DÖNEM
: 21 CİLT : 90 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 79 uncu Birleşim 27 . 3 . 2002 Çarşamba İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
YOKLAMA IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
Artvin İli ve Artvinlilerin sosyal ve ekonomik sorunları ile alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması 2. – Adana Milletvekili Yakup Budak'ın,
muhtarların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 3. – Ordu Milletvekili İhsan Çabuk'un,
Ordu İlinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ 1. – Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz
ve 20 arkadaşının, uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270) 2. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu
ve 20 arkadaşının, olası bir depreme karşı alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/271) V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S.Sayısı: 527) 2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/744) (S. Sayısı: 786) 3. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666) 5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı: 675) 6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname İle Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı:
676) 7. – Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685) 8. – Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/913) (S. Sayısı: 770) 9. – Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893)
(S.Sayısı: 833) VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI Sorular ve CevaplarI 1. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların verdiği kredilere ve
Devlete maliyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı
(7/5868) 2. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporunda Ziraat Bankası yetkilileri
tarafından bazı firmaların borçlarının silindiği hakkındaki iddiaya ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6026) 3. – Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, pancar üreticilerinin kredi borçlarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6071) 4. – İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın,
şehir içindeki sanayi tesislerine İstanbul-Kağıthane'deki patlamaya ve LPG
istasyonlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Zeki Çakan'ın cevabı (7/6117) 5. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahin'in, ülkemizde yatırım yapan kuruluşların karşılaştıkları sorunlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6130) 6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Bursa İlinin bazı ilçelerindeki çıraklık ve yaygın eğitim
yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6160) 7. – Afyon Milletvekili Gaffar Yakın'ın,
1999 yılından itibaren belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/6167) 8. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç'un,
Trabzon'daki öğrenci yurtları ile ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6183) 9. – Bitlis Milletvekili Yahya Çevik'in,
Bitlis-Mutki İlçesi Millî Eğitim Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6187) 10. – Aksaray Milletvekili Sadi
Somuncuoğlu'nun, Türkiye-AB ilişkilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı A.Mesut Yılmaz'ın cevabı (7/6195) 11. – Bayburt Milletvekili Suat
Pamukçu'nun, Bayburt Demirözü Baraj suları altında kalacak arazi ve yerleşim
yerlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı
(7/6201) 12. – Gaziantep Milletvekili İbrahim
Konukoğlu'nun; Acil kurtarma botu ihalesine, - İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün; Acil müdahale botu ihalesine, - Tokat Milletvekili M.Ergün
Dağcıoğlu'nun; Acil müdahale botu ihalesiyle ilgili
iddialara, İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Ramazan
Mirzaoğlu'nun cevabı (7/6209, 6213, 6217) 13. – Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Denizli Çocuk Yuvası ve Yetiştirme Yurdu ile Huzurevi sakinleri için
düzenlenen geceyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan
Gemici'nin cevabı (7/6228) 14. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın,
öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6276) 15. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
kaçak elektrik kullanımına ve sulama kooperatiflerinin kullandıkları elektrikle
ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki
Çakan'ın cevabı (7/6345) 16. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in,
2425 Sayılı Kanuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer
İzgi'nin cevabı (7/6576) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
iki oturum yaptı. İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
İrtemçelik, Afganistan'da görevli Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF)
Komutanlığının ülkemizce devralınmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı; Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in,
Karabük İli ile KARDEMİR'in sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet
Bakanı Yılmaz Karakoyunlu, Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, Nazım
Hikmet'in vatandaşlıktan çıkarılma kararının uygulanması sırasında yapıldığı
iddia edilen hukukdışılığa ilişkin gündemdışı konuşmasına da İçişleri Bakanı
Rüştü Kâzım Yücelen, Cevap verdi. Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi'ye
ait, gündemin 123 üncü sırasında yer alan 3/397, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'a
ait, gündemin 42, 43, 44, 45, 46, 105, 120, 148 ve 175 inci sıralarında yer
alan 3/371, 3/307, 3/393, 3/395, 3/396, 3/413, 3/346, 3/465, 3/509, Ağrı Milletvekili Musa Konyar'a ait, Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonda bulunan 3/587, Esas numaralı dosyaların, 4616 sayılı
Kanun yönünden değerlendirilmek üzere Başbakanlığa geri verildiği Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 20
arkadaşının, madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/269) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin, Tunus Meclis
Başkanı Fouad Mbazaa'nın davetine icabetle Tunus'a yapacağı resmî ziyarete
katılmaları siyasî parti gruplarınca bildirilen milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen bir
üyenin, İspanya Parlamentosu Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonu
Başkanı M.Jesus Lopez-Medel Bascones'in daveti üzerine, 11-12 Nisan 2002
tarihlerinde Madrid'de yapılacak olan Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Üye
Ülkeleri Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonları Başkanları
Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık, Turizm Bakanı Mustafa Rüştü Taşar'ın,
10-14 Şubat 2002 tarihlerinde Suriye'ye yaptığı resmî ziyarete katılmaları
uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık, Tezkereleri ile; Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 286 ncı sırasında yer alan
770 sıra sayılı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin
Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi, Kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı:527) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanun Tasarısının (1/744) (S.Sayısı: 786)
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, Ertelendi; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının (1/960) (S. Sayısı: 839) görüşmeleri tamamlanarak,
tümünün kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. 27 Mart 2002 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.37'de son verildi.
No. : 110 II. – GELEN KÂĞITLAR 27 . 3 . 2002 ÇARŞAMBA Teklifler 1. - Denizli Milletvekili
Salih Erbeyin'in; 1136 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
2.5.2001 Tarih ve 4667 Sayılı Kanunun 97 nci Maddesine Bir Cümle İlave
Edilmesine Dair Kanun Teklifi (2/921) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi
: 20.3.2002) 2. - Yozgat Milletvekili
İlyas Arslan ve 2 Arkadaşının; Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/922) Raporlar 1. - Astsubay Meslek
Yüksek Okulları Kanunu Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/951) (S. Sayısı : 841)
(Dağıtma tarihi : 27.3.2002) (GÜNDEME) 2. - Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Adalet,
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/954, 2/879) (S. Sayısı : 842) (Dağıtma tarihi :
27.3.2002) (GÜNDEME) Yazılı Soru Önergeleri 1. - Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, Cumhurbaşkanının malvarlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6675) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002) 2. - Konya Milletvekili
Hüseyin Arı'nın, kırmızı bültenle aranan bir şahsın Türkiye'ye
getirilememesinin nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6676)
(Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002) 3. - Rize Milletvekili
Ahmet Kabil'in, Rize Organize Sanayi Bölgesi için yapılacak kamulaştırmaya
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6677) (Başkanlığa
geliş tarihi : 22.3.2002) 4. - Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, imam hatip lisesi öğrencilerine polisin yaptığı
müdahaleye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli )
yazılı soru önergesi (7/6678) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 5. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Yenimahalle İlçesindeki polis gücüne ve polisiye
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6679) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 6. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Şereflikoçhisar İlçesindeki polis gücüne ve polisiye
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6680) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 7. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Sincan İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6681) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 8. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara- Polatlı İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6682) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 9. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Nallıhan İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6683) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 10. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Mamak İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6684) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 11. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kızılcahamam İlçesindeki polis gücüne ve polisiye
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6685) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 12. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Keçiören İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6686) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 13. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kazan İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6687) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 14. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kalecik İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6688) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 15. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Haymana İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6689) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 16. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Güdül İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6690) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 17. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Gölbaşı İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6691) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 18. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Evren İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6692) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 19. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Etimesgut İlçesindeki polis gücüne ve polisiye
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6693) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 20. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Elmadağ İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6694) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 21. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çubuk İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6695) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 22. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çankaya İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6696) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 23. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çamlıdere İlçesindeki polis gücüne ve polisiye
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6697) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 24. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Beypazarı İlçesindeki polis gücüne ve polisiye
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6698) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 25. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Bala İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6699) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 26. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Ayaş İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6700) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 27. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Altındağ İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6701) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 28. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Akyurt İlçesindeki polis gücüne ve polisiye olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6702) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 29. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Yenimahalle İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6703) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 30. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Şereflikoçhisar İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6704) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 31. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Sincan İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6705) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 32. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Polatlı İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6706) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 33. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Nallıhan İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6707) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 34. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Mamak İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6708) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 35. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kızılcahamam İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6709) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 36. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Keçiören İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6710) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 37. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kazan İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6711) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 38. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Kalecik İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6712) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 39. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Haymana İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6713) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 40. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Güdül İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6714) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 41. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Gölbaşı İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6715) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 42. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Evren İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6716) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 43. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Etimesgut İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6717) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 44. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Elmadağ İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6718) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 45. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çubuk İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6719) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 46. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çankaya İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6720) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 47. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Çamlıdere İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6721) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 48. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Beypazarı İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6722) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 49. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Bala İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6723) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 50. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Ayaş İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6724) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 51. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Altındağ İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6725) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 52. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara-Akyurt İlçesindeki jandarma gücüne ve asayişe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6726) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 53. - İstanbul
Milletvekili Zafer Güler'in, TBMM binalarında sigara içilmesinin önlenmesi için
alınacak tedbirlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/6727) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002) 54. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki korunmaya muhtaç çocuklara verilen
hizmetlere ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi
(7/6728) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002) 55. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki sivil savunma birimleri ve
hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6729)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002) 56. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki sağlık birimleri, sağlık personeli ve
sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6730)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002) 57. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki spor tesislerine ve yatırımlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/6731)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002) 58. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerinde İller Bankası kanalıyla yapılan
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6732) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002) 59. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerindeki tarım ve hayvancılık faaliyetlerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6733) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.3.2002) 60. - Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara Gümrüğünde son beş yılda gerçekleşen işlem hacmine
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/6734)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.2002) 61. - Kütahya
Milletvekili Ahmet Derin'in, Kütahya Sanayi Sitesindeki Halk Bankası şubesinin
kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6735) (Başkanlığa
geliş tarihi : 25.3.2002) Meclis Araştırması Önergeleri 1. - Çankırı Milletvekili
Hüseyin Karagöz ve 20 arkadaşının, uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/270) (Başkanlığa geliş
tarihi : 22.3.2002) 2. - Bursa Milletvekili
Ahmet Sünnetçioğlu ve 20 arkadaşının, olası bir depreme karşı alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/271)
(Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002) Açılma Saati: 14.00 27 Mart 2002 Çarşamba BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Mehmet AY
(Gaziantep) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 79 uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız
vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz,
Artvin İli Çoruh havzasında yapılacak barajlar merkezinde çıkarılacak
madenlerin Artvin İline etkileriyle ilgili söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın
Faruk Çelik'e aittir. Sayın Çelik, buyurun;
Artvin'den Bursa'ya uzun bir hat... Süreniz 5 dakika. IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, Artvin İli ve Artvinlilerin sosyal ve ekonomik
sorunları ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Karadenizimizin yeşil incisi Artvin
ve çilekeş Artvinlilerin sorunlarını dile getirme fırsatı veren Sayın Başkana
teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
yüzölçümü 7 436 kilometrekare olan, 1990 nüfus sayımında 213 000 nüfusa
sahipken, 2000 nüfus sayımında 191 000'e gerileyen, arazi yapısı tarıma
elverişli olmayan, başta Murgul Bakır İşletmeleri olmak üzere, mevcut sanayi
işletmeleri kapanan, kültür ve eğitim düzeyi en yüksek, asayiş bakımından en
huzurlu ilimiz olan Artvin'de, son yıllarda iki konu Artvinlilerin huzurunu
iyice kaçırmıştır. Bunlardan birincisi,
Türkiye'deki toplam elektrik ihtiyacının yüzde 10'unu karşılayacak olan Çoruh
havzasındaki barajlar projesidir. Her ne kadar bu hükümetin politikaları
sayesinde işletmeler, sanayi tesisleri kapanıyor ve enerji fazlasından
bahsediliyorsa da, gelişen, kalkınan, istihdam yaratan Türkiye için enerji çok
önem arz etmektedir. Bundan dolayı, Çoruh havzasındaki barajlar projesini
ülkenin geleceği açısından hepimiz ve Artvinliler önemsemekteyiz. Yalnız,
ülkenin yeni enerji kaynaklarına kavuşması ne kadar önemli ise, bu kaynakların
hedefi olan insanın huzuru ve mutluluğu da o derece önemlidir; yani, kalkınma
hamleleri insanın huzurunu bozmaya yönelik olmamalıdır. Çoruh havzasındaki
baraj projeleri 440 kilometrelik yeni yol yapımı ihtiyacını doğurmaktadır ki,
bu rakam, Artvin İlinde cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yol miktarı kadardır.
Ayrıca, havza üzerinde
yapılacak Yusufeli Barajıyla, Yusufeli İlçemiz sular altında kalacaktır.
Ülkemizin en fazla ihtiyaç duyduğu kardeşlik, güven, barış, dayanışma gibi
güzel hasletleri bünyesinde barındıran, suç ve suçlunun konuşulmadığı, cezaevi
her zaman boş olan, örnek vatandaşlarımızdan oluşan Yusufeli halkı soruyor:
Baraj yapımını üstlenen konsorsiyumdan yabancı firmalar çekildiler; barajın
kaderi ne olacak? Barajın yapımıyla ilgili bakanlığımız ne düşünüyor?
Yusufeli'ni sular altında kalmaktan kurtaracak alternatif projeleri, sivil
toplum örgütleri bakanlığınıza sunmuştu; yani, ikili proje yerine üçlü proje
tekliflerini bakanlığımız nasıl değerlendirmektedir? Takriben 30 000'e yakın
kişiyi evsiz bırakacak olan yöre halkının geleceği konusundaki belirsizlik ve
yetkililerin bu konuda net açıklama yapmamaları Yusufeli halkını tedirgin
etmektedir. Yusufelililer, gelecekleriyle ilgili, bakanlıklardan net açıklama
beklemektedirler. Çoruh havzasındaki
barajlar dünyanın en güzel kanyonlarını yok edecektir. Artvin halkı yine
soruyor: Artvin İlinin yerleşim birimlerini ve ekolojik yapısını olumsuz
etkilemeyecek nehir tipi santrallarla elektrik enerjisi üretimi neden
düşünülmedi? Düşünüldüyse vazgeçme nedenleri ne idi? Değerli milletvekilleri,
Artvin İlinin ikinci önemli sorunu ise, merkezde çıkarılması düşünülen ve 1995
yılından beri çalışmaları başlatılmış olan altın, bakır, çinko; yani,
madencilik projeleridir. Değerli milletvekilleri,
insanoğlu, kalkınma, daha çok kâr, daha fazla üretim ve tüketim bahanesiyle
üretemeyeceği tek şey olan tabiatı çılgınca ve bilinçsizce tüketmektedir. Oysa,
tabiatın yok edilmesi demek, insanın yoksullaşması ve sağlığının bozulması
demektir. Artvin İl merkezinin üst
tarafından, Millî Parka 500 metre, Kafkasör Turizm Merkezine 1 kilometre
mesafede, 12'si dünyada başka yerde olmayan, 200'e yakın bitki türü ve yaban
hayatın yoğun olarak hüküm sürdüğü yeşilliklerin ortasında altın, bakır ve
çinko arama çalışmaları yapılmaktadır. Bu maden arama çalışmaları asit
karakterli kirleticilerden dolayı, öncelikle çevrenin en temiz suyu durumunda
olan Hatila Suyunun ve tatlı su ekosisteminin sonu olacaktır. ÇED raporu hazırlanmadan,
Cominco Şirketince, Kafkasör ve Cerrahtepe'de çıkarılmak istenen altın, bakır
ve çinko madeniyle ilgili çalışmalar, siyanür kullanılmamasına rağmen, doğayı
ciddî şekilde tahrip etmiştir. Yüzde 60 eğimli, heyelanlı bir bölge olan Artvin
İlimizde bu maden çalışmaları, heyelanları daha da artıracaktır. Artvin İlinin
ortadan kalkmasına sebep olacak sonuçların ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Yöredeki sivil toplum
örgütleri, yöre halkı, kamu kurum ve kuruluşları, çeşitli kurumlardan aldıkları
uzman görüşleri ve yaptırdıkları araştırma sonuçları itibariyle, madencilik
çalışmalarına şiddetle karşı çıkmaktadırlar ve sormaktadırlar: Takriben on yıldır
süren maden arama çalışmaları hangi noktadadır? (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, 1
dakika içinde toparlayınız efendim. Buyurun. FARUK ÇELİK (Devamla) -
Aramayı yapan şirketin süre talebine bakanlık nasıl bakmaktadır? Bakanlığın
buradaki altın ve diğer maden rezervleriyle ilgili tespiti var mıdır? ÇED
raporu alınmaz ise, bu tahribat nasıl izah edilecektir? Değerli milletvekilleri,
hükümet, Artvin İlini ortadan kaldırılmaya değil, Artvin İlini geliştirmeye
dönük politikalar ortaya koymalıdır. Bu nedenle, yöre halkının ve yöre
insanının sesine kulak verilmelidir. Yöre halkı, Artvin'in geleceğini, eğitim
kenti olmasının sağlanmasında, eğitim ve orman fakülteleri çalışmasının
tamamlanmasında, her ilçede yüksekokul açılması hedefinin gerçekleşmesinde ve
tarım ürünlerinin geliştirilmesinde görmektedir. Değerli milletvekilleri,
ekolojik olmayan bir yatırımın, uzun vadede ekonomik olmayacağının, artık,
tartışılmaz bir gerçek olduğunun hepimiz tarafından bilinmesi gerekmektedir. Artvin'in geleceğiyle
ilgili olarak, tüm belediye başkanları, sivil toplum örgütleri ve ilgili
bakanlığın bir araya gelip, Artvin'in geleceğinin değerlendirilmesini
yapmalarını, çağdaş yönetim anlayışının gereği olarak görmekteyiz. Aksi
takdirde, 200 000 insanı "ben yaptıysam doğrudur" mantığıyla
yönetmenin ve çaresizliğe terk etmenin çağdışı bir anlayış olduğunu ifade
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çelik. Gündemdışı ikinci söz,
muhtarların sorunları hakkında söz isteminde bulunan, Adana Milletvekili Sayın
Yakup Budak'a aittir. Buyurun Sayın Budak. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. 2. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, muhtarların
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması YAKUP BUDAK (Adana) -
Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün, gündemdışında,
ülkemizin en ücra köşesinden en merkezî mahallelerine kadar binbir zorluk
içerisinde insanımıza ve ülkemize hizmet etmek durumunda olan muhtarlarımızın
sorunlarından bir nebze bahsetmek istiyorum. Değerli Başkanımıza, bu noktada
gösterdiği alakadan dolayı da teşekkür ediyorum. Malumlarınız olduğu
üzere, muhtarlarımızın yüz yıllık bir geçmişi vardır; maalesef, 1924 yılında
çıkarılan 442 sayılı Yasayla köylerimiz idare edilmektedir, 1944'te çıkarılan
bir yasayla da şehirlerdeki ve mahallelerdeki muhtarlarımız görevlerini ifa etmeye
çalışmaktadırlar. Bu yasalara baktığımız zaman, muhtarlarımızın 150'ye yakın
görevi vardır; kaçan askeri yakalamaktan, hayvan hırsızlarını takip etmekten,
huzuru, sükûnu sağlamaktan, o beldedeki insanlara öğüt vermekten tutun da 150
çeşit görevi vardır. Ama, bu görevi hangi imkânlarla yapacaktır, hangi ölçüler
içinde yapacaktır, hangi yetkilerle yapacaktır; maalesef, yasalarımızda bu
belirtilmemiştir. Yeni yeni çıkan yasalarımızda da yine sayın muhtarlarımıza
çok büyük görevler yüklenmektedir. İşte, bu durumda, her
partiden, değişik arkadaşlarımız, muhtarlarımızın görevleriyle ilgili,
işlevleriyle ilgili, özlük haklarıyla ilgili düzenlemelerin yapılmasıyla ilgili
olarak da çok değişik kanun teklifleri vermişlerdir. Görüldüğü kadarıyla,
Meclisimizde bulunan bütün partiler ve milletvekillerimiz de bu noktada
hemfikirdirler. Ben, sözlerimin başında diyorum ki, bunca sıkıntılar içinde hizmet
vermeye çalışan muhtarlarımızın sorunlarını ve özlük haklarını halletme
noktasında, Meclisimizin gündeminde bulunan teklifleri bir an önce
yasalaştıralım, bu muhtarlarımızı rahat görev imkânına kavuşturalım,
insanlarımız da rahat hizmet alsınlar diyorum. Muhterem arkadaşlar,
muhtarlarımıza verdiğimiz maaş 92 000 000 liradır. Muhtarlarımız, bu 92 000 000
lirayla kırtasiye mi alacaklar, telefon giderlerini, elektrik giderlerini,
aydınlatma giderlerini mi ödeyecekler?! Emekli olmamış birçok muhtarımız, Bağ-Kur
primini bile bu rakamla ödeyememektedir. Dolayısıyla, muhtarlarımızın maddî
konumlarının, muhakkak surette, günümüzün koşullarına uygun bir ücret
politikasının belirlenmesi kaçınılmazdır; aksi halde, birçok sıkıntıyla karşı
karşıya kalacağız demektir. Bir eline mühür vermişiz,
ondan sonra da "yetkin var" demişiz... Bakıyoruz, berber dükkânında,
bilmem kuyumcu atölyesinde ya da başka bir atölyede veya işyerinde hizmet
vermeye çalışıyorlar. Dolayısıyla da, sadece mühür yeterli değildir, o mührün
işlevini yerine getirebileceği yetkiyi de muhtarlarımıza vermemiz gerekiyor. Muhtarlarımız, hangi
imkânlarla, hangi kaynaklarla, hangi donanımlarla bu hizmetleri görecektir? Bir
köyümüz var, nüfusu 100'dür, bir muhtarı bir mührü vardır; öbür tarafta, şehir
merkezlerimizde 25 000 nüfuslu, 50 000 nüfuslu, 60 000 nüfuslu mahallelerimiz
var; burada da bir muhtarımız vardır. Bu muhtarımızdan da, güvenlikle ilgili
konuların, askerlikle ilgili konuların, nüfusla ilgili konuların hepsinin
takibini istiyoruz; bu, akla, mantığa sığacak bir şey değildir. Muhakkak surette,
mahalle oluşumlarında da göz önünde tutulacak rakamları günümüzün şartlarına ve
teknolojik imkânlarına göre ayarlamamız gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde,
birçok hukuksuzluk ve usulsüzlük de kendiliğinden meydana gelecektir. Bunun yanında,
muhtarlarımıza yetki vermişiz; ama, bu yetkiyi kullanabilecekleri, maalesef,
bütçeleri yoktur. Dolayısıyla, bulundukları köylerdeki taşocaklarından,
kumocaklarından veya orman emvalinden muhtarlıklarımıza bütçe ayrılmalı; bu
bütçe de, disiplinli bir şekilde kontrol edilmek suretiyle, muhtarlarımızın
kendi bölgelerindeki, köylerindeki yapılaşmaya ve denetime açık olarak
yetkilerini kullanmalarını da sağlamalıyız. Muhterem arkadaşlar,
muhtarlarımız, demokratikleşmemizin de önündeki en önemli adımlardan birisidir.
Merkezî yönetimden yerinden yönetime geçişin ilk ayağını, ilk adımını da
muhtarlarımız teşkil etmektedir. Eğer, onların sorunlarını önemsemez, onlara
önem vermezsek, aynı zamanda, halkımıza da önem vermemiş oluruz. Muhtarlarımız,
bulundukları köyün, mahallenin, hem sağlık müdürüdürler, hem belediye
başkanıdırlar hem jandarma komutanıdırlar, her şeyidirler. Vatandaşın ayağına
taş takılsa, bir hendeğe düşse muhakkak muhtara takılır, muhtara sözünü söyler.
Belediyenin yapmadığı işlerden bile muhtarlar sorumludur. Birçok şehir
merkezinde, sanki belediye başkanıymış gibi muhtarlar kovalanmakta, sövülmekte,
hakaretlere uğramaktadırlar. Niye; vatandaş "ben seni seçtim, mahallemin
yolunu, elektriğini, suyunu yapacaksın" diyor; yetkisi var mı, yok mu,
belediyeyle ilişkisi nedir belli değil. Bu noktada, muhtarlarımız, belediyenin
oyuncağı haline geliyorlar. Dolayısıyla, tarafsız hizmet ifa edemiyorlar. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Budak, bir
dakika içinde toparlar mısınız. YAKUP BUDAK (Devamla) -
Bunun yanında, muhtarlarımız, bulundukları köyün en büyük mülkî amiridirler;
ama, jandarma köye geldiği zaman, âdeta, jandarmanın emrindeki bir memur
gibidirler; bütün ihtiyaçlarını karşılayacaklardır, koş dedikleri yere
gideceklerdir, bilmem iaşe ve ibatelerini sağlayacaklardır; böyle bir mantık
olur mu; hem en büyük mülkî amir diyorsunuz hem de sanki onun memuru gibi
kullanıyorsunuz. Dolayısıyla, bu yetkisizliklerden ve imkânsızlıklardan dolayı,
muhtarlarımız birçok kamu görevlisinin oyuncağı haline getirilmişlerdir.
Muhakkak suretle, bunların önlenebilmesi için, Meclisimize teklif edilmiş olan
muhtarlarımızla ilgili kanun teklifinin bir an önce çıkarılması suretiyle,
merkezî yönetimden yerel yönetime geçişin de ilk adımının atılması en önemli
kazanımlarımızdan biri olacaktır. Dolayısıyla, hem insanımız hem halkımız hem
de muhtarlarımız güzel hizmet almak ve güzel hizmet vermek imkânına
kavuşacaklardır diyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Budak. Gündemdışı üçüncü söz,
Ordu İlimizin sorunlarını dile getirmek üzere, Ordu Milletvekili Sayın İhsan
Çabuk'a aittir. Buyurun Sayın Çabuk. (DSP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. 3. – Ordu Milletvekili İhsan Çabuk’un, Ordu İlinin
sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması İHSAN ÇABUK (Ordu) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ordu İlinin sorunları ve Karadenizde
turizm konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, her birinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; nüfus yoğunluğu bakımından Karadeniz Bölgesinin ikinci büyük
ili Ordu. Türkiye genelinde ise, nüfus bakımından 19, ekonomik ve sosyal
gelişmişlik açısından 56 ncı sırada yer almaktadır. Yatırım yok denecek kadar
az, işsizlikle birlikte ekonomik sıkıntı had safhaya ulaşmıştır. Halk, geçimini, tarım
ürünlerinden fındık ve hayvancılığa, deniz ürünlerinden balıkçılığa
bağlamıştır. Son günlerde, Avrupa Birliği tarafından, ihraç ettiğimiz
fındığımızda fazla aflatoksin bulunduğu bahane edilerek, fındığımız üzerinde
çirkin oyunlar oynanmaktadır. Her yıl olduğu gibi,
fındıktaki fiyat politikası, yöre halkını rahatsız etmektedir. Fındık Borsası
İlimiz Ordu'da kurulur, fındığımızda kalıcı ve istikrarlı bir fiyat politikası
oluşur ise, fındık fiyatıyla oynamak isteyen komisyoncu ve aracılara fırsat verilmeyecektir. Ordu İlinde, bölgenin
kıyı şeridi ile iç kesimleri arasında gelişmişlik farkları büyük boyutlara
ulaşmıştır. Önemli ölçüde göç veren bölgemizde, göç olgusu, yetişmiş eleman ve
sermayeyi de beraberinde götürmüştür. Turizm ve tarım
potansiyelinin yeterince değerlendirilmediği bölgemizde, sosyal altyapı
yetersizliğinin bölgemizin gelişmesine engel olduğu bilinmektedir. Altyapı
yetersizliklerinin bir an önce ortadan kaldırılması, turizm bölgelerine
uygulanan teşvik tedbirlerinin bölgemize uygulanması, Türk cumhuriyetleri ve
Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin yarattığı potansiyelin bölgemizde iyi bir
şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda Turizm Bakanlığı ve
Dışişleri Bakanlığımıza büyük görev düşmektedir. Fabrika ve sanayiden
yoksun Ordumuz, köklü bir tarihe sahip olup, uzun sahil şeridi ve doğal
plajlarıyla, yaylalarıyla, adına türküler söylenen dereleriyle bir turizm
kentidir. Hızlı gelişen ve kalkınan ülkelerde turizmin ülke ekonomisine büyük
katkılar sağladığı her kesim tarafından bilinmektedir. Ülkemize gelen turist
sayısı, turizmden sağlanan gelir ve turizm alanında yapılan yatırımları,
1980'li yıllarla karşılaştırdığımızda aradaki farklılık görülecektir. Turizm
alanında yapılan yatırımlar, özellikle güney ve batı bölgelerimizde
yoğunlaşmaktadır. Karadeniz Bölgemiz, bu konuda, ne yazık ki, ihmal edilmiştir.
Doğu Karadeniz Bölgesi, özellikle Ordu İli, coğrafî konumu, tarihsel
zenginlikleri yanında, doğal güzellikleri ve her mevsim ılıman iklimiyle yerli
ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Sovyet Rusya'nın
dağılması, Sarp Sınır Kapısının açılması, bölgede büyük hareketlilik, turizm ve
ticaret potansiyeli meydana getirmiş ve yörenin önemi büyük ölçüde artmıştır. Ordu, tabiat güzelliği
bakımından dünya illeriyle yarışacak kadar güzeldir. Mavi ile yeşilin bu kadar
uyum sağladığı bir başka ilden bahsetmek mümkün değildir. İlimiz Ordu'nun sosyal,
ekonomik ve kültürel yönden kalkınması turizmdeki gelişmeye bağlıdır. Bugüne
kadar, turizm yatırımları, batı ve güney bölgelerimizde yapılmıştır. Turizm
Bakanlığımızın görmediği bir bölge var; güneşiyle, kumsalıyla, doğal güzelliği
ve tabiî plajlarıyla görülmeye değer bölgemiz Karadenizdir. Bakanlığımız, doyuma
ulaşan Ege ve Akdeniz Bölgesine değil, Karadenize turist taşımalıdır.
Karadenizin güzellikleri kartpostallarda kalmasın, Karadenizi görerek
yaşayalım. Ordu'da turizm, sahil
şeridi ile dağ, yayla, orman rekreasyon alanlarında yoğunlaşmaktadır. Turizmin
gelişmesinde önemli unsurlardan bir diğeri de, şüphesiz, seyahat için yolların,
konaklama için tesislerin yapılmasıdır. Hizmet gitmeyen bölgeye ne turist ne de
yatırımcı gider. Ordu'nun sorunlarını
değil 5 dakikaya, 500 dakikaya sığdırmamız mümkün değil; ama, isteklerimiz
özetle şunlardır: Fatsa-Aybastı-Reşadiye
bağlantı yolu ile Ünye-Piraziz devlet yolunun bir an önce bitirilerek, hizmete
açılması. Fındık ürün ve ihtisas
borsasının İlimiz Ordu'da kurulması. Güney ve batı bölgemize
yapılan turizm yatırımlarının Karadeniz Bölgesine kaydırılması. Ordu'yu İç Anadoluya
bağlayan dere yolumuzun bir an önce yapılması. Altyapısı tamamlanmış
Ordu üniversitesinin kurulması. Efirli'de bulunan balıkçı
barınağının limana dönüştürülmesi. Kızılağacın orman
mamulünden çıkarılması. Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar, Ordu İlinin bir tarafı sahil, diğer tarafı köy. Son sayıma göre 887
800 nüfusu olan Ordu İli, bir o kadar da diğer illerimize göç vermiştir.
Üniversiteden yoksun, havaalanından yoksun, deniz kenti olmamıza rağmen limandan
yoksun ilimiz, ameliyat olacak hasta gibi. Ameliyata Mesudiye İlçemizden
başlandı. Özelikle siyasîlerin eleştirdiği köy-kentlerin tüm köylerimize de
uygulanması, bu projenin yaygınlaştırılması dileğimiz. Köy-kent yöremize hayat
getirdi, yöreye canlılık getirdi. Köy-kenti anlatmaktan öte, yaşamak, görmek
gerekir. Bu yaz, tüm
parlamenterlerle birlikte, köy-kenti merak eden tüm ülkemiz halkını Ordu'ya,
Mesudiye'ye köy-kente davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çabuk,
teşekkür ediyoruz efendim. 2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum: B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ 1. –
Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 20 arkadaşının, uygulanan ekonomik ve
sosyal politikalar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/270) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Yanlış ve kötü yönetim
sonucu 22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001 tarihlerinde yaşanan ekonomik krizlerden
sonra uygulanan ekonomik politikaların gözden geçirilerek, toplumun menfaatına
uygun olarak yeniden düzenlenmesi, sosyal ve ekonomik bünyedeki tahribatların
sebep ve boyutlarının tespiti ile toplumun her alanda rehabilitasyonu için
gerekli tedbirlerin alınması noktasında politikalar üretmek maksadıyla,
Anayasanın 98 inci maddesi ile TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim. 1- Hüseyin Karagöz (Çankırı) 2- Ali Gören (Adana) 3- Veysel Candan (Konya) 4- Osman Yumakoğulları (İstanbul) 5- Lütfü Esengün (Erzurum) 6- Rıza Ulucak (Ankara) 7- Sacit Günbey (Diyarbakır) 8- Mustafa Geçer (Hatay) 9- Latif Öztek (Elazığ) 10- Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa) 11- Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 12- Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş) 13- Fethullah Erbaş (Van) 14- Hüsamettin Korkutata (Bingöl) 15- Mehmet Batuk (Kocaeli) 16- Fahrettin Kukaracı (Erzurum) 17- Lütfi Doğan (Gümüşhane) 18- Süleyman Arif Emre (İstanbul) 19- Bahri Zengin (İstanbul) 20- Ömer Vehbi Hatipoğlu (Diyarbakır) 21- Aslan Polat (Erzurum) Genel gerekçe: Yanlış ve kötü yönetim
sonucu, 22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001 tarihlerindeki ekonomik krizlerden
sonra; Ekonomimizin lokomotifi
olan esnaf ve sanayicimizin sorunları dayanılmaz boyuta ulaşmıştır. İlk defa,
esnaf ve sanayici, sokaklarda eylem yapmıştır. Büyük çapta işçi çıkarmalar, bu
krizler sonrasında yaşanmıştır. Aşırı derecede artan vergi, SSK ve Bağ-Kur
primlerini ödeyemez hale gelen, günlerce siftah etmeden yaşam mücadelesi veren
esnaf ve sanayici, işyerlerinde kepenk indirmişlerdir. Bu krizler sonrasında, 2
000 000'dan fazla insanımız işsiz kalmıştır. Toplam işsiz sayımız 13 000 000'a ulaşmıştır.
