Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 80       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

41 inci Birleşim

25 . 12 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanvekili Yüksel Yalova'nın, Türkiye Cumhuriyetinin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün 28 inci ölüm yıldönümü münasebetiyle, değerli hizmetlerinin ve saygın kişiliğinin her zaman şükranla anılacağına ve Gaziantep'in düşman işgalinden kurtarılış yıldönümünü Yüce Meclis adına kutladığına ilişkin konuşması

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Işılay  Saygın'ın,  İzmir İlinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı

2.- İzmir Milletvekili Güler Arslan'ın, İzmir İlinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı

3.- Konya Milletvekili Hasan Kaya'nın, 21 Aralık Kooperatifçilik Günü nedeniyle, ülkemizdeki kooperatifçilik hareketinin gelişimine ve kooperatiflerin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Devlet Bakanı Abdulhalûk Mehmet Çay'ın, Başbakanın önerisi üzerine, Bakanlık görevinden alınmasının Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/941)

2.- A400M Uçağının Geliştirilmesi - Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program Kapsamında İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/942)

3.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/943)

4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız'ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/433)

5.- Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/944)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 23 arkadaşının, yurtdışına sermaye göçünün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228)

2.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının, köylü ve çiftçilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

3.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının, esnaf ve sanayicilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.- Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı : 596)

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

3.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

4.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları  (1/754, 1/692) (S. Sayısı: 675)

5.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

6.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname  ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komis-yonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

7.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174) (S. Sayısı : 747)   

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Özelleştirme İdaresine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5085)

2.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Aksaray il Sağlık Müdürlüğünce açılan ihalelere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/5113)

3.- Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, TÜRKSEV Vakfına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/5123)

4.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, üniversite giriş sınavı başvurusunda vatandaşlık numarası istenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5126)

5.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'deki İmla İşletmesinin onarımı ve bir tesise ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/5153)

6.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, İstanbul İkitelli Organize Sanayi Bölgesi esnafının borçlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/5156)

7.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Eryaman 5. Etap Toplu Konutlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Bal'ın cevabı (7/5167)

8.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, vakıflarca toplanan bağışlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/5170)

9.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kamu kesintisi yapılan bazı vakıflara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/5171)

10.- Niğde Milletvekili Doğan Baran'ın,TÜRKSEV Vakfına para aktarılıp aktarılmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/5177)

11.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, özelleştirme İdaresinde yapılan bir atamaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun cevabı (7/5180)

12.- Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, cinayet zanlısı olarak gösterilen bir kişiye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı (7/5181)

13.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, ders kitabı hazırlatılan din kültürü ve ahlâk bilgisi öğretmenlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5182)

14.- Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'deki taş ve maden ocaklarının ÇED raporlarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/5193)

15- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, ABD'nin Irak'a saldıracağı yönündeki iddialara ve izlenecek politikaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in cevabı (7/5200)

16.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Türk Sağlık ve Eğitim Vakfına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nejat Arseven'in cevabı (7/5250)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda, Genel Kurulda toplantı yetersayısının bulunmadığı anlaşıldığından, 25 Aralık 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.37'de son verildi.

 

 

Kamer Genç

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mehmet Batuk

 

Lütfi Yalman

 

Kocaeli

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

                                                                                                           No. : 53

II. – GELEN KÂĞITLAR

21.12.2001 CUMA

Tasarılar

1.- Malî Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/938) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.12.2001)

2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/939) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/940) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.12.2001)

 Teklif

1.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/854) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2001)

Tezkere

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin Denetimine Tâbi Kuruluşların 2000 Yılı Faaliyetleri, Bilanço, Kâr ve Zarar Hesaplarına Ait Raporların Sunulduğuna İlişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/940) (Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.12.2001)

Rapor

1.- 17.8.1999 ve 12.11.1999 Tarihlerinde Meydana Gelen Depremlerden Zarar Görenlerin Vergi Borçları ve Vergi Cezalarının Terkini ile Vergi Usul Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 788) (Dağıtma tarihi: 21.12.2001) (GÜNDEME)

                                                                                                           No. : 54

24.12.2001 PAZARTESİ

Sözlü Soru Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, bazı kamu çalışanlarının sendika üyesi olmaya zorlandığı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1659) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.12.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, AB ile Gümrük Birliği Anlaşmasına  ilişkin  Başbakandan  yazılı soru önergesi (7/5347) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.12.2001)

2. - İstanbul Milletvekili Erol Al'ın, 900'lü hatlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5348) (Başkanlığa geliş tarihi:20.12.2001)

3. - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bir kanun tasarısında yapılan değişikliğe ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5349) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Aydın Doğan'ın, Basın Kanununun 7 nci maddesine aykırı olarak mevkute sahibi olduğu iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4621)

2. - Burdur Milletvekili Hasan Macit'in, Burdur Valisi hakkında ileri sürülen bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4773)

3. - Konya Milletvekili  Lütfi Yalman'ın,  eğitim politikasına ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/5029)

4. - Samsun Milletvekili  Musa Uzunkaya'nın, Ankara'da kiraya verilen hizmet binalarına  ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından  yazılı soru önergesi  (7/5031)

5. - Karaman Milletvekili  Zeki Ünal'ın,  Köykent projesine ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/5035)

6. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, üniversite rektörleri ile yardımcılarının yaptığı yurt dışı seyahatlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5045)

 7. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Afganistan'a asker gönderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5058)                 

8. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, kurul, üst kurul ve kamu bankalarının yöneticilerinin maaşlarına ilişkin Maliye  Bakanından yazılı soru önergesi (7/5069)                 

9. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, eğitime katkı payı uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5084)

           No. : 55

25 . 12 . 2001  SALI

Sözlü Soru Önergesi

1. – Samsun  Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,  Garanti ve Osmanlı Bankalarına  ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) sözlü soru önergesi (6/1660) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

 Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul  Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, kar nedeniyle yolcuların trende mahsur kalmalarına  ilişkin   Ulaştırma Bakanından  yazılı soru önergesi (7/5350) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

2. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in,  Karabük  İlindeki sahte fatura yolsuzluğuna ilişkin  Başbakandan  yazılı soru önergesi  (7/5351) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

3. – Bursa  Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  2001 yılı kamu yatırım projelerine ilişkin Başbakandan  yazılı soru önergesi (7/5352) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

4. – Bursa Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,   Bursa İli 2001 yılı kamu yatırım projelerine ilişkin   Başbakandan  yazılı soru önergesi (7/5353) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

5. – Bursa Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Şanlıurfa Devlet Hastanesi Projesine  ilişkin  Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5354) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum Yurt İnşaatı Projesine  ilişkin Millî Eğitim  Bakanından yazılı soru önergesi (7/5355) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

7. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Spor Salonu Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5356) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

8. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi  Oltu Meslek Yüksek Okulu Projesine  ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5357) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

9. –  Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi Narman Meslek Yüksek Okulu Projesine  ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5358) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

10. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Atatürk Üniversitesi Lojman İnşaatı Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5359) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

11. – Bursa Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü Projesine  ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5360) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

12. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5361) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

13. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum  Görme Engelliler Okulu ve Lojmanı Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5362) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

14. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum  Pazaryolu Endüstri Meslek Lisesi Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5363) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

15. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ağrı-Taşlıçay-Diyadin Ayrımı Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5364) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

16. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Diyadin-Ağrı-Doğubeyazıt Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5365) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)  

17. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Karayolları Genel Müdürlüğünün bir projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5366) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

18. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Aşkale-Erzurum Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5367) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

19. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum  Ayrımı-İspir Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5368) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

20. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Aralık Sınır Kapısı Bağlantı ve İstasyon Tesisleri İnşaatı Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5369) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

21. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Erzurum Onkoloji Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5370) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

22. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Çoruh Havzası 1. Merhale Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5371) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

23. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Iğdır Tarım Reformu Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5372) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

24. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum  İli Bilgisayar Otomasyon  Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5373) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

25. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Ardahan Halk Sağlığı Laboratuvarı Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5374) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

26. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ardahan-Çıldır Sağlık Ocağı Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5375) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

27. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Ardahan Doğumevi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5376) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

28. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum - Pasinler Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5377) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

29. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum Doğumevi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5378) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

30. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum - Çat Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5379) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

31. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Iğdır Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5380) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

32. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Kars Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5381) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

33. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ağrı-Patnos Verem Savaş Dispanseri Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5382) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

34. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Kars-Kağızman Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5383) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

35. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ağrı-Patnos Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5384) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

36. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ağrı-Eleşkirt Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5385) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

37. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ağrı-Tutak Öğrenci Pansiyonu Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5386) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

38. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ağrı-Taşlıçay Halk Eğitim Merkezi Projesine ilişkin Millî Eğitim  Bakanından yazılı soru önergesi (7/5387) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

39. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Kars Yurt İnşaatı Projesine ilişkin Millî Eğitim  Bakanından yazılı soru önergesi (7/5388) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

40. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Kars-Sarıkamış Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5389) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

41. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Kafkas Üniversitesi Kampus Altyapısı Projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5390) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

42. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Kafkas Üniversitesi Kağızman Meslek Yüksekokulu Projesine ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5391) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

43. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Kafkas Üniversitesi Kars Veteriner Fakültesi Projesine ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5392) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

44. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Damal, Göle, Hanak, Posof Liseleri Spor Salonu Projesine ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5393) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

45. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın,  Ardahan Devlet Hastanesi Projesine ilişkin  Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5394) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

46. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum Kuzgun- Daphan l. Merhale Projesine ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5395) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

47. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum Pazaryolu Projesine ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5396) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

48. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum-Palandöken Projesine ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5397) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

49. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Iğdır Projesine ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5398) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

50. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Iğdır - Aksu - Ereğli - Erciş Projesine ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5399) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

51. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Çıldır İl Merhale Projesine ilişkin   Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5400) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

52. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ağrı - Yazıcı Projesine ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5401) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

53. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Kuzgun Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5402) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

54. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Kars-Selim Projesine ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5403) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

55. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Erzurum Demirdöven Projesine ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5404) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

56. – Bursa  Milletvekili  Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Ağrı Devlet Hastanesi Projesine ilişkin  Sağlık  Bakanından yazılı soru önergesi (7/5405) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

57. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Organize Sanayi Bölgeleri  Kanununda yapılacak değişikliğe  ilişkin  Maliye  Bakanından yazılı soru önergesi (7/5406) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

58. – Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, enerji işletme hakkı devir ihaleleri ile ilgili iddialara ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi  (7/5407) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

59. – Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, enerji işletme haklarının devredilmesine ilişkin Devlet  Bakanından (Kemal  Derviş) yazılı soru önergesi (7/5408) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

60. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale İlinin  deprem haritasına ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi (7/5409) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

61. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, çiftçi borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5410) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

62. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Afganistan'a asker gönderilip gönderilmediğine ilişkin  Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5411) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

63. – Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Devlet Bakanı Kemal Derviş'in, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5412) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

64. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, gazete promosyonlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5413) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

65. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, T.M.S.F'ye devredilen bankaların  mal varlıklarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5414) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

66. – Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, BAĞ-KUR'un eczanelere yaptığı ilaç bedeli ödemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5415) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

67. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun BDDK'nin Bilgin Grubuyla yaptığı ödeme planına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5416) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

68. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Sabah gazetesinin baskı tesislerine ve belediyelerin bazı işlemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5417) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

69. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, bazı holdinglerin faaliyetlerinin  3984 sayılı Kanuna uygun olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5418) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

70. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, özel radyo ve televizyon kuruluşları hissedarlarının kamudan iş taahhüdü alıp almadıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5419) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

71. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, TMSF'ye devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5420) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.12.2001)

72. – Ankara  Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Sağlık Tesislerini Güçlendirme Vakfına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5421) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001)

73. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Sağlık Tesislerini Güçlendirme Vakfına ve vakıf kuran bakanlara ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/5422) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001)

74. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, KARDEMİR' e Başkan olan eski bir Bakanla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5423) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001)

75. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, İstanbul'daki bazı barajların işletmesinin DSİ'den İSKİ'ye devredilip devredilmeyeceğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5424) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001)

76. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, bir tıp kitabının izinsiz alıntıyla hazırlandığı iddiasına ve kitabı hazırlayanlarla ilgili bir işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi  (7/5425) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001)

77. – İstanbul Milletvekili Erol Al'ın, TMSF'ye verilen Hazine kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5426) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001)

78. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, para basma yetkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5427) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001)

79. –  Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun, Sakarya  İlindeki belediyelerin Hazine garantili borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5428) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

25 Aralık 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Arkadaşlarımızın yoklama talebi var; elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, elektronik oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, toplantı yetersayısına ulaşılmıştır.

Görüşmelere başlıyoruz.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanvekili Yüksel Yalova'nın, Türkiye Cumhuriyetinin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün 28 inci ölüm yıldönümü münasebetiyle, değerli hizmetlerinin ve saygın kişiliğinin her zaman şükranla anılacağına ve Gaziantep'in düşman işgalinden kurtarılış yıldönümünü Yüce Meclis adına kutladığına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, millî mücadelenin Garp Cephesi Komutanı, Lozan müzakerelerinin Dışişleri Bakanı, cumhuriyet döneminin Başbakanı, Atatürk'ün ölümünden sonraki Cumhurbaşkanı, ülkemizi İkinci Dünya Savaşından koruyan politikanın mimarı, tek partili yönetimden demokrasiye geçişimizin öncüsü, muhalefette ve iktidardayken demokrasiyi yerleştirme çabalarının emekçisi, yabancı bir devlet adamının tarifiyle büyük asker, diplomat ve devlet adamı İsmet İnönü'yü, ölümünün 28 inci yıldönümünde saygı ve rahmetle anıyorum.

İsmet İnönü, Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı, Lozan kahramanı, ulusal kahraman gibi sıfatlarının yanında, Türkiye'nin çağdaşlaşmasında gösterdiği çaba, şaşırtıcı öngörüleri, zekâsı, titizliği, doğruluğu, dürüstlüğü, kendisiyle hiçbir zaman çelişkiye düşmemiş olması, ülkeye demokrasiyi armağan etmesiyle, milletimizin hafızasında unutulmayacak bir yer edinmiştir.

Yeni Türkiye'nin dışpolitikası, Gazi Paşanın tam bağımsızlık, İsmet Paşanın ise mutlak eşitlik tanımlarıyla belirttikleri zemine Lozan'dan itibaren oturmuş, yurtta ve dünyada barış ilkesi, özüne ve sözüne güvenilir bir devlet olabilme tutkusuyla birlikte yürütülmüş, dış ilişkilerin ülke çıkarlarına en uygun yöntemlerle sürdürülmesi politikası özenle izlenmiştir.

20 Kasım 1922 günü başlayan Lozan Konferansının ilk oturumunda kürsüye çıkan Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Bakanı ve Başdelegesi İsmet Paşanın, devletler tarafından, birbirlerinin hak ve özgürlüklerine eşitlik esasına dayalı olarak saygı gösterilmedikçe barışın gerçekleşemeyeceğini açıklıkla dile getirerek Türkiye'nin yerini belirlemesi ve başkalarının buyurganlığına karşı çıkarak uyduluğu reddetmesi, uluslararası toplulukta önemli bir yankı uyandırmıştır.

İsmet İnönü, Atatürk'ün devrim ve ilkelerinin her zaman kalıcı olması için savaşmış, devlet adamı olma ciddiyetini, kavgasız, sürtüşmesiz, saygı ve sevgiye dayalı, hoşgörülü bir tavırla sürdürmüş, 1 Kasım 1939'da Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk Meclis açılış konuşmasında "hepimizin en büyük zevkimiz ve iftiharımız büyük milletimizi memnun edecek surette hizmet edebilmektir" demiştir. Demokrasiye olan inancını "cemiyetlerin hayatında tılsımlı anahtarlar yoktur. Demokrasinin yerleşmesi sabır ister, sebat ister. Hür vatandaş ve hür cemiyet olarak yaşamak her suretle Türk Milletinin hakkı ve liyakatidir. Bir şeyi unutmayın, milletçe yükselmemiz, ancak demokratik rejim içinde, insan hakları rejimi içinde kabil olacaktır" sözüyle belirtmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak, Meclis adına, milletçe yükselmemizin demokratik rejimi yerleştirmeye bağlı olduğuna olan inancımızı bir kez daha ifade ederek, İsmet İnönü'yü gönül borcu içinde saygı ve rahmetle anıyorum. (Alkışlar) Türk Milleti, İsmet İnönü'nün değerli hizmetlerini ve saygın kişiliğini her zaman şükranla anacaktır.

Muhterem milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, İzmir'de meydana gelen sel felaketi hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Işılay Saygın'a aittir.

Buyurun Sayın Saygın. (ANAP sıralarından alkışlar)

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Işılay  Saygın'ın,  İzmir İlinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı

IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir'de Ramazan Bayramının birinci ve ikinci günlerinde yaşanan ve bir vatandaşımızın ölümüyle, maddî kayba neden olan sel felaketi konusunu görüşmek üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sel felaketinde hayatını kaybeden Şebnem Gürçen'e Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyor, tüm İzmirli vatandaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, Meclis Başkanvekilimiz Sayın Yüksel Yalova'ya söz verdiği için teşekkür ediyor; bu vesileyle, siz saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Çiğli, Karşıyaka, Konak, Alsancak, Kemeraltı, Poligon, Menemen, Bergama, Kınık, Dikili, Balçova, Narlıdere, Menderes ve Güzelbahçe İlçelerinde etkili olan yağışlar, Atatürk Organize Sanayi Bölgesindeki sanayi tesislerinde, 1 000'in üzerinde konut ve işyerinde, tarım alanlarında büyük zarara yol açmıştır.

İzmir'in yaşadığı bu felaket ilk değildir. İzmir'de, özellikle 1995'ten bu yana, her yıl can ve mal kaybına yol açan sel felaketleri yaşanmaktadır; ancak, yaşanan bunca felaketten ders alınmadığını üzülerek görmekteyiz. Bereket olarak kabul edilmesi gereken yağmurlar, İzmirlinin korkulu rüyası haline gelmiştir. Her selden sonra, ilgili ve yetkililer, sorunun çözüleceğini, bir daha tekrarlanmayacağını beyan etmekte, ölenlerin yakınlarına başsağlığı dilemektedirler. Ne yazık ki, yağmurlar dinip acılar unutulunca çözümler yine ertelenmektedir.

Meclis ve hükümet olarak, İzmir'in bu önemli yarasına neşter vurmak ve kesin çözüm üretmek zorundayız. Belediyenin inisiyatifiyle sorunun köklü olarak çözümlenemeyeceği anlaşılmıştır. Başta imar afları olmak üzere, dere yataklarına kaçak yapıların inşa edilmesi, deniz ile derelerin buluştuğu noktalara çok katlı binaların yapılması, dere yataklarının hafriyat artıklarıyla doldurulması ve mevsim başında temizlenmemesi felaketlerin başlıca sebeplerindendir.

İzmir Belediyesinin DSİ Bölge Müdürlüğü tarafından derelerin ıslahına ilişkin hazırladığı rapor doğrultusunda somut önlemler almaması, sel felaketlerini İzmir'in makûs kaderi haline getirmiştir. Önceki yıllarda, yalnız, konut ve işyerlerini etkisi altına alan seller, bu kez, Ege'nin en büyük sanayi ve ihracat merkezi olan Atatürk Organize Sanayi Bölgesini de vurmuştur. 420 fabrikanın bulunduğu bu bölgede, 100'e yakın fabrika sular altında kalmıştır. 1 milyar dolar ihracat ve 650 milyon dolar ithalat gerçekleştiren bölgede, sele maruz kalan fabrikalar ağırlıklı olarak ihracat malı üretmektedirler. İki üç aydan önce yeniden üretime geçemeyecek olan bu fabrikalarda üretimin durması nedeniyle, ihracat taahhütleri yerine getirilemeyecek ve muhtemelen 5 000'e yakın işçi ücretsiz zorunlu izne tabi olacaktır.

İzmir'de uzun yıllar belediye başkanlığı yapmış bir kişi olarak, yerel yöneticileri uyarıyorum; şehrin deşarj ve drenaj projelerinin, göç olgusu da dikkate alınarak, derhal gözden geçirilmesi zorunludur.

İzmir'i kucaklayan Yamanlar Dağı eteklerinden başlayarak, sivil toplum kuruluşları, orman teşkilatı ve yerel yönetimler işbirliğiyle ağaçlandırma ve erozyonla mücadele çalışmaları başlatılmalıdır. Yoksa, her yağıştan sonra devletten gelen para çare olamaz.

İlk belirlemelere göre, Çiğli Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde 50 000 000 doların üzerinde zararın olduğu belirlenmiştir. Yalnız TARİŞ İplik Fabrikasında 5 trilyon Türk Lirası civarında zarar meydana gelmiştir. Fabrikaların en az bir iki ay çalışmamasından doğan üretim kaybının yaklaşık 100 000 000 dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Çiftçilerimizin çok zor bir dönemden geçtiğini hepimiz bilmekteyiz. Dolara endeksli tarımsal girdi fiyatlarının devamlı yükselmesine karşın, ürün satış fiyatlarının maliyet üzerinde veya maliyetin altında kalmış olmasından dolayı çok sayıda üretici kredi borçlarını ödeyememiş ve haklarında icra işlemleri başlatılmıştır.

Ekonomik krizin ağır koşullarına ek olarak sel baskınları ve soğuklar da üreticilerimizi perişan etmiştir. Sebze, meyve ve çiçek tarımının yoğun olduğu Bergama, Kınık, Dikili, Balçova, Narlıdere, Menderes ve Güzelbahçe İlçelerinde şiddetli yağışlar ve soğuk hava, tarla, bahçe ve seralardaki ürünleri telef etmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; felaketin başladığı günden bu yana Maliye, Sanayi ve Ticaret, Bayındırlık ve İskân ve Ulaştırma Bakanlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilimiz Sayın Yüksel Yalova ve İzmir milletvekillerimizle birlikte sel bölgelerine gittik ve olayın vahametini yerinde gördük. İzmir milletvekilleri ve bakanlarının davet edildiği Ege TV programına katılarak, İzmir'de bir daha sel felaketi yaşanmaması için yapılacakları tespit ettik. İlk olarak, Maliye Bakanının, sel felaketini mücbir sebep kabul ederek muhtasar ve KDV ödemelerini ertelemesi sanayicilere moral kazandırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

IŞILAY SAYGIN (Devamla) - Ardından Bayındırlık ve İskân Bakanımızın, Çiğli, Karşıyaka ve Menemen İlçelerinde meydana gelen sel felaketinin genel hayata etkili sayılması, hasar gören konut ve işyeri sahiplerinin afetzede kabul edilmesi yönünde karar alması, zarar gören İzmirlileri son derece sevindirmiş ve devletin yanlarında olduğunu hissettirmiştir; ancak, bu karar kapsamına selden zarar gören Konak, Balçova, Torbalı, Narlıdere, Menderes, Güzelbahçe, Bergama, Kınık, Dikili İlçelerinin de eklenmesi gerekir.

Ayrıca, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının SSK prim ödemeleri, Maliye Bakanlığının Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca, mücbir sebep kabul edilerek, malî bakımdan borç terkini, ödeme, beyanname hususlarının belirlenmesi, kredi borçlarının en az altı ay süreyle ertelenmesi yönünde acil kararlar alınması gerektiğine inanıyorum.

Ege TV'de 14 milletvekili olarak katıldığımız canlı televizyon programında, vergi, kredi ve SSK primlerinin ertelenmesi, İzmir'in sorunlarının daha etkin bir biçimde çözümlenebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulması konusunda da ortak karar almış bulunmaktayız. Yüce Meclisin bu kararımızı destekleyeceğini ve ilgili bakanlıkların da, selzede İzmirlilerin beklentilerini en kısa sürede hayata geçirecekle-rine yürekten inanıyorum.

Selin yaşandığı günden bu yana, geceli gündüzlü, mağdur vatandaşların, esnaf ve sanayicilerimizin yanında olan ve özverili çalışmalar yapan İzmir Valimiz Sayın Alaattin Yüksel'e teşekkür ediyor, Sayın Valiyi içtenlikle kutluyorum.

Çalışmaların bu salonda kalmaması dileğiyle, siz saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Saygın.

Efendim, İzmir Milletvekili Sayın Işılay Saygın'ın gündemdışı konuşmasına Bayındırlık Bakanımız yanıt verecek; ama, aynı konuda İzmir Milletvekilimiz Sayın Güler Aslan da söz istediler. Sayın Aslan'ın konuşması sonrasında, Sayın Bakanımız, her iki milletvekilimize, hükümet adına yanıt ve-recektir.

Değerli milletvekilleri, sizden bir istirhamım var. Hatibin konuşmasını daha sağlıklı duyabilmemiz için, lütfen, bir parça daha özen göstermenizi rica ediyorum.

Şimdi, İzmir Milletvekili Sayın Güler Aslan'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Aslan. (DSP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Güler Arslan'ın, İzmir İlinde meydana gelen sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Abdülkadir Akcan'ın cevabı

GÜLER ASLAN (İzmir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 17 Aralık 2001 günü İzmir İlinde meydana gelen sel felaketi hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin üçüncü büyük ili, Ege'nin incisi ve ülke ekonomisine büyük katkısı bulunan güzel İzmir, ne yazık ki, son beş ayda dört kez, aşırı yağmur nedeniyle sel felaketi yaşamıştır. 17 Aralık 2001 günü gece 1'de başlayan sağanak yağmur, kuvvetli rüzgârla beraber, zaman zaman dolu halinde büyük zararlara neden olmuştur. Kasım ayı yağış normali 89 milimetre olmasına rağmen, bu yıl bu rakam 284 milimetreyi bulmuş; yani, 3 katına ulaşmıştır. Ege Bölgesinde ve özellikle de İzmir'de ve çevresinde yaklaşık iki yıldır görülen kuraklığa, geçtiğimiz günlerde başlayan ve devam eden yağışlar bir çare olarak düşünülse de, ne yazık ki bu şiddetli yağışlar, altyapının yetersizliği, dere yataklarına yapılan yerleşim nedeniyle büyük oranda mal kaybına ve can kaybına neden olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm yurdu etkisi altına alan kar ve yağmur, ne yazık ki, İzmir'de yüzyılın soğuğunu ve yağışını hissettirmiştir. Şiddetli yağış nedeniyle, metrekareye, Çiğli'de 93,7, Güzelyalı'da 59,1; Bornova'da 30,8 ve Adnan Menderes'te 18,2 kilogram yağış düşmüştür. Özellikle Çiğli ve Karşıyaka'da etkili olan yağış, Bostanlı, Maltepe, Ağırkuyu, Balatçık derelerinin taşmasına neden olmuştur. Belirtilen bölgelerin yanı sıra, Ege Bölgesinin en büyük sanayi ve ihracat merkezi olan ve Çiğli'de bulunan Atatürk Organize Sanayi Bölgesi selden büyük zarar görmüştür. 420 fabrikanın yer aldığı, 20 000 civarında kişinin çalıştığı bu sanayi bölgesinde 100 civarında ihracata yönelik üretim yapan fabrika, ne yazık ki sular altında kalmıştır. 10'larca trilyon Türk Liralık hasara yol açan bu sel felaketi, hem bölgeye hem de ülke ekonomisine büyük darbe vurmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; meydana gelen sel felaketinin acı faturasını tespit etmek üzere, İzmir Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi tarafından belirlenen çok sayıda personel, aralıksız çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca, çeşitli miktarlarda motopomp, arozöz, vidanjör, kepçe, greyder, kamyon, kurtarma aracı ve ambulans çalışmalarda görev almıştır. Bunun yanı sıra, 1 500 civarında aileye yemek yardımında bulunulmuştur. Şimşek ve sel nedeniyle trafolar yüzünden bazı semtlere elektrik verilememiştir. Bu tür elektrik kesintilerinin ortadan kaldırılması için ekipler hizmet vermişlerdir. Yoğun yağış nedeniyle birçok ev, işyeri ve okulun zarar görmesi neticesinde, kanalizasyonların patlayarak sağlığı tehdit etmesi sebebiyle, sağlık ocakları 24 saat hizmet vermiştir. Ayrıca, içmesuyu klorlama, temizlik kontrolleri, dezenfektasyon çalışmaları sağlık personeli tarafından sağlanmıştır.

Yapılan önhasar tespitlerine göre, konutların büyük bir bölümünde ev eşyası hasarı, işyerlerinde ise imalat ve üretime yönelik makine ve aksamlarının hasara uğradığı görülmüştür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan olmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici tarafından, İzmir Valiliğine, 2 kere, 500 milyar lira gönderilmiş olup, sel mağdurları, hasarları ölçüsünde bu yardımdan faydalanacak ve kendilerine gıda yardımında bulunulacaktır. 19 Aralık 2001 tarihinden itibaren tüm cadde ve sokaklar ulaşıma açılmış, genel olarak hayat normale dönmüş olup, vatandaşlarımızın huzur ve sağlığı konusundaki çalışmalar halen devam etmektedir. Ancak, şu anda aldığım bilgilere göre, İzmir'de sağanak yağış devam etmektedir.

14 İzmir milletvekili ve Maliye Bakanımız Sayın Sümer Oral'la birlikte, Ege-TV'de yapılan toplantıda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde araştırma komisyonu kurulması gereği ortaya atılmıştır. Hatta, biz Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bu komisyonun daha kapsamlı olması amacıyla, ülke genelinde doğal afetleri inceleme ve araştırma komisyonu kurulması için önerge vermiş bulunmaktayız. Ayrıca, genel hayatın olumsuz etkilendiği durumu kabul edilmiş ve Maliye Bakanımız tarafından, vergi borçlarının Mart 2002'ye kadar ertelendiği açıklanmıştır.

Bugüne kadar, bakanlarımızdan Ulaştırma Bakanımız Sayın Oktay Vural, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Kenan Tanrıkulu, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Abdülkadir Akcan sürekli İzmir'e gelerek, yerinde keşiflerde bulunmuşlardır. İzmirimize gelen tüm bürokratlarımıza teşekkür ederiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sel felaketi yaşanmasının esas sebebinin, kentlerin doğal durumlarının korunmamasından kaynaklandığı bir gerçektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

GÜLER ASLAN (Devamla) - Bunun yanı sıra, alınması gerekli olan tedbirlerin yıllarca ertelenmiş veya ihmal edilmiş olması, bu tür felaketlerin yaşanmasına neden olmaktadır. İzmir gibi yağışı bol olan diğer Ege şehirlerimizde de, ne yazık ki, yollar ve boş araziler asfaltlanmış ve betonlaşmaya eğilim artmıştır. İzmir'de bir dönem, başlanan asfaltlamayla övünülmüş, bunun ne gibi aksilikler doğuracağı hiç düşünülmemiştir. Asfalt, toprağın geçirgenliğine ters düştüğü için sel felaketlerine neden olmaktadır.

Şehri çevreleyen dağ ve tepelere su tutucu ağaçlandırma ve yeşillendirme çalışmalarına hız verilmelidir. Halen yürütülmekte olan Yeşil Kuşak Projesinin aksatılmadan ve vazgeçilmeden hızlı bir şekilde tamamlanması gerekmektedir.

Erozyon önleme çalışmaları etkin ve kararlı bir şekilde yapılmalıdır.

Yağmur sularının toplanabileceği tabiî göllerin kurutularak, bunların imara açılması selin diğer bir sebebidir. İmar affı sayesinde, dere yataklarına yapılan yapıların ruhsatlanarak yıkımın engellenmesinin ne kadar yanlış bir karar olduğu ortaya çıkmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimi bitirirken, tüm yurdumuzu etkileyen bu kışın ağır faturasını ödeyen İzmir ve Ege Bölgesinin, ayrıca, ülkemizin hiçbir köşesinin bir daha bu ve benzeri felaketlerle karşılaşmaması temennisiyle, meydana gelen sel felaketinde aydınlatma panosundan çıkan elektrik akımı nedeniyle hayatını kaybeden Şebnem Gürçen'e Tanrı'dan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyor, İzmir'e emeği geçen tüm halkımıza, bürokratlara ve siyasetçilere şahsım adına teşekkür ediyor, tüm İzmirli hemşerilerime geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Aslan.

