DÖNEM
: 21 CİLT : 88 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 73 üncü Birleşim 13 . 3 . 2002 Çarşamba İ
Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
YOKLAMALAR IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki
Erdoğmuş’un, üniversitelerimizde yaşanan ve ülke gündemini meşgul eden
sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı 2. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın,
imam hatip okullarında kız öğrencilere uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal
Albayrak'ın, illerin ekonomik ve sosyal göstergelerini yansıtan araştırmalara
ilişkin gündemdışı konuşması B) Tezkereler ve Önergeler 1. – Dört ilde devam etmekte olan
olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre
ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1004) 2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi
komisyonlarında bulunan kanun hükmünde kararnamelerden; Anayasa Mahkemesince
tümü iptal edilen ve iptal kararları yürürlüğe giren bazı kanun hükmünde kararnamelerin, Anayasanın 153 üncü maddesi
gereğince işlemden kaldırıldığına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1005) 3. – Amasya Milletvekili Akif Gülle
hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1006) 4. – Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol
hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1007) 5. – İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar
hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1008) 6. – İstanbul Milletvekili Cahit Savaş
Yazıcı'nın, (6/1713) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/467) C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ 1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve
47 arkadaşının, Samsun'da kurulması planlanan mobil santrallar konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261) V. –
ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1. – 11.3.2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda
yayımlanan ve 12.3.2002 tarihli 72 nci Birleşimde okunmuş bulunan Bakanlar
Kurulu üyeleri hakkındaki (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 19.3.2002 Salı günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi VI. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) Sözlü Sorular ve CevaplarI 1. – Trabzon Milletvekili Ali Naci
Tuncer'in, Batum tren yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/948) 2. – Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Bakanlar Kurulu'nda
değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/951) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 3. – İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, kamu bankalarınca medya
kuruluşlarına verilen kredilere ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1006) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 4. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın,
batık bankaların kuruluş izinlerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1007) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın
cevabı 5. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün,
bankacılığa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1009) ve Devlet Bakanı
Recep Önal'ın cevabı 6. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün,
yeni bir banka kurma başvurusu olup olmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1010) ve
Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 7. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün,
fona aktarılan bankalara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1011) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 8. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün,
kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1012) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 9. – Ankara Milletvekili Saffet
Arıkan Bedük'ün, batık banka sahipleri hakkında yeni bir yasal düzenleme
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1015) ve
Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 10. – Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün, Romanya'da bir Türk şirketine ait
bankaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1018) ve Devlet Bakanı Recep
Önal'ın cevabı 11. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, kamu bankalarından
verilen kredilerin onaylanmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1019) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 12. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın,
öğretmen atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/952) 13. – Trabzon Milletvekili Ali Naci
Tuncer'in, Samsun-Hopa duble yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/954) 14. – İstanbul Milletvekili Osman
Yumakoğulları'nın, Marmara Depreminde hasar gören okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/959) 15. – İstanbul Milletvekili Osman
Yumakoğulları'nın, et ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/960) 16. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/970) 17. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/971) 18. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/977) 19. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından
sözlü soru önergesi (6/978) 20. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/980) 21. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/981) 22. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Dışişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/987) 23. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/989) 24. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/990) 25. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi
(6/991) 26. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/992) ve Devlet Bakanı Şuayip
Üşenmez'in cevabı 27. – Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün Adıyaman'da uyguladığı
projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1045) ve Devlet
Bakanı Şüayip Üşenmez'in cevabı B)YazIlI Sorular ve CevaplarI 1. – Aksaray Milletvekili Sadi
Somuncuoğlu'nun, açlık grevi yapan hükümlülere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/5719) 2. – Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un,
iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in
cevabı (7/5798) 3. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı
(7/5850) 4. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
iç ve dış borç miktarları ile istihdam ve yatırımlara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/5863) 5. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın,
vergi muafiyeti bulunan vakıf ve derneklere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer
Oral'ın cevabı (7/5869) 6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, yıllık yatırım programlarındaki proje değişikliklerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin
cevabı (7/5891) 7. – Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/5893) 8. – Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, pancar alımında uygulanan polarizasyon sistemine ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/5968) 9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirme çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/6030) 10. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in,
SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünün kiraladığı binaya ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/6044) 11. – Kocaeli Milletvekili Mehmet
Batuk'un, sokak çocuklarının bakımı, korunması ve yetiştirilmesine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/6056) 12. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın,
Afyon SEKA İşletme Müdürlüğünün hammadde alımını durdurduğu iddiasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/6060) 13. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in,
Bağ-Kur'luların prim ve borç ödemelerinde Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği KHK
hükümlerini uyguladığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/6063) 14. – Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Rize İli enerji yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6078) 15. – Konya Milletvekili Teoman Rıza
Güneri'nin; Karaman-Ayrancı-Hışılayık Projesine, KOP ve Mavi Tünel Projesine, İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/6120, 6122) 16. – Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Bursa-Merkez-Fidyekızık Mahallesinin elektrik direği ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı
(7/6125) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı. Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay,
İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün 81 inci yıldönümü
münasebetiyle gündemdışı bir konuşma yaptı; DYP Grubu adına Erzurum
Milletvekili Ayvaz Gökdemir, MHP Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mehmet
Hanifi Tiryaki, ANAP Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut, AK
Parti Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, SP Grubu adına Çorum
Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve DSP Grubu adına Ankara Milletvekili Oğuz Aygün
de aynı konuda görüşlerini belirttiler; Aydın Milletvekili Bekir Ongun, geçici
işçilerin sorunlarına, Adana Milletvekili Ali Tekin, kurulması
düşünülen nitelikli endüstriyel bölgelerin önemine ve Adana Yumurtalık'ta
kurulmasının yararlarına, Samsun Milletvekili Kemal Kabataş,
Samsun'da yapımına başlanılan mobil santralların çevreye, tarıma ve insan
sağlığına olumsuz etkilerine, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Saadet Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Çorum Milletvekili
Yasin Hatiboğlu, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Diyarbakır Milletvekili
Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ekonomide IMF'ye bağlı olarak aldığı yanlış kararlar
sonucu ülke ekonomisinin kötüye gidişine ve toplumsal huzursuzluğa yol açtığı
iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/26) okundu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme
gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına
sunulacağı açıklandı. Lyon'da düzenlenecek olan "AB Üyeliği
Sürecinde Türkiye" konulu konferansa ismen davet edilen Adana Milletvekili
Ali Tekin'in söz konusu davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi,
yapılan oylamadan sonra; Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'nun,
Türk Bayrağı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (2/411), Kütahya Milletvekili Seydi Karakuş'un,
Balıköy Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında (2/756), Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra; Kabul edildi. Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, Adıyaman Milletvekili Hasari Güler, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın, Haklarındaki soruşturma dosyalarının
iadesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Dört ilde devam etmekte olan olağanüstü
halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süre ile
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde bir süre görüşüldü. 13 Mart 2002 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.49'da son verildi. Kamer Genç Başkanvekili Burhan Orhan Sebahattin Karakelle Bursa Erzincan Kâtip Üye Kâtip
Üye II. – GELEN
KÂĞITLAR No. :100 13.3.2002 ÇARŞAMBA Raporlar 1. – Erzurum Milletvekili
Mücahit Himoğlu'nun, Türkiye Cumhuriyetinin Rumuzu Olan T.C.'nin Açık Olarak
Yazılıp Okunması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre
Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/512) (S. Sayısı : 830) (Dağıtma
tarihi : 13.3.2002) (GÜNDEME) 2. – Doğru Yol Partisi
Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, 2863 Sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin
Önergesi (2/737) (S. Sayısı : 831) (Dağıtma tarihi : 13.3.2002) (GÜNDEME) 3. – Niğde Milletvekili Mükerrem
Levent'in, Niğde İline Bağlı Yeşilgölcük Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına
İlişkin Önergesi (2/753) (S. Sayısı : 832) (Dağıtma tarihi : 13.3.2002)
(GÜNDEME) 4. – Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/893) (S. Sayısı : 833) (Dağıtma tarihi : 13.3.2002)
(GÜNDEME) 5. – Petrol Kanununa Göre
Ödenen Kur Farklarından Doğan Kişi Borçlarının Terkin Edilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/952) (S. Sayısı : 834) (Dağıtma
tarihi : 13.3.2002) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergesi 1. – Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya ve 47 arkadaşının, Samsun'da kurulması planlanan mobil santraller
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261) (Başkanlığa geliş
tarihi : 12.3.2002) Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi 1. – Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu, Türk Haber-Sen Genel Kuruluna müdahale yapıldığı
iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesini
8.3.2002 tarihinde geri almıştır (7/6155) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 13 Mart 2002 Çarşamba BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa),Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 73 üncü Birleşimini açıyorum. III. – Y O K L A M A BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapılacaktır. Yoklama için 5 dakikalık
süre vereceğim. Bu süre zarfında, sayın milletvekillerinin, elektronik cihazın
düğmelerine basmak suretiyle Genel Kurulda olduklarını belirtmelerini; cihaza
giremeyenlerin, Divandaki teknik elemanlardan yardım istemelerini, bu halde de
giremedikleri takdirde, yoklama süresi içinde Divana pusula göndermelerini ve
pusula veren arkadaşların Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır. Sayın grup
başkanvekilleri, kaç dakika ara verelim? AYDIN TÜMEN (Ankara) - 15
dakika verin Sayın Başkan. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Sayın Başkan, 15 dakika olsun. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - 10 dakika yeter Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, aslında
1 saate kadar ara verme hakkımız var; ama, iktidara mensup grup başkanvekilleri
ne kadar süre isterlerse, o kadar veriyoruz. Birleşime 15 dakika ara
veriyorum efendim. Kapanma Saati : 15.07 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.25 BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE
(Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri,
Birinci Oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısı yoktu. III. – Y O K L A M A BAŞKAN - Şimdi, yeniden
yoklama yapacağım. Yoklama için 5 dakikalık
süre vereceğim. Bu süre zarfında, sayın milletvekillerinin, elektronik cihazın
düğmelerine basmak suretiyle Genel Kurulda olduklarını belirtmelerini;
elektronik cihaza giremeyen arkadaşların Divandaki teknik elemanlardan yardım
istemelerini; bu halde de cihaza giremedikleri takdirde, yoklama süresi
içerisinde Divana pusula göndermelerini ve pusula gönderen arkadaşların da
Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim. İlk gündemdışı söz,
üniversitelerimizin sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen, Diyarbakır
Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş'a verilmiştir. Buyurun Sayın Erdoğmuş. Süreniz 5 dakika efendim. IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. –
Diyarbakır Milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş’un, üniversitelerimizde yaşanan ve
ülke gündemini meşgul eden sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı Recep Önal’ın cevabı ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ
(Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Üniversitelerimizde
yaşanan ve ülke gündemini sürekli meşgul eden sorunlarla ilgili görüşlerimi arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hiç kuşkusuz, bu
sorunların başında, bazı kız öğrencilerimizin, başörtüsü nedeniyle derslere
girmelerinin engellenmesi gelmektedir. Başörtüsü sorununun bu denli gündem
oluşturması, bir kesimin din, diğer bir kesimin de laiklik adına istismar
etmesinin ötesinde, devlet ile toplum arasındaki, dolayısıyla, devlet ile din
arasındaki çarpık ilişkinin sırıtkan bir örneği olması nedeniyledir. Dini
yorumlama ve yönlendirme noktasında o kadar ileri gidilmektedir ki, kimin,
hangi inançla başörtüsü taktığı dahi tespit edilebilmektedir. Daha kötüsü ve
işin temeli olarak da, bilinmeyen bir kamu alanı-özel alan ayırımıyla dinî
eylemler sınırlanabilmektedir. Kaldı ki, okullarda başörtüsü takanlar, kamu hizmeti
veren değil, kamu hizmetinden yararlanan kimseler olduğu halde, hukuka aykırı
bir yasak uygulamasıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Ayrıca, eğitim-öğrenim
hakkı, sosyal bir hak olarak, şüphesiz, devlete karşı ileri sürülebilecek bir
haktır. Bunun için, devlet, kimi yurttaşları, farklılıklarından dolayı
eğitim-öğrenim hakkından yoksun bırakmak şöyle dursun, tam tersine, bu haktan
herkesin eşitlik ilkesi çerçevesinde yararlanmasını garanti etmek zorundadır. Yine, devletin bir kurumu
olan YÖK, başörtüsünü Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı, çağdışı bir kıyafet
görüp, yasak kapsamına alarak ve yasağın kaldırılması talebini de laiklik
karşıtı bir eylem kabul ederek engellerken, öte yandan, yine, devletin bir
kurumu olan ve idare içerisinde yer alan, üstelik, ilgasını önermenin bir
siyasî parti için kapatma nedeni sayılacak kadar önemsenen Diyanet İşleri
Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, başörtüsünün dinin bir gereği olduğuna
ilişkin kararını açıklıyor. Böylece, bu çelişki ve çarpıklık, bütün
çıplaklığıyla, kendisini, devletin yapılanması ve politikasına ilişkin tespitte
göstermektedir. Yargıtay Başkanının
"Türkiye Cumhuriyeti, egemenliğin kaynağı açısından laik, devlet
örgütlenmesi açısından teokratik, dinî yönlendirme açısından laikçi bir
devlettir" tanımını da hatırlatarak belirtmek istiyorum ki, Türkiye gibi,
din ve devletin kurumsal olarak bile birbirinden ayrılmadığı, dinî duyarlılığa
dayalı her türlü düşünce ve eylemin kuşkuyla karşılandığı ülkemizde, sorunların
çarpıtılması, çözümün de başlıca engelidir. İşte, başörtüsü sorunu, sadece,
bunun bir örneğidir. Bu itibarla, hak ve
özgürlükler alanında büyük çaba gösteren Yüce Meclisimiz, dinî özgürlükler
alanında da ivedilikle yeni adımlar atmak zorundadır. Bunun için de ilk adım
olarak, hem bazı çevrelerin istismarından kurtarmak hem de öğrencilerimizin
mağduriyetini gidermek açısından, artık, bir insanlık ayıbına dönüşen başörtüsü
sorununun çözümüne yönelik çabaların hayata geçirilme zamanının geldiğine
inanıyorum. Binlerce kız öğrencimizin
öğrenim hakkını ve mağduriyetini nasıl görmezlikten gelebiliriz?! Bu hak
ihlalleri, Yüce Parlamento ve hükümetimizin özgürlük alanında gösterdiği
çabaları gölgelemiyor mu?! Hele hele din ağırlıklı eğitim veren imam-hatip
liseleri ve ilahiyat fakültelerinde bu yasağın sürdürülmesini, kim, hangi
vicdanla, hangi mantıkla izah edebilir?! Sayın milletvekilleri,
bazı bilim ve siyaset çevreleri, İslamî kimliği, Türkiye'nin toplumsal ve
siyasî hayatı bakımından yabancı bir unsur, tehlikeli bir olgu ve bir tehdit
olarak görmekte, devletin toplumsal bir güç ve kimlik olarak İslamı
bastırmasını istemektedirler. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Size 1 dakika
eksüre veriyorum. Buyurun efendim. ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ
(Devamla) - Altını çizerek ifade etmek istiyorum ki, İslam, Türkiye'nin
toplumsal ve kültürel dokusunun aslî bir unsurudur. Tarihsel ve kültürel olarak
da, Türkiye, bir Müslüman ülkesidir. Bundan dolayı, Türkiye'de, İslamî faktörü
dışlayarak ve İslamî siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel hareketleri baskı
altına alarak demokrasiyi güçlendirmek mümkün değildir. Siyasî İslam denilen
şey, aslında, baskı altına alınmış olan İslamın kendisini farklı bir şekilde
dışa vurmasından başka da bir şey değildir. Aslında, dinin de reddettiği bu
yöntemin sadece devlet yönetimleri için değil, toplum için bir kaos tehlikesini
içerdiği doğrudur; ancak, İslamî kimliği ve toplumun İslamî kültür ve
değerlerini bu strateji içerisinde değerlendirmek, en azından din istismarı
kadar tehlikeli ve yanlış bir anlayıştır. BAŞKAN - Sayın Erdoğmuş,
lütfen toparlar mısınız... Son cümlenizi söyleyin efendim; 1 dakikanız doldu. ABDULBAKİ ERDOĞMUŞ (Devamla)
- Sayın milletvekilleri, şunu çok iyi bilmeliyiz ki, demokratik bir siyasal
yapı oluşturabilmemiz, demokrasinin kendisini korumasına ilişkin
tartışmalardaki paradokstan kurtulmamıza bağlıdır. Korkularla başvurulan
yöntemlerin, demokrasimizi güçlendirmek ve yerleşik kılmak yerine, daha
kırılgan bir hale getirdiği kabul edilmelidir. Son bir cümle olarak da,
çağdaşlaşma adına kurulan YÖK'ün, çağdışı uygulamalarıyla 21 inci Yüzyılın
dünyasına ve Türkiyesine yakışmayan bir kuruma dönüştüğünü düşünüyorum. Bu
bakımdan, YÖK'ün de yeniden yapılanma gereğini dikkatlerinize arz ediyor;
hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DYP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erdoğmuş. Efendim, gündemdışı
konuşmaya cevap verecek Sayın Millî Eğitim Bakanı bana telefon etti "iki
gündemdışı söz var; ben, Ankara dışında olduğum için arkadaşlara cevap veremem;
özür diliyorum" dedi, bildirdi. Ben de, tabiî, bunu, Genel Kurula arz
etmek istiyorum. İkinci gündemdışı söz,
imam hatip okullarında kız öğrencilere uygulanan başörtüsü yasağıyla ilgili
gündemdışı söz isteyen, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'a verilmiştir. Buyurun Sayın Ercan. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. 2. –
Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, imam hatip okullarında kız öğrencilere
uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Recep Önal'ın cevabı NEVZAT ERCAN (Sakarya) -
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Din, onu reddedenlerin dahi
günün birinde muhtaç olacakları bir büyük değerdir. Din öğretiminin yapıldığı
okulların kendilerine has özellikleri olması gerekir. Orada okuyan
öğrencilerin, dinin gereği olan kurallara uygun davranmaları, örnek din
adamlığının da icaplarındandır. Bu anlamda başörtüsü, bay olsun, bayan olsun
hiçbir din adamının, dinî bir vecibe değildir diyemeyeceği ilahî bir buyruktur.
İmam - hatip okullarında okuyan genç kız öğrencilerimizin inançları gereği
başlarını örtmeleri kadar tabiî bir şey olamaz. Din okullarında öğrencilerin
başlarını örtmeleri, ne cumhuriyetle ne laiklikle asla çatışmaz. Cumhuriyetin
temel nitelikleriyle milletin değerleri arasında çatışma yok, tezat yok,
aykırılık yok, ayrılık yok. Milletle, milletin öz değerleriyle, gelenekleri,
maneviyat ve mukaddesatıyla kavga ederek bir yere varılamayacağını hepimiz
bilmeliyiz. Evet, laik devlet
korunmalıdır; ancak, bu, insanların en doğal temel hakları ve hukuk çiğnenmeden
ve keyfî uygulamalara asla yol açmadan olmalıdır. Bu ülkenin ve milletin
bölünmez bütünlüğü, Türkiye Cumhuriyetinin cumhuriyet olduğu, Türkiye
Cumhuriyetinin laik olduğu, Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu,
Türkiye Cumhuriyetinde hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin sosyal devlet olduğu bizim müştereklerimizdir; tartışan da yok. O
halde, genç yavruları modern bilgilerle donatmak yerine, suni bir başörtüsü
kavgası çıkarmak kimin yararınadır; hiç kimsenin yararına değildir. Küçük
dimağlara şiddetle, copla, öfkeyle yaklaşan anlayışı, aziz milletin temiz
iradesinin tecelligâhı olan Yüce Meclisten kınıyorum! (DYP, AK Parti ve SP
sıralarından alkışlar) Oy isterken olmadık
söylem ve popülizmi reva gören siyasetçileri, başlarını eğerek düşünmeye davet
ediyorum. Bugün, sanki yetkileri ellerinde değilmişcesine, çözümü Avrupa
Birliğine girişimize havale eden siyasî iktidara, ya muktedir olun ya da
çekilin diyorum! (DYP, AK Parti ve SP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Asıl amacı din eğitimi
olan okullarda yaşanan başörtüsü dramı, bir zulümdür, işkencedir. Ülkemizi
huzursuz eden, değişik tartışmalara, haksızlıklara, horlamalara, dışlamalara
sebep olan, öğrencilerin eğitim haklarına engel teşkil eden hukukdışı başörtüsü
yasağı, mutlaka ve en kısa zamanda kaldırılmalıdır. Yasakçı bir anlayış, ne
demokrasi ne hoşgörü ne de inanç özgürlüğüyle bağdaştırılabilir. Genç
öğrencilerin maruz kaldığı muameleler, Hitler'in Almanyasını, Stalin'in
Rusyasını andırmamalı. MELDA BAYER (Ankara) -
Yok canım!.. Çok abartıyorsunuz... NEVZAT ERCAN (Devamla) -
Dedelerinin kanlarıyla sulanmış bu topraklarda torunları parya işlemi
görmemeli. Yavrusundan eğitim özgürlüğünü polis coplarıyla gasp eden devlet,
milletimin devleti olamaz! (DYP, AK Parti ve SP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) İmam-hatip okullarında
okuyan genç kız öğrencilerimizin üzerindeki modern zorbalığı, demokrasinin ve
özgürlüğün direnciyle ortadan kaldırmalıyız. Devlet de, Meclis de, bu sözde
medenî ayıba derhal son vermelidir. Çözüm zamanı bugünlerdir.
