DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ CİLT : 83 50 nci
Birleşim 10 . 1 . 2002 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. -GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in İran'a yaptığı resmî ziyarete
iştirak etmesi uygun görülmüş bulunan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/954) B) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. - Genel Kurulu ziyaret eden Japonya Senatosu Başkan Yardımcısı Shoji
Motooka ve beraberindeki parlamento heyetine Başkanlıkça "hoş
geldiniz" denilmesi V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) 5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı
: 676) 6. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan
ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 7. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/938) (S. Sayısı : 792) 8. - Terörist Bombalamaların Ortadan Kaldırılması Hakkında Uluslararası
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve
Dışişleri Komisyonları raporları (1/816) (S. Sayısı : 793) VI. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER 1. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde hükümetçe
verildiği anlaşılan değişiklik önergelerinin tasarının anayapısını
değiştireceği iddialarına ilişkin VII. - SORULAR VE CEVAPLAR A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Şırnak-İdil İlçesinde
düzenlenen bir operasyonda ele geçirilen silahlara ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/5230) 2. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, 1996 yılında Şanlıurfa
Doğumevinde AIDS virüsü kapan bir hastaya ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman
Durmuş'un cevabı (7/5247) 3. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2002 yılında Karaman'a yapılacak
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Oktay Vural'ın cevabı (7/5291) 4. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2002 yılında Karaman'a yapılacak
yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5295) 5. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye
yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5312) 6. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, 2002 yılında Kayseri'ye
yapılacak yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Edip Safder Gaydalı'nın cevabı (7/5335) 7. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, TRT'de yayınlanan evrim
teorisiyle ilgili bir programa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz
Karakoyunlu'nun cevabı (7/5343) 8. - İzmir Milletvekili Suha Tanık'ın, sel afeti sırasında can kaybına
yol açan elektrik şebekelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5346) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı. Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Mustafa Murat Sökmenoğlu, Suudî
Arabistan'da bulunan Osmanlı eserlerine bir süredir uygulanmakta olan kültür
soykırımı ve en son olarak da Mekke'deki Ecyad Kalesinin yıkıma uğratılması
nedeniyle Suudî yönetiminin tutumunu kınadığına ilişkin bir konuşma yaptı. Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen ve 33 arkadaşının, Manyas Gölünün
çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla (10/241), İçel Milletvekili Turhan Güven ve 22 arkadaşının, doğalgaz ve tüpgaz
fiyatları konusunda (10/242), Birer Meclis araştırması; Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 19 arkadaşının, doğalgaz ve tüpgaz
fiyatları konusunda genel görüşme (8/24), Açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen üyeliğe Amasya Milletvekili Akif Gülle, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi
Grubuna düşen üyeliğe Adıyaman Milletvekili Mahmut Bozkurt, Seçildiler. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S.Sayısı: 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
(1/755, 1/689, 2/699) (S.Sayısı: 666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S.Sayısı: 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/756, 1/691)
(S.Sayısı: 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S.Sayısı: 685), Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında (1/938) (S. Sayısı : 792), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Endüstri Bölgeleri (1/906) (S. Sayısı : 789), Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/940) (S. Sayısı : 791), Kanun Tasarılarının görüşmeleri tamamlandı, elektronik cihazla yapılan
açık oylamaları sonucunda, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı; İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı, 789 sıra sayılı Kanun Tasarısının
geçici 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına konuşan Osmaniye
Milletvekili Şükrü Ünal'ın şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı; 10 Ocak 2002 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 00.28'de son verildi.
No.
: 65 II. - GELEN KÂĞITLAR 10.1.2002 PERŞEMBE Sözlü Soru Önergeleri 1. - Niğde Milletvekili Mükerrem Levent'in, Ziraat Bankasındaki tadilat
iddiasına ve banka çalışanlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü
soru önergesi (6/1667) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 2. - Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un, Suudi Arabistan'daki Osmanlı
eserlerinin imha edildiğine yönelik basında çıkan iddialara ilişkin Dişişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1668) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 3. - Muğla Milletvekili Metin Ergun'un, Suudi Arabistan'daki Osmanlı
eserlerinin imha edildiğine yönelik basında çıkan iddialara ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1669) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) Yazılı Soru Önergeleri 1. - İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, Emlak Bankasına, Eryaman V. Etap Projesine ve yürütülen bazı
çalışmalara yönelik iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/5533) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 2. - İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, kapatılan Emlak Bankasının devredilmesi gereken mal varlıklarına
ve KEY hesaplarına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/5534) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.1.2002) 3. - İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, bağlı ve ilgili kuruluşlardaki personele ve yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Bal) yazılı
soru önergesi (7/5535) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 4. - İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, T.M.S.F.'na devredilen bazı
bankaların denetiminin verildiği Firmaya
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal
Derviş) yazılı soru önergesi (7/5536) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 5. - Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, DMS sınavına ilişkin
Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/5537) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.1.2002) 6. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, doğalgaz fiyatlarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5538) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 7. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman-Kahramanmaraş
illerindeki bazı yollara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5539) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 8. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, IMF ve Dünya Bankasından
alınan borçlara ve bankalarla ilgili son açıklamasına ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5540) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.1.2002) 9. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, cami, müezzin ve imam
sayısı ile atamalara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi
(7/5541) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 10. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, yılbaşı kutlamaları ile
ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5542)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 11. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Samsun İlinin bazı ilçe ve köylerindeki elektrik kesintilerine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5543) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.1.2002) 12. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, bankacılık alanındaki
üst kurul, kurul ve ortak yönetim kurulları yönetici ve personeline ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5544) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.1.2002) 13. - Tokat Milletvekili M.Ergün
Dağcıoğlu'nun, temel ekonomik göstergelere ilişkin Devlet Bakanından
(Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/5545) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 14. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, T.M.S.F devredilen
bankalara kaynak aktarımına ilişkin
Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı
soru önergesi (7/5546) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 15. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Tüpraş Rafinerisinin vergi ödemesinin Kırıkkale'de
yapılmamasının nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5547)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 16. - Siirt Milletvekili Ahmet
Nurettin Aydın'ın, memur maaş artışlarının enflasyon oranının altında kaldığı
iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5548) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.1.2002) 17. - Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan'ın, Diyarbakır İlindeki göç sorununa ve OHAL uygulamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5549) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.1.2002) 18. - Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, hayvancılık sektörüne
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5550) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.1.2002) 19. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, MKE'nin bir fabrikasının
yaşlılar yurdu olarak kullanılıp kullanılmayacağına ve Silahsan A.Ş.'ye ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5551) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 20. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, BM Güvenlik Konseyince
kabul edilen terör örgütleri listesine Türkiye'nin talep ettiği örgütlerin
eklenip eklenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5552)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 21. - Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, Van Doğalgaz Projesine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5553) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.1.2002) 22. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa İlindeki bir mağara ve
yaylanın turizme açılması için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5554) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 23. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Bursa İlindeki bir mağara ve
termal alanın tanıtımı için bir çalışma
olup olmadığına ilişkin Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5555) (Başkanlığa geliş tarihi. 7.1.2002) 24. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Sakarya-Karasu İlçesi
Kaymakamlığıyla ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5556) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.1.2002) 25. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Türk rakısı başbayiliğinin
bir Alman firmasına verilmesine ilişkin
Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/5557)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.1.2002) 26. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın,
Şanlıurfa-Ceylanpınar İlçesindeki Hazine arazileri üzerinden alınan ecrimisil
bedellerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5558) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.1.2002) 27. - Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri'nin,
Kayseri-Konya-Seydişehir Doğalgaz Boru Hattı
projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5559) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.1.2002) 28. - Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, göçmenlerin
Türk vatandaşlığına alınma işlemlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5560) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.1.2002) 29. - Elazığ Milletvekili Mustafa
Gül'ün, öğrenim ve harç kredisi almak için gereken belgelerin noterden
tasdikine ve vakıf üniversitelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5561) (Başkanlığa geliş tarihi:8.1.2002) 30. - Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın'ın, 57. Hükümet
döneminde Mahallî İdareler Fonundan
Nevşehir'deki belediyelere aktarılan kaynağa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5562) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 31. - Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın'ın, TRT'de yayımlanan bir
filmle ilgili iddialara ve TRT personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5563) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 32. - Tekirdağ Milletvekili Bayram
Fırat Dayanıklı'nın, Başbakanlık Tanıtma Fonuna yapılan müracaatların
değerlendirilmesine ve Fon kaynaklarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazlı soru önergesi (7/5564) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.1.2002) 33. - Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, Tekirdağ İli eski Emniyet Müdürünün yerel basında
çıkan iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5565) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.1.2002) 34. - Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, bazı basın kuruluşlarına
yapılan polis baskınlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5566) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 35. - Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, Sivil Savunma Arama Kurtarma
Birlikleri personeline ve ücretlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5567) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 36. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, koruma tahsis edilen basın
mensuplarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5568)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 37. - Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, bankalara sağlanacak
kaynaklarla ilgili açıklamasına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı
soru önergesi (7/5569) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 38. - Hatay Milletvekili Mustafa
Geçer'in, misyonerlik faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5570) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 39. - Hatay Milletvekili Mustafa
Geçer'in, kamu personelinin irticai faaliyetlerle ilgili bir eğitimden
geçirileceği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5571) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 40. - Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu'nun, Diyarbakır'ın
ekonomik sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/5572) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) 41. - Diyarbakır Milletvekili Sebğatullah Seydaoğlu'nun, Diyarbakır
İlindeki çiftçilere doğrudan gelir
desteği ödemesi yapılmadığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5573) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.1.2002) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 10 Ocak 2002 Perşembe BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşimini açıyorum. III. - YOKLAMA BAŞKAN- Yoklama talebi var efendim; elektronik cihazla yoklama
yapılacaktır. Yoklama için 3 dakikalık süre vereceğim. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, toplantı yetersayısı vardır. Sayın milletvekilleri, dikkatlerinizi bir şeye çekmek istiyorum: TRT-3'e
şahsım ve Yüce Meclis adına teşekkür ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Televizyonunu bize hazırlayan ve kuranları da şükranla yâd ediyorum. Çünkü,
TRT-3 olmasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının iyi veya kötü
tarafını kamuoyuna yansıtmak mümkün değil. O sayededir ki, dün, bir millî
görüşü, bir millî duruşu, Suudî Arabistan'a karşı, bu Meclis göstermiştir; ama,
ne yazık ki, yazılı basınımız, milletvekillerimizin Türk Hava Yolları
biletlerindeki indirimin kalktığını manşet yapmayı daha çok yeğliyorlar. Bu,
millî bir şuurdur. Bu konuda ben kimseyi yermiyorum, herkes neyin haber
olacağını kendisi bilir; ama, huzurlarınızda, şahsım ve sizin adınıza TRT-3'e
bir kere daha teşekkür ediyorum. Meclis Televizyonunu kuran Başkan ve ekibine
de minnetlerimi, şükranlarımı iletiyorum efendim. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar) Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır. Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi
vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in
İran'a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülmüş bulunan
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/954) 9.1.2002 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in, 23-26 Aralık 2001 tarihlerinde
Tahran'da yapılan Türkiye-İran Karma Ekonomik Komisyonu 16 ncı Dönem
Toplantısına katılmak üzere 22-28 Aralık 2001 tarihleri arasında İran'a yaptığı
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir; teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu
Başkanlığa gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız. 2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile aynı mahiyetteki kanun teklifinin görüşmelerine
başlayacağız. 3. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 4. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754,
1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısının görüşmelerine başlayacağız. 5. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısının görüşmelerine
başlayacağız. 6. - Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 7. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/938) (S. Sayısı : 792) (1) BAŞKAN -Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Komisyon raporu 792 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. (1) 792 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Yalnız bir şeyi arz edeyim; bugün bu kanun tasarısıyla beraber bir de
uluslararası anlaşma var. Onun için fazla müsamaha etmeyeceğimi, konuşmacıların
kendi sürelerini tamamlamalarını rica ediyorum. Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Sayın Abdullah Gül; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, bu tasarı üzerinde 9 tane önerge
olduğu söyleniyor; bunlar dağıtılsa da, kanunun genelini müzakere ederken
baksak efendim. BAŞKAN - Biliyorsunuz, usulümüze göre, sırası gelince dağıtacağız
efendim; Meclisin bugüne kadar hep böyle bir usulü var. Sayın Gül, buyurun efendim. AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı Genel
Kurulumuza gelmiştir; AK Parti Grubu adına, bu kanun tasarısının geneli
üzerinde konuşmak için söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Elimizde,
önemli olduğu kadar da, münakaşalara yol açan, birçok tartışmalara yol açan bir
kanun tasarısı var. Bu kanun tasarısını ikiye ayıracak olursak; bunlardan
birinde, bankaların alacaklarını yeniden yapılandırmaları için bazı tedbirler
getiriliyor ve reel sektöre nasıl yardımcı oluruz amacı güdülüyor, ikinci
kısımda ise, kamu kaynaklarıyla sermayelerini eriten bankalar nasıl kurtarılır
amacı güdülüyor. Bir üçüncü nokta da, bazı kamu bankalarındaki personelin
nakilleriyle ilgili. Değerli arkadaşlar, geneli üzerinde konuşacağım için, maddelerle ilgili
konularda çok daha öz ve özete ineceğiz; ama, bu kanun tasarısı niçin karşımıza
geldi diye bir düşünecek olursak, herkesin söylediği bir şey var ki
"Türkiye ekonomik kriz içerisinde, kriz herkesi vurdu; dolayısıyla, bu
krizden çıkmak için bunları yapıyoruz..." Ama, burada müsaade ederseniz,
önce, haklı bir soruyu sormak istiyorum: Bu kriz nasıl oldu; bu kriz tabiî bir
afet mi; bu kriz gökten mi geldi veyahut da bu kriz oluşurken dünya konjonktürü
mü etkiledi; büyük bir ambargoyla mı karşı karşıya kaldı Türkiye; petrol
fiyatlarında inanılmaz bir artış mı oldu?.. Bütün bunları dikkate alırsak, bu
krizin tamamen yerli sebeplerden kaynaklandığını hep beraber göreceğiz. İki önemli sebebi vardı bunun: Biri, süregelen sorunlar, yapısal
sorunlar; diğeri ise, ne yazık ki, Türkiye'yi yöneten hükümetin, basiretsiz,
beceriksiz ve kararsız tavrı olmuş oldu. Bunun neticesinde, Türkiye, 2001
yılında büyük bir maliyet ödedi, tarihinde görmediği bir küçülme, fakirleşmeyle
karşı karşıya kaldı; gayri safî millî hâsılamız 140 000 000 000 dolar
civarlarına düştü; fert başına düşen millî gelir, 3 200-3 300 dolarlardan 2 200
dolarlara düştü ve nihayet de, değerli arkadaşlar, bu kriz neticesinde
Türkiye'de herkes kaybetti; köylü kaybetti, işçi kaybetti, esnaf kaybetti,
binlerce insanı istihdam eden sanayiciler gözyaşları döktüler, onlar
kaybettiler ve de bankalar kaybetti; topyekûn Türkiye kaybetti. Şimdi bütün bunların müsebbibi olan bir yönetimin güven toplaması çok
zor. Türkiye'nin şu andaki esas sorunu da zaten güven bunalımıdır; çünkü,
güvenmediğiniz süre içerisinde, inanmadığınız süre içerisinde, ne bir taahhüde
girebilirsiniz ne bir yatırıma girersiniz ne de bir ekonomik aktivitede
bulunursunuz. Bunda da milletimiz gayet haklıdır; çünkü, bu hükümete güvendiği
için, inandığı için bu duruma düşmüştür. Hatırlatmak isterim sizlere; hükümet, aynı hükümet, aynı hükümetteki
bakan arkadaşlarımız ve Merkez Bankası Başkanı ilk defa bir araya gelerek, bir
devlet taahhüdünde bulunmuşlardı milletimize karşı; demişlerdi ki: "Biz,
bundan sonra sabit kur politikası takip edeceğiz. 1 Ocak 2000'den 31 Aralık
2002'ye kadar kur politikası, 1 dolar artı 0,77 euro sepetinden oluşacak;
hesabınızı kitabınızı buna göre yapın, borcunuzu buna göre yapın,
yatırımlarınızı buna göre yapın." Millet de bu taahhüde inanarak, bu söze
inanarak, buna güvenerek işe girmişti, işe koyulmuştu; ama, neticede, değerli
arkadaşlarım, 21 Şubat geldiğinde, bütün bunlar yırtıldı, bir kenara atıldı ve
millet, 30-40 senede kazandığını bir gecede kaybetti. Şimdi, bundan sonra nasıl güven oluşur bu ülkede?! Aynı siyasî iktidara,
aynı kadrolara, aynı Bakanlar Kuruluna karşı, siz, nasıl güvenip de iş hayatına
girersiniz, paranızı piyasaya çıkarırsınız, paranızı bankalara koyarsınız?!
İşte, bunun neticesini hep beraber çekiyoruz. Bunun neticesinde birçok banka
battığı gibi, reel ekonomi de battı, fabrikalar kapandı -binlerce fabrika
kapandı- 2 milyona yakın insan işsiz güçsüz kaldı ve 400 000'e yakın esnaf
dükkânını kapatmak zorunda kaldı. Değerli arkadaşlar, güven, işte bunun için yok. Şimdi, güvenilmeyen,
itimat edilmeyen ve milleti, kendisine güvendiği için perişan eden bir yönetim,
şimdi, milletin karşısına başka bir vaatle çıkıyor. Türkiye, âdeta,
deneme-yanılma metotlarıyla idare edilmeye başlandı; böyle bir şey olamaz. Böyle büyük bir memleket, 60 milyon insan... Ben bunu yapıyorum, doğru;
inanıyorum, yapıyorum; ama, yanlış çıktı, o zaman şunu yapayım... Böyle bir
zihniyet olamaz. Bunu yapanlar, bunun da maliyetini ödemek zorundadırlar. Ama,
ne yazık ki, bunun maliyeti ödenmiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, bunu size zorlayan IMF idi. IMF, bunun maliyetini ödedi; birinci
Başkan Fischer, emekli olmayacaktı; emekli oldu, ayrıldı gitti; ama, şimdi siz,
aynen ısrar ediyorsunuz. Değerli arkadaşlar, işte, bu "kriz" dediğimiz, kendi içimizde
basiretsizliğimizden ortaya çıkardığımız krizle, büyük bir kayıp oldu, reel
sektör kaybetti. Nasıl olur da reel sektörü tekrar canlandırırız, kurtarırız
gayretleri içerisinde bir baktık ki, hükümet, Plan ve Bütçe Komisyonuna bir
tasarıyla geldi. Gayet güzel, Odalar Birliği başta olmak üzere, herkes uğraştı,
reel sektörü canlandıralım denildi; ama, bugün görüyoruz ki, Plan ve Bütçe
Komisyonuna gelen tasarı ile bu tasarı arasında çok büyük fark vardır. Ne oldu
da böyle oldu? Size açıkça söylüyorum: Bu tasarıya giren bankalarla ilgili kısım, sizin
inisiyatifinizle girmedi. Sizin inisiyatifinizle, hazırlıklarınızla gelmiş,
girmiş olsaydı, soruların hepsine net, açık cevaplar verilirdi. Bir gün IMF
yetkilisi geldi, ne Hazinenin haberi vardı ne Merkez Bankasının haberi vardı ne
de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanının haberi vardı.
Çağırdılar, dediler ki: "Plan ve Bütçe'deki bu tasarıya şu maddeleri
koyacağız." Buna sizler de tepki gösterdiniz, bunu biliyoruz; çünkü,
mahcup duruma düştü herkes. Plan ve Bütçe Komisyonunda sorulan sorulara hiç
kimse cevap veremedi. Bu kanunun yükü nedir, maliyeti nedir, bu senetlerin
faizleri nedir; bunlara hiç kimse cevap veremedi. Bu cevap veremezcilik, hâlâ,
devam ediyor. Bakın, bu bir teklif değil, bir tasarı. Hükümetin düşünmüş, çalışmış,
tartışmış ve net vaziyetini alarak Plan ve Bütçe Komisyonuna gelip, Genel
Kurulun karşısına çıkmış olması gerekirdi. Böyle değil. Daha dün geceye kadar
tartışma var Bakanlar Kurulunun içinde. Kimse mutabakata varmamış. Böyle bir
karambol içerisinde bu kadar büyük bir malî yük bu milletin sırtına
yüklenebilir mi! Bakanlar Kurulunun içinde bir ittifak yok. Sayın Bakan
"yapmazsanız ben ayrılırım" diyor; bunu açıkça söylüyor, bu noktaya
gelmiş. Böyle kanun çıkar mı! Burası nasıl bir ülke! 60 milyon insanın
yaşadığı, geçmişi olan, geleceği büyük olan bir ülke böyle yönetilebilir mi! Değerli arkadaşlar, burada IMF'ye de bir şey söylemek istiyorum: Siz
bunu getirirken, niçin, batan bankaların alacaklarına çeşitli yaptırımlar
getirmiyorsunuz? Niyet mektubunda diyorsunuz ki: "Vergi tabanını
genişleteceksiniz, vergi oranını şu kadar artıracaksınız, yeni zamları
koyacaksınız; bunları yapmazsanız ben şunu şunu yapmam, para vermem."
Peki, bunları derken, niçin, bu batan bankaların bataklarını toplamak için,
geri dönmeyen kredileri geri getirtmek için yaptırımlar koymuyorsunuz niyet
mektubuna? Tabiî ki yapmazlar. Biz kendi evimizi kendi elimizle düzene koyarsak,
doğru yaparız; ama, kendi evimizi başkasının eliyle düzene koydurma fırsatını
verirsek, o zaman, bu ülkenin gerçeklerini bilmeden, yıkarak, teperek yaparlar
ve bugünkü mahcubiyet karşımıza çıkar. Hükümetin karşı karşıya kaldığı
mahcubiyeti hep beraber görüyoruz. O açıdan, kamu kaynakları, bankalara,
maalesef, aktarılmaktadır. Reel sektörü kurtarma adına yola çıkılmış; fakat, bu
amaç, banka veya bankacıları kurtarma operasyonuna, ne yazık ki, dönüşmüştür. Bunun söz konusu olmadığını söyleyen kişiler olabilir; iyi niyetli
olarak da bunu söyleyebilirler; ama, korkumuz şudur ki, netice o noktaya
varacaktır değerli arkadaşlar; çünkü, biz de güvenmiyoruz. Güvenmeyişimizin
sebebi de gayet açıktır. Olup bitenler şeffaf bir şekilde yapılmıyor; istismara
yol verecek, suiistimallere yol verecek, ayırımcılığa yol verecek bir şekilde
yapılıyor; büyük bir keyfîlik var. Şimdi, bu bankalar, aktifleri ölü dediğimiz bankalar, kredilerinin,
topladıkları mevduatlarının ne kadarını grup şirketlerine vermişler? Açıkça
söyleyin, ortaya koyun, deyin ki: Bunlar, topladıkları paraların şu kadarını
grup şirketlerine vermişler. Bunu açıklamıyor kimse, söylemiyor, ortada
rakamlar yok. Ayrıca, banka denetçilerinin raporları var, yeminli murakıpların
raporları var; burada, kimseyi rencide etmemek için okumuyorum. 17 Eylül 2001
tarihli, yeminli murakıbın raporu var; bazı bankaların ve finans kurumlarının,
topladıkları mevduatın yüzde 95'ine kadarını kendi gruplarına verdikleri
söyleniyor ve açıkça ikaz ediliyor. Bunlar niçin sumenaltı edilmiş? Bunlara
niçin müdahale edilmemiş de şimdi kamunun paralarıyla, milletin paralarıyla
bunlar desteklenecek? Niçin bunlara baskı yapmıyorsunuz; arkadaş, getir
bakalım, şu grubunda ne var senin, koy bakalım ortaya demiyorsunuz? Dürüst bir
işadamı iflas ederse, sıkıntıya girerse, gerekirse, evini satıyor, varını
yoğunu satıyor; ama, borcunu ödüyor. Bunu, biz, niçin herkese aynı kriteri
uygulamıyoruz?! Değerli arkadaşlar, o bakımdan, bizim çok büyük şüphelerimiz var olup
bitenlerle ilgili; çünkü, açıkça dedim, maliyetini bilmiyoruz; 10 katrilyon mu,
5 katrilyon mu, 4 milyar dolar mı? Biz, böyle bir yetkiyi, sadece, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kuruluna veremeyiz. Bu Meclisin bilmesi gerekir, bu
milletin sırtına ne kadar yük getireceğiz? Bu sene içerisinde, neredeyse, 60
katrilyona yakın yük getirdik bu bankalar dolayısıyla. Bunların rakamlarını en
detaylı sizler biliyorsunuz, çıkıp zaman zaman açıklıyorsunuz. Neredeyse her
kişiye 1 milyar lira yük getirdik, şimdi yeni bir yük daha getiriyoruz. Bunu
biz bilmeden, detaylarını bilmeden bu yetkiyi veremeyiz. Bu yetkiyi vermek,
gerçekten, yanlıştır. Bakın, bu tasarıyla neler geliyor?.. Önce, desteklenecek bir bankanın
pazar payı en az yüzde 1 olacak ve bu, 30.9.2001 tarihi itibariyle söz konusu.
Niçin yüzde 1? İyi bir banka; rasyosu, diyelim ki, yüzde 7,5; ama, pazardaki
payı da yüzde 0,9; niçin cezalandırıyorsunuz? Adam size yük olmamış, güzelce
çalışıyor, niçin ayırımcılık yapacaksınız? Bunun altında şüpheler vardır. Peki, başka ne getiriyor?.. "Sermaye yeterlilik rasyosu 0 ve yüzde
5 arası olan bankalara bu oranın yüzde 5'e ulaşması için gerekli sermaye
artırımına ortaklarca ödenen tutarı aşmaması kaydıyla fon tarafından
katılınacak" deniliyor. Şimdi, burada dikkatinizi çekiyorum, burada tahvilden bahsedilmiyor,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, direkt olarak nakit kaynak aktarabilir. Bunun,
çok açık bir şekilde yazılması gerekirdi bu kanun tasarısına. Siz, nasıl olur
da bu kadar parayı riske atacaksınız. Banka, zaten batmış, zaten rasyosu düşük,
zaten kötü idare ediliyor, zaten topladığı mevduatın büyük bir kısmını kendi
şirketlerine aktarmış; şimdi, siz, buna, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki
parayı alacaksınız, ortak olacaksınız! Burada bir açıklık yok, bunların
açıklanması gerekir. Sonra, sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 5'in üzerinde olan bankalara, bu
oranın yüzde 9'a ulaşmasına yetecek kadar hisse senedine dönüştürülebilir
tahvil karşılığı ve yedi yıl vadeli olmak üzere, sermaye benzeri kredi
sağlanacak. Şimdi, devletin, bu bankalara sağlayacağı destek karşılığında ne alacağı
tamamen belirsiz; yani, ne alacaksınız, burada faizler nedir; açıklayın lütfen.
Plan ve Bütçe Komisyonunda sorular soruldu, açıklanmadı; burada açıklayın,
duyalım, bilelim; ikna olursak, evet diyelim. Bütün bu yetkiler, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kuruluna devrediliyor. Değerli arkadaşlar, Türkiye gibi demokrasisi tam gelişmemiş -açık
söylüyorum- açıklık, şeffaflık, kanunlarla çok açık bir şekilde sağlanmamış; iş
hayatı, bankacılar ve siyasetçilerin el ele olduğu bir ülkede, bu yetkiler
kurumlara devredilemez. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunları devrettiğiniz
süre içerisinde sıkıntıya girersiniz; bugün devredersiniz; ama, yarın sıkıntıya
girersiniz. Bu sıkıntıları bu hükümetin üyeleri çok çekti; ama, hâlâ bunlardan
ders alınmadığı için bu yetkiler devredilmeye çalışılıyor. Sonra, burada şu haksızlık da yapılıyor: Niçin, iyi çalışan bankaları
cezalandırıyorsunuz? Adam, ihtisaslaşmış "ben bankacılık yapıyorum"
demiş ve iyi yapmış; elini değil, başını taşın altına koymuş. Özel finans
kurumları bunu yapmışlar. Siz, o zaman, haksız rekabet yaratıyorsunuz. Bunları
bir nevi cezalandırmıyor musunuz? Sonra, burada, dikkatinizi çekmek istediğim başka bir nokta var; bakın,
30.9.2001 tarihli bilançolar ile 31.12.2001 tarihli bilançolar arasında çok
büyük sapmalar olacaktır; çünkü, kim istemez ki, böyle kamu kaynağını alayım da
cebime koymayayım; kim istemez ki, sermayemi kamudan gelecek paralarla
güçlendirmeyeyim!.. Onun için, bu bilançolarda çarpıtma olacaktır. Buraya da
dikkatinizi çekmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısıyla getirilmek istenen başka bir
nokta da şu: "Sermaye artırımında kullanılmak üzere, yönetim ve denetimi
doğrudan ve dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklara, rasyonun yüzde 5'e
ulaşmasına yetecek tutarı aşmamak kaydıyla kredi verilecek" deniliyor.
Yine dikkatinizi çekiyorum; burada,
sadece bankalara değil, banka ortakları olan şahıslara da kredi verilmesi
planlanıyor. Banka ortaklarının koyması gereken sermayeyi bile, yine, devlet,
şahıslara, kredi olarak verecek. Anlaşılan o ki, bu, gerçekten bir banka
kurtarma operasyonu. Değerli arkadaşlar, vergi kanunlarını geçirdik buradan. Tarım
sektöründeki milyonlarca çiftçiyi hizaya getirmek için her türlü acı tedbirler
alındı "tarıma destekleme yapmayacağız, herkes hizaya gelsin"
denildi. Tütün Yasası çıkarıldı, Şeker Yasası çıkarıldı. "Karadelikler
var" denilerek, SSK primleri artırıldı; Bağ-Kur primleri artırıldı. Bütün
bunlar, ekonomi rasyonelleşsin bahanesiyle yapıldı. Peki, aynı şartları, niçin
finans sektöründe istemiyorsunuz?! Niçin, bankalara aynı şeyi demiyorsunuz
"siz de hizaya gelin" demiyorsunuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Oluk oluk kamu kaynakları, finans sektörüne, bankalara aktarılacak; ama, öbür
taraftan, nüfusun yüzde 45'ini istihdam eden tarım kesimi öldürülecek. KOBİ'lere ne kredi verdi bu bankalar?! Krize girmeden önce bu bankaların
topladığı krediler; 1-Hazineye giderdi, 2-Kendi gruplarına giderdi, 3-Sadece, tüketici kredilerine giderdi. Otomobil alırsan verirdi; kredi
kartına verirdi. KOBİ'lere ne verilmiştir?! Üretimin yüzde 50'ye yakınını, yüzde 48'ini
oluşturan KOBİ'lere ne verilmiştir?! Toplam kredilerin yüzde 3'ü ancak
gitmiştir. Onun için "bankalar kurtulacak, KOBİ'lere, sanayiye kredi
verilecek..." Bunların hepsi hikâyedir. BAŞKAN - Sayın Gül, toparlar mısınız... ABDULLAH GÜL(Devamla)- Toparlıyorum Sayın Başkanım. Çünkü, biz, bunu gördük; krizden önce gördük. O açıdan, bari, bazı
yaptırımlar getirin "ben, sana şu kadar sermayeyi veriyorum, bunun
karşılığında teminatlar alıyorum; ama, bunun en az yüzde 25'ini KOBİ'lere
vereceksin. KOBİ'lerin ne olduğunu da ilgili kanun açıkça yazıyor" deyin. Bunları yapmadan, eğer, bu şekilde bir kaynak aktarımına giderseniz,
değerli arkadaşlar, çok büyük hata yaparsınız; ileride bu, bir kara delik
olarak karşınıza çıkar. Nasıl ki SSK, Bağ-Kur için kara delik diyordunuz;
korkarız ki, yeni bir kara delik yaratılıyor. Bu millet, büyük bir sıkıntı çekiyor, büyük bir eziyet içerisinde;
cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik sıkıntılarını çekiyor insanlar; fakiri
de zengini de herkes sıkıntı içerisinde. Bırakın, şimdi finans sektörünü de
bankacılık sektörünü de aynı şekilde hizaya getirecek tedbirleri alalım ve
ekonomiyi bu şekilde rasyonelleştirelim.Yoksa, kaynak aktarmaya devam edersiniz
ve bunun neticesinde de eziyeti yine milletimiz çeker. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Gül. Efendim, söz sırası Saadet Partisinde. Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan'ın; buyurun KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bu önergeleri milletvekillerinden
saklıyorsunuz; ama, buradan cep telefonuyla dışarıda ilgililere bildiriliyor.
Rica ederim... Şimdi, efendim, 9 tane önerge... BAŞKAN - Sayın Genç, zatı âlileriniz Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekilisiniz. Benim, önergeyi saklama gibi bir hadisem yok... KAMER GENÇ (Tunceli) -...bu önergeleri dağıtın. Ben, burada görüyorum,
bazı milletvekilleri telefonla... BAŞKAN - ...milletvekilleri istedikleri zaman önergeyi alabilirler
efendim. Hükümetin önergesi gelmedi, ne yapalım... KAMER GENÇ (Tunceli) - 9 tane önerge var, verin milletvekillerine
efendim. Dışarıdaki işadamı... BAŞKAN - Efendim istirham ederim, yapmayın böyle bir şeyi... KAMER GENÇ (Tunceli) - Böyle şey olmaz Sayın Başkan!.. SALİH KAPUSUZ (Kayseri)-Sayın Başkan... CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, kanunun esası değişiyor, önergeler
verilsin, ona göre değerlendirelim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakın, cep telefonuyla, dışarıdaki işadamlarına,
bu önergelerin muhtevası hakkında bilgi veriliyor. BAKAN - Efendim, Meclisin manevî şahsiyetine hakaret ediyorsunuz; size
yakışmıyor; siz Meclis Başkanvekilisiniz; yapmayın bunu. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. (Gürültüler) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika efendim, sırayla... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, kamuoyunda en çok tartışılan bir
yasa şu anda Genel Kurula geldi. BAŞKAN - Evet efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bilindiği gibi, hükümet üyeleri arasında çok
ciddî ihtilaflar zuhur etti. Sonunda da, dışarıda konuşulan, 9 tane yeni
önergenin verildiği, kanunun mahiyeti itibariyle fevkalade değişikliklerin
olduğu tartışılmaktadır. Eğer, şu Genel Kurul ve gruplar, bu konuda, bu konuyu
tartışırken, henüz bu meseleye muttali olmazsa, yapılan şeylerin nasıl olduğunu
bu Meclis bilmezse... BAŞKAN - Sayın Kapusuz, çok haklısınız efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ama, bizim istirhamımız, sizin dağıtmanız... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Gelmişse dağıtın Başkanım. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hükümet burada efendim. BAŞKAN - Efendim, ben hükümete söyledim... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -. Bekletilmeyecek bu önergeler buradan
gelecektir. İstirham ediyorum efendim. BAŞKAN - Sayın Kapusuz, milletvekillerinin verdiği önergeler burada,
emrinizde her zaman; biliyorsunuz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İstedik, vermediler efendim. BAŞKAN - Siz, hükümetin önergelerini istediniz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet efendim, onu istiyoruz. BAŞKAN - Hükümet, önergesini daha bize takdim etmedi efendim; ben
gırtlağına yapışamam ki... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hayır efendim, Sayın Başkanım, biz, sizin
aracılığınızla hükümete diyoruz ki, önergelerinizi verin. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Önergelerin içeriği nedir; onu öğrenmek
hakkımız. ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Bilmeye hakkımız var. BAŞKAN - Efendim, hep beraber niye bağırıyorsunuz?... İstirham ederim...
Bağırarak anlaşamayız ki. Sırayla konuşun, size de söz vereyim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, nihaî olarak şunu söylüyorum
efendim: Hükümet, galiba, konuştuklarımı duyuyor. Sizin vasıtanızla,
hükümetten, bu önergeleri istiyoruz. BAŞKAN - Hükümet duydu efendim. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Candan. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, mikrofonu açar mısınız?.. BAŞKAN - Sayın Candan, size o imkânı verirsem, bütün soru soracak
arkadaşlarımızın sırası bozulur. Milletvekilleri soru sormak için cihaza girmiş
vaziyettedirler. VEYSEL CANDAN (Konya) - Soru sorma değil. BAŞKAN - Efendim, eğer sizinkini açarsam, buraya sıraya girmiş
milletvekillerinin talepleri iptal oluyor da onun için efendim. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Meclis, neyi görüştüğünü bilmiyor Sayın
Başkan. BAŞKAN - Bir dakika efendim, Sayın Grup Başkanvekiline söz veriyorum. Buyurun. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkanım, Parlamentoda... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Burası kimsenin oyuncağı değil. BAŞKAN - Efendim, lütfen... İstirham ediyorum... Grup Başkanvekili
konuşuyor. VEYSEL CANDAN (Konya) - Müsaade eder misiniz. BAŞKAN - Buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yahu, açsana mikrofonu. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Mikrofona konuşsun, açsana mikrofonu... VEYSEL CANDAN (Konya) - Açın da rahat konuşalım be kardeşim! BAŞKAN - Efendim, ben sizin kardeşiniz değilim, ben Başkanım. Bir kere,
Başkana nasıl hitap edileceğini... AHMET EROL ERSOY (Yozgat) - Bilmez o, bilmez... BAŞKAN - Siz Grup Başkanvekilisiniz, ben size Sayın Başkan diyorum; bir.
İkincisi, eğer, o mikrofonu açarsam, arkadaşlarınızın sırası gidiyor, sistem
böyle. İstirham ederim efendim... Ben sizi duyuyorum. (MHP sıralarından
"Devam et" sesleri) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sen devam et... BAŞKAN - Bir dakika efendim... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkanım, başkanvekilleri kardeş
olur!.. BAŞKAN - Canım dışarıda kardeşiz; ama, burada da bir resmiyet var. Olur
mu efendim... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Onlar anlamaz efendim!.. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, ülkenin ekonomisini yakından
ilgilendiren çok önemli bir kanun tasarısı görüşülüyor ve biz, muhalefet
partileri olarak, bu kanun tasarısına olumlu katkılarda bulunmak istiyoruz ve
bu hükümet, geceyarısına kadar birtakım değişiklikler yaptı. Peki, bu
değişiklikler bize bir saat önce intikal etse ve bunlar üzerinde düşüncelerimiz
nedir, çıkan sözcülerimiz rahatlıkla konuşmak imkânını bulsa bundan kim zarar
görür? BAŞKAN - Efendim, tabiî, takdir hükümetin; hükümet istediği anda önerge
verebilir efendim. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Başkanım, on dakika ara verin. BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz var mı? Siz Divan Kâtipliği
yaptınız... Şimdi, siz basından duyuyorsunuz, belki hükümet önerge vermeyecek
efendim; milletvekillerinin verdiği önergeler burada, emrinizde, bakarsınız.
(AK Parti ve SP sıralarından gürültüler) LÜTFİ YALMAN (Konya) - Takdirinizi kullanırsınız Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim lütfen... Böyle müzakere olmaz. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, izin verir misiniz?.. BAŞKAN - Evet, buyurun... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Biz, size kolaylık olsun amacıyla yardımcı
olmak istiyoruz. Sayın Derviş'in ve Sayın Başbakanının bugün açıklamaları var; bu kanunun
omurgasının değiştiği yolunda, değiştirileceği yolunda beyanlar var. Basında da
yer alan değişiklik önergelerinden bahsediliyor. Dün, Endüstri Bölgeleri
Yasasının 3 üncü maddesinde bir olay yaşandı, baskın şeklinde bir önerge
verildi, inceleme fırsatı bulamadık; olumlu veya olumsuz bir katkımız da söz
konusu olamadı. Bu nedenle, biz, hükümetin değişiklik önergelerini derhal teslim
etmesini, sizin vasıtanızla istenmesini istirham ediyoruz. BAŞKAN - Peki, efendim. Üç grup başkanvekilinin arzusu, hükümetin değişiklik önergelerini bir an
evvel Başkanlığa vermesi... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Aksi takdirde Genel Kurul çalışamaz efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Birisi hariç
verdik, diğerini de şimdi veriyoruz. BAŞKAN - Efendim, yavaş yavaş geldi, 4 tanesi gelmiş... (AK Parti ve SP
sıralarından gürültüler) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ara verin efendim... Önergeleri inceleyelim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, tekrar düzenleyerek getirsinler. BAŞKAN -Sayın Başkan, ben anladım... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Biz de müdahale ederiz Sayın Başkan! (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler) BAŞKAN - Yoo, bir dakika... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Müdahale ederiz Sayın Başkan!.. BAŞKAN - Bir dakika... (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 10 dakika ara verin Sayın Başkan. BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika... Bir dakika... Öyle sıralara
vurmakla bu iş olmaz! SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ara verin Sayın Başkan! BAŞKAN - Kabadayılık yok efendim! İstirham ediyorum... (DYP, AK Parti ve
SP sıralarından gürültüler) H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Komisyona çekin!.. BAŞKAN - Bir dakika... (AK Parti ve SP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar) Bir dakika dedim... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Versinler efendim... BAŞKAN - Sayın Kapusuz... İstirham ederim... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Meclisle oynamalarına izin vermeyeceğiz!
Meclisle oynanıyor Sayın Başkan! BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Toprak... İstirham ederim... Sayın Kapusuz, müsaade eder misiniz; zatıâliniz başta olmak üzere, 3
Grup Başkanvekili önergeleri istediler; bu, en tabiî hakkınız; ama, sıra
kapaklarına vurmakla bu iş olmaz! H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Ama, bu işlemin karşılığı sıra kapaklarına
vurmak olabilir! BAŞKAN - Ben, hükümetten rica ettim; bir an evvel teslim edeceklerdi, 4
tanesi geldi, şimdi 1 tanesi daha geliyor. (DYP, AK Parti ve SP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar ve gürültüler) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Araya ihtiyaç var Sayın Başkan, 10 dakika ara
verin! BAŞKAN - Efendim, geldi dedim; beni dinleyin!.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Efendim, geldi; bana itimat buyurun; geldi, buyurun buradan
alın. Fotokopi çektiriyorum Başkanım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, izin verir misiniz; belki,
ben, aracı olurum diye düşünüyorum. BAŞKAN - Buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Benim istirhamım şudur: Geçmişte emsalleri de
var; ricamız, hükümet, herhalde şu ana kadar önergelerini hazırlamıştır. BAŞKAN - Efendim, önergeleri hazır. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İzin verin, ben arz edeyim efendim. BAŞKAN - Buyurun Başkanım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, muhatabımız siz olduğunuz için, ben,
size hitap ediyorum; hükümet de duysun diye. BAŞKAN - Tabiî efendim, emrinizdeyim; buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Lütfen, önergeleri versinler; siz, uygun bir
ara verin. Bu kanunu, biz, bugün geçirelim yine; bir itirazımız yok. BAŞKAN - Sayın Başkanım, önergeler, şu anda geldi. Kıymetli grup
başkanvekillerinin ikazlarını hükümet algıladı ve önergeler geldi. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir şey arz ediyorum; bir uygun süre ara
veriniz, gruplar önergeler üzerinde görüşsünler. Kanunun temelini değiştiriyor
bunlar. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Her tasarıda
önerge verilir; böyle bir âdet yok efendim. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Niye ara versin?! H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Komisyona tekrar havale edilsin! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Aksi halde, bu Meclis çalışamaz! BAŞKAN - Sayın Başkan, siz de Başkanvekilliği yaptınız. Önergeler,
ikazınız üzerine geldi; şimdi, önergelerin fotokopisi çekilip, gruplara
dağıtılıyor. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tamam; ama, yetmez!.. BAŞKAN - Onun için... (DYP, AK Parti ve SP sıralarından gürültüler) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tasarıyı münasip bir süre geri çeksinler; biz
de, milletvekilleri ve gruplar olarak önergeleri tezekkür edelim. BAŞKAN - Bir dakika efendim... Ben, İçtüzükle idare ediyorum efendim.
Böyle bir âdet yok ki!... (DYP, AK Parti ve SP sıralarından "ara
verin" sesleri) Niye ara vereyim efendim?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Var efendim öyle bir usul. Sayın Hükümet,
Sayın Komisyon, kanun tasarısını kısa bir süre için çeker; oturur konuşuruz
kendi aramızda. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, ara vermeniz lazım. BAŞKAN - Efendim, ne münasebet; böyle bir şey var mı efendim?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Var efendim! BAŞKAN - Hayır efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Komisyon çeker efendim; yapmayın!.. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Bu kadar önemli bir konuda fal bakarak
mı önergelerde oy kullanacağız?! BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğü açın, bakın; önergelerin nasıl verileceği,
nasıl tezekkür edileceği yazıyor. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir şey soracağım... BAŞKAN - Hükümet, gecikmişti; tamam mı efendim... Uzlaşma kültürü içinde
gönderdi; bitti Başkanım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Zatıâlinizden, aydınlanmak için bir şey
soracağım. BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Şimdi, hükümet veya komisyon zatıâlinize "biz, 89'a göre bu tasarıyı
çekiyoruz" dese, ne yapacaksınız? BAŞKAN - Çekecek... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben, onu söylüyorum işte efendim... BAŞKAN - Çekmiyor efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Çeksin efendim... BAŞKAN - Çekmiyor... (AK Parti ve SP sıralarından gürültüler) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - O zaman, bu Meclis çalışmaz efendim. BAŞKAN - Sayın Başkanım, istirham ederim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bu Meclis çalışmaz... BAŞKAN - İstirham ederim... Saadet Partisi Grubu adına Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Saat 11'de basına verilmiş... BAŞKAN - Sayın Geçer... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, biz grup adına konuşma yaptık;
ama, bunların hiçbirinden haberimiz yok. Bu, ne kadar yanlış bir şey... BAŞKAN - Sayın Başkanım, o yanlışlığı... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sizi ikaz etmeden önce istirham ettik,
verilmedi efendim; ama, medyanın eline 2 saat önce verildi. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Hiç kimseye
verilmedi... BAŞKAN - Sayın Cevat Ayhan, buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, 10 dakika ara verin; önergeler
dağıtılsın. BAŞKAN - Çiftlik idare etmiyorum
ben. Ben, Hatay'a gider çiftliğimi idare ederim; burası, Büyük Millet Meclisi;
nasıl idare edeceğimi ben bilirim. Buyurun efendim. SP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) -
Zatıâliniz çiftlik idare etmiyorsunuz; ama, hükümet de, çiftlik kâhyası
olamayacak kadar âciz ve beceriksiz bir hükümettir... (DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Ayıp!.. Ayıp!.. CEVAT AYHAN (Devamla) - Evet... Evet.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Yazıklar olsun sana!.. CEVAT AYHAN (Devamla) - Evet... Evet... M. TURHAN İMAMOĞLU (Kocaeli) - Yazıklar olsun!.. CEVAT AYHAN (Devamla) - Millet seyrediyor. Tabiî, bu tasarı komisyona
geldi. Komisyonda, asıl bankaları kurtarmayla... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sakalından utan, sakalından!.. CEVAT AYHAN (Devamla) - Haddinizi bilin!.. Sakal sizin işiniz değil... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Siz haddinizi bilin!.. CEVAT AYHAN (Devamla) - Evet, haddinizi bilin!.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Siz haddinizi bilin!.. CEVAT AYHAN (Devamla) - Haddinizi bilin!.. Hadi bakalım... Herkesin ne
olduğunu millet görüyor... (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Lütfen... Karşılıklı konuşmayın... MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, nedir bu hal?! YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Otur yerine sakallı!.. (SP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Efendim, birleşime 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 14.45 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 14.55 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 50 inci Birleşimin İkinci Oturumunu
açıyorum. 792 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/938) (S.Sayısı : 792) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde kalmıştık. Söz sırası... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, bir hususu arz etmek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bakınız, çok geniş tartışmalara sebebiyet
verdi; İçtüzüğümüzün 63 üncü maddesi gayet açık; bir usul tartışması; yani, bu
konu hemen görüşülmeli mi, belli bir süre ertelenmeli mi?.. Bu konu, bir usul
tartışması konusudur. Lütfeder, bir usul tartışması açarsanız, takdir, gene
elbette sizindir, ama, hiç olmazsa, milletvekilleri, gruplarımız, bu konudaki
görüşlerini rahat ifade etmiş olurlar. BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz... Ne deniliyor burada: "Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme
veya Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu
öne alma veya geriye bırakma gibi usullere ait konular diğer işlerden önce
konuşulur. Bu yolda bir istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla sürmemek
şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir." Affedersiniz, görüşmeye yer olup olmaması... Şimdi, biz kanun tasarısını
görüşüyoruz. Hükümet, kendi önergesini vermemiş. Buna hakkı var İçtüzükte; ama,
siz sayın muhalefet, grup başkanvekilleri ikazda bulundunuz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Neyi konuşacağız?! BAŞKAN - Hükümetten çabukça geldi ve fotokopileri de dağıtıldı. Artık bunun usulü kalmadı ki
efendim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır bir tane olsa tamam da, 9 tane önerge... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, bakınız, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usulleri bellidir, zatıâliniz çok iyi biliyorsunuz, o şudur:
-ben, bir kere tekrar etmek için arz ediyorum- Bir kanun tasarının veya
teklifinin tümü konuşulur, müzakere edilir, sonra maddelere ve önergelere
geçilir. Şimdi, uyguladığımız yöntem devam edecek olursa, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usullerine aykırı davranmış oluruz. Kanunun tümünü bilmeden,
kanunu tahlil etmeden... TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne konuşacaklar, neyi konuşacağız?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ... kanunun tümünü yargılamadan neyi
konuşacağız?! TURHAN GÜVEN (İçel) - Önergeler tümünü değiştiriyor... AHMET İYİMAYA (Amasya) - 9 tane önerge var... BAŞKAN - 9 tane önerge kanunun tümünü değiştirmiyor ki efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İki; bu konuda bir talep varsa... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hükümetin bir önerge verme yetkisi var. (DYP ve AK
Parti sıralarından gürültüler) FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Tamamı o kadar zaten. TURHAN GÜVEN (İçel) - Kaç madde bu kanun?! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Buyurun efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Değerli Başkanım, tasarının kendisi 5 madde
zaten, Değerli Başkanım, tasarının kendisi 5 madde, önerge 9 tane. Dün acı
örneğini yaşadık, bir maddeyi çektiler, tanımadığımız, bilmediğimiz,
cinsiyetini, milliyetini tanımadığımız bir hükmü koydular oraya. Yapmayın!..
Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uygun değildir. İki, bu talebi Başkanlık yerine getirmek zorundadır, sizin takdir
yetkiniz yok. Neticede takdir yetkiniz var; uyarsınız uymazsınız, o tamamen
size mevdu bir haktır; ama, bu talebi yerine getirmek zorundasınız. BAŞKAN - Efendim, bir daha okuyalım. İstirham ederim... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, izin verir misiniz, çok kısa
bir şey arz edeceğim. BAŞKAN - Buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Elimizdeki mevcut metin, yürütme ve ilan hariç,
6-7 maddeden ibaret bir kanun tasarısıdır... TURHAN GÜVEN (İçel) - 9 önerge 9. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Eğer, 9 tane önerge veriliyorsa hükümetçe, bu
tasarının özü kaybolmuş demektir, yeni bir tasarı metniyle karşı karşıyayız
demektir. Orada yapılacak olan iş, öncelikle ve özellikle, hükümetin bu
tasarıyı çekmesi, komisyonlarda tekrar görüşmesi ve sonra buraya getirmesidir...
(DYP sıralarından "Doğru" sesleri) Sayın Başkanım, bu nedenle, ya hükümet çekmelidir, görüşmeli tekrar
getirmelidir yahut da usul tartışması açılmalıdır, gruplar bunu buradan ifade
etmelidir. İstirham ediyoruz... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Görüşmelere
başladık bir defa. BAŞKAN - Efendim, tasarıya başladık ve önergeler de geldi. Önergeler
grupların emrinde, istediklerinize bakarsınız. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, ara verin ya da... BAŞKAN - Sayın Güven, böyle bir usul var mı, istirham ederim; siz
hukukçusunuz üstelik de. TURHAN GÜVEN (Ankara) - Onun için itiraz ediyoruz ya, hukukçu
kimliğimizle itiraz ediyoruz size. Siz de bunu lütfen kabul buyurun. Sayın Başkan, bakınız, 9 önerge... BAŞKAN - Ne istiyorsunuz efendim, usul tartışması mı istiyorsunuz? TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet, usul tartışması açılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Usulümüz hakkında?.. Buyurun, usul tartışması açıyorum efendim. VI. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER 1. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde hükümetçe verildiği anlaşılan değişiklik önergelerinin
tasarının anayapısını değiştireceği iddialarına ilişkin
BAŞKAN - 10 dakika gider çok çok... İstirham ederim yani... Bunun için
kavga etmeye lüzum yok ki. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, söz istiyorum efendim. BAŞKAN - Buyurun... (SP sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, ben de söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim, istirham ederim... Kavga etmeye lüzum yok.
İnsanlar konuşa konuşa anlaşır. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Başlayabilir miyim Sayın Başkan? BAŞKAN - Buyurun efendim, açtım mikrofonunuzu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok
önemli, reel sektörü, hatta, tarlasında çift süren köylüyü, hastanede ilaç
bekleyen hastayı, üniversitenin önünde titreyen, okumak isteyen öğrenciyi,
hulasa, 65 000 000 insanın her kesimini, hayatının her kesitiyle çok yakından
ilgilendiren bir konuyu görüşüyoruz. Başka kanunları görüşürsünüz, yanlışlar olur, eksikler olur,
düzeltirsiniz; ama, bazı kanunlar vardır ki, onun eksikliğinin açacağı
yaraların, vuracağı darbelerin telafisi mümkün değildir. Hatırlayacaksınız, bundan iki gün önce, Sayın Pakdemirli arkadaşımız,
Grubu adına konuşma yaparken şu ifadede bulundu: "Olur; yani, ne var
bunda; biz, Sayın Başbakanımızı biraz güçlü göndermek istiyoruz." Değerli milletvekilleri, ülkesini seven, milletini seven, memleketini
seven hangi insan, kendi başbakanını diyarı âlemde, diyarı gurbette, başka bir
ülke önünde güçlü görmek istemez?! Kim istemez bunu?! (MHP sıralardan
"Sen, sen" sesleri) Bırakın şimdi bu lüzumsuz, Parlamentoya yakışmayan, hatta insan olmaya
yakışmayan bu lüzumsuz lafı bırakın. Ben, bir şey söylüyorum. (SP sıralarından
alkışlar) Siz, Sayın Başbakanın adını, resmini görmediğinizde ben birlikte
çalışma yapmış insanım. Başbakanın nasıl bir insan olduğunu, ülke için ne düşündüğünü,
sizin hayalinizden geçiremeyeceğiniz kadar bilir ve tanırım. Onun için, siz
susun! (SP sıralarından alkışlar) ALİ GEBEŞ (Konya) - Vay be!.. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Siz
susun... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Siz susun.. Siz, kendi işlerinize bakın.
Bırakın, biz, Parlamentoyu konuşuyoruz. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Biz de Parlamentoyu konuşuyoruz. BAŞKAN - Sayın Kırkpınar, lütfen efendim... ALİ GEBEŞ (Konya) - Şov yapıyor, şov!.. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Elbette, her milletvekili, kendi
Başbakanının; çünkü, kendi Başbakanıdır, kendi partisinin üyesi olmayabilir;
hatta, güvenoyu vermemiş olabilir; hatta, gensoru vermiş olabilir; ama,
Amerika'da olacaksa benim ülkemin Başbakanı, elbette güçlü olmalıdır; ama,
değerli milletvekilleri, bakın, bir söz vardır, bunu ben icat etmedim, siz çok
iyi bileceksiniz: "Veren el, alan elden üstündür." Biz, veren elin
önüne gidiyoruz. Biz, üstünlüğümüzü, bunu düşünerek ancak sağlayabiliriz. Şimdi, Sayın Pakdemirli kardeşimize hak vermiyor değilim; elbette hak
veriyorum; ama, güçlü gidiş, böyle gidiş değildir, hele, Parlamentonun bu
manzarasını gördükten sonra. Görüşülen bir kanundan, gece baskınıyla -beni bağışlayınız- zula
yöntemiyle gelip geçirilen bir kanundan sonra, benim hükümetimin Başbakanı,
benim milletimin Başbakanı, nasıl güçlü gitmiş olacak? Bu, hangi güçtür?
Başbakanın üzerinde, Başbakanı bu hale getiren, hükümeti bu hale getiren,
Parlamentoyu bu hale getiren güç, hangi güçtür diye başkaları düşünmeyecek mi? Onun için, lütfen, bu kanun tasarısını, geliniz, enine boyuna tartışalım
ne olur... Bizim yarın çalışma saatimiz var, çalışma günümüz yarın. Ne olur,
bir ara verin, bir şey demiyoruz, bu tasarıyı çekin demiyoruz; tasarıyı
getirmek hükümetin hakkıdır, elbette en tabiî hakkıdır. Çekin bu tasarıyı, bir
saat, üç saat, beş saat, müsaade edin, gruplar konuşsunlar, incelesinler,
istişare etsinler, belki size yardımcı olurlar. Buna fırsat verin. Hayır
derseniz, o zaman, Sayın Derviş'in -şahsıyla bir ilgimiz yok bizim- Sayın
Devlet Bakanının, sorumlu Devlet Bakanının, bir partimizin grubunda söylediği
gibi, efendim, arabanın direksiyonunda bir şoför olur, viraja geldiği zaman o
kumanda etmelidir. Arkada oturan herkesten bir ses gelirse, bu araba uçuruma
gider. Bu, bir tehdit ve dayatmadır. Bu tehdit ve dayatmaya gönüllü olanlar
olabilir. Bizim gönlümüz yatmıyor; bizim rızamız yoktur. (SP sıralarından
alkışlar) Parlamento, razı değil buna. Sayın Başkanım, bundan dolayı size söylenecek bir sözümüz yok, sadece
saygı duyarız. Bir usul tartışması açtınız. Sizin tavrınız, tutumunuz, size
göre uygun olabilir, hükümetin de işine geldiği için uygun olabilir; ama, sekiz
sene, hasbelkader, bulunduğunuz yerde bulunmuş, Meclis idare etmiş bir
arkadaşınız olarak, bu uygulamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bakınız, 5 tane anamaddesi var şu görüşeceğimiz tasarının, 9 tane önerge
var ve geldiği zaman göreceksiniz ki, tasarıyı tamamen değiştiriyorlar. Eğer
böyle olmasaydı, üç sayın lider, geceyarılarına kadar niye tartıştılar; neyi
tartıştılar? Zaten, hazırlanmış, gelmiş bir tasarı vardı, zaten vardı!.. Demek
ki, bu tasarıyı alabora edecek, altüst edecek bir düzenleme, değişme
düşünülüyor ki, gece sabahlara kadar, sağ olsunlar, istirahatlarından
fedakârlık ederek çalıştılar, gayret ettiler ve önerge hazırladılar. Öyleyse, izin veriniz; kanun yapma hakkı bizimdir efendiler, kanun yapma
hakkı bizimdir, Parlamentonundur, sizindir. Hükümet, sadece ve sadece,
tavsiyede, teklifte bulunur. Bunun adı tasarıdır, aslında, bir teklif etmedir;
ama, söz sizindir. Sözünüzün isabeti ise, meseleye vukufunuza bağlıdır.
Vukufunuz ise, incelemeye, araştırmaya bağlıdır. İzin veriniz, lütfen... Sayın
Başkanlığın şahsına saygım sonsuz olmakla beraber, Sayın Başkanlığın, bu
konudaki tutumu İçtüzüğe aykırıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
usullerine aykırıdır. Lütfen, Hükümet veya Komisyon bu tasarıyı geri çeksin.
Bir süre versin -bugün gitsin demiyoruz-
bize birkaç saatlik süre versin, bugün, yarın, oturup çıkaralım, yardımcı
olalım kendilerine; söylediğimiz budur. Saygılar sunuyorum Sayın Başkan, Muhterem Heyet; saygıyla selamlıyorum
efendim. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. İkinci aleyhte söz, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç'ta. Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
hürmetle selamlıyorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. Değerli arkadaşlar, önemli bir kanun tasarısı görüşülmek üzere; üzerinde
çokça tartışıldı; hatta, hükümet ortakları bile, getirilen düzenleme üzerinde
tereddütleri olduğunu ifade ettiler. Bu tereddütler giderilmeye çalışıldı;
liderler zirvesi toplandı, değişik partilere mensup Bakanlar bir araya
geldiler; sonunda bir noktaya gelindiği müjde olarak ifade edildi; ama, bu
değişiklikler hangi maddelerde, ne getiriyor ne götürüyor, şu an itibariyle
bundan, Yüce Parlamentonun haberi yok. Yerimden kalktığım ana kadar, bu
önergeler var mı, varsa kaç tane, hangi maddeler üzerinde, dağıtılmış ve elimize
geçmiş değil. Oysa, biz çalışmalara başlayalı tam 1 saat oldu. Değerli Başkanımıza her zaman saygı duyuyoruz ve Parlamentoyu yönetme
konusundaki başarısını da takdir ediyoruz. Sayın Sökmenoğlu hakkındaki bu
kanaatimizi hepiniz biliyorsunuz, bunda çok samimiyiz. Sayın Başkan hem
milletvekillerimizin söz haklarını sonuna kadar kullanmalarını sağlayan bir
kişidir hem de Parlamentonun itibarını sonuna kadar korumaya gayret eden bir
insandır. Bunu söylerken... MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bir de sizi dinleseler... BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Beni dinlemiyor mu? (AK Parti sıralarından
"Dinlemiyor" sesleri) Evet... Bu kadar iltifat boşa gitti. Sayın Başkan, sizden bahsediyordum; ama, bir bürokrat sizi meşgul etti;
çok üzgünüm... BAŞKAN - Özür dilerim efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Evet... Sizle ilgili olarak şunu söyledim; bu,
samimî kanaatimdir, her yerde söylerim: Sayın Başkanımızın Parlamentoyu
yönetmesi bir başarıdır; hem milletvekili arkadaşlarımızın söz haklarına sonuna
kadar sahip çıkar hem de Parlamentomuzun itibarını koruma noktasında, çok
şükür, hassasiyet gösteren bir insandır. Dün, eğer, Osmanlı kalesinin
yıkılmasıyla ilgili bu Genel Kurulda bütün siyasî partilere söz verilmiş ve bu
hassasiyet dile getirilmişse, bu, Sayın Başkanın bu konulardaki, özellikle,
duyarlılığından ibarettir; ancak, bugün, biraz önce başlayan ve tartışmalara
yol açan bu uygulamadan, yine, inanıyorum ki, Sayın Başkan da mustariptir. Ne
yapalım ki, bugün nöbet sırası ondadır. Bu kanunun görüşülmesi, bir an önce,
kendisinden rica edilmiştir mutlaka. O da, çalakalem bu iş bir başlasa da
arkası gelse diye bekliyor. Ben, zannediyorum ki, bugüne kadarki
uygulamalarından anladığım kadarıyla, Sayın Başkan, şu yürütülen müzakere
tarzından ve hele hele hükümetin yaptığı bu yanlış işten fevkalade üzgündür. O
zaman, Sayın Başkanın inisiyatif kullanmasına ihtiyacımız var. Eğer, bu
duyguları bizimle birlikte paylaşıyorsa, oradan ifade etmesine ayrıca gerek
yok; yapacağı şey, arkadaşlarımızın, hakikaten, vicdanî ve İçtüzüğe göre uygun
olan taleplerinin yerine getirilmesidir. Değerli arkadaşlar, biz, Parlamentoyuz. Hükümet tasarı gönderecektir. Bu
tasarılar da bu çoğunluk içinde çıkacaktır. Bir görev yapıyoruz. Bu görevi
Parlamentoya uygun olarak yapmış olmamız gerekir. Şimdi, malî sektörle ilgili
çok önemli ifade edilen bir kanun tasarısını görüşmeye başlarken, henüz,
hükümet ortakları -ANAP'ın çok fazla itirazlarının olmadığını duydum; ama,
özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin
bu tasarıda önemli değişiklikler yapılması gerektiği görüşünde olduğunu
duyuyoruz; inşallah, doğrudur- ve bazı bakanlar bir araya geldiler, liderler
bir araya geldiler ve sonunda, değişiklik önergeleri verilmek suretiyle bu
kanunun çıkarılması üzerinde anlaşıldığını duyduk. Bunları bize komisyon
söylemiyor, hükümet konuşarak söylemiyor; sağ olsun ki, televizyon
haberlerinden izliyoruz. Şimdi de önerge verileceği söylendiğine göre, demek
ki, bunlar bir gerçek. Şimdi, bu kanunda itiraz edilen çok yerler olduğunu söyleyen hükümet
ortağından itirazcı partilerin hiçbir milletvekilliğinden şu anda uygulanan
yönteme bir itiraz yok. İtirazı yapıyor oturduğu yerden, bir sayın üyenin
sakalından utanması gerektiğini söylüyor bir sayın milletvekili. Aslında,
utanması gereken, şu kanunu, daha ne olduğunu bilemediğimiz değişiklik
önergeleriyle oldubittiye getirmek isteyen hükümetin ta kendisidir. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Hiçbir arkadaşımızın, ne
sakalından ne kıyafetinden utanacak hali yok; asıl utanması gereken, bu ithamı
yapan insanın ta kendisidir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Değerli arkadaşlarım, hükümet, bunu, çoğunluğuyla çıkaracak. Bize düşen,
doğruya destek olmaktır. Şu önergelerinizi bilseydik, üzerinde çalışma
yapsaydık, belki destek olabilirdik; belki, pek çok arkadaşımız, çatısı bu
önergelerle yeniden teşkil edilecek bu kanun üzerinde başka türlü
konuşabilirdi. Şimdi, bundan sonrası için konuşmuyorum. İlk konuşmacı bizim
değerli bir milletvekilimiz, AK Parti Grubu adına bu tasarı üzerindeki
konuşmasını yaptı; neye göre yaptı; dağıtılan komisyon raporuna göre yaptı ve
onunla ilişkili şeyler söyledi; ama, siz, şimdi, önergeleri bundan sonra
vereceksiniz ve bu, üzerinde konuşulan kanunu önemli ölçüde belki değiştirmiş
olacak. Peki, bu konuşma nereye gitti; havaya uçtu. Bu, Parlamentoya bir
saygısızlık değil midir?! Bu, bir siyasî partiye karşı bir duyarsızlık değil
midir?! Bir sayın milletvekilinin görüşlerini açıkladığı, bir komisyon
metninden farklı olarak, biraz sonra ortaya çıkaracağınız şeyle bizi aldatmış
olmuyor musunuz?! Bu, yanlış bir şey değil mi?! (AK Parti ve SP sıralarından
alkışlar) Biraz evvel Sayın Cevat Ayhan'ı buraya davet ettiniz. Sayın Cevat Ayhan,
hâlâ değişiklik önergelerinden habersiz; bizim gibi, hepimiz gibi. Ne
konuşacak; yine, elindeki komisyon metnine göre konuşacak. Bu, ona bir
saygısızlık değil mi?! Onun partisine, tümde siyasete, Parlamentoya karşı bir
yakışıksız iş değil mi?! Siz, bunun neyini savunuyorsunuz allahaşkına?! Yani,
Sayın Başkan hükümetten rica edebilir; ya konuşun, açıklayın ya bu önergeler
dağıtılmadıkça ben bu toplantıya başlamıyorum dese, kim Sayın Başkana yanlış
yapıyorsun diyecektir. Bu görüşmeleri saat 19.00'a bıraksanız, saat 20.00'de
başlasanız, ondan sonra da, herkes önünü görerek burada bir konuşma yapsa,
doğru olan bu değil midir?! Sayın Başbakanın buna itirazı olabilir mi?! Sayın
Başbakan Yardımcılarının "canım, onlar önemli değil; biz işimizi yürütelim
de bu işi bir an önce bitirelim" gibi bir saçma düşüncesi olabilir mi?!
(AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakanı olan
bir insan, bu Parlamentoya hepimizden daha çok saygı gösteren bir insandır.
Biz, böyle düşünüyoruz. Parlamentonun iradesini dikkate almayan bir düşünceye
biz de saygı duymayız. Elbette, bu Parlamentoda, bu önergeler, bir an önce
-varsa- dağıtılmalıdır; incelenmesine imkân verilmelidir. Ve bu siyasî partiler
demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarıysa ve herkes, kurucu iradesiyle, bu
ortaya konulan tasarı üzerinde bilerek bir şeyler konuşacaksa, ondan sonra,
belli bir saatte bu görüşmeler başlamalıdır; hem de AK Parti sözcüsünden
başlamalıdır; tekrar kendisine konuşma imkânı verilmelidir. Kendisine yapılan
bu saygısızlıktan dolayı, ancak böyle özür dilenebilir. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bu Parlamento, hepimize ebediyete kadar lazım.
Sadece Parlamento, millet iradesinin tecelli ettiği bir yerdir; milletin
kıblegâhıdır. Ona saygısızlık yapacak veya bu anlama gelecek bir davranışı,
başta Başkanımız olmak üzere, hiçbir arkadaşımızın kabulleneceğini
düşünemiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Lehte, Konya Milletvekili Sayın Emrehan Halıcı; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de, Sayın Başkanımızın usul üzerinde açmış olduğu tartışmada lehte
görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Bu tasarı üzerinde bir şeyler söyleyecek değilim; çünkü, birazdan tasarı
üzerinde, detaylı olarak, bütün partilerin değerli sözcüleri görüşlerini
açıklayacaklar; ancak, biraz önce, değerli muhalefet sözcülerimiz, önergeler
verilmesiyle ilgili bir konu gündeme getirdiler ve önerge verilmesinin İçtüzüğe
uygun bir biçimde cereyan etmediğini ilettiler. Biz, aynı fikirde değiliz, aynı
düşüncede değiliz. Şimdiye kadar önergelerin nasıl verildiği İçtüzükte
bellidir. Buna uygun bir şekilde hareket edilmiştir; ancak, bu Mecliste, biz,
her zaman uzlaşmanın hâkim olmasını arzuluyoruz ve muhalefet sözcülerinin bu
önergeleri görme dileklerini, hükümet de mantıklı buldu ve Başkanlığa bu
önergelerin verildiğini de ifade ettiler. Dolayısıyla, şu anki süre içerisinde
de, muhalefet partilerimizin çok değerli yöneticileri ve milletvekilleri, bu
önergeleri alıp, inceleme şansına sahiptirler. Benim özellikle ifade etmek istediğim bir nokta şudur: Hükümet ve
hükümeti oluşturan partilerin bütün milletvekilleri, tabiî ki, inandıkları, bu
milletin ve ülkemizin yararına olduğuna inandıkları kanunları burada geçirmeye
çalışıyorlar. Aynı düşüncelerle, muhalefet partilerimizin değerli
milletvekilleri de, yine, milletin yararına olacak bir biçimde bunlara
muhalefet ediyorlar veya değişiklik önergeleri vermek istiyorlar. Bu konuda,
iki taraf da birbirini çok net ve iyi niyetle anlamalı. Biz, nasıl milleti
düşünüyorsak, tabiî ki, siz de milleti düşünüyorsunuz. Zaman zaman fikir
ayrılıklarımız olabilir, görüş ayrılıklarımız olabilir; bu doğaldır.
Parlamentoda da zaten bunun için varız; düşüncelerimizi açıklayacağız. Düşüncelerimize
zaman zaman katılmayabiliriz; ancak, bu katılmamamızı, sert bir üslupla,
kavgaya varacak bir biçimde, hiçbir zaman Parlamentoya taşımamalıyız. Bunu
yaptığımız zaman, hepimiz ve Parlamentomuz ve sistemimiz yara alıyor. Biraz önce söz alan değerli muhalefet partilerinin sözcüleri, bu
konudaki aleyhte görüşlerini ifade ettiler; içeriklerine katılmıyorum; ancak,
üslupları gayet sakin ve nazikti. Onların bu üsluplarının bütün
milletvekillerine örnek olmasını diliyorum. Ben, usul hakkındaki bu tartışmada Sayın Başkanımızın yönteminin ve
tutumunun İçtüzüğe uygun olduğunu düşünüyorum ve bu yasanın milletimize hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Başka lehte söz isteyen var mı efendim? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, aleyhte... BAŞKAN - Aleyhte verdim efendim iki tane... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Lehte... BAŞKAN - Lehte istiyorsunuz... Buyurun Sayın Ali Rıza Gönül. (DYP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz evvel bu kürsüden Genel Kurula hitap eden Sayın Halıcı'nın, ortak
paylaştığımız, uzlaşma düşüncesine yürekten katıldığımızı söylemekle sözlerime
başlamak istiyorum. Uzlaşma dileğinin, mutlaka, kişilere, gruplara yüklemesi gereken ve
yüklediği birtakım sorumlulukların da olduğunu gözardı etmemek lazım. Uzlaşma
dileği ve temennisi yetmez; uzlaşma için, müspet adımların, delillerin ve
emarelerin de olması gerekir. Biz, uzlaşmayı, demokratik platformda, Meclis
Genel Kurulunda ve onun ayrılmaz bir parçası olan komisyonlarda tartışma olarak
da niteliyoruz ve tartışarak uzlaşacağımıza inanıyoruz. Bugün, Türkiye'nin gözü bu Meclistedir. Ekonomik yıkıntının sonucu
toplumun geldiği nokta itibariyle, köylüsü, kasabalısı, şehirlisi, okumuşu
okumamışı, işsizi, esnafı, çiftçisi, emeklisi, memurun gözü, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bugün görüşülmesine başlanan ve usul tartışmasıyla yarım
kalan bu yasa tasarısının görüşülmesindedir. Milletin gözü buradadır, kulağı
radyolardadır. Televizyonların karşısında, beni kurtarmayan hükümet, beni bu
hale getiren hükümet, acaba birilerini mi kurtarmak istemektedir... (DYP
sıralarından alkışlar) Bu sorunun cevabını aramaktadır. Onun için, kamuoyu
hassastır, dikkatlidir, hatta tedirgindir. Değerli milletvekilleri, bakınız, elimizde bir kanun tasarısı var. Bu
kanun tasarısı 9 madde; ama, şu an elimize ulaşan önergeleri sayıyoruz, o da 9
tane. Şimdi, bu yasa tasarısını buraya getiren, Meclise getiren irade, şu 9
önergeyle ortadan kalkmıştır, yok olmuştur. Peki, hangi irade gelmiş, bu yasa
tasarısını Genel Kurula getiren iradenin yerine hâkim olmuştur; ihtilaf
nedeniyle, uzlaşma adı altında yapılan toplantılar, toplantılar, tartışmalar
sonucu üç iktidar partisinin genel başkanının ortak iradesi haline gelmiştir. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - O zaman komisyona ne gerek var?!.
Komisyonları kaldıralım. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ama, önemli olan kişilerin iradesi değil,
milletin iradesi olmalıdır. O irade de işte bu Genel Kuruldadır, o irade
komisyonlardadır. Biz, değişiklik önergelerini, anlayabildiğimiz, basında yer
alabildiği kadarıyla, görsel basından ve yazılı basından öğreniyoruz; takip
ediyoruz ki, 9 tane önerge verilecekmiş. Değerli milletvekilleri, bu Meclisin onurlu üyeleri, sizler, hepimiz,
milletin temsilcisi olan hepimiz, bu bilgileri biz basından almamalıydık. Bunu
biz, hükümetten, sorumlulardan ve ilgili bakandan almalıydık. İşte elimde,
Sayın Derviş, bugün, bir açıklama yapıyorlar. Tabiî ki, doğrudur, hakkıdır; DSP
Grubunda, bilgilendirme görevini ifa ediyorlar. Biz, Sayın Derviş'ten beklerdik
ki, bunu, sadece DSP Grubunda değil, üç gün sonra, beş gün sonra çıkmalıydı, bu
Genel Kurulda, bütün milletvekillerine açıklama yapmalıydı, partilerin
gruplarında yapmalıydı; açıklık ve şeffaf yönetimin gereği de buydu ve bu
olmalıydı. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu haliyle, bu tasarının özü
kaybolmuştur. Bu tasarıyı buraya getiren irade ortadan kalkmıştır. Yapılacak
olan iş, derhal, hükümetin bu yasa tasarısını geri çekmesi, komisyonlarda
görüşülmesi, bütün siyasî partilerin, millet iradesini temsil eden bütün siyasî
partilerin görüşlerinin alınması, tartışılması ve orada, tekrar
olgunlaştırılarak, bu Meclise getirilmesiydi ve böyle olması gerekir. Şu anki görüşme usulü, İçtüzüğe aykırıdır, vicdanlara aykırıdır, yasa
yapma tekniğine de aykırıdır. O nedenle, burada, bugün biz, eşi görülmemiş bir
görüşme usulüyle karşı karşıyayız. Bakınız, dün akşam, yasalaştırdığımız Endüstri Bölgeleri Yasasının 3
üncü maddesinde, hükümet, baskın şeklinde bir önerge getirmek suretiyle,
maddenin tümünü değiştirdi ve 4 üncü madde... Affedersiniz... 4 üncü maddenin
tümünü değiştirdi. Milletvekilleri, gruplar, bir oldubittiyle karşı karşıya
bırakıldı ve yeni bir düzenlemeyle, kimin ne diyeceği, ne görüş serdedeceği,
hangi ortak paydada buluşabileceği veya bulaşamayacağı imkânı dahi ortadan
kaldırılmak suretiyle, milletin iradesi, burada, açıkça söylüyorum ki,
gasbedilmiştir; zorla, bu yasanın 4 üncü maddesi geçirilmiştir. Şimdi, biz, yine, böyle bir oldubittiye rıza gösteremeyiz, kabul
etmiyoruz. Eğer, siz, kabul ediyorsanız, o zaman, bizleri televizyonları
karşısında izleyen insanlarımız, o çaresiz insanlar, umudunu tüketme noktasına
gelmiş insanlarımız, kafalarında, acaba, hükümet, birilerinden mi korkuyor
sorusunu sorar; acaba, hükümet, bir oldubittiyle, Meclisten ve milletten bir
şeyler mi kaçırmak istiyor sorusunu sorar ve acaba, hükümet, bu tavrının ve bu
davranışının arkasına bir şeyler mi saklıyor sorusunu sorar. O nedenle, siz, bu
vebalin altından kalkamazsınız. Eğer, iktidarı oluşturan siyasî partilerimizden
bir değerli grubun temsilcileri, milletvekilleri, özünde, milletin hakkının
korunması için birtakım çekinceler ifade etmişler ise ve bunda samimî iseler,
bu kürsüden ortaya koyduğumuz görüşlere katılma iradesini de izhar
etmelidirler; onu ortaya koymalıdırlar. Bu nedenle, biz, Doğru Yol Partisi olarak, finans sektörünün
sorunlarının tartışılmasından yanayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Başkan, 10 dakikanız bitti; lütfen, toparlayın. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Bu sorunların giderilmesi için, eğer
yapılması gereken, hakkaniyet ölçüsünde tartışılması gereken varsa, tartışalım;
ama, böyle, milletin hakkını, acaba birilerine peşkeş mi çekiyoruz, dağıtıyor
muyuz imajı yaratacak bir davranış içerisinde olmamalıyız; reel sektörün de
sorunlarını tartışmalıyız. Muhterem Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Efendim, siz, lehte söz almıştınız; benim tutumumun doğru olduğunu ifade
etmiş oluyorsunuz. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, ben, tabiî ki, lehte
konuşuyorum. Milletim böyle istiyor, milletimin hakkı burada; milletimin lehine
konuşmak da, takdir buyurursunuz ki, bizim için bir görevdir. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Ben, bu usul tartışmasını, kendi tutumumun doğru olup olmadığı konusunda
açtım. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 87 nci maddesinde şöyle deniliyor:
"...bir maddenin değiştirilmesi, metne ek veya geçici madde eklenmesi
hakkında, milletvekilleri, esas komisyon veya Hükümet, değişiklik önergeleri
verebilir. Bu esaslar dairesinde, her madde için, komisyon ve Hükümetçe birer;
milletvekillerince, Anayasaya aykırılık önergeleri dahil, en fazla üç önerge
verilebilir." Yani, mecbur değil herkes. "Değişiklik önergeleri kanun tasarı veya tekliflerinin basılıp
dağıtılmasından itibaren Başkanlığa verilebilir." Verilir demiyor; onun
için, son anda da verebilir hükümet. Ve ayrıca: "Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan
sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki
değişiklik önergeleri işleme konulmaz" deniliyor. Onun için, başka bir
kanunla ilgisi yoktur. Efendim, ben... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bir şey arz edebilir miyim;
konuya ilişkin bir şey söyleyebilir miyim?.. BAŞKAN - Buyurun. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, biz, bir yazılı metin
gönderdik; eğer takdim etmişlerse size, şöyle bir önerimiz olmuştur: Komisyon ve hükümet, Genel Kurula bir bilgi verirse -ki, bu, usuldendir,
yapılabilir- Genel Kurul, bundan sonraki süreci, böyle, kıymetli bir şekilde
değerlendirebilir. Aksi takdirde, ara vermediğinize göre, öyle düşünmediğinize
göre, komisyon ve hükümet, bu konuda Genel Kurulu bilgilendirirse, bu haklı
talepler yerine getirilmiş olur kanaatini taşıyorum. BAŞKAN - Sayın Mehmet Ali Şahin'in bir önergesi var; ben okuyayım da,
zapta geçsin. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 792 sıra sayılı kanun tasarısının, hükümetçe dün
hazırlandığı bilinen 9 adet önergeyle omurgasının önemli ölçüde değiştiği
ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, İçtüzüğün 61 nci maddesine göre, önce esas
komisyona sonra hükümete söz verilerek ciddî değişiklikler konusunda, Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve gruplara bildirilmeli, geneli üzerinde konuşmalar buna
göre yapılmalıdır. Arz ederim. Mehmet Ali Şahin AK Parti Grubu Başkanvekili Efendim, böyle bir usulümüz de yok, böyle bir önerge vermeye hakkınızda
yok; ama, ben, zabıtlara geçirdim. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Müsaade edin efendim. Ben, İçtüzüğü okudum size, benim kanaatim
budur... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben, başka bir maddeyi hatırlatıyorum
efendim, böyle de olabilir diye; takdir sizindir efendim. BAŞKAN - Efendim, affedersiniz. Tabiî, ben, İçtüzüğe göre usul
tartışması açtım tansiyonun daha fazla yükselmemesi için. Tutumumu; yani, kanun tasarısının görüşmelerinin devamı hususunu
oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir efendim; teşekkür ederim anlayışınıza. Bu arada, bir şey de ilave edeyim: Önergeler bize saat 14.40'ta
gelmiştir. Malumunuz, Başkanlığa sunulan önergeler saati dakikasıyla veriliyor.
14.40'ta gelmiştir... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Gazetelerden sonra size geliyor!.. BAŞKAN - 14.40'ta gelen önergeyi de dağıttım; tutumum budur. Şimdi, efendim... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Basına saat 11.00'de gitmişti de Sayın
Başkan!.. BAŞKAN - Efendim, bitti artık!.. Yeter!.. IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam) B) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. - Genel Kurulu ziyaret eden Japonya
Senatosu Başkan Yardımcısı Shoji Motooka ve beraberindeki parlamento heyetine
Başkanlıkça “hoşgeldiniz” denilmesi BAŞKAN - Şu anda, Meclisimizi, Japonya Senatosu Başkan Yardımcısı Sayın
Shoji Motooka ve beraberindeki Parlamento heyeti teşrif etmişlerdir efendim.
Kendilerini saygıyla selamlıyorum, hoş geldiler, safa geldiler. (Alkışlar) Şimdi, görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/938) (S. Sayısı : 792) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet hazır. Söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat
Ayhan'dadır. Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
792 sıra sayılı, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geneli üzerinde,
Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi hürmetle
selamlıyorum. Muhterem üyeler, kanun tasarısının müzakeresinde, gerek Komisyonda
gerekse Genel Kurulda mutatdışı gelişmeler oldu. Kanun tasarının özünü teşkil
eden ve kamuoyunda da çok geniş tartışılan husus, bankalara yapılacak olan
yardımlardır. Bankalara yapılacak yardımlarla ilgili madde, son dakikada,
önergeyle Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmiş ve orada uzun uzun müzakere
edilmiştir. Orada, Sayın Bakana, bu bankalara, gerek sermaye olarak gerek kredi
olarak verilecek kaynağın ne miktarda olduğunu defaatle sorduk -bendeniz
sordum- ama, Sayın Bakan, yanındaki BDDK Başkanına da sorarak, bunu
açıklayamayacaklarını, bunun doğru olmayacağını ifade ettiler; ancak, bilahara,
BDDK Başkanı tarafından, televizyonlarda, bunun 4 milyar 100 milyon dolar
mertebesinde olacağı açıklandı. Şunu ifade etmek istiyorum: Yani, birtakım işler yapılıyor; ama, Meclis
komisyonlarından ve Meclis Genel Kurulundan kaçırılarak yapılıyor. Şimdi buraya
getirilmiş olan, biraz önce usul tartışmasına mevzu olan husus da, 9 maddelik
kanun tasarısına 9 önerge; kanun tasarısını esastan değiştiren bir yaklaşım.
Tabiî, iktidarın 340 çoğunluğu var, usul tartışmasıyla bunu reddedebilirsiniz.
Şeklen reddedersiniz; ama, bu, doğru bir davranış değildir. Bu kadar mühim bir kanun tasarısında, bu değişiklikler geri çekilerek,
gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda, gruplar tarafından, dikkatle
değerlendirilmesi gerekir; bu, iktidar gruplarının da ihtiyacıdır. Şunu görüyoruz ki; hükümet, gündemine hâkim değildir, meselelerine hâkim
değildir. Dün, burada, endüstri bölgeleriyle ilgili bir kanun tasarısını
müzakere ettik ve tasarının en mühim maddesi, teşviklerle ilgili olan 4 üncü
maddesiydi. Çıktık, anlattık, söyledik -teşekkür ederiz- Sanayi ve Ticaret
Bakanı, maddenin yanlış olduğunu burada kabul ettiler ve bizzat kendileri
önerge vererek maddeyi değiştirdiler, düzgün bir madde haline getirdiler. Şunu
söylemek istiyorum: Bu hükümet, meselelerine hâkim değildir. Bir bakanın eline,
biri, gelip bir şeyler tutuşturuyor, bir şeyler anlatıyor "doğrudur"
diyor ve kanun tasarısı haline getiriyor. Tabiî, komisyonlarda iktidar
çoğunluğu olduğu için, paldır küldür komisyonlardan geçip, Genel Kurula
geliyor, burada tutarsak tuttuk, tutamazsak gidiyor. Böyle olmasa, Bankalar
Kanununu dört defa değiştirir miydiniz? Şimdi, bugün, burada dördüncü
değişikliği konuşacağız; bunların hepsi 1-1,5 yıl içerisinde oluyor; yani,
hükümet, meselelerine hâkim değildir. Türkiye'yi yönetemeyen bir hükümet var;
Türkiye'nin temeldeki sıkıntısı da esasında budur muhterem arkadaşlar. Tabiî, Türkiye ağır krizler yaşadı; kasım 2000 krizi, Şubat 2001 krizi
ve bu krizler neticesinde faizler dalgalandı, döviz kurları dalgalandı, hani,
depremden sonra denizlerde olduğu söylenen Tsunami dalgaları var ya, bunun gibi
dalgalar, afet sonrası dalgaları gibi, piyasaları vurdu, çökertti, iş hayatını
çökertti. Bu dalga, afetten sonra oluyorsa, demek ki, bu hükümetten sonra oldu,
asıl afet, bu hükümetin varlığıdır, onu ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin
talihsizliği, böyle bir hükümet tarafından idare edilmesidir değerli
arkadaşlar. Anasol-M Hükümeti, Türkiye için bir felaket hükümeti haline gelmiştir.
Türkiye'nin temel meselesi kanun çıkarmak değildir; bir an önce bu hükümetten
kurtulmaktır. Sayın Derviş geldi "15 günde 15 kanun çıkarılırsa Türkiye düze
çıkacak" dedi, 15 kanun çıkardık; sonra 15 kanun daha çıkardık; ama,
bitmedi; şimdi tekrar acele kanun çıkarıyoruz. Niye; Sayın Başbakan Amerika'ya
gidecek, onun eline vereceğiz, orada daha dik durabilecek bu kanunlarla;
inşallah dik durur!.. Değerli arkadaşlar, piyasalar çöktü dedim, iş hayatı çöktü dedim.
Fabrikalar, işyerleri kapandı, milyonlarca insan işsiz kaldı. Millî gelir 3 000
dolar mertebesinden 2 000 dolar mertebesine düştü. Türkiye, tarihinde olmayan
ölçüde küçüldü. Bankalar, peş peşe Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna intikal
etti, hastaneye düştü bankalar ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki bu
bankalar için, kamunun karşıladığı zarar 20 milyar dolardır; yani, bugünkü
parayla takriben 30 katrilyon liradır. Şimdi yeni bir tasarı önümüzde. Neymiş efendim; hastaneye düşmeyen,
Sigorta Fonuna düşmeyen bankalarla ilgili bir rehabilitasyon çalışması
yapacağız, bunların sermayelerini güçlendireceğiz!.. Ne yapacaksınız; efendim,
bunların sermaye yeterlik oranı yüzde 8'in altında olanlara -yüzde 5'e kadar
olanlara- hisse vereceğiz, ortak olacağız, üzerine de yüzde 8'e kadar olan
kısma borç vereceğiz, kredi vereceğiz, bunları canlandıracağız...
Canlandırırsanız ne olacak, bunlar da reel sektörü finanse edecek... Şimdi,
tabiî, çok geniş tepkiler sebebiyle önergeler getirdiler. Sözde, buraya verilen
paraların bir kısmı özel sektöre, reel sektöre gidecekmiş, onu konuşacağız
değerli arkadaşlar. Türkiye'de şubat krizinden sonra özel sektör bunaldı, reel sektör
bunaldı, fabrikalar kapandı, milyonlarca insan işsiz kaldı ve -TOBB- Odalar
Birliği il il dolaştı, sektör gruplarıyla konuştu; il ticaret sanayi odalarıyla
toplantılar yaptı "efendim, Londra yaklaşımı mı olsun, İstanbul yaklaşımı
mı olsun, Anadolu yaklaşımı mı olsun" diye. Uzun uzun tartışmalardan
sonra, hükümet bu tasarıyı Komisyona getirdi. Baktık, bu tasarıda ne var; bu
tasarıda, reel sektör için hiçbir şey yok. Zaten, tasarının başlığından belli.
Tasarının başlığında ne diyor: "Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması..." Yani, reel sektörün güçlendirilmesi değil, malî
sektörün güçlendirilmesi. Tamam, mantık olarak doğrudur; yani, bir ülkede
tasarrufları toplayan ve piyasaya dağıtan, iş hayatına dağıtan, yatırımları
finanse eden bankalar, sağlıklı, sıhhatli çalışırsa orada ekonomi güçlü olur. Peki, ben size soruyorum: Bu 20'nin üzerinde banka; Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna, birisi bunları zorla mı getirdi soktu buraya? Bunların hepsi
özel sektör bankalarıydı, kurulmuşlardı, dürüst çalışmaları gerekirdi. 1994
krizinden sonra Basel oranlarına göre; yani, sermaye yeterlilik oranları, diğer
oranlara göre bu bankaların, bankalar yeminli murakıpları tarafından muntazam
denetleniyor olması lazım; denetlendiğine de inanıyorum. Peki, ne oldu da bu
bankaların hepsi birden, böyle yığın yığın kurula intikal ettiler. E,
bakıyorsunuz ki, bu bankaların anlı şanlı patronları; evet, berberi için
Atina'ya giden, kahvaltısı için Londra'ya giden, terzisi için Paris'e giden bu
anlı şanlı patronlar bu bankaların içlerini boşaltmışlar; off-shore bankalarla
boşaltmışlar, kendi şirketlerine kredi vererek boşaltmışlar. Tabiî,
mevduatların hepsi de garanti altında olduğu için, ondan sonra "buyurun
bunları ödeyin" demişler, biz de şimdi 20 milyar dolar; yani, 30 katrilyon
lira, bu fakir milletin cebinden vergi alıp, bu banka batıranlara ödüyoruz. Bunlara ne yaptık?.. Vatandaş soruyor bize: "Sayın milletvekili,
peki, bu bankaları batıranlardan bir şey alınmayacak mı?"
"Alınmayacak" diyoruz. Niye; minareyi çalan kılıfını hazırlamış, sağa
sola kaçırmış bunları, kaydırmış ve bunların da üzerine gitmek mümkün değil.
Şimdi, bu batan bankalarla ilgili yeniden yapılandırmada, bunların yönetimine
ait kurulan kurullarda, bu batan bankaların batık kredilerini ve şaibeli
kredilerini yeniden nasıl yapılandıracaklar; bunların hepsine birer sünger
çekecekler. İşte, burada, bize komisyonda getirdiler; bunların sorumluluğu
olmasın... Biz bunu reddettik
komisyonda. Şimdi göreceksiniz, burada getirilen önergeyle "efendim, bunları
yönetirken, karar veren karar organları, 4603 sayılı Bankalar Kanunundaki özel
sektör bankalarının sorumluluğunu taşısınlar" denilecek; doğru. Özel
sektörde banka genel müdürü var, banka müdürü var; ama, arkada da patron var.
Patron, yanlış hatta girdiğini gördüğü anda, genel müdürü de, müdürü de kapının
dışına bırakır, gerekli müeyyideyi uygular; çünkü, onun serveti var. Kamunun
servetini yeniden yapılandırırken, biz, komisyonda gerekli imkânları verdik;
ama, şimdi, burada, tekrar, önergeyle yeni maddeler getirilmiş, bunlara
dokunulmazlık getiriliyor. Biz, bütün partiler ittifak halinde, komisyonda bu
teklifi reddettik. Sayın Bakan bunu çok iyi anlar, bilir; ama, ne olduysa oldu,
tabiî, liderler toplantısından sonra, nerelerden ne tehdit, ne baskı geldiyse,
Sayın Bakanın da "ya yaparım ya bırakır giderim" şeklinde beyanları
var basında bugün. Onun üzerine, bu tekrar buraya geldi. Şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar. Bu fakir milletten,
esnafından, köylüsünden, memurundan, işçisinden, kuşundan, kurdundan,
uçanından, konanından vergiyi alacaksınız; ondan sonra, götürüp, buyur 30
katrilyon batık bankalara, buyurun 10 katrilyon daha batmamış olan bankalar
çalışsın diye. Biz, baştan beri ne tartışıyoruz; reel sektörü ayağa
kaldırmayacak mıydık, Odalar Birliği bunun için çalışmadı mı, reel sektör
tarafından ve diğer kurumlar tarafından, hükümetle bunun için görüşmeler
yapılmadı mı? Şimdi, önümüze gelen, tekrar, bir banka kurtarma operasyonudur. Bakın, bizim bu konuda teklifimiz şudur; bunu defaatle bu kürsüden de
söyledik, komisyonda da Sayın Bakana arz ettik. Söylediğimiz şudur: Türkiye bir
krizin içinden geçiyor. Bu krizin sebebi de bu hükümettir, bu beceriksiz
hükümettir, yönetemeyen hükümettir. Birinci mesele, bu hükümetten kurtulmak.
Kurtulamıyor muyuz, çoğunluğu mu var; gelin, şu bankaların batışı ve krizlerle
ilgili bir Meclis araştırması komisyonu kuralım. Kimin ne sorumluluğu var,
bankalar yeminli murakıpları raporları ne zaman vermişler, hangi hükümet
uygulamamış?.. Ha, bizim hükümet de içindeyse, onu da çıkaralım meydana;
kamuoyu bunu bekliyor. Kamu bankalarının, özel bankaların içi boşaltılmış,
Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı Teftiş Kurulu vasıtasıyla tahkik etmiş,
raporlar yollamış; bunları uygulamıyor hükümet. Yani, böyle acayip bir memleket
olur mu?!. Ee, biz kimiz; biz, Meclis olarak, milletin temsilcisiyiz. Milletin
vergilerini, milletin hukukunu korumak bizim görevimizdir. Hükümet, yanlış
harcıyorsa, hükümet, bürokrasiyi kontrol edemiyorsa, onun da üzerine çıkıp bu
denetimi yapacak olan bu Meclistir. Onun için, gelin, bir araştırma komisyonu
kuralım öncelikle; son on seneye bakalım; bankaların batmasıyla ilgili kimin ne
sorumluluğu varsa meydana çıksın. Şimdi "Türkiye'yi batırdınız" dediğimiz zaman, iktidar
milletvekili arkadaşlar buraya geliyorlar "efendim, biz batırmadık.
Eskiden beri batıyordu, biz, biraz daha batırdık..." Ee, kim batırdıysa
çıkaralım meydana. Sorumluları çıksın kamuoyu önünde; varsa sorumluluğu gitsin yargıya, aklansın,
paklansın aklanıyorsa paklanıyorsa... Ama, bunlardan kaçıyorsunuz, bunların
üzerini örtüyorsunuz. Tabiî, siyasî gücünüzü kullanıp, savcılar üzerinde baskı
yapıyorsunuz. Siyasî gücünüzü kullanıp, bu meselenin üzerine gidecekler
üzerinde baskı yapıyorsunuz. Şimdi, reel sektörün beklediği neydi, ne geldi ortaya?.. Bankaları
kurtarma kanunu geldi. Reel sektöre buradan hiçbir şey gitmez. Reel sektörü
gösterip, birtakım patronların, holdinglerin bankalarını kurtaracaksınız.
Bankalar Denetleme Kurulu Başkanı söylüyor zaten: "Türkiye'de, bankalar,
zaten holdinglerindir, birkaç ailenindir" diyor. Doğru; biz, bu birkaç
aileyi daha da zengin etmek için, bir söylediğine göre 4 milyar dolar,
konuşulana göre 10 milyar dolar mertebesinde ucu açık, ne kadar, nerede
biteceği belli olmayan bir kaynağı, kamudan alıp, fakir milletten alıp bu
hortumculara, bu bankalara aktarmaya mecbur muyuz?!. Bu kanunu çıkarmaya mecbur
muyuz?!. Ben, değerli milletvekillerinin burada vicdanına sesleniyorum. Efendim, ne yapalım?.. Ben size yapılacak olanı da söyleyeyim: Biraz
önce de ifade ettim. Bakın, yapılacak olan husus şudur: Bugün hükümete güven
olmadığı için, piyasalarda bir ürkeklik var, çekingenlik var; kimse, parasını
yatırıma, üretime yöneltmiyor, koymuyor. Bunun yolları vardır; bu Mecliste de
bunu bilen arkadaşlarımız vardır. Bakın, hükümete teklif ediyorum: Şimdi, biz, yatırımlarda, sabit
yatırımlarda, sabit yatırımla ilgili yatırım indirimi uygularız, yatırım
indirimi teşviki uygularız; yani, yaptığı yatırımı, kâr ettikten sonra, kâra
geçtikten sonra vergilerden indirir. Maliyenin burada bir kaybı yoktur mevcut
gelirinden, istikbalde doğabilecek olan gelirinden bir kaybı vardır; ama, ona
karşı da üretim vardır, istihdam vardır. Şimdi, ben diyorum ki hükümete, bu tasarıyı geri çekin, üzerinde
çalışalım. Yapacağımız şey şudur: Piyasada para sıkıntısı, nakit sıkıntısı var,
sermaye sıkıntısı var. Özkaynaklarından -ister mevcut ortaklarla, ister yeni
ortaklarla- sermayesini artıran kuruluşlara, bunu şirketten, sermayeden,
bünyeden çekmemek şartıyla beş yıl süreyle -veya bunun müddeti takdir
edilebilir- yatırım indirimi uygulayacağız şeklinde bir uygulamayı getirelim ve
bu şekilde şirketlerde sermaye artırımını teşvik edelim, yeni ortakların
katılmasını teşvik edelim. Yapacağımız ikinci bir husus daha var, o da şu: Türkiye Kalkınma Bankası
var. Aşağı yukarı otuz yıldan beri hizmet eden ve 70'li yıllarda DESİYAB diye
kurulan bir bankadır bu. Bu banka, aslında, yatırımlara iştirak için
kurulmuştur. Komisyonda bunu da söyledik Sayın Bakana. Gelin, bu kaynakları,
bankaların sermaye artırmasına değil, Türkiye Kalkınma Bankası vasıtasıyla
kullanalım. Banka vasıtasıyla bu parayı nerede kullanalım? Kasım 2000 ve Şubat 2001'de bir büyük felaket oldu; iktisadî bir
felakettir bu. Hasar oldu ekonomide, işletmelerde. Ne oldu; işletme sermayesi
yetmez hale geldi. Ne oldu; borçlarını yönetemez, ödeyemez hale geldi; çünkü,
girdileri, dövizde yüzde 100 artış olduğu için, borçlanma faizleri yüzde 200'e,
yüzde 300'e, yüzde 500'e çıktığı için ne borçlarını yönetebiliyor ne de işletme
giderlerini finanse edebiliyor. Bu, bir
hasardır; deprem hasarı gibidir; afet hasarı gibidir; bu hasarı onaralım. Nasıl
onaracaksınız? Bu felaketten önce, bu krizden önce iki yıldır, üç yıldır, zaman
takdir edilir, hesaplanır, belli bir süre içinde, bu kriz öncesi dönemde normal
işletme faaliyetlerine devam eden, üretim yapan, satan, ihraç eden, istihdam
sağlayan, düzgün bilançosu olan firmalar, bu hasar sebebiyle ne kadar hasara
uğramış. Mesela, tavukçuluk sektörü batmış. Faraza, Mudurnu Tavukçuluk, 20
milyon dolar borcunu yönetemediği için, işletmesini kapatmış, milyonlarca piliç
açlıktan ölmüş kümeslerde, kümesler kapanmış, köylerde üretim durmuş ve sektör
birçok ilde, Elazığ'dan Adanasına, Manisasına kadar bütün Türkiye genelinde
çökmüş. Ha, burada yapacağınız şey: Gel bakayım Mudurnu Tavukçuluk, sen
sermayeni 20 milyon dolar artır -faraza, eğer oysa onun hasar miktarı
ekspertizden sonra- ben Türkiye Kalkınma Bankası olarak sana 20 milyon dolarla
ortak oluyorum. İki yıl içinde bu 20 milyon dolar benim hissemi istersen sen
devral, kazan; ama, çarkın dönsün, istersen yeni ortak bul. Ben, bu hisselerimi
iki yıl sonra devredeceğim. Bu şekilde reel sektöre siz kaynak aktarırsanız, reel sektör ayağa
kalkar. Biraz önce ifade ettiğim yatırım indirimi, işletme sermayesinde
uygulanırsa, bu şekilde uygulanırsa, reel sektör ayağa kalkar. Biz, bunu, Sayın
Bakana söyledik. "Efendim, biz, kamu olarak şirketlere ortak
olamayız..." Kardeşim, şirketlere ortak olamıyorsun da, bu hortumcu
bankalara nasıl ortak oluyorsun?!. 4 milyar, 5 milyar, 10 milyar dolar, hududu
belli olmayan, bunlara nasıl ortak oluyorsun?!. Senin görevin bu millete refah
ve saadet getirmek mi, iktisadî gelişmeyi sağlayarak istihdamı, geçimi
kolaylaştırmak mı, yoksa, hortumcu bankaları bir daha beslemek mi? Senin
bunlara verdiğin bu para nereye gidecek? Efendim, ortak oluyorum... Neyine
ortak oluyorsun, bankanın binasının ne değeri var? Sen her gün onun başında
bekleyecek misin? Nasıl bunlar hortumladıysa, kaçırdıysa, aynı şekilde soyacak
bankayı; sen ortaksın yüzde 20'yle... Ne olacak, ne alacaksın ondan,
perdelerini, halılarını, masalarını, sandalyelerini mi? Ama, sen, Mudurnu
Tavukçuluğa veya falan yerdeki bir fabrikaya, işletmeye ortak olursan,
makinelerine ortaksın, arsasına ortaksın, binasına ortaksın, onun piyasasına
ortaksın. İkisi, çok farklı bir durumdur; onu ifade etmek istiyorum. İşte, bu işin çözüm yolu budur değerli arkadaşlar; ama, maalesef,
hükümet, bunlar üzerinde imalî fikir etmiyor. Sayın Derviş de, bütün gayretine,
iyiniyetine rağmen, Türkiye piyasasını tanımıyor, nereden, ne zaman
çarpılacağını kendisi de ürkeklikle bekliyor. "Evet, tehlikeli bir
gidiştir bu" diyor. Bize, komisyonda da ifade etti, kendilerinin basında
beyanları da var. Biz, bu tehlikeli gidişi, emin bir gidişe, emniyetli bir
yolculuğa çevirmek için tedbirleri de kendilerine söylüyoruz değerli
arkadaşlar. Aksi takdirde, bu çalışmalar, göreceksiniz, birkaç ay sonra tekrar
fiyasko olacak. Şimdi, son dakikada getirdiğiniz 9 önerge var burada. Ben, bu
önergelerin nesinden bahsedeyim; acele bahsettim. Tabiî, tekrar usulde
tartışılan konulara girmeyeceğim. Bakın, bu önergelerde neler getiriyorsunuz? Getirdiğiniz, 3 üncü
maddede, varlık... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayıştay denetiminden çıkarıyorsunuz... Sayıştay
denetiminden korkuyorsunuz... Sayıştay denetiminden çıkardınız onu. BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen... İstirham ederim... CEVAT AYHAN (Devamla) - Evet; bütün bu kurulların denetimi Sayıştaydan
alınıp, Başbakanlık müfettişlerine, Maliye Bakanlığı müfettişlerine veriliyor.
Bunların hepsi, siyasetin emrinde olan müfettişlerdir. Müfettişleri tenzih
ederim; ama, gerçek denetimi yapacak olan Sayıştaydır, Meclisin denetim
organıdır, bağımsız denetim organıdır. Şimdi, Sayıştay denetimini
kaldırıyorsunuz, Başbakanın emrindeki Başbakanlık müfettişlerine, Maliye
Bakanlığının emrindeki Maliye müfettişlerine, yani, siyasetin emrinde olan
müfettişlere meseleyi teslim ediyorsunuz. Meselenin arkası çürüktür; onu size
ifade ediyorum ve bu, çok su götürür, çok tartışılır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Ayhan, lüften... CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim müsamahanıza. Getirdiğiniz diğer bir husus da, batan bankalara yahut da sıkıntıda olan
bankalara ortak olacaksınız. Bu ortaklığın yüzde 60'ını kredi olarak
verecekmiş. Kime verecek; tasarıda, kendi şirketlerine verecek, kendi çevresine
verecek. Ama, benim dediğim yola giderseniz, siz, doğrudan doğruya, bu nakti,
bu imkânı işletmeler nezdinde kullanırsanız, onlar, bankalara borcunu öder,
bankalar çalışmaya başlar; böylece, hem bankalar sıhhat bulur hem de ekonomi
sıhhat bulur; ama, tabiî, siz, bunu yapmayacaksınız. Maddelerde, önergelerde konuşacağız, maddelerde arkadaşlarımız
konuşacak. Bakın, burada bir hüküm daha var, diyorsunuz ki: "Bankaların
önceki kredileri, dört yıl içinde, Bankalar Kanununa uyum sağlar." Yani,
burada, bankaların kendi şirketlerine aktardıkları, hortumladıkları kaynakların
geri dönüşü için dört yıllık süre tanıyorsunuz; bunun manası budur değerli
arkadaşlar. Yine, tabiî, siz, bankalara verilecek destekten, tarım sektörüne ve
esnafa 1,5 katrilyon lira kredi vereceksiniz yahut bu kadar plasmanda
bulunacaksınız. Bunu kullanacak mısınız; belli değil. Bakın, burada, hükümet
-işte, kasım ayının konsolide bütçe uygulama raporunu söylüyorum size- 2001
yılı bütçesinde, tarıma 1 katrilyon 60 trilyon lira kaynak ayırmış. BAŞKAN - Efendim, lütfen... CEVAT AYHAN (Devamla) - Bitiriyorum Muhterem Başkan. BAŞKAN - Rica edeyim efendim. CEVAT AYHAN (Devamla) - Kasım sonuna kadar ne ödemiş, 449 trilyon lira
ödemiş; yani, yüzde 40'ını ödemiş, yüzde 60'ını, yine, faizcilere... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, 2 dakika vermiştim. İstirham edeyim Sayın Ayhan.
Hatta, biliyorsunuz, ben, hazırlığınızı yaptıktan sonra açtım süreyi. CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim, son cümlem. BAŞKAN - Buyurun. CEVAT AYHAN (Devamla) - Hayvancılığa 47 trilyon lira ayırmışsınız, 17
trilyon lira vermişsiniz; yani, üçte 1'ini vermişsiniz. Sizin burada
koyacağınız müeyyidelerin hiçbir hükmü yok. Sizin hükümetinizde, bu meseleleri
çözecek irade yok, bilgi yok, kabiliyet yok ve iyiniyet de yok; onu arz ediyor,
hepinizi hürmetle selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası, Doğru Yol Partisinde. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen;
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gerçekten, kamuoyunun çok yakından ilgi duyduğu ve biraz da
endişeyle izlediği bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Aslında, bu tasarı, niçin gündeme geldi? Bu tasarı, malî sektördeki
sıkıntılar dolayısıyla, reel sektörün borçlarını ödemekte zorlanması, üretimin
yüzde 10'lara varan azalması -hatta, son rakamlar bazı sektörlerde yüzde
15-17'ye varan küçülmeyi gösteriyor- böyle bir ortam içinde, kamunun, gerek
malî kuruluşlara gerekse reel sektörlere rahatlatıcı bazı düzenlemeler
getirmesi amacıyla hazırlandı. Bu tasarı, gerçekten, 2001 yılının mayıs ayından
beri, önce Londra yaklaşımı, sonra İstanbul yaklaşımı diye tartışılan birtakım
düzenlemeleri getiriyor. Bu arada, aslında, reel sektörü kurtaracağız diye, gerek kanun
tasarısının genel gerekçesinde gerekse amaç maddesinde... Kanun tasarısının 1
inci maddesini, amacı okursanız, malî sektöre ilişkin bir düzenleme yok.
Gerekçede de ne deniliyor; bir anlamda, 2000 yılı haziran ayında 2 katrilyon
olarak nitelendirilen, geriye dönmeyen borçlar, bir sene sonra, 2001
haziranında 5,7 katrilyona çıkmıştır, reel sektör ve finans sektörü bundan
dolayı batmaktadır; şimdi, devletin, vatandaşın fonlarını bunun için
kullanacağız diyor bir anlamda! Şimdi, aslında, bu Bankalar Yasası olayı çok ilginç bir seyir
izlemiştir. 18 Nisan seçimlerinden sonra kurulan 57 nci hükümet, çok büyük
iddialarla, Bankalar Yasasında büyük reformlar yapıyoruz; Bankalar Yasasıyla
ilgili olarak çok kapsamlı düzenlemeler getireceğiz; artık, Türkiye'nin
gündemindeki bankacılık sorunları, batık kredi sorunları çözülecektir dedi.
Gerçekten, gece gündüz çalıştı Meclis. Bu Meclis çalışırken, muhalefetin çeşitli
eleştirileri oldu. Bu eleştiriler, hiçbir şekilde dikkate alınmadı; ama, bu
eleştirilerin gündeme alınması söz konusu olsaydı, bugün, Türkiye, çok farklı
noktada olurdu. Şimdi, Kasım 2000 tarihindeki kriz, arkasından 2001 yılındaki şubat
krizi çıkmıştır, Türkiye o yüzden sıkıntıya girmiştir diyorsunuz. Niçin çıktı
bu şubat krizi; kamu bankaları tetiklemiştir krizi. Niçin kamu bankaları
tetiklemiştir; çünkü, kamu bankalarının birikmiş zararları vardı, onlar gündeme
geldi, o yüzden likidite sıkıntısı çıktı... Şimdi, birinci Bankacılık Yasası görüşülürken çok ilginç açıklamalar
var. 1 inci maddesi üzerinde konuşulurken -burada Tutanak Dergisi var,
16.6.1999 tarihli- DYP Grubu adına söz alan Ufuk Söylemez, "bankacılığı
çözmeye çalışıyorsunuz; ama, bir noktaya dikkat edin, kamu bankalarındaki görev
zararını ne yapacaksınız; bunu çözmedikçe bankacılık sistemini reformize
edemezsiniz -oradan, hükümetten hiçbir ses seda yok- bankacılık sektörüne
ilişkin düzenlemeler yapıyorsunuz; ama, kamu bankalarındaki o hastalıklı yapı
devam ediyor" diyor. O geçiyor. Sonra, bakıyorsunuz ki, o kanunda yetersizlikler var diye, yeni bir
düzenleme geldi. Ne zaman geldi; yine, Aralık 1999'da geldi. Hatta, o tasarı
görüşülürken, 4 tane banka Fon kapsamına alındı. O arada, bu 4 tane bankadan
başka yeni banka da söz konusu olmayacaktır diye, burada, hükümet temsilcisi
söyledi, Meclise açıklamada bulundu. Yine, o tarihte, DYP Grubu adına konuşan Kemal Kabataş diyor ki: Siz, bu
tasarıyla yine bir eksik düzenleme yapıyorsunuz. Bakın, burada hepsini okumak
istemiyorum zaman sınırlı olduğu için; tarihleri zikrediyorum tutanaklardan.
Arkadaşımız diyor ki: "Bankacılık sistemini rehabilite etmezseniz,
bankacılığın rehabilitasyonuna ilişkin düzenlemeler getirmezseniz, bu
programda, bu bankacılık düzenlemeleri sıkıntı yaratır, hiçbir şey
çözemezsiniz." Yine hiçbir değişiklik yok, yine herkes bildiğini okuyor.
Sonradan -hepimiz hatırlıyoruz- iddialı programlar başlatılıyor, bu iddialı
programlar içinde her şey güllük gülistanlık gösterilmeye çalışılıyor; ama, ne
bankacılıkla ilgili, rehabilitasyona dönük bir şey yapılıyor ne de kamu
bankalarının görev zararlarıyla ilgili bir düzenleme getiriliyor; hiçbir şey
getirilmiyor. Daha sonra, bir cennet görüntüsü yaratılıyor. Bugünlerde olduğu gibi, o
zaman da, borsa yukarı çıkıyordu, faizler aşağı düşüyordu, dolar aşağı
düşüyordu, Türkiye'ye sıcak para geliyordu ve sunî bir cennet yaratılıyordu.
Ben gayet iyi hatırlıyorum, o dönemde, hükümetin Başkanı Sayın Başbakan
"biz ekonomiyi çözdük, her şey güllük gülistanlık oldu" diyordu.
Bunları hepimiz hatırlıyoruz. Peki, her şey güllük gülistanlıktı da, Türkiye, arkasından, 2000 yılında
hepimizin yaşadığı olayları niye yaşadı? Bankalar birbiri arkası sıra Fona
girdi. Bu Fona, bu milletin 20 milyar dolar parası yatırıldı; Fondaki bankalar
için 20 milyar dolar yatırıldı... Bir gün gelecek, bu millet, bu 20 milyar
doların hesabını soracak! (DYP sıralarından alkışlar) Niye yatırıldı?.. Niçin
bu düzenlemeleri zamanında yapmadınız? Burada uyarıldı. Bu uyarılar yapılırken, biz, bu önerileri, bu
eleştirileri yaparken, üzülerek söylüyorum, akademisyen sıfatı taşıyan birçok
üniversite öğretim üyesi, televizyonlarda, bu eleştirileri duymazlıktan
geldiler, programa övgüler dizmeye devam ediyorlardı o tarihte. Bazı
gazetelerin ekonomi sayfalarını düzenleyen insanlar da, muhalefetin bu haklı
açıklamalarını hiçbir şekilde dikkate almadılar ve övgüler yağdırmaya devam
ettiler. Sonra ne oldu; önce kasım krizi, arkasından şubat krizi yaşandı. Bu
şubat krizi geldi ve denildi ki, krize niye girdik; işte, kamu bankalarının
açığı vardı. Bu açığı nasıl kapattık; Hazine 16 milyar dolarlık kâğıt vererek
bu açığı tıkadı. Peki, ben şimdi şunu soruyorum: Bu bankacılık düzenlemelerine
başlarken, burada arkadaşlarımızın, hepimizin uyarılarına rağmen niçin kamu
bankacığı sorunu çözülmedi; buna ilişkin açığı kapatacak düzenlemeyi niye
getirmediniz de bu milleti perişan ettiniz; niye krize soktunuz? (DYP
sıralarından alkışlar) Ondan sonra diyorsunuz ki "on yıl sorumlusu vardır
bunun..." Nerede on yıl! Ben şurada size örnek veriyorum; bunu
çözseydiniz, Türkiy,e şubat krizini yaşamayacaktı, kasım krizini yaşamayacaktı,
milletin bu kadar parası yok olmayacaktı, bankalar birbiri arkasına Fona
girmeyecekti. Türkiye'nin bunları tartışması lazım. Böyle övgülerle, gerçekçi
olmayan değerlendirmelerle, geçmişi sorumlu tutarak bunun içinden çıkmak mümkün
değil. Ne oldu; reel sektörü sıkıntıya soktuk, bankacılık sektörünü sıkıntıya
soktuk, üretimi gerilettik; şimdi, hiçbir şey olmamış gibi yeni bir düzenleme
daha getiriyoruz. Bakın, şubat krizinden sonra mayıs ayında çıkan bir bankacılık
düzenlemesi var, onu da söyleyeyim; 11 Mayıs 2001 Cuma günlü Genel Kurul
toplantısında yine demişiz ki "Bankacılık sektörü ciddî sıkıntı
içerisindedir, fona alarak milletin 20 milyar dolarını batırdınız, içeri
soktunuz, bunlar para yutmaya devam ediyor, böyle devam etmesi mümkün değil.
Ben çıkmış, tümü üzerinde konuşmuşum, demişim ki, bir rehabilitasyon programı
getirin, bu bankaları fona almak çözüm değil; Fona alacağınıza, Fona almadan
bunlara çare getiriniz. Bakın, burada, Sayın Bakan da burada, o zaman yeni
gelmiş Devlet Bakanı idi, ekonomiyle ilgili programlar getirildi. Ben şimdi soruyorum: Niçin bu düzenlemeleri, bizim önerilerimizi dikkate
almadan, getirip de, bizi, bu sıkıntıya soktunuz milleti? Getirseydiniz, bunu
yaşamayacaktı bu millet; yazık değil mi! (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, bir sene geçmiş aradan, diyoruz ki: Artık, Fona almak çare
değildir. Kamu bankalarının açıkları da vardır. Şimdi bunları kapatmak için
biz, işte, yeni düzenlemeler yapacağız, bundan sonra işler düzelecek. Bakın, reel sektöre öncelik verin diye defaatle söyledik. Her çıkan
sözcümüz, burada, reel sektörün ne kadar önemli olduğunu, reel sektör ayakta
duramazsa, Türkiye'nin, ne bankacılık sektörünün ne üretiminin devam
edemeyeceğini ne de borç ödeyebileceğini söyledi. Dedik ki: Gerçekten, reel
sektöre öncelik verin, reel sektörü ayağa kaldırın ki, millet üretime devam
etsin. Ne oldu; iyice battıktan sonra her şey, şimdi reel sektörü
düzenleyeceğiz! Reel sektörle ilgili olarak kanun tasarısı getiriyoruz; Hükümet, Plan ve
Bütçe Komisyonuna bir tasarı sevk ediyor, altında, Başbakan ve yetkililerinin
imzası var. Tasarıyı açıp bakıyorsunuz; içinde, reel sektörün sorunları ve
onlara çözüm yolları önerileri var. Peki, bu arada bir önerge geliyor;
bakıyorsunuz, reel sektörü kurtarmak için ya da onun sorunlarını çözmek için
getirilen tasarıya, çok ciddî bir düzenleme getiriliyor. Malî sektöre,
bankacılık sektörüne... Hatta, yeterli düzenlemeler yapılmadan, güvence altına
alınmadan, kamu fonlarının... En az 4 000 000 000 dolar olarak ifade ediliyor;
ama, bizim değerlendirmemiz, bunun 10 katrilyon liradan aşağı olmayacağı
şeklindeydi. Şimdi, 10 katrilyon liralık ilave bir kaynak yük getirecek bir
şey, hükümet tasarısı olarak gelmiyor, Plan ve Bütçe Komisyonuna bir önerge
olarak son dakikada sokuşturuluyor. Orada, böyle büyük bir operasyonu niçin
hükümette tartışıp getirmiyorsunuz sorusunu sordum; ama, cevap yok. Madem bir
hükümet politikasıdır reel sektör yanında malî sektörü de düzenlemek...
Gördünüz, hata olduğunu gördünüz, Fona alarak bu milletin parasının yok
olduğunu. Fondaki bankalarla bütün kamu sektörünü büyüterek bankaları da
kamulaştırdınız, onları da sistemin içerisine soktunuz. Baktınız ki, bu para
yutuyor, bir değiştirme, politika değiştirme, bizim birbuçuk sene önce
yaptığımız uyarıları dikkate alarak bir politika değişikliği yapılması ihtiyacı
oldu; olabilir... O zaman, bu politika değişikliklerini hükümette tartışıp,
bunu, kapsamlı bir değişiklik olarak getirip, Meclisin yetkili komisyonunda
niçin tartıştırtmadınız?! Şimdi, o önerge apar topar kabul edildi. Orada hükümeti temsil eden
arkadaşlarımızın bile haberi yok bu düzenlemelerden. O yetmiyor, tepkiler
ortaya çıkınca, şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmeye
başlanmışken, bir yığın değişiklik önergeleri hazırlanıyor. O zaman, Plan ve
Bütçe Komisyonuna ne lüzum var! Hükümet tasarı hazırlasın, burada, Genel Kurula
doğrudan doğruya soksun! İhtisas komisyonlarının, bunları, enine boyuna
tartışıp, doğruyu yanlışı bulması lazım. Burası, millî iradenin tecelli ettiği
bir organdır; atölye değildir, bir kanun fabrikası değildir Türkiye Büyük
Millet Meclisi. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Buna saygıyı herkes göstermek zorundadır;
başta, komisyonun göstermesi lazım. Ben, Komisyon Başkanının, hükümetten bu
kadar geniş kapsamlı değişiklik önerileri geldiği zaman, "bir dakika
kardeşim; biz bunu komisyona alıp yeni baştan görüşmek zorundayız"
demesini beklerdim. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Yangından mal mı kaçırıyoruz, çekindiğimiz ne var?! AHMET İYİMAYA (Amasya) - Aceleleri var! OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Bir gün sonra da çıkarırız; hatta, öğlen ara
verip akşam görüşmeye başlarız bu biz değişiklikleri; ama, lütfen... Ne
yaptığımızı teknisyenlerle görüşelim; ne yapıyoruz, ne ediyoruz... Bakın, ben size somut örnekler verdim. Bakın, burada getirdiğim uyarılar
-bu, sadece bankacılık sektörü- dikkate alınsaydı, Türkiye böyle bir krizi
yaşamayacaktı; Türkiye, bu kadar ağır faturaları bu millete ödetmeyecekti; hâlâ
yeni vergiler, hâlâ yeni düzenlemeler... Bakın, bugün gazeteleri okuduysanız görmüşsünüzdür, Amerika'nın en büyük
ve en önemli ekonomi dergisinin editörleri "devalüasyon yaparak, vergi
koyarak düzene çıkmış, düzlüğe çıkmış bir ülke yok; IMF yanlış yapıyor"
diyorlar; en büyük ekonomi editörleri, bu uyarılarda bulunuyorlar. Tabiî, siz,
ekonomiyi bütünüyle algılayamazsanız, o zaman, bölük pörçük önlemlerle
sistemini dizayn etmeye çalışırsınız; o dizayn etmeye çalıştığınız zaman yüze göze bulaştırılır. Sonra, şimdi, IMF'yi
şikâyet ediyoruz; ama, bakıyorsunuz ki, kapsamlı olarak bir düzenleme
getirilmemiş, biri bir şeyler yazıyor, apar topar komisyonlardan jet hızıyla
geçiyor, burada jet hızıyla görüşülüyor; ama, eksiklikler ve aksaklıklar, uygulama
başlayınca ortaya çıkıyor. Onun üzerinde, bakıyorsunuz, bir utanç belgesi olan,
gerçekten, IMF'ye verilen mektup utanç... Bu kadar ayrıntılı mikro manangement
aslında bir aczin ifadesidir. (DYP sıralarından alkışlar) "Yani, siz bunu
yönetemiyorsunuz, bunları tek tek tek böyle yaparsanız, biz, sizi ayakta
tutarız" diye verilmiş bir belgedir. Gerçekten, hepimiz Türk Milletinin
birer ferdi olarak -siyaset yapmıyorum burada samimiyetimle konuşuyorum- bu
kadar ağır bir bedeli bu millete ödetmeniz gerekmez. Keşke, bu önerilere önyargısız baksaydınız, bunlar da doğru söylüyor
diyebilseydiniz, belki, çok daha rahat aşabilecekti Türkiye bu sıkıntıları;
ama, ne oldu?.. Bakıyorsunuz, yine, aynı hatada ısrar devam ediyor.
Değiştireceksiniz, yarın yeni baştan başka sorunlar çıkacak. Şimdi, ek zırhlar
vermeye çalışıyorsunuz karar alıcılara. Zırha ihtiyaç varsa, sadece kamu
bankalarının ya da Fon bankalarının yöneticilerine mi tanımak lazım?! Bütün
kamu sektöründe büyük santral ihalelerine, daha büyük kapsamlı operasyonlara
imza atanlara niçin güvence vermiyorsunuz da, münhasıran, falanca kişiye dönük
kanunî düzenleme yapıyorsunuz?! Şantaj var çünkü, denilecek "bunu
yapmazsanız ben yokum..." O zaman, yoksanız, yoksunuz. Yani, bu kadar
kolay mı bu, ucuz mu! (DYP ve SP sıralarından alkışlar) Hepimiz imza attık,
hepimiz hesap verdik; kamunun bütün sektörlerinde, her zaman da hesabını
veririz. Bundan çekinecek bir şey yok; ama, zırh vermeye kalkarsanız, o zaman
şunu derler: "Bu zırhı vererek bir şeyler mi yaptırmak istiyorsunuz
birilerine?" Bu güvenceyi verirseniz, bu kişiler acaba daha mı
dediklerinizi uygulayacaklardır sorusu insanların aklına geliyor. Buna kimsenin
hakkı yok. Gelin, bu milletin, kamu sektöründe çalışan ne kadar insanı varsa,
herkesi aynı statüde tutalım, onlar nasıl hesap veriyorsa, bu arkadaşlarımız da
aynı hesabı versinler; ama, hesap vermeyeceğiz deniyorsa, o zaman, aynı hesap
vermeme mekanizmasını kamunun diğer sektörlerine de verin. Bakın, bürokrasi
"iş yapmıyor" diye, şikâyet ediliyor. Tamam, etmiyorsa...
Bürokrasiye, gerçekten, zırh ihtiyacı hissediyorsanız, o zaman, kamunun başka
alanlarında görev yapan üst yöneticilere de aynı zırhı getirin. Niye
getirmiyorsunuz? Bunlar, gerçekten, çok yanlış uygulamalar. Hatada ısrar bence
en büyük yanlış. Bakın, şimdi, değişiklik önergeleri verilecek. İlgili önergeler
verildiğinde, tabiî ki, ayrıntılı olarak bunları dile getireceğiz; ama,
öncelikle şunu söyleyeyim: Türkiye, sadece banka sektöründen ibaret değil.