Şimdi, Sayın Işılay Saygın ve Sayın Güler Aslan'ın gündemdışı konuşmalarına yanıt vermek üzere, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Prof. Dr. Sayın Abdülkadir Akcan.

Buyurun Sayın Bakanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ABDÜLKADİR AKCAN (Afyon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir İlinde meydana gelen sel felaketiyle ilgili olarak İzmir milletvekillerimiz Sayın Işılay Saygın ve Güler Aslan Hanımefendilerin yapmış oldukları gündemdışı konuşmalara cevap vermek üzere huzurunuzdayım; hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlarım.

İzmir İlimizin muhtelif semtlerinde, son zamanlarda, aşırı yağışlar sonucunda meydana gelen sel felaketini ve su baskınlarını yaşayan İzmirli vatandaşlarımıza öncelikle, huzurlarınızda geçmiş olsun dileklerimi yineliyorum ve hayatını kaybeden vatandaşımıza Tanrı'dan rahmet diliyorum.

İzmir İlinde 14.11.2001 ve 17.12.2001 tarihleri arasında yağan yoğun yağışlar nedeniyle İzmir Merkez ve mahalleleri Konak, Karşıyaka, Gaziemir, Balçova, Buca, Güzelyalı, Menderes, Menemen, Bornova, Çiğli, Torbalı İlçelerinde ve Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde 2 konut, 38 işyerinin ağır yıkık, 11 işyerinin orta hasarlı, 594 konut ile 282 işyerinin de az hasarlı olduğu tespit edilmiştir.

Bu belirlemeler ışığında, Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde meydana gelen su baskınıyla ilgili olarak yapılan hasar tespit çalışmalarında 101 fabrika ile 64 firmanın su baskınından etkilendiği ve önhasar tespit çalışmalarının halen devam ettiği elimize ulaşan haberler arasında olup, 24.12.2001 tarihli raporda ise, 38 fabrikanın ağır hasarlı, 11 fabrikanın da orta hasarlı ve 15 fabrikanın hafif hasarlı olduğu bildirilmiştir. Hasar düzeylerini yöreye yapmış olduğum seyahatte birebir tespit etme şansım olmadığı için, sadece raporlara dayalı olarak beyanda bulunmaktayım.

Diğer taraftan, Menemen İlçesi Emirâlem beldesinin içmesuyu şebekesi ile isale hattının 11 kilometrelik bölümünün tahrip olduğu, oluşan seller nedeniyle yollarda ağır hasar meydana geldiği, Seyrek İlçesinde de yağışların etkisiyle kanalizasyon ve içmesuyu tesislerinde hasarlar meydana geldiği tespit edilmiştir. Menderes İlçesi Tekeli Belediye Başkanlığı da şiddetli yağışlardan etkilenmiştir.

16-17 Aralık 2001 tarihlerinde meydana gelen yoğun yağışlar neticesinde, Karşıyaka ve Çiğli İlçelerinden geçen derelerin taşmasıyla bazı

işyerleri ve Atatürk Organize Sanayi Bölgesi ciddî şekilde tekrar hasar görmüştür.

Yine, 16-17 Aralık 2001 tarihinde Bayraklı Çay Mahallesinde meydana gelen heyelan ve kaya düşmesi sonucunda, 1 konutun ağır yıkık, 4 konutun da orta hasarlı olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra, aşırı yağışlar nedeniyle Karşıyaka İlçesinin Bayraklı ve Çay Mahallesindeki sokak arasında kalan eski taşocağını da kapsayan yıkık ve ağır hasarlı olduğu belirlenen konutlar ile muhtemel kaya düşmesine maruz kalabilecek diğer konutlar boşaltılmış olup, ön hasar tespit çalışmaları da sürdürülmektedir.

Bu arada, Çiğli İlçesi Cahide Ahmet Dalyan İlköğretim Okulunda, afet olaylarından etkilenen vatandaşlarımıza sıcak yemek verilmeye devam edilmekte ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışılmaktadır. Bu noktada, olayı istismar etmek isteyen ve afetzede olmayan vatandaşlarımızın da o alana hücum ettikleri ve bunu, bazı siyasilerimizin istismara yeltendiklerini huzurlarınızda üzülerek ifade etmek istiyorum. Bu yerlerde, bazı kamu kurum ve kuruluşları ile Büyükşehir Belediyesine ait personel ve iş makineleriyle yapılması gereken çalışmalar en hassas şekilde sürdürülmektedir.

İzmir İlimize yağan aşırı yağışlar nedeniyle, büyük ölçüde derelerin taşması sonucu meydana gelen sel felaketi ve su baskınlarının İzmir İlimizde yaşayan vatandaşlarımıza çok sıkıntılı anlar yaşatmış olduğunu bizzat tespit etmiş durumdayım.

Ülkemizin üçüncü büyük metropol kenti olan İzmir İlimizde peş peşe yaşanan sel felaketleri, İzmirli vatandaşlarımız kadar, bizleri de ziyadesiyle üzmüştür.

Yine, bu kürsüden, 20.11.2001 tarihinde İzmir Milletvekilimiz Sayın Süha Tanık'ın da bu hususta yapmış olduğu gündemdışı konuşmasına cevaben yaptığım konuşmamda, altyapı eksikliklerine ve yapılması gereken diğer hususlara değinmiştim. Dolayısıyla, bu tür doğal afetlere karşı her zaman tedbirli ve duyarlı olmak zorundayız. Hele, 1995 yılında İzmir'de meydana gelen sel felaketinde 65 vatandaşımızın hayatını kaybetmiş olmasından hâlâ ibret alınmamış olması, işin daha üzücü hale gelmesine neden olmaktadır.

Bakanlığımızın ilgili kuruluşlarından İller Bankası Genel Müdürlüğü, sürekli yerel yönetimlerimizle temas halinde olup, hayatî önem taşıyan altyapı projelerini kaynak imkânları ölçüsünde değerlendirmeye almakta ve bunlarla ilgili kararname kapsamına alma çalışmalarını sürdürmektedir.

Pek tabiî ki, amacım, birilerini suçlamak değil; ancak, mahallî idarelerimizin, altyapı eksikliklerini zamanında görüp, bunlarla ilgili projelerini süratle ilgili mercilere sunmaları gerekmektedir. Sorunları biriktirmeden, ileriki yıllara yönelik hizmet kapasitelerini ve altyapı tesislerini de günün şart ve koşullarına göre gözden geçirerek, eksikliklerini tamamlamaları gerekir. Bu yapılmayıp, bunun yerine, üst yapılarla uğraşarak, tabiri caizse, işin, makyaj boyutuyla ele alınması, daha sonraki felaketleri engelleyen tedbirler değildir.

Bu nedenle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olarak ve bu Bakanlığın, 57 nci cumhuriyet hükümetine götürdüğü sorunlara hükümetimiz düzeyinde alınan tedbirler, bölge insanını rahatlatmaya yönelik; ancak, geçici tedbirler niteliğindedir. Kalıcı tedbirlerin alınması, özellikle, afet bölgelerinde, sel afetine maruz kalan alanlarda yapılması gereken altyapı çalışmalarını yapmakla yükümlü olan mahallî idareler ve kamu kuruluşlarına büyük görev düşmektedir.

Dere ıslah çalışmalarının bu tip alanlarda süratle gerçekleştirilmesi, belki alınacak en önemli tedbirdir der, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Muhterem milletvekilleri, İzmir'deki sel felaketinde -sanıyorum, arkadaşlarımız da vurguladılar- en önemli hususlardan biri, Atatürk Organize Sanayi Bölgesinde bulunan fabrikalar. Orası, yılda 1 milyar dolarlık ihracatı gerçekleştiren bir mekân ve incelemelerimizi de bütün arkadaşlarımızla birlikte yerinde yaptık.

Ben, öncelikle, gündemdışı söz alan iki arkadaşıma, ama, çalışma programı nedeniyle taleplerini yerine getiremediğim İzmir milletvekili çok arkadaşım var; onun için, tüm İzmir milletvekili arkadaşlarıma, Değerli İzmir Valisine, İzmir'de görevli tüm devlet birimlerine, yerel yönetimlere, canla başla çalışan İzmir Emniyetine, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza, Maliye Bakanımıza, Sanayi ve Ticaret Bakanımıza, Ulaştırma Bakanımıza ve Bayındırlık ve İskân Bakanımıza, gerçekten, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, esasen, bu hafta, çalışma programı nedeniyle, hiç, gündemdışı söz verilmemesi daha doğru olabilecekti. Ben, milletvekili arkadaşlarımızın Meclis kürsüsünden yararlanma olanağının ne kadar kısıtlı olduğunu bilebildiğimi sandığım için, elimden geldiğince söz vermeye çalışıyorum. Kürsüde göreve başladıktan sonra bile gündemdışı söz talepleri geliyor; oysa, çok arkadaşımız günler öncesinden veriyorlar. Ben, burada, hem bir parlamento geleneği oluşsun düşüncesiyle... Eğer, üç gün boyunca gündemdışı söz vereceksek -9 yapar matematik ifadesi- 6 siyasî partimiz var Meclisimizde, her bir partinin, hiç değilse, birer sözcüsünün, o partilerimizin grup başkanvekilleri tarafından tespit edilmesini, geri kalan üç konuşmacıyı da, önemine binaen, Başkanlığın takdirinin doğru olacağı inancındayım.

Şimdi, bakınız "Trakya Bölgesinde yoğun kar yağışının yerini yağmurun alması sel baskınlarına neden oldu, Tekirdağ Çerkezköy İlçesini sel bastı" diyor bir milletvekilimiz; geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.

İçel Milletvekilimiz Edip Özgenç, İçel'le ilgili, ki, can kaybımız oldu...

Antalya Milletvekilimiz Sayın Nesrin Ünal, aynı şekilde... Yarın, Antalya'yla ilgili gündemdışı söz vermiş bulunuyoruz.

Aydın öyle...

Lütfen, söz hakkı veremediğim milletvekillerimiz beni bağışlasınlar.

Biraz önce, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Yaşar Dedelek, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Sayın Koray Aydın ve Mehmet Şandır'dan, bugünün Gaziantep İlimizin Kurtuluş Günü olması dolayısıyla bir uyarı aldım; kendilerine, gerçekten, teşekkür ediyorum. Tüm grup başkanvekillerimizin de bu duyguda olacağı inancıyla, arkadaşlarımız izin verirlerse, Gaziantep İlimizin Kurtuluş Gününü Yüce Meclis olarak kutluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, dün, bir gazetede yer alan haber üzerine, hemen tüm Kahramanmaraş milletvekillerimiz açıklama yapma ihtiyacında olduklarını ifade ettiler.

Ben, yine, yoğunluğu dikkate alarak, anlayışınıza, hoşgörünüze sığınarak, Sayın Ali Doğan'a ve Sayın Mehmet Sağlam'a, yerinden; ama, sürelerin aşılmaması ricamla, 3'er dakika söz vererek, bu konuyu da Yüce Meclisin gündemine getirmiş olmayı arzuluyorum.

Buyurun Sayın Doğan.

ALİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, söz verdiğiniz için te-şekkür ediyorum.

Sizin de belirttiğiniz gibi, dün, bir gazetemizde, 2000 yılında yapılan nüfus sayımıyla ilgili manşetten verilen bir haber vardı. Bu haber, aynı zamanda, Yüce Meclisi töhmet altında bırakan bir haberdi. İsim zikredildiği için de, Kahramanmaraş'ı, Kahramanmaraşlıları rencide eden bir haberdi.

Bu haberde, Parlamentoda 30 hayalî milletvekilinin olduğu ve Kahramanmaraş'tan da 3 milletvekilinin fazladan çıktığı söylenilmekte.

Değerli arkadaşlar, bugünkü oluşan Yüce Meclis, Yüce Mecliste bulu-nan milletvekilleri, 1997 yılında yapılan sayım neticesinde ortaya çıkan, o günkü Yüksek Seçim Kurulunun tespit ettiği illere göre, dağılıma göre seçilip gelen arkadaşlarımız. Eğer, usulsüzlük var ise, 22 Ekim 2000 yılında yapılan nüfus sayımı, bundan sonraki seçimleri ilgilendiren bir husustur.

Bu kadar açık ve net bir hususu bu halde sunmayı şık bulmuyorum, doğru bulmuyorum, insafsızlık olarak kabul ediyorum.

Dikkat ederseniz... Mesela Kahramanmaraşla ilgili seçim sonuçları ne olmuş? 22 Ekim 1990 tarihinde yapılan nüfus sayımına göre 24 Aralık 1995'te Kahramanmaraş 8 milletvekili çıkarmış; 1990'da yapılan sayım neticesinde. 1999 seçimleri de, 1997 nüfusuna göre yapılmış. 30 Kasım 1997'de de, Kahramanmaraş'ın nüfusu yedi yılda, doğal artışın ötesinde, Kahramanmaraş dışarıdan çok göç alan bir il, sanayileşen bir il, tabiî olarak bu nüfus artışı sağlanmış. Şimdi, 6 milletvekili varmış, 3 milletvekili sonradan çıkmış...

Bu çarpıklığı dikkatinize sunma fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Mehmet Sağlam.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşımın da belirttiği gibi, bir büyük gazetemiz, dünkü manşetinde, 30 milletvekilinin bu Yüce Meclise, âdeta, hakkı olmadan seçildiğini söylüyor ve isim vererek de, Kahramanmaraş'ın 3 fazla milletvekili çıkardığını yazıyor. Bu, külliyen yalandır, hayal mahsulüdür; çünkü, 1990'da yapılan sayıma göre yapılan 1995 seçiminde, biz, 8 milletvekili geldik Kahramanmaraş'tan. 6 milletvekilini nereden hayal ediyor, düşünmek bile istemiyorum.

İlave olarak, seçimden sorumlu sayın bakan, 73 ilde yanlışlıklar olduğunu söylüyor. Kahramanmaraş da bu 73 ilden biri ise, yapacakları her türlü değerlendirme bizim için makbuldür; ama, durup dururken, bir şehri, hele bu Yüce Meclisin kararıyla kendisine istiklal madalyası verilmiş bir şehri, sanki o şehrin insanları bu sayımı yapmış gibi, sayımdan sorumlu insanları cezalandıracaklarına, gereğini yapacaklarına, doğrudan doğruya "İstatistik Enstitüsünün bazı yetkililerine dayanarak" deyip, 6 milletvekilinin Kahramanmaraş'ta 9'a çıktığını söyleyip, 3 tane arkadaşımızı töhmet altında bulundurmayı, doğrusunu isterseniz, hiçbir basın ve yayın organına yakıştıramıyoruz ve bunun, mutlaka, düzeltilmesi gerekiyor. Kahramanmaraş'taki yurttaşlarımızın, bir yanlışlık olduysa bile, bunda hiçbir kabahati yoktur. Kabahatlilere gereği yapılmalıdır.

Bu Yüce Mecliste de, son yapılan 22 Ekim 2000 sayımına istinaden yapılmış bir seçim söz konusu değildir. Dolayısıyla, bu 30 kişilik töhmet altına bırakma da külliyen bir hayal mahsulüdür. Bunu açıklamak isterim.

Teşekkür ederim fırsat verdiğiniz için.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Doğan, az önce "iki arkadaşımız" dedim; ama, bütün Kahramanmaraş milletvekillerimizin aynı hassasiyeti gösterdiğini de söyledim. Herhalde, bu, hepinizi de kapsayan bir ifade. Daha ilave edilecek...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Avni Bey de konuşsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ayrı ayrı her milletvekilimiz dersek, ben, İçtüzüğün normal kurallarını uygulamak mecburiyetinde kalırım.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Ben, farklı bir partidenim ve farklı söyleyeceklerim var; yani, neticede...

BAŞKAN - Kahramanmaraş'ın sorununda bütün milletvekillerinin aynı hassasiyeti göstereceği kanaatimi paylaşmaz mısınız?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Elbette, arkadaşlarımız aynı hassasiyeti gösteriyorlar.

BAŞKAN - Sayın Avni Doğan, aynı şeylere sizin de katıldığınızı ifade edelim. 

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Ama, benim bildiklerim var, benim de başka bildiklerim var...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, Kahramanmaraş milletvekillerimize hiç olmazsa 1'er dakika söz verin.

BAŞKAN - Sayın Başkan, ben, buna fazlasıyla katılırım, bu bana yük olmaz, tam tersine, arkadaşlarımın konuşmasına vesile olmaktan mutluluk duyarım; ama, bakın, itimat buyurunuz ki, her dakika... Biraz önce Sayın Nazif Okumuş arkadaşım, haklı olarak, İstanbul'daki sel felaketinden bahsediyor, Sayın Kemal Vatan arkadaşımıza söz veremedik. Her arkadaşımız 1'er dakika konuşsun dersek...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamam, size söz vereceğim. 2 dakikayla bitirin; ama, bu konuyu da kapatmış olacağız.

Buyurunuz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün gazetede yayımlanan haberle ilgili, arkadaşlarım konuştu. Türkiye'de, Mecliste, 30 milletvekilinin haksız seçildiği, bunlardan 3 tanesinin de Kahramanmaraş'a ait olduğu söylendi; yani, Kahramanmaraş'ın, 6 milletvekili çıkarması gerekirken, 9 milletvekilli çıkardığı gibi bir haber yayımlandı.

Kahramanmaraş, son üç seçimde, sırasıyla, 7, 8 ve 9 milletvekili çıkarmıştır; yani, dünkü haber, bir kere, üç nüfus sayımını da itham eden bir haberdir.

Ayrıca, Kahramanmaraş'ta, diğer illerde olduğu gibi, nüfus sayımı yapıldı. Yapılır yapılmaz, Devlet İstatistik Enstitüsünden harekete geçildi. Kahramanmaraş'ın, mesela, üç ilçesinin nüfusu azalmıştır, nüfusu azalan ilçelere hiçbir şey sorulmadı. Türkoğlu İlçesinin nüfusu azalmıştır. Nüfusu azalan ilçelere hiçbir şey sorulmadı. Kahramanmaraş'ın 160 köyünün nüfusu azalmıştır, hiçbir şey sorulmadı. Elinde matbu belgelerle, Devlet İstatistik Enstitüsünden, bindirilmiş kıtalar şeklinde müfettişler gönderilerek, muhtarlar, sayım memurları "biz fazla nüfus yazdık" biçiminde zorlandı. Mesela, aynı şey Türkoğlu'na da yapılabilirdi.

Devlet İstatistik Enstitüsü, yaptığı beceriksizliği kesinlikle Kahramanmaraş'a mal edemez. Kahramanmaraş, millî mücadelenin fitilini ateşlemiş bir şehirdir. Henüz Kurtuluş Savaşı başlamadan, Kuvayı Milliye hareketi başlamadan kendini kurtarmış bir şehirdir. Kahramanmaraş'ı suçlamak, itham altında bırakmak, kimsenin hakkı da değildir, haddine de değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Ben de size çok teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

O zaman, Devlet İstatistik Enstitüsü, daha iyi, daha çağdaş çalışmalıdır diyelim ve bu konuyu kapatalım.

Şimdi, gündemdışı üçüncü söz, kooperatifçilik kutlamaları hakkında söz isteyen, Konya Milletvekili Hasan Kaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Hasan Kaya'nın, 21 Aralık Kooperatifçilik Günü nedeniyle, ülkemizdeki kooperatifçilik hareketinin gelişimine ve kooperatiflerin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

HASAN KAYA (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Aralık Kooperatifçilik Günü dolayısıyla, şahsım adına, söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kooperatifçilik, ortak ihtiyaçlarını, karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle, kendi kendine yardım, işbirliği ve gönüllülük esasları çerçevesinde gidermek amacını güden, kendine has iktisadî ve sosyal kuruluşlardır. Kooperatifçilik, özellikle kırsal alanda, dağınık, düzensiz imkânları birleştiren, geliştiren ve güçlendiren, millî nitelikler kazandıran mükemmel bir dayanışma aracıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, bugünkü anlamda tarımsal kredinin ilk kooperatifleşme hareketi, 1863 yılında, büyük devlet adamı Mithat Paşa tarafından, Niş Valiliği sırasında, Pirot Kasabasında kurduğu Memleket Sandıklarıyla başlamış bulunmaktadır.

Modern kooperatifçilik anlayışının kuramsallaşması ve temel hukukî normlara kavuşturulması, cumhuriyetin ilk yıllarında, özellikle, 1924 yılında çıkarılan İtibarî Ziraî Birlikler Kanunu, 1929 yılında yayımlanan 1470 sayılı Ziraî Kredi Kooperatifleri Kanunu ve takiben 1935 yılında yürürlüğe giren 2836 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri Kanunuyla gerçekleştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu kanunlar, günümüz şartlarına uygun olarak değiştirilmiştir. Ayrıca, kooperatiflerin anayasası olan 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu da çıkarılmıştır. Dünyada ve Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de kooperatifçilik artık üçüncü sektör olmuştur.

Ülkemizde, 24 çeşit olmak üzere 60 000'in üzerinde kooperatif kuruluşu vardır. Bunların bir kısmı tarım alanında, bir kısmı da tarım alanı dışında iştigal etmektedir.

Tarım alanında faaliyet gösteren kooperatif kuruluşları: Tarım Kredi Kooperatifleri, Tarım Satış Kooperatifleri, Pancar Ekicileri Kooperatifi, yani, Pankobirlik, Tarımsal Amaçlı Köy Kalkınma Kooperatifleri, Toprak Su Kooperatifleri.

Bunlar, tarımın ayrılmaz bir parçası olan kuruluşlardır ve bunlar, ülkemizde, gerçekten, köylünün her zaman, her yerde yanında olan kuruluşlardır. Mesela, Tarım Kredi Kooperatifleri, Türkiye'nin en önemli, en güçlü kuruluşudur. 16 bölge birliği, 2 500'ün üzerinde birim kooperatifi, 10 000 çalışanıyla, Türk köylüsünün ve çiftçisinin bütün girdilerini, kredili olarak yerinde ve zamanında ucuz olarak temin etmektedir. Bu Tarım Kredi Kooperatifleri hakkında, bazen, burada, Mecliste, bazı değerli hatipler herhalde yanlış bilgilendirildiğinden, bazı yanlış bilgiler veriliyor. Tarım Kredi Kooperatifleri, şu anda, 1995 yılında çıkarılan 553 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Tarım Bakanlığından ayrılmış, özerk bir yapıya kavuşturulmuştur ve faizleri, hiçbir zaman Ziraat Bankasının faizlerinden üstün değildir; çünkü, geçende bütçe görüşmelerinde "Ziraat Bankasından yüzde 90'la alınıyor, yüzde 50'yle köylüye veriliyor" denildi. Herhalde, bir yanlış bilgilendirme var; Tarım Kredi Kooperatifleri, doğrudur, Ziraat Bankasından parayı alır ve ortağına verir. Bunu yüzde 90'la alır -şu andaki faizler yüzde 90'dır- ve buna garanti olabilmek için, bir veya iki puan ilave ederek, köylüsüne, ortağına bu parayı verir. Yani, Tarım Kredi Kooperatiflerinin şu andaki faizi yüzde 92'dir.

Yine, Türkiye'nin her tarafına yayılmış ve Türk tarımı için çok önemli olan Tarım Satış Kooperatifleri, 16 tane birliktir. Bunlar, Tariş, Çukobirlik, Fiskobirlik, Trakyabirlik gibi birliklerdir. Bunlar, köylünün ürettiği malı alıp, hem işliyorlar hem de pazarlıyorlar ve bunun için, bu Tarım Satış Kooperatifleri birlikleri de, tarımın çok önemli kuruluşlarından, kooperatif kuruluşlarından biridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bitirin...

HASAN KAYA (Devamla) - Yine, Pancar Ekicileri Kooperatifi Pankobirlik, 1 milyon 800 bine yaklaşan ortağıyla, bütün ortaklarının girdilerini kredili olarak temin eden bir kuruluştur. Toprak Su Kooperatifi, aynı görevi yapmaktadır.

Ben, burada, bu Kooperatifçilik Günü kutlamasında, iktidarıyla, muhalefetiyle bir istirhamda bulunacağım: Şimdi, köylüye sahip çıkan bütün kuruluşlar, tamamen özelleştirilerek yok olmaktadır. Bunlar, Ziraî Donatım Kurumu, Et Balık Kurumu, SEK ve yem fabrikaları gibi yerler ve bir de en önemlisi, eskiden, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası düşük faizle köylüyü destekliyordu. Şu anda, yeni mevzuata göre, artık, ne Ziraat Bankası ne de Tarım Kredi Kooperatifleri, düşük faizle köylüyü destekliyor ve bu faizle de, köylümüz toprağını işleyemiyor. Burada, ben, Ziraat Bankasının Ziraî Krediler Bölümünün, Tarım Kredi Kooperatiflerine; Halk Bankasının, Esnaf Kefalet Kooperatifleri Birliğine ve önümüzdeki günlerde özelleştirilecek 27 tane şeker fabrikasının da, deneyimi olan Pankobirlik'e devredilmesinin, hem Türk tarımı, hem de Türk çiftçisi için çok faydalı ve önemli olacağını düşünüyorum.

Bu Kooperatifçilik Gününde, bütün kooperatifçi arkadaşlarımızın günlerini kutluyor, tekrar, saygılarımı sunuyorum. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaya.

Sayın Kaya'nın gündemdışı konuşmasına yanıt verecek sayın bakan?.. Yok.

Değerli arkadaşlarım, Kâtip Üyelerin, çalışma süresince, görevlerini oturarak yapmaları hususunu takdirlerinize sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir, teşekkür ediyorum.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Devlet Bakanı Abdulhalûk Mehmet Çay'ın, Başbakanın önerisi üzerine, Bakanlık görevin-den alınmasının Anayasanın 109 uncu maddesi gereğince uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/941)  24 Aralık 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın 24.12.2001 günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/20769  sayılı yazısı.

Devlet Bakanı Çorum Milletvekili Abdulhalûk Mehmet Çay'ın, Başbakanın önerisi üzerine Bakanlık görevinden alınması, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi gereğince uygun görülmüştür.

Bilgilerinize sunarım.

                        Ahmet Necdet Sezer

                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; okutuyorum:

2.- A400M Uçağının Geliştirilmesi - Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program Kapsamında İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/942)

                                      19.12.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 26.10.2001 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-347-5085 sayılı yazımız.

İlgi yazımızla Başkanlığınıza sunulan A400M Uçağının geliştirilmesi-Üretimi ve Başlangıç Desteğine İlişkin Tek Aşamalı Bir Program Kapsamında İşbirliği Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı hükümete geri verilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/943)

                                21 Aralık 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: a) Adalet Bakanlığının 29.05.2000 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00 02.-1.128.37.2000/14149 sayılı yazısı,

b) 23.06.2000 tarih ve B.02.0.PPG.0.12.310/10817 sayılı yazımız,

c) Adalet Bakanlığının 11.12.2001 tarih ve B.03.0.CİG.0.00.00 02.-1.128.37.2000/43669 sayılı yazısı.

Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen tahkir ve tezyif etmek suçunu işlediği iddia olunan Manisa Milletvekili Bülent Arınç hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası T.C. Anayasasının 83 üncü maddesine göre gereği yapılmak üzere ilgi (b) yazımız ekinde gönderilmişti.

Bu defa, adı geçen milletvekiline atfedilen eylemin 4616 sayılı Kanun kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi amacıyla soruşturma dosyasının talebini kapsayan ilgi (c) yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Bilgilerini ve gereğini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyonda bulunan dosya hükümete geri verilmiştir.

3 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 23 arkadaşının, yurtdışına sermaye göçünün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılma-sına ilişkin önergesi (10/228)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

57 nci hükümet tarafından uygulanan ekonomi politikaları sonunda özellikle son iki yıl içinde gözle görülür şekilde, yurt dışına büyük bir sermaye göçü olmuştur. Özellikle, eski demirperde ülkeleri Romanya, Polonya ve Bulgaristan başka olmak üzere çok sayıda Türk müteşebbisi dış ülkelere yatırıma yönelmiştir. Bu ise yurt içinde istihdam alanlarını daralttığı için işsizliğe sebep olmaktadır.

Ekte sunulan gerekçede ifade edilen sebeplerden dolayı "yurtdışına giden sermayenin sebeplerini araştırmak ve alınması gereken tedbirleri tespit etmek üzere, İçtüzük ve Anayasanın ilgili hükümlerine göre Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

  1- Tevhit Karakaya

(Erzincan)

 

  2- Mehmet Ali Şahin

(İstanbul)

 

  3- Bülent Arınç

 

(Manisa)

  4- İrfan Gündüz

 

(İstanbul)

  5- Ertuğrul Yalçınbayır

(İstanbul)

 

  6- İlyas Arslan

 

(Yozgat)

  7- Hüseyin Çelik

 

(Van)

  8- Eyyüp Sanay

 

(Ankara)

  9- Ramazan Toprak

(Aksaray)

 

10- Sabahattin Yıldız

(Muş)

 

11- Salih Kapusuz

 

(Kayseri)

12- Nevzat Yalçıntaş

(İstanbul)

 

13- Sadık Yakut

 

(Kayseri)

14- Şükrü Ünal

 

(Osmaniye)

15- Nurettin Aktaş

 

(Gaziantep)

16- Maliki Ejder Arvas

(Van)

 

17- Abdullah Veli Seyda

(Şırnak)

 

18- Sait Açba

 

(Afyon)

19- Mahfuz Güler

 

(Bingöl)

20- Osman Pepe

 

(Kocaeli)

21- Osman Aslan

 

(Diyarbakır)

22- Faruk Çelik

 

(Bursa)

23- Eyüp Fatsa

 

(Ordu)

24- Mustafa Baş

 

(İstanbul)

 

Gerekçe:

Yurtiçinde yatırım yapan ve çok sayıda istihdam imkânına sahip şirketlerin son beş yılda (1997-2001) komşu ülkelerde, başta Romanya, Bulgaristan, Polonya, Çek ve Slovakya olmak üzere yatırıma yöneldiği bilinmektedir. Bu şekilde dış ülkelerde yatırıma yönelenlerin toplam yatırım maliyetlerinin 10 milyar dolara ulaştığı, resmî kayıtlarla teyit edilmektedir.

Söz konusu yatırımların bir kısmının Türkiye'deki fabrikaların sökülüp götürülerek, bir kısmının ise, geçimini yurtdışında çalışarak temin eden işçilerimizin tasarruflarıyla gerçekleştirdiği bilinmektedir.

Her iki halde de Türk ekonomisi büyük bir risk altındadır. Bu risk gitgide tehlikeli bir hal almıştır. Sebebi ise, yatırımların ve yabancı sermayenin teşviki gayri nakdî teşvik sistemiyle güçlendirilmesi ve hız kazandırılması gerekirken aşırı vehme dayalı teşvik mevzuatına yasaklayıcı hükümlerin konulması "Anadolu aslanları" ve "Anadolu kaplanları" olarak isimlendirilen KOBİ'lerin önü kesilmiş ve küstürülmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Böylece, devlet desteğini kaybetmiş bulunan küçük ve orta ölçekli işletme müteşebbisleri büyük bir moral çöküntüsü içerisinde ve ayakta kalabilmenin çarelerini aramaktadırlar. Kendilerine kucak açan ülkelere göç etmektedirler. Sermaye yurtdışına kaçarken ardında terk edilmiş yüzlerce tesis ve binlerce işsiz bırakmaktadır.

Bu uygulama sonunda, özellikle kurulu ve çalışan, ülke ekonomisine katmadeğer sağlayan fabrikalar sökülerek eski demirperde ülkelerine veya Ortaasya Türk cumhuriyetlerine taşınmaktadır. Yatırımların teşvik edilmesi, istihdam alanlarının açılmasının teşvik edilmesi yerine, önü kesilmekte ve sermayenin yurt dışına kaçırılmasına meydan verilmektedir.

Teşvik tebliğindeki malî mevzuata aykırılık kapsamına girmeyen bazı KOBİ'lerin 1999/1, 2000/1 ve 2001/1 teşvik tebliğleriyle yeşil, kara gibi ticaretin temel ilkeleriyle asla bağdaştırılması mümkün olmayan renk ayırımına tabi tutulması ve bazılarının vergi borcu nedeniyle teşvik kapsamı dışında tutulması, ülkemizde yatırım kapasite kullanımı ve istihdamı olumsuz yönde etkilemiştir.