Bu rakamın ne acıdır ki, yüzde 30'unu üniversite mezunu yetişmiş insangücü
oluşturmaktadır. Bu gençlerimiz bir buhran ve bunalım içerisindedir. Yoksulluk sınırının 1
milyar, açlık sınırının 400 000 000 ve asgarî ücretin 160 000 000 olduğu
günümüzde geçim sıkıntısı çeken memur, işçi, emekli, dul ve yetim yaşam
mücadelesi vermektedir. Açlık sınırı altında yaşayan 15 000 000'dan fazla
insanımız vardır. Cumhuriyet tarihinden
bugüne kadar ülkemiz 9 tane kriz yaşamıştır. İlk rekor ekonomik küçülme (yüzde
eksi 11,8) bu krizlerden sonra yaşanmıştır. Ülke nüfusunun
beslenmesini sağlayan, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılayan,
ihracata doğrudan ve dolaylı olarak katkıda bulunan 22 000 000 köylü ve
çiftçimiz perişan haldedir. Kullandıkları kredileri ödeyemez hale gelen çiftçi
kesimi artık ürün ekemez hale gelmiştir. Ne acıdır ki, artık ithal edilen
yiyeceklerle beslenir olduk. Sadece Kanada'dan, başta mercimek olmak üzere,
yılda 200 000 ton kuru bakliyat ithal etmekteyiz. İç ve dışborç miktarlarımız
gayri safî millî hâsılayı geçmiş durumdadır. Dışticaret açığımız 30 milyar
dolara ulaşmıştır. Ülke bütçesi faiz ve personel giderlerine bile yetmez hale
gelmiştir. Yatırıma ayrılan pay yok denecek kadar azdır. Krizlerden sonra
altüst olan dengelerin faturası 30,1 katrilyondur. Fakirleşerek iç açığı,
dilenerek dış açığı kapatmaya çalışıyoruz. Ülkemizde yolsuzluk
olayları had safhaya ulaşmış, dünyada ekonomiyi etkileyen 4 üncü ülke
konumundadır. 100 lira verginin 36 lirasını yolsuzluk için ödüyoruz. Gelir dağılımı en fazla
bozuk ilk 5 ülke arasında olan ülkemizde en yoksul kesim ile en zengin kesim
arasında, ne acıdır ki, 236 kat fark vardır. Yoksul iyice yoksullaşırken,
zengin iyice zengin olmaktadır. 0-18 yaş arası çocuklarda
suç işleme oranı yüzde 30 oranında artış göstermiştir. Uyuşturucu bağımlısı 2
000 000 insanımız vardır. Krizler sonrasında intihar vakaları 3 kat artış
göstermiştir. Gasp ve banka soygunları artmıştır. Bugün toplumun ekonomik
açıdan negatif etkilenmesi, özgürlük alanlarının daraltılması, hak ve hukuk
ihlallerinin artması sonucu milletimiz tarihin en büyük ekonomik ve sosyal
problemlerini yaşamaktadır. Bu problemler sonucunda, toplumda buhranlar,
bunalımlar, intiharlar, boşanmalar ve küçük yaştaki çocuklarımıza kadar inen
zararlı alışkanlıklardaki artışlar, sosyal bünyeyi her geçen gün artarak tahrip
etmektedir. Uzun zamandan beri
uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların gözden geçirilerek toplumun
menfaatına uygun olarak yeniden düzenlenmesi, sosyal bünyedeki tahribatların sebep
ve boyutlarının tespiti ile toplumun her alanda rehabilitasyonu için gerekli
tedbirlerin alınması noktasında politikalar üretmek maksadıyla bu araştırma
önergesini vermiş bulunuyoruz. BAŞKAN- İkinci önergeyi
okutuyorum: 2. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve 20
arkadaşının, olası bir depreme karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/271) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Ülkemizde meydana gelen
depremler çok büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olmuştur. Ülkemizle kıyaslandığında
jeolojik ve coğrafî yapı olarak daha fazla riskli olan ülkelerde bile depremler
bu kadar büyük zararlar meydana getirmemiştir. Bu da, ülkemizde, deprem
öncesi ve deprem sonrası alınması gereken tedbirlerin alınmadığı gerçeğini
gözler önüne sermektedir. Özellikle, yakın zamanda,
İstanbul Kandilli Rasathanesinden Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, İstanbul'da
bulunan boğaz köprüleri ve viyadüklerin deprem sonrası tehlike arz ettiğini
belirtmiştir. Bunun içindir ki, hiç
zaman kaybetmeden bu konuyu bir an önce Meclis gündemine taşımalıyız. Çok doğal
olarak, devletin resmî görevlisi olan Sayın Ahmet Mete Işıkara, zaman zaman
çeşitli kurumlara, siyasî partilere ve birçok kuruluşlara bu konuda bilgi
vermek için çaba sarf etmektedir. Bu önemli konuda,
Mecliste kurulacak bir araştırma komisyonuna değerli bilim adamlarımızın konu
hakkındaki bilgilerini aktarmaları hepsinden daha gerekli ve yararlı olacaktır.
Daha önce de, bu konuda
verilmiş araştırma önergeleri olmasına rağmen, konu henüz Meclis gündemine
getirilememiştir. Konunun acilliği ve hassasiyeti nedeniyle, Türkiye'de meydana
gelmesi beklenen olası bir depremde yine aynı acıları milletçe yaşamamak,
gerekli tedbirleri belirlemek, konuyu Meclis gündemine bir an önce getirmek ve
güncelleştirmek amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz
ederiz. 19.3.2002 1- Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa) 2- Süleyman Metin Kalkan (Hatay) 3- Ali Gören (Adana) 4- Mehmet Batuk (Kocaeli) 5- Nezir Aydın (Sakarya) 6- Musa Demirci (Sıvas) 7- Osman Yumakoğulları (İstanbul) 8- Yakup Budak (Adana) 9- Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa) 10- Cevat Ayhan (Sakarya) 11- Lütfi Yalman (Konya) 12- Ahmet Derin (Kütahya) 13- Latif Öztek (Elazığ) 14- Aslan Polat (Erzurum) 15- Lütfi Doğan (Gümüşhane) 16- Ali Oğuz (İstanbul) 17- Yaşar Canbay (Malatya) 18- Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 19- Ömer Vehbi Hatipoğlu (Diyarbakır) 20- Veysel Candan (Konya) 21- Lütfü Esengün (Erzurum) Gerekçe: Türkiye yıllardır deprem
konusunda çok büyük acılar çekmesine rağmen, ne yazık ki, deprem konusunda
yapması gereken görevini tam anlamıyla yapmamıştır. Ülkemiz topraklarının
yüzde 100'e yakınının deprem bölgesi olduğu bilinmektedir. Özellikle Marmara
Bölgesinin bu konuda en riskli bölge olduğu bütün ilim adamları tarafından
defalarca açıklanmıştır. Dünyanın gelişmiş
ülkelerinden olan Amerika ve Japonya'da yaşayan insanların, deprem öncesi,
sırası ve sonrasında neler yapılması gerektiğinin eğitimini yaşamlarının ilk
yıllarında almaya başladıkların; fakat, ülkemizde bu eğitimin yeni yeni
okullarda ders olarak konduğu, dolayısıyla, maalesef, yetişmiş insanların
çoğunun bu konuda eğitimsiz olduğu görülmektedir. Türkiye'nin deprem
konusunda çok büyük bir risk altında olduğu gözardı edilemeyecek bir gerçektir.
Nüfusumuzun yüzde 26'sı birinci ve ikinci derece, yüzde 15'i üçüncü derece,
yüzde 13,5'i dördüncü derece, yüzde 2'si de beşinci derece deprem bölgesinde
yaşamaktadır. Ülkemizde meydana gelen
depremler çok büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olmuştur. Ülkemizle kıyaslandığında
jeolojik ve coğrafî yapı olarak daha riskli olan ülkelerde bile depremler bu
kadar büyük zararlar meydana getirmemiştir. Bu da, ülkemizde deprem
öncesi ve deprem sonrası alınması gereken tedbirlerin alınmadığı gerçeğini
gözler önüne sermektedir. Türkiye'de meydana
gelmesi beklenen olası bir depremde yine aynı acıları milletçe yaşamamak için
gerekli tedbirleri almak en başta gelen görevimiz olmalıdır. Olası bir depremde, 100
milyar dolar civarında bir hasar ve yanı sıra büyük ölçüde can kaybı
beklenmektedir; fakat, deprem öncesi 5 milyar civarında bir harcamayla, gerekli
tedbirlerin alınabileceği, uzmanlar tarafından ifade edilmektedir. İleride meydana
gelebilecek bir depremde, yine, üzücü tablolarla karşılaşmamak için bir an önce
bir Meclis araştırması açılmasının, milletin temsilcileri olarak en önemli
görevimiz olduğu kanaatindeyiz. Bu konuda daha önce
verilmiş araştırma önergelerinin de bulunmasına rağmen, konunun Meclis
gündemine alınmasını sağlamak ve konunun önemine binaen tekrar güncelleştirmek
amacıyla bu önergemizi hazırlamış bulunuyoruz. BAŞKAN - Her iki önerge
de bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen İşler" kısmına geçiyoruz;
çünkü, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmeyeceğiz. Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara
Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın;
Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara
Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42
Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2. - Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim
Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/744) (S. Sayısı: 786) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye ilişkin kanun tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/53) (S. Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının görüşmelerine başlayacağız. 4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve
Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı: 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine
başlayacağız. 5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 6. - Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691)
(S. Sayısı: 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının görüşmelerine başlayacağız. 7. -
Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.
Sayısı: 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir. Her Türlü Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız. 8. - Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına
İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/913) (S. Sayısı: 770) BAŞKAN - Komisyon?..
Burada. Hükümet?.. Yok. Tasarının görüşülmesi bir
defaya mahsus ertelenmiştir. Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 9. - Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı: 833)
(1) BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet hazır. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkanım, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Değerli grup
yöneticilerine bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Dün, Danışma Kurulu bunun
için toplanarak bir karar verdi ve gündemin önüne çekildi ve şimdi
arkadaşlarımızın böyle farklı bir tavır sergilemesi, hazırlıklarını ona göre
yapan gruplar açısından fevkalade üzücüdür, kınıyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sözcülerimizi seçmişiz, hazırlıklarımızı yapmışız... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Çok yanlış... Olmaz böyle!.. BAŞKAN - Efendim, onu ben
değerlendiremem. Siz, zaten, her konuda, her zaman hazırsınız. O konuda bir şey
diyemeyeceğim ben. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, dün bunun oylamasında karar yetersayısı istemiştim, arama
lüzumunu da görmediniz, "çünkü, bütün grupların imzasıyla geldi"
dediniz; ama, bugün görüyoruz ki, IMF'nin isteği Meclisin isteğinin önüne
geçiyor. BAŞKAN - Sayın Esengün,
tabiî, oturtup oturtmamak bana ait değil. Sayın bakanlar oturursa, ben devam
ederim. Benim çalışma sürem belli. Ben İçtüzük ve çalışma süremle... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, doğrudur; biz, hükümete mensup partilerin grup başkanvekillerine
söylüyoruz. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Bakan geliyordu; biraz daha tahammül gösterseydiniz gelecekti. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, sizin açınızdan değil, hükümete, sitem arkadaşlarımıza. İktidar
mensubu grup başkanvekillerine söylüyoruz. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Bizim sitemimiz IMF temsilcilerine. BAŞKAN - Onu siz kendi
aranızda çözümlersiniz efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Hayır, biz kendi aramızda çözemeyiz, siz çözün. BAŞKAN - Komisyon raporu
833 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen sayın milletvekillerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına Sait Açba arkadaşımız konuşacak. BAŞKAN - Peki,
yazdırıyorum. Buyurun Sayın Kabataş.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL
KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 833 sıra sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin
Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz tasarı, şüphesiz, çok önemli ve temel düzenlemeler içeren
bir tasarı. Buna işaret ederken, bu tasarı da, IMF takviminde -son defa
üçüncüsünü hükümetin imzaladığı- IMF ile imzalanmış stand-by anlaşmasının,
2002'den geçerli olmak üzere uygulaması başlatılan anlaşmanın bir parçasıdır,
bir ekidir; takvime bağlanmıştır ve bu dönem görüşmelerinin sonuçlanmasından
önce de Meclisten geçmesi taahhüt edilmiştir, öngörülmüştür. Yani, yine,
bugünün gündeminde de IMF vardır, IMF takvimi vardır; bu takvim içinde
getirilmiş bir tasarıdır. Şüphesiz, borçlanma,
makro ekonomik dengenin çok önemli bir unsuru ve bugün Türkiye'nin içinde
yaşadığı derin ekonomik krizin temel boyutlarını, büyüklüklerini, borçlanma
kaynaklı sorunlar oluşturuyor. Bu sorunlar, bütün cumhuriyet tarihinde
görülmemiş boyutta, görülmemiş etkide -olumsuz anlamda- sonuçlar yaratmış
büyüklükler, sonuçlar yaratmış rakamlar. Bütün bunlar, Türk
ekonomisinde bu "borç çıkmazı" dediğimiz, bazen "borç
sarmalı" dediğimiz, bazen "borçların döndürülebilirliği"
dediğimiz ve Türkçe anlatımını zenginleştirdiğimiz sistem niçin buraya
gelmiştir? Bu büyük rakamlar, cumhuriyet tarihinde hiç eşi benzeri görülmemiş
rakamlar, nasıl oluşmuştur, nasıl yönetilmektedir ve nasıl yönetilecektir?
Bütün bu rakamlar nasıl oluşmuştur? Şu anda, Türkiye'nin iç ve dışborç büyüklük
rakamı, yaklaşık, 218 milyar dolar gibi bir büyüklüktedir. 218 milyar dolarlık
bir rakam, herhalde, tüm ekonomik büyüklükler açısından başka emsali olmayan
bir rakam. "Bu rakam, nasıl yönetiliyor; sistemdeki sorunlar neler; nasıl
disipline edilecek" meselesi, fevkalade önemli bir mesele. Hazine, kendi teşkilat
kanununa göre, 4059 sayılı Yasa hükümlerinin verdiği yetkiyle ve çok büyük
ölçüde, bütçe kanunuyla getirilen düzenlemelerle ve 244 sayılı uluslararası
kuruluşlardan borçlanmaya ilişkin esasları içeren düzenlemelerle bu büyük stoku
yönetmeye çalışmaktadır. Biliyorsunuz, içborçlarla
ilgili düzenlemelerin tamamına yakını, her yıl bütçe yasalarıyla getirilen ve
kendi iç tutarlılığı her zaman tartışmaya açık hükümlerle yönetilmektedir. Bu
iş, o kadar bir genel gözetimden, disiplinden, yönetimden kaçmıştır ki, geçen
yıl Türkiye'nin 36 katrilyon düzeyinde olan içborcu, bu yıl, bir tespite göre
122 katrilyon, son açıklanan rakamlara göre de 118 katrilyon düzeyindedir.
Türkiye sorunları üzerinde fikir sahibi olan herkesin, her anlamda "bu rakam
neden 36'dan 118'e çıktı; 118'i kim ve hangi şartlarla ödeyecek" sorusunu
sormak ve bu karmaşık gibi görünen sistematiği anlamak yükümlülüğü vardır diye
düşünüyorum değerli arkadaşlarım. Türkiye, içinde bulunduğu
bu derin krize rağmen, son iki yıllık dönemde uluslararası kuruluşlardan ve
piyasalardan 32 milyar dolar borçlanmıştır ve bu borçlar, IMF'den gelecek son
rakamlarla, 16'yla beraber, yaklaşık 48 milyar dolar düzeyine yükseliyor. Bütün
cumhuriyet tarihinin kamu borçlanmasına eşit bir borçlanmayı, iki yıllık bir
dönemde, Türkiye, büyük bir başarı diye, hükümete büyük bir güven gösterisi diye
anlatarak aldı; ama, bu borçların nasıl kullanıldığı, bu kredilerin nasıl
kullanıldığı, nasıl yönetildiği ve ekonomide ne sonuçlar alındığı konusunu
bütün millet ibretle izliyor. Değerli arkadaşlarım, bunlar, borç büyüklükleriyle
ilgili hepimizi bugün itibariyle huzursuz eden, tedirgin eden gelişmeler ve
büyüklükler; ama, bunun dışında, işin tekniğiyle ilgili başka konular var.
Hükümetin borç yönetimini, Hazinenin borç yönetimini, hem içborçlarda hem
dışborçlarda, Türkiye'de denetimle görevli kurumlar, başta Sayıştay Başkanlığı
olmak üzere, inanılmaz ağır ifadelerle eleştirmektedir. Yüzlerce trilyonluk
borcun kayda alınmadığı, bilinmediği, kayıtdışı kaldığı, denetimdışı kaldığı
iddiaları vardır. Bu iddialar, devlet kurumlarını, hem denetleyenler açısından
hem de devletin en temel kurumu olarak Hazinenin kimliği ve güvenilirliği
açısından ciddî ölçülerde aşındırmakta ve gerçekten, güvenilirlik açısından pek
çok soru işaretini yaratmaktadır. Bütün bunların giderilmesi lazımdır. Devlet,
sorumluluğunu taşıdığı, Hazine, sorumluluğunu taşıdığı 218 milyar dolarlık bir
borç büyüklüğünün, portföyünün, her anlamda kaydını, muhasebesini,
defterlerinin tutulmasını, hesabının verilebilirliğini, hiçbir soru işareti
yaratmadan, hiçbir tereddüt yaratmadan, açık ve her anlamda hesap verilebilir
bir yapıda yönetebilmelidir. Bu tasarı, özü
itibariyle, bu konularda Hazineye yeni yetkiler vermektedir. Hazineye, bu
konularda işi disipline edecek yeni düzenleme imkânları, olanakları
sağlamaktadır. Bu açıdan baktığınızda, devletin iki temel kurumu arasındaki bu
kargaşanın sona erdirilmesine ve devletin, gerçekten hepimiz için ortak yük
haline gelmiş inanılmaz büyüklükteki bu rakamların, borçların yönetiminde,
varlığını, etkisini, gücünü ortaya koymasını sağlayacak bu hukukî altyapıya
ihtiyaç vardı. Bu altyapının oluşmasında, önemli ölçüde, getirilen düzenlemeler
olumlu katkı sağlayacaktır. Bu yönüyle, bu, gecikmiş bir tasarıdır. Her ne
kadar IMF takviminin bir parçasıysa da, hazırlıkları 1992 yılında
başlatılmıştır ve bu tasarının hazırlanmasında, Hazine teknik ekibi çok önemli
katkılar sağlamıştır. Bu katkıları nedeniyle, değerli yönetici arkadaşlarıma,
ayrıca teşekkür ediyorum. Konunun başka bir
boyutuna işaret etmek istiyorum. Bugün, Türkiye'nin 118 milyar dolarlık
dışborcunun, Merkez Bankası dahil, yaklaşık 72 milyar dolarlık kısmı Hazine
yükümlülüğündedir, Hazine yönetimindedir. Uluslararası finansal piyasalar
fevkalade değişken, fevkalade volatilite, fevkalade günlük kararlara bağlı bir
yapı arz etmektedir. Türkiye'nin çıkarlarını korumak açısından, Hazine
yönetiminin, borç yönetiminin, bu piyasaların gerektirdiği esneklikte, bu
piyasaların getirdiği bilgide, beceride, deneyimde, güncellikte kararlar
alabilmesi lazımdır. Bu kararların alınamaması, hepimizin bu faturayı ödemesi
anlamına gelir. Bu anlamda getirilen düzenlemeler, yani, Hazine dışborç
portföyünü bir özel kuruluşun, bir finans kuruluşunun portföyü mantığıyla
yönetmek, bu anlamda kararlar alınmasına destek sağlayacak düzenlemeler
getirmek, fevkalade öncelikli ve önemlidir. Tasarı, bu yönde düzenlemeler
içermektedir; ama, uygulamayla ilgili önemli eksiklikler olduğu görüşündeyim.
Bu görüşlere az sonra işaret edeceğim. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'deki borç dinamiklerini, borç yapısını, borç sistematiğini doğru analiz
etmeden, ülke ekonomisine doğru yön vermek, doğru yönetmek imkânı yoktur.
Bakınız, 2000 Kasımı ve 2001 Şubatında yaşanan sorunlar ve genelde ekonomi
yönetiminden ve yanlış kararlardan kaynaklanan sorunlar, bu ülkeye ve hepimize,
sadece içborçlarda, kamu kuruluşları aracılığıyla, yaklaşık 60 katrilyon
liralık yük getirmiştir. Devlet ve kamu kurumları, bu 60 katrilyonu almış,
harcamış, bir yerde israf etmiş değildir; ama, borç yaratma sistematiği ve
yönetimindeki disiplinsizlik ve eksiklikler, Türkiye'ye, son birbuçuk yılda 60
katrilyona mal olmuştur. 60 katrilyon, dünyanın her ülkesinde, her ekonomisinde
önemli bir rakamdır. Bu rakamlar nereden kaynaklandı, nasıl kayda alındı, nasıl
ödenecek, kim ödeyecek, nasıl yönetilecek konusu, kendi içinde fevkalade önemli
sonuçlar yaratacak bir konudur ve işin bu boyutu -dünden aldığımız derslerle-
yeni düzenlemeler içinde disipline edilmeye, bütçe içinde dengeleri
oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda, getirilen limitler, disipline etme
açısından ortaya konulan ilkeler doğru ilkelerdir, yerinde ilkelerdir; ancak,
eksik ilkeler içermektedir. Bakınız, şuna işaret
etmek istiyorum: Bir ülkenin borç yönetiminde, dış proje kredileri finansmanı,
program finansmanı, bütçe finansmanı amacıyla sağlayacağınız milyar dolarlık
kaynakların hangi amaçla, hangi ilkelere, hangi strateji içinde hizmet edeceğini
bilerek, önceden ilan ederek uygulamak zorundasınız. Bu anlamda, tasarı,
gerçekten, bir bütünlük, strateji tespit etme, öncelik tespit etme, program
mantığıyla düzenleme açısından bir eksiklik içermektedir; yani, bizim
bildiğimiz eski hükümleri alt alta yazmakta, konsolide etmekte,
toplulaştırmaktadır -işaret ettiğim limitlerle ilgili temel ilkeler hariç- ama,
Türkiye, bundan sonra niçin borçlandığını, hangi esaslara, hangi önceliklere,
hangi stratejilere göre borçlandığını, hangi program bütünlüğü içinde
borçlandığını bilmek zorundadır değerli arkadaşlarım. Tasarı, bu açıdan
eksiklikler içeriyor. Bakınız, Türkiye'de
"ikili dış finansman" diye getirilen uygulama, gerçekten, Türkiye'ye
çok pahalıya mal olmaktadır; yani, tamamen, taahhüt sektöründeki, iç ve dış
taahhüt sektöründeki kuruluşların kendi özel ilişkileriyle, Hazineyi aracı
kılarak, inanılmaz fiyatlarla, inanılmaz maliyetlerle borçlanılmasına neden
olmaktadır. Bunun ilkelerini doğru tespit etmezseniz, Türkiye, dünyanın en
pahalı borçlanan ülkesi haline gelir. Bugün Türkiye'de, bu ekonomide, biz,
dışkaynağı, yaklaşık, libor artı 18-20'lerle, dünyada eşi emsali olmamış
oranlarla borçlanma gibi bir durumla karşı karşıyayız. Bütün bunları ilkeler
bazında düzenleyen hükümler, maalesef, bu tasarıda yok değerli arkadaşlarım. Şimdi, tabiî,
borçlanmanın başka bir boyutuna işaret etmek istiyorum. Hükümetin ve IMF
programının temel bir çerçevesi var; deniliyor ki, borçlar çok yüksek, millî
gelire oran olarak kamunun borçları, iç ve dış borcu, yaklaşık yüzde 108
düzeyine gelmiş. Bu rakamları, stand-by programının içinde yüzde 60'lara
çekmeyi hedefliyor hükümet. Nasıl çekecek?.. Elinde tek bir tanım var: Bu tanım
da şu: Bütçe her sene faizdışı fazla verecek. Hepimizin artık ezberlediği bir
kavram; faizdışı fazla. Faizdışı fazla, bütçenin faiz dışındaki harcamalarını
kesmek ve bu fazlayı desteklemek üzere de vergi gelirlerini artırmaktan
geçiyor. Çok basit bir formül; çok vergi toplayacaksınız, faiz dışındaki
harcamalarınızı keseceksiniz. Bunun tanımı şu: Talebi kısacaksınız, ülkeyi ve
sistemi daha daraltacaksınız, fakirleştireceksiniz. Bu mantıkla, Türkiye, kaç
yıl daha yoluna devam edebilir değerli arkadaşlarım?! (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bu yıl, bu bütçede, bu tanıma göre 15
katrilyon liralık artı yaratacak hükümet. Bu hedef tutacak deniliyor. Bu
hedefin tutması ne demek; borçlar, eğer faiz ve diğer kur değişkenleri kontrol
altında olabilirse, bu 15 katrilyon lirayla, devletin borçları, yani 118
katrilyon liralık borç, muhtemelen 15 katrilyon lira eksilmiş olacak. 15, 15
böyle giderseniz, kaç yıl daha, bu ülkedeki fakirleşmeyi, yoksullaştırmayı
sürdürebilirsiniz?! Bu, borç yönetiminde, gerçekten, bütçe yönetimi içinde bir
kalem olarak, fevkalade önemli bir soru işaretidir. Türkiye'yi küçültmeyi,
Türkiye'yi fakirleştirmeyi, Türkiye'yi ve ekonomiyi daraltmayı daha kaç yıl
sürdürebilirsiniz?! Şimdilik 2004 diyorsunuz. Acaba, 2004'e kadar bu yüzde
108'lik oran, gerçekten, uluslararası standart olarak kabul edilen yüzde
60'lara çekilebilir mi? Çekilebilirse, bunun başka sonuçları ne olur? Bütün
bunlar, borç yönetimiyle doğrudan ilgili konular. Bugünkü borçların
döndürülebilirliği, bugünkü ekonomideki daralmanın, fakirleşmenin, bir anlamda,
izahı açısından, üzerinde oturduğu sistemi ifade etmektedir değerli
arkadaşlarım. Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıyla ilgili genel düzenlemenin, böylesine çığırından çıkmış, millî gelire
oran olarak yüzde 108'ler seviyesine gelmiş, dünyada pek çok rekoru geride
bırakmış bir büyüklüğü yönetme, disipline etme açısından, tanım gereği doğru
ilkeler içerdiğine işaret ettim; ama, bu doğruların yanında, teknik açıdan
eksiklikleri olduğuna da işaret etmek istiyorum. Nedir bu eksiklikler -maddeler
üzerinde de konuşacağız- şöyle değerli arkadaşlarım: Borçlanma ilke ve esasları
ve sistematik bir yapıda ele almak açısından, bu tasarıya yansımış değil. Bu
tasarı, bir teşkilat tasarısı gibi yazılmış; öncelikleri yok; bizim artık çok
kanıksadığımız yıllık plan ve programa atıfta bulunuyor. Yıllık plan ve
programın somut bazı yok, sadece ilkeleri sıralamaktan ibaret. Burada getirilen
iki temel ilke, iç borçlanmada, bütçe ödeneklerinin yüzde belli bir açığıyla
tanımlanmış bir rakam var; bir limit getirilmeye çalışılıyor. O limitte de net
borçlanma kavramını ortaya koyuyoruz. Net borçlanma, dış borçlanmanın bütçeyle
ilişkisi açısından flu bir kavram, net bir kavram değil; çünkü, kullandığınız
dış kredilerin hepsi doğrudan bütçe finansmanıyla ilişkilendirilemiyor. Orada
önemli bir eksiklik var; bu çözülemedi. Borç yönetimi oluşmuyor
değerli arkadaşlarım. Hazine, bildiğimiz klasik yapısında iki tane saymanlıkla,
bu, yaklaşık 203 milyar dolarlık borcu yönetmeye çalışıyor. Sayman ve
saymanlık, böylesine büyüklüğü, böylesine uluslararası implikasyonları olan,
etkileri olan, sonuçları olan büyüklükleri yönetmek üzere oluşturulmamıştır.
Türkiye, öyle inanıyorum ki, borç yönetimini -yani, bir portföy yönetme
mantığıyla hem içborçları hem dışboçları- piyasaların dinamikleri içerisinde
yönetecek bir örgüt yapısını bu tasarıyla getirmek zorundaydı; bu yok. Biz,
şimdi, hukukî altyapıyı değiştiriyoruz, yönetim altyapısını değiştirmiyoruz.
Bu, tasarının uygulanması açısından bekleneni vermeyecektir, önemli bir
eksikliktir. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, para piyasalarından borçlanma konusunda yeni bir ilke getiriyoruz.
Biliyorsunuz, Merkez Bankasından kısa vadeli avans kullanılsın mı kullanılmasın
mı konusu çok fazla konuşuldu. Şimdi, bu tasarı yeni bir tartışma başlatıyor; efendim,
avans kullanımı yasaklanmıştır, Merkez Bankası özerktir, vesaire. Her ne kadar,
Merkez Bankası, 2001 yılında, sisteme 32 katrilyonluk bir likidite yaratmıştır
-doğrudan, dolaylı, tanımı üzerinde tartışılabilir- ama, artık Merkez Bankası
kapılarını kapatıyor ve diyor ki: "Ben kimseye avans vermiyorum."
Hazine de bundan sonra, bir dealer mantığıyla, piyasalara çıkacak, kendi
ihtiyacı için kısa vadeli, otuz günden daha düşük vadeli ve kâğıt vermeksizin,
borçlanma imkânından yararlanacak, nakit ihtiyacını karşılayacak. Bu,
sistematik açıdan önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bir tarafta
Merkez Bankası borçlanıyor, bir tarafta sistemin diğer kurumları borçlanıyor,
bir tarafta devlet olarak, Hazine olarak siz de piyasalara çıkıp, kısa vadeli,
bir aydan -otuz günden- kısa vadeli borçlanma yapıyorsunuz. Bu, faiz
politikalarını nasıl etkiler, yönetim açısından nasıl sorunlar yaratır. Bunları
hep beraber göreceğiz. Tabiî, başka bir konu
var. Devlet garantilerinden doğmuş ve finansal disiplinsizliğe dünyada örnek
gösterilecek tek uygulama Türkiye'de. Hazine, devlet adına, hepimiz adına
garantör olarak, kefil olarak imzayı basıyor veya basmıyor, başkaları nam ve
hesabına borçları ödüyor. işaret etmek istiyorum ki, bu borçlar bugünkü değerle
7,2 katrilyon Türk Lirası değerli arkadaşlarım. Birileri almış, kullanmış, iade
etmemiş, Hazine de bunları ödemiş. Daha ödeyeceği rakam, muhtemelen 6 milyar
dolar. Bütün bunları Hazine tahsil etmeye çalışacak ve çok büyük bir ihtimalle
de tahsil edemeyecek. Tahsil edemeyecekleri için de Merkez Bankasında bir risk
hesabı oluşturuyor. Bunun için kehanette bulunmaya gerek yok; bu büyüklükteki
risk hesabı, Merkez Bankasına fatura edilmiş rakam olarak ortada kalacaktır.
Bunu bütçeleştirmek, bu büyüklükteki bir rakamı bütçe büyüklüklerine sığdırmak,
teknik olarak mümkün gözükmüyor. Yine de, biz, temenni
ediyoruz ve diliyoruz ki, Merkez Bankası, Hazine, bu büyüklükteki bir hazine
alacağını; yani, 7,2 katrilyon liralık oluşmuş alacağını, fevkalade profesyonel
ve disiplin içeren bir yaklaşımla tahsil eder ve buradaki riski asgariye indirir.
7,2 katrilyon lira, aşağı yukarı, bugünkü bütçe büyüklüğünün yüzde 7'sidir
değerli arkadaşlarım. Bunu, bu sistemin ne kadar disiplin dışında
yönetildiğini, ne kadar boşlukta yönetildiğini ifade etmek için bilgilerinize
sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Peki, dış kredili
finansmanda olay nedir, ne oluyor? Türkiye'nin büyük yatırımcı kuruluşları yurt
dışındaki muhataplarına gidiyor, bir proje finansmanı için anlaşıyorlar,
uzlaşıyorlar, resmî ilişkiler devreye giriyor -milyar dolarlık projeler bunlar-
bakıyorsunuz, kâğıt üzerinde, proje finansmanı için getirilen kredinin faizi
libor artı 1,5 veya 2. Fevkalade makul; ama, öbür tarafta, bu finansmanla, bu
krediyle finanse edilen proje, ihalesiz bu krediyi getirene veriliyor, ihalesiz.
Türkiye'de, bu şekilde bekleyen rakamlar, yaklaşık 28-30 milyar dolar
düzeyinde. Eğer, siz, Türkiye'de,
ihalesiz, normal rayiçlerin yüzde 50 üzerinde fiyatlarla bu ihaleleri
yaparsanız, burada faiz yük değil gibi görünür; ama, öbür tarafta, yüzde 50
maliyetle, bu ülke ekonomisi, başka ülke ekonomilerini finanse etmiş olur.
Bütün bunları düzenleyecek, devletin yatırım yönetimini, yatırım projelerini
doğru ilkelere bağlayacak ilkeler, maalesef, bu tasarıda yok değerli
arkadaşlarım. Başka bir konuya değinmek
istiyorum tabiî; bu, Eximbank konusu. Türkiye'nin, taahhüt sektöründe,
fevkalade seçkin bir kadrosu, deneyimli bir altyapısı vardır değerli
arkadaşlarım. Bunların sorunları var; bunlarla kimse ilgilenmiyor. Bu insanlar,
bizim bu müteşebbislerimiz, yurt dışında iş alarak, taahhüt hizmetleri
yaparak... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 2 dakika
içerisinde toparlar mısınız. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan. ... Türkiye'deki işsiz
milyonlardan bir kısmına iş veriyor, Türkiye'ye döviz getiriyor, Türkiye'nin
bayrağını taşıyorlar ve bunların, bölgemizdeki istikrarsızlıktan doğan
sorunları var; alacak sorunları var. Bunlar, kapkaççı değil; Türkiye'nin, en
seçkin ve deneyimli yöneticileri bu sistemin içerisinde ve bakıyorsunuz, önemli
alacak ilişkilerinde sıkıntılar yaşıyorlar. Eximbank, bunların hamisi
olmak, bunların, yurtdışı taahhüt sektörünün, açık ve net şekilde arkasında
durmak zorunda. Bunların, bu değerli kuruluşların, alacak ilişkilerinden doğan
sorunlarını, bir yerde, ülke riski kapsamında tanımlamak zorundayız. Devletin
varlığı, millî bilinci, böylesine elit bir kesime destek verilmesini
gerektirir. Bunu, ısrarlarımıza rağmen, burada, ortaya koyamadık. Son bir nokta: Az önce de
işaret ettim; çeşitli şekillerde Hazine alacağına dönüşmüş, Hazinenin tahsil
etmesi gereken 7,2 katrilyon liralık alacağın tahsili için bir uzlaşma sistemi
getiriliyor; vergideki uzlaşmaya benzer bir rakam. Düşünün ki, üç değerli arkadaşımız,
Hazinede oturup, 7,2 katrilyonluk bir rakam üzerinde pazarlık edecek,
uzlaşacak. Herhalde, Türk malî tarihinde emsali olmayan bir rakam, bu rakam.
Bunları, daha ciddî ilkelerle, daha ciddî ölçülerle tartışmamız gerekirdi, eğer
işin disipline edilmesi gerektiğine inanıyorsak, eğer işe profesyonel olarak
yaklaşıyorsak. Tasarı, bu konuda bir tanım getiriyor. Bu tanımın işlerliği var
mı; bana göre yok. Bu nedenle, bu eksikliğe de burada işaret etmiş oldum. Değerli arkadaşlarım,
konuşmamı şu sözlerle bağlamak istiyorum... (Mikrofon otamatik cihaz
tarafından kapatıldı) KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Bir cümle ifade edebilir miyim Sayın Başkan? BAŞKAN - Sayın Kabataş,
sizin nezaketinizi ve kibarlığınızı biliyorum; ama, ben, süreyi uzatmıyorum. KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Peki... Teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim, sağ olun. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT
AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetimi Yasa Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten, Türkiye'nin en
önemli yasasını görüşüyoruz, Türkiye'nin en önemli kriz alanıyla ilgili bir
yasayı görüşüyoruz. Gerçekten, Türk kamu malî yönetimine baktığımızda, 1980
sonrası sık sık bunalıma girdiğini, krizlere girdiğini ve her kriz sonrasında
istikrar paketlerinin gündeme geldiğini ve istikrar paketlerinde de, hep,
uluslararası kurum ve kuruluşların bir bakıma yönlendirici olduğunu ve bu
paketlerin finansmanı açısından da hep dış kaynaklara başvurulduğunu hepimiz
biliyoruz. Daha çok içsel politikalar belirleme yerine, dışsal, dışarıdan
getirilen öneriler vasıtasıyla Türkiye ekonomisinin yönlendirilmekte olduğunu,
yönlendirilmeye çalışıldığını hepimiz biliyoruz. Arzulanan siyasî
iktidarın Türkiye'de bir türlü sağlanamaması, ülke iç dinamizmine ve
kaynaklarına yeterince yer verilmemesi ve dolayısıyla, kolay yoldan günü
kurtarmaya yönelik, bilhassa borçlanmaya yönelik yolların izlenmesi ve
enflasyon ortamında çok ağır faizlerle borçlanılması, Türkiye'deki enflasyonun
da iki haneli, zaman zaman üç haneli şekilde seyretmesi sonucunu doğurduğunu
hepimiz biliyoruz. Bunun yanı sıra, gerçekten, Türkiye'de gayri safî millî
hâsıla rakamlarını aşan iç ve dışborç stokunun ortada olduğunu, borçların
döndürülmesi konusunda çok büyük sıkıntıların olduğunu, yine, hepimiz biliyoruz.