Türkiye'de, çok geniş kesimler, gerçekten çok sıkıntı çekiyor; işsizlik had
safhaya gelmiş, kamu sektörü, gerçekten, iş yapamaz hale gelmiş, kilitlenmiş,
sanayi tesisleri üretimde zorlukla karşı karşıya. Niçin karşı karşıya? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika eksüre verirseniz... BAŞKAN - Buyurun efendim. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Kamuya güvenerek, Fona alınan bankaların daha
önceden hisse senedine para yatırmış, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasından
hisse senetleri almış küçük yatırımcıyı niçin kurtarmıyorsunuz? Ben bu soruyu
soruyorum: Niçin, onları kurtarmıyorsunuz? O insanları, küçük yatırımcıları,
gidip -sermaye piyasasının herhangi bir uyarısı yok- borsada resmen işlem gören
hisse senetlerine yatırım yapanları niçin kurtarmıyorsunuz; niçin, çiftçiyi
kurtarmıyorsunuz; niçin, vergi borcu olan insanları kurtarmıyorsunuz; niçin,
SSK borcu olan insanları kurtarmıyorsunuz?..(DYP sıralarından alkışlar) Bunları silmek değil, bunlara, belki, rahatlatıcı, yeniden, düşük faizle
taksitlendirici imkânlar getirmek lazım. Şimdi, bunu yapmazsanız ne olacak? İstanbul yaklaşımıyla bir oluşum
olacak, bankalar anlaşacaklar kredilerini zamana yayacaklar; ama, o anlaşmanın
mürekkebi kurumadan vergi dairesi yakasına yapışacak, vergi borcunu ver
diyecek; SSK haczi dayanacak... BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Biz, şimdi, sorunu çözmekten öte yeni sorunlar
yaratacağız; bundan endişem var. Yine, aceleye getirilmiş bir düzenlemedir. Çok
geniş kapsamlı düşünün. Lütfen, yangından mal kaçırır düşüncesiyle
yaklaşmayalım. Bunu, uzun uzun eleştirelim, düşünelim, değerlendirelim ve
böylelikle, gerçekten işe yarayacak bir düzenleme yapalım. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Yoksa, biz, ev ödevini yapmış çocuk misali bir
telaş içinde yaparsak, sonumuz, her zaman olduğu gibi, hüsran olur. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sağ olun. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahısları adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. (SP
sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Şimdi, biz, malî sektöre olan borçların yeniden yapılandırılması
hakkında konuşacağız; ama, -içeriği tamamen değişti- burada, önümüze gelen bir
tasarı üzerinde konuşacağız. Şimdi, bu konuda şunu söylemek istiyorum: Bu hükümetin de bu tasarılarla
ilgili ciddî olarak bilgisi yoktur. Olsaydı, zaten, üç kez Kamu Bankaları
Yasasını, dört defa da Bankalar Yasasını değiştirmezlerdi. Bakın, şimdi, size, ben, bir şey söyleyeceğim: Hükümetin, bu tasarı
üzerindeki görüşlerinin netliğe ulaşmadığının en önemli belirtisi, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanının -lütfen, dinlerse söyleyeceğim- bu
tasarının tümü Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken yaptığı konuşmadır.
Burada, Sayın Başkan -tutanaklar da burada, bende vardır- aynen şu ifadeyi
kullanmıştır: "Biz, bu tasarıyla ne teşvik vereceğiz? Bizim vereceğimiz
teşvik sadece 2 nci maddede yazılı olanlardır. Böyle bir sözleşme
düzenlendiğinde Damga Vergisinden muaf olacak. Zaten, şirketin durumu bugün
öyle ki, Damga Vergisini tahsil etmeye kalksanız da, edemezsiniz. Bundan öteye,
kamunun aktaracağı herhangi bir şey yok. Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarının
tümü üzerinde konuşan Sayın Başkanın dediği bu; "hiçbir şey
aktarmayacağız" diyor ve devam ediyor Başkan: "Bankaların, hakikaten,
çok rasyonel bir bazda bir araya gelip her önüne gelen firma için değil, sadece
ayağa kalkabileceklerine emin oldukları firma için programı uygulamaya
koymalıdırlar" deyip, neticede, konuşmasının ilk bölümünü şöyle
tamamlıyor: "Yeni kredi vermeden biz de bu anlaşmalara sadık kalacağız. Bu
çerçeve anlaşmalarını imzalayacağız, yeniden yapılandırılmalarına olanak
sağlayacağız; dolayısıyla, kamudan doğrudan aktarılacak bir şey yok." Plan
ve Bütçe Komisyonunda böyle diyor, gece saat 10'da birtakım önergelerle
geliyor, 4 milyar dolardan bahsedilen, 5,6 katrilyondan bahsedilen bir kaynağı
aktaracağından bahsediyor. Şimdi, ben, Sayın Başkana şunu söyleyeceğim: Siz, bu 5 katrilyonu o
kadar mı önemsemiyorsunuz ki, tasarı konusu yeni mi aklınıza geldi ki, tümü
üzerinde konuşurken "biz bir kaynak aktarmayacağız" diyorsunuz da,
tümü konuşulduktan sonra bu kaynak aktarmaları gündeme getiriyorsunuz! Burada neyi söylemek istiyorum: Sayın Başkan, bu konu üzerinde hükümetin
ciddî bir çalışması yok. Bu, o kadar basit ki, BDDK Başkanı, bilanço büyüklüğü
itibariyle sektördeki payların yüzde 1'in üzerinde olan bankaların bu tasarıdan
faydalanacağını belirtiyor. Komisyonda, üyelerin, sürekli olarak söylediği
"10-11 bankaya bu tasarıyla 10 katrilyon TL civarında bir kaynak
aktarımından bahsediliyor şu anda grupta" sözlerine rakam telaffuz
edemedi; çünkü, o anda kafasına yerleşmemişti. Sonra gazetelerden okuyoruz, bu
kaynak, 4 milyar dolar, yani takriben 5,6 katrilyon olarak telaffuz ediliyor.
Kamuoyunda tepkiler oluyor, bunun üzerine, Sayın Kemal Derviş, sivil toplum
kuruluşlarıyla görüşüyor, hükümete mensup parti liderleriyle görüşmeler
yapıyor, gazete ve TV'ler aracılığıyla açık açık MHP'ye mesaj yolluyor ve diyor
ki: "Ya bana güvenirsiniz ya da görevi bırakırım." Bunun üzerine,
hemen MHP, yine, her zaman olduğu gibi, geri adım atıyor. Önergeler vasıtasıyla
gerekli düzenlemeler yapılacağından bahsediliyor. Bu arada, komisyonda, MHP'nin
ve muhalefet partilerinin üyeleriyle reddedilen kamu bankaları yönetim kurulu
üyelerine, yaptıkları işlemler dolayısıyla yargılanmalarını zorlaştıran
hükümler, kamuoyunun bu konudaki hassasiyeti dahi göz önüne alınmadan,
önergeyle tekrar Meclise getirilip kabul ettirilmeye çalışılıyor ve MHP'de
tabiî bunu kabul eder; çünkü, korktular kendileri. Netice olarak, bugün burada
görüşülen tasarı, kesinlikle üzerinde ciddî olarak düşünülüp, Meclis
komisyonlarında önemine binaen bir alt komisyon teşkil edilip, bürokrat ve
sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınarak hazırlanmış bir tasarı
olmadığından, her an çeşitli değişikliklere uğraması beklenen bir tasarıdır. Örneğin, komisyonda ısrarla sorulan "neden yüzde 1" sorusuna
çok net bir cevap alınamadı. Yine, komisyonda ve basında çok sık sorulan
"bugün zor durumdaki bankalara 4 milyar dolar yardım yapmaya hazırlanıyor
musunuz? Peki, daha önce zor durumda olan bankalara neden yardım yapmadınız?
Hortum suçu işlemediği halde, zora düşen bazı bankalara neden el koydunuz? Bu
yardım edilecek bankalar içerisinde, sırf yöneticilerinin hatalı ve beceriksiz
tutumundan dolayı zor duruma düşen bankalar var mıdır? Kendi holdinglerine
kaynak aktardığı için zor duruma düşen banka var mıdır ve bu bankalara yardım
yapmakla hortumcuları mükafatlandırmış olmayacak mısınız?" diye sorulan
sorulara da cevap alınamamıştır. Yine, kamuoyu "peki, bu kaynakları aktardığınız zaman, ne kadarlık
bir fayda bekliyorsunuz; aktarmazsanız ne kadar banka Fona düşer; bunda ne
kadar zarar olur" diye soruyor; hiçbirisine net bir cevap yok. Türkiye'de,
zaten, kimsenin görüşü yok. Her şey, Sayın Kemal Derviş'in kafasının içinde! Ne
komisyonun haberi var ne Meclisin haberi var ne de hükümetin haberi var! Tek
kişilik oyun oynuyoruz burada; olmaz böyle şey! Bakın, yine, bu konuda, TÜRMOB Başkanının önemli ikazları vardır:
"Fona devredilen bankalarda son aşamaya kadar Hazine temsilcileri
bulunuyordu. Bunca yasal yetkiye rağmen, ticarî geçmişi şaibeli kimselere banka
kurma izni verilmiş veya banka satın almaları teşvik edilmiştir. Mevduat
güvencesinin de yardımıyla banka sahibi olan maceracı kimseler, haksız rekabet
yoluyla yüksek faizli mevduat toplamış ve bunu, kendi şirketlerine
aktarmışlardır. Bu işlemlerin hepsi, kamu otoritelerinin gözü önünde cereyan
etmiş; olumsuzlukları belirten Bankalar Yeminli Murakıpları raporları hasır
altı edilmiştir." Bunu, TÜRMOB'un Genel Başkanı söylüyor; "bunları
ciddiye alıp bizi ikna edin" diyoruz; bir tek söz söylenilmiyor. Şimdi, bu
iddialar önemli iddialardır. Bu konularda Meclis ikna edilmeden, sadece iktidar
partisi milletvekillerinin çoğunluğuna dayanılarak, bu tasarıyı da aynen diğer
tasarılar gibi geçirirlerse, iktidar mensupları bunun hesabını mutlaka halka
veremezler. Şimdi, ben, hükümetin veya BDDK Başkanın açıklamasıyla ilgili bir soru
soruyorum: Niye, Sayıştay denetiminden korkuyorsunuz; neden, Sayıştay sizi bu
kadar korkutuyor? Türkiye'nin bütün devlet memurları Sayıştay'a hesap veriyor,
siz niye vermek istemiyorsunuz? BAŞKAN - Sayın Polat... ASLAN POLAT (Devamla)- Hayır efendim, hükümet bu tasarıyı... BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Sayıştay Başkanının dışında
bürokrata soru sorulmaz; onların da cevap vermeye hakkı yok. Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla)- Bakana soruyorum; Bakan, cevap versin... BAŞKAN - Bakana bir sorun, tamam. ASLAN POLAT (Devamla)- Bakana soruyorum, cevap versin. Niye soruyorum; bu tasarı görüşülürken, bir gün önce, hatta, Plan ve
Bütçe Komisyonu Başkanı bu tasarıyla beraber kurulların denetimi için hükümetçe
yeni bir tasarı hazırlandığını söyledi ve "bunu getireceğiz" dedi.
Plan ve Bütçe Komisyonunda da kurulların Sayıştay denetimine açılması çok büyük
bir kabul gördü; bütün partiler ittifak ettiler, oybirliğiyle Sayıştay
denetimine açılması ve bu kurulların denetlenmesi benimsenmişken, ne oldu ki,
şu getirdiğiniz yeni önergelerle hemen Sayıştay denetiminden kaçıyorsunuz; niye
korkuyorsunuz? Bütün devlet memurları hukuk denetimine tabi iken, her türlü
devlet memurunun hukuk önünde bir ayrıcalığı yokken, siz, niye bir ayrıcalık
istiyorsunuz? Siz, her şeyde eşitlik isteyen Cumhurbaşkanının bu kanunu en
azından bu konuda veto etmeyeceğini görmüyor musunuz. Siz, bu yaptığınızın
sebebini açıklamak zorundasınız. Niye hukuktan korkuyorsunuz, niye Sayıştay
denetiminden korkuyorsunuz? Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerek Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun raporları gerekse Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin ve
Sanayi Odalarının yaptıkları anketlerin incelenmesinde gerek finans kesiminin
gerekse reel kesimin önemli darboğaza girdikleri, eğer, önemli tedbirler
alınmazsa, Arjantin'deki sosyal patlamanın bir benzerinin, hatta, daha
büyüğünün bizde de olabileceğinin sinyallerini vermektedir. Örneğin, BDDK'nın
Aralık 2001 raporuna göre toplam yurtiçi talep, yılın ilk yarısında yüzde 17,5,
üçüncü çeyreğinde ise yüzde 17,1 daralmıştır. Talep olmayınca üretim nasıl
olacak, reel sektör nasıl imalat yapıp satacaktır? Yine, raporda, 2001 yılının ilk çeyreğinde 3,1 milyar dolar, ikinci
çeyreğinde 6,4 milyar dolar, üçüncü çeyreğinde ise 1,1 milyar dolar olmak
üzere, 2001'in üç çeyreğinde, yani, dokuz ayında toplam, 10,6 milyar dolar
sermaye ülkemizi terk edip gitmiştir. Yani "IMF'den gelecek" diye
vermediğimiz ödün kalmayan paradan daha fazlası, 2001'in dokuz ayında ülkemizi
terk edip gitmiştir. Burada Hazine ihalelerinde birleşik faiz oranı son derece
yüksek seyretmiş, 2001 yılı Ocak-Eylül dönemleri arasında birleşik faiz
oranları yüzde 109,1 olmuştur. Hazine faizleri bu oranda seyredince, finans
sektörü reel sektöre kredi açmakta zorlanmakta, reel sektörse, alıp işlettiği
takdirde geri ödeme imkânı olmayan bu yüksek kredi faizlerine hiç de sıcak
bakmamaktadır. Örneğin, Ankara Sanayi Odasının Ekim 2001 itibariyle yaptığı bir
araştırmaya göre, firmaların yüzde 82'si finansman konusunda sıkıntı
çekmektedirler. Firmalar, finansal darboğaz sebepleri olarak, yüzde 29'u kredi
maliyetinin yüksekliği, yüzde 16'sı ise kredi bulamamaktan şikâyet
etmektedirler. BAŞKAN - Toparlayın efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Bankalardaki kredi ve mevduat ilişkilerine baktığımızda şu çarpıcı
neticeyle karşılaşırız: 2001 Eylül ayı itibariyle toplam mevduatın yüzde 31,2'
si kamu bankalarında, yüzde 56,6' sı özel bankalarda, yüzde 13,8' i Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonundaki bankalarda olmasına mukabil, kullanılan kredilerin
yüzde 18,6' sı kamu bankalarına, yüzde 67,2' si özel bankalara, sadece yüzde
3,8' i Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesindeki bankalara aittir. Başka bir ifadeyle, kredi/mevduat nispeti kamu bankalarında yüzde 67,7,
fon bankalarında yüzde 36 iken, özel bankalarda yüzde 118'dir. Buradan da
görüldüğü üzere, son derece kıt biriken tasarruflarımızda en büyük
kredilendirme oranı özel bankalarda olup, bu oran fon bankalarında son derece
düşüktür. Özel bankalar içerisinde ise, ilk beş banka, diğerlerine göre önemli
bir fark atmakta; örneğin, ilk beş banka mevduatın yüzde 38,6'sını, diğerleri
yüzde 18'ini toplarken, kredi hacminde ilk beş bankanın hissesi yüzde 52,8,
diğerlerinin ise yüzde 14,4'tür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika müsaade edin de
bitireyim... BAŞKAN - Toparlayın efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Yani, ilk beş bankada yüzde 136'ya çıkan bu
oran, diğerlerinde yüzde 80'e düşmektedir. Buradan da görülüyor ki, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki... BAŞKAN - Artık son sayfaya geçin... ASLAN POLAT (Devamla) - Evet... Ne bir kredi vermekte becerikliler ne fona aldıkları bankaları idare
etmekte becerikliler. Tek bildikleri, kendilerini hukukî bir korumaya alıp,
dokundurulmamaları, Sayıştay denetiminden kaçmaları... Çünkü, yaptıkları hiçbir
icraata kendileri de güvenmiyorlar, hükümete de güvenmiyorlar. Kamunun da,
bunların her türlü hatasını çıkaracağını bildikleri için, kamu denetiminden
kaçıyorlar, komisyondan kaçıyorlar, tasarının ruhunu komisyona söylemiyorlar,
son dakika önergeleriyle komisyona veriyorlar, ondan sonra, gelip, ondan da
vazgeçip, Meclise son dakikada veriyorlar. Tartışılmaktan, konuşulmaktan korkan
bir hükümetle karşı karşıyayız. En kolayı, bunların istifa etmeleri ve halkın
bunlardan kurtulmasıdır. Hepinize saygılar sunarım. (SP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana söz vermeden önce, birleşime 5 dakika ara veriyorum
efendim. Kapanma Saati : 16.34 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati : 16.45 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 50 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu
açıyorum. 792 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/938) (S. Sayısı : 792) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının tümü üzerinde, hükümet söz istemiştir efendim. Sayın Bakan, buyurun. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. Sayın Bakanın doğum gününü de kutluyorum; televizyondan, Erdal
Sağlam'dan duydum; doğruysa... DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Yaşlanıyoruz, yaşlanıyoruz... BAŞKAN - Yok efendim, tekâmül yılı bu. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında, çok yoğun bir çalışmayla, çok önemli düzenlemeleri, yasaları
onayladınız. Bugün de, çok önemli bir konu gündemde ve bunun, en sağlıklı
biçimde sonuca bağlanması, ekonominin geleceği açısından gerçekten çok önemli. Şimdi, ben, tabiî, bütün usullere pek hâkim değilim, o konuda deneyimli
değilim; ama, bu önergeler konusunda şunu söylemek istiyorum: Mantıken,
hakikaten, bir yasa tümüyle değişirse veya esas omurgası değişirse, o zaman,
tabiî, bunu, yeniden ele alıp, yeniden tartışmakta yarar var; ama -sanıyorum,
gördünüz, dağıtıldı da; yani, verilen önergeler önemsiz değil, önemli- yasanın
esas amacı ve esas omurgası değişmiyor, hatta, birçoğunuzun ifade ettiği bazı
konularda da, hükümet içindeki dayanışmadan sonra, muhalefetin de istediği
yönde bazı değişiklikler dile getiriliyor. O açıdan, sanıyorum, bu tartışmaya,
bu şekilde devam etmemizde yarar var. İkinci bir konuyu, başta vurgulamak istiyorum. Orada, Sayın Abdullah
Gül'ün bir ifadesi oldu. Aslında, diğer bazı konularda, önergelerle, onun
istediği, yani, onun da önerdiği yönde bazı adımlar atılacağını göreceğiz;
ancak, bir konuda, gerçekten, neyin doğru olup neyin yanlış olduğunu belirtmemiz
gerekiyor. Bu düzenleme, bankaları ve finans sektörünü, reel sektöre daha güçlü
biçimde kredi verebilmeleri için güçlendirme yasası, tamamen, Türkiye'deki,
BDDK, Hazine, Merkez Bankası ve ekonomiyle ilgili diğer birimlerin çalışmasıyla
ortaya çıkmıştır ve hatta, IMF'ye biraz zor anlatılabildi.Yani, her konuda
-tabiî, dışarıdan önemli kaynak sağladığımız için- ekonomik programı anlatmak
durumundayız; ancak, bu yasanın, hiçbir şekilde, IMF'ye anlatılması da öyle çok kolayca olmadı. (SP
sıralarından alkışlar [!]) IMF bu düzenlemeyi güç kabul etti ve dolayısıyla,
"bu, dışarıdan geliyor, bize empoze ediliyor" diye bir şey yoktur.
Tam tersine, biz bunu geliştirdik ve hem kendi aramızda bütün ayrıntılarıyla
tartıştık hem de ondan sonra, o aşamadan sonra IMF'ye anlatıldı ve bir ölçüde
ikna edildi. Gerçek bu. Dolayısıyla, bu, tamamen yerli malı bir düzenleme,
dışarıdan gelen bir düzenleme değil. (DSP sıralarından alkışlar) 2000 Kasımda ve ondan sonra 2001 Şubatta ekonominin yediği iki önemli
darbenin hasarı gerçekten büyük oldu ve bunu düzeltmenin çok temel iki boyutu
var. Bunun bir tanesi büyük ölçüde gerçekleşti; bu, döviz piyasasıyla, cari
işlemler dengesiyle, döviz dengesiyle ve kur politikasıyla ilgili.
Hatırlıyorsunuz, 2000 yılını, Türkiye, maalesef, 10 milyar dolara yaklaşan bir
cari işlemler açığıyla bitirdi ve döviz gelir gider dengesinde çok büyük
zorluklar oluşmuştu, dengesizlikler oluşmuştu. Yazın yaşadığımız zorlukların
çok önemli bir nedeni, bu döviz piyasalarındaki çalkantı ve 2000 yılının büyük
boyutlara ulaşmış cari işlemler açığı oldu. 2001 yılını, Türkiye, 2 milyar doları aşan bir cari işlemler fazlasıyla
bitiriyor. Dünya ticaret hacminin 2001 yılında sadece yüzde 1 oranında
büyümesine rağmen, ihracatımız, yüzde 14'e yakın bir oranda büyümüştür ve cari
işlemlerde de bu fazlayı, Türk girişimcisinin, Türk ihracatçısının, Türk
üreticisinin sayesinde, Türkiye başarmıştır. Bu, tabiî, krizin bir boyutunun bitmesinde çok önemli katkı
sağlayacaktır ve bugün yaşadığımız nispî istikrar, döviz piyasalarındaki
düzelme, faizlerdeki düşüş, hatta borsadaki artış da, bir ölçüde bu döviz
dengesindeki düzelmeye bağlıdır. Bu, işin bir boyutu; ama, krizin diğer boyutu,
finans sektöründeki rahatsızlık, kamu bankalarındaki görev zararlarının
birikmesi, özel bankaların zor durumda olma boyutunu henüz tam olarak aşmış
değiliz. Eğer, Türkiye, bugün önerilen düzenlemeyle, finans sektörünü gerçekten
güçlü, gerçekten sağlıklı bir duruma getirebilirse ve bu sayede finans sektörü
de reel sektöre gereken desteği, krediyi verebilirse, o zaman krizin ikinci
önemli boyutunu da aşmış olacağız. Esas bugün önerilen düzenlemenin amacı
budur; amacı, Türk finans sektörünü güçlü hale getirmek, sağlıklı hale getirmek
ve reel ekonomiye kredi verebilecek, büyümeyi, istihdamı finanse edebilecek
duruma getirmektir. Şimdi, burada, geçmişteki zorluklar ve kriz yüzünden bir darbe yenmiştir
ve 19 banka da Fona alınmıştır. Bu bankaların tümü sermayelerini yitirmiş,
sermaye açısından negatif duruma düşmüş bankalar olmuştur. Bu düzenlemede bir değişiklik
yok, bu düzenleme devam edecek. Eğer, bir banka, tamamen sermayesini yitirdiyse
ve bu banka, sadece mevduat sahibinin parasıyla iş yapıyorsa, sahibinin hiçbir
payı kalmadıysa bu bankada, o zaman, geçmişte olduğu gibi, bu tür bankalar -ki,
bu tür bankaların artık pek piyasada kalmayacağını ümit ediyoruz- tabiî ki
yeniden Fona alınacaktır. Burada bir değişiklik, bir çifte standart veya bir
haksızlık yoktur; ancak, geriye kalan bankacılık sisteminde, sermaye pozitif; ama,
uluslararası kıstasların istediği ve kabul ettiği yüzde 8 kadar sermaye
yeterlilik oranı olmadığı için, sermaye yapısı reel sektöre yeterli ölçüde
kredi vermeye müsait değil, büyümeyi, istihdamı yeterli ölçüde finanse edecek
durumda değil bu bankacılık sistemi. Bunu, bir an önce güçlü hale getirip,
sermayesini hem yurt içinde hem yurt dışında herkesin görebileceği biçimde
yeterli bir miktara ulaştırmak, Türkiye'deki finans sektörünün sağlamlaşması
için ve yeni bir krizin oluşmaması için çok önemli bir önkoşuldur. Bunu da çok
şeffaf biçimde yapmamız lazım. Şeffaflık, bu operasyonun temel boyutudur.
Önergelerde de göreceksiniz, tasarıda da vardır; amaç, artık, hiç kimsenin
şüphe etmeyeceği, hiç kimsenin sorgulamayacağı biçimde şeffaf bir bankacılık
sisteminin Türkiye'ye yerleşmesi ve bir daha gitmemesidir. Normal denetimin üzerine ikinci bir denetim, ondan sonra da BDDK'nın
üçüncü bir denetiminden sonra -ve, bu hızla yapılacak, birkaç ay içerisinde
yapılacak- bütün hesapların şeffaf bir şekilde ortaya çıkmasıyla bu durum
yaratılabilir; ama, aynı zamanda, bu şeffaf durum yaratıldığı zaman, bazı
zaaflar, krizden doğan, hortumculuktan değil veya suç işlemekten değil, ama
Türkiye'deki zor ekonomik durumdan kaynaklanan zaaflar varsa, bu zaafları da,
bir ölçüde devletin desteğiyle, bir an önce ortadan kaldırmak gerekiyor. Devlet, kimsenin cebine hediye koymayacak, kimsenin cebine para
koymayacak. Devlet, şeffaf bir şekilde ulusal bankacılık sistemimize geçici
olarak destek olacak. Bunun önkoşulu, banka sahiplerinin, hiç değilse, sermaye
yeterlilik oranını yüzde 5'e çıkarıncaya kadar, kendi kaynaklarından -nereden
bulurlarsa bulsunlar- kendi şirketlerinden, kendi varlıklarından bir kaynağı
koymaları gerekecek. Devlet, ancak bu kaynağı kadar ek bir destek sağlayacak;
onu da kâğıt vererek sağlayacak ve geçici olarak hissedar olmak kaydıyla
sağlayacak. Hediye şeklinde veya herhangi bir sübvansiyon şeklinde olmayacak.
Bunun da şartları zaten tasarıda belirlenmiş. Bu operasyondan sonra, haziran ayının sonuna kadar, Türkiye'deki özel
bankacılık sistemi, uluslararası kıstaslarda kabul edilen, ya yüzde 8 ya da
yüzde 9 sermaye yeterlilik oranına ulaşmış olacak, hem dışarıdan daha rahat
kredi sağlayabilecek hem içerideki kaynağı çoğalmış olacak ve reel ekonomiye de
katkısını bu şekilde kullanacak. Şimdi, biraz sonra tartışacağımız önergelerde ve değişikliklerde
göreceksiniz; özellikle -bu, tabiî, aslında BDDK'nın yetkisindedir, birçok şey
BDDK'nın yetkisinde yapılabilirdi, ama- bunun daha kesin olması için ve
sizlerin de bu kanunu benimserken, bu konuda huzur içerisinde olabilmeniz için,
bazı konularda reel sektöre nasıl destek verileceği konusu biraz daha ayrıntılı
biçimde yasaya konulmuştur. Değişikliklerin önemli bir kısmı bununla ilgilidir.
Diğer önemli bir husus da -ki, önemlidir- bu yasayı kendi aramızda
tartışırken ve hazırlarken, bankanın, sermayeyi hemen bulamayıp, belki belli
bir zaman içerisinde ancak bulabileceğini düşünerek, banka sahibine düşen ana
sermaye katkısını, geçici olarak, krediyle de finanse edilebileceğini
düşünmüştük, bir ihtimal olarak; yani, illa öyle olacak değil; ama, belki öyle
bir ek kolaylık da gerekebilir diye düşünmüştük; ancak, bunu daha da çok
tartıştıktan sonra, sizlerle de ve diğer bazı kamuoyundaki tepkileri de göz
önünde tutarak, böyle bir kredili sermaye artışını uygun görmüyoruz ve
getirdiğimiz değişiklikte, banka sahibinin koyacağı payı tamamen kendisinin
finanse etmesi gereğini getiriyoruz; yani, kamu bir koyacaksa, banka sahibi bir
koyacak ve bu biri tamamen kendisi finanse edecek. Bu, oldukça önemli bir değişikliktir,
önemli bir konudur; fakat, bunun böyle daha doğru olacağını düşünüyoruz. Sanıyorum, maddeler sırasında, bu çok önemli düzenlemelerin nedenleri ve
getirdikleri yararlar üzerinde tartışmalar devam edecektir. Bu çok önemli yasanın ekonomimize yararlı olmasını diliyorum; saygılar
sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ederim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Bakan, Sayıştay denetiminden niye
kaçıyorsunuz? BAŞKAN - Sayın Polat, lütfen... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Onu, sorular bölümünde sorarsın. BAŞKAN - Efendim, lütfen karşılıklı konuşmayalım. EROL AL (İstanbul) - Sayın Polat, sen niye konuşuyorsun oradan?.. BAŞKAN - Sayın Al, lütfen... Sayın milletvekilleri, söz sırası, şahsı adına, Balıkesir Milletvekili
Sayın İsmail Özgün'de. Buyurun Sayın Özgün. (AK Parti sıralarından alkışlar) İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 792
sıra sayılı kanun tasarısı hakkında kişisel görüşlerimi arz etmek üzere söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi, saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın, biraz önce, buradaki ifadelerinden de
anlıyoruz ki, IMF tarafından buraya gönderilmiş, IMF'nin istediği kanun
tasarılarından birisini görüşüyoruz. Sayın Bakan da, bunu, çekinmeden, açıkça,
ifade etti "IMF'ye bunu biraz da zor anlattık, IMF'yi zor ikna ettik"
diyerek, bu gerçeği, burada, açıkça, orta yere koydu. Bakın, ben size, sözümün başında bir şeyi söyleyeyim: Bu IMF
politikalarıyla bir yere varamazsınız; bu IMF politikaları, sizi, iflasa
götürecek. Şimdi, bakmayın, gelecek 10 milyar doların havasıyla, gelecek borç
paranın havasıyla işler iyiye gidiyor, faizler düşüyor, işler açılıyor, işler
düzeliyor diye kendinizi avutmayın. Bakın, bu IMF politikaları, sizi götürüp,
seçim sandığına toslatacak, haberiniz olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Evet... Evet... Bu IMF politikalarının hesabını sandıkta zor vereceksiniz. Siz,
bu milleti, bu karda kışta, bu soğukta, bir dilim ekmeğe, bir metreküp
doğalgaza mahkûm ettiniz. Siz, bu yaptıklarınızın hesabını zor vereceksiniz;
ben size hatırlatıyorum. Sayın Bakan da ikide bir, tabiî, sizi "istifa ederim ha; bakın,
bunları kabul etmezseniz, çeker giderim" diye tehdit ediyor. Sakın o
tehditlere de aldanmayın, o tehditlere kanmayın; o tehditler, sizi, biraz önce
söylediğim seçim sandığına götürüp toslatacak, haberiniz olsun. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sana öyle geliyor. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Sayın Bakan bugün DSP Grubunda demiş ki:
"Otoyolda beraber gidiyoruz; otobüsün kaptanı, tabiî, Başbakan; ama, ben
de ekonomi otobüsünün kaptanıyım. O
bakımdan, her biriniz frene basmaya kalkarsanız, kaza yaparız." Doğru
söylemiş, tabiî kaza yaparsınız; ama, bakın, ben de size bir şey söylüyorum:
Sayın Derviş, bu otobüsü bir gün götürüp seçim sandığına toslatacak, zararını
da siz göreceksiniz; benden size hatırlatması. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, bu kanun tasarısı, bana
bir şarkı sözünü hatırlatıyor. Diyor ki o şarkıda: "Birilerine mahpushane
yolları, birilerine de milyar dolarlar..." Ne söylediğimi herhalde
anlıyorsunuz. Çiftçiler, benim Balıkesir'deki çiftçim, kredi borçlarını ödeyemediği
için hapis kuyruğunda bekliyor; benim Balıkesir'deki esnafım, sanatkârım,
borcunu ödeyemediği için kapısına kilit vuruyor; ama, siz, şimdi, hortumculara,
getirip 10 katrilyon lirayı vermeyi düşünüyorsunuz ve buraya kanun
getiriyorsunuz. Yazıktır, günahtır! Bu yanlışlardan vazgeçin. (DSP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Efendim, lütfen... İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Üstelik, getirdiğiniz kanun da kendi içerisinde
çifte standartlı, tam bir eşitsizlik örneği. Bir defa, fona devredilenler ile
kurtarılanlar arasında eşitsizlik yapıyorsunuz. İkincisi, Hazinenin şartlarına,
bundan önce, Hazinenin ortaya koyduğu şartlara uyarak kaynaklarını bankalarına
aktarmak suretiyle banka sermayesini istenilen rasyo düzeyine yükseltenler ile
bu kaynağı Hazineden temin edip, bankam kurtarılsın diye bekleyenler arasında
ciddî bir eşitsizlik orta yere sergiliyorsunuz. Peki, ben şimdi soruyorum Sayın
Bakan. Bundan önce dürüst davranıp, ciddî davranıp, istenilen sermaye rasyosunu
yerine getiren bu ciddî bankacılar cezalandırılmıyor mu? Onlar ciddî
davranmışlar, dürüst davranmışlar da Hazinenin daha önce istediği yeterlilik
rasyosuna ulaşmışlar; diğerleri niye yapmamış? Bunun hesabını, gelin, cevabını
burada verin. Şimdi, ben size soruyorum: Şimdi, kurtaracağız dediğiniz bankaların malî
yapıları bozuk idiyse, geçmişte onlara neden el konulmadı, neden fona alınmadı?
Yok, eğer, o tarihte bu bankaların malî yapılarında bir problem vardı da neden
gözardı edildi, neden gözden kaçırıldı? Şimdi, bunlar kurtarılmaya çalışılıyor.
Bunların sorumlusu kim, bunun sorumlusu kim; Sayın Başbakan mı, Sayın Derviş
mi, sayın hükümet mi; kim bunun sorumlusu? Bu yanlışlıkların hesabı neden
verilmiyor? Bu yanlışlıkların hesabı neden sorulmuyor? Değerli arkadaşlar, burada, ciddî, Türkiye'nin önemli bir meselesini
konuşuyoruz. Tüyü bitmedik yetimin hakkını burada konuşuyoruz. Onun için,
yapılan bu yanlışlıklar hiç kimsenin yanına kâr olarak kalmamalıdır. Sayın
Derviş geldi, şeffaflıktan söz etti. Biraz önce, daha biraz önce geldi,
söyledi. Peki, ben de soruyorum: Sayın Derviş, madem şeffaflıktan söz
ediyorsunuz -biraz önce arkadaşlar oradan müdahale ettiler- peki, Sayıştay
denetiminden niye kaçıyorsunuz?! Biraz sonra, buraya, önerge gelecek. Sayıştay
denetiminin dışına çıkarılmaya çalışılıyor bu işlemler. Peki, neden Sayıştay
denetiminden korkuluyor ve bundan kaçılıyor?! Gelin, bunun da cevabını burada
verin. Değerli arkadaşlar, gerçekten, ülkemiz, bugün, çok büyük sıkıntıların
içerisinde, çok büyük sıkıntıları yaşıyor vatandaşımız. Esnafımız perişan,
çiftçimiz perişan. 420 000 işyeri kapanmıştır 2001 yılı içerisinde. Fabrikalar
bir bir kilit vuruyor. KOBİ'lerimiz perişan vaziyette. Memurumuz, işçimiz,
aldığı ücretle geçinemiyor; ama, siz, bütün bunlar orta yerde dururken,
insanlar bu perişanlık içerisinde hayatını devam ettirmeye çalışırken, işsizlik
kol gezerken, milyonlarca insan işini kaybetmiş, işsiz kalmışken, bu şartlar
altında gelip, bu 10 katrilyon lirayı bu hortumculara veremezsiniz,
vermemelisiniz. Vicdanınızın buna el vermemesi lazım gelir; çünkü,
insanlarımız, bugün, gerçekten, büyük perişanlık yaşıyor. Hadi, siz, bu hortumcu bankaları kurtardınız diyelim; bu vatandaşı kim
kurtaracak? Bu vatandaşı, bu işsizlikten kim kurtaracak? Bu vatandaşı, bu
perişanlıktan kim kurtaracak? Bu vatandaşı, bu doğalgaz afetinden kim
kurtaracak? Daha, dün, burada, doğalgaz konusunu konuştuk. Bu geçim
sıkıntısından, bu insanları kim kurtaracak? Siz, ne diye hükümet koltuklarında
oturuyorsunuz?! Siz, bu vatandaşa, hükümet olmadan önce söz vermediniz mi?!
Biz, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele edeceğiz diye söz veren sizler değil
misiniz?! Peki, şimdi, ne oldu?! Yoksulluğu önlediniz mi?! Yolsuzluğun önüne
geçtiniz mi?! Bakın, insanlarımızın, nüfusumuzun yarısından çoğu, bugün, geçim
sıkıntısı içerisinde, fakirlik içerisinde, açlık sınırında; bunları çözmek
sizin göreviniz değil mi?! Niye hükümetsiniz siz?! Çiftçi, tarlasına giremiyor,
mazot alamıyor, gübre alamıyor, üretimini yapamıyor; esnaf ve sanatkâr siftah
yapmadan dükkânını kapatıyor, vergisini, primini, Bağ-Kur borcunu ödeyemiyor;
bunları çözmek sizin göreviniz değil mi; siz, bunun için iktidara gelmediniz
mi?! "Yolsuzluklardan hesap soracağız" dediniz; ama, ne yazık ki,
bugün geldiğimiz noktada, kendiniz, yolsuzlukların hesabını verme noktasına
geldiniz. Değerli arkadaşlar, onun için, çok önemli bir günü yaşıyoruz; gelin, bu
yanlışlıktan vazgeçin, bu gelecek olan 10 katrilyon liralık IMF yardımını,
doğrudan doğruya reel sektöre aktarın, KOBİ'lere aktarın, esnaf kesimine
aktarın, çiftçilere aktarın ve ülkemiz üretime geçsin. Üretim olmadan hiçbir
şey olmaz. Şimdi, bunları kurtaracaksınız; ama, bu sorun çözülmeyecek. Bakın,
göreceksiniz, ileride, aynı sorunlar tekrar tekrar yaşanacak. Gelin, hata
yapan, suç işleyen cezasını çeksin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. Buyurun. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Hata yapan cezasını çeksin. M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Zararlı çıkarsınız o zaman. İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) - Hata yapan bankacı da cezasını çeksin. hata
yapan bürokrat da cezasını çeksin; hata yapan siyasetçi de cezasını çeksin.
Hata, hiç kimsenin yanına kâr olarak kalmasın. Ben, bir şeyi daha burada söyleyerek sözlerime son vermek istiyorum. Bu
kanunun IMF tarafından gönderildiğini hepimiz biliyoruz. IMF'nin de kimlerin
çıkarını gözettiğini biliyoruz. O zaman ben sormak istiyorum: Sayın Bakan, bu
kanun tasarısıyla, acaba, ileride yabancı sermaye için bir alt yatırım mı
oluşturulmak isteniyor? Gelin, bunun da cevabını buradan verin diyor; hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Bedük, ne olur ne olmaz diye, demin, elektronik ortama ilk
girenleri ben liste yaptım; iki kâtip üyeye de imzalattım. 30 arkadaşın listesi
önümde; yani, zatıâlilerinizin söz talebi o 30'un içinde yok; iki kâtip üyeye
de imzalattım. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Efendim, ben, elektronik cihaza girdim. BAŞKAN - Efendim, onu ben bilmem... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Müsaade eder misiniz efendim... Şu cihazdan yapmış olduğum müracaatımda "kabul edildi" diye
yazdı, şu anda söndü. BAŞKAN - Efendim, sizinki kabul edilmiş olabilir; ama, bendeniz, o
elektronik ortamdan, ne olur ne olmaz, silinir, arkadaşlarımızın hakkı yenmesin
diye, listeyi de yazdım, iki kâtip üyeye de imzalattım; işi sağlama bağladım. Onun için, teşekkür ediyorum; ama, imkân olursa size de söz veririz. Muhterem arkadaşlar, soru-cevaba geçiyoruz. İstirham edeceğim, yorumsuz, ifadesiz, mümkün olduğu kadar az soru
sorun, çok kişi olsun. Sayın Ateş, buyurun efendim. AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana
sorularımı sormak istiyorum. Sorularımı, IMF ve Dünya Bankası mensuplarının parayla ilgili olarak her
türlü bilgiye ulaştığı ve para yönetimine bütün boyutlarıyla hükmettiği bir
ortamda, açık ve şeffaf bir şekilde cevaplandırmanız dileğiyle soruyorum Sayın
Bakan. Birinci sorum: İçi boşaltılarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilen bankaların, bugün itibariyle milletimize toplam maliyeti kaç milyar
dolardır? Göreve başladığınızdan beri, IMF, Dünya Bankası ve uluslararası
kuruluşlardan temin edilen toplam kredi miktarı ne kadardır; bunun kaç milyar
dolarını bankacılık sektöründe kullandınız? Bugün, getirdiğiniz bu tasarıyla, bankacılık sektörüne kaç milyar dolar
daha aktarmayı düşünüyorsunuz? Bankaların malî yapıları bilindiğine göre, bu parayı hangi bankalara
vermeyi düşünüyorsunuz? İkinci sorum: 68 milyon insanımız için gelen ve gelecek olan kredileri,
niçin batan ve batması muhtemel olan bankalara aktarmaya devam ediyorsunuz? Üçüncü ve son sorum: Kurtaracağınız bankalar, reel sektöre, ne miktarda,
hangi vade ve faizle para kullandıracaklar? Eskiden olduğu gibi, yine faizi
artırırlarsa, nasıl müdahale etmeyi düşünüyorsunuz? Bankalara, reel sektöre
yönelmesi için aktaracağınız kaynakların yine grup şirketlerine
aktarılmayacağını nasıl garanti ediyorsunuz ve nasıl denetleyeceksiniz? Ayrıca, tasarının 7 nci maddesinde üst kurul ve kurulların denetiminin
Sayıştay tarafından yapılacağı ifade edilmişken, verdiğiniz bir önergeyle, bu
denetimi hangi sebeple Sayıştayın elinde alıp başbakanlık müfettişlerine
bırakıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan,
cihaz çalışmıyor. BAŞKAN - Efendim, çalışmıyor. Niye çalışmıyor biliyor musunuz; Sayın
Ateş bağımsız. Bağımsızlara da o imkânı tanıyalım efendim. AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Şimdi, saat çalışıyor. Sayın Dayanıklı, buyurun. BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, iki
soru yöneltmek istiyorum. Bunlardan birincisi: Sayın Bakan, ne yazık ki, tüm denetimlere rağmen
geçmişte bazı bankaların içi boşaltıldı ve maalesef, devletin kucağına içi boş
terk edildi. Denetim raporlarının yetkililer tarafından hasır altı edildiği,
bekletildiği, hatta işleme konulmadığı iddiaları herkes tarafından biliniyor.
Günümüzde, bilgi çağını yaşadığımız bir ortamda, internet ve bilgi
teknolojileri kullanarak bu raporların bankacı olmayanlar tarafından da
anlaşılacağı biçimde, kısmen de olsa, toplumun bilgisine sürekli olarak
sunulması, vatandaşın parasını yatırdığı bankaları takip edebilmesi açısından
faydalı olabilecek. Acaba, denetçilerin raporları ve/veya bankalar hakkındaki
bu türlü bilgilerin özet olarak, örneğin internet aracılığıyla yayınlanması
mümkün mü? İkinci sorum: Kaynakların bankalara aktarılması halinde üretken sektöre
kredi olarak gideceği ileri sürülüyor. Ülkemizin pratiğine bakıldığında, bu
kaynakların zaten zor günler geçiren reel sektöre gitmeyip, yine, en garantili
ve getirisi en yüksek olan hazine kâğıtlarına yönelmesini nasıl önleyeceksiniz
ve reel sektöre bu paranın aktarılmasını bu kanunla nasıl kesin olarak
sağlayabileceksiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum. Sayın Tartan, buyurun. HAKAN TARTAN (İzmir) - Birinci sorum: Sayın Bakan, biliyorsunuz, bir
süre önce, Tarişbankla ilgili olarak bir konu gündeme geldi; fona devredildi.
Fakat, Tarişbank bu fona devredilme olayından kısa bir süre önce fona başvuruda
bulunarak -sanıyorum- devlet tarafından 30 trilyon lira kadar katkı sağlanırsa
düze çıkabileceğini iletmişti; fakat, bunun ertesinde bu olmadı, fona
devredildi. Üzerinden bir yıl geçtikten sonra, daha önce Tarişbankın önerdiği
şey bugün bir çözüm olarak gündeme getirildi. Tabiî, şeffaflık ilkesi
çerçevesinde bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İkinci sorum: Tüm toplumda, özellikle Parlamentoda, dokunulmazlıkların
tamamen kalkması ve şeffaflığın yerleşmesi konusunda bir eğilim var
biliyorsunuz. Bizler, milletvekilleri olarak, bu dokunulmazlık zırhının
kalkmasından yanayız. Toplumda böyle bir rüzgâr eserken, milletvekilleri bu
yönde bir tavır sergilerken, acaba, bankacılık konusunda bir dokunulmazlık
zırhı örülmesi ne ölçüde doğru? Bir başka sorum: Kamu kaynaklarının bankalara aktarılmasında kıstas
olarak alınan bu yüzde 1 oranı, sektör payı, niçin rasyosu yüzde 5-9 oranında
olan bankalara uygulanmıyor? Bunları öğrenmek istiyorum, teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Gaziantep Milletvekili Sayın Nurettin Aktaş, buyurun. NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki
sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ediyorum. Sistemdeki hangi bankaların plase ettiği toplam krediler içinde kendi
grup şirketlerine verilen kredi toplamı yüzde 25'i geçmiştir? İkinci sorum: Bankalara aktarılması düşünülen kamu kaynaklarının toplam
malî yükü nedir? Üçüncü sorum: Bu malî yükün kaynağı nedir; nereden karşılanacaktır? Dördüncü sorum: Bankalara verilecek tahviller Merkez Bankasında
kırdırılıp nakde çevrilebilecek midir? Beşinci sorum: Tahvillerin faizi nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sorularım şunlar efendim: Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu üyeliğine atananlardan, hakkında
daha önce soruşturma yapılmış ve ceza almış kimseler var mıdır; varsa, neden
ülkede pırıl pırıl kişiler varken, bunlar atanmıştır? Halk Bankası, Ziraat Bankası ve Emlak Bankasına son zamanlarda atanan ve
7 milyar lira net maaş alan kişiler var. Bakanlar Kurulunun 28.3.2001 tarihinde
aldığı bir karar gereğince, personelin yüzde1'i kadar, özel hukuk hükümlerine
göre alınacağı şeklinde bir kararname yayımlanmış; ama, bu kararnameye göre
yayımlanan yönetmelik, Resmî Gazetede yayımlanmamış. İlgili bakan ve yönetim
kurulu üyeleri, kendi yandaşları -duyduğuma göre- Halk Bankasına 50 kişi,
Ziraat Bankasına 150 kişiye yakın ve Emlak Bankasına da 30 küsur kişi
almışlardır ve bunların maaşları, 3 milyar ile 7 milyar arasında değişmektedir.
Bu bir adaletsizlik değil midir; bu bankalarda uzun zamandan beri çalışan,
bankacılığı bilen kişiler varken, batan bankaların personelini getirip de kamu
bankalarına atamak hangi zihniyete hizmet etmektedir? Ayrıca, Fona alınan bankalardan İktisat Bankasına 1 katrilyon 600
trilyon lira, Etibanka 1 katrilyon 900 trilyon lira aktarılmış mıdır? Bunun
dışında da, Fona alınan 19 bankanın hangisine, ne kadar para aktarılmıştır? Bu kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda müzakere edilirken, acaba,
Sayın Bakana, Mesut Yılmaz talimat vermiş midir; efendim, Tekstilbank da bu
yardımdan yararlanmak... BAŞKAN - Efendim, bu suali kabul etmiyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bir dakika... İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Böyle soru olmaz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, önemli, rica ediyorum... Efendim, eğer bu soru doğruysa, hem Bakanın hem Mesut Yılmaz'ın siyasî
sorumluluğu var. AHMET KABİL (Rize) - Nezaketsizlik bu. KAMER GENÇ (Tunceli) - Mesut Yılmaz da demiştir ki... BAŞKAN - Efendim böyle bir soruyu kabul etmiyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Peki, bir sorum daha var. Sayın Başkan, yani, bu kadar, usulsüzlüklerin üstünü örtmeyin, o makama
hiç yakışmıyor. BAŞKAN - Siz, usulüne göre sorun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, şubat krizinden önce, Merkez Bankasından
5 932 000 000 dolar çekilmiş midir? Bu çekenler arasında Tekstilbank var mıdır;
Tekstilbank 1 750 000 000 dolar çekmiş midir çekmemiş midir? Bunu, lütfen, efendim, gizlilik sırrına bürünerek, Bakan gizlemesin.
Bunu gizlerse -kendisi de- demek ki, bu dediklerimiz doğrudur. Eğer bu
doğruysa, Sayın Mesut Yılmaz'ın kardeşinin bankasıdır ve sermayesini, son
zamanlarda, 80 trilyon liraya çıkarmıştır. O zaman, bu devlet parasını haksız
olarak zimmetine geçiriyor demektir. BAŞKAN - Efendim, başkasının hakkını yiyorsunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bir de, şey söyleyeyim. BAŞKAN - Lütfen... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Konuşma yapıyor,
soru sormuyor ki... KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi, son sorum: Mesut Yılmaz, bu banka, yeni
getirilen zırhlardan, efendim, yararlanacaklar; bunlar -dedi ki- trilyon
seviyesinde temettü alacaklar. Efendim, son alınan kararlara göre, kamu
bankalarının bankacılık faaliyeti kaldırıldı. Sadece bunların zararlarını
karşılamak için, Hazine kuponları verildi. Bu Hazine kuponlarının faizlerini
banka kârı saymak, fiktif kâr mıdır değil midir? Ayrıca, yine, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun aldığı bir
kararla, şubat tarihinden itibaren, vadesi gelmemiş kredilerin tahsili... BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Son cümle efendim. ...vadesi gelmemiş kredilerin hemen geri verilmesi... BAŞKAN - Ya ben yanlış yönetiyorum ya siz yanlışsınız; ikimizden biri...
İki doğru olmaz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, son cümlemi tamamlayayım. Vadesi gelmemiş kredileri geri istedi. Bunlar geri vermediği için,
bunları getirdiler, Hazineden bunların paralarını aldı, bankalara koydu; tahsil
edince de bunları, şimdi kâr ediyor. Bu kârlar üzerinden, bu yönetim kurulu
üyelerine temettü ödemek haksız kazanç değil midir? Ayrıca, çok sorularımız var... Sayın Başkanım, bu memleketin ekonomisinin candamarı olan bir kanundur.
Bunu, lütfen... Kamuoyu öğrensin efendim; kim ne yapıyor, kim ne fırıldak
çeviriyor, bunu kamuoyu öğrensin efendim. NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Yorum yapıyor, soru değil... BAŞKAN - Siz, Meclisi idare eden, muhterem bir Başkanvekilisiniz; eğer,
5 dakikayı siz kullanırsanız, ben ne yapayım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkanım, Meclisi yönetmek güzel bir şey
de, Meclis, Türkiye'nin meselelerine hâkim olmak zorundadır. BAŞKAN - Bu kaideyi siz koymuşsunuz, 10 dakika diye. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Yeter Başkanım, yeter!.. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bakın, Ziraat Bankasında ikide bir genel kurul
yapıyorlar. Efendim, orada, Kadir Günay, 20 milyar lira ayda maaş alıyor mu
almıyor mu, söylesin efendim. Kadir Günay isminde bir murahhas üye, 20 milyar
lira alıyor mu almıyor mu? BAŞKAN - Lütfen, Sayın Genç... KAMER GENÇ (Tunceli) - Polis ve memur bu kadar açlık içindeyken, bunlar
niye alıyorlar? BAŞKAN - Sayın Gürkan, buyurun efendim. H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın sorunu tahlil ve
teşhisine, genelde katılıyorum; ancak, görüşmeye başladığımız yasa tasarısı ve
önergelerde öngörülen tedavi konusunda bazı kaygılarım var. Aracılığınızla,
Sayın Bakanın, kaygılarımı yanıtlamasını diliyorum. Birinci kaygım, devlet desteğinin kriterleriyle ilgili. Sermaye
yeterliliği ve aktif büyüklük konusunda bir itirazım yok; ancak, dünya
denemelerinde hep birinci kriter olan, iyi, dürüst ve yasal yönetim kriteri
niçin yok? İyi yönetim kriteri yoksa, sermaye yetersizliğinin sebepleri nasıl
giderilecek? İkinci kaygım, kamu bankaları ortak yöneticileri için yargı bağışıklığı
konusundaki ısrarla ilgilidir. Sayın Bakanın, şeffaflığı özellikle vurguladığı
bu uygulamada, bu yasa özelinde BDDK ya da finans sektörü genelinde Merkez
Bankası ve Hazine yetkililerine tanınmayan dolambaçlı bir yargı bağışıklığının,
kamu bankaları yöneticilerine tanınmasını içimize nasıl sindireceğiz? Bu
kişiler için, 4603 sayılı Yasanın yüzde 10'luk temettü nimetleri korunurken,
özel hukuk hükümleriyle kamusal sorumlulukları sorumsuzluğa dönüştürülmesi
kabul edilebilir mi? Bu kişilerin görevli oldukları kamusal yarar alanlarıyla
çelişen bireysel çıkarlarının bulunması, açık anlatımıyla özel şirket sahipleri
olmaları hoş görülebilir mi? Son olarak, bu sorumsuzluk, son Emlak Bankası yanlışıyla düzeltilmek
isteniyorsa, onunla ilişkilendirilmek isteniyorsa, bir yanlışı başka bir
yanlışla düzeltmek, düzeltmeye kalkışmak hukuk devleti anlayışıyla bağdaşır mı?
(DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bravo Uluç... BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Yıldırım, buyurun. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın
Bakandan aşağıdaki soruları sormak istiyorum. BAŞKAN - Lütfen efendim, kısa sorarsanız minnettar kalırım. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Kısa efendim, kısa. Sayın Bakan Kemal Derviş'ten, bu kanun bankaları kurtarma kanunu mudur,
yoksa reel sektörü kurtarma kanunu mudur? Yoksa, çiftçi gibi reel sektörü de
gözden mi çıkardınız? İki: Ekonomi tarihimizle özdeş olan Ziraat Bankası ve Halk Bankasının
yetişmiş personelini ve üst yönetimini tasfiye ederek, hayatlarında hiç genel
müdürlük veya genel müdür yardımcılığı yapmamış kişileri genel müdür yaptınız
mı? Açıklar mısınız? Üç: Ziraat Bankası ve Halk Bankası Genel Müdürleri, basından basından
öğrendiğimize göre özel bir anonim şirkette yönetim kurulu üyesi oldukları
yazılı; bu, doğru mudur açıklar mısınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın İlimen?.. Yok. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bu yasaya destek verenlerin sual sorma hakkı
da olmasa gerek!.. Hem destek vereceksiniz, hem sual soracaksınız!.. Bu, zaman
kazanmaktır!.. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın İlimen burada. BAŞKAN - Sesi çıkmıyor, ben ne yapayım... Sayın Bozdağ, buyurun. İSMAİL BOZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma iki
sorum olacak. Birinci sorum: Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, 57 nci hükümetimiz
döneminde, ilk defa, faizi ve geri ödemesi olmayan "tarımda doğrudan
destekleme" adı altında, çiftçimize, dekar başına 10 milyon ödeme
yapılıyor. Bugüne kadar, ülkemizde tercih edilen 27 ilde bu ödemeler yapıldı;
ama, geri kalan 57 ilimizde, çiftçilerimiz, bu ödemelerin ne zaman veya ne
zamana kadar yapılacağını merakla beklemektedir. Ayrıca, tarımda doğrudan
destekleme, 2002 yılı ve onu takip eden yıllarda da devam edecek midir? İkinci sorum: Şu anda, Ziraat Bankasından bitkisel veya hayvansal kredi
almak isteyen çiftçilerimiz, yaklaşık yüzde 90 civarında faizle kredi
alabilmektedir ve öğrenmek istediğim, bu yüzde 90 kredi faizleri önümüzdeki
aylarda düşecek mi veya düşecekse, yüzde kaça kadar düşmesini öneriyorsunuz
veya bekliyorsunuz? Teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti ve SP sıralarından "Soru
soramadık" sesleri) Efendim, 14 dakika sual sordurdum; istirham ederim yani... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Yarısını iktidar milletvekilleri aldı Sayın
Başkan. Hem destek veriyorlar hem soru soruyorlar!.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Şimdi, bazı sorulara cevap vermeye
çalışacağım. Denetim konusunda yapılmak istenilen, daha kapsamlı ve uzmanların
katılımını sağlayacak bir denetimin getirilmesidir. Böyle bir denetim, daha
güçlü ve elbette Meclisin de gözden geçireceği bir denetim olacaktır. Yabancı sermaye konusu dile getirildi. Türk ulusal bankacılık sisteminin
güçlenmesi, bu ulusal bankacılık sisteminin ulusal sermayeyle ayakta durması
açısından çok önemlidir. Yabancı sermayeye tabiî ki karşı değiliz, bir ölçüde,
yabancı sermayenin finans sektörüne de girmesini yararlı buluyoruz; ancak, bu
yasal düzenlemenin önemli bir hedefi de, bu sektörün tamamen veya fazla ucuz
bir fiyatla yabancı sermayenin eline geçmemesidir; onun altını çizmek isterim. Bankacılıkta bir dokunulmazlık zırhı söz konusu değildir; ancak, kamu
bankalarının, yeniden yapılandırma sürecine aynen özel bankalar gibi
katılabilmesi sağlanmalıdır. Bir sorumsuzluk söz konusu değildir. Gerçek
anlamda bankacılık yapmalarına destek olmamız, müsaade etmemiz gerekir. Bankalara konulan kâğıt miktarı, ne zaman konulduğu, bu bilgilerin hepsi
BDDK'nın internetle de ulaşabileceğiniz raporlarında mevcuttur. Bu konuda
herhangi bir yardımı, herhalde, BDDK ve Hazine her zaman yapabilir; fakat,
bütün bu rakamlar tamamen, açık biçimde internette de mevcuttur. IMF ile
finansal ilişkiye ait bütün bilgiler de, Hazinenin web sitesinde mevcuttur;
ayrıca, yazılı olarak cevaplamamız da mümkün olur. Son soru doğrudan gelir sistemi, aslında, en dar gelirliye, en dolaysız
yoldan, en direkt bir tarım destek sistemidir; ama, tabiî, bunun uygulaması
Tarım Bakanlığındadır, ayrıntılarını Tarım Bakanlığından öğrenmeniz daha doğru
olur. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim. Sayın İlimen, Sayın Öksüz, Sayın Ünal, Sayın Özgün, Sayın Vatan, Sayın
Dağcıoğlu, Sayın Aydın, Sayın Saray, Sayın Gül, Sayın Gündoğan, Sayın Geçer,
Sayın Aslan, Sayın Özdemir, Sayın Polat, Sayın Toprak, Sayın Göksu, Sayın
Karapaşaoğlu, Sayın Yalman, Sayın Gürkan'a imkân dahilinde soru sorduramadım.
Sorularını yazılı olarak Başkanlığımıza verirlerse, ben, Sayın Bakana takdim
edeceğim. Sayın Kemal Vatan'ın sorusu geldi. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... BAŞKAN - Buyurun efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın cevapları
konusunda bir hatırlatma yapmak istiyorum. Internette olan bilgilerin cevap olarak verilmiş olması yeterli
değildir. Yetkili arkadaşlarımızın, kesinlikle, bu konularla ilgili sual soran
arkadaşlarımıza yazılı olarak bu bilgileri göndermeleri Genel Kurul açısından
çok önemlidir. Aksi takdirde, herkesi bir yere yönlendirir. Oturduğu yerden bu
yönlendirme kolaydır. BAŞKAN - Tabiî efendim, Sayın Bakan zaten ifade ettiler, global bir
cevap verdiler, ondan sonra da "yazılı cevap vereceğim" dediler. Ben
de, diğer arkadaşlarımızın isimlerini... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Bakan, bunlara çok güzel cevap verdi... BAŞKAN - Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Efendim, Kâtip Üyenin maddeleri yerinden, oturarak okumasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: MALÎ SEKTÖRE OLAN BORÇLARIN YENİDEN
YAPILANDIRILMASI VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
TASARISI Amaç MADDE 1.- Bu Kanunun amacı, Türkiye'de faaliyette bulunan bankalar, özel
finans kurumları ve kendi özel mevzuatları uyarınca alınan izinler dahilinde
faaliyette bulunan diğer malî kurumlar tarafından, bankalar ve diğer malî
kurumlar ile kredi ilişkisi içinde bulunup, finansal darboğaz yaşayan
borçluların; finansal yeniden yapılandırma çerçevesinde belirlenecek süre ve
koşullarla, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış kredilerle
ilgili olarak vadeleri uzatmak, krediyi yenilemek, ilave yeni kredi vermek,
anapara ve/veya faiz indirmek, faizden vazgeçmek, kredileri kısmen veya tamamen
iştirake çevirmek, kredileri ayni, nakdi ya da tahsil şartına bağlı bir bedel
karşılığı devir ve temlik etmek, kredileri borçlu ya da üçüncü kişilere ait
ayni değerler karşılığında kısmen veya tamamen tasfiye etmek, diğer bankalarla
birlikte hareket ederek protokoller yapmak gibi alınacak tedbirlerle malî
kesime olan geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirebilmelerine ve katma değer
yaratmaya devam etmelerine imkan verilmesinin sağlanmasıdır. BAŞKAN - Efendim, 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez konuşacaklar. Buyurun Sayın Söylemez. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde DYP Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi adına, saygılarımla
selamlıyorum. Gerçekten de, malî sektöre olan borçların yeniden yapılandırılması
tasarısı, bir anda, burada, bir gecede bankacılık sisteminin rehabilitasyonuna
dönüştü. Öncelikle, biz, Doğru Yol Partisi olarak, bankacılık sektörü ile reel
sektörün birbirinin ayrılmaz parçaları olduğunu, birbirlerinin aynası olduğunu
vurgulamak isteriz. Sektörler arası bir rekabet ya da tercih, elbette,
mevzubahis değildir; ancak, sorun, Türkiye'de, yıllardan beri büyüyemeyen,
üretemeyen, satamayan, rekabet gücünü kaybeden üretim sektörüdür, reel
sektördür. Bu tasarı da bu ihtiyaçtan doğmuş idi; ancak, maalesef,
bilemediğimiz kapalı kapılar ardında yapılan, büyük bir telaş içinde yapılan,
son dakikada yapılan birtakım ortaklıklarla, gizli ortaklık, gizli
anlaşmalarla, konu, bir anda, bankacılık sektöründe bazı bankaların tamamen
sübjektif ölçülerle kurtarılması noktasına geldi. Kamuoyunun çok hassas olduğu,
milyarlarca doların yok olduğu bir süreçte bu geldi. Sayın Bakan, yaptığı
açıklamalarda, gerçekten de, 2000 ve 2001 yıllarındaki tarihî kriz ve çöküşü,
bir anlamda "inanılmaz tahribat" diyerek itiraf etti. Geç kalmış da
olsa, bu itirafı doğru görüyoruz; ancak, tasarı gerekçesinde "reel sektöre
imkân sağlamak" derken, ortaya, kulağı tersten gösteren ve gizli amaçları
olduğu, gizli anlaşmalar olduğu, kamuoyunda şaibe dedikoduları yarattığı
anlaşılan bir tasarıyla, Meclis oldubittiye getirilmek isteniyor. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, bugün, öğle saatlerinde, DSP
Grubuna bilgi vermiş. Umardık ve dilerdik ki, bu bilgiler, bu değişiklikler,
Mecliste, komisyonlara ve Yüce Meclise Sayın Bakan tarafından daha önce
verilsin. Sayın Bakanın burada söylediği birkaç açıklamanın, gerçekten,
düzeltilmeye ve tartışılmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, Sayın
Bakan, 2001 yılında tek olumlu gösterge olarak, yüzde 14,2 artan ihracatı
göstermiştir. Doğrudur; yüzde 100 devalüasyona rağmen, ihracatçılarımızın
olağanüstü gayretiyle, ihracat yüzde 14,2 artmıştır; ama, bu rakam, 1997
rakamlarını dahi yakalayamamıştır. 1995, 1996, 1997'de, hiç devalüasyon yokken
bile, bu ülke, ihracatını, dolar bazında, ortalama yüzde 14,7 artırmıştı Sayın
Bakanım. Bunları bilmiyorsunuz, yoktunuz o dönemde. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan, açıklamalarında şunu diyor: "Reel sektöre devlet nasıl
kredi versin? Elbette, bunu, bankalar kanalıyla yapmalıydık." Sayın Bakan,
bu işler nasıl yapılır, anlatalım. Sormadınız ki, anlatma imkânı bulalım. Reel
sektöre krediler, Merkez Bankası reeskont kredileri kanalıyla, Eximbank kredileriyle
ve kalkınma kredileri kanalıyla doğrudan dağıtılabilir. Bankalara teminat ve
garanti karşılığında verilecek line'larla, bu, rahatlıkla yapılabilir.