Çözümün mekânı bu yerlerdir, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bir kararla ve
bir derin uzlaşmayla sağlanacak bu çözümden kaçan siyasetin, insanımızdan oy
istemeye hakkı da, yüzü de olmayacaktır. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından
alkışlar) Meseleye, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin süratle el koymasını diliyorum. Biçim yerine, öze inecek
eğitim anlayışına er geç ulaşılacağını umuyorum; ancak, bu erdemli amaca
ulaşmak için bir nesli feda etmek gibi bir lüksümüzün de olmadığını özellikle
vurgulamak istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ercan,
size de eksüre veriyorum. Buyurun efendim. NEVZAT ERCAN (Devamla) -
Millî iradeye, Anayasaya, hukukun temel ilkelerine, milletin temel değerlerine,
ülkenin huzur ve barışına ters düşen bu tür uygulamalara son verilmesini
yürekten diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP, ANAP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ercan. Sayın milletvekilleri,
konuşmamın başında Sayın Millî Eğitim Bakanının Ankara dışında olduğunu, cevap
veremeyeceğini söylemiştim; ama, Devlet Bakanımız Sayın Recep Önal şimdi bana
müracaat ettiler, iki konuşmaya da cevap vereceklerini belirttiler. Şimdi, Sayın Bakan
gündemdışı konuşmalara cevap verecek efendim. Buyurun Sayın Bakan. (DSP
sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdulbaki Erdoğmuş'un,
üniversitelerimizdeki sorunlarla ilgili konuşmasının kıyafetle ilgili bölümü
yanında, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'ın gündemdışı konuşması
konusunda söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4306 sayılı Yasa gereği ilköğretimin sekiz yıla çıkarılmasıyla
birlikte, eğitimin bütün tür ve kademelerinde olduğu gibi imam-hatip
liselerinde de yeniden yapılanmaya gidilmiştir. Bu doğrultuda, imam-hatip
liselerinin haftalık ders çizelgeleri yeniden düzenlenmiş, imam-hatip
liselerinin öğretim süreleri, bir yılı hazırlık sınıfı olmak üzere, toplam dört
yıl olarak belirlenmiş ve 1998-1999 öğretim yılından itibaren bütün sınıflarda
uygulamaya konulmuştur. Kamu kurum ve
kuruluşları, ilk, orta ve yükseköğretim kurumlarındaki görevliler ile
öğrencilerin kılık kıyafetleri, kanunlarda yer alan genel nitelikli hükümler
ile yönetmelik, genelge, duyuruyla getirilen usul ve esaslarla yasal yönden
düzenlenmiştir. Özellikle bazı alanlarda dinî kisvelerin giyilemeyeceği, kapalı
mekânlarda belirli kıyafetlerle bulunulabileceği, başörtüsüyle, dershane,
laboratuvar, spor salonu, kütüphane gibi kapalı yerlere girilemeyeceği yönündeki,
cumhuriyetin ve Anayasamızın, başta laiklik olmak üzere, temel nitelik ve
esaslarına uygun olan bu düzenlemelerin, her kademedeki yargı kararlarıyla
desteklendiği görülmektedir. Devlet memurlarının kılık
kıyafetleri konusunda düzenlenen ve bizzat Atatürk'ün imzasıyla, Resmî
Gazetenin 5 Eylül 1341 tarih ve 168 sayılı baskısında yayımlanarak yürürlüğe
konulan bir kararname bulunmaktadır. RIZA AKÇALI (Manisa) -
Kararnameyi değiştirin canım!.. AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum)
- Kızlar memur değil Sayın Bakan! MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
13 yaşındaki çocuklar memur mu?! DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Ben tarihsel gelişimi arz etmeye çalışıyorum. 2413 sayılı Bilumum
Devlet Memurlarının Kıyafetleri Hakkında Kararnamede, bilumum devlet
memurlarının kıyafetlerinin, dünya üzerindeki medenî milletlerin müşterek ve
umumî kıyafetlerinin aynı olacağı belirtilmiştir. Kanunla yapılan ilk
düzenleme 28 Kasım 1925 günlü 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun olup,
düzenlemeyle, giyim, çağdaşlaşma sorunu olarak düşünülmüş ve giyim ile dinsel
inançlar arasında ilişki kurulmaması gerektiği vurgulanmıştır. 3 Aralık 1934 tarihli
2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunla yapılan düzenlemeyle,
hangi din ya da mezhepten olursa olsun, mabet ve ayinler dışında dinî kisve
giyilmesi yasaklanmış, öğrenci ve memurların kıyafetleri belirlenmiştir. Adı
geçen kanunun, öğrencilerin kıyafetleriyle ilgili 2 nci maddesiyle, kıyafetteki
karmaşanın, kamu düzeni ve halkın huzuru yönünden sakıncalı olduğu
belirlenmiştir. 12 Mayıs 1982 tarih ve
2670 sayılı Kanunla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen ek 19 uncu
madde "devlet memurları, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık
ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetindedirler" hükmünü getirmiş olup,
bu hüküm, kamu kurum ve kuruluşlarında kıyafet mecburiyeti getirmiştir. Yukarıda belirttiğimiz
kanunlar incelendiğinde, bu kanunların Anayasanın 2 nci, 10 uncu, 24 üncü ve
174 üncü madde hükümlerinin ruhuna ve sözüne sadık kalınarak düzenlendiği ve
sadece kadınların veya sadece erkeklerin kılık kıyafetleriyle ilgili
düzenlemeler olmayıp, cinsiyet ayırımı yapılmaksızın toplumda yaşayan herkesle
ilgili düzenlemeler olduğu görülmektedir. 10.12.1988 tarih ve 20032
sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3511 sayılı Kanunla 2547
sayılı Kanuna eklenen ek 16 ncı maddeyle getirilen "dinî inanç sebebiyle
boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir" hükmü,
Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa ve inkılap yasalarına aykırı bulunarak
iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 5 Temmuz 1989 tarih ve 20216 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanan 7.3.1989 tarih ve 1989/1 esas, 1989/12 karar sayılı
kararı, bir yasal düzenlemenin din kurallarına, dinsel inançlara ve gereklere
göre yapılamayacağı, dinî inanç gereği saç ve boynun kapatılmasına ilişkin
yasal düzenlemenin; Anayasanın başlangıç bölümünde yer alan ilkelere ve
özellikle laiklik ilkesine -laiklik, egemenliğe, demokrasi ile özgürlüğe ve
bilgi bileşimine dayanan toplumsal bir atılım, siyasal, sosyal ve kültürel
yaşamın çağdaş düzenleyicisidir... Laik düzende din, siyasallaşmadan
kurtarılır, yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek saygın yerinde tutularak
kişilerin vicdanlarına bırakılır. Böylece, siyasal yaşamın dayanağı bilim ve
hukuk olur- aykırı olduğu, Laik bir devlette, hukuk
kurallarının kaynağının dinde değil akılda bulunduğu, Kişilerin iç dünyasına
ilişkin olması gereken dinî inançlara göre yasal düzenleme yapılmasının; Anayasanın 2 nci
maddesinde yer alan "Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" hükmüne, Anayasanın 10 uncu
maddesinde yer alan eşitlik ilkesine, Anayasanın din ve vicdan
hürriyetini düzenleyen 24 üncü maddesine, Anayasanın inkılap
kanunlarının korunmasını düzenleyen 174 üncü maddesine aykırı olduğu, Gerekçesiyle, 1'e karşı
10 oyla ve oyçokluğuyla alınmıştır. 1990 yılında, 3670 sayılı
Kanunla, 2547 sayılı Kanuna ek 17 nci madde eklenmiş "yürürlükteki
kanunlara aykırı olmamak koşuluyla, yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet
serbesttir" hükmü getirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu hükmü iptal
etmemiş; ancak, gerekçesinde, türbanın, yürürlükteki kanunlara göre
takılamayacağını gerekçe olarak belirtmiştir. Diğer taraftan, Anayasa
Mahkemesince, bir partinin kapatılması talebiyle açılan davada aldığı 6.10.1998
tarih ve 1997/1 esas, 1998/1 karar sayılı kararında türban yasağı konusu
yeniden değerlendirilmiş ve dinsel nedenlere dayanılarak başörtüsü ve türbanla
boyun ve saçların örtülmesine resmî daire ve üniversitelerde serbestlik
tanınmasının, cumhuriyetin ve Anayasanın temel prensipleri ile laiklik ilkesine
aykırı olacağı ifade edilmiştir. İki dava nedeniyle, idare
mahkemeleri ve Danıştay, türban takılamayacağına karar vermiş, bu iki dava
konusu Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna götürülmüş, adı geçen komisyon,
3.5.1993 tarihinde her iki davayı da karara bağlamış, yapılan görüşmeler
sonucunda, davaların reddine karar vermiştir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, ret kararını; İnsan Hakları
Sözleşmesinin, kamusal alanda bir inancın gerektirdiği biçimde davranma hakkını
mutlak olarak güvence altına almadığı, Sözleşmeye göre, bir
dinin uygulanması ifadesinin, bir dinin veya inancın zorunlu kıldığı ya da
esinlendiği her türlü hareketin yapılabileceği anlamına gelmediği, Yükseköğrenimini laik bir
üniversitede yapmayı seçen bir öğrencinin, bu üniversitenin düzenlenmelerini
kabul etmiş sayılacağı, Özellikle, nüfusun büyük
çoğunluğunun belirli bir dine mensup olduğu ülkelerde, bu dinin tören ve
simgelerinin herhangi bir yer ve bilim sınırlaması olmaksızın sergilenmesinin,
sözü geçen dini uygulamayan veya başka bir dine mensup olan öğrenciler üzerinde
baskı oluşturabileceği, Laik üniversitelerin,
öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine ilişkin kurallar koyarken, bazı
köktendincilerin yükseköğrenimde kamu düzenini bozmamalarını ve diğerlerinin
inançlarına zarar vermemelerini sağlamaya özen gösterebileceği, Laik bir üniversitedeki
öğrencilik statüsünün, doğası gereği, başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı
gösterilmesini sağlamaya yönelik bazı davranış kurallarıyla bağlılığı da
içerdiği; Laik bir üniversite
yönetmeliğinin, öğrencilere verilen diplomanın, hiçbir şekilde öğrencilerin de
katılabileceği dinsel kaynaklı bir hareket kimliğini yansıtmaması gerektiğini
öngörebileceği, Laik üniversite düzeninin
gerekleri dikkate alındığında, öğrencilerin kılık kıyafetlerinin
düzenlenmesinin ve bu düzenlemeye uymadıkça kendilerine diploma verilmesi gibi
bazı idarî hizmetlerden yararlandırılmamalarının, din ve vicdan özgürlüğüne
müdahale oluşturmadığı, Gerekçelerine
dayandırmıştır. Yukarıda belirtilen
Anayasa, mevzuat hükümleri ve yargı kararları uyarınca, öğrencilerin
başörtüsüyle kapalı mekânlara girmelerine izin verecek bir düzenleme yapmak
mümkün değildir. Aksine, böyle bir düzenleme yapılırsa, Anayasanın ilgili
maddeleri, kanunlar ihlal edilmiş olacaktır. Diğer taraftan, Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde Anayasa, yasalar ve yönetmeliklerle belirlenmiş
olan öğrencilik statüsünün gerektirdiği şartları taşıyan herkesin eğitim ve
öğretim hakkı bulunmaktadır. Bilgilerinize arz eder,
Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan. Gündemdışı konuşmalar
cevaplandırılmıştır efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, burada, iki değerli arkadaşımız gündemdışı konuşmalar yaptılar;
Sayın Erdoğmuş'un da Sayın Ercan'ın da duygularına aynen katılıyorum. Sayın
Bakan, problemin çözümüne yönelik bir şeyler söylemesi gerekirken, bugüne kadar
başörtüsünü yasaklayan zihniyetin okuduğu mavalları tekrarladı. (DSP
sıralarından gürültüler) Bakın, şunu söyleyeyim... BAŞKAN - Sayın Çelik,
ben, size söz vermedim. Lütfen oturur musunuz... Sayın Bakan mevcut hukuk
sistemini dile getirdi; yani, mevcut hukuk sistemi... HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Mevcut hukuk sistemi... BAŞKAN - Efendim,
lütfen... Söz vermedim; lütfen oturur musunuz... HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... BAŞKAN - Efendim, lütfen...
Sayın Bakan, burada,
gündemdışı konuşmalara cevap verirken, Anayasa Mahkemesi kararlarını, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dile getirdi. Ben, şimdi, Sayın Bakana bir
şey söyleyemem ki.... Yani... HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, Meclisin itibarı açısından şunu söylüyorum... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sayın Başkan, tarafsız olun! BAŞKAN - Efendim,
tarafsız değil miyim yani!.. Böyle bir şey yok efendim. Siz söz isterseniz
veririm. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, bakın, hiçbir mahkemenin yorumu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
millet iradesine dayalı yasama faaliyeti yapan bu Millet Meclisinin iradesi
üzerinde olamaz. 2547 sayılı Kanunun... BAŞKAN - Lütfen!.. Sayın
Çelik, size söz vermedim... Lütfen!.. Teşekkür ederim. Ama, o sözünüze de cevap
vereyim: Anayasamıza göre, Anayasa mahkemesi kararları, yasama, yürütme,
yargıyı bağlıyor. Herhalde bu da bir Anayasa hükmüdür. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Ben, şimdi, sizinle
tartışmak da istemiyorum... HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Kanun yerine geçmez!... Kanun koyucu değildir!.. BAŞKAN - Efendim,
lütfen!.. Rica ediyorum... Ben, şimdi, meselede,
kimseyi de... Herhangi bir fikir beyan etmiyorum; ama, siz yanlış bir cümle
sarf ettiniz; yani "hiçbir mahkeme kararı, Meclisin üzerinde olamaz"
dediniz de... Ama, Anayasa Mahkemesi kararları yasamayı bağlıyor. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Anayasa Mahkemesinin yorumları, şari-i kanun, yani kanun yerine geçecek olan
metinler değildir. Kanunun kendisi varken, 2547 sayılı Kanun varken... BAŞKAN - Şeriatı mı;
yani, şeri kanunlar mı istiyorsunuz?! (AK Parti sıralarından gürültüler) Rica ediyorum canım!.. Neyse, bitti efendim...
Tamam... Rica ediyorum... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Ne alakası var! Niye saptırıyorsun! BAŞKAN - Efendim,
arkadaşınız... HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Siz
orada demagoji yapıyorsunuz... Ne demek istiyorsunuz?!. BAŞKAN - Lütfen!.. Sayın
Çelik, sizinle tartışmak istemiyorum! Bir cümle söylediniz... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Demagoji yapıyorsunuz, demagoji! BAŞKAN - Efendim,
demagoji yapan sizsiniz ve ne konuştuğunuzu da bilmiyorsunuz!" HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Biliyorum! BAŞKAN - Bilmiyorsunuz...
Anayasanın bağlayıcı hükmünü bilmiyorsunuz. (DSP sıralarından alkışlar) HÜSEYİN ÇELİK (Van)
-Sizden iyi biliyorum. MELDA BAYER (Ankara) -
Sayın Başkan, Sayın Çelik, Meclisin saygınlığına yakışmayacak bir kelime
kullandı. Eğer izin verirseniz, o kelimenin zabıtlardan çıkarılmasını arz
ediyorum. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Otur yerine, senin boyunu aşar! BAŞKAN - Efendim,
tutanaklardan çıkarılması diye bir şey yok; ama... Efendim, gündemdışı
üçüncü söz, illerin sosyal ve ekonomik gelişme durumları hakkında söz isteyen,
Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak'a verilmiştir. Buyurun Sayın Albayrak.
(AK Parti sıralarından alkışlar) 3. –
Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, illerin ekonomik ve sosyal
göstergelerini yansıtan araştırmalara ilişkin gündemdışı konuşması KEMAL ALBAYRAK
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmamın mevzuu,
hepimizi ilgilendiren, illerin ticarî, ekonomik, sosyal göstergelerini yansıtan
araştırmaların değerlendirilmesiyle ilgiliydi; ancak, benden önce konuşma yapan
Sayın Ercan'ın ve Sayın Erdoğmuş'un konuşmalarına Bakanın cevap vermesi
neticesinde, o konuya girmeyeceğim; ama, Türkiye'de öyle bir sıkıntı, gerçekten
mevcut. Değerli arkadaşlar, eğer
böyle bir yara varsa, hiçbir siyasî rant yapmadan, bu işleri siyasete
bulaştırmadan, bunu, burada çözmek lazım. Niye çözmek lazım; şunu söyleyeyim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi kutsal bir yerdir, her şeyi çözmeye kadirdir;
ancak, şunu üzülerek belirteyim: Bu olayları yaşadıkça... Türkiye'nin bir sürü
ekonomik sıkıntısı, şunlar, bunlar olduğu halde, öğrenciler, huzurlu bir
şekilde okullara giderken, böyle hadiseler nedeniyle, masum öğrencilerin,
polisle karşı karşıya getirilmesi hepimiz için endişe verici bir durumdur. Bakınız, bir pantolon
hadisesi de yönetmelikte sınırlıydı; bundan iki ay kadar önce getirildi; öyle
zannediyorum ki, pantolon giyileliden beri, ne laiklik elden gitmiştir ne de
laiklik yükselmiştir. Bunu çözmek lazım; çözmediğimiz müddetçe, bu yara,
hepimizi aşar ve hepimizi üzer. YÜCEL ERDENER (İstanbul)
- Eşarp, türban, siyasî meta olduğu müddetçe, buna, mutlaka izin
verilmeyecektir. KEMAL ALBAYRAK (Devamla)
- Siyasî şey olmaz, siyasî şey olmaz. Bırakalım siyaseti... Herkes, inancıysa
onu yapsın, bunun için yönetmelik, kanun gerekiyorsa yapalım, bunu birlikte
çözelim; çünkü, demokrasi, uzlaşma kültürüdür. Herkesin inancına saygımız
varsa, buna da saygı göstermeliyiz. Eğer, birileri "benim inancım, benim
inandığım din böyle" diyorsa, onunla ilgili de bir şey getirsinler, biz,
ona da bir bakalım. Değerli milletvekilleri,
konuşmamın başında belirttiğim gibi, illerin ekonomik ve sosyal göstergeleriyle
ilgili Hazine Müsteşarlığı bir kitap yayımladı, sizlerde de vardır bu kitaptan.
Bir araştırma neticesinde, bu kitap içerisinde, özellikle o illerin gayri safî
millî yurt hâsılası, kişi başına düşen millî gelir, ihracat sıralaması, ithalat
sıralaması, kamu harcamaları, kamu yatırımları, banka kredilerini kullanma
durumları, kamu yatırımlarına göre o illerin sıralaması incelenirken, burada,
gerçekten, çok büyük hataların olduğunu tespit ettim. Bunu, şunun için diyorum:
Elbette ki, ekonomik konjonktürün hızla değiştiği günümüzde, gelişmeleri takip
edebilmek için, güvenilir ve sağlam delillerin olması lazım; yani,
yatırımların, bölgelere göre adaletli bir şekilde yapılması isteniyorsa, elde
önemli kriterlerin, verilerin olması lazım; ama, bakıyoruz ki, buna hiçbir
zaman uyulmuyor. Hatta, bu konuda Sayın Maliye Bakanı, bundan üç ay kadar önce
bir yasa tasarısı burada görüşülürken, deprem olan bölgelerdeki vergilerin
ertelenmesi hadisesinde, bu konunun düzenlenebileceğini, millî gelire göre
bunun daha ayrıntılı şekilde yapılabileceğini söylemişti. İnşallah, o tasarı da
yakında gelir. Burada büyük haksızlıklar
oluyor. Mesela, Türkiye 1960'tan sonra planlı döneme geçtiğinde, iller
arasındaki ayrıcalıkları kaldırmak için birtakım çalışmalar yapılmış, iyi şeyler
yapılmıştır; ancak, bugün bakıyoruz ki -kendi ilimden örnek vereyim-
enteresandır, Türkiye genelinde millî geliri 8 inci sırada. Bundan altı yedi
sene evvelki durumunu inceliyorum -burada hepsi var, yani rakamlar- millî gelir
her tarafta düşmüş, çok ilde de bu sıkıntı vardır; eğer incelerseniz tespit
edersiniz. Bakıyoruz, Kırıkkale'de bu 3 687 dolara çıkmış. Kırıkkale'de esnaf
dükkân kapatıyor, vergi gelirleri tahsilatı -Maliye Bakanlığının elinde
bilgiler var- düşüyor, organize sanayi bölgesi çalışmıyor; millî gelir
yükseliyor kişi başına!.. Böyle bir şey olmaz. Burada ne yapılıyor; illerde,
özellikle bürokrasiyi şirin göstermek, özellikle siyasî iktidarlara yaranmak
için, bir şey olduğundan fazla gösteriliyor. Değerli arkadaşlar, bu
düzelmezse, iller arasındaki yatırımlarda, teşviklerde adaletsizlik devam eder
gider. Bunu tez elden düzeltmek lazım. Mesela, Kocaeli, deprem geçirmiş,
efendim, şubat krizi, kasım krizi her tarafta yaşanıyor, o da birinci sırada,
geçmişte de birinci sıradaydı; ama, deprem sıkıntısını yaşadığı halde böyle
oluyor. Bu sıkıntıların giderilmesi için, özellikle... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Albayrak,
süreniz bitti efendim. KEMAL ALBAYRAK (Devamla)
- Bitiriyorum efendim. BAŞKAN - Peki efendim,
eksüre veriyorum, buyurun. KEMAL ALBAYRAK (Devamla)
- Bu konularda üniversitelerimizin yardımıyla, diyalogla gerçek rakamların
tespit edilmesi lazım. Yine, şişirme rakamlarla kendi kendimizi aldatırsak...
Pek çok yere, programa gelişigüzel işler konuyor, üç gün sonra bakıyorsunuz ki
onları yıkmak zorunda kalıyorsunuz; keza, millî eğitimde de böyledir. Şu anda
gidin Anadolu'da pek çok derslikler boş duruyor boş, yanlış planlamadan. Buna
benzer pek çok şeyde, pek çok yatırımda bu adaletsizlikler söz konusudur,
bunları düzeltmek lazım. Beni dinlediğiniz için,
hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Albayrak. Gündemdışı konuşmayı
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Gündemdışı konuşmalar
bitmiştir efendim. Dünkü birleşimde, dört
ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi okutulmuş ve tezkere üzerinde İçtüzüğün 72 nci maddesine
göre görüşme açılmıştı. Tezkere üzerinde hükümet adına açıklama yapıldıktan
sonra, Saadet Partisi ve Doğru Yol Partisi Grupları adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştı. Şimdi, görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz. B) Tezkereler ve Önergeler 1. – Dört
ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli
olmak üzere dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1004) (1) BAŞKAN - Hükümet?..
Burada. Şimdi söz sırası
Demokratik Sol Parti Grubu adına İçel Milletvekili Sayın Akif Serin'e ait. Buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika Sayın
Serin. DSP GRUBU ADINA AKİF
SERİN (İçel)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır, Hakkâri,
Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.3.2002 günü
saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Demokratik Sol Parti
Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, terör
örgütünün 1984 yılı Ağustos ayında başlayan silahlı eylemlerinin önlenmesi
amacıyla, bölgedeki terörle mücadele çalışmaları 19 Temmuz 1987 tarihine kadar
sıkıyönetim uygulaması kapsamında yürütülmüştür. 19 Temmuz 1987 tarihinde
Diyarbakır, Bingöl, Hakkâri, Mardin ve Siirt İllerinde sıkıyönetim uygulamasının
sona erdirilmesiyle birlikte, 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle,
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ihdas edilmiş, aynı kanun hükmünde kararnameyle,
Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Hakkâri, Mardin, Siirt, Tunceli ve Van İlleri,
bölge valiliği kapsamına alınarak bu illerde olağanüstü hal uygulamasına
geçilmiştir. Başbakanlık onayıyla,
Adıyaman, Bitlis ve Muş İlleri, aynı yasa uyarınca mücavir il olarak tespit
edilmiştir. 6 Mayıs 1990'da, Batman
ve Şırnak'ın il olmasıyla, bölge valiliği sorumluluk alanındaki il sayısı 13'e
çıkmıştır. 19 Mart 1994 tarihinden
itibaren Bitlis İli olağanüstü hal kapsamına alınırken, Elazığ İli olağanüstü
hal kapsamından çıkarılarak, mücavir il olmuş, 19 Temmuz 1995 tarihinde ise,
Adıyaman İli mücavir il olmaktan çıkarılmıştır. 30 Kasım 1996 tarihinde,
Elazığ İli mücavir il kapsamından çıkarılırken, aynı tarihte Mardin İli mücavir
il kapsamına alınmıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 2.10.1997 tarih ve 515 sayılı kararıyla Batman, Bingöl ve Bitlis
İllerinden, 6 Ekim 1997 tarihinden itibaren olağanüstü hal uygulaması
kaldırılmış ve bu illerimiz de Başbakanlık onayıyla, mücavir il kapsamına
alınmıştır. 30 Kasım 1999 tarihinde,
Siirt İli mücavir il kapsamına alınmış, 30 Temmuz 2000 tarihinde de Van İlinden
olağanüstü hal kaldırılarak, mücavir il
statüsüne alınmıştır. Halen, Olağanüstü Hal
Bölge Valiliği sorumluluk alanında bulunan 11 ilden 4'ü (Diyarbakır, Hakkâri,
Şırnak ve Tunceli) olağanüstü hal kapsamında, diğer 7'si ise mücavir il
kapsamındadır; bunlar da Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin, Muş, Siirt ve Van'dır. Anayasanın 119 uncu ve
120 nci maddelerinde, tabiî afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır
ekonomik bunalım hallerinde, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde olağanüstü
hal ilan edilebileceği ifade edilmektedir. Türkiye'nin Ulusal Programında da
yer alan olağanüstü hal uygulamasının tamamen kaldırılması, bölgenin ekonomik,
sosyal ve kültürel gelişimini öngören stratejinin bir parçasıdır. Bu
alanlardaki gelişmeler ve güvenlik değerlendirilmesi ışığında, olağanüstü halin
tamamen kaldırılması planlanmaktadır. Türkiye'nin güçlenip
gelişmemesi uğruna, hatta, daha ileri giderek, parçalanması uğruna rol alan
aktörler, kimi zaman ASALA, kimi zaman PKK, kimi zaman Hizbullah olmuştur.
Fiilî şiddet olayları son yılların en alt seviyesine düşmüş durumda; ancak,
komşu ülkelerle olan ilişkilerimiz, Kıbrıs sorunu, Ortadoğu ülkelerinin
sorunları, Türk cumhuriyetleri ve Rusya'yla olan ekonomik ve sosyal
ilişkilerimiz, doğalgaz pazarı oluşumuz, birikimli olarak gelen genç nüfusumuz,
iki kıta üzerinde stratejik konuma ve olağanüstü güzelliklere sahip bir ülke
konumunda olmamız, var olduğumuz sürece bir soğuksavaş yaşamamıza neden
olmuştur. Hepimizin ortak
temennisi, bölge insanına, bugüne kadar çekmiş olduğu sıkıntılara karşın, hak
ettiği insanca yaşamın ve sonuna kadar kullanabileceği kamu hürriyetinin tekrar
sağlanmasıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Demokratik Sol Partinin en büyük arzusu, olağanüstü hal
kapsamındaki iller ile mücavir alan kapsamındaki diğer illerimizde uygulamak
istediği genel politikalar konusunda kesin bir başarı elde etmektir. Demokratik
Sol Partinin genel politikası, eğitim seferberliği, sağlık seferberliği,
ekonomi ve Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in kesin talimatlarıyla 57 nci
hükümetin gündeme aldığı ve büyük önem verdiği Köye Dönüş ve Rehabilitasyon
Projesidir. Bu projelerin düzenli uygulanması sonucunda, bölgemizde olağanüstü
halin çok kısa zamanda sona ereceğine, Demokratik Sol Parti olarak inancımız
tamdır. Başbakanımız Sayın Bülent
Ecevit'in talimatlarıyla uygulanmaya başlanan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon
Projesi hayatî bir önem taşımaktadır. İsteyenin, kendi köyünde yaşama arzusu en
doğal hakkıdır. Bu hak, Anayasadan kaynaklanan temel bir haktır. Köye Dönüş ve
Rehabilitasyon Projesinde asla bir zorlama söz konusu değildir; bireyler, dönme
kararını özgür iradeleriyle, baskısız, demokratik ortam koşulları altında
verebilmelidirler. Köye Dönüş ve
Rehabilitasyon Projesinin amacı, üretimden kopmuş yöre insanını üretici hale
getirmek, eğitim düzeyini yükseltmek ve terör düşüncesini ortadan kaldırmaktır.
