Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 78       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

32 nci Birleşim

6 . 12 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa   

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Romanya Senato Başkanı Nicolae Vacariou'nun vaki davetine istinaden Romanya'ya yapacağı resmî ziyarete katılmaları siyasî parti gruplarınca uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/935)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774)

A) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

E) ADALET BAKANLIĞI

1. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Adalet Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

F) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Yargıtay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ORMAN BAKANLIĞI

1. - Orman Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Orman Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

2. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

8. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/932) (S. Sayısı : 785)

VI. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ile ilgili olarak, Anayasanın 89 uncu maddesinde "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü çerçevesinde Başkanlıkça İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşmeye açılacağı yönündeki uygulamasına ilişkin

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının dil konusundaki çalışmalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5038)

2. - Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/5051)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 19 arkadaşının, emeklilerin ekonomik sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin (10/224),

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 21 arkadaşının, öğretmenlerin ve öğretim görevlilerinin hayat standartlarının yükseltilmesi için alınması gereken önlemlerin (10/225),

Belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerlerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmelerin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/921; 1/922; 1/900, 3/900; 3/898, 3/899, 1/901, 3/901) (S.Sayıları: 754, 755, 773, 774) görüşmelerine devam olunarak;

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,

Gümrük Müsteşarlığı,

Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı,

Denizcilik Müsteşarlığı,

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

Boş bulunan ve Ak Parti Grubuna düşen:

Millî Savunma Komisyonu üyeliğine Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan,

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğine, İçel Milletvekili Ali Er,

TBMM Hesaplarını İnceleme Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliklerine, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün,

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğine, Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal,

Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler.

Alınan karar gereğince, 6 Aralık 2001 Perşembe günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.39'da son verildi.

Kamer Genç

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Melda Bayer

Kemal Albayrak

 

Ankara

Kırıkkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

                                                                           No. : 46

II. - GELEN KÂĞITLAR

6.12.2001 PERŞEMBE

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı'nın, futbol liglerindeki hakem hatalarına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/1649) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

2. - Şanlıurfa Milletvekili Muzaffer Çakmaklı'nın, Şanlıurfa-Bozova İlçesi Kanlıavşar Belediyesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1650) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.2001)

3. - Şanlıurfa Milletvekili Muzaffer Çakmaklı'nın, GAP İdaresinin faaliyetlerine ve personeline  ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1651) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, sermaye kesiminin sınıflandırıldığı ve KOBİ'lere baskı yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5203) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

2. - Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, Özelleştirme İdaresinin reklam, ilan ve tanıtım giderlerine ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/5204) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

3. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, işsizlik ve meslek kazandırma projesinde görevli uzmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/5205) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

4. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün araç ve iş makinesi mevcuduna ve köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5206) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

5. - Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, 2001-2002 yılı demiryolu projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5207) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

6. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Danıştay kararıyla iptal edilen güç bedeli kesintisinin geri ödenmesine  ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5208) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

7. - Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, hayvancılık sektörünün yatırım ve kredi sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5209) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

8. - Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, hayvancılık sektörünün yatırım projelerine ve sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5210) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

9. - Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, hayvancılık sektörünün yatırım ve kredi sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5211) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

10. - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Şanlıurfa İli yatırım programının ödeneklerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5212) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

11. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir İli 2002 yılı yatırım projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5213) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

12. - Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, Balıkesir İli baraj inşaatı projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5214) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.2001)

13. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, bir tıp kitabının izinsiz alıntıyla hazırlandığı iddialarına ve YÖK Başkanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5215) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.2001)

14. - Afyon Milletvekili Gaffar Yakın'ın, sekreterlere ve çay ocağı görevlilerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5216) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.2001)

15. - Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, BDDK eski Başkanı hakkında basında çıkan iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5217) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.2001)

16. - Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin'in, Nazım Hikmet'in doğumunun 100. yılı etkinliklerine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/5218) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.2001)

17. - Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin'in, M-60 tanklarının modernizasyonuna ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5219) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.2001)

18. - Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in, GSM baz istasyonlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5220) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.2001)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati :11.00

6 Aralık 2001 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin, Romanya Senato Başkanı Nicolae Vacariou'nun vaki davetine istinaden Romanya'ya yapacağı resmî ziyarete katılmaları siyasî parti gruplarınca uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/935)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Romanya Senato Başkanı Nicolae Vacariou'nun vaki davetine istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi Başkanlığında altı kişilik Parlamento Heyetinin 10-13 Aralık 2001 tarihleri arasında Romanya'ya resmî ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun 20.11.2001 tarih ve 22 nci Birleşiminde kabul edilmiştir

Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere, siyasî parti gruplarınca bildirilen üyelerimizin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                        Ömer İzgi

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

 

 

Adı Soyadı                                Seçim İli

M.Zeki Okudan                                Antalya

M.Altan Karapaşaoğlu                                Bursa

Güler Aslan                                İzmir

Edip Özbaş                                Kahramanmaraş

Mustafa Eren                                Karabük

Cemal Özbilen                                Kırklareli

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardı; önce okutup, sonra oylarınıza sunacağım:

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 96              Tarihi : 5.12.2001

Genel Kurulun 6.12.2001 Perşembe günü bütçe görüşmelerinin bitiminden sonra çalışmalarını sürdürmesinin; 5.12.2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 785 sıra sayılı 4719 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince, Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasına alınmasının ve gündemin 8 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Ömer İzgi

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Aydın Tümen

Mehmet Şandır

Ali Rıza Gönül

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

DYP Grubu Başkanvekili

 

Nihat Gökbulut

Mehmet Ali Şahin

Ömer Vehbi Hatipoğlu

 

ANAP Grubu Başkanvekili

AK Parti Grubu Başkanvekili

SP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Efendim, bu konuda söz isteyen?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, izninizle, oylamadan önce bir hususu arz edebilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, iki hususu çok kısaca arz edeceğim.

Bir, bu Devlet Güvenlik Mahkemesiyle ilgili tadile karşı bir itirazımız yok.

