DÖNEM
: 21 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 89 74 üncü Birleşim 14 . 3 . 2002 Perşembe İ
Ç İ N D E K İ L E R I. –
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.– Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Kaya'nın, 14 Mart Tıp Bayramı ve AIDS hastalığına karşı koruyucu hekimlik
hizmetlerine ilişkin gündemdışı konuşması 2.– Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil
Tunç'un, Elazığ ferrokrom tesislerinde yaşanan sorunlara ve çıkarılacak olan
yeni özelleştirme yasasının bu tesislerde yaratacağı sıkıntılara ilişkin
gündemdışı konuşması 3.– Bingöl Milletvekili Necati Yöndar'ın,
Bingöl İli merkezinde yapılan 7000 konutun bulunduğu sahanın 6831 sayılı Orman
Kanununun 2/A maddesine dayanılarak orman sınırı dışına çıkarılması nedeniyle
yaşanan sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.– İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1010) C) Gensoru, Genel görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve
55 arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik
uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu,
toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslararası
standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu
iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/5) 2.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 53
arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının araştırılarak
ekonomiye kazandırılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262) IV.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.– İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) 2.– Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı: 786) 3.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 4.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 5.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692)
(S. Sayısı : 675) 6.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı
: 676) 7.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 8.– İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı
Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/950) (S. Sayısı : 826) V.– SORULAR
VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
cezaevleriyle ilgili olarak basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5491) 2.– Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın,
basının çalışma yöntemleri, yayınları ve savcıların uygulamalarında kişilik ve
cevap haklarının korunmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami
Türk'ün cevabı (7/5645) 3.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
KİT'lerdeki APK çalışanlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep
Önal'ın cevabı (7/5758) 4.– Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, kamu yatırımlarının valiliklerce koordinasyonuna ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5808) 5.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
yönetim kurullarına atanan eski bakan, milletvekili, emekli general ve valilere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5817) 6.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
ücretlilerden gelir üzerinden ve kurumlardan alınan vergi miktarının tüm
vergilere oranına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5820) 7.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi
Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlinin nüfusuna ve Mernis projesine kaynak aktarılıp
aktarılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım
Yücelen'in cevabı (7/5853) 8.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün,
Panko-Birlikte ve Bakanlıkta çalışan hukukçu ve avukatlar ile TŞOF ve TESK
yöneticileri hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/5941) 9.– Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ve Ödeneklerine
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5959) 10.– Eskişehir Milletvekili Necati
Albay'ın, alımı yapılan pancar, üretilen, satılan ve stoktaki şeker
miktarlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun
cevabı (7/6062) 11.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
ekonomiyle ilgili bir beyanına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in
cevabı (7/6135) TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı. Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki
Erdoğmuş'un, üniversitelerimizde yaşanan ve ülke gündemini meşgul eden
sorunlara, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, imam
hatip okullarında kız öğrencilere uygulanan başörtüsü yasağına; İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı
Recep Önal cevap verdi. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak da,
illerin ekonomik ve sosyal göstergelerini yansıtan araştırmalara ilişkin
gündemdışı bir konuşma yaptı. Dört ilde devam etmekte olan olağanüstü
halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre ile
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlandı;
istem üzerine yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edildiği açıklandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi
komisyonlarında bulunan kanun hükmünde kararnamelerden; Anayasa Mahkemesince
tümü iptal edilen ve iptal kararları yürürlüğe giren bazı kanun hükmünde
kararnamelerin, Anayasanın 153 üncü maddesi gereğince işlemden kaldırıldığına
ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Amasya Milletvekili Akif Gülle, Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol, İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar; Haklarındaki soruşturma dosyalarının
iadesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; dosyaların geri verildiği
açıklandı. Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 47
arkadaşının, Samsun'da kurulması planlanan mobil santrallar konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261) okundu; önergenin gündemdeki
yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. İstanbul Milletvekili Cahit Savaş
Yazıcı'nın, (6/1713) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi. 11.3.2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan ve 12.3.2002 tarihli 72 nci Birleşimde okunmuş bulunan Bakanlar Kurulu
üyeleri hakkındaki (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 19.3.2002 Salı günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının: 1 inci sırasında bulunan (6/948), 3 üncü " " (6/952), 4 üncü " " (6/954), 5 inci " " (6/959), 6 ncı " " (6/960), 7 nci " " (6/970), 8 inci " " (6/971), 9 uncu " " (6/977), 10 uncu " " (6/978), Esas numaralı sözlü sorular, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrilerek gündemden
çıkarıldıkları açıkladı. 2 nci sırasında bulunan (6/951), 22 nci " " (6/1006), 23 üncü " " (6/1007), 24 üncü " " (6/1009), 25 inci " " (6/1010), 26 ncı " " (6/1011), 27 nci " " (6/1012), 28 inci " " (6/1015), 29 uncu " " (6/1018), 30 uncu " " (6/1019), Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet
Bakanı Recep Önal, 17 nci sırasında bulunan (6/992), 42 nci " " (6/1045), Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet
Bakanı Şuayip Üşenmez; Cevap verdiler; (6/951) esas numaralı soru
sahibi de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı. 11 inci sırasında bulunan (6/980), 12 nci " " (6/981), 13 üncü (6/987), 14 üncü " " (6/989), 15 inci " " (6/990), 16 ncı " " (6/991), Esas numaralı sözlü sorular, ilgili
bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi. 14 Mart 2002 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.00'da son verildi.
No. : 101 II. – GELEN
KÂĞITLAR 14.3.2002
PERŞEMBE Tasarı 1.– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Estonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/959) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
: 11.3.2002) Teklifler 1.– Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan'ın; Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir
Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/905) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) 2.– Denizli Milletvekili Mehmet
Gözlükaya'nın; 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/906) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002) Tezkere 1.– Antalya Milletvekili Osman
Müderrisoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1009) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.3.2002) Sözlü Soru
Önergeleri 1.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
kamu çalışanlarının ücret dengesizliğinin ne zaman giderileceğine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1728) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 2.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'
nın, özelleştirme faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu)
sözlü soru önergesi (6/1729) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 3.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
inşaat halindeki balıkçı barınaklarına ve Samsun balıkçı barınağının ne zaman
tamamlanacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1730) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.3.2002) 4.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
TMSF'ye devredilen bankalara ve bankalara sağlanan finansal desteğe ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1731) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.3.2002) 5.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
imam ve müezzin ihtiyacına ve din görevlilerinin maaşlarının iyileştirilmesine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) sözlü
soru önergesi (6/1732) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 6.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Samsun-Vezirköprü İlçesi Narlısaray Beldesindeki bir düğüne jandarmanın yaptığı
müdahale ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1733) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 7.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
TESEV'in yaptığı bir anketin sonucunda çıkan rüşvet iddialarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1734) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 8.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
doğrudan gelir desteği ödemelerine ve Samsun İlinde bu uygulamanın ne zaman
yapılacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1735) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.3.2002) 9.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
D.İ.E.'nin faaliyetlerine, iflas, tasfiye ve icra durumundaki işyerlerine ve
işini kaybedenlere ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) sözlü soru önergesi
(6/1736) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 10.– Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Arjantin ve Türkiye'nin ekonomik göstergelerine ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1737) (Başkanlığa geliş tarihi
: 11.3.2002) 11.– Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, yıllık tüketilen akaryakıt miktarına ve fiyatına ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1738) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.3.2002) 12.– Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Yönetici Atama ve Meslekte Yükselme Yönetmeliği uygulamalarına ve
vekaleten ataması yapılan yöneticilerle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1739) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 13.– Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, ihtiyaç harici olduğu iddia edilen okullara ve Sinop'taki vekil
yöneticilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1740)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 14.– Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Samsun Mobil Santral ihalesi ile ilgili iddialara ilişkin Devlet
Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) sözlü soru önergesi (6/1741) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.3.2002) Yazılı Soru
Önergeleri 1.– Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın,
MGK Genel Sekreterinin AB karşıtı açıklamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6248) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.3.2002) 2.– Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde başörtülü öğrencilerin okula
alınmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6249)
(Başkanlığa geliş tarihi :11.3.2002) 3.– Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un,
okullarda uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6250) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 4.– Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Meclis araştırması komisyonları raporlarının yürütmede
değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6251)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 5.– Konya Milletvekili Remzi Çetin'in,
akademik personelin maaşlarının ve araştırma imkânlarının artırılması için bir
çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6252)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 6.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
kamu yatırımlarının illere göre tahsisine ve Samsun İline ek ödenek gönderilip
gönderilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6253) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.3.2002) 7.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, şartla salıverilmeye dava ve cezaların ertelenmesine ilişkin
kanunların uygulama sonuçlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6254) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 8.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, haklarında adli veya idari kovuşturma olan kamu bankaları ve fon
bankaları ortak yönetim kurulları, başkan ve üyelerine ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6255) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.3.2002) 9.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, IMF ve Dünya Bankasından alınan borçlara ve ödemelerine ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6256) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.3.2002) 10.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden sonra yapılan yardımlara,
konutlara, götürülen hizmetlere ve can kaybına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6257) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 11.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın,
Türkcell ve Telsim firmalarına tahakkuk ettirilen KDV'ye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6258) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 12.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, tavsiye edilen kitaplara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6259) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 13.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, üst veya yüksek kurul niteliğindeki kurullara ve personeline ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6260) (Başkanlığa geliş tarihi :11.3.2002) 14.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, toplu yerlerde sigara içme yasağının uygulama sonuçlarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6261) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.3.2002) 15.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, 2000, 2001 ve 2002 yılları ithalat ve ihracat tutarlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6262) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 16.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, dünyadaki büyük şirketlere ve ülkemizdeki faaliyetlerine ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6263) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.3.2002) 17.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, maaşlarını kamu bankalarından alan emeklilerin mağdur olmaması için
ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6264)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 18.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6265)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 19.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın,
AB üyesi ülkelerde ölüm cezasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6266) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 20.– Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan'ın, Ergani-Dicle yolu ihalesine, istimlak ve hakediş ödemelerine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6267) (Başkanlığa geliş
tarihi : 11.3.2002) 21.– Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan'ın, kamu personeline verilecek görev tazminatına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6268) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 22.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, Aksaray İlinde kurulacak şeker fabrikası ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6269) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.3.2002) 23.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, 1999 yılından bugüne kadar kapanan işyerlerine ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6270) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.3.2002) 24.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, büyük ve küçükbaş hayvan sayılarına ve hayvancılığın sorunlarının
çözümü için yapılan çalışmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6271) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 25.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, BDDK'nun personel sayısına ve giderlerine ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6272) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.3.2002) 26.– Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, kamu bankalarının özelleştirilmesi süresinde personelin durumuna
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6273)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) 27.– Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un,
deprem harcamalarının denetimine ilişkin Sayıştay raporuna, deprem kayıplarına
ve yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6274)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) Meclis
Araştırması Önergesi 1.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 53
arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının araştırılarak
ekonomiye kazandırılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/262) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.2002) Meclis
Soruşturması Önergesi 1.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve
55 arkadaşının, Türk Millî Eğitim Politikasına aykırı, keyfi ve ideolojik
uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu ,
toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslar arası
standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin
Türk Ceza kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu
iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü
ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis Soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/5) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) (Dağıtma tarihi :
14.3.2002) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 15.00 14 Mart
2002 Perşembe BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP
ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
74 üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız vardır,
çalışmalarımıza başlıyoruz. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) -
Toplantı yetersayısı yok Sayın Başkan! BAŞKAN - Zaten, nasıl olsa, kanun
tasarılarının görüşmeleri sırasında yoklama isteyeceksiniz; onun için... Bugün
de tıp bayramı. Şimdi, tıp bayramı nedeniyle gündemdışı konuşma yapmak isteyen
arkadaşlarımız var. Biraz da benim takdirime... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, o zaman, Meclis çalışmaz, bunu bilin... BAŞKAN - Şimdi, Sayın Hatipoğlu, zaten,
nasıl olsa kanun tasarılarının görüşmelerine geçtiğimiz zaman muhalefet partili
arkadaşlarımız yoklama isteyecekler. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Tamam. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce gündemdışı söz talebinde bulunan arkadaşlarımıza söz vereceğim. Birinci gündemdışı sözü, 14 Mart Tıp
Bayramı nedeniyle gündemdışı söz isteyen bir arkadaşıma verdim; ancak, bir
dakikanızı rica ediyorum. Tabiî, Meclisimizde doktor arkadaş çok olduğu için
gündemdışı söz isteyen de çok oldu. Mesela, Sayın Prof. Sacit Günbey, Sayın
Mustafa Sait Gönen, Sayın Dr. Mustafa Karslıoğlu, Sayın İbrahim Konukoğlu söz
istemişlerdi; ama, Sayın Mehmet Kaya "ben hocayım, profesör olduğum
için..." dedi. Haydi, hocalar konuşsun dedik. Öteki arkadaşlarımızın da
taleplerini yerine getiremediğim için üzgünüm. Sayın Kaya, söz sırası sizin; buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakikadır. III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.–
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, 14 Mart Tıp Bayramı ve AIDS
hastalığına karşı koruyucu hekimlik hizmetlerine ilişkin gündemdışı konuşması MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle günümüzde AIDS
hastalığının insan sağlığı üzerindeki önemini belirtmek ve bazı hatırlatmalarda
bulunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım; bu vesileyle Sayın Başkanıma da
bana söz verdiği için çok teşekkür ediyorum; hepinizi, tekrar, saygılarımla
selamlıyorum. Ayrıca, yine, 14 Mart Tıp Bayramının tüm insanlığa, ülkemize, tüm
sağlık çalışanlarına hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AIDS, ölümle sonuçlanan mikrobik bir hastalıktır. Bu mikrop bulaştıktan sonra,
bağışıklık sistemini bozarak, insanın birçok hastalığa karşı kendini
koruyamamasına sebep olur; ancak, hastalık belirtileri hemen ortaya çıkmaz;
zamanla, vücudun savunma sistemi yavaş yavaş ortadan kalkar ve ortalama on yıl
içerisinde hastalık belirtileri ancak görülmeye başlar. Bu arada da, AIDS
hastalığı ortaya çıksın çıkmasın, mikrobu taşıyan kişiler, başkalarına,
hastalığı bulaştırmaya devam ederler. Değerli milletvekilleri, bugün, elimizdeki
istatistikî verilere göre 2001 yılında dünyada 22 000 000 erkek, 17 000 000
kadın, 15 yaş altında 3 000 000 civarında olmak üzere, toplam 40 000 000
civarındaki insanın AIDS'li olduğu tespit edilmiştir. Yine, 2001 yılında AIDS hastalığından
ölümler ise şöyledir: 2 000 000 erkek, 1 500 000 kadın, 15 yaş altı ise 580 000
olmak üzere, toplam 4 000 000 civarında insan, 2001 yılında AIDS'ten ölmüştür. Değerli milletvekilleri, yirmi yıl önce
ilk AIDS vakası bildirildiğinde, insanoğlu, bu hastalığın, bu kadar hızlı
yayılıp, insanlığı tehdit edecek boyutlara gelebileceğini tahmin edememişti. Bu
boyutlara ulaşan bir hastalığın, ülke ve dünya ekonomisine yapacağı yıkımların
da hesapları yapılmamıştı. Ancak, yirmi yıl içerisinde 60 000 000'dan fazla
insan AIDS hastalığına yakalanınca, AIDS'in, tüm dünyayı tehdit ettiği
anlaşılmıştır. Bugün, AIDS hastalığı, tüm dünyada öldürücü hastalıklar
sıralamasında dördüncü sıradadır. Değerli milletvekilleri, bugün, önemli
olan, her gün 1 800 bebeğin AIDS'e yakalandığı, mevcut 40 000 000 AIDS
hastasının üçte 1'nin 15-24 yaş arasında olduğu, çoğunluğunun hastalığa
yakalandığından bile haberdar olmayıp, hastalığı bulaştırmaya devam etmesi,
hastalığın boyutlarının gelecekte çok büyük rakamlara ulaşabileceği ve yüksek
tedavi maliyetleri nedeniyle, ülkelerin ekonomilerini çökertebileceği
gerçeğidir. Ülkemizde ise, düzenli tarama yapılmaması nedeniyle rakamların
güvenilirliği tartışılmakla birlikte, 2000 yılı sonu itibariyle bildirilen
665'i taşıyıcı ve 318'i hasta olmak üzere, 983 civarında AIDS hastası
mevcuttur; ancak gerçek rakamın daha da yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Bilinmeyen
bu taşıyıcıların hastalığı bulaştırma riski de devam etmektedir. Değerli milletvekilleri, bir AIDS
hastasının yıllık tedavi maliyeti 7 milyar Türk Lirası civarındadır. Bu maliyet
dövize endeksli bir maliyet olup, giderek de artacaktır. AIDS'in, ülkemizin ekonomisine getirdiği
yükü hesaplamaktan çok, ileriki yıllarda getireceği yükü düşünerek tedbir almak
ve politikalar üretmek zorundayız; çünkü, bir hastanın yıllık tedavi
harcamaları, hastanın otuz yıllık gelirini aşmaktadır. Alınacak koruyucu
hekimlik önlemleriyle toplum eğitimi ve taşıyıcıların hastalığı başkalarına
bulaştırmadan saptanarak, taşıyıcı eğitimi ile hastalığın yayılımının
azaltılması mümkündür. Hastalığın tanı konulmasına yönelik testin
özellikle risk grupları hedeflenerek ücretsiz yapılması uygun olacaktır. Bu
hizmet, taşıyıcıları ürkütecek ve deşifre edecek bir hizmet değil; tam tersine,
hastalığa yakalananların eğitime alınacağı, birtakım sosyal ve ekonomik
imkânlar tanınacağı ve kendilerinin üstlenemeyeceği, pahalı olan bu tedavi
hizmeti toplum sağlığını tehdit eden sıtma ve veremde olduğu gibi, ücretsiz
olarak sunulacak bir hizmet olarak kabul edilmelidir. Değerli milletvekilleri, AIDS ile ilgili
koruyucu hekimlik hizmetlerine bugünden yatırım yapmalıyız; eğer yapmaz isek,
ileride, altından kalkamayacağımız tedavi maliyetlerini üstlenmek zorunda
kalır, toplumsal olarak maddî ve manevî bir çöküntüye uğrayabileceğimizi
şimdiden söyleyebiliriz. Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son
verirken, tüm vatandaşlarımın ve sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramlarını
kutluyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya. Sayın milletvekilleri, tabiî, bugünün tıp
bayramı olması dolayısıyla tıp bayramını kutlamak üzere doktor kökenli birçok
arkadaşımız -Sayın Alaattin Sever Aydın, Sayın Ahmet Demircan, Sayın Mahfuz
Güler, Sayın Oğuz Aygün- söz istediler, bir kısmını da demin belirttim; ama,
benim uygulamalarımda bütün herkese söz verme şeyi yok; yani, o zaman... Zaten,
burada çalışma yok; aslında, tıp bayramı, millî bir bayram gibi, hakikaten,
hepimizin kutladığı... Bütün doktorlarımızın, sağlık çalışanlarının tıp
bayramını kutluyoruz, başarılar diliyoruz. Diliyoruz ki, devletimiz, sağlık
hizmetlerine olanaklarının büyük kısmını aktarsın ve ülkemizin sağlık
bakımından geliştirilmesi, tıbbî bilgi ve araştırmalar bakımından gerekli
gelişmeyi sağlaması için gerekli desteği sağlamasını diliyoruz. Meclis olarak
tıp bayramını kutluyoruz efendim. Tıp bayramı dolayısıyla yapılan gündemdışı
konuşmaya herhalde hükümetten cevap yok. Sayın Karslıoğlu, zatıâlinize de,
gerçekten, üzülerek söz veremediğimi belirtmek istiyorum. Özellikle siz de çok
ısrarla istediniz; ama, ne yapalım, bir kişiye veriyoruz, Sayın Kaya'ya söz
verdim. Teşekkür ederim efendim. Efendim, ikinci gündemdışı söz, Elazığ
ferrokrom sorunları konusunda gündemdışı söz isteyen Elazığ Milletvekili Sayın
Ahmet Cemil Tunç'a verilmiştir. Buyurun Sayın Tunç. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. 2.– Elazığ
Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Elazığ ferrokrom tesislerinde yaşanan
sorunlara ve çıkarılacak olan yeni özelleştirme yasasının bu tesislerde
yaratacağı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, bana söz verdiğiniz için
teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar
sunuyorum. Dünya krom rezervi 4,6 milyar tondur,
Türkiye'de krom rezervi ise 160 000 000 ton civarındadır. Krom üreticisi
ülkeler ürettikleri kromun yüzde 78'ini kendi ülkelerinde tüketirken, Türkiye,
ancak bunun yüzde 5'ini tüketiyor, gerisini ihraç etmek durumunda kalıyor;
çünkü, Türkiye'de kromu çeliğe dönüştürebilecek tesis yok. Türkiye'de krom
Elazığ'ın (Guleman) Alacakaya İlçesinde 1935 yılında bulundu. 1936 yılında Şark
Kromları İşletmesi kuruldu. 1977 yılında ferrokrom üretimine geçildi. İşletme
daha sonra 1998 yılında Etikrom A.Ş olarak Eti Holding bünyesinde faaliyet
göstermeye başladı. Eti Holding A.Ş bünyesinde bugün 1 500
işçi ve memur çalışmaktadır, 1 500'ün üzerinde işçi de müteahhit firmalarda
çalışmaktadır. Bugün, toplam 3 000 kişinin çalıştığı, yıllık kapasitesi 150 000 ton olan Etikrom, doğunun ve
güneydoğunun en büyük tesisi durumundadır. 1999 yılında 150 000 ton cevher
ihraç ederek, 60 000 000 dolar girdi sağlamıştır. Elazığ'a aylık 5 trilyon
girdi sağlayan tesis, hem Elazığ hem de ülke ekonomisi için çok büyük katkı
sağlıyor. İşte, bu tesis, 17 Ekim 2000 tarihinde
Özelleştirme İdaresine devredildi. O günden sonra üretim durdu, ocaklar söndü;
tesis, hazır cevheri bile satamaz duruma geldi. Birbuçuk yıldır memurun
maaşını, işçinin maaşını Özelleştirme İdaresi ödüyor; yani, tesis tamamen
kapandı. Peki, ne yapmak lazım?.. Yapılacak şey
bellidir; hemen, özelleştirme kapsamından bu tesis çıkarılmalı, Eti Holdinge bu
tesis iade edilmelidir. Bu tesis kârlı duruma getirilebilir; çünkü, 1 ton
ferrokromun maliyeti, ortalama 450-500 dolar seviyelerindedir; kaldı ki,
1995'te satış fiyatı, 1 023 dolar olmuş, 579 dolara satılmış, 597 dolara
satılmış ferrokrom. 1 ton ferrokromun ortalama satış fiyatı da, 600 dolar
civarındadır. Maliyet 500, satış 600 dolayında. İstenirse eğer, bu maliyet
düşürülebilir. Zaten, fabrikanın kurulduğu yıllardaki maliyet de 300 dolar
civarındaydı. Dünyada 1 ton ferrokromun üretimi için harcanan elektrik 2 500
kilovat/saat iken, Türkiye'de, 4 800 kilovat/saat elektrik tüketilerek 1 ton krom
elde ediliyor. Bugün, ton başına enerji maliyeti 230 dolar civarındadır.
Dünyada ferrokrom üretimi yapan ülkeler 1 kilovat/saat elektriği 1 sente satın
alırken, Türkiye, 4,80 sente elektrik kullanıyor. Dünya krom üreticileri, 1 ton
krom için 40 dolar elektrik harcarken, bizde harcanan 230 dolardır. Bunun için,
elektrik fiyatının düşürülmesi gerekir. Doğalgaz bir iki yıl sonra devreye
girdiği takdirde, zaten, maliyette kendiliğinden bir düşme olacaktır. Bu
fabrika, Elazığ ve Malatya'nın kullanabileceği toplam doğalgaz miktarı kadar
doğalgaz kullanabilecek bir yapıya sahip. Hammadde, yani kromit de çok yüksek
bir fiyatla mal ediliyor; 1 ton kromitin fabrikaya teslim maliyeti 60 dolar
civarındadır. Halbuki, bu rakam, 20-25 dolara indirilebilir. Kaldı ki, 1995
yılında 19 dolara, 1984 yılında 16 dolara, 1997 yılında 29 dolara, 1999 yılında
da 60 dolara mal edilmiş. Bütün bunları hesaba kattığımız takdirde ve bir de
Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kapatılan fabrikalardan artakalan işçiler buraya
gönderilince, yani, 250'nin üzerinde de güvenlik görevlisi istihdamı söz konusu
olunca, maliyetin yükselmesi doğaldır. Hal böyle iken, tesisi ısrarla kapatmaya
çalışmanın bir anlamı yoktur diye düşünüyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tunç, süreniz bitti, size
eksüre veriyorum. Buyurun efendim. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Şimdi, fabrikayı özelleştirmeye vermişiz;
ancak, ocakların ruhsatı verilmemiş. Böyle bir işlem yapılabilir mi?! Yani,
fabrikayı kim alıp, ne yapacak?! Dolayısıyla, bundan maksat, herhalde,
fabrikanın kapatılması ve buradaki kromitin de taş olarak dışarıya ucuz fiyatla
satılmasıdır diye insanın aklına gelebiliyor. Kaldı ki, uygulamayı yapanlar, bu
işlemi yapanlar bunu anladıkları içindir ki, takriben dört ay önce yazı
yazarak, özelleştirme kapsamının dışına çıkarmak istediler; ancak, daha sonra
bu karardan da vazgeçildi ve tekrar, özelleştirme kapsamına alındı. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu
fabrikanın şu anda borcu falan da yoktur. 58 trilyon civarında borcu görünüyor;
ancak, şu anda mamul madde olarak 45-50 trilyon civarında cevher duruyor,
satılmamış; bu satıldığı takdirde, fabrikanın borcu kapatılabilir. Kaldı ki,
2000 yılında zarar 12 trilyon. Özelleştirme kapsamına alındıktan sonra bu rakam
30 trilyonun üzerine çıkmış. Nereden bakarsanız bakın, bu işlemin doğru
olduğunu anlamak mümkün değil, kimseye anlatamazsınız. Çok samimî olarak
söylüyorum, ben, yapılan bu işlemin ülkenin ekonomisi için doğru olduğuna
inansam, vallahi, buraya çıkıp konuşmam; ama, bunun yanlış olduğunu, çok büyük
bir yanlış olduğunu, bundan vazgeçilmesi gerektiğini düşündüğüm ve bildiğim
için, yani, bu işi bilen herkesin kanaati bu olduğu için bunda ısrar ediyorum.
Dolayısıyla, fabrikayı çok kısa bir zamanda, hemen, özelleştirmenin dışına
çıkarmak, Eti Holdinge devretmek gerekir. Çünkü, Eti Holding, ocak ruhsatını da
zaten iade etmeyecek; yani, Özelleştirme Kurumuna kesinlikle vermeyecek; ama,
tahmin ediyorum, yeni bir özelleştirme yasası geliyor; bu özelleştirme
yasasında ocak ruhsatları devrinin kolaylaştırılması öngörülüyor ve bu şekilde
belki... BAŞKAN - Sayın Tunç, lütfen efendim, son
cümlenizi söyleyin. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan. Dolayısıyla, nereden bakarsanız bakın, bu
kanunu çıkarsanız bile, bu işlemin, ülkenin ekonomisi için, yörenin ekonomisi
için çok büyük bir vebal olduğunu, bundan dönülmesi gerektiğini vurguluyor,
Sayın Bakanın burada bulunup, bununla ilgili bizi aydınlatması, Meclisi
aydınlatması gerektiğini söylüyor, teşekkür ediyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç. MUSTAFA GÜL (Elazığ)- Sayın Başkan... BAŞKAN- Sayın Gül, zatıâliniz de aynı
konuda konuşmak istiyorsunuz... Benim uygulamam böyle değil; İçtüzüğü
uyguluyorum. Bakın, biraz önce çok değerli doktor arkadaşlarımız vardı, tıp
bayramı dolayısıyla konuşmak istediler... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Siz, Sayın Tunç'un düşüncelerine
katılıyorsanız mesele yok; ama, katılmıyorsanız, hükümet gelsin, cevap versin. Ayrıca, bir başka gün de ben size
gündemdışı söz vereyim ve bu konuyu gündemde tutun, daha iyi olur. Yani, en
azından, diğer milletvekili... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan,
gündemde tutmanın bir yolu, burada, fikrimi, kısa da olsa, iki cümleyle ifade
etmektir. BAŞKAN - Ama, efendim, benim böyle bir
uygulamam yok. Yani, biz, burada, bir gündemdışı... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan,
zatıâliniz, benim gibi, bu sıralarda otururken, pekala, rahatlıkla
fikirlerinizi beyan ediyordunuz... BAŞKAN - Hayır... Hayır... Öyle bir şeyi
ben... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Müsaade
buyurursanız... BAŞKAN - Sayın Gül... Efendim, rica
ederim... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ama, Tunceli'yle
ilgili bir mesele olduğu zaman, size, yerinden her türlü katkıyı sağlıyorduk;
ama, Elazığ'la ilgili bir mesele gündeme geldiği zaman böyle bir tavır
sergilemenizi ben yadırgıyorum; kusura bakmayın... Bir hemşeri dayanışması
olarak ve 60 ıncı maddeye de uygun olarak, ben, sizden kısa bir söz istiyorum. BAŞKAN - Benim de yarım Elazığlı. Elazığ
ile Tunceli birbirinden... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Ahmet Cemil
Tunç'un söylediklerine katılmamak mümkün değil. BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Sayın
Gül, böyle bir... Yani, Elazığlılık, Tuncelililik meselesine götürmeye gerek
yok. Ben, diyorum ki, benim uygulamam da... Ben isterdim size, başka bir konuda
gündemdışı... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Efendim,
zatıâlinizin Başkanvekili olmadan önceki tavırlarınızdan kaynaklanan bir
cüretle ben konuşuyorum. BAŞKAN - Hayır... Hayır... Efendim, ben
rica ediyorum... Bakın... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ne oldu da, bugün,
o kürsüye çıkınca mı bunu kaybettiniz?! (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Sayın Gül, bakın, sizden
özellikle rica ediyorum... Ben, İçtüzüğün... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Yani,
affedersiniz... Dün dündür, bugün bugündür gibi mi hareket ediyorsunuz?! BAŞKAN - Efendim, bakın, ben, burada, bu
dönem hiç uygulamadım diyorum size. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sizin şahsınıza ve
konumunuza saygı duyuyorum. BAŞKAN - Sayın Gül, ben de isterim
konuşmanızı... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Hakkımızı savunmak
da bizim aslî görevimizdir. BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Beni bir
dinleyin. Ben de isterim konuşmanızı. Elazığ'ın
sorunlarını dile getirmekten ben onur duyarım; ama, İçtüzük hükmü var. Efendim,
değiştirin, iktidar partisisiniz; deyin ki, günde 10 milletvekili gündemdışı
konuşur. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Efendim... BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum...
