Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 88       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

73 üncü Birleşim

13 . 3 . 2002 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş’un, üniversitelerimizde yaşanan ve ülke gündemini meşgul eden sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı

2. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, imam hatip okullarında kız öğrencilere uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, illerin ekonomik ve sosyal göstergelerini yansıtan araştırmalara ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1. – Dört ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1004)

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında bulunan kanun hükmünde kararnamelerden; Anayasa Mahkemesince tümü iptal edilen ve iptal kararları yürürlüğe giren  bazı kanun hükmünde kararnamelerin, Anayasanın 153 üncü maddesi gereğince işlemden kaldırıldığına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1005)

3. – Amasya Milletvekili Akif Gülle hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1006)

4. – Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1007)

5. – İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1008)

6. – İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı'nın, (6/1713) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/467)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 47 arkadaşının, Samsun'da kurulması planlanan mobil santrallar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261)

V. – ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. – 11.3.2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 12.3.2002 tarihli 72 nci Birleşimde okunmuş bulunan Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 19.3.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve CevaplarI

1. – Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Batum tren yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/948)

2. – Trabzon Milletvekili  Ali Naci Tuncer'in, Bakanlar Kurulu'nda değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/951) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

3. – İstanbul Milletvekili  Celal Adan'ın, kamu bankalarınca medya kuruluşlarına verilen kredilere ilişkin  Başbakandan  sözlü soru önergesi (6/1006) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

4. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, batık bankaların kuruluş izinlerine ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1007) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

5. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, bankacılığa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1009) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

6. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, yeni bir banka kurma başvurusu olup olmadığına ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1010) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

7. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, fona aktarılan bankalara ilişkin Başbakandan  sözlü soru önergesi (6/1011) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

8. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1012) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

9. – Ankara  Milletvekili  Saffet Arıkan Bedük'ün, batık banka sahipleri hakkında yeni bir yasal düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1015) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

10. – Isparta  Milletvekili Ramazan Gül'ün, Romanya'da bir Türk şirketine ait bankaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1018) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

11. – Balıkesir Milletvekili  İlyas Yılmazyıldız'ın, kamu bankalarından verilen kredilerin onaylanmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1019) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

12. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, öğretmen atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/952)

13. – Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Samsun-Hopa duble yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/954)

14. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, Marmara Depreminde hasar gören okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/959)

15. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, et ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/960)

16. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/970)

17. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin   Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/971)

18. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi  (6/977)

19. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından  sözlü soru önergesi (6/978)

20. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/980)

21. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/981)

22. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Dışişleri  Bakanından sözlü soru önergesi (6/987)

23. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Sağlık  Bakanından sözlü soru önergesi (6/989)

24. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin   Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/990)

25. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin İçişleri  Bakanından sözlü  soru önergesi (6/991)

26. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet  Bakanından sözlü soru önergesi (6/992) ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı

27. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün Adıyaman'da uyguladığı projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1045) ve Devlet Bakanı Şüayip Üşenmez'in cevabı

B)YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. – Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu'nun, açlık grevi yapan hükümlülere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5719)

2. – Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5798)

3. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/5850)

4. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, iç ve dış borç miktarları ile istihdam ve yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5863)

5. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, vergi muafiyeti bulunan vakıf ve derneklere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5869)

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, yıllık yatırım programlarındaki proje değişikliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/5891)

7. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/5893)

8. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, pancar alımında uygulanan polarizasyon sistemine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/5968)

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/6030)

10. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünün kiraladığı binaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/6044)

11. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, sokak çocuklarının bakımı, korunması ve yetiştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/6056)

12. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon SEKA İşletme Müdürlüğünün hammadde alımını durdurduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6060)

13. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Bağ-Kur'luların prim ve borç ödemelerinde Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği KHK hükümlerini uyguladığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/6063)

14. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Rize İli enerji yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6078)

15. – Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin;

Karaman-Ayrancı-Hışılayık Projesine,

KOP ve Mavi Tünel Projesine,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6120, 6122)

16. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa-Merkez-Fidyekızık Mahallesinin elektrik direği ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6125)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay, İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı bir konuşma yaptı; DYP Grubu adına Erzurum Milletvekili Ayvaz Gökdemir, MHP Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Hanifi Tiryaki, ANAP Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut, AK Parti Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, SP Grubu adına Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve DSP Grubu adına Ankara Milletvekili Oğuz Aygün de aynı konuda görüşlerini belirttiler;

Aydın Milletvekili Bekir Ongun, geçici işçilerin sorunlarına,

Adana Milletvekili Ali Tekin, kurulması düşünülen nitelikli endüstriyel bölgelerin önemine ve Adana Yumurtalık'ta kurulmasının yararlarına,

Samsun Milletvekili Kemal Kabataş, Samsun'da yapımına başlanılan mobil santralların çevreye, tarıma ve insan sağlığına olumsuz etkilerine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri  Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomide IMF'ye bağlı olarak aldığı yanlış kararlar sonucu ülke ekonomisinin kötüye gidişine ve toplumsal huzursuzluğa yol açtığı iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26) okundu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

Lyon'da düzenlenecek olan "AB Üyeliği Sürecinde Türkiye" konulu konferansa ismen davet edilen Adana Milletvekili Ali Tekin'in söz konusu davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi, yapılan oylamadan sonra;

Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Türk Bayrağı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (2/411),

Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş'un, Balıköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında (2/756),

Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildi.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan,

Adıyaman Milletvekili Hasari Güler,

İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın,

Haklarındaki soruşturma dosyalarının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Dört ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde bir süre görüşüldü.

13 Mart 2002 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.49'da son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Burhan Orhan               Sebahattin Karakelle

               Bursa                  Erzincan

Kâtip Üye               Kâtip Üye

 

                                                   II. – GELEN KÂĞITLAR                                           No. :100

13.3.2002 ÇARŞAMBA

Raporlar

1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun, Türkiye Cumhuriyetinin Rumuzu Olan T.C.'nin Açık Olarak Yazılıp Okunması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/512) (S. Sayısı : 830) (Dağıtma tarihi : 13.3.2002) (GÜNDEME)

2. – Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/737) (S. Sayısı : 831) (Dağıtma tarihi : 13.3.2002) (GÜNDEME)

3. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'in, Niğde İline Bağlı Yeşilgölcük Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/753) (S. Sayısı : 832) (Dağıtma tarihi : 13.3.2002) (GÜNDEME)

4. – Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/893) (S. Sayısı : 833) (Dağıtma tarihi : 13.3.2002) (GÜNDEME)

5. – Petrol Kanununa Göre Ödenen Kur Farklarından Doğan Kişi Borçlarının Terkin Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/952) (S. Sayısı : 834) (Dağıtma tarihi : 13.3.2002) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 47 arkadaşının, Samsun'da kurulması planlanan mobil santraller konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.3.2002)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu, Türk Haber-Sen Genel Kuruluna müdahale yapıldığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesini 8.3.2002 tarihinde geri almıştır (7/6155)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

13 Mart 2002 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa),Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşimini açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre zarfında, sayın milletvekillerinin, elektronik cihazın düğmelerine basmak suretiyle Genel Kurulda olduklarını belirtmelerini; cihaza giremeyenlerin, Divandaki teknik elemanlardan yardım istemelerini, bu halde de giremedikleri takdirde, yoklama süresi içinde Divana pusula göndermelerini ve pusula veren arkadaşların Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini  başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Sayın grup başkanvekilleri, kaç dakika ara verelim?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - 15 dakika verin Sayın Başkan.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, 15 dakika olsun.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - 10 dakika yeter Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, aslında 1 saate kadar ara verme hakkımız var; ama, iktidara mensup grup başkanvekilleri ne kadar süre isterlerse, o kadar veriyoruz.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 15.07

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.25

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN -  Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Birinci Oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısı yoktu.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN - Şimdi, yeniden yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre zarfında, sayın milletvekillerinin, elektronik cihazın düğmelerine basmak suretiyle Genel Kurulda olduklarını belirtmelerini; elektronik cihaza giremeyen arkadaşların Divandaki teknik elemanlardan yardım istemelerini; bu halde de cihaza giremedikleri takdirde, yoklama süresi içerisinde Divana pusula göndermelerini ve pusula gönderen arkadaşların da Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini  başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

İlk gündemdışı söz, üniversitelerimizin sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen, Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Erdoğmuş.

Süreniz 5 dakika efendim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş’un, üniversitelerimizde yaşanan ve ülke gündemini meşgul eden sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı

ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Üniversitelerimizde yaşanan ve ülke gündemini sürekli meşgul eden sorunlarla ilgili görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Hiç kuşkusuz, bu sorunların başında, bazı kız öğrencilerimizin, başörtüsü nedeniyle derslere girmelerinin engellenmesi gelmektedir. Başörtüsü sorununun bu denli gündem oluşturması, bir kesimin din, diğer bir kesimin de laiklik adına istismar etmesinin ötesinde, devlet ile toplum arasındaki, dolayısıyla, devlet ile din arasındaki çarpık ilişkinin sırıtkan bir örneği olması nedeniyledir. Dini yorumlama ve yönlendirme noktasında o kadar ileri gidilmektedir ki, kimin, hangi inançla başörtüsü taktığı dahi tespit edilebilmektedir. Daha kötüsü ve işin temeli olarak da, bilinmeyen bir kamu alanı-özel alan ayırımıyla dinî eylemler sınırlanabilmektedir. Kaldı ki, okullarda başörtüsü takanlar, kamu hizmeti veren değil, kamu hizmetinden yararlanan kimseler olduğu halde, hukuka aykırı bir yasak uygulamasıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Ayrıca, eğitim-öğrenim hakkı, sosyal bir hak olarak, şüphesiz, devlete karşı ileri sürülebilecek bir haktır. Bunun için, devlet, kimi yurttaşları, farklılıklarından dolayı eğitim-öğrenim hakkından yoksun bırakmak şöyle dursun, tam tersine, bu haktan herkesin eşitlik ilkesi çerçevesinde yararlanmasını garanti etmek zorundadır.

Yine, devletin bir kurumu olan YÖK, başörtüsünü Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı, çağdışı bir kıyafet görüp, yasak kapsamına alarak ve yasağın kaldırılması talebini de laiklik karşıtı bir eylem kabul ederek engellerken, öte yandan, yine, devletin bir kurumu olan ve idare içerisinde yer alan, üstelik, ilgasını önermenin bir siyasî parti için kapatma nedeni sayılacak kadar önemsenen Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, başörtüsünün dinin bir gereği olduğuna ilişkin kararını açıklıyor. Böylece, bu çelişki ve çarpıklık, bütün çıplaklığıyla, kendisini, devletin yapılanması ve politikasına ilişkin tespitte göstermektedir.

Yargıtay Başkanının "Türkiye Cumhuriyeti, egemenliğin kaynağı açısından laik, devlet örgütlenmesi açısından teokratik, dinî yönlendirme açısından laikçi bir devlettir" tanımını da hatırlatarak belirtmek istiyorum ki, Türkiye gibi, din ve devletin kurumsal olarak bile birbirinden ayrılmadığı, dinî duyarlılığa dayalı her türlü düşünce ve eylemin kuşkuyla karşılandığı ülkemizde, sorunların çarpıtılması, çözümün de başlıca engelidir. İşte, başörtüsü sorunu, sadece, bunun bir örneğidir.

Bu itibarla, hak ve özgürlükler alanında büyük çaba gösteren Yüce Meclisimiz, dinî özgürlükler alanında da ivedilikle yeni adımlar atmak zorundadır. Bunun için de ilk adım olarak, hem bazı çevrelerin istismarından kurtarmak hem de öğrencilerimizin mağduriyetini gidermek açısından, artık, bir insanlık ayıbına dönüşen başörtüsü sorununun çözümüne yönelik çabaların hayata geçirilme zamanının geldiğine inanıyorum.

Binlerce kız öğrencimizin öğrenim hakkını ve mağduriyetini nasıl görmezlikten gelebiliriz?! Bu hak ihlalleri, Yüce Parlamento ve hükümetimizin özgürlük alanında gösterdiği çabaları gölgelemiyor mu?! Hele hele din ağırlıklı eğitim veren imam-hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinde bu yasağın sürdürülmesini, kim, hangi vicdanla, hangi mantıkla izah edebilir?!

Sayın milletvekilleri, bazı bilim ve siyaset çevreleri, İslamî kimliği, Türkiye'nin toplumsal ve siyasî hayatı bakımından yabancı bir unsur, tehlikeli bir olgu ve bir tehdit olarak görmekte, devletin toplumsal bir güç ve kimlik olarak İslamı bastırmasını istemektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Size 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ (Devamla) - Altını çizerek ifade etmek istiyorum ki, İslam, Türkiye'nin toplumsal ve kültürel dokusunun aslî bir unsurudur. Tarihsel ve kültürel olarak da, Türkiye, bir Müslüman ülkesidir. Bundan dolayı, Türkiye'de, İslamî faktörü dışlayarak ve İslamî siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel hareketleri baskı altına alarak demokrasiyi güçlendirmek mümkün değildir. Siyasî İslam denilen şey, aslında, baskı altına alınmış olan İslamın kendisini farklı bir şekilde dışa vurmasından başka da bir şey değildir. Aslında, dinin de reddettiği bu yöntemin sadece devlet yönetimleri için değil, toplum için bir kaos tehlikesini içerdiği doğrudur; ancak, İslamî kimliği ve toplumun İslamî kültür ve değerlerini bu strateji içerisinde değerlendirmek, en azından din istismarı kadar tehlikeli ve yanlış bir anlayıştır.

BAŞKAN - Sayın Erdoğmuş, lütfen toparlar mısınız... Son cümlenizi söyleyin efendim; 1 dakikanız doldu.

ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, şunu çok iyi bilmeliyiz ki, demokratik bir siyasal yapı oluşturabilmemiz, demokrasinin kendisini korumasına ilişkin tartışmalardaki paradokstan kurtulmamıza bağlıdır. Korkularla başvurulan yöntemlerin, demokrasimizi güçlendirmek ve yerleşik kılmak yerine, daha kırılgan bir hale getirdiği kabul edilmelidir.

Son bir cümle olarak da, çağdaşlaşma adına kurulan YÖK'ün, çağdışı uygulamalarıyla 21 inci Yüzyılın dünyasına ve Türkiyesine yakışmayan bir kuruma dönüştüğünü düşünüyorum. Bu bakımdan, YÖK'ün de yeniden yapılanma gereğini dikkatlerinize arz ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DYP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdoğmuş.

Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap verecek Sayın Millî Eğitim Bakanı bana telefon etti "iki gündemdışı söz var; ben, Ankara dışında olduğum için arkadaşlara cevap veremem; özür diliyorum" dedi, bildirdi. Ben de, tabiî, bunu, Genel Kurula arz etmek istiyorum.

İkinci gündemdışı söz, imam hatip okullarında kız öğrencilere uygulanan başörtüsü yasağıyla ilgili gündemdışı söz isteyen, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Ercan. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

2. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, imam hatip okullarında kız öğrencilere uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Din, onu reddedenlerin dahi günün birinde muhtaç olacakları bir büyük değerdir. Din öğretiminin yapıldığı okulların kendilerine has özellikleri olması gerekir. Orada okuyan öğrencilerin, dinin gereği olan kurallara uygun davranmaları, örnek din adamlığının da icaplarındandır. Bu anlamda başörtüsü, bay olsun, bayan olsun hiçbir din adamının, dinî bir vecibe değildir diyemeyeceği ilahî bir buyruktur. İmam - hatip okullarında okuyan genç kız öğrencilerimizin inançları gereği başlarını örtmeleri kadar tabiî bir şey olamaz. Din okullarında öğrencilerin başlarını örtmeleri, ne cumhuriyetle ne laiklikle asla çatışmaz. Cumhuriyetin temel nitelikleriyle milletin değerleri arasında çatışma yok, tezat yok, aykırılık yok, ayrılık yok. Milletle, milletin öz değerleriyle, gelenekleri, maneviyat ve mukaddesatıyla kavga ederek bir yere varılamayacağını hepimiz bilmeliyiz.

Evet, laik devlet korunmalıdır; ancak, bu, insanların en doğal temel hakları ve hukuk çiğnenmeden ve keyfî uygulamalara asla yol açmadan olmalıdır. Bu ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, Türkiye Cumhuriyetinin cumhuriyet olduğu, Türkiye Cumhuriyetinin laik olduğu, Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu, Türkiye Cumhuriyetinde hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sosyal devlet olduğu bizim müştereklerimizdir; tartışan da yok. O halde, genç yavruları modern bilgilerle donatmak yerine, suni bir başörtüsü kavgası çıkarmak kimin yararınadır; hiç kimsenin yararına değildir. Küçük dimağlara şiddetle, copla, öfkeyle yaklaşan anlayışı, aziz milletin temiz iradesinin tecelligâhı olan Yüce Meclisten kınıyorum! (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

Oy isterken olmadık söylem ve popülizmi reva gören siyasetçileri, başlarını eğerek düşünmeye davet ediyorum. Bugün, sanki yetkileri ellerinde değilmişcesine, çözümü Avrupa Birliğine girişimize havale eden siyasî iktidara, ya muktedir olun ya da çekilin diyorum! (DYP, AK Parti ve SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Asıl amacı din eğitimi olan okullarda yaşanan başörtüsü dramı, bir zulümdür, işkencedir. Ülkemizi huzursuz eden, değişik tartışmalara, haksızlıklara, horlamalara, dışlamalara sebep olan, öğrencilerin eğitim haklarına engel teşkil eden hukukdışı başörtüsü yasağı, mutlaka ve en kısa zamanda kaldırılmalıdır. Yasakçı bir anlayış, ne demokrasi ne hoşgörü ne de inanç özgürlüğüyle bağdaştırılabilir. Genç öğrencilerin maruz kaldığı muameleler, Hitler'in Almanyasını, Stalin'in Rusyasını andırmamalı.

MELDA BAYER (Ankara) - Yok canım!.. Çok abartıyorsunuz...

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Dedelerinin kanlarıyla sulanmış bu topraklarda torunları parya işlemi görmemeli. Yavrusundan eğitim özgürlüğünü polis coplarıyla gasp eden devlet, milletimin devleti olamaz! (DYP, AK Parti ve SP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

İmam-hatip okullarında okuyan genç kız öğrencilerimizin üzerindeki modern zorbalığı, demokrasinin ve özgürlüğün direnciyle ortadan kaldırmalıyız. Devlet de, Meclis de, bu sözde medenî ayıba derhal son vermelidir.

Çözüm zamanı bugünlerdir. Çözümün mekânı bu yerlerdir, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bir kararla ve bir derin uzlaşmayla sağlanacak bu çözümden kaçan siyasetin, insanımızdan oy istemeye hakkı da, yüzü de olmayacaktır. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

Meseleye, Türkiye Büyük Millet Meclisinin süratle el koymasını diliyorum. Biçim yerine, öze inecek eğitim anlayışına er geç ulaşılacağını umuyorum; ancak, bu erdemli amaca ulaşmak için bir nesli feda etmek gibi bir lüksümüzün de olmadığını özellikle vurgulamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercan, size de eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Millî iradeye, Anayasaya, hukukun temel ilkelerine, milletin temel değerlerine, ülkenin huzur ve barışına ters düşen bu tür uygulamalara son verilmesini yürekten diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ercan.

Sayın milletvekilleri, konuşmamın başında Sayın Millî Eğitim Bakanının Ankara dışında olduğunu, cevap veremeyeceğini söylemiştim; ama, Devlet Bakanımız Sayın Recep Önal şimdi bana müracaat ettiler, iki konuşmaya da cevap vereceklerini belirttiler.

Şimdi, Sayın Bakan gündemdışı konuşmalara cevap verecek efendim.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdulbaki Erdoğmuş'un, üniversitelerimizdeki sorunlarla ilgili konuşmasının kıyafetle ilgili bölümü yanında, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'ın gündemdışı konuşması konusunda söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4306 sayılı Yasa gereği ilköğretimin sekiz yıla çıkarılmasıyla birlikte, eğitimin bütün tür ve kademelerinde olduğu gibi imam-hatip liselerinde de yeniden yapılanmaya gidilmiştir. Bu doğrultuda, imam-hatip liselerinin haftalık ders çizelgeleri yeniden düzenlenmiş, imam-hatip liselerinin öğretim süreleri, bir yılı hazırlık sınıfı olmak üzere, toplam dört yıl olarak belirlenmiş ve 1998-1999 öğretim yılından itibaren bütün sınıflarda uygulamaya konulmuştur.

Kamu kurum ve kuruluşları, ilk, orta ve yükseköğretim kurumlarındaki görevliler ile öğrencilerin kılık kıyafetleri, kanunlarda yer alan genel nitelikli hükümler ile yönetmelik, genelge, duyuruyla getirilen usul ve esaslarla yasal yönden düzenlenmiştir. Özellikle bazı alanlarda dinî kisvelerin giyilemeyeceği, kapalı mekânlarda belirli kıyafetlerle bulunulabileceği, başörtüsüyle, dershane, laboratuvar, spor salonu, kütüphane gibi kapalı yerlere girilemeyeceği yönündeki, cumhuriyetin ve Anayasamızın, başta laiklik olmak üzere, temel nitelik ve esaslarına uygun olan bu düzenlemelerin, her kademedeki yargı kararlarıyla desteklendiği görülmektedir.

Devlet memurlarının kılık kıyafetleri konusunda düzenlenen ve bizzat Atatürk'ün imzasıyla, Resmî Gazetenin 5 Eylül 1341 tarih ve 168 sayılı baskısında yayımlanarak yürürlüğe konulan bir kararname bulunmaktadır.

RIZA AKÇALI (Manisa) - Kararnameyi değiştirin canım!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) - Kızlar memur değil Sayın Bakan!

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - 13 yaşındaki çocuklar memur mu?!

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Ben tarihsel gelişimi arz etmeye çalışıyorum.

2413 sayılı Bilumum Devlet Memurlarının Kıyafetleri Hakkında Kararnamede, bilumum devlet memurlarının kıyafetlerinin, dünya üzerindeki medenî milletlerin müşterek ve umumî kıyafetlerinin aynı olacağı belirtilmiştir.

Kanunla yapılan ilk düzenleme 28 Kasım 1925 günlü 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun olup, düzenlemeyle, giyim, çağdaşlaşma sorunu olarak düşünülmüş ve giyim ile dinsel inançlar arasında ilişki kurulmaması gerektiği vurgulanmıştır.

3 Aralık 1934 tarihli 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunla yapılan düzenlemeyle, hangi din ya da mezhepten olursa olsun, mabet ve ayinler dışında dinî kisve giyilmesi yasaklanmış, öğrenci ve memurların kıyafetleri belirlenmiştir. Adı geçen kanunun, öğrencilerin kıyafetleriyle ilgili 2 nci maddesiyle, kıyafetteki karmaşanın, kamu düzeni ve halkın huzuru yönünden sakıncalı olduğu belirlenmiştir.

