Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 89

 

74 üncü Birleşim

14 . 3 . 2002 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, 14 Mart Tıp Bayramı ve AIDS hastalığına karşı koruyucu hekimlik hizmetlerine ilişkin gündemdışı konuşması

2.– Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Elazığ ferrokrom tesislerinde yaşanan sorunlara ve çıkarılacak olan yeni özelleştirme yasasının bu tesislerde yaratacağı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması

3.– Bingöl Milletvekili Necati Yöndar'ın, Bingöl İli merkezinde yapılan 7000 konutun bulunduğu sahanın 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine dayanılarak orman sınırı dışına çıkarılması nedeniyle yaşanan sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.– İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1010)

C) Gensoru, Genel görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/5)

2.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 53 arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının araştırılarak ekonomiye kazandırılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)

IV.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2.– Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı: 786)

3.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

4.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

5.– Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

6.– Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

7.– Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

8.– İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı : 826)

V.– SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, cezaevleriyle ilgili olarak basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5491)

2.– Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, basının çalışma yöntemleri, yayınları ve savcıların uygulamalarında kişilik ve cevap haklarının korunmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5645)

3.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, KİT'lerdeki APK çalışanlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5758)

4.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, kamu yatırımlarının valiliklerce koordinasyonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5808)

5.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, yönetim kurullarına atanan eski bakan, milletvekili, emekli general ve valilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/5817)

6.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, ücretlilerden gelir üzerinden ve kurumlardan alınan vergi miktarının tüm vergilere oranına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5820)

7.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İlinin nüfusuna ve Mernis projesine kaynak aktarılıp aktarılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5853)

8.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Panko-Birlikte ve Bakanlıkta çalışan hukukçu ve avukatlar ile TŞOF ve TESK yöneticileri hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/5941)

9.– Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2002 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ve Ödeneklerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5959)

10.– Eskişehir Milletvekili Necati Albay'ın, alımı yapılan pancar, üretilen, satılan ve stoktaki şeker miktarlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/6062)

11.– Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, ekonomiyle ilgili bir beyanına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/6135)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş'un, üniversitelerimizde yaşanan ve ülke gündemini meşgul eden sorunlara,

Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, imam hatip okullarında kız öğrencilere uygulanan başörtüsü yasağına;

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Recep Önal cevap verdi.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak da, illerin ekonomik ve sosyal göstergelerini yansıtan araştırmalara ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Dört ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlandı; istem üzerine yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edildiği açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında bulunan kanun hükmünde kararnamelerden; Anayasa Mahkemesince tümü iptal edilen ve iptal kararları yürürlüğe giren bazı kanun hükmünde kararnamelerin, Anayasanın 153 üncü maddesi gereğince işlemden kaldırıldığına ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Amasya Milletvekili Akif Gülle,

Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol,

İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar;

Haklarındaki soruşturma dosyalarının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; dosyaların geri verildiği açıklandı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 47 arkadaşının, Samsun'da kurulması planlanan mobil santrallar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261) okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı'nın, (6/1713) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

11.3.2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 12.3.2002 tarihli 72 nci Birleşimde okunmuş bulunan Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 19.3.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/948),

3 üncü " " (6/952),

4 üncü " " (6/954),

5 inci " " (6/959),

6 ncı " " (6/960),

7 nci " " (6/970),

8 inci " " (6/971),

9 uncu " " (6/977),

10 uncu " " (6/978),

Esas numaralı sözlü sorular, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrilerek gündemden çıkarıldıkları açıkladı.

2 nci sırasında bulunan (6/951),

22 nci " " (6/1006),

23 üncü " " (6/1007),

24 üncü " " (6/1009),

25 inci " " (6/1010),

26 ncı " " (6/1011),

27 nci " " (6/1012),

28 inci " " (6/1015),

29 uncu " " (6/1018),

30 uncu " " (6/1019),

Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Recep Önal,

17 nci sırasında bulunan (6/992),

42 nci " " (6/1045),

Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez;

Cevap verdiler; (6/951) esas numaralı soru sahibi de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

11 inci sırasında bulunan (6/980),

12 nci " " (6/981),

13 üncü (6/987),

14 üncü " " (6/989),

15 inci " " (6/990),

16 ncı " " (6/991),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

14 Mart 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.00'da son verildi.

 

 

Kamer Genç

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Burhan Orhan

 

Sebahattin Karakelle

 

Bursa

 

Erzincan

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


     No. : 101

II. – GELEN KÂĞITLAR

14.3.2002 PERŞEMBE

Tasarı

1.– Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Estonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/959) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

Teklifler

1.– Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın; Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/905) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

2.– Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın; 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/906) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.3.2002)

Tezkere

1.– Antalya Milletvekili Osman Müderrisoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1009) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.3.2002)

Sözlü Soru Önergeleri

1.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kamu çalışanlarının ücret dengesizliğinin ne zaman giderileceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1728) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

2.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya' nın, özelleştirme faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) sözlü soru önergesi (6/1729) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

3.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, inşaat halindeki balıkçı barınaklarına ve Samsun balıkçı barınağının ne zaman tamamlanacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1730) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

4.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TMSF'ye devredilen bankalara ve bankalara sağlanan finansal desteğe ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1731) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

5.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, imam ve müezzin ihtiyacına ve din görevlilerinin maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) sözlü soru önergesi (6/1732) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

6.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Vezirköprü İlçesi Narlısaray Beldesindeki bir düğüne jandarmanın yaptığı müdahale ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1733) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

7.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TESEV'in yaptığı bir anketin sonucunda çıkan rüşvet iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1734) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

8.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ve Samsun İlinde bu uygulamanın ne zaman yapılacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1735) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

9.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, D.İ.E.'nin faaliyetlerine, iflas, tasfiye ve icra durumundaki işyerlerine ve işini kaybedenlere ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) sözlü soru önergesi (6/1736) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

10.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Arjantin ve Türkiye'nin ekonomik göstergelerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1737) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

11.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, yıllık tüketilen akaryakıt miktarına ve fiyatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1738) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

12.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Yönetici Atama ve Meslekte Yükselme Yönetmeliği uygulamalarına ve vekaleten ataması yapılan yöneticilerle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1739) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

13.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, ihtiyaç harici olduğu iddia edilen okullara ve Sinop'taki vekil yöneticilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1740) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

14.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun Mobil Santral ihalesi ile ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) sözlü soru önergesi (6/1741) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, MGK Genel Sekreterinin AB karşıtı açıklamasına  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6248) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

2.– Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde başörtülü öğrencilerin okula alınmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6249) (Başkanlığa geliş tarihi :11.3.2002)

3.– Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, okullarda uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6250) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

4.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Meclis araştırması komisyonları raporlarının yürütmede değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6251) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

5.– Konya Milletvekili Remzi Çetin'in, akademik personelin maaşlarının ve araştırma imkânlarının artırılması için bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6252) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

6.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kamu yatırımlarının illere göre tahsisine ve Samsun İline ek ödenek gönderilip gönderilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6253) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

7.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, şartla salıverilmeye dava ve cezaların ertelenmesine ilişkin kanunların uygulama sonuçlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6254) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

8.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, haklarında adli veya idari kovuşturma olan kamu bankaları ve fon bankaları ortak yönetim kurulları, başkan ve üyelerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6255) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2002)

9.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, IMF ve Dünya Bankasından alınan borçlara ve ödemelerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6256) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

10.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden sonra yapılan yardımlara, konutlara, götürülen hizmetlere ve can kaybına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6257) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

11.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Türkcell ve Telsim firmalarına tahakkuk ettirilen KDV'ye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6258) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

12.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, tavsiye edilen kitaplara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6259) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

13.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, üst veya yüksek kurul niteliğindeki kurullara ve personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6260) (Başkanlığa geliş tarihi :11.3.2002)

14.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, toplu yerlerde sigara içme yasağının uygulama sonuçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6261) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

15.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 2000, 2001 ve 2002 yılları ithalat ve ihracat tutarlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6262) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

16.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, dünyadaki büyük şirketlere ve ülkemizdeki faaliyetlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6263) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

17.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, maaşlarını kamu bankalarından alan emeklilerin mağdur olmaması için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6264) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

18.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6265) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

19.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, AB üyesi ülkelerde ölüm cezasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6266) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

20.– Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Ergani-Dicle yolu ihalesine, istimlak ve hakediş ödemelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/6267) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

21.– Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, kamu personeline verilecek görev tazminatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6268) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

22.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Aksaray İlinde kurulacak şeker fabrikası ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6269) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

23.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, 1999 yılından bugüne kadar kapanan işyerlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6270) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

24.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, büyük ve küçükbaş hayvan sayılarına ve hayvancılığın sorunlarının çözümü için yapılan çalışmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6271) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

25.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, BDDK'nun personel sayısına ve giderlerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6272) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

26.– Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, kamu bankalarının özelleştirilmesi süresinde personelin durumuna ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/6273) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

27.– Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, deprem harcamalarının denetimine ilişkin Sayıştay raporuna, deprem kayıplarına ve yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6274) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002)

Meclis Araştırması Önergesi

1.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 53 arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının araştırılarak ekonomiye kazandırılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.3.2002)

Meclis Soruşturması Önergesi

1.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk Millî Eğitim Politikasına aykırı, keyfi ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu , toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslar arası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis Soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/5) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.2002) (Dağıtma tarihi : 14.3.2002)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

14 Mart 2002 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır, çalışmalarımıza başlıyoruz.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Toplantı yetersayısı yok Sayın Başkan!

BAŞKAN - Zaten, nasıl olsa, kanun tasarılarının görüşmeleri sırasında yoklama isteyeceksiniz; onun için... Bugün de tıp bayramı. Şimdi, tıp bayramı nedeniyle gündemdışı konuşma yapmak isteyen arkadaşlarımız var. Biraz da benim takdirime...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, o zaman, Meclis çalışmaz, bunu bilin...

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Hatipoğlu, zaten, nasıl olsa kanun tasarılarının görüşmelerine geçtiğimiz zaman muhalefet partili arkadaşlarımız yoklama isteyecekler.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Tamam.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce gündemdışı söz talebinde bulunan arkadaşlarımıza söz vereceğim.

Birinci gündemdışı sözü, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle gündemdışı söz isteyen bir arkadaşıma verdim; ancak, bir dakikanızı rica ediyorum. Tabiî, Meclisimizde doktor arkadaş çok olduğu için gündemdışı söz isteyen de çok oldu. Mesela, Sayın Prof. Sacit Günbey, Sayın Mustafa Sait Gönen, Sayın Dr. Mustafa Karslıoğlu, Sayın İbrahim Konukoğlu söz istemişlerdi; ama, Sayın Mehmet Kaya "ben hocayım, profesör olduğum için..." dedi. Haydi, hocalar konuşsun dedik. Öteki arkadaşlarımızın da taleplerini yerine getiremediğim için üzgünüm.

Sayın Kaya, söz sırası sizin; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.– Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya'nın, 14 Mart Tıp Bayramı ve AIDS hastalığına karşı koruyucu hekimlik hizmetlerine ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET KAYA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle günümüzde AIDS hastalığının insan sağlığı üzerindeki önemini belirtmek ve bazı hatırlatmalarda bulunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım; bu vesileyle Sayın Başkanıma da bana söz verdiği için çok teşekkür ediyorum; hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. Ayrıca, yine, 14 Mart Tıp Bayramının tüm insanlığa, ülkemize, tüm sağlık çalışanlarına hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AIDS, ölümle sonuçlanan mikrobik bir hastalıktır. Bu mikrop bulaştıktan sonra, bağışıklık sistemini bozarak, insanın birçok hastalığa karşı kendini koruyamamasına sebep olur; ancak, hastalık belirtileri hemen ortaya çıkmaz; zamanla, vücudun savunma sistemi yavaş yavaş ortadan kalkar ve ortalama on yıl içerisinde hastalık belirtileri ancak görülmeye başlar. Bu arada da, AIDS hastalığı ortaya çıksın çıkmasın, mikrobu taşıyan kişiler, başkalarına, hastalığı bulaştırmaya devam ederler.

Değerli milletvekilleri, bugün, elimizdeki istatistikî verilere göre 2001 yılında dünyada 22 000 000 erkek, 17 000 000 kadın, 15 yaş altında 3 000 000 civarında olmak üzere, toplam 40 000 000 civarındaki insanın AIDS'li olduğu tespit edilmiştir.

Yine, 2001 yılında AIDS hastalığından ölümler ise şöyledir: 2 000 000 erkek, 1 500 000 kadın, 15 yaş altı ise 580 000 olmak üzere, toplam 4 000 000 civarında insan, 2001 yılında AIDS'ten ölmüştür.

Değerli milletvekilleri, yirmi yıl önce ilk AIDS vakası bildirildiğinde, insanoğlu, bu hastalığın, bu kadar hızlı yayılıp, insanlığı tehdit edecek boyutlara gelebileceğini tahmin edememişti. Bu boyutlara ulaşan bir hastalığın, ülke ve dünya ekonomisine yapacağı yıkımların da hesapları yapılmamıştı. Ancak, yirmi yıl içerisinde 60 000 000'dan fazla insan AIDS hastalığına yakalanınca, AIDS'in, tüm dünyayı tehdit ettiği anlaşılmıştır. Bugün, AIDS hastalığı, tüm dünyada öldürücü hastalıklar sıralamasında dördüncü sıradadır.

Değerli milletvekilleri, bugün, önemli olan, her gün 1 800 bebeğin AIDS'e yakalandığı, mevcut 40 000 000 AIDS hastasının üçte 1'nin 15-24 yaş arasında olduğu, çoğunluğunun hastalığa yakalandığından bile haberdar olmayıp, hastalığı bulaştırmaya devam etmesi, hastalığın boyutlarının gelecekte çok büyük rakamlara ulaşabileceği ve yüksek tedavi maliyetleri nedeniyle, ülkelerin ekonomilerini çökertebileceği gerçeğidir. Ülkemizde ise, düzenli tarama yapılmaması nedeniyle rakamların güvenilirliği tartışılmakla birlikte, 2000 yılı sonu itibariyle bildirilen 665'i taşıyıcı ve 318'i hasta olmak üzere, 983 civarında AIDS hastası mevcuttur; ancak gerçek rakamın daha da yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Bilinmeyen bu taşıyıcıların hastalığı bulaştırma riski de devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir AIDS hastasının yıllık tedavi maliyeti 7 milyar Türk Lirası civarındadır. Bu maliyet dövize endeksli bir maliyet olup, giderek de artacaktır.

AIDS'in, ülkemizin ekonomisine getirdiği yükü hesaplamaktan çok, ileriki yıllarda getireceği yükü düşünerek tedbir almak ve politikalar üretmek zorundayız; çünkü, bir hastanın yıllık tedavi harcamaları, hastanın otuz yıllık gelirini aşmaktadır. Alınacak koruyucu hekimlik önlemleriyle toplum eğitimi ve taşıyıcıların hastalığı başkalarına bulaştırmadan saptanarak, taşıyıcı eğitimi ile hastalığın yayılımının azaltılması mümkündür.

Hastalığın tanı konulmasına yönelik testin özellikle risk grupları hedeflenerek ücretsiz yapılması uygun olacaktır. Bu hizmet, taşıyıcıları ürkütecek ve deşifre edecek bir hizmet değil; tam tersine, hastalığa yakalananların eğitime alınacağı, birtakım sosyal ve ekonomik imkânlar tanınacağı ve kendilerinin üstlenemeyeceği, pahalı olan bu tedavi hizmeti toplum sağlığını tehdit eden sıtma ve veremde olduğu gibi, ücretsiz olarak sunulacak bir hizmet olarak kabul edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, AIDS ile ilgili koruyucu hekimlik hizmetlerine bugünden yatırım yapmalıyız; eğer yapmaz isek, ileride, altından kalkamayacağımız tedavi maliyetlerini üstlenmek zorunda kalır, toplumsal olarak maddî ve manevî bir çöküntüye uğrayabileceğimizi şimdiden söyleyebiliriz.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, tüm vatandaşlarımın ve sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramlarını kutluyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Sayın milletvekilleri, tabiî, bugünün tıp bayramı olması dolayısıyla tıp bayramını kutlamak üzere doktor kökenli birçok arkadaşımız -Sayın Alaattin Sever Aydın, Sayın Ahmet Demircan, Sayın Mahfuz Güler, Sayın Oğuz Aygün- söz istediler, bir kısmını da demin belirttim; ama, benim uygulamalarımda bütün herkese söz verme şeyi yok; yani, o zaman... Zaten, burada çalışma yok; aslında, tıp bayramı, millî bir bayram gibi, hakikaten, hepimizin kutladığı... Bütün doktorlarımızın, sağlık çalışanlarının tıp bayramını kutluyoruz, başarılar diliyoruz. Diliyoruz ki, devletimiz, sağlık hizmetlerine olanaklarının büyük kısmını aktarsın ve ülkemizin sağlık bakımından geliştirilmesi, tıbbî bilgi ve araştırmalar bakımından gerekli gelişmeyi sağlaması için gerekli desteği sağlamasını diliyoruz. Meclis olarak tıp bayramını kutluyoruz efendim.

Tıp bayramı dolayısıyla yapılan gündemdışı konuşmaya herhalde hükümetten cevap yok.

Sayın Karslıoğlu, zatıâlinize de, gerçekten, üzülerek söz veremediğimi belirtmek istiyorum. Özellikle siz de çok ısrarla istediniz; ama, ne yapalım, bir kişiye veriyoruz, Sayın Kaya'ya söz verdim.

Teşekkür ederim efendim.

Efendim, ikinci gündemdışı söz, Elazığ ferrokrom sorunları konusunda gündemdışı söz isteyen Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Tunç. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.– Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Elazığ ferrokrom tesislerinde yaşanan sorunlara ve çıkarılacak olan yeni özelleştirme yasasının bu tesislerde yaratacağı sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması

 AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, bana söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum.

Dünya krom rezervi 4,6 milyar tondur, Türkiye'de krom rezervi ise 160 000 000 ton civarındadır. Krom üreticisi ülkeler ürettikleri kromun yüzde 78'ini kendi ülkelerinde tüketirken, Türkiye, ancak bunun yüzde 5'ini tüketiyor, gerisini ihraç etmek durumunda kalıyor; çünkü, Türkiye'de kromu çeliğe dönüştürebilecek tesis yok. Türkiye'de krom Elazığ'ın (Guleman) Alacakaya İlçesinde 1935 yılında bulundu. 1936 yılında Şark Kromları İşletmesi kuruldu. 1977 yılında ferrokrom üretimine geçildi. İşletme daha sonra 1998 yılında Etikrom A.Ş olarak Eti Holding bünyesinde faaliyet göstermeye başladı.

Eti Holding A.Ş bünyesinde bugün 1 500 işçi ve memur çalışmaktadır, 1 500'ün üzerinde işçi de müteahhit firmalarda çalışmaktadır. Bugün, toplam 3 000 kişinin çalıştığı, yıllık kapasitesi       150 000 ton olan Etikrom, doğunun ve güneydoğunun en büyük tesisi durumundadır. 1999 yılında 150 000 ton cevher ihraç ederek, 60 000 000 dolar girdi sağlamıştır. Elazığ'a aylık 5 trilyon girdi sağlayan tesis, hem Elazığ hem de ülke ekonomisi için çok büyük katkı sağlıyor.

İşte, bu tesis, 17 Ekim 2000 tarihinde Özelleştirme İdaresine devredildi. O günden sonra üretim durdu, ocaklar söndü; tesis, hazır cevheri bile satamaz duruma geldi. Birbuçuk yıldır memurun maaşını, işçinin maaşını Özelleştirme İdaresi ödüyor; yani, tesis tamamen kapandı.

Peki, ne yapmak lazım?.. Yapılacak şey bellidir; hemen, özelleştirme kapsamından bu tesis çıkarılmalı, Eti Holdinge bu tesis iade edilmelidir. Bu tesis kârlı duruma getirilebilir; çünkü, 1 ton ferrokromun maliyeti, ortalama 450-500 dolar seviyelerindedir; kaldı ki, 1995'te satış fiyatı, 1 023 dolar olmuş, 579 dolara satılmış, 597 dolara satılmış ferrokrom. 1 ton ferrokromun ortalama satış fiyatı da, 600 dolar civarındadır. Maliyet 500, satış 600 dolayında. İstenirse eğer, bu maliyet düşürülebilir. Zaten, fabrikanın kurulduğu yıllardaki maliyet de 300 dolar civarındaydı. Dünyada 1 ton ferrokromun üretimi için harcanan elektrik 2 500 kilovat/saat iken, Türkiye'de, 4 800 kilovat/saat elektrik tüketilerek 1 ton krom elde ediliyor. Bugün, ton başına enerji maliyeti 230 dolar civarındadır. Dünyada ferrokrom üretimi yapan ülkeler 1 kilovat/saat elektriği 1 sente satın alırken, Türkiye, 4,80 sente elektrik kullanıyor. Dünya krom üreticileri, 1 ton krom için 40 dolar elektrik harcarken, bizde harcanan 230 dolardır. Bunun için, elektrik fiyatının düşürülmesi gerekir. Doğalgaz bir iki yıl sonra devreye girdiği takdirde, zaten, maliyette kendiliğinden bir düşme olacaktır. Bu fabrika, Elazığ ve Malatya'nın kullanabileceği toplam doğalgaz miktarı kadar doğalgaz kullanabilecek bir yapıya sahip. Hammadde, yani kromit de çok yüksek bir fiyatla mal ediliyor; 1 ton kromitin fabrikaya teslim maliyeti 60 dolar civarındadır. Halbuki, bu rakam, 20-25 dolara indirilebilir. Kaldı ki, 1995 yılında 19 dolara, 1984 yılında 16 dolara, 1997 yılında 29 dolara, 1999 yılında da 60 dolara mal edilmiş. Bütün bunları hesaba kattığımız takdirde ve bir de Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kapatılan fabrikalardan artakalan işçiler buraya gönderilince, yani, 250'nin üzerinde de güvenlik görevlisi istihdamı söz konusu olunca, maliyetin yükselmesi doğaldır. Hal böyle iken, tesisi ısrarla kapatmaya çalışmanın bir anlamı yoktur diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tunç, süreniz bitti, size eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, fabrikayı özelleştirmeye vermişiz; ancak, ocakların ruhsatı verilmemiş. Böyle bir işlem yapılabilir mi?! Yani, fabrikayı kim alıp, ne yapacak?! Dolayısıyla, bundan maksat, herhalde, fabrikanın kapatılması ve buradaki kromitin de taş olarak dışarıya ucuz fiyatla satılmasıdır diye insanın aklına gelebiliyor. Kaldı ki, uygulamayı yapanlar, bu işlemi yapanlar bunu anladıkları içindir ki, takriben dört ay önce yazı yazarak, özelleştirme kapsamının dışına çıkarmak istediler; ancak, daha sonra bu karardan da vazgeçildi ve tekrar, özelleştirme kapsamına alındı.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu fabrikanın şu anda borcu falan da yoktur. 58 trilyon civarında borcu görünüyor; ancak, şu anda mamul madde olarak 45-50 trilyon civarında cevher duruyor, satılmamış; bu satıldığı takdirde, fabrikanın borcu kapatılabilir. Kaldı ki, 2000 yılında zarar 12 trilyon. Özelleştirme kapsamına alındıktan sonra bu rakam 30 trilyonun üzerine çıkmış. Nereden bakarsanız bakın, bu işlemin doğru olduğunu anlamak mümkün değil, kimseye anlatamazsınız. Çok samimî olarak söylüyorum, ben, yapılan bu işlemin ülkenin ekonomisi için doğru olduğuna inansam, vallahi, buraya çıkıp konuşmam; ama, bunun yanlış olduğunu, çok büyük bir yanlış olduğunu, bundan vazgeçilmesi gerektiğini düşündüğüm ve bildiğim için, yani, bu işi bilen herkesin kanaati bu olduğu için bunda ısrar ediyorum. Dolayısıyla, fabrikayı çok kısa bir zamanda, hemen, özelleştirmenin dışına çıkarmak, Eti Holdinge devretmek gerekir. Çünkü, Eti Holding, ocak ruhsatını da zaten iade etmeyecek; yani, Özelleştirme Kurumuna kesinlikle vermeyecek; ama, tahmin ediyorum, yeni bir özelleştirme yasası geliyor; bu özelleştirme yasasında ocak ruhsatları devrinin kolaylaştırılması öngörülüyor ve bu şekilde belki...

BAŞKAN - Sayın Tunç, lütfen efendim, son cümlenizi söyleyin.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Dolayısıyla, nereden bakarsanız bakın, bu kanunu çıkarsanız bile, bu işlemin, ülkenin ekonomisi için, yörenin ekonomisi için çok büyük bir vebal olduğunu, bundan dönülmesi gerektiğini vurguluyor, Sayın Bakanın burada bulunup, bununla ilgili bizi aydınlatması, Meclisi aydınlatması gerektiğini söylüyor, teşekkür ediyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.

MUSTAFA GÜL (Elazığ)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Sayın Gül, zatıâliniz de aynı konuda konuşmak istiyorsunuz... Benim uygulamam böyle değil; İçtüzüğü uyguluyorum. Bakın, biraz önce çok değerli doktor arkadaşlarımız vardı, tıp bayramı dolayısıyla konuşmak istediler...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

Siz, Sayın Tunç'un düşüncelerine katılıyorsanız mesele yok; ama, katılmıyorsanız, hükümet gelsin, cevap versin.

Ayrıca, bir başka gün de ben size gündemdışı söz vereyim ve bu konuyu gündemde tutun, daha iyi olur. Yani, en azından, diğer milletvekili...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, gündemde tutmanın bir yolu, burada, fikrimi, kısa da olsa, iki cümleyle ifade etmektir.

BAŞKAN - Ama, efendim, benim böyle bir uygulamam yok. Yani, biz, burada, bir gündemdışı...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, zatıâliniz, benim gibi, bu sıralarda otururken, pekala, rahatlıkla fikirlerinizi beyan ediyordunuz...

BAŞKAN - Hayır... Hayır... Öyle bir şeyi ben...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Müsaade buyurursanız...

BAŞKAN - Sayın Gül... Efendim, rica ederim...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ama, Tunceli'yle ilgili bir mesele olduğu zaman, size, yerinden her türlü katkıyı sağlıyorduk; ama, Elazığ'la ilgili bir mesele gündeme geldiği zaman böyle bir tavır sergilemenizi ben yadırgıyorum; kusura bakmayın... Bir hemşeri dayanışması olarak ve 60 ıncı maddeye de uygun olarak, ben, sizden kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN - Benim de yarım Elazığlı. Elazığ ile Tunceli birbirinden...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Ahmet Cemil Tunç'un söylediklerine katılmamak mümkün değil.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Sayın Gül, böyle bir... Yani, Elazığlılık, Tuncelililik meselesine götürmeye gerek yok. Ben, diyorum ki, benim uygulamam da... Ben isterdim size, başka bir konuda gündemdışı...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Efendim, zatıâlinizin Başkanvekili olmadan önceki tavırlarınızdan kaynaklanan bir cüretle ben konuşuyorum.

BAŞKAN - Hayır... Hayır... Efendim, ben rica ediyorum... Bakın...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ne oldu da, bugün, o kürsüye çıkınca mı bunu kaybettiniz?! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gül, bakın, sizden özellikle rica ediyorum... Ben, İçtüzüğün...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Yani, affedersiniz... Dün dündür, bugün bugündür gibi mi hareket ediyorsunuz?!

BAŞKAN - Efendim, bakın, ben, burada, bu dönem hiç uygulamadım diyorum size.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sizin şahsınıza ve konumunuza saygı duyuyorum.

BAŞKAN - Sayın Gül, ben de isterim konuşmanızı...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Hakkımızı savunmak da bizim aslî görevimizdir.

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Beni bir dinleyin.

Ben de isterim konuşmanızı. Elazığ'ın sorunlarını dile getirmekten ben onur duyarım; ama, İçtüzük hükmü var. Efendim, değiştirin, iktidar partisisiniz; deyin ki, günde 10 milletvekili gündemdışı konuşur.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Efendim...

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Teşekkür ederim efendim...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Gurur duyuyorsanız, söz verirsiniz; vermediğinize göre, meseleye ilgi duymadığınızın açık ve net bir kanıtıdır bu.

BAŞKAN - Hayır... Hayır... Meseleye sizden daha fazla ilgi duyuyorum. Elazığ'ın sorunlarına sizden daha fazla, yani, en az sizin kadar ilgi duyuyorum.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Efendim, belli oluyor!..

BAŞKAN - Ama, rica ediyorum...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Teşekkür ederiz. Saygılarımla!..

BAŞKAN - Peki; teşekkür ederim efendim.

