Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 90       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

79 uncu Birleşim

27 . 3 . 2002 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Artvin İli ve Artvinlilerin sosyal ve ekonomik sorunları ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Adana Milletvekili Yakup Budak'ın, muhtarların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Ordu Milletvekili İhsan Çabuk'un, Ordu İlinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 20 arkadaşının, uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270)

2. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve 20 arkadaşının, olası bir depreme karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/271)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı: 786)

3. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname İle Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

7. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685)

8. – Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/913) (S. Sayısı: 770)

9. – Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı: 833)

VI. –  SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların verdiği kredilere ve Devlete maliyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5868)

2. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporunda Ziraat Bankası yetkilileri tarafından bazı firmaların borçlarının silindiği hakkındaki iddiaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6026)

3. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, pancar üreticilerinin kredi borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6071)

4. – İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, şehir içindeki sanayi tesislerine İstanbul-Kağıthane'deki patlamaya ve LPG istasyonlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6117)

5. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, ülkemizde yatırım yapan kuruluşların karşılaştıkları sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6130)

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa İlinin bazı ilçelerindeki çıraklık ve yaygın eğitim yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6160)

7. – Afyon Milletvekili Gaffar Yakın'ın, 1999 yılından itibaren belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/6167)

8. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un, Trabzon'daki öğrenci yurtları ile ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6183)

9. – Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in, Bitlis-Mutki İlçesi Millî Eğitim Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6187)

10. – Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu'nun, Türkiye-AB ilişkilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/6195)

11. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, Bayburt Demirözü Baraj suları altında kalacak arazi ve yerleşim yerlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6201)

12. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu'nun;

Acil kurtarma botu ihalesine,

- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün;

Acil müdahale botu ihalesine,

- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun;

Acil müdahale botu ihalesiyle ilgili iddialara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun cevabı (7/6209, 6213, 6217)

13. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Denizli Çocuk Yuvası ve Yetiştirme Yurdu ile Huzurevi sakinleri için düzenlenen geceyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/6228)

14. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6276)

15. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, kaçak elektrik kullanımına ve sulama kooperatiflerinin kullandıkları elektrikle ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6345)

16. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, 2425 Sayılı Kanuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/6576)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik, Afganistan'da görevli Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) Komutanlığının ülkemizce devralınmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı;

Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük İli ile KARDEMİR'in sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu,

Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, Nazım Hikmet'in vatandaşlıktan çıkarılma kararının uygulanması sırasında yapıldığı iddia edilen hukukdışılığa ilişkin gündemdışı konuşmasına da İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen,

Cevap verdi.

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi'ye ait, gündemin 123 üncü sırasında yer alan 3/397,

İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'a ait, gündemin 42, 43, 44, 45, 46, 105, 120, 148 ve 175 inci sıralarında yer alan 3/371, 3/307, 3/393, 3/395, 3/396, 3/413, 3/346, 3/465, 3/509,

Ağrı Milletvekili Musa Konyar'a ait, Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonda bulunan 3/587,

Esas numaralı dosyaların, 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmek üzere Başbakanlığa geri verildiği Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 20 arkadaşının, madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin, Tunus Meclis Başkanı Fouad Mbazaa'nın davetine icabetle Tunus'a yapacağı resmî ziyarete katılmaları siyasî parti gruplarınca bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen bir üyenin, İspanya Parlamentosu Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonu Başkanı M.Jesus Lopez-Medel Bascones'in daveti üzerine, 11-12 Nisan 2002 tarihlerinde Madrid'de yapılacak olan Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Üye Ülkeleri Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonları Başkanları Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık,

Turizm Bakanı Mustafa Rüştü Taşar'ın, 10-14 Şubat 2002 tarihlerinde Suriye'ye yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık,

Tezkereleri ile;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 286 ncı sırasında yer alan 770 sıra sayılı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı:527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanun Tasarısının (1/744) (S.Sayısı: 786) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi;

Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/960) (S. Sayısı: 839) görüşmeleri tamamlanarak, tümünün kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

27 Mart 2002 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.37'de son verildi.

 

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Mehmet Ay

Kemal Albayrak

Gaziantep

Kırıkkale

Kâtip Üye

Kâtip Üye


         No. : 110

II. – GELEN KÂĞITLAR

27 . 3 . 2002 ÇARŞAMBA

Teklifler

1. - Denizli Milletvekili Salih Erbeyin'in; 1136 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir Cümle İlave Edilmesine Dair Kanun Teklifi (2/921) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002)

2. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan ve 2 Arkadaşının; Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/922)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002)

Raporlar

1. - Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/951) (S. Sayısı : 841) (Dağıtma tarihi : 27.3.2002) (GÜNDEME)

2. - Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Adalet, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/954, 2/879) (S. Sayısı : 842) (Dağıtma tarihi : 27.3.2002) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Cumhurbaşkanının malvarlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6675) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002)

2. - Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın, kırmızı bültenle aranan bir şahsın Türkiye'ye getirilememesinin nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6676) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002)

3. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Rize Organize Sanayi Bölgesi için yapılacak kamulaştırmaya ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6677) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002)

4. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, imam hatip lisesi öğrencilerine polisin yaptığı müdahaleye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli ) yazılı soru önergesi (7/6678) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Yenimahalle İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6679) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

6. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Şereflikoçhisar İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6680) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

7. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Sincan İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6681) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

8. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara- Polatlı İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6682) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

9. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Nallıhan İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6683) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

10. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Mamak İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6684) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

11. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kızılcahamam İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6685) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

12. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Keçiören İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6686) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

13. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kazan İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6687) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

14. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kalecik İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6688) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

15. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Haymana İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6689) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

16. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Güdül İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6690) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

17. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Gölbaşı İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6691) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

18. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Evren İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6692) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

19. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Etimesgut İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6693) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

20. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Elmadağ İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6694) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

21. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çubuk İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6695) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

22. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çankaya İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6696) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

23. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çamlıdere İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6697) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

24. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Beypazarı İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6698) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

25. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Bala İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6699) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

26. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Ayaş İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6700) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

27. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Altındağ İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6701) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

28. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Akyurt İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6702) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

29. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Yenimahalle İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6703) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

30. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Şereflikoçhisar İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6704) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

31. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Sincan İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6705) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

32. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Polatlı İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6706) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

33. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Nallıhan İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6707) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

34. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Mamak İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6708) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

35. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kızılcahamam İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6709) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

36. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Keçiören İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6710) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

37. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kazan İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6711) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

38. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kalecik İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6712) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

39. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Haymana İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6713) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

40. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Güdül İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6714) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

41. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Gölbaşı İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6715) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

42. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Evren İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6716) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

43. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Etimesgut İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6717) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

44. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Elmadağ İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6718) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

45. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çubuk İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6719) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

46. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çankaya İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6720) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

47. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çamlıdere İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6721) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

48. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Beypazarı İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6722) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

49. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Bala İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6723) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

50. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Ayaş İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6724) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

51. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Altındağ İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6725) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

52. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara-Akyurt İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6726) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002)

53. - İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in, TBMM binalarında sigara içilmesinin önlenmesi için alınacak tedbirlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/6727) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

54. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki korunmaya muhtaç çocuklara verilen hizmetlere ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/6728) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

55. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki sivil savunma birimleri ve hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6729) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

56. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki sağlık birimleri, sağlık personeli ve sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6730) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

57. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki spor tesislerine ve yatırımlarına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/6731) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

58. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerinde İller Bankası kanalıyla yapılan yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6732) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

59. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki tarım ve hayvancılık faaliyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6733) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

60. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara Gümrüğünde son beş yılda gerçekleşen işlem hacmine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/6734) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

61. - Kütahya Milletvekili Ahmet Derin'in, Kütahya Sanayi Sitesindeki Halk Bankası şubesinin kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6735) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 20 arkadaşının, uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002)

2. - Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve 20 arkadaşının, olası bir depreme karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/271) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

27 Mart 2002 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Artvin İli Çoruh havzasında yapılacak barajlar merkezinde çıkarılacak madenlerin Artvin İline etkileriyle ilgili söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik'e aittir.

Sayın Çelik, buyurun; Artvin'den Bursa'ya uzun bir hat...

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Artvin İli ve Artvinlilerin sosyal ve ekonomik sorunları ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Karadenizimizin yeşil incisi Artvin ve çilekeş Artvinlilerin sorunlarını dile getirme fırsatı veren Sayın Başkana teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yüzölçümü 7 436 kilometrekare olan, 1990 nüfus sayımında 213 000 nüfusa sahipken, 2000 nüfus sayımında 191 000'e gerileyen, arazi yapısı tarıma elverişli olmayan, başta Murgul Bakır İşletmeleri olmak üzere, mevcut sanayi işletmeleri kapanan, kültür ve eğitim düzeyi en yüksek, asayiş bakımından en huzurlu ilimiz olan Artvin'de, son yıllarda iki konu Artvinlilerin huzurunu iyice kaçırmıştır.

Bunlardan birincisi, Türkiye'deki toplam elektrik ihtiyacının yüzde 10'unu karşılayacak olan Çoruh havzasındaki barajlar projesidir. Her ne kadar bu hükümetin politikaları sayesinde işletmeler, sanayi tesisleri kapanıyor ve enerji fazlasından bahsediliyorsa da, gelişen, kalkınan, istihdam yaratan Türkiye için enerji çok önem arz etmektedir. Bundan dolayı, Çoruh havzasındaki barajlar projesini ülkenin geleceği açısından hepimiz ve Artvinliler önemsemekteyiz. Yalnız, ülkenin yeni enerji kaynaklarına kavuşması ne kadar önemli ise, bu kaynakların hedefi olan insanın huzuru ve mutluluğu da o derece önemlidir; yani, kalkınma hamleleri insanın huzurunu bozmaya yönelik olmamalıdır. Çoruh havzasındaki baraj projeleri 440 kilometrelik yeni yol yapımı ihtiyacını doğurmaktadır ki, bu rakam, Artvin İlinde cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yol miktarı kadardır.

Ayrıca, havza üzerinde yapılacak Yusufeli Barajıyla, Yusufeli İlçemiz sular altında kalacaktır. Ülkemizin en fazla ihtiyaç duyduğu kardeşlik, güven, barış, dayanışma gibi güzel hasletleri bünyesinde barındıran, suç ve suçlunun konuşulmadığı, cezaevi her zaman boş olan, örnek vatandaşlarımızdan oluşan Yusufeli halkı soruyor: Baraj yapımını üstlenen konsorsiyumdan yabancı firmalar çekildiler; barajın kaderi ne olacak? Barajın yapımıyla ilgili bakanlığımız ne düşünüyor? Yusufeli'ni sular altında kalmaktan kurtaracak alternatif projeleri, sivil toplum örgütleri bakanlığınıza sunmuştu; yani, ikili proje yerine üçlü proje tekliflerini bakanlığımız nasıl değerlendirmektedir?

Takriben 30 000'e yakın kişiyi evsiz bırakacak olan yöre halkının geleceği konusundaki belirsizlik ve yetkililerin bu konuda net açıklama yapmamaları Yusufeli halkını tedirgin etmektedir. Yusufelililer, gelecekleriyle ilgili, bakanlıklardan net açıklama beklemektedirler.

Çoruh havzasındaki barajlar dünyanın en güzel kanyonlarını yok edecektir. Artvin halkı yine soruyor: Artvin İlinin yerleşim birimlerini ve ekolojik yapısını olumsuz etkilemeyecek nehir tipi santrallarla elektrik enerjisi üretimi neden düşünülmedi? Düşünüldüyse vazgeçme nedenleri ne idi?

Değerli milletvekilleri, Artvin İlinin ikinci önemli sorunu ise, merkezde çıkarılması düşünülen ve 1995 yılından beri çalışmaları başlatılmış olan altın, bakır, çinko; yani, madencilik projeleridir.

Değerli milletvekilleri, insanoğlu, kalkınma, daha çok kâr, daha fazla üretim ve tüketim bahanesiyle üretemeyeceği tek şey olan tabiatı çılgınca ve bilinçsizce tüketmektedir. Oysa, tabiatın yok edilmesi demek, insanın yoksullaşması ve sağlığının bozulması demektir.

Artvin İl merkezinin üst tarafından, Millî Parka 500 metre, Kafkasör Turizm Merkezine 1 kilometre mesafede, 12'si dünyada başka yerde olmayan, 200'e yakın bitki türü ve yaban hayatın yoğun olarak hüküm sürdüğü yeşilliklerin ortasında altın, bakır ve çinko arama çalışmaları yapılmaktadır. Bu maden arama çalışmaları asit karakterli kirleticilerden dolayı, öncelikle çevrenin en temiz suyu durumunda olan Hatila Suyunun ve tatlı su ekosisteminin sonu olacaktır.

ÇED raporu hazırlanmadan, Cominco Şirketince, Kafkasör ve Cerrahtepe'de çıkarılmak istenen altın, bakır ve çinko madeniyle ilgili çalışmalar, siyanür kullanılmamasına rağmen, doğayı ciddî şekilde tahrip etmiştir. Yüzde 60 eğimli, heyelanlı bir bölge olan Artvin İlimizde bu maden çalışmaları, heyelanları daha da artıracaktır. Artvin İlinin ortadan kalkmasına sebep olacak sonuçların ortaya çıkma ihtimali yüksektir.

Yöredeki sivil toplum örgütleri, yöre halkı, kamu kurum ve kuruluşları, çeşitli kurumlardan aldıkları uzman görüşleri ve yaptırdıkları araştırma sonuçları itibariyle, madencilik çalışmalarına şiddetle karşı çıkmaktadırlar ve sormaktadırlar: Takriben on yıldır süren maden arama çalışmaları hangi noktadadır? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, 1 dakika içinde toparlayınız efendim.

Buyurun.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Aramayı yapan şirketin süre talebine bakanlık nasıl bakmaktadır? Bakanlığın buradaki altın ve diğer maden rezervleriyle ilgili tespiti var mıdır? ÇED raporu alınmaz ise, bu tahribat nasıl izah edilecektir?

Değerli milletvekilleri, hükümet, Artvin İlini ortadan kaldırılmaya değil, Artvin İlini geliştirmeye dönük politikalar ortaya koymalıdır. Bu nedenle, yöre halkının ve yöre insanının sesine kulak verilmelidir. Yöre halkı, Artvin'in geleceğini, eğitim kenti olmasının sağlanmasında, eğitim ve orman fakülteleri çalışmasının tamamlanmasında, her ilçede yüksekokul açılması hedefinin gerçekleşmesinde ve tarım ürünlerinin geliştirilmesinde görmektedir.

Değerli milletvekilleri, ekolojik olmayan bir yatırımın, uzun vadede ekonomik olmayacağının, artık, tartışılmaz bir gerçek olduğunun hepimiz tarafından bilinmesi gerekmektedir.

Artvin'in geleceğiyle ilgili olarak, tüm belediye başkanları, sivil toplum örgütleri ve ilgili bakanlığın bir araya gelip, Artvin'in geleceğinin değerlendirilmesini yapmalarını, çağdaş yönetim anlayışının gereği olarak görmekteyiz. Aksi takdirde, 200 000 insanı "ben yaptıysam doğrudur" mantığıyla yönetmenin ve çaresizliğe terk etmenin çağdışı bir anlayış olduğunu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Gündemdışı ikinci söz, muhtarların sorunları hakkında söz isteminde bulunan, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak'a aittir.

Buyurun Sayın Budak. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, muhtarların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, gündemdışında, ülkemizin en ücra köşesinden en merkezî mahallelerine kadar binbir zorluk içerisinde insanımıza ve ülkemize hizmet etmek durumunda olan muhtarlarımızın sorunlarından bir nebze bahsetmek istiyorum. Değerli Başkanımıza, bu noktada gösterdiği alakadan dolayı da teşekkür ediyorum.

Malumlarınız olduğu üzere, muhtarlarımızın yüz yıllık bir geçmişi vardır; maalesef, 1924 yılında çıkarılan 442 sayılı Yasayla köylerimiz idare edilmektedir, 1944'te çıkarılan bir yasayla da şehirlerdeki ve mahallelerdeki muhtarlarımız görevlerini ifa etmeye çalışmaktadırlar. Bu yasalara baktığımız zaman, muhtarlarımızın 150'ye yakın görevi vardır; kaçan askeri yakalamaktan, hayvan hırsızlarını takip etmekten, huzuru, sükûnu sağlamaktan, o beldedeki insanlara öğüt vermekten tutun da 150 çeşit görevi vardır. Ama, bu görevi hangi imkânlarla yapacaktır, hangi ölçüler içinde yapacaktır, hangi yetkilerle yapacaktır; maalesef, yasalarımızda bu belirtilmemiştir. Yeni yeni çıkan yasalarımızda da yine sayın muhtarlarımıza çok büyük görevler yüklenmektedir.

İşte, bu durumda, her partiden, değişik arkadaşlarımız, muhtarlarımızın görevleriyle ilgili, işlevleriyle ilgili, özlük haklarıyla ilgili düzenlemelerin yapılmasıyla ilgili olarak da çok değişik kanun teklifleri vermişlerdir. Görüldüğü kadarıyla, Meclisimizde bulunan bütün partiler ve milletvekillerimiz de bu noktada hemfikirdirler. Ben, sözlerimin başında diyorum ki, bunca sıkıntılar içinde hizmet vermeye çalışan muhtarlarımızın sorunlarını ve özlük haklarını halletme noktasında, Meclisimizin gündeminde bulunan teklifleri bir an önce yasalaştıralım, bu muhtarlarımızı rahat görev imkânına kavuşturalım, insanlarımız da rahat hizmet alsınlar diyorum.

Muhterem arkadaşlar, muhtarlarımıza verdiğimiz maaş 92 000 000 liradır. Muhtarlarımız, bu 92 000 000 lirayla kırtasiye mi alacaklar, telefon giderlerini, elektrik giderlerini, aydınlatma giderlerini mi ödeyecekler?! Emekli olmamış birçok muhtarımız, Bağ-Kur primini bile bu rakamla ödeyememektedir. Dolayısıyla, muhtarlarımızın maddî konumlarının, muhakkak surette, günümüzün koşullarına uygun bir ücret politikasının belirlenmesi kaçınılmazdır; aksi halde, birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalacağız demektir.

Bir eline mühür vermişiz, ondan sonra da "yetkin var" demişiz... Bakıyoruz, berber dükkânında, bilmem kuyumcu atölyesinde ya da başka bir atölyede veya işyerinde hizmet vermeye çalışıyorlar. Dolayısıyla da, sadece mühür yeterli değildir, o mührün işlevini yerine getirebileceği yetkiyi de muhtarlarımıza vermemiz gerekiyor.

Muhtarlarımız, hangi imkânlarla, hangi kaynaklarla, hangi donanımlarla bu hizmetleri görecektir? Bir köyümüz var, nüfusu 100'dür, bir muhtarı bir mührü vardır; öbür tarafta, şehir merkezlerimizde 25 000 nüfuslu, 50 000 nüfuslu, 60 000 nüfuslu mahallelerimiz var; burada da bir muhtarımız vardır. Bu muhtarımızdan da, güvenlikle ilgili konuların, askerlikle ilgili konuların, nüfusla ilgili konuların hepsinin takibini istiyoruz; bu, akla, mantığa sığacak bir şey değildir. Muhakkak surette, mahalle oluşumlarında da göz önünde tutulacak rakamları günümüzün şartlarına ve teknolojik imkânlarına göre ayarlamamız gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde, birçok hukuksuzluk ve usulsüzlük de kendiliğinden meydana gelecektir.

Bunun yanında, muhtarlarımıza yetki vermişiz; ama, bu yetkiyi kullanabilecekleri, maalesef, bütçeleri yoktur. Dolayısıyla, bulundukları köylerdeki taşocaklarından, kumocaklarından veya orman emvalinden muhtarlıklarımıza bütçe ayrılmalı; bu bütçe de, disiplinli bir şekilde kontrol edilmek suretiyle, muhtarlarımızın kendi bölgelerindeki, köylerindeki yapılaşmaya ve denetime açık olarak yetkilerini kullanmalarını da sağlamalıyız.

Muhterem arkadaşlar, muhtarlarımız, demokratikleşmemizin de önündeki en önemli adımlardan birisidir. Merkezî yönetimden yerinden yönetime geçişin ilk ayağını, ilk adımını da muhtarlarımız teşkil etmektedir. Eğer, onların sorunlarını önemsemez, onlara önem vermezsek, aynı zamanda, halkımıza da önem vermemiş oluruz. Muhtarlarımız, bulundukları köyün, mahallenin, hem sağlık müdürüdürler, hem belediye başkanıdırlar hem jandarma komutanıdırlar, her şeyidirler. Vatandaşın ayağına taş takılsa, bir hendeğe düşse muhakkak muhtara takılır, muhtara sözünü söyler. Belediyenin yapmadığı işlerden bile muhtarlar sorumludur. Birçok şehir merkezinde, sanki belediye başkanıymış gibi muhtarlar kovalanmakta, sövülmekte, hakaretlere uğramaktadırlar. Niye; vatandaş "ben seni seçtim, mahallemin yolunu, elektriğini, suyunu yapacaksın" diyor; yetkisi var mı, yok mu, belediyeyle ilişkisi nedir belli değil. Bu noktada, muhtarlarımız, belediyenin oyuncağı haline geliyorlar. Dolayısıyla, tarafsız hizmet ifa edemiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Budak, bir dakika içinde toparlar mısınız.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Bunun yanında, muhtarlarımız, bulundukları köyün en büyük mülkî amiridirler; ama, jandarma köye geldiği zaman, âdeta, jandarmanın emrindeki bir memur gibidirler; bütün ihtiyaçlarını karşılayacaklardır, koş dedikleri yere gideceklerdir, bilmem iaşe ve ibatelerini sağlayacaklardır; böyle bir mantık olur mu; hem en büyük mülkî amir diyorsunuz hem de sanki onun memuru gibi kullanıyorsunuz. Dolayısıyla, bu yetkisizliklerden ve imkânsızlıklardan dolayı, muhtarlarımız birçok kamu görevlisinin oyuncağı haline getirilmişlerdir. Muhakkak suretle, bunların önlenebilmesi için, Meclisimize teklif edilmiş olan muhtarlarımızla ilgili kanun teklifinin bir an önce çıkarılması suretiyle, merkezî yönetimden yerel yönetime geçişin de ilk adımının atılması en önemli kazanımlarımızdan biri olacaktır. Dolayısıyla, hem insanımız hem halkımız hem de muhtarlarımız güzel hizmet almak ve güzel hizmet vermek imkânına kavuşacaklardır diyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak.

Gündemdışı üçüncü söz, Ordu İlimizin sorunlarını dile getirmek üzere, Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk'a aittir.

Buyurun Sayın Çabuk. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. – Ordu Milletvekili İhsan Çabuk’un, Ordu İlinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ordu İlinin sorunları ve Karadenizde turizm konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, her birinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nüfus yoğunluğu bakımından Karadeniz Bölgesinin ikinci büyük ili Ordu. Türkiye genelinde ise, nüfus bakımından 19, ekonomik ve sosyal gelişmişlik açısından 56 ncı sırada yer almaktadır. Yatırım yok denecek kadar az, işsizlikle birlikte ekonomik sıkıntı had safhaya ulaşmıştır.

Halk, geçimini, tarım ürünlerinden fındık ve hayvancılığa, deniz ürünlerinden balıkçılığa bağlamıştır. Son günlerde, Avrupa Birliği tarafından, ihraç ettiğimiz fındığımızda fazla aflatoksin bulunduğu bahane edilerek, fındığımız üzerinde çirkin oyunlar oynanmaktadır.

Her yıl olduğu gibi, fındıktaki fiyat politikası, yöre halkını rahatsız etmektedir. Fındık Borsası İlimiz Ordu'da kurulur, fındığımızda kalıcı ve istikrarlı bir fiyat politikası oluşur ise, fındık fiyatıyla oynamak isteyen komisyoncu ve aracılara fırsat verilmeyecektir.

Ordu İlinde, bölgenin kıyı şeridi ile iç kesimleri arasında gelişmişlik farkları büyük boyutlara ulaşmıştır. Önemli ölçüde göç veren bölgemizde, göç olgusu, yetişmiş eleman ve sermayeyi de beraberinde götürmüştür.

Turizm ve tarım potansiyelinin yeterince değerlendirilmediği bölgemizde, sosyal altyapı yetersizliğinin bölgemizin gelişmesine engel olduğu bilinmektedir. Altyapı yetersizliklerinin bir an önce ortadan kaldırılması, turizm bölgelerine uygulanan teşvik tedbirlerinin bölgemize uygulanması, Türk cumhuriyetleri ve Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin yarattığı potansiyelin bölgemizde iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda Turizm Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığımıza büyük görev düşmektedir.

Fabrika ve sanayiden yoksun Ordumuz, köklü bir tarihe sahip olup, uzun sahil şeridi ve doğal plajlarıyla, yaylalarıyla, adına türküler söylenen dereleriyle bir turizm kentidir. Hızlı gelişen ve kalkınan ülkelerde turizmin ülke ekonomisine büyük katkılar sağladığı her kesim tarafından bilinmektedir. Ülkemize gelen turist sayısı, turizmden sağlanan gelir ve turizm alanında yapılan yatırımları, 1980'li yıllarla karşılaştırdığımızda aradaki farklılık görülecektir. Turizm alanında yapılan yatırımlar, özellikle güney ve batı bölgelerimizde yoğunlaşmaktadır. Karadeniz Bölgemiz, bu konuda, ne yazık ki, ihmal edilmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesi, özellikle Ordu İli, coğrafî konumu, tarihsel zenginlikleri yanında, doğal güzellikleri ve her mevsim ılıman iklimiyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir.

Sovyet Rusya'nın dağılması, Sarp Sınır Kapısının açılması, bölgede büyük hareketlilik, turizm ve ticaret potansiyeli meydana getirmiş ve yörenin önemi büyük ölçüde artmıştır.

Ordu, tabiat güzelliği bakımından dünya illeriyle yarışacak kadar güzeldir. Mavi ile yeşilin bu kadar uyum sağladığı bir başka ilden bahsetmek mümkün değildir.

İlimiz Ordu'nun sosyal, ekonomik ve kültürel yönden kalkınması turizmdeki gelişmeye bağlıdır. Bugüne kadar, turizm yatırımları, batı ve güney bölgelerimizde yapılmıştır. Turizm Bakanlığımızın görmediği bir bölge var; güneşiyle, kumsalıyla, doğal güzelliği ve tabiî plajlarıyla görülmeye değer bölgemiz Karadenizdir.

Bakanlığımız, doyuma ulaşan Ege ve Akdeniz Bölgesine değil, Karadenize turist taşımalıdır. Karadenizin güzellikleri kartpostallarda kalmasın, Karadenizi görerek yaşayalım.

Ordu'da turizm, sahil şeridi ile dağ, yayla, orman rekreasyon alanlarında yoğunlaşmaktadır. Turizmin gelişmesinde önemli unsurlardan bir diğeri de, şüphesiz, seyahat için yolların, konaklama için tesislerin yapılmasıdır. Hizmet gitmeyen bölgeye ne turist ne de yatırımcı gider.

Ordu'nun sorunlarını değil 5 dakikaya, 500 dakikaya sığdırmamız mümkün değil; ama, isteklerimiz özetle şunlardır:

Fatsa-Aybastı-Reşadiye bağlantı yolu ile Ünye-Piraziz devlet yolunun bir an önce bitirilerek, hizmete açılması.

Fındık ürün ve ihtisas borsasının İlimiz Ordu'da kurulması.

Güney ve batı bölgemize yapılan turizm yatırımlarının Karadeniz Bölgesine kaydırılması.

Ordu'yu İç Anadoluya bağlayan dere yolumuzun bir an önce yapılması.

Altyapısı tamamlanmış Ordu üniversitesinin kurulması.

Efirli'de bulunan balıkçı barınağının limana dönüştürülmesi.

Kızılağacın orman mamulünden çıkarılması.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, Ordu İlinin bir tarafı sahil, diğer tarafı köy. Son sayıma göre 887 800 nüfusu olan Ordu İli, bir o kadar da diğer illerimize göç vermiştir. Üniversiteden yoksun, havaalanından yoksun, deniz kenti olmamıza rağmen limandan yoksun ilimiz, ameliyat olacak hasta gibi. Ameliyata Mesudiye İlçemizden başlandı. Özelikle siyasîlerin eleştirdiği köy-kentlerin tüm köylerimize de uygulanması, bu projenin yaygınlaştırılması dileğimiz.

Köy-kent yöremize hayat getirdi, yöreye canlılık getirdi. Köy-kenti anlatmaktan öte, yaşamak, görmek gerekir.

Bu yaz, tüm parlamenterlerle birlikte, köy-kenti merak eden tüm ülkemiz halkını Ordu'ya, Mesudiye'ye köy-kente davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çabuk, teşekkür ediyoruz efendim.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 20 arkadaşının, uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yanlış ve kötü yönetim sonucu 22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001 tarihlerinde yaşanan ekonomik krizlerden sonra uygulanan ekonomik politikaların gözden geçirilerek, toplumun menfaatına uygun olarak yeniden düzenlenmesi, sosyal ve ekonomik bünyedeki tahribatların sebep ve boyutlarının tespiti ile toplumun her alanda rehabilitasyonu için gerekli tedbirlerin alınması noktasında politikalar üretmek maksadıyla, Anayasanın 98 inci maddesi ile TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

 

1-   Hüseyin Karagöz (Çankırı)

2-   Ali Gören              (Adana)

3-   Veysel Candan  (Konya)

4-   Osman Yumakoğulları              (İstanbul)

5-   Lütfü Esengün (Erzurum)

6-   Rıza Ulucak   (Ankara)

7-   Sacit Günbey              (Diyarbakır)

8-   Mustafa Geçer     (Hatay)

9-   Latif Öztek    (Elazığ)

10- Mustafa Niyazi Yanmaz              (Şanlıurfa)

11- Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

12- Mustafa Kamalak              (Kahramanmaraş)

13- Fethullah Erbaş     (Van)

14-              Hüsamettin Korkutata              (Bingöl)

15- Mehmet Batuk    (Kocaeli)

16- Fahrettin Kukaracı              (Erzurum)

17- Lütfi Doğan              (Gümüşhane)

18- Süleyman Arif Emre              (İstanbul)

19- Bahri Zengin   (İstanbul)

20- Ömer Vehbi Hatipoğlu              (Diyarbakır)

21- Aslan Polat      (Erzurum)

 

Genel gerekçe:

Yanlış ve kötü yönetim sonucu, 22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001 tarihlerindeki ekonomik krizlerden sonra;

Ekonomimizin lokomotifi olan esnaf ve sanayicimizin sorunları dayanılmaz boyuta ulaşmıştır. İlk defa, esnaf ve sanayici, sokaklarda eylem yapmıştır. Büyük çapta işçi çıkarmalar, bu krizler sonrasında yaşanmıştır. Aşırı derecede artan vergi, SSK ve Bağ-Kur primlerini ödeyemez hale gelen, günlerce siftah etmeden yaşam mücadelesi veren esnaf ve sanayici, işyerlerinde kepenk indirmişlerdir.

Bu krizler sonrasında, 2 000 000'dan fazla insanımız işsiz kalmıştır. Toplam işsiz sayımız 13 000 000'a ulaşmıştır. Bu rakamın ne acıdır ki, yüzde 30'unu üniversite mezunu yetişmiş insangücü oluşturmaktadır. Bu gençlerimiz bir buhran ve bunalım içerisindedir.

Yoksulluk sınırının 1 milyar, açlık sınırının 400 000 000 ve asgarî ücretin 160 000 000 olduğu günümüzde geçim sıkıntısı çeken memur, işçi, emekli, dul ve yetim yaşam mücadelesi vermektedir. Açlık sınırı altında yaşayan 15 000 000'dan fazla insanımız vardır.

Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar ülkemiz 9 tane kriz yaşamıştır. İlk rekor ekonomik küçülme (yüzde eksi 11,8) bu krizlerden sonra yaşanmıştır.

Ülke nüfusunun beslenmesini sağlayan, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılayan, ihracata doğrudan ve dolaylı olarak katkıda bulunan 22 000 000 köylü ve çiftçimiz perişan haldedir. Kullandıkları kredileri ödeyemez hale gelen çiftçi kesimi artık ürün ekemez hale gelmiştir. Ne acıdır ki, artık ithal edilen yiyeceklerle beslenir olduk. Sadece Kanada'dan, başta mercimek olmak üzere, yılda 200 000 ton kuru bakliyat ithal etmekteyiz.

İç ve dışborç miktarlarımız gayri safî millî hâsılayı geçmiş durumdadır. Dışticaret açığımız 30 milyar dolara ulaşmıştır. Ülke bütçesi faiz ve personel giderlerine bile yetmez hale gelmiştir. Yatırıma ayrılan pay yok denecek kadar azdır. Krizlerden sonra altüst olan dengelerin faturası 30,1 katrilyondur. Fakirleşerek iç açığı, dilenerek dış açığı kapatmaya çalışıyoruz.

Ülkemizde yolsuzluk olayları had safhaya ulaşmış, dünyada ekonomiyi etkileyen 4 üncü ülke konumundadır. 100 lira verginin 36 lirasını yolsuzluk için ödüyoruz.

Gelir dağılımı en fazla bozuk ilk 5 ülke arasında olan ülkemizde en yoksul kesim ile en zengin kesim arasında, ne acıdır ki, 236 kat fark vardır. Yoksul iyice yoksullaşırken, zengin iyice zengin olmaktadır.

0-18 yaş arası çocuklarda suç işleme oranı yüzde 30 oranında artış göstermiştir. Uyuşturucu bağımlısı 2 000 000 insanımız vardır. Krizler sonrasında intihar vakaları 3 kat artış göstermiştir. Gasp ve banka soygunları artmıştır.

Bugün toplumun ekonomik açıdan negatif etkilenmesi, özgürlük alanlarının daraltılması, hak ve hukuk ihlallerinin artması sonucu milletimiz tarihin en büyük ekonomik ve sosyal problemlerini yaşamaktadır. Bu problemler sonucunda, toplumda buhranlar, bunalımlar, intiharlar, boşanmalar ve küçük yaştaki çocuklarımıza kadar inen zararlı alışkanlıklardaki artışlar, sosyal bünyeyi her geçen gün artarak tahrip etmektedir.