12 Mayıs 1982 tarih ve 2670 sayılı Kanunla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen ek 19 uncu madde "devlet memurları, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetindedirler" hükmünü getirmiş olup, bu hüküm, kamu kurum ve kuruluşlarında kıyafet mecburiyeti getirmiştir.

Yukarıda belirttiğimiz kanunlar incelendiğinde, bu kanunların Anayasanın 2 nci, 10 uncu, 24 üncü ve 174 üncü madde hükümlerinin ruhuna ve sözüne sadık kalınarak düzenlendiği ve sadece kadınların veya sadece erkeklerin kılık kıyafetleriyle ilgili düzenlemeler olmayıp, cinsiyet ayırımı yapılmaksızın toplumda yaşayan herkesle ilgili düzenlemeler olduğu görülmektedir.

10.12.1988 tarih ve 20032 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3511 sayılı Kanunla 2547 sayılı Kanuna eklenen ek 16 ncı maddeyle getirilen "dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir" hükmü, Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa ve inkılap yasalarına aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 5 Temmuz 1989 tarih ve 20216 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 7.3.1989 tarih ve 1989/1 esas, 1989/12 karar sayılı kararı, bir yasal düzenlemenin din kurallarına, dinsel inançlara ve gereklere göre yapılamayacağı, dinî inanç gereği saç ve boynun kapatılmasına ilişkin yasal düzenlemenin; Anayasanın başlangıç bölümünde yer alan ilkelere ve özellikle laiklik ilkesine -laiklik, egemenliğe, demokrasi ile özgürlüğe ve bilgi bileşimine dayanan toplumsal bir atılım, siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir... Laik düzende din, siyasallaşmadan kurtarılır, yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Böylece, siyasal yaşamın dayanağı bilim ve hukuk olur- aykırı olduğu,

Laik bir devlette, hukuk kurallarının kaynağının dinde değil akılda bulunduğu,

Kişilerin iç dünyasına ilişkin olması gereken dinî inançlara göre yasal düzenleme yapılmasının;

Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan "Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" hükmüne,

Anayasanın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik ilkesine,

Anayasanın din ve vicdan hürriyetini düzenleyen 24 üncü maddesine,

Anayasanın inkılap kanunlarının korunmasını düzenleyen 174 üncü maddesine aykırı olduğu,

Gerekçesiyle, 1'e karşı 10 oyla ve oyçokluğuyla alınmıştır.

1990 yılında, 3670 sayılı Kanunla, 2547 sayılı Kanuna ek 17 nci madde eklenmiş "yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak koşuluyla, yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir" hükmü getirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu hükmü iptal etmemiş; ancak, gerekçesinde, türbanın, yürürlükteki kanunlara göre takılamayacağını gerekçe olarak belirtmiştir.

Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesince, bir partinin kapatılması talebiyle açılan davada aldığı 6.10.1998 tarih ve 1997/1 esas, 1998/1 karar sayılı kararında türban yasağı konusu yeniden değerlendirilmiş ve dinsel nedenlere dayanılarak başörtüsü ve türbanla boyun ve saçların örtülmesine resmî daire ve üniversitelerde serbestlik tanınmasının, cumhuriyetin ve Anayasanın temel prensipleri ile laiklik ilkesine aykırı olacağı ifade edilmiştir.

İki dava nedeniyle, idare mahkemeleri ve Danıştay, türban takılamayacağına karar vermiş, bu iki dava konusu Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna götürülmüş, adı geçen komisyon, 3.5.1993 tarihinde her iki davayı da karara bağlamış, yapılan görüşmeler sonucunda, davaların reddine karar vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, ret kararını;

İnsan Hakları Sözleşmesinin, kamusal alanda bir inancın gerektirdiği biçimde davranma hakkını mutlak olarak güvence altına almadığı,

Sözleşmeye göre, bir dinin uygulanması ifadesinin, bir dinin veya inancın zorunlu kıldığı ya da esinlendiği her türlü hareketin yapılabileceği anlamına gelmediği,

Yükseköğrenimini laik bir üniversitede yapmayı seçen bir öğrencinin, bu üniversitenin düzenlenmelerini kabul etmiş sayılacağı,

Özellikle, nüfusun büyük çoğunluğunun belirli bir dine mensup olduğu ülkelerde, bu dinin tören ve simgelerinin herhangi bir yer ve bilim sınırlaması olmaksızın sergilenmesinin, sözü geçen dini uygulamayan veya başka bir dine mensup olan öğrenciler üzerinde baskı oluşturabileceği,

Laik üniversitelerin, öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine ilişkin kurallar koyarken, bazı köktendincilerin yükseköğrenimde kamu düzenini bozmamalarını ve diğerlerinin inançlarına zarar vermemelerini sağlamaya özen gösterebileceği,

Laik bir üniversitedeki öğrencilik statüsünün, doğası gereği, başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini sağlamaya yönelik bazı davranış kurallarıyla bağlılığı da içerdiği;

Laik bir üniversite yönetmeliğinin, öğrencilere verilen diplomanın, hiçbir şekilde öğrencilerin de katılabileceği dinsel kaynaklı bir hareket kimliğini yansıtmaması gerektiğini öngörebileceği,

Laik üniversite düzeninin gerekleri dikkate alındığında, öğrencilerin kılık kıyafetlerinin düzenlenmesinin ve bu düzenlemeye uymadıkça kendilerine diploma verilmesi gibi bazı idarî hizmetlerden yararlandırılmamalarının, din ve vicdan özgürlüğüne müdahale oluşturmadığı,

Gerekçelerine dayandırmıştır.

Yukarıda belirtilen Anayasa, mevzuat hükümleri ve yargı kararları uyarınca, öğrencilerin başörtüsüyle kapalı mekânlara girmelerine izin verecek bir düzenleme yapmak mümkün değildir. Aksine, böyle bir düzenleme yapılırsa, Anayasanın ilgili maddeleri, kanunlar ihlal edilmiş olacaktır.

Diğer taraftan, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Anayasa, yasalar ve yönetmeliklerle belirlenmiş olan öğrencilik statüsünün gerektirdiği şartları taşıyan herkesin eğitim ve öğretim hakkı bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz eder, Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşmalar cevaplandırılmıştır efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, burada, iki değerli arkadaşımız gündemdışı konuşmalar yaptılar; Sayın Erdoğmuş'un da Sayın Ercan'ın da duygularına aynen katılıyorum. Sayın Bakan, problemin çözümüne yönelik bir şeyler söylemesi gerekirken, bugüne kadar başörtüsünü yasaklayan zihniyetin okuduğu mavalları tekrarladı. (DSP sıralarından gürültüler) Bakın, şunu söyleyeyim...

BAŞKAN - Sayın Çelik, ben, size söz vermedim. Lütfen oturur musunuz...

Sayın Bakan mevcut hukuk sistemini dile getirdi; yani, mevcut hukuk sistemi...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Mevcut hukuk sistemi...

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Söz vermedim; lütfen oturur musunuz...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Efendim, lütfen...

Sayın Bakan, burada, gündemdışı konuşmalara cevap verirken, Anayasa Mahkemesi kararlarını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dile getirdi. Ben, şimdi, Sayın Bakana bir şey söyleyemem ki.... Yani...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, Meclisin itibarı açısından şunu söylüyorum...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, tarafsız olun!

BAŞKAN - Efendim, tarafsız değil miyim yani!.. Böyle bir şey yok efendim. Siz söz isterseniz veririm.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, bakın, hiçbir mahkemenin yorumu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, millet iradesine dayalı yasama faaliyeti yapan bu Millet Meclisinin iradesi üzerinde olamaz. 2547 sayılı Kanunun...

BAŞKAN - Lütfen!.. Sayın Çelik, size söz vermedim... Lütfen!.. Teşekkür ederim.

Ama, o sözünüze de cevap vereyim: Anayasamıza göre, Anayasa mahkemesi kararları, yasama, yürütme, yargıyı bağlıyor. Herhalde bu da bir Anayasa hükmüdür. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Ben, şimdi, sizinle tartışmak da istemiyorum...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Kanun yerine geçmez!... Kanun koyucu değildir!..

BAŞKAN - Efendim, lütfen!.. Rica ediyorum...

Ben, şimdi, meselede, kimseyi de... Herhangi bir fikir beyan etmiyorum; ama, siz yanlış bir cümle sarf ettiniz; yani "hiçbir mahkeme kararı, Meclisin üzerinde olamaz" dediniz de... Ama, Anayasa Mahkemesi kararları yasamayı bağlıyor.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Anayasa Mahkemesinin yorumları, şari-i kanun, yani kanun yerine geçecek olan metinler değildir. Kanunun kendisi varken, 2547 sayılı Kanun varken...

BAŞKAN - Şeriatı mı; yani, şeri kanunlar mı istiyorsunuz?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Rica ediyorum canım!..

Neyse, bitti efendim... Tamam... Rica ediyorum...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var! Niye saptırıyorsun!

BAŞKAN - Efendim, arkadaşınız...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Siz orada demagoji yapıyorsunuz... Ne demek istiyorsunuz?!.

BAŞKAN - Lütfen!.. Sayın Çelik, sizinle tartışmak istemiyorum! Bir cümle söylediniz...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Demagoji yapıyorsunuz, demagoji!

BAŞKAN - Efendim, demagoji yapan sizsiniz ve ne konuştuğunuzu da bilmiyorsunuz!"

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Biliyorum!

BAŞKAN - Bilmiyorsunuz... Anayasanın bağlayıcı hükmünü bilmiyorsunuz. (DSP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÇELİK (Van) -Sizden iyi biliyorum.

MELDA BAYER (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Çelik, Meclisin saygınlığına yakışmayacak bir kelime kullandı. Eğer izin verirseniz, o kelimenin zabıtlardan çıkarılmasını arz ediyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Otur yerine, senin boyunu aşar!

BAŞKAN - Efendim, tutanaklardan çıkarılması diye bir şey yok; ama...

Efendim, gündemdışı üçüncü söz, illerin sosyal ve ekonomik gelişme durumları hakkında söz isteyen, Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Albayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, illerin ekonomik ve sosyal göstergelerini yansıtan araştırmalara ilişkin gündemdışı konuşması

KEMAL ALBAYRAK (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın mevzuu, hepimizi ilgilendiren, illerin ticarî, ekonomik, sosyal göstergelerini yansıtan araştırmaların değerlendirilmesiyle ilgiliydi; ancak, benden önce konuşma yapan Sayın Ercan'ın ve Sayın Erdoğmuş'un konuşmalarına Bakanın cevap vermesi neticesinde, o konuya girmeyeceğim; ama, Türkiye'de öyle bir sıkıntı, gerçekten mevcut.

Değerli arkadaşlar, eğer böyle bir yara varsa, hiçbir siyasî rant yapmadan, bu işleri siyasete bulaştırmadan, bunu, burada çözmek lazım. Niye çözmek lazım; şunu söyleyeyim: Türkiye Büyük Millet Meclisi kutsal bir yerdir, her şeyi çözmeye kadirdir; ancak, şunu üzülerek belirteyim: Bu olayları yaşadıkça... Türkiye'nin bir sürü ekonomik sıkıntısı, şunlar, bunlar olduğu halde, öğrenciler, huzurlu bir şekilde okullara giderken, böyle hadiseler nedeniyle, masum öğrencilerin, polisle karşı karşıya getirilmesi hepimiz için endişe verici bir durumdur.

Bakınız, bir pantolon hadisesi de yönetmelikte sınırlıydı; bundan iki ay kadar önce getirildi; öyle zannediyorum ki, pantolon giyileliden beri, ne laiklik elden gitmiştir ne de laiklik yükselmiştir. Bunu çözmek lazım; çözmediğimiz müddetçe, bu yara, hepimizi aşar ve hepimizi üzer.

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Eşarp, türban, siyasî meta olduğu müddetçe, buna, mutlaka izin verilmeyecektir.

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Siyasî şey olmaz, siyasî şey olmaz. Bırakalım siyaseti... Herkes, inancıysa onu yapsın, bunun için yönetmelik, kanun gerekiyorsa yapalım, bunu birlikte çözelim; çünkü, demokrasi, uzlaşma kültürüdür. Herkesin inancına saygımız varsa, buna da saygı göstermeliyiz. Eğer, birileri "benim inancım, benim inandığım din böyle" diyorsa, onunla ilgili de bir şey getirsinler, biz, ona da bir bakalım.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında belirttiğim gibi, illerin ekonomik ve sosyal göstergeleriyle ilgili Hazine Müsteşarlığı bir kitap yayımladı, sizlerde de vardır bu kitaptan. Bir araştırma neticesinde, bu kitap içerisinde, özellikle o illerin gayri safî millî yurt hâsılası, kişi başına düşen millî gelir, ihracat sıralaması, ithalat sıralaması, kamu harcamaları, kamu yatırımları, banka kredilerini kullanma durumları, kamu yatırımlarına göre o illerin sıralaması incelenirken, burada, gerçekten, çok büyük hataların olduğunu tespit ettim. Bunu, şunun için diyorum: Elbette ki, ekonomik konjonktürün hızla değiştiği günümüzde, gelişmeleri takip edebilmek için, güvenilir ve sağlam delillerin olması lazım; yani, yatırımların, bölgelere göre adaletli bir şekilde yapılması isteniyorsa, elde önemli kriterlerin, verilerin olması lazım; ama, bakıyoruz ki, buna hiçbir zaman uyulmuyor. Hatta, bu konuda Sayın Maliye Bakanı, bundan üç ay kadar önce bir yasa tasarısı burada görüşülürken, deprem olan bölgelerdeki vergilerin ertelenmesi hadisesinde, bu konunun düzenlenebileceğini, millî gelire göre bunun daha ayrıntılı şekilde yapılabileceğini söylemişti. İnşallah, o tasarı da yakında gelir.

Burada büyük haksızlıklar oluyor. Mesela, Türkiye 1960'tan sonra planlı döneme geçtiğinde, iller arasındaki ayrıcalıkları kaldırmak için birtakım çalışmalar yapılmış, iyi şeyler yapılmıştır; ancak, bugün bakıyoruz ki -kendi ilimden örnek vereyim- enteresandır, Türkiye genelinde millî geliri 8 inci sırada. Bundan altı yedi sene evvelki durumunu inceliyorum -burada hepsi var, yani rakamlar- millî gelir her tarafta düşmüş, çok ilde de bu sıkıntı vardır; eğer incelerseniz tespit edersiniz. Bakıyoruz, Kırıkkale'de bu 3 687 dolara çıkmış. Kırıkkale'de esnaf dükkân kapatıyor, vergi gelirleri tahsilatı -Maliye Bakanlığının elinde bilgiler var- düşüyor, organize sanayi bölgesi çalışmıyor; millî gelir yükseliyor kişi başına!.. Böyle bir şey olmaz. Burada ne yapılıyor; illerde, özellikle bürokrasiyi şirin göstermek, özellikle siyasî iktidarlara yaranmak için, bir şey olduğundan fazla gösteriliyor.

Değerli arkadaşlar, bu düzelmezse, iller arasındaki yatırımlarda, teşviklerde adaletsizlik devam eder gider. Bunu tez elden düzeltmek lazım. Mesela, Kocaeli, deprem geçirmiş, efendim, şubat krizi, kasım krizi her tarafta yaşanıyor, o da birinci sırada, geçmişte de birinci sıradaydı; ama, deprem sıkıntısını yaşadığı halde böyle oluyor. Bu sıkıntıların giderilmesi için, özellikle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Albayrak, süreniz bitti efendim.

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Peki efendim, eksüre veriyorum, buyurun.

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Bu konularda üniversitelerimizin yardımıyla, diyalogla gerçek rakamların tespit edilmesi lazım. Yine, şişirme rakamlarla kendi kendimizi aldatırsak... Pek çok yere, programa gelişigüzel işler konuyor, üç gün sonra bakıyorsunuz ki onları yıkmak zorunda kalıyorsunuz; keza, millî eğitimde de böyledir. Şu anda gidin Anadolu'da pek çok derslikler boş duruyor boş, yanlış planlamadan. Buna benzer pek çok şeyde, pek çok yatırımda bu adaletsizlikler söz konusudur, bunları düzeltmek lazım.

Beni dinlediğiniz için, hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Albayrak.

Gündemdışı konuşmayı cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Gündemdışı konuşmalar bitmiştir efendim.

Dünkü birleşimde, dört ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okutulmuş ve tezkere üzerinde İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açılmıştı. Tezkere üzerinde hükümet adına açıklama yapıldıktan sonra, Saadet Partisi ve Doğru Yol Partisi Grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

B) Tezkereler ve Önergeler

1. – Dört ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1004) (1)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Şimdi söz sırası Demokratik Sol Parti Grubu adına İçel Milletvekili Sayın Akif Serin'e ait.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Serin.

DSP GRUBU ADINA AKİF SERİN (İçel)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, terör örgütünün 1984 yılı Ağustos ayında başlayan silahlı eylemlerinin önlenmesi amacıyla, bölgedeki terörle mücadele çalışmaları 19 Temmuz 1987 tarihine kadar sıkıyönetim uygulaması kapsamında yürütülmüştür.

19 Temmuz 1987 tarihinde Diyarbakır, Bingöl, Hakkâri, Mardin ve Siirt İllerinde sıkıyönetim uygulamasının sona erdirilmesiyle birlikte, 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ihdas edilmiş, aynı kanun hükmünde kararnameyle, Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Hakkâri, Mardin, Siirt, Tunceli ve Van İlleri, bölge valiliği kapsamına alınarak bu illerde olağanüstü hal uygulamasına geçilmiştir.

Başbakanlık onayıyla, Adıyaman, Bitlis ve Muş İlleri, aynı yasa uyarınca mücavir il olarak tespit edilmiştir.

6 Mayıs 1990'da, Batman ve Şırnak'ın il olmasıyla, bölge valiliği sorumluluk alanındaki il sayısı 13'e çıkmıştır.

19 Mart 1994 tarihinden itibaren Bitlis İli olağanüstü hal kapsamına alınırken, Elazığ İli olağanüstü hal kapsamından çıkarılarak, mücavir il olmuş, 19 Temmuz 1995 tarihinde ise, Adıyaman İli mücavir il olmaktan çıkarılmıştır.

30 Kasım 1996 tarihinde, Elazığ İli mücavir il kapsamından çıkarılırken, aynı tarihte Mardin İli mücavir il kapsamına alınmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2.10.1997 tarih ve 515 sayılı kararıyla Batman, Bingöl ve Bitlis İllerinden, 6 Ekim 1997 tarihinden itibaren olağanüstü hal uygulaması kaldırılmış ve bu illerimiz de Başbakanlık onayıyla, mücavir il kapsamına alınmıştır.

30 Kasım 1999 tarihinde, Siirt İli mücavir il kapsamına alınmış, 30 Temmuz 2000 tarihinde de Van İlinden olağanüstü  hal kaldırılarak, mücavir il statüsüne alınmıştır.

Halen, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği sorumluluk alanında bulunan 11 ilden 4'ü (Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli) olağanüstü hal kapsamında, diğer 7'si ise mücavir il kapsamındadır; bunlar da Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin, Muş, Siirt ve Van'dır.

Anayasanın 119 uncu ve 120 nci maddelerinde, tabiî afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde olağanüstü hal ilan edilebileceği ifade edilmektedir. Türkiye'nin Ulusal Programında da yer alan olağanüstü hal uygulamasının tamamen kaldırılması, bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimini öngören stratejinin bir parçasıdır. Bu alanlardaki gelişmeler ve güvenlik değerlendirilmesi ışığında, olağanüstü halin tamamen kaldırılması planlanmaktadır.

Türkiye'nin güçlenip gelişmemesi uğruna, hatta, daha ileri giderek, parçalanması uğruna rol alan aktörler, kimi zaman ASALA, kimi zaman PKK, kimi zaman Hizbullah olmuştur. Fiilî şiddet olayları son yılların en alt seviyesine düşmüş durumda; ancak, komşu ülkelerle olan ilişkilerimiz, Kıbrıs sorunu, Ortadoğu ülkelerinin sorunları, Türk cumhuriyetleri ve Rusya'yla olan ekonomik ve sosyal ilişkilerimiz, doğalgaz pazarı oluşumuz, birikimli olarak gelen genç nüfusumuz, iki kıta üzerinde stratejik konuma ve olağanüstü güzelliklere sahip bir ülke konumunda olmamız, var olduğumuz sürece bir soğuksavaş yaşamamıza neden olmuştur.

Hepimizin ortak temennisi, bölge insanına, bugüne kadar çekmiş olduğu sıkıntılara karşın, hak ettiği insanca yaşamın ve sonuna kadar kullanabileceği kamu hürriyetinin tekrar sağlanmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Partinin en büyük arzusu, olağanüstü hal kapsamındaki iller ile mücavir alan kapsamındaki diğer illerimizde uygulamak istediği genel politikalar konusunda kesin bir başarı elde etmektir. Demokratik Sol Partinin genel politikası, eğitim seferberliği, sağlık seferberliği, ekonomi ve Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in kesin talimatlarıyla 57 nci hükümetin gündeme aldığı ve büyük önem verdiği Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesidir. Bu projelerin düzenli uygulanması sonucunda, bölgemizde olağanüstü halin çok kısa zamanda sona ereceğine, Demokratik Sol Parti olarak inancımız tamdır.

Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in talimatlarıyla uygulanmaya başlanan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi hayatî bir önem taşımaktadır. İsteyenin, kendi köyünde yaşama arzusu en doğal hakkıdır. Bu hak, Anayasadan kaynaklanan temel bir haktır. Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesinde asla bir zorlama söz konusu değildir; bireyler, dönme kararını özgür iradeleriyle, baskısız, demokratik ortam koşulları altında verebilmelidirler.

Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesinin amacı, üretimden kopmuş yöre insanını üretici hale getirmek, eğitim düzeyini yükseltmek ve terör düşüncesini ortadan kaldırmaktır. Yukarıda arz ettiğim hususların gerçekleşebilmesi için zamana ihtiyaç vardır.

19 Temmuz 1987 ve 28 Şubat 2002 tarihleri arasında toplam olarak 29 964 terörist ölü veya yaralı olarak ele geçirilmiştir. Bu teröristlerden 2 433'ü kendiliğinden teslim olmuştur. 1 Şubat 2002 ve 28 Şubat 2002 tarihleri arasında ise, olağanüstü hal ve mücavir illerde toplam 27 olay meydana gelmiştir. Bu olayların sonucunda toplam 21 terörist ele geçirilirken, güvenlik kuvvetlerimizden 1 yaralı, vatandaşlarımızdan ise 1 ölü ve 4 yaralımız olmuştur. Bu sonuç, terörle mücadele konusunda elde ettiğimiz başarıyı göstermektedir. Gittikçe azalan kayıplarımız göz önüne alındığında, Demokratik Sol Parti Grubu, olağanüstü halin dört ay daha uzatılması uygulamasının son kez olmasını arzu etmektedir; bu yüzden, olumlu oy verecektir.