Efendim, tabiî, gündemdışı konuşmaya cevap verecek Sayın Bakan ve hükümet yok. Ne yapalım, işte, hükümetiniz bile, meselelere bu kadar ilgisiz kalıyor.

Efendim, üçüncü gündemdışı söz, Bingöl İli merkezinde yapılan 7 000 konutla ilgili 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A'ya göre söz isteyen Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar'a verilmiştir.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır Sayın Yöndar.

3.– Bingöl Milletvekili Necati Yöndar'ın, Bingöl İli merkezinde yapılan 7 000 konutun bulunduğu sahanın 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine dayanılarak orman sınırı dışına çıkarılması nedeniyle yaşanan sıkıntılara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Bingöl İl merkezinde yapımı tamamlanan 7 000 adet konutun bulunduğu sahanın, 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine göre, orman sınırı dışına çıkarılan yerle ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunarım.

İlimiz Bingöl'de, 1993 yılında yapılan yaklaşık 7 000 konut ve bu konutların içerisinde barınan 45 000 kişiyi ilgilendiren, aynı zamanda, ilimiz için sosyal bir yara haline gelen arazi anlaşmazlığını Meclise taşımak istedim.

Bingöl kadastro hâkimliğinin 1993 yılında verdiği bir kararla, İlimizin merkezinde yaklaşık 168 996 metrekare yüzölçümlü bir taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine göre orman sınırı dışına çıkarılan yer olarak Hazine adına tescil edilmiştir.

Bölgemizde onbeş yıldır yaşanan olaylar ve yoksulluk sonucu köy ve mezralardan il merkezine büyük bir göç dalgası yaşanmış, insanların barınma ihtiyacı, talebi artınca, ilimizde konut alanı olarak başka bir yer bulunmadığından dolayı, bu bölgeyi, belediyemiz, mecburen imara açmıştır. Böylece, imar planında konut alanı olarak görülen bu bölgede, belediye, kooperatiflere gayriresmî olarak yer göstermiş ve bu arsa üzerine 93 kooperatif tarafından 7 000 adet konut inşa edilmiştir. Kooperatiflerce yapılan binalara idarece tecavüzlerin önlenmesi için dava açılmış, mahkemece, binalarının yıkılmasına, tecavüzlerin mennine karar verilmiş, verilen karar kesinleşmiştir; ancak, idare, sosyal ve ekonomik boyutları dikkate alarak yıkıma geçmemiştir.

Bu bölge, 6831 sayılı Orman Kanununun 2/A maddesine göre orman sınırı dışına çıkarılan yer olarak Hazine adına tescil edildiğinden, 2924 sayılı Kanunun 3 üncü maddesini uygulamak üzere Orman Bakanlığı emrine geçer hükmü gereğince bu bakanlık emrine geçmiştir. Aynı yasanın 13 üncü maddesi ise "belediye ve mücavir alanlardaki yerleşim sahalarının değerlendirilmesi" başlığını taşımaktaydı. 13 üncü madde 3763 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle yürürlükten kaldırmıştır. Yeni düzenleme getiren 4127 sayılı Kanunda da bu konuda bir hüküm getirilmemiştir. Kanunun 13 üncü maddesi kaldırılmadan önce, bu tür yerlerin, 2981 sayılı Yasayı uygulamak üzere belediyelere devredileceğini belirtmekteydi. Bu maddeyle, orman idaresine verilmiş bir görev yoktu.

Bir an için orman sınırları dışına çıkarılan taşınmaz mallarda Maliye Bakanlığının bu alanda yetkisiz olduğunu düşünürsek, o zaman bu yerler işgal ve tecavüze uğradığında, tespit ve tapu kayıtlarının muhafazası da dahil, Hazinenin hiçbir işe karışmamasını mı gerektirir? Bu da, fiilen ve hukuken mümkün olmadığından, ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde bu yerler üzerinde Hazinenin tasarruf yetkisi vardır.

Orman idaresi 2924 sayılı Yasayı uygulayıp değerlendirme yaptıktan sonra kalan yerlerin durumu ne olacaktır; elbette ki, bu yerlerin boşlukta bırakılacağı düşünülmeyecek, Hazinece idaresi istenecek, bu amaçla Hazinenin sınırsız tasarrufuna bırakılacaktır.

Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmaz mallar denilirken, illa da bu taşınmaz malların özelliğinin belirtilmesi gerekmez. Bu nedenle, orman idaresinin, 2924 sayılı Yasaya göre tasarruf edemeyeceği ve fiilen değerlendiremeyeceği yerlerin bu hususlarını belirterek Hazineye teslim etmesi gerekir. Bu yerler, fiilen, kooperatiflerce bina yapılarak işgal edildiğinden, orman idaresinin 2924 sayılı Yasayı uygulama imkânı kalmamıştır.

Bu itibarla, anılan bölgedeki taşınmazların 2924 sayılı Yasa amaçlarında değerlendirme imkânı kalmadığından, genel hükümler çerçevesinde satılıp tasfiye edilmesinin uygun olacağı düşüncesindeyim.

Bu tür yerlerin, İmar Kanunu ve diğer kanunlar doğrultusunda Maliye Bakanlığınca değerlendirileceği ifade edilmektedir. Orada bulunan arazilerin mutlaka bir sahibi olacağını düşündüğümüzde, mahkeme kararlarına göre, buraların Maliye Bakanlığına ait olduğu ortaya çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yöndar, süreniz bitti; size, eksüre veriyorum; toparlayın lütfen.

Buyurun.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Bu duruma göre, bu gibi yerlerde, ilgili mevzuat çerçevesinde Hazinenin tasarruf yetkisi bulunmaktadır.

3194 sayılı Yasa "imar planı yapılan yerlerde imar kapsamına alınan alanlardaki taşınmaz mallar, kesinleşmiş imar planıyla getirilen duruma ve konumuna tabi olurlar" hükmünü getirmiştir. İmar Kanununun bu hükmünün istisnası, 4342 sayılı Yasayla, meralara tanınmıştır. 6831 sayılı Yasanın 2/A maddesine de bu istisna uygulandığı takdirde, bütün sorunlar ortadan kalkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözü edilen saha, Bingöl Belediyemizin kesinleşmiş şehir uygulama imar planında konut alanı olarak görülmektedir. Şehir planına göre yapılan bu konutlara büyük masraflar yapılmıştır. Bu açıdan da, artık, buraları belediyeye teslim etmemiz gerektiği inancını taşımaktayım.

Bingöl İlimizin sosyal ve ekonomik boyutlarını dikkate aldığımızda, bu konutlarda, işçi, memur, dar ve sabit gelirli insanların oturduğunu ve bu konutların sahibi olduklarını düşündüğümüzde, şu anda, bu yapıların yıkımının yapılması, bence, mümkün görülmemektedir. Yıkım kararlarının uygulanması demek, ilimizde sosyal problemlerin derinleşmesine yol açmak demektir.

Ülkemizin değişik yörelerinde buna benzer problemlerin olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla, bu durum, sadece seçim bölgem olan Bingöl'de değil, ülkemizin değişik yörelerinde yaşanmaktadır.

Kamuyla ilgili kuruluşlar nezdinde yaptığım görüş alışverişinde, bu yerlerin ormanla ilgisinin kalmadığı, 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun hükümlerini uygulama olanağı bulunmadığı, yasal bir düzenlemeyle çözüm bulunacağı belirtilmektedir.

Kaldı ki, Bingöl'de, içerisinde, Vali Konağı, Emniyet Müdürlüğü ve 300'den fazla Emniyet Müdürlüğü lojmanları, Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü, İl Jandarma Alay Komutanlığı, Fırat Üniversitesine bağlı Meslek Yüksekokulu ve Ziraat Fakültesi, 5 tane ilköğretim okulu, 4 tane lise, yükseköğrenim öğrenci yurdu gibi birçok kamu kurum ve kuruluşlarına ait hizmet binaları da aynı şekilde bulunmaktadır.

Her ne kadar, bu alanda Hazinenin tasarruf yetkisinin olmasına rağmen, yukarıda da bahsettiğim durumlar için burada bir işlem yapılamamaktadır. Dolayısıyla, yapılar kaderine terk ediliyor. Bu durumun, küçük bir değişiklikle, tüm ülkemizde ve Bingöl İlimizde düzeleceğine yürekten inanmaktayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim; süreniz bitti.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.

BAŞKAN - Son cümlenizi söyleyin, son cümlenizi.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika...

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Son cümlenizi söyleyin.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum; lütfen.

2924 sayılı, köy kalkınmasını teşvik amacıyla çıkarılan Kanun amaçlarında 2/A sahaları da kullanılmaktadır.

Ortaya hukukî bir boşluk doğmuştur. Bir olayda hukukî boşluk varsa, genel hükümlere göre hareket edilir. Maliye Bakanlığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yöndar.

Efendim, hep, fazladan 2 dakika veriyordum, size 2,5 dakika verdim; yani, size 30 saniye daha tanıdım. Rica ediyorum... Beni keyfîliğe zorlamayın. Özellikle arkadaşım olarak sizden yardım bekliyorum. Sağ olun, teşekkür ederim efendim.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Adam ilk defa çıktı; bırak, konuşsun.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Teşekkür etti Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, İçtüzüğü uygulamak zorundayız...

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Yüce Meclise saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, tabiî, Sayın Korkutata, Sayın Güler, Sayın Alphan da, herhalde, söz istiyorlar. Ben, size, uygulamamı söyledim.

Değerli milletvekilleri, bakın, ben, her milletvekilinin kendi ilinin sorunlarını dile getirmesi konusunda istekli bir insanım; ancak, İçtüzüğümüze göre, her gün üç kişiye gündemdışı söz veriyoruz, bunun dışında söz verme imkânımız yok. İçtüzüğü değiştirin, istediğiniz kadar...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Yerimden, bir şey arz etmek istiyorum Sayın Başkan; yerimden, bir konuyu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Evet, buyurun.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Efendim, Bingöl'ün bu sorunu, ülkenin tamamında var olan bir sorundur; ama, Bingöl de tamamen şehirleşmiştir, şu anda insanlar içinde iskân edilmektedir; dolayısıyla, arkadaşımın söylediklerine aynen katılıyorum.

BAŞKAN - Aynen katılıyorsunuz...

Peki, teşekkür ederim.

Sayın Güler, siz de katılıyorsunuz?..

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, aynen katılıyorum. Sayın milletvekilimizin dediği gibi...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, benim ne günahım vardı da bana söz vermediniz?!

BAŞKAN - Efendim, tamam, katılıyorlar... Vermedim efendim, söz vermedim...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Nasıl vermedin?!. Konuşturuyorsun işte...

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Güler, tamam, siz de katılıyorsunuz.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, çifte standart olur mu?! Biz seni seviyoruz; ama, böyle yapma.

BAŞKAN - Sayın Gül, ben, bir şey demiyorum. Arkadaşlarıma da söz vermedim canım, onlar da katılıyor dedim.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Veriyorsun, konuşuyor... Olur mu?!.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Bakın, görüyorsunuz...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Peki efendim.

Şunu söylemek istiyorum...

BAŞKAN - Tamam efendim, katılıyorsunuz...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Katılıyorum...

BAŞKAN - Yeter...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bingöl'de, bütün kamu kurum ve kuruluşlarının binaları ve yerleri de orada, sadece 7 000 konut değil...

BAŞKAN - Tamam; teşekkür ederim, sağ olun efendim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten, ben, İçtüzüğü uygulamak zorundayım.

Yani, Sayın Mustafa Gül, Elazığ Tunceli'den ayrılabilir mi? Elazığ'ın nüfusunun yarısı Tuncelilerden meydana gelmiş.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sağ ol; ama, ayırdın...

BAŞKAN - Olur mu canım şimdi! Allahını seversen sen de!

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ayırdın, ayırdın; teşekkür ederiz.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Gönül Saray Alphan Hanımefendi, gönderdiği bir pusulada "17 Mart Pazar günü yapılacak IPU Kadın Parlamenterler Grubunun 6 ncı Toplantısı ile ilgili olarak, aracılığınızla, Genel Kurulun bilgilendirilmesini izninize arz ediyorum" demiş.

Böyle bir usulümüz yok hanımefendi. Yani, neyi belirtmek istiyorsunuz? Ne demek istediğinizi bir cümleyle yerinizden belirtin.

Buyurun.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Duyarlılığınıza teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Oldukça önemli bir konu olmasaydı, sizden bu ricada bulunmazdım; ama, Meclisteki milletvekili arkadaşlarımızın mutlaka bilmesi gereken bir konu olduğunu düşündüğüm için, yerimden, izninizle, sadece 1 dakikada arz edeceğim...

BAŞKAN - Hayır, söyleyin de, uzatmayın.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Sayın Başkan, IPU, 139 ülkenin ortak olduğu, üyesi olduğu bir organizasyondur ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de bunun üyesidir. IPU faaliyetlerini, 4 değişik komitede ve 9 çalışma grubu çatısı altında, Birleşmiş Milletler destekli yürütmektedir ve çalışmaları da 8 kez nobel ödülü almıştır.

Bu komitelerin en önemlilerinden birisi de, 139 ülkenin kadın milletvekillerinin yılda bir kez toplandığı "Kadın Parlamenterler" grubudur. Bu toplantının 6 ncısı, önümüzdeki pazar günü Marakeş'te yapılacaktır. Bu yıl da, geçmiş yıllarda olduğu gibi Kadın Parlamenterler Toplantısında ülkemizi 5 erkek arkadaşımızın temsil edeceğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Sizlere IPU Genel Sekreterinin Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği davet mektubundan sadece bir cümle okumak istiyorum. Sayın Anders Johnsson, mektubunda, imzaladığımız sözleşmelere atfen, delegasyonda en az bir kadın üyenin bulunması gerektiğini hatırlatıyor ve devamla, "lütfen, Sayın Başkan, kadın milletvekilleri toplantısına bir veya daha fazla kadın üye göndermek için elinizden geleni yapınız; şayet, Meclisinizde kadın milletvekili yoksa erkek üye gönderiniz" diyor. Bu cümlenin yazılmasının bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi için ne anlama geldiğini yorumlarınıza bırakıyorum.

BAŞKAN - Son cümlenizi söyleyin.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Son cümlem Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, gittiğimiz her uluslararası toplantıda, konferansta Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tutumu, Avrupa Birliği üyesi olmaya hazırlanan ülkemizin ayırımcı gibi algılanan siyaseti ve siyasetçileri eleştiriliyor, dışpolitikalarımız da yara alıyor.

Daha bir ay önce, Atina'daki bir toplantıda bu konu, 4 milletvekilimize, 8 ülkeden 50 milletvekilinin huzurunda, mikrofondan söylendi.

Üç yıldır süregelen bu hatalara, bundan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kıymetli üyelerinin, hele hele, Avrupa Birliği sekreteryasını yürüten koalisyon ortağımızın Genel Başkan Yardımcısı ve IPU Türk Grubu Başkanı Sayın Cavit Kavak'ın da rıza göstermeyeceğini umut etmek istiyoruz.

21 kadın milletvekili, Türkiye'nin Batı'ya açılan aydınlık yüzüdür ve Sayın Meclis Başkanımızın ve siz değerli üyelerin, bu konuda elinden geleni yapması gerektiğini arz ediyoruz. (DSP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Saray, teşekkür ederim; ancak, bu konu, komisyonun halletmesi gereken bir konu. Siz, bir komisyonun, Dışilişkiler Komisyonunun üyesisiniz.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Defalarca arz ettik Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyon, aranızda görev bölümü yapmıştır. Herhalde, komisyon, erkeklerin yapması gerekeni erkeklere yaptıracaktır, hanımların yapması gereken görevi de hanımlara yaptıracaktır.

O bakımdan...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim?.. Ben bir söz...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, size çok teşekkür ediyorum; bu çifte standart uygulamanızdan dolayı teşekkür ediyorum ve salonu terk ediyorum! Bu uygulamanızı protesto ediyorum!

BAŞKAN - Efendim, bu, gündemdışı bir şey değil ki...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Mahfuz Güler'e de aynı şeyi yaptınız, bana da aynı şeyi yaptınız; size teşekkür ediyorum ve salonu terk ediyorum.

BAŞKAN - Peki.

Bu itibarla... Yani, diyorsunuz ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tutumu..." Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir tutumu yok ki; komisyonun kendi üyeleri arasındaki bir uzlaşmasızlıktır. Bunu, Sayın Meclis Başkanına yazılı olarak bildirebilirsiniz efendim.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Bildirdik efendim.

BAŞKAN - Peki. O zaman, mesele yok.

Değerli milletvekilleri, İçtüzüğümüzde bir hüküm var. Deniliyor ki: "Çok kısa bir konuşması olan milletvekili yerinden kısa bir açıklama yapabilir." Sayın Gönül Saray Alphan'a verdiğim söz, İçtüzüğümüzün bu hükmüne dayanıyor. Arkadaşlarımız, gündemdışı konuşmaya bağlı olarak ek gündemdışı konuşma yapmak istiyorlar.

Sayın Necati Yöndar'a cevap verecek hükümet üyesi?.. Yok.

Gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sunuşları, Divan Üyesi arkadaşımızın oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Genel Kurulun gündeminde bulunan bir dosyanın geri verilmesine dair tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.– İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1010)

     12 Mart 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) 12.11.1999 tarih ve B.02.0.PPG.0.12.310-19058 sayılı yazımız.

b) Adalet Bakanlığının 04.03.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.55.1999/08624 sayılı yazısı.

Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

          Bülent Ecevit

                 Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Dosya hükümete geri verilmiştir.

Bir Meclis soruşturması önergesi vardır; önerge bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Meclis soruşturması önergesini okutuyorum:

C) Gensoru, Genel görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.– İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 55 arkadaşının, Türk millî eğitim politikasına aykırı, keyfî ve ideolojik uygulamalarıyla eğitim ve öğretimde kargaşaya ve huzursuzluğa sebep olduğu, toplumsal gerilime yol açtığı, eğitim sistemini AB ve uluslararası standartlardan uzaklaştırdığı ve görevini kötüye kullandığı; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/5)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kurum içinde huzursuzluklara yol açtığı, Okulöncesi Eğitim ve Ortaöğretim Yönetmeliğinde yaptığı keyfî değişikliklerle eğitim ve öğretimde kargaşaya sebep olduğu, çocukların okuma haklarının gasp edilmesi sebebiyle, vatandaşla devleti karşı karşıya getirerek toplumsal bir gerilim meydana getirdiği, eğitim sistemimizi Avrupa Birliği ve uluslararası standartlardan hızla uzaklaştırdığı gerekçesiyle Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 7.3.2002

1 - İrfan Gündüz (İstanbul)

2 - Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

3 - Faruk Çelik (Bursa)

4 - İsmail Özgün (Balıkesir)

5 - Şükrü Ünal (Osmaniye)

6 - Osman Aslan (Diyarbakır)

7 - Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

8 - İsmail Alptekin (Bolu)

9 - Eyyüp Sanay (Ankara)

10 - Hüseyin Kansu (İstanbul)

11 - Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman)

12 - Yahya Akman (Şanlıurfa)

13 - Zeki Ergezen (Bitlis)

14 - Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

15 - Tevhit Karakaya (Erzincan)

16 - Remzi Çetin (Konya)

17 - Ahmet Nurettin Aydın (Siirt)

18 - Ahmet Demircan (Samsun)

19 - Turhan Alçelik (Giresun)

20 - Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

21 - Musa Demirci (Sıvas)

22 - Bahri Zengin (İstanbul)

23 - Hüseyin Karagöz (Çankırı)

24 - Mustafa Geçer (Hatay)

25 - Osman Pepe (Kocaeli)

26 - İlyas Arslan (Yozgat)

27 - Ali Sezal (Kahramanmaraş)

28 - Mehmet Çiçek (Yozgat)

29 - Maliki Ejder Arvas (Van)

30 - Sait Açba (Afyon)

31 - Eyüp Fatsa (Ordu)

32 - Özkan Öksüz (Konya)

33 - Abdülkadir Aksu (İstanbul)

34 - Ali Er (İçel)

35 - Salih Kapusuz (Kayseri)

36 - Hüseyin Çelik (Van)

37 - Nevzat Yalçıntaş (İstanbul)

38 - Mahfuz Güler (Bingöl)

39 - İsmail Kahraman (İstanbul)

40 - Cemil Çiçek (Ankara)

41 - Nurettin Aktaş (Gaziantep)

42 - Sadık Yakut (Kayseri)

43 - Veysel Candan (Konya)

44 - Mehmet Batuk (Kocaeli)

45 - Ali Oğuz (İstanbul)

46 - Rıza Ulucak (Ankara)

47 - Ali Güngör (İçel)

48 - Ahmet Cemil Tunç (Elazığ)

49 - Latif Öztek (Elazığ)

50 - Mehmet Necati Çetinkaya (Manisa)

51 - Azmi Ateş (İstanbul)

52 - Yakup Budak (Adana)

53 - Sabahattin Yıldız (Muş)

54 - Kemal Albayrak (Kırıkkale)

55 - Mehmet Özyol (Adıyaman)

56 - M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

Gerekçe:

Çağdaş ülkelerde eğitim, siyasî, sosyal ve ekonomik her tür problemin çözümünde ilk akla gelen unsurdur. Batılı ülkelerde çözümle eşanlamlı kullanılan bu tılsımlı kelime, maalesef, Sayın Bostancıoğlu'nun döneminde toplumsal bir sancıya ve sosyal bir soruna dönüşmüştür. Sayın Bakanın eğitim politikalarını, pedagoji değil ideoloji yönlendirmekte, onun zihniyetine bilim değil, kendi ideolojik tercihleri öncülük etmektedir.

Sayın Bakanın üç yılı aşan bakanlığı dönemiyle ilgili, başta Anayasa, temel yasalar ve Türk millî eğitim politikasına aykırı uygulamalarından birkaç örneği şöyle sıralayabiliriz:

1- Sayın Bakan, Okulöncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle;

a. "Çocukların millî, manevî, ahlakî, kültürel ve insanî değerlere bağlılığının gelişmesine yardımcı olmak" şeklindeki maddesini "çocukların hayal güçlerinin gelişimi, yaratıcı yollarla düşünce ve duygularını anlatabilme ve iletişim kurabilme becerilerini kazandırma" şeklinde değiştirerek "millî", "manevî", "ahlakî", "kültürel" ve "insanî değerlere bağlılık" gibi kelime ve ibareleri,

b. "Çocukların, Türkçe, Türk Milleti, Türk Bayrağı, Atatürk, aile ve insan sevgisiyle ilgili duyguları uyandırılır ve manevî değerlere bağlılıkları sağlanır" maddesini de "çocukların, Atatürk, yurt, ulus, bayrak, aile ve insan sevgisini benimsemiş, kendine güvenen, çevresiyle iyi iletişim kurabilen, dürüst, ilkeli, çağdaş düşünceli, hak ve sorumluluklarını bilen, saygılı ve kültürel çeşitlilik içinde hoşgörülü bireyler olarak yetişmelerine temel hazırlamak" şeklinde değiştirerek "Türkçe", "Türk Milleti", "Türk Bayrağı", "manevî değerlere bağlılık" gibi kelime ve ibareleri yasaklamış, Anayasamız ve ilgili yasalarımızda yer alan ve bu yönüyle korunması ve çocuklarımıza öğretilmesi zorunlu olan değerlerimize âdeta savaş açmıştır.

2- Yurtdışında görevlendirilecek eğitim müşaviri, ataşe ve ataşe yardımcılığı sınavı, iki yıl öncesine kadar ÖSYM tarafından yapılırken, Sayın Bakan, bu görevi, bakanlığına bağlı ÖDYM'ye aktarmıştır. Sınava katılanlar arasında sınav sorularını hazırlayan, soru ve cevapları belirleyen, sonuçlarını değerlendirecek olanların bulunduğu iddiaları yaygındır.

3- Sayın Bakan, meslek liselerinde öğrenim gören öğrencilerin genel liselere nakillerinin yapılamayacağına dair genelge hakkında Danıştay 8. Dairesince verilen yürütmenin durdurulması kararına rağmen, uygulamaya devam ederek, yargı kararlarını hiçe saymış ve öğrencilerin mağduriyetlerine sebep olmuştur.

4- Sayın Bakan, çıkarılan norm kadro yönetmeliğinde, birkısım kamu görevlilerinin eşlerini, uygulamanın dışında tutan yönetmelik değişikliğiyle yasalar karşısında eşitlik ilkesini açıkça ihlal etmiştir.

5- Bakanlık müfettişlerinin, Talim ve Terbiye Kurulu Daire Başkanı Osman Nuri Demirel ve 13 komisyon üyesi hakkında, disiplin yönünden görevden alınmaları, adlî yönden cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmasını teklif ettikleri halde, Sayın Bakan, Ankara Cumhuriyet Savcılığının soruşturma izni istemine olumsuz cevap vererek, yargının işlemesine mani olmuş ve söz konusu kişileri korumuştur.

6- Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan 4 üncü Sınıflar İçin Türkçe ders kitabının 61 inci sayfasında öğrencilere tavsiye edilen ve içinde "Türk askerinin önce cepheden kaçtığı, sonradan Rum ve Ermenileri kıtır kıtır kestiği" safsatalarının yer aldığı, Kemal Yalçın tarafından yazılan "Emanet Çeyiz" kitabıyla, öğrenciler, Sayın Bakan tarafından yanlış bilgilendirilmiş ve sözde Ermeni soykırımı iddiaları peşinde koşanlara âdeta koz verilmiştir.

7- Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinin, din derslerinde gösterilmesi amacıyla beraber hazırlayıp, tebliğler dergisinde tavsiye edilen "yaratılış modeli" isimli video bandı kullanan din bilgisi öğretmenlerine soruşturma açtırarak, yaratılış konusundaki çalışmaları Millî Eğitim müfredatından çıkarmaya çalışmış, bunun yerine, yeryüzündeki canlılığın tesadüfen ortaya çıktığını ve insanın maymundan geldiğini savunan Darwinci görüşleri önplana çıkarma çabası içinde olmuştur.

8- Sayın Bakan, ders yılının ortasında yönetmelik değişikliği yaparak, 13-14 yaşında "ben okumak ve aydınlanmak istiyorum" diyen öğrencilerin üzerine panzer gönderip, kollarına kelepçe takılmasına sebep olmuş ve Anayasanın 42 nci maddesine rağmen öğrenim özgürlüğüne bizzat kendisi darbe vurarak, babaları durumunda olduğu öğrencilerine sahip çıkmamıştır.

Bu uygulamalarıyla vatandaşla devleti karşı karşıya getirerek sosyal bir kaosa yol açmış, keyfî ve ideolojik yaklaşımlarıyla eğitim dünyamızı kargaşaya düşüren Sayın Bakan, Türk Ceza Kanununun 159, 228, 230, 240 ve 251 inci maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9 uncu maddesini açıkça ihlal etmiştir.

Bütün bu sebeplerden dolayı Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddesi uyarınca Meclis soruşturması açılması gereğini arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi, daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır, okutuyorum:

2.– İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 53 arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının araştırılarak ekonomiye kazandırılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bugün, ülkemizde birbiri ardına yaşanan ekonomik krizler dolayısıyla insanımız canından bezme noktasına getirilmiş olup, yarınlarına bile ümitle bakamamaktadır.

68 milyonluk nüfusumuzun yüzde 25'i açlık, yüzde 50'si ise yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.

IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşları ve diğer kaynaklardan -bazen onur kırıcı davranışlarla ve Kıbrıs gibi çok hassas olduğumuz bazı konularda bedel ödeme talepleriyle karşı karşıya kalınarak- temin edilen krediler, öncelikle dışborçların ödenmesi ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar başta olmak üzere, bankacılık sektöründe kullandırılmaktadır.

Türkiye -bu kısır döngü ve kuşatmayı yarabilmesi için- sahip olduğu petrol ve doğalgaz başta olmak üzere, çok değerli yeraltı kaynaklarını mutlaka ekonomiye kazandırmalıdır.

Daha dün, Diyarbakır'ın Ergani İlçesi Gökiçi Köyünde, 2 500 metre gibi çok uygun derinlikteki bir kuyudan 34 graviteli -Arap dünyasında çıkarılanla aynı kalitede- başlangıçta günde 500 varil olmak üzere, petrol çıkarılmaya başlanmıştır.

Bugün Türkiye'de çok verimli ve ciddî boyutlarda petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu, buna mukabil yeterince araştırma yapılmadığı için ne kadar rezerve sahip olduğumuzun bilinmediği, kamuoyunda ortak bir kanaat haline gelmiştir.

Bu durumun vuzuha kavuşturulması ve bugünlerde gündeme getirilen Petrol Kanununun, millî menfaatlara merkezli olarak değerlendirilip, yeni tasarıdaki -ilgili herkesin seslendirdiği- sakıncaların giderilmesi gerekmektedir. Bu alanda yeterli araştırmaların yapılması için gerekli tedbirlerin alınarak, bir devlet politikasının oluşturulmasına ihtiyaç vardır.