Cumhuriyet dönemi boyuncu
izlenen borçlanma politikalarında, maalesef, köklü ve kalıcı bir borçlanma
yasası Türkiye'de olmadığı için, sürekli enflasyon ortamında, borç ertelemeleri
de dahil olmak suretiyle, alelusul bir borçlanma yöntemi izlendiğini ve çoğu
kamu kurumları arasında borçlanma açısından bir bağlantının kurulmadığını,
dolayısıyla, borçlanma sonucunda borçlanmayla ilgili kayıtların tutulmadığını
ve bütçeleştirilmediğini, dolayısıyla, Türkiye'deki pek çok bütçe rakamının,
böylece, gerçekdışı olduğunu da açıkça bu arada ifade etmemiz gerekiyor. Türkiye'de borçlanma
politikasında 1980 sonrası bir değişim yaşanıyor. 1986'da nakit yönetimi ve
borç yönetimi Maliye Bakanlığından alınmak suretiyle Hazine Müsteşarlığına
veriliyor ve 1986'dan itibaren, artık, borçlanma hâsılatları bütçenin (B)
cetvelinde görülmüyor. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine, ne şekilde
borçlanma yapıldığı ve ne miktarda borçlanma yapıldığı konusunda bilgilerin de
sağlıklı bir şekilde bu tarihten itibaren yansımadığını görüyoruz. Bütçe kanunlarında
borçlanmayla ilgili olarak bir hüküm yer alıyordu geçmişte. Oluşacak bütçe
açığının net borçlanma hâsılatıyla karşılanacağı ifade ediliyordu ve böylece
genel bir borçlanma yetkisi veriyordu; ama, bu yetkinin, maalesef, bütçe
açıkları sağlıklı olmadığı için yerinde kullanılmadığını yıllarca gördük.
Kısacası, Meclisin iradesi, bu konuda, tek bir maddede, bütçe kanununa konulan
bir maddede tecelli ediyordu ve bütçe kanununa konulan bir maddeyle,
Türkiye'deki, devletin gelirlerinin birkaç katına varan bir fon da ilgili Bakan
tarafından yönetilmekteydi. Şimdi, yeni bir borçlanma
yasası var önümüzde; dolayısıyla, Türkiye'de, geçmişten beri keyfî olarak
sürdürülen borçlanma anlayışının artık keyfî olarak sürdürülemeyeceği de
açıktır. Dolayısıyla, bu borçlanma yasasında önemli adımlar atılmıştır. Bu
borçlanma yasasıyla, gerçekten, bir bakıma geçmişteki pek çok olumsuzluklar da
ortadan kalkabilecektir. Genel olarak bu borçlanma yasasının olumlu bir gelişme
olduğunu da ifade etmemiz gerekiyor. Türkiye'ye baktığımızda,
kökleri itibariyle, dünyada en acı borç deneyimine sahip olan ülke olduğunu
görüyoruz. Osmanlı döneminde, 1854 yılında başlamış, 1954 yılında sona
erdirilmiş olan 100 yıllık bir acı borç deneyimi var. Tabiî, bu borç
deneyiminden, maalesef Türkiye Cumhuriyetinin yeterince ders alamadığını
görüyoruz. Ders alamadığı için, gerçekten, Düyunu Umumiye İdaresinin kurulduğu
şartlara benzer şartların da Türkiye'de ortada olduğunu, gerçekten Düyunu
Umumiye, yani, yabancıların tesis ettiği bir idare çerçevesinde Türkiye'nin
kaynaklarının bu şekilde yönetildiği bir dönem ile cumhuriyet dönemindeki şu
dönem arasında, uluslararası kuruluşları, IMF ve Dünya Bankasını dikkate
aldığımızda, çok büyük benzerlikler ve yönlendirmeler olduğunu da, maalesef
açıkça görebiliyoruz. Şimdi, bakıyoruz,
borçlar, yeni bir borçla ödeniyor. Yüksek faizler hâlâ devam ediyor.
Borçlanmada ortaya çıkan yüksek faizler, yıllardır ödenen yüzde 40, yüzde
50'lere ulaşan faiz oranları, Türkiye'de gelir ve servet dağılımını ciddî
anlamda değiştirmiş durumda. Son on yılda, gerçekten, Türkiye'de, fakir ile
zengin arasında büyük bir uçurum ortaya çıkmış durumda. Devletin ödemiş olduğu
faizler, maalesef bir avuç azınlığın kasasına girmek suretiyle Türkiye'deki
sanayi mülkiyetinde ciddî anlamda bir temerküzleşme de ortaya çıkmış durumda.
Tabiî, uluslararası kurumlar karşısındaki durumumuz da iç açıcı görünmüyor;
çünkü, borç alan emir alır kuralı çerçevesinde uluslararası kurumlar karşısında
ve dünyadaki gelişen ülkeler karşısında, maalesef borçlanma açısından pek
pazarlık gücümüzün olmadığını da açıkça görüyoruz. Bugün, kamu net borç
stokuna baktığımızda, tablo hiç de iç açıcı değil. 57 nci hükümetin iş başına
geldiğinden bugüne kadar kamu net borç stokunda ciddî anlamda artışların
olduğunu görüyoruz. Örneğin, 1999 yılında gayri safî millî hâsılanın yüzde
58,4'ü olan kamu net borç stokunun 2001'in son çeyreğinde yüzde 89,2 olduğunu;
ama, bugünkü durumda da yüzde 90'ları aştığını görüyoruz. Tabiî, bu, çok ciddî
bir rakamdır. 2001 yılı için Türkiye kamu net borç stokunu, hükümet, daha önce
yüzde 84 olarak öngörmüştü; ama, maalesef, bu, yüzde 90'ları aşmış durumda.
2002 yılı için de yüzde 78'lik hedef koymuştu; bu hedefi de revize etti ve şu
anda, kamu net borç stokunun 2002 yılı için gayri safî millî hâsılanın yüzde
81'ine düşürüleceği; 2004'te yüzde 69,4'üne düşürüleceği öngörülmektedir.
Tabiî, bu rakamlara baktığımızda, maalesef, Türkiye'nin, Maastricht
kriterlerine, ta 2009, 2010 yılında ancak ulaşabileceği şeklinde bir sonuç
çıkarmak mümkündür. Tabiî, buradaki, gayri safî millî hâsıla içindeki bu
borçlanma, net borçlanma payının düşürülebilmesi için, Türkiye'de faizlerde
ciddî anlamda azalma olması lazım; özelleştirme gelirlerinde ciddî bir artış
olması lazım; senyoraj gelirlerinde ciddî bir artış olması lazım. Diğer taraftan yüzde
4'lük bir büyüme hedefi konulmuştu; ama, bu hedefin de, maalesef, tekrar revize
edilmek suretiyle yüzde 3'e düşürüldüğünü ve yılın ilk çeyreğinde de, maalesef,
ekonominin ciddî anlamda bir büyümeye geçemediğini, dolayısıyla, borçlanma
açısından bir kriz alanının hâlâ devam ettiğini de, bu arada açıkça görüyoruz. Hükümet, hâlâ,
Washington'dan "ekonomi iyileşiyor" demeçleriyle işi idare etmeye
çalışmaktadır. 2002 yılının ilk çeyreği kaybedilmiştir, ikinci çeyreği de
maalesef kaybedilmek üzeredir. Hükümetin projeksiyonları, maalesef, Maastricht
kriterlerinden oldukça uzak olan projeksiyonlardır. Türkiye, bugün için, hem
uluslararası piyasalarda hem de içpiyasalarda borçların döndürülemeyeceği
konusunda ciddî bir sorgulama altındadır. Bu konuda, hükümet, bir bakıma, işin
çok daha olumlu seyrettiği noktasında birtakım mesajlar veriyorsa da, işin
böyle olmadığı açıktır. İçborç stokuna
baktığımızda, Aralık 1999'da gayri safî millî hâsılanın yüzde 29,3'ü olan
içborç stokunun, Aralık 2001'de yüzde 53,3'e yükseldiğini görüyoruz; yani, çok
ciddî bir artış var. Tabiî, bu artış, sadece 57 nci hükümete çıkarılacak bir
artış değildir, 56 ncı hükümetin sorumluluğu da vardır, 55 inci hükümetin
sorumluluğu da vardır. Şu anda, mevcut faturaya baktığımızda, 122 katrilyonluk
içborç stokuna baktığımızda, tabiî, bunun oluşumunda ciddî anlamda kamu
bankalarının görev zararları vardır; diğer taraftan, fon bankalarına ödenen
kısımlar da söz konusudur. 57 nci hükümetin kamu
bankaları ve fon bankalarını kurtarma ve hazine kasasında olmayan 60 katrilyonu
bankacılık sektörüne kâğıt üzerinde aktarma operasyonu, maalesef, Hazineyi
nefes alamaz hale getirmiştir. Yazılan kâğıtların önemli bir kısmı kenara konulmuş,
Merkez Bankası kaynağı kullanılmıştır. Kamu bankaları ve fon bankalarının
likidite sorunları Merkez Bankasına, istihdam sorunları diğer kamu bankalarına,
borç da Hazineye aktarılmıştır. Bu şekilde krizin ortadan kaldırıldığı
öngörülmektedir. Hükümetin, büyük bir aldatmacayla, kâğıt oyunlarıyla,
kamuoyunu, maalesef, bugüne kadar aldatmış olduğunu açıkça ifade etmemiz
gerekir. Hazinenin kamu ve fon
bankalarına verdiği değişken faizli tahvillerin, Hazinenin borçlanma yükünü ve
maliyetini daha da yükseltmiş olduğunu görüyoruz. Böylece, bankalar, değişken
faizli senetlerden elde ettikleri faiz gelirleriyle, yüksek faizli gecelik
borçlanma ihtiyaçlarını azaltmışlardır. Borç stokundaki önemli artışlar,
borç-faiz kısır döngüsü, içborç yönetimini gittikçe zorlaştırmaktadır. Haziran
2000'de takas işlemine başvurulmuştur; diğer bir ifadeyle, borçlar
ertelenmiştir; ancak, sonuçta, gerçekten, çok ciddî bir tabloyla karşı
karşıyayız. Takas öncesi, dövize
endeksli ve döviz cinsinden yüzde 3'lük borçlanma yapısı, borçların bileşimi,
Aralık 2000'deki yüzde 3'lük borç bileşimi, maalesef, Aralık 2001'de dövize
endeksli ve döviz cinsinden yüzde 43,5'e çıkmıştır. Yine, Aralık 2000'de yüzde
13 olan değişken faizli borç da Aralık 2001'de maalesef yüzde 60'a yükselmiş
bulunmaktadır. Kazanan taraf hep bankalar olmuştur, kaybeden taraf ise ülkemiz
olmuştur, halkımız olmuştur. Takasla, hazinenin, 8 milyar dolarlık içborç vade
yapısını uzatmak suretiyle hazine geçici olarak rahatlamış, diğer taraftan
bankalar, kur riskini Hazine üzerinden ödemek suretiyle büyük avantajlar elde
etmiştir. Şunun açıkça bilinmesi
lazım: Hükümetin hedefi, döviz cinsinden borçları sürekli artırarak ülkenin
geleceğini ipotek altına almaktır. Sayın Derviş, bu misyonu IMF ve Dünya
Bankası desteğiyle gerçekleştirmektedir; hükümet de bu misyonu onaylamaktadır.
Hükümet, sadece takasla yetinmemiş, bu arada, 31 Aralık 2004'e kadar faiz
gelirlerinin başlangıç itibariyle 50 milyar lirasının, her yıl yeniden
değerleme oranında artırılmak suretiyle vergiden istisna tutulacağı konusunda
bir yasa da çıkarmıştır. Faiz gelirlerinin vergiden istisna edileceği sözü,
maalesef, yasa çıkarılmadan önce kamuoyuna açıklanmıştır; bu açıklama, Meclis
iradesinin hiçe sayılması anlamında bir uygulamadır. Kısacası, 2001 itibariyle
ortalama vadeye baktığımızda 4-6 ay, yıllık bileşik faize baktığımızda yüzde
103 olduğu düşünülürse 2001 yılı ortalaması daha yüksektir. -borçlanma
maliyetleri açısından ciddî risklerin devam etmekte olduğunu açıkça ifade
edebiliriz. Hazine, 2001 yılında brüt 48,7 katrilyonluk iç borçlanma yapmıştır,
net borçlanma hâsılatı yüzde 38 katrilyon olmuştur, ağırlıklı vade ortalaması
144 gün ve faiz de yüzde 99,8 olmuştur. Şimdi, 2002 yılında büyük bir faturayla
karşı karşıyayız. 2002 yılında 114 katrilyonluk bir borç servisinin
gerçekleşmesi gerekiyor; 98 katrilyonluk içborç, 16 katrilyonluk da dışborcun
gerçekleşmesi gerekiyor. Hükümet, içborçların
döndürülmesi için IMF kaynaklarına başvurmaktadır. IMF kaynakları, içborçların
döndürülmesi için kullanılmaktadır. En son 7 Şubat 2002'de Hazine hesaplarına
giren, IMF'nin vermiş olduğu 9,1 milyar dolarlık kredi, kısa zamanda
buharlaşmıştır; 3,7 milyar doları Merkez Bankası portföyündeki tahvillerin
erken itfası için, 3,5 milyar doları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki
tahvillerin erken itfası için, 1,9 milyar doları da bütçe finansmanı için
kullanılmaktadır. Bir taraftan dışborç
artmaktadır, alınan dışborçlarla içborç çevrilmeye çalışılmaktadır. Ortada,
üretemeyen, satamayan, kazanamayan bir ekonomi vardır; sanayi üretimindeki gerileme
hâlâ devam etmektedir; reel sektöre yönelik politikalar, maalesef sonuçsuz
kalmıştır, reel sektörü kurtarıcı politikalar, maalesef yeterince dizayn
edilememiştir; ihracattaki tıkanıklık hâlâ devam etmektedir; büyümedeki
olumsuzluğun da devam ettiği bir ortamda, gerçekten borç batağından kurtulmak
mümkün değildir. IMF ne kadar kaynak
verirse versin, borçların çevrilemeyeceği ve bir taraftan içborçlar
çevrilirken, diğer taraftan da dışborç şeklinde çok ciddî rakamlarla karşı
karşıya kalacağımız, dışborçları çeviremeyeceğimiz, uluslararası kuruluşlar ve
gelişmiş ülkeler karşısında, tavize dayalı olarak, ülkenin pek çok
kaynaklarını, maalesef, ülke menfaatlarına aykırı olarak aktaracağımız
ortadadır. 57 nci hükümet, kamu
hizmetlerinin finansmanı için sağlıklı finansman yöntemlerini maalesef
kullanamamıştır, kuramamıştır. Tamamıyla, Türkiye'nin idaresi, IMF ve Dünya
Bankasının aktardığı kaynaklar ve onların tespit ettiği makroekonomik
göstergeler çerçevesinde yürütülmektedir --hepimizin bildiği gibi, göstergelerin
tespiti de o kuruluşlara aittir- yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
çıkarılacak yasalar da, bir bakıma o kuruluşların öngördüğü yasalardır. Bugün dışborçla
baktığımızda, maalesef, 2000 yılı son çeyreğinde, 118 milyar dolar bir
faturayla karşı karşıyayız. Bu rakamın, maalesef, 57 nci hükümet döneminde,
başından beri, sürekli olarak artırıldığını görüyoruz. 1999'da dışborcun gayri
safî millî hâsılaya oranı yüzde 55'ken, 2001 yılında, bu yüzde 79'a çıkmış
olduğunu görüyoruz. Tabiî, dışborçların çevrilebilmesi açısından, ihracat
gelirlerinin yerinde olması lazım, döviz gelirlerimizin yerinde olması lazım,
dış âlemden gelen gelirlerin önplanda olması lazım; ama, maalesef, ihracat
gelirlerine oranladığımızda, yine, dışborç servisinin gayri safî millî hâsılaya
oranına baktığımızda -yine 57 nci hükümet döneminde- hiç iç açıcı bir tablonun
olmadığını da açıkça görüyoruz. Dışborç servisleri faiz anapara ödemelerinin
gayri safî millî hâsılaya oranının, 1999'da yüzde 9,9 iken, 2001 yılında yüzde
14,5'e yükselmiş olduğu, apaçık bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Tabiî, borçlanmada,
maalesef, şu anda devlet gelirleri, devletin vergi gelirleri, borçlanma
faizlerine yetmediği gibi, devletin diğer gelir kaynakları da borçlanma
faizlerine aktarılmaktadır. Hepinizin bildiği gibi, 2001 yılında, vergi
gelirleri borçlanma faizlerine yetmemiştir; vergi gelirlerinin yüzde 109'u
nispetinde bir faiz gideri ortaya çıkmıştır. Tabiî, 1999'daki oran yüzde 75
idi, 2001'de yüzde 108'e çıktı; ama, şu andaki mevcut ekonomik performansa
bakıldığında, bu rakamın, 2002 yılında da daha geride olamayacağı açıktır.
Hükümetin bu hedefleri gerçekleştiremeyeceği de apaçık olarak ortada
görünmektedir. Tabiî, Türkiye'de,
bütçeden ödenen faizler nedeniyle, yanlış borçlanma politikaları sonucunda,
gelir ve servet dağılımı ciddî anlamda değişti. Gelir ve servet dağılımı o
şekilde değişti ki, örneğin, 1995-1999 döneminde, bütçeden ödenen toplam borç
faizi 92 milyar dolar oldu. Bunun 82 milyar doları, sadece bankacılık kesiminin
talep ettiği kâğıtlar karşılığında ödenen faiz oldu. 2000-2002 yılları dönemine
baktığımızda, bütçeden ödenen faiz miktarı, son üç yılda, maalesef 90 milyar
dolar civarındadır; 90 milyar doların da yüzde 80-85'i bankacılık kesimi
kanalıyla ödenen faizlerdir. Dolayısıyla, Türkiye'de gelir ve servet
dağılımının ciddî anlamda değişmesinde, bu yanlış borçlanma politikası ve
karşılığında ödenen faizler etken oldu. Bugün, artık, verdiği vergilerin
faizlere gideceği endişesiyle, vatandaşımızın vergi bilinci ve vergi gayreti de
kaybolmuş durumdadır. Nasıl olsa, verdiğim vergiler faize gidiyor, kamu hizmeti
şeklinde karşıma gelmiyor diye, bu noktada, vatandaş tarafından, hükümete karşı
ciddî bir güvensizlik devam etmektedir. Hükümetin beceriksiz politikaları
sonucunda, maalesef, bu güvensizliğin her geçen gün daha derinleştiğini, güven
yenilemesi konusunda da, 57 nci hükümetin, maalesef, şu ana kadar ciddî bir
adım atmadığını, ekonomik göstergelerin sürekli olarak tersine gitmesine
rağmen, hâlâ uluslararası alandan kaynak aktarmak suretiyle Türkiye'yi idare
ettiğini iddia etmekte olan bir hükümetle karşı karşıyayız. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Açba, 2
dakika içerisinde toparlar mısınız efendim. SAİT AÇBA (Devamla) -
Peki, teşekkür ediyorum. Türkiye'de, borçlanma
politikaları, cumhuriyet döneminde, maalesef hep olumsuz olarak seyretmiştir.
Tabiî, bunu, sadece borçlanma yasasına bağlamak mümkün değildir. Borçlanma
yasası da önemlidir; ama, borçlanma yasası dışında, ülkeyi yöneten iktidarların,
maalesef, bu konuda iyi niyetli bir yönetim sergilemediğini de açıkça ifade
edebiliriz. Bilhassa, Türkiye'de dışproje kredileri kullanımlarına
baktığımızda, âdeta dışproje mezarlığı haline gelmiş olan bir ülke
konumundayız. Son on yıla baktığımızda, 382 civarında dışproje kredisi, 16
milyarlık bir kaynak alındığını; ama, kullanımlarına bakıldığında, maalesef
bunların yerinde kullanılmadığını, önceliklerin dikkate alınmadığını açıkça
görüyoruz. Sadece kullanılmasıyla ilgili sorunlar değil, bunun dışında, yine,
dışproje kredilerinin -diğer alanlarda da olduğu gibi- bütçeleştirilmesi
konusunda da büyük sorunların olduğunu, bütçeleştirilmediğini, dolayısıyla,
bütçe açıklarının kayıtdışı işlemler nedeniyle her geçen yıl yapılan bütçelerde
yanlış olarak tespit edildiğini, Parlamentonun vermiş olduğu borçlanma
yetkisinin de yerinde olmadığını, bu arada yine açıkça ifade etmemiz gerekir.
Tabiî, bu yasadaki düzenlemeler, bir bakıma bu bütçeleştirme, kayıtla ilgili
hususlarda önemli yenilikleri içermektedir. Öyle zannediyorum, geçmişteki bu
keyfî uygulamalar da, bir bakıma bu yasal düzenlemeler çerçevesinde ortadan
kaldırılmış olacaktır. Ama, tabiî, yine, garantili kredilerle ilgili olarak,
diğer bazı alanlarla ilgili olarak söylenebilecek hususlar noktasında, vaktim
de kalmadığı için, o konuları belki maddelerde söyleme fırsatını elde edeceğiz.
Bu vesileyle, yasanın
hayırlı olmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Açba. Saadet Partisi Grubu adına,
Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan Buyurun Sayın Candan. (SP
sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA VEYSEL
CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan 833 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Saadet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım,
Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Hükümetin son bir yıldır
uyguladığı ekonomik programda ciddî anlamda zıtlıklar ve karışıklıklar var.
Hükümetin kafasının ekonomide karışık olduğunu söylemek mümkündür. Hükümet
üyeleri arasında da çoksesli bir koro var; Başbakan ayrı, bakanlar birbirlerine
karşı ayrı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Özellikle, Sayın Başbakanın
"IMF'nin kucağına oturduk, bizden yatırım, istihdam beklemeyin"
açıklamalarına karşı, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ekonomide ülkeyi İMF'nin
kucağına tam oturtmaya devam ediyor. Ayrıca, yine, Başbakan, açıklamalarında
"özerkleşmede ipin ucunu kaçırdık, hükümetin etki alanı azaldı"
derken, Sayın Derviş arka arkaya üst kurullar oluşturmaktadır. Yine, bugün saat 14.00'te
Sayın Başbakan,"ihracat için doları yüksek tutmamanın doğru olacağını
söylerken, Sayın Derviş dolara müdahale edilebileceğini söylemektedir. Değerli arkadaşlar, bir
bilgi notu olarak arz etmek istiyorum: Bugün görüştüğümüz bu tasarı, yani,
IMF'ye verilen mektup doğrultusunda, 27 Mart 2002'de görüştüğümüz bu kamu
finansmanı tasarısı çıkarıldığı zaman, IMF yetkilileri 1 Nisanda toplanacaklar
ve 1 400 000 000 dolarlık bir kredinin önünü açacaklar; daha sonra -bu krediyi
de üç dilim halinde- verecekler işçiler ve memurlar çıkarıldıktan sonra da
ikinci kredi limitleri verilecek. Bu tasarının tarihine baktığımız zaman,
artık, IMF'yle santim santim, saat saat nasıl pazarlıklar yapıldığı
gözlenmektedir. Şimdi, bu tasarıya
geldiğimiz zaman; bu hükümetin kamu harcamaları gelirlerinden fazla olduğu
için, açık vermektedir; yani, daha çok harcıyor, daha az gelir topluyor. Tabiî,
nereden açık verdiğine baktığımız zaman, israf ve yolsuzluklar had safhada.
Bunu kapatmak için hükümet birkaç argüman kullanıyor; bunlardan bir tanesi
içborçlanma, bir tanesi dışborçlar, bir de vergi... Aslında, bu hükümetin
yanlışı ve beceriksizliği, aynı yolda, yanlış olmasına rağmen, ısrar etmesidir;
yani, bir yerde yolsuzluğun üstünü örterken, israf artarken, Sayın Kemal
Derviş'in hükümette yer aldığından bu tarafa üretim sektörüyle ilgili tek bir işlem
yapılmamıştır; yani, üretim sektörü devamlı dışlanmıştır. Değerli arkadaşlar,
verilen rakamlara baktığımızda, iç ve dışborç toplamının 212 000 000 000
dolarla 230 000 000 000 dolar arasında olduğu söyleniyor. Bu faizleri
çevirebilmek için hükümetin çok uyguladığı bir metot, vergi koymak, vergi
oranlarını artırmak, yeni yeni vergiler çıkarmak. Millet, bugün itibariyle 29
çeşit vergi ödüyor, 221 çeşit işlem yaptırıyor, bu işlemleri yaptırmak için 72
gün kuyrukta bekliyor, 150 000 vergi mükellefi yargıya intikal etmiş, 113 defa
vergi yasasını değiştirmişiz ve, sadece bu hükümet, 10 civarında değişiklik
yapmış; yani, bu hükümet, vergiyi öldürücü bir silah olarak kullanmaya devam
ediyor. Şimdi, tasarının amacına
bakalım. Deniliyor ki: "Biz, borçların miktarını, maliyetini tespit
edemedik, bunları tespit edip, kontrol etmek istiyoruz. İkinci olarak da, borç
yönetiminde hukukî altyapı boşlukları var, bunları doldurmaya çalışıyoruz."
Peki, mevcut yasada nasıl yapılıyordu; dışborçlar, 244 sayılı Kanunla, diğer
borçlar ise, yıllık bütçe kanunu hükümlerine göre -4059 sayılı Kanuna göre-
Hazine Müsteşarlığınca yürütülüyordu. Şimdi, burada, gerekçede
deniliyor ki: "her iki kanun kendi içerisinde farklı usul ve esaslar
öngörmektedir, bu durum, ülkemizin borçlanma yönetimini takip etmek için bir
dezavantaj oluşturmaktadır. Bunun için, borç yönetimi zorlaşmıştır; özetle, mevzuat
karmaşası var, hukukî altyapı eksik." Peki, bir de madalyonun
diğer tarafına bakalım. Hakikaten, şimdi, önümüze iki tane önemli soru çıkıyor.
İçerisinde bulunduğumuz ekonomik kriz, aşırı borçlanma, hukukî altyapı
eksikliğinden mi meydana geliyor? Cevap; hayır... İkinci soru: Bu tasarı, iç ve
dış borç yönetiminde sorunları çözebilir mi? Çözmez. Değerli arkadaşlar,
şimdi, tasarıdaki eksik ve yanlışlar üzerinde durmak istiyorum. Bir kere,
sistematik ve stratejik bir yapı yok, belirsizlikler çok. Tasarıda -sorumlu
kim, nereye kadar sorumlu olacak- sorumluluk konusunda açık ve net bilgiler
yok, bunlar, birtakım yönetmeliklerle doldurulacak. Diğer bir konu, aslında,
bütçe dışı borçlanma yetkisi olmamalı, bize göre, Maliye ve Hazine yönetimi
mutlaka birleştirilmelidir. Değerli arkadaşlar, bir
bakan sorumlu olacak; hükümet milyar dolar borçlanacak ve Plan ve Bütçe
Komisyonuna gelecek, sadece bilgi notu verecek. Hayır, hükümet, yaptığı bütün
iç ve dış borçlarla ilgili olarak Parlamentoya hesap vermek mecburiyetindedir;
ama, bu tasarı, sadece bilgi notundan bahsetmektedir. Değerli arkadaşlar,
şimdi, şu anda, borç yönetimimiz ve devlet borçları saymanlığı ve Hazine
saymanlıkları tarafından yönetilmektedir. Halbuki, bize göre, müsteşarlık
bünyesinde borç yönetim birimi yasalarla oluşturulmalıdır ve yetki ve
sorumluluklar net belirlenmelidir. Değerli arkadaşlar,
ikinci önemli konu: Geri ödenmeyen Hazine garantileriyle ilgili Merkez Bankası
risk hesabı oluşturuluyor. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuyla ilgili; yani,
batık bankalarla, yani hortumlarla ilgili olarak 25 katrilyon ve çalışanlardan,
işçi ve memurlardan toplanan zorunlu tasarruflar da 9 katrilyon olmak üzere
yaklaşık 34 katrilyon Merkez Bankası hesabında gösteriliyor. Bu durumda Merkez
Bankası hesabı kırmızı bakiye vermektedir, bu da Hazineyle ilişkilerini bozar.
Ayrıca, bunun da sorunu çözmediği ve eskisinde olduğu gibi bırakıldığı anlamına
gelir. Değerli arkadaşlar, bize
göre, devletin vurgun ve soygun talanına sebep olan ve çok önemli gördüğümüz
bir konu üzerinde durmak istiyorum. Kamu projeleri dış finansmanında yaşanan
kayıplarla ilgili bir düzenleme yok; Sayın Bakan çıkıp burada bunu cevaplamalıdır. Değerli arkadaşlar, olay
şu: Bir yatırımcı dışarıdan bir sermaye bulup getiriyor ve bu sermayeye Hazine
garanti veriyor ve o garantiye dayanarak, bir kamu projesini, diyelim ki, bir
enerji santralı, bir baraj inşaatı, kamuya ait bir inşaat yapıyla ilgili -bakın
bunun altını çiziyorum- 100 000 000 dolarlık bir kamu yatırımını ihaleye
çıkmadan verme yetkisini Bakanlar Kurulu almış. Bu ne demektir; o zaman, siz,
İhale Kanununu niye getirip çıkardınız; bu durumda yarım kalan kaç yatırım var?
Bunların hesabını burada vereceksiniz. Biz araştırırsak, o projeleri getirir
burada tek tek sayarız. Onun için, mutlaka, eğer Hazine garanti veriyorsa
parayı Hazine alsın, o zaman yatırımını Hazine yapsın. Zaten, garanti verdiğine
göre mesele yok ve mutlaka bu yatırımın da ihaleyle yapılması lazım. Düşünün
ki, 100 000 000 dolarlık bir ihalede yüzde 20 indirim 20 000 000 dolar yapar;
çok büyük rakamlarla oynuyoruz. Bu düzenleme yapılmazsa, bu tasarı metninin
tamamı şaibeden kurtulamaz değerli arkadaşlarım. Şimdi, ayrı bir konu;
Hazine, garantileri vermiş; şimdiye kadar alınamayan garanti 7,2 katrilyon ve
bu rakam, artarak devam ediyor. Şimdi, bunun hesabını kim verecek; hangi
siyasetçi hangi yargı önünde?.. Bu batık kredi anlamında, artarak da devam
ettiğine göre... Şimdi, burada bir uzlaşma
modeli geliyor, bunun pratikte bir faydası yok. Peki, bu uzlaşma modeliyle
ilgili olarak sizin buraya birtakım yaptırımlar getirmeniz lazım. O yaptırımlar
nedir? Hazine garantisi alıp ödemeyenlere ihale yasağı getireceksiniz. Siz,
bunu, yönetmelik... Üç bürokrat, oturacak, 7,2 katrilyon, 10 katrilyon lira
devletin parasını tasarruf edecekse, bu yanlıştır. O zaman, bu Parlamento ne
işe yarar? Onun için, mutlaka ve mutlaka, iç ve dış borçlara Hazine
garantileri, mutlaka, Parlamento tarafından denetlenmelidir arkadaşlarım. Şimdi, acaba, Türkiye
daha fazla borçlanabilir mi? Bu soruyu bir cevaplandıralım; yani, şu anda
geldiğimiz iç ve dış borçlar itibariyle, biz, daha fazla borçlanabilir miyiz? Değerli arkadaşlar, Dünya
Bankası Türkiye Direktörü 7.3.2002'de, yani, bundan 15-20 gün önce bir açıklama
yapıyor. Bakın arkadaşlarım, altını çizerek burada aynen okuyorum:
"Türkiye'nin daha fazla borçlanma imkânı yoktur. Büyümek ve enflasyonu
düşürmek istiyorsanız, borç dışı yabancı kaynak bulmak
mecburiyetindesiniz." Bunu kim söylüyor; Dünya Bankası yetkilileri
söylüyor. Peki, bu stand-by
anlaşmalarıyla ilgili olarak -bu hükümetin hep böyle, her gün ısıtıp ısıtıp
gündeme getirdiği stand-by anlaşmalarıyla ilgili olarak- bizim bürokratlar ne
diyor; bu hükümetin Maliye Bakanlığı bürokratları ne diyor bakın. Maliye
Bakanlığı Teftiş Kurulu bir rapor hazırlıyor. Raporun tamamı 150 sayfa;
içindeki çok enteresan bir cümleden bahsedeceğim. Maliye Bakanlığı, bu
hükümetin Maliye Bakanlığı bürokratları diyor ki "IMF raporu, yanlış ve
eksik teşhis ve reçeteler üzerine kurulmuştur." Bakın, IMF, yanlış ve
eksik teşhis ve reçeteler üzerine kurulu raporunun devamını okuduğunuz zaman şu
çıkıyor: Yaptığınız stand-by anlaşmalarını yırtıp, çöpe atmak
mecburiyetindesiniz. Ulusal Programla ilgili de birkaç cümlesi var, çok
enteresandır; bu Parlamentoda o program da müzakere edilmedi; üç genel başkan
oturdular, Ulusal Programdan bahsettiler. Bakın, bürokratlar, uzmanlar ne
diyor: "İdarî yapımızla ilgili uyumlu olmayan taahhütlerde bulunulmuş,
üzerinde ciddiyetle durulmalı." Yani "verdiğiniz taahhütlerin hiçbiri
doğru değildir, ciddî değildir, ülkenin yapısına uygun değildir" diyorlar. Tabiî, Sayın Derviş
bunları dinliyor, biraz sonra da burada cevap vereceklerdir. Göreve geldikten
altı ay sonra bir açıklama yaptılar ve "ben, Türkiye'nin şartlarını bu
kadar derin bilmiyordum" dediler. Peki, bir yıl sonra aynı cümleleri
tekrar eder ve bırakıp giderse, o zaman bu hükümeti oluşturan partilere şunu
sorarım; millete nasıl hesap vereceksiniz? Sayın Bakan "artık, benim
burada görevim bitti" dedi, basına da intikal etti- ANAP, MHP ve DSP
sıralarında oturan milletvekillerine, millete verdikleri sözleri burada
hatırlatmak isterim değerli arkadaşlarım. Değerli arkadaşlarım,
biraz önce ifade ettiğim ve bürokratlarımızın "yırtalım, çöpe atalım"
dediği stand-by anlaşmasının kamu borç yönetimi bölümünden üç bent okuyacağım,
lütfen dikkat edin: "1- 2002'de 2.5
milyar dolarlık uluslararası tahvil ihraç edilecek." Mecbur. Yani, para
satacaklara, tahvil alacaklara şimdiden tüyo veriliyor ve "bizi soymak
için hazırlıklı olun" deniliyor. "2- 2002 Ocak ayında
değişken faizli -mart ayında olduğumuza göre, zannediyorum bu başladı- kâğıt
ihracı uygulamaya konulacak." "3- Döviz endeksli
borçlanma kâğıdı ihracına devam edilecek." Yahu, allahaşkına, sizin
borçlanmadan başka hiçbir şeye aklınız ermez mi?! Bu ülkenin kaynaklarına
aklınız ermiyor mu?! Mesela, bor madenine, ileri teknolojiye, bilgisayar teknolojisine, teknoloji ithalatına,
özkaynaklarımıza, ormanlarımıza, insanımıza aklınız ermiyor mu? Tabiî, bir yılda
ermeyebilir. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu stand-by anlaşmasıyla ilgili olarak ticaret odalarımız ne diyor bir
bakalım. Ticaret odası başkanlarının bir açıklaması saatli maarif takvimi
gibi... Hani, saatli maarif takvimi, ezan saatlerini yazar, ne zaman karakış
gelecek, zemheri gelecek hepsini yazar, halkımız anlasın diye bunu böyle
söylüyorum, bu da aynı, IMF de aynı. Sayın Derviş'in de yapacağı bir şey yok,
bir kere ipin ucunu teslim etmişsiniz. Öncelikle hedef borç ödeme planı, diğer
parametreler bunun üzerinde. Yani, IMF diyor ki, evvela, benden aldığın parayı
öde de, ondan sonra istersen canın çıksın. Arkasından, borçlar, yeni alınan
borçla ödeniyor, Ticaret odası yetkilileri söylüyor. Bu işin sonu yok, borcu,
borçla ödeme dönemi bitmeli değerli arkadaşlar. Şimdi, Saadet Partisi olarak -burada, hem hükümete hem özel sektöre
tavsiyelerimiz var- çözüm önerilerimizi
takdim etmek istiyorum: Bir kere, 500 sanayi
kuruluşu faaliyetdışı kârdan vazgeçmeli. Devlete para satıp, oturduğu yerden
faiz geliri elde etmek yanlış. Hükümete tavsiyemiz; malî
piyasalar vergi cenneti olmaktan çıkarılmalıdır. Bakın, Sayın Derviş geldiniz,
burada, 111 milyar faiz geliri olanı vergidışı bıraktınız; ama, 160 000
000 asgarî ücretten 40 000 000 vergi alıyorsunuz!..
