konunun geçmişine kısaca değinmek istiyorum:

Bilindiği üzere, Körfez Savaşının, 1991 yılının şubat ayında sona ermesini takiben Irak genelinde meydana gelen karışıklıklar sonucunda, 1991 yılı nisan ayı başlarında Kuzey Irak'tan ülkemize yönelik yoğun bir göç hareketi yaşanmış ve farklı etnik gruplardan yarım milyona yakın Irak vatandaşının sınırlarımıza yığılması, acil çözüm gerektiren çok yönlü problemler yaratmıştır.

Göçün meydana getirdiği ciddî problemler ve ortaya çıkan üzücü manzaralar hafızalarımızda tazeliğini hâlâ korumaktadır. O dönemin hükümetinin girişimleri neticesinde çıkarılmış olan ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı Kararına dayanılarak başlatılan uluslararası işbirliği sonucunda, göç etmek mecburiyetinde kalan bu kitlenin büyük bölümünün Irak'a dönmesi sağlanmıştır. Akabinde, yine, göç hareketlerine yol açabilecek olayların engellenmesi ve Kuzey Irak'ta yaşayan Irak halkı için yürütülen insanî yardım faaliyetlerinin sürdürülmesini sağlayacak şartların korunması amacıyla Huzur Harekâtı yürürlüğe konulmuştur.

Huzur Harekâtının, dönemin hükümeti tarafından, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesini takiben, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak adlandırılan uçuş düzenlemelerinin, Yüce Meclisimizin aldığı 25 Aralık 1996 tarih ve 477 sayılı Kararı uyarınca, 1 Ocak 1997 tarihi itibariyle başlatıldığı da hatırlarımızdadır.

Yüce Meclisin 477 sayılı kararında açıkça belirtildiği gibi, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak adlandırılan bu düzenleme, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedefine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğü ile ulusal birliğinin muhafaza edilmesine özen gösterilerek, ABD ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla sürdürülmekte olan, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı niteliğini taşımaktadır.

Kuzeyden Keşif Harekâtı kapsamındaki uçuşlar tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallar esas alınarak gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede, Kuzeyden Keşif Harekâtı Kurallar ve İlkeler Belgesine ilaveten, Kuzeyden Keşif Harekâtı Uçuşlarıyla İlgili Hava Sahası Kontrolü Devamlı Emri ve Angajman Kuralları, harekâta ilişkin teknik düzenlemeleri içeren amir belgeler olarak yürürlükte kalmaya devam etmektedir. Görev uçuşlarında, bu kurallara uyulmasını ve uçakların silah kullanmalarının yalnızca özkoruma hallerinde gerçekleşip gerçekleşmediğini titizlikle izlenmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; harekâtın ülkemiz açısından başlıca yararı, ülkemizin sosyal ve ekonomik düzeni ile sınır güvenliğini tehdit eden yeni bir göç hareketini önlemekte olmasıdır. Harekâtın sona erdirilmesi açısından, hedef bölgesinde bu tehdidin tamamen ortadan kalktığını gösterecek koşullar henüz oluşmamıştır. Özellikle, Irak ile Birleşmiş Milletler arasında bir işbirliği zemininin halen oluşmamış olması ve Irak'ın kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda bir denetim mekanizmasının yeniden ihdası konusunda henüz mesafe alınmaması gibi nedenlerle, bölge halkının tedirginliğinin sürdüğü gözlemlenmektedir.

Son olarak, Irak'ın temel ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik petrol karşılığı gıda programı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 14 Mayıs 2002 tarih ve 1409 sayılı Kararıyla, 30 Mayıs 2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, altı ay daha uzatılmıştır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin oybirliğiyle kabul ettiği bu kararla, Irak'a uygulanan yaptırımlar rejimine önemli yenilikler getirilmiştir. Kararda, ayrıca, Irak'taki insanî durumun iyileştirilmesi konusundaki kararlılık belirtilmekte, tüm üye devletlerin, Irak'ın egemenliği ve toprak bütünlüğü konusundaki bağlılıkları vurgulanmaktadır.

1409 sayılı Kararla yürürlüğe konulan yeni yöntemlere göre ise, 687 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararının 24 üncü maddesi ve Irak tarafından askerî amaçlarla kullanılması muhtemel olabilecek mallara ilişkin liste dışında kalan sivil ve insanî amaçlı ürünlerin, Yaptırımlar Komitesinin onayı olmaksızın Irak'a ihraç edilebilmesi mümkün kılınmıştır.

Bu karara rağmen, Kuzey Irak'taki şartların ne derece hassas ve değişken olduğu ve istikrarsızlık unsurlarının aynen devam ettiği açıkça görülmektedir.

Bu vesileyle, Güvenlik Konseyinin öngördüğü yeni düzenlemelerin Irak'la ticarî ilişkilerimiz üzerinde kısıtlayıcı ve olumsuz etki yapmamasına fevkalade önem ve öncelik verdiğimizi de vurgulamak isterim.

Irak'a uygulanan yaptırımlar, Türkiye'nin, esasen, 1999 yılı itibariyle, 35 milyar doları aşan ağır ekonomik zarara uğramasına yol açmıştır. Bu itibarla, Türkiye'nin daha fazla kayba uğramasına yol açacak düzenlemelerin kabul edilebilir olamayacağı açıktır.

Böylesi gerginlik ve belirsizliklerin hüküm sürdüğü Kuzey Irak'taki ortamda, harekâtın devamı, dışpolitikamızın dengeleri açısından da, bu aşamada uygun görülmektedir.

Uzun yıllar kapalı kalan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 986 sayılı Kararı çerçevesinde, 1996 yılının aralık ayında yeniden faaliyete geçirilmesiyle, kısıtlı ölçekler dahilinde de olsa, Irak için yaratılan petrol ihraç imkânıyla, bir yandan, Irak halkının bir nebze nefes alabilmesi sağlanmış, diğer yandan da, Türkiye'nin Irak'a gıda ve ihtiyaç maddesi ihraç imkânı artmıştır.

Öte yandan, boru hattından ve karayoluyla Irak'ın petrol ihraç imkânlarından daha geniş biçimde yararlanabilmemize yönelik girişimlerimizin mevcudiyeti de bilinmektedir.

Irak'a uygulanan ambargo dolayısıyla ekonomimizin haksız olarak uğradığı ağır zararları göz önünde tutan hükümetimiz, özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki ekonomik ve sosyal şartlar bakımından büyük önem taşıyan Irak ile ticaretimizin, Birleşmiş Milletler çerçevesinde artması için gayretlerini sürdürmektedir.

Kuzey Irak ile ilgili olarak, Kuveyt'in işgalinden bu yana, ülkemiz açısından problem teşkil eden diğer bir konu, PKK ve yeni adıyla KADEK terör örgütünün uzun yıllar boyunca bu bölgede yuvalanmış olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, Kuzeyden Keşif Harekâtının terörle mücadelemizde de önemli avantajlar sağladığını memnuniyetle kaydedebiliriz. Bu meyanda, özellikle, içgüvenlik harekâtı amacıyla, zaman zaman gerçekleştirmek durumunda olduğumuz sınır geçişlerini zikretmek doğru olacaktır.

Harekâta katılan PKK'nın, yeni adıyla KADEK'in eli kanlı bir terör örgütü olduğu konusunda bizimle aynı görüşü paylaşmakta olan diğer ülkeler de mevcuttur. Nitekim, PKK, yeni adıyla KADEK terör örgütü konusunda, bugünkü noktaya gelinirken, harekâta katılan ülkelerin ve özellikle ABD'nin, uluslararası alanda ülkemizden yana açık ve kuvvetli tavır aldıkları bilinmektedir.

Terör örgütü PKK, aradan geçen süre içerisinde ve son dönemde uluslararası planda ortaya çıkan gelişmelere paralel olarak, Nisan 2002'de Kuzey Irak'ta gerçekleştirdiği 8 inci kongresinde adını "KADEK" şeklinde değiştirmek suretiyle, kendisini, terörist geçmişinden arındırma ve terör örgütü kimliğinden soyutlama görüntüsünü vermek istemiştir. Ancak, kuruluş kongresinde, PKK'nın tek meşru mirasçısı ve temsilcisi olarak tanımlanan, genel başkanlığına Abdullah Öcalan seçilen, başkanlık konseyi üyeleri, 2 yeni üye dışında, PKK başkanlık konseyi üyelerinden oluşan ve PKK'nın silahlı militanlarını muhafaza eden KADEK, PKK'dan farklı bir oluşum değildir.

Bu çerçevede, teröristler tüm silahlarını bırakarak teslim olmadan, PKK-KADEK terörünün sona erdiğini söylemek mümkün değildir.

Kuzey Irak'taki şartların, PKK terör örgütünün bundan böyle de yöreye muhtemel yerleşme çabalarına zemin teşkil ederek ülkemizin ve insanlarımızın güvenliğini tehdit etmesi, Türkiye'nin müsaade edebileceği bir husus değildir. Bölgedeki şartlar tümüyle normale dönünceye kadar bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasına devam edilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; malumunuz olduğu üzere, Yüce Meclisin harekât süresini son uzatış tarihinden bu yana geçen yarım yıl zarfında, 11 Eylül sonrasında ABD tarafından başlatılmış olan ve Yüce Meclisin de desteğiyle Sürekli Özgürlük Harekâtı çeşitli açılardan genişletilmiş ve Afganistan'daki durum yeni bir aşamaya ulaşmıştır.

Kısa bir süre zarfında Türkiye, Afganistan'la ilgili planlamaların başarıyla yürütülmesinde güvenlik açısından en önemli unsur niteliğindeki ISAF'ın liderliğini üstlenecektir. Bizim, başlangıcından bu yana ve şu anda bu çerçevedeki temel hedefimiz, dost ülke Afganistan'daki problemlerin imkânlar ölçüsünde süratle giderilmesi ve istikrarlı bir tablonun ortaya çıkarılmasıdır; bu şekildeki görüşlerimiz ifade edilmiştir. Bu suretle, meselenin yeni boyutlar kazanmasının önlenmesi ve bu meyanda, özellikle, Irak'taki mevcut durumla şu veya bu şekilde irtibatlandırılabilmesine zemin teşkil edecek olumsuz gelişmelere imkân tanınmaması, bizim için çok büyük önem taşımaktadır.

Bu vesileyle, Irak'a yönelik politikalarımızın ve Kuzey Irak'taki gelişmelerle ilgili yaklaşım ve değerlendirmelerimizin temel unsurlarını, Yüce Meclisimize bir kez daha arz etmek istiyorum:

Irak'ın toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin muhafazası konusuna atfettiğimiz önem ve hassasiyet, hepimizin malumudur. Esasen, bu husus, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak konusunda kabul ettiği tüm kararlarda da ifadesini bulmaktadır.

Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Kuzeyden Keşif Harekâtına katılan ülkeler nezdindeki tutumumuzun temelini teşkil etmiştir. Türkiye'nin bu konudaki hassasiyeti, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmuştur. Kuzeyden Keşif Harekâtının tabi olduğu ilkelerin başında da Irak'ın siyasî birlik ve toprak bütünlüğünün korunmasının yer aldığını, burada bir kere daha önemle vurgulamak isterim.

Türkiye'nin samimî arzusu, sınırlarımıza mücavir bulunan ve geçici olarak olağanüstü şartların hüküm sürdüğü Irak'ın kuzey bölgesinde sükûnet ve istikrar ortamının en kıza zamanda yeniden tesis edilmesi, tüm Irak'ta olduğu gibi, bu bölgede de Arap, Kürt, Türkmen, Süryanî, hangi kökenden olursa olsun, bütün Irak vatandaşlarının, güven ve özgürlük ortamında hayatlarını sürdürebilmeleridir.

Kuzey Irak'taki mevcut durum geçicidir. Bölgedeki şartların normale dönmesi temennimizdir; ancak, bölgedeki problemlerin çözümünün, Irak meselesinin çözümünden soyutlanabilmesini beklemek, gerçekçi olmayacaktır.

Dolayısıyla, Irak'ın, Birleşmiş Milletler kararının çizdiği çerçeveyi doldurmak hususunda bugüne kadar katettiği mesafeyi tamamlaması, büyük önemi haizdir. Bu yönde alınacak ilave mesafe, Kuzey Irak'ta şartların normale dönmesine yardımcı olacak ve Kuzeyden Keşif Harekâtını gerekli kılan şartların ortadan kalkmasına zemin teşkil edecektir.