Bankacılık sektörüne bu parayı verdiğiniz zaman, bu paranın reel sektöre
dönüşünün garantisi yoktur. Bankalar, bu paranın bir kısmıyla gayrimenkul
alabilirler, bir kısmıyla yurtdışındaki hisse senetlerini alabilirler, bir
kısmıyla kendi şirketlerine aktarma yapabilirler. Bu paranın reel sektöre
gideceğinin garantisi yoktur. Elbette, bu, her banka için böyle değildir, bütün
bankaları töhmet altına almak filan da istemiyoruz; ama, bu gerçek, bu paranın
reel sektöre gideceğinin garantisi değildir. Sayın Bakanın, DSP Grubunda verdiği ve kamuoyuna açıklanan bir yanlış
bilgisi daha var bana göre. "Türkiye, yedi sekiz tane bankaya
inmelidir" diyor; yani, bir anlamda, tekelci eğilimleri teşvik ediyor. CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) - Hayır, demedi. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - "...yedi sekiz bankaya inmelidir. Bu
banka sayısı çoktur" diyor. Elimde, Reuters'in yaptığı açıklama var. Belki
siz Grupta dinleyemediniz; ben okuyayım: "Banka sayısının çok fazla olması
da, bu krizin sebeplerinden birisidir" diyor. İşte, uluslararası ajansın
şeyi. Biz, öyle, belgesiz konuşmayız. (DSP sıralarından gürültüler) NECDET SARUHAN (İstanbul) - Olayları çarpıtmayın. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Şimdi, Türkiye'de yedi sekiz banka
kalmasının ölçüsünü Sayın Bakan koyamaz. Benzer ülkelerde banka sayıları
Türkiye'nin çok üzerindedir. Bakın, Amerika'yı saymıyorum; Amerika'da, 9 000'i aşkın
banka var. İngiltere'de, 2 800 tane var. Avusturya'da, Belçika'da, Fransa'da
yüzlerce, binlerce banka var; 150'den aşağı bankası olan yok. Banka sayısı, ekonomideki büyümeyle, rekabetle, rekabet gücüyle, yabancı
sermaye girişiyle büyüyebilir. Önemli olan, bu bankaları iyi kontrol etmek,
denetlemek, sermaye yapılarında kötüleşmeye zamanında müdahale etmek, ekonomiyi
krize sokmayan programlar uygulamaktır. Sayın Bakan dedi ki "bu bankaların
hepsi sermayelerini kaybetti." Bankalar, durup dururken sermayesini
kaybetmezler değerli milletvekilleri. Ekonomik krizler, yanlış programlar, bir
gecede yapılan devalüasyonlar, bankacılık sektörünü açık pozisyonda
yakalamıştır; sendikasyon kredilerini yenileyememişlerdir, bütün aktiflerindeki
krediler donuk, batık hale dönüşmüştür. Bankacılık sektörü durup dururken
sermayesini yitirmemiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla)- Şimdi, bankacılık sektöründe sermaye
rasyosuyla işi düzeltmeye çalışmak, sadece makyajlamak demektir. Sermaye
rasyosu yüzde 8 olmayan, yüzde 7, yüzde 6 olan pek çok banka, aktif kalitesi
iyi olduğu için, sermaye rasyosunu tutturan bankalardan daha sağlıklı ve sağlam
olabilir, daha uzun süreli yaşayabilir. Sermaye rasyosu, BIS kurallarına göre,
8'dir; ama, Türkiye'de bunun altında olup da, aktifi iyi olan vardır. Aktif
kalitesi bozuktur Türkiye'de. Reel sektör, bankalara borçlarını ödeyemiyor,
kredi kartlarından, tüketici kredilerinden dolayı 5 katrilyon liralık donuk
para var. Bunlara bir çözüm getirilmesi gerekirken, maalesef, getirilmemiş.
Reel sektörün en büyük kuruluşu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine de, sizi
kurtaracağız diye mutabakat anlaşmaları yaptırılmıştır; bana göre, iyiniyetleri
istismar edilmiştir. Türkiye yedi sekiz bankaya düşerse, ekonomi düzelir mantığı yanlıştır.
Türk ekonomisi büyüdüğü müddetçe, banka da kurulabilir, yeni yabancı bankalar
da gelebilir. Aslolan, ekonomide, bankacılık sisteminde doğru programlardır,
doğru denetimdir ve doğru sonuçları zamanında alabilmektir. Siz, bankacılık
sektörüne zamanında likidite vermediniz. Kasım krizinde, Demirbank gibi,
Türkiye'nin 50 yıllık bankasına vereceğiniz bir likiditeyle bu banka
kurtulabilecekken, bu bankanın batmasına fırsat ve imkân verdiniz, zorladınız.
Bu bankalar arasında eşitsizlik ve haksızlık yaptınız. Şimdi, kalkıyorsunuz,
kalan sağlamlar arasından bir bölümüne, ayrıcalıklı ve ekonomik realiteye de
uymayan sermaye benzeri kredi veriyorsunuz. Bu kredilerin donuklaşıp
donuklaşmayacağı, reel sektöre gidip gitmeyeceği, nasıl denetleneceği konuları
son derece açıktır. İlerleyen maddelerde Grubumuz adına görüşlerimizi arz
edeceğiz. Nezaket ve sabırla dinlediğiniz için sizlere, anlayışı için Sayın
Başkana teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Bankalara izni siz vermişsiniz; burada yazılı. H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Onu izah edeceğim. BAŞKAN - Sayın Söylemez, lütfen efendim, böyle bir usulümüz yok. H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Peki, Sayın Başkanım. BAŞKAN - İstirham ederim... Teşekkür ederim. Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın
Ahmet Cemil Tunç'un. (SP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. SP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, hepinize
saygılarımı sunuyorum. 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz, her kesimi olduğu gibi, üretici
kesimi de, reel sektörü de ciddî bir şekilde etkilemiştir. İmalat sektörü
sıkıntıya girmiş, inşaat sektörü sıkıntıya girmiş, tarım sektörü sıkıntıya
girmiş, özet olarak, tüm ekonomik sektörler çok büyük sıkıntıya girmiştir.
Üretimde daralmalar meydana gelmiş, istihdamda daralmalar meydana gelmiş,
ayakta kalabilmek, varlığını devam ettirebilmek, âdeta, istisna haline
gelmiştir. İşletmelerin kendileri zor durumda kaldıkları gibi, kendileriyle
ilgili diğer firmalar da zor durumda kalmıştır. Bu arada bankalar batmış,
bundan dolayı meydana gelen kayıp, 18-20 milyar dolar civarında olmuştur. Bu
rakamlar bile, tek başına, yaşanan ekonomik sıkıntının boyutlarını gösteriyor.
Yaşanan bu krizin reel sektör üzerindeki baskılarını azaltmak için bir yıldır
hiçbir şey de yapılabilmiş değildir. Bir yerde Sayın Başbakan bir açıklama yapıyor ve "valilere mektup
yazdım, yarım kalmış yatırımlar veya üretimini düşürmüş firmaların dökümünü
istedim" diyor. İstemiş de ne olmuş; mektup gönderilmiş de ne olmuş?!
Mektup göndermekle, konuşmakla, reel sektörün sıkıntılarını anlatmakla
sıkıntıların bitmediğini görüyoruz. TİSK, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, 625 işletme ve bu
işletmelerde çalışan 213 000 işçi üzerinde bir araştırma yapıyor ve sonuçta,
yaşanan ekonomik krizden dolayı bu işletmelerin yüzde 71'inde üretim azalmış.
23 385 kişi işten çıkarılmış, 4 350 kişi kendi isteğiyle emekli olmuş, 810 kişi
resen emekliye ayrılmış, 16 824 kişi de başka nedenlerden işini kaybetmiş.
Yani, toplam, 200 000 işçi içinde 50 000 kişi bir yılda işini kaybetmiştir.
Dolayısıyla, kalkınmanın, üretmenin bir yerde motoru, dinamosu durumunda olan
üretim sektörü âdeta felç olmuştur. Bu işletmelerin yüzde 51'i, yılın başından
itibaren, kısmen veya tamamen üretime ara vermiş; yine, bu işletmelerin yüzde
29'u, yıl boyunca, çalışan işçilere izin kullandırmıştır. İşte, böyle büyük bir sıkıntının yaşandığı bir dönemde, bu tasarının
asıl maksadı, kriz nedeniyle ödeme sıkıntısına düşmüş, üretimine ara vermek
zorunda kalmış, işçisini işten çıkarmak, işyerini kapatmak zorunda kalmış reel
sektörü tekrar üretime ve istihdama kazandırmak iken, bu kanun tasarısı, âdeta,
banka kurtarma tasarısı haline getirilmiştir. Tümüyle, Türkiye Arjantin olur mu olmaz mı tartışmalarının yapıldığı,
açlığın, sefaletin, çöküntünün yaşandığı bir dönemde böyle bir taleple halkın
karşısına çıkmak, her şeyden önce ayıptır. Türkiye Arjantin olmayacak diye,
yağma olmayacak, talan yapmayacak, kırmayacak, dökmeyecek, vurmayacak,
yıkmayacak diye, hiç kimsenin, bu ülkenin kaynaklarını bankalara veya şuna buna
aktarmaya hakkı olmasa gerekir. Hiç kimse, milletin sabrını, vakarını,
asaletini, bu tür yanlış, yersiz, haksız uygulamalarla deneme gafletine, deneme
hatasına da düşmesin. Kimsenin, garibanın parasını banka patronlarına vermeye
hakkı yoktur. Zaten, Türkiye'nin bu duruma gelmesinin temelinde, fona alınan
bankaların bulunduğunu da Türkiye'de bilmeyen yoktur. Madem, şu andaki bankalara sermaye desteği vereceğiz, veriyoruz; o
halde, fon bünyesine aldığımız bankalara sermaye desteği verip, bunları
batmaktan kurtarmamız daha doğru olmayacak mıydı, yoksa, bunların batması,
bazılarının ayakta kalmasının sebebi midir? Bankaları güçlendireceğiz; dolayısıyla, reel sektöre bu şekilde destek
vereceğiz bahanesinin, geçmiş tecrübeler de gösteriyor ki, bir geçerliliği
yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Bankaların sermayelerinin güçlendirilmesi
için verilen miktarın 10 katrilyon lira dolayında olduğu söyleniyor. Yine, bankaların reel sektöre vereceği destek de, verilen önergeyle
gösterilmiştir ki, 1 milyar dolar civarındadır. Dolayısıyla, bankalara verilen
destek, reel sektöre kesinlikle yansımayacaktır. Nereden bakarsanız bakın,
bankalara verilen desteğin -reel sektörü destekleme tasarısının içerisine
sıkıştırılmış- şık ve ahlakî olmadığı ortadadır. Kaldı ki, kredi verilse bile,
yüzde kaç faizle verilecek, ne kadar süreyle verilecek? Dolayısıyla, verilecek
olan kredinin, ne oranda bu sıkıntının giderilmesine katkısı olacaktır? Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada, bir şeyi daha
ifade etmek istiyorum. Halk Bankası kanalıyla, Ziraat Bankası kanalıyla,
krediler reel sektöre aktarılıyor; ama, sanıyorum, Kalkınma Bankası burada
unutulmuş, unutulmuş olması lazım. Geri kalmış bölgelerdeki ve kalkınmada
öncelikli yörelerdeki yatırımları destekleyen banka bu olduğu halde, bu
kredileri kullanmamasının bir eksiklik olduğu kanaatini taşıyor; Sayın Başkan,
verdiğiniz süre için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde. Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Malî Sektöre Olan
Borçların Yeniden Yapılandırılmasıyla İlgili Yasa Tasarısı, sayın hükümetimiz
tarafından ayrıca düzenlenen 9 tane önergeyle, çok özel birtakım hususlara
sahip oldu. Biliyorsunuz, yasa tasarıları, önce, ilgili komisyonlarda irdelenir,
incelenir. İlgili komisyonlarda incelenen, yeniden düzenlenen veya düzenleme
ihtiyacı içindeyse düzenlenen bu tasarılar, Genel Kurula gelir. Genel Kurulda,
ancak, maddeler içerisinde birtakım kısa düzenlemeler varsa, özünü
değiştirmemek kaydıyla yapılır. Şimdi, bu 9 tane önergeyi, şu anda, yasa
tasarısı görüşülürken inceleme fırsatı buluyoruz. Bir bütünlüğü temin etmek, şu
anda, mümkün değil. Bu yasa tasarısının, önergeleriyle birlikte, Plan ve Bütçe
Komisyonunda yeniden incelenmesi gerekirdi, ondan sonra Genel Kurula gelmesi
gerekirdi. İnşallah, bundan sonra, böyle bir durumla karşı karşıya kalmayız. 1 inci maddede amaç düzenleniyor. Değerli arkadaşlar, bu düzenlenen amaç
o kadar çok konuyu ihtiva ediyor ki, bu konuların her birisi, başlıbaşına bir
özellik taşıyor. Mesela, bu amaç maddesinin içerisinde sıralanan bu özellikler,
bankaların, grup şirketlerine kullandırılmaları noktasında bir engelleme
getirmek lazımdı. Bir sürü özellik var; "borçluların, finansal yeniden
yapılandırma programı çerçevesinde belirlenecek süre ve koşullarla, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış kredilerle ilgili olarak vadeleri
uzatmak, kredileri yenilemek, ilave yeni kredi vermek, anapara ve/veya faiz
indirmek, faizden vazgeçmek, kredileri kısmen veya tamamen iştirake çevirmek,
kredileri aynî, nakdî ya da tahsil şartına bağlı bir bedel karşılığı devir ve
temlik etmek..." gibi daha birçok hususları kapsıyor. Peki, bu görüşmeleri yapacak olanlar kimler; bu görüşmeleri, bankalar,
kendileri, borçlularıyla karşılıklı yapacaklar. Bu özelliklerden, grup kredileri kullanan firmalar, hangi şekilde, ne
şekilde istifade edecek; bu görüşmeler onlarla yapılacak mı, onlara birtakım
özellikler sağlanacak mı gibi konuların 1 inci maddede özellikle belirlenmesi
lazımdı. Ayrıca, 1 inci maddede, varlık yönetim şirketleriyle ilgili olarak bir
düzenlemenin de gözükmesi gerekiyordu. Türkiye'de, şu anda, bu varlık, aktif
yönetim şirketleri hakkında herhangi bir uygulama olmadığı için, yasanın tarifi
içerisinde, amacın tarifi içerisinde, bu varlık yönetim şirketlerinin, aktif
yönetim şirketlerinin tariflerinin de yapılması gerekiyordu; ancak, ilerleyen
maddeler içerisinde birtakım ifadeler var. Verilen önergelerle birtakım iyileştirmeler yapılma gayreti içine
girilmiş. Elbette, bunlar, tenkit edilecek konular değil; ama, mesela, ben, şu
amaç maddesi içerisine yerleştirilmek istenen önergedeki ifadeyi bir daha
okumak istiyorum: "Yukarıdaki fıkrada belirtilen işlemlerden kredileri
kısmen veya tamamen iştirake çevirmek, kredileri aynî bir bedel karşılığı devir
veya temlik etmek, kredileri borçlu ya da üçüncü kişilere ait aynî değerler
karşılığı kısmen veya tamamen tasfiye etme işlemleri, kamu bankaları veya
Bankalar Denetleme Kurumuna alınan bankalar tarafından yapılamaz." Demek
ki, diğer bankalar tarafından yapılacak, bu vurgulanıyor burada. Düşünün değerli arkadaşlar, diğer bankaların reel sektöre bugüne kadar
yapmış oldukları birtakım haksız uygulamalardan sonra, bugün nasıl davranacaklarını
çok merak ediyorum. Bugüne kadar, KOBİ'lere, küçük esnaf ve sanatkâra
kullandırılan kredilerin ancak yüzde 3'ünü, 4'ünü kullandıran bu finans
sektörü, herhalde, bugün eline geçirdiği bu imkânların da, böyle, bol keseden,
büyük bir miktarını kullandıracak değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Ancak, burada bir önerge var.
Önergede "tarım kesimine -Ziraat Bankası ile Halk Bankasını
ilgilendiriyor- iş planlarına göre küçük ve orta boy işletmelere ve
ihracatçılara kendi kaynaklarından en az 1,5 katrilyon para
kullandırılacaktır" deniliyor. Tabiî, ihracatçılara ne kadar
kullandırılacak, küçük ve orta boy işletmelere ne kadar kullandırılacak, esnaf
ve sanatkâra ne kadar kullandırılacak, tarım kesimine ne kadar kullandırılacak;
bunların da bu önerge içerisinde yer alması gerekiyordu. BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) - Zira, para paylaşımına
gelindiğinde, maalesef, güçlü olan paranın çoğunu alıyor, güçsüz olana, ancak,
artığı kalıyor ve büyük haksızlıklara da sebebiyet veriliyor. Bu düzenlemelerin, Türkiye'ye, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Ancak, bugün kadar Türkiye'nin başına gelen sıkıntıların reel sektörden
gelmediğini vurgulamak istiyorum; çünkü, bankaların bir iddiaları var, diyorlar
ki: Reel sektör buna sebep oldu. Hayır efendim, buna sebep olan, hükümetin
tutumu, Hazinenin tutumu, finans sektörünün tutumudur. Programların tutmaması,
uymaması, ekonomiyi daraltmış, serveti yarı yarıya düşürmüş; dolayısıyla, reel
sektör sıkıntıda kalmış. Bu bakımdan, bu düzenlemeler içerisinde reel sektöre
hak ettiği payı vermek lazımdır diyorum ve saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş 5 adet önerge vardır;
ancak, 3 önergeyi ve bir de hükümetin önergesini işleme koyacağım. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
derecesine göre işleme alacağım efendim. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "Finansal yeniden yapılandırma kamu bankaları tarafından yerine
getirilirken çerçeve anlaşma Genel Kurul onayından geçirilir." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederiz. "Finansal yeniden yapılandırma işlemleri Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu tarafından izlenir." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz. "Finansal yeniden yapılandırma işlemleri 31.12.2002 yılında sona
erecektir." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN -
Efendim, son önerge en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci
maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesi arz ve teklif olunur. "Yukarıdaki fıkrada belirtilen kredileri kısmen veya tamamen
iştirake çevirmek, kredileri aynî bir bedel karşılığı devir ve temlik etmek,
kredileri borçlu ya da üçüncü kişilere ait aynî değerler karşılığı kısmen veya
tamamen tasfiye etme işlemleri 4603 sayılı Kanuna tabi bankalar ile yönetim ve
denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar tarafından
yapılamaz." Kemal Derviş Devlet Bakanı BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 4603 sayılı Kanun uyarınca yeniden yapılandırılması ve özelleştirilmeye
hazırlanmaları amaçlanan anılan Kanun kapsamındaki bankalar ile yönetim ve
denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar tarafından,
kredileri kısmen veya tamamen iştirake çevirmeleri halinde, Kanun ile
hedeflenen amaçların temininde karşılaşılabilecek zorlukların ortadan
kaldırılması bakımından yukarıdaki değişikliğin yapılması gerekli
görülmektedir. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı hükümetin önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi... SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sayın
Başkan, önergelerin üçünü birden geri çekiyoruz efendim. BAŞKAN - Üçünü de geri çekiyorsunuz. Tamam. 1 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Naylon önergelerini geri çektiler Sayın Başkan. BAŞKAN - Öyledir efendim. Muktedir olmuşlar bu sefer; iktidar olmak
muktedir olmaktır, şimdi muktedir olmuşlar. 2 nci maddeyi okutuyorum: Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmaları MADDE 2.- Bankalar ve özel finans kurumları ile diğer malî kurumlar,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketinin alacakları, Türkiye Bankalar Birliği tarafından hazırlanacak
alacaklı kurumların yetkili temsilcilerince imzalanacak ve onaylama ve kabule
ilişkin genel şartları Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelikte gösterilecek olan Finansal Yeniden Yapılandırma
Çerçeve Anlaşmaları kapsamında ve bu Anlaşmaların Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu tarafından onaylandığı tarihten itibaren 3 yıllık bir süre
içinde finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerine bağlanmak şartıyla
gerektiğinde ilave finansman da sağlanmak suretiyle yeniden yapılandırılabilir
veya yeni itfa planlarına bağlanabilir. Gerektiğinde ilave finansman da sağlanmak suretiyle yeniden
yapılandırılacak veya yeni bir itfa planına bağlanacak alacakların kapsamı,
borçluların nitelikleri, asgari tutar ve şartları ve alacaklılar ile borçlular
arasında ayrı ayrı imzalanacak finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerinin
asgari unsurları birinci fıkradaki usulle saptanan Finansal Yeniden
Yapılandırma Çerçeve Anlaşmaları ile belirlenir. Finansal Yeniden Yapılandırma
Çerçeve Anlaşmalarını imzalamayanlar tarafından yapılacak sözleşme ve işlemler
için bu Kanunun ilgili madde hükümleri uygulanmaz. Alacaklı ve borçlu taraflar arasında imzalanacak finansal yeniden
yapılandırma sözleşmelerine bankalar, özel finans kurumları ve diğer malî
kurumlar dışında kalan alacaklılar da taraf sıfatıyla katılabilir. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi, hisseleri kısmen ya da tamamen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
ait bankalar, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarına ve bu
Anlaşmalar kapsamında borçları gerektiğinde ilave finansman da sağlanmak
suretiyle yeniden yapılandırılan veya yeni bir itfa planına bağlanan
borçlularla yapılacak finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerine taraf olmaya
yetkilidir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim
Şirketi, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarına ve bu Anlaşmalar
kapsamında borçlularla yapılacak finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerine
ilave finansman sağlamamak kaydıyla taraf olabilirler. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve
Anlaşmalarına göre gerektiğinde ilave finansman da sağlanmak suretiyle yeniden
yapılandırılan veya yeni bir itfa planına bağlanan krediler ve diğer
alacaklardan, Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tâbi
olanları, 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin tecil süresi ve teminat
şartlarına bağlı olmaksızın, Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve
Anlaşmalarına göre taksitlendirmeye ve tecil etmeye yetkilidir. BAŞKAN - Efendim, 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; malî sektöre olan borçların yeniden yapılandırılmasıyla
ilgili kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz aldım; hepinizi tekrar
saygıyla, şahsım ve Partim adına selamlıyorum. Şimdi, finansal yeniden yapılandırma çerçeve anlaşmaları ve finansal
yeniden yapılandırma şirketi, işte, Londra yaklaşımı, İstanbul yaklaşımı adı
altında olan, ancak, uygulaması, aslında, tamamıyla, Bankalar Birliğinin, iyi
niyetli de olsa, yeterli olmayacak organizasyonuna terk edilen bir uygulamadır.
Bundan onbinlerce, yüzbinlerce şirketin faydalanması için, belli üç bankanın,
en büyük alacaklı üç bankanın bir araya gelmesi ve birtakım prosedürleri yapması
gerekmektedir. Ben, bunun çok sağlıklı işleyebileceği, reel sektöre somut
katkılarda bulunabileceği konusunda ciddî şüphelere sahibim. Zaten, bankacılık sektörü, donmuş, batmış, problemli kredilerini,
karşılıklı iyi niyet çerçevesi, ek teminatlar altında konsolide etmek, yeniden
yapılandırmak için böyle bir kanuna ihtiyaç duymuyordu. Geçmişteki krizlerde
de, bankacılık sektörü, bu tür yeniden yapılandırmaları, konsolidasyonları,
borçlu-alacaklı ilişkisi çerçevesinde yapabilmişti. Buna, finansal
yapılandırmaya, kamunun dışarıdan bir kaynakla katkıda bulunması, küçük ve orta
boy İşletmeleri özel biçimde koruması, varlık yönetim şirketinin de katkıda
bulunması halinde bir anlamı olabilirdi; ama, görüyoruz ki, burada bu durum da
yok ve maalesef, bu iş, giderek, bu bankacılık sektöründe belli bankalara uzun
vadeli sermaye benzeri bir kredi vererek, bunların dönüp dönmeyeceği konusunda
da ciddî kuşkular ve şüpheler uyandırarak, tarihimizin en büyük finans sektörü
kamulaştırmasına dönüşmektedir. Şu anda Türkiye'de yapılan şey, finans sektörünün, bankacılık sektörünün
-bu adım da atılırsa- fiilen kamulaştırılması demektir. Bu bankaların
tamamının, bu fonları reel sektöre kullandıracakları konusunda hiçbir zorlayıcı
yaptırım yoktur; verecekleri önergelerle ne getirecekler bilmiyoruz; ama,
gördüğümüz kadarıyla "yüzde 60'ını, işte, reel sektöre kullandırın 2003'e
kadar, kalanını da kendi iştiraklerinize kullandırabilirsiniz" anlamı
çıkmaktadır. Bunlar, gerçekten de, reel sektöre yönelmesi gereken bir hadise,
tamamen batık ve donuk aktiflerde olan bankacılık sisteminde daha büyük
sorunlara yol açabilir. Bu sermaye benzeri kredi bu bankalara verildiği zaman, bankaların
problemli, donuk, batık krediler sorunu çözülmüyor değerli arkadaşlar; sorun
buradadır. Aktif kalitesi, yani, seyyaliyet, randıman prensipleriyle çalışmayan
bankacılık sistemine, ilave sermaye benzeri kredi desteği yapsanız da,
bunların, ileride, donuk aktiflere zarar olarak yazılmasını engelleyemezsiniz;
bizim endişemiz budur. Bizim endişemiz, bu kâğıtların, bu sermaye benzeri
desteğin, dönüp dolaşıp yine Merkez Bankasının sırtına yüklenmesi riskidir;
çünkü, kamu bankalarına verilen kâğıtlarda, biliyorsunuz, Merkez Bankası
bunları monetize etti ve bu paralar da, Merkez Bankasının sırtına yüklendi. Tabiî ki, bankacılık sektörünün, bu desteği alsa bile, reel sektöre
kredi desteği vereceğinin bir garantisi olmaması, reel sektör odaklı üretime
yönelik bir destek hedefiyle, amacıyla yola çıkan kamuoyunu da, hepimizi de
hayal kırıklığına uğratmıştır. Şimdi, bu tasarı, 30 Eylül itibariyle bilançolarda bir hesap kitap ve
rasyo yapılmasını gerektiriyordu. Fakat, yine getirilen değişikliklerle
-ileride konuşacağız- bunu 31.12.2001'e çekmişler. Tabiî, bu tasarı görüşülmeye
başlandıktan sonra, bazı bankaların, bazı hissedarların aralarında alışverişler
ve el değiştirmeler olmuştur. Bunlar, gerçekten, muvazaa, koruma ve kayırma,
içeriden haber alma iddialarını kamuoyunda artırmakta, dolayısıyla, yapılan işe
güven kalmamaktadır. Zaten, esas sorun, güven ve itimadın kaybolması değil
miydi?! O nedenle, ben bu hesapların 30 Eylülden 31.12'ye alınmasını,
gerçekten, çok yanlış buluyorum, gerçekten, bu tasarının üzerine bir gölge daha
düşüreceğinden endişe ediyorum. Bankacılık sektöründe, az önce de arz ettiğim gibi, banka sahiplerinin,
banka fonlarını hatalı, usulsüz kullanıp, geri ödemeyerek, zarara sebep
olmalarından dolayı bazı bankalar fona devredilmiş, haklarında takibat
başlamıştır; ama, bu bankaların büyük çoğunluğu, aralarında 50 yıllık, 60
yıllık köklü bankaların olduğu bu bankaların büyük çoğunluğu, tamamıyla
ekonomik programın, ekonomik krizin, devalüasyonun, dışarıdan kredi
alamamalarının ve kullandırdıkları kredilerin geri dönmemesinin kurbanı
olmuşlardır. Bunu net tespit etmemiz lazımdır. Bu ekonomik krizin tahribatı,
sektörü bu hale getirmiştir; ama, sorun, esas, reel sektördedir, kanayan yara
oradadır. Kredi kartlarında büyük kilitlenme vardır, tüketici kredilerinde
büyük bir kilitlenme vardır; buralara yönelik hiçbir çözüm getirilmemektedir.
Binlerce, milyonlarca insanı ilgilendiren sorun bekliyor. Dolayısıyla, bizim yapmamız gereken, banka bilançolarını makyajlayacak
sadece rasyo hesabıyla değil, aktif kalitesini öne çıkarmak için, reel sektörü,
üretimi harekete geçirmektir. Onu da geçen maddede söyledik, "reel sektöre
devlet kredi vermez" diyor Sayın Bakan, verir diyoruz biz de tam tersine.
Eximbank bu iş için vardır diyoruz, kalkınma bankaları bu iş için vardır
diyoruz, Merkez Bankasının reeskont imkânları bu iş için vardır diyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Sayın Başkan, bitireceğim. BAŞKAN - Buyurun. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Bu 4 milyar dolarla, bankacılık sektörünün
rehabilite edilmesinin mümkün olmadığını görüyoruz. Malî sektörün burada
sıkıntılarının çözülmesi bir yana, finans sektörü kamulaştırması yapılmasından
ciddî şekilde endişe ediyoruz. Hükümeti ve Yüce Meclisi bu yolda bir kez daha ikaz ediyor, hepinize
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sağ olun efendim (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - İkinci söz, Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili
Sayın Zeki Çelik'in efendim. Buyurun Sayın Çelik. SP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kısaca "Bankalar Yasa Tasarısı" olarak bilinen
tasarının 2 nci maddesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, hükümet, her alanda olduğu gibi, bu
alanda da hata etmektedir; ancak, bu hatasının bedelini, maalesef, milletimiz
ödemektedir. "Bu yasalar önemlidir, geçmesi gerekir" diyen Sayın
Kemal Derviş, hangi bankalara nasıl davranacağına yönelik olarak "bana
güvenin" diyor. Bir kişinin iradesine bu tür işler bırakılabilir mi? Bu
yasaya toplumun her kesimi karşı, reel sektör karşı, o halde siz niye ısrar
ediyorsunuz? Bakınız, geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir konuşma üzerine
kendilerine bazı sorular yönelttik; dedik ki: Ekonomideki sorumluluğunuz çerçevesinde görevinizle
ilgili olarak "bence iki hata yaptım" şeklinde açıklamalarınız
vardır; bunların ekonomiye bedeli ne olmuştur? İkincisi; bu hataların ülkeye
çıkardığı bedelleri karşılamaya “kendimi eleştiriyorum" diye ifade etmeniz
yeterli midir? Sağ olsun, kendisi, sorularımıza cevap değil, gerçekten, çok samimî bir
duyguyla, sanki mektup yazmış gibi ifadelerde bulunmuş ve diyor
ki:"Çekilen sıkıntıların, ilk bakışta, bilemediğim ve bütçe sistemi
dışında tutulan gizli borçlar olduğudur." Şimdi bakınız: "Ülkeye geldiğimde, Türkiye'yi dışarıdan iyi takip
ettiysem de, görevlendirilerek ülkeme geldiğim günlerde yaşanan krizi tüm
boyutlarıyla ve ardındaki tüm gerçeklerle birlikte anında kavrayabilmem mümkün
değildi." Doğru; ama, çok daha önemli bir doğru var ki, bunun izahının
yapılması lazım. "Durumun bu ölçüde ciddî olduğunu..." Sayın
Derviş'in ifadesidir bu. "... görev zararı başta olmak üzere, bütçe
sistemi dışında tutulan gizli borcun ne kadar artmış olduğunu, bankacılık
sistemindeki sorunların da ne kadar derin olduğunu ilk bakışta anlayabilmek
mümkün değildi. Dolayısıyla, zaman içinde, işte, ilkbahar ayları, yaz ayları
diyerek böyle bir oyalama yoluna gittik." Şimdi, bütçe sistemi dışında tutulan bu gizli borç neyin nesidir; yani,
gizlilikle ilişkisi nedir? Devletin, bilinmeyen, gizli tutulan borç-alacak
ilişkisi varsa, bu, kayıtdışılık-mafya ilişkisi gibi bir ilişkiden farklı olur
mu değerli arkadaşlar! Hani "şeffaf yönetim" diyordunuz!.. O halde,
bu gizli borçların ne olduğunun, Sayın Bakan tarafından Türkiye Büyük Millet
Meclisine, yani bizlere açıklanmasını bekliyoruz. Değerli arkadaşlar, tabiî ki, burada, getirilen yasalarla, toplumun çekmiş
olduğu ekonomik sıkıntıların iyileştirilmesi esas alınmaktadır; ama, tabiî ki,
bunlar da maalesef yerini bulmamaktadır. Şimdi, kendisiyle ilgili özeleştiride bulunmakla birlikte "söz
konusu, insanî nitelik taşıyan, ayrıca da yoruma ve bakış açısına göre farklı
olabilecek, değerlendirilebilecek söz konusu hatalarımın ekonomiye herhangi bir
maliyeti olmamıştır" diyor. Peki, ekonomiyi yönlendiren, sonsuz yetkiyle
teçhiz edilen birinin konuşmalarının menfî bir maliyetinin olmaması mümkün
müdür? Soruyorum size; üretmeyenin, reel ekonomisi olmayanın sonu ne olacaktır?
Eğer öyle bir ekonomi yoksa, bunların yönetimi de olmayacaktır. Ayrıca, 2001 Mart ayından başlayarak, geçmişteki krizlerden de ders
çıkararak, geçmişteki temel sorunların kökenine inilmeye başlandığını ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yoğun mesaisi sonucunda da önemli aşamalar
kaydedildiğini ifade ediyor. "Ama, ne yazık ki, temmuz ayında iyileşme
beklerken, 11 Eylül olayının dünyadaki yansımaları Türkiye'yi de etkilemiştir
ve 11 Eylül döneminde, hem gerekli para politikalarının devreye sokulmuş olması
hem de bu çalışmalar, tabiî ki ekonomide sıkıntı meydana getirmiştir..."
Aynen ifade şöyle: "11 Eylül olaylarının neden olacağı finansman açığını
kapatmak üzere, Uluslararası Para Fonu (IMF) başta olmak üzere uluslararası
malî kuruluşlardan ve malî piyasalardan çok büyük miktarlarda ekkaynak sağlama
imkânına kavuşmuştur." Yani, iyi ki 11 Eylül olmuş diye dua etmemiz
gerekiyor; çünkü, bundan önce de Marmara depremi oldu ve bu şekilde ekonomiyi
düze çıkarma imkânınız ortaya çıktı diye!.. Yani, şimdi, siz, hep böyle
felaketlerle mi ayağa kalkacaksınız, felaketlerin olmasını mı bekleyeceğiz diye
içimizden sormak gerekir. Tabiî, bütün bunların sonucunda, krize girme riskini tamamen bertaraf
etmiş olduklarını ifade ediyorlar ki, burada da ciddî bir gelişme olmadığını
görüyoruz. Değerli arkadaşlar, burada kurtarılacak bankalar var; bu bankaların
çoğunun kârlı işleri var; lütfen, bu banka sahipleri, banka patronları, bu
kârlı olan müesseselerini satıp, parasını bankalarına koysunlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlarsanız memnun olurum efendim. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Toparlıyorum efendim. Eğer kendileri satmıyorlarsa, devlet onlara zorla sattırsın; buna rağmen
yine satmıyorlarsa, yardım kapsamından çıkarsınlar. Böyle yapılmazsa, bunların
hiçbirini, sizin, kamuoyuna anlatma imkânınız da olmayacaktır. Yatırım yapmayan, üretim yapmayan, insan çalıştırmayan, ihracat yapmayan
bir ekonomi olmayacağı gibi, böyle bir ekonomide banka olmasına da, bankacılık
sisteminin olmasına da gerek olmadığını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın
Ramazan Toprak; buyursunlar efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce yöneltemediğim birkaç soruyu ifade ettiğim zaman, tasarının
ne getirdiği ne götürdüğü anlaşılacaktır. 1.- Kredileri, reel sektöre, kamu bankaları eliyle doğrudan vermek
yerine, araya aracı bankaları koyarak, KOBİ'leri, esnafı, çiftçileri, köylüleri
aracı bankaların pençesine atma nedeniniz nedir? 2.- Fona devredilen bankaların tahminî zararı 3-5 milyar dolarken, bu,
18 milyar dolar olarak gerçekleştirildi. BDDK Başkanı, bu tasarıyla hazineden
aktarılan rakamın önce 4, sonra 5 milyar dolar olacağını ifade etti. Bunun
15-20 milyar dolar olmayacağını kim garanti edebilir? Bir ara "BDDK
garanti edebilir" demişti kendileri; oysa, dün -bir medyaya yansıdığı
şekilde- Haziran 2002'de BDDK'nın kaldırılacağı, kendisine atfen ifade
edilmiştir. 3.- Devleti küçültelim derken, bankalara ortak ederek büyütmek, paradoks
değil mi?! Yoksa, zaten öncekiler gibi batması kuvvetle muhtemel olduğu için,
devleti küçültme böyle mi yapılıyor?! 4.- Başbakanda bile olmayan cezaî sorumsuzluğu getirmede amaç, tasarı
gereğini yürütecek bürokratların eylemlerinin açık birer suç olduğunun bilincinde
oldukları için mi bu düzenlemeleri getirmektedir? 5.- Yapılacak işlemleri, anayasal bir kurum olan Sayıştayın denetiminden
kaçırarak, yürütmenin emrindeki kamu görevlilerinin eline vermenin gerekçesi
nedir? Bunlar, cevabı verilebilecek sorular değildir. Değerli milletvekilleri, Tütün Yasası çıkarıldı, Şeker Yasası çıkarıldı;
10 milyona yakın insanın hakları gasp edildi. Bu üreticileri hizaya getirdiniz.
Şimdi, Hazineden, belki 10-15 katrilyon Türk Lirasını, bankacılara -tabiri
caizse- peşkeş çekerek, hortumcular önünde sizler mi hizaya geçeceksiniz?! Değerli milletvekilleri, günümüzde, bir komşu ülkede, suç işlemeyen,
günah işlemeyen bir sınıf vardır; mollalar sınıfı. Bu tasarıyla, banka mollalar
sınıfı yaratılıyor, ayetullah banka mollalar sınıfı yaratılıyor; suç işlemez,
günah işlemez; işlese de, mahkemeler önünde cezası verilemez; böyle bir sınıf
yaratılıyor. Sayın Derviş, Afganistan ile ülkemizi bir konuda benzetmişti ekonomik
anlamda; bu, yanlıştı. Ben, doğru benzetme tarafını ifade edeyim; Afganistan'da
din adına yaratılan Taliban, din ve devlete ne tür bir zarar verdiyse, tahribat
verdiyse, bu tasarıyla, ülkemizde kapitaliban sınıfı yaratılıyor ve bu
kapitaliban sınıfıyla, Türk Devletinin ekonomisine ve devletin kendisine ağır
bir tahribat verilmekte. Bu soruların cevabı verilebilmiş değil. Hükümet tasarısının ikinci sayfasının baş paragrafının reel sektör için
getirildiği ifade ediliyor. Oysa, bir haftadır, sürekli, finans sektörü,
bankacılık sektörü için bu tasarının getirildiği herkesin dilinde. "Reel
sektör" diyorsunuz, yine, finans sektörüne... Çünkü, Sayın Derviş açıkladı
"benim önceliğim finans sektörüdür"dedi; bir avuç patrondur; belki
diyet ödeniyor. "Reel sektör" dediğiniz zaman, 68 milyon Türk Milleti
bu kapsama giriyor, bir avuç zengin değil. Eğer, aradaki bankaları çıkarmak
suretiyle, Ziraat Bankasıyla çiftçi kredilerini, Halk Bankasıyla KOBİ
kredilerini reel sektöre aktarabilmiş olsaydınız, bu tasarı asıl o zaman reel
sektör tasarısı olacaktı. Doğru söyleniyor, yanlış yapılıyor. Değerli milletvekilleri, bu yanlış daha önce de yapıldı. Şubat 2001
ayında, bir çifte hortum olayı yaşandı; ifade edeyim: 84 kuruluş temsilcisi
olduğu -bizzat Sayın Derviş'ın yazısıyla, önümdedir- 5 milyar dolar civarında
para aktarıldığı ifade edildi. Tam bir çifte hortum yaşandı;çifte hortum şudur:
84 kuruluş için 4 katrilyon Türk Lirası kredi alındı; 4 katrilyon Türk Lirası
kredi alınmış gibi yapıldı; geri verildi. Bankadan 685 000 liradan dolar alındı
bir gecede; ertesi gün dolar oldu 1 300 000; aradaki bu spot piyasada
spekülasyon yapılarak 1 300 000'den satılan dolar, bir gün önce 685 000'den
alınmıştı; aradaki para, finans sektörünün bir avuç insanına gitti. Bizim buna
yönelik bütün çabalarımıza hiçbir cevap verilmedi. Benim bu yoldaki genel
görüşme önergem... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Toprak. RAMAZAN TOPRAK (Devamla)- Benim banka soyulmasıyla ilgili bu genel
görüşme önergem hiç gündeme alınmış değil; aradan bir yıl geçti. Değerli milletvekilleri, bakın, önceki hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda
Sayın Mesut Yılmaz ile Sayın Kemal Derviş arasındaki o konuşmanın gereği, bugün
getirilen önergelerde, evet, gereği yerine getirilmiştir ve Sayın Mesut
Yılmaz'ın kardeşinin, büyük ortağı, yüzde 68 ortağı olduğu Tekstilbank, bu
değişiklik önergesiyle, evet, bu yasa kapsamına dahil edilmiştir; önce bu
kapsamda değildi. Değerli milletvekilleri, bu isimler bize yabancı değil. Yine, şubat
krizinde bu milletin 5 milyar dolar kaynağının büyük kısmının aktarıldığı banka
isimleri sayılıyor. Bakın, bunların arasında, Akbank, Sitebank, Tekstilbank ve
HSBC... Evet, bu 5 milyar doların büyük kısmının bu bankalara aktarıldığı
medyaya yansıtıldı; ama, bunlar hep geçiştiriliyor. Bakın, bu bankalar,
kaynakları asla reel sektöre verecek değildir. Hepinizi vicdanınızla baş başa bırakıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde 4 adet önerge vardır; ancak, 3'ünü işleme koyabiliyorum
malumunuz. Geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre de işleme tabi
tutacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci
maddesinin beşinci bendinin maddeden çıkarılmasını ve yerine şu cümlenin
eklenmesini arz ederiz. "Taraflar, ilave finansman sağlamak zorundadır." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN -
Diğer önergeyi okutuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci
maddesinin birinci bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ederiz. "Hazırlanan itfa planlarına uymak zorunludur." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN - Şimdi okutacağım önerge, en aykırı önergedir; okutup, işleme
alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci
maddesinin ikinci bendinin son cümlesinin maddeden çıkarılmasını arz ederiz. Salih Dayıoğlu İzmir SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, önergelerimi geri çekiyorum. BAŞKAN - Önergeler geri çekilmiştir efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, böyle bir tasarıda, çekilecek
önergeleri koyup da, neden geri çekiyorlar? BAŞKAN - Zatıâlileriniz burada yoktunuz; "iktidar muktedir
olmuş" dedim. Öğrendi bu işi, size o imkânı tanımamış. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, böyle olmaz ki! Sizin fikriniz yoksa, bizim var, biz verelim. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: Vergi istisnaları ve teşvik belgeleri MADDE 3.- Finansal Yeniden
Yapılandırma Çerçeve Anlaşmaları hükümleri kapsamında düzenlenecek finansal
yeniden yapılandırma sözleşmeleri ve bu sözleşmeler kapsamında yapılacak işlemlerle
ilgili olarak aşağıdaki hükümler uygulanır. a) Çerçeve anlaşması, düzenlenen sözleşmeler ve bu çerçeve anlaşması ve
düzenlenen sözleşmelerde belirlenen esaslar uyarınca yapılacak işlemler ve
düzenlenecek kağıtlar 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek
damga vergisi ve 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, b) Çerçeve anlaşması ve düzenlenen sözleşmeler uyarınca alacaklı
kuruluşlar tarafından her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar
6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri
vergisinden, c) Çerçeve anlaşması ve
düzenlenen sözleşmeler kapsamında alacaklı kuruluşların iktisap edecekleri
motorlu taşıtlar 1318 sayılı Finansman
Kanununa göre ödenecek taşıt alım vergisinden, d) Çerçeve anlaşması ve düzenlenen sözleşmeler kapsamında kullandırılan
ve kullandırılacak krediler kaynak kullanımı destekleme fonundan ve diğer
benzeri vergi, resim, harç, fon yükümlülüklerinden (4306 sayılı Kanun uyarınca
ödenmesi gereken Eğitime Katkı Payı hariç) istisna edilmiştir. İstisna (Taşıt Alım Vergisi hariç) alacaklı kuruluşların çerçeve
anlaşması ve düzenlenen sözleşmeler
uyarınca edindikleri varlıkları elden çıkardıkları hallerde de uygulanır. İstisna uygulaması, sözleşme hükümlerinin borçlu firmalar tarafından
yerine getirilememesi veya getirilmemesi hallerinde alacağın hukukî yollardan
tahsili aşamalarında ödenmesi gereken vergi, resim ve harçlar açısından da
geçerlidir. Sözleşme hükümleri uyarınca tahsilinden vazgeçilen alacak tutarları
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre alacaklı için değersiz alacak, borçlu için
ise vazgeçilen alacak olarak dikkate alınır. Sözleşme ile uygulamaya konulan işlemlerin gerçekleşmemesi halinde dahi,
uygulanmış olan vergi, resim ve harç istisnaları geri alınmaz. Finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerine göre borçları yeniden
yapılandırılan ve yeni bir itfa planına bağlanan borçlular tarafından alınmış
olan teşvik belgelerinin süreleri ile ihracat taahhüt süreleri, sözleşmeler ile
belirlenen süreler kadar uzatılmış sayılır. Bankalar, özel finans kurumları ve diğer malî kurumların alacakları ile
diğer varlıklarının satın alınması ve yeniden yapılandırılarak satılması
amacıyla, kuruluş ve faaliyet esasları Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
tarafından belirlenecek varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bu
işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtlar, kuruluş işlemleri de dahil olmak
üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 488 sayılı
Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar
Kanununa göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil
edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve
sigorta muameleleri vergisinden, 1318 sayılı Finansman Kanununa göre ödenecek
taşıt alım vergisinden, kaynak kullanımı destekleme fonuna yapılacak
kesintilerden ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 29 uncu
maddesi hükmünden istisnadır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından belirlenecek esas ve
usuller çerçevesinde bankalar arasında alım ve satım işlemine konu edilen
alacaklar ve bu alacakların teminatını oluşturan değerlerin devir ve
temliki için yapılacak işlemler ve bu
işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtlar için, yedinci fıkrada belirtilen
vergi, resim, harç ve fon istisnaları 31/12/2004 tarihine kadar aynen
uygulanır. BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Çankırı
Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 792 sıra sayılı, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malî sektöre olan borçların
yapılandırılmasıyla ilgili tasarının genel gerekçesinin ilk paragrafı bayağı
dikkat çekici; arz etmek istiyorum: Deniliyor ki "2001 yılında yaşanan
ekonomik kriz, üretici kesimi..." Sanki, bu ekonomik kriz, doğal afettir,
seldir, felakettir; hiç bunun müsebbibi bu hükümet değilmiş gibi ifade
ediliyor. Bu krizin sonucu ne olmuş: "Üretici kesimi ciddî sıkıntılara
sokmuş..." Doğru; bu kriz, sıkıntıya sokmakla kalmamış, âdeta, üretici
kesimi yok etmiş, mahvetmiş. Başka; "imalattan sanayie, tarımdan inşaata, ekonominin yaratıcı ve
bütünleyici unsuru olan tüm sektörler darboğaza girmiş..." Doğru... "Üretim ve istihdamda daralmalar
başlamış..." Ne olmuş sonra; bu krizlerin üzerinden bir yıl, onbeş ay
geçmiş, ne yapmalıymış: Sonuçta ivedi ve o ölçüde de ciddî önlem ve kararların
alınması lazımmış!.. Yani "günaydın" demezler mi insana?! Sanki,
krizlerin sebebi bu hükümet değil, krizler tabiî afet, gelmiş, çökmüş; bunlar
da -bir sene sonra aklı başına gelmiş- şimdi, ivedi ve o ölçüde de ciddî tedbir
alıyorlar. El insaf!.. Bari, şu "ciddî" ve "ivedi"
sözcüklerini kullanmayın. Bu kriz sonucu, 2 000 000 insanımız işini kaybetmiş, binlerce esnaf
kepenk kapatmış, çiftçi bitmiş, köylü mahvolmuş. Siz, şimdi "ivedi ve
ciddî önlem" adı altında, bankaları kurtarmaya çalışıyorsunuz; ama, bu
kafayla, bu mantıkla, bankaları kurtarmak da mümkün değil. Neden; bankalar,
ancak, piyasada yeteri kadar banka müşterisi mevcut olduğu takdirde ayakta
kalabilir; zira, bankaları yaşatan, kâra geçiren, piyasadaki üretimci,
yatırımcı ve ticarî işletmelerin, alacakları borç para karşılığı bankaya
ödeyecekleri faizlerdir. Banka, bu sayede, mevduatçısına, yatırdığı paranın
faizini ödemeye, kendi masraflarını karşılamaya veya en azından sermayesini
korumaya imkân bulur. Şayet, piyasada, bankaları ayakta tutacak oranda banka
müşterisi, yatırımcı, girişimci yoksa, bankalar ister özel ister tüzel olsun,
kâr edemez, bir süre sonra sermayeden yer ve sonra da batar. Siz oraya ne kadar
daha koyarsanız, bunlar da bir nevî kara deliktir, onlar da batar. Türkiye'de, ne yazık ki, banka müşterisi hemen hemen hiç kalmamıştır.
Bunun sebebi, devletin, dört seneden beri, millî gelirin yüzde 90'ını faize,
rantiyecilere yönlendirmesidir. Devlet, her sene, vergi gelirlerinin hepsini,
içborç faizi karşılığı olarak üç beş rantiyeciye aktarıyor. Zira, suların önü
açılırsa aşağılara doğru akar; faizciliğin başını devlet çekiyor. Bu teşvik ve
yönlendirme, piyasadaki sıcak paranın çoğunu faizciliğe sürüklüyor; çünkü,
faizcilik, paranın yatırıma ve üretime yönlendirilmesine nazaran çok daha cazip
ve kolay bir iştir. Halbuki, parayı üretim ve yatırım alanında değerlendirmek
hem çaba ister hem de risklidir. Bu durum karşısında, bankacılığın yaşatılması için tek çare vardır; o
da, ekonomik büyük bir devrim yapmakla olur. Elbette, böyle büyük bir devrimi,
böyle bir hükümetten beklemek de doğru değil; neden; tatbikat ortada; bir sene
sonra ancak ivedi ve etkili önlem almayı düşünebilen bir hükümetin, herhalde,
böyle bir devrimi gerçekleştirmesi mümkün değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Madde bazı istisnalar getiriyor
sözleşmelerden sonra. Burada bir de önerge var. Önergeyle bu kanun tasarısı
tamamlanmak istense de, yine de bir boşluk var. Deniliyor ki; "Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu bu şirketlere hiçbir şekil ve surette, şirket
sermayesinin yüzde 20'sini aşmamak kaydıyla sermaye sağlamak suretiyle
katılmaya yetkilidir." Kaç tane şirket kurulacak? Bu toplam şirketlerin
yüzde 20 iştiraki 100 milyon dolar mı, 500 milyon dolar mı, 1 milyar dolar mı,
nedir?.. Bu, burada belli değil. Bu bankaları kurtarmaya yönelik geçirilmek istenen bu yasa tasarısının
da, bundan önce geçirilen 4 tasarı gibi, problemi çözmeye ve reel sektörü
kurtarmaya bir katkısı olacağına inanmadığımız için tasarıya ret oyu vereceğiz.
Bunu belirtmek istiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisinde. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş;
buyurun. Efendim, süreniz 5 dakikadır. DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 3 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, 2000 yılındaki yanlış programın, yanlış
uygulamaların, hatalı yönetimin faturasını, ortaya koyduğu sıkıntıyı bugün
burada görüşebilir hale geldi. İlk defa, Mecliste krizi konuşuyoruz,
sonuçlarıyla beraber krizi konuşuyoruz, krizin yarattığı hasarı konuşuyoruz,
hasarın bölgelerini teşhis etmeye çalışıyoruz. Bu krizin birinci etabında, kamu bankalarında ve kriz nedeniyle Fona
alınan bankalarda oluşan hasarı görüştük. Kabul etti hükümet ve bu işin bize
faturası 40 milyar dolar. Bunu teyit ettik, tescil ettik, Hükümet de, Hazine de
kendi taahhüdü olarak bunu ortaya koydu. Bu krizde en büyük darbeyi reel sektör yedi; reel sektörün piyasa
sistemi içinde muhatabı da bankacılık sektörü. Dolayısıyla krizin yüz yüze,
sırt sırta, âdeta karşılıklı ve yüzde yüz birbirini etkileyecek şekilde, büyük
darbe vurduğu, büyük hasar yarattığı kesim reel sektör, üretici kesim ve
üretici kesimle iç içe çalışan bankacılık sektörü. Şimdi, aradan bu kadar geçen süre içinde, uzun bir tartışma periyodundan
sonra, reel sektörün, bankacılık sektörüne, malî sektöre olan borçlarını
yeniden yapılandırmaya "İstanbul Yaklaşımı" adı altında bilinen,
formüle edilen düzenlemeye işlerlik kazandırmaya çalışıyoruz. Bunun pratikte
değeri var mı, yok mu; bankacılık sektörünü mü rehabilite ediyoruz? Uzun
süredir hatırlamadığımız bankacılık sektörünün rehabilite edilmesi ihtiyacını,
bugün, reel sektörün sorunlarını çözme, yeniden yapılandırma anlayışı
içerisinde çözmeye çalışıyoruz. Burada, iki tane doğru var. Bu tasarının amaç maddesinde, reel sektörde
yaratılan hasar tespit edilecek ve bu kredilerin yeniden yapılandırılması
meselesi tanımlanacak, doğru tanımlanmış. Bununla bağlantılı bu 3 üncü madde
var. Bu 3 üncü madde önemli; çünkü, böyle bir operasyona işlerlik
kazandıracaksanız, tıkanmış olan sistemin önünü açmak üzere birtakım vergi
bağışıklıkları getireceksiniz. Burada, devletin bir gelir kaybı yok; çünkü, bu
sistem, tümüyle durmuş. Ekonomi yüzde 8,5-9 oranında küçülmüş, üretim durmuş,
kapasite kullanım oranı düşmüş, çark dönmüyor. Çarkı döndürmek için, bankalarla
beraber, bankacılık sektörüyle beraber, reel sektörü ele alacaksınız. Eğer, bu
yeniden yapılandırma sözleşmeleri işlerlik kazanırsa, bu işlemlerle ilgili -her
türlü vergi, resim, Damga Vergisi, harç, Taşıt Alım Vergisi, Kaynak Kullanımını
Destekleme Fonu- akla gelen gelmeyen her şeyi vergi dışına çıkarıyoruz. Bu
sisteme işlerlik kazandırılabilirse, bu, doğrudur tabiî. Bunu yapmak
zorundasınız; ama, iki yıl geride kaldı değerli arkadaşlarım. Türkiye'de, kriz,
tam anlamıyla yerli yerine oturdu. Şimdi, bir yerden bir hareket yaratmaya
çalışıyorsunuz. Bankacılık sistemini rehabilite etme projesini de adını
koymadan, reel sektördeki sorunları bahane ederek, buna monte ediyorsunuz.
Diyorsunuz ki, bankacılık sektörü iyileşirse, güçlendirilirse, güçlendirilmiş
sektör, özel sektörün, reel sektörün birikmiş kredi sorunlarını çözer. Bu, bir
temenni. Çözer mi; hep beraber göreceğiz. Çözebilir mi, bu yapı doğru ortaya
konulabilmiş mi; hayır, konulamamış, pek çok eksiği var. Bu nedenle, sistemin önünü açmak açısından, daha önümüzde çok uzun bir
mesai dönemi var gibi görülüyor, daha bu tasarı çok değişir, bu tasarı tekrar
tekrar gündeme gelir; çünkü, olgunlaşmış değil, birebir ilişkiler, reel
sektörün sorunlarını, üretimin sorunlarını, amaç maddesi dışında hiçbir yerde
telaffuz etmiyoruz. Bankalara ve şirketlere "size vergi muafiyetleri
tanıyoruz, gönüllülük esasına göre siz alacaklarınızdan vazgeçin, öbürleri de
bir ödeme planı yapsın" diyoruz. Acaba, vazgeçilenler kimin alacakları,
vazgeçilen bu rakamlarla sistem ayakta nasıl kalacak? Kamuyu bir şekilde bu
sistemin dışında tutmak adına, reel sektöre kaynak aktarmama adına... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Bağlıyorum efendim. ...böyle bir kamuflaj, böyle bir sistemi taşıma açısından bir yeni model
denemesi yapıyoruz. Bunun işlerliğinin olup olmadığını hep beraber göreceğiz; ama, burada,
somut olan bir şey var; bu sistem işlerse, bu vergi muafiyetleri işleyecektir.
Vergi muafiyetleri, reel sektörün, üretimin önünü açmak açısından cömertçe
ortaya konulmuştur, doğru bir yaklaşımdır; bu sistem işletilebilirse, bu
krediler yeniden yapılandırılabilirse, bu bankacılık sektörü de, bu kadar batık
kredinin yükünü, bu ekonomideki hasarın yükünü taşıyabilirse. Hepsi
"olabilirse", "yapılabilirse" şarta bağlı; ama, bu
sistemdeki yönetim sorumluluğunu, ülke ekonomisini bu büyük hasara maruz
bırakan yanlış kararların neler olduğunu, daha sonraki maddelerde sizlerle
paylaşmak istiyorum. Getirilen düzenleme, 3 üncü madde doğrudur, yerindedir; inşallah
sistemden beklediğimiz üretim müjdesinin de önünü açar. Teşekkür ediyor; saygı sunuyorum. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 3 madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Tokat
Milletvekili Sayın Mehmet Ergün Dağcıoğlu; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Hiç koşmanıza lüzum yok efendim, konuşma sürenizden gitmiyor. Size soru
sorma hakkı da veremedik, borcumuz var size. Buyurun, sorunuzu buradan sorun. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, hükümet tasarısında 5 inci madde,
özel olarak, varlık yönetim şirketine ayrılmıştı; ancak "Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu bu şirketlere hissedar olmak suretiyle katılabilir" ifadesi,
belirsiz bir desteği öngörmekteydi. Yani, üst sınır yok, yani yüzde 100'e bile
uzanabilir diye altını çizebilirdik. İşte, bu karar, 5 inci maddenin bu
cümlesi, Plan ve Bütçe Komisyonunda, ekonomide kamunun ağırlığının artmasına
yol açabileceği ve kamunun varlık yönetim şirketi kurmasına gerek olması
durumunda, bunun ayrı bir düzenlemeyle yapılmasının daha doğru bir yaklaşım
olacağı gerekçesiyle metinden çıkarılmıştı. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonu, hükümet tasarısının 5 inci maddesi
istisna ve teşvikleri de kapsadığından, bu madde hükümlerinin, istisna ve
teşvikleri düzenleyen 3 üncü maddenin sonuna eklenmesine karar vermiş ve
sonuçta, tasarı, bu şekliyle Genel Kurula gelmiştir. Şimdi, Sayın Derviş'in verdiği önergeyle, 3 üncü maddenin yedinci
fıkrasının sonuna... Ki, o kadar acele etmişler ki maşallah, o kadar acele
etmişler ki; yedinci fıkrayı, alttan saydım, üstten saydım, bir türlü denk
getiremedim. Komisyonda, Plan ve Bütçe Komisyonundaki MHP milletvekillerimizin
muhalefete verdiği haklı destekle kaldırılan yedinci fıkranın son cümlesinin,
büyük bir uzlaşı gösterilerek, büyük bir uzlaşı örneği verilerek -sabahtan beri
izliyoruz- bir önergeyle yeniden ilave edileceği anlaşılıyor. Fark şu ki: Daha
önce, hissedar olmak için -az evvel de belirttiğim gibi, yüzde 100'e kadar bile
gidebilecek- hiçbir sınır tanınmazken, bu maddeyle, bu sınır, biraz sonra -daha
henüz gelmedi; çünkü, hâlâ görmedik- Sayın Bakanın önerisiyle, yüzde 20 olacak
gibi görünüyor. Oldu diyemiyorum şu anda. Bu işin gerekçesine bakacak
olursak, Sayın Derviş, varlık yönetim şirketlerinin, ilk aşamada, ancak kamu
desteği sağlanması suretiyle işlevsel hale gelebileceğini, bu konuda kararlı
olduğunu ve de her şeyden önemlisi, acelesi olduğunu çok net bir şekilde ortaya
koymaktadır. Neden acelesi var, onu ben bilemiyorum, sizin takdirlerinize
sunuyorum. Ne pahasına olursa olsun, ama, benim finans sektörüme olsun; ben
KOBİ'den, ben sanayiciden, ben esnaftan, ben çiftçiden anlamam ve bunların
problemlerinden de anlamam; geldiğim sektöre karşı vecibelerimi yerine
getireyim, ondan sonrası isterse tufan olsun diyor. Sonra "eğer ömrümüz
kalırsa, hükümetin ömrü kalırsa, benim ömrüm kalırsa, diğerlerine de
bakarız" mantığıyla, işi, hükümetüstü götürüyor maşallah. The Banker'ın
yılın bakanına da ancak bu mantık yakışır diye düşünüyorum. Şimdi, dileğimiz,
sadece The Banker'ın değil, Türkiye'de de bizim seçmemiz sonucunda yılın bakanı
olmasından yanadır; ama, bir şartla: Millî Güvenlik Kurulunun sorularına da
dikkatli cevap vermek şartıyla... Şimdi, bu maddeyle, sonuçta olacak olan şu arkadaşlar: Zirve üstüne
zirve yapan hükümetin, Sayın Derviş'e şimdilik yüzde 20'lik bir kota koyabilmiş
olduğunu anlıyoruz; ancak yüzde 20'lik bir kota koyabilmiş; ama, benim
anlayamadığım bir şey var: Bu uzlaşmada ikna olan taraf Sayın Derviş mi, Sayın
Hükümet mi, Sayın MHP'liler mi, yoksa millet mi, bir türlü anlayamadım. Yani,
sigara mı bizi yakıyor, biz mi sigarayı yakıyoruz paradoksunda olduğu gibi, bu
sorunun doğru cevabını bulabilmek mümkün değil; kim kimi ikna etti, belli
değil. Soruyorum sizlere: Asgarî 4 milyar dolar olan bir kaynaktan bahsediyoruz;
bu kaynağın yaklaşık 1 milyar doları, varlık yönetim şirketi diye yeni bir
şirkete devredilecek. Yeni ihdas edeceğimiz bir devden bahsediyoruz; hep satır
aralarına sıkıştırılmaya çalışılıp, ama, muhalefet tarafından da yakalanan
devlerden bahsediyoruz. Siz Sayın Derviş "ah şu muhalefet olmasaydı, bizler, aramızda
pişpirik oynamak suretiyle şu memleketi ne de güzel ve rahat yönetirdik"
diyorsunuz, değil mi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Yani, siz, yüzde 20 sınırını
getirerek çok makul bir şey yapmış, rakamı çok küçültmüş, zararı çok küçültmüş
gibi gösteriyorsunuz; ama, kamunun ekonomideki ağırlığı, tersine söylemlere
rağmen, her iktidarın her uygulamasıyla, her icraatıyla, maalesef, azalmıyor,
gittikçe artıyor. Allah hepimize sabır versin diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Madde üzerinde verilmiş olan dört adet önerge vardır; biri hükümetin
önergesidir. Geliş sırasına göre okutacağım, aykırılık derecesine göre işleme
alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü
maddesinden aşağıdaki bendin çıkarılmasını arz ederim. "Sözleşmeyle uygulamaya konulan işlemlerin gerçekleşmemesi halinde
dahi, uygulanmış olan vergi, resim ve harç istisnaları geri alınmaz." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN -
İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü
maddesinden aşağıdaki bendin çıkarılmasını arz ederiz. "Sözleşme hükümleri uyarınca tahsilinden vazgeçilen alacak
tutarları Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre alacaklı için değersiz alacak,
borçlu için ise vazgeçilen alacak olarak dikkate alınır." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü
maddesine aşağıdaki madde eklenmiştir. "Finansal yeniden yapılandırmaya ilişkin tüm işlemler Damga
Vergisinden istisnadır." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN - Efendim, son önergeyi okutuyorum; en aykırı önerge olup, işleme
alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü
maddesinin vergi istisnalarına ilişkin yedinci fıkrasının sonuna aşağıdaki
hükmün eklenmesi arz ve teklif olunur. Kemal Derviş Devlet Bakanı "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bu şirketlere, hiçbir şekil ve
suretle şirket sermayesinin yüzde yirmisini aşmamak kaydıyla, sermaye sağlamak
suretiyle katılmaya yetkilidir." BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Olumlu görüşle
takdire sunuyoruz efendim. BAŞKAN - Efendim, hükümetin önergesini işleme koydum. Komisyonun takdire bıraktığı... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Gerekçeyi okutturacağım efendim, ondan sonra... Buyurun. Gerekçe: Hükümet tarafından sunulan tasarıda, anılan madde hükümleri
çerçevesinde kurulması öngörülen varlık yönetim şirketlerine Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun da sermaye sağlamak suretiyle katılabilmesi olanağı veren
hüküm, tasarının Bütçe ve Plan Komisyonunda görüşülmesi aşamasında madde
metninden çıkarılmıştı. Ancak ülkemizde henüz örneği bulunmayan varlık yönetim
şirketlerinin ilk aşamada işlevsel hale getirilebilmesinin, bu şirketlere kamu
desteği sağlanması suretiyle mümkün olabileceği düşünülmektedir. Bu çerçevede,
Hükümet tasarısında yer alan hükmün, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
katılımının belirli bir oranla sınırlandırılması suretiyle maddeye eklenmesinin
gerekli olduğu düşünülmektedir. BAŞKAN - Efendim, komisyonun takdire... ASLAN POLAT (Erzurum) - Efendim, bu hüküm, Plan ve Bütçe Komisyonunda
çok görüşüldü ve çıkarıldı; gerekçesini izah etsinler, niye tekrar getirdiler?