Teşekkür ederim efendim... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Gurur duyuyorsanız,
söz verirsiniz; vermediğinize göre, meseleye ilgi duymadığınızın açık ve net
bir kanıtıdır bu. BAŞKAN - Hayır... Hayır... Meseleye sizden
daha fazla ilgi duyuyorum. Elazığ'ın sorunlarına sizden daha fazla, yani, en az
sizin kadar ilgi duyuyorum. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Efendim, belli
oluyor!.. BAŞKAN - Ama, rica ediyorum... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Teşekkür ederiz. Saygılarımla!.. BAŞKAN - Peki; teşekkür ederim efendim. Efendim, tabiî, gündemdışı konuşmaya cevap
verecek Sayın Bakan ve hükümet yok. Ne yapalım, işte, hükümetiniz bile,
meselelere bu kadar ilgisiz kalıyor. Efendim, üçüncü gündemdışı söz, Bingöl İli
merkezinde yapılan 7 000 konutla ilgili 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A'ya göre
söz isteyen Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar'a verilmiştir. Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır Sayın Yöndar. 3.– Bingöl
Milletvekili Necati Yöndar'ın, Bingöl İli merkezinde yapılan 7 000 konutun
bulunduğu sahanın 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine dayanılarak orman
sınırı dışına çıkarılması nedeniyle yaşanan sıkıntılara ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; seçim bölgem Bingöl İl merkezinde yapımı tamamlanan 7
000 adet konutun bulunduğu sahanın, 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine
göre, orman sınırı dışına çıkarılan yerle ilgili olarak gündemdışı söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunarım. İlimiz Bingöl'de, 1993 yılında yapılan
yaklaşık 7 000 konut ve bu konutların içerisinde barınan 45 000 kişiyi
ilgilendiren, aynı zamanda, ilimiz için sosyal bir yara haline gelen arazi
anlaşmazlığını Meclise taşımak istedim. Bingöl kadastro hâkimliğinin 1993 yılında
verdiği bir kararla, İlimizin merkezinde yaklaşık 168 996 metrekare yüzölçümlü
bir taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine göre orman sınırı
dışına çıkarılan yer olarak Hazine adına tescil edilmiştir. Bölgemizde onbeş yıldır yaşanan olaylar ve
yoksulluk sonucu köy ve mezralardan il merkezine büyük bir göç dalgası
yaşanmış, insanların barınma ihtiyacı, talebi artınca, ilimizde konut alanı
olarak başka bir yer bulunmadığından dolayı, bu bölgeyi, belediyemiz, mecburen
imara açmıştır. Böylece, imar planında konut alanı olarak görülen bu bölgede,
belediye, kooperatiflere gayriresmî olarak yer göstermiş ve bu arsa üzerine 93
kooperatif tarafından 7 000 adet konut inşa edilmiştir. Kooperatiflerce yapılan
binalara idarece tecavüzlerin önlenmesi için dava açılmış, mahkemece,
binalarının yıkılmasına, tecavüzlerin mennine karar verilmiş, verilen karar
kesinleşmiştir; ancak, idare, sosyal ve ekonomik boyutları dikkate alarak
yıkıma geçmemiştir. Bu bölge, 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A
maddesine göre orman sınırı dışına çıkarılan yer olarak Hazine adına tescil
edildiğinden, 2924 sayılı Kanunun 3 üncü maddesini uygulamak üzere Orman
Bakanlığı emrine geçer hükmü gereğince bu bakanlık emrine geçmiştir. Aynı
yasanın 13 üncü maddesi ise "belediye ve mücavir alanlardaki yerleşim
sahalarının değerlendirilmesi" başlığını taşımaktaydı. 13 üncü madde 3763
sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle yürürlükten kaldırmıştır. Yeni düzenleme
getiren 4127 sayılı Kanunda da bu konuda bir hüküm getirilmemiştir. Kanunun 13
üncü maddesi kaldırılmadan önce, bu tür yerlerin, 2981 sayılı Yasayı uygulamak
üzere belediyelere devredileceğini belirtmekteydi. Bu maddeyle, orman idaresine
verilmiş bir görev yoktu. Bir an için orman sınırları dışına
çıkarılan taşınmaz mallarda Maliye Bakanlığının bu alanda yetkisiz olduğunu
düşünürsek, o zaman bu yerler işgal ve tecavüze uğradığında, tespit ve tapu
kayıtlarının muhafazası da dahil, Hazinenin hiçbir işe karışmamasını mı
gerektirir? Bu da, fiilen ve hukuken mümkün olmadığından, ilgili mevzuat
hükümleri çerçevesinde bu yerler üzerinde Hazinenin tasarruf yetkisi vardır. Orman idaresi 2924 sayılı Yasayı uygulayıp
değerlendirme yaptıktan sonra kalan yerlerin durumu ne olacaktır; elbette ki,
bu yerlerin boşlukta bırakılacağı düşünülmeyecek, Hazinece idaresi istenecek,
bu amaçla Hazinenin sınırsız tasarrufuna bırakılacaktır. Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmaz
mallar denilirken, illa da bu taşınmaz malların özelliğinin belirtilmesi
gerekmez. Bu nedenle, orman idaresinin, 2924 sayılı Yasaya göre tasarruf
edemeyeceği ve fiilen değerlendiremeyeceği yerlerin bu hususlarını belirterek
Hazineye teslim etmesi gerekir. Bu yerler, fiilen, kooperatiflerce bina
yapılarak işgal edildiğinden, orman idaresinin 2924 sayılı Yasayı uygulama
imkânı kalmamıştır. Bu itibarla, anılan bölgedeki
taşınmazların 2924 sayılı Yasa amaçlarında değerlendirme imkânı kalmadığından,
genel hükümler çerçevesinde satılıp tasfiye edilmesinin uygun olacağı
düşüncesindeyim. Bu tür yerlerin, İmar Kanunu ve diğer
kanunlar doğrultusunda Maliye Bakanlığınca değerlendirileceği ifade
edilmektedir. Orada bulunan arazilerin mutlaka bir sahibi olacağını
düşündüğümüzde, mahkeme kararlarına göre, buraların Maliye Bakanlığına ait
olduğu ortaya çıkmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yöndar, süreniz bitti;
size, eksüre veriyorum; toparlayın lütfen. Buyurun. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sağ olun Sayın
Başkanım. Bu duruma göre, bu gibi yerlerde, ilgili
mevzuat çerçevesinde Hazinenin tasarruf yetkisi bulunmaktadır. 3194 sayılı Yasa "imar planı yapılan
yerlerde imar kapsamına alınan alanlardaki taşınmaz mallar, kesinleşmiş imar
planıyla getirilen duruma ve konumuna tabi olurlar" hükmünü getirmiştir.
İmar Kanununun bu hükmünün istisnası, 4342 sayılı Yasayla, meralara
tanınmıştır. 6831 sayılı Yasanın 2/A maddesine de bu istisna uygulandığı
takdirde, bütün sorunlar ortadan kalkmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözü edilen saha, Bingöl Belediyemizin kesinleşmiş şehir uygulama imar planında
konut alanı olarak görülmektedir. Şehir planına göre yapılan bu konutlara büyük
masraflar yapılmıştır. Bu açıdan da, artık, buraları belediyeye teslim etmemiz
gerektiği inancını taşımaktayım. Bingöl İlimizin sosyal ve ekonomik
boyutlarını dikkate aldığımızda, bu konutlarda, işçi, memur, dar ve sabit
gelirli insanların oturduğunu ve bu konutların sahibi olduklarını
düşündüğümüzde, şu anda, bu yapıların yıkımının yapılması, bence, mümkün
görülmemektedir. Yıkım kararlarının uygulanması demek, ilimizde sosyal
problemlerin derinleşmesine yol açmak demektir. Ülkemizin değişik yörelerinde buna benzer
problemlerin olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla, bu durum, sadece seçim bölgem
olan Bingöl'de değil, ülkemizin değişik yörelerinde yaşanmaktadır. Kamuyla ilgili kuruluşlar nezdinde
yaptığım görüş alışverişinde, bu yerlerin ormanla ilgisinin kalmadığı, 2924
sayılı Orman Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun
hükümlerini uygulama olanağı bulunmadığı, yasal bir düzenlemeyle çözüm
bulunacağı belirtilmektedir. Kaldı ki, Bingöl'de, içerisinde, Vali
Konağı, Emniyet Müdürlüğü ve 300'den fazla Emniyet Müdürlüğü lojmanları,
Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü, İl Jandarma Alay Komutanlığı, Fırat Üniversitesine
bağlı Meslek Yüksekokulu ve Ziraat Fakültesi, 5 tane ilköğretim okulu, 4 tane
lise, yükseköğrenim öğrenci yurdu gibi birçok kamu kurum ve kuruluşlarına ait
hizmet binaları da aynı şekilde bulunmaktadır. Her ne kadar, bu alanda Hazinenin tasarruf
yetkisinin olmasına rağmen, yukarıda da bahsettiğim durumlar için burada bir
işlem yapılamamaktadır. Dolayısıyla, yapılar kaderine terk ediliyor. Bu
durumun, küçük bir değişiklikle, tüm ülkemizde ve Bingöl İlimizde düzeleceğine
yürekten inanmaktayım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim; süreniz
bitti. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan,
tamamlıyorum. BAŞKAN - Son cümlenizi söyleyin, son
cümlenizi. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, 1
dakika... BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Son
cümlenizi söyleyin. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan,
tamamlıyorum; lütfen. 2924 sayılı, köy kalkınmasını teşvik
amacıyla çıkarılan Kanun amaçlarında 2/A sahaları da kullanılmaktadır. Ortaya hukukî bir boşluk doğmuştur. Bir
olayda hukukî boşluk varsa, genel hükümlere göre hareket edilir. Maliye
Bakanlığı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yöndar. Efendim, hep, fazladan 2 dakika
veriyordum, size 2,5 dakika verdim; yani, size 30 saniye daha tanıdım. Rica
ediyorum... Beni keyfîliğe zorlamayın. Özellikle arkadaşım olarak sizden yardım
bekliyorum. Sağ olun, teşekkür ederim efendim. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Peki Sayın
Başkanım. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Adam ilk defa
çıktı; bırak, konuşsun. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Söz verdiğiniz
için teşekkür ederim. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Teşekkür
etti Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. Şimdi, değerli milletvekilleri, İçtüzüğü
uygulamak zorundayız... NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Yüce Meclise
saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Efendim, tabiî, Sayın Korkutata, Sayın
Güler, Sayın Alphan da, herhalde, söz istiyorlar. Ben, size, uygulamamı
söyledim. Değerli milletvekilleri, bakın, ben, her
milletvekilinin kendi ilinin sorunlarını dile getirmesi konusunda istekli bir
insanım; ancak, İçtüzüğümüze göre, her gün üç kişiye gündemdışı söz veriyoruz,
bunun dışında söz verme imkânımız yok. İçtüzüğü değiştirin, istediğiniz
kadar... HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Yerimden,
bir şey arz etmek istiyorum Sayın Başkan; yerimden, bir konuyu arz etmek
istiyorum. BAŞKAN - Evet, buyurun. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Efendim,
Bingöl'ün bu sorunu, ülkenin tamamında var olan bir sorundur; ama, Bingöl de
tamamen şehirleşmiştir, şu anda insanlar içinde iskân edilmektedir;
dolayısıyla, arkadaşımın söylediklerine aynen katılıyorum. BAŞKAN - Aynen katılıyorsunuz... Peki, teşekkür ederim. Sayın Güler, siz de katılıyorsunuz?.. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan,
aynen katılıyorum. Sayın milletvekilimizin dediği gibi... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, benim
ne günahım vardı da bana söz vermediniz?! BAŞKAN - Efendim, tamam, katılıyorlar...
Vermedim efendim, söz vermedim... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Nasıl vermedin?!.
Konuşturuyorsun işte... BAŞKAN - Şimdi, Sayın Güler, tamam, siz de
katılıyorsunuz. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, çifte
standart olur mu?! Biz seni seviyoruz; ama, böyle yapma. BAŞKAN - Sayın Gül, ben, bir şey
demiyorum. Arkadaşlarıma da söz vermedim canım, onlar da katılıyor dedim. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Veriyorsun,
konuşuyor... Olur mu?!. BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Bakın,
görüyorsunuz... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Peki efendim. Şunu söylemek istiyorum... BAŞKAN - Tamam efendim, katılıyorsunuz... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılıyorum... BAŞKAN - Yeter... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bingöl'de, bütün
kamu kurum ve kuruluşlarının binaları ve yerleri de orada, sadece 7 000 konut
değil... BAŞKAN - Tamam; teşekkür ederim, sağ olun
efendim. Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten, ben,
İçtüzüğü uygulamak zorundayım. Yani, Sayın Mustafa Gül, Elazığ
Tunceli'den ayrılabilir mi? Elazığ'ın nüfusunun yarısı Tuncelilerden meydana
gelmiş. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sağ ol; ama,
ayırdın... BAŞKAN - Olur mu canım şimdi! Allahını
seversen sen de! MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ayırdın, ayırdın;
teşekkür ederiz. BAŞKAN - Efendim, Sayın Gönül Saray Alphan
Hanımefendi, gönderdiği bir pusulada "17 Mart Pazar günü yapılacak IPU
Kadın Parlamenterler Grubunun 6 ncı Toplantısı ile ilgili olarak,
aracılığınızla, Genel Kurulun bilgilendirilmesini izninize arz ediyorum"
demiş. Böyle bir usulümüz yok hanımefendi. Yani,
neyi belirtmek istiyorsunuz? Ne demek istediğinizi bir cümleyle yerinizden
belirtin. Buyurun. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) -
Duyarlılığınıza teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Oldukça önemli bir konu
olmasaydı, sizden bu ricada bulunmazdım; ama, Meclisteki milletvekili
arkadaşlarımızın mutlaka bilmesi gereken bir konu olduğunu düşündüğüm için,
yerimden, izninizle, sadece 1 dakikada arz edeceğim... BAŞKAN - Hayır, söyleyin de, uzatmayın. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Sayın
Başkan, IPU, 139 ülkenin ortak olduğu, üyesi olduğu bir organizasyondur ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi de bunun üyesidir. IPU faaliyetlerini, 4 değişik
komitede ve 9 çalışma grubu çatısı altında, Birleşmiş Milletler destekli
yürütmektedir ve çalışmaları da 8 kez nobel ödülü almıştır. Bu komitelerin en önemlilerinden birisi
de, 139 ülkenin kadın milletvekillerinin yılda bir kez toplandığı "Kadın
Parlamenterler" grubudur. Bu toplantının 6 ncısı, önümüzdeki pazar günü
Marakeş'te yapılacaktır. Bu yıl da, geçmiş yıllarda olduğu gibi Kadın
Parlamenterler Toplantısında ülkemizi 5 erkek arkadaşımızın temsil edeceğini
öğrenmiş bulunuyoruz. Sizlere IPU Genel Sekreterinin Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderdiği davet mektubundan sadece bir cümle okumak
istiyorum. Sayın Anders Johnsson, mektubunda, imzaladığımız sözleşmelere atfen,
delegasyonda en az bir kadın üyenin bulunması gerektiğini hatırlatıyor ve
devamla, "lütfen, Sayın Başkan, kadın milletvekilleri toplantısına bir
veya daha fazla kadın üye göndermek için elinizden geleni yapınız; şayet,
Meclisinizde kadın milletvekili yoksa erkek üye gönderiniz" diyor. Bu cümlenin
yazılmasının bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi için ne anlama geldiğini
yorumlarınıza bırakıyorum. BAŞKAN - Son cümlenizi söyleyin. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Son cümlem
Sayın Başkan. Değerli arkadaşlarım, gittiğimiz her
uluslararası toplantıda, konferansta Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tutumu,
Avrupa Birliği üyesi olmaya hazırlanan ülkemizin ayırımcı gibi algılanan
siyaseti ve siyasetçileri eleştiriliyor, dışpolitikalarımız da yara alıyor. Daha bir ay önce, Atina'daki bir
toplantıda bu konu, 4 milletvekilimize, 8 ülkeden 50 milletvekilinin huzurunda,
mikrofondan söylendi. Üç yıldır süregelen bu hatalara, bundan
sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kıymetli üyelerinin, hele hele,
Avrupa Birliği sekreteryasını yürüten koalisyon ortağımızın Genel Başkan
Yardımcısı ve IPU Türk Grubu Başkanı Sayın Cavit Kavak'ın da rıza
göstermeyeceğini umut etmek istiyoruz. 21 kadın milletvekili, Türkiye'nin Batı'ya
açılan aydınlık yüzüdür ve Sayın Meclis Başkanımızın ve siz değerli üyelerin,
bu konuda elinden geleni yapması gerektiğini arz ediyoruz. (DSP, MHP, ANAP ve
DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Saray, teşekkür ederim;
ancak, bu konu, komisyonun halletmesi gereken bir konu. Siz, bir komisyonun,
Dışilişkiler Komisyonunun üyesisiniz. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Defalarca
arz ettik Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon, aranızda görev bölümü
yapmıştır. Herhalde, komisyon, erkeklerin yapması gerekeni erkeklere
yaptıracaktır, hanımların yapması gereken görevi de hanımlara yaptıracaktır. O bakımdan... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim?.. Ben bir söz... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, size
çok teşekkür ediyorum; bu çifte standart uygulamanızdan dolayı teşekkür
ediyorum ve salonu terk ediyorum! Bu uygulamanızı protesto ediyorum! BAŞKAN - Efendim, bu, gündemdışı bir şey
değil ki... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Mahfuz
Güler'e de aynı şeyi yaptınız, bana da aynı şeyi yaptınız; size teşekkür
ediyorum ve salonu terk ediyorum. BAŞKAN - Peki. Bu itibarla... Yani, diyorsunuz ki:
"Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tutumu..." Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir tutumu yok ki; komisyonun kendi üyeleri arasındaki bir
uzlaşmasızlıktır. Bunu, Sayın Meclis Başkanına yazılı olarak bildirebilirsiniz
efendim. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Bildirdik
efendim. BAŞKAN - Peki. O zaman, mesele yok. Değerli milletvekilleri, İçtüzüğümüzde bir
hüküm var. Deniliyor ki: "Çok kısa bir konuşması olan milletvekili
yerinden kısa bir açıklama yapabilir." Sayın Gönül Saray Alphan'a verdiğim
söz, İçtüzüğümüzün bu hükmüne dayanıyor. Arkadaşlarımız, gündemdışı konuşmaya
bağlı olarak ek gündemdışı konuşma yapmak istiyorlar. Sayın Necati Yöndar'a cevap verecek
hükümet üyesi?.. Yok. Gündemdışı konuşmalar bitmiştir. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır. Sunuşları, Divan Üyesi arkadaşımızın
oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, Genel Kurulun gündeminde
bulunan bir dosyanın geri verilmesine dair tezkeresi vardır; okutuyorum: B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.–
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkındaki soruşturma dosyasının
iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1010) 12
Mart 2002 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: a) 12.11.1999 tarih ve
B.02.0.PPG.0.12.310-19058 sayılı yazımız. b) Adalet Bakanlığının 04.03.2002 tarih ve
B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.55.1999/08624 sayılı yazısı. Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği
iddia olunan İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkında tanzim edilen
soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen milletvekiline
atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla
soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin
suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Dosya hükümete geri verilmiştir. Bir Meclis soruşturması önergesi vardır;
önerge bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır. Meclis soruşturması önergesini okutuyorum: C) Gensoru, Genel görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.–
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim
politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde
kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim
sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye
kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci
maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/5) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Kurum içinde huzursuzluklara yol açtığı,
Okulöncesi Eğitim ve Ortaöğretim Yönetmeliğinde yaptığı keyfî değişikliklerle
eğitim ve öğretimde kargaşaya sebep olduğu, çocukların okuma haklarının gasp
edilmesi sebebiyle, vatandaşla devleti karşı karşıya getirerek toplumsal bir
gerilim meydana getirdiği, eğitim sistemimizi Avrupa Birliği ve uluslararası
standartlardan hızla uzaklaştırdığı gerekçesiyle Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri
uyarınca Meclis soruşturması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
7.3.2002 1 - İrfan Gündüz (İstanbul) 2 - Mehmet Ali Şahin (İstanbul) 3 - Faruk Çelik (Bursa) 4 - İsmail Özgün (Balıkesir) 5 - Şükrü Ünal (Osmaniye) 6 - Osman Aslan (Diyarbakır) 7 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa) 8 - İsmail Alptekin (Bolu) 9 - Eyyüp Sanay (Ankara) 10 - Hüseyin Kansu (İstanbul) 11 - Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman) 12 - Yahya Akman (Şanlıurfa) 13 - Zeki Ergezen (Bitlis) 14 - Mehmet Elkatmış (Nevşehir) 15 - Tevhit Karakaya (Erzincan) 16 - Remzi Çetin (Konya) 17 - Ahmet Nurettin Aydın (Siirt) 18 - Ahmet Demircan (Samsun) 19 - Turhan Alçelik (Giresun) 20 - Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 21 - Musa Demirci (Sıvas) 22 - Bahri Zengin (İstanbul) 23 - Hüseyin Karagöz (Çankırı) 24 - Mustafa Geçer (Hatay) 25 - Osman Pepe (Kocaeli) 26 - İlyas Arslan (Yozgat) 27 - Ali Sezal (Kahramanmaraş) 28 - Mehmet Çiçek (Yozgat) 29 - Maliki Ejder Arvas (Van) 30 - Sait Açba (Afyon) 31 - Eyüp Fatsa (Ordu) 32 - Özkan Öksüz (Konya) 33 - Abdülkadir Aksu (İstanbul) 34 - Ali Er (İçel) 35 - Salih Kapusuz (Kayseri) 36 - Hüseyin Çelik (Van) 37 - Nevzat Yalçıntaş (İstanbul) 38 - Mahfuz Güler (Bingöl) 39 - İsmail Kahraman (İstanbul) 40 - Cemil Çiçek (Ankara) 41 - Nurettin Aktaş (Gaziantep) 42 - Sadık Yakut (Kayseri) 43 - Veysel Candan (Konya) 44 - Mehmet Batuk (Kocaeli) 45 - Ali Oğuz (İstanbul) 46 - Rıza Ulucak (Ankara) 47 - Ali Güngör (İçel) 48 - Ahmet Cemil Tunç (Elazığ) 49 - Latif Öztek (Elazığ) 50 - Mehmet Necati Çetinkaya (Manisa) 51 - Azmi Ateş (İstanbul) 52 - Yakup Budak (Adana) 53 - Sabahattin Yıldız (Muş) 54 - Kemal Albayrak (Kırıkkale) 55 - Mehmet Özyol (Adıyaman) 56 - M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat) Gerekçe: Çağdaş ülkelerde eğitim, siyasî, sosyal ve
ekonomik her tür problemin çözümünde ilk akla gelen unsurdur. Batılı ülkelerde
çözümle eşanlamlı kullanılan bu tılsımlı kelime, maalesef, Sayın
Bostancıoğlu'nun döneminde toplumsal bir sancıya ve sosyal bir soruna
dönüşmüştür. Sayın Bakanın eğitim politikalarını, pedagoji değil ideoloji
yönlendirmekte, onun zihniyetine bilim değil, kendi ideolojik tercihleri
öncülük etmektedir. Sayın Bakanın üç yılı aşan bakanlığı
dönemiyle ilgili, başta Anayasa, temel yasalar ve Türk millî eğitim
politikasına aykırı uygulamalarından birkaç örneği şöyle sıralayabiliriz: 1- Sayın Bakan, Okulöncesi Eğitim
Kurumları Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle; a. "Çocukların millî, manevî, ahlakî,
kültürel ve insanî değerlere bağlılığının gelişmesine yardımcı olmak"
şeklindeki maddesini "çocukların hayal güçlerinin gelişimi, yaratıcı
yollarla düşünce ve duygularını anlatabilme ve iletişim kurabilme becerilerini
kazandırma" şeklinde değiştirerek "millî", "manevî",
"ahlakî", "kültürel" ve "insanî değerlere
bağlılık" gibi kelime ve ibareleri, b. "Çocukların, Türkçe, Türk Milleti,
Türk Bayrağı, Atatürk, aile ve insan sevgisiyle ilgili duyguları uyandırılır ve
manevî değerlere bağlılıkları sağlanır" maddesini de "çocukların,
Atatürk, yurt, ulus, bayrak, aile ve insan sevgisini benimsemiş, kendine
güvenen, çevresiyle iyi iletişim kurabilen, dürüst, ilkeli, çağdaş düşünceli,
hak ve sorumluluklarını bilen, saygılı ve kültürel çeşitlilik içinde hoşgörülü
bireyler olarak yetişmelerine temel hazırlamak" şeklinde değiştirerek
"Türkçe", "Türk Milleti", "Türk Bayrağı",
"manevî değerlere bağlılık" gibi kelime ve ibareleri yasaklamış,
Anayasamız ve ilgili yasalarımızda yer alan ve bu yönüyle korunması ve
çocuklarımıza öğretilmesi zorunlu olan değerlerimize âdeta savaş açmıştır. 2- Yurtdışında görevlendirilecek eğitim
müşaviri, ataşe ve ataşe yardımcılığı sınavı, iki yıl öncesine kadar ÖSYM
tarafından yapılırken, Sayın Bakan, bu görevi, bakanlığına bağlı ÖDYM'ye
aktarmıştır. Sınava katılanlar arasında sınav sorularını hazırlayan, soru ve
cevapları belirleyen, sonuçlarını değerlendirecek olanların bulunduğu iddiaları
yaygındır. 3- Sayın Bakan, meslek liselerinde öğrenim
gören öğrencilerin genel liselere nakillerinin yapılamayacağına dair genelge
hakkında Danıştay 8. Dairesince verilen yürütmenin durdurulması kararına
rağmen, uygulamaya devam ederek, yargı kararlarını hiçe saymış ve öğrencilerin
mağduriyetlerine sebep olmuştur. 4- Sayın Bakan, çıkarılan norm kadro
yönetmeliğinde, birkısım kamu görevlilerinin eşlerini, uygulamanın dışında
tutan yönetmelik değişikliğiyle yasalar karşısında eşitlik ilkesini açıkça
ihlal etmiştir. 5- Bakanlık müfettişlerinin, Talim ve
Terbiye Kurulu Daire Başkanı Osman Nuri Demirel ve 13 komisyon üyesi hakkında,
disiplin yönünden görevden alınmaları, adlî yönden cumhuriyet savcılığına suç
duyurusunda bulunulmasını teklif ettikleri halde, Sayın Bakan, Ankara
Cumhuriyet Savcılığının soruşturma izni istemine olumsuz cevap vererek,
yargının işlemesine mani olmuş ve söz konusu kişileri korumuştur. 6- Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
yayımlanan 4 üncü Sınıflar İçin Türkçe ders kitabının 61 inci sayfasında
öğrencilere tavsiye edilen ve içinde "Türk askerinin önce cepheden
kaçtığı, sonradan Rum ve Ermenileri kıtır kıtır kestiği" safsatalarının
yer aldığı, Kemal Yalçın tarafından yazılan "Emanet Çeyiz" kitabıyla,
öğrenciler, Sayın Bakan tarafından yanlış bilgilendirilmiş ve sözde Ermeni
soykırımı iddiaları peşinde koşanlara âdeta koz verilmiştir. 7- Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığı ve
Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinin, din derslerinde gösterilmesi amacıyla
beraber hazırlayıp, tebliğler dergisinde tavsiye edilen "yaratılış modeli"
isimli video bandı kullanan din bilgisi öğretmenlerine soruşturma açtırarak,
yaratılış konusundaki çalışmaları Millî Eğitim müfredatından çıkarmaya
çalışmış, bunun yerine, yeryüzündeki canlılığın tesadüfen ortaya çıktığını ve
insanın maymundan geldiğini savunan Darwinci görüşleri önplana çıkarma çabası
içinde olmuştur. 8- Sayın Bakan, ders yılının ortasında
yönetmelik değişikliği yaparak, 13-14 yaşında "ben okumak ve aydınlanmak
istiyorum" diyen öğrencilerin üzerine panzer gönderip, kollarına kelepçe
takılmasına sebep olmuş ve Anayasanın 42 nci maddesine rağmen öğrenim
özgürlüğüne bizzat kendisi darbe vurarak, babaları durumunda olduğu
öğrencilerine sahip çıkmamıştır. Bu uygulamalarıyla vatandaşla devleti
karşı karşıya getirerek sosyal bir kaosa yol açmış, keyfî ve ideolojik
yaklaşımlarıyla eğitim dünyamızı kargaşaya düşüren Sayın Bakan, Türk Ceza
Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 9 uncu maddesini açıkça ihlal etmiştir. Bütün bu sebeplerden dolayı Millî Eğitim
Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107
nci maddesi uyarınca Meclis soruşturması açılması gereğini arz ve teklif
ederiz. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade
olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara
bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair
Danışma Kurulu önerisi, daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır. Bir Meclis araştırması önergesi vardır,
okutuyorum: 2.–
İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 53 arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve
doğalgaz kaynaklarının araştırılarak ekonomiye kazandırılması için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/262) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Bugün, ülkemizde birbiri ardına yaşanan
ekonomik krizler dolayısıyla insanımız canından bezme noktasına getirilmiş
olup, yarınlarına bile ümitle bakamamaktadır. 68 milyonluk nüfusumuzun yüzde 25'i açlık,
yüzde 50'si ise yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası
finans kuruluşları ve diğer kaynaklardan -bazen onur kırıcı davranışlarla ve
Kıbrıs gibi çok hassas olduğumuz bazı konularda bedel ödeme talepleriyle karşı
karşıya kalınarak- temin edilen krediler, öncelikle dışborçların ödenmesi ve
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar başta olmak üzere,
bankacılık sektöründe kullandırılmaktadır. Türkiye -bu kısır döngü ve kuşatmayı
yarabilmesi için- sahip olduğu petrol ve doğalgaz başta olmak üzere, çok
değerli yeraltı kaynaklarını mutlaka ekonomiye kazandırmalıdır. Daha dün, Diyarbakır'ın Ergani İlçesi
Gökiçi Köyünde, 2 500 metre gibi çok uygun derinlikteki bir kuyudan 34
graviteli -Arap dünyasında çıkarılanla aynı kalitede- başlangıçta günde 500
varil olmak üzere, petrol çıkarılmaya başlanmıştır. Bugün Türkiye'de çok verimli ve ciddî
boyutlarda petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu, buna mukabil yeterince
araştırma yapılmadığı için ne kadar rezerve sahip olduğumuzun bilinmediği,
kamuoyunda ortak bir kanaat haline gelmiştir. Bu durumun vuzuha kavuşturulması ve
bugünlerde gündeme getirilen Petrol Kanununun, millî menfaatlara merkezli
olarak değerlendirilip, yeni tasarıdaki -ilgili herkesin seslendirdiği-
sakıncaların giderilmesi gerekmektedir. Bu alanda yeterli araştırmaların
yapılması için gerekli tedbirlerin alınarak, bir devlet politikasının
oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Bunun için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104
ve 105 inci maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz. Gerekçe: Dün olduğu gibi bugün de dünyanın en
önemli stratejik maddesi petroldür. Dünyadaki bilinen enerji kaynaklarının
yüzde 75'i Avrasya kıtasındadır. Türkiye, Avrasya Kıtasının -bu kıtadaki enerji
kaynaklarının bulunduğu Rusya, Türk cumhuriyetleri, Kafkasya ve Ortadoğu'nun-
merkezinde bulunmaktadır. Böyle bir enerji çemberiyle kuşatılmış
olan Türkiye, günde ancak 50 000 varil, yılda ortalama 2 500 000 ton -0,4
milyar dolar değerinde- hampetrol çıkarmaktadır. Buna karşılık, 2001
yılında, yaklaşık 23 200 000 ton -3,9
milyar dolar değerinde- hampetrol ithal etmiştir. İthal edilen 1,4 milyar
dolarlık diğer ürünlerle birlikte, 2001 yılında petrol ithalatına yaklaşık
olarak 5,3 milyar dolar ödeme yapılmıştır. Türkiye, potansiyeline uygun bir ekonomik
seviyeye kavuşabilmesi için, sanayiin motorgücü olan petrole bugünden çok daha
fazla ihtiyaç duyacaktır. Türkiye, bugünkü şartlarda, hampetrol ihtiyacının,
ancak, yaklaşık olarak yüzde 10'luk bir kısmını kendi topraklarından
karşılayabilmektedir. Çok zengin petrol ve doğalgaz yataklarına
sahip olduğu her fırsatta ifade edilen Türkiye'nin, bu imkânlarını ekonomiye
kazandırmak için yeterli araştırmaları yapmadığı bir gerçektir. Bugün, ABD'de sadece 2001 yılında 23 000,
imkânları çok daha mahdut olan Romanya'da ise aynı yıl 2 000 arama yapılırken,
buna karşılık, Türkiye'de, cumhuriyet tarihi boyunca, yaklaşık olarak 1 600'ü
resmî olmak üzere, ancak, toplam 2 000 civarında arama yapıldığı
söylenmektedir. Bu rakamın, Türkiye'nin potansiyeli gözönüne alındığında, yok
denecek kadar küçük olduğu görülmektedir. Bu olumsuzluğun en önemli temel
nedenlerinden birisi olarak, jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik ve
jeokültürel avantajları dolayısıyla çok önemli bir konumda olan Türkiye'nin
çokuluslu petrol şirketleri tarafından kuşatılması gösterilmektedir. Dış ve
içborç batağında yüzen ülkemizin -aynı zamanda, kendisini yeni krediler alma
mecburiyetinde hissetmesi sebebiyle- bu duruma tepki koymadığı ifade
edilmektedir. Oysa, Türkiye'nin bölgesel güç olabilmesi
için öncellikle kendi ayakları üzerinde durabilecek güce kavuşması
gerekmektedir. Bunun için, petrol başta olmak üzere, seferberlik ilanı içinde,
yeraltı ve yerüstü kaynaklarının harekete geçirilmesi lazımdır. Ülkemizde mevcut olduğuna inandığımız
önemli petrol kaynaklarının ekonomimize kazandırılması için bir devlet
politikası oluşturulmasına çok büyük katkı sağlayacağı düşüncesiyle
hazırladığımız bu Meclis araştırma önergesini Genel Kurulun takdirlerine arz
ederiz. 1- Azmi Ateş (İstanbul) 2- Ali Gören (Adana) 3- İrfan Gündüz (İstanbul) 4- Abdullah Gül (Kayseri) 5- Sadık Yakut (Kayseri) 6- Mehmet Elkatmış (Nevşehir) 7- Mehmet Halit Dağlı (Adana) 8- Bülent Arınç (Manisa) 9- Osman Pepe (Kocaeli)
10- Cemil Çiçek (Ankara) 11- Eyüp Fatsa (Ordu) 12- Özkan Öksüz (Konya) 13- Mahfuz Güler (Bingöl) 14- Kemal Albayrak (Kırıkkale) 15- Zeki Ergezen (Bitlis) 16- Mehmet Altan
Karapaşaoğlu (Bursa) 17- Veysel Candan (Konya) 18- Ayvaz Gökdemir (Erzurum) 19- Mustafa Baş (İstanbul) 20- Lütfi Yalman (Konya) 21- Ahmet Demircan (Samsun) 22- Işın Çelebi (İzmir) 23- Yaşar Canbay (Malatya) 24- Latif Öztek (Elazığ) 25- İsmet Attila (Afyon) 26- Erdoğan Sezgin (Samsun) 27- Mehmet Özyol (Adıyaman) 28- Salih Kapusuz (Kayseri) 29- Nezir Aydın (Sakarya) 30- Mehmet Mail
Büyükerman (Eskişehir) 31- Maliki Ejder Arvas (Van) 32- İsmail Kahraman (İstanbul) 33- Doğan Güreş (Kilis) 34- Musa Uzunkaya (Samsun) 35- Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa) 36- Mustafa Geçer (Hatay) 37- İlyas Arslan (Yozgat) 38- Zeki Ertugay (Erzurum) 39- Bekir Aksoy (Çorum) 40- Nihan İlgün (Tekirdağ) 41- Remzi Çetin (Konya) 42- Dengir Mir Mehmet
Fırat (Adıyaman) 43- Avni Doğan (Kahramanmaraş) 44- Ayfer Yılmaz (İçel) 45- Mehmet Ali İrtemçelik
(İstanbul) 46- Hüsamettin Korkutata (Bingöl) 47- Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 48- Ertuğrul Yalçınbayır (Bursa) 49- Takiddin Yarayan (Siirt) 50- Osman Aslan (Diyarbakır) 51- Yakup Budak (Adana) 52- Mustafa Örs (Burdur) 53- Zeki Çelik (Ankara) 54- Turhan Alçelik (Giresun) BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden başlayacağız. IV.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. – İzmir
Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. 2. – Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun
tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 3. – Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 4. – Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının
Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının müzakerelerine
başlayacağız. 5. –
Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye ilişkin kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 6. – Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691)
(S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının
Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız. 7. – Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S.
Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı
Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının
müzakerelerine başlıyoruz. 8. –
İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı : 826) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, daha önce, 826 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde grupları ve
şahısları adına söz isteyen milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Saadet Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Ahmet Demircan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili
Sayın Mehmet Dönen, MHP Grubu adına Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş,
ANAP Grubu adına Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli; şahısları adına,
İstanbul Milletvekili Masum Türker, Erzurum Milletvekili Aslan Polat, Aksaray
Milletvekili Murat Akın, Konya Milletvekili Lütfi Yalman, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik. Birinci söz sırası, Saadet Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan'da. Buyurun efendim. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakikadır. SP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 826 sıra sayılı İstihdamın Teşviki
Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında
Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, son on yılda,
ülke ekonomisi üç defa negatif büyüme, daralma yaşamış. Bunlardan birisi,
1994'te, yüzde eksi 6,1; ikisi ise 1999 ve 2001 yıllarında 57 nci Anasol
Hükümetine nasip olmuş, yüzde 6,4 ve yüzde 9,4; yüzde 10'lara ulaşan küçülme,
daralma. Son on yılı incelediğimizde, en yüksek büyüme hızı, yüzde 8,3'le 54
üncü Refahyol Hükümeti dönemindedir. Sayın milletvekilleri, bugün 14 Mart 2002.
Ülkeyi bir gecede ekonomik olarak çökerten 21 Şubat krizinin üzerinden yaklaşık
bir yıldan fazla zaman geçmiş bulunuyor. Kasım krizinin üzerinden ise onaltı ay
gibi bir zaman geçti. Bu süre zarfında, kuruluşuyla birlikte IMF reçetelerini
uygulamaya başlayan 57 nci hükümet, enflasyonla mücadele programını, IMF'in
uygulattığı döviz çıpası modelini "pardon, yanlış oldu" pişkinliğiyle
terk ederek, Dünya Bankasından getirdiği dördüncü ortağının ve yine IMF'in
önerileriyle, "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" adını verdiği, aslında
krizle birlikte rantiyenin bozulan hortumlarını ve pompalarını tamir etmekten
başka bir marifeti olmayan, yeni bir program uygulamaya başladı. 57 nci
hükümet, göreve başladığı günden beri uyguladığı ekonomik ve sosyal
politikalarla, ülkeyi madden ve manen çöküş noktasına getirmiştir. Bu çöküşün en dramatik olanı ise, 21 Şubat
2001 tarihiyle patlayan krizdir. Bu kriz esnasında ülke ekonomisi, âdeta bir
ekonomik deprem felaketi yaşamıştır. İflaslar, onbinlerce işyerinin kapanması,
1 500 000 insanın işini kaybetmesi, gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlik...
Türkiye, gelir dağılımı sıralamasında sondan 12 nci sıradadır değerli
milletvekilleri. Halkın büyük çoğunluğu yoksulluk sınırının
altına düşürülmüş, milyonlarca insan açlık sınırının altına inmiş; memur zaten
sokaklarda idi; esnaf ve nihayet köylü, müstahsil de, cumhuriyet tarihinde ilk
defa sokağa dökülmüştür. Hükümet, neden sonra, aynen 17 Ağustos
depreminde olduğu gibi, duyarsız ve beceriksiz, hatta yanlı bir tutumla,
ekonomik enkazın altında kalan dargelirliyi, işçiyi, işsizi, esnafı, köylüyü,
sanayiciyi, yani 70 milyonu görmezden gelerek, ilk iş olarak, 70 milyon
vatandaşın hesabına aldığı dışborçlarla, yıllarca yüksek faiz gelirleriyle ülke
ekonomisinin haksız bir şekilde
kaymağını yiyen bir avuç rantiye kesimini kurtarmıştır; milyarlarca dolar
kaynağı, köylüyü, esnafı, geçmiş hükümetleri, velhâsıl önüne ve aklına kim
gelirse herkesi, kendi beceriksizliğini unutturmak ve yaptığı kayırmacı
uygulamayı saklamak için suçlayarak, hortumlanan, içi boşaltılan bankalara
kaynak aktarmıştır. Bu kanun tasarısıyla yapılan, reel ekonomi
ve işsizler için bir şeyler yapıyor görüntüsü vermekten öte bir şey değildir. Değerli milletvekilleri, kanun tasarısının
genel gerekçesini okuduğumuzda ne deniliyor: "Uygulanmakta olan 'Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programı' çerçevesinde, istihdamın teşvikine yönelik olarak
istihdamdaki ücret dışı yasal yükümlülüklerin geçici bir süre azaltılmasını
teminen, sigorta primleri, işsizlik sigortası primleri ile ücretlerden kesilen
gelir vergilerinin, kanunlarda öngörülen sürelerde ödenmesinin ertelenmesi
amacıyla bu Kanun Tasarısı hazırlanmıştır." Genel gerekçeden bunu okuduğunuz zaman,
sanki, tüm istihdamdaki ücret dışı yasal yükümlülüklerin, geçici bir süre için
azaltılacağı anlamını çıkarıyorsunuz; ama, maddelere geçildiğinde görüyorsunuz
ki, getirilen, böyle bir şey değil; sadece -âdeta dağ fare doğurur gibi- 30
Nisan 2001 tarihinde çalışan işçi sayısı esas alınarak, bu sayıya ilave olarak
kanunun yayımlanması tarihinden itibaren 31 Aralık 2002 tarihine kadar -yani,
bu tasarı Mecliste yasalaşırsa, önümüzde kalan sekiz aylık süre içerisinde- işe
aldıkları işçiler için işbaşı yaptığı tarihten itibaren bir yıl süreyle sigorta
primleri ve işsizlik sigortası primlerinin işveren hisselerinin yüzde 37 ilâ
yüzde 50'si erteleniyor. Hükümetin getirdiği tasarıda bu yüzde 35-yüzde 50
arası iken, komisyonda yüzde 37'ye çekilmiş. Hükümet ve komisyon bu tasarıda
sağladığı kolaylığı sendikalılık şartıyla yüzde 13'lük bir fark getirerek...
Hükümet böyle önerdi, komisyondaki değişiklikle yüzde 13'lük bir fark
getirildi. KOBİ'ler ve küçük işletmeler aleyhine bir durum oluşmuştur. Bu yüzde
13 nasıl hesaplanmıştır? Krizin sorumlusu hükümettir; ama, bu hükümet krizin
sorumluluğundan kaçmış, küçük işletmelere faturayı kesmeye çalışmaktadır. Yeni kurulan işyerlerinin ve mevcut
işyerlerinin mevcut çalışanları için bir düzenleme görülmüyor. Kalıcı bir çözüm
için çalışmak daha gerçekçi olmaz mıydı?! Hükümet, ülkede yaşanan ekonomik
krizi tam olarak algılayabilmiş değildir. Yoksa, bu ekonomik felaketin
yaşandığı, işsizliğin korkunç boyutlara ulaştığı bir dönemde, adına istihdamı
teşvik yasası denilerek bu kadar basit bir yasa tasarısıyla milletin ve
Meclisin karşısına çıkılmazdı diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, allahaşkına, bu
hükümet, bu ülkeden başka bir yerde mi yaşıyor?! Sanki, 20 Şubat krizinden
sonra, Türkiye'de, büyüme diye, istihdam diye, istihdam imkânı diye bir gelişme
olmuş da, işyerleri yeni işçi çalıştırmaya başlamışlar, hükümet de "bu
destek de bizden olsun, krize biz sebep olduk, bankaları kurtardık, size de
yardımcı olalım" demiş!.. Kolları sıvayarak, bakın, istihdamı nasıl teşvik
ediyor, âdeta fıkradaki Nasrettin Hocanın borç ödeme planı gibi. Beyler, siz,
Türkiye'de olanlardan haberdar mısınız? Üretim durma noktasında. Güven
kaybolmuş. Yabancı sermaye getireceğiz diye uğraşırken ülkenin kendi öz
sermayesini dışarıya kaçırıyorsunuz. Sermayenin rengiyle uğraşıyorsunuz. Kimse
önünü göremiyor. "Türkiye Arjantin olmaz" diye devekuşu siyasetine
sığınıyorsunuz. Kriz patlayalı bir yıldan fazla zaman olmuş; siz, hâlâ
rantiyenin kurtarılmasıyla meşgulsünüz. Bir yıldan beri reel ekonomiye dönük,
ciddî, kapsamlı bir tedbir almadınız. Aldığınız bir tedbir var; hakkınızı
teslim edelim. Batacak bankalara verdiğiniz parayla -yasasına bir fıkra
ekleyerek, bunu da aranızda tartıştınız- reel ekonomiye kredi açması şartını
koydunuz. Yine, aynen hocanın fıkrasına benziyor. Bir de, değinmem gereken bir konu var.
4447 sayılı Yasayla reel ekonomiye verdiğiniz -bu yasa çıktığı günden beri-
huzursuzluğu bu yasanın 3 üncü maddesiyle -Bakanlar Kuruluna düzenleme yetkisi
verilerek- çözme ihtimali doğmuş görünüyor. Ancak, hükümetin uygulamalar ve
yasal düzenlemelerde sergilediği "kararsız kasım" tutumu, dalgalı kur
modeli gibi, dalgalı yönetimi, ekonominin olmazsa olmazı olan güveni ortadan
kaldırmıştır. Değerli milletvekilleri, millet bu hükümete
güvenmiyor. Anketleri okuyorsunuz. Kendi fotoğrafınızı görüyor musunuz. Nasıl
güvensin?! Anasollu 55, 56 ve 57 nci hükümetler olarak ne vaat ettiyseniz,
tersini yaptınız. "Malî milat" dediniz, 15 Eylül 1998'de başlattınız;
miladınız bir yılını doldurmadan, ancak ülkeye yapacağını yaparak, 22 Temmuz
1999'da sona erdi. "Emeklilik Yasası" dediniz, 60-65'le geldiniz;
58-60 olarak geçti; şimdi, IMF talimatlarıyla zorunlu emeklilik uygulamaya
başladınız. "Sabit kur çıpa" dediniz; şimdi, bir yıldır dalgalı, son günlerdeyse,
müdahaleli dalgalı kur uyguluyorsunuz. Bankaları özelleştirirken 55 inci
hükümet gitti; şimdi ise devletleştirip, içini doldurarak tekrar
özelleştirmekle meşgulsünüz. Madem devletleştirecektiniz, niçin
özelleştiriyorsunuz?! Hangisini sayayım. Burada, sadece
ekonomiyle ilgili olanlardan örnekler aldım. Güveni yok eden, başka, o kadar
ağır ve büyük örnekler var ki, bugün, imam hatip okullarında uygulanan baskı,
bu güveni yok eden temel unsurlardan bir tanesidir. Şimdi ise, SSK primlerinde
aynı durum; önce 4467 sayılı Yasayla enflasyona endekslediniz, şimdi Bakanlar
Kuruluna endeksliyorsunuz. SSK primlerinin artış oranını Bakanlar Kurulu
belirleyecek. Değerli milletvekilleri, yanlışları
söyleyip tenkit etmek kolay diyeceksiniz; bununla yetinmeyeceğim. Yapılması
gerekenleri de söylemek elbette gerekiyor. Bize göre yapılması gereken en temel
değişiklik, evvela zihniyet değişikliğidir. Önce, şu zihniyeti değiştirmemiz
lazım. Güç merkezli değil, hak merkezli anlayışı, hakları merkeze alan anlayışı
benimsemek gerekir. Devlet, rant dağıtan bir yapı olmaktan çıkarılmalıdır. Aynı
zamanda, devlette demokratik denetim ve yönetim geliştirilmelidir. Bugün,
maalesef, hükümet, rantiyenin patlayan hortumlarını onarmak ve bozulan
pompalarını tamir etmekle meşgul. Ayrıca, oluşturulan üst kurullar modeliyle,
demokratik devletten bürokratik devlete doğru hızla yol alınmaktadır. Devletin
aslî görevleri doğru hatırlanmalıdır. Devlet, bireylerin hak ve özgürlüklerini
korur; milletin bağımsızlığını ve ülkenin bütünlüğünü korur; iç barışı ve
huzuru sağlar; adaleti tesis eder; milletin refah, huzur ve mutluluğu ile maddî
ve manevî gelişmesinin önündeki engelleri kaldırır. Bu çerçeveden, devletin ekonomiyle
ilişkileri ise şöyle düzenlenmelidir: Devlet, kartelleşmeyi, tekelleşmeyi,
karaborsayı, haksız rekabeti önleyici ve tüketici haklarını koruyucu tedbirleri
almalı; insan sağlığına ve çevreye zararlı ürünlerin üretimini izne bağlamalı;
ama, bugünlerde bakıyorsunuz, Samsun'da, insan sağlığına ve çevreye çok büyük
zararı dokunan bir santral, mobil santral -aslında mobil santral değil, mobil
Çernobil'in- kurulmasıyla meşgul. İktisadî teşebbüsler, sermaye piyasası
içerisinde faaliyetlerini göstermeli; bütün ekonomik faaliyetler serbest piyasa
kurallarına göre yürütülmeli; devlet yatırımları, özel sektörün yeterince ilgi
duymadığı altyapı, sağlık, eğitim ve özel sektöre bırakılmasında sakınca
görülen savunma sanayii alanlarıyla sınırlı olmalıdır. Bölgelerarası dengesizlikleri giderecek
tedbirler alınmalıdır. Bireylerin sosyal güvenliği için, geçim,
eğitim ve sağlıkla ilgili hakları sağlanmalıdır. Bütün bu faaliyetler için gereken kaynak
ise, adil bir vergi sistemiyle temin edilmelidir. Denk bütçe esasına geçilmelidir. Devletin borçlanması istisna haline
getirilmeli ve her borçlanma için mutlaka Meclisten izin alınmalıdır. Bu
borçları hükümet kendi hesabına almıyor; bu borçlar, milletin, 70 milyon vatan
evladının hesabına alınıyor. Dolayısıyla, bu borçların, buradan, milletin
hakiki ve yegane temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinin izniyle alınması
lazımdır. Değerli milletvekilleri, eğer, bu zihniyet
değişikliği ve ona uygun sistem değişikliği gerçekleştirilmezse, bu
sıkıntılardan kurtulmak asla mümkün değildir. Ülkede uygulanan rant
ekonomisinin sürdürülebilmesi, büyük kitlelerin mallarının ve emeklerinin
karşılığının verilmemesiyle sağlanmaktadır. Düşük taban ücreti, yüksek faiz,
yüksek vergi, düşük maaş ve düşük ücretlerle büyük halk kesiminden alınan
kaynaklar, kamu açıkları, yüksek faizlerle, iç ve dış borçlanmayla rantiyeye
aktarılmaktadır. Durum böyle olunca, halk fakirleşmekte,
içtalep daralmakta, yatırım ve istihdam gerilemekte, kapasite kullanımı
düşmektedir, azalmaktadır. İşte, işsizliğin, istihdamdaki temel sorunun kaynağı
burasıdır. Devlet, lüzumsuz yere borçlandırılmakta, kamunun bu borçlarının
karşılanabilmesi için, doğrudan ve dolaylı alınan vergiler yüksek tutulmakta,
emeğin ve malların karşılığı olan maaşlar ve ücretler düşük olmakta ve bu da
içtalebi daraltmakta ve neticede, ülke ekonomisi giderek küçülmektedir. 57 nci
hükümetin döneminde yapılan uygulamanın esası bu olmuştur. Önce enflasyonu ilan
etmiş, ilan ettiği enflasyona göre ücretleri, taban fiyatlarını, maaşları
belirlemiş; ama, enflasyonu o noktada tutmamış, tutturamayacağını bildiği halde
bu rakamları vermiş, bu rakamlarla ücretleri ve maaşları belirlemiş ve içtalebi
daraltmıştır. Aynı zamanda, uyguladığı yanlış kur politikaları neticesinde
ihracatın da önünü kapatmıştır. İhracatın önünü döviz çıpasıyla ülkede kapatmış
ve ithalatı patlatmıştır. Patlayan ithalat iç üretimin önünü kesmiştir.
İhracatın düşmesi, içtalebin düşmesi korkunç bir ekonomik krizi doğurmuştur. Şimdi, böyle olunca, ekonomiyi
düşürdüğünüz bu kısır döngüden çıkarmanın bir yolu olmalıdır. Hükümetin yapması
gereken, bu kısır döngüyü kırmak olmalıdır. Bunun da yolu, emeğin ve mahsulün,
ürünün hakkını vermektir. Mağdur kitleleri sosyal güvenlik desteğiyle insanca
yaşayabilir hale getirerek ve de istihdamı oluşturarak... Ne yapıp edip
Türkiye'nin bu istihdam sorununu çözmesi lazım; aksi takdirde, ne ekonomik
büyüme ne içbarış, hiçbiri gerçekleşemez; Türkiye adım adım yoksulluğun
pençesine, korkunun pençesine doğru itilir. İhracatın ve üretimin önündeki mevzuattan
ve ağır adaletsiz vergilerden doğan engelleri kaldırmak gereklidir. Bugün,
Türkiye'de vergi hem adaletsizdir hem de çok girifttir, anlaşılır bir düzeyde
değildir. Türkiye'de, vergi, ele geçirdiği, kayıt altına aldığı bir avuç
kesimden alınmaktadır. Bir de, dolaylı vergiler, özellikle dolaylı vergiler çok
ağır olmaktadır. Vatandaşımızın bugün arabasına koyduğu 1 litre benzinde 1 000
000 lira Akaryakıt Tüketim Vergisi ödediği bir ülkede, siz, ekonominin önündeki
gelişmeyi açamazsınız. Aynı zamanda, kamudaki lüzumsuz borçlanma
ve israfı mutlaka önlemek zorundayız. Hükümetin bu istihdamla ilgili alması
gereken tedbirler büyük bir ekonomik paket olarak, bir tedbirler paketi olarak
buraya getirilmeliydi; ama, şu ana kadar, hükümetin getirmiş olduğu bütün
uygulama ve yasal düzenlemeler, rant ekonomisine dönüktü; boşaltılan, soyulan
bankaların kaynaklarını doldurmakla ilgiliydi. Anasollu iktidarların sahip
olduğu güç merkezli rantiyeci zihniyetle bir yere varmak mümkün değildir. Bu
hükümetin yapacağı en önemli işi şimdi söylemek istiyorum: Üç yıllık
uygulamasından, getirdiği yasal düzenlemelerden, tatbikatlarından görülmüştür
ki, 57 nci hükümetin kendi programıyla da, kendi anlayışıyla da, dışarıdan
yapılan tavsiyeler ve tekliflerle de bunu çözmesi mümkün değildir. Ülkedeki
sorunları çözebilmek için bu hükümetin yapacağı en önemli iş, derhal, hiç zaman
geçirmeden, beklemeden, görevi, emaneti ehline terk etmektir. Siz istediğiniz kadar, yasa tasarısının
genel gerekçesinde zikrettiğiniz gibi, güçlü ekonomiye geçişten bahsedin, bu
anlayışla geleceğiniz yer güçlü ekonomi olmaz, geleceğiniz yer güçlü ekonomi
değildir; ancak, güçlünün ekonomisidir. İşte bugün, Türkiye'de yaşanan budur. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demircan. İkinci konuşmayı yapmak üzere, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar.) Konuşma süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada, İstihdamın Teşviki
Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesine Hakkında
Yasa Tasarısını görüşmekteyiz. Temel amaç nedir bu tasarıda; istihdamın
teşvik edilmesi, daha çok insana iş olanağı sağlanması. Peki, bu tasarıyı
incelediğimizde, gerçekten, bu tasarının gerekçesinde okuduğumuz istihdamı
teşvik ediyor mu, etmiyor mu; hep birlikte, buna, çok net bir gözle bakmak
durumunda olduğumuz kanısındayım. Değerli arkadaşlarım, tabiî, uygulanan
ekonomik politikanın birçok boyuttan eleştirisini yapmak mümkün. Bu ekonomik
politikanın doğurduğu krizin oluşturduğu hasarın birçok alanda tespitini yapmak
mümkün; ama, en önemli hasarlardan biri, istihdam alanındaki, çalışanların
üzerindeki hasardır. 1,5 milyon insan, bugün, gerçekten, işsiz güçsüz
kalmıştır. Şimdi, 1,5 milyon insanın işsiz güçsüz kaldığı bir ortamda, siz, bu
yasa tasarısıyla, tekrar istihdamı özendirecek, bu insanları tekrar işine
döndürecek bir düzenlemeyi yaptığınızı zannediyorsunuz. Halbuki, bu düzenleme,
hiçbir zaman, böyle bir sonucu doğurmaz, doğurması mümkün değil. Çünkü, bu yasa
tasarısıyla ne yapıyoruz; bu yasa tasarısıyla, bir işyerinde, özellikle, bundan
sonra çalışacak, işe alınacak insanlar için, eğer sendikalıysa, Sosyal
Sigortalar priminde ve işsizlik sigortası priminde, bir yıl süreyle, yüzde 50
erteleme getiriyorsunuz. 20 kişinin altında istihdam sağlayan kuruluşlarda
-bunlar da işveren payından- yüzde 40'ını; 20 kişinin üstünde istihdam sağlayan
kuruluşlarda da, Sosyal Sigortalar ve işsizlik sigortası priminin işveren
payının yüzde 35'ini erteliyorsunuz. Ne zaman; bir yıl sonra. Ne olacak bir yıl
sonra; bir yıl sonra, ekonomi büyüyecek, her yer güllük gülistanlık olacak,
üretim artacak, ihracat artacak, içtüketim artacak ve ondan sonra, bu
işverenler, bir yıl ertelenen bu payları tekrar ödeyecekler. Değerli arkadaşlarım, ne kimseyi buna
inandırabilirsiniz ne de bu yasayı yapanların buna nasıl inandığını anlamak
mümkün değil. Yani, bunu ne diye çıkardıklarını anlamak mümkün değil. Burada,
belki, bir tek, sendikaların ağzına bir parmak bal çalmak anlamına gelen,
sendikalı işçi çalıştırmayı özendirebilecek -ki, o da çok makul bir imkân
değil- bir miktar, yüzde 50'sini erteliyorsunuz çünkü, onlara, bir miktar, daha
fazla imkân getirilmiş oluyor. Bunun, belki, bugün, sokaklara çıkmak isteyen ve
hükümeti protesto etmek isteyen sendikalara, bir ölçüde, biraz imkân tanımak,
yani daha çok sendika üyesi kazandırmak gibi bir sonucu olabilir mi, onu
bilmiyorum; çok zor görüyorum ben. Değerli arkadaşlarım, tabiî istihdamın
üzerindeki yükler, gerçekten çok ağır yükler. Yani, asgarî ücretli bir insanın
bir işyerine maliyeti, bugün itibariyle 265 000 000 lira; ama, asgarî
ücretlinin eline geçen 147 000 000 liradır. Gerçekten, baktığımızda, özellikle
sigorta primi, vergi derken, istihdamdan çok büyük oranda kesinti yapıyoruz;
yaptığımız bu kesinti yüzde 40'ın üzerinde. Bu kesintilerle, insanların,
işletmelerin istihdam sağlamaları, işçi çalıştırmaları mümkün değil; hele 1
Nisandan sonra, özellikle taban kesintilerinin 340 000 000 lira üzerinden
yapılacağı bir süreç karşımıza çıkıyor. Burada, bir tek asgarî ücretlinin
maliyeti 406 000 000 liraya çıkacak arkadaşlar. Yani, bugün, 265 000 000 lira
olan asgarî ücretlinin maliyeti, bundan bir ay, yirmi gün sonra, yani 1
Nisandan sonra, 406 000 000 liraya çıkacak. Maliyeti 406 000 000 liraya
çıkaracaksınız, bu erteleme yasasıyla burada erteleyeceğiniz paralar çok komik paralar
olarak kalır ve bunların çoğu kâğıt üzerinde kalır. Değerli arkadaşlarım, şimdi, esas olarak
hükümetimizin istihdamın üzerindeki yükleri, 1999 yılında, burada, yine bu
Mecliste, çok büyük sosyal güvenlik reformları diye ve bazılarının daha ileri
gidip, devrim niteliğinde saydıkları yasayı çıkardıkları dönemlerde, özellikle,
hem emeklilerin ücretlerinin artışını hem prim artışını enflasyona bağladıkları
dönemde, biz, hiç unutmuyorum -Sayın Bakan burada yok; ama, müsteşar burada- o
zaman şunu söylemiştik: Önünüzde çok büyük sıkıntılar olabilir. Siz, bunu
otomatik bir artışa bağlıyorsunuz; ama, elinizde hiçbir esneklik kalmıyor. Bunu
artırma yetkisini Bakanlar Kuruluna bırakın ki, elinizde böyle bir esneklik
olsun. Büyük sıkıntı çıkar yarın karşınıza ve bu sıkıntıları aşamazsınız."