Bu bölgedeki meselelere geçici ve kalıcı çözüm bulunması, sadece Irak Cumhuriyeti bünyesinde mümkün olabilecektir. Irak'ın gelecekteki siyasal yapısının, zamanı geldiğinde, sadece ve sadece Irak Halkının tüm kesimlerinin katılımıyla, merkezî yönetimle birlikte ve normal bir siyasî süreç sonucunda kararlaştırılabileceği görüşümüzü muhafaza ediyoruz. Bu görüşümüz, esasen, Kuzeyden Keşif Harekâtına katılmakta olan müttefiklerimiz ABD ve İngiltere tarafından da paylaşılmaktadır. Nitekim, Ankara Sürecinin eşhamileri olan Türkiye, ABD ve İngiltere'nin, 10 Kasım 1998'de yaptığı ortak açıklamada, Irak'ın toprak bütünlüğü ve birliğine atfedilen önemin altı çizilmiş, Irak'ın geleceğinin, uygun bir zamanda, tüm Irak halkı tarafından birlikte ve normal bir siyasî süreç çerçevesinde kararlaştırılabileceğine inanıldığı belirtilmiştir.

Bu vesileyle, Huzur Harekâtı gibi, Kuzeyden Keşif Harekâtının da, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının ruhuna uygun olarak, Irak'ın kuzeyindeki üç vilayette yaşayan Irak vatandaşlarının huzur ve güveninin sağlanması hedefine yönelik insanî amaçlı bir uygulama olduğunun, tekrar, altı çizilerek belirtilmek istenmektedir.

Dolayısıyla, bu bölgede yaşayan Irak halkının ve üçüncü tarafların bu gerçeğin bilincinde olmaları ve Kuzeyden Keşif Harekâtının sağladığı ortamı başka amaçlarla değerlendirmeye tevessül etmemeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Bu vesileyle, Irak halkının önemli bir kesimini oluşturan ve tarihi boyunca ülkelerinin gelişmesine sadakatle katkıda bulunmuş olan Irak Türkmenlerinin, gelecekte de ülkelerinin huzur, güven ve kalkınması için önemli bir rol oynayacaklarına olan inancımızı belirtmek istiyorum. Gerek Irak genelinde gerekse Irak'ın kuzeyindeki üç vilayette, eşit haklarla huzur ve güven içerisinde yaşamalarına ve Irak'taki geleneksel Türkmen yerleşim bölgelerinin bu niteliğinin korunmasına vereceğimiz önemi de vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak meselesinin Birleşmiş Milletler sistemi çerçevesinde bir an önce halledilmesi ve gerek bu ülkedeki durumun, gerekse Irak'ta yaşayan vatandaşlar, gerekse oradaki merkezî hükümet tarafından kendi imkânları içerisinde halletmeleri en samimi arzularımızdır. Bu bakımdan, Irak ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan arasında, şubat ayı sonunda başlatılan diyalogu akılcı bir adım olarak karşılamaktayız. Irak Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, şu ana kadar, iki kez bir araya gelmişlerdir. Bir sonraki görüşmenin, temmuz ayında, Viyana'da yapılması kararlaştırılmıştır.

Türkiye, daima, Irak'a, Birleşmiş Milletlerle işbirliği içerisinde bulunması ve meselenin bu zemin çerçevesi içerisinde çözülmesi konusunda telkinlerde bulunmuştur.

Son dönemde, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit tarafından Irak Devlet Başkanına gönderilen bir mektup başta olmak üzere, Irak tarafına, bu yolda mesajlarımızı iletegeldik. Türkiye, dost ve güvenilir bir komşu olarak, bu yönde, elinden gelen çabayı sarf etmeye devam edecektir.

Bununla birlikte, Kuzey Irak'ta görmeyi arzuladığımız ortam, henüz tam olarak tesis edilememiştir. Bu hususun, orada, belirli bir süre daha devam edeceği kanaati taşınmaktadır.

Bugünkü düzenlemenin, en kısa zamanda bölgede barış ve istikrarın sağlanması suretiyle sona erdirilmesi arzularımızı tekrarlayarak, bir kere daha altını çizerek vurgulamak istiyoruz.

Bu bakımdan, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması yolunda yetki verilmesini talep eden tezkerenin kabulünü, Yüce Meclisimizin takdirine saygılarımla arz ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; "Kuzeyden Keşif Harekâtı" adı verilen uçuşlar için Türkiye'deki askerî tesislerden yararlanma izninin altı ay daha uzatılması konusunda Partimizin görüşlerini Muhterem Heyetinize arz etmek istiyorum; bu vesileyle, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, üzerinde konuştuğumuz konu, ülkemiz için, artık kangren haline gelmeye başlamış bir konudur. Biz, parti olarak, bir komşu ülkeye karşı yürütülen bu harekâta, yani, Kuzeyden Keşif Harekâtına, şimdiki haliyle onay vermekte zorlanmakta olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Ancak, hükümetin uzatma talebinin arkasında yatan gerçekleri de anlayışla karşılamaya çalışıyoruz.

Niçin onay vermekte zorlanıyoruz; değerli arkadaşlarım, bunlardan birincisi; bu harekâtın, uluslararası hukuk açısından sağlam bir temele dayanmıyor olmasıdır. Bir başka deyişle, bu harekâta cevaz veren bir Birleşmiş Milletler kararı bulunmamasıdır. Bilindiği gibi, harekâtın dayanağı 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıdır. Ancak, bu karar, süregelen şekliyle, bu harekâtı haklı göstermekten uzaktır. O tarihte "Huzur Harekâtı" adıyla başlatılan program, Saddam rejiminin giriştiği "ganimet" kod adlı tenkil harekâtıyla ilgiliydi. Hatırlanacağı gibi, Saddam'ın bu harekâtı sonucu, Kuzey Irak'tan sınırımıza 5 000'e yakın insan dayanmıştı. Biraz önce, Sayın Bakan da konuşmalarında bu hususu ifade ettiler. İşte, Huzur Harekâtı, yerlerini terk etmek zorunda kalmış Kürt kökenli  Iraklıların yerlerine dönmelerini kolaylaştırmak için başlatılmıştı. Kamuoyunda "Çekiç Güç" olarak bilinen Huzur Harekâtının 1996 yılında ismi değişmiş, kara unsurlarının bilinen faaliyetlerine son verilerek, hava unsurlarıyla devamı anlamında "Kuzeyden Keşif Harekâtı"na dönüşmüştür; ama, şunu konuşmamın bu noktasında belirtmek zorundayım ki, amacı fazla değişmemiştir.

Hangi adla anılırsa anılsın, harekât, uluslararası hukuk açısından, maalesef, kötü bir emsal oluşturmaktadır. Bu kapı bir kez açıldıktan sonra, bu kötü emsalin, yani, bu tatbikatın yarın hangi devletin aleyhine kullanılacağı belli olmaz; Türkiye'nin de bu kötü emsalden esinlenen bir muameleye maruz kalması ihtimali, gözardı edilmemelidir.

Böyle bir durum ortaya çıkarsa, uluslararası camiaya karşı hakkımızı savunmak, kuşkusuz ki, zorlaşacaktır; çünkü, uluslararası hukuk açısından usulüne uygun biçimde alınmış bir Birleşmiş Milletler kararı yokken, böyle bir hârekâtın yürütülmesine bugün yardımcı olup yarın aynı harekât bize karşı yapıldığı takdirde onu eleştirmek, tutarlı bir davranış olamayacaktır.

Biz, AK Parti olarak, bu harekâtın başladığı günkü koşulları bilmekteyiz ve o günkü koşullarda böyle bir harekâtın başlamasına karşı çıkmanın kolay olmadığının da bilincindeyiz. Hatırlayacaksınız, Saddam'ın kendi vatandaşlarına Halepçe'de giriştiği katliamdan kaçmak için onbinlerce Iraklı Türkiye'ye sığınmıştı.Türkiye'nin benzer bir göçmen akınına tekrar maruz kalması, bizi çok zor durumda bırakacaktı. Irak'ın bu tür bir harekâta girişmesini önlemek için alınacak her önleme Türkiye'nin katkıda bulunması, o günkü koşullarda, doğal karşılanabilecek bir davranıştı.

Değerli arkadaşlarım, diğer yandan, Bağdat yönetimi, Kuzey Irak'taki üç vilayetten, yani, Dohuk, Süleymaniye, Erbil'den askerlerini çektikten sonra, PKK, burada oluşan boşluktan yararlanarak, bu bölgeyi, Türkiye'ye karşı, terörist saldırılar için üs olarak kullanmaya başlamıştı. O koşullarda, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelmiş bir tehlikenin bertaraf edilmesi için ortaya çıkan bu imkânı reddetmek doğru olmazdı.

Ayrıca, Irak'ta, Türkmenlerle meskûn olan bölgelerin önemli bir bölümü de, bu üç vilayetin sınırları içindedir; bu bakımdan da, Türkiye, bu bölgeyle yakından ilgilenmek durumundadır. Bunu, Irak topraklarında gözümüz olduğu anlamında söylemiyoruz; fakat, Türkmen soydaşlarımızın, Irak Devleti içinde, diğer Irak vatandaşlarıyla birlikte tüm vatandaşlık haklarından kısıntısız yararlanmalarını beklemeye ve bu konuyu yakından izlemeye meşru bir hakkımız olduğunu ifade etmek için bu cümleleri kullandım.

Değerli arkadaşlarım, gerçi, bugün, Kuzeyden Keşif Harekâtı bölgesi, bu üç vilayetin sınırlarına bire bir uymamaktadır. 36 ncı enlem, düz bir çizgi olduğu halde, bu üç vilayetin sınırları, bazen, 36 ncı enlemin güneyine de taşmaktadır. Türkmen bölgesi olan Süleymaniye Vilayetinin bir bölümü, bu enlemin güneyinde olduğu için, Kuzeyden Keşif Harekâtına sağladığımız desteğin, Türkmen soydaşlarımızla ilgili gelişmeleri yakından izlememize her zaman katkısı olmamaktadır. Hükümeti, bu konuda da duyarlı olmaya davet ediyoruz.

Bu haklı geçmişine rağmen, yıllar sonra, bugün, bu, izin yenileme işinin, âdeta, rutin bir temdit işlemi haline dönüşmüş olması, Partimizi ve Grubumuzu, artık, rahatsız etmeye başlamıştır.

Bugün, Kuveyt ve Suudi Arabistan dışında tüm Arap ülkeleri, bu harekâtın devam etmesinden rahatsız olmakta ve ona, karşı çıkmaktadırlar; bu iki ülkenin de, 36 ncı enlemin güneyindeki Keşif Harekâtı için, kendi topraklarındaki askerî üsleri, Amerika Birleşik Devletleri uçaklarına kullandırmak konumunda kaldıkları için, durumları, Türkiye'ninkine benzemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlara ek olarak, Türkiye'nin, Körfez Savaşı nedeniyle uğradığı ekonomik zararların, bu vesileyle, müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri nezdinde gündeme getirilmesi gerektiği görüşündeyiz. Sayın Bakan da, biraz önceki konuşmasında, bu konuya değinmişlerdi. Gerçi, 14 Mayıs 2002 tarih ve 1409 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla, petrol karşılığı gıda programı çerçevesinde, bazı temel gıda maddelerinin Irak tarafından petrol karşılığı satın alınabilmesi imkânı doğmuştur. Bu karar, komşu bir ülke olarak Türkiye'nin Irak'a yapacağı ihracatı biraz daha artırma imkânı sağlayabilir; fakat, bunun uğradığımız ekonomik zararları karşılamaya yetmeyeceği, takdir edersiniz ki, çok açıktır.

Değerli arkadaşlarım, Partimizi en çok tedirgin eden husus, Kuzey Irak'taki Kürt bölgesinde muhtar, yani otonom yönetimin her geçen gün biraz daha güçlenmekte olmasıdır. Bugün, Kuzey Irak'ta, bayrağı, sınırları belirlenmiş toprağı, yönetimi, gümrük idaresi, pasaport kontrolleriyle mevcut bir muhtar Kürt bölgesi vardır; bu, âdeta, ilan edilmemiş bir Kürt devletine benzemektedir. Bu muhtar yönetimi güçlendiren her hareket, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasını destekleyen Türk politikasına aykırıdır. Kuzeyden Keşif Hârekatı, maalesef, bu gidişatı güçlendirmektedir. Başka bir deyişle, Türkiye'nin söylediği ile yaptığı birbirine uymamaktadır. Gerek Amerika Birleşik Devletlerinin gerekse Kuzey Irak'taki Kürt liderlerinin bu konuda teskin edici sözler söylemelerini, Partimiz ve Grubumuz yeterli bulmamaktadır. Türkiye'nin, bu sözlere değil, uygulamanın arazide verdiği sonuca bakması gerekir. Arazide, Türkiye, âdeta, Kuzey Irak'ta Kürt devletinin şekillenmesine katkıda bulunmaktadır şeklinde bir görüntü mevcuttur. Ayrıca, biz, Parti olarak, Türkiye'nin bu gidişatı engellemesinin zor olduğunu da takdir etmekteyiz. Amerika Birleşik Devletleriyle işbirliği yapmanın, en azından, Türkiye'nin Kuzey Irak'la ilgili gelişmelerin dışında kalmamasına katkısı olmalıdır.