Uzun zamandan beri uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların gözden geçirilerek toplumun menfaatına uygun olarak yeniden düzenlenmesi, sosyal bünyedeki tahribatların sebep ve boyutlarının tespiti ile toplumun her alanda rehabilitasyonu için gerekli tedbirlerin alınması noktasında politikalar üretmek maksadıyla bu araştırma önergesini vermiş bulunuyoruz.

BAŞKAN- İkinci önergeyi okutuyorum:

2. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve 20 arkadaşının, olası bir depreme karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/271)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde meydana gelen depremler çok büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olmuştur.

Ülkemizle kıyaslandığında jeolojik ve coğrafî yapı olarak daha fazla riskli olan ülkelerde bile depremler bu kadar büyük zararlar meydana getirmemiştir.

Bu da, ülkemizde, deprem öncesi ve deprem sonrası alınması gereken tedbirlerin alınmadığı gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Özellikle, yakın zamanda, İstanbul Kandilli Rasathanesinden Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, İstanbul'da bulunan boğaz köprüleri ve viyadüklerin deprem sonrası tehlike arz ettiğini belirtmiştir.

Bunun içindir ki, hiç zaman kaybetmeden bu konuyu bir an önce Meclis gündemine taşımalıyız. Çok doğal olarak, devletin resmî görevlisi olan Sayın Ahmet Mete Işıkara, zaman zaman çeşitli kurumlara, siyasî partilere ve birçok kuruluşlara bu konuda bilgi vermek için çaba sarf etmektedir.

Bu önemli konuda, Mecliste kurulacak bir araştırma komisyonuna değerli bilim adamlarımızın konu hakkındaki bilgilerini aktarmaları hepsinden daha gerekli ve yararlı olacaktır.

Daha önce de, bu konuda verilmiş araştırma önergeleri olmasına rağmen, konu henüz Meclis gündemine getirilememiştir. Konunun acilliği ve hassasiyeti nedeniyle, Türkiye'de meydana gelmesi beklenen olası bir depremde yine aynı acıları milletçe yaşamamak, gerekli tedbirleri belirlemek, konuyu Meclis gündemine bir an önce getirmek ve güncelleştirmek amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ederiz. 19.3.2002

1- Ahmet Sünnetçioğlu                                 (Bursa)

2- Süleyman Metin Kalkan                                (Hatay)

3- Ali Gören                                (Adana)

4- Mehmet Batuk                                (Kocaeli)

5- Nezir Aydın                                (Sakarya)

6- Musa Demirci                                (Sıvas)

7- Osman Yumakoğulları                                (İstanbul)

8- Yakup Budak                                (Adana)

9- Mustafa Niyazi Yanmaz                                (Şanlıurfa)

10- Cevat Ayhan                                (Sakarya)

11- Lütfi Yalman                                (Konya)

12- Ahmet Derin                                (Kütahya)

13- Latif Öztek                                (Elazığ)

14- Aslan Polat                                (Erzurum)

15- Lütfi Doğan                                (Gümüşhane)

16- Ali Oğuz                                 (İstanbul)

17- Yaşar Canbay                                (Malatya)

18- Ahmet Karavar                                (Şanlıurfa)

19- Ömer Vehbi Hatipoğlu                                (Diyarbakır)

20- Veysel Candan                                (Konya)

21- Lütfü Esengün                                (Erzurum)

 

Gerekçe:

Türkiye yıllardır deprem konusunda çok büyük acılar çekmesine rağmen, ne yazık ki, deprem konusunda yapması gereken görevini tam anlamıyla yapmamıştır.

Ülkemiz topraklarının yüzde 100'e yakınının deprem bölgesi olduğu bilinmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinin bu konuda en riskli bölge olduğu bütün ilim adamları tarafından defalarca açıklanmıştır.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinden olan Amerika ve Japonya'da yaşayan insanların, deprem öncesi, sırası ve sonrasında neler yapılması gerektiğinin eğitimini yaşamlarının ilk yıllarında almaya başladıkların; fakat, ülkemizde bu eğitimin yeni yeni okullarda ders olarak konduğu, dolayısıyla, maalesef, yetişmiş insanların çoğunun bu konuda eğitimsiz olduğu görülmektedir.

Türkiye'nin deprem konusunda çok büyük bir risk altında olduğu gözardı edilemeyecek bir gerçektir. Nüfusumuzun yüzde 26'sı birinci ve ikinci derece, yüzde 15'i üçüncü derece, yüzde 13,5'i dördüncü derece, yüzde 2'si de beşinci derece deprem bölgesinde yaşamaktadır.

Ülkemizde meydana gelen depremler çok büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olmuştur.

Ülkemizle kıyaslandığında jeolojik ve coğrafî yapı olarak daha riskli olan ülkelerde bile depremler bu kadar büyük zararlar meydana getirmemiştir.

Bu da, ülkemizde deprem öncesi ve deprem sonrası alınması gereken tedbirlerin alınmadığı gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Türkiye'de meydana gelmesi beklenen olası bir depremde yine aynı acıları milletçe yaşamamak için gerekli tedbirleri almak en başta gelen görevimiz olmalıdır.

Olası bir depremde, 100 milyar dolar civarında bir hasar ve yanı sıra büyük ölçüde can kaybı beklenmektedir; fakat, deprem öncesi 5 milyar civarında bir harcamayla, gerekli tedbirlerin alınabileceği, uzmanlar tarafından ifade edilmektedir.

İleride meydana gelebilecek bir depremde, yine, üzücü tablolarla karşılaşmamak için bir an önce bir Meclis araştırması açılmasının, milletin temsilcileri olarak en önemli görevimiz olduğu kanaatindeyiz.

Bu konuda daha önce verilmiş araştırma önergelerinin de bulunmasına rağmen, konunun Meclis gündemine alınmasını sağlamak ve konunun önemine binaen tekrar güncelleştirmek amacıyla bu önergemizi hazırlamış bulunuyoruz.

BAŞKAN - Her iki önerge de bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen İşler" kısmına geçiyoruz; çünkü, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmeyeceğiz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı: 786)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

 6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

 7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

8. - Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/913) (S. Sayısı: 770)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi bir defaya mahsus ertelenmiştir.

Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

9. - Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı: 833) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Değerli grup yöneticilerine bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Dün, Danışma Kurulu bunun için toplanarak bir karar verdi ve gündemin önüne çekildi ve şimdi arkadaşlarımızın böyle farklı bir tavır sergilemesi, hazırlıklarını ona göre yapan gruplar açısından fevkalade üzücüdür, kınıyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sözcülerimizi seçmişiz, hazırlıklarımızı yapmışız...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Çok yanlış... Olmaz böyle!..

BAŞKAN - Efendim, onu ben değerlendiremem. Siz, zaten, her konuda, her zaman hazırsınız. O konuda bir şey diyemeyeceğim ben.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, dün bunun oylamasında karar yetersayısı istemiştim, arama lüzumunu da görmediniz, "çünkü, bütün grupların imzasıyla geldi" dediniz; ama, bugün görüyoruz ki, IMF'nin isteği Meclisin isteğinin önüne geçiyor.

BAŞKAN - Sayın Esengün, tabiî, oturtup oturtmamak bana ait değil. Sayın bakanlar oturursa, ben devam ederim. Benim çalışma sürem belli. Ben İçtüzük ve çalışma süremle...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, doğrudur; biz, hükümete mensup partilerin grup başkanvekillerine söylüyoruz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Bakan geliyordu; biraz daha tahammül gösterseydiniz gelecekti.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, sizin açınızdan değil, hükümete, sitem arkadaşlarımıza. İktidar mensubu grup başkanvekillerine söylüyoruz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Bizim sitemimiz IMF temsilcilerine.

BAŞKAN - Onu siz kendi aranızda çözümlersiniz efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır, biz kendi aramızda çözemeyiz, siz çözün.

BAŞKAN - Komisyon raporu 833 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen sayın milletvekillerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına Sait Açba arkadaşımız konuşacak.

BAŞKAN - Peki, yazdırıyorum.

Buyurun Sayın Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 833 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarı, şüphesiz, çok önemli ve temel düzenlemeler içeren bir tasarı. Buna işaret ederken, bu tasarı da, IMF takviminde -son defa üçüncüsünü hükümetin imzaladığı- IMF ile imzalanmış stand-by anlaşmasının, 2002'den geçerli olmak üzere uygulaması başlatılan anlaşmanın bir parçasıdır, bir ekidir; takvime bağlanmıştır ve bu dönem görüşmelerinin sonuçlanmasından önce de Meclisten geçmesi taahhüt edilmiştir, öngörülmüştür. Yani, yine, bugünün gündeminde de IMF vardır, IMF takvimi vardır; bu takvim içinde getirilmiş bir tasarıdır.

Şüphesiz, borçlanma, makro ekonomik dengenin çok önemli bir unsuru ve bugün Türkiye'nin içinde yaşadığı derin ekonomik krizin temel boyutlarını, büyüklüklerini, borçlanma kaynaklı sorunlar oluşturuyor. Bu sorunlar, bütün cumhuriyet tarihinde görülmemiş boyutta, görülmemiş etkide -olumsuz anlamda- sonuçlar yaratmış büyüklükler, sonuçlar yaratmış rakamlar.

Bütün bunlar, Türk ekonomisinde bu "borç çıkmazı" dediğimiz, bazen "borç sarmalı" dediğimiz, bazen "borçların döndürülebilirliği" dediğimiz ve Türkçe anlatımını zenginleştirdiğimiz sistem niçin buraya gelmiştir? Bu büyük rakamlar, cumhuriyet tarihinde hiç eşi benzeri görülmemiş rakamlar, nasıl oluşmuştur, nasıl yönetilmektedir ve nasıl yönetilecektir? Bütün bu rakamlar nasıl oluşmuştur? Şu anda, Türkiye'nin iç ve dışborç büyüklük rakamı, yaklaşık, 218 milyar dolar gibi bir büyüklüktedir. 218 milyar dolarlık bir rakam, herhalde, tüm ekonomik büyüklükler açısından başka emsali olmayan bir rakam. "Bu rakam, nasıl yönetiliyor; sistemdeki sorunlar neler; nasıl disipline edilecek" meselesi, fevkalade önemli bir mesele.

Hazine, kendi teşkilat kanununa göre, 4059 sayılı Yasa hükümlerinin verdiği yetkiyle ve çok büyük ölçüde, bütçe kanunuyla getirilen düzenlemelerle ve 244 sayılı uluslararası kuruluşlardan borçlanmaya ilişkin esasları içeren düzenlemelerle bu büyük stoku yönetmeye çalışmaktadır.

Biliyorsunuz, içborçlarla ilgili düzenlemelerin tamamına yakını, her yıl bütçe yasalarıyla getirilen ve kendi iç tutarlılığı her zaman tartışmaya açık hükümlerle yönetilmektedir. Bu iş, o kadar bir genel gözetimden, disiplinden, yönetimden kaçmıştır ki, geçen yıl Türkiye'nin 36 katrilyon düzeyinde olan içborcu, bu yıl, bir tespite göre 122 katrilyon, son açıklanan rakamlara göre de 118 katrilyon düzeyindedir. Türkiye sorunları üzerinde fikir sahibi olan herkesin, her anlamda "bu rakam neden 36'dan 118'e çıktı; 118'i kim ve hangi şartlarla ödeyecek" sorusunu sormak ve bu karmaşık gibi görünen sistematiği anlamak yükümlülüğü vardır diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Türkiye, içinde bulunduğu bu derin krize rağmen, son iki yıllık dönemde uluslararası kuruluşlardan ve piyasalardan 32 milyar dolar borçlanmıştır ve bu borçlar, IMF'den gelecek son rakamlarla, 16'yla beraber, yaklaşık 48 milyar dolar düzeyine yükseliyor. Bütün cumhuriyet tarihinin kamu borçlanmasına eşit bir borçlanmayı, iki yıllık bir dönemde, Türkiye, büyük bir başarı diye, hükümete büyük bir güven gösterisi diye anlatarak aldı; ama, bu borçların nasıl kullanıldığı, bu kredilerin nasıl kullanıldığı, nasıl yönetildiği ve ekonomide ne sonuçlar alındığı konusunu bütün millet ibretle izliyor.

Değerli  arkadaşlarım, bunlar, borç büyüklükleriyle ilgili hepimizi bugün itibariyle huzursuz eden, tedirgin eden gelişmeler ve büyüklükler; ama, bunun dışında, işin tekniğiyle ilgili başka konular var. Hükümetin borç yönetimini, Hazinenin borç yönetimini, hem içborçlarda hem dışborçlarda, Türkiye'de denetimle görevli kurumlar, başta Sayıştay Başkanlığı olmak üzere, inanılmaz ağır ifadelerle eleştirmektedir. Yüzlerce trilyonluk borcun kayda alınmadığı, bilinmediği, kayıtdışı kaldığı, denetimdışı kaldığı iddiaları vardır. Bu iddialar, devlet kurumlarını, hem denetleyenler açısından hem de devletin en temel kurumu olarak Hazinenin kimliği ve güvenilirliği açısından ciddî ölçülerde aşındırmakta ve gerçekten, güvenilirlik açısından pek çok soru işaretini yaratmaktadır. Bütün bunların giderilmesi lazımdır. Devlet, sorumluluğunu taşıdığı, Hazine, sorumluluğunu taşıdığı 218 milyar dolarlık bir borç büyüklüğünün, portföyünün, her anlamda kaydını, muhasebesini, defterlerinin tutulmasını, hesabının verilebilirliğini, hiçbir soru işareti yaratmadan, hiçbir tereddüt yaratmadan, açık ve her anlamda hesap verilebilir bir yapıda yönetebilmelidir.

Bu tasarı, özü itibariyle, bu konularda Hazineye yeni yetkiler vermektedir. Hazineye, bu konularda işi disipline edecek yeni düzenleme imkânları, olanakları sağlamaktadır. Bu açıdan baktığınızda, devletin iki temel kurumu arasındaki bu kargaşanın sona erdirilmesine ve devletin, gerçekten hepimiz için ortak yük haline gelmiş inanılmaz büyüklükteki bu rakamların, borçların yönetiminde, varlığını, etkisini, gücünü ortaya koymasını sağlayacak bu hukukî altyapıya ihtiyaç vardı. Bu altyapının oluşmasında, önemli ölçüde, getirilen düzenlemeler olumlu katkı sağlayacaktır. Bu yönüyle, bu, gecikmiş bir tasarıdır. Her ne kadar IMF takviminin bir parçasıysa da, hazırlıkları 1992 yılında başlatılmıştır ve bu tasarının hazırlanmasında, Hazine teknik ekibi çok önemli katkılar sağlamıştır. Bu katkıları nedeniyle, değerli yönetici arkadaşlarıma, ayrıca teşekkür ediyorum.

Konunun başka bir boyutuna işaret etmek istiyorum. Bugün, Türkiye'nin 118 milyar dolarlık dışborcunun, Merkez Bankası dahil, yaklaşık 72 milyar dolarlık kısmı Hazine yükümlülüğündedir, Hazine yönetimindedir. Uluslararası finansal piyasalar fevkalade değişken, fevkalade volatilite, fevkalade günlük kararlara bağlı bir yapı arz etmektedir. Türkiye'nin çıkarlarını korumak açısından, Hazine yönetiminin, borç yönetiminin, bu piyasaların gerektirdiği esneklikte, bu piyasaların getirdiği bilgide, beceride, deneyimde, güncellikte kararlar alabilmesi lazımdır. Bu kararların alınamaması, hepimizin bu faturayı ödemesi anlamına gelir. Bu anlamda getirilen düzenlemeler, yani, Hazine dışborç portföyünü bir özel kuruluşun, bir finans kuruluşunun portföyü mantığıyla yönetmek, bu anlamda kararlar alınmasına destek sağlayacak düzenlemeler getirmek, fevkalade öncelikli ve önemlidir. Tasarı, bu yönde düzenlemeler içermektedir; ama, uygulamayla ilgili önemli eksiklikler olduğu görüşündeyim. Bu görüşlere az sonra işaret edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki borç dinamiklerini, borç yapısını, borç sistematiğini doğru analiz etmeden, ülke ekonomisine doğru yön vermek, doğru yönetmek imkânı yoktur. Bakınız, 2000 Kasımı ve 2001 Şubatında yaşanan sorunlar ve genelde ekonomi yönetiminden ve yanlış kararlardan kaynaklanan sorunlar, bu ülkeye ve hepimize, sadece içborçlarda, kamu kuruluşları aracılığıyla, yaklaşık 60 katrilyon liralık yük getirmiştir. Devlet ve kamu kurumları, bu 60 katrilyonu almış, harcamış, bir yerde israf etmiş değildir; ama, borç yaratma sistematiği ve yönetimindeki disiplinsizlik ve eksiklikler, Türkiye'ye, son birbuçuk yılda 60 katrilyona mal olmuştur. 60 katrilyon, dünyanın her ülkesinde, her ekonomisinde önemli bir rakamdır. Bu rakamlar nereden kaynaklandı, nasıl kayda alındı, nasıl ödenecek, kim ödeyecek, nasıl yönetilecek konusu, kendi içinde fevkalade önemli sonuçlar yaratacak bir konudur ve işin bu boyutu -dünden aldığımız derslerle- yeni düzenlemeler içinde disipline edilmeye, bütçe içinde dengeleri oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda, getirilen limitler, disipline etme açısından ortaya konulan ilkeler doğru ilkelerdir, yerinde ilkelerdir; ancak, eksik ilkeler içermektedir.

Bakınız, şuna işaret etmek istiyorum: Bir ülkenin borç yönetiminde, dış proje kredileri finansmanı, program finansmanı, bütçe finansmanı amacıyla sağlayacağınız milyar dolarlık kaynakların hangi amaçla, hangi ilkelere, hangi strateji içinde hizmet edeceğini bilerek, önceden ilan ederek uygulamak zorundasınız. Bu anlamda, tasarı, gerçekten, bir bütünlük, strateji tespit etme, öncelik tespit etme, program mantığıyla düzenleme açısından bir eksiklik içermektedir; yani, bizim bildiğimiz eski hükümleri alt alta yazmakta, konsolide etmekte, toplulaştırmaktadır -işaret ettiğim limitlerle ilgili temel ilkeler hariç- ama, Türkiye, bundan sonra niçin borçlandığını, hangi esaslara, hangi önceliklere, hangi stratejilere göre borçlandığını, hangi program bütünlüğü içinde borçlandığını bilmek zorundadır değerli arkadaşlarım. Tasarı, bu açıdan eksiklikler içeriyor.

Bakınız, Türkiye'de "ikili dış finansman" diye getirilen uygulama, gerçekten, Türkiye'ye çok pahalıya mal olmaktadır; yani, tamamen, taahhüt sektöründeki, iç ve dış taahhüt sektöründeki kuruluşların kendi özel ilişkileriyle, Hazineyi aracı kılarak, inanılmaz fiyatlarla, inanılmaz maliyetlerle borçlanılmasına neden olmaktadır. Bunun ilkelerini doğru tespit etmezseniz, Türkiye, dünyanın en pahalı borçlanan ülkesi haline gelir. Bugün Türkiye'de, bu ekonomide, biz, dışkaynağı, yaklaşık, libor artı 18-20'lerle, dünyada eşi emsali olmamış oranlarla borçlanma gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Bütün bunları ilkeler bazında düzenleyen hükümler, maalesef, bu tasarıda yok değerli arkadaşlarım.

Şimdi, tabiî, borçlanmanın başka bir boyutuna işaret etmek istiyorum. Hükümetin ve IMF programının temel bir çerçevesi var; deniliyor ki, borçlar çok yüksek, millî gelire oran olarak kamunun borçları, iç ve dış borcu, yaklaşık yüzde 108 düzeyine gelmiş. Bu rakamları, stand-by programının içinde yüzde 60'lara çekmeyi hedefliyor hükümet. Nasıl çekecek?.. Elinde tek bir tanım var: Bu tanım da şu: Bütçe her sene faizdışı fazla verecek. Hepimizin artık ezberlediği bir kavram; faizdışı fazla. Faizdışı fazla, bütçenin faiz dışındaki harcamalarını kesmek ve bu fazlayı desteklemek üzere de vergi gelirlerini artırmaktan geçiyor. Çok basit bir formül; çok vergi toplayacaksınız, faiz dışındaki harcamalarınızı keseceksiniz. Bunun tanımı şu: Talebi kısacaksınız, ülkeyi ve sistemi daha daraltacaksınız, fakirleştireceksiniz.

Bu mantıkla, Türkiye, kaç yıl daha yoluna devam edebilir değerli arkadaşlarım?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu yıl, bu bütçede, bu tanıma göre 15 katrilyon liralık artı yaratacak hükümet. Bu hedef tutacak deniliyor. Bu hedefin tutması ne demek; borçlar, eğer faiz ve diğer kur değişkenleri kontrol altında olabilirse, bu 15 katrilyon lirayla, devletin borçları, yani 118 katrilyon liralık borç, muhtemelen 15 katrilyon lira eksilmiş olacak. 15, 15 böyle giderseniz, kaç yıl daha, bu ülkedeki fakirleşmeyi, yoksullaştırmayı sürdürebilirsiniz?! Bu, borç yönetiminde, gerçekten, bütçe yönetimi içinde bir kalem olarak, fevkalade önemli bir soru işaretidir. Türkiye'yi küçültmeyi, Türkiye'yi fakirleştirmeyi, Türkiye'yi ve ekonomiyi daraltmayı daha kaç yıl sürdürebilirsiniz?! Şimdilik 2004 diyorsunuz. Acaba, 2004'e kadar bu yüzde 108'lik oran, gerçekten, uluslararası standart olarak kabul edilen yüzde 60'lara çekilebilir mi? Çekilebilirse, bunun başka sonuçları ne olur? Bütün bunlar, borç yönetimiyle doğrudan ilgili konular. Bugünkü borçların döndürülebilirliği, bugünkü ekonomideki daralmanın, fakirleşmenin, bir anlamda, izahı açısından, üzerinde oturduğu sistemi ifade etmektedir değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla ilgili genel düzenlemenin, böylesine çığırından çıkmış, millî gelire oran olarak yüzde 108'ler seviyesine gelmiş, dünyada pek çok rekoru geride bırakmış bir büyüklüğü yönetme, disipline etme açısından, tanım gereği doğru ilkeler içerdiğine işaret ettim; ama, bu doğruların yanında, teknik açıdan eksiklikleri olduğuna da işaret etmek istiyorum.

Nedir bu eksiklikler -maddeler üzerinde de konuşacağız- şöyle değerli arkadaşlarım: Borçlanma ilke ve esasları ve sistematik bir yapıda ele almak açısından, bu tasarıya yansımış değil. Bu tasarı, bir teşkilat tasarısı gibi yazılmış; öncelikleri yok; bizim artık çok kanıksadığımız yıllık plan ve programa atıfta bulunuyor. Yıllık plan ve programın somut bazı yok, sadece ilkeleri sıralamaktan ibaret. Burada getirilen iki temel ilke, iç borçlanmada, bütçe ödeneklerinin yüzde belli bir açığıyla tanımlanmış bir rakam var; bir limit getirilmeye çalışılıyor. O limitte de net borçlanma kavramını ortaya koyuyoruz. Net borçlanma, dış borçlanmanın bütçeyle ilişkisi açısından flu bir kavram, net bir kavram değil; çünkü, kullandığınız dış kredilerin hepsi doğrudan bütçe finansmanıyla ilişkilendirilemiyor. Orada önemli bir eksiklik var; bu çözülemedi.

Borç yönetimi oluşmuyor değerli arkadaşlarım. Hazine, bildiğimiz klasik yapısında iki tane saymanlıkla, bu, yaklaşık 203 milyar dolarlık borcu yönetmeye çalışıyor. Sayman ve saymanlık, böylesine büyüklüğü, böylesine uluslararası implikasyonları olan, etkileri olan, sonuçları olan büyüklükleri yönetmek üzere oluşturulmamıştır. Türkiye, öyle inanıyorum ki, borç yönetimini -yani, bir portföy yönetme mantığıyla hem içborçları hem dışboçları- piyasaların dinamikleri içerisinde yönetecek bir örgüt yapısını bu tasarıyla getirmek zorundaydı; bu yok. Biz, şimdi, hukukî altyapıyı değiştiriyoruz, yönetim altyapısını değiştirmiyoruz. Bu, tasarının uygulanması açısından bekleneni vermeyecektir, önemli bir eksikliktir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, para piyasalarından borçlanma konusunda yeni bir ilke getiriyoruz. Biliyorsunuz, Merkez Bankasından kısa vadeli avans kullanılsın mı kullanılmasın mı konusu çok fazla konuşuldu. Şimdi, bu tasarı yeni bir tartışma başlatıyor; efendim, avans kullanımı yasaklanmıştır, Merkez Bankası özerktir, vesaire. Her ne kadar, Merkez Bankası, 2001 yılında, sisteme 32 katrilyonluk bir likidite yaratmıştır -doğrudan, dolaylı, tanımı üzerinde tartışılabilir- ama, artık Merkez Bankası kapılarını kapatıyor ve diyor ki: "Ben kimseye avans vermiyorum." Hazine de bundan sonra, bir dealer mantığıyla, piyasalara çıkacak, kendi ihtiyacı için kısa vadeli, otuz günden daha düşük vadeli ve kâğıt vermeksizin, borçlanma imkânından yararlanacak, nakit ihtiyacını karşılayacak. Bu, sistematik açıdan önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bir tarafta Merkez Bankası borçlanıyor, bir tarafta sistemin diğer kurumları borçlanıyor, bir tarafta devlet olarak, Hazine olarak siz de piyasalara çıkıp, kısa vadeli, bir aydan -otuz günden- kısa vadeli borçlanma yapıyorsunuz. Bu, faiz politikalarını nasıl etkiler, yönetim açısından nasıl sorunlar yaratır. Bunları hep beraber göreceğiz.

Tabiî, başka bir konu var. Devlet garantilerinden doğmuş ve finansal disiplinsizliğe dünyada örnek gösterilecek tek uygulama Türkiye'de. Hazine, devlet adına, hepimiz adına garantör olarak, kefil olarak imzayı basıyor veya basmıyor, başkaları nam ve hesabına borçları ödüyor. işaret etmek istiyorum ki, bu borçlar bugünkü değerle 7,2 katrilyon Türk Lirası değerli arkadaşlarım. Birileri almış, kullanmış, iade etmemiş, Hazine de bunları ödemiş. Daha ödeyeceği rakam, muhtemelen 6 milyar dolar. Bütün bunları Hazine tahsil etmeye çalışacak ve çok büyük bir ihtimalle de tahsil edemeyecek. Tahsil edemeyecekleri için de Merkez Bankasında bir risk hesabı oluşturuyor. Bunun için kehanette bulunmaya gerek yok; bu büyüklükteki risk hesabı, Merkez Bankasına fatura edilmiş rakam olarak ortada kalacaktır. Bunu bütçeleştirmek, bu büyüklükteki bir rakamı bütçe büyüklüklerine sığdırmak, teknik olarak mümkün gözükmüyor.

Yine de, biz, temenni ediyoruz ve diliyoruz ki, Merkez Bankası, Hazine, bu büyüklükteki bir hazine alacağını; yani, 7,2 katrilyon liralık oluşmuş alacağını, fevkalade profesyonel ve disiplin içeren bir yaklaşımla tahsil eder ve buradaki riski asgariye indirir. 7,2 katrilyon lira, aşağı yukarı, bugünkü bütçe büyüklüğünün yüzde 7'sidir değerli arkadaşlarım. Bunu, bu sistemin ne kadar disiplin dışında yönetildiğini, ne kadar boşlukta yönetildiğini ifade etmek için bilgilerinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım.

Peki, dış kredili finansmanda olay nedir, ne oluyor? Türkiye'nin büyük yatırımcı kuruluşları yurt dışındaki muhataplarına gidiyor, bir proje finansmanı için anlaşıyorlar, uzlaşıyorlar, resmî ilişkiler devreye giriyor -milyar dolarlık projeler bunlar- bakıyorsunuz, kâğıt üzerinde, proje finansmanı için getirilen kredinin faizi libor artı 1,5 veya 2. Fevkalade makul; ama, öbür tarafta, bu finansmanla, bu krediyle finanse edilen proje, ihalesiz bu krediyi getirene veriliyor, ihalesiz. Türkiye'de, bu şekilde bekleyen rakamlar, yaklaşık 28-30 milyar dolar düzeyinde.

Eğer, siz, Türkiye'de, ihalesiz, normal rayiçlerin yüzde 50 üzerinde fiyatlarla bu ihaleleri yaparsanız, burada faiz yük değil gibi görünür; ama, öbür tarafta, yüzde 50 maliyetle, bu ülke ekonomisi, başka ülke ekonomilerini finanse etmiş olur. Bütün bunları düzenleyecek, devletin yatırım yönetimini, yatırım projelerini doğru ilkelere bağlayacak ilkeler, maalesef, bu tasarıda yok değerli arkadaşlarım.

Başka bir konuya değinmek istiyorum tabiî; bu, Eximbank konusu. Türkiye'nin, taahhüt sektöründe, fevkalade seçkin bir kadrosu, deneyimli bir altyapısı vardır değerli arkadaşlarım. Bunların sorunları var; bunlarla kimse ilgilenmiyor. Bu insanlar, bizim bu müteşebbislerimiz, yurt dışında iş alarak, taahhüt hizmetleri yaparak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakika içerisinde toparlar mısınız.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

... Türkiye'deki işsiz milyonlardan bir kısmına iş veriyor, Türkiye'ye döviz getiriyor, Türkiye'nin bayrağını taşıyorlar ve bunların, bölgemizdeki istikrarsızlıktan doğan sorunları var; alacak sorunları var. Bunlar, kapkaççı değil; Türkiye'nin, en seçkin ve deneyimli yöneticileri bu sistemin içerisinde ve bakıyorsunuz, önemli alacak ilişkilerinde sıkıntılar yaşıyorlar.

Eximbank, bunların hamisi olmak, bunların, yurtdışı taahhüt sektörünün, açık ve net şekilde arkasında durmak zorunda. Bunların, bu değerli kuruluşların, alacak ilişkilerinden doğan sorunlarını, bir yerde, ülke riski kapsamında tanımlamak zorundayız. Devletin varlığı, millî bilinci, böylesine elit bir kesime destek verilmesini gerektirir. Bunu, ısrarlarımıza rağmen, burada, ortaya koyamadık.

Son bir nokta: Az önce de işaret ettim; çeşitli şekillerde Hazine alacağına dönüşmüş, Hazinenin tahsil etmesi gereken 7,2 katrilyon liralık alacağın tahsili için bir uzlaşma sistemi getiriliyor; vergideki uzlaşmaya benzer bir rakam. Düşünün ki, üç değerli arkadaşımız, Hazinede oturup, 7,2 katrilyonluk bir rakam üzerinde pazarlık edecek, uzlaşacak. Herhalde, Türk malî tarihinde emsali olmayan bir rakam, bu rakam. Bunları, daha ciddî ilkelerle, daha ciddî ölçülerle tartışmamız gerekirdi, eğer işin disipline edilmesi gerektiğine inanıyorsak, eğer işe profesyonel olarak yaklaşıyorsak. Tasarı, bu konuda bir tanım getiriyor. Bu tanımın işlerliği var mı; bana göre yok. Bu nedenle, bu eksikliğe de burada işaret etmiş oldum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamı şu sözlerle bağlamak istiyorum...

(Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bir cümle ifade edebilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın Kabataş, sizin nezaketinizi ve kibarlığınızı biliyorum; ama, ben, süreyi uzatmıyorum.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Peki...

Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim, sağ olun.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasa Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, Türkiye'nin en önemli yasasını görüşüyoruz, Türkiye'nin en önemli kriz alanıyla ilgili bir yasayı görüşüyoruz. Gerçekten, Türk kamu malî yönetimine baktığımızda, 1980 sonrası sık sık bunalıma girdiğini, krizlere girdiğini ve her kriz sonrasında istikrar paketlerinin gündeme geldiğini ve istikrar paketlerinde de, hep, uluslararası kurum ve kuruluşların bir bakıma yönlendirici olduğunu ve bu paketlerin finansmanı açısından da hep dış kaynaklara başvurulduğunu hepimiz biliyoruz. Daha çok içsel politikalar belirleme yerine, dışsal, dışarıdan getirilen öneriler vasıtasıyla Türkiye ekonomisinin yönlendirilmekte olduğunu, yönlendirilmeye çalışıldığını hepimiz biliyoruz.

Arzulanan siyasî iktidarın Türkiye'de bir türlü sağlanamaması, ülke iç dinamizmine ve kaynaklarına yeterince yer verilmemesi ve dolayısıyla, kolay yoldan günü kurtarmaya yönelik, bilhassa borçlanmaya yönelik yolların izlenmesi ve enflasyon ortamında çok ağır faizlerle borçlanılması, Türkiye'deki enflasyonun da iki haneli, zaman zaman üç haneli şekilde seyretmesi sonucunu doğurduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun yanı sıra, gerçekten, Türkiye'de gayri safî millî hâsıla rakamlarını aşan iç ve dışborç stokunun ortada olduğunu, borçların döndürülmesi konusunda çok büyük sıkıntıların olduğunu, yine, hepimiz biliyoruz.

Cumhuriyet dönemi boyuncu izlenen borçlanma politikalarında, maalesef, köklü ve kalıcı bir borçlanma yasası Türkiye'de olmadığı için, sürekli enflasyon ortamında, borç ertelemeleri de dahil olmak suretiyle, alelusul bir borçlanma yöntemi izlendiğini ve çoğu kamu kurumları arasında borçlanma açısından bir bağlantının kurulmadığını, dolayısıyla, borçlanma sonucunda borçlanmayla ilgili kayıtların tutulmadığını ve bütçeleştirilmediğini, dolayısıyla, Türkiye'deki pek çok bütçe rakamının, böylece, gerçekdışı olduğunu da açıkça bu arada ifade etmemiz gerekiyor.

Türkiye'de borçlanma politikasında 1980 sonrası bir değişim yaşanıyor. 1986'da nakit yönetimi ve borç yönetimi Maliye Bakanlığından alınmak suretiyle Hazine Müsteşarlığına veriliyor ve 1986'dan itibaren, artık, borçlanma hâsılatları bütçenin (B) cetvelinde görülmüyor. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine, ne şekilde borçlanma yapıldığı ve ne miktarda borçlanma yapıldığı konusunda bilgilerin de sağlıklı bir şekilde bu tarihten itibaren yansımadığını görüyoruz.