BAŞKAN - İmzanız da var. Evet...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Cumhurbaşkanının iadesini komisyonumuz aynen kabul etmiştir; isabet olmuştur. Umarım, Genel Kurul da aynen kabul eder. Parlamento nedir, Parlamentonun kararları ne anlama gelir; bunun anlaşılması için buna ihtiyaç vardır. Ona bir itirazım yok; ancak, bu siyasî iktidar ortaklığının bir türlü denetimi içlerine sindiremediklerini görüyorum. Yumurta ve yumurtacılıkla ilgili araştırma komisyonu raporu vardı. Bu görüşülecekti; haftalar önce karar alındı. Şimdi, bakınız, açınız gündemi, hâlâ, gündemde, gelir gider, gelir gider. Benim bölgem, yumurtacılığın fevkalade faal olduğu bir bölgedir, ayrıca, 160 tane yumurta çiftliği vardır. Bunları ne zaman görüşeceğiz? Bunları görüşmüyoruz; bir.

İki, Anayasanın 89 uncu maddesini değiştirdik, Allah kabul etsin. Tutanakları keşke getirip bir bakabilsek; biz, bağrımızı yerlere sürmüşüz, saçımızı başımızı yolmuşuz, demişiz ki, evet,  doğrudur, isabetlidir "Sayın Cumhurbaşkanı, maddelerin bir bölümünü iade edebilir." Siz, şimdi, bir hüküm getiriyorsunuz, diyorsunuz ki "kısmen iade varsa, Genel Kurul, iade edilenleri görüşebilir." Peki, bu, bir hakkıhıyar eskilerin ifadesiyle, muhayyerlik hakkıdır, seçimlik haktır, seçimdir. Buna kim karar verecek; Başkanlık Divanı mı karar verecek, Danışma Kurulu mu karar verecek, Genel Kurul mu karar verecek? Yani, sadece o maddeleri görüşeceğine dair verilecek kararı kim verecek? Bunların dikkate alınmasını arz edeyim efendim.

BAŞKAN - Bu konuda hazırlıklı geldim efendim. Bu konuda, bizim de, Başkanlıkça, tereddütümüz var. Tahmin ediyorum ki, o yasa geldiği anda, bir usul tartışması açarız, teamül haline getiririz ve tabiî, Yüce Meclisin iradesiyle verilen karar, bir İçtüzük içtihadı gibi olur. Haklısınız, o konu, Anayasada netlik kazanmamış, İçtüzükte başka türlü... Onu öyle düşünüyorum; siz, tensip edersiniz herhalde.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Estağfurullah, uygun olur efendim.

BAŞKAN - Yumurtacılıkla ilgili konuya gelince, bunu bütçeden evvel... Efendim, yumurtacılıkla ilgili araştırma komisyonu raporunu görüşmek için, Danışma Kurulunun kararı vardı; ancak, bütçe araya girince... Bu, bütçeden evvel alınmış bir karardı. Şimdi, yine, bu uzlaşma kültürü içinde bir karar alırsınız; bir başka günde, gece, bir  bütçeden sonra, bunu alırız. Niçin önemli; sadece yumurta mevsiminin geldiğinden, diğer şirketlerin kurtarılmasından dolayı değil, hasta yatağında yatan arkadaşımız Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin'in bir önergesidir bu; aylarca sürdü, onu da hasta yatağında üzmeyelim diyorum. O takdir sizin, grup başkanvekillerinindir; beş on gün içinde alabiliriz efendim. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Rica ederim efendim.

Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde, lehinde söz isteyen?.. Yok.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Beşinci tur görüşmelere başlıyoruz.

Beşinci turda, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Danıştay Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır. 

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (1)

A) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerlerini almışlardır.

Sayın milletvekilleri, soru ve cevap kısmı 20 dakika olarak sınırlandırılmıştır; bu kaideye uyulmasını rica ediyorum; bu konuda bilgilerinizi tazelemiş oldum.

                                        

(1) - 754, 755, 773, 774 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 3.12.2001 tarihli 29 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

Gruplar adına ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisinden Gaziantep Milletvekili Sayın Nurettin Aktaş'a aittir.

Ben süreyi 30 dakikaya göre ayarlıyorum, siz, arkadaşlarınızla aranızda anlaştığınız gibi devam edersiniz.

Buyurun Sayın Aktaş.

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Dış Ticaret Müsteşarlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, AK Parti ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997'den beri, olağanüstü şartların getirdiği Anasol'lu hükümet versiyonlarının ülkeyi içine soktuğu durum ortadadır. Dünyada yaşanmakta olan son gelişmeler karşısındaki tutumu utanç vericidir ve Türkiye'nin uluslararası sayınlığını zedelemektedir.

Dışpolitikada bağımsız olmayan bu hükümet, ekonomi politikasını da, yine, kayıtsız şartsız IMF'ye teslim etmiştir. Dünyada varlığı tartışılan ve kayda değer hiçbir başarısı olmayan, bundan önce Türkiye'de de 17 defa başarısız olan IMF'yle 18 inci defa stand-by anlaşması imzalanmıştır, 19 uncusu da sıradadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki ekonomik krizin en büyük müsebbibi, üretimi sekteye uğratan rant ekonomisidir. Anasollu hükümetlerin bunu destekleyici politikaları da, üretimi ve ihracatı durdurma noktasına getirmiş, ithalatı patlatmıştır; piyasalar spekülasyonlara açık hale gelmiştir.

17 Kasım ve 18 Şubat krizlerinde rantiye büyük çıkarlar sağlarken, ekonomi daha da küçülmüş, reel sektör batma noktasına gelmiştir. 11 Eylül olaylarının ardından dünyada dolar düşerken, Türkiye'de, maalesef, yükselmiştir.

Peki, Sayın Derviş, göreve geldiğinden bu yana ne yapmıştır; IMF'den sağlanan kaynakların tümünü, finans sektörünün ve bankaların kurtarılması ile dışborçların ödenmesinde kullanmıştır; yeni kaynaklar sağlamak amacıyla zam, ek ve yeni vergiler koymuş, vergi oranlarını artırmıştır. Bunların uzunca bir süre daha devam edeceği de ortadadır.

