DÖNEM
: 21 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 90 78 inci Birleşim 26 . 3 . 2002 Salı İ
Ç İ N D E K İ L E R I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II.- GELEN
KÂĞITLAR III.-
YOKLAMALAR IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR 1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
İrtemçelik'in, Afganistan'da görevli Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF)
Komutanlığının ülkemizce devralınmasına ilişkin gündemdışı konuşması 2.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in,
Karabük İli ile KARDEMİR'in sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı 3.- Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın,
Nazım Hikmet'in vatandaşlıktan çıkarılma kararının uygulanması sırasında
yapıldığı iddia edilen hukukdışılığa ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri
Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Çankırı Milletvekili Hüseyin Karagöz
ve 20 arkadaşının, madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/269) C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin, Tunus
Meclis Başkanı Fouad Mbazaa'nın davetine icabetle Tunus'a yapacağı resmî
ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1025) 2.- TBMM Dışişleri Komisyonunu temsilen
bir üyenin, İspanya Parlamentosu Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonu
Başkanı M.Jesus Lopez-Medel Bascones'in daveti üzerine Madrid'te yapılacak
Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Üye Ülkeleri Kalkınma ve Uluslararası
İşbirliği Komisyonları Başkanları Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1026) 3.- Turizm Bakanı Mustafa Rüştü Taşar'ın
Suriye'ye yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/ 1027) V.-
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1.- Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 286 ncı
sırasında yer alan 770 sıra sayılı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına alınmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) 2.- Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri
Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/744) (S.
Sayısı: 786) 3.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Anayasa, İçişleri ve Adalet Komisyonları
Raporları (1/960) (S. Sayısı: 839) VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, dış kredi borçlarına ve dış politikadaki bazı gelişmelere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5478) 2.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın,
dış ülkeler ile uluslar arası kurum ve kuruluşlardan alınan yardım ve kredilere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5668) 3.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
bazı bakanların yaptıkları atamalarla ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'den sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip
Üşenmez'in cevabı (7/5862) 4.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
okullarda uygulanan ders ve sınav sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6017) 5.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
kapatılan havaalanlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Oktay Vural'ın
cevabı (7/6020) 6.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun uygulanmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6021) 7.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
KOBİ'lerin yurt dışına kaçtığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep
Önal'ın cevabı (7/6023) 8.- Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, İstanbul'daki bir özel ilköğretim Okulunda kilise faaliyeti
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6033) 9.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın; Samsun-Vezirköprü İlçesinde yürütülen
hizmetlere, - Bursa Milletvekili Ahmet
Sünnetçioğlu'nun; Bursa-Keles, Harmancık, Büyükorhan,
Orhaneli ilçelerinin yol sorunlarına, İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı (7/6047,6050) 10.- Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Samsun-Vezirköprü İlçesinin okul, lojman ve öğretmen ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6048) 11.- Erzincan Milletvekili Sebahattin
Karakelle'nin, ücretli usta öğreticilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6072) 12.- Denizli Milletvekili Mustafa Kemal
Aykurt'un, köy içme sularından alınan vergiye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Sümer Oral'ın cevabı (7/6075) 13.- Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, Kore gazilerinin Dünya Kupası maçlarına götürülmesi için bir çalışma
yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı
(7/6081) 14.- Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, Süper Lig maçlarını yöneten hakemlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Fikret Ünlü'nün cevabı (7/6083) 15.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in,
Irak'a uygulanan ambargonun Türk ekonomisine verdiği zarara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/6099) 16.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri
Yıldırım'ın, üretime yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/6103) 17.- İstanbul Milletvekili Zafer Güler'in,
futbol hakemleri hakkındaki iddialara ve futbol kulüplerinin gelir ve
giderlerinin denetimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı
(7/6115) 18.- Adana Milletvekili Ali Gören'in,
satanizmle ilgili çalışmalara ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/6119) 19.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın,
memur maaşlarına enflasyon farkının neden yansıtılmadığına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/6123) 20.- Gaziantep Milletvekili Nurettin
Aktaş'ın, ilaç fiyatlarına ve maliyetlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Osman Durmuş'un cevabı (7/6128) 21.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in,
Ayasofya Caminin ibadete açılmamasının nedenine ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı
M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/6141) 22.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
Artvin-Şavşat-Meşeli Köyünün Karagöl Millî Parkı sınırları içine alınması
sonucu ortaya çıkan sorunlara ilişkin sorusu ve Orman Bakanı İ. Nami Çağan'ın
cevabı (7/6146) 23.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in,
tüpgaz ve LPG fiyatlarındaki artışlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Vekili Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/6172) VIII.-
KOMİSYONLAR BÜLTENİ 1.- 30 Nisan 2001 tarihinde komisyonlarda
bulunan işler ile 31 Ocak 2002 tarihine kadar komisyonlara gelen, neticelenen
ve kalan işler (1) (1) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Komisyonlar Bülteni V, tutanağın sonuna eklidir. TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı. Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Yüksel
Yalova, eski Çorum Milletvekili Cemal Şahin ve Maliye eski Bakanı ve Tabiî
Senatör Adnan Başer Kafaoğlu'nun vefatları nedeniyle, merhumlara Allah'tan
rahmet, yakınlarına başsağlığı dileğinde bulundu. Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay, 21
Mart Nevruz Bayramı hakkında gündemdışı bir konuşma yaptı; ANAP Grubu adına
Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek, DYP Grubu adına Balıkesir
Milletvekili Agâh Oktay Güner, SP Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ömer
Vehbi Hatipoğlu, MHP Grubu adına Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel, DSP Grubu
adına Ankara Milletvekili Aydın Tümen, AK Parti Grubu adına Van Milletvekili
Hüseyin Çelik ve grubu bulunmayan
milletvekillerinden İçel Milletvekili Ali Güngör de aynı konuda görüşlerini belirttiler. Genel Kurulu ziyaret eden Kuveyt Sanayi ve
Ticaret Bakanı Salah Hurşit'e, Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi. Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz, 22 Mart Dünya Su Gününe ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı; Muğla Milletvekili Hasan Özyer'in, Türkiye
ve Muğla'daki turizm potansiyeline ilişkin gündemdışı konuşmasına, Turizm
Bakanı Mustafa Rüştü Taşar cevap verdi. Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza
Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, Marmara depremi sonrasında sağlanan
malî kaynakların denetimi ile olası depremlere karşı alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/268) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. İzmir Milletvekili Mehmet Özcan'ın
(6/1702) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu;
sözlü sorunun geri verildiği bildirildi. 21 Mart 2002 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 839 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat
geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 8 inci sırasına, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 323 üncü
sırasında yer alan 833 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 8 inci
sırasında yer alan 824 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 287 nci
sırasında yer alan 778 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına alınmasına;
21 Mart 2002 Perşembe günkü birleşimde, gündemin 9 uncu sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılmasına, Genel Kurulun, 26 Mart 2002 Salı, 27 Mart
2002 Çarşamba ve 28 Mart 2002 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmasına; 26 Mart 2002 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, bugün de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 27 Mart
2002 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine, İlişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının
müşterek önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı:527) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri (1/744) (S.Sayısı: 786), Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53)
(S.Sayısı: 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S.Sayısı :
666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S.Sayısı: 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
(1/753, 1/690) (S.Sayısı : 685), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının (1/960) (S. Sayısı: 839) görüşmelerine başlanarak,
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelerine geçilmesi sırasında istem
üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalarda Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; 26 Mart 2002 Salı günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.48'de son verildi.
No. : 107 II. – GELEN KÂĞITLAR 22.3.2002 CUMA Teklifler 1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Verkaya ile Hatay Milletvekili
Mehmet Şandır'ın; Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/917) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.3.2002) 2.- Bitlis Milletvekili İbrahim Halil Oral ve 14 Arkadaşının; Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/918) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.3.2002) 3.- Konya Milletvekili Hüseyin Arı'nın; Evlendirme Fonu Kurulmasına
Dair Kanun Teklifi (2/919) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.3.2002) 4.- Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un; Afyon'un Kalkınmada
Öncelikli İller Arasına Alınması Hakkında Yasa Teklifi (2/920) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) Tezkere 1.- Çorum Milletvekilleri Vahit Kayırıcı ve Melek Denli Karaca'nın
Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1013) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) No. : 108 25.3.2002 PAZARTESİ Rapor 1.- Vergi Usul Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 7.3.2002 Tarihli ve 4746 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı :
840) (Dağıtma tarihi : 25.3.2002) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergesi 1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kaymakamların kılık kıyafet yönetmeliğinde
değişiklik yapılacağı iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1752) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, bazı
okul kütüphanelerindeki dini kitapların imha edildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6582) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.3.2002) 2.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, ABD'nin
Irak'a muhtemel müdahalesi karşısında izlenecek politikaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6583) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 3.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, olası depremlere karşı alınan
önlemlere ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6584) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.3.2002) 4.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Türkiye Jeofizik Kurumu Başkanının deprem konusundaki bir
açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6585) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.3.2002) 5.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, olası depremlere karşı alınan önlemlere ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6586) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 6.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, Merkez Bankasının dalgalı kur uygulaması
öncesi döviz satışına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/6587) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.3.2002) 7.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, yer altı kaynaklarımıza ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6588)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 8.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Sümer Holding'in özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru
önergesi (7/6589) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 9.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, fosfat üretimi ve ithalatı ile Mazıdağı tesislerine
ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina
Gürel) yazılı soru önergesi (7/6590)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 10.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, Eti Holding ve bor madeni ile ilgili
iddialara ilişkin Devlet Bakanından
(Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/6591) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.3.2002) 11.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Hazine
arazileri ile lojman ve makam araçlarının satışlarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6592) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 12.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, anadolu
liseleri ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6593) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.3.2002) 13.- Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, GAP Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı
soru önergesi (7/6594) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 14.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, spekülator
George Soros'un Türk Ordusu hakkındaki ifadesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6595) (Başkanlığa
geliş tarihi : 193.2002) 15.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İsrail ile
diplomatik ve ticarî ilişkilerimize
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6596)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.3.2002) 16.- Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, belediyelere
ödenen vergi gelirlerinden İller Bankasınca yapılan kesintiye ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6597)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 17.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, televizyon
kanallarının Türk Telekom'a olan borçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6598) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 18.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun, DPT'na sunulan ve Yüksek Planlama Kurulu
tarafından onaylanan havaalanı projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6599) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 19.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, yabancı dil eğitiminin ilköğretim birinci
sınıftan itibaren başlayacağı haberlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6600) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 20.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun,
KESK Van Şubesi yönetici ve üyelerinin sürgün edildiği iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6601) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 21.- Ankara Milletvekili
M.Zeki Çelik'in, ABD'nin U-2 casus uçaklarına Türk hava sahasının
kullandırıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6602) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.3.2002) 22.- Ankara
Milletvekili M.Zeki Çelik'in, KİT'lerdeki işçi ve sözleşmeli personele
ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6603) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 23.- Ankara
Milletvekili M.Zeki Çelik'in, kamudaki işçi ve sözleşmeli personele
ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6604) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 24.- Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, okul idareciliği sınavını kazananların
atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6605) (Başkanlığa geliş tarihi
: 19.3.2002) 25.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in,
Karabük-Eskipazar İlçesindeki yer altı şehrinde kazı çalışmaları yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Kültür
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6606) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 26.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük-Eskipazar İlçesinden geçen derenin
ıslah edilip edilmeyeceğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6607)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 27.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük'teki orman işletmelerine ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6608) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.3.2002) 28.- Karabük Milletvekili
Mustafa Eren'in, KARDEMİR'in içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6609) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 29.- Karabük Milletvekili Mustafa Eren'ın,
Karabük-Eskipazar İlçesinde yüksekokul açılıp açılmayacağına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6610) (Başkanlığa geliş
tarihi : 19.3.2002) 30.- Karabük Milletvekili
Mustafa Eren'in, Karabük'ün bazı
ilçelerindeki Ziraat ve Halk bankaları şubelerinin kapatılıp kapatılmayacağına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6611) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.3.2002) 31.- Antalya Milletvekili
Mehmet Baysarı'nın, Finike-Elmalı yolu yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6612) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 32.- Antalya Milletvekili
Mehmet Baysarı'nın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6613) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.3.2002) 33.- İzmir Milletvekili
Suha Tanık'ın, kamu bankalarında çalışan bir kısım personelin mükerrer maaş
aldıkları iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/6614) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) 34.- İzmir Milletvekili
Suha Tanık'ın, kamu bankalarının kapatılacak şubelerine ve aktarılacak
personeline ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/6615) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) 35.- İzmir Milletvekili
Suha Tanık'ın, Halk Bankasının tasfiye edilip edilmeyeceğine ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6616) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.3.2002) 36.- İzmir Milletvekili
Suha Tanık'ın, bankalara yapılan Hazine yardımına ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6617) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.3.2002) 37.- İzmir Milletvekili Suha
Tanık'ın, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu üyeleri, banka yöneticileri ve
dışarıdan getirilen personele yapılan ödemelere ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6618) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.3.2002) 38.- İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu üyelerinin maaşlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal
Derviş) yazılı soru önergesi (7/6619) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) 39.- İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, Hazinenin
Halk Bankasından alacağına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6620)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) 40.- İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, Kamu
Bankaları Ortak Yönetim Kurulu üyelerine temettü ödendiği iddiasına ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6621) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.3.2002) 41.- Diyarbakır
Milletvekili Abdülbaki Erdoğmuş'un, bazı üniversite öğrencilerinin eğitim
haklarının ellerinden alındığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6622) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) 42.- Sivas
Milletvekili Musa Demirci'nin, Sivas
havaalanının kapatılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6623) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.3.2002) 43.- Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, AB ülkeleri ile yapılan ihracat ve ithalata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6624)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) 44.- Ankara Milletvekili
M.Zeki Çelik'in, Türkiye'nin beş yıldaki ithalat ve ihracatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6625) (Başkanlığa geliş tarihi
: 20.3.2002) 45.- Erzurum Milletvekili
Lütfü Esengün'ün, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6626) (Başkanlığa geliş tarihi :20.3.2002) 46.- Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, Türkiye Bankalar Birliğince yaptırılan dalgalı kur rejimi
araştırmasının tespitlerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı
soru önergesi (7/6627) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) 47.- Sakarya Milletvekili
Nezir Aydın'ın, belediye işçilerinin toplu taşım araçlarından ücretsiz
yararlandırılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6628)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.3.2002) 48.- Sakarya Milletvekili
Nezir Aydın'ın, Şubat 2001-2002 yılları
arası İller Bankasınca belediyelere ayrılan ödeneklere ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6629) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.3.2002) 49.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, THY uçaklarında verilen Skylife dergisindeki bir yazıya
ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/6630)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2002) 50.- Kayseri Milletvekili
Sadık Yakut'un, kamu bankalarında personelle yapılan iş akitlerine ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6631) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 51.- Kayseri Milletvekili
Sadık Yakut'un, kamu bankalarında kredilerle ilgili disiplin cezası alıp, üst
yönetime atanan personele ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/6632) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 52.- Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir Organize Sanayi Bölgesi projesine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6633) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 53.- Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir-Kozaklı İlçesindeki Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezinin işletmeye açılamamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6634) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 54.- Nevşehir
Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6635) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 55.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, M 60 tanklarının modernizasyon ihalesine ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6636) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 56.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Bergama'daki
altın işletmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6637) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 57.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Eximbank Yönetim Kurulu Başkanının görevden alınmasına ilişkin
Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/6638) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 58.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Antalya
Kültür Merkezinde sahnelendiği iddia edilen bir oyuna ilişkin Kültür Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6639) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 59.- Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, imam-hatip liselerindeki başörtüsü yasağına ve
polisin yaptığı müdahaleye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6640) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 60.- Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, imam-hatip liselerindeki başörtüsü yasağına ve
polisin yaptığı müdahaleye ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6641) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 61.- Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, çocukların ve gençlerin zararlı alışkanlıklardan
korunması için yapılan çalışmalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6642) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2002) No. : 109 26.3.2002 SALI Sözlü Soru Önergeleri 1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, orman yangınlarını önleme ve ağaçlandırma
çalışmalarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1753) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 2.-Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, Elazığ-Maden ilçesindeki bir binanın kilise olarak tescil
edileceği iddiasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/1754)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 3.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, yurt dışındaki üniversitelerde ilahiyat eğitimi görmüş
öğretmenlerin denkliklerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1755) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir Milletvekili
Rifat Serdaroğlu'nun, kurum ve kuruluşlara verilen araçlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/6643)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2002) 2.- Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, Vakıflar Genel Müdürlüğü gelirlerine ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı
soru önergesi (7/6644) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 3.- Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
bazı gıda maddelerinin açıkta satışıyla ilgili düzenlemeye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6645) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 4.- Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, işgal altındaki vakıf arazilerine ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi
(7/6646) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 5.- Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın, bazı gıda maddelerinin açıkta satışıyla ilgili
düzenlemeye ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6647) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 6.- Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, imam hatip liselerinde uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6648) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 7.- Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, bazı okul kütüphanelerindeki kitap imhası iddialarına ve
tavsiye edilen kitaplara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6649) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 8.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, imam hatip liselerindeki başörtüsü yasağı
uygulamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (A.Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/6650)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 9.- Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, Konya'da özürlü çocuklar için yaptırılan bir özel okulun
açılmamasının nedenine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6651) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 10.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, basında
yer alan türbanla ilgili bir demecine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6652) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2002) 11.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun,
İstanbul'da imam hatip lisesi öğrenci ve velilerine yapılan polis
müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6653)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 12.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, imam-hatip liselerindeki başörtüsü yasağı uygulamalarına ve
yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6654) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 13.- Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
işletme hakkı devirlerine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6655) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 14.- Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, özelleştirme
çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6656) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 15.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın,
yabancılara satılan veya devredilen şirket, kurum ve kuruluşlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6657) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 16.- Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, sağlık hizmetlerindeki ve bazı ithal meyvelerdeki KDV
oranlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6658) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 17.- İzmir Milletvekili
Rifat Serdaroğlu'nun, büyükşehir
belediyelerinin Hazine garantisiyle aldıkları kredilere ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6659) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 18.- Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, emniyet görevlilerinin
davranışlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6660) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 19.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in,
Polatlı-Ankara banliyö treninin kaldırılacağı iddiasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6661) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 20.- Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Ankara ve ilçelerinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün menkul ve
gayrimenkulleri ile camiilerine ilişkin
Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/6662) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 21.- Van Milletvekili
Fethullah Erbaş'ın, TBMM personelinin kadro derecelerine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi
(7/6663) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 22.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bankalara sağlanan finansal desteğe ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6664) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) 23.- Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, ABD Başkan Yardımcısının Türkiye ziyaretine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6665) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2002) 24.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Etibank'ın eski sahibinin
bankacılık faaliyetlerine ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6666) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.3.2002) 25.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Hazinenin bazı petrol
firmalarına kur farkından dolayı fazla ödeme yaptığı iddiasına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6667)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 26.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bir ödül töreninde yaşandığı iddia edilen başörtüsü müdahalesine ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6668) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 27.- Konya Milletvekili Lütfi
Yalman'ın, radyoterapi merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6669)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 28.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bazı okul kütüphanelerindeki dini kitapların imha edildiği
iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6670) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 29.- Konya Milletvekili
Lütfi Yalman'ın, Patrik Bartholomeos'un kullandığı unvana ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6671) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.3.2002) 30.- Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, Türkiye İşçi Emeklileri
Cemiyetine SSK emekli, dul ve yetim aylıklarından yapılan kesintiye ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6672) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.3.2002) 31.- Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Adapazarı
Büyükşehir Belediyesi çalışanlarına ve gelirlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6673) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.3.2002) 32.- Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun,
57 nci Hükümet döneminde yapılan yolsuzluk operasyonlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6674) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.3.2002) Meclis Araştırması Önergesi 1.- Çankırı Milletvekili
Hüseyin Karagöz ve 20 arkadaşının,
madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269)
(Başkanlığa geliş tarihi : 22.3.2002) Süresi İçinde
Cevaplandırılmayan Yazılı Soru
Önergeleri 1.- Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, Trabzon İnsan
Hakları İl Kurulu ile ilgili mahalli basında çıkan bazı iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5591) 2.- Van Milletvekili
Maliki Ejder Arvas'ın, emeklilik maaşı kesilen BAĞ-KUR sigortalılarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6013) 3.- Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, din kültürü ve ahlâk bilgisi branşındaki öğretmen
açığına ve İlahiyat Fakültelerinin kontenjanlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6016)
4.- Şanlıurfa Milletvekili
Yahya Akman'ın, ABD'nin Irak'a muhtemel bir saldırısının ve körfez krizinin
ekonomiye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6019) 5.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, THY'nın 1982 yılında yaptığı uçak kiralamasıyla
ilgili iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6024) 6.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, imam hatip liselerindeki
başörtüsü sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6025) 7.- Karaman Milletvekili
Zeki Ünal'ın, Yargıtay Cumhuriyet eski Başsavcısının oturmaya devam ettiği
lojmana ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6028) 8.- Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, İMKB'de yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6034) 9.- Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, İsviçre'de bir Türk vatandaşının polis tarafından öldürülmesi olayına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6035) 10.- Aksaray Milletvekili
Sadi Somuncuoğlu'nun, yabancı dille
eğitim ve bilimsel yayınlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6036) 11.- Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, fiyat farkı kararnamesine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6040) 12.- Erzurum Milletvekili
Aslan Polat'ın, Yüzüncü Yıl Üniversitesinin Bolu Tüneli ve bazı viyadüklerin
depremde hasar gördüğü ile ilgili açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6041) 13.- Ankara Milletvekili
M.Zeki Çelik'in Marmara depremi sonrası Irak'ın yaptığı yardımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6042) 14.- Ankara Milletvekili
M.Zeki Çelik'in, GAP ve otoyol
projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6043) 15.- Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
ABD'nin Irak'a muhtemel bir müdahalesi
karşısında Türkiye'nin tutumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6045) 16.- Van Milletvekili
Fethullah Erbaş'ın, köy okullarının sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6052) 17.- İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın, "Marmaray" projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6061) 18.- Ankara Milletvekili
M.Zeki Çelik'in, yardımcı doçentlerin özlük haklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6065) 19.- Van Milletvekili
Fethullah Erbaş'ın, ilköğretim masraflarının devlet tarafından karşılanmasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6069) 20- İstanbul Milletvekili
Esat Öz'ün, Yunanistan ile yapılan
ikili görüşmelere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi. (7/6076) 21.- Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Rize İli kamu yatırım projelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6079) 22.- Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Samsun karayolunun düzenlenmesine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6084) 23.- Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale-Delice ilçesine bağlı bazı köylerin köy konağı ihtiyacına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6090) 24.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Batuk'un, Bizim Losemili Çocuklar Vakfı'na ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6096) 25.- Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, 17 Ağustos
depreminde zarar gören Adapazarı İlinin altyapı onarım çalışmalarına ve İller Bankasından temin edilen finansmana
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6100) 26.- Sakarya Milletvekili
Nezir Aydın'ın, 57 nci Hükümetin göreve başlamasından bugüne kadar meydana
gelen doğal afetlere ve Sultandağı
depreminde zarar gören kamu binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6101) 27.- İstanbul Milletvekili Emre Kocaoğlu'nun, insan haklarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6102) 28.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, 2002
yılı bütçesinden Eskişehir İline yapılacak yatırımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6104) 29.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, işsizliğin önlenmesi için yapılan
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6105) 30.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, BAĞ-KUR emeklilerinden yapılan kesintiye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6108) 31.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, kayıt dışı ekonomiye ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6109) 32.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, vergilerde ayarlama yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6110) 33.- Afyon Milletvekili
İsmet Attila'nın, Afyon depreminde hasar gören okul binalarının onarımına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6111) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.00 26 Mart 2002 Salı BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız
vardır; görüşmelere başlıyoruz. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Nerede var Sayın Başkan?! BAŞKAN - Gündeme geçmeden
önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz,
Afganistan'da görevli Uluslararası Güvenlik Destek Gücü Komutanlığının
ülkemizce devralınması konusunda söz isteminde bulunan İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Ali İrtemçelik'e aittir. Buyurun Sayın İrtemçelik. Süreniz 5 dakika. IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik'in, Afganistan'da görevli
Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) Komutanlığının ülkemizce
devralınmasına ilişkin gündemdışı konuşması MEHMET ALİ İRTEMÇELİK
(İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, dış ilişkiler gündemimizin en ivedilik arz eden maddesi,
Afganistan'da konuşlu Uluslararası Güvenlik Destek Gücü, kısa adıyla ISAF
Komutanlığının devralınması konusudur. Bir karar noktasına çok yaklaşmış
bulunan bu duyarlı konuya ilişkin görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Bu fırsatı tanıdıkları için, Sayın Başkanımıza ve sırasını bana
verme lütfunda bulunan Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdulbaki Erdoğmuş'a
içtenlikle teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hiç kuşkusuz, Türkiye, uluslararası terörizme karşı net ve
aktif bir tutum içinde olmalıdır; ancak, bu yapılırken ölçü kaçırılmamalı,
çıkarlarımızın gerektirdiğinin ilerisinde, güç ve olanaklarımızın ötesinde ve
üstelik belirsizliklerle yüklü rol ve sorumluluklar kesinlikle
üstlenilmemelidir. Diğer yandan, on yıllardır ardı ardına felaketler yaşayan Afganistan'a
yardım elini uzatmak da, Türkiyemize hem yakışır hem de stratejik
çıkarlarımızın icabıdır; ancak, burada da sınırlarımızı bilmek, gerçekçi ve
dikkatli olmak durumundayız. ISAF Komutanlığının devralınması hususuna, bu
genel çerçeve içinde bakmak isabetli olur kanaatindeyim. Bu konuda aylardır
süren müzakerelerle ilgili olarak kamuoyuna yansıyan bilgiler, Türkiye'nin,
başkaca talibi olmayan bu görev ve sorumluluğu üstlenmeyi sineye çekebilmek
için talep ettiği güvenceleri, henüz ve hâlâ, tatminkâr biçimde alamadığını
açıklıkla ortaya koymaktadır. Durum böyleyken,
ardındaki halk desteğinin ve bununla yakından ilintili olarak, başlıca yabancı
muhataplarının karşısındaki konumunun hangi düzeylerde seyrettiği herkesçe
bilinen hükümetimizin, maruz bulunduğu çok yönlü dış baskılara direnmeyi göze
alamayıp, ileride, Türkiyemize büyük üzüntü kaynağı ve tehlikeli bir yük
olabilecek bu göreve yine de "evet" demesi, maalesef, hiç
küçümsenemeyecek bir ihtimaldir, güçlü ihtimaldir. Bu olasılık gerçekliğe
dönüştüğü takdirde izleyebilecek gelişmeler, ISAF'ın statüsü ve komuta yapısı
ve Afganistan'daki durumun özellikleri ve bunlardan kaynaklanan ciddî risklere
bağlı olarak, hükümetin, ağır vebal altında kalmasına neden olabilir. Bu itibarla, Mehmetçiğin
anlam ve kıymetini, kuşkusuz, benim ve hepimiz kadar bilen Sayın Başbakan ve
hükümeti, eğer, genellikle beklenildiği üzere, talep ettiğimiz güvenceler tam
karşılanmasa dahi "evet" kararını vermeye yönelecek olursa, bu
kararına resmiyet kazandırmadan önce, ulusal iradenin tecelligâhı olan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin rızasını arama basiretini göstermelidir. Özetle, hükümet, bir
taşla iki kuş vurma, hem kendisine hem de Türkiye'ye iyilik etme yolunu
seçmelidir ve Sayın Başbakan müsterih olmalıdır, konuyu, anayasal bir
gereklilik bulunmadığı halde Yüce Meclise taşımak, Sayın Ecevit ve hükümeti
açısından yeni bir zaaf işareti teşkil etmeyecek, bilakis, sağduyunun emrine
uymak erdemi olarak algılanacak ve ileride iyi hatırlanacaktır. Değerli arkadaşlarım, bir
başka önemli vesileyle bu kürsüden işaret etmiştim; bizler, hepimiz, bu büyük ve çilekeş milletin bugün var, yarın
yok fertleriyiz. Her birimizin, konumlarımıza bağlı olarak taşıdığımız
sorumluluklar vardır ve unutulmamalıdır ki, atılacak yanlış adımlar, hele vaki
uyarılara rağmen atılacak yanlış adımlar, bu sorumluluklarımızdan bazılarının
zamanla vebale dönüşüp, yakamızı ebediyen bırakmamasına neden olabilir. Teşekkür eder, Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın İrtemçelik. Bu arada, Ağrı
Milletvekilimiz Sayın Nidai Seven, Afganistan'da 6 şiddetinde bir deprem
olduğunu ve ölü sayısının 1 800 kişiye ulaştığını bildirmişlerdir. Ölenlere
Allah'tan rahmet diliyoruz, Afganistan
Halkına da başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Gündemdışı ikinci söz,
Karabük ve Karabük Demir ve Çelik AŞ'nin sorunları hakkında söz isteminde
bulunan Karabük Milletvekili Sayın Mustafa Eren'e aittir. Buyurun Sayın Eren. (DYP
sıralarından alkışlar) 2.- Karabük
Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük İli ile KARDEMİR'in sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı MUSTAFA EREN (Karabük) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karabük'ün sorunlarını sizlerle bir kez
daha paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizin içerisinde
bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle, halkımız, gerçekten zor günler geçiriyor. 35
000 emeklinin yaşadığı kentimizde, hayat artık durma noktasına geldi.
Geçtiğimiz hafta, milletvekili arkadaşımızla, Eskipazar İlçemizdeydik, onlarla
dertleştik, sıkıntılarını dinledik; her biri dert küpüydü, kapanan banka
şubesi, kapanan işyerleri ve hayatın çekilmez hale gelmesi, ortak
sıkıntılarıydı; ama, en önemlisi "gelecekle ilgili hayal bile kuramıyoruz,
hayallerimizi yok ettiniz" dediler. Diğer ilçelerimizde de, Eflani,
Safranbolu, Yenice, Yortan, Ovacık, Ovacuma'da da durum bundan farklı değil.
Karabük, ülkemizin çektiği sıkıntının kat kat fazlasını çekiyor; çünkü,
Karabük'ün olmazsa olmazlarından olan, o olmadan Karabük'ün olmayacağına
inandığımız Kardemir zor durumda. 3 Nisan 1937'de temeli atılan ve bugüne kadar
ülke ekonomisine katkı sağlayan işletme, âdeta kaderine terk edildi.
Özelleştirme sonrasında üç yıl kâr eden işletme, 1997'den sonra sürekli zarar
etmeye başladı. Bunun sebepleri, büyük yatırımlarla modernizasyon yapılması ve
gerek Rusya gerekse Asya krizinde bütün dünya çelik sektörüyle ilgili radikal
kararlar alırken, bizim hükümetimizin, bu sektörü savunmasız bırakmasıdır.
Ülkemizin yaşadığı krizleri de buna eklersek, binlerce işyerinin kapandığı,
fabrikaların faaliyetlerine son verdiği, yaklaşık 1 500 000 insanın işsiz
kaldığı bu dönemde işletme de bundan nasibini almıştır. Kardemirin sorunları
geçen yıl hükümete iletildi. Sayın Gemici, Sayın Karakoyunlu, Sayın Gökalp
Karabük'e geldiler, incelemede bulundular ve Kardemirin sorunlarının mutlaka
halledileceğini söylediler ve her biri, kendi partileri adına orada siyaset
yaparak halkımıza söz verdiler ve bakanlarımıza inanarak fabrikalar yapan
fabrikamızın zor günleri aşacağına olan inancımızı yitirmedik. Günler geçti,
aylar geçti hükümetimizden en ufak olumlu bir adım yok. Anladık ki, işçiye,
emekliye, memura, dul ve yetime, esnafa, çiftçiye verilen sözler gibi bize
verilen sözlerde de samimiyet yok. Yılmadık, Sayın Vali, sivil toplum
örgütlerinin ve siyasî partilerin il başkanları ve milletvekili arkadaşlarla
Sayın Bahçeli'yi, Sayın Yılmaz'ı ve Sayın Özkan'ı ziyaret ederek
sıkıntılarımızı ilettik. Verilen cevap "Kardemirle ilgili gereken ne ise
yapacağız, konuyu Bakanlar Kurulu gündemine alacağız" şeklinde oldu. Sayın
Hüsamettin Özkan'ın başkanlığında bir kurul oluşturularak konunun
halledilmesine karar verildi. Ancak, aradan tam 66 gün geçti, yine, hiçbir ses
yok. Oysa, altı ay önce Karabük'e gelen bakanların ifadesine göre, Kardemirin
bir güne dahi tahammülü yoktu. Anlaşılan o ki, hükümet verdiği sözleri yine
unutmuştu. Kardemir, bir yandan
Devlet Demiryollarının yurtdışından ithal ettiği ray ihtiyacını bu işletmeden
karşılamak için Ulaştırma Bakanlığıyla protokol imzalarken, diğer yandan, bir
bakanın 55 000 ortağı olan ve borsada işlem gören bir şirket için "1
liraya aldılar 1 liraya satacak yer bulamıyorlar" demesi, borsa üzerinde
bir manipülasyon mudur yoksa meçhule doğru yelken açmak mıdır, bunu sizin ve
kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum. Kardemirin içinde
bulunduğu sıkıntıyı sadece yönetim hatası olarak değerlendiremezsiniz. 1997'de
ihalesi yapılan Filyos Limanı projesini ne yaptınız?! Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kısa süre içerisinde bütün gelişmeleri anlatmak tabiî ki
mümkün değil; 3 Nisan, Kardemirin ve Karabük'ün kuruluş yıldönümü; yıllarca
büyük mutluluk içerisinde kutladık; çünkü, Kardemirin ülkemize olan katkısını biliyorduk;
ancak, bugün, mutsuzuz ve zor günler yaşıyoruz; 1 500 işçi ücretsiz izinde ve
uygulama devam edecek. Kardemire destek sözü
veren hükümetimize güvendik; ama, yanılmışız!.. Ümit verildi; ama, ümitler boşa
çıktı!.. Söz verildi; ama, sözler tutulmadı, Karabük halkı aldatıldı, Karabük
halkı kandırıldı. Karabük halkına söz
verenler, halkı aldatmaya ve kandırmaya hakkı olmayan hükümetti. Kardemiri yok
edemezsiniz, Kardemiri yok sayamazsınız. Şimdi, hükümeti, verdiği sözün
arkasında durmaya davet ediyorum. Belki kendilerine katkım olur düşüncesiyle,
hakkını ve hukukunu koruyacağımıza yemin ettiğimiz milletim adına, ben kendime
göre doğru olanı yaparak, bu haftaki Genel Kurul çalışmaları bitene kadar,
perşembe günü akşama kadar, Genel Kurul Salonunu terk etmeyeceğim. (DYP
sıralarından alkışlar) Umarım, benim Genel Kurul Salonunda olduğumu bilmeniz,
verdiğiniz sözleri yerine getirmenize katkı sağlar; zira "gözden ırak
olan, gönülden de ırak olur" derler. Saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Eren. Gündemdışı konuşmaya
cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Yılmaz Karakoyunlu; buyurun. DEVLET BAKANI YILMAZ
KARAKOYUNLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Doğru Yol
Partisi Karabük Milletvekili Sayın Mustafa Eren'in, Karabük ile ilgili
sorunlara ilişkin gündemdışı konuşmalarına teşekkür ederim; fevkalade önemli
bir konuyu huzurunuzda müzakere etme fırsatı sağladı. Değerli arkadaşlar, evet,
Kardemirle ilgili sorunların çözümü için, hükümetimiz, fevkalade hassas bir
karar aldı; koalisyonu teşkil eden 3 partiden 3 bakanımızı bu iş için
görevlendirdi. İşaret de edildiği gibi, gidildi, Karabük'le ilgili olarak bütün
tetkikler yapıldı, sonunda bir inceleme raporu hazırlandı ve bu konu
müzakerede, şu anda elaltındadır; önümüzdeki günlerde de, Karabük'le ilgili
olarak son derece önemli kararların alınması aşamasına gelinmiştir. Her 3 bakanın Karabük'ü
ziyareti, öyle, iddia edildiği gibi, bir siyasî planlama içerisinde yapılmış ve
siyaset yapma merakı içerisinde gezilmiş gibi takdim edilmekle ciddî bir
haksızlığa maruz bırakılmıştır. Bu haksızlığa karşı olan bir savunma noktasında
değil, hepinizin aydınlanması ihtiyacı içerisinde bazı cevaplar arz etmek
durumundayım. Karabük, öyle, iddia
edildiği gibi, teknolojisi eski bir fabrika değildir, özellikle çelikhanesi,
özellikle kok ve ondan sonra yeni yapılmış olan enerji tesisleri itibariyle son
derece modern bir tesistir; ancak, ta başlangıçtan beri kuruluş yeri isabetle
seçilmemiş olduğundan, nakliyeden, ulaşımdan kaynaklanan bazı maliyet
farklılıkları vardır ve diğer sektörlerle kıyaslamaya girildiğinde de, maliyet
farkından kaynaklanan rekabetçi noktasında bazı mahzurlar ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla, bu hususa işaret edilmeden, doğrudan doğruya malî yapısındaki
bozukluklardan kaynaklanan birtakım yönetim eksikliklerinin ortaya çıkardığı bu
malî durum tablosuna dayalı görüşler ve eleştiriler haklılık taşımaz.