Olağanüstü hal uygulamasının uzatılması, 45 inci defa, bugün, Mecliste oylanacaktır. Bazı siyasî parti temsilcileri ve milletvekili arkadaşlarımız terör olaylarının azaldığını, bölgenin ekonomik ve sanayi yönünden kalkınmasının önünün açılması gerektiğini ve bu nedenle de olağanüstü halin kaldırılması gerektiğini savunmaktadırlar. 21 inci Yüzyılda, aklı başında hiçbir ülke insanı, şüphesiz ki, demokratik yaşam tarzından ödün vermek istemez; gerçekte demokratik bir rejime sahip olan hiçbir ülkenin yöneticisi de böyle bir uygulama içerisine girmek istemez. Atatürk'ün bize emanet ettiği Türkiye, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Demokrasi, onun içindir ki, çağdaş ve uygar devletlerin uyguladığı bir siyasal rejimdir. Bizim, bu düşüncenin gerisinden yürüme hakkımız yoktur; fakat, bölge durumu göz önüne alındığında, 45 inci kez, olağanüstü halin uzatılması gerekmektedir. Terörle mücadele tam olarak bitmediği sürece, bölgede yapılacak çalışmalar tam anlamıyla başarıya ulaşamayacaktır. Hepimizin ortak temennisi, en yakın gelecekte bu illerimizden de olağanüstü halin kaldırılması ve bölge insanının bugüne kadar çekmiş olduğu sıkıntılara karşın hak ettiği insanca yaşamın ve sonuna kadar kullanabileceği kamu hürriyetinin tekrar sağlanmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti kültürü, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki sorunu ayrı bir sorun olarak görmemekte, ülkenin bir sorunu olarak değerlendirmektedir. Bizi birbirimizden ayrı gibi görmek ve göstermek isteyenler, Sevr özlemcisi yabancılar ve onların maşalarıdır. Bu Sevr özlemcisi ülkeler, Avrupa Birliğine katılmamız konusunda da ülkemize karşı aynı tavrı sürdürmektedirler; ama, emellerine asla ulaşamayacaklardır. Bizim yüreğimizde Kürt ve Türk'ün ayrı yeri yoktur, ikisini de ayrı gözle görmek, yüreğimizi ikiye bölmek ve parçalamak anlamını taşır. Parçalanmış yürekler de zaten çalışmaz.

Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinizi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Serin.

Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şuayip Üşenmez Beyefendi, gönderdiği bir pusulada, 13.3.2002 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Sözlü Sorular" kısmının 17 nci sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin (6/992) ve 42 nci sırasında yer alan, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu'nun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün Adıyaman'da uyguladığı projelere ilişkin (6/1045) esas numaralı sözlü soru önergelerine birlikte cevap vermek istediğini belirtmişlerdir.

İçtüzüğümüze göre, bakanlar, böyle, birlikte cevap verme isteminde bulunduğu takdirde, bunu, birleşimin başında Genel Kurulda arz etmek lazım ki, soru sahipleri Genel Kurulda bulunsun. Bu görevimi yerine getirdim; yani, bu pusulayı onun için okudum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Köse.

MHP GRUBU ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dört ilimizde olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir aydan bu yana devam eden ve bugün de, Pasinler İlçemizin kurtuluş bayramını idrak eden değerli hemşerilerimi buradan saygı ve sevgiyle selamlıyorum; Erzurumumuzun ve ilçelerinin kurtuluş bayramlarını kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde uygulanmakta olan olağanüstü halin tedricî olarak kaldırılması ve uygulamanın dört ille sınırlı hale gelmesi sevindiricidir. Ancak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bütün illerimizden olağanüstü halin kaldırılması en büyük arzumuzdur. Tabiî, devletimizin, özellikle güvenlik kuvvetlerimizin ve mülkî idare amirlerimizin vermiş oldukları istihbaratları değerlendiren hükümetimizin ve Millî Güvenlik Kurulundaki değerlendirmeler, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin takdirine sunulmak üzere, olağanüstü halin, bu dört ilimizde, muayyen bir süre daha devam etmesi ifade edilmiştir ve bugün de, o müzakereler devam etmektedir.

Bu konuda hükümete olduğu kadar bölge halkına da önemli görevler düşmektedir. Bu meselenin, muhakkak surette, Türkiye'nin gündeminden kalkması gerekir. Türkiye'nin güneydoğusunu kapsayan birçok ilin, yıllarca, olağanüstü bir yönetimle idare edilmesi, gerçekten, üzücü ve çok kaygı verici bir hadisedir. Bu gerekçeler ne kadar haklı ve doğru olursa olsun, Türkiye, bunun bir çaresini bulmalıdır.

Gerekçelerin zamanla ortadan kaldırılması, bölgede bir huzur ve güven ortamının meydana getirilmesi, Türk güvenlik güçlerinin kahramanlığı, Türk Devletinin gücü ve bölge halkının devlete bağlılığı sayesinde gerçekleşmiştir.

Dışgüçlerin kışkırtma, teşvik ve desteğiyle, binlerce vatandaşımızın canına kasteden kanlı terör örgütünün zaman içerisinde bölgede yaptığı tahribatın onarılması çok kolay değildir. Bu örgüt, binlerce vatan evladını katletmekle kalmamış, bölgeye yapılan yatırım ve hizmetlere de engel olmuştur.

Silahla Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile baş edemeyeceğini anlayan PKK terör örgütü, Avrupa ülkelerinde, zaman zaman pişirip, önümüze, çeşitli vesilelerle bazı talepler de getirmektedir; bunun son adı da siyasallaşma sürecidir.

Değerli milletvekilleri, bugünkü gazetelere baktığınızda, PKK'nın, 8. kongresinde almış olduğu kararları Avrupa Birliğine nasıl gönderdiğini ve onlardan olumlu cevap alacağı beklentilerini de ibretle görmek mümkündür.

Türkiye olarak, Avrupa Birliği sürecinde, PKK'nın taleplerini de değerlendirmek suretiyle, her iki tarafın, millî menfaatlarımız açısından hangisinin aleyhimize ve hangi meselelerin lehimize olduğunu çok iyi tartmamız, düşünmemiz ve değerlendirmemiz gerekiyor.

Terör örgütünün çeşitli kisveler altında Türk kamuoyuna sunduğu dil ve eğitim konularındaki talepleri ile bölge halkının talepleri de hiçbir zaman örtüşmemektedir. Yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda, halkın devletten beklentileri, terör ve terörün dayandığı ideolojik istek ve beklentiler değildir. "Devletin sizin için ne önemi vardır ve siz devletten ne istiyorsunuz" diye, bir bilim kurulunun, üniversitemizin yapmış olduğu araştırma sonucunda, halkın yüzde 50'si iş istemektedir, yüzde 25'i can güvenliği ve terörün ortadan kaldırılmasını istemekte mesken ihtiyacını ve diğer sıkıntılarını da yüzde 16 olarak dile getirilmektedir; yani, yapılan anketlerde, vatandaşın, ne ayrı bir dilde eğitimine ne de Milletimizden ayrı bir parça olduğuna dair herhangi bir talebi yoktur, böyle bir düşüncesi ve duygusu da yoktur. Onlar bizim kardeşlerimizdir, bacılarımızdır, halalarımızdır, dayılarımızdır, çocuklarımızdır. Bu insanları binlerce yıldan bu yana bir araya getiren kültür varlığımız, inancımız, dilimiz, bir millet olarak ortaya çıkarmıştır. Bu milletin de bir tek devleti vardır; yani, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır. Şimdi, birileri aramıza girmek suretiyle "hayır, siz azınlıksınız" diyor. Ben özellikle o bölgenin siyasîlerine buradan seslenmek istiyorum. İki defa üzerlerinde vebal vardır, tek defa değil. Bir, kendi bildiklerini, doğrusunu insanlara anlatmaktır; ikincisi, eğrileri düzeltmektir.

Amerika Birleşik Devletleri, kendi insanlarımıza "azınlıktır" diyor. Buyurun; yani, Amerika Birleşik Devletleri belki devlet olarak değil de, çeşitli lobilerde değerlendirmek suretiyle, önümüze şimdi yeni bir ayrıcalık sokmaya çalışıyorlar.

Avrupa Birliğinde, çeşitli kurumlarda, çeşitli müesseselerde, yine kültürel haklar... Efendim, şimdi moda oldu; insan hakları üzerinden, kültürel haklar üzerinden, bireysel haklar diyor. Bireysel haklar üzerinden de bir topluluk, bir kitle meydana getirecek ve onun üzerinden de, işte diyecek ki, buyurun, şimdi oraya bir çizgi çizelim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin hassasiyeti, şu anda böyle bir süreçten geçerken, meseleleri dikkatli izlememiz lazım. Bizim azınlık statüsü diye böyle bir statüyü tanımamız mümkün değil. Aslî unsura, devleti kuran aslî unsura azınlık statüsü ve azınlık haklarından bahsedilemez; kimse de bunu istemez.

Bu meseleleri Türkiye'nin soğukkanlılıkla; ama, özellikle bu bölge insanlarının da hassasiyetle ve sorumluluk duygusu içerisinde takip etmesi, değerlendirmesi gerekiyor.

PKK örgütünün şu anda almış olduğu kararlara bakın; Avrupa Birliğine diyor ki "biz, artık ismimizi değiştireceğiz ve biz silahtan tecrit olduk, biz tamamen, meseleyi başka şekliyle değerlendiriyoruz ve Kuzey Irak'a yerleşmek suretiyle beklemede kalacağız." Şimdi, alınan böyle bir kararla, nelerin olduğu veya PKK ile içiçe olan devletlerin de nasıl bu meseleyi bugüne kadar, 15 yıldan bu yana, Türkiye'nin gündeminde tuttuğu da çok dikkat çekicidir.

Değerli milletvekilleri, devlet orada yine vatandaşımızın desteğiyle güveni sağlayacaktır, huzuru sağlayacaktır ve sağlamıştır. Esasen üzerinde silah gücü olmasına rağmen, baskı olmasına rağmen, hatta, zaman zaman para desteği olmasına rağmen, doğu ve güneydoğudaki vatandaşlarımız PKK'nın yanında yer almamış, bu vatanın evlatları olduğunu, bu bayrağın altında yaşamanın mutluluğunu kendileri ifade etmek suretiyle, 30 000 canını da feda etmişlerdir. Şimdi, biz, bu insanlarımızı, başka bir varlık, başka bir kökenden gelmiş şekliyle düşünerek dışlayamayız ve dışımıza atamayız. O itibarla, meselenin özü budur, bu insanlar birbirine kaynaşmıştır.

Şimdi, 80 ilimizde, doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle insanlarımız yerleşmiş. Kimi nereden söküp atacaksınız ya da kime, nerede, ne eğitim verdireceksin, neyi öğreteceksiniz?..

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin değişmez kuralları, Anayasasının muayyen maddelerinde belirtilmiş; yükseköğreniminin, ortaöğreniminin, ilköğretiminin nasıl yapılacağının da kuralları konulmuş ve bunun altı da imzalanmıştır. Buradan çıkış yolu yok. Öyleyse, bu insanlara yapılacak en büyük kötülük, Türkçenin dışında bir dili yeniden onun önüne getirerek, o insanın kafasını kurcalayarak... Çok daha iyi bir Türkçeyi kavramak daha iyi bir Türk eğitimini almak yükseköğretimde, ortaöğretimde başarılı bir eğitimden sonra, başta Mecliste yerini almasının ve bürokrasinin en üst seviyesinde yer almasının önüne geçecek en büyük kötülük budur. Şimdi bunu getiriyorlar. Bakın, yatılı bölge okulları kurdu devletimiz; en güzel imkânları götürdük o bölgelere.

Değerli arkadaşlarım, kimsenin bizim önümüze getirdiğinden, bize rağmen bir fayda ya da menfaat olduğunu düşünmek yanlıştır. Kendimiz bulacağız çaresini. Biz düşüneceğiz, noksanlarımızı biz tamamlayacağız. Bugüne kadar yapılan hizmetleri gözardı edemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, size bazı rakamlar vereceğim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti -şahıslar bazında da söylüyorum, bölgeler bazında da söylüyorum- bilerek ve kasten, hiçbir zaman taraf olmamıştır. Taraf nasıl olmuştur; kötülüğün karşısında olmuştur, vatandaşına kötülük yapanın karşısında olmuştur. Hataları olmuştur. Hata, devletin değildir; hata, devletin kurallarını uygulayan şahıslarındır. Onu ayırmamız lazım, bunu ayırmamız lazım. (MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Tarım Bakanlığının bir yıl içerisinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine vermiş olduğu parasal desteği, rakamları söylüyorum. O vatandaşlarımızın, ne kadar bizim özümüz, bizim varlığımız, bizim kardeşimiz, bizim parçamız olduğunu, burada, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin verdiği desteği rakamlarla ortaya koymamız lazım değerli arkadaşlarım.

Ağrı'dan başlamak suretiyle Şırnak'ta biten 20 ilimize, 2001 yılında, doğrudan gelir desteği olarak -yani, dönüm başına 10 000 000-verdiğimiz paranın miktarı 304 trilyon.

Yine bu illerimizde besicilikle meşgul olan vatandaşlarımıza verdiğimiz para 11 trilyon.

Yine, yem bitkileriyle ilgili olarak 2 trilyon liralık bir destek verilmiş.

Damızlık ve sunî tohumlama ve ekipmanları için 174 milyar liralık bir destek verilmiş. Ayrıca, 100 trilyon lira destekleme primi verilmiş. 2001 yılında -bir yıl içerisindekini söylüyorum- toplam 420 trilyon lira, bu 20 ilimize, Tarım Bakanlığının, bir tek bakanlığın verdiği parasal destek. (MHP sıralarından alkışlar)

Başka bir şey daha söyleyeyim. Bakın...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Samsun'un parası ne zaman verilecek Sayın Köse? Samsun da para bekliyor!

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Her tarafa verilmiş bir para...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Samsun'un parası da verilecek. Borcunuzu ödeyin önce, borcunuzu!... Tarım kredi kooperatiflerine, Ziraat Bankasına olan borçlarınızı ödeyin önce, sonra alacağınızı isteyin! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Olur mu öyle şey; 2001'in parası bekliyor, Samsunlu bekliyor; 16,5 trilyon...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Evet, Türkiye'yi iflas ettirdiniz. Bu zihniyet, Türkiye'yi işte IMF'ye muhtaç etti. Neden; tarım krediye ve Ziraat Bankasına olan borçlarını vermeyeceksiniz; getir benim 10 000 000'umu ver!.. Nereden alacaklısın?!

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bu, Dünya Bankasından gelen kredi Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Alacaklısın?! Neden Dünya Bankasından geliyor; çünkü, alternatif ürün politikası koydu hükümet.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Çünkü, tarım politikasını değiştirdiniz.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Tenkit ediyordunuz burada, tenkit ediyordunuz tarım politikalarını. İşte, Şeker Kanunu, Tütün Kanunu çıktığı için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ne yaptı; onun vermiş olduğu sıkıntıları önlemek için, desteklemek amacıyla 1,5 katrilyon... Tarıma, köylüye yardım politikasıyla bu parayı vermiş oldu.

Ne yaptı; bakın...

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Köse, o her tarafa yapılıyor, sadece Doğu Anadolu'ya yapılmıyor ki...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Türkiye'nin her bölgesine yapılıyor.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Değerli milletvekilleri, buradan, bu kürsüden özellikle, milletin kürsüsünden, Türkiye'nin gerçeklerini çarpıtarak, devlet ile milletin arasına husumet duygusunu aşılayanlara milletimizin itibar edeceğini ben zannetmiyorum. Ben, rakam veriyorum.

Şeker Kanununu çıkarırken ne konuştular: "Efendim, köylümüzü öldürdünüz, perişan ettiniz; şeker bitti, pancar bitti, köylü bitti..." Hayır, bitmedi. Bakın, burada liste... Yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki -konumuz o olduğu için konuşuyorum- 20 vilayetimize verilen şekerpancarı kotalarını söylüyorum: En az yüzde 5'ten başlayarak, yüzde 20-25 artırılmak suretiyle, şekerpancarı ekim kotaları verilmiştir. Yani, şekerpancarı bir taraftan ekiliyor, şeker fabrikaları da bir taraftan özelleştiriliyor; ama, Türk çiftçisi de, yine şekerpancarını ekecektir ve alınterinin karşılığını da alacaktır. Onun için, önemli olan, ekonomik meselelerin düzlüğe çıkarılması suretiyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki insanlarımızın bu sıkıntısına çare bulmaktır. Çeşitli meselelerimiz olabilir, kültürel meselelerimiz, sosyal meselelerimiz olabilir, başka konuları tartışırız; ama, gelin, biz tartışalım. Biz, Amerika ve Avrupa Birliğindeki devletler veya oralardaki kurumlar eliyle kardeşlerimiz arasına nifak tohumu ekilmesine fırsat vermeyelim. Bunu demek istiyorum, bunu söylemek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Şırnak'taki vatandaşlarımız, Hakkâri'deki hemşerilerimiz kimin tiyatrosuna, hangi tiyatroya gidecek de hangi lisanda, neyi öğrenecektir?.. (MHP sıralarından alkışlar)

Gelin, kendi okulunda, üniversitesinde ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vermekte olduğu eğitim hizmetlerinden en üst seviyede istifade etme imkânını verelim, biraz daha yatılı bölge okulları açalım. Onun için, meseleleri bu açıdan değerlendirmemiz lazım.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, devletine, vatandaşlık bağıyla bağlıdır değerli milletvekilleri. Bu hüküm, 24 Anayasasında da vardır, 61 Anayasasında da vardır, 82 Anayasasında da vardır; ama, bir şey daha vardır; devletin de milletin de dili Türkçedir. Yani, devleti kuran aslî unsur, kendisi, Lozan Antlaşmasında, misakı millîde, İstiklal Savaşında, mücadelesinin altında, ne etnik yapısını, ne mezhep meselesini, hiçbir şeyi düşünmemiş; sırf, emperyalizmden şu toprakları kurtarıp ve bu al bayrağın altında huzur içerisinde mutlu bir millet olarak, mutlu bir vatandaş olarak yaşamanın mücadelesini vermiş. Şimdi ne yapıyoruz? "Yok efendim, sen oralarda savaştın, mücadele ettin, görevini yaptın; ama, seni şimdi birileri getirip bizim karşımıza yabancı olarak koymaya çalışıyor" diyorlar. Hiçbir güç bu milleti birbirinden ayıramayacaktır. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Evet, hiçbir güç!.. Hangi kurum, hangi kurul olursa olsun!..

Ben, Hakkâri'deki vatandaşımın çekmiş olduğu ıstırabı çekmiyorsam ben zaten vatandaş değilim; milletvekilliğini bırakın bir tarafa. Burada da öyle bir arkadaşımızın olacağını zannetmiyorum. Yani, kaşlarınızı çatarak veya böyle, alaycı bir bakışla buradaki konuşmalarımızı da siyasî manada anlamayın.

Adıyaman'ı da biliriz, Kâhta İlçesindeki insanlarımızın yaşantısını da biliriz; ama, tekrar söylüyorum, bir önceki konuşmamda da söyledim: Bu insanları bize düşman edenler, ticaretle uğraşanlardır, siyasetle uğraşanlardır, hırsızlık yapanlardır. (MHP sıralarından alkışlar) Evet, düşman edenler bunlardır.

Kızıltepe'de, Habur'da açmışsın petrolün yolunu; gelin, Allah rızası için, dört tane fukaranın istifade ettiğini bana gösterin, ne diyorsanız ben kabul edeceğim; yok, fukaranın istifade ettiği yok.

Gidin, Aydın'ın bir ilçesinde "ucuz mazot" diyor. Kim yapıyor bunu; mafya... Kimin mafyası; PKK'nın mafyası. Evet, ta Hakkâri'den Edirne'ye, gidin, uyuşturucu kaçakçılığı var. Van'da, şurada, burada... Kim yapıyor?.. PKK ile özdeşleşmiş mafyayla... Oradalar... Mafyada ırk, etnik yapı filan yok, siyaset de yok; para... Parayla beraber oluyorlar. Şimdiye kadar, Türkiye Cumhuriyetinde, yetmiş yıllık bir süre içerisinde, uyuşturucu diye bir olay yoktu. Şu anda sivil polis ortaöğretim okullarının önünde nöbet bekliyor; kim getirecek, kim satacak...  Türkiye bu noktaya geldi. Onun için, aklımızı başımıza toplayalım. Dışarıya uyuşturucu gidinceye kadar, PKK, terör örgütü değildi. Amerika'da dahil... Evet, yabancı devletler, uyuşturucuyla karşı karşıya gelince, gerçeği gördüler ve bu terör örgütü, canımızı yakan, 100 milyar dolarımıza mal olan bu maşalarını, uşaklarını, şimdi, terör örgütü kabul ettiler.

Onun için, biz, meselemizi kendimiz halletmemiz lazım. İnançlarımızın gereğini de bizim halletmemiz lazım. Burada, bir bakana "maval okuyor" demek yanlıştır. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin bakanıdır değerli kardeşim. Biz, önce, birbirimize, müesseselerimize saygı duyalım. Yanlışsa, bakanı tenkit edelim; ama, yarın, biriniz, oraya bakan olarak oturursanız, o maval okuyan adamlardan bir tanesi olursunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, biraz da, kullanacağımız kelimelere ve konuşmalarımıza dikkat etmemiz gerekir.