Yatırımlar durmuş, üretim durma noktasına gelmiş, birçok sanayici fabrikasına kilit vurma durumunda kalmıştır. Henüz kilit vurmayanlar da işçi çıkarma yoluna gitmektedir. Yerli sermaye yurtdışına gitmekte, yabancı sermaye de, artık gelmemektedir.

Bütün bunların yanında, Sayın Derviş'in hükümet içinde hükümetüstü tavrı çeşitli krizlere yol açmış, spekülatörler yine vurgunu vurmuştur.

Üretim ve ticaret olmadan, sağlanan kredilerin doğrudan iç ve dışborç ödemesinde kullanılması, ülkeyi, askerimizin kanıyla ek kredi alacak duruma getirmiştir. Büyüyen işsizlik ve geçim sıkıntısı, sosyal patlama tehlikesini kapımıza getirmiştir.

Krizin IMF politikalarıyla aşılamayacağı, artık, herkes tarafından kabul edilmektedir. Çare, üretim ve ihracattır. Krizden en az etkilenenler, ihracata yönelik üretim yapanlardır. Hükümetin, artık, bu gerçeği görmesi ve buna göre hareket etmesi gerekmektedir.

Bankacılık sektörüne 20 katrilyon liradan fazla kaynak aktaran hükümet, bugüne kadar, reel sektör için hiçbir şey yapmamıştır. Gelen ek 10 milyar doların da finans sektörüne aktarılacağı Sayın Kemal Derviş tarafından açıklanmıştır.

Aksine, destekleme alımlarının kaldırılması, önemli ihracat mallarımızdan olan bakliyatta üretimin azalmasına ve Kanada'dan, Meksika'dan bakliyat ithal etmemize sebep olmuştur. Aynı şekilde, Tütün ve Şeker Kanunlarıyla, bu sektörlerde de üretim kısa süre sonra durma noktasına gelmiştir.

İç talebin daralması ve ihracatın da desteklenmemesi sebebiyle, diğer üretim kolları da büyük sıkıntı içindedir. Üstelik, kamu ve fon bankalarından aldıkları kredileri ödemeyen, ancak, hükümet üyelerinin yanında yer alan holdinglere yeni kredi açabilmek için formüller aranırken, Anadolu sermayesiyle kurulan işletmelere denetim terörü uygulandığı basında yer almaktadır.

28 Şubat sürecinde sermayenin renklere ayrılması, bir grup sermayenin yurtdışına kaçması ve gurbetçilerimizin birikimlerinin yurda gelmemesi sonucunu doğurmuştur. Ülkenin üretime ve kaynağa şiddetle ihtiyaç duyduğu, her türlü sermaye kesiminin yurt dışına kaçtığı bir ortamda, sermayeyi, İstanbul ve Anadolu sermayesi olarak ayırmak, Anadolu sermayesini ve ekonomi çevrelerini rahatsız etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışticaret, sadece bir bakanlığın veyahut da müsteşarlığın işi değil, bütünüyle hükümetin uygulayacağı bir politikadır. Hükümetin genel politikaları ve dışpolitikası dışticareti doğrudan etkilemektedir. Dış Ticaret Müsteşarımızın beyanlarına göre, komşularımıza mal satamıyoruz. Bunun bütün kabahatini, herhalde, üretimde veya ihracatçılarda aramamak gerekir.

Körfez Krizi ve sonuçlarının, Irak'a uygulanan ambargonun Türkiye'yi nasıl etkilediği gözler önündedir. Bugüne kadar zararlarımız tazmin edilmediği gibi, Ortadoğu'daki birçok pazarımızı da kaybetmekle karşı karşıyayız.

Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu Bölgesinin can damarı olan canlı hayvan ihracatı, halen, canlandırılamamıştır. Zor şartlarda ve az miktarda yapılan ihracat da, Tarım Bakanlığının hayvan sağılığı konusunda yeterli çalışma yapmamasından dolayı daha da sekteye uğramıştır.

Bugünkü dışpolitikamız, ihracat atağının başladığı yıllarda ihracatımızın yüzde 45'ini oluşturan Ortadoğu ülkeleriyle ticaretimizi yüzde 8-10'lar mesabesine indirmiştir.

Bunun yanında, gümrük birliğine girdiğimizden bu yana, dışticaret açıklarımız, 7-8 milyar dolardan, bugünkü 27-30 milyar dolar seviyesine çıkmıştır. 2001 yılındaki açıkların az olması, ülkemizdeki krizle alakalıdır; tüketim mallarına karşı talepteki büyük düşüşün yanı sıra, üreticinin de hammadde ve ara mamul ithal etmemesinden kaynaklanmaktadır.

Özellikle Türkiye'nin bulunmadığı karar organında belirlenen ve üçüncü ülkelere uygulanan ortak gümrük tarifeleri yeniden gözden geçirilmelidir.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği, D-8 gibi projeler gözardı edilmemeli ve Avrupa Birliğinin tek alternatif olmadığı bilinmelidir.

Bunun yanında, AB ile yaptığımız anlaşmaların hep yükümlülük yönü karşımıza çıkmakta; ancak, haklar konusu görmezden gelinmektedir. Televizyon üreticilerinin AB ülkelerine yaptıkları ihracatla ilgili damping soruşturması ve çektikleri sıkıntılar, seneler süren bir dava sonucu neticelendirilmiştir. Hükümetin bu konuda katkısı olmuş mudur, merak ediyorum?

Sektör toplantılarında dile getirilen temenniler ve vaatler konusunda, artık icraat noktasına gelinmelidir.

Komşularımızla serbest ticaret teşvik edilmeli; bunun için, bütün komşularımıza yönelik vizeler kolaylaştırılmalı, sınır ticaretini artıracak tedbirler alınmalı ve bavul ticareti kolaylaştırılmalıdır.

Serbest bölgelerin altyapı sorunları halen halledilmiş değildir; buna çözüm bulunmalıdır.