Kamu ve fon bankalarından aldıkları kredileri ödemeyen; ancak, hükümet üyelerinin yanında yer alan holdinglere yeni kredi açabilmek için formüller aranırken, Anadolu sermayesiyle kurulan işletmelere ise denetim terörü uygulanıyor. Hükümet, Anadolu sermayesini susturmak için Maliye Bakanlığının uzmanları ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerini kullanıyor. Müfettişler, vergi ve SSK primlerini düzenli olarak ödeyen Anadolu işletmelerinin hesaplarında buldukları en küçük hata hakkında soruşturma açarak, kuruluşları köşeye sıkıştırıyor. Bu şekilde kıskaca alınmış yaklaşık 500 kadar firma bulunuyor ve bu firmalarda çalışan 250 000 kişi işinden olma korkusuyla yaşıyor.

DPT'nin verilerine göre, Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren Türk işadamlarının sayısı her yıl yüzde 10 oranında artmaktadır. Sadece Almanya'da 165 değişik sektörde faaliyet gösteren 64 000 Türk girişimcisi bulunuyor. Türk işadamlarının cirosu 60 milyar marka ulaşırken, Türk işletmelerinde yaklaşık 300 000 kişi de istihdam ediliyor. 300 000 işçinin yaklaşık 90 000'i de Alman işçilerden oluşuyor.

Devlet yönetiminde ekonominin kurallarıyla çelişen bu tür aşırı vehim ve engellemelerden vazgeçilmesi gerekmektedir. Şu bir gerçektir ki, bu uygulama sonunda Türkiye kaybetmekte, kazanan ise eski demirperde ülkeleri olmaktadır.

Yukarıda kısaca sayılan hususları dikkate alarak, yurtdışına giden sermaye göçünün sebeplerini araştırmak ve sermaye göçünü önlemeye yönelik tedbirleri almak, Yüce Meclise ait bir görevdir. Yüce Heyetiniz tarafından konunun incelenerek, alınacak tedbirleri belirlemek için Meclis araştırması açılmasında zaruret vardır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının, köylü ve çiftçilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülke nüfusumuzun yüzde 35'ini teşkil eden 22 milyon köylü ve çiftçi vatandaşımızın son günlerde içinde bulunduğu sosyoekonomik sorunlarının çözümü ile Tarım Destekleme Fonundan çiftçilere yapılan yardımın dağıtımındaki aksaklıkların tespiti amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Salih Kapusuz

 

(Kayseri)

2- Nurettin Aktaş

 

(Gaziantep)

3- Dengir Mir Mehmet Fırat

(Adıyaman)

 

4- Sabahattin Yıldız

(Muş)

 

5- İrfan Gündüz

 

(İstanbul)

6- Tevhit Karakaya

 

(Erzincan)

7- Hüseyin Çelik

 

(Van)

8- Mahmut Göksu

 

(Adıyaman)

9- Ali Sezal

 

(Kahramanmaraş)

10- Mustafa Baş

 

(İstanbul)

11- Hüseyin Kansu

 

(İstanbul)

12- Maliki Ejder Arvas

(Van)

 

13- İsmail Alptekin

(Bolu)

 

14- Sait Açba

 

(Afyon)

15- Ramazan Toprak

(Aksaray)

 

16- Abdullah Veli Seyda

(Şırnak)

 

17- Ahmet Nurettin Aydın

(Siirt)

 

18- Kemal Albayrak

(Kırıkkale)

 

19- Osman Pepe

 

(Kocaeli)

20- Musa Uzunkaya

(Samsun)

 

21- Avni Doğan

 

(Kahramanmaraş)

 

Gerekçe:

Resmî kayıtlara göre ülke nüfusumuzun yüzde 35'ini teşkil eden 22 milyon çiftçi ve köylü vatandaşlarımız cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemini yaşıyor.

Mustafa Kemal'in "köylü milletin efendisidir" sözünün arkasına sığınıp köylü istismarı yapan politikacıların 9 köyü birleştiren "köy-kent" fantezisinin Türkiye gerçekleriyle alakası yoktur.

IMF ve Dünya Bankasının her isteğinin uygulandığı son üç yılda tarımda yaşananlar köylü ve çiftçimizin içinde bulunduğu sıkıntıyı yansıtmaktadır. Tarım sektörüne verdiği kredilerle tarımsal üretimi yönlendiren, tarıma destek sağlayan, hayvancılığın gelişmesine katkıda bulunan Ziraat Bankasının bu işlevi tamamen ortadan kaldırıldı.

Ege Bölgesinde tarım sektörüne kredi desteği sağlayan Tarişbank yasalara aykırı olarak fona devredildi. Danıştay yürütmenin durdurulmasına karar vererek, yasalara uygun olmayan bu devir işlemini durdurdu. Tarım sektörü piyasa şartlarında hiçbir destek olmadan kredi almaya zorlanıyor.

Dünyada her ülke tarımını desteklerken Türkiye, tarımsal destekleri kaldırdı. Fındık çay, ayçiçeği, pancar ve tütün üretimi kısıtlanırken, yerlerine "kanola" gibi, çiftçilerimizin tanımadığı alternatif ürünler getirilmiştir.

Dünyanın hiçbir ülkesinde tek başına uygulanmayan doğrudan gelir desteği sistemi, Türkiye'de tek destekleme modeli olarak uygulamaya konuldu. 2000 yılında pilot uygulaması başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, bu sistem 2001'de ülke geneline yaygınlaştırıldı.

Dekar başına üretim yapsın yapmasın, toprak sahibine 10 milyon lira ödenmesini öngören doğrudan gelir ödemesi, çiftçi kayıt sistemi olmadığı için yapılamadı. 2001 yılı için öngörülen 2,5 katrilyon liralık ödeme, kaynak yetersizliği nedeniyle 600 trilyon lira olarak bütçeye konulabildi.

Türkiye ihracatının yüzde 40'ını gerçekleştiren tekstil ve konfeksiyon sektörünün ana hammaddesi olan pamukta fiyatların enflasyonun altında belirlenmesi ve üreticinin maliyetlerini karşılamaması sonucu, desteklemelerin de kaldırılmasıyla, üretici, pamuk ekiminden vazgeçtiği için, Türkiye, 520 000 tonluk pamuk ithalatıyla dünya birincisi oldu.

IMF ve Dünya Bankasının istekleri doğrultusunda tarım satış kooperatifleri "özerkleştirme" adı altında destekten yoksun, kendi kaderleriyle baş başa bırakıldı.

Uygulanan tarım politikaları sonucunda, 2000 yılında Türkiye'nin tarım ürünleri ithalatı 4,1 milyar dolar ile 3,8 milyar dolar olan ihracat rakamının üzerinde gerçekleşti.

Kendi kendini besleyebilen 7 ülkeden biri olan Türkiye, bu özelliğini kaybetti. Mercimek, nohut, fasulye, buğday ve daha birçok üründe, Türkiye, ithalatçı olarak dışa bağımlı hale geldi.

Çiftçilerin tarım kredi kooperatifleri ile Ziraat Bankasına olan borçları 4 katrilyonu aştı. 34 bakanlığın bütçelerini geçen bu borç, Tarım Bakanlığının bütçesinden neredeyse, 10 kat daha fazla.

Türkiye nüfusunun yüzde 35'ini oluşturan çiftçi kesiminin, Ziraat Bankasına 900 trilyon, tarım kredi kooperatiflerine ise 1 katrilyon 247 trilyon lira borcu bulunuyor. Çiftçinin ödeyemediği bu borç, besicilerin kullandığı kredi ve faizlerin ilave edilmesiyle 4 katrilyonu aştı.

Bu nedenle, köylü ve çiftçi vatandaşlarımızın son günlerde içinde bulunduğu sosyoekonomik sorunlarının çözümü ile Tarım Destekleme Fonundan çiftçilere yapılan dağıtımdaki aksaklıkların giderilmesi amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü önergeyi okutuyorum.

3.- Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve 20 arkadaşının, esnaf ve sanayicilerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001 tarihlerindeki ekonomik krizle, ülkemizde üretime katkı sağlayan esnaf ve sanayicimiz, cumhuriyet tarihinin en büyük sıkıntısıyla baş başa bırakılmıştır. Ekonominin lokomotifi olan bu sektörün içinde bulunduğu her türlü sıkıntılara çözüm bulmak sosyal devletin öncelikli göreviyken, hükümet, âdeta, ekonomiyi, uluslararası finans kurumlarının tercih ve kararlarına terk etmiştir.

Bu nedenle, esnaf ve sanayicimizin içinde bulunduğu ekonomik sorunların çözümü noktasında politikalar üretmek maksadıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- Salih Kapusuz

 

(Kayseri)

2- Nurettin Aktaş

 

(Gaziantep)

3- Dengir Mir Mehmet Fırat

(Adıyaman)

 

4- Osman Pepe

 

(Kocaeli)

5- Musa Uzunkaya

 

(Samsun)

6- Sabahattin Yıldız

(Muş)

 

7- İrfan Gündüz

 

(İstanbul)

8- Tevhit Karakaya

 

(Erzincan)

9- Hüseyin Çelik

 

(Van)

10- Mahmut Göksu

(Adıyaman)

 

11- Ali Sezal

 

(Kahramanmaraş)

12- Mustafa Baş

 

(İstanbul)

13- Hüseyin Kansu

 

(İstanbul)

14- Maliki Ejder Arvas

(Van)

 

15- İsmail Alptekin

(Bolu)

 

16- Sait Açba

 

(Afyon)

17- Ramazan Toprak

(Aksaray)

 

18- Abdullah Veli Seyda

(Şırnak)

 

19- Ahmet Nurettin Aydın

(Siirt)

 

20- Kemal Albayrak

(Kırıkkale)

 

21- Avni Doğan

 

(Kahramanmaraş)

 

Gerekçe:

22 Kasım 2000 ve 19 Şubat 2001 tarihlerindeki ekonomik kriz, ülkemizde, üretime katkı sağlayan sanayici ve esnafımızı, cumhuriyet tarihinin en büyük sıkıntısıyla başbaşa bırakmıştır. Ekonomik krize çözüm bulmak, sosyal devletin öncelikli göreviyken, hükümet, âdeta, ekonomiyi uluslararası finans kurumlarının insafına terk etmiştir.

Sadece, Ocak-Eylül 2001 döneminde 1 katrilyon liraya yakın sermayesi olan 14 540 firma kapanmıştır.

Kapanan firmalar, çoğunlukla gıda, inşaat, finans ve tekstil sektöründe ortaya çıkmıştır. Üretim yaparak ekonomiyi krizden çıkaracak olan şirketler, IMF reçetesi ile bir bir kapısına kilit vururken, tarım sektörü daha da zor durumda. Üstelik esnafı eli kolu bağlı tutup, vergilerle üzerlerinde devlet baskısı kullanmak, bu kesimi, artık isyan eder bir duruma getirmiş ve ülkeyi sosyal patlamanın eşiğine getirmiştir.

Kendi evlâtlarına eziyet eden, zulmeden bir devlet olamaz, olmamalıdır.

Devletimiz, şimdi, IMF'nın dayatmasıyla, 30 000 yetişmiş kamu çalışanını emekliye ayırmayı planlıyor. Bunlar, bundan sonra çalışan olarak değil de emekli olarak maaş almaya devam edeceklerine göre, amaçlanan tasarrufun nasıl yapılacağı meçhuldür.

Gün geçmiyor ki, Türkiye'nin herhangi bir yerinden bir esnafın, işadamının feryat haberi gelmesin! Gazetelerin birinci sayfaları, televizyonların haber bültenleri ekonomik kriz karşısında çıldırma noktasına gelmiş esnafın, tüccarın hatta sanayicinin acı dolu haberleriyle doluyor.

Önce kasım kriziyle sarsıldı iş dünyası. Bir gecede gelen devalüasyonla paralar pul olurken, vatandaşın alım gücü daraldı, kimse dükkânlara giremez girmez oldu. Sabah dükkânını açan esnaf, çoğu kez akşama kadar siftah bile yapamadığı günler yaşadı; ardından, şubat krizi dayandı iş dünyasının kapısına.

Ekonomik sıkıntı nedeniyle tefecilerin eline düşen yalnızca esnaf değil, çok sayıda tüccar ve sanayici de bu sorunu yaşıyor. Özellikle, bankacılık kesimi rehabilite ediliyor düşüncesi, yüksek enflasyon ve doların yükselmesi gibi gerekçelerle bankaların toplam mevduatı içinde kredilerin oranı son on yılın en düşük seviyesi sayılan yüzde 23 seviyesinde.

Bankalar artık yeni kredi vermiyor, hatta, açtıkları kredilerin tümünü de iş âlemine kullandırmıyorlar. Sistemin gözden geçirilmesi ve kaynak aktarılması gerekir.

Bu nedenle, esnaf ve sanayicimizin içinde bulunduğu ekonomik sorunların çözümü noktasında politikalar üretmek maksadıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız'ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/433)

                                      15.12.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Dilekçe Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                              Süleyman Yağız

                                           İstanbul

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce, tümünü okutup işleme alacağım; sonra, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Önerileri okutuyorum:

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 25 Aralık 2001 Salı günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Aydın Tümen

Koray Aydın

Nihat Gökbulut

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

ANAP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 307 nci sırasında yer alan 788 sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına; 299 uncu sırasında yer alan 780 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına alınması önerilmiştir.

2- Genel Kurulun, 25 Aralık 2001 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması; 25 Aralık 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 26 Aralık 2001 Çarşamba günü de Sözlü Soruların görüşülmemesi; 25 Aralık 2001 Salı, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri seçimlerin yapılmaması; 27 Aralık 2001 Perşembe günü saat 22.00'ye kadar Gündemin 11 inci sırasına kadar olan Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde, Genel Kurulun, 28 Aralık 2001 Cuma günü de 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması ve bu günde de Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşülmesi, Gündemin 11 inci sırasına kadar olan Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmelerinin saat 22.00'ye kadar tamamlanamaması halinde, bu işlerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, istekleri halinde, lehte ve aleyhte söz verme gereğinden ötürü, şimdi, aleyhte olmak üzere, Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, siz değerli arkadaşlarımın geçmiş bayramını ve gelecek yeni yılını kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki temel görevi vardır; birisi yasama, diğeri denetimdir; ama, ne yazık ki, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, denetim konusunda sınıfta kalmıştır. Genellikle iktidar kanadının getirdiği Danışma Kurulu önerilerinde, en fazla rastladığımız cümle şudur: "Sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi."

Bildiğiniz gibi, salı günleri, sözlü sorular ve diğer denetim konularına ayrılmıştır. Şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, değerli milletvekili arkadaşlarımızın sorduğu 657 tane soru cevap bekliyor. Bunların içerisinde, iktidar kanadına mensup değerli arkadaşlarımız da vardır; ancak, çoğu zaman, bu sözlü sorular görüşüldüğü zaman da, sayın bakanlarımızın ya hiçbirisi olmuyor veyahut da nazarlık olarak birisi ikisi burada bulunuyor. Sayın Başkanvekili yüzlerce soru okuduğu halde, burada muhatap olacak bir bakan bulamıyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümetin bir alt organı değildir. Eğer, iktidar kanadına mensup milletvekili arkadaşlarımız, kendi iradelerini hükümetin iradelerine tabi kılarlarsa, iradelerini büsbütün onlara teslim ederlerse, üç liderin iradesine tabi olurlarsa, onları denetlemeniz, onları denetlememiz mümkün değildir. Bakınız, Danışma Kurulu toplanmadan önce üç sayın lider, dün akşam Başbakanlıkta bir araya geldi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini tayin etti. Biz de, grup başkanvekilleri olarak, bugün, Sayın Meclis Başkanının başkanlığında bir seremoni icra ettik, bir araya geldik ve 5 dakika süren bir görüşmeden sonra, Danışma Kurulu mutabakat sağlayamadı ve grupların önerisi Meclisin gündemine getirildi.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Mecliste yapılması gereken çok önemli denetim konuları var. Sözlü soruların büyük bir kısmı, burada görüşüldüğü zaman bile çok komik manzaralar ortaya çıkıyor. Bu denetim mekanizması hiç işletilmediği için, sözlü sorular periyodik olarak görüşülmediği için, birbuçuk yıl önce, olay daha sıcakken, aktüel haldeyken sorulmuş bir soruyu bugün Mecliste sorduğunuz zaman, son derece komik durumlarla karşılaşıyorsunuz. Onun için, bu sözlü soru meselesini ya halletmemiz lazım, İçtüzükte bir değişiklik yaparak yeni bir düzenlemeye tabi tutmamız lazım veyahut da sayın bakanlar bu Türkiye Büyük Millet Meclisini teşrif ederler ve bu sözlü sorulara muhatap olurlar.

Bakınız, YÖK Araştırma Komisyonunun raporu birbuçuk yıldan beridir bu Meclisin gündeminde bekliyor. Türkiye'deki üniversiteler, Türkiye'nin demokratikleşmesine, Türkiye'nin bilimsel olarak ileri gitmesine önayak olacakları yerde, Türkiye'de antidemokratik uygulamaların âdeta mekanları haline gelmiştir. İşte, son örneğini İstanbul Üniversitesinde gördük. İstanbul Üniversitesinin eski Rektörü Sayın Alemdaroğlu, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yeniden tayin edildi. Bana göre, Sayın Cumhurbaşkanı vahim bir hata yaptı; niçin? Bakınız, herkes dedi ki: "Sayın Alemdaroğlu en çok oyu aldı; dolayısıyla, demokratik olarak,  en çok oyu alan ve kendi rakiplerine 400 fark atan Alemdaroğlu'nun tabiî olarak seçilmesi lazım." Şu anda iş başında bulunan rektörlerin, üniversitelerde seçim kazanması, siyasî parti genel başkanlarının kongre kazanmasına benziyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Niye; çünkü, il ve ilçe başkanını siz tayin ediyorsunuz, delegeleri, sayın genel başkanlar, il ve ilçe başkanlarına tayin ettiriyor, onlar da, dönüp, sayın genel başkanları seçiyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Millî Eğitim Bakanı, sürekli norm kadro uygulamasıyla övünür. Üniversitelerde norm kadro uygulaması eskiden vardı; şu anda yok. Üniversitelerde, şu anda, havuz sistemi var. Bütün üniversitedeki kadrolar rektörün tahtı tasarrufunda; yani, tekelindedir; istediğine kadro ilan eder, istediğine kadro ilan etmez. Üniversitelerde son derece keyfî bir uygulama var. Eskiden, hangi fakültenin, hangi bölümünün, hangi ana bilim dalında ne kadrosu olduğu belliydi; ama, şu anda belli değildir. Birçok üniversitede doktorasını bitirmiş yüzlerce öğretim üyesi olmak üzere bekleyen doktor asistanlar var; sayın rektörler, kendilerine gelecek seçimde oy vermeyecekleri endişesiyle onlara yardımcı doçent kadroları tayin etmiyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanıyla müteaddit görüşmelerimizde, bu endişeden dolayı, rektörlerin, mutlaka ama mutlaka bir sefere mahsus atanmaları gerektiği üzerinde durduk. Sayın Cumhurbaşkanı da bizimle kesinlikle hemfikir olduğunu, bu konuda mutabık olduğunu söyledi; ama, aynı Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Alemdaroğlu'nu tayin etti maalesef. Bunu, tekrar söylüyorum, bir vahim hata olarak görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, üniversitelerde, Mc Carthy'ci bir uygulama hüküm sürüyor. Bakınız, ben, son örneğini arz edeyim size: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde, 5 öğretim üyesi -3'ü profesör, 1'i doçent, 1'i yardımcı doçent olmak üzere- 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 7/l maddesine göre, başka üniversitelere sürgüne gönderildiler. Nedir bu 7/l; neden bahsediyor? Bakınız, bu 7/l'nin hükmü şu değerli arkadaşlarım: Bir öğretim üyesi, bilimsel olarak yetersiz olursa veya yüksek öğretimin amaç ve ana ilkelerine aykırı davrandığı tespit edilirse, rektörün teklifi veya Yüksek Öğretim Kurulunun resen tayin etmesiyle başka bir üniversiteye gönderilebilir.

Şimdi, bu üniversitedeki arkadaşlarımıza Yüksek Öğretim Kurulu tarafından yazı gönderilmiş: "7/l'ye göre filan üniversiteye görevlendirildiniz." Başka bir şey yok.

Eskiden "hasbelicap" diye bir şey vardı, niye böyle yaptınız; hasbelicap!.. Böyle gerektiği için... Şu anda bunu tercüme ediyorlar "görülen lüzum üzerine."

Arkadaşlar, hukuk devletinde "görülen lüzum üzerine" diye bir şey olmaz. Bakınız, bu arkadaşların hiçbiri bir soruşturmaya tabi tutulmamıştır, kendilerine bir dava açılmamıştır, adlî veya idarî yargıda bu insanlar yargılanmamışlardır; hiçbir suçları, günahları olmadığı halde, belki dünya görüşlerinden dolayı; belki, hayatlarını Sayın YÖK Başkanının veya sayın rektörlerin istediği tarzda tanzim etmediklerinden dolayı, bu insanlar, Türkiye'nin muhtelif üniversitelerine sürgüne gönderilmişlerdir.

Siz, Anayasada "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir" diyeceksiniz; ondan sonra da, hukuk ayaklar altına alınacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi de buna seyirci kalacak. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi gündemini tayin etmek zorundadır, ülkedeki insan hakları ihlallerine mutlaka el koymak zorundadır.

Arkadaşlar, bakın, devlet protokolünde, siz, değerli milletvekili arkadaşlarım, bizlerin yeri neresi biliyor musunuz; devlet protokolünde milletvekillerinin yeri 14 üncü sırada! 12 Eylülde bile, 12 Eylül askerî darbesinde bile milletvekilleri 2 basamak öndeydi, şu anda 14 üncü sıradasınız ve Sayın YÖK Başkanı sizden 7 basamak öndedir; tabiî ki Meclisi tanımayacaktır, tabiî ki keyfî uygulamalar yapacaktır. Bu Mecliste bu ense oldukça, biz, daha çok ensemizden tokat yeriz, bunu bilmiş olun.

Şimdi, biraz önce belirttim, Meclisin gündemini, ne yazık ki, üç lider belirliyor, irade üç lidere teslim edilmiş. Şairin dediği gibi: "Sakın kader deme; kaderin üstünde bir kader vardır."

Keşke, bu üç liderin iradesine tabi olsaydık. Endişe ederim ki, bu üç liderin iradesinin üstünde de, IMF'nin iradesi vardır. Ülkedeki yasama faaliyeti bile vesayet altına alınmıştır. Bu durumu kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu Meclis, yasamayı da, denetimi de, kendi iradesiyle, mutlak surette yapmak zorundadır. YÖK araştırma komisyonu raporunu bundan önceki Danışma Kurulu toplantılarında da gündeme getirdik, dedik ki "değerli arkadaşlar, bütün -o zaman beş siyasî parti grubu vardı- grupların temsilcilerinin içerisinde bulunduğu çok değerli arkadaşlarımız, aylar  süren araştırmalar yaptılar. Başkan, MHP Grubumuzdan Elazığ Milletvekili Sayın Mustafa Gül'dü. Mustafa Gül, YÖK'ten bir arkadaşımızdır ve oradaki meseleleri çok iyi bilen bir arkadaşımızdır. İstanbul Üniversitesi Rektörü Alemdaroğlu'nun beş ayrı davadan mahkeme önüne çıkması gerekiyordu; tekrar, İstanbul Üniversitesi gibi çok önemli olan, Türkiye'nin en büyük üniversitesine rektör tayin edildi!"

Bütün bunlar olurken, bu memlekette açlık, sefalet olurken, bizim gündemimizde ne var; tütün yasası!.. Arkadaşlar, biz, depremde zarar gören vergi mükelleflerinin vergilerinin ertelenmesine karşı değiliz, bunda mutabıkız sizinle. Kıbrıs'taki Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ek ödeneklerinin artırılmasında sizinle mutabıkız; uluslararası anlaşmalarda da sizinle mutabıkız; ama, tütün meselesinde, sizinle hemfikir değiliz. Tütün meselesi, IMF'nin dayatmasıyla, çiftçimizin ve milletimizin aleyhine getirilmiş olan bir yasadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sonuçlandıralım, Sayın Çelik.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkanım.

Ayrıca, Meclisin denetim faaliyetlerinin de askıya alınmış olmasını, bir kez daha, huzurunuzda, AK Parti Grubu olarak ve şahsım adına yadırgadığımızı ifade etmek istiyorum. Salı günleri, sayın bakanlarımız teşrif etsinler -Meclise saygı göstersinler biz onlara saygı gösterelim, onlar bize değer versinler biz onlara değer verelim- gelsinler, sözlü sorularımıza mutlaka muhatap olsunlar; ama, sözlü soruların vakti geçmeden, konu daha sıcakken, aktüelken sorularımıza cevap versinler.

Bu duygularla, hepinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum. (Ak Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çelik, çok teşekkür ediyorum.

Şahsınız adına söz aldınız; onu düzeltelim.

Konuyla ilişkisini bir yana bırakarak, konuşmanızda bir cümle geçti onu düzeltmemiz lazım. "YÖK Başkanı tabiî ki Meclisi tanımayacaktır" dediniz; cümleniz öyleydi.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Doğru.

BAŞKAN - Yüce Meclisi tanımamak, ne YÖK Başkanının haddinedir ne bir başka kamu görevlisinin; bunu, bir kere, bu şekilde ifade edelim.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Fiilî uygulamalarıyla...

BAŞKAN - Şimdi, aleyhte olmak üzere, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan...

Buyurun Sayın Candan. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemiyle ilgili olarak, hükümet önerisi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, iki sayfalık hükümet önerisinde diyor ki hükümet: "Biz, gücümüze bağlı olarak, sayısal çoğunluğa bağlı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemini istediğimiz gibi değiştirebiliriz..." Birinci tespit bu.

İkincisi: "Biz, Türkiye'deki gelişmeleri ciddî anlamda takip edemiyoruz; sık sık gündemi değiştirmek durumundayız; buna bağlı olarak da, Parlamento gündemini değiştiriyoruz..."

Bir üçüncüsü, belki de en önemli olanı da "elimizde değil; IMF çok bastırıyor, krediye de ihtiyacımız var, bu kanunları mutlaka çıkarmak mecburiyetindeyiz 'ya çıkarırsın ya çıkarırsın' mantığıyla bu gündemi değiştiriyoruz" demektir. Bunların üçü de, bu hükümetin ne kadar beceriksiz, ne kadar basiretsiz olduğunu göstermektedir.

Şimdi, neden böyle söylüyorum... Bir hükümet düşünün; bu hükümet, bir aylık bir program içinde, Parlamentoda hangi kanunu, hangi şartlarda çıkaracağını bilememekte, bazen, bir haftada iki defa gündem değişmektedir. Bu, hükümetin tutarsızlığını göstermektedir.

Şimdi, bugün gündem neyle değişiyor; denetim devre dışı bırakılıyor. Peki, hükümet ne diyordu: "Esas olan denetimdir; biz, yolsuzluklarla mücadele ediyoruz." Peki, o zaman, yolsuzlukla mücadele eden hükümet denetimden kaçar mı?! Kaçıyor. Eskiden, yolsuzluklar aşağı kanallardan akıyordu; ama, şimdi, o kanallar öyle patladı ki, artık, dışarıdan akmaya başladı ve kamuoyunda da, maalesef, kanıksandı.

Şimdi, bu metne baktığımız zaman, hükümet ne getiriyor; Tütün Yasası getiriyor. Tütün Yasası hangi stand-by anlaşmasının içerisinde; hükümetin geçen dönem yaptığı anlaşmanın içinde; yani, hükümet diyor ki bu metinle: "Bizi mazur görün, bizim elimizde bir şey yok. Bizim hükümet... İktidarız; muktedir değiliz; yapacak fazlaca bir şeyimiz yok. Cumhurbaşkanı da veto etse, kim geri gönderirse göndersin, biz, bu yasayı çıkaracağız." Yani, diyorlar ki: "IMF'ye verdiğimiz söz..." Şimdi, o zaman     -öyle zannediyorum ki- çiftçilerin, tütün ekicilerinin hükümete gerekli cevabı verecekleri kanaatindeyim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sık sık gündem değiştirmek, bu Parlamentoda görev yapan hem iktidar hem muhalefet milletvekillerine saygısızlıktır; yani, evvela, hükümet, kendi milletvekillerine saygı göstermek durumundadır. Neden? Onu da söyleyeyim: Öyle bir metin getiriyorsunuz ki, yarın görüşülecek, yani, bugün görüşülecek kanunu bugün öğleden sonra getiriyorsunuz. Onun için de, burada milletvekilleri konuşurken, muhtevasız; onun için, dinleyen milletvekillerinde de isteksizlik söz konusu olmaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında, hükümet üç ortak değil; hükümet dört ortak. En güçlü ortak da, görünmeyen IMF ve Dünya Bankası. Şimdi, isterseniz -hükümet üyeleri, bakın, neler söylemiş- Başbakandan inciler başlığı altında birkaç metin ifade edeceğim: "IMF'nin kucağına oturduk -Sayın Ecevit söylüyor- yatırım, istihdam, üretim düşünemiyoruz." O zaman, bu cümleleri söyleyen Başbakanın hükümetten istifa etmekten başka çaresi yok. Devam ediyor: "IMF kredileri uçup gitti, sözlerinde durmadılar." O zaman, eğer, siz, kredileri uçuruyorsanız, bundan sonrakileri de uçuracaksınız. Yine, hükümette, Başbakanlık koltuğunda oturamazsınız. Şimdi, çelişkiye bakın. Aynı Başbakan diyor ki: "Durumumuz iyi olmasa IMF bize cömert davranmazdı." Şimdi, bir hafta önce böyle söyleyeceksiniz, bir hafta sonra IMF aleyhinde konuşacaksınız. Bu çelişkiyi izah etmek mümkün değil. Bu açıklamalar, dünyada birçok basında yazılıp çiziliyor. Sadece kendinizi değil, bu büyük milleti de gülünç duruma düşürüyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Başbakan böyle söyler de yardımcısı durur mu; durmaz. Sayın Yılmaz, Rize'ye gitti. Bakın, ne söylüyor: "Çay parasını zamanında almak istiyorsanız, beni Başbakan yapın." Bak, bak, şimdi!.. Popülist politikaya bakın!.. Daha önce ne diyorlardı? Peki, siz, daha önce çaya verdiniz, fındığa verdiniz de ne oldu? Geldiğimiz nokta nedir şimdi?

Şimdi, ANAP, hükümet içinde, sabah iktidar gibi, akşam muhalefet gibi idare ediyor. CHP de aynısını yaptı; ama, Parlamento dışında kaldı. Eğer ortaksanız, bu ortaklığın bir şartı, bir protokolü vardır.

Şimdi, araştırmalar, anketler diyor ki: "Biz böyle yaparsak -bir milletten yana, bir hükümetten yana- anketler bizi çok gösterir." Bu bayatlamış numarayı bu millet yutmaz. Bu hükümetin yaptığı bütün icraatlardan üç hükümet ortağı mesuldür. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, 2002 bütçesi burada onbeş milletvekiliyle müzakere edildi ve milletvekilleri hiç ilgi göstermedi. Neden; söyleyeyim ben size: Çünkü, burada, milletvekillerinin hiçbir konuşması itibara alınmadı. Hükümet diyor ki: "Bu bütçe rakamları var ya, bu bütçe rakamları, günah bizde değil; IMF yazdırdı." Aynen hükümet böyle söylüyor.

Bakın, size üç tane rakam vereceğim; bir tanesi bugünkü gündemle ilgili. Enflasyon yüzde 35. Değerli arkadaşlar, hükümet bunu neden böyle ilan ediyor biliyor musunuz; işçi ve memurlarla yüzde 35 üzerinden anlaşma yapacak... Tütüne, fındığa, tabanfiyatta ancak yüzde 35 verecek; enflasyon böyle. Yani, alenî ve açık olarak hükümet kendi halkını aldatıyor; buna samimiyetsizlik denir.