Siyasî partiler arasındaki mücadele, bir medenî mücadeledir, bir insanlık mücadelesidir, bir hizmet mücadelesidir. Ancak, kalkıp, birbirimizi, PKK'nın karşısında "efendim, bu böyle olursa, bu da bu kadar rant temin eder veya güçlenir" şekliyle mukayese etmeye de kimsenin hakkı yoktur. Gelin, bunu, seçim sandığına bırakalım. O gün gelsin, bu yüce milletimiz,     nasıl oy kullandığını, nasıl değerlendirdiğini, kimin ne yaptığını bizden çok iyi biliyor... O arif dediğimiz insanlar bunu değerlendirsin. Kendi düşüncesini, siyasî düşüncesini terk ederek, ayrı bir siyasî düşünce olarak "başörtüsü bizim meselemiz değildir" demelerine rağmen, gelip, bu meseleleri buralarda istismar etmenin de manası yoktur. (MHP sıralarından alkışlar)

Onun için, gelin, bu yavrularımız, okulların önünde velileriyle başbaşa... Onlara şunu öneriyorum; buradan öneriyorum onların bir milletvekili olarak... Yüreğim sızlıyor. Ben de imam hatip mezunuyum, benim de karımın başında örtüsü var; ama, devletime de saygılıyım. Ne zamana kadar; Anayasanın değiştirilmesine, kanunların değiştirilmesine yeni bir düzen getirilinceye kadar... Beni de orduevine, karımla beraber almadılar, saygı duydum; ama, ordumu da seviyorum. Yani, buna rağmen ben soğuyamam; çünkü, namazımı da ordum olduğu için kılıyorum. Evet, Türk Ordusu olmazsa, siz, hiçbir şekilde namazınızı da kılamazsınız, bu bayrağın altında da yaşayamazsınız. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Köse, süreniz bitti; 1 dakika veriyorum efendim.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bu itibarla, değerli milletvekilleri, şimdi, meseleyi bu şekilde değerlendirmemiz lazım. Onlar bizim kardeşlerimiz, çocuklarımız. Kuralları değiştirelim. Türkiye Büyük Millet Meclisidir bu meselenin sahibi.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Getirdiniz de değiştirmedik mi? Getirin, değiştirelim...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Doğrudur, katılıyorum. Bir dakika, izin verir misin...

Bakın... Bir dakika, şu anda oraya geliyordum Sayın Çelik.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Getirin, değiştirelim...

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Yani, öyle, aceleye gelmiyor bu iş, aceleye gelmiyor. O işi çok iyi biliyorsun. Onun için biraz sabırlı ol, siyasete gelmez bu iş. Yanınızdaki partiden niye ayrıldınız? Beş defa kapatıldınız. Niçin ayrıldınız? (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şu anda siz bunu istismar ediyorsunuz İsmail Bey.

BAŞKAN - Sayın Köse, lütfen efendim... Lütfen... Kişiye cevap vermeyin efendim.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Başörtüsü bizim meselemiz değil diye konuşuyorsunuz, dolaşıyorsunuz.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şu anda siz bunu istismar ediyorsunuz.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bir dakika... Şimdi, ben, karşılıklı tartışma yapmıyorum. Ben şuna getirmek istiyorum... Bir dakika...

BAŞKAN - Sayın Köse, rica ediyorum efendim.

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Bir dakika... Meseleleri istismar etme... Bir dakika... Ben, doğruyu söylüyorum.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bu erkeklik tasladığınız meseleye benzemez!

İSMAİL KÖSE (Devamla) - Şu anda, içerisinde olduğum Uzlaşma Komisyonu, Anayasa değişikliğini görüşüyor. Her siyasî partiden de 2 milletvekili bulunuyor. Ben, arkadaşlarıma istirham ettim. Anayasanın maddelerini görüşüyoruz. Kurumlarımızla da görüşmek suretiyle - kurumlarımızla da- bu meseleyi Türkiye'nin çözmesi lazım. Türkiye, demokratik bir devlet; ama, Müslüman bir milleti muhafaza eden bir devlet. Bunu çatıştırmadan, çarpıştırmadan, kafa kafaya getirmeden, bilek güreşine de sokmadan bu hassas konuyu halletmemiz gerekir. Milliyetçi Hareket Partisinin görevi bu. Milletin burnunu kanatmayacağız; Allah'ın izniyle, inançlarını yerine getirebileceği bir ortamın hazırlanmasına da vesile olacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köse.

Sayın milletvekilleri, yalnız, Sayın Köse, kürsüde yaptığı bir konuşmada, devlet ile millet arasına, bu kürsüde husumet sokmak isteyenler var dedi.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Anlamadığından öyle söylüyor.

BAŞKAN - Buradaki milletvekillerinin hepsi... Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hepimizin devletidir. Buradaki milletvekilleri hiçbir şey etmez; ama, hayır, ifadenizi düzeltmek istiyorum.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yalnız, devlet ile millet arasında husumet duygularını aşılamaya kimsenin hakkı yoktur" dedim.

BAŞKAN - İşte, ben de aynı anlamda söylüyorum.

Şimdi, mesela, zatıâliniz, orada, bir yardımlardan bahsettiniz; ama, o kâğıda... (MHP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim... Rica ediyorum... Yani, Meclis Başkanıyız, bir şey söyleyelim. Yani, burada, Meclisi hedef alan, milletvekilini hedef alan bazı ithamlar olursa, ben, Meclis Başkanı olarak bunları düzeltmek zorundayım.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Alakası yok.

BAŞKAN - Efendim, sana göre yok, bana göre var ( MHP sıralarından gürültüler)

Şimdi, Sayın Köse, mesela, burada, zatıâliniz doğu ve güneydoğuya verilen paralardan bahsettiniz. O listeye bakın; Tunceli'ye bir para verilmiş mi?!. Buyurun... Yani, ben, şimdi   bunu söylersem devlet ile millet arasına husumet mi sokmuş olurum?! Rica ediyorum...

NESRİN ÜNAL (Antalya)- Antalya'ya da verilmedi Sayın Başkan.

MUSA UZUNKAYA(Samsun)- Antalya  almadı, Tunceli  almadı, Diyarbakır almadı; o zaman neresi aldı?

BAŞKAN - Şimdi, AK Parti Grubu adına Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30 Mart 2002 saat 17.00'den geçerli olmak üzere, 45 inci defa 4 ay süreyle uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi şahsım ve partim adına sevgi, saygı, barış ve mutluluk dileklerimle selamlıyorum.

Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli ve ondan öncekiler... Vücudun bir yerinde rahatsızlık meydana geliyorsa, bütün vücut rahatsızdır; toplumun herhangi bir yerinde rahatsızlık varsa bütün toplum rahatsızdır. O yörenin milletvekilleri bunları çok daha fazla benliklerinde hissediyor olabilir; ama, biz de onlardan aşağı değiliz. Kaldı ki, bu süreçte, Bursa'da, onların örgütlü dernekleri çok, onların üyeleri çok, onların insanları çok; onların dertlerini biz Bursa'da da yaşıyoruz, göç alan diğer yerlerde de yaşıyoruz.

Bu olayların etkilerini değerlendirdiğimizde görüyoruz ki, sadece ilan edilen bölgede değil, diğer bölgelerde de büyük yaralar açtı; kentlere karşı işlenen suçlar arttı, uyum sorunları yaşandı, istihdama etkiler oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçen dönem hazırladığı göç raporuna, nedense, itibar da edilmedi. Bu Mecliste zaman zaman araştırma komisyonları kurulur, Meclisin komisyonlarında ittifakla görüş belirlenir, Genel Kurulda ittifakla aynı şeyler söylenir; ama, hükümet, nedense, buna itibar etmez.

Yasama, yürütme ve yargı ve bunların arasında üstünlük olmadığı söylenir, medenî ilişkinin ve işbirliğinin olduğu söylenir. Oysa, kurucu irade, kurucu iktidar biziz. Türkiye Büyük Millet Meclisi, o kuvvetler arasında üstün bir yere sahip. Anayasayı da yapan, değiştiren, kanunları da koyan, yürütmenin uyacağı kuralları vazeden biziz; bunları değiştirmek bizim yetkimizde, bizim inhisarımızda. Şüphesiz ki, biz bunları yaparken, hukukun üstün kurallarını ve umumun menfaatlarını de dikkate alacağız.

Biraz önce, milletvekilleri, başörtüsü nedeniyle görüşlerini belirttiler. Kamuoyunu, şu bakımdan, açık ve seçik aydınlatmalıyız: Hukuk yoluyla başörtüsü meselesinde hak arama tükenmiştir. Anayasa Mahkemesinin iki kararı, biri, çıkarılan kanunun iptali, diğeri, yorum yoluyla ret -o da, iptalle eşit değerde- ve yine, idarî yargının, Danıştayın iptal kararları. Bu kararlar muvacehesinde, şüphesiz ki, Anayasanın ilgili hükümleri, 138 ve 153 üncü maddeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi dahil herkesi bağlıyor; ama, kurucu irade, kurucu iktidar Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konuda sessiz kalıyor. Topu, rektörlere, dekanlara, valilere ve emniyet müdürlerine, millî eğitim müdürlerine atmanın hiçbir anlamı yok. Onlar, ancak ve ancak, mevcut kuralları uyguluyorlar; o konuda, gerekli esnekliği tanıyıp tanımama konusunda dahi takdir yetkileri yok. Çözüm Mecliste. (AK Parti sıralarından alkışlar) Meclis, bu üstün iradesini koymak durumunda. Bütün partiler, bu konuda kamuoyunu yeterince aydınlatmıyorlar diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, yönetim biçimleri, olağan yönetimler ve olağanüstü yönetimler. Olağanüstü yönetim usulleri, Anayasanın 119 ve 122 nci maddelerinde düzenlenmiş ve burada da, olağanüstü yönetim usulleri ikiye ayrılmış: Olağanüstü haller ve sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali. Olağanüstü haller de sebeplerine göre ikiye ayrılmış: Birincisi, tabiî afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal ilanı. Türkiye'de, bu nedenle olağanüstü halin şartlarının olduğunu söyleyenler çok; ama, hükümet, bu sorunların, demokrasinin ve ekonominin işleyen kuralları dairesinde, serbest ve özgür bir ortamda çözülmesini tercih etti. Biz, bu tercihi onaylıyoruz; bu tercihi, olağanüstü hal için de kullanmalarını diliyoruz. Sorunların, Türkiye'deki ekonomik sorunların çözümü için, bundan tam bir yıl önce bugün, Kemal Derviş geldi. O da olağanüstü bir süreç değil miydi?!

Dün, burada, İstiklal Marşının kabulünün 81 inci yılı nedeniyle, konuşuldu; ama, nedense, milletvekillerimiz, 12 Mart 1971'i unuttuk; o da olağanüstü bir süreçti. O süreçte de temel hak ve özgürlükler askıya alındı, durduruldu. O, Meclise yapılabilecek en büyük saldırıydı. Bunu unutarak, Türkiye'nin tarihini ve geleceğini yazmak, inşa etmek mümkün müdür?!

Anayasadaki olağanüstü yönetim usullerinden biri de, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali ve bu hal, olağanüstü hallerden daha ağır şartların olduğu bir haldir. 1978'de sıkıyönetim ilan edildi, çok daha büyük nedenler vardı; ama, 1987'de, bunların bir kısmının ortadan kalktığı düşünülmek suretiyle, ondan daha hafif tedbir olan olağanüstü hale geçildi. Olağanüstü haller, her şeye rağmen, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, askıya alındığı yönetimler.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, fevkalade durumlarda, akit devletlere, sözleşmedeki öngörülen temel hak ve özgürlükleri kısıtlama veya belli sürede askıya alma yetkisini tanıyor. 1954 yılından beri, kabul ettiğimiz ve hukukumuza giren sözleşmenin 15 inci maddesi "harp veya milletin varlığını tehdit eden diğer bir umumî tehlike halinde her yüksek akit taraf, ancak durumun iktiza ettiği nispette ve devletler hukukundan doğan diğer mükellefiyetlerle tezat teşkil etmemek şartıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde öngörülen mükellefiyetlere aykırı tedbirler alabilir" hükmüne amir. Buna göre, akit devletler, sözleşmede öngörülen hakların uygulanmasını çeşitli şekillerde sınırlayabiliyor, kısıtlayabiliyor; ya bunları bildiriyor yahut sözleşmelere çekinceler koyabiliyor. Askıya almayı bildirenler arasında Türkiye'nin yanı sıra Yunanistan var, İngiltere var, İrlanda var. Çekince koyan ülkeler arasında, Türkiye, örneğin, Ek Protokolün 2 nci maddesinin uygulanması çerçevesinde, Tevhidi Tedrisat Kanunu hükümlerini saklı tuttuğunu beyan ediyor. Bu, Anayasanın 2 nci maddesinin sonucu. Ayrıca, Türkiye, 27 Mayısta cereyan eden olaylar nedeniyle de askıya aldığını bildiriyor. Askerî rejimler, demokrasiyi zaman zaman sekteye uğratıyor. Bu süreçlerde de Türkiye ve Yunanistan bildirimde bulunuyor. Olağanüstü hal yönetimi dolayısıyla, Türkiye, birçok kez hükümleri askıya aldı ve bildirimde bulundu ve Anayasanın 15 inci maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin Anayasada öngörülen şartlara bağlı kalmaksızın, kanuna uyulmaksızın, yasal bir dayanak olmadan kısıtlanabileceğini kabul ediyor.

Biz, Anayasamızı değiştirdik, 4709 sayılı 3.12.2001 günlü Anayasa değişikliğinde, birey, etkin hak öznesi oldu ve bu değişikliğin 26 maddesi bireyin hukukuyla ilgili. Şimdi, sıra, yürütme ve yargıda. Anayasamızda, 13 üncü, 14 üncü, 15 inci ve 16 ncı maddelerde sınırlandırmalar var. Bunlar, evrensel şartlara uygun.

Olağan dönemlerde özgürlükler asıl, sınırlandırmalar istisna. Herkes, kişiliğine bağlı, devredilmez, vazgeçilmez, dokunulmaz temel hak ve özgürlüklere sahip ve bu özgürlükler bir bütün, bu özgürlükler parçalanamaz, bu özgürlükler bölünemez. Siz, temel hak ve özgürlükler listesinden bir tanesini bile askıya alsanız, diğer hak ve özgürlükleri de tamamen bertaraf etmiş olursunuz. Düşünce özgürlüğünü sınırlı tanırsanız diğer özgürlükler var olmuş, neye yarar!

Olağanüstü dönemlerde, asıl olan özgürlükler değil, asıl olan sınırlandırmalar. Bu dönemler, bireyde ve toplumda özgürlük arayışlarının arttığı dönemler. Olağanüstü dönemlerin -belki de, kabul edilmese bile- iyi yönlerinden birisi de, özgürlük duygusunu canlı tutmasıdır. O yörede hak ihlaline uğrayan insanların özgürlük arzuları, şevkleri, batıdakilerden daha fazladır. Hak ihlalleri yaygındır, hak ihlalleri yoğundur. Bu hak ihlalleri, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının sonucu uygulamada görülen bu hak ihlalleri ve buna karşı şikâyet yolları, artık, sınırları aşmıştır. Sınır tanımayan bir süreçteyiz. O süreç, küreselleşen bir süreç. Bu süreç, sorunların demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle, insan haklarıyla çözümleneceği bir süreç. Bizim bu sürece hizmet etmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü hal, 1987'den bu yana, tam 44 defa uzatılmış; ancak, olayların tırmandığı zamanlar dahil, hiçbir zaman, daha ağır olan yönetim usullerine başvurulmamış, tekrar sıkıyönetime geçelim denilmemiş. Aksine, 19.11.1991'de kurulan 48 inci hükümetten beri, her hükümet programında, olağanüstü hal uygulamasının yürürlükten kaldırılacağı açıkça ilan edilmiştir; ancak, uygulamada, nedense, bunları yapamamışlar; yapamadıkları bu süreçte de, siyaset kurumuna olan güven duygusu azalmıştır.

Olağanüstü yönetim usulleri, şüphesiz ki, hukuk dışı, hukuk üstü usuller değil, tamamen hukukî bir yönetim şekli; ancak, bu dönemlerde hak ihlalleri iddiası çok yoğun; çünkü, işin tabiatında son derece geniş takdir yetkisi var, işin tabiatında "ben her şeyi yapabilirim" var.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü halin 44 defa uzatılması, bu hali sürekli ve devamlı hale getirmiş. Anayasa, altı ay süreyle bunun ilan edilebileceğini; ancak, her defa, ancak ve ancak, dörder ay süreyle uzatılabileceğini öngörmüş, "bir an önce bu işleri hallet; ama, demokrasinin gerekleri, demokrasinin kuralları uyarınca, özgürlüklerin özüne dokunmadan" demiş.

Değerli milletvekilleri, konuyla ilgili biz ne düşünüyoruz? 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan Adalet ve Kalkınma Partisinin Programını sizlere arz ediyorum: Kimimizin güneydoğu, kimimizin Kürt, kimimizin terör sorunu dediğimiz olay, maalesef, Türkiye'nin bir gerçeğidir.

Partimiz, bu sorunun toplum hayatımızda neden olduğu olumsuzlukların bilinciyle, bölge halkının mutluluğu, refahı, hak ve özgürlüklerini gözeten, Türkiye'nin bütünlüğünü ve üniter devlet yapısıyla birlikte bölgeyi tehdit eden terörün önlenmesinde zaaf yaratmayacak bir şekilde, gerçeğin tespitinin ötesinde, kalıcı, tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir politika izleyecektir.

Bu bölgemizdeki kültürel farklılıklar, partimiz tarafından zenginlik kabul edilmektedir. Resmî dil ve eğitim dili Türkçe olmak şartıyla, Türkçe dışındaki dillerde yayın dahil, kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini, partimiz, ülkemizdeki birlik ve bütünlüğü zedeleyen değil, güçlendiren ve pekiştiren bir zenginlik olarak görmektedir. Son zamanki çalışmalar da partimizin bu öngörüsünü destekler niteliktedir.

Bölgenin geri kalmışlığından kaynaklanan kimi olumsuzlukların giderilmesini, bölgeye dönük özel düzenlemeler yoluyla değil, genel demokratikleşme projesi bağlamında düşünmektedir. Uzun yıllardır yoğun dış destekle süren ve 30 000 insanımızın hayatına mal olan teröre rağmen, bölge halkının üniter devlet yapısına bağlı olması, halkımızın sağduyusuyla meselenin etnik bir çatışmaya dönüşmemesi, konunun iç meselemiz olarak çözülebilir olmasının delilidir.

Partimiz, teröre tepki olarak maksadını aşan ve bölge halkını rahatsız eden bazı uygulamaların terk edilmesini ve uzun yıllardır devam eden OHAL uygulamasının tamamen kaldırılmasını hedeflemektedir.

Partimizin kuruluşundan sonraki ilk OHAL görüşmeleri sırasında, sözcümüz Sayın Çelik ve Grubumuz, OHAL'in devamından yana olmadığını ifade etmiştir. Parlamentoda bulunduğum süreç içerisinde hiçbir OHAL uygulamasının devamına oy vermediğimi özellikle arz etmek isterim.

Suçlu insanlar karşısında caydırıcı ve masumları koruyucu bir tavır sergilemesi gereken devletimizin, suçsuz insanlara şefkatle muamele etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu bağlamda, Gaffar Okkan'a şükranlarımızı, saygılarımızı ve rahmet dileklerimizi iletiyoruz.

Yoğun terör sonrası dönemde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, bölgelerarası kalkınmışlık farkını yok edecek, en azından asgariye indirecek önemli bir adım atılmamıştır.

Partimiz, yöreye yönelik istihdamı artırıcı ciddî ekonomik projeler devreye sokarak, terör ortamından şu veya bu şekilde zarar gören vatandaşlarımızın mağduriyetini giderecek uygulamaları devreye sokarak, ihtiyaç duyulan rehabilitasyonu sağlayacaktır. Orada, insanlara karşı devletin kusursuz sorumlu hali vardır. Kusursuz sorumluluk gereği, oradaki insanların tüm zarar ve ziyanlarının devlet tarafından karşılanması, hukukun gereğidir.

Hizmetlerin yetersiz olması, işsizlik, fakirlik ve baskı, terörün beslenmesine en müsait ortamlardır. Terör ve baskı, karşılıklı olarak birbirini besler ve tetikler. Terörün sonuç olduğunu unutan her yaklaşım, sadece baskıyla çözüm üretmeye yönelir. Oysa, bu, terörü daha da güçlendirir. Bu nedenle, terörün sona erdirilmesinin yolu, temel hak ve özgürlüklere saygılı bir devlet yaklaşımıyla, ekonomik kalkınmayı ve güvenliği aynı bütünün parçaları olarak düşünmekten geçer.

Ticarî ve ekonomik faaliyetler açısından cazip hale gelebilmesi için, bölgenin bir çıkmaz sokak konumundan çıkarılması gerekir. Komşu ülkelerle, sınır ticareti dahil, dinamik bir ticaret ortamı oluşturulması gereklidir. Bu amaçla, partimiz, bölgedeki ticaretin artırılması için her türlü tedbiri alacaktır. Bürokratik, otoriter devlet anlayışına yaslanan çözümler, sadece asayiş mantığına dayandığı için, uzun vadede sorunları daha da derinleştirmektedir. Buna karşılık, demokratik devlet anlayışı çerçevesindeki yaklaşımlar, ilk anda endişeyle karşılansa bile, uzun vadede, milletimizin birlik ve bütünlüğünü pekiştiren sonuçlar doğuracaktır.

Bu nedenle, bölgedeki sorunların, sadece ekonomik kalkınma politikalarıyla tam bir çözüme kavuşturulamayacağı, bütün bunların üstünde, kültürel farklılıkları demokratik hukuk devleti ilkesi çerçevesinde tanıyan yaklaşımların etkili olması gerektiği, sorunun çözümünde önemli bir adımdır. Kültürel farklılıklar, bölge halkıyla olan müştereklikleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen toparlar mısınız; size de eksüre veriyorum.

Buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - ... arkaplana atmayı gerektirmez; aksine, Türkiye cumhuriyeti vatandaşlığı, toplumumuzun çimentosudur.

İstatistikler, OHAL'in sona ermesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Varılan aşama, olağanüstü yönetim biçimine başvurmaya gerek kalmaksızın, olağan usul ve yöntemlerle sorunun çözülebileceğini göstermektedir. Nitekim, biraz önce Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen, daha önce İçişleri Komisyonunda kabul edilen kanun tasarısının gerekçesine bakıyoruz: "Terör olaylarında meydana gelen azalma" ve "artık güvenlik sorunu kalmadığından..." Bu, hükümetten geliyor; bu, Mecliste. Kanun tasarısının başlığı: "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı."

Bunları kabul etmiş iken, biz, sorunların çözümünü olağan yönetime niye havale etmiyoruz?

Özgürlüğün nimetlerinden, herhangi bir ayırım yapmaksızın tüm bireylerin eşit olarak yararlandıkları, çokluk içersinde birliğin, vahdet içerisinde kesretin yaşandığı, daha büyük bir barışa kavuşulduğu, her türlü şiddetten ve suçtan arınmış, işleyen bir demokrasiye sahip Türkiye, bölge ve dünya umuduyla, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır.