Bu saydığım olumsuzlukların hepsinden daha önemlisi, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki bu işbirliğinin Irak halkına verdiği zarardır; çünkü, zaman zaman Saddam'ı etkisiz hale getirme uğruna alınan birçok önlemin, Saddam'ı zayıflatmak şöyle dursun, onu daha da güçlendirdiğini, buna karşılık, asıl zarar gören tarafın Irak halkı olduğunu görüyoruz. Türkiye, bu politikaların yanlış olduğunu, bölge gerçeklerini daha isabetle değerlendiren bir devlet olarak, müttefiki Amerika Birleşik Devletlerine anlatabilmelidir. Amerika Birleşik Devletleri bölgede ulaşmak istediği stratejik hedeflere ulaşıp kendi ülkesine döndükten sonra da, Türkiye ve Irak, iki komşu ülke olarak yaşamaya devam edeceklerdir. Bu komşuluk yara almışsa, o yaranın iyileşmesi çok daha uzun zaman alacaktır ve bundan zarar görecek olan taraf Türkiye olacaktır. Bu nedenle, Irak halkının çıkarları, Türkiye için, her zaman gözönünde bulundurulması gereken bir husustur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tüm bu açıkladığım nedenlerle, Parti Grubumuz ve Partimiz, Kuzeyden Keşif Harekâtının uzamasından rahatsızdır; fakat, bugünkü koşullarda, reel politik gereği, başka türlü hareket etmenin de zor olduğunu görüyoruz ve bu nedenle, âdeta, bağrımıza taş basarak, iznin uzatılmasına olumlu oy  vereceğimizi belirtmek istiyorum.

Sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum: Yarın, burada, bir hükümet tezkeresi daha görüşülecek; o da olağanüstü halin 2 ilimizde kaldırılması, 2 ilimizde uzatılması. Yine, yapılan açıklamalar onu gösteriyor ki, olağanüstü hal uzatılacak olan illerimizle ilgili bu uzatmanın da son defa olacağı ve yakın bir tarihte, bu illerimizde de olağanüstü halin kaldırılacağı ifade edilmektedir. Bunu, AK Parti Grubu olarak olumlu değerlendiriyoruz; ama, bu olumlu gelişmelerin "Kuzeyden Keşif Harekâtı" dediğimiz olağanüstü uygulamanın sona erdirilmesinin de öncüsü olmasını, ayrıca temenni ediyoruz ve diliyoruz.

Bu düşüncelerle ve bu tespitlerle, biraz önce de ifade ettiğim gibi, olumlu oy vereceğimizi tekrar belirtir, hepinize saygılar sunarım efendim. (AK Parti ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut.

Buyurunuz Sayın Gökbulut. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasıyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen Başbakanlık tezkeresi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, eski adıyla "Çekiç Güç", yeni adıyla "Kuzeyden Keşif Harekâtı" Körfez krizinin ve Körfez Savaşının sonrasında Ortadoğu'daki yeni savunma anlayışına bağlı olarak gelişmiştir. Çekiç Güç veya Kuzeyden Keşif Harekâtı 1990'lı yıllarda Türkiye'nin en tartışmalı dış politika konularından oldu; lehinde, aleyhinde çok şey söylendi. En enteresanı, muhalefette iken en acımasız eleştiriyi yapanların, iktidar olduklarında sessizce Çekiç Güç'ü onaylamaları idi. Tarihi seyri içinde eski adıyla "Çekiç Güç", yeni adıyla "Kuzeyden Keşif Harekâtı"nın lehte ve aleyhteki gelişmelerini kronolojik olarak şu şekilde sıralayabiliriz:

Irak'taki Kürtler açısından yaklaşıldığında, Çekiç Güç, Saddam'ın Kürtleri ezmesi ve Türkiye sınırına yığılmalarını engellemiştir. Türkiye, Çekiç Güç'ün varlığı nedeniyle Kuzey Iraklı Kürtlerin ezilmesine engel olmakta ve bu surette Kürt halkıyla bir sorunu olmadığını kanıtlamaktadır. Türkiye, Çekiç Güç'e izin verirken, Amerika Birleşik Devletleri de Türkiye'nin sınırötesi operasyonlarına tepki göstermemişti. Ayrıca, Türkiye, Çekiç Güç'e izin vermekle, Kuzey Iraklı Kürtlerin yakınlığını da sağlamış oluyordu. Çekiç Güç'ün süresinin uzatılmayıp başka bir ülkeye yerleşmesi ihtimalinde, Türkiye, kendi topraklarında konuşlanmış kuvvetleri daha yakından denetleme imkânını kaybetmiş olacaktı.

Bölge politikaları açısından bakıldığında, Çekiç Güç'ün varlığı, Irak'ın Türkiye için bir tehdit olmasını önlüyordu, Kuzey Iraklı Kürtlerin Saddam baskısıyla Türk sınırlarına göç etmesine de engel oluyordu.

ABD'yle ilişkiler açısından ise, bölgesel işbirliği ve Kuzey Irak'a yönelik operasyonlar gibi konularda, Türkiye'nin elinde tuttuğu çok önemli bir kozdu Çekiç Güç.

Bu hususlar, madalyonun bir tarafı ve genellikle de müspet taraflarıydı; ancak, diğer bir tarafı daha vardı: Türkiye'nin en çok çekindiği gelişmelerden biri olan, Kuzey Irak'ta bir Kürt siyasal oluşumunun, Çekiç Güç'ün Kuzey Irak'ta sağladığı güven ortamı içerisinde, embriyon olarak, çekirdek olarak ortaya çıkmasıydı. Bunun en önemli aşaması da, Kuzey Irak'ta, Mayıs 1992'de seçimlerin yapılması ve bir parlamentonun kurulmasıydı. Gerçi, Iraklı Kürtler, seçim konusunda, önceden Ankara'yı haberdar etmişlerdi; ancak, bunu, parlamento değil, belediye seçimleri olarak haber vermişlerdi. Kuzey Iraklı Kürtlerin, Temmuz 1992'de hükümet oluşturması, eylülde asayiş ve polis teşkilatı kurmaları, ekimde ordu kurma girişimleri ve Erbil'de federe Kürt devletinin kurulduğunu ilan etmeleri, Türkiye'yi daha etkin önlemler almaya sevk etti. Ekim 1992'de, Türkiye, Kuzey Irak'ta, PKK'ya karşı çok büyük bir operasyon başlattı ve bu operasyona, tepkiyi azaltmak için, hatırlanacağı gibi, Barzani grupları da katıldı. Ayrıca, Kasım 1992'de, Ankara'da, Suriye ve İran yetkilileriyle bir konferans düzenleyerek, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması yolunda bir bildiriyi, Türkiye, yayınlattı. Böylece, Türkiye, bir taraftan Çekiç Güç'ün süresini uzatırken, diğer taraftan, Kuzey Irak'ta Türkiye aleyhine vuku bulacak oluşumlara izin vermiyordu; ancak, Ağustos 1996'da Kuzey Irak'ta beklenmedik bir olay vuku buldu. İran'dan yardım ve destek alan Talabani, Erbil'e girerek burayı ele geçirdi. Bunun üzerine, Barzani, Irak Yönetiminden yardım isteyerek, Irak birliklerinin Körfez krizinden sonra ilk defa bölgeye girmelerini temin ettiler; Talabani ise Erbil'i terk etti.

Bu arada, CIA hesabına çalışan 6 700 Iraklı Kürt, bölgeyi terk ederek, Amerika Birleşik Devletlerinin Guam Adasına yerleştirildi.

Bütün bu hususlar, neticesinde, Amerika Birleşik Devletlerinin bölgeye yönelik planları konusunda kuşkuları artırırken, hem bölgedeki ABD politikası hem Kuzey Irak'taki dengeler hem de Türkiye'nin politikaları açısından önemli değişiklikler yarattı. Bu gelişmelerin en önemli sonucu, ABD'nin Kuzey Irak politikasının büyük darbe yemesi oldu; çünkü, ABD'nin Kuzey Iraklı Kürtleri Saddam'a karşı birleştirmesi ve ona karşı mücadele etmeleri şeklindeki politikası başarısızlığa uğramıştı.

Türkiye, o tarihe kadar gündeme getirmediği Iraklı Türkmenler konusuna daha fazla ağırlık vermeye başladı. Türkmenlerin Kuzey Irak denkleminde yer almasından, Irak rahatsızlık duyarken, Amerika Birleşik Devletleri buna olumlu tepki verdi.

Değerli milletvekilleri, Ekim 1996 sonunda, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere yetkilileri ile KDP, KYP ve Türkmen yetkilileri Ankara'da bir araya geldiler. Böylece, Türkiye, gözlemci statüsünden taraf olmuş ve Türkmenleri dahil ederek, Dublin'de de başlayan süreci Ankara'ya taşımıştı. Ankara'nın, artık, Kuzey Irak'taki ağırlığı artmıştı.

Aralık 1996'da Çekiç Güç'ün adı Kuzeyden Keşif Harekâtı oldu ve Keşif Güç'e, Amerika Birleşik Devletleri 41, İngiltere 7, Türkiye 4 uçak ve helikopterle katıldı ve toplam personeli de 1 324 oldu. Bundan sonra, Keşif Güç'ün süresinin uzatılması, Türk kamuoyu ve siyasal yaşamında herhangi bir tartışma konusu olmadan, âdeta, otomatik olarak gerçekleşmeye başladı.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin açık ve net bir Kuzey Irak politikası olmalıdır. Bu politikanın üç sacayağından birincisi, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması; yani, Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasının önlenmesi; ikincisi, Türkiye'nin meşru güvenlik endişesinin gözetilmesi; yani, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye yapılacak ayırımcı saldırıların önlenmesi; üçüncüsü de bölgedeki Türkmenlerin korunmasıdır.

Daha yakından incelendiğinde, Türkiye'nin Kuzey Irak politikasının, biri taktik diğeri stratejik olmak üzere, iki temel amacının olduğu görülmektedir.

Taktik amaç, iki hedefe yöneliktir: Birincisi, PKK'yı vurmak ve bölgeden atmak; bu hedefe büyük oranda ulaşılmıştır. İkincisi, bölgede ayırımcılara ve teröristlere yarayacak iktidar boşluğunu engellemek. Türkiye, Kuzey Irak'ta iktidar boşluğu yaratmamak için, Kuzey Iraklı Kürtlere her zaman yardım ve destekte bulunmuştur; bu yardımlar karşılığı, bölgede ayırımcıların, PKK'nın ve uzantılarının barınmamasını talep etmiştir; ancak, birleştirdiği ve güçlendirdiği Barzani ve Talabani güçlerinin, güçlenip birleştikçe, Kuzey Irak'ta da devlet kurabilir endişesini devamlı taşımıştır.

Türkiye'nin Kuzey Irak Politikasının stratejik amacına gelince, Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasını önleyemeye yönelik olduğu açıktır; çünkü, Kuzey Irak'ta kurulacak bir devlet, bölgedeki tüm dengeleri bozmaya matuftur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bu konuda vermiş olduğu tavizler ise, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti embriyonunu kendi eliyle besleme sürecinde bir çelişki yaratıyordu. Oysa, bölgeyle ilgili dış politikadaki bu çelişkilerin ve sorunların çözümlenmesinin, doğrudan doğruya Türk iç politikasındaki Kürt sorununun kalıcı bir demokratik çözüme ulaştırılmasına bağlı olduğunu görmek zorundayız.

Netice olarak, tarihsel ve bölgesel güç olarak Türkiye, Kuzey Irak'ta etkin rol oynamalıdır, muhtemel senaryolarda oyunun etkin aktörlerinden olmalıdır. Uluslararası ilişkiler, menfaatlar ve güçler üzerine kurulur. İyi oynayan, planlı ve hesaplı hareket eden kazanır. Oynamayan, gücünü kullanamayan, iyi niyet temennisinde bulunan, kendi temennisiyle baş başa kalır.

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay uzatılmasını Anavatan Partisi Grubu olarak müspet karşılıyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gökbulut.

Sayın milletvekilleri, iki grup sözcüsü de yaklaşık 10-10,5 dakika konuştu. Üç grup temsilcisi daha var. Yeni bir karar olmadığı için, saat 19.00'da çalışmamızı bitirmek durumundayız.

Eğer uygun görürseniz, bunu bitirdikten sonra, Millî Savunma Bakanlığı döner sermayesine ilişkin bir maddelik bir kanun tasarımız var; ikisini bir arada çıkarırsak, sanıyorum doğru bir iş yapmış olacağız. Ben, İçtüzüğün verdiği hakkı elbette tanımak zorundayım. Arkadaşlarımın takdirlerine sunuyorum.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Kaya; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmamı yapmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde, Kuzeyden Keşif Harekâtının çalışmaları, ülkemizce, tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallar esas alınarak gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede, Kuzeyden Keşif Harekâtı Kurallar ve İlkeler Belgesine ilaveten, Kuzeyden Keşif Harekâtı suçlarıyla ilgili hava sahası kontrolü devamlı emri ve angajman kuralları, harekâta ilişkin teknik düzenlemeleri içeren amir belgeler olarak yürürlükte kalmaya devam etmektedir.