Dolayısıyla, Karabük'ü, kendi özel nitelikleri içerisinde ve maliyet esasları
ölçeğinde ele almak gerekir; bu çerçeve içerisinde meseleye yaklaştık. Değerli arkadaşlar, şu
ana kadar en önemli sorunlarının başında, maalesef, Karabük Demir-Çelik
Tesislerimizin, faaliyet kârı elde edememesi gelmektedir; çünkü, maliyetleri
çok yüksektir; ancak, içerideki arkadaşlarımız -yönetimdeki arkadaşlar- bu
durumun farkına varmışlar ve önemli tedbirler almak üzere harekete
geçmişlerdir. Hükümetimiz de, bu konuda kendilerine yardımcı olmak için elden
gelen bütün gayreti göstermektedir. Çok önemli miktarda borçları vardır. Bu
borçların en önemli kısmı, kamu kesimine olan; yani, kamu ve kamu kuruluşlarına
olan borçlarıdır; yaklaşık 75 000 000-80 000 000 dolar civarındadır. Bir o
kadar da dışpiyasaya ve içpiyasaya, bankalara ve bazı müşterilere borçları
vardır. Dolayısıyla, finansal gücünü takviye etmek suretiyle, bu projeyi çözüme
ulaştırmak imkânı elde edilecektir. Değerli arkadaşlar, Sayın
Eren'in işaret ettiği bir diğer nokta da, amaçlı biçimde Karabük'ün bu noktaya
getirildiği tarzındaki iddiadır. Hayır, buna katılmak mümkün değildir.
Kendisinin de mensubu olduğu parti, 1994 yılında özelleştirme hareketleri
çerçevesinde -bugün, takdirle ve şükranla ifade ediyorum- çok isabetli bir
karar almak suretiyle, Kardemiri özelleştirmiş ve bugün sahipleri bulunan işçi
kesimine bunu vermiştir. Ancak, öyle, zannedildiği gibi, 1 liraya falan
verilmiş değildir; tam tersine, o tarihte 480 000 000 dolar civarında bir yükü
olan Karabük Demir Çelik Tesislerinin işçilerimize verilmek suretiyle
özelleştirilmesindeki yükünü de, devlet tekabbül etmiştir, devlet yüklenmiştir.
Bugünün değerleriyle yarım milyar dolar civarında bir yüktür. Bunların hiçbirini,
eleştirel noktada değerlendirmeniz için söylemiyorum; tam tersine, 1994'te,
özelleştirme adına alınmış isabetli bir karardır. O tarihten bu tarihe kadar
geçen kısım, artık, devletin hiçbir şekilde müdahalesi olan bir kurum değildir.
Yüzde 100 sermayesiyle özelleştirilmiş bir kurumdur. O tarihlerde, başlangıçta
elde edildiği ifade edilen kârlılık da, maalesef, isabetli bir tarzda ortaya
konulmamıştır. O kârlar, zannedildiği gibi, faaliyet kârları değildir, tamamen
finansman kârlarıdır. Çünkü, o tarihte, devletçe, ayrıca, 900 milyar -1994'ün
fiyatlarıyla 900 milyar- Türk Lirası da işletme sermayesi olarak konulmuştur ve
o paralar, o tarihte repoya yatırılmak suretiyle finansman kârları şeklinde
tezahür etmiştir. Değerli milletvekili
arkadaşımın da isabetle iştirak ettiği, görüş olarak paylaştığımız bir hususu
da belirtmeliyim. Bir işletmeyi repo gelirleriyle ayakta tutmanız mümkün değildir.
İşletmenin asıl amacı, faaliyet kârı elde etmektir. Şu anda sıkıntısı çekilen
nokta budur. Sayın Başbakanımız -kendileri isim zikrettikleri için ben de isim
zikretmek noktasında kalıyorum- ve koalisyonu teşkil eden diğer partilerin
değerli başkanları, Sayın Devlet Bahçeli ve Sayın Mesut Yılmaz, bu konuda
olağanüstü bir dikkat, özen ve ciddiyet içerisinde soruna çözüm aramak üzere,
ilgili bakanlarını görevlendirmişlerdir. Bu 3 bakan, fevkalade hassas bir nokta
olduğu için, Karabükü, demir-çelik sektörü içerisindeki ehemmiyetine ve yerine
uygun olarak tetkik etmiştir, elde ettiği sonuçlarla, çok kısa sürede çok
etkili bir çözüm önerisiyle hükümete getirecektir ve Karabük, bugünkü
sıkıntılardan inşallah kurtulacaktır. Bir noktayı da bu
vesileyle ifade etmeliyim. Özelleştirme kapsamında demir-çelik sektörü bugüne
kadar en fazla başarılı olması gereken özelleştirmelerden birini oluşturmuştur.
Bildiğiniz gibi, Sıvas Demir-Çelik devredilmiştir. İsdemir, zaten, yakın bir
geçmişte devredilmiştir. Şu anda, demir-çelik sektörünün içerisinde sadece
Divhan'da bir madenimiz vardır. O da, şu ana kadar Karabük'e bütün maden
cevherini hiçbir tahsilat yapmaksızın ödemektedir ve cevheri sevk etmektedir.
Bu konuda -bana bağlı olduğu için arz ediyorum sayın milletvekilleri- Divhan
yönetimine kesin talimat verdim, tahsilatta karşılaşılmış zor durumları gerekçe
göstererek herhangi bir şekilde cevher sevkinde ihmale sebebiyet
verilmeyecektir. İşletilmesi için, Divhan, cevherini sevk edecektir; yine,
Sayın Ulaştırma Bakanımızın talimatıyla demiryolları taşımaya devam etmektedir;
Enerji Bakanımızın talimatıyla da KEDAŞ enerjisini temin etmektedir. Biraz evvel Sayın Eren'in
anlattıklarını hiç şüphesiz ki Karabüklü vatandaşlarımız izlediler. Elde
ettikleri izlenimlerle benim şimdi arz ettiğim malumatı karşılaştırarak işin
doğrusunu bu kefede tartacaklardır. Hepinize saygılar
sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan. Gündemdışı üçüncü söz,
Nazım Hikmet'in vatandaşlık işlemleri hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili
Sayın Ali Arabacı'ya aittir. Buyurun Sayın Arabacı.
(DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. 3.- Bursa
Milletvekili Ali Arabacı'nın, Nazım Hikmet'in vatandaşlıktan çıkarılma
kararının uygulanması sırasında yapıldığı iddia edilen hukukdışılığa ilişkin
gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı ALİ ARABACI (Bursa) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri,
altmışbir yıllık yaşamında ömrü kadar hapis yemiş, en verimli gençlik ve olgunluk
döneminin onbeş yıla yakın zamanını hapishanelerde geçirmiş, geriye kalan
ömrünü ise yurt özlemiyle yana yana sürgünde geçirmiş dünyaca ünlü ozanımız
Nazım Hikmet'in vatandaşlıktan çıkarılma kararının uygulanması sırasında
yapılan hukukdışılığı dile getirmek için söz aldım. Nazım Hikmet öleli
neredeyse kırk yıl oluyor; ama, ne hapis unutturdu Nazım'ı ne yasaklar ne de
sürgün. Ölümün de gücü yetmedi Nazım'ı unutturmaya. Onun şiirleri, oyunları ve
romanlarının yer aldığı eserler şimdi, baskı üstüne baskı yapıyor kendi
yurdunda ve dünyanın birçok yerinde; ama, kendisine yapılan haksızlık devam
ediyor. Şiirleri besteleniyor, konserlerde şiirlerinden yapılmış besteler,
şarkılar okunuyor, çalınıyor. Yaşamı ve eserleriyle ilgili belgeseller
hazırlanıyor. Unesco, Nazım Hikmet'in doğumunun 100 üncü yılını, yani, 2002
yılını, Nazım Hikmet Yılı olarak kutlama hazırlıkları yürütüyor; ama, değer
bilmezlik devam ediyor. Nazım'ın vatandaşlığı
yine Türkiye'nin gündeminde, haklı olarak gündemde, güçlü olarak gündemde,
hukuku, sanatı, vefayı ve sevgiyi arayanların gündeminde. Değerli milletvekilleri,
İçişleri Bakanlığının Nazım Hikmet'in yurttaşlığı konusundaki son uygulaması,
hukuk devleti için tehlikeli gelişmeleri de beraberinde getirecek niteliktedir.
Bilindiği gibi, Nazım Hikmet, 1951 yılında, alelacele alınmış bir Bakanlar
Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Karara konu olan isim, Nazım
Hikmet Ran'dır. Oysa, Nazım'ın nüfus kütüğündeki ismi Mehmet Nazım Ran'dır.
Anlaşılan o ki, bu örtüşmezlik nedeniyle, 8 Mart 2002 tarihine kadar, nüfus
kütüğünde vatandaşlıktan ıskat kararı tescil edilememiştir. Ellibir yılda bu
işlemle ilgili olarak neler yapıldığını, neler yapılmadığını tam olarak
bilmiyoruz; ama, Nazım Hikmet'in vatandaşlık haklarını yeniden alması yolundaki
istem, kamuoyunda büyük bir yoğunlukla yaşanırken, İçişleri Bakanlığının son
uygulaması tam bir hukuk karmaşasına yol açmıştır. Sayın Bakanın yaptığı
açıklamaya göre, olay, MERNİS Projesiyle ilgili genelgenin uygulanması
sırasında karşılaşılan bir veri hatasının düzeltilmesinden ibarettir. Bakanlar
Kurulu kararında adı geçen Nazım Hikmet Ran ile İstanbul Kadıköy nüfus
kayıtlarındaki Mehmet Nazım Ran'ın aynı kişi olduğunu belirten İstanbul 16 ncı
Asliye Hukuk Mahkemesi kararı dayanak yapılarak, ellibir yıldır yerine
getirilemeyen kütükten düşme kararı nihayet yerine getirilmiştir; ama, hukuk
çiğnenerek, yeni bir yanlışlık yapılarak; çünkü, Bakanlar Kurulu kararındaki
isim yanlışlığı basit bir veri hatası olarak ele alınmış, bir genel müdürlük işlemine
konu yapılmıştır. Böylece, İçişleri Bakanlığı, Bakanlar Kurulunun 1951 tarihli
kararındaki maddî hatayı, bizzat düzelterek uygulamış olmaktadır. Oysa, bu
maddî hatanın düzeltilmesi, ancak ve ancak, Bakanlar Kurulunun yeni bir karar
almasıyla mümkün olabilir. Nitekim, Türk Vatandaşlığı Yasasının 44 üncü
maddesi, açıkça "bu Kanuna göre alınan kararlarda maddî bir hata bulunduğu
sonradan anlaşılırsa, bu kararı veren makam, düzeltme veya değiştirme kararı
alabilir" hükmünü getirmiştir; uygulama da hep bu yönde olmuştur. Görülen o ki, İçişleri
Bakanlığı, kendini Bakanlar Kurulu yerine koyarak, sözümona, basit bir veri
hatasını düzelterek, ıskat kararının tescilini gerçekleştirmek istemiştir.
Hiçbir bakanlık, Bakanlar Kurulunun yerine geçerek, Bakanlar Kurulunun irade ve
yetkisini kullanamaz. Tescil işlemiyle ilgili emri İçişleri Bakanı vermiş olsa
dahi, işlem hukuka ve yasaya aykırıdır. Bakan, tüm bakanlık
teşkilatı ile bakanlığa bağlı ve bakanlıkla ilgili kuruluşların işlem ve
hesaplarını hem yerindelik hem de hukuka uygunluk açısından denetlemekle
yetkili ve görevli kişidir. Hal böyleyken, Sayın Bakan, emrindeki bir genel
müdürlüğün hukuka aykırı uygulamasını uygun bulan ve savunan bir açıklama
yapmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu olay, tek kelimeyle hukukun çiğnenmesidir, yetki gasbıdır
ve demokratik hukuk devletiyle bağdaştırılması mümkün değildir. İdarî vesayet
yetkisinin tersyüz edilmesine, aşağıdan yukarıya işlemesine göz yumulamaz.
Devlet yönetiminde kural tanımazlığı ve anarşiyi davet anlamına gelen bu hukuka
aykırı işlemin derhal geri alınması gerekir. Hukuk, bir anlamda biçimdir. Şekle
aykırı işlem yoklukla maluldür. İşlemin geri alınması halinde, sorun,
Vatandaşlık Kanununun 44 üncü maddesine göre Bakanlar Kurulunun önüne gelecektir.
Esasında, sorunu, çözüm için zaten Bakanlar Kurulunun önünde saymak gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içinde
toparlar mısınız. ALİ ARABACI (Devamla) -
Nazım Hikmet, ömrü boyunca uğradığı haksızlıklardan, haklı olarak hep şikâyetçi
oldu; ama, sorun, Nazım Hikmet sorunu değildir, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
hukuk devleti olması sorunudur. Zeynep Oral'ın dediği
gibi, nüfus müdürlüklerinde, nüfus kütüklerinde Nazım Hikmet'in ölümünü ya da
yurttaşlıktan atılışını tescil ettirmek beyhude çaba. Bu millet var oldukça,
yeryüzünde Türkçem konuşuldukça, Nazım Hikmet, bu dilin ve bu halkın en namuslu
şiirlerini yazmış insan olarak yaşayacak; direnişte, umutta, aşkta, hasrette,
ayrılışlarda ve yaşama sımsıkı sarılışlarda yaşayacak; yurttaşım olarak
yaşayacak ve yurttaşımız olması ona değil, ancak, bize itibar sağlayacak.
Hukuka aykırı işlemi düzeltmek zorunda oluşumuz bir yana, asıl önemli olan,
Nazım Hikmet'in yurttaşlık hakkını iade ederken, kendi itibarımızı da yeniden
kazanacağımız gerçeğidir. Bu doğrultuda, İçişleri
Bakanlığının ve Bakanlar Kurulunun gerekli adımları atmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. Sağ olun. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Arabacı. Gündemdışı konuşmayı
yanıtlamak üzere, İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen; buyurun. (ANAP
Sıralarından alkışlar) İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ
KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bursa
Milletvekili Sayın Ali Arabacı'nın gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap
vermek üzere huzurlarınızdayım. Evvela belirtmek
istiyorum ki, Nazım'ı, 5 dakikada, 20 dakikada anlatmak mümkün değil; dünyaya
mal olmuş, sanatı, sanatçı kişiliği tartışılmayacak bir şahsiyettir. Ancak, burada, teknik bir
konu gündeme geldiği için, sanıyorum, Sayın Ali Arabacı'nın da yeterli
bilgileri alamadığını düşünerek, sadece teknik konuda, hukuk çerçevesinde
kalarak açıklama yapmak istiyorum. Hep, her zaman
söylüyorum; Türkiye, hukuk devleti. Hukuk da hepimize lazım; Ali Arabacı'ya ne kadar
lazımsa bana da o kadar lazım; hepinize, her zaman, her yerde de lazım
olabilir. Onun için, Nazım'ı, bir nüfus memurunun yaptığı işleme sığdırmanın
veya bir nüfus memurunun, yine, bir hukuk devletinde, kanunların kendisine
yüklediği görevler çerçevesinde yaptığı işlemden ötürü, burada, onu içpolitika
malzemesi yapmanın yanlış olduğunu hep söyleyegeldim. Onun için, olayları,
şöyle, baştan alarak; ben, bir kere, İçişleri Bakanı olarak, bu konularda, bu
işlemler için talimat veren değil, işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının,
yapılıp yapılmadığının gözetimini yapan bir kişi olarak bu gözlemimi sizlerle
paylaşacağım. Nazım Hikmet Ran, 1312
sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca, 25.7.1951 tarih ve
13400 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, Türk vatandaşlığından ıskat edilmiş.
Nüfus kütüklerinde, Nazım Hikmet Ran adına bir kayıt yok. Eğer, hiç kimse Nazım
Hikmet Ran konusunu gündeme getirmese, Nazım Hikmet Ran hakkında alınan ıskat
kararı, nüfus memurluğunca herhangi bir işleme tabi tutulmayacak. MERNİS Projesini biraz
sonra birazcık aktaracağım; ancak, MERNİS Projesi uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti
kimlik numaraları verilmesi ve hatalı kayıtların düzeltilmesiyle ilgili olarak,
Türkiye genelinde, 11.6.2001 gün ve 2001/17 numaralı bir genelge yayımlanmış.
28.1.2002 tarih, 14668 sayılı bir yazıyla da, bu genelge hatırlatılarak, 30
Mart 2002 tarihine kadar Türkiye çapındaki veri hatalarının düzeltilmesi
istenilmiş. Nazım Hikmet Ran hakkında
alınan ıskat kararı nüfusa gönderilmemesine ve nüfusla ilgili herhangi bir
işlem yapılmamasına karşın, biraz önce gündemdışı konuşma yapan Sayın Ali
Arabacı'nın da söylediği gibi, İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesinde bir
babalık davası açılmış. Bu babalık davası, İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin
esas 977/240, 978/23 sayılı kararı gereğince ve bu karar irdelendiğinde, Mehmet
Nazım Ran ile Nazım Hikmet Ran'ın aynı kişi olduğu ve 1963 yılında, yurt
dışındayken öldüğü, mahkeme kararıyla karar altına alınmış. Bu da yeterli değil.
Ayrıca, münhasıran bu olayla ilgili olmak üzere, kızkardeşi Samiye Yaltırım,
Nazım Hikmet Ran hakkında Bakanlar Kurulunca verilen 25.7.1951 gün ve 13400
sayılı kararın iptali için açmış olduğu iptal davasına ilişkin Ankara 2. İdare
Mahkemesi kararı ve bu karar karşılığı açılan Danıştay 10. Dairesi kararında
da, kardeşinin Nazım Hikmet Ran olduğu ve nüfus kayıtlarındaki Mehmet Nazım Ran
ile aynı kişi olduğu, beyanlarıyla doğrulanmaktadır. Yani, 1951 yılında alınan
Bakanlar Kurulu kararı kendiliğinden nüfusa gelmemiş; hepimize lazım olan
hukukun çerçevesinde, iki mahkeme kararı da nüfus memurluğuna intikal etmiş.
Bizim genelgelerimiz doğrultusunda da, İstanbul İli Kadıköy İlçesinde Şubat
2002 sonuna kadar yapılan çalışmalarda, Bakanlar Kurulunun 25.7.1951 tarih ve
3/13401 sayılı Kararıyla Türk vatandaşlığından ıskat edilen Mehmet Nazım Ran'ın
-Nazım Hikmet'in- ıskat kararının, aile kütüğünün kayıtlı bulunduğu İstanbul
İli, Kadıköy İlçesi, Feneryolu Mahallesi, cilt 9, kütük sıra numara 657, birey
sıra numara 3'e tescil edilmediği, nüfus memurunun MERNİS Projesi çerçevesinde
yapmış olduğu araştırma neticesinde anlaşıldığı için, hakkında, MERNİS
Projesinin sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için VGF-90 numaralı form
düzenlenmiştir. Şimdi, bu MERNİS Projesi
nedir, onu da söyleyelim de bu husus açıkta kalmasın; çünkü, bu sene tekrar
gündemimizi yoğun meşgul edecek, bu sene bu projeyi bitireceğiz. MERNİS Projesi, kısaca;
ülkemizin nüfus kayıtlarını bilgisayar ortamında tutmak, kurulacak on-line
sistemi sayesinde iller ve ilçeler arasında hızlı ve doğru haberleşmeyi
sağlamak, kişilere verilecek ve değiştirilemeyecek olan tek bir kimlik; yani,
Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasıyla, vatandaşların kayıtlarının mükerrerliğe
meydan verilmeden tutulması ve yine, verilecek kimlik numarasının, vergi,
güvenlik, askerlik, sosyal güvenlik ve benzeri alanlarda kullanılmasını
sağlayacak, kurumlararası bilgi akışının doğru, güvenilir ve hızlı bir şekilde
olmasını temin etmek; kişilere verilecek tek bir kimlik numarasının, yukarıda
belirtilen devlet hizmetleri alanında tüm kamu kurum ve kuruluşları tarafından
birlikte kullanılmasını sağlayarak, tüm vatandaşların ödev, hak ve
sorumlulukları açısından kayıtlarının düzenli tutulmasının ve izlenmesinin
teminidir. Projeyle, kısaca
özetleyeceğim, dört başlık altında toplayacağım hususlar amaçlanmıştır.
Bunlardan birincisi, halen kütük sistemine göre tutulan nüfus kayıtlarını
bilgisayar ortamına aktarmak ve bilgisayar ortamında tutmak. İkincisi, bankalarda
olduğu gibi, kurulacak on-line sistemiyle bu kayıtları merkezdeki bilgisayara
aktarmak ve ilçeleri birbirine bağlamak. Üçüncüsü, her Türk
vatandaşına bir kimlik numarası vererek, tüm resmî iş ve işlemlerde söz konusu
numaranın kullanılmasını sağlamak. Dördüncüsü, kişiler ile
resmî kurum ve kuruluşların, ihtiyaç duydukları kadar bilgi ve belgeyi anında
temin etmelerini sağlamaktır. Tabiî, bunları da, bilgileri doğru olarak
işlemekle yapabilecektir. Nüfus memuru da, bu
çerçevede -MERNİS Projesi çerçevesinde- iki mahkeme kararını esas alarak,
mahkeme kararlarının doğrultusunda bir maddî hatayı düzelterek kayıt tutmuştur. Şimdi ne olmalıdır;
dileğiniz şu olabilir: Bir kere, vatandaşlığa tekraren alınması alınmaması
hususu hukuken gündeme getirilmez; çünkü, vatandaşlığa alınması için kişinin
kendisinin müracaat etmesi gerekir. Nüfus memurunun burada yaptığı, bir kayıt
düşmektir; Bakanlar Kurulunun verdiği kaydı buraya işlemektir. Bakanlar Kurulu
1951yılında bir karar almıştır. Bakanlar Kurulu, toplanır, bir karar daha alır,
1951 yılındaki kararı iptal eder. O zaman nüfus memuruna düşen görev, bu iptal
kararını da, Bakanlar Kurulunun 1951 yılında aldığı kararı iptal eden kararına
istinaden düşmüş olduğu şerhi; yani, kaydı,nüfustan silmek olmalıdır. Bu kayıt hiç çıkmasaydı,
Mehmet Nazım Ran diye bir kişinin ölüm kayıtlarına da rastlanmasaydı -1963
yılında Nazım Hikmet Ran öldü, bu da mahkeme kayıtlarıyla var- o nüfus kaydı
dünya durdukça açık mı kalacaktı; muhakkak, bu maddî hata bir yerde
düzeltilecekti. Onun için, bu konuda,
tabiî, üzülen arkadaşlarımız olur, bu konunun düzeltilmesini isteyen
arkadaşlarımız olur; ama, buradaki hissiyatımızı bunların dışında tutup ve
hukukun hepimize lazım olduğunu düşünerek bu çerçevede işlem yapılmasını
istersek, karşılıklı, ne kurumları yıpratırız, ne kişileri kırarız; bu konudaki
isteğimizi açık seçik beyan ederiz. Hükümet de bu serzenişinizi duyar, Sayın
Başbakana da talep edersiniz aynı şekilde; Bakanlar Kurulu, toplanır, bu konuda
bir karar alır ve bu işlemi, nüfus memuru, sizin söylediğiniz ölçüde tekrar
yapar. Öyle bir karar alındığı
zaman, nüfus memuru yapmazsa, onu gözetmek, onu gözlemek yine benim görevim.
Ben burada, sizin söylediğiniz gibi, İçişleri Bakanı olarak, filanca nüfus
kaydına bu şerh düşüldü mü düşülmedi mi, bunu talimatlandıracak birisi değilim.
İnşallah, ileride, bakanlık nasip olur da yaptığı zaman, bunun böyle olmadığını
değerli konuşmacımız da görür. Ben, burada, Nazım Hikmet'in sanatını, sanatçı
kişiliğini dışarıda bırakarak, sadece bir hukukî işlemi anlatmaya gayret ettim.
Yoksa, o, sanatı ve sanatçılığı bütün dünya insanlarınca takdir edilen ve bütün
dünya insanlarına mal olmuş bir sanatçıdır. Bunun da bilinmesini istiyorum. Yüce Meclise bu vesileyle
saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakanım. Gündemdışı konuşmalar
tamamlanmıştır. Başkanlığın Genel Kurula
sunuşlarına devam ediyoruz. Genel Kurul gündeminde
bulunan yasama dokunulmazlığına ilişkin dosyalardan; Gündemin 123 üncü
sırasında yer alan Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi'ye ait 3/397 esas nolu
ve Gündemin 42, 43, 44, 45,
46, 105, 120, 148 ve 175 inci sıralarında yer alan İstanbul Milletvekili Aydın
Ayaydın'a ait 3/371, 3/307, 3/393, 3/395, 3/396, 3/413, 3/346, 3/465, 3/509
esas nolu dosyalar ile Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonda bulunan Ağrı Milletvekili Musa
Konyar'a ait 3/587 esas nolu dosya, 4616 sayılı Kanun
yönünden değerlendirilmek amacıyla Başbakanlık tarafından geri istenmiştir. Dosyalar hükümete geri
verilmiştir. Bilgilerinize sunulur. Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum: B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Çankırı
Milletvekili Hüseyin Karagöz ve 20 arkadaşının, madencilik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Ülkemiz, dünyanın en
zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmasına rağmen, son yıllarda hükümetlerin
uyguladığı yanlış politikalar sonucu, üretmek ve yatırım yapmak yerine,
dışarıdan satın alma, yani ithalat yolları tercih edilmiştir. Yeraltı
zenginliklerimiz olan madenlerimizin aranıp, bulunması ve üretilmesi ile
ihracat yapılmasına imkân sağlayacak politikalar üretmek maksadıyla, Anayasanın
98 inci maddesi ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
) Genel Gerekçe: Madencilik, insanlık
tarihiyle birlikte başlar. Tarihin her döneminde insanlar için vazgeçilmez
öneme sahip olmuştur ve yaşamımızın her alanına derinlemesine işlemiştir. İnsanoğlu, doğumundan
ölümüne kadar geçen zaman içerisinde madenler ve madencilik ürünleriyle
aralıksız haşır neşir olmuştur. Bugün, geri kalmış ya da
gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, hemen hemen tamamının tüm dünyayı saran
sanayi devrimine ve bu anlamda sanayileşmeye uzak kalan ülkeler olduğu
görülmektedir. Ülkemizin, madencilik ve
buna dayalı sanayi açısından, henüz tabiri yerinde ise, emekleme aşamasında
olduğu görülmektedir. Bugün, Türk madenciliği
ve buna dayalı sanayi ve metalürji, zengin yeraltı kaynaklarının varlığı karşısında
özlenilen, en azından beklenilen bir yerde değildir. Ülkemizdeki maden
yataklarından bor, altın, mermer, ferrokrom, gümüş, kömür, petrol vb son
yıllarda yapılan arama faaliyetleri hızla artmaya başlamış ve kıymetli maden
varlığı açısından dünyanın sayılı ülkeleri arasına katılmıştır. Ülkemiz gerçekten tüm
dünyayı besleyebilecek maden yataklarına sahip ender; ancak, sahip olduğumuz
kaynakları işleyecek teknoloji ve tesisler açısından bir o kadar fakir bir
ülkedir. Özellikle maden
kaynaklarının işletilmesi açısından yabancı ülke sermayesinin ülkemize bakış
açısı her zaman bir sömürge ülke olarak kalmış, sahip olduğumuz kaynakların
yanına bir sanayi tesisi kurma yolunu benimsememiştir. Üstelik bu yöndeki yerli
sermaye girişimcilerin önü kesilmeye çalışılmıştır. Üretim olmadan kalkınma
ve gelişme sağlanamıyor. Yıllardır üretiyormuş gibi yapıyoruz; ama, gerçekten
üretemiyoruz, üretmeye imkân vermiyoruz. Son yıllarda uygulanan yanlış
politikalar sonucu üretimden, yatırımdan uzaklaştırıldık. Tarımda, sanayide ve
madende dışarıya bağımlı kılındık. Üretim ve yatırım
yapmadan dışarıya bağımlı hale gelen ülkemiz nasıl ayakta durmaktadır?..
Tamamen borçla. Öyle ki, artık, iç ve dış borç toplamımız gayri safî millî
hâsılaya eşitlendi hatta onu da geçti. Ülkemizdeki pek çok
sektörde olduğu gibi maden sektörünün de araştırılması ve işletilmesi
noktasında önemli sorunları vardır. Bu sorunların tespiti ve çözüm yollarının
araştırılması, maden sektörüne gerekli aktivitenin kazandırılması maksadıyla bu
araştırma önergemizi vermiş bulunuyoruz. BAŞKAN - Önerge
bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır okutuyorum: C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- TBMM
Başkanı Ömer İzgi'nin, Tunus Meclis Başkanı Fouad Mbazaa'nın davetine icabetle
Tunus'a yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1025) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Tunus Meclis Başkanı Fouad Mbazaa''un davetine
icabetle, beraberinde altı milletvekilinden oluşan Parlamento heyeti olduğu
halde Tunus'a resmî ziyarette bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun 19 Mart 2002 tarihindeki 75 inci Birleşiminde kabul
edilmiştir. Anılan kanunun 2 nci
maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca
bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Milletvekilleri isim
listesi:
) BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının diğer tezkeresini okutup, oylarınıza sunacağım: 2.- TBMM
Dışişleri Komisyonunu temsilen bir üyenin, İspanya Parlamentosu Kalkınma ve
Uluslararası İşbirliği Komisyonu Başkanı M.Jesus Lopez-Medel Bascones'in daveti
üzerine Madrid'te yapılacak Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Üye Ülkeleri
Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonları Başkanları Konferansına
katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1026) 21 Mart 2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna İspanya Parlamentosu
Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonu Başkanı M. Jesus Lopez - Medel
Bascones'in daveti üzerine, Avrupa Birliği aday ülkeleri parlamentolarının
ilgili komisyon başkanlarının da katılacağı 11-12 Nisan 2002 tarihleri arasında
Madrid'de yapılacak olan Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Üye Ülkeleri
Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Komisyonları Başkanları Konferansına TBMM
Dışişleri Komisyonunu temsilen bir üyesinin katılması hususu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun
9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Tezkereyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım: 3.- Turizm
Bakanı Mustafa Rüştü Taşar'ın Suriye'ye yaptığı resmî ziyarete katılmaları
uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/ 1027) 25.3.2002 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Turizm Bakanı Mustafa
Rüştü Taşar'ın, 10-14 Şubat 2002 tarihlerinde Şam'da yapılan Türkiye-Suriye 5
inci Dönem Turizm Karma Komisyonu Toplantısına katılmak üzere bir heyetle
birlikte adı geçen ülkeye yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Bülent Ecevit
Başbakan Liste: Hakkı Oğuz Aykut (Hatay) Mehmet Güneş (Şanlıurfa) BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım: V.-
ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1.-
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 286 ncı sırasında yer alan 770 sıra sayılı Her Türlü Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 9 uncu
sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi 25.3.2002 Danışma Kurulu Önerisi Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 286 ncı
sırasında yer alan 770 sıra sayılı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına alınmasının Genel Kurulun
onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Alınan karar gereğince,
sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden
başlayacağız. VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.- İzmir
Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri ve Personeli Eğitim Merkezleri Kanun Tasarısı ve Adalet ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2. - Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim
Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/744) (S. Sayısı: 786) BAŞKAN - Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Anayasa, İçişleri ve Adalet
Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 3. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Anayasa, İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/960) (S. Sayısı : 839) (1) BAŞKAN - Adalet Komisyonu
Başkanımız Sayın Karaa hazır. Hükümet hazır. Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı. Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... VEYSEL CANDAN (Konya) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz... TURHAN GÜVEN (İçel)-
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz... BAŞKAN - Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Efendim, oylamaya
geçildikten sonra istenen talebin yerine getirilmeyeceğini siz de biliyorsunuz VEYSEL CANDAN
(Konya)- Ne demek efendim,önceden
söyledik... BAŞKAN - Hayır efendim.. TURHAN GÜVEN (İçel)-
Geçen defa bu talep vardı, geçen defa... BAŞKAN - Sayın Güven, siz
de biliyorsunuz ki, yeni bir birleşim açıldı; o talep, orada kaldı. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Talep düşüyor yani... Hayret bir şey!.. BAŞKAN - 1 inci maddeyi
okutuyorum: ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI MADDE 1. - 10.6.1949
tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 29 uncu maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir. "Kaymakamlığa sadece
mülkî idare amirliği hizmetleri sınıfından olanlar vekâlet edebilir." BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven;
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Yaptığı yanlışı anlat. (1) 839 S. Sayılı Basmayazı 21.3.2002 tarihli 77 nci
Birleşim Tutanağına eklidir. DYP GRUBU ADINA TURHAN
GÜVEN (İçel) - Şimdi, yanlışın nesini anlatayım ben; onun için vazgeçtim; ama,
şu kanun tasarısının yanlışından başlayalım. Sayın milletvekilleri,
Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
"doğruyu hep siz biliyorsunuz" sesi) Öğreteceğim daha... Sizin
daha üç dört ay vaktiniz var, sonra öğrenme imkânınız kalmayacak; onun için
dikkat edin, öğrenin. Şimdi, evvela, kanun
tasarısının başlığından başlayalım. Bu kanun tasarısını, elbette, hükümet
hazırladı; fakat, kanun tasarısı içinde, o kadar çok değişik kanunları, o kadar
çok değişik bakanlıkları ilgilendiren maddeler var ki, Adalet Bakanlığının
neden bu işe girdiğini anlayamadım. Tasarıda, Dernekler Kanunu var, Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu var, İl İdaresi Kanunu var, Basın Kanunu var, Devlet
Memurları Kanunu var. Şimdi, tamam, işi aceleye getirelim, çıkaralım, bazı
kanunları bir çırpıda geçirelim; adı da olsun uyum kanunu. Ancak, başlık çok
enteresan; cumhuriyet tarihinde hiç görülmeyen bir ibareyle başlıyor:
"Çeşitli Kanunlarda..." Çeşitli kanunlar... Lügatı açıp bakıyorsunuz
"çeşit" ne manaya geliyor... Değerli milletvekilleri, kanunun çeşidi
olmaz. Yani, bir dükkâna girdiniz de -adam kumaş mı satıyor- "şu çeşitlerini
bir görelim" der gibi, kanunun çeşidinden mi bahsedeceksiniz?.. Şimdi, bakın, Adalet
Bakanlığında Kanunlar Genel Müdürlüğü vardır. Kanun tasarısı hazırlanırken, bu
işi bilen arkadaşlar orada toplanır ve çok ciddî bir hazırlık yapılır.
