DÖNEM : 21 CİLT : 80 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 41 inci
Birleşim 25 . 12 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkanvekili Yüksel Yalova'nın, Türkiye Cumhuriyetinin İkinci
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün 28 inci ölüm yıldönümü münasebetiyle, değerli
hizmetlerinin ve saygın kişiliğinin her zaman şükranla anılacağına ve
Gaziantep'in düşman işgalinden kurtarılış yıldönümünü Yüce Meclis adına
kutladığına ilişkin konuşması B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.- İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın, İzmir İlinde meydana
gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı 2.- İzmir Milletvekili Güler Arslan'ın, İzmir İlinde meydana gelen sel
felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Abdülkadir Akcan'ın cevabı 3.- Konya Milletvekili Hasan Kaya'nın, 21 Aralık Kooperatifçilik Günü
nedeniyle, ülkemizdeki kooperatifçilik hareketinin gelişimine ve
kooperatiflerin önemine ilişkin gündemdışı konuşması C) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- Devlet Bakanı Abdulhalûk Mehmet Çay'ın, Başbakanın önerisi üzerine,
Bakanlık görevinden alınmasının Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince uygun
görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/941) 2.- A400M Uçağının Geliştirilmesi - Üretimi ve Başlangıç Desteğine
İlişkin Tek Aşamalı Bir Program Kapsamında İşbirliği Konusunda Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri
gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/942) 3.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç hakkında tanzim edilen soruşturma
dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/943) 4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız'ın, Dilekçe Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/433) 5.- Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.2001 tarihinden
itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/944) D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 23 arkadaşının, yurtdışına
sermaye göçünün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228) 2.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının, köylü ve
çiftçilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229) 3.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının, esnaf ve sanayicilerimizin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230) V. - ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1.- Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı : 596) VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) 2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) 3.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 4.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675) 5.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) 6.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komis-yonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) 7.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174) (S. Sayısı
: 747) VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Özelleştirme İdaresine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5085) 2.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Aksaray il Sağlık
Müdürlüğünce açılan ihalelere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un
cevabı (7/5113) 3.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, TÜRKSEV Vakfına ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/5123) 4.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, üniversite giriş sınavı
başvurusunda vatandaşlık numarası istenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5126) 5.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'deki İmla
İşletmesinin onarımı ve bir tesise ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5153) 6.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, İstanbul İkitelli Organize
Sanayi Bölgesi esnafının borçlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/5156) 7.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Eryaman 5. Etap
Toplu Konutlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/5167) 8.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, vakıflarca toplanan bağışlara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/5170) 9.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kamu kesintisi yapılan bazı
vakıflara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/5171) 10.- Niğde Milletvekili Doğan Baran'ın,TÜRKSEV Vakfına para aktarılıp
aktarılmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı
(7/5177) 11.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, özelleştirme İdaresinde yapılan
bir atamaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı
(7/5180) 12.- Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, cinayet zanlısı olarak
gösterilen bir kişiye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı
(7/5181) 13.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, ders kitabı hazırlatılan din
kültürü ve ahlâk bilgisi öğretmenlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5182) 14.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'deki taş ve maden
ocaklarının ÇED raporlarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in
cevabı (7/5193) 15- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, ABD'nin Irak'a
saldıracağı yönündeki iddialara ve izlenecek politikaya ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/5200) 16.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Türk Sağlık ve
Eğitim Vakfına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/5250) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı. Elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda, Genel Kurulda toplantı
yetersayısının bulunmadığı anlaşıldığından, 25 Aralık 2001 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.37'de son verildi.
No. : 53 II. – GELEN
KÂĞITLAR 21.12.2001
CUMA Tasarılar 1.- Malî Sektöre
Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/938) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.12.2001) 2.- Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/939) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 3.- Terörizmin
Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/940) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.12.2001) Teklif 1.- Bursa
Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/854)
(Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2001) Tezkere 1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Denetimine Tâbi Kuruluşların 2000 Yılı Faaliyetleri, Bilanço,
Kâr ve Zarar Hesaplarına Ait Raporların Sunulduğuna İlişkin Başbakanlık
Tezkeresi (3/940) (Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.12.2001) Rapor 1.- 17.8.1999 ve
12.11.1999 Tarihlerinde Meydana Gelen Depremlerden Zarar Görenlerin Vergi
Borçları ve Vergi Cezalarının Terkini ile Vergi Usul Kanunu, Katma Değer
Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 788) (Dağıtma
tarihi: 21.12.2001) (GÜNDEME) No.
: 54 24.12.2001
PAZARTESİ Sözlü Soru
Önergesi 1. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, bazı kamu
çalışanlarının sendika üyesi olmaya zorlandığı iddialarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1659) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.12.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, AB ile Gümrük
Birliği Anlaşmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5347) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.12.2001) 2. - İstanbul Milletvekili Erol Al'ın, 900'lü hatlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5348) (Başkanlığa geliş
tarihi:20.12.2001) 3. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Plan ve
Bütçe Komisyonunda görüşülen bir kanun tasarısında yapılan değişikliğe ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5349)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) Süresi İçinde
Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Aydın
Doğan'ın, Basın Kanununun 7 nci maddesine aykırı olarak mevkute sahibi olduğu
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4621) 2. - Burdur Milletvekili Hasan Macit'in, Burdur Valisi
hakkında ileri sürülen bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4773) 3. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, eğitim
politikasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5029) 4. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Ankara'da kiraya verilen hizmet
binalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5031) 5. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Köykent
projesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5035) 6. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, üniversite
rektörleri ile yardımcılarının yaptığı yurt dışı seyahatlere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5045) 7. - Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Afganistan'a asker gönderilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5058) 8. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kurul, üst
kurul ve kamu bankalarının yöneticilerinin maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5069) 9. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, eğitime katkı
payı uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5084)
No. : 55 25 . 12 .
2001 SALI Sözlü Soru
Önergesi 1. – Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Garanti ve Osmanlı Bankalarına
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1660)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1. – İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, kar nedeniyle yolcuların trende mahsur
kalmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5350) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.12.2001) 2. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Karabük
İlindeki sahte fatura yolsuzluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5351) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.12.2001) 3. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
2001 yılı kamu yatırım projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5352) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.12.2001) 4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Bursa İli 2001 yılı kamu yatırım projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5353) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Şanlıurfa Devlet Hastanesi Projesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5354) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Erzurum Yurt İnşaatı Projesine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5355) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 7. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Spor Salonu Projesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5356) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.12.2001) 8. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Atatürk Üniversitesi Oltu Meslek Yüksek
Okulu Projesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5357) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 9. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi Narman Meslek
Yüksek Okulu Projesine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5358) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 10. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Atatürk Üniversitesi Lojman İnşaatı Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5359) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 11. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü
Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5360) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 12. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Projesine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5361) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 13. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Görme
Engelliler Okulu ve Lojmanı Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5362) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 14. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Pazaryolu
Endüstri Meslek Lisesi Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5363) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 15. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ağrı-Taşlıçay-Diyadin Ayrımı Projesine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5364) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 16. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın,
Diyadin-Ağrı-Doğubeyazıt Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5365) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 17. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Karayolları Genel
Müdürlüğünün bir projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5366) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 18. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Aşkale-Erzurum Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5367) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 19. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Ayrımı-İspir
Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5368)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 20. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Aralık Sınır Kapısı
Bağlantı ve İstasyon Tesisleri İnşaatı Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5369) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 21. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Onkoloji
Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5370)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 22. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Çoruh Havzası 1. Merhale Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5371) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 23. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Iğdır Tarım Reformu Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5372) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 24. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum İli Bilgisayar
Otomasyon Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5373) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 25. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ardahan Halk Sağlığı
Laboratuvarı Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5374)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 26. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ardahan-Çıldır Sağlık Ocağı Projesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5375) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 27. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ardahan Doğumevi Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5376) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 28. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum - Pasinler Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5377) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 29. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Doğumevi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5378) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 30. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum - Çat Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5379) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 31. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Iğdır Devlet Hastanesi
Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5380) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.12.2001) 32. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kars Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5381) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 33. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ağrı-Patnos Verem Savaş Dispanseri Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5382) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)
34. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kars-Kağızman Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5383) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 35. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ağrı-Patnos Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5384) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 36. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ağrı-Eleşkirt Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5385) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 37. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ağrı-Tutak Öğrenci Pansiyonu Projesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5386) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 38. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Ağrı-Taşlıçay Halk Eğitim Merkezi Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5387)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 39. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kars Yurt İnşaatı
Projesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5388) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 40. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kars-Sarıkamış Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Projesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5389) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.12.2001) 41. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kafkas Üniversitesi
Kampus Altyapısı Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5390) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 42. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kafkas Üniversitesi
Kağızman Meslek Yüksekokulu Projesine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5391) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.12.2001) 43. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kafkas Üniversitesi Kars Veteriner Fakültesi Projesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5392) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 44. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Damal, Göle, Hanak, Posof Liseleri Spor Salonu Projesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5393) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 45. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ardahan Devlet
Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5394) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 46. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Kuzgun- Daphan l. Merhale Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5395) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 47. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Pazaryolu Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5396) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 48. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum-Palandöken Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5397) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 49. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Iğdır Projesine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5398)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 50. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Iğdır - Aksu - Ereğli - Erciş Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5399) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 51. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Çıldır İl Merhale Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5400) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 52. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Ağrı - Yazıcı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5401) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 53. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kuzgun Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5402) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 54. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Kars-Selim Projesine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5403)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 55. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Erzurum Demirdöven Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5404) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 56. – Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,
Ağrı Devlet Hastanesi Projesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5405) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 57. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun,
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda
yapılacak değişikliğe ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5406) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 58. – Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, enerji işletme
hakkı devir ihaleleri ile ilgili iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5407) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 59. – Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, enerji işletme
haklarının devredilmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı
soru önergesi (7/5408) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 60. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale İlinin deprem haritasına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5409) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 61. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, çiftçi
borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5410) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.12.2001) 62. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Afganistan'a
asker gönderilip gönderilmediğine ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5411) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.12.2001) 63. – Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Devlet
Bakanı Kemal Derviş'in, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5412) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 64. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, gazete
promosyonlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5413) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 65. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun,
T.M.S.F'ye devredilen bankaların mal
varlıklarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/5414) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 66. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, BAĞ-KUR'un
eczanelere yaptığı ilaç bedeli ödemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5415) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 67. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun
BDDK'nin Bilgin Grubuyla yaptığı ödeme planına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal
Derviş) yazılı soru önergesi (7/5416) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 68. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Sabah
gazetesinin baskı tesislerine ve belediyelerin bazı işlemlerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5417) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.12.2001) 69. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, bazı
holdinglerin faaliyetlerinin 3984
sayılı Kanuna uygun olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/5418) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 70. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, özel
radyo ve televizyon kuruluşları hissedarlarının kamudan iş taahhüdü alıp
almadıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5419) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.12.2001) 71. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın,
TMSF'ye devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı
soru önergesi (7/5420) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001) 72. – Ankara
Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Sağlık Tesislerini Güçlendirme Vakfına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5421)
(Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001) 73. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Sağlık
Tesislerini Güçlendirme Vakfına ve vakıf kuran bakanlara ilişkin Devlet
Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/5422) (Başkanlığa geliş
tarihi : 24.12.2001) 74. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, KARDEMİR' e
Başkan olan eski bir Bakanla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5423) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001) 75. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, İstanbul'daki
bazı barajların işletmesinin DSİ'den İSKİ'ye devredilip devredilmeyeceğine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5424)
(Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001) 76. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, bir tıp
kitabının izinsiz alıntıyla hazırlandığı iddiasına ve kitabı hazırlayanlarla
ilgili bir işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5425) (Başkanlığa geliş
tarihi : 24.12.2001) 77. – İstanbul Milletvekili Erol Al'ın, TMSF'ye verilen
Hazine kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/5426) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001) 78. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, para basma
yetkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5427) (Başkanlığa geliş
tarihi : 24.12.2001) 79. – Sakarya
Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya İlindeki belediyelerin Hazine garantili borçlarına ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5428) (Başkanlığa geliş
tarihi : 24.12.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
15.00 25 Aralık
2001 Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER
: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci
Birleşimini açıyorum. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Arkadaşlarımızın yoklama talebi var;
elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin, elektronik oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, toplantı
yetersayısına ulaşılmıştır. Görüşmelere başlıyoruz. IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkanvekili Yüksel Yalova'nın,
Türkiye Cumhuriyetinin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün 28 inci ölüm
yıldönümü münasebetiyle, değerli hizmetlerinin ve saygın kişiliğinin her zaman
şükranla anılacağına ve Gaziantep'in düşman işgalinden kurtarılış yıldönümünü
Yüce Meclis adına kutladığına ilişkin konuşması BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, millî mücadelenin
Garp Cephesi Komutanı, Lozan müzakerelerinin Dışişleri Bakanı, cumhuriyet
döneminin Başbakanı, Atatürk'ün ölümünden sonraki Cumhurbaşkanı, ülkemizi
İkinci Dünya Savaşından koruyan politikanın mimarı, tek partili yönetimden
demokrasiye geçişimizin öncüsü, muhalefette ve iktidardayken demokrasiyi
yerleştirme çabalarının emekçisi, yabancı bir devlet adamının tarifiyle büyük
asker, diplomat ve devlet adamı İsmet İnönü'yü, ölümünün 28 inci yıldönümünde
saygı ve rahmetle anıyorum. İsmet İnönü, Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı, Lozan
kahramanı, ulusal kahraman gibi sıfatlarının yanında, Türkiye'nin
çağdaşlaşmasında gösterdiği çaba, şaşırtıcı öngörüleri, zekâsı, titizliği,
doğruluğu, dürüstlüğü, kendisiyle hiçbir zaman çelişkiye düşmemiş olması,
ülkeye demokrasiyi armağan etmesiyle, milletimizin hafızasında unutulmayacak
bir yer edinmiştir. Yeni Türkiye'nin dışpolitikası, Gazi Paşanın tam
bağımsızlık, İsmet Paşanın ise mutlak eşitlik tanımlarıyla belirttikleri zemine
Lozan'dan itibaren oturmuş, yurtta ve dünyada barış ilkesi, özüne ve sözüne
güvenilir bir devlet olabilme tutkusuyla birlikte yürütülmüş, dış ilişkilerin
ülke çıkarlarına en uygun yöntemlerle sürdürülmesi politikası özenle
izlenmiştir. 20 Kasım 1922 günü başlayan Lozan Konferansının ilk
oturumunda kürsüye çıkan Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Bakanı ve
Başdelegesi İsmet Paşanın, devletler tarafından, birbirlerinin hak ve
özgürlüklerine eşitlik esasına dayalı olarak saygı gösterilmedikçe barışın
gerçekleşemeyeceğini açıklıkla dile getirerek Türkiye'nin yerini belirlemesi ve
başkalarının buyurganlığına karşı çıkarak uyduluğu reddetmesi, uluslararası
toplulukta önemli bir yankı uyandırmıştır. İsmet İnönü, Atatürk'ün devrim ve ilkelerinin her zaman
kalıcı olması için savaşmış, devlet adamı olma ciddiyetini, kavgasız,
sürtüşmesiz, saygı ve sevgiye dayalı, hoşgörülü bir tavırla sürdürmüş, 1 Kasım
1939'da Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk Meclis açılış konuşmasında
"hepimizin en büyük zevkimiz ve iftiharımız büyük milletimizi memnun
edecek surette hizmet edebilmektir" demiştir. Demokrasiye olan inancını
"cemiyetlerin hayatında tılsımlı anahtarlar yoktur. Demokrasinin
yerleşmesi sabır ister, sebat ister. Hür vatandaş ve hür cemiyet olarak yaşamak
her suretle Türk Milletinin hakkı ve liyakatidir. Bir şeyi unutmayın, milletçe
yükselmemiz, ancak demokratik rejim içinde, insan hakları rejimi içinde kabil
olacaktır" sözüyle belirtmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak, Meclis
adına, milletçe yükselmemizin demokratik rejimi yerleştirmeye bağlı olduğuna
olan inancımızı bir kez daha ifade ederek, İsmet İnönü'yü gönül borcu içinde
saygı ve rahmetle anıyorum. (Alkışlar) Türk Milleti, İsmet İnönü'nün değerli
hizmetlerini ve saygın kişiliğini her zaman şükranla anacaktır. Muhterem milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, İzmir'de meydana gelen sel felaketi
hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a aittir. Buyurun Sayın Saygın. (ANAP sıralarından alkışlar) B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.- İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın,
İzmir İlinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İzmir'de Ramazan Bayramının birinci ve ikinci günlerinde
yaşanan ve bir vatandaşımızın ölümüyle, maddî kayba neden olan sel felaketi
konusunu görüşmek üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sel felaketinde
hayatını kaybeden Şebnem Gürçen'e Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı ve
sabırlar diliyor, tüm İzmirli vatandaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi sunuyor,
Meclis Başkanvekilimiz Sayın Yüksel Yalova'ya söz verdiği için teşekkür ediyor;
bu vesileyle, siz saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. Çiğli, Karşıyaka, Konak, Alsancak, Kemeraltı, Poligon,
Menemen, Bergama, Kınık, Dikili, Balçova, Narlıdere, Menderes ve Güzelbahçe
İlçelerinde etkili olan yağışlar, Atatürk Organize Sanayi Bölgesindeki sanayi
tesislerinde, 1 000'in üzerinde konut ve işyerinde, tarım alanlarında büyük
zarara yol açmıştır. İzmir'in yaşadığı bu felaket ilk değildir. İzmir'de,
özellikle 1995'ten bu yana, her yıl can ve mal kaybına yol açan sel felaketleri
yaşanmaktadır; ancak, yaşanan bunca felaketten ders alınmadığını üzülerek
görmekteyiz. Bereket olarak kabul edilmesi gereken yağmurlar, İzmirlinin
korkulu rüyası haline gelmiştir. Her selden sonra, ilgili ve yetkililer,
sorunun çözüleceğini, bir daha tekrarlanmayacağını beyan etmekte, ölenlerin
yakınlarına başsağlığı dilemektedirler. Ne yazık ki, yağmurlar dinip acılar
unutulunca çözümler yine ertelenmektedir. Meclis ve hükümet olarak, İzmir'in bu önemli yarasına
neşter vurmak ve kesin çözüm üretmek zorundayız. Belediyenin inisiyatifiyle
sorunun köklü olarak çözümlenemeyeceği anlaşılmıştır. Başta imar afları olmak
üzere, dere yataklarına kaçak yapıların inşa edilmesi, deniz ile derelerin
buluştuğu noktalara çok katlı binaların yapılması, dere yataklarının hafriyat
artıklarıyla doldurulması ve mevsim başında temizlenmemesi felaketlerin başlıca
sebeplerindendir. İzmir Belediyesinin DSİ Bölge Müdürlüğü tarafından
derelerin ıslahına ilişkin hazırladığı rapor doğrultusunda somut önlemler
almaması, sel felaketlerini İzmir'in makûs kaderi haline getirmiştir. Önceki
yıllarda, yalnız, konut ve işyerlerini etkisi altına alan seller, bu kez,
Ege'nin en büyük sanayi ve ihracat merkezi olan Atatürk Organize Sanayi
Bölgesini de vurmuştur. 420 fabrikanın bulunduğu bu bölgede, 100'e yakın
fabrika sular altında kalmıştır. 1 milyar dolar ihracat ve 650 milyon dolar
ithalat gerçekleştiren bölgede, sele maruz kalan fabrikalar ağırlıklı olarak
ihracat malı üretmektedirler. İki üç aydan önce yeniden üretime geçemeyecek
olan bu fabrikalarda üretimin durması nedeniyle, ihracat taahhütleri yerine
getirilemeyecek ve muhtemelen 5 000'e yakın işçi ücretsiz zorunlu izne tabi
olacaktır. İzmir'de uzun yıllar belediye başkanlığı yapmış bir
kişi olarak, yerel yöneticileri uyarıyorum; şehrin deşarj ve drenaj
projelerinin, göç olgusu da dikkate alınarak, derhal gözden geçirilmesi
zorunludur. İzmir'i kucaklayan Yamanlar Dağı eteklerinden
başlayarak, sivil toplum kuruluşları, orman teşkilatı ve yerel yönetimler
işbirliğiyle ağaçlandırma ve erozyonla mücadele çalışmaları başlatılmalıdır.
Yoksa, her yağıştan sonra devletten gelen para çare olamaz. İlk belirlemelere göre, Çiğli Atatürk Organize Sanayi
Bölgesinde 50 000 000 doların üzerinde zararın olduğu belirlenmiştir. Yalnız
TARİŞ İplik Fabrikasında 5 trilyon Türk Lirası civarında zarar meydana
gelmiştir. Fabrikaların en az bir iki ay çalışmamasından doğan üretim kaybının
yaklaşık 100 000 000 dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Çiftçilerimizin çok zor bir dönemden geçtiğini hepimiz
bilmekteyiz. Dolara endeksli tarımsal girdi fiyatlarının devamlı yükselmesine
karşın, ürün satış fiyatlarının maliyet üzerinde veya maliyetin altında kalmış
olmasından dolayı çok sayıda üretici kredi borçlarını ödeyememiş ve haklarında
icra işlemleri başlatılmıştır. Ekonomik krizin ağır koşullarına ek olarak sel
baskınları ve soğuklar da üreticilerimizi perişan etmiştir. Sebze, meyve ve
çiçek tarımının yoğun olduğu Bergama, Kınık, Dikili, Balçova, Narlıdere,
Menderes ve Güzelbahçe İlçelerinde şiddetli yağışlar ve soğuk hava, tarla,
bahçe ve seralardaki ürünleri telef etmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; felaketin
başladığı günden bu yana Maliye, Sanayi ve Ticaret, Bayındırlık ve İskân ve
Ulaştırma Bakanlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilimiz Sayın
Yüksel Yalova ve İzmir milletvekillerimizle birlikte sel bölgelerine gittik ve
olayın vahametini yerinde gördük. İzmir milletvekilleri ve bakanlarının davet
edildiği Ege TV programına katılarak, İzmir'de bir daha sel felaketi
yaşanmaması için yapılacakları tespit ettik. İlk olarak, Maliye Bakanının, sel
felaketini mücbir sebep kabul ederek muhtasar ve KDV ödemelerini ertelemesi
sanayicilere moral kazandırmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) IŞILAY SAYGIN (Devamla) - Ardından Bayındırlık ve İskân
Bakanımızın, Çiğli, Karşıyaka ve Menemen İlçelerinde meydana gelen sel
felaketinin genel hayata etkili sayılması, hasar gören konut ve işyeri
sahiplerinin afetzede kabul edilmesi yönünde karar alması, zarar gören
İzmirlileri son derece sevindirmiş ve devletin yanlarında olduğunu
hissettirmiştir; ancak, bu karar kapsamına selden zarar gören Konak, Balçova,
Torbalı, Narlıdere, Menderes, Güzelbahçe, Bergama, Kınık, Dikili İlçelerinin de
eklenmesi gerekir. Ayrıca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının SSK
prim ödemeleri, Maliye Bakanlığının Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca,
mücbir sebep kabul edilerek, malî bakımdan borç terkini, ödeme, beyanname
hususlarının belirlenmesi, kredi borçlarının en az altı ay süreyle ertelenmesi
yönünde acil kararlar alınması gerektiğine inanıyorum. Ege TV'de 14 milletvekili olarak katıldığımız canlı
televizyon programında, vergi, kredi ve SSK primlerinin ertelenmesi, İzmir'in
sorunlarının daha etkin bir biçimde çözümlenebilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulması konusunda da ortak karar almış
bulunmaktayız. Yüce Meclisin bu kararımızı destekleyeceğini ve ilgili
bakanlıkların da, selzede İzmirlilerin beklentilerini en kısa sürede hayata
geçirecekle-rine yürekten inanıyorum. Selin yaşandığı günden bu yana, geceli gündüzlü, mağdur
vatandaşların, esnaf ve sanayicilerimizin yanında olan ve özverili çalışmalar
yapan İzmir Valimiz Sayın Alaattin Yüksel'e teşekkür ediyor, Sayın Valiyi
içtenlikle kutluyorum. Çalışmaların bu salonda kalmaması dileğiyle, siz
saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Saygın. Efendim, İzmir Milletvekili Sayın Işılay Saygın'ın
gündemdışı konuşmasına Bayındırlık Bakanımız yanıt verecek; ama, aynı konuda
İzmir Milletvekilimiz Sayın Güler Aslan da söz istediler. Sayın Aslan'ın
konuşması sonrasında, Sayın Bakanımız, her iki milletvekilimize, hükümet adına
yanıt ve-recektir. Değerli milletvekilleri, sizden bir istirhamım var.
Hatibin konuşmasını daha sağlıklı duyabilmemiz için, lütfen, bir parça daha
özen göstermenizi rica ediyorum. Şimdi, İzmir Milletvekili Sayın Güler Aslan'a söz
veriyorum. Buyurun Sayın Aslan. (DSP sıralarından alkışlar) 2.- İzmir Milletvekili Güler Arslan'ın,
İzmir İlinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı GÜLER ASLAN (İzmir) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 17 Aralık 2001
günü İzmir İlinde meydana gelen sel felaketi hakkında görüşlerimi ifade etmek
üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin üçüncü
büyük ili, Ege'nin incisi ve ülke ekonomisine büyük katkısı bulunan güzel
İzmir, ne yazık ki, son beş ayda dört kez, aşırı yağmur nedeniyle sel felaketi
yaşamıştır. 17 Aralık 2001 günü gece 1'de başlayan sağanak yağmur, kuvvetli
rüzgârla beraber, zaman zaman dolu halinde büyük zararlara neden olmuştur.
Kasım ayı yağış normali 89 milimetre olmasına rağmen, bu yıl bu rakam 284
milimetreyi bulmuş; yani, 3 katına ulaşmıştır. Ege Bölgesinde ve özellikle de
İzmir'de ve çevresinde yaklaşık iki yıldır görülen kuraklığa, geçtiğimiz
günlerde başlayan ve devam eden yağışlar bir çare olarak düşünülse de, ne yazık
ki bu şiddetli yağışlar, altyapının yetersizliği, dere yataklarına yapılan
yerleşim nedeniyle büyük oranda mal kaybına ve can kaybına neden olmuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm yurdu etkisi
altına alan kar ve yağmur, ne yazık ki, İzmir'de yüzyılın soğuğunu ve yağışını
hissettirmiştir. Şiddetli yağış nedeniyle, metrekareye, Çiğli'de 93,7,
Güzelyalı'da 59,1; Bornova'da 30,8 ve Adnan Menderes'te 18,2 kilogram yağış
düşmüştür. Özellikle Çiğli ve Karşıyaka'da etkili olan yağış, Bostanlı,
Maltepe, Ağırkuyu, Balatçık derelerinin taşmasına neden olmuştur. Belirtilen
bölgelerin yanı sıra, Ege Bölgesinin en büyük sanayi ve ihracat merkezi olan ve
Çiğli'de bulunan Atatürk Organize Sanayi Bölgesi selden büyük zarar görmüştür.
420 fabrikanın yer aldığı, 20 000 civarında kişinin çalıştığı bu sanayi
bölgesinde 100 civarında ihracata yönelik üretim yapan fabrika, ne yazık ki
sular altında kalmıştır. 10'larca trilyon Türk Liralık hasara yol açan bu sel
felaketi, hem bölgeye hem de ülke ekonomisine büyük darbe vurmuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; meydana gelen sel
felaketinin acı faturasını tespit etmek üzere, İzmir Valiliği ve Büyükşehir
Belediyesi tarafından belirlenen çok sayıda personel, aralıksız çalışmalarını
sürdürmektedir. Ayrıca, çeşitli miktarlarda motopomp, arozöz, vidanjör, kepçe,
greyder, kamyon, kurtarma aracı ve ambulans çalışmalarda görev almıştır. Bunun
yanı sıra, 1 500 civarında aileye yemek yardımında bulunulmuştur. Şimşek ve sel
nedeniyle trafolar yüzünden bazı semtlere elektrik verilememiştir. Bu tür
elektrik kesintilerinin ortadan kaldırılması için ekipler hizmet vermişlerdir.