Şimdi, bakın, aynı şekilde faiz ödemeleri 42,8 katrilyon. Bu yazıldı ya, hemen gündem değişiyor. Bu gündemin içerisinde 10 katrilyon vergi var, vergi, vergi... Bakın, söyleyeyim, siz, milleti, açlığa, sefalete itiyorsunuz; millet de sizi sandıkta yokluğa itecek.

Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, faiz ödemeleri 42,8 katrilyon olunca, vergi gelirleri 57,9 katrilyon... Şimdi, ne olacak; daha çok vergi, daha çok vergi, daha çok vergi... Bakın, ben, hükümet için şöyle söylemek istiyorum: Aslında, sizden hükümet olmaz; açık ve net konuşalım. İzah edince, neden sizden hükümet olmayacağını takdir edeceksiniz.

Bakın değerli arkadaşlar, Enerji Bakanı gitti mi; gitti; bürokratları tutuklu mu; tutuklu. Bayındırlık Bakanı gitti mi; gitti; bürokratları tutuklu mu; tutuklu. Ekonomide iki yerli bakan gitti mi; biri de intihara teşebbüs etti mi; etti. İthal olan Bakan da gidici mi -Arjantin'de olduğu gibi- gidici. Bir Devlet Bakanı -şimdi Meclis Başkanvekilimiz- tütün dedi, Bakanlık koltuğundan indi mi; indi. Diğer bir Bakanımız, kurultay topladı "Türk Kurultayı" dedi, gitti mi; gitti. Ulaştırma Bakanı "Telekom" dedi, gitti mi; gitti. Turizm Bakanı "hükümet içi muhalefet" dedi, gitti mi; gitti.

Kaç Bakanınız var; geriye ne kaldı?! Siz, hükümet değilsiniz zaten. Zaten millet böyle kabul etmiyor. (SP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın, aslında, açık ve net bir cümle ifade ediyorum: Bu hükümet, demokratik meşruiyetini kaybetmiştir. Böyle hükümet olmaz; yani, hem şaşkın hem belirsiz. "Aman, biz, Arjantin değiliz; Arjantin gibi olmayız." Bu söz çok yanlış.

Değerli arkadaşlar, bakın, Arjantin neden battı biliyor musunuz; IMF'ye olan, yaptığı anlaşmadaki 900 milyon doları ödeyemediği için battı. Yoksa, sizin, bu hükümetin borcu gibi, Arjantin'in borcu 200 milyar dolar değil, 132 milyar dolar; yani, biz, Arjantin'den 70 milyar dolar daha fazla borçluyuz. Sizin, ne yaptığınızı, ne söylediğinizi bildiğiniz yok. Devekuşu gibi kafanızı kuma gömdünüz: "Burası Arjantin olmaz... Burası Arjantin olmaz... Burası Arjantin olmaz..." Bununla ne olacak?! Ne yapmak istediğinizi ortaya koyun.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu tasarılar, gelip, burada çıkıp, kanunlaşıp da halka indiği zaman neler getirip neler götürüyor?.. Aslında, ben, milletvekili arkadaşlarımı üzülerek seyrediyorum; bu süratle, bu belirsizlikle gelen tasarıları okuma imkânları yok; ama, bakın, ben, size söyleyeyim: Bu gelen tasarıların bir tanesinin içinde, malî sektöre, bankalara... Borçlarla ilgili düzenleme yapılıyor; yani, bankalar ile şirketler müzakere edilecek. Arasına ne sıkıştırılmış bakın değerli arkadaşlar: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu üyelerine kıyak emeklilik getiriliyor. Alıştınız kıyak emekliliğe!.. Bakın, şimdi, Sayın Başbakan ne diyor: "Öyle üst kurullar oluşturuldu ki, denetim yapamıyoruz."

BAŞKAN - Süreniz bitmek üzere, lütfen...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Bitiriyorum...

Hem böyle şikâyet ediyorsunuz hem de bir taraftan banka yöneticilerine yargı muafiyeti getiriyorsunuz; talep ettiğiniz tasarı bu. Banka yöneticilerine yargı muafiyeti; yani, yargıya gitmeyecekler.

Değerli arkadaşlar, sürem doldu; ancak, şu kadar söyleyeyim: Bu ülke hepimizin; ama, cumhuriyet tarihinde, 57 nci hükümetin beceriksizliğiyle artık birinci sırada yer aldığı kanaatindeyim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Candan.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verdikleri önerileri oylarınıza sunuyorum...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Peki...

1 inci öneriyi okutuyorum:

1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 307 nci sırasında yer alan 788 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına, 299 uncu sırasında yer alan 780 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu sayılamaz... Hareket halindeler, makineyle yapalım...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- Genel Kurulun, 25 Aralık 2001 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-22.00, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması; 25 Aralık 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 26 Aralık 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi; 25 Aralık 2001 Salı, 26 Aralık 2001 Çarşamba ve 27 Aralık 2001 Perşembe günleri seçimlerin yapılmaması; 27 Aralık 2001 Perşembe günü saat 22.00'ye kadar gündemin 11 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde, Genel Kurulun, 28 Aralık 2001 Cuma günü de 14.00-19.00, 20.00-22.00 saatleri arasında çalışması ve bu günde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, gündemin 11 inci sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin saat 22.00'ye kadar tamamlanamaması halinde, bu işlerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutup işleme alacağım.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5.- Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/944)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak'la ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31 Aralık 2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Başbakanlık tezkeresi üzerinde İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara, hükümete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar ve hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır.

Görüşmelerin sonunda da tezkereyi oylarınıza sunacağım ve tezkere hakkında açıklamada bulunmak isterse, hükümete söz vereceğim.

Şu ana kadar söz alan grubun sözcüsünü çağıracağım; diğer gruplar eğer konuşma yapılmasını arzu ediyorlarsa Başkanlığa lütfen isim bildirsinler.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31 Aralık 2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılması hakkında, hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin talebi vardır. Bu konuyla ilgili, AK Partinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi, Partim adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, bugün görüştüğümüz ve hükümetin süresini uzatma talebinde bulunduğu keşif gücü Türkiye'ye nasıl gelmiştir, bunu bir gözden geçirmenin gerekliliğine inanıyorum. Hatırlayacaksınız, Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden sonra başlayan gelişmeler ve Irak'ın, Kuzey Irak'ta yaptığı operasyonlar üzerine, 500 000'e yakın Kuzey Iraklı Türkiye sınırlarına hücum etmiş ve Türkiye, büyük bir göç almıştı. Bunun üzerine, Birleşmiş Milletler kararları gereğince -ki, 1991 yılında 688 sayılı Karar gereğince- Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Hollanda, İtalya ve Türkiye'nin de katılımıyla müteşekkil bir uluslararası güç, Türkiye'nin güney sınırlarına yerleşmiş ve daha vahim gelişmeleri önlemek için burada konuşlandırılmıştı.

Silopi ve Zaho'da merkezler kurulmuş ve bu merkezlerden Kuzey Irak izlenmeye başlanmıştı; ama, aradan geçen süre -ki, 1996 yılına kadar geçen süre- içerisinde, buradaki gelişmeler, de facto bir durum ortaya çıkarmış, Kuzey Irak'ta ayrı bir bölgenin, ayrı bir oluşumun adım adım olduğunu, bütün Türkiye, kaygıyla izlemişti. Çok daha ötesi, Kuzey Irak'ta ve özellikle de Zaho'da yerleşen sivil toplum örgütleri adı altındaki NGO'ların faaliyetleri, ki, bunlar, misyonerlik faaliyetlerinden, birçok Avrupa ülkesinin istihbarat teşkilatlarına kadar örgütlenen bir çatı oluşturmuş; bu ise, Türkiye'nin de uzun vadeli çıkarlarını tehdit etmeye başlamış, bölgenin de yapısı yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Daha da ötesi, bölgede ticaret tamamen durmuş, petrol boru hattı kesildiği için Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi, tamamen bir çıkmaz içerisine girmiş ve -bir günde, 10 000'e yakın TIR'ın, kamyonun seyahat ettiği, giriş yaptığı- bölgede, hayat zaten tamamen durmuştu.

Değerli arkadaşlar, bu kaygılar, 1996 yılının sonuna kadar devam etti. 1996 yılında, Sayın Erbakan'ın Başbakanlığında, benim ve bu Meclisteki birçok arkadaşımın da görev aldığı hükümet, ilk defa, bunu gözden geçirmiş, Türkiye'nin çıkarlarını ve menfaatlarını kollamak ve ortadaki kuşkuları gidermek için, yeni bir düzenleme içerisine girmişti. Hatta, bu yapılırken, birçok arkadaşım hatırlayacaktır, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gizli oturum yapılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisinin komisyonlarından Millî Savunma Komisyonunda, Dışişleri Komisyonunda bilgiler verilmiş ve neticede, bugün uzatılmasını talep ettiğimiz karar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmıştı ve bunun neticesinde de, o zaman Çekiç Güç diye bilinen bu gücün, bütün kara kuvvetleri Türkiye'den gönderilmiş; bunun yerine, sadece, zaten NATO üssünde var olan bazı uçakların, 36 ncı paralel diye bildiğimiz Kuzey Irak'taki keşif uçuşlarına izin verilmiştir. Tabiî, bu çerçeve içerisinde, Kuzey Irak'ta yerleşmiş olan ve o bölgede zararlı faaliyetler içerisinde bulunduğuna inandığımız birçok NGO da, bölgeden gönderilmiş; daha da ötesi, Birleşmiş Milletlerle yapılan görüşmeler neticesinde, Kerkük-Yumurtalık boru hattı, kısmen de olsa açılmış ve petrol akmaya başlamıştır. Bunun neticesinde, Türkiye ile Irak arasında, ticarî ilişkiler tekrar başlamış; eskisi gibi olmasa da, yine, Türkiye'nin ihracatı başlamıştır.

Değerli arkadaşlar, burada, üzülerek bir şey ifade etmek isterim ki, Çekiç Güç'le ilgili veyahut da bu konularla ilgili görüşmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarında okuduğunuzda, bütün siyasî partilerimizin, 1990'dan bu yana Mecliste bulunan bütün liderlerin, iktidarda ve muhalefette çok farklı söylemler içerisinde olduklarını ve reel politika yerine, ne yazık ki, popülist bir yol takip ettiklerini de, üzülerek, burada ifade etmek gerektiği kanaatindeyim.

Bütün bunlar, bu gelişmeler devam ederken, 11 Eylül olayları dünyada birçok şeyin değişmesine sebep olmuştur. Birçok güvenlik konseptinin, stratejilerin ve programların sil baştan yapıldığını görmeye başladık. Amerika Birleşik Devletlerindeki büyük terör olayı, daha sonra Afganistan'daki gelişmeler ve şimdi de Irak'a yönelik bazı teşebbüslerin olduğunu, gerek yabancı basından gerekse sızdırılan bilgilerden hep beraber izlemekteyiz. Dünya, âdeta, yeni bir soğuk savaş demeyeceğim; ama, bu sefer, soğuk bir barış dönemine girmiş vaziyettedir, büyük bir gerginlik vardır, ne olacağını herkes tedirginlikle beklemektedir. Türkiye'nin konumu icabı, bu tedirginlik tabiî ki çok daha büyüktür ve bütün bu olup bitenlerin, Ortadoğu bölgesinde, Müslüman halkın yaşadığı bölgelerde odaklandığını görünce ve bu bölgelerde yıllardır akan kan ve gözyaşını düşününce, şüphesiz ki, Türkiye'nin de sorumluluğu ona göre büyümektedir.

Değerli arkadaşlar, aslında, medeniyetlerin beşiği olan bu bölgede büyük kaynaklar vardır. Petrol kaynaklarının, rezervlerinin yüzde 70'e yakınının bu bölgede olduğunu herkes bilmektedir; ama, ne yazık ki, bu bölgedeki yönetimler, rejimler ve bu bölgeye liderlik yapan kişilerin vizyonlarının yoksunluğu ve basiretsizliği, bu kaynakların boşa gitmesine, bu kaynakların kendi halklarının refahını artırmasına değil, o bölgedeki kanın ve gözyaşının akmasına sebep olmuştur. Petrolle elde edilen bütün paralar, silah alımına gitmiş ve bir nevi, kazanılan petrodolarların iadesi bu şekilde sağlanmıştır. Bunlar söz konusu olunca, Irak çok ayrı bir önem arz etmektedir. Zaten, bugün konuştuğumuz konu da Irak'a dönüktür. Ortadoğu bölgesindeki birçok otoriter rejimin yanında, en otoriter ve diktatör rejimin, militarist rejimin Irak'taki Saddam rejimi olduğunu herkes bilmektedir. Halbuki, Arap ülkeleri içerisinde en büyük nüfusa, en eğitimli nüfusa ve en büyük zenginliğe sahip olan bu ülke, ne yazık ki, ülkedeki liderliğin -demin söylediğim gibi- basiretsizliği neticesinde harap olmaktadır, kan ve gözyaşı içindedir. İlk defa, 1980 yılını hatırlarsanız, hiçbir sebep yokken İran'a saldırmış ve 8 yıl süren savaşlar neticesinde bu bölgede 1 000 000 insanın, 1 000 000 Müslümanın ölümüne sebep olmuştur. Binlerce kadın dul kalmış, binlerce çocuk bu sayede yetim olmuştur ve ne yazık ki, bu savaşta, el altından da olsa, Batılı ülkelerin desteği ve kışkırtmasıyla kimyasal silah dahil birçok yasak silah kullanılmıştır ve denenmiştir. Daha sonra, 1991 yılında, bu rejim, Kuveyt'e saldırmış, Kuveyt'i işgal etmiş ve ne yazık ki, yine, bütün dünya güçlerini bir nevi organize edip üstüne çekmiştir. Neticede, binlerce Iraklı, yine, ölmüş ve Irak harap olmuş, aylarca bombalanmıştır. Daha başka olaylar da bu yönetim sayesinde olmuştur. Kendi vatandaşları olan Kuzey Irak'taki bölgeye saldırılmış, Halepçe'de 5 000'e yakın Kürt vatandaşını kimyasal silahlarla öldürmüş, bebekler annelerinin kucaklarında ölmüştür. Dünya kamuoyunun çok dikkatini çekmese de hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu katliamlar, aslında, Kerkük'te, Musul'da oradaki Türklere karşı da yapılmış; ama, bütün suskunluk, ne yazık ki, devam etmiştir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'ye karşı da zaman zaman iyi niyetlerin beslenmediğini -Irak tarafından- hepimiz bilmekteyiz. Irak'ı ziyaret Türkiye Başbakanlarına söylenen lafları, Türkiye, muhakkak ki hep not etmiştir.

Bütün bu gelişmeler karşısında, olan, Irak Halkına olmuştur; olan, Irak'ta yaşayan zavallı insanlara olmuştur; ama, yine bu süre içerisinde, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batı dünyasının Irak'a karşı takip ettiği politika da Saddam Hüseyin'in işine gelmiştir. Bu politikalar sayesinde içe kapanan Irak, bir nevi, Saddam Hüseyin'in daha güçlenmesi, halkın etrafında birleşmesi neticesini ortaya çıkarmıştır. Saddam Hüseyin'i cezalandırma niyetiyle yapılan her hareket onun işine gelmiş; ama, zararı gören ise o bölgenin masum insanları olmuştur. Daha da ötesi, yine, Batılı ülkelerin ve özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin Filistin-İsrail meselesinde takip ettiği politika da Saddam Hüseyin tarafından kullanılmış ve yine işine gelmiştir ve burada şunu da belirtmek zorundayız ki, bu mesele hallolmadan, Ortadoğu'da sürekli bir barış kurulmadan, bu bölgede olup bitenler dünya gözü önünde devam ettiği süre içerisinde de, isteseniz de istemeseniz de, birçok şeyi kontrol edemeyeceksiniz ve olaylar devam edecektir. O bakımdan, Ortadoğu'da kalıcı bir barışın temini için gereken her şey yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerinin şu andaki yöneticilerinin çoğunun Irak'a karşı tavrının uzun süredir devam ettiğini biliyoruz. Birçok vesileyle yapılan görüşmelerde, bir zamanlar Çavuşesku'yu ve Miloseviç'i nasıl gönderdilerse, Saddam Hüseyin'i de o şekilde göndereceklerini hep ifade etmektedirler; ama, burada bir yanılgı söz konusudur. Unutmamak gerekir ki, Çavuşesku da, Miloseviç de, kendi ülkelerindeki yüzbinlerce, milyonlarca, muhaliflerinin karşı çıkması neticesinde gidebilmişlerdir; dışarıdaki bir grup azınlık muhalifle değil, ülke içerisindeki büyük yığınların karşı çıkmasıyla, büyük protestolar, büyük yürüyüşler ve büyük mitingler neticesinde terk etmek zorunda kalmışlardır. Yine, aynı şekilde Afganistan'da da, başta Afganistan Cumhurbaşkanı Burhanettin Rabbani ve Kuzey İttifakı gibi bir güç söz konusuydu; ama, Irak'a baktığımızda, Irak'ta gerek güneydeki Şiiler gerekse kuzeydeki Kürt Irak vatandaşları, Irak'ın aslî unsurları olmadığı için, burada gazetelerde okuduğumuz girişimlerin, bu bölgede çok büyük yansımaları ve yankıları olacağı inancındayız. Her şeyden önce uluslararası bir ittifak söz konusu değildir. Arap ülkeleri arasında çok büyük huzursuzluklar söz konusu olacaktır. Rusya'nın, Çin'in, birçok Avrupa ülkesinin, şimdiden farklı farklı görüşleri ortaya çıkmaktadır. O açıdan, buraya karşı yapılacak operasyonların, daha öncekiler gibi kolay olmadığını burada açıkça söylemek gerekir.

Yalnız, burada Irak rejimine ve Saddam Hüseyin'e düşen bir şey vardır; eğer bütün bu üstüne gelen güçleri birden boşa çıkarmak ve bütün bunları bir nevi geri püskürtmek ve durdurmak söz konusu ise, iddia edilen ve kendilerinin "yok" dediği kimyasal ve biyolojik silahların, bunlarla ilgili imalat, mademki kendileri tarafından "yok, bunlar yapılmıyor" denildiğine göre, Birleşmiş Milletleri çağırıp, bütün bunları gezdirmeleri, yeni bir operasyonu, bu bölgeye dönük yeni faaliyetleri de boşa çıkaracaktır ve durduracaktır.

Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki, bu bölgenin huzura erişmesi ve tabiî kaynaklarını kendi halklarına harcamaları, bu ülkelerde kurulacak demokratik, şeffaf ve halka dayalı rejimler sayesinde olacaktır. Ama, yine acı bir gerçektir ki, bu bölgelerdeki bütün otoriter rejimler, yine, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Batı dünyası tarafından desteklenmiş, hatta, bunlara karşı demokratik muhalefeti yapan Müslüman entelektüeller, aydınlar -bunlar ise- her zaman rejim karşıtı olarak görülmüş ve tam tersine her türlü baskı kullanılmıştır. O bakımdan, bu ikiyüzlülükten de muhakkak vazgeçmek gerekir.

Türkiye söz konusu olduğunda, şüphesiz ki, önce Irak halkı kardeşimizdir; tarihî birliğimiz vardır, dindaşlarımız vardır, akrabalarımız vardır. Bunların huzuru, bunların iyiliği hepimizin en büyük arzusudur. İkinci olarak da, Türkiye'nin, şüphesiz ki, ekonomik çıkarları söz konusudur. Körfez Savaşında Türkiye'nin 40 milyar dolara yakın bir kaybının olduğunu dikkate alırsanız ve bu kaybı müttefik ülkelere anlatmaya gücümüzün yetmediğini de dikkate alırsanız, bundan sonra olup biteceklerde, Türkiye'nin çok daha dikkatli olmasının gerekliliğini hepimiz kabul edeceğiz.

Bölgede ticaret tamamen durmuştur. Bölge, bir nevi, çıkmaz bir sokağa dönmüştür. Çıkmaz sokakta nasıl ticaret olmayacaksa, nasıl bir dükkân, işyeri açılmayacaksa, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi de, âdeta, bu hale dönmüştür. O açıdan, Sayın Başbakanın Washington'a davet edilmesi ve son haberler ve gelişmeler şunu göstermektedir ki; bu bölgede bir ısınma söz konusudur. Türkiye, tavrını alırken, bütün bunları göz önüne almak zorundadır. Eğer, Türkiye, bunları dikkate almadan hareket ederse, sonunda kaybeden yine bizim ülkemiz olacaktır. O bakımdan, Sayın Başbakan Was-hington'a gitmeden önce, belki, Türkiye Büyük Millet Meclisini tam arkasına almalıdır, siyasî partilerin başkanlarıyla görüşmelidir, onların desteklerini almalıdır. Türkiye'nin bugün içerisinde bulunduğu ekonomik durum, şüphesiz ki, her şeyi etkiliyor; ama, bunun kompleksi içerisine girmeden, Türkiye'nin tarihini, potansiyelini, coğrafî üstünlüğünü arkasına alarak gidip, bütün bu görüşmeleri yapmalıdır kanaatindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili, AK Parti olarak bir grup kararı almadığımız için, arkadaşlarımız serbesttir. İnşallah, önümüzdeki gelişmeler, bu bölgeye kan ve gözyaşı getirmez, Türkiye'nin ve bu bölgenin zararına gelişmez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül'e biz de teşekkür ediyoruz.

Efendim, şimdi, Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Gören konuşacaklar.

Buyurun Sayın Gören. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) - Muhterem Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kuzeyden Keşif Harekâtının altı ay daha uzatılmasıyla ilgili hükümet tezkeresi üzerinde Saadet Partisi adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle Kuzey Irak'ta bulunan Türkmen ve Kürt kardeşlerimizin, ülkemizde ve dünyada bulunan tüm Müslümanların ramazan bayramlarını yürekten kutluyorum. Ülkemizdeki Hıristiyan vatandaşların ve dünyada bulunan tüm Hıristiyanların içinde bulunduğumuz Christmaslarını ve tüm insanlığın yeni yılını kutluyor, saadet ve mutluluklar getirmesini diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, milletlerin kaderlerini, içinde bulundukları coğrafya belirler genellikle. İçinde bulunduğumuz coğrafyanın cilvelerini de, biz, bir millet olarak takip etmek ve gündemimize hâkim olmak zorundayız. Birinci Dünya Harbi sonrası çizilen, kanla, gözyaşıyla yoğrulan zoraki sınırlardan sonra bölgemizde huzursuzluğun bir türlü dinmediği malumu âlilerinizdir. Özellikle 1949'dan sonra, İsrail'in, kurulduktan sonra bölgede yürütmeye çalıştığı, bir nevi yayılmacı ve problem çıkarıcı politikası halen sürmektedir. Bunun kronolojik olarak bazı örneklerini vermek istersek, 1966'da, İsrailli parlamenter Luba Eliav, Mustafa Barzani'ye "Kürt devletini kurunuz, biz size her türlü teknik ve malî yardımı yapacağız" demiştir. İsrail'den yüklerle doların, özellikle Kuzey Irak'ta Barzani başta olmak üzere, bu bölgeye gönderildiği ve buradaki dengesizliğin oluşmasında hazırlık ve katkı sağladığı bilinmektedir.

1982 yılında, daha Körfez Harekâtı olmadan, İsrailli diplomat Oded Yinon, hazırladığı bir raporda, Irak'ın etnik ve mezhep esaslı olarak üçe bölüneceğini ifade etmiştir ve daha o zamandan, Irak'ta, güneyde Şiî, orta kesimde Sünnî ve kuzeyde bir Kürt devletinin kurulacağı öngörüsünü -ne öngörüyse- yapmıştır. Müttefikimiz Amerika'nın Sesi Radyosu, 1990'lı yıllarda, güneydoğu illerimizi de içine alan bölgeye "Türkiye Kürdistanı" deme cüretinde bulunmuş ve bu cüretini 5 ayrı frekanstan yayınlayarak devam ettirmiştir.

Sayın Güneri Cıvaoğlu, Körfez Savaşından sonra, bulunduğu bölgede, karşılaştığı olayı şöyle anlatmaktadır: "Körfez Savaşı sırasında Dahran'daydım. Orada, beni Amerikan kuvvetlerinin bulunduğu binanın üst katlarından birinde, çok iyi Türkçe bilen bir albay ve yarbayın odasına aldılar. O albay ve yarbay, haritanın Kuzey Irak yörelerinde avuçlarını gezdirdiler ve 'burada savaş bitecek, geri çekileceğiz; Saddam'a da o yöreyi yasaklayacağız. Saddam'ın bıraktığı silahlara, havaalanlarına, cephaneliklere yöredeki Kürtler el koyacaklar. Orada bir Kürt devleti kurulacak, sizden toprak isteyecekler; ya vereceksiniz barış olacak ya da vermeyeceksiniz, savaşacaksınız' dediler." Sabah Gazetesi, 1994 Mayıs ayı.

Değerli arkadaşlarım, aynı zamanda, Körfez Savaşı sonrasında, CIA (ABD Merkezî Haber Alma Teşkilatı) tarafından kurulan Hür Irak'ın Sesi Radyosu, yayınlarında "ayaklanınız; zamanı geldi. Bu sefer, müttefikler ve Amerika sizi yalnız bırakmayacaktır. Her kalp atışınızda yanınızdayız; ne yaparsanız, neye karar verirseniz sizi desteklemeye devam edeceğiz" demiştir.

Değerli arkadaşlarım, İsrail, son yıllarda ağırlık verdiği sözde bilimsel toplantı ve sempozyumlarda, Kürtlerin İsrail'le akrabalıklarını ispata çalışan çalışmalara yoğunluk ve ağırlık vermiş ve bu hususta, bilimsel kılıfa soktuğu makaleleri yoğun bir şekilde yayınlamaktadır. Süper güçlerin, özellikle, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin, bölgede, İran-Irak, zaman zaman Türkiye ve Suriye arasında bir dengenin oluşması ve birbirleriyle devamlı sürtüşme içinde bulunmalarını sağlayıcı çalışmaları halen devam etmektedir.

İran-Irak savaşından sonra, Irak'ın, özellikle, silah gücüne sahip olması ve palazlanmasını değerlendiren süper güçler, gizli güçler, Irak'ın Kuveyt'e saldırmasını sağlamışlar ve ondan sonraki gelişmeler hepinizin malumlarıdır. 1990 Körfez Harekâtında aklı başına gelen, provoke edildiğini, kullanıldığını anlayan Saddam, beni bu havuza kim itti diyen şaşkın adamın görüntüsünü vermekteydi. Bizim yörüklerde derler ki: "Su bulmadan sofraya oturan, samırdanarak su arar." Zavallı Irak halkının başında bulunan Saddam'ın da durumu, bu tabloyu çok tipik olarak anlatmaktaydı.

Ortaya çıkan kaosun, maalesef, yükü ülkemize fatura edilmiş ve Irak güçleri, Kuzey Irak'ta bulunan mazlum ve mağdur Türkmen ve Kürt komşularımıza, akrabalarımıza yönelince ve fesat güçlerin ortaya çıkardığı "aman kaçın, Irak Ordusu geliyor" korkusu ve fısıltısı -biraz önceki konuşmamda ve daha önceki konuşmalarda da belirtildiği gibi- sınırımıza 500 000'e yakın zavallı insanın yığılmasına ve o acıklı günlerde yaşanan kara tablolara yol açmıştır.

Değerli milletvekilleri, şu gerçeğin altını çizmek istiyorum: Arada, nifak çıkarmaya, Kürtlerin ve Türklerin ayrı milletler olduğunu vurgulamaya çalışanların, o acıklı günlerde iki milletin birbiriyle nasıl bütünleştiğini, birbirinin yarasını nasıl sardığını ve birbirinin dilinden nasıl anladığını çok tipik olarak ortaya koymalarına karşın, Türkiye'nin yardım çağrılarına lütfedip icabet eden, kendini kocaman zanneden Fransa Cumhurbaşkanının hanımı Bayan Mitterand, sadece, o insanların içinden seçtiği 38 kişiyi alabilmişti. Bu yüce millet, daha, Bulgaristan'dan gelen göçmenlerin sıkıntısını sırtından atmadan, Irak'tan gelen bu kadar gariban insanın yükünü çekmiş ve Muşundan Diyarbakırına, Sinopundan Adanasına kadar, bu kardeşlerimizin yardımlarına koşmuştu. Bu bölgede oluşan bu dengesizliği gidermek üzere, Türkiye'nin de arzusu üzerine, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin öncülüğünde bir grup devlet o bölgede koruyucu bir güç oluşturma çabasına girdi ve "Operation Provide Comfort" denilen Huzur 1 Harekâtıyla bu insanları sınırımızın güneyine taşıdılar ve bunların bu bölgede de rahat edemeyeceği düşüncesi ve endişesiyle oluşturulan ve halkımızın "Çekiç Güç" dediği bu güç, zaman içerisinde kalıcı özellik kazandı. Tabiî, burada tenkit edilecek nokta şudur: Türkiye'nin -özellikle Dışişlerinin ve Savunma Bakanlığımızın da- oluşumlarda, bir nevi, dolduruşa gelmeden, Birleşmiş Milletler gibi bizim de içinde bulunduğumuz, aktif rol aldığımız kurumları devreye koyma basiretini göstermesini bekliyoruz. Bu oluşumda, Birleşmiş Milletler, maalesef, devreye konulamamıştır. Birleşmiş Milletler kararlarının ruhuna uygunluk düşüncesiyle böyle bir harekete girilmiş ve bugün, kuruluşta bulunan yedi ülkeden Hollanda, Fransa, İtalya tamamen çekilmiş, Türkiye, Amerika ve İngiltere'nin kontrolünde ve yükünün çoğu da genellikle Türkiye'nin omzunda, devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu oluşumun, özellikle Peşmergelerin korunmasında ve Halepçe katliamının da gündeme getirilmesiyle korkan insanların korunmasında ilk dönemlerde aldığı insanî görev, maalesef, zaman içerisinde başka bir görüntü arz etmeye tevessül etmiştir ve bu, Sayın Doç. Dr. Baskın Oran'ın "Kalkık Horoz" adlı kitabında çok dramatik şekilde dile getirilmekte ve Kuzeyden Keşif Harekâtının amacından saptığı veya gerçek fonksiyonuna döndüğü, dolayısıyla, ambargo artı Kuzeyden Keşif Harekâtının Saddam'ı devirmek ve Irak, özellikle Körfez petrol bölgesini kuşatmak gibi bir fonksiyonu üstlendiği yönünde yoğun bilgiler aktarılmaktadır.

Bugün, Kuzeyden Keşif Harekâtı, Birleşmiş Milletler kontrolü dışında ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin de yoğun itirazları altında faaliyetini sürdürmekte ve özellikle, Irak'ta arzu ettiği hedefleri, maalesef "bizim uçaklarımıza füze kilitlendi" diyerek, bahane uydurarak vurmaktadır.

Burada, şöyle bir endişeyi biz, Yüce Meclis olarak, taşımak zorundayız: Irak ile Türkiye arasında sağlanmaya çalışılan bir iyi ortamın arkasından Keşif Güç'ün Irak'ta herhangi bir yeri bombaladığı veya Irak'la aramızın tekrar kızışık hale gelmesine yol açtığı endişelerimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Körfez Harekâtından sonra ülkemizin altına sokulduğu yükün, içine düşürüldüğü sıkıntının giderilmesi yönünde, özellikle, hükümetimizin ve Dışişlerinin bir faaliyet ve gayret içinde olduğunu, zararlarımızın karşılanması, haklarımızın aranması, milletimizin refah düzeyinin ve devletimizin kalkınmasının olumsuz etkilenmesini ortadan kaldırıcı çalışmaları yaptığını bekliyorsunuz ve böyle kabul ediyorsunuz; ancak, değerli arkadaşlarım, ortaya çıkan ibret tablosu, hükümetimizin ve Dışişlerinin bu olaylara nasıl baktığını çok tipik olarak ortaya koymaktadır.