Tatmin etmedi bu izah. Biz, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda belki bir saat
konuştuk, çıkardık. BAŞKAN - Efendim, komisyonun takdire bıraktığı hükümetin önergesini
oylarken karar yetersayının aranılması istendi. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın Polat, gerekçesini yazmış... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, ama, bu gerekçeyi Plan ve Bütçe
Komisyonu reddetmişti. BAŞKAN - Dün dündür, bugün bugündür. Hiç duymadınız mı o lafı? ASLAN POLAT (Erzurum) - Bravo!.. BAŞKAN - Efendim, karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati : 18.50 Açılma Saati
: 18.55 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/938) (S. Sayısı: 792) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, hükümetin önergesini oylarken karar
yetersayısının aranılması istenilmişti ve bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır. Diğer önergeyi okutuyorum... SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Önergelerimi geri çekiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki efendim... ASLAN POLAT (Erzurum) - Bunları savunacak güçleri yok efendim. Bir
tanesini savunsunlar; biz de onları alkışlayalım. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Bu akşam da konuşma!.. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Efendim, lütfeder misiniz... Bir
dakika... Ne oluyor?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne anladıklarını anlatsınlar bu önergeyle... BAŞKAN - Komisyona soruyorum efendim. Burada bir redaksiyon meselesi
var. "4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 29 uncu maddesi
hükmünden istisnadır" yerine "müstesnadır" olması gerektiği
inancındayım; katılıyor musunuz efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım
"muaftır" kelimesi daha uygun. BAŞKAN - Muaftır... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, muafiyet ayrı bir kavram,
istisna ayrı bir kavram... BAŞKAN - Efendim, müstesnadır dedim. Zatıâlileriniz Türkçeyi çok iyi
bilirsiniz; muaf demedim, müstesnadır dedim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, eğer, siyakından ve
sibakından, yani... BAŞKAN - Komisyonun böyle bir talebi var mı efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım,
Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğündeki arkadaşlar "muaf" ifadesinin
uygun olacağını ifade ettiler. BAŞKAN - Hayır, ben, Sayın Hatiboğlu'na iştirak ediyorum efendim.
Muafiyet derseniz kabul ederim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Müstesna
kelimesi de olabilir efendim. BAŞKAN - O zaman demeyin efendim. "İstisna" aynen kaldı. Hükümetin biraz evvel kabul ettiğimiz önergesi doğrultusunda, 3 üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Efendim, birleşime, saat 20.00'ye kadar ara veriyorum. Kapanma Saati : 18.58 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati : 20.00 BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat
SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 792 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/938) (S. Sayısı : 792) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerinde. Tasarının 4 üncü maddesini okutuyorum: 3.6.1949 tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununda Yapılan
Düzenleme MADDE 4.- 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir. "GEÇİCİ MADDE 30.- Bu Kanunun 38 inci maddesine göre yapılacak
bölünmelerde Türk Ticaret Kanununun 404 üncü maddesi uygulanmaz." BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Celal Adan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Parlamentomuzda bankalarla ilgili ilk defa görüşmeler yapılırken Doğru
Yol Partisi Grubu adına ben konuşmuştum. O gün, 27.4.1999 tarihinde "bu
banka soyuluyor", "bu bankada soygun var", "bu bankadan
para çalınıyor" diye rapor veren murakıp raporlarını okumuştuk. 27.4.1999
tarihinde murakıp raporlarına müdahale etmeyip, altı ay bir süreyle bunu
gözardı edenler, o gün tam 650 000 000 doların çarçur edilmesine öncülük
yapmışlardı. Dolayısıyla, Türkiye, birinci önceliği olan güven konusunu bu
hükümete karşı taşımamaktadır ve ne kadar haklı, ne kadar doğru yapılanmalara
öncülük yaparsanız yapınız, siz, Türk Milletiyle bunu paylaşarak yapmıyorsunuz. Bakınız, malî sektöre olan borçlarla ilgili bir konuda konuşuyoruz.
Sayın Bakana Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledik, bugün Türkiye'de 1,5
milyar kredi borcu olan bir vatandaş, ayda 150 000 000 lira faiz ödüyor. 1999
yılının ilk yarısından sonra ve 2000 yılında, hükümet, tüketimi zorladı. Burada
iş güç yapan dostlarımız var. Bir bankadan kredi kartı almak çok zordu; ama,
bankalar büyük bir yarışa girdiler, rastladığı herkese kredi kartı verdiler. Şimdi, bizim geleneklerimizde devlet, üç temel vasfa sahiptir, millet
adına: Devlet, şefkati tarif eder; devlet, güveni tarif eder; devlet, bu
milletin her türlü teminatını sağlayan adaleti temsil eder; ama, bu üç temel
değerin sarsıldığını görüyoruz. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Geçim
sıkıntısı çeken 2 000 000 vatandaş, kredi kartlarından dolayı icralık durumda.
Siz, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, bu 2 000 000 vatandaşı; yani, 300 000
000-400 000 000 lira geliri olan, ayda 150 000 000 lira faiz ödemek
mecburiyetinde kalan, yuvası yıkılan, perişan olan insanları düşünmek
mecburiyetinde değil misiniz Sayın Bakan? (DYP sıralarından alkışlar) Bu, malî borçlarla ilgili düzenlemeleri düşünürken, fabrikalarını alıp
Bulgaristan'a kaçan sanayiciyi hiç düşünmeyecek misiniz? Siz, 5 000-6 000
kişinin çalıştığı küçük ve orta boy işletmelerin hâkim olduğu organize sanayi
bölgelerindeki, 6 000-7 000 kişinin çalıştığı, şimdi 1 000 kişinin çalıştığı,
küçük ve orta boy işletmelerle ilgili hiç mi bir öneri getirmeyeceksiniz? Siz,
bir müstemleke anlayışı içerisinde, bu milletin kendi kendine güvenerek, geçen
yüzyıl, bütün insanlığın önüne koyduğu bir büyük mucizeyi; yani, cumhuriyeti
kurmuş bu millete, zaman zaman dikte ettirerek, baskı kurarak, millî
haysiyetimizi inciten, kendi kendine güvenen toplum yapısının değerlerini
sarsan bir icraatla Türkiye'yi yönetmeye talipsiniz. (DYP sıralarından
alkışlar) Siz, Milliyetçi Hareket Partisi, Demokratik Sol Parti, Anavatan
Partisiyle, getirdiğiniz, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tasarıları onlarla
görüşmeden, zaman zaman komisyonda bulunan arkadaşların büyük şaşkınlığı
içerisinde, getirdiğiniz tasarılarla, siz bu ülkeyi aşiret mi zannediyorsunuz? ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Siz, Doğru Yol Partisi... BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, lütfen efendim... CELAL ADAN (Devamla) - Bu ülkeyi aşiret mi zannediyor Sayın Derviş? Ben
bunu soruyorum. Bu hükümetin, bu hükümeti oluşturanların; yani, sizlerin, bu
ülkenin temel değerleri olan güven, adalet ve şefkati sarsmaya gücünüz yetmez.
Parlamentodaki aritmetiğiniz bu devleti yönetme hakkını size verebilir; ama, bu
üç değeri sarsmaya sizin hakkınız yok. Dolayısıyla, aldığımız müşahhas verilere göre söylüyorum; icralık
durumda bulunan, size güvendiği için kredi kartı alan ve bugün Türkiye'nin her
tarafında inim inim sıkıntı çeken bu 2 000 000 vatandaşın meselesine çözüm
getirmeyen; dün, çiftçisini, köylüsünü, esnafını hiçe sayarak, üç beş
vurguncuya, talancıya, o vurguncunun... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CELAL ADAN (Devamla)- O vurguncuların, o soyguncuların siyasî ayağının
olduğunu da söylemiştik biz. Türkiye'de, Sayın Derviş'in buraya gelip, sadece
güneydoğuda şehit düşmüş 8 000-9 000 çocuk adına, şu 18 milyar dolar paranın
-batık dediğiniz "batık" deyip kurtardığınız ki, bizim fona
devretmeyin, tasfiye edin dediğimiz- hortumcuya, vurguncuya, talancıya, kime
verildiğini tek tek, kalem kalem anlatmak mecburiyetindesiniz. Nereye gitti bu
para?!. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İkincisi; 4 milyar dolar, 5 milyar dolardan bahsediliyor. Nereye
vereceksiniz bu 5 milyar doları?.. Kimden alıp vereceksiniz?.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli)- Fakirden... CELAL ADAN (Devamla)- Değerli milletvekilleri, bu ülke, kendi
dinamikleriyle, kendi kendine güvenerek her türlü meseleyi çözebilecek bir
büyük ülkedir; bunu herkesin paylaştığını biliyorum. Ama, zaman zaman basına
yansıdığı şekliyle "destek vermezseniz çeker giderim" ifadeleriyle...
Derviş olsa da Türkiye bağımsız olacak, Derviş olmasa da Türkiye bağımsız
olacak. BAŞKAN- Sayın Adan, teşekkür ediyorum. CELAL ADAN (Devamla)- Kim ne derse desin, Türkiye, onurlu, hür bir ülke
olma hakkına sahip, büyük tarihe sahip, büyük dinamiklere sahip bir ülkedir. Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- İkinci söz, Saadet Partisinde. Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlarım; Türk siyasî tarihinde görülmemiş uygulamalar, akıl
almaz yöntemlere şahit oluyoruz. Yarım asrı aşan çok partili siyasî hayatımızda
demokrasimiz çok badireler atlattı. Zaman zaman darbeler yapıldı, demokrasi
askıya alındı, Parlamento kapatıldı; ama, bu Parlamento, bu dönemde yaşanan
aymazlıkları hiçbir dönem yaşamadı. Sayın Başbakanın, 21 inci Dönem Parlamentosunun göreve başladığı gün
estirdiği baskı ve dayatma ortamı devam ediyor. Evet, demokrasilerde iktidarlar seçimle gelir, en çok oyu alan parti ya
da partiler hükümet olurlar ve kararlar çoğunlukla alınır; ancak, unutulan bir
şey var, demokrasilerde kararlar çoğunlukla alınır, ama, bu, çoğunluk
diktatoryası anlamına gelmez. Demokrasi, her şeyden önce kurallar sistemidir.
Çoğunluğu elde edenler, alacakları kararları kurallara göre alırlar, her
istediklerini de yapamazlar. Siz, devri iktidarınızda kurallar sistemi olan
demokrasiyi tahrip ediyorsunuz, kuralları, gelenekleri yok sayıyorsunuz,
Anayasayı, İçtüzüğü çiğniyorsunuz. Evet, şimdi çıkaracağınız yasayla Anayasanın eşitlik ilkesini ve adalet
ilkesini çiğniyorsunuz. İçtüzüğü değiştirip, kuşa çevirdiniz, ama, bu Tüzüğü de
çiğnediniz. Yangından mal kaçırıyorsunuz. Çıkardığınız yasaları,
milletvekillerinin okumasına bile tahammül edemiyorsunuz. Bu yaptığınız
demokrasilerde olmaz. Siz, demokrasiyi iptal edip, çoğunluk diktatoryasını
ikame etmek istiyorsunuz. Tüm diktatörler gibi, içeride millete gücünüz
yetiyor, milleti eziyor, aç bırakıyorsunuz; ama, dışarıda ise, kuzu gibisiniz,
denilen her şeyi yapıyorsunuz. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
Dışarıda çıkarın denilen her yasayı çıkardınız, alın denilen her kararı
aldınız. Bu yasalar ve kararlar, milletin geleceğini karartıyor. İnsanlar aç ve
perişan; ama, sizin umurunuzda değil. Görüşmekte olduğumuz 792 sıra sayılı yasa tasarısıyla da, daha önce
çıkarmış olduğunuz IMF ya da Derviş yasaları denilen yasalar gibi, milletin
kaynaklarını, zenginliklerini, ekmeğini bir grup azınlığa dağıtacaksınız.
Milletten aldıklarınızı rantiye sınıfına, banka patronlarına veriyorsunuz.
"Millet almıyoruz" demeyiniz, bu borçları, daha sonra millet
ödeyecek. Cevap hazır; bankalar, reel sektöre verecek, reel sektör yatırım
yapacak, istihdam artacak, ülke büyüyecek, halk zenginleşecek... Bu doğru değil
değerli arkadaşlarım. Şimdi, milletin 5 milyar dolarını vereceğiniz banka patronları, hiçbir
zaman gerçek anlamda bankacılık yapmadılar; bunlar, sadece kendi şirketlerine,
holdinglerine yüzde 0'larla kredi verdiler, hiçbir zaman reel sektöre kredi
vermediler. Bu patronlar, bu rantiye sınıfı, bu tefeciler on yılda milletten
100 milyar doları faiz adı altında çaldılar, 30 milyar doları da bankaların
içlerini boşaltarak çaldılar, 5 milyar doları kriz günlerinde, sadece altı
günde götürdüler, sonra da, milletin karşısına çıkıp "vah vah benim ülkem,
ülke olarak yüzde 50 fakirleştik" dediler. (SP sıralarından alkışlar)
İşte, siz, bunlara milletin kaynaklarını aktarıyorsunuz. Onlar değil ama,
millet fakirleşti, bedeli millet ödüyor. Milyonlarca işsiz var, çiftçi, işçi,
memur gerçekten perişan. Şimdi, ülkenin geleceği ipotek edilerek 10 milyar
dolar borç alınıyor; 5 milyarı daha önce bu patronların batırdığı paraya
karşılık harcanacak, kalan 5 milyarı da bu yasayla yine aynı patronlara
vereceksiniz. Millet isteyince yok diyorsunuz. Bakınız, Rize'de, çay üreticileri çay
paralarını istiyorlar ama, yok diyorsunuz. Çaycı kooperatifleri dolar 670 000
lira iken gübre aldılar, şimdi 1,5 milyon liradan geri alıyorsunuz, bu
kooperatifler batıyor. Benim hemşerim Sayın Mesut Yılmaz şimdi 200 000 çay
üreticisini desteklemek için böyle bir yasa çıkarmıyor; ama, 14 tane patron
için bu yasayı çıkarıyor. (SP sıralarından alkışlar) Bakınız, doğalgazda KDV
yüzde 10 düşürülürse, maliyeti 300 trilyon lira, milyonlarca insanı düşünüp
böyle bir destek aklınıza gelmedi, böyle bir destek yapmıyorsunuz; ama, 14 tane
patrona yapacaksınız! Böyle bir düzen olmaz değerli arkadaşlarım! Bu, haraç
düzenidir. Bu yapılan, eşkıyalıktır. Bu, Talibanlığın ta kendisidir. Bunu
sadece ben demiyorum, ünlü Forbes Dergisinin sahibi... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, bu Meclise eşkıya diyor... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Dinle... Dinle bir dakika, dinle... EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın!.. Sayın Al, lütfen... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Ünlü Forbes Dergisinin sahibi Steve Forbes,
IMF yöntemleri... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, bu Meclise eşkıya diyor... ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Bu Meclise eşkıya diyemezsin!.. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Dinle bir dakika kardeşim!.. Dinle... BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, dinleyin efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Dinle, öğreneceksin!.. Gençsin daha çok şey
öğreneceksin! BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, lütfen efendim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, bu Meclise eşkıya diye nasıl
hitap ediyor?! BAŞKAN - Hatibin sözünü kesiyorsunuz efendim. BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Hatip de adam gibi konuşsun. BAŞKAN - Niye kesiyorsunuz hatibin sözünü? BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Eşkıya lafını geri alsın Başkan, olmaz böyle
şey!.. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bitiriyorum; bir dakika... BAŞKAN - Size demedi eşkıya efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ünlü Forbes
Dergisinin sahibi Steve Forbes IMF yöntemlerini eleştirirken diyor ki, IMF'nin
yaptığı, yaptıkları, Taliban gibidir; bir yere girdi mi, o ülkeyi
mahveder" diyor, sadece ben demiyorum. Evet, bu gidiş, Forbes'in dediği
gibi, Arjantin'edir. Bu haksızlığı yapmayın; millet patlamak üzere değerli arkadaşlarım.
Size, bu millet, çok kötü hesap soracak; bunu unutmayın. Bir şey daha var; Sayın Derviş, bankalarını batıran özel sektör
bankacılarını kamu bankalarının başına getirdi, bir kısmı şimdi burada
oturuyor, şimdi de onlara dokunulmazlık veriyor; yaptıkları işlemler,
Sayıştayın ve Meclisin denetiminde olmayacak. BAŞKAN - Efendim, üslubunuza dikkat etmenizi rica ediyorum. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Sonra "saydamlık" deniliyor;
yapmayın Sayın Derviş, bırakın bu Batılı havalarını; siz, Şark kurnazlığının en
açık örneklerini ortaya koyuyorsunuz. Saygılar arz ederim efendim. (SP sıralarından alkışlar) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım, burada, kendisini savunma hakkı
olmayan bürokratlar hakkında konuşmamaya dikkat edilmesi lazım. BAŞKAN - Efendim, bendeniz, 63'e göre ikaz ettim kendisini; devam
etseydi... HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Burada ileri geri konuşulamaz; onun için,
konuşmamıza dikkat etmemiz lazım. BAŞKAN - Efendim, bendeniz, onu fark ettim, 63'e göre de ikaz ettim. EROL AL (İstanbul) - Özür dilemesi lazım efendim; eşkıya olur mu?!.
Nasıl bir kelime efendim! MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - "Eşkıya" diyor efendim... EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkanım, yaralayıcı bir ifade kullanamaz. BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu İnsan Haklarını İnceleme Komisyonundadır
biliyorsunuz. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Belli oluyor zaten!.. BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Böyle İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyesi mi olur; önce, kendisi, insan haklarına saygılı olsun. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - "Eşkıya" denir mi hiç?!. BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, ne oldu sana?.. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ne oldusu var mı; "eşkıya"
diyor. BAŞKAN - Kime diyor efendim? ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Bize diyor, hükümete diyor. BAŞKAN - Demedi efendim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Bana "eşkıya" diyor. BAŞKAN - Siz, eşkıyaya benziyor musunuz?!. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Dağda eşkıya görmemiş kendisi. BAŞKAN - Efendim, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda. Siirt Milletvekili Sayın Nurettin Aydın, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anadolu'da rant pek bilinmez. Üretici sektörün,
imalatçı sektörün malî sektöre, banka sektörüne olan borçların yeniden
yapılandırılması ve bazı kanunlarda değişikliği getiren kanun tasarısının 4
üncü maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, AK Parti Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum. Milletimizin içinde bulunduğu bu sıkıntıların, ülkenin topyekûn bir
cinnet, bir buhranla karşı karşıya geldiği bu ekonomik krizin perde arkasındaki
temel sorunun, bankacılık sektöründeki yanlışlıklar olduğunu, hepimiz, herhalde
kabul ediyoruz. Değerli milletvekili arkadaşlarım, gerek muhalefetiyle gerek
iktidarıyla, milletvekillerimizin tamamının mevcut halden memnun olmadıklarını,
herhalde, hepiniz biliyorsunuz, hepimizin kabulüdür. Bankacılık sektörünü
bulunduğu darboğazdan kurtarmak için, bu hükümet, defalardır, gerek kamu
bankaları gerek bankalar yasasını, bu Meclise getiriyor ve son kez, tekrar
getiriyor; yani, bankalar yasasını dördüncü kez, kamu bankaları yasasını üçüncü
kez getiriyor. Ancak, ne var ki, bankacılıkta aranan temel ilke olan şeffaflığı
bir türlü getiremiyoruz; bütün sorunumuz bu. Eğer, şeffaflığı getirebilseydik,
her gelişmiş ekonominin lokomotifi olan bankacılığı ıslah etmiş olacaktık.
Sayın Derviş'in, IMF'ye vereceği niyet mektubu çerçevesinde şeffaflığı
önereceği söyleniyor. Şunu görüyoruz, eğer, şeffaflık gelmezse, karanlıklarda,
bu yolsuzluklar, bu vurgun ve soygunlar devam edecek. Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, bankacılık sektöründeki bu
sıkıntıların temelinde, bir karmaşa, bir koordinasyonsuzluk yaşanıyor; aslında,
bizim, bunu halletmemiz lazım; bunu hiç irdelemiyorsunuz. Gerek Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu olsun gerek kamu bankaları yönetim kurulu olsun
gerek Hazine gerekse Maliye Bakanlığı, birbiriyle, âdeta, çelişen, çatışan bir
durum arz ediyor. Şimdi, burada, siz, malî sektörü ıslah ederken, bankaları
güçlendiriyorsunuz. Sizin, Anadolu halkının KOBİ'lerinden, küçük, orta boy
işletmelerinden, tarım sektöründen, esnaftan hiç haberiniz yok. Oysa, sizi
buraya gönderen, o cefakeş, vefakâr Anadolu halkı, sizden, KOBİ'lere desteği,
KOBİ'lerin güçlendirilmesini istiyor; niçin bunları unutuyorsunuz?! BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - KOBİ'lere destek arttı Sayın Aydın, krediler
yüzde 45'e çıktı. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Yok efendim, nerede!.. BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Takip ederseniz öğrenirsiniz. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Bakınız, 4 milyar dolar bir kaynak
aktarılacak malî sektöre. IMF'den borç alan kim; devlet; borcu kim ödeyecek;
millet ödeyecek; Balıkesirli ödeyecek, Siirtli ödeyecek, Batmanlı ödeyecek... YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Parayı kim harcayacak? AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Bu parayı kim harcayacak; bu ülkede
ayrıcalıklı sınıf harcayacak. EROL AL (İstanbul) - Nereye harcayacak? AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Bakınız, 19 bankaya 20 milyar dolar; bu
ülkenin gayri safî millî hâsılasının yedide 1'i 19 bankaya aktarıldı. BAŞKAN - Sayın Aydın, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Sayın Başkanım, biraz evvel Japonya...
Japonya ki, yıllık hâsılası 4 trilyon 250 milyar dolar olan bir ülke ve
dışişlerinin sadece 850 000 dolarlık bir yolsuzluğundan dolayı, hükümet, 850
000 doları dışişlerinin bütün personelinden tahsil etti. Düşünebiliyor musunuz,
yani, orada, suçluyu suçsuzu, herkesi cezalandırdı. Sebep ne; caydırıcı olmak
ve o kurumda, herkes, bir diğerinin müfettişi olsun diye. Oysa, biz, hep
iğmazıayn yapıyoruz, birbirimizin yolsuzluklarını görmezlikten geliyoruz ve
maalesef, bu ülkeyi uluslararası camiada ayrıcalıklı bir hale getirdik Sayın
Bakanım; Türkiye denilince, yolsuzlukların, vurgunun, soygunun, mafyanın hâkim
olduğu bir ülke akla gelir oldu. Bu, esef verici bir durumdur. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Bu ülke en az 20 defa stand-bay anlaşması yaptı. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Bakınız, Güney Amerika ülkesi
Şili'de... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın lütfen... İstirham ediyorum... AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - ...yolsuzluk yapanların sadece
malvarlığına değil, birinci derecedeki bütün akrabalarının mal varlığına da el
konuluyor. Filipinlere bakıyoruz, devlet başkanı şu an 3,5 metrekarelik hücrede
günlerini doldururken, hükümet, 80 000 000 artı bütün cezaları devletin
kasasına indirdi. Oysa, 20 milyar doları götürenler, maalesef, şu an beş
yıldızlı otel konforundaki mekânlarda hâlâ görevlerini deruhte etmektedirler. EROL AL (İstanbul) - Kim o, kim?! AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Sizin hiç içiniz sızlamıyor mu, bu
çifte standart, bu ayrıcalık nereye kadar?! Bu ülkeyi karanlıklara itiyorsunuz.
Sonra hepiniz pişman olacaksınız ve millete gideceğimizde, sizin anlatacağınız
elinizde hiçbir malzeme olmayacak; sizler adına üzülüyorum. Değerli Başkanım, sizden bir istirhamım olacak. Soru faslında sıra bana
gelmedi. Sabahleyin, Siirt ve Batman Ticaret Odalarından iki faks geldi.
İstirham etsem, benim sözüm kesilmeden, bunları okuyabilir miyim? BAŞKAN - Hayır, okumayın efendim, özetleyin. Siz, akıllı bir insansınız,
ne yazdığını bilirsiniz. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Özet olarak, Siirt'teki, Batman'daki,
Şırnak'taki insanımız diyor ki: Ülkenin ekonomisi, bölgenin ekonomisi tamamen
iflas etti, durdu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, 6 dakika oldu; bir toparlayın lütfen. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Ekonomi, tamamen, devletin kamu
görevlisine ödediği maaş... Yani, polis, asker ve kamu görevlisine ödediği
maaşın dışında hiçbir şey kalmadı. Şimdi, olağanüstü hal kalkınca, haliyle, bu
personelde hem sayı azlığı oldu hem maaşların enflasyon ve devalüasyona karşı
hiçbir hükmü, hiçbir alım gücü kalmadı. Dolayısıyla, buranın tek geçim kaynağı
olan kamu görevlisinin maaşı da sıfıra düştü. Esnaf şu an iflas noktasında,
hayat durmuş vaziyette. Sizleri, biz, akla, izana ve sağduyuya davet ediyoruz. Gelin, sağduyulu milletvekilleri, şu yasayı reddedin, halkın gönlüne
dönün, gönüllerden uzaklaşmayın. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Allah razı olsun, imana
getiriyorsunuz herkesi. AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Sizleri, bu duygu ve sağduyuya
çağırırken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Madde üzerindeki görüşmeler bitti. Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; geliş sıralarına göre okutup, aykırılık
derecesine göre de işlem yapacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz. "Bu uygulama bir yıl için geçerlidir." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir. "Bu uygulama, yalnız, şirket ortaklarına ada yazılı olmak ve ikinci
yıl devredilmemek koşuluna bağlıdır." Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN - Okutacağım bu önerge en aykırı önergedir, okuttuktan sonra
işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ederiz. Salih Dayıoğlu İzmir BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Geri çekiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Üç önergeyi de mi çekiyorsunuz? SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Evet. BAŞKAN - Önergeleri çektiler efendim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4
üncü madde kabul edilmiştir. VEYSEL CANDAN (Konya) - Üç önerge birden çekilmez; bunda bir yanlışlık
var Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, usul... Neyse... VEYSEL CANDAN (Konya) - Üç önerge birden çekilir mi; bir yanlışlık var
bu işte. Şimdi, 5 inci maddeye geçeceğiz. 5 inci maddeyi okutmadan evvel... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, ben, bir formül buldum; müsaade eder
misiniz... VEYSEL CANDAN (Konya) - Müsaade etmiyoruz. BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz, formülümü ifade edeyim... VEYSEL CANDAN (Konya) - Müsaade etmiyoruz Sayın Başkan! BAŞKAN - Ama, ben bir şey söylüyorum. VEYSEL CANDAN (Konya) - Hayır... Hayır... Müsaade etmiyoruz... BAŞKAN - Peki efendim, buyurun... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Buyurun efendim, buyurun... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan,
buyurun... Sizin söylediklerinizi kabul edecekler zaten. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçici 4 üncü maddeyi, her ne kadar
tasarının çerçeve 5 inci maddesine bağlı ise de, müstakil bir madde
addediyorum. Başkanlık olarak, geçici 4 üncü madde üzerinde, çerçeve 5 inci
maddeden ayrı olarak, ayrıca görüşme açacağım ve gerekli işlemleri yapacağım.
Bu nedenle, çerçeve 5 inci maddeyi (j) fıkrasına kadar okutacağım ve üzerinde
görüşme açacağım; bilahara, (j) fıkrasıyla birlikte geçici 4 üncü maddeyi
okutup, üzerinde gerekli işlemleri yapacağım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim. En azından,
bu düzenlemeyi böyle yapmak suretiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugüne
kadar yapmadığı hukuk tekniği cinayetini kısmen önlediniz; teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum; ama, ben, bir şey ilave edeceğim.
İstirham edeyim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Estağfurullah. BAŞKAN - Bu, Komisyona geliyor, Başkanlığa geliyor. Komisyonda,
muhalefet olarak hiç direnmiyorsunuz, iktidarın dediği oluyor; buraya geliyor,
yanlışı da bizden çıkarıyorsunuz. (SP sıralarından gürültüler) VEYSEL CANDAN (Konya) - Daha nasıl direneceğiz?! ASLAN POLAT (Erzurum) - Daha ne yapalım?! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, herhalde, geçici 6 ncı madde için
de aynı düşünüyorsunuz, değil mi efendim? BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz... Her şey sırasıyla... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Geçici 6 ncı madde için de... BAŞKAN - Efendim, lütfen
tartışmayalım... Gelmedik daha... İstirham ederim... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın
Başkanım, gündeme getirdiğiniz konuyla ilgili bir şey arz edebilir miyim
efendim. BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz, okutayım... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hayır Sayın Başkanım... Bu konunun tekrar
gündeme gelmemesi için ifade etmek istiyorum. BAŞKAN - Evet efendim... Peki. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, şayet, komisyonlarda bu tip
yanlışlıklar yapılabiliyorsa -ki, siz de bu düzeltmeyle onu ispat etmiş, uygun
görmüş bulunuyorsunuz- dolayısıyla, komisyon üyesi arkadaşlarımıza ve
bürokratlarımıza Genel Kurulda bir hatırlatma yapmak isterim. İçtüzüğe uygun
düzenlemelerle buraya gelmeleri lazım. Aksi takdirde, Başkanlığın, bu ve
benzeri şekilde, uygun yapılmamış düzenlemeleri iade etmesi gerekir; bir kez
daha hatırlatmak istiyorum. BAŞKAN - Hatta ben bir şey daha ilave edeyim -kendi fikrimi söylüyorum-
hükümet tasarı olarak gelen bu şeklini, Meclis Başkanlığı kabul etmemeli... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ben de bunu söylüyorum Sayın Başkanım. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan,
arkadaşlar, tasarının hükümetten gelen şeklini dikkatle incelerlerse, biz,
Komisyonda tek madde olan bir bölümü, ikiye bölerek, iki ayrı madde haline
getirdik. Dolayısıyla, Komisyonumuz gerekli hassasiyeti gösteriyor. VEYSEL CANDAN (Konya) - Yeterli değil. BAŞKAN - Efendim, tamam, mesele anlaşılmıştır. Komisyona teşekkür ediyorum. 5 inci maddeyi (j) fıkrasına kadar, okutuyorum: 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda Yapılan Düzenlemeler MADDE 5.- A) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 3 üncü
maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Kurul üyeleri, görevlerinden ayrılmalarını izleyen iki yıl içinde,
yönetim ve denetimleri veya hisseleri Fona intikal eden bankalar hariç olmak
üzere, bu Kanun kapsamına giren kuruluşlarda görev alamazlar. Kurul üyeleri ile
Kurum personelinin uyacakları mesleki ilkeler Kurulca belirlenir." B) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (5) numaralı
fıkrasının (a) bendine (ab) alt bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (ac) alt
bendi eklenmiş, ayrıca, aynı maddenin (5) numaralı fıkrasının (c) bendinin ilk
cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu cümleden sonra gelmek üzere
aşağıdaki cümleler eklenmiştir. "ac) Devralınan zararlar sonucunda hisselerinin tamamına sahip
olunamaması halinde, zararın ödenmiş sermaye tutarından düşülmesi suretiyle
hesaplanacak sermaye esas alınmak üzere bulunacak hisse bedelinin Kurulca
belirlenecek süre içinde banka hissedarlarına ödenmesi karşılığında hisselerini
devralmaya," "Bu Kanun hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile
yönetim ve denetimleri Fona intikal eden bankaların, tasfiyeleri Fon eliyle
yürütülen bankaların iflas idarelerinin ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona
intikal eden bankaların Fon tarafından borçlarının ve/veya taahhütlerinin
üstlenilmesi ve/veya alacaklarının devralınması halinde Fonun, üstlendiği
borçlar ve/veya taahhütler ile devraldığı alacaklarla ilgili devir ve temlik
sözleşmeleri, her türlü teminatın tesisi ve kaldırılması, sözleşmelerin
bozulması, dava ve icra takipleri ile bu borçlar ve/veya alacaklar ve/veya
taahhütlerle ilgili diğer her türlü işlemler ve bu işlemlerle ilgili düzenlenen kağıtlar, eğitime katkı payı hariç
olmak üzere her türlü vergi, resim, harç, fonlar ve 2548 sayılı Cezaevleri ile
Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara
Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesi hükmünden istisnadır.
Bu işlemlerden kaynaklanan döner sermaye ücreti ödenmez ve diğer kesintiler
yapılmaz. Ayrıca, alacağa karşılık menkul veya gayrimenkul bir malın rızaen
veya icraen Fon tarafından veya yönetim ve denetimleri veya hisseleri Fona
intikal eden bankalar tarafından satın alınması halinde bu işlemlerle ilgili
olarak tarafların ödemekle yükümlü olduğu vergi, resim, harç (eğitime katkı
payı hariç) ve döner sermaye ücreti gibi malî yükümlülükler aranmaz." C ) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (6) numaralı
fıkrasının (b) bendinde yer alan "yapacağı anlaşmalar çerçevesinde kamusal
sermayeli olanlar da dahil olmak üzere diğer bankalar aracılığıyla Fon nam ve
hesabına bunları nakde tahvil ettirmeye" ifadesi "yapacağı anlaşmalar
çerçevesinde kamusal sermayeli olanlar da dahil olmak üzere diğer bankalar veya
üçüncü kişiler aracılığıyla Fon nam ve hesabına bunları nakde tahvil
ettirmeye" şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddenin (6) numaralı fıkrasının
(b) bendinden sonra "ve gerekli göreceği" ifadesinden önce gelmek
üzere aşağıdaki (c) bendi ve aynı fıkranın sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "c) Hisselerinin üçüncü kişilere devredilmesine imkan bulunmaması
halinde, (a) ve (b) bentlerindeki yetkileri yanında, bu fıkradaki
sınırlamalarla bağlı olmaksızın, varlık ve yükümlülüklerini devralmaya ve/veya
varlık ve yükümlülükleri ile ilgili her türlü işlemi yapmaya," "Fon, bu fıkra hükümlerine göre hisseleri kendisine intikal eden
bankaların, ekonomik değeri olan iştirakleriyle ilgili olarak 6762 sayılı Türk
Ticaret Kanunu hükümleri uygulanmaksızın yapılacak sermaye artırımları da dahil
olmak üzere, yeniden yapılandırma amacıyla Kurulca belirlenecek esas ve usuller
çerçevesinde kaynak sağlamak da dahil gerekli her türlü tedbiri almaya
yetkilidir." D) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (7) numaralı
fıkrasının üçüncü paragrafının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir. "Bu bankaların başka bir bankaya devredilmesi ya da başka bir
bankayla birleşmesi, hisselerinin üçüncü kişilere devredilmesi ya da
tasfiyelerine karar verilmesi hallerinde, bu işlemlerin tamamlanmasını takip
eden iki yıl içinde, bankanın sorumlulukları tespit edilen yönetim kurulu eski
üyeleri ile eski denetçileri aleyhine, varsa ibralarının iptali ve işlemleri
nedeniyle verdikleri zararın Fon adına tazmini istemiyle, Fon tarafından 6762
sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine istinaden dava açılabilir." E) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan "Fon, devraldığı alacakla ilgili olarak iskonto da
dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, alacağına
mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir
sınırlamaya tâbi olmaksızın devralmaya yetkilidir." cümlesi, aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Fon, devraldığı ve dava veya iflas takibine konu etmekle görevli
ve yetkili olduğu alacakları da dahil olmak üzere bu Kanunda yazılı her türlü
alacakları ile ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü tasarrufta
bulunmaya, sulh olmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrımenkul mallar ile her
türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tâbi olmaksızın devralmaya ve
alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere borçlularla
anlaşma yapmaya ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında 14 ve 17 nci maddeler uyarınca Kurulca belirlenecek esas
ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulayıp, uygulamamaya, dava açıp
açmamaya veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince
durdurulmasını mahkemeden istemeye yetkilidir. F) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (4) numaralı
fıkrasına, birinci bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bend
eklenmiştir. "b) Fon işlemlerini yürütmede Başkana yardımcı olmak üzere Kurul
kararıyla Kurum başkan yardımcısı statüsünde ve Kurum başkan yardımcılarında
aranan şartları taşıyan üç Fon başkan yardımcısı atanabilir." G) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (9) numaralı
fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "a) Fon tarafından, hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal
eden bir bankanın borçlarının, taahhütlerinin yüklenilmesi veya alacaklarının
devralınması halinde, bu borç, taahhüt ve alacaklarla ilgili olarak, 3167
sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında
Kanun ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunundan doğanlar ve takibi şikayete bağlı
suçlar dahil olmak üzere açılmış veya açılacak her türlü ceza davalarında,
alacağın devralındığı veya borcun, taahhütün yüklenildiği tarihten itibaren,
suçtan zarar gören olarak, Fon müdahil
sıfatını kazanır. Bu davalara bağlı şahsî haklar dahi Fona ait olur. b) Fon tarafından, hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden
bir bankanın borçlarının, taahhütlerinin yüklenilmesi veya alacaklarının
devralınması halinde, bu borç, taahhüt ve alacaklarla ilgili olarak, Fonun
taraf olduğu icra takipleri ile icra takiplerinden kaynaklanan her türlü hukuk
davalarının kısmen veya tamamen Fon aleyhine neticelenmesi halinde, 2004 sayılı
İcra ve İflas Kanununda yazılı tazminat ve cezalar Fon hakkında uygulanmaz. c) Fon tarafından, hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden
bir bankanın borçlarının, taahhütlerinin yüklenilmesi veya alacaklarının
devralınması halinde, bu borç, taahhüt ve alacaklarla ilgili olarak açılmış
veya açılacak dava ve icra takiplerinde kanunlarda yazılı zamanaşımı ve hak
düşürücü süreler dahil her türlü süre alacağın devralındığı veya borcun,
taahhüdün yüklenildiği tarihten itibaren Fon bakımından dokuz ay süre ile
durur." H) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 24 üncü maddesinin (6) numaralı
fıkrasına aşağıdaki bend eklenmiştir. "Fon tarafından 15 inci maddenin (7) numaralı fıkrasının (a)
bendine istinaden atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile yönetim ve
denetimi veya hisseleri Fona intikal eden bankaların iştiraklerinde bu
bankaları temsilen görev yapan yönetim ve denetim kurulu üyeleri aleyhine
görevlerinin ifası sebebiyle açılan ve açılacak her türlü tazminat ve alacak
davaları Fon aleyhine açılmış sayılır. Bu kişilerin görevlerini kötüye
kullandıklarına hükmolunması halinde kendilerine rücu edilir. Bu şekilde atanan
yöneticilere bu iştiraklerin kamu borçları nedeniyle şahsi sorumluluk
yüklenemez." İ ) 4389 sayılı Bankalar Kanununun Geçici 2 nci maddesinin (f) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "f) Bankalar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açtıkları
kredilerini dört yıl, bunlara ilişkin karşılık yükümlülüklerini üç yıl içinde
bu Kanun hükümlerine uygun hale getirmek zorundadır." CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, 5 inci maddede 4 ayrı madde var.
Demin bir düzeltme yaptınız; teşekkür ederiz. 4 madde var burada ayrı ayrı... BAŞKAN - Efendim, bunu düzeltmek bile bir maharet... İstirham ederim... HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, bu maddenin okunması bile 9 dakika
sürdü. BAŞKAN - Efendim, bir şey soracağım: Maddeyi ikiye ayırdık, aynı
şahıslar mı söz istemiş oluyor? HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yeniden söz alacağız. BAŞKAN - Tamam. 5 inci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Sayın Yanmaz, süreniz 5 dakikadır. SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 792 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesi üzerinde,
Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, biraz önce, Divan Kâtibinin okuduğu gibi, aşağı
yukarı iki sayfalık bir madde. İki sayfalık maddeye karşı beş dakikalık
konuşma. Bu, tamamen kanunun ruhuna aykırı. Zaten şeffaflık derken, saydamlık
derken karanlığın şimdiden başladığı, maddenin görüşülmesinden itibaren
başladığı hepimiz tarafından malum. Değerli arkadaşlar, bu maddede, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu
çalışanlarının emekli olmaları halinde, kurumdan ayrılmaları halinde, hangi
çerçeve içerisinde çalışacakları disiplin altına alınmakta; madde, bir de, Fona
devredilen bankalarla ilgili birtakım teknik konuları içermektedir. Değerli arkadaşlar, bu tasarı gündeme geldikten sonra, biz her ne kadar
"malî sektörü güçlendirme, malî sektörün yeniden yapılandırılması"
diye ifade edersek edelim, bu tasarı "Banka Kurtarma Yasası" diye
dillendirilmektedir. Değerli arkadaşlar, Banka Kurtarma Yasa Tasarısı çerçevesinde, malî
sektörle reel sektör sanki iç içe değilmiş, girift değilmiş gibi, bir zincirin
halkaları değilmiş gibi gösterilmekte; âdeta, bu sektörler karşı karşıya
getirilmektedir. Burada, bunların hiçbiri, tek başına bir anlam ifade
etmemekte. Malî sektör de, tarım sektörü de, reel sektör de tabiî ki, ülkenin
bölünmez ekonomisinin birer parçalarıdır; bunları hep bir bütün halinde
düşünmek lazım. Ancak, değerli arkadaşlar, malî sektörün sicili o kadar bozuk ki, banka
patronlarının sabıkaları o kadar yüklü ki, bu çerçeve içerisinde, ekonomiden
sorumlu Sayın Devlet Bakanımızın da, malî sektöre ayrı bir muhabbeti var.
Burada, bizim tarafımızdan, çeşitli defalar, bu zeminde, tarım sektörüne
birtakım desteklerin olması, reel sektöre birtakım desteklerin olması gerektiği
söylenirken, reel sektörle kasım ayından beri görüşülmekte ve esnafa birtakım
destekler istenirken, Antakya'da sel için destek istenirken, Antalya'da,
Mersin'de sel için birtakım yardımlar istenirken, Sayın Bakan, o noktalarda
cimri; ama, her nedense, malî sektör noktasında, Sayın Bakan bonkör; sanki
kesesinden veriyormuş gibi. Değerli arkadaşlar, bu gelen para, 10 milyar dolar, bizim özsermayemiz
değil, bizim kendi paramız değil, bunu, gidip, dışarıdan borç alıyoruz. Borç
alınca bunu çarçur etmememiz lazım. Borç alan, emir alır doğrultusunda!..
Zaten, biraz önce, Sayın Bakanımız da öyle dillendirdi. Diyor ki.. Yani, bu
itiraftır, bu, acziyetin itirafıdır. Sayın Bakan diyor ki; "sakın yanlış
anlamayın, bu IMF'den gelmedi, biz IMF'ye zorla kabul ettirdik." Değerli arkadaşlar, bakın, arkada ne yazıyor: "Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir" diyor. Biz, IMF'ye neyi zorla kabul ettiriyoruz?
Demek ki, değerli arkadaşlar, parayı veren düdüğü çalıyor... Şimdi, malî sektörde de bir çifte standart var. Şimdiye kadar, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu vardı, oraya 19 banka alındı ve 20 milyar dolar harcandı,
şimdi bankalar kurtarılıyor. Hangi bankalar kurtarılıyor?.. Onlar şaibe, karanlık.
Bunun neresi saydamlık değerli arkadaşlar? Basında, televizyonlarda bunlar için
çeşit çeşit şaibeler var. Biz, malî sektör güçlendirilmesin demiyoruz; ama, bu
paralar çarçur ediliyor. Kıymetli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde görülmemiş fakirlik, yoksulluk, kuyruklar, her türlü sefalet
yaşanıyor; insanlar perperişan, sokakta insanlar soğuktan donuyor, ölüyorlar,
açlıktan ölen insanlar var; halkekmek kuyruklarında, insanlar, sabah ezanında
sıra bekliyor; ama, gelin görün ki, birtakım paralar "10 milyar dolar
geliyor" diye peşkeş çekiliyor. Şimdi size soruyorum; bundan bir ay önce, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna Toprakbank alındı. Demek ki, bu yasa iki ay önce geçirilmiş olsaydı,
Halis Toprak kurtulmuş olacaktı. Televizyonda, hepimiz seyrettik, adam gözyaşı
döküyor. Şimdi, bu çerçeve içerisinde, arkadaşlar, "malî sektörün
güçlendirilmesi" adı altında, 5 milyar dolar, ülkenin 5 milyar doları
-alacağı, borç- peşkeş çekiliyor kanaati taşıyoruz. Bu da malî sektörün
geçmişteki sabıkasından kaynaklanıyor. Onun için endişelerimiz var, onun için
kamuoyu bu yasayı bir türlü içine sindiremedi. Arkadaşlar, esas, bu sosyal krizin, bu ekonomik krizin temelinde
demokratikleşememe sorunu var. Bakın, Türkiye'de, 54 üncü hükümet tıkır tıkır çalışıyordu; ama, bir
bardak suda fırtına koparıldı... HASAN GÜLAY (Manisa) - Kim o?!. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Vakit
nakittir... BAŞKAN - "Vakit, nakittir" diyorlar Komisyon Başkanımız. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Bir bardak suda fırtına koparıldı, al
aşağı edildi, yerine, 55 inci ve 56 ncı figüran hükümetler getirildi. (DSP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, üslubunuza lütfen dikkat edin; aman efendim, istirham
ederim... MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 18 Nisanda,
seçimlerde, tablonun nasıl şekillendiği hakkında, o zamanki baş aktörler de
ifade etti "biz, istediğimiz için 18 Nisanda bu tablo cereyan etti"
dediler. Değerli arkadaşlar, bu krizlerin altında demokratikleşememe krizi
yatmaktadır. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız... MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Bakın, bir haftadır çalışıyoruz; bir Tütün Yasası bir de bankacılığı
kurtarma yasası... Çifte kavrulmuş lokum!.. Sayın Başbakanımız, Amerika'ya
giderken, çifte kavrulmuş lokumu koltuğunun altına koyup, IMF'ye gidecek. Arkadaşlar, bu sokak çıkmaz sokak. Bu, hepimizin sonunu hazırlıyor.
Ekonomiden sorumlu Sayın Devlet Bakanı, yarın çeker gider, çantasını alır
gider; ama, halkın muhatabı sizsiniz, siyasî irade sizsiniz; siz hesap
vereceksiniz. Saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. 5 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Cihan Paçacı. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesiyle
ilgili, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye, üst üste iki kriz yaşadı ve bu krizler
neticesinde, hem reel sektör hem de finans sektörü önemli ölçüde tahribata
uğradı. Özellikle, finans sektörünün en büyük tahribatı bankalara oldu. Haklı
haksız, 19 banka fona devredildi ve kriz döneminde, faiz ve kur şokuna
dayanamayan bankalar, yanlış bir uygulamayla fona devredildi. Bankalar birer ikişer fona devredilirken, başta Sayın Başbakan olmak
üzere, yetkililer, her defasında "fona bundan başka banka
alınmayacak" beyanatlarını verdiler; ancak, bu beyan ve taahhütlerine
rağmen, fona yeni bankalar devri devam etti. Bu tablo dahi, hükümetin,
ekonomide ne derece beceriksiz ve taahhütlerini yerine getiremeyen bir tutum
içinde olduğunun en tipik örneğidir. Değerli milletvekilleri, bankalara el konulduğu dönemlerde, her
defasında, Doğru Yol Partisi olarak, bu bankaların, direkt tasfiye edilmesi gerektiğini;
rehabilite edilip, satış şansının olmadığını ısrarla belirtmemize rağmen,
hükümet, her zaman olduğu gibi, muhalefetten gelen önerilerin tam tersini
yaparak, bu bankaları rehabilite etmeye çalışmıştır. Sonuç ne oldu; 19 bankadan
sadece 4'ü satılabildi; o da düşük fiyatlarla; geriye kalan bankalar ise
tasfiye sürecine girdi. Değerli milletvekilleri, bakın, o dönemde neler söylemişiz, 15 Kasım
2000: "Burada, hükümeti ve yetkilileri uyarıyorum; bankacılık sektöründe
güven unsuru azalmaya başlamıştır. Derhal güven artırıcı tedbirlere ihtiyaç
vardır; aksi halde, eldeki mevcut -yani fondaki- 10 bankanın -o dönemde 10
banka- satışı çok güç olur ve bankacılık sistemi kilitlenir. Peki, çözüm nedir;
çözüm, biraz önce de ifade ettiğim üzere, akılcı, rasyonel, ekonomik tedbirler
almaktır. Nedir bu tedbirler: Bankaların özkaynaklarını, aktiflerini, özetle malî bünyelerini
güçlendirecek tedbirler alınmalıdır. Bankaların birleşmeleri teşvik edilmeli; teşvik, yeterli ve gerekli
neticeyi vermezse, zorunlu kılınmalıdır. Bankaların sermaye yapılarının özellikle tabana yayılması sağlanmalıdır.
Devlet güvencesi tedricî olarak kaldırılmalı, malî durumunu düzeltemeyen
bankaların fona devri yerine, bankacılık yapma işlemi kaldırılmalıdır. Firma risk ölçme ve izleme merkezî kurulmalı, şeffaflık sağlanmalıdır. Yapılması gereken, malî sektörün tamamını kapsayan, yeni, köklü bir
düzenlemeye gidilmesidir; aksi halde, gelecek günlerde yeni problemlerle
karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır" demişiz. Tarih, 11 Mayıs 2001: "Değerli milletvekilleri, bankacılık
krizlerinin çözümünde yapılması gerekenlerin başında, öncelikle, ödeme
güçlüğüne düşen, malî bünyeleri zayıflayan ve faaliyetlerini sürdüremeyecek
olanların derhal tasfiye edilmesidir. İkinci adım, malî bünyeleri zayıflayan, ancak, faaliyetlerine devam
edebilecek olan bankaların malî bünyelerinin güçlendirilmesi için gerekli
mekanizmaların oluşturulması gerekir" demişiz. Peki, bu önerilerimize rağmen hükümet ne yapmış; 19 bankayı fona devretmiş ve 19 bankanın fona
devredilmesinden sonra -resmî rapordur- kasım sonu itibariyle, bu bankalara
20,1 milyar dolar kaynak aktarılmış ve buna rağmen, birikmiş zararı ise, 5,76
milyar dolara ulaşmıştır. Peki, bizim sözümüze gelmeniz için, 25 milyar dolar, bu memleketin
parasının heba edilmesi mi gerekiyordu?!.( DYP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, hükümet, sadece bu işlemde değil, daha önceki
işlemlerde de buna benzer işler yaptı. İşte, bir ekonomi programı açıkladı ve
sabit kur sistemiyle enflasyonu düşürmeye çalıştı; bütün ikazlarımıza rağmen
bunu düşürmeye çalıştı ve o dönemlerde "en iyi sistem budur; en doğru
sistem, sabit kur sistemidir ve bunun da alternatifi yoktur" dedi. Ne
oldu; iki sene sonra, döndü millete "pardon"dedi ve sonra dalgalı
kura geçti. Şimdi dalgalı kur, en iyi sistem ve Arjantin'deki olayların
Türkiye'de yaşanmamasının sebebi de dalgalı kura geçmiş olmamız!.. (Mikrofon otomatik sistem tarafından kapatıldı) MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla)- Sayın Başkan, tamamlıyorum... BAŞKAN - Buyurun Sayın Paçacı. MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla)- Değerli arkadaşlar, işte, 19 bankaya
aktarılan ve bu memleketin, bu insanların 25 milyar dolarının heba edilmesine
sebep olan bu işlem ve akabinde getirilen bu yasa tasarısı, yapılan bu işlemin
yanlışlığının tescilidir, daha önce yanlış yapıldığının tescilidir ve bugün, bu
yasa tasarısıyla, hükümet, tekrar, yeni bir "pardon"demektedir. Kamuoyu bu yasa tasarısından rahatsızdır, kamuoyu tedirgindir; çünkü, bu
yasadan 4-5 banka belki istifade edecek; ama, beraberinde çok büyük
haksızlıklar getirecektir. Ayrıca, malî sektörü tümüyle düzenleyecek bir sistem
ve yapı değildir. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) - Aktarılacak kaynak, yurt dışından
alınmış bir hibe de değildir. Netice itibariyle, halkın, vatandaşın cebinden
çıkacak bir kaynaktır. Bu yanlışlıkların hesabı, bir gün, mutlaka, millet
tarafından sorulacaktır. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde. Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal, buyurun. Süreniz 5 dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ ÜNAL (Karaman) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 792 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci
maddesi üzerindeki görüşlerimi arz etmek üzere, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum, bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, bu tasarının genel gerekçesinde, krizin
müsebbibi hükümet değilmiş gibi, 2001 yılında yaşanan krizden etkilenen
bankacılık sektörünün rehabilite edilmesinden söz edilmektedir ve bu amaçla
tasarının hazırlandığı belirtilmektedir. Halbuki, Bankalar Yasası daha önce üç,
Kamu Bankaları Yasası da iki kez değiştirilmişti ve bunlar, büyük reform olarak
kamuoyuna takdim edilmişti. Şimdi, hükümet, baktı ki, evdeki pazarlık çarşıya
uymadı, IMF'nin de isteği doğrultusunda, yasaya, bir kere daha el atma
ihtiyacını duydu ve tasarı, matluba uygun hale getirildi. Belki de, bu
tasarıda, matluba en uygun hale getirilen maddelerden birisi de 5 inci
maddedir. Neredeyse, 4389 sayılı Bankalar Kanununun, dokunulmadık maddesi ve
fıkrası kalmadı. Tasarı çabucak çıksın diye de, 5 inci madde, beş sayfada
özetlendi. Yapılan değişikliklerle, malî sektöre destek bahanesiyle, halkın
cebinden paraların nasıl çekilmesi gerektiği formüle edildi. Şimdiye kadar,
şeffaf bankacılığı ilke olarak kabul ettiğini söyleyen hükümetin, 4389 sayılı
Yasanın 22 nci maddesinin yedinci fıkrasını değiştirmek hiç aklına gelmedi;
çünkü, vurgun ve soygunu örtmenin en emin ve yasal yolu, yedinci fıkranın
arkasına sığınmaktı. Sayın Kemal Derviş'e, 5.11.2001 tarihinde yazılı bir soru önergesiyle
"4 katrilyonluk vurgun" başlıklı bir habere istinaden, Başbakanlık
müfettişlerinin 2000 yılı raporlarında da belirtildiği gibi, bir kamu
bankasının, hatırı sayılır 20 holdinge yüklü krediler açtığını, kredi alan
holdingler arasında medya gruplarının da bulunduğunu zikrederek, bu kredilerin
niçin dönmediğini, kredi alan holdinglerin isimlerini ve hangi holdinge ve
medya grubuna ne miktar kredi verildiğini sormuştum. 29.11.2001 tarihinde gelen
cevap oldukça ilginçti. Sayın Bakan, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci
maddesinin yedinci fıkrasını hatırlattıktan sonra, ilgili fıkranın amir hükmü
gereğince, banka ve müşterilerine ait sırların açıklanmasının mümkün olmadığını
ifade ediyordu. Değerli arkadaşlar, benim yerime siz olsaydınız, bazı firma ve
holdinglere usulsüz kredi verildiğine dair kafanızda bir istifham oluşmaz
mıydı? Değerli arkadaşlar, dürüst bir yönetim anlayışına sahip olduğunu iddia
eden hükümetten ve özellikle Sayın Bakandan, daha inandırıcı bir cevap
beklerdim. Sayın Bakan, en azından, konuyu inceletip, iddialarımın yalan
olduğunu söyleyebilirdi veya arkasına sığındığı fıkranın değiştirilmesiyle
ilgili bir teşebbüste bulunduğunu ifade edebilirdi. Kesin bir dille iddialar
tekzip edilmediğine göre, demek ki, söz konusu bankada bazı peşkeşler olmuştur. Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı da, işi, kılıfına uydurarak,
bir nevi, halkın parasını, belirli bankalara aktarma tasarısıdır. Aynı zamanda,
topladıkları mevduatları kendi şirketlerine aktaran batık bankalara, kamu
kaynaklarının transfer edilerek kurtarılma operasyonudur. Bu paranın da,
şimdilik 20 milyar dolar olduğu söylenmektedir. Usulsüz kredilerle paravan şirketlere kaynak aktaran ve paralar
dönmeyince de iflas süsü veren bankaları düşündüğünüz kadar reel sektörü
düşünmüş olsaydınız, ekonomik dengeleri çoktan sağlamış olurdunuz sayın
hükümet. Sadece il bazında size bir örnek vermek istiyorum: Beş sene önce,
Karaman, 100 milyon dolar civarında ihracat yaparken, bu rakam, geçen sene 20
milyon dolarlara inmiştir. Maalesef, şu anda, büyük ümitlerle, gurbetçilerin
alınterleriyle kurulan fabrikalar, işletme sermayesi olmadığı için, kapılarına
kilit vurmak zorunda kalmıştır. 3-4 milyon dolarlık bir kaynak, Karaman'ı ayağa
kaldırmaya yeterlidir. Bunun anlamı, Türkiye genelinde reel sektör
desteklenirse, ülke ekonomisi rahat bir nefes alacak demektir. Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 5 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. 5 inci maddeyle ilgili, 1 tanesi hükümetin olmak üzere, 4 adet önerge
vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz. "Bu maddenin uygulanmasında ilgili Bakan onayı aranır." Erol Al İstanbul BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin (f) fıkrasının maddeden çıkarılmasını arz ederiz. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin (D) fıkrasının maddeden çıkarılmasını arz ederiz. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Son önergeyi okutup, işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin (i) bendi ile değiştirilen 4389 sayılı Bankalar Kanununun geçici 2
nci maddesinin (F) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif
olunur. Kemal
Derviş Devlet
Bakanı "f) Bankalar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açtıkları
kredilerini dört yıl içinde bu Kanun hükümlerine uygun hale getirmek
zorundadırlar." BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Olumlu görüşle,
takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bankaların sermayelerinin yeniden yapılandırılması programının
etkin ve gerçekçi bir şekilde uygulanabilmesi, bilançoların bankaların malî
durumlarını tam ve doğru bir şekilde yansıtır hale getirilmesine bağlı
olduğundan, karşılık yükümlülüğüne ilişkin geçiş sürecinin kaldırılmasını
teminen değişiklik önerilmektedir. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı hükümetin önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Geçici 4 üncü maddeyi okutuyorum: J) 4389 sayılı Bankalar Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. "GEÇİCİ MADDE 4.- 1. Kurul,
bankacılık sisteminde güven ve istikrarı korumak ve ekonomik krizin bankaların
sermayeleri üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmek amacıyla, bu Kanunun
diğer maddelerinde yer alan hükümler saklı kalmak üzere; Türkiye'de kurulu
mevduat kabulüne yetkili özel sermayeli bankaların, krediler ve diğer alacaklar
için ayrılması gereken karşılıklardan, kur değişimlerinden veya diğer faaliyetlerinden
kaynaklanan zararlarının belirlenerek malî durumlarını yansıtan malî
tablolarının hazırlanmasını sağlamak üzere, her bir bankanın sözleşmeli
bağımsız denetim kuruluşunu, bankada denetim yapmakla görevlendirir. Bağımsız denetim kuruluşları tarafından yapılacak özel denetimin kapsamı
ve bu denetimde uygulanacak esas ve usuller Kurul tarafından belirlenerek
duyurulur. 2. Bağımsız denetim kuruluşu tarafından düzenlenen malî tablolarla
ilgili rapor, Kurumca belirlenecek ikinci bir bağımsız denetim kuruluşu
tarafından denetim ilke ve esaslarına uygunluk yönünden incelenir. 3. Bağımsız denetim kuruluşlarınca düzenlenen rapor ve malî tablolar,
Kurum tarafından yapılan gözetim ve denetim sonucunda her bir banka için
yapılmış olan tespitlerle karşılaştırılarak, bankanın malî durumunu tam olarak
yansıtıp yansıtmadığı ve esas ve usullere uygunluğu açısından ilgili bankanın
görüşleri de alınarak Kurumca değerlendirilir. 4. Bankaların yukarıdaki usule göre denetimden geçen ve Kurum tarafından
yapılan değerlendirmede yeterli bulunan malî tabloları ile bağımsız denetim
kuruluşunun malî tablolara ilişkin raporu, bu tespitler neticesinde ortaya
çıkan, Kanunun 13 üncü maddesi uyarınca düzenlenen sermaye yeterliliği standart
oranı, bu oranın yüzde sekizin altında
olması halinde yüzde sekize ulaşabilmek için gerekli sermaye tutarı, sermayenin
artırılması veya sermaye benzeri kaynak temin edilmesi ve alınması gerekli
görülen tedbirler Kurum tarafından bankaların yönetim kurullarına bildirilir. 5. (4) numaralı fıkraya istinaden Kurumca yapılan bildirimi izleyen
onbeş gün içinde bankalar, yedek akçelerle karşılanamayan zararların
giderilmesi için, ödenmiş sermayelerinin bu zarar kadar azaltılması ve sermaye
yeterliliği standart oranının yüzde sekize ulaşması için gerekli sermaye
artışının tamamen ödenerek sağlanmasını teminen, genel kurullarını yurt çapında
yayın yapan en az bir gazetede ilan ederek duyurmak suretiyle olağanüstü
toplantıya çağırırlar. Genel kurul kararının, imtiyazlı pay sahipleri genel
kurulunca onaylanma şartı aranmaz. Genel kurulun toplanması için oy haklarının yarısına sahip olan pay
sahiplerinin katılımı yeterlidir. Kararlar katılanların oy çokluğuyla
alınır. 6. (5) numaralı fıkraya göre banka genel kurulunca karara bağlanan ana
sözleşme değişiklikleri ile rüçhan haklarının kullanımına ilişkin hususlar
genel kurulu izleyen üç gün içinde bankanın başvurusu üzerine Ticaret Sicil
Memurluklarınca ilan olunur. Sermaye artırımına katılmak isteyen ortaklar bu
ilanı izleyen on beş gün içinde rüçhan haklarını kullanırlar. 7. Sermaye artırımının gerçekleşmemesi halinde Kurul, 14 üncü madde
hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bankaların yeniden yapılandırılması programı
dahilinde sermayelerinin artırılmasını teminen, bu maddede belirtilen esaslar dahilinde kaynak tahsis
etmek suretiyle, her bir banka için bir defaya mahsus olmak üzere, gerekli
görülecek her türlü tedbiri almaya yetkilidir. Yeniden yapılandırma programına katılmak isteyen bankaların, 30
Eylül 2001 tarihindeki bilanço
büyüklükleri itibariyle sektördeki payının asgarî yüzde bir olması, (5)
numaralı fıkrada belirtilen işlemleri tesis etmeleri ve bu işlemlerden itibaren
altı ayı geçmemek üzere Kurumca belirlenecek süre içinde Kuruma başvurmaları
şarttır. 8. Kurul, (7) numaralı fıkraya göre başvuruda bulunan bankalara,
yapacağı değerlendirmeler çerçevesinde Fon tarafından; a) Sermaye yeterliliği standart oranı yüzde beşten az ancak sıfırdan
büyük bankalarda, bu oranın yüzde beşe ulaşması için gerekli sermaye
artırımına, ortaklarca ödenen tutarı aşmamak kaydıyla katılınmasını, b) Sermaye yeterliliği standart oranları yüzde beş ve daha yüksek olan
bankalarda, sermaye yeterliliği standart oranlarının yüzde dokuza ulaşmasına
yetecek kadar, hisse senedine dönüştürülebilir tahvil karşılığı ve yedi yıl
vadeli olmak üzere sermaye benzeri kredi sağlanmasını, c) Sermaye artışında kullanılmak üzere, yönetim ve denetimini doğrudan
veya dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklara ait varlıkların teminat olarak
alınması karşılığında bu ortaklara, bankanın sermaye yeterliliği standart
oranının yüzde beşe ulaşmasına yetecek tutarı aşmamak üzere kredi verilmesini, Temine ilişkin işlemleri ayrı ayrı veya birlikte yapmaya yetkilidir. Ortaklar tarafından 2001 yılı içinde nakden ödenen ve sermaye
yeterliliği standart oranının pozitif kısmına isabet eden bölümü (a) bendi
hükümlerinin uygulanmasında dikkate alınır. (6) numaralı fıkraya göre rüçhan hakkı kullanılmak veya sermaye
artırımına katılınmak suretiyle yapılan ve sermaye artırımına ulaşmayan
ödemeler sermayeye dönüşür. 9. Bilanço büyüklüğü itibariyle sektördeki payları yüzde birin altında
olan mevduat kabulüne yetkili özel sermayeli bankalar da, diğer bankalarla
devir veya birleşme suretiyle sektördeki paylarını en az yüzde bire çıkarmaları
ve (7) numaralı fıkra hükümleri çerçevesinde Kuruma başvurmaları halinde bu
maddede yer alan tedbirlerden yararlanabilir. 10. Bu madde hükümlerine göre Fon tarafından bankaya sermaye veya
sermaye benzeri kredi olarak verilen tutarlar 15 inci maddenin (2) numaralı fıkrası
hükümleri çerçevesinde Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen verilmek üzere ihraç
olunacak Devlet İç Borçlanma Senetleriyle karşılanır. 11. Bu maddeye göre alınacak tedbirlerin uygulanmasını teminen banka
genel kurullarınca alınan kararlara karşı açılacak davalara ve ihtiyati tedbir
taleplerine banka merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi
tarafından bakılır. O yerde, birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması
halinde yetkili mahkeme (1) numaralı asliye ticaret mahkemesidir. Açılacak davalarda, mahkemelerce teminat aranmaksızın ihtiyati tedbir
kararı verilemez. Teminat tutarı kamu yararı gözetilerek ve duruşma yapılarak
ilgili mahkeme tarafından belirlenir. 12. Bu madde uyarınca yapılacak genel kurul toplantısına, sermaye
azaltım ve artırımına, sermayenin
tesciline, sermaye artırımına konu hisselerin devir sürelerine, hisse senedine
dönüştürülebilir tahvil ihracına ve bu tahvillerin hisse senedine
dönüştürülmesine ilişkin işlemlerin esas ve usulleri Kurulca belirlenir.