Ticaret müşavirlikleriyle ilgili sorunlar çözülmeli ve bunlara işlerlik kazandırılmalıdır.

İhracatta KDV iadeleri ve mahsupların zamanında yapılması sağlanmalıdır.

Kotaların kaldırılması konusuna çözüm bulunmalıdır.

İhracatta, doğrudan teşvikler yerine, dış rekabet dikkate alınarak, satışa bağlı her türlü teşvik uygulanmalıdır. İhraç ürünlerinde, sağlanan yerli katma değer oranları esas alınarak dış pazarlarda tanıtım, pazarlama, enerji, istihdam, vergi, sigorta primleri gibi destekler sağlanmalıdır.

Bürokrasi kolaylaştırılmalı, ihracatçının yurtdışına gidiş gelişlerinde kolaylıklar sağlanmalıdır.

Krizden çıkış reçetesi olan ihracatımızı arttırmak için gerekli tedbirleri hükümet almak ve özel sektörün yolunu açmak zorundadır.

Demokratikleşme ve insan hakları sorunlarını halletmiş, şahsiyetli dış politikalar geliştirebilen bir Türkiye ümidiyle Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bütçesinin değerli müsteşarlık mensuplarına ve aziz milletimize hayırlı olmasını dilerim.

Yaklaşmakta olan, aziz milletimizin Ramazan Bayramını da tebrik ediyorum.

 Sözlerime son vermeden önce, bir cümleyle, Sayın Başbakan Yardımcısının, bir iki gün önce "önümüzdeki yıl, bir yıl daha oruç tutacağız" ifadesine değinmek istiyorum. Doğrudur; Türk ekonominin sıkıntıya girdiği hepimizce malumdur. İkinci Dünya Harbinden sonra en çok küçülen ülke konumuna geldik. Biraz önce de ifade ettiklerimiz, diğer sözcü arkadaşlarımız tarafından, siyasilerimiz tarafından her gün ifade ediliyor. Türkiye'de, bütün sektörlerin küçüldüğü ve reel sektörün -bilhassa- dumura uğradığı bir dönemi yaşıyoruz.

Sayın Başbakan Yardımcımız doğru söylüyor, oruç tutalım da, reel sektörü kim canlandıracak, bu memlekette ihracatı kim sağlayacak? Biz bu ihracatı sağlamadan, bugünkü mevcut krizden kurtulmamız mümkün değildir.

BAŞKAN - Son 40 saniyeniz efendim.

NURETTİN AKTAŞ (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bu duygu ve düşüncelerle, Müsteşarlık bütçemizin hayırlı olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi adına, ikinci söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Sezal'da.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ SEZAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı ile başlamak istiyorum. Gelişen dünyada ortak bir dil haline gelen verileri toplama, ölçümleme ve değerlendirme yaparak, çok büyük çalışmaları, şekillerle, grafiklerle ifade eden, hizmete sunan bu kuruluşumuz, turizmden sanayiye, fakirden zengine, sanayiden ticarete, kültürden adalete, doğumdan ölüme, her şeye kadar, hemen her konuda bilgi veren, bütün kurum ve kuruluşların hareket noktasını, yönünü belirleyen, bir ülkenin direksiyonu konumunda olan bir kuruluşumuzdur.

Bu kurumun hata payı çok az olmalıdır. Çalışmaları, personeli, araç ve gereçleri, teknolojisi, bütçesi önemsenmelidir. Ancak, her ay yayımlanan tüketici fiyat endeksi ve toptan eşya fiyat endeksi yayımlandığında, hele hele son nüfus sayımındaki olaylar ve keyfiyetler göz önüne alındığında, doğruyu bulmanın, hedefi tutturmanın imkânsız olduğu anlaşılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, 2000 yılında ülke genelinde bir nüfus sayımı yapılmıştır. Daha önceki yıllar itibariyle ülkemizde nüfus artışı binde 15 iken, son sayımda nüfus artış hızımızın yılda binde 48 olarak çıkacağı görülüyor ve hemen hemen de neticeye varılmak üzeredir.

Değerli arkadaşlar, bazı yerleşim birimlerinde hayali nüfus yazılmıştır. Gerçekte 3 milyon artış olması beklenirken, nüfus artışı 9 milyon olmuştur. Böylece, 6 milyon nüfusun yok sayılması gerekmektedir. Kabahat da bizim değildir, sorumlusu da biz değiliz.

Sayın Bakan sorumluları geçen yılki bütçe konuşmasında açıklıyor: "Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, yapılan nüfus sayımının genel yönetimi, usul ve ilkelerinin konulmasından sorumludur. Nüfus sayımının sahadaki organizasyonu, illerde valililerin başkanlığında, ilçelerde de kaymakamların başkanlığında belediye başkanlarının da dahil olduğu bir komite tarafından yürütülmektedir." Yani, sayım uygulamasından sorumlu olan ünite, sayım komiteleridir ve onun başında ki, devletin o idarî birimdeki en büyük mülkî amiri olan valilerindir; birincisi bu.

İkincisi, Devlet İstatistik Enstitüsü, 22 Ekim 2000 günü yapılan nüfus sayımında, yaklaşık 981 000 anketörü görevlendirmiştir. Müsaade buyurursanız, bu anketörler, Devlet İstatistik Enstitüsünün elemanları değil, daha evvel eğitime tabi tutulmuş, soru kâğıtlarının nasıl uygulandığı hakkında bilgilendirilmiş, eğitilmiş, belli bir ücret karşılığında 1 gün istihdam edilen, tabiî ki, tamamı da, nüfus sayımının yapıldığı yörenin insanı, çoğu da, oradaki kamu görevlileri ve öğrencilerdir.