Eğer, böyle, ranta dayalı oluyorsa, bu ülkede kim üretim yapacak, söyler
misiniz? Gümrük birliği mutlaka
revize edilmeli. 70 000 000'luk pazar Avrupa'ya açık olamaz. Faizdışı... Faizdışı...
boyuna öyle diyorsunuz, faizdışı arttı, faizdışı arttı... İyi de, Arjantin'de
de faizdışı arttı, orada da enflasyon düştü; ama, işsizlik de arttı ve
borçlanmanın önüne Arjantin'de geçilemedi. Bakın, gittiğiniz yol
çıkmaz sokak, açık ve net söyleyeyim, bu işin sonu yok. Tekrar, bir kere daha
ümitlenmeyin, Afganistan olayı olmaz. Afganistan olayı oldu, para aldınız, Irak
olayını beklemeyin, bu çok yanlıştır, başkalarının ölümü üzerine ekonomi
düzenlenemez. Bir diğer konu borsa.
Reel ekonomiden beslenmiyor sizin borsanız; uyduruk bir borsa, uyduruk... Yeni
düzenleme yapmak gerekir borsacılıkta, tıpkı sabun köpüğü gibi şişiyor ve
boşalıyor. Bir bakıyorsunuz borsa 9 000, bir bakıyorsunuz 11 000... Bu, nerede,
ne oldu?! Şirketlerin malî bilançoları düzgün değil, sağlıklı değil. Bir diğer çok önemli konu
-Sayın Derviş, siz, bunu çok iyi bileceksiniz- spekülatif sermaye giriş ve
çıkışı denetlenmiyor bu ülkede. Birisi dolarını getiriyor TL'ye çeviriyor,
devlete üçer aylık para satıyor; dönerken, dolar bazında yüzde 40 para
götürüyor. Bankalar ile KOBİ'ler
arasındaki finans krizini çözün. Bakın, bu, reel sektörü çok sıkıntıya sokuyor.
"Yüzde 50 faizle verdim" deniliyor; faiz oranları değiştiğinde, üç ay
sonra "yüzde 1 000'e çıkardım" deniliyor; böyle şey olmaz. Vergi oranlarını,
mutlaka, tahsilatı hızlandıracak şekilde düzenleyin. Enerji fiyatlarını
indireceksiniz. Yapılan usulsüzlük ve yolsuzlukların faturasını millete
ödetemezsiniz. Kamuda, mutlaka, havuz
hesabı, tek hesap sistemi getirilerek, kamu parasının, hangi tarihte, nereden
nereye, hangi faizle gelip gittiğini mutlaka görmelisiniz. Bakınız, son olarak,
devletin iç ve dışborcunu; yani, 232 milyar doları masaya yatırın; ya
faizlerini ödeyin, anaparayı yirmi yıla, on yıla, uzatın; böyle bir pazarlık
formülü getirin veya anaparayı taksitlendirin, faizleri ödeyin. Bakın,
anlatmaya çalıştığım özellikle şu son madde çok önemlidir. Bütün bunları kim
yapacak, esas sorun burada. Peki, bu hükümet bunları yapabilir mi; bana göre,
yapamaz; yapsaydı, bugüne kadar ortaya bir performans koyardı; çünkü, benim
saymaya çalıştığım maddelerin hepsi, radikal, hemen alınması gereken
tedbirlerdir. Peki, şu soruyu sormak
lazım: Acaba, geçmişte bunlar oldu mu, yapılabildi mi; tabiî ki, yapıldı.
Bakın, yapıldığı dönemi söyleyeyim: 54 üncü Sayın Erbakan Hükümeti.dönemi.
Peki, bunu ben mi söylüyorum; yok, hayır, Sayın Derviş söylüyor. Bakın, Sayın
Derviş ne diyor: "Yaptığım incelemelerde, 1995-1997 dönemi, makroekonomik
dengeler ve rakamlar açısından son on yılın en iyi iki yılı" yani, Sayın
Erbakan Hükümetini söylüyor. AHMET SÜNNETÇİOĞLU
(Bursa) - Çağıralım da gelsin!.. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Herkes söylüyor, Erbakan'ı söylemeyen yok ki. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Ama, Sayın Derviş'in şahadeti daha önemlidir. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Yok, yok; halkın şahadeti daha önemlidir. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, hatırlanacağı üzere, 28 Şubatta, 54 üncü hükümet,
postmodern bir darbeyle yıkıldıktan sonra, banka hortumlamaları ve devlet
soygunları arttı. Hızlı soygunda milat, 28 Şubat 1997'dir; evet, o dönemde
başladı. Bazı basın patronları, emekli subaylar, sözde işadamları, bürokratlar,
vurgun, talan, soygun, hortum, banka içi boşaltmak suçundan yargılandılar;
bunlara, yurtdışına çıkma yasakları getirildi, hatta, bunların
yargılanmaları devam ediyor. Peki, Refahyol döneminin
Sağlık Bakanı ne diyor: "28 Şubatta 'hükümet devam ederse darbe olacak'
dediler..." Bakın, bakın, darbe olacak dediler. "Bizi, ite kaka
ayırdılar. Daha sonra yanlış yaptığımızı anladım. O dönemde, medyada, bazı
kesimlerin oluşturduğu psikolojik baskının altında kaldık." Başbakanlıkta iftar
açanların devleti yıkmadıkları anlaşıldı. Fadimelerin, Kalkancıların tiyatro
rolleri bitti, sahne kapandı; ancak, ülkeyi, hayalî irtica tehlikesiyle
korkutup, krize sürükleyenlerin, hâlâ, yargı önünde tam anlamıyla
yargılandığını söylemek mümkün değil. (SP sıralarından alkışlar) Kriz
mimarları, ülkeyi soyanlar, hortumcular ve onları destekleyenler, bir gün,
yargı önünde ve tarih önünde mutlaka sorumlu olacaklardır. Değerli arkadaşlarım, bu
hükümette son durum: DSP değişti derseniz değişti, bozuldu derseniz bozuldu,
döndü derseniz döndü, sosyaldemokrat değil, sosyal kapitalist oldu. (SP
sıralarından alkışlar) Şimdi, ANAP'a gelelim.
ANAP, sözde, muhafazakar ve demokrattı... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - ANAP razı olmadı
efendim, kestiler sözü. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
2 dakika süre verin, herkese öyle uyguladınız. BAŞKAN - Veriyorum
efendim. ANAP razı olmadı. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Bana da 2 dakika veriniz. BAŞKAN - Sayın Candan, ne
kadar böyle şeysiniz... Vereceğiz; herkese verdiğimiz hakkı size de veririz,
hiç merak etmeyin. VEYSEL CANDAN (Devamla) -
Teknoloji bizden iyi adalet yapıyor, gereğinde kesiyor, gereğinde açıyor.
Tamam, itirazımız yok Sayın Başkan. Şimdi, ANAP, sözde,
muhafazakâr ve demokrattı; bunlar, muhafazakarlığı da, demokratlığı da
katlettiler, evet katlettiler. (SP sıralarından alkışlar) Dünkü açıklamalara
bakın, bugünkü açıklamalara bakın. Şimdi, MHP'ye gelelim.
MHP, milletin değil, IMF'nin sözünü dinliyor, IMF'nin... En iyi de IMF'nin
sözünü dinliyorlar. (SP sıralarından alkışlar) Halbuki, milliyetçiler, adı da
üzerinde, milleti dinlemesi gerekirken, milleti değil, IMF'yi dinliyorlar. Değerli arkadaşlar, bu
işin sonu ne olur, biliyor musunuz; millet de bu hükümeti sandığa kilitler.
Benim diyeceğim bu. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, bu on altın öğüt noktasında söylediğimle ilgili, o dönemde
borç faizi ödemelerinin bütçedeki payı, yani, Sayın Derviş'in de takdir ettiği,
54 üncü hükümet döneminde borç faizi ödemelerinin bütçedeki payı -faiz gideri-
yüzde 28 imiş; halbuki, bugün yüzde 65. İşte, bu tablo, bu grafik, bunu
gösteriyor; açık. Yani, sizin sözleriniz geçmeyebilir; ama, bu kâğıtlar, bu
notlar, bu bilgiler yanlış ve yalan söylemez. Değerli arkadaşlar,
bakın, içborç stoku o dönemde 29 milyar dolarken, bugün 92 milyar dolar. İşte,
onun için, bu millet, bu hükümeti sandığa gömecek; çünkü, siz, bu 92 milyarı
bulmak için vergi koydunuz, hâlâ vergi koymaya devam ediyorsunuz. Değerli arkadaşlar,
bakın, son rapor: O dönemde yatırımların bütçedeki payı yüzde 8, bugün
geldiğimiz noktada, 2001'de yüzde 4; yani, siz, küçülmemişsiniz,
ufalmamışsınız, yok olmuşsunuz, kaybolmuşsunuz. (SP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar,
netice itibariyle, bu tasarıya, aslında düşünce itibariyle olumlu olmakla
birlikte, içinde birçok açıkları olması dolayısıyla, oyumuz, Saadet Partisi
olarak rettir. Teşekkür ediyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Candan. Demokratik Sol Parti
Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Ramis Savaş; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DSP GRUBU ADINA Ş. RAMİS
SAVAŞ (Sakarya) - Sayın Başkan, sayın üyeler; 833 sıra sayılı Kamu Finansmanı
ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak
Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın
üyeler; sınırlı malî kaynaklar, kalkınmakta olan ülkelerin karşı karşıya
kaldıkları temel iktisadî sorunların başında gelmektedir. Bu kapsamda, makro
ekonomik hedeflere uygun olarak kamu harcamalarının uygun kaynaklardan
finansmanı büyük önem arz etmektedir. Harcama kalemleri arasında önceliklerin
belirlenmesini takiben, bu giderlerin yapılmasında hangi finansman
kaynaklarının ne ölçüde ve hangi şartlar çerçevesinde kullanılacağı hususu önem
arz etmektedir. Dolayısıyla, gelirlerin harcamaları karşılamadığı durumlarda,
borçlanma, kamu açıklarının finansmanında başvurulan en önemli araç olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sayın Başkan, sayın
üyeler; borçlanma söz konusu olduğunda, yurtiçi ya da yurt dışından finansman
yoluna gidilmektedir. Bu aşamada, yurt içinden yapılan borçlanmada, içpiyasa
dengelerini bozmaksızın, kamu açıklarının karşılanması, dış borçlanmada ise, uluslararası
piyasaların ve ilişkilerin iyi takip edilmesi ve bu piyasalardaki hassas
dengelerin korunması, dışborcun uyumlu bir vade ve döviz yapısında bulunmasının
dikkate alınması gibi, borç yönetimine ilişkin hususlar önem kazanmaktadır. Borçlanma, özellikle
yatırım harcamalarının gerçekleşmesinde önem taşımaktadır. Borçlanmaya ilişkin
şartlar, finanse edilen yatırımın fizibilitesini büyük ölçüde etkilemektedir.
Dolayısıyla, programda yer alan kamu yatırımlarının uygun koşullu kredilerle
finansmanı ülke kaynaklarının en etkin kullanımını da beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan, gerek
yatırımın finansmanı gerekse bütçe finansmanı açısından bakıldığında, makro
hedeflerin oluşmasında ve genel kamu dengesinin sağlanmasında borçlanma ve borç
yönetimi son derece önemli bir role sahiptir. Borç yönetimi, ister
proje isterse bütçe ve program finansmanı için yapılsın, kalkınma perspektifini
dikkate almak zorundadır. Ayrıca, borç yönetilirken, borcun maliyetini
düşürmenin yanı sıra, piyasa risklerini ve operasyonel riskleri de kontrol altında
tutmak, bunu yaparken de bütçenin amaçları ve para politikasıyla uyum
içerisinde bulunmak gerekmektedir. Bu doğrultuda, borçlanma
ve borç yönetimi politikası, esnek kararların hızla alınıp uygulanmasına imkân
veren bir altyapıya sahip olmalıdır. Ancak, bunun gerçekleştirilebilmesi için,
öncelikle, sağlam ve bütünselleşmiş bir hukukî altyapı gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın
üyeler; ülkemizde, borçlanmayı ilgilendiren mevzuat dağınık bir yapıda
bulunmaktadır. İç ve dış borçlanma ile Hazine garantilerine ilişkin her türlü
hazırlık, temas ve müzakere yetkisi, 4059 sayılı Kanun çerçevesinde, Hazine
Müsteşarlığına verilmiş bulunmaktadır. Sayın Başkan, sayın
üyeler; şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Gelir, bütçe, ödenek ve nakit
işlemlerini 1980 sonrasında ayrı birimlerde örgütleyen yapılanmanın
sıkıntılarını, ekonomi ve maliye yönetiminden sorumlu olan bakanlarımızın
fiilen yaşadıklarını düşünüyorum. Bu anlamda, ekonomik ve malî birimlerle
ilgili yapılanmamızı tekrar gözden geçirmemiz gerekmektedir. Müsteşarlık, borçlanmayla
ilgili görevini yerine getirirken, birden çok kanunu dikkate almak zorundadır.
Bu çerçevede, borçlanmaya ilişkin temel işlemlere yetki veren, borçlanmanın
bütçeleştirilmesine ve muhasebeleştirilmesine ilişkin esasları belirleyen temel
kanun, her yıl çıkardığımız bütçe kanunlarıdır. Bununla beraber, yabancı
ülkeler ve üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlardan alınacak borçlar için,
244 sayılı Milletlerarası Antlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması
ile Bazı Antlaşmaların Şartlarında Değişiklik Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna
Yetki Verilmesi Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaktadır. Bu iki kanuna ilave
olarak, 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu
Hakkında Kanun, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve
32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kararda yer alan ilgili
hükümler uygulanmaktadır. Yukarıda sözü edilen
kanun ve kararların her birinin kendi içerisinde farklı usul ve esaslar
öngörmesi ve yeknesak kurallar bulunmaması ve ayrıca, borçlanma ve borç
yönetiminin, bir şart kanunu niteliğinde olan bütçe kanunuyla düzenlenmesi,
uygulamada sorunlarla karşılaşılmasına neden olmaktadır. Bu durum, günümüz
uluslararası malî piyasalarında, aktif ve dinamik bir yapı içerisinde hareket
eden diğer aktörler karşısında, ülkemizi dezavantajlı bir pozisyona sokmakta ve
gelişen yeni finansman enstrümanlarının kullanılmasını, dolayısıyla, borç
yönetimini zorlaştırmaktadır. Ekonominin önemli
unsurları olan iç ve dış borçlanmanın ve buna bağlı olarak sağlanmakta olan
garantilerle, bu kapsamda ortaya çıkan alacakların yönetiminin tek bir kanunla
yürütülmesi, globalleşen uluslararası finans piyasalarında etkin olabilmek için
zorunlu bir adımdır. Görüşülmekte olan bu
tasarıyla, Türkiye Cumhuriyeti adına borçlanma, malî yükümlülük yaratma
otoritesi olarak Hazine Müsteşarlığı belirlenmiştir. Böylelikle, yaratılacak
ilave yükümlülüklerde, ülkenin ekonomik şartlarını genel makro ekonomik
hedeflerin gözönünde bulundurulması ve malî açıdan sürdürülebilir bütçe ve
borçlanma politikaları oluşturulması hedeflenmiştir. Diğer taraftan, yapılan
düzenlemelerle, borçlanmaya ve borçlardan kaynaklanan Hazine alacaklarının
takibine bir disiplin getirilmesi ve yeni finansal enstrümanlar ile teknikler
kullanılarak, etkili bir alacak, borç ve risk yönetiminin yapılması amaçlanmaktadır. Sayın Başkan, sayın
üyeler; 2001 yılı içerisinde Meclise sunulan bu tasarıyı, 14 Şubat 2002
tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeye başladık. Tasarının bir alt komisyon
tarafından görüşülmesi kararı alındıktan sonra, 28 Şubat 2002 ve 5 Mart 2002
tarihlerinde 2 tam gün çalışarak alt komisyon raporumuzu hazırladık ve komisyon
başkanlığına sunduk. 7 Mart 2002 tarihinde ise, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
tasarının görüşmeleri tamamlanarak huzurunuza gelmiş bulunmaktadır. Sayın Başkan, sayın
üyeler; kamu kesiminin gelir elde etme gereği, geniş ölçüde, kamusal üretimin
finansmanı zorunluluğundan doğmaktadır. Modern devlet anlayışı çerçevesinde,
devletin klasik görevlerinin yanı sıra sosyal devlet niteliğine bürünmesi,
toplumsal ihtiyaçların sağlanması konusunda daha duyarlı olan, seçimle işbaşına
gelmiş hükümetlerin, genelde, harcamaların finansmanı için, vergi koymaktan
daha kolay bir yöntem olarak borçlanmayı tercih etmeleri, kamu kesimini,
ekonomilerde önemli oranda açık veren bir birim haline getirmiştir. Birinci Dünya Savaşından
bu yana devlet borçları sürekli yükselme eğilimi göstermiştir. Bu gelişmede,
savaşların, yaşanan krizlerin, uygulanan ekonomik politikaların önemli etkisi
olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Keynesyen iktisat politikalarının da
etkisiyle aşırı harcamacı eğilimler önplana çıkmış, konjonktürü canlı tutmak ve
kaynak kullanımını tam istihdam düzeyine yaklaştırmak amacıyla kamu harcamaları
artırılmıştır. Kamu gelirleri ile giderleri arasında dengesizliğe yol açan bu
anlayış 1970'li yıllarda terk edilmeye başlanmıştır. Ancak, buna rağmen,
devletin ekonomideki ağırlığını azaltmayı amaçlayan liberal politikalar da söz
konusu dengesizliği gidermede etkili olamamıştır. Nitekim, yapılan
araştırmalar, ağırlıklı olarak son 15 yılda uygulanan borçlanma
politikalarının, vergi politikasının alternatifi haline geldiğini
göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde, daha
çok, toplam talep hacmini etkilemek amacıyla kullanılan ve bir maliye
politikası aracı olan iç borçlanmaya, ülkemizde ve diğer gelişmekte olan
ülkelerde, ağırlıklı olarak, devlete ekgelir sağlamak ve finansman açığını
gidermek amacıyla başvurulmaktadır. Türkiye'de 1930'lu
yıllardan bu yana kullanılmakta olan borçlanma yöntemi, özellikle 1980'li
yıllarda önemli bir finansman kaynağı haline gelmiştir. Sürekli artan bütçe
açıklarının finansmanında iç borçlanmanın ağırlıklı olarak kullanılması ve bu
borçların, daha çok kısa vadelerde yoğunlaşması nedeniyle, içborç-faiz kısır
döngüsüne girilmiş bulunmaktadır. Bir finansman kaynağı
olarak borçlanma politikası bilinçli uygulandığı takdirde istenmeyen sonuçlar
yaratması engellenebilir. Bu noktada borçlanmanın amacı ve borçlanmayla elde
edilen kaynağın hangi alanlarda kullanıldığı önem arz etmektedir. Bu bağlamda, özellikle az
gelişmiş veya bizim gibi gelişmiş ülkeler açısından sıcakpara hareketlerinin,
yaşadığımız krizlerdeki payının olup olmadığı konusunun ciddî olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir. 2000 yılının ilk on ayı
içerisinde IMF'yle imzaladığımız stand-by anlaşmasının desteği, nominal döviz
kuru çıpası politikasının inandırıcılığı ve sıcakpara için pozitif arbitraj
getirisinin düşen faizlere rağmen süregelmesi sayesinde, net yabancı sermaye
girişinde önemli ölçüde artış olmuştur. Sermaye girişleriyle
başlayan süreç içerisinde, Merkez Bankasının etkin olmayan politikası nedeniyle
reel faizler sıfır noktasına yaklaşmış, iç talepteki genişleme, reel olarak
değerlenen yerli paranın da katkısıyla cari işlem açığını hızla büyütmüştür. Hazine Müsteşarlığımızın
verilerine göre, 2000 yılının tümünde Türkiye'nin dışborç stoku 12,8 milyar
dolar artmıştır. Türkiye, 2000 yılının ilk on ayı boyunca 7,6 milyar dolarlık
cari işlem açığını finanse ederken, dışborcunu da 12,8 milyar dolar
artırmıştır. Bir başka ifadeyle, dışborçlar, cari işlem açığından
bağımsızlaşarak büyümüştür. Bunun temel nedeni ise, sermaye girişlerinin önemli
bölümlerinin rezerv birikimine ve yerli aktörlerin sermaye çıkarmalarının
finansmanına tahsis edilmesidir. Sermaye giriş ve
çıkışlarının denetimsiz olduğu 2000-2001 yıllarının bulgularını bu açıdan
değerlendirdiğimizde, 2000 yılında net yabancı sermaye girişleri, millî
gelirimizin yüzde 6,5'ine ulaşmış ve döviz girişlerinin ivmesi sonunda millî
gelir, yüzde 6,1 oranında büyümüştür. Bu büyüme hızı, 2000'e özgü etkenlerden
ötürü, önceki yıllardaki bağlantılardan beklenebilecek büyüklüğü fazlasıyla
aşan, gayri safî millî hasılanın yüzde 4,9'una ulaşan bir carî işlem açığına
yol açmıştır. Döviz çıpasına dayalı programın yol açtığı reel kur
hareketlerinin, yani, ucuzlayan dövizin ve bu ortamda etkilerini daha da
kuvvetle icra eden gümrük birliğinin de katkıları söz konusudur. Sayın Başkan, sayın
üyeler; ülkemizin temel sorunlarından biri, övündüğümüz genç nüfusumuza
yeterince istihdam yaratamama, mal ve hizmet üretimini yeterince hızlı
artıramama ve ihtiyaç duyduğumuz döviz kadar döviz kazanamamaktır. 1980 sonrasında kamu
maliyesinin aşırı iç borçlanma politikalarıyla yürütülmesi ülkede tam bir
saadet zincirinin oluşmasına yol açmış, 5 000 dolarla bile banka sahibi
olunabilmiştir. 1994-1998 ortası, 2000 ve 2001 yılı başında yaşadığımız malî
bunalımların yaşanmasında bankacılık sektörümüzün zayıflığı önemli bir yer
tutmaktadır. Ancak, kamunun vergi alma borç al politikası da bankalarımızı bu
noktaya getirmiştir diyebiliriz. Yıllarca yüzde 20, yüzde
30 düzeyinde reel kârlarla beslenenlere, nedense, hem TL hem de döviz
yetersizliğinin nasıl birlikte bulunduğunun hesabı sorulmamıştır. Kriz anında
dahi, bazı bankalar, bu amaçla Merkez Bankasının önce kendilerine TL vermesini,
sonra da bu parayla döviz alma isteklerini ortaya koymuşlardır. 2000 yılı içinde
uygulamaya konulan istikrar programında, borçlanma içten dışa kaydırılmış;
ancak, yabancı sermaye, ülkemize, kalıcı yatırım için değil, paradan para
kazanma amaçlı sıcakpara olarak geldiği için, sıcakpara kendini güvende
hissetmediği anda da geri dönmüştür. Sayın Başkan, sayın
üyeler; Borçlanma Kanununu görüştüğümüz bu aşamada, sürdürülebilir borç
politikasından da ileriye giderek, daha iyi aşamaya giderek şunları belirtmek
istiyorum: Birinci olarak, vergi
politikasına eskisinden daha çok ihtiyacımız var; ancak, bunun yolunun yeni
vergiler koymak değil, mutlak surette, vergi vermeyenlerin, kayıtdışı
ekonominin üzerine gitmek şeklinde olması gerekmektedir. İkinci olarak, bankacılık
sektörünü, mutlaka, sağlıklı bir yapıya kavuşturmak zorundayız. Üçüncü olarak ise,
konsolide bütçe uygulamasında sorun olmaya devam eden katma bütçeli idarelerin
kendi kaynaklarını yaratamama, fon ve dönersermayelerle kamu eli ile kurulan
dernek ve vakıfların kaynak israfına neden olan uygulamalarına son vermemiz
gerekmektedir. Zorunlu olarak yapılması
gereken kamu harcamalarından vazgeçmek uğruna, "faizdışı bütçede fazla
veriyoruz ve vermeliyiz" anlayışını uzun süre devam ettiremeyiz. Görevimiz, ortak
toplumsal mutabakata dayanan, toplumun tüm kesimlerini asgarî müştereklerde
kavrayan, ciddî ve tutarlı, uluslararası dünyanın realitesini gözden
kaçırmayan, ülke gerçeklerinden kopuk olmayan, aynı zamanda, popülist olmayan,
bazı derneklerin "ekonomiyi düzeltin, ama bizden özveri istemeyin"
çığlıklarına da prim vermeyen ulusal harcama, gelir ve para politikalarını,
kararlılıkla, inançla ve ısrarla uygulamak olmalıdır. Sayın Başkan, sayın
üyeler; görüştüğümüz Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında
Kanunun uygulamasının, Avrupa Birliği Maastricht kriterlerinde yer alan
borçlanma limitlerine ulaşmamıza katkıda bulunması dileğiyle, hepinizi saygıyla
selamlarım (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Savaş. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Sayın Hüseyin Arabacı; buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
ARABACI (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi" başlıklı ve 833 sıra sayılı
yasa tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz
etmek üzere huzurunuza geldim; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
cumhuriyetin kuruluşuyla beraber her alanda hızlı bir modernleşme sürecine
giren Türk toplumu iktisadî alanda da önemli ve yapısal bir değişim sürecine
girmiştir. Savaştan henüz çıkmış
olmasına rağmen ülkenin sanayileşmesi ve kalkınması için cumhuriyetin ilk
yıllarında, büyük adımlar atılmıştır. O dönemde, toplumda, ekonomik kalkınma
için gerekli olan sermaye birikimi yeterli olmadığı için cumhuriyetin ilk
yıllarında ekonomide belirleyici tek güç devlet olmuştur. Devletçi anlayış çok
partili döneme kadar sürmüş, Türkiye, 1950 yılından itibaren karma ekonomi
modelinin uygulandığı döneme geçmiştir. Bu dönemden itibaren Türkiye'nin
sanayileşmesinde ve ekonomik kalkınmasında Türk özel sektörü de misyon
üstlenmeye başlamıştır. 1980'lere kadar süren bu dönemden sonra Türkiye,
serbest piyasa ekonomisine geçiş yapmıştır. Bu yeni dönemde, Türkiye, kapalı ve
korumacı yapıdaki ekonomisini her alanda liberalleşmeye tabi tutmuş, ithal
ikameci politikaları terk etmiş ve dünya ekonomileriyle entegre olmaya
çalışmıştır. Bu modelde temel amaç, Türk ekonomisini yabancı ekonomilerle
rekabete sokarak daha dinamik ve hızlı bir ekonomik büyümeyi sağlamaktır.
1990'lı yıllara kadar Türk ekonomisinde bu anlamda büyüme ve gelişme kaydedilmiş,
Türkiye'nin dışticaret hacminde, fert başına millî gelirde, hizmet
sektörlerinde ve sanayileşme hızında büyüme trendi yakalanmıştır; fakat, 1990
yılından itibaren, Türkiye, bu büyüme trendini istikrarlı bir şekilde
sürdürememiştir. Türk ekonomisinde 1980'li yıllarda yakalanan büyüme trendinin
1990'lı yıllarda sürdürülememesinin üç temel nedeni vardır: Birincisi, Türkiye, 1990
yılından itibaren büyük bir siyasal istikrarsızlık sürecine girmiştir. İkincisi, Türkiye
ekonomisi, yeteri kadar kurumsallaşamamış, küresel gelişmelere kayıtsız kalmış,
buna bağlı olarak da dış ekonomilerle rekabet için gerekli gücü kazanamamıştır.
Üçüncüsü ise, yirmi yıla
yakın sürdürülen terörle mücadeledir. 18 Nisan 1999'a kadar
devam eden siyasal istikrarsızlık ve yirmi yıl boyunca sürdürülen terörle
mücadelenin de etkisiyle, zaten yeterli rekabet gücü olmayan ve
kurumsallaşamayan ekonomik yapı, dokuz yıl boyunca sürdürülen popülist
politikaların da etkisiyle, ciddî bir zafiyet dönemine girmiştir. 1990 yılında
ekonomik yapımızda başlayan bu sürecin daha başlangıçta durdurulması için,
ekonominin gerektirdiği yapısal ve radikal tedbirlerin alınmaması sonucunda,
makroekonomik dengeler bozulmuştur. Devlet bütçesinde meydana gelen açıkların,
gelir artırıcı ve kamu harcamalarını kısıtlayıcı tedbirler yerine, çok yüksek
faiz oranlarında borçlanma yoluyla kapatılması yoluna gidilmiş, buna bağlı
olarak da faiz ve enflasyon hadleri sürekli olarak yükselmiş ve ekonomik
yapımız rant ekonomisine dönüşmüştür. Yüksek faiz ve enflasyon sarmalına giren
ekonomik yapıda, tasarruflar ve kaynaklar, üretim, yatırım tercihi yerine faize
yönelmiş, faktör gelirlerinde faiz lehine büyük bir dengesizlik meydana
gelmiştir. Dünyanın bütün ekonomilerinde görevi ekonomiye kaynak üretmek olan
bankacılık sistemi, bahsekonu politikalar yüzünden ve de mevduata verilen yüzde
100 devlet güvencesi sayesinde, âdeta, kaynakları tüketen bir yapıya
dönüşmüştür. Yaşanan bu gelişmelerin
neticesinde, Türkiye'de, ekonomi ve siyaset tıkanmış; bunun neticesinde de
Türkiye, 18 Nisan 1999 tarihinde erken seçime gitmek zorunda kalmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçimlerden sonra kurulan 57 nci hükümet, öncelikle
Türkiye'nin muhtaç olduğu siyasal istikrarı sağlamış, arkasından da ekonomik
yapıda gerekli olan yapısal dönüşümü gerçekleştirmek için üç yıllık istikrar
programını 2000 yılı başında uygulamaya koymuştur. Programın temel amacı, kamu
maliyesinde makroekonomik dengeleri yeniden kurmak ve Türk ekonomisini reel
büyüme sürecine sokmaktır. Türk ekonomisindeki temel
ve yapısal sorun, kaynak yetersizliği ve mevcut kaynakların da verimli ve etkin
bir şekilde kullanılamamasıdır. Bu durumun sorumlusu da, öncelikle devlettir. O
halde, en azından, ekonomik yönüyle de olsa, devletin yeniden yapılandırılması
gerekmektedir. Kamu harcamalarındaki sürekli artış ve buna bağlı olarak da kamu
açıklarının oluşması, kamu açıklarının da borçlanmayla kapatılması sonucu,
devletin borçlanması sürdürülemez ve yönetilemez hale gelmiştir. Öyle ki, 1988
yılında toplam içborçlar 15,6 milyar dolar iken, 2001 yılında bu tutar 75
milyar dolara ulaşmış; yani, devletin içborçları onüç yılda tam 5 kat
artmıştır. Yine, aynı dönemde dışborçlara baktığımızda, 1988 yılında 40 milyar
dolar olan dışborçlarımız, 2001 yılında 112 milyar dolara ulaşmıştır. Bugün
itibariyle baktığımızda, Türkiye'nin iç ve dışborç toplamı 200 milyar doları
aşmış durumdadır. Türkiye Cumhuriyeti
Devleti 1990-2000 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde toplam 506 177 000 000
dolar harcama yapmış, bunun yüzde 55'i faiz ve transferlere, yüzde 8,28'i ise
yatırım giderlerine olmuştur. Bu 10 yıllık dönemde faiz ve transferlere yapılan
harcamalar, 2001 yılı bütçe gelirlerinin tam 6,6 katıdır; yani, son 10 yılın
6,5 yılı faiz ve transferlere, 2,5 yılı personel giderlerine, 1 yılı da yatırım
giderlerine harcanmıştır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye'nin borçlarının
sıfırlanabilmesi için devletin, 10 yıllık gelirinin tamamını borç, anapara ve
faiz ödemelerine tahsis etmesi gerekmektedir. Sayın Başkan, değerli
üyeler; son 10 yılda uygulanan ekonomik politikaların dikkat çeken bir
özelliği, büyük kamu açıkları ve optimum ölçülere uyulmadan yapılan borçlanma
ise, diğer bir özelliği de, borçlanma yoluyla bulunan kaynakların etkin ve
verimli bir şekilde kullanılmamasıdır. Borçlanma yoluyla bulunan kaynaklar
genellikle, borç faizlerine, KİT'lerin ve kamu bankalarının görev zararlarına,
personel giderlerine, sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarına, fizibl olmayan
yatırım alanlarına ve savunma harcamalarına gitmiştir. Seçim bölgem olan Bilecik
İlinden bu konuya ilişkin birkaç çarpıcı örneği Yüce Meclisin dikkatlerine
sunmak isterim. Birincisi, okul
yatırımları açısından ilimiz kırsal kesiminde 3 000 öğrencilik atıl kapasitemiz
varken, Bozüyük ve Bilecik gibi merkezlerde derslik açığımız vardır. İkincisi, kırsal kesimin
yol, su, kanalizasyon gibi altyapı yatırımları dururken 6 ilçemizde, 2'si
olimpik olmak üzere, 6 yüzme havuzuna başlanmış, yarım kalmış, bunlara da
toplam 4 trilyon Türk Lirası para harcanmıştır. Üçüncüsü, günde 30 000
aracın geçtiği Bozüyük İlçesine acilen çevre yolu yapılması gerekirken, çevre
yolu Bozüyük'e yapılmamış, günde 1 000 aracın bile geçmediği bir başka ilçemize
yapılmıştır. Dördüncüsü, Bilecik
Devlet Hastanesine tomografi cihazı alınmazken, her köye bir sağlık evi veya
sağlık ocağı yapılmıştır. Bunların yüzde 70'i de, köyler boşaldığı için,
maalesef, kullanılmamaktadır. Beşincisi, Bilecik Köy
Hizmetleri İl Müdürlüğünün 2001 yılı bütçesi 6 trilyon Türk Lirasıdır. 6
trilyonun 5,6 trilyonu personel ve genel giderlere, 400 milyarı yatırımlara
harcanmaktadır; yani, 400 milyarlık yatırım için yapılan harcama 5,6
trilyondur. Sayın Başkan, değerli
üyeler; hepinizin malumu olduğu üzere, benim, Bilecik yerelinden sunduğum
örneklere Türkiye genelinde her yerde rastlamak mümkündür. Türkiye, bu
yatırımları borç aldığı paralarla yapmıştır ve maalesef, daha yıllar yılı da bu
borçlara faiz ödenmek zorundadır. Meseleye nereden
bakarsanız bakın, bugün yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntıların ve krizlerin
temelinde, son on yılda hoyratça yapılan borçlanma politikaları yatmaktadır.
Gelirlerinin tamamını borç faizlerine harcamak zorunda kalan bir devletin,
yatırımlara, ekonomik kalkınmaya kaynak ayırması mümkün olmadığı gibi, tersine,
kaynakları tüketmiş durumda olması da gayet doğaldır. İşte, bütün bu
sebeplerden dolayı, 57 nci hükümet, üç yıllık istikrar programıyla, denk
bütçeyi hedefleyerek, faiz ve enflasyon oranlarını tek haneli rakamlara
indirmeyi amaçlamıştır. 57 nci hükümet, bugüne kadar, kamu açıklarının temel
nedenlerini teşkil eden KİT'lerin ve kamu bankalarının görev zararlarının
tasfiye edilmesi ve yeniden yapılandırılmalarını, bankacılık sektörünün dünya
normlarında yeniden yapılandırılmasını, sosyal güvenlik kuruluşlarının
açıklarının kapatılmasını sağlayacak yasaları uygulamaya sokmuş; stratejik
önemi ve önceliği olmayan yatırımları ertelemiş, bütçe harcamaları üzerinde
etkinlik ve verimlilik sağlayarak, tasarrufa yönelmiştir. Bu ve buna benzer
tedbirlerle, devletin gelir ve giderlerinde denklik sağlanması, hayatî önemi
haiz olan bu konuda devletin borçlanma politikasının da belli bir disipline ve
ilkelere bağlanmasını gerekli kılmaktadır. Bugüne kadar borçlanma tek elden
yönetilmediği için, devletin, ne kadar, nereye borcu var, tam olarak
bilinmemektedir. Her kurum, kendi bildiğine ve bulduğuna göre borçlanmış,
borçlarını ödeyemeyince de, bu yükü Hazineye yüklemiştir. Bugün, Ankara Büyükşehir
Belediyesi başta olmak üzere, belediyelerin, 7,5 katrilyon Türk Lirası,
ödemedikleri ve Hazineye yükledikleri borçları vardır. İşte, görüşmekte
olduğumuz 833 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkındaki Kanun Tasarısı, devletin borçlarının nasıl yönetileceğini ve yeni
borçlanmaların nasıl ve hangi şartlarda yapılacağını ilke ve prensiplere
bağlamayı amaçlamaktadır. Tasarı, konusu itibariyle, gerçekten reform
niteliğinde bir tasarıdır. Toplam 19 asıl ve 6 geçici maddeden oluşan tasarı,
esas itibariyle, ülkenin kalkınma hedeflerini dikkate alarak devletin iç ve dış
borçlanmasını, hibe almasını, borç ve hibe vermesini; nakit yönetiminin, maliye
ve para politikalarıyla koordineli bir şekilde yürütülmesini; verilecek hazine
garantilerinin, bu devlet borçlanma ve garantilerinden doğan finansal alacaklar
ile devlet borçlarının bir şekilde yönetilmesini ve izlenmesini ve borçların
bütçeleştirilmesini belirli bir sisteme sokmayı amaçlayan bir tasarıdır. Kanun tasarısı, genel ve
özerk bütçeli kurum ve kuruluşları, KİT'leri, sermayesi yüzde 50'den fazla olan
özel hukuk hükümlerine tabi kamu kuruluşlarını, fonları, kamu bankalarını,
yatırım ve kalkınma bankalarını, belediyeleri ve belediyelerin bağlı
kuruluşlarını, yap-işlet-devret ve benzeri finansman modelleri çerçevesinde
gerçekleştirilmesi öngörülen projeler kapsamında ödeme yükümlülükleri garanti
edilen kuruluşları ve hibelerle sınırlı olmak kaydıyla sivil toplum örgütlerini
kapsamaktadır. Tasarıyla, borçlanmalara
ve garantilere limit getirilmektedir. Devletin bir yıl için toplam borç
miktarı, yılı bütçesinin başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin edilen gelir
arasındaki fark miktarı kadardır. Bu limit, Bakanlar Kurulu kararıyla en çok
yüzde 10'a kadar artırılabilecektir. Ayrıca, yılı içerisinde sağlanacak
garantili imkân limiti, yılı bütçe kanunlarıyla belirlenecektir. Belirlenen
limitler dahilinde borçlanmayı yapmaya ve Hazine garantilerini vermeye,
Hazineden sorumlu bakan yetkili kılınmaktadır. Tasarının 8 inci
maddesiyle, her türlü Hazine garantileri ve garantisiz borçlanmalar için
önceden Hazine Müsteşarlığından izin alınması mecburiyeti getirilmektedir.