Bakanlıkların görüşü alınır ve bakanlıkların görüşü kanun tasarısı içine
yansıtılmaya çalışılır; sonra da, o kanun tasarısı Meclise sevk edilir. Ben,
bugüne kadar -aşağı yukarı kırk senedir bu mesleğin içindeyim- böyle bir kanun
tasarısı başlığı görmedim. "Bazı kanunlar" deseniz belki daha doğru
olur; ama, o da aceleye getirilmiş bir ifadenin dışında bir şey sağlamaz. Şimdi, bakınız, 1 inci
madde... Adalet Bakanlığı bunu 1960'larda çözdü. Nedir bu 1 inci madde:
Türkiye'de kaymakamlık makamına, artık, sadece mülkî idare amirliği hizmetleri
sınıfından olanlar gelecektir; doğru. 1- Kaymakamın olmadığı ahvalde, orada,
öğrenimi yeterli olmayan; fakat, devair içinde bulunan bir kişi, bazen,
kaymakama vekâlet ediyor. 2- Sivil bir
yönetim içinde, orada, askerî bir kişinin sivil yönetime vekâlet etmesi uygun
görülmemiş olabilir. Bakın, Adalet Bakanlığı
ne yaptı: 1960'lı yıllarda, cumhuriyet savcılarının yerine başkâtipler bakardı
-belki, bilgi düzeyleri, bir hukuk fakültesi mezunu olmadıkları için daha
değişik olabilir; ama, fevkalade yüksek olanlar da vardı- bu kaldırıldı;
"cumhuriyet savcısının yerine cumhuriyet savcısı bakar" denildi ve
tam kırkiki senedir de bu uygulama devam ediyor. Yine, bizim başkâtip
dediğimiz, şimdi, yeni adı yazı işleri müdürü, sorgu hâkimliği kurumu vardı,
onun yerine bakardı, o da kaldırıldı; yani, müstantik sınıfının yerine bir
ilkokul mezunu olan arkadaşımız bakmasın denildi. Bütün bunları Adalet
Bakanlığı kırk sene evvel yaptı. Şimdi, kaymakamlığa, mülkî idare amirliğine o
sınıftan birinin gelmesi isabetli bir düzenleme olmuştur; fakat, bu kanun
tasarısını -biraz evvel de ifade ettim- kim düzenliyor, Adalet Bakanlığının
mülkî idare hizmetler sınıfıyla ne
alakası var?! Bakanlıklar, beraberce oturup bir inceleme yapmışlar, bir
araştırma yapmışlar getirmişlerse... Bunu bilmiyoruz, elimizde böyle bir şey
yok; ama, görünen odur ki, Türkiye'de, kanun yapma tekniği gittikçe kaybolmaya
başlamıştır, Türkiye'de, kanun yapımında, gereken dikkat ve önem
verilmemektedir ve bu, ileride, telafîsi mümkün olmayan birtakım sorunları da
beraberinde getiriyor. Af niteliğinde gibi görünen bir kanun çıkarıldı, bakın,
halen, yerine getirilen bir madde yok. Bir Anayasa değişikliği yapıldı, halen
450 nci maddeyi yerine getiren bir madde yok. Peki, ne zaman getireceksiniz?
Uyum kanunu işte... Ölüm cezasını kaldırdınız adi suçlarda, yerine ne koydunuz;
onu getirin, uyum kanunu işte o kanun. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Güven,
toparlar mısınız efendim. TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım. Bu nedenle, pek acil
olmayan birtakım kanunları; yani, cezaevlerinde çalışan insanların eğitimi
konusu gibi kanunları getirmek yerine, çok acil olan kanun tasarıları
getirilse, görüşülse... Biliyorsunuz, Yargıtayın
en son verdiği hapsen tazyik kararından ötürü binlerce dosya var, mağdur edilen
binlerce vatandaşın mağduriyetini giderecek olan kanun tasarıları gelse daha
iyi olur diye düşünüyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Güven. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
57 nci hükümet, diğer hükümetlere kıyasla daha çok kanun çıkarmıştır, bu
doğrudur; yalnız, aslolan kanun çıkarmak değil, çıkan kanunların kalitesi ve bu
kalitenin insan yaşamına yansımasıdır. Oysa, çıkarmakla övündüğünüz bu
kanunlarla, toplumun hiçbir derdine deva olamadığınız gibi, aksine, sorunların
daha da büyümesine sebep olmaktasınız. Bankalar Yasası, Kira Yasası, Sosyal
Sigortalar Yasası gibi yasalarla, Meclisi, âdeta yazboz tahtasına çevirdiniz. Geçen hafta Meclisten
geçirdiğiniz İstihdamı Artırma Yasası ise, hükümet olarak, reel sektörün
sorunlarına ne kadar uzak olduğunuzu göstermektedir. Güven ortamının ve
hükümete güvenin olmadığı, moralden yoksun, vergi mevzuatına boğulmuş,
üretemeyen ve pazar bulamayan reel sektörden istihdama nasıl katkı beklersiniz;
fakat, derde deva olmayan bir yasa tasarısı, maalesef, geçen hafta yine bu
Meclisten geçerek kanunlaştı. Değerli milletvekilleri,
bugün, yine, önümüze, bir şeyler yapıyoruz görüntüsü vermek için, birçok temel
kanundan, âdeta cımbızla çekilerek birbirleriyle ilgisi olmayan 7 maddeye derç
edilmiş bir tasarı getirildi önümüze. Bir şeyler yapıyoruz görünmek için değil,
gerçekten ihtiyacı karşılayacak, Ulusal Program çerçevesinde verilen
taahhütlere cevap teşkil edecek, en önemlisi, insanımız hak ettiği için
mevzuatımızda köklü değişim ve dönüşümlere ihtiyaç vardır. Bu tasarıyla
bunların gerçekleşmesi söz konusu değildir. Eğer, bu ve benzer
tasarılarla Avrupa Birliğini aldattığınızı zannediyorsanız, bilmelisiniz ki,
Avrupa Birliği, prensiplerini ortaya koymuş. "Noktası virgülüne ya
uyarsınız ya da bu sevdadan vazgeçersiniz" diyorlar; yani, aldanan yok. Bu tasarılarla, maksat,
hükümet çalışıyor imajı oluşturmaksa,
bu durum, milleti ve dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisini oyalamak
anlamına gelir ki, buna da hakkınızın olmadığı kanaatindeyim. Tasarının 1 inci maddesiyle
İl İdaresi Kanununun 29 uncu maddesine bir fıkra eklenmektedir; kaymakamlığa,
sadece mülkî idare amirliği hizmetleri sınıfından olanlar vekâlet edebilir
şartı getiriliyor. Bu maddeyle amaçlanan, Türkiye'nin sivilleşmesine katkıda
bulunulmasının yanında, hiyerarşik yapıda uygulamada ortaya çıkan aksaklıkları
gidermek ve daha sağlıklı bir yönetim ortaya koymaktır. Ayrıca, bu tasarının
Avrupa Birliğine uyum sürecinin bir neticesi olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak,
Türkiye'nin karmaşık mevzuat ve hantal bürokratik yapısının böyle palyatif
değişikliklerle çözülemeyeceğini hepimiz bilmekteyiz. Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi, mülkî idare amirleri, 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu
gereği, nüfusa kayıtlı oldukları il sınırları içerisinde görev yapamamaktadırlar.
Onlara vekâlet edecek olan daire müdürleri ise, genellikle, bulundukları il
nüfusuna kayıtlı şahıslardan oluşmaktadır. Dolayısıyla, bu durum, 1700 sayılı
Yasayla bir çelişki arz etmekteydi. İkinci olarak, 2803
Sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesi
gereği, kaymakamlara jandarma komutanları da vekâlet etmektedirler. Bu durum,
sivil idare-askerî yönetici gibi bir görüntüyü ortaya koymaktaydı. Bu tasarının
7 nci maddesiyle, Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 9 uncu
maddesinin ikinci cümlesinin hükmü ortadan kaldırılmaktadır. Dolayısıyla, bu
düzenleme yerinde bir düzenlemedir. Takriben bir yıldır,
pratikte, uygulama bu yöndeydi; izinli olan ilçe kaymakamlığına ya komşu ilçe
kaymakamı veya vali muavinleri vekâlet
ediyordu; getirilen bu maddede, fiilî duruma yasal bir kılıf geçirilmiş oldu. Yalnız, Doğu ve Güneydoğu
Bölgelerinde iklim koşulları ve ulaşım şartları dikkate alındığında, vekâlet
etmede bazı sıkıntılar halen yaşanmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika
içerisinde toparlayın efendim. FARUK ÇELİK (Devamla) -
Kaldı ki, şu anda, aldığımız bilgilere göre de, 212 kaymakam kadrosu boşken, bu
tasarıyla, vekâletteki daraltma, yeni sıkıntıları da beraberinde getirecektir. Umarız ki, özellikle
ülkemizin kırsalında yönetim boşluğuna fırsat vermeyecek maiyet memurları
destekli bir yapılanma, Bakanlığımız tarafından bir an önce gerçekleştirilir. Ayrıca, bildiğiniz gibi,
kaymakamlar, halkımıza en yakın, devlet ve millet kaynaşmasının ana nüvesini
oluşturacak devlet görevlileridir. Milletin değer yargılarını yaşayan ve
milletin değer yargılarıyla çelişmeyen merhum Gaffar Okkan gibi yöneticileri,
böyle kadroları boş bulundurarak değil, ülkenin her tarafına, dörtbir tarafına
seferber ederek, devlet-millet kaynaşmasının gerçekleşmesine katkıda
bulunmasını temenni ediyor; kanunun hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çelik. Saadet Partisi Grubu
adına, Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata; buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. SP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 839 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubunun görüşlerini arz
etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tasarının bu maddesi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 29 uncu maddesinde
değişiklik yapmakta ve buraya bir fıkra ekleyerek, bu tasarıyla, bundan böyle,
kaymakamlara, ancak, kaymakam veya vali muavinlerinin vekâlet etmesini
getirmektedir. Bu kanun, aslında, çok
lüzumlu bir kanun. Bu kanun tasarısı, uyum kanunları içersinde değil -aslında,
bu ülkenin çok zatî bir ihtiyacı olduğu için- çok daha önceden gelmeliydi; ama,
ne acıdır ki, ancak uyum kanunları içerisinde getirilmiştir bu kanun tasarısı. Dolayısıyla, biz,
çıkaracağımız bu kanunu destekliyoruz; fakat, çok geciktiğini söylüyoruz ve
bugüne kadar, bu vekâletten dolayı çile çekmiş, sıkıntı çekmiş, ıstırap çekmiş
veya zarar görmüş insanların vebali, günahı, bunu geciktirenlerin sırtındadır
diyoruz. Değerli arkadaşlar,
vekâlet müessesesi, yalnız, kaymakamlıklardan, valiliklerden ibaret değildir.
Evet, şu anda, bilhassa bizim bölgemiz olan doğu ve güneydoğuda vekâlet çok
azdır; ancak, izne gidenler, hasta olanlarda vekâlet vardır. Batıda vekâlet
daha çok var; bunun bir hikmeti var
-daha fazla şeyler söyleyebilmek için çabuk çabuk söylüyorum- bunun
hikmeti nedir değerli arkadaşlar: Bizim bölge, 4 üncü, 5 inci, 6 ncı durumdaki
bir bölge; yani, ilk mezun olanlar, derhal bölgeye gönderiliyor. Bu insanlar,
tecrübesiz insanlar. Elbette ki, orada, yavaş yavaş tecrübe kazanıyor; ama,
bizim bölgenin, doğu ve güneydoğunun, her yerden çok gelişmeye, kalkınmaya,
diyaloga, tecrübeli insanlara ihtiyacı var. Ben, bu durumun tersine olmasını
istiyorum; aslında, 1, 2, 3 doğu ve güneydoğuda, gelişmekte olan bölgelerde
olmalı; 4, 5, 6 diğer bölgelerde olmalı. Atanan insanlar, burada tecrübe
kazandıktan sonra oraya gitmelidir; ama, maalesef, bugün, bunun tersi
yapılmaktadır. Bu, çok yanlış bir şeydir. Vekâlet, yalnız
kaymakamlıktan veya valilikten ibaret değildir değerli arkadaşlar. Niye; çünkü,
diğer müesseseler var. Bir kaymakamın, bir valinin eli kolu diğerleridir.
Diğerleri kim; mal müdüründen tutun, özel idare müdüründen tutun da,
veterinerliklere veya orman müdürüne kadar bütün müdürlükler. Şu anda, bölgede,
maalesef, müdürlüklerin yüzde 60'dan fazlası vekâletle yürütülmektedir ve bu
vekâletler, kaymakam vekâleti gibi yüksek tahsilli, kendini kanıtlamış
insanların vekâleti değildir. Belki, birçok yerlerde, gelişigüzel vekâletler
yapılmakta, bazen, vekil, ikinci, üçüncü derecede ancak bulunabilmektedir.
Dolayısıyla, vekâlet müessesesi, aslında, bölgede, bilhassa bizim bölgemizde
çok çok önemli; bu, kesinlikle en aza indirilmelidir. Bugün, bu memleketin
binlerce genci, akıllı, temiz, istidat sahibi, atik, cesur insanları var;
bunları gönderelim, burada, asaleten bu görevleri yapsınlar ve tecrübeli
insanları oraya, diğerlerini de bu tarafa gönderelim diyorum. Değerli arkadaşlar,
standart ve norm kadro diye bir çalışma vardı; ama, bugüne kadar, bu çalışmanın
hiçbir neticesi çıkmadı. Nedir bu?! Biz diyoruz ki, şu anda, büyük
adaletsizlikler var. Efendim, doktorların hepsi burada, yani, Ankara'da,
İstanbul'da, İzmir'de; ziraatçıların en iyileri burada, veterinerlerin en
iyileri burada, hayvan bizim orada; ama, orada, doğru dürüst veteriner
bulunamıyor! Eğer, bu norm kadro bir an önce çıkarılırsa ve herkes, bu norm
kadroda ne kadarsa, o kadar kendi ilinde veya başka bir yerde kalırsa, bence, o
zaman adalet sağlanacaktır. Bunun bir an önce yapılması şarttır; bu yapılmadığı
takdirde, bu birikim daha fazla olacaktır ve siz de torpil yapmaya devam
edeceksiniz. Ne kadar "yapmam" derseniz dahi, bir milletvekili olarak
veya bir bakan olarak, üç tane, dört tane milletvekili gelecek, başınızın etini
yiyecek, siz de, Bingöl'deki adamı alıp, yeniden getireceksiniz Ankara'ya veya
İstanbul'a. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu norm kadronun, mutlaka, illere
bir an önce bildirilmesi ve bunun dışındaki bütün tayinlerin bir an önce
ortadan kaldırılması ve dağıtılması lazım; yani, adil şekilde, herkesin, yerine
gitmesi şarttır değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, bunun
yanında, yine, hakikaten, özellikle de fırsat düştüğü için söylüyorum
idarecilik söz konusu olunca... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içinde
toparlar mısınız efendim; buyurun. HÜSAMETTİN KORKUTATA
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bizim bölgemizin, her şeyden çok, cesur,
atılgan, inisiyatif sahibi, karar verebilen insanlara ihtiyacı var. Yıllarca
bölgede yaptığım bütün çalışmalarda gördüm ki,
nerede iyi bir idareci varsa, halkla diyalog kurabiliyorsa, kurmuşsa,
orada hiçbir sıkıntı yok, herkes daha rahat, hatta, terörün en sık olduğu
zamanlarda orada terör çok daha azdı; ama, nerede ya tecrübesiz bir insan
veyahut da doğru dürüst eğitim almış, vekâleten bu işi yapan bir insan varsa,
orada daima sıkıntı olmuştur ve bu sıkıntıdan dolayı devletimiz de, milletimiz
de, Ankaramız da sıkıntı çekmiştir. Dilerim, bir an önce, ülkenin her tarafına
cesur, atılgan, inisiyatif sahibi değerli insanlar atanır ve ülke bu sıkıntıdan
kurtulur. Hayırlı olmasını diler,
hepinizi saygıyla, hürmetle selamlarım. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Korkutata. Az zamana çok şey
sığdırdınız, teşekkür ediyorum. Başka söz isteği?.. Yok. 1 inci maddeyi oylarınıza
sunacağım; ancak, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer'in karar
yetersayısının aranılması isteği vardır. Oylamayı elektronik cihazla yapacağım,
3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen giremeyen
arkadaşlarımızın belirlenen süre içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza
göndermelerini, vekâleten oy kullanacak Sayın Bakan varsa -ki, epey Bakanımız
var burada- hangi Bakana vekâleten oy kullandıklarını, oyunun rengini ve imzasını
havi oy pusulalarını, yine, belirlenen süre içerisinde Başkanlığımıza
ulaştırmalarını rica ediyor, oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 1 inci madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - A) 15.7.1950
tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununun Ek 1 inci maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır. "Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel
ahlakın korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için, tedbir yoluyla soruşturma
safhasında Cumhuriyet savcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkimince,
kovuşturma safhasında görevli mahkemece her türlü basılmış eserin dağıtımının
önlenmesine veya toplatılmasına karar verilebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde bu eserlerin dağıtımının önlenmesine veya toplatılmasına, doğrudan
doğruya Cumhuriyet Savcılığınca yazılı olarak karar verilebilir. Bu halde
Cumhuriyet Savcısı kararını en geç yirmi dört saat içinde yetkili Sulh Ceza
Hâkiminin onayına sunar. Sulh Ceza Hâkimi kırksekiz saat içinde kararını
açıklar; aksi halde Cumhuriyet savcılığının kararı kendiliğinden hükümsüz
sayılır. Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğü, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve millî güvenlik
aleyhinde işlenmiş bir suçtan mahkûmiyet halinde, faillerden bir veya birkaçına
ait olmaları şartıyla suçu ihtiva eden mevkute veya mevkute sayılmayan basılmış
eserlerin basımında kullanılan makineler ile diğer basım aletlerinin
müsaderesine de karar verilir." B) Basın Kanununun Ek 2
nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Basın yoluyla
işlenen ve Ek 1 inci maddede yazılı suçlardan mahkûmiyet hallerinde, suç teşkil
eden yazının yayımlandığı mevkutenin bir günden onbeş güne kadar kapatılmasına
da mahkemece karar verilebilir." "Birinci fıkraya
göre kapatılmasına karar verilen mevkutenin yayınına kapatılma süresinde devam
edenler veya o mevkutenin açıkça devamı niteliğini taşıyan yeni mevkute
çıkaranlar bir aydan üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar." BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri
Yıldırım; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MEHMET
SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 839 sıra
sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 2
nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri,
anayasa, devletin idarî ve siyasî çatısını, merkez organ ve teşkilatları ile
bunların her birinin oluşumunu, işlemesini, vazife ve salahiyetlerini, vatandaşla
ilgi tarzlarını gösteren ve vatandaşların anahak ve hürriyetlerini tanzim eden
kaide ve kurallar bütünüdür. Öyleyse, demokratik bir hukuk devleti de,
demokratik bir anayasayla mümkündür. Ülkemizde, son
zamanlarda, toplumun tüm kesimlerince, mevcut Anayasada demokrasi ve insan
haklarının gelişimini sağlamak için değişiklikler yapılması ve Anayasanın
yeniden düzenlenmesi konusunda istekler dile getirilmiştir. İşte, bu nedenle,
1982 Anayasasının eksikliklerini, ülkenin gerçekleri ve demokrasiyle uyuşmadığını
gören Doğru Yol Partisinin isteği, sivil anayasadan yanadır. Zaten, Doğru Yol
Partisi, uyum yasalarının, parça parça veya IMF istedi, Avrupa Birliğinin giriş
şartı diye değil, ülkenin ve toplumun gerçeklerine uygun yeniden bir anayasa
yapılmasını İkinci Demokrasi Programında belirtmiş ve izah etmiştir; çünkü,
ülkemiz, elli seneden beri demokrasi mücadelesi vermesine rağmen, tam
demokrasiye geçememiştir. Öyleyse, çağdaş hukuk devleti için, ülkemizin en
büyük eksikliği olan siyasî istikrar için, millî iradeyi devletin her türlü
faaliyetine hâkim kılmak için, katılımcı ve küresel demokrasi için, Yüce
Meclisin halkın nazarında güvenini artırması için bu değişiklikler şarttır ve
hatta, yeniden, sivil Anayasa yapılması gerekir. İşte, bu nedenlerle, Doğru Yol
Partisi yeniden sivil Anayasadan yanadır. Değerli milletvekilleri,
Anayasamızda temel hak ve hürriyetler ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Türkiye'de devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve devamlılığını
her koşulda savunmak ve korumak anayasal bir zorunluluktur. Birey olarak
hepimiz ve kurumsal olarak da demokratik güçlerin tümü için gerekli olan bu
hassasiyet, basın; yani, medya açısından da önemlidir. Demokrasilerde yasama,
yürütme ve yargı güçlerine ilaveten dördüncü kuvvet olarak kabul edilen basın,
kısa vadede toplumların yönetiminde ve yönlendirilmesinde, uzun vadede ise,
toplumların önemli ve tek kuvvetidir; çünkü, toplumun doğru bilgi ve haber alma
hakkı her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır, çağdaş demokrasinin gereği
de budur. Değerli milletvekilleri,
Anayasanın 28 inci maddesinde de basın düzenlenmiş olup "Basın hürdür,
sansür edilemez" demekle açıkça sansür edilemeyeceği ve ikinci fıkrasında
ise "Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri
alır" demekle bir görev vermiştir. Aslında, bu düzenleme, Anayasanın 28
inci maddesinin dördüncü fıkrasıyla uyumlu hale getirme olayıdır; yani, basın
hürdür ve burada, basına düşen görev açıkça belirtilmiştir. Açık ve demokratik
rejimlerde halkın doğru haber alma hakkına saygılı olmasıdır. Tasarının 2 nci
maddesine baktığımızda, burada eksik ve yanlış olan basım aletlerinin
müsaderesine karar verilmesidir; çünkü, tasarı, Anayasanın 30 uncu maddesindeki
müsadere hükmünü aynen tekrarlamaktadır. Anayasa, kendi tekniğine uygun olarak
müsadere sebeplerini ortaya koymuştur. Uyum kanunu yapılırken, müsaderenin bir
ceza niteliğinde olduğu düşünülmeli ve hangi suçlarda öngörüleceği açıkça
belirtilmelidir. Bu, suç ve cezaların kanuniliği prensibinin zorunlu bir
gereğidir. Anayasanın 38 inci maddesi bunu emretmektedir. Aksi takdirde, hâkim,
olur olmaz suçları millî güvenlik kavramına sokar ve basın özgürlüğü ihlal
edilmiş olur. Nitekim, şu andaki yürürlükteki kanunda suçlar da belirtilmiştir;
ancak, cezalarda da değişiklikler olup, kısaltılmıştır. Değerli milletvekilleri,
biz, Doğru Yol Partisi olarak, her zaman demokrasiden yana olduk, hukuk
devletinden yana olduk, temel hak ve özgürlüklerden yana olduk, basın hürdür,
basına dokunulamaz ve sansür edilemez kaidesinden yana olduk; çünkü, çare
demokrasidedir, çare hukuk devletindedir diyor, Doğru Yol Partisi Grubu ve
şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yıldırım, süreyi bihakkın kullandınız. MEHMET SADRİ YILDIRIM
(Eskişehir) - Sağ olun Sayın Başkanım. BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ ADINA RAMAZAN
TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Yüce Meclise, daha önce,
iki üç kanunda değişiklik öngörülen tasarılar getirilirken adı, bazı kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı idi. Bu tasarıyla 8 kanunda
değişiklik yapıldığı için, adı, çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
ilişkin tasarı oldu. Herhalde, yakında 20-30 kanunda değişiklik öngören
tasarılar gelecek ve adı, çok çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin
kanun tasarısı olacak! Bu gidişin sonunda, tüm kanunlarda değişiklik
yapılmasına ilişkin bir tasarı da önümüze gelirse şaşırmayalım. Bu, hiçbir
hukuk mantığında, kodifikasyon dediğimiz kanunlaştırma tekniğinde olmayan bir
uygulamadır, olmayan bir mantıktır; bu tasarıyla son bulmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
1989 yılında Sovyetler Birliği dağıldığında -epey espri konusu olmuştu-
işçilere sorulduğu zaman, işçiler "biz çalışır gibi yapıyorduk"
demişlerdi; işveren de cevap vermişti "biz de ücret öder gibi
yapıyorduk" demişlerdi! Çalışır gibi yapılıyor. Gerçek anlamda bir şeyler
yapılıyor mu; bu soruya olumlu cevap vermek önemlidir. Değerli milletvekilleri,
gerçek anlamda bir şey yapılıp yapılmadığıyla ilgili çok ilginç anekdot
anlatmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl dost ve müttefik bir ülke diplomatıyla
konuşurken, kendisine açık açık bir şey sordum. Gayri resmîdir, özel bir
görüşmedir. "Sayın diplomat, bizim ülkemizde -isimlerini sayarak da ifade
ettim- şu, şu, şu siyaset havarileri var, Avrupa Birliği havarileri var; şu
siyasetçiler ile yine, isimlerini saydığım, şu, şu işadamları, Avrupa Birliği
havariliğini hiç kimseye bırakmıyorlar. Bu kişilerin, bizim, gerçekten Avrupa
Birliğine üye olmamızı istediklerini düşünüyor musunuz" diye sorduğum
zaman, bu yabancı diplomat dost, bana, aynen "hayır, bu kişiler
istemiyorlar; yalnızca, ister gibi gözüküyorlar" dedi. "Peki,
neden" diye sorduğum zaman, cevap daha çarpıcıydı: "Çünkü, bu
bahsettiğiniz siyasilerin ve işadamlarının varlıkları, sistemin çarpık
yapılanmasına bağlıdır; yani, varlık nedenleri, sistemin bozuk yapısıdır.
Avrupa Birliğinin kurumsal yapısı ülkede egemen olduğu zaman, bu bahsettiğiniz
siyasilerin ve işadamlarının varlık nedenleri ortadan kalkar ve bu kişiler, hem
siyaset tarihinden hem de ticarî alandan silinir, giderler. Bunlar, yalnızca bu
işin ticaretini yapıyorlar" demişti. Evet, dost ve müttefik
bir yabancı ülkenin diplomatı bir dostum bunu ifade etmişti. Kimseyi
kandırmayalım; ne kendimizi kandıralım ne müttefiklerimizi kandıralım. Yapılan
düzenlemeler, bir iyi niyet gösterisi, bir iyi niyet belirtisi. Biz, bu
düzenlemelerle, Avrupa Birliğine giriyor gibi yapıyoruz; onlar da bizi alıyor
gibi yapıyor! Bunların sonunda ciddî hiçbir şey olmasını hiç kimse beklemesin.
Birkaç gün içinde Ulusal Programımızla ilgili değerlendirme raporu açıklanacak.
Bu düzenlemelerin hiçbir anlam ifade etmeyeceğini, resmî olarak televizyonlarda
ve medyada açık açık birkaç gün içinde tekrar izleyeceğiz. Bunun nedeni, biz,
gerçekte girmek istemiyoruz; bunu itiraf edelim. Giriyor gibi yapıyoruz; onlar
da, sözümona alıyorlar gibi yapıyorlar. Bu, bir AB'cilik oyunudur. Eğer,
gerçekten, Avrupa Birliğine girilmek isteniyorsa, ülkenin bozuk imajını
düzeltin. 13-14 yaşındaki kız çocuklarına, devletin coplu elini değil, devletin
şefkatli elini uzattığınız zaman AB üyesi ülkeler sizin samimiyetinize inanır;
yoksa, bir taraftan, emniyet kuvvetlerine kanunsuz... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Toparlar mısınız
efendim. RAMAZAN TOPRAK (Devamla)-
... yoksa, Anayasanın 137 nci maddesine aykırı olarak kanunsuz emir
vereceksiniz, yetmiyor gibi, konusu suç teşkil eden emir vererek, Türk Ceza
Yasası 245'teki efrada suimuamele suçunu işlettireceksiniz emir kulu
görevlilere. Arkasından, Avrupa Birliğine giriyor gibi düzenlemeler
yapacaksınız. Bana göre, bu, tabirimi mazur görün ikiyüzlü siyasettir. Avrupa
Birliği, şeffaf anlayış ister, şeffaf siyaset ister. Bunu, hem eyleminizle hem
söyleminizle hem mevzuatınızla ortaya koyduğunuz zaman, samimiyetinize inanılır
ve bu hedef gerçekleştirilir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın
Toprak. Saadet Partisi Grubu
adına, Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç. Buyurun Sayın Malkoç. (SP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA ŞEREF
MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 839
sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
DSP, MHP ve ANAP'tan oluşan bu 57 nci hükümet, geçmişe göre daha fazla kanun
çıkarmaktadır, daha hızlı kanun çıkarmaktadır. 350 kişilik çoğunluğuna
güvenerek, Anayasanın birçok hükmünü, tasarıları hazırlarken ve Mecliste
görüşürken rahatlıkla çiğneyebilmekte, toplumun farklı kesimlerinin görüşlerini
hiçe saymakta, muhalefeti de yok saymaktadır; ancak, çıkardığı birçok kanun
Anayasa Mahkemesinde iptal edilmiş veya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri
çevrilmiştir. Bu tasarıya baktığımızda da, Anayasa Mahkemesinin bütün bu geri
çevirmelerine, iptallerine rağmen, Sayın Cumhurbaşkanının geri çevirmelerine
rağmen, hükümet, hâlâ, tasarıları hazırlama konusunda dediğim dedik çaldığım
düdük, söylemeye devam etmektedir. Umut ediyorum, inanıyorum ki, inanmak
istiyorum ki, daha doğrusu, bundan sonra, en azından, bu tasarılar
hazırlanırken Anayasaya riayet edilir, muhalefetin görüşleri de dikkate alınır. Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıya baktığımızda, kanun yapma tekniğine tamamen aykırıdır. Biraz önce
arkadaşlarımız ifade ettiler, 8 tane farklı kanun tek tasarıyla
getirilmektedir. Bunun, Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine
aykırı olduğu bütün hukukçular tarafından, Anayasa hukukçuları tarafından ifade
edilmektedir. Öyle zannediyorum, bu tasarı kanunlaştığında, bazı maddeleri için
Anayasa Mahkemesine gidilirse, Anayasa Mahkemesi, bu kanun yapma tekniğini de,
daha doğrusu, bu tekniksizliği de Anayasaya aykırı bulacaktır. Bu tasarı hazırlanırken,
2001 yılında yaptığımız gibi, Partilerarası Uzlaşma Komisyonunda anayasa
değişiklikleri görüşülürken, keşke, bu uyum kanunları da görüşülseydi; toplumun
ve milletin menfaatına daha hayırlı işler gündeme gelirdi, daha güzel
değişiklik tasarıları gelmiş olurdu. Yine, keşke, bu tasarılar, bu uyum
yasaları, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği İçtüzük hükümleriyle ilgili
değişiklikler, Anayasa Mahkemesinin iptali doğrultusunda değişiklikler
yapıldıktan sonra, yani, İçtüzük değiştirildikten sonra -iktidar, çoğunluğu
elinde bulundurduğu için söylüyorum- Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirilseydi; ama, biz, bunları komisyonlarda söylememize rağmen, defalarca bu
kürsüden söylememize rağmen, şunu gördük ki, iktidarın buna aldırdığı yok.
Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği İçtüzük hükümlerine göre yapılan,
burada görüşülen ve kanunlaşan tasarıların, ileride başka sıkıntılar doğuracağı
kanaatindeyim. Değerli arkadaşlarım,
tasarının 2 nci maddesinde, Anayasada yapılan değişikliklere paralel olarak ve
yine gerekçede belirtilen, demokrasinin gereğini yerine getirmek ve Avrupa
Birliğine uyum çerçevesinde 5680 sayılı Basın Kanununda değişiklik
öngörülmektedir. Bu değişiklik tek maddeyle buraya gelmiştir. Bizim gönlümüz
şunu arzu etmektedir: Basın, fiilen, ifade edildiğine göre, yasama, yürütme,
yargının da ötesinde, en üstün güç konumundadır şu anda ve iktidarları, hatta,
Türkiye Büyük Millet Meclisini de etkilemektedir. İşte, böyle önemli güçte,
iktidar, anayasa değişikliklerine paralel olarak tek maddeyle huzurumuza
gelmeseydi, bu milletin huzuruna keşke tek maddeyle gelmeseydi; basınla ilgili
kurum ve kuruluşların, kişilerin ve muhalefet partilerinin talepleri
doğrultusunda, 5680 sayılı Kanunda ciddî manada değişiklikler yaparak bir
tasarı hazırlasaydı. Değerli arkadaşlarım,
5680 sayılı Yasa, 1950 yılında çıkmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız
efendim. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
1950 yılından 2002'ye gelinceye kadar, dünyada, hem iletişim hukukunda hem de
iletişim araçlarında çok ciddî manada değişiklikler olmuştur. Keşke, 57 nci
hükümet, dünyadaki bu gelişmelere ve değişikliklere paralel olarak, çağdaş
gelişmelere uygun olarak, sadece bu maddeyi değil de 5680 sayılı Yasanın
tümünde bir değişiklikle huzurunuza gelseydi. Bütün bu eksikliklerine
rağmen, tasarının 2 nci maddesinde olumlu gelişmeler olduğunu ifade ediyor,
inşallah milletimize hayırlı olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP,
DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Malkoç. Madde üzerinde, biri
hükümete, üçü sayın milletvekillerimize ait dört adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş
sırasına göre okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesinin (A) fıkrasıyla Basın Kanununun ek 1 inci maddesinin
birinci fıkrasındaki "sulh ceza hâkimliğince" ibaresinin "sulh
ceza mahkemesince" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesinin (A) fıkrasıyla Basın Kanununun ek 1 inci maddesinin
ikinci fıkrasının son cümlesindeki "basılmış eserlerin basımında
kullanılan makineler ile diğer basım aletlerinin müsaderesine de karar verilir"
ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesinin (B) fıkrasıyla Basın Kanununun ek 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasının son cümlesindeki "1 aydan 3 aya kadar hapis cezası ile
cezalandırılır" ibaresinin "15 güne kadar" hapis cezasıyla
cezalandırılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, okutacağım dördüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge
olup, okuttuktan sonra işleme alacağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci
maddesinin (A) fıkrasıyla değiştirilen Basın Kanununun ek 1 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı "Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî güvenliğin, kamu düzeninin ve genel
ahlakın korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile Atatürk Aleyhine İşlenen
Suçlar Hakkında Kanun ve Anayasanın 174 üncü maddesinin kapsamında yer alan
inkılap kanunları aleyhine işlenen suçlar için, tedbir yoluyla soruşturma
safhasında cumhuriyet savcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkimince,
kovuşturma safhasında görevli mahkemece her türlü basılmış eserin dağıtımının
önlenmesine veya toplatılmasına karar verilebilir." BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümetin
önergesini, Komisyonun takdire bırakma anlayışıyla oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
Sayın Fahrettin Kukaracı ve Sayın Fethullah Erbaş'ın "sulh ceza
mahkemesi" ibaresine ilişkin olan önergesini, Genel Kurulun bu yöndeki
iradesi ve beklenen anlayış, fayda da hâsıl olduğu için işleme alma şansımız
kalmamıştır. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesinin (A) fıkrasıyla Basın Kanununun ek 1 inci maddesinin
ikinci fıkrasının son cümlesindeki "basılmış eserlerin basımında
kullanılan makineler ile diğer basım aletlerinin müsaderesine de karar
verilir" ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Fahrettin Kukaracı (Erzurum) ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN- Katılamıyorsunuz;
çoğunluğunuz da yok... Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Önergeyi izah
etmek üzere, buyurun Sayın Geçer. MUSTAFA GEÇER (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 839 sıra sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tasarının 2 nci maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyor, selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim buradaki önergeyle değişmesini istediğimiz konu, 2 nci
maddenin (A) fıkrasının son cümlesinde yer alan... Madde metninde ikinci fıkra
şöyle: "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, cumhuriyetin
temel ilkeleri ve millî güvenlik aleyhinde işlenmiş bir suçtan mahkûmiyet
halinde, faillerden bir veya birkaçına ait olmaları şartıyla suçu ihtiva eden
mevkute veya mevkute sayılmayan basılmış eserlerin basımında kullanılan
makineler ile diğer basım aletlerinin müsaderesine de karar verilir." Burada, bir suç
işlenmişse, o suçun işlenmesinde kullanılan basım aletleri, suç aleti
niteliğinde değerlendirilmiştir. Aslında, biz, bu maddede, basılmış eserin
basılmasında kullanılan makinelerin, aletlerin müsaderesinin kaldırılmasını
talep ediyoruz; çünkü, basın suçunu, basılmış eserlerde veya mevkutelerde, bu
eserlerin basılmasıyla ilgili kullanılan aletlerin veya matbaanın müsadere
edilmesini, gerçekten, basın özgürlüğüne karşı işlenmiş büyük bir darbe olarak
burada değerlendirdiğimiz için, bu maddeden o mevkutenin veya basılı eserlerin
basılmasında kullanılan aletlerin; yani, daha çok matbaanın, bilgisayarların ve
bununla ilgili, mesleğin devamına ilişkin aletlerin müsadere edilmesinin yanlış
olduğu kanaatindeyiz; çünkü, bugün suçların işlenmesinde, evet, bazı aletler
kullanılıyor, bunlar suç aleti olarak değerlendiriliyor; ancak, burada, basınla
ilgili olarak, mevkutelerin veya basılmış eserlerin, süreli yayınların veya
kitapların basılmasında, matbaalar sürekli olarak kullanılmaktadır; yani,
orada, gerçekte mevkutede veya basılı eserde bir suç işlenmişse, bu suçun
işlendiği matbaanın veya o makinelerin de müsadere edilmesi, yani el
konulmasını adil bir davranış olarak değerlendirmiyoruz. Zira, o matbaalarda
veya makinelerde daha çok eserler basılıyor, sürekli eserler basılıyor. Burada,
yüzlerce kitap basılmış bir matbaada, şayet bir kitapta, gerçekten devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ihlal edici yönde bir eser basılmışsa,
bu eser basıldı diye, o matbaaya, o makinelere el konulması adil bir davranış
değildir. Diğer suçlarda, suç aletlerinin müsadere edilmesi, aslında, o suçta o
aletlerin kullanılması hesabıyla bir mantık yaklaşımıyla, adil davranış olarak
görülebilir. Ancak, burada, şayet böyle bir davranışa kalkılırsa, Türkiye'de
zaten zor şartlarda çalışan, özellikle Anadolu basınının veya diğer basın
kuruluşlarının elindeki makinelerin tamamının, matbaaların tamamının müsadere
edileceği tehlikesi ortaya çıkar. Zira, o makinelerde yüzlerce eser
basılmaktadır. Bu eserlerden biri suç oluşturacak şekilde basılmışsa veya
birileri tarafından o matbaada, o eser bastırılmışsa, çıkıp, bu eser bu
matbaada basıldı diye, o matbaanın müsadere edilmesi uygun bir davranış değildir.
O zaman, Türkiye'de, şayet, bu madde
çalışırsa, gerçekten, basın özgürlüğünün ve basını oluşturan
kuruluşların elindeki tüm alet ve edevatın müsadere edilmesi tehlikesi oranının
çok yüksek olduğuna inanıyoruz. Onun için bu önergemizde, mevkute sayılmayan
basılmış eserlerin basıldığı matbaaların müsadere edilmesi noktasındaki bu
cümlenin çıkarılmasını talep ediyor, önergemize desteğinizi bekliyor, teşekkür
ediyorum. BAŞKAN- Teşekkür ederiz. Sayın Geçer'den
gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum... SALİH KAPUSUZ (Kayseri)-
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN- Karar
yetersayısını da arayacağım. Oylamayı elektronik
oylama cihazıyla yapacağım. SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Neden
Sayın Başkan?! Sayılabilecek sayı var Başkan. Ortam müsait, sayabilirsiniz.
Süre mi kazanmak istiyorsunuz?! BAŞKAN- Yok. SALİH KAPUSUZ (Kayseri)-
Galiba öyle... Sayılabilir. BAŞKAN- Sayılsa bile,
aleyhte çıkar da onun için. Daha sağlam olsun istiyoruz. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK
(Eskişehir)- Daha sağlıklı olur. MEHMET EMREHAN HALICI
(Konya)- Başkanın takdiri. BAŞKAN- Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, aynı süre
içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, karar
yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 2 nci maddesinin (B) fıkrasıyla Basın Kanununun ek 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasının son cümlesindeki "1 aydan 3 aya kadar hapis cezası ile
cezalandırılır" ibaresinin, "15 güne kadar" hapis cezasıyla
cezalandırılmasını arz ve teklif ederiz. Fahrettin Kukaracı (Erzurum) ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın
Kukaracı?.. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Gerekçesi okunsun. BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Birinci fıkraya göre,
kapatılmasına karar verilen mevkutenin yayımına devam edenlere verilen hapis
cezası çok ağırdır. Bu konuda çağdaş düşünce, daha ziyade, ekonomik cezayı
kapsamaktadır. Bizim teklifimizde ise bu ceza daha hafiflemiştir; ayrıca,
paraya çevrilme imkânı da vardır. BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge, kabul edilmemiştir. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Maddenin
oylamasına geçmeden önce, bir yoklama isteği vardır; istemde bulunan
arkadaşların hazır bulunup bulunmadıklarını arayacağım. Sayın Hüsamettin
Korkutata?.. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Fethullah
Erbaş?.. MUSTAFA KAMALAK
(Kahramanmaraş) - Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Lütfi
Doğan?.. AHMET SÜNNETÇİOĞLU
(Bursa) - Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Tabiî, yoklama
isteği 20 milletvekilinin hakkı; ama, o istekte bulunan arkadaşlarımızın Genel
Kurulda hazır bulunmaları da her zaman en doğru tavırdır. Hükümetin eksikliği
gibi oluyor bu da... VEYSEL CANDAN (Konya) -
Takabbül ediyor; tamam işte... BAŞKAN - Sayın
Kukaracı?.. Burada. Sayın Ulucak?.. Burada. Sayın Günbey?.. Burada. Sayın Esengün?.. Burada. Sayın Adak?.. Burada. Sayın Karagöz?.. Burada. Sayın Candan?.. Burada. Sayın Öztek?.. Burada. Sayın Alçelik?.. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Suat
Pamukçu?.. Burada. Sayın Mustafa Geçer?..
Burada. Sayın Cemil Tunç?..
Burada. Sayın Niyazi Yanmaz?..
Burada. Sayın Mehmet Batuk?.. NEZİR AYDIN (Sakarya) -
Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Lütfi
Yalman?.. Burada. Sayın Arif Emre?..
Burada. Sayın Temel
Karamollaoğlu?.. AHMET KARAVAR (Şanlıurfa)
- Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Yoklamayı
elektronik cihazla yapacağım. Bu arkadaşlarımın sisteme girmemelerini özellikle
rica ediyorum. Yoklama için 3 dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı
yetersayımız vardır. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 3. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Anayasa, İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/960)
(S.Sayısı :839) (Devam) BAŞKAN - 2 nci maddeyi,
değişiklik önergesiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3. - 14.7.1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13 üncü maddesine birinci
fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "İşkence ya da
zalimane, gayri insanî veya haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar sonucunda Devletçe ödenen
tazminatlardan dolayı sorumlu personele rücu edilmesi hakkında da yukarıdaki
fıkra hükmü uygulanır." BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerini ifade etmek üzere, Trabzon
Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer söz istemiştir. Bu arada, iktidar
milletvekillerine sesleniyorum: Eğer, muhalefetin istediği sayı olmazsa,
toplantı yetersayınız olmaz. Bu hususu dikkate almanızı ve Genel Kurulu terk
etmemenizi özellikle istiyorum, çalışmak için... Buyurun Sayın Tuncer.
(DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ
TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şahsım ve Grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısında, daha önce yapmış olduğumuz, Anayasadaki değişikliklere uyum
sağlayan hükümler getirilmekte; yine, Yüce Meclisten geçen, 1926 yılında
yürürlüğe giren ve o günden beri en köklü değişikliği yaptığımız Medenî Kanuna
paralel hükümler getirilmektedir. Ayrıca, Avrupa Birliğine girmek için yapmış
olduğumuz ve oraya sunduğumuz plana uygun değişiklikler yapmaya çalışılmıştır. Şimdi, tabiî, getirilen
yasa teklifleri Anayasadaki uyuma paralellik sağladığı için, teşekkürle
karşılıyoruz; ancak, getirilen hükümlerin Anayasaya uygun olması lazım ve
bundan başka da, Anayasada yaptığımız -bilhassa 38 inci maddede yaptığımız-
idamla ilgili değişikliğin, çok acilen, bu paketle birlikte, hatta bundan önce
gelmesi lazımdı. Sayın Bakanım komisyonda ifade ettiler "en yakın zamanda
gelecek" dediler; inşallah,
bekliyoruz onu. Yine, Anayasanın 40 ıncı
maddesinin ikinci fıkrasında bir değişiklik yapmıştık; fertlerin haklarının zayi
olmaması için, fertlerin devlette takip ettiği işlerin, hangi kanun yoluna
gideceğinin yasayla belirlenmesi, genelgelerle, tüzüklerle, yönetmeliklerle
belirlenmesi gerekir diye bir hüküm koyduk. Bu hükme uygun olarak da bir kanun
teklifinin gelmesi gerekirdi. Yine, Anayasanın 69 uncu
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında, müeyyidesi olmayan hükümler vardır.
Örneğin, siyasî partiler ticaretle iştigal edemez; ama, iştigal ettiği zaman,
kapatma sebebi olamayacağına göre, neyle müeyyidelendirileceği hükmü yoktur.
Hesaplarının düzgün olması lazım, Anayasa Mahkemesince kontrol edilir; düzgün
olmadığı zaman ne olacağına dair de "kanunla belirtilir" denilmesine
rağmen, o müeyyideler de gelmemiştir. Görüşmekte olduğumuz 3
üncü maddeyle, 657 sayılı Devlet Personel Kanununa bir fıkra eklenmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
-biliyorsunuz- fertlerin müracaat hakları vardır. Bu müracaat
haklarında, eğer, kendisi işkence ve zalimane veya insanî ve haysiyet kırıcı
bir olayla muhatap olduğunda tazminat davası açıyor. Bu tazminat davasına
devlet mahkûm olduğunda, bunu rücu edebileceğine dair bir hüküm getiriyor. Şimdi, burada
"birinci fıkradaki hükümler tatbik edilir" diye getirilmiş. 657
sayılı Personel Kanununun birinci hükmünde ne bulunuyor?.. Devlet memurları,
yani, kamu görevlileri hukuka aykırı fiillerinden dolayı fert bir zarara
uğradığı zaman, devletin aleyhinde tazminat davası açacağını hükme bağlıyor.
Halbuki, Anayasanın 129 uncu maddesinde bir zaruret getiriliyor; rücu şartıyla
devlete açılabilir deniyor. Halbuki 13 üncü maddenin birinci fıkrasında
"rücu hakkı saklıdır" deniyor. Saklı demek; devlete, kamu gücüne bir
muhtariyet veriyor. Bunu da, bu mükellefiyetin de biz, mutlaka "rücu"
edilir şeklinde yapılması gerekeceği inancındayız. Ayrıca, bu hüküm, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan personelle ilgilidir. Bunun dışında,
askerî personelin işlediği suçlarda, Hâkimler Kanununa göre işlenmiş olan, ona
tabi olan personelin işlediği suçlarda ve Personel Kanununa tabi olmayan geçici
personelin işlediği suçlarda bu rücu hükümlerinin işlemeyeceği anlamını
taşımaktadır. Daha geniş bir hüküm getirilip de, tüm kamu çalışanlarının,
haksız fiillerinden, kanuna aykırı işlemlerinden meydana gelen zararları
karşılayacağını ifade etseydik, daha yararlı olurdu, daha caydırıcı olurdu diye
düşünüyorum. Bugüne kadar, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde açılmış olan davalardan, elimizdeki bilgilere
göre... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tuncer, 1
dakika içerisinde toparlar mısınız... ALİ NACİ TUNCER (Devamla)
- Toparlıyorum. ...6 000 dolar civarında
sterline, 3 000 Amerikan Dolarına ve 80 000 Fransız Frangı -ki, bunlar euro'ya
döndü- civarında bir paraya mahkûm olmuşuz. Bunlar, ödenmiş olan cezalar.
Mahkûm olup da ödemediklerimiz de var. 1,5 milyon sterlin civarında, mahkûm
olup da ödemediğimiz para var, 80 000 Amerikan Doları civarında ve 1 200
Fransız Frangı civarında da halen tahakkuk etmiş, ödemediğimiz paralar var.
Bunların tamamı işkenceden değil; ama, çoğunluğu, kötü muamele ve
işkencedendir. Bu hükmün getirilmesinin yararı, caydırıcı olacağına inanıyorum.
İnşallah takip edilir ve bu suçlar da bir daha işlenmez. Hepinize saygılar
sunuyorum . (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederiz
Sayın Tuncer. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın
Fırat. AK PARTİ GRUBU ADINA
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman)- Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi Grubum ve kendim adına saygıyla selamlıyorum. Bugüne kadar, Anayasadaki
değişiklik nedeniyle birçok uyum yasası geldi ve bu yasaların birçok maddesini
görüştük; ancak, inanıyorum ki, bugüne kadar gelmiş olan uyum yasalarının
içerisindeki en önemli uyum yasası ve bu uyum yasalarının içerisindeki en
önemli madde de bu görüştüğümüz maddedir. Aslında, burada, bu
maddenin yetersiz olduğunu diğer arkadaşlarım da ifade ettiler. Tabiî olarak,
yalnız 657 sayılı Yasaya tabi olanlar değil, 657 sayılı Yasa dışında kamu
personeli olarak çalışan diğer kamu görevlilerinin ve hatta sivil personelin
dahi, sivil kişilerin dahi bu yasa kapsamı içerisine girmesi gerekir; artı,
devletin rücu hakkının bir mecburiyet haline getirilmesi de kesinlikle gerekir. İnanıyorum ki, bu yasayı
tamamlayacak olan diğer yasalarda -bunun yetersiz olduğu belli merciler
tarafından belirtildikten sonra- bir süre sonra, o benim söylemiş olduğum
noksanlar da giderilecektir. Bu yasanın tercümesi şu:
Devlet ile vatandaş arasındaki ilişki, aslında burada temelde bir değişikliğe
uğruyor. Devlet, vatandaşına bakış açısını değiştiriyor. Devlet burada
"ben, artık, bundan sonra, kutsal bir varlık olmanın ötesinde, sana
hizmetle yükümlü olan bir organizasyonum; ben, sana hizmet etmek durumundayım"diyor
ve dönüyor kendi personeline de şunu söylüyor: "Ey benim personelim,
dikkat et; ben, artık, fikrimi değiştirdim; ben, vatandaşımı ayrı bir yere
koydum ve odağa aldım. Sakın ola, bundan sonra, hizmetle mükellef olduğun o
vatandaşa karşı kötü bir muamele yapmayasın; yaparsan, seni, ceza kanunlarına
göre cezalandırır, hapse atarım; ama, bu da yemez, ayrıca diğer uluslararası
mahkemelerde benim hakkımda verilecek olan maddî cezaları da sana rücu
ederim." Dolayısıyla, uyarıyor. O bakımdan, bu madde, çok çok önemli bir
maddedir; devletin vatandaşla olan ilişkilerini yeniden düzenlemektedir,
yeniden bir bakış açısı getirmektedir. O bakımdan, bu yasa
tasarısını, bütün noksanlığına rağmen, AK Parti olarak destekliyoruz. Ancak, bu
noksanların da, Avrupa Birliğinin veya başka uluslararası kuruluşların ihtarına
veya talebine gereksinim duyulmadan, ilk yapılacak olan değişikliklerle, 657
sayılı Yasa dışındaki personelin, hatta bu personelin dışında sivil kişilerin
dahi aynı mesuliyetle mükellef oldukları konusundaki değişikliğin de, bir an
önce getirilmesini talep ediyoruz. Ayrıca, bu nevi bir
muameleyi yapmış olan personel hakkında da, idarenin herhangi bir takdir
hakkının olmaması gerektiği; bu nevi bir suç işleyen idarî personel hakkında,
otomatikman bu yasanın işlemesi gerektiği kanısındayız ve daha tekamül
edeceğine inanıyoruz. Bu vesileyle, o yasa
tasarılarının bir an önce gelmesi dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum;
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Fırat. Saadet Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA FAHRETTİN
KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının çerçeve 3
üncü maddesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
"ikinci uyum paketi" olarak adlandırılan bu tasarı, 7 çerçeve
maddeden ibaret olup, 8 ayrı kanunda, 20'yi aşkın maddede değişiklik yapan bir
tasarıdır. 24 Mart 2001 tarihinde yürürlüğe giren Ulusal Program uyarınca
"değişiklikleri yaptık" diyebilmek adına, yasak savmacı, yetersiz bir
çalışmadır. Hükümet, Avrupa Birliğiyle uyumu 3-5 maddeyle sınırlı tutmakta,
bölük pörçük bir vaziyette huzurunuza sunmaktadır. Buradan, hükümetin detaylı
ve muhtevalı bir çalışmasının bulunmadığını, hangi kanunlarda, hangi maddelerin
değiştirilmesi gerektiği tespitinin dahi yapılmadığını anlıyoruz. Alelacele
getirilen bu tasarının, aynı zamanda, kanun tekniğine uymayan bir sürü harf ve
rakamlarla ifade edildiğini görüyoruz. Bölüm, fıkra, bent, alt bent
karışmıştır. Sırf muhalefeti konuşturmamak için, 20'den fazla maddeyle ifade
edilmesi gereken değişiklik 7 maddeye sıkıştırılmıştır. Muhterem milletvekilleri,
bu maddeyle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun "Kişilerin Uğradıkları
Zararlar" başlığını taşıyan 13 üncü maddesine bir fıkra eklenerek, işkence
ya da zalimane, gayriinsanî veya haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlardan dolayı kurumlarca
mağdurlara ödenen tazminat için sorumlu memura rücu edilmesi hükme
bağlanmaktadır. Anayasamızın 19, 40 ve 129 uncu maddelerinde, tazminatın
sorumlu memura rücu edilmek kaydıyla devletçe ödeneceği hükmü mevcut olup,
burada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tazminat kararları için özel bir
hüküm konulmaktadır. Değerli arkadaşlarım,
kamu görevlilerinin uyguladığı fizikî veya manevî ağır acı veya ıstırap veren
fiillere işkence deniyor. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan işkence, insanlık
suçudur. Çeşitli mülahazalarla da olsa, işkencenin savunulması, işkencecinin
mazur gösterilmesi asla tecviz edilemez. Yaratılmışların en şereflisi olan
insanın, suç işlemiş olsa da, küfür, hakaret ve sövme gibi manevî, dayak,
tekme, falaka, elektrik şoku gibi maddî eziyetlere muhatap olması kabul
edilemez. Bu, ülkemiz için
yüzkarası bir ayıp olduğu kadar, aynı zamanda, büyük maddî kayıplara da neden
olmaktadır. Yapılan bu hukukdışı, gayriahlakî, gayriinsanî fiiller nedeniyle,
Sayın Adalet Bakanımızın ifadesine göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
işkenceyi yasaklayan 3 üncü maddesini ihlalden dolayı milyonlarca dolar
tazminat ödemek zorunda kalınmıştır; ama, asıl önemli ve incitici olanı,
uluslararası kuruluşların raporlarında, işkenceci bir ülke olarak anılmaktır. Anayasamızın 17 nci
maddesi, Türk Ceza Kanunun 243 ve devamı maddeleri işkenceyi yasaklamaktadır.
Ayrıca, İşkencenin ve Gayrî İnsanî ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin
Önlenmesine Dair Avrupa ve Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri tarafımızdan
onaylanmıştır. Pozitif hukuk bakımından
işkence veya kötü muamele, en ağır cezalarla tecziye edilmekteyse de,
işkencenin mevcudiyeti, ek tedbirler alınmasını gerektirmektedir. Ülkemizde, işkence
olgusu, kanunî düzenlemelerin eksikliği yanında, uygulamadan da
kaynaklanmaktadır. Her şeyden önce, görevlilerin dinî ve ahlakî eğitimi ile
hukuk ve insan hakları eğitimi almaları, psikolojik kontrolden geçirilmeleri,
uygun olmayanların bu tür görevlere atanmamaları lazımdır. Ayrıca, idare, yargı
ve diğer kurumların, işkence iddiaları konusunda ciddî ve hassas olmaları,
kayırıcı davranmamaları gerekir. Etkin ve yansız bir denetim, adil ve hukuka
bağlı bir yönetim olmadan, işkenceyi önlemek mümkün değildir. Değerli milletvekilleri,
karakollarda kötü muamele yapıldığı konusunda, maalesef, genel bir kanaat
vardır. Milletin hafızasında yer etmiş bu kötü inanışı ortadan kaldırmak
lazımdır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kukaracı,
1 dakika içinde toparlar mısınız. FAHRETTİN KUKARACI
(Devamla) - Toparlıyorum efendim. Düzenleme bunu sağlarsa
büyük hizmet yapılmış olacaktır. Ülkemizde onur kırıcı
muamele, sadece karakollarda tutukluluk esnasında işlenmiyor, meydanlarda,
çekinmeden, sakınmadan, milletin gözü önünde insanlara hakaret edip
tartaklayanları halkımız ibretle izliyor. Değerli arkadaşlarım,
sadece kanun çıkarmak, problemlerin halledilebilmesi için yeterli değildir.
Dünyanın en iyi yasaları bile, uygulayıcıların elinde zulme dönüşebilir. Uygulayıcıların
"kanun benim" düşüncesinden arınması gerekir. Meclisimiz, bunun
gerçekleşmesi için çıkardığı kanunların ruhuna uygun bir şekilde uygulanmasını
denetlemeli, bu konuda, hükümetin, iktidarını, etkisini, işkence ve kötü
muameleyi önleme yönündeki iradesini de sorgulamalıdır. Bu kanundan sonra,
karakollarda, dayak, küfür, işkence, elektrik şoku, falaka ve diğer zalimane
uygulamaların bitmesini, anne babaların tartaklanmaktan, çocukların kelepçeye
vurulmaktan kurtulmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kukaracı. 3 üncü madde üzerinde üç
adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme
alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesi ile 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 13 üncü maddesine eklenen fıkranın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
3 üncü maddesine göre "işkence ya da zalimane, gayri insanî veya haysiyet
kırıcı muamele suçları nedeni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen
kararlar nedeni ile devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele
rücu edilmesi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesi ile 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 13 üncü maddesine eklenen fıkranın "işkence ya da zalimane,
gayri insanî veya haysiyet kırıcı muamele suçları veya Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine aykırı kararları nedeni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
verilen kararlar sonucunda devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu
personele rücu edilmesi hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Okutacağım
üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme
alacağım: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesi ile 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 13 üncü maddesine eklenen
fıkranın "işkence ya da zalimane, gayri insanî veya haysiyet kırıcı
muamele suçları veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı kararları nedeni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar sonucunda devletçe
ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele müştereken ve müteselsilen rücu
edilmesi hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Gerekçesini
Sayın Erbaş'tan dinleyeceğiz efendim. Sayın Erbaş, buyurun. (SP
sıralarından alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemizde istediğimiz husus kısaca şu:
İnsan Hakları Mahkemesine insanlar niye başvuruyorlar; sonuçta hukuk yolları
tıkandığı için başvuruyorlar; yani, işkence yapılmış insanlara... İşkence
insanlık suçudur, hepimiz bunu kabul ediyoruz, bu Mecliste hiç kimse, işkence
yapılsın veya hukukumuzda işkence olsun diyemez. İşkence yapanlara zaten, Türk
Ceza Kanunun 243 üncü ve devamı maddelerinde gerekli cezalar veriliyor. Ayrıca,
işkence yapılan kişiler, haklarını aramak istiyorlar, mahkemelere
başvuruyorlar, o mahkeme bu mahkeme dolaşıyorlar. Sonuçta, her mahkemeden bir
karar çıkıyor ve hukuk yolları tıkandıktan sonra, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurmak için ellerinde bir yol kalıyor, zaten, ondan sonra
müracaat ediyorlar. Değerli arkadaşlar,
Devlet Memurları Kanununun 13 üncü maddesinin sonunda deniliyor ki:
"...zimmete geçirilen miktar, cezaî takibat sonucu beklenmeden Hazine
tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele
rücu hakkı saklıdır." Yani, devlet -isterse,
keyfi gelirse- bu rücu hakkını saklı tutmuş; isterse rücu edecek isterse
etmeyecek; ama, ben, burada, bunu kaldırmak istiyorum. Diyorum ki, mademki
hukuk yollarını hâkimler tıkadılar; hâkimler tıkadıklarına göre, işkenceyi
yapanlar cezalandırılsın ve tazminatı ödemeye mecbur edilsin, ondan sonra,
hukuk yollarını tıkayan bu hâkimlere de bir ceza verilsin; yani, bu rücu
konusunda, hâkimler de buna sebebiyet verdikleri için, mahkemelerde bu kararı
veren hâkimler de, bu rücu davası yoluyla... Yani, devlet, isterse, rücu hakkı
saklıdır diyoruz; ama, muhakkak surette bunu değiştirmemiz lazımdı; müştereken
ve müteselsilen hem işkenceci hem de kararı veren hâkim bu rücudan nasibini
alırsa, bundan sonraki kararlar, en azından, hukuk yollarını tıkamama yolunda
olur ve daha adil kararlar ortaya çıkar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de
bizler gitmeyiz. Niye gitmeyiz; çünkü, hukuk yolları tıkanmadan, adam,
Türkiye'de bunun sonucunu alacak. Biz, normal şartlarda,
diyoruz ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraftarız, altına imza koyduk. 3
üncü maddesi işkenceyi yasaklıyor. Yasaklanan işkence var, elinde hukuk var,
kanun var, işkence yapana ceza vermen gerekirken, sen, hâkim olarak, buna ceza
vermiyorsun; yani, onu uygulamıyorsun, iç hukukumuzun bir maddesi, bir kanunu
olarak kabul etmiyorsun, o Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kaale almıyorsun,
ondan sonra da kararını veriyorsun, hukuk yollarını tıkıyorsun; sonra da
devletimize... Bugün, üç beş kuruş
kredi almak için yüz kapıya giderken, bir de -Adalet Bakanlığımızın bildirdiğine
göre- milyonlarca sterlin, milyarlarca dolarlık tazminat ödemeye mahkûm
ediliyoruz. Bu dar zamanda, bu insanların suçundan dolayı, bu insanların doğru
dürüst hukuku uygulamamalarından dolayı verilen cezaları Türkiye niye versin?! Devlet Memurları
Kanununun 13 üncü maddesinde "rücu hakkı saklıdır" denilmektedir.
Şimdi, ben bakıyorum "çok büyük para" diyorum. "Yahu, bu devlet,
bu parayı ödesin; işkenceyi yapana yazıktır" derse oradaki personel,
dolayısıyla, yeniden devlet ödemiş olacak, yeniden biz zarar çekmiş olacağız;
yeniden, işkencecilerin sebep oldukları tazminatlar bizim vergilerimizle
ödenecek. Bunun manası nedir: İşkenceyi yapanı taltif etmektir; çünkü, hem o
bana işkence yapacak hem de ben kendi vergimle onun parasını ödeyeceğim! Bu,
hakkaniyete aykırıdır diyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Erbaş. Önergeyi oylarınıza... YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Hükümetin ve
Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım. Oylamayı, elektronik
cihazla yapacağım ve 3 dakikalık süre vereceğim. Bu arada, sisteme giremeyen
arkadaşların teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen giremeyen
arkadaşlarımızın, aynı süre içerisinde oy pusulalarını Başkanlığımıza
ulaştırmalarını; vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve imzasını havi oy pusulasını,
belirlenen süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Önerge
reddedilmiştir; karar yetersayısı vardır. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesiyle 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 13 üncü maddesine eklenen fıkranın "işkence ya da zalimane,
gayri insanî veya haysiyet kırıcı muamele suçları veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
aykırı kararları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar
sonucunda devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele rücu edilmesi
hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır" olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Erbaş?.. FETHULLAH ERBAŞ (Van) -
Sayın Ali Oğuz konuşacaklar. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Oğuz. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır Sayın
Oğuz. ALİ OĞUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 839 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde
genel gerekçede arkadaşlarımız görüşlerini ifade ettiler, genel gerekçe
hususunda düşündüklerini söylediler. Üç önerge verilmişti;
bunlardan birisi hakkında, yine, arkadaşlarımız mütalaalarını ifade ettiler ve
bu önergede, özellikle, görüşülmekte olan 839 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesiyle
ilgili 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13 üncü
maddesine eklenen fıkranın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3 üncü maddesine
göre "işkence ya da zalimane, gayri insanî veya haysiyet kırıcı muamele
suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar sonucunda
devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele rücu edilmesi hakkında
yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır" olarak tadili istenmektedir. Değerli arkadaşlarım,
malum, işkence, herkesin takbih ettiği, reddettiği ve insanlığın yüz kızartıcı
ve insanlara yapılan bu muamelenin tasvip edilmemesi yönünde bir mücadele de
verilmesi şeklinde dile getirilen ve yıllardır üzerinde konuşulan ve her yönden
bunun kaldırılması, men edilmesi, takip edilmesi, yapanların cezalandırılması
ve sebebiyet verenlerin de, yine, takip edilerek cezalandırılması
istenmektedir. Malum, mahkemelerimizde
açılan davalar sebebiyle bunlar hakkındaki, gerek hapis cezası verilmesi
gerekse para cezasıyla ilgililerin yıldırılması için bir hayli mücadele edilmiş
olmasına rağmen, bunun kökü kesilemedi ve hâlâ da devam ettiğini söyleyenler de
haksız değiller. Bunun sonunda da, yine, ilgililer, sadece bizim adlî
mercilerimize müracaat etmekle kalmıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de
müracaat ederek ilgililerin cezalandırılmasını ve kendilerine tazminat ödenmesi
hususunda müracaatlarda bulunmaktadırlar. Bu hususu, özellikle,
arkadaşlarımız verdikleri bu önergenin gerekçesinde, işkence veya zalimane
gayri insanî ve haysiyet kırıcı muamele suçlarında, bilindiği üzere, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 3 üncü maddesinde yazılıdır. Bu sözleşme, Türkiye
tarafından usulüne uygun olarak kabul edilmiş ve imzalanmıştır ve
mevzuatımızda, özellikle mevzuatımızın bir parçası olarak kabul edilmiş, hatta,
Anayasanın önünde olduğu hususu da, yine hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, iç
hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilmiş, bu nedenle de, bu madde hükmüne aykırı
hareket edenler, Türkiye'nin tazminat ödenmesine sebebiyet verenlerden paranın
alınması hususu ve hakkaniyete uygun olduğu şeklinde ifade edilmiştir. Bu
sebeple, her konuda bu hassasiyetin gösterilmesi ve mağdurlara da bu tazminatın
ödenmesi hususu, gerek kanunumuzda gerekse dış anlaşmalarımızda hükme
bağlanmıştır. Bu vesileyle, önergenin
kabulü yönünde oy kullanılması ricasıyla, hepinize saygılarımı arz ediyorum
efendim. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Oğuz. Gerekçesini Sayın
Oğuz'dan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 3 üncü maddesi ile 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 13 üncü maddesine eklenen fıkranın, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 3 üncü maddesine göre "işkence ya da zalimane, gayri insanî
veya haysiyet kırıcı muamele suçları nedeni ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince verilen kararlar nedeni ile devletçe ödenen tazminatlardan dolayı
sorumlu personele rücu edilmesi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Kamalak konuşacaklar. BAŞKAN - Evet, imzası
var. Önergenin gerekçesini
izah etmek üzere, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak, buyurun
efendim;. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. MUSTAFA KAMALAK
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi hürmetle
selamlıyorum. Önergemizle, özü
itibariyle şunu amaçlıyoruz: Gerçekten, hukukun temel ilkelerinde olduğu gibi,
herkes kendi fiilinden dolayı sorumlu tutulsun mu tutulmasın mı? Konunun özü
budur. İkinci olarak da, Avrupa Birliğine girmekte, gerçekten ne kadar
samimiyiz; ülke olarak, millet olarak, Parlamento olarak ne kadar samimiyiz?
İşte, önergemizin özünü, bu soruya vereceğiniz cevap teşkil etmektedir. Değerli arkadaşlarım,
Adalet Bakanımızın açıkladığına göre, şu ana kadar, işkence vesaire sebebiyle
tazminat olarak ödediğimiz miktar 549 215 sterlin, 3 000 dolar, 3 775 000
Fransız Frangı; ödenecek para -mahkûmiyetine karar verilmiş- 1 694 404 sterlin,
77 500 dolar ve 1 208 000 Fransız Frangı. Bunlar, insanlıkdışı davranışlar
sebebiyle Türkiye'nin ödemek durumunda olduğu tazminat. Değerli arkadaşlarım,
biz, önergemizde diyoruz ki -sıradan değil- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
birtakım kamu görevlilerinin kamu yetkisini kullanırken hukuka aykırı
davrandığını tespit etmesi sonucu Türkiye'yi tazminata mahkûm ettiği takdirde,
bu faturayı, devlet, kamu yetkisi kullanarak, millet yetkisi kullanarak,
millete haksızlık eden, milletin hukukunu çiğneyen insanlara rücu edebilsin.
Yani, bir taraftan, birtakım kimseler, kamu yetkisi kullanırken, milletten
aldığı yetkiyi -sözümona- millet adına kullanırken hukuku çiğnediği zaman,
millete haksızlık ettiği vakit, faturayı da dönüp millete ödetmesin.