Sayın Bakan konuşmalarında, devamla: "Devlet İstatistik Enstitüsü, 23 ilde bölge müdürü olan, Ankara'da oturan bir merkezî teşkilattır. Bütün Türkiye'de yapılan nüfus sayımında, nüfus sayım komiteleri ve yerel yönetimlerin tamamı, nüfus artırma istikametinde bir gayret içerisinde olursa, sağlıklı veriyi sahadan toplayıp da, merkeze intikal ettirme imkânına, kesinlikle, sahip değiliz; ama, değerli milletvekillerimiz, bir tek şeyden müsterih olmanızı istiyorum; uyguladığımız yöntemle, Devlet İstatistik Enstitüsü, sahip olduğu teknolojinin, demografi ilminin bütün olanakları ve imkânları kullanılarak, 2000 nüfus sayımı, gerçek düzeyine ve sağlıklı veri alma niteliğine kavuşturulacağını" diyor ve 2000 yılında yapılan bina sayımıyla ilgili veriler, numaratajla ilgili veriler, bilgisayar ortamında değerlendirilerek, bu sayımın, mutlaka, gerçek rakamlara ulaştıracağını sayın milletvekillerine arz ediyor.

Sayın milletvekilleri, önce şunu belirtmeliyim ki, hepimizin doğruların yanında olması gerekir. Ayrıca, nüfus sayımı da, ülke ekonomisi için çok daha büyük önem arz etmektedir. Şöyle ki, milletvekili sayısı buna göre belirleniyor. Belediye ve il özel idare vergi payları buna göre belirleniyor. Okul, hastane gibi yatırımlar buna göre yapılıyor. Gayri safî millî hâsılanın kişi başına belirlenmesi, buna göre yapılıyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülke genelindeki nüfus sayımı için numarataj çalışmalarına 6 trilyon lira harcanmıştır, 25-30 trilyon TL de diğer masraflara gitmiştir. 65-70 000 000 vatandaş evlerine hapsedilmiş ve ülkede 1 günlüğüne üretim, ticaret vesaire tamamen durmuştur. Biz de çok önemli bir iş yapıyoruz; ama, Sayın Bakanın ifadesiyle, ülkeyi teslim ettiğimiz valilere güvenemiyoruz, belediye başkanlarına güvenemiyoruz, anketörler zaten yöre insanı, onlara hiç mi hiç güvenmiyoruz. O zaman adama sormazlar mı, niye nüfus sayımı yaptın, bunu iş olsun diye mi yaptın? Sayın Bakanın cevabı hazır: "Sorumluluk nüfus sayım komitelerinindir; ama, merak etmeyin elimizde numaratajla ilgili veriler, bina sayımıyla ilgili veriler var. Alan kontrolü de yapıyoruz. Biz nüfusu 5-6 000 000 aşağıya çekeriz. Nüfus artış hızımızı binde 48'den binde 15'e indiririz."

Sayın Bakanım, valilerimiz, belediye başkanlarımız ve halkımız rencide edilmiştir. Yaklaşık 3 000 personeliyle hizmet veren bu önemli ve güzide kuruluşumuz, kan kaybetmiştir. Önceki nüfus sayımında, yani, nüfus artış hızımız binde 15 çıktığında, bu insanlarımız görevli değil miydi!

Doğrunun ve doğruların yanında olmalıyız. Ancak, nüfus sayımından sonraki kontroller için ilimize bizzat gelen Enstitünün Başkanı, yöre siyasîlerini ve kamu kuruluşlarının tamamını zan altında bırakmıştır. Yapılan alan kontrollerinde yönetici yaklaşımı gösterilmemiş, yanlış ve taraflı donatılarla hareket edilmiştir. Dolayısıyla, açıklanacak sonuçlardan Kahramanmaraş halkı olarak büyük endişe duymaktayız. Gelen arkadaşlar doğruyu bulmak için değil, nüfusu düşürmek için gönderilmiştir. Bu kanıdayız.

Sayın Başkanım, 1990 ve 1997 nüfus sayımlarında Kahramanmaraş belediye başkanıydım ve komitenin içerisindeydim, anketörlerin çoğu da üniversite öğrencisiydi. Üniversite öğrencileri "akşam sınavımız var, yarın vizelerimiz var" diyerek anket formlarını bırakıp sayım alanlarını terk ettiler. Bizzat sayın rektörü yatağından kaldırarak, üniversite yurtlarından öğrencileri topladım, sayımı tekrar başlattım.

Ancak, vakit geçmişti, nüfus az çıktı. Benim kanaatim, 1997 sayımında, Kahramanmaraş'ta az nüfus tespit edilmiştir. Bu konuda, biz, Sayın Bakanımızdan hassasiyet bekliyoruz. 1997'de az nüfus tespit edildiği  için 2000 sayımı fazla çıkmıştır. Kanaatimizi belirttim efendim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkenin istatistikî verilerini toparlayan, ölçümlerini yapan bu kuruluş, siyasetten arındırılmalı ve daha geniş imkânlarla donatılmalıdır.

İstanbul Sanayi ve Ticaret Odasıyla, bilhassa TÜFE ve TEFE'deki farklılıklar ortadan kaldırılmalıdır.

Devlet İstatistik Enstitüsünde 12 daire başkanlığı hizmet vermektedir.

BAŞKAN - Efendim, son 40 saniyeniz var.

ALİ SEZAL (Devamla) - Tamam Başkanım.

Bildiğim kadarıyla, bu daireler arasında koordinasyon yoktur.

Hazırlanan verilerde halen 1994 yılı baz alınmaktadır. Bu veriler güncelleştirilmelidir.

"MERNİS" diye önemli bir projemiz var; bundan, yirmi yirmibeş yıldır bir netice alınamadı; varsa, eksiklikleri giderilerek yaşama geçirilmelidir. Bu proje kapsamında, doğan ve ölen nüfusta belli, tahsil durumu üniversite ve okullarda belli, iş durumu kurumlarda belli, eğer ikametgâh değişikliklerini de takip edebilirsek, zannediyorum, vatandaşları artık evlerine hapsetmeye gerek kalmayacaktır.

BAŞKAN - Sayın Sezal, teşekkür ediyorum.

ALİ SEZAL (Devamla) - Efendim, az bütçeden çok iş bekleyerek sayın parlamenterlerimizi saygıyla selamlıyor, bütçelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'da.