Bir milletvekilimizin bu olayla ilgili sorusuna, yani "Irak'a uygulanan ambargo nedeniyle uğradığımız kayıpların ekonomik değeri nedir" diye hükümet üyelerinden Sayın Kemal Derviş'e, Sayın Bakanımıza yönelttiği soruya verilen cevapta "eh, 40-45 milyar dolar civarındadır" denilmektedir. Bu, bir bakanımızın tespitidir. Bu rivayet muhteliftir, en az 40-45 milyar dolardır; 80 milyar dolardan, 100 milyar dolardan bahsedenler var; ama, Sayın Bakanımız, 40-45 milyar dolar zararımız olduğunu ifade etmektedir. Milletvekili arkadaşımız sormaktadır: "Peki, bu kayıplarımızın ve bu zararımızın önlenmesi için ne gibi tedbirler alınmıştır?"

Değerli arkadaşlarım, bu bilgileri okurken tüyümün ürperdiğini; ama, Sayın Bakanımızın bunu yazarken gözlerinden yaş dökülüp dökülmediğini merak ediyorum. Deniliyor ki: "Bu hususla ilgili, 26 Temmuz 1996 tarihinde Birleşmiş Milletlere müracaat edildi ve bu hususla ilgili talebimiz, maalesef, dikkate alınmadı. Tekrar toplanacak bir kurulda bu hususun görüşüleceği yönünde bize bilgi verildi. Maalesef, başvurumuz kayda dahi alınmadı. 23 Nisan 1990 tarihinde söz konusu başvurumuz yeniden tekrarlandı; ancak, anılan başvurumuz da yine kayda alınmamıştır."

Değerli arkadaşlarım, üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletlere bir hükümet başvurursa ve bu hükümetin başvurularına kayda dahi alınmamak gibi bir cüret gösterilirse, o devletin, o hükümetin Dışişleri acaba ne yapıyor?! (SP sıralarından alkışlar) Bizim haklarımızı, sadece sekreterlerin yazdığı yazılarla mı takip ediyor arkadaşlarımız, bakanlarımız?! Bir bakanımız diyor ki "45 milyar dolar zararımız var." Bu bir tespittir. Bu zararın takibi, hem Dışişlerine hem de hükümete, Başbakana düşer. Yapılan sözde başvuru, dostlar pazarda görsün başvurusu kayda dahi alınmıyorsa, önemsenmiyorsa, bu önemsenmemeyi Türkiye Cumhuriyetine mal etmenin, yakıştırmanın hiçbir aklî gerekçesi yoktur ve bu hükümet bunun vebalini tarih önünde verecektir.

Ondan sonra, dramatik tablo devam ediyor arkadaşlarım. Milletvekilimiz soruyor: "Peki, bu hususla ilgili bize yardım, hibe yapılmış mıdır?" Maalesef, Sayın Bakanımız bir liste veriyor. Ben, bu listeyi, tarih önünde, hepinize göstermekten teeddüp ediyorum, hicap duyuyorum; ancak, bu liste, bir bakanımız tarafından yapılıp, milletvekilimize bilgi olarak veriliyor. Nedir bu?!. Bize verilen hibeler, sadaka. Arkadaşlar, ben, sadakanın ve hakkın ne olduğunu bilirim. Sadaka, verenin keyfine bağlı, zamanı, miktarı verene aittir. Hak ise, takip edilir, alınır ve verilmediği zaman, söke söke alınacak müeyyidesi olur. Sayın Bakanımızın verdiği yardım listesinde, bazı devletler, lütfetmişler, petrol vermişler, bazı devletler, lütfetmişler, işte 5 000 000, 10 000 000 , 87 000 000 dolar Türkiye Cumhuriyetine hibede bulunmuşlar. Bunun devamı nerede; yok. Var mı böyle bir hak talebin; yok. Niye?.. Sadaka alıyorsun, yardım alıyorsun... Oturmuşsun, akılsız değiller ya, bizim hakkımızı nasıl olsa verirler diyorsun; onlar da lütfetmişler, bir miktar petrol vermişler. Arkadaşlar, devlet hakkı böyle korunmaz. Devletin hakkı -eğer bir bakan demişse ki 45 milyar dolar zararımız var, bu zarar takip edilir- hukukî, mahkeme yollarıyla, her yola başvurulur, söke söke alınır. Hatta, şöyle bir hususa ve gerçeğe dikkatinizi çekiyorum: Dünyada, en kolay kazanılacak davalar, emsali olan davalardır. Bizim bu davamızın, bu hakkımızın emsali var. Ürdün, Birleşmiş Milletler Yasasının 50 nci maddesine göre, bu yasalardan kaynaklanan haklarını çatır çatır almakta ve ihya olmaktadır. Türkiye, Körfez Harekâtından beri çektiği bir sürü riske, girdiği bir sürü bölgesel tehlikeye rağmen, maalesef, zarar içinde zarara girmeye devam etmekte ve hakkı korunmamaktadır. Bu, benim tüylerimi ürpertmekte, bu milletin aydını, milletvekili ve okutup emek çektiği bir insan olarak, bu millet huzurunda çok ciddî şekilde hicap duymama yol açmaktadır. Bu hakkımızın korunması yönünde ne gerekirse yapmaya hükümeti davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, Birleşmiş Milletlerden -tazminat davası açmışız- 1 800 dolar tazminat kazanmışız. Böyle bir olayı, bu hükümet, nasıl bu Meclise, bu millete izah edecek; ben, bunu merak ediyorum. Eğer, bir hak varsa, bu hak 1 800 dolar olur mu? Neyse... Bakanımız diyor ki "45 milyar dolar..." Bu 45 milyar dolar tevsik edilir, tespit edilir, bunun hakkı aranır; ama, maalesef, bunu da yapamamışız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, Batı'nın çıkarlarını koruyan, ne verirlerse onunla yetinen bir ülke haline getirilemez. Bu ülkenin yüce menfaatları, görevli organları ve yetkili kurumları tarafından korunmak zorundadır. Tüyü bitmedik yetimin hakkı, sadece lafta söylenen bir şey değildir. Bu milletin hakkını korumakla görevli kurumlar, lütfen, görevlerinin sorumluluğunu bilsinler. Bu millet, tarih önünde bu hesabı soracaktır.

Merak ediyorum arkadaşlar, Sayın Bakanımızın ifade ettiği bu haklar kendi kişisel hakkı olsaydı, acaba "yahu, sorduk, vermediler; müracaat ettik, kabul etmediler" mi derdi, yoksa, ter dökerek, emek çekerek, didinip tırmanarak bu hakları alır mıydı. Bizim ecdadımız, imrenerek, gıpta ederek bahsettiğimiz, aidiyetiyle iftihar ettiğimiz ecdadımız, önce kendi haklarını değil, devletin haklarını korurdu. Bizde de bugünlerde söylenmekte: "Önce devletim, sonra partim, sonra ben." Bu sözler sadece sloganla olmaz. Bu sözlerin hakkı, hükümet etmekle, bu kurumlardan birinde sorumlu olmakla, yerine ge-tirmekle tespit edilir.

BAŞKAN - Sayın Gören, son 1 dakikanız var efendim.

ALİ GÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ülkemizin, bölgesinde, güven unsuru ve işbirliğine yatkın bir görüntü ve davranış arz etmesi gerekmektedir. Komşularımızla karşılıklı anlaşmalar ve alışveriş ortamında ekonomik işbirliğini geliştirmek zorundayız. Bilgi ve teknoloji transferini, turizm işbirliğini yapmak zorundayız.

Su, en yakın gelecekte stratejik unsur olma özelliğini taşımaktadır. Bugün onlarda petrol var, bizde su; yarın bizde su olmaya devam edecek. Biz, bunun, bugünden altyapısını oluşturmak, petrol alışverişiyle birlikte su alışverişini kurmak ve geliştirmek zorundayız.

Irak ve Suriye başta olmak üzere, yeni, sıfır sınır kapılarının açılma-sını ve mevcutların daha iyi işletilmesini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ GÖREN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Toparlayınız lütfen.

Buyurunuz.

ALİ GÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bölgesel güç olma potansiyelini taşıyan ülkemizin bu haklarını korumak ve gerektiği şekilde bunun mücadelesini vermek zorundayız.

Suriye sınırındaki mayınlı sahanın temizlenmesi birincil görevimiz olmalıdır. Bu, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir yüzkarası olarak halen sürüyor.

1998'de, Adana'da, Türkiye ile Suriye arasında oluşturulan Adana Mutabakatı henüz çalıştırılamamıştır. Henüz GAP geliştirilememiş; enerjide yüzde 47, sulamada yüzde 12'de takılmış kalmışız. Sınır ticareti, maalesef, gittikçe gerilemekte ve gelişmemektedir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin sorunlarına sahip çıkma konusunda, en azından, Newsweek dergisinin son sayısında çıkan konuların yakından takip edilmesini öneriyorum. Kuzeyden Keşif Gücünün bugüne kadar sürdürdüğü çalışmalarının daha yakından kontrol edilmesi... Aslında, bu gelişmenin bugüne kadar kaldırılmış olmasının gerektiği ortam sağlanmadığı için, tabiî ki, bugün konuşmaya devam ettiğimizi ifade ediyorum. 54 üncü hükümetin bu hususla ilgili çalışmasını takdirle karşılıyorum. O hükümetin devam etmesi ve zihniyetin devam etmesi durumunda, bugün bunları ne konuşuyor ne de tartışıyor olacaktık, bu hususlar çoktan halledilmiş olacaktı; ama, maalesef, o devam ettirilmediği için bu sıkıntıları yaşamaya devam ettiğimizi bilgilerinize sunuyor, saygılarımı arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (SP, DYP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gören.

Efendim, şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut.

Buyurun Sayın Gökbulut. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay daha uzatılmasıyla ilgili olarak Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.

Yüce Meclisin huzuruna, iki konu, periyodik olarak, sürekli getirilmektedir. Birincisi, her dört ayda bir getirilen ve bazı illerimizde uygulanan olağanüstü halin uzatılması; ikincisi ise, daha önceleri "Çekiç Güç" olarak tabir edilen, yeni adıyla "Kuzeyden Keşif Harekâtı"nın görev süresinin altı ay süreyle uzatılmasıdır.

Muhalefetteyken karşı çıkılan; fakat, ne hikmetse, iktidardayken her partinin kabul ettiği bu iki konu, gerçekte, bölge ve ülke şartlarının gerektirdiği, her hükümetin titizlikle ele aldığı ve Yüce Meclisin huzuruna getirdiği, ülke ve devlet gerçekleriyle örtüşen konulardır.

Değerli milletvekilleri, eski adıyla Çekiç Güç, yeni adıyla Kuzeyden Keşif Harekâtı, Körfez krizinin ve Körfez Savaşının Ortadoğu'daki yeni savunma konseptine bağlı olarak süregelmiştir.

Değerli milletvekilleri, dünya haritasına bakıldığında, Türkiye'nin güneyinde iki devletin komşu olarak yer aldığı görülür. Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra, savaşın galipleri olan İngiltere ve Fransa, bu eski imparatorluğun, yani, Osmanlı İmparatorluğunun Ortadoğu topraklarını paylaşmışlardır. Ortadoğu'nun haritası, savaş sonrası Kahire'de bir araya gelen bir İngiliz ve bir Fransız subayının emperyalist arzuları doğrultusunda, cetvelle çizilen sınırlardan oluşmuştur.

O dönemin koşullarında, dünyanın önde gelen iki emperyalist gücü İngiltere ve Fransa'nın Ortadoğu'ya olan bakış açıları, bugün Ortadoğu'da giderek büyüyen sıcak sorunların ana nedeni olarak görülmektedir. İngiliz ve Fransızların ortaklaşa yarattığı yapay Ortadoğu devletleri, soğuk savaş sonrasındaki yeni dünya düzenine ayak uydurmak ve varlıklarını sürdürmek için oldukça zorlanmışlardır.

Bunların içerisinde en fazla zorlanan ise, komşumuz Irak'tır; çünkü, tarihte, baktığımızda, Irak diye bir devletin olmadığını görürüz, Irak diye bir milletin de olmadığını müşahede ederiz. Bu isimde bir devlet ve millet yokken, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Irak diye bir devletin yaratılmasının birinci nedeni, İngiltere'nin Ortadoğu'ya dönük politikalarıdır.

20 nci Yüzyılda sömürgelerin tasfiye süreci gündeme geldiğinde, sömürgelerin uluslaşma olgusu aşamasında, Irak, dominyonluktan ulus devlet çizgisine gelmek için çaba sarf etmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa merkezli dünya dönemi bittiğinde, dünyada, bu kez de, Amerika merkezli bir siyasal yapı gündeme gelmiştir. Ortadoğu'daki bu siyasal yapının ana ekseni ise, şüphesiz, petroldür.

Dünya petrolünün yüzde 11'inin kendi topraklarında bulunması sebebiyle, Suudi Arabistan'dan sonra ikinci büyük petrol rezervlerine sahip Irak Devleti, sahip olduğu bu zenginlikten dolayı, Angloamerikan ortaklarının gözünde, eşi görülmedik bir kıymet ve strateji kazanmıştır.

Ortadoğu'daki dengeler, Körfez Savaşı ve 11 Eylül terör hadisesi, bölgede, Türkiye'nin daha özenli, daha dikkatli politikalar izlemesini ve uygulamasını gerektirmektedir. Körfez Savaşının görünürdeki tek nedeni olan Kuveyt'in kurtarılmasından sonra, bölgede zarara uğrayan ülkelerin zararları Kuveyt'in petrol gelirleriyle ödenirken, Türkiye, bunun dışında kasıtlı olarak bırakılmıştır. Batı ittifakı uğruna fedakârlık yapan Türkiye, bu fedakârlığının karşılığını maalesef alamamış, ambargo neticesi, Irak yanında en fazla Türkiye'ye uğramıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, bağımsız bir devlet olarak, kendi güney sınırlarını korumak ve PKK terörünü yok etmek amacıyla zaman zaman Kuzey Irak'ta askerî harekâtlar düzenlemiştir. Bu harekâtların tek amacı, hem Kuzey Irak'ta hem de Türkiye'nin güney sınırlarında yeniden düzen ve güveni oluşturmaktır.

Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, yakın komşusu Türkiye'nin güvenliği açısından çok önemlidir. Ortadoğu'da, Irak modeli bir devlet yapılanmasından vazgeçilir ve Irak'ın toprak bütünlüğü korunmazsa, sıra, Türkiye Cumhuriyeti türü bir devlet modelinden vazgeçmeye ve zorlamaya gelebilir. Türkiye'nin güvenliği ve toprak bütünlüğü için, komşusu Irak'ın toprak bütünlüğünün devamı çok önem arz etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 11 Eylül terör hadisesinden sonra Ortadoğu'nun ve Türkiye'nin, şüphesiz, jeostratejik önemi artmıştır. Küreselleşen dünya, küresel terörü doğurmuştur. Küresel terörün İslamî terör olarak adlandırılması, tarihsel bir yanılgıdır. Küreselleşen tek kutuplu dünyada medeniyetlerarası çatışmayı medeniyetlerarası uzlaşmaya dönüştürecek tek model, halkının yüzde 99'u Müslüman olan, ancak, demokrasiyle idare edilen ve laik devlet olan Türkiye'dir.

Türkiye, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de bölgenin lider ülkesi olacaktır; yeter ki, dışpolitikada tuzaklara düşmesin, mazlum halkların yanında olsun, Atatürk'ün dışpolitikada izlediği "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi doğrultusunda, dostlarının övüncü, düşmanlarının korkulu rüyası olsun.

Anavatan Partisi olarak, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay daha uzatılmasını müspet karşılıyor ve Yüce Heyetinizi bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gökbulut.

Şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Tahir Köse.

Buyurun Sayın Köse. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MEHMET TAHİR KÖSE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay daha uzatılmasıyla ilgili olarak Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Bu konu, altı aylık sürelerle Meclise geldiğinden ve birçok defa da konuşulduğu için çok fazla söylenilecek bir şey yok; aşağı yukarı her şey söylenildi; fakat, bu seferki uzatmada, 11 Eylül sonrası da dikkate alınarak, Kuzey Irak'ın denetiminin önemine, konuşmamın sonunda değineceğim; ancak, bundan önce, yine, gelişimini, ana başlıklarıyla hatırlatmakta fayda var.

Hepinizin bildiği gibi, Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak'ta isyan hareketleri başlamış ve bu isyan hareketlerinin bastırılması esnasında da, Türkiye'ye, yaklaşık 500 000 Irak vatandaşı göç etmişti. Bu göçten sonra, Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini toplantıya çağırmış ve 688 sayılı Kararın da alınmasını sağlamıştı. Bu kararla, göçenlerin evlerine dönmelerini sağlayacak koşulların yaratılması, uluslararası toplumların ve ülkelerin yardım yapması ve bu faaliyetlerin engellenmemesi çağrısında bulunulmuştu.

Iraklı sığınmacılara havadan yapılan yardımların ulaşmasında yetersiz kalınınca, ülkemize askerî yardım personeli getirilmesi ve yardım malzemesi depolanması ve bunların Kuzey Irak'a ulaştırılması amacıyla Huzur Harekâtı başlatıldı.

Huzur Harekâtına 13 ülkeden yaklaşık 21 000 personel katıldı, yaklaşık 30 ülkenin yardım malzemeleri Kuzey Irak'a ulaştırıldı. 1991 yılı temmuz ayı başında sığınmacıların tamamı Kuzey Irak'a geri dönmüş ve harekât sona ermiştir.

Çokuluslu Güç'ün Kuzey Irak'tan çekilmesinden sonra yeni olayların olabileceği, caydırıcılığın sağlanması ve insanî yardım faaliyetlerinin de sürmesi amacıyla Huzur Harekâtının ikinci aşaması başlatıldı. 12 Temmuz 1991 tarihinde Bakanlar Kurulu, yabancı silahlı kuvvetlerin ülkemizde bulundurulmasına dair aldığı bir kararla, bir Türk birliğinin de bulunduğu Çokuluslu Güç'ün ülkemizde konuşlandırılmasına izin verdi. 1992 yılı haziran ayından itibaren ise, hükümet,  Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisini iade etti ve bundan sonra bu yetki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3'er ve 6'şar aylık sürelerle 31 Aralık 1996 tarihine kadar uzatıldı.

Bu tarihten sonra hükümet, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, sadece keşif ve önleme uçuşlarında bulunmak amacıyla, Kuzeyden Keşif Harekâtı adında bir hava harekâtının başlatılmasını uygun gördü. Kuzeyden Keşif Harekâtının tabi olacağı ilkelere baktığımızda, bizi rahatsız edecek hiçbir unsurunun olmadığının görüleceği gibi, tamamıyla bizim isteklerimiz doğrultusunda da görev yaptığı, yine, anlaşılacaktır. Buna birkaç maddeyle örnek verecek olursak, örneğin, koalisyon ortakları Irak'ın bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve birliğine saygı gösterecek, ilgili Türk makamlarıyla devamlı işbirliğinde olunacak, uçuşlara ilişkin uygulama esasları Amerika Birleşik Devletleri ve Dışişleri Bakanlığı ile birlikte belirlenecek, Türk toprakları ve hava sahası Irak'a karşı taarruz amaçlı kullanılmayacak ve koalisyon güçleri eşit yetki, rütbe ve statüdeki Türk ve ABD eşkomutanlarının komutası altında olacak. Harekâtta kullanılacak personel, uçak, helikopter sayıları tespit edilmiştir. Harekât Türkiye için herhangi bir malî külfet getirmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti önbildirimde bulunmak koşuluyla bu faaliyeti her zaman bitirebilecektir. Tüm silah ve mühimmat, yine Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin onayından geçmektedir. Görüldüğü gibi, hepsi, bizi tatmin edecek noktalardan oluşmaktadır.

Ülke olarak, Irak'la ilişkilerimize her zaman önem veriyoruz.

Irak'ın, Birleşmiş Milletler kararlarına ve denetimlerine uyması gerektiğini de yine her vesileyle vurguluyoruz.

Irak'la ilişkilerimizin daha da ileriye götürülmesi amacıyla, hepimizin bildiği gibi, Bağdat'taki temsilciliğimiz, hükümetimiz döneminde, yeniden büyükelçilik düzeyine çıkarılmıştır.

Bu ülkedeki müteahhitlik hizmetlerimizde ve ticaret hacminde, Birleşmiş Milletler denetiminde yapılmak kaydı şartıyla, çok olumlu gelişmeler olduğunu da yine görüyoruz. Rakamlar, takriben 1 milyar dolar seviyelerine ulaşmıştır.

Daha önceki koşullardan farklı olarak 11 eylülde vuku bulan terör olaylarından sonra bölgenin önemi daha da artmıştır. Denetimsiz bir Kuzey Irak'ın, özellikle bu dönemde, ülkemize zararı çok fazla olacaktır. Terörist faaliyetlerin bu bölgeye sızma ihtimali mutlaka bertaraf edilmeli, kontrol elden bırakılmamalıdır.  Bunun için bu dönemde Kuzeyden Keşif Harekâtının önemi daha da artmıştır.

Bu nedenlerle ve yine bu hassas dönemde, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay süreyle uzatılmasına, Demokratik Sol Parti olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce Meclisimize saygılar sunarım (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Köse.

Değerli arkadaşlarım, şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hayri Kozakçıoğlu'nda.

Buyurun Sayın Kozakçıoğlu (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili olarak, Başbakanlık tezkeresi hakkında, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sizlere sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Gerek kendim adına ve gerekse Doğru Yol Partisi adına sizleri saygıyla selamlarım.

Kuzeyden Keşif Harekâtı, benden önceki konuşmacıların da gayet iyi ve net olarak belirttikleri gibi, Irak'ın toprak bütünlüğünü ihlal etmemek koşuluyla, özellikle kuzey Irak bölgesinde alınan bir dizi önlem ve eylemler olarak tarif edilebilir.

Bu harekât, başlangıçta başka bir isimle, ancak, özellikle kuzey Irak'tan gelen 500 000 mültecinin Türkiye hududu ile kısmen Türkiye topraklarında bulunduğu sırada Türkiye hükümeti yetkililerinin ısrarlı talebi üzerine başlamıştır. O 500 000 mültecinin o bölgede barınması, o bölgede hayatlarının devam edebilmesi ve her türlü ihtiyacının karşılanması söz konusuydu. O günlerde gelen Amerika Dışişleri Bakanını, Çukurca'nın üzerinde, takriben 100 000 mültecinin bulunduğu bir kampa götürmüştük. Orada mültecilerin lideri pozisyonunda bulunan milletvekili, profesör, din adamları vardı. Amerika Dışişleri Bakanı, kendilerine "biz, size, yeteri miktarda ilaç, doktor, çadır, battaniye ve yiyecek maddesi göndereceğiz" dedi. Iraklı mültecilerin liderleri döndüler ve elleriyle Irak'ı göstererek "Sayın Bakan, bizim evimiz, battaniyemiz, ilacımız ve yiyeceğimiz orada var. Eğer mümkünse bizi kendi evimize gönderin" dediler. İşte, bu 500 000 Iraklının kendi evine güvenlik içerisinde gitmesi söz konusuydu; ama, bunların can güvenliği yoktu. Saddam, silahlı güçleriyle bunları önüne katmış, top tüfekle kovalaya kovalaya Türkiye Cumhuriyeti hududuna kadar getirmişti. İşte, gerçekten zor şartlar altında yaşayan bu 500 000 mültecinin, güvenlik içerisinde kendi evlerine dönmesi için başlayan ve başlangıçtaki adı Huzur Harekâtı veya Çekiç Güç olarak isimlendirilen bu harekât, isim değiştirerek, Kuzeyden Keşif Harekâtı haline gelmiştir.

Bugün için Kuzeyden Keşif Harekâtı yararlı mıdır değil midir; eşbaşkan olarak Türk komutanın olması ne getirir ne götürür gibi konuları, bence, tartışmanın bir anlamı da yoktur.

Kuzeyden Keşif Harekâtının, şu anda tam olarak ne yaptığını bilmenin ve anlatmanın da bir yararı yoktur. Bence, olay, çok daha genişlemiştir; olay, o günden bugüne çok daha farklı boyutlara ulaşmıştır. Gönül isterdi ki, hükümetimizin Dışişleri Bakanı buraya gelmeli ve Kuzey Irak'ta meydana gelen son gelişmeleri, özellikle basına yansıyan, Amerika'nın son tutumunu veya düşüncelerini Türkiye Büyük Millet Meclisine anlatmalıydı. Biz de partilerin sözcüleri veya grupları adına konuşan kişiler olarak, bu konuda görüşlerimizi, önerilerimizi daha net ve daha ciddî olarak ortaya koyabilirdik. Bu nedenle, basından öğrendiğimiz bilgilere ve biraz da geçmişte meydana gelen olaylara bakarak görüşlerimizi ifade etmeye çalışıyoruz.

Bildiğiniz gibi, 1970'li yılların sonu, 1980'li yılların başında, sekiz yıl müddetle Irak ve İran savaştılar. Bu savaş sırasında, Irak, daima, Kuzey Irak bölgesinden rahatsız oldu, kendi ülkesindeki, Kuzey Irak'taki Barzani ve Talabani'ye bağlı güçlerin hareketlerinden rahatsız oldu ve onlara güven duymadı. O günkü Irak komutanlarının bize anlattığına göre "bu savaş bitsin, biz, Kuzey Irak'tan bunun hesabını soracağız" diyorlardı. Nitekim, İran-Irak Savaşının bitmesinden iki ay sonra, Saddam'ın emrindeki Irak güçleri, topuyla, tüfeğiyle, havanıyla, uçağıyla Kuzey Irak'a saldırdı; Kuzey Irak'taki Kürt ve Türkmen köylerini yerle bir etti ve 1988 yılının yaz aylarında, 30 000'den fazla mülteci Türkiye'ye sığındı; ondan daha fazlası da İran'a sığındı. Bunun üzerine, Saddam, ayrıca, o bölgede, hudutta, 20 ile 30 kilometre arasında bir bantı da tamamen boşalttı ve bu arada da, kimyasal silahlarla Halepçe katliamını yaptı.

Saddam'ın bu yaptığı hareketin affedilir ve göz yumulur bir tarafı yoktu; kimyasal silahlar kullanılmıştı; ama, Batı'dan, teröre karşı gösterilen bugünkü tepkinin binde biri dahi gelmedi. Bu kimyasal silahları hangi ülke üretmişti; bu kimyasal silahları Irak'a kim vermişti ve bu kimyasal silahlar, o masum insanlara karşı nasıl kullanılmıştı; bunun hesabı, maalesef, sorulmadı. Burada, Irak yönetimi kadar, o silahları temin eden, o silahları üreten, o silahları Saddam'ın emrine veren ve bugün teröre karşı tavır koyduklarını ileri süren, ama, yıllarca, Türkiye'den kaçan teröristleri himaye eden Batı ülkelerinin de payı vardır; bunlar da, bugünkü Saddam kadar, o olaydan, aynı derecede suçludurlar. (DYP sıralarından alkışlar)

Daha sonra, Saddam, bana göre, hayatının hatasını yaptı ve Kuveyt'e girdi. Kuveyt'e girdiği andan itibaren bölgedeki dengeler değişmeye başladı; Batı'nın istediği dengeler değişmeye başladı; petrolle ilgili, enerjiyle ilgili hesaplar değişmeye başladı. Bunun üzerine, Batı, asırlarca Osmanlı'ya gösterdiği klasik tavrını hemen ortaya koydu; o zaman Osmanlı hedefti, şimdi Irak hedef oldu ve Saddam'a, o günkü şartlar altında, birazcık ders verildi; ama, Saddam rejiminin devrilmesine kadar da gidilmedi; olay, belli bir safhada bırakıldı.

Bu olayları niye anlatıyorum; bu olayları şunun için anlatıyorum: Batı'nın Ortadoğu'ya bakışı, Batı'nın bizlere bakışı, Batı'nın Ortadoğu ülkelerine bakışı, İslama bakışı, hep çifte standart olarak bugüne kadar gelmiştir ve bundan sonra da, endişem, bu çifte standardın devam etmesi veya verilen sözlerin yerine getirilmemesi ve Türkiye'nin gerçekten âli olan, yüksek olan menfaatlarının da bundan haleldar edilmesidir. Bu nedenle, bu konuda çok dikkatli davranmamız gerektiğini ısrarla belirtmek istiyorum.

Körfez Krizi sonucu, Kuzey Irak'ta ve Irak genelinde yapılan askerî harekattan sonra en büyük zararı Türkiye çekmiştir. O günler, çok vaatlerde bulunuldu; her türlü zarar karşılanacaktı, Türkiye zarara girmeyecekti; ama, benden önceki konuşmacıların da belirttikleri gibi, Türkiye'nin zararı karşılanmadığı gibi, Türkiye'nin zararı hâlâ sürmektedir.

Türkiye'nin güneyden Ortadoğu ülkelerine yaptığı ihracat, büyük ölçüde engellenmiştir. Türkiye'nin karayolu tıkanmıştır. Benim Adana Valiliğim sırasında, vatandaşlar, çiftçiler, bakkallar, güneyden, kamyonlar dolusu ihracat yapıyordu; meyve, sebze ihracatı yapıyordu ve bunlar, büyük bir rakama ulaşıyordu. Türkiye'nin her tarafından Ortadoğu ülkelerine, Irak yolu veya güneydeki oralara giden yollar kullanılmak suretiyle, ihracat gelişiyordu. O günden bugüne, bu ihracat kesildi. Yani "Türkiye belli bir oranda zarar etti de; zararı yok efendim; bilmem 45 milyar dolarda kaldı veya 80 milyar dolarda kaldı" denilemez. Türkiye'nin ihracatının engellenmesinden dolayı zarar hâlâ devam etmektedir ve bir de zarar, artarak devam etmektedir; ihracatın artması önlendiği için, bu zarar, artarak devam etmektedir.

Bu nedenle, Türkiye, ekonomik menfaatları açısından, güney komşusunda meydana gelenlere çok yakından dikkat etmek zorundadır. Türkiye, hudut güvenliği açısından, güney komşusunda meydana gelen olayları yakından takip etmek zorundadır; Türkiye, dünyadaki güçlerin, dünyadaki dengelerin değişmesi açısından, yakından takip etmek zorundadır. Türkiye, vaktiyle gerçekten sahibi olduğu, ama, bir anlamda zor kullanılarak,  oyuna getirilerek elinden alındığı Musul ve Kerkük petrollerinin akıbetini takip etmek zorundadır; bunun, kimlerin eline geçeceğini, nasıl değerlendirileceğini takip etmek zorundadır. (DYP sıralarından alkışlar) İşte bu nedenle, Irak'a karşı hassasiyetimizin çok çok önde olması ve Irak'ın çok yakından incelenmesi ve takip edilmesi gerekmektedir.

Bütün bu olaylar sırasında, Kuzey Irak'taki olaylar gelişirken dikkatimi çeken bir olay var: Başlangıçta Türkiye'nin elinde belli bir oranda inisiyatif vardı; işte, dediğim gibi, Huzur Harekâtının başlangıcında Türkiye'nin iradesi vardı. 500 000 kişinin -Türkmen olsun, Kürt asıllı olsun veya diğer etnik gruplar olsun- kendi evlerine gidişinde, evlerine yerleşmesinde, Türkiye'de kaldıkları sürece, Diyarbakır'da, Muş'ta, Silopi'de bakılmalarında, hizmetlerin kendilerine sağlıklı olarak ulaştırılmasında ve evlerine gönderilmelerinde Türkiye'nin iradesi vardı. Barzani'nin, Talabani'nin cebine giren pasaportta Türkiye'nin iradesi vardı. Onların, hudut dışlarına çıkışında, yabancı ülkelerle temaslarında Türkiye'nin iradesi vardı. Kuzey Irak'taki bu etnik grupların kendi aralarında anlaşmalarında ve bu yapılacak toplantılara Amerika'nın ve İngiltere'nin gelecek temsilcilerinin katılmasında Türkiye'nin iradesi vardı; ama, bu irade gitgide Türkiye'den uzaklaştı, bu inisiyatif Türkiye'den uzaklaştı; bu, okyanus ötesi yerlere gitti ve buralarda toplantı yapılırken Türkiye'ye bilgi dahi verilmedi, Türkiye'nin gönlü dahi alınmadı, Türkiye bu toplantılara çağrılmadı ve davet edilmedi. Biz, durmadan "Irak'ın toprak bütünlüğü korunacaktır" diye söyledik; onlar da, sırtımızı sıvazladılar "evet, Irak'ın toprak bütünlüğü korunacaktır" dediler; ama, o, sırtımızı sıvazlayanların bu sözlerine ne denli inanacağız, nasıl inanacağız ve nereye kadar inanacağız; ben, bundan endişeliyim. Geçmiş olaylar, tarihin derinlikleri, benim bu endişemi zaman zaman haklı çıkarmaktadır.