Yukarıda arz ettiğim hususların gerçekleşebilmesi için zamana ihtiyaç vardır. 19 Temmuz 1987 ve 28
Şubat 2002 tarihleri arasında toplam olarak 29 964 terörist ölü veya yaralı
olarak ele geçirilmiştir. Bu teröristlerden 2 433'ü kendiliğinden teslim
olmuştur. 1 Şubat 2002 ve 28 Şubat 2002 tarihleri arasında ise, olağanüstü hal
ve mücavir illerde toplam 27 olay meydana gelmiştir. Bu olayların sonucunda
toplam 21 terörist ele geçirilirken, güvenlik kuvvetlerimizden 1 yaralı,
vatandaşlarımızdan ise 1 ölü ve 4 yaralımız olmuştur. Bu sonuç, terörle mücadele
konusunda elde ettiğimiz başarıyı göstermektedir. Gittikçe azalan kayıplarımız
göz önüne alındığında, Demokratik Sol Parti Grubu, olağanüstü halin dört ay
daha uzatılması uygulamasının son kez olmasını arzu etmektedir; bu yüzden,
olumlu oy verecektir. Olağanüstü hal
uygulamasının uzatılması, 45 inci defa, bugün, Mecliste oylanacaktır. Bazı
siyasî parti temsilcileri ve milletvekili arkadaşlarımız terör olaylarının
azaldığını, bölgenin ekonomik ve sanayi yönünden kalkınmasının önünün açılması
gerektiğini ve bu nedenle de olağanüstü halin kaldırılması gerektiğini
savunmaktadırlar. 21 inci Yüzyılda, aklı başında hiçbir ülke insanı, şüphesiz
ki, demokratik yaşam tarzından ödün vermek istemez; gerçekte demokratik bir
rejime sahip olan hiçbir ülkenin yöneticisi de böyle bir uygulama içerisine
girmek istemez. Atatürk'ün bize emanet ettiği Türkiye, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devletidir. Demokrasi, onun içindir ki, çağdaş ve uygar devletlerin
uyguladığı bir siyasal rejimdir. Bizim, bu düşüncenin gerisinden yürüme
hakkımız yoktur; fakat, bölge durumu göz önüne alındığında, 45 inci kez,
olağanüstü halin uzatılması gerekmektedir. Terörle mücadele tam olarak
bitmediği sürece, bölgede yapılacak çalışmalar tam anlamıyla başarıya
ulaşamayacaktır. Hepimizin ortak temennisi, en yakın gelecekte bu illerimizden
de olağanüstü halin kaldırılması ve bölge insanının bugüne kadar çekmiş olduğu
sıkıntılara karşın hak ettiği insanca yaşamın ve sonuna kadar kullanabileceği
kamu hürriyetinin tekrar sağlanmasıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Demokratik Sol Parti kültürü, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki
sorunu ayrı bir sorun olarak görmemekte, ülkenin bir sorunu olarak
değerlendirmektedir. Bizi birbirimizden ayrı gibi görmek ve göstermek
isteyenler, Sevr özlemcisi yabancılar ve onların maşalarıdır. Bu Sevr özlemcisi
ülkeler, Avrupa Birliğine katılmamız konusunda da ülkemize karşı aynı tavrı
sürdürmektedirler; ama, emellerine asla ulaşamayacaklardır. Bizim yüreğimizde
Kürt ve Türk'ün ayrı yeri yoktur, ikisini de ayrı gözle görmek, yüreğimizi
ikiye bölmek ve parçalamak anlamını taşır. Parçalanmış yürekler de zaten
çalışmaz. Sözlerime son verirken,
Yüce Heyetinizi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Serin. Sayın milletvekilleri,
Devlet Bakanı Prof. Dr. Şuayip Üşenmez Beyefendi, gönderdiği bir pusulada,
13.3.2002 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Sözlü
Sorular" kısmının 17 nci sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Sayın Faruk
Çelik'in, personel atamalarına ilişkin (6/992) ve 42 nci sırasında yer alan,
Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu'nun, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün Adıyaman'da uyguladığı projelere ilişkin (6/1045) esas numaralı
sözlü soru önergelerine birlikte cevap vermek istediğini belirtmişlerdir. İçtüzüğümüze göre,
bakanlar, böyle, birlikte cevap verme isteminde bulunduğu takdirde, bunu,
birleşimin başında Genel Kurulda arz etmek lazım ki, soru sahipleri Genel
Kurulda bulunsun. Bu görevimi yerine getirdim; yani, bu pusulayı onun için
okudum. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika Sayın
Köse. MHP GRUBU ADINA İSMAİL
KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dört ilimizde
olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına,
Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir aydan bu yana devam eden ve bugün de, Pasinler İlçemizin
kurtuluş bayramını idrak eden değerli hemşerilerimi buradan saygı ve sevgiyle
selamlıyorum; Erzurumumuzun ve ilçelerinin kurtuluş bayramlarını kutluyorum. Değerli milletvekilleri,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde uygulanmakta olan olağanüstü halin tedricî olarak
kaldırılması ve uygulamanın dört ille sınırlı hale gelmesi sevindiricidir.
Ancak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bütün illerimizden olağanüstü
halin kaldırılması en büyük arzumuzdur. Tabiî, devletimizin, özellikle güvenlik
kuvvetlerimizin ve mülkî idare amirlerimizin vermiş oldukları istihbaratları
değerlendiren hükümetimizin ve Millî Güvenlik Kurulundaki değerlendirmeler,
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin takdirine sunulmak üzere, olağanüstü halin,
bu dört ilimizde, muayyen bir süre daha devam etmesi ifade edilmiştir ve bugün
de, o müzakereler devam etmektedir. Bu konuda hükümete olduğu
kadar bölge halkına da önemli görevler düşmektedir. Bu meselenin, muhakkak
surette, Türkiye'nin gündeminden kalkması gerekir. Türkiye'nin güneydoğusunu
kapsayan birçok ilin, yıllarca, olağanüstü bir yönetimle idare edilmesi,
gerçekten, üzücü ve çok kaygı verici bir hadisedir. Bu gerekçeler ne kadar
haklı ve doğru olursa olsun, Türkiye, bunun bir çaresini bulmalıdır. Gerekçelerin zamanla
ortadan kaldırılması, bölgede bir huzur ve güven ortamının meydana getirilmesi,
Türk güvenlik güçlerinin kahramanlığı, Türk Devletinin gücü ve bölge halkının
devlete bağlılığı sayesinde gerçekleşmiştir. Dışgüçlerin kışkırtma,
teşvik ve desteğiyle, binlerce vatandaşımızın canına kasteden kanlı terör
örgütünün zaman içerisinde bölgede yaptığı tahribatın onarılması çok kolay
değildir. Bu örgüt, binlerce vatan evladını katletmekle kalmamış, bölgeye
yapılan yatırım ve hizmetlere de engel olmuştur. Silahla Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile baş edemeyeceğini anlayan PKK terör örgütü, Avrupa ülkelerinde,
zaman zaman pişirip, önümüze, çeşitli vesilelerle bazı talepler de
getirmektedir; bunun son adı da siyasallaşma sürecidir. Değerli milletvekilleri,
bugünkü gazetelere baktığınızda, PKK'nın, 8. kongresinde almış olduğu kararları
Avrupa Birliğine nasıl gönderdiğini ve onlardan olumlu cevap alacağı
beklentilerini de ibretle görmek mümkündür. Türkiye olarak, Avrupa
Birliği sürecinde, PKK'nın taleplerini de değerlendirmek suretiyle, her iki
tarafın, millî menfaatlarımız açısından hangisinin aleyhimize ve hangi
meselelerin lehimize olduğunu çok iyi tartmamız, düşünmemiz ve değerlendirmemiz
gerekiyor. Terör örgütünün çeşitli
kisveler altında Türk kamuoyuna sunduğu dil ve eğitim konularındaki talepleri
ile bölge halkının talepleri de hiçbir zaman örtüşmemektedir. Yapılan bilimsel
araştırmalar sonucunda, halkın devletten beklentileri, terör ve terörün
dayandığı ideolojik istek ve beklentiler değildir. "Devletin sizin için ne
önemi vardır ve siz devletten ne istiyorsunuz" diye, bir bilim kurulunun,
üniversitemizin yapmış olduğu araştırma sonucunda, halkın yüzde 50'si iş
istemektedir, yüzde 25'i can güvenliği ve terörün ortadan kaldırılmasını
istemekte mesken ihtiyacını ve diğer sıkıntılarını da yüzde 16 olarak dile
getirilmektedir; yani, yapılan anketlerde, vatandaşın, ne ayrı bir dilde eğitimine
ne de Milletimizden ayrı bir parça olduğuna dair herhangi bir talebi yoktur,
böyle bir düşüncesi ve duygusu da yoktur. Onlar bizim kardeşlerimizdir,
bacılarımızdır, halalarımızdır, dayılarımızdır, çocuklarımızdır. Bu insanları
binlerce yıldan bu yana bir araya getiren kültür varlığımız, inancımız,
dilimiz, bir millet olarak ortaya çıkarmıştır. Bu milletin de bir tek devleti
vardır; yani, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır. Şimdi,
birileri aramıza girmek suretiyle "hayır, siz azınlıksınız" diyor.
Ben özellikle o bölgenin siyasîlerine buradan seslenmek istiyorum. İki defa
üzerlerinde vebal vardır, tek defa değil. Bir, kendi bildiklerini, doğrusunu
insanlara anlatmaktır; ikincisi, eğrileri düzeltmektir. Amerika Birleşik
Devletleri, kendi insanlarımıza "azınlıktır" diyor. Buyurun; yani,
Amerika Birleşik Devletleri belki devlet olarak değil de, çeşitli lobilerde
değerlendirmek suretiyle, önümüze şimdi yeni bir ayrıcalık sokmaya çalışıyorlar. Avrupa Birliğinde,
çeşitli kurumlarda, çeşitli müesseselerde, yine kültürel haklar... Efendim,
şimdi moda oldu; insan hakları üzerinden, kültürel haklar üzerinden, bireysel
haklar diyor. Bireysel haklar üzerinden de bir topluluk, bir kitle meydana
getirecek ve onun üzerinden de, işte diyecek ki, buyurun, şimdi oraya bir çizgi
çizelim. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin hassasiyeti, şu anda böyle bir süreçten geçerken, meseleleri
dikkatli izlememiz lazım. Bizim azınlık statüsü diye böyle bir statüyü
tanımamız mümkün değil. Aslî unsura, devleti kuran aslî unsura azınlık statüsü
ve azınlık haklarından bahsedilemez; kimse de bunu istemez. Bu meseleleri Türkiye'nin
soğukkanlılıkla; ama, özellikle bu bölge insanlarının da hassasiyetle ve
sorumluluk duygusu içerisinde takip etmesi, değerlendirmesi gerekiyor. PKK örgütünün şu anda
almış olduğu kararlara bakın; Avrupa Birliğine diyor ki "biz, artık
ismimizi değiştireceğiz ve biz silahtan tecrit olduk, biz tamamen, meseleyi
başka şekliyle değerlendiriyoruz ve Kuzey Irak'a yerleşmek suretiyle beklemede
kalacağız." Şimdi, alınan böyle bir kararla, nelerin olduğu veya PKK ile
içiçe olan devletlerin de nasıl bu meseleyi bugüne kadar, 15 yıldan bu yana,
Türkiye'nin gündeminde tuttuğu da çok dikkat çekicidir. Değerli milletvekilleri,
devlet orada yine vatandaşımızın desteğiyle güveni sağlayacaktır, huzuru
sağlayacaktır ve sağlamıştır. Esasen üzerinde silah gücü olmasına rağmen, baskı
olmasına rağmen, hatta, zaman zaman para desteği olmasına rağmen, doğu ve
güneydoğudaki vatandaşlarımız PKK'nın yanında yer almamış, bu vatanın evlatları
olduğunu, bu bayrağın altında yaşamanın mutluluğunu kendileri ifade etmek
suretiyle, 30 000 canını da feda etmişlerdir. Şimdi, biz, bu insanlarımızı,
başka bir varlık, başka bir kökenden gelmiş şekliyle düşünerek dışlayamayız ve
dışımıza atamayız. O itibarla, meselenin özü budur, bu insanlar birbirine
kaynaşmıştır. Şimdi, 80 ilimizde,
doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle insanlarımız yerleşmiş. Kimi nereden
söküp atacaksınız ya da kime, nerede, ne eğitim verdireceksin, neyi
öğreteceksiniz?.. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin değişmez kuralları, Anayasasının muayyen
maddelerinde belirtilmiş; yükseköğreniminin, ortaöğreniminin, ilköğretiminin
nasıl yapılacağının da kuralları konulmuş ve bunun altı da imzalanmıştır.
Buradan çıkış yolu yok. Öyleyse, bu insanlara yapılacak en büyük kötülük,
Türkçenin dışında bir dili yeniden onun önüne getirerek, o insanın kafasını
kurcalayarak... Çok daha iyi bir Türkçeyi kavramak daha iyi bir Türk eğitimini
almak yükseköğretimde, ortaöğretimde başarılı bir eğitimden sonra, başta
Mecliste yerini almasının ve bürokrasinin en üst seviyesinde yer almasının
önüne geçecek en büyük kötülük budur. Şimdi bunu getiriyorlar. Bakın, yatılı
bölge okulları kurdu devletimiz; en güzel imkânları götürdük o bölgelere. Değerli arkadaşlarım,
kimsenin bizim önümüze getirdiğinden, bize rağmen bir fayda ya da menfaat
olduğunu düşünmek yanlıştır. Kendimiz bulacağız çaresini. Biz düşüneceğiz,
noksanlarımızı biz tamamlayacağız. Bugüne kadar yapılan hizmetleri gözardı
edemeyiz. Değerli arkadaşlarım,
size bazı rakamlar vereceğim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti -şahıslar bazında da
söylüyorum, bölgeler bazında da söylüyorum- bilerek ve kasten, hiçbir zaman
taraf olmamıştır. Taraf nasıl olmuştur; kötülüğün karşısında olmuştur,
vatandaşına kötülük yapanın karşısında olmuştur. Hataları olmuştur. Hata,
devletin değildir; hata, devletin kurallarını uygulayan şahıslarındır. Onu
ayırmamız lazım, bunu ayırmamız lazım. (MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin Tarım Bakanlığının bir yıl içerisinde Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesine vermiş olduğu parasal desteği, rakamları söylüyorum. O
vatandaşlarımızın, ne kadar bizim özümüz, bizim varlığımız, bizim kardeşimiz,
bizim parçamız olduğunu, burada, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin verdiği desteği
rakamlarla ortaya koymamız lazım değerli arkadaşlarım. Ağrı'dan başlamak
suretiyle Şırnak'ta biten 20 ilimize, 2001 yılında, doğrudan gelir desteği
olarak -yani, dönüm başına 10 000 000-verdiğimiz paranın miktarı 304 trilyon. Yine bu illerimizde
besicilikle meşgul olan vatandaşlarımıza verdiğimiz para 11 trilyon. Yine, yem bitkileriyle
ilgili olarak 2 trilyon liralık bir destek verilmiş. Damızlık ve sunî
tohumlama ve ekipmanları için 174 milyar liralık bir destek verilmiş. Ayrıca,
100 trilyon lira destekleme primi verilmiş. 2001 yılında -bir yıl
içerisindekini söylüyorum- toplam 420 trilyon lira, bu 20 ilimize, Tarım Bakanlığının,
bir tek bakanlığın verdiği parasal destek. (MHP sıralarından alkışlar) Başka bir şey daha
söyleyeyim. Bakın... MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Samsun'un parası ne zaman verilecek Sayın Köse? Samsun da para bekliyor! HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Her
tarafa verilmiş bir para... İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Samsun'un parası da verilecek. Borcunuzu ödeyin önce, borcunuzu!... Tarım kredi
kooperatiflerine, Ziraat Bankasına olan borçlarınızı ödeyin önce, sonra
alacağınızı isteyin! (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Olur mu öyle şey; 2001'in parası bekliyor, Samsunlu bekliyor; 16,5 trilyon... İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Evet, Türkiye'yi iflas ettirdiniz. Bu zihniyet, Türkiye'yi işte IMF'ye muhtaç
etti. Neden; tarım krediye ve Ziraat Bankasına olan borçlarını vermeyeceksiniz;
getir benim 10 000 000'umu ver!.. Nereden alacaklısın?! MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Bu, Dünya Bankasından gelen kredi Sayın Köse. İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Alacaklısın?! Neden Dünya Bankasından geliyor; çünkü, alternatif ürün
politikası koydu hükümet. MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Çünkü, tarım politikasını değiştirdiniz. İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Tenkit ediyordunuz burada, tenkit ediyordunuz tarım politikalarını. İşte, Şeker
Kanunu, Tütün Kanunu çıktığı için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ne yaptı; onun
vermiş olduğu sıkıntıları önlemek için, desteklemek amacıyla 1,5 katrilyon...
Tarıma, köylüye yardım politikasıyla bu parayı vermiş oldu. Ne yaptı; bakın... HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Köse, o her tarafa yapılıyor, sadece Doğu Anadolu'ya yapılmıyor ki... MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Türkiye'nin her bölgesine yapılıyor. İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, buradan, bu kürsüden özellikle, milletin kürsüsünden,
Türkiye'nin gerçeklerini çarpıtarak, devlet ile milletin arasına husumet
duygusunu aşılayanlara milletimizin itibar edeceğini ben zannetmiyorum. Ben,
rakam veriyorum. Şeker Kanununu çıkarırken
ne konuştular: "Efendim, köylümüzü öldürdünüz, perişan ettiniz; şeker
bitti, pancar bitti, köylü bitti..." Hayır, bitmedi. Bakın, burada
liste... Yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki -konumuz o olduğu için
konuşuyorum- 20 vilayetimize verilen şekerpancarı kotalarını söylüyorum: En az
yüzde 5'ten başlayarak, yüzde 20-25 artırılmak suretiyle, şekerpancarı ekim
kotaları verilmiştir. Yani, şekerpancarı bir taraftan ekiliyor, şeker fabrikaları
da bir taraftan özelleştiriliyor; ama, Türk çiftçisi de, yine şekerpancarını
ekecektir ve alınterinin karşılığını da alacaktır. Onun için, önemli olan,
ekonomik meselelerin düzlüğe çıkarılması suretiyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimizdeki insanlarımızın bu sıkıntısına çare bulmaktır. Çeşitli
meselelerimiz olabilir, kültürel meselelerimiz, sosyal meselelerimiz olabilir,
başka konuları tartışırız; ama, gelin, biz tartışalım. Biz, Amerika ve Avrupa
Birliğindeki devletler veya oralardaki kurumlar eliyle kardeşlerimiz arasına
nifak tohumu ekilmesine fırsat vermeyelim. Bunu demek istiyorum, bunu söylemek
istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Şırnak'taki
vatandaşlarımız, Hakkâri'deki hemşerilerimiz kimin tiyatrosuna, hangi tiyatroya
gidecek de hangi lisanda, neyi öğrenecektir?.. (MHP sıralarından alkışlar) Gelin, kendi okulunda,
üniversitesinde ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vermekte olduğu eğitim
hizmetlerinden en üst seviyede istifade etme imkânını verelim, biraz daha
yatılı bölge okulları açalım. Onun için, meseleleri bu açıdan değerlendirmemiz
lazım. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları, devletine, vatandaşlık bağıyla bağlıdır değerli milletvekilleri.
Bu hüküm, 24 Anayasasında da vardır, 61 Anayasasında da vardır, 82 Anayasasında
da vardır; ama, bir şey daha vardır; devletin de milletin de dili Türkçedir.
Yani, devleti kuran aslî unsur, kendisi, Lozan Antlaşmasında, misakı millîde,
İstiklal Savaşında, mücadelesinin altında, ne etnik yapısını, ne mezhep
meselesini, hiçbir şeyi düşünmemiş; sırf, emperyalizmden şu toprakları kurtarıp
ve bu al bayrağın altında huzur içerisinde mutlu bir millet olarak, mutlu bir
vatandaş olarak yaşamanın mücadelesini vermiş. Şimdi ne yapıyoruz? "Yok
efendim, sen oralarda savaştın, mücadele ettin, görevini yaptın; ama, seni
şimdi birileri getirip bizim karşımıza yabancı olarak koymaya çalışıyor"
diyorlar. Hiçbir güç bu milleti birbirinden ayıramayacaktır. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Evet, hiçbir güç!.. Hangi kurum, hangi kurul olursa olsun!.. Ben, Hakkâri'deki
vatandaşımın çekmiş olduğu ıstırabı çekmiyorsam ben zaten vatandaş değilim;
milletvekilliğini bırakın bir tarafa. Burada da öyle bir arkadaşımızın
olacağını zannetmiyorum. Yani, kaşlarınızı çatarak veya böyle, alaycı bir
bakışla buradaki konuşmalarımızı da siyasî manada anlamayın. Adıyaman'ı da biliriz,
Kâhta İlçesindeki insanlarımızın yaşantısını da biliriz; ama, tekrar
söylüyorum, bir önceki konuşmamda da söyledim: Bu insanları bize düşman
edenler, ticaretle uğraşanlardır, siyasetle uğraşanlardır, hırsızlık
yapanlardır. (MHP sıralarından alkışlar) Evet, düşman edenler bunlardır. Kızıltepe'de, Habur'da
açmışsın petrolün yolunu; gelin, Allah rızası için, dört tane fukaranın
istifade ettiğini bana gösterin, ne diyorsanız ben kabul edeceğim; yok,
fukaranın istifade ettiği yok. Gidin, Aydın'ın bir
ilçesinde "ucuz mazot" diyor. Kim yapıyor bunu; mafya... Kimin
mafyası; PKK'nın mafyası. Evet, ta Hakkâri'den Edirne'ye, gidin, uyuşturucu
kaçakçılığı var. Van'da, şurada, burada... Kim yapıyor?.. PKK ile özdeşleşmiş
mafyayla... Oradalar... Mafyada ırk, etnik yapı filan yok, siyaset de yok;
para... Parayla beraber oluyorlar. Şimdiye kadar, Türkiye Cumhuriyetinde,
yetmiş yıllık bir süre içerisinde, uyuşturucu diye bir olay yoktu. Şu anda
sivil polis ortaöğretim okullarının önünde nöbet bekliyor; kim getirecek, kim
satacak... Türkiye bu noktaya geldi.
Onun için, aklımızı başımıza toplayalım. Dışarıya uyuşturucu gidinceye kadar,
PKK, terör örgütü değildi. Amerika'da dahil... Evet, yabancı devletler,
uyuşturucuyla karşı karşıya gelince, gerçeği gördüler ve bu terör örgütü,
canımızı yakan, 100 milyar dolarımıza mal olan bu maşalarını, uşaklarını,
şimdi, terör örgütü kabul ettiler. Onun için, biz,
meselemizi kendimiz halletmemiz lazım. İnançlarımızın gereğini de bizim
halletmemiz lazım. Burada, bir bakana "maval okuyor" demek yanlıştır.