Yoğun yağış nedeniyle birçok ev, işyeri ve okulun zarar görmesi neticesinde,
kanalizasyonların patlayarak sağlığı tehdit etmesi sebebiyle, sağlık ocakları
24 saat hizmet vermiştir. Ayrıca, içmesuyu klorlama, temizlik kontrolleri,
dezenfektasyon çalışmaları sağlık personeli tarafından sağlanmıştır. Yapılan önhasar tespitlerine göre, konutların büyük bir
bölümünde ev eşyası hasarı, işyerlerinde ise imalat ve üretime yönelik makine
ve aksamlarının hasara uğradığı görülmüştür. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Fonundan olmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici tarafından,
İzmir Valiliğine, 2 kere, 500 milyar lira gönderilmiş olup, sel mağdurları,
hasarları ölçüsünde bu yardımdan faydalanacak ve kendilerine gıda yardımında
bulunulacaktır. 19 Aralık 2001 tarihinden itibaren tüm cadde ve sokaklar
ulaşıma açılmış, genel olarak hayat normale dönmüş olup, vatandaşlarımızın
huzur ve sağlığı konusundaki çalışmalar halen devam etmektedir. Ancak, şu anda
aldığım bilgilere göre, İzmir'de sağanak yağış devam etmektedir. 14 İzmir milletvekili ve Maliye Bakanımız Sayın Sümer
Oral'la birlikte, Ege-TV'de yapılan toplantıda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
araştırma komisyonu kurulması gereği ortaya atılmıştır. Hatta, biz Demokratik
Sol Parti Grubu olarak, bu komisyonun daha kapsamlı olması amacıyla, ülke
genelinde doğal afetleri inceleme ve araştırma komisyonu kurulması için önerge
vermiş bulunmaktayız. Ayrıca, genel hayatın olumsuz etkilendiği durumu kabul
edilmiş ve Maliye Bakanımız tarafından, vergi borçlarının Mart 2002'ye kadar
ertelendiği açıklanmıştır. Bugüne kadar, bakanlarımızdan Ulaştırma Bakanımız Sayın
Oktay Vural, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Kenan Tanrıkulu, Bayındırlık ve
İskân Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan sürekli İzmir'e gelerek, yerinde
keşiflerde bulunmuşlardır. İzmirimize gelen tüm bürokratlarımıza teşekkür
ederiz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sel felaketi
yaşanmasının esas sebebinin, kentlerin doğal durumlarının korunmamasından
kaynaklandığı bir gerçektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurunuz. GÜLER ASLAN (Devamla) - Bunun yanı sıra, alınması
gerekli olan tedbirlerin yıllarca ertelenmiş veya ihmal edilmiş olması, bu tür
felaketlerin yaşanmasına neden olmaktadır. İzmir gibi yağışı bol olan diğer Ege
şehirlerimizde de, ne yazık ki, yollar ve boş araziler asfaltlanmış ve
betonlaşmaya eğilim artmıştır. İzmir'de bir dönem, başlanan asfaltlamayla
övünülmüş, bunun ne gibi aksilikler doğuracağı hiç düşünülmemiştir. Asfalt,
toprağın geçirgenliğine ters düştüğü için sel felaketlerine neden olmaktadır. Şehri çevreleyen dağ ve tepelere su tutucu ağaçlandırma
ve yeşillendirme çalışmalarına hız verilmelidir. Halen yürütülmekte olan Yeşil
Kuşak Projesinin aksatılmadan ve vazgeçilmeden hızlı bir şekilde tamamlanması
gerekmektedir. Erozyon önleme çalışmaları etkin ve kararlı bir şekilde
yapılmalıdır. Yağmur sularının toplanabileceği tabiî göllerin
kurutularak, bunların imara açılması selin diğer bir sebebidir. İmar affı
sayesinde, dere yataklarına yapılan yapıların ruhsatlanarak yıkımın
engellenmesinin ne kadar yanlış bir karar olduğu ortaya çıkmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimi
bitirirken, tüm yurdumuzu etkileyen bu kışın ağır faturasını ödeyen İzmir ve
Ege Bölgesinin, ayrıca, ülkemizin hiçbir köşesinin bir daha bu ve benzeri
felaketlerle karşılaşmaması temennisiyle, meydana gelen sel felaketinde
aydınlatma panosundan çıkan elektrik akımı nedeniyle hayatını kaybeden Şebnem
Gürçen'e Tanrı'dan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyor, İzmir'e
emeği geçen tüm halkımıza, bürokratlara ve siyasetçilere şahsım adına teşekkür
ediyor, tüm İzmirli hemşerilerime geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Aslan. Şimdi, Sayın Işılay Saygın ve Sayın Güler Aslan'ın
gündemdışı konuşmalarına yanıt vermek üzere, Bayındırlık ve İskân Bakanımız
Prof. Dr. Sayın Abdülkadir Akcan. Buyurun Sayın Bakanım. (MHP sıralarından alkışlar) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir İlinde meydana gelen sel
felaketiyle ilgili olarak İzmir milletvekillerimiz Sayın Işılay Saygın ve Güler
Aslan Hanımefendilerin yapmış oldukları gündemdışı konuşmalara cevap vermek
üzere huzurunuzdayım; hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlarım. İzmir İlimizin muhtelif semtlerinde, son zamanlarda,
aşırı yağışlar sonucunda meydana gelen sel felaketini ve su baskınlarını
yaşayan İzmirli vatandaşlarımıza öncelikle, huzurlarınızda geçmiş olsun
dileklerimi yineliyorum ve hayatını kaybeden vatandaşımıza Tanrı'dan rahmet
diliyorum. İzmir İlinde 14.11.2001 ve 17.12.2001 tarihleri
arasında yağan yoğun yağışlar nedeniyle İzmir Merkez ve mahalleleri Konak,
Karşıyaka, Gaziemir, Balçova, Buca, Güzelyalı, Menderes, Menemen, Bornova,
Çiğli, Torbalı İlçelerinde ve Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde 2 konut, 38
işyerinin ağır yıkık, 11 işyerinin orta hasarlı, 594 konut ile 282 işyerinin de
az hasarlı olduğu tespit edilmiştir. Bu belirlemeler ışığında, Atatürk Organize Sanayi
Bölgesinde meydana gelen su baskınıyla ilgili olarak yapılan hasar tespit
çalışmalarında 101 fabrika ile 64 firmanın su baskınından etkilendiği ve
önhasar tespit çalışmalarının halen devam ettiği elimize ulaşan haberler
arasında olup, 24.12.2001 tarihli raporda ise, 38 fabrikanın ağır hasarlı, 11
fabrikanın da orta hasarlı ve 15 fabrikanın hafif hasarlı olduğu
bildirilmiştir. Hasar düzeylerini yöreye yapmış olduğum seyahatte birebir
tespit etme şansım olmadığı için, sadece raporlara dayalı olarak beyanda
bulunmaktayım. Diğer taraftan, Menemen İlçesi Emirâlem beldesinin
içmesuyu şebekesi ile isale hattının 11 kilometrelik bölümünün tahrip olduğu,
oluşan seller nedeniyle yollarda ağır hasar meydana geldiği, Seyrek İlçesinde
de yağışların etkisiyle kanalizasyon ve içmesuyu tesislerinde hasarlar meydana
geldiği tespit edilmiştir. Menderes İlçesi Tekeli Belediye Başkanlığı da
şiddetli yağışlardan etkilenmiştir. 16-17 Aralık 2001 tarihlerinde meydana gelen yoğun
yağışlar neticesinde, Karşıyaka ve Çiğli İlçelerinden geçen derelerin
taşmasıyla bazı işyerleri ve Atatürk Organize Sanayi Bölgesi ciddî
şekilde tekrar hasar görmüştür. Yine, 16-17 Aralık 2001 tarihinde Bayraklı Çay
Mahallesinde meydana gelen heyelan ve kaya düşmesi sonucunda, 1 konutun ağır
yıkık, 4 konutun da orta hasarlı olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra,
aşırı yağışlar nedeniyle Karşıyaka İlçesinin Bayraklı ve Çay Mahallesindeki
sokak arasında kalan eski taşocağını da kapsayan yıkık ve ağır hasarlı olduğu
belirlenen konutlar ile muhtemel kaya düşmesine maruz kalabilecek diğer
konutlar boşaltılmış olup, ön hasar tespit çalışmaları da sürdürülmektedir. Bu arada, Çiğli İlçesi Cahide Ahmet Dalyan İlköğretim
Okulunda, afet olaylarından etkilenen vatandaşlarımıza sıcak yemek verilmeye
devam edilmekte ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışılmaktadır. Bu
noktada, olayı istismar etmek isteyen ve afetzede olmayan vatandaşlarımızın da
o alana hücum ettikleri ve bunu, bazı siyasilerimizin istismara yeltendiklerini
huzurlarınızda üzülerek ifade etmek istiyorum. Bu yerlerde, bazı kamu kurum ve
kuruluşları ile Büyükşehir Belediyesine ait personel ve iş makineleriyle
yapılması gereken çalışmalar en hassas şekilde sürdürülmektedir. İzmir İlimize yağan aşırı yağışlar nedeniyle, büyük
ölçüde derelerin taşması sonucu meydana gelen sel felaketi ve su baskınlarının
İzmir İlimizde yaşayan vatandaşlarımıza çok sıkıntılı anlar yaşatmış olduğunu
bizzat tespit etmiş durumdayım. Ülkemizin üçüncü büyük metropol kenti olan İzmir
İlimizde peş peşe yaşanan sel felaketleri, İzmirli vatandaşlarımız kadar,
bizleri de ziyadesiyle üzmüştür. Yine, bu kürsüden, 20.11.2001 tarihinde İzmir
Milletvekilimiz Sayın Süha Tanık'ın da bu hususta yapmış olduğu gündemdışı
konuşmasına cevaben yaptığım konuşmamda, altyapı eksikliklerine ve yapılması
gereken diğer hususlara değinmiştim. Dolayısıyla, bu tür doğal afetlere karşı
her zaman tedbirli ve duyarlı olmak zorundayız. Hele, 1995 yılında İzmir'de
meydana gelen sel felaketinde 65 vatandaşımızın hayatını kaybetmiş olmasından
hâlâ ibret alınmamış olması, işin daha üzücü hale gelmesine neden olmaktadır. Bakanlığımızın ilgili kuruluşlarından İller Bankası
Genel Müdürlüğü, sürekli yerel yönetimlerimizle temas halinde olup, hayatî önem
taşıyan altyapı projelerini kaynak imkânları ölçüsünde değerlendirmeye almakta
ve bunlarla ilgili kararname kapsamına alma çalışmalarını sürdürmektedir. Pek tabiî ki, amacım, birilerini suçlamak değil; ancak,
mahallî idarelerimizin, altyapı eksikliklerini zamanında görüp, bunlarla ilgili
projelerini süratle ilgili mercilere sunmaları gerekmektedir. Sorunları
biriktirmeden, ileriki yıllara yönelik hizmet kapasitelerini ve altyapı
tesislerini de günün şart ve koşullarına göre gözden geçirerek, eksikliklerini
tamamlamaları gerekir. Bu yapılmayıp, bunun yerine, üst yapılarla uğraşarak,
tabiri caizse, işin, makyaj boyutuyla ele alınması, daha sonraki felaketleri
engelleyen tedbirler değildir. Bu nedenle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olarak ve bu
Bakanlığın, 57 nci cumhuriyet hükümetine götürdüğü sorunlara hükümetimiz
düzeyinde alınan tedbirler, bölge insanını rahatlatmaya yönelik; ancak, geçici
tedbirler niteliğindedir. Kalıcı tedbirlerin alınması, özellikle, afet
bölgelerinde, sel afetine maruz kalan alanlarda yapılması gereken altyapı
çalışmalarını yapmakla yükümlü olan mahallî idareler ve kamu kuruluşlarına
büyük görev düşmektedir. Dere ıslah çalışmalarının bu tip alanlarda süratle
gerçekleştirilmesi, belki alınacak en önemli tedbirdir der, hepinizi saygıyla
selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım. Muhterem milletvekilleri, İzmir'deki sel felaketinde
-sanıyorum, arkadaşlarımız da vurguladılar- en önemli hususlardan biri, Atatürk
Organize Sanayi Bölgesinde bulunan fabrikalar. Orası, yılda 1 milyar dolarlık
ihracatı gerçekleştiren bir mekân ve incelemelerimizi de bütün arkadaşlarımızla
birlikte yerinde yaptık. Ben, öncelikle, gündemdışı söz alan iki arkadaşıma,
ama, çalışma programı nedeniyle taleplerini yerine getiremediğim İzmir
milletvekili çok arkadaşım var; onun için, tüm İzmir milletvekili
arkadaşlarıma, Değerli İzmir Valisine, İzmir'de görevli tüm devlet birimlerine,
yerel yönetimlere, canla başla çalışan İzmir Emniyetine, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanımıza, Maliye Bakanımıza, Sanayi ve Ticaret Bakanımıza,
Ulaştırma Bakanımıza ve Bayındırlık ve İskân Bakanımıza, gerçekten, teşekkür
ediyorum. Değerli arkadaşlarım, esasen, bu hafta, çalışma
programı nedeniyle, hiç, gündemdışı söz verilmemesi daha doğru olabilecekti.
Ben, milletvekili arkadaşlarımızın Meclis kürsüsünden yararlanma olanağının ne
kadar kısıtlı olduğunu bilebildiğimi sandığım için, elimden geldiğince söz
vermeye çalışıyorum. Kürsüde göreve başladıktan sonra bile gündemdışı söz
talepleri geliyor; oysa, çok arkadaşımız günler öncesinden veriyorlar. Ben,
burada, hem bir parlamento geleneği oluşsun düşüncesiyle... Eğer, üç gün
boyunca gündemdışı söz vereceksek -9 yapar matematik ifadesi- 6 siyasî partimiz
var Meclisimizde, her bir partinin, hiç değilse, birer sözcüsünün, o
partilerimizin grup başkanvekilleri tarafından tespit edilmesini, geri kalan üç
konuşmacıyı da, önemine binaen, Başkanlığın takdirinin doğru olacağı
inancındayım. Şimdi, bakınız "Trakya Bölgesinde yoğun kar
yağışının yerini yağmurun alması sel baskınlarına neden oldu, Tekirdağ
Çerkezköy İlçesini sel bastı" diyor bir milletvekilimiz; geçmiş olsun
dileklerimizi sunuyoruz. İçel Milletvekilimiz Edip Özgenç, İçel'le ilgili, ki,
can kaybımız oldu... Antalya Milletvekilimiz Sayın Nesrin Ünal, aynı
şekilde... Yarın, Antalya'yla ilgili gündemdışı söz vermiş bulunuyoruz. Aydın öyle... Lütfen, söz hakkı veremediğim milletvekillerimiz beni
bağışlasınlar. Biraz önce, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın
Yaşar Dedelek, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Sayın Koray
Aydın ve Mehmet Şandır'dan, bugünün Gaziantep İlimizin Kurtuluş Günü olması
dolayısıyla bir uyarı aldım; kendilerine, gerçekten, teşekkür ediyorum. Tüm
grup başkanvekillerimizin de bu duyguda olacağı inancıyla, arkadaşlarımız izin
verirlerse, Gaziantep İlimizin Kurtuluş Gününü Yüce Meclis olarak kutluyoruz. Değerli arkadaşlarım, dün, bir gazetede yer alan haber
üzerine, hemen tüm Kahramanmaraş milletvekillerimiz açıklama yapma ihtiyacında
olduklarını ifade ettiler. Ben, yine, yoğunluğu dikkate alarak, anlayışınıza,
hoşgörünüze sığınarak, Sayın Ali Doğan'a ve Sayın Mehmet Sağlam'a, yerinden;
ama, sürelerin aşılmaması ricamla, 3'er dakika söz vererek, bu konuyu da Yüce
Meclisin gündemine getirmiş olmayı arzuluyorum. Buyurun Sayın Doğan. ALİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, söz
verdiğiniz için te-şekkür ediyorum. Sizin de belirttiğiniz gibi, dün, bir gazetemizde, 2000
yılında yapılan nüfus sayımıyla ilgili manşetten verilen bir haber vardı. Bu
haber, aynı zamanda, Yüce Meclisi töhmet altında bırakan bir haberdi. İsim
zikredildiği için de, Kahramanmaraş'ı, Kahramanmaraşlıları rencide eden bir
haberdi. Bu haberde, Parlamentoda 30 hayalî milletvekilinin
olduğu ve Kahramanmaraş'tan da 3 milletvekilinin fazladan çıktığı
söylenilmekte. Değerli arkadaşlar, bugünkü oluşan Yüce Meclis, Yüce
Mecliste bulu-nan milletvekilleri, 1997 yılında yapılan sayım neticesinde
ortaya çıkan, o günkü Yüksek Seçim Kurulunun tespit ettiği illere göre,
dağılıma göre seçilip gelen arkadaşlarımız. Eğer, usulsüzlük var ise, 22 Ekim
2000 yılında yapılan nüfus sayımı, bundan sonraki seçimleri ilgilendiren bir
husustur. Bu kadar açık ve net bir hususu bu halde sunmayı şık
bulmuyorum, doğru bulmuyorum, insafsızlık olarak kabul ediyorum. Dikkat ederseniz... Mesela Kahramanmaraşla ilgili seçim
sonuçları ne olmuş? 22 Ekim 1990 tarihinde yapılan nüfus sayımına göre 24 Aralık
1995'te Kahramanmaraş 8 milletvekili çıkarmış; 1990'da yapılan sayım
neticesinde. 1999 seçimleri de, 1997 nüfusuna göre yapılmış. 30 Kasım 1997'de
de, Kahramanmaraş'ın nüfusu yedi yılda, doğal artışın ötesinde, Kahramanmaraş
dışarıdan çok göç alan bir il, sanayileşen bir il, tabiî olarak bu nüfus artışı
sağlanmış. Şimdi, 6 milletvekili varmış, 3 milletvekili sonradan çıkmış... Bu çarpıklığı dikkatinize sunma fırsatı verdiğiniz için
size teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum. Buyurun Sayın Mehmet Sağlam. MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşımın da belirttiği gibi, bir büyük gazetemiz, dünkü manşetinde, 30
milletvekilinin bu Yüce Meclise, âdeta, hakkı olmadan seçildiğini söylüyor ve
isim vererek de, Kahramanmaraş'ın 3 fazla milletvekili çıkardığını yazıyor. Bu,
külliyen yalandır, hayal mahsulüdür; çünkü, 1990'da yapılan sayıma göre yapılan
1995 seçiminde, biz, 8 milletvekili geldik Kahramanmaraş'tan. 6 milletvekilini
nereden hayal ediyor, düşünmek bile istemiyorum. İlave olarak, seçimden sorumlu sayın bakan, 73 ilde
yanlışlıklar olduğunu söylüyor. Kahramanmaraş da bu 73 ilden biri ise,
yapacakları her türlü değerlendirme bizim için makbuldür; ama, durup dururken,
bir şehri, hele bu Yüce Meclisin kararıyla kendisine istiklal madalyası
verilmiş bir şehri, sanki o şehrin insanları bu sayımı yapmış gibi, sayımdan
sorumlu insanları cezalandıracaklarına, gereğini yapacaklarına, doğrudan
doğruya "İstatistik Enstitüsünün bazı yetkililerine dayanarak" deyip,
6 milletvekilinin Kahramanmaraş'ta 9'a çıktığını söyleyip, 3 tane arkadaşımızı
töhmet altında bulundurmayı, doğrusunu isterseniz, hiçbir basın ve yayın
organına yakıştıramıyoruz ve bunun, mutlaka, düzeltilmesi gerekiyor.
Kahramanmaraş'taki yurttaşlarımızın, bir yanlışlık olduysa bile, bunda hiçbir
kabahati yoktur. Kabahatlilere gereği yapılmalıdır. Bu Yüce Mecliste de, son yapılan 22 Ekim 2000 sayımına
istinaden yapılmış bir seçim söz konusu değildir. Dolayısıyla, bu 30 kişilik
töhmet altına bırakma da külliyen bir hayal mahsulüdür. Bunu açıklamak isterim. Teşekkür ederim fırsat verdiğiniz için. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Doğan, az önce "iki
arkadaşımız" dedim; ama, bütün Kahramanmaraş milletvekillerimizin aynı
hassasiyeti gösterdiğini de söyledim. Herhalde, bu, hepinizi de kapsayan bir
ifade. Daha ilave edilecek... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Avni Bey de konuşsun Sayın
Başkan. BAŞKAN - Ayrı ayrı her milletvekilimiz dersek, ben,
İçtüzüğün normal kurallarını uygulamak mecburiyetinde kalırım. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Ben, farklı bir partidenim
ve farklı söyleyeceklerim var; yani, neticede... BAŞKAN - Kahramanmaraş'ın sorununda bütün
milletvekillerinin aynı hassasiyeti göstereceği kanaatimi paylaşmaz mısınız? AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Elbette, arkadaşlarımız
aynı hassasiyeti gösteriyorlar. BAŞKAN - Sayın Avni Doğan, aynı şeylere sizin de
katıldığınızı ifade edelim. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Ama, benim bildiklerim
var, benim de başka bildiklerim var... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, Kahramanmaraş
milletvekillerimize hiç olmazsa 1'er dakika söz verin. BAŞKAN - Sayın Başkan, ben, buna fazlasıyla katılırım,
bu bana yük olmaz, tam tersine, arkadaşlarımın konuşmasına vesile olmaktan
mutluluk duyarım; ama, bakın, itimat buyurunuz ki, her dakika... Biraz önce
Sayın Nazif Okumuş arkadaşım, haklı olarak, İstanbul'daki sel felaketinden
bahsediyor, Sayın Kemal Vatan arkadaşımıza söz veremedik. Her arkadaşımız 1'er
dakika konuşsun dersek... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Tamam, size söz vereceğim. 2 dakikayla
bitirin; ama, bu konuyu da kapatmış olacağız. Buyurunuz. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün gazetede yayımlanan haberle ilgili, arkadaşlarım konuştu.
Türkiye'de, Mecliste, 30 milletvekilinin haksız seçildiği, bunlardan 3
tanesinin de Kahramanmaraş'a ait olduğu söylendi; yani, Kahramanmaraş'ın, 6
milletvekili çıkarması gerekirken, 9 milletvekilli çıkardığı gibi bir haber
yayımlandı. Kahramanmaraş, son üç seçimde, sırasıyla, 7, 8 ve 9
milletvekili çıkarmıştır; yani, dünkü haber, bir kere, üç nüfus sayımını da
itham eden bir haberdir. Ayrıca, Kahramanmaraş'ta, diğer illerde olduğu gibi,
nüfus sayımı yapıldı. Yapılır yapılmaz, Devlet İstatistik Enstitüsünden
harekete geçildi. Kahramanmaraş'ın, mesela, üç ilçesinin nüfusu azalmıştır,
nüfusu azalan ilçelere hiçbir şey sorulmadı. Türkoğlu İlçesinin nüfusu
azalmıştır. Nüfusu azalan ilçelere hiçbir şey sorulmadı. Kahramanmaraş'ın 160
köyünün nüfusu azalmıştır, hiçbir şey sorulmadı. Elinde matbu belgelerle,
Devlet İstatistik Enstitüsünden, bindirilmiş kıtalar şeklinde müfettişler
gönderilerek, muhtarlar, sayım memurları "biz fazla nüfus yazdık"
biçiminde zorlandı. Mesela, aynı şey Türkoğlu'na da yapılabilirdi. Devlet İstatistik Enstitüsü, yaptığı beceriksizliği
kesinlikle Kahramanmaraş'a mal edemez. Kahramanmaraş, millî mücadelenin
fitilini ateşlemiş bir şehirdir. Henüz Kurtuluş Savaşı başlamadan, Kuvayı
Milliye hareketi başlamadan kendini kurtarmış bir şehirdir. Kahramanmaraş'ı
suçlamak, itham altında bırakmak, kimsenin hakkı da değildir, haddine de
değildir. Hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Ben de size çok teşekkür ediyorum Sayın Doğan. O zaman, Devlet İstatistik Enstitüsü, daha iyi, daha
çağdaş çalışmalıdır diyelim ve bu konuyu kapatalım. Şimdi, gündemdışı üçüncü söz, kooperatifçilik
kutlamaları hakkında söz isteyen, Konya Milletvekili Hasan Kaya'ya aittir. Buyurun Sayın Kaya. (MHP sıralarından alkışlar) 3.- Konya Milletvekili Hasan Kaya'nın, 21
Aralık Kooperatifçilik Günü nedeniyle, ülkemizdeki kooperatifçilik hareketinin
gelişimine ve kooperatiflerin önemine ilişkin gündemdışı konuşması HASAN KAYA (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 21 Aralık Kooperatifçilik Günü dolayısıyla, şahsım adına, söz
almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kooperatifçilik, ortak ihtiyaçlarını, karşılıklı
yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle, kendi kendine yardım, işbirliği ve
gönüllülük esasları çerçevesinde gidermek amacını güden, kendine has iktisadî
ve sosyal kuruluşlardır. Kooperatifçilik, özellikle kırsal alanda, dağınık,
düzensiz imkânları birleştiren, geliştiren ve güçlendiren, millî nitelikler
kazandıran mükemmel bir dayanışma aracıdır. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, bugünkü anlamda
tarımsal kredinin ilk kooperatifleşme hareketi, 1863 yılında, büyük devlet
adamı Mithat Paşa tarafından, Niş Valiliği sırasında, Pirot Kasabasında kurduğu
Memleket Sandıklarıyla başlamış bulunmaktadır. Modern kooperatifçilik anlayışının kuramsallaşması ve
temel hukukî normlara kavuşturulması, cumhuriyetin ilk yıllarında, özellikle,
1924 yılında çıkarılan İtibarî Ziraî Birlikler Kanunu, 1929 yılında yayımlanan
1470 sayılı Ziraî Kredi Kooperatifleri Kanunu ve takiben 1935 yılında yürürlüğe
giren 2836 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve 2834 sayılı Tarım Satış
Kooperatifleri Birlikleri Kanunuyla gerçekleştirilmiştir. Değerli milletvekilleri, bu kanunlar, günümüz
şartlarına uygun olarak değiştirilmiştir. Ayrıca, kooperatiflerin anayasası
olan 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu da çıkarılmıştır. Dünyada ve Avrupa
ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de kooperatifçilik artık üçüncü sektör
olmuştur. Ülkemizde, 24 çeşit olmak üzere 60 000'in üzerinde
kooperatif kuruluşu vardır. Bunların bir kısmı tarım alanında, bir kısmı da
tarım alanı dışında iştigal etmektedir. Tarım alanında faaliyet gösteren kooperatif
kuruluşları: Tarım Kredi Kooperatifleri, Tarım Satış Kooperatifleri, Pancar
Ekicileri Kooperatifi, yani, Pankobirlik, Tarımsal Amaçlı Köy Kalkınma
Kooperatifleri, Toprak Su Kooperatifleri. Bunlar, tarımın ayrılmaz bir parçası olan kuruluşlardır
ve bunlar, ülkemizde, gerçekten, köylünün her zaman, her yerde yanında olan
kuruluşlardır. Mesela, Tarım Kredi Kooperatifleri, Türkiye'nin en önemli, en
güçlü kuruluşudur. 16 bölge birliği, 2 500'ün üzerinde birim kooperatifi, 10
000 çalışanıyla, Türk köylüsünün ve çiftçisinin bütün girdilerini, kredili
olarak yerinde ve zamanında ucuz olarak temin etmektedir. Bu Tarım Kredi
Kooperatifleri hakkında, bazen, burada, Mecliste, bazı değerli hatipler
herhalde yanlış bilgilendirildiğinden, bazı yanlış bilgiler veriliyor. Tarım
Kredi Kooperatifleri, şu anda, 1995 yılında çıkarılan 553 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle Tarım Bakanlığından ayrılmış, özerk bir yapıya kavuşturulmuştur ve
faizleri, hiçbir zaman Ziraat Bankasının faizlerinden üstün değildir; çünkü,
geçende bütçe görüşmelerinde "Ziraat Bankasından yüzde 90'la alınıyor,
yüzde 50'yle köylüye veriliyor" denildi. Herhalde, bir yanlış
bilgilendirme var; Tarım Kredi Kooperatifleri, doğrudur, Ziraat Bankasından
parayı alır ve ortağına verir. Bunu yüzde 90'la alır -şu andaki faizler yüzde
90'dır- ve buna garanti olabilmek için, bir veya iki puan ilave ederek,
köylüsüne, ortağına bu parayı verir. Yani, Tarım Kredi Kooperatiflerinin şu
andaki faizi yüzde 92'dir. Yine, Türkiye'nin her tarafına yayılmış ve Türk tarımı
için çok önemli olan Tarım Satış Kooperatifleri, 16 tane birliktir. Bunlar,
Tariş, Çukobirlik, Fiskobirlik, Trakyabirlik gibi birliklerdir. Bunlar,
köylünün ürettiği malı alıp, hem işliyorlar hem de pazarlıyorlar ve bunun için,
bu Tarım Satış Kooperatifleri birlikleri de, tarımın çok önemli
kuruluşlarından, kooperatif kuruluşlarından biridir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Bitirin... HASAN KAYA (Devamla) - Yine, Pancar Ekicileri
Kooperatifi Pankobirlik, 1 milyon 800 bine yaklaşan ortağıyla, bütün
ortaklarının girdilerini kredili olarak temin eden bir kuruluştur. Toprak Su
Kooperatifi, aynı görevi yapmaktadır. Ben, burada, bu Kooperatifçilik Günü kutlamasında,
iktidarıyla, muhalefetiyle bir istirhamda bulunacağım: Şimdi, köylüye sahip
çıkan bütün kuruluşlar, tamamen özelleştirilerek yok olmaktadır. Bunlar, Ziraî
Donatım Kurumu, Et Balık Kurumu, SEK ve yem fabrikaları gibi yerler ve bir de
en önemlisi, eskiden, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası düşük faizle
köylüyü destekliyordu. Şu anda, yeni mevzuata göre, artık, ne Ziraat Bankası ne
de Tarım Kredi Kooperatifleri, düşük faizle köylüyü destekliyor ve bu faizle
de, köylümüz toprağını işleyemiyor. Burada, ben, Ziraat Bankasının Ziraî
Krediler Bölümünün, Tarım Kredi Kooperatiflerine; Halk Bankasının, Esnaf
Kefalet Kooperatifleri Birliğine ve önümüzdeki günlerde özelleştirilecek 27
tane şeker fabrikasının da, deneyimi olan Pankobirlik'e devredilmesinin, hem
Türk tarımı, hem de Türk çiftçisi için çok faydalı ve önemli olacağını
düşünüyorum. Bu Kooperatifçilik Gününde, bütün kooperatifçi
arkadaşlarımızın günlerini kutluyor, tekrar, saygılarımı sunuyorum. (MHP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaya. Sayın Kaya'nın gündemdışı konuşmasına yanıt verecek
sayın bakan?.. Yok. Değerli arkadaşlarım, Kâtip Üyelerin, çalışma
süresince, görevlerini oturarak yapmaları hususunu takdirlerinize sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir, teşekkür ediyorum. Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum: C) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- Devlet Bakanı Abdulhalûk Mehmet
Çay'ın, Başbakanın önerisi üzerine, Bakanlık görevin-den alınmasının Anayasanın
109 uncu maddesi gereğince uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/941) 24
Aralık 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: Başbakanlığın 24.12.2001 günlü,
B.02.0.PPG.0.12-300-02/20769 sayılı
yazısı. Devlet Bakanı Çorum Milletvekili Abdulhalûk Mehmet
Çay'ın, Başbakanın önerisi üzerine Bakanlık görevinden alınması, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi gereğince uygun görülmüştür. Bilgilerinize sunarım. Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre
verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; okutuyorum: 2.- A400M Uçağının Geliştirilmesi -
Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program Kapsamında
İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/942) 19.12.2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: 26.10.2001 tarihli ve
B.02.0.KKG.0.10/101-347-5085 sayılı yazımız. İlgi yazımızla Başkanlığınıza sunulan A400M Uçağının
geliştirilmesi-Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program
Kapsamında İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre geri
gönderilmesini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı hükümete
geri verilmiştir. Diğer tezkereyi okutuyorum: 3.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç
hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/943) 21 Aralık 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İLGİ: a) Adalet Bakanlığının 29.05.2000 tarih ve
B.03.0.CİG.0.00.00 02.-1.128.37.2000/14149 sayılı yazısı, b) 23.06.2000 tarih ve B.02.0.PPG.0.12.310/10817 sayılı
yazımız, c) Adalet Bakanlığının 11.12.2001 tarih ve
B.03.0.CİG.0.00.00 02.-1.128.37.2000/43669 sayılı yazısı. Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen tahkir ve tezyif
etmek suçunu işlediği iddia olunan Manisa Milletvekili Bülent Arınç hakkında
tanzim edilen soruşturma dosyası T.C. Anayasasının 83 üncü maddesine göre
gereği yapılmak üzere ilgi (b) yazımız ekinde gönderilmişti. Bu defa, adı geçen milletvekiline atfedilen eylemin
4616 sayılı Kanun kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi amacıyla
soruşturma dosyasının talebini kapsayan ilgi (c) yazı ve ekinin suretleri
ilişikte gönderilmiştir. Bilgilerini ve gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu
karma komisyonda bulunan dosya hükümete geri verilmiştir. 3 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum: D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya
ve 23 arkadaşının, yurtdışına sermaye göçünün nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılma-sına ilişkin önergesi (10/228) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 57 nci hükümet tarafından uygulanan ekonomi
politikaları sonunda özellikle son iki yıl içinde gözle görülür şekilde, yurt
dışına büyük bir sermaye göçü olmuştur. Özellikle, eski demirperde ülkeleri
Romanya, Polonya ve Bulgaristan başka olmak üzere çok sayıda Türk müteşebbisi
dış ülkelere yatırıma yönelmiştir. Bu ise yurt içinde istihdam alanlarını
daralttığı için işsizliğe sebep olmaktadır. Ekte sunulan gerekçede ifade edilen sebeplerden dolayı
"yurtdışına giden sermayenin sebeplerini araştırmak ve alınması gereken
tedbirleri tespit etmek üzere, İçtüzük ve Anayasanın ilgili hükümlerine göre
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe: Yurtiçinde yatırım yapan ve çok sayıda istihdam
imkânına sahip şirketlerin son beş yılda (1997-2001) komşu ülkelerde, başta
Romanya, Bulgaristan, Polonya, Çek ve Slovakya olmak üzere yatırıma yöneldiği
bilinmektedir. Bu şekilde dış ülkelerde yatırıma yönelenlerin toplam yatırım
maliyetlerinin 10 milyar dolara ulaştığı, resmî kayıtlarla teyit edilmektedir. Söz konusu yatırımların bir kısmının Türkiye'deki
fabrikaların sökülüp götürülerek, bir kısmının ise, geçimini yurtdışında
çalışarak temin eden işçilerimizin tasarruflarıyla gerçekleştirdiği
bilinmektedir. Her iki halde de Türk ekonomisi büyük bir risk
altındadır. Bu risk gitgide tehlikeli bir hal almıştır. Sebebi ise,
yatırımların ve yabancı sermayenin teşviki gayri nakdî teşvik sistemiyle
güçlendirilmesi ve hız kazandırılması gerekirken aşırı vehme dayalı teşvik
mevzuatına yasaklayıcı hükümlerin konulması "Anadolu aslanları" ve
"Anadolu kaplanları" olarak isimlendirilen KOBİ'lerin önü kesilmiş ve
küstürülmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Böylece, devlet desteğini kaybetmiş
bulunan küçük ve orta ölçekli işletme müteşebbisleri büyük bir moral çöküntüsü
içerisinde ve ayakta kalabilmenin çarelerini aramaktadırlar. Kendilerine kucak
açan ülkelere göç etmektedirler. Sermaye yurtdışına kaçarken ardında terk
edilmiş yüzlerce tesis ve binlerce işsiz bırakmaktadır. Bu uygulama sonunda, özellikle kurulu ve çalışan, ülke
ekonomisine katmadeğer sağlayan fabrikalar sökülerek eski demirperde ülkelerine
veya Ortaasya Türk cumhuriyetlerine taşınmaktadır. Yatırımların teşvik
edilmesi, istihdam alanlarının açılmasının teşvik edilmesi yerine, önü
kesilmekte ve sermayenin yurt dışına kaçırılmasına meydan verilmektedir. Teşvik tebliğindeki malî mevzuata aykırılık kapsamına
girmeyen bazı KOBİ'lerin 1999/1, 2000/1 ve 2001/1 teşvik tebliğleriyle yeşil,
kara gibi ticaretin temel ilkeleriyle asla bağdaştırılması mümkün olmayan renk
ayırımına tabi tutulması ve bazılarının vergi borcu nedeniyle teşvik kapsamı
dışında tutulması, ülkemizde yatırım kapasite kullanımı ve istihdamı olumsuz
yönde etkilemiştir. Kamu ve fon bankalarından aldıkları kredileri ödemeyen;
ancak, hükümet üyelerinin yanında yer alan holdinglere yeni kredi açabilmek
için formüller aranırken, Anadolu sermayesiyle kurulan işletmelere ise denetim
terörü uygulanıyor. Hükümet, Anadolu sermayesini susturmak için Maliye
Bakanlığının uzmanları ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerini
kullanıyor. Müfettişler, vergi ve SSK primlerini düzenli olarak ödeyen Anadolu
işletmelerinin hesaplarında buldukları en küçük hata hakkında soruşturma
açarak, kuruluşları köşeye sıkıştırıyor. Bu şekilde kıskaca alınmış yaklaşık
500 kadar firma bulunuyor ve bu firmalarda çalışan 250 000 kişi işinden olma
korkusuyla yaşıyor. DPT'nin verilerine göre, Avrupa ülkelerinde faaliyet
gösteren Türk işadamlarının sayısı her yıl yüzde 10 oranında artmaktadır.