Bunun için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Dün olduğu gibi bugün de dünyanın en önemli stratejik maddesi petroldür. Dünyadaki bilinen enerji kaynaklarının yüzde 75'i Avrasya kıtasındadır. Türkiye, Avrasya Kıtasının -bu kıtadaki enerji kaynaklarının bulunduğu Rusya, Türk cumhuriyetleri, Kafkasya ve Ortadoğu'nun- merkezinde bulunmaktadır.

Böyle bir enerji çemberiyle kuşatılmış olan Türkiye, günde ancak 50 000 varil, yılda ortalama 2 500 000 ton -0,4 milyar dolar değerinde- hampetrol çıkarmaktadır.  Buna karşılık,  2001 yılında,  yaklaşık 23 200 000 ton -3,9 milyar dolar değerinde- hampetrol ithal etmiştir. İthal edilen 1,4 milyar dolarlık diğer ürünlerle birlikte, 2001 yılında petrol ithalatına yaklaşık olarak 5,3 milyar dolar ödeme yapılmıştır.

Türkiye, potansiyeline uygun bir ekonomik seviyeye kavuşabilmesi için, sanayiin motorgücü olan petrole bugünden çok daha fazla ihtiyaç duyacaktır. Türkiye, bugünkü şartlarda, hampetrol ihtiyacının, ancak, yaklaşık olarak yüzde 10'luk bir kısmını kendi topraklarından karşılayabilmektedir.

Çok zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olduğu her fırsatta ifade edilen Türkiye'nin, bu imkânlarını ekonomiye kazandırmak için yeterli araştırmaları yapmadığı bir gerçektir.

Bugün, ABD'de sadece 2001 yılında 23 000, imkânları çok daha mahdut olan Romanya'da ise aynı yıl 2 000 arama yapılırken, buna karşılık, Türkiye'de, cumhuriyet tarihi boyunca, yaklaşık olarak 1 600'ü resmî olmak üzere, ancak, toplam 2 000 civarında arama yapıldığı söylenmektedir. Bu rakamın, Türkiye'nin potansiyeli gözönüne alındığında, yok denecek kadar küçük olduğu görülmektedir.

Bu olumsuzluğun en önemli temel nedenlerinden birisi olarak, jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel avantajları dolayısıyla çok önemli bir konumda olan Türkiye'nin çokuluslu petrol şirketleri tarafından kuşatılması gösterilmektedir. Dış ve içborç batağında yüzen ülkemizin -aynı zamanda, kendisini yeni krediler alma mecburiyetinde hissetmesi sebebiyle- bu duruma tepki koymadığı ifade edilmektedir.

Oysa, Türkiye'nin bölgesel güç olabilmesi için öncellikle kendi ayakları üzerinde durabilecek güce kavuşması gerekmektedir. Bunun için, petrol başta olmak üzere, seferberlik ilanı içinde, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının harekete geçirilmesi lazımdır.

Ülkemizde mevcut olduğuna inandığımız önemli petrol kaynaklarının ekonomimize kazandırılması için bir devlet politikası oluşturulmasına çok büyük katkı sağlayacağı düşüncesiyle hazırladığımız bu Meclis araştırma önergesini Genel Kurulun takdirlerine arz ederiz.

1-           Azmi Ateş            (İstanbul)

2-           Ali Gören            (Adana)

3-           İrfan Gündüz            (İstanbul)

4-           Abdullah Gül     (Kayseri)

5-           Sadık Yakut            (Kayseri)

6-           Mehmet Elkatmış            (Nevşehir)

7-           Mehmet Halit Dağlı            (Adana)

8-           Bülent Arınç            (Manisa)

9-           Osman Pepe            (Kocaeli)

10- Cemil Çiçek (Ankara)

11- Eyüp Fatsa   (Ordu)

12- Özkan Öksüz (Konya)

13- Mahfuz Güler (Bingöl)

14- Kemal Albayrak            (Kırıkkale)

15- Zeki Ergezen            (Bitlis)

16- Mehmet Altan Karapaşaoğlu            (Bursa)

17- Veysel Candan            (Konya)

18- Ayvaz Gökdemir            (Erzurum)

19- Mustafa Baş     (İstanbul)

20- Lütfi Yalman            (Konya)

21- Ahmet Demircan            (Samsun)

22- Işın Çelebi            (İzmir)

23- Yaşar Canbay            (Malatya)

24- Latif Öztek            (Elazığ)

25- İsmet Attila (Afyon)

26- Erdoğan Sezgin            (Samsun)

27- Mehmet Özyol            (Adıyaman)

28- Salih Kapusuz            (Kayseri)

29- Nezir Aydın            (Sakarya)

30- Mehmet Mail Büyükerman            (Eskişehir)

31- Maliki Ejder Arvas            (Van)

32- İsmail Kahraman            (İstanbul)

33- Doğan Güreş (Kilis)

34- Musa Uzunkaya            (Samsun)

35- Ahmet Sünnetçioğlu            (Bursa)

36- Mustafa Geçer (Hatay)

37- İlyas Arslan            (Yozgat)

38- Zeki Ertugay            (Erzurum)

39- Bekir Aksoy            (Çorum)

40- Nihan İlgün   (Tekirdağ)

41- Remzi Çetin   (Konya)

42- Dengir Mir Mehmet Fırat            (Adıyaman)

43- Avni Doğan            (Kahramanmaraş)

44- Ayfer Yılmaz            (İçel)

45- Mehmet Ali İrtemçelik            (İstanbul)

46- Hüsamettin Korkutata            (Bingöl)

47- Ahmet Karavar           (Şanlıurfa)

48- Ertuğrul Yalçınbayır           (Bursa)

49- Takiddin Yarayan           (Siirt)

50- Osman Aslan  (Diyarbakır)

51- Yakup Budak (Adana)

52- Mustafa Örs     (Burdur)

53- Zeki Çelik           (Ankara)

54- Turhan Alçelik           (Giresun)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

IV.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/744) (S. Sayısı : 786)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

3. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

7. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

8. – İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı : 826) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, daha önce, 826 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde grupları ve şahısları adına söz isteyen milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Saadet Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Demircan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen, MHP Grubu adına Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş, ANAP Grubu adına Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Masum Türker, Erzurum Milletvekili Aslan Polat, Aksaray Milletvekili Murat Akın, Konya Milletvekili Lütfi Yalman, Bursa Milletvekili Faruk Çelik.

Birinci söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan'da.

Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

SP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 826 sıra sayılı İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son on yılda, ülke ekonomisi üç defa negatif büyüme, daralma yaşamış. Bunlardan birisi, 1994'te, yüzde eksi 6,1; ikisi ise 1999 ve 2001 yıllarında 57 nci Anasol Hükümetine nasip olmuş, yüzde 6,4 ve yüzde 9,4; yüzde 10'lara ulaşan küçülme, daralma. Son on yılı incelediğimizde, en yüksek büyüme hızı, yüzde 8,3'le 54 üncü Refahyol Hükümeti dönemindedir.

Sayın milletvekilleri, bugün 14 Mart 2002. Ülkeyi bir gecede ekonomik olarak çökerten 21 Şubat krizinin üzerinden yaklaşık bir yıldan fazla zaman geçmiş bulunuyor. Kasım krizinin üzerinden ise onaltı ay gibi bir zaman geçti. Bu süre zarfında, kuruluşuyla birlikte IMF reçetelerini uygulamaya başlayan 57 nci hükümet, enflasyonla mücadele programını, IMF'in uygulattığı döviz çıpası modelini "pardon, yanlış oldu" pişkinliğiyle terk ederek, Dünya Bankasından getirdiği dördüncü ortağının ve yine IMF'in önerileriyle, "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" adını verdiği, aslında krizle birlikte rantiyenin bozulan hortumlarını ve pompalarını tamir etmekten başka bir marifeti olmayan, yeni bir program uygulamaya başladı. 57 nci hükümet, göreve başladığı günden beri uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalarla, ülkeyi madden ve manen çöküş noktasına getirmiştir.

Bu çöküşün en dramatik olanı ise, 21 Şubat 2001 tarihiyle patlayan krizdir. Bu kriz esnasında ülke ekonomisi, âdeta bir ekonomik deprem felaketi yaşamıştır. İflaslar, onbinlerce işyerinin kapanması, 1 500 000 insanın işini kaybetmesi, gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlik... Türkiye, gelir dağılımı sıralamasında sondan 12 nci sıradadır değerli milletvekilleri.

Halkın büyük çoğunluğu yoksulluk sınırının altına düşürülmüş, milyonlarca insan açlık sınırının altına inmiş; memur zaten sokaklarda idi; esnaf ve nihayet köylü, müstahsil de, cumhuriyet tarihinde ilk defa sokağa dökülmüştür.

Hükümet, neden sonra, aynen 17 Ağustos depreminde olduğu gibi, duyarsız ve beceriksiz, hatta yanlı bir tutumla, ekonomik enkazın altında kalan dargelirliyi, işçiyi, işsizi, esnafı, köylüyü, sanayiciyi, yani 70 milyonu görmezden gelerek, ilk iş olarak, 70 milyon vatandaşın hesabına aldığı dışborçlarla, yıllarca yüksek faiz gelirleriyle ülke ekonomisinin haksız  bir şekilde kaymağını yiyen bir avuç rantiye kesimini kurtarmıştır; milyarlarca dolar kaynağı, köylüyü, esnafı, geçmiş hükümetleri, velhâsıl önüne ve aklına kim gelirse herkesi, kendi beceriksizliğini unutturmak ve yaptığı kayırmacı uygulamayı saklamak için suçlayarak, hortumlanan, içi boşaltılan bankalara kaynak aktarmıştır.

Bu kanun tasarısıyla yapılan, reel ekonomi ve işsizler için bir şeyler yapıyor görüntüsü vermekten öte bir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısının genel gerekçesini okuduğumuzda ne deniliyor: "Uygulanmakta olan 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı' çerçevesinde, istihdamın teşvikine yönelik olarak istihdamdaki ücret dışı yasal yükümlülüklerin geçici bir süre azaltılmasını teminen, sigorta primleri, işsizlik sigortası primleri ile ücretlerden kesilen gelir vergilerinin, kanunlarda öngörülen sürelerde ödenmesinin ertelenmesi amacıyla bu Kanun Tasarısı hazırlanmıştır."

Genel gerekçeden bunu okuduğunuz zaman, sanki, tüm istihdamdaki ücret dışı yasal yükümlülüklerin, geçici bir süre için azaltılacağı anlamını çıkarıyorsunuz; ama, maddelere geçildiğinde görüyorsunuz ki, getirilen, böyle bir şey değil; sadece -âdeta dağ fare doğurur gibi- 30 Nisan 2001 tarihinde çalışan işçi sayısı esas alınarak, bu sayıya ilave olarak kanunun yayımlanması tarihinden itibaren 31 Aralık 2002 tarihine kadar -yani, bu tasarı Mecliste yasalaşırsa, önümüzde kalan sekiz aylık süre içerisinde- işe aldıkları işçiler için işbaşı yaptığı tarihten itibaren bir yıl süreyle sigorta primleri ve işsizlik sigortası primlerinin işveren hisselerinin yüzde 37 ilâ yüzde 50'si erteleniyor. Hükümetin getirdiği tasarıda bu yüzde 35-yüzde 50 arası iken, komisyonda yüzde 37'ye çekilmiş. Hükümet ve komisyon bu tasarıda sağladığı kolaylığı sendikalılık şartıyla yüzde 13'lük bir fark getirerek... Hükümet böyle önerdi, komisyondaki değişiklikle yüzde 13'lük bir fark getirildi. KOBİ'ler ve küçük işletmeler aleyhine bir durum oluşmuştur. Bu yüzde 13 nasıl hesaplanmıştır? Krizin sorumlusu hükümettir; ama, bu hükümet krizin sorumluluğundan kaçmış, küçük işletmelere faturayı kesmeye çalışmaktadır.

Yeni kurulan işyerlerinin ve mevcut işyerlerinin mevcut çalışanları için bir düzenleme görülmüyor. Kalıcı bir çözüm için çalışmak daha gerçekçi olmaz mıydı?! Hükümet, ülkede yaşanan ekonomik krizi tam olarak algılayabilmiş değildir. Yoksa, bu ekonomik felaketin yaşandığı, işsizliğin korkunç boyutlara ulaştığı bir dönemde, adına istihdamı teşvik yasası denilerek bu kadar basit bir yasa tasarısıyla milletin ve Meclisin karşısına çıkılmazdı diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, allahaşkına, bu hükümet, bu ülkeden başka bir yerde mi yaşıyor?! Sanki, 20 Şubat krizinden sonra, Türkiye'de, büyüme diye, istihdam diye, istihdam imkânı diye bir gelişme olmuş da, işyerleri yeni işçi çalıştırmaya başlamışlar, hükümet de "bu destek de bizden olsun, krize biz sebep olduk, bankaları kurtardık, size de yardımcı olalım" demiş!.. Kolları sıvayarak, bakın, istihdamı nasıl teşvik ediyor, âdeta fıkradaki Nasrettin Hocanın borç ödeme planı gibi. Beyler, siz, Türkiye'de olanlardan haberdar mısınız? Üretim durma noktasında. Güven kaybolmuş. Yabancı sermaye getireceğiz diye uğraşırken ülkenin kendi öz sermayesini dışarıya kaçırıyorsunuz. Sermayenin rengiyle uğraşıyorsunuz. Kimse önünü göremiyor. "Türkiye Arjantin olmaz" diye devekuşu siyasetine sığınıyorsunuz. Kriz patlayalı bir yıldan fazla zaman olmuş; siz, hâlâ rantiyenin kurtarılmasıyla meşgulsünüz. Bir yıldan beri reel ekonomiye dönük, ciddî, kapsamlı bir tedbir almadınız. Aldığınız bir tedbir var; hakkınızı teslim edelim. Batacak bankalara verdiğiniz parayla -yasasına bir fıkra ekleyerek, bunu da aranızda tartıştınız- reel ekonomiye kredi açması şartını koydunuz. Yine, aynen hocanın fıkrasına benziyor.

Bir de, değinmem gereken bir konu var. 4447 sayılı Yasayla reel ekonomiye verdiğiniz -bu yasa çıktığı günden beri- huzursuzluğu bu yasanın 3 üncü maddesiyle -Bakanlar Kuruluna düzenleme yetkisi verilerek- çözme ihtimali doğmuş görünüyor. Ancak, hükümetin uygulamalar ve yasal düzenlemelerde sergilediği "kararsız kasım" tutumu, dalgalı kur modeli gibi, dalgalı yönetimi, ekonominin olmazsa olmazı olan güveni ortadan kaldırmıştır.

Değerli milletvekilleri, millet bu hükümete güvenmiyor. Anketleri okuyorsunuz. Kendi fotoğrafınızı görüyor musunuz. Nasıl güvensin?! Anasollu 55, 56 ve 57 nci hükümetler olarak ne vaat ettiyseniz, tersini yaptınız. "Malî milat" dediniz, 15 Eylül 1998'de başlattınız; miladınız bir yılını doldurmadan, ancak ülkeye yapacağını yaparak, 22 Temmuz 1999'da sona erdi. "Emeklilik Yasası" dediniz, 60-65'le geldiniz; 58-60 olarak geçti; şimdi, IMF talimatlarıyla zorunlu emeklilik uygulamaya başladınız. "Sabit kur çıpa" dediniz; şimdi, bir yıldır dalgalı, son günlerdeyse, müdahaleli dalgalı kur uyguluyorsunuz. Bankaları özelleştirirken 55 inci hükümet gitti; şimdi ise devletleştirip, içini doldurarak tekrar özelleştirmekle meşgulsünüz. Madem devletleştirecektiniz, niçin özelleştiriyorsunuz?!

Hangisini sayayım. Burada, sadece ekonomiyle ilgili olanlardan örnekler aldım. Güveni yok eden, başka, o kadar ağır ve büyük örnekler var ki, bugün, imam hatip okullarında uygulanan baskı, bu güveni yok eden temel unsurlardan bir tanesidir. Şimdi ise, SSK primlerinde aynı durum; önce 4467 sayılı Yasayla enflasyona endekslediniz, şimdi Bakanlar Kuruluna endeksliyorsunuz. SSK primlerinin artış oranını Bakanlar Kurulu belirleyecek.

Değerli milletvekilleri, yanlışları söyleyip tenkit etmek kolay diyeceksiniz; bununla yetinmeyeceğim. Yapılması gerekenleri de söylemek elbette gerekiyor. Bize göre yapılması gereken en temel değişiklik, evvela zihniyet değişikliğidir. Önce, şu zihniyeti değiştirmemiz lazım. Güç merkezli değil, hak merkezli anlayışı, hakları merkeze alan anlayışı benimsemek gerekir. Devlet, rant dağıtan bir yapı olmaktan çıkarılmalıdır. Aynı zamanda, devlette demokratik denetim ve yönetim geliştirilmelidir. Bugün, maalesef, hükümet, rantiyenin patlayan hortumlarını onarmak ve bozulan pompalarını tamir etmekle meşgul. Ayrıca, oluşturulan üst kurullar modeliyle, demokratik devletten bürokratik devlete doğru hızla yol alınmaktadır. Devletin aslî görevleri doğru hatırlanmalıdır. Devlet, bireylerin hak ve özgürlüklerini korur; milletin bağımsızlığını ve ülkenin bütünlüğünü korur; iç barışı ve huzuru sağlar; adaleti tesis eder; milletin refah, huzur ve mutluluğu ile maddî ve manevî gelişmesinin önündeki engelleri kaldırır.

Bu çerçeveden, devletin ekonomiyle ilişkileri ise şöyle düzenlenmelidir: Devlet, kartelleşmeyi, tekelleşmeyi, karaborsayı, haksız rekabeti önleyici ve tüketici haklarını koruyucu tedbirleri almalı; insan sağlığına ve çevreye zararlı ürünlerin üretimini izne bağlamalı; ama, bugünlerde bakıyorsunuz, Samsun'da, insan sağlığına ve çevreye çok büyük zararı dokunan bir santral, mobil santral -aslında mobil santral değil, mobil Çernobil'in- kurulmasıyla meşgul.

İktisadî teşebbüsler, sermaye piyasası içerisinde faaliyetlerini göstermeli; bütün ekonomik faaliyetler serbest piyasa kurallarına göre yürütülmeli; devlet yatırımları, özel sektörün yeterince ilgi duymadığı altyapı, sağlık, eğitim ve özel sektöre bırakılmasında sakınca görülen savunma sanayii alanlarıyla sınırlı olmalıdır.

Bölgelerarası dengesizlikleri giderecek tedbirler alınmalıdır.

Bireylerin sosyal güvenliği için, geçim, eğitim ve sağlıkla ilgili hakları sağlanmalıdır.

Bütün bu faaliyetler için gereken kaynak ise, adil bir vergi sistemiyle temin edilmelidir.

Denk bütçe esasına geçilmelidir.

Devletin borçlanması istisna haline getirilmeli ve her borçlanma için mutlaka Meclisten izin alınmalıdır. Bu borçları hükümet kendi hesabına almıyor; bu borçlar, milletin, 70 milyon vatan evladının hesabına alınıyor. Dolayısıyla, bu borçların, buradan, milletin hakiki ve yegane temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinin izniyle alınması lazımdır.

Değerli milletvekilleri, eğer, bu zihniyet değişikliği ve ona uygun sistem değişikliği gerçekleştirilmezse, bu sıkıntılardan kurtulmak asla mümkün değildir. Ülkede uygulanan rant ekonomisinin sürdürülebilmesi, büyük kitlelerin mallarının ve emeklerinin karşılığının verilmemesiyle sağlanmaktadır. Düşük taban ücreti, yüksek faiz, yüksek vergi, düşük maaş ve düşük ücretlerle büyük halk kesiminden alınan kaynaklar, kamu açıkları, yüksek faizlerle, iç ve dış borçlanmayla rantiyeye aktarılmaktadır.

Durum böyle olunca, halk fakirleşmekte, içtalep daralmakta, yatırım ve istihdam gerilemekte, kapasite kullanımı düşmektedir, azalmaktadır. İşte, işsizliğin, istihdamdaki temel sorunun kaynağı burasıdır. Devlet, lüzumsuz yere borçlandırılmakta, kamunun bu borçlarının karşılanabilmesi için, doğrudan ve dolaylı alınan vergiler yüksek tutulmakta, emeğin ve malların karşılığı olan maaşlar ve ücretler düşük olmakta ve bu da içtalebi daraltmakta ve neticede, ülke ekonomisi giderek küçülmektedir. 57 nci hükümetin döneminde yapılan uygulamanın esası bu olmuştur. Önce enflasyonu ilan etmiş, ilan ettiği enflasyona göre ücretleri, taban fiyatlarını, maaşları belirlemiş; ama, enflasyonu o noktada tutmamış, tutturamayacağını bildiği halde bu rakamları vermiş, bu rakamlarla ücretleri ve maaşları belirlemiş ve içtalebi daraltmıştır. Aynı zamanda, uyguladığı yanlış kur politikaları neticesinde ihracatın da önünü kapatmıştır. İhracatın önünü döviz çıpasıyla ülkede kapatmış ve ithalatı patlatmıştır. Patlayan ithalat iç üretimin önünü kesmiştir. İhracatın düşmesi, içtalebin düşmesi korkunç bir ekonomik krizi doğurmuştur.

Şimdi, böyle olunca, ekonomiyi düşürdüğünüz bu kısır döngüden çıkarmanın bir yolu olmalıdır. Hükümetin yapması gereken, bu kısır döngüyü kırmak olmalıdır. Bunun da yolu, emeğin ve mahsulün, ürünün hakkını vermektir. Mağdur kitleleri sosyal güvenlik desteğiyle insanca yaşayabilir hale getirerek ve de istihdamı oluşturarak... Ne yapıp edip Türkiye'nin bu istihdam sorununu çözmesi lazım; aksi takdirde, ne ekonomik büyüme ne içbarış, hiçbiri gerçekleşemez; Türkiye adım adım yoksulluğun pençesine, korkunun pençesine doğru itilir.

İhracatın ve üretimin önündeki mevzuattan ve ağır adaletsiz vergilerden doğan engelleri kaldırmak gereklidir. Bugün, Türkiye'de vergi hem adaletsizdir hem de çok girifttir, anlaşılır bir düzeyde değildir. Türkiye'de, vergi, ele geçirdiği, kayıt altına aldığı bir avuç kesimden alınmaktadır. Bir de, dolaylı vergiler, özellikle dolaylı vergiler çok ağır olmaktadır. Vatandaşımızın bugün arabasına koyduğu 1 litre benzinde 1 000 000 lira Akaryakıt Tüketim Vergisi ödediği bir ülkede, siz, ekonominin önündeki gelişmeyi açamazsınız.

Aynı zamanda, kamudaki lüzumsuz borçlanma ve israfı mutlaka önlemek zorundayız. Hükümetin bu istihdamla ilgili alması gereken tedbirler büyük bir ekonomik paket olarak, bir tedbirler paketi olarak buraya getirilmeliydi; ama, şu ana kadar, hükümetin getirmiş olduğu bütün uygulama ve yasal düzenlemeler, rant ekonomisine dönüktü; boşaltılan, soyulan bankaların kaynaklarını doldurmakla ilgiliydi. Anasollu iktidarların sahip olduğu güç merkezli rantiyeci zihniyetle bir yere varmak mümkün değildir. Bu hükümetin yapacağı en önemli işi şimdi söylemek istiyorum: Üç yıllık uygulamasından, getirdiği yasal düzenlemelerden, tatbikatlarından görülmüştür ki, 57 nci hükümetin kendi programıyla da, kendi anlayışıyla da, dışarıdan yapılan tavsiyeler ve tekliflerle de bunu çözmesi mümkün değildir. Ülkedeki sorunları çözebilmek için bu hükümetin yapacağı en önemli iş, derhal, hiç zaman geçirmeden, beklemeden, görevi, emaneti ehline terk etmektir.

Siz istediğiniz kadar, yasa tasarısının genel gerekçesinde zikrettiğiniz gibi, güçlü ekonomiye geçişten bahsedin, bu anlayışla geleceğiniz yer güçlü ekonomi olmaz, geleceğiniz yer güçlü ekonomi değildir; ancak, güçlünün ekonomisidir. İşte bugün, Türkiye'de yaşanan budur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demircan.

İkinci konuşmayı yapmak üzere, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar.)

Konuşma süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada, İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesine Hakkında Yasa Tasarısını görüşmekteyiz.

Temel amaç nedir bu tasarıda; istihdamın teşvik edilmesi, daha çok insana iş olanağı sağlanması. Peki, bu tasarıyı incelediğimizde, gerçekten, bu tasarının gerekçesinde okuduğumuz istihdamı teşvik ediyor mu, etmiyor mu; hep birlikte, buna, çok net bir gözle bakmak durumunda olduğumuz kanısındayım.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, uygulanan ekonomik politikanın birçok boyuttan eleştirisini yapmak mümkün. Bu ekonomik politikanın doğurduğu krizin oluşturduğu hasarın birçok alanda tespitini yapmak mümkün; ama, en önemli hasarlardan biri, istihdam alanındaki, çalışanların üzerindeki hasardır. 1,5 milyon insan, bugün, gerçekten, işsiz güçsüz kalmıştır. Şimdi, 1,5 milyon insanın işsiz güçsüz kaldığı bir ortamda, siz, bu yasa tasarısıyla, tekrar istihdamı özendirecek, bu insanları tekrar işine döndürecek bir düzenlemeyi yaptığınızı zannediyorsunuz. Halbuki, bu düzenleme, hiçbir zaman, böyle bir sonucu doğurmaz, doğurması mümkün değil. Çünkü, bu yasa tasarısıyla ne yapıyoruz; bu yasa tasarısıyla, bir işyerinde, özellikle, bundan sonra çalışacak, işe alınacak insanlar için, eğer sendikalıysa, Sosyal Sigortalar priminde ve işsizlik sigortası priminde, bir yıl süreyle, yüzde 50 erteleme getiriyorsunuz. 20 kişinin altında istihdam sağlayan kuruluşlarda -bunlar da işveren payından- yüzde 40'ını; 20 kişinin üstünde istihdam sağlayan kuruluşlarda da, Sosyal Sigortalar ve işsizlik sigortası priminin işveren payının yüzde 35'ini erteliyorsunuz. Ne zaman; bir yıl sonra. Ne olacak bir yıl sonra; bir yıl sonra, ekonomi büyüyecek, her yer güllük gülistanlık olacak, üretim artacak, ihracat artacak, içtüketim artacak ve ondan sonra, bu işverenler, bir yıl ertelenen bu payları tekrar ödeyecekler.

Değerli arkadaşlarım, ne kimseyi buna inandırabilirsiniz ne de bu yasayı yapanların buna nasıl inandığını anlamak mümkün değil. Yani, bunu ne diye çıkardıklarını anlamak mümkün değil. Burada, belki, bir tek, sendikaların ağzına bir parmak bal çalmak anlamına gelen, sendikalı işçi çalıştırmayı özendirebilecek -ki, o da çok makul bir imkân değil- bir miktar, yüzde 50'sini erteliyorsunuz çünkü, onlara, bir miktar, daha fazla imkân getirilmiş oluyor. Bunun, belki, bugün, sokaklara çıkmak isteyen ve hükümeti protesto etmek isteyen sendikalara, bir ölçüde, biraz imkân tanımak, yani daha çok sendika üyesi kazandırmak gibi bir sonucu olabilir mi, onu bilmiyorum; çok zor görüyorum ben.