Bu, Türkiye Cumhuriyetinin bakanıdır değerli kardeşim. Biz, önce, birbirimize,
müesseselerimize saygı duyalım. Yanlışsa, bakanı tenkit edelim; ama, yarın,
biriniz, oraya bakan olarak oturursanız, o maval okuyan adamlardan bir tanesi
olursunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, biraz da, kullanacağımız
kelimelere ve konuşmalarımıza dikkat etmemiz gerekir. Siyasî partiler
arasındaki mücadele, bir medenî mücadeledir, bir insanlık mücadelesidir, bir
hizmet mücadelesidir. Ancak, kalkıp, birbirimizi, PKK'nın karşısında
"efendim, bu böyle olursa, bu da bu kadar rant temin eder veya
güçlenir" şekliyle mukayese etmeye de kimsenin hakkı yoktur. Gelin, bunu,
seçim sandığına bırakalım. O gün gelsin, bu yüce milletimiz, nasıl oy kullandığını, nasıl
değerlendirdiğini, kimin ne yaptığını bizden çok iyi biliyor... O arif
dediğimiz insanlar bunu değerlendirsin. Kendi düşüncesini, siyasî düşüncesini
terk ederek, ayrı bir siyasî düşünce olarak "başörtüsü bizim meselemiz
değildir" demelerine rağmen, gelip, bu meseleleri buralarda istismar
etmenin de manası yoktur. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, gelin, bu
yavrularımız, okulların önünde velileriyle başbaşa... Onlara şunu öneriyorum;
buradan öneriyorum onların bir milletvekili olarak... Yüreğim sızlıyor. Ben de
imam hatip mezunuyum, benim de karımın başında örtüsü var; ama, devletime de
saygılıyım. Ne zamana kadar; Anayasanın değiştirilmesine, kanunların
değiştirilmesine yeni bir düzen getirilinceye kadar... Beni de orduevine,
karımla beraber almadılar, saygı duydum; ama, ordumu da seviyorum. Yani, buna
rağmen ben soğuyamam; çünkü, namazımı da ordum olduğu için kılıyorum. Evet,
Türk Ordusu olmazsa, siz, hiçbir şekilde namazınızı da kılamazsınız, bu
bayrağın altında da yaşayamazsınız. (MHP sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Köse,
süreniz bitti; 1 dakika veriyorum efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Bu itibarla, değerli milletvekilleri, şimdi, meseleyi bu şekilde
değerlendirmemiz lazım. Onlar bizim kardeşlerimiz, çocuklarımız. Kuralları
değiştirelim. Türkiye Büyük Millet Meclisidir bu meselenin sahibi. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Getirdiniz de değiştirmedik mi? Getirin, değiştirelim... İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Doğrudur, katılıyorum. Bir dakika, izin verir misin... Bakın... Bir dakika, şu
anda oraya geliyordum Sayın Çelik. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Getirin, değiştirelim... İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Yani, öyle, aceleye gelmiyor bu iş, aceleye gelmiyor. O işi çok iyi biliyorsun.
Onun için biraz sabırlı ol, siyasete gelmez bu iş. Yanınızdaki partiden niye
ayrıldınız? Beş defa kapatıldınız. Niçin ayrıldınız? (MHP sıralarından
alkışlar) HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şu
anda siz bunu istismar ediyorsunuz İsmail Bey. BAŞKAN - Sayın Köse,
lütfen efendim... Lütfen... Kişiye cevap vermeyin efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Başörtüsü bizim meselemiz değil diye konuşuyorsunuz, dolaşıyorsunuz. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şu
anda siz bunu istismar ediyorsunuz. İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Bir dakika... Şimdi, ben, karşılıklı tartışma yapmıyorum. Ben şuna getirmek
istiyorum... Bir dakika... BAŞKAN - Sayın Köse, rica
ediyorum efendim. İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Bir dakika... Meseleleri istismar etme... Bir dakika... Ben, doğruyu
söylüyorum. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bu
erkeklik tasladığınız meseleye benzemez! İSMAİL KÖSE (Devamla) -
Şu anda, içerisinde olduğum Uzlaşma Komisyonu, Anayasa değişikliğini görüşüyor.
Her siyasî partiden de 2 milletvekili bulunuyor. Ben, arkadaşlarıma istirham
ettim. Anayasanın maddelerini görüşüyoruz. Kurumlarımızla da görüşmek suretiyle
- kurumlarımızla da- bu meseleyi Türkiye'nin çözmesi lazım. Türkiye, demokratik
bir devlet; ama, Müslüman bir milleti muhafaza eden bir devlet. Bunu
çatıştırmadan, çarpıştırmadan, kafa kafaya getirmeden, bilek güreşine de
sokmadan bu hassas konuyu halletmemiz gerekir. Milliyetçi Hareket Partisinin
görevi bu. Milletin burnunu kanatmayacağız; Allah'ın izniyle, inançlarını
yerine getirebileceği bir ortamın hazırlanmasına da vesile olacağız. Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Köse. Sayın milletvekilleri,
yalnız, Sayın Köse, kürsüde yaptığı bir konuşmada, devlet ile millet arasına,
bu kürsüde husumet sokmak isteyenler var dedi. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) -
Anlamadığından öyle söylüyor. BAŞKAN - Buradaki
milletvekillerinin hepsi... Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hepimizin devletidir.
Buradaki milletvekilleri hiçbir şey etmez; ama, hayır, ifadenizi düzeltmek
istiyorum. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Yalnız, devlet ile millet arasında husumet duygularını aşılamaya kimsenin hakkı
yoktur" dedim. BAŞKAN - İşte, ben de
aynı anlamda söylüyorum. Şimdi, mesela,
zatıâliniz, orada, bir yardımlardan bahsettiniz; ama, o kâğıda... (MHP
sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim... Rica ediyorum... Yani, Meclis
Başkanıyız, bir şey söyleyelim. Yani, burada, Meclisi hedef alan, milletvekilini
hedef alan bazı ithamlar olursa, ben, Meclis Başkanı olarak bunları düzeltmek
zorundayım. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Alakası yok. BAŞKAN - Efendim, sana
göre yok, bana göre var ( MHP sıralarından gürültüler) Şimdi, Sayın Köse,
mesela, burada, zatıâliniz doğu ve güneydoğuya verilen paralardan bahsettiniz.
O listeye bakın; Tunceli'ye bir para verilmiş mi?!. Buyurun... Yani, ben,
şimdi bunu söylersem devlet ile millet
arasına husumet mi sokmuş olurum?! Rica ediyorum... NESRİN ÜNAL (Antalya)-
Antalya'ya da verilmedi Sayın Başkan. MUSA UZUNKAYA(Samsun)-
Antalya almadı, Tunceli almadı, Diyarbakır almadı; o zaman neresi
aldı? BAŞKAN - Şimdi, AK Parti
Grubu adına Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakika
efendim. AK PARTİ GRUBU ADINA
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü
halin, 30 Mart 2002 saat 17.00'den geçerli olmak üzere, 45 inci defa 4 ay
süreyle uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi üzerinde söz almış bulunuyorum;
hepinizi şahsım ve partim adına sevgi, saygı, barış ve mutluluk dileklerimle
selamlıyorum. Diyarbakır, Hakkâri,
Şırnak ve Tunceli ve ondan öncekiler... Vücudun bir yerinde rahatsızlık meydana
geliyorsa, bütün vücut rahatsızdır; toplumun herhangi bir yerinde rahatsızlık
varsa bütün toplum rahatsızdır. O yörenin milletvekilleri bunları çok daha
fazla benliklerinde hissediyor olabilir; ama, biz de onlardan aşağı değiliz.
Kaldı ki, bu süreçte, Bursa'da, onların örgütlü dernekleri çok, onların üyeleri
çok, onların insanları çok; onların dertlerini biz Bursa'da da yaşıyoruz, göç
alan diğer yerlerde de yaşıyoruz. Bu olayların etkilerini
değerlendirdiğimizde görüyoruz ki, sadece ilan edilen bölgede değil, diğer
bölgelerde de büyük yaralar açtı; kentlere karşı işlenen suçlar arttı, uyum
sorunları yaşandı, istihdama etkiler oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
geçen dönem hazırladığı göç raporuna, nedense, itibar da edilmedi. Bu Mecliste
zaman zaman araştırma komisyonları kurulur, Meclisin komisyonlarında ittifakla
görüş belirlenir, Genel Kurulda ittifakla aynı şeyler söylenir; ama, hükümet,
nedense, buna itibar etmez. Yasama, yürütme ve yargı
ve bunların arasında üstünlük olmadığı söylenir, medenî ilişkinin ve
işbirliğinin olduğu söylenir. Oysa, kurucu irade, kurucu iktidar biziz. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, o kuvvetler arasında üstün bir yere sahip. Anayasayı da
yapan, değiştiren, kanunları da koyan, yürütmenin uyacağı kuralları vazeden
biziz; bunları değiştirmek bizim yetkimizde, bizim inhisarımızda. Şüphesiz ki,
biz bunları yaparken, hukukun üstün kurallarını ve umumun menfaatlarını de
dikkate alacağız. Biraz önce,
milletvekilleri, başörtüsü nedeniyle görüşlerini belirttiler. Kamuoyunu, şu
bakımdan, açık ve seçik aydınlatmalıyız: Hukuk yoluyla başörtüsü meselesinde hak
arama tükenmiştir. Anayasa Mahkemesinin iki kararı, biri, çıkarılan kanunun
iptali, diğeri, yorum yoluyla ret -o da, iptalle eşit değerde- ve yine, idarî
yargının, Danıştayın iptal kararları. Bu kararlar muvacehesinde, şüphesiz ki,
Anayasanın ilgili hükümleri, 138 ve 153 üncü maddeleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi dahil herkesi bağlıyor; ama, kurucu irade, kurucu iktidar Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bu konuda sessiz kalıyor. Topu, rektörlere, dekanlara, valilere
ve emniyet müdürlerine, millî eğitim müdürlerine atmanın hiçbir anlamı yok.
Onlar, ancak ve ancak, mevcut kuralları uyguluyorlar; o konuda, gerekli
esnekliği tanıyıp tanımama konusunda dahi takdir yetkileri yok. Çözüm Mecliste.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Meclis, bu üstün iradesini koymak durumunda.
Bütün partiler, bu konuda kamuoyunu yeterince aydınlatmıyorlar diye
düşünüyorum. Değerli milletvekilleri,
yönetim biçimleri, olağan yönetimler ve olağanüstü yönetimler. Olağanüstü
yönetim usulleri, Anayasanın 119 ve 122 nci maddelerinde düzenlenmiş ve burada
da, olağanüstü yönetim usulleri ikiye ayrılmış: Olağanüstü haller ve
sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali. Olağanüstü haller de sebeplerine göre
ikiye ayrılmış: Birincisi, tabiî afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle
olağanüstü hal ilanı. Türkiye'de, bu nedenle olağanüstü halin şartlarının olduğunu
söyleyenler çok; ama, hükümet, bu sorunların, demokrasinin ve ekonominin
işleyen kuralları dairesinde, serbest ve özgür bir ortamda çözülmesini tercih
etti. Biz, bu tercihi onaylıyoruz; bu tercihi, olağanüstü hal için de kullanmalarını
diliyoruz. Sorunların, Türkiye'deki ekonomik sorunların çözümü için, bundan tam
bir yıl önce bugün, Kemal Derviş geldi. O da olağanüstü bir süreç değil miydi?!
Dün, burada, İstiklal
Marşının kabulünün 81 inci yılı nedeniyle, konuşuldu; ama, nedense,
milletvekillerimiz, 12 Mart 1971'i unuttuk; o da olağanüstü bir süreçti. O
süreçte de temel hak ve özgürlükler askıya alındı, durduruldu. O, Meclise
yapılabilecek en büyük saldırıydı. Bunu unutarak, Türkiye'nin tarihini ve
geleceğini yazmak, inşa etmek mümkün müdür?! Anayasadaki olağanüstü
yönetim usullerinden biri de, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali ve bu hal,
olağanüstü hallerden daha ağır şartların olduğu bir haldir. 1978'de sıkıyönetim
ilan edildi, çok daha büyük nedenler vardı; ama, 1987'de, bunların bir kısmının
ortadan kalktığı düşünülmek suretiyle, ondan daha hafif tedbir olan olağanüstü
hale geçildi. Olağanüstü haller, her şeye rağmen, temel hak ve özgürlüklerin
kısıtlandığı, askıya alındığı yönetimler. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, fevkalade durumlarda, akit devletlere, sözleşmedeki öngörülen temel
hak ve özgürlükleri kısıtlama veya belli sürede askıya alma yetkisini tanıyor.
1954 yılından beri, kabul ettiğimiz ve hukukumuza giren sözleşmenin 15 inci
maddesi "harp veya milletin varlığını tehdit eden diğer bir umumî tehlike
halinde her yüksek akit taraf, ancak durumun iktiza ettiği nispette ve
devletler hukukundan doğan diğer mükellefiyetlerle tezat teşkil etmemek
şartıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde öngörülen mükellefiyetlere aykırı
tedbirler alabilir" hükmüne amir. Buna göre, akit devletler, sözleşmede
öngörülen hakların uygulanmasını çeşitli şekillerde sınırlayabiliyor,
kısıtlayabiliyor; ya bunları bildiriyor yahut sözleşmelere çekinceler
koyabiliyor. Askıya almayı bildirenler arasında Türkiye'nin yanı sıra
Yunanistan var, İngiltere var, İrlanda var. Çekince koyan ülkeler arasında,
Türkiye, örneğin, Ek Protokolün 2 nci maddesinin uygulanması çerçevesinde,
Tevhidi Tedrisat Kanunu hükümlerini saklı tuttuğunu beyan ediyor. Bu,
Anayasanın 2 nci maddesinin sonucu. Ayrıca, Türkiye, 27 Mayısta cereyan eden
olaylar nedeniyle de askıya aldığını bildiriyor. Askerî rejimler, demokrasiyi
zaman zaman sekteye uğratıyor. Bu süreçlerde de Türkiye ve Yunanistan
bildirimde bulunuyor. Olağanüstü hal yönetimi dolayısıyla, Türkiye, birçok kez
hükümleri askıya aldı ve bildirimde bulundu ve Anayasanın 15 inci maddesinde,
temel hak ve özgürlüklerin Anayasada öngörülen şartlara bağlı kalmaksızın,
kanuna uyulmaksızın, yasal bir dayanak olmadan kısıtlanabileceğini kabul
ediyor. Biz, Anayasamızı
değiştirdik, 4709 sayılı 3.12.2001 günlü Anayasa değişikliğinde, birey, etkin
hak öznesi oldu ve bu değişikliğin 26 maddesi bireyin hukukuyla ilgili. Şimdi,
sıra, yürütme ve yargıda. Anayasamızda, 13 üncü, 14 üncü, 15 inci ve 16 ncı
maddelerde sınırlandırmalar var. Bunlar, evrensel şartlara uygun. Olağan dönemlerde
özgürlükler asıl, sınırlandırmalar istisna. Herkes, kişiliğine bağlı,
devredilmez, vazgeçilmez, dokunulmaz temel hak ve özgürlüklere sahip ve bu
özgürlükler bir bütün, bu özgürlükler parçalanamaz, bu özgürlükler bölünemez.
Siz, temel hak ve özgürlükler listesinden bir tanesini bile askıya alsanız,
diğer hak ve özgürlükleri de tamamen bertaraf etmiş olursunuz. Düşünce
özgürlüğünü sınırlı tanırsanız diğer özgürlükler var olmuş, neye yarar! Olağanüstü dönemlerde,
asıl olan özgürlükler değil, asıl olan sınırlandırmalar. Bu dönemler, bireyde
ve toplumda özgürlük arayışlarının arttığı dönemler. Olağanüstü dönemlerin
-belki de, kabul edilmese bile- iyi yönlerinden birisi de, özgürlük duygusunu
canlı tutmasıdır. O yörede hak ihlaline uğrayan insanların özgürlük arzuları,
şevkleri, batıdakilerden daha fazladır. Hak ihlalleri yaygındır, hak ihlalleri
yoğundur. Bu hak ihlalleri, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının
sonucu uygulamada görülen bu hak ihlalleri ve buna karşı şikâyet yolları,
artık, sınırları aşmıştır. Sınır tanımayan bir süreçteyiz. O süreç,
küreselleşen bir süreç. Bu süreç, sorunların demokrasiyle, hukukun
üstünlüğüyle, insan haklarıyla çözümleneceği bir süreç. Bizim bu sürece hizmet
etmemiz gerekiyor. Değerli milletvekilleri,
olağanüstü hal, 1987'den bu yana, tam 44 defa uzatılmış; ancak, olayların
tırmandığı zamanlar dahil, hiçbir zaman, daha ağır olan yönetim usullerine
başvurulmamış, tekrar sıkıyönetime geçelim denilmemiş. Aksine, 19.11.1991'de
kurulan 48 inci hükümetten beri, her hükümet programında, olağanüstü hal
uygulamasının yürürlükten kaldırılacağı açıkça ilan edilmiştir; ancak,
uygulamada, nedense, bunları yapamamışlar; yapamadıkları bu süreçte de, siyaset
kurumuna olan güven duygusu azalmıştır. Olağanüstü yönetim
usulleri, şüphesiz ki, hukuk dışı, hukuk üstü usuller değil, tamamen hukukî bir
yönetim şekli; ancak, bu dönemlerde hak ihlalleri iddiası çok yoğun; çünkü,
işin tabiatında son derece geniş takdir yetkisi var, işin tabiatında "ben
her şeyi yapabilirim" var. Değerli milletvekilleri,
olağanüstü halin 44 defa uzatılması, bu hali sürekli ve devamlı hale getirmiş.
Anayasa, altı ay süreyle bunun ilan edilebileceğini; ancak, her defa, ancak ve
ancak, dörder ay süreyle uzatılabileceğini öngörmüş, "bir an önce bu
işleri hallet; ama, demokrasinin gerekleri, demokrasinin kuralları uyarınca,
özgürlüklerin özüne dokunmadan" demiş. Değerli milletvekilleri,
konuyla ilgili biz ne düşünüyoruz? 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan Adalet ve
Kalkınma Partisinin Programını sizlere arz ediyorum: Kimimizin güneydoğu,
kimimizin Kürt, kimimizin terör sorunu dediğimiz olay, maalesef, Türkiye'nin
bir gerçeğidir. Partimiz, bu sorunun
toplum hayatımızda neden olduğu olumsuzlukların bilinciyle, bölge halkının
mutluluğu, refahı, hak ve özgürlüklerini gözeten, Türkiye'nin bütünlüğünü ve
üniter devlet yapısıyla birlikte bölgeyi tehdit eden terörün önlenmesinde zaaf
yaratmayacak bir şekilde, gerçeğin tespitinin ötesinde, kalıcı, tüm toplumun
duyarlılıklarına saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir
politika izleyecektir. Bu bölgemizdeki kültürel
farklılıklar, partimiz tarafından zenginlik kabul edilmektedir. Resmî dil ve
eğitim dili Türkçe olmak şartıyla, Türkçe dışındaki dillerde yayın dahil,
kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini, partimiz, ülkemizdeki birlik ve
bütünlüğü zedeleyen değil, güçlendiren ve pekiştiren bir zenginlik olarak
görmektedir. Son zamanki çalışmalar da partimizin bu öngörüsünü destekler
niteliktedir. Bölgenin geri
kalmışlığından kaynaklanan kimi olumsuzlukların giderilmesini, bölgeye dönük
özel düzenlemeler yoluyla değil, genel demokratikleşme projesi bağlamında
düşünmektedir. Uzun yıllardır yoğun dış destekle süren ve 30 000 insanımızın
hayatına mal olan teröre rağmen, bölge halkının üniter devlet yapısına bağlı
olması, halkımızın sağduyusuyla meselenin etnik bir çatışmaya dönüşmemesi,
konunun iç meselemiz olarak çözülebilir olmasının delilidir. Partimiz, teröre tepki
olarak maksadını aşan ve bölge halkını rahatsız eden bazı uygulamaların terk
edilmesini ve uzun yıllardır devam eden OHAL uygulamasının tamamen
kaldırılmasını hedeflemektedir. Partimizin kuruluşundan
sonraki ilk OHAL görüşmeleri sırasında, sözcümüz Sayın Çelik ve Grubumuz,
OHAL'in devamından yana olmadığını ifade etmiştir. Parlamentoda bulunduğum
süreç içerisinde hiçbir OHAL uygulamasının devamına oy vermediğimi özellikle
arz etmek isterim. Suçlu insanlar karşısında
caydırıcı ve masumları koruyucu bir tavır sergilemesi gereken devletimizin,
suçsuz insanlara şefkatle muamele etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu bağlamda,
Gaffar Okkan'a şükranlarımızı, saygılarımızı ve rahmet dileklerimizi
iletiyoruz. Yoğun terör sonrası
dönemde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, bölgelerarası kalkınmışlık
farkını yok edecek, en azından asgariye indirecek önemli bir adım atılmamıştır.
Partimiz, yöreye yönelik
istihdamı artırıcı ciddî ekonomik projeler devreye sokarak, terör ortamından şu
veya bu şekilde zarar gören vatandaşlarımızın mağduriyetini giderecek
uygulamaları devreye sokarak, ihtiyaç duyulan rehabilitasyonu sağlayacaktır.
Orada, insanlara karşı devletin kusursuz sorumlu hali vardır. Kusursuz
sorumluluk gereği, oradaki insanların tüm zarar ve ziyanlarının devlet
tarafından karşılanması, hukukun gereğidir. Hizmetlerin yetersiz
olması, işsizlik, fakirlik ve baskı, terörün beslenmesine en müsait
ortamlardır. Terör ve baskı, karşılıklı olarak birbirini besler ve tetikler.
Terörün sonuç olduğunu unutan her yaklaşım, sadece baskıyla çözüm üretmeye
yönelir. Oysa, bu, terörü daha da güçlendirir. Bu nedenle, terörün sona
erdirilmesinin yolu, temel hak ve özgürlüklere saygılı bir devlet yaklaşımıyla,
ekonomik kalkınmayı ve güvenliği aynı bütünün parçaları olarak düşünmekten
geçer. Ticarî ve ekonomik
faaliyetler açısından cazip hale gelebilmesi için, bölgenin bir çıkmaz sokak
konumundan çıkarılması gerekir. Komşu ülkelerle, sınır ticareti dahil, dinamik
bir ticaret ortamı oluşturulması gereklidir. Bu amaçla, partimiz, bölgedeki
ticaretin artırılması için her türlü tedbiri alacaktır. Bürokratik, otoriter
devlet anlayışına yaslanan çözümler, sadece asayiş mantığına dayandığı için,
uzun vadede sorunları daha da derinleştirmektedir. Buna karşılık, demokratik
devlet anlayışı çerçevesindeki yaklaşımlar, ilk anda endişeyle karşılansa bile,
uzun vadede, milletimizin birlik ve bütünlüğünü pekiştiren sonuçlar
doğuracaktır. Bu nedenle, bölgedeki
sorunların, sadece ekonomik kalkınma politikalarıyla tam bir çözüme
kavuşturulamayacağı, bütün bunların üstünde, kültürel farklılıkları demokratik
hukuk devleti ilkesi çerçevesinde tanıyan yaklaşımların etkili olması
gerektiği, sorunun çözümünde önemli bir adımdır. Kültürel farklılıklar, bölge halkıyla
olan müştereklikleri... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen
toparlar mısınız; size de eksüre veriyorum. Buyurun. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
(Devamla) - ... arkaplana atmayı gerektirmez; aksine, Türkiye cumhuriyeti
vatandaşlığı, toplumumuzun çimentosudur. İstatistikler, OHAL'in
sona ermesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Varılan aşama, olağanüstü yönetim
biçimine başvurmaya gerek kalmaksızın, olağan usul ve yöntemlerle sorunun
çözülebileceğini göstermektedir. Nitekim, biraz önce Plan ve Bütçe Komisyonunda
kabul edilen, daha önce İçişleri Komisyonunda kabul edilen kanun tasarısının
gerekçesine bakıyoruz: "Terör olaylarında meydana gelen azalma" ve
"artık güvenlik sorunu kalmadığından..." Bu, hükümetten geliyor; bu, Mecliste.