Sadece Almanya'da 165 değişik sektörde faaliyet gösteren 64 000 Türk
girişimcisi bulunuyor. Türk işadamlarının cirosu 60 milyar marka ulaşırken,
Türk işletmelerinde yaklaşık 300 000 kişi de istihdam ediliyor. 300 000 işçinin
yaklaşık 90 000'i de Alman işçilerden oluşuyor. Devlet yönetiminde ekonominin kurallarıyla çelişen bu
tür aşırı vehim ve engellemelerden vazgeçilmesi gerekmektedir. Şu bir gerçektir
ki, bu uygulama sonunda Türkiye kaybetmekte, kazanan ise eski demirperde
ülkeleri olmaktadır. Yukarıda kısaca sayılan hususları dikkate alarak,
yurtdışına giden sermaye göçünün sebeplerini araştırmak ve sermaye göçünü
önlemeye yönelik tedbirleri almak, Yüce Meclise ait bir görevdir. Yüce
Heyetiniz tarafından konunun incelenerek, alınacak tedbirleri belirlemek için
Meclis araştırması açılmasında zaruret vardır. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. İkinci önergeyi okutuyorum: 2.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve
20 arkadaşının, köylü ve çiftçilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/229) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ülke nüfusumuzun yüzde 35'ini teşkil eden 22 milyon
köylü ve çiftçi vatandaşımızın son günlerde içinde bulunduğu sosyoekonomik
sorunlarının çözümü ile Tarım Destekleme Fonundan çiftçilere yapılan yardımın
dağıtımındaki aksaklıkların tespiti amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün
104 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe: Resmî kayıtlara göre ülke nüfusumuzun yüzde 35'ini
teşkil eden 22 milyon çiftçi ve köylü vatandaşlarımız cumhuriyet tarihinin en
sıkıntılı dönemini yaşıyor. Mustafa Kemal'in "köylü milletin efendisidir"
sözünün arkasına sığınıp köylü istismarı yapan politikacıların 9 köyü
birleştiren "köy-kent" fantezisinin Türkiye gerçekleriyle alakası
yoktur. IMF ve Dünya Bankasının her isteğinin uygulandığı son
üç yılda tarımda yaşananlar köylü ve çiftçimizin içinde bulunduğu sıkıntıyı
yansıtmaktadır. Tarım sektörüne verdiği kredilerle tarımsal üretimi
yönlendiren, tarıma destek sağlayan, hayvancılığın gelişmesine katkıda bulunan
Ziraat Bankasının bu işlevi tamamen ortadan kaldırıldı. Ege Bölgesinde tarım sektörüne kredi desteği sağlayan
Tarişbank yasalara aykırı olarak fona devredildi. Danıştay yürütmenin
durdurulmasına karar vererek, yasalara uygun olmayan bu devir işlemini
durdurdu. Tarım sektörü piyasa şartlarında hiçbir destek olmadan kredi almaya
zorlanıyor. Dünyada her ülke tarımını desteklerken Türkiye,
tarımsal destekleri kaldırdı. Fındık çay, ayçiçeği, pancar ve tütün üretimi
kısıtlanırken, yerlerine "kanola" gibi, çiftçilerimizin tanımadığı
alternatif ürünler getirilmiştir. Dünyanın hiçbir ülkesinde tek başına uygulanmayan
doğrudan gelir desteği sistemi, Türkiye'de tek destekleme modeli olarak
uygulamaya konuldu. 2000 yılında pilot uygulaması başarısızlıkla sonuçlanmasına
rağmen, bu sistem 2001'de ülke geneline yaygınlaştırıldı. Dekar başına üretim yapsın yapmasın, toprak sahibine 10
milyon lira ödenmesini öngören doğrudan gelir ödemesi, çiftçi kayıt sistemi
olmadığı için yapılamadı. 2001 yılı için öngörülen 2,5 katrilyon liralık ödeme,
kaynak yetersizliği nedeniyle 600 trilyon lira olarak bütçeye konulabildi. Türkiye ihracatının yüzde 40'ını gerçekleştiren tekstil
ve konfeksiyon sektörünün ana hammaddesi olan pamukta fiyatların enflasyonun
altında belirlenmesi ve üreticinin maliyetlerini karşılamaması sonucu,
desteklemelerin de kaldırılmasıyla, üretici, pamuk ekiminden vazgeçtiği için,
Türkiye, 520 000 tonluk pamuk ithalatıyla dünya birincisi oldu. IMF ve Dünya Bankasının istekleri doğrultusunda tarım
satış kooperatifleri "özerkleştirme" adı altında destekten yoksun,
kendi kaderleriyle baş başa bırakıldı. Uygulanan tarım politikaları sonucunda, 2000 yılında
Türkiye'nin tarım ürünleri ithalatı 4,1 milyar dolar ile 3,8 milyar dolar olan
ihracat rakamının üzerinde gerçekleşti. Kendi kendini besleyebilen 7 ülkeden biri olan Türkiye,
bu özelliğini kaybetti. Mercimek, nohut, fasulye, buğday ve daha birçok üründe,
Türkiye, ithalatçı olarak dışa bağımlı hale geldi. Çiftçilerin tarım kredi kooperatifleri ile Ziraat
Bankasına olan borçları 4 katrilyonu aştı. 34 bakanlığın bütçelerini geçen bu
borç, Tarım Bakanlığının bütçesinden neredeyse, 10 kat daha fazla. Türkiye nüfusunun yüzde 35'ini oluşturan çiftçi
kesiminin, Ziraat Bankasına 900 trilyon, tarım kredi kooperatiflerine ise 1
katrilyon 247 trilyon lira borcu bulunuyor. Çiftçinin ödeyemediği bu borç,
besicilerin kullandığı kredi ve faizlerin ilave edilmesiyle 4 katrilyonu aştı. Bu nedenle, köylü ve çiftçi vatandaşlarımızın son
günlerde içinde bulunduğu sosyoekonomik sorunlarının çözümü ile Tarım
Destekleme Fonundan çiftçilere yapılan dağıtımdaki aksaklıkların giderilmesi
amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince, Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Üçüncü önergeyi okutuyorum. 3.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve
20 arkadaşının, esnaf ve sanayicilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/230) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001 tarihlerindeki ekonomik
krizle, ülkemizde üretime katkı sağlayan esnaf ve sanayicimiz, cumhuriyet
tarihinin en büyük sıkıntısıyla baş başa bırakılmıştır. Ekonominin lokomotifi
olan bu sektörün içinde bulunduğu her türlü sıkıntılara çözüm bulmak sosyal
devletin öncelikli göreviyken, hükümet, âdeta, ekonomiyi, uluslararası finans
kurumlarının tercih ve kararlarına terk etmiştir. Bu nedenle, esnaf ve sanayicimizin içinde bulunduğu
ekonomik sorunların çözümü noktasında politikalar üretmek maksadıyla,
Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105
inci maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
Gerekçe: 22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001 tarihlerindeki ekonomik
kriz, ülkemizde, üretime katkı sağlayan sanayici ve esnafımızı, cumhuriyet
tarihinin en büyük sıkıntısıyla başbaşa bırakmıştır. Ekonomik krize çözüm
bulmak, sosyal devletin öncelikli göreviyken, hükümet, âdeta, ekonomiyi
uluslararası finans kurumlarının insafına terk etmiştir. Sadece, Ocak-Eylül 2001 döneminde 1 katrilyon liraya
yakın sermayesi olan 14 540 firma kapanmıştır. Kapanan firmalar, çoğunlukla gıda, inşaat, finans ve
tekstil sektöründe ortaya çıkmıştır. Üretim yaparak ekonomiyi krizden çıkaracak
olan şirketler, IMF reçetesi ile bir bir kapısına kilit vururken, tarım sektörü
daha da zor durumda. Üstelik esnafı eli kolu bağlı tutup, vergilerle
üzerlerinde devlet baskısı kullanmak, bu kesimi, artık isyan eder bir duruma
getirmiş ve ülkeyi sosyal patlamanın eşiğine getirmiştir. Kendi evlâtlarına eziyet eden, zulmeden bir devlet
olamaz, olmamalıdır. Devletimiz, şimdi, IMF'nın dayatmasıyla, 30 000
yetişmiş kamu çalışanını emekliye ayırmayı planlıyor. Bunlar, bundan sonra
çalışan olarak değil de emekli olarak maaş almaya devam edeceklerine göre,
amaçlanan tasarrufun nasıl yapılacağı meçhuldür. Gün geçmiyor ki, Türkiye'nin herhangi bir yerinden bir
esnafın, işadamının feryat haberi gelmesin! Gazetelerin birinci sayfaları,
televizyonların haber bültenleri ekonomik kriz karşısında çıldırma noktasına
gelmiş esnafın, tüccarın hatta sanayicinin acı dolu haberleriyle doluyor. Önce kasım kriziyle sarsıldı iş dünyası. Bir gecede
gelen devalüasyonla paralar pul olurken, vatandaşın alım gücü daraldı, kimse
dükkânlara giremez girmez oldu. Sabah dükkânını açan esnaf, çoğu kez akşama
kadar siftah bile yapamadığı günler yaşadı; ardından, şubat krizi dayandı iş
dünyasının kapısına. Ekonomik sıkıntı nedeniyle tefecilerin eline düşen
yalnızca esnaf değil, çok sayıda tüccar ve sanayici de bu sorunu yaşıyor.
Özellikle, bankacılık kesimi rehabilite ediliyor düşüncesi, yüksek enflasyon ve
doların yükselmesi gibi gerekçelerle bankaların toplam mevduatı içinde
kredilerin oranı son on yılın en düşük seviyesi sayılan yüzde 23 seviyesinde. Bankalar artık yeni kredi vermiyor, hatta, açtıkları
kredilerin tümünü de iş âlemine kullandırmıyorlar. Sistemin gözden geçirilmesi
ve kaynak aktarılması gerekir. Bu nedenle, esnaf ve sanayicimizin içinde bulunduğu
ekonomik sorunların çözümü noktasında politikalar üretmek maksadıyla,
Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105
inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum: C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam) 4.- İstanbul Milletvekili Süleyman
Yağız'ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/433) 15.12.2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Üyesi bulunduğum Dilekçe Komisyonundan istifa ediyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Süleyman Yağız İstanbul BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
önerileri vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım. Önerileri okutuyorum: V. - ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1.- Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 25 Aralık 2001 Salı günü yaptığı
toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler: 1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 307 nci sırasında yer alan 788
sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına; 299 uncu sırasında yer
alan 780 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına alınması önerilmiştir. 2- Genel Kurulun, 25 Aralık 2001 Salı günü 15.00-19.00,
20.00-22.00, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri
14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması; 25 Aralık 2001 Salı günü
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi, 26 Aralık 2001 Çarşamba günü de Sözlü Soruların
görüşülmemesi; 25 Aralık 2001 Salı, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001
Perşembe günleri seçimlerin yapılmaması; 27 Aralık 2001 Perşembe günü saat
22.00'ye kadar Gündemin 11 inci sırasına kadar olan Kanun Tasarı ve
Tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde, Genel Kurulun, 28 Aralık
2001 Cuma günü de 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması ve bu
günde de Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşülmesi, Gündemin 11 inci sırasına
kadar olan Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmelerinin saat 22.00'ye kadar
tamamlanamaması halinde, bu işlerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, istekleri halinde,
lehte ve aleyhte söz verme gereğinden ötürü, şimdi, aleyhte olmak üzere, Sayın
Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, siz değerli arkadaşlarımın geçmiş
bayramını ve gelecek yeni yılını kutluyorum. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iki temel görevi vardır; birisi yasama, diğeri denetimdir;
ama, ne yazık ki, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, denetim konusunda
sınıfta kalmıştır. Genellikle iktidar kanadının getirdiği Danışma Kurulu
önerilerinde, en fazla rastladığımız cümle şudur: "Sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmemesi." Bildiğiniz gibi, salı günleri, sözlü sorular ve diğer
denetim konularına ayrılmıştır. Şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminde, değerli milletvekili arkadaşlarımızın sorduğu 657 tane soru cevap
bekliyor. Bunların içerisinde, iktidar kanadına mensup değerli arkadaşlarımız
da vardır; ancak, çoğu zaman, bu sözlü sorular görüşüldüğü zaman da, sayın
bakanlarımızın ya hiçbirisi olmuyor veyahut da nazarlık olarak birisi ikisi
burada bulunuyor. Sayın Başkanvekili yüzlerce soru okuduğu halde, burada
muhatap olacak bir bakan bulamıyor. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
hükümetin bir alt organı değildir. Eğer, iktidar kanadına mensup milletvekili
arkadaşlarımız, kendi iradelerini hükümetin iradelerine tabi kılarlarsa,
iradelerini büsbütün onlara teslim ederlerse, üç liderin iradesine tabi
olurlarsa, onları denetlemeniz, onları denetlememiz mümkün değildir. Bakınız,
Danışma Kurulu toplanmadan önce üç sayın lider, dün akşam Başbakanlıkta bir
araya geldi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini tayin etti. Biz de, grup
başkanvekilleri olarak, bugün, Sayın Meclis Başkanının başkanlığında bir
seremoni icra ettik, bir araya geldik ve 5 dakika süren bir görüşmeden sonra,
Danışma Kurulu mutabakat sağlayamadı ve grupların önerisi Meclisin gündemine
getirildi. Değerli arkadaşlarım, bakınız, Mecliste yapılması
gereken çok önemli denetim konuları var. Sözlü soruların büyük bir kısmı,
burada görüşüldüğü zaman bile çok komik manzaralar ortaya çıkıyor. Bu denetim
mekanizması hiç işletilmediği için, sözlü sorular periyodik olarak
görüşülmediği için, birbuçuk yıl önce, olay daha sıcakken, aktüel haldeyken
sorulmuş bir soruyu bugün Mecliste sorduğunuz zaman, son derece komik
durumlarla karşılaşıyorsunuz. Onun için, bu sözlü soru meselesini ya
halletmemiz lazım, İçtüzükte bir değişiklik yaparak yeni bir düzenlemeye tabi
tutmamız lazım veyahut da sayın bakanlar bu Türkiye Büyük Millet Meclisini
teşrif ederler ve bu sözlü sorulara muhatap olurlar. Bakınız, YÖK Araştırma Komisyonunun raporu birbuçuk
yıldan beridir bu Meclisin gündeminde bekliyor. Türkiye'deki üniversiteler,
Türkiye'nin demokratikleşmesine, Türkiye'nin bilimsel olarak ileri gitmesine
önayak olacakları yerde, Türkiye'de antidemokratik uygulamaların âdeta
mekanları haline gelmiştir. İşte, son örneğini İstanbul Üniversitesinde gördük.
İstanbul Üniversitesinin eski Rektörü Sayın Alemdaroğlu, Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından yeniden tayin edildi. Bana göre, Sayın Cumhurbaşkanı vahim bir hata
yaptı; niçin? Bakınız, herkes dedi ki: "Sayın Alemdaroğlu en çok oyu aldı;
dolayısıyla, demokratik olarak, en çok
oyu alan ve kendi rakiplerine 400 fark atan Alemdaroğlu'nun tabiî olarak seçilmesi
lazım." Şu anda iş başında bulunan rektörlerin, üniversitelerde seçim
kazanması, siyasî parti genel başkanlarının kongre kazanmasına benziyor. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Niye; çünkü, il ve ilçe başkanını siz tayin ediyorsunuz,
delegeleri, sayın genel başkanlar, il ve ilçe başkanlarına tayin ettiriyor,
onlar da, dönüp, sayın genel başkanları seçiyorlar. Değerli arkadaşlarım, Sayın Millî Eğitim Bakanı,
sürekli norm kadro uygulamasıyla övünür. Üniversitelerde norm kadro uygulaması
eskiden vardı; şu anda yok. Üniversitelerde, şu anda, havuz sistemi var. Bütün
üniversitedeki kadrolar rektörün tahtı tasarrufunda; yani, tekelindedir;
istediğine kadro ilan eder, istediğine kadro ilan etmez. Üniversitelerde son
derece keyfî bir uygulama var. Eskiden, hangi fakültenin, hangi bölümünün,
hangi ana bilim dalında ne kadrosu olduğu belliydi; ama, şu anda belli
değildir. Birçok üniversitede doktorasını bitirmiş yüzlerce öğretim üyesi olmak
üzere bekleyen doktor asistanlar var; sayın rektörler, kendilerine gelecek
seçimde oy vermeyecekleri endişesiyle onlara yardımcı doçent kadroları tayin
etmiyorlar. Sayın Cumhurbaşkanıyla müteaddit görüşmelerimizde, bu
endişeden dolayı, rektörlerin, mutlaka ama mutlaka bir sefere mahsus atanmaları
gerektiği üzerinde durduk. Sayın Cumhurbaşkanı da bizimle kesinlikle hemfikir
olduğunu, bu konuda mutabık olduğunu söyledi; ama, aynı Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sayın Alemdaroğlu'nu tayin etti maalesef. Bunu, tekrar söylüyorum, bir vahim
hata olarak görüyoruz. Değerli arkadaşlarım, üniversitelerde, Mc Carthy'ci bir
uygulama hüküm sürüyor. Bakınız, ben, son örneğini arz edeyim size: Van Yüzüncü
Yıl Üniversitesinde, 5 öğretim üyesi -3'ü profesör, 1'i doçent, 1'i yardımcı
doçent olmak üzere- 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 7/l maddesine göre,
başka üniversitelere sürgüne gönderildiler. Nedir bu 7/l; neden bahsediyor?
Bakınız, bu 7/l'nin hükmü şu değerli arkadaşlarım: Bir öğretim üyesi, bilimsel
olarak yetersiz olursa veya yüksek öğretimin amaç ve ana ilkelerine aykırı
davrandığı tespit edilirse, rektörün teklifi veya Yüksek Öğretim Kurulunun
resen tayin etmesiyle başka bir üniversiteye gönderilebilir. Şimdi, bu üniversitedeki arkadaşlarımıza Yüksek Öğretim
Kurulu tarafından yazı gönderilmiş: "7/l'ye göre filan üniversiteye
görevlendirildiniz." Başka bir şey yok. Eskiden "hasbelicap" diye bir şey vardı, niye
böyle yaptınız; hasbelicap!.. Böyle gerektiği için... Şu anda bunu tercüme
ediyorlar "görülen lüzum üzerine." Arkadaşlar, hukuk devletinde "görülen lüzum
üzerine" diye bir şey olmaz. Bakınız, bu arkadaşların hiçbiri bir
soruşturmaya tabi tutulmamıştır, kendilerine bir dava açılmamıştır, adlî veya
idarî yargıda bu insanlar yargılanmamışlardır; hiçbir suçları, günahları
olmadığı halde, belki dünya görüşlerinden dolayı; belki, hayatlarını Sayın YÖK
Başkanının veya sayın rektörlerin istediği tarzda tanzim etmediklerinden
dolayı, bu insanlar, Türkiye'nin muhtelif üniversitelerine sürgüne
gönderilmişlerdir. Siz, Anayasada "Türkiye Cumhuriyeti, insan
haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir"
diyeceksiniz; ondan sonra da, hukuk ayaklar altına alınacak, Türkiye Büyük
Millet Meclisi de buna seyirci kalacak. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi
gündemini tayin etmek zorundadır, ülkedeki insan hakları ihlallerine mutlaka el
koymak zorundadır. Arkadaşlar, bakın, devlet protokolünde, siz, değerli
milletvekili arkadaşlarım, bizlerin yeri neresi biliyor musunuz; devlet
protokolünde milletvekillerinin yeri 14 üncü sırada! 12 Eylülde bile, 12 Eylül
askerî darbesinde bile milletvekilleri 2 basamak öndeydi, şu anda 14 üncü
sıradasınız ve Sayın YÖK Başkanı sizden 7 basamak öndedir; tabiî ki Meclisi
tanımayacaktır, tabiî ki keyfî uygulamalar yapacaktır. Bu Mecliste bu ense
oldukça, biz, daha çok ensemizden tokat yeriz, bunu bilmiş olun. Şimdi, biraz önce belirttim, Meclisin gündemini, ne
yazık ki, üç lider belirliyor, irade üç lidere teslim edilmiş. Şairin dediği
gibi: "Sakın kader deme; kaderin üstünde bir kader vardır." Keşke, bu üç liderin iradesine tabi olsaydık. Endişe
ederim ki, bu üç liderin iradesinin üstünde de, IMF'nin iradesi vardır.
Ülkedeki yasama faaliyeti bile vesayet altına alınmıştır. Bu durumu kınıyorum. Değerli arkadaşlar, bu Meclis, yasamayı da, denetimi
de, kendi iradesiyle, mutlak surette yapmak zorundadır. YÖK araştırma komisyonu
raporunu bundan önceki Danışma Kurulu toplantılarında da gündeme getirdik,
dedik ki "değerli arkadaşlar, bütün -o zaman beş siyasî parti grubu vardı-
grupların temsilcilerinin içerisinde bulunduğu çok değerli arkadaşlarımız,
aylar süren araştırmalar yaptılar.
Başkan, MHP Grubumuzdan Elazığ Milletvekili Sayın Mustafa Gül'dü. Mustafa Gül,
YÖK'ten bir arkadaşımızdır ve oradaki meseleleri çok iyi bilen bir
arkadaşımızdır. İstanbul Üniversitesi Rektörü Alemdaroğlu'nun beş ayrı davadan
mahkeme önüne çıkması gerekiyordu; tekrar, İstanbul Üniversitesi gibi çok
önemli olan, Türkiye'nin en büyük üniversitesine rektör tayin edildi!" Bütün bunlar olurken, bu memlekette açlık, sefalet
olurken, bizim gündemimizde ne var; tütün yasası!.. Arkadaşlar, biz, depremde
zarar gören vergi mükelleflerinin vergilerinin ertelenmesine karşı değiliz,
bunda mutabıkız sizinle. Kıbrıs'taki Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ek
ödeneklerinin artırılmasında sizinle mutabıkız; uluslararası anlaşmalarda da
sizinle mutabıkız; ama, tütün meselesinde, sizinle hemfikir değiliz. Tütün
meselesi, IMF'nin dayatmasıyla, çiftçimizin ve milletimizin aleyhine getirilmiş
olan bir yasadır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sonuçlandıralım, Sayın Çelik. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkanım. Ayrıca, Meclisin denetim faaliyetlerinin de askıya
alınmış olmasını, bir kez daha, huzurunuzda, AK Parti Grubu olarak ve şahsım
adına yadırgadığımızı ifade etmek istiyorum. Salı günleri, sayın bakanlarımız
teşrif etsinler -Meclise saygı göstersinler biz onlara saygı gösterelim, onlar
bize değer versinler biz onlara değer verelim- gelsinler, sözlü sorularımıza
mutlaka muhatap olsunlar; ama, sözlü soruların vakti geçmeden, konu daha
sıcakken, aktüelken sorularımıza cevap versinler. Bu duygularla, hepinizi, en derin saygılarımla
selamlıyorum. (Ak Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Çelik, çok teşekkür ediyorum. Şahsınız adına söz aldınız; onu düzeltelim. Konuyla ilişkisini bir yana bırakarak, konuşmanızda bir
cümle geçti onu düzeltmemiz lazım. "YÖK Başkanı tabiî ki Meclisi
tanımayacaktır" dediniz; cümleniz öyleydi. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Doğru. BAŞKAN - Yüce Meclisi tanımamak, ne YÖK Başkanının
haddinedir ne bir başka kamu görevlisinin; bunu, bir kere, bu şekilde ifade
edelim. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Fiilî uygulamalarıyla... BAŞKAN - Şimdi, aleyhte olmak üzere, Konya Milletvekili
Sayın Veysel Candan... Buyurun Sayın Candan. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemiyle ilgili olarak, hükümet
önerisi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; Muhterem
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu, iki sayfalık hükümet önerisinde diyor ki hükümet:
"Biz, gücümüze bağlı olarak, sayısal çoğunluğa bağlı olarak, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemini istediğimiz gibi değiştirebiliriz..." Birinci
tespit bu. İkincisi: "Biz, Türkiye'deki gelişmeleri ciddî
anlamda takip edemiyoruz; sık sık gündemi değiştirmek durumundayız; buna bağlı
olarak da, Parlamento gündemini değiştiriyoruz..." Bir üçüncüsü, belki de en önemli olanı da
"elimizde değil; IMF çok bastırıyor, krediye de ihtiyacımız var, bu
kanunları mutlaka çıkarmak mecburiyetindeyiz 'ya çıkarırsın ya çıkarırsın'
mantığıyla bu gündemi değiştiriyoruz" demektir. Bunların üçü de, bu
hükümetin ne kadar beceriksiz, ne kadar basiretsiz olduğunu göstermektedir. Şimdi, neden böyle söylüyorum... Bir hükümet düşünün;
bu hükümet, bir aylık bir program içinde, Parlamentoda hangi kanunu, hangi
şartlarda çıkaracağını bilememekte, bazen, bir haftada iki defa gündem
değişmektedir. Bu, hükümetin tutarsızlığını göstermektedir. Şimdi, bugün gündem neyle değişiyor; denetim devre dışı
bırakılıyor. Peki, hükümet ne diyordu: "Esas olan denetimdir; biz,
yolsuzluklarla mücadele ediyoruz." Peki, o zaman, yolsuzlukla mücadele
eden hükümet denetimden kaçar mı?! Kaçıyor. Eskiden, yolsuzluklar aşağı
kanallardan akıyordu; ama, şimdi, o kanallar öyle patladı ki, artık, dışarıdan
akmaya başladı ve kamuoyunda da, maalesef, kanıksandı. Şimdi, bu metne baktığımız zaman, hükümet ne getiriyor;
Tütün Yasası getiriyor. Tütün Yasası hangi stand-by anlaşmasının içerisinde;
hükümetin geçen dönem yaptığı anlaşmanın içinde; yani, hükümet diyor ki bu
metinle: "Bizi mazur görün, bizim elimizde bir şey yok. Bizim hükümet...
İktidarız; muktedir değiliz; yapacak fazlaca bir şeyimiz yok. Cumhurbaşkanı da
veto etse, kim geri gönderirse göndersin, biz, bu yasayı çıkaracağız."
Yani, diyorlar ki: "IMF'ye verdiğimiz söz..." Şimdi, o zaman -öyle zannediyorum ki- çiftçilerin, tütün
ekicilerinin hükümete gerekli cevabı verecekleri kanaatindeyim. Şimdi, değerli arkadaşlar, sık sık gündem değiştirmek,
bu Parlamentoda görev yapan hem iktidar hem muhalefet milletvekillerine
saygısızlıktır; yani, evvela, hükümet, kendi milletvekillerine saygı göstermek
durumundadır. Neden? Onu da söyleyeyim: Öyle bir metin getiriyorsunuz ki, yarın
görüşülecek, yani, bugün görüşülecek kanunu bugün öğleden sonra getiriyorsunuz.
Onun için de, burada milletvekilleri konuşurken, muhtevasız; onun için,
dinleyen milletvekillerinde de isteksizlik söz konusu olmaktadır. Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında, hükümet üç ortak
değil; hükümet dört ortak. En güçlü ortak da, görünmeyen IMF ve Dünya Bankası.
Şimdi, isterseniz -hükümet üyeleri, bakın, neler söylemiş- Başbakandan inciler
başlığı altında birkaç metin ifade edeceğim: "IMF'nin kucağına oturduk
-Sayın Ecevit söylüyor- yatırım, istihdam, üretim düşünemiyoruz." O zaman,
bu cümleleri söyleyen Başbakanın hükümetten istifa etmekten başka çaresi yok.
Devam ediyor: "IMF kredileri uçup gitti, sözlerinde durmadılar." O
zaman, eğer, siz, kredileri uçuruyorsanız, bundan sonrakileri de uçuracaksınız.
Yine, hükümette, Başbakanlık koltuğunda oturamazsınız. Şimdi, çelişkiye bakın.
Aynı Başbakan diyor ki: "Durumumuz iyi olmasa IMF bize cömert
davranmazdı." Şimdi, bir hafta önce böyle söyleyeceksiniz, bir hafta sonra
IMF aleyhinde konuşacaksınız. Bu çelişkiyi izah etmek mümkün değil. Bu
açıklamalar, dünyada birçok basında yazılıp çiziliyor. Sadece kendinizi değil,
bu büyük milleti de gülünç duruma düşürüyorsunuz. Değerli arkadaşlar, Başbakan böyle söyler de yardımcısı
durur mu; durmaz. Sayın Yılmaz, Rize'ye gitti. Bakın, ne söylüyor: "Çay
parasını zamanında almak istiyorsanız, beni Başbakan yapın." Bak, bak,
şimdi!.. Popülist politikaya bakın!.. Daha önce ne diyorlardı? Peki, siz, daha
önce çaya verdiniz, fındığa verdiniz de ne oldu? Geldiğimiz nokta nedir şimdi? Şimdi, ANAP, hükümet içinde, sabah iktidar gibi, akşam
muhalefet gibi idare ediyor. CHP de aynısını yaptı; ama, Parlamento dışında
kaldı. Eğer ortaksanız, bu ortaklığın bir şartı, bir protokolü vardır. Şimdi, araştırmalar, anketler diyor ki: "Biz böyle
yaparsak -bir milletten yana, bir hükümetten yana- anketler bizi çok
gösterir." Bu bayatlamış numarayı bu millet yutmaz. Bu hükümetin yaptığı
bütün icraatlardan üç hükümet ortağı mesuldür. (SP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) Değerli arkadaşlar, 2002 bütçesi burada onbeş
milletvekiliyle müzakere edildi ve milletvekilleri hiç ilgi göstermedi. Neden;
söyleyeyim ben size: Çünkü, burada, milletvekillerinin hiçbir konuşması itibara
alınmadı. Hükümet diyor ki: "Bu bütçe rakamları var ya, bu bütçe
rakamları, günah bizde değil; IMF yazdırdı." Aynen hükümet böyle söylüyor. Bakın, size üç tane rakam vereceğim; bir tanesi bugünkü
gündemle ilgili. Enflasyon yüzde 35. Değerli arkadaşlar, hükümet bunu neden
böyle ilan ediyor biliyor musunuz; işçi ve memurlarla yüzde 35 üzerinden anlaşma
yapacak... Tütüne, fındığa, tabanfiyatta ancak yüzde 35 verecek; enflasyon
böyle. Yani, alenî ve açık olarak hükümet kendi halkını aldatıyor; buna
samimiyetsizlik denir. Şimdi, bakın, aynı şekilde faiz ödemeleri 42,8
katrilyon. Bu yazıldı ya, hemen gündem değişiyor. Bu gündemin içerisinde 10
katrilyon vergi var, vergi, vergi... Bakın, söyleyeyim, siz, milleti, açlığa,
sefalete itiyorsunuz; millet de sizi sandıkta yokluğa itecek. Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, faiz ödemeleri 42,8
katrilyon olunca, vergi gelirleri 57,9 katrilyon... Şimdi, ne olacak; daha çok
vergi, daha çok vergi, daha çok vergi... Bakın, ben, hükümet için şöyle
söylemek istiyorum: Aslında, sizden hükümet olmaz; açık ve net konuşalım. İzah
edince, neden sizden hükümet olmayacağını takdir edeceksiniz. Bakın değerli arkadaşlar, Enerji Bakanı gitti mi;
gitti; bürokratları tutuklu mu; tutuklu. Bayındırlık Bakanı gitti mi; gitti;
bürokratları tutuklu mu; tutuklu. Ekonomide iki yerli bakan gitti mi; biri de
intihara teşebbüs etti mi; etti. İthal olan Bakan da gidici mi -Arjantin'de
olduğu gibi- gidici. Bir Devlet Bakanı -şimdi Meclis Başkanvekilimiz- tütün
dedi, Bakanlık koltuğundan indi mi; indi. Diğer bir Bakanımız, kurultay topladı
"Türk Kurultayı" dedi, gitti mi; gitti. Ulaştırma Bakanı
"Telekom" dedi, gitti mi; gitti. Turizm Bakanı "hükümet içi
muhalefet" dedi, gitti mi; gitti. Kaç Bakanınız var; geriye ne kaldı?! Siz, hükümet
değilsiniz zaten. Zaten millet böyle kabul etmiyor. (SP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, bakın, aslında, açık ve net bir
cümle ifade ediyorum: Bu hükümet, demokratik meşruiyetini kaybetmiştir. Böyle
hükümet olmaz; yani, hem şaşkın hem belirsiz. "Aman, biz, Arjantin
değiliz; Arjantin gibi olmayız." Bu söz çok yanlış. Değerli arkadaşlar, bakın, Arjantin neden battı biliyor
musunuz; IMF'ye olan, yaptığı anlaşmadaki 900 milyon doları ödeyemediği için
battı. Yoksa, sizin, bu hükümetin borcu gibi, Arjantin'in borcu 200 milyar
dolar değil, 132 milyar dolar; yani, biz, Arjantin'den 70 milyar dolar daha fazla
borçluyuz. Sizin, ne yaptığınızı, ne söylediğinizi bildiğiniz yok. Devekuşu
gibi kafanızı kuma gömdünüz: "Burası Arjantin olmaz... Burası Arjantin
olmaz... Burası Arjantin olmaz..." Bununla ne olacak?! Ne yapmak
istediğinizi ortaya koyun. Değerli arkadaşlar, bakın, bu tasarılar, gelip, burada
çıkıp, kanunlaşıp da halka indiği zaman neler getirip neler götürüyor?..