Bütçe kanunlarında borçlanmayla ilgili olarak bir hüküm yer alıyordu geçmişte. Oluşacak bütçe açığının net borçlanma hâsılatıyla karşılanacağı ifade ediliyordu ve böylece genel bir borçlanma yetkisi veriyordu; ama, bu yetkinin, maalesef, bütçe açıkları sağlıklı olmadığı için yerinde kullanılmadığını yıllarca gördük. Kısacası, Meclisin iradesi, bu konuda, tek bir maddede, bütçe kanununa konulan bir maddede tecelli ediyordu ve bütçe kanununa konulan bir maddeyle, Türkiye'deki, devletin gelirlerinin birkaç katına varan bir fon da ilgili Bakan tarafından yönetilmekteydi.

Şimdi, yeni bir borçlanma yasası var önümüzde; dolayısıyla, Türkiye'de, geçmişten beri keyfî olarak sürdürülen borçlanma anlayışının artık keyfî olarak sürdürülemeyeceği de açıktır. Dolayısıyla, bu borçlanma yasasında önemli adımlar atılmıştır. Bu borçlanma yasasıyla, gerçekten, bir bakıma geçmişteki pek çok olumsuzluklar da ortadan kalkabilecektir. Genel olarak bu borçlanma yasasının olumlu bir gelişme olduğunu da ifade etmemiz gerekiyor.

Türkiye'ye baktığımızda, kökleri itibariyle, dünyada en acı borç deneyimine sahip olan ülke olduğunu görüyoruz. Osmanlı döneminde, 1854 yılında başlamış, 1954 yılında sona erdirilmiş olan 100 yıllık bir acı borç deneyimi var. Tabiî, bu borç deneyiminden, maalesef Türkiye Cumhuriyetinin yeterince ders alamadığını görüyoruz. Ders alamadığı için, gerçekten, Düyunu Umumiye İdaresinin kurulduğu şartlara benzer şartların da Türkiye'de ortada olduğunu, gerçekten Düyunu Umumiye, yani, yabancıların tesis ettiği bir idare çerçevesinde Türkiye'nin kaynaklarının bu şekilde yönetildiği bir dönem ile cumhuriyet dönemindeki şu dönem arasında, uluslararası kuruluşları, IMF ve Dünya Bankasını dikkate aldığımızda, çok büyük benzerlikler ve yönlendirmeler olduğunu da, maalesef açıkça görebiliyoruz.

Şimdi, bakıyoruz, borçlar, yeni bir borçla ödeniyor. Yüksek faizler hâlâ devam ediyor. Borçlanmada ortaya çıkan yüksek faizler, yıllardır ödenen yüzde 40, yüzde 50'lere ulaşan faiz oranları, Türkiye'de gelir ve servet dağılımını ciddî anlamda değiştirmiş durumda. Son on yılda, gerçekten, Türkiye'de, fakir ile zengin arasında büyük bir uçurum ortaya çıkmış durumda. Devletin ödemiş olduğu faizler, maalesef bir avuç azınlığın kasasına girmek suretiyle Türkiye'deki sanayi mülkiyetinde ciddî anlamda bir temerküzleşme de ortaya çıkmış durumda. Tabiî, uluslararası kurumlar karşısındaki durumumuz da iç açıcı görünmüyor; çünkü, borç alan emir alır kuralı çerçevesinde uluslararası kurumlar karşısında ve dünyadaki gelişen ülkeler karşısında, maalesef borçlanma açısından pek pazarlık gücümüzün olmadığını da açıkça görüyoruz.

Bugün, kamu net borç stokuna baktığımızda, tablo hiç de iç açıcı değil. 57 nci hükümetin iş başına geldiğinden bugüne kadar kamu net borç stokunda ciddî anlamda artışların olduğunu görüyoruz. Örneğin, 1999 yılında gayri safî millî hâsılanın yüzde 58,4'ü olan kamu net borç stokunun 2001'in son çeyreğinde yüzde 89,2 olduğunu; ama, bugünkü durumda da yüzde 90'ları aştığını görüyoruz. Tabiî, bu, çok ciddî bir rakamdır. 2001 yılı için Türkiye kamu net borç stokunu, hükümet, daha önce yüzde 84 olarak öngörmüştü; ama, maalesef, bu, yüzde 90'ları aşmış durumda. 2002 yılı için de yüzde 78'lik hedef koymuştu; bu hedefi de revize etti ve şu anda, kamu net borç stokunun 2002 yılı için gayri safî millî hâsılanın yüzde 81'ine düşürüleceği; 2004'te yüzde 69,4'üne düşürüleceği öngörülmektedir. Tabiî, bu rakamlara baktığımızda, maalesef, Türkiye'nin, Maastricht kriterlerine, ta 2009, 2010 yılında ancak ulaşabileceği şeklinde bir sonuç çıkarmak mümkündür. Tabiî, buradaki, gayri safî millî hâsıla içindeki bu borçlanma, net borçlanma payının düşürülebilmesi için, Türkiye'de faizlerde ciddî anlamda azalma olması lazım; özelleştirme gelirlerinde ciddî bir artış olması lazım; senyoraj gelirlerinde ciddî bir artış olması lazım.

Diğer taraftan yüzde 4'lük bir büyüme hedefi konulmuştu; ama, bu hedefin de, maalesef, tekrar revize edilmek suretiyle yüzde 3'e düşürüldüğünü ve yılın ilk çeyreğinde de, maalesef, ekonominin ciddî anlamda bir büyümeye geçemediğini, dolayısıyla, borçlanma açısından bir kriz alanının hâlâ devam ettiğini de, bu arada açıkça görüyoruz.

Hükümet, hâlâ, Washington'dan "ekonomi iyileşiyor" demeçleriyle işi idare etmeye çalışmaktadır. 2002 yılının ilk çeyreği kaybedilmiştir, ikinci çeyreği de maalesef kaybedilmek üzeredir. Hükümetin projeksiyonları, maalesef, Maastricht kriterlerinden oldukça uzak olan projeksiyonlardır.

Türkiye, bugün için, hem uluslararası piyasalarda hem de içpiyasalarda borçların döndürülemeyeceği konusunda ciddî bir sorgulama altındadır. Bu konuda, hükümet, bir bakıma, işin çok daha olumlu seyrettiği noktasında birtakım mesajlar veriyorsa da, işin böyle olmadığı açıktır.

İçborç stokuna baktığımızda, Aralık 1999'da gayri safî millî hâsılanın yüzde 29,3'ü olan içborç stokunun, Aralık 2001'de yüzde 53,3'e yükseldiğini görüyoruz; yani, çok ciddî bir artış var. Tabiî, bu artış, sadece 57 nci hükümete çıkarılacak bir artış değildir, 56 ncı hükümetin sorumluluğu da vardır, 55 inci hükümetin sorumluluğu da vardır. Şu anda, mevcut faturaya baktığımızda, 122 katrilyonluk içborç stokuna baktığımızda, tabiî, bunun oluşumunda ciddî anlamda kamu bankalarının görev zararları vardır; diğer taraftan, fon bankalarına ödenen kısımlar da söz konusudur.

57 nci hükümetin kamu bankaları ve fon bankalarını kurtarma ve hazine kasasında olmayan 60 katrilyonu bankacılık sektörüne kâğıt üzerinde aktarma operasyonu, maalesef, Hazineyi nefes alamaz hale getirmiştir. Yazılan kâğıtların önemli bir kısmı kenara konulmuş, Merkez Bankası kaynağı kullanılmıştır. Kamu bankaları ve fon bankalarının likidite sorunları Merkez Bankasına, istihdam sorunları diğer kamu bankalarına, borç da Hazineye aktarılmıştır. Bu şekilde krizin ortadan kaldırıldığı öngörülmektedir. Hükümetin, büyük bir aldatmacayla, kâğıt oyunlarıyla, kamuoyunu, maalesef, bugüne kadar aldatmış olduğunu açıkça ifade etmemiz gerekir.

Hazinenin kamu ve fon bankalarına verdiği değişken faizli tahvillerin, Hazinenin borçlanma yükünü ve maliyetini daha da yükseltmiş olduğunu görüyoruz. Böylece, bankalar, değişken faizli senetlerden elde ettikleri faiz gelirleriyle, yüksek faizli gecelik borçlanma ihtiyaçlarını azaltmışlardır. Borç stokundaki önemli artışlar, borç-faiz kısır döngüsü, içborç yönetimini gittikçe zorlaştırmaktadır. Haziran 2000'de takas işlemine başvurulmuştur; diğer bir ifadeyle, borçlar ertelenmiştir; ancak, sonuçta, gerçekten, çok ciddî bir tabloyla karşı karşıyayız.

Takas öncesi, dövize endeksli ve döviz cinsinden yüzde 3'lük borçlanma yapısı, borçların bileşimi, Aralık 2000'deki yüzde 3'lük borç bileşimi, maalesef, Aralık 2001'de dövize endeksli ve döviz cinsinden yüzde 43,5'e çıkmıştır. Yine, Aralık 2000'de yüzde 13 olan değişken faizli borç da Aralık 2001'de maalesef yüzde 60'a yükselmiş bulunmaktadır. Kazanan taraf hep bankalar olmuştur, kaybeden taraf ise ülkemiz olmuştur, halkımız olmuştur. Takasla, hazinenin, 8 milyar dolarlık içborç vade yapısını uzatmak suretiyle hazine geçici olarak rahatlamış, diğer taraftan bankalar, kur riskini Hazine üzerinden ödemek suretiyle büyük avantajlar elde etmiştir.

Şunun açıkça bilinmesi lazım: Hükümetin hedefi, döviz cinsinden borçları sürekli artırarak ülkenin geleceğini ipotek altına almaktır. Sayın Derviş, bu misyonu IMF ve Dünya Bankası desteğiyle gerçekleştirmektedir; hükümet de bu misyonu onaylamaktadır. Hükümet, sadece takasla yetinmemiş, bu arada, 31 Aralık 2004'e kadar faiz gelirlerinin başlangıç itibariyle 50 milyar lirasının, her yıl yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle vergiden istisna tutulacağı konusunda bir yasa da çıkarmıştır. Faiz gelirlerinin vergiden istisna edileceği sözü, maalesef, yasa çıkarılmadan önce kamuoyuna açıklanmıştır; bu açıklama, Meclis iradesinin hiçe sayılması anlamında bir uygulamadır.

Kısacası, 2001 itibariyle ortalama vadeye baktığımızda 4-6 ay, yıllık bileşik faize baktığımızda yüzde 103 olduğu düşünülürse 2001 yılı ortalaması daha yüksektir. -borçlanma maliyetleri açısından ciddî risklerin devam etmekte olduğunu açıkça ifade edebiliriz. Hazine, 2001 yılında brüt 48,7 katrilyonluk iç borçlanma yapmıştır, net borçlanma hâsılatı yüzde 38 katrilyon olmuştur, ağırlıklı vade ortalaması 144 gün ve faiz de yüzde 99,8 olmuştur. Şimdi, 2002 yılında büyük bir faturayla karşı karşıyayız. 2002 yılında 114 katrilyonluk bir borç servisinin gerçekleşmesi gerekiyor; 98 katrilyonluk içborç, 16 katrilyonluk da dışborcun gerçekleşmesi gerekiyor.

Hükümet, içborçların döndürülmesi için IMF kaynaklarına başvurmaktadır. IMF kaynakları, içborçların döndürülmesi için kullanılmaktadır. En son 7 Şubat 2002'de Hazine hesaplarına giren, IMF'nin vermiş olduğu 9,1 milyar dolarlık kredi, kısa zamanda buharlaşmıştır; 3,7 milyar doları Merkez Bankası portföyündeki tahvillerin erken itfası için, 3,5 milyar doları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki tahvillerin erken itfası için, 1,9 milyar doları da bütçe finansmanı için kullanılmaktadır.

Bir taraftan dışborç artmaktadır, alınan dışborçlarla içborç çevrilmeye çalışılmaktadır. Ortada, üretemeyen, satamayan, kazanamayan bir ekonomi vardır; sanayi üretimindeki gerileme hâlâ devam etmektedir; reel sektöre yönelik politikalar, maalesef sonuçsuz kalmıştır, reel sektörü kurtarıcı politikalar, maalesef yeterince dizayn edilememiştir; ihracattaki tıkanıklık hâlâ devam etmektedir; büyümedeki olumsuzluğun da devam ettiği bir ortamda, gerçekten borç batağından kurtulmak mümkün değildir.

IMF ne kadar kaynak verirse versin, borçların çevrilemeyeceği ve bir taraftan içborçlar çevrilirken, diğer taraftan da dışborç şeklinde çok ciddî rakamlarla karşı karşıya kalacağımız, dışborçları çeviremeyeceğimiz, uluslararası kuruluşlar ve gelişmiş ülkeler karşısında, tavize dayalı olarak, ülkenin pek çok kaynaklarını, maalesef, ülke menfaatlarına aykırı olarak aktaracağımız ortadadır.

57 nci hükümet, kamu hizmetlerinin finansmanı için sağlıklı finansman yöntemlerini maalesef kullanamamıştır, kuramamıştır. Tamamıyla, Türkiye'nin idaresi, IMF ve Dünya Bankasının aktardığı kaynaklar ve onların tespit ettiği makroekonomik göstergeler çerçevesinde yürütülmektedir --hepimizin bildiği gibi, göstergelerin tespiti de o kuruluşlara aittir- yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkarılacak yasalar da, bir bakıma o kuruluşların öngördüğü yasalardır.

Bugün dışborçla baktığımızda, maalesef, 2000 yılı son çeyreğinde, 118 milyar dolar bir faturayla karşı karşıyayız. Bu rakamın, maalesef, 57 nci hükümet döneminde, başından beri, sürekli olarak artırıldığını görüyoruz. 1999'da dışborcun gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 55'ken, 2001 yılında, bu yüzde 79'a çıkmış olduğunu görüyoruz. Tabiî, dışborçların çevrilebilmesi açısından, ihracat gelirlerinin yerinde olması lazım, döviz gelirlerimizin yerinde olması lazım, dış âlemden gelen gelirlerin önplanda olması lazım; ama, maalesef, ihracat gelirlerine oranladığımızda, yine, dışborç servisinin gayri safî millî hâsılaya oranına baktığımızda -yine 57 nci hükümet döneminde- hiç iç açıcı bir tablonun olmadığını da açıkça görüyoruz. Dışborç servisleri faiz anapara ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranının, 1999'da yüzde 9,9 iken, 2001 yılında yüzde 14,5'e yükselmiş olduğu, apaçık bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Tabiî, borçlanmada, maalesef, şu anda devlet gelirleri, devletin vergi gelirleri, borçlanma faizlerine yetmediği gibi, devletin diğer gelir kaynakları da borçlanma faizlerine aktarılmaktadır. Hepinizin bildiği gibi, 2001 yılında, vergi gelirleri borçlanma faizlerine yetmemiştir; vergi gelirlerinin yüzde 109'u nispetinde bir faiz gideri ortaya çıkmıştır. Tabiî, 1999'daki oran yüzde 75 idi, 2001'de yüzde 108'e çıktı; ama, şu andaki mevcut ekonomik performansa bakıldığında, bu rakamın, 2002 yılında da daha geride olamayacağı açıktır. Hükümetin bu hedefleri gerçekleştiremeyeceği de apaçık olarak ortada görünmektedir.

Tabiî, Türkiye'de, bütçeden ödenen faizler nedeniyle, yanlış borçlanma politikaları sonucunda, gelir ve servet dağılımı ciddî anlamda değişti. Gelir ve servet dağılımı o şekilde değişti ki, örneğin, 1995-1999 döneminde, bütçeden ödenen toplam borç faizi 92 milyar dolar oldu. Bunun 82 milyar doları, sadece bankacılık kesiminin talep ettiği kâğıtlar karşılığında ödenen faiz oldu. 2000-2002 yılları dönemine baktığımızda, bütçeden ödenen faiz miktarı, son üç yılda, maalesef 90 milyar dolar civarındadır; 90 milyar doların da yüzde 80-85'i bankacılık kesimi kanalıyla ödenen faizlerdir. Dolayısıyla, Türkiye'de gelir ve servet dağılımının ciddî anlamda değişmesinde, bu yanlış borçlanma politikası ve karşılığında ödenen faizler etken oldu. Bugün, artık, verdiği vergilerin faizlere gideceği endişesiyle, vatandaşımızın vergi bilinci ve vergi gayreti de kaybolmuş durumdadır. Nasıl olsa, verdiğim vergiler faize gidiyor, kamu hizmeti şeklinde karşıma gelmiyor diye, bu noktada, vatandaş tarafından, hükümete karşı ciddî bir güvensizlik devam etmektedir. Hükümetin beceriksiz politikaları sonucunda, maalesef, bu güvensizliğin her geçen gün daha derinleştiğini, güven yenilemesi konusunda da, 57 nci hükümetin, maalesef, şu ana kadar ciddî bir adım atmadığını, ekonomik göstergelerin sürekli olarak tersine gitmesine rağmen, hâlâ uluslararası alandan kaynak aktarmak suretiyle Türkiye'yi idare ettiğini iddia etmekte olan bir hükümetle karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Açba, 2 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

SAİT AÇBA (Devamla) - Peki, teşekkür ediyorum.

Türkiye'de, borçlanma politikaları, cumhuriyet döneminde, maalesef hep olumsuz olarak seyretmiştir. Tabiî, bunu, sadece borçlanma yasasına bağlamak mümkün değildir. Borçlanma yasası da önemlidir; ama, borçlanma yasası dışında, ülkeyi yöneten iktidarların, maalesef, bu konuda iyi niyetli bir yönetim sergilemediğini de açıkça ifade edebiliriz. Bilhassa, Türkiye'de dışproje kredileri kullanımlarına baktığımızda, âdeta dışproje mezarlığı haline gelmiş olan bir ülke konumundayız. Son on yıla baktığımızda, 382 civarında dışproje kredisi, 16 milyarlık bir kaynak alındığını; ama, kullanımlarına bakıldığında, maalesef bunların yerinde kullanılmadığını, önceliklerin dikkate alınmadığını açıkça görüyoruz. Sadece kullanılmasıyla ilgili sorunlar değil, bunun dışında, yine, dışproje kredilerinin -diğer alanlarda da olduğu gibi- bütçeleştirilmesi konusunda da büyük sorunların olduğunu, bütçeleştirilmediğini, dolayısıyla, bütçe açıklarının kayıtdışı işlemler nedeniyle her geçen yıl yapılan bütçelerde yanlış olarak tespit edildiğini, Parlamentonun vermiş olduğu borçlanma yetkisinin de yerinde olmadığını, bu arada yine açıkça ifade etmemiz gerekir. Tabiî, bu yasadaki düzenlemeler, bir bakıma bu bütçeleştirme, kayıtla ilgili hususlarda önemli yenilikleri içermektedir. Öyle zannediyorum, geçmişteki bu keyfî uygulamalar da, bir bakıma bu yasal düzenlemeler çerçevesinde ortadan kaldırılmış olacaktır. Ama, tabiî, yine, garantili kredilerle ilgili olarak, diğer bazı alanlarla ilgili olarak söylenebilecek hususlar noktasında, vaktim de kalmadığı için, o konuları belki maddelerde söyleme fırsatını elde edeceğiz.

Bu vesileyle, yasanın hayırlı olmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Açba.

Saadet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan

Buyurun Sayın Candan. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 833 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Saadet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetin son bir yıldır uyguladığı ekonomik programda ciddî anlamda zıtlıklar ve karışıklıklar var. Hükümetin kafasının ekonomide karışık olduğunu söylemek mümkündür. Hükümet üyeleri arasında da çoksesli bir koro var; Başbakan ayrı, bakanlar birbirlerine karşı ayrı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Özellikle, Sayın Başbakanın "IMF'nin kucağına oturduk, bizden yatırım, istihdam beklemeyin" açıklamalarına karşı, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ekonomide ülkeyi İMF'nin kucağına tam oturtmaya devam ediyor. Ayrıca, yine, Başbakan, açıklamalarında "özerkleşmede ipin ucunu kaçırdık, hükümetin etki alanı azaldı" derken, Sayın Derviş arka arkaya üst kurullar oluşturmaktadır.

Yine, bugün saat 14.00'te Sayın Başbakan,"ihracat için doları yüksek tutmamanın doğru olacağını söylerken, Sayın Derviş dolara müdahale edilebileceğini söylemektedir.

Değerli arkadaşlar, bir bilgi notu olarak arz etmek istiyorum: Bugün görüştüğümüz bu tasarı, yani, IMF'ye verilen mektup doğrultusunda, 27 Mart 2002'de görüştüğümüz bu kamu finansmanı tasarısı çıkarıldığı zaman, IMF yetkilileri 1 Nisanda toplanacaklar ve 1 400 000 000 dolarlık bir kredinin önünü açacaklar; daha sonra -bu krediyi de üç dilim halinde- verecekler işçiler ve memurlar çıkarıldıktan sonra da ikinci kredi limitleri verilecek. Bu tasarının tarihine baktığımız zaman, artık, IMF'yle santim santim, saat saat nasıl pazarlıklar yapıldığı gözlenmektedir.

Şimdi, bu tasarıya geldiğimiz zaman; bu hükümetin kamu harcamaları gelirlerinden fazla olduğu için, açık vermektedir; yani, daha çok harcıyor, daha az gelir topluyor. Tabiî, nereden açık verdiğine baktığımız zaman, israf ve yolsuzluklar had safhada. Bunu kapatmak için hükümet birkaç argüman kullanıyor; bunlardan bir tanesi içborçlanma, bir tanesi dışborçlar, bir de vergi...

Aslında, bu hükümetin yanlışı ve beceriksizliği, aynı yolda, yanlış olmasına rağmen, ısrar etmesidir; yani, bir yerde yolsuzluğun üstünü örterken, israf artarken, Sayın Kemal Derviş'in hükümette yer aldığından bu tarafa üretim sektörüyle ilgili tek bir işlem yapılmamıştır; yani, üretim sektörü devamlı dışlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, verilen rakamlara baktığımızda, iç ve dışborç toplamının 212 000 000 000 dolarla 230 000 000 000 dolar arasında olduğu söyleniyor. Bu faizleri çevirebilmek için hükümetin çok uyguladığı bir metot, vergi koymak, vergi oranlarını artırmak, yeni yeni vergiler çıkarmak. Millet, bugün itibariyle 29 çeşit vergi ödüyor, 221 çeşit işlem yaptırıyor, bu işlemleri yaptırmak için 72 gün kuyrukta bekliyor, 150 000 vergi mükellefi yargıya intikal etmiş, 113 defa vergi yasasını değiştirmişiz ve, sadece bu hükümet, 10 civarında değişiklik yapmış; yani, bu hükümet, vergiyi öldürücü bir silah olarak kullanmaya devam ediyor.

Şimdi, tasarının amacına bakalım. Deniliyor ki: "Biz, borçların miktarını, maliyetini tespit edemedik, bunları tespit edip, kontrol etmek istiyoruz. İkinci olarak da, borç yönetiminde hukukî altyapı boşlukları var, bunları doldurmaya çalışıyoruz." Peki, mevcut yasada nasıl yapılıyordu; dışborçlar, 244 sayılı Kanunla, diğer borçlar ise, yıllık bütçe kanunu hükümlerine göre -4059 sayılı Kanuna göre- Hazine Müsteşarlığınca yürütülüyordu.

Şimdi, burada, gerekçede deniliyor ki: "her iki kanun kendi içerisinde farklı usul ve esaslar öngörmektedir, bu durum, ülkemizin borçlanma yönetimini takip etmek için bir dezavantaj oluşturmaktadır. Bunun için, borç yönetimi zorlaşmıştır; özetle, mevzuat karmaşası var, hukukî altyapı eksik."

Peki, bir de madalyonun diğer tarafına bakalım. Hakikaten, şimdi, önümüze iki tane önemli soru çıkıyor. İçerisinde bulunduğumuz ekonomik kriz, aşırı borçlanma, hukukî altyapı eksikliğinden mi meydana geliyor? Cevap; hayır... İkinci soru: Bu tasarı, iç ve dış borç yönetiminde sorunları çözebilir mi? Çözmez.

Değerli arkadaşlar, şimdi, tasarıdaki eksik ve yanlışlar üzerinde durmak istiyorum. Bir kere, sistematik ve stratejik bir yapı yok, belirsizlikler çok. Tasarıda -sorumlu kim, nereye kadar sorumlu olacak- sorumluluk konusunda açık ve net bilgiler yok, bunlar, birtakım yönetmeliklerle doldurulacak. Diğer bir konu, aslında, bütçe dışı borçlanma yetkisi olmamalı, bize göre, Maliye ve Hazine yönetimi mutlaka birleştirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, bir bakan sorumlu olacak; hükümet milyar dolar borçlanacak ve Plan ve Bütçe Komisyonuna gelecek, sadece bilgi notu verecek. Hayır, hükümet, yaptığı bütün iç ve dış borçlarla ilgili olarak Parlamentoya hesap vermek mecburiyetindedir; ama, bu tasarı, sadece bilgi notundan bahsetmektedir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, şu anda, borç yönetimimiz ve devlet borçları saymanlığı ve Hazine saymanlıkları tarafından yönetilmektedir. Halbuki, bize göre, müsteşarlık bünyesinde borç yönetim birimi yasalarla oluşturulmalıdır ve yetki ve sorumluluklar net belirlenmelidir.

Değerli arkadaşlar, ikinci önemli konu: Geri ödenmeyen Hazine garantileriyle ilgili Merkez Bankası risk hesabı oluşturuluyor. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuyla ilgili; yani, batık bankalarla, yani hortumlarla ilgili olarak 25 katrilyon ve çalışanlardan, işçi ve memurlardan toplanan zorunlu tasarruflar da 9 katrilyon olmak üzere yaklaşık 34 katrilyon Merkez Bankası hesabında gösteriliyor. Bu durumda Merkez Bankası hesabı kırmızı bakiye vermektedir, bu da Hazineyle ilişkilerini bozar. Ayrıca, bunun da sorunu çözmediği ve eskisinde olduğu gibi bırakıldığı anlamına gelir.

Değerli arkadaşlar, bize göre, devletin vurgun ve soygun talanına sebep olan ve çok önemli gördüğümüz bir konu üzerinde durmak istiyorum. Kamu projeleri dış finansmanında yaşanan kayıplarla ilgili bir düzenleme yok; Sayın Bakan çıkıp burada bunu cevaplamalıdır.

Değerli arkadaşlar, olay şu: Bir yatırımcı dışarıdan bir sermaye bulup getiriyor ve bu sermayeye Hazine garanti veriyor ve o garantiye dayanarak, bir kamu projesini, diyelim ki, bir enerji santralı, bir baraj inşaatı, kamuya ait bir inşaat yapıyla ilgili -bakın bunun altını çiziyorum- 100 000 000 dolarlık bir kamu yatırımını ihaleye çıkmadan verme yetkisini Bakanlar Kurulu almış. Bu ne demektir; o zaman, siz, İhale Kanununu niye getirip çıkardınız; bu durumda yarım kalan kaç yatırım var? Bunların hesabını burada vereceksiniz. Biz araştırırsak, o projeleri getirir burada tek tek sayarız. Onun için, mutlaka, eğer Hazine garanti veriyorsa parayı Hazine alsın, o zaman yatırımını Hazine yapsın. Zaten, garanti verdiğine göre mesele yok ve mutlaka bu yatırımın da ihaleyle yapılması lazım. Düşünün ki, 100 000 000 dolarlık bir ihalede yüzde 20 indirim 20 000 000 dolar yapar; çok büyük rakamlarla oynuyoruz. Bu düzenleme yapılmazsa, bu tasarı metninin tamamı şaibeden kurtulamaz değerli arkadaşlarım.

Şimdi, ayrı bir konu; Hazine, garantileri vermiş; şimdiye kadar alınamayan garanti 7,2 katrilyon ve bu rakam, artarak devam ediyor. Şimdi, bunun hesabını kim verecek; hangi siyasetçi hangi yargı önünde?.. Bu batık kredi anlamında, artarak da devam ettiğine göre...

Şimdi, burada bir uzlaşma modeli geliyor, bunun pratikte bir faydası yok. Peki, bu uzlaşma modeliyle ilgili olarak sizin buraya birtakım yaptırımlar getirmeniz lazım. O yaptırımlar nedir? Hazine garantisi alıp ödemeyenlere ihale yasağı getireceksiniz. Siz, bunu, yönetmelik... Üç bürokrat, oturacak, 7,2 katrilyon, 10 katrilyon lira devletin parasını tasarruf edecekse, bu yanlıştır. O zaman, bu Parlamento ne işe yarar? Onun için, mutlaka ve mutlaka, iç ve dış borçlara Hazine garantileri, mutlaka, Parlamento tarafından denetlenmelidir arkadaşlarım.

Şimdi, acaba, Türkiye daha fazla borçlanabilir mi? Bu soruyu bir cevaplandıralım; yani, şu anda geldiğimiz iç ve dış borçlar itibariyle, biz, daha fazla borçlanabilir miyiz?

Değerli arkadaşlar, Dünya Bankası Türkiye Direktörü 7.3.2002'de, yani, bundan 15-20 gün önce bir açıklama yapıyor. Bakın arkadaşlarım, altını çizerek burada aynen okuyorum: "Türkiye'nin daha fazla borçlanma imkânı yoktur. Büyümek ve enflasyonu düşürmek istiyorsanız, borç dışı yabancı kaynak bulmak mecburiyetindesiniz." Bunu kim söylüyor; Dünya Bankası yetkilileri söylüyor.

Peki, bu stand-by anlaşmalarıyla ilgili olarak -bu hükümetin hep böyle, her gün ısıtıp ısıtıp gündeme getirdiği stand-by anlaşmalarıyla ilgili olarak- bizim bürokratlar ne diyor; bu hükümetin Maliye Bakanlığı bürokratları ne diyor bakın. Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu bir rapor hazırlıyor. Raporun tamamı 150 sayfa; içindeki çok enteresan bir cümleden bahsedeceğim. Maliye Bakanlığı, bu hükümetin Maliye Bakanlığı bürokratları diyor ki "IMF raporu, yanlış ve eksik teşhis ve reçeteler üzerine kurulmuştur."

Bakın, IMF, yanlış ve eksik teşhis ve reçeteler üzerine kurulu raporunun devamını okuduğunuz zaman şu çıkıyor: Yaptığınız stand-by anlaşmalarını yırtıp, çöpe atmak mecburiyetindesiniz. Ulusal Programla ilgili de birkaç cümlesi var, çok enteresandır; bu Parlamentoda o program da müzakere edilmedi; üç genel başkan oturdular, Ulusal Programdan bahsettiler. Bakın, bürokratlar, uzmanlar ne diyor: "İdarî yapımızla ilgili uyumlu olmayan taahhütlerde bulunulmuş, üzerinde ciddiyetle durulmalı." Yani "verdiğiniz taahhütlerin hiçbiri doğru değildir, ciddî değildir, ülkenin yapısına uygun değildir" diyorlar.

Tabiî, Sayın Derviş bunları dinliyor, biraz sonra da burada cevap vereceklerdir. Göreve geldikten altı ay sonra bir açıklama yaptılar ve "ben, Türkiye'nin şartlarını bu kadar derin bilmiyordum" dediler. Peki, bir yıl sonra aynı cümleleri tekrar eder ve bırakıp giderse, o zaman bu hükümeti oluşturan partilere şunu sorarım; millete nasıl hesap vereceksiniz? Sayın Bakan "artık, benim burada görevim bitti" dedi, basına da intikal etti- ANAP, MHP ve DSP sıralarında oturan milletvekillerine, millete verdikleri sözleri burada hatırlatmak isterim değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce ifade ettiğim ve bürokratlarımızın "yırtalım, çöpe atalım" dediği stand-by anlaşmasının kamu borç yönetimi bölümünden üç bent okuyacağım, lütfen dikkat edin:

"1- 2002'de 2.5 milyar dolarlık uluslararası tahvil ihraç edilecek." Mecbur. Yani, para satacaklara, tahvil alacaklara şimdiden tüyo veriliyor ve "bizi soymak için hazırlıklı olun" deniliyor.

"2- 2002 Ocak ayında değişken faizli -mart ayında olduğumuza göre, zannediyorum bu başladı- kâğıt ihracı uygulamaya konulacak."

"3- Döviz endeksli borçlanma kâğıdı ihracına devam edilecek."

Yahu, allahaşkına, sizin borçlanmadan başka hiçbir şeye aklınız ermez mi?! Bu ülkenin kaynaklarına aklınız ermiyor mu?! Mesela, bor madenine, ileri teknolojiye, bilgisayar  teknolojisine, teknoloji ithalatına, özkaynaklarımıza, ormanlarımıza, insanımıza aklınız ermiyor mu? Tabiî, bir yılda ermeyebilir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu stand-by anlaşmasıyla ilgili olarak ticaret odalarımız ne diyor bir bakalım. Ticaret odası başkanlarının bir açıklaması saatli maarif takvimi gibi... Hani, saatli maarif takvimi, ezan saatlerini yazar, ne zaman karakış gelecek, zemheri gelecek hepsini yazar, halkımız anlasın diye bunu böyle söylüyorum, bu da aynı, IMF de aynı. Sayın Derviş'in de yapacağı bir şey yok, bir kere ipin ucunu teslim etmişsiniz. Öncelikle hedef borç ödeme planı, diğer parametreler bunun üzerinde. Yani, IMF diyor ki, evvela, benden aldığın parayı öde de, ondan sonra istersen canın çıksın. Arkasından, borçlar, yeni alınan borçla ödeniyor, Ticaret odası yetkilileri söylüyor. Bu işin sonu yok, borcu, borçla ödeme dönemi bitmeli değerli arkadaşlar.

Şimdi, Saadet Partisi olarak  -burada, hem hükümete hem özel sektöre tavsiyelerimiz var-  çözüm önerilerimizi takdim etmek istiyorum:

Bir kere, 500 sanayi kuruluşu faaliyetdışı kârdan vazgeçmeli. Devlete para satıp, oturduğu yerden faiz geliri elde etmek yanlış.

Hükümete tavsiyemiz; malî piyasalar vergi cenneti olmaktan çıkarılmalıdır. Bakın, Sayın Derviş geldiniz, burada, 111 milyar faiz geliri olanı vergidışı bıraktınız; ama, 160 000 000  asgarî ücretten 40 000 000 vergi alıyorsunuz!.. Eğer, böyle, ranta dayalı oluyorsa, bu ülkede kim üretim yapacak, söyler misiniz?

Gümrük birliği mutlaka revize edilmeli. 70 000 000'luk pazar Avrupa'ya açık olamaz.

Faizdışı... Faizdışı... boyuna öyle diyorsunuz, faizdışı arttı, faizdışı arttı... İyi de, Arjantin'de de faizdışı arttı, orada da enflasyon düştü; ama, işsizlik de arttı ve borçlanmanın önüne Arjantin'de geçilemedi.