Efendim, bugün müsamaha falan yok; çünkü, bir de kanun görüşeceğiz.

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 yılı Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Danıştayın veya idarî yargının sorunlarını genel yargı sorunlarından ayrı düşünmek, Türkiye'nin geldiği noktayı ve adaletini de birbirinden ayrı düşünmek, kanaatimce yanlış olur.

Şunu ifade etmem gerekiyor: Diğer sahalarda, yasamada, yürütmede ne kadar hukuk devleti olabilmişsek yargıda da o kadar hukuk devleti anlayışını hâkim kılmışız demektir. Demokrasi ve insan hakları standardımız diğer alanlarda ne kadar gelişmişse yargı alanında da o kadar mesafe kat etmişizdir. Ekonomik ve sosyal hayatımız ne kadar çağdaş dünyayla aynı seviyedeyse yargının seviyesi de aynı durumdadır. Doğrusunu ifade etmek gerekirse, birçok sahada olduğu gibi yargı alanında da karnemizdeki not geçer düzeyde bile değildir. Dileğimiz ve temennimiz, bu geçer notun en iyi notla, pekiyi ile yer değiştirmesidir.

Ülkeyi topyekûn bir çıkmaz sokağın içerisine sürüklemiş olan 57 nci hükümetin icraatları elbette ki yargıyı da etkilemiştir, bütün kurumlar bundan nasibini almıştır. Gerek ekonomik gerek sosyal gerekse siyasî problemler, bugün, adaletimizi geri kalmış ülkelerin gerisine götürmüştür. Yargı erki, şeklen de olsa her devlette vardır ve her tarihte de var olagelmiştir; ama, adaletin varlığından söz edebilmek için yargının bağımsız ve tarafsız olması gerekir; bu da demokratik ülkelerde var olan bir şeydir. Tam anlamıyla demokratik bir ülke olamadığımızdan yargımızla ilgili sorunlar da sürüp gitmektedir. Ekonomik kriz gibi, ne yazık ki, 57 nci hükümet döneminde yargımız ve Adalet Bakanlığımız da çokça tartışılmıştır. Gönül isterdi ki, bu tartışma, yaptığımız olumlu icraatlarla, hukuk reformu alanında attığımız adımlarla ilgili olsun; ama, maalesef, gerek Adalet Bakanlığımız gerek topyekün yargı, cezaevi olaylarıyla ölüm oruçlarıyla yetersiz binalarda yargıçların önünde dağ gibi biriken dosyalarla verdikleri mücadeleyle gündeme gelmiştir; aynı şekilde, geciken adaletin meydana getirdiği sosyal olaylar, cinnetler ve intiharlarla gündeme gelmiştir; dahası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, ülkemiz aleyhine vermiş olduğu kararlarla ilgili hükmedilen tazminatları, bu ülke bütçesinin ne oranda karşılayıp karşılamayacağıyla ilgili gündeme gelmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, bugüne kadar, aleyhimize 115, lehimize de 9 karar vermiş olduğunu ve 3 964 dosyamızın da orada beklemekte olduğunu söylersek, bunun ne kadar anlamlı olduğunu ifade etmiş oluruz.

Bütün bunlarla mücadele, Adalet Bakanlığının bütçeden aldığı binde 8'lik payla mı yapılacaktır?! Bu siyasî yapıyla, bu bütçe imkânlarıyla ve en önemlisi, bu idare anlayışıyla, nasıl ki, iç ve dış borçlarımız bir kartopu gibi büyüdükçe büyüyor, korkarım ki, önümüzdeki yıllar, adlî ve idarî yargımızın önündeki dosyaların da aynı şekilde birikmesine neden olacaktır.

Bu bütçe payıyla adliyelerin bina ve diğer fizikî ihtiyaçlarının iyileştirilmesi, adalet çalışanlarının gelir durumlarının düzeltilmesi, devletin tebligat pulu bulamama ayıbından kurtarılması gibi nice sorunların çözüme kavuşturulması bekleniyorsa, kanaatimce, nafile bir bekleyiştir.

Değerli milletvekilleri, yüksek yargı organlarımızdan biri olan Danıştayın üç görevi vardır; bunlardan bir tanesi, birinci derece mahkemesi olarak dairelerin bakmış olduğu davalar ve daha sonra Daireler Kurulunun, temyiz mercii olarak bakmış olduğu idarî nitelikteki davalar; bir diğeri, idarî yargı alanlarında ve vergi mahkemelerinde verilmiş olan kararların temyiz mercii olması; diğer birisi de istişarî mahiyetteki bir kurul olmasıdır. Aslında, örnek almış olduğumuz Fransız Danıştayıyla kıyasladığınız zaman tersten bir orantı söz konusu. Şöyle ki: Bizim Danıştayımızda, mevcut dairelerden tam on tanesi dava dairesi niteliğindeyken, sadece iki tanesi idarî işlerle ilgilidir; halbuki, mehaz, alıntı yapmış olduğumuz Fransız Danıştayında, dairelerin üçte 2'si idarî konularla ilgilenirken, sadece üçte 1'i dava dairesi niteliğindedir.

Danıştayın iş yüküne baktığımız zaman, toplam dava sayısının, Kasım 2001'de 77 791'e ulaşmış olduğunu görüyoruz. Bunların, sadece personeli ilgilendiren dava kısmı, 27 313'tür. Eskiden, personel davalarına, sadece 5. Daire Bakarken, artan personel davaları nedeniyle, bugün, iki daire bu işle ilgilenmekte; hatta, bunlar da ihtiyaca cevap verememektedir. Bu yıl da, bu nedenle, vergi davalarına bakan 2. Daire de aynı görev alanı içerisine alınmış; bundan sonra da, yeni daireler kurulacak, muhtemelen elemanlar alınacak ve yine işin içinden çıkılamayacaktır.

Sadece Danıştayda 27 313 personel davasının olması, idare mahkemelerindeki davalarla birlikte, kamu görevlilerinin belli bir oranının -önemli bir yüzdesinin- devletiyle davalı hale gelmiş olmasının bir göstergesidir.