Harekâtın, ülkemiz açısından başlıca yararı, ülkemizin sosyal ve ekonomik düzeni ile sınır güvenliğini tehdit eden yeni bir göç harekâtını önlemektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; harekâtın sona erdirilmesi açısından, hedef bölgesinde bu tehdidin tamamen ortadan kalktığını gösterecek koşullar henüz oluşmamıştır. Özellikle, Irak ile Birleşmiş Milletler arasında bir işbirliği zemininin halen oluşmamış olması ve Irak'ın kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda bir denetim mekanizmasının yeniden ihdası konusunda henüz mesafe alınamaması gibi nedenlerle, bölge halkının tedirginliğinin sürdüğü gözlenmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, kapsamlı bir çözüm çerçevesinde, konu, kitle imha silahları boyutuna odaklanmıştır. Temennimiz, bu konuda, Irak ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi arasında bir işbirliği zemininin süratle yaratılması ve bu suretle, Irak sorununun kapsamlı çözümünün sağlanabilmesidir.

Böylesi gerginlik ve belirsizliklerin mevcudiyetinin sürdüğü Kuzey Irak'ta, mevcut ortamda harekâtın devamı, dışpolitikamızın dengeleri açısından da önem arz etmektedir.

Irak'ın toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin muhafazası, Türkiye için büyük önem ve hassasiyet atfedilen ilkelerdendir. Esasen bu husus, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak konusunda kabul ettiği tüm kararlarda da ifadesini bulmaktadır. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Kuzeyden Keşif Harekâtına katılan ülkeler nezdindeki tutumumuzun temelini teşkil etmektedir. Bugün, Kuzey Irak'ta Türkiye'nin görmeyi arzuladığı ortam henüz tam anlamıyla tesis edilemediğinden, mevcut düzenlemenin belirli bir süre daha devamının yararlı olacağı düşünülmektedir. Türkiye, bugünkü düzenlemenin, en kısa zamanda bölgede barış ve istikrarın sağlanması suretiyle sona erdirilmesini arzu etmektedir.

Değerli milletvekilleri, güneydoğu komşumuz olan Irak'taki olaylar, ülkemizi de doğrudan, her boyutta, yakından ilgilendiren olaylardır. Türkiye Cumhuriyeti, bölgedeki olumlu ve olumsuz bütün olayları değerlendirecek, Kuzey Irak'taki Türkmen ve diğer grupları dinleyip sorunlarını çözecek bir güçtedir. Kuzey Irak'taki gelişmeler, Batılı ve Ortadoğulu ülkelerin düşünce ve davranışları ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyetinin Kuzey Irak politikası açıktır. Bunları şöylece sıralayabiliriz: Birincisi, Irak toprak bütünlüğünün korunması; ikincisi, Türkiye Cumhuriyetinin bölgede güvenliğinin ve ekonomik çıkarlarının sağlanması; üçüncüsü ise Irak Türkmenlerinin her türlü haklarının korunmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Kuzeyden Keşif Harekâtı, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere tarafından yürütülmektedir. Bütün gerginlik ve belirsizliklerin devam ettiği Kuzey Irak, dışpolitikamız açısından da çok önem taşımaktadır. Halihazırda, ülkemize Kuzey Irak konusunda, bölgede olumlu, yapıcı ve etkin bir rol oynama imkânını Kuzeyden Keşif Harekâtı kısmen de olsa sağlamaktadır. Kuzeyden Keşif Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Türkiye ile yürütülmekte ve kontrol Türkiye tarafından yapılmaktadır; Türkiye'nin de bölgede manevra kabiliyetini artırmaktadır. Bugün, Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmaktadır; ancak, ileride herhangi bir nedenle, Türkiye'nin istekleri dışında Irak coğrafyasının değişmesi söz konusu olduğunda, Kuzeyden Keşif Harekâtı üyesi olan ve içinde bulunan Türkiye'nin söz sahibi olmasının zarureti açıktır.

Değerli milletvekilleri, kuruluşundan bu yana Kuzeyden Keşif Harekâtında müttefik olduğumuz ülkelerin desteğiyle, Yumurtalık Boru Hattı yeniden açılmış, bölgedeki terör faaliyetlerinin yakından takibinde de Türkiye'nin istekleri doğrultusunda, yeni, olumlu boyutlara gelinmiştir. Ülkemiz, komşumuz olan Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasını, kardeş Irak halkının da normal hayat şartlarına dönmesini, Kuzey Irak'ta barış ve sükûnun oluşmasını istemektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti olarak, Irak'ın toprak bütünlüğüne önem verdiğimizi ve saygılı olduğumuzu ve böylece de bölge ve dünya barışına katkıların sağlanacağına inancımız tamdır; ancak, Kuzey Irak'ta sosyal ve ekonomik belirsizlikler devam etmektedir; bu durum da Türkiye'yi oldukça rahatsız etmektedir. Bazı ülkeler, Türkiye'nin aksine, Irak'ın toprak bütünlüğünün sağlanmasını, Irak'ta topyekûn demokratik bir ortamın oluşmasını, oluşacak demokratik ortam içerisinde Irak Türkmenlerinin de gereken yerlerini almalarını istememektedirler. Bugün, Irak'ta demokratik ortamın gelişmesi, tüm ülke halkının bölünmez bütünlüğü görüşümüz, Kuzeyden Keşif Harekâtı müttefik ülkeleri tarafından da kabullenilmesi gereken bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, son günlerde gerek iç ve gerekse dış basın ve toplantılarda Kuzey Irak, Kerkük ve Musul ile ilgili birtakım senaryolar ve varsayımlar görülmektedir. Bu senaryoların tamamındaysa, Irak'ta yeniden bir yapılanma söz konusu olduğunda, Batılıların, nasıl, kendi çıkarlarına petrol kaynaklarını kullanacakları yatmaktadır. Bugün, Türkiye için Kerkük ve Musul, hem Irak Türkmenleri açısından hem ekonomik açıdan hem güvenlik ve jeostratejik açıdan hem tüm Irak halkı açısından çok önemlidir. Bu durumu, Türkiye kendi açısından, bazı dost ve müttefiklerin de kendi açılarından iyice değerlendirmeleri gerekmektedir. Burada yapılacak bir yanlışın, sorunları çözmekten çok, sorunları daha da artırarak kronikleştireceğini herkes bilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak'ın sorunlarını Birleşmiş Milletler sistemi içinde bir an önce halletmesi, Türkiye, Irak, İran, Suriye, Kuveyt ve diğer dünya ülkeleri için çok önemlidir; Türkiye'nin arzu ve istekleri de bu yöndedir. Türkiye, dost ve güvenilir bir ülke olarak, bu amaçla, elinden gelen her çabayı da sarf etmeye devam edecektir. Ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi, Kuzey Irak'ta barış ve istikrar, beklenen seviyeye henüz tam olarak gelmemiştir. Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin bir süre daha uzatılmasının bölge için uygun olacağına inanmaktayız.

Konuşmama son verirken, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurunuz efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum ve yine sözlerime başlarken, Millî Takımımızın, dünya kupasında, Japonya'da göstermiş olduğu büyük başarıyı canı gönülden kutluyorum; ilgililere teşekkür ediyoruz ve başarılarının devamını diliyoruz.

Bugün, burada, Kuzeyden Keşif Harekâtının süresinin bir altı ay daha uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresini değerlendiriyoruz. Bu tezkere değerlendirilirken, tabiî ki, bunun bir geçmişi var. Bu tezkereler, çok değişik parlamentolarda, çok değişik zamanlarda gelmiştir; Türkiye'de de geliyor, bundan sonra da gelmeye devam edecektir; ama, ülkelerin tarih boyunca birtakım sıkıntıları olmuştur. Bu sıkıntılar, çoğu zaman... Coğrafyanın dayattığı sıkıntılar vardır, tarihî misyonun dayattığı  sıkıntılar vardır, kaynakların getirdiği sıkıntılar vardır ve çıkarları olan ülkelerin o bölgede ortaya çıkardığı sıkıntılar vardır. Dolayısıyla, böyle bölgelerde bulunan ülkeler, halklar, sürekli olarak problemlerle, kanla, gözyaşıyla, savaşla, iç problemlerle, dış problemlerle karşı karşıya kalırlar; uğraşırlar dururlar. Bu açıdan baktığımız zaman, Kafkaslarda, Balkanlarda ve özellikle Ortadoğu bölgesindeki problemlerin temelinde, coğrafyanın, tarihin dayattığı sıkıntıların yanında, aynı zamanda, bölgede çıkarı olan ülkelerin, çıkarlarını koruyabilmek, hedeflerini genişletebilmek ve buralardan kaynak temin edebilmek için yapmış oldukları senaryoların da çok büyük etkisi vardır. İşte, Ortadoğu'daki savaş ve Kuzeyden Keşif Harekâtının süresinin uzatılması olayını sadece olay olarak değerlendirecek olursak, daha, süreleri çok uzatmak mecburiyetinde kalırız gibi geliyor bana. Arkaplanı, bölgedeki hedefleri, çıkarları, senaryoları olabildiğince değerlendirmek ve geçmişten ders almak suretiyle oluşturacağımız jeopolitik ve stratejik politikaları ona göre yeniden şekillendirmek mecburiyetindeyiz.

Maalesef, Türkiye, uzunca yıllar, kendi içerisine kapanık bir şekilde, âdeta bir demirperde ülkesi gibi dışarıya kapalı, dışarıda gelişen olaylara kapalı bir şekilde dışpolitika yürütmüştür; âdeta çevresini görmezden, bilmezden, çevresinde gelişen olayları tanımazdan gelmiştir. Bugün, Kuzey Irak'ta meydana gelen olay, sadece Kuzey Irak'taki tarafların ortaya koymuş olduğu bir olay değildir. Batılıların ve özellikle ABD'nin bölgede çıkarları vardır. Bu bölgedeki çıkarların başında, ABD için en önemli olan konu, İsrail'in güvenliğinin sağlanmasıdır. İsrail'in güvenliğinin sağlanabilmesi için -İsrail için en büyük tehlike arz eden güç, bu bölgede Irak'ın askerî gücüdür- bu gücün zayıflatılması hedeflenmektedir. Bunun yanında, bir de, ABD için, bu bölgedeki kaynakların ve petrolün getirmiş olduğu çıkar çatışması vardır. Bu, sadece ABD'nin bugünkü çıkarları değil; bir Osmanlı Devleti yıkılırken bu bölgede "bir damla kan, bir damla petrol" parolasıyla yola çıkan İngiliz yöneticileri de, bu maksat ve gayelerin belki bir noktada gerçekleşmesi için, yine Kuzey Irak'ta yerlerini almışlardır. Dolayısıyla da, bu bölgedeki petrol kaynaklarına sahip olabilmek için, bölge ülkelerinin zayıflatılması lazım gelmektedir. Son zamanlarda, Türkiye'nin başına gelen -biraz önce değerli arkadaşlarımızın ifade buyurdukları- gailelerin açıklanması, bölgede istikrarsızlığın meydana getirilmesi, Batılı ülkelerin Türkiye'nin başına musallat ettikleri bir senaryodan başka bir şey değildir.

Gerçekçi olmak mecburiyetindeyiz, gerçekleri söylemek mecburiyetindeyiz. Kuzey Irak'la ilgili konularda, PKK ile ilgili konularda, doğu ve güneydoğuda cereyan eden olaylarda sürekli olarak güdülen, ABD'nin ve Batı'nın takip ettiği politika nedir; Türkiye'yi sürekli olarak komşularıyla problemli hale getirmek, sürekli çatışma ve sıcak ortamda tutmak ve dolayısıyla Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırmak ve dolayısıyla da sürekli olarak yanında ve kontrolünde tutma amacını hedeflemektedir. Buraya çıkan arkadaşlarımız "bu vesileyle Kuzey Irak'ı kontrol altında tutuyoruz" diyorlar; ama, kim adına, niçin?.. "Acaba, Kuzey Irak kontrol altında tutulmak istenirken, başka bir senaryo çerçevesinde Türkiye de kontrol altında tutulmakta mıdır" sorusu aklımıza gelmeden de edemiyoruz.

Mesela, yetkililer açıklama yaparlarken, Kuzey Irak'taki tehlikelerden ve güneydoğumuzda meydana gelen hadiselerde İran parmağı, Irak parmağı ve Suriye parmağının olduğu, bu güçlerin destek sağladıkları açıkça ifade edilmiştir; ama, bunun yanında, diğer ülkeler kastedilirken "birtakım dost ve müttefik bildiğimiz ülkeler de buraya destek veriyorlar" şeklinde, hep, tahtında müstetir bir zamirle ifade edilmiştir.