Değerli arkadaşlarım, tabiî istihdamın üzerindeki yükler, gerçekten çok ağır yükler. Yani, asgarî ücretli bir insanın bir işyerine maliyeti, bugün itibariyle 265 000 000 lira; ama, asgarî ücretlinin eline geçen 147 000 000 liradır. Gerçekten, baktığımızda, özellikle sigorta primi, vergi derken, istihdamdan çok büyük oranda kesinti yapıyoruz; yaptığımız bu kesinti yüzde 40'ın üzerinde. Bu kesintilerle, insanların, işletmelerin istihdam sağlamaları, işçi çalıştırmaları mümkün değil; hele 1 Nisandan sonra, özellikle taban kesintilerinin 340 000 000 lira üzerinden yapılacağı bir süreç karşımıza çıkıyor. Burada, bir tek asgarî ücretlinin maliyeti 406 000 000 liraya çıkacak arkadaşlar. Yani, bugün, 265 000 000 lira olan asgarî ücretlinin maliyeti, bundan bir ay, yirmi gün sonra, yani 1 Nisandan sonra, 406 000 000 liraya çıkacak. Maliyeti 406 000 000 liraya çıkaracaksınız, bu erteleme yasasıyla burada erteleyeceğiniz paralar çok komik paralar olarak kalır ve bunların çoğu kâğıt üzerinde kalır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, esas olarak hükümetimizin istihdamın üzerindeki yükleri, 1999 yılında, burada, yine bu Mecliste, çok büyük sosyal güvenlik reformları diye ve bazılarının daha ileri gidip, devrim niteliğinde saydıkları yasayı çıkardıkları dönemlerde, özellikle, hem emeklilerin ücretlerinin artışını hem prim artışını enflasyona bağladıkları dönemde, biz, hiç unutmuyorum -Sayın Bakan burada yok; ama, müsteşar burada- o zaman şunu söylemiştik: Önünüzde çok büyük sıkıntılar olabilir. Siz, bunu otomatik bir artışa bağlıyorsunuz; ama, elinizde hiçbir esneklik kalmıyor. Bunu artırma yetkisini Bakanlar Kuruluna bırakın ki, elinizde böyle bir esneklik olsun. Büyük sıkıntı çıkar yarın karşınıza ve bu sıkıntıları aşamazsınız." Bu kürsüden, yine, buradan söylemiştik bunları; ama, o gün, hükümet bizi dinlememişti; ama, bugün, bakıyorsunuz, geçici maddeleri incelediğinizde, bu yetkileri Bakanlar Kuruluna bırakmak durumunda kalıyorlar. Peki, bu yetkileri Bakanlar Kuruluna verdiğimizde, önümüzdeki süreçte, gerçekten enflasyonun altında bir prim artışını sağlayacak mı hükümet veya esnek olarak, özellikle 1 Nisanda artacak olan bu prim artışlarına dur diyebilecek mi? Bunu özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakana sorduk; Sayın Bakan "eğer Derviş para bulursa olur" dedi.

Değerli arkadaşlarım, bir bakan, kendine yönelttiğiniz soruyu, eğer bir başka bakanın üstüne atıyorsa, bu bakanların, artık, bu hükümetin, bu ülkeyi yönetmek gibi bir iddiası olamaz; yani, neyi, nasıl yapacağını, hangi aktuaryel dengeleri oluşturabileceğini eğer bilmiyorlarsa, sonuç olarak, bu hükümet, bu milleti, bu devleti nasıl yönetecek, onu anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, küçülmekte olan, sürekli işçi çıkaran, içpiyasası daralan, ihracatı sürekli gerilemeye başlayan, artı, gayri safî millî geliri düşen, ona paralel olarak iç ve dışborçları artan bir ülkenin bir tek çıkışı vardır; o da, büyümek; daha çok istihdam sağlamak, daha çok büyümek, daha çok ihracat yapmak...

Bunun temel koşullarından birisi -hepsi demiyorum- istihdamın üzerindeki yükü azaltmak. Ama, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, bakıyor, diyor ki: Sosyal Sigortalarda, Bağ-Kurda, Emekli Sandığında; yani, sosyal güvenlik kurumlarında açık var. Peki, bu açığı nasıl kapatırım; primleri yükselterek kapatırım. Bir tek düşünebildiği ve bir tek uygulayabildiği proje bu; yani, primi ne kadar yüksek tutarsam, o kadar çok kesinti yapar ve bu açıkları kapatırım diyor; ama, burada yanılıyor. Primler arttıkça insanları işten atıyorlar, primler arttıkça işletmeler hızla kayıtdışına itiliyor. Burada yapılacak şey, Türkiye'de kayıtdışı ekonomiyi kayıt içerisine alırken, işte, kayıtdışı sigortalıyı kayıt içerisine alarak ve istihdamın yükünü azaltarak, daha çok insanın çalıştığı... Yani, Sigortanın, aktif-pasif dengesini bir noktaya getirmeyi denemek zorundasınız. Eğer, siz, bu aktif-pasif dengesini kuramazsanız, primleri artırmakla, Sosyal Sigortaların ve Bağ-Kurun açıklarını kapatamazsınız. Bu açıkları kapatabilmenin yolu, daha çok insan çalıştırmak ve daha çok insanının prim ödemesini sağlamak, daha çok aktif sigortalının daha az pasif sigortalıyı beslemesini, finanse etmesini sağlamaktır. Bunun ötesindeki yolların hiçbiri çıkar yol değildir. Bunun dışındaki yollar, istihdamın üstündeki, işletmelerin üstündeki yükleri tamamen artırır, yükleri artan bu işletmeler, işçi çıkarmaya, yükleri artan bu işletmeler, rekabet güçlerini kaybederek, bugün olduğu gibi, çok ciddî anlamda sıkıntıya girerler.

Değerli arkadaşlarım, ekonomi sürekli büyümek durumundadır, sürekli ileri doğru gitmek durumundadır; yani, bir bisiklet gibidir. Eğer, bir bisikletin pedalını çevirmez, ileri doğru hareket ettirmezseniz, üzerinde duramazsınız, düşersiniz. Burada, eğer, ekonominin üzerindeki yükleri artırırsanız, ekonomi sürekli olduğu yerde sayar; sürekli olduğu yerde sayan bir ekonominin de ayakta durma şansı yoktur. Yani, bugün, ülkemizde çok büyük sıkıntılar yaşanmıyorsa, o, bizim sosyal yapımızın güçlü bağlarının bir sonucudur. Yoksa, bu kadar ağır yükü, hiç kimsenin, artık, taşıyacak gücü kalmamıştır. Onun için, bu var olan düzenleme, yeterli düzenleme değildir. Bunun yerine, bu Meclis -böyle bir yasayı çıkarmak yerine- oturup istihdamın üzerindeki yükleri kalıcı olarak azaltmak durumundadır. Geçici olarak bir yıl ertelemenin hiç kimseye bir yararı yoktur. O bir sene ertelenen primleri, bir sene sonra bu Mecliste tekrar ertelemek zorunda kalırız; çünkü, bir yıl sonra da o işletmelerin bu ağır yükün altından kalkma şansları yoktur.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, var olan ekonomik koşullar hükümeti böyle bir yasa çıkarmaya zorladı; var olan ekonomik koşullar, daha 1999 yılının eylülünde çıkarılan bir yasayı, bugün, tekrar, yeniden ele alıp, yeniden düzenleme gereksinimini ortaya çıkardı. Düşünün ki, bir hükümet iki yıl sonra doğabilecek sıkıntıları o gün göremiyor ve burada söyleyenleri dinlemiyor; ama, iki yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin karşısına geliyor "arkadaşlar, ben burada yanlış yaptım, buradan dönmek zorundayım" diyor. Yani, prim artışlarında ve emekli maaşlarının artışlarında, artık, enflasyona bağlı, kalkınmaya bağlı artışlar yerine, Bakanlar Kurulunun o günkü şartlara göre belirleyeceği yeni bir yapılanmayı getirmektedirler. Halbuki, burada, daha önce hep birlikte konuştuğumuz, hep birlikte tartıştığımız, reform diye adlandırdığımız yasada, bunlar, enflasyona ve büyümeye bağlı olarak sürekli artmaktaydı.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın esas olarak işletilmesi gereken maddeleri, geçici maddeleri. Eğer, geçici maddeleri, hükümet, ciddî anlamda ele alır, düzenler ve istihdamın üstündeki yükleri azaltmaya yönelik kararlar alabilirlerse, gerçekten bu yasa bir işe yarar ve istihdamın üzerindeki yükleri belirli ölçüde azaltır, yoksa, geçici maddenin dışındaki o yüzde 50'lik, yüzde 40'lık, yüzde 35'lik ertelemelerin hiçbir şey getirmeyeceği, çok açık biçimde, hepimizin gözü önünde durmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, önemli olan şudur: Bu ekonomide, siz, istihdamın üzerindeki yükü artırırsanız, istihdamın üzerindeki yükü artırdıkça ekonomi kayıt dışına kaçar, istihdam kayıt dışına kaçar veya işsizlik hızla artar ve hiçbir işletme, yeteri kadar, kendi ihtiyacı olan istihdamı bile sağlayamaz.

Şimdi, ülkemizde, bakıyoruz, 1,5 milyon işsiz yaratan uyguladığımız program, ekonomik program, şimdi, bundan sonra, bu yasayla, tekrar bu 1,5 milyon insana iş ve genç bir nüfusa sahip olan Türkiye'de geri kalan işsizlere iş olanağı sağlayacak boyutta mıdır; hayır, o boyutta değildir.

Burada, eğer, bizim söylediğimiz gibi, gerçekten, dünyada istihdam üzerine en çok yük yükleyen ülkelerden biri olarak -ki, bizde yüzde 31 civarında, ulusal gelirin yüzde 31'i civarında bu yükler; ama, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 23'ü; yani,10 puan daha üstünde istihdamın üzerine yük yüklemiş bir ülke olarak- biz, az gelişmişlikten kurtulamayız. Daha hızlı kalkınmaya, daha çok istihdam yaratmaya, daha çok ihracat yapmaya yönelik bir ülkenin, bu kadar ağır yükler altında bunu sağlama şansı yoktur. Bizden daha yüksek olan birkaç ülke vardır; o da kuzey ülkeleridir. Neresi; İsveç, Norveç, Danimarka. Bunlar yüzde 35'ler seviyesinde ki, oradaki insanların sosyal haklarının çok önemli ölçüde bütün ülkelerden fazla olduğu, bizim ülkemizde de sosyal politikaların ikinci plana atıldığı göz önüne alınırsa, bizdeki yükün ağırlığı, gerçekten, çok açık ve seçik olarak orta yerde durmaktadır. Onun için, değerli arkadaşlarım, istihdam üzerindeki yükleri, gerçekten, kalıcı olarak azaltan bir anlayışı benimsememiz gerekir. Eğer bunları benimseyemezsek, önümüzdeki günlerde bu yasa tasarısının çare olmadığını görür ve yeni yeni önlemler için Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanını, vaktini alırız diye düşünüyorum.

Onun dışında, önümüzdeki günlerde, bu tasarıyla, Bakanlar Kurulunun yetkisine verilecek olan bu esneklik oranı da, sanıyorum, 1 Nisanda oluşacak olan yükleri çok önemli ölçüde azaltacaktır -dileğim odur- yoksa, bu tasarının, bunun dışında, çok önemli bir getirisi yoktur diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen.

Söz sırası, MHP Grubu adına, Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş'ın.(MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Sayın Üstünbaş, süreniz 20 dakika.

MHP GRUBU ADINA HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında 826 sayılı Kanun Tasarısıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizin de önde gelen sorunlarının başında istihdam ve işsizlik gelmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 yılının dördüncü dönem hane halkı işgücü anketi sonuçlarına göre, işsiz sayısı 1 366 000 ve işsizlik oranı yüzde 6,3 iken, 2001 yılı dördüncü döneminde işsiz sayısı 969 000 kişi artarak 2 335 000'e ve işsizlik oranı da yüzde 4,3 artarak yüzde 10,6'ya yükselmiştir.

Keza, 2000 yılının dördüncü döneminde istihdamda olanların sayısı  21 182 000 ve istihdam oranı yüzde 44,7 iken, 2001 yılının dördüncü döneminde istihdamda olanların sayısı 19 742 000'e ve istihdam oranı da yüzde 42,9'a düşmüştür. Bir yıllık süre içerisinde istihdamda olanların sayısında 1 440 000 ve istihdam oranında da yüzde 1,8 azalma gerçekleşmiştir.

Yine, Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, ülkemizde kurulan firma sayısı 2000 yılında 21 404 iken, 2001 yılında bu sayı yüzde 24,45 oranında azalarak 16 171'e düşmüş; buna mukabil, ülkemizde kapanan firma sayısı 2000 yılında 12 055 iken, 2001 yılında bu sayı yüzde 13,70 oranında artarak, 13 707'ye yükselmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, çalışma istem ve iradesine sahip olup, kendi kusuru olmaksızın, 2000 yılında 175 254 kişi işini kaybetmiş iken, 2001 yılında bu sayı yüzde 29,5 artarak 227 039 kişiye yükselmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, istihdamın üzerinde hissedilir şekilde ücretdışı yükler bulunmaktadır. İstihdam edilenlerin sayısını artırmak ve işsiz sayısını azaltmak için istihdam üzerindeki ücretdışı yüklerin hafifletilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, sosyal taraflarla tartışılarak, istihdamı teşvik amacıyla, işsizlik sigortası prim oranlarının işçi, işveren ve devlet payları birer puan düşürülerek, toplam prim oranı 2002 yılı için yüzde 7'den yüzde 4'e indirilmiş ve böylelikle, reel sektöre 750 trilyon Türk Lirası bir kaynak sağlanmıştır.

Yine, sosyal taraflarla tartışılmak suretiyle, işverenlerin, ekistihdamdan doğan yasal yükümlülüklerinin azaltılması ve istihdamın teşviki amacıyla, sigorta primleri ile işsizlik sigorta primlerinin işveren hissesine düşen belli bir oranının ödenmesinin ertelenmesi ile Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin, ekistihdamdan doğan yasal yükümlülüklerinin geçici bir süre azaltılması ve ücretlere ilişkin Gelir Vergisinin belli oranlarının ertelenmesi amacıyla "istihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı" hazırlanmıştır.

Söz konusu kanun tasarısı, 30.4.2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerleri için, işverenlerin Ocak-Nisan 2001 dönemine ait sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ek olarak, bu kanunun yayımı tarihinden 31.12.2002 tarihine kadar işe aldıkları işçiler için, işe başlatılan aydan itibaren 12 ay süreyle tahakkuk ettirilecek Gelir Vergisi, Damga Vergisi, sigorta ve işsizlik sigortası primlerinin işveren paylarının, toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi işçiler için yüzde 50, sendika üyesi olmayan işçiler için yüzde 35, en fazla 20'ye kadar ve 20'den fazla işçi istihdam eden işletmelerde çalışan işçiler için yüzde 37'sinin bir yıl süreyle erteleneceği anlaşılmaktadır.

Ayrıca, bu kanun tasarısı, sigorta primi taban matrahını belirlemek üzere Bakanlar Kuruluna yetki verilmesini düzenlemektedir.

Tasarının yasalaşmasıyla, istihdam teşvik edilecek ve bunun sonucunda da, işsiz sayısında hissedilir bir azalma olduğu görülecektir.

Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinize selam ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstünbaş.

Söz sırası, ANAP Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pardemirli'de; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı 6 maddeden oluşmaktadır. Bu kanunla, gerçek ve tüzel kişilerce istihdam edilecek yeni işgücünün maliyeti, bir nebze de olsa azaltılmak istenmektedir.

Ülkemizin demografik yapısına bakıldığında, her yıl, ortalama 1 200 000 kişinin işgücü piyasasına çıktığı görülür. Bunların çok küçük bir kısmı iş bulabildiğinden, işsizlik oranı giderek büyümektedir. Son yıllar için söylüyorum. Ayrıca, geçen yıl yaşanan kriz sonucu ekonominin küçülmesi işsizliği artıran bir faktör olmuştur. Bir istatistiğe göre, çalışma yaşında bulunan nüfusun -ki, 15 ile 65 yaş arası deniliyor- yüzde 52,5'i bir işe sahip değildir; yani, çalışanlar azınlık, çalışmayanlar çoğunluk teşkil etmektedir.

Son 5 yıldır yurtdışına çıkan sermayenin önemli boyutlara ulaşması sonucu, özel sermayenin yurtiçi yatırımları küçülmüş ve işsizlik oranının büyümesine katkısı olmuştur. Ülkemiz kaynaklarının sınırlı oluşu, bizi, yabancı sermayeyi önemli ölçüde teşvik etmeye mecbur etmektedir. Yabancı sermaye güven ortamında ve kolaylıklar sağlandığında ülkeye geleceğinden, mevzuatımızı basitleştirmek, müktesep haklara saygı göstermek durumundayız. Maalesef, geçmişte görülmüştür ki, çıkarılan bazı kararnameler, yönetmelikler ve uygulamalarla, müktesep haklar korunmamıştır. Bu hususa büyük özen verilmesi ve önemle, titizlikle üzerinde durulması gerekir diye düşünüyorum.

Bunun yanında, Trakya, Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu'da büyük organize sanayi bölgeleri kurarak, ihracat ağırlıklı sanayie yabancı sermayenin cezbedilmesinin zarurî olduğuna da inanmaktayım.

Ülkemizde, tarım verimi düşük ve hazineye ait olan çok büyük araziler vardır. Bu arazileri, sanayiin kurulmasına uygun hale getirmeyi düşünmeliyiz. Bu bölgelerin büyüklüğü kilometrekarelerle ifade edilmelidir.

Bu organize sanayi bölgeleri, altyapı, enerji, ulaşım ve muhaberat imkânları sağlanarak, çok cüzî bedelle tahsis edilmelidir. İşletmelerin çalıştığı sürece, tahsis edilen arazi mülkiyetleri üzerinde kalması şeklinde bir düzenlemeyle, tahsisin bilinen mahzurları ortadan kaldırılabilir. Bu tür işletmenin Kurumlar Vergisi istisnası 7 ile 10 yıl arasında yapılabilir. Bu, sektöre ve büyüklüğe göre değişir. Böyle bir halde, karmaşık hesaplamalara yol açan ve ihtilaflara neden olan yatırım indirimi uygulamasına gerek duyulmaz. Ülke içinde yaratılmayan istihdam, dış göçü artırmakta ve insanımızı anayurttan uzaklaştırmaktadır.

İşletmenin iç satışlarda yüzde 18 gibi yüksek KDV sağlayacağı, istihdamda da işçilik üzerinden alınan Gelir Vergisi ve sigorta primleri düşünüldüğünde, bunların dahi, böyle bir istisnayı, yani, 7-10 yıllık bir Gelir ve Kurumlar Vergisi istisnasını haklı gösterecek boyutta olduğu görülecektir.

Bu dönemde esas hedef, dışa dönük üretim olmalı, yeni tesislerden vergi alma düşünülmemelidir. Üretimin artması, enflasyonun düşmesine, işsizliğin küçülmesine, ödemeler dengesinin düzelmesine yol açacaktır.

Ülkemizin bugün için en önemli konusu işsizliktir. 2001 yılı içerisinde işsizliğin 5 puan arttığı unutulmamalıdır. İşsizliğin ortadan kaldırılması, en azından toplum tarafından taşınabilir seviyeye indirilmesi hükümetlerin esas görevidir. Sermayenin yüksek teknolojiye dönük olması, üretimde katmadeğerlerin yüksek olması, orta vadeli hedeflerimiz olmalıdır. Önümüzdeki on yıl içerisinde, tekstil sektöründe katmadeğeri çok yüksek moda malları ihracatında şansımız olacaktır. Bugün ihraç ettiğimiz ipliğin, bezin, örme mamullerin geri kalmış ülkelere kayacağı unutulmamalıdır. Yabancı sermayeden korkmamalı; kurulacak tesisler, bu ülkenin varlığı olarak düşünülmelidir.

Dünyada, yılda 700 milyar dolar civarında bir yabancı sermaye akımı var. Ülkemiz, maalesef, bunun ancak binde 1'ini alabilmektedir. Ekonomik ağırlıklı bir bölüşümden pay alabilsek, yıllık yabancı sermaye girişinin asgarî 14 milyar dolar olması gerekir. İş mevzuatımızın sık sık değiştirilmemesi, siyasî ve ekonomik istikrarın sağlanması durumunda, ülkemiz, bu miktar yabancı sermayeyi kendine çekebilir.

Değerli arkadaşlar, mevcut kanun tasarısıyla, 2001 yılı krizinin doruğa eriştiği nisan ayının sonu istihdam rakamları baz alınarak, önümüzdeki ay itibariyle istihdamda artış olması halinde, ücret dışı malî yüklerin bir kısmından bir yıl için arındırılarak, kaynak yetersizliği içerisinde olan reel sektöre küçük bir destek, maliyetlerde de mütevazı bir indirim sağlanması amaçlanmaktadır.

Bugünkü durumda, işçi sayısını bir yıl evveline göre artıracak işletme sayısı çok azdır, belki de iki elin parmakları kadardır; ancak, bu yılın ikinci yarısında, durağan olan ekonomimizin büyümesi beklenmektedir. Bu büyüme, yeni istihdamla beraber olmak durumundadır. İşte, bu büyümeye küçük bir destek vermekteyiz.

Yine, bu kanunla, işsizlik sigorta primlerini de tahakkuk tarihinden itibaren bir yıl ertelemek, işletmelere bir kaynak birikimi sağlar. Yapılan bir hesaba göre, ertelenen sigorta primleri, işsizlik sigorta kesenekleri ile Gelir Vergisi toplam 750 trilyonu bulacaktır. Bu kaynağın bedelinin en azından 400 trilyon olacağı düşünülmektedir. Tabiatıyla, bu miktar, ancak, ekonomimizin daralma yerine büyümeye geçişiyle doğabilecektir.

Bu kanunla, toplusözleşme yapma ehliyetine sahip, yani, sendika bulunan işyerlerinde işveren tarafından ödenecek Gelir Vergisi, Damga Vergisi, sigorta ve işsizlik sigortası primlerinin yüzde 50'si ertelenmektedir; sendikasız işçi çalıştıran işyerlerinde bu oran yüzde 37'ye gerilemektedir. Bunun, sendikalaşma yönünden önemli bir teşvik olduğu düşünülmektedir. Bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığı, tartışılması gereken bir husustur. Sendikaların, üyelerine çağdaş hizmet üretmesi durumunda güçleneceği unutulmamalıdır. Ülkemizde, yasal düzenlemelerle sendikaların güçlenmesi ve mümkünse, sendikasız işçi kalmaması istenmektedir. Yasal destekler çoğaldıkça, sendikaların işçi üyesine karşı hizmet üretimi, maalesef, azalmaktadır.

Bilindiği gibi, yürürlükte olan 506 sayılı Yasada, prim hesabında esas tutulan günlük kazancın alt sınırının tespitinde, nisan ayı itibariyle, her yıl gerçekleşen enflasyon oranında artırılması ve bu uygulamanın otomatik olarak yürütülmesi öngörülmektedir. Bu tasarıyla, bu prensibin, 1.4.2002 ve 31.3.2003 tarihleri arasında uygulanmaması ve artışın Bakanlar Kurulunca tespit edilmesi hükmü getirilmektedir. Böylelikle, bu ayın sonunda enflasyon oranı kadar artması kanun emri olan prime esas olan taban aylık artışı, Bakanlar Kurulu tarafından makul bir seviyeye indirilerek uygulama imkânı bulacaktır.

Değerli arkadaşlar, mevcut durumda, ücretler üzerinde yüksek kesintiler vardır. Bunu hepimiz paylaşıyoruz. Bugün aylık brüt ücreti 500 000 000 TL olan sendikalı bir işçinin cebine 300 000 000 TL girmekle birlikte, işverene bu işgücünün maliyeti 725 000 000 TL'ye ulaşmaktadır; yani, işgücünün maliyetinin sadece yüzde 45'i işçinin eline geçebilmektedir. Bu ve buna benzer yükler, ülkenin rekabet gücü sıralamasında büyük gerileme oluşturmuştur. 1989'da, Türkiye, dünyada 16 ncı sırada rekabet edebilen bir ülke iken, bugün, maalesef, 42'nci sıraya gerilemiştir.

İşsizliğin bu denli yükselmesi karşısında, yeni işyeri açılmalarını teşvik etmek ve yeni istihdam yaratmak için özel düzenleme getirmeliyiz; tıpkı 1980'li yıllardaki gibi.

Yeni istihdam teşvikleri getirmediğimizde, bu istihdam olmayacak ve ne yeni vergi ve ne de sigorta primi tahsil edilebilecektir. Teşviklerle, yaratılacak yeni istihdamla, hiç olmazsa eve ekmek götürebilecek insanlarımızın sayısı artacaktır.

Değerli arkadaşlar, 506 sayılı yasayı, inşallah, önümüzdeki günlerde, şöyle bir değişikliğe de uğratırız. Asgarî ücret neyse, taban olan ücret de, yani, sigorta primine taban olan esas ücret de, aynı olur. Önümüzdeki günlerde buraya gelecek olan 1475 sayılı kanun olsun, Sendikalar Kanunu olsun ve ILO 158'e uyum kanunları olsun, bunları bir paket halinde, daha derli toplu bir anlayış içerisinde kanunlaştıracağımızı düşünüyorum.

Değerli katkılarınızla kanunlaşmasını beklediğimiz bu kanun tasarısının hayırlı olması, istihdamı geliştirecek, işsizliği azaltacak yeni düzenlemelerin ilki olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pakdemirli.

Şimdi söz sırası, AK Parti Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen'de; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de, Partim adına, İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım. Saygılarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bu kanun tasarısı, işveren olarak kabul edilen gerçek ve tüzel kişilerin, ilave istihdam maksadıyla sigorta primleri ile işsizlik sigortası primleri ve ücretlere ilişkin gelir vergisinin belli oranlarının ödenmesinin bir yıl ertelenmesini öngörmektedir. Ayrıca, bu tasarı, bu primlerin tespitini, bu yetkiyi de Bakanlar Kuruluna veriyor.

Şimdi, tabiî, sayın hükümete, sayın hükümeti oluşturan partilere biz buradan seslenmek istiyoruz. Türkiye'nin en önemli sorunu olan işsizlik sorununun böyle palyatif tedbirlerle çözülemeyeceğini kendilerinin de bilmesi gerekir. Bu, ancak, sorunu ertelemektir, müzminleşen sorunu ertelemektir.

Şimdi, siz, bu ülkede işyerlerini kapattıracak yanlışlıklar yapacaksınız, işyerlerini iflas ettirecek yanlışlıklar yapacaksınız, ihracatı azaltacaksınız; ondan sonra da, böyle, palyatif tedbirlerle istihdamı teşvik edeceğinizi söyleyip Meclisin huzuruna gelerek, çözüm olmayan bir kanun tasarısıyla, sadece ve sadece, zaman alacaksınız.

Bana, hükümet, şuraya çıkıp da, şu Meclise "biz bu kanun tasarısıyla, şu kadar ilave işçi istihdamı sağlayabileceğiz" diyebilecek mi? Böyle bir rakamı Meclise sunabilecek mi? Elindeki veriler, acaba bu rakamı bize söylettirecek durumda mıdır?

Ben, şunu, açıkça söylemek istiyorum: Bir kere, bu kanun kendi içinde gayesiyle çelişen bir kanun. Siz, bu kanunda, 2001 Nisanını esas alıyorsunuz. O şubat krizinin sonuçları, 2001 Nisanından sonra ortaya çıkmaya başlamıştır; yani, altı yedi ay sonra işyerleri kapanmıştır, işten çıkarmalar o tarihten sonra başlamıştır. Siz, 2001 Nisanını, yani o bordrodaki rakamları esas aldığınız zaman, diyelim ki, o gün 100 işçi çalışıyordu; ama, altı ay sonra bu rakam 70'e inmiştir. Bu kanuna göre siz, beyanname verilen tarihi esas aldığınız zaman, 70'in üstüne 30 kişi koysanız bile işyerindeki insanlar bu kanundan yararlanamayacak ve prim ertelemesi olamayacaktır. 70'in üstüne 31 kişi koyduğunuz zaman, ancak 1 kişinin primi ertelenmiş olacaktır. Onun için, bu kanun kendi içinde çelişki arz ediyor. Eğer 2001 yılının sonunu esas alırsanız, o zaman, belki, gayesine uygun hizmet etmiş olursunuz.

Kendi içinde gayesiyle çelişen bir başka husus, kanunda öngörülen "Nisan 2001 tarihinden sonra faaliyete geçecek işyerleri" ifadesi de, yine, yeni işyerlerinin bu kanundan yararlanmasını engellemiş olacaktır. Bu da bir çelişkidir. Gayesine uygun hizmet etmeyecektir. Bana göre bu, teoride kalacaktır.

Bir başka husus da, sendikalı ve sendikasızlarla ilgili yüzde oranlamaları, küçük işyerleri aleyhine olacaktır, KOBİ'ler aleyhine olacaktır. Bu bakımdan da, bu kanun, bu üç  gerekçeyle kendi başlığıyla çelişmektedir.

Dolayısıyla, hükümet olarak, eğer bu kanunun kendi gayesine hizmet etmesi gerektiği düşüncesindeyseniz, esas tarih olarak 2001 yılı sonunu almanız, 2001 Nisanından sonra kurulan işyerlerini bu kanuna dahil etmeniz ve sendikalı ve sendikasız işçilerle ilgili yüzde ayırımını da kaldırmanız lazım.

Şimdi, tabiî, istihdamı çözmek böyle palyatif tedbirlerle mümkün değildir. Bu, bir ekip, bir kapasite, bir niyet meselesidir. Eğer, bir işyeri çalışıyorsa, bir işyeri verimliyse, işyerinde kapasite artırım imkânları varsa, ürettiğini satabiliyorsa, yeni işyerleri açabiliyorsanız, o ülkede istihdamın çözülmesine elbette ki adım atabilirsiniz ve istihdamın çözülmesini de söyleyebilirsiniz.