Bakın, gittiğiniz yol çıkmaz sokak, açık ve net söyleyeyim, bu işin sonu yok. Tekrar, bir kere daha ümitlenmeyin, Afganistan olayı olmaz. Afganistan olayı oldu, para aldınız, Irak olayını beklemeyin, bu çok yanlıştır, başkalarının ölümü üzerine ekonomi düzenlenemez.

Bir diğer konu borsa. Reel ekonomiden beslenmiyor sizin borsanız; uyduruk bir borsa, uyduruk... Yeni düzenleme yapmak gerekir borsacılıkta, tıpkı sabun köpüğü gibi şişiyor ve boşalıyor. Bir bakıyorsunuz borsa 9 000, bir bakıyorsunuz 11 000... Bu, nerede, ne oldu?! Şirketlerin malî bilançoları düzgün değil, sağlıklı değil.

Bir diğer çok önemli konu -Sayın Derviş, siz, bunu çok iyi bileceksiniz- spekülatif sermaye giriş ve çıkışı denetlenmiyor bu ülkede. Birisi dolarını getiriyor TL'ye çeviriyor, devlete üçer aylık para satıyor; dönerken, dolar bazında yüzde 40 para götürüyor.

Bankalar ile KOBİ'ler arasındaki finans krizini çözün. Bakın, bu, reel sektörü çok sıkıntıya sokuyor. "Yüzde 50 faizle verdim" deniliyor; faiz oranları değiştiğinde, üç ay sonra "yüzde 1 000'e çıkardım" deniliyor; böyle şey olmaz.

Vergi oranlarını, mutlaka, tahsilatı hızlandıracak şekilde düzenleyin.

Enerji fiyatlarını indireceksiniz. Yapılan usulsüzlük ve yolsuzlukların faturasını millete ödetemezsiniz.

Kamuda, mutlaka, havuz hesabı, tek hesap sistemi getirilerek, kamu parasının, hangi tarihte, nereden nereye, hangi faizle gelip gittiğini mutlaka görmelisiniz.

Bakınız, son olarak, devletin iç ve dışborcunu; yani, 232 milyar doları masaya yatırın; ya faizlerini ödeyin, anaparayı yirmi yıla, on yıla, uzatın; böyle bir pazarlık formülü getirin veya anaparayı taksitlendirin, faizleri ödeyin. Bakın, anlatmaya çalıştığım özellikle şu son madde çok önemlidir.

Bütün bunları kim yapacak, esas sorun burada. Peki, bu hükümet bunları yapabilir mi; bana göre, yapamaz; yapsaydı, bugüne kadar ortaya bir performans koyardı; çünkü, benim saymaya çalıştığım maddelerin hepsi, radikal, hemen alınması gereken tedbirlerdir.

Peki, şu soruyu sormak lazım: Acaba, geçmişte bunlar oldu mu, yapılabildi mi; tabiî ki, yapıldı. Bakın, yapıldığı dönemi söyleyeyim: 54 üncü Sayın Erbakan Hükümeti.dönemi. Peki, bunu ben mi söylüyorum; yok, hayır, Sayın Derviş söylüyor. Bakın, Sayın Derviş ne diyor: "Yaptığım incelemelerde, 1995-1997 dönemi, makroekonomik dengeler ve rakamlar açısından son on yılın en iyi iki yılı" yani, Sayın Erbakan Hükümetini söylüyor.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Çağıralım da gelsin!..

ASLAN POLAT (Erzurum) - Herkes söylüyor, Erbakan'ı söylemeyen yok ki.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ama, Sayın Derviş'in şahadeti daha önemlidir.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Yok, yok; halkın şahadeti daha önemlidir.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hatırlanacağı üzere, 28 Şubatta, 54 üncü hükümet, postmodern bir darbeyle yıkıldıktan sonra, banka hortumlamaları ve devlet soygunları arttı. Hızlı soygunda milat, 28 Şubat 1997'dir; evet, o dönemde başladı. Bazı basın patronları, emekli subaylar, sözde işadamları, bürokratlar, vurgun, talan, soygun, hortum, banka içi boşaltmak suçundan yargılandılar; bunlara, yurtdışına çıkma yasakları getirildi, hatta, bunların yargılanmaları  devam ediyor.

Peki, Refahyol döneminin Sağlık Bakanı ne diyor: "28 Şubatta 'hükümet devam ederse darbe olacak' dediler..." Bakın, bakın, darbe olacak dediler. "Bizi, ite kaka ayırdılar. Daha sonra yanlış yaptığımızı anladım. O dönemde, medyada, bazı kesimlerin oluşturduğu psikolojik baskının altında kaldık."

Başbakanlıkta iftar açanların devleti yıkmadıkları anlaşıldı. Fadimelerin, Kalkancıların tiyatro rolleri bitti, sahne kapandı; ancak, ülkeyi, hayalî irtica tehlikesiyle korkutup, krize sürükleyenlerin, hâlâ, yargı önünde tam anlamıyla yargılandığını söylemek mümkün değil. (SP sıralarından alkışlar) Kriz mimarları, ülkeyi soyanlar, hortumcular ve onları destekleyenler, bir gün, yargı önünde ve tarih önünde mutlaka sorumlu olacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, bu hükümette son durum: DSP değişti derseniz değişti, bozuldu derseniz bozuldu, döndü derseniz döndü, sosyaldemokrat değil, sosyal kapitalist oldu. (SP sıralarından alkışlar)

Şimdi, ANAP'a gelelim. ANAP, sözde, muhafazakar ve demokrattı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - ANAP razı olmadı efendim, kestiler sözü.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - 2 dakika süre verin, herkese öyle uyguladınız.

BAŞKAN - Veriyorum efendim.

ANAP razı olmadı.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bana da 2 dakika veriniz.

BAŞKAN - Sayın Candan, ne kadar böyle şeysiniz... Vereceğiz; herkese verdiğimiz hakkı size de veririz, hiç merak etmeyin.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Teknoloji bizden iyi adalet yapıyor, gereğinde kesiyor, gereğinde açıyor. Tamam, itirazımız yok Sayın Başkan.

Şimdi, ANAP, sözde, muhafazakâr ve demokrattı; bunlar, muhafazakarlığı da, demokratlığı da katlettiler, evet katlettiler. (SP sıralarından alkışlar) Dünkü açıklamalara bakın, bugünkü açıklamalara bakın.

Şimdi, MHP'ye gelelim. MHP, milletin değil, IMF'nin sözünü dinliyor, IMF'nin... En iyi de IMF'nin sözünü dinliyorlar. (SP sıralarından alkışlar) Halbuki, milliyetçiler, adı da üzerinde, milleti dinlemesi gerekirken, milleti değil, IMF'yi dinliyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu işin sonu ne olur, biliyor musunuz; millet de bu hükümeti sandığa kilitler. Benim diyeceğim bu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bu on altın öğüt noktasında söylediğimle ilgili, o dönemde borç faizi ödemelerinin bütçedeki payı, yani, Sayın Derviş'in de takdir ettiği, 54 üncü hükümet döneminde borç faizi ödemelerinin bütçedeki payı -faiz gideri- yüzde 28 imiş; halbuki, bugün yüzde 65. İşte, bu tablo, bu grafik, bunu gösteriyor; açık. Yani, sizin sözleriniz geçmeyebilir; ama, bu kâğıtlar, bu notlar, bu bilgiler yanlış ve yalan söylemez.

Değerli arkadaşlar, bakın, içborç stoku o dönemde 29 milyar dolarken, bugün 92 milyar dolar. İşte, onun için, bu millet, bu hükümeti sandığa gömecek; çünkü, siz, bu 92 milyarı bulmak için vergi koydunuz, hâlâ vergi koymaya devam ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bakın, son rapor: O dönemde yatırımların bütçedeki payı yüzde 8, bugün geldiğimiz noktada, 2001'de yüzde 4; yani, siz, küçülmemişsiniz, ufalmamışsınız, yok olmuşsunuz, kaybolmuşsunuz. (SP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, netice itibariyle, bu tasarıya, aslında düşünce itibariyle olumlu olmakla birlikte, içinde birçok açıkları olması dolayısıyla, oyumuz, Saadet Partisi olarak rettir.

Teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Candan.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Ramis Savaş; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA Ş. RAMİS SAVAŞ (Sakarya) - Sayın Başkan, sayın üyeler; 833 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın üyeler; sınırlı malî kaynaklar, kalkınmakta olan ülkelerin karşı karşıya kaldıkları temel iktisadî sorunların başında gelmektedir. Bu kapsamda, makro ekonomik hedeflere uygun olarak kamu harcamalarının uygun kaynaklardan finansmanı büyük önem arz etmektedir. Harcama kalemleri arasında önceliklerin belirlenmesini takiben, bu giderlerin yapılmasında hangi finansman kaynaklarının ne ölçüde ve hangi şartlar çerçevesinde kullanılacağı hususu önem arz etmektedir. Dolayısıyla, gelirlerin harcamaları karşılamadığı durumlarda, borçlanma, kamu açıklarının finansmanında başvurulan en önemli araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; borçlanma söz konusu olduğunda, yurtiçi ya da yurt dışından finansman yoluna gidilmektedir. Bu aşamada, yurt içinden yapılan borçlanmada, içpiyasa dengelerini bozmaksızın, kamu açıklarının karşılanması, dış borçlanmada ise, uluslararası piyasaların ve ilişkilerin iyi takip edilmesi ve bu piyasalardaki hassas dengelerin korunması, dışborcun uyumlu bir vade ve döviz yapısında bulunmasının dikkate alınması gibi, borç yönetimine ilişkin hususlar önem kazanmaktadır.

Borçlanma, özellikle yatırım harcamalarının gerçekleşmesinde önem taşımaktadır. Borçlanmaya ilişkin şartlar, finanse edilen yatırımın fizibilitesini büyük ölçüde etkilemektedir. Dolayısıyla, programda yer alan kamu yatırımlarının uygun koşullu kredilerle finansmanı ülke kaynaklarının en etkin kullanımını da beraberinde getirmektedir.

Bu bakımdan, gerek yatırımın finansmanı gerekse bütçe finansmanı açısından bakıldığında, makro hedeflerin oluşmasında ve genel kamu dengesinin sağlanmasında borçlanma ve borç yönetimi son derece önemli bir role sahiptir.

Borç yönetimi, ister proje isterse bütçe ve program finansmanı için yapılsın, kalkınma perspektifini dikkate almak zorundadır. Ayrıca, borç yönetilirken, borcun maliyetini düşürmenin yanı sıra, piyasa risklerini ve operasyonel riskleri de kontrol altında tutmak, bunu yaparken de bütçenin amaçları ve para politikasıyla uyum içerisinde bulunmak gerekmektedir.

Bu doğrultuda, borçlanma ve borç yönetimi politikası, esnek kararların hızla alınıp uygulanmasına imkân veren bir altyapıya sahip olmalıdır. Ancak, bunun gerçekleştirilebilmesi için, öncelikle, sağlam ve bütünselleşmiş bir hukukî altyapı gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın üyeler; ülkemizde, borçlanmayı ilgilendiren mevzuat dağınık bir yapıda bulunmaktadır. İç ve dış borçlanma ile Hazine garantilerine ilişkin her türlü hazırlık, temas ve müzakere yetkisi, 4059 sayılı Kanun çerçevesinde, Hazine Müsteşarlığına verilmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Gelir, bütçe, ödenek ve nakit işlemlerini 1980 sonrasında ayrı birimlerde örgütleyen yapılanmanın sıkıntılarını, ekonomi ve maliye yönetiminden sorumlu olan bakanlarımızın fiilen yaşadıklarını düşünüyorum. Bu anlamda, ekonomik ve malî birimlerle ilgili yapılanmamızı tekrar gözden geçirmemiz gerekmektedir.

Müsteşarlık, borçlanmayla ilgili görevini yerine getirirken, birden çok kanunu dikkate almak zorundadır. Bu çerçevede, borçlanmaya ilişkin temel işlemlere yetki veren, borçlanmanın bütçeleştirilmesine ve muhasebeleştirilmesine ilişkin esasları belirleyen temel kanun, her yıl çıkardığımız bütçe kanunlarıdır. Bununla beraber, yabancı ülkeler ve üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlardan alınacak borçlar için, 244 sayılı Milletlerarası Antlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Antlaşmaların Şartlarında Değişiklik Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaktadır. Bu iki kanuna ilave olarak, 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kararda yer alan ilgili hükümler uygulanmaktadır.

Yukarıda sözü edilen kanun ve kararların her birinin kendi içerisinde farklı usul ve esaslar öngörmesi ve yeknesak kurallar bulunmaması ve ayrıca, borçlanma ve borç yönetiminin, bir şart kanunu niteliğinde olan bütçe kanunuyla düzenlenmesi, uygulamada sorunlarla karşılaşılmasına neden olmaktadır. Bu durum, günümüz uluslararası malî piyasalarında, aktif ve dinamik bir yapı içerisinde hareket eden diğer aktörler karşısında, ülkemizi dezavantajlı bir pozisyona sokmakta ve gelişen yeni finansman enstrümanlarının kullanılmasını, dolayısıyla, borç yönetimini zorlaştırmaktadır.

Ekonominin önemli unsurları olan iç ve dış borçlanmanın ve buna bağlı olarak sağlanmakta olan garantilerle, bu kapsamda ortaya çıkan alacakların yönetiminin tek bir kanunla yürütülmesi, globalleşen uluslararası finans piyasalarında etkin olabilmek için zorunlu bir adımdır.

Görüşülmekte olan bu tasarıyla, Türkiye Cumhuriyeti adına borçlanma, malî yükümlülük yaratma otoritesi olarak Hazine Müsteşarlığı belirlenmiştir. Böylelikle, yaratılacak ilave yükümlülüklerde, ülkenin ekonomik şartlarını genel makro ekonomik hedeflerin gözönünde bulundurulması ve malî açıdan sürdürülebilir bütçe ve borçlanma politikaları oluşturulması hedeflenmiştir.

Diğer taraftan, yapılan düzenlemelerle, borçlanmaya ve borçlardan kaynaklanan Hazine alacaklarının takibine bir disiplin getirilmesi ve yeni finansal enstrümanlar ile teknikler kullanılarak, etkili bir alacak, borç ve risk yönetiminin yapılması amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; 2001 yılı içerisinde Meclise sunulan bu tasarıyı, 14 Şubat 2002 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeye başladık. Tasarının bir alt komisyon tarafından görüşülmesi kararı alındıktan sonra, 28 Şubat 2002 ve 5 Mart 2002 tarihlerinde 2 tam gün çalışarak alt komisyon raporumuzu hazırladık ve komisyon başkanlığına sunduk. 7 Mart 2002 tarihinde ise, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu tasarının görüşmeleri tamamlanarak huzurunuza gelmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; kamu kesiminin gelir elde etme gereği, geniş ölçüde, kamusal üretimin finansmanı zorunluluğundan doğmaktadır. Modern devlet anlayışı çerçevesinde, devletin klasik görevlerinin yanı sıra sosyal devlet niteliğine bürünmesi, toplumsal ihtiyaçların sağlanması konusunda daha duyarlı olan, seçimle işbaşına gelmiş hükümetlerin, genelde, harcamaların finansmanı için, vergi koymaktan daha kolay bir yöntem olarak borçlanmayı tercih etmeleri, kamu kesimini, ekonomilerde önemli oranda açık veren bir birim haline getirmiştir.

Birinci Dünya Savaşından bu yana devlet borçları sürekli yükselme eğilimi göstermiştir. Bu gelişmede, savaşların, yaşanan krizlerin, uygulanan ekonomik politikaların önemli etkisi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Keynesyen iktisat politikalarının da etkisiyle aşırı harcamacı eğilimler önplana çıkmış, konjonktürü canlı tutmak ve kaynak kullanımını tam istihdam düzeyine yaklaştırmak amacıyla kamu harcamaları artırılmıştır. Kamu gelirleri ile giderleri arasında dengesizliğe yol açan bu anlayış 1970'li yıllarda terk edilmeye başlanmıştır. Ancak, buna rağmen, devletin ekonomideki ağırlığını azaltmayı amaçlayan liberal politikalar da söz konusu dengesizliği gidermede etkili olamamıştır. Nitekim, yapılan araştırmalar, ağırlıklı olarak son 15 yılda uygulanan borçlanma politikalarının, vergi politikasının alternatifi haline geldiğini göstermektedir.

Gelişmiş ülkelerde, daha çok, toplam talep hacmini etkilemek amacıyla kullanılan ve bir maliye politikası aracı olan iç borçlanmaya, ülkemizde ve diğer gelişmekte olan ülkelerde, ağırlıklı olarak, devlete ekgelir sağlamak ve finansman açığını gidermek amacıyla başvurulmaktadır.

Türkiye'de 1930'lu yıllardan bu yana kullanılmakta olan borçlanma yöntemi, özellikle 1980'li yıllarda önemli bir finansman kaynağı haline gelmiştir. Sürekli artan bütçe açıklarının finansmanında iç borçlanmanın ağırlıklı olarak kullanılması ve bu borçların, daha çok kısa vadelerde yoğunlaşması nedeniyle, içborç-faiz kısır döngüsüne girilmiş bulunmaktadır.

Bir finansman kaynağı olarak borçlanma politikası bilinçli uygulandığı takdirde istenmeyen sonuçlar yaratması engellenebilir. Bu noktada borçlanmanın amacı ve borçlanmayla elde edilen kaynağın hangi alanlarda kullanıldığı önem arz etmektedir.

Bu bağlamda, özellikle az gelişmiş veya bizim gibi gelişmiş ülkeler açısından sıcakpara hareketlerinin, yaşadığımız krizlerdeki payının olup olmadığı konusunun ciddî olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

2000 yılının ilk on ayı içerisinde IMF'yle imzaladığımız stand-by anlaşmasının desteği, nominal döviz kuru çıpası politikasının inandırıcılığı ve sıcakpara için pozitif arbitraj getirisinin düşen faizlere rağmen süregelmesi sayesinde, net yabancı sermaye girişinde önemli ölçüde artış olmuştur.

Sermaye girişleriyle başlayan süreç içerisinde, Merkez Bankasının etkin olmayan politikası nedeniyle reel faizler sıfır noktasına yaklaşmış, iç talepteki genişleme, reel olarak değerlenen yerli paranın da katkısıyla cari işlem açığını hızla büyütmüştür.

Hazine Müsteşarlığımızın verilerine göre, 2000 yılının tümünde Türkiye'nin dışborç stoku 12,8 milyar dolar artmıştır. Türkiye, 2000 yılının ilk on ayı boyunca 7,6 milyar dolarlık cari işlem açığını finanse ederken, dışborcunu da 12,8 milyar dolar artırmıştır. Bir başka ifadeyle, dışborçlar, cari işlem açığından bağımsızlaşarak büyümüştür. Bunun temel nedeni ise, sermaye girişlerinin önemli bölümlerinin rezerv birikimine ve yerli aktörlerin sermaye çıkarmalarının finansmanına tahsis edilmesidir.

Sermaye giriş ve çıkışlarının denetimsiz olduğu 2000-2001 yıllarının bulgularını bu açıdan değerlendirdiğimizde, 2000 yılında net yabancı sermaye girişleri, millî gelirimizin yüzde 6,5'ine ulaşmış ve döviz girişlerinin ivmesi sonunda millî gelir, yüzde 6,1 oranında büyümüştür. Bu büyüme hızı, 2000'e özgü etkenlerden ötürü, önceki yıllardaki bağlantılardan beklenebilecek büyüklüğü fazlasıyla aşan, gayri safî millî hasılanın yüzde 4,9'una ulaşan bir carî işlem açığına yol açmıştır. Döviz çıpasına dayalı programın yol açtığı reel kur hareketlerinin, yani, ucuzlayan dövizin ve bu ortamda etkilerini daha da kuvvetle icra eden gümrük birliğinin de katkıları söz konusudur.

Sayın Başkan, sayın üyeler; ülkemizin temel sorunlarından biri, övündüğümüz genç nüfusumuza yeterince istihdam yaratamama, mal ve hizmet üretimini yeterince hızlı artıramama ve ihtiyaç duyduğumuz döviz kadar döviz kazanamamaktır.

1980 sonrasında kamu maliyesinin aşırı iç borçlanma politikalarıyla yürütülmesi ülkede tam bir saadet zincirinin oluşmasına yol açmış, 5 000 dolarla bile banka sahibi olunabilmiştir. 1994-1998 ortası, 2000 ve 2001 yılı başında yaşadığımız malî bunalımların yaşanmasında bankacılık sektörümüzün zayıflığı önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, kamunun vergi alma borç al politikası da bankalarımızı bu noktaya getirmiştir diyebiliriz.

Yıllarca yüzde 20, yüzde 30 düzeyinde reel kârlarla beslenenlere, nedense, hem TL hem de döviz yetersizliğinin nasıl birlikte bulunduğunun hesabı sorulmamıştır. Kriz anında dahi, bazı bankalar, bu amaçla Merkez Bankasının önce kendilerine TL vermesini, sonra da bu parayla döviz alma isteklerini ortaya koymuşlardır.

2000 yılı içinde uygulamaya konulan istikrar programında, borçlanma içten dışa kaydırılmış; ancak, yabancı sermaye, ülkemize, kalıcı yatırım için değil, paradan para kazanma amaçlı sıcakpara olarak geldiği için, sıcakpara kendini güvende hissetmediği anda da geri dönmüştür.

Sayın Başkan, sayın üyeler; Borçlanma Kanununu görüştüğümüz bu aşamada, sürdürülebilir borç politikasından da ileriye giderek, daha iyi aşamaya giderek şunları belirtmek istiyorum:

Birinci olarak, vergi politikasına eskisinden daha çok ihtiyacımız var; ancak, bunun yolunun yeni vergiler koymak değil, mutlak surette, vergi vermeyenlerin, kayıtdışı ekonominin üzerine gitmek şeklinde olması gerekmektedir.

İkinci olarak, bankacılık sektörünü, mutlaka, sağlıklı bir yapıya kavuşturmak zorundayız.

Üçüncü olarak ise, konsolide bütçe uygulamasında sorun olmaya devam eden katma bütçeli idarelerin kendi kaynaklarını yaratamama, fon ve dönersermayelerle kamu eli ile kurulan dernek ve vakıfların kaynak israfına neden olan uygulamalarına son vermemiz gerekmektedir.

Zorunlu olarak yapılması gereken kamu harcamalarından vazgeçmek uğruna, "faizdışı bütçede fazla veriyoruz ve vermeliyiz" anlayışını uzun süre devam ettiremeyiz.

Görevimiz, ortak toplumsal mutabakata dayanan, toplumun tüm kesimlerini asgarî müştereklerde kavrayan, ciddî ve tutarlı, uluslararası dünyanın realitesini gözden kaçırmayan, ülke gerçeklerinden kopuk olmayan, aynı zamanda, popülist olmayan, bazı derneklerin "ekonomiyi düzeltin, ama bizden özveri istemeyin" çığlıklarına da prim vermeyen ulusal harcama, gelir ve para politikalarını, kararlılıkla, inançla ve ısrarla uygulamak olmalıdır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; görüştüğümüz Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun uygulamasının, Avrupa Birliği Maastricht kriterlerinde yer alan borçlanma limitlerine ulaşmamıza katkıda bulunması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlarım (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Savaş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Sayın Hüseyin Arabacı; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARABACI (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi" başlıklı ve 833 sıra sayılı yasa tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza geldim; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin kuruluşuyla beraber her alanda hızlı bir modernleşme sürecine giren Türk toplumu iktisadî alanda da önemli ve yapısal bir değişim sürecine girmiştir.

Savaştan henüz çıkmış olmasına rağmen ülkenin sanayileşmesi ve kalkınması için cumhuriyetin ilk yıllarında, büyük adımlar atılmıştır. O dönemde, toplumda, ekonomik kalkınma için gerekli olan sermaye birikimi yeterli olmadığı için cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomide belirleyici tek güç devlet olmuştur. Devletçi anlayış çok partili döneme kadar sürmüş, Türkiye, 1950 yılından itibaren karma ekonomi modelinin uygulandığı döneme geçmiştir. Bu dönemden itibaren Türkiye'nin sanayileşmesinde ve ekonomik kalkınmasında Türk özel sektörü de misyon üstlenmeye başlamıştır. 1980'lere kadar süren bu dönemden sonra Türkiye, serbest piyasa ekonomisine geçiş yapmıştır. Bu yeni dönemde, Türkiye, kapalı ve korumacı yapıdaki ekonomisini her alanda liberalleşmeye tabi tutmuş, ithal ikameci politikaları terk etmiş ve dünya ekonomileriyle entegre olmaya çalışmıştır. Bu modelde temel amaç, Türk ekonomisini yabancı ekonomilerle rekabete sokarak daha dinamik ve hızlı bir ekonomik büyümeyi sağlamaktır. 1990'lı yıllara kadar Türk ekonomisinde bu anlamda büyüme ve gelişme kaydedilmiş, Türkiye'nin dışticaret hacminde, fert başına millî gelirde, hizmet sektörlerinde ve sanayileşme hızında büyüme trendi yakalanmıştır; fakat, 1990 yılından itibaren, Türkiye, bu büyüme trendini istikrarlı bir şekilde sürdürememiştir. Türk ekonomisinde 1980'li yıllarda yakalanan büyüme trendinin 1990'lı yıllarda sürdürülememesinin üç temel nedeni vardır:

Birincisi, Türkiye, 1990 yılından itibaren büyük bir siyasal istikrarsızlık sürecine girmiştir.

İkincisi, Türkiye ekonomisi, yeteri kadar kurumsallaşamamış, küresel gelişmelere kayıtsız kalmış, buna bağlı olarak da dış ekonomilerle rekabet için gerekli gücü kazanamamıştır.

Üçüncüsü ise, yirmi yıla yakın sürdürülen terörle mücadeledir.

18 Nisan 1999'a kadar devam eden siyasal istikrarsızlık ve yirmi yıl boyunca sürdürülen terörle mücadelenin de etkisiyle, zaten yeterli rekabet gücü olmayan ve kurumsallaşamayan ekonomik yapı, dokuz yıl boyunca sürdürülen popülist politikaların da etkisiyle, ciddî bir zafiyet dönemine girmiştir. 1990 yılında ekonomik yapımızda başlayan bu sürecin daha başlangıçta durdurulması için, ekonominin gerektirdiği yapısal ve radikal tedbirlerin alınmaması sonucunda, makroekonomik dengeler bozulmuştur. Devlet bütçesinde meydana gelen açıkların, gelir artırıcı ve kamu harcamalarını kısıtlayıcı tedbirler yerine, çok yüksek faiz oranlarında borçlanma yoluyla kapatılması yoluna gidilmiş, buna bağlı olarak da faiz ve enflasyon hadleri sürekli olarak yükselmiş ve ekonomik yapımız rant ekonomisine dönüşmüştür. Yüksek faiz ve enflasyon sarmalına giren ekonomik yapıda, tasarruflar ve kaynaklar, üretim, yatırım tercihi yerine faize yönelmiş, faktör gelirlerinde faiz lehine büyük bir dengesizlik meydana gelmiştir. Dünyanın bütün ekonomilerinde görevi ekonomiye kaynak üretmek olan bankacılık sistemi, bahsekonu politikalar yüzünden ve de mevduata verilen yüzde 100 devlet güvencesi sayesinde, âdeta, kaynakları tüketen bir yapıya dönüşmüştür.

Yaşanan bu gelişmelerin neticesinde, Türkiye'de, ekonomi ve siyaset tıkanmış; bunun neticesinde de Türkiye, 18 Nisan 1999 tarihinde erken seçime gitmek zorunda kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçimlerden sonra kurulan 57 nci hükümet, öncelikle Türkiye'nin muhtaç olduğu siyasal istikrarı sağlamış, arkasından da ekonomik yapıda gerekli olan yapısal dönüşümü gerçekleştirmek için üç yıllık istikrar programını 2000 yılı başında uygulamaya koymuştur. Programın temel amacı, kamu maliyesinde makroekonomik dengeleri yeniden kurmak ve Türk ekonomisini reel büyüme sürecine sokmaktır.

Türk ekonomisindeki temel ve yapısal sorun, kaynak yetersizliği ve mevcut kaynakların da verimli ve etkin bir şekilde kullanılamamasıdır. Bu durumun sorumlusu da, öncelikle devlettir. O halde, en azından, ekonomik yönüyle de olsa, devletin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Kamu harcamalarındaki sürekli artış ve buna bağlı olarak da kamu açıklarının oluşması, kamu açıklarının da borçlanmayla kapatılması sonucu, devletin borçlanması sürdürülemez ve yönetilemez hale gelmiştir. Öyle ki, 1988 yılında toplam içborçlar 15,6 milyar dolar iken, 2001 yılında bu tutar 75 milyar dolara ulaşmış; yani, devletin içborçları onüç yılda tam 5 kat artmıştır. Yine, aynı dönemde dışborçlara baktığımızda, 1988 yılında 40 milyar dolar olan dışborçlarımız, 2001 yılında 112 milyar dolara ulaşmıştır. Bugün itibariyle baktığımızda, Türkiye'nin iç ve dışborç toplamı 200 milyar doları aşmış durumdadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1990-2000 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde toplam 506 177 000 000 dolar harcama yapmış, bunun yüzde 55'i faiz ve transferlere, yüzde 8,28'i ise yatırım giderlerine olmuştur. Bu 10 yıllık dönemde faiz ve transferlere yapılan harcamalar, 2001 yılı bütçe gelirlerinin tam 6,6 katıdır; yani, son 10 yılın 6,5 yılı faiz ve transferlere, 2,5 yılı personel giderlerine, 1 yılı da yatırım giderlerine harcanmıştır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye'nin borçlarının sıfırlanabilmesi için devletin, 10 yıllık gelirinin tamamını borç, anapara ve faiz ödemelerine tahsis etmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; son 10 yılda uygulanan ekonomik politikaların dikkat çeken bir özelliği, büyük kamu açıkları ve optimum ölçülere uyulmadan yapılan borçlanma ise, diğer bir özelliği de, borçlanma yoluyla bulunan kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılmamasıdır. Borçlanma yoluyla bulunan kaynaklar genellikle, borç faizlerine, KİT'lerin ve kamu bankalarının görev zararlarına, personel giderlerine, sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarına, fizibl olmayan yatırım alanlarına ve savunma harcamalarına gitmiştir.

Seçim bölgem olan Bilecik İlinden bu konuya ilişkin birkaç çarpıcı örneği Yüce Meclisin dikkatlerine sunmak isterim.

Birincisi, okul yatırımları açısından ilimiz kırsal kesiminde 3 000 öğrencilik atıl kapasitemiz varken, Bozüyük ve Bilecik gibi merkezlerde derslik açığımız vardır.

İkincisi, kırsal kesimin yol, su, kanalizasyon gibi altyapı yatırımları dururken 6 ilçemizde, 2'si olimpik olmak üzere, 6 yüzme havuzuna başlanmış, yarım kalmış, bunlara da toplam 4 trilyon Türk Lirası para harcanmıştır.

Üçüncüsü, günde 30 000 aracın geçtiği Bozüyük İlçesine acilen çevre yolu yapılması gerekirken, çevre yolu Bozüyük'e yapılmamış, günde 1 000 aracın bile geçmediği bir başka ilçemize yapılmıştır.

Dördüncüsü, Bilecik Devlet Hastanesine tomografi cihazı alınmazken, her köye bir sağlık evi veya sağlık ocağı yapılmıştır. Bunların yüzde 70'i de, köyler boşaldığı için, maalesef, kullanılmamaktadır.

Beşincisi, Bilecik Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün 2001 yılı bütçesi 6 trilyon Türk Lirasıdır. 6 trilyonun 5,6 trilyonu personel ve genel giderlere, 400 milyarı yatırımlara harcanmaktadır; yani, 400 milyarlık yatırım için yapılan harcama 5,6 trilyondur.

Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizin malumu olduğu üzere, benim, Bilecik yerelinden sunduğum örneklere Türkiye genelinde her yerde rastlamak mümkündür. Türkiye, bu yatırımları borç aldığı paralarla yapmıştır ve maalesef, daha yıllar yılı da bu borçlara faiz ödenmek zorundadır.

Meseleye nereden bakarsanız bakın, bugün yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntıların ve krizlerin temelinde, son on yılda hoyratça yapılan borçlanma politikaları yatmaktadır. Gelirlerinin tamamını borç faizlerine harcamak zorunda kalan bir devletin, yatırımlara, ekonomik kalkınmaya kaynak ayırması mümkün olmadığı gibi, tersine, kaynakları tüketmiş durumda olması da gayet doğaldır.

İşte, bütün bu sebeplerden dolayı, 57 nci hükümet, üç yıllık istikrar programıyla, denk bütçeyi hedefleyerek, faiz ve enflasyon oranlarını tek haneli rakamlara indirmeyi amaçlamıştır. 57 nci hükümet, bugüne kadar, kamu açıklarının temel nedenlerini teşkil eden KİT'lerin ve kamu bankalarının görev zararlarının tasfiye edilmesi ve yeniden yapılandırılmalarını, bankacılık sektörünün dünya normlarında yeniden yapılandırılmasını, sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarının kapatılmasını sağlayacak yasaları uygulamaya sokmuş; stratejik önemi ve önceliği olmayan yatırımları ertelemiş, bütçe harcamaları üzerinde etkinlik ve verimlilik sağlayarak, tasarrufa yönelmiştir.

Bu ve buna benzer tedbirlerle, devletin gelir ve giderlerinde denklik sağlanması, hayatî önemi haiz olan bu konuda devletin borçlanma politikasının da belli bir disipline ve ilkelere bağlanmasını gerekli kılmaktadır. Bugüne kadar borçlanma tek elden yönetilmediği için, devletin, ne kadar, nereye borcu var, tam olarak bilinmemektedir. Her kurum, kendi bildiğine ve bulduğuna göre borçlanmış, borçlarını ödeyemeyince de, bu yükü Hazineye yüklemiştir.

Bugün, Ankara Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, belediyelerin, 7,5 katrilyon Türk Lirası, ödemedikleri ve Hazineye yükledikleri borçları vardır.