Türkiye bu çerçevede neler yapmalıydı? Benim gördüğüm, biz, bazı olayların peşine takıldık ve bazı olayların peşinden gittik, hâlâ da gidiyoruz. Türkiye, önüne çıkan bu engellere karşı alternatif politikalar üretmeli, kendine alternatif yollar bulmalıydı. Şimdi, Türk ekonomisinin kapısı kapanmıştı; Habur kapısı, ihracat kapısı kapanmıştı. Türkiye'ye düşen görev, ikinci bir kapıyı bulmaktı; Türkiye'ye düşen görev, o ihracı yapabilecek ikinci bir yolu bulmaktı; bu Suriye ise Suriye olurdu, bu başka bir ülkeyse başka bir ülke olurdu. Ülkelerin, özellikle komşuların birbirine düşmanlığı, birbirine küslüğü asırlar boyu devam etmez. Görüyoruz ki, Amerika'yla Rusya dahi şimdi kol kola giriyorlar, Afganistan konusunda beraber hareket ediyorlar.

O halde, Türkiye, mutlaka ekonomisinin önünü açacak alternatif yolu bulmalıydı. Şu anda hâlâ bulmuş değiliz, şu anda hâlâ Suriye'yle ilişkilerimizi geliştirmiş, Irak'ın yanına bir alternatif komşu koyabilmiş değiliz. Bunu hızla, en kısa zamanda yapmamız gerekirdi, bu bir.

İkincisi, Irak konusunda kesin tavrımızı ortaya koyarken, dost bildiğimiz, müttefik bildiğimiz ülkeleri de, bu konuda ikna etmeli, onları da yanımıza almalıydık. Biz, Saddam yönetimine karşı olabiliriz; ama, biz, Irak Halkına karşı değiliz, biz, Irak'ta yaşayanların dostuyuz. Güneydoğuda yaşayan insanlarımızın büyük bölümünün orada akrabaları var, yakınları var, birlikte olduğu insanlar var; orada Türkmenler var; orada Osmanlı İmparatorluğu bayrağı altında huzur içinde yaşamış ve başı derde düştüğü zaman koşarak Türk Bayrağı altına gelmeyi âdet haline getirmiş insanlar var; Bosna'da olduğu gibi, Kafkasya'da olduğu gibi insanlar var.

O halde, Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlının büyüklüğünün ruhunu yaşamalıdır. Biz, büyük bir imparatorluğun vârisiyiz, yasal vârisiyiz, borcunu ödeyen vârisiyiz. O halde, vâris olarak, o hakkımızı kullanmalıyız; Osmanlının ruhunu yaşatmalı ve taşımalıyız. O nedenle, Irak'a demeliyiz ki, bütün dünyaya demeliyiz ki: Irak'ta kurulacak olan rejim, Türkiye'de olduğu gibi etnik durumu, dili, dini ne olursa olsun herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu bir rejim olmalıdır. Bu rejimi savunmalıyız. Irak'ın bölünmesinin, parçalanmasının karşısına geçerken, sadece "toprak bütünlüğünü koruyacağız" gibi bir sözün arkasına saklanmak yerine, daha somut önerilerle, daha somut projelerle dünyanın karşısına çıkmalıyız; Batı ülkelerini bu konuda yanımıza almalıyız ve bunu da mutlaka başarmamız gerekir.

Bunun yanında, ülke aşan uluslararası sularımız var. Su ihtilafımız, önümüzdeki günlerde, yıllarda daha da devam edecektir. Peki, bu konuda ne yapılmıştır; Türkiye'nin bu sularla ilgili uzun vadeli politikası nedir? Bugün diyoruz ki; efendim, barajlarımızdan artan şu kadar miktar suyu Suriye'ye ve Irak'a bırakacağız. Bir taraftan da diyoruz ki; biz, bazı kişilerin bildiği gibi, su zengini değiliz; Türkiye, esasında su fakiri olan bir ülke, gerektiğinde dışarıya bir gram su gönderemeyecek pozisyonda olan bir ülke; bugün gönderiyoruz, problem yok; ama, on sene sonra belki su göndermeyeceğiz. Nedir bizim bu hudut aşan sular hakkındaki politikamız; bunu nasıl tespit ediyoruz, bunu nasıl ortaya koyuyoruz; bunlar belli değil. Yani, demek istediğim şu: Güney komşularımızla daha çok ihtilaflarımız olabilir; güney komşularımızla ilgili politikalarımızı çok daha önceden, çok daha erken mutlaka tespit etmemiz lazım.

Bir de, o bölgenin, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin, Kuzey Irak'tan çok daha önde, çok daha hızlı kalkınmasını mutlaka sağlamamız gerekir. Pek çok konuşmacı belirtti; bir hudut ticaretine başladık, ondan sonra hudut ticaretini tekrar bir anlamda ağzımıza burnumuza bulaştırdık ve biraz perişan hale getirdik. Şu anda, hudut ticaretinden, büyük ölçüde bir gelir de sağlanamıyor. Bakın, hudut ticaretinde bir rakam -bu geçen sefer de söylendi- mazotu 15 sentten alıyoruz. Kimden; Kuzey Irak'taki güçlerden. Onlar 5,5 sente alıyorlar, bize kaça veriyorlar; bize 15 sente veriyorlar. Peki, eğer, bunun 5,5 sente alınma şansı varsa, biz, bunu 5,5 sente niye almıyoruz; biz, bunu başka yollardan 5,5 sente alıp da Türkiye'ye ucuz motorini niye getirmiyoruz; Türkiye'ye getireceğimiz bu ucuz motorini, teşvik olsun diye, çiftçimize niye daha ucuz fiyattan vermiyoruz?! Bunun gibi, düşünülebilecek pek çok alternatifler var; bunların mutlaka geliştirilmesi lazım.

Bakın, Batı'da, bu konuda, son günlerde farklı gelişmeler var. Bir İngiliz gazetesine göre -gazetenin ismi de var- Saddam'ın piminin çekildiği belirtilirken, üç isim veriyorlar -onların verdikleri isimler- Pentagon, CIA ve Genelkurmay diyorlar. Saddam'ı devirmek için üç ayrı proje; ama, bu projenin arkasında, yalnız Saddam'ı devirmek değil, Irak'ın kuzeyinde ve güneyinde başka otoriteler kurmak da yatıyor. Gazetenin haberi, ben söylemiyorum. Yine, bir başka İngiliz gazetesine göre "Saddam temiz ama yine de devrilecek..." Burada da, yine, üç projeden bahsediliyor; burada da yine Pentagon'dan, burada da yine CIA'dan, ancak, onun yerine bir de generallerden bahsediliyor. Bunun yanında, bir de, Newsweek Dergisinde bu konuyla ilgili çıkan yazılar var. Newsweek'te çıkan yazıda, yazıyı kaleme alan "bu konuda, Türkiye'nin de görüşü ve rızası alınmıştır" diyor ve şunu söylüyor: "Artık soru, ABD'nin Irak'ı vurup vurmayacağı değil, ne zaman vuracağıdır." Eğer, ABD'de bu kadar kesin kararlar alınmışsa, o zaman, bizim Türk dışişlerinin bu kararlardan haberi var mı? Gazetelere kadar bunlar yansımışsa, Türkiye dışişlerinin, Türk hükümetinin, bu konuda oluşmuş politikası nedir? Bunların, hem bilinmesinde yarar var hem de bunların, Türkiye'nin ulusal menfaatlarına uygun şekilde mutlaka gerçekleşmesi lazım.

Şimdi, aramızda diplomatlar var, bu olayı benden çok daha iyi bilirler. O nedenle, ben onlardan özür dileyerek bir iki şey söylemek istiyorum: Diplomaside, uluslararası diplomaside hiçbir zaman dostluk yoktur; diplomaside, ülkelerin menfaatları vardır. O halde, bizim dışişlerimiz, hükümetimiz, diplomatlarımız, Türkiye'nin yüksek menfaatlarını korumak zorundadırlar. Dostlukları bir tarafa bırakacağız; ama, Türkiye'nin menfaatlarını koruyacağız. Uluslararası her türlü sorunda, her türlü sorunun çözümünde, güç de, pek çok şeyin önünde etkilidir; ama, gücün yanında, politika da, o gücün bazı sivri taraflarını yumuşatabilecek bir etkinliğe sahiptir. O halde, hem gücümüzü hem de politikamızı geliştirmemiz ve bunlara karşı çok akılcı bir yöntemi mutlaka ortaya koymamız gerekiyor.

Sayın Başbakanımızın önümüzdeki günlerde Amerika Birleşik Devletlerini ziyaret edeceğini biliyoruz ve büyük bir ihtimalle, Sayın Başbakanın görüşüne ve Sayın Başbakanın takdirine, mutlaka, bu Kuzey Irak meselesi konacaktır, Kuzey Irak meselesi getirilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla)  - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Benim düşüncem şuydu: Sayın Başbakan, Amerika Birleşik Devletlerine gitmeden önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir gizli toplantı yapmalı, Irak ve Kuzey Irak meselesini en ince ayrıntısına kadar konuşmalı, görüşmeli, bütün siyasî partilerin görüşünü almalı, gerekirse Türkiye Büyük Millet Meclisinin görüşünü almalı, Meclis, gerekirse Başbakana gereken yetkiyi de vermeli, Başbakan, Amerika Birleşik Devletlerine, arkasında Türkiye Büyük Millet Meclisi, arkasında Meclisin, yani milletin kararı, milletin görüşü ve milletin gücüyle gitmeliydi. Bu olduğu takdirde daha iyi olacağı kanaatindeyim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Kozakçıoğlu.

Değerli arkadaşlarım, gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahısları adına?..

MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Ben söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şahsı adına Sayın Mehmet Yalçınkaya; buyurun efendim.

MEHMET YALÇINKAYA (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletin kürsüsünden hepinize saygılar sunuyorum.

Keşif Güç, Çekiç Güç, Kuzeyden Keşif Harekâtı, 10 yıldır uzatılıyor. Geçen defa da bu Meclis kürsüsünde şahsım adına konuşmuştum, bugün yine kürsüdeyim.

Bugün 15.00'te Meclis açıldığında, gözümü gezdirdim, Dışişleri Bakanı buradaydı ve kendi kendime sevindim, dedim ki: Bugün bu Keşif Güç, Irak dediğimiz ülkeyle ilgili... Ülkenin adı Irak; ama, bize çok yakın! Yanıbaşımızda; bağrımıza ateş düşürecek kadar yakın.

Geçen gün Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken, Dışişleri Bakanı ile bütçenin sonunda görüştüm, dedim ki: "Üç yıldır ben bu Meclisteyim, sizi burada altı kere gördüm. Üçü Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgiliydi, birisi Kıbrıs gizli oturumu ile ilgiliydi; iki kere Dışişleri Bakanımız burada bulunmuş oldu. Bugün de, üçüncüsü; yani, bütçelerin dışında üç keredir Dışişleri Bakanı burada. Bakana şunu söyledim: "Nasrettin Hocaya demişler ki: Senin hanım çok geziyor; o da, bizim eve de uğrasa iyi olur, demiş.  Kafkaslarda çok büyük olaylar oluyor, Ortaasya'da çok büyük olaylar oluyor, Avrupa'da çok büyük olaylar oluyor, gelişmeler oluyor, Irak'ta çok mühim gelişmeler oluyor, Suriye'de çok önemli gelişmeler oluyor; siz de gelip bu Meclisi bilgilendirseniz, kafamızdaki şüpheleri giderseniz iyi olmaz mı?" Sayın Bakan "iyi olur"  dedi. "İyi olursa, gelip bulunsanız çok iyi olur" dedim.

Onbeş gün sonra Sayın Başbakan Washington'da; Irak için gidiyor değerli arkadaşlar, başka hiçbir şey yok. Kim ne derse desin, Irak ve Irak'ın geleceğiyle ilgili orada konuşmalar yapılacak. Irak'ta olan her hadise Türkiye'yi yerinden oynatacak. Bunun hesabını kitabını iyi bilmek zorundayız.

Geçmişte, 1990'da, olan hadiseler: 500 000 insanın sınıra yığılması, Irak'a uygulanan ambargo, Türkiye'nin 100 milyar dolar zarar görmesi ve güneye açılan kapısının kapanması, özellikle Arap ve Körfez ülkelerine yapılan ihracatın durması, işsizliğin artması, terörün artması ve bu bölgenin tamamen boşaltılması... Bugün, Güneydoğuda bütün köyler boşaltılmıştır, şehirlere yığılmıştır ve şehirlerin varoşlarında, Diyarbakır'da, Mardin'de, Bitlis'te, Urfa'da insanlar aç, sefil, elektriksiz günlerini geçirmektedir.

Güneydoğu Anadolu Projesini bitirmeliydik; ama, bugün, fiilî olarak Güneydoğu Anadolu'da bitirdiğimiz sulama projesi yüzde 10.

Biraz önce değerli konuşmacılar, burada çok değerli şeyler söylediler. Burada en önemli hadise; bir, Kerkük-Musul ve Basra Havzasındaki mevcut petrol rezervlerinin geleceğidir; iki, sınıraşan suların geleceğidir.

2025 yılında, su, burada çok önemli bir silah olacaktır. Ürdün'de su yok, İsrail'de su yok, Suriye'de su yok, Irak'ta su yok. Dicle Nehrinin debisi 52 milyar metreküp, Fırat Nehrinin debisi 31 milyar metreküptür ve bütün bu su kaynaklarının  merkezi de  bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgesidir.

Sizin, 15 Ocaktan itibaren veya şubat ayında Irak'ta gelişecek hadiselerle ilgili nasıl bir projeniz var; nasıl bir planınız var?! Irak üçe bölündüğü zaman, Türkiye ne yapacaktır; yani, güneyde bir Şiî devleti, Bağdat'ta, ortada, Arapların oluşturduğu bir Bağdat, kuzeyde bir kuzey oluşumu teşekkül ettiği zaman Türkiye ne yapacaktır? Ortada, bunlarla ilgili ciddî manada, hiçbir şekilde bir proje  ve plan yoktur.

Yalnız, bugüne kadar, Başbakanın fiilî olarak değil sözlü olarak takip ettiği politika şahsımı memnun etmiştir. Genelkurmay Başkanının da bugüne kadar ifade ettiği politika doğrudur. Diyarbakır'da, Genelkurmay Başkanı şunu söylemiştir: Geçmişte, 1990 yılında, Amerika ve Batılılar bizi kullanmışlardır ve neticede, biz, 80 milyar dolar dolayında zarar görmüşüz. O zararın telafisi söz konusu olmamıştır. Bundan sonra, Irak'ın toprak bütünlüğü mutlaka sağlanmalıdır. Irak'a dışarıdan müdahale yapılmasına şiddetle karşıyız. Bunu, bu şekilde ifade etmiştir ve doğrusu budur.

Irak'ın bölünmesi halinde, güneydoğuda muhtemel gelişmeleri, buradan, tasavvur etmek, düşünmek ve hatta hayal bile etmek istemiyorum. Mutlaka, Osmanlı Devletinin bu bölgede dörtyüz yıllık hâkimiyeti söz konusudur. Oradakiler, bütün herkes, Arabıyla, Kürdüyle, Süryanisiyle, Ermenisiyle bizim kardeşimiz; hatta, biz, Ermenileri, orada, bin yıl idare etmişiz, onların da hakkı bizim üzerimizdedir. Bu sebeple, Türkiye, Güneydoğu Anadolu politikasını ve Irak'la ilgili politikasını mutlaka gözden geçirmek zorundadır.

Dışişleri Bakanlığı -on yıldır ambargo uygulanmaktadır- ambargoyla ilgili, ambargonun kaldırılmasıyla ilgili bugüne kadar ne yapmıştır; bunu, bu kürsüden, gelip ifade etsin. Mühim olan, ambargonun kaldırılmasıyla ilgili Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti ne yapmıştır; bugüne kadar yapılan bir şey yok. Peki, zarar gören kim; Irak'la beraber biz.

Ne kadar zarar gördük; iddia ediyorum, biz, Irak'tan fazla zarar görmüşüz. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Mardin'den başlamak üzere, Bitlis, Van, Hakkâri, Mersin, Adana, bütün bu iller Irak'tan fazla zarar görmüştür. Bugün, 52 000 kamyon takozdadır değerli arkadaşlar ve oradaki esnaf kan ağlamaktadır. Bugün, Irak'ta 100 litre mazotun değeri 1 000 000 liradır, burada mazotun litresi 1 000 000 liradır. Çiftçimiz, bugün -dün Urfa'dan geldim- tarlasının yarısını boş bırakmıştır, ekemez durumdadır. Neden; petrol fiyatları, girdi fiyatları çok yüksek. Yanı başınızda böyle çok büyük imkânları ve kaynakları olan bir ülke var, ambargo uygulanmaya devam ediyor, biz, bu ambargonun mağduruyuz. Peki, Birleşmiş Milletlerin bu ambargo karşılığında bize tazmin ettiği zarar ne kadar; 1 800 dolar. Bu, çok gülünç bir rakamdır. Peki, bununla ilgili ne yapılmıştır; hiç. Peki, alternatif ne olabilir?

Şimdi, iki yıldır Suriye'yle çok güzel gelişmeler var. Türkiye, bunu dikkate alıp, Dışişleri Bakanlığı bunu dikkate alıp, mutlaka Suriye'yle ilgili gelişmeleri yeniden gözden geçirmek zorundadır, karşılıklı olarak Suriye'yle vizeyi kaldırmak zorundadır, çeşitli kapıları açmak zorundadır.

Bunun yanında, burada, bütün güneydoğu milletvekillerini dolaştım, dedim ki, bu konulan 50 dolar harç, güneydoğunun üzerine konacaktır, burada çok ciddî sıkıntılar yaratacaktır; Şırnak'tan, Urfa'dan, Mardin'den, Ağrı'dan, her gün sınırdışına çıkan bir kişinin 50 dolar ödemesi mümkün değildir. Bu sebeple, bu sınır illerinin bu 50 dolardan muaf tutulması gerekmektedir.

Neticede nereye vardı: Efendim, Sayın Altaylı'nın sütununa, Hürriyet Gazetesine. Artık, ben de, dün, kendisine teşekkür yazısı yazdım "biz Mecliste duyuramıyoruz sesimizi -bu 50 dolarla ilgili- siz yazmaya devam edin; belki Maliye Bakanı, belki gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı duyar da, insafa gelir ve bu güneydoğudaki illerin 50 dolardan muafiyeti söz konusu olabilir" dedim.

Bu sebeple değerli arkadaşlar, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin ayağa kaldırılması, orada mevcut projenin bitirilmesi ve Irak'ta olup bitenlerle ilgili Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanının, gelip, bu kürsüden... Temenni ederdim ki gizli oturum yapalım. Biraz önce Sayın Kozakçıoğlu da belirtti, çok sevindim; yani, Başbakanımız, Washington'a giderken, Meclisin iradesini, Meclisin gücünü arkasına alarak gitmeliydi; yani, burada, biz, enine boyuna, saatlerce Irak'ı konuşmalıydık; çünkü, Irak'ta olup bitecekler bizi yakından ilgilendirir ve korkarım ki, akıbeti, Türkiye'yi, yine, 1990'da olduğu gibi...

BAŞKAN - Sayın Yalçınkaya, 1 dakikanız var.

MEHMET YALÇINKAYA (Devamla) - ... 1990'dan daha beter mağdur eder.

Tabiî, orada Türkmenler var. Türkmenler, bizim oradaki kardeşlerimiz; fakat, şunun da iyi bilinmesi gerekir: Türkmenlerin de, Kürtlerin de, oradaki Arapların da, bir şekilde sınırlarının korunarak orada yaşaması gerekir. Saddam, orada zalim olabilir; fakat, şunun da iyi bilinmesi lazım: Biz, ölümü görüp sıtmaya razı olmak zorundayız; yani, Türkiye, bunun bilincinde olmalıdır.

Bu sebeple, Irak'ın, gizli oturumda ele alınması ve burada, meseleyi bizden daha iyi bilen arkadaşlarımızın bütün Meclisi aydınlatması gerekir.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, Ak Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Yalçınkaya.

Efendim, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Körfez savaşı sonrasında alınan Irak'la ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31 Aralık 2001 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

                                  Bülent Ecevit

                                         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler...

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - ...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın birinci sırasında yer alan, Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/8) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlayacağız.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.- Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önerge ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı: 596)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bu, araştırma komisyonu raporu mu efendim?

BAŞKAN - Komisyon...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Komisyon hazır efendim; Ahmet Beyi burada bekletiyoruz; rahatsız zaten, çok üzülür... Ahmet Bey burada efendim, çok üzülür... Fazla değil, üçer beşer dakika konuşacağız üzerinde, bitsin.

BAŞKAN - Peki... O zaman, hükümeti arayacağız.

Sayın Başkanım, ben, hatta, demin Ahmet Beyi görünce, içimden bir merhaba etmek bile geldi; ama...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, hükümetimiz de hazır. Ahmet Beyi getirip götürüyoruz... Sayın Bakanlar burada.

BAŞKAN - "Komisyon yerinde" dediniz; o zaman, hükümeti arayacağız.

Hükümet?..

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Orada hükümet; bütün bakanlar orada. Yani, göre göre de hükümet yok olur mu?! Bütün Bakanlar burada.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Bakanlar, takdir sizin. Rahatsız bir arkadaşımızı getiriyoruz.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Hükümetin yokluğunu kabul etmiyoruz.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bunu görüşmeyeceğiz dedik.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne demek görüşmeyeceğiz?! Türkiye Büyük Millet Meclisi karar almış, bu görüşülecek diye. Ne demek görüşmeyeceğiz?!

BAŞKAN - Sayın Başkan... Sayın Hatiboğlu...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bir aydır getiriyoruz buraya. Siz neredesiniz?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne demek görüşmeyeceğiz?! Dalga mı geçiyorsunuz Genel Kurulla?! Burada biz karar aldık. Niye görüşmüyorsunuz? Ayıp şey!

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Şov yapmayın allahaşkına.

BAŞKAN - Efendim, komisyon var dediniz.

Hükümet bulunmadığı için, bir defaya mahsus olmak üzere, erteliyoruz.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Hükümet bu tarafta Sayın Başkanım. Hükümet olmaz mı?!

BAŞKAN - Gelecek sefer, hükümet olmasa da görüşeceğiz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, hükümet yok mu efendim, tespit ettiniz mi?

BAŞKAN - Hükümet yerine oturmadı.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tutanaklara geçti mi efendim?

BAŞKAN - Benim görevim sadece sormak.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Davet ettiniz mi?

BAŞKAN - Evet, ben, hem komisyonu hem hükümeti...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tamam efendim. Hükümeti davet ettiniz; hükümet yok. 7 hükümet üyesi Bakanlar Kurulu sıralarında oturuyor Sayın Başkan.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, siz yönetiyorsunuz. Lütfen devam edelim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ayıp! Yapmayın! Ondan sonra, muhalefetten destek istiyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, alınan karar gereğince seçimi yapmıyor, sözlü sorular ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekfinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

3. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Karar-namelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

4. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları  (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine  başlayacağız.

5. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı: 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

6. – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname  ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı: 685)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair  Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

7. – Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174) (S. Sayısı: 747) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 747 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner söz istemiştir.

Buyurun Sayın Seçkiner. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvveleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında, teklif sahibi ve Partim adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli 657 sayılı Kanuna tabi devlet memurlarının çalışma saatleri ve şartları yönünden İç Hizmet Kanununa tabi olduklarından dolayı merkez ve taşra teşkilatı arasında büyük farklar vardır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli işçi statüsündeki personelin dahi, sivil memurlardan daha fazla ücret almalarından dolayı, özel nitelik ve uzmanlık gerektiren görevlere personel alımında, görevlerinde yetişmiş personeli hizmette tutmada çok büyük sıkıntılar vardır. 23.2.1995 tarihli ve 547 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında 657 sayılı Kanuna göre görev yapan sivil memurlara, belirli kriterler dahilinde, ek özel hizmet tazminatı ödenmesine imkân tanınmıştı. Yavru vatan Kıbrıs'ta görev yapan birlik personelimize, az da olsa imkân sağlayan bu kanun tasarısının, Yüce Meclisimizce kabulünü arz eder; yüzlerce sivil personel adına, Millî Savunma Bakanımıza ve Yüce Meclisimize saygılar sunarım. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Seçkiner, çok teşekkür ediyorum efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 747 sıra sayılı, bazı kanunlarda değişikliği öngören tasarı ve Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner'in teklifi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, yurt savunmasında, hudutlarımızın korunmasında, uluslararası barışın temininde ve özellikle, gerek Türkiye'de ve gerekse Türkiye dışında Türk Milletini şerefle temsil eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu mücadelesi sırasında, görevleri sırasında şehit olanları rahmetle anıyorum, gazilerimizi minnetle yâd ediyorum ve kendilerine de, Silahlı Kuvvetlerimize de başarı dileklerimi özellikle ifade etmek istiyorum.

                                  

(1) 747 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, Türk tarihi incelendiğinde, şeref ve gururla dolu sayfalarını özellikle dile getirmek mümkün. Tarihimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, özellikle hem Türkiye içerisinde Türk millî menfaatlarının korunmasında hem de Türkiye dışında barışın temini hususundaki gayretlerini altın sayfalarla özellikle kaydetmiştir. Dünya tarihi incelendiğinde bu görülecektir. Bu anlayış içerisinde değerlendirdiğimiz zaman, fevkalade önemli, o nispette de değerli hizmetler yapan bu kurumun mensuplarını en iyi şekliyle değerlendirmek ve birkısım hizmetlerini, isteklerini yerine getirmek de boynumuzun borcudur.

Değerli milletvekilleri, silahlı kuvvetlerimizle ilgili getirilen bu tasarıda, üzerinde önemle durulan iki konu var. Birincisi, Kıbrıs'ta görev yapmakta olan Türk Barış Kuvvetlerine sağlanacak imkânlar. İkincisi, Millî Savunma Bakanlığı, daha doğrusu, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarında çalışan sivil personelle ilgili farklı uygulamalardan kaynaklanan eşitsizliğin giderilmesi hadisesi. Dolayısıyla, iki ana temayı incelemek ve onu size arz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir kamu hizmetinin kalite ve standardını yükseltmek ve verimliliği artırmak, ancak çalışan kesimin ekonomik ve sosyal meselelerini çözümlemekle mümkündür. Eğer ekonomik ve sosyal meselelerini çözümlerseniz, eğer kendilerine yönelik birkısım iş ve hizmetlerin gerçekleştirilmesine yönelik yeni düzenlemeleri gündeme getirirseniz, o zaman, başarı oranını artırmış olursunuz, hizmette kalite standardını yakalamış olursunuz, verimliliği de temin etmiş olursunuz. İşte, bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Kıbrıs'ta görevli olan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı emrindeki personelinin durumunu gündeme getirmek mecburiyeti vardır. Kıbrıs bizim için ne kadar önemliyse, Kıbrıs'ta yapılan şerefli bir şekildeki görev ve mücadele o nispette kutsaldır, önemlidir ve takip edilmesi zorunludur ve bir süre daha, orada, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Türk Milleti adına görev yapmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, işte, bu barış kuvvetlerinde görev alan birkısım subaylarımızın aldıkları maaşları değerlendirdiğimizde, maalesef, hiç de gerçekçi olmayan bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Düşünün, Kıbrıs'a giden genç bir teğmenin, bir üsteğmenin veya bir yüzbaşının eşi Türkiye'de kalacak; çünkü, Kıbrıs'a gittiği takdirde, kendisine ödenen ücret zaten yetersiz, çocuklarını okutacak okul bulamaz veya denklik bakımından da sıkıntıyla karşı karşıya kalmakta ve dolayısıyla, orada görev yapmak ne kadar kutsal ise, orada çalışan personelin, özellikle silahlı kuvvetler mensuplarının çektiği sıkıntı da o nispette önemli ve gerçekten, bu önemli olan sorunlarının giderilmesi gerektiği de muhakkaktır.

Değerli milletvekilleri, Kıbrıs'ta ekonomik sıkıntı vardır; darboğaz vardır; pahalılık vardır; enflasyon, Türkiye'deki enflasyonun neredeyse birbuçuk katı daha fazladır; buna karşılık, orada görevlendirilen personelin aldığı maaş azdır. Kıbrıs'ta güvenlik komutanlığı emrinde çalışan personel ise, Türk Silahlı Kuvvetlerinden gönderilmiş olan barış kuvvetlerinde görevli subaylarımızdan çok daha fazla maaş almaktadırlar. Düşünün, bir taraftan, Türkiye'den subay gönderiyorsunuz, personel gönderiyorsunuz; diğer taraftan, orada aynı görevi yapmakta olan güvenlik kuvvetlerindeki akranlarından çok daha az maaş alma durumunda kalıyorlar. İkinci husus, yine, burada çalışan personel, özellikle diğer kurumlardan görevlendirilen personelden de daha az maaş almak durumunda kalmaktadırlar.

Bir taraftan, orduda fevkalade önemli, mukaddes bir görev yapıyor; ama, bir taraftan da, ailesini götürememe gibi bir durumla karşı karşıya kalıyor ve sosyal bakımdan gerçekten sıkıntı içerisinde kalıyor. Eşi ve çocuğu, Türkiye'de kalıyor. Eşi ve çocuğu, Türkiye'de kaldığı zaman, ona, ikinci bir maaş ödenmiyor.

O sebeple, 1964 yılında çıkarılmış olan 500 sayılı Kanun çerçevesinde Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı emrinde görevlendirilen bu personel bugüne kadar aldığı maaş ve ekgöstergelerin yüzde 100 fazlasıyla tazminat alabilmekteydi; bu yetmiyor ve yetmediği için de karşımıza gerçekten sıkıntılı bir durum çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Kıbrıs'ta ihtiyaç duyulan genç rütbeli personelin -teğmen, üsteğmen, yüzbaşı- eşleri Kıbrıs'ta iş bulamamakta ve Türkiye'de kalmaktadır; bu durum, bütçelerine bırakın ilave katkıda bulunmayı, ilave yük bindirmektedir. Kıbrıs'ta genç rütbelilerin aldıkları tazminat halen 15 000 000-20 000 000 lira arasındadır ve dolayısıyla, 15 000 000-20 000 000 lira farkla bir taraftan oradaki maişetini sağlıyor bir taraftan da buradaki eşinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılama gibi bir durumla karşı karşıya kalmaktadır.

Kıbrıs'ta enflasyon oranı -biraz evvel de söylediğim gibi- Türkiye'nin 1,5 katı fazladır. Türkiye'deki kriz Kıbrıs'ta yüzde 25, yüzde 30 daha fazladır. Kıbrıs'ta yiyecek, giyecek ve ulaşım da fevkalade pahalıdır. Kıbrıs güvenlik kuvvetlerinde görev yapan subaylar, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinde görev yapanlardan daha fazla ücret almaktadır. Okul muadilleri yoktur; Türkiye'de devam ettiği okulun muadilini bulamayan subay çocuğu Türkiye'de eğitime devam etmek zorundadır. Üniversite harçları ve eğitim Kıbrıs'ta daha pahalıdır. Bilhassa, genç rütbeli subayların tazminatlarının 4-5 katı artırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

İşte bu bağlamda biz diyoruz ki, Kıbrıs'ta görevli olan genç subaylarımızın ihtiyaçlarını karşılamak, artık, bizim için bir borçtur. 15 000 000-20 000 000 lira maaş farkıyla siz orada personel çalıştırırsanız, netice itibariyle, ondan istenilen randımanı alamamış olursunuz.