Bu kürsüden, yine, buradan söylemiştik bunları; ama, o gün, hükümet bizi
dinlememişti; ama, bugün, bakıyorsunuz, geçici maddeleri incelediğinizde, bu
yetkileri Bakanlar Kuruluna bırakmak durumunda kalıyorlar. Peki, bu yetkileri
Bakanlar Kuruluna verdiğimizde, önümüzdeki süreçte, gerçekten enflasyonun
altında bir prim artışını sağlayacak mı hükümet veya esnek olarak, özellikle 1
Nisanda artacak olan bu prim artışlarına dur diyebilecek mi? Bunu özellikle
Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakana sorduk; Sayın Bakan "eğer Derviş
para bulursa olur" dedi. Değerli arkadaşlarım, bir bakan, kendine
yönelttiğiniz soruyu, eğer bir başka bakanın üstüne atıyorsa, bu bakanların,
artık, bu hükümetin, bu ülkeyi yönetmek gibi bir iddiası olamaz; yani, neyi,
nasıl yapacağını, hangi aktuaryel dengeleri oluşturabileceğini eğer
bilmiyorlarsa, sonuç olarak, bu hükümet, bu milleti, bu devleti nasıl
yönetecek, onu anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum. Değerli arkadaşlarım, küçülmekte olan,
sürekli işçi çıkaran, içpiyasası daralan, ihracatı sürekli gerilemeye başlayan,
artı, gayri safî millî geliri düşen, ona paralel olarak iç ve dışborçları artan
bir ülkenin bir tek çıkışı vardır; o da, büyümek; daha çok istihdam sağlamak,
daha çok büyümek, daha çok ihracat yapmak... Bunun temel koşullarından birisi -hepsi
demiyorum- istihdamın üzerindeki yükü azaltmak. Ama, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımız, bakıyor, diyor ki: Sosyal Sigortalarda, Bağ-Kurda, Emekli
Sandığında; yani, sosyal güvenlik kurumlarında açık var. Peki, bu açığı nasıl
kapatırım; primleri yükselterek kapatırım. Bir tek düşünebildiği ve bir tek
uygulayabildiği proje bu; yani, primi ne kadar yüksek tutarsam, o kadar çok
kesinti yapar ve bu açıkları kapatırım diyor; ama, burada yanılıyor. Primler
arttıkça insanları işten atıyorlar, primler arttıkça işletmeler hızla
kayıtdışına itiliyor. Burada yapılacak şey, Türkiye'de kayıtdışı ekonomiyi
kayıt içerisine alırken, işte, kayıtdışı sigortalıyı kayıt içerisine alarak ve
istihdamın yükünü azaltarak, daha çok insanın çalıştığı... Yani, Sigortanın,
aktif-pasif dengesini bir noktaya getirmeyi denemek zorundasınız. Eğer, siz, bu
aktif-pasif dengesini kuramazsanız, primleri artırmakla, Sosyal Sigortaların ve
Bağ-Kurun açıklarını kapatamazsınız. Bu açıkları kapatabilmenin yolu, daha çok
insan çalıştırmak ve daha çok insanının prim ödemesini sağlamak, daha çok aktif
sigortalının daha az pasif sigortalıyı beslemesini, finanse etmesini
sağlamaktır. Bunun ötesindeki yolların hiçbiri çıkar yol değildir. Bunun
dışındaki yollar, istihdamın üstündeki, işletmelerin üstündeki yükleri tamamen
artırır, yükleri artan bu işletmeler, işçi çıkarmaya, yükleri artan bu işletmeler,
rekabet güçlerini kaybederek, bugün olduğu gibi, çok ciddî anlamda sıkıntıya
girerler. Değerli arkadaşlarım, ekonomi sürekli
büyümek durumundadır, sürekli ileri doğru gitmek durumundadır; yani, bir
bisiklet gibidir. Eğer, bir bisikletin pedalını çevirmez, ileri doğru hareket
ettirmezseniz, üzerinde duramazsınız, düşersiniz. Burada, eğer, ekonominin
üzerindeki yükleri artırırsanız, ekonomi sürekli olduğu yerde sayar; sürekli
olduğu yerde sayan bir ekonominin de ayakta durma şansı yoktur. Yani, bugün,
ülkemizde çok büyük sıkıntılar yaşanmıyorsa, o, bizim sosyal yapımızın güçlü
bağlarının bir sonucudur. Yoksa, bu kadar ağır yükü, hiç kimsenin, artık,
taşıyacak gücü kalmamıştır. Onun için, bu var olan düzenleme, yeterli düzenleme
değildir. Bunun yerine, bu Meclis -böyle bir yasayı çıkarmak yerine- oturup
istihdamın üzerindeki yükleri kalıcı olarak azaltmak durumundadır. Geçici
olarak bir yıl ertelemenin hiç kimseye bir yararı yoktur. O bir sene ertelenen
primleri, bir sene sonra bu Mecliste tekrar ertelemek zorunda kalırız; çünkü,
bir yıl sonra da o işletmelerin bu ağır yükün altından kalkma şansları yoktur. Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, var olan
ekonomik koşullar hükümeti böyle bir yasa çıkarmaya zorladı; var olan ekonomik
koşullar, daha 1999 yılının eylülünde çıkarılan bir yasayı, bugün, tekrar,
yeniden ele alıp, yeniden düzenleme gereksinimini ortaya çıkardı. Düşünün ki,
bir hükümet iki yıl sonra doğabilecek sıkıntıları o gün göremiyor ve burada
söyleyenleri dinlemiyor; ama, iki yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin
karşısına geliyor "arkadaşlar, ben burada yanlış yaptım, buradan dönmek
zorundayım" diyor. Yani, prim artışlarında ve emekli maaşlarının
artışlarında, artık, enflasyona bağlı, kalkınmaya bağlı artışlar yerine,
Bakanlar Kurulunun o günkü şartlara göre belirleyeceği yeni bir yapılanmayı
getirmektedirler. Halbuki, burada, daha önce hep birlikte konuştuğumuz, hep
birlikte tartıştığımız, reform diye adlandırdığımız yasada, bunlar, enflasyona
ve büyümeye bağlı olarak sürekli artmaktaydı. Değerli arkadaşlarım, bu yasanın esas
olarak işletilmesi gereken maddeleri, geçici maddeleri. Eğer, geçici maddeleri,
hükümet, ciddî anlamda ele alır, düzenler ve istihdamın üstündeki yükleri
azaltmaya yönelik kararlar alabilirlerse, gerçekten bu yasa bir işe yarar ve
istihdamın üzerindeki yükleri belirli ölçüde azaltır, yoksa, geçici maddenin
dışındaki o yüzde 50'lik, yüzde 40'lık, yüzde 35'lik ertelemelerin hiçbir şey
getirmeyeceği, çok açık biçimde, hepimizin gözü önünde durmaktadır. Değerli arkadaşlarım, tabiî, önemli olan
şudur: Bu ekonomide, siz, istihdamın üzerindeki yükü artırırsanız, istihdamın
üzerindeki yükü artırdıkça ekonomi kayıt dışına kaçar, istihdam kayıt dışına
kaçar veya işsizlik hızla artar ve hiçbir işletme, yeteri kadar, kendi ihtiyacı
olan istihdamı bile sağlayamaz. Şimdi, ülkemizde, bakıyoruz, 1,5 milyon
işsiz yaratan uyguladığımız program, ekonomik program, şimdi, bundan sonra, bu
yasayla, tekrar bu 1,5 milyon insana iş ve genç bir nüfusa sahip olan
Türkiye'de geri kalan işsizlere iş olanağı sağlayacak boyutta mıdır; hayır, o
boyutta değildir. Burada, eğer, bizim söylediğimiz gibi,
gerçekten, dünyada istihdam üzerine en çok yük yükleyen ülkelerden biri olarak
-ki, bizde yüzde 31 civarında, ulusal gelirin yüzde 31'i civarında bu yükler;
ama, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 23'ü; yani,10 puan daha üstünde
istihdamın üzerine yük yüklemiş bir ülke olarak- biz, az gelişmişlikten
kurtulamayız. Daha hızlı kalkınmaya, daha çok istihdam yaratmaya, daha çok
ihracat yapmaya yönelik bir ülkenin, bu kadar ağır yükler altında bunu sağlama
şansı yoktur. Bizden daha yüksek olan birkaç ülke vardır; o da kuzey
ülkeleridir. Neresi; İsveç, Norveç, Danimarka. Bunlar yüzde 35'ler seviyesinde
ki, oradaki insanların sosyal haklarının çok önemli ölçüde bütün ülkelerden
fazla olduğu, bizim ülkemizde de sosyal politikaların ikinci plana atıldığı göz
önüne alınırsa, bizdeki yükün ağırlığı, gerçekten, çok açık ve seçik olarak
orta yerde durmaktadır. Onun için, değerli arkadaşlarım, istihdam üzerindeki
yükleri, gerçekten, kalıcı olarak azaltan bir anlayışı benimsememiz gerekir.
Eğer bunları benimseyemezsek, önümüzdeki günlerde bu yasa tasarısının çare
olmadığını görür ve yeni yeni önlemler için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
zamanını, vaktini alırız diye düşünüyorum. Onun dışında, önümüzdeki günlerde, bu
tasarıyla, Bakanlar Kurulunun yetkisine verilecek olan bu esneklik oranı da,
sanıyorum, 1 Nisanda oluşacak olan yükleri çok önemli ölçüde azaltacaktır
-dileğim odur- yoksa, bu tasarının, bunun dışında, çok önemli bir getirisi
yoktur diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen. Söz sırası, MHP Grubu adına, Kayseri
Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş'ın.(MHP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. Sayın Üstünbaş, süreniz 20 dakika. MHP GRUBU ADINA HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ
(Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstihdamın Teşviki Amacıyla
Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında 826 sayılı
Kanun Tasarısıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizin de
önde gelen sorunlarının başında istihdam ve işsizlik gelmektedir. Devlet
İstatistik Enstitüsünün 2000 yılının dördüncü dönem hane halkı işgücü anketi
sonuçlarına göre, işsiz sayısı 1 366 000 ve işsizlik oranı yüzde 6,3 iken, 2001
yılı dördüncü döneminde işsiz sayısı 969 000 kişi artarak 2 335 000'e ve
işsizlik oranı da yüzde 4,3 artarak yüzde 10,6'ya yükselmiştir. Keza, 2000 yılının dördüncü döneminde
istihdamda olanların sayısı 21 182 000
ve istihdam oranı yüzde 44,7 iken, 2001 yılının dördüncü döneminde istihdamda
olanların sayısı 19 742 000'e ve istihdam oranı da yüzde 42,9'a düşmüştür. Bir
yıllık süre içerisinde istihdamda olanların sayısında 1 440 000 ve istihdam
oranında da yüzde 1,8 azalma gerçekleşmiştir. Yine, Devlet İstatistik Enstitüsünün
verilerine göre, ülkemizde kurulan firma sayısı 2000 yılında 21 404 iken, 2001
yılında bu sayı yüzde 24,45 oranında azalarak 16 171'e düşmüş; buna mukabil,
ülkemizde kapanan firma sayısı 2000 yılında 12 055 iken, 2001 yılında bu sayı
yüzde 13,70 oranında artarak, 13 707'ye yükselmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
verilerine göre, çalışma istem ve iradesine sahip olup, kendi kusuru
olmaksızın, 2000 yılında 175 254 kişi işini kaybetmiş iken, 2001 yılında bu
sayı yüzde 29,5 artarak 227 039 kişiye yükselmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde, istihdamın üzerinde hissedilir şekilde ücretdışı yükler
bulunmaktadır. İstihdam edilenlerin sayısını artırmak ve işsiz sayısını
azaltmak için istihdam üzerindeki ücretdışı yüklerin hafifletilmesi
gerekmektedir. Bu çerçevede, sosyal taraflarla tartışılarak, istihdamı teşvik
amacıyla, işsizlik sigortası prim oranlarının işçi, işveren ve devlet payları
birer puan düşürülerek, toplam prim oranı 2002 yılı için yüzde 7'den yüzde 4'e
indirilmiş ve böylelikle, reel sektöre 750 trilyon Türk Lirası bir kaynak
sağlanmıştır. Yine, sosyal taraflarla tartışılmak
suretiyle, işverenlerin, ekistihdamdan doğan yasal yükümlülüklerinin
azaltılması ve istihdamın teşviki amacıyla, sigorta primleri ile işsizlik
sigorta primlerinin işveren hissesine düşen belli bir oranının ödenmesinin
ertelenmesi ile Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin, ekistihdamdan doğan
yasal yükümlülüklerinin geçici bir süre azaltılması ve ücretlere ilişkin Gelir
Vergisinin belli oranlarının ertelenmesi amacıyla "istihdamın Teşviki
Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı" hazırlanmıştır. Söz konusu kanun tasarısı, 30.4.2001
tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerleri için, işverenlerin Ocak-Nisan
2001 dönemine ait sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ek
olarak, bu kanunun yayımı tarihinden 31.12.2002 tarihine kadar işe aldıkları
işçiler için, işe başlatılan aydan itibaren 12 ay süreyle tahakkuk ettirilecek
Gelir Vergisi, Damga Vergisi, sigorta ve işsizlik sigortası primlerinin işveren
paylarının, toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi işçiler
için yüzde 50, sendika üyesi olmayan işçiler için yüzde 35, en fazla 20'ye
kadar ve 20'den fazla işçi istihdam eden işletmelerde çalışan işçiler için
yüzde 37'sinin bir yıl süreyle erteleneceği anlaşılmaktadır. Ayrıca, bu kanun tasarısı, sigorta primi
taban matrahını belirlemek üzere Bakanlar Kuruluna yetki verilmesini
düzenlemektedir. Tasarının yasalaşmasıyla, istihdam teşvik
edilecek ve bunun sonucunda da, işsiz sayısında hissedilir bir azalma olduğu
görülecektir. Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinize selam
ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstünbaş. Söz sırası, ANAP Grubu adına, Manisa
Milletvekili Sayın Ekrem Pardemirli'de; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı
Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, İstihdamın Teşviki
Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkındaki
Kanun Tasarısı 6 maddeden oluşmaktadır. Bu kanunla, gerçek ve tüzel kişilerce
istihdam edilecek yeni işgücünün maliyeti, bir nebze de olsa azaltılmak
istenmektedir. Ülkemizin demografik yapısına
bakıldığında, her yıl, ortalama 1 200 000 kişinin işgücü piyasasına çıktığı
görülür. Bunların çok küçük bir kısmı iş bulabildiğinden, işsizlik oranı
giderek büyümektedir. Son yıllar için söylüyorum. Ayrıca, geçen yıl yaşanan
kriz sonucu ekonominin küçülmesi işsizliği artıran bir faktör olmuştur. Bir
istatistiğe göre, çalışma yaşında bulunan nüfusun -ki, 15 ile 65 yaş arası
deniliyor- yüzde 52,5'i bir işe sahip değildir; yani, çalışanlar azınlık,
çalışmayanlar çoğunluk teşkil etmektedir. Son 5 yıldır yurtdışına çıkan sermayenin
önemli boyutlara ulaşması sonucu, özel sermayenin yurtiçi yatırımları küçülmüş
ve işsizlik oranının büyümesine katkısı olmuştur. Ülkemiz kaynaklarının sınırlı
oluşu, bizi, yabancı sermayeyi önemli ölçüde teşvik etmeye mecbur etmektedir.
Yabancı sermaye güven ortamında ve kolaylıklar sağlandığında ülkeye
geleceğinden, mevzuatımızı basitleştirmek, müktesep haklara saygı göstermek
durumundayız. Maalesef, geçmişte görülmüştür ki, çıkarılan bazı kararnameler,
yönetmelikler ve uygulamalarla, müktesep haklar korunmamıştır. Bu hususa büyük
özen verilmesi ve önemle, titizlikle üzerinde durulması gerekir diye
düşünüyorum. Bunun yanında, Trakya, Ege, Akdeniz,
Güneydoğu Anadolu'da büyük organize sanayi bölgeleri kurarak, ihracat ağırlıklı
sanayie yabancı sermayenin cezbedilmesinin zarurî olduğuna da inanmaktayım. Ülkemizde, tarım verimi düşük ve hazineye
ait olan çok büyük araziler vardır. Bu arazileri, sanayiin kurulmasına uygun
hale getirmeyi düşünmeliyiz. Bu bölgelerin büyüklüğü kilometrekarelerle ifade
edilmelidir. Bu organize sanayi bölgeleri, altyapı,
enerji, ulaşım ve muhaberat imkânları sağlanarak, çok cüzî bedelle tahsis
edilmelidir. İşletmelerin çalıştığı sürece, tahsis edilen arazi mülkiyetleri
üzerinde kalması şeklinde bir düzenlemeyle, tahsisin bilinen mahzurları ortadan
kaldırılabilir. Bu tür işletmenin Kurumlar Vergisi istisnası 7 ile 10 yıl
arasında yapılabilir. Bu, sektöre ve büyüklüğe göre değişir. Böyle bir halde,
karmaşık hesaplamalara yol açan ve ihtilaflara neden olan yatırım indirimi
uygulamasına gerek duyulmaz. Ülke içinde yaratılmayan istihdam, dış göçü
artırmakta ve insanımızı anayurttan uzaklaştırmaktadır. İşletmenin iç satışlarda yüzde 18 gibi
yüksek KDV sağlayacağı, istihdamda da işçilik üzerinden alınan Gelir Vergisi ve
sigorta primleri düşünüldüğünde, bunların dahi, böyle bir istisnayı, yani, 7-10
yıllık bir Gelir ve Kurumlar Vergisi istisnasını haklı gösterecek boyutta
olduğu görülecektir. Bu dönemde esas hedef, dışa dönük üretim
olmalı, yeni tesislerden vergi alma düşünülmemelidir. Üretimin artması,
enflasyonun düşmesine, işsizliğin küçülmesine, ödemeler dengesinin düzelmesine
yol açacaktır. Ülkemizin bugün için en önemli konusu
işsizliktir. 2001 yılı içerisinde işsizliğin 5 puan arttığı unutulmamalıdır.
İşsizliğin ortadan kaldırılması, en azından toplum tarafından taşınabilir
seviyeye indirilmesi hükümetlerin esas görevidir. Sermayenin yüksek teknolojiye
dönük olması, üretimde katmadeğerlerin yüksek olması, orta vadeli hedeflerimiz
olmalıdır. Önümüzdeki on yıl içerisinde, tekstil sektöründe katmadeğeri çok
yüksek moda malları ihracatında şansımız olacaktır. Bugün ihraç ettiğimiz
ipliğin, bezin, örme mamullerin geri kalmış ülkelere kayacağı unutulmamalıdır.
Yabancı sermayeden korkmamalı; kurulacak tesisler, bu ülkenin varlığı olarak
düşünülmelidir. Dünyada, yılda 700 milyar dolar civarında
bir yabancı sermaye akımı var. Ülkemiz, maalesef, bunun ancak binde 1'ini
alabilmektedir. Ekonomik ağırlıklı bir bölüşümden pay alabilsek, yıllık yabancı
sermaye girişinin asgarî 14 milyar dolar olması gerekir. İş mevzuatımızın sık
sık değiştirilmemesi, siyasî ve ekonomik istikrarın sağlanması durumunda,
ülkemiz, bu miktar yabancı sermayeyi kendine çekebilir. Değerli arkadaşlar, mevcut kanun
tasarısıyla, 2001 yılı krizinin doruğa eriştiği nisan ayının sonu istihdam
rakamları baz alınarak, önümüzdeki ay itibariyle istihdamda artış olması
halinde, ücret dışı malî yüklerin bir kısmından bir yıl için arındırılarak,
kaynak yetersizliği içerisinde olan reel sektöre küçük bir destek, maliyetlerde
de mütevazı bir indirim sağlanması amaçlanmaktadır. Bugünkü durumda, işçi sayısını bir yıl
evveline göre artıracak işletme sayısı çok azdır, belki de iki elin parmakları kadardır;
ancak, bu yılın ikinci yarısında, durağan olan ekonomimizin büyümesi
beklenmektedir. Bu büyüme, yeni istihdamla beraber olmak durumundadır. İşte, bu
büyümeye küçük bir destek vermekteyiz. Yine, bu kanunla, işsizlik sigorta
primlerini de tahakkuk tarihinden itibaren bir yıl ertelemek, işletmelere bir
kaynak birikimi sağlar. Yapılan bir hesaba göre, ertelenen sigorta primleri,
işsizlik sigorta kesenekleri ile Gelir Vergisi toplam 750 trilyonu bulacaktır.
Bu kaynağın bedelinin en azından 400 trilyon olacağı düşünülmektedir.
Tabiatıyla, bu miktar, ancak, ekonomimizin daralma yerine büyümeye geçişiyle
doğabilecektir. Bu kanunla, toplusözleşme yapma ehliyetine
sahip, yani, sendika bulunan işyerlerinde işveren tarafından ödenecek Gelir
Vergisi, Damga Vergisi, sigorta ve işsizlik sigortası primlerinin yüzde 50'si
ertelenmektedir; sendikasız işçi çalıştıran işyerlerinde bu oran yüzde 37'ye
gerilemektedir. Bunun, sendikalaşma yönünden önemli bir teşvik olduğu
düşünülmektedir. Bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığı, tartışılması
gereken bir husustur. Sendikaların, üyelerine çağdaş hizmet üretmesi durumunda
güçleneceği unutulmamalıdır. Ülkemizde, yasal düzenlemelerle sendikaların
güçlenmesi ve mümkünse, sendikasız işçi kalmaması istenmektedir. Yasal
destekler çoğaldıkça, sendikaların işçi üyesine karşı hizmet üretimi, maalesef,
azalmaktadır. Bilindiği gibi, yürürlükte olan 506 sayılı
Yasada, prim hesabında esas tutulan günlük kazancın alt sınırının tespitinde,
nisan ayı itibariyle, her yıl gerçekleşen enflasyon oranında artırılması ve bu
uygulamanın otomatik olarak yürütülmesi öngörülmektedir. Bu tasarıyla, bu
prensibin, 1.4.2002 ve 31.3.2003 tarihleri arasında uygulanmaması ve artışın
Bakanlar Kurulunca tespit edilmesi hükmü getirilmektedir. Böylelikle, bu ayın
sonunda enflasyon oranı kadar artması kanun emri olan prime esas olan taban
aylık artışı, Bakanlar Kurulu tarafından makul bir seviyeye indirilerek
uygulama imkânı bulacaktır. Değerli arkadaşlar, mevcut durumda,
ücretler üzerinde yüksek kesintiler vardır. Bunu hepimiz paylaşıyoruz. Bugün
aylık brüt ücreti 500 000 000 TL olan sendikalı bir işçinin cebine 300 000 000
TL girmekle birlikte, işverene bu işgücünün maliyeti 725 000 000 TL'ye
ulaşmaktadır; yani, işgücünün maliyetinin sadece yüzde 45'i işçinin eline
geçebilmektedir. Bu ve buna benzer yükler, ülkenin rekabet gücü sıralamasında
büyük gerileme oluşturmuştur. 1989'da, Türkiye, dünyada 16 ncı sırada rekabet
edebilen bir ülke iken, bugün, maalesef, 42'nci sıraya gerilemiştir. İşsizliğin bu denli yükselmesi karşısında,
yeni işyeri açılmalarını teşvik etmek ve yeni istihdam yaratmak için özel
düzenleme getirmeliyiz; tıpkı 1980'li yıllardaki gibi. Yeni istihdam teşvikleri getirmediğimizde,
bu istihdam olmayacak ve ne yeni vergi ve ne de sigorta primi tahsil
edilebilecektir. Teşviklerle, yaratılacak yeni istihdamla, hiç olmazsa eve
ekmek götürebilecek insanlarımızın sayısı artacaktır. Değerli arkadaşlar, 506 sayılı yasayı,
inşallah, önümüzdeki günlerde, şöyle bir değişikliğe de uğratırız. Asgarî ücret
neyse, taban olan ücret de, yani, sigorta primine taban olan esas ücret de,
aynı olur. Önümüzdeki günlerde buraya gelecek olan 1475 sayılı kanun olsun,
Sendikalar Kanunu olsun ve ILO 158'e uyum kanunları olsun, bunları bir paket
halinde, daha derli toplu bir anlayış içerisinde kanunlaştıracağımızı
düşünüyorum. Değerli katkılarınızla kanunlaşmasını
beklediğimiz bu kanun tasarısının hayırlı olması, istihdamı geliştirecek,
işsizliği azaltacak yeni düzenlemelerin ilki olması dileğiyle, hepinize saygılar
sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Pakdemirli. Şimdi söz sırası, AK Parti Grubu adına,
Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen'de; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de, Partim adına, İstihdamın Teşviki
Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım. Saygılarımı
sunarak sözlerime başlamak istiyorum. Bu kanun tasarısı, işveren olarak kabul
edilen gerçek ve tüzel kişilerin, ilave istihdam maksadıyla sigorta primleri
ile işsizlik sigortası primleri ve ücretlere ilişkin gelir vergisinin belli
oranlarının ödenmesinin bir yıl ertelenmesini öngörmektedir. Ayrıca, bu tasarı,
bu primlerin tespitini, bu yetkiyi de Bakanlar Kuruluna veriyor. Şimdi, tabiî, sayın hükümete, sayın
hükümeti oluşturan partilere biz buradan seslenmek istiyoruz. Türkiye'nin en
önemli sorunu olan işsizlik sorununun böyle palyatif tedbirlerle
çözülemeyeceğini kendilerinin de bilmesi gerekir. Bu, ancak, sorunu
ertelemektir, müzminleşen sorunu ertelemektir. Şimdi, siz, bu ülkede işyerlerini
kapattıracak yanlışlıklar yapacaksınız, işyerlerini iflas ettirecek
yanlışlıklar yapacaksınız, ihracatı azaltacaksınız; ondan sonra da, böyle,
palyatif tedbirlerle istihdamı teşvik edeceğinizi söyleyip Meclisin huzuruna
gelerek, çözüm olmayan bir kanun tasarısıyla, sadece ve sadece, zaman
alacaksınız. Bana, hükümet, şuraya çıkıp da, şu Meclise
"biz bu kanun tasarısıyla, şu kadar ilave işçi istihdamı
sağlayabileceğiz" diyebilecek mi? Böyle bir rakamı Meclise sunabilecek mi?
Elindeki veriler, acaba bu rakamı bize söylettirecek durumda mıdır? Ben, şunu, açıkça söylemek istiyorum: Bir
kere, bu kanun kendi içinde gayesiyle çelişen bir kanun. Siz, bu kanunda, 2001
Nisanını esas alıyorsunuz. O şubat krizinin sonuçları, 2001 Nisanından sonra
ortaya çıkmaya başlamıştır; yani, altı yedi ay sonra işyerleri kapanmıştır,
işten çıkarmalar o tarihten sonra başlamıştır. Siz, 2001 Nisanını, yani o
bordrodaki rakamları esas aldığınız zaman, diyelim ki, o gün 100 işçi
çalışıyordu; ama, altı ay sonra bu rakam 70'e inmiştir. Bu kanuna göre siz,
beyanname verilen tarihi esas aldığınız zaman, 70'in üstüne 30 kişi koysanız
bile işyerindeki insanlar bu kanundan yararlanamayacak ve prim ertelemesi
olamayacaktır. 70'in üstüne 31 kişi koyduğunuz zaman, ancak 1 kişinin primi
ertelenmiş olacaktır. Onun için, bu kanun kendi içinde çelişki arz ediyor. Eğer
2001 yılının sonunu esas alırsanız, o zaman, belki, gayesine uygun hizmet etmiş
olursunuz. Kendi içinde gayesiyle çelişen bir başka
husus, kanunda öngörülen "Nisan 2001 tarihinden sonra faaliyete geçecek
işyerleri" ifadesi de, yine, yeni işyerlerinin bu kanundan yararlanmasını
engellemiş olacaktır. Bu da bir çelişkidir. Gayesine uygun hizmet etmeyecektir.