Aslında, ben, milletvekili arkadaşlarımı üzülerek seyrediyorum; bu süratle, bu
belirsizlikle gelen tasarıları okuma imkânları yok; ama, bakın, ben, size
söyleyeyim: Bu gelen tasarıların bir tanesinin içinde, malî sektöre,
bankalara... Borçlarla ilgili düzenleme yapılıyor; yani, bankalar ile şirketler
müzakere edilecek. Arasına ne sıkıştırılmış bakın değerli arkadaşlar:
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu üyelerine kıyak emeklilik getiriliyor.
Alıştınız kıyak emekliliğe!.. Bakın, şimdi, Sayın Başbakan ne diyor: "Öyle
üst kurullar oluşturuldu ki, denetim yapamıyoruz." BAŞKAN - Süreniz bitmek üzere, lütfen... VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bitiriyorum... Hem böyle şikâyet ediyorsunuz hem de bir taraftan banka
yöneticilerine yargı muafiyeti getiriyorsunuz; talep ettiğiniz tasarı bu. Banka
yöneticilerine yargı muafiyeti; yani, yargıya gitmeyecekler. Değerli arkadaşlar, sürem doldu; ancak, şu kadar
söyleyeyim: Bu ülke hepimizin; ama, cumhuriyet tarihinde, 57 nci hükümetin
beceriksizliğiyle artık birinci sırada yer aldığı kanaatindeyim. Hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Candan. Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine
göre verdikleri önerileri oylarınıza sunuyorum... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Peki... 1 inci öneriyi okutuyorum: 1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 307 nci sırasında yer alan 788
sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına, 299 uncu sırasında
yer alan 780 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına alınması
önerilmiştir. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu sayılamaz...
Hareket halindeler, makineyle yapalım... BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar
yetersayısı vardır. İkinci öneriyi okutuyorum: 2- Genel Kurulun, 25 Aralık 2001 Salı günü 15.00-19.00,
20.00-22.00, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri
14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması; 25 Aralık 2001 Salı günü
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi; 26 Aralık 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların
görüşülmemesi; 25 Aralık 2001 Salı, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001
Perşembe günleri seçimlerin yapılmaması; 27 Aralık 2001 Perşembe günü saat
22.00'ye kadar gündemin 11 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde, Genel Kurulun, 28 Aralık
2001 Cuma günü de 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması ve bu
günde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, gündemin 11 inci sırasına
kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 22.00'ye kadar
tamamlanamaması halinde, bu işlerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.2001
tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
vardır; okutup işleme alacağım. IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam) 5.- Kuzeyden
Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.2001 tarihinden itibaren altı ay
süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/944) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak'la ilgili
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun
olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek,
Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye
tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla hükümete verdiği
yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev
süresinin 31 Aralık 2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına; 477
sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun
yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz
ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Başbakanlık tezkeresi üzerinde İçtüzüğün 72
nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, hükümete ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar ve hükümet için 20'şer dakika, şahıslar
için 10'ar dakikadır. Görüşmelerin sonunda da tezkereyi oylarınıza sunacağım
ve tezkere hakkında açıklamada bulunmak isterse, hükümete söz vereceğim. Şu ana kadar söz alan grubun sözcüsünü çağıracağım;
diğer gruplar eğer konuşma yapılmasını arzu ediyorlarsa Başkanlığa lütfen isim
bildirsinler. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Sayın Abdullah Gül; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996
tarihli ve 477 sayılı Kararıyla hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe
konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava
harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31 Aralık 2001
tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılması hakkında, hükümetin, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden izin talebi vardır. Bu konuyla ilgili, AK Partinin
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi, Partim adına saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, bugün görüştüğümüz
ve hükümetin süresini uzatma talebinde bulunduğu keşif gücü Türkiye'ye nasıl
gelmiştir, bunu bir gözden geçirmenin gerekliliğine inanıyorum.
Hatırlayacaksınız, Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden sonra başlayan gelişmeler
ve Irak'ın, Kuzey Irak'ta yaptığı operasyonlar üzerine, 500 000'e yakın Kuzey
Iraklı Türkiye sınırlarına hücum etmiş ve Türkiye, büyük bir göç almıştı. Bunun
üzerine, Birleşmiş Milletler kararları gereğince -ki, 1991 yılında 688 sayılı
Karar gereğince- Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Hollanda,
İtalya ve Türkiye'nin de katılımıyla müteşekkil bir uluslararası güç,
Türkiye'nin güney sınırlarına yerleşmiş ve daha vahim gelişmeleri önlemek için
burada konuşlandırılmıştı. Silopi ve Zaho'da merkezler kurulmuş ve bu merkezlerden
Kuzey Irak izlenmeye başlanmıştı; ama, aradan geçen süre -ki, 1996 yılına kadar
geçen süre- içerisinde, buradaki gelişmeler, de facto bir durum ortaya
çıkarmış, Kuzey Irak'ta ayrı bir bölgenin, ayrı bir oluşumun adım adım
olduğunu, bütün Türkiye, kaygıyla izlemişti. Çok daha ötesi, Kuzey Irak'ta ve
özellikle de Zaho'da yerleşen sivil toplum örgütleri adı altındaki NGO'ların
faaliyetleri, ki, bunlar, misyonerlik faaliyetlerinden, birçok Avrupa ülkesinin
istihbarat teşkilatlarına kadar örgütlenen bir çatı oluşturmuş; bu ise,
Türkiye'nin de uzun vadeli çıkarlarını tehdit etmeye başlamış, bölgenin de
yapısı yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Daha da ötesi, bölgede ticaret tamamen
durmuş, petrol boru hattı kesildiği için Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi,
tamamen bir çıkmaz içerisine girmiş ve -bir günde, 10 000'e yakın TIR'ın,
kamyonun seyahat ettiği, giriş yaptığı- bölgede, hayat zaten tamamen durmuştu. Değerli arkadaşlar, bu kaygılar, 1996 yılının sonuna
kadar devam etti. 1996 yılında, Sayın Erbakan'ın Başbakanlığında, benim ve bu
Meclisteki birçok arkadaşımın da görev aldığı hükümet, ilk defa, bunu gözden
geçirmiş, Türkiye'nin çıkarlarını ve menfaatlarını kollamak ve ortadaki
kuşkuları gidermek için, yeni bir düzenleme içerisine girmişti. Hatta, bu
yapılırken, birçok arkadaşım hatırlayacaktır, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gizli oturum yapılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisinin komisyonlarından Millî
Savunma Komisyonunda, Dışişleri Komisyonunda bilgiler verilmiş ve neticede,
bugün uzatılmasını talep ettiğimiz karar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
çıkmıştı ve bunun neticesinde de, o zaman Çekiç Güç diye bilinen bu gücün,
bütün kara kuvvetleri Türkiye'den gönderilmiş; bunun yerine, sadece, zaten NATO
üssünde var olan bazı uçakların, 36 ncı paralel diye bildiğimiz Kuzey Irak'taki
keşif uçuşlarına izin verilmiştir. Tabiî, bu çerçeve içerisinde, Kuzey Irak'ta
yerleşmiş olan ve o bölgede zararlı faaliyetler içerisinde bulunduğuna
inandığımız birçok NGO da, bölgeden gönderilmiş; daha da ötesi, Birleşmiş
Milletlerle yapılan görüşmeler neticesinde, Kerkük-Yumurtalık boru hattı,
kısmen de olsa açılmış ve petrol akmaya başlamıştır. Bunun neticesinde, Türkiye
ile Irak arasında, ticarî ilişkiler tekrar başlamış; eskisi gibi olmasa da,
yine, Türkiye'nin ihracatı başlamıştır. Değerli arkadaşlar, burada, üzülerek bir şey ifade
etmek isterim ki, Çekiç Güç'le ilgili veyahut da bu konularla ilgili
görüşmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarında okuduğunuzda, bütün
siyasî partilerimizin, 1990'dan bu yana Mecliste bulunan bütün liderlerin,
iktidarda ve muhalefette çok farklı söylemler içerisinde olduklarını ve reel
politika yerine, ne yazık ki, popülist bir yol takip ettiklerini de, üzülerek,
burada ifade etmek gerektiği kanaatindeyim. Bütün bunlar, bu gelişmeler devam ederken, 11 Eylül
olayları dünyada birçok şeyin değişmesine sebep olmuştur. Birçok güvenlik
konseptinin, stratejilerin ve programların sil baştan yapıldığını görmeye
başladık. Amerika Birleşik Devletlerindeki büyük terör olayı, daha sonra
Afganistan'daki gelişmeler ve şimdi de Irak'a yönelik bazı teşebbüslerin
olduğunu, gerek yabancı basından gerekse sızdırılan bilgilerden hep beraber
izlemekteyiz. Dünya, âdeta, yeni bir soğuk savaş demeyeceğim; ama, bu sefer,
soğuk bir barış dönemine girmiş vaziyettedir, büyük bir gerginlik vardır, ne
olacağını herkes tedirginlikle beklemektedir. Türkiye'nin konumu icabı, bu
tedirginlik tabiî ki çok daha büyüktür ve bütün bu olup bitenlerin, Ortadoğu
bölgesinde, Müslüman halkın yaşadığı bölgelerde odaklandığını görünce ve bu
bölgelerde yıllardır akan kan ve gözyaşını düşününce, şüphesiz ki, Türkiye'nin
de sorumluluğu ona göre büyümektedir. Değerli arkadaşlar, aslında, medeniyetlerin beşiği olan
bu bölgede büyük kaynaklar vardır. Petrol kaynaklarının, rezervlerinin yüzde
70'e yakınının bu bölgede olduğunu herkes bilmektedir; ama, ne yazık ki, bu
bölgedeki yönetimler, rejimler ve bu bölgeye liderlik yapan kişilerin
vizyonlarının yoksunluğu ve basiretsizliği, bu kaynakların boşa gitmesine, bu
kaynakların kendi halklarının refahını artırmasına değil, o bölgedeki kanın ve
gözyaşının akmasına sebep olmuştur. Petrolle elde edilen bütün paralar, silah
alımına gitmiş ve bir nevi, kazanılan petrodolarların iadesi bu şekilde
sağlanmıştır. Bunlar söz konusu olunca, Irak çok ayrı bir önem arz etmektedir.
Zaten, bugün konuştuğumuz konu da Irak'a dönüktür. Ortadoğu bölgesindeki birçok
otoriter rejimin yanında, en otoriter ve diktatör rejimin, militarist rejimin
Irak'taki Saddam rejimi olduğunu herkes bilmektedir. Halbuki, Arap ülkeleri
içerisinde en büyük nüfusa, en eğitimli nüfusa ve en büyük zenginliğe sahip
olan bu ülke, ne yazık ki, ülkedeki liderliğin -demin söylediğim gibi-
basiretsizliği neticesinde harap olmaktadır, kan ve gözyaşı içindedir. İlk
defa, 1980 yılını hatırlarsanız, hiçbir sebep yokken İran'a saldırmış ve 8 yıl
süren savaşlar neticesinde bu bölgede 1 000 000 insanın, 1 000 000 Müslümanın
ölümüne sebep olmuştur. Binlerce kadın dul kalmış, binlerce çocuk bu sayede
yetim olmuştur ve ne yazık ki, bu savaşta, el altından da olsa, Batılı
ülkelerin desteği ve kışkırtmasıyla kimyasal silah dahil birçok yasak silah
kullanılmıştır ve denenmiştir. Daha sonra, 1991 yılında, bu rejim, Kuveyt'e
saldırmış, Kuveyt'i işgal etmiş ve ne yazık ki, yine, bütün dünya güçlerini bir
nevi organize edip üstüne çekmiştir. Neticede, binlerce Iraklı, yine, ölmüş ve
Irak harap olmuş, aylarca bombalanmıştır. Daha başka olaylar da bu yönetim
sayesinde olmuştur. Kendi vatandaşları olan Kuzey Irak'taki bölgeye
saldırılmış, Halepçe'de 5 000'e yakın Kürt vatandaşını kimyasal silahlarla
öldürmüş, bebekler annelerinin kucaklarında ölmüştür. Dünya kamuoyunun çok
dikkatini çekmese de hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu katliamlar, aslında, Kerkük'te,
Musul'da oradaki Türklere karşı da yapılmış; ama, bütün suskunluk, ne yazık ki,
devam etmiştir. Değerli arkadaşlar, Türkiye'ye karşı da zaman zaman iyi
niyetlerin beslenmediğini -Irak tarafından- hepimiz bilmekteyiz. Irak'ı ziyaret
Türkiye Başbakanlarına söylenen lafları, Türkiye, muhakkak ki hep not etmiştir.
Bütün bu gelişmeler karşısında, olan, Irak Halkına
olmuştur; olan, Irak'ta yaşayan zavallı insanlara olmuştur; ama, yine bu süre
içerisinde, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batı dünyasının
Irak'a karşı takip ettiği politika da Saddam Hüseyin'in işine gelmiştir. Bu
politikalar sayesinde içe kapanan Irak, bir nevi, Saddam Hüseyin'in daha
güçlenmesi, halkın etrafında birleşmesi neticesini ortaya çıkarmıştır. Saddam
Hüseyin'i cezalandırma niyetiyle yapılan her hareket onun işine gelmiş; ama,
zararı gören ise o bölgenin masum insanları olmuştur. Daha da ötesi, yine,
Batılı ülkelerin ve özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin Filistin-İsrail
meselesinde takip ettiği politika da Saddam Hüseyin tarafından kullanılmış ve
yine işine gelmiştir ve burada şunu da belirtmek zorundayız ki, bu mesele
hallolmadan, Ortadoğu'da sürekli bir barış kurulmadan, bu bölgede olup bitenler
dünya gözü önünde devam ettiği süre içerisinde de, isteseniz de istemeseniz de,
birçok şeyi kontrol edemeyeceksiniz ve olaylar devam edecektir. O bakımdan,
Ortadoğu'da kalıcı bir barışın temini için gereken her şey yapılmalıdır. Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerinin şu
andaki yöneticilerinin çoğunun Irak'a karşı tavrının uzun süredir devam
ettiğini biliyoruz. Birçok vesileyle yapılan görüşmelerde, bir zamanlar
Çavuşesku'yu ve Miloseviç'i nasıl gönderdilerse, Saddam Hüseyin'i de o şekilde
göndereceklerini hep ifade etmektedirler; ama, burada bir yanılgı söz
konusudur. Unutmamak gerekir ki, Çavuşesku da, Miloseviç de, kendi
ülkelerindeki yüzbinlerce, milyonlarca, muhaliflerinin karşı çıkması
neticesinde gidebilmişlerdir; dışarıdaki bir grup azınlık muhalifle değil, ülke
içerisindeki büyük yığınların karşı çıkmasıyla, büyük protestolar, büyük
yürüyüşler ve büyük mitingler neticesinde terk etmek zorunda kalmışlardır.
Yine, aynı şekilde Afganistan'da da, başta Afganistan Cumhurbaşkanı Burhanettin
Rabbani ve Kuzey İttifakı gibi bir güç söz konusuydu; ama, Irak'a baktığımızda,
Irak'ta gerek güneydeki Şiiler gerekse kuzeydeki Kürt Irak vatandaşları,
Irak'ın aslî unsurları olmadığı için, burada gazetelerde okuduğumuz
girişimlerin, bu bölgede çok büyük yansımaları ve yankıları olacağı
inancındayız. Her şeyden önce uluslararası bir ittifak söz konusu değildir.
Arap ülkeleri arasında çok büyük huzursuzluklar söz konusu olacaktır.
Rusya'nın, Çin'in, birçok Avrupa ülkesinin, şimdiden farklı farklı görüşleri
ortaya çıkmaktadır. O açıdan, buraya karşı yapılacak operasyonların, daha
öncekiler gibi kolay olmadığını burada açıkça söylemek gerekir. Yalnız, burada Irak rejimine ve Saddam Hüseyin'e düşen
bir şey vardır; eğer bütün bu üstüne gelen güçleri birden boşa çıkarmak ve
bütün bunları bir nevi geri püskürtmek ve durdurmak söz konusu ise, iddia
edilen ve kendilerinin "yok" dediği kimyasal ve biyolojik silahların,
bunlarla ilgili imalat, mademki kendileri tarafından "yok, bunlar yapılmıyor"
denildiğine göre, Birleşmiş Milletleri çağırıp, bütün bunları gezdirmeleri,
yeni bir operasyonu, bu bölgeye dönük yeni faaliyetleri de boşa çıkaracaktır ve
durduracaktır. Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki, bu bölgenin huzura
erişmesi ve tabiî kaynaklarını kendi halklarına harcamaları, bu ülkelerde
kurulacak demokratik, şeffaf ve halka dayalı rejimler sayesinde olacaktır. Ama,
yine acı bir gerçektir ki, bu bölgelerdeki bütün otoriter rejimler, yine, başta
Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Batı dünyası tarafından desteklenmiş,
hatta, bunlara karşı demokratik muhalefeti yapan Müslüman entelektüeller,
aydınlar -bunlar ise- her zaman rejim karşıtı olarak görülmüş ve tam tersine
her türlü baskı kullanılmıştır. O bakımdan, bu ikiyüzlülükten de muhakkak
vazgeçmek gerekir. Türkiye söz konusu olduğunda, şüphesiz ki, önce Irak
halkı kardeşimizdir; tarihî birliğimiz vardır, dindaşlarımız vardır,
akrabalarımız vardır. Bunların huzuru, bunların iyiliği hepimizin en büyük
arzusudur. İkinci olarak da, Türkiye'nin, şüphesiz ki, ekonomik çıkarları söz
konusudur. Körfez Savaşında Türkiye'nin 40 milyar dolara yakın bir kaybının
olduğunu dikkate alırsanız ve bu kaybı müttefik ülkelere anlatmaya gücümüzün
yetmediğini de dikkate alırsanız, bundan sonra olup biteceklerde, Türkiye'nin
çok daha dikkatli olmasının gerekliliğini hepimiz kabul edeceğiz. Bölgede ticaret tamamen durmuştur. Bölge, bir nevi,
çıkmaz bir sokağa dönmüştür. Çıkmaz sokakta nasıl ticaret olmayacaksa, nasıl
bir dükkân, işyeri açılmayacaksa, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi de,
âdeta, bu hale dönmüştür. O açıdan, Sayın Başbakanın Washington'a davet
edilmesi ve son haberler ve gelişmeler şunu göstermektedir ki; bu bölgede bir
ısınma söz konusudur. Türkiye, tavrını alırken, bütün bunları göz önüne almak
zorundadır. Eğer, Türkiye, bunları dikkate almadan hareket ederse, sonunda
kaybeden yine bizim ülkemiz olacaktır. O bakımdan, Sayın Başbakan Was-hington'a
gitmeden önce, belki, Türkiye Büyük Millet Meclisini tam arkasına almalıdır,
siyasî partilerin başkanlarıyla görüşmelidir, onların desteklerini almalıdır.
Türkiye'nin bugün içerisinde bulunduğu ekonomik durum, şüphesiz ki, her şeyi
etkiliyor; ama, bunun kompleksi içerisine girmeden, Türkiye'nin tarihini,
potansiyelini, coğrafî üstünlüğünü arkasına alarak gidip, bütün bu görüşmeleri
yapmalıdır kanaatindeyiz. Değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili, AK Parti
olarak bir grup kararı almadığımız için, arkadaşlarımız serbesttir. İnşallah,
önümüzdeki gelişmeler, bu bölgeye kan ve gözyaşı getirmez, Türkiye'nin ve bu
bölgenin zararına gelişmez. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan
Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül'e biz de teşekkür ediyoruz. Efendim, şimdi, Saadet Partisi Grubu adına, Adana
Milletvekili Sayın Ali Gören konuşacaklar. Buyurun Sayın Gören. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) - Muhterem Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Kuzeyden Keşif Harekâtının altı ay daha
uzatılmasıyla ilgili hükümet tezkeresi üzerinde Saadet Partisi adına
görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, öncelikle Kuzey Irak'ta bulunan
Türkmen ve Kürt kardeşlerimizin, ülkemizde ve dünyada bulunan tüm Müslümanların
ramazan bayramlarını yürekten kutluyorum. Ülkemizdeki Hıristiyan vatandaşların
ve dünyada bulunan tüm Hıristiyanların içinde bulunduğumuz Christmaslarını ve
tüm insanlığın yeni yılını kutluyor, saadet ve mutluluklar getirmesini
diliyorum. Değerli arkadaşlarım, milletlerin kaderlerini, içinde
bulundukları coğrafya belirler genellikle. İçinde bulunduğumuz coğrafyanın
cilvelerini de, biz, bir millet olarak takip etmek ve gündemimize hâkim olmak
zorundayız. Birinci Dünya Harbi sonrası çizilen, kanla, gözyaşıyla yoğrulan
zoraki sınırlardan sonra bölgemizde huzursuzluğun bir türlü dinmediği malumu
âlilerinizdir. Özellikle 1949'dan sonra, İsrail'in, kurulduktan sonra bölgede
yürütmeye çalıştığı, bir nevi yayılmacı ve problem çıkarıcı politikası halen
sürmektedir. Bunun kronolojik olarak bazı örneklerini vermek istersek, 1966'da,
İsrailli parlamenter Luba Eliav, Mustafa Barzani'ye "Kürt devletini
kurunuz, biz size her türlü teknik ve malî yardımı yapacağız" demiştir.
İsrail'den yüklerle doların, özellikle Kuzey Irak'ta Barzani başta olmak üzere,
bu bölgeye gönderildiği ve buradaki dengesizliğin oluşmasında hazırlık ve katkı
sağladığı bilinmektedir. 1982 yılında, daha Körfez Harekâtı olmadan, İsrailli
diplomat Oded Yinon, hazırladığı bir raporda, Irak'ın etnik ve mezhep esaslı
olarak üçe bölüneceğini ifade etmiştir ve daha o zamandan, Irak'ta, güneyde
Şiî, orta kesimde Sünnî ve kuzeyde bir Kürt devletinin kurulacağı öngörüsünü
-ne öngörüyse- yapmıştır. Müttefikimiz Amerika'nın Sesi Radyosu, 1990'lı
yıllarda, güneydoğu illerimizi de içine alan bölgeye "Türkiye
Kürdistanı" deme cüretinde bulunmuş ve bu cüretini 5 ayrı frekanstan
yayınlayarak devam ettirmiştir. Sayın Güneri Cıvaoğlu, Körfez Savaşından sonra,
bulunduğu bölgede, karşılaştığı olayı şöyle anlatmaktadır: "Körfez Savaşı
sırasında Dahran'daydım. Orada, beni Amerikan kuvvetlerinin bulunduğu binanın
üst katlarından birinde, çok iyi Türkçe bilen bir albay ve yarbayın odasına
aldılar. O albay ve yarbay, haritanın Kuzey Irak yörelerinde avuçlarını
gezdirdiler ve 'burada savaş bitecek, geri çekileceğiz; Saddam'a da o yöreyi
yasaklayacağız. Saddam'ın bıraktığı silahlara, havaalanlarına, cephaneliklere
yöredeki Kürtler el koyacaklar. Orada bir Kürt devleti kurulacak, sizden toprak
isteyecekler; ya vereceksiniz barış olacak ya da vermeyeceksiniz,
savaşacaksınız' dediler." Sabah Gazetesi, 1994 Mayıs ayı. Değerli arkadaşlarım, aynı zamanda, Körfez Savaşı
sonrasında, CIA (ABD Merkezî Haber Alma Teşkilatı) tarafından kurulan Hür
Irak'ın Sesi Radyosu, yayınlarında "ayaklanınız; zamanı geldi. Bu sefer,
müttefikler ve Amerika sizi yalnız bırakmayacaktır. Her kalp atışınızda
yanınızdayız; ne yaparsanız, neye karar verirseniz sizi desteklemeye devam
edeceğiz" demiştir. Değerli arkadaşlarım, İsrail, son yıllarda ağırlık
verdiği sözde bilimsel toplantı ve sempozyumlarda, Kürtlerin İsrail'le
akrabalıklarını ispata çalışan çalışmalara yoğunluk ve ağırlık vermiş ve bu
hususta, bilimsel kılıfa soktuğu makaleleri yoğun bir şekilde yayınlamaktadır.
Süper güçlerin, özellikle, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin,
bölgede, İran-Irak, zaman zaman Türkiye ve Suriye arasında bir dengenin
oluşması ve birbirleriyle devamlı sürtüşme içinde bulunmalarını sağlayıcı
çalışmaları halen devam etmektedir. İran-Irak savaşından sonra, Irak'ın, özellikle, silah
gücüne sahip olması ve palazlanmasını değerlendiren süper güçler, gizli güçler,
Irak'ın Kuveyt'e saldırmasını sağlamışlar ve ondan sonraki gelişmeler hepinizin
malumlarıdır. 1990 Körfez Harekâtında aklı başına gelen, provoke edildiğini,
kullanıldığını anlayan Saddam, beni bu havuza kim itti diyen şaşkın adamın
görüntüsünü vermekteydi. Bizim yörüklerde derler ki: "Su bulmadan sofraya
oturan, samırdanarak su arar." Zavallı Irak halkının başında bulunan
Saddam'ın da durumu, bu tabloyu çok tipik olarak anlatmaktaydı. Ortaya çıkan kaosun, maalesef, yükü ülkemize fatura
edilmiş ve Irak güçleri, Kuzey Irak'ta bulunan mazlum ve mağdur Türkmen ve Kürt
komşularımıza, akrabalarımıza yönelince ve fesat güçlerin ortaya çıkardığı
"aman kaçın, Irak Ordusu geliyor" korkusu ve fısıltısı -biraz önceki
konuşmamda ve daha önceki konuşmalarda da belirtildiği gibi- sınırımıza 500
000'e yakın zavallı insanın yığılmasına ve o acıklı günlerde yaşanan kara
tablolara yol açmıştır. Değerli milletvekilleri, şu gerçeğin altını çizmek
istiyorum: Arada, nifak çıkarmaya, Kürtlerin ve Türklerin ayrı milletler
olduğunu vurgulamaya çalışanların, o acıklı günlerde iki milletin birbiriyle
nasıl bütünleştiğini, birbirinin yarasını nasıl sardığını ve birbirinin
dilinden nasıl anladığını çok tipik olarak ortaya koymalarına karşın,
Türkiye'nin yardım çağrılarına lütfedip icabet eden, kendini kocaman zanneden
Fransa Cumhurbaşkanının hanımı Bayan Mitterand, sadece, o insanların içinden
seçtiği 38 kişiyi alabilmişti. Bu yüce millet, daha, Bulgaristan'dan gelen
göçmenlerin sıkıntısını sırtından atmadan, Irak'tan gelen bu kadar gariban
insanın yükünü çekmiş ve Muşundan Diyarbakırına, Sinopundan Adanasına kadar, bu
kardeşlerimizin yardımlarına koşmuştu. Bu bölgede oluşan bu dengesizliği
gidermek üzere, Türkiye'nin de arzusu üzerine, Amerika Birleşik Devletleri ve
İngiltere'nin öncülüğünde bir grup devlet o bölgede koruyucu bir güç oluşturma
çabasına girdi ve "Operation Provide Comfort" denilen Huzur 1
Harekâtıyla bu insanları sınırımızın güneyine taşıdılar ve bunların bu bölgede
de rahat edemeyeceği düşüncesi ve endişesiyle oluşturulan ve halkımızın "Çekiç
Güç" dediği bu güç, zaman içerisinde kalıcı özellik kazandı. Tabiî, burada
tenkit edilecek nokta şudur: Türkiye'nin -özellikle Dışişlerinin ve Savunma
Bakanlığımızın da- oluşumlarda, bir nevi, dolduruşa gelmeden, Birleşmiş Milletler
gibi bizim de içinde bulunduğumuz, aktif rol aldığımız kurumları devreye koyma
basiretini göstermesini bekliyoruz. Bu oluşumda, Birleşmiş Milletler, maalesef,
devreye konulamamıştır. Birleşmiş Milletler kararlarının ruhuna uygunluk
düşüncesiyle böyle bir harekete girilmiş ve bugün, kuruluşta bulunan yedi
ülkeden Hollanda, Fransa, İtalya tamamen çekilmiş, Türkiye, Amerika ve
İngiltere'nin kontrolünde ve yükünün çoğu da genellikle Türkiye'nin omzunda,
devam etmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu oluşumun, özellikle
Peşmergelerin korunmasında ve Halepçe katliamının da gündeme getirilmesiyle
korkan insanların korunmasında ilk dönemlerde aldığı insanî görev, maalesef,
zaman içerisinde başka bir görüntü arz etmeye tevessül etmiştir ve bu, Sayın
Doç. Dr. Baskın Oran'ın "Kalkık Horoz" adlı kitabında çok dramatik
şekilde dile getirilmekte ve Kuzeyden Keşif Harekâtının amacından saptığı veya
gerçek fonksiyonuna döndüğü, dolayısıyla, ambargo artı Kuzeyden Keşif
Harekâtının Saddam'ı devirmek ve Irak, özellikle Körfez petrol bölgesini
kuşatmak gibi bir fonksiyonu üstlendiği yönünde yoğun bilgiler aktarılmaktadır.
Bugün, Kuzeyden Keşif Harekâtı, Birleşmiş Milletler
kontrolü dışında ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin de yoğun itirazları
altında faaliyetini sürdürmekte ve özellikle, Irak'ta arzu ettiği hedefleri,
maalesef "bizim uçaklarımıza füze kilitlendi" diyerek, bahane
uydurarak vurmaktadır. Burada, şöyle bir endişeyi biz, Yüce Meclis olarak,
taşımak zorundayız: Irak ile Türkiye arasında sağlanmaya çalışılan bir iyi
ortamın arkasından Keşif Güç'ün Irak'ta herhangi bir yeri bombaladığı veya
Irak'la aramızın tekrar kızışık hale gelmesine yol açtığı endişelerimizi ifade
etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Körfez Harekâtından sonra
ülkemizin altına sokulduğu yükün, içine düşürüldüğü sıkıntının giderilmesi
yönünde, özellikle, hükümetimizin ve Dışişlerinin bir faaliyet ve gayret içinde
olduğunu, zararlarımızın karşılanması, haklarımızın aranması, milletimizin
refah düzeyinin ve devletimizin kalkınmasının olumsuz etkilenmesini ortadan
kaldırıcı çalışmaları yaptığını bekliyorsunuz ve böyle kabul ediyorsunuz;
ancak, değerli arkadaşlarım, ortaya çıkan ibret tablosu, hükümetimizin ve
Dışişlerinin bu olaylara nasıl baktığını çok tipik olarak ortaya koymaktadır. Bir milletvekilimizin bu olayla ilgili sorusuna, yani
"Irak'a uygulanan ambargo nedeniyle uğradığımız kayıpların ekonomik değeri
nedir" diye hükümet üyelerinden Sayın Kemal Derviş'e, Sayın Bakanımıza
yönelttiği soruya verilen cevapta "eh, 40-45 milyar dolar
civarındadır" denilmektedir. Bu, bir bakanımızın tespitidir. Bu rivayet
muhteliftir, en az 40-45 milyar dolardır; 80 milyar dolardan, 100 milyar dolardan
bahsedenler var; ama, Sayın Bakanımız, 40-45 milyar dolar zararımız olduğunu
ifade etmektedir. Milletvekili arkadaşımız sormaktadır: "Peki, bu
kayıplarımızın ve bu zararımızın önlenmesi için ne gibi tedbirler
alınmıştır?" Değerli arkadaşlarım, bu bilgileri okurken tüyümün
ürperdiğini; ama, Sayın Bakanımızın bunu yazarken gözlerinden yaş dökülüp
dökülmediğini merak ediyorum. Deniliyor ki: "Bu hususla ilgili, 26 Temmuz
1996 tarihinde Birleşmiş Milletlere müracaat edildi ve bu hususla ilgili
talebimiz, maalesef, dikkate alınmadı. Tekrar toplanacak bir kurulda bu hususun
görüşüleceği yönünde bize bilgi verildi. Maalesef, başvurumuz kayda dahi
alınmadı. 23 Nisan 1990 tarihinde söz konusu başvurumuz yeniden tekrarlandı;
ancak, anılan başvurumuz da yine kayda alınmamıştır." Değerli arkadaşlarım, üyesi olduğumuz Birleşmiş
Milletlere bir hükümet başvurursa ve bu hükümetin başvurularına kayda dahi
alınmamak gibi bir cüret gösterilirse, o devletin, o hükümetin Dışişleri acaba
ne yapıyor?! (SP sıralarından alkışlar) Bizim haklarımızı, sadece sekreterlerin
yazdığı yazılarla mı takip ediyor arkadaşlarımız, bakanlarımız?! Bir bakanımız
diyor ki "45 milyar dolar zararımız var." Bu bir tespittir. Bu
zararın takibi, hem Dışişlerine hem de hükümete, Başbakana düşer. Yapılan sözde
başvuru, dostlar pazarda görsün başvurusu kayda dahi alınmıyorsa,
önemsenmiyorsa, bu önemsenmemeyi Türkiye Cumhuriyetine mal etmenin,
yakıştırmanın hiçbir aklî gerekçesi yoktur ve bu hükümet bunun vebalini tarih
önünde verecektir. Ondan sonra, dramatik tablo devam ediyor arkadaşlarım.