Önergemizin özü budur. Eğer, siz, efendim, milletten yetki aldım diyerek
millete haksızlık edenler, millete zulmedenler, onun hakkını çiğneyenler,
faturayı da millete ödetsin diyorsanız, önergemize ret verebilirsiniz; ama,
evet, hukuka bağlıyız, milletten yetki aldığını iddia edenlerin, millete
zulmettikten sonra, onun hakkını çiğnedikten sonra faturayı da millete kesmiş
olmaları, gerçekten, millet adına büyük haksızlık diyorsanız, önergemizi
destekleyiniz. Değerli arkadaşlarım, ne
olmuş? Önergemiz kabul edildiği takdirde ne olacak? Adam karar vermiş, köy
yıkmış, köy yakmış veya siyaseten kamulaştırmada bulunmuş veya siyaseten işçi,
memur kıyımına girişmiş. Bu da, son tahlilde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından tescil ve tespit edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, bu
kararla tazminata mahkûm edilmiştir. Biz, bu tazminatı, olaya sebep olan, bu
haksızlığa meydan veren, gerekçeyi hazırlayan kamu yetkisi kullanmış olan kişi
ödesin diyoruz, devlet buna rücu edebilsin diyoruz arkadaşlar. Önergemizin özü
budur. Bakın, Anayasamızın 90
ıncı maddesine göre, usulüne göre kabul edilmiş bulunan uluslararası anlaşmalar
kanun hükmündedir. Bakın, kanun hükmünde... Diyoruz ki... Ha, bunu da ne zaman
kabul etmiş Türkiye Cumhuriyet Devleti; 1954'te, aşağı yukarı elli yıl önce.
Eğer, aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen "kabul ettik; ama,
etmeyiz" "evet; ama, hayır" "hayır; ama, evet"
diyorsak, ne dediğimizi kendimiz de anlamayacak durumda isek... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika
içerisinde toparlayın efendim. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarım,
söz, özden gelmek durumundadır. Eğer, gerçekten, imzaladığımız anlaşmaların
arkasında duruyorsak, sözümüzün eri isek, verdiğimiz söze sadıksak, elbette,
onayladığımız, imzaladığımız anlaşmalara da uymak durumundayız. Hele hele, bu
anlaşmaların ihlal edildiği kararı uluslararası bir mahkeme tarafından, 43
ülkenin yetkisini kabul ettiği, bu arada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de
kararlarına uyacağını taahhüt ettiği bir mahkeme tarafından verilmişse, elbette
bu karara uymak durumundayız, sorumlu olarak da elbette fiilin failine yönelmek
mecburiyetindeyiz diyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddenin oylamasına
geçmeden önce, bir yoklama isteği, toplantı yetersayısı isteği vardır. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Yoklama
isteminde bulunan arkadaşların isimlerini okuyorum: Sayın Veysel Candan?..
Burada. Sayın Mustafa Geçer?..
Burada. Sayın Mehmet Bekâroğlu?..
Burada. Sayın Mustafa Kamalak?..
Burada. Sayın Latif Öztek?..
Burada. Sayın Ali Oğuz?.. FEHİM ADAK (Mardin) -
Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Fehim Adak
tekabbül ediyor. Sayın Rıza Ulucak?..
Burada. Sayın Oya Akgönenç?..
Burada. Sayın Fahrettin
Kukaracı?.. Burada. Sayın Sacit Günbey?.. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Yahya
Akman tekabbül ediyor. Sayın Ahmet
Sünnetçioğlu?.. AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)
- Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Ahmet Cemil
Tunç tekabbül ediyor. Sayın Niyazi Yanmaz?.. CEVAT AYHAN (Sakarya) -
Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Cevat
Ayhan tekabbül ediyor. Sayın Fethullah Erbaş?..
Burada. Sayın Lütfi Doğan?..
Burada. Sayın Süleyman Arif
Emre?.. Burada. Sayın Şeref Malkoç?..
Burada. Sayın Temel
Karamollaoğlu?.. Burada. Sayın Mehmet Batuk?..
Burada. Sayın Lütfü Esengün?..
Burada. Sayın Ahmet Karavar?..
Burada. Sayın milletvekilleri,
yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, teknik personelden yardım istemelerini,
buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, belirlenen süre içerisinde
yoklama pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyor, yoklama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama
yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 3.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Anayasa, İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/960) (S.
Sayısı : 839) (Devam) BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4. - A) 22.4.1983
tarihli ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 101 inci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir. "Anayasa Mahkemesi,
yukarıdaki fıkranın (a) ve (b) bentlerinde sayılan hallerde temelli kapatma
yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin almakta
olduğu son yıllık Devlet yardımı miktarının yarısından az olmamak kaydıyla, bu
yardımdan kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına, yardımın tamamı ödenmişse
aynı miktarın Hazineye iadesine karar verebilir." B) Siyasî Partiler
Kanununun 102 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde;
ikinci fıkrasında geçen "Cumhuriyet Başsavcılığı" ibareleri,
"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı" olarak değiştirilmiştir. "Siyasî partilerin
faaliyetlerinin izlenmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istediği
bilgi ve belgeleri bildirilen süre içinde vermeyen siyasî partiye Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ikinci bir yazı tebliğ olunur. Bu yazıda,
bildirilen süre içinde cevap verilmediği ve istek yerine getirilmediği taktirde
o siyasî partinin kapatılması ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen
yoksun bırakılması için dava açılabileceği de belirtilir. Bu tebliğde
bildirilecek süre içinde yine istek yerine getirilmez veya cevap verilmezse
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı o siyasî partinin kapatılması ya da Devlet yardımından
kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için Anayasa Mahkemesinde re'sen dava
açabilir." "Siyasî parti,
tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde istem yazısında belirtilen hususu
yerine getirmediği taktirde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa
Mahkemesinde o siyasî partinin kapatılması ya da Devlet yardımından kısmen veya
tamamen yoksun bırakılması için dava açar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen iddianamenin tebliğinden itibaren otuz gün içinde ilgili siyasî
parti tarafından söz konusu parti organı, merci veya kurulun işten el
çektirilmesi ve parti üyesi veya üyelerin partiden kesin olarak çıkarılmaları
halinde, o partinin kapatılması ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen
yoksun bırakılması için açılan dava düşer. Aksi takdirde Anayasa Mahkemesi,
dosya üzerinde inceleme yaparak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ve siyasî
Parti temsilcilerinin sözlü açıklamalarını, gerekli gördüğü hallerde diğer
ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları da dinlemek suretiyle açılmış bulunan
davayı karara bağlar." C) Siyasî Partiler
Kanununun 103 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "Bir siyasî parti,
bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu
durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim
organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup
yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan
doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu
fiillerin odağı haline gelmiş sayılır." BAŞKAN - 4 üncü madde
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın
İsmail Alptekin. Buyurun Sayın Alptekin.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan bu tasarının çerçeve 4 üncü maddesi üzerinde AK Partinin görüşlerini arz
etmek üzere huzurunuzdayım. Geneli üzerinde yapılan
görüşmeler sırasında, tasarının geneli, partimizin sözcüleri tarafından
değerlendirilmiş ve görüşlerimiz arz edilmiştir. Geçen yıl kabul edilen 34
maddelik anayasa değişikliğinden ve yine bu Meclis tarafından kabul edilen
Medenî Kanunda yapılan değişikliklerden sonra ve hükümetimizin ilan ettiği Ulusal
Program doğrultusunda bu yasalarda değişiklikler yapılıyor, uyum sağlanıyor,
paralellikler sağlanıyor. Elbette ki, yapılan değişiklikler, bu çalışmalar,
sadece, Ulusal Programda istenildiği için değil, ülkenin yasalarını,
demokrasisini, insan haklarını, ekonomisini ve sosyal yapısını daha ileriye,
daha öteye, daha arzu edilir noktaya getirmek için yapılıyor. İşte, tam bu
çalışmalar yapılırken, bu tasarı gelirken, hükümetin uzun bir çalışması
neticesinde, aralarında uyuşabildikleri, uzlaşabildikleri noktada, bu yasaları
huzurumuza getirdiler; komisyonlarda görüşüldü ve bugün de 4 üncü maddesini
görüşüyoruz. Ancak, hemen ifade edeyim ki, biraz önce, tasarının 2 nci
maddesinde hükümet teklifiyle bir değişiklik yapıldı. Türkiye'de, bugün ve
bundan sonra, yasakçı olmama noktasında gayret ediyoruz, bütün partiler aynı
noktada ittifak ettiklerini ifade ediyorlar; ama, ne var ki, hükümetin
uzlaştığı bir pakette, bir tasarıda -henüz esası konuşulmuş- geneli üzerinde
Sayın Bakanımız da fikirlerini bu kürsüden ifade ettikten sonra, aradan geçen
iki üç gün içerisinde ne oldu da böylesine bir değişiklik getirildi, aslında,
bunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Değerli arkadaşlar, benim
üzerinde konuşacağım madde, siyasî partilerle ilgili, hepimizi ilgilendiriyor
-Parlamentonun içinde ve dışında olan bütün siyasî partileri ilgilendiriyor,
halkı ilgilendiriyor- çokpartili siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olan
siyasî partilerimizle ilgili hususlar; yani, yasakların kaldırılması,
standardın yükseltilmesi noktasında bir çalışma. Dünyada ve demokratik
ülkelerde kapatma istisna, açıklık ve yarış ise esas olduğuna göre, bu maddeler
üzerinde bazı konuları ifade etmek istiyorum. Bizim Anayasamıza göre,
siyasî partilerin kapatılması üç konuda mümkündür: Tüzüğüyle ilgili, odak olma
noktasıyla ilgili ve dış ülkelerden, yasak olan kurumlardan para almayla
ilgili. Bu madde üzerinde iktidar partilerinin ne söyleyeceğini, tabiî ki, şu
anda bilemiyorum. Değerli arkadaşlar, uyum
yasaları önemli yasalar olup, üzerinde uzlaşılarak gelmesi lazım. Bu noktada
temennimizi ifade ediyoruz. Siyasî Partiler Kanununun 101 inci maddesinde
yapılan değişiklik nedir; bu maddeye eklenen bir fıkrayla, yapılan devlet
yardımının yarıdan az olmamak kaydıyla mahrum edilebilmesi. Değerli arkadaşlar,
Anayasamızın 69 uncu maddesinin yedinci fıkrasında ise bu böyle
düzenlenmemiştir. "Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
kılınabilir" denildiğine göre, bizim kanaatimize göre, hukukçuların
kanaatine göre, bu Parlamentoda fikirlerini ifade eden değerli siyasî
partilerin görüşlerine göre, kanımızca, bu madde, Anayasanın bu hükmüne
aykırıdır. Bu nedenle, bu maddeyi uygun ve doğru bulmuyoruz. Siyasî Partiler Kanununun
102 nci maddesi ise, cumhuriyet başsavcısının siyasî partilerden bilgi ve belge
isteyebileceği hükmünü getirmiştir değerli arkadaşlar. Anayasamızın bu maddesi,
açılacak davanın süresi belli olmadığından -kapatma yahut- diyor ki,
gelirinden, parasından yoksun kılma... Anayasanın 69 uncu maddesinin ruhuna
uygun olmaması; bir de, en önemlisi, Anayasada olmadığı halde, yasayla bir
yasak getirmesi bakımından, biz, Anayasaya aykırı buluyoruz. Bu maddenin,
ileride telafisi imkânsız, demokrasimiz ve siyasî partilerimiz bakımından bazı
menfi hükümler getirebileceğini, sonuçlar getirebileceğini düşünüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) İSMAİL ALPTEKİN (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim.
İSMAİL ALPTEKİN (Devamla)
- Siyasî Partiler Kanununun 102 nci maddesine ekleme yapan bu yasayı,
Anayasanın ruhuna ve lafzına da aykırı buluyoruz. Diğer bir değişiklik ise,
Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinin odak noktası yönünden yeniden
düzenlenmesidir. Bu düzenlemeyi bir gelişme olarak görüyoruz, bir ilerleme
olarak görüyoruz; ama, üzerinde çok tartışılmış olan bu odak noktasında, daha
da ileri, daha da arzu edilir, günün şartlarına daha da uygun bir yasa
getirilebilirdi; ama, şu anda bununla yetinilmiş durumdadır. Bunu da, yasada,
ciddî manada, müspet bir gelişme olarak görüyoruz. Değerli arkadaşlarım,
toparlamak gerekirse, Anayasanın 69 uncu maddesindeki ifade ettiğim hükümler
çerçevesinde, getirilen 101 ve 102 nci maddeleri tartışmalı, Anayasa yönünde
aykırı görmekteyiz; 103 üncü madde de, bir noktada müspettir. Bu haliyle yasanın
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Saadet Partisi Grubu
adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın
Geçer. SP GRUBU ADINA MUSTAFA
GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
4 üncü maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önümüzde bulunan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, 19 Mart 2001 tarih ve 2001/2129
sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen Avrupa Birliği Müktesebatının
Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı çerçevesinde, Türkiye'de bulunan
demokratik rejimin insan haklarına ve hürriyetlerine saygılı bir hale
getirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında bulunan temel insan hak ve
hürriyetlerine aykırı, çoğulcu demokrasiye aykırı maddelerin kaldırılması,
bunun daha düzgün bir hale getirilmesi ve bu düzeltilen maddelere ilişkin
yasalarda uyumun meydana getirilmesi için ilgili yasalarda da değişiklik
yapılacağı belirtilmektedir. Bu vesileyle, dört beş maddelik bu tasarıyla 8
tane kanunda değişiklik yapılmaktadır. Şimdi, aslında, 57 nci
hükümetin tüm gerekçelerinde, Avrupa müktesebatıyla ilgili bir gerekçe öne
sürülmekte; yani, aslında, burada, yasamanın değil, 57 nci hükümetin Bakanlar
Kurulu kararıyla Avrupa müktesebatının iç hukuka taşınması noktasında verilmiş
bir taahhüdünün yerine getirilmesi amaçlanmaktadır. Burada, sanki, bu verilen
taahhütler yerine getirildiğinde, Türkiye'de, gerçekten, çoğulcu, demokratik,
insan hak ve hürriyetlerine saygılı bir düzenin oluşacağı iddia edilmektedir.
Dolayısıyla, 57 nci hükümetin, daha önceki Anayasamızda, 1982 Anayasasında
temel insan hak ve hürriyetlerine, demokratik düzene, çoğulcu rejime aykırı
birtakım maddeler bulunduğu iddiasıyla -biliyorsunuz, Meclisin tatili de yarıda
kesilerek- eylül ayının 17'sinde Meclis açılarak, bu Anayasa üzerinde birtakım
değişikliklere gidildi. Dolayısıyla, Parlamentoda bulunan tüm partilerden
oluşan bir komisyon tarafından, Uyum Komisyonu tarafından, 37 maddelik, anayasa
değişikliğiyle ilgili çalışmalar yapıldı ve 4709 sayılı Kanun bu şekilde
yapılarak Anayasanın 34 maddesi değiştirildi. Dolayısıyla, bu düzenlemeyle de,
diğer yasalardaki durumlar bu anayasal değişikliğe uydurulmaktadır. Burada ilgimizi çeken bir
şey var. Yani, Türkiye'de, 1961 Anayasası olsun, 1982 Anayasası olsun... Gerçi,
bu Anayasayı yapanlar ve bunu alkışlayanlar, her zaman, kendilerini meşruiyetin
ve hukukun vazı saymışlardır. Yani, öyle mükemmel bir kanun yaptıkları iddia
edilmiş ki -1982 Anayasasıyla
ilga edilen- 1961 Anayasasının çoğulcu demokrasiye, insan hak ve
hürriyetlerine, çağdaş bir yapıya uygun olmadığı iddiasıyla 1982 Anayasası
çıkarılmış ve bu Anayasa halkoylamasıyla kabul edilmiştir. Bunu, bugüne kadar
birtakım siyasî görüşler alkışladılar. Yani, bu yasayla, artık, çağdaş bir
ülkeye kavuştuğumuzu, Türkiye'de demokratik bir rejimin oluştuğunu, insan hak
ve hürriyetlerinin Türkiye'de tam oturacağını; uluslararası düzeyde yapmış
olduğumuz anlaşmalara uygun Türkiye'de uygulama olacağı iddia edilmesine
rağmen, ne hikmetse, 57 nci hükümet, bunun uygun olmadığını ve birtakım
maddelerin değişmesi gerektiğini ortaya koyarak, Türkiye'de daha güzel bir
ortamın oluşacağını, özellikle insan hak ve hürriyetlerine saygılı bir ortamın
oluşacağını iddia etti. Böylece, o maddelerden -37 adet olmasına rağmen- 34'ü
değiştirildi, 3'ü kaldı. Parlamento, herhalde, gelen o tasarıyı, Uyum
Komisyonunun ortaya atmış olduğu o metinleri uygun bulmadı ki, Parlamentoda
onlar kabul edilmedi. Aslında, onların üzerinde de durulması gerekirken -o
zaman konuşulmuş- temel insan hak ve hürriyetlerini, demokrasinin vazgeçilmez
unsuru olan siyasî partileri ve siyasîleri koruyan birtakım düzenlemelerin de o
maddelerde yapılması öngörüldüğü halde, ne hikmetse, çıkarılmamış. Şu anda,
yine, 57 nci hükümet, Anayasada yapacağı bu değişikliklerle de, tekrar,
herhalde, Türkiye'de, artık, meşruiyetin ve uluslararası düzeyde kabul edilmiş
birtakım normların kabul edildiğini iddia edecek bir süre daha. Ondan sonra ne
olacak, Türkiye'nin geleceği nereye gidecek, bilmiyorum. Burada, ilgili maddede,
tasarının 4 üncü maddesinde, 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasasının 101, 102 ve
103 üncü maddelerinde değişiklikler yapılmakta; yani, demokrasinin vazgeçilmez
unsurları olan siyasî partilerin, daha özgür bir ortamda, daha rahat bir siyasî
faaliyet göstermelerini sağlayacak düzenlemelerin yapıldığı iddia edilmektedir.
Oysaki, burada çok fazla bir değişiklik yapılmadı. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MUSTAFA GEÇER (Devamla) -
Başkanım, toparlıyorum. BAŞKAN - Toparlayın
efendim; buyurun. MUSTAFA GEÇER (Devamla) -
4709 sayılı Yasayla Anayasamızın 69 uncu maddesinde meydana gelen değişiklikle
ilgili... Yani, çerçeve 25 inci maddesiyle, Anayasamızın 69 uncu maddesinde
birtakım değişiklikler yapmış. Aslında, burada çok fazla bir değişiklik
olmamış. Sadece, temelli kapatılmayla ilgili kararlardan başka bir kararın
da... Yani, siyasî partilerin devletten almış olduğu yardımların üzerinde
birtakım tasarruflar yapılabileceği; yani, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatma
kararından önce, fiillerin yoğunluğuna ilişkin olarak, o siyasî partinin Hazine
yardımından kısmen alıkonulmasıyla ilgili bir düzenleme getiriyor ve böylece,
Siyasî Partiler Yasasının 101, 102 ve 103 üncü maddelerinde, özellikle ona
ilişkin değişiklikler yapılıyor. Son 103 üncü maddesinde de, bir siyasî
partinin odak olması hususu Anayasa Mahkemesi kararına bağlanmışken, biraz
açıklık getiriliyor, bir somutluk getirilerek, burada, zımnen veya açıkça,
parti organlarının, Anayasanın 69 uncu maddesinde ya da 68 inci maddenin
dördüncü fıkrasında sayılan fiillerin işlenmesinde yoğunluk görülmesi halinde,
bunu, yetkili organların... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) MUSTAFA GEÇER (Devamla) -
Başkanım, toparlıyorum. BAŞKAN - Efendim, süreyi
1 dakikadan fazla uzatmıyorum. MUSTAFA GEÇER (Devamla) -
Peki. Bu vesileyle, saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Geçer. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin Bey. Buyurun Sayın Sezgin.
(DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA ERDOGAN
SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; demokratikleşmeyle
ilgili hangi yasal düzenleme gelirse, DYP Grubu olarak, fevkalade heyecan ve
memnuniyet duyuyoruz. Eğer bu tip düzenlemeler hükümetin işine yarayacak ise,
bunlara peşinen "evet" diyoruz ve Türkiye'nin Avrupa Birliği
yolundaki bütün uyum yasalarını desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Biz şunu çok iyi
biliyoruz ki, bazı hakların, hürriyetlerin, ferdin gezinme alanını genişleten
bu tür düzenlemelerin devletin bir ihsanı gibi değil, ferdin bizatihi hakkı
olduğu için çok büyük memnuniyet duymaktayız. Getirilen bu tip düzenlemelerin
bir iyiniyet mahsulü olduğunu da açıklıkla ifade etmek istiyorum; ama, önemli
gördüğüm bazı noksanlıklara, ileriki düzenlemelere ışık tutmak amacıyla
değinmenin hem bir hak hem de bir görev olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir geriye
baktığımızda, en küçük bir hakkın dahi alınması, toplumların asırlarına mal
olmuştur. Getirilen bu uyum yasalarının, demokratikleşme unsurunu taşıması
şartıyla, sonuna kadar yanındayız. Demokrasi çok başka bir şeydir; insan
haysiyetine yakışan en önemli sistem, en iyi düzendir. Bu maddelerle, Siyasî
Partiler Kanununa düzenlemeler getirilmektedir. Siyasî partilere biz çok önem
vermekteyiz. 1946 ile başlayan siyasî hareket, 1950'nin 14 Mayısıyla, Demokrat
Parti iktidarıyla, ilk defa, millet iradesiyle idareyi değiştirmiştir. O tarihe
kadar, devlet hayatımızda, laiklik, cumhuriyet ve üniterlik yapımızda, millet,
ilk defa demokrasiyle kucaklaşmış, ilk defa vatandaş olduğunun, birtakım
haklarının olduğunun farkına varmıştır. O yılları hatırlarsanız, bir ispat
hakkı meselesi onlarca yıl Türkiye'nin gündemini işgal etmiştir. Dağdaki çoban
dahi ispat hakkının ne olduğunu bilmez iken, ispat hakkı verildi diye çığlıklar
attığını eski siyasetçiler bize intikal ettirmişlerdir. Bunları şunun için
söylüyorum: Siyasî partilerin çok önemli olduğunu, milletle devleti
kucaklaştıran bir unsur olduğunu ve siyasî partilerin çok önemli bir şekilde
korunması lazım geldiğini düşünüyorum. Şunu peşinen ifade etmek istiyorum:
Cumhuriyetin Anayasada belirtilen niteliklerine, devletin bütünlüğüne göz
diken, o hedeflere bilerek dolaylı veya dolaysız saldıranların, bu niyette
olanların amansız bir şekilde karşısındayız. Bu amaca yönelik siyasî
partilerin, hangi ad, nam altında olursa olsun, kapatılmasından ve
tüzelkişiliklerinin sona erdirilmesinden, ilgililer hakkında da yasaların
öngördüğü yaptırımların uygulanmasından yana olduğumuzun bilinmesini istiyorum.
Ancak, demokratik hayatımızın vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerimizle
ilgili, pamuk ipliğine bağlı, sudan sebeplerle ve takdire bağlı, öyle de olur
böyle de olur şeklindeki yasal düzenlemelerin de demokratikleşmeyle bağdaşır
yanını göremiyorum. Bir siyasî partinin kapatılma sebebi varsa, kapatacaksın.
Ancak, 4 üncü maddede getirilen değişiklikle kapatma yerine "ilgili siyasî
partinin almakta olduğu son yıllık Devlet yardımı miktarının yarısından az
olmamak kaydıyla, yoksun bırakılmasına da karar verilebilir"
denilmektedir. Buradan şu sonuç çıkıyor değerli arkadaşlarım: Bir partinin
aldığı devlet yardımının 1/2'sini kesme ile kapatılması arasındaki hukukî
sonuçların dağlar kadar derin ve farklı olduğunu düşünüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) ERDOĞAN SEZGİN (Devamla)-
Sayın Başkanım, bitiriyorum. BAŞKAN - 1 dakika
içerisinde toparlayın efendim. ERDOĞAN SEZGİN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum. Peki -Sayın Turhan Güven
oradan soruyor şimdi bana- devlet yardımı almıyorsa ne olacak bu parti;
otomatikman kapatılacak. Onun için, siyasî
partilere -vaktim olsaydı anlatacaktım- Fransız sistemi, otokontrol sistemi
konulup, gerekli garantiler verilip, çağdaş ve demokratik düzene uygun siyasî partilerin
görülmesi sağlanabilirdi. Onun için, bu Siyasî
Partiler Yasasındaki düzenlemenin antidemokratik yanlarını bir sonraki maddede
de konuşacağım için, görüşlerimi o zaman arz edeceğim. Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Sezgin. Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme
alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 4 üncü maddesiyle A) 22.4.1983 tarihli Siyasî Partiler Kanununun 101
inci maddesine eklenen "Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkranın (a) ve (b)
bentlerinde sayılan hallerde temelli kapatma yerine dava konusu fiillerin
ağırlığına göre ilgili siyasî partinin almakta olduğu son yıllık devlet yardımı
miktarının beşte birinden az olmamak kaydı ile bu yardımdan kısmen veya tamamen
yoksun bırakılmasına karar verebilir" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 839 sıra sayılı tasarının
(4/B) maddesiyle 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun değiştirilmek istenilen
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ederim. Saygılarımla.
Teklif: "Siyasî partilerin
faaliyetlerinin izlenmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istediği
bilgi ve belgeleri bildirilen süre içinde vermeyen siyasî partiler hakkında 104
üncü madde hükümleri uygulanır." BAŞKAN - Okutacağım
üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme
alacağım. Buyurun. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 839 sıra sayılı tasarının
(4/C) maddesiyle, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesine
ikinci fıkra olarak eklenen hükmün, aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve
teklif ederiz.
Teklif: "Bir siyasî parti,
bu nitelikteki sübut bulmuş fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde
işlendiği ve bu durum, o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez
karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel
kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu
fiiller, doğrudan doğruya, anılan parti organınca kararlılık içinde işlendiği
takdirde söz konusu fiillerinin odağı haline gelmiş sayılır." BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Kamalak,
gerekçeyi okuyalım mı efendim? MUSTAFA KAMALAK
(Kahramanmaraş) - Konuşmak istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun efendim.
(SP sıralarından alkışlar) MUSTAFA KAMALAK
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi hürmetle
selamlıyorum. Önergeyle, tasarıdaki
hükme sadece "sübut bulmuş" ifadesi eklenmektedir. Kanaatimizce, bu,
hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Anayasamızın 15 inci maddesinin son
cümlesine göre, hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadıkça hiç kimse
suçlu sayılamaz. Yine Anayasamızın 38 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre,
hakkında sübut bulmuş mahkeme kararı bulunmadıkça hiç kimse suçlu sayılamaz.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nci maddesine göre, suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar hiç kimse suçlu sayılamaz. Burada ise suçlu olup olmaması hiç
önemli değil. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı "ben, falan partiyi tasvip
etmiyorum, filan üyelerinin konuşmasını benimsemiyorum" gerekçesiyle
Anayasa Mahkemesinde dava açabilmektedir, açabilecektir ve hele hele bir kısım
hâkimler de olağanüstü şartlar sebebiyle brifinglere tabi tutulduğu zaman
kararın sonucunu tahmin etmek, kanaatimce, zor değildir. Değerli arkadaşlarım,
buradaki "sübut bulmuş olma" ifadesi, aslında bize ait bir ifade de
değildir. Bu ifade, resmen, ilk defa 1978 yılında Sayın Ecevit'in Başbakan
olduğu dönemde Siyasî Partiler Kanununun 111 inci maddesine girmiştir. Kanun numarası
2114'tür. Şöyle diyor orada: "Suç niteliğinde bir fiil işlendiği
kesinleşmiş mahkeme kararıyla sabit olan parti üyesinin..." Yani, demek
ki, bu kavramın ilk sahibi DSP'dir veya onun Genel Başkanıdır. Şu anki tasarı
yirmidört yıl önceki kanundan çok daha geridir. Değerli arkadaşlarım, bu
kavramın ikinci sahibi ANAP'tır. Merhum Özal'ın Başbakanlığı döneminde -1986
yılında- 3270 sayılı Kanunla, Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinin
ikinci fıkrasına bu kavram getirilmiştir. Şu halde, kavramın ikinci sahibi ANAP'tır.
Değerli arkadaşlarım,
kavramın üçüncü sahibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin tamamıdır;
sizlersiniz... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Bizleriz yani... MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Hepimiz... 4445 sayılı Kanunla,
Siyasî Partiler Kanununun 102 nci maddesine "sübut bulma" kavramı
eklenmiştir; bugün yürürlüktedir. Değerli arkadaşlarım,
şöyle deniliyor orada: "Parti üyeleri, 68 inci maddenin dördüncü fıkra
hükümlerine aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı hüküm giyerlerse, Cumhuriyet
Başsavcılığı, bu üyelerin partiden kesin olarak çıkarılmasını o partiden
ister." Değerli arkadaşlarım
"dün dündü, bugün bugündür. Dün, hükümet, öyle bir tasarı getirdi, bugün
böyle getirdi. Hükümet ne diyorsa, başımızın üzerinde" diyorsanız, takdir
sizindir. Değerli arkadaşlarım, bu
uygulamanın... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kamalak, 1
dakika içinde toparlar mısınız. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. ANAP'ın 1986 yılında
getirmiş olduğu "sübut bulma" kavramının Anayasaya uygun olduğuna,
Anayasa Mahkemesi oybirliğiyle karar vermiştir; tarih 1987... Değerli arkadaşlarım, 12
Eylül rejimi, sıradan bir derneği kapatabilmek için, sıradan bir derneğin
kapatılması için, 53 üncü maddede, dernek üyelerinin birden fazla defa mahkûm
olma şartını aramaktadır; madde 53... Değerli arkadaşlarım,
Yargıtay, buradaki, Dernekler Kanunundaki hüküm giyme şartının, birden fazla
gerçekleşmesi gerektiğine karar vermiştir. Bütün bunlara rağmen, siz
"hayır, bizim yapacağımız bir şey yok" diyorsanız, takdir sizindir. Hepinize saygılar
sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kamalak. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 4 üncü maddesiyle A)22.4.1983 tarihli Siyasî Partiler Kanununun 101
inci maddesine eklenen "Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkranın (a) ve (b)
bentlerinde sayılan hallerde temelli kapatma yerine dava konusu fiillerin
ağırlığına göre ilgili siyasî partinin almakta olduğu son yıllık devlet yardımı
miktarının beşte birinden az olmamak kaydı ile bu yardımdan kısmen veya tamamen
yoksun bırakılmasına karar verebilir" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Fethullah Erbaş (Van)
ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Katılmıyor. Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Katılmıyor. Sayın Lütfü Esengün;
buyurun. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu madde, geçen sene
onuncu ayda Anayasada yapılan değişikliğin Siyasî Partiler Kanununa yansıması
için getirilmiş, adına "uyum tasarısı" denilen tasarının bir maddesi.
Bizim de, bu madde üzerinde bir değişiklik önergemiz var. Tasarıda, Anayasa
Mahkemesince temelli kapatma yerine, yarısından az olmamak kaydıyla kısmen veya
tamamen Hazine yardımından mahrum bırakılması öngörülüyor. Biz ise, Anayasa
Mahkemesine daha geniş şekilde bir takdir yetkisi sağlamak için, Anayasa
Mahkemesinin her olayda daha rahat hareket edebilmesi için, tasarıdaki bu
"yarısı" olarak tarif edilen asgarî sınırı "beşte 1" olarak
teklif ediyoruz; beşte 1'den az olmamak üzere, Hazinece yapılan yardımın kısmen
kesilmesine Anayasa Mahkemesi karar verebilsin diye. Bizim ilaveten bir
değişiklik önerimiz daha var. Getirilen tasarıda, yardımın tamamı ödenmişse,
aynı miktarın Hazineye iadesine karar verilmesi öngörülüyor. Yardımın tamamı
yılbaşında ödeniyor. Eğer, o tarihlerden sonra çıkacak bir Anayasa Mahkemesi
kararı varsa, şu kadar miktarın Hazineye verilmesine dair, bunun fiilen tahsili
nasıl olacaktır? Hazine, o siyasî parti aleyhinde bir alacak davası mı
açacaktır? O siyasî parti kendi rızasıyla veya olmadığı için, maddî imkânı
elvermediği için ödemediği takdirde ne yapılacaktır? Bunun cevabı olarak,
aslında "bir dahaki sene yapılacak Hazine yardımından kesilir"
şeklinde bir düzenleme daha uygun olur kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar,
önemli olan, temelli kapatma yerine para cezası getirmek değildir, Hazine
yardımından mahrum bırakmak değildir bir siyasî partiyi. Önemli olan, Türk
siyasetini, Türk demokrasisini, parti kapatma ayıbından kurtarmaktır.
Anayasanın 69 uncu maddesiyle ilgili değişiklik görüşülürken bu konuda çok
gayret ettik, çok sözler söyledik. Bu, hepimizi ilgilendiren, bütün siyasî partileri,
Türkiye'nin sivilleşmesini demokratikleşmesini ilgilendiren bir maddedir. 69
uncu maddedeki parti kapatma şartlarını Türkiye şartlarına daha uygun hale
getirelim diye çok gayret gösterdik; ama, maalesef, anlatamadık, dinletemedik. Bakınız, bugünlerde idam
cezasının kaldırılması tartışılıyor Türkiye'de ve her zaman, özellikle,
Avrupa'ya hitaben deniliyor ki "1984'ten beri Türkiye'de idam cezası
uygulanmadı." İdam cezası nedir; bir kişinin canıyla, hayat hakkıyla
ilgili bir cezadır; ama, 1984'ten beri ne kadar parti kapattık, bir de ona
dönüp bakmamız lazım. Onlarca parti kapatıldı, sözde, mahkeme kararıyla
kapatıldı; ama, herkes biliyor ki, siyaseten kapatıldı, konjonktürün gereği
olarak kapatıldı, keyfî olarak kapatıldı. Bir kişinin, insan hayatının üzerinde
bu kadar ciddî durulması doğrudur, biz de katılıyoruz; ama, siyasî partilerin
hayatı üzerinde de çok daha ciddî şekilde durulması gerektiği kanaatindeyiz.
İdam, nihayet, bir kişinin hayat hakkını ilgilendirir; ama, siyasî partilerin
kapatılması da, toplumun hayatını, demokrasinin hayatiyetini ilgilendirir.
Siyasî partiyi kapatmak demek, bir bakıma, demokrasinin yaşam hakkına önemli
bir darbe vurmak demektir. Anayasanın 68 inci
maddesinde tarifini bulan, yerini bulan "siyasî partiler, demokratik
siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır" ifadesi açıktır. Anayasaya bunu
yazmışız; ama, maalesef, uygulamada, siyasî partilerin varlığından
vazgeçebiliyoruz, her türlü kısıtlamayı siyasî partilerin önüne koyabiliyoruz;
kapatılabiliyor, Hazine yardımından mahrum bırakılabiliyor. Değerli arkadaşlar, işin
en üzücü tarafı, bunu, siyasî partilerin yer aldığı Türkiye Büyük Millet
Meclisi, çıkardığı yasalarla yapıyor. Halbuki, biz, Meclis olarak, siyasî
partiler olarak, her şeyden evvel demokrasiye sahip çıkmak zorundayız, siyasî
partilere sahip çıkmak zorundayız; siyasî partiler için yapılan her türlü
haksız uygulamanın karşısında olmak zorundayız. Dolayısıyla, Anayasanın
69 uncu maddesinin bir defa daha ele alınması, siyasî partilerin kapatılmasının
çok daha ciddî şekilde şartlara, kıstaslara bağlanması gerektiği kanaatindeyiz.