Belirtilen konularda Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu hükümleri
uygulanmaz. Kurul, bu Kanun, Türk Ticaret Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu ve bu
kanunlara ilişkin mevzuatla belirlenen, bankaların malî tablolarının yayımı ve
yıllık olağan genel kurul toplantılarının yapılması ile ilgili süreleri
değiştirmeye yetkilidir. 13. Bu madde uyarınca kanunî ve ihtiyarî yedek akçeler ile sermayenin
azaltılmasına konu edilen zararlar, 3.6.1949 tarih ve 5422 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun 14 üncü maddesinin 7 nci fıkrasında belirlenen esaslar
çerçevesinde bankaların kazancının tespitinde gider olarak matrahtan indirilir. 14. Kurul, bu maddenin uygulanmasına ve bu maddedeki tedbirlerin
uygulanması sonucunda Fon tarafından edinilen banka hisselerinin satış ve
devrine, sermaye benzeri kredilerin sermayeye dönüştürülmesine ilişkin usul ve
esasları belirlemeye, bu kapsamda düzenleme yapmaya yetkilidir." BAŞKAN - Efendim, geçici 4 üncü madde üzerinde söz vermeden evvel bir
şeyi ifade edeyim; arkadaşlarımız sordu. Hükümetin önergesini kabul ettikten sonra, Erol Al Beyin 3 önergesini
işleme koymadım; çünkü, okunma sırasında, yazılı olarak Başkanlığa müracaat
edip geri çekme talebinde bulunduğu için okumadım. Arz ederim; berayi malumat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Bizim önergelerimiz var. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Diğer önergeler devreye girer. ASLAN POLAT (Erzurum) - Bizim önergelerimizin devreye girmesi lazım;
bizim 3-4 önergemiz var. BAŞKAN - Efendim, okunmasa; doğru... Sayın Polat, bu saatten sonra bana ders vermeyin, ne olur! Yapmayın,
Allah aşkına! ASLAN POLAT (Erzurum) - Burada okunmayacaksa, önergeyi niye veriyoruz?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Yedi senedir buradasın, daha öğrenemedin! BAŞKAN - Efendim, geçici 4 üncü madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma
Partisi adına, Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül söz istediler. Buyursunlar efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; aslında, bu tasarıda, esas değişiklik yapılan maddeler burada; Plan
ve Bütçe Komisyonunda değişikliğe uğrayan taraflar burada ve tartışma çıkaran
konular da burada. Her ne kadar, Sayın Bakan, burada konuşurken, bu
değişikliklerin hepsini, Türkiye'deki Merkez Bankası, Hazine, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu, bizler yaptık diyerek, benim bunu IMF'nin
getirip getirmediği soruma cevap vermiş olsalar da doğrusu, bu, beni çok ikna
etmedi. Şundan dolayı ikna etmedi: Bunu, eğer, kendileri yaptılarsa, çok düzgün
bir şekilde yapıp, bu kadar tartışmaya mahal vermeyecek bir şekilde yapıp,
gayet güzel bir şekilde getirmeleri gerekirdi. Görüyoruz ki, hâlâ, tartışmalar
devam ediyor. Ayrıca, tabiî, IMF ile çalışmak da suç değil. Önemli olan, IMF
ile çalışırken, teslimiyetçi bir hal almamak; yoksa, bizim de üye olduğumuz,
ortak olduğumuz bir kuruluş, oturacaksınız, konuşacaksınız; bütün hükümetler,
yeri gelmiştir beraber çalışmıştır. Burada önemli olan nokta, teslim mi
olacaksınız, yoksa kendi çıkarlarınızı korumak için gerekli inisiyatifi alacak
mısınız? O açıdan, burada benim hâlâ tereddütlerim var; ama, geneli üzerinde
yaptığım konuşmamda dile getirdiğim birçok hususlarla ilgili olarak önergeler
verilip, düzeltilmiş olması -Sayın Bakan da söylediler, ben de okuyunca gördüm-
gerçekten memnuniyet verici. Değerli arkadaşlar, çok detay isteyen ve önemli maddeleri ihtiva eden bu
konu hakkında 5 dakika içerisinde konuşmak mümkün değil; o açıdan özetle,
birkaç şeyi söylemek istiyorum. Hâlâ kaygımız vardır, burada adaletsizlikler
vardır. En başında, daha önce Fona devredilen bankalar vardır, arkadaşların
söylediği gibi, iki ay önce Fona devredilen bankalar vardır; büyük bir
adaletsizlik söz konusudur. Düşünün ki, sizin sebep olduğunuz krizden dolayı,
sizin, krizi yönetemeyip, likiditeye müdahale etmediğinizden dolayı, geceliği
yüzde 7 500'e çıkan faizlerden dolayı batan bankaların suçu nedir diye sorma
hakkımız vardır burada. Halbuki, o bankalar, sizin borç ödeme çarkınızı
döndürüyorlardı. Başka bir kaygımız da şu: İyi çalışan bankayla kötü çalışan banka
arasında farkı kaldırıyorsunuz. Bir banka iyi çalıştıysa, krizi atlatmaya
katkısı olduysa, her şeyi kendi öz sermayesiyle götürdüyse, kendini
toparladıysa, devlete, kamuya hiç yük olmadıysa bunu niye haksızlığa
uğratıyorsanız da, kötü idare edilen, varlığını kötü yerlere yatıran, geri
dönmeyen, kredilerini alamayan, binalara yatıran, telefonlara yatıran, başka
yerlere yatıran bu bankalara kamu desteği vereceksiniz; burada da çok büyük bir
haksızlık söz konusu. Başka bir nokta da şu: Bu bankaların bu hale düşmesinin önemli
sebeplerinden birisi, yine hükümetin basiretsizliği sebebiyle ortaya çıkan 21
şubat krizi... Burada açık pozisyona herkes düştü; açık pozisyona sadece
bankalar düşmedi, reel ekonomi de açık pozisyona düştü; aslında, bütün Türkiye
açık pozisyona düştü. Burada, sadece, bankaları destekleyip de, reel ekonomiyi,
binlerce insanı çalıştıran işyerlerini, üretim yapan yerleri, bunları niye
desteklemeyeceksiniz? Bunlara karşı da çok büyük bir haksızlık yapıldığı
kanaatindeyiz. O bakımdan, biz, kamunun kaynaklarının, sürekli olarak, oluk
oluk finans sektörüne aktarılıp, öbür taraftan da, reel sektörün, tarım
sektörünün kemerinin sıkılmasını haksızlık olarak görüyoruz. Burada, eğer,
hamama girilip de terlenecekse, herkes beraber girsin ve herkes terlesin. Şüphesiz ki, bankacılık sektörünün sağlıklı işlemesi ekonominin
temellerinden birisidir. Bunun için ne gerekirse yapalım; ama, bunu yaparken
de, diğer sektörlere haksızlık yapmayalım. O bakımdan, bazı önergelerle düzelen
maddeler varsa da ki, o önergelere destek vereceğiz; ama, hâlâ, birçok
konularda kaygımız var. O açıdan, maddenin tümüne itirazımız devam ediyor. Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gül. Efendim, maddeyi ikiye böldüğümüze göre, grup sözcülerinden, lütfen,
sıraya riayet etmelerini rica ediyorum. Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisinde efendim. Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçici 4 üncü madde olarak tanımladığımız madde üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu madde, görüştüğümüz tasarının esası; yani, bankacılık sektörüne fon
aktarıldığı, kamudan kaynak aktarıldığı ve aktarılma sistemiyle ilgili
düzenlemeleri içeren bir madde. Değerli arkadaşlarım, niçin, bugün "özel sektör bankaları"
dediğimiz, gerçek anlamda reel sektörü kredi ilişkileriyle destekleyen
bankalarda -buradaki ifadelere göre- sermaye aşınması sorunu var, malî
yapılarında önemli zafiyetler var. Hükümet ve IMF, bu zafiyetlerle, bu
zorluklarla ekonomik programı yürütemeyeceği ve bir noktadan sonra, mutlaka
kamudan kaynak aktarma yükümlülüğünü üstlenmesi gerektiği kanaatine varmıştır.
Bu kanaat, hükümetin, bugüne kadar bankacılık konusundaki düşüncelerini,
anlayışını, yaklaşımını tamamen değiştirdiği, yeni bir model aradığı anlamına
geliyor. Bugüne kadar, hükümet, her türlü şiddeti, her türlü zorlamayı
kullanarak bankacılık sektöründe, fona alma, devletleştirme, cezalandırma, mala
elkoyma, vesaire, bilinen tüm tedbirleri koydu; ama, bu pahalı faturayı hepimiz
ödedik. 19 bankanın bize maliyeti 20 milyar dolardır, kamudaki hasar da
ortadadır; 20 de oradan ödendi, 40 milyar doları ödedikten sonra, Hazine, şimdi
başka model arayışı içinde. Türkiye'nin bu noktaya niçin geldiği meselesinin doğru sorgulanması
lazımdır. Program yanlıştır, uygulama yanlıştır, yönetim yanlıştır ve
yönlendirme, izleme yanlıştır. Nedir yanlış; faiz politikası yanlıştır. Yanlış
faiz politikası bankacılık sektöründe olağanüstü faiz riskleri yaratmıştır,
bankaların aktifleri çökmüştür; yani, bankalar Hazineden aldıkları kâğıtlarla
batmıştır. Programın kurlarla ilgili; yani, bu sabit kur, sabit artış hızlı kur
meselesi yanlıştır, yanlış oğlu yanlıştır ve gelen yüzde 100 devalüasyonla,
olağanüstü açıklarla, pozisyon açıklarıyla yakalanmış olan bankalar, ağır kur
riski zararlarıyla karşı karşıyadır; bilançolarda bunlar yığılmış halde beklemektedir.
Evet, bütün bunlardan sonra ekonomi batmıştır, üretim durmuştur ve kredi
riski yaşanmıştır. Bugün iyiniyetle, her türlü tedbiri alarak reel sektöre
kredi vermiş olan bankalar, reel sektördeki üretim faaliyeti, aktivite durduğu
için kredilerini tahsil edemez hale gelmiştir; dolayısıyla, ekonomi, bankacılık
bilançolarının aktifinde âdeta bloke olmuştur. Üretim yoktur, üretim
düşmektedir; yeni krediler açılamamaktadır, mevcut kredilerin takibinden sonuç
alınamamaktadır ve sistem elde kalmıştır. Şimdi, hükümet, son bir umutla, son
bir arayışla, acaba reel sektörün bu ödenmeyen kredileri sorununu çözüyorum
derken bankacılık sektörünü de yeni bir konseptle, rehabilitasyon konseptiyle,
iyileştirme, kendi kendini yönetebilme kabiliyetini haiz duruma gelme
anlayışıyla yüzdürebilir miyim diye çalışıyor. Bunun için de, kendisi kaynak
vermeyi, kamu kaynağını aktarmayı göze alıyor, ilk defa bunu telaffuz ediyor.
Bu, mevcut hükümetin yapısı ve anlayışı bakımından fevkalade zor bir karar;
ama, kaçınılmaz olduğu noktasında, hem hükümet hem Sayın Derviş hem de IMF bir
adım geri atamayacak duruma gelmiştir. Sonuç şudur: Ekonomi, acımasız kurallarını empoze etmiştir. Bütün
iyiniyetli, boyama, iyi gösterme çalışmaları sonuç vermemiş, ekonomide hasar
oluşmuş ve bu hasarın temizlenmesi için, hükümet, yeni bir model arıyor, yeni
bir yaklaşım getiriyor. Bundan sonra, özelleştirmeyle görevli Hazine, özel
bankalara iştirak edecektir, sermaye verecektir, uzun vadeli kredi verecektir.
Belki, bunlarla bankacılık sektöründe iyileştirme yönünde bir adım atılabilir
mi? Henüz bilinmiyor; ama, niyet bu. Bütün bunlarla, reel sektördeki büyük
çöküntüyü, reel sektördeki sorunları aşmak imkânı yoktur; çünkü, bankacılık
sektöründeki kısmî iyileşme, özel sektördeki batık krediler sorununu, özel
sektörün, reel sektörün, üretim sektörünün, bankacılık sektörüyle olan
sorunlarını çözmez. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. KEMAL KABATAŞ (Devamla) - Eğer, çözebilirse biz bundan mutlu oluruz.
Bunun üzerinde çok daha fazla çalışılacak, bu bir ilk yaklaşım, bu bir ilk
adım; ama, çok geç kalmış bir adım, çok iyi düşünülmemiş bir yaklaşım; ama,
mesaj yerinde, kim uygulayacak, nasıl uygulayacak, nasıl sonuç alacaklar, nasıl
sonuç alacaksınız; hep beraber göreceğiz. Hükümet, yönetim konusunda, kriz yönetimi konusunda bugüne kadar hiç iyi
sınav vermedi. Dilerim ki, bu defa iyi bir sınav verir. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Saadet Partisinde. Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. (SP sıralarından
alkışlar) Sayın Polat, süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, sayın milletvekilleri, bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonuna
geldiğinde -tümünde dedim, bir daha diyeceğim- hükümetin teklifinde, bu 4 üncü
maddedeki parasal yardım yoktu; hatta o kadar yoktu ki, BDDK Başkanı, Plan ve
Bütçe Komisyonunun işte, şu tutanaklarında, konuştuğu lafta diyor ki
"Damga Vergisi muafiyeti var, başka bir şey var; fakat, aktarılacak hiçbir
konu, para yok" diyor. Devam ediyor yine, tekrar vurguluyor ve
"burada hiçbir kaynak aktarımı olmayacak bu tasarıda" diyor; fakat,
geliyoruz şimdi bu tasarıya... Önerge getiriyorsunuz, saat 10.00'da! Önergede
deniliyor ki: "Kaynak tahsis etmek amacıyla bu önerge verilmiştir." Şimdi, ikisi birbirine tamamen tezat teşkil ediyor; yani, Plan ve
Bütçede tümü konuşulurken, kaynak aktarma yok; iki defa bunu teyit ediyor.
Hükümetin getirdiği tasarıda olmuyor, gece saat 10.00'da bir önergeyle, 4
milyar dolarlık bir kaynak geliyor ve burada da kaynak aktarılacağı yazıyor.
İşte, ben, samimiyetsizlik buna diyorum; yani, 1 saat içinde mi, 4 milyar
dolar, 5,7 katrilyon gibi bir kaynağı aktarmak aklınıza geldi?!.. O, hükümetten
gelince de vardı; ama, bunu, niye başında, tümü üzerinde konuşulurken, bakın,
bunu yapmayı düşünüyoruz demediniz?!. İkincisi; hükümet olarak, bak, sorduk, Sayın Bakan gelip, buna cevap
vermedi. Bunu kamuoyu size soruyor: Niçin yüzde 1; yani, yüzde 1,5 veya yarım
değil, sıfır değil de niye yüzde 1?.. Üçüncüsü; bundan önce, kamu fon yönetimine almış olduğunuz ve bu şekilde
olan bankaların bu durumu ne olacaktır? Dördüncüsü de, şunu sormak istiyorum: Siz, bu 4 milyar doları vermekle
ne kadarlık bir yarar kamu olarak sağlıyorsunuz? 4 milyar doları siz
vermezseniz, ne kadar banka tahminen Fona düşer ve devletin bundan zararı olur
diye sizden cevap bekliyoruz; buna da cevap alamıyoruz ve sonra, burada önerge
vermişsiniz. Bu önergede, getirilen önergede değişiklikler yapmışsınız.
Birincisi, o kredi kısmını kaldırmışsınız ve ikincisi de şöyle bir madde
koymuşsunuz: "Fon tarafından bankaya yapılan sermaye katılımlarının en az
yüzde 60'ına karşılık gelen tutarı, aynı risk grubunda bulundukları gerçek ve
tüzelkişilerle, bankalar ile, diğer malî kurumlar hariç olmak üzere, bankacılık
ilkeleri ve teamüller çerçevesinde 30 Haziran 2003 tarihine kadar kredi olarak
kullandırılır" demişsiniz; fakat, şimdi, yine, burada bir tezata
düşüyorsunuz. Bakın, yine, BDDK'nın Aralık 2001 raporu var. BDDK'nın Aralık
2001 raporunda deniliyor ki: "Kredi hacmi, eylül ayı itibariyle, haziran
ayına göre reel olarak yüzde 0,6 azalmış ve kredi hacmindeki 9 aylık daralma
yüzde 15,3 seviyesine yükselmiştir. Yani, siz kredi veremiyorsunuz; çünkü, reel
sektör sizden kredi alamıyor. Niye alamıyor; ürettiği malı içpiyasada satacağı
alıcı kalmadı; kriz bundan, tıkanma bundan; buna bir çözüm getirmiyorsunuz. 2000 yılı sonunda yüzde 56 küsur olan mevduat bankalarının kredi mevduat
oranı, 2001 yılı haziran ayında yüzde 41,3'e, eylül ayında yüzde 38,3'e
düşmüştür; yani, topladığınız kredinin ancak yüzde 38'ini kredi olarak
verebiliyorsunuz üreticilere. Üretici kredi alamıyor. Buna ne gibi bir çare
bulacaksınız, onu öğrenmek istiyoruz. İşte, önemli olan budur. Siz, işçiyi, memuru, esnafı ve çiftçiyi yok sayar, onların alım gücünü
sıfırlarsanız, bu kesimin alım gücü düşünce de, reel sektör düşük kapasiteyle
çalışır ve son derece kıt olan mevduatınızın ancak yüzde 38,3'ünü krediye
dönüştürebilirsiniz. Bir başka sorun daha var, o da şu: Kredilerde önemli bir tehlike sinyali
de kredilerin takibe dönüş oranıdır. Bu oran, 2000 yılı aralık ayında,
bankalarda, toplam yüzde 11,1 iken, Haziran 2001'de yüzde 13,8, Eylül 2001'de
yüzde 17'ye çıkmıştır. Kredilerin takibe dönüş oranları bir jet hızıyla artmaktadır. Burada en önemlisi,
kredi takip oranlarının, yüzde 17 olan bu genel oranın, kamu bankalarında yüzde
29,6, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda yüzde 70, özel bankalarda ise yüzde 4,7
olmasıdır. Bunu hükümete soruyorum; ama, cevap alamıyorum. Kendilerinin, özel
bankası olanların ve Fona düşen bankaların kredilerinde yüzde 70'lik bir takip
oranı vardır; Fona aldığınız eski banka sahipleri hep, gayrimeşru verdiyseler,
bunların hakkında ne işlem yaptınız? Bu konuda bilgi istiyoruz. Bu bilgiye
veremezseniz, biz size nasıl güvenip de devam edeceğiz? Sonra, siz burada en önemli şeyi yaptınız. Sizi burada en çok kim
sıkıştıracaktır; Sayıştay sıkıştıracaktır. Bir dışdenetim vardı. Sayıştayın dış
denetiminden kaçtınız, içdenetime bağladınız. Aynı konu, afet konutlarında da
vardı. BAŞKAN - Toparlayın efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. Afet konutlarında da Bayındırlık Bakanlığı, Sayıştayın dış denetimini
içdenetime almıştı. Ben "bu yapılan doğru mu?" diye Sayıştaya sordum;
Sayıştay da "bizim dışdenetimimizden çıktı, içdenetime girdiler"
şeklinde cevap verdi. İçdenetim ne demektir; Bakanlığa, Başbakanlığa bağlı bir
denetimdir; o bağımsız olmadığı için, vereceği raporlar, kamuoyunu da, bizi de
tatmin etmez. Sonra, siz, bu kredilerde, o kadar, kendinize güvenemiyorsunuz
ki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın efendim. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - 10 dakika konuştun, hâlâ konuşuyorsun! ASLAN POLAT (Devamla) - Bir dakika da siz konuşun, dinleyelim. BAŞKAN - Efendim, toparlayın. İstirham ederim... ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. Bir başka konu daha var, o da şu: Zaten hukukî bir kılıfa da aldınız
kendinizi; hukuken de garanti ettiniz. Hukuken garantidesiniz, Sayıştay
denetiminiz yok; ama, bu düzen böyle gitmeyecek, sizin hesabınız her gün
sorulacak. Bakın, gene, siz, Plan ve Bütçe Komisyonuna Hazine bütçesi sunulurken
verdiğiniz raporda, KOBİ'lere aktardığınız kredi -ki, bunlar teşvik alan
KOBİ'ler- 4,7 trilyon. Yahu, 22 katrilyon, kalkıyorsunuz, fon bankalarına para
veriyorsunuz, sadece KOBİ'lere ayırdığınız, verdiğiniz teşvikli kredi 4,7
trilyon! Sizin bu yaptığınızın neyine güveneceğiz?! BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür ediyorum. Sayıştay maddesi 7 nci madde; gelirsiniz, orada konuşursunuz. ASLAN POLAT (Erzurum) - Önerge yok ki konuşalım. BAŞKAN - Efendim, ben, size yine söz veririm. ASLAN POLAT (Erzurum) - 4 milyar dolar gidiyor; ama, 4 dakika
konuşturmuyorsunuz! (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Polat, muhalefetin rahatsız olmaması için maddeyi ikiye
böldüm. HASAN GÜLAY (Balıkesir) - Sayın Başkan, pek anlamamış! BAŞKAN - Efendim, geçici madde 4'ün görüşmeleri tamamlandı. Madde üzerinde 1'i hükümetin olmak üzere, 10 adet önerge vardır; 3'ünü,
malumunuz, okutacağım, aykırılık derecesine göre de daha sonra işleme koyup
oylatacağım efendim. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı "Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 5 inci maddesin (j) fıkrasında eklenen Geçici 4 üncü maddesinin 9
uncu fıkrasının maddeden çıkarılmasını arz ederiz. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı "Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 5 inci maddesin (j) fıkrasında eklenen Geçici 4 üncü maddesinin 4
üncü fıkrasının maddeden çıkarılmasını arz ederiz. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Bakanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geçici 4 üncü
maddesinin 7 numaralı fıkrasının ikinci paragrafında "....sektördeki
payının asgari yüzde bir olması," ibaresinden sonra gelmek üzere
"grup şirketlerine ve hissedarlara doğrudan ya da dolaylı verilen
kredilerde 4389 Sayılı Bankalar Kanununun 11 inci maddesinde öngörülen
limitleri geçmemiş olması" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Kenan Sönmez Bursa BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin (j) bendi ile 4389 sayılı Bankalar Kanununa eklenen geçici maddenin
(1) numaralı fıkrasının ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi,
aynı maddenin (7) numaralı fıkrasının ikinci paragrafından "30 Eylül 2001
tarihindeki bilanço büyüklükleri itibariyle sektördeki payının asgari yüzde bir
olması" ibaresinin çıkarılması, (8) numaralı fıkrasının (a) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi, (8) numaralı fıkrasından (c) bendinin
çıkarılması, (8) numaralı fıkrasının sonuna aşağıdaki hükümlerin eklenmesi ve
(9) numaralı fıkrasındaki "..... bu maddede yer alan tedbirlerden
yararlanabilirler." ifadesinin ".... (8) numaralı fıkranın (a)
bendinde yer alan tedbirlerden yararlanabilirler" şeklinde değiştirilmesi
arz ve teklif olunur. "Bağımsız denetim kuruluşları tarafından 31 Aralık 2001 bilanço
tarihi itibariyle düzenlenen mali tablolar esas alınarak, bilanço tarihinden
sonra mali tabloları etkileyebilecek hususlar da dikkate alınmak suretiyle
yapılacak özel denetimin kapsamı ve bu denetimde uygulanacak esas ve usuller
Kurul tarafından belirlenerek duyurulur." "a) Sermaye yeterliliği standart oranı yüzde beşten az ancak
sıfırdan büyük ve 30 Eylül 2001 tarihindeki bilanço büyüklükleri itibariyle
sektördeki payı asgari yüzde bir olan bankalarda, bu oranın yüzde beşe ulaşması
için gerekli sermaye artırımına, ortaklarca veya sermaye artırımına
katılanlarca ödenen tutarı aşmamak kaydıyla katılınmasını," "Fon tarafından bankaya yapılan sermaye katılımının teminatını
oluşturmak üzere, bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak
elinde bulunduran ortaklara ait hisseler Fon tarafından rehin alınır. Rehne
başvurulması gerektiğinde, rehinli hisse senetlerinin mülkiyeti, başkaca bir
işlem yapılmasına gerek olmaksızın Fona geçer. Fon tarafından muhafaza edilecek
bu rehinli hisseler üçüncü kişilerce haczedilemez, üzerine ihtiyatî haciz ve
ihtiyatî tedbir konulamaz, üçüncü kişilere teminat gösterilemez. Bankalar, (a) bendi hükümlerine göre Fon tarafından bankaya yapılan
sermaye katılımlarının en az yüzde 60'ına karşılık gelen tutarı, aynı risk
grubunda bulundukları gerçek ve tüzelkişiler ile bankalar ve diğer malî
kurumlar hariç olmak üzere, bankacılık ilke ve teamülleri çerçevesinde 30
Haziran 2003 tarihine kadar kredi olarak kulandırırlar. " Kemal Derviş Devlet Bakanı BAŞKAN - Efendim, şimdi, aykırılık sırasına... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, biz 3 önerge daha vermiştik.
Mademki siz maddeyi 2 parçaya böldünüz, 2 parça içerisinde 9 önerge var... BAŞKAN - Efendim, malumunuz, bütün önergeler saatli geliyor. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, saatli geliyor da, yani, 2 ayrı madde
oldu, her birine 3'er önerge vermek lazım. Şu anda, zaten, iktidar partileri,
bu önergeleri doldurdular ve geri çekiyorlar. BAŞKAN - Efendim, özür dilerim... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Yani, muhalefetin konuşma hakkını kısıtlıyorlar.
BAŞKAN - Efendim, affedersiniz, verilen önergelerin hepsi, geçici madde
üzerine verilmiş. İstirham ederim... İtimat buyurun. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Siz bir ihsanda bulundunuz, 2'ye böldünüz. Bari
tamamlayın bunu efendim; yani, ihsanı tamamlamak... BAŞKAN - Efendim, ben bölmedim, geçici 4 üncü maddeyi ayırdım.
Önergeleri de mecburen ayırdım; ne yapayım... Hükümet 2 tane önerge vermişti
zaten. İstirham ediyorum... Ne olursunuz, bu saatte bunu yapmayalım... Boşuna
münakaşa... Önergeleri aykırılık derecesine göre işleme alıyorum. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin (j) fıkrasında eklenen geçici 4 üncü maddesinin 9 uncu fıkrasının
maddeden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Erol Al İstanbul FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Beyefendi geri çekecek!.. EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan, önergelerimin ikisini de çekiyorum. BAŞKAN - Sayın Al önergelerinin ikisini de geri çekmişlerdir. Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geçici 4 üncü
maddesinin (7) numaralı fıkrasının ikinci paragrafında "...sektördeki
payının asgarî yüzde bir olması" ibaresinden sonra gelmek üzere "grup
şirketlerine ve hissedarlara doğrudan ya da dolaylı verilen kredilerde 4389
sayılı Bankalar Kanununun 11 inci maddesinde öngörülen limitleri geçmemiş
olması" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Kenan Sönmez Bursa BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Banka kaynaklarının grup şirketlerine kullandırılmasının kuralları 4389
sayılı Bankalar Kanununda belirtilmiştir. Söz konusu kanunun 11 inci maddesinde
belirtilen limitleri geçen pek çok bankaya, bu nedenle, BDDK tarafından el
konulmuştur. Teklif edilen ibarenin tasarıya eklenmemesi, kanunu yok sayacağı gibi,
çifte standart yaratacaktır. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, Sayın Kenan Sönmez'in
önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin (j) bendi ile 4389 sayılı Bankalar Kanununa eklenen geçici maddenin
(1) numaralı fıkrasının ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi,
aynı maddenin (7) numaralı fıkrasının ikinci paragrafından "30 Eylül 2001
tarihindeki bilanço büyüklükleri itibariyle sektördeki payının asgarî yüzde bir
olması" ibaresinin çıkarılması, (8) numaralı fıkrasının (a) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi, (8) numaralı fıkrasından (c) bendinin
çıkarılması, (8) numaralı fıkrasının sonuna aşağıdaki hükümlerin eklenmesi ve
(9) numaralı fıkrasındaki "...bu maddede yer alan tedbirlerden
yararlanabilirler" ifadesinin "... (8) numaralı fıkranın (a) bendinde
yer alan tedbirlerden yararlanabilirler" şeklinde değiştirilmesi arz ve
teklif olunur. "Bağımsız denetim kuruluşları tarafından 31 Aralık 2001 bilanço
tarihi itibariyle düzenlenen malî tablolar esas alınarak, bilanço tarihinden
sonra malî tabloları etkileyebilecek hususlar da dikkate alınmak suretiyle
yapılacak özel denetimin kapsamı ve bu denetimde uygulanacak esas ve usuller
Kurul tarafından belirlenerek duyurulur." "a) Sermaye yeterliliği standart oranı yüzde beşten az, ancak
sıfırdan büyük ve 30 Eylül 2001 tarihindeki bilanço büyüklükleri itibariyle
sektördeki payı asgarî yüzde bir olan bankalarda, bu oranın yüzde beşe ulaşması
için gerekli sermaye artırımına, ortaklarca veya sermaye artırımına
katılanlarca ödenen tutarı aşmamak kaydıyla katılınmasını," "Fon tarafından bankaya yapılan sermaye katılımının teminatını
oluşturmak üzere, bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak
elinde bulunduran ortaklara ait hisseler Fon tarafından rehin alınır. Rehine
başvurulması gerektiğinde, rehinli hisse senetlerinin mülkiyeti, başkaca bir
işlem yapılmasına gerek olmaksızın Fona geçer. Fon tarafından muhafaza edilecek
bu rehinli hisseler üçüncü kişilerce haczedilemez, üzerine ihtiyatî haciz ve
ihtiyatî tedbir konulamaz, üçüncü kişilere teminat gösterilemez. Bankalar, (a) bendi hükümlerine göre Fon tarafından bankaya yapılan
sermaye katılımlarının en az yüzde 60'ına kadar gelen tutarı, aynı risk
grubunda bulundukları gerçek ve tüzelkişiler ile bankalar ve diğer malî
kurumlar hariç olmak üzere, bankacılık ilke ve teamülleri çerçevesinde 30
Haziran 2003 tarihine kadar kredi olarak kullandırırlar." Kemal Derviş Devlet Bakanı BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Efendim, gerekçesini mi okutayım, yoksa, zatıâliniz iki
cümleyle ifade eder misiniz? SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Çok uyanıksınız Sayın Başkan! BAŞKAN - Gerekçe çok uzun, ne yapayım efendim... İstirham ederim...
Yani, madde gibi. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Özü, reel sektöre olan kredi miktarını
mümkün olduğu kadar artırmak, sermaye katkısı konusunda asgarî 1'e 1 olan oranı
gerçekleştirmek ve bu konuda, bunu çok kesin yapmak. Sunuş konuşmamda da
belirttiğim gibi, kredi olanağını ortadan kaldırıyoruz. Esas, bu konuda,
gerçekten, banka sahiplerinin, sermayeyi, kendi kaynaklarından bankaya
koymalarını sağlamak. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı Hükümetin önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir
efendim. Kabul edilen önergeyle birlikte geçici 4 üncü maddeyi; yani, (J) bendini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, geçici 6 maddeyi, her ne kadar tasarının çerçeve
6 ncı maddesine bağlı ise de, müstakil bir madde olarak addediyorum. Başkanlık
olarak, geçici 6 ncı madde üzerinde, çerçeve 6 ncı maddeden ayrı olarak, ayrıca
görüşme açacağım ve gerekli işlemi yapacağım. Bu nedenle, çerçeve 6 ncı
maddenin (C) fıkrasına kadar okutacağım ve üzerinde görüşme açacağım; bilahara,
(C) fıkrasıyla birlikte geçici 6 ncı maddeyi okutup, üzerinde gerekli işlemi
yapacağım. Arz ederim efendim. 6 ncı maddeyi okutuyorum: 15.11.2000 tarihli ve 4603 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası,
Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanunda Yapılan Düzenlemeler MADDE 6.- A) 4603 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (3) numaralı
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "3. Bankalarda 31/12/2002 tarihinden sonra özel hukuk hükümlerine
tâbi olmayan personel çalıştırılamaz. Yeniden yapılandırma sürecinde bankaların
yönetim kurullarınca gerek özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılmak üzere
kendisine sözleşme teklif edilen ancak özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı
kabul etmeyen gerekse özel hukuk hükümlerine göre çalışması uygun görülmeyip
sözleşme imzalanmayan personel, bankaların yönetim kurullarınca Devlet Personel
Başkanlığına bildirilir. Devlet Personel Başkanlığı kendisine bildirilen personel listelerini en
geç 45 gün içerisinde (özelleştirme kapsam ve/veya programındaki kuruluşlar
hariç) tespit edeceği kamu kurum ve kuruluşlarındaki boş kadro ve pozisyonlara
atanmalarını sağlamak üzere ilgili kurum veya kuruluşa gönderir. İlgili kurum
ve kuruluş bildirimin ulaştığı tarihten başlayarak en geç 5 iş günü içinde bu
personelin atanmalarını yaparak atamalara ilişkin bilgileri Maliye Bakanlığı ve
Devlet Personel Başkanlığı ile ilgili bankalara bildirir. Atama tarihi
itibarıyla personelin bankalarla ilişiği kesilmiş sayılır. Personelin atandığı
kurumda fiilen göreve başlayacağı tarihe kadar geçen sürede her türlü malî ve
sosyal hakları bankalarca karşılanmaya devam olunur. Bu fıkrada hüküm
bulunmayan hallerde 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi
hükümleri uygulanır. Ataması yapılan personel hakkında bankalar tarafından yapılacak tebliğ
işlemini takiben 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62 ve 63 üncü
maddelerinin uygulanmasından atamayı yapan kamu kurum veya kuruluşu sorumludur.
Ancak bu şekilde nakledilen personelden anılan madde uyarınca eski
kadrolarına ait hakları şahıslarına bağlı olarak saklı tutulanlar için
bankacılık tazminatı da şahıslarına bağlı bir hak teşkil etmez. 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi kapsamında Özelleştirme Fonu
tarafından yapılması öngörülen ödemeler ilgili bankalar tarafından yapılır. 1.1.2002- 31.12.2002 tarihleri arasında uygulanmak üzere bu madde
uyarınca, bankalardan genel bütçeli daireler ile katma bütçeli idarelere ve
bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlara, genel ve katma bütçelerin transfer
tertiplerinden yardım alan kuruluşlar ile sosyal güvenlik kuruluşlarına nakli
yapılan personelin aylık ve diğer özlük hakları karşılığı tutar, ilgili
bankalarca Maliye Bakanlığı Merkez Saymanlık hesabına yatırılır. Yatırılan bu
tutar bir taraftan bütçenin (B) işaretli cetveline özel gelir, diğer taraftan
Maliye Bakanlığı bütçesinde açılacak bir tertibe özel ödenek kaydedilir. Özel
ödenek kaydedilen tutarları kurum ve kuruluşların bütçelerinin ilgili
tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir. Nakli yapılan personelin aylık
ve diğer özlük hakları karşılığı tutar, aylık dönemler itibarıyla ilgili
bankalar ve Maliye Bakanlığınca müştereken tespit edilir ve bu miktar en geç
tespitin yapıldığı ay sonuna kadar bankalarca yukarıda belirtilen hesaba
yatırılır." B) 4603 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, bu fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ve aynı
maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi veya Türkiye
Halk Bankası Anonim Şirketi tarafından devir alınacak taahhütler ile aktifler
arasındaki menfi fark, devir alan bankaya Hazine Müsteşarlığınca nakit ve/veya
özel tertip devlet iç borçlanma senedi şeklinde sermaye olarak avans
mahiyetinde ödenir. Ancak Hazinece avans mahiyetinde yapılan ödemeler Bankalar
Yeminli Murakıplarınca yapılacak incelemeler sonucu onaylanacak devir
bilançoları esas alınarak kesinleştirilir. Söz konusu inceleme sonucunda tespit edilen Hazine aleyhine
doğmuş fark ve devir tarihi itibarıyla
nazım hesaplarda yer alan taahhütler nakde dönüştükleri takdirde nakde
dönüştükleri tarih itibarıyla Hazinece nakit ve/veya özel tertip Devlet iç
borçlanma senedi olarak ödenir. Hazine lehine bir farkın tespit edilmesi
halinde ise söz konusu fark ilgili yıl bütçe kanununda belirtilen esaslar
dahilinde devir alan banka tarafından Hazineye ödenir. Bu madde hükmü uyarınca yapılan Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketinin devir işlemleri nedeniyle
doğan menfi farka ilişkin hesaplar muhasebe kayıtları bakımından Tasfiye
Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketinin Hazineye borçlu olmasını sağlayacak
şekilde izlenir. Bu madde uyarınca yapılan devir sonucu oluşan menfi fark
nedeniyle doğan Hazine alacağı 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 446 ncı maddesinin ikinci fıkrasının
uygulanmasında dikkate alınmaz. Bu devirden dolayı T.C. Ziraat Bankası
bilançosunda görünen alacaklar özelleştirme süreci başlayana kadar karşılık
ayırılarak giderilir." "4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (5) numaralı
fıkrasının (c) bendi hükümleri bankanın taraf olduğu davalar yönünden (tesis
edilen teminatlar iade olunur); 16 ncı maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümleri banka aleyhine yapılacak takipler
yönünden ve 16 ncı maddenin (9) numaralı fıkrası hükümleri Bankanın alacak ve
borçları yönünden Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketi hakkında da
uygulanır." BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların
Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısıyla ilgili olarak Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinize saygı ve selamlarımı sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, şu anda Türkiye'de
yapılmakta olan yasalaştırma işlemlerinin, biraz da, hükümetin, iktidarda
olduğu süre içerisinde, yanlış idarî ve malî uygulamaları, yanlış hukukî
uygulamaları neticesinde çıkmış birtakım olumsuzlukların ve komplikasyonların
izale edilmesine yönelik bir çalışma, çaba olduğunu görüyorum. Burada, tabiî, şu anda tüm uygulamaların getirdiği olumsuzluklar, âdeta,
tüm sektörlerin bünyesinde birtakım tahribatlara, ülkenin birtakım dokusunda
tahribatlara neden oldu. Sektörler, artık can çekişmeye, âdeta, bitkisel hayata
döndüler. Şu anda sayın hükümet, ölmüş bir atı kamçılayarak onu yürütmeye
çalışıyor âdeta. Önce atı diriltmesi lazım. Aksi takdirde, bu yasal
düzenlemeler sihirli değnek değil, ülkenin sorunlarını düzeltemez. 1994 yılında, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yasası çıkarıldı. Burada
güdülen amaç, aslında, batık bankalardaki mudilerin tasarruflarını korumaktı.
Yani, bankalar battığı zaman, mudilerin tasarrufları devlet teminatı altına
alınıyor, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu oluşturuluyor ve bu fona da, Hazineden
ve ilgili bankalardan belli oranlarda para aktarılıyordu; ama, bu fon çıktıktan
sonra, Türkiye'de, çok değişik birtakım hadiseler cereyan etmeye başladı. Bu
yasadan önce bankalar, ya gaspçılar tarafından, hırsızlar tarafından ya da
teröristler tarafından soyuluyordu. Aslında, veznedara silahı dayayıp "ver
bakayım" diyordu; fakat, çok fazla para da almıyordu; 3 milyar, 5 milyar
gibi götürüyor, polis yakalıyor, iade ediliyordu; ama, bu yasadan sonra,
bankalar, hırsızlar tarafından değil, bizatihi sahipleri tarafından soyulmaya
başlanmıştır ve bu soygunlar öyle büyük boyutlara vardı ki, artık, o
hırsızların yaptığı soygunlar masum birer iş halinde kaldı ve bu Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu uygulaması, mudileri koruma adına yapılmışken,
bankaların, sahipleri tarafından soyulmasını getirdi: çünkü, özel bankalar,
mantar gibi bankalar türedi; arkasından, yüksek faizle mudilerden para
toplamaya başladılar, mevduat toplamaya başladılar ve kendi şirketlerine,
teminatsız, garantisiz, bunları aktararak, bankayı... İşte, bir de, ekonomi
literatürümüze, o zamandan beri kullanılan, "hortumculuk" ve "hortumlama"
tabiri kazandırıldı. Bankalar, çuvallarla para, sahipleri tarafından
boşaltılmaya başlandı. Bir defa, buna sahip çıktılar; fon kaynakları buna
yetmiyordu. Ondan sonra gelen, 55 inci hükümetten sonraki hükümet ve 57 nci
hükümet, tuttular "finans sektörünü kurtaracağız, finans sektörünü
kurtaracağız" adı altında bu bankaları kurtarmaya çalıştılar ve bunun
maliyeti -net olmamakla birlikte- 20 milyar dolarları buldu ve hâlâ, şu anda
getirilen yeni bir yasayla, bugün, onun tersi bir işlem yapılıyor âdeta. Burada
deniliyor ki: "Bankalara, birtakım kuruluşların, sektörlerin, reel
sektörün, kredi borçlarını ödeyememiş sektörlerin kredi borçlarından dolayı
mağdur olmuş bankalara kamu desteği sağlanacak." Bu mağduriyetin haziran ayı sonu itibariyle 5,7 katrilyon lira, yani 4
milyar dolar olduğu söyleniliyor; ama, burada kamunun katkısının da -net olarak
nedir; soru sorma fırsatım olmadığı için Sayın Bakana soramadım- 10 trilyon
dolayında olduğu söyleniyor. Yani, burada, bütün sektörler, bütün dokular
öldürülürken, Türkiye'de 85'e yakın banka varken ve bunların 19 tanesi Fona
devredilmişken, tutup, illâ ki, biz bankaları kurtaracağız deyip milyarlarca
dolar harcanırken, biraz da reel sektöre bir şeyler harcansa, Türkiye'nin genel
ekonomisi, millî ekonomi açısından çok daha faydalı olur diye düşünüyorum; ama,
tutmuş sayın hükümet, ben, bankayı... Kurtarmayın!.. 85 tane banka...
Yaşayabilenler yaşasın, toplumun itibar ettiği, para yatırdığı bankalar
yaşasın. Şu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu da kaldırın. Niye üstlenelim?..
Yani, bir vatandaşın yüksek faiz alacağım diye tercih ettiği bir bankada parası
batıyorsa, bunu devlet tazmin etmek zorunda mı?! Şimdi, tuttunuz, bu bankaların
iştiraklerine veya başka firmalarına aktardığı borçlardan dolayı, bu defa da
tersine bir işlemle, yine, o hortumlanmış paraları, ödeyemeyen firmaların
borçlarını bankaya ödeme adına, ters bir işlemle kamuya mal etmeye
çalışıyorsunuz. Yani, burada, çok güzel kaplar içinde sunulmuş yemek ve
tatlılar gösterip topluma, içine zehir katarak, toplumun tüm dokusunu, ekonomik
dokusunu, sosyal dokusunu, siyasî, diplomatik dokusunu, âdeta, tahrip ettiniz.
Yani, bunun başka bir izahı var mı! Allahaşkına çıkıp biri söylesin, bizi ikna
etsin; evet... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Geçer, toparlarsanız... Lütfen... Rica ediyorum
efendim... MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum. "Bugüne kadar yaptığımız düzenlemeler, şunlar, şunlar, şunlar, şu
alanda olumlu sonuç vermiştir" diye bizi ikna edin. Biz, yani, muhalefet
partisi olarak belki taraflı düşünüyor olabiliriz. Ben, olanca olumluluğumla,
yaptığınız tüm işleri imbikliyorum, emin olun ki, içinde bir zerre temiz bir
şey çıkaramıyorum allahaşkına! Yani, bunları burada izah etmeye çalışın da,
millet de neyin ne olduğunu öğrensin. Bu maddede, 4603 sayılı Kanunda düzenleme yapılarak, Ziraat Bankası,
Halk Bankası, Emlak Bankası personelinin diğer kamu kurumlarına transferi,
nakilleri düzenleniyor ve burada, işte, mağdur olacak personele, belki de bir
iş güvencesi verilmesi veya özel hukuk çerçevesine geçmeyenler, sözleşme
yapılmayanların da Devlet Personel Başkanlığı tarafından diğer kamu kurumlarına
nakledilmesi düzenleniyor ve 3 tane madde halinde düzenlenmiş. Daha sonra
geçici bir madde sunularak, Emlak Konut AŞ'nin personelinin de aynı şekilde
transferi düşünülüyor. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, çok mersi efendim. Şimdi, söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinde. Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler, buyurun efendim. Maddeyi ikiyi bölünce, vakit kalmadı, süreyi uzatamıyorum. Herkes kendi
süresini kullansın. AK PARTİ GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 792 sıra sayılı tasarının 6 ncı
maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce
Heyetinize saygılarımı sunuyorum. Değerli arkadaşlar, tasarının 6 ncı maddesi, personel hareketlerini,
banka çalışanlarının durumlarını düzenleyen bir maddedir. Evet, görünen o ki,
bu hükümet, bu tasarıyı gerçekleştirmekte kararlıdır. Biz ne yaparsak yapalım,
öyle görünüyor ki, bu akşam, bu tasarı gerçekleşecek. Şunu da söyleyeyim değerli arkadaşlar: Bu sanal önergeler, bu uyduruk
önergeler de sizi kurtaramayacak yarın halkın nezdinde. O halde bize düşen görev, bir muhalefet partisi olarak tarih önünde
sorumluluğumuzu yerine getirmektir; yani, tarihe not düşmektir. Bu tasarının bu haliyle geçmesi demek, daha önce batan bankacılara bu
desteğin verilmediğinin kayıt alınması demektir aynı zamanda. Ülkemizi boydan
boya bir yangın yerine dönüştüren bu yeteneksiz ve beceriksiz idare, bu
basiretsiz hükümet, 2 milyon insanımızı işinden, aşından etmiştir; 400 000
esnafımız işyerini kapatmak zorunda kalmıştır. Türkiye, cumhuriyet tarihinde eşi
ve benzeri görülmemiş bir şekilde fakirleşmiş, gayri safî millî hâsılamız 140
milyar dolara kadar düşmüştür. Fert başına düşen millî gelir, 3 200 dolardan 2
200 dolara kadar düşmüş. Bunun anlamı şudur: Ülkemizde en zengin sanayicimizden
en fakir vatandaşımıza kadar her fert, otuz kırk yılda biriktirdikleri
birikimlerinin yüzde 40'ını, bu hükümetin bu başarılı icraatlarıyla (!) bir
gecede kaybetmişlerdir. Bütün toplum olarak herkes bir gecede yüzde 40
fakirleşmiştir. Anlı şanlı sanayicilerimiz, 68 milyon insanın gözü önünde ağlamış,
gözyaşı dökmüşlerdir. Şimdi, bu hükümetin sayın milletvekillerine sesleniyorum: Bu vebalin
altından nasıl kalkacaksınız? Sizi IMF'ye mahkûm eden, mecbur eden bu hükümete
daha ne kadar dayanacaksınız? IMF'nin dayatmalarına, emirlerine, uzlaşma
kültürü adına, koalisyon adabı adına daha ne kadar dayanacaksınız? Doğrusu, ben
değil, bütün Türk Milleti merak ediyor. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, bankalarda, 31.12.2002 tarihinden
sonra, özel hukuk hükümlerine tabi olmayan personel çalıştırılamaz" hükmü
getirilmektedir. Mevcut ekonomik koşullarda, her yönüyle, olağanüstü
büyüklükteki kamu bankalarının özelleştirilip özelleştirilemeyeceği belli
değildir. Bize göre, misyonları itibariyle, özerkleşmeleri daha doğru
olacaktır. Kamu bankalarının özelleştirilmeleri durumunda kadrolu personelin
mağduriyeti söz konusu olacaktır. Bu nedenle, kamu payı yüzde 50'nin altına
düşünceye kadar mevcut uygulamanın devamından yanayız. Kaldı ki, kamu payı
yüzde 100'e yakın olan bu kuruluşlarda, aslî ve sürekli görevlerin 1475 sayılı
İş Kanununa tabi personel tarafından yürütülmesi ve bunların, Anayasanın 128
inci maddesi kapsamında memur veya diğer kamu görevlisi sayılmayacağı, Anayasa
Mahkemesinin 1988/55 ve 1991/7 sayılı kararlarında açık ve kesin olarak
vurgulanmıştır. Kamu bankaları, halihazırda gerçek anlamda bir bankacılık yapmamakta,
Hazineden, görev zararları karşılığı alınan devlet tahvillerinin dönemsel kupon
faizi gelir yazılarak fiktif kârlılık sağlamaktadırlar. Öte yandan, Şubat 2001'deki
krizin akabinde bu bankaların ortak yönetimi bir karar alarak, kriz nedeniyle,
işletmelerin zorda olup olmadığına bakmaksızın, onbeş gün içinde ödenmek üzere
kredileri geri çağırmış ve ödenmeyen tüm kredileri kanunî takip hesaplarına intikal
ettirerek, bir yandan "kamu bankalarında çok büyük batıklar var"
demagojisi yapmayı, diğer taraftan da takibe aktardıkları bu kredilere karşılık
ayırarak, zarar göstermek suretiyle bu tutarları Hazineden öz sermaye olarak
tahsil etmiştir. Halk Bankasına açıktan atanan ve özel hukuk hükümlerine göre sözleşmeli
olarak çalışanların ücretleri, hem sektör ortalamasına hem de bankada sözleşme
imzalayanlara göre göreceli olarak çok yüksektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Güler, toparlayın lütfen. MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Bu hususu özellikle dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Yüksek belirlenen bu tutarlar, Kasım 2001'de seyyanen 150 milyon
lira artırılmış ve 1 Ocak 2001 tarihinden geçerli olmak üzere yüzde 35 oranında
yükseltilmiştir. Böylece, bir genel müdür yardımcısı 6 milyar 362 milyon lira
aylık ücret almaktadır, bir merkez şube müdürü, yine, 6 milyar 194 milyon lira
ücret alabilmektedir. Bunlara ilaveten, ayrıca, üç ayda bir de bir ücretleri
tutarında ikramiye ödenmektedir. Bu şekildeki bir ücret politikasıyla bu
bankaların düzelmesi mümkün değildir. Bu duygu ve düşüncelerle, bu kadar olumsuzluklar içinde bile olsa, bu
tasarının, halkımıza hayırlı ve uğurlu olmasını yine de temenni ediyor, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler. Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Cihan Paçacı'da. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesiyle
ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, söz konusu değişiklikle, kamu bankalarında
çalışan personelin nakli ve bu nakille ilgili prosedürün ayrıntılarına ve yine,
özlük haklarıyla ilgili bazı ayrıntılara girilmiştir. Personelin lehinde yapılacak her değişikliğin tabiî ki yanında oluruz;
ancak, uygulamada, kamu personelinin tereddütleri ve endişeleri giderilmiş
değildir. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, bankacılık sektörü bir hizmet
sektörüdür. Bu sektörde, kaliteyi, verimliliği ve etkinliği belirleyen en
önemli unsur insan kaynağıdır. Kurum, çalıştırdığı personelin niteliğini ve
motivasyonunu yükselttiği ölçüde buradan azamî verimi elde edebilir. Özellikle, kamu bankalarının personeli tedirgin ve kaygılıdır;
geleceklerinin ne olacağını bilememektedirler. Yirmi yıllık bir bankacının,
sözgelimi, bir sağlık ocağında görevlendirilecek olması, kalifiye insan
kaynağının heba edilmesi demektir, israf edilmesi demektir. Ben, hem Halk Bankasında hem Ziraat Bankasında görev yaptım. Burada
çalışan personeli yakinen tanırım; gerçekten, buradaki personel, hem özverili
hem tecrübeli hem de bankacılığı çok iyi bilen arkadaşlardır. Ancak, bugünlerde
gördüğüm bütün personel "acaba, sözleşme imzalayalım mı; imzalarsak,
acaba, ileride iş akdimiz feshedilebilir mi; yoksa, Devlet Personel Dairesine
mi gidelim" diye soru yöneltmekte ve haklı bir endişe içerisinde
bulunmaktadırlar. Maddenin (A) paragrafında "31.12.2002 tarihinden sonra özel hukuk hükümlerine
tabi olmayan personelin çalıştırılamayacağı" hükmü mevcuttur; yani, bir
yıllık bir süre verilmiş. Kendisine sözleşme teklif edildiği halde, çalışmayı
kabul etmeyen ve dolayısıyla, sözleşme imzalamayan personel oranı yıl sonuna
kadar yüksek olursa, 2002'den sonra ne yapılacaktır? Sözgelimi, Halk Bankası
personeli sözleşme imzalamazsa, bu personel Devlet Personel Başkanlığına
gönderileceğine göre, bu bankayı hangi personelle çalıştıracaksınız; bu belli
değildir. Ayrıca, sözleşme imzalayan veya idarece sözleşme yapılmayan personel
de kaygı içindedir. Devlet Personel Başkanlığı, bu banka personelinin
atamasını, hangi kurumlara, hangi unvanla yapacak, belli değildir. Bu
belirsizliklerin mutlaka giderilmesi gerekir. Ayrıca, bu personelin, yani bankadan ayrılacak olan personelin de, yine,
ücretlerinde bir azalma meydana gelmemesi gerekir. Bankada çalışan personel
"bankacılık tazminatı" adı altında bir ücret almaktadır; ama,
bankadan ayrıldığında bu ücret kesilecektir; en azından, bu ücretin kendisine bir
hak olarak verilmesi gerekir diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, krizlerin finans sektörü üzerindeki
tahribatının faturası, hiçbir günahı olmadığı halde, bu sektörde çalışan
personele çıkmıştır. Bugün 35 000 -yarın belki 50 000- yetişmiş, kalifiye banka
çalışanı işini kaybetmiştir. Bu yetişmiş ve tecrübeli kadronun mutlaka, tekrar
iş sahibi yapılması gerekir. Türkiye'nin yetişmiş, kalifiye insan kaynağını
heba etme lüksü olamaz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, bir sistem
dahilinde, personel ihtiyacı doğacak bankalara işini kaybeden bankacıların
tekrar istihdamı konusunda bir görev üstlenebilir. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Paçacı, çok teşekkür ediyorum. 6 ncı madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır. 6 ncı madde üzerinde 4 önerge vardır, 3'ünü işleme koyacağım, geliş
sıralarına göre okutup, sonra aykırılık sıralarına göre işleme alıyorum. Önergeleri okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı
maddesinin (A) fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederiz. "Zorunlu emeklilik halinde ilgili bankanın sorumluluğu sona
ermektedir" Erol Al İstanbul BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı
maddesinin (A) fıkrasının ikinci fıkrasında yer alan "personel
listelerinin en geç 45 gün içerisinde" ibaresindeki "45 gün"ün,
"60 gün" olarak değiştirilmesini arz ederiz. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum; biliyorsunuz, en aykırı önerge, bunu
okutup işleme alıyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı
maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ederiz. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Komisyon ?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHIN (Antalya)- Katılmıyoruz
Sayın Başkan. EROL AL (İstanbul)- Sayın Başkan, önergelerimi geri çekiyorum. BAŞKAN - Hepsini mi? EROL AL (İstanbul)- Evet. BAŞKAN - Peki efendim, hepsini çektiler. 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Geçici 6 ncı maddeyi okutuyorum: C ) 4603 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. "GEÇİCİ MADDE 6.- Bu Kanunun geçici 2 nci maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen süreler içinde emeklilik hakkını kullanmayanlara son kez
bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren iki ay içinde emekli olmaları halinde
emekli ikramiyeleri %20 fazlasıyla ödenir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesine göre
kurulmuş Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Mensupları Emekli ve Yardım
Sandığı Vakfına tâbi personel için de bu madde hükümleri uygulanır. Bu madde kapsamında emekli olan personel emekli olduğu tarihten itibaren
3 yıl içinde anılan bankalarda yeniden istihdam edilemez. 25.11.2000 tarihinde bu bankalarda çalışan personelden özel hukuk
hükümlerine geçirilenlerin hizmet sözleşmelerinin 31/12/2003 tarihine kadar,
bankaların disiplin yönetmelikleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla 1475 sayılı
İş Kanununun 17 nci maddesi dışında kalan sebeplerle bankalar tarafından
feshedilmesi halinde söz konusu personel hakkında bu Kanunun geçici 1 inci
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca işlem tesis edilmek üzere Devlet
Personel Başkanlığına bildirilir. Bu kapsamda olan personele sözleşmenin feshi
nedeniyle ihbar ve kıdem tazminatı ödenmez. Bankaların kurduğu, kuracağı ve
iştirak ettiği veya edeceği şirketlere bu bankalardan geçen ve T.C. Emekli
Sandığı ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesi
uyarınca kurulan Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Emekli ve Yardım Sandığı
Vakfı ile irtibatları devam eden personelden isteyenlerin anılan sosyal
güvenlik kurumları ile irtibatları devam eder. Bu fıkra hükümleri bu personel
hakkında da uygulanır." BAŞKAN - Geçici 6 ncı madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Konya
Milletvekili Sayın Veysel Canda; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 792 sıra sayılı tasarının geçici 6 ncı
maddesi üzerinde söz aldım, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, bu hükümet, bu tasarıyı cebren ve hileyle götürmeye çalışıyor.