İşte, görüşmekte olduğumuz 833 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı, devletin borçlarının nasıl yönetileceğini ve yeni borçlanmaların nasıl ve hangi şartlarda yapılacağını ilke ve prensiplere bağlamayı amaçlamaktadır. Tasarı, konusu itibariyle, gerçekten reform niteliğinde bir tasarıdır. Toplam 19 asıl ve 6 geçici maddeden oluşan tasarı, esas itibariyle, ülkenin kalkınma hedeflerini dikkate alarak devletin iç ve dış borçlanmasını, hibe almasını, borç ve hibe vermesini; nakit yönetiminin, maliye ve para politikalarıyla koordineli bir şekilde yürütülmesini; verilecek hazine garantilerinin, bu devlet borçlanma ve garantilerinden doğan finansal alacaklar ile devlet borçlarının bir şekilde yönetilmesini ve izlenmesini ve borçların bütçeleştirilmesini belirli bir sisteme sokmayı amaçlayan bir tasarıdır.

Kanun tasarısı, genel ve özerk bütçeli kurum ve kuruluşları, KİT'leri, sermayesi yüzde 50'den fazla olan özel hukuk hükümlerine tabi kamu kuruluşlarını, fonları, kamu bankalarını, yatırım ve kalkınma bankalarını, belediyeleri ve belediyelerin bağlı kuruluşlarını, yap-işlet-devret ve benzeri finansman modelleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi öngörülen projeler kapsamında ödeme yükümlülükleri garanti edilen kuruluşları ve hibelerle sınırlı olmak kaydıyla sivil toplum örgütlerini kapsamaktadır.

Tasarıyla, borçlanmalara ve garantilere limit getirilmektedir. Devletin bir yıl için toplam borç miktarı, yılı bütçesinin başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin edilen gelir arasındaki fark miktarı kadardır. Bu limit, Bakanlar Kurulu kararıyla en çok yüzde 10'a kadar artırılabilecektir. Ayrıca, yılı içerisinde sağlanacak garantili imkân limiti, yılı bütçe kanunlarıyla belirlenecektir. Belirlenen limitler dahilinde borçlanmayı yapmaya ve Hazine garantilerini vermeye, Hazineden sorumlu bakan yetkili kılınmaktadır.

Tasarının 8 inci maddesiyle, her türlü Hazine garantileri ve garantisiz borçlanmalar için önceden Hazine Müsteşarlığından izin alınması mecburiyeti getirilmektedir. Ayrıca, il özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşlarının sağladıkları hazine garantili borçların geri ödenmesinde ve diğer yükümlülüklerinde müteselsilen sorumluluk getirilmektedir. Kredi borçlusu kuruluşlara, yılı bütçelerinde, borçların geri ödenmesinde, yatırım harcamalarına göre daha öncelikle ödenek koyma mecburiyeti getirilmektedir. Dışborçların geri ödenmesinde aksamaya sebebiyet verdiği tespit edilenlere meydana gelen zarar ölçüsünde rücu etme hakkı tanınmaktadır.

Hibelerle ilgili olarak, 9 uncu maddede, Avrupa Birliğinden sağlanan hibeler hariç olmak üzere, hibe almaya ve vermeye Hazineden sorumlu bakan yetkili kılınmaktadır. Ancak, yabancı ülkelere verilecek nakdî hibeler için, ilgili bakanın teklifi, Dışişleri Bakanlığının ve Hazine Müsteşarlığının uygun görüşü üzerine Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır. Savunma ve güvenlik amaçlı hibeler bu hükümlerin dışında tutulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla getirilen en önemli düzenlemelerden birisi de geçici 3 üncü madde hükümleridir. Bu maddeyle, kanunun yürürlüğe gireceği tarih itibariyle Hazineye borcu olup ödemeyen belediyeler, yerel yönetimler ve diğer kamu kuruluşlarının borçlarını ödemeleri konusunda, borçların yeniden yapılandırılması imkânı getirilmektedir. Madde hükmüne göre, Hazine, borcu olan kurum ve kuruluşlara, kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört ay içinde bildirimde bulunacak ve bildirimden sonraki iki ay içerisinde borçlunun uzlaşma talebi ile müracaatını bekleyecektir. Uzlaşma talebinde bulunan kurum ve kuruluş ile Hazine, iki ay içerisinde konuyu müzakere etmek zorundadır. Müzakereler on gün içinde sonuçlandırılacaktır. Üzerinde uzlaşılan borçların tahsili sözleşme şartlarında, üzerinde uzlaşma sağlanamayan borçların tahsilinde ise 6183 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde takip ve tahsil yapılacaktır.

Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; göreve başladığı ilk günden bugüne, siyasî ve ekonomik alanlarda reform niteliğinde birçok politikaları hayata geçiren 57 nci hükümet, şimdi de, bu tasarıyla, çok önemli olan borçlanma konusunu da başıboşluktan kurtarıp, belli bir düzene, disipline ve sisteme sokmaktadır. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, devletin borçlanmaları daha makul maliyetlerde, harcamaları ise daha etkin ve verimli bir şekilde yapılabilecektir. Bu da, denk bütçe hedefine varmada büyük bir adım olacaktır.

Bu tespit ve görüşlerimizden hareketle, tasarının kanunlaşması için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğimizi bildirir, yasanın devletimize ve milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Aydın Ayaydın; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 833 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına saygılarımla selamlıyorum.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hedef ve stratejileri kapsamında olmak üzere, yaşadığımız krizler sonrası ekonomik dengelerin tesis edilerek, sürdürülebilir büyüme ortamının temin edilebilmesi için, kamu kesiminde malî disiplinin sağlanması ve kamu ve özel kesim kaynaklarının, rasyonel, efektif, birbirlerini tamamlayan yatırım alanlarına yönlendirilmesi esastır. Büyüklüklerde istikrarı yakalayacak yapısal reformlar büyük önem arz etmektedir.

Avrupa Birliği uyum sürecinde yapılan reformist çalışmalardan biri de, kamu finansmanı ve borç yönetimini kapsayan yeni kanun tasarılarıdır. Bu tasarı, gerekli kararların hızla alınıp uygulamaya konulduğu, etkin bir borç yönetimine ulaşmak için borçlanmayla ilgili konuların tek bir kanunla çözümüne olanak tanıyacak kanun tasarılarından bir tanesidir.

Yurtiçi piyasalardan yapılacak borçlanmalar için ise, yıllık bütçe kanunları hükümleri uygulanacaktır. Bu iki kanun ve bütçe uygulamaları, zaman içinde devlet organizasyon şemasında yer alan sorumlu kurum ve kuruluşların yetki paylaşımları ve sorumluluklarının değiştirilmesi, dolayısıyla alınacak sonuçların etkin ve zamanında alınmasını zorlaştırmakta ve ülkeye külfet maliyetinin büyümesine, kredi maliyetlerinin yükselmesine neden olmaktadır.

Geçmişte Maliye Bakanlığı bünyesinde yer alan Hazine Müsteşarlığı ve bünyesindeki Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü, bugün, dış borçlanma yönünde karar üretiminde bulunurken, Maliye Bakanlığı da bünyesindeki Gelirler Genel Müdürlüğü, Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü aracılığıyla, bütçe finansmanı ve dengelerinin kurulması yönünde karar üretmektedir. Bu durum, tartışılır iç ve dış borçlanma kararlarının alınmasında en önemli yapısal etkenler olarak göze çarpmaktadır.

Ekonomide şeffaflığın artırılması esas alınmalı ve bunun sağlanması için genel kabul görmüş muhasebe ve denetim standartlarına uygunluk hedef alınmalıdır.

Bütçe, merkezî hükümetin bir yıl içinde elde ettiği kaynakların tamamını göstermeli, borçlanma işlemlerinin tümünü kapsamalıdır. Kamu kesimi borçlanma tablolarının kamu açıklarını eksiksiz ve şeffaf bir şekilde göstermesi sağlanmalıdır. Bu durum, bütçe görüşmeleri sırasında Meclis kontrolünün kamu harcamaları üzerindeki denetimini güçlendirecektir.

Ülkemizde, içborç stoku, 2002 yılı şubat ayı itibariyle, takriben 118 katrilyon Türk Lirası civarındadır; dışborç stoku ise, 2001 yılı sonu itibariyle, 118,9 milyar dolardır. Efektif bir borç yönetiminin sağlanabilmesi için kurumlararası işbirliğinin sağlanması ve borç tanımlarının ve Avrupa Birliği müktesebatı dahilinde yer alan borçlanma enstrümanlarının tanımlarının yapılarak, asgarî müşterekte birleşilmesinin önemi son derece büyüktür.

Dış finansman protokollerinde dış kredi maliyetlerinin ve portföy değerlerinin hesaplanmasında ulusal finans sektör tanımlarına entegre olmak ülkemize büyük yararlar getirecektir. Böylece, bütünleşmiş, tek elden idare edilebilen blok portföy bütünlüğü, borçlanma maliyetlerinin minimize edilmesini ve denetimini son derece rahatlatacaktır. Bu durum, aynı zamanda, şeffaflığın artırılmasını, sıcak parayla ilgili istatistiklerin yoğunlaşmasını beraberinde getirecektir.

Kamu kurumlarının hazine garantisi altında borçlanmasına ve bu kuruluşlara kredi devredilmesine ilişkin usul ve esaslar revize edilmekte; özellikle, yerel yönetimlerin, dış kaynakta, Avrupa Birliği Fonunda, paket projelerin kullanımı denetim altına alınmaktadır.

Yeni tasarıyla, kapsam içinde yer alan kurum ve kuruluşlar belirtilmekte, tanımlara açıklık getirilmektedir ve özellikle de Merkez Bankası tarafından yapılacak borçlanmaya ilişkin işlemler ve tanımlamalardan kaçınılmakta, bankanın yeni görev ve işlem alanları dışarıda bırakılmaktadır.

Ülke adına yapılan gerek iç gerekse dış ekonomik ve malî anlaşmalarda hak ve yetkilerin kullanımı ilgili bakana bırakılmaktadır ve bakan, bu yetkisini gerektiğinde müsteşarlığa bırakabilmektedir. Dünya finans piyasasında ülke karar üretkenliği kilitlenmekten kurtarılmakta, kredi fon maliyetleri minimize edilebilmektedir.

Borçlanma limitlerine sınırlamalar getirilmesi hükme bağlanmıştır. Borçlanma limiti, bütçe kanunlarında belirtilen başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin edilen gelirler arasındaki fark tutarı kadardır. İlave olarak, net borçlanma limitinin bakan tarafından yüzde 5 artırılabilmesi öngörülmektedir. Bunun yeterli olmaması durumunda, bakanın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 5 daha artırılması sağlanabilmektedir. Bunun dışında borçlanma limitinin değiştirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

Dış borçlar, sadece kamu kurum ve kuruluşları ile kalkınma ve yatırım bankalarına ikraz edilebilecektir. Bu kapsamda, ikraz edilen tutar üzerinden, bir defaya mahsus olmak üzere binde 5 oranında ikraz ücreti alınması hüküm altına alınmaktadır. Bu oranın artırılması, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu bakan yetkisine bırakılmaktadır.

Dış finansmanla gerçekleştirilecek projelerin yatırım programındaki yeri ve önceliği, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının görüşü alınarak garanti ücretinin belirlenmesi, hazine geri ödeme garantisi, hazine yatırım garantisi verilmesi gibi esas ve usullerin, hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenmesi de hükme bağlanmıştır.

Yeni kanun tasarısı, mevcut uygulama ile tüzelkişiliğe ve borçlanma yetkisini haiz yerel yönetimlerin, dış finansman kaynağından borçlanabilme olanaklarını disiplin altına almaktadır. İl özel idareleri, büyükşehir belediyelerine bağlı kuruluşların, disiplin altında ve bağlı bulundukları kuruluşların kefaletleriyle borçlanmaları hedeflenmektedir. Böylece, bir yandan, bağlı kuruluş ve şirketlerin bağlı oldukları il özel idareleri, büyükşehir belediyelerinin bağımsız olarak borçlanmaları engelleneceği gibi, diğer yandan da, Hazinenin, belediyelerden, vadesi geçmiş alacaklarının tahsil ve takibinde etkinliğin artırılması hedeflenmiştir.

Mahallî İdareler Yasasının, bir an önce, Avrupa Birliğiyle entegrasyonu sağlayacak projelere uyumlu, ülke bütünlüğünü ön planda tutan, bölge kalkınmasını hedefleyen, bölgelerarası gelişmişlik düzeylerinin asgariye indirilmesine katkı sağlayacak bir şekilde çıkarılmasında büyük yarar görülmektedir.

Hızla, Avrupa Birliğinde yer alan bölge kalkınma fonlarını projelendirebilecek millî, bölgesel kalkınma ajanslarının oluşturulması gerekmektedir.

Bu kanun tasarısının ana hedeflerinden biri, Hazine garantili borçların, borçlu kuruluşlar tarafından ödenmesinin sağlanması ve dolayısıyla, malî disiplinin korunmasıdır. Kurum ve kuruluşların yurtiçi piyasalardan yapacakları borçlanmalarda, garanti ve kefalet verilmemesi öngörülmektedir. Kurum ve kuruluşlar, Hazine garantisi talep etmeksizin kendilerinin sağlayacakları dış kredilerde herhangi bir yükümlülük altına girmeden önce, müsteşarlığın iznini almak zorundadır. İzin verilmesi, söz konusu yükümlülüklerin hazine garantisi altında olduğu sonucunu doğurmayacaktır. Söz konusu izinlerin verilmesi yönünde yeni bir yönetmelik çalışmasının yapılması kaçınılmaz olmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti adına alınacak hibeler için, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan, verilecek hibeler için ise, Dışişleri Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığının uygun görüşleriyle, ilgili bakanın teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır. Bakanlar Kurulu, Türkiye Cumhuriyeti adına borç vermeye, borcun esas ve şartlarını belirlemeye, verilen borçların yeniden yapılanmasına, Müsteşarlığın görüşü ve bakanın teklifi üzerine yetkili kılınmıştır.

Eximbank kanalıyla, yıllık programlarda yer alan ülke ve kuruluşlara verilecek iki yıl veya daha uzun vadeli krediler için, Hazinenin bağlı olduğu bakan; yıllık programda yer almayan ülkelere açılacak kredilerde ise Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun kapsamında, vadesinde ödenmeyen hazine alacaklarına gecikme zammı tatbik ettirilerek alınabilecek; ayrıca, genel bütçeden, genel ve katma bütçe dışı kuruluşlara yapılacak aktarmalarda, hazine alacaklarının kaynakta tahsiline, bakan ya da Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır.

Müsteşarlık garantisi ya da dış borcun ikrazı kapsamında, büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen projeler için kullandırılan kredilerin yükümlülüklerini karşılamak amacıyla, dışborç ödeme hesabı oluşturulması hükme bağlanmaktadır. Bu hesaba ilişkin, hazinece ayrı bir yönetmelik çıkarılması öngörülmektedir.

Günümüzde borç yönetimi, borcun pasif olarak izlenmesi yerine, aktif menkul kıymet portföyü gibi düşünülmektedir. Bu yöndeki çalışmalar, dünyada giderek hız kazanmaktadır.

Günümüz piyasalarında anlık, değişken, çok dinamik bir yapı gözlenmektedir. Portföy analizlerinin çok iyi yapılarak, risk ölçümleri yönünde, bilgi birikimi, eğitim ve yazılım için ayrı bir kaynak ayrılması zorunluluğu doğmuş bulunmaktadır.

Yeni kanun tasarısıyla getirilen bir yenilik de risk hesabı oluşturulmasıdır. Müsteşarlığın, idaresinden sorumlu olduğu, borç ve alacak portföyünün, dünya konjonktüründeki iktisadî ve siyasî çalkanmalara bağlı olarak karşı karşıya kalacağı risklerin asgarîye indirilmesi için etkin ve hızlı bir karar mekanizmasının sağlanması amacıyla, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Hazine Müsteşarlığına ait bir risk hesabı oluşturulmaktadır. Bu hesapla, aynı zamanda, beklenmedik nakit çıkışlarının nakit ve borç yönetimi üzerindeki olumsuz etkileri ve malî piyasalarda yarattığı istikrarsızlık yansımalarını asgarî seviyede tutmayı amaçlamaktadır.

Bu tasarıyla getirilen bir diğer yenilik de, dış borçlanmayla ilgili olarak Hazine tarafından garantili dış finansman sağlanması, ikrazı, kredi devri, tadili veya uzatılmasına ilişkin işlemler ve kâğıtlar ile uluslararası sermaye piyasalarına ihraç edilen menkul kıymetler, her türlü vergi, resim, harç ve fondan muaf tutulmaktadır.

Bu tasarıyı, Türkiye'de, artık, dış borçlanmanın bir sisteme kavuşacağı, belli limitler dahilinde yapılacağı ve malî disiplinin sağlanacağı yönünde çok önemli bir adım olarak değerlendiriyor ve yasanın, ülkemiz ekonomisine hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayaydın.

Gruplar adına konuşmalar tamamlandı.

Şahsı adına, Edirne Milletvekili Sayın Şadan Şimşek; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Yasa Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle, Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizleri izlemekte olan yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin ekonomik ve kurumsal yapısında, 1990'lı yıllarda önemli sayılacak gelişmelerin yanı sıra, kronik yüksek enflasyon devam etmiş, büyüme ise istenilen düzeyde olmamıştır. Önemli miktardaki bütçe açıklarının içborçlanmayla finanse edilmesi, reel faizlerin yükselmesine, içborç stokunun artmasına neden olmuştur. Aynı zamanda, yüksek reel faizler, ekonomik faaliyetleri de olumsuz yönde etkilemiştir. Bütün bunların sonucunda, ekonomik faaliyetlerin, büyüme oranlarının istikrarlı hale getirilmesi ve kalıcı çözümler üretilmesi gerçeği ortaya çıkmıştır.

Bildiğiniz gibi, ülke olarak geldiğimiz noktada en önemli sorun, devam eden yatırım tutarlarının ulusal ve genel bütçe toplamından fazla olmasıdır. Bu nedenle, çok sayıda, öncelikleri iyi belirlenmemiş projelerden oluşan yatırım programının yürütülmesi ve yarım kalmış projelerin tamamlanması güçlüğüdür; çünkü, bu durum, projelerin ekonomiye hızla kazandırılması aşamasında önemli gecikmeleri ortaya çıkarmaktadır. Öte yandan, böylesi bir ortam, maliyetlerin de önemli oranda artmasına zemin hazırlamaktadır. 

Kamu yatırımlarımızın içinde bulunduğu bugünkü yapısını birtakım esas nedenlere dayandırmak olasıdır; şöyle ki: Proje önceliklerinin iyi ortaya konulmamış olması; yani, projelerin hazırlanması  aşamasında  fayda-maliyet analizinin benimsenmemiş olması, bu nedenlerden birisidir. Bunun yanı sıra, kaynak yetersizliğinin doğurduğu, projelerin zamanında bitirilmemesi; dolayısıyla, maliyet artışı ve projeden sağlanması beklenilen yararların gecikmesi veya hiç elde edilememesi sorunudur.

Kamu yatırımlarının uzun vadeli, sürdürülebilir bir yapı ve proje döngüsü kavramı anlayışına paralel olarak planlanması gerekmektedir. Ülkemizin makroekonomik denge unsurları açısından borçlanma noktasında borç yönetimi, bütçe ve programın finansmanı anlamında ayrı bir değer kazanmaktadır.

Planlama ve uygulamada etkinlik, her yönüyle sağlam bir hukukî altyapıyla mümkündür. Bunun için, kontrollü ve akılcı bir borçlanma yapısının önem kazandığı açıkça kendisini göstermektedir. Ancak, gözardı edilmemesi gereken durum, ülkemizdeki borçlanmayla ilgili tüzük ve yönetmeliklerin dağınık bir halde bulunduğu gerçeğidir. Böylesi bir durumda, bizim, ülke olarak, uluslararası piyasalarda faaliyet gösteren aktörler karşısında uygun bir pozisyon almamız için, iç ve dış borçlanma, sağlanmakta olan garantiler ile alacakların yönetiminin tek bir yasayla yürütülmesinin, küresel finans piyasalarında etkin olmak için zarurî olduğunun bilincine varmak gereklidir.

Değerli milletvekilleri, bir istikrar programının olmazsa olmaz koşulu, malî ve parasal disiplinin tam manasıyla sağlanmasıdır. Üzerinde görüşmelerde bulunduğumuz tasarıyla, kamu finansmanı ve borç yönetiminin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması son derece önem kazanmaktadır. Bu maksatla, kısa vadede kamu açıklarının azaltılması, orta ve uzun vadede ise ekonomik ve malî yapıda kalıcı istikrarı sağlamayı hedefleyen Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla yapısal reformlar için çabalarımız devam etmektedir.

Ülkemiz bütçesi, etkin ve verimli olmaktan çıkmış; hatta, bunun ötesinde, bütçenin birliği de bozulmuştur. Kaynaklar ve giderler arasındaki ilişkinin bozulması, bütçe sisteminin, karar alıcılara, topluma bilgi sunulmasında yetersiz kalmasına neden olmuştur.

Çeşitli yasal metinlerdeki borç yönetimine ilişkin hükümleri tek bir yasa altında toplayarak, borç yönetiminde etkinliği sağlayacak olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasa Tasarısıyla, kamu sektörü için açık borçlanma kuralları ile limitleri ortaya konmaktadır. Ayrıca, Hazinenin devirli krediyle borç garantilerinin de bütçe kapsamına alınması amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, özel sektörün dış borçlarına ilişkin kayıtların daha sağlıklı bir şekilde izlenebilmesine yönelik yasal düzenlemeler daha önce yapılmıştı. Ekonominin önemli unsurlarından iç ve dış borçlanma ve sağlanmakta olan garantilerle, bu kapsamda ortaya çıkan alacakların yönetiminin tek bir çatı altında toplanması zorunlu bir adımdır. Bu yasayla, borçlanmaya karşı bir malî disiplin getirilerek, yeni finansal enstrümanlar ve yeni teknikler kullanılmasına zemin hazırlanacaktır; yani, borçlanma ve borç yönetiminin farklı usul ve esaslardan dolayı uygulamada karşılaşılan sorunları ortadan kaldırılmış olacaktır.

Ayrıca, gün geçtikçe gelişen, çeşitlenen ve hızlanan sermaye piyasalarında geleneksel yöntemlerle borçlanmak ve borcun yapısını vadesi boyunca korumak için, menkul kıymet portföyü yönetir gibi yönetilmesi için dinamik bir yapı sağlanmış olacaktır.

Ülke olarak, son onbeş yirmi yıldır çok ağır sorunlarla karşı karşıya kaldık. Takdir edersiniz ki, bizim yaşadıklarımızı bir başka ülke yaşamış olsaydı, ayakta durması mümkün değildi. Yakın geçmişimizde yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen inançla mücadele ettik.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, bu dönemde, Meclis olarak, çıkarmış olduğumuz yasalarla, bu zamana kadar hiçbir hükümetin cesaret edemediği, gerek ulusal gerekse uluslararası anlamda oldukça zorlu  sayılabilecek çeşitli reformları gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bu süreç, sizlerin de çok iyi takip ettiği gibi, bir bir yaşama geçirilen reform sayılacak yasalarla devam etmektedir. Geldiğimiz noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yoğun çalışmaları hepimizin üstün gayretleriyle sürdürülmektedir. Takdir edersiniz ki, bu reformların önemi, ülkemizi krize sürükleyen nedenlerin en başında gelen bozuk ekonomik yapıyı değiştirmeye yönelik olmasıdır.

Yapılan tüm bu yasal düzenlemeler, çiftçimizin, esnafımızın, işçi, memur ve emeklilerimizin gelir dağılımındaki dengesizliğin giderilmesine, işsizliğe, yoksulluğa ve yolsuzluğa çözüm getirmeye yöneliktir.

Türk Ulusu, her türlü kriz ve felaketi aşacak inanç ve güç birliğine sahip olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Yapılan bu düzenlemeler, sağlıklı ve dengeli bir ekonomi için, yeniden üretim, yatırım ve ihracata yönelme, büyüme ve refah artışına, işsizlik ve sosyal sorunlara çözüm için önemli bir adımdır.

Yasanın ülkemize hayırlı olmasını diler, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise en derin saygılarımı sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Sayın Büyükerman, Sayın Bakandan önce kısa bir açıklamanızın olacağını ifade ediyorsunuz ve yazılı bir başvurunuz var.

Buyurun efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanımı ve sayın üyeleri saygılarımla selamlıyorum.

Borçlanmanın, sanki, cumhuriyet tarihinde son yıllarda yapılmış gibi, ekonomiyi bu yüzden bozuk duruma getirdiği söylenip geliyor. Halbuki, bunun çok geçmişe dayanan bir mazisi vardır. 25 Ağustos 1854 tarihinde, Osmanlı, İngiltere'den 3 000 000 sterlin borç para almak suretiyle dışborçlanmayı başlatmıştır. Bu, zamanla, 9 000 000 sterline baliğ olmuş, borçlar konsolide edilmiş ve daha ileri şartlarda bu borçları ödenmek üzere moratoryum ilan edilmiştir. Osmanlının 6 adet vergisi, tuz, tütün, pul, alkollü içkiler, balık avı ve ipek ticareti vergileri, bu borçlara karşı "rüsumu sitte" adı altında gösterilmiştir ve böyle bir idare kurularak, Osmanlının içişlerine, maliyesine Rüsumu Sitte İdaresi karışır olmuştur; bu, zamanla, 1881 yılında Düyuni Umumiye İdaresi adını almıştır.

Bu borçlanmanın, böylece çok eski bir maziye dayandığını belirtmek istiyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Büyükerman.

Sayın Büyükerman'ın bu görüşlerini de dikkate alarak, yanıt vermek üzere, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Kemal Derviş.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı tarihini hatırlıyorduk; ama, tam yıllarını hatırlamıyorduk, onun için çok teşekkür ederiz.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Yılı 1854 Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ (Devamla) - Gerçekten, maalesef, bu olumsuz gelişmeler, geçen asırda da büyük sorunlar çıkarmıştı.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - O zaman Sayın Derviş'in dedesi yoktu değil mi?!.

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ (Devamla) - Evet, o sırada, bunlarla, dedemiz de epey uğraşmış galiba; sonra başarılı olamamıştı.

Aşırı ve iyi planlanmayan bir kamu borçlanma sürecinin nelere mal olabileceğini, son yıllarda, sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada çeşitli örnekleriyle gördük. Bu örneklerde ve Türkiye'de yaşandığı gibi, kamunun borcu, sadece bütçe açıklarından doğmamıştı; bu, çok önemli bir nokta; yani, sadece bütçeye bakarak borçlanma sürecini takip etmek mümkün değil. Bütçe açıklarından kaynaklanan borcun üstüne, Hazine garantilerinden doğan çeşitli yükümlülükleri eklemek gerekiyor. Bu yükümlülükler arasında, genelde en önemlisi, mevduat sahiplerine yasayla veya fiilen verilen garantiler, uygulamada verilen garantilerdir ve Türkiye'deki borç yükünün bugünkü seviyesi de -en az yüzde 40'ı- bankalar ve bankalar krizinden kaynaklanan borçlardır. Diğer önemli bir boyutu, yerel idarelere verilen garantiler ve ondan sonra Hazinenin üstünde kalan borçlar, çeşitli projeler çerçevesinde oluşan borçlar.

Türkiye'de bu borçlanma süreci, geçmişte, çağdaş ve şeffaflığı sağlayan tek bir yasa çerçevesinde gerçekleşmedi; oldukça dağınık bir yapıda, kontrolsüz biçimde oluştu. Bugün onayınıza sunduğumuz tasarı, bu boşluğu doldurmak ve borçlanma sürecine yasal bir çekidüzen vermek amacını taşımaktadır. Tasarı üzerindeki çalışmalar, hem kurulan altkomisyonda hem de Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün partilerin değerli katkılarıyla oluştu ve sanıyorum bu katkıları sayesinde, çoğunuzun, tam olmasa bile bir ölçüde desteğine sahiptir.

Partiler adına konuşan arkadaşlar ve diğer arkadaşlar, aslında, bu noktaların çoğunu vurguladılar; fakat, tekrar, bu tasarıyla nelerin geldiğini, nelerin getirilmeye çalışıldığını, çok kısa özetlemek istiyorum.

Tasarı, açık bir yetki tanımını getiriyor, Bakanlar Kurulu, bakan, müsteşarlık... Tasarı, borçlanma sınırını, iç ve dış borçlanmayı içererek tanımlıyor; bu, çok önemli bir yenilik ve bu sınır, aslında, oldukça dar bir sınır olarak oluşuyor. Bakan, bu sınırı ancak yüzde 5 oranında artırabiliyor, Bakanlar Kurulu da bir yüzde 5 daha ekleyebiliyor. Onun ötesinde, bu yasa değişmeden, ekbütçeyle bile bu sınırı aşmak artık mümkün olmuyor. Esasen, belki de tasarının getirdiği en önemli noktalardan bir tanesi budur.

Hazine garantili krediler sınırına, yap-işlet-devret ve yap-işlet gibi finansman modelleri de, garanti tanımına giriyor; yani, bu yap-işlet-devret ve yap-işlet projeleri, garanti sınırının dışında kalmıyor. Özel tertip iç borçlanma senetlerinin, ancak ödeneği olması halinde ihraç edilebileceği hükmü getiriliyor. Hazine garantileri yeniden tanımlanıyor ve verilme mekanizmaları yeniden düzenleniyor.

Bu arada, ikraz ücreti getiriliyor. Hibe alma ve vermeye ilişkin hususlar düzenleniyor. Hazine alacaklarının, amme alacakları kapsamında takip ve tahsili öngörülüyor. Nakit yönetimi ihtiyacı, yeni Merkez Bankası Yasasıyla uyum sağlayacak biçimde getiriliyor; yani, Merkez Bankasında, kısa vadeli avans ve Merkez Bankasından borçlanma imkânı tamamen ortadan kalktığı için, Hazinenin, bir nakit yönetimi ihtiyacı doğuyor; fakat, bu nakit yönetimini Merkez Bankasıyla birlikte gerçekleştiriyor.

Hazine garantileriyle ilgili ödeme riskini karşılayacak risk hesabı zorunlu kılınıyor ve sonunda da, her üç ayda bir, kamu borç yönetimini bütünlük içerisinde anlatan bir raporun, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Bakanlar Kuruluna sunulması öngörülüyor. Başlıca noktalar ve yenilikler bunlar ve bunu bir bütün olarak ele aldığımız zaman, gerçekten, çok önemli bir yeniden düzenleme ve borçlanma sürecini tek bir çatı altında toparlayan bir yasa söz konusu.

Konuşmalarınızda, bazılarınız, bu borçlanma sürecine, genel ekonomik duruma yer verdiniz. Çok tartıştık, çok uzatmak istemiyorum; fakat, bir konu, sanıyorum, gerçekten çok önemli. Bunun, özellikle Sayın Açba altını çizdi. Yüksek enflasyon ve yüksek reel faize dayanan borçlanma süreci içerisinde, sadece büyüme açısından olumsuz olaylar olmamıştır; sadece büyüme, istikrarsızlık açısından Türkiye darbe yememiştir. Hakikaten, bu süreç içerisinde, gelir dağılımı da çok ciddî biçimde bozulmuştur; yani, bu borçlanma süreci, en fazla dargelirlilerin aleyhine olmuştur ve nakdi olan, nakdi bol olan, borç verebilen belli insanlara önemli kazançlar da sağlamıştır; yani, gelir dağılımını son derece bozan, sosyal adaletle çelişen bir süreç içerisinde gelişmiştir. Ben de bunun altını çizmek istiyorum ve Sayın Açba'yla bu konuda tamamen hemfikiriz, bence çok güzel bir şekilde bunu vurguladı. Ancak, kendisinden ve Sayın Veysel Candan'dan da bir ricam var: IMF kaynakları konusunda. IMF ve Dünya Bankası kaynaklarının maliyeti ve vadesi itibariyle, Türkiye'nin, şu anda, piyasalardan, daha uygun maliyetle, daha uzun vadeyle kredi bulması mümkün değil.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Var... Var...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Özkaynaklarımız...

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ (Devamla) - Bugün geldiğimiz noktada, bundan daha uygun kaynak bulmamız zor, ben göremiyorum. Eğer, kendileri öyle bir kaynağı görürlerse, bize de haber vermelerini ve Hazinede bu konuda çalışmamızı isterim. Yani, daha uygun bir kaynak bulabilir miyiz, daha uzun vadeli, daha düşük faizle bir kaynağınız varsa, bir bilginiz varsa, bize bildirmenizi rica edeceğim, çok memnun olacağız. (DSP sıralarından alkışlar)

İleriye doğru baktığımız zaman, esasen, millî gelir içerisindeki borç yükünü azaltmamız için, reel faiz ile büyüme arasındaki yarışı, büyümenin kazanması lazım. Temelde; yani, matematiksel olarak baktığınız zaman, reel faiz, büyümeden yüksek olduğu sürece, bir ülkenin, faizdışı fazla vermesi gerekiyor, o farkı kapatabilmek için. Dolayısıyla, reel faiz, büyümenin çok üzerinde kaldıkça, maalesef, bütçe de, faizdışı fazla vererek o farkı kapatıp... Ve maalesef, o bakımdan, Türkiye'nin birçok ihtiyacını karşılayamaz durumda kalacağız.

Bu yarışı, giderek büyüme lehine çevirip, reel faizi düşürüp, büyüme ile reel faiz arasındaki dengeyi kurup, borç yükünü adım adım azaltmamız gerekiyor. Bunun için de, belki en önemli gereksinim, enflasyonun inmesi; çünkü, bu kadar yüksek enflasyonla devam ettiğimiz sürece, reel faizin de düşmesi mümkün değil. Türkiye'nin önündeki en önemli engellerden bir tanesi bu yüksek enflasyon; aşağı yukarı yirmi yıldır devam ediyor; ama, son aylarda, belki de tarihî bir fırsatı yakalamak üzereyiz. TÜFE'de şubat rakamları, ilk defa yüzde 2'nin altına iniyor, ilk defa enflasyonun, gerçekten, yüzde 30'lara doğru gittiğini görebiliyoruz. Eğer, bu konuda ısrarımızı sürdürebilirsek, çabamızı ülke olarak sürdürebilirsek, hakikaten, bu enflasyon belasından kurtulup, o sayede de reel faizi makul bir düzeye indirme fırsatını inşallah elde ederiz.

Türkiye'nin amacı, çok ağırlaşmış olan borç/millî gelir oranını mutlaka düşürmek olmalıdır. Büyüme ve hızlı istihdam artışının önünde engel teşkil eden bu borç yükünü istikrar içinde adım adım azaltabilirsek, çocuklarımıza ve gençlerimize çok daha mutlu bir geleceği sağlamış oluruz.