Ayrıca, il özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşlarının
sağladıkları hazine garantili borçların geri ödenmesinde ve diğer
yükümlülüklerinde müteselsilen sorumluluk getirilmektedir. Kredi borçlusu
kuruluşlara, yılı bütçelerinde, borçların geri ödenmesinde, yatırım
harcamalarına göre daha öncelikle ödenek koyma mecburiyeti getirilmektedir.
Dışborçların geri ödenmesinde aksamaya sebebiyet verdiği tespit edilenlere
meydana gelen zarar ölçüsünde rücu etme hakkı tanınmaktadır. Hibelerle ilgili olarak,
9 uncu maddede, Avrupa Birliğinden sağlanan hibeler hariç olmak üzere, hibe
almaya ve vermeye Hazineden sorumlu bakan yetkili kılınmaktadır. Ancak, yabancı
ülkelere verilecek nakdî hibeler için, ilgili bakanın teklifi, Dışişleri
Bakanlığının ve Hazine Müsteşarlığının uygun görüşü üzerine Bakanlar Kurulu
yetkili kılınmaktadır. Savunma ve güvenlik amaçlı hibeler bu hükümlerin dışında
tutulmaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarıyla getirilen en önemli düzenlemelerden birisi de geçici
3 üncü madde hükümleridir. Bu maddeyle, kanunun yürürlüğe gireceği tarih
itibariyle Hazineye borcu olup ödemeyen belediyeler, yerel yönetimler ve diğer
kamu kuruluşlarının borçlarını ödemeleri konusunda, borçların yeniden
yapılandırılması imkânı getirilmektedir. Madde hükmüne göre, Hazine, borcu olan
kurum ve kuruluşlara, kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört ay içinde
bildirimde bulunacak ve bildirimden sonraki iki ay içerisinde borçlunun uzlaşma
talebi ile müracaatını bekleyecektir. Uzlaşma talebinde bulunan kurum ve
kuruluş ile Hazine, iki ay içerisinde konuyu müzakere etmek zorundadır.
Müzakereler on gün içinde sonuçlandırılacaktır. Üzerinde uzlaşılan borçların
tahsili sözleşme şartlarında, üzerinde uzlaşma sağlanamayan borçların tahsilinde
ise 6183 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde takip ve tahsil yapılacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; göreve
başladığı ilk günden bugüne, siyasî ve ekonomik alanlarda reform niteliğinde
birçok politikaları hayata geçiren 57 nci hükümet, şimdi de, bu tasarıyla, çok
önemli olan borçlanma konusunu da başıboşluktan kurtarıp, belli bir düzene,
disipline ve sisteme sokmaktadır. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, devletin
borçlanmaları daha makul maliyetlerde, harcamaları ise daha etkin ve verimli
bir şekilde yapılabilecektir. Bu da, denk bütçe hedefine varmada büyük bir adım
olacaktır. Bu tespit ve
görüşlerimizden hareketle, tasarının kanunlaşması için, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğimizi bildirir, yasanın devletimize ve milletimize
hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Anavatan Partisi Grubu
adına, Sayın Aydın Ayaydın; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA AYDIN A.
AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 833 sıra sayılı
Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi, şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına saygılarımla selamlıyorum. Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı hedef ve stratejileri kapsamında olmak üzere, yaşadığımız
krizler sonrası ekonomik dengelerin tesis edilerek, sürdürülebilir büyüme
ortamının temin edilebilmesi için, kamu kesiminde malî disiplinin sağlanması ve
kamu ve özel kesim kaynaklarının, rasyonel, efektif, birbirlerini tamamlayan
yatırım alanlarına yönlendirilmesi esastır. Büyüklüklerde istikrarı yakalayacak
yapısal reformlar büyük önem arz etmektedir. Avrupa Birliği uyum
sürecinde yapılan reformist çalışmalardan biri de, kamu finansmanı ve borç
yönetimini kapsayan yeni kanun tasarılarıdır. Bu tasarı, gerekli kararların
hızla alınıp uygulamaya konulduğu, etkin bir borç yönetimine ulaşmak için
borçlanmayla ilgili konuların tek bir kanunla çözümüne olanak tanıyacak kanun
tasarılarından bir tanesidir. Yurtiçi piyasalardan
yapılacak borçlanmalar için ise, yıllık bütçe kanunları hükümleri
uygulanacaktır. Bu iki kanun ve bütçe uygulamaları, zaman içinde devlet organizasyon
şemasında yer alan sorumlu kurum ve kuruluşların yetki paylaşımları ve
sorumluluklarının değiştirilmesi, dolayısıyla alınacak sonuçların etkin ve
zamanında alınmasını zorlaştırmakta ve ülkeye külfet maliyetinin büyümesine,
kredi maliyetlerinin yükselmesine neden olmaktadır. Geçmişte Maliye Bakanlığı
bünyesinde yer alan Hazine Müsteşarlığı ve bünyesindeki Kamu Finansmanı Genel
Müdürlüğü, bugün, dış borçlanma yönünde karar üretiminde bulunurken, Maliye
Bakanlığı da bünyesindeki Gelirler Genel Müdürlüğü, Bütçe ve Malî Kontrol Genel
Müdürlüğü aracılığıyla, bütçe finansmanı ve dengelerinin kurulması yönünde
karar üretmektedir. Bu durum, tartışılır iç ve dış borçlanma kararlarının
alınmasında en önemli yapısal etkenler olarak göze çarpmaktadır. Ekonomide şeffaflığın
artırılması esas alınmalı ve bunun sağlanması için genel kabul görmüş muhasebe
ve denetim standartlarına uygunluk hedef alınmalıdır. Bütçe, merkezî hükümetin
bir yıl içinde elde ettiği kaynakların tamamını göstermeli, borçlanma
işlemlerinin tümünü kapsamalıdır. Kamu kesimi borçlanma tablolarının kamu
açıklarını eksiksiz ve şeffaf bir şekilde göstermesi sağlanmalıdır. Bu durum,
bütçe görüşmeleri sırasında Meclis kontrolünün kamu harcamaları üzerindeki
denetimini güçlendirecektir. Ülkemizde, içborç stoku,
2002 yılı şubat ayı itibariyle, takriben 118 katrilyon Türk Lirası
civarındadır; dışborç stoku ise, 2001 yılı sonu itibariyle, 118,9 milyar
dolardır. Efektif bir borç yönetiminin sağlanabilmesi için kurumlararası
işbirliğinin sağlanması ve borç tanımlarının ve Avrupa Birliği müktesebatı
dahilinde yer alan borçlanma enstrümanlarının tanımlarının yapılarak, asgarî
müşterekte birleşilmesinin önemi son derece büyüktür. Dış finansman
protokollerinde dış kredi maliyetlerinin ve portföy değerlerinin
hesaplanmasında ulusal finans sektör tanımlarına entegre olmak ülkemize büyük
yararlar getirecektir. Böylece, bütünleşmiş, tek elden idare edilebilen blok
portföy bütünlüğü, borçlanma maliyetlerinin minimize edilmesini ve denetimini
son derece rahatlatacaktır. Bu durum, aynı zamanda, şeffaflığın artırılmasını,
sıcak parayla ilgili istatistiklerin yoğunlaşmasını beraberinde getirecektir. Kamu kurumlarının hazine
garantisi altında borçlanmasına ve bu kuruluşlara kredi devredilmesine ilişkin
usul ve esaslar revize edilmekte; özellikle, yerel yönetimlerin, dış kaynakta,
Avrupa Birliği Fonunda, paket projelerin kullanımı denetim altına alınmaktadır.
Yeni tasarıyla, kapsam
içinde yer alan kurum ve kuruluşlar belirtilmekte, tanımlara açıklık
getirilmektedir ve özellikle de Merkez Bankası tarafından yapılacak borçlanmaya
ilişkin işlemler ve tanımlamalardan kaçınılmakta, bankanın yeni görev ve işlem
alanları dışarıda bırakılmaktadır. Ülke adına yapılan gerek
iç gerekse dış ekonomik ve malî anlaşmalarda hak ve yetkilerin kullanımı ilgili
bakana bırakılmaktadır ve bakan, bu yetkisini gerektiğinde müsteşarlığa
bırakabilmektedir. Dünya finans piyasasında ülke karar üretkenliği kilitlenmekten
kurtarılmakta, kredi fon maliyetleri minimize edilebilmektedir. Borçlanma limitlerine
sınırlamalar getirilmesi hükme bağlanmıştır. Borçlanma limiti, bütçe
kanunlarında belirtilen başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin edilen gelirler
arasındaki fark tutarı kadardır. İlave olarak, net borçlanma limitinin bakan
tarafından yüzde 5 artırılabilmesi öngörülmektedir. Bunun yeterli olmaması
durumunda, bakanın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 5 daha
artırılması sağlanabilmektedir. Bunun dışında borçlanma limitinin
değiştirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Dış borçlar, sadece kamu
kurum ve kuruluşları ile kalkınma ve yatırım bankalarına ikraz edilebilecektir.
Bu kapsamda, ikraz edilen tutar üzerinden, bir defaya mahsus olmak üzere binde
5 oranında ikraz ücreti alınması hüküm altına alınmaktadır. Bu oranın
artırılması, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu bakan yetkisine
bırakılmaktadır. Dış finansmanla
gerçekleştirilecek projelerin yatırım programındaki yeri ve önceliği, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının görüşü alınarak garanti ücretinin
belirlenmesi, hazine geri ödeme garantisi, hazine yatırım garantisi verilmesi
gibi esas ve usullerin, hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenmesi de hükme
bağlanmıştır. Yeni kanun tasarısı,
mevcut uygulama ile tüzelkişiliğe ve borçlanma yetkisini haiz yerel
yönetimlerin, dış finansman kaynağından borçlanabilme olanaklarını disiplin
altına almaktadır. İl özel idareleri, büyükşehir belediyelerine bağlı
kuruluşların, disiplin altında ve bağlı bulundukları kuruluşların
kefaletleriyle borçlanmaları hedeflenmektedir. Böylece, bir yandan, bağlı
kuruluş ve şirketlerin bağlı oldukları il özel idareleri, büyükşehir
belediyelerinin bağımsız olarak borçlanmaları engelleneceği gibi, diğer yandan
da, Hazinenin, belediyelerden, vadesi geçmiş alacaklarının tahsil ve takibinde
etkinliğin artırılması hedeflenmiştir. Mahallî İdareler
Yasasının, bir an önce, Avrupa Birliğiyle entegrasyonu sağlayacak projelere
uyumlu, ülke bütünlüğünü ön planda tutan, bölge kalkınmasını hedefleyen,
bölgelerarası gelişmişlik düzeylerinin asgariye indirilmesine katkı sağlayacak
bir şekilde çıkarılmasında büyük yarar görülmektedir. Hızla, Avrupa Birliğinde
yer alan bölge kalkınma fonlarını projelendirebilecek millî, bölgesel kalkınma
ajanslarının oluşturulması gerekmektedir. Bu kanun tasarısının ana
hedeflerinden biri, Hazine garantili borçların, borçlu kuruluşlar tarafından
ödenmesinin sağlanması ve dolayısıyla, malî disiplinin korunmasıdır. Kurum ve
kuruluşların yurtiçi piyasalardan yapacakları borçlanmalarda, garanti ve kefalet
verilmemesi öngörülmektedir. Kurum ve kuruluşlar, Hazine garantisi talep
etmeksizin kendilerinin sağlayacakları dış kredilerde herhangi bir yükümlülük
altına girmeden önce, müsteşarlığın iznini almak zorundadır. İzin verilmesi,
söz konusu yükümlülüklerin hazine garantisi altında olduğu sonucunu doğurmayacaktır.
Söz konusu izinlerin verilmesi yönünde yeni bir yönetmelik çalışmasının
yapılması kaçınılmaz olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti adına
alınacak hibeler için, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan, verilecek
hibeler için ise, Dışişleri Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığının uygun
görüşleriyle, ilgili bakanın teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu yetkili
kılınmaktadır. Bakanlar Kurulu, Türkiye Cumhuriyeti adına borç vermeye, borcun
esas ve şartlarını belirlemeye, verilen borçların yeniden yapılanmasına,
Müsteşarlığın görüşü ve bakanın teklifi üzerine yetkili kılınmıştır. Eximbank kanalıyla,
yıllık programlarda yer alan ülke ve kuruluşlara verilecek iki yıl veya daha
uzun vadeli krediler için, Hazinenin bağlı olduğu bakan; yıllık programda yer
almayan ülkelere açılacak kredilerde ise Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır. 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun kapsamında, vadesinde ödenmeyen
hazine alacaklarına gecikme zammı tatbik ettirilerek alınabilecek; ayrıca,
genel bütçeden, genel ve katma bütçe dışı kuruluşlara yapılacak aktarmalarda,
hazine alacaklarının kaynakta tahsiline, bakan ya da Maliye Bakanı yetkili
kılınmaktadır. Müsteşarlık garantisi ya
da dış borcun ikrazı kapsamında, büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve bunlara
bağlı kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen projeler için kullandırılan
kredilerin yükümlülüklerini karşılamak amacıyla, dışborç ödeme hesabı
oluşturulması hükme bağlanmaktadır. Bu hesaba ilişkin, hazinece ayrı bir
yönetmelik çıkarılması öngörülmektedir. Günümüzde borç yönetimi,
borcun pasif olarak izlenmesi yerine, aktif menkul kıymet portföyü gibi
düşünülmektedir. Bu yöndeki çalışmalar, dünyada giderek hız kazanmaktadır. Günümüz piyasalarında
anlık, değişken, çok dinamik bir yapı gözlenmektedir. Portföy analizlerinin çok
iyi yapılarak, risk ölçümleri yönünde, bilgi birikimi, eğitim ve yazılım için
ayrı bir kaynak ayrılması zorunluluğu doğmuş bulunmaktadır. Yeni kanun tasarısıyla
getirilen bir yenilik de risk hesabı oluşturulmasıdır. Müsteşarlığın,
idaresinden sorumlu olduğu, borç ve alacak portföyünün, dünya konjonktüründeki
iktisadî ve siyasî çalkanmalara bağlı olarak karşı karşıya kalacağı risklerin
asgarîye indirilmesi için etkin ve hızlı bir karar mekanizmasının sağlanması
amacıyla, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında Hazine Müsteşarlığına ait bir
risk hesabı oluşturulmaktadır. Bu hesapla, aynı zamanda, beklenmedik nakit
çıkışlarının nakit ve borç yönetimi üzerindeki olumsuz etkileri ve malî
piyasalarda yarattığı istikrarsızlık yansımalarını asgarî seviyede tutmayı
amaçlamaktadır. Bu tasarıyla getirilen
bir diğer yenilik de, dış borçlanmayla ilgili olarak Hazine tarafından
garantili dış finansman sağlanması, ikrazı, kredi devri, tadili veya
uzatılmasına ilişkin işlemler ve kâğıtlar ile uluslararası sermaye piyasalarına
ihraç edilen menkul kıymetler, her türlü vergi, resim, harç ve fondan muaf
tutulmaktadır. Bu tasarıyı, Türkiye'de,
artık, dış borçlanmanın bir sisteme kavuşacağı, belli limitler dahilinde
yapılacağı ve malî disiplinin sağlanacağı yönünde çok önemli bir adım olarak
değerlendiriyor ve yasanın, ülkemiz ekonomisine hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ayaydın. Gruplar adına konuşmalar
tamamlandı. Şahsı adına, Edirne
Milletvekili Sayın Şadan Şimşek; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) ŞADAN ŞİMŞEK (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Yasa Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle,
Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizleri izlemekte olan yurttaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum. Ülkemizin ekonomik ve
kurumsal yapısında, 1990'lı yıllarda önemli sayılacak gelişmelerin yanı sıra,
kronik yüksek enflasyon devam etmiş, büyüme ise istenilen düzeyde olmamıştır.
Önemli miktardaki bütçe açıklarının içborçlanmayla finanse edilmesi, reel
faizlerin yükselmesine, içborç stokunun artmasına neden olmuştur. Aynı zamanda,
yüksek reel faizler, ekonomik faaliyetleri de olumsuz yönde etkilemiştir. Bütün
bunların sonucunda, ekonomik faaliyetlerin, büyüme oranlarının istikrarlı hale
getirilmesi ve kalıcı çözümler üretilmesi gerçeği ortaya çıkmıştır. Bildiğiniz gibi, ülke
olarak geldiğimiz noktada en önemli sorun, devam eden yatırım tutarlarının
ulusal ve genel bütçe toplamından fazla olmasıdır. Bu nedenle, çok sayıda,
öncelikleri iyi belirlenmemiş projelerden oluşan yatırım programının
yürütülmesi ve yarım kalmış projelerin tamamlanması güçlüğüdür; çünkü, bu
durum, projelerin ekonomiye hızla kazandırılması aşamasında önemli gecikmeleri
ortaya çıkarmaktadır. Öte yandan, böylesi bir ortam, maliyetlerin de önemli
oranda artmasına zemin hazırlamaktadır.
Kamu yatırımlarımızın
içinde bulunduğu bugünkü yapısını birtakım esas nedenlere dayandırmak olasıdır;
şöyle ki: Proje önceliklerinin iyi ortaya konulmamış olması; yani, projelerin
hazırlanması aşamasında fayda-maliyet analizinin benimsenmemiş
olması, bu nedenlerden birisidir. Bunun yanı sıra, kaynak yetersizliğinin
doğurduğu, projelerin zamanında bitirilmemesi; dolayısıyla, maliyet artışı ve
projeden sağlanması beklenilen yararların gecikmesi veya hiç elde edilememesi
sorunudur. Kamu yatırımlarının uzun
vadeli, sürdürülebilir bir yapı ve proje döngüsü kavramı anlayışına paralel
olarak planlanması gerekmektedir. Ülkemizin makroekonomik denge unsurları
açısından borçlanma noktasında borç yönetimi, bütçe ve programın finansmanı
anlamında ayrı bir değer kazanmaktadır. Planlama ve uygulamada
etkinlik, her yönüyle sağlam bir hukukî altyapıyla mümkündür. Bunun için,
kontrollü ve akılcı bir borçlanma yapısının önem kazandığı açıkça kendisini
göstermektedir. Ancak, gözardı edilmemesi gereken durum, ülkemizdeki
borçlanmayla ilgili tüzük ve yönetmeliklerin dağınık bir halde bulunduğu
gerçeğidir. Böylesi bir durumda, bizim, ülke olarak, uluslararası piyasalarda
faaliyet gösteren aktörler karşısında uygun bir pozisyon almamız için, iç ve
dış borçlanma, sağlanmakta olan garantiler ile alacakların yönetiminin tek bir
yasayla yürütülmesinin, küresel finans piyasalarında etkin olmak için zarurî
olduğunun bilincine varmak gereklidir. Değerli milletvekilleri,
bir istikrar programının olmazsa olmaz koşulu, malî ve parasal disiplinin tam
manasıyla sağlanmasıdır. Üzerinde görüşmelerde bulunduğumuz tasarıyla, kamu
finansmanı ve borç yönetiminin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması son derece
önem kazanmaktadır. Bu maksatla, kısa vadede kamu açıklarının azaltılması, orta
ve uzun vadede ise ekonomik ve malî yapıda kalıcı istikrarı sağlamayı
hedefleyen Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla yapısal reformlar için çabalarımız
devam etmektedir. Ülkemiz bütçesi, etkin ve
verimli olmaktan çıkmış; hatta, bunun ötesinde, bütçenin birliği de
bozulmuştur. Kaynaklar ve giderler arasındaki ilişkinin bozulması, bütçe
sisteminin, karar alıcılara, topluma bilgi sunulmasında yetersiz kalmasına
neden olmuştur. Çeşitli yasal
metinlerdeki borç yönetimine ilişkin hükümleri tek bir yasa altında toplayarak,
borç yönetiminde etkinliği sağlayacak olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi
Yasa Tasarısıyla, kamu sektörü için açık borçlanma kuralları ile limitleri
ortaya konmaktadır. Ayrıca, Hazinenin devirli krediyle borç garantilerinin de
bütçe kapsamına alınması amaçlanmaktadır. Değerli milletvekilleri,
özel sektörün dış borçlarına ilişkin kayıtların daha sağlıklı bir şekilde
izlenebilmesine yönelik yasal düzenlemeler daha önce yapılmıştı. Ekonominin
önemli unsurlarından iç ve dış borçlanma ve sağlanmakta olan garantilerle, bu
kapsamda ortaya çıkan alacakların yönetiminin tek bir çatı altında toplanması
zorunlu bir adımdır. Bu yasayla, borçlanmaya karşı bir malî disiplin
getirilerek, yeni finansal enstrümanlar ve yeni teknikler kullanılmasına zemin
hazırlanacaktır; yani, borçlanma ve borç yönetiminin farklı usul ve esaslardan
dolayı uygulamada karşılaşılan sorunları ortadan kaldırılmış olacaktır. Ayrıca, gün geçtikçe
gelişen, çeşitlenen ve hızlanan sermaye piyasalarında geleneksel yöntemlerle
borçlanmak ve borcun yapısını vadesi boyunca korumak için, menkul kıymet
portföyü yönetir gibi yönetilmesi için dinamik bir yapı sağlanmış olacaktır. Ülke olarak, son onbeş
yirmi yıldır çok ağır sorunlarla karşı karşıya kaldık. Takdir edersiniz ki,
bizim yaşadıklarımızı bir başka ülke yaşamış olsaydı, ayakta durması mümkün
değildi. Yakın geçmişimizde yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen inançla
mücadele ettik. Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, bu dönemde, Meclis olarak, çıkarmış olduğumuz yasalarla, bu
zamana kadar hiçbir hükümetin cesaret edemediği, gerek ulusal gerekse
uluslararası anlamda oldukça zorlu
sayılabilecek çeşitli reformları gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bu süreç,
sizlerin de çok iyi takip ettiği gibi, bir bir yaşama geçirilen reform
sayılacak yasalarla devam etmektedir. Geldiğimiz noktada, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yoğun çalışmaları hepimizin üstün gayretleriyle sürdürülmektedir.
Takdir edersiniz ki, bu reformların önemi, ülkemizi krize sürükleyen nedenlerin
en başında gelen bozuk ekonomik yapıyı değiştirmeye yönelik olmasıdır. Yapılan tüm bu yasal
düzenlemeler, çiftçimizin, esnafımızın, işçi, memur ve emeklilerimizin gelir
dağılımındaki dengesizliğin giderilmesine, işsizliğe, yoksulluğa ve yolsuzluğa
çözüm getirmeye yöneliktir. Türk Ulusu, her türlü
kriz ve felaketi aşacak inanç ve güç birliğine sahip olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.
Yapılan bu düzenlemeler, sağlıklı ve dengeli bir ekonomi için, yeniden üretim,
yatırım ve ihracata yönelme, büyüme ve refah artışına, işsizlik ve sosyal
sorunlara çözüm için önemli bir adımdır. Yasanın ülkemize hayırlı
olmasını diler, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise en derin saygılarımı
sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Şimşek. Sayın Büyükerman, Sayın
Bakandan önce kısa bir açıklamanızın olacağını ifade ediyorsunuz ve yazılı bir
başvurunuz var. Buyurun efendim. MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN
(Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanımı ve sayın
üyeleri saygılarımla selamlıyorum. Borçlanmanın, sanki,
cumhuriyet tarihinde son yıllarda yapılmış gibi, ekonomiyi bu yüzden bozuk
duruma getirdiği söylenip geliyor. Halbuki, bunun çok geçmişe dayanan bir
mazisi vardır. 25 Ağustos 1854 tarihinde, Osmanlı, İngiltere'den 3 000 000
sterlin borç para almak suretiyle dışborçlanmayı başlatmıştır. Bu, zamanla, 9
000 000 sterline baliğ olmuş, borçlar konsolide edilmiş ve daha ileri şartlarda
bu borçları ödenmek üzere moratoryum ilan edilmiştir. Osmanlının 6 adet
vergisi, tuz, tütün, pul, alkollü içkiler, balık avı ve ipek ticareti
vergileri, bu borçlara karşı "rüsumu sitte" adı altında
gösterilmiştir ve böyle bir idare kurularak, Osmanlının içişlerine, maliyesine
Rüsumu Sitte İdaresi karışır olmuştur; bu, zamanla, 1881 yılında Düyuni Umumiye
İdaresi adını almıştır. Bu borçlanmanın, böylece
çok eski bir maziye dayandığını belirtmek istiyorum. Saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Büyükerman. Sayın Büyükerman'ın bu
görüşlerini de dikkate alarak, yanıt vermek üzere, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanımız Sayın Kemal Derviş. Buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI KEMAL
DERVİŞ - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı tarihini hatırlıyorduk;
ama, tam yıllarını hatırlamıyorduk, onun için çok teşekkür ederiz. TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Yılı 1854 Sayın Bakan... DEVLET BAKANI KEMAL
DERVİŞ (Devamla) - Gerçekten, maalesef, bu olumsuz gelişmeler, geçen asırda da
büyük sorunlar çıkarmıştı. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - O zaman Sayın Derviş'in dedesi yoktu değil mi?!. DEVLET BAKANI KEMAL
DERVİŞ (Devamla) - Evet, o sırada, bunlarla, dedemiz de epey uğraşmış galiba;
sonra başarılı olamamıştı. Aşırı ve iyi planlanmayan
bir kamu borçlanma sürecinin nelere mal olabileceğini, son yıllarda, sadece
Türkiye'de değil, bütün dünyada çeşitli örnekleriyle gördük. Bu örneklerde ve
Türkiye'de yaşandığı gibi, kamunun borcu, sadece bütçe açıklarından doğmamıştı;
bu, çok önemli bir nokta; yani, sadece bütçeye bakarak borçlanma sürecini takip
etmek mümkün değil. Bütçe açıklarından kaynaklanan borcun üstüne, Hazine
garantilerinden doğan çeşitli yükümlülükleri eklemek gerekiyor. Bu
yükümlülükler arasında, genelde en önemlisi, mevduat sahiplerine yasayla veya
fiilen verilen garantiler, uygulamada verilen garantilerdir ve Türkiye'deki
borç yükünün bugünkü seviyesi de -en az yüzde 40'ı- bankalar ve bankalar
krizinden kaynaklanan borçlardır. Diğer önemli bir boyutu, yerel idarelere
verilen garantiler ve ondan sonra Hazinenin üstünde kalan borçlar, çeşitli
projeler çerçevesinde oluşan borçlar. Türkiye'de bu borçlanma
süreci, geçmişte, çağdaş ve şeffaflığı sağlayan tek bir yasa çerçevesinde
gerçekleşmedi; oldukça dağınık bir yapıda, kontrolsüz biçimde oluştu. Bugün
onayınıza sunduğumuz tasarı, bu boşluğu doldurmak ve borçlanma sürecine yasal
bir çekidüzen vermek amacını taşımaktadır. Tasarı üzerindeki çalışmalar, hem
kurulan altkomisyonda hem de Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün partilerin
değerli katkılarıyla oluştu ve sanıyorum bu katkıları sayesinde, çoğunuzun, tam
olmasa bile bir ölçüde desteğine sahiptir. Partiler adına konuşan
arkadaşlar ve diğer arkadaşlar, aslında, bu noktaların çoğunu vurguladılar;
fakat, tekrar, bu tasarıyla nelerin geldiğini, nelerin getirilmeye
çalışıldığını, çok kısa özetlemek istiyorum. Tasarı, açık bir yetki
tanımını getiriyor, Bakanlar Kurulu, bakan, müsteşarlık... Tasarı, borçlanma
sınırını, iç ve dış borçlanmayı içererek tanımlıyor; bu, çok önemli bir yenilik
ve bu sınır, aslında, oldukça dar bir sınır olarak oluşuyor. Bakan, bu sınırı
ancak yüzde 5 oranında artırabiliyor, Bakanlar Kurulu da bir yüzde 5 daha
ekleyebiliyor. Onun ötesinde, bu yasa değişmeden, ekbütçeyle bile bu sınırı
aşmak artık mümkün olmuyor. Esasen, belki de tasarının getirdiği en önemli
noktalardan bir tanesi budur. Hazine garantili krediler
sınırına, yap-işlet-devret ve yap-işlet gibi finansman modelleri de, garanti
tanımına giriyor; yani, bu yap-işlet-devret ve yap-işlet projeleri, garanti
sınırının dışında kalmıyor. Özel tertip iç borçlanma senetlerinin, ancak
ödeneği olması halinde ihraç edilebileceği hükmü getiriliyor. Hazine
garantileri yeniden tanımlanıyor ve verilme mekanizmaları yeniden düzenleniyor.
Bu arada, ikraz ücreti
getiriliyor. Hibe alma ve vermeye ilişkin hususlar düzenleniyor. Hazine
alacaklarının, amme alacakları kapsamında takip ve tahsili öngörülüyor. Nakit
yönetimi ihtiyacı, yeni Merkez Bankası Yasasıyla uyum sağlayacak biçimde
getiriliyor; yani, Merkez Bankasında, kısa vadeli avans ve Merkez Bankasından
borçlanma imkânı tamamen ortadan kalktığı için, Hazinenin, bir nakit yönetimi
ihtiyacı doğuyor; fakat, bu nakit yönetimini Merkez Bankasıyla birlikte
gerçekleştiriyor. Hazine garantileriyle
ilgili ödeme riskini karşılayacak risk hesabı zorunlu kılınıyor ve sonunda da,
her üç ayda bir, kamu borç yönetimini bütünlük içerisinde anlatan bir raporun,
Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Bakanlar Kuruluna sunulması öngörülüyor.
Başlıca noktalar ve yenilikler bunlar ve bunu bir bütün olarak ele aldığımız
zaman, gerçekten, çok önemli bir yeniden düzenleme ve borçlanma sürecini tek
bir çatı altında toparlayan bir yasa söz konusu. Konuşmalarınızda,
bazılarınız, bu borçlanma sürecine, genel ekonomik duruma yer verdiniz. Çok
tartıştık, çok uzatmak istemiyorum; fakat, bir konu, sanıyorum, gerçekten çok
önemli. Bunun, özellikle Sayın Açba altını çizdi. Yüksek enflasyon ve yüksek
reel faize dayanan borçlanma süreci içerisinde, sadece büyüme açısından olumsuz
olaylar olmamıştır; sadece büyüme, istikrarsızlık açısından Türkiye darbe
yememiştir. Hakikaten, bu süreç içerisinde, gelir dağılımı da çok ciddî biçimde
bozulmuştur; yani, bu borçlanma süreci, en fazla dargelirlilerin aleyhine
olmuştur ve nakdi olan, nakdi bol olan, borç verebilen belli insanlara önemli
kazançlar da sağlamıştır; yani, gelir dağılımını son derece bozan, sosyal
adaletle çelişen bir süreç içerisinde gelişmiştir. Ben de bunun altını çizmek
istiyorum ve Sayın Açba'yla bu konuda tamamen hemfikiriz, bence çok güzel bir
şekilde bunu vurguladı. Ancak, kendisinden ve Sayın Veysel Candan'dan da bir
ricam var: IMF kaynakları konusunda. IMF ve Dünya Bankası kaynaklarının
maliyeti ve vadesi itibariyle, Türkiye'nin, şu anda, piyasalardan, daha uygun
maliyetle, daha uzun vadeyle kredi bulması mümkün değil. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Var... Var... AHMET SÜNNETÇİOĞLU
(Bursa) - Özkaynaklarımız... DEVLET BAKANI KEMAL
DERVİŞ (Devamla) - Bugün geldiğimiz noktada, bundan daha uygun kaynak bulmamız
zor, ben göremiyorum. Eğer, kendileri öyle bir kaynağı görürlerse, bize de
haber vermelerini ve Hazinede bu konuda çalışmamızı isterim. Yani, daha uygun
bir kaynak bulabilir miyiz, daha uzun vadeli, daha düşük faizle bir kaynağınız
varsa, bir bilginiz varsa, bize bildirmenizi rica edeceğim, çok memnun
olacağız. (DSP sıralarından alkışlar) İleriye doğru baktığımız
zaman, esasen, millî gelir içerisindeki borç yükünü azaltmamız için, reel faiz
ile büyüme arasındaki yarışı, büyümenin kazanması lazım. Temelde; yani,
matematiksel olarak baktığınız zaman, reel faiz, büyümeden yüksek olduğu
sürece, bir ülkenin, faizdışı fazla vermesi gerekiyor, o farkı kapatabilmek
için. Dolayısıyla, reel faiz, büyümenin çok üzerinde kaldıkça, maalesef, bütçe
de, faizdışı fazla vererek o farkı kapatıp... Ve maalesef, o bakımdan,
Türkiye'nin birçok ihtiyacını karşılayamaz durumda kalacağız. Bu yarışı, giderek büyüme
lehine çevirip, reel faizi düşürüp, büyüme ile reel faiz arasındaki dengeyi
kurup, borç yükünü adım adım azaltmamız gerekiyor. Bunun için de, belki en
önemli gereksinim, enflasyonun inmesi; çünkü, bu kadar yüksek enflasyonla devam
ettiğimiz sürece, reel faizin de düşmesi mümkün değil. Türkiye'nin önündeki en
önemli engellerden bir tanesi bu yüksek enflasyon; aşağı yukarı yirmi yıldır
devam ediyor; ama, son aylarda, belki de tarihî bir fırsatı yakalamak üzereyiz.
TÜFE'de şubat rakamları, ilk defa yüzde 2'nin altına iniyor, ilk defa
enflasyonun, gerçekten, yüzde 30'lara doğru gittiğini görebiliyoruz. Eğer, bu
konuda ısrarımızı sürdürebilirsek, çabamızı ülke olarak sürdürebilirsek,
hakikaten, bu enflasyon belasından kurtulup, o sayede de reel faizi makul bir
düzeye indirme fırsatını inşallah elde ederiz. Türkiye'nin amacı, çok
ağırlaşmış olan borç/millî gelir oranını mutlaka düşürmek olmalıdır. Büyüme ve
hızlı istihdam artışının önünde engel teşkil eden bu borç yükünü istikrar
içinde adım adım azaltabilirsek, çocuklarımıza ve gençlerimize çok daha mutlu bir
geleceği sağlamış oluruz. Çok teşekkür ederim.
(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan. Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) MASUM TÜRKER (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüştüğümüz kanun
tasarısıyla, 21 inci Dönem olarak, geçmişte yapılan yanlışlıkların en azından
geleceğe taşınmaması ve geleceğimize iyi bir yapıyı şekillendirme imkânı
verdiği için çok olumlu bir iş yapıyoruz. Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin borçlanmasında, özellikle ülkenin gelişmesi ve geleceğimizin
ekonomik yapısının devletin aldığı kararlarla belirlendiği; ama, ekonomi
geleceğimizin şekillenmesinde de borçların önemli bir rol oynadığını biliyoruz.