Kanun tasarısının başlığı: "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı." Bunları kabul etmiş iken,
biz, sorunların çözümünü olağan yönetime niye havale etmiyoruz? Özgürlüğün nimetlerinden,
herhangi bir ayırım yapmaksızın tüm bireylerin eşit olarak yararlandıkları,
çokluk içersinde birliğin, vahdet içerisinde kesretin yaşandığı, daha büyük bir
barışa kavuşulduğu, her türlü şiddetten ve suçtan arınmış, işleyen bir
demokrasiye sahip Türkiye, bölge ve dünya umuduyla, sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yalçınbayır. Efendim, yine, soruların
birlikte cevaplandırılmasına ilişkin Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'ın bir yazısı
var; bundan sonra hemen sözlü sorulara geçeceğimiz için, ilgili
milletvekillerinin dikkatine sunuyorum: "Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 2 nci ve 22 - 30 uncu sıralarında yer alan (6/951, 1006,
1007, 1009, 1010, 1011, 1012, 1015, 1018, 1019) sayılı 10 adet sözlü soru
önergesini, İçtüzüğün 98 inci maddesi uyarınca, birlikte, peş peşe cevaplandırmak
istiyorum. Recep
Önal Devlet
Bakanı" Sayın milletvekillerinin
dikkatine arz ediyorum. Şimdi, söz sırası, ANAP
Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Beyhan Aslan'ın. Buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. ANAP GRUBU ADINA BEYHAN
ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Anavatan
Partisi Grubu adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Biz, dört ayda bir, yılda
üç defa, bu kürsüden, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin görüşlerimizi Yüce
Meclise arz ediyoruz ve bütün gruplar arz ediyor. Bütün grupların bir ortak
paydası var; diyorlar ki "temenni ederiz, bu son olur; olağanüstü halin
uzatılması konusu son olur." Bütün grupların sözcülerinin beyanlarına
baktığımız zaman, biz bunu görüyoruz. Daha önceki konuşmalarında, bizim
partimizin, Anavatan Partisi Grubunun sözcüleri de aynı temennide bulundular;
dediler ki "inşallah, bu son olur." Ama, tabiî ki, son olmadı. Elbette, hükümeti
oluşturan bir siyasî partinin milletvekili olarak ve o gruba mensup bir
milletvekili olarak, biz, devletimizin istihbarat örgütlerinin
değerlendirmeleri, bilgilendirmeleri çerçevesinde, hükümetimize sunduğu raporlar
çerçevesinde, olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasına ilişkin tezkere
Meclise geldiğine göre, bunu yine görüşeceğiz ve hükümete mensup bir partinin
milletvekili olarak da buna olumlu oy kullanacağız; ancak, şunu ifade etmek
istiyorum ki, olağanüstü hal, uluslararası ilişkilerimizde bizim en yumuşak
karnımızdır. Yurtdışına giden milletvekili arkadaşlarımız pekala bilirler ki,
kendilerine, her gittikleri yerde, her platformda, Türkiye'deki dört ilde
uygulanan olağanüstü hali sormadan edemezler. Bir an önce, gerçekten olağan
yönetime geçilmesi bizim en büyük temennimizdir. Biz, olağan şartların bir an
evvel oluşmasını arzu ediyoruz ve bu konuda hükümetimiz de gerek sosyal gerek
ekonomik planda gerekli destek ve yardımı, yani, olağan hale geçilmesi
konusundaki iradesini ortaya koyuyor; ama, gerçekten, olağanüstü halin, bu
kadar uzun süren, belki de rekorlar kitabına geçecek olan bu olağanüstü halin
-ki, 1980'den bu yana uzayan, gelen- bugüne kadar gelmesi, hakikaten, düşündürücüdür.
Bir an evvel olağan şartların gerçekleşmesi ve olağan yönetime geçilmesi en
büyük temennimiz. Tabiî, bu konuda
hükümetin yaptığı çok şey var. 2001 yılında, bu bölgeye ait olmak üzere, 137
köyde ve 8 mezrada 135 su şebekesi çalışması yapılmış ve bunun için 4 trilyon
lira para harcanmıştır bu dört ilimizde. Yine, Diyarbakır içmesuyu ve arıtma
tesislerinin bitirilerek halkımızın hizmetine sunulması çok önemli bir gelişme
olmuştur. Dicle Barajından 33,5 kilometre isaleyle getirilen suyu arıtarak saniyede
3 ton içmesuyu olarak şehre veren isale ve arıtma tesisleri DSİ tarafından
bitirilmiş ve işletilmek üzere Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine teslim
edilmiştir. Bu tesis için, 2001 yılı fiyatları çerçevesinde 87 trilyon lira
harcama yapılmıştır. 2002 yılı programıyla illerimizde, Devlet Su İşlerince,
barajlar için 31,2 trilyon liralık, Türkiye çapında, sulama yatırımı
yapılacaktır. Bunun 23 trilyon liralık kısmı Diyarbakır ve Batman'a, Batman
sulamasına harcanacaktır ki, bu rakamlar, devletimizin Güneydoğu Anadolu'ya
verdiği önemi göstermektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, güneydoğuda dört ilimizde olağanüstü halin devam etmesi
ve uzun yıllar süren bir terör olgusunun varlığı, bu terör olgusunun gerek
maddî boyutları gerek kaybettiğimiz şehitlerimiz, elbette ki, ülke insanını çok
derin üzüntülere sevk etmiştir. Gelmiş geçmiş tüm hükümetler terörü yok etme
noktasında gayretler sarf etmiş ve bu konuda bütün hükümetler samimî iradesini
göstermiştir. Hiçbir hükümet yoktur ki, terörü desteklesin. Hiçbir hükümet
yoktur ki, ülkedeki huzur ve asayişi engelleyici unsurları yok etme konusunda
iradesini belirtmesin. Az olmuştur çok olmuştur; ama, bütün hükümetler terörü
yok etmek için gayret sarf etmişlerdir; ama, ne var ki, bazen, terörle mücadele
edeceğim diye, PKK'yla mücadele esnasında temel hak ve özgürlükler alanında
birtakım ihlaller de olmuştur. Bu ihlaller, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
Türkiye'yi sanık sandalyesine oturtmuştur ve özellikle bu bölgeden yüzlerce
dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki
bu dosyalar sonucunda verilen kararlar, Türkiye'yi çok ciddî miktarda bir maddî
külfete sokmuştur; bu, önümüzde durmaktadır. Onun için, benim en büyük
temennilerimden biri de, artık bu bölgelerde insan hakları ihlallerinin
olmaması ve artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine davaların açılmaması ve
Türkiye'nin sanık sandalyesine oturmamasıdır. İşte bu nedenledir ki,
uyum yasaları çerçevesinde Meclise gelmesini beklediğimiz işkenceye ilişkin
düzenleme bir an evvel gelmeli ve Türkiye, sanık sandalyesine oturmamalı;
işkenceyi yapan, o suçu işleyen, insan hakkını ihlal eden her kimse, o sanık
sandalyesine oturmalıdır. İşte, bu rücu hakkını içeren yasayı, hükümetten, bir
an evvel bekliyoruz; çünkü, bugün, çağdaş dünyada, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi gibi, bütün çağdaş ulusların kabul ettiği, bizim de bireysel başvuru
hakkını kabul ettiğimiz ve imzamızla bütün hükümetleri bağlayan, Türk Devletini
bağlayan bir olguyu kabul ettiğimize göre, artık, biz, Avrupa insan hakları
çerçevesinde, kriterlerinde bir hayat tarzı yaratmaya, bir hayat tarzı
sürdürmeye mecburuz ve orada, artık, bizim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
dava dosyalarımızın olmaması lazım. Bu nedenle, bu da, benim, en büyük
temennilerimden biri olacak. Değerli arkadaşlar, bir
kere, Lozan Barış Antlaşmasının hükümlerine baktığımız zaman, bizim, Kürtler
olarak, Kürt olarak isimlendirdiğimiz vatandaşlar, bu ülkenin öz evlatlarıdır,
azınlık değillerdir. Bu, belgeyle sabittir; yani, kimlerin azınlık olduğu,
kimlerin olmadığı bellidir ve nitekim, her seferinde, her arkadaşımız da
söylemiştir, biz, kurtuluş mücadelesini verirken, yani bu ülkede çile çekerken
de beraberdik, kaderde de, sevinçte de beraberdik. Bu nedenle, birtakım
grupların, Türkiye'yi çıkmaza sokmak isteyen birtakım grupların, Türkiye
içerisinde tekrar yumruklarımızı sıkarak birbirimizle kavga ettirmek isteyen
grupların, Türkiye'yi kamplara ayırmak isteyen bedbahtların oyunlarına kimse
gelmemeli; çünkü, eğer, biri diyorsa ki Kürt'lere "azınlıktır" bilin
ki, o, bu ülkeyi sevmeyen, bu ülkenin karışmasını isteyen, bu ülkede yeniden
insanların birbirini boğazlamasını isteyen, yine yeniden yumrukların sıkılmasını
isteyen bedbaht takımdır. Değerli arkadaşlar,
sıkılan yumruklar tokalaşmaz, sıkılan yumrukla diyalog olmaz, sıkılan yumruk
vermez, sıkılan yumruk almaz... Öyleyse, diyalogun en önemli yolu,
tokalaşmaktır. Sıkılan yumruk dönemi artık bitmiştir. Öyleyse, hoşgörü ve
diyalog ortamı, bizi belirli noktaya getirecek olan en önemli unsurdur. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, ikiyüz yıllık Batılılaşma macerasında... Ki, bu,
Kurtuluş Savaşından sonra kurulan genç Türkiye Cumhuriyetinde daha da
hızlanmıştır; Mustafa Kemal Atatürk de hep yönünü Batı'ya yönlendirmiştir.
Nutku, bir başından bir başına okuduğunuz zaman, bugünkü Avrupa Birliğinin bir
çağdaşlaştırma projesi olduğunu o günkü beyanlardan anlarsınız. Avrupa Birliği üyeliği,
bir partinin, bir grubun, bir kişinin meselesi değildir; ne Anavatan Partisinin
meselesidir ne DSP'nin meselesidir ne MHP'nin ne DYP'nin ne AK Partinin ne
Saadet Partisinin ne de sivil toplum örgütlerinin meselesidir, hele hele bölücü
örgütlerin hiç meselesi olamaz; çünkü, insanı katleden, insanı acımasızca vuran
insanların Avrupa Birliği gibi ulvî, insanî değerleri yüksek olan bir kurumda
işi ne?!. Bu nedenle, Avrupa Birliği, hiç unutmayalım ki, bir grubun, kişinin,
partinin meselesi değildir. Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye Cumhuriyetinin
gelişme çizgisinin doğal hedefidir, çağdaşlaşma ve modernleşme projesidir,
müreffeh ve demokratik toplum olma hedefidir. Avrupa Birliği
üyeliğinin, herhangi bir hükümetin, bir partinin ya da kişinin tercihi
olmadığını söyledim. Niçin söyledim; çünkü, kırkiki yıldan bu yana, rahmetli
Fatin Rüştü Zorlu'dan bu yana gelen tüm hükümetler, ama, tüm hükümetler, kırkiki
yıldır bu politikayı izliyorlar. Hiçbiri "ben Avrupa Birliğine
karşıyım" dememiş; muhalefette dese bile, iktidara geldiği zaman, o
imzaladığımız sözleşmelere hep beraber uymuşuz ve o kriterlere uygun davranışlar
sergilemişiz; yani, bazen, biz, muhalefette başka iktidarda başka olmuşuz. Bu
da, Türk siyasetinin en önemli hastalıklarından biri tabiî ki... Ben, şunu söylemek
istiyorum: Hayrettin Erkmen Beyefendi Dışişleri Bakanıdır, Adalet Partisi
azınlık hükümeti vardır; Hayrettin Erkmen, Avrupa Birliği konusunda "tam
ortaklık noktasında müracaatımızı yapalım" dediği için, o zamanki muhalefet
tarafından, Millî Selamet Partisi tarafından gensoru verilmiş ve düşürülmüştür.
Hayrettin Erkmen "aman..." demiştir.
Avrupa Birliği -o zaman Avrupa Ekonomik Topluluğuydu galiba- Hıristiyan
kulübü olacak diye gensoru vermişlerdir ve düşürmüşlerdir; ama, o gün, o
bakanı, Avrupa Birliği yandaşı, Avrupa Birliğini hedef olarak takdim eden o
bakanı düşüren arkadaşlarımız, bugün, çok sevindiricidir ki, Avrupa Birliğinin
yılmaz savunucularıdır. Ben bunları kutluyorum tabiî ki. Çok ciddî bir çizgiye
gelinmiştir. Avrupa Birliği hedefi,
bir devlet politikasıdır, bir millî politikadır. Avrupa Birliği çerçevesinde
katılım ortaklığı belgesi kamuoyuna sunulmuştur ve ayrıca, ulusal program da
yayımlanmıştır. Ulusal programın altında imzalarımız da vardır. Ulusal program
bir taahhütler bütünüdür. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Katılım ortaklığı belgesi... BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Katılım ortaklığı belgesi bir taahhütler bütünüdür. Bu taahhütler bütünü...
Bize, Avrupa, aman gelin sizi ortak alayım falan demiyor. Biz bir kulübe
giriyoruz, biz bu şartlarını yerine getireceğiz diyoruz ve taahhüt altına
giriyoruz. Taahhüt altına girdiğimiz içindir ki, bu şartlar yerine gelecektir. Bu şartlar nedir;
arkadaşlarımızın bazısı, Sayın Çelik konuşurken, bunları, Avrupa Birliğinin
dayatması olarak yorumladı. Hayır, bunlar, bu Avrupa Birliği olmasa dahi, bizim
imzaladığımız uluslararası sözleşmeler gereği yapmamız gereken şartlardır.
Bizim imzalamadığımız, sadece, idama ilişkin protokoldür, onun dışındaki tüm
protokoller imzalanmış. Peki, biz o zaman neyi yerine getirmeyeceğiz?.. Elbette
ki, çağdaş dünyanın demokraside, hukukun üstünlüğünde, insan haklarında
ulaştığı düzeydeki kriterleri yerine getireceğiz. Bu nedenle, Avrupa
Birliği konusunda birtakım grupların istismarı olur diye, birtakım gruplar
Avrupa Birliği sürecinde verilen hürriyetleri istismar eder diye Avrupa
Birliğinden vazgeçemeyiz. Avrupa Birliği, çağdaşlaşma projesidir, bütün
hükümetlerin dünden bugüne getirdiği bir çizgidir ve bugün, bu hükümet
döneminde, katılım ortaklığı belgesi ve ulusal program yayımlanmıştır. Bu
çerçevede bize düşen, iç kavga değil; bize düşen, ulusal programın gereklerini
bütün enerjimizle, bütün dinamizmimizle yerine getirmektir. Diyelim ki, Avrupa
Birliğine giremedik; ne olacak?.. Yani, gözaltı süresini dört güne düşürdüysek
kötü mü ettik? Yani, kadın-erkek eşitliğini Anayasaya koymuşsak kötü mü ettik?
Yani, bütün bunlar, bizim insanımız için gerekli olan şartlardır; insanımızın
mutluluğu, refahı için gerekli olan düzenlemelerdir; ama, biz, mademki,
imzaladığımız uluslararası sözleşmeler gereği bu kriterleri yerine getireceğiz,
hiç olmazsa, Avrupa Birliği sürecinde yapalım ki, karşımızda bir muhatap olsun.
Biz bu şartları yerine getirdik, biz bunu, gerekeni yaptık; o halde, biz,
Avrupa Birliğine girmeliyiz diye mücadele edelim; almazlarsa, o zaman rest
çekmenin zamanı gelir; ama, sen, hiç bir hakkı, hiç bir şartı yerine getirmeden
rest çekemezsin. Önce şartları yerine getirelim, sonra rest çekeceksek çekelim.
Hiç bir kimse, bu ülkenin çıkarlarını ve bu ülkenin onurunu zedeleyemez; hele
hele siyasetle uğraşanlar, buna özellikle dikkat ederler. Ülke çıkarı ve onurunun
dışında hiç kimse bir şey yapamaz. BAŞKAN - Sayın Aslan,
konumuz Avrupa Birliği değil, olağanüstü hal meselesi. Rica ediyorum, biraz da
konuya gelin. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, herkes öyle konuştu zaten... Niye ikaz
ediyorsunuz?.. BAŞKAN - Herkes öyle
konuşmadı, olağanüstü halle direkt... BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Sayın Başkan, bize sataşmalar oldu,
onları cevaplıyorum. BAŞKAN - Sataşma için
ayrıca söz isteyin canım... BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Tamam. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Aslan, hangi Çelik'ten bahsediyorsunuz? BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Şimdi, burada, Avrupa Birliği olayı, olağanüstü halle çok yakından ilgilidir ve
olağanüstü hal kalkmadığı sürece, Avrupa Birliği, bizim için bir hayaldir; onun
için, Avrupa Birliği ile bu olayın ilişkisi vardır. BAŞKAN - İyi o zaman, onu
söyleyin canım; iktidar partisisiniz, kaldırın. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Kaldıralım gitsin!.. HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Hangi Çelik'in konuşmasına cevap veriyorsunuz, onu söyleyin. BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Avrupa Birliği, bizden özel şartlar istemiyor; 13 aday ülkeden ne istiyorsa,
bizden de onu istiyor. Değerli arkadaşlar, temel
hak ve özgürlükler, ne üniter yapıyı bozmuştur ne de milleti bölmüştür; hiç bir
zaman bölmez; daha kaynaştırır, kucaklaştırır. Bir örnek vereceğim: Bulgaristan
komünizmle idare ediliyordu ve Bulgaristan'ın yüzde 12'si Türktür. O
komünistler, onların isimlerini değiştirmediler mi, onları ezmediler mi,
sürümediler mi yerlerde, onları perişan etmediler mi?! Peki, Bulgaristan, şu
anda, Avrupa Birliği sürecinde bizim gibi aday ülke; onlara, hürriyetleri,
temel özgürleri verdi; şimdi milletvekilleri var, bakanlar var... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -
Sayın Aslan, bu zulmü yapan Bulgaristan yöneticileri ne oldu?! ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
-Jivkov nerede, Jivkov?.. BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Tabiî, onlar da tarihin çöplüğüne elbette ki atıldılar. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teslimiyet ve onur, fevkalade önemli bir meseledir. 1997
yılında Brüksel'de, Avrupa Birliği, Türkiye'yi dışladı ve o zamanın Başbakanı
Mesut Yılmaz, dün teslimiyetçilikle itham edilen Mesut Yılmaz "biz, Avrupa
Birliğiyle tüm ilişkilerimizi kesiyoruz. Tek tek Avrupa Birliği ülkeleriyle
münasebete devam edeceğiz; ama, Avrupa Birliğiyle tüm ilişkilerimizi
kesiyoruz" dediği zaman, bu resti gördüler. Eğer, 1999 yılında 10-11
Aralıkta Helsinki'de bizim tam üyeliğimizi aday ülke olarak kabul etmişlerse,
1997 yılında, Mesut Yılmaz'ın çektiği restin sonucudur. Eğer rest çekmeseydi,
bu, hiçbir şey ifade etmezdi. Yine, bizim rest
çekeceğimiz zaman gelecektir; ama, tüm taahhütlerimizi yerine getirdikten sonra
eğer bizi almıyorlarsa, o zaman, elbette ki, gereken resti çekeceğiz. Değerli arkadaşlar, şunu
söylemek istiyorum: Kırk yıllık Avrupa Birliği mücadelesini, gelin, hep
beraber, iç siyasete günlük malzeme yapmayalım, iç siyaset konusu yapmayalım.
Bu, bizim bir dışpolitika olayımızdır, dışpolitikamızdır. Dışpolitikalar, iç
siyaset malzemesi yapılmaz, dışpolitikada duygusal tepkiler de gösterilmez; ne
abartılı olarak "aman beni Avrupa Birliği alıyor" diye girelim ne de
"Avrupa Birliği bizi hiç almayacak" diye birtakım senaryolar
üretelim. Biz, gerekeni yapalım,
taahhütlerimizi yerine getirelim, Avrupa Birliğine girmek için kapısına
dayalım. Eğer, Avrupa Birliğinin kapısına dayandığımızda problem çıkarırlarsa,
o zaman, gerekli resti çekeriz ve bu yaptıklarımızın tümünün de, bütün
insanımız için olduğunu da hep beraber görürüz. Bu kriterlerin yerine
getirilmesinden de hiç pişman olmayacağımızı, ben, ifade etmek istiyorum. Sayın Kemal Çelik -tabiî,
siz değilsiniz- dünkü konuşmasında; ki, ben, Sayın Kemal Çelik'in
vatanseverliğinden şüphe etmem, o da benimkinden etmez, zannetmiyorum. Zaten,
kimse, kimsenin vatanseverliğini ölçemez, inanç dünyasını da ölçemez; böyle bir
ölçümüz de yok; ama, şunu ifade etmek istiyorum... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, süreniz
bitti; lütfen, konuya bağlı konuşursanız memnun olurum. BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan. Anavatan Partisinin, bir
baraj sorunu falan olmaz; tabiî, yüce millet değerlendirecektir. Avrupa
Birliğini isteyenler olacaktır, istemeyenler olacaktır, ayak diretenler
olacaktır. Bunların değerlendirmeleri, hep yüce milletindir; ama, ben, şunu
ifade etmek istiyorum: Burada "milletimiz, Avrupa Birliğini bir hayal
görüyor" şeklindeki beyanınıza katılmıyorum; çünkü, milletimiz, Avrupa
Birliğini bir hayal görmüyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları da, yüzde 60-yüzde 70
oranında, milletin Avrupa Birliğini istediğini, ama, onurlu bir birlik istediğini,
haysiyetli bir birlik istediğini söylüyor. Biz de aynısını ifade ediyoruz.
Sizin de öyle düşündüğünüzü sanıyorum. Belki de, siz, orada konuşurken... KEMAL ÇELİK (Antalya) -
"Hayal görüyor" demedim. BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Burada... TURHAN GÜVEN (İçel) -
Seçim barajı mı; hangi baraj o?! BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Evet efendim, seçim barajı. Bırakın baraj problemini, Anavatan Partisi, tek
başına iktidarı hedefliyor. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Hangi seçim o?!. Haydi, doksan gün sonra seçime... BEYHAN ASLAN (Devamla) -
O konuda sizden ricam, Avrupa Birliği olayını içpolitika malzemesi yapmayın.
Tekrar ediyorum, yapmayın; çünkü, bu ülkeye yazık oluyor; bütün mesele bu. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Beyhancığım, malzeme yapan senin Genel Başkanın; malzemeyi o yapıyor! BEYHAN ASLAN (Devamla) -
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslan. Sayın Aslan, tabiî,
olağanüstü hal üzerine değil de, hep, Avrupa Birliğiyle ilgili konuştu.
Herhalde, Avrupa Birliğine kimse karşı değil bu Mecliste. Efendim, gruplar adına
yapılan konuşmalar bitti. Şimdi, şahsı adına,
Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 45 inci kez, 4 ilde ve bu
4 ile bağlı olarak 7 mücavir alanda olağanüstü halin uzatılması konusunu bir
kez daha görüşüyoruz. 44 üncü kez uzatılması sırasında, yine, şahsım adına söz
almış ve bunun, hukukî nedenlerle uzatılmaması gerektiğini ifade etmiştim;
ancak, hukukî yönünü, Sayın Yalçınbayır hakikaten derin vukufuyla izah etti. Bu
bakımdan, biraz pratikten hareket ederek, olağanüstü halin niye uzatılmaması
gerektiği konusundaki fikirlerimi arz etmeye çalışacağım. Siz değerli
milletvekilleri, inanıyorum ki, Türkiye'de yaşayan insanlar olarak, mutlak
surette, bir gün, bir hak ihlaliyle veya özgürlüğünüzün kısıtlanmasıyla karşı
karşıya kalmışsınızdır. İnanın ki, o hak ihlalinin, o özgürlüğünüzün
kısıtlanmasının, sizler üzerinde ne kadar derin bir etki yaptığını ve bu yaşa
geldiğiniz halde o etkiden kurtulamadığınızı tahmin edebiliyorum. 44x4 ay
içerisinde, milyonlarca insanımızın her gün hak ihlalleri ve özgürlük kısıtlamaları
içerisinde yaşamasının ne demek olduğunu düşünün. Bunu, kendi nefsinizle biraz
kıyasladığınız zaman anlayabilmek mümkün olabilir. Zaten, siyasî partilerin
değerli sözcülerini burada dinlediğim zaman, hiçbirisinin olağanüstü halin uzatılması
temennisinde bulunmadığına, bunun bir an önce sona ermesi isteklerini dile
getirdiklerine de şahit oldum ve döndüm, partilerin seçim beyannamelerine
baktım ve çok enteresan, bütün siyasî partilerin, seçim beyannamelerinde -hemen
hemen birçoğu- olağanüstü halin en kısa sürede bölgeden kaldırılmasını beyan
ettiklerine şahit oldum. Mesela, Anavatan Partisinin Diyarbakır bölge
toplantısının sonuç bildirgesini okudum; birinci madde olarak, olağanüstü
halin, en kısa sürede, derhal kaldırılması gerektiğini beyan etmişler. Seçim
beyannamelerini okudum; aynısını, altını çizerek beyan etmişler. O zaman,
sormak gerekir, kim istiyor olağanüstü halin devamını? Tabiî ki, gerekli bir
zamanda konulmuştur. Türkiye'de terörün alevlendiği ve bölgeyi kasıp kavurduğu,
Türkiye'yi kasıp kavurduğu, doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle herkesi
rahatsız eden bir terör döneminde, bu olağanüstü hal konulmuştur ve inanıyorum
ki, o günkü Meclis zabıtları da incelendiğinde, hiç kimse buna karşı
çıkmamıştır. O gün, eğer bu Mecliste bulunma şerefi bana ait olsaydı, ben de
karşı çıkmazdım; ancak, Sayın Bakanımız, burada, olağanüstü halin dört ay
uzatılmasıyla ilgili gerekçelerini söylerken, Olağanüstü Hal Yasasında ve
Anayasamızda belirtilen hiçbir nedeni ifade etmemiş; sanki ekonomik bir
olağanüstü halmiş gibi, o bölgeye kaç kilometre yol yapıldığını, kaç tane konut
yapıldığını, kaç kişinin köye dönüşü için yardım yapıldığından bahsetmiştir.