Dolayısıyla da, eğer biz şahsiyetli bir dışpolitika yürütmek istiyorsak, muhakkak surette, Türkiye'yi karıştıran, Türkiye'nin başına problem üreten ve bunun için senaryolar yazan çevreleri de Türk Halkına açıkça ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Eğer bir Şemdin Sakık'ın cebinde İsrail pasaportu değil de bir İran pasaportu olmuş olsaydı, acaba Türkiye'nin tavrı ne olurdu; bunu kendime sormadan edemiyorum. Dolayısıyla da, biz, tuttuk, Barzani'ye bir kırmızı pasaport verdik ve birtakım tehlikeleri de beraberinde getiren olaylar oldu; ama, bugün geldiğimiz noktada, acaba, biraz önce ifade edildiği gibi, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla Kuzey Irak'taki hadiseleri yönlendirme ve buradaki hadiseleri kontrol etme noktasında istediğimiz noktada mıyız diye düşündüğümüzde "maalesef" kelimesini söylemekten başka bir kelime bulamıyoruz. Dolayısıyla, politikalar gerçekçi olmalı, Türkiye dışpolitikasını tekrar gözden geçirmelidir.

Kuzey Irak ile Ortadoğu'daki problemler, bölge ülkelerinin işbirliğiyle, her alandaki işbirliğiyle, askerî alanda, ekonomik alanda, sosyal alandaki işbirliğiyle çözülür. Eğer bu bölgedeki problemleri bölge dışı ülkelerin katkılarıyla ve müdahaleleriyle çözecek olursak, o zaman bölge dışındaki ülkelerin senaryoları, hedefleri, çıkarları ve gelecekle ilgili hesapları ne yapacaktır; bu tabloda yer alacaktır; bugünkü tablo da bunun eseridir. Dolayısıyla, Türkiye, komşularıyla iyi ilişkiler kurabilmenin yolunu ve çaresini bulmak mecburiyetindedir. Komşularıyla iyi ilişkiler kuramayan ülkelerin bölgesel güç olma iddiaları da soru işareti taşıyacaktır.

Bunun yanında, ekonomik kalkınmayı sağlamadan, sosyal dayanışmayı sağlamadan, birtakım birlik ve beraberlik ifadelerini söylerken onun altyapısını oluşturacak millet ile devleti kaynaştıracak projeleri yürürlüğe koymadan, bölgede etkin bir güç olmamız da mümkün değildir; yani, sadece hamasî nutuklar çekmekle "dünyayı titretiriz" kelimelerini ifade etmekle, etkili olmamız ve etkin bir politika yürütmemiz de mümkün değildir. Onun için, Türkiye, önce kendi içinde kendi insanıyla barışık olmak durumundadır. Dolayısıyla, Türkiye, iç ve dış tehdit değerlendirmelerini tekrar gözden geçirmek mecburiyetindedir. Eğer bu değerlendirmeler yapılmazsa, korkarız ki daha çok Kuzey Iraklarla meşgul oluruz, onun getirmiş olduğu faturaları da ödemek mecburiyetinde kalırız.

Şimdi, Sayın Bakanımız biraz önce ifade buyurdular; dediler ki: "35 milyar dolarlık kaybımız var Kuzey Irak'taki kapının kapalı olmasından, boru hattının kapalı olmasından dolayı." Tabiî ki, bu, resmî bir ifadedir, kabullenmek durumundayız; ama, diğer ekonomik yetkililer ve ekonomik çevreler bu rakamı 50 milyar, 60 milyar dolar mesabesinde de ifade etmektedirler; ki, bunu 35 milyar dolar olarak kabul etsek bile, acaba bölgedeki sosyal kaybımız, o bölgedeki insanların kayıpları, huzur kaybı, Türkiye'nin buradaki hadiselerin önlenmesi için harcamış olduğu ve telaffuz edilen, 100 milyar dolarlarla ifade edilen rakamları bir değerlendirecek olursak, acaba bu bölgedeki olaylarda, bu bölgede uyguladığımız politikalar bize kaç yüz milyar dolara baliğ olmuştur diye de düşünmeden edemiyoruz; dolayısıyla, yapılacak olan iş, önce, Türkiye'nin, kendi içinde ekonomik kalkınmasını sağlaması, bu kalkınmayı sağlarken de, sosyal programlarını, devlet ile milleti kaynaştıracak çalışmaları tekrar değerlendirmesi gerekir. Bunlar yapılmadan, evinizin içi sağlam değilse, evinizin içi birbirine kenetlenmemişse, dışarıda yapacağınız birtakım hareketler, sizi tehlikeye atmaktan başka bir şey ortaya koymayacaktır.

Dikkat edecek olursanız, son Filistin hadiselerinde Türkiye, mazlum Filistin Halkının yanında birkaç açıklamayı yapınca, İsrail Dışişleri Bakanı "evi cam olanlar sözlerine dikkat etmek mecburiyetindedirler" deme cüret ve cesaretini göstermiştir. Dolayısıyla, çevremizdeki dost ve düşman değerlendirmesini yaparken soğuk savaş döneminden kalmış birtakım değerlendirmelere saplanıp kalmamız, gelecekle ilgili projeksiyonları ve projeleri de tehlikeye atacaktır. Bunun için, muhakkak surette, dışpolitikamızı tekrar değerlendirmek mecburiyetindeyiz ve şimdi, Kuzey Irak ile Amerika'nın birtakım harekât planları var. Bu harekât planları ortaya konulduğunda "Kuzey Irak'ın birliğinden, bütünlüğünden yanayız" diye yetkililerimiz sürekli olarak açıklamada bulunuyor, Birleşmiş Milletler açıklamalarda bulunuyor. Ben, Birleşmiş Milletlerin vermiş olduğu kararların hepsi olmasa da birçoğunun adaletli kararlar olduğu kanaatinde değilim; çünkü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri kendi bölgesel çıkarlarını ve ulusal hedeflerini dikkate alarak programlar yapmakta, kararlar almaktadır. Mesela, Bosna Hersek'te Sırplar bir soykırım yaparken, Birleşmiş Milletler aldığı kararla Bosna Hersekli Müslümanlara silah ambargosu uyguluyordu; şimdi, böylesine bir kararı adil olarak değerlendirmek mümkün değil. Yine Çeçenistan'da, yine Kafkaslar'da ezilen insanların, hiçbir zaman etnik kimlikleri ve dinî inançları dikkate alınarak Birleşmiş Milletler kararları uygulanmamaktadır. Yine, Filistin ve İsrail meselesinde, Birleşmiş Milletlerin İsrail'i frenleyici ve sınırlarına gelmesini temin edici 100'e yakın kararı olmasına rağmen İsrail hiçbirisini uygulamıyor, hiçbirisini uygulamamasına rağmen İsrail'e karşı da hiçbir yaptırım uygulamıyor; ama, Türkiye garantör olarak Kıbrıs'a çıktığı zaman, aynı Birleşmiş Milletler, Türkiye'ye ambargo uygulayabiliyor. Onun için, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını da siyasal çıkarlardan arınmış, o ülkelerin çıkarlarından arınmış, sadece insanlığın mutluluğu, huzuru ve dünyanın barışı için alınmış kararlar olarak telakki etmek ve sık sık ifade edildiği gibi "Birleşmiş Milletler çerçevesinde soruna çözüm bekliyoruz" demek, zannediyorum, bunca yaşanan olaylardan sonra biraz safdillik olur.

Onun için, Birleşmiş Milletler kararları da adil olmak durumundadır ve adaleti dünyaya getirmek durumundadır. Geldiğimiz noktada, Birleşmiş Milletlerin uygulamış olduğu politikalar da, maalesef, ne Ortadoğu'da ne Kafkaslar'da barışı, huzuru ve sükûnu getirememiştir. Dolayısıyla, Türkiye, Birleşmiş Milletlerde adil kararlar alınma noktasında gayret etmek mecburiyetindedir. Bu gayretin olabilmesi için de, Türkiye, Birleşmiş Milletlerde bir atağa geçmelidir. Bugünkü Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyinin oluşum tarzı, 1940'ların, 1950'lerin, İkinci Dünya Savaşının coğrafyasına ve siyasal bölüşümüne göre yapılmış bir düzenlemedir; Türkiye, bunu her zeminde ve zamanda ifade etmek suretiyle, bu etkinliğini ortaya koymak durumundadır.

Bunlar yapılmadığı zaman ne yaparlar; bir senaryo yazarlar önümüze koyarlar, biz de, bize verilen rolü, bölgemizde ve diğer yerlerde oynamak durumunda oluruz ki, verilen rolü oynayan ülkelerin bölgesel güç olmaları da, askerî ve ekonomik anlamda etkili bir güç olmaları da mümkün değildir.

Türkiye, uygulayacağı politikalarla, bize verilen, Türkiye'ye verilen rolleri oynamakla kendisini yükümlü hisseden bir ülke mi olacak, yoksa "bu rolü niçin bana veriyorsunuz; benim şöyle bir teklifim var, bu kararlara böyle bir katkıda bulunuyorum" demek durumunda olan bir güç mü olacaktır; buna karar vermek mecburiyetindedir. Maalesef, uygulanan politikalar, Türkiye'yi bölgesel güç olmaktan ziyade, kendisine verilen rolü üstlenecek bir konumda ve acziyet içerisinde bulundurmaktadır ki, bu da gelecek politikalarının oluşturulmasında, bölgesel barış, Türkiye'nin bütünlüğü ve gelecekteki hedefleri noktasında, Türkiye'nin elini zayıflatmaktadır. Sayın Başbakan "Amerika tatmin olmuşsa, biz de tatmin olmuşuzdur. Birleşmiş Milletler bu kararı vermişse, biz de aynen kabul ederiz" diyor; hiçbir itiraz cümlesi yok, Türkiye'nin çıkarlarını göz önünde tutan bir yaklaşım hiçbir zaman sergilenmiyor.

Şimdi, burada, Kuzey Irak'taki faaliyetlerden, yanıla yakıla, bütün arkadaşlarımız, hepimiz söz ediyoruz. Acaba, Kuzey Irak'taki oluşumların oluşma noktasında Türkiye'nin katkısı ne olmuştur diye, tatbik ettiğimiz ve ortaya koyduğumuz politikaları eleştirme ve buna gerçekçi çözümler bulma noktasında bir gayretimiz var mı? Bugünkü Türkiye, geçmiş dönemlerde, Kuzey Irak'ta seçimlerin yapılmasını, oradan gelen insanlara hararetle tavsiye etmiştir "seçimleri yapın, katkıda bulunalım; size katkıda bulunalım ki, bu seçimleri yapın" demiştir. Şimdi, Türkiye, oradaki seçimlerin yapılmasına, bir devletin nüvesinin atılmasına, parlamentonun oluşturulmasına bütün katkıyı sağladıktan sonra "burada birtakım gelişmeler oluyor bizim kontrolümüzün dışında" diyerek, Amerika'yı etkileyebileceğimizi düşünmek, zannediyorum ki, gerçekçi bir politika olmayacaktır. Onun için, bölgesel güçleri ve Türkiye'nin politikasını değerlendirirken, olayı sadece bir yönüyle ele almak bizi yanıltabilir; bu bir yönünden ziyade, tarihî perspektif içerisinde ve bugün yaşadığımız ortamda, bölgedeki ve bölgedışı ülkelerin hesaplarını da dikkate almak suretiyle, güçlü bir dışpolitikanın yürütülmesi gerekir. Ama ekonomik anlamda, ama sosyal anlamda, ama toplumsal yapı anlamında güçlü olmayan ülkelerin, böylesine güçlü bir dışpolitikayı yürütmeleri de mümkün değildir; yürütülemeyince de, bir başbakanın "50 milyar dolar dışborcunuz varsa, elbette her şeye he dersiniz" diye bir meşhur ifadesi vardı, o noktaya doğru gidilmektedir. Dolayısıyla, bunun sıkıntılarını da hep birlikte görüyoruz.

Şimdi, Amerika'nın, dünyada ve özellikle Ortadoğu'da girişmiş olduğu harekâtların ve yapmış harekât planlarının temelinde, terör, bir bahane olarak değerlendirilmektedir, bir bahane olarak ileriye sürülmektedir. Amerika'nın tek bildiği şey, bölgedeki çıkarlarıdır, bunu da yadırgamamak gerekir. Türkiye'de birtakım yerlerde harekât yapacaksa, birtakım faaliyetlerde bulunacaksa, elbette, Türkiye de çıkarlarını gözetecektir, gözetmek mecburiyetindedir; ama, biz, uyguladığımız ekonomik ve sosyal programlar çerçevesinde, kendimizi içerisinde hissettiğimiz ve öyle zannettiğimiz, dünyada oluşturulmuş birtakım askerî, ekonomik gruplar içerisinde kendimizi o kadar bağlı hissediyoruz ki, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler Bağdat'a ambargo uyguluyor, biz ambargonun bekçiliğini yapıyoruz. Halbuki, Amerika ve İngiltere, Ürdün üzerinden, Bağdat'a en fazla mal satan ülkelerin içerisindedir. Değerli milletvekili arkadaşlarımız Bağdat'ı ziyaret ettiklerinde "Bağdat'ın bütün marketlerinde, bütün caddelerinde ve işyerlerinde ABD ve İngiltere mallarının satıldığını gördük" dediler. Yani, İngiltere bile, Kuzey Irak konusunda bu kadar müdahil olmamasına rağmen, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 50 nci maddesine göre, insanî amaçla yapılacak ticaret noktasında Türkiye kadar hiçbir fedakârlığa katlanmamış olmasına rağmen, ondan azamî derecede istifade etmenin yolunu bilmiştir; ama, maalesef, biz "sizden yardım istemiyoruz, ticaret yapmak istiyoruz" demişizdir ve ticaret de yapılmıştır. Biraz önce Sayın Bakanımız izah ettiler, 35 milyar dolarlık bir zararla bu defter kapatılmamıştır, zarar da her gün artarak devam etmektedir.