Milletvekilimiz soruyor: "Peki, bu hususla ilgili bize yardım, hibe
yapılmış mıdır?" Maalesef, Sayın Bakanımız bir liste veriyor. Ben, bu
listeyi, tarih önünde, hepinize göstermekten teeddüp ediyorum, hicap duyuyorum;
ancak, bu liste, bir bakanımız tarafından yapılıp, milletvekilimize bilgi
olarak veriliyor. Nedir bu?!. Bize verilen hibeler, sadaka. Arkadaşlar, ben,
sadakanın ve hakkın ne olduğunu bilirim. Sadaka, verenin keyfine bağlı, zamanı,
miktarı verene aittir. Hak ise, takip edilir, alınır ve verilmediği zaman, söke
söke alınacak müeyyidesi olur. Sayın Bakanımızın verdiği yardım listesinde,
bazı devletler, lütfetmişler, petrol vermişler, bazı devletler, lütfetmişler,
işte 5 000 000, 10 000 000 , 87 000 000 dolar Türkiye Cumhuriyetine hibede
bulunmuşlar. Bunun devamı nerede; yok. Var mı böyle bir hak talebin; yok.
Niye?.. Sadaka alıyorsun, yardım alıyorsun... Oturmuşsun, akılsız değiller ya,
bizim hakkımızı nasıl olsa verirler diyorsun; onlar da lütfetmişler, bir miktar
petrol vermişler. Arkadaşlar, devlet hakkı böyle korunmaz. Devletin hakkı -eğer
bir bakan demişse ki 45 milyar dolar zararımız var, bu zarar takip edilir-
hukukî, mahkeme yollarıyla, her yola başvurulur, söke söke alınır. Hatta, şöyle
bir hususa ve gerçeğe dikkatinizi çekiyorum: Dünyada, en kolay kazanılacak
davalar, emsali olan davalardır. Bizim bu davamızın, bu hakkımızın emsali var.
Ürdün, Birleşmiş Milletler Yasasının 50 nci maddesine göre, bu yasalardan
kaynaklanan haklarını çatır çatır almakta ve ihya olmaktadır. Türkiye, Körfez
Harekâtından beri çektiği bir sürü riske, girdiği bir sürü bölgesel tehlikeye
rağmen, maalesef, zarar içinde zarara girmeye devam etmekte ve hakkı
korunmamaktadır. Bu, benim tüylerimi ürpertmekte, bu milletin aydını,
milletvekili ve okutup emek çektiği bir insan olarak, bu millet huzurunda çok
ciddî şekilde hicap duymama yol açmaktadır. Bu hakkımızın korunması yönünde ne
gerekirse yapmaya hükümeti davet ediyorum. Değerli arkadaşlarım, ayrıca, Birleşmiş Milletlerden
-tazminat davası açmışız- 1 800 dolar tazminat kazanmışız. Böyle bir olayı, bu
hükümet, nasıl bu Meclise, bu millete izah edecek; ben, bunu merak ediyorum.
Eğer, bir hak varsa, bu hak 1 800 dolar olur mu? Neyse... Bakanımız diyor ki
"45 milyar dolar..." Bu 45 milyar dolar tevsik edilir, tespit edilir,
bunun hakkı aranır; ama, maalesef, bunu da yapamamışız. Değerli arkadaşlarım, Türkiye, Batı'nın çıkarlarını
koruyan, ne verirlerse onunla yetinen bir ülke haline getirilemez. Bu ülkenin
yüce menfaatları, görevli organları ve yetkili kurumları tarafından korunmak
zorundadır. Tüyü bitmedik yetimin hakkı, sadece lafta söylenen bir şey
değildir. Bu milletin hakkını korumakla görevli kurumlar, lütfen, görevlerinin
sorumluluğunu bilsinler. Bu millet, tarih önünde bu hesabı soracaktır. Merak ediyorum arkadaşlar, Sayın Bakanımızın ifade
ettiği bu haklar kendi kişisel hakkı olsaydı, acaba "yahu, sorduk,
vermediler; müracaat ettik, kabul etmediler" mi derdi, yoksa, ter dökerek,
emek çekerek, didinip tırmanarak bu hakları alır mıydı. Bizim ecdadımız,
imrenerek, gıpta ederek bahsettiğimiz, aidiyetiyle iftihar ettiğimiz ecdadımız,
önce kendi haklarını değil, devletin haklarını korurdu. Bizde de bugünlerde
söylenmekte: "Önce devletim, sonra partim, sonra ben." Bu sözler
sadece sloganla olmaz. Bu sözlerin hakkı, hükümet etmekle, bu kurumlardan
birinde sorumlu olmakla, yerine ge-tirmekle tespit edilir. BAŞKAN - Sayın Gören, son 1 dakikanız var efendim. ALİ GÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ülkemizin,
bölgesinde, güven unsuru ve işbirliğine yatkın bir görüntü ve davranış arz
etmesi gerekmektedir. Komşularımızla karşılıklı anlaşmalar ve alışveriş
ortamında ekonomik işbirliğini geliştirmek zorundayız. Bilgi ve teknoloji
transferini, turizm işbirliğini yapmak zorundayız. Su, en yakın gelecekte stratejik unsur olma özelliğini
taşımaktadır. Bugün onlarda petrol var, bizde su; yarın bizde su olmaya devam
edecek. Biz, bunun, bugünden altyapısını oluşturmak, petrol alışverişiyle
birlikte su alışverişini kurmak ve geliştirmek zorundayız. Irak ve Suriye başta olmak üzere, yeni, sıfır sınır
kapılarının açılma-sını ve mevcutların daha iyi işletilmesini... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ GÖREN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN - Toparlayınız lütfen. Buyurunuz. ALİ GÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bölgesel
güç olma potansiyelini taşıyan ülkemizin bu haklarını korumak ve gerektiği
şekilde bunun mücadelesini vermek zorundayız. Suriye sınırındaki mayınlı sahanın temizlenmesi
birincil görevimiz olmalıdır. Bu, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir
yüzkarası olarak halen sürüyor. 1998'de, Adana'da, Türkiye ile Suriye arasında
oluşturulan Adana Mutabakatı henüz çalıştırılamamıştır. Henüz GAP
geliştirilememiş; enerjide yüzde 47, sulamada yüzde 12'de takılmış kalmışız.
Sınır ticareti, maalesef, gittikçe gerilemekte ve gelişmemektedir. Değerli arkadaşlarım, ülkemizin sorunlarına sahip çıkma
konusunda, en azından, Newsweek dergisinin son sayısında çıkan konuların
yakından takip edilmesini öneriyorum. Kuzeyden Keşif Gücünün bugüne kadar
sürdürdüğü çalışmalarının daha yakından kontrol edilmesi... Aslında, bu
gelişmenin bugüne kadar kaldırılmış olmasının gerektiği ortam sağlanmadığı
için, tabiî ki, bugün konuşmaya devam ettiğimizi ifade ediyorum. 54 üncü
hükümetin bu hususla ilgili çalışmasını takdirle karşılıyorum. O hükümetin
devam etmesi ve zihniyetin devam etmesi durumunda, bugün bunları ne konuşuyor
ne de tartışıyor olacaktık, bu hususlar çoktan halledilmiş olacaktı; ama,
maalesef, o devam ettirilmediği için bu sıkıntıları yaşamaya devam ettiğimizi
bilgilerinize sunuyor, saygılarımı arz ediyorum. Teşekkür ediyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gören. Efendim, şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale
Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut. Buyurun Sayın Gökbulut. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay daha uzatılmasıyla ilgili
olarak Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım. Yüce Meclisin huzuruna, iki konu, periyodik olarak,
sürekli getirilmektedir. Birincisi, her dört ayda bir getirilen ve bazı
illerimizde uygulanan olağanüstü halin uzatılması; ikincisi ise, daha önceleri
"Çekiç Güç" olarak tabir edilen, yeni adıyla "Kuzeyden Keşif
Harekâtı"nın görev süresinin altı ay süreyle uzatılmasıdır. Muhalefetteyken karşı çıkılan; fakat, ne hikmetse,
iktidardayken her partinin kabul ettiği bu iki konu, gerçekte, bölge ve ülke
şartlarının gerektirdiği, her hükümetin titizlikle ele aldığı ve Yüce Meclisin
huzuruna getirdiği, ülke ve devlet gerçekleriyle örtüşen konulardır. Değerli milletvekilleri, eski adıyla Çekiç Güç, yeni
adıyla Kuzeyden Keşif Harekâtı, Körfez krizinin ve Körfez Savaşının
Ortadoğu'daki yeni savunma konseptine bağlı olarak süregelmiştir. Değerli milletvekilleri, dünya haritasına bakıldığında,
Türkiye'nin güneyinde iki devletin komşu olarak yer aldığı görülür. Birinci
Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra, savaşın
galipleri olan İngiltere ve Fransa, bu eski imparatorluğun, yani, Osmanlı
İmparatorluğunun Ortadoğu topraklarını paylaşmışlardır. Ortadoğu'nun haritası,
savaş sonrası Kahire'de bir araya gelen bir İngiliz ve bir Fransız subayının
emperyalist arzuları doğrultusunda, cetvelle çizilen sınırlardan oluşmuştur. O dönemin koşullarında, dünyanın önde gelen iki
emperyalist gücü İngiltere ve Fransa'nın Ortadoğu'ya olan bakış açıları, bugün
Ortadoğu'da giderek büyüyen sıcak sorunların ana nedeni olarak görülmektedir.
İngiliz ve Fransızların ortaklaşa yarattığı yapay Ortadoğu devletleri, soğuk
savaş sonrasındaki yeni dünya düzenine ayak uydurmak ve varlıklarını sürdürmek
için oldukça zorlanmışlardır. Bunların içerisinde en fazla zorlanan ise, komşumuz
Irak'tır; çünkü, tarihte, baktığımızda, Irak diye bir devletin olmadığını
görürüz, Irak diye bir milletin de olmadığını müşahede ederiz. Bu isimde bir
devlet ve millet yokken, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Irak diye bir devletin
yaratılmasının birinci nedeni, İngiltere'nin Ortadoğu'ya dönük politikalarıdır.
20 nci Yüzyılda sömürgelerin tasfiye süreci gündeme
geldiğinde, sömürgelerin uluslaşma olgusu aşamasında, Irak, dominyonluktan ulus
devlet çizgisine gelmek için çaba sarf etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa merkezli dünya
dönemi bittiğinde, dünyada, bu kez de, Amerika merkezli bir siyasal yapı
gündeme gelmiştir. Ortadoğu'daki bu siyasal yapının ana ekseni ise, şüphesiz,
petroldür. Dünya petrolünün yüzde 11'inin kendi topraklarında
bulunması sebebiyle, Suudi Arabistan'dan sonra ikinci büyük petrol rezervlerine
sahip Irak Devleti, sahip olduğu bu zenginlikten dolayı, Angloamerikan
ortaklarının gözünde, eşi görülmedik bir kıymet ve strateji kazanmıştır. Ortadoğu'daki dengeler, Körfez Savaşı ve 11 Eylül terör
hadisesi, bölgede, Türkiye'nin daha özenli, daha dikkatli politikalar
izlemesini ve uygulamasını gerektirmektedir. Körfez Savaşının görünürdeki tek
nedeni olan Kuveyt'in kurtarılmasından sonra, bölgede zarara uğrayan ülkelerin
zararları Kuveyt'in petrol gelirleriyle ödenirken, Türkiye, bunun dışında
kasıtlı olarak bırakılmıştır. Batı ittifakı uğruna fedakârlık yapan Türkiye, bu
fedakârlığının karşılığını maalesef alamamış, ambargo neticesi, Irak yanında en
fazla Türkiye'ye uğramıştır. Değerli arkadaşlar, Türkiye, bağımsız bir devlet
olarak, kendi güney sınırlarını korumak ve PKK terörünü yok etmek amacıyla
zaman zaman Kuzey Irak'ta askerî harekâtlar düzenlemiştir. Bu harekâtların tek
amacı, hem Kuzey Irak'ta hem de Türkiye'nin güney sınırlarında yeniden düzen ve
güveni oluşturmaktır. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, yakın komşusu
Türkiye'nin güvenliği açısından çok önemlidir. Ortadoğu'da, Irak modeli bir
devlet yapılanmasından vazgeçilir ve Irak'ın toprak bütünlüğü korunmazsa, sıra,
Türkiye Cumhuriyeti türü bir devlet modelinden vazgeçmeye ve zorlamaya
gelebilir. Türkiye'nin güvenliği ve toprak bütünlüğü için, komşusu Irak'ın
toprak bütünlüğünün devamı çok önem arz etmektedir. Değerli arkadaşlarım, 11 Eylül terör hadisesinden sonra
Ortadoğu'nun ve Türkiye'nin, şüphesiz, jeostratejik önemi artmıştır.
Küreselleşen dünya, küresel terörü doğurmuştur. Küresel terörün İslamî terör
olarak adlandırılması, tarihsel bir yanılgıdır. Küreselleşen tek kutuplu
dünyada medeniyetlerarası çatışmayı medeniyetlerarası uzlaşmaya dönüştürecek
tek model, halkının yüzde 99'u Müslüman olan, ancak, demokrasiyle idare edilen
ve laik devlet olan Türkiye'dir. Türkiye, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de bölgenin
lider ülkesi olacaktır; yeter ki, dışpolitikada tuzaklara düşmesin, mazlum
halkların yanında olsun, Atatürk'ün dışpolitikada izlediği "yurtta sulh,
cihanda sulh" ilkesi doğrultusunda, dostlarının övüncü, düşmanlarının
korkulu rüyası olsun. Anavatan Partisi olarak, Kuzeyden Keşif Harekâtının
görev süresinin altı ay daha uzatılmasını müspet karşılıyor ve Yüce Heyetinizi
bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gökbulut. Şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Tahir Köse. Buyurun Sayın Köse. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MEHMET TAHİR KÖSE (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin
altı ay daha uzatılmasıyla ilgili olarak Demokratik Sol Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. Bu konu, altı aylık sürelerle Meclise geldiğinden ve
birçok defa da konuşulduğu için çok fazla söylenilecek bir şey yok; aşağı
yukarı her şey söylenildi; fakat, bu seferki uzatmada, 11 Eylül sonrası da
dikkate alınarak, Kuzey Irak'ın denetiminin önemine, konuşmamın sonunda
değineceğim; ancak, bundan önce, yine, gelişimini, ana başlıklarıyla
hatırlatmakta fayda var. Hepinizin bildiği gibi, Körfez Savaşı sonrası Kuzey
Irak'ta isyan hareketleri başlamış ve bu isyan hareketlerinin bastırılması
esnasında da, Türkiye'ye, yaklaşık 500 000 Irak vatandaşı göç etmişti. Bu
göçten sonra, Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini toplantıya
çağırmış ve 688 sayılı Kararın da alınmasını sağlamıştı. Bu kararla, göçenlerin
evlerine dönmelerini sağlayacak koşulların yaratılması, uluslararası
toplumların ve ülkelerin yardım yapması ve bu faaliyetlerin engellenmemesi
çağrısında bulunulmuştu. Iraklı sığınmacılara havadan yapılan yardımların
ulaşmasında yetersiz kalınınca, ülkemize askerî yardım personeli getirilmesi ve
yardım malzemesi depolanması ve bunların Kuzey Irak'a ulaştırılması amacıyla
Huzur Harekâtı başlatıldı. Huzur Harekâtına 13 ülkeden yaklaşık 21 000 personel
katıldı, yaklaşık 30 ülkenin yardım malzemeleri Kuzey Irak'a ulaştırıldı. 1991
yılı temmuz ayı başında sığınmacıların tamamı Kuzey Irak'a geri dönmüş ve
harekât sona ermiştir. Çokuluslu Güç'ün Kuzey Irak'tan çekilmesinden sonra
yeni olayların olabileceği, caydırıcılığın sağlanması ve insanî yardım
faaliyetlerinin de sürmesi amacıyla Huzur Harekâtının ikinci aşaması
başlatıldı. 12 Temmuz 1991 tarihinde Bakanlar Kurulu, yabancı silahlı kuvvetlerin
ülkemizde bulundurulmasına dair aldığı bir kararla, bir Türk birliğinin de
bulunduğu Çokuluslu Güç'ün ülkemizde konuşlandırılmasına izin verdi. 1992 yılı
haziran ayından itibaren ise, hükümet,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisini iade etti ve bundan sonra bu
yetki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3'er ve 6'şar aylık sürelerle 31
Aralık 1996 tarihine kadar uzatıldı. Bu tarihten sonra hükümet, Amerika Birleşik Devletleri
ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, sadece keşif ve önleme uçuşlarında
bulunmak amacıyla, Kuzeyden Keşif Harekâtı adında bir hava harekâtının
başlatılmasını uygun gördü. Kuzeyden Keşif Harekâtının tabi olacağı ilkelere
baktığımızda, bizi rahatsız edecek hiçbir unsurunun olmadığının görüleceği
gibi, tamamıyla bizim isteklerimiz doğrultusunda da görev yaptığı, yine,
anlaşılacaktır. Buna birkaç maddeyle örnek verecek olursak, örneğin, koalisyon
ortakları Irak'ın bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve birliğine
saygı gösterecek, ilgili Türk makamlarıyla devamlı işbirliğinde olunacak,
uçuşlara ilişkin uygulama esasları Amerika Birleşik Devletleri ve Dışişleri
Bakanlığı ile birlikte belirlenecek, Türk toprakları ve hava sahası Irak'a
karşı taarruz amaçlı kullanılmayacak ve koalisyon güçleri eşit yetki, rütbe ve
statüdeki Türk ve ABD eşkomutanlarının komutası altında olacak. Harekâtta
kullanılacak personel, uçak, helikopter sayıları tespit edilmiştir. Harekât
Türkiye için herhangi bir malî külfet getirmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti önbildirimde bulunmak koşuluyla bu faaliyeti her zaman
bitirebilecektir. Tüm silah ve mühimmat, yine Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin
onayından geçmektedir. Görüldüğü gibi, hepsi, bizi tatmin edecek noktalardan
oluşmaktadır. Ülke olarak, Irak'la ilişkilerimize her zaman önem
veriyoruz. Irak'ın, Birleşmiş Milletler kararlarına ve
denetimlerine uyması gerektiğini de yine her vesileyle vurguluyoruz. Irak'la ilişkilerimizin daha da ileriye götürülmesi
amacıyla, hepimizin bildiği gibi, Bağdat'taki temsilciliğimiz, hükümetimiz döneminde,
yeniden büyükelçilik düzeyine çıkarılmıştır. Bu ülkedeki müteahhitlik hizmetlerimizde ve ticaret
hacminde, Birleşmiş Milletler denetiminde yapılmak kaydı şartıyla, çok olumlu
gelişmeler olduğunu da yine görüyoruz. Rakamlar, takriben 1 milyar dolar
seviyelerine ulaşmıştır. Daha önceki koşullardan farklı olarak 11 eylülde vuku
bulan terör olaylarından sonra bölgenin önemi daha da artmıştır. Denetimsiz bir
Kuzey Irak'ın, özellikle bu dönemde, ülkemize zararı çok fazla olacaktır.
Terörist faaliyetlerin bu bölgeye sızma ihtimali mutlaka bertaraf edilmeli,
kontrol elden bırakılmamalıdır. Bunun
için bu dönemde Kuzeyden Keşif Harekâtının önemi daha da artmıştır. Bu nedenlerle ve yine bu hassas dönemde, Kuzeyden Keşif
Harekâtının görev süresinin altı ay süreyle uzatılmasına, Demokratik Sol Parti
olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce Meclisimize saygılar sunarım (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Köse. Değerli arkadaşlarım, şimdi söz sırası, Doğru Yol
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hayri Kozakçıoğlu'nda. Buyurun Sayın Kozakçıoğlu (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili olarak,
Başbakanlık tezkeresi hakkında, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sizlere sunmak
üzere söz almış bulunuyorum. Gerek kendim adına ve gerekse Doğru Yol Partisi
adına sizleri saygıyla selamlarım. Kuzeyden Keşif Harekâtı, benden önceki konuşmacıların
da gayet iyi ve net olarak belirttikleri gibi, Irak'ın toprak bütünlüğünü ihlal
etmemek koşuluyla, özellikle kuzey Irak bölgesinde alınan bir dizi önlem ve
eylemler olarak tarif edilebilir. Bu harekât, başlangıçta başka bir isimle, ancak,
özellikle kuzey Irak'tan gelen 500 000 mültecinin Türkiye hududu ile kısmen
Türkiye topraklarında bulunduğu sırada Türkiye hükümeti yetkililerinin ısrarlı
talebi üzerine başlamıştır. O 500 000 mültecinin o bölgede barınması, o bölgede
hayatlarının devam edebilmesi ve her türlü ihtiyacının karşılanması söz
konusuydu. O günlerde gelen Amerika Dışişleri Bakanını, Çukurca'nın üzerinde,
takriben 100 000 mültecinin bulunduğu bir kampa götürmüştük. Orada mültecilerin
lideri pozisyonunda bulunan milletvekili, profesör, din adamları vardı. Amerika
Dışişleri Bakanı, kendilerine "biz, size, yeteri miktarda ilaç, doktor,
çadır, battaniye ve yiyecek maddesi göndereceğiz" dedi. Iraklı
mültecilerin liderleri döndüler ve elleriyle Irak'ı göstererek "Sayın
Bakan, bizim evimiz, battaniyemiz, ilacımız ve yiyeceğimiz orada var. Eğer
mümkünse bizi kendi evimize gönderin" dediler. İşte, bu 500 000 Iraklının
kendi evine güvenlik içerisinde gitmesi söz konusuydu; ama, bunların can
güvenliği yoktu. Saddam, silahlı güçleriyle bunları önüne katmış, top tüfekle
kovalaya kovalaya Türkiye Cumhuriyeti hududuna kadar getirmişti. İşte, gerçekten
zor şartlar altında yaşayan bu 500 000 mültecinin, güvenlik içerisinde kendi
evlerine dönmesi için başlayan ve başlangıçtaki adı Huzur Harekâtı veya Çekiç
Güç olarak isimlendirilen bu harekât, isim değiştirerek, Kuzeyden Keşif Harekâtı
haline gelmiştir. Bugün için Kuzeyden Keşif Harekâtı yararlı mıdır değil
midir; eşbaşkan olarak Türk komutanın olması ne getirir ne götürür gibi
konuları, bence, tartışmanın bir anlamı da yoktur. Kuzeyden Keşif Harekâtının, şu anda tam olarak ne
yaptığını bilmenin ve anlatmanın da bir yararı yoktur. Bence, olay, çok daha
genişlemiştir; olay, o günden bugüne çok daha farklı boyutlara ulaşmıştır.
Gönül isterdi ki, hükümetimizin Dışişleri Bakanı buraya gelmeli ve Kuzey
Irak'ta meydana gelen son gelişmeleri, özellikle basına yansıyan, Amerika'nın
son tutumunu veya düşüncelerini Türkiye Büyük Millet Meclisine anlatmalıydı.
Biz de partilerin sözcüleri veya grupları adına konuşan kişiler olarak, bu
konuda görüşlerimizi, önerilerimizi daha net ve daha ciddî olarak ortaya
koyabilirdik. Bu nedenle, basından öğrendiğimiz bilgilere ve biraz da geçmişte
meydana gelen olaylara bakarak görüşlerimizi ifade etmeye çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi, 1970'li yılların sonu, 1980'li yılların
başında, sekiz yıl müddetle Irak ve İran savaştılar. Bu savaş sırasında, Irak,
daima, Kuzey Irak bölgesinden rahatsız oldu, kendi ülkesindeki, Kuzey Irak'taki
Barzani ve Talabani'ye bağlı güçlerin hareketlerinden rahatsız oldu ve onlara
güven duymadı. O günkü Irak komutanlarının bize anlattığına göre "bu savaş
bitsin, biz, Kuzey Irak'tan bunun hesabını soracağız" diyorlardı. Nitekim,
İran-Irak Savaşının bitmesinden iki ay sonra, Saddam'ın emrindeki Irak güçleri,
topuyla, tüfeğiyle, havanıyla, uçağıyla Kuzey Irak'a saldırdı; Kuzey Irak'taki
Kürt ve Türkmen köylerini yerle bir etti ve 1988 yılının yaz aylarında, 30
000'den fazla mülteci Türkiye'ye sığındı; ondan daha fazlası da İran'a sığındı.
Bunun üzerine, Saddam, ayrıca, o bölgede, hudutta, 20 ile 30 kilometre arasında
bir bantı da tamamen boşalttı ve bu arada da, kimyasal silahlarla Halepçe
katliamını yaptı. Saddam'ın bu yaptığı hareketin affedilir ve göz yumulur
bir tarafı yoktu; kimyasal silahlar kullanılmıştı; ama, Batı'dan, teröre karşı
gösterilen bugünkü tepkinin binde biri dahi gelmedi. Bu kimyasal silahları
hangi ülke üretmişti; bu kimyasal silahları Irak'a kim vermişti ve bu kimyasal
silahlar, o masum insanlara karşı nasıl kullanılmıştı; bunun hesabı, maalesef,
sorulmadı. Burada, Irak yönetimi kadar, o silahları temin eden, o silahları
üreten, o silahları Saddam'ın emrine veren ve bugün teröre karşı tavır
koyduklarını ileri süren, ama, yıllarca, Türkiye'den kaçan teröristleri himaye
eden Batı ülkelerinin de payı vardır; bunlar da, bugünkü Saddam kadar, o
olaydan, aynı derecede suçludurlar. (DYP sıralarından alkışlar) Daha sonra, Saddam, bana göre, hayatının hatasını yaptı
ve Kuveyt'e girdi. Kuveyt'e girdiği andan itibaren bölgedeki dengeler değişmeye
başladı; Batı'nın istediği dengeler değişmeye başladı; petrolle ilgili,
enerjiyle ilgili hesaplar değişmeye başladı. Bunun üzerine, Batı, asırlarca
Osmanlı'ya gösterdiği klasik tavrını hemen ortaya koydu; o zaman Osmanlı
hedefti, şimdi Irak hedef oldu ve Saddam'a, o günkü şartlar altında, birazcık
ders verildi; ama, Saddam rejiminin devrilmesine kadar da gidilmedi; olay,
belli bir safhada bırakıldı. Bu olayları niye anlatıyorum; bu olayları şunun için
anlatıyorum: Batı'nın Ortadoğu'ya bakışı, Batı'nın bizlere bakışı, Batı'nın
Ortadoğu ülkelerine bakışı, İslama bakışı, hep çifte standart olarak bugüne
kadar gelmiştir ve bundan sonra da, endişem, bu çifte standardın devam etmesi
veya verilen sözlerin yerine getirilmemesi ve Türkiye'nin gerçekten âli olan,
yüksek olan menfaatlarının da bundan haleldar edilmesidir. Bu nedenle, bu
konuda çok dikkatli davranmamız gerektiğini ısrarla belirtmek istiyorum. Körfez Krizi sonucu, Kuzey Irak'ta ve Irak genelinde
yapılan askerî harekattan sonra en büyük zararı Türkiye çekmiştir. O günler,
çok vaatlerde bulunuldu; her türlü zarar karşılanacaktı, Türkiye zarara
girmeyecekti; ama, benden önceki konuşmacıların da belirttikleri gibi,
Türkiye'nin zararı karşılanmadığı gibi, Türkiye'nin zararı hâlâ sürmektedir. Türkiye'nin güneyden Ortadoğu ülkelerine yaptığı ihracat,
büyük ölçüde engellenmiştir. Türkiye'nin karayolu tıkanmıştır. Benim Adana
Valiliğim sırasında, vatandaşlar, çiftçiler, bakkallar, güneyden, kamyonlar
dolusu ihracat yapıyordu; meyve, sebze ihracatı yapıyordu ve bunlar, büyük bir
rakama ulaşıyordu. Türkiye'nin her tarafından Ortadoğu ülkelerine, Irak yolu
veya güneydeki oralara giden yollar kullanılmak suretiyle, ihracat gelişiyordu.
O günden bugüne, bu ihracat kesildi. Yani "Türkiye belli bir oranda zarar
etti de; zararı yok efendim; bilmem 45 milyar dolarda kaldı veya 80 milyar
dolarda kaldı" denilemez. Türkiye'nin ihracatının engellenmesinden dolayı
zarar hâlâ devam etmektedir ve bir de zarar, artarak devam etmektedir;
ihracatın artması önlendiği için, bu zarar, artarak devam etmektedir. Bu nedenle, Türkiye, ekonomik menfaatları açısından,
güney komşusunda meydana gelenlere çok yakından dikkat etmek zorundadır.
Türkiye, hudut güvenliği açısından, güney komşusunda meydana gelen olayları
yakından takip etmek zorundadır; Türkiye, dünyadaki güçlerin, dünyadaki
dengelerin değişmesi açısından, yakından takip etmek zorundadır. Türkiye,
vaktiyle gerçekten sahibi olduğu, ama, bir anlamda zor kullanılarak, oyuna getirilerek elinden alındığı Musul ve
Kerkük petrollerinin akıbetini takip etmek zorundadır; bunun, kimlerin eline
geçeceğini, nasıl değerlendirileceğini takip etmek zorundadır. (DYP
sıralarından alkışlar) İşte bu nedenle, Irak'a karşı hassasiyetimizin çok çok
önde olması ve Irak'ın çok yakından incelenmesi ve takip edilmesi
gerekmektedir. Bütün bu olaylar sırasında, Kuzey Irak'taki olaylar
gelişirken dikkatimi çeken bir olay var: Başlangıçta Türkiye'nin elinde belli
bir oranda inisiyatif vardı; işte, dediğim gibi, Huzur Harekâtının
başlangıcında Türkiye'nin iradesi vardı. 500 000 kişinin -Türkmen olsun, Kürt
asıllı olsun veya diğer etnik gruplar olsun- kendi evlerine gidişinde, evlerine
yerleşmesinde, Türkiye'de kaldıkları sürece, Diyarbakır'da, Muş'ta, Silopi'de
bakılmalarında, hizmetlerin kendilerine sağlıklı olarak ulaştırılmasında ve
evlerine gönderilmelerinde Türkiye'nin iradesi vardı. Barzani'nin, Talabani'nin
cebine giren pasaportta Türkiye'nin iradesi vardı. Onların, hudut dışlarına
çıkışında, yabancı ülkelerle temaslarında Türkiye'nin iradesi vardı. Kuzey
Irak'taki bu etnik grupların kendi aralarında anlaşmalarında ve bu yapılacak
toplantılara Amerika'nın ve İngiltere'nin gelecek temsilcilerinin katılmasında
Türkiye'nin iradesi vardı; ama, bu irade gitgide Türkiye'den uzaklaştı, bu
inisiyatif Türkiye'den uzaklaştı; bu, okyanus ötesi yerlere gitti ve buralarda
toplantı yapılırken Türkiye'ye bilgi dahi verilmedi, Türkiye'nin gönlü dahi
alınmadı, Türkiye bu toplantılara çağrılmadı ve davet edilmedi. Biz, durmadan
"Irak'ın toprak bütünlüğü korunacaktır" diye söyledik; onlar da,
sırtımızı sıvazladılar "evet, Irak'ın toprak bütünlüğü korunacaktır"
dediler; ama, o, sırtımızı sıvazlayanların bu sözlerine ne denli inanacağız,
nasıl inanacağız ve nereye kadar inanacağız; ben, bundan endişeliyim. Geçmiş
olaylar, tarihin derinlikleri, benim bu endişemi zaman zaman haklı
çıkarmaktadır. Türkiye bu çerçevede neler yapmalıydı? Benim gördüğüm,
biz, bazı olayların peşine takıldık ve bazı olayların peşinden gittik, hâlâ da
gidiyoruz. Türkiye, önüne çıkan bu engellere karşı alternatif politikalar
üretmeli, kendine alternatif yollar bulmalıydı. Şimdi, Türk ekonomisinin kapısı
kapanmıştı; Habur kapısı, ihracat kapısı kapanmıştı. Türkiye'ye düşen görev,
ikinci bir kapıyı bulmaktı; Türkiye'ye düşen görev, o ihracı yapabilecek ikinci
bir yolu bulmaktı; bu Suriye ise Suriye olurdu, bu başka bir ülkeyse başka bir
ülke olurdu. Ülkelerin, özellikle komşuların birbirine düşmanlığı, birbirine
küslüğü asırlar boyu devam etmez. Görüyoruz ki, Amerika'yla Rusya dahi şimdi
kol kola giriyorlar, Afganistan konusunda beraber hareket ediyorlar. O halde, Türkiye, mutlaka ekonomisinin önünü açacak
alternatif yolu bulmalıydı. Şu anda hâlâ bulmuş değiliz, şu anda hâlâ
Suriye'yle ilişkilerimizi geliştirmiş, Irak'ın yanına bir alternatif komşu
koyabilmiş değiliz. Bunu hızla, en kısa zamanda yapmamız gerekirdi, bu bir. İkincisi, Irak konusunda kesin tavrımızı ortaya
koyarken, dost bildiğimiz, müttefik bildiğimiz ülkeleri de, bu konuda ikna
etmeli, onları da yanımıza almalıydık. Biz, Saddam yönetimine karşı olabiliriz;
ama, biz, Irak Halkına karşı değiliz, biz, Irak'ta yaşayanların dostuyuz.