Şimdi, ne mevcut binalar yeterli ne de eklemeler ihtiyaca cevap verirken, siyasî mülahazalarla şişirilen kadrolar bile ihtiyaca cevap veremez duruma gelmişken, bu durumda, eğer, biz, ciddî önlemler almazsak, kadrolar vererek, yeni bina yaparak da bu ihtiyaca cevap veremeyiz; bunu karşılayamayız; devleti, malî yönden sıkıntıya sokmaktan başka da bir şey yapmış olmayız. Aslolan, göreve, işin ehlinin getirilmesidir. Sağlık ve diğer zorunlu sebepler dışında, üst düzey elemanlar, iktidar değişse de göreve devam etmeli; iktidarlar, siyasî memurlar, siyasî memurlar ise devletin elemanlarıdır. Bu anlayış terk edilip, siyasî atamalar ve yer değiştirmeler arttıkça, haksızlığa uğradığını ileri süren her görevli dava açar ve bu yolla yargı yolu da aşındırılmış olur; aynı gün, göreve başlatılmış olan insanlar, tekrar sürgüne gönderilirse, adalet de sulandırılmış olur.

Sayın milletvekilleri, atamalarda yapılmış olan yanlışlıklar, uygulanmayan yargı kararları, devlete olan güvenin sarsılmasına neden olmaktadır. Alınan yolluklar, açılan manevî tazminat davaları yoluyla devlet ciddî anlamda zarara uğratılmakta ve maalesef, devlet, bu konularla ilgili yasal rücu hakkını da kullanmamaktadır.

Sürgün ve haksız yere işten atılma korkusu, kamu çalışanının şevkini kırmakta, dirayetli idareci yerine, yağcı ve inisiyatif kullanmaktan âciz insanlar gelmektedir. Lütfen, tutumumuzu değiştirelim; işin ehlini arayıp bulalım, ona sahip çıkalım; bilenlerin yerine kolay kullanacaklarımızı aramayalım. Ondan sonra da, aksamalar, gecikmeler varsa, nedenini tespit edip çözüm yollarını bulalım. İcra ne yapacağını bilsin, yargı tarafsızlığını bilsin, yasama da kendine yakışanı yapsın.

Değerli milletvekilleri, vergi mahkemelerindeki iş yükünün de hayli arttığını görmekteyiz. Elbette ki, bu davalarda, hükümetin uyguladığı ekonomik politikaların doğrudan ve ciddî bir bağlantısı vardır. Ülkenin içerisine düşürüldüğü ekonomik sefalet, maalesef, kendini bir başka boyutuyla, vergi davalarının artması yönüyle de göstermiştir. İdarî yargıyla ilgili belirtmem gereken kanaatimce önemli konulardan bir tanesi ve idarî yargının kırık notlarından kabul edebileceğimiz konulardan bir tanesi de, özellikle, son yıllarda karşılaşmakta olduğumuz, maalesef, siyasî ve konjonktürel etkilerle verilmiş olan kararlar.

BAŞKAN -Sayın Akman, son 40 saniye.

YAHYA AKMAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Daha vahimi, bu siyasî ve konjonktürel etkilerden uzak olarak kendi vicdanî kanaatiyle karar veren değerli yargıçların da, maalesef, sürgünlere tabi tutulması, bu uygulamanın hâlâ yakın tarihlere kadar devam ediyor olması, kanaatimce, belki, idarî yargı alanında değinebileceğim en önemli konulardan bir tanesidir.

Ben, bütün bunlara rağmen, tam demokratik, yargısı gerçekten bağımsız, hâkimleri, savcıları ve adliye çalışanları geçim derdinde olmayan bir Türkiye'de ve adaletinden para esirgemeyen bütçelerde buluşmak dileğiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, önümüzdeki ramazan bayramının ve ramazanın bütün vatandaşlarımız için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah'tan temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akman'a teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda.

İlk sözcü, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen. (DYP sıralarından alkışlar)

10 dakika değil mi?

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Arkadaşlar ikişer dakika veriyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Vallahi bilmiyorum, Grubunuzun 30 dakikası var.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, ülkemiz için çok önem taşıyan Dış Ticaret Müsteşarlığımızın 2000 yılı kesinhesabını ve 2002 yılı bütçesini görüşmekteyiz.

Tabiî, burada, Türkiye, çok önemli bir kriz yaşamakta ve bu kriz ortamından daha çıkamamış durumdayken, dış ticareti görüşmek, hükümetin dış politikasını görüşmek çok önem taşımaktadır. 2000 yılına geldiğimizde, Türkiye, kur çıpasına dayalı bir ekonomik politika uygulamaya başladı. O zaman bu politikayı uygulayanlar, Türkiye'nin reel sektörünü, Türkiye'nin üretim sektörünü tam olarak analiz edememişlerdi. Yani, o zaman, iktidar, Türkiye'nin koşullarını bilmeyen bir iktidar olarak ortaya çıktı. Bunu, biz, her vesileyle söyledik.

Bakın, kur çıpasını temel alan bir program, bir müddet sonra ithalatı patlattı, ihracatı göreceli olarak aşağı çekti. Doğal olarak, reel sektörün, yani, üretim sektörünün en önemli avantajı olan kur avantajını elinden aldı bu hükümet. Reel sektörün kur avantajını elinden aldığı için; çünkü, Türk reel sektörü, ihracat yapabilmek için kur avantajını kullanmak zorundaydı... Teknolojik olarak dünyada rekabet gücüne sahip olmayan bir ekonominin elinden kur avantajını da aldığınız zaman, o üreten ekonomi, üretemez olur. İşte, 2000 yılında uygulanan ekonomik politika, önce 2000 yılının kasım ayında, sonra da 2001 yılının şubat ayında, hepimizin şahit olduğu o büyük krizlerle sonuçlandı.