Biraz önce arkadaşlarımız "eskiden bunun adı Çekiç Güç'tü, adı değiştirildi, Keşif Güç oldu" dediler; ama, bu, Keşif Güç olurken nelerin değiştirildiği üzerinde de maalesef durmadılar. 1996'nın aralık ayında Çekiç Güç olarak geldi; fakat, o zamanki iktidar, 54 üncü hükümet, Çekiç Güç'ün Türkiye için ortaya koymuş olduğu birtakım iddialar ve görünen birtakım olaylardan ders çıkarmak suretiyle tedbir aldı. Neydi; Çekiç Güç'ün, Türkiye'ye istihbarî bilgi sağayacağım derken, o bölgedeki terör örgütüne istihbarî bilgiler sağladığı noktasında ciddî kuşkular ve bulgular vardı. Hatta, aynı zamanda, Çekiç Güç'e ait birtakım askerî helikopterlerin, uçakların, Kuzey Irak'a yardım paketleri atıyoruz derken Cudi Dağına yardım paketleri attığı noktasında askerî çevrelerin bile birtakım iddiaları, birtakım söylentileri oldu.

BAŞKAN - Sayın Budak, 1 dakikanız kaldı...

YAKUP BUDAK (Devamla) - Bunun yanında "NGO" adı altında, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolumuzda yüzlerce sözde yardım kuruluşu, bölgede bölücülük faaliyetlerini destekliyorlardı. Bunların hepsi de "Çekiç Güç" adı altında organize olmuşlardı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bile, NGO üyelerinin sahip olduğu imkânlarla Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da dolaşamıyorlardı.

54 hükümet gelmiş, ne yapmıştır; bütün bu zararları telafi edebilmek için pazarlık yapmış, görüşmeler yapmış askerî çevreler ve ilgili ülkelerle, 1996'nın aralık ayında, Kuzey Irak'ta koordine merkezi olan Çekiç Güç'ün merkezini önce Güneydoğu Anadolumuza, oradan, askerî kara unsurlarını da getirmiş, bir süre sonra onların görevlerine son vermiş; NGO'ların Türkiye'den ve Kuzey Irak'tan çıkmalarını, bunun yanında ABD'ye müzahir olan, Çekiç Güç'e ve NGO'ya müzahir olan birtakım yerli unsurların da -6 000-7 000 civarındaki  insanın da- bu bölgeden çıkarılmasını ve sadece -biraz önce arkadaşlarımızın ifade etmiş oldukları- 55 civarında uçakla kuzeyden bir keşif harekâtının yapılmasını sağlamıştır.

Bütün bunlar görmezlikten gelinerek "sadece adı değiştirildi" demek, zannediyorum, gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bunun için, Keşif Harekâtı o günkü şartlarda belki gerekliydi, o günkü hükümet belki o kadar bir adım atabilmişti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP BUDAK (Devamla) - Sayın Başkan, cümlemi tamamlayayım...

BAŞKAN - Hayır; ben, sizi, 1 dakikanız kaldı diye ikaz ettim. Lütfen, teşekkür edin, saygılarınızı sunun ve bitirin efendim.

YAKUP BUDAK (Devamla) - O günkü hükümet belki bunu gerçekleştirebilmişti. Onun için, o günkü hükümetin üyelerini de tebrik ediyorum; Türkiye'nin önünü açmışlardır, aynı zamanda boru hattını ve Türkiye'ye 100 milyarlarca dolara mal olan sınır ticaretini açmışlardır. Ondan sonra gelen hükümetler, hemen, hem sınırı hem de boru hattını kapatmışlardır. Dolayısıyla, faydalı bir hareketti. Sonradan Keşif Güç haline dönüştü. Keşif Güç de, bugünkü yapısı itibariyle, biraz önce sözü edilen tehditleri Kuzey Irak'ta ortadan kaldırabilecek sosyal gelişmeleri takip edecek mahiyette değildir. Biz onun için, Saadet Partisi olarak, Keşif Güç'ün bu haliyle devam etmesinden, Türkiye'nin çıkarları ve bölgedeki gelişmeler açısından, pek fayda mülahaza etmiyoruz. Zaten, Keşif Güç'ün bünyesinde barındırdığı birtakım askerî güçler, Pirinçlik'te ve Adana'daki üste bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, Keşif Güç'ün bir an önce kaldırılması, bugünkü geldiğimiz noktada bölgede yaşanan olaylardan sonra, bir zaruret haline gelmiştir diyorum, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurunuz. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren 6 ay süreyle uzatılmasına yönelik Başbakanlık tezkeresi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, özellikle millî takımımızın Japonya'daki galibiyetinden duyduğumuz memnuniyeti belirtiyor, başta teknik direktörümüz olmak üzere, bütün futbolcularımızı ve taraftarlarını, tüm destekçilerini özellikle kutluyorum, teşekkür ediyorum. Çeyrek finalde de inşallah başarılı sonuçlar alacağız ve millî takımımız layık olduğu yere gelecektir.

Değerli milletvekilleri, dışpolitika, dış ilişkilerin önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Dış ilişkiler, ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel bağlantılarıyla birlikte, dışpolitikamızda da son derece önemli bir mihenk taşını oluşturmaktadır. Dışpolitika, millî çıkarlarımızın, millî güvenliğimizin ve özellikle de ülkemizin geleceğinin üzerinde önemle durduğu konularla ilgili oluşturulan en önemli unsurdur. Bu bağlamda, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili değerlendirmeyi yaparken, özellikle ülkemizin dışpolitikasının bugüne kadarki uygulamalarına, millî siyasetin bir parçası olarak da, özellikle kendisine güvenilen, itibar edilen bir devlet olarak geleneklerine ve aynı zamanda da bağlı bulunduğu statülere ve anlaşmalara da bağlı hareket ettiğine dikkat etmek gerekir. Bu bağlamda, millî tarihimiz, millî kültürümüz, millî mukaddesatlarımız ve mefahirimiz, bizi biz yapan değerlerimiz, bu aziz vatanda hür ve bağımsız yaşamanın kaynağını oluşturmaktadır. Millî tarihimiz, millî mukaddesatımız ve millî düşüncemiz, bizi hiçbir ideolojiye muhtaç etmeyecek zenginliktedir. Türkiye, bu zenginlikleriyle aydınlık bir geleceğe sahiptir, yeter ki, ülkemizin bu zenginliklerini en güzel şekilde kullanabilelim ve yine, yeter ki, dünyadaki oluşan birkısım teknolojik ve bilimsel gelişmelerle birlikte siyasî oluşumları da dikkatle takip edip, kendi politikalarımızı ona göre belirleyebilelim. Eğer, bizler, sadece geleneksel olarak, sadece dostluğa ve müttefikliğe dayalı bir politika oluşturmaya kalkarsak, sanıyorum orada yanlışlık yaparız. O halde, gerek küreselleşme gerek bölgeselleşme ve gerekse ulusal devlet kavramıyla birlikte, uygulamakta olduğumuz sözleşmeleri her geçen gün yenileyecek ve ona paralel olarak birkısım politikalar oluşturacak bir gayretin içerisine girmek durumundayız. Dışta güçlü devlet, zengin bir millet, dışpolitikamızın da bir parçasını oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, içerisinde bulunduğu jeostratejik ve jeopolitik konumu itibariyle üç ayrı kıtanın tam ortasında fevkalade önemli bir konuma sahiptir. Avrupa, Asya ve Afrika'yla birlikte bölge, her zaman tehditlere ve birkısım heveslere maruz kalmış ve mutlak surette burayla mücadele edilmiştir. Türkiye'nin bu bölgedeki önemi ve ayrıca petrol zenginliklerinin de merkezi konumunda olması itibariyle, çevresi, devamlı olarak büyük devletlerin hedefi haline gelmiş ve burada da birkısım faaliyetler ve hareketler oluşturulmuştur. Ancak, Türkiye üzerindeki oyunlarda, ideolojik hedeflere ulaşmada, hep iç unsurlar kullanılmıştır. O halde, bizim yapmamız gereken şey, iç tehdit ve tehlikelerle birlikte, çevremizdeki ve komşularımızdaki tehdit ve tehlikeleri de dikkate almak suretiyle, dış politikamızı, millî çıkarlarımızın gereği neyse ona göre yapmaktır. İşte bu bağlamda, Kuzeyden Keşif Harekâtını, o günkü şartları dikkate almak suretiyle değerlendirdiğimizde, bir haklılığın ve özellikle yanında yer almamız gereken bir önemli politikanın parçası olarak görmek mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, o günkü tarihte neler var: O günkü tarihte, eğer dikkat edilirse, Irak'ta Türkmenler, kendi bölgelerinden uzaklaştırılıyor ve göçe zorlanıyor, birkısım insanımız haksız bir şekilde öldürülüyor ve siyasî hiçbir hakları yok. Yine o günkü tarihler itibariyle söylüyorum; ilk defa, yani ilk göç hareketinin başlangıcında, Türkiye'ye 30 000, İran'a 70 000 olmak üzere, 100 000 kişi göçe zorlanıyor. Daha sonra da, 500 000 kişi Türkiye hudutlarına dayanıyor. Neden dayanıyor; kimyasal silahlara maruz kaldıkları için, toplu katliama maruz kalmaları düşünüldüğü için ve özellikle Irak yönetiminin kendi vatandaşlarına yönelik birkısım tehdit veya asimilasyon hareketlerine maruz kaldıkları için göçe zorlanıyor ve o göç sonucunda, Türkiye, 500 000 kişiyi kendi ülkesinde misafir etmek durumunda kalıyor.

Değerli arkadaşlar, bu 500 000 kişiyi Türkiye kendi hudutlarına kabul ederken, mutlak surette üzerinde durduğu nokta şu olmuştur: 500 000 kişiyi kabul mü edelim, 500 000 kişiyi geri mi gönderelim? 500 000 kişiyi geri gönderdiğimiz takdirde, onları bekleyen ölüm ve yok edilme. Eğer 500 000 kişiyi biz kabul edersek:

1.- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki vatandaşlarımızın akrabaları olması sebebiyle onlara yakınlık göstermiş oluyoruz.

2.- Tarihte her zaman asimilasyona ve ırk ayırımından dolayı da yok edilmeye mahkûm edilenlere kucak açmış olan bir Türk Milleti ve onun tarihine layık bir şekilde, yakışır bir şekilde kucak açma gibi bir uygulamayı gündeme getiriyoruz.

İşte Türk Milleti, özellikle ikinci şıkkı tercih etmek suretiyle, tarihe bir not geçmiştir. Ne zaman toplumlar ve insanlık bir tehdide veyahut tehlikeye maruz kalmışsa, her zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milleti onların yanında olmuş ve böylece, 500 000 Peşmergeyi kendi ülkesine kabul etmiş, barındırmış, her türlü zarurî ihtiyaçlarını karşılamıştır; ama, ne yazık ki, insanlıktan bahsedenler ve yine insan hak ve hürriyetlerini her zaman gündeme getirenler, Türkiye hudutlarına gelmiş olan 500 000 Peşmergenin zarurî ihtiyaçlarını karşılamayı bir tarafa bırakın, kendi ülkelerine bile kabul etme gibi bir cesareti ve insanlık değerini ortaya koyamamışlardır. İşte Türkiye, tarihe bir not daha geçmiştir.

Bu göç hareketinin insanî yönünü devam ettirmek, sınır güvenliğimizi sağlamak, kuzeydeki karışıklıkları sona erdirmek üzere, Güvenlik Konseyi kararıyla Çekiç Güç gündeme gelmiş resmî ifadesiyle Huzur Harekâtında Türkiye yerini almıştır.

Saddam yönetimi, Körfez Savaşı sonrasında kendisini desteklemeyen gruplara karşı, 1991 yılında soykırıma varan mücadele başlatmış ve bunun sonunda çok sayıda insan Türkiye'ye ve İran'a sığınmış. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, özellikle KDP Başkanı Mesut Barzani'nin de müracaatını dikkate almak suretiyle, bölge halkının güvenliğinin, iaşe ve iskânlarının temin ve kendi topraklarında yerleşmelerini sağlamak amacıyla 687 ve 688 nolu kararları almıştır. Konseyin 3 Nisan 1991 tarihli 687 nolu Kararında Irak'a ekonomik ambargo uygulanması öngörülmüştür. Irak'ın nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlarının yok edilmesi öngörülmüştür ve 150 kilometreden fazla menzile sahip olan silahların imhası ve söz konusu bu kararların her iki ayda bir gözden geçirilmesi uygun görülmüştür.