Çok teşekkür ederim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz kanun tasarısıyla, 21 inci Dönem olarak, geçmişte yapılan yanlışlıkların en azından geleceğe taşınmaması ve geleceğimize iyi bir yapıyı şekillendirme imkânı verdiği için çok olumlu bir iş yapıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin borçlanmasında, özellikle ülkenin gelişmesi ve geleceğimizin ekonomik yapısının devletin aldığı kararlarla belirlendiği; ama, ekonomi geleceğimizin şekillenmesinde de borçların önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Borçlar bir sonraki yıla devrederken, yalnız o miktarda değil, ödenmesi gerektiği zamanki siyasî olanaklar ve siyasî ortam dolayısıyla, gerektirdiği faizler dolayısıyla daha da katlanarak artmaktadır. Türkiye'de borçlanma konusunda, biraz önce Sayın Bakanın bu kanun tasarısını bize tanıtırken söylediği önemli bir düzenlemesi, aslında, bugün yaşadığımız duruma neden olan bir olguya son verecek niteliktedir. O da, devletin kendi kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılamak açısından kademeli olarak 80'li yılların ortasında başlayan Merkez Bankasından yararlanmama imkânının, kısa vadeli ve yüksek faizlerle, zamanla artan bir borç döngüsünün artmasına neden olmuştur. İşte, bu Yasayla, yarın öbür gün devlet, kısa vadeli borçlanmalarında ciddî bir faiz dengesinin bozulmasına imkân vermeksizin, Merkez Bankasıyla belirlenen kurallar çerçevesinde, çok kısa vadeli bile olsa, borçlanma imkânına sahip olacaktır. Sanıyorum ki, tarihçiler, Türkiye'nin ekonomik tarihini inceledikleri zaman, 80'li yılların ortasından sonra, hangi kesimlerin ya da hangi özel bankaların salt bu değişiklik nedeniyle kurulduğunu ve yalnız bu değişikliğe dayanarak bugüne kadar geldiğini ya da kapanmak zorunda olduklarını tespit edeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, işte, bu Yasayla, bundan sonra böylesine bir yanlışlığın yapılmasına imkân vermeyecek bir düzenlemeyi getiriyoruz.

Diğer taraftan, Türkiye'de uzun süre borçlanmanın, ülkenin borç miktarının kayıtlara yansıtılmadığı tartışılagelmiştir ve bu doğrudur. Geçmişte, Türkiye'de, yalnız bütçe süreçlerinde bütçe açıklarıyla ilgili borçlanma yetkisi verildiği sanılırken, biraz evvel yine Sayın Bakanın bahsettiği bazı hazine garantileri, yap-işlet-devret gibi ve özellikle yerel yönetimlerin aşırı borçlanmaları sonucunda Türkiye'de, bir kayıtlı borç, bir de, kayıtlı olmayan borç olgusu meydana gelmiştir

Bugün, bu Parlamentonun hâlâ çözemediği, iki kez yasal düzenleme yaptığı halde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş enerji ihaleleriyle ilgili garanti sorunu, böylesine bir yasanın olmamasından bu ülkenin başında bekleyen ve hâlâ önümüzdeki günlere nasıl bir yük getireceğini bilmediğimiz bir olgudur. İşte, bu nedenle, değerli milletvekilleri, burada yapılan bu ciddî yasada, borçlar dolayısıyla, devletin özellikle millî tasarrufları tüketme noktasına geldiği bir yerde, artık, millî tasarrufların yalnız devletin borçlanarak tükettiği değil, serbest piyasaya da bırakılabilir hale gelmesini sağlayacak bir düzenlemedir.

Bu konuda, genellikle bugünlerde, hepiniz biliyorsunuz kriz bitti mi bitmedi mi, diye tartışması da yapılıyor ve hiç kimse, bardağın yarısı doludur deme noktasında bulunmuyor. Bunu, ciddî bir şekilde, bir koro şeklinde, sahneye konulmuş bir oyunun ilk perdesi olarak hepimiz seyrediyoruz. Neden; bunun temel nedeni değerli arkadaşlar, Türkiye'de devletin borçlanma olgusunun bugüne kadar değiştirilmemesinden dolayı, gelir dağılımının adaletsiz bir şekilde oluşmasının devamını isteyenlerin bunu pompalamasından kaynaklanmaktadır. Aslında, biz, burada aldığımız kararla -bazı arkadaşlar diyebilirler ki, geçmişte kim yaptı, nasıl yaptı, niçin yaptı; onları, zaten, tarihçiler bir gün ekonomik tezlerinde, ekonomik yazımlarında dile getireceklerdir- bugünden sonra nasıl yapıldığına dikkati çekmek zorundayız. Neyi yapıyoruz; herhangi bir bütçe sırasında ek bir kararla, bir maddeyle ya da ayrı bir düzenlemeyle ülkenin borçlanma stratejisini değiştiremeyecek noktaya getirmiş bulunuyoruz.

Bunun bir başka önemi, Türkiye'nin, özellikle dış âlemden borçlanma itibarını artıracaktır. Çünkü, bugüne kadar dış âlemden Türkiye'ye kredi vermesi gereken kaynak sahipleri bu ülkede nasıl olsa her yılın bütçesinde yeniden borçlanma olanaklarını artıracaklar, talep edilecek miktar planlananın üzerinde olacağı için, yüksek bir faizle, reel faizi çok yüksek maliyetlere ulaşan bir noktada bu ülkeye borç vereceğiz diye bekliyorlardı. İşte, bu kanunla böylesine bir beklenti sona ereceği için, kullanım miktarı da sınırlı olacağı için, dış borçlanma itibarımızdaki risk azalmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun oluşmasında ben, sanıyorum ki, hiçbir parlamenter ve hiçbir siyasetçi, bir ülke ekonomisinin küçülmesini, ülkenin daima başkalarına bağlı olmasını istemez. Her siyasetçi, partisi ne olursa olsun, ülkesini büyütmek, ekonomisini büyütmek ve yabancı kaynaklara muhtaç olmamak noktasındadır; ama, ne var ki, bu ülkede bir gün inşallah bu kürsüde yine tartışırız, bir enflasyon muhasebesini yabancı sermayenin gelme şartı olarak önümüze sürerler. Ben, burada, özellikle uluslararası standardın oluşmasında da rol oynamış bir arkadaşınız olarak şunu söylemek istiyorum ki, enflasyon muhasebesini ileride yabancı sermayeyi çekmek adına getirenler için, başka kesimler için şu manası vardır: Enflasyon muhasebesi demek, dolarizasyon demektir; yani, sizin bilançonuzda yabancı parayla tutacağınız her Türk Lirası değerlendirildiği zaman, artık, yabancı paradaki gelirin de vergiden muafiyeti istenecektir. Dünyanın hiçbir yerinde de enflasyon muhasebesi diye bir kavram yoktur; 29 nolu standarttır dünyada; bu, yabancı paralar karşısında finansal tabloların düzeltilmesi standardıdır. Türkiye'de, işte, benzer şekilde bizlere bunları pompalayan, bunları söyleyen kesimler, aslında, biraz evvel değerli arkadaşlarımızın yerlerinde dile getirdikleri özkaynağa dönüşü engelleyen işlemlerdir.

Değerli milletvekilleri, borçlanma yasamızın hayırlı olmasını dilerken, bunun ardından kamu harcamalarıyla ilgili yasanın ve onun ardından da kaynaklarımızı en iyi imkânlarla kullanacağımız yasaları birlikte çıkaracağımız inancıyla Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Türker, dünyada bizden başka enflasyon şampiyonu yok!..

BAŞKAN-  Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Süre 10 dakika arkadaşlar; 5 dakikası soru, 5 dakikası cevap bunu biliyorsunuz. Onun için, sorular, kısa ve özlü olursa sevinirim.

Soru işlemini Sayın Esengün'den başlatıyoruz.

Buyurun Sayın Esengün.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum)- Sayın Başkan, kısa ve öz olarak sorularımı arz ediyorum Sayın Bakanın cevap vermesi ricasıyla.

2002 yılı içerisinde, başta, Katma Değer Vergisi olmak üzere çeşitli vergilerde geçici de olsa indirim yapılması düşünülmekte midir?

Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay'ın böyle bir indirimden bahsetmesi, Sayın Derviş'in de, böyle bir indirimin yapılmayacağı yolundaki beyanı bu konuda zihin bulanıklığına sebep olmuştur. Net ve kesin bir cevap istiyoruz. Geçici de olsa, KDV ve diğer vergilerde indirim yapılacak mıdır?

İkinci sualim: Bir süre önce, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle, üst düzey kamu görevlilerinin maaşlarına zam yapıldı. Ücret zammının sadece üst düzey memurlara hasredilmesi kamuda büyük huzursuzluklara sebep oldu. Milletvekillerine, bizlere bu konuda da büyük tepkiler, şikâyetler gelmekte.

Son zamdan yararlanamayan her seviyedeki kamu görevlilerinin maaşlarına zam yapılması düşünülmekte midir? Bu zamlar ne miktarda olacaktır, ne zaman yapılacaktır; yoksa, hiç yapılmayacak mıdır?

Arz ederim, teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Esengün.

Sayın Yıldırım, buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir)- Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan aşağıdaki soruları sormak istiyorum.

1- Ülkemizin bugüne kadar iç ve dış borçlarının miktarı yıllara göre ne kadardır?

2- Belediyelerin dış borçlarına Hazine garantisi verirken, Hazinenin ölçüsü ve kriteri nedir?

3- Ülkemizde üretim yapmak, işsizliği önlemek için reel sektöre yardım yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Sayın Günbey; buyurun.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)- Sayın Başkanım, sorularımı arz ediyorum:

1- Bu hükümet sayesinde, ülkemizde yaşayan insanların yüzde 80'ni fakirlik sınırının altında yaşamaya başladı, yüzde 50'si de açlık sınırının altında yaşamaya başladı. Her gün büromuza yüzlerce insan aş ve ekmek bulmak için müracaat ediyor. Acaba, Sayın Bakanın da bürosuna bir hemşerisi, bir dostu, bir arkadaşı veya çevresinden bir insan aş ve ekmek için müracaat ediyor mu?

2 - Şubat devalüasyonu yapılmadan önce 5 bankaya eski döviz kuru üzerinden 5 milyar dolar civarında bir kaynak aktarıldığı gazetelerde sık sık yazıldı. Düşük kur üzerinden hangi bankalara ne kadar para aktarıldı?

3 - Sayın Bakanımız "kaynak var mı" diye sordular. Bütçenin yarısı faizlere gidiyor. Bu faizlere, stopaj veya geçmiş yıllara şamil olmak üzere yüksek oranda vergi koymak suretiyle kaynak temin edilmesi mümkündür, hem de sıfır faizli kaynak temin edilmesi mümkündür. Böyle bir rant akışını durdurmayı düşünüyorlar mı?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Günbey.

Sayın Seven, buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma sormak istediğim sorular şunlar:

1 - 1993, 1994 ve 1995 yıllarında Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarılan kanun hükmünde kararnamelere istinaden görev zararları bugünkü tarih itibariyle ne kadardır?

2 - Belediyelerimize Hazine tarafından ne kadar garanti verilmiş? Hazinenin garantisi altında bulunan belediyelere ait ödenmemiş taahhütlerin bugünkü tutarı ne kadardır?

3 - 27.3.2002 tarihi itibariyle, iç ve dış borcumuz ne kadardır? Bu borçların ne kadarı özel sektöre, ne kadarı kamu sektörüne aittir?

4 - Fona devredilen bankalar lehine Hazinenin vermiş olduğu garantiler var mıdır; varsa hangi tarihlerde verilmiştir ve bu bankalar hangileridir?

5 - Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonunda bugüne kadar ödenmemiş ne kadar riskimiz vardır? Bundan sonra her iki kuruluştan ülkemize tahsis edilip de serbest bırakılmayan kredi miktarı ve vadeleri nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın Karakaya, buyurun efendim.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan rica ediyorum; 2001 yılında alınan Dünya Bankası kredileri ne kadardır, nerelere harcanmıştır? Alınan kredilerin vadesi nedir; maliyeti ne kadardır?

2000 yılında yapılan takas işlemi sonucu, dövize endeksli, döviz cinsi içborç yapısının yüzde 3'ten yüzde 43,5'a çıkması olumlu bir gelişme midir? Bunun, hazinemize maliyeti ne kadardır? Dövize yönelik borçlanmanın önplanda tutulması, dışborçların çevrilmesi açısından büyük problemler oluşturmayacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karakaya.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Soruların özellikle rakamlarla ilgili kısmını yazılı olarak vermek daha doğru olur; çünkü, rakamlar, tabiî, her gün değişiyor ve çeşitli borç yükü -içborç yükü, dışborç yükü, özel sektöre ait olan, kamu sektörüne ait olan- rakamlarını hazine her gün zaten açıklıyor; ama, bu sorularınıza da cevaben, ayrıca size göndereceğiz.

Vergi indirimi konusunda... Tabiî, vergi konusu ve kamudaki ücretler konusu, esasen, Maliye Bakanlığının sorumluluğunda; ancak, şubatta açıklanan programda, 2002 yılında, geçici de olsa bir vergi indirimini öngörmediğimizi hükümet olarak açıkladık. Sanıyorum, çok kesin bir taahhüt bu ve dolayısıyla, 2002 yılında vergi indirimleri gündemde değil. Ayrıca, özellikle, beyaz eşyada, otomobilde belki bir vergi indirimine gidebiliriz demek, piyasada olumsuz etkiler de yapıyor, insanlar alışverişini geciktiriyor, acaba iki ay sonra bir KDV indirimi olacak mı diye, o bakımdan, 2002 yılında böyle bir indirimin olmayacağını kesinlikle belirtmekte yarar var; ancak, ileride, 2003'te, 2004'te çeşitli düzenlemeler gündeme gelebilir. Sanıyorum, Sayın Tunca Toskay, vergi düzenini mikro düzeyde düşünmek gerekiyor, sadece makro düzeydeki kamu dengesi değil, bu vergilerin mikro ekonomi üzerindeki etkilerini de hesaba katmak gerekiyor anlamında söylemiştir. Ancak, 2002 yılında, bir indirim, program açısından söz konusu değildir.

Bir konuya değinmek istiyorum; bu da, bu devalüasyondan önceki döviz satışlarıyla ilgili. Çok soru geliyor bu konuda. Tabiî, bu, esas, özerk Merkez Bankasının konusu; ama, bu sorularınız, sürekli, Hazineyle ilgili Bakan olarak bana geliyor. Ben, tabiî, o zaman, o günlerde bakan olarak yoktum. Hatırlarsanız, Türkiye'nin, hem kendi kamuoyuna hem de dünyaya beyan ettiği bir kur rejimi vardı. Belli, önceden ilan edilen kurdan, Merkez Bankasının, isteyen herkese o kurdan döviz satarım diye bir taahhüdü vardı. Şimdi, böyle bir kur rejimi varken, Merkez Bankasının biz buna uymuyoruz demesi; yani, kur rejimi değişmeden, hükümet tarafından, biz bu kur rejiminden vazgeçtik, bunu satmıyoruz demesi, bence, mümkün değildi. Bu konuda sürekli sorularınız var; ama, bence, cevabı çok açık: Kur rejimi değişmeden, Merkez Bankası, isteyen herkese bu kurdan dövizi satmak mecburiyetindeydi. Kur rejimi değiştiği andan itibaren de bu mecburiyet ortadan kalkmıştır.

Çok teşekkür ederim.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Kimlere verilmiş?..

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Ücretlerle ilgili konuyu cevaplandırmadınız Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. – YOKLAM A

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmeden önce, sayın milletvekillerince bir yoklama isteği vardır; bu isteği yerine getireceğim; ama, öncelikle, bu arkadaşların Genel Kurulda hazır bulunup bulunmadıklarını arayacağım.

Sayın Hüseyin Karagöz?.. Burada.

Sayın Candan?.. Burada.

Sayın Pamukçu?.. Burada.

Sayın Yumakoğulları?.. Burada.

Sayın Zeki Okudan?.. Burada.

Sayın Ulucak?.. Burada.

Sayın Alçelik?..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Tekabbül ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Temel Karamollaoğlu tekabbül ediyor.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Sayın Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Sayın Canbay?.. Burada.

Sayın Cevat Ayhan?.. Burada.

Sayın Arif Emre?.. Burada.

Sayın Yakup Budak?.. Burada.

Sayın Öztek?.. Burada.

Sayın Günbey?.. Burada.

Sayın Polat?.. Burada.

Sayın Sünnetçioğlu?.. Burada.

Sayın Doğan?.. Burada.

Sayın Kukaracı?.. Burada.

Sayın Zeki Çelik?.. Burada.

Evet, bu arkadaşlarımız sisteme girmesinler.

Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşlarımızın belirlenen süre içerisinde yoklama pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı: 833) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

 

KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA

KANUN TASARISI

(Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda ve Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik

Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı)

 

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; ülkenin kalkınma hedeflerini dikkate alarak, piyasalarda güven ve istikrarı koruyarak ve makro ekonomik dengeleri gözeterek, Devletin iç ve dış borçlanmasına, hibe almasına, borç ve hibe vermesine, nakit yönetiminin maliye ve para politikaları ile koordineli bir şekilde yürütülmesine, verilecek garantilerin, bu borçlanma ve garantilerden doğan finansal alacaklar ile Devlet iç ve Devlet dış borcunun etkin bir şekilde yönetimine ve izlenmesine, Hazine Müsteşarlığı ile 2 nci maddede yer alan kuruluşlar arasındaki mali ilişkilerin düzenlenmesine ve bu hususlar dahil olmak üzere Müsteşarlık tarafından üstlenilen her türlü mali yükümlülüğün geri ödenmesi, ilgili bütçe hesaplarına kaydedilmesi ve raporlanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'in söz istekleri var; ancak, birleşime, 17.40'ta toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.26

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.40

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı: 833) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

833 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesini okutmuştum.

Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Karapaşaoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Yasa Tasarısı, aslında, günümüzde gerekli düzenlemeleri içeriyor. Yasa tasarısının geneli üzerinde bir fikrî mutabakatımız var; ancak, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak, bu yasa tasarısında olması gerekenleri, amaç maddesiyle ilgili olarak, şu amaçları taşıması gerektiğine inandığım için söylemek istiyorum. "Amaç"tan maksat şu olmalı:

Değerli arkadaşlar, prensip olarak, borçlanma yoluyla elde edilen kaynaklar, bütçenin finansmanı için kullanılmalı, bütçe dışı yükümlülükler için borçlanılmamalı; yani, net borçlanma hâsılatı, bütçe açığına eşit olmalıdır; aksi takdirde faiz dışı fazla vermek, önemini kaybediyor, dolayısıyla, bu faiz dışı fazlayla, bütçe açıklarını kapatmamız olanaksız hale geliyor.

Size bu noktada bir bilgi notu sunmak istiyorum: 1971 ile 1998 yılları arasında bütçe açıklarının toplamı 92 milyar dolardır; ama, çok enteresan, net borçlanma hâsılatları toplamı ise, 202 milyar dolardır. Demek oluyor ki, lüzumundan fazla borçlanma, borç yönetiminin denetimsiz kalması neticesinde tahakkuk etmiş. Bu arada, yarı malî işlemler -mesela, tahkim, kur farkı, garantili borçlanmalar ve görev zararları gibi- bunlar için borçlanma, özel tertip devlet iç borçlanma senetleri yetkisi, kanunlarla getirilmelidir, belirlenmelidir. Bu konuda bütçe kanunlarında ayrı limitler belirlenmelidir. Borçlanma yetki ve limitlerinin, yıl içerisinde, özel tip devlet iç borçlanma senedi ihracı gibi amaçlarla aşılması önlenmelidir.

Faiz ödemeleri, maliyetlerinden arındırılmalıdır. Bu amaçla, bütçede faiz giderleri için ayrılan ödeneklerin yanı sıra, borçlanma senetlerinin basım giderleri, ödenecek komisyonlar, vergi, resim, harçlar gibi zorunlu diğer giderler farklı tertiplerde izlenerek, bilinmelidir. Bir şeyi borçlanıyoruz; ama, ne kadar da masraf yapıyoruz, bunu bilmemiz gerekiyor.

Dış borçlanmalarda, ödenecek faizden daha yüksek maliyetler içeren borçlanmalara gidilmemelidir.

Aslında, bu noktada bir iki rakam da vermemde yarar olacak zannediyorum. Borçlanma, ülkelerin en önemli enstrümanlarından bir tanesi; ama, borçlanmanın maliyeti ve o ülkedeki enflasyon, borçlanmayla ilgili çok önemli bir göstergedir. Mesela, Japonya'nın borç miktarı -yüzde olarak- gayri safî millî hâsılasının yüzde 138'i kadardır; ama, yine Japonya'nın -baktığınız zaman- enflasyonu, neredeyse yok denilecek kadardır; borçlandığı paranın faizleri ise çok düşük miktarlardadır. Böyle borçlanmalar, getiri temin ettiği takdirde ülkeye zarar değil, yarar getirir.

Dışborç kullanımları tam ve uygun şekilde takip edilmelidir. Bu amaçla, kamu kuruluşlarının yanı sıra özel sektörün de dışborç kullanımları için, Hazineden ön izin alırken, gerekli düzenlemeleri -takip için- yapmak gerekir. Bugüne kadar Türkiye'nin başına ne geldiyse, özellikle 1986 yılından sonra, borç alımı, anapara geri ödemelerini bütçe giderleri dışında tutan yeni bir bütçe sistemi uygulamaya konulduğundan, borçlanma, başıboş ve denetimsiz kaldığı için, borçlanmalar aşırı şekilde, çığ gibi büyümüş ve kontrolden tamamen çıkmış bulunuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Garantili ve devirli kredilerin bir sübvansiyon aracı olarak kullanılmamasını teminen, bu konudaki esas ve usuller kanunla belirlenmelidir. Hazine garantilerinin tümü, kanunda açıkça tadat edilmeli ve garanti kapsamı diğer yollarla genişletilmelidir.

Diğer konu biraz daha uzun olduğu için, Sayın Başkanım, 2 nci maddede, müsaade ederseniz devam ederim.

Teşekkürlerimi arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Borçlanma Yasa Tasarısına ilişkin olarak, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Doğru Yol Partisi olarak biz, tabiî ki, bir borçlanma yasasının çıkmasına karşı değiliz. Borç yönetiminin bir çatı altında toplanması hukukî altyapısının özellikle güçlendirilmesi yönündeki adımların tümünü destekliyoruz ve bu yönde de katkı yapmaya çalışıyoruz. Ancak, biz, bu yasa tasarısının beklenen faydayı getirmeyeceği, eksiklikleri ve birtakım aksaklıkları olduğu kanısındayız.

Aldığınız borcu iyi yönetmek ve verimli alanlara sevk etmek durumundasınız. Bu verimlilik esasının, özellikle, bakana verilen yetkiyle, esneklik adına tam kriterleri konulmadığı için gözardı edildiği kanısındayız.

İkincisi; alınan borçların nereye, nasıl harcandığını bu milletin çok iyi bilmesi gerekir. Bunu da, şeffaflık adına, yasanın çok önemli bir eksikliği olarak görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, ben, tasarı üzerinde farklı bir konuşma metni hazırlamıştım; ama, iktidar milletvekili arkadaşlarımızın çoğu, eskiye yönelik, eskiden gelen bir borçlanma kavramıyla ilgili, burada eskiyi suçlayan çok ciddî eleştiriler yaptılar.

Ben burada şunu sizlerle paylaşmak istiyorum: Yıl 1997... 1997'de Türkiye'nin iç ve dışborç toplamı 80 milyar dolar; 29 içborç, 50 civarında dışborç, toplam 80 milyar dolar. Bugün 205 milyar dolar! Yani, beş yıl içerisinde iç ve dışborcumuz 2,5 kat artmış! Çok önemli bir rakam! Hiç bunu eskiye...

Elinizi sallamaya gerek yok, eskiyi karalamaya da gerek yok!

Bu 80 milyar dolarla Türkiye ne yapmış?.. Türkiye 120 milyar kilovat/saat üretim yapan elektrik santrallarını kurmuş, Türkiye enterkonekteyi yapmış, Türkiye 40 000 köyüne yol götürmüş, su götürmüş, elektrik götürmüş! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) 16 000 000 çocuğa okuyabileceği okul altyapısını yapmış, 74 tane üniversite kurmuş! İşte, bu borçla yapmış ve bu milletten aldığı paralarla yapmış. 66 000 kilometre il yolu yapmış, 350 000 kilometre asfalt köy yolu yapmış!.. Bu paralarla yapmış.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Bunu ne zaman yapmış?.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Daha ne yapmış diye baktığımızda, 1,5 milyon ton üretim kapasitesinde kâğıt fabrikaları kurmuş, 2,5 milyon ton kapasiteli şeker fabrikaları kurmuş. Daha ne yapmış?.. 5,5 milyon ton kapasiteli gübre fabrikaları kurmuş. Daha ne yapmış: 150 000 000 ton elleşleme kapasiteli limanlar kurmuş bu ülke. 1 500 kilometre otoyol yapmış. Bu ülke bunları yapmış. 15 000 000 ton kapasiteli demir-çelik üretim tesisleri kurmuş, 36 000 000 ton kapasiteli çimento fabrikalarını kurmuş. Bunların hepsini kurmuş bu parayla, bu ülke. İşte, borç da bu! 125 milyar dolarla siz ne yaptınız, ne kurdunuz; verin bunun hesabını! (DYP sıralarından alkışlar) Bunun hesabını vermek durumundasınız (DYP sıralarından alkışlar)

Öyle, geçmişi karalayarak, siz, şu kadar şunu verdiniz, bu kadar bunu verdiniz...

Az önce...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Kendin bile inanmıyorsun bu söylediğine!

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Siz, gelin, şuradan söyleyin, deyin ki, biz de şunları kurduk, bu ülkenin hizmetine sunduk; biz de teşekkür edelim; ama, yok bunlar, yok, yok... Ortada bir şey yok. (MHP sıralarından gürültüler)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Yaptıklarından birini söylesinler.

RIZA AKÇALI (Manisa) - Rakamlar ortada.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bakın, Nidai arkadaşımız, danışıklı olarak her bakana soruyor: "1994-1995'te prim uygulaması yaptınız. Bu yaptığınız prim uygulamasından dolayı 315 milyon dolar para verdiniz...". Doğru, biz verdik. Gelsek, yine vereceğiz. Niye verdik?..

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Vere vere bu hale gelindi zaten. Kimin kesesinden verdiniz?!

MEHMET DÖNEN (Devamla) - 1,5 milyon ton kapasiteli iplik fabrikası kurmuşuz. 1,5 milyon ton pamuğu ipliğe çeviren kapasitemiz var. Dünyada rekabet etmesi lazım. Tabanfiyat veremiyorsunuz. Bunları rekabet ettirebilmek için prim sistemi uyguluyorsunuz.

Peki, biz verdik, siz niye ödemediniz geldiğinizde?

ZEKİ EKER (Muş) - Bırakmadınız ki ödeyelim.

MEHMET DÖNEN - Şimdi, bakın, bunun kökü 315 milyon dolar. Bunu neyle bölerseniz bölün, bunu neyle çarparsanız çarpın, bugünkü zararları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dönen, 1 dakika içinde toparlayın efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - 1997'de de 700 milyon dolar göndermişler; o da var.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bunları hiçbir şeyle izah edemezsiniz, etmeniz mümkün değil. Bunu, bu millete anlatamazsınız. Siz, Ziraat Bankasında yarattığınız zararları, başka alanlarda yarattığınız zararları çiftçiye yüklüyorsunuz ve çiftçinin görev zararı gibi... Yenmiş, içilmiş... Çiftçinin yediği, içtiği bir şey yok; bunu bilin. Bakın, bunun altından kalkamazsınız. Bakın, rakamlar gayet açık.

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Aile fotoğraflarına bak o zaman!

MEHMET DÖNEN (Devamla) - 125 milyar doların hesabını, gelin verin; ne yaptıysanız, gelin, verin...

Hepinize teşekkür ediyorum (DYP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Aile fotoğrafına bak önce sen!

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Dönen.

Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Partim adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Gerçekten, tasarının gerekçesine baktığımız zaman, tasarıyı takdim eden Sayın Bakanımızın ifadelerine baktığımız zaman, iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımızın konuşmalarını dinlediğimiz zaman şöyle bir düşünceye kapılıyoruz: Gerçekten, bu arkadaşlarımız memleketi çok iyi yönetmeyi arzu ediyorlardı, çok güzel ekonomik politikalar ortaya koymuşlardı; ama, ne yapsınlar ki, mevzuat yetersizdi, yasal boşluklar vardı. Dolayısıyla, bu yasal boşluklardan, mevzuatın yetersizliğinden dolayı, kendileri ekonomiyi iyi yönetmesine rağmen, güzel yönetmesine rağmen, kaynakları yerli yerinde kullanmalarına rağmen bu işler tersine gitmiş, kriz doğmuş gibi bir anlam ifade ediyor. Gerçekten bu böyle mi?.. Türkiye'deki esas mesele, mevzuatın yetersizliği mi, yasaların yetersizliği mi, yoksa bu hükümetin yetersizliği mi, bu hükümetin uygulamalarındaki eksiklik, noksanlık ve art niyeti mi?.. Bu sorunun cevabını bulmadan "efendim, mevzuatı çıkarıyoruz, kanunu çıkarıyoruz, işte, düzelecek" demenin ve bununla da vatandaşı ve Meclisi oyalamanın hiç âlemi yoktur diye düşünüyorum.

İşte, amaç maddesine yazılmış: "Düzenlenecek, denetlenecek, görüşülecek, izlenecek, muhasebeleştirilecek, raporlanacak..." Allahaşkına, şimdiye kadar bunları yapabilecek, Türkiye Cumhuriyetinin yönetiminde, maliyemizde, hükümetimizde bir müessese yok muydu, bu görevlerini ifa edecek bir yapı yok muydu? Siz söyleyin... Böyle, memleket krize sokuluyor, ondan sonra da "ne yapalım, işte, efendim, yasal boşluk vardı, kanunî yetersizlik vardı, zaten kriz de eskiye dayanıyordu, dolayısıyla da bunlar ortaya çıktı" gibi bir davranışı sergilemek, sorunun çözümü açısından yeterli değildir diye düşünüyorum.

Önce, borçlanma mantığını bir kenara itmemiz lazım. Memleketin kaynakları dururken, ülkenin özkaynakları dururken, yeraltı ve yerüstü servetlerini vatandaşın refahına dönüştürecek bir mekanizmayı kurmak dururken sadece ve sadece "tasarruflarımız yetersiz; dolayısıyla, kamu açıklarını kapatmak için borçlanmaktan başka alternatifimiz yok, bugün için bu borçları döndürmek de mümkün hale gelmemiştir; dolayısıyla, böyle bir yasayı çıkarıyoruz" demenin mantığını anlamak ve bu yasayla sorunları çözeceğimizi düşünmek de elbette mümkün değildir.

Ülkemizin en önemli sorunu, yasaların eksikliği, kanunların yetersizliği değil, uygulamadaki noksanlıklardır, uygulayıcıların yetersizliğidir ya da iyiniyetle görev yapmamış olmalarıdır.

Şimdi, geçmiş dönemin borçlarından bahsediyoruz; yönetilemediğinden bahsediyoruz. Geçen yıl, içborç stoku 36 katrilyondu; bir yıl içerisinde, bu, 122 katrilyona çıkmış. Biraz önce konuşan arkadaşımızın ifade ettiği gibi, yetmişsekiz yılda yapılan bütün iç borçların toplamı 36 katrilyon; bir yılda yapılan, bunu, 122 katrilyona çıkarmak. "Bunun karşılığında ne var" denildiğinde de, maalesef "mevzuat yetersiz..." Biz beceriksiziz diyemiyorlar, yetersiziz diyemiyorlar, ülkeyi krizden krize yöneltiyoruz diyemiyorlar, inisiyatifimiz yok, bu inisiyatifi kullanacak niyetimiz yok diyemiyorlar; onun için de "yasal boşlukları dolduruyoruz" gibi bir savunma içine giriyorlar!..

Hükümetin, her şeyden önce, bu krizleri alt edecek dayanağı yoktur, inisiyatifi yoktur ve güç aldığı yer yoktur, millete dayanmamaktadır. Sadece dayandığı güç, belirli kartel medyasının desteğidir, birtakım holdinglerin desteğidir, birtakım dışgüçlerin ileriye dönük plan ve projeleridir.

Türkiye, bu hükümet zamanında, bu borçları, kamu açıklarından dolayı yapmamıştır; sadece "faiz" adı altında, sadece, kaynağı, belirli kesimlere transfer etmek yoluyla, belirli kesimleri zenginleştirmek, belirli yerleri zenginleştirmek suretiyle sermayenin kontrolünün yönlendirilmesi ve bununla birlikte de, ülkede baskıyı artırmanın yolunu bulmuşlardır; yoksa, sadece "ne yapalım, açığımız vardı, açığımızı kapatmak için borçlandık" kolaycılığıyla olayı çözümlememiz de, yorumlamamız da mümkün değildir.

Onun için, getirilen yasa, belki, bir nebze sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır; ama, arabayı sürmesini bilmeyen şoför olduktan sonra, siz, hangi trafik kanunlarını çıkarırsanız çıkarın, mesele, arabayı düzgün sürecek şoförü bulabilmektir. Bu hükümetin, zaten, ne arabayı sürmek gibi bir niyeti var ne de ülke yönetmeye ehliyeti var.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde 4 adet önerge vardır; ancak, önergelerden 3'ünü işleme alacağım.

Geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin sekizinci satırında yer alan "yükümlülük" ibaresinin madde metninden çıkarılarak "sorumluluk" ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımla.

                                     Sefer Koçak

                                                Ordu

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin dokuzuncu satırında yer alan "hesaplarına kaydedilmesi" ibaresinin madde metninden çıkarılarak yerine "hesaplarına devri ile" ibaresinin şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımla.

                                     Sefer Koçak

                                                Ordu

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin dokuzuncu satırında yer alan "düzenlemektir" ibaresinin "düzenlemeleri içerir" şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımla.

                                     Sefer Koçak

                                                Ordu

BAŞKAN - Bu önerge, aynı zamanda en aykırı önergeydi.

Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET KABİL (Rize) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz.