Bu anlayış içerisinde, biz, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinde görevli olan subaylarımızın maaşlarının artırılmasını öngören bu yasa tasarısının 1 inci maddesindeki ifadenin değiştirilmesinden yanayız. Değiştirilen kısım ne; ek ödemeleriyle birlikte yüzde 100 fazlası diyor; bu ek ödemelerin dışında bütün yan ödemeleri ve diğer ödenekleriyle birlikte yüzde 100 artış yapmak suretiyle tazminat ödenmesini öngörmektedir ki, bu haklı bir taleptir, yerine getirilmesi gerekli bir görevdir, bir hakkaniyettir, bir kadirşinaslıktır, yerine getirilmesi gereken bir görevdir, özellikle, bu bağlamda altını çiziyorum.

Değerli milletvekilleri, ikinci konu, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş olan bir yasayla birlikte, ek ödenek, temsil ödeneği, özellikle birkısım personele ödenmiştir. Ödenen, bu ek hizmet tazminatları personelin bir kısmına ödeniyor bir kısmına ödenmiyor. Bakın, merkez karargâhında görevli olduğu takdirde hava kuvvetlerinde ödeniyor, kara kuvvetlerinde, Jandarma Genel Komutanlığında ve Sahil Güvenlik Komutanlığı merkez karargâhlarında görevli olan sivil personele bu tazminatlar, ek hizmet tazminatları ödeniyor; ancak, o merkez karargâhının hemen dışına çıktığında, yani, bitişik bir binada aynı hizmetleri yaptığında, maalesef, o tazminatları alamamaktadır. Bu, kamu hizmetlerinde çalışan insanlar arasında eşitsizliğe ve hizmette verimin düşmesine neden olmaktadır. İşte, getirilen ikinci bir maddeyle de, merkez karargâhında çalışanlar gibi taşrada çalışan veya o binanın dışında çalışan sivil personele de ek hizmet tazminatı verilmesi, yani, en yüksek devlet memuruna ödenen miktarın yüzde 35'i nispetinde -ki, bu, Bakanlar Kuruluna bırakılmaktadır- tazminat ödenmesi uygun görülmektedir.

Bu anlayış içerisinde, biz, şunu ifade ediyoruz: Değerli milletvekilleri, memur, devletin aynasıdır; memur, bir devletin hem kalitesinin hem de itibarının en güzel sembolüdür. Giyiminden kuşamına kadar, eğitiminden hizmet alanına ve hizmet anlayışına kadar, memurun en üst seviyede görev yapması, devletin itibarını ve devletin dışarıdaki gücünü çok daha iyi noktalara getirmiş olacaktır. Bu bağlamda, silahlı kuvvetlerimiz içerisinde görev yapan sivil personelin, ek hizmet tazminatı almasını olumlu bulmakla birlikte, biz diyoruz ki, sadece bu bakanlıklarda, bu kurumlarda değil, diğer sivil idarelerde çalışanlara da, mutlak surette, en kısa zamanda, aynı nispette maddî imkânların sağlanması zarureti vardır, hatta, geç bile kalınmıştır. Düşünün, bir polis memuruna, elbise parası olarak 2,5 milyon lira veriyorsunuz ve yine, sosyal ödeneklere bakıyorsunuz, 5 000 000 ile 2,5 milyon lira arasında yan ödemeler var. Dolayısıyla, bu sosyal desteklemeyle ilgili ödenmekte olan birkısım imkânların, mutlak surette artırılması gerekir. Yine, emeklilik bakımından bakıyorsunuz, emekli olan bir sivil -yine, polislerden örnek alayım- eğer 300 000 000 lira alıyorsa, maaşı 120 000 000 liraya düşmüş olacaktır.

Onun için, diyorum ki, ek hizmet ödenekleriyle ilgili olarak, bir taraftan, sivilde çalışan, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan tüm personelin maddî imkânlarını düzeltmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bir an evvel yerine getirmesi gereken en önemli görevi ve sorumluluğu olmalıdır. Bunu yerine getirdiğimiz takdirde, hem devletteki hizmet kalitesini artırmış olacağız hem de verimi artırmış olacağız diye düşünüyorum. Sadece bir kesime verirsek, korkarım ki, yarın, farklı dedikodularla, sıkıntıyı, yine, yönetenler ve siyasetçiler çekecektir.

Değerli milletvekilleri, geçenlerde, yine söylemiştim; kaymakamlara, temsil ödeneği verilmemektedir. Düşünün, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre, hükümeti temsil eden kaymakamlar, temsil ödeneği almazlar; ama, temsil etmeyle ilgili hiçbir kanunda tek maddesi olmayanlara temsil ödeneği verilebilmektedir. Dolayısıyla, eşit işe eşit ücret anlayışıyla birlikte, çalışan personelin ekonomik gücünü artırmak ve onların sosyal bakımdan refah seviyesini artıracak birkısım desteklemeleri yapmak boynumuzun borcudur ve onu yerine getirmek durumundayız.

Onun için, diyorum ki, bu yasaları yeniden bir gözden geçirelim, bu ücret politikalarını yeniden bir gözden geçirelim. Performans sistemi çerçevesinde, çalışan personelin desteklenmesini sağlayacak birkısım yeni düzenlemeleri artık gündeme getirmek mecburiyetindeyiz. Sivil personel, evine ekmek bile götüremeyecek duruma düşmüştür, et alamayacak duruma düşmüştür. Birkısım personele... İsterseniz, şu sarı plakalı taksilere bir binin. Taksiye bindiğinizde göreceksiniz ki, taksi şoförlüğü yapan kişilerin bir bölümü ya öğretmendir ya polistir veyahut bir başka sivil memurdur.

Bu itibarla, diyorum ki, öğretmenlerin durumunu düzeltecek, polislerin durumunu düzeltecek, diğer bütün sivil personelin durumunu düzeltecek yetki kanunu zaten çıkmıştı; hükümet, o yetki kanununa dayalı olarak, kanun hükmünde kararnamelerle birkısım düzenlemeleri, mutlak surette, bir an evvel yapmalı ve memuruna, en aşağı, yoksulluk sınırına varacak şekilde bir ödeme yapmalıdır; zaten açlık sınırının altında maaş almaktadır. Emekliye bakıyorsunuz, emekliler de yine açlık sınırının altında maaş alıyor. 110 000 000 lirayla, 12 000 000 lirayla evini geçindiren emekli var, memur var. Dolayısıyla, bu emekli ve memurların durumunu düzeltmek, bu emekli ve memurları bilhassa hayat standardını artıracak maddî imkânlarla teçhiz etmek hepimizin görevi ve sorumluluğu olmalıdır.

Onun için, diyorum ki, bu yasa tasarısı, gerçekten yerinde, mutlaka kabul edilmesi lazım; ama, yine, hükümet, kanun hükmünde kararnamelerle eğer yapmıyorsa, getirsin buraya ve memurların tümünün ekonomik bakımdan durumunu düzeltecek birkısım yasaları, yine bu Meclisten, hatta, gerekirse hiç konuşmadan, bir an evvel gerçekleştirebilecek, geçirebilecek bir mekanizmayı oluşturma imkânımız vardır.

Değerli milletvekilleri, bunu yapmalıyız; çünkü, memurlar eğer devletten maaş alırsa ne olur; piyasada canlılık olur. Esnaf ve sanatkâra bakıyorsunuz; esnaf ve sanatkâr kepenk indiriyor. Niye kepenk indiriyorlar; çünkü, çalışan kesim yeteri kadar maaş almıyor ki alışveriş yapsın. Piyasada canlılığı yaratacak olan memurdur, işçidir, emeklidir, köylüdür, çiftçidir, esnaf ve sanatkârdır.

Bu bağlamda, diyorum ki, bu kesimi desteklediğiniz sürece, dar gelirliye imkânlar sağladığınız sürece hem piyasada canlılık yaratırsınız hem üretime katkıda bulunmuş olursunuz hem kalkınma hızını en üst seviyeye çıkarmış olursunuz ve bu şekilde de memurun sıkıntısı giderilmiş olur. Meydanlarda bağıran, açlık ve sefalet içerisinde olduğunu ifade eden... Bugün, açlık sınırı 280 000 000 lira, yoksulluk sınırı 800 000 000 lira olarak tespit edilmiş olan o rakamı mutlak surette vermek, artık, bizler için bir borç olmuştur.

Bu anlayış içerisinde tasarıya olumlu baktığımızı belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bedük, çok teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya konuşacaklardır.

Buyurunuz Sayın Uzunkaya (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor; idrak ettiğimiz Ramazan Bayramımızı kutluyor, hem bu tasarının kendilerini ilgilendirenleri hakkında hem de ülkemiz insanları hakkında hayırlı olmasını diliyor, yine, yaklaşan yeni miladî yılın ülkemize ve tüm insanlığa barış, esenlik, sevgi ve kardeşlik getirmesi dileğimle hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, peşin olarak ifade etmemiz gerekir ki, bu tasarı, Kıbrıs'ta görev yapan subay ve assubaylarımızla, askerlik şubeleri, sahil güvenlik ve benzeri kurumlarda, yine, görev yapan sivil personelimizin maddî durumlarını bir nebze iyileştirmeyle alakalı bir tasarıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bu tasarıya olumlu baktığımızı burada öncelikle ifade etmek istiyorum.

Ancak, hükümetin neden bazı konularda toptancı da bazı işlerde perakendeci olduğunu bir türlü anlayamadık. Mesela, 57 nci hükümete, iki ayrı zaman dilimi içinde bu konuyla alakalı değil, umumu ilgilendiren, devlet memurlarının ücretleriyle ilgili olarak, eşit işe eşit ücret, ücrette muadeleti temin amaçlı iki defa yetki verildi. Birinci yetkiden sonra, ikinci yetki talebinde, burada, muhtelif partiler ve bizim partimiz tarafından da dile getirildi "siz bu yetkileri alacaksınız; ama, devlet memurlarının durumunu iyileştirmeyeceksiniz" diye ifade edildi. Ancak, sesi çıkanlar, bir şekilde, birilerinin kulağına seslerini ulaştırabilenler, haklarını bir şekilde talep ederek... Korkarım ki, yamalı bohça şeklinde böyle bir uygulamaya gidilmesi, diğer devlet personelini, kamu hizmeti yapanları da üzebilir; ama, Kıbrıs'ın bir farklılığı var, önceliği var. Elbette, Kıbrıs, dünüyle, bugünüyle, yarınıyla, milletimizin, ülke insanının çok hassas olduğu, ziyadesiyle önem verdiği, ciddî olarak değerlendirdiği önemli bir konudur. Önümüzdeki günlerde, yeni yılın ilk günlerinde, Sayın Başbakanın Amerika'ya gidiyor. Az önce, Kuzeyden Keşif Güçle alakalı Başbakanlık tezkeresi görüşülürken de ifade edildi, sadece, Irak'la sınırlı olamayacağını zannettiğimiz, Kıbrıs sorununun da çözülmesi sadedinde, Avrupa Birliğinin, ekim ayında Strasbourg'da yapılan Avrupa Parlamentosu toplantısında, 2004 yılına kadar Kıbrıs işinizi ya halledersiniz ya halledersiniz anlamındaki talimatı veya daha önceki anlaşmalar, 57 nci hükümetin bu milletin ıttılaından uzak tutarak imzaladığı anlaşmalar sonucu, Türkiye, eğer 2004'te Kıbrıs sorununu çözmezse -Güney Kıbrıs'ı zaten Avrupa Birliğine alıyorlar- o takdirde, bu sorunu biz hallederiz anlamındaki Avrupa Birliği dayatması karşısında, endişe ederim ki, önümüzdeki ay içerisinde Sayın Başbakan, Amerika'dan, bu istikamette yeni bir talimatla da dönmüş olmasın.

Eğer böyle bir şey olursa, Kıbrıs'ta görev yapan assubay ve subaylarımız için düşünülen bu maaş artışının ne anlamı olur, merak ediyorum. Hani, bazen "maaşlara zam işe son" veya "maaşına zam, işine son" deriz. Bu hükümet, Kıbrıs'ta, hakikaten çok üstün görevler yapan, 1974 Barış Harekâtından bugüne kadar orada güvenliği, emniyeti tesis ve temin eden kahraman Mehmetçiklerimizin, askerlerimizin, bahusus subaylarının gösterdiği bu üstün performans ve çalışma karşılığı -kanaatimizce, annelerinin ak sütü gibi helal olan- bu verilmesi gerekenden daha fazlasına layık olduğuna inandığımız, emeği karşılığı bu hizmeti yürütecek askerlerimizin, bir yanlış dışpolitika sonucu, Kıbrıs'taki çalışanların maaşına zam; ama, işine son verme endişesi de, milletin bir vekili olarak, burada beni ciddî olarak ilgilendirmektedir, kuşkulandırmaktadır.

Değerli arkadaşlar, burada hükümete tekrar bir hatırlatmada bulunuyorum: Bu millete verilen bir yığın sözleriniz, taahhütleriniz var. Yeni bir yıla giriyoruz... Bakın, geçenlerde emniyet personelinin, bu konuda sizden ciddî talepleri oldu. Polislerimizin, rütbelilerinin maaşlarıyla ilgili ciddî şikâyetleri var, şikâyetlerinde haklılıkları var; geçinemiyorlar. Muhtemeldir ki, bir kısım kamu görevlilerinin, zaman zaman -arzu etmememize rağmen- düştükleri yolsuzluk diye suçlamalar ve fiiller, eylemler -nelerse onlar- ciddî anlamda yaşadıkları muhtemel geçim sıkıntıları olabilir. Elbette bunlar yanlışın mazereti kabul edilemez; ancak, hükümetin "mutlaka kamu çalışanları arasındaki maaş dengesizliğini gidereceğim" istikametindeki açıklamaları, bugüne kadar olan vaatleri var. Sağlık personelini, üniversite camiasını, askerî personeli, emniyet camiasını, millî eğitimde en ağır şartlar altında ücra köşelerde diğer personelle beraber öğretmenlik yapanları, diyanet camiasını, hulasa, tüm Türkiye'de kamu sektöründe çalışanları yakinen ilgilendiren ciddî bir maaş dengesizliği sorununu, bu hükümetin, aldığı yetkiye dayanarak, bir an önce çözmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, sorun, sadece devlet memurlarıyla da alakalı de-ğil; emekliler aynı sıkıntıyı yaşıyor, Bağ-Kurlu aynı sıkıntıyı yaşıyor, esnaf aynı sıkıntıyı yaşıyor, tarım sektörüyle ilgilenenler aynı sıkıntıyı yaşıyor. Dolayısıyla, Sayın Yücel Seçkiner'in getirdiği bu teklifin, hem Partimiz hem de zannediyorum Türkiye Büyük Millet Meclisinde grupları olan tüm partiler tarafından hüsnükabul görmesi bir yana, bizim ilave arzumuz, devlet sektöründe aynı konumda çalışan diğer kimselerin de maddî olarak yaşadıkları sıkıntıların giderilmesine Parlamentonun acil olarak çözüm üretmesi gerek-mektedir.

Değerli arkadaşlar, bakınız, geçtiğimiz günlerde bir Japon kızı Türki-ye'ye geldi. Bu, Türkiye'nin fevkalade istiskal edilen değerler açısından hangi duruma getirildiğini... Her bir eri Kıbrıs'ta subaylık, askerlik yapacak çağda olan yüzlerce gencimiz, delikanlılarımız -160 deniliyor, 240 deniliyor- acaba, evlenir de, geleceğimi güvence altına alabilir miyim diye, onunla evlenmek için âdeta görücüye çıkmış.

Şimdi, Türkiye bu hale getirilmiş... Japonya'ya, herhalde tebliğ ve irşat görevine gitmek istemiyorlar, Türkiye'yi tanıtmak için gitmek istemiyorlar, bu aziz vatandan kopmayı arzu edenlerin sizin hükümetinizden hicret etmeye mecbur olduğunu dünyaya anlatıyorlar. Evet, bu hükümetten, bu ülkeden hicrete mecbur edilen, muhacerete hazırlanan bir nesil, bir kitle var ve şimdi hükümet ortakları, bir kısım bakanlar, bir kısım yetkililer kalkıyorlar, efendim, Türkiye güllük gülistanlık... Elbette, biz, Arjantin ve benzeri bir ülke olmasın diyoruz. İki gün sonra ölüm yıldönümünü idrak edeceğimiz merhum Mehmet Âkif "Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz/gelmişiz dünyaya medeniyet nedir öğretmişiz" diyor. Yani, biz, bir zamanlar bir millettik, hakikaten millettik, dünyanın hayranlığını, gıptayla izlemesini temin edecek, celbedecek asil bir millet... Bizi istiskal ettiği bir televizyon programı sonucu anlaşılan Japon Kuni Nakazono, en sonunda ülkeyi, dünya âleme âdeta rezil kepaze etti. Şimdi, bu şartlar içerisinde ülkenin tüm kesimlerinin bu hükümet tarafından rahatlatılması gerekmektedir. Daha ötesini söylüyorum...

Değerli arkadaşlar, tabiî, mesele Kıbrıs'taki askerlerimiz olunca Kıbrıs sorununun da ciddî olarak ele alınması gerekmektedir. Bakınız, son zamanlarda Kıbrıs'la ilgili ciddî gelişmeler var. Demin değerli bir sözcü arkadaşımız burada ifade ettikleri, söyledikleri gibi, Sayın Dışişleri Bakanının -gerçi, bu teklif doğrudan Sayın Millî Savunma Bakanımızı ilgilendiriyor; ama- Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı Kıbrıs meselesiyle alakalı konuşmadan bugüne kadar, muhtelif zeminlerde farklı gelişmelere şahit oluyoruz ve bir kısım gelişmeler, Kıbrıs'ın geleceği hakkında, 1960'larda şehit olan Cengiz Topel'den 1974 Barış Harekâtına kadar, şehit olan sayısız Mehmetçiğimizin, orada canlarını verenlerin, halen elini, kolunu, ayağını kaybetmiş gazilerimizin kanlarıyla sulanmış bu aziz yurt, Kıbrıs, Yavruvatan diye tavsif edilen Kıbrıs'la ilgili, otuz yıldan beri onurlu mücadele veren Rauf Denktaş'ın yalnız bırakılması gibi bir sıkıntıyı bu ülkenin hiçbir ferdinin duyması elbette beklenemez, beklenmemelidir, hükümetin buna fırsat vermesi de düşünülmemelidir.

Tabiî, bu konuda kimlerin ne söylediğini hükümet daha iyi bilir...

MEHMET TELEK (Afyon) - TÜSİAD...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, bence, TÜSİAD'ların sözü değil, bakanların sözü daha bağlayıcıdır, Başbakanların sözü daha bağlayıcıdır. TÜSİAD veya filan kurum herhangi bir görüş beyan etmiş olabilir; bir kısım insanlar katılır, katılmaz; elbette katılmaz; ama, hükümetin bu konuda ne söylediğini -daha doğrusu- hükümet kendisi de bilmiyor, Başbakanın ne söylediğini bu millet bilmiyor, Parlamento bilmiyor, hükümetin arkasındaki desteği olan siz değerli arkadaşlarım bilmiyorsunuz. Kıbrıs'la ilgili politikanız nedir biliyor musunuz; ne kadar askerimiz var, yarını ne olacak biliyor musunuz?..

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de her şey bir oldubittiye getirilir. Yakın geçmişte, bir dış, harici olayla ilgili "Amerika tatmin olduysa biz de tatmin olmuşuzdur" mantığıyla, eğer Irak hadisesinde, Kıbrıs hadisesinde olaylara böyle bakacak olursak, geleceğimizi de geçmişe ait olan onurumuzu da zedelemiş oluruz; daha açığı, Kıbrıs'taki geleceği tehdit etmiş oluruz.

Değerli arkadaşlar, elbette, Kıbrıs, Avrupa Birliğine girecekse, ellerindeki -daha önce yapılan- Londra ve Zürih Anlaşmalarının ve yine son dönemde yapılan... Ki Zürih Anlaşmasının 23 üncü ve 8 inci maddeleriyle ilgili hususların yeniden teemmül edilmesi, ülkemiz tarafından, hariciyemiz tarafından ciddî olarak tezekkür edilmesi ve dış müzakerelerde bunların anlatılması gerekir diye düşünüyoruz. Bunların anlatıldığı kanaatinde de değiliz. Bakın, biz, 25 Ekim 2001 günü Strasbourg'da yapılan Avrupa Parlamentosu toplantısında, Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için Kıbrıs sorununu çözümlemesi önşart olarak ileri sürülüyor. Türkiye'ye deniliyor ki, sen, Avrupa Birliğine girmek istiyorsan, bilâ kaydü şart Kıbrıs sorununu halledeceksin. Peki, Güney Kıbrıs'ın buraya girebilmesi için böyle bir koşulunuz var mı?.. Güney Kıbrıs için böyle bir şart koşmuyor.

Peki, Türkiye, o zaman, tezini, hariciye zemininde, Avrupa Parlamentosu zemininde gerektiği kadar anlatabilmiş midir?.. Kanaatimiz odur ki, Sayın Hariciye Vekilimizin pek Türkiye'de durduğu yok; ama, bu konunun da çok iyi anlatılabildiği, gerekli platformlarda çok iyi savunulabildiği kanaatinde olmadığımı burada ifade etmek istiyorum. Çünkü, gelişen şartlar bu istikâmette kendisini göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, bizim, Kıbrıs'ta, elbette, yaşayan değerlerimiz var, yaşatılması gereken değerlerimiz var. Bugün, Kıbrıs'ta, Kıbrıs'ın güvenliğini temin etmek durumunda olan askerimizin oradaki gayretiyle, orada görev yapan Türkiye'den giden kamu görevlilerinin, hariciyede görev yapan diğer kamu personelinin de malî sıkıntılarla diğer idarî alanlardaki sıkıntılarının bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

Bakın, Sayın Başkan az önce gündemi okurken, gündemin 1 inci sırasında bir yasa tasarısı var. Sayın Başkanım, zatıâliniz Meclis Başkanvekili değilken de, o 1 inci madde takriben bir yıldan beri orada bekler, farkında mısınız?..

Şimdi, ben, şu hükümete soruyorum: Bu makamdaki hükümetle, burada var ama yok sayılan -çünkü, demin oturmadılar orada, yok sayılan- hükümete soruyorum, diyorum ki, ey hükümet, yurtdışında kamu hizmeti yapan kamu personelinin problemleriyle ilgili o yasayı bir yıldır şuraya, gündeme niçin getirmiyorsunuz?

HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Evet, cevap verin; niye?..

MUSA UZUNKAYA (Devamla)- Hayır, cevap istiyorum şimdi. Bu hükümet buna cevap vermelidir. Sayın Bakanım lütfederler mi acaba, bir cevap verecekler mi bilmiyorum.

Bakın, yurtdışındaki kamu personeli derken, işte, oradaki subay, assubayımız da buna dahil; diğer, konsolosluk personelimiz de buna dahil, eğitim personelimiz dahil, diyanet personelimiz dahil. Niçin, 1 inci sıradaki bu yasa tasarısı bir yıldan beridir okunur ve geçilir?!

Değerli arkadaşlar, açıkça söylüyorum; hükümet hiçbir işinde samimî değildir. Bakın, şu yasa tasarısında da samimî değil, bunu da, kerhen kabule zorlandığınız için getirdiniz. Nitekim, biraz sonra muhtemelen bir değişiklik önergesi gelecek ve bu önergeyle bu yasanın uygulama tarihini 2002 yılının 6 ncı ayından başlatacaksınız. Niye 2002 yılının 6 ncı ayından itibaren uyguluyorsunuz da 1.1.2002 tarihinden itibaren uygulamıyorsunuz?!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - İçtüzüğe aykırı; alamıyoruz, koyamıyoruz, getiremiyoruz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İçtüzük nasıl müsait değil? Ha, malî olarak sıkıntı olur! Tabiî, bu ekonomi efendim, ekonomi olunca.. Şayet, IMF size şöyle bir şey söylemiş olsaydı; 1 inci ayda, 2 nci ayda göndereceğim parayı bu şarta talik ediyorum deseydi, samimî söylüyorum, değil İçtüzüğü, iki hafta içinde Anayasayı bile altüst eder, değiştirirdiniz.

Sizin için kurallar, bu memleketin istediği değil, Almanya'daki, Hollanda'daki, Belçika'daki, Amerika'daki, Antartika'daki, devletinin görevlilerinin sorunlarını takip değil. Gözboyamaya çalışıyorsunuz, aldatıyorsunuz kamu personelini ve aldatıyorsunuz aziz milleti. Bakın, samimî olsaydınız, yurtdışındaki kamu personelinin sorunlarıyla alakalı olan ve aylardır Meclis gündeminin 1 inci sırasında bekleyen bu yasa tasarısını getirirdiniz, bu maddeler de onun içinde çözülürdü; ama, siz, diğerleri de dahil, samimî bir yaklaşım sergileme noktasında değilsiniz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, ben, bu hükümeti, içinde bulunduğu şartları itibariyle, genel görüntüsü itibariyle mazur addediyorum. Hakikaten mazurdur; ama, milletin bir vekili olarak benim mazur addediyor olmam, milletin aslının, sizi mazur addettiği anlamına gelmez.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Mazul olacak...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Evet, ikisi de olabilir; yani, hem mazuldur, hem mazurdur.

Değerli arkadaşlar, niye böyledir biliyor musunuz; siz, zaten bunu bu bayramda toplumun içine girerek kısmen yaşadınız, gördünüz. Toplum kesimlerinin sıkıntılarını, feryatlarını gördünüz. Halen toplum içerisinde ciddî infiallere -temenni etmiyoruz, asla yaşanmasını arzu etmiyoruz- sebep olacak gelişmeleri dahi görmezlikten gelerek, bu haftanın içine, kalktınız, IMF'nin dayattığı, benim bölgemin, Karadeniz Bölgesinin önemli bir kesimini de yakinen ilgilendiren bir Tütün Yasasını, şimdi getirerek -veto edilmişti- yeniden, noktası virgülüne dokunmadan -ki, dokunmaya hakkınız yok- metni gönderenler size aynı şekilde gönderdiler ve aynı şekilde çıkarılmasını emrettiler; çünkü, siz de biliyorsunuz ki, lV. Murat'ın dediği gibi "verin verin onlara, ne istiyorlarsa verin; bugün yardım alanlar, yarın emir almaya mecbur olurlar."

Değerli arkadaşlar, bu ülkeyi bu zillet noktasına, bu milleti bu noktaya düşürmeye hiçbir hükümetin hakkı yoktur, 57 nci hükümetin de bittabiî, hakkı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

O bakımdan, biz, bu tasarıya, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak destek verdiğimizi söylüyor, diğer eksiklerin, bir an önce, özellikle, şu gündemin 1 inci sırasında yer alan, yurtdışındaki devlet personelinin durumlarıyla alakalı tasarının ve diğer tüm kamu sektöründe çalışan devlet memurlarının maaş dengesizliklerinin giderilmesiyle ilgili tasarıyı acilen getirmenizi milletim adına sizden istiyorum, sizden talep ediyorum. Özellikle de, bu yasanın, askerlik şubelerinde, sivil savunmada, diğer kurum ve kuruluşlarda, özellikle sahil güvenliklerde çalışan sivil personele de getirdiği artıştan dolayı ayrıca Partimiz olarak memnuniyetimizi ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Uzunkaya.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Biz de sizi mazur görüyoruz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır; beni mazur görmeye hakkınız yok; mazul ve mazur görüyoruz biz sizi.

BAŞKAN - Efendim, şimdi, Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer konuşacak; ama, çalışma süremiz, alınan karar gereğince, saat 19.00-20.00 arasında ara vermeyi öngörüyor.

Onun için, saat 20.00'de tekrar toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 19.00


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

747 sıra sayılı kanun tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/898, 2/174) (S. Sayısı: 747) (Devam)        

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Saadet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 747 sıra sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, ülkemizin değişik yerlerinde yaşanmakta olan sel felaketinden dolayı -demin de izledik televizyonda, gerçekten, değişik illerimizde sel felaketleri devam ediyor, maalesef, mal ve can kaybına neden oluyor- geçmiş olsun dileklerimi burada sunmak istiyorum. Ülkemizin çok değişik yerlerinde bu felaketler oldu. Geçen yıl mayıs ayında bizim Hatayımızda da olmuştu. Yine, geçenlerde, Tarsus'ta, Adana civarında, Mersin'de, Erdemli ve Silifke'ye kadar olan bölgede, yine, sel felaketleri oldu. Bugün, İstanbul'un değişik yerlerinde ve İzmir'de de sel felaketleri oluyor; ben, geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum, başka afetler yaşamamak için Rabbimden niyazda bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, özellikle, Kıbrıs Barış Gücünde görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ücretlerine, aylıklarına bir tazminat ödenmesi ve ayrıca, daha önce, 1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 17 nci ek maddesinde belirlenen, merkez karargâhlarında çalışan, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına tabi sivil personele verilen bazı ödeneklerin, ek tazminatların, diğer kadrolarda çalışan, taşra teşkilatlarında çalışan sivil personele de verilmesini öngörüyor. Yine, hükümetin tasarısında, aslında, bankacılık tazminatını öngören ve diğer kamu bankalarında çalışan personele verilen tazminatlar gibi, İller Bankasında çalışan personele de tazminat verilmesi hususunda bir öneri varmış; ancak, o, Plan ve Bütçe Komisyonunda kaldırılmış. İller Bankasının bir ticarî banka olmadığı, orada çalışan personelin diğer kamu personeli gibi -genel idarî hizmetler sınıfından- nitelendirilmesi gerektiği, bu vesileyle, onlara verilecek bir artışın ve tazminatın, diğer kadrolarda bulunan personel tarafından da istenebileceği, onlara bir emsal teşkil edeceği gerekçesiyle Plan ve Bütçe Komisyonunda kaldırılmış. Böylece, kanun tasarısı, Kıbrıs'a gönderilecek Türk askerî birliği mensuplarının aylıklarına 14.7.1964 tarihli ve 500 sayılı Kanuna istinaden bir artış getirilmesini; bir de, yine, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde merkez karargâhlarında çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele verilen tazminatın, taşra teşkilatlarına, diğer karargâhlardaki tüm kadrolarda bulunan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele de verilmesini öngörmekte. Dolayısıyla, burada yapılan düzenlemeler, yadırganacak bir düzenleme değil.

Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu ekonomik krizin getirdiği sıkıntıları en çok kamu çalışanları hissetmektedir. Diğer sektörler de hissetmekle birlikte, sabit gelirli vatandaşlarımız, özellikle kamu çalışanları, kamu personeli, bunu, çok daha acı bir şekilde hissetmektedir; çünkü, şu anda, sabit gelirli vatandaşlarımız, fiyat artışları, hayat pahalılığı karşısında, gerçekten çok zor şartlar içine sürüklenmiştir.

Bu vesileyle, normalde, tüm personelin, tüm kamu personelinin durumunun, aslında, yasaların genellik ve eşitlik ilkesi içerisinde, toplu bir yasa çıkarılarak, bir düzenleme yapılarak düzeltilmesi gerekirdi. Ama, şu anda bulunduğumuz ortamda, işte makro dengelerin elverdiği şekilde veya imkân tanıdığı şartlar içerisinde ancak bazı alanlardaki memurlar hakkında, kamu personeli hakkında düzenlemelerin getirilmesi uygulaması yapılmaktadır.

Aslında, kendi içerisindeki birtakım eşitsizlikler burada gideriliyor; yani, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına tabi personelden merkez karargâhlarında olanlar belli bir tazminat alırken, diğer karargâhlardakilerin almaması kendi kurumu içerisinde bir eşitsizlikti; şimdi, bu tasarının 2 nci maddesiyle bu düzeltiliyor.