Borçlar bir sonraki yıla devrederken, yalnız o miktarda değil, ödenmesi
gerektiği zamanki siyasî olanaklar ve siyasî ortam dolayısıyla, gerektirdiği
faizler dolayısıyla daha da katlanarak artmaktadır. Türkiye'de borçlanma
konusunda, biraz önce Sayın Bakanın bu kanun tasarısını bize tanıtırken
söylediği önemli bir düzenlemesi, aslında, bugün yaşadığımız duruma neden olan
bir olguya son verecek niteliktedir. O da, devletin kendi kısa vadeli
ihtiyaçlarını karşılamak açısından kademeli olarak 80'li yılların ortasında
başlayan Merkez Bankasından yararlanmama imkânının, kısa vadeli ve yüksek
faizlerle, zamanla artan bir borç döngüsünün artmasına neden olmuştur. İşte, bu
Yasayla, yarın öbür gün devlet, kısa vadeli borçlanmalarında ciddî bir faiz dengesinin
bozulmasına imkân vermeksizin, Merkez Bankasıyla belirlenen kurallar
çerçevesinde, çok kısa vadeli bile olsa, borçlanma imkânına sahip olacaktır.
Sanıyorum ki, tarihçiler, Türkiye'nin ekonomik tarihini inceledikleri zaman,
80'li yılların ortasından sonra, hangi kesimlerin ya da hangi özel bankaların
salt bu değişiklik nedeniyle kurulduğunu ve yalnız bu değişikliğe dayanarak
bugüne kadar geldiğini ya da kapanmak zorunda olduklarını tespit edeceklerdir. Değerli milletvekilleri,
işte, bu Yasayla, bundan sonra böylesine bir yanlışlığın yapılmasına imkân
vermeyecek bir düzenlemeyi getiriyoruz. Diğer taraftan,
Türkiye'de uzun süre borçlanmanın, ülkenin borç miktarının kayıtlara
yansıtılmadığı tartışılagelmiştir ve bu doğrudur. Geçmişte, Türkiye'de, yalnız
bütçe süreçlerinde bütçe açıklarıyla ilgili borçlanma yetkisi verildiği
sanılırken, biraz evvel yine Sayın Bakanın bahsettiği bazı hazine garantileri,
yap-işlet-devret gibi ve özellikle yerel yönetimlerin aşırı borçlanmaları
sonucunda Türkiye'de, bir kayıtlı borç, bir de, kayıtlı olmayan borç olgusu
meydana gelmiştir Bugün, bu Parlamentonun
hâlâ çözemediği, iki kez yasal düzenleme yaptığı halde Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiş enerji ihaleleriyle ilgili garanti sorunu, böylesine
bir yasanın olmamasından bu ülkenin başında bekleyen ve hâlâ önümüzdeki günlere
nasıl bir yük getireceğini bilmediğimiz bir olgudur. İşte, bu nedenle, değerli
milletvekilleri, burada yapılan bu ciddî yasada, borçlar dolayısıyla, devletin
özellikle millî tasarrufları tüketme noktasına geldiği bir yerde, artık, millî
tasarrufların yalnız devletin borçlanarak tükettiği değil, serbest piyasaya da
bırakılabilir hale gelmesini sağlayacak bir düzenlemedir. Bu konuda, genellikle
bugünlerde, hepiniz biliyorsunuz kriz bitti mi bitmedi mi, diye tartışması da
yapılıyor ve hiç kimse, bardağın yarısı doludur deme noktasında bulunmuyor.
Bunu, ciddî bir şekilde, bir koro şeklinde, sahneye konulmuş bir oyunun ilk perdesi
olarak hepimiz seyrediyoruz. Neden; bunun temel nedeni değerli arkadaşlar,
Türkiye'de devletin borçlanma olgusunun bugüne kadar değiştirilmemesinden
dolayı, gelir dağılımının adaletsiz bir şekilde oluşmasının devamını
isteyenlerin bunu pompalamasından kaynaklanmaktadır. Aslında, biz, burada
aldığımız kararla -bazı arkadaşlar diyebilirler ki, geçmişte kim yaptı, nasıl
yaptı, niçin yaptı; onları, zaten, tarihçiler bir gün ekonomik tezlerinde,
ekonomik yazımlarında dile getireceklerdir- bugünden sonra nasıl yapıldığına
dikkati çekmek zorundayız. Neyi yapıyoruz; herhangi bir bütçe sırasında ek bir
kararla, bir maddeyle ya da ayrı bir düzenlemeyle ülkenin borçlanma
stratejisini değiştiremeyecek noktaya getirmiş bulunuyoruz. Bunun bir başka önemi,
Türkiye'nin, özellikle dış âlemden borçlanma itibarını artıracaktır. Çünkü,
bugüne kadar dış âlemden Türkiye'ye kredi vermesi gereken kaynak sahipleri bu
ülkede nasıl olsa her yılın bütçesinde yeniden borçlanma olanaklarını artıracaklar,
talep edilecek miktar planlananın üzerinde olacağı için, yüksek bir faizle,
reel faizi çok yüksek maliyetlere ulaşan bir noktada bu ülkeye borç vereceğiz
diye bekliyorlardı. İşte, bu kanunla böylesine bir beklenti sona ereceği için,
kullanım miktarı da sınırlı olacağı için, dış borçlanma itibarımızdaki risk
azalmış olacaktır. Değerli milletvekilleri,
bu kanunun oluşmasında ben, sanıyorum ki, hiçbir parlamenter ve hiçbir
siyasetçi, bir ülke ekonomisinin küçülmesini, ülkenin daima başkalarına bağlı
olmasını istemez. Her siyasetçi, partisi ne olursa olsun, ülkesini büyütmek,
ekonomisini büyütmek ve yabancı kaynaklara muhtaç olmamak noktasındadır; ama,
ne var ki, bu ülkede bir gün inşallah bu kürsüde yine tartışırız, bir enflasyon
muhasebesini yabancı sermayenin gelme şartı olarak önümüze sürerler. Ben,
burada, özellikle uluslararası standardın oluşmasında da rol oynamış bir
arkadaşınız olarak şunu söylemek istiyorum ki, enflasyon muhasebesini ileride
yabancı sermayeyi çekmek adına getirenler için, başka kesimler için şu manası
vardır: Enflasyon muhasebesi demek, dolarizasyon demektir; yani, sizin
bilançonuzda yabancı parayla tutacağınız her Türk Lirası değerlendirildiği
zaman, artık, yabancı paradaki gelirin de vergiden muafiyeti istenecektir.
Dünyanın hiçbir yerinde de enflasyon muhasebesi diye bir kavram yoktur; 29 nolu
standarttır dünyada; bu, yabancı paralar karşısında finansal tabloların
düzeltilmesi standardıdır. Türkiye'de, işte, benzer şekilde bizlere bunları
pompalayan, bunları söyleyen kesimler, aslında, biraz evvel değerli
arkadaşlarımızın yerlerinde dile getirdikleri özkaynağa dönüşü engelleyen işlemlerdir. Değerli milletvekilleri,
borçlanma yasamızın hayırlı olmasını dilerken, bunun ardından kamu
harcamalarıyla ilgili yasanın ve onun ardından da kaynaklarımızı en iyi
imkânlarla kullanacağımız yasaları birlikte çıkaracağımız inancıyla Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Türker. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat)- Sayın Türker, dünyada bizden başka enflasyon şampiyonu yok!.. BAŞKAN- Şimdi, sorulara geçiyoruz. Süre 10 dakika
arkadaşlar; 5 dakikası soru, 5 dakikası cevap bunu biliyorsunuz. Onun için,
sorular, kısa ve özlü olursa sevinirim. Soru işlemini Sayın
Esengün'den başlatıyoruz. Buyurun Sayın Esengün. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum)-
Sayın Başkan, kısa ve öz olarak sorularımı arz ediyorum Sayın Bakanın cevap
vermesi ricasıyla. 2002 yılı içerisinde,
başta, Katma Değer Vergisi olmak üzere çeşitli vergilerde geçici de olsa
indirim yapılması düşünülmekte midir? Devlet Bakanı Sayın Tunca
Toskay'ın böyle bir indirimden bahsetmesi, Sayın Derviş'in de, böyle bir
indirimin yapılmayacağı yolundaki beyanı bu konuda zihin bulanıklığına sebep
olmuştur. Net ve kesin bir cevap istiyoruz. Geçici de olsa, KDV ve diğer
vergilerde indirim yapılacak mıdır? İkinci sualim: Bir süre
önce, Bakanlar Kurulu kararnamesiyle, üst düzey kamu görevlilerinin maaşlarına
zam yapıldı. Ücret zammının sadece üst düzey memurlara hasredilmesi kamuda
büyük huzursuzluklara sebep oldu. Milletvekillerine, bizlere bu konuda da büyük
tepkiler, şikâyetler gelmekte. Son zamdan yararlanamayan
her seviyedeki kamu görevlilerinin maaşlarına zam yapılması düşünülmekte midir?
Bu zamlar ne miktarda olacaktır, ne zaman yapılacaktır; yoksa, hiç yapılmayacak
mıdır? Arz ederim, teşekkür
ederim. BAŞKAN- Teşekkür ederiz
Sayın Esengün. Sayın Yıldırım, buyurun
efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM
(Eskişehir)- Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan aşağıdaki soruları
sormak istiyorum. 1- Ülkemizin bugüne kadar
iç ve dış borçlarının miktarı yıllara göre ne kadardır? 2- Belediyelerin dış
borçlarına Hazine garantisi verirken, Hazinenin ölçüsü ve kriteri nedir? 3- Ülkemizde üretim
yapmak, işsizliği önlemek için reel sektöre yardım yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Teşekkür ederiz
Sayın Yıldırım. Sayın Günbey; buyurun. SACİT GÜNBEY
(Diyarbakır)- Sayın Başkanım, sorularımı arz ediyorum: 1- Bu hükümet sayesinde,
ülkemizde yaşayan insanların yüzde 80'ni fakirlik sınırının altında yaşamaya
başladı, yüzde 50'si de açlık sınırının altında yaşamaya başladı. Her gün
büromuza yüzlerce insan aş ve ekmek bulmak için müracaat ediyor. Acaba, Sayın
Bakanın da bürosuna bir hemşerisi, bir dostu, bir arkadaşı veya çevresinden bir
insan aş ve ekmek için müracaat ediyor mu? 2 - Şubat devalüasyonu
yapılmadan önce 5 bankaya eski döviz kuru üzerinden 5 milyar dolar civarında
bir kaynak aktarıldığı gazetelerde sık sık yazıldı. Düşük kur üzerinden hangi
bankalara ne kadar para aktarıldı? 3 - Sayın Bakanımız
"kaynak var mı" diye sordular. Bütçenin yarısı faizlere gidiyor. Bu
faizlere, stopaj veya geçmiş yıllara şamil olmak üzere yüksek oranda vergi
koymak suretiyle kaynak temin edilmesi mümkündür, hem de sıfır faizli kaynak
temin edilmesi mümkündür. Böyle bir rant akışını durdurmayı düşünüyorlar mı? Teşekkür ediyorum
efendim. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Günbey. Sayın Seven, buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma sormak istediğim sorular şunlar: 1 - 1993, 1994 ve 1995
yıllarında Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarılan kanun hükmünde kararnamelere
istinaden görev zararları bugünkü tarih itibariyle ne kadardır? 2 - Belediyelerimize
Hazine tarafından ne kadar garanti verilmiş? Hazinenin garantisi altında
bulunan belediyelere ait ödenmemiş taahhütlerin bugünkü tutarı ne kadardır? 3 - 27.3.2002 tarihi
itibariyle, iç ve dış borcumuz ne kadardır? Bu borçların ne kadarı özel
sektöre, ne kadarı kamu sektörüne aittir? 4 - Fona devredilen
bankalar lehine Hazinenin vermiş olduğu garantiler var mıdır; varsa hangi
tarihlerde verilmiştir ve bu bankalar hangileridir? 5 - Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonunda bugüne kadar ödenmemiş ne kadar riskimiz vardır?
Bundan sonra her iki kuruluştan ülkemize tahsis edilip de serbest bırakılmayan
kredi miktarı ve vadeleri nedir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Sayın Karakaya, buyurun
efendim. TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan rica ediyorum;
2001 yılında alınan Dünya Bankası kredileri ne kadardır, nerelere harcanmıştır?
Alınan kredilerin vadesi nedir; maliyeti ne kadardır? 2000 yılında yapılan
takas işlemi sonucu, dövize endeksli, döviz cinsi içborç yapısının yüzde 3'ten
yüzde 43,5'a çıkması olumlu bir gelişme midir? Bunun, hazinemize maliyeti ne
kadardır? Dövize yönelik borçlanmanın önplanda tutulması, dışborçların
çevrilmesi açısından büyük problemler oluşturmayacak mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Karakaya. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI KEMAL
DERVİŞ - Soruların özellikle rakamlarla ilgili kısmını yazılı olarak vermek
daha doğru olur; çünkü, rakamlar, tabiî, her gün değişiyor ve çeşitli borç yükü
-içborç yükü, dışborç yükü, özel sektöre ait olan, kamu sektörüne ait olan-
rakamlarını hazine her gün zaten açıklıyor; ama, bu sorularınıza da cevaben,
ayrıca size göndereceğiz. Vergi indirimi
konusunda... Tabiî, vergi konusu ve kamudaki ücretler konusu, esasen, Maliye
Bakanlığının sorumluluğunda; ancak, şubatta açıklanan programda, 2002 yılında,
geçici de olsa bir vergi indirimini öngörmediğimizi hükümet olarak açıkladık.
Sanıyorum, çok kesin bir taahhüt bu ve dolayısıyla, 2002 yılında vergi
indirimleri gündemde değil. Ayrıca, özellikle, beyaz eşyada, otomobilde belki
bir vergi indirimine gidebiliriz demek, piyasada olumsuz etkiler de yapıyor,
insanlar alışverişini geciktiriyor, acaba iki ay sonra bir KDV indirimi olacak
mı diye, o bakımdan, 2002 yılında böyle bir indirimin olmayacağını kesinlikle
belirtmekte yarar var; ancak, ileride, 2003'te, 2004'te çeşitli düzenlemeler
gündeme gelebilir. Sanıyorum, Sayın Tunca Toskay, vergi düzenini mikro düzeyde
düşünmek gerekiyor, sadece makro düzeydeki kamu dengesi değil, bu vergilerin
mikro ekonomi üzerindeki etkilerini de hesaba katmak gerekiyor anlamında
söylemiştir. Ancak, 2002 yılında, bir indirim, program açısından söz konusu
değildir. Bir konuya değinmek
istiyorum; bu da, bu devalüasyondan önceki döviz satışlarıyla ilgili. Çok soru
geliyor bu konuda. Tabiî, bu, esas, özerk Merkez Bankasının konusu; ama, bu
sorularınız, sürekli, Hazineyle ilgili Bakan olarak bana geliyor. Ben, tabiî, o
zaman, o günlerde bakan olarak yoktum. Hatırlarsanız, Türkiye'nin, hem kendi
kamuoyuna hem de dünyaya beyan ettiği bir kur rejimi vardı. Belli, önceden ilan
edilen kurdan, Merkez Bankasının, isteyen herkese o kurdan döviz satarım diye
bir taahhüdü vardı. Şimdi, böyle bir kur rejimi varken, Merkez Bankasının biz
buna uymuyoruz demesi; yani, kur rejimi değişmeden, hükümet tarafından, biz bu
kur rejiminden vazgeçtik, bunu satmıyoruz demesi, bence, mümkün değildi. Bu
konuda sürekli sorularınız var; ama, bence, cevabı çok açık: Kur rejimi
değişmeden, Merkez Bankası, isteyen herkese bu kurdan dövizi satmak
mecburiyetindeydi. Kur rejimi değiştiği andan itibaren de bu mecburiyet ortadan
kalkmıştır. Çok teşekkür ederim. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Kimlere verilmiş?.. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Ücretlerle ilgili konuyu cevaplandırmadınız Sayın Bakan. DEVLET BAKANI KEMAL
DERVİŞ - Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. III. – YOKLAM A BAŞKAN - Tasarının
maddelerine geçilmeden önce, sayın milletvekillerince bir yoklama isteği
vardır; bu isteği yerine getireceğim; ama, öncelikle, bu arkadaşların Genel
Kurulda hazır bulunup bulunmadıklarını arayacağım. Sayın Hüseyin Karagöz?..
Burada. Sayın Candan?.. Burada. Sayın Pamukçu?.. Burada. Sayın Yumakoğulları?..
Burada. Sayın Zeki Okudan?..
Burada. Sayın Ulucak?.. Burada. Sayın Alçelik?.. TEMEL KARAMOLLAOĞLU
(Sıvas) - Tekabbül ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Temel
Karamollaoğlu tekabbül ediyor. Sayın Ahmet Karavar?..
Burada. Sayın Niyazi Yanmaz?..
Burada. Sayın Canbay?.. Burada. Sayın Cevat Ayhan?..
Burada. Sayın Arif Emre?..
Burada. Sayın Yakup Budak?..
Burada. Sayın Öztek?.. Burada. Sayın Günbey?.. Burada. Sayın Polat?.. Burada. Sayın Sünnetçioğlu?..
Burada. Sayın Doğan?.. Burada. Sayın Kukaracı?.. Burada.
Sayın Zeki Çelik?..
Burada. Evet, bu arkadaşlarımız
sisteme girmesinler. Elektronik cihazla
yoklama yapacağım. Yoklama için 5 dakikalık
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen arkadaşlarımızın
belirlenen süre içerisinde yoklama pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını
rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum: (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 9.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı: 833)
(Devam) BAŞKAN - Tasarının
maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, 1 inci maddeyi
okutuyorum: KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI (Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Hazine
Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanunda ve Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden
Pay Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı) BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam ve Tanımlar Amaç MADDE 1. - Bu Kanunun
amacı; ülkenin kalkınma hedeflerini dikkate alarak, piyasalarda güven ve
istikrarı koruyarak ve makro ekonomik dengeleri gözeterek, Devletin iç ve dış
borçlanmasına, hibe almasına, borç ve hibe vermesine, nakit yönetiminin maliye
ve para politikaları ile koordineli bir şekilde yürütülmesine, verilecek
garantilerin, bu borçlanma ve garantilerden doğan finansal alacaklar ile Devlet
iç ve Devlet dış borcunun etkin bir şekilde yönetimine ve izlenmesine, Hazine
Müsteşarlığı ile 2 nci maddede yer alan kuruluşlar arasındaki mali ilişkilerin
düzenlenmesine ve bu hususlar dahil olmak üzere Müsteşarlık tarafından
üstlenilen her türlü mali yükümlülüğün geri ödenmesi, ilgili bütçe hesaplarına
kaydedilmesi ve raporlanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın
Altan Karapaşaoğlu; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Dönen'in söz istekleri var; ancak, birleşime, 17.40'ta toplanmak üzere
ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.26 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.40 BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Mehmet AY
(Gaziantep) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 9.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı:
833) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde. 833 sıra sayılı tasarının
1 inci maddesini okutmuştum. Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Karapaşaoğlu; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Yasa
Tasarısı, aslında, günümüzde gerekli düzenlemeleri içeriyor. Yasa tasarısının
geneli üzerinde bir fikrî mutabakatımız var; ancak, bu yasa tasarısıyla ilgili
olarak, bu yasa tasarısında olması gerekenleri, amaç maddesiyle ilgili olarak,
şu amaçları taşıması gerektiğine inandığım için söylemek istiyorum.
"Amaç"tan maksat şu olmalı: Değerli arkadaşlar,
prensip olarak, borçlanma yoluyla elde edilen kaynaklar, bütçenin finansmanı
için kullanılmalı, bütçe dışı yükümlülükler için borçlanılmamalı; yani, net
borçlanma hâsılatı, bütçe açığına eşit olmalıdır; aksi takdirde faiz dışı fazla
vermek, önemini kaybediyor, dolayısıyla, bu faiz dışı fazlayla, bütçe
açıklarını kapatmamız olanaksız hale geliyor. Size bu noktada bir bilgi
notu sunmak istiyorum: 1971 ile 1998 yılları arasında bütçe açıklarının toplamı
92 milyar dolardır; ama, çok enteresan, net borçlanma hâsılatları toplamı ise,
202 milyar dolardır. Demek oluyor ki, lüzumundan fazla borçlanma, borç
yönetiminin denetimsiz kalması neticesinde tahakkuk etmiş. Bu arada, yarı malî
işlemler -mesela, tahkim, kur farkı, garantili borçlanmalar ve görev zararları
gibi- bunlar için borçlanma, özel tertip devlet iç borçlanma senetleri yetkisi,
kanunlarla getirilmelidir, belirlenmelidir. Bu konuda bütçe kanunlarında ayrı
limitler belirlenmelidir. Borçlanma yetki ve limitlerinin, yıl içerisinde, özel
tip devlet iç borçlanma senedi ihracı gibi amaçlarla aşılması önlenmelidir. Faiz ödemeleri,
maliyetlerinden arındırılmalıdır. Bu amaçla, bütçede faiz giderleri için
ayrılan ödeneklerin yanı sıra, borçlanma senetlerinin basım giderleri, ödenecek
komisyonlar, vergi, resim, harçlar gibi zorunlu diğer giderler farklı
tertiplerde izlenerek, bilinmelidir. Bir şeyi borçlanıyoruz; ama, ne kadar da
masraf yapıyoruz, bunu bilmemiz gerekiyor. Dış borçlanmalarda,
ödenecek faizden daha yüksek maliyetler içeren borçlanmalara gidilmemelidir. Aslında, bu noktada bir
iki rakam da vermemde yarar olacak zannediyorum. Borçlanma, ülkelerin en önemli
enstrümanlarından bir tanesi; ama, borçlanmanın maliyeti ve o ülkedeki
enflasyon, borçlanmayla ilgili çok önemli bir göstergedir. Mesela, Japonya'nın
borç miktarı -yüzde olarak- gayri safî millî hâsılasının yüzde 138'i kadardır;
ama, yine Japonya'nın -baktığınız zaman- enflasyonu, neredeyse yok denilecek
kadardır; borçlandığı paranın faizleri ise çok düşük miktarlardadır. Böyle
borçlanmalar, getiri temin ettiği takdirde ülkeye zarar değil, yarar getirir. Dışborç kullanımları tam
ve uygun şekilde takip edilmelidir. Bu amaçla, kamu kuruluşlarının yanı sıra
özel sektörün de dışborç kullanımları için, Hazineden ön izin alırken, gerekli
düzenlemeleri -takip için- yapmak gerekir. Bugüne kadar Türkiye'nin başına ne
geldiyse, özellikle 1986 yılından sonra, borç alımı, anapara geri ödemelerini
bütçe giderleri dışında tutan yeni bir bütçe sistemi uygulamaya konulduğundan,
borçlanma, başıboş ve denetimsiz kaldığı için, borçlanmalar aşırı şekilde, çığ
gibi büyümüş ve kontrolden tamamen çıkmış bulunuyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın
Karapaşaoğlu, 1 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Garantili ve devirli kredilerin bir sübvansiyon aracı olarak
kullanılmamasını teminen, bu konudaki esas ve usuller kanunla belirlenmelidir.
Hazine garantilerinin tümü, kanunda açıkça tadat edilmeli ve garanti kapsamı
diğer yollarla genişletilmelidir. Diğer konu biraz daha
uzun olduğu için, Sayın Başkanım, 2 nci maddede, müsaade ederseniz devam
ederim. Teşekkürlerimi arz
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET
DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Borçlanma Yasa Tasarısına ilişkin olarak, Doğru Yol Partisinin görüşlerini
sizlerle paylaşmak istiyorum. Doğru Yol Partisi olarak
biz, tabiî ki, bir borçlanma yasasının çıkmasına karşı değiliz. Borç
yönetiminin bir çatı altında toplanması hukukî altyapısının özellikle
güçlendirilmesi yönündeki adımların tümünü destekliyoruz ve bu yönde de katkı
yapmaya çalışıyoruz. Ancak, biz, bu yasa tasarısının beklenen faydayı
getirmeyeceği, eksiklikleri ve birtakım aksaklıkları olduğu kanısındayız. Aldığınız borcu iyi
yönetmek ve verimli alanlara sevk etmek durumundasınız. Bu verimlilik esasının,
özellikle, bakana verilen yetkiyle, esneklik adına tam kriterleri konulmadığı
için gözardı edildiği kanısındayız. İkincisi; alınan
borçların nereye, nasıl harcandığını bu milletin çok iyi bilmesi gerekir. Bunu
da, şeffaflık adına, yasanın çok önemli bir eksikliği olarak görmekteyiz. Değerli milletvekilleri,
ben, tasarı üzerinde farklı bir konuşma metni hazırlamıştım; ama, iktidar
milletvekili arkadaşlarımızın çoğu, eskiye yönelik, eskiden gelen bir borçlanma
kavramıyla ilgili, burada eskiyi suçlayan çok ciddî eleştiriler yaptılar. Ben burada şunu sizlerle
paylaşmak istiyorum: Yıl 1997... 1997'de Türkiye'nin iç ve dışborç toplamı 80
milyar dolar; 29 içborç, 50 civarında dışborç, toplam 80 milyar dolar. Bugün
205 milyar dolar! Yani, beş yıl içerisinde iç ve dışborcumuz 2,5 kat artmış!
Çok önemli bir rakam! Hiç bunu eskiye... Elinizi sallamaya gerek
yok, eskiyi karalamaya da gerek yok! Bu 80 milyar dolarla
Türkiye ne yapmış?.. Türkiye 120 milyar kilovat/saat üretim yapan elektrik
santrallarını kurmuş, Türkiye enterkonekteyi yapmış, Türkiye 40 000 köyüne yol
götürmüş, su götürmüş, elektrik götürmüş! (DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) 16 000 000 çocuğa okuyabileceği okul altyapısını yapmış, 74
tane üniversite kurmuş! İşte, bu borçla yapmış ve bu milletten aldığı paralarla
yapmış. 66 000 kilometre il yolu yapmış, 350 000 kilometre asfalt köy yolu
yapmış!.. Bu paralarla yapmış. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Bunu ne zaman yapmış?. MEHMET DÖNEN (Devamla) -
Daha ne yapmış diye baktığımızda, 1,5 milyon ton üretim kapasitesinde kâğıt
fabrikaları kurmuş, 2,5 milyon ton kapasiteli şeker fabrikaları kurmuş. Daha ne
yapmış?.. 5,5 milyon ton kapasiteli gübre fabrikaları kurmuş. Daha ne yapmış:
150 000 000 ton elleşleme kapasiteli limanlar kurmuş bu ülke. 1 500 kilometre
otoyol yapmış. Bu ülke bunları yapmış. 15 000 000 ton kapasiteli demir-çelik
üretim tesisleri kurmuş, 36 000 000 ton kapasiteli çimento fabrikalarını
kurmuş. Bunların hepsini kurmuş bu parayla, bu ülke. İşte, borç da bu! 125
milyar dolarla siz ne yaptınız, ne kurdunuz; verin bunun hesabını! (DYP
sıralarından alkışlar) Bunun hesabını vermek durumundasınız (DYP sıralarından
alkışlar) Öyle, geçmişi
karalayarak, siz, şu kadar şunu verdiniz, bu kadar bunu verdiniz... Az önce... MEHMET ŞANDIR (Hatay) -
Kendin bile inanmıyorsun bu söylediğine! MEHMET DÖNEN (Devamla) -
Siz, gelin, şuradan söyleyin, deyin ki, biz de şunları kurduk, bu ülkenin
hizmetine sunduk; biz de teşekkür edelim; ama, yok bunlar, yok, yok... Ortada
bir şey yok. (MHP sıralarından gürültüler) NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Yaptıklarından birini söylesinler. RIZA AKÇALI (Manisa) -
Rakamlar ortada. MEHMET DÖNEN (Devamla) -
Bakın, Nidai arkadaşımız, danışıklı olarak her bakana soruyor:
"1994-1995'te prim uygulaması yaptınız. Bu yaptığınız prim uygulamasından
dolayı 315 milyon dolar para verdiniz...". Doğru, biz verdik. Gelsek, yine
vereceğiz. Niye verdik?.. NAİL ÇELEBİ (Trabzon) -
Vere vere bu hale gelindi zaten. Kimin kesesinden verdiniz?! MEHMET DÖNEN (Devamla) -
1,5 milyon ton kapasiteli iplik fabrikası kurmuşuz. 1,5 milyon ton pamuğu ipliğe
çeviren kapasitemiz var. Dünyada rekabet etmesi lazım. Tabanfiyat
veremiyorsunuz. Bunları rekabet ettirebilmek için prim sistemi uyguluyorsunuz. Peki, biz verdik, siz
niye ödemediniz geldiğinizde? ZEKİ EKER (Muş) -
Bırakmadınız ki ödeyelim. MEHMET DÖNEN - Şimdi,
bakın, bunun kökü 315 milyon dolar. Bunu neyle bölerseniz bölün, bunu neyle
çarparsanız çarpın, bugünkü zararları... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Dönen, 1
dakika içinde toparlayın efendim. NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
1997'de de 700 milyon dolar göndermişler; o da var. MEHMET DÖNEN (Devamla) -
Bunları hiçbir şeyle izah edemezsiniz, etmeniz mümkün değil. Bunu, bu millete
anlatamazsınız. Siz, Ziraat Bankasında yarattığınız zararları, başka alanlarda
yarattığınız zararları çiftçiye yüklüyorsunuz ve çiftçinin görev zararı gibi...
Yenmiş, içilmiş... Çiftçinin yediği, içtiği bir şey yok; bunu bilin. Bakın,
bunun altından kalkamazsınız. Bakın, rakamlar gayet açık. NAİL ÇELEBİ (Trabzon) -
Aile fotoğraflarına bak o zaman! MEHMET DÖNEN (Devamla) -
125 milyar doların hesabını, gelin verin; ne yaptıysanız, gelin, verin... Hepinize teşekkür
ediyorum (DYP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) NAİL ÇELEBİ (Trabzon) -
Aile fotoğrafına bak önce sen! BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Dönen. Saadet Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak; buyurun efendim (SP sıralarından
alkışlar) SP GRUBU ADINA YAKUP
BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde
Partim adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, çalışmalarımızın hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum. Gerçekten, tasarının
gerekçesine baktığımız zaman, tasarıyı takdim eden Sayın Bakanımızın
ifadelerine baktığımız zaman, iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımızın
konuşmalarını dinlediğimiz zaman şöyle bir düşünceye kapılıyoruz: Gerçekten, bu
arkadaşlarımız memleketi çok iyi yönetmeyi arzu ediyorlardı, çok güzel ekonomik
politikalar ortaya koymuşlardı; ama, ne yapsınlar ki, mevzuat yetersizdi, yasal
boşluklar vardı. Dolayısıyla, bu yasal boşluklardan, mevzuatın yetersizliğinden
dolayı, kendileri ekonomiyi iyi yönetmesine rağmen, güzel yönetmesine rağmen,
kaynakları yerli yerinde kullanmalarına rağmen bu işler tersine gitmiş, kriz
doğmuş gibi bir anlam ifade ediyor. Gerçekten bu böyle mi?.. Türkiye'deki esas
mesele, mevzuatın yetersizliği mi, yasaların yetersizliği mi, yoksa bu
hükümetin yetersizliği mi, bu hükümetin uygulamalarındaki eksiklik, noksanlık
ve art niyeti mi?.. Bu sorunun cevabını bulmadan "efendim, mevzuatı
çıkarıyoruz, kanunu çıkarıyoruz, işte, düzelecek" demenin ve bununla da
vatandaşı ve Meclisi oyalamanın hiç âlemi yoktur diye düşünüyorum. İşte, amaç maddesine
yazılmış: "Düzenlenecek, denetlenecek, görüşülecek, izlenecek,
muhasebeleştirilecek, raporlanacak..." Allahaşkına, şimdiye kadar bunları
yapabilecek, Türkiye Cumhuriyetinin yönetiminde, maliyemizde, hükümetimizde bir
müessese yok muydu, bu görevlerini ifa edecek bir yapı yok muydu? Siz
söyleyin... Böyle, memleket krize sokuluyor, ondan sonra da "ne yapalım,
işte, efendim, yasal boşluk vardı, kanunî yetersizlik vardı, zaten kriz de
eskiye dayanıyordu, dolayısıyla da bunlar ortaya çıktı" gibi bir davranışı
sergilemek, sorunun çözümü açısından yeterli değildir diye düşünüyorum. Önce, borçlanma mantığını
bir kenara itmemiz lazım. Memleketin kaynakları dururken, ülkenin özkaynakları
dururken, yeraltı ve yerüstü servetlerini vatandaşın refahına dönüştürecek bir
mekanizmayı kurmak dururken sadece ve sadece "tasarruflarımız yetersiz;
dolayısıyla, kamu açıklarını kapatmak için borçlanmaktan başka alternatifimiz
yok, bugün için bu borçları döndürmek de mümkün hale gelmemiştir; dolayısıyla,
böyle bir yasayı çıkarıyoruz" demenin mantığını anlamak ve bu yasayla
sorunları çözeceğimizi düşünmek de elbette mümkün değildir. Ülkemizin en önemli
sorunu, yasaların eksikliği, kanunların yetersizliği değil, uygulamadaki
noksanlıklardır, uygulayıcıların yetersizliğidir ya da iyiniyetle görev
yapmamış olmalarıdır. Şimdi, geçmiş dönemin
borçlarından bahsediyoruz; yönetilemediğinden bahsediyoruz. Geçen yıl, içborç
stoku 36 katrilyondu; bir yıl içerisinde, bu, 122 katrilyona çıkmış. Biraz önce
konuşan arkadaşımızın ifade ettiği gibi, yetmişsekiz yılda yapılan bütün iç
borçların toplamı 36 katrilyon; bir yılda yapılan, bunu, 122 katrilyona
çıkarmak. "Bunun karşılığında ne var" denildiğinde de, maalesef
"mevzuat yetersiz..." Biz beceriksiziz diyemiyorlar, yetersiziz
diyemiyorlar, ülkeyi krizden krize yöneltiyoruz diyemiyorlar, inisiyatifimiz
yok, bu inisiyatifi kullanacak niyetimiz yok diyemiyorlar; onun için de
"yasal boşlukları dolduruyoruz" gibi bir savunma içine giriyorlar!.. Hükümetin, her şeyden
önce, bu krizleri alt edecek dayanağı yoktur, inisiyatifi yoktur ve güç aldığı
yer yoktur, millete dayanmamaktadır. Sadece dayandığı güç, belirli kartel
medyasının desteğidir, birtakım holdinglerin desteğidir, birtakım dışgüçlerin ileriye
dönük plan ve projeleridir. Türkiye, bu hükümet zamanında,
bu borçları, kamu açıklarından dolayı yapmamıştır; sadece "faiz" adı
altında, sadece, kaynağı, belirli kesimlere transfer etmek yoluyla, belirli
kesimleri zenginleştirmek, belirli yerleri zenginleştirmek suretiyle sermayenin
kontrolünün yönlendirilmesi ve bununla birlikte de, ülkede baskıyı artırmanın
yolunu bulmuşlardır; yoksa, sadece "ne yapalım, açığımız vardı, açığımızı
kapatmak için borçlandık" kolaycılığıyla olayı çözümlememiz de,
yorumlamamız da mümkün değildir. Onun için, getirilen
yasa, belki, bir nebze sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır; ama, arabayı
sürmesini bilmeyen şoför olduktan sonra, siz, hangi trafik kanunlarını
çıkarırsanız çıkarın, mesele, arabayı düzgün sürecek şoförü bulabilmektir. Bu
hükümetin, zaten, ne arabayı sürmek gibi bir niyeti var ne de ülke yönetmeye
ehliyeti var. Saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Madde üzerinde 4
adet önerge vardır; ancak, önergelerden 3'ünü işleme alacağım. Geliş sırasına göre
okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 833
sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin sekizinci satırında yer alan
"yükümlülük" ibaresinin madde metninden çıkarılarak
"sorumluluk" ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımla. Sefer
Koçak Ordu BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 833
sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin dokuzuncu satırında yer alan
"hesaplarına kaydedilmesi" ibaresinin madde metninden çıkarılarak
yerine "hesaplarına devri ile" ibaresinin şeklinde düzenlenmesini arz
ve teklif ederiz. Saygılarımla. Sefer
Koçak Ordu BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 833
sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin dokuzuncu satırında yer alan
"düzenlemektir" ibaresinin "düzenlemeleri içerir" şeklinde
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımla. Sefer
Koçak Ordu BAŞKAN - Bu önerge, aynı
zamanda en aykırı önergeydi. Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET KABİL (Rize) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL
DERVİŞ - Katılmıyoruz. SEFER KOÇAK (Ordu) -
Sayın Başkan, 3 önergeyi de geri çekiyorum. BAŞKAN - Önergeler geri
alınmıştır. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: Kapsam MADDE 2. - Bu Kanun;
genel, katma ve özerk bütçeli kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi
teşebbüslerini, özel hukuk hükümlerine tabi olmakla beraber sermayesinin yüzde 50' sinden fazlası kamuya ait olan
kuruluşları, fonları, kamu bankalarını, yatırım ve kalkınma bankalarını,
büyükşehir belediyelerini, belediyeleri ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sair
yerel yönetim kuruluşlarını, yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri
ve benzeri finansman modelleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi öngörülen
projeler kapsamında ödeme yükümlülükleri Hazine Müsteşarlığınca garanti edilen
kuruluşları ve hibelerle sınırlı olmak kaydıyla sivil toplum örgütlerini kapsar BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Altan
Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
saygıyla selamlıyorum, kaldığım yerden de devam etmek istiyorum. Hazine garantilerinin
tümü, kanunda açıkça tadat edilmeli ve garanti kapsamı, diğer birtakım
yönetmeliklerle, tüzüklerle değiştirilmemeli ve genişletilmemelidir. Garantili
borçlardan doğan yükümlülüklerin tamamı, risk hesabından karşılanmalıdır; bu
amaçla bütçede ödenek öngörülmemelidir. Dış Krediler Kur Farkı Fonu
bütçeleştirilmeli ve fon, Sayıştayın denetiminde de olabilmelidir. Değişken
faizli tahviller ve devlet içborçlanma
senetleri için de bir limit belirlenmelidir. Malî riskler ve muhtemel
yükümlülüklerin kapsamı kanunla tadat edilmelidir. Malî risklerin açıklanması
kanunen zorunlu hale getirilmelidir; risklerin açıklanmasının uygun olmayacağı
istisnaî durumlar yine kanunla belirlenmelidir. Hibe verebilmenin ön şartı,
bütçede bu amaçla tefrik olunan ödenekleri aşmamak olmalıdır. Borç stoku ile
yıllık borçlanma hedef ve limitleri her yıl bütçe kanunlarına bağlı cetvellerde
gösterilmelidir. Bu yasa tasarısının
kapsamına girmemesi gereken konuların da şunlar olması gerekiyor: Borçlanma
limitlerinde, denge maddesinde belirtilen tutarı aşan oranlarda yetki alınmamalıdır.