SEFER KOÇAK (Ordu) - Sayın Başkan, 3 önergeyi de geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önergeler geri alınmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun; genel, katma ve özerk bütçeli kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüslerini, özel hukuk hükümlerine tabi olmakla beraber sermayesinin  yüzde 50' sinden fazlası kamuya ait olan kuruluşları, fonları, kamu bankalarını, yatırım ve kalkınma bankalarını, büyükşehir belediyelerini, belediyeleri ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sair yerel yönetim kuruluşlarını, yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ve benzeri finansman modelleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi öngörülen projeler kapsamında ödeme yükümlülükleri Hazine Müsteşarlığınca garanti edilen kuruluşları ve hibelerle sınırlı olmak kaydıyla sivil toplum örgütlerini kapsar

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; saygıyla selamlıyorum, kaldığım yerden de devam etmek istiyorum.

Hazine garantilerinin tümü, kanunda açıkça tadat edilmeli ve garanti kapsamı, diğer birtakım yönetmeliklerle, tüzüklerle değiştirilmemeli ve genişletilmemelidir. Garantili borçlardan doğan yükümlülüklerin tamamı, risk hesabından karşılanmalıdır; bu amaçla bütçede ödenek öngörülmemelidir. Dış Krediler Kur Farkı Fonu bütçeleştirilmeli ve fon, Sayıştayın denetiminde de olabilmelidir. Değişken faizli  tahviller ve devlet içborçlanma senetleri için de bir limit belirlenmelidir. Malî riskler ve muhtemel yükümlülüklerin kapsamı kanunla tadat edilmelidir. Malî risklerin açıklanması kanunen zorunlu hale getirilmelidir; risklerin açıklanmasının uygun olmayacağı istisnaî durumlar yine kanunla belirlenmelidir. Hibe verebilmenin ön şartı, bütçede bu amaçla tefrik olunan ödenekleri aşmamak olmalıdır. Borç stoku ile yıllık borçlanma hedef ve limitleri her yıl bütçe kanunlarına bağlı cetvellerde gösterilmelidir.

Bu yasa tasarısının kapsamına girmemesi gereken konuların da şunlar olması gerekiyor: Borçlanma limitlerinde, denge maddesinde belirtilen tutarı aşan oranlarda yetki alınmamalıdır. Borçlanma limitine istisna getirilmemelidir. Yarı malî işlemler için eködenek alınmamalıdır. Risk hesabından karşılanamayan tutarlar için bütçeye ödenek konulmamalıdır. Risk hesabı için genel bütçe gelirlerinden pay aktarılmamalıdır.

Devir, ikraz ve tahsis edilen krediler ve sağlanan krediler kapsamında, konsolide bütçeye tabi kuruluşlarca yapılan yatırım harcamalarının, yatırım programıyla ilişkilendirilmesi gerekir. Yani, bütçenizde, yapacağınız yatırımları göstereceksiniz. Bu yatırımlarla ilgili projeler ve bunların karşılığı, birbirine denk gelecek, eşit olacak.

Danışmanlık firmasının tespitini Bakanlar Kurulu yapmamalıdır.

Genel ve katmadışı kuruluşlara genel bütçeden aktarma yapılmamalıdır.

Bunun dışında, değiştirilmesi gereken bir iki madde var, bunu da okumak istiyorum:

Hibe anlaşmaları çerçevesinde verilen ödenekler, Maliye Bakanlığı bütçesinde tertiplenmekte olduğundan, hibe tutarlarına ilişkin ödenekler, müsteşarlık bütçesinden değil, Maliye Bakanlığı bütçesinden karşılanmalıdır.

Hibe anlaşmalarına ilişkin temas ve müzakereler, ilgili kurumlarca da yürütülebilmelidir.

Bir de burada, Sayın Bakanımız, ucuz dış kaynak bulmakta zorlandıklarını ifade ettiler; tasarının 3 üncü maddesinde -gerçi, konuyla ilgili değil; ama, dış kaynakla ilgili olabilir diye söylüyorum- dış borcun devri konusu var, tarifi var. "Bu devirler, bankalara da yapılır" diyorsunuz; bu arada, bu devirlerin, özel finans kurumlarına da yapılabilir olması gerekir; çünkü, özel finans kurumlarında, dışarıdan gelen yabancı sermayeler var. Bu sermayeler, dışarıdan gelirken, karşılarında bir Hazine garantisi görecek olurlarsa, çok daha büyük paraları buraya getirme imkânları vardır ve bu krediler daha da ucuz olacaktır. Bu konunun burada yer alması gerekir diye düşünüyorum.

Bunun dışında, borç yönetiminin, devletin borcunu ödeme konusunda çok düzenli bir taksitlendirme veya çok düzenli bir zamanlama yapması gerekiyor. Bir örnek sunmak istiyorum: Bakın, bu yılın ilk iki ayında, ocak, şubat aylarında, 2002 yılı bütçe hedeflerine göre faiz harcamalarımız yüzde 31 olmuş; halbuki, diğer harcamalar yüzde 13,9 civarında cereyan etmiş. Demek oluyor ki, bu iki ay içerisindeki büyük sarsıntının nedenlerinden biri de, faizlerdeki anormal ödemeler olmuş. Dolayısıyla, borç yönetiminin... Nasıl bir fabrika, bir işletme, üretimine katmak için bir makine alıyorsa, o makineyi eşit taksitlerle ödüyorsa, devlet de, borç ödemelerini, bunların faizlerinin ödemelerini, mümkün mertebe yaymak suretiyle eşit hale getirmek durumundadır diyorum ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili, Doğru Yol Partisi temsilcisi olarak, görüşlerimi açıklamak istiyorum.

Şimdi, kanun tasarısının adı "Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi..." Kamu finansmanı, bu kanun tasarıyla düzenlenenin ötesinde daha geniş bir anlam ifade ediyor. Aslında, nakit yönetimi ve borç yönetimi olarak adlandırılması daha doğru olurdu; çünkü, kamu finansmanının içinde vergiler de vardır, diğer kamu gelirleri de vardır; dolayısıyla, finansman daha geniş kapsamlı bir düzenlemedir. Böyle bir tasarının eksikliği, Türkiye'de çok ciddî bir problem yaratmamıştır; ama, bu mevzuatın, çeşitli yerlere dağınık olan bu mevzuatın derlenip, toplanıp bir kanun içinde düzenlenmesi gerçekten iyi bir aşamadır. Bu, bir usul hukuku niteliği taşımaktadır. Belki, Sayın Bakanın "borçlanmada limitler getiriliyor, yüzde 5 bakanın yetkisi var, yüzde 5 ilave daha borçlanabilmek için Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor; bu, böylelikle, keyfî borçlanmaları önleyecektir" ifadesi var; ama, bunun pratikte bir yararı yok. İrade oluştuğu zaman, herhangi bir maddenin altına "bu kanun hükmü dikkate alınmaz" diye bir düzenleme yaptığınız anda bu hüküm hiçbir anlam ifade etmez. Dolayısıyla, aslında, borçlanmanın ciddî yapılması için, ciddî irade, hukukî irade lazım, yönetim iradesi lazım, bir de ekonomik disiplin lazım.

Şimdi, çok tartışmalar yapılıyor, herkes diyor ki: "Türkiye'deki sıkıntının nedeni, 1995'te verilen 315 milyon dolarlık pamuk destekleme primi." Bugün, Türkiye'ye krizin yaşattığı fatura 60 milyar dolar. Ben, şimdi, merakla soruyorum; o 315 milyon doları, hangi uzman, getirip 60 milyar dolara iblağ edebiliyor? Böyle bir şeyi becerebilmek için Nobel ödülü verirler; çıksın, birisi izah etsin nasıl olduğunu. (DYP sıralarından alkışlar) Türkiye, doğruları, bu tür hedef saptırmayla değil, yanlışları açık seçik tartışarak bulabilir. Nerede yanlış yapıldığı konusunu cesaretle deşmek durumundayız.

Ben, şimdi, kısaca bazı rakamlar vereceğim. Türkiye niçin bu kriz ortamına girdi, niçin bunları yaşadı, kısaca özetlemeye çalışacağım. 5 dakika her ne kadar sınırlı da olsa, kısa kısa özet vermeye çalışacağım: Şimdi, Türkiye'nin toplam içborcu, Haziran 1997 tarihinde, yani, hükümetin değiştiği tarihte 29 milyar dolar; 1998 Aralığında 37,1 milyar dolara çıkıyor; 1999'da 42 milyar dolara çıkıyor; 2002'de Türkiye'nin içborcu 87 milyar dolar. Şimdi, 29 milyar nerede, 87 milyar nerede?!. Nasıl oldu da Türkiye bu noktaya geldi? Türkiye, aslında, 1998 yılında, hatta 1997 yılında, Refahyol hükümeti düşürüldükten sonra kurulan hükümet, Anasol-D hükümeti bir karar aldı, dedi ki, Türkiye IMF'yle bir stand-by anlaşması imzalamak durumunda değildir, biz IMF'yle stand-by anlaşması imzalamayacağız; ne yapacağız; yakından izleme anlaşması yaparak, Türkiye'de enflasyonu indireceğiz dedi ve 1997 yılında, hükümet oluşur oluşmaz KİT zamları yapıldı ve 1998 yılında, artık, kamu fiyatlarında ciddî artışlar yapılmayacaktır denildi; ama, enflasyon bir taraftan yükseliyordu, kamu fiyatlarına zam yapmıyorsunuz; ne oldu; bu açığı kapatmak için, kamu, ciddî borçlanmaya çıkmaya başladı; çünkü, masrafınız devam ediyor; ama, KİT'lerin, diğer kamu kuruluşlarının fiyatlarını artırmıyorsunuz. Bunu neyle kapatacaksınız; borçlanmayla kapatacaksınız ve Türkiye borçlanmaya başladı, gitgide borçlandı; ancak, bu arada, çok ciddî bir yanlış daha yaptı Türkiye; durup dururken, henüz altyapısı oluşmadan "nereden buldun yasasını çıkarıyoruz" denildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tezmen, 1 dakika içinde toparlayın efendim; buyurun.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Artık, herkesten, her türlü malının hesabını soracağız denildi, büyük bir endişe yaratıldı özel sektörde. Türkiye'de çok kişi, hatta, vergiyle ilişiği olmayan çok kişi bile kaynaklarını dışarı götürdü ya da dövize çevirip evde tutmaya başladı, yastık altına soktu, kasalara kilitledi. Bu, çok ciddî bir ekonomik daralma işaretidir, çok ciddî problem yaratmıştır bu olay. Bundan sonra içfaizler yüksek ölçüde arttı ve Türkiye Devleti, yüzde 150'lere varan anormal faizlerle borçlanmaya başladı. Aslında, krizin, sıkıntının en temel ateşleyicisi bu dönemler olmuştur, bunlara çok iyi bakmamız lazım.

Öbür maddede devam edeceğim Sayın Başkan.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tezmen.

Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Yakup Budak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu 2 nci maddede, kanunun kapsamı dile getirilmekte ve şöyle denilmektedir: "Bu kanun; genel, katma ve özerk bütçeli kurum ve kuruluşları, kamu iktisadî teşebbüslerini, özel hukuk hükümlerine tabi olmakla beraber, sermayesinin  yüzde 50'sinden fazlası kamuya ait olan kuruluşları, fonları, kamu bankalarını, yatırım ve kalkınma bankalarını, büyükşehir belediyelerini, belediyeleri ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sair yerel yönetim kuruluşlarını, yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ve benzeri finansman modelleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi öngörülen projeler kapsamında ödeme yükümlülükleri Hazine Müsteşarlığınca garanti edilen kuruluşları ve hibelerle sınırlı olmak kaydıyla sivil toplum örgütlerini kapsar."

Şimdi, tabiî ki, kamu finansmanı önemli bir konu, ayrıca borçlanmanın yönetilmesi de ayrı bir konu. Şöyle bir kanaat hasıl edilmeye çalışılıyor: Efendim, bu zamana kadar bu borçlar yapıldı, böyle bir stok meydana getirildi; ama, birtakım kamu kuruluşları yatırım yaptılar, yatırımları da Hazine garantiliydi, bu garantileri de vaktiyle yerine getiremedikleri için bu kamu kuruluşları, belediyeler, dolayısıyla bütün yük Hazinenin üzerine kaldı ve dolayısıyla borç stoku bu kadar fazlalaştı. Bu 2 nci maddede de, bunun önlenmesine ve sınırlandırılmasına dair bir hüküm getiriliyor.

Ben Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum; biraz önceki konuşmalarında "bizim iç ve dışborç stokumuzun yaklaşık yüzde 40'ını, mevduat sahiplerine verilen garantiler oluşturmaktadır" dediler. Mevduat sahiplerine verilen garantileri ifade edecek olursak, rantiyeye verilen garantilerdir. Dolayısıyla bu hükümet, kendisini iktidar eden çevrelere diyet borcunu ödemiş, ülkenin bankalarını hortumlatmış, İtalya'da Temiz Eller Operasyonu olurken, birtakım temiz eller vasıtasıyla bankaları batırtmış ve ondan sonra da, bu bankaların yükünü, bu operasyonların yükünü Hazineye yüklemiştir. Şimdi de, bu garantilerde birtakım sınırlamalar getirileceği ifade edilmektedir; güzeldir, sınırlama getirilmelidir; ama, bu, geçmişte işlenmiş olan suçları örtmez ve onları ortadan kaldırmaz. Bu hükümet, her şeyden önce, son bir yıl içerisinde rantiyeye aktardığı kaynakların hesabını vermek mecburiyetindedir, onlara, iktidar olmadan önce  vermiş olduğu garantilerin bu ülkeye, bu ülkenin fakir insanına neye mal olduğunu, kaça mal olduğunu ortaya koymak mecburiyetindedir. Yoksa, birtakım yasal ifadelerin arkasına sığınarak, problemi geçiştirmek mümkün değildir.

Aşırı bir borçlanma politikası ortaya konulmuştur. Osmanlı döneminde de bu politikanın takip edildiği ifade ediliyordu. Bu hükümet de aynı aşırı borçlanma politikasını devam ettirmiştir. "Borçlanma politikaları, Maliyeyi iflastan kurtaracak" denilirken, bu borçlanma politikaları Maliyemizi ve Hazinemizi iflastan kurtarmak şöyle dursun, ekonomik anlamda vesayet altına sokmuştur, siyasal anlamda vesayet altına sokmuştur; Meclisimizi de ciddî risklerle karşı karşıya bırakmıştır. Zaten, bu yasanın, çıkarılmasının bir nedeni de Türkiye'nin içerisinde bulunduğu, bu hükümetin getirmiş olduğu şartlardan dolayı ortaya çıkmış olan bu ekonomik ve siyasî vesayetin yerine getirilmesidir.

İşte, bu borçlanma politikasından ve zihniyetinden vazgeçilmedikçe "ne yapalım, açığımız var borçlanacağız" mantığından vazgeçilmedikçe, netice, vesayet olacaktır. Zaten, bu hükümetin alacağı kararlarda bir türlü esnek olamamasının temelinde, bütçeyi uygulamasındaki sıkıntıların temelinde rantiyeye vermiş olduğu garantilerden doğan faiz giderleri ve bu faiz giderlerinin bütçe üzerindeki ve bu hükümetin üzerindeki baskıları vardır.

Dolayısıyla, Türkiye'ye borç veren dış çevrelerden daha ziyade, Türkiye'ye içborç veren çevrelerin bu hükümet üzerindeki baskıları iyice anlaşılmadan hükümetin de gerçekleri ortaya koyması mümkün değildir, vatandaşın da gerçekleri anlaması mümkün değildir. Dolayısıyla, siz, kanunların kapsamını nerelere kadar götürürseniz götürün, rantiyeye verilen garantilerin kapsamını düzeltmedikçe, Maliyeyi ve Hazineyi de düzeltmek mümkün değildir, hele hele bu uygulanan politikalarla bu kriz ortamından çıkmak, hiç mümkün değildir. Zaten, hükümet, gittiği yolda, yanlış yolda ısrar ettiği için de, sürekli olarak program değişiklikleri yapmaktadır. İstikrar programı dedik, arkasından güçlü ekonomi programı dedik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

YAKUP BUDAK (Devamla) - ...güçlü ekonomi programı uyguluyoruz derken, bir de gördük ki, Hazinemiz zayıflamış, ülkemiz zayıflamış, ekonomik olarak vatandaş zayıflamış, kim güçlenmiş; bu hükümete destek veren rantiye çevreleri güçlenmiş, bu hükümete destek veren ve bu hükümetin diyet borcunu ödediği çevreler güçlenmiştir. Hükümet, bunu ortaya koymadan, Türkiye'nin sıkıntıdan ve krizden çıkması mümkün değildir.

Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki önergeler geri çekilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. -  Bu Kanunda yer alan;

Bakan: Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanı,

Müsteşarlık: Hazine  Müsteşarlığını,

Müsteşar: Hazine Müsteşarını,

Borç servisi: Devlet iç borcu ve Devlet dış borcundan doğan anapara ve faiz ödemeleri ile bu borçlara ilişkin iskonto giderleri ile ücret ve diğer ödemeleri,

Devlet borcu: Türkiye Cumhuriyeti adına Müsteşarlığın borçlu sıfatı ile taraf olduğu ya da üstlendiği her türlü malî yükümlülükleri,

Devlet dış borcu: Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından belirli bir itfa planına göre geri ödenmek üzere sağlanan finansman imkanları ile Hazine garantileri kapsamında Müsteşarlık tarafından üstlenilen her türlü malî yükümlülükleri,

Devlet iç borcu: Müsteşarlık tarafından yurt içinde ihraç olunan Devlet iç borçlanma senetleri, Hazinenin geçici nakit ihtiyacını karşılamak için yurt içi piyasalardan yaptığı borçlanmalar ve senede bağlı olup olmadığına bakılmaksızın Müsteşarlık tarafından üstlenilen her türlü malî yükümlülükleri,

Devlet iç borçlanma senetleri: Müsteşarlık tarafından yurt içinde ihraç edilen borçlanma senetlerini,

Devlet tahvili: İhraç edildikleri tarih itibarıyla bir yıl (364 gün) ve daha uzun vadeli Devlet iç borçlanma senetlerini,

Dış borcun devri: Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan dış finansman imkanlarının ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak ve/veya finansman ihtiyacını karşılamak üzere genel ve katma bütçe dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile bankalara, anlaşmanın malî şartları ile birlikte, asıl borçlusu bu kuruluşlar olmak kaydıyla aktarılmasını,

Dış borcun ikrazı: Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan dış finansman imkânlarının ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak ve/veya finansman ihtiyacını karşılamak üzere genel ve katma bütçe dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile yatırım ve kalkınma bankalarına gerektiğinde anlaşmanın malî şartlarına bağlı kalmaksızın aktarılmasını,

Dış borcun tahsisi: Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan dış finansman imkânlarının ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak ve/veya finansman ihtiyacını karşılamak üzere, genel ve katma bütçeli kamu kurum ve kuruluşlarına anlaşmadaki amaca sadık kalınarak  kullandırılmasını,

Dış finansman: Herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan Devlet dış borcu, garantili imkân ve hibe veya münferiden bunların her birini,

Dış finansman kaynağı: Dış finansman sağlayan yabancı ülkeler, ülkelerce  oluşturulan birlikler, resmi finansman fonları, uluslararası ve bölgesel kuruluşlar ile uluslararası sermaye ve finansman piyasalarında faaliyet gösteren yatırım bankaları da dahil olmak üzere bankalar, satıcı veya alıcı kredisi sağlayan kuruluşlar ile firmalar veya münferiden bunların her birini,

Dış imkân: Bu Kanun kapsamında yer alan kuruluşların kendi adına her hangi bir dış finansman kaynağından Hazine garantileri olmaksızın sağladıkları finansman imkânı ve hibeyi,

Garanti ücreti: Hazine garantileri nedeniyle lehine garanti verilen taraftan verilecek her garanti için bir defaya mahsus olmak kaydıyla alınan ücreti,

Garantili imkân: Bu Kanun kapsamında yer alan kuruluşlara sağlanan Hazine geri ödeme garantisi, Hazine yatırım garantisi ve Hazine ülke garantisini,

Genel giderler: Devlet borcunun yürütülmesi ve yönetilmesi için yapılan kayıt ve tescil giderleri, kredi derecelendirme kuruluşlarına ödenen ücretler, avukatlık ücreti, müşavirlik ücreti, kur farkları, komisyon ödemeleri, Devlet iç borçlanma senetleri basım ve ilan giderleri ile benzeri tüm masraf ve giderleri,

Hazine alacağı: Herhangi bir dış finansman kaynağından temin edilen finansman imkânları için verilen Hazine garantileri veya bu imkânların ikrazı suretiyle kullandırılması ya da bunlar dışında olmakla birlikte ilgili mevzuattan kaynaklanan işlemler nedeniyle doğan ve Hazine tarafından üstlenilen her türlü ödemeye ve/veya Hazine tarafından ikrazen ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerine ilişkin olarak ortaya çıkan alacağı,

Hazine bonosu: İhraç edildikleri tarih itibarıyla vadeleri bir yıldan kısa olan (364 güne kadar) Devlet iç borçlanma senetlerini,

Hazine garantileri: Hazine geri ödeme garantisi, Hazine yatırım garantisi, Hazine karşı garantisi ve Hazine ülke garantisi veya münferiden her birini,

Hazine geri ödeme garantisi: Kamu iktisadi teşebbüsleri, özel hukuk hükümlerine tabi olmakla beraber sermayelerinin yüzde 50'sinden fazlası kamuya ait olan kuruluşlar, fonlar, kamu bankaları, yatırım ve kalkınma bankaları, büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sair yerel yönetim kuruluşları lehine bu kuruluşların dış finansman kaynağından sağladıkları dış borçlarının geri ödenmesi hususunda verilen garantileri,

Hazine yatırım garantisi: Yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ve benzeri finansman modelleri kapsamında ilgili mevzuat hükümlerine dayanan ve bunlarla sınırlı olmak üzere verilen garantileri,

Hazine karşı garantisi: Herhangi bir dış finansman kaynağının ihdas ettiği garanti programları çerçevesinde kamu iktisadi teşebbüsleri, özel hukuk hükümlerine tabi olmakla beraber sermayelerinin yüzde 50'sinden fazlası kamuya ait olan kuruluşlar, fonlar, kamu bankaları, yatırım ve kalkınma bankaları, büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sair yerel yönetim kuruluşlarının borçlu sıfatıyla uluslararası piyasalardan temin edecekleri finansman imkânları için bir dış finansman kaynağı tarafından verilen garantiye karşı verilen garantiler ile  herhangi bir dış finansman kaynağının ihdas ettiği garanti programları çerçevesinde yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ile benzeri finansman modelleri kapsamında gerçekleştirilecek projelerle ilgili olarak, mevzuatta öngörülen Hazine garantileri ile sınırlı olmak ve şartları Müsteşarlık tarafından müzakere edilmek üzere, bir dış finansman kaynağı tarafından verilen garantiye karşı verilen garantileri,

Hazine ülke garantisi: Yabancı ülkelerin herhangi bir dış finansman kaynağından sağlayacakları finansmanın geri ödenmesi hususunda verilen garantileri,

Hazine saymanlığı: Müsteşarlık Devlet Borçları, İç Ödemeler ve Dış Ödemeler Saymanlıklarının her birini,

Hibe: Herhangi bir dış finansman kaynağından geri ödeme yükümlülüğü olmaksızın Türkiye Cumhuriyetinin aldığı ayni ve/veya nakdi  malî yardım ile Türkiye Cumhuriyetinin yabancı ülkelere verdiği nakdi malî yardımı,

İhraç tutarı: Her bir menkul kıymetin satış fiyatı ile nominal tutarının çarpılması suretiyle hesaplanan değeri,

İkraz ücreti: Dış borcun ikrazı nedeniyle ikraz edilen taraftan ikraz edilen tutar üzerinden bir defaya mahsus olmak kaydıyla alınan ücreti,

Nakit Devlet iç borçlanma senetleri: Karşılığında Hazineye nakit imkânı sağlayan                 Devlet iç borçlanma senetlerini,

Net borç kullanımı: Yıl içinde yapılan iç ve dış borçlanmalardan yıl içinde vadesi gelen  anapara ödemelerinin düşülmesi ile elde edilen tutarı,

Özel tertip Devlet iç borçlanma senetleri: İlgili yıl bütçe kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde ihraç edilmiş olan ve karşılığında herhangi bir nakit girişi sağlanmayan Devlet iç borçlanma senetlerini,

Para piyasası nakit işlemleri: Hazinenin kısa vadeli nakit ihtiyacını karşılamak üzere Devlet iç borçlanma senedi çıkarmaksızın yapılan azami 30 gün vadeli borçlanmalar ile kısa vadeli Hazine nakit fazlasını değerlendirmek üzere yapılan azami 30 gün süreli işlemleri,

Piyasa yapıcılığı: Devlet iç borçlanma senetleri ihalelerinde ve söz konusu senetlerin ikincil piyasa işlemlerinde etkinliğin artırılması amacıyla önceden belirlenen kriterlere göre seçilmiş bankalara Müsteşarlık tarafından bazı hak ve görevler verilmesini içeren sistemi,

Piyasa yapıcısı: Devlet iç borçlanma senetleri ihalelerinde ve söz konusu senetlerin ikincil piyasa işlemlerinde etkinliğin artırılması amacıyla önceden belirlenen kriterlere göre seçilmiş bankayı,

Program kredisi: Müsteşarlık tarafından ülkenin makro ekonomik programları çerçevesinde, doğrudan veya Hazine garantisi altında, kamunun finansman ihtiyacının karşılanması amacıyla herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan finansman imkânını,

Proje: Yıllık yatırım programlarında yer alan projeler, milli savunma projeleri ile yap-işlet-devret, yap-işlet, işletme hakkı devri ve benzeri finansman modelleri çerçevesinde gerçekleştirilen projeleri,

Proje kredisi: Projelerin gerçekleşmesi için herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan finansman imkânını,

Risk hesabı: Bu Kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde oluşturulan hesabı,

Sivil toplum örgütü: Devlet teşkilatı içinde yer almayan, kendi idari ve malî bağımsızlığı olan, kamu yararına hizmet verdiği Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilen ve kâr amacı gütmeyen hükmi şahsiyeti haiz kuruluşları,

Takas: Devlet borcuna ilişkin nakit akışlarının, taraflardan birisi Müsteşarlık olmak kaydıyla, iki taraf arasında doğrudan veya dolaylı olarak değişimine imkân tanıyan finansal aracı,

Türev ürün: Devlet borcunun etkin bir şekilde idare  edilebilmesi ve risk yönetimi  amacıyla yurt içi veya uluslararası sermaye piyasalarında kullanılan her türlü finansal aracı,

İfade eder.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, hakikaten, bugüne kadar, çok daha önce getirilmesi gereken yasal düzenlemelerden birisi; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamuyu denetleyen Sayıştay raporlarını incelediğimizde şu görülüyor ve maalesef, bizi üzüyor: Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, ne kadar iç ve dış borcumuz olduğunu, maalesef, kesin olarak bilebilmek mümkün olmuyor. Bu, ancak müflis bir idarenin, müflis bir ticarethanenin bir sonucu. Tabiî olarak devletler de, en azından, ne kadar, kime, ne zaman ödenmek üzere borçlu olduklarını bilmek durumundalar, muhasebesini yapmak durumundalar. Bugüne kadar devletin iç ve dış borçlanması, hibe alımı, kredileri, maalesef, çeşitli yasalara ve çeşitli mercilerin kararlarına göre düzenleniyordu; ancak, böyle bir yasayla, yeni enstrümanlar da getirilerek, tek bir yasa altında ve daha detaylı olarak düzenlenmiş olmasını olumlu olarak karşılıyoruz; ancak, yeterli olduğu kanısında değiliz; birçok noksanları var. Zaten, yasa tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonuna geldikten sonra kurulmuş olan alt komisyonda da, komisyonun yapmış olduğu çalışmada hakikaten çok büyük katkılar sağlanarak, tasarının geliştirilmesi sağlandı ve büyük katkıda bulunuldu. Mesela, bence, bu noksanların en önemlilerinden birisi, 218 milyar dolara varan iç ve dış borcun, Hazine Müsteşarlığı içerisindeki birçok birim tarafından takip edileceği gerçeği yanında, tek bir idare altında, bir kontrol altında yapılmamasıdır.

Yalnız, müspet yönde bakmamıza rağmen, burada bu yasayla ilgili yapılan tartışmaları anlayabilmek de mümkün değil. Birkısım iktidar milletvekillerini burada dinlediğimiz zaman, sanki, ekonomik krizin nedeni bu yasanın olmayışıymış gibi ve bu yasal düzenlemelerle bu ekonomik krizin bir süre sonra ortadan kalkacağı anlamında bazı beyanlara rastlıyoruz. Bunun yanında da, tabiî, muhalefet, buna şiddetle karşı çıkıyor.

Şimdi, bir şeyi çok iyi hatırlamak lazım. Türkiye, çok yakın zamanda iki tane büyük ekonomik kriz geçirdi. Bu krizin tarihleri belli, unutulmamış, zihinlerde. Bundan bir sene, birbuçuk sene evvel bir kriz, onun akabinde de ikinci bir kriz patladı ve bunun acısını da 65 milyon insanımız halen çekiyor ve çekmeye de devam ediyor. Bunun nedenlerini yasal boşluklara veya bundan evvelki iktidarlara yüklemekle, gördüğüm kadarıyla, vatandaşın sıkıntısını ortadan kaldırmak mümkün olmuyor.

Bir kere, 57 nci hükümet olarak, şunu kabul etmek durumundasınız: Bu iki kriz, 57 nci hükümet döneminde patlamıştır. Birincisini, acemiliğe vermek mümkün, tedbirsizliğe verebilmek mümkün; ama, hükümet olarak, 57 nci hükümet olarak, ikinci krizi izah edebilmek mümkün değil; ne ekonomik olarak mümkün ne siyaseten mümkün. Ümit ediyoruz ki, Allah, Türkiye'yi bundan sonra gelebilecek olan üçüncü krizden korusun. Eğer, o krizi yaşarsak, inanıyorum ki, çok büyük, bundan çok daha büyük acılara vesile olacaktır.

Mesele, sadece yasal düzenlemelerle mümkün değil. Bugünkü şartlar şunu icap ettiriyor: İktidarıyla muhalefetiyle, bir konsensüs içerisinde, bu krizden, bu afetten nasıl kurtulunabilir diye oturup düşünmek lazım; yoksa, laf atarak, birilerini kastederek, elinize gazete alarak, bir yerde laf atmanın ekonomik krize bir faydası olacağı kanısında değilim. Zaten, bunu kamuoyu yoklamaları da gösteriyor. 3 partinin toplamı, maalesef, barajı aşamayacak duruma geliyor; ama, bu bir netice değil, bu bir sonuç değil, bu bence sevinilecek konu da değil. Aslında dediğim gibi,  Türkiye'nin bugün bir konsensüse ihtiyacı vardır, siyasî partilerin birbirinin lafını dinlemek zorunluluğu vardır, çıkış ancak, bu yoldadır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fırat.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; nasıl bu krizlere geldiğimize ilişkin açıklamalarımı, bıraktığım yerden sürdürmeye devam edeceğim.

Özetle, 1997 yılı haziranında giden Refahyol hükümeti ve kurulan Anasol-D hükümeti, o tarihte, bizzat başbakanın ağzından, ekonomiden sorumlu bakanların ağzından "Türkiye IMF'yle stand-by anlaşması imzalama konumunda değildir; öyle koşullar yoktur" ifadeleri var. Bunları, açan herkes medyada görür, hepimiz de hafızalarımızı tazeleyelim.

Peki, bu yaşanan olaylardan sonra 1999 yılının aralık ayına geldik. Türkiye yönetimi, ekonomik yönetimi, Türkiye'nin hükümeti dedi ki: "Türkiye, artık, IMF'yle stand-by anlaşması imzalamadan bu işi götürmek mümkün değildir." 1999 Aralığında açıklanan IMF'yle stand-by anlaşmasını imzaladık. Öyle değil mi; imzaladık. O tarihte denildi ki: "Sorunlu 5 tane banka var, 5'ine de el koyuyoruz. Artık, bundan sonra yeni bir banka operasyonu yoktur. Bankalar açısından da, artık, sorun kalmamıştır." Bunları hep yaşadık. Sonra ne oldu; Türkiye, 2000 yılında, enflasyonu, artık, çözdük illüzyonuna kapıldı. Türkiye, dövizi bir tablita programına bağladı, dövizi sabitleştirdi. Bu arada ne oldu; Türk ekonomisi sıcak para akınına uğramaya başladı, Türk ekonomisine sıcak para gelmeye başladı ve bu sıcak para, Türkiye'de dolar bazında yüzde 60'lara varan faizleri alarak çıktı bu ekonomiden. Düşünün ki, dünyada yıllık yüzde 1,5 kazanan bir dolar yatırımcısı, Türk ekonomisine geldi, yüzde 40 ile yüzde 60 arasında faiz aldı gitti. Bu ekonomi ödedi bunu. Nasıl ödedi; herkese ek vergiler salındı, herkese ek yükler getirildi, milletin rızkı verilmedi, hak ettiği artışlar yapılmadı, taban fiyatları enflasyonun altında belirlendi, böylelikle ödendi; yani, millet fakirleştirilerek bu sıcak para ödendi. (DYP sıralarından alkışlar) Bu parayı kim ödedi; reel sektör ödedi, yani, üreten ekonomi bu fahiş faizleri, fahiş farkları ödedi. Bu fahiş farkları ödeyince ne oldu; finans kesimine olan yükümlülüklerini yerine getirememeye başladı, bankalara borçlarını ödeyememeye başladı, talep daralması sonucunda, bankalar, birbiri arkasına likidite problemi yaşamaya başladı.

Şimdi, kriz bankalardan çıkmıştır deniliyor. O zaman, dört yıldır, beş yıldır niçin müdahale edilmedi? Bankaların hortumlanması dolayısıyla bankalar bu sıkıntıya girdiyse, o zaman niçin bunun tedbiri alınmadı? Yok, sadece hortumlama değil, ekonomiden kaynaklanan problemler varsa -ki, öyle olmuştur- niçin buraya girdi; çünkü, reel sektör, bankalara olan borçlarını ödeyememeye başladılar. Bankalara özel karşılık kararnamesi çıkarıldı, bankalara özele yükümlülükler getirildi, büyük reform yapıyoruz diye Bankalar Yasası çıkarıldı. Burada hepimiz uyardık, bunlar sistemi sıkıntıya sokacak dedik, "yok, biz banka sistemini revize ediyoruz, modernize ediyoruz" denildi, çıktı... Bu sefer, bırakın sisteme yeni fon aktarılmasını, mevcut fonlar da bankalar tarafından geri çağırılmaya başlandı. Böyle bir ekonominin ayakta kalması mümkün değildi ve işte, içinde bulunduğumuz krize girdik. Bir taraftan da, kötü yönetim ve krizi tetikleyici açıklamalarla, bu ülke, gerçekten, hak etmediği krizleri yaşadı. (DYP sıralarından alkışlar) Kasımda bir felaket yaşandı; bu uyarılar dikkate alınıp hiçbir tedbir alınmadı. Göz göre göre şubat krizi yaşandı. Ondan sonra da, sanki, gökten inmiş gibi "aa, ekonomimiz krize girdi!" Bunların hepsi tek tek belliydi. 2000 yılında, o güllük gülistanlık denilen dönemde, Türkiye, 10 milyar dolar cari açık verdi; yani, toplam döviz gelirleri ile toplam döviz giderleri arasında 10 milyar dolar fark vardı. Bu oluşurken herkes seyretti. Burada, çıktım, ben uyardım, başka arkadaşlarım uyardı tek tek; dedik ki "bu sıcak ekonomi sistemi taşımaz; bu, krize dönüşür" ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Oğuz Bey, gümrük birliği yapıldı...