Bana göre bu, teoride kalacaktır. Bir başka husus da, sendikalı ve
sendikasızlarla ilgili yüzde oranlamaları, küçük işyerleri aleyhine olacaktır,
KOBİ'ler aleyhine olacaktır. Bu bakımdan da, bu kanun, bu üç gerekçeyle kendi başlığıyla çelişmektedir. Dolayısıyla, hükümet olarak, eğer bu
kanunun kendi gayesine hizmet etmesi gerektiği düşüncesindeyseniz, esas tarih
olarak 2001 yılı sonunu almanız, 2001 Nisanından sonra kurulan işyerlerini bu
kanuna dahil etmeniz ve sendikalı ve sendikasız işçilerle ilgili yüzde
ayırımını da kaldırmanız lazım. Şimdi, tabiî, istihdamı çözmek böyle
palyatif tedbirlerle mümkün değildir. Bu, bir ekip, bir kapasite, bir niyet
meselesidir. Eğer, bir işyeri çalışıyorsa, bir işyeri verimliyse, işyerinde
kapasite artırım imkânları varsa, ürettiğini satabiliyorsa, yeni işyerleri
açabiliyorsanız, o ülkede istihdamın çözülmesine elbette ki adım atabilirsiniz
ve istihdamın çözülmesini de söyleyebilirsiniz. Bakın, Ankara Ticaret Odasının verilerine
göre, 1998 yılında 9 317 şirket kapanmıştır. Yine, Ankara Ticaret Odasının bu
yılkı verilerinde, 2000 yılında 13 473 şirket kapanmış, 2001 yılının sonuna
doğru 15 000 işyeri kapanmıştır. Bir başka noktadan ele aldığımız zaman, geçmiş
yıllarla bir tersine mukayese yaptığımız zaman, 1998 yılında 57 756 şirket
kurulmuş, 2000 yılında 34 000'e düşmüş, 2001 yılının ilk yedi ayında da 19
000'e düşmüştür. Kapanan işyerleri üçte 2 artarken yeni açılan işyerleri de
üçte 2 azalma göstermiştir. Bir taraftan, yeni açılan işyerleri azalırken- bu
imkânların önü kapanmış, insanlar işyeri açamıyorlar- diğer taraftan da çok
hızlı bir şekilde işyerlerini kapattırıyorsunuz. Gidin Demetevler'e, Emek'e,
sorun elli yıllık pastanelere, çalıştırdıkları 35 kişiyi 11 kişiye
indirmişlerdir "onun bile parasını kazanamıyoruz" diyorlar.
Çalıştırdıkları lokantaları kapatmışlardır, yıllardır çalışan lokantaların
kapısının üzerinde "bu lokanta kapanmıştır" diye yazıyor. Gidin
OSTİM'e, işyerlerinin üzerinde "burası kapanmıştır, alacaklarımızı filan
adrese gönderin" diye yazıyor. Siz, bunları görmeden böylesi pAlyatif bir
tedbirle elbette ki bu sorunu çözemeyeceksiniz; sadece vakit kazanmaktan başka
bir şey değildir. Şimdi, bir memlekette düşünebiliyor
musunuz, dışborcunuz gayri safi millî hsılanın yüzde 75'ine ulaşmış, Her fert 1
755 dolar borçlu yurtdışına, Beş nüfuslu bir ailenin borcu 8 755 dolardır;
yani, beşikteki çocuğun 1 755 dolar borcu var. Hiç borç almayan, baba, anne ve
üç çocuğu olan bir aile 8 755 dolar borçlanmış, borçlandırmışsınız. Ne
yaptınız?! İşyerleri kapamış, yeni işyerleri açılmamış -lokantalar kapalı,
dükkânlar kapalı, pastaneler kapalı- durmadan borç alıyorsunuz; ama, hiçbir
derdimize çare olmuyor. Demek ki, siz, yanlışsınız; yanlış bir hükümetsiniz.
Burada, istihdamı teşvikten önce, seçimi teşvik edip, bu milletin sırtından
düşmenizin daha doğru olduğu kanaatindeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakınız, bir başka, çok önemli, hakikaten
çok önemli... Her topladığınız 100 lira vergi, o 100 liranın karşılığı olan
borç faizine kafi gelmiyor; yani, Türkiye'de, bu milletin çocuklarından
topladığınız vergiler, bütçedeki borçlarımızın faizlerine kafi gelmediği gibi,
yeni kaynaklar bulmanız gerekiyor bu borç faizlerinden kurtulabilmek için. Bu
nasıl ülke allahaşkına?! Bir ülkenin bütün gelirlerini toplayacaksınız, o
ülkenin yıllık borçlarının faizlerine kafi gelmeyecek, yeni borçlar ihdas
edeceksiniz borç faizlerini ödemek için. Üzülmüyor musunuz?! Allahaşkına, rahat
uyuyabiliyor musunuz, rahat yatabiliyor musunuz?! Bu, nasıl ülke idare etmek,
sorunlara nasıl çözüm bulmak?! Hükümetler, değişik programlar
uyguladılar. Ekonomiden sorumlu Sayın Bakan -güçlü ekonomi için bir yıl müsaade
istemişti. Geçen gün, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde ne diyor; on yıl... On
yıla alıştırıyor; sizleri ve bizleri alıştırıyorlar. Daha, burada konuştu; bir
yıldı... Demek ki, on yıl, "Önümüzdeki on yıl, bu bir yıldan daha kötü
olmayacak" diyor; böyle bir nezaket gösterisinde de bulunuyor!.. Bu nasıl
ümitsizlik?! Batmış bir ülkeyi iki yılda kurtarırsınız, iki yılda... Her şeyini
kaybetmiş, savaştan çıkmış bir ülkeyi, iki yılda müreffeh seviyeye
ulaştırabilirsiniz; tarihte bunun örnekleri çoktur; ama, ekonomiden sorumlu bir
bakan, çıkıyor, Orta Doğu'da, gençlerin önünde, on yıl müsaade istiyor. Ama,
biz, burada, her geleni tasdik ediyoruz, boynumuzu büküyoruz, sanki onların
söyledikleri ilahî mesajmış gibi sesimizi çıkarmadan vakit kazanıyorlar, biz de
ona "evet" diyoruz. İstihdamı çözmek mi istiyorsunuz; samimî
misiniz gerçekten? Dün, burada, olağanüstü hal görüşüldü; beklerdim ki,
arkadaşlar o hususu gündeme getirsinler. Habur Kapısından 58 000 araba
çalışıyor, şoförleriyle beraber 116 000 kişi yapar. Dün, burada, Fehim Adak'la
beraber bir yuvarlak hesap yaptık, belli yerleri de aradık. Habur Kapısı doğru
dürüst çalıştığı zaman, 3 000 000 insana iş bulacaksınız. 1996'da, 1997'de,
günlük 1 700 arabanın giriş-çıkışı vardı; şimdi 150-200 arabaya düşürdünüz.
Niye düşürdünüz, oradaki o şirket niye kuruldu, o petrol oraya niye
boşaltılıyor; ben, oraya girmek istemiyorum, girdiğim takdirde başka şeyler
söylemem lazım ve -Meclisin- bazı kişileri gerginleştirmiş olurum, oraya girmek
istemiyorum. Ama, gelin, 3 000 000'dan fazla insanın istihdamını sağlayacak
Habur Kapısını doğru dürüst çalıştıralım. Nakliyeci yararlanacak, araba parçası
satan yararlanacak, çiftçi yararlanacak, tarlasını süren yararlanacak, traktörü
olan yararlanacak. Isparta'nın, Nevşehir'in, Niğde'nin patatesi satılacak;
mercimek, nohut satan insanlar çalışacak. Oğluyla beraber traktörü süren insan,
sizin kapınızı çalıp iş isteme ihtiyacı duymayacaktır; ama, bugün traktörlerini
satıyor babalar, çocuklarını Meclise gönderiyorlar, çocuklarımıza iş bulun diye
kapılarınızı aşındırıyorlar; ama, ben inanıyorum ki, sürdüğü tarladan
kazanacağı imkânlarla, bırakın 1 traktör satmayı, 2 traktör almayı düşünecek ve
iş için de sizin kapılarınızı çalmayacaktır. Siz, kendiniz hazırcısınız; siz, proje
üretmiyorsunuz, IMF'in sunduğu projeleri alıyorsunuz ve uyguluyorsunuz.
Hazırcılığa çok meraklısınız, rehavet sarmış sizi. Siz, kendiniz, hazırcı
olduğunuz için, milleti de hazırcılığa alıştırıyorsunuz. Dönüm başı 10 000 000
para vererek, çiftçinin sesini kesmeye çalışıyorsunuz. Önce sinirlerini
ezeceksiniz, ondan sonra da 10 000 000 verip sesini keseceksiniz. Bırakın, biz,
sizden 10 000 000 istemiyoruz, Dünya Bankasının gönderdiği paraya ihtiyacımız
yok. Bizim Habur Kapımızı çalıştırın, Nahcivan kapımızı çalıştırın, biz size, bu devlete dönüm başı
her yıl 10 000 000 değil, 20 000 000 verelim. (AK Parti sıralarından alkışlar) İran'da geçen sene ağustos ayında, bir
arabanın deposu 1,5 milyona doluyordu; Irak'ta 2,5 000 000'a doluyor. Evet, 1
500 000 İran, 2,5 000 000 Irak... HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sınır ticareti,
sınır!.. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Evet, bırakın, şu
sudan daha ucuz akaryakıtın benim ülkeme gelmesini engellemeyin. Küçük TIR'lar
4, büyük TIR'lar 8 ton akaryakıt getirirken, bugün 345 litreye indirdiniz;
500'ü dahi kabul etmiyorsunuz. Ben, Ağrı Valisini aradım, ilgili vali
muaviniyle görüştüm "500 litre akaryakıtın, mazotun girmesine müsaade
edemiyoruz, 345 litre olacak" dedi. O fazlalığı çekiyorlar hudut
kapısından, nereye gönderiliyor onu, bilemiyorum. Arkadaş, Amerika geliyor, Afganistan'a
bomba yağdırıyor, Irak'a bomba yağdırıyor, İncirlik Havaalanını kullanıyor
petrol menfaatı için; siz, kendi ülkenize bedava gelen petrolün önünü
kesiyorsunuz. Amerika'nın evhamıyla, 28 Şubatçıların sunduğu paketlerle bu
ülkenin sorunları çözülmez; çözemezsiniz. Yüreğinizden bu evhamları
atacaksınız, bu korkuları atacaksınız, ülkenizin çocuklarının ıstıraplarını
yüreğinizin üzerine oturtacaksınız; bu sorunlar başka türlü çözülmez. Ben, bir depo benzini 1 500 000'a
dolduracağım, benim devletim buna müsaade etmeyecek!.. "50-60 000 000''a
dolduracaksın" diye bana ısrar edeceksiniz!.. Arabaların anahtarlarını
kapatacaksınız, çalıştırmayacaksınız!.. Taksiciler bugün bir ayda 150 milyon
kazanamayacak kadar mağdur edildiler. Niye; bu akaryakıt fiyatlarından dolayı. Allah size vermiş, yemesini
bilmiyorsunuz. Amerikası, İngilteresi Almanyası kapı kapı
dolanıyor kendi mallarını satıp kendi insanının refah ve ferahı için ticaret yapmaya çalışıyor; siz de kendi
ülkenizin insanının refah bulmaması için, başkalarının keyfi için, kapıların
kapatılmasına göz yumuyorsunuz. Böyle şey olur mu ?!. Ancak, siz gerçekten istihdamı çözmek
istiyorsanız, ülkenin sorunlarına ciddî ciddî el atmanız lazım. Bugün Tütün
Yasasını çıkardınız, Pancar Yasasını çıkardınız; bizim istihdamımızı çözme
konusunda en önemli iki meseleydi; biri tütün, biri de pancar. Şimdi siz,
sözleşmeli tütün, sözleşmeli pancarı getirdiniz; yarın, bu alanlarda çalışan
insanlar işsizler, bu Meclisi aşındıracaktır, kapılarınızı aşındıracaktır, bu
insanlar işsiz kalacaktır; kimin adına, niçin yapıyoruz?! Bir taraftan kendi petrollerimizi
çıkarmaktan çekiniyor ve korkuyoruz, diğer taraftan komşularımızın bize
vereceği ucuz petrolle çiftçilik yapan milletimizin ekonomisini düzeltmemize
engel oluyorsunuz; niçin, kime hizmet ediyoruz, kimden çekiniyoruz, kimden
korkuyoruz?! Bütün bunlar bizim sorunlarımızdır, eğer biz bu sorunları
çözmezsek, altından kalkılamayacak yüklerle karşı karşıya kalırız. Bakın, dünyada yabancı sermaye 1,2 trilyon
dolardır; bizim ülkemize gelen yabancı sermaye 1 milyar doların altındadır, on
yıl önce de 1 milyar doların altındaydı, bugün de 1 milyar doların altında;
ama, dünyada dolaşan yabancı sermaye 1,2 trilyon dolardır, bunun binde 1'i bile
benim ülkeme gelmiyor. Yabancı sermaye, sadece teknoloji transfer etmez,
yabancı sermaye aynı zamanda istihdam alanları açar, yabancı sermaye aynı
zamanda pazar yerleri açar. Niçin, bu yabancı sermayenin ülkemize gelmesini
teşvik etmiyorsunuz?! Güven duyulmuyor, güvensizlik vardır. Yabancı sermaye
gelmediği gibi, yerli sermayeyi de yurtdışına kaçırdınız. İnsanlarımız, Avrupa
ülkelerinde, Balkanlarda işyerleri açıyorlar, onların çocuklarını
çalıştırıyorlar; bizim çocuklarımız da burada kapı kapı dolanıp iş arıyorlar;
kime hizmet ediliyor?! Yabancı sermayeyi getiremiyorsunuz, yerli sermayeyi
kaçırıyorsunuz, habire durmadan borç alıyorsunuz, işyerlerini
kapattırıyorsunuz, hudut ticaretinde, sınır ticaretinde engel oluyorsunuz... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Oraya bak,
oraya... ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben, hükümete
dönüyorum tabiî; onun için sağa dönüyorum da... Kime hizmet ediyoruz, niçin?! Tabiî, şimdi, faiz... Sizin uyguladığınız
ekonomik politikalarla bu ülke düzelmez Sayın Bakanım. İnsanları rahata
alıştırıyorsunuz, insanları bedavacılığa alıştırıyorsunuz; çünkü, bugünkü
hükümet de, rahatına çok düşkün bir hükümet. sözlerimin başında söyledim, kendi
programı yok, kendi projesi yok; IMF'nin sunduğu projeleri hayata geçirmeye
çalışıyor. Bugün, bizim en büyük iş sahibi insanlarımız, paralarını, yatırıma
değil, istihdama değil, faize yatırıyorlar, milletin emeğini emiyorlar. Bir
taraftan da memlekette ciddî, gizli sıkıntılar oluyor; işyerleri yok, ekonomi
desteklenmiyor; ama, geçen gün burada konuştum, bu gayrimeşru sermaye
sahipleri, faizlerle, hem halkı soyuyorlar hem de devleti soyuyorlar ve
soydurtuyorlar; hepimiz de bunlara yardımcı oluyoruz. Bunun önüne geçmemiz
lazım. Bu yüksek faiz politikasıyla, bu ülkede işyerleri açılamaz, bu ülkede
ekonomi düzelemez, gerekli ihracat yapılamaz. Bakın, geçen gün yine burada söyledik;
siz, yerinizde oturarak, kapalı duvarlar arasında "iyi idare
ediyoruz" demekle ülkeyi idare edemezsiniz. Niye bir Somali'de Çin kadar
etkili olmayayım; Almanlar, Fransızlar, İngilizler kadar niye etkili
olmayayım?! Türk cumhuriyetlerinde bile etkiniz yavaş yavaş kaybolmak üzere;
Azerbaycan'ın tarımına Almanlar hâkim olmak üzere. Almanlar, Azerbaycanlılara
verdikleri kendi teknolojileriyle ve kredilerle, Azerbaycan'ın tarımını kendi
çıkarları doğrultusunda yönlendirmektedirler. Ne yapıyorsunuz?!. Putin gitti,
Azerbaycan'la gümrükleri sıfırladı; biz, yüzde 30 vergi veriyoruz. Siz, bu
düşünceyle, bu duyguyla, bu hareketle dünyada nasıl yarışacaksınız, nasıl çağı
yakalayacaksınız?! Kardeşim dediğiniz, candaşım dediğiniz, dindaşım dediğiniz
ülkelerin bile ticaretini kaybedip, başkalarına kaptırıyorsunuz; ama, kendiniz,
muhalefetin gerçek sözlerine kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Bir yerlerden
çekiniyorsunuz, korkuyorsunuz; bu kadar gaflet olamaz; bu kadarını da fazla
görüyoruz diyorum. Bu kanun tasarısını, bütün eksikliklerine
rağmen, istihdama az da olsa yardımcı olacağından dolayı, destekliyor ve
saygılar sunuyorum. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergezen. DSP Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Masum Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik
Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. Görüştüğümüz kanun tasarısı, İstihdamın
Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı. Aslında, bu kanun tasarısının başlığı, bizi,
geçmişimizle yüzleşmeye, geçmişte yapılan hataları görmeye itekleyen bir
başlık. Türkiye'de, bugün, sorun, krizden sonra reel ekonominin teşvik
edilmesi, istihdamın artması ve işsizliğin azaltılması amacına yöneliktir. Ne
var ki, Türkiye'de, yıllarca istihdamın üzerindeki yükler o kadar artırılmış
ki, bu artan yüklerin açtığı kara delikleri, doğrusu, birçok çalışma
yapılmasına, reform yapılmasına rağmen, bugüne kadar kapatılabilmiş noktaya
getirdiğimizi söylemek mümkün değil. Bir örnek vermek istiyorum: 1971 yılında,
bir işçi işe başladığı zaman, işçi hissesi sigorta prim miktarı yüzde 5,
işveren sigorta prim miktarı yüzde 7 idi; toplam, bir ücret üzerinden alınan
sigorta prim miktarı yüzde 12 oranındaydı. 1995, 1996 yıllarına baktığımız
zaman, bu rakam yüzde 33,5'e gelmiştir. Halen, bu rakamın yüksekliğine rağmen,
bir taraftan sigortadaki delikler kapatılamamış, diğer taraftan da, yalnız bir
döneme, bir iktidar grubuna ya da bir parti yönetimine değil, her dönemde -demokratik dönemde ve demokratik olmayan
dönemde bile- bu yükler sürekli artırılarak gelmiştir. Hatta, Türkiye'de önemli
projeler yapılacakken, örneğin Toplu Konut Projesi zamanında, Toplu Konut
Fonunun alınması olgusunda istihdam gösterge olarak alınmış, çalıştırılan
işçilerin sayısı 10 kişiyi geçiyorsa, beher işçi başına, bir nevi kelle vergisi şeklinde, uzun bir süre Toplu Konut
Fonu alınmıştır. Tasarrufu Teşvik Fonu aynı noktadadır. Ele aldığımız zaman,
demek ki, Türkiye'de, geçmişimizde, istihdam çabuk kavranabildiği için,
devletin hemen hemen tüm açıkları, istihdamın üzerine getirilen yüklerle
kapatılmaya çalışılmıştır. Peki, bu toplanan primler neden hep ekside
geldi, neden yönetilmedi? Burada kürsüde ya da biz parlamenterler dışında,
bizim yerimize düşünce üretip ahkâm kesmeyi sevenler, genellikle, sosyal
sigortalar priminin eksikliğinden ve aktif sigortalı sayısının pasif sigortalı
sayısını, yani emekliyi finanse edemeyecek noktaya geldiğinden söz ederler ve
bu getirilen olgu ki, yeniden yapılan reformlarda, özellikle çalışan üzerinde,
ya ücreti üzerinde bir yük veya bu ücret dışında çalışma sürelerinde bir
yayılma sağlanmak yoluyla kapatılmaya çalışılacaktır; ama, işin gerçeği bu
değildir. 1970'li yılların başında, yani, buralarda
çıkıp, kalkınma şu kadardı diye övündüğümüz dönemlerde, toplanan sosyal sigorta
primlerinin, düşük bir faizle, aklınıza gelebilecek en düşük faiz oranıyla
Ziraat Bankasına yatırılması mecburiyeti getirilmişti. Düşük kaynak bulunca
Ziraat Bankası, ne yapar o dönemin iktidarları; ellerinde düşük maliyetli ve o
arada ödemeleri söz konusu olmayan bir kaynak olunca, Türkiye'de her türlü
israfa, her türlü para dağıtma noktasına gitmişlerdir; yani, belki de, tabiri
caizse, kaynak nasıl olsa ucuz, biz hovardalık yapıp, istediğimiz yere
istediğimiz miktarda destek olalım politikası ve mantığı hâkim olmuştur; ama,
ne var ki, bu mantık, zaman içinde, tıpkı, yıllarca gizlenen bankalardaki görev
zararları gibi, gizil bir görev zararı olarak bugüne taşınmıştır. Bu tasarıyla birlikte, biz, benzer
kararları istediğimiz kadar alalım, 1970'li yıllardan günümüze kadar yapılmış
olan bu hataların, ki, böylesine bir hata burada çok tartışılmasına ve
eleştirilmesine rağmen, bundan iki yıl evvel kabul ettiğimiz sosyal güvenlik
reformunda, artık toplanan primlerin en yüksek faiz veren yerlerde
değerlendirilmesi kararını aldıktan sonradır ki, bu şekilde ekside
değerlendirilmesi olgusunu devredışı bırakmış bulunuyoruz. Şimdi, gizlenen ve
önümüze getirilen bu değerler, aslında, halen gizli bir borç olarak bizim
devletin bilançosunda bulunmaktadır. Türkiye'de çok şey yapıldı; yapılan çok
şeyin iyi mi kötü mü olduğunu göz önüne koymadan, belirli rakamları göstererek
eleştirmek mümkün. Bunlardan bir tanesi de "bu dönemde çocuklarımıza -her
dönem için söylenen- çok fazla miktarda borç bıraktık" söylemidir. Gelin,
bu söylemin, bu sloganın içine birlikte bakalım. 1992 yılında Rio de Janeiro'da toplanan ve
"Sürdürülebilir Gelişme" adı altında bir bildiriyle dünyaya duyurulan
bir örgüye göre, sürdürülebilirlik kavramı, güncel sorunları çözerken,
geleceğimiz olan çocuklarımıza, gelecek kuşaklarımıza, en az, o sorunun
çözüldüğü günkü imkânları asgaride tutacak bir çözüm getirmeyi amirdir; ama,
bizim ülkemizde "sürdürülebilir" kavramı bu manada değil, işte,
enflasyon yüzde 15 ise 15'te tutturduk, kalkınma yüzde 6 ise, hep yüzde 6
oluyorsa, sürdürülebilir nominal rakam manasında kullanılmıştır. Halbuki, bu
yılın 26 Ağustosunda başlayıp, eylül ayının başında bitecek Johannesburg'da
-Afrika'da- yapılacak yeni kongrede, sürdürülebilir gelişmenin yeni konsepti ortaya
konulacak. Biz, daha ilk konseptte anlaşmamışız, burada o konsepti slogan
olarak kullanırken, dönemin iktidarlarını eleştirmek ve daima "geleceğe
yönelik borç bıraktık" kavramını, devralınan borçları görmeden,
söylüyoruz. Değerli arkadaşlar, buradan, Sosyal
Sigortalarla ilgili olarak söylüyorum: İlgili Bakanlık ve Sosyal Sigortalar
Kurumu, ciddî bir hesaplaşma yapmalıdır. Yani, 1970'li yıllardan bugüne kadar
sahip olduğu primleri hangi bankada ya da hangi kaynak kullanımında
değerlendirmişse, aradaki eksi farkı çıkarmalı. O çıkarılacak rakam, övünülen,
bizden evvelki, geçmişimizdeki yönetenlerin, bizlere, bugünlere devrettiği
borçtur ve bu borcun rakamını açıklıkla ve ciddî bir şekilde almalıyız. Bakın,
bu söylediğim değerler içerisinde, geçmişte, emeklilik yaşının düşürülmesinden
kaynaklanan aktif-pasif dengesinden bahsetmiyorum; o tarihte, Sosyal Sigortalar
Kurumuna, emekli olunduğu zaman iade edilecek bedellerin kullanılması
sorumluluğuyla ilgili bir olguyu dile getiriyorum. Değerli arkadaşlar, bu nedenle,
sürdürülebilir gelişme açısından Türkiye'nin açıkça belli olan borçları ile
gizli borçlarının, yani, halının altına süpürülmüş, halen çıkaramadığımız
borçların çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, buralarda bir kavram
dile getiriliyor. "yurtdışına sermaye gidiyor" ve bunu dile
getirirken, biz, maalesef, devletimizi tenkit ediyoruz. Türkiye, dünyada yaşanmış üç
transformasyondan iki tanesini okuyamamış, görememiş bir tarihe sahiptir.
Bunlardan bir tanesi Fransız Devrimidir. Eğer, Türkiye, Fransız Devrimini iyi
okuyabilseydi, o tarihlerde imparatorluğun dağılmasını önlemek için federal
sisteme geçer, bugün, Osmanlı İmparatorluğu bir Osmanlı Birleşmiş Milletleri
olur, belki, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ve diğer ülkeler, federal bir
devlet olarak kalmaya mecbur olurlardı; ama, biz, o tarihteki bu akımı
okuyamadık. Bizim büyüklerimizin okuyamadığı ikinci
bir akım var. Bugün, Türkiye'de birçok konuda yurtdışında kimsesiz, çaresiz
kalmamızın nedeni olan bir akımdır; o da, Amerika Birleşik Devletleri göç kabul
ederken, dönemin Osmanlı padişahının "oraya gidecek olanın aile ve
efradının kafasını uçururum" demesidir. O nedenle ki, biz Türkler, ancak,
yeni yüzyılda, cumhuriyet döneminde, Amerika'ya gidenlerin bir araya gelerek
oluşturabilecekleri ve daha uzun bir zaman sürecine ihtiyacımız olan bir
lobinin bekleyişi içerisindeyiz; ama, bugün, orada, eğer bir Yunan lobisi
varsa, bir İtalyan lobisi varsa, bir Musevi lobisi varsa, bu, o tarihte, o
ülkelerin, dünyadaki gelişmeyi iyi okuyup, oradaki göçü teşvik etmelerinden
kaynaklanmaktadır. Şimdi, geliyorum günümüze. Günümüzde, hem
muhalefetin hem de iktidarın iyi okuduğu bir dünya transformasyonu vardır,
dünyadaki bir değişim, dönüşüm vardır. O da nedir; Avrupa Birliği olgusudur.
Avrupa Birliği olgusunu, şu anda, özellikle 21 inci Dönem Parlamentosu,
iktidarı ve muhalefetiyle iyi okumuştur. Her parti grubunun bu konudaki amacı,
bu konudaki beklentisi, bu konudaki söylemi farklı bile olsa, Avrupa Birliği
üyeliğine hazır olmak, Avrupa Birliği üyeliğinin gerektirdiği standartları
gerçekleştirme konusunda hemfikirdir. Bu Parlamentonun bu çatısı altında ve bu
kürsüde, parlamenter olduğum, önümüzdeki ay üç yılı bulacak olan bu dönemde,
bir gün, Avrupa Birliği karşıtlığını ortaya koyan bir parti grubu temsilcisini
ben duymadım. Bu, Türkiye'nin bu meseleyi çok iyi okuduğunu gösteriyor. Şimdi, yine geliyorum, bu iyi okuma
konusunda, bazen, bazı "iş çevrelerini temsil ediyorum" diye ortaya
çıkanların da, özellikle hükümeti ve Parlamentoyu kötülemek adına dile
getirdikleri bir olgunun yanlışlığını, sizin gözlerinizin önüne sermek
istiyorum değerli arkadaşlar. O da nedir; bizim bazı işverenlerimizin, komşu
ülkelere, Bulgaristan'a, Romanya'ya sermaye transfer etmeleridir. Değerli arkadaşlar, bu ülkeyi -her ne
kadar, şu anda, önemli miktarda sermaye birikimi dinamik bir rol oynuyorsa da-
ayakta tutan asıl olgu, küçük ve orta ölçekli işletmeler ve bu işletmeleri
yönetenlerin dünyaya, birlikteliğe ve özellikle dayanışmaya verdikleri önemdir.
Şimdi, olaya şöyle bakalım: Şu anda
Türkiye'nin ihracatını en çok gerçekleştirdiği ülke hangi ülkedir; Almanya.
Niçin Almanya'dır; çünkü, Almanya'da yerleşik 3 000 000'a yakın vatandaşımızın
özlemi, kültürü, Türk malının kullanılmasını gerekli kılıyor da ondan. Yoksa,
benzer şekilde, Almanya kadar zengin olan ve çok iyi ticarî ilişkilerimiz olan
ülkeler yok mu Avrupa'da; ama, orada ürettiğimizi tüketecek kültür yapısında,
bize yakın insanlar olmadığı için, bu konuda ciddî bir ihracat yapmamız mümkün
değildir. İşte, değerli arkadaşlar, aslında, ben,
uzun yıllar, otuz yıla yakın malî müşavirlik sistemi içerisinde çalışmış olan
bir arkadaşınız olarak, bir işadamı "Bulgaristan'da işyeri açmak
istiyorum" dediği zaman "harika" diyorum. Neden harika diyorum;
çünkü, o insanlar, açtıkları işyerine, buradan, çalışacak adam götürüyorlar.
Şimdi, birileri çıkıp "olur mu öyle şey, adam ihraç ediyoruz, bu
felakettir" diyor. Bir dakika arkadaşlar!.. 1 000 000 kaçak işçi de, bu
ülkeye gelmiş, çalışıyor. O insanlar, gelip bu ülkede çalışırken ne yapıyorlar;
burada kazandıkları paraları yemiyorlar içmiyorlar, kendi ülkelerine mal olarak
götürüyorlar ve bir nevi, buranın katma değerini, o miktarda eksiltiyorlar.