Efendim, yine, soruların birlikte cevaplandırılmasına ilişkin Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'ın bir yazısı var; bundan sonra hemen sözlü sorulara geçeceğimiz için, ilgili milletvekillerinin dikkatine sunuyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 2 nci ve 22 - 30 uncu sıralarında yer alan (6/951, 1006, 1007, 1009, 1010, 1011, 1012, 1015, 1018, 1019) sayılı 10 adet sözlü soru önergesini, İçtüzüğün 98 inci maddesi uyarınca, birlikte, peş peşe cevaplandırmak istiyorum.

                                     Recep Önal

                                Devlet Bakanı"

Sayın milletvekillerinin dikkatine arz ediyorum.

Şimdi, söz sırası, ANAP Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'ın.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biz, dört ayda bir, yılda üç defa, bu kürsüden, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin görüşlerimizi Yüce Meclise arz ediyoruz ve bütün gruplar arz ediyor. Bütün grupların bir ortak paydası var; diyorlar ki "temenni ederiz, bu son olur; olağanüstü halin uzatılması konusu son olur." Bütün grupların sözcülerinin beyanlarına baktığımız zaman, biz bunu görüyoruz. Daha önceki konuşmalarında, bizim partimizin, Anavatan Partisi Grubunun sözcüleri de aynı temennide bulundular; dediler ki "inşallah, bu son olur." Ama, tabiî ki, son olmadı.

Elbette, hükümeti oluşturan bir siyasî partinin milletvekili olarak ve o gruba mensup bir milletvekili olarak, biz, devletimizin istihbarat örgütlerinin değerlendirmeleri, bilgilendirmeleri çerçevesinde, hükümetimize sunduğu raporlar çerçevesinde, olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasına ilişkin tezkere Meclise geldiğine göre, bunu yine görüşeceğiz ve hükümete mensup bir partinin milletvekili olarak da buna olumlu oy kullanacağız; ancak, şunu ifade etmek istiyorum ki, olağanüstü hal, uluslararası ilişkilerimizde bizim en yumuşak karnımızdır. Yurtdışına giden milletvekili arkadaşlarımız pekala bilirler ki, kendilerine, her gittikleri yerde, her platformda, Türkiye'deki dört ilde uygulanan olağanüstü hali sormadan edemezler. Bir an önce, gerçekten olağan yönetime geçilmesi bizim en büyük temennimizdir. Biz, olağan şartların bir an evvel oluşmasını arzu ediyoruz ve bu konuda hükümetimiz de gerek sosyal gerek ekonomik planda gerekli destek ve yardımı, yani, olağan hale geçilmesi konusundaki iradesini ortaya koyuyor; ama, gerçekten, olağanüstü halin, bu kadar uzun süren, belki de rekorlar kitabına geçecek olan bu olağanüstü halin -ki, 1980'den bu yana uzayan, gelen- bugüne kadar gelmesi, hakikaten, düşündürücüdür. Bir an evvel olağan şartların gerçekleşmesi ve olağan yönetime geçilmesi en büyük temennimiz.

Tabiî, bu konuda hükümetin yaptığı çok şey var. 2001 yılında, bu bölgeye ait olmak üzere, 137 köyde ve 8 mezrada 135 su şebekesi çalışması yapılmış ve bunun için 4 trilyon lira para harcanmıştır bu dört ilimizde. Yine, Diyarbakır içmesuyu ve arıtma tesislerinin bitirilerek halkımızın hizmetine sunulması çok önemli bir gelişme olmuştur. Dicle Barajından 33,5 kilometre isaleyle getirilen suyu arıtarak saniyede 3 ton içmesuyu olarak şehre veren isale ve arıtma tesisleri DSİ tarafından bitirilmiş ve işletilmek üzere Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine teslim edilmiştir. Bu tesis için, 2001 yılı fiyatları çerçevesinde 87 trilyon lira harcama yapılmıştır. 2002 yılı programıyla illerimizde, Devlet Su İşlerince, barajlar için 31,2 trilyon liralık, Türkiye çapında, sulama yatırımı yapılacaktır. Bunun 23 trilyon liralık kısmı Diyarbakır ve Batman'a, Batman sulamasına harcanacaktır ki, bu rakamlar, devletimizin Güneydoğu Anadolu'ya verdiği önemi göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, güneydoğuda dört ilimizde olağanüstü halin devam etmesi ve uzun yıllar süren bir terör olgusunun varlığı, bu terör olgusunun gerek maddî boyutları gerek kaybettiğimiz şehitlerimiz, elbette ki, ülke insanını çok derin üzüntülere sevk etmiştir. Gelmiş geçmiş tüm hükümetler terörü yok etme noktasında gayretler sarf etmiş ve bu konuda bütün hükümetler samimî iradesini göstermiştir. Hiçbir hükümet yoktur ki, terörü desteklesin. Hiçbir hükümet yoktur ki, ülkedeki huzur ve asayişi engelleyici unsurları yok etme konusunda iradesini belirtmesin. Az olmuştur çok olmuştur; ama, bütün hükümetler terörü yok etmek için gayret sarf etmişlerdir; ama, ne var ki, bazen, terörle mücadele edeceğim diye, PKK'yla mücadele esnasında temel hak ve özgürlükler alanında birtakım ihlaller de olmuştur. Bu ihlaller, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye'yi sanık sandalyesine oturtmuştur ve özellikle bu bölgeden yüzlerce dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu dosyalar sonucunda verilen kararlar, Türkiye'yi çok ciddî miktarda bir maddî külfete sokmuştur; bu, önümüzde durmaktadır. Onun için, benim en büyük temennilerimden biri de, artık bu bölgelerde insan hakları ihlallerinin olmaması ve artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine davaların açılmaması ve Türkiye'nin sanık sandalyesine oturmamasıdır.

İşte bu nedenledir ki, uyum yasaları çerçevesinde Meclise gelmesini beklediğimiz işkenceye ilişkin düzenleme bir an evvel gelmeli ve Türkiye, sanık sandalyesine oturmamalı; işkenceyi yapan, o suçu işleyen, insan hakkını ihlal eden her kimse, o sanık sandalyesine oturmalıdır. İşte, bu rücu hakkını içeren yasayı, hükümetten, bir an evvel bekliyoruz; çünkü, bugün, çağdaş dünyada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi, bütün çağdaş ulusların kabul ettiği, bizim de bireysel başvuru hakkını kabul ettiğimiz ve imzamızla bütün hükümetleri bağlayan, Türk Devletini bağlayan bir olguyu kabul ettiğimize göre, artık, biz, Avrupa insan hakları çerçevesinde, kriterlerinde bir hayat tarzı yaratmaya, bir hayat tarzı sürdürmeye mecburuz ve orada, artık, bizim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava dosyalarımızın olmaması lazım. Bu nedenle, bu da, benim, en büyük temennilerimden biri olacak.

Değerli arkadaşlar, bir kere, Lozan Barış Antlaşmasının hükümlerine baktığımız zaman, bizim, Kürtler olarak, Kürt olarak isimlendirdiğimiz vatandaşlar, bu ülkenin öz evlatlarıdır, azınlık değillerdir. Bu, belgeyle sabittir; yani, kimlerin azınlık olduğu, kimlerin olmadığı bellidir ve nitekim, her seferinde, her arkadaşımız da söylemiştir, biz, kurtuluş mücadelesini verirken, yani bu ülkede çile çekerken de beraberdik, kaderde de, sevinçte de beraberdik. Bu nedenle, birtakım grupların, Türkiye'yi çıkmaza sokmak isteyen birtakım grupların, Türkiye içerisinde tekrar yumruklarımızı sıkarak birbirimizle kavga ettirmek isteyen grupların, Türkiye'yi kamplara ayırmak isteyen bedbahtların oyunlarına kimse gelmemeli; çünkü, eğer, biri diyorsa ki Kürt'lere "azınlıktır" bilin ki, o, bu ülkeyi sevmeyen, bu ülkenin karışmasını isteyen, bu ülkede yeniden insanların birbirini boğazlamasını isteyen, yine yeniden yumrukların sıkılmasını isteyen bedbaht takımdır.

Değerli arkadaşlar, sıkılan yumruklar tokalaşmaz, sıkılan yumrukla diyalog olmaz, sıkılan yumruk vermez, sıkılan yumruk almaz... Öyleyse, diyalogun en önemli yolu, tokalaşmaktır. Sıkılan yumruk dönemi artık bitmiştir. Öyleyse, hoşgörü ve diyalog ortamı, bizi belirli noktaya getirecek olan en önemli unsurdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, ikiyüz yıllık Batılılaşma macerasında... Ki, bu, Kurtuluş Savaşından sonra kurulan genç Türkiye Cumhuriyetinde daha da hızlanmıştır; Mustafa Kemal Atatürk de hep yönünü Batı'ya yönlendirmiştir. Nutku, bir başından bir başına okuduğunuz zaman, bugünkü Avrupa Birliğinin bir çağdaşlaştırma projesi olduğunu o günkü beyanlardan anlarsınız.

Avrupa Birliği üyeliği, bir partinin, bir grubun, bir kişinin meselesi değildir; ne Anavatan Partisinin meselesidir ne DSP'nin meselesidir ne MHP'nin ne DYP'nin ne AK Partinin ne Saadet Partisinin ne de sivil toplum örgütlerinin meselesidir, hele hele bölücü örgütlerin hiç meselesi olamaz; çünkü, insanı katleden, insanı acımasızca vuran insanların Avrupa Birliği gibi ulvî, insanî değerleri yüksek olan bir kurumda işi ne?!. Bu nedenle, Avrupa Birliği, hiç unutmayalım ki, bir grubun, kişinin, partinin meselesi değildir. Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye Cumhuriyetinin gelişme çizgisinin doğal hedefidir, çağdaşlaşma ve modernleşme projesidir, müreffeh ve demokratik toplum olma hedefidir.

Avrupa Birliği üyeliğinin, herhangi bir hükümetin, bir partinin ya da kişinin tercihi olmadığını söyledim. Niçin söyledim; çünkü, kırkiki yıldan bu yana, rahmetli Fatin Rüştü Zorlu'dan bu yana gelen tüm hükümetler, ama, tüm hükümetler, kırkiki yıldır bu politikayı izliyorlar. Hiçbiri "ben Avrupa Birliğine karşıyım" dememiş; muhalefette dese bile, iktidara geldiği zaman, o imzaladığımız sözleşmelere hep beraber uymuşuz ve o kriterlere uygun davranışlar sergilemişiz; yani, bazen, biz, muhalefette başka iktidarda başka olmuşuz. Bu da, Türk siyasetinin en önemli hastalıklarından biri tabiî ki...

Ben, şunu söylemek istiyorum: Hayrettin Erkmen Beyefendi Dışişleri Bakanıdır, Adalet Partisi azınlık hükümeti vardır; Hayrettin Erkmen, Avrupa Birliği konusunda "tam ortaklık noktasında müracaatımızı yapalım" dediği için, o zamanki muhalefet tarafından, Millî Selamet Partisi tarafından gensoru verilmiş ve düşürülmüştür. Hayrettin Erkmen "aman..." demiştir.  Avrupa Birliği -o zaman Avrupa Ekonomik Topluluğuydu galiba- Hıristiyan kulübü olacak diye gensoru vermişlerdir ve düşürmüşlerdir; ama, o gün, o bakanı, Avrupa Birliği yandaşı, Avrupa Birliğini hedef olarak takdim eden o bakanı düşüren arkadaşlarımız, bugün, çok sevindiricidir ki, Avrupa Birliğinin yılmaz savunucularıdır. Ben bunları kutluyorum tabiî ki. Çok ciddî bir çizgiye gelinmiştir.

Avrupa Birliği hedefi, bir devlet politikasıdır, bir millî politikadır. Avrupa Birliği çerçevesinde katılım ortaklığı belgesi kamuoyuna sunulmuştur ve ayrıca, ulusal program da yayımlanmıştır. Ulusal programın altında imzalarımız da vardır. Ulusal program bir taahhütler bütünüdür.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Katılım ortaklığı belgesi...

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Katılım ortaklığı belgesi bir taahhütler bütünüdür. Bu taahhütler bütünü... Bize, Avrupa, aman gelin sizi ortak alayım falan demiyor. Biz bir kulübe giriyoruz, biz bu şartlarını yerine getireceğiz diyoruz ve taahhüt altına giriyoruz. Taahhüt altına girdiğimiz içindir ki, bu şartlar yerine gelecektir.

Bu şartlar nedir; arkadaşlarımızın bazısı, Sayın Çelik konuşurken, bunları, Avrupa Birliğinin dayatması olarak yorumladı. Hayır, bunlar, bu Avrupa Birliği olmasa dahi, bizim imzaladığımız uluslararası sözleşmeler gereği yapmamız gereken şartlardır. Bizim imzalamadığımız, sadece, idama ilişkin protokoldür, onun dışındaki tüm protokoller imzalanmış. Peki, biz o zaman neyi yerine getirmeyeceğiz?.. Elbette ki, çağdaş dünyanın demokraside, hukukun üstünlüğünde, insan haklarında ulaştığı düzeydeki kriterleri yerine getireceğiz.

Bu nedenle, Avrupa Birliği konusunda birtakım grupların istismarı olur diye, birtakım gruplar Avrupa Birliği sürecinde verilen hürriyetleri istismar eder diye Avrupa Birliğinden vazgeçemeyiz. Avrupa Birliği, çağdaşlaşma projesidir, bütün hükümetlerin dünden bugüne getirdiği bir çizgidir ve bugün, bu hükümet döneminde, katılım ortaklığı belgesi ve ulusal program yayımlanmıştır. Bu çerçevede bize düşen, iç kavga değil; bize düşen, ulusal programın gereklerini bütün enerjimizle, bütün dinamizmimizle yerine getirmektir.

Diyelim ki, Avrupa Birliğine giremedik; ne olacak?.. Yani, gözaltı süresini dört güne düşürdüysek kötü mü ettik? Yani, kadın-erkek eşitliğini Anayasaya koymuşsak kötü mü ettik? Yani, bütün bunlar, bizim insanımız için gerekli olan şartlardır; insanımızın mutluluğu, refahı için gerekli olan düzenlemelerdir; ama, biz, mademki, imzaladığımız uluslararası sözleşmeler gereği bu kriterleri yerine getireceğiz, hiç olmazsa, Avrupa Birliği sürecinde yapalım ki, karşımızda bir muhatap olsun. Biz bu şartları yerine getirdik, biz bunu, gerekeni yaptık; o halde, biz, Avrupa Birliğine girmeliyiz diye mücadele edelim; almazlarsa, o zaman rest çekmenin zamanı gelir; ama, sen, hiç bir hakkı, hiç bir şartı yerine getirmeden rest çekemezsin. Önce şartları yerine getirelim, sonra rest çekeceksek çekelim. Hiç bir kimse, bu ülkenin çıkarlarını ve bu ülkenin onurunu zedeleyemez; hele hele siyasetle uğraşanlar, buna özellikle dikkat ederler. Ülke çıkarı ve onurunun dışında hiç kimse bir şey yapamaz.

BAŞKAN - Sayın Aslan, konumuz Avrupa Birliği değil, olağanüstü hal meselesi. Rica ediyorum, biraz da konuya gelin.

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, herkes öyle konuştu zaten... Niye ikaz ediyorsunuz?..

BAŞKAN - Herkes öyle konuşmadı, olağanüstü halle direkt...

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Sayın  Başkan, bize sataşmalar oldu, onları cevaplıyorum.

BAŞKAN - Sataşma için ayrıca söz isteyin canım...

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Tamam.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Aslan, hangi Çelik'ten bahsediyorsunuz?

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Şimdi, burada, Avrupa Birliği olayı, olağanüstü halle çok yakından ilgilidir ve olağanüstü hal kalkmadığı sürece, Avrupa Birliği, bizim için bir hayaldir; onun için, Avrupa Birliği ile bu olayın ilişkisi vardır.

BAŞKAN - İyi o zaman, onu söyleyin canım; iktidar partisisiniz, kaldırın.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kaldıralım gitsin!..

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hangi Çelik'in konuşmasına cevap veriyorsunuz, onu söyleyin.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Avrupa Birliği, bizden özel şartlar istemiyor; 13 aday ülkeden ne istiyorsa, bizden de onu istiyor.

Değerli arkadaşlar, temel hak ve özgürlükler, ne üniter yapıyı bozmuştur ne de milleti bölmüştür; hiç bir zaman bölmez; daha kaynaştırır, kucaklaştırır. Bir örnek vereceğim: Bulgaristan komünizmle idare ediliyordu ve Bulgaristan'ın yüzde 12'si Türktür. O komünistler, onların isimlerini değiştirmediler mi, onları ezmediler mi, sürümediler mi yerlerde, onları perişan etmediler mi?! Peki, Bulgaristan, şu anda, Avrupa Birliği sürecinde bizim gibi aday ülke; onlara, hürriyetleri, temel özgürleri verdi; şimdi milletvekilleri var, bakanlar var...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Aslan, bu zulmü yapan Bulgaristan yöneticileri ne oldu?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -Jivkov nerede, Jivkov?..

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Tabiî, onlar da tarihin çöplüğüne elbette ki atıldılar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teslimiyet ve onur, fevkalade önemli bir meseledir. 1997 yılında Brüksel'de, Avrupa Birliği, Türkiye'yi dışladı ve o zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz, dün teslimiyetçilikle itham edilen Mesut Yılmaz "biz, Avrupa Birliğiyle tüm ilişkilerimizi kesiyoruz. Tek tek Avrupa Birliği ülkeleriyle münasebete devam edeceğiz; ama, Avrupa Birliğiyle tüm ilişkilerimizi kesiyoruz" dediği zaman, bu resti gördüler. Eğer, 1999 yılında 10-11 Aralıkta Helsinki'de bizim tam üyeliğimizi aday ülke olarak kabul etmişlerse, 1997 yılında, Mesut Yılmaz'ın çektiği restin sonucudur. Eğer rest çekmeseydi, bu, hiçbir şey ifade etmezdi.

Yine, bizim rest çekeceğimiz zaman gelecektir; ama, tüm taahhütlerimizi yerine getirdikten sonra eğer bizi almıyorlarsa, o zaman, elbette ki, gereken resti çekeceğiz.

Değerli arkadaşlar, şunu söylemek istiyorum: Kırk yıllık Avrupa Birliği mücadelesini, gelin, hep beraber, iç siyasete günlük malzeme yapmayalım, iç siyaset konusu yapmayalım. Bu, bizim bir dışpolitika olayımızdır, dışpolitikamızdır. Dışpolitikalar, iç siyaset malzemesi yapılmaz, dışpolitikada duygusal tepkiler de gösterilmez; ne abartılı olarak "aman beni Avrupa Birliği alıyor" diye girelim ne de "Avrupa Birliği bizi hiç almayacak" diye birtakım senaryolar üretelim.

Biz, gerekeni yapalım, taahhütlerimizi yerine getirelim, Avrupa Birliğine girmek için kapısına dayalım. Eğer, Avrupa Birliğinin kapısına dayandığımızda problem çıkarırlarsa, o zaman, gerekli resti çekeriz ve bu yaptıklarımızın tümünün de, bütün insanımız için olduğunu da hep beraber görürüz. Bu kriterlerin yerine getirilmesinden de hiç pişman olmayacağımızı, ben, ifade etmek istiyorum.

Sayın Kemal Çelik -tabiî, siz değilsiniz- dünkü konuşmasında; ki, ben, Sayın Kemal Çelik'in vatanseverliğinden şüphe etmem, o da benimkinden etmez, zannetmiyorum. Zaten, kimse, kimsenin vatanseverliğini ölçemez, inanç dünyasını da ölçemez; böyle bir ölçümüz de yok; ama, şunu ifade etmek istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti; lütfen, konuya bağlı konuşursanız memnun olurum.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Anavatan Partisinin, bir baraj sorunu falan olmaz; tabiî, yüce millet değerlendirecektir. Avrupa Birliğini isteyenler olacaktır, istemeyenler olacaktır, ayak diretenler olacaktır. Bunların değerlendirmeleri, hep yüce milletindir; ama, ben, şunu ifade etmek istiyorum: Burada "milletimiz, Avrupa Birliğini bir hayal görüyor" şeklindeki beyanınıza katılmıyorum; çünkü, milletimiz, Avrupa Birliğini bir hayal görmüyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları da, yüzde 60-yüzde 70 oranında, milletin Avrupa Birliğini istediğini, ama, onurlu bir birlik istediğini, haysiyetli bir birlik istediğini söylüyor. Biz de aynısını ifade ediyoruz. Sizin de öyle düşündüğünüzü sanıyorum. Belki de, siz, orada konuşurken...

KEMAL ÇELİK (Antalya) - "Hayal görüyor" demedim.

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Burada...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Seçim barajı mı; hangi baraj o?!

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Evet efendim, seçim barajı. Bırakın baraj problemini, Anavatan Partisi, tek başına iktidarı hedefliyor.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hangi seçim o?!. Haydi, doksan gün sonra seçime...

BEYHAN ASLAN (Devamla) - O konuda sizden ricam, Avrupa Birliği olayını içpolitika malzemesi yapmayın. Tekrar ediyorum, yapmayın; çünkü, bu ülkeye yazık oluyor; bütün mesele bu.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Beyhancığım, malzeme yapan senin Genel Başkanın; malzemeyi o yapıyor!

BEYHAN ASLAN (Devamla) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Sayın Aslan, tabiî, olağanüstü hal üzerine değil de, hep, Avrupa Birliğiyle ilgili konuştu. Herhalde, Avrupa Birliğine kimse karşı değil bu Mecliste.

Efendim, gruplar adına yapılan konuşmalar bitti.

Şimdi, şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

45 inci kez, 4 ilde ve bu 4 ile bağlı olarak 7 mücavir alanda olağanüstü halin uzatılması konusunu bir kez daha görüşüyoruz. 44 üncü kez uzatılması sırasında, yine, şahsım adına söz almış ve bunun, hukukî nedenlerle uzatılmaması gerektiğini ifade etmiştim; ancak, hukukî yönünü, Sayın Yalçınbayır hakikaten derin vukufuyla izah etti. Bu bakımdan, biraz pratikten hareket ederek, olağanüstü halin niye uzatılmaması gerektiği konusundaki fikirlerimi arz etmeye çalışacağım.