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Onu da tartışırız... Onu da tartışırız...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Hem bilmiyorlar hem oradan sataşıyorlar.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Yani, şimdi, böyle bir süreci yaşayan ekonominin yönetimi hiçbir tedbir almayacak, banka sistemi likidite sorununa girerken seyirci kalınacak, kamu bankaları kâğıt vererek çözülebilecek durumdayken, kâğıtları, bekleyeceksiniz, kriz yaşandıktan sonra vereceksiniz; ondan sonra da "ne yapalım, 315 000 000 dolarlık pamuk destekleme primi yüzünden Türkiye battı" diyeceksiniz. Bunlara hiç kimseyi inandırmak mümkün değil, doğru da değil. Kendimizi kandırırız, kendimizi kandırmayalım. Türkiye'nin sorunları, iyi teşhislerle çözülebilir. (DYP sıralarından alkışlar)

Bakın, deniliyor ki, faizler inerse, ekonomi canlanacak. Japonya örneğine bakın. Japonya'da, faizler sıfır, enflasyon negatif; ekonomi perişan durumda, ciddî krizler içerisinde Japon ekonomisi. Öyle, kendi kendine ekonominin düzelmesi değil, oturup ciddî yöneteceksiniz ekonomiyi. Yönetemezseniz, krizler devam eder.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Saadet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 833 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu hükümet, sanal, gerçekdışı önergelerle görüşmeleri sabote ediyor. Bakınız, kendiniz, getirdiğiniz tasarıya sahip çıkmıyorsunuz ve bu da, bu tasarıya güvenmediğinizi ortaya koyuyor.

Şimdi, verdiğiniz şu önergelere bakın allahaşkına! "Olmakla beraber" yerine "olan ve" ibaresini koyalım diyorsunuz. Bu önerge mi yahu?! Ondan sonra da çekiyorsunuz. Arkasından verdiğiniz önergeye bakın: "Yükümlülük" yerine "sorumluluk" kullanalım... Yahu kiminle dalga geçiyorsunuz?! Kusura bakmayın, bu sözü söylüyorum; ama, lütfen, bunları böyle yapmayın.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Siz de, zamanında, aynısını yapmıştınız...

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Siz hükümetsiniz, siz bunları düzgün yapın, yerine getirin, ondan sonra da bu işler bu hale gelmesin.

Ayrıca, görüştüğümüz şu 3 üncü maddeyi, demin, ben 15 dakika diye hesap ettim, Başkan "12 dakika" dedi; 5 dakika konuşacağız, 12 dakika maddeyi okuyacaksınız... Yani, yaptığınız kanunların, hazırladığınız metinlerin hepsi, böyle, uyduruk.

Arkadaşlar, bakın, 3 üncü madde, müsteşarı, bakanı, tahvili, finansmanı, garantiyi, projeyi tanımlıyor; ama, önemli olan, devletteki yolsuzlukları, devletin israfını ve devletin içerisine düştüğü faiz sarmalını ortadan kaldırmaktır, yoksa, borçlanmanın bir anlamı olmaz. Nasıl bir kılıf uydurabilirsiniz, dipsiz kuyuyu nasıl doldurabilirsiniz?! Bunun için, istediğiniz kanunu çıkarın, fayda vermez.

Ayrıca, siz, insan faktörünü gözardı ederseniz, sonuç alamazsınız. Direksiyonu elinde tutanlar, dürüst, ülkesine hizmet edenlerden oluşmazsa, her zaman duvara çarpmak ve toslamak mukadderdir.

Bir atasözü var; "alacaklı, daima borçlunun duacısıdır." Aman borçluma bir şeyler olmasın da... Borçlu, bunun için, mutlaka, borç verenler tarafından titizlikle korunur ve takip edilir. Bunun için, biz de, bu manada takip ediliyoruz. Borç verenin de emir verdiğini unutmayalım. Yapılan bütün bu çalışmaların bu şekilde yürütüldüğünü de, maalesef, üzüntüyle takip ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakınız, iyileşme, ancak, kayıpların telafisiyle başlar. 200 milyar doların üzerinde olan millî gelirimiz 150 milyar doların altına düşmüş. Gelin, bunu tekrar eski seviyesine nasıl getireceğiz, bu noktaya nasıl ulaştıracağız, bunun çalışmasını hep beraber yapalım ve bunu kurtaralım. Bunu yapmadığımız sürece netice almamız mümkün değil. Yüzde 4-5 büyüme hızıyla bu işi kapatacağız diyorsunuz. Bunun için yılların geçmesi lazım. Bizim, daha rantabl bir çalışmayla bunu çok iyi hızlandırarak, çalışarak kalkınmayı sağlamamız lazım, yoksa, netice alamayız.

Ayrıca, kaynakların verimli alanlara aktarılması lazım. Hükümet, 40 milyar dolara yakın kamu kaynağını bankalara aktardı. Bunu, daha önce, yani, finans dünyasına yaklaşımını tenkit ettik, yine de edeceğiz; ama, senelerdir özel sektöre, reel sektöre, KOBİ'lere, tarım kesimine, çalışanlara destek veriniz diyoruz, ortada sonuç yok, bu kesimlere hiçbir şey yok. Son iki yıldır, bankalara kurtarmak için vermiş olduğunuz 40 milyar doların değil 20 milyar dolarını 10 milyar dolarını şu reel sektöre, üreten sektöre vermiş olsaydınız, bugün, bu sıkıntıların hiçbirisini yaşamayacaktık.

Değerli arkadaşlar, bakınız, tekstil sektöründe 150 milyar dolarlık bir yatırım yapılmış, bugün, bunun 100 milyar dolarlık kısmı durmuş vaziyette. Sadece bu sektörde 100 000'lerin üzerinde işçi şu anda işinden olmuş durumda ve kayıtdışı ekonomi büyümeye devam ediyor; yani, yatırımların önündeki engeller, sürekli bir şekilde, durmadan büyüyor. Siz, eğer, bu yatırımın önündeki engellerden biri olan denetimsiz ithalatı ortadan kaldırmazsanız bu sonuçları, bu neticeleri ortadan kaldıramazsınız. Ayrıca, müteşebbise destek verilme yerine, bankacılık sektörüne ve finans sektörüne hep güç veriyorsunuz. Kaynak olmadığı sözlerine de inanmıyoruz; çünkü, siz, bunları tutup oralara veriyor, üreten sektöre vermiyorsunuz.

Bakınız, üreten sektör ne diyor. Geçen gün bunları açıkladılar; diyorlar ki "enflasyon muhasebesi, nereden buldun, stok affı ve sicil affı getirmek suretiyle bu işi düzeltelim. Ayrıca, vergi oranlarını düşürelim, SSK prim borçlarını belli vadelerde yeniden taksitlendirelim, enerji maliyetlerini düşürelim ki, üretimde rekabet imkânı ortaya çıkabilsin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, konuşmanızı 1 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Evet efendim...

İstihdamın önündeki vergi ve benzeri yükler çok ağır; bunların ortadan kaldırılması lazım.

Finansman krizi devam ediyor. Bankalar ile KOBİ'ler arasındaki ihtilafların hızlı çözülmesi gerekmektedir ki, bu problemler ortadan kalksın.

Üreten sektörü geliştirmemiz lazım ki, borca bile ihtiyaç kalmasın; büyüme artsın, istihdam çoğalsın, refah artsın ve saadet gelsin.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, söylenmesi gereken birkaç husus daha var. Onu da bundan sonraki maddede ifade edeceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Madde üzerinde verilmiş 3 adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Oylamaya geçilmedi efendim; yani, isteminiz İçtüzüğe uygun değil, şu anda yerine getirme şansım yok maalesef.

Önce önergeleri okutalım, o aşamada istersiniz...

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımla.

                                     Sefer Koçak

                                                Ordu

"Borç Servisi: Devlet iç borcu ile Devlet dış borcundan doğan anapara ve faiz ödemeleri ile bu borçlara ilişkin iskonto giderleri ile ücret ve diğer ödemeleri,"

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımla.

                                     Sefer Koçak

                                                Ordu

"Devlet dış borcu : Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından belirli bir itfa plan ve programına göre geri ödenmek üzere sağlanan finansman imkânları ile Hazine garantileri kapsamında Müsteşarlık tarafından üstlenilen her türlü malî yükümlülükleri,"

BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesinin "Dış borcun devri" başlıklı paragrafın "bankalara" kelimesinden sonra gelmek üzere "ve özel finans kurumlarına" ifadesinin eklenmesini teklif ederiz.

Salih Kapusuz

M. Altan Karapaşaoğlu

Sait Açba

Kayseri

Bursa

Afyon

M. Ergun Dağcıoğlu

İsmail Alptekin

Tokat

Bolu

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, önergenin gerekçesini arz ve izah etmek üzere buyurun.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; şu "dışborcun devri" konusunu ben okuyorum, dikkatlice dinleyin. "Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan dış finansman imkânlarının ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak veya finansman ihtiyacını karşılamak üzere genel ve katma bütçe dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile bankalara anlaşmanın malî şartları ile birlikte, asıl borçlusu bu kuruluşlar olmak üzere aktarılması" mümkündür deniliyor.

Biz, buradan, şunu anlıyoruz: Ekonominin çeşitli sektörlerine kaynak aktarma imkânı getiriliyor. Çok güzel. Bu kaynak aktarma imkânını bankalar vasıtasıyla yapacağını ifade ediyor. Eğer, burada, maksat, kamu bankaları ise, o zaman bankaların başına, kamu bankalarına denilmesi lazım. "Bankalarına" denildiği için, biz, bunu, özel bankalar olarak da algılıyoruz. Dolayısıyla, bunun yanına, kredi arama alanını genişletmek amacıyla, özel finans kurumlarının da katılmasını teklif ettik. Bundan amacımız şuydu: Özel finans kurumlarının, özellikle dış yatırımcıları var, dış sermayedarları var. Bunların çok önemli miktarda paraları var; İsviçre bankalarında yatıyor, Amerikan bankalarında yatıyor, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yatıyor. Bu paraların ülkemizin onaylayacağı projelerde de kullanımını temin etmek üzere, hem kredi arayıcılarını çoğaltmak hem de kredi arama alanını genişletmek amacıyla bu önergeyi verdik. Amacımız, ülkemizin, biraz önce Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, IMF ile Dünya Bankasının arasına sıkışmışlığının açılmasını temin etmektir. Dünyada çeşitli kredi kaynakları vardır. Bu kredi kaynaklarına ulaşmak mümkündür; ama, bizim, kendimizin IMF ile Dünya Bankası karşısında bağlı olduğumuzu ifade etmememiz lazım, bizim dış kaynaklara ulaşabilmemiz lazım. Burada, sadece, müsteşarlık tarafından dış kredi aranacak. Ne için aranacak; bir proje karşılığında... Müsteşarlık, devletin bir kurumudur, devlet memurudur. Neticede, bu devlet için hesabı olan insanlar bu devleti bir noktaya sıkıştırabilirler. Dolayısıyla, alternatifin geniş olması lazım, alanın da genişletilmiş olması lazım, rakiplerin karşılıklı tartışmaya getirilmesi lazım; aksi takdirde, Türkiye, ne Dünya Bankasından ne IMF'den elini kurtaramaz, yakasını kurtaramaz, ilelebet bu şekilde sömürülmeye de devam ederiz.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Evet, Sayın Pamukçu'nun ve Sayın Öztek'in anında isteklerini yerine getireceğim.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergenin oylamasını elektronik oylama cihazıyla yapacağım ve oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen giremeyen arkadaşımız olursa, aynı sürede oylama pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; vekâleten oy kullanacak Sayın Bakan var ise -Sayın Orman Bakanımız burada, herhalde o kullanabilir- hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulasını Başkanlığımıza ulaştırmasını rica ediyor ve oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı bulunamamıştır.

Birleşime, 19.15'te toplanmak üzere, ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.01


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.15

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı: 833) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, Sayın Altan Karapaşaoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yetersayısının aranılması istenilmişti ve bulunamadığı için ara vermiştik.

Şimdi, yeniden, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyenlerin aynı süre içerisinde Başkanlığımıza oylama pusulalarını göndermelerini, vekâleten oy kullanacak sayın bakanların hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulalarını belirtilen süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum...

SEFER KOÇAK (Ordu) - Önergeleri geri çekiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergelerini geri çekiyorlarmış.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, lütfen, bakın, tutanaklarda da var, sataşma yapılmıştır, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Arkadaşlarımız o tutanakları bana bir getirsinler, inceleyelim; size gerekli söz hakkını vereceğim Sayın Seven.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Yetki

Yetki

MADDE 4. - Türkiye Cumhuriyeti adına Devlet iç borcu ve Devlet dış borcu almaya, Hazine geri ödeme garantisi, Hazine karşı garantisi vermeye ve verilen garantilerin şartlarında değişiklik yapmaya, hibe almaya, dış finansman imkânlarını dış borcun devri, dış borcun ikrazı, dış borcun tahsisi yoluyla kullandırmaya ve yeni mali yükümlülük yaratmaya, bu borç ve yükümlülükler ile bunlardan kaynaklanan Hazine alacaklarını yönetmeye Bakan yetkilidir.

Bakan bu yetkisini ve bu Kanun ile kendisine verilen görevlerin yerine getirilmesine ilişkin yetkilerinden uygun gördüklerini ilgili bütçe yılında geçerli olmak üzere Müsteşarlığa devredebilir. Yetki devri, Bakanın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Ülkelerce oluşturulan birlikler, uluslararası ve bölgesel kuruluşlar ile akdedilen ekonomik ve mali anlaşmalar kapsamında doğan ekonomik ve mali nitelikteki hak ve yetkileri kullanmaya Bakan yetkilidir.

Hazine yatırım garantisi ve Hazine ülke garantisi vermeye ve verilen garantilerin şartlarında değişiklik yapmaya; hibe ve borç vermeye Müsteşarlığın görüşü ve Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Müsteşarlık, 2 nci maddede yer alan kuruluşların Hazinenin herhangi bir suretle ilgili anlaşmalara taraf olmaksızın yaptığı borçlanmalarından hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Dış borcun ikrazı yoluyla kullandırılan dış finansman imkânlarının koşullarını belirlemeye ve bu imkândan yapılması gereken geri ödemeleri hesaben ikraz veya krediye dönüştürmeye Bakan yetkilidir. Buna ilişkin işlemler Müsteşarlık tarafından yapılır.

BAŞKAN -  4 üncü madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Karapaşaoğlu.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 4 üncü maddesiyle ilgili görüşlerimizi intikal ettirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 4 üncü madde yetki konusunu işliyor, bu yasa tasarısının yetki alanını belirliyor ve yetki konusunda, kimlerin yetkili olduğunu ifade ediyor.

Değerli arkadaşlar, biraz önce görüştüğümüz maddenin, kabul edilmeyen bir önergeden sonra, hiç olmazsa, bir redaksiyondan geçirilmesi gerekiyor. Oradaki "bankalar" tabiri, eğer, kamu bankalarını ifade ediyorsa, başına bir "kamu bankaları" tabirini koymak lazım; zira, kamu bankaları da, aslında, bugünlerde, özelleştirilmek üzere birtakım çalışmalara tabi tutuluyor. Öyle zannediyorum ki, bir yıl içerisinde, bu bankalar da özelleştirilmiş olacak. O takdirde bu madde uygulanacak mı uygulanmayacak mı, bu da merak konusu.

Hazine Müsteşarlığımızın yetkileri, sadece kredi bulmakla, dışborçları ödemekle, içborçları ödemekle bitmiyor; maddenin başında, hatta, tasarının genel gerekçesinde ifadesini bulan, sektörlerin, piyasaların güven ortamına kavuşturulması konusu var. Yani, bu yasa tasarısının uygulanmasıyla, bu uygulamalarla, kamu maliyemizin gidişatının düzelmesi, piyasaların düzelmesi, piyasaların güven kazanması mümkün değildir; bunun mümkün olmasının birinci ve yegâne şartı, güven tesis edilebilmesidir.

Şimdi, ben, üzülerek şunu ifade etmek istiyorum: Biraz önce, Sayın Bakanımız, buradan, geneli üzerindeki konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı sunumda, Türkiye'nin, IMF ile Dünya Bankası dışında ucuz kredi bulması imkânlarının olmadığını ifade etti; ama, maalesef, biz çok iyi biliyoruz ki, bugün, dünya piyasalarında, Türkiye'ye, bunun yarısı kadar fiyatla kredi vermek üzere faaliyette bulunan kredi müesseseleri var; ama, ne yapılıyor dersiniz; ya bu müesseseler rengine göre ayrılıyor -yeşili bir tarafa, kırmızısı bir tarafa -veyahut da Türkiye'nin belli bir mıntıkaya, belli bir bölgeye bağlı kalmasının yolu ekonomik bağlılıktan da geçtiği için, dar durumda olan ülkemizin, kaynak bulma imkânları yalnızca ve yalnızca iki kuruma bağlanıyor. Ben, bunu şiddetle kınıyorum ve tenkit ediyorum.

Bugün, Türkiye'ye daha ucuz kredi verecek müesseseler varken, Türkiye'nin IMF kapılarında yalvar yakar kredi almasının, ben, anlamını bir türlü hazmedemiyorum. Bugün, kapılarınızı açın, projelerinizi ortaya koyun, bu projeleri bu ülkeye finanse edecek hem de maliyetine finanse edecek kredi müesseseleri var. Bu kredi müesseseleri ile ülkemiz arasında, ülkemizin kredi bulma, araştırma, kabul etme kurumu olan Hazine Müsteşarlığı tarafından işbirliği yapılması lazım.

Zaten Türkiye'nin başına örülmüş çorapların en önemlilerinden bir tanesi, Maliye ile Hazinenin birbirinden ayrılmış olmasında yatıyor. Eğer Maliye ile Hazine birlikte olsaydı, belki de bu kadar büyük sıkıntılar başımıza gelmeyebilirdi. Bundan dolayı diyorum ki, yetki konusunda, Hazineye verilen yetkiler, Maliyenin yetkilerini de sollamıştır, iktidarın yetkilerini de aşmıştır hatta Parlamentonun yetkilerini de aşma konumundadır. Dolayısıyla, bulduğu her krediyi Parlamentonun huzuruna getirip, onaylatmak gibi bir konuyu gündeme getirmek lazım; ancak o zaman, Türkiye ne borçlanıyor, ne kadar borçlanıyor, kime borçlanıyor, hangi seviyede borçlanıyor ve hangi şartlarda borçlanıyor, bunlar denetim altında tutulabilir.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının ana maddelerinden birisi, Hazinenin iç ve dış borçlanmaları ve Hazine garantileri konusunda Hazineden sorumlu Bakana verilen yetkilerle ilgili. Bakana, iç borçlanma, dış borçlanma, garantiler ve bu garantilerin devri suretiyle başka kurumlara kredi kullandırma konusunda tüm yetkiler, hiçbir sınır tanınmaksızın -bütçe kanunuyla getirilen sınırlar dışında- verilmektedir. Yani, Hazineden sorumlu Bakan, bugünkü rakamlarla yüzlerce milyar dolarla ifade ettiğimiz rakamlar boyutunda borçlanma yaratma konusunda devleti hepimiz adına yükümlülük altına sokma konusunda yetkilendirilmektedir.

Bu oyun planında iki önemli aşama var değerli arkadaşlarım. Birincisi; Hazine, piyasada, bizim rekabetçi sistem dediğimiz piyasa sistemi içinde ihaleler yapmak suretiyle kamunun, Hazinenin finansman açığını karşılıyor. Bu bir yöntem. Bu yöntemle, bugüne kadar, daha doğrusu aralık sonu itibariyle Hazine 36,1 katrilyon Türk Liralık yükümlülük yaratmıştır; ama, aralık ayı sonu itibariyle, Hazinenin ve hepimizin bir anlamda ortak borcu, içborçları, 122 katrilyon liradır. Bu 122 katrilyon liralık borcun sadece 36 katrilyon lirası piyasa sistemi içinde borçlanılmıştır. Kalan 80 küsur katrilyon liralık kısmı, özel kanunlar çıkarılmak suretiyle, yanlış ekonomik politikaların, yanlış kararların devlet adına borç yazılması suretiyle oluşturulmuştur. 80 katrilyon lira, kamunun kendi içinde aldığı yanlış kararların, yanlış politikaların, yanlış uygulamaların, yanlış hesapların rakamlara dönüştürülerek devlet borcu haline getirilmiş tutarıdır; ama, bu 80 katrilyon lira, şimdi, piyasalardan borçlanılarak, piyasa sistemi içerisinde, gerçekten, aldığımız ve geri ödediğimiz borçlar gibi ödenecektir. Türkiye'nin önündeki en büyük engel, ekonomideki en büyük darboğaz, işte, bu tanım içerisinde ortaya çıkmaktadır değerli arkadaşlarım.

Bakınız, bu piyasadan alınan 36 katrilyonu bir kenara bırakırsanız, geriye kalan rakamın 29,9 katrilyonu, şu "büyük reform" diye anlattığımız, beş kez değiştirdiğimiz bankacılık sistemindeki büyük reformun faturasıdır; hepimiz adına Hazine tarafından borç kaydedilmiştir. Beş bankayla başlayan macera, büyük polisiye polemiklerle, bu millete ve hepimize 29,9 katrilyona şimdilik mal olmuştur, daha da devamı vardır değerli arkadaşlarım.

Yine devam ediyoruz. Kamu bankaları aynı şekilde... Sadece bir kavrama, sihirli bir kavrama bu milletin kaynakları peşkeş çektirilmiştir; sadece krizin yarattığı büyük borç, büyük kayıplar, kamuda yarattığı büyük hasarlar, "görev zararı" adı altında kaydedilmiştir. İkisinin toplamı 49,6 katrilyon değerli arkadaşlarım ve ilk defa, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesine 31 katrilyon Türk Lirası kredi vermiş. Hazine, Merkez Bankasına 31 katrilyon TL borçlanmıştır. Bunların hepsi geri ödenecek borçtur ve bu 31 katrilyonu da, bir anlamda, Merkez Bankasından kredi olarak kullanan Hazine, işte bu bankacılık sisteminde, bu ekonomik krizin kamudaki faturasının ödenmesinde kullanmıştır.

Borç hikâyesinin, borçların döndürülebilirliği meselesinin, işte, röntgeni budur değerli arkadaşlarım. Türkiye, 2000 yılı başından, yani, 29 katrilyon, 36 katrilyonla başladığı içborç macerasını, 122 katrilyonla noktalamıştır, şimdilik noktalamıştır ve bu 122 katrilyonluk borcun 36 katrilyon dışında kalan kısmı, 80 küsur katrilyonu bu krizin faturasıdır; bu, yanlış yönetimin faturasıdır; bu yanlış programın faturasıdır değerli arkadaşlarım ve Türkiye, 2002 yılı sonrasında, bu büyük faturayı nasıl ödeyecektir; bu millet bu faturanın altından nasıl kalkacaktır, bunu göreceğiz. Nasıl kalkacaktır?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Sayın Bakana verilen yetkiler, inanıyorum ki, titizlikle kullanılacaktır. Borç yönetiminin, özellikle, devirli kredilerde, garantilerden doğan yükümlülüklerin yönetiminde çok büyük hassasiyet gerektiren bir boyut vardır. Bu tasarıyla getirilen bu sistem içinde Sayın Bakanın ve değerli Hazine yönetiminin bu yetkileri titizlikle kullanacağına inanmak istiyorum ve inanıyorum.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kabataş.

Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik... (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

Buyurun efendim.

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 833 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddede, Türkiye Cumhuriyeti adına devlet içborcu ve dışborcu almaya, Hazine geri ödeme garantisi, karşı garantisi vermeye ve buna benzer hususlarda, bakan ve onun yetkili kıldığı müsteşar yetkili kılınıyor.

Şimdi, handikabımız burada... Geldiğinden beri Sayın Derviş'e sorular yöneltiyoruz ve bu yönelttiğimiz sorulara, ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan nasıl kurtulunduğuyla ilgili hususlarda verdiği cevapları görüyoruz. Bakınız, bizzat kendisi bize vermiş olduğu cevaplarda ya bütçe sistemi dışında tutulan gizli borçlardan bahsetmekte veya hata yaptığını ifade etmekte veya  "uçurumun kenarından döndük" diye, birtakım ifadeler kullanmaktadır. Şimdi, düşünün ki, biz milyarlarca dolarlık borçlanma yapacağız ve bu borçlanma için de Sayın Bakanı ve onun bürokratlarını yetkili kılacağız. Peki, nasıl güveneceğiz; soruyorum size.

Bakınız, bir soru önergesiyle sorduk; geçenlerde çıktınız "uçurumun kenarından döndük" dediniz. Bu uçurumun derinliği nedir, boyutu nedir, nasıl geldik diye sorduğumuzda, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri, hem ekonomik programda radikal değişikliğe gidilmesine neden olmuş hem de ekonomiye ciddî miktarda ilave maliyet getirmiştir. Bunu anladık. Ondan sonra da, krizlerin ardından, 2001 yılında, ekonomi yönetimi tarafından hem ekonomik kesimlerimizde ve genelde tüm toplumumuzda yaşanan hayal kırıklığının aşılmasının sağlanması hem de ekonominin yeniden toparlanma sürecine sokulması açısından çok zorlu bir mücadele verildiğini söylüyor. Yani, bir taraftan uçurumun kenarına getiriyorsunuz, bir taraftan bunları söylüyorsunuz!

Arkasından, 11 Eylülde, Amerika'ya yönelik terör saldırılarının da olumsuzluklar meydana getirdiğini söylüyor. Aksine, daha önce vermiş olduğu bir cevapta, bu olumsuzluklardan olumlu yönde istifade ettiğimizi ve borçlanma imkânımızın arttığını ifade ediyorsunuz.

Ayrıca, hem makroekonomik yapıda toparlanma sağlanmış hem uluslararası malî kuruluşlardan ilave destek alınması imkânını elde etmişsiniz.

Neticede, şunu söylüyorsunuz: "Özelde de dargelirli kesimlerimiz üzerinde çeşitli olumsuz etkilerin olduğu bir gerçektir. Ancak, bu programın, kararlılıkla ve toplumun tüm kesiminin eşgüdümüyle uygulanması ve bunun sonucunda da başarıya ulaşmaması halinde, ortaya çıkacak olumsuz tablodan ise, hiçbir toplumsal ve ekonomi kesimimizin yarar sağlayamayacağı aşikârdır." Yani, burada, zaten siz, olumsuzluğu ve başarısızlığı peşinen kabullenmişsiniz. Peki, biz size nasıl güvenelim, nasıl bu konuda bu yetkileri verelim?!

Bütün bu verdiğiniz cevaplarda elle tutulur bir rakam vermiyorsunuz. Sadece malî piyasalardan borç aldığınızı söylüyorsunuz. Peki, soruyorum; bu ilave borç 11 Eylül saldırılarının getirdiği konjonktürün tesiriyle mi verildi, yoksa ekonomi düzelsin diye mi verildi?

Peki, verilenlerin yarısı yine borç olarak kaynağında kesildi, bu yıl borç alındı, ya gelecek yıl ne yapacaksınız?

Bu da Sayın Derviş'in kendi rakamlarıyla, burada var.

Bakınız, yine sormuş olduğumuz soruya vermiş olduğu cevapta, 2000, 2001 ve 2002 yılında 30 milyar dolarlık borçlanma yapıldığını söylüyor. Peki, bunu ödemeyecek miyiz?.. Nasıl ödeyeceğiz bunu? Yani, burada, müflis tüccar hüviyetinde bir çalışma ortaya konulmuş ve bu şekilde bir program uygulamasıyla karşı karşıyayız.

Yine sormuşuz: Bu kriz ne zaman sona erecek? Bir başka bakan, Sayın Önal'ın verdiği cevapta deniliyor ki: "Biz, 2002 yılında sağlanacak faiz dışı fazla..." Yani, her şeyi güzel halletmişler!.. "... ondan sonra da özelleştirme gelirlerinden beklenen artış, piyasada güvenin oluşması, faizlerin düşmesi, sağlanan dış destekle borçlanmanın ortalama vadesinin uzatılması sonucunda borcun sürdürülebilirliği sağlanacaktır." Bu, bize, aynen Nasrettin Hoca'nın tarlayı telle çevirmesi, koyunlar geçerken takılan yünleri toplayıp iplik yapması, satması ve onun sonucunda borcunu karşılamasını andırıyor.

Değerli arkadaşlar, bunların sonucunda bir yere varamayacağız. Burada özelleştirme diyorsunuz... Bakınız, özelleştirmeden sorumlu bakana, nedir bizim programımız, nasıl uygulanmış, ne netice elde etmişiz diye sormuşuz. Söylediği şey şu: "Onbeş yıllık özelleştirme fiyasko. Özelleştirme kamunun paylaşması olmuştur."

Bakınız, 1999 yılı özelleştirme hedefi 4 milyar dolarken, gerçekleşme 38 milyon dolar olmuş. Dikkatinizi çekiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız...

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - 2000 yılı hedefi 5,2 milyar dolar, gerçekleşme 2 milyar 712 milyon dolar. 2001 hedefi 1 milyar dolar, gerçekleşen 119 milyon dolardır. Yani, siz, bu rakamlarla, böyle özelleştirmelerle, faizin düşmesiyle, şununla, bununla bunları toparlayacağız ondan sonra da borçlanma imkânını artıracağız, neticede de ülkeyi düzlüğe çıkaracağız diyorsunuz. İnanılması gerçekten çok zor. Keşke inanabilsek diye kendime söylemek istiyorum; ama, maalesef, bu konuda da yeterli cevap bulamıyorum.

Hepinize hayırlı akşamlar. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Seven, buyurun yerinizden bir açıklama yapabilirsiniz.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, grup adına konuşmak istiyorum.

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, grup adına konuşacak; pusula geliyor.

BAŞKAN -

Buyurun Sayın Seven. (MHP sıralarından alkışlar)

Hayhay efendim... Sayın Seven, sizin konuşmanızdan mutluluk duyarız.

MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, biraz önce bir hatip, benimle ilgili, söylemediğim sözleri sarf ettiği için buraya çıkma mecburiyeti duydum. Ben, burada "niçin prim veriyorsunuz, niçin destek verdiniz" diye bir soru sormadım. Benim sormak istediğim şuydu: 1993, 1994, 1995 senelerinde, Bakanlar Kurulu tarafından ve kanun hükmünde kararnamelerle bazı düzenlemeler getirildi. Burada, Ziraat Bankası kanalıyla hayvancılığı ve çiftçiyi, Halk Bankası kanalıyla da girişimci ve esnafı desteklemek noktasında bazı düzenlemeler yapılmıştı. O günkü hükümet, Ziraat Bankasına, Halk Bankasına, çıkarmış olduğu kararnamelerle "siz, yüzde 20'yle çiftçiye bu krediyi verin" demiş, Halk Bankasına da "siz, yüzde 40 ile 50 arasında faizle bu krediyi esnafa verin" demiş. O günkü şartlarda bunlar gerçekleşmiş. Biz, bunun gerçekleşmesini takdirle karşılıyoruz. Bizim karşı olduğumuz nokta "çiftçiye niçin verildi" değil "esnafa niçin verildi" değil; bizim karşı çıktığımız nokta, o gün Ziraat Bankasına talimat verdiniz, neden, Hazineden, Ziraat Bankasının kredi maliyetiyle uygulanan faiz arasındaki farkı -yani görev zararını- ödemediniz? Neden bütçeye kaynak koymadınız? Biz, size, bunu soruyoruz. Görev zararları demek, o günkü, Ziraat Bankasının ve Halk Bankasının uygulamış olduğu ticari kredi ile ilgililere verilen kredi arasındaki farkın       -yani 100 ile 20 arasındaki farkın- Hazine tarafından ilgili bankalara ödenmesiydi. Sizler bunu ödetmediniz, biz buna karşıyız. Sizler, bütçeye kaynak koymadan, 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 35 inci maddesine aykırı hareket ettiğiniz için, Türkiye'yi bu duruma getirdiğiniz için bunu söylüyoruz. Sizler, Türkiye'yi, dibi delik bir fıçı haline getirdiğiniz için bunu söylüyoruz.

Bakın, çiftçiye destek vermek nedir; bugün, gidin, Ağrı'ya, hiçbir faiz uygulanmadan hibe olarak 25 trilyon  para girmiştir. İşte, çiftçiye destek budur. Çiftçiye destek demek, 1992 senesinde uygulanan politikalarla, 50 milyonun, o zamanki paranın, bugün 2 milyar olarak, icra daireleriyle karşı karşıya getirmek demek değildir; biz, buna karşıyız. Bizim söylemek istediğimiz şu. Cebinizde olmayan bir para için, gelin, ben, size bu parayı vereceğim diyorsunuz; olmayan parayı nasıl veriyorsunuz?! Seçim zamanı da, ya kredileri ödemeyin, nasıl olsa seçim vardır, boş verin... İşte, 1992 senesinde, benim Ağrımdaki çiftçi, bugün icra daireleriyle karşı karşıya gelmiştir. Bizim size isyanımız budur. Siz, o günü, gününüzü kurtardınız, çoluk çocuğunuzun geleceğini ipotek altına aldınız; bizim isyanımız budur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP; DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Seven.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım efendim.

Üç önerge vardır; geri çekilmiştir.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

2 dakikalık süre vereceğim.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını taşıyan oy pusulasını aynı süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırsınlar.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı bulunamamıştır; bu saatten sonra bulunma olanağı da yoktur.

Çalışma süremizin sonuna geldik. Bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Mart 2002 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.48

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.