Devletimizi tebrik ediyorum, devletimizin bu nevi işlemlerinin daha da
geliştirilmesini talep ediyorum. Bundan evvelki ifadelerimde de söyledim,
aslında, bugünkü ekonomik şartları içerisinde Türkiye'nin tümünde bir
olağanüstü hal ilan edilmesi gerekliliğine inancımı beyan ettim; ancak, şurada
dinlediğim bazı şeylerde de kafamda bazı sorular oluştu. Burada, herkes PKK
terör örgütünü lanetliyor, hepimiz lanetliyoruz. Türkiye'de 30 000 cana,
yüzmilyarlarca dolar kayba sebep olan bir terörü aklıselim olan bir kişinin
tasvip edebileceğini tasavvur etmiyorum; ama, acaba, bir yerde diyorum ki:
PKK'nın varlığının sona erişi, birilerini rahatsız mı ediyor?! Acaba,
birilerine siyasî çıkar, siyasî istikbal mi vermişti de, bunun ortadan kalkışı
onları rahatsız etmeye başladı?!. (AK Parti sıralarından alkışlar) Birilerinin,
bilimsel kurulların varmış olduğu neticeyi burada söylemesinin gereğine
inanmıyorum, gereği de yok. MUSTAFA GÜL (Elazığ) -
Neye inanıyorsunuz?! DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Eğer bilmiyorlarsa, Türkiye'de, doğusuyla, güneydoğusuyla, bu
ülkeden, misakımillî hudutları içerisinden ayrılmak isteyen insan yoktur; bunu,
bilimsel raporlarla da ispata gerek yoktur; çünkü, biz, o milletin
temsilcileriyiz ve böyle bir talebin de, bugüne kadar bu halktan gelmediğini
biliyoruz. (MHP sıralarından "Hangi millet, hangi millet!" sesleri) BAŞKAN - Efendim,
müdahale etmeyelim. DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları... Misakı millî hudutları
içerisinde yaşayan bütün insanlar... Ama, birilerini bir yerlere koyarak,
birilerine belli sıfatlar vererek, onları ayrı görmek, bölücülüğün en
büyüğüdür; işte, buna karşıyız. Evet, doğru, devlet,
vatandaşına kötülük yapmaz; çünkü, felsefî olarak, devlet felsefesi olarak
vatandaşına hizmet için kurulmuş olan bir örgütün, vatandaşına kötülük yapması
düşünülemez; bu, varlığına aykırıdır; ama, kalkıp, belli kurumların arkasına
sığınmanın da bir faydası yoktur. O hükmî şahsiyetin işlevlerini yerine
getirecek olan insanların kusurunu, biz, devlete mal etmiyoruz; biz, o
insanları suçluyoruz. Onun için, birilerini, devlet gibi ulvî bir kuruluşu, önünüze
perde yaparak arkasında siyaset yapmanın hiç kimseye faydası olduğu kanısında
değilim. Yine, beni üzen bir olay
oldu burada. Kendimi, 19 uncu Asır Lordlar Kamarasında hissettim. Burada da,
birileri, doğu ve güneydoğuya, ne kadar doğrudan destek yapıldığını, kaç
trilyon lira yardım yapıldığını söylüyor. ALİ HALAMAN (Adana) - Suç
mu yani söylemek?! DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Bu, bence suç!.. Bu, ancak, 19 uncu Asırda, Lordlar Kamarasında
Dominyon Bakanının, Hindistan'a ne kadar yardım yapıldığını söylemesiyle eşittir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye'nin bölünmez bir
parçası olan bir bölgesine, hiç kimsenin, kalkıp, şu kadar trilyon lira yardım
yapılmıştır deme veya böyle bir lütufta bulunma hakkına sahip olduğu kanısında
değilim. İşte bu, ayrıcalıktır!.. Bu, ayrıcalıktır beyler, bu, ayrıcalıktır! ALİ HALAMAN (Adana) -
Niye rahatsız oluyorsun?! BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim arkadaşlar! DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Tabiî ki, rahatsız olacağım. Ben, o bölgenin bir insanı olarak
rahatsız oluyorum; ama, siz rahatsız olmuyorsanız, o, sizin bileceğiniz
iştir... İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Siz, husumet güdüyorsunuz. BAŞKAN - Sayın Köse, rica
ediyorum efendim!.. DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - O, sizin bileceğiniz iştir; o, zihniyetinizi ortaya koyar. O zaman,
Türkiye'deki terör örgütünün batışı, acaba, birilerinin batışının sinyalini mi
veriyor; korku bu mu? MEHMET TELEK (Afyon) - Ne
mutlu Türküm diyene, ne mutlu Türkün yanında olana. DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Köse ile beraber, aynı siyasî partide
politika yaptım; ancak, tabiî, o zaman, ikimizin de sıraları, bu sıralar
değildi, başka bir yerdi. İnanıyorum ki -siyasî tecrübesine de hakikaten
inanıyorum; çünkü, orada, benim Genel Başkan Yardımcımdı- derin bir siyasî
tecrübesi vardır. Meclis kürsüsünden, böylesine bir söylemi niye söyledi,
anlayamadım. Bana bakarak, benim ilimden ve ilçemden bahsetti. Tabiî ki,
biliyorum, benim ilimi çok iyi bilir, ilçemi de bilir. Ben de kendisinin ilini
bilirim, kendisini tanır ve takdir ederim. Ancak, bugün söylenecek
söz şudur: Sayın Bakanımız ifade ettiler, yalnız 4 ilde değil, 4 ille beraber 7
de mücavir il vardır; yani, Olağanüstü Hal Yasasının uygulandığı 11 il vardır.
Milyonlarca da insan yaşıyor buralarda ve bunlar, 44x4 ay olmak üzere, anayasal
haklarından istifade edemediler. Savunduğumuz konu budur. Savunduğumuz, bu
milyonlarca insanın, o, hani, biraz evvel, bilimsel raporlarla ispat edilmiş
olan, bu ülkeden ayrılmak istemeyen, bu ülke için kanını dökmüş olan
insanların, daha insanca yaşayabilmesi ve yetersiz olan anayasal haklarından
-Türkiye'nin diğer illerinde olduğu gibi- istifade etmeleridir. Artık, 25
yaşına gelmiş olan insanlarımız, olağan dönemin ne olduğunu bilmiyorlar, olağan
halin ne olduğunu bilmiyorlar. Buna hakkınız yok. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Fırat,
size eksüre veriyorum. Buyurun efendim. DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım. Biz, milletin
temsilcileri olarak... Çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin her üyesi,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsini birey olarak temsil ederler, bölge
olarak temsil etmezler. Dolayısıyla, ben, ne kadar, güneydoğudan, Adıyaman'dan
seçilmişsem, o kadar da, Edirne'deki, Ordu'daki, Antalya'daki yaşayan
vatandaşlarımı temsil ederim. Eğer, ben ıstırap çekiyorsam, inanıyorum ki
hepiniz o ıstırabı çekiyorsunuz bu insanlar yönünden. O bakımdan, gelin, önce
hükümetten rica edelim; artık, bu olağanüstü hali olağan hale çevirin, sözünüzü
tutun; hükümet olarak sözünüzü tutun, parti olarak sözünüzü tutun ve biz de
sizlere destek verelim ve insanlarımız da mutlu, müreffeh bir yaşamın içerisine
girsinler; bizim görevimiz bu. Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Fırat. Şahsı adına ikinci
konuşmayı, Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu yapacak. Buyurun Sayın Hatipoğlu. Süreniz 10 dakika. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü halin 45 inci
kez uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi konusunda kişisel görüşlerimi
arz etmek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Elbette, 45 inci kez
uzatılması demek, bu konunun, 45 kezdir Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında uzun uzadıya görüşüldüğü anlamına gelmektedir ve bu görüşmeler
esnasında da siyasî parti temsilcileri, burada konuşma yapan çok değerli
hatipler konuyla ilgili görüşlerini ifade ettiler. Şu anda burada mevcut
bulunan siyasî partilerin hemen hemen tamamı geçmişte muhalefet görevini yaptılar
-Milliyetçi Hareket Partisi bu dönemde Meclise girdi, onu dışlayarak konuşayım-
bu partilerin tamamı, muhalefetteyken, büyük bir ekseriyeti, olağanüstü hal
uygulamalarına ilişkin yorumlar yaparken, değerlendirmeler yaparken bu yönetim
tarzının en kısa zamanda ortadan kaldırılması ve olağan bir yönetime geçilmesinin
zarureti üzerinde durdular; doğru söylemişlerdir. Benim kişisel kanaatim
şudur ki, eğer olağanüstü hal, bir çözüm olsaydı, terörün ilacı olsaydı, onu,
44 defa, 45 defa uzatmak gibi bir ihtiyaçla karşı karşıya gelmezdik. Demek ki,
bu, terörün bir çaresi, ilacı olmamıştır. Burada benim vurgulamak istediğim
birkaç konu var, onun için ben söz almak istedim. Şimdi, olağanüstü hal
uygulanmış; ama, bölgeye, bugün, nispeten bir huzur ortamı gelmiş, güvenlik
nispeten sağlanmış. Peki, biz, ne yapmışız;
asıl mesele budur. Geçmişi irdelemek, geçmişin müzakeresini yapmak falan pek
fazlaca anlam ifade etmiyor. Biz, nispi bir güvenlik ortamı sağlandıktan sonra,
acaba, bölgede, yeni terör örgütlerinin neşvünema bulmasını engelleyecek veya
PKK'nın yeniden güç sağlamasını engelleyecek tedbirleri aldık mı? Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu tedbirleri aldı mı? Siyasetçiler, bu konularla ilgili
görüşlerini ifade ettiler mi? Biraz önce, Sayın Köse burada ifade buyurdu, dedi
ki: "Bölgedeki siyasetçilere iki kere sorumluluk düşer." Doğru
söyledi. Doğru söyledi de, bir tarafıyla eksik söyledi. Siz, bölgedeki
siyasetçilerin bu konuları görüşmesine fırsat verdiniz mi?!. Türkiye'de bu ortam
var mı?!. Bu tepkili, bu tepkici, bu suçlayıcı ortamı ortadan kaldırmadıkça,
bölgeyle ilgili sorunları dile getiren insanlar şu veya bu şekilde suçlanmaya
devam edildikçe, bölge siyasetçilerinin, konu hakkındaki görüşlerini de çok net
ifade edebilme imkânına sahip olmadıklarına herhalde siz de katılırsınız. Elbette, bütün
siyasetçiler, şu Meclisin çatısı altında bulunan herkes, terörü lanetler,
Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne kasteden terör örgütüne karşı yürütülecek
mücadeleyi destekler. Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın; ama, bunu yaparken,
bölge halkının temel hak ve özgürlüklerini kullanması önüne konulan engellerin
de, aslında, temelde, terör örgütüne bir bakımdan katkı sağladığını ifade etmek
istiyoruz. Biz, o bölgenin insanlarıyız. 1974 yılında, sanırım, o dönemde,
Sayın Ecevit'e bir soru soruldu. PKK terör örgütü yeni doğmuştu, gelişiyordu.
Bu konuyla ilgili bir değerlendirme yaparken Sayın Başbakan, o dönemde
"evet, 70-80 civarında bir silahlı çapulcu grup böyle bir çatışma başlattı"
dedi. O zaman da, doğru söyledi; öyleydi. MUSTAFA KEMAL TUĞMANER
(Mardin)- 74'te yoktu!. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Devamla)- 74'ten itibaren, evet; ben getireyim belgeleriyle birlikte. Şimdi, yani, Fis
Köyündeki toplantıdan sonra; bunların belgelerini de size getireyim. Şimdi,
değerli arkadaşlar, 74 değil, 77 söyleyin. Benim soracağım soru şu: Biz, neyi, nasıl becerdik
de, 70-80 kişilik bir gücü, devlete başkaldıran, 30 000 insanın katline neden
olabilecek, 5 000-10 000 kişilik bir ordu haline, silahlı bir terörist güç
haline dönüştürdük?! Burada bizim hatamız var mı, yok mu? Siyaset kurumunun,
siyasetçilerin yapması gereken bu. Tartışılması, düşünülmesi gereken konu bu.
Bunun bir daha oluşmaması için neler yapmalıyız; biz, bunları müzakere etmek
durumundayız. Bir ikinci konuya hemen
değinmek istiyorum, o da şu: Sayın Köse, konuşmalarında "dost görünen,
müttefik görünen bazı ülkeler, Kürtlere azınlık haklarının sağlanması falan
gibi iddiaların içindedirler, böyle çalışmaların içindedirler" şeklinde
ifade buyurdular. Buradan herkese çok açık
ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletine,
vatandaşlık bağıyla bağlı olan, gönül bağıyla bağlı olan Kürt kökenli
kardeşlerimiz, bu ülkenin aslî unsurudur, onlara azınlık statüsünü uygun
görmeye çalışmak, bunu dillendirmek, en basitinden edepsizliktir. (MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) Çünkü, biz, millî mücadeleyi birlikte yürüttük. Bugün
Çanakkale'de, Eceabat'ta, Gelibolu'da, Seddülbahir önlerinde Kürt kökenli
kardeşlerimiz, Edirneli, Muğlalı kardeşleriyle birlikte kucak kucağa aynı
mezarı paylaşıyor ve kendisine, bugün, azınlık haklarını uygun görenlere karşı
savaşıp, şehit olmuştur. Bunun da, her birimiz, bilincinde olmak durumundayız.
Peki, ne yapacağız? Değerli arkadaşlarım,
elbette sorunlarımız var, elbette sıkıntılarımız var. Elbette, bu
sorumlarımızı, bu sıkıntılarımızı çözme iradesi göstermek durumundayız ve
bunun, silahtan başka da yolları var. Bu nedir? Bizim ortak paydalarımız var;
ortak bir dinin mensuplarıyız, aynı Allah'a iman ediyoruz, ortak bir tarihimiz
var, tarihi geçmişimiz var. Biraz önce arz ettim, sadece millî mücadeleden
bahsettim. Temeline girerseniz, Alparslan Gazi, Malazgirt Savaşına geldiğinde,
Molla Yahya Manzurî isimli Kürt komutanının komutasındaki 10 000 kişilik süvari
birliği gelip, savaşa katılmıştır, onunla birlikte savaşmıştır. Kürt kökenli
kardeşlerimiz, Türkiye'nin, Anadolu'nun Türkleşmesinde de katkısı bulunan
insanlardır. Yani, tarihimiz bir, bunu anlatmaya çalışıyorum. Aynı coğrafyayı
paylaşıyoruz, aynı çıkarlarımız var, menfaatlarımız bir, aynı bayrağın altında
yaşıyoruz; bunların hepsi bizim ortak paydalarımız. Peki, anlaşamadığımız,
bölüşemediğimiz, kavgasını ettiğimiz ne? Şimdi, burada, Avrupa
Birliğinden bahsedildi. Anavatan Partisi Grubu adına konuşan çok değerli
kardeşim Sayın Beyhan Bey, Mesut Yılmaz Beyin, Sayın Başbakan Yardımcısının
uluslararası arenada çektiği restlerden bahsetti, restleriyle meşhur bir Sayın
Başbakan Yardımcımızdan bahsetti. Teşekkür ediyoruz, biz, zaten kendisinin sık
sık rest çektiğinin de bilincindeyiz, onu biliyoruz. Lütfetse de Sayın Mesut
Yılmaz, bir rest çekse de şu olağanüstü hali de kaldırıverse nasıl olur diye
düşünüyorum. (SP sıralarından alkışlar) Ümit ederim, onu da yapar. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hiçbir demagojiye girmeden, bölge halkı ne istiyor; bölge
halkı aş istiyor, iş istiyor, meslek istiyor, mesken istiyor; öncelikle bunu
temin edin diyor. Yakılan, yıkılan köylerimin yerine, bana, köyüme dönme
fırsatı verin diyor veya eğer ben burada -affınıza sığınırım- çöplük gibi şehir
varoşlarında, kent varoşlarında yaşamak zorunda bırakılmışsam, orada, insanca
yaşama şartlarına beni kavuşturun diyor. Fazla istediği bir şey yok. Başka ne
istiyor; bu bölge halkı, onurlu bir yaşam istiyor, onurlu bir hayat istiyor, bu
bölge halkı demokrasi istiyor. Yok mu demokrasi; demokrasi var diyorsanız,
Olağanüstü Hal Yasasının hangi özgürlükleri kısıtladığını, lütfen, o yasadan ve
o yasaya dayalı kararnamelerden okuyunuz. Gerçekten de, biraz önce değerli
arkadaşımın ifade buyurduğu gibi, yirmi küsur yıldır demokratik bir ülkenin
vatandaşı olma imkânlarından özgürce yararlanamayan insanların ne düşündüğünü,
hangi psikoloji içinde olacağını siz de tahminde zorlanmazsınız. Hukuk
devletinin vatandaşı olmanın onurunu yaşamak istiyorlar. Yok mu hukuk devleti? Sayın Bakanım burada
ifade ettiler yapılan yatırımları. Ben şunu söyleyeyim size: Eğer, şu anda,
Olağanüstü Hal Bölge Valisi, isterse, bölgeyi, bir açık hava hapishanesine
dönüştürür; o kadar büyük yetkilerle donatılmıştır; eğer, böyle, büyük
çığlıklar gelmiyorsa, oraya atanan Olağanüstü Hal Bölge valilerinin
duyarlılığından kaynaklanmaktadır; yoksa, yetkileri, gerçekten de sınırsızdır
ve o yetkilerini kullandığı zaman da, bölge, gerçekten, bir cehenneme döner, bir
açık hava hapishanesine dönüşür; bu tür yetkilerle donatılmıştır. Netice itibariyle, ben,
çok fazla zamanınızı almayacağım değerli arkadaşlarım. Lütfen, olağanüstü hal
uygulamasına karşı çıkışı, bölge milletvekili olmak, temelini... (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu,
toparlar mısınız efendim. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU
(Devamla) - Lütfen, bunu bu şekilde değerlendirmeyiniz, algılamayınız veya o
bölgede yapılan insan hakları ihlallerine karşı çıkışı, vatanseverlik veya
yurtseverlik veya yurtseverliğe karşı gibi algılama kompleksinden ve
refleksinden kurtulalım. Biz, o bölgeyi temsil eden milletvekilleri, elbette,
Türkiye'nin tamamını temsil ediyoruz; ama, o bölgeden seçilen milletvekilleri,
milliyetçiliğimizi, vatanseverliğimizi hiç kimseyle ölçtürmeyiz, hiç kimsenin
de, bunu ölçmeye haddinin olmadığının bilincindeyiz. (SP sıralarından alkışlar)
Ama, biz, Türkiye, bir bütün olarak kurtulsun, bir daha böyle bir belaya
muhatap olmayalım istiyoruz. Evet, 30 000 şehit verdik, doğrudur; ama, orada da
masum ve mazlum bir yığın insan hayatını kaybetti; onlar da bizim insanımız,
bizim akrabalarımız, bizim dostlarımız, kardeşlerimiz; diğer şehitlerle
birlikte yâd ederek söylüyorum. Bu nedenle, Sayın Bakandan istirham ediyorum,
Sayın Anavatan Partisi Grubundan istirham ediyorum, Sayın Yılmaz bir daha
restini çeksin ve bir daha, olağanüstü halle ilgili bir Başbakanlık tezkeresi
bu Meclise gelmesin diyorum, bunu ümit ediyorum, temenni ediyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hatipoğlu. Efendim, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki müzakereler bitti. Tezkereyi tekrar okutup,
oylayacağım efendim : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 27.11.2001 tarihli ve 726 sayılı Kararı uyarınca Diyarbakır,
Hakkâri, Şırnak ve Tunceli İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin,
30.3.2002 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının
Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 4.3.2002 tarihinde
kararlaştırılmıştır. Gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bize gönderilen bir önergeyle, olağanüstü hal uygulamasının
uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresinin oylamasının açıkoylama şeklinde
yapılması talebi vardır. Şimdi, önergede imzası
bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kurulda bulunup bulunmadıklarını
arayacağım: Sayın Hüseyin Çelik?..
Burada. Sayın Kemal Albayrak?..
Yok. Sayın Sait Açba?..
Burada. Sayın Dengir Fırat?..
Burada. Sayın Avni Doğan?..
Burada. Sayın Nurettin Aktaş?..
Burada. Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır?.. Burada. Sayın İlyas Arslan?..
Burada. Sayın Mahfuz Güler?..
Burada. Sayın Remzi Çetin?..
Burada. Sayın Osman Aslan?..
Burada. Sayın Mehmet Özyol?..
Burada. Sayın Lütfi Yalman?..
Yok. Sayın Ömer Vehbi
Hatipoğlu?.. Burada. Sayın Ali Oğuz?.. Burada. Sayın Rıza Ulucak?..
Burada. Sayın Fethullah Erbaş?..
Burada. Sayın Ahmet Karavar?..
Burada. Sayın Yaşar Canbay?..
Burada. Sayın Ahmet Demircan?..
Yok. ALAATTİN SEVER AYDIN
(Batman) - Takabbül ediyorum. BAŞKAN - Efendim, zaten,
yeteri kadar imza var, takabbüle gerek yok. Sayın Eyyüp Sanay?..
Burada. Sayın Şükrü Ünal?..
Burada. Sayın Sadık Yakut?..
Burada. Şimdi, Başbakanlık
tezkeresiyle ilgili açıkoylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Cihaza giremeyen
arkadaşlarımız pusula gönderebilirler efendim. 3 dakikalık süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına dair Başbakanlık
tezkeresinin yapılan açıkoylamasına 206 sayın milletvekili katılmış; 155 kabul,
50 ret, 1 mükerrer oy kullanılmıştır. Böylece, bu dört ilimizde
olağanüstü halin dört ay daha uzatılması kabul edilmiştir. Hayırlı olsun. Yalnız, hükümetten
ricamız, buradaki uygulamaları biraz yumuşatsınlar. Dağın bir tarafındaki yayla
serbest, diğer tarafında yasak. Bu gibi şeylerden, bu yörede yaşayan insanlar
çok sıkıntı çekiyor. NECDET SARUHAN (İstanbul)
- Genel Kurulun kararlarına saygı duymalısın. Oradan konuşamazsın. BAŞKAN - Efendim, bu
yetkiye de sahibim ben. Ben, o bölgenin milletvekiliyim. Bu, sizi niye rahatsız
ediyor? NECDET SARUHAN (İstanbul)
- Oradan konuşamazsın, başkansın; kürsüye gel, konuş, oradan konuşamazsın;
tarafsız olmalısın. BAŞKAN - O bölgedeki
insanların çektiği ıstırapları dile getirmek, benim milletvekilliğim, namusum
gereğidir. Ne olacak; yani, iki laf söylemekten niye rahatsız oluyorsunuz? (DYP
sıralarından alkışlar) NECDET SARUHAN (İstanbul)
- Oradan konuşamazsın. BAŞKAN - Bir ilçenin
yarısında yaylayı serbest etmek, birisinde yasaklamak, hakka, adalete uygun
mudur? Bilmem, insanları saatlerce yolda, kimlik kontrolünde bekletmek insanlığa
sığar mı? Biz diyoruz ki, bu uygulamaları biraz hafifletin efendim. Niye siz
bundan rahatsız oluyorsunuz? Rica ediyorum... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Sen politika yapamazsın,
tarafsız olacaksın. BAŞKAN - Yaparım efendim,
yaparım... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - Yapamazsın. BAŞKAN - Siz,
tarafsızlığın ne olduğunu daha bilmiyorsunuz. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN
(Balıkesir) - İnersin aşağıya konuşursun. Orada politika yapamazsın. YÜCEL ERDENER (İstanbul)
- Genel Kurulun kararlarına saygı duymalısınız. BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, bakın, bizim, kimseyi rencide etmeye hakkımız yok; ama, kendi
bölgemize gidiyoruz, geliyoruz; gördüğümüz sıkıntıları, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kamuoyuna arz etmek bizim görevimizdir. Bölgedeki, maalesef, bazı
yetkili kişiler, telefonlarımıza dahi çıkmıyor. Ben, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanvekiliyim, gördüğüm sıkıntıları arz edecek kimse bulamıyorum.