Bakın, Ankara Ticaret Odasının verilerine göre, 1998 yılında 9 317 şirket kapanmıştır. Yine, Ankara Ticaret Odasının bu yılkı verilerinde, 2000 yılında 13 473 şirket kapanmış, 2001 yılının sonuna doğru 15 000 işyeri kapanmıştır. Bir başka noktadan ele aldığımız zaman, geçmiş yıllarla bir tersine mukayese yaptığımız zaman, 1998 yılında 57 756 şirket kurulmuş, 2000 yılında 34 000'e düşmüş, 2001 yılının ilk yedi ayında da 19 000'e düşmüştür. Kapanan işyerleri üçte 2 artarken yeni açılan işyerleri de üçte 2 azalma göstermiştir. Bir taraftan, yeni açılan işyerleri azalırken- bu imkânların önü kapanmış, insanlar işyeri açamıyorlar- diğer taraftan da çok hızlı bir şekilde işyerlerini kapattırıyorsunuz. Gidin Demetevler'e, Emek'e, sorun elli yıllık pastanelere, çalıştırdıkları 35 kişiyi 11 kişiye indirmişlerdir "onun bile parasını kazanamıyoruz" diyorlar. Çalıştırdıkları lokantaları kapatmışlardır, yıllardır çalışan lokantaların kapısının üzerinde "bu lokanta kapanmıştır" diye yazıyor. Gidin OSTİM'e, işyerlerinin üzerinde "burası kapanmıştır, alacaklarımızı filan adrese gönderin" diye yazıyor. Siz, bunları görmeden böylesi pAlyatif bir tedbirle elbette ki bu sorunu çözemeyeceksiniz; sadece vakit kazanmaktan başka bir şey değildir.

Şimdi, bir memlekette düşünebiliyor musunuz, dışborcunuz gayri safi millî hsılanın yüzde 75'ine ulaşmış, Her fert 1 755 dolar borçlu yurtdışına, Beş nüfuslu bir ailenin borcu 8 755 dolardır; yani, beşikteki çocuğun 1 755 dolar borcu var. Hiç borç almayan, baba, anne ve üç çocuğu olan bir aile 8 755 dolar borçlanmış, borçlandırmışsınız. Ne yaptınız?! İşyerleri kapamış, yeni işyerleri açılmamış -lokantalar kapalı, dükkânlar kapalı, pastaneler kapalı- durmadan borç alıyorsunuz; ama, hiçbir derdimize çare olmuyor. Demek ki, siz, yanlışsınız; yanlış bir hükümetsiniz. Burada, istihdamı teşvikten önce, seçimi teşvik edip, bu milletin sırtından düşmenizin daha doğru olduğu kanaatindeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakınız, bir başka, çok önemli, hakikaten çok önemli... Her topladığınız 100 lira vergi, o 100 liranın karşılığı olan borç faizine kafi gelmiyor; yani, Türkiye'de, bu milletin çocuklarından topladığınız vergiler, bütçedeki borçlarımızın faizlerine kafi gelmediği gibi, yeni kaynaklar bulmanız gerekiyor bu borç faizlerinden kurtulabilmek için. Bu nasıl ülke allahaşkına?! Bir ülkenin bütün gelirlerini toplayacaksınız, o ülkenin yıllık borçlarının faizlerine kafi gelmeyecek, yeni borçlar ihdas edeceksiniz borç faizlerini ödemek için. Üzülmüyor musunuz?! Allahaşkına, rahat uyuyabiliyor musunuz, rahat yatabiliyor musunuz?! Bu, nasıl ülke idare etmek, sorunlara nasıl çözüm bulmak?!

Hükümetler, değişik programlar uyguladılar. Ekonomiden sorumlu Sayın Bakan -güçlü ekonomi için bir yıl müsaade istemişti. Geçen gün, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde ne diyor; on yıl... On yıla alıştırıyor; sizleri ve bizleri alıştırıyorlar. Daha, burada konuştu; bir yıldı... Demek ki, on yıl, "Önümüzdeki on yıl, bu bir yıldan daha kötü olmayacak" diyor; böyle bir nezaket gösterisinde de bulunuyor!.. Bu nasıl ümitsizlik?! Batmış bir ülkeyi iki yılda kurtarırsınız, iki yılda... Her şeyini kaybetmiş, savaştan çıkmış bir ülkeyi, iki yılda müreffeh seviyeye ulaştırabilirsiniz; tarihte bunun örnekleri çoktur; ama, ekonomiden sorumlu bir bakan, çıkıyor, Orta Doğu'da, gençlerin önünde, on yıl müsaade istiyor. Ama, biz, burada, her geleni tasdik ediyoruz, boynumuzu büküyoruz, sanki onların söyledikleri ilahî mesajmış gibi sesimizi çıkarmadan vakit kazanıyorlar, biz de ona "evet" diyoruz.

İstihdamı çözmek mi istiyorsunuz; samimî misiniz gerçekten? Dün, burada, olağanüstü hal görüşüldü; beklerdim ki, arkadaşlar o hususu gündeme getirsinler. Habur Kapısından 58 000 araba çalışıyor, şoförleriyle beraber 116 000 kişi yapar. Dün, burada, Fehim Adak'la beraber bir yuvarlak hesap yaptık, belli yerleri de aradık. Habur Kapısı doğru dürüst çalıştığı zaman, 3 000 000 insana iş bulacaksınız. 1996'da, 1997'de, günlük 1 700 arabanın giriş-çıkışı vardı; şimdi 150-200 arabaya düşürdünüz. Niye düşürdünüz, oradaki o şirket niye kuruldu, o petrol oraya niye boşaltılıyor; ben, oraya girmek istemiyorum, girdiğim takdirde başka şeyler söylemem lazım ve -Meclisin- bazı kişileri gerginleştirmiş olurum, oraya girmek istemiyorum. Ama, gelin, 3 000 000'dan fazla insanın istihdamını sağlayacak Habur Kapısını doğru dürüst çalıştıralım. Nakliyeci yararlanacak, araba parçası satan yararlanacak, çiftçi yararlanacak, tarlasını süren yararlanacak, traktörü olan yararlanacak. Isparta'nın, Nevşehir'in, Niğde'nin patatesi satılacak; mercimek, nohut satan insanlar çalışacak. Oğluyla beraber traktörü süren insan, sizin kapınızı çalıp iş isteme ihtiyacı duymayacaktır; ama, bugün traktörlerini satıyor babalar, çocuklarını Meclise gönderiyorlar, çocuklarımıza iş bulun diye kapılarınızı aşındırıyorlar; ama, ben inanıyorum ki, sürdüğü tarladan kazanacağı imkânlarla, bırakın 1 traktör satmayı, 2 traktör almayı düşünecek ve iş için de sizin kapılarınızı çalmayacaktır.

Siz, kendiniz hazırcısınız; siz, proje üretmiyorsunuz, IMF'in sunduğu projeleri alıyorsunuz ve uyguluyorsunuz. Hazırcılığa çok meraklısınız, rehavet sarmış sizi. Siz, kendiniz, hazırcı olduğunuz için, milleti de hazırcılığa alıştırıyorsunuz. Dönüm başı 10 000 000 para vererek, çiftçinin sesini kesmeye çalışıyorsunuz. Önce sinirlerini ezeceksiniz, ondan sonra da 10 000 000 verip sesini keseceksiniz. Bırakın, biz, sizden 10 000 000 istemiyoruz, Dünya Bankasının gönderdiği paraya ihtiyacımız yok. Bizim Habur Kapımızı çalıştırın, Nahcivan kapımızı  çalıştırın, biz size, bu devlete dönüm başı her yıl 10 000 000 değil, 20 000 000 verelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İran'da geçen sene ağustos ayında, bir arabanın deposu 1,5 milyona doluyordu; Irak'ta 2,5 000 000'a doluyor. Evet, 1 500 000 İran, 2,5 000 000 Irak...

HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sınır ticareti, sınır!..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Evet, bırakın, şu sudan daha ucuz akaryakıtın benim ülkeme gelmesini engellemeyin. Küçük TIR'lar 4, büyük TIR'lar 8 ton akaryakıt getirirken, bugün 345 litreye indirdiniz; 500'ü  dahi kabul etmiyorsunuz.

Ben, Ağrı Valisini aradım, ilgili vali muaviniyle görüştüm "500 litre akaryakıtın, mazotun girmesine müsaade edemiyoruz, 345 litre olacak" dedi. O fazlalığı çekiyorlar hudut kapısından, nereye gönderiliyor onu, bilemiyorum.

Arkadaş, Amerika geliyor, Afganistan'a bomba yağdırıyor, Irak'a bomba yağdırıyor, İncirlik Havaalanını kullanıyor petrol menfaatı için; siz, kendi ülkenize bedava gelen petrolün önünü kesiyorsunuz. Amerika'nın evhamıyla, 28 Şubatçıların sunduğu paketlerle bu ülkenin sorunları çözülmez; çözemezsiniz. Yüreğinizden bu evhamları atacaksınız, bu korkuları atacaksınız, ülkenizin çocuklarının ıstıraplarını yüreğinizin üzerine oturtacaksınız; bu sorunlar başka türlü çözülmez.

Ben, bir depo benzini 1 500 000'a dolduracağım, benim devletim buna müsaade etmeyecek!.. "50-60 000 000''a dolduracaksın" diye bana ısrar edeceksiniz!.. Arabaların anahtarlarını kapatacaksınız, çalıştırmayacaksınız!.. Taksiciler bugün bir ayda 150 milyon kazanamayacak kadar mağdur edildiler. Niye; bu akaryakıt fiyatlarından  dolayı. Allah size vermiş, yemesini bilmiyorsunuz.

Amerikası, İngilteresi Almanyası kapı kapı dolanıyor kendi mallarını satıp kendi insanının refah ve ferahı  için ticaret yapmaya çalışıyor; siz de kendi ülkenizin insanının refah bulmaması için, başkalarının keyfi için, kapıların kapatılmasına göz yumuyorsunuz. Böyle şey olur mu ?!.

Ancak, siz gerçekten istihdamı çözmek istiyorsanız, ülkenin sorunlarına ciddî ciddî el atmanız lazım. Bugün Tütün Yasasını çıkardınız, Pancar Yasasını çıkardınız; bizim istihdamımızı çözme konusunda en önemli iki meseleydi; biri tütün, biri de pancar. Şimdi siz, sözleşmeli tütün, sözleşmeli pancarı getirdiniz; yarın, bu alanlarda çalışan insanlar işsizler, bu Meclisi aşındıracaktır, kapılarınızı aşındıracaktır, bu insanlar işsiz kalacaktır; kimin adına, niçin yapıyoruz?!

Bir taraftan kendi petrollerimizi çıkarmaktan çekiniyor ve korkuyoruz, diğer taraftan komşularımızın bize vereceği ucuz petrolle çiftçilik yapan milletimizin ekonomisini düzeltmemize engel oluyorsunuz; niçin, kime hizmet ediyoruz, kimden çekiniyoruz, kimden korkuyoruz?! Bütün bunlar bizim sorunlarımızdır, eğer biz bu sorunları çözmezsek, altından kalkılamayacak yüklerle karşı karşıya kalırız.

Bakın, dünyada yabancı sermaye 1,2 trilyon dolardır; bizim ülkemize gelen yabancı sermaye 1 milyar doların altındadır, on yıl önce de 1 milyar doların altındaydı, bugün de 1 milyar doların altında; ama, dünyada dolaşan yabancı sermaye 1,2 trilyon dolardır, bunun binde 1'i bile benim ülkeme gelmiyor. Yabancı sermaye, sadece teknoloji transfer etmez, yabancı sermaye aynı zamanda istihdam alanları açar, yabancı sermaye aynı zamanda pazar yerleri açar. Niçin, bu yabancı sermayenin ülkemize gelmesini teşvik etmiyorsunuz?! Güven duyulmuyor, güvensizlik vardır. Yabancı sermaye gelmediği gibi, yerli sermayeyi de yurtdışına kaçırdınız. İnsanlarımız, Avrupa ülkelerinde, Balkanlarda işyerleri açıyorlar, onların çocuklarını çalıştırıyorlar; bizim çocuklarımız da burada kapı kapı dolanıp iş arıyorlar; kime hizmet ediliyor?! Yabancı sermayeyi getiremiyorsunuz, yerli sermayeyi kaçırıyorsunuz, habire durmadan borç alıyorsunuz, işyerlerini kapattırıyorsunuz, hudut ticaretinde, sınır ticaretinde engel oluyorsunuz...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Oraya bak, oraya...

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben, hükümete dönüyorum tabiî; onun için sağa dönüyorum da...

Kime hizmet ediyoruz, niçin?!

Tabiî, şimdi, faiz... Sizin uyguladığınız ekonomik politikalarla bu ülke düzelmez Sayın Bakanım. İnsanları rahata alıştırıyorsunuz, insanları bedavacılığa alıştırıyorsunuz; çünkü, bugünkü hükümet de, rahatına çok düşkün bir hükümet. sözlerimin başında söyledim, kendi programı yok, kendi projesi yok; IMF'nin sunduğu projeleri hayata geçirmeye çalışıyor. Bugün, bizim en büyük iş sahibi insanlarımız, paralarını, yatırıma değil, istihdama değil, faize yatırıyorlar, milletin emeğini emiyorlar. Bir taraftan da memlekette ciddî, gizli sıkıntılar oluyor; işyerleri yok, ekonomi desteklenmiyor; ama, geçen gün burada konuştum, bu gayrimeşru sermaye sahipleri, faizlerle, hem halkı soyuyorlar hem de devleti soyuyorlar ve soydurtuyorlar; hepimiz de bunlara yardımcı oluyoruz. Bunun önüne geçmemiz lazım. Bu yüksek faiz politikasıyla, bu ülkede işyerleri açılamaz, bu ülkede ekonomi düzelemez, gerekli ihracat yapılamaz.

Bakın, geçen gün yine burada söyledik; siz, yerinizde oturarak, kapalı duvarlar arasında "iyi idare ediyoruz" demekle ülkeyi idare edemezsiniz. Niye bir Somali'de Çin kadar etkili olmayayım; Almanlar, Fransızlar, İngilizler kadar niye etkili olmayayım?! Türk cumhuriyetlerinde bile etkiniz yavaş yavaş kaybolmak üzere; Azerbaycan'ın tarımına Almanlar hâkim olmak üzere. Almanlar, Azerbaycanlılara verdikleri kendi teknolojileriyle ve kredilerle, Azerbaycan'ın tarımını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmektedirler. Ne yapıyorsunuz?!. Putin gitti, Azerbaycan'la gümrükleri sıfırladı; biz, yüzde 30 vergi veriyoruz. Siz, bu düşünceyle, bu duyguyla, bu hareketle dünyada nasıl yarışacaksınız, nasıl çağı yakalayacaksınız?! Kardeşim dediğiniz, candaşım dediğiniz, dindaşım dediğiniz ülkelerin bile ticaretini kaybedip, başkalarına kaptırıyorsunuz; ama, kendiniz, muhalefetin gerçek sözlerine kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Bir yerlerden çekiniyorsunuz, korkuyorsunuz; bu kadar gaflet olamaz; bu kadarını da fazla görüyoruz diyorum.

Bu kanun tasarısını, bütün eksikliklerine rağmen, istihdama az da olsa yardımcı olacağından dolayı, destekliyor ve saygılar sunuyorum. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergezen.

DSP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.

Görüştüğümüz kanun tasarısı, İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı. Aslında, bu kanun tasarısının başlığı, bizi, geçmişimizle yüzleşmeye, geçmişte yapılan hataları görmeye itekleyen bir başlık. Türkiye'de, bugün, sorun, krizden sonra reel ekonominin teşvik edilmesi, istihdamın artması ve işsizliğin azaltılması amacına yöneliktir. Ne var ki, Türkiye'de, yıllarca istihdamın üzerindeki yükler o kadar artırılmış ki, bu artan yüklerin açtığı kara delikleri, doğrusu, birçok çalışma yapılmasına, reform yapılmasına rağmen, bugüne kadar kapatılabilmiş noktaya getirdiğimizi söylemek mümkün değil. Bir örnek vermek istiyorum: 1971 yılında, bir işçi işe başladığı zaman, işçi hissesi sigorta prim miktarı yüzde 5, işveren sigorta prim miktarı yüzde 7 idi; toplam, bir ücret üzerinden alınan sigorta prim miktarı yüzde 12 oranındaydı. 1995, 1996 yıllarına baktığımız zaman, bu rakam yüzde 33,5'e gelmiştir. Halen, bu rakamın yüksekliğine rağmen, bir taraftan sigortadaki delikler kapatılamamış, diğer taraftan da, yalnız bir döneme, bir iktidar grubuna ya da bir parti yönetimine değil, her dönemde    -demokratik dönemde ve demokratik olmayan dönemde bile- bu yükler sürekli artırılarak gelmiştir. Hatta, Türkiye'de önemli projeler yapılacakken, örneğin Toplu Konut Projesi zamanında, Toplu Konut Fonunun alınması olgusunda istihdam gösterge olarak alınmış, çalıştırılan işçilerin sayısı 10 kişiyi geçiyorsa, beher işçi başına, bir nevi kelle  vergisi şeklinde, uzun bir süre Toplu Konut Fonu alınmıştır. Tasarrufu Teşvik Fonu aynı noktadadır. Ele aldığımız zaman, demek ki, Türkiye'de, geçmişimizde, istihdam çabuk kavranabildiği için, devletin hemen hemen tüm açıkları, istihdamın üzerine getirilen yüklerle kapatılmaya çalışılmıştır.

Peki, bu toplanan primler neden hep ekside geldi, neden yönetilmedi? Burada kürsüde ya da biz parlamenterler dışında, bizim yerimize düşünce üretip ahkâm kesmeyi sevenler, genellikle, sosyal sigortalar priminin eksikliğinden ve aktif sigortalı sayısının pasif sigortalı sayısını, yani emekliyi finanse edemeyecek noktaya geldiğinden söz ederler ve bu getirilen olgu ki, yeniden yapılan reformlarda, özellikle çalışan üzerinde, ya ücreti üzerinde bir yük veya bu ücret dışında çalışma sürelerinde bir yayılma sağlanmak yoluyla kapatılmaya çalışılacaktır; ama, işin gerçeği bu değildir.

1970'li yılların başında, yani, buralarda çıkıp, kalkınma şu kadardı diye övündüğümüz dönemlerde, toplanan sosyal sigorta primlerinin, düşük bir faizle, aklınıza gelebilecek en düşük faiz oranıyla Ziraat Bankasına yatırılması mecburiyeti getirilmişti. Düşük kaynak bulunca Ziraat Bankası, ne yapar o dönemin iktidarları; ellerinde düşük maliyetli ve o arada ödemeleri söz konusu olmayan bir kaynak olunca, Türkiye'de her türlü israfa, her türlü para dağıtma noktasına gitmişlerdir; yani, belki de, tabiri caizse, kaynak nasıl olsa ucuz, biz hovardalık yapıp, istediğimiz yere istediğimiz miktarda destek olalım politikası ve mantığı hâkim olmuştur; ama, ne var ki, bu mantık, zaman içinde, tıpkı, yıllarca gizlenen bankalardaki görev zararları gibi, gizil bir görev zararı olarak bugüne taşınmıştır.

Bu tasarıyla birlikte, biz, benzer kararları istediğimiz kadar alalım, 1970'li yıllardan günümüze kadar yapılmış olan bu hataların, ki, böylesine bir hata burada çok tartışılmasına ve eleştirilmesine rağmen, bundan iki yıl evvel kabul ettiğimiz sosyal güvenlik reformunda, artık toplanan primlerin en yüksek faiz veren yerlerde değerlendirilmesi kararını aldıktan sonradır ki, bu şekilde ekside değerlendirilmesi olgusunu devredışı bırakmış bulunuyoruz. Şimdi, gizlenen ve önümüze getirilen bu değerler, aslında, halen gizli bir borç olarak bizim devletin bilançosunda bulunmaktadır.

Türkiye'de çok şey yapıldı; yapılan çok şeyin iyi mi kötü mü olduğunu göz önüne koymadan, belirli rakamları göstererek eleştirmek mümkün. Bunlardan bir tanesi de "bu dönemde çocuklarımıza -her dönem için söylenen- çok fazla miktarda borç bıraktık" söylemidir. Gelin, bu söylemin, bu sloganın içine birlikte bakalım.

1992 yılında Rio de Janeiro'da toplanan ve "Sürdürülebilir Gelişme" adı altında bir bildiriyle dünyaya duyurulan bir örgüye göre, sürdürülebilirlik kavramı, güncel sorunları çözerken, geleceğimiz olan çocuklarımıza, gelecek kuşaklarımıza, en az, o sorunun çözüldüğü günkü imkânları asgaride tutacak bir çözüm getirmeyi amirdir; ama, bizim ülkemizde "sürdürülebilir" kavramı bu manada değil, işte, enflasyon yüzde 15 ise 15'te tutturduk, kalkınma yüzde 6 ise, hep yüzde 6 oluyorsa, sürdürülebilir nominal rakam manasında kullanılmıştır. Halbuki, bu yılın 26 Ağustosunda başlayıp, eylül ayının başında bitecek Johannesburg'da -Afrika'da- yapılacak yeni kongrede, sürdürülebilir gelişmenin yeni konsepti ortaya konulacak. Biz, daha ilk konseptte anlaşmamışız, burada o konsepti slogan olarak kullanırken, dönemin iktidarlarını eleştirmek ve daima "geleceğe yönelik borç bıraktık" kavramını, devralınan borçları görmeden, söylüyoruz.

Değerli arkadaşlar, buradan, Sosyal Sigortalarla ilgili olarak söylüyorum: İlgili Bakanlık ve Sosyal Sigortalar Kurumu, ciddî bir hesaplaşma yapmalıdır. Yani, 1970'li yıllardan bugüne kadar sahip olduğu primleri hangi bankada ya da hangi kaynak kullanımında değerlendirmişse, aradaki eksi farkı çıkarmalı. O çıkarılacak rakam, övünülen, bizden evvelki, geçmişimizdeki yönetenlerin, bizlere, bugünlere devrettiği borçtur ve bu borcun rakamını açıklıkla ve ciddî bir şekilde almalıyız. Bakın, bu söylediğim değerler içerisinde, geçmişte, emeklilik yaşının düşürülmesinden kaynaklanan aktif-pasif dengesinden bahsetmiyorum; o tarihte, Sosyal Sigortalar Kurumuna, emekli olunduğu zaman iade edilecek bedellerin kullanılması sorumluluğuyla ilgili bir olguyu dile getiriyorum.

Değerli arkadaşlar, bu nedenle, sürdürülebilir gelişme açısından Türkiye'nin açıkça belli olan borçları ile gizli borçlarının, yani, halının altına süpürülmüş, halen çıkaramadığımız borçların çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, buralarda bir kavram dile getiriliyor. "yurtdışına sermaye gidiyor" ve bunu dile getirirken, biz, maalesef, devletimizi tenkit ediyoruz.

Türkiye, dünyada yaşanmış üç transformasyondan iki tanesini okuyamamış, görememiş bir tarihe sahiptir. Bunlardan bir tanesi Fransız Devrimidir. Eğer, Türkiye, Fransız Devrimini iyi okuyabilseydi, o tarihlerde imparatorluğun dağılmasını önlemek için federal sisteme geçer, bugün, Osmanlı İmparatorluğu bir Osmanlı Birleşmiş Milletleri olur, belki, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ve diğer ülkeler, federal bir devlet olarak kalmaya mecbur olurlardı; ama, biz, o tarihteki bu akımı okuyamadık.

Bizim büyüklerimizin okuyamadığı ikinci bir akım var. Bugün, Türkiye'de birçok konuda yurtdışında kimsesiz, çaresiz kalmamızın nedeni olan bir akımdır; o da, Amerika Birleşik Devletleri göç kabul ederken, dönemin Osmanlı padişahının "oraya gidecek olanın aile ve efradının kafasını uçururum" demesidir. O nedenle ki, biz Türkler, ancak, yeni yüzyılda, cumhuriyet döneminde, Amerika'ya gidenlerin bir araya gelerek oluşturabilecekleri ve daha uzun bir zaman sürecine ihtiyacımız olan bir lobinin bekleyişi içerisindeyiz; ama, bugün, orada, eğer bir Yunan lobisi varsa, bir İtalyan lobisi varsa, bir Musevi lobisi varsa, bu, o tarihte, o ülkelerin, dünyadaki gelişmeyi iyi okuyup, oradaki göçü teşvik etmelerinden kaynaklanmaktadır.

Şimdi, geliyorum günümüze. Günümüzde, hem muhalefetin hem de iktidarın iyi okuduğu bir dünya transformasyonu vardır, dünyadaki bir değişim, dönüşüm vardır. O da nedir; Avrupa Birliği olgusudur. Avrupa Birliği olgusunu, şu anda, özellikle 21 inci Dönem Parlamentosu, iktidarı ve muhalefetiyle iyi okumuştur. Her parti grubunun bu konudaki amacı, bu konudaki beklentisi, bu konudaki söylemi farklı bile olsa, Avrupa Birliği üyeliğine hazır olmak, Avrupa Birliği üyeliğinin gerektirdiği standartları gerçekleştirme konusunda hemfikirdir. Bu Parlamentonun bu çatısı altında ve bu kürsüde, parlamenter olduğum, önümüzdeki ay üç yılı bulacak olan bu dönemde, bir gün, Avrupa Birliği karşıtlığını ortaya koyan bir parti grubu temsilcisini ben duymadım. Bu, Türkiye'nin bu meseleyi çok iyi okuduğunu gösteriyor.

Şimdi, yine geliyorum, bu iyi okuma konusunda, bazen, bazı "iş çevrelerini temsil ediyorum" diye ortaya çıkanların da, özellikle hükümeti ve Parlamentoyu kötülemek adına dile getirdikleri bir olgunun yanlışlığını, sizin gözlerinizin önüne sermek istiyorum değerli arkadaşlar. O da nedir; bizim bazı işverenlerimizin, komşu ülkelere, Bulgaristan'a, Romanya'ya sermaye transfer etmeleridir.

Değerli arkadaşlar, bu ülkeyi -her ne kadar, şu anda, önemli miktarda sermaye birikimi dinamik bir rol oynuyorsa da- ayakta tutan asıl olgu, küçük ve orta ölçekli işletmeler ve bu işletmeleri yönetenlerin dünyaya, birlikteliğe ve özellikle dayanışmaya verdikleri önemdir.

Şimdi, olaya şöyle bakalım: Şu anda Türkiye'nin ihracatını en çok gerçekleştirdiği ülke hangi ülkedir; Almanya. Niçin Almanya'dır; çünkü, Almanya'da yerleşik 3 000 000'a yakın vatandaşımızın özlemi, kültürü, Türk malının kullanılmasını gerekli kılıyor da ondan. Yoksa, benzer şekilde, Almanya kadar zengin olan ve çok iyi ticarî ilişkilerimiz olan ülkeler yok mu Avrupa'da; ama, orada ürettiğimizi tüketecek kültür yapısında, bize yakın insanlar olmadığı için, bu konuda ciddî bir ihracat yapmamız mümkün değildir.

İşte, değerli arkadaşlar, aslında, ben, uzun yıllar, otuz yıla yakın malî müşavirlik sistemi içerisinde çalışmış olan bir arkadaşınız olarak, bir işadamı "Bulgaristan'da işyeri açmak istiyorum" dediği zaman "harika" diyorum. Neden harika diyorum; çünkü, o insanlar, açtıkları işyerine, buradan, çalışacak adam götürüyorlar. Şimdi, birileri çıkıp "olur mu öyle şey, adam ihraç ediyoruz, bu felakettir" diyor. Bir dakika arkadaşlar!.. 1 000 000 kaçak işçi de, bu ülkeye gelmiş, çalışıyor. O insanlar, gelip bu ülkede çalışırken ne yapıyorlar; burada kazandıkları paraları yemiyorlar içmiyorlar, kendi ülkelerine mal olarak götürüyorlar ve bir nevi, buranın katma değerini, o miktarda eksiltiyorlar. İşte, o ülkelerde, küçük ve orta ölçekli işletmeler kurulup da, işçilerimiz gittiği zaman, sermayemiz gittiği zaman sevinmeliyiz.

Hatırlamıyor musunuz, 1960'lı yılların başında, Almanya'ya gidecek trenler için, İstanbul Sirkeci Garında davullu zurnalı eğlenceler tertiplenirdi, gidenler coşkuyla yolcu edilirdi; dönemin ülkeyi yöneten hükümetinin bakanı düzeyinde bile uğurlamayla gidilirdi.