Güneydoğuda yaşayan insanlarımızın büyük bölümünün orada akrabaları var,
yakınları var, birlikte olduğu insanlar var; orada Türkmenler var; orada
Osmanlı İmparatorluğu bayrağı altında huzur içinde yaşamış ve başı derde
düştüğü zaman koşarak Türk Bayrağı altına gelmeyi âdet haline getirmiş insanlar
var; Bosna'da olduğu gibi, Kafkasya'da olduğu gibi insanlar var. O halde, Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlının büyüklüğünün
ruhunu yaşamalıdır. Biz, büyük bir imparatorluğun vârisiyiz, yasal vârisiyiz,
borcunu ödeyen vârisiyiz. O halde, vâris olarak, o hakkımızı kullanmalıyız;
Osmanlının ruhunu yaşatmalı ve taşımalıyız. O nedenle, Irak'a demeliyiz ki,
bütün dünyaya demeliyiz ki: Irak'ta kurulacak olan rejim, Türkiye'de olduğu
gibi etnik durumu, dili, dini ne olursa olsun herkesin birinci sınıf vatandaş
olduğu bir rejim olmalıdır. Bu rejimi savunmalıyız. Irak'ın bölünmesinin,
parçalanmasının karşısına geçerken, sadece "toprak bütünlüğünü
koruyacağız" gibi bir sözün arkasına saklanmak yerine, daha somut
önerilerle, daha somut projelerle dünyanın karşısına çıkmalıyız; Batı ülkelerini
bu konuda yanımıza almalıyız ve bunu da mutlaka başarmamız gerekir. Bunun yanında, ülke aşan uluslararası sularımız var. Su
ihtilafımız, önümüzdeki günlerde, yıllarda daha da devam edecektir. Peki, bu
konuda ne yapılmıştır; Türkiye'nin bu sularla ilgili uzun vadeli politikası
nedir? Bugün diyoruz ki; efendim, barajlarımızdan artan şu kadar miktar suyu
Suriye'ye ve Irak'a bırakacağız. Bir taraftan da diyoruz ki; biz, bazı
kişilerin bildiği gibi, su zengini değiliz; Türkiye, esasında su fakiri olan
bir ülke, gerektiğinde dışarıya bir gram su gönderemeyecek pozisyonda olan bir
ülke; bugün gönderiyoruz, problem yok; ama, on sene sonra belki su göndermeyeceğiz.
Nedir bizim bu hudut aşan sular hakkındaki politikamız; bunu nasıl tespit
ediyoruz, bunu nasıl ortaya koyuyoruz; bunlar belli değil. Yani, demek
istediğim şu: Güney komşularımızla daha çok ihtilaflarımız olabilir; güney
komşularımızla ilgili politikalarımızı çok daha önceden, çok daha erken mutlaka
tespit etmemiz lazım. Bir de, o bölgenin, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin, Kuzey
Irak'tan çok daha önde, çok daha hızlı kalkınmasını mutlaka sağlamamız gerekir.
Pek çok konuşmacı belirtti; bir hudut ticaretine başladık, ondan sonra hudut
ticaretini tekrar bir anlamda ağzımıza burnumuza bulaştırdık ve biraz perişan
hale getirdik. Şu anda, hudut ticaretinden, büyük ölçüde bir gelir de
sağlanamıyor. Bakın, hudut ticaretinde bir rakam -bu geçen sefer de söylendi-
mazotu 15 sentten alıyoruz. Kimden; Kuzey Irak'taki güçlerden. Onlar 5,5 sente
alıyorlar, bize kaça veriyorlar; bize 15 sente veriyorlar. Peki, eğer, bunun
5,5 sente alınma şansı varsa, biz, bunu 5,5 sente niye almıyoruz; biz, bunu
başka yollardan 5,5 sente alıp da Türkiye'ye ucuz motorini niye getirmiyoruz;
Türkiye'ye getireceğimiz bu ucuz motorini, teşvik olsun diye, çiftçimize niye
daha ucuz fiyattan vermiyoruz?! Bunun gibi, düşünülebilecek pek çok
alternatifler var; bunların mutlaka geliştirilmesi lazım. Bakın, Batı'da, bu konuda, son günlerde farklı
gelişmeler var. Bir İngiliz gazetesine göre -gazetenin ismi de var- Saddam'ın
piminin çekildiği belirtilirken, üç isim veriyorlar -onların verdikleri
isimler- Pentagon, CIA ve Genelkurmay diyorlar. Saddam'ı devirmek için üç ayrı
proje; ama, bu projenin arkasında, yalnız Saddam'ı devirmek değil, Irak'ın
kuzeyinde ve güneyinde başka otoriteler kurmak da yatıyor. Gazetenin haberi,
ben söylemiyorum. Yine, bir başka İngiliz gazetesine göre "Saddam temiz
ama yine de devrilecek..." Burada da, yine, üç projeden bahsediliyor;
burada da yine Pentagon'dan, burada da yine CIA'dan, ancak, onun yerine bir de
generallerden bahsediliyor. Bunun yanında, bir de, Newsweek Dergisinde bu
konuyla ilgili çıkan yazılar var. Newsweek'te çıkan yazıda, yazıyı kaleme alan
"bu konuda, Türkiye'nin de görüşü ve rızası alınmıştır" diyor ve şunu
söylüyor: "Artık soru, ABD'nin Irak'ı vurup vurmayacağı değil, ne zaman
vuracağıdır." Eğer, ABD'de bu kadar kesin kararlar alınmışsa, o zaman,
bizim Türk dışişlerinin bu kararlardan haberi var mı? Gazetelere kadar bunlar
yansımışsa, Türkiye dışişlerinin, Türk hükümetinin, bu konuda oluşmuş
politikası nedir? Bunların, hem bilinmesinde yarar var hem de bunların,
Türkiye'nin ulusal menfaatlarına uygun şekilde mutlaka gerçekleşmesi lazım. Şimdi, aramızda diplomatlar var, bu olayı benden çok
daha iyi bilirler. O nedenle, ben onlardan özür dileyerek bir iki şey söylemek
istiyorum: Diplomaside, uluslararası diplomaside hiçbir zaman dostluk yoktur;
diplomaside, ülkelerin menfaatları vardır. O halde, bizim dışişlerimiz,
hükümetimiz, diplomatlarımız, Türkiye'nin yüksek menfaatlarını korumak
zorundadırlar. Dostlukları bir tarafa bırakacağız; ama, Türkiye'nin
menfaatlarını koruyacağız. Uluslararası her türlü sorunda, her türlü sorunun
çözümünde, güç de, pek çok şeyin önünde etkilidir; ama, gücün yanında, politika
da, o gücün bazı sivri taraflarını yumuşatabilecek bir etkinliğe sahiptir. O
halde, hem gücümüzü hem de politikamızı geliştirmemiz ve bunlara karşı çok
akılcı bir yöntemi mutlaka ortaya koymamız gerekiyor. Sayın Başbakanımızın önümüzdeki günlerde Amerika
Birleşik Devletlerini ziyaret edeceğini biliyoruz ve büyük bir ihtimalle, Sayın
Başbakanın görüşüne ve Sayın Başbakanın takdirine, mutlaka, bu Kuzey Irak
meselesi konacaktır, Kuzey Irak meselesi getirilecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Benim düşüncem şuydu:
Sayın Başbakan, Amerika Birleşik Devletlerine gitmeden önce Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bir gizli toplantı yapmalı, Irak ve Kuzey Irak meselesini en
ince ayrıntısına kadar konuşmalı, görüşmeli, bütün siyasî partilerin görüşünü
almalı, gerekirse Türkiye Büyük Millet Meclisinin görüşünü almalı, Meclis,
gerekirse Başbakana gereken yetkiyi de vermeli, Başbakan, Amerika Birleşik
Devletlerine, arkasında Türkiye Büyük Millet Meclisi, arkasında Meclisin, yani
milletin kararı, milletin görüşü ve milletin gücüyle gitmeliydi. Bu olduğu
takdirde daha iyi olacağı kanaatindeyim. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Kozakçıoğlu. Değerli arkadaşlarım, gruplar adına başka söz talebi
yok. Şahısları adına?.. MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Ben söz istiyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Şahsı adına Sayın Mehmet Yalçınkaya; buyurun
efendim. MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletin kürsüsünden hepinize saygılar sunuyorum. Keşif Güç, Çekiç Güç, Kuzeyden Keşif Harekâtı, 10
yıldır uzatılıyor. Geçen defa da bu Meclis kürsüsünde şahsım adına konuşmuştum,
bugün yine kürsüdeyim. Bugün 15.00'te Meclis açıldığında, gözümü gezdirdim,
Dışişleri Bakanı buradaydı ve kendi kendime sevindim, dedim ki: Bugün bu Keşif
Güç, Irak dediğimiz ülkeyle ilgili... Ülkenin adı Irak; ama, bize çok yakın!
Yanıbaşımızda; bağrımıza ateş düşürecek kadar yakın. Geçen gün Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken,
Dışişleri Bakanı ile bütçenin sonunda görüştüm, dedim ki: "Üç yıldır ben
bu Meclisteyim, sizi burada altı kere gördüm. Üçü Dışişleri Bakanlığı
bütçesiyle ilgiliydi, birisi Kıbrıs gizli oturumu ile ilgiliydi; iki kere
Dışişleri Bakanımız burada bulunmuş oldu. Bugün de, üçüncüsü; yani, bütçelerin
dışında üç keredir Dışişleri Bakanı burada. Bakana şunu söyledim:
"Nasrettin Hocaya demişler ki: Senin hanım çok geziyor; o da, bizim eve de
uğrasa iyi olur, demiş. Kafkaslarda çok
büyük olaylar oluyor, Ortaasya'da çok büyük olaylar oluyor, Avrupa'da çok büyük
olaylar oluyor, gelişmeler oluyor, Irak'ta çok mühim gelişmeler oluyor, Suriye'de
çok önemli gelişmeler oluyor; siz de gelip bu Meclisi bilgilendirseniz,
kafamızdaki şüpheleri giderseniz iyi olmaz mı?" Sayın Bakan "iyi
olur" dedi. "İyi olursa,
gelip bulunsanız çok iyi olur" dedim. Onbeş gün sonra Sayın Başbakan Washington'da; Irak için
gidiyor değerli arkadaşlar, başka hiçbir şey yok. Kim ne derse desin, Irak ve
Irak'ın geleceğiyle ilgili orada konuşmalar yapılacak. Irak'ta olan her hadise
Türkiye'yi yerinden oynatacak. Bunun hesabını kitabını iyi bilmek zorundayız. Geçmişte, 1990'da, olan hadiseler: 500 000 insanın
sınıra yığılması, Irak'a uygulanan ambargo, Türkiye'nin 100 milyar dolar zarar
görmesi ve güneye açılan kapısının kapanması, özellikle Arap ve Körfez
ülkelerine yapılan ihracatın durması, işsizliğin artması, terörün artması ve bu
bölgenin tamamen boşaltılması... Bugün, Güneydoğuda bütün köyler
boşaltılmıştır, şehirlere yığılmıştır ve şehirlerin varoşlarında,
Diyarbakır'da, Mardin'de, Bitlis'te, Urfa'da insanlar aç, sefil, elektriksiz
günlerini geçirmektedir. Güneydoğu Anadolu Projesini bitirmeliydik; ama, bugün,
fiilî olarak Güneydoğu Anadolu'da bitirdiğimiz sulama projesi yüzde 10. Biraz önce değerli konuşmacılar, burada çok değerli
şeyler söylediler. Burada en önemli hadise; bir, Kerkük-Musul ve Basra
Havzasındaki mevcut petrol rezervlerinin geleceğidir; iki, sınıraşan suların
geleceğidir. 2025 yılında, su, burada çok önemli bir silah
olacaktır. Ürdün'de su yok, İsrail'de su yok, Suriye'de su yok, Irak'ta su yok.
Dicle Nehrinin debisi 52 milyar metreküp, Fırat Nehrinin debisi 31 milyar
metreküptür ve bütün bu su kaynaklarının
merkezi de bugün, Güneydoğu
Anadolu Bölgesidir. Sizin, 15 Ocaktan itibaren veya şubat ayında Irak'ta
gelişecek hadiselerle ilgili nasıl bir projeniz var; nasıl bir planınız var?!
Irak üçe bölündüğü zaman, Türkiye ne yapacaktır; yani, güneyde bir Şiî devleti,
Bağdat'ta, ortada, Arapların oluşturduğu bir Bağdat, kuzeyde bir kuzey oluşumu
teşekkül ettiği zaman Türkiye ne yapacaktır? Ortada, bunlarla ilgili ciddî
manada, hiçbir şekilde bir proje ve
plan yoktur. Yalnız, bugüne kadar, Başbakanın fiilî olarak değil
sözlü olarak takip ettiği politika şahsımı memnun etmiştir. Genelkurmay
Başkanının da bugüne kadar ifade ettiği politika doğrudur. Diyarbakır'da, Genelkurmay
Başkanı şunu söylemiştir: Geçmişte, 1990 yılında, Amerika ve Batılılar bizi
kullanmışlardır ve neticede, biz, 80 milyar dolar dolayında zarar görmüşüz. O
zararın telafisi söz konusu olmamıştır. Bundan sonra, Irak'ın toprak bütünlüğü
mutlaka sağlanmalıdır. Irak'a dışarıdan müdahale yapılmasına şiddetle karşıyız.
Bunu, bu şekilde ifade etmiştir ve doğrusu budur. Irak'ın bölünmesi halinde, güneydoğuda muhtemel
gelişmeleri, buradan, tasavvur etmek, düşünmek ve hatta hayal bile etmek
istemiyorum. Mutlaka, Osmanlı Devletinin bu bölgede dörtyüz yıllık hâkimiyeti
söz konusudur. Oradakiler, bütün herkes, Arabıyla, Kürdüyle, Süryanisiyle,
Ermenisiyle bizim kardeşimiz; hatta, biz, Ermenileri, orada, bin yıl idare
etmişiz, onların da hakkı bizim üzerimizdedir. Bu sebeple, Türkiye, Güneydoğu
Anadolu politikasını ve Irak'la ilgili politikasını mutlaka gözden geçirmek
zorundadır. Dışişleri Bakanlığı -on yıldır ambargo uygulanmaktadır-
ambargoyla ilgili, ambargonun kaldırılmasıyla ilgili bugüne kadar ne yapmıştır;
bunu, bu kürsüden, gelip ifade etsin. Mühim olan, ambargonun kaldırılmasıyla
ilgili Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti ne yapmıştır; bugüne kadar
yapılan bir şey yok. Peki, zarar gören kim; Irak'la beraber biz. Ne kadar zarar gördük; iddia ediyorum, biz, Irak'tan
fazla zarar görmüşüz. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Mardin'den başlamak üzere,
Bitlis, Van, Hakkâri, Mersin, Adana, bütün bu iller Irak'tan fazla zarar
görmüştür. Bugün, 52 000 kamyon takozdadır değerli arkadaşlar ve oradaki esnaf
kan ağlamaktadır. Bugün, Irak'ta 100 litre mazotun değeri 1 000 000 liradır,
burada mazotun litresi 1 000 000 liradır. Çiftçimiz, bugün -dün Urfa'dan
geldim- tarlasının yarısını boş bırakmıştır, ekemez durumdadır. Neden; petrol
fiyatları, girdi fiyatları çok yüksek. Yanı başınızda böyle çok büyük imkânları
ve kaynakları olan bir ülke var, ambargo uygulanmaya devam ediyor, biz, bu
ambargonun mağduruyuz. Peki, Birleşmiş Milletlerin bu ambargo karşılığında bize
tazmin ettiği zarar ne kadar; 1 800 dolar. Bu, çok gülünç bir rakamdır. Peki,
bununla ilgili ne yapılmıştır; hiç. Peki, alternatif ne olabilir? Şimdi, iki yıldır Suriye'yle çok güzel gelişmeler var.
Türkiye, bunu dikkate alıp, Dışişleri Bakanlığı bunu dikkate alıp, mutlaka
Suriye'yle ilgili gelişmeleri yeniden gözden geçirmek zorundadır, karşılıklı
olarak Suriye'yle vizeyi kaldırmak zorundadır, çeşitli kapıları açmak
zorundadır. Bunun yanında, burada, bütün güneydoğu
milletvekillerini dolaştım, dedim ki, bu konulan 50 dolar harç, güneydoğunun
üzerine konacaktır, burada çok ciddî sıkıntılar yaratacaktır; Şırnak'tan,
Urfa'dan, Mardin'den, Ağrı'dan, her gün sınırdışına çıkan bir kişinin 50 dolar
ödemesi mümkün değildir. Bu sebeple, bu sınır illerinin bu 50 dolardan muaf
tutulması gerekmektedir. Neticede nereye vardı: Efendim, Sayın Altaylı'nın
sütununa, Hürriyet Gazetesine. Artık, ben de, dün, kendisine teşekkür yazısı
yazdım "biz Mecliste duyuramıyoruz sesimizi -bu 50 dolarla ilgili- siz
yazmaya devam edin; belki Maliye Bakanı, belki gümrüklerden sorumlu Devlet
Bakanı duyar da, insafa gelir ve bu güneydoğudaki illerin 50 dolardan muafiyeti
söz konusu olabilir" dedim. Bu sebeple değerli arkadaşlar, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin ayağa kaldırılması, orada mevcut projenin bitirilmesi ve Irak'ta
olup bitenlerle ilgili Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanının, gelip, bu
kürsüden... Temenni ederdim ki gizli oturum yapalım. Biraz önce Sayın
Kozakçıoğlu da belirtti, çok sevindim; yani, Başbakanımız, Washington'a
giderken, Meclisin iradesini, Meclisin gücünü arkasına alarak gitmeliydi; yani,
burada, biz, enine boyuna, saatlerce Irak'ı konuşmalıydık; çünkü, Irak'ta olup
bitecekler bizi yakından ilgilendirir ve korkarım ki, akıbeti, Türkiye'yi,
yine, 1990'da olduğu gibi... BAŞKAN - Sayın Yalçınkaya, 1 dakikanız var. MEHMET YALÇINKAYA (Devamla) - ... 1990'dan daha beter
mağdur eder. Tabiî, orada Türkmenler var. Türkmenler, bizim oradaki
kardeşlerimiz; fakat, şunun da iyi bilinmesi gerekir: Türkmenlerin de,
Kürtlerin de, oradaki Arapların da, bir şekilde sınırlarının korunarak orada
yaşaması gerekir. Saddam, orada zalim olabilir; fakat, şunun da iyi bilinmesi
lazım: Biz, ölümü görüp sıtmaya razı olmak zorundayız; yani, Türkiye, bunun
bilincinde olmalıdır. Bu sebeple, Irak'ın, gizli oturumda ele alınması ve
burada, meseleyi bizden daha iyi bilen arkadaşlarımızın bütün Meclisi
aydınlatması gerekir. Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, Ak
Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Yalçınkaya. Efendim, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi, Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup,
oylarınıza sunacağım. Tezkereyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Körfez savaşı sonrasında alınan Irak'la ilgili
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun
olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek,
Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye
tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla hükümete verdiği
yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme
uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev
süresinin 31 Aralık 2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına; 477
sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun
yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz
ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Kabul edenler... SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - ...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmına geçiyoruz. Bu kısmın birinci sırasında yer alan, Kütahya
Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/8) Esas
Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporu üzerindeki
genel görüşmeye başlayacağız. VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1.- Yumurta
Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin
Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri
Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı: 596) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bu, araştırma
komisyonu raporu mu efendim? BAŞKAN - Komisyon... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Komisyon hazır efendim; Ahmet
Beyi burada bekletiyoruz; rahatsız zaten, çok üzülür... Ahmet Bey burada
efendim, çok üzülür... Fazla değil, üçer beşer dakika konuşacağız üzerinde,
bitsin. BAŞKAN - Peki... O zaman, hükümeti arayacağız. Sayın Başkanım, ben, hatta, demin Ahmet Beyi görünce,
içimden bir merhaba etmek bile geldi; ama... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, hükümetimiz de
hazır. Ahmet Beyi getirip götürüyoruz... Sayın Bakanlar burada. BAŞKAN - "Komisyon yerinde" dediniz; o zaman,
hükümeti arayacağız. Hükümet?.. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Orada hükümet; bütün bakanlar
orada. Yani, göre göre de hükümet yok olur mu?! Bütün Bakanlar burada. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Bakanlar, takdir sizin.
Rahatsız bir arkadaşımızı getiriyoruz. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Hükümetin yokluğunu kabul
etmiyoruz. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bunu görüşmeyeceğiz dedik. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne demek görüşmeyeceğiz?!
Türkiye Büyük Millet Meclisi karar almış, bu görüşülecek diye. Ne demek
görüşmeyeceğiz?! BAŞKAN - Sayın Başkan... Sayın Hatiboğlu... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bir aydır getiriyoruz buraya.
Siz neredesiniz? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne demek görüşmeyeceğiz?!
Dalga mı geçiyorsunuz Genel Kurulla?! Burada biz karar aldık. Niye
görüşmüyorsunuz? Ayıp şey! AYDIN TÜMEN (Ankara) - Şov yapmayın allahaşkına. BAŞKAN - Efendim, komisyon var dediniz. Hükümet bulunmadığı için, bir defaya mahsus olmak
üzere, erteliyoruz. NECMİ HOŞVER (Bolu) - Hükümet bu tarafta Sayın
Başkanım. Hükümet olmaz mı?! BAŞKAN - Gelecek sefer, hükümet olmasa da görüşeceğiz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, hükümet yok mu
efendim, tespit ettiniz mi? BAŞKAN - Hükümet yerine oturmadı. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tutanaklara geçti mi efendim? BAŞKAN - Benim görevim sadece sormak. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Davet ettiniz mi? BAŞKAN - Evet, ben, hem komisyonu hem hükümeti... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tamam efendim. Hükümeti davet
ettiniz; hükümet yok. 7 hükümet üyesi Bakanlar Kurulu sıralarında oturuyor
Sayın Başkan. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, siz
yönetiyorsunuz. Lütfen devam edelim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ayıp! Yapmayın! Ondan sonra,
muhalefetten destek istiyorsunuz. BAŞKAN - Efendim, alınan karar gereğince seçimi
yapmıyor, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VII. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1. – İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S.Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekfinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili
komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
başlayacağız. 2. - Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması İle Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 3. – Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Karar-namelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699)
(S. Sayısı : 666) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 4. – Türkiye
İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye
İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/754, 1/692)
(S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının müzakerelerine başlayacağız. 5. – Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda
Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S.
Sayısı: 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
başlayacağız. 6. – Sosyal
Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz. 7. – Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili
Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174) (S. Sayısı: 747) (1) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Komisyon raporu 747 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner söz istemiştir. Buyurun Sayın Seçkiner. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvveleri Personel
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında,
teklif sahibi ve Partim adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım;
hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli 657 sayılı Kanuna tabi devlet memurlarının çalışma
saatleri ve şartları yönünden İç Hizmet Kanununa tabi olduklarından dolayı
merkez ve taşra teşkilatı arasında büyük farklar vardır. Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli işçi statüsündeki personelin dahi, sivil memurlardan daha
fazla ücret almalarından dolayı, özel nitelik ve uzmanlık gerektiren görevlere
personel alımında, görevlerinde yetişmiş personeli hizmette tutmada çok büyük
sıkıntılar vardır. 23.2.1995 tarihli ve 547 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri
Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında 657
sayılı Kanuna göre görev yapan sivil memurlara, belirli kriterler dahilinde, ek
özel hizmet tazminatı ödenmesine imkân tanınmıştı. Yavru vatan Kıbrıs'ta görev
yapan birlik personelimize, az da olsa imkân sağlayan bu kanun tasarısının,
Yüce Meclisimizce kabulünü arz eder; yüzlerce sivil personel adına, Millî
Savunma Bakanımıza ve Yüce Meclisimize saygılar sunarım. (ANAP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Seçkiner, çok teşekkür ediyorum efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili
Sayın Saffet Arıkan Bedük, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 747 sıra sayılı, bazı
kanunlarda değişikliği öngören tasarı ve Ankara Milletvekili Sayın Yücel
Seçkiner'in teklifi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, yurt savunmasında,
hudutlarımızın korunmasında, uluslararası barışın temininde ve özellikle, gerek
Türkiye'de ve gerekse Türkiye dışında Türk Milletini şerefle temsil eden Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bu mücadelesi sırasında, görevleri sırasında şehit
olanları rahmetle anıyorum, gazilerimizi minnetle yâd ediyorum ve kendilerine
de, Silahlı Kuvvetlerimize de başarı dileklerimi özellikle ifade etmek
istiyorum. (1) 747 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Değerli milletvekilleri, Türk tarihi incelendiğinde,
şeref ve gururla dolu sayfalarını özellikle dile getirmek mümkün. Tarihimiz,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, özellikle hem Türkiye içerisinde Türk millî
menfaatlarının korunmasında hem de Türkiye dışında barışın temini hususundaki
gayretlerini altın sayfalarla özellikle kaydetmiştir. Dünya tarihi
incelendiğinde bu görülecektir. Bu anlayış içerisinde değerlendirdiğimiz zaman,
fevkalade önemli, o nispette de değerli hizmetler yapan bu kurumun mensuplarını
en iyi şekliyle değerlendirmek ve birkısım hizmetlerini, isteklerini yerine
getirmek de boynumuzun borcudur. Değerli milletvekilleri, silahlı kuvvetlerimizle ilgili
getirilen bu tasarıda, üzerinde önemle durulan iki konu var. Birincisi, Kıbrıs'ta
görev yapmakta olan Türk Barış Kuvvetlerine sağlanacak imkânlar. İkincisi,
Millî Savunma Bakanlığı, daha doğrusu, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet
komutanlıklarında çalışan sivil personelle ilgili farklı uygulamalardan
kaynaklanan eşitsizliğin giderilmesi hadisesi. Dolayısıyla, iki ana temayı
incelemek ve onu size arz etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bir kamu hizmetinin kalite ve
standardını yükseltmek ve verimliliği artırmak, ancak çalışan kesimin ekonomik
ve sosyal meselelerini çözümlemekle mümkündür. Eğer ekonomik ve sosyal
meselelerini çözümlerseniz, eğer kendilerine yönelik birkısım iş ve hizmetlerin
gerçekleştirilmesine yönelik yeni düzenlemeleri gündeme getirirseniz, o zaman,
başarı oranını artırmış olursunuz, hizmette kalite standardını yakalamış
olursunuz, verimliliği de temin etmiş olursunuz. İşte, bu bağlamda, Türk
Silahlı Kuvvetlerimizin Kıbrıs'ta görevli olan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri
Komutanlığı emrindeki personelinin durumunu gündeme getirmek mecburiyeti
vardır. Kıbrıs bizim için ne kadar önemliyse, Kıbrıs'ta yapılan şerefli bir
şekildeki görev ve mücadele o nispette kutsaldır, önemlidir ve takip edilmesi
zorunludur ve bir süre daha, orada, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Türk Milleti
adına görev yapmaya devam edecektir. Değerli milletvekilleri, işte, bu barış kuvvetlerinde
görev alan birkısım subaylarımızın aldıkları maaşları değerlendirdiğimizde,
maalesef, hiç de gerçekçi olmayan bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Düşünün,
Kıbrıs'a giden genç bir teğmenin, bir üsteğmenin veya bir yüzbaşının eşi
Türkiye'de kalacak; çünkü, Kıbrıs'a gittiği takdirde, kendisine ödenen ücret
zaten yetersiz, çocuklarını okutacak okul bulamaz veya denklik bakımından da
sıkıntıyla karşı karşıya kalmakta ve dolayısıyla, orada görev yapmak ne kadar
kutsal ise, orada çalışan personelin, özellikle silahlı kuvvetler mensuplarının
çektiği sıkıntı da o nispette önemli ve gerçekten, bu önemli olan sorunlarının
giderilmesi gerektiği de muhakkaktır. Değerli milletvekilleri, Kıbrıs'ta ekonomik sıkıntı
vardır; darboğaz vardır; pahalılık vardır; enflasyon, Türkiye'deki enflasyonun
neredeyse birbuçuk katı daha fazladır; buna karşılık, orada görevlendirilen
personelin aldığı maaş azdır. Kıbrıs'ta güvenlik komutanlığı emrinde çalışan
personel ise, Türk Silahlı Kuvvetlerinden gönderilmiş olan barış kuvvetlerinde
görevli subaylarımızdan çok daha fazla maaş almaktadırlar. Düşünün, bir
taraftan, Türkiye'den subay gönderiyorsunuz, personel gönderiyorsunuz; diğer
taraftan, orada aynı görevi yapmakta olan güvenlik kuvvetlerindeki
akranlarından çok daha az maaş alma durumunda kalıyorlar. İkinci husus, yine,
burada çalışan personel, özellikle diğer kurumlardan görevlendirilen
personelden de daha az maaş almak durumunda kalmaktadırlar. Bir taraftan, orduda fevkalade önemli, mukaddes bir
görev yapıyor; ama, bir taraftan da, ailesini götürememe gibi bir durumla karşı
karşıya kalıyor ve sosyal bakımdan gerçekten sıkıntı içerisinde kalıyor. Eşi ve
çocuğu, Türkiye'de kalıyor. Eşi ve çocuğu, Türkiye'de kaldığı zaman, ona,
ikinci bir maaş ödenmiyor. O sebeple, 1964 yılında çıkarılmış olan 500 sayılı
Kanun çerçevesinde Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı emrinde görevlendirilen bu
personel bugüne kadar aldığı maaş ve ekgöstergelerin yüzde 100 fazlasıyla
tazminat alabilmekteydi; bu yetmiyor ve yetmediği için de karşımıza gerçekten
sıkıntılı bir durum çıkmaktadır. Değerli milletvekilleri, Kıbrıs'ta ihtiyaç duyulan genç
rütbeli personelin -teğmen, üsteğmen, yüzbaşı- eşleri Kıbrıs'ta iş bulamamakta
ve Türkiye'de kalmaktadır; bu durum, bütçelerine bırakın ilave katkıda
bulunmayı, ilave yük bindirmektedir. Kıbrıs'ta genç rütbelilerin aldıkları
tazminat halen 15 000 000-20 000 000 lira arasındadır ve dolayısıyla, 15 000
000-20 000 000 lira farkla bir taraftan oradaki maişetini sağlıyor bir taraftan
da buradaki eşinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılama gibi bir durumla karşı
karşıya kalmaktadır. Kıbrıs'ta enflasyon oranı -biraz evvel de söylediğim
gibi- Türkiye'nin 1,5 katı fazladır. Türkiye'deki kriz Kıbrıs'ta yüzde 25,
yüzde 30 daha fazladır. Kıbrıs'ta yiyecek, giyecek ve ulaşım da fevkalade
pahalıdır. Kıbrıs güvenlik kuvvetlerinde görev yapan subaylar, Kıbrıs Türk
Barış Kuvvetlerinde görev yapanlardan daha fazla ücret almaktadır. Okul
muadilleri yoktur; Türkiye'de devam ettiği okulun muadilini bulamayan subay
çocuğu Türkiye'de eğitime devam etmek zorundadır. Üniversite harçları ve eğitim
Kıbrıs'ta daha pahalıdır. Bilhassa, genç rütbeli subayların tazminatlarının 4-5
katı artırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. İşte bu bağlamda biz diyoruz ki, Kıbrıs'ta görevli olan
genç subaylarımızın ihtiyaçlarını karşılamak, artık, bizim için bir borçtur. 15
000 000-20 000 000 lira maaş farkıyla siz orada personel çalıştırırsanız,
netice itibariyle, ondan istenilen randımanı alamamış olursunuz. Bu anlayış içerisinde, biz, Kıbrıs Türk Barış
Kuvvetlerinde görevli olan subaylarımızın maaşlarının artırılmasını öngören bu
yasa tasarısının 1 inci maddesindeki ifadenin değiştirilmesinden yanayız.