Borçlanma limitine istisna getirilmemelidir. Yarı malî işlemler için eködenek
alınmamalıdır. Risk hesabından karşılanamayan tutarlar için bütçeye ödenek
konulmamalıdır. Risk hesabı için genel bütçe gelirlerinden pay
aktarılmamalıdır. Devir, ikraz ve tahsis
edilen krediler ve sağlanan krediler kapsamında, konsolide bütçeye tabi
kuruluşlarca yapılan yatırım harcamalarının, yatırım programıyla
ilişkilendirilmesi gerekir. Yani, bütçenizde, yapacağınız yatırımları
göstereceksiniz. Bu yatırımlarla ilgili projeler ve bunların karşılığı,
birbirine denk gelecek, eşit olacak. Danışmanlık firmasının
tespitini Bakanlar Kurulu yapmamalıdır. Genel ve katmadışı
kuruluşlara genel bütçeden aktarma yapılmamalıdır. Bunun dışında,
değiştirilmesi gereken bir iki madde var, bunu da okumak istiyorum: Hibe anlaşmaları
çerçevesinde verilen ödenekler, Maliye Bakanlığı bütçesinde tertiplenmekte
olduğundan, hibe tutarlarına ilişkin ödenekler, müsteşarlık bütçesinden değil,
Maliye Bakanlığı bütçesinden karşılanmalıdır. Hibe anlaşmalarına
ilişkin temas ve müzakereler, ilgili kurumlarca da yürütülebilmelidir. Bir de burada, Sayın
Bakanımız, ucuz dış kaynak bulmakta zorlandıklarını ifade ettiler; tasarının 3
üncü maddesinde -gerçi, konuyla ilgili değil; ama, dış kaynakla ilgili olabilir
diye söylüyorum- dış borcun devri konusu var, tarifi var. "Bu devirler,
bankalara da yapılır" diyorsunuz; bu arada, bu devirlerin, özel finans
kurumlarına da yapılabilir olması gerekir; çünkü, özel finans kurumlarında,
dışarıdan gelen yabancı sermayeler var. Bu sermayeler, dışarıdan gelirken,
karşılarında bir Hazine garantisi görecek olurlarsa, çok daha büyük paraları
buraya getirme imkânları vardır ve bu krediler daha da ucuz olacaktır. Bu
konunun burada yer alması gerekir diye düşünüyorum. Bunun dışında, borç
yönetiminin, devletin borcunu ödeme konusunda çok düzenli bir taksitlendirme
veya çok düzenli bir zamanlama yapması gerekiyor. Bir örnek sunmak istiyorum:
Bakın, bu yılın ilk iki ayında, ocak, şubat aylarında, 2002 yılı bütçe hedeflerine
göre faiz harcamalarımız yüzde 31 olmuş; halbuki, diğer harcamalar yüzde 13,9
civarında cereyan etmiş. Demek oluyor ki, bu iki ay içerisindeki büyük
sarsıntının nedenlerinden biri de, faizlerdeki anormal ödemeler olmuş.
Dolayısıyla, borç yönetiminin... Nasıl bir fabrika, bir işletme, üretimine
katmak için bir makine alıyorsa, o makineyi eşit taksitlerle ödüyorsa, devlet
de, borç ödemelerini, bunların faizlerinin ödemelerini, mümkün mertebe yaymak
suretiyle eşit hale getirmek durumundadır diyorum ve saygılarımı sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Karapaşaoğlu. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA OĞUZ
TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili,
Doğru Yol Partisi temsilcisi olarak, görüşlerimi açıklamak istiyorum. Şimdi, kanun tasarısının
adı "Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi..." Kamu
finansmanı, bu kanun tasarıyla düzenlenenin ötesinde daha geniş bir anlam ifade
ediyor. Aslında, nakit yönetimi ve borç yönetimi olarak adlandırılması daha
doğru olurdu; çünkü, kamu finansmanının içinde vergiler de vardır, diğer kamu
gelirleri de vardır; dolayısıyla, finansman daha geniş kapsamlı bir
düzenlemedir. Böyle bir tasarının eksikliği, Türkiye'de çok ciddî bir problem
yaratmamıştır; ama, bu mevzuatın, çeşitli yerlere dağınık olan bu mevzuatın derlenip,
toplanıp bir kanun içinde düzenlenmesi gerçekten iyi bir aşamadır. Bu, bir usul
hukuku niteliği taşımaktadır. Belki, Sayın Bakanın "borçlanmada limitler
getiriliyor, yüzde 5 bakanın yetkisi var, yüzde 5 ilave daha borçlanabilmek
için Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor; bu, böylelikle, keyfî borçlanmaları
önleyecektir" ifadesi var; ama, bunun pratikte bir yararı yok. İrade
oluştuğu zaman, herhangi bir maddenin altına "bu kanun hükmü dikkate
alınmaz" diye bir düzenleme yaptığınız anda bu hüküm hiçbir anlam ifade
etmez. Dolayısıyla, aslında, borçlanmanın ciddî yapılması için, ciddî irade,
hukukî irade lazım, yönetim iradesi lazım, bir de ekonomik disiplin lazım. Şimdi, çok tartışmalar
yapılıyor, herkes diyor ki: "Türkiye'deki sıkıntının nedeni, 1995'te
verilen 315 milyon dolarlık pamuk destekleme primi." Bugün, Türkiye'ye
krizin yaşattığı fatura 60 milyar dolar. Ben, şimdi, merakla soruyorum; o 315
milyon doları, hangi uzman, getirip 60 milyar dolara iblağ edebiliyor? Böyle
bir şeyi becerebilmek için Nobel ödülü verirler; çıksın, birisi izah etsin
nasıl olduğunu. (DYP sıralarından alkışlar) Türkiye, doğruları, bu tür hedef
saptırmayla değil, yanlışları açık seçik tartışarak bulabilir. Nerede yanlış
yapıldığı konusunu cesaretle deşmek durumundayız. Ben, şimdi, kısaca bazı
rakamlar vereceğim. Türkiye niçin bu kriz ortamına girdi, niçin bunları yaşadı,
kısaca özetlemeye çalışacağım. 5 dakika her ne kadar sınırlı da olsa, kısa kısa
özet vermeye çalışacağım: Şimdi, Türkiye'nin toplam içborcu, Haziran 1997 tarihinde,
yani, hükümetin değiştiği tarihte 29 milyar dolar; 1998 Aralığında 37,1 milyar
dolara çıkıyor; 1999'da 42 milyar dolara çıkıyor; 2002'de Türkiye'nin içborcu
87 milyar dolar. Şimdi, 29 milyar nerede, 87 milyar nerede?!. Nasıl oldu da
Türkiye bu noktaya geldi? Türkiye, aslında, 1998 yılında, hatta 1997 yılında,
Refahyol hükümeti düşürüldükten sonra kurulan hükümet, Anasol-D hükümeti bir
karar aldı, dedi ki, Türkiye IMF'yle bir stand-by anlaşması imzalamak durumunda
değildir, biz IMF'yle stand-by anlaşması imzalamayacağız; ne yapacağız;
yakından izleme anlaşması yaparak, Türkiye'de enflasyonu indireceğiz dedi ve
1997 yılında, hükümet oluşur oluşmaz KİT zamları yapıldı ve 1998 yılında,
artık, kamu fiyatlarında ciddî artışlar yapılmayacaktır denildi; ama, enflasyon
bir taraftan yükseliyordu, kamu fiyatlarına zam yapmıyorsunuz; ne oldu; bu
açığı kapatmak için, kamu, ciddî borçlanmaya çıkmaya başladı; çünkü, masrafınız
devam ediyor; ama, KİT'lerin, diğer kamu kuruluşlarının fiyatlarını
artırmıyorsunuz. Bunu neyle kapatacaksınız; borçlanmayla kapatacaksınız ve
Türkiye borçlanmaya başladı, gitgide borçlandı; ancak, bu arada, çok ciddî bir
yanlış daha yaptı Türkiye; durup dururken, henüz altyapısı oluşmadan
"nereden buldun yasasını çıkarıyoruz" denildi. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tezmen, 1
dakika içinde toparlayın efendim; buyurun. OĞUZ TEZMEN (Devamla) -
Artık, herkesten, her türlü malının hesabını soracağız denildi, büyük bir
endişe yaratıldı özel sektörde. Türkiye'de çok kişi, hatta, vergiyle ilişiği
olmayan çok kişi bile kaynaklarını dışarı götürdü ya da dövize çevirip evde
tutmaya başladı, yastık altına soktu, kasalara kilitledi. Bu, çok ciddî bir
ekonomik daralma işaretidir, çok ciddî problem yaratmıştır bu olay. Bundan
sonra içfaizler yüksek ölçüde arttı ve Türkiye Devleti, yüzde 150'lere varan
anormal faizlerle borçlanmaya başladı. Aslında, krizin, sıkıntının en temel
ateşleyicisi bu dönemler olmuştur, bunlara çok iyi bakmamız lazım. Öbür maddede devam
edeceğim Sayın Başkan. Teşekkür ederim. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Tezmen. Saadet Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Yakup Budak; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA YAKUP
BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu 2 nci maddede, kanunun
kapsamı dile getirilmekte ve şöyle denilmektedir: "Bu kanun; genel, katma
ve özerk bütçeli kurum ve kuruluşları, kamu iktisadî teşebbüslerini, özel hukuk
hükümlerine tabi olmakla beraber, sermayesinin
yüzde 50'sinden fazlası kamuya ait olan kuruluşları, fonları, kamu
bankalarını, yatırım ve kalkınma bankalarını, büyükşehir belediyelerini,
belediyeleri ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sair yerel yönetim kuruluşlarını,
yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ve benzeri finansman
modelleri çerçevesinde gerçekleştirilmesi öngörülen projeler kapsamında ödeme
yükümlülükleri Hazine Müsteşarlığınca garanti edilen kuruluşları ve hibelerle
sınırlı olmak kaydıyla sivil toplum örgütlerini kapsar." Şimdi, tabiî ki, kamu
finansmanı önemli bir konu, ayrıca borçlanmanın yönetilmesi de ayrı bir konu.
Şöyle bir kanaat hasıl edilmeye çalışılıyor: Efendim, bu zamana kadar bu
borçlar yapıldı, böyle bir stok meydana getirildi; ama, birtakım kamu
kuruluşları yatırım yaptılar, yatırımları da Hazine garantiliydi, bu
garantileri de vaktiyle yerine getiremedikleri için bu kamu kuruluşları,
belediyeler, dolayısıyla bütün yük Hazinenin üzerine kaldı ve dolayısıyla borç
stoku bu kadar fazlalaştı. Bu 2 nci maddede de, bunun önlenmesine ve
sınırlandırılmasına dair bir hüküm getiriliyor. Ben Sayın Bakana teşekkür
etmek istiyorum; biraz önceki konuşmalarında "bizim iç ve dışborç
stokumuzun yaklaşık yüzde 40'ını, mevduat sahiplerine verilen garantiler
oluşturmaktadır" dediler. Mevduat sahiplerine verilen garantileri ifade
edecek olursak, rantiyeye verilen garantilerdir. Dolayısıyla bu hükümet,
kendisini iktidar eden çevrelere diyet borcunu ödemiş, ülkenin bankalarını
hortumlatmış, İtalya'da Temiz Eller Operasyonu olurken, birtakım temiz eller
vasıtasıyla bankaları batırtmış ve ondan sonra da, bu bankaların yükünü, bu
operasyonların yükünü Hazineye yüklemiştir. Şimdi de, bu garantilerde birtakım
sınırlamalar getirileceği ifade edilmektedir; güzeldir, sınırlama
getirilmelidir; ama, bu, geçmişte işlenmiş olan suçları örtmez ve onları
ortadan kaldırmaz. Bu hükümet, her şeyden önce, son bir yıl içerisinde
rantiyeye aktardığı kaynakların hesabını vermek mecburiyetindedir, onlara,
iktidar olmadan önce vermiş olduğu
garantilerin bu ülkeye, bu ülkenin fakir insanına neye mal olduğunu, kaça mal
olduğunu ortaya koymak mecburiyetindedir. Yoksa, birtakım yasal ifadelerin
arkasına sığınarak, problemi geçiştirmek mümkün değildir. Aşırı bir borçlanma
politikası ortaya konulmuştur. Osmanlı döneminde de bu politikanın takip
edildiği ifade ediliyordu. Bu hükümet de aynı aşırı borçlanma politikasını devam
ettirmiştir. "Borçlanma politikaları, Maliyeyi iflastan kurtaracak"
denilirken, bu borçlanma politikaları Maliyemizi ve Hazinemizi iflastan
kurtarmak şöyle dursun, ekonomik anlamda vesayet altına sokmuştur, siyasal
anlamda vesayet altına sokmuştur; Meclisimizi de ciddî risklerle karşı karşıya
bırakmıştır. Zaten, bu yasanın, çıkarılmasının bir nedeni de Türkiye'nin
içerisinde bulunduğu, bu hükümetin getirmiş olduğu şartlardan dolayı ortaya
çıkmış olan bu ekonomik ve siyasî vesayetin yerine getirilmesidir. İşte, bu borçlanma
politikasından ve zihniyetinden vazgeçilmedikçe "ne yapalım, açığımız var
borçlanacağız" mantığından vazgeçilmedikçe, netice, vesayet olacaktır.
Zaten, bu hükümetin alacağı kararlarda bir türlü esnek olamamasının temelinde,
bütçeyi uygulamasındaki sıkıntıların temelinde rantiyeye vermiş olduğu
garantilerden doğan faiz giderleri ve bu faiz giderlerinin bütçe üzerindeki ve
bu hükümetin üzerindeki baskıları vardır. Dolayısıyla, Türkiye'ye
borç veren dış çevrelerden daha ziyade, Türkiye'ye içborç veren çevrelerin bu
hükümet üzerindeki baskıları iyice anlaşılmadan hükümetin de gerçekleri ortaya
koyması mümkün değildir, vatandaşın da gerçekleri anlaması mümkün değildir.
Dolayısıyla, siz, kanunların kapsamını nerelere kadar götürürseniz götürün,
rantiyeye verilen garantilerin kapsamını düzeltmedikçe, Maliyeyi ve Hazineyi de
düzeltmek mümkün değildir, hele hele bu uygulanan politikalarla bu kriz
ortamından çıkmak, hiç mümkün değildir. Zaten, hükümet, gittiği yolda, yanlış
yolda ısrar ettiği için de, sürekli olarak program değişiklikleri yapmaktadır.
İstikrar programı dedik, arkasından güçlü ekonomi programı dedik... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. YAKUP BUDAK (Devamla) -
...güçlü ekonomi programı uyguluyoruz derken, bir de gördük ki, Hazinemiz
zayıflamış, ülkemiz zayıflamış, ekonomik olarak vatandaş zayıflamış, kim
güçlenmiş; bu hükümete destek veren rantiye çevreleri güçlenmiş, bu hükümete
destek veren ve bu hükümetin diyet borcunu ödediği çevreler güçlenmiştir.
Hükümet, bunu ortaya koymadan, Türkiye'nin sıkıntıdan ve krizden çıkması mümkün
değildir. Saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki
önergeler geri çekilmiştir. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi
okutuyorum: Tanımlar MADDE 3. - Bu Kanunda yer alan; Bakan: Hazine
Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanı, Müsteşarlık: Hazine Müsteşarlığını, Müsteşar: Hazine
Müsteşarını, Borç servisi: Devlet iç
borcu ve Devlet dış borcundan doğan anapara ve faiz ödemeleri ile bu borçlara
ilişkin iskonto giderleri ile ücret ve diğer ödemeleri, Devlet borcu: Türkiye
Cumhuriyeti adına Müsteşarlığın borçlu sıfatı ile taraf olduğu ya da üstlendiği
her türlü malî yükümlülükleri, Devlet dış borcu:
Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından belirli bir itfa
planına göre geri ödenmek üzere sağlanan finansman imkanları ile Hazine
garantileri kapsamında Müsteşarlık tarafından üstlenilen her türlü malî
yükümlülükleri, Devlet iç borcu:
Müsteşarlık tarafından yurt içinde ihraç olunan Devlet iç borçlanma senetleri,
Hazinenin geçici nakit ihtiyacını karşılamak için yurt içi piyasalardan yaptığı
borçlanmalar ve senede bağlı olup olmadığına bakılmaksızın Müsteşarlık tarafından
üstlenilen her türlü malî yükümlülükleri, Devlet iç borçlanma
senetleri: Müsteşarlık tarafından yurt içinde ihraç edilen borçlanma
senetlerini, Devlet tahvili: İhraç
edildikleri tarih itibarıyla bir yıl (364 gün) ve daha uzun vadeli Devlet iç
borçlanma senetlerini, Dış borcun devri:
Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan dış
finansman imkanlarının ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak
ve/veya finansman ihtiyacını karşılamak üzere genel ve katma bütçe dışındaki
kamu kurum ve kuruluşları ile bankalara, anlaşmanın malî şartları ile birlikte,
asıl borçlusu bu kuruluşlar olmak kaydıyla aktarılmasını, Dış borcun ikrazı:
Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan dış
finansman imkânlarının ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak
ve/veya finansman ihtiyacını karşılamak üzere genel ve katma bütçe dışındaki
kamu kurum ve kuruluşları ile yatırım ve kalkınma bankalarına gerektiğinde
anlaşmanın malî şartlarına bağlı kalmaksızın aktarılmasını, Dış borcun tahsisi:
Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan dış
finansman imkânlarının ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak
ve/veya finansman ihtiyacını karşılamak üzere, genel ve katma bütçeli kamu
kurum ve kuruluşlarına anlaşmadaki amaca sadık kalınarak kullandırılmasını, Dış finansman: Herhangi
bir dış finansman kaynağından sağlanan Devlet dış borcu, garantili imkân ve
hibe veya münferiden bunların her birini, Dış finansman kaynağı:
Dış finansman sağlayan yabancı ülkeler, ülkelerce oluşturulan birlikler, resmi finansman fonları, uluslararası ve
bölgesel kuruluşlar ile uluslararası sermaye ve finansman piyasalarında faaliyet
gösteren yatırım bankaları da dahil olmak üzere bankalar, satıcı veya alıcı
kredisi sağlayan kuruluşlar ile firmalar veya münferiden bunların her birini, Dış imkân: Bu Kanun
kapsamında yer alan kuruluşların kendi adına her hangi bir dış finansman
kaynağından Hazine garantileri olmaksızın sağladıkları finansman imkânı ve
hibeyi, Garanti ücreti: Hazine
garantileri nedeniyle lehine garanti verilen taraftan verilecek her garanti
için bir defaya mahsus olmak kaydıyla alınan ücreti, Garantili imkân: Bu Kanun
kapsamında yer alan kuruluşlara sağlanan Hazine geri ödeme garantisi, Hazine
yatırım garantisi ve Hazine ülke garantisini, Genel giderler: Devlet
borcunun yürütülmesi ve yönetilmesi için yapılan kayıt ve tescil giderleri,
kredi derecelendirme kuruluşlarına ödenen ücretler, avukatlık ücreti,
müşavirlik ücreti, kur farkları, komisyon ödemeleri, Devlet iç borçlanma
senetleri basım ve ilan giderleri ile benzeri tüm masraf ve giderleri, Hazine alacağı: Herhangi
bir dış finansman kaynağından temin edilen finansman imkânları için verilen
Hazine garantileri veya bu imkânların ikrazı suretiyle kullandırılması ya da
bunlar dışında olmakla birlikte ilgili mevzuattan kaynaklanan işlemler
nedeniyle doğan ve Hazine tarafından üstlenilen her türlü ödemeye ve/veya
Hazine tarafından ikrazen ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerine ilişkin
olarak ortaya çıkan alacağı, Hazine bonosu: İhraç
edildikleri tarih itibarıyla vadeleri bir yıldan kısa olan (364 güne kadar)
Devlet iç borçlanma senetlerini, Hazine garantileri:
Hazine geri ödeme garantisi, Hazine yatırım garantisi, Hazine karşı garantisi
ve Hazine ülke garantisi veya münferiden her birini, Hazine geri ödeme
garantisi: Kamu iktisadi teşebbüsleri, özel hukuk hükümlerine tabi olmakla
beraber sermayelerinin yüzde 50'sinden fazlası kamuya ait olan kuruluşlar,
fonlar, kamu bankaları, yatırım ve kalkınma bankaları, büyükşehir belediyeleri,
belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sair yerel yönetim kuruluşları
lehine bu kuruluşların dış finansman kaynağından sağladıkları dış borçlarının
geri ödenmesi hususunda verilen garantileri, Hazine yatırım garantisi:
Yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ve benzeri finansman
modelleri kapsamında ilgili mevzuat hükümlerine dayanan ve bunlarla sınırlı
olmak üzere verilen garantileri, Hazine karşı garantisi:
Herhangi bir dış finansman kaynağının ihdas ettiği garanti programları
çerçevesinde kamu iktisadi teşebbüsleri, özel hukuk hükümlerine tabi olmakla
beraber sermayelerinin yüzde 50'sinden fazlası kamuya ait olan kuruluşlar,
fonlar, kamu bankaları, yatırım ve kalkınma bankaları, büyükşehir belediyeleri,
belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sair yerel yönetim kuruluşlarının
borçlu sıfatıyla uluslararası piyasalardan temin edecekleri finansman imkânları
için bir dış finansman kaynağı tarafından verilen garantiye karşı verilen
garantiler ile herhangi bir dış
finansman kaynağının ihdas ettiği garanti programları çerçevesinde
yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ile benzeri finansman
modelleri kapsamında gerçekleştirilecek projelerle ilgili olarak, mevzuatta
öngörülen Hazine garantileri ile sınırlı olmak ve şartları Müsteşarlık
tarafından müzakere edilmek üzere, bir dış finansman kaynağı tarafından verilen
garantiye karşı verilen garantileri, Hazine ülke garantisi:
Yabancı ülkelerin herhangi bir dış finansman kaynağından sağlayacakları
finansmanın geri ödenmesi hususunda verilen garantileri, Hazine saymanlığı:
Müsteşarlık Devlet Borçları, İç Ödemeler ve Dış Ödemeler Saymanlıklarının her
birini, Hibe: Herhangi bir dış
finansman kaynağından geri ödeme yükümlülüğü olmaksızın Türkiye Cumhuriyetinin
aldığı ayni ve/veya nakdi malî yardım
ile Türkiye Cumhuriyetinin yabancı ülkelere verdiği nakdi malî yardımı, İhraç tutarı: Her bir
menkul kıymetin satış fiyatı ile nominal tutarının çarpılması suretiyle
hesaplanan değeri, İkraz ücreti: Dış borcun
ikrazı nedeniyle ikraz edilen taraftan ikraz edilen tutar üzerinden bir defaya
mahsus olmak kaydıyla alınan ücreti, Nakit Devlet iç borçlanma
senetleri: Karşılığında Hazineye nakit imkânı sağlayan Devlet iç borçlanma senetlerini, Net borç kullanımı: Yıl
içinde yapılan iç ve dış borçlanmalardan yıl içinde vadesi gelen anapara ödemelerinin düşülmesi ile elde
edilen tutarı, Özel tertip Devlet iç
borçlanma senetleri: İlgili yıl bütçe kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde
ihraç edilmiş olan ve karşılığında herhangi bir nakit girişi sağlanmayan Devlet
iç borçlanma senetlerini, Para piyasası nakit
işlemleri: Hazinenin kısa vadeli nakit ihtiyacını karşılamak üzere Devlet iç borçlanma
senedi çıkarmaksızın yapılan azami 30 gün vadeli borçlanmalar ile kısa vadeli
Hazine nakit fazlasını değerlendirmek üzere yapılan azami 30 gün süreli
işlemleri, Piyasa yapıcılığı: Devlet
iç borçlanma senetleri ihalelerinde ve söz konusu senetlerin ikincil piyasa
işlemlerinde etkinliğin artırılması amacıyla önceden belirlenen kriterlere göre
seçilmiş bankalara Müsteşarlık tarafından bazı hak ve görevler verilmesini
içeren sistemi, Piyasa yapıcısı: Devlet
iç borçlanma senetleri ihalelerinde ve söz konusu senetlerin ikincil piyasa
işlemlerinde etkinliğin artırılması amacıyla önceden belirlenen kriterlere göre
seçilmiş bankayı, Program kredisi:
Müsteşarlık tarafından ülkenin makro ekonomik programları çerçevesinde,
doğrudan veya Hazine garantisi altında, kamunun finansman ihtiyacının
karşılanması amacıyla herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan finansman
imkânını, Proje: Yıllık yatırım
programlarında yer alan projeler, milli savunma projeleri ile yap-işlet-devret,
yap-işlet, işletme hakkı devri ve benzeri finansman modelleri çerçevesinde
gerçekleştirilen projeleri, Proje kredisi: Projelerin
gerçekleşmesi için herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan finansman
imkânını, Risk hesabı: Bu Kanunun
ilgili hükümleri çerçevesinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde
oluşturulan hesabı, Sivil toplum örgütü:
Devlet teşkilatı içinde yer almayan, kendi idari ve malî bağımsızlığı olan,
kamu yararına hizmet verdiği Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilen ve kâr
amacı gütmeyen hükmi şahsiyeti haiz kuruluşları, Takas: Devlet borcuna
ilişkin nakit akışlarının, taraflardan birisi Müsteşarlık olmak kaydıyla, iki
taraf arasında doğrudan veya dolaylı olarak değişimine imkân tanıyan finansal
aracı, Türev ürün: Devlet
borcunun etkin bir şekilde idare
edilebilmesi ve risk yönetimi
amacıyla yurt içi veya uluslararası sermaye piyasalarında kullanılan her
türlü finansal aracı, İfade eder. BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın
Dengir Fırat; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, hakikaten, bugüne kadar, çok
daha önce getirilmesi gereken yasal düzenlemelerden birisi; çünkü, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına kamuyu denetleyen Sayıştay raporlarını incelediğimizde
şu görülüyor ve maalesef, bizi üzüyor: Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, ne
kadar iç ve dış borcumuz olduğunu, maalesef, kesin olarak bilebilmek mümkün
olmuyor. Bu, ancak müflis bir idarenin, müflis bir ticarethanenin bir sonucu.
Tabiî olarak devletler de, en azından, ne kadar, kime, ne zaman ödenmek üzere
borçlu olduklarını bilmek durumundalar, muhasebesini yapmak durumundalar.
Bugüne kadar devletin iç ve dış borçlanması, hibe alımı, kredileri, maalesef,
çeşitli yasalara ve çeşitli mercilerin kararlarına göre düzenleniyordu; ancak,
böyle bir yasayla, yeni enstrümanlar da getirilerek, tek bir yasa altında ve
daha detaylı olarak düzenlenmiş olmasını olumlu olarak karşılıyoruz; ancak,
yeterli olduğu kanısında değiliz; birçok noksanları var. Zaten, yasa tasarısı
Plan ve Bütçe Komisyonuna geldikten sonra kurulmuş olan alt komisyonda da,
komisyonun yapmış olduğu çalışmada hakikaten çok büyük katkılar sağlanarak,
tasarının geliştirilmesi sağlandı ve büyük katkıda bulunuldu. Mesela, bence, bu
noksanların en önemlilerinden birisi, 218 milyar dolara varan iç ve dış borcun,
Hazine Müsteşarlığı içerisindeki birçok birim tarafından takip edileceği
gerçeği yanında, tek bir idare altında, bir kontrol altında yapılmamasıdır. Yalnız, müspet yönde
bakmamıza rağmen, burada bu yasayla ilgili yapılan tartışmaları anlayabilmek de
mümkün değil. Birkısım iktidar milletvekillerini burada dinlediğimiz zaman,
sanki, ekonomik krizin nedeni bu yasanın olmayışıymış gibi ve bu yasal düzenlemelerle
bu ekonomik krizin bir süre sonra ortadan kalkacağı anlamında bazı beyanlara
rastlıyoruz. Bunun yanında da, tabiî, muhalefet, buna şiddetle karşı çıkıyor. Şimdi, bir şeyi çok iyi
hatırlamak lazım. Türkiye, çok yakın zamanda iki tane büyük ekonomik kriz
geçirdi. Bu krizin tarihleri belli, unutulmamış, zihinlerde. Bundan bir sene,
birbuçuk sene evvel bir kriz, onun akabinde de ikinci bir kriz patladı ve bunun
acısını da 65 milyon insanımız halen çekiyor ve çekmeye de devam ediyor. Bunun
nedenlerini yasal boşluklara veya bundan evvelki iktidarlara yüklemekle,
gördüğüm kadarıyla, vatandaşın sıkıntısını ortadan kaldırmak mümkün olmuyor. Bir kere, 57 nci hükümet
olarak, şunu kabul etmek durumundasınız: Bu iki kriz, 57 nci hükümet döneminde
patlamıştır. Birincisini, acemiliğe vermek mümkün, tedbirsizliğe verebilmek
mümkün; ama, hükümet olarak, 57 nci hükümet olarak, ikinci krizi izah edebilmek
mümkün değil; ne ekonomik olarak mümkün ne siyaseten mümkün. Ümit ediyoruz ki,
Allah, Türkiye'yi bundan sonra gelebilecek olan üçüncü krizden korusun. Eğer, o
krizi yaşarsak, inanıyorum ki, çok büyük, bundan çok daha büyük acılara vesile
olacaktır. Mesele, sadece yasal
düzenlemelerle mümkün değil. Bugünkü şartlar şunu icap ettiriyor: İktidarıyla
muhalefetiyle, bir konsensüs içerisinde, bu krizden, bu afetten nasıl
kurtulunabilir diye oturup düşünmek lazım; yoksa, laf atarak, birilerini
kastederek, elinize gazete alarak, bir yerde laf atmanın ekonomik krize bir
faydası olacağı kanısında değilim. Zaten, bunu kamuoyu yoklamaları da
gösteriyor. 3 partinin toplamı, maalesef, barajı aşamayacak duruma geliyor;
ama, bu bir netice değil, bu bir sonuç değil, bu bence sevinilecek konu da
değil. Aslında dediğim gibi,
Türkiye'nin bugün bir konsensüse ihtiyacı vardır, siyasî partilerin
birbirinin lafını dinlemek zorunluluğu vardır, çıkış ancak, bu yoldadır. Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Fırat. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA OĞUZ
TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; nasıl bu krizlere
geldiğimize ilişkin açıklamalarımı, bıraktığım yerden sürdürmeye devam
edeceğim. Özetle, 1997 yılı
haziranında giden Refahyol hükümeti ve kurulan Anasol-D hükümeti, o tarihte,
bizzat başbakanın ağzından, ekonomiden sorumlu bakanların ağzından
"Türkiye IMF'yle stand-by anlaşması imzalama konumunda değildir; öyle
koşullar yoktur" ifadeleri var. Bunları, açan herkes medyada görür,
hepimiz de hafızalarımızı tazeleyelim. Peki, bu yaşanan
olaylardan sonra 1999 yılının aralık ayına geldik. Türkiye yönetimi, ekonomik
yönetimi, Türkiye'nin hükümeti dedi ki: "Türkiye, artık, IMF'yle stand-by
anlaşması imzalamadan bu işi götürmek mümkün değildir." 1999 Aralığında
açıklanan IMF'yle stand-by anlaşmasını imzaladık. Öyle değil mi; imzaladık. O
tarihte denildi ki: "Sorunlu 5 tane banka var, 5'ine de el koyuyoruz.
Artık, bundan sonra yeni bir banka operasyonu yoktur. Bankalar açısından da,
artık, sorun kalmamıştır." Bunları hep yaşadık. Sonra ne oldu; Türkiye,
2000 yılında, enflasyonu, artık, çözdük illüzyonuna kapıldı. Türkiye, dövizi
bir tablita programına bağladı, dövizi sabitleştirdi. Bu arada ne oldu; Türk
ekonomisi sıcak para akınına uğramaya başladı, Türk ekonomisine sıcak para
gelmeye başladı ve bu sıcak para, Türkiye'de dolar bazında yüzde 60'lara varan
faizleri alarak çıktı bu ekonomiden. Düşünün ki, dünyada yıllık yüzde 1,5
kazanan bir dolar yatırımcısı, Türk ekonomisine geldi, yüzde 40 ile yüzde 60
arasında faiz aldı gitti. Bu ekonomi ödedi bunu. Nasıl ödedi; herkese ek
vergiler salındı, herkese ek yükler getirildi, milletin rızkı verilmedi, hak
ettiği artışlar yapılmadı, taban fiyatları enflasyonun altında belirlendi,
böylelikle ödendi; yani, millet fakirleştirilerek bu sıcak para ödendi. (DYP
sıralarından alkışlar) Bu parayı kim ödedi; reel sektör ödedi, yani, üreten
ekonomi bu fahiş faizleri, fahiş farkları ödedi. Bu fahiş farkları ödeyince ne
oldu; finans kesimine olan yükümlülüklerini yerine getirememeye başladı,
bankalara borçlarını ödeyememeye başladı, talep daralması sonucunda, bankalar,
birbiri arkasına likidite problemi yaşamaya başladı. Şimdi, kriz bankalardan
çıkmıştır deniliyor. O zaman, dört yıldır, beş yıldır niçin müdahale edilmedi?
Bankaların hortumlanması dolayısıyla bankalar bu sıkıntıya girdiyse, o zaman
niçin bunun tedbiri alınmadı? Yok, sadece hortumlama değil, ekonomiden kaynaklanan
problemler varsa -ki, öyle olmuştur- niçin buraya girdi; çünkü, reel sektör,
bankalara olan borçlarını ödeyememeye başladılar. Bankalara özel karşılık
kararnamesi çıkarıldı, bankalara özele yükümlülükler getirildi, büyük reform
yapıyoruz diye Bankalar Yasası çıkarıldı. Burada hepimiz uyardık, bunlar
sistemi sıkıntıya sokacak dedik, "yok, biz banka sistemini revize
ediyoruz, modernize ediyoruz" denildi, çıktı... Bu sefer, bırakın sisteme
yeni fon aktarılmasını, mevcut fonlar da bankalar tarafından geri çağırılmaya
başlandı. Böyle bir ekonominin ayakta kalması mümkün değildi ve işte, içinde
bulunduğumuz krize girdik. Bir taraftan da, kötü yönetim ve krizi tetikleyici
açıklamalarla, bu ülke, gerçekten, hak etmediği krizleri yaşadı. (DYP
sıralarından alkışlar) Kasımda bir felaket yaşandı; bu uyarılar dikkate alınıp
hiçbir tedbir alınmadı. Göz göre göre şubat krizi yaşandı. Ondan sonra da,
sanki, gökten inmiş gibi "aa, ekonomimiz krize girdi!" Bunların hepsi
tek tek belliydi. 2000 yılında, o güllük gülistanlık denilen dönemde, Türkiye,
10 milyar dolar cari açık verdi; yani, toplam döviz gelirleri ile toplam döviz
giderleri arasında 10 milyar dolar fark vardı. Bu oluşurken herkes seyretti.