Şimdi, bu gerçekleri unutacaksınız, salt, Türkiye -dünyada bir kriz yaşanırken- kendi krizini kendi ölçeğinde aşmaya çalıştığı zaman da, bunu, kamuoyuna, bir olumsuzluk olarak yansıtmaya çalıştığımız zaman, işte, biz, Avrupa Birliğini, birlikte doğru okumamıza rağmen, dönüyoruz, onun gereklerinden ve bizim varlığımızı ileriye götürmesi gereken bir konuda geriye doğru gitmiş oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu nedenle -ben bunu her yerde söylüyorum- sermayenin yurtdışına gidişiyle ilgili yapılacak bazı bağırış ve çağırışları teşvik etmek lazım; bilakis, gitmeli demek lazım. Bu konuda, yalnız, bir işadamımızın yabancı ülkelerde kurduğu bir fabrikasına ödenmiş olan sermaye transferi, bugüne kadar gitti denilen sermaye transferlerinden daha fazladır; ama, o, tek bir iş olduğu için, büyük bir iş olduğu için, büyük işadamı olduğu için tartışılmaz; sanki, bu küçük ve orta ölçekli işletmelerin gitmelerini engelleyecek mevzuat hükümleri getirilsin diye, bu, gündeme getirilir. Buna, özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum; çünkü, yapılmak istenen, bürokrasiyi, siyasî erki, bu konuda geriye doğru düşünme, muhafazakâr kılma amacına yöneliktir. Oysa, biz, bu tür eleştirileri dikkate almak yerine, bunları teşvik etmeliyiz; çünkü, bunlar, gittiği her yere, buradan götürdükleri tesislerin, götürdükleri üretim tekniğinin malzemesini bizden ithal edeceklerdir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun değişikliğiyle birlikte, Türkiye'de yaşanan krizin etkilerini bir ölçüde asgarîye düşürmek için, azaltmak için, işçiler için ödenecek sosyal sigorta işveren hissesiyle, işsizlik sigortası işveren hissesiyle, ödenmesi gereken ücret vergilerinin 12 aylık bir süreyle, yani, her ayı 12 ay sonra olmak üzere erteleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemede oranlar -eleştiren olabilir; ama, biz, örgütlenmeden yana olmalıyız, örgütlenmeyi teşvik etmeliyiz- sendikalı işçi çalıştıranlar için yüzde 50 oranında, sendikalı işçi çalıştırmayanlar için de yüzde 37 oranında tutulmaktadır.

Kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği zaman, 10 işçiden az çalıştıranlar ya da 20 işçiden az çalıştıranlar yüzde 35, fazla çalıştıranlar yüzde 40 oranındaydı. Bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda, işçi istihdamını tersine etkileyeceği savıyla 35 ve 40'ın ortalaması alınmış, çalıştırılan işçi sayısı ne olursa olsun, yüzde 37'ye düşürülerek, burada oylarınıza sunulmak üzere huzurunuza getirilmiştir.

Önemli bir değişiklik de geçici maddede. Önümüzdeki yılın 1 Nisanına kadar, sürekli tartışılan, önümüzde, asgarî ücretin artmaması, buna karşılık, sosyal sigortalar taban ücretinin daha fazla artmasındaki dengesizliği giderme yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesidir. Bu konuda, sanıyorum ki, bu kanun kabul edildikten sonra... Geçen yıl, bunu, doğrudan doğruya, biz, kanunla yapmak istedik; ancak, gün farkıyla, işverenlerin iki kez sosyal sigortalar prim bildirgesi ve iki kez vergi beyannamesi vermelerine neden olmuştuk. Şimdi, buradaki olası aksilikler de gözönüne alınarak, yetki Bakanlar Kurulunda ayarlanabilir hale getirilmiştir. Tabiî, bu ayarlamada,, aynı zamanda, emekli ücretleri belirlenirken taban ücreti de belirlenecektir. Bu konuda biz bir yetki bıraktık; hükümetin bunu en iyi şekilde değerlendireceğini ve sosyal sigorta tabanındaki artıştan daha üst miktarda bir artışı emekliler için öngörebileceğini, en azından, hedeflenen enflasyon açısından olumlu olacağını düşünüyoruz. Bu konuyu o zaman o şekilde tartıştık.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de üretimi artırmak ve üretimle birlikte istihdamın artırılıp, işsizliğin asgarîye indirilmesi, bu ülkede yaşayan herkesin hayalidir, herkesin düşüdür. Ben, bu ülkede hiç kimsenin bunun aleyhinde olabileceğini düşünmüyorum; ancak, bir tavsiyem var. Bu kürsülerde olumsuzluk adına söylediğimiz her şeyi ülkemizin aleyhinde olanların kullanabileceğini unutmamalıyız. Eğer, bu ülkeye yabancı sermaye gelmesini istiyorsak, olayları, bir tabana oturtmadan, slogan bazında dile getirdikçe, yabancı sermayenin de bu konuşmaları, bu konuşmaların haber olduğu gazete veya televizyonları izlediğini ve ona göre değerlendirdiklerini bilgilerinize sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türker, sizin kişisel konuşma hakkınız da var; onu da isterseniz, 10 dakika da öyle vereyim.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Ben onu devrettim; hemen toparlıyorum efendim.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

MASUM TÜRKER (Devamla)- Değerli arkadaşlar, istihdamın arttığını, hep birlikte inşallah 21 inci Dönemin bu son günlerinde birlikte kutlama ümidiyle, Demokratik Sol Parti adına ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. ((DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker.

Sayın milletvekilleri, böylece gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına, Sayın Masum Türker.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Erol Al'a devrettim efendim.

BAŞKAN - Erol bey bizden talepte bulunmamış ama.

EROL AL (İstanbul) - Bulundum efendim.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Beraber talepte bulunduk.

BAŞKAN - Neyse, yani, burada, daha önceden.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - 86'ya göre...

BAŞKAN - Efendim, 86'ya göre de... Yani, sıranızı devredebilmeniz için , Erol Al'ın önceden bize talepte bulunması lazım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Talebi yoksa konuşamaz efendim.

BAŞKAN - Efendim, yeni gelmiş talebi.

Buyurun Sayın Al.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Adı yoksa nasıl konuşabilir?! Olmaz öyle şey!

BAŞKAN - Efendim, biz, burada İçtüzük hükümlerini uyguluyoruz.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 826 sıra sayılı, kısaca, istihdamın teşviki olarak özetleyebileceğimiz kanun tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi beyan etmek üzere söz aldım; tüm arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanımın belirttiği konuda, öncelikle bir açıklama yapayım. Ben, yarım saat önce Başkanlığa müracaatta bulunmuştum, herhalde gözden kaçmış olacak.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Biraz da basın promosyonundan bahset; basın mensubusun, siz çıkardınız.

EROL AL (Devamla) - Evet, basın promosyonu konusunda, ben, kendi komisyonumda tavrımı sergiledim, tutanaklarda vardır, önergemiz de mevcuttur. Arkadaşlarınızdan da sorabilirsiniz Sayın Polat.

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim. Rica ediyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Ondan da bahset, partinizin görüşünden de bahset.

EROL AL (Devamla) - Ona sıra kalırsa, ondan da bahsedeyim. Bu konudaki görüşlerimizi söylemekten hiçbir zaman çekinmedik.

Değerli milletvekilleri, Sayın Türker'in bıraktığı yerden ben devam edeyim. Türkiye'nin, bugün için ve her zaman öncelikli sorunu, istihdamın artırılmasıdır; yani, bir başka ifadeyle işsizliğin geriletilmesidir. İşsizliğin geriletilebilmesi, tabiî ki, üretim sektörünün önünün açılması; üretimin, her hal ve şartta, birinci unsur olarak, öncelikli unsur olarak, tüm karar alma mekanizmalarında öncelik almasıdır. Bu, sadece Parlamento için değil, hükümetlerimiz için de, yargımız için de ve karar alma sürecini etkileyen bürokratlarımız için de geçerlidir. Üretimi artırmadığımız sürece, Türkiye'nin, rekabet ettiği güçlerle baş edebilmesi, onlarla rekabet edebilmesi ve her zaman özlemle bahsettiğimiz "büyük Türkiye" hayaline ulaşabilmemiz, uluslararası alanda güç sahibi bir Türkiye yaratma imkânı bulmamız mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, hükümetimizin, bugün Meclis Genel Kurulumuza getirdiği tasarı, bunun için bir adımdır; ama, tabiî ki, yeterli olduğunu söylememiz mümkün değildir. Geçici bir önlem olarak değerlendirilmektedir. Özellikle, Plan ve Bütçe Komisyonunda ilave edilen madde, Türkiye'nin geleceği açısından, gerçekten çok ciddî önem taşımaktadır ve bu konuda, hükümetimizin de katkısıyla daha ileri adımlar atmamız gereklidir. Sayın Pakdemirli bahsetti; örneğin, şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız bugün; rakamları tam olarak yerine oturtmasak da örnek olması için söylüyorum: 100 liralık brüt ücretimiz var; bunun 14 lirasını, işçi kendisi sigorta primi olarak ödüyor, 21 lirasını da işveren -bu, bazı sektörlerde 20, bazısında 21, bazısında da, mesela basın sektöründe 21,5'tir- yüzde 35,5'e çıkıyor sigorta -primi olarak ödeniyor gözüküyor; ama, bu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa yaptığımız ilavelerle, getirdiğimiz düzenlemelerle, çok altından kalkılamaz bir duruma gelmiş durumda; nasıl; asgarî ücret ilan ediyoruz, 250 000 000 lira brüt; sigorta tavanı ilan ediyoruz, 400 000 000 lira. Aradaki 150 000 000 liralık farkı, işçi adına da işveren ödediği zaman, karşımıza, rekabet gücünü olumsuz etkileyecek ciddî bir tablo çıkıyor ve bu nedenle, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda ilave edilen maddenin, 2003 yılı başına değil de, daha sonra düzenlenerek, daha da genişletilmesi, geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin en temel sorunu üretimdir dedik. Üretim, istihdam demektir, vergi demektir, sigorta primi demektir. Bu konuda tersini söyleyecek hiçbir arkadaşımız yok. Burada, herkes gelip bu yönde görüşlerini ifade ediyor.

Şimdi, tabloya bakıyoruz; 1990 yılında sivil işgücü 20 150 000 -yani, çalışabilir nüfus- istihdam 18 539 000. Bugün, çalışabilir nüfus 22 359 000, istihdam edilen nüfus, yani, çalışan kişi sayısı 20 691 000. Bu rakamlar, tabiî, resmî rakamlar. İşsizlik oranı oldukça düşük gözüküyor; yani, işsiz sayısı 1 700 000 civarında -1 668 000- gözüküyor; ancak, tabiî, burada, tarımda istihdam edilenleri ve eksik istihdamı düşündüğümüzde ve işçinin katmadeğer yaratma kabiliyetini düşündüğümüzde, rekabet edebilirlikten uzak olduğumuzu görüyoruz.

Peki, bunun için ne yapmamız gerekiyor; üreten kuruluşların önünü açmamız gerekiyor, yeni üretim sahaları geliştirmemiz gerekiyor ve çalışanların sayısının, vergi ödeyenlerin sayısının, sigorta primi ödeyenlerin sayısının artırılması gerekiyor. Bunun için de, öncelikle, rakamların ödenebilir seviyelerde olması gerekiyor.

Bizim en büyük hatamız -her alanda bunu yapıyoruz- optimum noktayı kaçırıyoruz; yani, en verimli, en fazla, en etkin biçimde vergiyi nasıl alırız, sigorta primini nasıl alırız; o noktayı kaçırıyoruz. Vergi miktarları -Akaryakıt Tüketim Vergisinde de belirgin biçimde bu hata yapılıyor- artırılarak gelirin artırılacağı gibi bir yanlışlık yaygın olarak yapılıyor. Halbuki, bu mümkün değil. Bunu, bütçe rakamlarında da çok acı bir şekilde görüyoruz. Belirli bir noktadan sonra vergi oranlarının, prim oranlarının artırılmasının, miktarın yükseltilmesinin, kaçak sayısını artırdığını ve alabileceğimiz gelirden de mahrum kaldığımızı görüyoruz. Örneğin, sigorta primi alalım derken bir taraftan KDV'den de, Akaryakıt Tüketim Vergisi alalım derken bir taraftan KDV'den de oluyoruz. Yani, bunları çok ciddî bir şekilde ve hızlı bir şekilde ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor.

Bu konuda zaten bizim sözlerimize pek fazla gerek yok. Sigortanın uzmanları ifade etmişler, kendi dergilerinde yayımladıkları yazıda diyorlar ki: "Sigorta primlerinin artırılabilmesi için... Türkiye'de 4 500 000 kaçak işçi var ve -biraz önce, Sayın Türker de söyledi- 1 000 000 da yabancı kaçak işçi var." Yani, bu, inanılır bir şey değil. Türkiye'de 5 000 000 civarında kaçak işçi çalışıyor, zaten yasal olarak çalışanların sayısı da 5 800 000; yani, bu, Türkiye'de 2 işçiden 1'i kaçak olarak çalışıyor demektir ki, bunun önlenememesi gibi bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Üç yıldan beri hükümet değil misiniz; ne yapıyorsunuz?!

EROL AL (Devamla) - Şimdi, cumhuriyet kurulalı 82 sene oluyor...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Üç yıldan beri siz ne yaptınız?!

EROL AL (Devamla) - Burada kişisel sorumlulukları veya hükümet sorumluluklarını değil, burada bir gerçeği söylüyoruz. Bu gerçekte herkesin payı var, herkesin sorumluluğu var ve bu sorumluluğu hepimiz birlikte yerine getirelim. Burada bir arayış içindeyiz ve uygulayıcılara çağrıda bulunuyoruz; bunları düzeltelim.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Birlikte çözelim...

EROL AL (Devamla) - Türkiye'nin bugünkü tek sorunu üretimdir. Niye üretimdi; Türkiye'nin en büyük...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Refahyolla karşılaştırın...

EROL AL (Devamla) - Şimdi, ben, burada, sizinle karşılıklı söz düellosuna girmeyeceğim. Biz, bunu, her zaman söyledik ve gereğini de yapıyoruz; ama, Türkiye'nin çözülmesi güç olan sorunları var ve bunları çözmeye gayret ediyoruz, çözüm önerilerimizi sunuyoruz. Bunda gocunacak bir şey yok.

ALİ SEZAL (Kahramanmaraş) - Karıştırıyorsunuz...

EROL AL (Devamla) - Söylediğim şudur: Türkiye'de en büyük üretim kuruluşu bugün TÜPRAŞ'tır, bir kamu kuruluşudur. Türkiye'de en fazla üretim yapan İlk 10 kuruluş; yani, ciro üreten 10 kuruluşun 7 tanesi, maalesef, kamu kuruluşudur. Türkiye'de özel sektör, inanılmayacak derecede, demokrasiyi zedeleyebilecek şekilde küçüktür. Kötü niyetli politikacılar tarafından, kamunun, bir çıkar dağıtma mekanizması haline getirilmesi bu yüzdendir; yani, kamu da büyük bir özel sektörümüz olsa, orası insanlara iş sunsa, vergi üretse, sigorta üretse, bu olanaklar yaratılmış olsa devlet kapısında bu kadar insan iş için dolaşır mı; hayır, tam tersi olacaktır. Bakın, TÜPRAŞ, 4 milyar 800 milyon dolarlık ciro üretiyor, Türkiye'nin en büyüğüdür. Amerika'nın en büyüğü Exxon, 210 milyar dolar ciro üretiyor; yani, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılasından daha fazla. Türkiye'de bir kuruluşumuzun -bir fabrika değil- 100 tane sanayi fabrikası olan holdingimizin toplam istihdam ettiği kişi sayısı 48 000 dir. Özel sektörümüzün en büyüğü, Türkiye'de doğrudan 48 000 kişiye iş verir. Amerika'da kriz esnasında bir şirketin işten çıkardığı kişi sayısı 50 000'dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Al, lütfen toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

EROL AL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yani, burada, özel sektörün yerine getiremediği, getirmediği sorumlulukları unutup, sırf kamuyu, sırf hükümetleri, sırf kamu gücünü kullananları tu kaka ilan etmenin anlamı ve manası yoktur. Yapmamız gereken şey, bugüne kadar eksik olanları tamamlamaktır; bunu, hep birlikte yapacağız, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu yapacak ve bu kanun buna bir adımdır. Bunun geliştirilmesi gerektiğini söylüyorum.

Şahsım adına tüm Parlamentomuzu saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Al.

Buyurun Sayın Bakan.

Konuşma süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, günümüzde, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemle üzerinde durulan sosyoekonomik sorunlardan biri, işsizlik ve eksik istihdamdır. İşsizlik sorununun temel çözümünün, ekonominin, nüfus artışıyla büyüyen işgücünü tam olarak istihdam edecek tasarruf ve yatırım hacmine ulaşmasına bağlı olduğu da açıktır; ancak, uzun dönemde sağlanabilecek böyle bir gelişmenin yanı sıra, istihdamı kısa ve orta dönemde artıracak, işgücü piyasasına yönelik doğrudan önlem ve teşviklerin de düşünülmesi gerekmektedir. Bu temel düşünceden hareketle hazırlanan ve huzurlarınıza gelmiş bulunan tasarı da, bu kapsamdaki tedbirleri hayata geçirmeye yöneliktir.

Ülkemizde, Kasım 2000 ve Şubat 2001 aylarında yaşanan bazı olumsuzluklar sonucunda iki ayrı ekonomik kriz meydana gelmiş, bunun sonucunda, genel ekonomik göstergelerin yanı sıra, istihdam konusunda da önemli ölçüde daralma ortaya çıkmıştır.

İktisadi alanda yaşanan olumsuzlukların ortadan kaldırılarak, ekonomimizin yeniden istikrarlı bir yapıya kavuşturulması amacıyla, hükümetimizce "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" uygulamaya konulmuştur. Bu program çerçevesinde, diğer ekonomik tedbirlerin yanı sıra, istihdamın teşviki, bu kapsamda kısa ve orta vadede yürürlüğe konulacak daralan istihdam hacminin artırılmasına dönük ücretdışı yüklerin azaltılması yönünde tedbirlerin alınması gerekli görülmüş ve bu alanda, ilk olarak, 4726 sayılı 2002 Malî Yılı Bütçe Kanununun 61 inci maddesiyle, 2002 yılından geçerli olmak üzere, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca ödenmekte olan işsizlik sigortası prim oranlarında, sigortalı, işveren ve devlet hissesi payları 1'er puan düşürülmüştür; böylece, içinde bulunduğumuz yıl için, yani, 2002 yılı için, reel sektöre, 750 trilyon lira kaynak aktarımı sağlanmıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının hizmet alanına giren, istihdam, çalışma yaşamı ve sosyal güvenlik konularındaki eksiklikleri gidermeye ve çağdaş dünyayla paralel önlemler almaya yönelik yasal ve idarî çalışmalarımız, kesintisiz bir şekilde sürdürülmektedir. Bu çalışmalar sürdürülürken, önplana çıkan yeni anlayış doğrultusunda, sosyal taraflarla diyalog ve uzlaşma sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bilindiği gibi, işletmelerin rekabet şanslarının ve istihdam yaratma kabiliyetlerinin artırılmasına, bu maksatla, istihdam üzerindeki ücretdışı işgücü maliyetlerinin ve sosyal yüklerin azaltılmasına yönelik çalışmalar, Bakanlığımız koordinatörlüğünde, sosyal kesimlerin de katılımıyla uzunca bir süredir devam ettirilmektedir.

Yüce Meclisimizin, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonlarında da görüşülerek kabul edilen ve huzurlarınıza gelmiş bulunan tasarı, bu çalışmaların sonucu olup, konuya taraf olan işveren sendikaları, işçi sendikaları, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve ilgili bakanlıkların ortak mutabakatını, ortak uyumunu, uzlaşmasını ihtiva etmektedir. Bu husus, çalışma hayatında katılım ve uzlaşmayı sağlayan, yabancılaşmayı önleyen, çalışma barışını oluşturmayı ve kalkınmayı sağlayan en önemli etkenlerin başında gelmektedir.

Tasarıyla, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde belirtilen ve 30.4.2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde, 1 Haziran 2001 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna verilen Ocak-Nisan 2001 dönemine ait 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, kanunun yayımı tarihinden 31.12.2002 tarihine kadar işe aldıkları işçiler için, işe başlanılan aydan itibaren 12 ay süreyle tahakkuk ettirilecek sigorta primleri ile işsizlik sigortası primlerinin işveren hisselerinin; toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi olan işçiler için yüzde 50'sinin, bunun dışında kalan işçiler için de yüzde 37'sinin bir yıl süreyle ertelenmesi; aynı şekilde, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde belirtilen ve 30.4.2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde, 1 Haziran 2001 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna vermiş oldukları Ocak-Nisan 2001 dönemine ait son 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, kanunun yayımı tarihinden 31.12.2002 tarihine kadar işe aldıkları işçilerin ücretlerinden, işe başlanılan aydan itibaren 12 ay süreyle kesilen ve süresi içinde beyan edilerek tahakkuk ettirilen Gelir Vergisinin, toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi olan işçiler için yüzde 50'sinin, bunun dışında kalan işçiler için yüzde 37'sinin, beyanname verme süresini izleyen yılın aynı döneminde ödenmesi sağlanmaktadır.

Yani, kısaca özetlersek, işverenler tarafından ödenen sigorta primleri, işsizlik primleri ile bu işçiler için ödenen vergilerin yüzde 50'si, bir yıl sonra alınmak üzere ertelenmektedir.

Söz konusu düzenlemeler yapılırken, ilave istihdamları sağlanan toplu iş sözleşmesi imzalama ehliyetine sahip sendika üyesi işçiler için belirli ve makul ölçülerde farklılık öngörülmek suretiyle, çalışanların sendika üyeliğinin teşvik edilmesi; yine bu kapsamda, uygulamada, küçük ve orta boy işletmeler arasında rekabetin bozulmaması ve kademeli erteleme oranından yararlanan işletmelerin, ilave istihdam etmesi durumunda daha düşük kademeli erteleme oranlarıyla karşı karşıya kalarak ilave istihdamından vazgeçmesinin önlenmesi amacıyla, tek bir erteleme oranına tabi olmaları öngörülmüştür.

Diğer taraftan, 8 Eylül 1999 tarihli 23810 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunla 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 78 inci maddesi ve 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 50 nci maddesi değiştirilmiş ve yapılan bu değişikliklerle Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur sigortalılarının ödeyecekleri primler ve bağlanacak aylıkların hesabında esas alınacak günlük kazanç alt sınırı ve gelir tablolarının her yıl nisan ayında ilk olarak bir önceki yılın aralık ayıyla ondan önceki yılın aralık ayına göre Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan en son temel yılı kentsel yerler tüketici fiyatları endeksindeki değişim oranı kadar, ikinci olarak da bir önceki yılın gayri safî yurtiçi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı kadar artırılması öngörülmüştü; ancak, ülkemizde 2001 yılında yaşanan ekonomik daralma ve istihdamdaki gerileme gözönünde bulundurularak 1.4.2002 ile 31.3.2003 tarihleri arasında Sosyal Sigortalar Kurumunca uygulanacak prime esas kazancın alt sınırı için uygulanacak artış oranıyla Bağ-Kur sigortalılarının gelir basamaklarındaki artış oranlarının hedeflenen enflasyon oranları da dikkate alınarak Bakanlar Kurulunca tespitine imkân sağlayan düzenlemelere de yer verilmiştir. Yani, Bakanlar Kurulumuz da, bu kanun Yüce Meclisimizin takdirine mazhar olur çıkarılırsa, oturulup düşünülecek ve eldeki mevcut imkânlar göz önünde bulundurularak, bu oranlarda bir geriye çekiş, bir düşürme söz konusu olacaktır.

Ayrıca, 4572 sayılı Kanun kapsamındaki tarım satış kooperatif ve birliklerinin gelirlerinin mahdut olması dolayısıyla finansman sıkıntısı ve ödeme güçlüğü çekilen 4572 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 16.6.2000 tarihinden önceki döneme ait 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun ek 24 üncü maddesine göre tahakkuk ettirilen sosyal yardım zammı ve buna ilişkin gecikme zammı ve faiz borçlarının terkinine imkân sağlanmaktadır. Burada vurgulanması gereken husus, terkin edilen borcun 16.6.2000 tarihinden önceki birikmiş borçlardan ibaret olmasıdır. Terkini öngörülen borçlar bu ekonomik şartlarda tahsili çok zor nitelikte olup, kurum bütçesine yük getirecek boyutlarda da değildir.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu güzel tasarı, bu faydalı tasarı muhalefet sözcülerince çok insafsızca tenkit edildi. Tabiî, bu tenkitlere iktidar sözcüsü arkadaşlarımız cevap verdiler, o cevapları tekrarlamadan, sadece bir hususun altını çizmek istiyorum. O da, Sayın Ergezen'in, Habur kapısıyla -İran, Irak kapılarıyla- ilgili petrol ticaretini içeren, sınır ticaretini konu eden tenkitleriydi.

Değerli milletvekilleri, yöre halkı açısından da önem taşıdığı için, şunun hemen altını çizelim: Sanki, hükümet olarak biz, İran'dan, Irak'tan alınan ucuz petrolün Türkiye'ye girişine mani oluyormuşuz gibi bir intiba doğmaktadır. Aslında Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, yıllardan beri petrol tedarikini, hampetrol ithal edip, onu, Türkiye'de kendi rafinerilerinde işleyerek, işçiliği, rafinaj maliyetleri Türkiye'de kalacak tarzda temin etmektedir. Ürün ithal etmemekteyiz; zarurî ve zorunlu hallerin dışında ürün ithal edilmemektedir. Sadece o bölgeye mahsus olmak üzere, mutat depo kapsamında petrol getirilmektedir. Ucuzluk şuradadır: Bizim, faraza Türkiye'de 1 000 000 liraya sattığımız -yaklaşık olarak söylüyorum- motorinden 700 000 lira vergi alıyoruz. Ucuzluk vergidedir; eğer, vergiden vazgeçerseniz, elbette ki, ucuz olur. Bu vergiyi biz alıp, Maliyeye veriyoruz, devlete veriyoruz.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Size vergi almayın diyen mi var?

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Sınır ticaretinden vergi alınmaz efendim.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Vergi almak için 1 700 arabayı 150'ye indirmek mi lazım?

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Mutat depodan gelen ticaretten sadece yüzde 18 KDV alınır; diğer Akaryakıt Tüketim Vergisi alınmaz. Dolayısıyla, sıkıntı buradadır.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Yani, vergiye sığınıp milletimizin ucuz akaryakıt almasını engellemeyin, milleti mağdur etmeyin.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Vergiyi koyduğumuz zaman, oradan aldığınız petrol, Türkiye'deki satış bedelinden pahalıya gelir. Dolayısıyla, bunu, yanlış bir şekilde, sanki, Türkiye'nin kaybıymış gibi, hükümetlerin bir ölçüde Türkiye'yi geliştirecek olan ucuz petrolü Türkiye'ye sokmuyormuş gibi takdim etmek haksızlıktır, yanlışlıktır; bu memleketin petrol ticaretini iki yıl idare etmiş bir arkadaşınız olarak söylüyorum, doğru değildir. Biz, hampetrol olarak almaya, kendi rafinerimizde işlemeye ve işçilik maliyetlerini, rafinaj maliyetlerini bu ülkede bırakmaya devam edeceğiz. Doğru olan politika budur; öbür türlü, ürün ithalatı yanlıştır efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan, aslında bu konuyla ilgisi yok bunun.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, tasarının Yüce Heyetinizin değerli katkılarıyla daha da mükemmel hale geleceğine olan inancımı ifade ediyor, katkılarından dolayı konuşan bütün arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Efendim, şahsı adına Sayın Aslan Polat; buyurun.

Sayın Polat, süreniz 10 dakika efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 826 sıra sayılı İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının genel gerekçesinde istihdamdaki ücret dışı yasal yükümlülüklerin geçici bir süre azaltılmasını teminen, sigorta primleri, işsizlik sigortası primleri ile ücretlerden kesilen gelir vergilerinin kanunlarda öngörülen sürelerde ödenmesinin ertelenmesi amacıyla bu tasarının hazırlandığı belirtilmektedir.