Diğer taraftan, gerçekten, Kıbrıs'ta görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ekonomik durumlarının düzeltilmesi hususu da burada gündeme getirilmiş, 1 inci maddede de bu düzeltilmeye çalışılıyor.

Tasarının gerekçesinde... Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının oradaki yaşam şartları, yaşam koşulları ve hayat şartlarının Türkiye'den pahalılığı göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenlemenin de adil olduğu, adalet ilkesinin bir gereği olduğu burada zikredilebilir. Yani, burada, kısmî olarak, mevzi olarak bu düzenlemeye karşı çıkmak aslında mümkün değil; yani, yerinde bir düzenleme denilebilir. Ancak, Türkiye'de diğer alanlarda -yasalarda, biliyorsunuz, genellik ve eşitlik ilkesi vardır, adalet ilkesi vardır- diğer kamu alanlarında kamu personeli olarak çalışan vatandaşlarımızın da durumunun düzeltilmesi hususunda toplu bir düzenlemenin yapılması aslında gerekirdi.

Aslında, daha önce -bir yılı aşkın bir süre oldu, tarihi hatırlamıyorum- idarî, malî ve ekonomik yönden, kamu çalışanları arasındaki ekonomik dengesizliklerin giderilmesi adına bir Yetki Yasası çıkmıştı, hükümet bir yetki almıştı. Burada, tabiî, idarî alanların, kanun hükmünde kararnameyle düzeltilemeyeceği hususunda Anayasadaki açık hükme rağmen, idarî alanlarda da bir düzenleme, müdahale olacağı düşüncesiyle, o zamanki Fazilet Partisi döneminde Anayasa Mahkemesine gidilmiş, o Yetki Yasasındaki "idarî" kavramı, "idarî" kelimesiyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı ve iptali sağlanmıştı. Ancak, ekonomik ve malî yönden, kamu çalışanları arasındaki dengesizlikleri; bunlar, sadece bu tasarıda zikredilen personelimizle ilgili değil, mesela, genel idarî hizmetler sınıfında olanlar olsun, sağlık hizmetlerinde olsun, eğitim hizmetlerinde olsun, teknik hizmetlerde olsun, gerçekten, değişik kurumlarda, aynı alanda, aynı işi yapan personelin çok farklı maaşlar aldığını görüyoruz. Bunlar, zaman zaman, ilgili o personelin sivil toplum kuruluşları tarafından, haklı olarak, birtakım bilgilendirme, notlar halinde bizlere, elimize geliyor. Ancak, ne hikmetse, sayın hükümet, bu alanda genel bir düzenleme yerine, böyle, âdeta, ekonomik yangından kaçarken neyi kurtarabilirsek mantığıyla, böyle, nokta halinde, çok dar alanda birtakım düzenlemeler yapıyor.

Onun için, bunun bu şekilde çıkmasına karşı olmamakla birlikte, bu yasal düzenlemelerin, işçi olsun, memur olsun, özellikle tüm kamu personelini, tüm dargelirli, sabit gelirli vatandaşlarımızı kapsayacak şekilde, onların ekonomik durumlarının, en azından, şu krizde yaşayabilecek veya hayatını idame ettirebilecek bir seviyeye taşınması adına, bir genel düzenleme şeklinde yapılması gerekirdi.

Şimdi, bu yasa tasarısı önümüze geldi. Elbette ki, demin zikrettiğim gibi, 1 inci ve 2 nci maddeleri, gerçekten, ilgili personelin maaşlarını, ücretlerini, tazminatlarını artırma yönünde, yerinde bir yaklaşım olarak görüyorum; ancak, genel olarak da, Türkiye'de çalışanların durumunun düzeltilmesi gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, kamu personelinin almış olduğu ücretler veya onların ekonomik durumunun düzeltilmesi, genel ekonomik yapı içerisinde, küçümsenecek bir olay değildir. Mikro planda birtakım eğilimlerin, makro planda zararlı sonuçlar doğurduğunu biliyoruz; yani, mikro ekonomik açıdan, gerek tüketici karar birimlerinin gerek işletmelerin bazı eğilimlerinin, makro ekonomi, genel ekonomi açısından birtakım zararlı sonuçlar doğurduğuna ekonomi tarihi boyunca tanık olunmuştur. Amerika Birleşik Devletlerinde 1929-1930 yıllarında yaşanan büyük bir krize, aslında, toplumun, Amerikan halkının genellikle tasarruf eğilimi göstermesi, tasarruf etmesi, harcamaması, talepte bulunmaması sebebiyet vermişti. Tabiî, başka gerekçeler de olmakla birlikte, bu alanda da toplumun tamamının tasarrufa yönelmesi, tüketim taleplerini azaltmış, üretimi durdurmuş, dolayısıyla, yatırımı durdurmuş, istihdamı durdurmuş ve Amerika Birleşik Devletleri, o dönemde, büyük bir kriz yaşamıştı.

Bu krizde, aslında, krizden çıkmanın önemli etkenlerinden biri olarak, kamu çalışanlarının veya diğer çalışanların ücretlerinin artırılması yanında, mikro planda, tüketici karar birimlerinin, ailelerin, gelir sahiplerinin tasarruf eğilimlerinden vazgeçerek tüketime yönelmeleri teşvik edilmişti. Dolayısıyla, tüketimin yapıldığı bir yerde, yatırımlar yapılacaktır, talep artacaktır; yani, talepteki azalma artırılmış olacaktır. Talepte oluşacak bir artış; yani, talep daralmasının ortadan kaldırılması, dolayısıyla üretimi ve yatırımı teşvik edecektir ve yatırım ve üretimin artması, istihdamı oluşturacaktır. Dolayısıyla, makro planda ekonomiye büyük katkıları olacaktır; ama, Türkiye'de, bakıyoruz, sayın hükümetin yapmış olduğu, birtakım ekonomik politikalar veya uygulamalar, ekonomik istikrar programlarında asla buna benzer bir eğilimin olmadığına ve bunun tam tersine bir eğilimin olduğuna tanık oluyoruz. Onun için, Türkiye'de, bakıyoruz; talep daralması var. Dolayısıyla, talep daralması olduğunda, tüketici talep etmediğinden, üretim de durmuştur. Bugün konfeksiyon sanayii can çekişmekte, çoğu fabrikalar durmuş, işçi çıkarmıştır; çünkü, talep yoktur. Diğer alanlarda üretim yapan sektörler durmuştur. Tarım sektörü durmuştur, hizmet sektörü durmuştur; çünkü, talep daralması vardır.

Bu talep daralmasının önüne geçmek için; aslında, kamu çalışanlarına ve diğer çalışanlara yapılacak bir ekonomik iyileştirme ve onların ücretlerinin artırılması, Türkiye'de talebi artıracaktır. Ekonomide birbiriyle ilintili olan sektörler ve katmanlardan birine yapılacak olumlu müdahale, diğer halkaları da etkileyecektir; çünkü, memurun veya dargelirlinin yapacağı harcama, esnafı canlandıracak, esnafın alım gücü artacak, esnafın alım yaptığı üretim sektörleri canlanacak; dolayısıyla, Türkiye'de bir üretim artışı ve devletin vergi gelirlerinde bir artış olacaktır. Bu şekilde ekonominin tüm halkaları birbiriyle yakından ilgilidir.

Maalesef, bugün, hükümetin uygulamış olduğu ekonomik programın ve politikanın bir tercih sebebi olmasıyla birlikte, yanlış bir tercih olduğunu burada vurgulamak istiyorum; çünkü, tüm kamu çalışanlarımızın, şu anda, genel bütçe içinden aldıkları pay oldukça azdır. 2002 yılı bütçesinde kamu çalışanlarına ilk 6 ayda yüzde 10'luk bir zam öngörülmüş; ancak, diğer rant sektörüne aktarılan faiz miktarı, bütçenin içindeki faizin genel oranı oldukça yükselmiştir.

Aslında, bunun azaltılması yoluna gidilmesi, sürekli borçlanma politikasından vazgeçilmesi veya belki de zor olan birtakım ekonomik değişkenlerin üzerine gitmekten ziyade, hükümetin kolay olan değişkenlerin üzerine giderek, yeni vergiler koyarak, yeni zamlar koyarak ve borçlanarak, kamu finansman dengelerini korumaya çalışması, gerçekten Türkiye'de iyi bir netice vermemiş, hatta, 24 Ocak kararlarından, 1980'den beri alınan aynı kararlar, aynı politika, aynı stand-by anlaşmaları, IMF'ye dayalı bir kurtuluş reçetesinin sunulması, Türkiye'yi, bugün, o zamanki 10-12 milyar dolarlık iç ve dışborç toplamından 200 milyar dolarlık bir borç stokuna ulaştırmış ve bu arada, toplumda daralma gösteren talep, ihtiyaç talepleri, talepte olan daralma da, ekonomide üretimi azaltarak, gayri safî millî hâsılanın, birkaç sene önce 205 milyar dolarlarda seyrederken, bugün, maalesef, 140 milyar dolarlara düşmesine, 3 050 dolarlarda seyreden kişi başına gayri safî millî hâsılanın, 2 000 dolarlara inmesine neden olmuştur.

Burada yapılan birtakım uygulamalar, ekonomik istikrar programları, göz göre göre yanlış olduğu halde, bilindiği halde maalesef, bu uygulamalara, borçlanma ve yeni zamlar yapma, yeni vergiler oluşturma politikasına ısrarla devam edilmektedir ve Türkiye'de bir borçlar yumağı çığ gibi artmaktadır. Maalesef, Türkiye, bugün, IMF reçeteleriyle ne gibi netice aldığını gördüğümüz bazı ülkelerin durumuna düşme tehlikesiyle belki de karşı karşıya getirilmiştir.

Bu vesileyle, makro planda, Türkiye'nin borçlarının azaltılması, talep artışını sağlayacak birtakım tedbirlerin alınması, sabit gelirlilere yardımcı olunması, maaşlarının artırılması ve en azından -yine bütçe konuşmalarında söylemiştim- 22 katrilyonluk personel ödeneklerine yapılacak artı yüzde 10'luk bir artışın bütçeye belki bir ayda ödediğimiz 4 katrilyonluk faizin ancak yarısı kadar bir yük getireceği bilindiği halde, bu tutum ısrarla sürdürülmüş ve devlet personeline, sabit gelirlilere yapılacak iyileştirmeler, maalesef, asgarî seviyelerde tutulmuştur.

Bunun yanında, diğer sektörlerde de aynı durum mevcuttur. Gerçekten, ekonominin tüm katmanlarında bir rahatsızlık ve ekonomik dokumuzda büyük bir sıkıntı vardır. Tarım sektöründe oluşan yine daralma, üretim daralması, tarım sektörünün de desteklenmeyişi neticesinde ve iklimin de, belki olumsuz şartların ortaya çıkmasıyla birlikte, bugün tarım ürünlerinde de kendine yeter ülke olma sıfatını maalesef, kaybetmiş durumdayız ve bugün, belki de ekmeklik buğday noktasında da ihtiyacımızı karşılayacak bir üretime ulaşılamamış, Türkiye, başka ülkelerden 5 milyon tona yakın buğday alma mecburiyeti karşısında bırakılmıştır ve bugün, Türk çiftçisine ödenen paranın, tabanfiyatın iki katı fiyatına yurt dışından ekmeklik buğday ithal etmekle, Türkiye karşı karşıya kalmıştır.

Bunu, genel olarak diğer alanlara teşmil ettiğimizde, şunu tekrar belirtmekte fayda var ki, sadece kamu personelinin kısmî olarak, bazı sektör ve alanlara, bazı kurumlara değil, tüm kamu personelinin durumunu düzeltici yönde politikaların geliştirilmesi ve tüm kamu personeli ve sabit gelirlilerin gelirlerini artırıcı yönde tedbirlerin alınması şarttır.

Bugün, gerçekten, Türkiye'de çok sıkıntılı bir ekonomik dönem yaşanmakla birlikte, bu, yavaş yavaş -temenni etmemekle birlikte- sosyal birtakım bunalımlara, patlamalara, toplumdaki içtimaî yapının zedelenmesine, dokunun tahribine, yardımlaşma duygusunun artık ortadan kalkmasına doğru gitmektedir.

Demin yine üzülerek izledik; Malatya'da, tütününü satamayan bir vatandaşın çatıda kendisini yaktığına şahit olduk. Maalesef, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu kadar acı olaylara, acı tablolara rastlamak, daha önceki yıllarda mümkün olmadı ve Türkiye'nin şu anda gelmiş olduğu nokta, tüm sektörlerde, sadece ekonomik boyutta, ekonomik dokuda değil, sosyal alanlarda, siyasî ve hukukî alanda, uluslararası politik alanlarda dahi çok daralmaya doğru gidilmiş ve Türkiye'nin genel menfaatları, maalesef, her alanda ve her boyutta zedelenmiştir.

Bugün Kıbrıs'ta görev yapan askerlerimize, elbette ki, bu yardımların yapılmasına biz taraftarız; ama, şunu da hatırlatmadan geçemiyorum: Yani, siyasî ve diplomatik hataların, Mehmetçiğin kazanmış olduğu başarıları tarih boyunca neticesiz bıraktığını da görüyoruz. Zaman zaman anlatılır, işte, "Çanakkale Savaşında 250 000 şehit verdik...", "Çanakkale geçilmez" dendi; ama, sonra Çanakkale geçildi. 1915... Üç sene sonra 1918'de, Avrupa birliğinin müttefik güçlerinin donanmaları, İstanbul'a geçti. Acaba diyorum, 250 000 Mehmetçik boşuna mı orada şehit oldu?!

Şu anda, yine, Kıbrıs'ı geziyoruz, oradaki yerli mücahitlerin ve Mehmetçiğin omuz omuza vermiş olduğu mücadele neticesinde, şehit olan askerlerimizin, orada, şehitliklerini geziyoruz; ama, bugün, hükümetin yaklaşımları, maalesef, âdeta, Kıbrıs'ı, Avrupa Birliğine girme adına feda edecek veya zımnî olarak Kıbrıs'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin orada artık, devlet olma özelliğini kaybetmesini sağlayacak eğilime doğru gitmektedir. Avrupa Birliğinin, sadece Kıbrıs Rum Kesimini Kıbrıs'ın temsilcisi olarak tanıması, belki de, Helsinki Anlaşmasında Türkiye'nin buna göz yumması, şu anda eşzamanlı olarak Avrupa Birliğine bizden daha önce alınması tehlikesi karşısında bir gizli enosisin gerçekleşeceğinin de burada gözönünden uzak tutulmaması gerekir. Çünkü, o zaman Kıbrıs'la olacak bir sürtüşme veya bir krizde sadece Yunanistan'ı değil, tüm Avrupa Birliğini karşımıza almak gibi bir tehlikeli sürece doğru da Türkiye, maalesef, sürüklenmektedir.

Burada şunu söylemek istiyorum: Kıbrıs'ta Mehmetçiğin vermiş olduğu mücadelenin neticesine ve şu anda Kıbrıs'ta hukukî ve fiilî olarak bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin varlığının devamına, sayın hükümetin ısrarla sahip çıkması ve bunu koruması gerektiğini burada vurgulamak istiyorum. Zira, uluslararası düzeyde ulusal onurumuzun bedeli, asla parayla ölçülemez; ulusal onurun bedeli, asla parayla ve bir değerle ölçülemez ve ölçülemez bu değerin zedelenmesine karşı çok dirayetli ve basiretli bir politikanın izlenmesi, bazı tuzaklara da düşülmemesi, ne kadar Yunan Dışişleriyle ve İçişleriyle oynanan sirtakilerin veya tepilen horonların... Türkiye'nin dışpolitikasını da olumsuz etkilemeyeceği hesaba katılarak daha ısrarlı, daha ciddî, millî onurumuza yakışır bir politikanın izlenmesini de burada tekrar gündeme getirmek istiyor ve bu kanunun ilgili personele hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Geçer.

Efendim, siyasî parti grupları adına şu ana kadar 4 partimizin temsilcileri görüşlerini dile getirdiler.

Şahısları adına müracaat yok.

Hükümet adına Sayın Millî Savunma Bakanımız...(MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) - Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; huzurlarınızda görüşülmekte olan hükümet tasarıyla ilgili söz almış bulunan değerli siyasî gruplar adına konuşan arkadaşlarımın ilgilerine, genelde, konuyu ve teklifi desteklemiş olmalarına şükranlarımı sunuyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Anlaşıldığı gibi, iki konu iyileştirilmeye, yeniden düzenlenmeye çalışılmıştır; birincisi, Kıbrıs'ta görev yapan barış askerî gücümüzün subay, astsubay ve uzman erbaşlarının tazminatıyla ilgilidir.

Kıbrıs'ta, her ne kadar, kıyaslama yapılarak Güney Kıbrıs'ın ekonomik durumunun çok iyi olduğu söylenir ve bu da bir yerde bir gerçek olmakla beraber, otuz seneye yaklaşan sürede, Kuzey Kıbrıs'ı ambargo ve abluka altında tutan her türlü zihniyete karşın, sadece Türkiye ile ilişkisi bulunan Kuzey Kıbrıs'ın, Türkiye şartlarına göre daha iyi ekonomik durumda olduğu da bir gerçektir. Bir başka ifadeyle, ortalama 7 000 - 8 000 dolar arasında fert başına geliri  olan bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Bunu şunun için arz etmek istiyorum: Orada görev yapan bizim askerlerimizin hayat pahalılığını göstermek için ifade etmek istiyorum.

Türk parası olarak kendilerine aylık ücret, maaş ödenmektedir. Böyle bir hayat şartı içerisinde görev yapan subay, astsubay ve uzmanlarımızın, eşlerini orada çalıştırma alanı bulunmamaktadır; öğretmen, Kuzey Kıbrıs'ta öğretmenliğini yapamamaktadır; sağlık personeli, sağlık  personeli olarak orada çalışamamaktadır; çünkü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yasaları buna müsait değildir. O sebeple, eşleri çalışıyorsa, Türkiye'de bırakmak zorunda kalmışlardır öğretmen dahil veya o ücretten mahrum olarak, ücretsiz izin almak suretiyle Kıbrıs'ta görev yapmak durumunda kalmışlardır. Eğer, bir başka şekilde, eğitim, öğretim seviyesi ve imkânı bakımından Kıbrıs'ta çocuklarına uygun bir okul yoksa, mecburen eşlerini ve çocuklarını Türkiye'de bırakmak durumunda kalmışlardır. Bu, iki eve bakmak, iki eve masraf yapmak manasındadır. Bütün bunları dikkate alan hükümetimiz, oradaki şartları biraz daha iyileştirmek için, huzurunuzda, öncelikle bunu düzeltmeyi amaçlayan bir hüküm sevk etmiş bulunmaktadır.

Bu zamları belki çok değişik yorumlayanlar olabilir; bunun rakamlarını da vermek istiyorum: Assubaylar için şu anda mevcut tazminat miktarı 17 milyon liradır. Şimdi kabul buyuracağınızı ümit ettiğim bu tasarı kanunlaştıktan sonra 69 milyona çıkacaktır. 69'dan 17'yi çıkardığınızda zam bu kadar olacaktır. Bir binbaşımız orada, zaten, mevcut tazminat sistemiyle 114 milyon ilave alıyordu, bu, yapacağımız tasarruf ile 157 milyona çıkacaktır. Demek ki büyük bir artış değil, imkânlarımıza göre verebilme şeklinde düşünülmüştür. Kıbrıs'ta görev yapan bütün subay, assubay ve uzmanlar için bütçeye, bir yılda, toplam 5,8 trilyon ilave bir yük gelmiş olacaktır. 90 katrilyonluk bir bütçe içerisinde 5,8 trilyon bir ilave...

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ikinci çözmeye çalıştığımız, Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, kuvvet komutanlıklarımız ve teşkilatımızın taşrasında çalışan sivil memurlara yapılan iki farklı ödemeyi giderme amacıyla olan düzenlemedir. Bu nasıl oluyor?.. 29 498 sivil memurumuz var; Millî Savunma Bakanlığı karargahında, kuvvet komutanlıklarında çalışanlar belirli ölçüde bir tazminat alıyorlar; ama, Ankara'yı hemen misal verirsem, Çankaya Askerlik Şubesinde çalışanlar veya Atatürk Orman Çiftliğinde Jandarma Bölge Komutanlığında, Jandarma Alay Komutanlığındaki sivil memurlar Ankara'da oturuyorlar, Ankara şartlarında görev yapıyorlar, bu küçük farkı da alamıyorlardı. 29 498 sivil memurumuzdan 11 000'i ortalama alıyor, 17 000'i de alamıyordu. Bu ikiliği, bir ufak değişiklikle gidermiş oluyoruz.

Bunlara ne kadar zam yapılıyor; yine, canlandırabilmek için misallerini huzurlarınızda sunmak istiyorum. Bu vereceğim rakamlar yirmi yıllık memurların alabileceği rakamlardır. Sivil bir şube müdürü, 1 inci derecede, şu andaki maaşı 522 milyon lira, bu çıkacak kanunla 562 milyon lira vereceğiz, demek ki, 40 milyon lira bir ilave yapılmış olacak; ama, bizim için önemli olan, kurum içinde aynı görevi yapanlar arasındaki farklılığı gidermektir. Bir sivil uzman 369 milyon lira alıyor, bu kabul edilecek kanunla 410 milyon lira alacak, lise mezunu bir uzman memurumuz 292 milyon lira alıyordu, 332 milyon lira alacak, bir veri hazırlama memuru 287 milyon lira alıyordu, 327 milyon lira alacak. Bugünkü hayat pahalılığında bunları dile getirmem, fazla bir zam yapıyor olmadığımızı göstermek içindir. Bunun da bütçemize getireceği yük 10,95 trilyon liradır, yani 11 trilyon lira bile değildir. Aşağı yukarı 8,3 katrilyonluk bir Millî Savunma Bakanlığı bütçesinde, bu rakam, kendi bütçemiz imkânlarında da çok rahatlıkla tolere edilebilecek bir rakamdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanıyorum, bu düzenlemeden şuna da gelmemizin, bazı mütalaalar ve görüşler karşısında doğru olacağını düşünüyorum: Hükümetimiz, bütün kamu çalışanlarının durumunun iyileştirilmesini arzu etmektedir. Hükümetimiz, imkânlar elverdikçe, 2002 yılının başından itibaren, çeşitli yöndeki eşitsizlikleri gidermek amacındadır. Bu eşitsizlikler kamuda işçi olarak çalışanlar ile kamuda memur olarak çalışanlar arasında vardır. Bu eşitsizlik, kurumlar arasında vardır, memuriyet sınıfları arasında vardır ve demin bir misalini arz ettiğim, Millî Savunma Bakanlığında, Silahlı Kuvvetlerde olduğu gibi, kurum içinde eşitsizlikler vardır. Bunlar için hem hukukî manada eşitsizliği eşite döndürecek çalışmalar yapılacaktır; yapılmıştır, hazırlıklar tamamdır; ama, malî ve ekonomik imkânlar elverdiğinde gündeme getirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka hususa da, hemen şu arada temas etmek istiyorum. Bir değerli arkadaşımız -genelde diğer arkadaşlarımız da- Kıbrıs'ta çalışan Silahlı Kuvvetler mensuplarımızın bu iyileştirilmesi vesilesiyle, Kıbrıs politikamız hakkında görüşler ifade ettiler. Kıbrıs konusu, hepimizin, Türk Milletine mensup olan bütün vatandaşlarımızın büyük hassasiyetini teşkil eden, vazgeçemediğimiz, değerlerimizin yoğunlaştığı bir konudur. Kıbrıs'taki politikamız, sadece hükümetin politikası değil, defaatle, bu Yüce Meclisin aldığı kararlara dayanmaktadır; hatta, inanıyorum ki -hepiniz de aynı görüştesiniz- büyük Türk Milletinin bu konuda oluşmuş geçerli görüşleri ve politikalarıdır. Hepimizi, bu görüşler, bu kararlar zaten yönlendirmekte ve çalışmalarımızın kaynağını teşkil etmektedir.

Kıbrıs'ta bizim politikamız gayet açıktır. Kıbrıs, genel manada bizim için iki yönüyle çok değerlidir; birincisi, Doğu Akdeniz ve Anadolu'nun o yöne bakan güvenliği bakımından, Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği bakımından çok önemlidir; ikincisi, orada soydaşlarımız vardır; üçüncüsü, hiçbir zaman, o Ada, Yunanistan'ın olmamıştır. Tarihî gerçekler itibariyle de, Türkiye'nin kendi güvenliği içerisinde, kendisinin uzun yıllar birlikte yaşadığı bir toprak parçasıdır, bir anavatan parçasıdır.

O sebeple, politikalarımızı düzenlerken, günübirlik değil, tarihten bugüne, bundan sonra da geleceğe, bizim milletimizin geleceğine uzanan bir bakış içerisinde meseleye bakıyoruz. Onun için, Kıbrıs politikamızda şu veya bu siyasî dalgalanmalar içerisindeki görüşleri ciddiye almamak lazım gelir. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; ancak, bir konunun da altını çizmek gerekiyor. Biz, bir konuda müzakereye  başlıyorsak, bu müzakereden sonuç almayacağız manasına gelerek yola çıkmanın bir anlamı olmadığını söylememiz lazım gelir. Mademki, Kıbrıs'ta iki toplum lideri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı ve Klerides bir konuşma sürecine girmişlerdir, müzakere sürecindeyseler, konuşmalarımızı, bu sürecin, temenni ediyoruz başarıyla sonuçlanması dileği etrafında götürmemiz lazım gelmektedir; ama, politikamızın özünü söyledim; Kıbrıs, bizim canımızdır, bizim kanımızdır, Türk Milletinin gözbebeğidir, her türlü şartta, onu ve orada yaşayanları, vatanıyla, ülkesiyle, insanlarıyla bize emanet edilmiş kabul ediyoruz.

Hepinizi, tekrar, bu düşüncelerle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum; gösterdiğiniz ilgiye, desteğe şükranlarımı tekrarlıyorum efendim.(ANAP, DSP, MHP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Değerli Bakanım...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN- Karar yetersayısı!.. Sayın Bakana teşekkürümü bitirmedim...

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karar yetersayısı vardır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu kanun, haklı bir kanun; ama, burada karar yetersayısı yok; devam etsin arkadaşlarımız.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 14.7.1964 tarihli ve 500 sayılı Kıbrıs'a Gönderilecek Türk Askerî Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu personele, bir ayda aldıkları aylık (ek gösterge dahil), taban aylığı, kıdem aylığı, ödenek ve her türlü zam ve tazminat toplamının net tutarının % 100'ünü geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca tespit edilecek tutar, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tâbi olmaksızın her ay tazminat olarak ayrıca ödenir ve bu tazminata hak kazanmada ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen, Saadet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer.

Buyurun Sayın Geçer. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

SP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 747 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1 inci maddesinde, "14.7.1964 tarihli ve 500 sayılı Kıbrıs'a Gönderilecek Türk Askerî Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasına bir cümle eklenmektedir. Bu cümle "Bu personele, bir ayda aldıkları aylık (ek gösterge dahil), taban aylığı, kıdem aylığı, ödenek ve her türlü zam ve tazminat toplamının net tutarının yüzde 100'ünü geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca tespit edilecek tutar, Damga Vergisi hariç herhangi bir vergiye tâbi olmaksızın her ay tazminat olarak ayrıca ödenir..." şeklinde düzenlenmiştir.

Gerçekten, yasanın buradaki gerekçesinden de anlaşılacağı gibi, şu anda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin, mensuplarının aylıklarında bir iyileştirme getirilmektedir. Bu iyileştirmelerin tabiî rakamsal değerleri değişik kademelerde, değişik derecelerde değişmektedir. Sayın Bakanımız, demin, bazı açıklamalar yaptılar. Gerçekten, orada çalışan personelin, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin, Türkiye'de çalışan personelle aynı harcamayı yaptığı noktasında bir düşünce ileriye sürülemez; çünkü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki hayat şartları, gerçekten, Türkiye'deki şartlardan daha ağırdır. Oradaki Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ve mensuplarının yararlanabilecekleri sosyal alanlar, sosyal tesisler ve bununla birlikte, orada eşlerinin çalışmasının mümkün olmayışı -ya Türkiye'de çalışacak ya da istifa ettirecekler- Kıbrıs'ta yapılan görevin fizikî şartlarının zorluğu ve denizaşırı, âdeta yol harcırahları veya taşınma noktasında birtakım güçlüklerin olmasıyla orada aynı maaşı almaları durumunda, bu personelin, Türkiye'de çalışan Silahlı Kuvvetler personeliyle aralarında bir eşitsizlik meydana gelmektedir.

Bu vesileyle, Kıbrıs'ta görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin maaşlarının, ödeneklerinin bu şekilde artırılması gerçekten yerinde bir davranış olarak burada zikredilebilir ve yasanın bu düzenlemesi de, oradaki hayat şartlarını kolaylaştırması açısından, oradaki personelin daha rahat görev yapabilmesi, daha moralli olabilmesi açısından çok önemli bir yaklaşımdır; fakat, demin dediğim gibi, tabiî diğer alanlara da keşke bu teşmil edilebilse, diğer alanlarda çalışan kamu personeli de bu şeylerden yararlanabilse diye düşünüyorum.

Kıbrıs'ta görev yapan Türk Silahlı Kuvvetler personelinin, oraya gidip gördüğümüzde, gerçekten zor şartlarda görev yaptığına da şahit oluyoruz. Ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyetinde konaklama ücretlerinin çok fazla oluşu, harcamaların ve hayat şartlarının Türkiye'den çok daha ağır oluşu, Türkiye'de bulunan birtakım sosyal imkânlardan faydalanamayışları çerçevesinde bir dengenin sağlanması ve onların yaşamlarının kolaylaştırılması açısından, getirilen madde, bir nebze olsun onları rahatlatacak diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, bu maddenin, ilgili personele hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Geçer.

Değerli milletvekilleri, 1 inci madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Maddeyi oylamadan önce, Başkanlığa sunulan bir yoklama talebi var; görüşülmekte olan 747 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinin oylamasına geçilmeden önce yoklama yapılması talep ediliyor.

Şimdi, imza sahiplerinin burada olup olmadıklarını arayacağım.

Yasin Hatiboğlu?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada.

Hüseyin Çelik?.. Burada.

Salih Kapusuz?.. Burada.

Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Ali Sezal?.. Burada.

Ergün Dağcıoğlu?.. Burada.

Yaşar Canbay?.. Burada.

Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Zeki Çelik?.. Burada.

Cemil Tunç?.. Burada.

Sacit Günbey?.. Burada.

Hüseyin Karagöz?.. Burada.

Mustafa Geçer?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Aslan Polat?.. Burada.

Lütfi Esengün?.. Burada.

Hüsamettin Korkutata?.. Burada.

Osman Yumakoğulları?.. Burada.

Mahmut Göksu?.. Burada.

Yoklama için...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 2 dakika yeter Sayın Başkan.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - 5 dakika Sayın Başkan.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, her arkadaşımızın okuryazarlık seviyesi müsait; 2 dakika çok bile.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, sağ taraftan başladım sormaya, sonuçta 2 dakika denildi, 5 dakika denildi; şimdi ortalamasını alırsak, oradan 15 dakika derlerse, o zaman da bana kızmayacaksınız.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, 5 dakika...

BAŞKAN - Peki, yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Sayın milletvekilleri, sisteme giremeyen varsa, lütfen, yoklama pusulalarını göndersin.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Saat 21.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati : 20.48


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.05

BAŞKAN : Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER : Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale), Şadan ŞİMŞEK (Edirne)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 

Tasarının 1 inci maddesinin oylanmasında yoklama istenilmişti ve toplantı yetersayısı bulunamamıştı. 

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Şimdi, yoklamayı tekrarlayacağım.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

İçtüzüğün 57 nci maddesinin son fıkrasına göre, iki kez yoklama yaptıktan sonra, bir üçüncüsü... Gerçi, zaman zaman yapılmış; ama, biz, İçtüzüğün bu açık hükmünü dikkate alıyoruz.

Yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonunun raporu ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Aralık 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati : 21.11

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.