Sanal önergeler -verilen dört tane önergenin dördü birden çekiliyor- İçtüzük
ihlalleri... Korkarım, sizin bu uygulamalarınız, Parlamentoda teamül haline
gelir. 10 milyar dolar para gelmeden kavgası başladı. Halbuki, paranın gideceği
yer, para gelmeden önce belliydi; 5 milyarı dış borç, 5 milyarı da bankalar. Şimdi, Sayın Bakanı burada zevkle dinledik biraz önce. Sayın Derviş
diyor ki: "IMF'yi biz ikna ettik, formül yerli." Buna çok memnun
olduk, formülün yerli olduğuna. Ayrıca, diyorlar ki: "Borsa, faiz ve döviz
iyileşme yolunda, bunlar iyileşti. Eğer bankalar da iyileşirse, siz bu kanunu
çıkarırsanız para reel sektöre gider ve böylece işler çözülür." Bu doğru
değil, bu görüşe katılmıyoruz. HASAN GÜLAY (Manisa) - Para demedik. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Sayın Bakan "yanıldım, hata ettim, krizin
derin olduğunu fark edemedim" diye bu kürsüden ifade buyurdular. Şimdi,
kendisine soruyorum; ya şimdi de yanılıyor iseniz ne olacak bu 5 milyar dolar? Değerli arkadaşlarım, Sayın Derviş diyorlar ki: "Bankalara sermaye
desteği verilmezse, durum altı ay sonra ağırlaşır." Böyle beceriksiz,
böyle yeteneksiz, böyle aciz, böyle iktidar olup muktedir olmayan hükümete
sizin gibi bir bakan gereklidir değerli arkadaşlar.(SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu beceriksiz, yeteneksiz hükümet son beş yılda göz göre göre göre kamu
bankalarını soydurdu. Sermayesi yetersiz olduğu halde, birçok holdinge özel
banka kurma izni verdi. Bakın, Sayın Derviş bu benim söylediğim başlıkları
takip ederse, doğru olduğunu kendisi de tasdik ediyordur. Arkasından, bu bankalar
hakkında Yüksek Denetleme Kurulu, KİT Komisyonu raporları, banka murakıp
raporları işleme konmadı, açık olarak yolsuzluğa göz yumuldu. Yolsuzluk
şikâyetleri o kadar arttı ki, izlenemez hale geldi. DGM'ler devreye girdi,
banka sahipleri tutuklandı. İçi boşaltılan bankalara elkondu. Devlette banka
sayısı 18'e yükseldi. Şimdi, bu tasarıyla, bütün bankalar devletin oluyor.
Zarar, 30-40 katrilyon. Şimdi, hükümet "18'ine elkoyduk, geri kalan bankaların malî
yapıları bozuk, bu bankalara 5 milyar dolar vereceğiz ve yedi yıl da vade
yapacağız" diyor. Peki, batık bankaların kaynakları nereden; zam ve vergi;
yani, bu milletten alacaksınız ve almaya devam ediyorsunuz, birçok vergi
kanunları çıkıyor. Arkasından, dışarıdan kredi almak için uğraşıyorsunuz. Bu
gece, bu kanun çıktığı zaman, IMF de hemen açıklamayı yapacaktır; ama, bu
krediyi de dönüp yine milletten alacaksınız; çünkü, alınan bu para, borç para.
Bu kısa tarihçeden anlaşılacağı üzere, eksik kalan hortumlama da böylece
tamamlanmış olacak. Tabiî, Sayın Bakan, ara sıra restini çekiyor; bugün basında okudum,
diyor ki: "Ya güveneceksiniz ya da bu işleri bir başkası yapsın."
Doğru söylüyor; böyle beceriksiz, böyle yeteneksiz bir hükümet, ancak böyle
ifade edilir. İşin bir doğrusu daha var; ne Derviş'in ne de hükümetin dediği...
Hiçbirisinin, ne hükümetin ne de Sayın Derviş'in istifa yetkisi yok; ta ki görevleri bitene kadar. Zaten görevleri
bitince, hiç kimse, bu koltukta kimseyi oturtmaz. Peki, kavga tartışması nereden meydana geliyor değerli arkadaşlar; hangi
banka pastadan ne kadar pay alacak, yardım kriterleri ne olacak; bankalara
verilen bu kaynak, hangi şirkete, hangi şartlarda verilecek? Asıl tartışma bu;
tabiî, burada, milletvekillerine de hiçbir şey zaten kalmamış. Değerli arkadaşlar, şimdi, iki tane hükümet ortağının bu tasarıyla
ilgili görüşlerini belirteceğim. Bunlardan bir tanesi, MHP Grubundan; aynen
şunu söylüyor bir devlet bakanı: "Kamu bankalarını özelleştireceğiz
derken, devlet eliyle özel bankalara kaynak aktarımı olmaz." Şimdi,
MHP'liler, bu istikamette oy vermek mecburiyetinde. Gelelim DSP'ye; DSP'li
bakan aynen şunları söylüyor: "Devleti bir yandan ekonomiden çekerken, bir
yandan bankalara ortak etmenin çelişki olduğunu düşünüyorum." Hikmet Sami
Türk. Peki, şimdi, her iki gruba, ortağa soruyorum... ANAP'a sormuyorum; onlar,
zaten bankacı, onlara soracak bir şeyimiz yok!.. (SP sıralarından alkışlar)
Onlara soracak bir şeyimiz yok!.. Size hiç sormuyorum; zaten, siz tamam...
Anladım sizin dediğinizi, hiç sormuyorum. Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, bankalar Sayıştay denetiminden uzak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) - 1 dakika, Sayın Başkan. BAŞKAN - Toparlayın efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bu geçici 6 ncı
madde... Bankaları değiştirdik ya, şirket yaptık, anonim şirket yaptık, eski
borçlarını yönetim kurulları tasfiye etti, vesaire vesaire; kaldı gariban
çalışanlar... Bir taraftan, bu geçici 6 ncı maddede diyorsunuz ki: "Size
son bir fırsat tanıyoruz, eğer iki ay içinde emekli olursanız, size yüzde 20
fazla vereceğiz." Aldatıyorsunuz. Yani, ufak bir ekmek dilimi üzerine bir
kaymak sürüyorsunuz; böylece, çalışanların hakkına da tecavüz ediyorsunuz. Bu
aldatmaca, olmaz... Sayın Derviş, sizi tebrik ediyorum; herkes aleyhinizde konuşuyor, ben
sizi tebrik ediyorum. Bu üç ortağı da dize getirdiğiniz için, sizi tebrik
ediyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar... HASAN GÜLAY (Manisa) - Dedikodu yapma, ayıp!.. Dedikodu yapma!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Kendileri buradayken dedikodu olmaz;
kendilerinin yüzüne söylüyoruz, yüzüne... (SP sıralarından alkışlar) HASAN GÜLAY (Manisa) - Dedikodu yapma!.. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam... Değerli arkadaşlar, DSP'li arkadaşlarım -tabiî, tebrik ediyorum onları-
bugün, 13 milletvekili imza atıyorlar, Meclis Grubuna müracaat ediyorlar;
diyorlar ki: "Biz, bu yasaları..." HASAN GÜLAY (Manisa) - Sen bizim işimize karışma!.. Sen kendi işine
bak!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Yahu, çıkıp durma şimdi... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın. İstirham ediyorum... Sayın
Candan... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bak, ağır bir laf ederim, altında kalırsın
ha... Ağır bir laf ederim, altında kalırsın... HASAN GÜLAY (Manisa) - Çıktın, dedikodu... Yap konuşmanı, yap!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bak, altında kalırsın, bitirelim şu işi... HASAN GÜLAY (Manisa) - Yap konuşmanı!.. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Doğruyu konuş... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Kemal Derviş'in bilgi vermesini istedi... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ne alakası var?!.. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Durun
bir dakika... Bir dakika, bir şey... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ayıp bir şey... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hepiniz birden söylemeyin; tek tek hepinize
cevap vereceğim, endişeye mahal yok. (SP sıralarından alkışlar) Şimdi, 13 milletvekili, Gruba diyor ki: "Biz, bu yasayı
anlamadık." Sayın Derviş, bugün, DSP grubuna gidiyor, bilgi veriyor,
veriyor, veriyor, veriyor... Peki, ben, şunu soruyorum: Yani, siz, bu tasarıyı
buraya getirip Ziraat Bankasını, Halk Bankasını özerkleştirelim, üç yıl süre
alalım diye kanun getirmediniz mi; getirdiniz. Şimdi, 7 katrilyon... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, lütfen, herkese yarım dakika verdik, size 1,5 dakika;
toparlayın. Teşekkür ederim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam, bitiriyorum. Önergelerde konuşmak üzere, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (SP
ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Siz, söylemenize rağmen, size de saygı
sunuyorum. BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisinde. İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Tasarısının geçici 6 ncı
maddesi üzerinde söz aldım; şahsım ve DYP Grubu adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, az önce değerli milletvekilimiz Sayın Cihan
Paçacı'nın da altını çizdiği gibi, Ziraat Bankası ve Halk Bankası,
misyonlarıyla, köklü tarihleriyle, yetişmiş personeliyle, ülkenin esnafına,
çiftçisine yaptığı, tarımına yaptığı büyük katkılarla, gerçekten büyük birikimi
olan bankalardır. Bu bankaların personelinin, bugün, tedirginlik içinde, kuşku içinde,
yarınından emin olmadan bir beklenti içine girmiş olması, bu bankalardan Ziraat
Bankasında müfettiş muavini olarak girmiş, mesleğe öyle başlamış bir
arkadaşınız olarak, beni de son derece üzmekte, Halk Bankasında görev yapmış
bir yönetici olarak da beni üzmektedir. Dışarıdan personel transferi elbette olabilir; ancak, ücret
adaletsizliği son derece sıkıntı vermektedir. Elimde, bana Halk Bankası
personeli tarafından iletilmiş bir ücret listesi var. Gerçekten de, ilk 30
liste diyebilirim buna; Halk Bankasından 10 milyar lirada, 9 milyar liradan
başlayan ve 3,5-4 milyar liraya kadar inen müdür ve yönetici ücretleri... NECMİ HOŞVER (Bolu) - Ayda mı alıyorlar?! H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Ayda alıyorlar, bir milletvekilinden daha
fazla alıyorlar. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Onu söyle,
millet de duysun... H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Ben bankacılık sektörünün, mesleğinin zor,
ihtisas gerektiren, uzmanlık gerektiren, riskli bir meslek olduğunu biliyorum
ve hak ettikleri parayı almalarını elbette isterim; ama, Halk Bankasına
yıllarını vermiş, emek vermiş değerli personelden, yarınından emin olmayan,
zorlama bir sözleşmeye imza atılması istenmekte ve sonu belli olmayan bir yere
itilmekte; ama, maalesef, transfer edilen arkadaşlarımıza, birine 500 milyon
lira, 700 milyon lira reva görülürken, aynı işi yapan, hatta o bankaya çok daha
fazla emek vermiş, her şubesinde görev yapmış insanlara bu reva görülürken,
yeni gelenlere 5-10 milyar lira ücret takdir edilmesi tam bir sosyal
adaletsizlik, tam bir eşitsizlik, tam bir haksızlıktır diye düşünüyorum. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Tam bir vurgun!.. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Bu konuda, vicdanen de, hukuken de yanlış
yapıldığını, Anayasaya aykırı bir şey yapıldığını düşünüyorum ve bu konuda
hükümeti uyarıyorum. Bu, gerçekten, eşitliğe, Anayasa ilkesine aykırıdır,
"eşit işe, eşit ücret" ilkesine de tamamen aykırıdır. Bir hususa daha dikkat çekmek istiyoruz, tabiî, yasa çok geniş, çok
hızlı geçiriliyor; yeni borsazedeler yaratılmasından, biz, DYP olarak endişe
ediyoruz. Bakınız, geçen geçici 4 üncü maddede de değinildi, zarardaki bankaların
denetim sonrası sermayesinin azaltılması hükme bağlandı; ancak, bu yasaya göre
yedek akçelerle karşılanamayan zararların giderilmesi için sermaye de aynı
miktarda azaltılıyor. Bunun anlamı, hissedarların hisseleri 100 ise, 7 lira
zarar varsa, 93'e düşüyor. Yani, borsadaki bir bankadan, borsaya, sermaye
piyasası kurallarına uygun olarak birikimini götürüp hisse almış vatandaşımız,
bu denetimler sonucunda yapılacak hesaplamalar sonucunda, ilan edilen
bilançodaki kârın kâr olmadığını ve buradan zararların düşülerek elindeki hisse
senedinin kuşa çevrildiğini görecek. Zaten, Fona devredilen bankalardan 300
000'e yakın vatandaşımız borsazede olmuştur; yatırdıkları paralar, küçük
tasarrufları buharlaşıp gitmiştir. Biz, bunlarla ilgili bir düzenleme
beklerken, yeni borsazedeler yaratılma riskini görmenin de üzüntüsü içindeyiz.
Küçük hissedarları gözetmeyen bir anlayış yanlıştır. Bankalara mevduat garantisi verilmesi eleştiriliyor. Panik ve kriz
halinde, birçok ülkede, bankaya mevduat garantisi verilir, panik ve kriz
geçtikten, düzenlemeler yapıldıktan birkaç sene sonra da bundan çıkılabilir;
ama, esas olan, küçük tasarrufçuyu, tasarruf sahibini korumaktır; ama, burada
yapılan tam tersidir. Burada da, borsadan hisse alan küçük yatırımcı, son
derece zorlama bir noktaya gelmiştir. Değerli milletvekilleri, her istikrar programı, ülkeyi mevcut durumdan
daha iyiye götürmeyi, varsa krizi aşmayı, yoksa zenginlik ve refah getirmeyi
hedeflemelidir; ama, bu uygulanan istikrar programları, Türkiye'yi, aksine,
krize sokmuş, 1997'de 80 milyar dolar olan dışborç, bugün 120 milyar dolara
dayanmıştır. Gerçekten, kötüleşen sadece bu değildir. İstikrar programı uygulayıp
yüzde 90 enflasyona başarı diye bakanların da şapkayı önüne koyup düşünmeleri
lazım. Türkiye, esas makro ekonomik programlarını doğru istikrar programlarını
uygulamak yerine, bölük pörçük, gecikmiş, adaletsiz ve sonu olmayan, yararının
ne olacağı belli olmayan eşitsiz bu tür düzenlemelerle, dipsiz kuyuya paralar
atarak bu krizden çıkamaz, bu krizin inanılmaz tahribatını tekrar saramaz diye
düşünüyorum. Gelecek maddelerde görüşlerimizi açıklamaya devam edeceğiz. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Söylemez. Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisinde. Kayseri Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz, değerli milletvekili arkadaşlarımın, hatta,
iktidarda bulunan siyasî partilerin genel başkanlarının bile sindiremediği,
kabullenemediği, zor şartların, zorla Türkiye'nin gündemine getirdiği bu
tasarıyla ilgili olarak son maddeleri görüşmeye başladık. Tabiî, değerli
sözcüler, bu konularla ilgili teknik birçok konuyu değerlendirdiler. En son olarak görüştüğümüz bu 6 ncı maddenin bölünmüş halinde,
özellikle, bu kurumlarda çalışan, yani, 4603 sayılı Ziraat Bankası, Halk
Bankası ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketinde görevli bulunan personelin
haklarını düzenleyen, onları, âdeta, zorla emekliliğe sevk etmeye yönelik madde
üzerinde konuşuyoruz. Tabiî, Türkiye birçok sıkıntıları yaşarken, milyonlarca insanımız
işsizken, âdeta, tedirginlik yaşayan, aileleriyle, çocuklarıyla sıkıntı ve
ümitsizlik içerisine sevk edilmiş bu çalışan insanlarımız, bu tasarının buradan
geçmesi halinde, elbette, bunun birçok siyasîlerimize yansımalarıyla,
yöneticilerin de bundan tedirgin olacağı bir uygulamayla karşı karşıya
bulunacağız. Fevkalade yanlış adımların atılacağından, haklı haksız ayırımı
yapmaksızın birtakım korumacılıkların fertler üzerinde olacağı endişesiyle,
şunu ifade etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, herhalde bu krizin sorumlusu, bu kamuda çalışan
personel değildir, sizlere oy verip buraya gönderen yüce milletimiz de
değildir; yaklaşık üç yıldan fazla, dört dörtbuçuk yıldır iş başında
bulunan hükümet ve ikibuçuk yıldan beri
de görevde bulunan 57 nci hükümetin uygulamalıdır, yapmış olduğu yanlış
politikaların sonuçlarıdır. O halde, bizler, bu krizin sorumlusu olmayan bu insanları çok daha
sıkıntıya sokabilecek yanlış bir adım atılmaması konusunda yetkilileri uyarmak
için bu konuşmayı yapıyoruz. Değerli arkadaşlar, şimdi, bugüne kadar uygulanan borsa, faiz, döviz,
diğer bir ifadeyle, 3 kâğıt ekonomisiyle yaşanılan sonuçlar orta yerde
durmaktadır. Reel sektör için düzenlenen bu tasarı, bankaların kurtarılışına
döndürülmüş; ama, maalesef, bu bankaların kurtarılması amacıyla buraya
getirilmiş olan bu tasarının, bunda da sonuç vermeyeceği, maalesef, bundan da
ümitlenemeyeceğimiz bir sonucu yaşayacağımız kanaatini taşıyorum. Çünkü, önceki
uygulamalar... Siz, Bankalar Kanununda müteaddit defa değişiklik yaptınız. Her
değişiklikte de "bu son olacaktır, bankalarımız bundan sonra sıhhat
bulacak" dediniz; ama, maalesef, bu, bugüne kadar tahakkuk etmedi. Değerli arkadaşlar, size ve hükümete güvenen birtakım bankacılar da
burada ciddî şekilde mağdur edildi. Hatırlarsanız, özellikle içborç açısından
birtakım sıkıntıların ayyuka çıktığı günlerde, faizlerin yüzde 140 olduğu
dönemlerde, sırf, hükümete, ülkeye menfaatı olur düşüncesiyle, faizlerin yüzde
30'a düşmesine katkı sağlayan birtakım bankaları, maalesef ama maalesef, siz,
acımasızca ortadan kaldırdınız. Bununla ilgili, yetkili bakan ve
arkadaşlarımızla da konuştuk; ama, maalesef, bir çözüm bulma noktasında bir
katkı sağlanmadı. Sözlerimi tamamlarken, değerli milletvekili arkadaşlarıma bir hususu
hatırlatmak istiyorum: Değerli arkadaşlar, şu anda, bu tasarıyla yaklaşık
olarak 10 katrilyon lira bankalara aktarılacak. 10 katrilyonu rakam olarak
burada telaffuz etmek kolay; ama, saymaya, bunu banknot halinde bir
değerlendirmeye tabi tutsanız, bunun büyüklüğü o zaman anlaşılacaktır. Değerli
milletvekillerine, rakam olarak sadece şunu hatırlatmak istiyorum: 10 katrilyon
demek, 10 000 tane trilyon demektir; yani, 10 000 kişiye, trilyonluk fabrika
kurması için, para vermek demektir. Diğer bir ifadeyle, 20 000 tane 500 milyar
demektir. İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Reel sektör harekete geçecek. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız, eğer, bunun reel sektörü harekete
geçireceğine siz inansanız, zannedersem, bu kadar son anda düzenlemeleri,
önergeleri buraya getiren bir tasarı olarak getirmezdiniz, hatta kamuoyunda,
birçok çevrede tartışılan özellikle... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Başkan, sözlerimi bitiriyorum. BAŞKAN - Buyurun efendim. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız, bununla, bugüne kadar yaklaşık 43
katrilyon 19 tane fon bankasına ödendi. Yaklaşık 22 katrilyon zarar olarak
aktarıldı. Şu anda, yaklaşık 10 katrilyon da bu tasarıyla ilave getiriliyor;
yani, bir yıl içerisinde 75 katrilyonluk bu fakir ve fukara milletten
birilerine imkân aktarıldı. İşte, şu anda, 75 katrilyonun, 75 000 tane trilyon
olduğunu sizlere hatırlatıyorum; vicdanlarınız rahatsa, gönül huzuruyla buna
destek olun; ama, ben, hiçbirinizin huzur içerisinde olmadığınızı düşünüyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, geçici 6 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Madde üzerinde verilmiş 4 tane önerge vardır; ancak 3'ünü işleme
koyacağım. Önergeleri geliş sıralarına göre okutuyorum, aykırılıklarına göre de
işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 6 ncı maddesinin (C) fıkrasının son paragrafının son
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur. "Bankaların kurduğu, kuracağı ve iştirak ettiği veya edeceği bilgi
sistemleri ve/veya alternatif dağıtım kanalları amaçlı şirketlere bu
bankalardan geçen ve T.C. Emekli Sandığı ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun geçici 20 nci maddesi uyarınca kurulan Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı ile irtibatları devam eden personelden
isteyenlerin anılan sosyal güvenlik kurumları ile irtibatları devam eder. Bu
fıkra hükümleri bu personel hakkında da uygulanır."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 S. Sayılı "Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı"nın 6 ncı
maddesinin (C) fıkrası ile eklenen geçici 6 ncı maddenin üçüncü fıkrasının
maddeden çıkarılmasını arz ederiz. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Şimdi okunacak önerge en aykırı önergedir okutup, işleme
alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 S. Sayılı "Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı"nın 6 ncı
maddesinin (C) fıkrasının maddeden çıkarılmasını arz ederiz. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Efendim, Komisyon?.. EROL AL (İstanbul) - Sayın Başkan, geri çekiyoruz... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, bir tanesini müdafaa etseler... BAŞKAN - Bir dakika efendim... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Al, buyurun. EROL AL (İstanbul) - Efendim, Grup Başkanvekillerimizin önergesi
ihtiyacı karşıladığı için, ben çekiyorum. BAŞKAN - Çekiyorsunuz ikisini de. EROL AL (İstanbul) - Evet. ASLAN POLAT (Erzurum) - Bir tanesini müdafaa etse de dinlesek. BAŞKAN - Efendim, çekildi önergeler, verdik. Sayın Tümen'in önergesini tekrar okutup işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan "Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 6 ncı maddesinin (C) fıkrasının son paragrafının son cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur. "Bankaların kurduğu, kuracağı ve iştirak ettiği veya edeceği bilgi
sistemleri ve/veya alternatif dağıtım kanalları amaçlı şirketlere bu
bankalardan geçen ve T.C Emekli Sandığı ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun geçici 20 nci maddesi uyarınca kurulan Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı ile irtibatları devam eden personelden
isteyenlerin anılan sosyal güvenlik kurumları ile irtibatları devam eder. Bu
fıkra hükümleri bu personel hakkında da uygulanır."
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, izah edecek misiniz efendim? AYDIN TÜMEN (Ankara) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 4603 sayılı Kanuna tabi bankaların yeniden yapılandırılmaları
kapsamında, bankaların yönetim kurullarınca gerek özel hukuk hükümlerine göre
çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif edilen, ancak özel hukuk
hükümlerine göre çalışmayı kabul etmeyen veya özel hukuk hükümlerine göre
çalışması uygun görülmeyip sözleşme imzalanmayan personelin ilgili kamu kurum
ve kuruluşlarına atamalarının gecikmeden yapılması, böylece anılan personelin
mağduriyetlerinin önlenmesi ve yeniden yapılandırmanın hızlandırılması ile 4603
sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen işlemlerin
2002 yılında Maliye Bakanlığı tarafından, 2003 yılında Devlet Personel
Başkanlığı tarafından yerine getirilmesi bakımlarından, yukarıdaki değişikliğin
yapılması gerekli görülmektedir. BAŞKAN - Hükümetin kabul ettiği, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Saymadınız Sayın Başkan, reddedildi. BAŞKAN - Saydım efendim, Kâtip Üyemiz peşin sayıyor. Geçici 6 ncı maddeyi, kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 6 ncı madde kabul
edilmiştir efendim. 7 nci maddeyi okutuyorum: Denetim MADDE 7.- Özel kanunlarla kamu
tüzel kişiliğini haiz olarak kurulmuş olan kurul ve üst kurulların yıllık
hesaplarının denetimi Sayıştay tarafından yapılır. Bu madde kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetleri
hakkındaki yıllık rapor her yılın Mayıs ayı sonuna kadar Bakanlar Kuruluna
sunulur. Bu kurul ve üst kurullar faaliyetlerine ilişkin olarak yılda bir defa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirirler. Bu madde kapsamındaki kurul ve
üst kurullar, 6245 sayılı Harcırah Kanunu, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye
Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanununun vize ve tesciline ilişkin hükümlerine
tâbi değildir. Diğer kanunların bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz. BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Sakarya
Milletvekili Sayın Nezir Aydın; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kâtip Üyenin okuduğu 7 nci madde, benim üzerinde konuşacağım 7
nci madde; ancak, önergeyle değiştirilen 7 nci madde ile bu üzerinde
konuşacağımız 7 nci madde arasında hiçbir bağlantı yok. Sözlerime böyle
başlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, az önce, Sayın Bakan, kanun tasarısının tümü
üzerindeki görüşlerini açıkladıktan sonra, sorulara cevap verirken, özellikle
"Denetim" başlıklı 7 nci maddeyle ilgili şöyle bir cümle kullandı,
tutanaklardan aynen okuyorum: "Denetim konusunda yapılmak istenilen, daha
kapsamlı ve uzmanların katılımını sağlayacak bir denetimin
getirilmesidir." Yani, Sayıştay, uzmanları yok, kontrolörleri yok,
denetmenleri yok, bu işi beceremiyor; onun için, biz, onlara güvenmediğimizden,
bu işi, bu görevi onlardan alıp -kime veriyoruz; burada ifade ediliyor-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri ve Maliye müfettişlerine
veriyoruz... Şimdi, Sayın Bakanın bir başka ifadesi var gazetelerde yayınlanan ve
orada da bankaların denetlenmesiyle ilgili şu ifadeyi kullanıyor: "Banka
bir uluslararası denetim kuruluşu tarafından denetlenecek. Ayrıca, bir başka
uluslararası denetim kuruluşu da, ilk denetimi yapanların işlemlerini
denetleyecek." Şimdi, bu işi anlamak, bu işin içinden çıkmak oldukça zor. Şimdi, Sayın Bakan burada diyor ki; aynen, yine tutanaklardan okuyorum:
"Ancak, bu yasanın, hiçbir şekilde I,MF'ye anlatılması da öyle çok kolay
olmadı." Şimdi, Sayın Bakan, soru sorma sırasında soramadık; ama, kürsüden
soruyorum: Bu yasayı IMF'ye anlatmak mı daha zordu, yoksa sayın parti
liderlerine anlatmak mı daha zordu; çünkü, akşam, 7 saat, parti liderleriyle
beraber, tabiri caizse, zirvelerden bir tanesini daha yaptınız. Burada, özellikle "yasanın omurgası değişmemiştir" diyor;
çünkü, her maddede önergeler geldi ya... Sayın Bakan, bu yasa tasarısında şu
anda ne omurga kalmıştır, tabiri caizse, ne uyluk kalmıştır ne bir başka organ
kalmıştır, yasa tamamen allak bullak; çünkü, tasarının ilk gelişi başka, Plan
ve Bütçe Komisyonunda, gece saat 10.00 baskısıyla yapılan önergelerle
değiştirilişi başka, bugün, Meclisin huzurunda görüşülen ise bambaşka. Sayın Bakan, IMF'ye siz bunun hangisini anlattınız allahaşkına?!
Tasarıyı, sayın bakanların imza koydukları, Sayın Başbakanın, sayın
yardımcılarının imza koyduğu tasarıyı Plan ve Bütçe Komisyonunda değiştirdiniz;
onlardan imza aldınız mı? Sayın bakanların içerisinden, belirli ölçüde
feveranlarını dile getirenler oldu, "bunu içime sindiremiyorum"
diyenler oldu, "bankalara bu şekilde destek çıkılmasını
hazmedemiyorum" diyenler oldu. Bir gece baskınıyla komisyonda... Şimdi,
Genel Kurulda, burada, başka önergelerle de değiştiriliyor. Değerli arkadaşlar, zaman az, söylenecek söz çok. Buraya gelen bütün
arkadaşlar "görüşülen" diyor. Aslında görüşme falan yok;
konuştuğumuz... Biz konuşuyoruz, siz dinliyorsunuz, milletimiz de dinliyor.
Bakınız, şu ana kadar 22 milyar dolar bankalara aktarıldı. Şu tasarıyla da 5
milyar dolar daha bankalara aktarılıyor. Bu 5 milyar doları TL'ye çevirip de,
şu anda, takriben 1 800 000 kamu görevlisine bölerseniz, her birine, bir yıl
boyunca, 12 ay, brüt 360 000 000 lira zam yapmak mümkün. Memura vermeye geldi
mi, "IMF müsaade etmiyor; taahhüdümüz var, onlardan para alacağız; onun
için, kusura bakmayın, size yüzde 10 verebiliriz" diyeceksiniz; ama,
bankalar söz konusu olduğu zaman, 1 800 000 kamu görevlisinin her birine her ay
360 000 000 lira olarak verebileceğimiz bu parayı bir celsede bankalara
aktaracaksınız. Bu, ne mantıktır yarabbim; anlamak mümkün müdür?! Arkadaşlar, ben, mali müşavir, muhasebeciyim. Ben, Türkiye'de, bir
mükellefin, bir üreticinin, bir sanayicinin, bankadan kredi alıp da iflah
olduğunu görmedim. Batık kredi alıyorsa o ayrı; iflah olanlar çok, ödenmeyecek
kredi alanlar çok. (MHP sıralarından "araştırdın mı" sesleri,
gürültüler) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NEZİR AYDIN (Devamla) - Siz araştırın. Eğer, ödenecek kredi... Hakkıyla, alınteriyle çalışıp da kredisini geri
ödeyecek kişilerden iflah olan yoktur. Şimdi, üretim kesimi diyor ki, reel sektör diyor ki, "biz battık,
yandık, çalıştırdığımız insana para veremiyoruz, üretemiyoruz." Siz de
diyorsunuz ki, "eh, biz size yardımcı olacağız. Biz, bankalara para
veriyoruz; sen git ondan al." Hangi şartlarla?!. Efendim, bankalar
zayıflamış, kurtarmamız lazım. Niye zayıflamış bankalar, neden zayıflamış? Ben
biliyorum. Bankalar kredi verirken, bire karşı iki, yüzde yüz, artı, teminat
almadan hiçbir Allah'ın kuluna kredi vermezler. Ha, yan şirketlerine,
yandaşlarına çok güzel verirler. Nasıl verdiklerini çok iyi biliyorsunuz. İşte,
onların zayıflamasının nedeni, yan ve yandaşlardır. Yandaşlarına ver parayı...
Şimdi, siz de onlara verin parayı. Vatandaştan aldıklarını -zaten 22 milyar
dolar- yuttular. Şimdi, siz de vergi olarak topladıklarınızı verin bankalara,
onları da onlar yutsunlar. Bu kanunun hayırlısı olmaz, böyle hayırlı kanun olmaz. Onun için,
hayırlı olsun diyemiyorum; ama, sizlere saygılar sunuyorum. (SP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Aydın, teşekkür ediyorum. Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Adıyaman Milletvekili Sayın
Mahmut Göksu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 792 sıra sayılı tasarının 7 nci maddesinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu tasarı, eğer Plan ve Bütçe Komisyonundan çıktığı
gibi Genel Kurula gelseydi, belki de en olumlu maddesi bu 7 nci maddeydi,
denetimle ilgili maddeydi; ama, ne var ki, bu tasarı, hükümet tarafından Plan
ve Bütçe Komisyonuna farklı şekilde, Plan ve Bütçe Komisyonundan buraya daha
farklı şekilde, şimdi ise, buradan daha farklı şekilde çıkacak. Şimdi, biz, 7 nci madde üzerinde konuşuyoruz. 7 nci maddede "üst
kurulların yıllık hesaplarının denetimi Sayıştay tarafından yapılır"
deniliyor; ama, biraz sonra hükümetin vereceği bir önergeyle, Sayıştay devreden
çıkarılıyor. Kimler devreye sokuluyor; Başbakanlık müfettişleri, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri ve maliye müfettişleri. Değerli arkadaşlar, yani, bütünüyle, bu bankalara verilecek olan
paraları denetleme, yürütmenin kontrolüne bırakılıyor. Oysaki, Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetleyen Sayıştayın yapması daha doğrudur. Böylece, bu
hükümet, ne yaptığını bilmeyen şaşkın hükümet, komisyonlarda farklı, Genel
Kurulda farklı metinlerle milletin huzuruna çıkıyor. Değerli arkadaşlar, Sayıştay denetiminden kaçırmak demek, Meclisin
denetiminden kaçırmak demektir. Meclisin denetiminden kaçırmak demek, halkın
denetiminden kaçırmak demektir. Bu da, hiçbir demokratik ülkede olacak bir
hadise değildir. Ancak, bu, bu hükümete yaraşır bir görüntü sergiler. Sayın Derviş diyor ki: "Şeffaflığı istemeyenler, batık bankalar
kurtarılıyor diye figan ediyorlar." Peki, Sayın Bakan, siz şeffaflığı
istiyordunuz da -Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sayıştay denetimi şartı konulmuştu
Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızın ısrarlı talepleriyle- niçin,
şimdi, tekrar bunları çıkarıyorsunuz? Efendim, uzmanlar kurulundan oluşan bir
denetçiler kurulu... Hepsi hükümetin memurlarıdır; yani, Başbakanlık
müfettişleri, Maliye müfettişleri, hükümetin memurudur. Bırakın da, Sayıştay
denetlesin Meclis adına. Eğer, şeffaflığı istiyorsanız, niçin kaçıyorsunuz? Değerli arkadaşlar, bugüne kadar, bu hükümet, tam 20 defa tosladı; ama,
aklı başına gelmedi. Bundan önce de, yeminli murakıplar, banka denetçileri ve
Maliye müfettişleri denetledi; ama, birileri sumen altı etti; öyle ki, o batan
20 banka için verilen raporlarda, bu bankaların topladıkları mevduatların yüzde
95'ine varan kısmını kendi gruplarına aktardıkları ifade edilmiştir. Değerli arkadaşlar, dürüst bir işadamı, iflas ettiği zaman, evini
barkını, varını yoğunu satar, borcundan kurtulmaya çalışır; ama, şu içi
boşaltılan bankaların sahiplerine bakınız; yatıydı, katıydı, uçağıydı,
villasıydı, aynı şekilde lüksü devam ediyor. Niçin, bu hükümet, içi boşaltılan
bu bankalardan geri alınmak üzere bir düzenleme getirmiyor; bunu sormak
istiyorum. Şimdi, Sayın Derviş kapris yapıyor "bırakır giderim ha" diyor.
Değerli arkadaşlar, Sayın Derviş'in kaprisini niye çekiyorsunuz allahaşkına?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Bak, burada... MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Ben, size söylüyorum. BAŞKAN - Efendim, üslubunuza lütfen dikkat edin. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Peki efendim. Değerli arkadaşlar, bakınız "bırakır giderim, bana güvenmiyorsanız"
diyor. Bu millet size nasıl güvensin? Sayın Derviş Türkiye'ye geldiği zaman
dolar 780 000 liraydı "yıl sonu itibariyle 1 100 000 bin lira olacak"
dedi; ama, 1 500 000 lirayı buldu. "Yılın ilk yarısından sonra ihracat ve
turizm ile ekonomi canlanacak" dedi, canlanmadı; sonra
"sonbahar" dedi, şimdi de "2002 yılında" diyor. Güçlü
ekonomiye geçiş programında "enflasyon hedefi yüzde 52" dedi, sonra
yüzde 58'e çekti; şimdi, tüketici fiyatlarına baktığımız zaman, yüzde 80'den
aşağıya olmayacağı gözüküyor. Değerli arkadaşlar, geçen yıl, Türkiye, cumhuriyet tarihinin en büyük
küçülmesini yaşamıştır; yüzde 8,5. Dünyada bile ekonomi yüzde 3-4 artarken,
bizde küçülme var. Ne var ki, İngiltere'de Financial Times gazetesinin bir
dergisi, Sayın Derviş'i yılın bakanı seçmiş. Yani, ters orantılı; Türkiye ne
kadar küçülürse, onun başında olan ekonomiden sorumlu bakanı da
ödüllendiriyorlar, yılın bakanı oluyor. Anlayamıyorum; bana göre, yılın adamı,
yılın bakanı olmak için başarılı olmak lazım. Oysa ki, Türkiye, fakirleşmiş,
yoksullaşmış, cumhuriyet tarihinin en kötü günlerini yaşamış. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, biraz üslubunuza dikkat edin de, bitirelim bu işi. ASLAN POLAT (Erzurum) - Çok sert değil. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bu dönemde,
maalesef, 400 000 işyeri kapanmış, işsizler ordusuna 2 milyon insan katılmış,
sanayici ülkeyi terk etmiş. Bakın, geçen gün, Sayın Sabancı diyor ki:
"Kalkınma treninden indik, yoksulluk trenine bindik." Bu, sayenizde
oldu. Onun için, hâlâ bu milleti yoksulluk treninde seyrettirmek istiyorsanız,
bu tasarıları çıkarmaya devam edersiniz. Tarımı tükettiniz. İşçiyi, memuru, emekli, dul ve yetimi de
söylemiyorum. Sayın Derviş'in tek başarısı nedir, bakın, onu da teslim edelim. İç ve
dış borçlarda, alacaklılara paralarını nakit ödemesinde çok başarılı; çünkü,
IMF bunun için kendisine destek veriyor, bir manada, IMF'nin tahsildarlığını
yapıyor maalesef. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, bu tasarı, ülkemiz insanına bir şey
kazandırmayacak, sadece, ülkemiz insanının mağduriyetini biraz daha
artıracaktır. Bakınız, Şeker Yasasını, Tütün Yasasını çıkardınız, çiftçiyi
bitirdiniz. Bu, reel sektörün iyileştirilmesi adına geldi, daha sonra
bankaların iyileştirilmesi olarak geçirmeye çalışıyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, uzatmalar da bitti, teşekkür ediyorum. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bitiriyorum efendim. (DSP ve MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN - Sayın Levent, müsaade buyurun efendim... Sayın Al... Efendim, bitti, ben uzattım ama, iki defa uzattım... İstirham ederim... MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Bu yasa, halk tarafından bankaları kurtarma
yasası olarak isimlendirildi. Ben de, bu yasaya, banka içi boşaltmayı teşvik
yasası diyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Siz, Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanının yılın adamı
seçilmesinden iftihar edeceğinize, burada polemik yapıyorsunuz efendim. Olur mu
böyle bir şey yani?! İstirham ederim yani!.. (DSP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından gürültüler) Muhalefet yapmak başka... İstirham ederim... Her
şeyin bir üslubu var. Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda. Eskişehir Milletvekili Sayın
Mehmet Sadri Yıldırım, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika. DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 7 nci maddesi üzerine Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinize ve aziz milletimize, Partim ve şahsım adına
saygılar sunuyorum. Bu tasarı, çok önemlidir, ülkenin geleceğidir, reel sektörün
istikbalidir. Hükümet, tasarıda, krizin ağırlığını, tarımdan inşaata kadar
üretici kesimin ciddî sıkıntıda olduğunu, üretim ve istihdamda daralmalar
olduğunu ve krizden, kredi kullanan reel sektör firmalarının olduğu kadar, tüm
sektörlerin ve bu arada bankacılık sektörünün de derinden etkilendiğini
belirtmekle birlikte, bir nevi, krizin yarattığı tahribatı itiraf etmekte ve
hükümet, açıkça, tüm sektörlerde ülkedeki krizin derinliğini belirtmekte,
ülkeyi hasta haline getirdiklerini kabul etmektedir. İşte, işin ve meselenin
esası burada. Yani, bu krizden ülke nasıl kurtulacak? Yapılacak iş... Önce
teşhis doğru ve yerinde konulursa, tedavi de iyi yapılırsa kurtuluş olabilir;
ama, hastanın da doktora güvenmesi gerekir. Ancak, teşhis de yanlış, tedavi de
yanlış; çünkü, hasta da doktora güvenmiyor. Değerli milletvekilleri, hükümetin ülkeyi krizden çıkarması mümkün
değildir; çünkü, güven yok ve hükümet yanlış yoldadır. Biz, Doğru Yol Partisi
olarak, iki yıldan beri söylüyoruz. Bilhassa, Genel Başkanımız Prof. Dr. Tansu
Çiller, 2000 yılı bütçe konuşmalarında ve sonraki konuşmalarında krizden
kurtuluş çarelerini defalarca dile getirmesine rağmen, hükümet tarafından
nazara alınmamış; ama, her söylediği de doğru çıkmıştır. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; DSP sıralarından "Ooo" sesleri) Öyleyse, yapılacak iş, bankacılık sektörüyle birlikte reel sektöre de
kaynak ve kredi verilmelidir; yani, ülkemizde, üretim yapan reel sektöre,
mutlaka, hükümet tarafından, direkt olarak, destek, ihtiyacı olan para, reel
sektör temsilcileriyle birlikte tespit yapılarak ve görüşülerek verilmelidir.
Öyleyse, gelin, kamu bankalarına, yani, Ziraat Bankasına ve Halk Bankasına
destek verin, reel sektör de istifade etsin. Ancak, Ziraat ve Halk Bankası
personeli perişan, aldıkları ücret içler acısı. Artık, düşünün bu milleti! Değerli milletvekilleri, tasarının 7 nci maddesini -denetim-
incelediğimizde, komisyonda Sayıştay denetimi öngörülmüştü; ama, gördük ki,
hükümet, vermiş bulunduğu önergeyle, Sayıştay denetiminden vazgeçmiştir.
Öncelikle, ben, hükümete sormak istiyorum: Sayıştay denetiminden neden
vazgeçilmiştir? Acaba, kurtarılacak şahıslar mı vardır? Denetimden neden
kaçıyorsunuz? Esasen, kurulların Meclise hesap vermeleri gerekir, Plan ve Bütçe
Komisyonuna bilgi vermek yetmez. Onun içindir ki, bu, denetimden kaçmaktır.
İşte, biz, bu nedenle bu kanuna muhalifiz ve karşıyız. Sayın hükümet, yanlış yoldasınız. Milletin ve ülkenin aleyhine olan bu
tasarıyla, açıkça suç işliyorsunuz ve ne yazık ki, bu suça, sayın iktidar
milletvekilleri de ortak oluyor; çünkü, hükümet içi boşalmış 18 bankaya el
koyarken 4 katrilyon olan zarar, bugün 20 katrilyon olmuş. Peki, bu zararı kim ödeyecek? Sayın hükümet, siz, hangi vicdanla,
elinden işini, ekmeğini aldığınız, perişan ettiğiniz, hapishanelere
gönderdiğiniz çiftçinin, esnafın, KOBİ'lerin, sanayicilerin, reel sektörün ve
yüce milletin hakkını, hortumculara, hırsızlara, dolandırıcılara veriyorsunuz;
hangi hakla veriyorsunuz?!. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - O tarafa bak... O tarafa bak... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Kes!.. Kes!.. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Göreceksiniz sayın hükümet, bu millet,
sizden, sandıkta hesap soracak; çünkü, milletten aldığınız yetkiyi, ülkenin
sorunlarını bilmeyen, IMF'nin ve Dünya Bankasının direktifleriyle gelen ve
hiçbir sorumluluğu olmayan Sayın Kemal Derviş'e verdiniz. Sayın Derviş'in istifa
tehdidiyle, bu tasarıyı getirdiniz. Sayın hükümet, bu yaptığınız, ülkeye kötülüktür. Millete işkence
yapıyorsunuz, eziyorsunuz. Eğer, ülkede, binlerce insana ekmek veren Halis
Toprak bağırıyorsa, yine, ülkenin ekonomisini ayakta tutan büyük işadamı
Sabancı bağırıyorsa, işadamları bağırıyorsa, odalar bağırıyorsa, hakikaten,
gittiğiniz yol yanlıştır; çünkü, reel sektörü yok ediyorsunuz, yok!.. (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Bir dakika efendim, bir dakika... MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın hükümet, insanları
yoksullaştırdınız, ülkeyi eksi 9 küçülttünüz; buna rağmen, enflasyonu
düşüremediniz. Siz, bu işi yapamıyorsunuz; bilmiyorsunuz, beceremiyorsunuz!
(DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Sizin ülkeye verecek
hiçbir şeyiniz kalmadı. Vatandaşın sizden bir tek istediği var, sizin çekip gitmenizdir diyor,
saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar;
DSP, MHP ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!]) MÜKERREM LEVENT (Niğde) - İstanbul Bankası da battı. BAŞKAN - Bu da tarihte ilk defa oluyor. Ciddî söylüyorum; bu, tarihte
ilk defa oluyor. 7 nci madde üzerinde görüşmeler bitti. 7 nci madde üzerinde verilmiş 4 adet önerge vardır, 3'ünü işleme
alıyorum. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 7 nci maddesine
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim. "Sayıştay'ın denetim esasları yalnız malî hesaplarla
ilgilidir." Erol Al İstanbul BAŞKAN - Diğerini okuyun: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 7 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur. Denetim: "MADDE 7. - Özel kanunlarla kurulmuş kamu tüzel kişiliğini ve idarî
ve malî özerkliği haiz kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların yıllık
hesapları Başbakanlık tarafından belirlenen Başbakanlık müfettişi, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi ve Maliye müfettişinden oluşan bir komisyon
tarafından denetlenir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların
faaliyetleri hakkındaki yıllık rapor, her yılın mayıs ayı sonuna kadar Bakanlar
Kuruluna sunulur. Bu kurul ve kuruşlar faaliyetlerine ilişkin olarak yılda bir
defa Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumlar 6245
sayılı Harcırah Kanunun, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ve 832 sayılı
Sayıştay Kanununa tabi değildir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların
kanunlarındaki ve diğer kanunlardaki bu maddeye aykırı hükümler
uygulanmaz."
BAŞKAN - Bu son önerge, aykırı önergedir; okutup, işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 7 nci
maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ederim. Erol Al İstanbul BAŞKAN - Komisyon?... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. EROL AL (İstanbul) - Önergelerimi geri alıyorum. BAŞKAN - Sayın Erol Al, önergelerini geri çektiler. İkinci önergeyi okur musunuz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Onu da alırlar. BAŞKAN - Onu alamazlar, mümkün değil. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların yeniden yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 7 nci
Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur. Denetim: MADDE 7. - "Özel kanunlarla kurulmuş kamu tüzel kişiliğini ve idarî
ve malî özerkliği haiz kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların yıllık
hesapları Başbakanlık tarafından belirlenen Başbakanlık müfettişi, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu denetçisi ve Maliye müfettişinden oluşan bir komisyon
tarafından denetlenir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların
faaliyetleri hakkındaki yıllık rapor, her yılın mayıs ayı sonuna kadar Bakanlar
Kuruluna sunulur. Bu kurul ve kuruluşlar faaliyetlerine ilişkin olarak yılda
bir defa Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumlar 6245
sayılı Harcırah Kanunu, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ve 832 sayılı
Sayıştay Kanununa tabi değildir. Bu madde kapsamındaki kurul, üst kurul ve bunlara bağlı kurumların
kanunlarındaki ve diğer kanunlardaki bu maddeye aykırı hükümler
uygulanmaz."
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bu, hangi yöntemle okunuyor Sayın Başkan? BAŞKAN- Sayın Polat'ın yöntemiyle. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Dalga mı geçiyorsunuz Sayın Başkan?! Olmaz böyle
şey! BAŞKAN- Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya)- Takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN- Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ- Katılıyoruz Sayın Başkanım. SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Sayın Başkanım, çok yanlış bir adım atılıyor. BAŞKAN- Efendim, müsaade eder misiniz. Gerekçeyi tane tane okur musunuz efendim. Gerekçe daha mühim maddeden. SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Gerekçe değil de, Parlamento yetkisini böyle
her zaman devrederek bir yere varamazsınız. BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yapılan bu düzenleme ile özel kanunlarla kamu tüzelkişiliğini ve idarî
ve malî özerkliği haiz olarak kurulmuş kurul, üst kurul ve kurumların yıllık
hesapları ve harcamalarının Sayıştay denetimine alınması, anılan kurul, üst
kurul ve kurumlara yasalar ile tanınan idarî ve malî özerkliği ortadan
kaldıracağından, denetimlerinin idarî ve malî özerkliklerini etkilemeden 4389
sayılı Bankalar Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun denetimine paralel olarak,
Başbakanlıkça; anılan kurul, üst ve bunlara bağlı kurumların yıllık
hesaplarının Başbakanlık müfettişi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
denetçisi ve Maliye müfettişinden oluşan bir komisyonca denetiminin yapılması
sağlanmaktadır. Böylece, bu kurul, üst kurul ve kurumların idarî ve malî
özerklikleri zedelenmeden, hesaplarının denetlenmesi amaçlanmaktadır. Diğer
taraftan, bu kurul, üst kurul ve kurumların faaliyetleri hakkında Hükümet ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi sahibi olması sağlanacaktır. BAŞKAN- Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin kabul ettiği
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir efendim. Efendim, bu önerge kabul edildiği için, son önergeyi işleme koymuyorum. 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci
madde kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, Sayın Turhan Güven ve arkadaşlarının yeni bir
madde ihdasına dair bir önergesi vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte
olan tasarı ve teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı
ve teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen
ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasının
hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açacağım;
komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden
kaldıracağım efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Doğru yapıyorsunuz. BAŞKAN - Şimdi, önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 792 sıra sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki ek maddenin eklenmesini arz ve talep ederiz. Turhan Güven H. Ufuk Söylemez Oğuz Tezmen
Ek madde Madde 8.- A-1. 31.12.2001 tarihi itibariyle vadesi geldiği halde
ödenmemiş olan ya da ödeme süresi henüz geçmemiş olan; 3065 sayılı Katma Değer
Vergisi Kanunundan doğan katma değer vergisi, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu
kapsamına giren vergi, resim ve harçların tamamı ile bu alacak asıllarına
isabet eden gecikme faizi, gecikme zammı, fon payı ve vergi cezaları bu maddede
yer alan esaslara göre tecil ve taksitlendirmeye tabi tutulur. 2. Tecil ve taksitlendirmeden yararlanacak kamu alacakları, ilk taksiti
Temmuz 2002 ayından başlamak üzere 18 eşit taksitte ödenir. 3. Bu maddeye göre tecil edilecek kamu alacaklarının asıllarına normal
vade tarihinden tecil tarihine kadar geçen süre için gecikme faizi ve gecikme
zammı oranı aylık yüzde 3 uygulanır. Tecil kapsamına girmekle beraber bu
kanunun yayımı tarihinden önce tahsil edilen kamu alacakları ret ve iade
edilmez. 4. Tecil kapsamındaki kamu alacaklarına tecil tarihinden itibaren yıllık
yüzde 3 tecil faizi uygulanır. Ödenen gecikme zammı ve tecil faizi, Gelir veya
Kurumlar Vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak dikkate alınır. 5. Tecil işlemi vergi dairelerince sonuçlandırılır. Maliye Bakanlığı,
tecil işlemine ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve tecil işlemleri için
mükelleflere başvuru süresi tespit etmeye yetkilidir. 6. Bu kanun hükümlerinden yararlanmak için belirlenen süre içerisinde
başvuruda bulunmayan mükellefler, bu kanun hükümlerinden yararlanamazlar. B- 1. 31.12.2001 tarihi itibariyle vadesi geldiği halde ödenmemiş olan ya
da ödeme süresi henüz geçmemiş olan 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumundan kaynaklanan ve 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil
olunan prim, işsizlik sigortası primi, idarî para cezası, tasarrufu teşvik
kesintisi, topluluk sigortası primi ile bu alacak asıllarına isabet eden
gecikme faizi ve gecikme zammı ve diğer feri alacaklar bu maddede yer alan
esaslara göre tecil ve taksitlendirmeye tabi tutulur. 2. Tecil ve taksitlendirmeden yararlanacak kamu alacakları, ilk taksiti
Temmuz 2002 ayından başlamak üzere 18 eşit taksitte ödenir. 3. Bu maddeye göre tecil edilecek kamu alacaklarının asıllarına normal
vade tarihinden tecil tarihine kadar geçen süre için gecikme faizi ve gecikme
zammı oranı aylık yüzde 3 olarak uygulanır. Tecil kapsamına girmekle beraber,
bu kanunun yayımı tarihinden önce tahsil edilen kamu alacakları ret ve iade
edilmez. 4. Tecil kapsamındaki kamu alacaklarına tecil tarihinden itibaren yıllık
yüzde 3 tecil faizi uygulanır. Ödenen gecikme zammı ve tecil faizi, Gelir veya
Kurumlar Vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak dikkate alınır. 5. Tecil işlemi Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığınca sonuçlandırılır.
Tecil işlemine ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve tecil işlemleri için
mükelleflere başvuru süresi tespit etmeye adı geçen kurum yetkilidir. 6. Bu kanun hükümlerinden yararlanmak için belirlenen süre içerisinde
başvuruda bulunmayan mükellefler, bu kanun hükümlerinden yararlanamazlar. BAŞKAN - Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılamıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan
önergeyi işlemden kaldırıyorum efendim. Teşekkür ederim. Tasarıya geçici maddeler eklenmesine dair önergeler vardır; okutup,
işleme koyacağım efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, salt çoğunluk yokken nasıl
işleme koyarsınız? BAŞKAN - Önerge efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, İçtüzük açık... BAŞKAN - Önergeyi okutayım da efendim, ben size izah ederim nasıl
yapacağımı. Her zaman yaptığımız şeyi yapıyoruz. Ek madde değil, yeni madde
değil. Önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 792 sıra sayılı Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Geçici Madde- Bu kanun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, vadesi
geldiği halde ödenmemiş bulunan kredi kartı hamillerinin asıl borç tutarları
ile bunlara 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine göre uygulanacak gecikme zammı oranındaki faizlerin; ilk taksiti bu
kanun yürürlüğe girdiği tarihi izleyen aydan başlamak üzere, 12 ayda ve eşit
taksitler halinde ödenmesi, ilk taksit ödeme süresinin son gününe kadar yazılı
başvuruda bulunulması ve bu alacaklar için ihtilafa gidilmemesi veya ihtilaftan
dönülmesi şartıyla, daha önce bankalarca yürütülmüş olan devre ve temerrüt
faizleri ile yasal takibattan vazgeçilir." BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Güven, buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) - Katılmıyorlar, ne konuşayım ben efendim? BAŞKAN - Efendim, önerge sizin. Öyle bir hakkınız var, istirham ederim
yani. Şimdi minnetle de konuşacaksanız, o da olmaz; aşkolsun!.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Muhalefetten gelene kimsenin katıldığını görmedim
de o yüzden. İktidardan gelenlere de, niye kendilerinin çoğunluğu olmadan
katıldıklarını anlayamadım. BAŞKAN - Vallahi ben de anlamadım efendim bazı şeyleri; sıralar
değiştikçe işler değişiyor! Buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, herhalde, zaten bizim süremiz
anlamaya yetmeyecek, öyle görülüyor; çünkü, ne İçtüzük kaldı ne Anayasa kaldı
ne kanun anlamı kaldı. Bizden geldiği zaman, Komisyon katılmadığını ifade
ediyor; neden; çoğunluğum yok diyor; ama, kendilerinden geldiği zaman, hiç
arkasına bakmıyor, çoğunluk yine yok, yine aynı kişiler, bu defa da
katıldıklarını ifade ediyorlar. Bunun İçtüzükte... BAŞKAN - Efendim, takdire bırakıyor onu. HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Güven, yanlış anladınız. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben yanlış anlamıyorum. BAŞKAN - Hiç "katılıyoruz" demedi. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben yanlış anlamıyorum, sen, iktidar ortakları
konuşurken konuş. Sen niye o zaman sustun, sesini çıkaramadın? HASAN GÜLAY (Manisa) - Burada yoktum. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın, istirham ediyorum. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben seni seyrettim özellikle o zaman. Size
"zafiyet içindesiniz, titreksiniz" dedi; gık diyemediniz; ama, biz
konuşunca aslan kesiliyorsunuz birdenbire. Bırakın canım, bırakın şunları biz
de konuşalım biraz. Biz doğruları söylüyoruz. HASAN GÜLAY (Manisa) - Ben burada yoktum. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sen olmadığın için bilemezsin. Salonda
olsaydınız duyardınız. Dün bu laflar çok söylendi ve iktidar mensubu bir
değerli milletvekili arkadaşım bu ifadelerde bulundu; fakat, ne acayiptir, bunu
bir muhalefet milletvekili söylese, yeri göğü inletirdiniz, iktidar mensubu bir
arkadaş söyleyince, gık, sesiniz çıkmıyor. Ya korkuyorsunuz, açıkça söylüyorum,
ya korkuyorsunuz yahut da bilip de anlamazlıktan geliyorsunuz. (DSP
sıralarından "Etme" sesleri, gürültüler) Ben ne söylediğimi biliyorum. Değerli arkadaşlarım, bir önerge veriyoruz; önergelerimiz, millet
adınadır, milletin yararınadır. Biliyorsunuz siz, Türkiye'de, vadesi geldiği
halde ödenmemiş kredi kartı hamillerinin büyük sıkıntıları vardır. Haklarında,
asıl borç tutarlarının çok üstünde temerrüt işlemleri yapılmaktadır. 300 000
000-500 000 000 lira bir borca girmiş olan arkadaşımızın muhatap olduğu rakam
4-5 milyar civarındadır, bunları ödeyemez hale gelmektedir. Bunun sıkıntısını
bütün millet çekiyor. Çok yüksek sayılara ulaşan bir kredi kartı olayı var
Türkiye'de, biz, buna bir çözüm getirmeye çalışıyoruz. Burada, arzu ederim ki,
Sayın Komisyon "katılmıyoruz" diyeceğine, neden katılmadığını, yani
milletin lehine olan bu şeylerde neden milletin lehine hareket etmediğini
açıklama imkânına sahip olsun. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Komisyonun çoğunluğu yok. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Ben isterim ki, yine, Sayın Bakan da aynı şeyi
söylesin. Yani, burada, milletin lehine olan bir işlem getiriliyorsa, neden
katılmadığını, İçtüzük çok açık, orada açıklayabilirler; fakat, kısa yoldan
"katılmıyorum..." Niye katılmıyorsun kardeşim?.. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Komisyonun çoğunluğu yok. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Millete bunu açıkla, bana açıklamıyorsan
canım!.. Millete açıklayın bunu!.. O nedenle... EROL AL (İstanbul) - Senin kredi kartı borcunu ödemek zorunda mıyım
ben?! Allah, allah... BAŞKAN - Sayın Al, lütfen, efendim... İstirham ederim... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Siz, batık bankaların parasını ödeme
mecburiyetinde misiniz Sayın Al!.. BAŞKAN - Aa, aşkolsun... EROL AL (İstanbul) - Siz batırdınız!.. BAŞKAN - Sayın Al, istirham ederim efendim... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sen bu memleketi soyan adamlara para veriyorsun
da, burada vatandaşa para vermekten içtinap ediyorsun!.. EROL AL (İstanbul) - Siz batırdınız!.. BAŞKAN - İstirham ederim... Güzel güzel geldik... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Siz, siz vatandaşa dert getirdiniz, eziyet
getirdiniz; onları söylemiyorsunuz da, batık bankaları kurtarıyorsunuz!.. BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Bankaları batıranlar nerede?!. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bırakın!.. Bankayı siz batırdınız canım, dört
senedir de iktidarsınız!.. BAŞKAN - İktidar tahammüllü olur efendim... BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Siz batırdınız!.. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Dört seneden beri siz iktidarsınız!.. (DSP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... Lütfen... TURHAN GÜVEN (Devamla) - İktidarın her hesabını vermek
mecburiyetindesiniz siz!.. İHSAN ÇABUK (Ordu) - Batıran sizsiniz!.. BAŞKAN - Lütfen efendim... İktidar tahammül eder... Tahammüllü olur
iktidar. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Siz vereceksiniz!.. Ha, bunu millet de sizden
zaten soracak da, millete o imkânı verin!.. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Lütfen efendim... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Eğer yüreğiniz yetiyorsa... Eğer yüreğin
yetiyorsa... BAŞKAN - Lütfen efendim, istirham ederim... Lütfen... BAHRİ SİPAHİ (İstanbul) - Siz batırdınız, siz verin!.. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Bırak laf atmayı; seni buraya, bu Meclise bunun
için göndermedi vatandaş!.. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik... Lütfen... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sizin yüreğiniz yetiyorsa, gelin, Mecliste,
vatandaşa gitme kararı alın. Görün bakalım gün ne o gündür!.. Yüreğiniz yetiyor
mu?! Hadi gelin gidelim seçime!.. Gidemezsiniz!.. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sen de gidemezsin!.. BAŞKAN - Sayın Karahan, lütfen efendim... İstirham edeceğim... EROL AL (İstanbul) - Zamanı gelince gideriz!.. BAŞKAN - Sayın Al... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sizde yürek yok canım!.. Dün arkadaş ne dedi
size; "titreksiniz" dedi. Size dedi; bana demedi, size dedi!.. (DSP
sıralarından gürültüler) Size dedi, size dedi!.. BAŞKAN - Efendim, lütfen... Lütfen, karşılıklı konuşmayın... TURHAN GÜVEN (Devamla) - Onun için, bırakın bunları... Biz, milletin hayrına bir teklif getirdik; kabul etmeyeceğinizi ben
biliyorum. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sağlığa zararlı, bağırmayın!.. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Benim sağlığım yerinde, sen kendine bak!.. Genç
de gidebilirsin ha!.. Neden, çünkü, sen amatörsün... Amatörsün... Gidersin,
gidersin... Ama, gittiğin zaman da bir daha gelmezsin. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. Diğerini okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına aşağıdaki
geçici maddenin eklenmesi arz ve teklif olunur. "Geçici Madde 1: Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi,
Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi, Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi ve
tasfiye halinde Emlak Bankası Anonim Şirketinin Yönetim ve Denetim Kurulu
üyeleri ile Tasfiye Kurulu üyeleri, bu Kanun ve 15.11.2000 tarihli ve 4603
sayılı Kanun kapsamında işlemler yapmaya, 21.2.2001 tarihinden önce açılmış
esnaf ve sanatkar kredileri, küçük ve orta boy işletme kredileri ve zirai
krediler ile bu Kanunun 1 inci ve 2 nci maddesi kapsamındaki kredileri söz
konusu maddelerde belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde yeniden yapılandırmaya yetkilidirler. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi,Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Yönetim, Denetim ve
Tasfiye Kurulu üyelerinin bu Kanun ve 4603 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde
yaptıkları işlemlerden dolayı hukukî sorumlulukları bankacılık sektöründe
faaliyette bulunan özel bankaların yönetim, denetim ve tasfiye kurullarına
uygulanan özel hukuk hükümlerine ve
mevzuata tabidir. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Yönetim, Denetim ve
Tasfiye Kurulu üyeleri ceza ve idare hukuku bakımından memur sayılmazlar." Kemal Derviş Devlet Bakanı BAŞKAN - Komisyon? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya)-Takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 25.11.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4603 sayılı Kanunun 1 inci
maddesinin (2)numaralı fıkrası ile Kanun kapsamındaki bankalar anonim şirketi
statüsüne kavuşturularak Bankalar Kanunu ve genel hükümlere tabi
kılınmışlardır. Yine aynı maddenin (5) numaralı fıkrası ile söz konusu bankalar
233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 399
sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararname hükümleri kapsamından çıkarılmışlardır. Böylece
25.11.2000 tarihinden itibaren anılan bankalar, yeniden yapılandırılmaları
çerçevesinde özel hukuk hükümlerine tabi kılınmışlardır. Uygulamada
yaşanabilecek tereddütlerin bu hususun açıkça hükme bağlanması yoluyla
giderilmesini teminen, yukarıdaki değişikliğin yapılması gerekli görülmektedir. AHMET İYİMAYA (Amasya)- Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun... AHMET İYİMAYA (Amasya)- Madde üzerinde müzakere açıyor musunuz efendim? BAŞKAN - Hiç böyle bir şey var mı?! Madde koymuyoruz ki; geçici madde.. AHMET İYİMAYA (Amasya)- Her iki halde Parlamentonun uygulaması var... BAŞKAN - Efendim, az önce açtık mı?! İstirham ediyorum... Biraz evvel
Sayın Güven'inkini tatbik ettik... AHMET İYİMAYA (Amasya)- Var, arz edeyim Başkanım. Yeni bir madde ihdas ediliyor... BAŞKAN - Yeni bir madde değil efendim... AHMET İYİMAYA (Amasya)- Evet efendim..... BAŞKAN - İstirham ederim... Ne olursunuz... Yani, siz kendi önergenizde
bunu böyle yapıyorsunuz... AHMET İYİMAYA(Amasya)- Hayır efendim... "Geçici madde 1"
diyorsunuz; kanunda var mı böyle bir madde?.. BAŞKAN - Bakın, siz hukukçusunuz; istirham ederim efendim... AHMET İYİMAYA (Amasya)-.Kanunda böyle bir madde var mı efendim?.. BAŞKAN - 55 inci sayfa; İçtüzük, madde 87."...metne ek veya geçici
madde eklenmesi hakkında milletvekilleri, esas komisyon veya Hükümet değişiklik
önergeleri verebilir" diyor. AHMET İYİMAYA (Amasya)- Tamam...