Siz değerli milletvekilleri, inanıyorum ki, Türkiye'de yaşayan insanlar olarak, mutlak surette, bir gün, bir hak ihlaliyle veya özgürlüğünüzün kısıtlanmasıyla karşı karşıya kalmışsınızdır. İnanın ki, o hak ihlalinin, o özgürlüğünüzün kısıtlanmasının, sizler üzerinde ne kadar derin bir etki yaptığını ve bu yaşa geldiğiniz halde o etkiden kurtulamadığınızı tahmin edebiliyorum. 44x4 ay içerisinde, milyonlarca insanımızın her gün hak ihlalleri ve özgürlük kısıtlamaları içerisinde yaşamasının ne demek olduğunu düşünün. Bunu, kendi nefsinizle biraz kıyasladığınız zaman anlayabilmek mümkün olabilir. Zaten, siyasî partilerin değerli sözcülerini burada dinlediğim zaman, hiçbirisinin olağanüstü halin uzatılması temennisinde bulunmadığına, bunun bir an önce sona ermesi isteklerini dile getirdiklerine de şahit oldum ve döndüm, partilerin seçim beyannamelerine baktım ve çok enteresan, bütün siyasî partilerin, seçim beyannamelerinde -hemen hemen birçoğu- olağanüstü halin en kısa sürede bölgeden kaldırılmasını beyan ettiklerine şahit oldum. Mesela, Anavatan Partisinin Diyarbakır bölge toplantısının sonuç bildirgesini okudum; birinci madde olarak, olağanüstü halin, en kısa sürede, derhal kaldırılması gerektiğini beyan etmişler. Seçim beyannamelerini okudum; aynısını, altını çizerek beyan etmişler. O zaman, sormak gerekir, kim istiyor olağanüstü halin devamını? Tabiî ki, gerekli bir zamanda konulmuştur. Türkiye'de terörün alevlendiği ve bölgeyi kasıp kavurduğu, Türkiye'yi kasıp kavurduğu, doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle herkesi rahatsız eden bir terör döneminde, bu olağanüstü hal konulmuştur ve inanıyorum ki, o günkü Meclis zabıtları da incelendiğinde, hiç kimse buna karşı çıkmamıştır. O gün, eğer bu Mecliste bulunma şerefi bana ait olsaydı, ben de karşı çıkmazdım; ancak, Sayın Bakanımız, burada, olağanüstü halin dört ay uzatılmasıyla ilgili gerekçelerini söylerken, Olağanüstü Hal Yasasında ve Anayasamızda belirtilen hiçbir nedeni ifade etmemiş; sanki ekonomik bir olağanüstü halmiş gibi, o bölgeye kaç kilometre yol yapıldığını, kaç tane konut yapıldığını, kaç kişinin köye dönüşü için yardım yapıldığından bahsetmiştir. Devletimizi tebrik ediyorum, devletimizin bu nevi işlemlerinin daha da geliştirilmesini talep ediyorum. Bundan evvelki ifadelerimde de söyledim, aslında, bugünkü ekonomik şartları içerisinde Türkiye'nin tümünde bir olağanüstü hal ilan edilmesi gerekliliğine inancımı beyan ettim; ancak, şurada dinlediğim bazı şeylerde de kafamda bazı sorular oluştu. Burada, herkes PKK terör örgütünü lanetliyor, hepimiz lanetliyoruz. Türkiye'de 30 000 cana, yüzmilyarlarca dolar kayba sebep olan bir terörü aklıselim olan bir kişinin tasvip edebileceğini tasavvur etmiyorum; ama, acaba, bir yerde diyorum ki: PKK'nın varlığının sona erişi, birilerini rahatsız mı ediyor?! Acaba, birilerine siyasî çıkar, siyasî istikbal mi vermişti de, bunun ortadan kalkışı onları rahatsız etmeye başladı?!. (AK Parti sıralarından alkışlar) Birilerinin, bilimsel kurulların varmış olduğu neticeyi burada söylemesinin gereğine inanmıyorum, gereği de yok.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Neye inanıyorsunuz?!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Eğer bilmiyorlarsa, Türkiye'de, doğusuyla, güneydoğusuyla, bu ülkeden, misakımillî hudutları içerisinden ayrılmak isteyen insan yoktur; bunu, bilimsel raporlarla da ispata gerek yoktur; çünkü, biz, o milletin temsilcileriyiz ve böyle bir talebin de, bugüne kadar bu halktan gelmediğini biliyoruz. (MHP sıralarından "Hangi millet, hangi millet!" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları... Misakı millî hudutları içerisinde yaşayan bütün insanlar... Ama, birilerini bir yerlere koyarak, birilerine belli sıfatlar vererek, onları ayrı görmek, bölücülüğün en büyüğüdür; işte, buna karşıyız.

Evet, doğru, devlet, vatandaşına kötülük yapmaz; çünkü, felsefî olarak, devlet felsefesi olarak vatandaşına hizmet için kurulmuş olan bir örgütün, vatandaşına kötülük yapması düşünülemez; bu, varlığına aykırıdır; ama, kalkıp, belli kurumların arkasına sığınmanın da bir faydası yoktur. O hükmî şahsiyetin işlevlerini yerine getirecek olan insanların kusurunu, biz, devlete mal etmiyoruz; biz, o insanları suçluyoruz. Onun için, birilerini, devlet gibi ulvî bir kuruluşu, önünüze perde yaparak arkasında siyaset yapmanın hiç kimseye faydası olduğu kanısında değilim.

Yine, beni üzen bir olay oldu burada. Kendimi, 19 uncu Asır Lordlar Kamarasında hissettim. Burada da, birileri, doğu ve güneydoğuya, ne kadar doğrudan destek yapıldığını, kaç trilyon lira yardım yapıldığını söylüyor.

ALİ HALAMAN (Adana) - Suç mu yani söylemek?!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bu, bence suç!.. Bu, ancak, 19 uncu Asırda, Lordlar Kamarasında Dominyon Bakanının, Hindistan'a ne kadar yardım yapıldığını söylemesiyle eşittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin bölünmez bir parçası olan bir bölgesine, hiç kimsenin, kalkıp, şu kadar trilyon lira yardım yapılmıştır deme veya böyle bir lütufta bulunma hakkına sahip olduğu kanısında değilim. İşte bu, ayrıcalıktır!.. Bu, ayrıcalıktır beyler, bu, ayrıcalıktır!

ALİ HALAMAN (Adana) - Niye rahatsız oluyorsun?!

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Tabiî ki, rahatsız olacağım. Ben, o bölgenin bir insanı olarak rahatsız oluyorum; ama, siz rahatsız olmuyorsanız, o, sizin bileceğiniz iştir...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Siz, husumet güdüyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Köse, rica ediyorum efendim!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - O, sizin bileceğiniz iştir; o, zihniyetinizi ortaya koyar. O zaman, Türkiye'deki terör örgütünün batışı, acaba, birilerinin batışının sinyalini mi veriyor; korku bu mu?

MEHMET TELEK (Afyon) - Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Türkün yanında olana.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Köse ile beraber, aynı siyasî partide politika yaptım; ancak, tabiî, o zaman, ikimizin de sıraları, bu sıralar değildi, başka bir yerdi. İnanıyorum ki -siyasî tecrübesine de hakikaten inanıyorum; çünkü, orada, benim Genel Başkan Yardımcımdı- derin bir siyasî tecrübesi vardır. Meclis kürsüsünden, böylesine bir söylemi niye söyledi, anlayamadım. Bana bakarak, benim ilimden ve ilçemden bahsetti. Tabiî ki, biliyorum, benim ilimi çok iyi bilir, ilçemi de bilir. Ben de kendisinin ilini bilirim, kendisini tanır ve takdir ederim.

Ancak, bugün söylenecek söz şudur: Sayın Bakanımız ifade ettiler, yalnız 4 ilde değil, 4 ille beraber 7 de mücavir il vardır; yani, Olağanüstü Hal Yasasının uygulandığı 11 il vardır. Milyonlarca da insan yaşıyor buralarda ve bunlar, 44x4 ay olmak üzere, anayasal haklarından istifade edemediler. Savunduğumuz konu budur. Savunduğumuz, bu milyonlarca insanın, o, hani, biraz evvel, bilimsel raporlarla ispat edilmiş olan, bu ülkeden ayrılmak istemeyen, bu ülke için kanını dökmüş olan insanların, daha insanca yaşayabilmesi ve yetersiz olan anayasal haklarından -Türkiye'nin diğer illerinde olduğu gibi- istifade etmeleridir. Artık, 25 yaşına gelmiş olan insanlarımız, olağan dönemin ne olduğunu bilmiyorlar, olağan halin ne olduğunu bilmiyorlar. Buna hakkınız yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fırat, size eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

Biz, milletin temsilcileri olarak... Çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin her üyesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsini birey olarak temsil ederler, bölge olarak temsil etmezler. Dolayısıyla, ben, ne kadar, güneydoğudan, Adıyaman'dan seçilmişsem, o kadar da, Edirne'deki, Ordu'daki, Antalya'daki yaşayan vatandaşlarımı temsil ederim. Eğer, ben ıstırap çekiyorsam, inanıyorum ki hepiniz o ıstırabı çekiyorsunuz bu insanlar yönünden. O bakımdan, gelin, önce hükümetten rica edelim; artık, bu olağanüstü hali olağan hale çevirin, sözünüzü tutun; hükümet olarak sözünüzü tutun, parti olarak sözünüzü tutun ve biz de sizlere destek verelim ve insanlarımız da mutlu, müreffeh bir yaşamın içerisine girsinler; bizim görevimiz bu.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fırat.

Şahsı adına ikinci konuşmayı, Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu yapacak.

Buyurun Sayın Hatipoğlu.

Süreniz 10 dakika.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü halin 45 inci kez uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi konusunda kişisel görüşlerimi arz etmek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Elbette, 45 inci kez uzatılması demek, bu konunun, 45 kezdir Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında uzun uzadıya görüşüldüğü anlamına gelmektedir ve bu görüşmeler esnasında da siyasî parti temsilcileri, burada konuşma yapan çok değerli hatipler konuyla ilgili görüşlerini ifade ettiler. Şu anda burada mevcut bulunan siyasî partilerin hemen hemen tamamı geçmişte muhalefet görevini yaptılar -Milliyetçi Hareket Partisi bu dönemde Meclise girdi, onu dışlayarak konuşayım- bu partilerin tamamı, muhalefetteyken, büyük bir ekseriyeti, olağanüstü hal uygulamalarına ilişkin yorumlar yaparken, değerlendirmeler yaparken bu yönetim tarzının en kısa zamanda ortadan kaldırılması ve olağan bir yönetime geçilmesinin zarureti üzerinde durdular; doğru söylemişlerdir.

Benim kişisel kanaatim şudur ki, eğer olağanüstü hal, bir çözüm olsaydı, terörün ilacı olsaydı, onu, 44 defa, 45 defa uzatmak gibi bir ihtiyaçla karşı karşıya gelmezdik. Demek ki, bu, terörün bir çaresi, ilacı olmamıştır. Burada benim vurgulamak istediğim birkaç konu var, onun için ben söz almak istedim.

Şimdi, olağanüstü hal uygulanmış; ama, bölgeye, bugün, nispeten bir huzur ortamı gelmiş, güvenlik nispeten sağlanmış.

Peki, biz, ne yapmışız; asıl mesele budur. Geçmişi irdelemek, geçmişin müzakeresini yapmak falan pek fazlaca anlam ifade etmiyor. Biz, nispi bir güvenlik ortamı sağlandıktan sonra, acaba, bölgede, yeni terör örgütlerinin neşvünema bulmasını engelleyecek veya PKK'nın yeniden güç sağlamasını engelleyecek tedbirleri aldık mı? Türkiye Büyük Millet Meclisi bu tedbirleri aldı mı? Siyasetçiler, bu konularla ilgili görüşlerini ifade ettiler mi? Biraz önce, Sayın Köse burada ifade buyurdu, dedi ki: "Bölgedeki siyasetçilere iki kere sorumluluk düşer." Doğru söyledi. Doğru söyledi de, bir tarafıyla eksik söyledi. Siz, bölgedeki siyasetçilerin bu konuları görüşmesine fırsat verdiniz mi?!. Türkiye'de bu ortam var mı?!. Bu tepkili, bu tepkici, bu suçlayıcı ortamı ortadan kaldırmadıkça, bölgeyle ilgili sorunları dile getiren insanlar şu veya bu şekilde suçlanmaya devam edildikçe, bölge siyasetçilerinin, konu hakkındaki görüşlerini de çok net ifade edebilme imkânına sahip olmadıklarına herhalde siz de katılırsınız.

Elbette, bütün siyasetçiler, şu Meclisin çatısı altında bulunan herkes, terörü lanetler, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne kasteden terör örgütüne karşı yürütülecek mücadeleyi destekler. Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın; ama, bunu yaparken, bölge halkının temel hak ve özgürlüklerini kullanması önüne konulan engellerin de, aslında, temelde, terör örgütüne bir bakımdan katkı sağladığını ifade etmek istiyoruz. Biz, o bölgenin insanlarıyız. 1974 yılında, sanırım, o dönemde, Sayın Ecevit'e bir soru soruldu. PKK terör örgütü yeni doğmuştu, gelişiyordu. Bu konuyla ilgili bir değerlendirme yaparken Sayın Başbakan, o dönemde "evet, 70-80 civarında bir silahlı çapulcu grup böyle bir çatışma başlattı" dedi. O zaman da, doğru söyledi; öyleydi.

MUSTAFA KEMAL TUĞMANER (Mardin)- 74'te yoktu!.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla)- 74'ten itibaren, evet; ben getireyim belgeleriyle birlikte.

Şimdi, yani, Fis Köyündeki toplantıdan sonra; bunların belgelerini de size getireyim. Şimdi, değerli arkadaşlar, 74 değil, 77 söyleyin. Benim soracağım soru şu:

Biz, neyi, nasıl becerdik de, 70-80 kişilik bir gücü, devlete başkaldıran, 30 000 insanın katline neden olabilecek, 5 000-10 000 kişilik bir ordu haline, silahlı bir terörist güç haline dönüştürdük?! Burada bizim hatamız var mı, yok mu? Siyaset kurumunun, siyasetçilerin yapması gereken bu. Tartışılması, düşünülmesi gereken konu bu. Bunun bir daha oluşmaması için neler yapmalıyız; biz, bunları müzakere etmek durumundayız.

Bir ikinci konuya hemen değinmek istiyorum, o da şu: Sayın Köse, konuşmalarında "dost görünen, müttefik görünen bazı ülkeler, Kürtlere azınlık haklarının sağlanması falan gibi iddiaların içindedirler, böyle çalışmaların içindedirler" şeklinde ifade buyurdular.

Buradan herkese çok açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, vatandaşlık bağıyla bağlı olan, gönül bağıyla bağlı olan Kürt kökenli kardeşlerimiz, bu ülkenin aslî unsurudur, onlara azınlık statüsünü uygun görmeye çalışmak, bunu dillendirmek, en basitinden edepsizliktir. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Çünkü, biz, millî mücadeleyi birlikte yürüttük. Bugün Çanakkale'de, Eceabat'ta, Gelibolu'da, Seddülbahir önlerinde Kürt kökenli kardeşlerimiz, Edirneli, Muğlalı kardeşleriyle birlikte kucak kucağa aynı mezarı paylaşıyor ve kendisine, bugün, azınlık haklarını uygun görenlere karşı savaşıp, şehit olmuştur. Bunun da, her birimiz, bilincinde olmak durumundayız. Peki, ne yapacağız?

Değerli arkadaşlarım, elbette sorunlarımız var, elbette sıkıntılarımız var. Elbette, bu sorumlarımızı, bu sıkıntılarımızı çözme iradesi göstermek durumundayız ve bunun, silahtan başka da yolları var. Bu nedir? Bizim ortak paydalarımız var; ortak bir dinin mensuplarıyız, aynı Allah'a iman ediyoruz, ortak bir tarihimiz var, tarihi geçmişimiz var. Biraz önce arz ettim, sadece millî mücadeleden bahsettim. Temeline girerseniz, Alparslan Gazi, Malazgirt Savaşına geldiğinde, Molla Yahya Manzurî isimli Kürt komutanının komutasındaki 10 000 kişilik süvari birliği gelip, savaşa katılmıştır, onunla birlikte savaşmıştır. Kürt kökenli kardeşlerimiz, Türkiye'nin, Anadolu'nun Türkleşmesinde de katkısı bulunan insanlardır. Yani, tarihimiz bir, bunu anlatmaya çalışıyorum. Aynı coğrafyayı paylaşıyoruz, aynı çıkarlarımız var, menfaatlarımız bir, aynı bayrağın altında yaşıyoruz; bunların hepsi bizim ortak paydalarımız. Peki, anlaşamadığımız, bölüşemediğimiz, kavgasını ettiğimiz ne?

Şimdi, burada, Avrupa Birliğinden bahsedildi. Anavatan Partisi Grubu adına konuşan çok değerli kardeşim Sayın Beyhan Bey, Mesut Yılmaz Beyin, Sayın Başbakan Yardımcısının uluslararası arenada çektiği restlerden bahsetti, restleriyle meşhur bir Sayın Başbakan Yardımcımızdan bahsetti. Teşekkür ediyoruz, biz, zaten kendisinin sık sık rest çektiğinin de bilincindeyiz, onu biliyoruz. Lütfetse de Sayın Mesut Yılmaz, bir rest çekse de şu olağanüstü hali de kaldırıverse nasıl olur diye düşünüyorum. (SP sıralarından alkışlar) Ümit ederim, onu da yapar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hiçbir demagojiye girmeden, bölge halkı ne istiyor; bölge halkı aş istiyor, iş istiyor, meslek istiyor, mesken istiyor; öncelikle bunu temin edin diyor. Yakılan, yıkılan köylerimin yerine, bana, köyüme dönme fırsatı verin diyor veya eğer ben burada -affınıza sığınırım- çöplük gibi şehir varoşlarında, kent varoşlarında yaşamak zorunda bırakılmışsam, orada, insanca yaşama şartlarına beni kavuşturun diyor. Fazla istediği bir şey yok. Başka ne istiyor; bu bölge halkı, onurlu bir yaşam istiyor, onurlu bir hayat istiyor, bu bölge halkı demokrasi istiyor. Yok mu demokrasi; demokrasi var diyorsanız, Olağanüstü Hal Yasasının hangi özgürlükleri kısıtladığını, lütfen, o yasadan ve o yasaya dayalı kararnamelerden okuyunuz. Gerçekten de, biraz önce değerli arkadaşımın ifade buyurduğu gibi, yirmi küsur yıldır demokratik bir ülkenin vatandaşı olma imkânlarından özgürce yararlanamayan insanların ne düşündüğünü, hangi psikoloji içinde olacağını siz de tahminde zorlanmazsınız. Hukuk devletinin vatandaşı olmanın onurunu yaşamak istiyorlar. Yok mu hukuk devleti?

Sayın Bakanım burada ifade ettiler yapılan yatırımları. Ben şunu söyleyeyim size: Eğer, şu anda, Olağanüstü Hal Bölge Valisi, isterse, bölgeyi, bir açık hava hapishanesine dönüştürür; o kadar büyük yetkilerle donatılmıştır; eğer, böyle, büyük çığlıklar gelmiyorsa, oraya atanan Olağanüstü Hal Bölge valilerinin duyarlılığından kaynaklanmaktadır; yoksa, yetkileri, gerçekten de sınırsızdır ve o yetkilerini kullandığı zaman da, bölge, gerçekten, bir cehenneme döner, bir açık hava hapishanesine dönüşür; bu tür yetkilerle donatılmıştır.

Netice itibariyle, ben, çok fazla zamanınızı almayacağım değerli arkadaşlarım. Lütfen, olağanüstü hal uygulamasına karşı çıkışı, bölge milletvekili olmak, temelini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu, toparlar mısınız efendim.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Lütfen, bunu bu şekilde değerlendirmeyiniz, algılamayınız veya o bölgede yapılan insan hakları ihlallerine karşı çıkışı, vatanseverlik veya yurtseverlik veya yurtseverliğe karşı gibi algılama kompleksinden ve refleksinden kurtulalım. Biz, o bölgeyi temsil eden milletvekilleri, elbette, Türkiye'nin tamamını temsil ediyoruz; ama, o bölgeden seçilen milletvekilleri, milliyetçiliğimizi, vatanseverliğimizi hiç kimseyle ölçtürmeyiz, hiç kimsenin de, bunu ölçmeye haddinin olmadığının bilincindeyiz. (SP sıralarından alkışlar) Ama, biz, Türkiye, bir bütün olarak kurtulsun, bir daha böyle bir belaya muhatap olmayalım istiyoruz. Evet, 30 000 şehit verdik, doğrudur; ama, orada da masum ve mazlum bir yığın insan hayatını kaybetti; onlar da bizim insanımız, bizim akrabalarımız, bizim dostlarımız, kardeşlerimiz; diğer şehitlerle birlikte yâd ederek söylüyorum. Bu nedenle, Sayın Bakandan istirham ediyorum, Sayın Anavatan Partisi Grubundan istirham ediyorum, Sayın Yılmaz bir daha restini çeksin ve bir daha, olağanüstü halle ilgili bir Başbakanlık tezkeresi bu Meclise gelmesin diyorum, bunu ümit ediyorum, temenni ediyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hatipoğlu.

Efendim, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki müzakereler bitti.

Tezkereyi tekrar okutup, oylayacağım efendim :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27.11.2001 tarihli ve 726 sayılı Kararı uyarınca Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 4.3.2002 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bize gönderilen bir önergeyle, olağanüstü hal uygulamasının uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresinin oylamasının açıkoylama şeklinde yapılması talebi vardır.

Şimdi, önergede imzası bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kurulda bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Sayın Hüseyin Çelik?.. Burada.

Sayın Kemal Albayrak?.. Yok.

Sayın Sait Açba?.. Burada.

Sayın Dengir Fırat?.. Burada.

Sayın Avni Doğan?.. Burada.

Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada.

Sayın Ertuğrul Yalçınbayır?.. Burada.

Sayın İlyas Arslan?.. Burada.

Sayın Mahfuz Güler?.. Burada.

Sayın Remzi Çetin?.. Burada.

Sayın Osman Aslan?.. Burada.

Sayın Mehmet Özyol?.. Burada.

Sayın Lütfi Yalman?.. Yok.

Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu?.. Burada.

Sayın Ali Oğuz?.. Burada.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Fethullah Erbaş?.. Burada.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sayın Ahmet Demircan?.. Yok.

ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, zaten, yeteri kadar imza var, takabbüle gerek yok.

Sayın Eyyüp Sanay?.. Burada.

Sayın Şükrü Ünal?.. Burada.

Sayın Sadık Yakut?.. Burada.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresiyle ilgili açıkoylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cihaza giremeyen arkadaşlarımız pusula gönderebilirler efendim.

3 dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresinin yapılan açıkoylamasına 206 sayın milletvekili katılmış; 155 kabul, 50 ret, 1 mükerrer oy kullanılmıştır.

Böylece, bu dört ilimizde olağanüstü halin dört ay daha uzatılması kabul edilmiştir.

Hayırlı olsun.