İşte, o ülkelerde, küçük ve orta ölçekli işletmeler kurulup da, işçilerimiz
gittiği zaman, sermayemiz gittiği zaman sevinmeliyiz. Hatırlamıyor musunuz, 1960'lı yılların
başında, Almanya'ya gidecek trenler için, İstanbul Sirkeci Garında davullu
zurnalı eğlenceler tertiplenirdi, gidenler coşkuyla yolcu edilirdi; dönemin
ülkeyi yöneten hükümetinin bakanı düzeyinde bile uğurlamayla gidilirdi. Şimdi, bu gerçekleri unutacaksınız, salt,
Türkiye -dünyada bir kriz yaşanırken- kendi krizini kendi ölçeğinde aşmaya
çalıştığı zaman da, bunu, kamuoyuna, bir olumsuzluk olarak yansıtmaya
çalıştığımız zaman, işte, biz, Avrupa Birliğini, birlikte doğru okumamıza
rağmen, dönüyoruz, onun gereklerinden ve bizim varlığımızı ileriye götürmesi
gereken bir konuda geriye doğru gitmiş oluyoruz. Değerli arkadaşlar, bu nedenle -ben bunu
her yerde söylüyorum- sermayenin yurtdışına gidişiyle ilgili yapılacak bazı
bağırış ve çağırışları teşvik etmek lazım; bilakis, gitmeli demek lazım. Bu
konuda, yalnız, bir işadamımızın yabancı ülkelerde kurduğu bir fabrikasına
ödenmiş olan sermaye transferi, bugüne kadar gitti denilen sermaye
transferlerinden daha fazladır; ama, o, tek bir iş olduğu için, büyük bir iş
olduğu için, büyük işadamı olduğu için tartışılmaz; sanki, bu küçük ve orta
ölçekli işletmelerin gitmelerini engelleyecek mevzuat hükümleri getirilsin
diye, bu, gündeme getirilir. Buna, özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum;
çünkü, yapılmak istenen, bürokrasiyi, siyasî erki, bu konuda geriye doğru
düşünme, muhafazakâr kılma amacına yöneliktir. Oysa, biz, bu tür eleştirileri
dikkate almak yerine, bunları teşvik etmeliyiz; çünkü, bunlar, gittiği her yere,
buradan götürdükleri tesislerin, götürdükleri üretim tekniğinin malzemesini
bizden ithal edeceklerdir. Değerli arkadaşlar, bu kanun
değişikliğiyle birlikte, Türkiye'de yaşanan krizin etkilerini bir ölçüde
asgarîye düşürmek için, azaltmak için, işçiler için ödenecek sosyal sigorta
işveren hissesiyle, işsizlik sigortası işveren hissesiyle, ödenmesi gereken
ücret vergilerinin 12 aylık bir süreyle, yani, her ayı 12 ay sonra olmak üzere
erteleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemede oranlar -eleştiren olabilir; ama,
biz, örgütlenmeden yana olmalıyız, örgütlenmeyi teşvik etmeliyiz- sendikalı
işçi çalıştıranlar için yüzde 50 oranında, sendikalı işçi çalıştırmayanlar için
de yüzde 37 oranında tutulmaktadır. Kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonuna
geldiği zaman, 10 işçiden az çalıştıranlar ya da 20 işçiden az çalıştıranlar
yüzde 35, fazla çalıştıranlar yüzde 40 oranındaydı. Bu, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, işçi istihdamını tersine etkileyeceği savıyla 35 ve 40'ın
ortalaması alınmış, çalıştırılan işçi sayısı ne olursa olsun, yüzde 37'ye
düşürülerek, burada oylarınıza sunulmak üzere huzurunuza getirilmiştir. Önemli bir değişiklik de geçici maddede.
Önümüzdeki yılın 1 Nisanına kadar, sürekli tartışılan, önümüzde, asgarî ücretin
artmaması, buna karşılık, sosyal sigortalar taban ücretinin daha fazla
artmasındaki dengesizliği giderme yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesidir. Bu
konuda, sanıyorum ki, bu kanun kabul edildikten sonra... Geçen yıl, bunu,
doğrudan doğruya, biz, kanunla yapmak istedik; ancak, gün farkıyla, işverenlerin
iki kez sosyal sigortalar prim bildirgesi ve iki kez vergi beyannamesi
vermelerine neden olmuştuk. Şimdi, buradaki olası aksilikler de gözönüne
alınarak, yetki Bakanlar Kurulunda ayarlanabilir hale getirilmiştir. Tabiî, bu
ayarlamada,, aynı zamanda, emekli ücretleri belirlenirken taban ücreti de
belirlenecektir. Bu konuda biz bir yetki bıraktık; hükümetin bunu en iyi
şekilde değerlendireceğini ve sosyal sigorta tabanındaki artıştan daha üst
miktarda bir artışı emekliler için öngörebileceğini, en azından, hedeflenen
enflasyon açısından olumlu olacağını düşünüyoruz. Bu konuyu o zaman o şekilde
tartıştık. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de
üretimi artırmak ve üretimle birlikte istihdamın artırılıp, işsizliğin asgarîye
indirilmesi, bu ülkede yaşayan herkesin hayalidir, herkesin düşüdür. Ben, bu
ülkede hiç kimsenin bunun aleyhinde olabileceğini düşünmüyorum; ancak, bir
tavsiyem var. Bu kürsülerde olumsuzluk adına söylediğimiz her şeyi ülkemizin
aleyhinde olanların kullanabileceğini unutmamalıyız. Eğer, bu ülkeye yabancı
sermaye gelmesini istiyorsak, olayları, bir tabana oturtmadan, slogan bazında
dile getirdikçe, yabancı sermayenin de bu konuşmaları, bu konuşmaların haber
olduğu gazete veya televizyonları izlediğini ve ona göre değerlendirdiklerini
bilgilerinize sunmak istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Türker, sizin kişisel
konuşma hakkınız da var; onu da isterseniz, 10 dakika da öyle vereyim. MASUM TÜRKER (Devamla) - Ben onu
devrettim; hemen toparlıyorum efendim. BAŞKAN - Peki, buyurun. MASUM TÜRKER (Devamla)- Değerli
arkadaşlar, istihdamın arttığını, hep birlikte inşallah 21 inci Dönemin bu son
günlerinde birlikte kutlama ümidiyle, Demokratik Sol Parti adına ve şahsım
adına saygılarımı sunuyorum. ((DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker. Sayın milletvekilleri, böylece gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahısları adına, Sayın Masum Türker. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Erol Al'a
devrettim efendim. BAŞKAN - Erol bey bizden talepte
bulunmamış ama. EROL AL (İstanbul) - Bulundum efendim. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Beraber talepte
bulunduk. BAŞKAN - Neyse, yani, burada, daha
önceden. MASUM TÜRKER (İstanbul) - 86'ya göre... BAŞKAN - Efendim, 86'ya göre de... Yani,
sıranızı devredebilmeniz için , Erol Al'ın önceden bize talepte bulunması
lazım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Talebi yoksa
konuşamaz efendim. BAŞKAN - Efendim, yeni gelmiş talebi. Buyurun Sayın Al. ASLAN POLAT (Erzurum) - Adı yoksa nasıl
konuşabilir?! Olmaz öyle şey! BAŞKAN - Efendim, biz, burada İçtüzük
hükümlerini uyguluyoruz. Buyurun efendim. Süreniz 10 dakika. EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 826 sıra sayılı, kısaca, istihdamın teşviki olarak
özetleyebileceğimiz kanun tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi beyan etmek
üzere söz aldım; tüm arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanımın belirttiği konuda,
öncelikle bir açıklama yapayım. Ben, yarım saat önce Başkanlığa müracaatta
bulunmuştum, herhalde gözden kaçmış olacak. ASLAN POLAT (Erzurum) - Biraz da basın
promosyonundan bahset; basın mensubusun, siz çıkardınız. EROL AL (Devamla) - Evet, basın promosyonu
konusunda, ben, kendi komisyonumda tavrımı sergiledim, tutanaklarda vardır,
önergemiz de mevcuttur. Arkadaşlarınızdan da sorabilirsiniz Sayın Polat. BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim. Rica
ediyorum. ASLAN POLAT (Erzurum) - Ondan da bahset,
partinizin görüşünden de bahset. EROL AL (Devamla) - Ona sıra kalırsa,
ondan da bahsedeyim. Bu konudaki görüşlerimizi söylemekten hiçbir zaman
çekinmedik. Değerli milletvekilleri, Sayın Türker'in
bıraktığı yerden ben devam edeyim. Türkiye'nin, bugün için ve her zaman
öncelikli sorunu, istihdamın artırılmasıdır; yani, bir başka ifadeyle
işsizliğin geriletilmesidir. İşsizliğin geriletilebilmesi, tabiî ki, üretim
sektörünün önünün açılması; üretimin, her hal ve şartta, birinci unsur olarak,
öncelikli unsur olarak, tüm karar alma mekanizmalarında öncelik almasıdır. Bu,
sadece Parlamento için değil, hükümetlerimiz için de, yargımız için de ve karar
alma sürecini etkileyen bürokratlarımız için de geçerlidir. Üretimi
artırmadığımız sürece, Türkiye'nin, rekabet ettiği güçlerle baş edebilmesi,
onlarla rekabet edebilmesi ve her zaman özlemle bahsettiğimiz "büyük
Türkiye" hayaline ulaşabilmemiz, uluslararası alanda güç sahibi bir
Türkiye yaratma imkânı bulmamız mümkün değildir. Değerli arkadaşlarım, hükümetimizin, bugün
Meclis Genel Kurulumuza getirdiği tasarı, bunun için bir adımdır; ama, tabiî
ki, yeterli olduğunu söylememiz mümkün değildir. Geçici bir önlem olarak
değerlendirilmektedir. Özellikle, Plan ve Bütçe Komisyonunda ilave edilen
madde, Türkiye'nin geleceği açısından, gerçekten çok ciddî önem taşımaktadır ve
bu konuda, hükümetimizin de katkısıyla daha ileri adımlar atmamız gereklidir.
Sayın Pakdemirli bahsetti; örneğin, şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız bugün;
rakamları tam olarak yerine oturtmasak da örnek olması için söylüyorum: 100
liralık brüt ücretimiz var; bunun 14 lirasını, işçi kendisi sigorta primi
olarak ödüyor, 21 lirasını da işveren -bu, bazı sektörlerde 20, bazısında 21,
bazısında da, mesela basın sektöründe 21,5'tir- yüzde 35,5'e çıkıyor sigorta
-primi olarak ödeniyor gözüküyor; ama, bu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununa yaptığımız ilavelerle, getirdiğimiz düzenlemelerle, çok altından
kalkılamaz bir duruma gelmiş durumda; nasıl; asgarî ücret ilan ediyoruz, 250
000 000 lira brüt; sigorta tavanı ilan ediyoruz, 400 000 000 lira. Aradaki 150
000 000 liralık farkı, işçi adına da işveren ödediği zaman, karşımıza, rekabet
gücünü olumsuz etkileyecek ciddî bir tablo çıkıyor ve bu nedenle, özellikle
Plan ve Bütçe Komisyonunda ilave edilen maddenin, 2003 yılı başına değil de,
daha sonra düzenlenerek, daha da genişletilmesi, geliştirilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin en temel
sorunu üretimdir dedik. Üretim, istihdam demektir, vergi demektir, sigorta
primi demektir. Bu konuda tersini söyleyecek hiçbir arkadaşımız yok. Burada,
herkes gelip bu yönde görüşlerini ifade ediyor. Şimdi, tabloya bakıyoruz; 1990 yılında
sivil işgücü 20 150 000 -yani, çalışabilir nüfus- istihdam 18 539 000. Bugün,
çalışabilir nüfus 22 359 000, istihdam edilen nüfus, yani, çalışan kişi sayısı
20 691 000. Bu rakamlar, tabiî, resmî rakamlar. İşsizlik oranı oldukça düşük
gözüküyor; yani, işsiz sayısı 1 700 000 civarında -1 668 000- gözüküyor; ancak,
tabiî, burada, tarımda istihdam edilenleri ve eksik istihdamı düşündüğümüzde ve
işçinin katmadeğer yaratma kabiliyetini düşündüğümüzde, rekabet edebilirlikten
uzak olduğumuzu görüyoruz. Peki, bunun için ne yapmamız gerekiyor;
üreten kuruluşların önünü açmamız gerekiyor, yeni üretim sahaları geliştirmemiz
gerekiyor ve çalışanların sayısının, vergi ödeyenlerin sayısının, sigorta primi
ödeyenlerin sayısının artırılması gerekiyor. Bunun için de, öncelikle,
rakamların ödenebilir seviyelerde olması gerekiyor. Bizim en büyük hatamız -her alanda bunu
yapıyoruz- optimum noktayı kaçırıyoruz; yani, en verimli, en fazla, en etkin
biçimde vergiyi nasıl alırız, sigorta primini nasıl alırız; o noktayı kaçırıyoruz.
Vergi miktarları -Akaryakıt Tüketim Vergisinde de belirgin biçimde bu hata
yapılıyor- artırılarak gelirin artırılacağı gibi bir yanlışlık yaygın olarak
yapılıyor. Halbuki, bu mümkün değil. Bunu, bütçe rakamlarında da çok acı bir
şekilde görüyoruz. Belirli bir noktadan sonra vergi oranlarının, prim
oranlarının artırılmasının, miktarın yükseltilmesinin, kaçak sayısını
artırdığını ve alabileceğimiz gelirden de mahrum kaldığımızı görüyoruz.
Örneğin, sigorta primi alalım derken bir taraftan KDV'den de, Akaryakıt Tüketim
Vergisi alalım derken bir taraftan KDV'den de oluyoruz. Yani, bunları çok ciddî
bir şekilde ve hızlı bir şekilde ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda zaten bizim sözlerimize pek
fazla gerek yok. Sigortanın uzmanları ifade etmişler, kendi dergilerinde
yayımladıkları yazıda diyorlar ki: "Sigorta primlerinin artırılabilmesi
için... Türkiye'de 4 500 000 kaçak işçi var ve -biraz önce, Sayın Türker de
söyledi- 1 000 000 da yabancı kaçak işçi var." Yani, bu, inanılır bir şey
değil. Türkiye'de 5 000 000 civarında kaçak işçi çalışıyor, zaten yasal olarak
çalışanların sayısı da 5 800 000; yani, bu, Türkiye'de 2 işçiden 1'i kaçak
olarak çalışıyor demektir ki, bunun önlenememesi gibi bir şeyi kabul etmemiz
mümkün değil. ASLAN POLAT (Erzurum) - Üç yıldan beri
hükümet değil misiniz; ne yapıyorsunuz?! EROL AL (Devamla) - Şimdi, cumhuriyet
kurulalı 82 sene oluyor... ASLAN POLAT (Erzurum) - Üç yıldan beri siz
ne yaptınız?! EROL AL (Devamla) - Burada kişisel
sorumlulukları veya hükümet sorumluluklarını değil, burada bir gerçeği
söylüyoruz. Bu gerçekte herkesin payı var, herkesin sorumluluğu var ve bu
sorumluluğu hepimiz birlikte yerine getirelim. Burada bir arayış içindeyiz ve
uygulayıcılara çağrıda bulunuyoruz; bunları düzeltelim. MEHMET DÖNEN (Hatay) - Birlikte çözelim...
EROL AL (Devamla) - Türkiye'nin bugünkü
tek sorunu üretimdir. Niye üretimdi; Türkiye'nin en büyük... ASLAN POLAT (Erzurum) - Refahyolla
karşılaştırın... EROL AL (Devamla) - Şimdi, ben, burada,
sizinle karşılıklı söz düellosuna girmeyeceğim. Biz, bunu, her zaman söyledik
ve gereğini de yapıyoruz; ama, Türkiye'nin çözülmesi güç olan sorunları var ve
bunları çözmeye gayret ediyoruz, çözüm önerilerimizi sunuyoruz. Bunda gocunacak
bir şey yok. ALİ SEZAL (Kahramanmaraş) -
Karıştırıyorsunuz... EROL AL (Devamla) - Söylediğim şudur:
Türkiye'de en büyük üretim kuruluşu bugün TÜPRAŞ'tır, bir kamu kuruluşudur.
Türkiye'de en fazla üretim yapan İlk 10 kuruluş; yani, ciro üreten 10 kuruluşun
7 tanesi, maalesef, kamu kuruluşudur. Türkiye'de özel sektör, inanılmayacak
derecede, demokrasiyi zedeleyebilecek şekilde küçüktür. Kötü niyetli
politikacılar tarafından, kamunun, bir çıkar dağıtma mekanizması haline
getirilmesi bu yüzdendir; yani, kamu da büyük bir özel sektörümüz olsa, orası
insanlara iş sunsa, vergi üretse, sigorta üretse, bu olanaklar yaratılmış olsa
devlet kapısında bu kadar insan iş için dolaşır mı; hayır, tam tersi olacaktır.
Bakın, TÜPRAŞ, 4 milyar 800 milyon dolarlık ciro üretiyor, Türkiye'nin en
büyüğüdür. Amerika'nın en büyüğü Exxon, 210 milyar dolar ciro üretiyor; yani,
Türkiye'nin gayri safî millî hâsılasından daha fazla. Türkiye'de bir
kuruluşumuzun -bir fabrika değil- 100 tane sanayi fabrikası olan holdingimizin
toplam istihdam ettiği kişi sayısı 48 000 dir. Özel sektörümüzün en büyüğü,
Türkiye'de doğrudan 48 000 kişiye iş verir. Amerika'da kriz esnasında bir
şirketin işten çıkardığı kişi sayısı 50 000'dir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Al, lütfen toparlar mısınız
efendim. Buyurun. EROL AL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Yani, burada, özel sektörün yerine
getiremediği, getirmediği sorumlulukları unutup, sırf kamuyu, sırf hükümetleri,
sırf kamu gücünü kullananları tu kaka ilan etmenin anlamı ve manası yoktur.
Yapmamız gereken şey, bugüne kadar eksik olanları tamamlamaktır; bunu, hep
birlikte yapacağız, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu yapacak ve bu kanun buna
bir adımdır. Bunun geliştirilmesi gerektiğini söylüyorum. Şahsım adına tüm Parlamentomuzu saygıyla
selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Al. Buyurun Sayın Bakan. Konuşma süreniz 20 dakika. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, günümüzde, hem gelişmiş
hem de gelişmekte olan ülkelerde önemle üzerinde durulan sosyoekonomik
sorunlardan biri, işsizlik ve eksik istihdamdır. İşsizlik sorununun temel
çözümünün, ekonominin, nüfus artışıyla büyüyen işgücünü tam olarak istihdam
edecek tasarruf ve yatırım hacmine ulaşmasına bağlı olduğu da açıktır; ancak,
uzun dönemde sağlanabilecek böyle bir gelişmenin yanı sıra, istihdamı kısa ve
orta dönemde artıracak, işgücü piyasasına yönelik doğrudan önlem ve teşviklerin
de düşünülmesi gerekmektedir. Bu temel düşünceden hareketle hazırlanan ve
huzurlarınıza gelmiş bulunan tasarı da, bu kapsamdaki tedbirleri hayata
geçirmeye yöneliktir. Ülkemizde, Kasım 2000 ve Şubat 2001
aylarında yaşanan bazı olumsuzluklar sonucunda iki ayrı ekonomik kriz meydana
gelmiş, bunun sonucunda, genel ekonomik göstergelerin yanı sıra, istihdam
konusunda da önemli ölçüde daralma ortaya çıkmıştır. İktisadi alanda yaşanan olumsuzlukların
ortadan kaldırılarak, ekonomimizin yeniden istikrarlı bir yapıya kavuşturulması
amacıyla, hükümetimizce "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" uygulamaya
konulmuştur. Bu program çerçevesinde, diğer ekonomik tedbirlerin yanı sıra,
istihdamın teşviki, bu kapsamda kısa ve orta vadede yürürlüğe konulacak daralan
istihdam hacminin artırılmasına dönük ücretdışı yüklerin azaltılması yönünde tedbirlerin
alınması gerekli görülmüş ve bu alanda, ilk olarak, 4726 sayılı 2002 Malî Yılı
Bütçe Kanununun 61 inci maddesiyle, 2002 yılından geçerli olmak üzere, 4447
sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca ödenmekte olan işsizlik sigortası
prim oranlarında, sigortalı, işveren ve devlet hissesi payları 1'er puan
düşürülmüştür; böylece, içinde bulunduğumuz yıl için, yani, 2002 yılı için,
reel sektöre, 750 trilyon lira kaynak aktarımı sağlanmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
hizmet alanına giren, istihdam, çalışma yaşamı ve sosyal güvenlik konularındaki
eksiklikleri gidermeye ve çağdaş dünyayla paralel önlemler almaya yönelik yasal
ve idarî çalışmalarımız, kesintisiz bir şekilde sürdürülmektedir. Bu çalışmalar
sürdürülürken, önplana çıkan yeni anlayış doğrultusunda, sosyal taraflarla
diyalog ve uzlaşma sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bilindiği gibi,
işletmelerin rekabet şanslarının ve istihdam yaratma kabiliyetlerinin
artırılmasına, bu maksatla, istihdam üzerindeki ücretdışı işgücü maliyetlerinin
ve sosyal yüklerin azaltılmasına yönelik çalışmalar, Bakanlığımız
koordinatörlüğünde, sosyal kesimlerin de katılımıyla uzunca bir süredir devam
ettirilmektedir. Yüce Meclisimizin, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonlarında da görüşülerek
kabul edilen ve huzurlarınıza gelmiş bulunan tasarı, bu çalışmaların sonucu
olup, konuya taraf olan işveren sendikaları, işçi sendikaları, Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği ve ilgili bakanlıkların ortak mutabakatını, ortak uyumunu,
uzlaşmasını ihtiva etmektedir. Bu husus, çalışma hayatında katılım ve uzlaşmayı
sağlayan, yabancılaşmayı önleyen, çalışma barışını oluşturmayı ve kalkınmayı
sağlayan en önemli etkenlerin başında gelmektedir. Tasarıyla, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun
156 ncı maddesinde belirtilen ve 30.4.2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan
işyerlerinde, 1 Haziran 2001 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna verilen
Ocak-Nisan 2001 dönemine ait 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri
işçi sayısına ilave olarak, kanunun yayımı tarihinden 31.12.2002 tarihine kadar
işe aldıkları işçiler için, işe başlanılan aydan itibaren 12 ay süreyle
tahakkuk ettirilecek sigorta primleri ile işsizlik sigortası primlerinin
işveren hisselerinin; toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi
olan işçiler için yüzde 50'sinin, bunun dışında kalan işçiler için de yüzde
37'sinin bir yıl süreyle ertelenmesi; aynı şekilde, Gelir ve Kurumlar Vergisi
mükelleflerinin, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde belirtilen
ve 30.4.2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde, 1 Haziran 2001
tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna vermiş oldukları Ocak-Nisan 2001
dönemine ait son 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına
ilave olarak, kanunun yayımı tarihinden 31.12.2002 tarihine kadar işe aldıkları
işçilerin ücretlerinden, işe başlanılan aydan itibaren 12 ay süreyle kesilen ve
süresi içinde beyan edilerek tahakkuk ettirilen Gelir Vergisinin, toplu iş
sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi olan işçiler için yüzde
50'sinin, bunun dışında kalan işçiler için yüzde 37'sinin, beyanname verme
süresini izleyen yılın aynı döneminde ödenmesi sağlanmaktadır. Yani, kısaca özetlersek, işverenler
tarafından ödenen sigorta primleri, işsizlik primleri ile bu işçiler için
ödenen vergilerin yüzde 50'si, bir yıl sonra alınmak üzere ertelenmektedir. Söz konusu düzenlemeler yapılırken, ilave
istihdamları sağlanan toplu iş sözleşmesi imzalama ehliyetine sahip sendika
üyesi işçiler için belirli ve makul ölçülerde farklılık öngörülmek suretiyle,
çalışanların sendika üyeliğinin teşvik edilmesi; yine bu kapsamda, uygulamada,
küçük ve orta boy işletmeler arasında rekabetin bozulmaması ve kademeli
erteleme oranından yararlanan işletmelerin, ilave istihdam etmesi durumunda
daha düşük kademeli erteleme oranlarıyla karşı karşıya kalarak ilave
istihdamından vazgeçmesinin önlenmesi amacıyla, tek bir erteleme oranına tabi
olmaları öngörülmüştür. Diğer taraftan, 8 Eylül 1999 tarihli 23810
sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunla 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 78 inci maddesi ve 1479 sayılı Bağ-Kur
Kanununun 50 nci maddesi değiştirilmiş ve yapılan bu değişikliklerle Sosyal
Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur sigortalılarının ödeyecekleri primler ve
bağlanacak aylıkların hesabında esas alınacak günlük kazanç alt sınırı ve gelir
tablolarının her yıl nisan ayında ilk olarak bir önceki yılın aralık ayıyla
ondan önceki yılın aralık ayına göre Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan
en son temel yılı kentsel yerler tüketici fiyatları endeksindeki değişim oranı
kadar, ikinci olarak da bir önceki yılın gayri safî yurtiçi hâsıla sabit
fiyatlarla gelişme hızı kadar artırılması öngörülmüştü; ancak, ülkemizde 2001
yılında yaşanan ekonomik daralma ve istihdamdaki gerileme gözönünde
bulundurularak 1.4.2002 ile 31.3.2003 tarihleri arasında Sosyal Sigortalar
Kurumunca uygulanacak prime esas kazancın alt sınırı için uygulanacak artış
oranıyla Bağ-Kur sigortalılarının gelir basamaklarındaki artış oranlarının
hedeflenen enflasyon oranları da dikkate alınarak Bakanlar Kurulunca tespitine
imkân sağlayan düzenlemelere de yer verilmiştir. Yani, Bakanlar Kurulumuz da,
bu kanun Yüce Meclisimizin takdirine mazhar olur çıkarılırsa, oturulup
düşünülecek ve eldeki mevcut imkânlar göz önünde bulundurularak, bu oranlarda
bir geriye çekiş, bir düşürme söz konusu olacaktır. Ayrıca, 4572 sayılı Kanun kapsamındaki
tarım satış kooperatif ve birliklerinin gelirlerinin mahdut olması dolayısıyla
finansman sıkıntısı ve ödeme güçlüğü çekilen 4572 sayılı Kanunun yürürlüğe
girdiği 16.6.2000 tarihinden önceki döneme ait 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun ek 24 üncü maddesine göre tahakkuk ettirilen sosyal yardım zammı ve
buna ilişkin gecikme zammı ve faiz borçlarının terkinine imkân sağlanmaktadır.
Burada vurgulanması gereken husus, terkin edilen borcun 16.6.2000 tarihinden
önceki birikmiş borçlardan ibaret olmasıdır. Terkini öngörülen borçlar bu
ekonomik şartlarda tahsili çok zor nitelikte olup, kurum bütçesine yük
getirecek boyutlarda da değildir. Değerli milletvekilleri, tabiî, bu güzel
tasarı, bu faydalı tasarı muhalefet sözcülerince çok insafsızca tenkit edildi.