Orada yaşayan insanlar da bu memleketin öz evlatları, bunu söylüyorum, bundan
kimseye bir zararımız yok. Efendim, Divan Üyesi
arkadaşımızın, okunacak evrak çok olduğu için oturarak okumasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum: 2. –
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında bulunan kanun hükmünde
kararnamelerden; Anayasa Mahkemesince tümü iptal edilen ve iptal kararları
yürürlüğe giren bazı kanun hükmünde
kararnamelerin, Anayasanın 153 üncü maddesi gereğince işlemden kaldırıldığına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1005) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet
Meclisi komisyonlarında bulunan kanun hükmünde kararnamelerden; Anayasa
Mahkemesince tümü iptal edilen ve iptal kararları yürürlüğe giren altı adet
kanun hükmünde kararnamenin, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğuna ve
yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını ve gerçek ve
tüzelkişileri bağladığına dair Anayasanın 153 üncü maddesi hükmü uyarınca
işlemden kaldırılmaları gerekmektedir. Bu nedenle; görüşülmeleri
mümkün bulunmadığından, ekli listede yer alan kanun hükmünde kararnameler
işlemden kaldırılmıştır. Bilgilerinize sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Anayasa
Mahkemesince Tümü İptal Edilen Kanun
Hükmünde Kararnameler İptal
kararının yayımlandığı K.H.K No: Esas No: Özeti R.G. Tarihi R.G. No.: 606 1/721 Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı 31.10.2000 24216 Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Hükmünde Kararname (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) 609 1/723 İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında 8.11.2000 24224 Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) 610 1/751 Polis Yüksek Öğretim Kurumları Hakkında 10.11.2000 24226 Kanun
Hükmünde Kararname (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) 615 1/726 Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında 10.11.2000 24226 Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) 623 1/729 Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu 10.11.2000 24226 ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) 628 1/760 Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında 8.11.2000 24224 Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname (Plan
ve Bütçe Komisyonuna) BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Başbakanlığın, Anayasa ve
Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan bazı dosyaların
geri verilmesine dair tezkereleri vardır; okutuyorum : 3. – Amasya
Milletvekili Akif Gülle hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1006) 11
Mart 2002 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : a)18.08.2000 tarih
ve B.02.0.PPG.0.12-310-14605 sayılı yazımız. b)Adalet Bakanlığının
28.02.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.50.2000/8021 sayılı yazısı. 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan
Amasya Milletvekili Akif Gülle hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi
(a) yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen
milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi
amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin
suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan
BAŞKAN - Öteki tezkereyi
okutuyorum: 4. – Zonguldak
Milletvekili Ömer Üstünkol hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1007) 11
Mart 2002 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: a)18.09.2000 tarih
ve B.02.0.PPG.0.12-310-16586 sayılı yazımız. b) Adalet Bakanlığının
15.02.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.52.2000/7093 sayılı yazısı. 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan
Zonguldak Milletvekili Ömer Üstünkol hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası
ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen
milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi
amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin
suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan
BAŞKAN - Öteki tezkereyi
okutuyorum: 5. – İzmir
Milletvekili Yıldırım Ulupınar hakkındaki soruşturma dosyasının iadesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1008) 12
Mart 2002 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: a) 29.05.2000 tarih
ve B.02.0.PPG.0.12-310-9095 sayılı yazımız. b) Adalet Bakanlığının
04.03.2002 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00.02.-1.128.23.2000/08560 sayılı yazısı. Görevi kötüye kullanmak
suçunu işlediği iddia olunan İzmir Milletvekili Yıldırım Ulupınar hakkında
tanzim edilen soruşturma dosyası ilgi (a) yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen
milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun yönünden değerlendirilmesi
amacıyla soruşturma dosyasının iadesi talebini kapsayan ilgi (b) yazı ve ekinin
suretleri ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim. Bülent
Ecevit Başbakan
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Dosyalar hükümete geri
verilmiştir. Bir Meclis araştırması
önergesi vardır, okutuyorum: C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Samsun Milletvekili Musa Uzankaya ve 47 arkadaşının,
Samsun’da kurulması planlanan mobil santrallar konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/261) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Kamuoyunu oluşturan sivil
toplum kuruluşları, meslek odaları ve halkın yoğun tepkisine neden olan ve
hammadde olarak fuel-oil kullanılarak elektrik üretimi için Samsun'da
kurulmasına karar verilen iki adet mobil santralın yer seçiminin bilimsel
olarak yapılıp yapılmadığı konusundaki endişeleri açıklığa kavuşturabilmek
amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, bir
Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederiz. 1. Musa Uzunkaya (Samsun) 2. Kemal Kabataş (Samsun) 3. Ahmet Aydın (Samsun) 4. Ahmet Demircan (Samsun) 5. Tarık Cengiz (Samsun) 6. Özkan Öksüz (Konya) 7. Maliki Ejder Arvas (Van) 8. Osman Aslan (Diyarbakır) 9. Ahmet Nurettin Aydın (Siirt) 10. Mahmut Göksu
(Adıyaman) 11. Salih Kapusuz
(Kayseri) 12. İsmail Özgün
(Balıkesir) 13. İlyas Arslan (Yozgat)
14. Mustafa Niyazi Yanmaz
(Şanlıurfa) 15. Mehmet Zeki Çelik
(Ankara) 16. Veysel Candan (Konya) 17. Mehmet Batuk
(Kocaeli) 18. Nevzat Ercan (Sakarya) 19. Kadir Bozkurt (Sinop) 20. Saffet Arıkan Bedük
(Ankara) 21. Ali Naci Tuncer
(Trabzon) 22. Murat Akın (Aksaray) 23. Mehmet Çakar (Samsun) 24. Osman Pepe (Kocaeli) 25. Ali Sezal
(Kahramanmaraş) 26. Tevhit Karakaya
(Erzincan) 27. Latif Öztek (Elazığ) 28. Mustafa Geçer (Hatay) 29. Aslan Polat (Erzurum) 30. Ahmet Sünnetçioğlu
(Bursa) 31. Musa Demirci (Sıvas) 32. Ali Gören (Adana) 33. Mehmet Zeki Okudan
(Antalya) 34. Osman Yumakoğulları
(İstanbul) 35. Mehmet Mail
Büyükerman (Eskişehir) 36. Yekta Açıkgöz
(Samsun) 37. Mustafa Yaman
(Giresun) 38. Mehmet Ergün
Dağcıoğlu (Tokat) 39. Eyyüp Sanay (Ankara) 40. Sait Açba (Afyon) 41. Ali Güner (Iğdır) 42. Avni Doğan
(Kahramanmaraş) 43. Mehmet Çiçek (Yozgat) 44. Cemil Çiçek (Ankara) 45. Mahfuz Güler (Bingöl) 46. Sabahattin Yıldız
(Muş) 47. Hüseyin Kansu
(İstanbul) 48. Şükrü Ünal (Osmaniye) Gerekçe : Enerji darboğazından
çıkış için çözüm olarak takdim edilen mobil santralların, Bartın ve Dalaman'da
halktan ve sivil toplum örgütlerinden gördüğü yoğun ve haklı tepkiler nedeniyle
kurulmasından vazgeçilerek, bu defa Samsun'da kurulmasına karar verilmiştir.
Santralın yapımına başlanmış olup Ekim 2002 tarihinde faaliyete geçirilmesi
planlanmaktadır. İmar ve kıyı mevzuatına
aykırı gayri sıhhi tesislerle ilgili mevzuat ve çevresel etki değerlendirme
(ÇED) raporları kapsamından muaf, su kirliliği kontrol mevzuatı ile Hava
Kalitesinin Korunması Yönetmeliği değiştirilerek söz konusu santralın önü
açılmıştır. Santralın yapımına
gerekçe olarak gösterilen "enerji aciliyeti" bizzat Sayın Bakanının
ifadesiyle 2006 yılına kadar ortadan kalkmıştır. Kükürtdioksit ve
azotdioksit oranları, bu santralların baca gazlarında belirlenen maksimum
değerlerin çok üzerinde olacaktır. 100 megavat gücündeki bir santralın günlük
yakıt ihtiyacı 500 ton fuel-oildir ve diğer gazlarla birlikte günde 40 ton
kükürt atmosfere bırakılacaktır. Kükürt havadaki nemle birleştiğinde asit
yağmurlarına neden olmakta ve bitki örtüsü üzerinde büyük zararlar meydana
getirmektedir. Santralın çevreye yaydığı gazlar 1 yıl içinde 10 kilometre, 5
yıl içinde de 50 kilometre çapındaki bir alanda tüm çiçekli bitkileri ve meyve
ağaçlarını tahrip edecektir. Bölgeye ekonomik katkı
sağlamaktan uzak olan bu santrallar, yörenin mevcut tarım potansiyelini de
olumsuz yönde etkileyecektir. Bu konuda, yörede mevcut Samsun Gübre Sanayii ve
Karadeniz Bakır İşletmelerinin yıllardır çevreye verdikleri zararlar, bu
santrallarla daha da artacaktır. Mobil santralların
kurulduğu bölge, derin profilli alüvyonlu topraklardan oluşan birinci sınıf
tarım arazisidir. Bölgede kurulu bulunan
Hasan Uğurlu, Suat Uğurlu, Altınkaya ve Derbent gibi hidroelektrik santralların
toplam üretimi 1 300 megavat gücünde olup, ilin mevcut elektrik ihtiyacı 450
megavattır. Mobil santral teknolojisi
pahalı, eski ve günümüzde terk edilmekte olan bir teknolojidir. Bu santrallarda
üretilen elektriğin, iletim hatlarındaki kayıplarla daha da pahalı hale
gelmemesi için üretimin yapıldığı bölgede tüketilmesi de zorunludur. Mobil santralların
amaçları, sürekli elektrik üretimi değil, doğal afet bölgelerinde ve olimpiyat
oyunları gibi çok büyük organizasyonlarda elektrik kesilmesi durumunda devreye
sokulmak üzere hazırda bekletilmesidir. Özetle, söz konusu mobil
santralların Samsun'da kurulması kararı bilimsel gerçeklerden uzak olup
Samsun'a ve Samsunlulara açıkça haksızlık yapılmaktadır. Aslında bu haksızlığın
üzerinde hassasiyetle durmamız gereken, çevre olgusuna ve Türkiye'nin
geleceğine karşı yapılmış olduğu da açıkça ortadadır. O nedenle, santralların
çevreye vereceği zararın boyutlarının tam olarak ortaya konulabilmesi,
santrallarda hammadde olarak kullanılacak olan 6 numaralı fuel-oilin İzmit,
Kırıkkale ve Aliağa'dan nakliyesinin maliyetini artıran önemli bir faktör
olacağı ve üretilecek olan elektriğin de yine o rafinerilere yakın bölgelere
gönderilmesinin muhtemel olduğu, Tüm bu sayılanlara rağmen
"niçin Samsun?" sorusunun cevabının ortaya çıkarılabilmesi, Yakın bir gelecekte
Samsun'a getirilecek olan Rus doğalgazına rağmen, yakıt tercihinin niçin 6
numara fuel-oil olduğu, Bu tercihte, Türkiye
genelinde doğalgaz kullanımının giderek artması sonucu, kullanım dışı kalan
fuel-oile ve dolayısıyla, petrol şirketlerine yeni bir pazar arama amacının
bulunup bulunmadığı, Samsun'da mevcut 4 adet
hidroelektrik santralına rağmen, hidroelektrik santrallara göre yaklaşık 10 kat
daha pahalı bir üretimin niçin tercih edildiği, Kurulacak santrallara 5-6
kilometre mesafede bulunan ve ilin içmesuyu ihtiyacını karşılayan Çakmak
Barajının, bu santrallardan ne şekilde etkileneceği gibi, bilimsel çevrelerde
ve kamuoyunda endişeyle izlenen ve cevabı merak edilen konuların Yüce
Meclisimizce de incelenerek sonunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılması talebimizi takdirlerinize arz ederiz. BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur. Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır. Sözlü sorunun geri
istendiğine dair bir önerge vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 6. –
İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı'nın, (6/1713) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/467) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 597 nci sırasında yer alan (6/1713) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz
ederim. Cahit
Savaş Yazıcı İstanbul BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir. Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım : V. –
ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1. –
11.3.2002 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve 12.3.2002 tarihli 72 nci
Birleşimde okunmuş bulunan Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/26) esas
numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin 19.3.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi Danışma
Kurulu Önerisi No:103 13.3.2002 11.3.2002 tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan ve 12.3.2002 tarihli 72 nci Birleşimde okunmuş bulunan
Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin,
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve
Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin 19.3.2002 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Aydın Tümen Mehmet Şandır DSP Grubu Başkanvekili MHP
Grubu Başkanvekili Turhan Güven Beyhan
Aslan DYP Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili Hüseyin Çelik Ömer Vehbi
Hatipoğlu AK Parti Grubu Başkanvekili SP
Grubu Başkanvekili BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri,
şimdi, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz. VI. –
SORULAR VE CEVAPLAR A) Sözlü Sorular ve CevaplarI 1. –
Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Batum tren yoluna ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/948) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi üç
birleşimde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası
uyarınca sözlü sorudan düşmüştür, yazılı soru haline dönüşmüştür. Sayın Tuncer, siz
konuşmak isterseniz... ALİ NACİ TUNCER (Trabzon)
- Hayır konuşmayacağım. BAŞKAN - Konuşmak
istemiyorsunuz, peki... Daha önce, Devlet Bakanı
Recep Önal, 2 nci ve 22 ilâ 30 uncu sıralarda yer alan soruları birlikte
cevaplandıracaklarını bildirmişlerdi. Şimdi, hepsini birlikte okutacağım ve
sonra Sayın Bakana söz vereceğim. 2. –
Trabzon Milletvekili Ali Naci
Tuncer'in, Bakanlar Kurulu'nda değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/951) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 3. –
İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın,
kamu bankalarınca medya kuruluşlarına verilen kredilere ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1006) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 4. –
Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan'ın, batık bankaların kuruluş izinlerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1007) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 5. – Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, bankacılığa ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1009) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 6. – Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, yeni bir banka kurma başvurusu olup olmadığına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1010) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 7. – Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, fona aktarılan bankalara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1011) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 8. – Aydın
Milletvekili Ali Rıza Gönül'ün, kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1012) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 9. –
Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, batık banka
sahipleri hakkında yeni bir yasal düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1015) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 10. –
Isparta Milletvekili Ramazan Gül'ün,
Romanya'da bir Türk şirketine ait bankaya ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1018) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı 11. –
Balıkesir Milletvekili İlyas
Yılmazyıldız'ın, kamu bankalarından verilen kredilerin onaylanmasına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1019) ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı BAŞKAN - Soruları
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
hususunda gereğini arz ederim. Saygılarımla. Ali
Naci Tuncer Trabzon Hükümetinizin, özellikle
ekonomik, tarım ve dış politika ile ilgili hedeflerinde büyük sapmalar
olmuştur. Bu çerçevede muvaffak görmediğiniz bakanları kabine dışında bırakmak
suretiyle, kabinede bir revizyon düşünüyor musunuz? BAŞKAN - Öteki soruyu
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız
saygılarımla rica olunur. Celal
Adan İstanbul Soru : Son on yıl içinde
medya kuruluşlarına, kamu bankalarından verilen krediler hakkında bilgi verir
misiniz? Bu işletmelerde kredilendirme ölçütleri, özellikle kârlılık ölçütü
kullanılmış mıdır? Kredilendirme ölçütleri alanında bir düzenlemeyi gerekli
görüyor musunuz? BAŞKAN - Öteki soruyu
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasına aracılığınız saygılarımla rica olunur. Nevzat
Ercan Sakarya
Soru : Döneminizde batan
bankalara izin veren kararların altında imzaları olan yürütme organı üyeleri
kimlerdir? İzin verilmesi için zorunlu malî yeterlik, yeterince araştırılmış
mıdır? Bu konuda yetimin hakkını koruma duyarlılığı mı yoksa bir yerlerdeki
iradenin istikrar uğruna tatmini mi gözetilmiştir? BAŞKAN -Öteki soru
önergesini okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız
saygılarımla rica olunur. Ali
Rıza Gönül Aydın Soru : Banka hacmini ekonominin
taşıyabileceği sayıya indirecek, banka enflasyonunu önleyecek bir yapısallığa
geçecek misiniz? Yoksa aile bankacılığı uygulamasını artırarak sürdürecek
misiniz? BAŞKAN - Öteki soruyu
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız
saygılarımla rica olunur. Ali
Rıza Gönül Aydın Soru : Yeni bir banka kurulması
için regülasyon kurumuna ya da hükümete bir başvuru var mıdır? Varsa, hangi
grup, aile veya şirkettir (adı)? BAŞKAN - Öteki soruyu
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız
saygılarımla rica olunur. Ali
Rıza Gönül Aydın Soru : Fona aktarıldıktan sonra
bu bankalarda 4,5 milyar dolarlık zarar meydana geldiği doğru mudur? Bunda
sistemin ve hükümetin sorumluluk payı
nedir ? BAŞKAN - Öteki soruyu
okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız
saygılarımla rica olunur. Ali
Rıza Gönül Aydın Soru : Geçen malî yıl içinde,
kamu bankalarının görev zararı tutarı kaç milyar dolardır ? Bunun ne kadarı içi
boşaltılan bankalara aktarılan bedeldir? Her kamu bankası kaleminde ayrı ayrı
yanıtlanabilir mi? BAŞKAN - Öteki soruyu
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız
saygılarımla rica olunur. Saffet
Arıkan Bedük Ankara Soru : Batık banka sahiplerinin
muvazaalı devir ve ipotek oyunlarını etkisiz kılacak ve geriye yürüyecek bir
yasal düzenlemeyi düşünmekte misiniz? Mevcut kuralların yetersizliğini telafi
edici ve Anadolu insanının hakkını koruyucu bu tür bir önlem üzerinde hukuk
fakültelerinden yararlanma girişiminde bulunacak mısınız? BAŞKAN - Öteki soruyu
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız
saygılarımla rica olunur. Ramazan
Gül Isparta Soru : Romanya'da zor durumda
olduğu söylenen ve sahibi bir Türk şirketi olan bankanın devletin sorumluluğunu
gerektirir bir yönü var mıdır? Varsa olası risk ve zararları nedir? BAŞKAN - Son soruyu
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun
Başbakan Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına aracılığınız
saygılarımla rica olunur. İlyas
Yılmazyıldız Balıkesir Soru : Kamu bankalarından batık
bankalara verilen kredileri onaylayan devlet bakanı veya bakanları kimdir?
Halen hükümet üyesi midir? BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun. Yalnız, sorulara cevap
verirken, hangi soru sahibine cevap verdiğinizi belirtirseniz, daha isabetli
olur. Buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer'in,
Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/951) sayılı sözlü soru
önergesini cevaplandırmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; sözlerime
başlarken Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
Milletvekilleri; soru önergesi, verildiği tarih itibariyle, yani, 14.11.2000
tarihi itibariyle Sayın Başbakanımıza arz edilmiş ve kendileri, kabinede
herhangi bir değişiklik yapma düşüncelerinin olmadığını belirtmişlerdir. Bugüne
kadar geçen süreç de, Sayın Başbakanımızın bu düşüncesi yönünde
gerçekleşmiştir. Bilgilerinize arz ederim. BAŞKAN - Sayın Tuncer, bu
konuda bir düşünceniz varsa, yerinizden kısa bir açıklama yapabilirsiniz. Var
mı efendim? ALİ NACİ TUNCER (Trabzon)
- Evet Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Bakan,
usul böyle, kusura bakmayın. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Estağfurullah. BAŞKAN - Sayın
milletvekili kısa bir açıklama yapabilir, cevap isteyebilir ve siz de cevap
verebilirsiniz. Buyurun Sayın Tuncer. ALİ NACİ TUNCER (Trabzon)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; aşağı yukarı iki seneyi mütecaviz
bir zaman önce, ben, bu soruları sormuştum. Herhalde sualimin de bir faydası
oldu; benim kastettiğim bazı bakanlar, tesadüf müdür yoksa bizim yazılı soru
önergemiz üzerine midir, değiştirildi; ama, yine netice alamadık, onların
yerine ithal bakanlar geldi; ben, onları kastederek bu soru önergesini
vermiştim. Bir kriz gözüküyordu; o kriz için acaba bir ön tedbir alınır mı,
Bakanlar Kurulunda bir revize yapılır mı diye bunu sormuştum. Benim bir katkım
olduysa memnun olurum; ama, genelde, alınan tedbirler de bir fayda vermedi,
aynı kriz devam ediyor. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Soru cevaplandırılmıştır. Buyurun Sayın Bakan,
devam edin efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan'ın, kamu bankalarınca medya
kuruluşlarına verilen kredilere ilişkin olarak Başbakanımız Sayın Bülent
Ecevit'e yönelttiği (6/1006) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum : Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cevaplarımızda, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 inci maddesinin 7 nci ve 8
inci bent hükümlerini dikkate almak durumunda olduğumuzu özellikle belirtmek
istiyorum. Bilindiği üzere, 4389 sayılı Bankalar Kanununun adlî suç ve cezaları
düzenleyen 22 nci maddesinin 8 inci bendinde "bankaların mensupları ve
diğer görevlileri, sıfat ve görevleri dolayısıyla öğrendikleri bankalara veya
müşterilerine ait sırları, bu konuda kanunen açıkça yetkili kılınan mercilerden
başkasına açıklayamazlar. Banka ve müşterilerine ait sırları açıklayan üçüncü
kişiler hakkında da aynı cezalar uygulanır" ifadesi yer almaktadır. Bu nedenle, medya
kuruluşlarıyla ilgili soru önergesinin de bu kapsamda değerlendirilmesi
gerekmektedir. Buna göre, usulüne uygun olmayan kredilendirme faaliyetleri,
anılan kurum tarafından tespit edildiği takdirde, ilgili raporun gereği yerine
getirilmektedir. Kredilendirme ölçütleri alanında bir düzenleme yapmak ise,
4389 sayılı Bankalar Kanunu uyarınca, yine, BDDK'nın yetki alanına girmektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak,
önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz
ettiğim cevapların yazılı olarak 15.12.2000 tarih ve 100969 sayılı yazımızla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca
bilgilerinize arz ediyorum. BAŞKAN - Evet, soru
herhalde cevaplandırılmış sayılır. Tabiî, Bankalar Kanunu "sırdır, bunu
açıklayamaz" diyor. Tabiî, buna, Meclisin bir çare bulması lazım; değil
mi? DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, bu konu hep söyleniyor. Sayın milletvekilimiz,
eğer, gizli bilgiyi almak istiyorsa, açıklamamak kaydıyla alabilir. Kendisine,
özel mektupla, kapalı zarf içinde bu bilgi, açıklanmamak kaydıyla verilebilir;
ama, alenî olarak "bunu kullanacağım" dediği anda, burada söylediğim
geçerlidir. Hiç kimse bunu açıklayamaz; yani, sayın milletvekillerimizin, kendi
şahısları için, gizli bilgiye ulaşma imkânı vardır, bu yol kapalı değildir;
ama, özel olarak ve açıklanmama sözünü vermek şartıyla bu kendisine
verilecektir. Bunu arz ediyorum. BAŞKAN - Peki efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Efendim, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'ın, batık
bankaların kuruluş izinlerine ilişkin olarak Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e
yönelttiği (6/1007) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum: Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrolunan bankaların
bazılarının kuruluş tarihleri cumhuriyet öncesi veya cumhuriyetin ilk yıllarına
kadar uzanmaktadır. Söz konusu bankaların, Fona devrinden önceki hâkim
sermayedarlarının mülkiyetine geçiş tarihleri aşağıda verilmektedir: Türk Ticaret Bankası
Anonim Şirketinin devirden önceki hisselerinin büyük bir kısmı banka
çalışanlarının kurduğu 2 adet vakfa aitti. Egebank Anonim Şirketi
: 16.10.1998 Etibank Anonim Şirketi :
2.3.1998 Bank Ekspres : 20.3.1997 İnterbank Anonim Şirketi
: 16.2.1996 Sümerbank Anonim Şirketi
: 20.10.1995 Bank Kapital Türk Anonim
Şirketi : 7.3.1995 Yurt Ticaret ve Kredi
Bankası Anonim Şirketi : 18.7.1994 Türkiye Tütüncüler
Bankası, yani Yaşarbank Anonim Şirketi : 1980 Eskişehir Bankası Türk
Anonim Şirketi : 1980 Demirbank Anonim Şirketi
: 1953 3182 sayılı Bankalar
Kanununun 5 inci maddesinin 1 numaralı fıkrasının (b) bendinde, kurucuların ve
banka sahibi olacak kişilerde aranması gereken özellikler "müflis veya
konkordato ilan etmiş veya taksirli suçlar hariç olmak üzere affa uğramış
olsalar dahi ağır hapis veya 5 yıldan fazla hapis yahut zimmet, ihtilas,
irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma,
dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı
dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat
karıştırma veya devlet sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı veya vergi
kaçakçılığına teşebbüs suçlarından dolayı hüküm giymiş bulunmaması"
şeklinde belirlenmiştir. Halihazırda ortaklık
hakları ile yönetim ve denetimi ve hisselerinin mülkiyeti Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna devrolunan bankaların kuruluşu veya hisse devirleriyle ilgili
izinler, mevzuat hükümleri çerçevesinde gerekli bilgi ve belgelerin
değerlendirilmesi sonucunda verilmiştir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak,
önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz
ettiğim cevapların yazılı olarak 4.1.2001 tarih ve 700 sayılı yazımız ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize
arz ediyorum. BAŞKAN - Soru
cevaplandırılmıştır. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Ali
Rıza Gönül'ün, bankacılığa ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e
yönelttiği (6/1009) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, bankacılık alanında gerekli düzenlemeleri
yapmak, bunların uygulanmasını sağlamak ve uygulamayı denetlemek, 31.8.2000
tarihinde faaliyete geçen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun
yetkisindedir. Bu kapsamda, bankaların
kuruluş ve faaliyete geçmelerine ilişkin düzenlemelerin, uluslararası normlar
ve sektörün ihtiyaçları da dikkate alınmak suretiyle, bu Kurum tarafından
yapıldığı ve yapılacağı açıktır. Gündemde yer alan sözlü
soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden
cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevapların yazılı olarak
17.1.2001 tarih ve 4254 sayılı yazı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulmuş olduğunu ayrıca bilgilerinize sunarım. BAŞKAN - Soru
cevaplandırılmıştır efendim. Diğer sorunun cevabına
geçiyoruz. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Ali
Rıza Gönül'ün, yeni bir banka kurma başvurusu olup olmadığına ilişkin olarak,
Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1010) sayılı sözlü soru
önergesinin cevabını sunuyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, 4491 sayılı Kanunla değişik 4389 sayılı
Bankalar Kanununun 7 nci maddesinin 1 numaralı fıkrası "Türkiye'de bir
bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye'de ilk
şubesinin açılmasına Kurulun en az 5 üyesinin aynı yönde oyuyla alınan kararla
izin verilir" hükmünü amirdir. Diğer taraftan, yeni
banka kuruluşuna ilişkin esas ve usuller, 19.11.2000 tarih ve 24235 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Bankaların Kuruluşu ve Hisse
Devirleri İçin Yapılacak Başvurularının Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelikle
düzenlenmiştir. Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumunun faaliyete başladığı 31.8.2000 tarihinden bu yana, yeni bir
banka kuruluşu için yapılan herhangi bir başvuru bulunmamaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak,
önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz
ettiğim cevapların yazılı olarak 8.1.2001 tarih ve 1722 sayılı yazıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize arz
ediyorum. BAŞKAN - Soru
cevaplandırılmıştır. Öteki soruya geçiyoruz. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Ali
Rıza Gönül'ün, fona aktarılan bankalara ilişkin olarak Başbakanımız Sayın
Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1011) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını
sunuyorum: Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; malî bünyelerindeki ciddî anlamda bozulma nedeniyle fona
devrolunan bankaların devirden sonra da zarar üretmeleri doğal bir sonuçtur.