Konseyin insan haklarına ilişkin 5 Nisan 1991 tarihli 688 nolu kararıyla da sivil halka yönelik baskıların kınanması, Irak'ın, insanî amaçlı örgütler tarafından acil insanî yardım yapılmasına izin vermesi ve bu hususta gerekli kolaylıkları sağlaması öngörülmüştür. Uluslararası ve bölgesel güvenliği sağlamak amacıyla Irak'ın Türkler üzerindeki baskısını durdurması hususları da kabul edilmiştir.

Kitlesel göçün tekrarlanmaması ve bölgede tesis edilmiş bulunan barışın devamının sağlanması amacıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, 688 sayılı kararı göz önünde bulundurularak, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 17 Ocak 1991 tarihli 126 sayılı kararıyla, çokuluslu bir gücün topraklarımızda geçici olarak iskân edilmesine izin vermiş ve Türkiye'nin katılımıyla huzuru temin hareketi (Provide Comfort) başlamıştır.

Harekâta katılan koalisyon ülkeleri tarafından, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688 sayılı Kararından güç alarak, Amerika Birleşik Devletlerinin inisiyatifiyle, Irak'ın kuzeyinde, 36 ncı paralelin kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edilmiştir. Aynı zamanda, aynı kapsamda, güvenlik bölgesi tesis edilerek, Irak kuvvetlerinin güvenlik bölgesine girişi de yasaklanmıştır.

5 Nisan 1991 tarihinde insanî maksatla başlayan bu caydırma hareketi 1996 yılına kadar devam etmiş ve huzurun temin edildiği gerekçesiyle Fransa geri çekilmiş, Amerika Birleşik Devletleri ile İngiltere devama karar vermiştir. Türkiye, işte, bu noktada, bölgenin gözetlenmesi ve kontrolü amacıyla, Kuzeyden Keşif Harekâtının devamı noktasında bir güç oluşturulmasına, hem imkân vermiş hem de katılmıştır.

Değerli milletvekilleri, gerek Çekiç Güç diye isimlendirdiğimiz zamanda ve daha sonraki safhada, Kuzey Irak'taki boşluktan yararlanan, Türkiye üzerinde emelleri bulunan PKK terör örgütü ve benzeri bölücü örgütlerin ve birkısım ülkelerin, özellikle burayı kullanmak suretiyle, Çekiç Güç'ten de yararlandığı hususunda birtakım iddialar gündeme gelmiştir; ama, bu iddialara karşı, Türkiye, Genelkurmay Başkanlığımızın ve Silahlı Kuvvetlerimizin de dahil olduğu bir noktada, kuralları ve ilkeleri de belirleyerek, burada yerini almış ve bu suretle de, bölgenin güvenliğini sağlamada ve siyasî istikrarını temin etmede üzerine düşen görevi yapmak için politikalar oluşturmaya devam etmiştir.

Değerli milletvekilleri, Güvenlik Konseyinin Irak'a uyguladığı yaptırımlar nedeniyle bölgede ekonomik hayatın durması, ciddî istihdam sorunu da yaratmıştır ve bu ciddî istihdam sorunuyla birlikte, oradaki insanların, fevkalade büyük bir sağlık ve aynı zamanda, açlık sorunuyla karşı karşıya kaldığına dair bilgiler de intikal etmiştir. İşte, bu çerçeve içerisinde, Türkiye'nin içinde bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konumu, aynı zamanda, Irak'ın da gerek toprak bütünlüğünün ve gerekse siyasî birliğinin devamı, bizim politikamızın temelini oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, işte, Kuzeyden Keşif Harekâtının başlangıcından bugüne kadar, Irak'ın toprak bütünlüğü ve siyasî birliğinin temini ne kadar önemliyse, sınır güvenliğinin de sağlanması o kadar önemlidir. Eğer, Türkiye, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili uygulamaların kaldırılması istikametinde hareket ederse, o zaman, Irak, yeniden bütün silahlı kuvvetlerini kullanmak suretiyle, bu bölgede yeni bir tehdidin, yeni bir tehlikenin yaratılmasına da vesile olabilecektir. Bu noktadan hareket etmek suretiyle, Irak silahlı kuvvetlerinin, azamî seviyede kendi iç bünyesi içerisinde değerlendirmesi, harekâtın bir parçasını oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 11 Eylül 2001 tarihli terör olayından sonra, dünyada, uluslararası terör kavramı önplana çıkmıştır. Dolayısıyla, Türkiye, hem Kuzey Irak'taki yeni bir oluşumun Türkiye'ye getireceği güvenlik tehdidini dikkate almak -burada oluşturulacak bağımsız yeni bir siyasî oluşumun hem bölgeye siyasî istikrarsızlık sağlayacağı- hem de Türkiye'nin güvenliğini menfi yönde etkileyeceği noktasından hareket etmek suretiyle, bu hareketi desteklemekte ve hem de terör gibi fevkalade önemli uluslararası bir suçun ve hareketin karşısında olmak üzere, diğer ülkelerle işbirliği yapmak durumundadır; ancak, Avrupa Birliği dahil olmak üzere, terörün karşısında olduğunu söyleyenler, hem terörü destekleyen birkısım oluşumlara destek vermekte hem de kendilerini bazen bağımsız, bazen de özgürlük savaşçısı şeklinde tanımlamalarla onlara destek vermeye devam etmektedirler. Bu, bizim, Türkiye'nin en büyük handikabı ve üzerinde durması gereken en önemli husustur. Türkiye, ne Kuzey Irak'ta yeni bir Kürt siyasî oluşumunun sağlanmasına izin vermeli ve ne de bu bölgede terör örgütlerinin yaşamasına göz yummalı veya ona imkân vermeli ve ne de dünyada terör örgütlerinin gelişmesine imkân verebilecek hiçbir ülkenin desteğini, asla kabul etmemeli ve uluslararası noktaya gelmiş olan terörle mücadelede, yine, ittifakın içerisinde yer almalıdır.

Ekonomik ambargodan en büyük sıkıntıyı çeken Türkiye olmuştur, doğrudur ve halen de çekmektedir. Ayrıca, petrol boru hattının açılması, gerçekten önemli bir husustur.

Şunu unutmamak gerekir: Felsefî açılımlarla birlikte birkısım stratejik oluşumları geliştirmek şarttır. Dışpolitikalar, hiçbir zaman sabit olmaz; mutlaka, gelişen şartlara paralel olarak yeni birkısım imkânları, riskleri değerlendirerek, birkısım çıkarları sağlayabilecek gayretin içerisine girmek gerekir. Dışpolitikalar, riskler üzerine kurulmuştur. Riski kullanırsınız, istifade edersiniz ve dolayısıyla, millî çıkarınızın gereği ne ise, onu yapmış olursunuz.

Bu bağlamda, Kuzeyden Keşif Harekâtını, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına uygun olarak, Irak'ın toprak bütünlüğüne saygı, siyasî birliğinin muhafazası için fevkalade önemli olarak değerlendirmek suretiyle, bu harekâtın içerisinde yer almak ve burada siyasî istikrar sağlanıncaya kadar devam ettirmek mecburiyetinde olduğumuzu dikkate almak durumundayız. Ancak, benim üzerinde durduğum nokta şudur: Nükleer silahlarla ilgili talep edilen birkısım kontrollerin yapılmasına Irak'ın cevap vermemesi karşısında, bu harekâtın devam edeceği hususunda Güvenlik Konseyinin kararları vardır.

BAŞKAN - Sayın Bedük, son 1 dakikanız; lütfen tamamlayınız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, o zaman sormak gerekir; bu silahları, kim, ne zaman ve neden vermiştir? Bu bölgede, bu uzun menzilli silahların insanlığı ortadan kaldıracak şekilde kullanılmasına imkân verenler kimlerdir; onun da, mutlak surette, dikkate alınması gerekir.

Yine, bu bölgede siyasî istikrarın sağlanmasına yönelik olarak, Türkiye, hangi tarafta yerini alacaktır? Eğer, diyelim ki, Güvenlik Konseyinin kararlarına rağmen, Irak, ilk altı ay içerisinde, nükleer silahlarının var olup olmadığı hususundaki kontrollerle ilgili izin vermezse -on seneden beri izin vermemiş- yirmi seneye kadar daha bu izin vermemeyi devam ettirirse, acaba, bu Çekiç Güç, daha doğrusu, Kuzeyden Keşif Harekâtı devam edecek midir? Dolayısıyla, Türkiye, müttefikleriyle birlikte bu konuyu tekrar gündeme getirmeli, konu üzerinde önemle durmalı ve bütün bir hayatı boyunca, Irak'la, bu bölgede, bu kontrolün altında kalmayacak şekilde bir düzenlemeyi gündeme getirebilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

Şu andaki şekliyle Kuzeyden Keşif Harekâtının devam etmesi Türkiye'nin menfaatınadır ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti...

BAŞKAN - Sayın Bedük, lütfen, bitiriniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

Gerek hükümetin ve gerekse Genelkurmay Başkanlığının tespit ettiği kurallar ve ilkeler çerçevesinde, bu harekâtın devamından yana olduğumuzu belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Son olarak, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli konuşacaklar.

İçtüzüğe göre, çalışma süresinin Sayın Beyreli'nin konuşmasının bitimine kadar uzaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Eğer arkadaşımız konuşmasını kısa tutarsa, daha sonra şahsı adına bir konuşma talebi var, onu da bitirip, oylamasını yapabiliriz muhterem milletvekilleri.

Buyurunuz Sayın Beyreli. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay daha uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini belirtmek üzere huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Bilindiği gibi, 1991 yılındaki Birleşmiş Milletler kararından sonra, Çekiç Güç olarak faaliyet gösteren çokuluslu güç, 1996'dan bu yana, işlev ve içerik değiştirerek, Kuzeyden Keşif Harekâtı adı altında görevini sürdürmektedir.

Her ne kadar, bu iki gücün işlevleri ve yapıları aynı değilse de, bu faaliyetlerin, Kuzey Irak'taki denetimleri sürdürmek maksadıyla yapılan anlaşmalar ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda sürdürüldüğünü hatırlatmakta yarar görmekteyim.

Bu harekât, Türkiye'nin belirlediği sınırlar çerçevesinde faaliyet göstermekte, bu hava gücü, İncirlik'teki ortak savunma tesislerini kullanmaktadır.

Bu harekât Türkiye'ye ne kazandırmakta ya da ne kaybettirmektedir? Bu harekâtın Türkiye için önemi nedir? Bu harekât, müttefiklerimiz için, dünya için ne anlam ifade etmektedir? Bu noktada, iki yıl önce, ABD Temsilciler Meclisindeki sözde Ermeni soykırımının kabulüne ilişkin yasa tasarısının gündeme alınması çabaları üzerine, üyesi olmaktan gurur duyduğum Türkiye Büyük Millet Meclisinin, grubu bulunan bütün partilerin katılımıyla dünyaya duyurduğu mesajını hatırlatmak istiyorum. Yüce Meclisimiz, mesajında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dönemsel olarak onayına sunulan Kuzeyden Keşif Harekâtı konusunun, doğacak olumsuz ortamdan etkileneceğini hatırlatmıştı ve yine, Yüce Meclisimiz, açıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Kuzeyden Keşif Harekâtının süresinin uzatılmasını, değişen koşullar çerçevesinde değerlendireceğini belirtmişti.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin sözde Ermeni soykırımı tasarısı için ABD'ye ithafen yayımladığı bu sert bildiriyi hükümetimiz de aynen benimsemişti. Bunun üzerine, ABD Büyükelçisi Pearson, gerekli görüşmelerde bulunmak için, zaman yitirmeksizin, ülkesine gitmişti. Daha sonra, bildiğiniz gibi, Clinton ve ABD Genelkurmay Başkanı, Temsilciler Meclisi Başkanına birer mektup yazarak, devreye girmişlerdi. Daha sonra da, hatırladığımız gibi, tasarı, Amerikan ulusal çıkarları gerekçe gösterilerek, geri çekilmişti.

Kabul edelim ya da etmeyelim, bu sonucun alınmasında, Meclisimizin ve hükümetimizin net tavrı, Amerika Birleşik Devletlerindeki yönetimin sözde Ermeni soykırımı tasarısına karşı ısrarlı muhalefeti ve ABD'deki diplomatlarımızın yoğun çabalarının yanı sıra, Kuzeyden Keşif Harekâtının Türkiye'deki varlığı ve Türkiye'nin bu harekâta ilişkin yeni bir değerlendirme yapacağını ima etmesi de, sonuca büyük etki ve katkı sağlamıştır.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, Çekiç Güç ile ilgili Demokratik Sol Partinin de, diğer bazı partilerin de çeşitli eleştirileri vardı. Bu eleştirilerin birkısmını haklı çıkaracak olaylar zaman zaman meydana geliyordu, dolayısıyla, kamuoyunda sürekli tartışma konusu oluyor, gündemden hiç düşmüyordu; ama, ondan sonra gelen Kuzeyden Keşif Harekâtı adı altında bu bölgede denetim yapan harekât ve hava gücü, Çekiç Güç'le çok fazla ilgili değildir ve alakası da yoktur.