Tabiî, bu tenkitlere iktidar sözcüsü arkadaşlarımız cevap verdiler, o cevapları
tekrarlamadan, sadece bir hususun altını çizmek istiyorum. O da, Sayın
Ergezen'in, Habur kapısıyla -İran, Irak kapılarıyla- ilgili petrol ticaretini
içeren, sınır ticaretini konu eden tenkitleriydi. Değerli milletvekilleri, yöre halkı
açısından da önem taşıdığı için, şunun hemen altını çizelim: Sanki, hükümet
olarak biz, İran'dan, Irak'tan alınan ucuz petrolün Türkiye'ye girişine mani
oluyormuşuz gibi bir intiba doğmaktadır. Aslında Türkiye Cumhuriyeti
hükümetleri, yıllardan beri petrol tedarikini, hampetrol ithal edip, onu,
Türkiye'de kendi rafinerilerinde işleyerek, işçiliği, rafinaj maliyetleri
Türkiye'de kalacak tarzda temin etmektedir. Ürün ithal etmemekteyiz; zarurî ve
zorunlu hallerin dışında ürün ithal edilmemektedir. Sadece o bölgeye mahsus
olmak üzere, mutat depo kapsamında petrol getirilmektedir. Ucuzluk şuradadır:
Bizim, faraza Türkiye'de 1 000 000 liraya sattığımız -yaklaşık olarak
söylüyorum- motorinden 700 000 lira vergi alıyoruz. Ucuzluk vergidedir; eğer,
vergiden vazgeçerseniz, elbette ki, ucuz olur. Bu vergiyi biz alıp, Maliyeye
veriyoruz, devlete veriyoruz. ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Size vergi almayın
diyen mi var? DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) -
Sınır ticaretinden vergi alınmaz efendim. ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Vergi almak için 1
700 arabayı 150'ye indirmek mi lazım? DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) -
Mutat depodan gelen ticaretten sadece yüzde 18 KDV alınır; diğer Akaryakıt
Tüketim Vergisi alınmaz. Dolayısıyla, sıkıntı buradadır. ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Yani, vergiye
sığınıp milletimizin ucuz akaryakıt almasını engellemeyin, milleti mağdur
etmeyin. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) -
Vergiyi koyduğumuz zaman, oradan aldığınız petrol, Türkiye'deki satış
bedelinden pahalıya gelir. Dolayısıyla, bunu, yanlış bir şekilde, sanki,
Türkiye'nin kaybıymış gibi, hükümetlerin bir ölçüde Türkiye'yi geliştirecek
olan ucuz petrolü Türkiye'ye sokmuyormuş gibi takdim etmek haksızlıktır,
yanlışlıktır; bu memleketin petrol ticaretini iki yıl idare etmiş bir
arkadaşınız olarak söylüyorum, doğru değildir. Biz, hampetrol olarak almaya,
kendi rafinerimizde işlemeye ve işçilik maliyetlerini, rafinaj maliyetlerini bu
ülkede bırakmaya devam edeceğiz. Doğru olan politika budur; öbür türlü, ürün
ithalatı yanlıştır efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan,
aslında bu konuyla ilgisi yok bunun. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) -
Bu duygu ve düşüncelerle, tasarının Yüce Heyetinizin değerli katkılarıyla daha
da mükemmel hale geleceğine olan inancımı ifade ediyor, katkılarından dolayı
konuşan bütün arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Efendim, şahsı adına Sayın Aslan Polat;
buyurun. Sayın Polat, süreniz 10 dakika efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 826 sıra sayılı İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı
Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının tümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Tasarının genel gerekçesinde istihdamdaki
ücret dışı yasal yükümlülüklerin geçici bir süre azaltılmasını teminen, sigorta
primleri, işsizlik sigortası primleri ile ücretlerden kesilen gelir
vergilerinin kanunlarda öngörülen sürelerde ödenmesinin ertelenmesi amacıyla bu
tasarının hazırlandığı belirtilmektedir. 57 nci hükümet tarafından uygulamaya konan
IMF destekli Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, uygulamalarda tamamen güçlünün
ekonomisine geçiş programı şeklinde olmuş, bütün bağımsız sosyal bilimcilerin
de belirttiği gibi, kamu kesimi sosyal harcamaları büyük bir daralma içine
itilmiş ve kamu kesimi maliye politikası faiz dışı fazla hedeflerine ulaşmaktan
ibaret kalmıştır. Böylece, kamu kesimi tasarruf ve yatırım yapamaz hale
getirilmiştir. Neticede, faiz dışı bütçe fazlasının millî gelire oranı 2000'de
yüzde 6,1'e, 2001'de de yüzde 6,7'ye çıkarılmıştır. Kamu kesimindeki bu
başarıya, ancak, kamu yatırımları olağanüstü daraltılarak tüm sosyal nitelikli
harcamaların kısıtlanması ve 2001'de yüzde eksi 8,5'lik cumhuriyet tarihinin
rekor daralması neticesinde ulaşılabilmiştir. Bu faiz dışı fazlanın 2002 yılında da
sürdürülerek, tüm olumsuzluklara rağmen, gayri safî millî hâsılanın yüzde
6,5'ine çıkarılacağı, 28 Ocak 2002 tarihinde IMF Başkanı Sayın Köhler'e Sayın
Başbakan Bülent Ecevit, Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet Bahçeli imzalı niyet
mektubunda da özellikle teyit edilmiştir. Yine, niyet mektubunda, 2002 yılında
hazine bonosu ortalama nominal faiz oranı yüzde 69 olarak hesaplanmakta;
dolayısıyla, 2002 boyunca rant kesimine, o televolevari gece eğlencelerinde
binbir gece masallarını aratmayan eğlence sakinlerine, reel faiz olarak yüzde
30 civarında bir gelir aktarılacağı teyit edilmektedir. Yine, bu Hazine bonosu ve devlet
tahvillerinden 2001 yılında bu hükümetçe, 111 milyar TL faiz geliri elde
edenlerden vergi bir tarafa, beyanname dahi alınmamaktadır. Bu uygulamalar sonucu gelir farkları
giderek artmaktadır ki, ülkemizdeki 560 000 Kurumlar Vergisi mükellefinden
sadece 1 448 şirket, 560 000 mükellefin ödediği toplam verginin yüzde 85'ini
öderken, geriye kalan 559 000 şirketin ödediği vergi, tüm Kurumlar Vergisinin
sadece yüzde 15'inde kalmaktadır. Bu televole dünyasından öteki Türkiye'ye
döndüğümüzde şunu görürüz: Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre, 2001
yılında, Türkiye'de işsizler ordusuna 969 000 kişinin daha katıldığı, işsizlik
oranının, yine, cumhuriyet tarihi rekorlarına ulaşarak yüzde 10,6'ya
yükseldiği, bu oranın kentlerde yüzde 13,2; özellikle, kentlerdeki eğitimli
gençlerde işsizlik oranının ise yüzde 29,2'ye ulaştığı belirtilmektedir. Burada daha da acı olan gerçek, OECD 2000
yılı raporuna göre, bir aydan kısa sürede yeniden iş bulabilme oranı, ABD'de
yüzde 43,7 iken, bu oran ülkemizde yüzde 0'dır. Yine, özellikle, ülkemizde, özel
sektördeki her ücretli tarafından desteklenen yetişkin sayısı, takriben Avrupa
Birliğindeki 13 ülke ortalamasının neredeyse 2 katından fazladır. ABD'de 0,8;
Avrupa Birliğinde 1,5 olan bu oran ülkemizde 3,2'dir; bu da, ülkemizde her
işsiz kalan 10 özel sektör çalışanının, çocuklar hariç, ortalama 32 kişiyi daha
etkilediğini gösterir. Yine, İş-Kur Genel Müdürü "istihdam
edilenlerin yüzde 55,2'si herhangi bir sosyal güvenlik sistemine tabi
değildir" derken, bizim bir sorumuza Sayın Bakanın verdiği yazılı cevapta,
2000 yılında yapılan denetimler sonucunda sigortalı kaçağının yüzde 33'lerden
yüzde 16'lar seviyesine çekildiğini belirtmektedir. Aradaki 3 kattan fazla fark
ise, bu konudaki verilerin güvenilirliğine şüphe düşürmektedir. Yine, Sayın Bakan, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, sigorta primlerinde yapılacak 1 puanlık indirimin, SSK'ya
maliyetinin 305 trilyon TL olacağını belirterek, prim indirimine
gidemeyeceklerini belirtmekte ve 1999
yılında yapılan Sosyal Güvenlik Tasarısıyla dengelerin korunduğunu iddia etse
de, 1997'de Erbakan hükümetlerinde, yüzde 2,52 olan bütçeden sosyal güvenlik
kuruluşlarına yapılan transfer harcamalarının gayri safî millî hâsılaya oranı,
Anasol hükümetlerinde yüzde 3,75'e çıkmış, yeni Sosyal Güvenlik Tasarısıyla,
2000 yılında, yüzde 2,59'a düşmesine rağmen, 2001'de tekrar yüzde 2,99'a
tırmanmaya başlamış, bu da, Sayın Bakanın, prim tahsilatındaki iddia ettiği
başarısıyla örtüşmemektedir. Neticede, uygulanan bu ekonomik
politikalar sonucu, sanayi kapasite kullanım oranı da 2000 yılı dördüncü
çeyreğinde yüzde 78,1 iken, 2001 yılı dördüncü çeyreğinde de yüzde 73,5'e
düşmüştür. Peki, bu durgunluktan memnun olanlar yok
mu; o da var. Merkez Bankasının, ocak ayı enflasyon rakamlarını irdeleyen
bülteninde, ocak ayındaki çekirdek enflasyon rakamlarının göstergesinden,
sanıldığının aksine, iç talebin canlanmadığı izlenimi alıp, rahat bir nefes
aldığı anlaşılmaktadır. Neticede, bu uygulamalar sonucu Hazine
içborç stoku da, 2002 Ocak ayı sonu itibariyle aralık ayına göre, bir ayda 6
katrilyon TL civarında artarak 128 katrilyona ulaşmaktadır. Bu arada, işçi,
işveren ve Bağ-Kurlular ise nefeslerini tutarak, 1 Nisanda ilan edilecek SSK ve
Bağ-Kur prim artış oranlarını beklemektedir. Yürürlükteki uygulamaya göre, SSK
primlerinde, önümüzdeki aydan itibaren yüzde 54 oranında bir artış
beklenmektedir. Böylece, 1 Nisan 2002 tarihinde, 8 Eylül
1999 öncesine göre prim yüklerindeki artışlar, tavanda yüzde 900,1, tabanda ise
yüzde 221'e ulaşacak, bu dönemde asgarî ücretlerdeki artış ise sadece yüzde 137
olacaktır. Böylece, şu anda brüt 222 750 000 TL olan asgarî ücret artmayacak,
fakat sigorta primine esas taban ücret 345 870 000'e çıkacak; dolayısıyla,
ödenen prim de 150 000 000 TL'ye ulaşacak, böylece, Şükrü Kızılot'un
ifadesiyle, bir asgarî ücretlinin işverene maliyeti 500 000 000 TL'ye
ulaşacaktır. Bu konuda, Sayın Bakan, gerek Plan ve
Bütçe Komisyonunda gerekse basında, tasarının 4 üncü maddesiyle, eğer Kemal
Derviş bir kaynak bulabilirse, Bakanlar Kurulunca bu konuda bir iyileştirme
yapılabileceğini, fakat, indirimin olup olamayacağının Sayın Kemal Derviş'in
bulacağı kaynağa bağlı olduğunu her vesileyle ifade etmektedir. Buradan Sayın Bakana şunu söylemek
isteriz: Kaynak vardır; fakat, hükümetiniz, her zaman olduğu gibi, tercihini,
çalışanlardan yana değil, sadece, azınlık bir gruptan yana kullanmaktadır. Bu
tasarıyla getirilen iyileştirme de pratikte pek işe yaramayacaktır; çünkü,
30.4.2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde 1.6.2001 tarihinden
önce SSK'ya vermiş oldukları Ocak-Nisan 2001 dönemine ait dört aylık sigorta
prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, 31.12.2002
tarihine kadar işe alacakları işçiler için ödemede işverene bir erteleme
getirilmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
belirttiği gibi, zaten, Şubat 2001 krizinden sonra mart-nisan aylarında önemli
ölçüde işçi çıkarmalar olmuş ve sadece 2001 Ocak-Temmuz döneminde işini
kaybedenlerin sayısı 730 000'i bulmuştur. Dolayısıyla, bu tasarıya göre,
işverenlerin bir fayda sağlayabilmesi için, öncelikle, nisan ayından sonra
işten çıkardıkları işçi sayısı kadar işçiyi işe aldıktan sonra, ilave olarak
işe alacakları işçiler için bu erteleme imkânından yararlanacaklardır. Bu ertelemede de, devletçe, hiç olmazsa
ödemenin başlayacağı aylarda yüzde 30 ile 50 arasında bir kesintiyle
işverenlerin ödeme yapması onları rahatlatabilirdi; çünkü, her ne kadar, bir
yıl kadar faizsiz bir prim toplamını finansman olarak kullanacaklar ise de,
ödemenin başlamasıyla bir likidite sıkışıklığına uğramaları riski de her an
mevcuttur. Bu tasarı üzerinde özetle şunları
vurgulamak isteriz ki, ülkemizdeki en önemli sosyal konu, işsizliğe çare
bulmaktır. Bunun için de, yeni işyeri açmak veya mevcut sanayi tesislerimizi
dünyayla rekabet ettirmek istiyor isek, global dünyadaki rekabet ortamını
ülkemize de taşımak gerekir. Bunun en önde gelen önlemleri, işçi
ücretleri üzerindeki aşırı derecede yoğun olan SSK primleri ile vergi
rakamlarının makul düzeylere çekilmesidir. Örneğin, ülkemizde, 2001 yılında
toplanan tüm Gelir Vergisinin yüzde 1,2'si gerçek usulde beyana dayanan
vergiyken, kaynaktan kesilen; yani, bordro üzerinden işçi ve memurlardan
kesilen vergi ile stopajlardan kesilen vergiyse, Gelir Vergisinin yüzde
93,7'sini oluşturmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, özel sektörde en yüksek
gelir elde eden TİSK kapsamındaki sendikalı işçilerin Ocak 2002 için ortalama
işgücü maliyeti 1 429 000 000 TL iken, işçinin eline geçen net ücret 879 000
000 TL'dir; yani, brüt ücretin yüzde 61,5'idir. Yine, 2000 yılı fiyatlarıyla, sanayide
kullanılan elektriğin fiyatı, Türkiye'de, satın alma gücü paritesine göre 0,187
dolar/kilovatsaat iken, Avrupa Birliği ortalaması 0,064; ABD ortalaması 0,04;
İsveç'te 0,027 dolar/kilovatsaattir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, 1 dakikada toparlayın
efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Bir başka
karşılaştırmayla, sanayide kullanılan elektriğin ücreti Türkiye'de 100 iken,
Avrupa Birliği ortalaması 34, ABD'de 21'dir. Netice olarak şunu söylemek istiyorum:
Hükümet, iş işten geçmeden, reel sektörü ve kamu sektörünü harekete geçirecek,
realiteye dayanan tedbirler almalıdır; aksi halde, kâğıt üzerinde olumlu gibi
görünen bu gibi pansuman tedbirleriyle reel sektörü ayağa kaldıramayacağını
belirtirim. Bilhassa, dün, Plan ve Bütçe Komisyonunda
bu hükümetin kabul ettirdiği, basın kuruluşlarının tekrardan promosyon
vermeleri için getirdikleri promosyon tasarısıyla, Türkiye'deki bütün
işverenlerin, bilhassa esnafın işsiz kalacağını, onlar yüzde 18-24 KDV öderken,
basın kuruluşları, yüzde 1'le, tüm Türkiye'ye promosyon dağıtarak, Türkiye'deki
işsizler ordusuna milyonlarca işsiz ekleyeceğini; sadece bu bitmiş hükümet,
kendisini basın desteklesin diye, hayalen, onlara rüşvet gibi bir tasarı
getirdiğini belirtir, hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz. Soru-cevap kısmı için, biliyorsunuz, 10
dakikalık süre var; 5 dakika soru için, 5 dakika da cevap için ayrılmıştır. İlk soru sorma hakkı Sayın Polat'a aittir. Buyurun Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakanımdan şu soruma cevap almak istiyorum. Burada, işverenlere, tasarrufu teşvik
tedbiriyle, bir yıllık primlerini ertelemeyi büyük bir öneri gibi getirirken,
dün, Plan ve Bütçe Komisyonunda -hükümetinizin tasarısında geldiği şekliyle-
basın kuruluşlarından 1997 yılında kaldırılan promosyonu geri getirerek ve bir
anda promosyonla sınırlayarak, Türkiye'de KDV yüzde 18, yüzde 24 iken, yüzde 1
KDV'yle bu basın kuruluşlarının, tekrar, çanak-çömlek satarak, tüm Türkiye'deki
milyonlarca dükkân sahiplerini, işyeri sahiplerini, esnafı işsiz bırakması
karşısında, bu tasarıyı nasıl getirdiniz, nasıl savunuyorsunuz? Bunu, bitmiş
hükümetinizin, sırf basın kuruluşlar tarafından desteklenmesi için mi
getirdiniz diyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim. Sayın Yıldırım, buyurun. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın
Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan aşağıdaki iki soruyu sormak istiyorum. 1- Zor şartlar altında geçimini sağlayan,
yarı aç yarı tok çalışan asgarî ücretlinin maaşından vergiyi kaldırmayı
düşünüyor musunuz? 2- İşsizlere, fakir fukaraya aş ve iş
imkânı yaratmak için prim artışını durdurmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Sayın Geçer, buyurun. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Bakandan öğrenmek istediğim sorular aşağıdadır. Görüşülmekte olan 826 sıra sayılı
İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin
Ertelenmesi Yasasıyla öngörülen SSK primleri, işsizlik sigortası primleri ve
Gelir Vergisinde yapılacak 12 aylık ertelemeyle, ertelemesi tahmin edilen
toplam meblağ nedir? İkinci sorum, SSK primlerinin şu anda SSK
emeklilerinin maaşlarını ödemeye yetmediği bilinmektedir. Bu sebeple, genel
bütçeden, transfer ödemeleri adı altında sosyal güvenlik primlerine ödenek
aktarılmaktadır. Bu ertelemeyle birlikte, SSK primlerinde oluşacak açığın nasıl
telafi edileceği düşünülmektedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Geçer. Sayın Özgün, buyurun. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan,
delaletinizle, aşağıdaki sorularımı Sayın Bakana yöneltiyorum: Bu tasarının 3 üncü maddesiyle getirilen
ek geçici madde 3'te "01.04.2002 ile 31.03.2003 tarihleri arasında
alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın
alt sınırını ve buna ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir" deniliyor. Daha önceki uygulamada, bu husus, otomatik
endekslemeye getirilmişti. Şimdi, bu uygulama belirli bir süreyi
kapsıyor. Acaba, hükümet, bunu kalıcı şekle getirmeyi düşünüyor mu; çünkü,
bugün elime geçen Balıkesir Burhaniye Ticaret Odasının bir faksı var, onlar da
aynı konuya değiniyorlar; enflasyon ve büyüme oranına bağlı olarak belirlenecek
olan alt sınırın, reel sektörü, üreten kesimi zor durumda bırakacağını ifade
ediyorlar. O bakımdan, bu tasarıyla getirilmiş olan
bu kısıtlı hususun, hükümet tarafından, acaba, kalıcı hale getirilmesi
düşünülüyor mu diye ifade ediyor, saygılarımı sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün. Sayın Alaattin Sever Aydın, buyurun. ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Delaletinizle, Sayın Bakanıma şu soruları
arz etmek istiyorum: 1- Efendim, burada, gerekçede de
belirtilmiş, 2000 yılında işsizlik oranı yüzde 6 iken 2001 yılında yüzde 11'e
çıkmış. Acaba, bu yüzde 11'e çıkış -ki, bu işsizlik oranı, bize göre yüzde
20'nin üstündedir- uyguladığınız kötü politikalar neticesi midir? 2- Habur sınır kapısını kapatmakla,
dediniz ki, "Efendim, biz, vergi kaçakçılığını önlemiş olduk." 54
üncü hükümet zamanında, Habur sınır kapısı açıkken, acaba, ödenen vergi daha
fazla değil miydi? O zamanki vergi ile şu andaki vergileri mukayese ederseniz,
o zamanki vergiler daha fazla değil miydi; reel olarak soruyorum? 3- Acaba, bu kanunu çıkarmakla kaç kişi iş
sahibi olabilecek? 4- Çıkaracağınız bu kanundan belediyeler
de istifade edebilecek mi? 5- Güneydoğuda 3 000 000 dönüm mayınlı
tarla vardır. Bu mayınlı tarlayı ekim için açmayı düşünüyor musunuz?
Milyonlarca insan iş sahibi olabilir. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Efendim, son olarak, Sayın Günbey'e söz
veriyorum. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
teşekkür ederim. Efendim, delaletinizle, Sayın Bakandan
aşağıdaki soruları arz ediyorum: Habur sınır kapısında petrol girişini ve
dağıtımını kontrol eden özel bir şirket var mıdır; bu şirketin ortakları
arasında siyasî kimliği olan kişiler var mıdır yok mudur; bunu öğrenmek
istiyorum. İkincisi; bu kanunla vergi ertelemesi
getiriliyor. Bundan sonra Parlamentonun önüne vergi kanunları getirilecek mi?
Çünkü, bu hükümet, Parlamentoya 8 defa vergi kanunu getirdi. Daha vergi kanunu
gelecek mi gelmeyecek mi; onu öğrenmek istiyorum. Üçüncüsü; Türkiye'deki en yüksek vergi
oranı, vergi baremi ne kadardır; onu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Soru sorma işlemi bitmiştir. Sayın Bakan, Başkanlık olarak, sırf merak
amacıyla, bir şey öğrenmek istiyorum: Şimdi, bu kanunun başlığı...
Biliyorsunuz, 193 sayılı Kanunun 94 üncü maddesine göre, çalıştırılan işçilerin
vergileri, ertesi ayın 20'sine kadar muhtasar beyannameyle veriliyor ve
ödeniyor. Şimdi, bu kanun tasarısında onun yürürlükten kaldırıldığı veya
durdurulduğuna dair bir hüküm yok; çünkü, o ödemeyi bir süre için
erteliyorsunuz. Şimdi, bir kanun var, 193 sayılı Kanunun
94 üncü maddesi yürürlükte; yani, kesilen vergiyi, muhtasar beyannamesini
verdiği tarihi takip eden ayın 20'sine kadar ödemek zorunda; burada da onu
erteliyorsunuz. İki tane yürürlük maddesi şeyi var. Bu bir hata mıdır? Yani,
başlıkta da, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapıldığına dair bir
hüküm yok. Ayrıca, 6183 sayılı Amme Alacakları
Kanununa göre, vadesinde ödenmeyen amme alacaklarından da gecikme zammı alınır.
Siz, bunu da erteliyorsunuz. Yani, bence, biraz eksik olmuş. Başlık da böyle. Sonra, burada yaptığım konuşmalarda...
Şimdi, burada işverene bağışlanan... Şimdi, işveren, işçiden, işçi hissesinin
sigortasını kesecek mi kesmeyecek mi? Bunu kesecek yatırmayacak, vergiyi
işçiden kesecek yatırmayacak; yani, işveren, işçiden sigorta primini kesecek,
vergiyi kesecek ve yatırmayacak. Bu ne oluyor; bir nevi, işçinin parasını,
işverene bir kredi gibi veriyorsunuz. Biraz tuhafıma gitti ve o bakımdan da bir
açıklık getirirseniz, ileride, maddelerin açıklanmasında size bir ışık tutar
diye... Buyurun efendim. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baştan, zatıâlinizin sorusuyla
başlayalım. Tasarı, işçiden kesilen primin devlete
yatırılması usulünü devam ettiriyor; yani, işçi primini yatıracak, işveren de
onu devlete yatıracak. İşverenden prim kesilmeyecek, onun priminin yüzde 50'si
bir yıl süreyle ertelenmiş olacak. Bu, geçici bir kanundur, yürürlük
tarihinde... BAŞKAN - Anladım efendim de; yani... Buyurun. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) -
Evet, milletvekili arkadaşlarımızın sorularına da cevap arz ediyorum. Sayın Yıldırım'ın "asgarî ücretten
vergi almamayı düşünüyor musunuz" şeklindeki sualine, bütçe imkânları,
gelir imkânlarımız elverdiği andan itibaren almamayı elbette ki düşünüyoruz
hükümet olarak; ama, şu anda böyle bir çalışmamız yok. "Prim artışını durdurmayı düşünüyor
musunuz?" Zaten, getirdiğimiz bu tasarı, prim artışını; yani, endeksleyen
artışı -yüzde 54 uygulamamız gerekiyordu bu sene- bütçe imkânları çerçevesinde,
bulabildiğimiz kaynakla, biraz daha aşağıya çekebilmek içindir; bu tasarının
getiriliş amacı da odur. Sayın Geçer'in "ertelemenin toplam
meblağı nedir" sorusuna yazılı cevap arz edeceğiz. "Erteleme açığı nasıl finanse
edilecektir" şeklindeki sualine de, şöyle cevap veriyoruz: Bütçe
imkânlarıyla ve Hazinenin tasarruflarıyla elde ettiğimiz kaynaklardan, sağlam
kaynaklardan finanse edilecektir ve netice itibariyle, bu kaynak bulunabildiği
ölçüde, oran aşağıya doğru çekilecektir. Sayın Özgün'ün "geçici ertelemeyi
kalıcı hale getirmeyi düşünüyor musunuz" sorusuna cevap veriyorum. Hayır,
düşünmüyoruz. Sistem, düşük enflasyon dönemlerinde normal olarak işler. Yüksek
enflasyon dönemlerinde böyle bir problemle karşı karşıya kalmaktayız.
Hükümetimizin hedefi tek haneli enflasyondur. Avrupa Birliğine girmek için de
zaten önümüzdeki hedef budur. Bu enflasyon hedefini tutturduğumuz andan
itibaren zaten sigortanın artan kaynağı kadar; yani, masrafı kadar gelirinin de
artması gerekmektedir; yani, işçi ücretleri, ilaç paraları, sigortanın
masrafları arttıkça, enflasyon oranında gelirlerinin de artması söz konusudur.
O itibarla, sağlam bir düzendir. Bu düzen, kriz dönemi sebebiyle, bu şekildeki
müdahalelerle iyileştirilmeye çalışılmaktadır. İleride, arzu ettiğimiz ekonomik
modele geçtiğimiz andan itibaren de bu, kalıcı bir düzen olacaktır. Habur sınır kapısı kapalı değildir,
açıktır. Oradan, akaryakıt da ithal edilmektedir, hampetrol ithal edilmektedir,
4 000 000 ton hampetrol ithal edilmektedir ve günde 1 500 giriş, 1 500 çıkış
vardır. Biz, sadece, daha önce olduğu gibi, sınır ticareti kapsamında ürün
almıyoruz, hampetrol alıyoruz. O hampetrolü de rafinerilerimizde işleyip, ürün
haline getiriyoruz. Biraz evvel anlattığım gibi, herhangi bir şekilde hampetrol
girişi kapatılmış değildir. Sadece buradaki sınır ticareti kapsamında
verdiğimiz müsaadeyi suiistimal edip, oradan devletin aleyhine akaryakıt
kaçakçılığı yapanların kapısı kapatılmıştır. Bu kapıyı kapatmakta hükümetimiz
kararlıdır, hiçbir şekil ve suretle kaçakçılığa imkân ve fırsat vermeyecektir.
Açıktır, günde 1 500 kamyon giriş çıkış yapmaktadır ve hampetrol gelmektedir,
oradan 4 000 000 ton hampetrol geliyor ve onun karşılığında buradan ürün
gidiyor; patates gidiyor, soğan gidiyor, gıda maddesi gidiyor, Birleşmiş
Milletler kararlarına uygun gidiyor. Şimdi, durup dururken sınır kapılarını
tamamen kapatılmış gibi göstermek yanlıştır. Kapatılan, kaçak akaryakıt
kapısıdır, kaçak akaryakıt kapısı kapatılmaktadır. Bir diğer soru Sayın Günbey tarafından
soruldu: "Acaba, Habur sınır kapısında petrol girişini kontrol eden özel
şirket var mıdır?.." Yoktur efendim. Habur sınır kapısındaki petrol
şirketi TPIC'tir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yüzde 100'üne sahip
olduğu devlet şirketidir, devlete aittir, içerisinde hiçbir politikacının da
ortaklığı yoktur. Doğrudan doğruya devlete ait bir şirkettir, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının yurtdışı kuruluşudur. Tamamen bundan ibaret. BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. Tamam, sorular cevaplandırılmıştır. Süre
de geçti Sayın Bakan. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)-
Teşekkür ederim. BAŞKAN- Efendim, tasarı üzerindeki
müzakereler bitmiştir. Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)- Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN- Ama "kabul edenler"
dedim artık. ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- İstedik
efendim, siz duymadınız. BAŞKAN- Efendim, istemediniz. Kabul etmeyenler... ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- İstedik Sayın
Başkan. BAŞKAN- Bakın, yani, bundan önceki
uygulamamız da burada. Zaten... ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- Açılışta da
yoklama yapmadınız. BAŞKAN- Efendim, bakın, maddelere
geçilmesini oyluyorum dedim, "kabul edenler" dedikten sonra karar
yetersayısını istediniz. Yoksa, ben karar yetersayısını ararım. Efendim, maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum efendim: İSTİHDAMIN TEŞVİKİ AMACIYLA ÜCRET DIŞI YÜKLERDEN BAZILARININ
ÖDENMESİNİN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI İLE SOSYAL SİGORTALAR KANUNU VE ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ
ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1.- 04/01/1961 tarihli ve 213 sayılı
Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde ifade edilen ve 30/4/2001 tarihi
itibarıyla faaliyette bulunan işyerlerinde, 01/06/2001 tarihinden önce Sosyal
Sigortalar Kurumuna vermiş
oldukları Ocak-Nisan 2001 dönemine ait
4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, bu
Kanunun yayımı tarihinden 31/12/2002 tarihine kadar işe aldıkları işçiler için,
işe başlatılan aydan itibaren 12 ay süreyle tahakkuk ettirilecek sigorta
primleri ile işsizlik sigortası primlerinin işveren hisselerinin; a) Toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine
sahip sendika üyesi olan işçiler için
%50'si, b) (a) bendi dışında kalan işçiler için %
37'si, Bir yıl süreyle ertelemeye tabi tutulur. Ertelenen sigorta primleri ile işsizlik
sigortası primlerinin işveren hisseleri tutarına, erteleme süresi içinde
gecikme zammı uygulanmaz ve borcun ertelendiği süre zaman aşımının hesabında
dikkate alınmaz. Erteleme süresi sonunda ertelenen prim
borcu 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 80 inci maddesi hükümlerine göre
tahsil edilir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ertelemeye ilişkin uygulama usullerini belirlemeye yetkilidir. BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (SP
sıralarından alkışlar) Sayın Oğuz, süreniz 5 dakika efendim. SP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, muhterem arkadaşlarım; 826 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde
müzakerelere devam ediyoruz. Kanun tasarısının aslında bir şey
getirdiği yok. İttifakla herkesin görüşü o ki, böyle küçük rakamlarla
istihdamın gelişmesi, büyümesi, güçlenmesi bir şey getirmez; çünkü, bunlar
küçük rakamlar. İstihdamı geliştirmek için her şeyden
evvel, üretimi hedef alan, özellikle müteşebbisin elinde bir sermaye birikimini
temin edecek imkânları hazırlamak gerekir. Biz, artık "üretim" sözünü
neredeyse unuttuk; çünkü, devletimiz, hükümetimiz, politikasında üretimden çok
rantı teşvik etmektedir. her şeyden evvel, milletimize, halkımıza elinizde
imkânlarınız varsa, evinizi satın, elinizdeki imkânları paraya tahvil edin;
gelin, size rant temin edecek, faiz temin edecek, bankalarda, özellikle faiz
veren kurumlarda, size menfaat temin edeceğim, faiz temin edeceğim demektedir. Dünya üzerinde faizle abat olan hiçbir
ülke, devlet ve resmî teşekkül yoktur. Faiz, çok yıllar evvel, Roma'da,
İtalya'da, Avrupa'da, özellikle de bir kavmin hedef aldığı bir kazanç yolu
olarak süregelmiştir ve bir istismar vasıtası olarak kullanılmıştır. Bu,
ekonominin geri kalmasını temin edecek fevkalade yanlış bir yoldur. Öyle
olunca, faizi teşvik etmek, bir memlekette, özellikle ekonominin düzelmesini
temin etmeyecektir, o ülkede, ekonomi, her zaman geri kalacaktır ve o milletin
imkânları faizciler tarafından sömürülecektir. Değerli arkadaşlarım, uygulanmakta olan
güçlü ekonomiye geçiş programı çerçevesinde, istihdamın teşvikine yönelik
olarak, istihdamdaki ücretdışı yasal yükümlülüklerin geçici bir süre
azaltılmasını teminen, sigorta primlerinin, işsizlik sigortası primleriyle
ücretlerden kesilen Gelir Vergisinin, kanunlarda öngörülen sürelerde
ödenmesinin ertelenmesi amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmıştır. Her şeyden evvel, 1 inci maddeyle, işveren
olarak kabul edilen gerçek ve tüzelkişilerin, ilave istihdamdan doğan yasal
yükümlülüklerinin, geçici bir süre, azaltılması temin edilmektedir ve istihdamın
teşvikini teminen, sigorta primleri ile işsizlik sigortası primlerinin işveren
hissesine düşen belli bir oranın ödenmesinin ertelenmesi öngörülmektedir. Tasarı, 1 inci maddede "04.01.1961
tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde ifade edilen
30.04.2001 tarihi itibariyla faaliyette bulunan işyerlerinde, 01.06.2001
tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna vermiş oldukları Ocak-Nisan 2001
dönemine ait 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına
ilave olarak, bu kanunun yayımı tarihinde 31.12.2002 tarihine kadar işe
aldıkları, fiilen çalıştırdıkları işçiler için, işe başlatılan aydan itibaren
12 ay süreyle tahakkuk ettirilen sigorta primleri ile işsizlik sigortası
primlerinin işveren hisselerinin, toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip
sendika üyesi olan işçiler için yüzde
50'si; (a) bendi dışında kalan ve 20 ve daha az sayıda işçi istihdam eden
işletmelerde çalışan işçiler için yüzde 40 ve 20'den fazla işçi istihdam eden
işletmelerde çalışan işçiler için yüzde 35'i, bir yıl süreyle ertelemeye tabi
tutulur. Ertelenen sigorta primleri ile işsizlik
sigortası primlerinin işveren hisseleri tutarına, erteleme süresi içinde
gecikme zammı uygulanmaz ve borcun ertelendiği süre zaman aşımının hesabında
dikkate alınmaz. Erteleme süresi sonunda ertelenen prim
borcu 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 80 inci maddesi hükümlerine göre
tahsil edilir" hükmünü getirmektedir. Değerli arkadaşlarım, sözümün başında da
ifade ettiğim gibi, bir canlılığa belki vesile olur; ama, bu canlılık da, her
şeyden evvel, çok küçük bir kıpırdanma mahiyetinde olduğu içindir ki, kanunun
ciddî bir şey getireceğine ihtimal vermiyorum; ama, şunu hemen ifade etmek
istiyorum ki, memleketimizin politikası, faizli borç al, bunu öde ve sonra o
borcu ödemek için yine tekrar faizli borç al... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Oğuz, 1 dakika içinde
toparlayın lütfen. ALİ OĞUZ (Devamla) - Hay hay, Sayın
Başkanım. Bu, bitmez tükenmez bir zararlı faaliyetin
devamını intaç etmektedir ki, bunun memleketimize bir fayda getirmediği
özellikle şu üç yıl içerisindeki faizli politikamızın çok acı neticelerinde,
piyasamıza getirdiği gerek pahalılık, gerek işsizlik, gerekse tüccarımızı,
esnafımızı, sanayicimizi kötü yönde etkileyerek, onların, işlerini kaybetmesini
intaç eden bir neticeyi ortaya çıkarmıştır. Memleketimiz için hayırlı bir
netice ortaya çıkarması da bundan sonra mümkün değildir. Çünkü,
politikalarımız, her şeyden evvel, istihdamı teşvik ve yatırımları isabetli
yerlere sarf ederek ve yönlendirerek, vatandaşımıza iş bulmayı hedef alması
lazım gelirken, bu elde edilmediği içindir ki, halkımız, fevkalade sıkıntıya
düşmüştür. Bugün, evine bir ekmek parasını götürememenin ıstırabını çeken
insanlarımız vardır. Bu kötü politikadan kurtulmanın çaresi, her şeyden evvel,
sömürüyü, özellikle faiz sömürüsünü, özellikle hortumlamayı, özellikle suiistimalleri
ve çalıp çırpma yollarını tıkamak mecburiyetimiz vardır. Bunu hallettiğimiz
takdirde, belki, memleketimizde, ekonomimizde bir canlanma, bir faydalanma
ortaya çıkar. Az bir fayda üzerinde ittifak olsa dahi,
bu kanun tasarısının, yine de memleketimiz için hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim Sayın
Oğuz. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın
Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Dönen, süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının en önemli maddesi
-zaten önemli olan, bu madde- budur. Bu maddeye göre ne yapıyoruz şimdi biz
burada; sendikalı işyerlerinde bulunan işçilerin, sigorta ve işsizlik sigortası
primlerinin yüzde 50'sini, 20'nin altında işçi çalıştıran küçük işletmelerin
yüzde 40'ını ve 20'nin üzerinde sendikalı olmayan işçi çalıştıran kesimlerde de
yüzde 35'ini bir yıl süreyle erteliyoruz. Bundan amacımız şudur: Bir yıl
süreyle Türkiye'de işler düzelecek, rahatlayacak ve bir yıl sonra, ertelenen bu
kesintiler, faizsiz olarak, işletmelerden tahsil edilecek. Değerli arkadaşlarım, tabiî, uyguladığımız
ekonomik politikanın çok büyük sıkıntılarını çektik; yani, hep "istihdam,
yatırım, ihracat" diyoruz; yani, sürekli, Türkiye ekonomisinin
büyümesinden bahsediyoruz ve yaptığımız işlerin tümünü de, özellikle, istihdamı
artırmak için, ihracatı artırmak için, üretimi artırmak için yaptığımızı
söylüyoruz. Bakın, özellikle, bundan, takriben bir yıl
önce, çok büyük bir devalüasyon yaptık; yüzde 100'lerin üzerinde bir
devalüasyon yaptık. Niye yaptık; çünkü, Türk parası aşırı değerlendi, bu, bizim
rekabet gücümüzü ortadan kaldırdı diye yaptık; yani, Türk işletmelerinin, dünya
ile rekabet edebilmeleri için, kur avantajını kullanmaları gerektiği
varsayımından hareket ettik. Doğru bir varsayımdı; ama, geldiğimiz
noktada bakıyoruz, Türk ekonomisi, bu kur avantajını kaybetti; şimdi
bulunduğumuz noktada, kur avantajını kaybetti. Yani, 2001 yılında yaptığımız o
büyük devalüasyon ortadan kalktı. Peki, bu devalüasyonu yaparak, biz, ülkeyi
küçülttük, 1,5 milyon insanı işsiz bıraktık, ulusal (millî) gelirimizi 50
milyar dolar küçülttük. Şimdi, bunu, ne diye yaptık Allah-aşkına! Bunları
yaptık, şimdi kur avantajını yine kullanamıyoruz, ihracatımızı artıramıyoruz.