Değiştirilen kısım ne; ek ödemeleriyle birlikte yüzde 100 fazlası diyor; bu ek
ödemelerin dışında bütün yan ödemeleri ve diğer ödenekleriyle birlikte yüzde
100 artış yapmak suretiyle tazminat ödenmesini öngörmektedir ki, bu haklı bir
taleptir, yerine getirilmesi gerekli bir görevdir, bir hakkaniyettir, bir
kadirşinaslıktır, yerine getirilmesi gereken bir görevdir, özellikle, bu
bağlamda altını çiziyorum. Değerli milletvekilleri, ikinci konu, yine, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden geçmiş olan bir yasayla birlikte, ek ödenek, temsil
ödeneği, özellikle birkısım personele ödenmiştir. Ödenen, bu ek hizmet
tazminatları personelin bir kısmına ödeniyor bir kısmına ödenmiyor. Bakın,
merkez karargâhında görevli olduğu takdirde hava kuvvetlerinde ödeniyor, kara
kuvvetlerinde, Jandarma Genel Komutanlığında ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
merkez karargâhlarında görevli olan sivil personele bu tazminatlar, ek hizmet
tazminatları ödeniyor; ancak, o merkez karargâhının hemen dışına çıktığında,
yani, bitişik bir binada aynı hizmetleri yaptığında, maalesef, o tazminatları
alamamaktadır. Bu, kamu hizmetlerinde çalışan insanlar arasında eşitsizliğe ve
hizmette verimin düşmesine neden olmaktadır. İşte, getirilen ikinci bir
maddeyle de, merkez karargâhında çalışanlar gibi taşrada çalışan veya o binanın
dışında çalışan sivil personele de ek hizmet tazminatı verilmesi, yani, en
yüksek devlet memuruna ödenen miktarın yüzde 35'i nispetinde -ki, bu, Bakanlar
Kuruluna bırakılmaktadır- tazminat ödenmesi uygun görülmektedir. Bu anlayış içerisinde, biz, şunu ifade ediyoruz:
Değerli milletvekilleri, memur, devletin aynasıdır; memur, bir devletin hem
kalitesinin hem de itibarının en güzel sembolüdür. Giyiminden kuşamına kadar,
eğitiminden hizmet alanına ve hizmet anlayışına kadar, memurun en üst seviyede
görev yapması, devletin itibarını ve devletin dışarıdaki gücünü çok daha iyi
noktalara getirmiş olacaktır. Bu bağlamda, silahlı kuvvetlerimiz içerisinde
görev yapan sivil personelin, ek hizmet tazminatı almasını olumlu bulmakla
birlikte, biz diyoruz ki, sadece bu bakanlıklarda, bu kurumlarda değil, diğer
sivil idarelerde çalışanlara da, mutlak surette, en kısa zamanda, aynı nispette
maddî imkânların sağlanması zarureti vardır, hatta, geç bile kalınmıştır.
Düşünün, bir polis memuruna, elbise parası olarak 2,5 milyon lira veriyorsunuz
ve yine, sosyal ödeneklere bakıyorsunuz, 5 000 000 ile 2,5 milyon lira arasında
yan ödemeler var. Dolayısıyla, bu sosyal desteklemeyle ilgili ödenmekte olan
birkısım imkânların, mutlak surette artırılması gerekir. Yine, emeklilik
bakımından bakıyorsunuz, emekli olan bir sivil -yine, polislerden örnek alayım-
eğer 300 000 000 lira alıyorsa, maaşı 120 000 000 liraya düşmüş olacaktır. Onun için, diyorum ki, ek hizmet ödenekleriyle ilgili
olarak, bir taraftan, sivilde çalışan, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan tüm
personelin maddî imkânlarını düzeltmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bir an
evvel yerine getirmesi gereken en önemli görevi ve sorumluluğu olmalıdır. Bunu
yerine getirdiğimiz takdirde, hem devletteki hizmet kalitesini artırmış
olacağız hem de verimi artırmış olacağız diye düşünüyorum. Sadece bir kesime
verirsek, korkarım ki, yarın, farklı dedikodularla, sıkıntıyı, yine, yönetenler
ve siyasetçiler çekecektir. Değerli milletvekilleri, geçenlerde, yine söylemiştim;
kaymakamlara, temsil ödeneği verilmemektedir. Düşünün, 5442 sayılı İl İdaresi
Kanununa göre, hükümeti temsil eden kaymakamlar, temsil ödeneği almazlar; ama,
temsil etmeyle ilgili hiçbir kanunda tek maddesi olmayanlara temsil ödeneği
verilebilmektedir. Dolayısıyla, eşit işe eşit ücret anlayışıyla birlikte,
çalışan personelin ekonomik gücünü artırmak ve onların sosyal bakımdan refah
seviyesini artıracak birkısım desteklemeleri yapmak boynumuzun borcudur ve onu
yerine getirmek durumundayız. Onun için, diyorum ki, bu yasaları yeniden bir gözden
geçirelim, bu ücret politikalarını yeniden bir gözden geçirelim. Performans
sistemi çerçevesinde, çalışan personelin desteklenmesini sağlayacak birkısım
yeni düzenlemeleri artık gündeme getirmek mecburiyetindeyiz. Sivil personel,
evine ekmek bile götüremeyecek duruma düşmüştür, et alamayacak duruma
düşmüştür. Birkısım personele... İsterseniz, şu sarı plakalı taksilere bir
binin. Taksiye bindiğinizde göreceksiniz ki, taksi şoförlüğü yapan kişilerin
bir bölümü ya öğretmendir ya polistir veyahut bir başka sivil memurdur. Bu itibarla, diyorum ki, öğretmenlerin durumunu
düzeltecek, polislerin durumunu düzeltecek, diğer bütün sivil personelin
durumunu düzeltecek yetki kanunu zaten çıkmıştı; hükümet, o yetki kanununa
dayalı olarak, kanun hükmünde kararnamelerle birkısım düzenlemeleri, mutlak
surette, bir an evvel yapmalı ve memuruna, en aşağı, yoksulluk sınırına varacak
şekilde bir ödeme yapmalıdır; zaten açlık sınırının altında maaş almaktadır.
Emekliye bakıyorsunuz, emekliler de yine açlık sınırının altında maaş alıyor.
110 000 000 lirayla, 12 000 000 lirayla evini geçindiren emekli var, memur var.
Dolayısıyla, bu emekli ve memurların durumunu düzeltmek, bu emekli ve memurları
bilhassa hayat standardını artıracak maddî imkânlarla teçhiz etmek hepimizin
görevi ve sorumluluğu olmalıdır. Onun için, diyorum ki, bu yasa tasarısı, gerçekten
yerinde, mutlaka kabul edilmesi lazım; ama, yine, hükümet, kanun hükmünde
kararnamelerle eğer yapmıyorsa, getirsin buraya ve memurların tümünün ekonomik
bakımdan durumunu düzeltecek birkısım yasaları, yine bu Meclisten, hatta,
gerekirse hiç konuşmadan, bir an evvel gerçekleştirebilecek, geçirebilecek bir
mekanizmayı oluşturma imkânımız vardır. Değerli milletvekilleri, bunu yapmalıyız; çünkü,
memurlar eğer devletten maaş alırsa ne olur; piyasada canlılık olur. Esnaf ve
sanatkâra bakıyorsunuz; esnaf ve sanatkâr kepenk indiriyor. Niye kepenk
indiriyorlar; çünkü, çalışan kesim yeteri kadar maaş almıyor ki alışveriş
yapsın. Piyasada canlılığı yaratacak olan memurdur, işçidir, emeklidir,
köylüdür, çiftçidir, esnaf ve sanatkârdır. Bu bağlamda, diyorum ki, bu kesimi desteklediğiniz
sürece, dar gelirliye imkânlar sağladığınız sürece hem piyasada canlılık
yaratırsınız hem üretime katkıda bulunmuş olursunuz hem kalkınma hızını en üst
seviyeye çıkarmış olursunuz ve bu şekilde de memurun sıkıntısı giderilmiş olur.
Meydanlarda bağıran, açlık ve sefalet içerisinde olduğunu ifade eden... Bugün,
açlık sınırı 280 000 000 lira, yoksulluk sınırı 800 000 000 lira olarak tespit
edilmiş olan o rakamı mutlak surette vermek, artık, bizler için bir borç
olmuştur. Bu anlayış içerisinde tasarıya olumlu baktığımızı
belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bedük, çok teşekkür ediyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili
Sayın Musa Uzunkaya konuşacaklardır. Buyurunuz Sayın Uzunkaya (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor; idrak
ettiğimiz Ramazan Bayramımızı kutluyor, hem bu tasarının kendilerini
ilgilendirenleri hakkında hem de ülkemiz insanları hakkında hayırlı olmasını
diliyor, yine, yaklaşan yeni miladî yılın ülkemize ve tüm insanlığa barış,
esenlik, sevgi ve kardeşlik getirmesi dileğimle hepinizi tekrar saygılarımla
selamlıyorum. Muhterem arkadaşlar, peşin olarak ifade etmemiz gerekir
ki, bu tasarı, Kıbrıs'ta görev yapan subay ve assubaylarımızla, askerlik
şubeleri, sahil güvenlik ve benzeri kurumlarda, yine, görev yapan sivil
personelimizin maddî durumlarını bir nebze iyileştirmeyle alakalı bir
tasarıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bu tasarıya olumlu baktığımızı
burada öncelikle ifade etmek istiyorum. Ancak, hükümetin neden bazı konularda toptancı da bazı
işlerde perakendeci olduğunu bir türlü anlayamadık. Mesela, 57 nci hükümete,
iki ayrı zaman dilimi içinde bu konuyla alakalı değil, umumu ilgilendiren,
devlet memurlarının ücretleriyle ilgili olarak, eşit işe eşit ücret, ücrette
muadeleti temin amaçlı iki defa yetki verildi. Birinci yetkiden sonra, ikinci
yetki talebinde, burada, muhtelif partiler ve bizim partimiz tarafından da dile
getirildi "siz bu yetkileri alacaksınız; ama, devlet memurlarının durumunu
iyileştirmeyeceksiniz" diye ifade edildi. Ancak, sesi çıkanlar, bir
şekilde, birilerinin kulağına seslerini ulaştırabilenler, haklarını bir şekilde
talep ederek... Korkarım ki, yamalı bohça şeklinde böyle bir uygulamaya
gidilmesi, diğer devlet personelini, kamu hizmeti yapanları da üzebilir; ama,
Kıbrıs'ın bir farklılığı var, önceliği var. Elbette, Kıbrıs, dünüyle,
bugünüyle, yarınıyla, milletimizin, ülke insanının çok hassas olduğu,
ziyadesiyle önem verdiği, ciddî olarak değerlendirdiği önemli bir konudur.
Önümüzdeki günlerde, yeni yılın ilk günlerinde, Sayın Başbakanın Amerika'ya gidiyor.
Az önce, Kuzeyden Keşif Güçle alakalı Başbakanlık tezkeresi görüşülürken de
ifade edildi, sadece, Irak'la sınırlı olamayacağını zannettiğimiz, Kıbrıs
sorununun da çözülmesi sadedinde, Avrupa Birliğinin, ekim ayında Strasbourg'da
yapılan Avrupa Parlamentosu toplantısında, 2004 yılına kadar Kıbrıs işinizi ya
halledersiniz ya halledersiniz anlamındaki talimatı veya daha önceki
anlaşmalar, 57 nci hükümetin bu milletin ıttılaından uzak tutarak imzaladığı
anlaşmalar sonucu, Türkiye, eğer 2004'te Kıbrıs sorununu çözmezse -Güney Kıbrıs'ı
zaten Avrupa Birliğine alıyorlar- o takdirde, bu sorunu biz hallederiz
anlamındaki Avrupa Birliği dayatması karşısında, endişe ederim ki, önümüzdeki
ay içerisinde Sayın Başbakan, Amerika'dan, bu istikamette yeni bir talimatla da
dönmüş olmasın. Eğer böyle bir şey olursa, Kıbrıs'ta görev yapan
assubay ve subaylarımız için düşünülen bu maaş artışının ne anlamı olur, merak
ediyorum. Hani, bazen "maaşlara zam işe son" veya "maaşına zam,
işine son" deriz. Bu hükümet, Kıbrıs'ta, hakikaten çok üstün görevler
yapan, 1974 Barış Harekâtından bugüne kadar orada güvenliği, emniyeti tesis ve
temin eden kahraman Mehmetçiklerimizin, askerlerimizin, bahusus subaylarının
gösterdiği bu üstün performans ve çalışma karşılığı -kanaatimizce, annelerinin
ak sütü gibi helal olan- bu verilmesi gerekenden daha fazlasına layık olduğuna
inandığımız, emeği karşılığı bu hizmeti yürütecek askerlerimizin, bir yanlış
dışpolitika sonucu, Kıbrıs'taki çalışanların maaşına zam; ama, işine son verme
endişesi de, milletin bir vekili olarak, burada beni ciddî olarak
ilgilendirmektedir, kuşkulandırmaktadır. Değerli arkadaşlar, burada hükümete tekrar bir
hatırlatmada bulunuyorum: Bu millete verilen bir yığın sözleriniz,
taahhütleriniz var. Yeni bir yıla giriyoruz... Bakın, geçenlerde emniyet
personelinin, bu konuda sizden ciddî talepleri oldu. Polislerimizin,
rütbelilerinin maaşlarıyla ilgili ciddî şikâyetleri var, şikâyetlerinde
haklılıkları var; geçinemiyorlar. Muhtemeldir ki, bir kısım kamu
görevlilerinin, zaman zaman -arzu etmememize rağmen- düştükleri yolsuzluk diye
suçlamalar ve fiiller, eylemler -nelerse onlar- ciddî anlamda yaşadıkları
muhtemel geçim sıkıntıları olabilir. Elbette bunlar yanlışın mazereti kabul
edilemez; ancak, hükümetin "mutlaka kamu çalışanları arasındaki maaş
dengesizliğini gidereceğim" istikametindeki açıklamaları, bugüne kadar
olan vaatleri var. Sağlık personelini, üniversite camiasını, askerî personeli,
emniyet camiasını, millî eğitimde en ağır şartlar altında ücra köşelerde diğer
personelle beraber öğretmenlik yapanları, diyanet camiasını, hulasa, tüm
Türkiye'de kamu sektöründe çalışanları yakinen ilgilendiren ciddî bir maaş
dengesizliği sorununu, bu hükümetin, aldığı yetkiye dayanarak, bir an önce
çözmesi gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, sorun, sadece devlet memurlarıyla
da alakalı de-ğil; emekliler aynı sıkıntıyı yaşıyor, Bağ-Kurlu aynı sıkıntıyı
yaşıyor, esnaf aynı sıkıntıyı yaşıyor, tarım sektörüyle ilgilenenler aynı
sıkıntıyı yaşıyor. Dolayısıyla, Sayın Yücel Seçkiner'in getirdiği bu teklifin,
hem Partimiz hem de zannediyorum Türkiye Büyük Millet Meclisinde grupları olan
tüm partiler tarafından hüsnükabul görmesi bir yana, bizim ilave arzumuz,
devlet sektöründe aynı konumda çalışan diğer kimselerin de maddî olarak
yaşadıkları sıkıntıların giderilmesine Parlamentonun acil olarak çözüm üretmesi
gerek-mektedir. Değerli arkadaşlar, bakınız, geçtiğimiz günlerde bir
Japon kızı Türki-ye'ye geldi. Bu, Türkiye'nin fevkalade istiskal edilen
değerler açısından hangi duruma getirildiğini... Her bir eri Kıbrıs'ta
subaylık, askerlik yapacak çağda olan yüzlerce gencimiz, delikanlılarımız -160
deniliyor, 240 deniliyor- acaba, evlenir de, geleceğimi güvence altına alabilir
miyim diye, onunla evlenmek için âdeta görücüye çıkmış. Şimdi, Türkiye bu hale getirilmiş... Japonya'ya,
herhalde tebliğ ve irşat görevine gitmek istemiyorlar, Türkiye'yi tanıtmak için
gitmek istemiyorlar, bu aziz vatandan kopmayı arzu edenlerin sizin
hükümetinizden hicret etmeye mecbur olduğunu dünyaya anlatıyorlar. Evet, bu
hükümetten, bu ülkeden hicrete mecbur edilen, muhacerete hazırlanan bir nesil,
bir kitle var ve şimdi hükümet ortakları, bir kısım bakanlar, bir kısım
yetkililer kalkıyorlar, efendim, Türkiye güllük gülistanlık... Elbette, biz,
Arjantin ve benzeri bir ülke olmasın diyoruz. İki gün sonra ölüm yıldönümünü
idrak edeceğimiz merhum Mehmet Âkif "Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl
milletmişiz/gelmişiz dünyaya medeniyet nedir öğretmişiz" diyor. Yani, biz,
bir zamanlar bir millettik, hakikaten millettik, dünyanın hayranlığını,
gıptayla izlemesini temin edecek, celbedecek asil bir millet... Bizi istiskal
ettiği bir televizyon programı sonucu anlaşılan Japon Kuni Nakazono, en sonunda
ülkeyi, dünya âleme âdeta rezil kepaze etti. Şimdi, bu şartlar içerisinde
ülkenin tüm kesimlerinin bu hükümet tarafından rahatlatılması gerekmektedir.
Daha ötesini söylüyorum... Değerli arkadaşlar, tabiî, mesele Kıbrıs'taki
askerlerimiz olunca Kıbrıs sorununun da ciddî olarak ele alınması
gerekmektedir. Bakınız, son zamanlarda Kıbrıs'la ilgili ciddî gelişmeler var.
Demin değerli bir sözcü arkadaşımız burada ifade ettikleri, söyledikleri gibi,
Sayın Dışişleri Bakanının -gerçi, bu teklif doğrudan Sayın Millî Savunma
Bakanımızı ilgilendiriyor; ama- Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı Kıbrıs
meselesiyle alakalı konuşmadan bugüne kadar, muhtelif zeminlerde farklı
gelişmelere şahit oluyoruz ve bir kısım gelişmeler, Kıbrıs'ın geleceği
hakkında, 1960'larda şehit olan Cengiz Topel'den 1974 Barış Harekâtına kadar,
şehit olan sayısız Mehmetçiğimizin, orada canlarını verenlerin, halen elini,
kolunu, ayağını kaybetmiş gazilerimizin kanlarıyla sulanmış bu aziz yurt,
Kıbrıs, Yavruvatan diye tavsif edilen Kıbrıs'la ilgili, otuz yıldan beri onurlu
mücadele veren Rauf Denktaş'ın yalnız bırakılması gibi bir sıkıntıyı bu ülkenin
hiçbir ferdinin duyması elbette beklenemez, beklenmemelidir, hükümetin buna
fırsat vermesi de düşünülmemelidir. Tabiî, bu konuda kimlerin ne söylediğini hükümet daha
iyi bilir... MEHMET TELEK (Afyon) - TÜSİAD... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, bence, TÜSİAD'ların sözü
değil, bakanların sözü daha bağlayıcıdır, Başbakanların sözü daha bağlayıcıdır.
TÜSİAD veya filan kurum herhangi bir görüş beyan etmiş olabilir; bir kısım
insanlar katılır, katılmaz; elbette katılmaz; ama, hükümetin bu konuda ne
söylediğini -daha doğrusu- hükümet kendisi de bilmiyor, Başbakanın ne
söylediğini bu millet bilmiyor, Parlamento bilmiyor, hükümetin arkasındaki
desteği olan siz değerli arkadaşlarım bilmiyorsunuz. Kıbrıs'la ilgili
politikanız nedir biliyor musunuz; ne kadar askerimiz var, yarını ne olacak
biliyor musunuz?.. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de her şey bir oldubittiye
getirilir. Yakın geçmişte, bir dış, harici olayla ilgili "Amerika tatmin
olduysa biz de tatmin olmuşuzdur" mantığıyla, eğer Irak hadisesinde,
Kıbrıs hadisesinde olaylara böyle bakacak olursak, geleceğimizi de geçmişe ait
olan onurumuzu da zedelemiş oluruz; daha açığı, Kıbrıs'taki geleceği tehdit
etmiş oluruz. Değerli arkadaşlar, elbette, Kıbrıs, Avrupa Birliğine
girecekse, ellerindeki -daha önce yapılan- Londra ve Zürih Anlaşmalarının ve
yine son dönemde yapılan... Ki Zürih Anlaşmasının 23 üncü ve 8 inci
maddeleriyle ilgili hususların yeniden teemmül edilmesi, ülkemiz tarafından,
hariciyemiz tarafından ciddî olarak tezekkür edilmesi ve dış müzakerelerde
bunların anlatılması gerekir diye düşünüyoruz. Bunların anlatıldığı kanaatinde
de değiliz. Bakın, biz, 25 Ekim 2001 günü Strasbourg'da yapılan Avrupa
Parlamentosu toplantısında, Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için Kıbrıs sorununu
çözümlemesi önşart olarak ileri sürülüyor. Türkiye'ye deniliyor ki, sen, Avrupa
Birliğine girmek istiyorsan, bilâ kaydü şart Kıbrıs sorununu halledeceksin.
Peki, Güney Kıbrıs'ın buraya girebilmesi için böyle bir koşulunuz var mı?..
Güney Kıbrıs için böyle bir şart koşmuyor. Peki, Türkiye, o zaman, tezini, hariciye zemininde,
Avrupa Parlamentosu zemininde gerektiği kadar anlatabilmiş midir?.. Kanaatimiz
odur ki, Sayın Hariciye Vekilimizin pek Türkiye'de durduğu yok; ama, bu konunun
da çok iyi anlatılabildiği, gerekli platformlarda çok iyi savunulabildiği
kanaatinde olmadığımı burada ifade etmek istiyorum. Çünkü, gelişen şartlar bu
istikâmette kendisini göstermektedir. Değerli arkadaşlar, bizim, Kıbrıs'ta, elbette, yaşayan
değerlerimiz var, yaşatılması gereken değerlerimiz var. Bugün, Kıbrıs'ta,
Kıbrıs'ın güvenliğini temin etmek durumunda olan askerimizin oradaki
gayretiyle, orada görev yapan Türkiye'den giden kamu görevlilerinin, hariciyede
görev yapan diğer kamu personelinin de malî sıkıntılarla diğer idarî
alanlardaki sıkıntılarının bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Bakın, Sayın Başkan az önce gündemi okurken, gündemin 1
inci sırasında bir yasa tasarısı var. Sayın Başkanım, zatıâliniz Meclis
Başkanvekili değilken de, o 1 inci madde takriben bir yıldan beri orada bekler,
farkında mısınız?.. Şimdi, ben, şu hükümete soruyorum: Bu makamdaki
hükümetle, burada var ama yok sayılan -çünkü, demin oturmadılar orada, yok
sayılan- hükümete soruyorum, diyorum ki, ey hükümet, yurtdışında kamu hizmeti
yapan kamu personelinin problemleriyle ilgili o yasayı bir yıldır şuraya,
gündeme niçin getirmiyorsunuz? HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Evet, cevap verin; niye?.. MUSA UZUNKAYA (Devamla)- Hayır, cevap istiyorum şimdi.
Bu hükümet buna cevap vermelidir. Sayın Bakanım lütfederler mi acaba, bir cevap
verecekler mi bilmiyorum. Bakın, yurtdışındaki kamu personeli derken, işte,
oradaki subay, assubayımız da buna dahil; diğer, konsolosluk personelimiz de
buna dahil, eğitim personelimiz dahil, diyanet personelimiz dahil. Niçin, 1
inci sıradaki bu yasa tasarısı bir yıldan beridir okunur ve geçilir?! Değerli arkadaşlar, açıkça söylüyorum; hükümet hiçbir
işinde samimî değildir. Bakın, şu yasa tasarısında da samimî değil, bunu da,
kerhen kabule zorlandığınız için getirdiniz. Nitekim, biraz sonra muhtemelen
bir değişiklik önergesi gelecek ve bu önergeyle bu yasanın uygulama tarihini
2002 yılının 6 ncı ayından başlatacaksınız. Niye 2002 yılının 6 ncı ayından
itibaren uyguluyorsunuz da 1.1.2002 tarihinden itibaren uygulamıyorsunuz?! MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) -
İçtüzüğe aykırı; alamıyoruz, koyamıyoruz, getiremiyoruz. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İçtüzük nasıl müsait değil?
Ha, malî olarak sıkıntı olur! Tabiî, bu ekonomi efendim, ekonomi olunca..
Şayet, IMF size şöyle bir şey söylemiş olsaydı; 1 inci ayda, 2 nci ayda
göndereceğim parayı bu şarta talik ediyorum deseydi, samimî söylüyorum, değil
İçtüzüğü, iki hafta içinde Anayasayı bile altüst eder, değiştirirdiniz. Sizin için kurallar, bu memleketin istediği değil,
Almanya'daki, Hollanda'daki, Belçika'daki, Amerika'daki, Antartika'daki,
devletinin görevlilerinin sorunlarını takip değil. Gözboyamaya çalışıyorsunuz,
aldatıyorsunuz kamu personelini ve aldatıyorsunuz aziz milleti. Bakın, samimî
olsaydınız, yurtdışındaki kamu personelinin sorunlarıyla alakalı olan ve
aylardır Meclis gündeminin 1 inci sırasında bekleyen bu yasa tasarısını
getirirdiniz, bu maddeler de onun içinde çözülürdü; ama, siz, diğerleri de
dahil, samimî bir yaklaşım sergileme noktasında değilsiniz. Değerli arkadaşlar, tabiî, ben, bu hükümeti, içinde
bulunduğu şartları itibariyle, genel görüntüsü itibariyle mazur addediyorum.
Hakikaten mazurdur; ama, milletin bir vekili olarak benim mazur addediyor
olmam, milletin aslının, sizi mazur addettiği anlamına gelmez. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Mazul olacak... MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet, ikisi de olabilir;
yani, hem mazuldur, hem mazurdur. Değerli arkadaşlar, niye böyledir biliyor musunuz; siz,
zaten bunu bu bayramda toplumun içine girerek kısmen yaşadınız, gördünüz.
Toplum kesimlerinin sıkıntılarını, feryatlarını gördünüz. Halen toplum
içerisinde ciddî infiallere -temenni etmiyoruz, asla yaşanmasını arzu
etmiyoruz- sebep olacak gelişmeleri dahi görmezlikten gelerek, bu haftanın
içine, kalktınız, IMF'nin dayattığı, benim bölgemin, Karadeniz Bölgesinin
önemli bir kesimini de yakinen ilgilendiren bir Tütün Yasasını, şimdi getirerek
-veto edilmişti- yeniden, noktası virgülüne dokunmadan -ki, dokunmaya hakkınız
yok- metni gönderenler size aynı şekilde gönderdiler ve aynı şekilde çıkarılmasını
emrettiler; çünkü, siz de biliyorsunuz ki, lV. Murat'ın dediği gibi "verin
verin onlara, ne istiyorlarsa verin; bugün yardım alanlar, yarın emir almaya
mecbur olurlar." Değerli arkadaşlar, bu ülkeyi bu zillet noktasına, bu
milleti bu noktaya düşürmeye hiçbir hükümetin hakkı yoktur, 57 nci hükümetin de
bittabiî, hakkı yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum. O bakımdan, biz, bu tasarıya, Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak destek verdiğimizi söylüyor, diğer eksiklerin, bir an önce,
özellikle, şu gündemin 1 inci sırasında yer alan, yurtdışındaki devlet
personelinin durumlarıyla alakalı tasarının ve diğer tüm kamu sektöründe
çalışan devlet memurlarının maaş dengesizliklerinin giderilmesiyle ilgili
tasarıyı acilen getirmenizi milletim adına sizden istiyorum, sizden talep
ediyorum. Özellikle de, bu yasanın, askerlik şubelerinde, sivil savunmada,
diğer kurum ve kuruluşlarda, özellikle sahil güvenliklerde çalışan sivil
personele de getirdiği artıştan dolayı ayrıca Partimiz olarak memnuniyetimizi
ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Uzunkaya. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Biz de sizi mazur
görüyoruz. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır; beni mazur görmeye
hakkınız yok; mazul ve mazur görüyoruz biz sizi. BAŞKAN - Efendim, şimdi, Saadet Partisi Grubu adına
Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer konuşacak; ama, çalışma süremiz, alınan
karar gereğince, saat 19.00-20.00 arasında ara vermeyi öngörüyor. Onun için, saat 20.00'de tekrar toplanmak üzere,
oturumu kapatıyorum. Kapanma Saati
: 19.00 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
20.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER
: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 747 sıra sayılı kanun tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 7. - Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili
Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174) (S. Sayısı: 747) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Saadet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mustafa Geçer; buyurun. (SP sıralarından alkışlar) SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 747 sıra sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in 926
Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda,
ülkemizin değişik yerlerinde yaşanmakta olan sel felaketinden dolayı -demin de
izledik televizyonda, gerçekten, değişik illerimizde sel felaketleri devam
ediyor, maalesef, mal ve can kaybına neden oluyor- geçmiş olsun dileklerimi
burada sunmak istiyorum. Ülkemizin çok değişik yerlerinde bu felaketler oldu.
Geçen yıl mayıs ayında bizim Hatayımızda da olmuştu. Yine, geçenlerde,
Tarsus'ta, Adana civarında, Mersin'de, Erdemli ve Silifke'ye kadar olan
bölgede, yine, sel felaketleri oldu. Bugün, İstanbul'un değişik yerlerinde ve
İzmir'de de sel felaketleri oluyor; ben, geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum,
başka afetler yaşamamak için Rabbimden niyazda bulunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, özellikle, Kıbrıs Barış Gücünde görev yapan
Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ücretlerine, aylıklarına bir tazminat
ödenmesi ve ayrıca, daha önce, 1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununun 17 nci ek maddesinde belirlenen, merkez karargâhlarında
çalışan, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına tabi sivil personele verilen bazı
ödeneklerin, ek tazminatların, diğer kadrolarda çalışan, taşra teşkilatlarında
çalışan sivil personele de verilmesini öngörüyor. Yine, hükümetin tasarısında,
aslında, bankacılık tazminatını öngören ve diğer kamu bankalarında çalışan
personele verilen tazminatlar gibi, İller Bankasında çalışan personele de
tazminat verilmesi hususunda bir öneri varmış; ancak, o, Plan ve Bütçe
Komisyonunda kaldırılmış. İller Bankasının bir ticarî banka olmadığı, orada
çalışan personelin diğer kamu personeli gibi -genel idarî hizmetler sınıfından-
nitelendirilmesi gerektiği, bu vesileyle, onlara verilecek bir artışın ve
tazminatın, diğer kadrolarda bulunan personel tarafından da istenebileceği,
onlara bir emsal teşkil edeceği gerekçesiyle Plan ve Bütçe Komisyonunda
kaldırılmış. Böylece, kanun tasarısı, Kıbrıs'a gönderilecek Türk askerî birliği
mensuplarının aylıklarına 14.7.1964 tarihli ve 500 sayılı Kanuna istinaden bir
artış getirilmesini; bir de, yine, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde merkez
karargâhlarında çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele
verilen tazminatın, taşra teşkilatlarına, diğer karargâhlardaki tüm kadrolarda
bulunan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele de verilmesini
öngörmekte. Dolayısıyla, burada yapılan düzenlemeler, yadırganacak bir
düzenleme değil. Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu ekonomik krizin
getirdiği sıkıntıları en çok kamu çalışanları hissetmektedir. Diğer sektörler
de hissetmekle birlikte, sabit gelirli vatandaşlarımız, özellikle kamu
çalışanları, kamu personeli, bunu, çok daha acı bir şekilde hissetmektedir;
çünkü, şu anda, sabit gelirli vatandaşlarımız, fiyat artışları, hayat
pahalılığı karşısında, gerçekten çok zor şartlar içine sürüklenmiştir. Bu vesileyle, normalde, tüm personelin, tüm kamu
personelinin durumunun, aslında, yasaların genellik ve eşitlik ilkesi
içerisinde, toplu bir yasa çıkarılarak, bir düzenleme yapılarak düzeltilmesi
gerekirdi. Ama, şu anda bulunduğumuz ortamda, işte makro dengelerin elverdiği
şekilde veya imkân tanıdığı şartlar içerisinde ancak bazı alanlardaki memurlar
hakkında, kamu personeli hakkında düzenlemelerin getirilmesi uygulaması
yapılmaktadır. Aslında, kendi içerisindeki birtakım eşitsizlikler
burada gideriliyor; yani, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki 657 sayılı Devlet
Memurları Yasasına tabi personelden merkez karargâhlarında olanlar belli bir
tazminat alırken, diğer karargâhlardakilerin almaması kendi kurumu içerisinde
bir eşitsizlikti; şimdi, bu tasarının 2 nci maddesiyle bu düzeltiliyor. Diğer taraftan, gerçekten, Kıbrıs'ta görev yapan Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ekonomik durumlarının düzeltilmesi hususu da
burada gündeme getirilmiş, 1 inci maddede de bu düzeltilmeye çalışılıyor. Tasarının gerekçesinde... Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının oradaki yaşam
şartları, yaşam koşulları ve hayat şartlarının Türkiye'den pahalılığı göz
önünde bulundurulduğunda, bu düzenlemenin de adil olduğu, adalet ilkesinin bir
gereği olduğu burada zikredilebilir. Yani, burada, kısmî olarak, mevzi olarak
bu düzenlemeye karşı çıkmak aslında mümkün değil; yani, yerinde bir düzenleme
denilebilir. Ancak, Türkiye'de diğer alanlarda -yasalarda, biliyorsunuz,
genellik ve eşitlik ilkesi vardır, adalet ilkesi vardır- diğer kamu alanlarında
kamu personeli olarak çalışan vatandaşlarımızın da durumunun düzeltilmesi
hususunda toplu bir düzenlemenin yapılması aslında gerekirdi. Aslında, daha önce -bir yılı aşkın bir süre oldu,
tarihi hatırlamıyorum- idarî, malî ve ekonomik yönden, kamu çalışanları
arasındaki ekonomik dengesizliklerin giderilmesi adına bir Yetki Yasası
çıkmıştı, hükümet bir yetki almıştı. Burada, tabiî, idarî alanların, kanun
hükmünde kararnameyle düzeltilemeyeceği hususunda Anayasadaki açık hükme
rağmen, idarî alanlarda da bir düzenleme, müdahale olacağı düşüncesiyle, o
zamanki Fazilet Partisi döneminde Anayasa Mahkemesine gidilmiş, o Yetki
Yasasındaki "idarî" kavramı, "idarî" kelimesiyle ilgili
yürütmeyi durdurma kararı ve iptali sağlanmıştı. Ancak, ekonomik ve malî
yönden, kamu çalışanları arasındaki dengesizlikleri; bunlar, sadece bu tasarıda
zikredilen personelimizle ilgili değil, mesela, genel idarî hizmetler sınıfında
olanlar olsun, sağlık hizmetlerinde olsun, eğitim hizmetlerinde olsun, teknik
hizmetlerde olsun, gerçekten, değişik kurumlarda, aynı alanda, aynı işi yapan
personelin çok farklı maaşlar aldığını görüyoruz. Bunlar, zaman zaman, ilgili o
personelin sivil toplum kuruluşları tarafından, haklı olarak, birtakım
bilgilendirme, notlar halinde bizlere, elimize geliyor. Ancak, ne hikmetse, sayın
hükümet, bu alanda genel bir düzenleme yerine, böyle, âdeta, ekonomik yangından
kaçarken neyi kurtarabilirsek mantığıyla, böyle, nokta halinde, çok dar alanda
birtakım düzenlemeler yapıyor. Onun için, bunun bu şekilde çıkmasına karşı olmamakla
birlikte, bu yasal düzenlemelerin, işçi olsun, memur olsun, özellikle tüm kamu
personelini, tüm dargelirli, sabit gelirli vatandaşlarımızı kapsayacak şekilde,
onların ekonomik durumlarının, en azından, şu krizde yaşayabilecek veya
hayatını idame ettirebilecek bir seviyeye taşınması adına, bir genel düzenleme
şeklinde yapılması gerekirdi. Şimdi, bu yasa tasarısı önümüze geldi. Elbette ki,
demin zikrettiğim gibi, 1 inci ve 2 nci maddeleri, gerçekten, ilgili personelin
maaşlarını, ücretlerini, tazminatlarını artırma yönünde, yerinde bir yaklaşım
olarak görüyorum; ancak, genel olarak da, Türkiye'de çalışanların durumunun
düzeltilmesi gerekir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, kamu
personelinin almış olduğu ücretler veya onların ekonomik durumunun
düzeltilmesi, genel ekonomik yapı içerisinde, küçümsenecek bir olay değildir.