57 nci hükümet tarafından uygulamaya konan IMF destekli Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, uygulamalarda tamamen güçlünün ekonomisine geçiş programı şeklinde olmuş, bütün bağımsız sosyal bilimcilerin de belirttiği gibi, kamu kesimi sosyal harcamaları büyük bir daralma içine itilmiş ve kamu kesimi maliye politikası faiz dışı fazla hedeflerine ulaşmaktan ibaret kalmıştır. Böylece, kamu kesimi tasarruf ve yatırım yapamaz hale getirilmiştir. Neticede, faiz dışı bütçe fazlasının millî gelire oranı 2000'de yüzde 6,1'e, 2001'de de yüzde 6,7'ye çıkarılmıştır. Kamu kesimindeki bu başarıya, ancak, kamu yatırımları olağanüstü daraltılarak tüm sosyal nitelikli harcamaların kısıtlanması ve 2001'de yüzde eksi 8,5'lik cumhuriyet tarihinin rekor daralması neticesinde ulaşılabilmiştir.

Bu faiz dışı fazlanın 2002 yılında da sürdürülerek, tüm olumsuzluklara rağmen, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5'ine çıkarılacağı, 28 Ocak 2002 tarihinde IMF Başkanı Sayın Köhler'e Sayın Başbakan Bülent Ecevit, Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet Bahçeli imzalı niyet mektubunda da özellikle teyit edilmiştir.

Yine, niyet mektubunda, 2002 yılında hazine bonosu ortalama nominal faiz oranı yüzde 69 olarak hesaplanmakta; dolayısıyla, 2002 boyunca rant kesimine, o televolevari gece eğlencelerinde binbir gece masallarını aratmayan eğlence sakinlerine, reel faiz olarak yüzde 30 civarında bir gelir aktarılacağı teyit edilmektedir.

Yine, bu Hazine bonosu ve devlet tahvillerinden 2001 yılında bu hükümetçe, 111 milyar TL faiz geliri elde edenlerden vergi bir tarafa, beyanname dahi alınmamaktadır.

Bu uygulamalar sonucu gelir farkları giderek artmaktadır ki, ülkemizdeki 560 000 Kurumlar Vergisi mükellefinden sadece 1 448 şirket, 560 000 mükellefin ödediği toplam verginin yüzde 85'ini öderken, geriye kalan 559 000 şirketin ödediği vergi, tüm Kurumlar Vergisinin sadece yüzde 15'inde kalmaktadır.

Bu televole dünyasından öteki Türkiye'ye döndüğümüzde şunu görürüz: Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre, 2001 yılında, Türkiye'de işsizler ordusuna 969 000 kişinin daha katıldığı, işsizlik oranının, yine, cumhuriyet tarihi rekorlarına ulaşarak yüzde 10,6'ya yükseldiği, bu oranın kentlerde yüzde 13,2; özellikle, kentlerdeki eğitimli gençlerde işsizlik oranının ise yüzde 29,2'ye ulaştığı belirtilmektedir.

Burada daha da acı olan gerçek, OECD 2000 yılı raporuna göre, bir aydan kısa sürede yeniden iş bulabilme oranı, ABD'de yüzde 43,7 iken, bu oran ülkemizde yüzde 0'dır.

Yine, özellikle, ülkemizde, özel sektördeki her ücretli tarafından desteklenen yetişkin sayısı, takriben Avrupa Birliğindeki 13 ülke ortalamasının neredeyse 2 katından fazladır. ABD'de 0,8; Avrupa Birliğinde 1,5 olan bu oran ülkemizde 3,2'dir; bu da, ülkemizde her işsiz kalan 10 özel sektör çalışanının, çocuklar hariç, ortalama 32 kişiyi daha etkilediğini gösterir.

Yine, İş-Kur Genel Müdürü "istihdam edilenlerin yüzde 55,2'si herhangi bir sosyal güvenlik sistemine tabi değildir" derken, bizim bir sorumuza Sayın Bakanın verdiği yazılı cevapta, 2000 yılında yapılan denetimler sonucunda sigortalı kaçağının yüzde 33'lerden yüzde 16'lar seviyesine çekildiğini belirtmektedir. Aradaki 3 kattan fazla fark ise, bu konudaki verilerin güvenilirliğine şüphe düşürmektedir.

Yine, Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, sigorta primlerinde yapılacak 1 puanlık indirimin, SSK'ya maliyetinin 305 trilyon TL olacağını belirterek, prim indirimine gidemeyeceklerini  belirtmekte ve 1999 yılında yapılan Sosyal Güvenlik Tasarısıyla dengelerin korunduğunu iddia etse de, 1997'de Erbakan hükümetlerinde, yüzde 2,52 olan bütçeden sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transfer harcamalarının gayri safî millî hâsılaya oranı, Anasol hükümetlerinde yüzde 3,75'e çıkmış, yeni Sosyal Güvenlik Tasarısıyla, 2000 yılında, yüzde 2,59'a düşmesine rağmen, 2001'de tekrar yüzde 2,99'a tırmanmaya başlamış, bu da, Sayın Bakanın, prim tahsilatındaki iddia ettiği başarısıyla örtüşmemektedir.

Neticede, uygulanan bu ekonomik politikalar sonucu, sanayi kapasite kullanım oranı da 2000 yılı dördüncü çeyreğinde yüzde 78,1 iken, 2001 yılı dördüncü çeyreğinde de yüzde 73,5'e düşmüştür.

Peki, bu durgunluktan memnun olanlar yok mu; o da var. Merkez Bankasının, ocak ayı enflasyon rakamlarını irdeleyen bülteninde, ocak ayındaki çekirdek enflasyon rakamlarının göstergesinden, sanıldığının aksine, iç talebin canlanmadığı izlenimi alıp, rahat bir nefes aldığı anlaşılmaktadır.

Neticede, bu uygulamalar sonucu Hazine içborç stoku da, 2002 Ocak ayı sonu itibariyle aralık ayına göre, bir ayda 6 katrilyon TL civarında artarak 128 katrilyona ulaşmaktadır. Bu arada, işçi, işveren ve Bağ-Kurlular ise nefeslerini tutarak, 1 Nisanda ilan edilecek SSK ve Bağ-Kur prim artış oranlarını beklemektedir. Yürürlükteki uygulamaya göre, SSK primlerinde, önümüzdeki aydan itibaren yüzde 54 oranında bir artış beklenmektedir.

Böylece, 1 Nisan 2002 tarihinde, 8 Eylül 1999 öncesine göre prim yüklerindeki artışlar, tavanda yüzde 900,1, tabanda ise yüzde 221'e ulaşacak, bu dönemde asgarî ücretlerdeki artış ise sadece yüzde 137 olacaktır. Böylece, şu anda brüt 222 750 000 TL olan asgarî ücret artmayacak, fakat sigorta primine esas taban ücret 345 870 000'e çıkacak; dolayısıyla, ödenen prim de 150 000 000 TL'ye ulaşacak, böylece, Şükrü Kızılot'un ifadesiyle, bir asgarî ücretlinin işverene maliyeti 500 000 000 TL'ye ulaşacaktır.

Bu konuda, Sayın Bakan, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse basında, tasarının 4 üncü maddesiyle, eğer Kemal Derviş bir kaynak bulabilirse, Bakanlar Kurulunca bu konuda bir iyileştirme yapılabileceğini, fakat, indirimin olup olamayacağının Sayın Kemal Derviş'in bulacağı kaynağa bağlı olduğunu her vesileyle ifade etmektedir.

Buradan Sayın Bakana şunu söylemek isteriz: Kaynak vardır; fakat, hükümetiniz, her zaman olduğu gibi, tercihini, çalışanlardan yana değil, sadece, azınlık bir gruptan yana kullanmaktadır. Bu tasarıyla getirilen iyileştirme de pratikte pek işe yaramayacaktır; çünkü, 30.4.2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde 1.6.2001 tarihinden önce SSK'ya vermiş oldukları Ocak-Nisan 2001 dönemine ait dört aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, 31.12.2002 tarihine kadar işe alacakları işçiler için ödemede işverene bir erteleme getirilmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının belirttiği gibi, zaten, Şubat 2001 krizinden sonra mart-nisan aylarında önemli ölçüde işçi çıkarmalar olmuş ve sadece 2001 Ocak-Temmuz döneminde işini kaybedenlerin sayısı 730 000'i bulmuştur. Dolayısıyla, bu tasarıya göre, işverenlerin bir fayda sağlayabilmesi için, öncelikle, nisan ayından sonra işten çıkardıkları işçi sayısı kadar işçiyi işe aldıktan sonra, ilave olarak işe alacakları işçiler için bu erteleme imkânından yararlanacaklardır.

Bu ertelemede de, devletçe, hiç olmazsa ödemenin başlayacağı aylarda yüzde 30 ile 50 arasında bir kesintiyle işverenlerin ödeme yapması onları rahatlatabilirdi; çünkü, her ne kadar, bir yıl kadar faizsiz bir prim toplamını finansman olarak kullanacaklar ise de, ödemenin başlamasıyla bir likidite sıkışıklığına uğramaları riski de her an mevcuttur.

Bu tasarı üzerinde özetle şunları vurgulamak isteriz ki, ülkemizdeki en önemli sosyal konu, işsizliğe çare bulmaktır. Bunun için de, yeni işyeri açmak veya mevcut sanayi tesislerimizi dünyayla rekabet ettirmek istiyor isek, global dünyadaki rekabet ortamını ülkemize de taşımak gerekir.

Bunun en önde gelen önlemleri, işçi ücretleri üzerindeki aşırı derecede yoğun olan SSK primleri ile vergi rakamlarının makul düzeylere çekilmesidir. Örneğin, ülkemizde, 2001 yılında toplanan tüm Gelir Vergisinin yüzde 1,2'si gerçek usulde beyana dayanan vergiyken, kaynaktan kesilen; yani, bordro üzerinden işçi ve memurlardan kesilen vergi ile stopajlardan kesilen vergiyse, Gelir Vergisinin yüzde 93,7'sini oluşturmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, özel sektörde en yüksek gelir elde eden TİSK kapsamındaki sendikalı işçilerin Ocak 2002 için ortalama işgücü maliyeti 1 429 000 000 TL iken, işçinin eline geçen net ücret 879 000 000 TL'dir; yani, brüt ücretin yüzde 61,5'idir.

Yine, 2000 yılı fiyatlarıyla, sanayide kullanılan elektriğin fiyatı, Türkiye'de, satın alma gücü paritesine göre 0,187 dolar/kilovatsaat iken, Avrupa Birliği ortalaması 0,064; ABD ortalaması 0,04; İsveç'te 0,027 dolar/kilovatsaattir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, 1 dakikada toparlayın efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bir başka karşılaştırmayla, sanayide kullanılan elektriğin ücreti Türkiye'de 100 iken, Avrupa Birliği ortalaması 34, ABD'de 21'dir.

Netice olarak şunu söylemek istiyorum: Hükümet, iş işten geçmeden, reel sektörü ve kamu sektörünü harekete geçirecek, realiteye dayanan tedbirler almalıdır; aksi halde, kâğıt üzerinde olumlu gibi görünen bu gibi pansuman tedbirleriyle reel sektörü ayağa kaldıramayacağını belirtirim.

Bilhassa, dün, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu hükümetin kabul ettirdiği, basın kuruluşlarının tekrardan promosyon vermeleri için getirdikleri promosyon tasarısıyla, Türkiye'deki bütün işverenlerin, bilhassa esnafın işsiz kalacağını, onlar yüzde 18-24 KDV öderken, basın kuruluşları, yüzde 1'le, tüm Türkiye'ye promosyon dağıtarak, Türkiye'deki işsizler ordusuna milyonlarca işsiz ekleyeceğini; sadece bu bitmiş hükümet, kendisini basın desteklesin diye, hayalen, onlara rüşvet gibi bir tasarı getirdiğini belirtir, hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Soru-cevap kısmı için, biliyorsunuz, 10 dakikalık süre var; 5 dakika soru için, 5 dakika da cevap için ayrılmıştır.

İlk soru sorma hakkı Sayın Polat'a aittir.

Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanımdan şu soruma cevap almak istiyorum.

Burada, işverenlere, tasarrufu teşvik tedbiriyle, bir yıllık primlerini ertelemeyi büyük bir öneri gibi getirirken, dün, Plan ve Bütçe Komisyonunda -hükümetinizin tasarısında geldiği şekliyle- basın kuruluşlarından 1997 yılında kaldırılan promosyonu geri getirerek ve bir anda promosyonla sınırlayarak, Türkiye'de KDV yüzde 18, yüzde 24 iken, yüzde 1 KDV'yle bu basın kuruluşlarının, tekrar, çanak-çömlek satarak, tüm Türkiye'deki milyonlarca dükkân sahiplerini, işyeri sahiplerini, esnafı işsiz bırakması karşısında, bu tasarıyı nasıl getirdiniz, nasıl savunuyorsunuz? Bunu, bitmiş hükümetinizin, sırf basın kuruluşlar tarafından desteklenmesi için mi getirdiniz diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Sayın Yıldırım, buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan aşağıdaki iki soruyu sormak istiyorum.

1- Zor şartlar altında geçimini sağlayan, yarı aç yarı tok çalışan asgarî ücretlinin maaşından vergiyi kaldırmayı düşünüyor musunuz?

2- İşsizlere, fakir fukaraya aş ve iş imkânı yaratmak için prim artışını durdurmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Sayın Geçer, buyurun.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakandan öğrenmek istediğim sorular aşağıdadır.

Görüşülmekte olan 826 sıra sayılı İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Yasasıyla öngörülen SSK primleri, işsizlik sigortası primleri ve Gelir Vergisinde yapılacak 12 aylık ertelemeyle, ertelemesi tahmin edilen toplam meblağ nedir?

İkinci sorum, SSK primlerinin şu anda SSK emeklilerinin maaşlarını ödemeye yetmediği bilinmektedir. Bu sebeple, genel bütçeden, transfer ödemeleri adı altında sosyal güvenlik primlerine ödenek aktarılmaktadır. Bu ertelemeyle birlikte, SSK primlerinde oluşacak açığın nasıl telafi edileceği düşünülmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Geçer.

Sayın Özgün, buyurun.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorularımı Sayın Bakana yöneltiyorum:

Bu tasarının 3 üncü maddesiyle getirilen ek geçici madde 3'te "01.04.2002 ile 31.03.2003 tarihleri arasında alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt sınırını ve buna ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir" deniliyor. Daha önceki uygulamada, bu husus, otomatik endekslemeye getirilmişti.

Şimdi, bu uygulama belirli bir süreyi kapsıyor. Acaba, hükümet, bunu kalıcı şekle getirmeyi düşünüyor mu; çünkü, bugün elime geçen Balıkesir Burhaniye Ticaret Odasının bir faksı var, onlar da aynı konuya değiniyorlar; enflasyon ve büyüme oranına bağlı olarak belirlenecek olan alt sınırın, reel sektörü, üreten kesimi zor durumda bırakacağını ifade ediyorlar.

O bakımdan, bu tasarıyla getirilmiş olan bu kısıtlı hususun, hükümet tarafından, acaba, kalıcı hale getirilmesi düşünülüyor mu diye ifade ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Sayın Alaattin Sever Aydın, buyurun.

ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Delaletinizle, Sayın Bakanıma şu soruları arz etmek istiyorum:

1- Efendim, burada, gerekçede de belirtilmiş, 2000 yılında işsizlik oranı yüzde 6 iken 2001 yılında yüzde 11'e çıkmış. Acaba, bu yüzde 11'e çıkış -ki, bu işsizlik oranı, bize göre yüzde 20'nin üstündedir- uyguladığınız kötü politikalar neticesi midir?

2- Habur sınır kapısını kapatmakla, dediniz ki, "Efendim, biz, vergi kaçakçılığını önlemiş olduk." 54 üncü hükümet zamanında, Habur sınır kapısı açıkken, acaba, ödenen vergi daha fazla değil miydi? O zamanki vergi ile şu andaki vergileri mukayese ederseniz, o zamanki vergiler daha fazla değil miydi; reel olarak soruyorum?

3- Acaba, bu kanunu çıkarmakla kaç kişi iş sahibi olabilecek?

4- Çıkaracağınız bu kanundan belediyeler de istifade edebilecek mi?

5- Güneydoğuda 3 000 000 dönüm mayınlı tarla vardır. Bu mayınlı tarlayı ekim için açmayı düşünüyor musunuz? Milyonlarca insan iş sahibi olabilir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, son olarak, Sayın Günbey'e söz veriyorum.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Efendim, delaletinizle, Sayın Bakandan aşağıdaki soruları arz ediyorum:

Habur sınır kapısında petrol girişini ve dağıtımını kontrol eden özel bir şirket var mıdır; bu şirketin ortakları arasında siyasî kimliği olan kişiler var mıdır yok mudur; bunu öğrenmek istiyorum.

İkincisi; bu kanunla vergi ertelemesi getiriliyor. Bundan sonra Parlamentonun önüne vergi kanunları getirilecek mi? Çünkü, bu hükümet, Parlamentoya 8 defa vergi kanunu getirdi. Daha vergi kanunu gelecek mi gelmeyecek mi; onu öğrenmek istiyorum.

Üçüncüsü; Türkiye'deki en yüksek vergi oranı, vergi baremi ne kadardır; onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Soru sorma işlemi bitmiştir.

Sayın Bakan, Başkanlık olarak, sırf merak amacıyla, bir şey öğrenmek istiyorum: Şimdi, bu kanunun başlığı... Biliyorsunuz, 193 sayılı Kanunun 94 üncü maddesine göre, çalıştırılan işçilerin vergileri, ertesi ayın 20'sine kadar muhtasar beyannameyle veriliyor ve ödeniyor. Şimdi, bu kanun tasarısında onun yürürlükten kaldırıldığı veya durdurulduğuna dair bir hüküm yok; çünkü, o ödemeyi bir süre için erteliyorsunuz.

Şimdi, bir kanun var, 193 sayılı Kanunun 94 üncü maddesi yürürlükte; yani, kesilen vergiyi, muhtasar beyannamesini verdiği tarihi takip eden ayın 20'sine kadar ödemek zorunda; burada da onu erteliyorsunuz. İki tane yürürlük maddesi şeyi var. Bu bir hata mıdır? Yani, başlıkta da, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapıldığına dair bir hüküm yok.

Ayrıca, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanununa göre, vadesinde ödenmeyen amme alacaklarından da gecikme zammı alınır. Siz, bunu da erteliyorsunuz. Yani, bence, biraz eksik olmuş. Başlık da böyle.

Sonra, burada yaptığım konuşmalarda... Şimdi, burada işverene bağışlanan... Şimdi, işveren, işçiden, işçi hissesinin sigortasını kesecek mi kesmeyecek mi? Bunu kesecek yatırmayacak, vergiyi işçiden kesecek yatırmayacak; yani, işveren, işçiden sigorta primini kesecek, vergiyi kesecek ve yatırmayacak. Bu ne oluyor; bir nevi, işçinin parasını, işverene bir kredi gibi veriyorsunuz. Biraz tuhafıma gitti ve o bakımdan da bir açıklık getirirseniz, ileride, maddelerin açıklanmasında size bir ışık tutar diye...

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baştan, zatıâlinizin sorusuyla başlayalım.

Tasarı, işçiden kesilen primin devlete yatırılması usulünü devam ettiriyor; yani, işçi primini yatıracak, işveren de onu devlete yatıracak. İşverenden prim kesilmeyecek, onun priminin yüzde 50'si bir yıl süreyle ertelenmiş olacak.

Bu, geçici bir kanundur, yürürlük tarihinde...

BAŞKAN - Anladım efendim de; yani...

Buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Evet, milletvekili arkadaşlarımızın sorularına da cevap arz ediyorum.

Sayın Yıldırım'ın "asgarî ücretten vergi almamayı düşünüyor musunuz" şeklindeki sualine, bütçe imkânları, gelir imkânlarımız elverdiği andan itibaren almamayı elbette ki düşünüyoruz hükümet olarak; ama, şu anda böyle bir çalışmamız yok.

"Prim artışını durdurmayı düşünüyor musunuz?" Zaten, getirdiğimiz bu tasarı, prim artışını; yani, endeksleyen artışı -yüzde 54 uygulamamız gerekiyordu bu sene- bütçe imkânları çerçevesinde, bulabildiğimiz kaynakla, biraz daha aşağıya çekebilmek içindir; bu tasarının getiriliş amacı da odur.

Sayın Geçer'in "ertelemenin toplam meblağı nedir" sorusuna yazılı cevap arz edeceğiz.

"Erteleme açığı nasıl finanse edilecektir" şeklindeki sualine de, şöyle cevap veriyoruz: Bütçe imkânlarıyla ve Hazinenin tasarruflarıyla elde ettiğimiz kaynaklardan, sağlam kaynaklardan finanse edilecektir ve netice itibariyle, bu kaynak bulunabildiği ölçüde, oran aşağıya doğru çekilecektir.

Sayın Özgün'ün "geçici ertelemeyi kalıcı hale getirmeyi düşünüyor musunuz" sorusuna cevap veriyorum. Hayır, düşünmüyoruz. Sistem, düşük enflasyon dönemlerinde normal olarak işler. Yüksek enflasyon dönemlerinde böyle bir problemle karşı karşıya kalmaktayız. Hükümetimizin hedefi tek haneli enflasyondur. Avrupa Birliğine girmek için de zaten önümüzdeki hedef budur. Bu enflasyon hedefini tutturduğumuz andan itibaren zaten sigortanın artan kaynağı kadar; yani, masrafı kadar gelirinin de artması gerekmektedir; yani, işçi ücretleri, ilaç paraları, sigortanın masrafları arttıkça, enflasyon oranında gelirlerinin de artması söz konusudur. O itibarla, sağlam bir düzendir. Bu düzen, kriz dönemi sebebiyle, bu şekildeki müdahalelerle iyileştirilmeye çalışılmaktadır. İleride, arzu ettiğimiz ekonomik modele geçtiğimiz andan itibaren de bu, kalıcı bir düzen olacaktır.

Habur sınır kapısı kapalı değildir, açıktır. Oradan, akaryakıt da ithal edilmektedir, hampetrol ithal edilmektedir, 4 000 000 ton hampetrol ithal edilmektedir ve günde 1 500 giriş, 1 500 çıkış vardır. Biz, sadece, daha önce olduğu gibi, sınır ticareti kapsamında ürün almıyoruz, hampetrol alıyoruz. O hampetrolü de rafinerilerimizde işleyip, ürün haline getiriyoruz. Biraz evvel anlattığım gibi, herhangi bir şekilde hampetrol girişi kapatılmış değildir. Sadece buradaki sınır ticareti kapsamında verdiğimiz müsaadeyi suiistimal edip, oradan devletin aleyhine akaryakıt kaçakçılığı yapanların kapısı kapatılmıştır. Bu kapıyı kapatmakta hükümetimiz kararlıdır, hiçbir şekil ve suretle kaçakçılığa imkân ve fırsat vermeyecektir. Açıktır, günde 1 500 kamyon giriş çıkış yapmaktadır ve hampetrol gelmektedir, oradan 4 000 000 ton hampetrol geliyor ve onun karşılığında buradan ürün gidiyor; patates gidiyor, soğan gidiyor, gıda maddesi gidiyor, Birleşmiş Milletler kararlarına uygun gidiyor. Şimdi, durup dururken sınır kapılarını tamamen kapatılmış gibi göstermek yanlıştır. Kapatılan, kaçak akaryakıt kapısıdır, kaçak akaryakıt kapısı kapatılmaktadır.

Bir diğer soru Sayın Günbey tarafından soruldu: "Acaba, Habur sınır kapısında petrol girişini kontrol eden özel şirket var mıdır?.." Yoktur efendim. Habur sınır kapısındaki petrol şirketi TPIC'tir. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yüzde 100'üne sahip olduğu devlet şirketidir, devlete aittir, içerisinde hiçbir politikacının da ortaklığı yoktur. Doğrudan doğruya devlete ait bir şirkettir, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yurtdışı kuruluşudur. Tamamen bundan ibaret.

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

Tamam, sorular cevaplandırılmıştır. Süre de geçti Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)- Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Efendim, tasarı üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır)- Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN- Ama "kabul edenler" dedim artık.

ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- İstedik efendim, siz duymadınız.

BAŞKAN- Efendim, istemediniz.

Kabul etmeyenler...

ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- İstedik Sayın Başkan.

BAŞKAN- Bakın, yani, bundan önceki uygulamamız da burada. Zaten...

ALİ SEZAL (Kahramanmaraş)- Açılışta da yoklama yapmadınız.

BAŞKAN- Efendim, bakın, maddelere geçilmesini oyluyorum dedim, "kabul edenler" dedikten sonra karar yetersayısını istediniz. Yoksa, ben karar yetersayısını ararım.

Efendim, maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum efendim:

İSTİHDAMIN TEŞVİKİ AMACIYLA ÜCRET DIŞI YÜKLERDEN BAZILARININ ÖDENMESİNİN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI İLE                      SOSYAL SİGORTALAR KANUNU VE  ESNAF VE SANATKÂRLAR VE                       DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR KURUMU          KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 04/01/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde ifade edilen ve 30/4/2001 tarihi itibarıyla faaliyette bulunan işyerlerinde, 01/06/2001 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna  vermiş oldukları  Ocak-Nisan 2001 dönemine ait 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, bu Kanunun yayımı tarihinden 31/12/2002 tarihine kadar işe aldıkları işçiler için, işe başlatılan aydan itibaren 12 ay süreyle tahakkuk ettirilecek sigorta primleri ile işsizlik sigortası primlerinin işveren hisselerinin;

a) Toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi olan işçiler için  %50'si,

b) (a) bendi dışında kalan işçiler için % 37'si,

Bir yıl süreyle ertelemeye tabi tutulur.

Ertelenen sigorta primleri ile işsizlik sigortası primlerinin işveren hisseleri tutarına, erteleme süresi içinde gecikme zammı uygulanmaz ve borcun ertelendiği süre zaman aşımının hesabında dikkate alınmaz.

Erteleme süresi sonunda ertelenen prim borcu 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 80 inci maddesi hükümlerine göre tahsil edilir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ertelemeye ilişkin uygulama usullerini belirlemeye yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın Oğuz, süreniz 5 dakika efendim.

SP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem arkadaşlarım; 826 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde müzakerelere devam ediyoruz.

Kanun tasarısının aslında bir şey getirdiği yok. İttifakla herkesin görüşü o ki, böyle küçük rakamlarla istihdamın gelişmesi, büyümesi, güçlenmesi bir şey getirmez; çünkü, bunlar küçük rakamlar.

İstihdamı geliştirmek için her şeyden evvel, üretimi hedef alan, özellikle müteşebbisin elinde bir sermaye birikimini temin edecek imkânları hazırlamak gerekir. Biz, artık "üretim" sözünü neredeyse unuttuk; çünkü, devletimiz, hükümetimiz, politikasında üretimden çok rantı teşvik etmektedir. her şeyden evvel, milletimize, halkımıza elinizde imkânlarınız varsa, evinizi satın, elinizdeki imkânları paraya tahvil edin; gelin, size rant temin edecek, faiz temin edecek, bankalarda, özellikle faiz veren kurumlarda, size menfaat temin edeceğim, faiz temin edeceğim demektedir.

Dünya üzerinde faizle abat olan hiçbir ülke, devlet ve resmî teşekkül yoktur. Faiz, çok yıllar evvel, Roma'da, İtalya'da, Avrupa'da, özellikle de bir kavmin hedef aldığı bir kazanç yolu olarak süregelmiştir ve bir istismar vasıtası olarak kullanılmıştır. Bu, ekonominin geri kalmasını temin edecek fevkalade yanlış bir yoldur. Öyle olunca, faizi teşvik etmek, bir memlekette, özellikle ekonominin düzelmesini temin etmeyecektir, o ülkede, ekonomi, her zaman geri kalacaktır ve o milletin imkânları faizciler tarafından sömürülecektir.

Değerli arkadaşlarım, uygulanmakta olan güçlü ekonomiye geçiş programı çerçevesinde, istihdamın teşvikine yönelik olarak, istihdamdaki ücretdışı yasal yükümlülüklerin geçici bir süre azaltılmasını teminen, sigorta primlerinin, işsizlik sigortası primleriyle ücretlerden kesilen Gelir Vergisinin, kanunlarda öngörülen sürelerde ödenmesinin ertelenmesi amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Her şeyden evvel, 1 inci maddeyle, işveren olarak kabul edilen gerçek ve tüzelkişilerin, ilave istihdamdan doğan yasal yükümlülüklerinin, geçici bir süre, azaltılması temin edilmektedir ve istihdamın teşvikini teminen, sigorta primleri ile işsizlik sigortası primlerinin işveren hissesine düşen belli bir oranın ödenmesinin ertelenmesi öngörülmektedir.

Tasarı, 1 inci maddede "04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde ifade edilen 30.04.2001 tarihi itibariyla faaliyette bulunan işyerlerinde, 01.06.2001 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna vermiş oldukları Ocak-Nisan 2001 dönemine ait 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, bu kanunun yayımı tarihinde 31.12.2002 tarihine kadar işe aldıkları, fiilen çalıştırdıkları işçiler için, işe başlatılan aydan itibaren 12 ay süreyle tahakkuk ettirilen sigorta primleri ile işsizlik sigortası primlerinin işveren hisselerinin, toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi  olan işçiler için yüzde 50'si; (a) bendi dışında kalan ve 20 ve daha az sayıda işçi istihdam eden işletmelerde çalışan işçiler için yüzde 40 ve 20'den fazla işçi istihdam eden işletmelerde çalışan işçiler için yüzde 35'i, bir yıl süreyle ertelemeye tabi tutulur.