Devir tarihi itibariyle ortaya çıkan zararın tutarı telafi edilmediği sürece,
geçmiş dönemlerden süregelen unsurların etkisiyle, zararın artması da
olağandır. Ayrıca, bankaların fona
devrinden önce gizlenmiş olan zarar unsurları, fona devirle birlikte ortaya
çıkarılmış ve bu durum, bankaların zararlarının devirden sonra yüksek
görünmesine yol açmıştır. Gerçekte, bankaların fona devrolmasıyla zararlarının
katlanarak artmasının önüne geçilmiş ve bankaların fon bünyesinde rehabilite
edilme olanağı yaratılmıştır. Gündemde yer alan sözlü
soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden
cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz ettiğim cevapların, yazılı olarak,
22.12.2000 tarih ve 103280 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize sunuyorum. BAŞKAN - Soru
cevaplandırılmıştır. Öteki soruya geçiyoruz. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Sayın Ali
Rıza Gönül'ün, kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin olarak, Başbakanımız
Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1012) sayılı sözlü soru önergesinin
cevabını sunuyorum: Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1999 yılı sonu itibariyle kamu bankalarının birikmiş görev
zararları dolar olarak şöyledir: Ziraat Bankası : 11 433
000 000 dolar, Halk Bankası : 7 837 000 000 dolar, Emlak Bankası : 9
400 000 dolar, Toplam : 19
279 400 000 dolar. Bu tutarın, 1998 sonu
itibariyle birikmiş görev zararlarının, faiziyle birlikte, 1999 yılı içerisinde
doğan kısmı; yani, o yıl için, bir yıl için doğan kısmı ise şöyledir: Ziraat Bankası : 6 962 000 000 dolar, Halk Bankası : 4 902
000 000 dolar, Emlak Bankası : 8
100 000 dolar, Toplam : 11
872 100 000 dolar. Kamu bankalarının görev
zararı tutarları, çeşitli kanun ve kararnameler uyarınca, tarım kesimi ile
esnaf ve sanatkârlar, genç ve kadın girişimcilerin desteklenmesi amacıyla ve
TÖBANK ile Sümerbank ve Denizcilik Bankasının devrine ilişkin, bu bankalara
verilen görevler sonucu ortaya çıkan zararlarla başlamıştır. Kuruluşlarca,
bilançolarında zarar olarak değil, ancak aktif hesaplarında Hazineden olan
alacaklar kaleminde izlenmektedir. Bankaların görev zararı
alacakları, sınırlı bütçe imkânları nedeniyle Hazinece zamanında
ödenemediğinden, bunlara, kanunlar ve kararnamelerle belirlenen faiz oranları
tahakkuk ettirilmiştir. Bankaların anılan görev zararı hesapları bankalar
yeminli murakıplarınca incelenmekte ve usulüne uygun olup olmadığı, raporlarla
tespit edilerek, sonuçları Hazine Müsteşarlığına bildirilmektedir. Raporlara göre,
kesinleşen görev zararları, tamamen ilgili kanun ve kararnamelerde belirtilen
ve yukarıda sayılan tarım kesimi ile esnaf, sanatkâr, genç ve kadın
girişimcilere yönelik destekleme uygulamalarından kaynaklanmakta, bankalar ya
da diğer finansman kuruluşlarıyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak,
önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz
ettiğim cevapların, yazılı olarak, 15.12.2000 tarih ve 100970 sayılı yazıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca
bilgilerinize sunuyorum. BAŞKAN - Soru
cevaplandırılmıştır. Öteki soruya geçiyoruz. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın
Saffet Arıkan Bedük'ün, batık banka sahipleri hakkında yeni bir yasal düzenleme
yapılıp yapılmayacağına ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e
yönelttiği (6/1015) sayılı sözlü soru önergesinin cevabını sunuyorum: Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4491 sayılı Kanunla değişik 4389 sayılı Bankalar Kanunu,
Avrupa Birliği normları ve uluslararası uygulamalara paralel olarak hazırlanan
ve Yüce Meclisimizin takdiriyle yasalaşarak yürürlüğe giren ve bankacılık
sektörünün sorun ve sıkıntılarının çözümüne yönelik her türlü hükmü içeren, son
derece çağdaş bir yasadır. Diğer yandan, anılan
kanun ve ilgili diğer kanunlarda, haklarında yasal takibat yapılan eski banka
sahiplerinin muvazaalı bazı işlemlerine engel olacak yeterli hüküm
bulunmaktadır; ancak, bankacılık sektörünün dinamizmine ve yeni gelişmelere
uygun olarak, bu kanunda, gerektiğinde yeni değişikliklerin yapılabileceği de
tabiîdir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak,
önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz
ettiğim cevabın, yazılı olarak, 20.12.2000
tarih ve 101952 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize arz ediyorum. BAŞKAN - Sayın Bedük,
buyurun efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisin iki ana görevi var;
biri yasama, biri de denetim. Denetim görevleri arasında ifade edilen sözlü ve
yazılı soru önergelerinin zamanında cevaplandırılması fevkalade önemli.
Dolayısıyla, soruya, güncelliğini kaybetmeden verilecek olan cevaplar,
kamuoyunda da tartışılmasına imkân verebileceği gibi, milletvekilinin bilgi
edinme hakkının da gerçekleştirilmesi açısından, fevkalade üzerinde durulması
gereken bir konudur. Bütün bu şartlar
içerisinde, biraz evvel yapılan açıklama, aslında, bankacılık sektörünün ve içi
boşaltılmış olan bankalarla ilgili yapılan işlemlerin yetersizliği gündemdedir
ve millet de bunu yakinen takip etmektedir. Uygulanan ekonomik programda,
sadece bankacılık sektörüyle ilgili birkısım tedbirler alınmış olmasına rağmen,
halen, bankalarla ilgili, yeteri kadar, istenilen randımanın alınmadığı da
ortada. Eğer ekonomik programda dargelirli olsaydı, esnaf ve sanatkârlar, küçük
ve orta boy işletmeler olsaydı, köylü, çiftçi ve memur, işçi, emekli olsaydı, o
zaman, bankayı mevduatlarıyla destekleyen insanlar, çok daha fazla, o
bankaların kurtarılmasına ve Avrupa standartlarına uygun olarak da hizmet
vermesine imkân sağlamış olacaktı; ama, her şeye rağmen, bankacılıkla ilgili
alınan daha sonraki tedbirler ve mevzuat düzenlemelerini de yakından takip
ediyoruz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bedük. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Bedük'ün sorusuyla ilgili bir konuya değinmek
istiyorum. BAŞKAN - Kısa bir
açıklama yapabilirsiniz efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - 57 nci cumhuriyet hükümeti, bankacılık alanının düzenleme ve
denetlenmesinin mevzuat çerçevesinde yapılmasında büyük hassasiyet göstermiştir
ve hükümet, programını okuduktan sonra, güvenoyu aldıktan sonra, hemen,
Bankalar Kanununu gündeme getirmiştir; ama, daha evvelki dönemlere
baktığınızda, Türkiye'de bankacılık alanında bir mevzuat bile yoktur; çünkü,
önce çeşitli KHK'ler çıkarılmıştır. Bu KHK'ler Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiştir ve bu mevzuat boşluğu, maalesef, giderilememiştir. Onun için,
bankacılığın denetlenmesi ve düzenlenmesi gibi, her gün değişen koşullara göre
yeni mevzuat yapılması gereken bir ortamda, bizim dönemimizde, özellikle son
Meclisimiz büyük bir çaba göstermektedir, elbirliğiyle bu alanIn düzenlenmesine
büyük katkı yapmaktadır. Ben bunu arz ediyorum,
teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim. Soru cevaplandırılmıştır. Öteki soruya geçiyoruz. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta Milletvekili Sayın
Ramazan Gül'ün, Romanya'da bir Türk şirketine ait bankaya ilişkin olarak,
Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1018) sayılı sözlü soru
önergesinin cevabını sunuyorum: Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, ülkemiz açısından önemli bir ticaret
potansiyeline sahip olan Romanya ile yürütülen ikili ekonomik ve ticarî
ilişkiler 1990 yılından bu yana giderek gelişmektedir. Türkiye, Romanya'da,
yaklaşık 6 500 firma ve 15 000 civarında Türk müteşebbisiyle, başta finans
sektörü olmak üzere, birçok alanda yatırımlarda bulunmaktadır. Bu yatırımlardan
biri de Bayındır Holdinge ait Banko Türko Romana (BTR) 1994 yılından bu yana
Romanya'da faaliyette bulunan, gözetim ve denetim açısından Romanya kurallarına
tabi olan bir ticaret bankasıdır. Bu itibarla, BTR'de yaşanan sorunlarla ilgili
olarak devletimizin doğrudan bir sorumluluğu bulunmamaktadır; ancak, bu ülkede,
çok sayıda Türk müteşebbisinin çeşitli alanlarda faaliyet göstermekte olduğu da
dikkate alındığında, ülkemiz ile bu ülke arasındaki ekonomik ve ticarî
ilişkilerin geleceği açısından, sorunun çözümüne katkı sağlanması bakımından,
devlet düzeyinde bazı çalışmalar yapılmıştır. Gündemde yer alan sözlü
soruların yoğunluğu dikkate alınarak, önergenin güncelliğini yitirmeden
cevaplandırılabilmesi amacıyla, arz ettiğim bu cevapların, yazılı olarak,
8.1.2001 tarih ve 1723 sayılı yazıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulmuş olduğunu ayrıca bilgilerinize arz ediyorum. BAŞKAN - Soru
cevaplandırılmıştır. Son soruya geçiyoruz. Buyurun efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir Milletvekili Sayın
İlyas Yılmazyıldız'ın, kamu bankalarından verilen kredilerin onaylanmasına
ilişkin olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yönelttiği (6/1019) sayılı sözlü
soru önergesinin cevabını sunuyorum: Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, 15.11.2000 tarih ve 4600 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye
Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun 25.11.2000 tarihi itibariyle
yürürlüğe girmiş olup, bu tarih öncesi, anılan bankalar, 233 sayılı Kamu
İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri kapsamında
faaliyet göstermekteydi. Bu kanun hükmünde kararnamenin 2 nci maddesinin (a)
fıkrasında, söz konusu KHK'nin amacının, iktisadî devlet teşekkülleri ile kamu
iktisadî kuruluşlarının ve bunların müesseselerinin, özerk bir tarzda,
ekonominin kurallarına uygun olarak yönetilmelerini düzenlemek olduğu ifade
edilmiştir. Yine, aynı KHK'nin 5 inci
maddesinin ikinci fıkrasında, yönetim kurullarının, teşebbüsün en yüksek
seviyede yetkili ve sorumlu karar organı olduğu hükme bağlanmıştır. Bu
çerçevede, kamu bankaları tarafından verilen kredilere ilişkin kararlar,
bankaların ana statüleri gereği, banka yönetim kurullarınca alınmış olup, bu
kararların, bankaların bağlı olduğu ilgili devlet bakanının onayına sunulması
söz konusu değildir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemde yer alan sözlü soruların yoğunluğu dikkate alınarak,
önergenin güncelliğini yitirmeden cevaplandırılabilmesi amacıyla, burada arz
ettiğim cevabın, yazılı olarak, 9.1.2001 tarih ve 1991 sayılı yazıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş olduğunu da ayrıca bilgilerinize arz
ediyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan. Sayın Bakan soruları
cevaplandırmıştır. Böylece, gündemin, 2 nci
ve 22 ilâ 30 uncu sıralarında yer alan sözlü sorular cevaplandırılmış
bulunmaktadır. 12. –
Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, öğretmen atamalarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/952) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Soru, iki birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesi son fıkrası
gereğince, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline
dönüştürülmüştür. 13. –
Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Samsun-Hopa duble yoluna ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/954) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. İçtüzüğün 98 inci
maddesine göre, bu soru da, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından,
sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 14. –
İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, Marmara Depreminde hasar gören
okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/959) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru da, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak
yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 15. –
İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, et ithalatına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/960) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru da, iki birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, sözlü
soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür. Sayın Yumakoğulları,
konuşmak ister misiniz? OSMAN YUMAKOĞULLARI
(İstanbul) - Hayır. BAŞKAN - Teşekkür ederim. 16. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/970) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Yok. Bu soru da, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına
göre, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline
dönüştürülmüştür. 17. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru
önergesi (6/971) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası
uyarınca, sözlü soru önergesi gündemden çıkarılarak yazılı soru haline
dönüştürülmüştür. 18. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/977) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru da, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası
gereğince, sözlü soru önergesi gündemden çıkarılarak yazılı soru haline
dönüştürülmüştür. 19. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/978) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru da, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca, sözlü soru önergesi, gündemden çıkarılarak
yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 20. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/980) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 21. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından
sözlü soru önergesi (6/981) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 22. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/987) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 23. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/989) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 24. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru
önergesi (6/990) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 25. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/991) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 26. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/992) ve
Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı 27. –
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün
Adıyaman'da uyguladığı projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1045) ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez'in cevabı BAŞKAN - Bu iki soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan Genel Kurul salonunda hazır. İlk soruyu okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın,
Devlet Bakını Sayın Şuayip Üşenmez tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim. Faruk
Çelik Bursa 1. Göreve geldiğiniz
tarihten bu tarihe kadar bakanlığınıza bağlı kurumlarda kaç genel müdürünüz
görevden alınmıştır veya görev yeri değiştirilmiştir? 2. Göreve geldiğiniz
tarihten bu tarihe kadar kaç daire başkanınız görevden alınmıştır veya görev
yeri değiştirilmiştir? 3. Göreve geldiğiniz
tarihten bu tarihe kadar kaç il müdürünüz görevden alınmıştır veya görev yeri
değiştirilmiştir? 4. Göreve geldiğiniz
tarihten bu tarihe kadar kaç şube müdürünüz görevden alınmıştır veya görev yeri
değiştirilmiştir? 5. Göreve geldiğiniz
tarihten bu tarihe kadar kaç idareci veya memur belediyelerden kurumunuza geçiş
yapmıştır? 6. Göreve geldiğiniz
tarihten bu tarihe kadar kaç memurunuz görevden alınmıştır? 7. Göreve geldiğinizden
bu tarihe kadar kaç memurunuz kendi isteği dışında tayin edilmiştir? BAŞKAN - Diğer soruyu
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
Devlet Bakanı Sayın Prof. Dr. Şuayip Üşenmez tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini arz ederim. Mahmut
Göksu Adıyaman 1. Adıyaman ve
ilçelerinde Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün uyguladığı projeler nelerdir? 2. Bu projelerin
gerçekleşmesi için ne kadar ödenek ayrılmıştır? BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) İki soru için 10 dakika
süre veriyorum efendim. DEVLET BAKANI ŞUAYİP
ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman Milletvekili
Sayın Mahmut Göksu'nun, Adıyaman ve ilçelerinde Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün uyguladığı projeler ile bu projelerin gerçekleştirilmesi için ne
kadar ödenek ayrıldığına ilişkin, tarafımdan cevaplandırılmasını istemiş
bulunduğu (6/1045) esas nolu sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere
huzurunuzdayım. Müsamahanıza sığınarak,
özetleyerek cevap vermek istiyorum. Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü, Adıyaman İli ve ilçelerinde tesis kadastrosu projesi uygulamaktadır.
Merkez ve ilçelerinde 40 kilometrekare kadastro çalışması ve 4 400 adet
değişiklik işlemleri yapılması için 15 844 571 000 TL ödenek ayrılmıştır. Besni
İlçesinde 49 kilometrekare kadastro çalışması ve 800 adet değişiklik işlemleri
yapılmak üzere 17 573 600 000 TL ödenek ayrılmıştır. Toplam olarak, Adıyaman
İlinde 89 kilometrekare kadastro çalışması ve 5 200 adet değişiklik işlemleri
yapılması için toplam 33 418 171 000 TL ödenek ayrılmıştır. Bu projelerin
gerçekleştirilmesi için, Adıyaman Kadastro Müdürlüğüne, cari harcama
kaleminden, personel giderleri harcama kalemine 108 354 000 000 TL, yolluk
giderleri harcama kalemine 652 000 000 TL, hizmet alım harcamalar kalemine 188
000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alım harcama kelemine 887 000 000 TL
ödenek ayrılmıştır. Besni Kadastro Müdürlüğü
için ise, cari harcama kaleminden, personel giderleri harcama kalemine 69 676
000 000 TL, yolluk giderleri harcama kalemine 880 000 000 TL, hizmet alım
harcama kalemine 233 000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alım harcama
kelemine 229 000 000 TL ödenek ayrılmıştır. Adıyaman İli ve
ilçelerine, cari harcama kaleminden, personel giderleri harcama kalemine toplam
olarak 178 030 000 000 TL, yolluk giderleri harcama kalemine 1 332 000 000 TL,
hizmet alım harcama giderlerine 421
000 000 TL, tüketim malları ve malzeme alımı giderleri harcama kelemine 1 116
000 000 TL ödenek ayrılmıştır. Adıyaman Kadastro
Müdürlüğüne, yatırım harcama kaleminden, yolluk giderleri harcama kalemine 5
194 000 000 TL, hizmet alımları giderleri harcama kalemine 2 022 000 000 TL,
tüketim malları ve malzeme alımları giderleri harcama kelemine 800 000 000 TL,
taşıt bakım ve onarımları için hizmet alımları harcama kaleminden 1 135 000 000
TL ödenek ayrılmıştır. Besni Kadastro
Müdürlüğüne, yatırım harcama kaleminden, yolluk giderleri harcama kalemine 3
053 000 000 TL, hizmet alımları giderleri harcamalar kalemine 925 000 000 TL,
tüketim malları ve malzeme alımı giderleri harcama kalemine 557 000 000 TL
ödenek ayrılmıştır. Toplam olarak, Adıyaman
İli ve ilçelerine yatırım harcamaları için, yolluk giderleri harcama kalemine 8
247 000 000 TL, hizmet alımları harcama kalemine 2 947 000 000 TL, tüketim malları
ve malzeme alımı giderleri harcama kalemine 1 357 000 000 TL, taşıt bakım ve
onarımları için hizmet alımları giderleri harcama kalemine 1 135 000 000 TL
ödenek ayrılmıştır. İlk tesis kadastrosu
çalışmalarında, Adıyaman Kadastro Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere maaş ve
ikramiye olarak ödenmek üzere, personel giderleri harcama kalemine 7 962 000
000 TL, personel giderleri harcama kalemine 639 000 000 TL ödenek ayrılmıştır. Besni Kadastro
Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere maaş ve ikramiye olarak ödenmek üzere,
personel giderleri harcama kalemine 3 290 000 000 TL, personel giderleri
harcama kalemine 293 000 000 TL ödenek ayrılmıştır. Toplam olarak, Adıyaman
İli ve ilçelerinde çalışan geçici işçilere maaş ve ikramiye olarak ödenmek
üzere, personel giderleri harcama kalemine 11 252 000 000 TL, personel
giderleri harcama kalemine 932 000 000 TL ödenek ayrılmıştır. Arz olunur. BAŞKAN - Soru
cevaplandırılmıştır efendim. Öteki soruya geçiyoruz. DEVLET BAKANI ŞUAYİP
ÜŞENMEZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa Milletvekili
Sayın Faruk Çelik'in, göreve geldiğimiz tarihten bugüne kadar, Bakanlığıma
bağlı kuruluşlardaki personel atamalarına ilişkin, tarafımdan
cevaplandırılmasını istemiş bulunduğu (9/992) esas no'lu sözlü soru önergesini
cevaplamak üzere huzurunuzdayım. Sayın milletvekilleri,
soru önergesinde, göreve geldiğimiz tarihten bugüne kadar, Bakanlığıma bağlı
kurumlarda, genel müdür, daire başkanı, il müdürü, şube müdürü ve memur
unvanlarında, görevden alınanlar ile görev yeri değiştirilenler konusu gündeme
getirilmiştir. Müsaadeniz olursa, daha
evvel okunan bu soruları, sırayla cevaplandırmak istiyorum. Birinci soruya cevap
olarak: Bakanlığımda, genel müdür ve diğer görevlilerden, özellikle genel müdür
muavinliği seviyesinde herhangi bir değişiklik söz konusu olmamıştır; yani,
nakil ya da başka türlü bir değişiklik olmamıştır; ancak, emekliye ayrılmış
olan 1 genel müdür ve 1 genel müdür muavininin yerine yenileri atanmıştır. Daire başkanlığı
seviyesinde, Bakanlığıma bağlı 22 daire başkanlığı mevcuttur. Bunlardan, 7'si
bir kurumda, 4'ü de bir kurumda olmak üzere, 11 daire başkanının, görev
yerlerinin değiştirilmesi yerine, görevleri değiştirilmiştir. İl müdürlüklerine
gelince; Bakanlığıma bağlı kurumlarda il müdürlükleri mevcut değildir. Şube müdürlüğü
seviyesinde ise, Bakanlığıma bağlı 137 şube müdürlüğü vardır. Bu şube
müdürlerinden 2'sinin görev yerleri değiştirilmiş, boş olan 2 kadroya da yeni
şube müdürü atanmıştır. Belediyelerden
Bakanlığıma, bizim dönemimizde, herhangi bir geçiş sağlanmamıştır; ancak,
bizden evvelki dönemlerde bu geçişler sağlanmıştır. Özellikle, bir kurumumuza
has olan bir özellik bu. Görevden uzaklaştırma
seviyesinde, tabiîdir ki, görevden alınanlar, uzaklaştırılanlar olmuştur. Daha
çok, mahallî ve mülkî idareler ile müfettiş raporlarına ve mahkeme kararlarına
dayanmak suretiyle görevden alınan 14 kişi olmuştur. Yine, mevcut mevzuat
çerçevesi içerisinde, kamu hizmetlerinin devamlı ve sağlıklı yürütülebilmesi
için, mahallî idareler ve mülkî amirlerin raporları ve müfettişlerin raporları
gereğince, kendi isteklerinin dışında atamalar olmuştur. Kendi istekleri ve
istekleri dışında 1 655 personel yer değiştirmiştir. Konuyu bilgilerinize
saygıyla arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan. Soru cevaplandırılmıştır. Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz tamamlanmıştır. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mart 2002 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 19.00 |
|