Ha, hiç parti kapatılmasın mı; tabiî, bu sual, ister istemez hatıra geliyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız
efendim. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan. Tabiî ki parti
kapatılsın; ama, hangi parti kapatılsın; yöntem olarak şiddeti, terörü seçen,
şiddete teröre başvuran partiler kapatılsın; ama, onun dışında, terörle,
şiddetle ilgisi olmayan, sadece belli bir düşünceyi taşıyan, ifade eden, o
düşünceye tercüman olan siyasî partilerin sırf o düşüncelerinden dolayı
kapatılması, Türkiyemiz için bir ayıptır diyorum. İnşallah o günler de gelecek,
Anayasanın 69 uncu maddesinde siyasî partilerin bugün olduğu gibi keyfî şekilde
kapatılmasının önüne geçildiği daha demokratik günleri hep birlikte göreceğiz. Ben, tekrar, Yüce
Heyetinizden önergemin kabulünü arz ediyorum. Gerçekten, önergede, Anayasa
Mahkemesine daha geniş bir takdir imkânı verilmektedir; para cezasının, Hazine
yardımının tahsili de bir yıl sonraya bırakılmaktadır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Esengün. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 839 sıra sayılı tasarının
(4/B) maddesiyle 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun değiştirilmek istenilen
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ederim. Saygılarımla. Mustafa
Kamalak (Kahramanmaraş) ve arkadaşları Teklif: "Siyasî partilerin
faaliyetlerinin izlenmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istediği
bilgi ve belgeleri bildirilen süre içinde vermeyen siyasî partiler hakkında 104
üncü madde hükümleri uygulanır." BAŞKAN - Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Önergenin
gerekçesini izah etmek üzere, Sayın Malkoç; buyurun. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önergemizin gerekçesini izah etmek üzere söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
siyasî parti kapatmak, tüzelkişiliğe son vermek demektir; yani, bir bakıma,
tüzelkişiliğin idamı demektir. Hepimizin bildiği, kamuoyunda aylardan beri
tartışılan husus, hükümet ortakları -DSP'siyle, Anavatan Partisiyle, MHP'siyle-
idamı, Anayasadan ve yasalardan kaldırmaya çalışmaktadır. Böyle bir ortamda, hükümetin,
bu kadar, bireylerin idamı için, bu idamın Anayasadan ve yasalardan
kaldırılması için çaba sarf ettiği bir ortamda, basit sebeplerden dolayı bir
siyasî partiyi kapatmakla ilgili düzenlemeyi buraya getirmesi, son derece
üzücüdür. Özellikle, Sayın Adalet Bakanının bu tasarıyı komisyonlarda
savunması, hukuk adına üzücüdür; bir profesör olarak, hukuktan anlayan bir
insan olarak, bir hukukçu olarak, bunu buraya getirmesi de üzücüdür. Sebebini şöyle izah etmek
istiyorum: Değerli arkadaşlarım, bahsedilen hükümde, partileri izlemekle
görevli olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, siyasî partilerden bilgi ve belge
istiyor; bunu ikinci defa istediğinde ve müeyyidelerini de belirttiğinde, bu
bilgi ve belgeler gelmezse, partiyle ilgili kapatma davası açacağı düzenleniyor
bu hükümde. Bir defa, bu, Anayasanın 69 uncu maddesine ve yine Anayasanın 2 nci
maddesine aykırıdır. Herhangi bir yargı organı veya herhangi bir kurum,
devletin herhangi bir diğer kurumundan bilgi ve belge istese, örneğin, herhangi
bir mahkeme, Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünden bir bilgi veya bir belge, bir
kayıt istese, bu yazıyı gönderse, arkasından tekit etse, üçüncü defa yazsa,
Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü veya Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü mahkemenin
istediği bu bilgiyi veya belgeyi göndermediğinde, bu mahkemenin, Nüfus İşleri
Genel Müdürlüğünü veyahut Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünü iptal etmeye,
kapatmaya kalkması, ne kadar, akla, mantığa, hukuka ve Anayasaya aykırıysa, bu
tasarıda düzenlenen hükümler de, gerçeğe, akla, mantığa, hukuka ve Anayasaya o
kadar aykırıdır. Olay gayet basit. Zaten, bununla ilgili olarak Siyasî Partiler
Kanununun 104 üncü maddesinde düzenleme var; ama, sayın hükümet bununla da
yetinmek istemiyorsa, savcılığı daha güçlü kılmak istiyorsa, istenen bilgi ve
belgeleri göndermeyen partiyi kapatmak yerine, onunla ilgili, o partinin
görevli kişisi hakkında, 230 uncu maddeye, bilemediniz 240 ncı maddeye göre
işlem yapar, yeterli olur; ama, mantık, demokrasi mantığı değil, hukuk mantığı
değil. Kralın birisinin önüne bir
idam dosyası gitmiş; krala gitmiş demişler ki; sayın kralım, bu çok yaşlı bir
insan, zaten birkaç ay veya birkaç yıl sonra ölecek, gel bunu affet, idam etme.
Peki demiş kral, affetmiş. Birkaç gün sonra tekrar bir idam dosyası gitmiş
kralın önüne, bu sefer genç bir delikanlı. Aynı heyet gitmiş demiş ki; sayın
kralım, bu çok genç, genç yaşında bir cahillik yaptı, bir suç işledi, bunu da
affet. Kral dosyayı evirmiş çevirmiş, iyi de, idam etmek için, orta yaşlıyı her
zaman nerede bulacağım demiş. Kafada ille idam etmek var, kafada ille siyasî
parti kapatmak var... Siyasî parti
kapatılmasının ne şekilde olacağı, hangi kriterlerle olacağı Anayasada yazılı.
Anayasanın 69 uncu maddesiyle, siyasî partilerin 3 sebepten dolayı kapatılacağı
sınırlandırılmış, tahdidî ve tadadî olarak sınırlandırılmış, denilmiş ki; bir
siyasî partinin program ve tüzüğü Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü
fıkrasında belirtilen hususlara aykırı olursa, bu parti Anayasa Mahkemesince
kapatılır. Buna bir itiraz yok. İkincisi, yine bir siyasî parti, Anayasanın 68
inci maddesinin dördüncü fıkrasında yazılan suçların odağı haline gelirse,
kapatılır; bu da Anayasada yazılı. Ayrıca, yabancı gerçek veya tüzelkişilerden
yardım alan partilerin de kapatılacağı Anayasada yazılı; ama, bunlar bir tarafa
bırakılıyor, sayın hükümet tarafından, hükümeti oluşturan partiler tarafından,
Anayasadaki bu hükümler bir tarafa bırakılıyor... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Malkoç,
toparlayın efendim. ŞEREF MALKOÇ (Devamla)
- İdama hevesli olan o kral gibi, ille,
Anayasadaki bu hükümlerle yetinilmeyecek, kendi kafalarına göre, Anayasaya
aykırı olarak, hukuka aykırı olarak, mantığa aykırı olarak, savcının istediği
belgeler ve bilgiler getirilmeyince, parti kapatılacak. Arkadaşlar, yapılan
şey, Anayasaya da aykırıdır, hukuka da aykırıdır. Bakın, bu, Anayasa
Mahkemesine gider, döner; sizin ayıbınız olur. Biz, muhalefet olarak
uyarıyoruz, bu konuda önerge veriyoruz; umut ediyoruz ki, bu önergemize destek
verirsiniz, bu ayıptan kurtulmuş olur bu tasarı diyor, önergeye destek
bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5. - A) 6.10.1983
tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 4. - Fiil
ehliyetine sahip olan herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına
sahiptir. Ancak; 1. Türk Silâhlı
Kuvvetleri ile genel ve özel kolluk kuvvetleri mensupları ve özel kanunlarında
dernek kuramayacakları belirtilen memur statüsündeki kamu hizmeti görevlileri, 2. Affa uğramış olsalar
bile; a) Türk Ceza Kanununun
İkinci Kitabının birinci babında yazılı suçlardan biriyle mahkûm olanlar, b) Basit ve nitelikli
zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye
kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar, istimal ve istihlâk
kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları ve resmî ihale ve alım satımlara
fesat karıştırma suçlarından biriyle mahkûm olanlar, c) Türk Ceza Kanununun
316, 317 ve 318 inci maddelerinde yazılı suçlardan biriyle mahkûm olanlar, sürekli olarak, 3. a) Türk Ceza Kanununun
312 nci maddesinin ikinci fıkrasında yazılı suçtan mahkûm olanlar hükmün
kesinleştiği, b) Kurulması yasaklanmış
dernekleri kuranlar ve yönetenler ile dernekler için yasaklanmış faaliyetlerde
bulunmaları sebebiyle mahkemece kapatılmasına karar verilen derneklerin
yöneticileri kapatma kararının kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl
süre ile dernek kuramazlar." B) Dernekler Kanununun 5
inci maddesinin (6) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "6. Türkiye Cumhuriyeti
ülkesi üzerinde ırk, din, mezhep, kültür veya dil farklılığı veya bunlara
dayanarak azınlık yaratmak ya da herhangi bir bölgenin veya ırkın veya sınıfın
veya belli bir din veya mezhepten olanların diğerlerine hâkim veya
diğerlerinden imtiyazlı olmasını sağlamak," C) Dernekler Kanununun 6
ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bazı ad ve
işaretleri kullanma yasağı Madde 6. - Derneklerin,
mevcut veya kapatılmış bir siyasî partinin, bir sendikanın veya üst kuruluşun,
bu Kanun hükümlerine göre mahkemece kapatılmasına karar verilen bir dernek veya
üst kuruluşun adını, amblemini, rumuzunu, rozetini ve benzeri işaretleri ya da
daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve
flamaları kullanmaları yasaktır. Dernekler, resmî
işlemlerinde Türkçe kullanırlar." D) Dernekler Kanununun 34
üncü maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Federasyonlar,
kuruluş amaçları aynı olan en az beş derneğin; konfederasyonlar, kuruluş
amaçları aynı olan en az üç federasyonun, amaçlarını gerçekleştirmek üzere üye
sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulur. Federasyon ve
konfederasyonlara ilişkin diğer hususlar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır. Federasyonların üye
sayısının beşten ve konfederasyonların üye sayısının üçten aşağı düştüğü ve bu
durum üç ay içinde giderilmediği taktirde haklarında 51 inci maddede yazılı
kendiliğinden dağılma hükümleri uygulanır." E) Dernekler Kanununun 38
inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 38 . -
Yükseköğretim kurumlarında kayıtlı öğrenciler, ancak eğitim, öğretim, çalışma,
moral, beslenme, dinlenme ihtiyaçlarının karşılanması, beden ve ruh sağlığının
geliştirilmesi ve öğrencilerin bu konularda kurum idaresi veya diğer kuruluşlar
nezdinde temsil edilmesi amaçlarıyla öğrenci derneği kurabilirler." F) Dernekler Kanununun 43
üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 43. -
Dernekler, en az yedi gün önceden merkezlerinin bulunduğu ve faaliyetin düzenleneceği
illerin valiliklerine bildirimde bulunmak şartıyla yabancı ülkelerdeki dernek
veya kuruluşların üyelerini Türkiye'ye davet edebilir ya da yabancı dernek veya
kuruluşların davetlerine uyarak üyelerini veya dernek üyesi olma hakkına sahip
üçüncü kişileri yurt dışına gönderebilirler. Bildirimde, davetin amacı, tarihi,
yeri, ilgili dernek veya kuruluşun adı ve adresi katılacak üyelere veya
temsilcilere ait bilgiler bulunur." BAŞKAN - Saat 17.45'te
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati : 17.33 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 17.45 BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYE : Mehmet AY (Gaziantep), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 3.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Anayasa, İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/960) (S.
Sayısı : 839) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet hazır. 5 inci madde okunmuştu. 5 inci madde üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan
Toprak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz yıl içerisinde çıkarılan 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu, bir reform
kanunu olarak takdim edilmişti; oysa, böyle olmadığı, bu kanunu getirenlerce de
bilinmektedir. Bu Medenî Kanun bünyesinde, medenî kanun tanımına uyacak
hükümler içermekte; takip eden bölüm Dernekler Kanunudur, takip eden bölüm
Vakıflar Kanunudur, takip eden bölüm Borçlar Kanunudur; yani, Türk Medenî
Kanunu diye millete takdim edilen kanun, aslında, dört esaslı kanunu içeren
derme çatma bir kanundur. Bu kanunun içerisinde 56 ncı ve 100 üncü maddeler
arasında düzenlenen derneklere ilişkin, dernekler mevzuatına ilişkin hükümler
vardır, mevcuttur. O dönem, biz, Sayın Bakana "gerçekten reform olacaksa,
bunu, başlıbaşına Medenî Kanun olarak çıkarın; derneklere ilişkin
düzenlemelerin burada ne işi var; alın buradan, bütün dernekler mevzuatını tek
çatı altında toplayın, reform budur" demiştik; ancak, herhalde, Sayın
Bakanın da bunu değiştirme imkânı yoktu; belki, yetkisi de yoktu;
çıkaramadılar. Medenî Kanunun 56 ncı ve 100 üncü maddeleri
arasında düzenlenen derneklerle ilgili bu hükümler, genel ve ilkeler bazında
hükümler içerdiği için çok daha çağdaş düzenlemeler içermekteydi. Oysa,
getirilen bu tasarıyla 2908 sayılı Dernekler Yasası üzerinde birtakım
değişiklikler öngörülüyor. Tasarının 5 inci maddesi, Dernekler Yasasının altı
maddesinde değişiklik öngörüyor. 2908 sayılı Yasa, 1980 yılından sonra o
dönemin özellikleriyle çıkarılmış yasakçı zihniyeti taşıyan bir yasadır. Bu
düzenleme, bu yasaya, bu anlayışa hizmet eden hükümler içeriyor. Değerli milletvekilleri,
bir önceki maddede de, yine, Anayasa, İçişleri ve esas komisyon Adalet
Komisyonunu aldatan bir korsan önergeyle 2908 sayılı Yasanın yasakçı zihniyeti
daha da genişletildi. Bir korsan önergedir. Üç komisyon üyesini ve bütün Genel
Kurulun iradesini hafife alan, yok sayan bir önergedir. Aslolan, düzenlemelerin
ne içerdiğinin, hem komisyonlarda hem Genel Kurulda, açık açık tartışılarak
yasalaşmasıdır. Milletin gözünden neyi kaçırmaya çalışıyorsunuz?! Bunu,
herhalde bir siz anlamıyorsunuz; bunu, herkes anlıyor. Gönül arzu ederdi ki, Dernekler Yasasıyla ilgili,
gerçekten ciddî çalışma yapılabilsin. Herhalde, bu konuda, sayın hükümetten
daha fazla çalışan yerler var. Örneğin, bugün elime geçen, Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneğinin hazırladığı, Dernekler Yasasıyla ilgili güzel bir çalışma
var. Bunun içinde, gerçekten çok ciddî öneriler var bütün Dernekler Yasasını
gözden geçirmeye yönelik; ama, sayın hükümetin bu tür sivil toplum örgütlerine
ihtiyacı yok; onlara ihtiyacı, sadece seçim zamanında oy kaygısıyladır. Seçim
biter; bu sivil toplum örgütlerinin işi biter; ama, bu tür düzenlemeler
getirilirken, bu derneklerin görüşlerine başvurulmaz. Burada, sizi de çok ağır
eleştiren cümleler var Sayın Bakan. Yine, aynı şekilde,
tasarının gerekçesinde, AB müktesebatına uyumundan bahsediliyor sözüm ona.
Oysa, yine bu konuda ciddî bir çalışma ortaya koyan Liberal Düşünce
Topluluğunun, dernekler mevzuatının Avrupa Birliği standartlarına uyumuyla
ilgili bir raporu var. Bu raporun içinde çok ciddî öneriler var. Gerçekten,
özenle bezenle çalışılmış; hem AB kriterleri hem Türk mevzuatı hakkında,
karşılaştırmalı olarak çok ciddî eleştiriler getirilmiş; ama, sayın hükümetin
-bahsettiğim gibi- bu tür, gerçekten telif niteliğindeki çalışmaları dikkate
alma gibi bir kaygısı yok. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Toprak,
toparlar mısınız efendim. RAMAZAN TOPRAK (Devamla)
- Eğer, gerçekten böyle bir kaygısı olmuş olsaydı, sayın hükümet, seçim
zamanında kendisine büyük destekler veren bu sivil toplum örgütlerini,
gerçekten kale alınması gereken, son derece ciddî önerilerini dikkate alırdı.
Ben, sayın hükümetin tasarısını ve gerekçelerini okudum; bir de, bu Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği ile Liberal Düşünce Topluluğunun raporunu okudum.
İkisinin arasında uçurum vardı. Sayın hükümetin getirdiği tasarıya, inanın,
dernekler mevzuatı açısından dönüp bakasım bile gelmedi. Sayın Bakan, sizden
istirhamımız, lütfen, getirdiğiniz bu düzenlemeleri, örgütlerle, sivil toplum
örgütleriyle dayanışma içerisine girerek, gerçek anlamda sorunları içeren
düzenlemeler olarak yapmanızdır; sizden beklentimiz budur. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Toprak. Saadet Partisi Grubu
adına, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA LÜTFÜ
ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan
tasarının 5 inci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubumuzun görüşlerini ifade
için huzurunuzdayım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu
tasarı, 8 adet kanunda değişiklik yapıyor. 2 kanun daha eklenseydi, herhalde,
tam gününe uygun, aşure gibi bir tasarı olacaktı. İçinde, İl İdaresi Kanununda
değişiklik var, Basın Kanununda değişiklik var, Siyasî Partiler Kanununda
değişiklik var, Dernekler Kanununda değişiklik var, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanununda değişiklik var, Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda
değişiklik var, Devlet Memurları Kanununda değişiklik var, Devlet Güvenlik
Mahkemeleri Kanununun bazı maddelerinin yürürlükten kaldırılmasına dair
maddeler var ve bütün bunlar, bir tasarı üzerinde "Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tasarı" adı altında getirilmiş. İşin asıl üzücü tarafı,
bu tasarının sahibi olarak da Adalet Bakanlığı gösteriliyor. Adalet
Bakanlığına, bu tasarı, kesinlikle yakışan bir tasarı değil. Adalet
Bakanlığının üzerinde en fazla dikkatle ve titizlikle durması gereken konu,
kanunların yapılış şeklinde, tasarıların hazırlanışında, belli ölçülere dikkat
etmek, belli teamülleri devam ettirmektir. Şimdi, yapılmak istenen
ne; efendim, geçen sene Ulusal Program adı altında, Avrupa Birliğine vaatte
bulunduk, söz verdik, taahhütte bulunduk; 24 Marta yetişmesi lazım. Aslında,
burada saydığım kanun değişikliklerinin her birinin ayrı bir tasarı halinde
Meclise gelmesi lazım idi, doğrusu o idi; kanun yapma tekniğine, teamüllere
uygun olan o idi; ama, ona rağmen, sekiz kanun birlikte getirildi; niye; 24
Marta yetişsin, Avrupa Birliğine verdiğimiz söz yerine getirilsin diye. Değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliği bizi 30 seneden beri bekletiyor, biz de onları 3 gün bekletelim.
Bu tasarı geçen hafta yasalaşmadı; şimdi, işte, bugün 26 Mart, tahmin ediyorum,
bugün yasalaşacak. Bu, yanlıştır; bu, bu şekilde olmamalıdır. Şimdi
görüştüğümüz maddede ise Dernekler Kanununun 6 tane maddesi değiştiriliyor. A,
B, C, D diye yeni birtakım madde başlıkları veya paragraf başlıkları ihdas
edilmiş. Bunlar bent midir, fıkra mıdır, nedir; Sayın Bakan dahi, zannederim,
bu konuda cevap verecek durumda değil. Netice itibariyle, sırf
24 Marta yetişsin diye, uyum yasaları bir an evvel Meclisten çıkarılsın diye,
böyle toptancı bir usule müracaat edilmiş. Bunu, biz, Mecliste defalarca gördük
bu hükümet döneminde. IMF istiyor diye, birçok kanun birlikte çıkarıldı. Sayın
Ecevit Amerika'ya gidecek, muhakkak cebinde bu yasalar olsun diye, alelacele
çalışıldı gece yarılarına kadar; yine, toptancı usulüyle yasalar çıkarıldı;
ama, sonuçta, bütün bu yasalar "Meclis çok çalıştı, Meclis başarılı
falan" denilse de, hiçbir derdine derman olmadı milletimizin; ne kriz
bitti ne inim inim inleyen insanın derdine derman olundu. IMF istedi Meclis
yaptı, Ulusal Program diye, Avrupa Birliğinin istediklerini Meclis yapıyor.
Sonuçta, olan millete oluyor. Değerli arkadaşlar,
Türkiye 12 Eylül hukukuyla yönetiliyor maalesef. 12 Eylül öncesine tepki olarak
oluşturulmuş, düzenlenmiş, baskıcı, dayatmacı, temel hak ve hürriyetlerin
alanını alabildiğine daraltan bir hukuk düzeni, bir toplum düzeni Türkiye'de
yirmi yıldan beri yürürlükte. Yasalar baskıcı bir zihniyetle hazırlanıp
yürürlüğe konulunca, kamu görevlileri, yetkililer, yöneticiler de, zaman zaman,
yasaların daha da önüne geçerek baskılarını artırmakta, sonuçta da, Türkiye,
bir yasaklar ülkesi görünümünü almakta. Biz isterdik ki,
getirilen bu Anayasaya uyum tasarıları vesile edilerek, Dernekler Kanununda çok
daha geniş düzenlemeler yapılsın. Bu 6 tane maddeyi değiştirmekle, biz hiçbir
şey kazanmayacağız. Doğrudur, olumludur, bir ileri adımdır; ama, Dernekler
Kanununu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununu ve benzeri kanunları toptan,
yepyeni, temelden yeni bir zihniyetle ele almadan, Türkiye'de demokratikleşme,
sivilleşme olmaz. Bunların ruhunda, 12 Eylül cuntasının baskıcı düşüncesi
yatıyor; o zaman yapılmış, aradan yirmi yıl geçmiş. Efendim, konuşan Türkiye
olsun, Türkiye demokratikleşsin, sivilleşsin diye, şu Mecliste, yıllardan beri
her partinin sözcüsü çıkıp söylüyor; ama, ne yazık ki, ne hikmet ki, bir araya
gelip de, sivil bir anayasayı yapma başarısını gösteremiyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan. Anayasa yapmak bir
tarafa, böyle birtakım, Dernekler Kanunu gibi, Siyasî Partiler Kanunu gibi,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gibi kanunları dahi sivil bir anlayışla
yapma şansına sahip değiliz. Şimdi, burada, benim son
olarak ifade etmek istediğim şudur ki, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yepyeni
bir anlayışa ihtiyacı var, yepyeni bir sivil anayasaya ihtiyacı var;
Türkiye'nin, herkesin düşüncesini rahatça açıklayabileceği, yazabileceği,
söyleyebileceği bir özgürlük ortamına ihtiyacı var; yoksa, böyle kenarından
köşesinden, 2 tane kanunda 3 tane maddeyi değiştirmekle, biz, sadece kendimizi
aldatırız. Bugün de, bu hükümetin yaptığı budur, sadece milleti aldatmaktır,
sadece, sözde anayasa değişikliğine yasaları uygun hale getirmektir. Anayasa değişmeseydi, bu
kanunlara hiç el atılmayacak mıydı?! Onun için, gelin, oturalım, birlikte
uzlaşalım, birçok temel kanunu yeni baştan sivilleştirelim, Türkiye'nin hak
ettiği bir seviyeye, noktaya getirelim diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Esengün. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Usulle ilgili bir itirazım var efendim; izin verirseniz, onu açıklayayım. BAŞKAN - Ne usulü
efendim? TURHAN GÜVEN (İçel) - 5
inci madde, çerçeve madde midir... Zabıtlara geçmesi
bakımından, müsaade eder misiniz, arz edeyim. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın
Başkan, 5 inci madde, sizce, bir çerçeve madde olarak mı kabul ediliyor, yoksa
tek bir madde olarak mı? BAŞKAN - Peki efendim... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Hayır... Söyleyin... BAŞKAN - Söyleyeceğim... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Bunu, evvela bana söyleyin de, ona göre cevabını vereceğim. BAŞKAN - Bu, komisyondan
geldi Sayın Güven; siz de... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Nereden gelirse gelsin Sayın Başkan, siz bu Meclisin Başkanısınız... BAŞKAN - Bizim, burada,
maddenin çerçevesini veya kenarını düzenleme hakkımız yok. Genel Kurula bir
önerge verirsiniz... TURHAN GÜVEN (İçel) - Var
efendim, var... Siz, bu Meclisi yönetiyorsunuz. Eğer, bu, çerçeve maddeyse, 6
tane madde değişiyor bu maddede, çerçeve madde kabul ettiğiniz zaman; 6 defa
söz hakkı vereceksiniz milletvekillerine, grupların 6 defa söz alma hakkı
doğacak. Onun için soruyorum. Yok, siz, buna, hayır tek madde diyorsanız,
anayasa hukuku bakımından görüşürüz daha sonra; İçtüzük bakımından da
görüşürüz. BAŞKAN - Elbette ki
görüşürsünüz; bütün yasal yollar açıktır. Siz, zaten, iyi bir hukukçusunuz, bu
konularda bir eksiğiniz yok, gereğini yaparsınız efendim. Teşekkür ediyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Öyle diyorlar, bunu ayrıca söylemenize gerek yok; ben, kendimi biliyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Efendim, sizi
takdir etmemek mümkün mü Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - 6
tane madde... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Burası Meclis; niye... Burası düzeltemez mi efendim? BAŞKAN - Komisyonda
söyleyeceksin, burada değil... TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz
Meclis Başkanısınız, siz düzelteceksiniz. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sezgin. Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN
SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; siyasî partilerin,
milletle devlet arasında bir köprü olduğunu, hizmetlerde, devletle milletin barışık
olmasında çok önemli bir unsur olduğunu ifade etmiştim. O nedenle, Siyasî
Partiler Yasasının alelusul değiştirilmesine sureti katiyede karşı olduğumu
ifade etmiştim. Az önce, siyasî partiyi kapatma ile yapılan yardımı kesme
arasında veya -ya da ifadeyle- her iki durumun hukukî sonuçları ile yardımın
yarısının kesilmesinin hukukî sonuçları arasında dağlar kadar fark olduğunu
ifade etmiştim. Yüce Mecliste birkaç kez daha ifade ettim; Türkiye'de,
konjonktürel adalet yaratıyoruz veya adaleti konjonktürel yapıyoruz. O kadar
ki, siyasî partilerin durumunu pamuk ipliğine bağlayan, takdire bağlayan bu tür
ifade ve düzenlemeler fevkalade zararlı hale gelmektedir. Örneğin, burada,
cumhuriyetin temel niteliklerine karşı odaklaşmanın ötesinde, siyasî partileri
kapatmak için yeni bir sebep daha getiriyorsunuz. Başsavcılığın müzekkeresine
cevap verilmediği takdirde, siyasî parti kapatılmaktadır. Bunu, literatür
düzenleme açısından fevkalade vahim, demokratikleşme yerine işi daha da
daraltan bir düzenleme olarak görüyorum. Böyle bir cevap vermemenin veya
gecikmenin hukukî yaptırımının kapatma değil de başka bir müeyyide olması
gerekir diye düşünüyorum; hatta Anayasaya dahi aykırıdır, eylem ile hukukî
sonuç arasında çok açık ve derin farklar vardır. 4 üncü maddenin, keza,
(C) fıkrasına göre, bir siyasî partinin kapatma nitelikli fiillerinin, o
partinin teşkilatları, büyük kongreleri, merkez karar ve yönetim organları
tarafından zımnen veya açıkça benimsenmesinin kapatma sebebi olması doğaldır;
ancak, bu maddeye Meclis grubu milletvekillerini de dahil ediyorsunuz.
Anayasanın 83 üncü maddesi çok açık ve nettir "Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri
sürdükleri düşüncelerden, bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulamazlar" der. Burada, kürsü masuniyetine dahi bir nakısa
geliyor. Yasama Meclisi organı üyelerinin ileride, bir ifadem, bir beyanım
zımnen de olsa odaklaşma yerine geçebilir endişesi taşıyarak, burada, yasama
görevini yapmasını fevkalade endişeli ve tehlikeli buluyorum. Yasama görevi
yapan milletvekillerinin, hür ve serbest düşünce ve fikirlerinin ileride bir
suça zımnen veya açık benimseneceği yolundaki kaygılarının yasama görevini
açıkça engelleyeceği cihetle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de yasamayı da
statükoculuğa iteceğini buradan ifade etmek istiyor; Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Sezgin. Madde üzerinde, üçü sayın
milletvekillerine birisi de sayın komisyona ait olmak üzere 4 adet önerge
vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutup, daha sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım. Birinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 5 inci maddesi ile A) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler
Kanununun 4 nücü maddesinin birinci fıkrasının ikinci bendinin
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 5 inci maddesi ile A) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun
4 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü bendinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 5 inci maddesinin (F) bendi ile değişen Dernekler Kanununun 43 üncü
maddesinin Dernekler "en az 7 gün" ibaresinin "en az 3 gün"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Dördüncü
önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
"Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının"
çerçeve 5 inci maddesinin (A) fıkrası ile değiştirilen Dernekler Kanununun 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. "Fiil ehliyetine
sahip ve onsekiz yaşını doldurmuş olan herkes, önceden izin almaksızın dernek
kurma hakkına sahiptir.
BAŞKAN - Şimdi, en aykırı
önergeyi okutup, işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 5 inci maddesi ile A) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler
Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci bendinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. Sayın Erbaş... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Sayın Başkan, önerge üzerinde ben konuşacağım. BAŞKAN - Sayın Malkoç,
önergede imzanız var mı? ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Var. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Nasıl olsa İçtüzük falan yok, bırakın konuşsun, o partinin milletvekili değil
mi? BAŞKAN - Buyurun Sayın
Malkoç. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 839 sıra sayılı tasarının 5
inci maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önergeyi izah etmek için
huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Verdiğimiz değişiklik
önergesinde, Sayın Başkanımız, İçtüzüğe uygun olarak "imzanız var mı"
diye sordu. Bu hassasiyetinden dolayı kendisine teşekkür ediyorum; ancak, aynı
hassasiyeti, biraz önce itirazda bulunan Sayın Grup Başkanvekiline de
göstermesini arzu ederdim. Bu tasarı, zaten, hukuk
tekniği açısından, kanun yapma tekniği açısından garabettir. Bir de, bunun
içerisine, getiriyorsunuz, tek bir maddeye 6 tane madde değişikliği
koyuyorsunuz. Sayın Başkanım,
İçtüzükte, sizin bu konuda takdirinizde olan yetkiler vardır, lütfen, bunları
kullanın. Zaten, muhalefetin direnmesine rağmen, haksızlığı ifade etmesine
rağmen, iktidarın çoğunluğuyla buradan geçirilen İçtüzüğü Anayasa Mahkemesi
iptal etti; aradan uzunca bir zaman geçmesine rağmen, hâlâ, İçtüzük değişikliği
teklifi gelmedi; bir de, buna fiilî hukuksuzlukları ilave etmeyin lütfen. Değerli arkadaşlarım,
Anayasada yapılan değişikliklerden bir tanesi de, Dernekler Yasasıyla ilgili
yapılan değişiklikti. Dernekler Yasasında yapılan, daha doğrusu, Anayasanın
derneklerle ilgili düzenlemesinde yapılan değişiklik, aslında, toplumda,
dernekçilikle uğraşan, cemiyetçilikle uğraşan birçok insanı sevindirdi. 12
Eylülde konulan ve Anayasaya aykırılığının ileri sürülemeyeceği Anayasanın
geçici 15 inci maddesinde hüküm altına alınan, 12 Eylülün ürünü olan Dernekler
Kanunuyla ilgili olan hem Anayasanın o maddesi, derneklerle ilgili maddesi
değiştiriliyor hem de Anayasanın geçici 15 inci maddesi değiştiriliyordu. Bu,
aslında güzel bir adımdı; ancak, hükümetin kendi arasındaki uyumsuzluğuna,
kendi arasındaki huzursuzluğuna, iktidardaki partilerin kendi arasındaki
kavgasına, bu Dernekler Yasasındaki değişiklik tasarısı kurban gitti, kadük bir
tasarı geldi. İşte, doğru dürüst, ihtiyacı karşılamayacak olan bir tasarı
geldi. Demokratik toplumlara
baktığımızda, gelişmiş ülkelerdeki demokratik kuruluşlara baktığımızda, kamu
sektörünün yanı sıra sivil sektör, özel sektörün yanı sıra, genellikle,
dünyada, üçüncü sektör olarak sivil toplum örgütleri sektörü gelişmektedir.
Dünyadaki hukuk düzenlemeleri de buna paralel olmaktadır; ama, hükümet tasarı
getiriyor, gerekçesini okuyorsunuz, gerekçesi, gerçekten, fevkalade güzel;
tasarının metnine giriyorsunuz, Anayasadaki değişikliği neresinden
kırpabilirim, kulağından mı kırparım, bacağını mı topal bırakırım diye özel
gayretler var bu tasarıda. Keşke, DSP'den, MHP'den ve Anavatan Partisinden
oluşan bu iktidar veya Sayın Adalet Bakanı şunu yapsaydı: Türkiye'de binlerce
dernek veya vakıf var, onbinlerce sivil toplum örgütü var, her birinin güçlü
çalışmaları var, derneklerle ilgili hazırladıkları güzel çalışmalar var; keşke,
onların görüşlerini alsaydı da, böyle, kısır, dar sınırlar içerisine sıkışan,
toplumun gelişmesine hiçbir katkıda bulunmayacak olan ufak tefek değişiklikler
yerine, 12 Eylülün ruhunu taşıyan şu Dernekler Yasasını baştan aşağı
değiştirecek tasarıyla gelseydi. Böyle bir tasarıyla gelinseydi, hiç
tereddütünüz ve şüpheniz olmasın ki, muhalefet partileri -en azından Saadet
Partisi adına söylüyorum- Saadet Partisi bu değişikliğe evet derdi, canı
gönülden desteklerdi ve katkıda da bulunurdu; ama, biraz önce de ifade ettiğim
gibi, sivil toplum örgütlerinin düşünceleri alınmamış, yıllardan beri
dernekçilikle uğraşan, bu konuda eser vermiş olan veya üniversitelerde ders
vermiş olan insanların görüşlerine başvurulmamış, birkaç bürokrat veyahut da
birkaç siyasî partinin birkaç temsilcisi bir araya gelmiş, uyum yasaları olarak
huzurumuza geliyor bu tasarı. Bu açıdan, biz bunu eksik buluyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız
1 dakika içinde. ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
En azından, bu eksiklikleri gidermek için verdiğimiz önergelere destek
bekliyoruz. Değerli arkadaşlar,
verdiğimiz bu önergeler, Türkiye'de sivil toplum örgütlerini güçlendirecek, hak
aramayı güçlendirecek, insan haklarında gelişmeyi temin edecek, Türkiye'nin
refah düzeyini artıracak ve insanların kendini ifade etmelerini kolaylaştıracak
değişiklik önergeleridir. Bunları desteklerseniz siz de kazanmış olursunuz,
toplum da kazanmış olur. Varsın bunun oy yönünden getireceği itibar sizin
olsun, varsın bunun bu değişiklikteki getireceği itibar sizin olsun; ama, ne
olur gelin, şu değişikliği yaparken, bu değişiklikleri kadük hale getirmeyelim,
bu değişikliklere değişiklik yapıyoruz diye daha büyük zorluklar getirmeyelim. Önergemize destek
bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 5 inci maddesi ile (A) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler
Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü bendinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Fahrettin Kukaracı (Erzurum) ve arkadaşları BAŞKAN- Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya)- Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN- Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon)- Katılmıyoruz. BAŞKAN- Sayın Kamalak;
buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) MUSTAFA KAMALAK
(Kahramanmaraş)- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi hürmetle
selamlıyorum. Burada, aslında,
konuşmamın, vereceğiniz kararları değiştirmeyeceğini gayet iyi biliyorum; ama,
tarihî görevimi ifa etmiş bulunmak için huzurunuzdayım. Değerli arkadaşlarım,
yapılan düzenlemeyle, dernek kurma hakkı -belli bir süre için- beş yıl süreyle
durdurulmaktadır; bunda tereddüt yok, hayret edilecek bir durum da yok.