BAŞKAN - Önerge mahiyetinde... Bugüne kadar böyle tatbik edilmiş.(Gürültüler) Bir dakika... AHMET İYİMAYA (Amasya)- Önerge verilir; ama, efendim, madde ihdas
ederseniz, müzakere edeceksiniz. BAŞKAN - Beni dinler misiniz... Bir dakika efendim... 15.1.1997, 46 ncı Birleşim, Başkanvekili, Sayın Kamer Genç... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Aksi uygulamalar da var efendim. BAŞKAN - 25.8.1999, 57 nci Birleşim, Başkanvekili, Sayın Mehmet Vecdi
Gönül... Sayın Ali Ilıksoy... Sayın Ali Ilıksoy 2000 yılında... Böyle geliyor
efendim. Bugüne kadar bunu tatbik etmişiz; madde böyle, aksini de kimse
söylememiş. Sayın Güven'inki de böyle oldu. İstirham ederim efendim. Ne dedim
ben... (Gülüşmeler) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Bir dakika... Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Yalnız, geçici maddeyse, üzerinde müzakere
açılması lazım. BAŞKAN - Sayın Genç, Meclis Başkanvekili olarak, 15.1.1997'de 46 ncı
Birleşimde, Başkanvekili olarak, Kamer Genç olarak aynı uygulamayı yapmışsınız. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama, üzerinde müzakere açacaksınız efendim. BAŞKAN - Hayır efendim. (Gürültüler) AHMET İYİMAYA (Amasya) - Emsal var efendim. BAŞKAN - Hayır efendim, böyle bir şey yok ki! Yani, gidin, açıp zapta
bakın. Yaptığınız şeyi inkâr ediyorsunuz! TURHAN GÜVEN (İçel) - Kamer Genç yanlış yaptıysa, mecbur musun yanlış
yapmaya?! (Gürültüler) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, o maddede kimse söz istememişti,
ben size söyleyeyim. Açın, tutanakları getirin. O maddede... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Kapusuz, buyurun efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir dakika... Sayın Başkan, şimdi, efendim, bakın, kanun tasarı ve teklifleri buraya
geldiği zaman, hükümetten geliyor, komisyondan geçiyor, buraya geliyor, o madde
müzakereye açılıyor. Şimdi, burada... BAŞKAN - Madde doğru efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Madde üzerinde... TURHAN GÜVEN (İçel) - Madde efendim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir dakika efendim, rica ediyorum... Şimdi, benim, orada başkanlık yaptığım zaman, o geçici madde kabul
edilmiştir. Getirtip tutanağı okutun, orada söz isteyen olmamıştır; ama, burada
bir madde koyuyorsunuz. Madde koyduğunuza göre, üzerinde, lehte ve aleyhte söz
verip... BAŞKAN - Sayın başkanım, siz de takdir edersiniz ki, böyle geçici
maddelerde önergede söz isteme hakkı yok ki zaten istensin. KAMER GENÇ (Tunceli) - Var efendim; yeni bir madde koyuyorsunuz. BAŞKAN - Efendim, zatıâlileriniz zaptı getirin bakın yaptığınız tatbike. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bakın, biz, burada politika yapmıyoruz.
Burada geçici bir madde var... BAŞKAN - Sayın Kapusuz, buyurun efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Yani, eğer, siz, İçtüzüğü rafa kaldırırsanız,
başka mesele! BAŞKAN - Sayın başkanım, okudum... KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi, normal olarak geçici madde eğer kanun
metninde olsa, üzerinde lehte ve aleyhte olmak üzere müzakere açmayacak
mısınız; açacaksınız. Bunu da önergeyle buradan geçiriyorsunuz... BAŞKAN - Sayın başkan, her zaman muhalefet bu tartışmayı yapıyor,
başkanvekilleri aynı şeyi tatbik ediyor, ister iktidardan ister muhalefetten;
bunu boşuna münakaşa etmeyin. Sayın Kapusuz, buyurun. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, suîemsal, emsal olmaz... TURHAN GÜVEN (İçel) - Suîmisal... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Dolayısıyla, önerge verilmiş olmasını şayet
yeni bir madde gibi kabul ediyorsanız müzakere açarsınız, değilse, önerge
verilmiş olması, buradaki, Genel Kuruldaki uygulamayı, bir madde müzakeresini,
bir metni müzakereyi ortadan kaldırmaz. Sayın Başkanım, eğer bu konuda siz bunu
ekmadde gibi kabul ediyorsanız... BAŞKAN - Sayın Kapusuz, niçin Sayın Turhan Güven ve arkadaşlarının
önergesinde yapmadınız da burada yapıyorsunuz? SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ben
itiraz ettim Sayın Başkan. BAŞKAN - Rica ederim... Bugüne kadar tatbikat bu. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bakın Sayın Başkan, 87'nin dördüncü fıkrası... BAŞKAN - Efendim... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Müsaade edin, tamamlayayım efendim. BAŞKAN - Buyurun. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 87'nin dördüne göre uygulamaya koyduğunuzu
söylediniz. Onda da itiraz ettim ben, yerimden de ikaz ettim. Bakınız neden;
burada bir salt çoğunluk yok, sadece komisyon başkanı var. Eğer böyle bir
uygulama koyarsanız, böyle bir şey arzu ederseniz, burada komisyonun salt
çoğunluğu varsa, o metni okutabilirsiniz. Yanlış yaptınız. Bir sonraki oturumda
ne oluyor; Başkan olarak sizin bu yaptığınız uygulama emsal olarak Genel Kurula
takdim ediliyor. Bu doğru değil Sayın Başkanım, etmeyin. Bakınız, İçtüzüğün 87
nci maddesine göre bu geçici maddeleri uygulamaya koyamazsınız. Biraz önceki
okutulmuş olan önergeler de yanlış okutulmuştur. Bir sonraki oturumda, bir
başka oturumda bunlar münakaşa edilirken, arkadaşlarımız bu uygulamayı, yanlış
uygulamayı emsal olarak gösteriyorlar. BAŞKAN -Sayın Turhan Güven de Danışma Meclisinde Başkanvekilliği yaptı;
zapta geçmesi için okunuyor efendim, istirham ederim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, bakın, ama, biraz önce onu
öyle diyorsunuz, "itiraz etmediniz ki..." TURHAN GÜVEN (İçel) - Zapta geçmesi için okunur. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İtiraz ediyoruz, yanlıştır diye. BAŞKAN - Önergede diyorum, geçici maddede değil efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, kabul ettiğimiz bir maddeyse,
bunu müzakere etmeden nasıl çıkaracağız? BAŞKAN - Efendim, lütfen... Teşekkür ederim; mesele anlaşıldı, benim
anlayışım bu. Önergeyi okur musunuz efendim... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, bir cümle ifade edebilir miyim? BAŞKAN - İstirham ederim, lütfen efendim... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Bir cümle efendim... BAŞKAN - Yeter efendim... İstirham ederim... Yapmayın... AHMET İYİMAYA (Amasya) -Sayın Başkanım, bir cümleyle ifade edebilir
miyim efendim... BAŞKAN - Hayır efendim, vermiyorum söz. Buyurun, okuyun efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması Hakkında Kanun Tasarısına geçici 2 nci
maddenin eklenmesi arz ve teklif olunur. "Geçici Madde 2.- Emlak Konut Anonim Şirketinde çalışmakta olan
memur ve sözleşmeli personel (kapsam dışı personel dahil) kamu kurum ve
kuruluşlarına 24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi esasları
uyarınca Devlet Personel Başkanlığı tarafından nakledilir. Bu maddeye göre
yapılması gereken ödemeler Emlak Konut Anonim Şirketi tarafından yapılır."
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Komisyon da, Parlamento da by-pass ediliyor!.. BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Emlak Konut Anonim Şirketinin 588 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
uyarınca Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi gayrimenkul yatırım ortaklığına
dönüştürülmesi nedeniyle, anılan şirketin bağlı ortaklık olduğu dönemden kalma
memur ve sözleşmeli personelin mağduriyetlerinin önlenmesi bakımından yukarıda
öngörülen değişikliğin yapılması gerekli görülmektedir. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum... VEYSEL CANDAN (Konya) - Üzerinde konuşacağız efendim! BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yoklama istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Kapusuz, yoklama istiyorsunuz; ama, oylama bittikten
sonra yoklama olur mu?! Diğer önergeyi okutalım; oylarken yoklama istersiniz.
İstirham ederim... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Peki efendim. BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına geçici 3 üncü
maddenin eklenmesi arz ve teklif olunur. "Geçici Madde 3.- Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi; 2002 yılı iş planı ve programlarında
2002 yıl sonuna kadar bankacılık usullerine uygun olarak kullandırılmak üzere,
tarım kesimine, esnaf ve sanatkâra, küçük ve orta boy işletmelere ve
ihracatçılara, kendi kaynaklarından en az bir buçuk katrilyon Türk Lirası
karşılığı yabancı para ve Türk Lirası ilave plasman limiti tahsis
ederler."
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılıyoruz Sayın Başkanım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bir şey söylemek istiyorum; bir
dakikanızı rica ediyorum. Eğer, siz... (DSP sıralarından "Yeter,
yeter" sesleri) Bir dakika arkadaşlar... Eğer bu maddeleri böyle... Sayın Başkan...
Sayın Başkan, bir dakika... Bir şey söyleyebilir miyim. Efendim, eğer, burada,
bu önergeler, geçici maddeler müzakeresiz atlatılırsa, komisyonun toplanmasına
gerek yok. Bütün maddeler gelir, burada... Sayın Başkan, bir dakika dinler
misiniz. HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Bürokratlar ne yapıyor arkadaşlar?!. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan... HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Nasıl uygulatıyorsunuz?.. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Emsal versene kardeşim... KAMER GENÇ (Tunceli) - Yahu, olur mu kardeşim?!. O zaman komisyon niye
toplansın... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) AHMET İYİMAYA (Amasya) - Aksine emsalleri var... III. - Y O K L A M A (AK Parti sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz. BAŞKAN - Yoklama isteminde bulunan
milletvekillerinin isimlerini tespit ediyoruz: Sayın Salih Kapusuz,
Sayın Mehmet Ali Şahin, Sayın Hüseyin Çelik, Sayın Veli Seyda, Sayın Tevhit
Karakaya, Sayın İsmail Özgün, Sayın Osman Pepe, Sayın Mehmet Elkatmış, Sayın
Yahya Akman, Sayın Canbay, Sayın Nurettin Aktaş, Sayın Çetinkaya, Sayın Baş,
Sayın Kansu, Sayın Göksu, Sayın Güler, Sayın Yalçınbayır, Sayın İlyas Arslan,
Sayın Zülfükar İzol, Sayın Eyyüp Sanay, Sayın İsmail Alptekin. 21 arkadaşımızı tespit ettik. Elektronik cihazla yoklama yapılacaktır. Yoklama için 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere devam ediyoruz. V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7.- Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/938) (S. Sayısı : 792) (Devam) BAŞKAN - Efendim, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yetersayısı
vardır, toplantı yetersayısı da vardır ve önerge geçici 3 üncü madde olarak
kabul edilmiştir. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu konunun düzeltilmesi için,
Başkanlık Divanına götürülerek nihaî sonuca kavuşturulması lazım. Biz,
muhalefet olarak, bu saatten sonraki Bankalar Kanunuyla ilgili bölüme
katılmıyoruz efendim. (AK Parti milletvekilleri Genel Kurul Salonunu terk ettiler) BAŞKAN - Peki efendim. Efendim, bir geçici madde isteği daha var... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bir dakika efendim, istirham edeyim... Önerge okutuyorum... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, şu ana kadar olan uygulamayla,
İçtüzük hükümlerine aykırı bir uygulama yapmaktasınız. Bu sorumluluğa katılmak
istemiyoruz, protesto ediyoruz ve ayrılıyoruz. (DYP milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk ettiler) BAŞKAN - Peki efendim... VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Önergeniz var; okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 792 sıra sayılı kanun tasarısına geçici 5 inci madde olarak aşağıdaki
maddenin ilave edilmesini arz ederiz. Geçici madde 5- 2002 yılında IMF kaynaklarından gelecek kredilerden 2
milyar dolar karşılığı Türk Lirası tarım destekleme projelerine tahsis edilir.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Önerge üzerinde, Sayın Candan; buyurun. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şu ana kadar
"reel sektör" adı altında, devletin imkânlarını bazı bankalara peşkeş
çekme pahasına, hükümet içerisinde de anlaşma olmamasına rağmen, beş saattir, anamuhalefet partisi olarak, bu
tasarının bazı bölümlerinin değişmesi noktasında mücadele veriyoruz. (DSP ve
MHP sıralarından gürültüler) Ancak, hükümet ortaklarının İçtüzük hileleri,
sahte, arka arkaya yazılan lüzumsuz
önergelerle, bu tasarıdaki yanlışları düzeltme imkânı tanımayan,
özellikle de İçtüzük uygulamasında biraz önce yanlış uygulamalarla, tamamen
denetimden kaçmak, devletin parasını harcayanları devlet memuru kabul
etmeyen maddeleri okumadan
oylayarak geçen bir düşünceyi kabul etmek mümkün değil. Onun için, hükümetin bu tavrını, komisyonun tavrını ve
hükümet ortaklarının tavrını protesto ediyoruz ve bu tasarıya bağlı olarak
Genel Kurulu terk ediyoruz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar[!]) (SP milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk ettiler) BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir
efendim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 792 sıra sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici 6 ncı
maddenin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz. Geçici 6.- 2002 yılında IMF ve Dünya Bankasından elde edilecek
kredilerin 2 milyar dolar karşılığı Türk Lirası KOBİ'lere kredi olarak verilir.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: IMF ve Dünya Bankasından elde edilecek kredilerin reel sektöre aktarılarak
üretim ve istidamın artmasını sağlamak. BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir
efendim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 792 sıra sayılı yasa tasarısına geçici madde 7 olarak
ilave edilmesini arz ve teklif ederiz. Geçici Madde 7.- 2002 yılında IMF ve Dünya Bankasından elde edilecek
kredilerin 2 milyar dolarlık bölümünün
esnaf ve sanatkârlara verilmesini.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Esnaf ve sanatkârların durumlarının düzeltilmesi için bu önerge
verilmiştir. BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir
efendim. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 792 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki geçici
madde 9'un eklenmesini arz ederiz. Geçici Madde 9.- 2002 yılında IMF ve Dünya Bankasından gelecek olan
kredilerden 1 milyar dolarlık bölümünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki esnaf ve
sanatkârlar ile hayvan üreticilerine verilmesini arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: "Gerekçe: Doğu ve güneydoğudaki esnafların kalkındırılması için bu
önerge verilmiştir." BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir efendim. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 792 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki geçici
maddenin ilave edilmesini arz ederiz. Geçici Madde 10.- 2002 yılında IMF kaynaklarından temin edilecek
kredilerden 2 milyar dolar karşılığı Türk Lirası 17 Ağustos ve 12 Kasım
depremleri bölgesinin gelişmesi için tahsis edilir.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: "Gerekçe: Deprem bölgesinde oluşan iktisadî ve sosyal hayatın
geliştirilmesi için." BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir
efendim. 8 inci maddeyi okutuyorum efendim. MADDE 8.- Bu Kanunun; a) 6 ncı maddesinin ( B ) fıkrası 3/7/2001 tarihinden geçerli olmak
üzere yayımı tarihinde, b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde, Yürürlüğe girer. BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 9 uncu maddeyi okutuyorum: Yürütme MADDE 9.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Son söz milletvekilinindir efendim. 86'ya göre, aleyhte, Balıkesir
Milletvekili İsmail Özgün?.. Yok. Lehte, İstanbul Milletvekili Masum Türker?.. Burada. Buyurun efendim. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
sözlerime başlamadan Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Çok olumlu bir şey yaptık, olumlu bir oy vereceğim. Bugün kabul edilen
yasayla, ikibuçuk yıldır bu çatının altında Türkiye'nin sıkıntısını çektiğimizi
bilmeyenler bilsinler, bu sıkıntı... Bu yasa emin ellerde uygulanırsa, emin
olun, ikibuçuk yıldır milletvekili olarak bize söylenen her sözün karşılığını
söyleyenler utanacaklardır. Değerli arkadaşlar, bugün yaptığımızın ne olduğunu fark etmeyenler,
geçmişte olduğu gibi, hep "canım feda olsun" edebiyatı yaptılar.
Türkiye'nin bugün "canım feda olsun" edebiyatına ihtiyacı yok,
"aklım feda olsun" diyenlere ihtiyacı var. "Aklım feda
olsun" diyerek kabul ettiğimiz bu yasanın ülkemize hayırlara vesile
olmasını diliyor, Tanrı bize bugün doğruyu gösterdiği için mutluluğumu
bildiriyorum. Saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, aleyhte, Orhan Bıçakçıoğlu söz istemiş. Orhan Bıçakçıoğlu?.. Yok. Mehmet Sadri Yıldırım?.. Yok. Yasin Hatiboğlu?.. Yok. Veysel Candan?.. Yok. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitti. Tasarının tümü açık oylamaya tabi. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için 2 dakika süre veriyor ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının oylamasına 223 sayın milletvekili katılmış olup, 220 kabul, 2 ret,
1 mükerrer oy kullanılmıştır; böylece, tasarı kanunlaşmıştır. İnşallah, hayırlı
olur Türkiye'ye. Sayın Bakana ve bürokrat arkadaşlara teşekkür ediyoruz. Şimdi, Terörist Bombalamalarının Ortadan Kaldırılması Hakkında
Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlayacağız. 8. - Terörist Bombalamaların Ortadan
Kaldırılması Hakkında Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/816) (S.
Sayısı: 793) (1) BAŞKAN- Komisyon?.. Burada. (1) 793 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu 793 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Turhan
Tayan... TURHAN TAYAN (Bursa)- Vazgeçtim... SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın
İrfan Gündüz. BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz; buyurun. AK PARTİ GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 793 sayılı kanun tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyor; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Terör, korkutmak ve yıldırmak anlamında Latince bir kelimedir. Siyasî
kavram olarak terör, bir fikri zorla kabul ettirmek için güç ve şiddet
kullanma, korkutma ve sindirme faaliyetlerini anlatır. HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, sükûneti temin edin; böyle şey
olmaz!.. BAŞKAN- Sayın Gündüz, siz buyurun efendim. İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)- Terörizm ise, bazı siyasal ve sosyal
değişiklikler meydana getirmek için bir korku ve dehşet atmosferi oluşturmayı
tasarlamış şiddet ve tehdit diye tanımlanır. Sorel "20 inci Yüzyılın tek
bir silahı vardır; o da korkudur" diyerek, kitleleri yönetmenin en uygun
yolunun korkuyu yaygınlaştırmak olduğunu söylerken; Bacon "teröre karşı en
iyi silahlanma korkuyu yenmektir" diyerek, teröre karşı toplumsal
soğukkanlılığın korunması gerektiğine işaret eder. Terör ve terörizm kavramları üzerinde genel kabul gören bir tanım bugüne
kadar pek yapılamamıştır. Terörün ve terörizmin, insanlığın karşılaştığı en
tehlikeli sorunlardan biri olduğuna bakılırsa, bu kavramlar üzerinde uzlaşılmış
bir tanımın yapılamamış olmasını ciddî bir eksiklik olarak görmek gerekir. Bu
yüzden terörle mücadelenin en önemli zorluklarından biri, hangi faaliyetlerin
terör eylemi sayılması gerektiği konusundaki yaygın anlaşmazlıktır. Anlaşmazlıkların
temelinde ise, siyasal ve kültürel farklılıklar ve çıkarlar yatmaktadır. Bazı
ülkelerde terörizm, suç işleyen fanatik grupların bütün faaliyetlerini
kapsarken, diğer bazı ülkelerde aynı teröristler saygı bile görebilmektedir. İşte,
bu nedenle, birinin terörist olarak kabul ettiğini bir diğeri, menfaatı gereği,
pekâlâ özgürlük savaşçısı olarak görebilmektedir. Bu nedenle, uluslararası
alanda terörizmin tanımı konusunda henüz bir konsensüs oluşamamıştır. Terörizm,
ne aldığı kurban sayısına ne de kullanılan metoda bakarak tanımlanamaz. Bir tanıma göre terörizm, saldırılan veya korkutulan sivil ve masum
kurbanlar aracılığıyla hedeflenen daha büyük bir kitleyi yıldırıp, korkutarak
yasadışı stratejik ve siyasal amaçlarını gerçekleştirmek için bir grubun veya
devletin, bilinçli ve planlı bir biçimde şiddet kullanması veya şiddet kullanma
tehdidinde bulunmasıdır. Demek ki, terörü işleyenler belirli kişiler ya da
organize bir örgüt veya bizzat bir devlet olabilir ki, bu durumda bir devlet
teröründen de bahsedilebilir. Terörizmin ikinci tanımlayıcı niteliği, hedeflerinde ayırım
gözetmemesidir. Terör eylemleri siyasî nitelik taşır; amaç, hedef kitleyi,
teröristlerin savunduğu siyasî pozisyonu kabul edecek bir kıvama getirmektir.
Bu anlamda siyasî terör, kelimenin tam anlamıyla düşük yoğunluklu psikolojik
bir savaştır. Bireysel ve kitlesel iletişim araçları geliştikçe, psikolojik
savaş stratejileri ve taktikleri de o ölçüde gelişmiştir. Bu yönden içinde
bulunduğumuz iletişim çağı, psikolojik savaşlar çağı olarak da
adlandırılabilir. Terörizmin etkili eylemleriyle toplumda meydana gelen sosyal
güvensizlik ve art arda gelen şok dalgaları insan zihnini dondurur, sosyal ve
ekonomik hayatı felç eder. Amerika'daki 11 Eylül saldırısından hemen sonra
uçakların yolcu sayısındaki dramatik düşüş ve borsadaki aşırı dalgalanma tam da
teröristlerin istediği bir sonuçtur. Terörizmin bir başka ortak karakteri de, mutlaka, dışarıdan birileri
tarafından desteklenmesidir. Bazı dış güçler, belli siyasî mülahazalarla terör
örgütlerinin sponsorluğunu yapmakta, üyelerini eğitip donatmakta ve
gerektiğinde uluslararası alanda himayesine almaktadır. Soğuk savaş döneminde,
hem ABD'nin hem Sovyetler Birliğinin bazı terörist grupları birbirine karşı
destekledikleri bilinmektedir. Değerli arkadaşlarım, bilimsel ve teknolojik gelişmeye bağlı olarak
terörizm kavramı da değişime uğramıştır. Dolayısıyla, terörizmin, sadece şiddet
kalıbı içinde düşünülmesi de pek doğru değildir. Değişen dünya dengeleri ve
uluslararası ilişkilerdeki farklılaşmalar sonucu, sıcak savaşlar, yerini, soğuk
savaşlara bırakmıştır. Soğuk savaş gereği olarak ortaya çıkan psikolojik savaş
türü ve bu savaşın vazgeçilmez unsuru olan düşük yoğunluklu çatışmalar terör
kavramını da beraberinde getirmiştir. Demokratikleşme alanında atılan adımlar terörü sayı olarak azaltmakla
birlikte, demokratik ortamlarda terör eylemlerinin etkinliği özellikle kitle
iletişim araçlarının tesiriyle daha da artmaktadır. Terör hareketleriyle
uluslararası siyasî ilişkiler, bölgesel ve ülke düzeyindeki siyasî ve toplumsal
sorunlar arasında yakın bir ilgi gözlenmektedir. Sağlıklı bir değerlendirme
yapıldığında, toplumdaki dengesiz gelir dağılımının hoşnutsuz kişilerin ortaya
çıkmasına yol açtığı ve birtakım güçler ve devletlerin bu durumu hedeflerine
ulaşmada araç olarak kullandıkları sürece, terörizm dünyamızda varlığını devam
ettirecektir. Muhterem milletvekilleri, terörün anlaşılmasında dikkat edilmesi gereken
diğer bir husus ise, terörün tamamıyla dış destekle açıklanarak kolaycılığa
kaçılmasıdır. Terör istismara açık bir ortamın olmadığı yerlerde yaşama imkânı
bulamaz; dolayısıyla, bir yerde yaygın olarak terör varsa, orada, gerçekten,
bir şeylerin yanlış gittiğini de kabul etmek gerekir. Sosyal refahın azalması ve toplumsal yapının zayıf düşmesi veya buna ait
belirtilerin artması, terörün arayıp da bulamadığı fırsatlar olarak görülmeli
ve önleyici tedbirler bir an önce alınmalıdır. Terörizmde, olayların tamamen dış dinamiklere bağlanarak, iç
dinamiklerin gözardı edilmesi, kendi kendimizi kandırmaktan başka bir işe
yaramaz. Bunun tam tersi, terörü yorumlarken, sadece iç dinamikleri ele alıp,
dış dinamikleri ihmal etmek de, başka bir yanlıştır. Yabancı unsurların içine
karışmadığı bir terörün günümüz şartlarında düşünülemeyeceği açıktır. Başka bir
ifadeyle, her terör eyleminde, oranları değişse bile, iç ve dış dinamikler
birlikte bulunmaktadır. Eğer, bir devlet, bazı stratejik kazanımları için terörizmi doğrudan
aracı olarak kullanıyorsa veya resmî olarak belirlenmiş millî hedefleri
doğrultusunda terörizme her türlü lojistik desteği sağlıyorsa veya terör
örgütlerinin ülkesinde konuşlanmasına hoşgörüyle yaklaşıyorsa, terör ile devlet
arasında bağ kurulmakta ve devlet destekli uluslararası bir terörizmin varlığı
ortaya çıkmaktadır. Değerli arkadaşlarım, gençlik, çorak toprağın yağmura hasret olduğu
kadar, bilgiye ve öğrenmeye ihtiyaç duyduğu çağlardır. Buna göre, terörizmin
insan kaynağını teşkil eden gençliğin, eğitimi, millî ve manevî değerle
donatılmaları, kendi kahramanlarımızı benimseyerek ve örnek alarak yetişmeleri
ve her birinin yetenekleri doğrultusunda, meslekî bir kariyerle hayata
atılmaları, teröre karşı alınması gerekli en önemli tedbirlerden biridir. Toplumların huzuru, eğitimin, her bakımdan, olumlu olmasına bağlıdır;
dolayısıyla, eğitim, ne kadar yerli, yeterli ve millî, ne kadar olumlu ve
verimli olursa, fertler, o kadar mükemmel ve faydalı olur; ne kadar yetersiz ve
olumsuz ise, o derece ilkel ve zararlı olur. Ailenin, okulun, kurumların ve medyanın görevi, insana müspet karakter
kazandırarak, onu topluma kazandırmak; devletin görevi ise, bu eğitimi vermek
ve denetlemek olmalıdır. Değerli arkadaşlarım, kültürel değişim, sosyal hayatta da birtakım
değişimler meydana getirmekte, daha doğrusu, sosyal yapı da, kültürel değişime
paralel olarak değişmektedir. Toplumda bir kesimin "ak" dediğine, diğeri "kara"
diyebiliyorsa, orada, büyük bir uçurum oluşmakta, bu ise, toplumsal çatışmalara
yol açmaktadır. Mutlaka, her insanın aynı düşünmesi mümkün değildir; ancak,
asgarî müştereklerde birleşmek, toplumun bekası için gereklidir. Sosyal değerlerdeki değişim ne ölçüde olursa olsun, toplumun genelini
ilgilendiren ve sosyal bütünleşmenin temelini oluşturan değer yargılarında,
genel bir uzlaşmanın, mutlaka, sağlanması gerekmektedir. Tarih, din, dil, örf
ve âdetler, sanat ve edebiyat eserleri gibi kültürel unsurlar, millî karakterin
devamlılığını sağlar. Bunlar arasındaki sosyal bağın koparılması, toplumda
anormal belirtilere yol açar. Bu belirtiler, genellikle, anarşi, şiddet ve
sosyal çözülme olarak kendini gösterir. Esas itibariyle, terörizm, özellikle, kültür, dil, din, ahlak ve aile
gibi kavramlarda kargaşa meydana getirerek, toplumu ve fertleri, neyin doğru,
neyin yanlış olduğunu bilmeyecek bir duruma getirmek ve böylece, kendi sundukları
sahte reçeteleri, itirazsız kabul etmelerini sağlamayı hedef alır. Sosyal değerlerdeki bu erozyon, milleti kamplara bölerek, birbirine
düşman kitlelerin oluşmasına sebep olabilir. Eğer, toplumun kültürel
dayanakları yeterli değilse, onun ahengini bozmak ve atomize hale getirmek, çok
daha kolay olur. Ekonomik şartların zorluğu insanları maddî yönden etkilediği gibi, moral
yönünden de etkiler. Bu nedenle, toplumdaki dengesiz gelir dağılımı terör
odakları için yararlanılması gereken en önemli fırsatlardan biridir. Konu,
propaganda malzemesi yapılarak, mümkün olduğunca istismar edilmeye çalışılır. Bugün, 80'i aşkın ülkedeki kişi başına millî gelir, on yıl öncesine göre
daha düşüktür. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan 1999 yılı İnsanî
Gelişme Raporunda vurgulandığı gibi, rekabetçi piyasalar, belki, etkinliğin en
iyi garantisi olsa bile, dengeli bir gelir dağılımını sağlayamamıştır.
1980'lerden beri, hem ülkeiçi eşitsizlikler hem de ülkelerarasındaki gelişmeler
bu farkı daha da artırmıştır. Dünyadaki zenginliğin yüzde 86'sı, dünya nüfusunun en zengin yüzde
20'since kontrol edilirken, en fakir yüzde 20'si ise ancak yüzde 1 payla idare
etmektedir. Bu sağlıksız gelir dağılımı, Batılı bir yazarın ifadesiyle, dünyada
yırtıcı bir küreselleşme sürecinin başladığını göstermektedir. Günümüz dünyasında gelişen küreselleşme belki durdurulamaz; ama, daha
insanî ve dengeli bir hale getirilebilir. Bu eşitsizlik ve adaletsizlik,
fakirler ile zenginler arasındaki düşmanlıkları körüklemektedir. Küreselleşme
karşıtlarının Seattle, Paris ve Quebec ve en son Roma'da sergilediği tavırlar
üzerinde ciddî olarak düşünülmelidir. Teröre karşı kurulan bu koalisyonu, adil
bir dünya düzeni için çalışan bir ittifaka dönüştürmek bu sözleşmenin ana
hedeflerinden biri olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, medeniyetler arasındaki
ekonomik fay hatları, geleceğin savaşlarında en belirleyici unsur olacaktır. Marifet kan dökmek değil, akan gözyaşlarını dindirmek olmalıdır.
Yoksulların gözyaşları yeryüzünü bir sel gibi kaplarken, zenginler kan dökerek
nereye kadar ulaşabilirler? Terörizmin, bazı güçlerce, siyasî ve ekonomik çıkarları için
kullanıldığı dikkate alındığındaysa, amaç, oldukça farklı olmaktadır. Bugün bu
gibi durumlarda terörizmin gayesi, bir kazanım elde etmek amacıyla, hedef
alınan ülke ve toplumda huzursuz ortamların oluşmasına aracılık etmektir. Türkiye gibi stratejik önemi bulunan ülkelerin terör ortamında
tutulmasında bazı devletlerin ve birtakım güçlerin çıkarları bulunduğundan,
ülkemizde estirilen terörün amacı sadece bu ortamın devamını sağlamaktır;
dolayısıyla, terör, bir siyasî mücadele aracı olarak, bir ülkenin bir başka
ülkeyi zayıflatması için de kullanılmaktadır. Özellikle ekonomik açıdan konuya yaklaşıldığında, terörle mücadelenin
oldukça yüklü bir maliyetinin bulunması, terörün bir amacının da ülke
kaynaklarının verimli alanlarda kullanılmasını engellemek olduğu gerçeğini
ortaya çıkarmaktadır. Bazen terör, aynı topraklar üzerinde yaşayan ve aynı kaderi paylaşan
farklı etnik yapıya sahip olduğu iddia edilen unsurların karşı karşıya
getirilmesini sağlayarak, ülke bütünlüğünü ve huzurunu bozmak şeklinde de
karşımıza çıkmaktadır. ABD'ye yapılan son saldırıya kadar, teröre destek veren
ülkeler konusunda uluslararası ortak bir tavır alamayan kamuoyu, bu konuda daha
güçlü bir irade ortaya koymaya başlamıştır, görüşülmekte olan bu sözleşme bunun
bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Değerli arkadaşlarım, 11 Eylül saldırısından hemen sonra, medyanın da
etkisiyle, Amerika'da yaşayan Müslümanlara yönelik sözlü ve fiilî bir saldırı
furyasının başladığı görülmektedir. 11 Eylülden bu yana, sadece ABD'de,
Müslümanlara yönelik 252 saldırının gerçekleştiği tespit edilmiştir. İnsanları,
sırf Müslüman olduğu için ya da sırf ırkından dolayı topyekûn mahkûm etmeye ve
cezalandırmaya Amerika gibi bir ülkenin asla fırsat vermemesi gerekir.
"Bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek" şeklinde tanımlayan
İslam dinini terörle özdeşleştirme, Müslümanları toptan mahkûm ederek,
potansiyel bir Usame gibi görme yanlışlığına hiç kimse düşmemelidir. Sabra ve Şatilla'da ölen 1 800 kişiyi bir kenara bırakalım. İsrail'in
Lübnan'ı işgal ederek 17 500 sivili öldürmesine, Dünya Ticaret Merkezinde ölen
insan sayısının neredeyse 3 katı olmasına rağmen, ABD'nin sessiz kalması dünya
kamuoyuna nasıl açıklanabilir? Bazı insanların, kahverengi gözlü ve kara derili oldukları için ya da
inançlarından dolayı hayatlarının niye Batılılardan daha ucuz olduğunu anlamak
pek mümkün değildir. Ariel Şaron'un Sabra, Şatilla ve Kibya'daki katliamlarındaki can alıcı
rolü, Çakal Carlos'un neden olduğu ölüm sayısının 15 katıdır. Buna rağmen,
Carlos kötüdür, teröristtir, çirkindir. Kendi ülkesinde bile pek çok
İsraillinin karşı çıktığı Şaron, bir devlet adamı olarak kabul edilir, Lübnan'ı
sık sık işgal eder; ama, İsrail, ne bir terörist devlet ne de terörizme yardım
eden devlet diye nitelendirilemez. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, sivil yerleşim yerlerinin
bombalanması ve benzeri konularda İsrail'i kınayan her kararının ABD'nin
vetosuna uğraması neyle izah edilebilir?! Dün en acımasız terör ciğerimizi dağlarken, onlara alenî veya örtülü
destek veren, bugün de DHKP-C ile PKK örgütlerini terör listesine almayan
Avrupa Birliğinin tutumu nasıl yorumlanabilir? Çağdaş dünyanın terör
konusundaki çifte standartlı yaklaşımını, eğer, bu sözleşme önleyebilirse, iş
hedefine varmış olur. Biz, bunu ümit ve temenni ediyoruz. Bu konuda duyulan diğer bir endişe de, konunun bireysel terörizme
odaklanması, temel insan hak ve hürriyetini hiçe sayan devlet veya ideoloji
terörünün gözardı edilmesidir. Terör bahane edilerek temel hak ve hürriyetler
askıya alınmamalı, demokratik talep ve özgürlükler kısıtlanmamalıdır. Terörizme
karşı verilecek en güzel cevap, demokrasinin, siyasal katılımın ve sivil
toplumun gelişmesi olmalıdır. Bazı hükümetler için, terörizmle savaş, denetim ve müdahaleden uzak
olarak, baskıcı politikalarını toplumlarına zorla kabul ettirme fırsatına
dönüştürülmemelidir. Teröre karşı savaşı, ülkeler veya bölgeleri kontrol için
kullanmak çok yanlış olur. Bu durum, uluslararası koalisyonun güvenilirliğini
sarsacak ve dünya barışını gerçekleştirmek için kurulan bu koalisyonun
başarısını gölgeleyecektir. İster fundamentalistler ister özel militanlar ister
direniş hareketleri isterse hükümetçe bir ceza olarak uygulansın, terörün
hiçbir mazereti olamaz, hiçbir şey terörü meşrulaştıramaz. Tasarının başlığı ile sözleşmenin 1 inci maddesindeki "Terörist
Bombalamaların Ortadan Kaldırılması Hakkında Uluslararası Sözleşme"
ibaresinin, Dışişleri Komisyonunda değiştirilen ve kabul edilen şekliyle
"Terörist Bombalamalarının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme"
şeklinde değiştirilmesinin, sözleşmenin muhtevası dikkate alındığında, daha
doğru ve uygun olduğunu arz ederek sözlerime son veriyor, Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çalışma süremiz doluyor. RIZA AKÇALI (Manisa) - Uzatalım Sayın Başkan. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Yarın cuma; bir ağabeylik yapın, bizi
getirmeyin. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne diyorsun kardeşim, yarın gelmeyeyim mi
diyorsun? ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Gelmeyelim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bana değil, Başkanına söyle. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bitimine kadar uzatalım Sayın Başkan. BAŞKAN - Çalışma süresinin bu uluslararası anlaşmanın görüşmelerinin
bitimine kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. DYP Grubu adına, Sayın Mehmet Sağlam; buyurun (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 793 sıra sayılı, Terörist Bombalamalarının Ortadan
Kaldırılması Hakkında Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzdayım; Yüce Meclisi Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. Meclisin onayına sunulan bu tasarı, Terörist Bombalamalarının
Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme, ocak 1998'de Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunda imzaya açılıyor ve mayıs 1999'da da Birleşmiş Milletlerdeki daimî
temsilciliğimiz kanalıyla da ülkemiz bu sözleşmeye taraf oluyor. Bu sözleşmenin amacı, ülkeler arasında özellikle terörist
bombalamalarının önlenmesi, bu suçu işleyen teröristlerin ağır cezalara
çarptırılması ve konuyla ilgili ülkeler arasında işbirliğinin sağlanmasıdır.
Sözleşmede terörist bombalamalarının önlenmesi ortak amaç olarak kabul ediliyor
ve bu amaca hizmet etmek üzere de birtakım mekanizmalar geliştiriliyor. Bu sözleşmeye göre, bir ülkenin devlet veya hükümet tesisleri, kamu
görevi yapanların işgal ettikleri yerler, özel veya ticarî maksatla kullanılan
alanlar, kamunun kullanımına açık binalar, eğlence yerleri, parklar, dinsel
veya eğlence maksadıyla toplantı yapılan mahaller, kamu ulaşım araçları dahil;
kısaca, bir ülkenin neresinde olursa olsun, ölüm veya bedensel zarar getiren
her türlü patlayıcı madde yahut zehirleyici madde, özellikle, radyasyon dahil
her türlü radyoaktif maddeyle insanların ölümüne veya bedensel zararına sebep
olma, suç olarak kabul ediliyor ve terör tanımı içerisine alınıyor. Yıllarca,
ülkemizin, terör tanımı konusunda, dünyadaki gelişmelere, özellikle öncülük
ederek, her türlü terörü önleyici maddesini benimseyen bir politika takip
ettiğini düşünürseniz, bu sözleşmenin ortaya koyduğu terör ve terörist tanımı,
bizim öteden beri savunduğumuz fikirlere fevkalade uygun düşmektedir. Şimdi, bu anlamda bakarsanız, bu sözleşmeye göre, herhangi bir şekilde
bu suçu işleyen insanların, eğer ülkeler arasında suçluların iadesi anlaşması
varsa, otomatikman bunun içerisine terörle ilgili suçları işleyen insanların
dahil edilmesini öngörüyor, kısaca, iade edilmesini öngörüyor ya da mahallî
işlenen yerlerde, daha doğrusu, işlediği yerden başka bir ülkedeyse, orada da,
mutlaka, ya iade edilmesini ya da yargılamasını emrediyor. Bu, bildiğiniz gibi,
çok eski bir hukuk kuralı. Bir suçluyu bir ülke ya iade edecektir suçu işlediği
ülkeye ya da kendisi yargılayacaktır. Avrupa, uzun süreden beri bu genel hukuk
kuralına uymamıştır. Örneğin, en son Belçika'da, malum bir katil, yakalandığı
halde ne orada muhakeme edilmiş ne de Türkiye'ye iade edilmiştir. En son bir
Belçikalı yargıcın, gerçekten doğru bir kararıyla nihayet orada yargılanması
gibi bir sonuca varılmıştır. Dolayısıyla, sözleşmenin, bizim öteden beri
savunduğumuz, bu "ya iade et ya da yargıla" eski hukuk kuralına uygun
düzenlemeler getirdiğini görüyoruz. Şimdi, terörizmden dolayı binlerce evladını şehit vermiş bir ülke
olarak, bizim, gerek ulusal gerek bölgesel gerekse uluslararası düzeyde
terörizmin önlenmesi için yapılacak her türlü çabayı desteklememiz genel
politikamızın bir gereğidir. Bunun için de, ülkemiz, bugüne kadar, terörizmle
mücadele konusunda, Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği 10'dan fazla temel
sözleşmeye taraf olmuştur. Bu çerçevede, terörist bombalamaların önlenmesi ve
buna ilişkin uluslararası sözleşmenin onaylanması, ülke dış politikalarının
genel eğilimi açısından uygun olacaktır. Bugün, özellikle dünyada, giderek uluslararası sistemin geleceği
konusunda tartışmaların yapıldığını düşünürseniz, özellikle, 11 Eylül terör
eyleminden sonra, dünyada, terörle ilgili olarak, bizim, yıllarca Avrupa'ya
anlatmaya çalıştığımız birtakım ilkelerin yeniden gündeme getirildiğini
görüyorsunuz. Bunlar arasında, özellikle biraz evvel arz ettiğim ve bütünüyle, terör
tanımı, terörist tanımı konusunda Avrupa Birliği, öteden beri, bir ölçüde,
özgürlük savaşçısı ile terörist arasında bir türlü bir tanım berraklığına
ulaşamamıştır. Bunun için de, çok yakın zamanda, özellikle 11 Eylül sonrası,
bir yandan terörizmin mahiyeti yeniden tartışmaya açılmış, diğer yandan da,
terörizmi destekleyen ve besleyen alanlara çözüm getirilmesi konusu ele
alınmıştır. Bir yandan terörle mücadele kapsamındaki harekât Afganistan'da
sürerken, diğer yandan, Amerika Birleşik Devletlerinin müteakip harekâtının
nereye ve nasıl olacağı değerlendirmeleri yapılmaktadır. Bu arada, güç odaklarında kontrolü birbirlerine kaptırmamak için politik
oyunları devam etmektedir. Kasım 2001'de, Bush-Putin zirvesi, Çin'in tutumu,
Avrupa Birliğinin genişleme politikaları, Ortadoğu ve Kafkaslardaki durum,
Balkanlardaki gelişmeler, ani ve beklenmedik siyasî gelişmeler ve bütün bunlar
karşısında ülkemizin tutumu ne olacaktır konusu, her zaman sıcak bir gündem
maddesi oluşturmaktadır. Avrupa ülkelerinin terörle mücadeleye verdikleri destek görünüşte devam
ediyor olsa da, Avrupa Parlamentosu, terör örgütlerinin tespiti, terör ve
terörist tanımı konusunda çalışmalarında, hâlâ, çifte standart ve bilinen
yanlış değerlendirmelerini sürdürmektedir. Örneğin, hâlâ, PKK ve DHKP-C, terör
örgütü listesine dahil edilmemiş, iyi niyetli bir yaklaşım olarak bunu
değerlendirmek de mümkün olamamıştır. Hâlâ, kullanılan araca göre, silaha göre
terörist tanımı yapmaya çalışan ülkeler vardır. Avrupa Birliği, Türkiye'ye karşı en son Kıbrıs'taki müzakerelerin
başlama eğilimi ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasındaki uzlaşma
dolayısıyla bir olumlu hava içerisine girmişse de, hâlâ, Avrupa Birliğinin
Türkiye için hazırladığı Avrupa Parlamentosu raporu, Avrupa Komisyonu İlerleme
Raporu gibi dokümanlarda tam üyelik müzakerelerine başlanmasından söz
edilmemekte, sadece son Dayton Zirvesinde müzakerelere biraz daha yaklaştığı
gibi bir ifade yer almaktadır. Öte yandan, hâlâ, Kıbrıs Rum Kesiminin tam üyeliği, âdeta, diğer
üyelerin üyeliği için bir önşart gibi kabul edilmektedir ve Avrupa Parlamentosu
Başkanı Hanımefendi, Yunanistan'da, doğrudan doğruya, Kıbrıs'ın, diğer
üyelerin, aday ülkelerin alınması için bir önşart teşkil edeceğini açıkça beyan
etmiştir. Bununla da yetinmemişler, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi
Başkanı, Kıbrıs Rum Kesiminin Parlamento Başkanını, Avrupa Parlamentosu
Parlamenter Asamblesine davet etmiş ve âdeta, aralarında kendisinin Kıbrıs'a
yaptığı seyahatle ilgili ne kadar büyük bir muhabbet içinde olduklarını
utanmadan sergileyerek, Güney Kıbrıs'ın bir karapara aklama devleti olduğunu
unutmuş, Güney Kıbrıs'ın terörizme destek veren, yataklık eden bir devlet
olduğunu unutmuş, bununla, meşru Avrupa Parlamentosu Asamblesini gayri meşru
amacının bir arenası haline getirmiştir. Değerli milletvekilleri, Kafkaslarda Putin'in, yaptığı temaslarla
önplana çıkışı, NATO'da Avrupa Birliği zirvesinde terör anlatmaya gitmesi ve
nihayet, Çeçenistan'da yaptığı soykırımı unutturacak gibi, Çeçenleri terörist
ilan etmenin gayretine düşmesi, son yılların çok önemle üzerinde durulması
gereken politik gelişmeleridir. Aynen PKK'ya kucak açan Yunanistan ve ona pasaport veren Güney Kıbrıs
Rumlarının yaptığı gibi, yine, aynen Yunanistan'ın terörle işbirliği içinde
olan, ona destek olan bir devlet görünümünü unutturmak için Türkiye ile iyi
münasebet rüzgârlarını estirmesi ve bunun için kendisini, yardım ve yataklık
eden, teröre destek veren bir ülke statüsünden ve görünümünden çıkarması,
ibretle üzerinde durulması gereken bir başka gelişmedir. Afganistan'daki gelişmeler, çok önemli bir yola girmiş,
büyükelçiliğimizin acilen açılması olumlu bir faaliyet olarak değerlendirilmesi
gereken bir olay olmuştur; ancak, yıllardır kuzeyde mücadele veren 6 000 000'a
yakın Türk soylu Afganlar, kan verdiler, can verdiler, mücadele ettiler; ama,
geçici hükümette sadece bir bakan yardımcılığıyla iktifa etmek zorunda
kaldılar. Türkiye, yine, mücadele sonrasındaki konferansı, kendi ülkemizde,
Afganların arzusuna rağmen İstanbul'da toplayamamış ve Almanya'da toplanan
konferanstan da ancak Türkiye bir bakan yardımcılığını bile alamadan -oradaki
Türk soylu vatandaşlarımıza- ayrılmak durumunda kalmıştır. Yine, önemli bir
fırsat, bu şekilde kaçırılmıştır. Değerli milletvekili arkadaşlarım, dış politikada ülke menfaatı için
fırsatlar vardır, riskler vardır. Önemli olan, fırsatlarla risklerin
dengelenmesidir. Maalesef, Türkiye'de son gelişmeler, ne bu fırsatları
değerlendirmemiz ne de riskleri önceden görebilmemiz bakımından başarılı bir
dışpolitika ortaya koyabilmiştir. Demokratik, Müslüman ve laik, NATO üyesi ve Avrupa Birliğinin tam üye
adayı Türkiye, jeostratejik öneminin de çok ötesinde bir model olarak Batı
dünyasında daha da ağırlığı artan bir Türkiye. Uluslararası gelişmeler, yeni
fırsatlar yaratmış -fırsatlar da var, riskler de var- ancak, siyasî ve ekonomik
krizi aşamayan, güçsüz ve istikrarsız görünümüne sebep olan, halkın yüzde
85'inin güvenini yitirmiş bir siyasî iktidarla, Türkiye'nin,
kazanabileceklerinin tamamını fiilen elde etmesi, maalesef, mümkün görünmüyor.
Ama, ülkemiz, bugün, ikili bir değişim çıkmazının da sarmalında gözüküyor. Bir
yandan şiddetli bir değişim tutkusu, değişim arzusu, diğer yandan bu değişimi
gerçekleştirecek, halkın desteğinden yoksun, halkın güvenini yitirmiş bir
siyasî iktidar. Bugünkü çıkmazımız budur. Değerli arkadaşlarım, çıkar yol, halkın desteğini yitirmiş olan bu
iktidardan, halkın desteğini kazanacak bir yeni iktidara gidecek bir Siyasî
Partiler ve Seçim Kanunu değişikliği ile süratle memleketin seçime gitmesi ve
halkın güvenini kazanmış bir iktidarla, iç problemlerini olduğu kadar dış
politikada da başarıya ulaşacak, kendisine layık olan yeri alacak bir
Türkiye'nin yaratılmasıdır. Bu temenniyle, hepinize, gecenin bu vaktinde saygılarımı sunuyorum,
sabırlarınız için teşekkürlerimi bildiriyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Tasarının tümü üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili
Sayın Zeki Çelik. Buradalar mı efendim?.. ("Yok" sesleri) Yoklar. Ben de biliyorum da efendim, zapta geçiriyorum. Gruplar adına başka söz isteyen var mı?.. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, Grubumuz adına Hüseyin Kalkan
arkadaşımız konuşacaktır. BAŞKAN - Peki, buyurun; yalnız, bir anlaşma vardı Sayın Şandır. Biz,
rica ettik Anavatan Partisi Grubuna söz vermedik. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Arkadaşımızın takdirine bırakıyorum. BAŞKAN - Peki, takdir sizin. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin Kalkan; buyurun. MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN KALKAN (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gecenin bu saatinde bu kadar az milletvekiliyle bu konuyu
konuşmanın ne kadar uygun olup olmayacağı konusunu düşündüğümde şu karara
vardım. ("yeterli sayı var" sesleri) Şahsen, ben, önem verdiğim
konularda tutanakları alıp okuyorum. Aynı şekilde, ilgilenen arkadaşlarımın da
bunları okuyacağını, yetkililerin okuyacağını ve değerlendireceğini
düşünüyorum. Onun için, sabrınıza sığınıyorum. Sayın milletvekilleri, Terörist Bombalamaların Ortadan Kaldırılması
Hakkında Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün gündemimizde yer alan konu, hayatî önemi haizdir. Bütün ülkelerin,
ama, özellikle ülkemizin karşı karşıya kaldığı büyük tehdidi, bu vesileyle,
tekrar dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Terörist Bombalamaların Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme, 19
Kasım 1997 tarihinde, Birleşmiş Milletler Altıncı Komitesinde, daha sonra, 15
Aralık 1997 tarihinde, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda oylamasız kabul
edilip 12 Ocak 1998 tarihinde imzaya açılmıştır. Terörist Bombalamaların Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme, 20
Mayıs 1999 tarihinde, hükümetimiz adına, Birleşmiş Milletler Nezdinde Daimî
Temsilcimiz tarafından imzalanmıştır.
Özellikle dikkat ettim bu sözleşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisine
onay için sunuluş tarihine; sözleşmenin onay için Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunuluş tarihî, 30.1.2001; yani, 11 Eylül 2001 tarihinden çok önce.
Halbuki, terör konusu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde ciddî olarak,
26 Eylül 2001 tarihinde "Terörizmle Karşı Karşıya Kalan Demokrasiler"
başlıklı raporla gündeme gelmiş ve orada demiştim ki, Amerika Birleşik
Devletleri halkını ve hükümetini hedef alan 11 Eylül günü meydana gelen terör
saldırıları, ne bu saldırıların ilkidir ne de maalesef sonuncusu olacaktır.
Avrupa demokrasilerinin temsilcileri olan bizler, bu gerçeği görmeli ve ona
göre bir an önce hareket etmeliyiz. Ne yazık ki, böyle bir konu, ancak, yıkıcı
bir saldırıdan sonra gündeme alınmıştır. Terörizmden uzun süredir yara almış
bir toplumun temsilcisi olarak bugün takınılan tavrı memnuniyetle karşılıyorum.
Avrupa'da insan hakları konusunda en önemli kuruluş olan Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi olarak bizlere terörizmle mücadelede büyük bir rol
düşmektedir. Bu rolü ancak, terörizmi insan haklarının ihlâli olarak kabul
edersek üstlenebiliriz. Bununla demek istediğim şudur ki, 57 nci cumhuriyet hükümeti ve bütün
cumhuriyet hükümetleri terör konusunda gerekli hassasiyeti göstermektedirler.
Türkiye Cumhuriyeti, terör belasından çok çekmiştir; terörden başka ülkelerin
çekmemesi konusunda samimidir. Edindiğimiz tecrübeleri paylaşma noktasında da
cimri değiliz. Bu, Türk Milletinin sahip olduğu güzel hasletlerden
kaynaklanmaktadır. Ancak, ne yazık ki, başta, Avrupalı müttefiklerimiz olmak
üzere, etrafımızdaki komşularımızdan da aynı samimiyeti görememekteyiz.
Özellikle, müttefiklerimiz olmak üzere, bu noktada, vaatler ve icraatlar
arasındaki ince çizgiye gelmiş durumdayız. Uzun süredir bu terör belasını yok
etmek için sözlerin yetersiz olduğunu gördük. Terörle mücadele konusunda
Türkiye'nin büyük deneyimleri vardır. Bu deneyimleri paylaşma noktasındaki
kararlılığını her vesileyle, her ortamda vurgulamalı ve hemen harekete
geçmelidir; "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla hareket
eden ülkelerin de, bir gün bu yılanla karşı karşıya kalacağı anlatılmalıdır. Bu hareket, terörle mücadeleye inanmış olanlarla koordineli ve etkin
olmalı, terörizmin kaynaklarına ve finansal köklerine inmeli, bu kaynaklar yok
edilmelidir. Terörün işbirlikçileri tespit edilmeli ve aynı şekilde sorumlu
tutulmalıdırlar. Bize demokrasi anlatmaya çalışan Avrupa'ya, terörün, sadece
çok çalışarak ve ortak çaba sarf ederek yok edilebileceği, lanet okunarak ya da
üzüntü bildirilerek yok edilemeyeceği anlatılmalıdır. Şimdi, dünya
demokrasilerinin bugüne kadar yapmadıklarını yapma ve sorumluluk alma
zamanıdır. Bugün bunu gerçekleştiremezsek, somut tedbirler almaktan çekinenler
veya kaçınanlar veya güven içinde olduklarını düşünenler, yarın kendilerini
terör kurbanı olarak bulabilirler. Terörün tanımı ve özellikleri konusunda, Türkiye'de, hiç kimsenin
kafasında, özellikle de, hiçbir milletvekili arkadaşımın kafasında soru işareti
yoktur. Terörün milliyeti, dini, ırkı ya da cinsiyeti yoktur, meşru değildir. Geçmişte, ülkemizin diplomatları, ASALA terörüne kurban gitmişlerdir.
Son zamana kadar ülkemiz, PKK teröründen büyük ölçüde zarar görmüş, diğer
ülkelerin teröristlere yönelik destek ya da hoşgörüsüne şahit olmuştur. Teröristlerin, lüks villalarda, hatta büyükelçilik konutlarında
ağırlandıklarını da gördük. Bir işadamını öldürmekten suçlu bir terörist,
otomatik silah taşımadığı gerekçesiyle, bir Avrupa ülkesinde serbest bırakılmıştır;
Belçika'da. Sadece bıçakların bile böylesi korkunç bir saldırı için yeterli
olduğunu gösteren Amerika Birleşik Devletlerindeki saldırıdan sonra, adlî
makamlar, bu terörist ile ilgili cezaî süreci başlatmaya karar vermişlerdir. 2
polis ve 1 Avusturyalı turisti bombayla öldüren suikastçının kahraman olarak
gösterildiği posterler, bir Avrupa başkentine asılmıştır. PKK teröristleri, Avrupa'da özgürce dolaşabilmektedirler. Avrupa Konseyi
binasının koridorlarında, bazı Avrupalı parlamenterlerin himayesinde PKK'nın
temsilcileri özgürlük savaşçısı edasıyla dolaşmakta ve ülkemiz aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Maalesef,
belki sadece bu hükümet değil, ama bütün hükümetlerimiz, bu konuda bu
müttefiklerimize gerekli tepkiyi gösterememekteyiz. Bunun altını özellikle
çiziyorum. Bütün bunlardan sonra, Avrupa Birliği parlamentosunda terörist
örgütlerin listesi açıklanmıştır. Çok üzücüdür ki, bu listeye aday ülke
durumunda olduğumuz Avrupa Birliğince, PKK ve DHKP-C alınmamıştır. Bu durum
göstermektedir ki, 11 Eylül 2001 tarihinde, Avrupa'daki müessif terörist
eylemlerden sonra bile, Avrupa Birliği samimi bir tavır sergileyememektedir. Avrupa Birliği, çifte standardını hâlâ devam ettirmektedir. Avrupa
Birliğinin bu tavrını değiştirmesini istiyoruz. Bu tavırlarını
değiştirmedikleri sürece, bizim de bu tavra karşı tavır koymak en tabiî
hakkımızdır ve bu gücümüz vardır. Terörist Bombalamaların Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme, taraf
devletlerde terörist bombalamaların önlenmesi, bombalama suçlarının ağır cezaya
tabi tutulması için gereken önlemlerin alınması ve işbirliğinin sağlanmasına yöneliktir.
İmza aşamasında, Türkiye Cumhuriyeti, sözleşmenin 4 maddesine çekince
koymuştur. Bu çekince koyduğu maddelerle, Avrupa'nın çifte standardını dikkate
almıştır. Bu maddelerin neler olduğunu şu anda zamanınızı almamak için
geçiyorum. Kanaatime göre, Türkiye Cumhuriyeti, hem terörizmle mücadele için
Terörist Bombalamaların Ortadan Kaldırılması Hakkında Uluslararası Sözleşmeyi
imzalamış hem de sözleşmenin imza tarihine kadar kazandığı deneyimlerle, 24
maddelik sözleşmenin 4 maddesine çekince koymuştur. Terörist Bombalamaların
Ortadan Kaldırılması Hakkında Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Yüce Meclis tarafından onaylanacağını umuyor
ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle, bir konuya Yüce Meclisin dikkatini çekmek istiyorum.
Malumunuz olduğu gibi, ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Ilısu Barajı
planlanmıştır ve tamamlandığında, ülkemizde ve özellikle de bölgede yaşayan
insanlarımızın hayat standardının yüklemesine büyük katkısı olacaktır. Ancak,
burada bir sıkıntı, Hasankeyf'in baraj suları altında kalacağıdır. Bu durumu
hassas bir şekilde değerlendiren cumhuriyet hükümetlerimiz, gerekli tedbirleri
almıştır ve tarihî eserlerin kaybolmaması için gerekli çalışmaları
yürütmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin bu konudaki hassasiyetinin bilinmesine
rağmen, konu, Avrupa Konseyi Parlamentosuna getirilmiştir; bu konuyu gündeme
getiren, Güney Kıbrıslı bir Rum parlamenterdir. Avrupa Konseyi, konuyla ilgili
olarak yerinde inceleme yapmak üzere, Ekim 2001 başında bir heyeti Türkiye'ye
göndermiştir. Son günlerde duyduğumuz ve öğrendiğimiz, dün de Meclisimizde konuşulan
bir konu daha vardır; Suudi Arabistan'ın Mekke şehrinde Harem-i Şerif'in hemen
yanı başında Osmanlı Devleti tarafından yapılan kale, Suudî Arabistan Hükümeti
tarafından, yerine otel yaptırılmak üzere, yıktırılmıştır. Osmanlı Devletinin
borçlarına bile sahip çıkan Türkiye Cumhuriyetinin, hem bir Osmanlı eserine
sahip çıkmak hem de kültür değerlerine sahip çıkmak adına, konunun hem Suudî
Arabistan Hükümeti hem de UNESCO nezdinde gündeme getirilmesinin uygun
olacağını düşünüyorum. Yıkım olayını, tarih ve kültür değerlerine karşı bir devlet terörü
olarak değerlendiriyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Eğer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu kaleyi -bu kalenin
rölyefleri mevcuttur- yaptıramazsa, eğer, burada, gerekli tavrı gösteremezse,
biliniz ki kıymetli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine girişte de, hiçbir istediğimiz
talebi gerçekleştirmemiz mümkün değildir. Bu konuda, Sayın Mehmet Sağlam
Hocamın biraz önce söylemiş olduğu kararlılığı, istikrarlılığı 57 nci
cumhuriyet hükümetimizin göstereceğine inanıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Beni sabırla dinlediğiniz için, teşekkür ediyorum. (MHP, DSP, ANAP ve
DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Tekin; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum. Biraz önce konuşan değerli konuşmacılar, bu kanunun amacını, size, açık
bir dille anlattılar. Bu bakımdan, bir de ben anlatmak istemiyorum. Dün akşam
da, yapmış olduğumuz görüşmelerde, benzer bir yasa üzerinde konuşmuştum ve
orada, özellikle, terörün, uluslararası terörün üzerinde uzun uzun durmuştuk. O
konuda, yaklaşık 12-13 dakika konuşmuştum; dolayısıyla, bugün, gecenin bu
saatinde, herhalde, benzer şeyleri duymak istemeyebilirsiniz. Ben, bu bağlamda,
size hak da veriyorum. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bizim için fark etmez; konuş... ALİ TEKİN (Devamla) - Efendim, zaten, çok tartışmalı bir yasayı bugün
kabul ettik. Onun için, hepiniz yorgunsunuz; ben, onu da biliyorum. BAŞKAN - Üstelik, Başkanınızı da düşünmeniz lazım. ALİ TEKİN (Devamla) - Özellikle, Sayın Başkanımın, tabiî ki, bugün,
bütün gün orada oturması icap etti. O bakımdan, kendisinin de çok yorgun
olduğunu biliyoruz. Onun için, ben daha fazla uzatmadan, hepinize saygılar
sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (DSP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde görüşmeler tamamlandı. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. İçtüzükte yapılan son değişiklik gereğince, tasarının maddeleri üzerinde
görüşme açılmayacak ve önerge verilmeyecektir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TERÖRİST BOMBALAMALARININ ÖNLENMESİNE
İLİŞKİN ULUSLARARASI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 20.5.1999 tarihinde New York'da imzalanan "Terörist
Bombalamalarının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme"nin 9, 12 ve 19
uncu maddeleri ile 20 nci maddesinin 1 inci paragrafına ekli çekinceler
konulmak suretiyle onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 86 ncı maddeye göre söz talebi var; aleyhte, Çorum Milletvekili Yasin
Hatiboğlu?.. Sayın Hatiboğlu yok. 86 ncı maddeye göre, başka söz isteyen?.. Yok. Tasarının görüşmeleri tamamlandı. Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir. Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Açıkoylama için 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Terörist Bombalamaların Ortadan
Kaldırılması Hakkında Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına 232 sayın milletvekili katılmış olup,
229 oy kabul, 1 çekimser ve 2 mükerrer oyla, kanun tasarısı kanunlaşmıştır;
hayırlı olsun. Sayın milletvekilleri, 3 Ocak 2002 tarihli 46 ncı Birleşimde kabul
edilen grup önerisine göre, gündemin 15 inci sırasındaki tasarının -yani,
bugünkü gündemin 8 inci sırasındaki tasarının- görüşmeleri bittiğine göre, yeni
bir Danışma Kurulu önerisine ihtiyaç olmadan, sözlü sorular ile diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 15 Ocak 2002 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, Birleşimi kapatıyorum. Teşekkür ederim efendim. Kapanma Saati : 00.35 |
|