Mikro planda birtakım eğilimlerin, makro planda zararlı sonuçlar doğurduğunu
biliyoruz; yani, mikro ekonomik açıdan, gerek tüketici karar birimlerinin gerek
işletmelerin bazı eğilimlerinin, makro ekonomi, genel ekonomi açısından
birtakım zararlı sonuçlar doğurduğuna ekonomi tarihi boyunca tanık olunmuştur.
Amerika Birleşik Devletlerinde 1929-1930 yıllarında yaşanan büyük bir krize,
aslında, toplumun, Amerikan halkının genellikle tasarruf eğilimi göstermesi,
tasarruf etmesi, harcamaması, talepte bulunmaması sebebiyet vermişti. Tabiî,
başka gerekçeler de olmakla birlikte, bu alanda da toplumun tamamının tasarrufa
yönelmesi, tüketim taleplerini azaltmış, üretimi durdurmuş, dolayısıyla,
yatırımı durdurmuş, istihdamı durdurmuş ve Amerika Birleşik Devletleri, o
dönemde, büyük bir kriz yaşamıştı. Bu krizde, aslında, krizden çıkmanın önemli
etkenlerinden biri olarak, kamu çalışanlarının veya diğer çalışanların
ücretlerinin artırılması yanında, mikro planda, tüketici karar birimlerinin,
ailelerin, gelir sahiplerinin tasarruf eğilimlerinden vazgeçerek tüketime
yönelmeleri teşvik edilmişti. Dolayısıyla, tüketimin yapıldığı bir yerde,
yatırımlar yapılacaktır, talep artacaktır; yani, talepteki azalma artırılmış
olacaktır. Talepte oluşacak bir artış; yani, talep daralmasının ortadan
kaldırılması, dolayısıyla üretimi ve yatırımı teşvik edecektir ve yatırım ve
üretimin artması, istihdamı oluşturacaktır. Dolayısıyla, makro planda ekonomiye
büyük katkıları olacaktır; ama, Türkiye'de, bakıyoruz, sayın hükümetin yapmış
olduğu, birtakım ekonomik politikalar veya uygulamalar, ekonomik istikrar
programlarında asla buna benzer bir eğilimin olmadığına ve bunun tam tersine
bir eğilimin olduğuna tanık oluyoruz. Onun için, Türkiye'de, bakıyoruz; talep
daralması var. Dolayısıyla, talep daralması olduğunda, tüketici talep
etmediğinden, üretim de durmuştur. Bugün konfeksiyon sanayii can çekişmekte,
çoğu fabrikalar durmuş, işçi çıkarmıştır; çünkü, talep yoktur. Diğer alanlarda
üretim yapan sektörler durmuştur. Tarım sektörü durmuştur, hizmet sektörü
durmuştur; çünkü, talep daralması vardır. Bu talep daralmasının önüne geçmek için; aslında, kamu
çalışanlarına ve diğer çalışanlara yapılacak bir ekonomik iyileştirme ve
onların ücretlerinin artırılması, Türkiye'de talebi artıracaktır. Ekonomide
birbiriyle ilintili olan sektörler ve katmanlardan birine yapılacak olumlu
müdahale, diğer halkaları da etkileyecektir; çünkü, memurun veya dargelirlinin
yapacağı harcama, esnafı canlandıracak, esnafın alım gücü artacak, esnafın alım
yaptığı üretim sektörleri canlanacak; dolayısıyla, Türkiye'de bir üretim artışı
ve devletin vergi gelirlerinde bir artış olacaktır. Bu şekilde ekonominin tüm
halkaları birbiriyle yakından ilgilidir. Maalesef, bugün, hükümetin uygulamış olduğu ekonomik
programın ve politikanın bir tercih sebebi olmasıyla birlikte, yanlış bir
tercih olduğunu burada vurgulamak istiyorum; çünkü, tüm kamu çalışanlarımızın,
şu anda, genel bütçe içinden aldıkları pay oldukça azdır. 2002 yılı bütçesinde
kamu çalışanlarına ilk 6 ayda yüzde 10'luk bir zam öngörülmüş; ancak, diğer
rant sektörüne aktarılan faiz miktarı, bütçenin içindeki faizin genel oranı
oldukça yükselmiştir. Aslında, bunun azaltılması yoluna gidilmesi, sürekli
borçlanma politikasından vazgeçilmesi veya belki de zor olan birtakım ekonomik
değişkenlerin üzerine gitmekten ziyade, hükümetin kolay olan değişkenlerin
üzerine giderek, yeni vergiler koyarak, yeni zamlar koyarak ve borçlanarak,
kamu finansman dengelerini korumaya çalışması, gerçekten Türkiye'de iyi bir
netice vermemiş, hatta, 24 Ocak kararlarından, 1980'den beri alınan aynı
kararlar, aynı politika, aynı stand-by anlaşmaları, IMF'ye dayalı bir kurtuluş
reçetesinin sunulması, Türkiye'yi, bugün, o zamanki 10-12 milyar dolarlık iç ve
dışborç toplamından 200 milyar dolarlık bir borç stokuna ulaştırmış ve bu
arada, toplumda daralma gösteren talep, ihtiyaç talepleri, talepte olan daralma
da, ekonomide üretimi azaltarak, gayri safî millî hâsılanın, birkaç sene önce
205 milyar dolarlarda seyrederken, bugün, maalesef, 140 milyar dolarlara
düşmesine, 3 050 dolarlarda seyreden kişi başına gayri safî millî hâsılanın, 2
000 dolarlara inmesine neden olmuştur. Burada yapılan birtakım uygulamalar, ekonomik istikrar
programları, göz göre göre yanlış olduğu halde, bilindiği halde maalesef, bu
uygulamalara, borçlanma ve yeni zamlar yapma, yeni vergiler oluşturma
politikasına ısrarla devam edilmektedir ve Türkiye'de bir borçlar yumağı çığ
gibi artmaktadır. Maalesef, Türkiye, bugün, IMF reçeteleriyle ne gibi netice
aldığını gördüğümüz bazı ülkelerin durumuna düşme tehlikesiyle belki de karşı
karşıya getirilmiştir. Bu vesileyle, makro planda, Türkiye'nin borçlarının
azaltılması, talep artışını sağlayacak birtakım tedbirlerin alınması, sabit
gelirlilere yardımcı olunması, maaşlarının artırılması ve en azından -yine
bütçe konuşmalarında söylemiştim- 22 katrilyonluk personel ödeneklerine
yapılacak artı yüzde 10'luk bir artışın bütçeye belki bir ayda ödediğimiz 4
katrilyonluk faizin ancak yarısı kadar bir yük getireceği bilindiği halde, bu
tutum ısrarla sürdürülmüş ve devlet personeline, sabit gelirlilere yapılacak
iyileştirmeler, maalesef, asgarî seviyelerde tutulmuştur. Bunun yanında, diğer sektörlerde de aynı durum
mevcuttur. Gerçekten, ekonominin tüm katmanlarında bir rahatsızlık ve ekonomik
dokumuzda büyük bir sıkıntı vardır. Tarım sektöründe oluşan yine daralma,
üretim daralması, tarım sektörünün de desteklenmeyişi neticesinde ve iklimin
de, belki olumsuz şartların ortaya çıkmasıyla birlikte, bugün tarım ürünlerinde
de kendine yeter ülke olma sıfatını maalesef, kaybetmiş durumdayız ve bugün,
belki de ekmeklik buğday noktasında da ihtiyacımızı karşılayacak bir üretime
ulaşılamamış, Türkiye, başka ülkelerden 5 milyon tona yakın buğday alma
mecburiyeti karşısında bırakılmıştır ve bugün, Türk çiftçisine ödenen paranın,
tabanfiyatın iki katı fiyatına yurt dışından ekmeklik buğday ithal etmekle,
Türkiye karşı karşıya kalmıştır. Bunu, genel olarak diğer alanlara teşmil ettiğimizde,
şunu tekrar belirtmekte fayda var ki, sadece kamu personelinin kısmî olarak,
bazı sektör ve alanlara, bazı kurumlara değil, tüm kamu personelinin durumunu
düzeltici yönde politikaların geliştirilmesi ve tüm kamu personeli ve sabit
gelirlilerin gelirlerini artırıcı yönde tedbirlerin alınması şarttır. Bugün, gerçekten, Türkiye'de çok sıkıntılı bir ekonomik
dönem yaşanmakla birlikte, bu, yavaş yavaş -temenni etmemekle birlikte- sosyal
birtakım bunalımlara, patlamalara, toplumdaki içtimaî yapının zedelenmesine,
dokunun tahribine, yardımlaşma duygusunun artık ortadan kalkmasına doğru
gitmektedir. Demin yine üzülerek izledik; Malatya'da, tütününü
satamayan bir vatandaşın çatıda kendisini yaktığına şahit olduk. Maalesef,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu kadar acı olaylara, acı tablolara rastlamak,
daha önceki yıllarda mümkün olmadı ve Türkiye'nin şu anda gelmiş olduğu nokta,
tüm sektörlerde, sadece ekonomik boyutta, ekonomik dokuda değil, sosyal
alanlarda, siyasî ve hukukî alanda, uluslararası politik alanlarda dahi çok
daralmaya doğru gidilmiş ve Türkiye'nin genel menfaatları, maalesef, her alanda
ve her boyutta zedelenmiştir. Bugün Kıbrıs'ta görev yapan askerlerimize, elbette ki,
bu yardımların yapılmasına biz taraftarız; ama, şunu da hatırlatmadan
geçemiyorum: Yani, siyasî ve diplomatik hataların, Mehmetçiğin kazanmış olduğu
başarıları tarih boyunca neticesiz bıraktığını da görüyoruz. Zaman zaman
anlatılır, işte, "Çanakkale Savaşında 250 000 şehit verdik...",
"Çanakkale geçilmez" dendi; ama, sonra Çanakkale geçildi. 1915... Üç
sene sonra 1918'de, Avrupa birliğinin müttefik güçlerinin donanmaları,
İstanbul'a geçti. Acaba diyorum, 250 000 Mehmetçik boşuna mı orada şehit oldu?!
Şu anda, yine, Kıbrıs'ı geziyoruz, oradaki yerli
mücahitlerin ve Mehmetçiğin omuz omuza vermiş olduğu mücadele neticesinde,
şehit olan askerlerimizin, orada, şehitliklerini geziyoruz; ama, bugün,
hükümetin yaklaşımları, maalesef, âdeta, Kıbrıs'ı, Avrupa Birliğine girme adına
feda edecek veya zımnî olarak Kıbrıs'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin orada
artık, devlet olma özelliğini kaybetmesini sağlayacak eğilime doğru
gitmektedir. Avrupa Birliğinin, sadece Kıbrıs Rum Kesimini Kıbrıs'ın temsilcisi
olarak tanıması, belki de, Helsinki Anlaşmasında Türkiye'nin buna göz yumması,
şu anda eşzamanlı olarak Avrupa Birliğine bizden daha önce alınması tehlikesi
karşısında bir gizli enosisin gerçekleşeceğinin de burada gözönünden uzak
tutulmaması gerekir. Çünkü, o zaman Kıbrıs'la olacak bir sürtüşme veya bir
krizde sadece Yunanistan'ı değil, tüm Avrupa Birliğini karşımıza almak gibi bir
tehlikeli sürece doğru da Türkiye, maalesef, sürüklenmektedir. Burada şunu söylemek istiyorum: Kıbrıs'ta Mehmetçiğin
vermiş olduğu mücadelenin neticesine ve şu anda Kıbrıs'ta hukukî ve fiilî
olarak bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin varlığının devamına, sayın
hükümetin ısrarla sahip çıkması ve bunu koruması gerektiğini burada vurgulamak
istiyorum. Zira, uluslararası düzeyde ulusal onurumuzun bedeli, asla parayla
ölçülemez; ulusal onurun bedeli, asla parayla ve bir değerle ölçülemez ve
ölçülemez bu değerin zedelenmesine karşı çok dirayetli ve basiretli bir
politikanın izlenmesi, bazı tuzaklara da düşülmemesi, ne kadar Yunan
Dışişleriyle ve İçişleriyle oynanan sirtakilerin veya tepilen horonların...
Türkiye'nin dışpolitikasını da olumsuz etkilemeyeceği hesaba katılarak daha
ısrarlı, daha ciddî, millî onurumuza yakışır bir politikanın izlenmesini de
burada tekrar gündeme getirmek istiyor ve bu kanunun ilgili personele hayırlı
olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Geçer. Efendim, siyasî parti grupları adına şu ana kadar 4
partimizin temsilcileri görüşlerini dile getirdiler. Şahısları adına müracaat yok. Hükümet adına Sayın Millî Savunma Bakanımız...(MHP ve
DSP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Bakanım. MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) -
Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; huzurlarınızda
görüşülmekte olan hükümet tasarıyla ilgili söz almış bulunan değerli siyasî
gruplar adına konuşan arkadaşlarımın ilgilerine, genelde, konuyu ve teklifi
desteklemiş olmalarına şükranlarımı sunuyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Anlaşıldığı gibi, iki konu iyileştirilmeye, yeniden
düzenlenmeye çalışılmıştır; birincisi, Kıbrıs'ta görev yapan barış askerî
gücümüzün subay, astsubay ve uzman erbaşlarının tazminatıyla ilgilidir. Kıbrıs'ta, her ne kadar, kıyaslama yapılarak Güney
Kıbrıs'ın ekonomik durumunun çok iyi olduğu söylenir ve bu da bir yerde bir
gerçek olmakla beraber, otuz seneye yaklaşan sürede, Kuzey Kıbrıs'ı ambargo ve
abluka altında tutan her türlü zihniyete karşın, sadece Türkiye ile ilişkisi
bulunan Kuzey Kıbrıs'ın, Türkiye şartlarına göre daha iyi ekonomik durumda
olduğu da bir gerçektir. Bir başka ifadeyle, ortalama 7 000 - 8 000 dolar
arasında fert başına geliri olan bir
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Bunu şunun için arz etmek istiyorum: Orada görev yapan
bizim askerlerimizin hayat pahalılığını göstermek için ifade etmek istiyorum. Türk parası olarak kendilerine aylık ücret, maaş
ödenmektedir. Böyle bir hayat şartı içerisinde görev yapan subay, astsubay ve
uzmanlarımızın, eşlerini orada çalıştırma alanı bulunmamaktadır; öğretmen,
Kuzey Kıbrıs'ta öğretmenliğini yapamamaktadır; sağlık personeli, sağlık personeli olarak orada çalışamamaktadır;
çünkü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yasaları buna müsait değildir. O
sebeple, eşleri çalışıyorsa, Türkiye'de bırakmak zorunda kalmışlardır öğretmen
dahil veya o ücretten mahrum olarak, ücretsiz izin almak suretiyle Kıbrıs'ta
görev yapmak durumunda kalmışlardır. Eğer, bir başka şekilde, eğitim, öğretim
seviyesi ve imkânı bakımından Kıbrıs'ta çocuklarına uygun bir okul yoksa, mecburen
eşlerini ve çocuklarını Türkiye'de bırakmak durumunda kalmışlardır. Bu, iki eve
bakmak, iki eve masraf yapmak manasındadır. Bütün bunları dikkate alan
hükümetimiz, oradaki şartları biraz daha iyileştirmek için, huzurunuzda, öncelikle
bunu düzeltmeyi amaçlayan bir hüküm sevk etmiş bulunmaktadır. Bu zamları belki çok değişik yorumlayanlar olabilir;
bunun rakamlarını da vermek istiyorum: Assubaylar için şu anda mevcut tazminat
miktarı 17 milyon liradır. Şimdi kabul buyuracağınızı ümit ettiğim bu tasarı
kanunlaştıktan sonra 69 milyona çıkacaktır. 69'dan 17'yi çıkardığınızda zam bu
kadar olacaktır. Bir binbaşımız orada, zaten, mevcut tazminat sistemiyle 114
milyon ilave alıyordu, bu, yapacağımız tasarruf ile 157 milyona çıkacaktır.
Demek ki büyük bir artış değil, imkânlarımıza göre verebilme şeklinde düşünülmüştür.
Kıbrıs'ta görev yapan bütün subay, assubay ve uzmanlar için bütçeye, bir yılda,
toplam 5,8 trilyon ilave bir yük gelmiş olacaktır. 90 katrilyonluk bir bütçe
içerisinde 5,8 trilyon bir ilave... Değerli milletvekili arkadaşlarım, ikinci çözmeye
çalıştığımız, Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, kuvvet
komutanlıklarımız ve teşkilatımızın taşrasında çalışan sivil memurlara yapılan
iki farklı ödemeyi giderme amacıyla olan düzenlemedir. Bu nasıl oluyor?.. 29
498 sivil memurumuz var; Millî Savunma Bakanlığı karargahında, kuvvet
komutanlıklarında çalışanlar belirli ölçüde bir tazminat alıyorlar; ama,
Ankara'yı hemen misal verirsem, Çankaya Askerlik Şubesinde çalışanlar veya
Atatürk Orman Çiftliğinde Jandarma Bölge Komutanlığında, Jandarma Alay
Komutanlığındaki sivil memurlar Ankara'da oturuyorlar, Ankara şartlarında görev
yapıyorlar, bu küçük farkı da alamıyorlardı. 29 498 sivil memurumuzdan 11 000'i
ortalama alıyor, 17 000'i de alamıyordu. Bu ikiliği, bir ufak değişiklikle
gidermiş oluyoruz. Bunlara ne kadar zam yapılıyor; yine, canlandırabilmek
için misallerini huzurlarınızda sunmak istiyorum. Bu vereceğim rakamlar yirmi
yıllık memurların alabileceği rakamlardır. Sivil bir şube müdürü, 1 inci
derecede, şu andaki maaşı 522 milyon lira, bu çıkacak kanunla 562 milyon lira
vereceğiz, demek ki, 40 milyon lira bir ilave yapılmış olacak; ama, bizim için
önemli olan, kurum içinde aynı görevi yapanlar arasındaki farklılığı
gidermektir. Bir sivil uzman 369 milyon lira alıyor, bu kabul edilecek kanunla
410 milyon lira alacak, lise mezunu bir uzman memurumuz 292 milyon lira
alıyordu, 332 milyon lira alacak, bir veri hazırlama memuru 287 milyon lira
alıyordu, 327 milyon lira alacak. Bugünkü hayat pahalılığında bunları dile
getirmem, fazla bir zam yapıyor olmadığımızı göstermek içindir. Bunun da
bütçemize getireceği yük 10,95 trilyon liradır, yani 11 trilyon lira bile
değildir. Aşağı yukarı 8,3 katrilyonluk bir Millî Savunma Bakanlığı bütçesinde,
bu rakam, kendi bütçemiz imkânlarında da çok rahatlıkla tolere edilebilecek bir
rakamdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanıyorum, bu
düzenlemeden şuna da gelmemizin, bazı mütalaalar ve görüşler karşısında doğru
olacağını düşünüyorum: Hükümetimiz, bütün kamu çalışanlarının durumunun
iyileştirilmesini arzu etmektedir. Hükümetimiz, imkânlar elverdikçe, 2002
yılının başından itibaren, çeşitli yöndeki eşitsizlikleri gidermek amacındadır.
Bu eşitsizlikler kamuda işçi olarak çalışanlar ile kamuda memur olarak
çalışanlar arasında vardır. Bu eşitsizlik, kurumlar arasında vardır, memuriyet
sınıfları arasında vardır ve demin bir misalini arz ettiğim, Millî Savunma
Bakanlığında, Silahlı Kuvvetlerde olduğu gibi, kurum içinde eşitsizlikler
vardır. Bunlar için hem hukukî manada eşitsizliği eşite döndürecek çalışmalar
yapılacaktır; yapılmıştır, hazırlıklar tamamdır; ama, malî ve ekonomik imkânlar
elverdiğinde gündeme getirilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka hususa
da, hemen şu arada temas etmek istiyorum. Bir değerli arkadaşımız -genelde
diğer arkadaşlarımız da- Kıbrıs'ta çalışan Silahlı Kuvvetler mensuplarımızın bu
iyileştirilmesi vesilesiyle, Kıbrıs politikamız hakkında görüşler ifade
ettiler. Kıbrıs konusu, hepimizin, Türk Milletine mensup olan bütün
vatandaşlarımızın büyük hassasiyetini teşkil eden, vazgeçemediğimiz,
değerlerimizin yoğunlaştığı bir konudur. Kıbrıs'taki politikamız, sadece
hükümetin politikası değil, defaatle, bu Yüce Meclisin aldığı kararlara
dayanmaktadır; hatta, inanıyorum ki -hepiniz de aynı görüştesiniz- büyük Türk
Milletinin bu konuda oluşmuş geçerli görüşleri ve politikalarıdır. Hepimizi, bu
görüşler, bu kararlar zaten yönlendirmekte ve çalışmalarımızın kaynağını teşkil
etmektedir. Kıbrıs'ta bizim politikamız gayet açıktır. Kıbrıs,
genel manada bizim için iki yönüyle çok değerlidir; birincisi, Doğu Akdeniz ve
Anadolu'nun o yöne bakan güvenliği bakımından, Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği
bakımından çok önemlidir; ikincisi, orada soydaşlarımız vardır; üçüncüsü,
hiçbir zaman, o Ada, Yunanistan'ın olmamıştır. Tarihî gerçekler itibariyle de,
Türkiye'nin kendi güvenliği içerisinde, kendisinin uzun yıllar birlikte
yaşadığı bir toprak parçasıdır, bir anavatan parçasıdır. O sebeple, politikalarımızı düzenlerken, günübirlik
değil, tarihten bugüne, bundan sonra da geleceğe, bizim milletimizin geleceğine
uzanan bir bakış içerisinde meseleye bakıyoruz. Onun için, Kıbrıs politikamızda
şu veya bu siyasî dalgalanmalar içerisindeki görüşleri ciddiye almamak lazım
gelir. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Değerli Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım;
ancak, bir konunun da altını çizmek gerekiyor. Biz, bir konuda müzakereye başlıyorsak, bu müzakereden sonuç
almayacağız manasına gelerek yola çıkmanın bir anlamı olmadığını söylememiz lazım
gelir. Mademki, Kıbrıs'ta iki toplum lideri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı ve
Klerides bir konuşma sürecine girmişlerdir, müzakere sürecindeyseler,
konuşmalarımızı, bu sürecin, temenni ediyoruz başarıyla sonuçlanması dileği
etrafında götürmemiz lazım gelmektedir; ama, politikamızın özünü söyledim;
Kıbrıs, bizim canımızdır, bizim kanımızdır, Türk Milletinin gözbebeğidir, her
türlü şartta, onu ve orada yaşayanları, vatanıyla, ülkesiyle, insanlarıyla bize
emanet edilmiş kabul ediyoruz. Hepinizi, tekrar, bu düşüncelerle, sevgilerle,
saygılarla selamlıyorum; gösterdiğiniz ilgiye, desteğe şükranlarımı
tekrarlıyorum efendim.(ANAP, DSP, MHP ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Değerli Bakanım... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN- Karar yetersayısı!.. Sayın Bakana teşekkürümü
bitirmedim... Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Karar yetersayısı vardır. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu kanun, haklı
bir kanun; ama, burada karar yetersayısı yok; devam etsin arkadaşlarımız. BAŞKAN - 1 inci maddeyi okutuyorum: BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 14.7.1964 tarihli ve 500 sayılı Kıbrıs'a
Gönderilecek Türk Askerî Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli
İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin
birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bu personele, bir ayda aldıkları aylık (ek
gösterge dahil), taban aylığı, kıdem aylığı, ödenek ve her türlü zam ve
tazminat toplamının net tutarının % 100'ünü geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca
tespit edilecek tutar, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tâbi olmaksızın
her ay tazminat olarak ayrıca ödenir ve bu tazminata hak kazanmada ve
ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen, Saadet
Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer. Buyurun Sayın Geçer. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 747 sıra sayılı tasarının 1 inci
maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1 inci
maddesinde, "14.7.1964 tarihli ve 500 sayılı Kıbrıs'a Gönderilecek Türk
Askerî Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli İstihkakları ve
Birliğin Başka Giderleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasına
bir cümle eklenmektedir. Bu cümle "Bu personele, bir ayda aldıkları aylık
(ek gösterge dahil), taban aylığı, kıdem aylığı, ödenek ve her türlü zam ve
tazminat toplamının net tutarının yüzde 100'ünü geçmemek üzere Bakanlar
Kurulunca tespit edilecek tutar, Damga Vergisi hariç herhangi bir vergiye tâbi
olmaksızın her ay tazminat olarak ayrıca ödenir..." şeklinde
düzenlenmiştir. Gerçekten, yasanın buradaki gerekçesinden de
anlaşılacağı gibi, şu anda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde görev yapan Türk
Silahlı Kuvvetleri personelinin, mensuplarının aylıklarında bir iyileştirme
getirilmektedir. Bu iyileştirmelerin tabiî rakamsal değerleri değişik
kademelerde, değişik derecelerde değişmektedir. Sayın Bakanımız, demin, bazı
açıklamalar yaptılar. Gerçekten, orada çalışan personelin, Türk Silahlı
Kuvvetleri personelinin, Türkiye'de çalışan personelle aynı harcamayı yaptığı
noktasında bir düşünce ileriye sürülemez; çünkü, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetindeki hayat şartları, gerçekten, Türkiye'deki şartlardan daha
ağırdır. Oradaki Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ve mensuplarının
yararlanabilecekleri sosyal alanlar, sosyal tesisler ve bununla birlikte, orada
eşlerinin çalışmasının mümkün olmayışı -ya Türkiye'de çalışacak ya da istifa
ettirecekler- Kıbrıs'ta yapılan görevin fizikî şartlarının zorluğu ve
denizaşırı, âdeta yol harcırahları veya taşınma noktasında birtakım güçlüklerin
olmasıyla orada aynı maaşı almaları durumunda, bu personelin, Türkiye'de
çalışan Silahlı Kuvvetler personeliyle aralarında bir eşitsizlik meydana gelmektedir. Bu vesileyle, Kıbrıs'ta görev yapan Türk Silahlı
Kuvvetleri personelinin maaşlarının, ödeneklerinin bu şekilde artırılması
gerçekten yerinde bir davranış olarak burada zikredilebilir ve yasanın bu
düzenlemesi de, oradaki hayat şartlarını kolaylaştırması açısından, oradaki
personelin daha rahat görev yapabilmesi, daha moralli olabilmesi açısından çok
önemli bir yaklaşımdır; fakat, demin dediğim gibi, tabiî diğer alanlara da
keşke bu teşmil edilebilse, diğer alanlarda çalışan kamu personeli de bu
şeylerden yararlanabilse diye düşünüyorum. Kıbrıs'ta görev yapan Türk Silahlı Kuvvetler
personelinin, oraya gidip gördüğümüzde, gerçekten zor şartlarda görev yaptığına
da şahit oluyoruz. Ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyetinde konaklama ücretlerinin çok
fazla oluşu, harcamaların ve hayat şartlarının Türkiye'den çok daha ağır oluşu,
Türkiye'de bulunan birtakım sosyal imkânlardan faydalanamayışları çerçevesinde
bir dengenin sağlanması ve onların yaşamlarının kolaylaştırılması açısından,
getirilen madde, bir nebze olsun onları rahatlatacak diye düşünüyorum. Bu vesileyle, bu maddenin, ilgili personele hayırlı
olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Geçer. Değerli milletvekilleri, 1 inci madde üzerinde başka
söz talebi?.. Yok. III. - Y O K
L A M A BAŞKAN - Maddeyi oylamadan önce, Başkanlığa sunulan bir
yoklama talebi var; görüşülmekte olan 747 sıra sayılı tasarının 1 inci
maddesinin oylamasına geçilmeden önce yoklama yapılması talep ediliyor. Şimdi, imza sahiplerinin burada olup olmadıklarını
arayacağım. Yasin Hatiboğlu?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Hüseyin Çelik?.. Burada. Salih Kapusuz?.. Burada. Mehmet Ali Şahin?.. Burada. Ali Sezal?.. Burada. Ergün Dağcıoğlu?.. Burada. Yaşar Canbay?.. Burada. Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada. Zeki Çelik?.. Burada. Cemil Tunç?.. Burada. Sacit Günbey?.. Burada. Hüseyin Karagöz?.. Burada. Mustafa Geçer?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Aslan Polat?.. Burada. Lütfi Esengün?.. Burada. Hüsamettin Korkutata?.. Burada. Osman Yumakoğulları?.. Burada. Mahmut Göksu?.. Burada. Yoklama için... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 2 dakika yeter Sayın Başkan. AYDIN TÜMEN (Ankara) - 5 dakika Sayın Başkan. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, her
arkadaşımızın okuryazarlık seviyesi müsait; 2 dakika çok bile. BAŞKAN - Sayın Başkanım, sağ taraftan başladım sormaya,
sonuçta 2 dakika denildi, 5 dakika denildi; şimdi ortalamasını alırsak, oradan
15 dakika derlerse, o zaman da bana kızmayacaksınız. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, 5 dakika... BAŞKAN - Peki, yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Sayın milletvekilleri, sisteme giremeyen varsa, lütfen,
yoklama pusulalarını göndersin. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, toplantı yetersayısı
bulunamamıştır. Saat 21.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati
: 20.48 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 21.05 BAŞKAN :
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER
: Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Tasarının 1 inci maddesinin oylanmasında yoklama
istenilmişti ve toplantı yetersayısı bulunamamıştı. III. -
YOKLAMA BAŞKAN - Şimdi, yoklamayı tekrarlayacağım. Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
bulunamamıştır. İçtüzüğün 57 nci maddesinin son fıkrasına göre, iki kez
yoklama yaptıktan sonra, bir üçüncüsü... Gerçi, zaman zaman yapılmış; ama, biz,
İçtüzüğün bu açık hükmünü dikkate alıyoruz. Yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla
kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonunun raporu ile kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Aralık 2001 Çarşamba günü, alınan
karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
: 21.11 |
|