Doğrusu, benim hayret ettiğim şey şudur: Allahaşkına, sizler, bu Anayasa üzerine
mi yemin ettiniz, yoksa, hükümet ne getirirse noktasına virgülüne dokunmadan
geçireceğiz diye mi ant içtiniz? (SP sıralarından alkışlar) Buna hayret
ediyorum. Değerli arkadaşlarım,
yapılan düzenleme, açıkça Anayasaya aykırıdır. Bakın, Anayasayı çiğneyerek,
hükümet ne getiriyorsa kabul diyerek, ne Meclise itibar sağlayabiliriz ne de
milletvekiline; bunu böyle biliniz. Davul Meclisin omzunda, milletvekilinin
omzunda, çomak hükümetin elinde; böyle olmaz arkadaşlar... Bakın, her şeyden önce,
dernek kurma hakkı, Anayasanın 33 üncü maddesiyle düzenlenmiş bir temel haktır;
bu, birinci tespit. İkincisi, tasarı, bu
fıkrasıyla, bu temel hakkı beş yıl süreyle durduruyor. Tereddüt var mı, hayır
diyebiliyor musunuz; katiyen... Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması" başlığını taşıyan -ki, bunun üzerine yemin
ettiniz- 15 inci maddesinde "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal
edilmemek kaydıyla..." deniliyor. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, savaş halinde mi, seferberlik halinde mi, sıkıyönetim halinde mi;
elbette "hayır, hayır, hayır" diyeceksiniz. Peki, nasıl oluyor da
buna "evet" diyeceksiniz?! Beş yıl süreyle bir hakkın, temel hakkın
durdurulmasına, Anayasaya rağmen, nasıl "evet" diyeceksiniz
Allahaşkına!.. "Evet" dediğiniz takdirde, sonra, nasıl "halk
bize itibar etmiyor" diye serzenişte bulunabilirsiniz? Üzerine yemin
ettiğiniz Anayasaya açıkça aykırı olan bir tasarıya evet demek kime itibar
kazandırır? Sayın Başkanım, sizin
delaletinizle Sayın Bakana, Sayın Komisyona soruyorum, hükümete soruyorum; bu
tasarıyla hangi anayasaya uyum yapıyorsunuz, söyler misiniz lütfen? Ha, Sayın
Bakanımız diyor ki: "İyileştirme yapıyoruz biz." Değerli arkadaşlarım,
böyle düzenleme olmaz!.. Allahaşkına, açın, okuyun, ne olur!.. Açın, okuyun!..
Yani, buradan geçen bir kanun, tasarı, Anayasaya uygun olarak geçerse gök kubbe
mi yıkılır allahaşkına?! Ne olur?! Biz, çıkardığınız kanunlar, getirdiğiniz
tasarılar şu Anayasaya uygun olsun diyoruz. Dediğimiz tek şey budur... Tek şey
bu... Değerli arkadaşlarım,
unutmayın, 500 metre ileride Cumhurbaşkanı var, ondan daha yakın mesafede de
Anayasa Mahkemesi var; ama, istiyoruz ki, Meclisin bu kadar yoğun mesaisi
sonunda çıkan kanunlar, Meclisimize... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kamalak, 1
dakika içerisinde toparlar mısınız efendim. MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Bizim tek arzumuz, buradan geçen tasarılar, bu Meclisin şanına layık olsun,
Meclisimizin itibarına itibar katsın. Tekraren arz ediyorum,
burada, "bu kanun Anayasaya aykırıdır" demiş olmamıza rağmen,
geçirdiğiniz birçok kanun oldu; ama, onlardan hangisi bugün yürürlüktedir?
Elbette, biliyoruz, sayısal çoğunluğunuz vardır. BAŞKAN - Doğru... MUSTAFA KAMALAK (Devamla)
- Doğrudur. Sayısal çoğunluğunuzun olduğu doğrudur; ama, çıkaracağınız kanun
yanlıştır. Arz ediyorum efendim. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kamalak. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Üçüncü önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 5 inci maddesinin (F) bendi ile değişen Dernekler Kanununun 43 üncü
maddesinin Dernekler "en az 7 gün" ibaresinin "en az 3 gün"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları. BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Esengün,
buyurun. (SP sıralarından alkışlar) LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önergemin kabulü yolunda
bir talebim olmayacak; çünkü, şimdiye kadar hiçbir önergemiz, en makul, en
mantıkî önergelerimiz dahi kabul görmedi. Üç genel başkan bir araya geliyor,
nede uzlaşırlarsa, Meclisten de, maalesef, o geçiyor. Bütün iktidar
milletvekillerinin iradesi genel başkanlarına ambargolu veya genel başkanları,
iktidar partisi milletvekillerinin iradesine ambargo koymuş, başka türlü
hareket etme imkânları yok. Değerli arkadaşlar,
dernekler sivil toplum örgütleri. Sivil toplum örgütlerinin her zaman
güçlenmesi lazım, geniş imkânlara sahip kılınması lazım. Tabiî, derneklerden
daha önce güçlendirilecek olan, biraz evvelki konuşmalarımda da ifade ettim,
siyasî partiler. Bakınız, geçen sene bizim mensup olduğumuz parti kapatıldıktan
sonra yeni bir parti kurduk. Sizin başınıza gelmedi, onun için bilmezsiniz... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Millet kapatacak onları, millet!.. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Ama, hele, gelin, Türkiye'de bir siyasî partiyi kurun bakalım, neler
çekeceksiniz!.. Kaymakamından, savcısından, polis memurundan, jandarmasından,
halk tabiriyle, postun kılları saydırılıyor. Efendim, neler, neler... Nüfus
cüzdan sureti, nüfus kayıt sureti. İlle de noterden tasdikli olacak, ille de
fotoğraflı olacak. İkametgâh kâğıtları muhtardan değil, noterden olacak. Sabıka
kaydını toptan götürüyor farzımuhal, ilçe başkanımız, 30 üyenin sabıka kaydını
sayın savcılıktan, savcıdan alacak. Savcı bey "bunların hepsini
isterim" diyor. İyi, güzel de, bunların sabıkalı olup olmadığı alınlarında
yazmıyor ki! İşte, elinde nüfus cüzdanı var, beraber götürülmüş, bir de sendeki
sicil var. Savcı "hayır, hepsi gelecek, dizilecek" diyor. Niye;
Türkiye'de devlet böyle. Devlet, bu millete zulmetmek için kurulmuş da onun
için!.. Kaymakamlardan daha da aşağıda, polislerden, maalesef, jandarmalardan
neler çektiğimizi, ben, şimdi, burada saya saya bitiremem. Parti binası için adres
göstereceksiniz... Adresimiz şudur. Kira kontratı getireceksiniz... O da
geliyor. Yok, bu olmamış, noterden tasdikli olacak... Bunlar, siyasî partilerin
çektiğidir bu düzende. Daha... Bakınız, elimde
bunun çok örnekleri var da, yanımda bir tanesi var: "Giresun Valiliğine Komutanlığımızın
sorumluluk alanında kurulan Saadet Partisi üyeleri hakkında yapılan araştırma
ve soruşturma sonunda tanzim edilen tutanağın ve dosyaların ekte gönderildiğini
arz ederim. Ekler: 5 adet dosya. 1 adet tutanak." Tutanak çok enteresan... "Kaymakamlığın
9.1.2002 tarihli ve 305 sayılı yazılarıyla gönderilen Güce İlçesi Saadet
Partisi kurucu üyeleri hakkında araştırma yapılması istenmiş olup..." MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Hangi yasaya göre Sayın Bakan, hangi anayasaya göre yapıyorsunuz?! LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Türkiye, polis devleti de... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Polis devletinde böyle olmaz; faşizm bu! LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Türkiye, polis devleti de, onun için yapılıyor; bunun, yasada masada yeri yok. "...kurucu üyeleri
hakkında yapılan araştırmada..." Sonra başlıyor, şu üye hakkında şu
bulundu -uzun bir yazı- veya bulunmadı... "...herhangi bir
suçtan dolayı kaydının bulunmadığı tespit edilmiş olup, işbu tutanak, hakkında
yapılan araştırma sonucu tanzimen imza altına alınmıştır." Kim yapmış bunları; uzman
jandarma kıdemli çavuş, jandarma onbaşı, jandarma er... (SP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar[!]) Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de halimiz bu. Bu, bizim için yapılıyor, yarın MHP'liler, DSP'liler
için de yapılır; çünkü, Türkiye'de hukuk yok, maalesef, yasalar uygulanmıyor;
sonuçta, iş kalıyor bir jandarma onbaşısının, jandarma erinin keyfine. Şimdi, onun başında,
tabiî, vali var, kaymakam var; asıl, vazifesini ihmal eden veya vazifesini
kötüye kullanan, maalesef, yöneticilerimiz. Şimdi, siyasî partiye
bunları yapanlar, kim bilir derneklere neler yaparlar. O dernek yöneticilerinin
neler çektiğini, gidin kendilerinden sorun. Siyasî partilere
uygulananlardan bir başkası: Gidin, bir şehirde devletin spor salonunu
kiralamak isteyin; belki, siyasî partilere en ucuz verilmesi lazımdır. Hayır,
en pahalı tarife siyasî partilere uygulanır. Miting yapmak isteyin, valiliğe
müracaat edin, şehrin en kenar semtine, kimsenin geçmediği, kuş uçmaz, kervan
geçmez bir kenar semte gidin diye orayı gösterirler; miting yapın... Bu bize
uygulanan, devletin, yöneticilerin siyasî partilere yaptığı uygulamalar. Daha da ötesi, Millî
Eğitim Bakanlığının halk eğitim salonları hiçbir şekilde siyasî partilere
verilmez. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esengün, 1
dakika içerisinde toparlar mısınız. LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) -
Konferans deyin, bir yetkilinin, bir siyasî parti yetkilisinin konuşması deyin,
kesinlikle halk eğitim salonuna girilmez; çünkü, siyasetin, siyasetçinin
girdiği yere, sanki, mikrop girecekmiş, sanki, anarşi, sanki, terör girecekmiş
gibi bir anlayış var. Şimdi, değerli
arkadaşlar, biraz evvel de söyledim, Türkiye'de bu zihniyetin değişmesi lazım,
bu polis devleti zihniyetinin değişmesi lazım. Derneklere de, siyasî partilere
de en iyi şartlarda faaliyet sürdürebilecekleri ortamın hazırlanması lazım.
Bunu biz hazırlayacağız; ama, getirdiğiniz tasarıya bakılırsa -hükümet
partilerine hitap ediyorum- sizde böyle bir niyet, böyle bir gayret yok; ama
-yine tekrar ediyorum- gün gelecek, bütün bu zorlukları Türkiye aşacak, biz
aşacağız. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 5 inci
maddesinin (A) fıkrası ile değiştirilen Dernekler Kanununun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. "Fiil ehliyetine
sahip ve onsekiz yaşını doldurmuş olan herkes, önceden izin almaksızın dernek
kurma hakkına sahiptir." Emin Karaa (Kütahya) ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın Komisyonun
önergesi. Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, önergeyle, yeni Türk Medenî Kanunundan farklı
bir düzenleme getirilmektedir; çünkü, yeni Türk Medenî Kanununun 57 nci
maddesine göre, dernek kurabilmek için, fiil ehliyetine sahip olmak yeterlidir.
Bilindiği gibi, onyedi yaşını dolduran ya da olağanüstü durumlarda, önemli
sebeplerin varlığı halinde, hâkimin izniyle, onaltı yaşını doldurarak evlenen
kimse, böylece ergin olur; aynı biçimde, onbeş yaşını dolduran bir kimse de,
mahkeme kararıyla ergin kılınabilir. Bu durumlarda da, gerek evlenmeyle gerek
mahkeme kararıyla ergin kılınma sonucunda, fiil ehliyetine kavuşulur. Önergeyi, bu çerçeve
içinde değerlendirilmesi dileğiyle, Yüce Meclisin takdirine sunuyorum. BAŞKAN - Sayın Komisyonun
önergesi, Hükümet tarafından Genel Kurulun takdirine bırakıldı. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. 5 inci maddenin
oylamasına geçeceğim; ancak, 5 inci maddenin oylanmasından önce, toplantı
yetersayısının bulunup bulunmadığı yönünde bir istem var. Önce, istemde bulunan
arkadaşların Genel Kurulda hazır bulunup bulunmadıklarını arayacağım. Sayın Veysel Candan?..
Hazır. Sayın Mustafa Geçer?..
Hazır. Sayın Rıza Ulucak?..
Hazır. Sayın Sacit Günbey?..
Hazır. Sayın Fahrettin
Kukaracı?.. Hazır. Sayın Lütfü Esengün?..
Hazır. Sayın Mehmet Batuk?..
Hazır. Sayın Latif Öztek?..
Hazır. Sayın Şeref Malkoç?..
Hazır. Sayın Mustafa Kamalak?.. ASLAN POLAT (Erzurum) -
Tekeffül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Aslan
Polat tekeffül ediyor. Sayın Mehmet Bekâroğlu?..
Hazır. Sayın Fethullah Erbaş?.. AHMET SÜNNETÇİOĞLU
(Bursa)- Tekeffül ediyorum. BAŞKAN - Sayın
Sünnetçioğlu tekeffül ediyor. Sayın Yaşar Canbay?.. CEVAT AYHAN (Sakarya) -
Tekeffül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Cevat
Ayhan tekeffül ediyor. Sayın Ali Gören?.. TEMEL KARAMOLLAOĞLU
(Sıvas) - Tekeffül ediyorum. BAŞKAN - Sayın
Karamollaoğlu tekeffül ediyor. Sayın Hüseyin Karagöz?..
Hazır. Sayın Fethullah Erbaş?.. Efendim, bu isim iki
sefer yazıldığı için işleme alamıyorum. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (SP
sıralarından gürültüler) VEYSEL CANDAN (Konya) -
Burada... Var efendim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir
dakika Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, 20 kişi
vermişsiniz, 1 kişi iki sefer yazılmış. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Var efendim. (SP sıralarından "Var efendim" sesleri) BAŞKAN - Efendim, var
demekle olmaz... 6 ncı maddeyi okutuyorum:
(SP sıralarından gürültüler) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, keyfî yönetiyorsunuz. BAŞKAN - Gönderdiğiniz
yoklama isteğine bakın efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Her zaman bunu yapıyorsunuz siz. BAŞKAN - Gönderdiğiniz
yoklama isteğinden haberiniz yok. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Bu Mecliste olay çıkaran Başkan sizsiniz. BAŞKAN - Siz düzgün
konuşun. Önce, siz oturun... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Elbette sizi uyaracağız. BAŞKAN - Önce siz
konuşmasını bilin, Genel Kurulda olduğunuzu bilin. Buraya gönderdiğiniz
yazıdaki 20 kişinin 2'si aynı kişi olursa, işleme alınır mı Beyefendi? MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Bakın, burada 25 kişi var. BAŞKAN - Allah!..
Allah!.. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Ne yapacaksın, bir de dövecek misin bizi?!. BAŞKAN - Buyurun okuyun
efendim. MADDE 6.- A) 6.10.1983
tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 9 uncu maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 9.- Bu Kanuna
göre yapılacak toplantılar, fiil ehliyetine sahip ve onsekiz yaşını doldurmuş,
en az yedi kişiden oluşan bir düzenleme kurulu tarafından düzenlenir. Bu kurul,
kendi aralarından birini başkan seçer. Diplomatik dokunulmazlıkları bulunan
kişiler, düzenleme kurulu başkan veya üyesi olamazlar. Tüzel kişilerin toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, yetkili organlarının kararına
bağlıdır." B) Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 17 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 17.- Bölge
valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı yasaklayabilir veya
iki ayı aşmamak üzere erteleyebilir." C) Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bölge valisi, millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel
ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla bölgeye
dahil illerin birinde veya birkaçında ya da bir ilin bir veya birkaç ilçesinde
bütün toplantıları üç ayı geçmemek üzere erteleyebilir." BAŞKAN- 6 ncı madde
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Ali Şahin. Buyurun Sayın Şahin. AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinize
sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına görüşlerimizi arz etmek
için huzurunuzdayım. Çerçeve 6 ncı madde, 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının 3 maddesinde -9 uncu, 17 nci
ve 19 uncu maddelerinde- değişiklik öngörmektedir. Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, temel hak ve
özgürlüklerimizin arasındadır ve belki de, demokratik düzenlerde en önemli
temel hak ve özgürlüklerimizden birisidir. Çünkü, bir toplumun sivil
inisiyatifi, halkın örgütlenmesi ve tepki koyması, o düzeni demokratik yapan en
önemli özelliğidir. Değerli arkadaşlarım,
1982 Anayasası bu özgürlük alanını önemli ölçüde daraltmıştır. Özellikle,
toplantı ve gösteri yürüyüşleri için idarenin sahip olduğu müdahale ve
yasaklama yetkisi, 1982 Anayasası ve buna bağlı olarak 1983 yılında çıkarılan
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasında fevkalade dardı. Hemen
şunu belirtmek istiyorum ki, 1963 tarihli Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasında,
idareye, yasaklama ve erteleme hakkı tanınmamıştı. 1973 yılında, sadece böyle
bir değişiklik yapılarak kısmen bir erteleme, 10 gün gibi bir erteleme imkânı
tanınmıştı; ancak, 1976 yılında, Anayasa Mahkemesi, idareye tanınan bu
müdahaleyi, temel hak ve özgürlüğün özüne bir müdahale sayarak iptal etmişti;
ama, 1982 Anayasası ve buna bağlı olarak çıkarılan 2911 sayılı Yasa, özellikle
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını vatandaşlar kullanırken idareye
çok önemli yetkiler vermiştir. Yani, bir toplantıyı düzenlemek isteyen
insanların arzu ettiği zamanda değil, idarenin arzu ettiği zamanda toplantı ve
gösteri yürüyüşü yapılabilmektedir. 1980 öncesi, Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasasında bu hak çok daha genişti, onu ifade etmek istiyorum; 1980'den
sonra bu hak önemli ölçüde daraltılmıştır. 3 Ekimde yapmış olduğumuz
Anayasa değişikliğiyle, Anayasadan, idarenin yasaklama ve erteleme hakkını
çıkardık. Ancak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasında, Anayasadan çıkarmış
olduğumuz, idarenin bu erteleme ve yasaklama yetkisi hâlâ devam ettiriliyor. O
zaman bu anayasa değişikliğini niye yaptık?! Anayasanın 34 üncü maddesinden
çıkardığımız, idareye tanınan birtakım hak ve yetkileri neden kanunda hâlâ
muhafaza ediyoruz?! Bu haliyle, bu düzenlemeyle, gerçekten, Anayasaya uyma
noktasında -bu uyum paketiyse- önemli bir açmazla da karşı karşıya geliyoruz
-tabiî, vaktim süratle ilerliyor- ancak, yine de, yasada önemli değişiklikler
yapılıyor. Mesela, düzenleme kurulu üyeliği için, mevcut yasada 21 yaş öngörülmüşken,
bu, 18 yaşa indiriliyor. Ayrıca, düzenleme
kurulunda görev alacak olanlar oldukça sınırlıydı. Mesela, hakkında soruşturma
ve kovuşturma yapılabilmesi izne bağlı olan kişiler; yani, kamu görevlileri,
devlet memurları, düzenleme kurulunda görev alamıyorlardı; ama, bundan sonra
alacaklar eğer bu yasa çıkarsa. Ayrıca, yasama ve
diplomatik dokunulmazlığı olanlar da düzenleme kurulunda görev alamıyorlardı,
başkan dahi olamıyorlardı. Şimdi, sadece diplomatik dokunulmazlığı olanlar
yasak kapsamında kalıyor, yasama dokunulmazlığı olan kişilerin de toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme kurulunda görev almaları imkân dahiline giriyor; bu
da önemli bir iyileştirmedir. Ayrıca, bu kurulda, yani,
düzenleme kurulunda görev alacak olanlara, mutlaka, o toplantının yapılacağı
yerde ikamet etmeleri zorunluluğu vardı; şimdi, bu da yasadan çıkarılıyor; bunu
da önemli bir adım olarak değerlendirmek mümkündür. Ayrıca, yine, daha
sonraki bir maddeyle de, ilgili yasanın 21 inci maddesinde "dernekler,
vakıflar, sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları konu ve
amaçları dışında toplantı yapamazlar" hükmü de yürürlükten kaldırılarak,
bunların da toplantı ve gösteri yapma alanları genişletilmektedir. Sayın Başkanım, sürem
doluyor. BAŞKAN - 1 dakika eksüre
veriyorum Sayın Şahin; buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN
(Devamla) - Teşekkür ederim. Ayrıca, 17 ve 19 uncu
maddelerde de değişiklikler yapılıyor. Hiç şüphesiz ki, yasaklama ve erteleme
nedenleri, evrensel standartlara, anayasa değişikliğiyle uyduruldu. O bakımdan da,
Anayasadaki bu paralellik, şimdi, ilgili yasalara yansıtılmaktadır. Sözlerimi, izin
verirseniz, şöyle tamamlamak istiyorum: Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Yasasında yapılan değişiklik, 1983 tarihli 2911 sayılı Yasadan daha ileride;
ama, üzülerek belirtmek istiyorum ki, 1963 tarihli Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasasından daha geridedir. Bunu da takdirlerinize arz ediyorum. Bu değişiklikler yeterli
olmasa dahi, önemli adımlar niteliğindedir. Şu haliyle buna destek vereceğimizi
belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Şahin. Saadet Partisi Grubu
adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. Buyurun Sayın Bekâroğlu. SP GRUBU ADINA MEHMET
BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
yasa tasarısının çerçeve 6 ncı maddesi üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı bir düşünce ya da görüşün toplu olarak
açıklanması anlamında temel hürriyetlerdendir. İfade özgürlüğü, demokrasinin
özüdür, esasıdır, olmazsa olmazıdır, vazgeçilmez koşuludur. Kamu güvenliği
dışında ifade özgürlüğünün kısıtlanması demokrasiyi sakatlar. Düşünce, siyaset
ve basın yoluyla açıklanıyor. O nedenle, demokrasilerde siyaset serbest, basın
hürdür; böyle olması gerekir. Genel anlamda, toplantı ve gösteriler, siyasî
partiler ve basının dışında kalan geniş halk kesimleri için son derece
önemlidir. Günümüzde siyasî partiler ve basının, başta sermaye olmak üzere,
güçlü lobiler tarafından ne derece kontrol edildiğini düşünürsek, toplantı ve
gösteri hakkının önemi daha da anlaşılır. Bu Parlamentonun,
3.10.2001 tarihinde yapmış olduğu anayasa değişikliğiyle bu temel hakkın
önündeki engeller kaldırılarak, teorik olarak da olsa, demokrasi adına önemli
bir adım atılmıştır. Şimdi yapılması gereken, bu anayasa değişikliğine uygun
olarak 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasını baştan sona
değiştirmek, bu temel hakkın önündeki bütün engelleri kaldırmaktır. Siz, bu tasarıyla bunu
yapmıyorsunuz. Yasa tekniğine de uygun olmayan bu tasarıyla yaptığınız sadece
makyajdır. Bu tasarı yasalaştığında yasaklar kalkmış olmuyor. Anayasanın 34
üncü maddesinin tanıdığı toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, keyfî olarak ve
bürokratik işlemlerle boğularak kısıtlanması devam edecektir. En önemlisi, vali
ve kaymakamların yaptıkları işlemler yargı denetiminin dışında kalıyor ki,
bugün Cumhurbaşkanının tek başına yapmış olduğu işlemlerin bile yargı
denetiminde olması tartışılıyor; ama, bu tasarıyla, vali ve kaymakamların
yapmış oldukları işlemler yargı dışında tutuluyor. Değerli arkadaşlarım, bu
hükümet, aslında, demokrasinin gereklerini yapma konusunda isteksizdir. Hükümet
ortakları arasında bu konuda bir uyum da yoktur. Yapılan, dostlar alışverişte
görsün!.. Sözde, Avrupa Birliği için Ulusal Programın kısa vadedeki gereklerini
yapıyorsunuz. Bu şekilde takdim ediliyor. Demokrasinin gereğini yapmak diye bir
niyetiniz yok. İnsanımızın hak ve özgürlükleri, sizi, hâlâ ilgilendirmiyor;
hatta, siz, hak ve özgürlüklerden, yani, halktan, milletten korkuyorsunuz. Bu yaptığınız makyaj,
size, AB yolunu da açmaz. Bence, Avrupa Birliği diye bir niyetiniz de yok.
Hükümet ortakları arasında, Avrupa Birliği konusunda, kayıkçı kavgası devam
ediyor. Avrupa Birliğine taraf olanlar da karşı olanlar da samimî değiller;
bunu, siyasetin malzemesi olsun diye yapıyorsunuz. Avrupa Birliği tartışmaları,
maalesef, siyasetin malzemesi oluyor. Sadece bu konuyu siyasî malzeme yapmaya
devam etmiyorsunuz, milletin hassas olduğu birçok konuyu siyaset malzemesi
yapmaya devam ediyorsunuz. Değerli milletvekilleri,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasında yapılan bu değişiklik ve genel olarak
bu yasa tasarısıyla getirilen değişiklikler, demokratikleşme doğrultusunda bir
adım değildir. Gerçekten demokrasi istiyorsanız, otururdunuz -vakit de vardı,
bu zamanı beklemezdiniz- Dernekler Yasasını baştan sona değiştirirdiniz;
otururdunuz, Siyasî Partiler Yasasını baştan sona değiştirirdiniz; otururdunuz,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasını baştan sona değiştirirdiniz; ama,
sizin, böyle bir niyetiniz yoktur; sizin, demokratikleşme diye bir niyetiniz
yoktur. Değerli milletvekilleri,
gelişmiş demokrasilerde, yasalar, Meclisten çok çabuk geçiyor; ama, buraya
gelene kadar -Meclise gelene kadar- önce, sivil toplum örgütleri, enikonu bunu
tartışıyor; ama, sizin, sivil toplum örgütlerine tahammülünüz yok; sivil toplum
örgütlerini, devletin ve milletin düşmanları olarak algılıyorsunuz. Böyle bir
zihniyetle, asla ve asla demokrasi gelmez; zaten, sizin, demokrasi getirmek
diye bir niyetiniz de yok; çünkü, gerçek demokrasilerde, böyle bir hükümet asla
ve asla olmaz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın
Akın. Buyurun. DYP GRUBU ADINA MURAT
AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 839 sıra sayılı
tasarının 6 ncı maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
çerçeve 6 ncı madde, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 9, 17 ve 19 uncu
maddelerinde değişikliği öngörmektedir. Bu düzenlemeye genel olarak
katılıyoruz. Ancak, temel hak ve
özgürlüklerin bir tanesi de toplantı ve gösteri yürüyüşüdür. 1960'lı yıllardan
beri, millî güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlığın tehlikeye girdiği
durumlarda, kısa süre için bu hakkın kullanılması önlenebilirdi. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 17 nci ve 19 uncu maddelerinde, iki ve üç ayı geçmemek
gibi erteleme şartı ve süresi fevkalade uzun bir süredir ve ilk defa
karşılaşılan erteleme süresidir. Keza, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla bir toplantıyı yasaklamak, ilk defa yasalarımıza
girmektedir. Ferdin hak kullanma sınırını tamamen daraltmakta, âdeta, takdire
bağlı bir hak haline getirerek, bu hakkın pamuk ipliğine bağlanmasını
sağlamaktadır. Değerli milletvekilleri,
yine, tüzelkişiliği haiz sivil toplum örgütlerinin -ki, bunlar ziraat odaları,
esnaf, sendika gibi benzeri sivil toplum örgütleri- toplantı ve gösterileri,
mülkî idare amirlerinin kamu düzenini bahane ederek, erteleme takdirini suiistimal
etmeleri de mümkündür. Bu durumda susan bir toplum oluşturulmuş olur ki, susan
toplumun patlaması, bir ülke için daha tehlikeli olabilir. Değerli milletvekilleri,
özellikle hükümetlerin kötü icraatlarını eleştirecek, uyarıda bulunacak
kuruluşlara getirilecek yasak ve erteleme, toplantı ve gösteri yürüyüşünün
güncelliğinin kaybetmesini sağlar. Ehemmiyetle tebarüz
ettirelim ki, demokrasi iki temel değer üzerine oturur. Birincisi, ferdin
hürriyeti; ikincisi, hukuktur. Toplumu demokrasiye taşıyan, yönetenleri
demokrasinin içine çeken en temel özgürlük, toplantı ve gösteri yürüyüşüdür.
Toplantı ve gösteri, demokrasi ve hukuktan uzaklaşan idareyi, devleti törpüler,
sınırları aşan gücü hukukun içinde terbiye eder. Türk demokrasisi ve rejimi,
maalesef, bu özgürlükten gerektiği kadar faydalanamamaktadır. Değerli milletvekilleri,
bilhassa, hükümetin kötü idaresini ve tarım politikasını protesto etmek
maksadıyla, çiftçiler, son zamanlarda bir gösteri ve yürüyüş
düzenleyeceklerdir. İlim Aksaray'da bu hafta sonu, çiftçi, tarım ve pancar
müstahsilleri, pancar üreticilerine gönderilen pusulada, kiloda, 28 000-29 000 lira gibi bir fiyat ödemesi
belirtileceği bildirilmiştir. Soruyorum size: 43'le 50
000 lira arasında bir fiyat belirlediniz, ilime 47 000 lira olarak gönderdiniz,
bilinmeyen kesintileri yapmak suretiyle
-pancar müstahsili bilmiyor- bunun, 28-29 000 lira olarak ödeneceğini
gönderdiğiniz pusulalarla bildirdiniz. Şimdi, çiftçiler, bir toplantı ve
gösteri yürüyüşü yapacaklar. Oranın mülkî idare amiri, kamu düzenini bahane
ederek, bu gösteriyi, bu toplantıyı, yürüyüşü iki ay, üç ay gibi bir süreyle
tehir ederse, Sayın Bakanım, üç ay sonra yapılacak bir toplantı ve gösteri
yürüyüşü güncelliğini korumuş olur mu?
Bu, demokrasiye uyar mı? Siz, çiftçileri, esnafı ve tüm kesimi, uyguladığınız
para politikasıyla, uyguladığınız ekonomik politikayla çok perişan bir duruma
düşüreceksiniz. Bu insanlar, hiç değilse, meydanlarda bağırmak isteyecek,
derdini size duyurmak isteyecek. Hem ülkeyi batıracaksınız hem ülkenin
ekonomisini iflas ettireceksiniz hem de Adalet Bakanı olarak getirdiğiniz bir
düzenlemeyle bu milletin sesini keseceksiniz!.. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Akın, 1
dakika içerisinde toparlar mısınız. MURAT AKIN (Devamla) -
Bu, herhalde, demokratikleşme ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun
özüne aykırı bir düzenlemedir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Akın. Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır; geliş sırasına göre okutacağım ve aykırılık derecesine göre
işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesinin (B) bendinin birinci cümlesindeki "bölge
valisi" teriminin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesinin (B) bendi ile değiştirilen 17 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 17- Vali ve
kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
amacıyla belli bir toplantıyı yasaklayabilir veya bir ayı aşmamak üzere
erteleyebilir. Düzenleme kurulu,
yasaklama ve erteleme kararına idare mahkemesinde itiraz edebilir. İdare mahkemesi itirazı
yirmidört saat içinde hükme bağlamazsa vali ve kaymakamların verdiği yasaklama
veya erteleme kararı ortadan kalkar." BAŞKAN - Okutacağım
üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesinin (C) bendi ile değiştirilen 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Vali, millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, il
genelinde veya bir veya birkaç ilçesinde bütün toplantıları iki ayı geçmemek
üzere erteleyebilir. Bu erteleme kararına
gerçek ya da tüzelkişiler idare mahkemesinde itiraz edebilirler. İdare
mahkemesi yedi gün içerisinde itirazı hükme bağlamazsa erteleme kararı ortadan
kalkar." BAŞKAN - Sayın
Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge sahibi
Sayın Bekâroğlu, buyurun. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, bu önergemizle, Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Yasasında değiştirilen maddeler üzerinde birtakım
tekliflerimiz var. Öncelikle "bölge valisi" kavramının kalkmasını
istiyoruz; daha sonra da, esas olarak, valilerin ve kaymakamların alacağı
erteleme ve yasaklama kararına mahkemede itiraz yolunun açılmasını istiyoruz. Değerli arkadaşlarım,
Anayasanın 34 üncü maddesine göre, silahsız ve saldırısız olmak koşuluyla,
toplantı ve gösteri yürüyüşü izne tabi değildir, serbesttir; ancak, 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası, bu izne tabi olmama keyfiyetini ortadan
kaldırmaktadır. Mülkî amirlere verilen geniş yetkilerle, toplantı ve
gösterileri izne tabi hale getiriyoruz. Nitekim, Türk basınında sık sık
duyarız, mahkeme kararlarında geçer "izinsiz gösteri" kavramı.
Aslında "izinsiz gösteri" diye bir kavram yok; fakat, biz,
uygulamalarla böyle bir kavram geliştirmişiz. Üzerinde konuştuğumuz
tasarı, bu anlamda bir iyileştirme getirmemektedir. Evet, izin gibi kullanılan
yasaklama ve ertelemeye gerekçe teşkil eden kavramlar, bu değişiklikle az da
olsa soyutluktan kurtarılmaktadır; ancak, bu, genel anlamda böyledir.
Özellikle, burada, "kamu düzeni" kavramı işin gerçekten soyutluğunu,
keyfiyetini koruduğunu göstermektedir. "Kamu düzeni" kavramı, birçok
yasada geçiyor; ama, tanımlanmamıştır. Elbette, demokratik rejimlerde kamu
düzeni, hürriyetler için güvence özelliğini taşımaktadır, gereklidir ve
korunması gerekir; ama, bizdeki gibi totaliter uygulamalarda, kamu düzeni,
salt, kurulu düzenin korunması şeklinde yorumlanıp, uygulanmaktadır. Örneğin,
dolmuş ve taksi şoförleri, uygulanan güzergâh ve durak sistemini protesto etmek
için bir gösteri yapacaklar; vali bey bundan rahatsız olabilir "bu
gösteri, kamu düzenini bozucu niteliktedir" diye yasaklayabilir ve bu,
nihai karardır, buna itiraz edilemiyor. Elbette, toplantı ve
gösteri hakkının sınırı olacaktır. Bu sınır, kamu güvenliğidir; yani, şiddet
kullanılacağı, saldırının yapılacağı endişesidir. Eğer, ciddî delillerle böyle
bir endişe varsa, elbette kamu düzeninin korunması, özgürlüklerin korunması
anlamına da gelecektir. Burada da devletin görevi, şiddet ve saldırıyı
önleyerek toplantının güvenliğini sağlamak, toplantının yapılmasını sağlamak;
çünkü, bu toplantı, ciddî bir sebep yok ve yapılamıyorsa, o ülkede uygulanan
sistem demokratik bir sistem değildir, o ülkede insanların hak ve özgürlükleri
gasp ediliyor anlamına gelir ki, devletin en temel görevi de insanların hak ve
özgürlüklerini korumaktır. Burada yapılacak olan,
vali ve kaymakamlarca verilen bu yetkinin yargı denetimine açılmasıdır.