Bunu, ihracatımızı artırmak, dışticaret açığımızı düşürmek ve buna bağlı olarak
cari işlemler açığımızı düşürmek için yaptık; ama, şimdi, döndük dolaştık, aynı
noktaya geldik. Şimdi, biz, niye yaptık bu kadar devalüasyonu? Bu fakirliği, bu
kadar işsizliği niye yarattık arkadaşlar? Hiç, bunun cevabı yok... Bakın, aynı, buna benzer, 1999 yılında,
Sosyal Sigortalar Yasası görüşülürken, o gün, istihdamın üzerindeki bu kadar
yükün çok ağır olacağını söyledik. Bakın, bir araştırmaya göre, özellikle 1999
yılında, saat ücreti üzerinden, sosyal sigortalar priminin ortalaması alınmış;
338 560 lira; ama, Sosyal Sigortalar Yasası çıkar çıkmaz ve primlerin artışı
sağlanır sağlanmaz, bu, 941 731 liraya çıkmış. Yani, bu kadar yük, 3 katından
fazla yük getirmişsiniz yalnızca sigorta kesintileri üzerine. "Bu
olmaz" diye, biz, burada söylediğimizde "yok, olur" diyordunuz;
şimdi, geldiğimiz noktada, bir erteleme suretiyle, bir suni nefes aldırmak
istiyorsunuz; ama, bu çözüm değil, bu, çözümün kendisi değil. Onun için, değerli arkadaşlarım, burada
her gün yapıp, bir sonraki gün geri, aynı noktaya geldiğimiz bir süreci, bir
fasit daireyi, artık, kırıp, farklı düşünmemiz, farklı projeleri gündeme
getirmemiz gerektiği kanısındayım. Eğer, bunları yapamazsak, döner döner aynı
noktaya geri geliriz diye korkuyorum. Bu düşüncelerle, 1 inci maddenin, ülkemize
ve işletmelerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen. Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Maddeyle ilgili 3 önerge var... ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Geri alıyoruz... BAŞKAN - Sayın Ömer Ertaş önergelerini
geri alıyor. Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- Gelir ve Kurumlar vergisi
mükelleflerinin, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde ifade
edilen ve 30/04/2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde,
01/06/2001 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna vermiş oldukları
Ocak-Nisan 2001 dönemine ait son 4 aylık sigorta prim bordrolarında
bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, bu Kanunun yayımı tarihinden
31/12/2002 tarihine kadar işe aldıkları işçilerin ücretlerinden, işe başlanılan
aydan itibaren 12 ay süreyle kesilen ve süresinde beyan edilerek tahakkuk
ettirilen gelir vergisinin; a) Toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine
sahip sendika üyesi olan işçiler için % 50'si, b) (a) bendi dışında kalan işçiler için %
37'si, Beyanname verme süresini izleyen yılın
aynı döneminde ödenir. Maliye Bakanlığı uygulamayla ilgili ek
bildirim almaya ve uygulama usullerini belirlemeye yetkilidir. BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Yumakoğulları; buyurun. (SP
sıralarından alkışlar) Sayın Yumakoğulları, süreniz 5 dakikadır. SP GRUBU ADINA OSMAN YUMAKOĞULLARI
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Saadet Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, tasarının 2 nci
maddesi, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde değişiklik
öngörmektedir. 156 ncı maddede, geçen Ocak-Nisan 2001 dönemiyle, kanunun
yürürlüğe girdiği, yani, içinde bulunduğumuz Mart-Aralık 2002 dönemine ait, işe
başlanılan aydan itibaren oniki ay süreyle, sigorta primleri ile Gelir
Vergisinden tahakkuk ettirilen verginin, sendikalı işçilerden yüzde 50'si
sendikasız işçilerden yüzde 37'si oranında ödeme ertelemesi getirilmektedir. Sayın milletvekilleri, istihdamın teşviki,
işçilerden, devlet adına alınarak, toplatılan vergilerden, yüzde 50'sinin ileri
bir tarihte ödenmesiyle mümkün değildir. Zaten, tasarının 2 nci maddesiyle,
esnafın, çiftçinin, işadamının en sıkıntılı olduğu dönemi kapsamaması büyük bir
eksikliktir. Ocak-Nisan 2000 dönemi var, kanunun yürürlüğe girdiği, içinde
yaşadığımız Mart-Aralık 2002 dönemi var; ancak, Mayıs-Aralık 2001 yok,
Ocak-Mart 2002 yoktur. Böyle bir uygulama, böyle bir çelişki dünyanın neresinde
vardır?! 57 nci hükümet iktidardayken, Nisan-Aralık
2001 döneminde, çiftçi, esnaf, köylü, memur, işçi perişan olmadı mı; sokaklara
dökülmedi mi? 57 nci hükümetin olumsuz ve kötü karnesi, kapsam dışı
bıraktığınız dönemde geçerli değil midir? Sayın milletvekilleri, Nisan-Aralık 2001
döneminde, arzu edilmediği halde, Başbakanlığın kapısında, esnaf, yazarkasasını
Başbakana fırlatmadı mı? Nisan-aralık 2001 döneminde, taksici esnafı,
Başbakanlığın önünde, yine, ekmek teknesini yakmadı mı? Nisan-Aralık 2001
döneminde, esnaf, cumhuriyet tarihinde ilk defa yürüyüş yapmadı mı? Kısacası, üç yıldır, koalisyon
hükümetinin, ülkeye, tüm olumsuzlukları getirdiği meydandadır. Peki, belirli dönemlere ait, işçilerden
kesilen SSK prim ve Gelir Vergisinin sadece bir kısmını; yani, yüzde 50-yüzde
37'sini ertelemekle istihdam teşvik edilebilir mi?! Sanayici, küçük ve orta
ölçekli işletmeler, bu vergi yapısıyla rekabet edemezler; ihracatın artması da,
bu kafayla mümkün değildir. İç talep canlandırılmadan, istihdam oluşturulamaz. Bugün, pek çok işyerinde 500-600 işçi
çalıştıran işverenler, bu işçilerinin yarıdan fazlasını çıkarmaktadırlar.
Kullanılan enerji pahalıyken; kredi faiz oranları, sigorta primleri ve vergi
oranları yüksekken; döviz kuru dalgalı kur sistemine bırakılmış ve dövizin
geleceği belirsizken; iç tüketim, neredeyse, sıfıra yakın durumdayken, hangi
fabrika çalışacak, hangi işçiyi çalıştıracaksınız, istihdamı nasıl
artıracaksınız?! Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işsizlik oranı, 2000 yılında yüzde 6 iken, 2001 yılında yüzde 10,6'ya
yükselmiştir. Üç beş aylık işçilerin sigorta primlerini ve Gelir Vergisinin bir
kısmını oniki ay ertelemekle işsizlik oranı düşürülemez; daha yeni birtakım
arayışların içerisine girmek mecburiyetindeyiz. Özel sektörün rekabet gücü yoktur; işçilik
maliyeti, Avrupa Birliği standartlarına göre çok yüksektir. İşçilik
maliyetlerinin yüksek olması, işçilerin ücretlerinin yüksek olduğu anlamına
gelmez. Asgarî ücretle çalışan vatandaşlarımızın aldığı ücret, yoksulluk
sınırının altındadır. Durum buyken, işçilerden alınan sigorta primi, maalesef,
işçinin eline geçen ücret seviyesindedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yumakoğulları, 1 dakikada
toparlar mısınız efendim. OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan. İşçilik maliyetinin Türkiye'de yüksek
olması, sigorta primlerinin yüksek olmasından, işçilerden kesilen Gelir
Vergisinin yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Yine de, istihdamın artırılması hususunda
bir adım atılmasını sağlayacak olan bu kanun tasarısına olumlu bakıyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Yumakoğulları. Efendim, grup adına başka söz isteyen?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik efendim. BAŞKAN - Önergeler var... ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Geri çekiyoruz
efendim. BAŞKAN - Geri alıyor arkadaşımız. 2 nci madde üzerindeki müzakereler
bitmiştir. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. TURHAN GÜVEN (İçel) - Hangisi efendim?.. BAŞKAN - Efendim "karar
yetersayısı" demediniz; rica ediyorum. Ben de, özellikle size bakıyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Ertaş'ın 3
önergesi var. "Önergeyi geri alıyor" demek yeterli mi? BAŞKAN - Efendim, geri aldı arkadaşımız. TURHAN GÜVEN (İçel) - 3'ünü de teker teker
söylesin, ben bileyim. Nereden bileceğim Sayın Başkan? BAŞKAN - Efendim, Sayın Ömer Ertaş... TURHAN GÜVEN (İçel) - "Önergeyi geri
alıyor" ne demek?... Hangisini?... BAŞKAN - Sayın Güven, şimdi, önerge
sahibi... TURHAN GÜVEN (İçel) - Ayrı ayrı
soracaksınız, zapta geçireceksiniz Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, 3 önerge var; 3'ünü de
Sayın Ertaş vermiş, 3'ünü de geri alıyor. TURHAN GÜVEN (İçel) - Tamam mı Ertaş,
aldın mı?.. ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Evet... BAŞKAN - 3 üncü maddeyi okutuyorum
efendim: MADDE 3.- 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa
aşağıdaki ek geçici madde eklenmiştir. "EK GEÇİCİ MADDE 3.- 01/04/2002 ile
31/03/2003 tarihleri arasında alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına
esas tutulan günlük kazancın alt sınırını ve buna ilişkin usul ve esasları
belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bakanlar Kurulunca belirlenecek alt
sınır 01/04/2003 tarihinden itibaren 78 inci maddenin birinci fıkrasına göre artırılır. Bu Kanunun yayımı tarihini takip eden
ödeme dönemi başından itibaren 96 ncı madde uyarınca bağlanmış gelir ve
aylıklar birinci fıkraya göre belirlenen alt sınır üzerinden hesaplanır." BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 826 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü
maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu kanun tasarısıyla, istihdamı artıran
işverenler, işe aldıkları işçilerin primlerinin bir kısmını oniki ay sonra
ödeyecekler. Sigorta ve işsizlik sigortası primleri işveren payının bir
bölümünün ödenmesinde bir yıl erteleme yapılacak, işçinin vergisi de düşecek.
SSK ve Bağ-Kur prim değerlerini hükümet ayarlayacak. Bunlar niçin yapılıyor;
güçlü ekonomiye geçiş programı çerçevesinde. Türkiye'de, güvensizlik ortamı hâkim olmuş
ve bu nedenle yatırımlar durmuştur. Hükümetin uyguladığı güvensiz ve
belirsizlik getiren politikalar nedeniyle, yabancı yatırımcı kaçıyor, yerli
yatırımcı da güvenmiyor. Halk, tüketmeden, güvensizlik içinde bekliyor. Halkta,
gelecek endişesi var. Başta yatırımcı olmak üzere, insanlarımızda cesaret yok;
gelecek endişesi var. Değerli arkadaşlar, ülkenin en önemli
sorunu yoksulluktur. Yoksulluk, gelir dağılımı probleminin ötesinde, toplumdan
dışlanmışlık olarak da yaşanmaktadır. İşsizliğin ve bunun sonucu yoksullaşmanın
sebebi, zoraki uygulanan neoliberal politikalardır. Böylece, ülkemizde, şirket
gelirlerinin büyük bir kısmı faaliyet dışı kârlardan oluşmaktadır ve bu kârlar,
ya tahvil karşılığı ya da faiz biçimiyle, bu para sermayesinin getirisidir;
yani, istihdam alanları yok ki, istihdamı artırasınız. Bakınız, kamu borçlanma gerekleri ve
dışborç yükümlülükleri, anormal boyutlara ulaştırılarak sürdürülemez hale
geldi. Bunu da, milliyetçi ve ulusal bağımsızlıkçılar eliyle yaptırıyorlar.
Öyle ki, bu yaptırımlar, maalesef, millî bağımsızlık kavramını da tehdit eder
bir hale dönüştü. Yalnızca bizim ülkemizde değil, bu politikalara teslim olan
her ülkede bu tür yasalar yapılmaktadır. Değerli arkadaşlar, parasal kesim
temsilcileriyle görüşmeler yapıldığı görülüyor, reel kesimin temsilcileriyle
de, kerhen de olsa görüşülüyor; ama, reel kesim sadece işverenler değil ki,
işçi kesimi de, reel kesimin olmazsa olmaz bir parçasıdır; iş sağlanırsa
çalışacaklar, ücret verilirse alacaklar. Tabiî ki, sendikalar da, bu noktada
iyi bir imtihan vermemişler ve maalesef, geçmiş hükümetler döneminde, çete
oluşturmak suretiyle, iyi giden gelişmeleri inkıtaa uğratmışlardır. Bir insanın bir sene işsiz kalması,
üreticinin üretiminin düşmesi, sahip olduğu kazanımları yitirmesi, kitleler ve
bağlantılı olduğu kişiler üzerinde kalıcı tahribatlara sebep olur; bu, daha az
beslenme, daha az eğitim ve daha az sağlık demektir. Değerli arkadaşlar, SSK primlerinin
yükseltilmesi, işverenler için ağır bir yük getirecektir. Bir yandan işsizliği, bir yandan da
kayıtdışı istihdamı; yani, devlet eliyle sosyal güvenlik sistemi dışına
itilenlerin sayısını artıracaktır. Finansal darboğazdaki işletmeleri ve
özellikle KOBİ olarak tanımlanan küçük işletmeleri zor duruma düşürecek ve bu
şekilde işyerleri kapanacaktır. SSK'nın tahsil edemediği primlerin tutarı
artacak, bütçeden SSK'ya daha fazla yardım yapılacak. Sonuçta, kazanan taraf
olmayacak; hem devlet hem iş dünyası ve işçi kaybedecek. Bakınız, daha geçen gün yapılan
açıklamalarda, işsizliğin, iki katını aştığı yolunda haberler yayımlandı. 2000'in
son çeyreğinde 6,3 olan işsizlik, 2001'in aynı döneminde 10,6'ya yükselmiş. Bu tasarının 3 üncü maddesiyle, prim
değerinin takdiri Bakanlar Kurulu kararına bırakılıyor. Peki, Bakanlar Kurulu
bunu nasıl takdir edecek?! Çünkü, Bakanlar Kurulunun, daha doğru deyimiyle
hükümetin, ne takdiri ve ne de takdire esas olacak bir ölçüsü kalmamıştır. 2000 yılında dolar 574 000, enflasyon
yüzde 20 olacaktı; 2001'de de dolar 673 000 lira, enflasyon yüzde 10 olacaktı.
Ne oldu; enflasyon yüzde 90'ların üzerinde, dolar da 1 500 000 lira
seviyesinde. Yani, hükümet, hayal üzerine hareket ediyor. Değerli arkadaşlar, SSK prim değerine esas
kazanç alt sınırının, asgarî ücret rakamına bağlanması ve tavanın da, ekonomik
konjonktürle bağdaşır bir seviyeye getirilmesi gerekir. Aksi halde, ülkede
uygulanan asgarî ücretten fazla sigorta primleri ödenecektir; çünkü, bir işçiye
ödenecek asgarî ücret tespit ediliyor, sonradan, prime esas başka bir rakam
tespit ediliyor. Bu, doğru değildir. Kanuna bir madde ekleyerek... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN - 1 dakikalık sürede toparlayın
efendim. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, eğer "taban primi asgarî ücrete eşittir" derseniz, sorunu
halledebiliriz. Aksi halde, bu alandaki kaos ve kargaşa sürer ve hükümetler de
bu konuda sürekli yıpratılır. Türkiye'yi tarihin en büyük kriziyle karşı
karşıya bırakan Ecevit Hükümeti, bu krizi de, IMF'den aldığı kredilerle aşmaya
çalışıyor. Sayın Derviş'e "ne kadar borçlanmışız" diye sorduğumuzda,
verdiği rakamlara baktığımız zaman, geleceğimizin ne olacağını düşünmemek
mümkün değil. Son iki yıl içerisinde, yani, Sayın Bakanın gelişinden bu tarafa
alınan dış kredi 30 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Peki, soruyorum, bu
borçları kim ödeyecek; muhakkak ki, gelecek kuşaklar. O halde, ekonomiyi
batıran hükümet, ne işçiyi ne işvereni ne de diğer üreticileri düşünüyor; bize
göre, sadece fantezilerle uğraşıyor.
Peki, faydalı olmak isteyenler için ne yapılıyor; maalesef, bu konuda da
bir gelişme yok ve gerçekten, uğraşılması gereken konuların dışında işlerle
uğraşıyorlar. Bu tasarının hayırlı olmasını diliyor,
hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Bir dakika... Başka söz isteyen var mı efendim?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - DYP Grubu adına
Sadri Yıldırım... BAŞKAN - Çalışma süremizin bitmesine 3
dakika var. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Maddenin bitimine kadar çalışma
süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istedik. BAŞKAN - Efendim, tamam.. Siz yine karar
yetersayısının aranılmasını istersiniz. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
uzatmada istedik karar yetersayısının aranılmasını... BAŞKAN - Efendim, madde üzerindeki konuşmalar
bitiyor, oylayalım. Karar yetersayısı yoksa kapatacağız. SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Uzatmada karar
yetersayısının aranılması istenilmez mi? BAŞKAN - Efendim "istenir"
diyorum. RIZA ULUCAK (Ankara) - Niye karar yetersayısını aramıyorsunuz? BAŞKAN - Uzatmada karar yetersayısının
aranılmasını istemedi. RIZA ULUCAK (Ankara) - Uzatmada istedi. BAŞKAN - DYP Grubu adına, Sayın Sadri
Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 826 sıra sayılı, İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden
Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine
eklenen ek geçici 3 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize, sanayicilerimize, ticaret
adamlarımıza, KOBİ'lerimize ve ülkemizi krizden çıkaracak, işsizlere iş imkânı
yaratacak olan tüm işadamlarımıza, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına
saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, konuşmama
başlamadan evvel, pancar çiftçisinin çok önemli bir sorununu hükümetin
dikkatine sunmak istiyorum. Ülkemizdeki tüm pancar ekicileri kooperatiflerinden
ve özellikle Eskişehir Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanlığından gelen talebe
göre, yirmibeş yıldır, pancar çiftçisine ödenen yüzde 16 polar üzerindeki
pancarlara verilen şeker ve kalite priminin kaldırılması, çiftçiye, kiloda 3
200 lira kaybettirmiş, Eskişehir çiftçisine 3 trilyon 200 milyar lira zarar
vermiş, Türkiye'deki tüm pancar çiftçisine de 52 trilyon lira zarar vermiştir.
Hükümetin, bunu nazara alarak, bu pancar çiftçisine pancar paraları ödenmeden
karar vermesini talep ediyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizde, 2000
ve 2001 krizleri neticesinde, ekonominin yüzde 9 civarında küçüldüğü, krizin ve
küçülmenin halen devam ettiği, halkın giderek yoksullaştığı, herkesin işini ve
aşını kaybettiği; işyerlerinin, KOBİ'lerin ve fabrikaların kapanması
neticesinde kayıtlı 1 500 000 insanın işini kaybettiği, kendi adına çalışanların
işini kaybetmeleri neticesinde, bu sayının 8 000 000-10 000 000'a yaklaştığı;
hatta, tarım ve hayvancılıkta işini kaybedenlerle birlikte işsizlerin sayısının
20 000 000 civarında olduğu hesap edilirse, krizin esas sebeplerinden birinin,
istihdam ve işsizlik olduğu açıkça görülmektedir. İşte bu nedenle, hükümet, istihdamın
teşvikine yönelik olarak, istihdamdaki ücretdışı yasal yükümlülüklerin geçici
bir süre azaltılmasını teminen, sigorta primleri, işsizlik sigortası primleri
ile ücretlerden kesilen Gelir Vergisinin, kanunlarda öngörülen sürelerde
ödenmesinin ertelenmesi amacıyla bu tasarıyı hazırlamıştır; ancak, bu
tasarının, öngörülen amacın gerçekleşmesinde yetersiz olduğu ve beklenen
sonuçları yaratmayacağı görüşündeyiz. Şöyle ki: 1999 yılında çıkarılan Sosyal
Güvenlik Yasası uyarınca, sosyal sigortalar prim taban ve tavanının, her yıl
nisan ayında otomatik olarak artırılması uygulaması, işverenlere ve çalışanlara
büyük bir yük getirmektedir. Bu artışlar sonucunda, işverenlerin prim yükü,
1999 yılında, ortalama, net ücretin yüzde 23'ü iken, 2000 yılında yüzde 41'e
yükselmiş, 2002 yılında da, yasanın tanıdığı yetkiyle, prime esas taban rakamı,
asgarî ücretlinin eline geçen paranın neredeyse bir o kadarı daha, sosyal
güvenlik primi olarak ödenecektir; yani, bir asgarî ücretlinin eline 163 000
000 milyon lira maaş geçerken ve asgari ücretlinin geçinmesinin mümkün olmadığı
bu ortamda bunun işverene maliyeti ise, yaklaşık 500 000 000 lirayı bulacaktır.
Başta KOBİ'ler olmak üzere, işletmelerin, son bir gayretle, sunî teneffüsle
ayakta durmaya çalıştığı bir ortamda, eğer bu kanunda gerekli değişiklikler
yapılmazsa, işini kaybetmiş 1 500 000'e yakın insana, bir o kadar daha ilave
işsizler eklenecektir. İşte, onun için, bu artıştan ve
uygulamadan vazgeçmezseniz, işletmeler, başta KOBİ'ler olmak üzere, Türk
sanayicisi ve ihracatçısı rekabet gücünü kaybedecek, kayıtdışına kaçış daha da
hızlanacak, insanlar iş, aş ve umutlarını kaybedeceklerdir. Bakınız, Eskişehir Ticaret Odası, Sanayi
Odası, Eskişehir Sanayici ve İşadamları Derneği ile Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonunun feryatlarını duyun, Sayın Başbakana verilen prim muhtırasını
duyun; çünkü, hepsinin tek isteği var, o da 1 Nisanda primler artmasın, asgarî
ücretten prim ve vergi alınmasın istiyorlar ve işadamları hükümete, yeter
artık, ülkeye ve insanlara daha fazla zarar vermeyin diyorlar. Değerli milletvekilleri, ülkeyi
küçültmeyin; eğer, 1 Nisandaki prim artışını durdurmazsanız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun efendim;
size eksüre verdim, toparlayın. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - ... 1
000 000 - 2 000 000 insanın daha işine son verilecek ve böylece, KOBİ'lerin,
sanayiin ve işadamlarının ipini çekeceksiniz. Sayın hükümet, işsizliği yaratan sizsiniz;
çünkü, yeni yatırım yapamadığınız gibi, evvelce açılan 850 banka şubesini
kapatıyorsunuz, yine binlerce insanı işsiz bırakacaksınız. İşte örneği: 850
şube... Eskişehir'in Mihalıçcık, Mahmudiye İlçeleri Halk Bankası şubelerini
kapattınız, diğer ilçeler de sırada. Böylece, ekonomiye, esnafa ve çiftçiye
zarar veriyorsunuz. Size soruyorum: Hükümetimizin programında
işsizliğe çare var mı; istihdam var mı? Maalesef, hiçbirisi yok. Öyleyse,
bugünkü ekonomik sıkıntının temel sebebi, yatırımın, üretimin olmamasıdır.
Eğer, ülkeyi krizden çıkarmak istiyorsanız, istihdam yaratmak istiyorsanız, iş
ve aş imkânı yaratmak istiyorsanız, prim artışını önleyin, asgarî ücretten prim
ve vergi almayın, yeni vergiler ve zamlar yapmayın ve reel sektöre mutlaka ucuz
kredi verin. Ayrıca, geçici çözümler çare değil,
sorunları kalıcı çözümlerle çözün diyor, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım
adına saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Efendim, tabiî... Kusura
bakmayın, özür dilerim... Karar yetersayısının aranılmasını istediğiniz zaman
biraz gür sesle isteyin canım. Şimdi, ben, böyle hep size bakmıyorum, bazen de
iktidar partisine bakıyorum; onun için göremiyorum. Özür dilerim... Yoksa, ben,
tabiî, muhalefetin isteklerini göz önünde tutarım. 3 üncü madde üzerindeki müzakereler
bitmiştir. Önerge de yok. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım;
yalnız, karar yetersayısının aranılması istenmiştir. 3 üncü maddeyi kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur. Çalışma süremiz de zaten biraz geçmiştir.
Zaten, bugün, çalışma süremizi de en verimli şekilde kullandık. Bu itibarla, Bakanlar Kurulu üyeleri
hakkındaki gensoru önergesi ve sözlü sorular ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için 19 Mart 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 19.04
|
|