Bugün, Irak'ta var olduğu söylenen biyolojik ve kimyasal silahların denetimi yapılamamıştır. Irak, hâlâ Birleşmiş Milletlerin güvenini kazanamamıştır. Irak'taki sıcak çatışma ortamı ve düzensizlik devam etmektedir.

Kuzeyden Keşif Harekâtı, Türkiye'nin belirlediği ilke ve kurallar çerçevesinde görev yapmaktadır. Bu harekâtta Türkiye'nin denetim yetkisi çok fazladır.

Şu bir gerçek ki, bu bölgede sınır güvenliğimizle ilgili tehdit tamamen ortadan kalkmamıştır. Bu tehditleri ortadan kaldıracak şartlar henüz oluşmamıştır.

Ayrıca, şu gerçeği de kabul etmemiz gerekiyor; Kuzey Irak'ta bu harekâtın devam etmesi, dış politikamızın dengeleri bakımından da gereklidir. Kuzeyden keşifle ilgili bölgede süre gelen harekâtlar, Kuzey Irak'ta artan güvenlik ve istikrarla ters orantılı olarak azalacak, hızını kaybedecektir.

Birleşmiş Milletler kararları doğrultusunda kitle imha silahlarının denetlenmesi, Irak tarafından engellendiği sürece, bölgedeki gerginliğin azalmayacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Birleşmiş Milletlerin Irak'a yaptırımları sürecektir. Yakın zaman içerisinde de bu durumun iyi yönde değişeceğine dair bir işaret yoktur.

Biz, ülke olarak Irak ile ilişkilerimize her zaman önem veriyoruz. Irak'ın Birleşmiş Milletler kararlarına ve denetimlerine uyması gerektiğini de, yine her vesileyle vurguluyoruz.

Irak'la ilişkilerimizin daha da ileriye götürülmesi amacıyla, bildiğimiz gibi, Bağdat'taki temsilciliğimiz, 57 nci hükümet döneminde yeniden büyükelçilik düzeyine çıkarılmıştır.

Yine, bu ülkedeki müteahhitlik hizmetlerimizde ve ticaret hacmimizde -Birleşmiş Milletler denetiminde yapılmak kaydıyla- çok olumlu gelişmeler olduğunu gözlemliyoruz. Irak'la olan ticaret hacmimiz milyar dolarlar seviyesine ulaşmıştır.

Daha önceki koşullardan farklı olarak, 11 Eylülde meydana gelen terör olaylarından ve teröre karşı oluşan dünya genelindeki hassasiyetten sonra bölgenin önemi daha da artmıştır. Denetimsiz bir Kuzey Irak'ın, özellikle bu dönemde ülkemize zararı çok fazla olacaktır. Terörist faaliyetlerin bu bölgeye sızma ihtimali mutlaka bertaraf edilmeli, kontrol elden bırakılmamalıdır. Bunun için, bu dönemde Kuzeyden Keşif Harekâtının önemi daha da artmıştır. Bu doğrultuda hükümetimiz, mevcut koşulların bir müddet daha devamında yarar görerek bir tezkere göndermiştir Meclisimize.

Demokratik Sol Parti Grubu olarak, hükümetimizin, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay daha uzatılmasıyla ilgili tezkeresine, bu harekâtın gerçek amaç ve işlevi doğrultusunda sürdürülmesi yönündeki inanç, dilek ve temennilerimizle olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Beyreli.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Şevket Bülend Yahnici.

Buyurunuz Sayın Yahnici. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET BÜLEND YAHNİCİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler; vaktin ilerleyen bir hal aldığını biliyorum; sizleri, çok fazla işgal etmek istemiyorum.

Kuzeyden Keşif Harekâtının uzatılmasına dair görüşmelerle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bugün burada, dışpolitikamızı ilgilendiren çok önemli konuların dile getirildiğine hep beraber şahit olduk; fakat, bu kadar önemli dışpolitika konularının konuşulduğu bir günde hükümet var, ilgisi itibariyle Millî Savunma Bakanlığı var; ama, Dışişleri Bakanlığı yok; herhalde, bu görüşmelere ilişkin tutanakları yakından inceleyecektir ümidindeyim, incelemesi gerektiği inancındayım.

Burada çok önemli sözler söylendi, çok önemli görüşler belirtildi. Bir kere, Kuzeyden Keşif Harekâtının bu bölgede yaşanmasına, bu harekâtın yürütülmesine sebep olan şartlar dile getirildi. Harekâtın başlamasından günümüze kadar geçen gelişmeler dile getirildi ve yıllar açısından da önümüze bir perspektif konulmak suretiyle, en azından, altı ay süreyle uzatmanın şartları görüşüldü.

Ben yeni, taze milletvekili olarak buraya geldiğimizde, 18 Nisan seçimleri sonrasındaki ilk görüşmede Grubum tarafından  "Kuzeyden Keşif Harekâtı görüşülecek, Genel Kurulda bu konuyla ilgili görüşlerimizi sen anlat, bu konuda seni görevlendirdik" denildiğinde, konuyu inceleme fırsatı bulmuştum. O günden bugüne, Kuzeyden Keşif Harekâtının ne olduğu, muhtevası nedir gibi konulara ilk o vesileyle şahit oldum. Eski tutanakları okudum; o gün bugündür, aslında pek çok şeyi aynıyla tekrarlayarak geliyoruz. Kaçıncı görüşmedir bilemiyorum; ama, gerekçeleri belki de aynı olmak kaydıyla, aynı gerekçeleri de söylemek kaydıyla altışar ay süreyle uzatmaya devam ediyoruz. O konuşmadan sonra -burada ilk defa söylüyorum- Sayın Bahçeli bana dedi ki: "Sen Genel Kurulda bir konuşma yapmışsın, bu konuşmada, âdeta, Irak'ın bölünmüşlüğünden bahsetmişsin; bu, Türkiye'nin dış politikasına aykırı; Dışişleri bu işten rahatsız oluyor..." Dışişlerindeki görevliler tarafından da benzer sözler bana sarf edildi.

Şimdi, 36 ncı paralelin güneyi var, 36 ncı paralelin kuzeyi var. 36 ncı paralelin kuzeyinde fiilî bir durum var, 36 ncı paralelin güneyinde de Saddam rejimi var. Aşağıda Saddam rejimini ilgilendiren azınlıklar; etnik veya mezhep azınlıkları var, Şiî meselesi var, Sünnî-Arap meselesi var, 36 ncı paralelin kuzeyinde Musul'da ve güneyinde Kerkük'te 2 500 000'i mütecaviz Türkmen nüfusu var, bir nebze az da olsa güneyde Kürt var.

Kuzeyde ise, Kürt nüfusu var, Kürt grupları var, Türkmen nüfusu var; ama bu, Türkmen nüfusunun dörtte biri civarında. Erbil ve çevresinde yaşayanlar kuzeyde kalmış ve Türkmen meselesi; Türkmenler bir kısmı da bölünmek suretiyle kuzeyde ve güneyde, bir kısmı örsle çekiç gibi, bir kısmı Saddam'ın insafına veya insafsızlığına, bir kısmı da kuzeyde Barzani veya Talabani kuvvetlerinin insafına veya insafsızlığına terk edilmiş vaziyette...

Şimdi Türkmen bu kaderi yaşarken, biz, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla, sebebi ve gerekçeleri ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu olarak bir şeye imkân veriyoruz, cevaz veriyoruz; altı ay süreyle bunları uzatmak suretiyle, irademizi ortaya koyuyoruz ve bunun karşılığında bir şey bekliyoruz. Beklediğimiz nedir; beklediğimiz, Irak'ta bundan sonra teşekkül edebilecek bir oluşumda, demokratik ve sivil bir Irak'ta -eğer olursa- Kuzey Irak'la Güney Irak'ın halinin ne olacağıdır? Burada, Amerika Birleşik Devletlerinin bölgeye ve Irak'a bakışı çok büyük rol oynamaktadır, önem kazanmaktadır. Bunu gözden ırak tutmamalıyız; dış politikamızda da tutmamalıyız, ilişkilerimizde de tutmamalıyız, dış politikamızda Amerika Birleşik Devletlerine bunu mutlaka mutlaka hatırlatacak girişimlerimiz olmalıdır Dışişleri Bakanlığı olarak, Hükümet olarak, Millî Savunma Bakanlığı olarak. Türkiye, Kuzeyden Keşif Harekâtını devem ettirmek suretiyle bir fedakârlık yapıyorsa bu fedakârlığın karşılığını almak durumundadır. Kerkük'ü bir başka kuvvete ve güce vermek bunun karşılığı olmamalıdır. Bunu Türk dış politikası çok ciddî olarak takip etmek durumundadır. (MHP sıralarından alkışlar)

Bugün, bin yıllık Kürt şehri olan Erbil'in, bir başka gücün, bir başka kuvvetin, bir başka hâkimiyetin eline geçtiğinden bahsedildi, burada arkadaşlarımız bahsettiler. Aynı şekilde Kerkük boşaltılmıştır. Bir başka zulüm, Saddam rejimi tarafından, Müslüman olan insanlar tarafından Müslüman Türke karşı yürütülmektedir. Bunun izahı da yoktur, bunun insanlık açısından da Müslümanlık açısından da izahı yoktur; ama, benim insanım orada çileye mahkûm edilmiştir. Elli yıldır, 1950'den bu tarafa, örsle çekiç arasında Türkmenler ezilmektedir.

Şimdi, Kuzeyden Keşif Harekâtının süresinin burada altı ay daha uzatılmasına karar verelim, vereceğiz de; ama, bunun karşılığında, kapalı kapılar arkasında, birtakım, var olduğu söylenilen pazarlıklar yapılıyorsa ve bu pazarlıklarda Bir Türkmen şehri olan, on asırlık Türkmen yurdu olan Kerkük, bir şekliyle bir başka gücün ve hâkimiyetin, pazarlık konusu olarak, Amerika Birleşik Devletleri tarafından, bir pazarlığın neticesi olarak bir başka güce verilecekse bunun karşısında olmak zorundayız. (MHP sıralarından alkışlar)

Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili bir şeyi unutmadan söylemek lazım. Arkadaşlarımız söylediler ben tekraren söylüyorum: Amerika Birleşik Devletleri ne istediğini ortaya koymalıdır. 36 ncı paralelin güneyinde Saddam rejimini devirmek mi istiyor, Saddam'ı ortadan kaldırmak mı istiyor; bunu ortaya koymalıdır. On sene evvel koyamamıştır, koymamıştır. On sene evvel kararlı olsaydı on sene sonra yeni bir Irak harekâtı, Amerika açısından gündemde olmazdı, dünya açısından gündemde olmazdı.

Şimdi, bu iş, Amerika Birleşik Devletleri tarafından yeniden gündeme getiriliyorsa, neticesi ne olacaktır? Bunu, dünyada, en çok  bilmek durumunda olan ülke Türkiye'dir. (MHP sıralarından alkışlar) Türkiye, güneydoğusunun güneyi itibariyle Kuzey Irak'la ilgilidir. Kuzey Irak, Türkiye için çok önemli bir hadisedir. Türkiye için, güneydoğunun güneyi Kuzey Irak, en az Kıbrıs kadar millî bir davadır. (MHP sıralarından alkışlar)

Burada söz alan arkadaşlarımın, diğer partiler adına konuşan arkadaşlarımın konuyla ilgili hassasiyetlerini ben de paylaşıyorum. Bunun, bütün konuşmacı arkadaşlarım tarafından bir millî hassasiyet olarak dile getirilmesinden duyduğum memnuniyeti bir kere daha Yüce Meclise belirtmek istiyorum; ama, 36 ncı paralelin kuzeyi ne olursa olsun diyerek bölgeden çekip gidecek bir Amerika'ya tahammülümüz olmadığını, böyle bir dışpolitikaya tahammülümüz olmadığını, Amerika Birleşik Devletleriyle çok iyi konuşmak gereklidir diyerek sözlerimi tamamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yahnici.

Sayın milletvekilleri, çalışma süresi itibariyle  birkaç dakikaya daha ihtiyacımız olacak; çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tezkereyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan "Kuzeyden Keşif Harekâtı"nın görev süresinin 30 Haziran 2002 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Olağanüstü halin iki ilden kaldırılmasına, iki ilde dört ay daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile sözlü soruları ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Haziran 2002 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.01

 


VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, gübre fabrikalarının üretimde kullandığı doğalgaza ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu’nun cevabı (7/7119)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.