Yalnız, hükümetten ricamız, buradaki uygulamaları biraz yumuşatsınlar. Dağın bir tarafındaki yayla serbest, diğer tarafında yasak. Bu gibi şeylerden, bu yörede yaşayan insanlar çok sıkıntı çekiyor.

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Genel Kurulun kararlarına saygı duymalısın.

Oradan konuşamazsın.

BAŞKAN - Efendim, bu yetkiye de sahibim ben. Ben, o bölgenin milletvekiliyim. Bu, sizi niye rahatsız ediyor?

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Oradan konuşamazsın, başkansın; kürsüye gel, konuş, oradan konuşamazsın; tarafsız olmalısın.

BAŞKAN - O bölgedeki insanların çektiği ıstırapları dile getirmek, benim milletvekilliğim, namusum gereğidir. Ne olacak; yani, iki laf söylemekten niye rahatsız oluyorsunuz? (DYP sıralarından alkışlar)

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Oradan konuşamazsın.

BAŞKAN - Bir ilçenin yarısında yaylayı serbest etmek, birisinde yasaklamak, hakka, adalete uygun mudur? Bilmem, insanları saatlerce yolda, kimlik kontrolünde bekletmek insanlığa sığar mı? Biz diyoruz ki, bu uygulamaları biraz hafifletin efendim. Niye siz bundan rahatsız oluyorsunuz? Rica ediyorum...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sen politika yapamazsın,  tarafsız olacaksın.

BAŞKAN - Yaparım efendim, yaparım...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Yapamazsın.

BAŞKAN - Siz, tarafsızlığın ne olduğunu daha bilmiyorsunuz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - İnersin aşağıya konuşursun. Orada politika yapamazsın.

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Genel Kurulun kararlarına saygı duymalısınız.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bakın, bizim, kimseyi rencide etmeye hakkımız yok; ama, kendi bölgemize gidiyoruz, geliyoruz; gördüğümüz sıkıntıları, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kamuoyuna arz etmek bizim görevimizdir. Bölgedeki, maalesef, bazı yetkili kişiler, telefonlarımıza dahi çıkmıyor. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekiliyim, gördüğüm sıkıntıları arz edecek kimse bulamıyorum. Orada yaşayan insanlar da bu memleketin öz evlatları, bunu söylüyorum, bundan kimseye bir zararımız yok.

Efendim, Divan Üyesi arkadaşımızın, okunacak evrak çok olduğu için oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında bulunan kanun hükmünde kararnamelerden; Anayasa Mahkemesince tümü iptal edilen ve iptal kararları yürürlüğe giren  bazı kanun hükmünde kararnamelerin, Anayasanın 153 üncü maddesi gereğince işlemden kaldırıldığına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1005)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında bulunan kanun hükmünde kararnamelerden; Anayasa Mahkemesince tümü iptal edilen ve iptal kararları yürürlüğe giren altı adet kanun hükmünde kararnamenin, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğuna ve yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını ve gerçek ve tüzelkişileri bağladığına dair Anayasanın 153 üncü maddesi hükmü uyarınca işlemden kaldırılmaları gerekmektedir.

Bu nedenle; görüşülmeleri mümkün bulunmadığından, ekli listede yer alan kanun hükmünde kararnameler işlemden kaldırılmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Anayasa Mahkemesince Tümü İptal Edilen

Kanun Hükmünde Kararnameler

                                İptal kararının yayımlandığı

K.H.K No:      Esas No: Özeti         R.G. Tarihi       R.G. No.:

      606           1/721 Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı 31.10.2000    24216

                            Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin

                            Kanun Hükmünde Kararname 

                            (Plan ve Bütçe Komisyonuna)

      609           1/723 İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında 8.11.2000     24224

                            Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair                                                         Kanun Hükmünde Kararname

                            (Plan ve Bütçe Komisyonuna)

      610           1/751 Polis Yüksek Öğretim Kurumları Hakkında 10.11.2000    24226

                            Kanun Hükmünde Kararname

                            (Plan ve Bütçe Komisyonuna)

      615           1/726 Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında 10.11.2000    24226

                            Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik

                            Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname

                            (Plan ve Bütçe Komisyonuna)

      623           1/729 Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu 10.11.2000    24226

                            ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde

                            Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü

                            Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına

                            Dair Kanun Hükmünde Kararname

                            (Plan ve Bütçe Komisyonuna)

      628           1/760 Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında 8.11.2000    24224

                            Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik

                            Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname

                            (Plan ve Bütçe Komisyonuna)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan bazı dosyaların geri verilmesine dair tezkereleri vardır; okutuyorum :

3. – Amasya Milletvekili Akif Gülle hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1006)

                                  11 Mart 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a)18.08.2000 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-14605 sayılı yazımız.

b)Adalet Bakanlığının 28.02.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.50.2000/8021 sayılı yazısı.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Amasya Milletvekili Akif Gülle hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Öteki tezkereyi okutuyorum:

4. – Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1007)

                                  11 Mart 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a)18.09.2000 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-16586 sayılı yazımız.

b) Adalet Bakanlığının 15.02.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.52.2000/7093 sayılı yazısı.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Öteki tezkereyi okutuyorum:

5. – İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1008)

                                  12 Mart 2002

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) 29.05.2000 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-310-9095 sayılı yazımız.

b) Adalet Bakanlığının 04.03.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.23.2000/08560 sayılı yazısı.

Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia olunan İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Dosyalar hükümete geri verilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır, okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzankaya ve 47 arkadaşının, Samsun’da kurulması planlanan mobil santrallar konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuoyunu oluşturan sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve halkın yoğun tepkisine neden olan ve hammadde olarak fuel-oil kullanılarak elektrik üretimi için Samsun'da kurulmasına karar verilen iki adet mobil santralın yer seçiminin bilimsel olarak yapılıp yapılmadığı konusundaki endişeleri açıklığa kavuşturabilmek amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederiz.

  1. Musa Uzunkaya (Samsun)

  2. Kemal Kabataş (Samsun)

  3. Ahmet Aydın (Samsun)

  4. Ahmet Demircan (Samsun)

  5. Tarık Cengiz (Samsun)

  6. Özkan Öksüz (Konya)

  7. Maliki Ejder Arvas (Van)

  8. Osman Aslan (Diyarbakır)

  9. Ahmet Nurettin Aydın (Siirt)

10. Mahmut Göksu (Adıyaman)

11. Salih Kapusuz (Kayseri)

12. İsmail Özgün (Balıkesir)

13. İlyas Arslan (Yozgat)

14. Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa)

15. Mehmet Zeki Çelik (Ankara)

16. Veysel Candan (Konya)

17. Mehmet Batuk (Kocaeli)

18. Nevzat Ercan (Sakarya)

19. Kadir Bozkurt (Sinop)

20. Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

21. Ali Naci Tuncer (Trabzon)

22. Murat Akın (Aksaray)

23. Mehmet Çakar (Samsun)

24. Osman Pepe (Kocaeli)

25. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

26. Tevhit Karakaya (Erzincan)

27. Latif Öztek (Elazığ)

28. Mustafa Geçer (Hatay)

29. Aslan Polat (Erzurum)

30. Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

31. Musa Demirci (Sıvas)

32. Ali Gören (Adana)

33. Mehmet Zeki Okudan (Antalya)

34. Osman Yumakoğulları (İstanbul)

35. Mehmet Mail Büyükerman (Eskişehir)

36. Yekta Açıkgöz (Samsun)

37. Mustafa Yaman (Giresun)

38. Mehmet Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

39. Eyyüp Sanay (Ankara)

40. Sait Açba (Afyon)

41. Ali Güner (Iğdır)

42. Avni Doğan (Kahramanmaraş)

43. Mehmet Çiçek (Yozgat)

44. Cemil Çiçek (Ankara)

45. Mahfuz Güler (Bingöl)

46. Sabahattin Yıldız (Muş)

47. Hüseyin Kansu (İstanbul)

48. Şükrü Ünal (Osmaniye)

Gerekçe :

Enerji darboğazından çıkış için çözüm olarak takdim edilen mobil santralların, Bartın ve Dalaman'da halktan ve sivil toplum örgütlerinden gördüğü yoğun ve haklı tepkiler nedeniyle kurulmasından vazgeçilerek, bu defa Samsun'da kurulmasına karar verilmiştir. Santralın yapımına başlanmış olup Ekim 2002 tarihinde faaliyete geçirilmesi planlanmaktadır.

İmar ve kıyı mevzuatına aykırı gayri sıhhi tesislerle ilgili mevzuat ve çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporları kapsamından muaf, su kirliliği kontrol mevzuatı ile Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği değiştirilerek söz konusu santralın önü açılmıştır.

Santralın yapımına gerekçe olarak gösterilen "enerji aciliyeti" bizzat Sayın Bakanının ifadesiyle 2006 yılına kadar ortadan kalkmıştır.

Kükürtdioksit ve azotdioksit oranları, bu santralların baca gazlarında belirlenen maksimum değerlerin çok üzerinde olacaktır. 100 megavat gücündeki bir santralın günlük yakıt ihtiyacı 500 ton fuel-oildir ve diğer gazlarla birlikte günde 40 ton kükürt atmosfere bırakılacaktır. Kükürt havadaki nemle birleştiğinde asit yağmurlarına neden olmakta ve bitki örtüsü üzerinde büyük zararlar meydana getirmektedir. Santralın çevreye yaydığı gazlar 1 yıl içinde 10 kilometre, 5 yıl içinde de 50 kilometre çapındaki bir alanda tüm çiçekli bitkileri ve meyve ağaçlarını tahrip edecektir.

Bölgeye ekonomik katkı sağlamaktan uzak olan bu santrallar, yörenin mevcut tarım potansiyelini de olumsuz yönde etkileyecektir. Bu konuda, yörede mevcut Samsun Gübre Sanayii ve Karadeniz Bakır İşletmelerinin yıllardır çevreye verdikleri zararlar, bu santrallarla daha da artacaktır.

Mobil santralların kurulduğu bölge, derin profilli alüvyonlu topraklardan oluşan birinci sınıf tarım arazisidir.

Bölgede kurulu bulunan Hasan Uğurlu, Suat Uğurlu, Altınkaya ve Derbent gibi hidroelektrik santralların toplam üretimi 1 300 megavat gücünde olup, ilin mevcut elektrik ihtiyacı 450 megavattır.

Mobil santral teknolojisi pahalı, eski ve günümüzde terk edilmekte olan bir teknolojidir. Bu santrallarda üretilen elektriğin, iletim hatlarındaki kayıplarla daha da pahalı hale gelmemesi için üretimin yapıldığı bölgede tüketilmesi de zorunludur.

Mobil santralların amaçları, sürekli elektrik üretimi değil, doğal afet bölgelerinde ve olimpiyat oyunları gibi çok büyük organizasyonlarda elektrik kesilmesi durumunda devreye sokulmak üzere hazırda bekletilmesidir.

Özetle, söz konusu mobil santralların Samsun'da kurulması kararı bilimsel gerçeklerden uzak olup Samsun'a ve Samsunlulara açıkça haksızlık yapılmaktadır. Aslında bu haksızlığın üzerinde hassasiyetle durmamız gereken, çevre olgusuna ve Türkiye'nin geleceğine karşı yapılmış olduğu da açıkça ortadadır.

O nedenle, santralların çevreye vereceği zararın boyutlarının tam olarak ortaya konulabilmesi, santrallarda hammadde olarak kullanılacak olan 6 numaralı fuel-oilin İzmit, Kırıkkale ve Aliağa'dan nakliyesinin maliyetini artıran önemli bir faktör olacağı ve üretilecek olan elektriğin de yine o rafinerilere yakın bölgelere gönderilmesinin muhtemel olduğu,

Tüm bu sayılanlara rağmen "niçin Samsun?" sorusunun cevabının ortaya çıkarılabilmesi,

Yakın bir gelecekte Samsun'a getirilecek olan Rus doğalgazına rağmen, yakıt tercihinin niçin 6 numara fuel-oil olduğu,

Bu tercihte, Türkiye genelinde doğalgaz kullanımının giderek artması sonucu, kullanım dışı kalan fuel-oile ve dolayısıyla, petrol şirketlerine yeni bir pazar arama amacının bulunup bulunmadığı,

Samsun'da mevcut 4 adet hidroelektrik santralına rağmen, hidroelektrik santrallara göre yaklaşık 10 kat daha pahalı bir üretimin niçin tercih edildiği,

Kurulacak santrallara 5-6 kilometre mesafede bulunan ve ilin içmesuyu ihtiyacını karşılayan Çakmak Barajının, bu santrallardan ne şekilde etkileneceği gibi, bilimsel çevrelerde ve kamuoyunda endişeyle izlenen ve cevabı merak edilen konuların Yüce Meclisimizce de incelenerek sonunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması talebimizi takdirlerinize arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü sorunun geri istendiğine dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

6. – İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı'nın, (6/1713) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/467)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 597 nci sırasında yer alan (6/1713) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                          Cahit Savaş Yazıcı

                                           İstanbul

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım :

V. – ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. – 11.3.2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 12.3.2002 tarihli 72 nci Birleşimde okunmuş bulunan Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 19.3.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:103                                                            13.3.2002

11.3.2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 12.3.2002 tarihli 72 nci Birleşimde okunmuş bulunan Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 19.3.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Aydın Tümen       Mehmet Şandır

DSP Grubu Başkanvekili  MHP Grubu Başkanvekili

Turhan Güven         Beyhan Aslan

DYP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Hüseyin Çelik Ömer Vehbi Hatipoğlu

AK Parti Grubu Başkanvekili SP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve CevaplarI

1. – Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Batum tren yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/948)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi üç birleşimde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca sözlü sorudan düşmüştür, yazılı soru haline dönüşmüştür.

Sayın Tuncer, siz konuşmak isterseniz...

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Hayır konuşmayacağım.

BAŞKAN - Konuşmak istemiyorsunuz, peki...

Daha önce, Devlet Bakanı Recep Önal, 2 nci ve 22 ilâ 30 uncu sıralarda yer alan soruları birlikte cevaplandıracaklarını bildirmişlerdi. Şimdi, hepsini birlikte okutacağım ve sonra Sayın Bakana söz vereceğim.

2. – Trabzon Milletvekili  Ali Naci Tuncer'in, Bakanlar Kurulu'nda değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/951) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

3. – İstanbul Milletvekili  Celal Adan'ın, kamu bankalarınca medya kuruluşlarına verilen kredilere ilişkin  Başbakandan  sözlü soru önergesi (6/1006) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

4. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, batık bankaların kuruluş izinlerine ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1007) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

5. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, bankacılığa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1009) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

6. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, yeni bir banka kurma başvurusu olup olmadığına ilişkin  Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1010) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

7. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, fona aktarılan bankalara ilişkin Başbakandan  sözlü soru önergesi (6/1011) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

8. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1012) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

9. – Ankara  Milletvekili  Saffet Arıkan Bedük'ün, batık banka sahipleri hakkında yeni bir yasal düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1015) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

10. – Isparta  Milletvekili Ramazan Gül'ün, Romanya'da bir Türk şirketine ait bankaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1018) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

11. – Balıkesir Milletvekili  İlyas Yılmazyıldız'ın, kamu bankalarından verilen kredilerin onaylanmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1019) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı

BAŞKAN - Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                              Ali Naci Tuncer

                                          Trabzon

Hükümetinizin, özellikle ekonomik, tarım ve dış politika ile ilgili hedeflerinde büyük sapmalar olmuştur. Bu çerçevede muvaffak görmediğiniz bakanları kabine dışında bırakmak suretiyle, kabinede bir revizyon düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Öteki soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                                      Celal Adan

                                           İstanbul

Soru : Son on yıl içinde medya kuruluşlarına, kamu bankalarından verilen krediler hakkında bilgi verir misiniz? Bu işletmelerde kredilendirme ölçütleri, özellikle kârlılık ölçütü kullanılmış mıdır? Kredilendirme ölçütleri alanında bir düzenlemeyi gerekli görüyor musunuz?

BAŞKAN - Öteki soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan  Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                                  Nevzat Ercan

                                           Sakarya

Soru :

Döneminizde batan bankalara izin veren kararların altında imzaları olan yürütme organı üyeleri kimlerdir? İzin verilmesi için zorunlu malî yeterlik, yeterince araştırılmış mıdır? Bu konuda yetimin hakkını koruma duyarlılığı mı yoksa bir yerlerdeki iradenin istikrar uğruna tatmini mi gözetilmiştir?

BAŞKAN -Öteki soru önergesini okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                                Ali Rıza Gönül

                                              Aydın

Soru :

Banka hacmini ekonominin taşıyabileceği sayıya indirecek, banka enflasyonunu önleyecek bir yapısallığa geçecek misiniz? Yoksa aile bankacılığı uygulamasını artırarak sürdürecek misiniz?

BAŞKAN - Öteki soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                                Ali Rıza Gönül

                                              Aydın

Soru :

Yeni bir banka kurulması için regülasyon kurumuna ya da hükümete bir başvuru var mıdır? Varsa, hangi grup, aile veya şirkettir (adı)?

BAŞKAN - Öteki soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                                Ali Rıza Gönül

                                              Aydın

Soru :

Fona aktarıldıktan sonra bu bankalarda 4,5 milyar dolarlık zarar meydana geldiği doğru mudur? Bunda sistemin ve hükümetin sorumluluk  payı nedir ?

BAŞKAN - Öteki soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                                Ali Rıza Gönül

                                              Aydın

Soru :

Geçen malî yıl içinde, kamu bankalarının görev zararı tutarı kaç milyar dolardır ? Bunun ne kadarı içi boşaltılan bankalara aktarılan bedeldir? Her kamu bankası kaleminde ayrı ayrı yanıtlanabilir mi?

BAŞKAN - Öteki soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                        Saffet Arıkan Bedük

                                            Ankara

Soru :

Batık banka sahiplerinin muvazaalı devir ve ipotek oyunlarını etkisiz kılacak ve geriye yürüyecek bir yasal düzenlemeyi düşünmekte misiniz? Mevcut kuralların yetersizliğini telafi edici ve Anadolu insanının hakkını koruyucu bu tür bir önlem üzerinde hukuk fakültelerinden yararlanma girişiminde bulunacak mısınız?

BAŞKAN - Öteki soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                                  Ramazan Gül

                                             Isparta

Soru :

Romanya'da zor durumda olduğu söylenen ve sahibi bir Türk şirketi olan bankanın devletin sorumluluğunu gerektirir bir yönü var mıdır? Varsa olası risk ve zararları nedir?

BAŞKAN - Son soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur.

                          İlyas Yılmazyıldız

                                          Balıkesir

Soru :

Kamu bankalarından batık bankalara verilen kredileri onaylayan devlet bakanı veya bakanları kimdir? Halen hükümet üyesi midir?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

Yalnız, sorulara cevap verirken, hangi soru sahibine cevap verdiğinizi belirtirseniz, daha isabetli olur.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer'in, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/951) sayılı sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; sözlerime başlarken Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli Milletvekilleri; soru önergesi, verildiği tarih itibariyle, yani, 14.11.2000 tarihi itibariyle Sayın Başbakanımıza arz edilmiş ve kendileri, kabinede herhangi bir değişiklik yapma düşüncelerinin olmadığını belirtmişlerdir. Bugüne kadar geçen süreç de, Sayın Başbakanımızın bu düşüncesi yönünde gerçekleşmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

BAŞKAN - Sayın Tuncer, bu konuda bir düşünceniz varsa, yerinizden kısa bir açıklama yapabilirsiniz. Var mı efendim?

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakan, usul böyle, kusura bakmayın.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Estağfurullah.

BAŞKAN - Sayın milletvekili kısa bir açıklama yapabilir, cevap isteyebilir ve siz de cevap verebilirsiniz.

Buyurun Sayın Tuncer.

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; aşağı yukarı iki seneyi mütecaviz bir zaman önce, ben, bu soruları sormuştum. Herhalde sualimin de bir faydası oldu; benim kastettiğim bazı bakanlar, tesadüf müdür yoksa bizim yazılı soru önergemiz üzerine midir, değiştirildi; ama, yine netice alamadık, onların yerine ithal bakanlar geldi; ben, onları kastederek bu soru önergesini vermiştim. Bir kriz gözüküyordu; o kriz için acaba bir ön tedbir alınır mı, Bakanlar Kurulunda bir revize yapılır mı diye bunu sormuştum. Benim bir katkım olduysa memnun olurum; ama, genelde, alınan tedbirler de bir fayda vermedi, aynı kriz devam ediyor.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Soru cevaplandırılmıştır.

Buyurun Sayın Bakan, devam edin efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan'ın, kamu bankalarınca medya kuruluşlarına verilen kredilere ilişkin olarak Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1006) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum :

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cevaplarımızda, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 inci maddesinin 7 nci ve 8 inci bent hükümlerini dikkate almak durumunda olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. Bilindiği üzere, 4389 sayılı Bankalar Kanununun adlî suç ve cezaları düzenleyen 22 nci maddesinin 8 inci bendinde "bankaların mensupları ve diğer görevlileri, sıfat ve görevleri dolayısıyla öğrendikleri bankalara veya müşterilerine ait sırları, bu konuda kanunen açıkça yetkili kılınan mercilerden başkasına açıklayamazlar. Banka ve müşterilerine ait sırları açıklayan üçüncü kişiler hakkında da aynı cezalar uygulanır" ifadesi yer almaktadır.

Bu nedenle, medya kuruluşlarıyla ilgili soru önergesinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, usulüne uygun olmayan kredilendirme faaliyetleri, anılan kurum tarafından tespit edildiği takdirde, ilgili raporun gereği yerine getirilmektedir. Kredilendirme ölçütleri alanında bir düzenleme yapmak ise, 4389 sayılı Bankalar Kanunu uyarınca, yine, BDDK'nın yetki alanına girmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevapların yazılı olarak 15.12.2000 tarih ve 100969 sayılı yazımızla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN - Evet, soru herhalde cevaplandırılmış sayılır. Tabiî, Bankalar Kanunu "sırdır, bunu açıklayamaz" diyor. Tabiî, buna, Meclisin bir çare bulması lazım; değil mi?

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, bu konu hep söyleniyor. Sayın milletvekilimiz, eğer, gizli bilgiyi almak istiyorsa, açıklamamak kaydıyla alabilir. Kendisine, özel mektupla, kapalı zarf içinde bu bilgi, açıklanmamak kaydıyla verilebilir; ama, alenî olarak "bunu kullanacağım" dediği anda, burada söylediğim geçerlidir. Hiç kimse bunu açıklayamaz; yani, sayın milletvekillerimizin, kendi şahısları için, gizli bilgiye ulaşma imkânı vardır, bu yol kapalı değildir; ama, özel olarak ve açıklanmama sözünü vermek şartıyla bu kendisine verilecektir.

Bunu arz ediyorum.