Ertelenen sigorta primleri ile işsizlik sigortası primlerinin işveren hisseleri tutarına, erteleme süresi içinde gecikme zammı uygulanmaz ve borcun ertelendiği süre zaman aşımının hesabında dikkate alınmaz.

Erteleme süresi sonunda ertelenen prim borcu 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 80 inci maddesi hükümlerine göre tahsil edilir" hükmünü getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, sözümün başında da ifade ettiğim gibi, bir canlılığa belki vesile olur; ama, bu canlılık da, her şeyden evvel, çok küçük bir kıpırdanma mahiyetinde olduğu içindir ki, kanunun ciddî bir şey getireceğine ihtimal vermiyorum; ama, şunu hemen ifade etmek istiyorum ki, memleketimizin politikası, faizli borç al, bunu öde ve sonra o borcu ödemek için yine tekrar faizli borç al...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oğuz, 1 dakika içinde toparlayın lütfen.

ALİ OĞUZ (Devamla) - Hay hay, Sayın Başkanım.

Bu, bitmez tükenmez bir zararlı faaliyetin devamını intaç etmektedir ki, bunun memleketimize bir fayda getirmediği özellikle şu üç yıl içerisindeki faizli politikamızın çok acı neticelerinde, piyasamıza getirdiği gerek pahalılık, gerek işsizlik, gerekse tüccarımızı, esnafımızı, sanayicimizi kötü yönde etkileyerek, onların, işlerini kaybetmesini intaç eden bir neticeyi ortaya çıkarmıştır. Memleketimiz için hayırlı bir netice ortaya çıkarması da bundan sonra mümkün değildir. Çünkü, politikalarımız, her şeyden evvel, istihdamı teşvik ve yatırımları isabetli yerlere sarf ederek ve yönlendirerek, vatandaşımıza iş bulmayı hedef alması lazım gelirken, bu elde edilmediği içindir ki, halkımız, fevkalade sıkıntıya düşmüştür. Bugün, evine bir ekmek parasını götürememenin ıstırabını çeken insanlarımız vardır. Bu kötü politikadan kurtulmanın çaresi, her şeyden evvel, sömürüyü, özellikle faiz sömürüsünü, özellikle hortumlamayı, özellikle suiistimalleri ve çalıp çırpma yollarını tıkamak mecburiyetimiz vardır. Bunu hallettiğimiz takdirde, belki, memleketimizde, ekonomimizde bir canlanma, bir faydalanma ortaya çıkar.

Az bir fayda üzerinde ittifak olsa dahi, bu kanun tasarısının, yine de memleketimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim Sayın Oğuz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Dönen, süreniz 5 dakika. 

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının en önemli maddesi -zaten önemli olan, bu madde- budur. Bu maddeye göre ne yapıyoruz şimdi biz burada; sendikalı işyerlerinde bulunan işçilerin, sigorta ve işsizlik sigortası primlerinin yüzde 50'sini, 20'nin altında işçi çalıştıran küçük işletmelerin yüzde 40'ını ve 20'nin üzerinde sendikalı olmayan işçi çalıştıran kesimlerde de yüzde 35'ini bir yıl süreyle erteliyoruz. Bundan amacımız şudur: Bir yıl süreyle Türkiye'de işler düzelecek, rahatlayacak ve bir yıl sonra, ertelenen bu kesintiler, faizsiz olarak, işletmelerden tahsil edilecek.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, uyguladığımız ekonomik politikanın çok büyük sıkıntılarını çektik; yani, hep "istihdam, yatırım, ihracat" diyoruz; yani, sürekli, Türkiye ekonomisinin büyümesinden bahsediyoruz ve yaptığımız işlerin tümünü de, özellikle, istihdamı artırmak için, ihracatı artırmak için, üretimi artırmak için yaptığımızı söylüyoruz.

Bakın, özellikle, bundan, takriben bir yıl önce, çok büyük bir devalüasyon yaptık; yüzde 100'lerin üzerinde bir devalüasyon yaptık. Niye yaptık; çünkü, Türk parası aşırı değerlendi, bu, bizim rekabet gücümüzü ortadan kaldırdı diye yaptık; yani, Türk işletmelerinin, dünya ile rekabet edebilmeleri için, kur avantajını kullanmaları gerektiği varsayımından hareket ettik.

Doğru bir varsayımdı; ama, geldiğimiz noktada bakıyoruz, Türk ekonomisi, bu kur avantajını kaybetti; şimdi bulunduğumuz noktada, kur avantajını kaybetti. Yani, 2001 yılında yaptığımız o büyük devalüasyon ortadan kalktı. Peki, bu devalüasyonu yaparak, biz, ülkeyi küçülttük, 1,5 milyon insanı işsiz bıraktık, ulusal (millî) gelirimizi 50 milyar dolar küçülttük. Şimdi, bunu, ne diye yaptık Allah-aşkına! Bunları yaptık, şimdi kur avantajını yine kullanamıyoruz, ihracatımızı artıramıyoruz. Bunu, ihracatımızı artırmak, dışticaret açığımızı düşürmek ve buna bağlı olarak cari işlemler açığımızı düşürmek için yaptık; ama, şimdi, döndük dolaştık, aynı noktaya geldik. Şimdi, biz, niye yaptık bu kadar devalüasyonu? Bu fakirliği, bu kadar işsizliği niye yarattık arkadaşlar? Hiç, bunun cevabı yok...

Bakın, aynı, buna benzer, 1999 yılında, Sosyal Sigortalar Yasası görüşülürken, o gün, istihdamın üzerindeki bu kadar yükün çok ağır olacağını söyledik. Bakın, bir araştırmaya göre, özellikle 1999 yılında, saat ücreti üzerinden, sosyal sigortalar priminin ortalaması alınmış; 338 560 lira; ama, Sosyal Sigortalar Yasası çıkar çıkmaz ve primlerin artışı sağlanır sağlanmaz, bu, 941 731 liraya çıkmış. Yani, bu kadar yük, 3 katından fazla yük getirmişsiniz yalnızca sigorta kesintileri üzerine. "Bu olmaz" diye, biz, burada söylediğimizde "yok, olur" diyordunuz; şimdi, geldiğimiz noktada, bir erteleme suretiyle, bir suni nefes aldırmak istiyorsunuz; ama, bu çözüm değil, bu, çözümün kendisi değil.

Onun için, değerli arkadaşlarım, burada her gün yapıp, bir sonraki gün geri, aynı noktaya geldiğimiz bir süreci, bir fasit daireyi, artık, kırıp, farklı düşünmemiz, farklı projeleri gündeme getirmemiz gerektiği kanısındayım. Eğer, bunları yapamazsak, döner döner aynı noktaya geri geliriz diye korkuyorum.

Bu düşüncelerle, 1 inci maddenin, ülkemize ve işletmelerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.  (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili 3 önerge var...

ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Geri alıyoruz...

BAŞKAN - Sayın Ömer Ertaş önergelerini geri alıyor.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Gelir ve Kurumlar vergisi mükelleflerinin, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde ifade edilen ve 30/04/2001 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde, 01/06/2001 tarihinden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna vermiş oldukları Ocak-Nisan 2001 dönemine ait son 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak, bu Kanunun yayımı tarihinden 31/12/2002 tarihine kadar işe aldıkları işçilerin ücretlerinden, işe başlanılan aydan itibaren 12 ay süreyle kesilen ve süresinde beyan edilerek tahakkuk ettirilen gelir vergisinin;

a) Toplu iş sözleşmesi yapma ehliyetine sahip sendika üyesi olan işçiler için % 50'si,

b) (a) bendi dışında kalan işçiler için % 37'si,

Beyanname verme süresini izleyen yılın aynı döneminde ödenir.

Maliye Bakanlığı uygulamayla ilgili ek bildirim almaya ve uygulama usullerini belirlemeye yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Yumakoğulları; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Sayın Yumakoğulları, süreniz 5 dakikadır.

SP GRUBU ADINA OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 2 nci maddesi, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde değişiklik öngörmektedir. 156 ncı maddede, geçen Ocak-Nisan 2001 dönemiyle, kanunun yürürlüğe girdiği, yani, içinde bulunduğumuz Mart-Aralık 2002 dönemine ait, işe başlanılan aydan itibaren oniki ay süreyle, sigorta primleri ile Gelir Vergisinden tahakkuk ettirilen verginin, sendikalı işçilerden yüzde 50'si sendikasız işçilerden yüzde 37'si oranında ödeme ertelemesi getirilmektedir.

Sayın milletvekilleri, istihdamın teşviki, işçilerden, devlet adına alınarak, toplatılan vergilerden, yüzde 50'sinin ileri bir tarihte ödenmesiyle mümkün değildir. Zaten, tasarının 2 nci maddesiyle, esnafın, çiftçinin, işadamının en sıkıntılı olduğu dönemi kapsamaması büyük bir eksikliktir. Ocak-Nisan 2000 dönemi var, kanunun yürürlüğe girdiği, içinde yaşadığımız Mart-Aralık 2002 dönemi var; ancak, Mayıs-Aralık 2001 yok, Ocak-Mart 2002 yoktur. Böyle bir uygulama, böyle bir çelişki dünyanın neresinde vardır?!

57 nci hükümet iktidardayken, Nisan-Aralık 2001 döneminde, çiftçi, esnaf, köylü, memur, işçi perişan olmadı mı; sokaklara dökülmedi mi? 57 nci hükümetin olumsuz ve kötü karnesi, kapsam dışı bıraktığınız dönemde geçerli değil midir?

Sayın milletvekilleri, Nisan-Aralık 2001 döneminde, arzu edilmediği halde, Başbakanlığın kapısında, esnaf, yazarkasasını Başbakana fırlatmadı mı? Nisan-aralık 2001 döneminde, taksici esnafı, Başbakanlığın önünde, yine, ekmek teknesini yakmadı mı? Nisan-Aralık 2001 döneminde, esnaf, cumhuriyet tarihinde ilk defa yürüyüş yapmadı mı?

Kısacası, üç yıldır, koalisyon hükümetinin, ülkeye, tüm olumsuzlukları getirdiği meydandadır.

Peki, belirli dönemlere ait, işçilerden kesilen SSK prim ve Gelir Vergisinin sadece bir kısmını; yani, yüzde 50-yüzde 37'sini ertelemekle istihdam teşvik edilebilir mi?! Sanayici, küçük ve orta ölçekli işletmeler, bu vergi yapısıyla rekabet edemezler; ihracatın artması da, bu kafayla mümkün değildir. İç talep canlandırılmadan, istihdam oluşturulamaz.

Bugün, pek çok işyerinde 500-600 işçi çalıştıran işverenler, bu işçilerinin yarıdan fazlasını çıkarmaktadırlar. Kullanılan enerji pahalıyken; kredi faiz oranları, sigorta primleri ve vergi oranları yüksekken; döviz kuru dalgalı kur sistemine bırakılmış ve dövizin geleceği belirsizken; iç tüketim, neredeyse, sıfıra yakın durumdayken, hangi fabrika çalışacak, hangi işçiyi çalıştıracaksınız, istihdamı nasıl artıracaksınız?!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik oranı, 2000 yılında yüzde 6 iken, 2001 yılında yüzde 10,6'ya yükselmiştir. Üç beş aylık işçilerin sigorta primlerini ve Gelir Vergisinin bir kısmını oniki ay ertelemekle işsizlik oranı düşürülemez; daha yeni birtakım arayışların içerisine girmek mecburiyetindeyiz.

Özel sektörün rekabet gücü yoktur; işçilik maliyeti, Avrupa Birliği standartlarına göre çok yüksektir. İşçilik maliyetlerinin yüksek olması, işçilerin ücretlerinin yüksek olduğu anlamına gelmez. Asgarî ücretle çalışan vatandaşlarımızın aldığı ücret, yoksulluk sınırının altındadır. Durum buyken, işçilerden alınan sigorta primi, maalesef, işçinin eline geçen ücret seviyesindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yumakoğulları, 1 dakikada toparlar mısınız efendim.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İşçilik maliyetinin Türkiye'de yüksek olması, sigorta primlerinin yüksek olmasından, işçilerden kesilen Gelir Vergisinin yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.

Yine de, istihdamın artırılması hususunda bir adım atılmasını sağlayacak olan bu kanun tasarısına olumlu bakıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yumakoğulları.

Efendim, grup adına başka söz isteyen?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik efendim.

BAŞKAN - Önergeler var...

ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Geri çekiyoruz efendim.

BAŞKAN - Geri alıyor arkadaşımız.

2 nci madde üzerindeki müzakereler bitmiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hangisi efendim?..

BAŞKAN - Efendim "karar yetersayısı" demediniz; rica ediyorum. Ben de, özellikle size bakıyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Ertaş'ın 3 önergesi var. "Önergeyi geri alıyor" demek yeterli mi?

BAŞKAN - Efendim, geri aldı arkadaşımız.

TURHAN GÜVEN (İçel) - 3'ünü de teker teker söylesin, ben bileyim. Nereden bileceğim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Efendim, Sayın Ömer Ertaş...

TURHAN GÜVEN (İçel) - "Önergeyi geri alıyor" ne demek?... Hangisini?...

BAŞKAN - Sayın Güven, şimdi, önerge sahibi...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ayrı ayrı soracaksınız, zapta geçireceksiniz Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, 3 önerge var; 3'ünü de Sayın Ertaş vermiş, 3'ünü de geri alıyor.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Tamam mı Ertaş, aldın mı?..

ÖMER ERTAŞ (Mardin) - Evet...

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 3.- 17/07/1964 tarihli ve  506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa aşağıdaki ek geçici madde eklenmiştir.

"EK GEÇİCİ MADDE 3.- 01/04/2002 ile 31/03/2003 tarihleri arasında alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt sınırını ve buna ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bakanlar Kurulunca belirlenecek alt sınır 01/04/2003 tarihinden itibaren 78 inci maddenin birinci fıkrasına göre artırılır.

Bu Kanunun yayımı tarihini takip eden ödeme dönemi başından itibaren 96 ncı madde uyarınca bağlanmış gelir ve aylıklar birinci fıkraya göre belirlenen alt sınır üzerinden hesaplanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 826 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısıyla, istihdamı artıran işverenler, işe aldıkları işçilerin primlerinin bir kısmını oniki ay sonra ödeyecekler. Sigorta ve işsizlik sigortası primleri işveren payının bir bölümünün ödenmesinde bir yıl erteleme yapılacak, işçinin vergisi de düşecek. SSK ve Bağ-Kur prim değerlerini hükümet ayarlayacak. Bunlar niçin yapılıyor; güçlü ekonomiye geçiş programı çerçevesinde.

Türkiye'de, güvensizlik ortamı hâkim olmuş ve bu nedenle yatırımlar durmuştur. Hükümetin uyguladığı güvensiz ve belirsizlik getiren politikalar nedeniyle, yabancı yatırımcı kaçıyor, yerli yatırımcı da güvenmiyor. Halk, tüketmeden, güvensizlik içinde bekliyor. Halkta, gelecek endişesi var. Başta yatırımcı olmak üzere, insanlarımızda cesaret yok; gelecek endişesi var.

Değerli arkadaşlar, ülkenin en önemli sorunu yoksulluktur. Yoksulluk, gelir dağılımı probleminin ötesinde, toplumdan dışlanmışlık olarak da yaşanmaktadır. İşsizliğin ve bunun sonucu yoksullaşmanın sebebi, zoraki uygulanan neoliberal politikalardır. Böylece, ülkemizde, şirket gelirlerinin büyük bir kısmı faaliyet dışı kârlardan oluşmaktadır ve bu kârlar, ya tahvil karşılığı ya da faiz biçimiyle, bu para sermayesinin getirisidir; yani, istihdam alanları yok ki, istihdamı artırasınız.

Bakınız, kamu borçlanma gerekleri ve dışborç yükümlülükleri, anormal boyutlara ulaştırılarak sürdürülemez hale geldi. Bunu da, milliyetçi ve ulusal bağımsızlıkçılar eliyle yaptırıyorlar. Öyle ki, bu yaptırımlar, maalesef, millî bağımsızlık kavramını da tehdit eder bir hale dönüştü. Yalnızca bizim ülkemizde değil, bu politikalara teslim olan her ülkede bu tür yasalar yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, parasal kesim temsilcileriyle görüşmeler yapıldığı görülüyor, reel kesimin temsilcileriyle de, kerhen de olsa görüşülüyor; ama, reel kesim sadece işverenler değil ki, işçi kesimi de, reel kesimin olmazsa olmaz bir parçasıdır; iş sağlanırsa çalışacaklar, ücret verilirse alacaklar. Tabiî ki, sendikalar da, bu noktada iyi bir imtihan vermemişler ve maalesef, geçmiş hükümetler döneminde, çete oluşturmak suretiyle, iyi giden gelişmeleri inkıtaa uğratmışlardır.

Bir insanın bir sene işsiz kalması, üreticinin üretiminin düşmesi, sahip olduğu kazanımları yitirmesi, kitleler ve bağlantılı olduğu kişiler üzerinde kalıcı tahribatlara sebep olur; bu, daha az beslenme, daha az eğitim ve daha az sağlık demektir.

Değerli arkadaşlar, SSK primlerinin yükseltilmesi, işverenler için ağır bir yük getirecektir.  Bir yandan işsizliği, bir yandan da kayıtdışı istihdamı; yani, devlet eliyle sosyal güvenlik sistemi dışına itilenlerin sayısını artıracaktır. Finansal darboğazdaki işletmeleri ve özellikle KOBİ olarak tanımlanan küçük işletmeleri zor duruma düşürecek ve bu şekilde işyerleri kapanacaktır. SSK'nın tahsil edemediği primlerin tutarı artacak, bütçeden SSK'ya daha fazla yardım yapılacak. Sonuçta, kazanan taraf olmayacak; hem devlet hem iş dünyası ve işçi kaybedecek.

Bakınız, daha geçen gün yapılan açıklamalarda, işsizliğin, iki katını aştığı yolunda haberler yayımlandı. 2000'in son çeyreğinde 6,3 olan işsizlik, 2001'in aynı döneminde 10,6'ya yükselmiş.

Bu tasarının 3 üncü maddesiyle, prim değerinin takdiri Bakanlar Kurulu kararına bırakılıyor. Peki, Bakanlar Kurulu bunu nasıl takdir edecek?! Çünkü, Bakanlar Kurulunun, daha doğru deyimiyle hükümetin, ne takdiri ve ne de takdire esas olacak bir ölçüsü kalmamıştır.

2000 yılında dolar 574 000, enflasyon yüzde 20 olacaktı; 2001'de de dolar 673 000 lira, enflasyon yüzde 10 olacaktı. Ne oldu; enflasyon yüzde 90'ların üzerinde, dolar da 1 500 000 lira seviyesinde. Yani, hükümet, hayal üzerine hareket ediyor.

Değerli arkadaşlar, SSK prim değerine esas kazanç alt sınırının, asgarî ücret rakamına bağlanması ve tavanın da, ekonomik konjonktürle bağdaşır bir seviyeye getirilmesi gerekir. Aksi halde, ülkede uygulanan asgarî ücretten fazla sigorta primleri ödenecektir; çünkü, bir işçiye ödenecek asgarî ücret tespit ediliyor, sonradan, prime esas başka bir rakam tespit ediliyor. Bu, doğru değildir. Kanuna bir madde ekleyerek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - 1 dakikalık sürede toparlayın efendim.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer "taban primi asgarî ücrete eşittir" derseniz, sorunu halledebiliriz. Aksi halde, bu alandaki kaos ve kargaşa sürer ve hükümetler de bu konuda sürekli yıpratılır.

Türkiye'yi tarihin en büyük kriziyle karşı karşıya bırakan Ecevit Hükümeti, bu krizi de, IMF'den aldığı kredilerle aşmaya çalışıyor. Sayın Derviş'e "ne kadar borçlanmışız" diye sorduğumuzda, verdiği rakamlara baktığımız zaman, geleceğimizin ne olacağını düşünmemek mümkün değil. Son iki yıl içerisinde, yani, Sayın Bakanın gelişinden bu tarafa alınan dış kredi 30 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Peki, soruyorum, bu borçları kim ödeyecek; muhakkak ki, gelecek kuşaklar. O halde, ekonomiyi batıran hükümet, ne işçiyi ne işvereni ne de diğer üreticileri düşünüyor; bize göre, sadece fantezilerle uğraşıyor.  Peki, faydalı olmak isteyenler için ne yapılıyor; maalesef, bu konuda da bir gelişme yok ve gerçekten, uğraşılması gereken konuların dışında işlerle uğraşıyorlar.

Bu tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Bir dakika...

Başka söz isteyen var mı efendim?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - DYP Grubu adına Sadri Yıldırım...

BAŞKAN - Çalışma süremizin bitmesine 3 dakika var.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Maddenin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istedik.

BAŞKAN - Efendim, tamam.. Siz yine karar yetersayısının aranılmasını istersiniz.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, uzatmada istedik karar yetersayısının aranılmasını...

BAŞKAN - Efendim, madde üzerindeki konuşmalar bitiyor, oylayalım. Karar yetersayısı yoksa kapatacağız.

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Uzatmada karar yetersayısının aranılması istenilmez mi?

BAŞKAN - Efendim "istenir" diyorum.

RIZA ULUCAK (Ankara)  - Niye karar yetersayısını aramıyorsunuz?

BAŞKAN - Uzatmada karar yetersayısının aranılmasını istemedi.

RIZA ULUCAK (Ankara)  - Uzatmada istedi.

BAŞKAN - DYP Grubu adına, Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  826 sıra sayılı, İstihdamın Teşviki Amacıyla Ücret Dışı Yüklerden Bazılarının Ödenmesinin Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine eklenen ek geçici 3 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize, sanayicilerimize, ticaret adamlarımıza, KOBİ'lerimize ve ülkemizi krizden çıkaracak, işsizlere iş imkânı yaratacak olan tüm işadamlarımıza, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan evvel, pancar çiftçisinin çok önemli bir sorununu hükümetin dikkatine sunmak istiyorum. Ülkemizdeki tüm pancar ekicileri kooperatiflerinden ve özellikle Eskişehir Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanlığından gelen talebe göre, yirmibeş yıldır, pancar çiftçisine ödenen yüzde 16 polar üzerindeki pancarlara verilen şeker ve kalite priminin kaldırılması, çiftçiye, kiloda 3 200 lira kaybettirmiş, Eskişehir çiftçisine 3 trilyon 200 milyar lira zarar vermiş, Türkiye'deki tüm pancar çiftçisine de 52 trilyon lira zarar vermiştir. Hükümetin, bunu nazara alarak, bu pancar çiftçisine pancar paraları ödenmeden karar vermesini talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, 2000 ve 2001 krizleri neticesinde, ekonominin yüzde 9 civarında küçüldüğü, krizin ve küçülmenin halen devam ettiği, halkın giderek yoksullaştığı, herkesin işini ve aşını kaybettiği; işyerlerinin, KOBİ'lerin ve fabrikaların kapanması neticesinde kayıtlı 1 500 000 insanın işini kaybettiği, kendi adına çalışanların işini kaybetmeleri neticesinde, bu sayının 8 000 000-10 000 000'a yaklaştığı; hatta, tarım ve hayvancılıkta işini kaybedenlerle birlikte işsizlerin sayısının 20 000 000 civarında olduğu hesap edilirse, krizin esas sebeplerinden birinin, istihdam ve işsizlik olduğu açıkça görülmektedir.

İşte bu nedenle, hükümet, istihdamın teşvikine yönelik olarak, istihdamdaki ücretdışı yasal yükümlülüklerin geçici bir süre azaltılmasını teminen, sigorta primleri, işsizlik sigortası primleri ile ücretlerden kesilen Gelir Vergisinin, kanunlarda öngörülen sürelerde ödenmesinin ertelenmesi amacıyla bu tasarıyı hazırlamıştır; ancak, bu tasarının, öngörülen amacın gerçekleşmesinde yetersiz olduğu ve beklenen sonuçları yaratmayacağı görüşündeyiz.

Şöyle ki: 1999 yılında çıkarılan Sosyal Güvenlik Yasası uyarınca, sosyal sigortalar prim taban ve tavanının, her yıl nisan ayında otomatik olarak artırılması uygulaması, işverenlere ve çalışanlara büyük bir yük getirmektedir. Bu artışlar sonucunda, işverenlerin prim yükü, 1999 yılında, ortalama, net ücretin yüzde 23'ü iken, 2000 yılında yüzde 41'e yükselmiş, 2002 yılında da, yasanın tanıdığı yetkiyle, prime esas taban rakamı, asgarî ücretlinin eline geçen paranın neredeyse bir o kadarı daha, sosyal güvenlik primi olarak ödenecektir; yani, bir asgarî ücretlinin eline 163 000 000 milyon lira maaş geçerken ve asgari ücretlinin geçinmesinin mümkün olmadığı bu ortamda bunun işverene maliyeti ise, yaklaşık 500 000 000 lirayı bulacaktır. Başta KOBİ'ler olmak üzere, işletmelerin, son bir gayretle, sunî teneffüsle ayakta durmaya çalıştığı bir ortamda, eğer bu kanunda gerekli değişiklikler yapılmazsa, işini kaybetmiş 1 500 000'e yakın insana, bir o kadar daha ilave işsizler eklenecektir.

İşte, onun için, bu artıştan ve uygulamadan vazgeçmezseniz, işletmeler, başta KOBİ'ler olmak üzere, Türk sanayicisi ve ihracatçısı rekabet gücünü kaybedecek, kayıtdışına kaçış daha da hızlanacak, insanlar iş, aş ve umutlarını kaybedeceklerdir.

Bakınız, Eskişehir Ticaret Odası, Sanayi Odası, Eskişehir Sanayici ve İşadamları Derneği ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun feryatlarını duyun, Sayın Başbakana verilen prim muhtırasını duyun; çünkü, hepsinin tek isteği var, o da 1 Nisanda primler artmasın, asgarî ücretten prim ve vergi alınmasın istiyorlar ve işadamları hükümete, yeter artık, ülkeye ve insanlara daha fazla zarar vermeyin diyorlar.

Değerli milletvekilleri, ülkeyi küçültmeyin; eğer, 1 Nisandaki prim artışını durdurmazsanız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun efendim; size eksüre verdim, toparlayın.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - ... 1 000 000 - 2 000 000 insanın daha işine son verilecek ve böylece, KOBİ'lerin, sanayiin ve işadamlarının ipini çekeceksiniz.

Sayın hükümet, işsizliği yaratan sizsiniz; çünkü, yeni yatırım yapamadığınız gibi, evvelce açılan 850 banka şubesini kapatıyorsunuz, yine binlerce insanı işsiz bırakacaksınız. İşte örneği: 850 şube... Eskişehir'in Mihalıçcık, Mahmudiye İlçeleri Halk Bankası şubelerini kapattınız, diğer ilçeler de sırada. Böylece, ekonomiye, esnafa ve çiftçiye zarar veriyorsunuz.

Size soruyorum: Hükümetimizin programında işsizliğe çare var mı; istihdam var mı? Maalesef, hiçbirisi yok. Öyleyse, bugünkü ekonomik sıkıntının temel sebebi, yatırımın, üretimin olmamasıdır. Eğer, ülkeyi krizden çıkarmak istiyorsanız, istihdam yaratmak istiyorsanız, iş ve aş imkânı yaratmak istiyorsanız, prim artışını önleyin, asgarî ücretten prim ve vergi almayın, yeni vergiler ve zamlar yapmayın ve reel sektöre mutlaka ucuz kredi verin.

Ayrıca, geçici çözümler çare değil, sorunları kalıcı çözümlerle çözün diyor, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, tabiî... Kusura bakmayın, özür dilerim... Karar yetersayısının aranılmasını istediğiniz zaman biraz gür sesle isteyin canım. Şimdi, ben, böyle hep size bakmıyorum, bazen de iktidar partisine bakıyorum; onun için göremiyorum. Özür dilerim... Yoksa, ben, tabiî, muhalefetin isteklerini göz önünde tutarım.

3 üncü madde üzerindeki müzakereler bitmiştir. Önerge de yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım; yalnız, karar yetersayısının aranılması istenmiştir.

3 üncü maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Çalışma süremiz de zaten biraz geçmiştir. Zaten, bugün, çalışma süremizi de en verimli şekilde kullandık.

Bu itibarla, Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki gensoru önergesi ve sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 19 Mart 2002 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.04

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.