Burada, çıktım, ben uyardım, başka arkadaşlarım uyardı tek tek; dedik ki
"bu sıcak ekonomi sistemi taşımaz; bu, krize dönüşür" ama... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Oğuz Bey, gümrük birliği yapıldı... OĞUZ TEZMEN (Devamla) -
Onu da tartışırız... Onu da tartışırız... MUSTAFA ÖRS (Burdur) -
Hem bilmiyorlar hem oradan sataşıyorlar. BAŞKAN - Toparlar mısınız
efendim. OĞUZ TEZMEN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan. Yani, şimdi, böyle bir
süreci yaşayan ekonominin yönetimi hiçbir tedbir almayacak, banka sistemi
likidite sorununa girerken seyirci kalınacak, kamu bankaları kâğıt vererek
çözülebilecek durumdayken, kâğıtları, bekleyeceksiniz, kriz yaşandıktan sonra
vereceksiniz; ondan sonra da "ne yapalım, 315 000 000 dolarlık pamuk
destekleme primi yüzünden Türkiye battı" diyeceksiniz. Bunlara hiç kimseyi
inandırmak mümkün değil, doğru da değil. Kendimizi kandırırız, kendimizi
kandırmayalım. Türkiye'nin sorunları, iyi teşhislerle çözülebilir. (DYP
sıralarından alkışlar) Bakın, deniliyor ki,
faizler inerse, ekonomi canlanacak. Japonya örneğine bakın. Japonya'da, faizler
sıfır, enflasyon negatif; ekonomi perişan durumda, ciddî krizler içerisinde
Japon ekonomisi. Öyle, kendi kendine ekonominin düzelmesi değil, oturup ciddî yöneteceksiniz
ekonomiyi. Yönetemezseniz, krizler devam eder. Teşekkür ederim. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Saadet Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MEHMET
ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 833 sıra sayılı
kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu
hükümet, sanal, gerçekdışı önergelerle görüşmeleri sabote ediyor. Bakınız,
kendiniz, getirdiğiniz tasarıya sahip çıkmıyorsunuz ve bu da, bu tasarıya
güvenmediğinizi ortaya koyuyor. Şimdi, verdiğiniz şu
önergelere bakın allahaşkına! "Olmakla beraber" yerine "olan
ve" ibaresini koyalım diyorsunuz. Bu önerge mi yahu?! Ondan sonra da
çekiyorsunuz. Arkasından verdiğiniz önergeye bakın: "Yükümlülük"
yerine "sorumluluk" kullanalım... Yahu kiminle dalga geçiyorsunuz?!
Kusura bakmayın, bu sözü söylüyorum; ama, lütfen, bunları böyle yapmayın. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Siz de, zamanında, aynısını yapmıştınız... MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Devamla) - Siz hükümetsiniz, siz bunları düzgün yapın, yerine getirin, ondan
sonra da bu işler bu hale gelmesin. Ayrıca, görüştüğümüz şu 3
üncü maddeyi, demin, ben 15 dakika diye hesap ettim, Başkan "12
dakika" dedi; 5 dakika konuşacağız, 12 dakika maddeyi okuyacaksınız...
Yani, yaptığınız kanunların, hazırladığınız metinlerin hepsi, böyle, uyduruk. Arkadaşlar, bakın, 3 üncü
madde, müsteşarı, bakanı, tahvili, finansmanı, garantiyi, projeyi tanımlıyor;
ama, önemli olan, devletteki yolsuzlukları, devletin israfını ve devletin
içerisine düştüğü faiz sarmalını ortadan kaldırmaktır, yoksa, borçlanmanın bir
anlamı olmaz. Nasıl bir kılıf uydurabilirsiniz, dipsiz kuyuyu nasıl
doldurabilirsiniz?! Bunun için, istediğiniz kanunu çıkarın, fayda vermez. Ayrıca, siz, insan
faktörünü gözardı ederseniz, sonuç alamazsınız. Direksiyonu elinde tutanlar,
dürüst, ülkesine hizmet edenlerden oluşmazsa, her zaman duvara çarpmak ve
toslamak mukadderdir. Bir atasözü var;
"alacaklı, daima borçlunun duacısıdır." Aman borçluma bir şeyler
olmasın da... Borçlu, bunun için, mutlaka, borç verenler tarafından titizlikle
korunur ve takip edilir. Bunun için, biz de, bu manada takip ediliyoruz. Borç
verenin de emir verdiğini unutmayalım. Yapılan bütün bu çalışmaların bu şekilde
yürütüldüğünü de, maalesef, üzüntüyle takip ediyoruz. Değerli arkadaşlar,
bakınız, iyileşme, ancak, kayıpların telafisiyle başlar. 200 milyar doların
üzerinde olan millî gelirimiz 150 milyar doların altına düşmüş. Gelin, bunu
tekrar eski seviyesine nasıl getireceğiz, bu noktaya nasıl ulaştıracağız, bunun
çalışmasını hep beraber yapalım ve bunu kurtaralım. Bunu yapmadığımız sürece
netice almamız mümkün değil. Yüzde 4-5 büyüme hızıyla bu işi kapatacağız
diyorsunuz. Bunun için yılların geçmesi lazım. Bizim, daha rantabl bir
çalışmayla bunu çok iyi hızlandırarak, çalışarak kalkınmayı sağlamamız lazım,
yoksa, netice alamayız. Ayrıca, kaynakların
verimli alanlara aktarılması lazım. Hükümet, 40 milyar dolara yakın kamu
kaynağını bankalara aktardı. Bunu, daha önce, yani, finans dünyasına
yaklaşımını tenkit ettik, yine de edeceğiz; ama, senelerdir özel sektöre, reel
sektöre, KOBİ'lere, tarım kesimine, çalışanlara destek veriniz diyoruz, ortada
sonuç yok, bu kesimlere hiçbir şey yok. Son iki yıldır, bankalara kurtarmak
için vermiş olduğunuz 40 milyar doların değil 20 milyar dolarını 10 milyar
dolarını şu reel sektöre, üreten sektöre vermiş olsaydınız, bugün, bu
sıkıntıların hiçbirisini yaşamayacaktık. Değerli arkadaşlar,
bakınız, tekstil sektöründe 150 milyar dolarlık bir yatırım yapılmış, bugün,
bunun 100 milyar dolarlık kısmı durmuş vaziyette. Sadece bu sektörde 100
000'lerin üzerinde işçi şu anda işinden olmuş durumda ve kayıtdışı ekonomi
büyümeye devam ediyor; yani, yatırımların önündeki engeller, sürekli bir
şekilde, durmadan büyüyor. Siz, eğer, bu yatırımın önündeki engellerden biri
olan denetimsiz ithalatı ortadan kaldırmazsanız bu sonuçları, bu neticeleri
ortadan kaldıramazsınız. Ayrıca, müteşebbise destek verilme yerine, bankacılık
sektörüne ve finans sektörüne hep güç veriyorsunuz. Kaynak olmadığı sözlerine
de inanmıyoruz; çünkü, siz, bunları tutup oralara veriyor, üreten sektöre vermiyorsunuz.
Bakınız, üreten sektör ne
diyor. Geçen gün bunları açıkladılar; diyorlar ki "enflasyon muhasebesi,
nereden buldun, stok affı ve sicil affı getirmek suretiyle bu işi düzeltelim.
Ayrıca, vergi oranlarını düşürelim, SSK prim borçlarını belli vadelerde yeniden
taksitlendirelim, enerji maliyetlerini düşürelim ki, üretimde rekabet imkânı
ortaya çıkabilsin... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik,
konuşmanızı 1 dakika içerisinde toparlar mısınız efendim. MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Devamla) - Evet efendim... İstihdamın önündeki vergi
ve benzeri yükler çok ağır; bunların ortadan kaldırılması lazım. Finansman krizi devam
ediyor. Bankalar ile KOBİ'ler arasındaki ihtilafların hızlı çözülmesi
gerekmektedir ki, bu problemler ortadan kalksın. Üreten sektörü
geliştirmemiz lazım ki, borca bile ihtiyaç kalmasın; büyüme artsın, istihdam
çoğalsın, refah artsın ve saadet gelsin. Değerli arkadaşlar,
tabiî, burada, söylenmesi gereken birkaç husus daha var. Onu da bundan sonraki
maddede ifade edeceğim. Hepinize saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik. Madde üzerinde verilmiş 3
adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme
alacağım. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Oylamaya
geçilmedi efendim; yani, isteminiz İçtüzüğe uygun değil, şu anda yerine getirme
şansım yok maalesef. Önce önergeleri okutalım,
o aşamada istersiniz... Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 833
sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımla. Sefer
Koçak Ordu "Borç Servisi:
Devlet iç borcu ile Devlet dış borcundan doğan anapara ve faiz ödemeleri ile bu
borçlara ilişkin iskonto giderleri ile ücret ve diğer ödemeleri," BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 833
sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin yedinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımla. Sefer
Koçak Ordu "Devlet dış borcu :
Müsteşarlık tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından belirli bir itfa
plan ve programına göre geri ödenmek üzere sağlanan finansman imkânları ile
Hazine garantileri kapsamında Müsteşarlık tarafından üstlenilen her türlü malî
yükümlülükleri," BAŞKAN - Okutacağım
üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 833
sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesinin "Dış borcun devri"
başlıklı paragrafın "bankalara" kelimesinden sonra gelmek üzere
"ve özel finans kurumlarına" ifadesinin eklenmesini teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL
DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın
Karapaşaoğlu, önergenin gerekçesini arz ve izah etmek üzere buyurun. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; şu "dışborcun
devri" konusunu ben okuyorum, dikkatlice dinleyin. "Müsteşarlık
tarafından herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan dış finansman imkânlarının
ekonominin çeşitli sektörlerinde gelişmeyi sağlamak veya finansman ihtiyacını
karşılamak üzere genel ve katma bütçe dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile
bankalara anlaşmanın malî şartları ile birlikte, asıl borçlusu bu kuruluşlar
olmak üzere aktarılması" mümkündür deniliyor. Biz, buradan, şunu
anlıyoruz: Ekonominin çeşitli sektörlerine kaynak aktarma imkânı getiriliyor.
Çok güzel. Bu kaynak aktarma imkânını bankalar vasıtasıyla yapacağını ifade
ediyor. Eğer, burada, maksat, kamu bankaları ise, o zaman bankaların başına,
kamu bankalarına denilmesi lazım. "Bankalarına" denildiği için, biz,
bunu, özel bankalar olarak da algılıyoruz. Dolayısıyla, bunun yanına, kredi
arama alanını genişletmek amacıyla, özel finans kurumlarının da katılmasını
teklif ettik. Bundan amacımız şuydu: Özel finans kurumlarının, özellikle dış
yatırımcıları var, dış sermayedarları var. Bunların çok önemli miktarda
paraları var; İsviçre bankalarında yatıyor, Amerikan bankalarında yatıyor,
Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yatıyor. Bu paraların ülkemizin onaylayacağı
projelerde de kullanımını temin etmek üzere, hem kredi arayıcılarını çoğaltmak
hem de kredi arama alanını genişletmek amacıyla bu önergeyi verdik. Amacımız,
ülkemizin, biraz önce Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, IMF ile Dünya
Bankasının arasına sıkışmışlığının açılmasını temin etmektir. Dünyada çeşitli
kredi kaynakları vardır. Bu kredi kaynaklarına ulaşmak mümkündür; ama, bizim,
kendimizin IMF ile Dünya Bankası karşısında bağlı olduğumuzu ifade etmememiz
lazım, bizim dış kaynaklara ulaşabilmemiz lazım. Burada, sadece, müsteşarlık
tarafından dış kredi aranacak. Ne için aranacak; bir proje karşılığında...
Müsteşarlık, devletin bir kurumudur, devlet memurudur. Neticede, bu devlet için
hesabı olan insanlar bu devleti bir noktaya sıkıştırabilirler. Dolayısıyla,
alternatifin geniş olması lazım, alanın da genişletilmiş olması lazım,
rakiplerin karşılıklı tartışmaya getirilmesi lazım; aksi takdirde, Türkiye, ne
Dünya Bankasından ne IMF'den elini kurtaramaz, yakasını kurtaramaz, ilelebet bu
şekilde sömürülmeye de devam ederiz. Saygılar sunuyorum
efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. SUAT PAMUKÇU (Bayburt) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. LATİF ÖZTEK (Elazığ) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Evet, Sayın
Pamukçu'nun ve Sayın Öztek'in anında isteklerini yerine getireceğim. Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Önergenin oylamasını
elektronik oylama cihazıyla yapacağım ve oylama için 5 dakikalık süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik
personelden yardım istemelerini; buna rağmen giremeyen arkadaşımız olursa, aynı
sürede oylama pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını; vekâleten oy
kullanacak Sayın Bakan var ise -Sayın Orman Bakanımız burada, herhalde o
kullanabilir- hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
imzasını taşıyan oy pusulasını Başkanlığımıza ulaştırmasını rica ediyor ve
oylama işlemini başlatıyorum: (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı bulunamamıştır. Birleşime, 19.15'te
toplanmak üzere, ara veriyorum. Kapanma Saati : 19.01 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.15 BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Mehmet AY
(Gaziantep) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79 uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 9.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S.Sayısı:
833) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet hazır. Hükümetin ve Komisyonun
katılmadığı, Sayın Altan Karapaşaoğlu ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yetersayısının aranılması istenilmişti ve bulunamadığı için
ara vermiştik. Şimdi, yeniden,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım. Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyenlerin aynı süre
içerisinde Başkanlığımıza oylama pusulalarını göndermelerini, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanların hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve imzasını taşıyan oy pusulalarını belirtilen süre içerisinde
Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Karar
yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum... SEFER KOÇAK (Ordu) -
Önergeleri geri çekiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Önergelerini
geri çekiyorlarmış. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Sayın Başkanım, lütfen, bakın, tutanaklarda da var, sataşma yapılmıştır, cevap
vermek istiyorum. BAŞKAN - Arkadaşlarımız o
tutanakları bana bir getirsinler, inceleyelim; size gerekli söz hakkını
vereceğim Sayın Seven. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN - 4 üncü maddeyi
okutuyorum: İKİNCİ BÖLÜM Yetki Yetki MADDE 4. - Türkiye
Cumhuriyeti adına Devlet iç borcu ve Devlet dış borcu almaya, Hazine geri ödeme
garantisi, Hazine karşı garantisi vermeye ve verilen garantilerin şartlarında
değişiklik yapmaya, hibe almaya, dış finansman imkânlarını dış borcun devri, dış
borcun ikrazı, dış borcun tahsisi yoluyla kullandırmaya ve yeni mali yükümlülük
yaratmaya, bu borç ve yükümlülükler ile bunlardan kaynaklanan Hazine
alacaklarını yönetmeye Bakan yetkilidir. Bakan bu yetkisini ve bu
Kanun ile kendisine verilen görevlerin yerine getirilmesine ilişkin
yetkilerinden uygun gördüklerini ilgili bütçe yılında geçerli olmak üzere
Müsteşarlığa devredebilir. Yetki devri, Bakanın sorumluluğunu ortadan
kaldırmaz. Ülkelerce oluşturulan
birlikler, uluslararası ve bölgesel kuruluşlar ile akdedilen ekonomik ve mali
anlaşmalar kapsamında doğan ekonomik ve mali nitelikteki hak ve yetkileri
kullanmaya Bakan yetkilidir. Hazine yatırım garantisi
ve Hazine ülke garantisi vermeye ve verilen garantilerin şartlarında değişiklik
yapmaya; hibe ve borç vermeye Müsteşarlığın görüşü ve Bakanın teklifi üzerine
Bakanlar Kurulu yetkilidir. Müsteşarlık, 2 nci
maddede yer alan kuruluşların Hazinenin herhangi bir suretle ilgili anlaşmalara
taraf olmaksızın yaptığı borçlanmalarından hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz. Dış borcun ikrazı yoluyla
kullandırılan dış finansman imkânlarının koşullarını belirlemeye ve bu imkândan
yapılması gereken geri ödemeleri hesaben ikraz veya krediye dönüştürmeye Bakan
yetkilidir. Buna ilişkin işlemler Müsteşarlık tarafından yapılır. BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın
Karapaşaoğlu. AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 4 üncü maddesiyle ilgili
görüşlerimizi intikal ettirmek üzere söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, 4
üncü madde yetki konusunu işliyor, bu yasa tasarısının yetki alanını belirliyor
ve yetki konusunda, kimlerin yetkili olduğunu ifade ediyor. Değerli arkadaşlar, biraz
önce görüştüğümüz maddenin, kabul edilmeyen bir önergeden sonra, hiç olmazsa,
bir redaksiyondan geçirilmesi gerekiyor. Oradaki "bankalar" tabiri,
eğer, kamu bankalarını ifade ediyorsa, başına bir "kamu bankaları"
tabirini koymak lazım; zira, kamu bankaları da, aslında, bugünlerde,
özelleştirilmek üzere birtakım çalışmalara tabi tutuluyor. Öyle zannediyorum
ki, bir yıl içerisinde, bu bankalar da özelleştirilmiş olacak. O takdirde bu
madde uygulanacak mı uygulanmayacak mı, bu da merak konusu. Hazine Müsteşarlığımızın
yetkileri, sadece kredi bulmakla, dışborçları ödemekle, içborçları ödemekle
bitmiyor; maddenin başında, hatta, tasarının genel gerekçesinde ifadesini
bulan, sektörlerin, piyasaların güven ortamına kavuşturulması konusu var. Yani,
bu yasa tasarısının uygulanmasıyla, bu uygulamalarla, kamu maliyemizin
gidişatının düzelmesi, piyasaların düzelmesi, piyasaların güven kazanması
mümkün değildir; bunun mümkün olmasının birinci ve yegâne şartı, güven tesis
edilebilmesidir. Şimdi, ben, üzülerek şunu
ifade etmek istiyorum: Biraz önce, Sayın Bakanımız, buradan, geneli üzerindeki
konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı sunumda, Türkiye'nin, IMF ile Dünya
Bankası dışında ucuz kredi bulması imkânlarının olmadığını ifade etti; ama,
maalesef, biz çok iyi biliyoruz ki, bugün, dünya piyasalarında, Türkiye'ye,
bunun yarısı kadar fiyatla kredi vermek üzere faaliyette bulunan kredi müesseseleri
var; ama, ne yapılıyor dersiniz; ya bu müesseseler rengine göre ayrılıyor
-yeşili bir tarafa, kırmızısı bir tarafa -veyahut da Türkiye'nin belli bir
mıntıkaya, belli bir bölgeye bağlı kalmasının yolu ekonomik bağlılıktan da
geçtiği için, dar durumda olan ülkemizin, kaynak bulma imkânları yalnızca ve
yalnızca iki kuruma bağlanıyor. Ben, bunu şiddetle kınıyorum ve tenkit
ediyorum. Bugün, Türkiye'ye daha
ucuz kredi verecek müesseseler varken, Türkiye'nin IMF kapılarında yalvar yakar
kredi almasının, ben, anlamını bir türlü hazmedemiyorum. Bugün, kapılarınızı
açın, projelerinizi ortaya koyun, bu projeleri bu ülkeye finanse edecek hem de
maliyetine finanse edecek kredi müesseseleri var. Bu kredi müesseseleri ile
ülkemiz arasında, ülkemizin kredi bulma, araştırma, kabul etme kurumu olan
Hazine Müsteşarlığı tarafından işbirliği yapılması lazım. Zaten Türkiye'nin başına
örülmüş çorapların en önemlilerinden bir tanesi, Maliye ile Hazinenin
birbirinden ayrılmış olmasında yatıyor. Eğer Maliye ile Hazine birlikte
olsaydı, belki de bu kadar büyük sıkıntılar başımıza gelmeyebilirdi. Bundan
dolayı diyorum ki, yetki konusunda, Hazineye verilen yetkiler, Maliyenin
yetkilerini de sollamıştır, iktidarın yetkilerini de aşmıştır hatta
Parlamentonun yetkilerini de aşma konumundadır. Dolayısıyla, bulduğu her
krediyi Parlamentonun huzuruna getirip, onaylatmak gibi bir konuyu gündeme
getirmek lazım; ancak o zaman, Türkiye ne borçlanıyor, ne kadar borçlanıyor,
kime borçlanıyor, hangi seviyede borçlanıyor ve hangi şartlarda borçlanıyor,
bunlar denetim altında tutulabilir. Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Karapaşaoğlu. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL
KABATAŞ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu tasarının ana
maddelerinden birisi, Hazinenin iç ve dış borçlanmaları ve Hazine garantileri
konusunda Hazineden sorumlu Bakana verilen yetkilerle ilgili. Bakana, iç
borçlanma, dış borçlanma, garantiler ve bu garantilerin devri suretiyle başka
kurumlara kredi kullandırma konusunda tüm yetkiler, hiçbir sınır tanınmaksızın
-bütçe kanunuyla getirilen sınırlar dışında- verilmektedir. Yani, Hazineden
sorumlu Bakan, bugünkü rakamlarla yüzlerce milyar dolarla ifade ettiğimiz
rakamlar boyutunda borçlanma yaratma konusunda devleti hepimiz adına yükümlülük
altına sokma konusunda yetkilendirilmektedir. Bu oyun planında iki
önemli aşama var değerli arkadaşlarım. Birincisi; Hazine, piyasada, bizim
rekabetçi sistem dediğimiz piyasa sistemi içinde ihaleler yapmak suretiyle
kamunun, Hazinenin finansman açığını karşılıyor. Bu bir yöntem. Bu yöntemle,
bugüne kadar, daha doğrusu aralık sonu itibariyle Hazine 36,1 katrilyon Türk
Liralık yükümlülük yaratmıştır; ama, aralık ayı sonu itibariyle, Hazinenin ve
hepimizin bir anlamda ortak borcu, içborçları, 122 katrilyon liradır. Bu 122
katrilyon liralık borcun sadece 36 katrilyon lirası piyasa sistemi içinde
borçlanılmıştır. Kalan 80 küsur katrilyon liralık kısmı, özel kanunlar
çıkarılmak suretiyle, yanlış ekonomik politikaların, yanlış kararların devlet
adına borç yazılması suretiyle oluşturulmuştur. 80 katrilyon lira, kamunun
kendi içinde aldığı yanlış kararların, yanlış politikaların, yanlış
uygulamaların, yanlış hesapların rakamlara dönüştürülerek devlet borcu haline
getirilmiş tutarıdır; ama, bu 80 katrilyon lira, şimdi, piyasalardan
borçlanılarak, piyasa sistemi içerisinde, gerçekten, aldığımız ve geri
ödediğimiz borçlar gibi ödenecektir. Türkiye'nin önündeki en büyük engel,
ekonomideki en büyük darboğaz, işte, bu tanım içerisinde ortaya çıkmaktadır
değerli arkadaşlarım. Bakınız, bu piyasadan
alınan 36 katrilyonu bir kenara bırakırsanız, geriye kalan rakamın 29,9
katrilyonu, şu "büyük reform" diye anlattığımız, beş kez
değiştirdiğimiz bankacılık sistemindeki büyük reformun faturasıdır; hepimiz
adına Hazine tarafından borç kaydedilmiştir. Beş bankayla başlayan macera,
büyük polisiye polemiklerle, bu millete ve hepimize 29,9 katrilyona şimdilik
mal olmuştur, daha da devamı vardır değerli arkadaşlarım. Yine devam ediyoruz. Kamu
bankaları aynı şekilde... Sadece bir kavrama, sihirli bir kavrama bu milletin
kaynakları peşkeş çektirilmiştir; sadece krizin yarattığı büyük borç, büyük
kayıplar, kamuda yarattığı büyük hasarlar, "görev zararı" adı altında
kaydedilmiştir. İkisinin toplamı 49,6 katrilyon değerli arkadaşlarım ve ilk
defa, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesine 31
katrilyon Türk Lirası kredi vermiş. Hazine, Merkez Bankasına 31 katrilyon TL
borçlanmıştır. Bunların hepsi geri ödenecek borçtur ve bu 31 katrilyonu da, bir
anlamda, Merkez Bankasından kredi olarak kullanan Hazine, işte bu bankacılık
sisteminde, bu ekonomik krizin kamudaki faturasının ödenmesinde kullanmıştır. Borç hikâyesinin,
borçların döndürülebilirliği meselesinin, işte, röntgeni budur değerli
arkadaşlarım. Türkiye, 2000 yılı başından, yani, 29 katrilyon, 36 katrilyonla
başladığı içborç macerasını, 122 katrilyonla noktalamıştır, şimdilik
noktalamıştır ve bu 122 katrilyonluk borcun 36 katrilyon dışında kalan kısmı,
80 küsur katrilyonu bu krizin faturasıdır; bu, yanlış yönetimin faturasıdır; bu
yanlış programın faturasıdır değerli arkadaşlarım ve Türkiye, 2002 yılı
sonrasında, bu büyük faturayı nasıl ödeyecektir; bu millet bu faturanın
altından nasıl kalkacaktır, bunu göreceğiz. Nasıl kalkacaktır?.. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) KEMAL KABATAŞ (Devamla) -
Sayın Bakana verilen yetkiler, inanıyorum ki, titizlikle kullanılacaktır. Borç
yönetiminin, özellikle, devirli kredilerde, garantilerden doğan yükümlülüklerin
yönetiminde çok büyük hassasiyet gerektiren bir boyut vardır. Bu tasarıyla
getirilen bu sistem içinde Sayın Bakanın ve değerli Hazine yönetiminin bu
yetkileri titizlikle kullanacağına inanmak istiyorum ve inanıyorum. Teşekkür ediyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kabataş. Saadet Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik... (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. Buyurun efendim. SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ
ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 833 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu
maddede, Türkiye Cumhuriyeti adına devlet içborcu ve dışborcu almaya, Hazine
geri ödeme garantisi, karşı garantisi vermeye ve buna benzer hususlarda, bakan
ve onun yetkili kıldığı müsteşar yetkili kılınıyor. Şimdi, handikabımız
burada... Geldiğinden beri Sayın Derviş'e sorular yöneltiyoruz ve bu
yönelttiğimiz sorulara, ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan
nasıl kurtulunduğuyla ilgili hususlarda verdiği cevapları görüyoruz. Bakınız,
bizzat kendisi bize vermiş olduğu cevaplarda ya bütçe sistemi dışında tutulan
gizli borçlardan bahsetmekte veya hata yaptığını ifade etmekte veya "uçurumun kenarından döndük" diye,
birtakım ifadeler kullanmaktadır. Şimdi, düşünün ki, biz milyarlarca dolarlık
borçlanma yapacağız ve bu borçlanma için de Sayın Bakanı ve onun bürokratlarını
yetkili kılacağız. Peki, nasıl güveneceğiz; soruyorum size. Bakınız, bir soru
önergesiyle sorduk; geçenlerde çıktınız "uçurumun kenarından döndük"
dediniz. Bu uçurumun derinliği nedir, boyutu nedir, nasıl geldik diye
sorduğumuzda, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri, hem ekonomik programda radikal
değişikliğe gidilmesine neden olmuş hem de ekonomiye ciddî miktarda ilave
maliyet getirmiştir. Bunu anladık. Ondan sonra da, krizlerin ardından, 2001
yılında, ekonomi yönetimi tarafından hem ekonomik kesimlerimizde ve genelde tüm
toplumumuzda yaşanan hayal kırıklığının aşılmasının sağlanması hem de
ekonominin yeniden toparlanma sürecine sokulması açısından çok zorlu bir
mücadele verildiğini söylüyor. Yani, bir taraftan uçurumun kenarına
getiriyorsunuz, bir taraftan bunları söylüyorsunuz! Arkasından, 11 Eylülde,
Amerika'ya yönelik terör saldırılarının da olumsuzluklar meydana getirdiğini
söylüyor. Aksine, daha önce vermiş olduğu bir cevapta, bu olumsuzluklardan
olumlu yönde istifade ettiğimizi ve borçlanma imkânımızın arttığını ifade ediyorsunuz.
Ayrıca, hem makroekonomik
yapıda toparlanma sağlanmış hem uluslararası malî kuruluşlardan ilave destek
alınması imkânını elde etmişsiniz. Neticede, şunu
söylüyorsunuz: "Özelde de dargelirli kesimlerimiz üzerinde çeşitli olumsuz
etkilerin olduğu bir gerçektir. Ancak, bu programın, kararlılıkla ve toplumun
tüm kesiminin eşgüdümüyle uygulanması ve bunun sonucunda da başarıya ulaşmaması
halinde, ortaya çıkacak olumsuz tablodan ise, hiçbir toplumsal ve ekonomi
kesimimizin yarar sağlayamayacağı aşikârdır." Yani, burada, zaten siz,
olumsuzluğu ve başarısızlığı peşinen kabullenmişsiniz. Peki, biz size nasıl
güvenelim, nasıl bu konuda bu yetkileri verelim?! Bütün bu verdiğiniz
cevaplarda elle tutulur bir rakam vermiyorsunuz. Sadece malî piyasalardan borç
aldığınızı söylüyorsunuz. Peki, soruyorum; bu ilave borç 11 Eylül
saldırılarının getirdiği konjonktürün tesiriyle mi verildi, yoksa ekonomi
düzelsin diye mi verildi? Peki, verilenlerin yarısı
yine borç olarak kaynağında kesildi, bu yıl borç alındı, ya gelecek yıl ne
yapacaksınız? Bu da Sayın Derviş'in
kendi rakamlarıyla, burada var. Bakınız, yine sormuş
olduğumuz soruya vermiş olduğu cevapta, 2000, 2001 ve 2002 yılında 30 milyar
dolarlık borçlanma yapıldığını söylüyor. Peki, bunu ödemeyecek miyiz?.. Nasıl
ödeyeceğiz bunu? Yani, burada, müflis tüccar hüviyetinde bir çalışma ortaya konulmuş
ve bu şekilde bir program uygulamasıyla karşı karşıyayız. Yine sormuşuz: Bu kriz ne
zaman sona erecek? Bir başka bakan, Sayın Önal'ın verdiği cevapta deniliyor ki:
"Biz, 2002 yılında sağlanacak faiz dışı fazla..." Yani, her şeyi
güzel halletmişler!.. "... ondan sonra da özelleştirme gelirlerinden
beklenen artış, piyasada güvenin oluşması, faizlerin düşmesi, sağlanan dış
destekle borçlanmanın ortalama vadesinin uzatılması sonucunda borcun
sürdürülebilirliği sağlanacaktır." Bu, bize, aynen Nasrettin Hoca'nın
tarlayı telle çevirmesi, koyunlar geçerken takılan yünleri toplayıp iplik
yapması, satması ve onun sonucunda borcunu karşılamasını andırıyor. Değerli arkadaşlar,
bunların sonucunda bir yere varamayacağız. Burada özelleştirme diyorsunuz...
Bakınız, özelleştirmeden sorumlu bakana, nedir bizim programımız, nasıl
uygulanmış, ne netice elde etmişiz diye sormuşuz. Söylediği şey şu: "Onbeş
yıllık özelleştirme fiyasko. Özelleştirme kamunun paylaşması olmuştur." Bakınız, 1999 yılı
özelleştirme hedefi 4 milyar dolarken, gerçekleşme 38 milyon dolar olmuş.
Dikkatinizi çekiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar
mısınız... MEHMET ZEKİ ÇELİK
(Devamla) - 2000 yılı hedefi 5,2 milyar dolar, gerçekleşme 2 milyar 712 milyon
dolar. 2001 hedefi 1 milyar dolar, gerçekleşen 119 milyon dolardır. Yani, siz,
bu rakamlarla, böyle özelleştirmelerle, faizin düşmesiyle, şununla, bununla bunları
toparlayacağız ondan sonra da borçlanma imkânını artıracağız, neticede de
ülkeyi düzlüğe çıkaracağız diyorsunuz. İnanılması gerçekten çok zor. Keşke
inanabilsek diye kendime söylemek istiyorum; ama, maalesef, bu konuda da yeterli
cevap bulamıyorum. Hepinize hayırlı
akşamlar. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Seven,
buyurun yerinizden bir açıklama yapabilirsiniz. NİDAİ SEVEN (Ağrı) -
Sayın Başkan, grup adına konuşmak istiyorum. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, grup adına konuşacak; pusula geliyor. BAŞKAN - Buyurun Sayın Seven. (MHP
sıralarından alkışlar) Hayhay efendim... Sayın
Seven, sizin konuşmanızdan mutluluk duyarız. MHP GRUBU ADINA NİDAİ
SEVEN (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, biraz
önce bir hatip, benimle ilgili, söylemediğim sözleri sarf ettiği için buraya
çıkma mecburiyeti duydum. Ben, burada "niçin prim veriyorsunuz, niçin
destek verdiniz" diye bir soru sormadım. Benim sormak istediğim şuydu:
1993, 1994, 1995 senelerinde, Bakanlar Kurulu tarafından ve kanun hükmünde
kararnamelerle bazı düzenlemeler getirildi. Burada, Ziraat Bankası kanalıyla
hayvancılığı ve çiftçiyi, Halk Bankası kanalıyla da girişimci ve esnafı
desteklemek noktasında bazı düzenlemeler yapılmıştı. O günkü hükümet, Ziraat
Bankasına, Halk Bankasına, çıkarmış olduğu kararnamelerle "siz, yüzde
20'yle çiftçiye bu krediyi verin" demiş, Halk Bankasına da "siz,
yüzde 40 ile 50 arasında faizle bu krediyi esnafa verin" demiş. O günkü
şartlarda bunlar gerçekleşmiş. Biz, bunun gerçekleşmesini takdirle
karşılıyoruz. Bizim karşı olduğumuz nokta "çiftçiye niçin verildi"
değil "esnafa niçin verildi" değil; bizim karşı çıktığımız nokta, o
gün Ziraat Bankasına talimat verdiniz, neden, Hazineden, Ziraat Bankasının
kredi maliyetiyle uygulanan faiz arasındaki farkı -yani görev zararını-
ödemediniz? Neden bütçeye kaynak koymadınız? Biz, size, bunu soruyoruz. Görev
zararları demek, o günkü, Ziraat Bankasının ve Halk Bankasının uygulamış olduğu
ticari kredi ile ilgililere verilen kredi arasındaki farkın -yani 100 ile 20 arasındaki farkın-
Hazine tarafından ilgili bankalara ödenmesiydi. Sizler bunu ödetmediniz, biz
buna karşıyız. Sizler, bütçeye kaynak koymadan, 233 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararnamenin 35 inci maddesine aykırı hareket ettiğiniz için, Türkiye'yi bu
duruma getirdiğiniz için bunu söylüyoruz. Sizler, Türkiye'yi, dibi delik bir
fıçı haline getirdiğiniz için bunu söylüyoruz. Bakın, çiftçiye destek
vermek nedir; bugün, gidin, Ağrı'ya, hiçbir faiz uygulanmadan hibe olarak 25
trilyon para girmiştir. İşte, çiftçiye
destek budur. Çiftçiye destek demek, 1992 senesinde uygulanan politikalarla, 50
milyonun, o zamanki paranın, bugün 2 milyar olarak, icra daireleriyle karşı
karşıya getirmek demek değildir; biz, buna karşıyız. Bizim söylemek istediğimiz
şu. Cebinizde olmayan bir para için, gelin, ben, size bu parayı vereceğim
diyorsunuz; olmayan parayı nasıl veriyorsunuz?! Seçim zamanı da, ya kredileri
ödemeyin, nasıl olsa seçim vardır, boş verin... İşte, 1992 senesinde, benim
Ağrımdaki çiftçi, bugün icra daireleriyle karşı karşıya gelmiştir. Bizim size
isyanımız budur. Siz, o günü, gününüzü kurtardınız, çoluk çocuğunuzun
geleceğini ipotek altına aldınız; bizim isyanımız budur. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP; DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Seven. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)
- Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Arayacağım
efendim. Üç önerge vardır; geri
çekilmiştir. 4 üncü maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Elektronik cihazla oylama
yapacağım. 2 dakikalık süre
vereceğim. Vekâleten oy kullanacak
sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
imzasını taşıyan oy pusulasını aynı süre içerisinde Başkanlığımıza
ulaştırsınlar. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı bulunamamıştır; bu saatten sonra bulunma
olanağı da yoktur. Çalışma süremizin sonuna
geldik. Bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28
Mart 2002 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.48 |
|