Elbette, bu yasa, baştan sona değiştirilmezse; yani, bu Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasası baştan sona değiştirilmezse, ülkemizde toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkı sorunlu kalacaktır. Değerli milletvekilleri,
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı deyip geçilmemesi gerekiyor. Bu, aslında,
düşünceyi ifade özgürlüğüdür. Eğer, düşünce ifade edilemiyorsa, o ülkenin
sorunları tartışılamıyordur; o ülkenin geleceğiyle ilgili, milletin kaderiyle
ilgili kararlar sağlıklı bir şekilde alınamıyor demektir; çünkü, insanlar, bu tartışmaya,
bu kararların alınmasına katılamıyorlar. Dolayısıyla, Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasasında yapılan bu değişikler asla yeterli değildir, Avrupa
Birliği için de yeterli değildir. Sonra, değerli arkadaşlarım, bırakalım şu
Avrupa Birliğini de, kendi ülkemiz, kendi insanımız ne istiyor, lütfen buna
bakalım. Bakınız, insanımızın
istediği şey demokrasidir. Bu ülkeyi, bu milletin temsilcileri yönetsin; ama,
gerçek anlamda bu milletin temsilcileri yönetsin, bu milletin temsilcileri
üzerindeki vesayet kalksın, bunu istiyor. Halkımız, sosyal refah devleti
istiyor, karnının doymasını istiyor, bütün insanların hak ve özgürlüklerinin
garanti altına alınmasını istiyor. Dolayısıyla, halka bunu soralım, sivil
toplum örgütlerine soralım, ne istiyorlarsa onun gereklerini yapalım. Değerli arkadaşlarım,
biz, bu önergeyle, vali ve kaymakamların vereceği, toplantıları erteleme ve
yasaklama kararlarına, mahkeme, yargı denetimi getiriyoruz. Sayın Bakanımın ve
Komisyon Başkanının, böyle bir önergeye katılmamasını anlamak mümkün değil. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Sadece bu tavır ve muhtemelen, biraz sonra, sizin kaldıracağınız
"bu önergeyi kabul etmiyoruz" parmakları, oyları, bu yaptığınız,
niyetinizin demokratikleşme olmadığını, dostlar alışverişte görsün olduğunu
açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliğine gireriz, girmeyiz; ama, bunlar, bu milletin, Türk Milletinin,
bu ülkede yaşayan insanların hakkı değil mi?! Niçin, Avrupa'da yaşayan insanlar
bütün bu hak ve özgürlükleri kullanabiliyorlar da, bu ülkede yaşayan insanlar
kullanamıyor? Siz, bu milleti
sevdiğinizi söylüyorsunuz, her şeyi bu millet için yaptığınızı söylüyorsunuz;
ama, bu millete güvenmiyorsunuz, bunu anlamak mümkün değil. SALİH DAYIOĞLU (İzmir) -
Nereden biliyorsun?.. MEHMET BEKÂROĞLU
(Devamla) - Bunu, milliyetçilikle
(ulusalcılıkla) yurt sevgisiyle izah etmek mümkün değil. Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, tarih, bunların notunu düşecek ve sizleri, bir gün yazacaktır.
Bundan hiç şüpheniz olmasın. Saygılarımı arz ediyorum.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesinin (B) bendi ile değiştirilen 17 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Bekâroğlu (Rize)
ve arkadaşları "Madde 17.- Vali ve
kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
amacıyla belli bir toplantıyı yasaklayabilir veya bir ayı aşmamak üzere
erteleyebilir. Düzenleme Kurulu,
yasaklama ve erteleme kararına idare mahkemesinde itiraz edebilir. İdare mahkemesi, itirazı
yirmidört saat içinde hükme bağlamazsa, vali ve kaymakamların verdiği yasaklama
veya erteleme kararı ortadan kalkar. BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, yargı yolu zaten açıktır; katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın önerge
sahibi?.. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Vali ve kaymakamların
verdikleri yasaklama ve erteleme kararlarına yargı denetimi getirilmektedir. BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 839
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 6 ncı maddesinin (B) bendinin birinci cümlesindeki "Bölge
Valisi" teriminin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Mehmet Bekâroğlu (Rize) ve arkadaşları. BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu;
buyurun. Süreniz 5 dakika efendim.
MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, bu önergeyle, tasarıda getirilen, var
olan, bölge valisi kavramının tasarıdan çıkarılmasını istiyoruz. Niçin
istiyoruz; değerli arkadaşlarım, olağanüstü hal, sadece Güneydoğu Bölgesinde
uygulanmaktadır ve eğer 1980 öncesi sıkıyönetimi de kabul ederseniz, neredeyse
çeyrek asra yaklaşmıştır. Olağanüstü hal, açık
toplumu ortadan kaldırmaktadır. Yasaklar, sınırlamalar, olağanüstü
kararnamelerle ülkemizde zaten sınırlı olan demokrasi, hak ve özgürlükleri
belli bir bölgede daha da kısıtlamaktadır. Elbette, demokratik ülkelerde de
olağanüstü haller, sıkıyönetimler uygulanmaktadır; ama, olağanüstü hal için
-adı üstünde- belli bir olağandışı bir şey olması ve belli bir sürede, makul
bir sürede bitmesi gerekir. Şimdi, biz, olağanüstü
hali devam ettiriyoruz; ama, oturup, yirmibeş senede bu sorunu niçin
halledemiyoruz; bunu asla sormuyoruz ve bu tasarıyı hazırlayan zihniyet, ekip
de, olağanüstü halin yirmibeş-elli sene daha devam edeceğini kabul ederek, bu
tasarıya, bu kavramı yerleştiriyor; zaten, daha öncesinde vardı; kaldırılacağı
yerde burada muhafaza ediliyor. Niye; OHAL'in kalkacağını düşünmüyor; niye
düşünmüyor; çünkü, kalkması için hiçbir şey yapmaya niyeti yok. Değerli arkadaşlarım,
demokrasinin tam olabilmesi için ülkenin her yerinde, herkes için hak ve
özgürlükler eşit olarak sağlanmalıdır. Siz, bir ülkenin bir bölgesinde ayrı bir
hukuk uygularsanız, o ülkedeki sistem demokrasi olamaz değerli arkadaşlarım.
Bir ülkenin bir bölgesinde yirmibeş sene ayrı bir hukuk uyguluyorsanız, o
milletin, o ülkede yaşayan insanların birliğini, bütünlüğünü sağlayamazsınız.
Sadece o bölgede yaşayan insanlar değil, bir şekilde o bölgeye giden insanlar
da yabancılaşıyor; bu ülkeye, bu topraklara, bu insanlara yabancılaşıyor
değerli arkadaşlarım. Çağdaş demokrasinin
vazgeçilmezi, hukuk egemenliğidir. Hukukun üstünlüğü, hukukun bir ülkede
yaşayan bütün insanlar için, her yerde ve her zaman geçerli olması demektir;
ama, bu tasarıyı hazırlayan, bu çalışmayı yapan ekibin böyle bir düşüncesi,
maalesef yoktur değerli arkadaşlarım. Bu bölgede, neredeyse
yirmişbeş seneden beri OHAL uygulanıyor. Bu bölgede, yaşı 25'e gelen gençler
normal durumu görmediler, normal sistemi görmediler, normal hukuku görmediler
değerli arkadaşlarım. Evet, terörle mücadele
yapıldı, yapılması gerekiyor, gerekliydi; ama, terörle mücadelenin, artık,
hukukun içinde olması gerekir. Maalesef, bu ülkede terör bahane edilerek
yasadışı çeteler kuran, böyle yaptıkları ve suç işledikleri mahkeme
kararlarıyla kesinleşen kişiler, bu Parlamento üyeleri tarafından
savunulabilmektedir değerli arkadaşlarım. Hukukun, hukuk devletinin çok çok
gerisindeyiz değerli arkadaşlarım. Buna üzülmek gerekir değerli arkadaşlarım. Bu tasarıyla, aslında,
hükümet, burada, ileriye doğru olağanüstü hali kaldıracağının bir iyiniyetini
ortaya koyabilirdi. Anavatan Partisi Sayın
Genel Başkanı "Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır'dan geçer" dedi.
Hemşerime sesleniyorum: Avrupa Birliğinin yolu nereden geçer bilmiyorum; ama,
Avrupa Birliği, yirmibeş seneden beri olağanüstü hal uygulanan bir ülkeye
gelmez, bir bölgeden de geçmez. Sonra, bu Avrupa
kompleksini bir bırakalım değerli arkadaşlarım. Bölgede yaşayan 10 000 000
insanın hakkı, hukuku, özgürlüğü, Türkiye'de yaşayan herkes gibi, onların da
olağan hukuktan istifade etmeleri hakkı diye bir hak yok mu? Değerli arkadaşlarım,
olmuyor. Gerçekten bize gülüyorlar. Gerçekten gülüyorlar bize ve biraz evvelki
konuşmamda belirttiğim gibi, tarih bunları yazıyor; on sene sonra, onbeş sene
sonra bunları okuyacak olan insanlar, bu Parlamentonun arşivleri üzerinde
çalışacak olan insanlar, bu toplantıyı ibretle izleyeceklerdir. Bir hukuk profesörü
Adalet Bakanının getirmiş olduğu bu tasarıyı, özellikle "Avrupa Birliğine
uyum" adı altında "Anayasaya uyum" adı altında getirmiş olduğu
bu tasarıyı ibretle izleyeceklerdir. Saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... III. – Y O K L A M A (SP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı) VEYSEL CANDAN (Konya) -
Yoklama istiyoruz. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Yoklama istiyoruz Sayın Başkan. (DSP sıralarından
"geçti, geçti" sesleri) BAŞKAN - Kalkmadınız ki
efendim. VEYSEL CANDAN (Konya) - Bu
tarafa bakmıyorsunuz ki!.. Baksaydınız!.. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Sayın Başkanım, kasıtlı davranıyorsunuz, 20 kişi ayağa kalkmıştır burada. BAŞKAN - Kalkmış mıydı
acaba? MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) -
Evet, ayağa kalkmıştı tabiî. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Kalktık tabiî! ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Hep o tarafa bakıyorsun, hiç bu tarafa bakmıyorsunuz ki. BAŞKAN - Bakıyorum,
bakıyorum da... VEYSEL CANDAN (Konya) -
Ayıptır be... Nereden bakıyorsun?!. BAŞKAN - Biraz kibar olun
Sayın Grup Başkanvekili, lütfen... Sizin biraz kibar olmanız lazım. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Oturumun başından beri aynı şeyi yapıyorsun. BAŞKAN - Bakın, biraz
önce verdiğiniz yoklama önergesinde 2 kişiyi yazmıştınız. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Orada da usulsüzlük yaptınız!.. BAŞKAN - Tabii, siz, 2
kişiyi yazınca usulsüzlük olmuyor, biz, gerçeği yazarsak usulsüzlük oluyor!.. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Sayın Başkan, hata olabilir; burada 25 kişi var... Yanlış yapıyorsunuz. Orada
da yanlış yaptınız. BAŞKAN - Tabiî canım,
öyle!.. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Tabiî öyle... BAŞKAN - Yoklama isteyen
arkadaşları tespit ediyorum: Sayın Bekâroğlu, Sayın Candan, Sayın Malkoç, Sayın
Kamalak, Sayın Günbey, Sayın Öztek, Sayın Budak, Sayın Oğuz, Sayın Ulucak,
Sayın Karavar, Sayın Canbay, Sayın Polat, Sayın Esengün, Sayın Kukaracı, Sayın
Budak, Sayın Sünnetçioğlu, Sayın Emre, Sayın Geçer, Sayın Erbaş, Sayın
Güneri... Yeterli sayıda
arkadaşımız vardır; yoklama yapılacaktır; bu arkadaşlarımız sisteme
girmesinler. Elektronik cihazla
yoklama yapacağız. Yoklama için 3 dakika süre vereceğim. Sisteme giremeyen
arkadaşlarımızın, yoklama pusulalarını bu süre içerisinde Başkanlığımıza
ulaştırmalarını rica ediyoruz. Yoklamayı başlatıyorum: (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı
yetersayımız vardır. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 3. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Anayasa, İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/960)
(S.Sayısı : 839) (Devam) BAŞKAN - 6 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7.- Aşağıdaki kanun
hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır: a) Basın Kanununun 16 ncı
maddesinin beşinci fıkrası, b) 10.3.1983 tarihli ve
2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununun 9 uncu maddesinin
birinci fıkrasının ikinci cümlesi, c) 16.6.1983 tarihli ve
2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin son fıkrası, d) Dernekler
Kanununun 7, 11 ve 12 nci maddeleri, e) Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 21 inci maddesi. BAŞKAN - 7 nci madde
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın
İsmail Alptekin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çeşitli
yasalarda değişiklik yapılmasıyla ilgili, burada görüşmekte olduğumuz tasarının
sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çerçeve 7 nci madde üzerinde, AK Partinin görüş ve
düşüncelerini arz ediyorum; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, geçen
hafta başlayan ve şu anda da sonuna geldiğimiz yasa müzakerelerinde, bu
kürsüden, bu tasarının her maddesi üzerinde değişik görüşler ifade edildi.
Ortaya çıkan olay şudur ki, koalisyon ortakları arasında anlaşılarak getirilen
bu yasanın, tenkit edilecek, eksik bulunacak çok yönü var. Elbette ki, yasalar,
tatbik edilmek üzere, uygulanmak üzere çıkarılır; bu yasa çıktıktan sonra,
tatbikatında da, toplumla olan bağdaşan ve bağdaşmayan tarafları, toplumun
değerleri, değerlendirmeleri ve bu konuda uzmanların değerlendirmelerine
ileride şahit olacağız. Ümit ediyorum ki, bu yasa faydalı olsun ve faydalı bir
temel yasa olarak tatbik edilsin. Değerli arkadaşlar,
elbette ki, 6 madde üzerinde birçok maddeler değiştirildi. Değiştirilen bu
maddelerin değişiklik kabulü karşısında, mevcut olan, yürürlükte olan bazı
yasaların da kaldırılması gerekiyordu. Buna göre, Anayasamızın 26 ncı
maddesindeki düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ve 28 inci maddesindeki
basın hürriyetiyle ilgili değişikliğe paralel olarak da Basın Kanununun 16 ncı
maddesinde bir değişiklik yapıldı. Bir fıkra eklenmek suretiyle, herhangi bir
dille yayın hususu düzenlenmiş oldu. Yine, bu değişiklikler
çerçevesinde, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 9 uncu maddesinin
birinci fıkrasının ikinci cümlesi, tasarının 3 üncü maddesiyle de İller İdaresi
Kanununun 29 uncu maddesine paralel olarak düzenlenmiş oldu; böylece paralellik
sağlandı. Yine, Anayasamızın 36 ncı
maddesi hak arama özgürlüğü... Bu, çok önemli bir hak; yani, tarihen sabittir
ki, en zor dönemlerde bile insanların hak araması kutsaldır, hak aramasına
engel olacak yasalar ise topluma ve tabiata daima ters düşmüştür. Bu meyanda,
işte, bu maddedeki değişiklik çerçevesinde, Devlet Güvenlik Mahkemeleri
Kanununun 16 ncı maddesi değiştirilmek suretiyle, kişilerin, avukatlarıyla,
savunma avukatlarıyla ve müdafileriyle görüşmeleri düzenlendi ve
kolaylaştırıldı. Yine, bildiğiniz gibi, bu
Mecliste Türk Medenî Kanunu baştan aşağı değiştirildi. 91, 92 ve 93 üncü
maddelerinde yapılan değişiklikle -ki, bunlar uluslararası faaliyet serbestisi,
yabancı dernekler, yabancı dernekler kurma hakkı- bu maddelerde yapılan
değişikliğe paralel olarak, yine, Dernekler Kanununun 7, 11 ve 12 nci maddeleri
değiştirildi. Buna göre, 7 nci maddede uluslararası faaliyet yasağı, 11 inci
maddede Türkiye'de kurulan derneklerin yurt dışında faaliyette bulunma hakkı,
yine, 12 nci maddede de yurt dışında
kurulan derneklerin Türkiye'deki faaliyetleri düzenlendi ve bir paralellik
getirildi. Yine, Anayasanın 34 üncü
maddesinde yapılan değişiklikle toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlendi; bu
düzenlemeyle de Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının 21 inci maddesi
değiştirilmiş oldu. Böylece, düzenleme, yasa yapma tekniğine uygun hale
getirildi; ama, bütün bunların ötesinde, hep, elbette ki, ülke yararına olan
her konuda iyi ve güzel temennilerimizi belirtirken, yapılan yasalarda,
buradaki müzakerelerden önce, komisyonlarda ve hükümet içerisindeki
müzakerelerde meselenin çok daha iyi değerlendirilmesi, tahlil edilmesi,
tartışılması, olgunlaştırılarak buraya getirilmesinin daha faydalı olacağını
buradaki müzakereler göstermiştir. Ben, tasarının,
eksiğiyle, tartışılabilir yönleriyle birlikte ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Saadet Partisi Grubu
adına, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş; buyurun efendim. Süreniz 5 dakika Sayın
Erbaş. SP GRUBU ADINA FETHULLAH
ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 839 sıra sayılı yasa
tasarısı üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve
şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarının 7 inci
maddesiyle 5 yasanın bazı maddeleri veya fıkraları yürürlükten kaldırılıyor,
yerine de, bundan önce tartıştığımız maddeler ve değişiklikler geçmektedir.
Bunları zaten tartıştık; neler geliyor, neler gidiyor; ama, bu yasa tasarısı niçin
yapılıyor, neden yapılmak isteniyor? Gerekçesine baktığımız zaman deniliyor ki:
"Avrupa Birliğine geçmek için Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlamak
amacına matuf olarak bu değişiklikler yapıldı." Değerli arkadaşlar, Çek
Cumhuriyeti 10 000'in üzerinde kanununu değiştirdi ve şu anda, kanun yönünden
hazır hale geldiğini iddia ediyor. Bizde de, belki, 10 000'den daha fazla kanun
değişmiştir; çünkü, Tanzimattan bu yana, biz, devamlı, Avrupalı olmak için
kanunlarımızı değiştiriyoruz; ama, değiştirmekle yetinmiyoruz; çünkü, uygulama,
o uygulama değil. Kanunlarımız çok güzel kanunlar; ama, uygulama, o uygulama
değil işte. Değerli arkadaşlar, şöyle
bir bakıyorum; 1918 sayılı bir kaçakçılık yasası var. Van Cezaevine girdiğim
zaman, yüzde 90'ı, ya deposunda mazot fazla çıkmış, içeride ya hayvan
kaçakçılığı yapmış, içeride ya insan kaçakçılığı yapmış ya uyuşturucu, vesaire,
vesaire. Hepsini 1918'e sokmuşlar. Bakıyorum, iş yok Van'da; ticaret yok,
sanayi yok. Sanayi olarak bir ayakkabı fabrikası var, onu özelleştirmeye aldık,
kapattık; çimento fabrikasını kapattık; Et Balık'ı kapatıyoruz; şeker
fabrikasını özelleştirmeye aldık. Sonuçta, zaten, olan sanayi tesisleri de
birer ikişer kapatılıyor. Bu bölgede özel sektör zaten yatırım yapmıyor; niye
yapmıyor; çünkü, bir teşvik uygulaması yaptık, teşvik uygulamasını olağanüstü
hal bölgesine hasrederken, bir baktık, 52 tane bölge daha girdi. Şimdi,
Van'daki... Avrupa Birliğinde esas olan, bölgelerarası kalkınmışlık farkını
kapatmaktır. Bir ülkede, birisi çok kalkınmış, birisi az kalkınmış iki yörenin
olması mümkün değil; bunu kapatmak lazım. Avrupa Birliği bunları halletmiş;
ama, biz halledememişiz; çünkü, ben, bugün bakıyorum Van'daki yatırımlara; bu
seneki yatırımda, bir tane F tipi cezaevi var, 3 tane jandarma karakolu var, 1
tane yarım kalmış sağlık ocağından ibaret; başka yatırım yok. Şimdi, bu
yatırımla, Van veya o bölge nasıl geri kalmışlıktan kurtulacak, onu
bilemiyorum. Şimdi, Van ile Tebriz
arasında bir tren seferi koyduk; millet gidip gelmeye başladığı gün, 70 000 000
yurtdışına çıkış ücretini koyduğumuz andan itibaren, Van-Tebriz trenine 4 kişi
yolcu kaldı. Halbuki, bavul ticaretiyle o bölge halkı biraz nefes alacakken, bu
70 000 000 davası olayı bitirdi. Sayın Maliye Bakanım, burada söz verdiği
halde, bu kürsüde söz verdiği halde "bunu kaldıracağız, Bakanlar Kurulunun
dört imzası kaldı" dediği halde, bugüne kadar, maalesef, bu çıkmadı o
bölge için. Halbuki, 65 000 000'luk İran'la -turizm potansiyeli çok yüksek-
gidiş gelişlerde herhalde çok büyük bir gelir elde edecektik; bu da gitti. Arkadaşlar, şimdi, sadece
o bölgeden giren mazotu, deposunda fazladır diye 1 000'in üzerinde araç,
kamyon, tezgah müsadere edilmiştir; yani, bu kapanmıyor. Değerli arkadaşlar, ben,
Almanya'dan Hollanda'ya geçerken, hakikaten, hiçbir sorun çıkmadı, kapıdan
geçtiğimi fark etmedim bile; ama, bundan üç gün önce, Van'dan Erciş'e giderken,
Ünseli diye bir kasabamız var; orada, jandarma, bir karakol koymuş, her şeyi
aradılar. Gittik, aracımızı kaydettirdik, kimliklerimizi gösterdik, sanki başka
bir ülkeye geçiyormuş gibi! Sevindim; çünkü, daha önce, ben, Van'dan Tatvan'a
giderken, eşyalarımı indirdiler, hepsini tek tek aradılar; herkese aynı...
Bilgisayara benim kimliğimi soktular, bu adam, işte, sakıncalı kişilerden
midir?.. Şimdi, bakıyorum, o
millet, hepsi kuşatılmışlık duygusu içerisindeler. Orada 850 000 kişiyi
yaşıyor, herkese aynı muameleyi yapıyorlar; yani, acaba, biz neyiz; potansiyel
suçlu muyuz?.. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Hiç de benzemiyorsun... FETHULLAH ERBAŞ (Devamla)
Bunları kaldırmak lazım. Biz, olağanüstü hal bölgesinde de değiliz. Mücavir
alan dediler, kaldırdılar; ama, hiçbir şey yapamadık. Şimdi, iki ülke
sınırlarını kaldırmış... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Erbaş,
toparlar mısınız efendim... FETHULLAH ERBAŞ (Devamla)
- Toparlıyorum efendim. İki ülke, yani, Hollanda
ile Almanya sınırlarını kaldırmış geçip giderken, ben, bir ilçemden bir ilçeye
gidemiyorsam; yani, Avrupa Birliği müktesebatına uyum kanunlarını sağlamışım
sağlamamışım hiç önemli değil. Değerli
arkadaşlar... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Hayırlı olsun... FETHULLAH ERBAŞ (Devamla)
- Evet, hayırlı olsun diyorum, teşekkür ediyorum. İnşallah, bu Avrupa
Birliğine girmeden önce, biz, hukukun uygulamasını daha güzel yaparız ve
insanımıza insanca muamele yaparız; her şey kardeşçe olur, her şey dostça olur,
her şey diyalogla çözülür ve memleketimiz de ilerler, her şey Türkiye için
olur. (Alkışlar) Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sağ olun... Doğru Yol Partisi Grubu
adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun. DYP GRUBU ADINA TURHAN
GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Eylül 1992 tarihli
Resmî Gazetede Başbakanlığın bir genelgesi çıkar: Esaslar... Nedir; kanun,
kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve tasarının hazırlanmasına ilişkin
esaslar. Yani, bir kanun tasarısını, hangi bakanlık hazırlarsa hazırlasın, bu
esaslara uyacaktır. Şimdi, elimize geçen bir
kanun tasarısı, biraz sonra sizin çok değerli oylarınızla kanun haline gelecek;
fakat, gelin görün ki, şu esaslara ilişkin hiçbir kısma uyulmamıştır. Eğer,
bunlara uyulmayacaksa, niye böyle birtakım hazırlıklar yapılıyor, geliniyor?!
Eğer, hukuk devletiysek, kanun çıkaracaksak, bir kanunun ciddiyetine vâkıf isek,
ona uymak lazım. Ben, 1974'ten beri bu
Meclise gelir giderim; zamanın Adalet Bakanı Sayın Mehmet Can -kendisine uzun
ömürler diliyorum- muciple, Adalet Bakanlığında bir genel müdürlük kurdu,
Kanunlar ve Planlama Araştırma Genel Müdürlüğü. Bilahara, 12 Eylül 1980'den
sonra da, bu, yeniden teşkilatlanma çıktığında, kanun içinde yerini aldı ve
bakınız, 1992'de, yine bu ilkeler içinde, Adalet Bakanlığına, o günlerden
başlayan, yani, 1976'lardan başlayan çok önemli bir görev verildi; denildi ki,
bakanlıklarca hazırlanan kanun ve kanun hükmünde kararname tasarılarının Türk
hukuk sistemine ve kanun tekniğine uygunluğunu inceleme ve bu konularda görüş
bildirme görevinin 29.3.1984 tarihli ve 2992 sayılı Kanunla Adalet Bakanlığına
verilmiş bulunması sebebiyle, bütün kanun ve kanun hükmünde kararname
tasarıları, adı geçen bakanlığa gidecektir. Yani, Türkiye'de hangi bakanlık bir
tasarı hazırlıyorsa, Adalet Bakanlığına gönderilecek. Niye; Anayasaya
uygunluğuna bakacak, kanun yapma tekniğine bakacak. Peki, bunlar oluyor da,
şu gelen kanun tasarısının Adalet Bakanlığından geldiğine ben inanamıyorum. Bu
Kanunlar Genel Müdürlüğü, bunun için kuruldu Sayın Bakanım. Muciple kurulan,
bugün, kanunda yerini alan bu Genel Müdürlüğün hazırladığı bu kanun tasarısı
sizce uygun mudur?! Çerçeve kanun, çerçeve madde... Bakınız, 1950'lerden,
1960'lardan, çoğulcu parlamenter düzen başladığından bu tarafa, böyle,
çerçevesiz bir çerçeveli kanun maddesi gördünüz mü siz?! 4 maddeyi, 5 maddeyi,
6 maddeyi değiştireceksiniz ve bunun adı çerçeve madde olmayacak; yapmayın...
Bunlar kanunu bilmemek midir, bunlar bir kasta mahsus mudur, makrun mudur onu
bilmiyorum; ama, bir kanun getiriyorsanız, bunun ciddiyeti üzerinde
hassasiyetle davranalım. Hele, bu kanun tasarısı Adalet Bakanlığından geliyorsa,
hiçbir şekilde, bakınız, mazeret kabul edemem ve kimsenin etmesi de mümkün
değildir değerli milletvekilleri. Niye; çünkü, Türkiye'deki bütün kanun
tasarıları sizden geçecek, siz bakacaksınız; Anayasaya uygunluğuna siz
bakacaksınız, yanlışlığı varsa siz düzelteceksiniz ve ondan sonra, Yüce Meclise
geldiği zaman da, tabiî ki, Anayasaya uygunluğuna bakılmış olduğu görülecek;
iktidar olsun muhalefet olsun "kanun uygundur" denilecek ve ona göre,
düzenleme buradan rahatlıkla geçecek; ama, böyle bir şey yok. Şimdi, bazı kanunlardaki
bazı maddeleri kaldırıyoruz. İyi mi kötü mü; iyi. İyi, tamam; ama, bunu güzelce
bir açıklasalar; bilsek, neyi kaldırıyoruz, neyi getiriyoruz; dil üzerinde
değişiklik yapılıyor veya yapılmıyor, yasak kalkıyor veya kalkmıyor. Değerli milletvekilleri,
bu, son, 7 nci madde üzerinde bilgimiz nedir acaba bizim, ne biliyoruz acaba,
ne getiriyor acaba? Basın Kanunundaki bir madde değiştiği zaman, ne getiriyor,
ne götürüyor? Madde gerekçelerini bir okuduğunuz zaman belki anlayacaksınız;
ama, 16 ncı maddesinin beşinci fıkrası yürürlükten kalkıyor. Ne getiriyor
acaba? Şimdi, bakınız değerli
milletvekilleri, bir başka olay daha var. Yine bu genelgeye göre, kanunun adı
yazılır. 1 inci madde üzerinde de aynı şeyi söyledim "çeşitli"
kelimesi, kanun yapma tekniğine hiç uymayan, icapsız, gereksiz bir olay. Ne
diyor; hem de büyük harflerle yazacaksınız. Onu da tasrih ediyor, onu da
söylüyor bu. Yani, bu, laf olsun diye yazılmış bir genelge falan değil.
Deniliyor ki "her kanun tasarısının bir adı olur; tasarının adı büyük
harflerle yazılır, altı çizilmez." Kaçıncı madde; 7 nci madde ve örnek
göstermiş; Danıştay Kanunu Tasarısı... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Güven, 1
dakika içerisinde toparlayın efendim. TURHAN GÜVEN (Devamla) -
Bağlıyorum efendim. "Bazı kanunların
hükümlerinde değişiklik yapılacaksa, madde değiştirilmesi, eklenmesi,
kaldırılması söz konusuysa, kanun adı, tasarının başlığında, tarife sayısı da 1
inci maddede yer alır" deniliyor; örnek göstermiş: "Sayıştay Kanununa
Ek 1 Madde" ama, bunlar büyük harflerle yazılır deniliyor. Alın şu kanun tasarısını,
elimizde... Neresinde büyük harf?! "Çeşitli..." Baş harfleri büyük
sadece değil mi?! Demek ki, şekil hukuku... Evet, hukuk şekildir. Yapmayın!..
Evvela şekildir, sonra esastır. Şekle uymadığınız zaman, esasa zaten
giremezsiniz. Yani, yargıda, bir dosya incelenirken, evvela şekilden bakılır,
şeklen tamamsa, sonra esasa girilir; şeklen noksanı varsa, oradan bozulur,
gider. Tabiî, bazı arkadaşlarımız hukuk deyimlerini bilmiyorsa, ona diyeceğim
bir şey yok. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Güven. 7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci madde Kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 8.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi kabul
edenler... Etmeyenler... 8 inci madde kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi
okutuyorum: MADDE 9.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi kabul
edenler... Etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunmadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz istemleri vardır;
bunları yerine getireceğim. Lehinde, Adana
Milletvekili Sayın Tayyibe Gülek. (DSP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Gülek. 3 dakika içerisinde,
oyunuzun rengini belli edin efendim. TAYYİBE GÜLEK (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında lehte olmak üzere söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, bu kanun, Avrupa Birliği Ulusal Programının kısa vadesindeki
taahhütler arasında yer almasının yanı sıra, aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında ve Medenî Kanunumuzda yapmış olduğumuz değişikliklere uyum
sağlamak amacıyla geçirilmektedir. Bu kanunların geçirilmesiyle, zaten, uzun
zamandan beri çok yoğun bir tempo içinde çalışmakta olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bu çalışmalarına devam etmiş oluyor ve çıkardığı güzel yasalara da
yenilerini eklemiş oluyor. Bu kanunların ulusumuza
hayırlı olmasını diliyorum. Avrupa Birliği üyelik süreci sırasında, ulusal
programın çıkarılması sırasında, daha demokratik bir ortam için, ülkemizin
iyiliği için çıkarılması gereken yasaların bir devamını oluşturduğu için de
memnuniyetle karşılıyoruz. Bu kanunun çıkarılmasında katkısı bulunanların
hepsine de şükranlarımızı sunuyoruz. Oyumun rengi beyaz
olacaktır, kabul yönünde olacaktır. Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum. Teşekkürler. (DSP, MHP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Gülek. Tasarının aleyhinde,
Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman... LÜTFİ YALMAN (Konya) -
Sayın Şeref Malkoç konuşacak Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Malkoç. Tasarının aleyhinde olmak
üzere, 3 dakika içerisinde oyunuzun rengini belli edin efendim. Buyurun. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 839 sıra sayılı tasarıyla ilgili olarak,
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre oyumun rengini belirtmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Tasarının aleyhinde söz
aldım; yalnız, bu, tasarının tümden faydasız olduğunu anlatacağım demek değil.
Bizim burada söylediklerimiz, bu tasarıya katkıda bulunma amacımız
-tekliflerimiz, önerilerimizle- bu tasarının daha güzel hale gelmesi, anayasa
değişikliklerine daha uygun hale gelmesi içindi. Şimdi, tasarının geneline
baktığımızda, kanun yapma tekniği açısından son derece sıkıntı verici ve hatta
Anayasaya aykırı bir tasarı olduğu çok açık ve net ortaya çıkıyor. Tabiî, ayrı
bir tarafı var bu işin, hukuk tekniğine, kanun yapma tekniğine aykırı olduğu
gibi, yeni bir usul çıktı bu 57 nci hükümet döneminde, böyle, parça parça,
taksit taksit uyum yasaları veya yasalar yapılıyor. Bunların da, hem düzenleme
yapılan yasanın bütünlüğünde hem de uygulamada sakıncalar doğurduğu
kanaatindeyim. İkinci değinmek istediğim
husus, Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçen yıl; yani, ekim ayının ilk
haftalarında, Anayasanın 34 maddesinde değişiklik yaptı. Bu değişiklikler
oldukça önemli, ciddî ve Türkiye'deki demokratikleşme sürecini, insanların hak
arayışını, hak ve özgürlükleri genişleten değişikliklerdi. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, buna, genel olarak, iktidarıyla muhalefetiyle katkıda bulundu. Burada, gönül arzu ederdi
ki, anayasa değişikliğine paralel olarak
tasarıyla getirilen 8 kanundaki değişiklik teklifleri, Anayasadaki
değişiklikleri daha ileri noktalara getirsin; ama, baktığımızda, bunlar,
Anayasanın birçok hükmüne aykırı olan kısıtlamalar ihtiva etmektedir. Ayrıca, üzülerek ifade
ediyorum, Sayın Bakanımız hukukçudur, hukuk profesörüdür, onun bakan olduğu bir
bakanlıkta, böyle, ismi garip olan, muhtevası, düzenlenmesi şimdiye kadar pek
alışık olmadığımız bir tasarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna
gelmesi üzüntü verici bir olaydır. Bu, belki böyle geçer; ama, bundan sonraki
tasarılarda, Sayın Adalet Bakanımızın ve Adalet Bakanlığının mensuplarının daha
dikkatli davranmalarını, Anayasaya uygun ve biraz önce bahsedilen genelgeye
uygun davranmalarını diliyor, hayırlı olmasını temenni ediyorum. Saygılarımla. HALİL ÇALIK (Kocaeli) -
Oyunun rengini açıklamadın... ŞEREF MALKOÇ (Devamla) -
Bu açıkladığım doğrultuda ret oyu kullanacağım. BAŞKAN - Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve
yasalaşmıştır. Bu arada, Sayın Adalet
Bakanımızın bir teşekkür istemi vardır. Buyurun Sayın Bakanım. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ
TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda
Değişik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, oylarınızla yasalaşmıştır. Bu
tasarıyla, gerek Anayasada yapılan değişikliklere uyum sağlanması, gerek
Türkiye'nin Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Ulusal
Programı çerçevesindeki kısa ve orta vadeli tedbirlerden bir bölümünün daha yürürlüğe
konması konusunda çok önemli bir adım atılmıştır. Bu yolda, biz, kararlı
adımlarla devam edeceğiz. Sizlerin desteğiyle, bundan sonra, aynı şekilde
demokratikleşmeyi daha ileriye götüren, temel hak ve özgürlükleri daha
genişleten kanunlar çıkaracağız. Yüce Meclise teşekkür
ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakanım. Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin sonuna yaklaştık; yeni bir tasarıyı ele alma şansımız yok. Bu
nedenle... AYDIN TÜMEN (Ankara) -
Sayın Başkan, tümü üzerinde bir kişi konuşabilir... BAŞKAN - Süre yok Sayın
Tümen. Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Mart 2002 Çarşamba
günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.37 |
|