BAŞKAN - Peki efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Efendim, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'ın, batık bankaların kuruluş izinlerine ilişkin olarak Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1007) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrolunan bankaların bazılarının kuruluş tarihleri cumhuriyet öncesi veya cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanmaktadır. Söz konusu bankaların, Fona devrinden önceki hâkim sermayedarlarının mülkiyetine geçiş tarihleri aşağıda verilmektedir:

Türk Ticaret Bankası Anonim Şirketinin devirden önceki hisselerinin büyük bir kısmı banka çalışanlarının kurduğu 2 adet vakfa aitti.

Egebank Anonim Şirketi :  16.10.1998

Etibank Anonim Şirketi : 2.3.1998

Bank Ekspres : 20.3.1997

İnterbank Anonim Şirketi : 16.2.1996

Sümerbank Anonim Şirketi : 20.10.1995

Bank Kapital Türk Anonim Şirketi : 7.3.1995

Yurt Ticaret ve Kredi Bankası Anonim Şirketi : 18.7.1994

Türkiye Tütüncüler Bankası, yani Yaşarbank Anonim Şirketi : 1980

Eskişehir Bankası Türk Anonim Şirketi : 1980

Demirbank Anonim Şirketi : 1953

3182 sayılı Bankalar Kanununun 5 inci maddesinin 1 numaralı fıkrasının (b) bendinde, kurucuların ve banka sahibi olacak kişilerde aranması gereken özellikler "müflis veya konkordato ilan etmiş veya taksirli suçlar hariç olmak üzere affa uğramış olsalar dahi ağır hapis veya 5 yıldan fazla hapis yahut zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya devlet sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı veya vergi kaçakçılığına teşebbüs suçlarından dolayı hüküm giymiş bulunmaması" şeklinde belirlenmiştir.

Halihazırda ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi ve hisselerinin mülkiyeti Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrolunan bankaların kuruluşu veya hisse devirleriyle ilgili izinler, mevzuat hükümleri çerçevesinde gerekli bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucunda verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevapların yazılı olarak 4.1.2001 tarih ve 700 sayılı yazımız ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'ün, bankacılığa ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1009) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, bankacılık alanında gerekli düzenlemeleri yapmak, bunların uygulanmasını sağlamak ve uygulamayı denetlemek, 31.8.2000 tarihinde faaliyete geçen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun yetkisindedir.

Bu kapsamda, bankaların kuruluş ve faaliyete geçmelerine ilişkin düzenlemelerin, uluslararası normlar ve sektörün ihtiyaçları da dikkate alınmak suretiyle, bu Kurum tarafından yapıldığı ve yapılacağı açıktır.

Gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevapların yazılı olarak 17.1.2001 tarih ve 4254 sayılı yazı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu ayrıca bilgilerinize sunarım.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır efendim.

Diğer sorunun cevabına geçiyoruz.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'ün, yeni bir banka kurma başvurusu olup olmadığına ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1010) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 4491 sayılı Kanunla değişik 4389 sayılı Bankalar Kanununun 7 nci maddesinin 1 numaralı fıkrası "Türkiye'de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye'de ilk şubesinin açılmasına Kurulun en az 5 üyesinin aynı yönde oyuyla alınan kararla izin verilir" hükmünü amirdir.

Diğer taraftan, yeni banka kuruluşuna ilişkin esas ve usuller, 19.11.2000 tarih ve 24235 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Bankaların Kuruluşu ve Hisse Devirleri İçin Yapılacak Başvurularının Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelikle düzenlenmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun faaliyete başladığı 31.8.2000 tarihinden bu yana, yeni bir banka kuruluşu için yapılan herhangi bir başvuru bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevapların yazılı olarak 8.1.2001 tarih ve 1722 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Öteki soruya geçiyoruz.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'ün, fona aktarılan bankalara ilişkin olarak Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1011) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malî bünyelerindeki ciddî anlamda bozulma nedeniyle fona devrolunan bankaların devirden sonra da zarar üretmeleri doğal bir sonuçtur. Devir tarihi itibariyle ortaya çıkan zararın tutarı telafi edilmediği sürece, geçmiş dönemlerden süregelen unsurların etkisiyle, zararın artması da olağandır.

Ayrıca, bankaların fona devrinden önce gizlenmiş olan zarar unsurları, fona devirle birlikte ortaya çıkarılmış ve bu durum, bankaların zararlarının devirden sonra yüksek görünmesine yol açmıştır. Gerçekte, bankaların fona devrolmasıyla zararlarının katlanarak artmasının önüne geçilmiş ve bankaların fon bünyesinde rehabilite edilme olanağı yaratılmıştır.

Gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevapların, yazılı olarak, 22.12.2000 tarih ve 103280 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Öteki soruya geçiyoruz.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'ün, kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1012) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1999 yılı sonu itibariyle kamu bankalarının birikmiş görev zararları dolar olarak şöyledir:

Ziraat Bankası : 11 433 000 000 dolar,

Halk Bankası  :  7 837 000 000 dolar,

Emlak Bankası                               :        9 400 000 dolar,

Toplam           : 19 279 400 000 dolar.

Bu tutarın, 1998 sonu itibariyle birikmiş görev zararlarının, faiziyle birlikte, 1999 yılı içerisinde doğan kısmı; yani, o yıl için, bir yıl için doğan kısmı ise şöyledir:

Ziraat Bankası                                : 6 962 000 000 dolar,

Halk Bankası  : 4 902 000 000 dolar,

Emlak Bankası                               :       8 100 000 dolar,

Toplam           : 11 872 100 000 dolar.

Kamu bankalarının görev zararı tutarları, çeşitli kanun ve kararnameler uyarınca, tarım kesimi ile esnaf ve sanatkârlar, genç ve kadın girişimcilerin desteklenmesi amacıyla ve TÖBANK ile Sümerbank ve Denizcilik Bankasının devrine ilişkin, bu bankalara verilen görevler sonucu ortaya çıkan zararlarla başlamıştır. Kuruluşlarca, bilançolarında zarar olarak değil, ancak aktif hesaplarında Hazineden olan alacaklar kaleminde izlenmektedir.

Bankaların görev zararı alacakları, sınırlı bütçe imkânları nedeniyle Hazinece zamanında ödenemediğinden, bunlara, kanunlar ve kararnamelerle belirlenen faiz oranları tahakkuk ettirilmiştir. Bankaların anılan görev zararı hesapları bankalar yeminli murakıplarınca incelenmekte ve usulüne uygun olup olmadığı, raporlarla tespit edilerek, sonuçları Hazine Müsteşarlığına bildirilmektedir.

Raporlara göre, kesinleşen görev zararları, tamamen ilgili kanun ve kararnamelerde belirtilen ve yukarıda sayılan tarım kesimi ile esnaf, sanatkâr, genç ve kadın girişimcilere yönelik destekleme uygulamalarından kaynaklanmakta, bankalar ya da diğer finansman kuruluşlarıyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevapların, yazılı olarak, 15.12.2000 tarih ve 100970 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Öteki soruya geçiyoruz.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük'ün, batık banka sahipleri hakkında yeni bir yasal düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1015) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4491 sayılı Kanunla değişik 4389 sayılı Bankalar Kanunu, Avrupa Birliği normları ve uluslararası uygulamalara paralel olarak hazırlanan ve Yüce Meclisimizin takdiriyle yasalaşarak yürürlüğe giren ve bankacılık sektörünün sorun ve sıkıntılarının çözümüne yönelik her türlü hükmü içeren, son derece çağdaş bir yasadır.

Diğer yandan, anılan kanun ve ilgili diğer kanunlarda, haklarında yasal takibat yapılan eski banka sahiplerinin muvazaalı bazı işlemlerine engel olacak yeterli hüküm bulunmaktadır; ancak, bankacılık sektörünün dinamizmine ve yeni gelişmelere uygun olarak, bu kanunda, gerektiğinde yeni değişikliklerin yapılabileceği de tabiîdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevabın, yazılı olarak,  20.12.2000 tarih ve 101952 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bedük, buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisin iki ana görevi var; biri yasama, biri de denetim. Denetim görevleri arasında ifade edilen sözlü ve yazılı soru önergelerinin zamanında cevaplandırılması fevkalade önemli. Dolayısıyla, soruya, güncelliğini kaybetmeden verilecek olan cevaplar, kamuoyunda da tartışılmasına imkân verebileceği gibi, milletvekilinin bilgi edinme hakkının da gerçekleştirilmesi açısından, fevkalade üzerinde durulması gereken bir konudur.

Bütün bu şartlar içerisinde, biraz evvel yapılan açıklama, aslında, bankacılık sektörünün ve içi boşaltılmış olan bankalarla ilgili yapılan işlemlerin yetersizliği gündemdedir ve millet de bunu yakinen takip etmektedir. Uygulanan ekonomik programda, sadece bankacılık sektörüyle ilgili birkısım tedbirler alınmış olmasına rağmen, halen, bankalarla ilgili, yeteri kadar, istenilen randımanın alınmadığı da ortada. Eğer ekonomik programda dargelirli olsaydı, esnaf ve sanatkârlar, küçük ve orta boy işletmeler olsaydı, köylü, çiftçi ve memur, işçi, emekli olsaydı, o zaman, bankayı mevduatlarıyla destekleyen insanlar, çok daha fazla, o bankaların kurtarılmasına ve Avrupa standartlarına uygun olarak da hizmet vermesine imkân sağlamış olacaktı; ama, her şeye rağmen, bankacılıkla ilgili alınan daha sonraki tedbirler ve mevzuat düzenlemelerini de yakından takip ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Bedük'ün sorusuyla ilgili bir konuya değinmek istiyorum.

BAŞKAN - Kısa bir açıklama yapabilirsiniz efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - 57 nci cumhuriyet hükümeti, bankacılık alanının düzenleme ve denetlenmesinin mevzuat çerçevesinde yapılmasında büyük hassasiyet göstermiştir ve hükümet, programını okuduktan sonra, güvenoyu aldıktan sonra, hemen, Bankalar Kanununu gündeme getirmiştir; ama, daha evvelki dönemlere baktığınızda, Türkiye'de bankacılık alanında bir mevzuat bile yoktur; çünkü, önce çeşitli KHK'ler çıkarılmıştır. Bu KHK'ler Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir ve bu mevzuat boşluğu, maalesef, giderilememiştir. Onun için, bankacılığın denetlenmesi ve düzenlenmesi gibi, her gün değişen koşullara göre yeni mevzuat yapılması gereken bir ortamda, bizim dönemimizde, özellikle son Meclisimiz büyük bir çaba göstermektedir, elbirliğiyle bu alanIn düzenlenmesine büyük katkı yapmaktadır.

Ben bunu arz ediyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Soru cevaplandırılmıştır.

Öteki soruya geçiyoruz.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül'ün, Romanya'da bir Türk şirketine ait bankaya ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1018) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, ülkemiz açısından önemli bir ticaret potansiyeline sahip olan Romanya ile yürütülen ikili ekonomik ve ticarî ilişkiler 1990 yılından bu yana giderek gelişmektedir. Türkiye, Romanya'da, yaklaşık 6 500 firma ve 15 000 civarında Türk müteşebbisiyle, başta finans sektörü olmak üzere, birçok alanda yatırımlarda bulunmaktadır. Bu yatırımlardan biri de Bayındır Holdinge ait Banko Türko Romana (BTR) 1994 yılından bu yana Romanya'da faaliyette bulunan, gözetim ve denetim açısından Romanya kurallarına tabi olan bir ticaret bankasıdır. Bu itibarla, BTR'de yaşanan sorunlarla ilgili olarak devletimizin doğrudan bir sorumluluğu bulunmamaktadır; ancak, bu ülkede, çok sayıda Türk müteşebbisinin çeşitli alanlarda faaliyet göstermekte olduğu da dikkate alındığında, ülkemiz ile bu ülke arasındaki ekonomik ve ticarî ilişkilerin geleceği açısından, sorunun çözümüne katkı sağlanması bakımından, devlet düzeyinde bazı çalışmalar yapılmıştır.

Gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, arz ettiğim bu cevapların, yazılı olarak, 8.1.2001 tarih ve 1723 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu ayrıca bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Son soruya geçiyoruz.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın, kamu bankalarından verilen kredilerin onaylanmasına ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1019) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, 15.11.2000 tarih ve 4600 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun 25.11.2000 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olup, bu tarih öncesi, anılan bankalar, 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri kapsamında faaliyet göstermekteydi. Bu kanun hükmünde kararnamenin 2 nci maddesinin (a) fıkrasında, söz konusu KHK'nin amacının, iktisadî devlet teşekkülleri ile kamu iktisadî kuruluşlarının ve bunların müesseselerinin, özerk bir tarzda, ekonominin kurallarına uygun olarak yönetilmelerini düzenlemek olduğu ifade edilmiştir.

Yine, aynı KHK'nin 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında, yönetim kurullarının, teşebbüsün en yüksek seviyede yetkili ve sorumlu karar organı olduğu hükme bağlanmıştır. Bu çerçevede, kamu bankaları tarafından verilen kredilere ilişkin kararlar, bankaların ana statüleri gereği, banka yönetim kurullarınca alınmış olup, bu kararların, bankaların bağlı olduğu ilgili devlet bakanının onayına sunulması söz konusu değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevabın, yazılı olarak, 9.1.2001 tarih ve 1991 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize arz ediyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Bakan soruları cevaplandırmıştır.

Böylece, gündemin, 2 nci ve 22 ilâ 30 uncu sıralarında yer alan sözlü sorular cevaplandırılmış bulunmaktadır.

12. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, öğretmen atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/952)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru, iki birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesi son fıkrası gereğince, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

13. – Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Samsun-Hopa duble yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/954)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, bu soru da, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

14. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, Marmara Depreminde hasar gören okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/959)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru da, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

15. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, et ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/960)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru da, iki birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

Sayın Yumakoğulları, konuşmak ister misiniz?

OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) - Hayır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

16. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/970)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru da, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

17. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin   Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/971)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, sözlü soru önergesi gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

18. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/977)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru da, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası gereğince, sözlü soru önergesi gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

19. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından  sözlü soru önergesi (6/978)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru da, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,

İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

20. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/980)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

21. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/981)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

22. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Dışişleri  Bakanından sözlü soru önergesi (6/987)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

23. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Sağlık  Bakanından sözlü soru önergesi (6/989)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

24. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin   Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/990)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

25. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin İçişleri  Bakanından sözlü  soru önergesi (6/991)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

26. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet  Bakanından sözlü soru önergesi (6/992) ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı

27. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün Adıyaman'da uyguladığı projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1045) ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı

BAŞKAN - Bu iki soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan Genel Kurul salonunda hazır.

İlk soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Devlet Bakını Sayın Şuayip Üşenmez tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                     Faruk Çelik

                                               Bursa

1. Göreve geldiğiniz tarihten bu tarihe kadar bakanlığınıza bağlı kurumlarda kaç genel müdürünüz görevden alınmıştır veya görev yeri değiştirilmiştir?

2. Göreve geldiğiniz tarihten bu tarihe kadar kaç daire başkanınız görevden alınmıştır veya görev yeri değiştirilmiştir?

3. Göreve geldiğiniz tarihten bu tarihe kadar kaç il müdürünüz görevden alınmıştır veya görev yeri değiştirilmiştir?

4. Göreve geldiğiniz tarihten bu tarihe kadar kaç şube müdürünüz görevden alınmıştır veya görev yeri değiştirilmiştir?

5. Göreve geldiğiniz tarihten bu tarihe kadar kaç idareci veya memur belediyelerden kurumunuza geçiş yapmıştır?

6. Göreve geldiğiniz tarihten bu tarihe kadar kaç memurunuz görevden alınmıştır?

7. Göreve geldiğinizden bu tarihe kadar kaç memurunuz kendi isteği dışında tayin edilmiştir?

BAŞKAN - Diğer soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Şuayip Üşenmez tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

                              Mahmut Göksu

                                       Adıyaman

1. Adıyaman ve ilçelerinde Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün uyguladığı projeler nelerdir?

2. Bu projelerin gerçekleşmesi için ne kadar ödenek ayrılmıştır?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

İki soru için 10 dakika süre veriyorum efendim.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu'nun, Adıyaman ve ilçelerinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün uyguladığı projeler ile bu projelerin gerçekleştirilmesi için ne kadar ödenek ayrıldığına ilişkin, tarafımdan cevaplandırılmasını istemiş bulunduğu (6/1045) esas nolu sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere huzurunuzdayım.

Müsamahanıza sığınarak, özetleyerek cevap vermek istiyorum.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Adıyaman İli ve ilçelerinde tesis kadastrosu projesi uygulamaktadır. Merkez ve ilçelerinde 40 kilometrekare kadastro çalışması ve 4 400 adet değişiklik işlemleri yapılması için 15 844 571 000 TL ödenek ayrılmıştır. Besni İlçesinde 49 kilometrekare kadastro çalışması ve 800 adet değişiklik işlemleri yapılmak üzere 17 573 600 000 TL ödenek ayrılmıştır. Toplam olarak, Adıyaman İlinde 89 kilometrekare kadastro çalışması ve 5 200 adet değişiklik işlemleri yapılması için toplam 33 418 171 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Bu projelerin gerçekleştirilmesi için, Adıyaman Kadastro Müdürlüğüne, cari harcama kaleminden, personel giderleri harcama kalemine 108 354 000 000 TL, yolluk giderleri harcama kalemine 652 000 000 TL, hizmet alım harcamalar kalemine 188 000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alım harcama kelemine 887 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Besni Kadastro Müdürlüğü için ise, cari harcama kaleminden, personel giderleri harcama kalemine 69 676 000 000 TL, yolluk giderleri harcama kalemine 880 000 000 TL, hizmet alım harcama kalemine 233 000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alım harcama kelemine 229 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Adıyaman İli ve ilçelerine, cari harcama kaleminden, personel giderleri harcama kalemine toplam olarak 178 030 000 000 TL, yolluk giderleri harcama kalemine 1 332 000 000 TL, hizmet alım harcama giderlerine     421 000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alımı giderleri harcama kelemine 1 116 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Adıyaman Kadastro Müdürlüğüne, yatırım harcama kaleminden, yolluk giderleri harcama kalemine 5 194 000 000 TL, hizmet alımları giderleri harcama kalemine 2 022 000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alımları giderleri harcama kelemine 800 000 000 TL, taşıt bakım ve onarımları için hizmet alımları harcama kaleminden 1 135 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Besni Kadastro Müdürlüğüne, yatırım harcama kaleminden, yolluk giderleri harcama kalemine 3 053 000 000 TL, hizmet alımları giderleri harcamalar kalemine 925 000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alımı giderleri harcama kalemine 557 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Toplam olarak, Adıyaman İli ve ilçelerine yatırım harcamaları için, yolluk giderleri harcama kalemine 8 247 000 000 TL, hizmet alımları harcama kalemine 2 947 000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alımı giderleri harcama kalemine 1 357 000 000 TL, taşıt bakım ve onarımları için hizmet alımları giderleri harcama kalemine 1 135 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

İlk tesis kadastrosu çalışmalarında, Adıyaman Kadastro Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere maaş ve ikramiye olarak ödenmek üzere, personel giderleri harcama kalemine 7 962 000 000 TL, personel giderleri harcama kalemine 639 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Besni Kadastro Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere maaş ve ikramiye olarak ödenmek üzere, personel giderleri harcama kalemine 3 290 000 000 TL, personel giderleri harcama kalemine 293 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Toplam olarak, Adıyaman İli ve ilçelerinde çalışan geçici işçilere maaş ve ikramiye olarak ödenmek üzere, personel giderleri harcama kalemine 11 252 000 000 TL, personel giderleri harcama kalemine 932 000 000 TL ödenek ayrılmıştır.

Arz olunur.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır efendim.

Öteki soruya geçiyoruz.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik'in, göreve geldiğimiz tarihten bugüne kadar, Bakanlığıma bağlı kuruluşlardaki personel atamalarına ilişkin, tarafımdan cevaplandırılmasını istemiş bulunduğu (9/992) esas no'lu sözlü soru önergesini cevaplamak üzere huzurunuzdayım.

Sayın milletvekilleri, soru önergesinde, göreve geldiğimiz tarihten bugüne kadar, Bakanlığıma bağlı kurumlarda, genel müdür, daire başkanı, il müdürü, şube müdürü ve memur unvanlarında, görevden alınanlar ile görev yeri değiştirilenler konusu gündeme getirilmiştir.

Müsaadeniz olursa, daha evvel okunan bu soruları, sırayla cevaplandırmak istiyorum.

Birinci soruya cevap olarak: Bakanlığımda, genel müdür ve diğer görevlilerden, özellikle genel müdür muavinliği seviyesinde herhangi bir değişiklik söz konusu olmamıştır; yani, nakil ya da başka türlü bir değişiklik olmamıştır; ancak, emekliye ayrılmış olan 1 genel müdür ve 1 genel müdür muavininin yerine yenileri atanmıştır.

Daire başkanlığı seviyesinde, Bakanlığıma bağlı 22 daire başkanlığı mevcuttur. Bunlardan, 7'si bir kurumda, 4'ü de bir kurumda olmak üzere, 11 daire başkanının, görev yerlerinin değiştirilmesi yerine, görevleri değiştirilmiştir.

İl müdürlüklerine gelince; Bakanlığıma bağlı kurumlarda il müdürlükleri mevcut değildir.

Şube müdürlüğü seviyesinde ise, Bakanlığıma bağlı 137 şube müdürlüğü vardır. Bu şube müdürlerinden 2'sinin görev yerleri değiştirilmiş, boş olan 2 kadroya da yeni şube müdürü atanmıştır.

Belediyelerden Bakanlığıma, bizim dönemimizde, herhangi bir geçiş sağlanmamıştır; ancak, bizden evvelki dönemlerde bu geçişler sağlanmıştır. Özellikle, bir kurumumuza has olan bir özellik bu.

Görevden uzaklaştırma seviyesinde, tabiîdir ki, görevden alınanlar, uzaklaştırılanlar olmuştur. Daha çok, mahallî ve mülkî idareler ile müfettiş raporlarına ve mahkeme kararlarına dayanmak suretiyle görevden alınan 14 kişi olmuştur. Yine, mevcut mevzuat çerçevesi içerisinde, kamu hizmetlerinin devamlı ve sağlıklı yürütülebilmesi için, mahallî idareler ve mülkî amirlerin raporları ve müfettişlerin raporları gereğince, kendi isteklerinin dışında atamalar olmuştur. Kendi istekleri ve istekleri dışında 1 655 personel yer değiştirmiştir.

Konuyu bilgilerinize saygıyla arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru cevaplandırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mart 2002 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.00

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.