Değerli arkadaşlarım, iktidar milletvekili birçok arkadaşımızdan dinliyoruz, bu krizin, geçmiş hükümetlerin uyguladığı politikalardan kaynaklanan kriz olduğunu söyleyegelmektedirler. Bunu uzatmak mümkün; yani, Osmanlıdan, cumhuriyetin devraldığı Düyunu Umumiye borçlarına kadar uzatabilirsiniz; ama, bakın, 2000 yılına geldiğinizde, Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası 200 milyar dolar, fert başına düşen millî geliri 3 000 dolar. Uyguladığınız kur çıpasına dayalı ekonomik programın çökmesiyle birlikte oluşan krizden sonra bu yılın, 2001 yılının sonunda, Türkiye'nin millî geliri 150 milyar dolar olup, fert başına düşen millî gelir 2 200 dolarlar seviyesine düştü; yani, bu program, Türk Milletini 50 milyar dolar daha fakirleştirdi, fert başına 800 dolar daha fakirleştirdi. Bu, gayet net.

Bu kur politikası sonucunda bankaların 45 katrilyon hasarı tespit edildi, Hazineden bu 45 katrilyon lira verildi. 30 katrilyonu kamu bankalarına, 15 katrilyonu da fona alınan bankalara bu hasar sonucunda bir bedel ödedi bu millet.

İkincisi, millî gelir 50 milyar dolar düştü. Nereden bakarsanız 125 katrilyon, bu krizin, ülkenin gerçeğini göremeyen hükümetin eliyle yarattığı bu krizin faturası var.

Şimdi, 125 katrilyonluk bir hasarı, sizin, geçmiş hükümetlerin verdiği esnaf kredilerine, çiftçi kredilerine bağlama şansınız yoktur, buna, kimseyi inandıramazsınız. Siz, ne kadar kredi verirseniz verin, 125 katrilyon krediyi çiftçiye, esnafa yirmi yıl verseniz, hibe etseniz, hiç geri almasanız yine de fazla gelir; yani, bu hükümetin uyguladığı krizin faturası budur. Bunun altını çok kalın çizgilerle çizmek gerekir. Bundan daha geriye gitmeye gerek yoktur.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, geçmişte de kriz yaşandı. Bu iki krizi, çok ciddî anlamda karşılaştırmak gerekir. Biz, 5 Nisanda yaşanan krizden sonra, uyguladığımız ekonomik politika gereği, Türkiye'de yüzde 30 ilâ yüzde 56 oranında -bazı aylar yüzde 56'ya ulaşan, bazı aylar yüzde 30'a ulaşan- ihracat artışı sağladık; buna karşın, ithalatta, yüzde 10 ilâ 15 arasında bir gerileme oldu; o ekonomik kararlar sonucunda oluşan yapı buydu. 2001 yılında, şubat ayında alınan kararlar sonucunda, ihracatımız, ancak yüzde 10 ilâ 15 oranında artabildi; ama, ithalatımız yüzde 30'ların üstünde azaldı. Niye; çünkü, o hasar gören, kapanan fabrikalar üretemez olmuştu; işte, rakamlar bunu gösteriyor; yani, hammadde ve aramadde ithal eden üretim sektörleri, artık bunları ithal edemez hale gelmişlerdir. Kısacası, bu iki krizin önemli farkı bu; birisi, özellikle ihracatı artırıcı, ithalatı çok az bir biçimde gerileten bir sonuç vermesine rağmen, diğeri tam tersi bir sonuç vermiştir. Bu da, uygulanan ekonomik politikanın oluşturduğu hasarın çok net bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, tabiî ki, bugün, içinde bulunduğumuz koşullarda krizden çıkmak çok kolay değil. Bu krizden çıkabilmenin temel koşulu, üretmektir; önce, hasar gören bu kurumları ayağa kaldırmaktır; o da yetmez, daha sonra da, Türkiye'yi daha çok üreten ve daha çok ihraç eden ülke haline getirmektir.

Şimdi, burada, bazı örnekler vermek istiyorum. Bugün, nüfusu 10 000 000 olan Belçika, 250 milyar dolar mal ve hizmet üretmekte ve bunun yüzde 70'ini ihracata yönlendirmektedir. Yine, nüfusu 15 000 000 olan Hollanda, 368 milyar dolarlık mal ve hizmet üretmekte, bunun yüzde 53'ünü, yani 201 milyar dolarını ihracata yönlendirmektedir; ama, Türkiye, ürettiği mal ve hizmetlerin ancak yüzde 18'ini ihracata yönlendirebilmektedir. Kalkınmasını ve zenginleşmesini ihracata bağlamış, ihracat yoluyla kalkınmayı ve zenginleşmeyi benimsemiş bir ülkenin ihracatta başarılı olabilmesinin göstergesi, ürettiği mal ve hizmetlerinin yüzde 30'unu ihraç edebilir halde olmasına bağlıdır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada, çok kalın çizgilerle, bir konunun daha altını çizmek istiyorum. Son zamanlarda, gümrük birliğiyle ilgili çok ciddî tartışmalar var. Gümrük birliği, özellikle, Türk ekonomisini, Avrupa normlarında, rekabete açık ve rekabet edebilir hale getirmek için atılan bir adımdır. Özellikle, o zamanın yöneticilerinin dünya ufku çok farklıydı. Niçin bu Gümrük Birliği Anlaşması imzalandı; Türkiye'nin, özellikle, Avrupa'ya mal satmak isteyen Uzakdoğu sermayesinin gelmesine çok müsait bir ülke haline getirilmesi gerekirdi. Bunun da, o dönemde, çok önemli işaretlerini aldık. Toyota Türkiye'de yatırım yaptı, arkasından Mazda, arkasından yine Güney Kore'den Hyundai Türkiye'de yatırım yapmak için sıradaydı. Toyota'nın açılışında, hiç unutmuyorum, Toyota grubunun başkanının bir sözü var: "Ben, Türkiye'nin geleceğine yatırım yapıyorum" diyordu; ama, biz ne bilelim, bizden sonra, ufku çok dar olan, ülkeyi krizden krize sürükleyen, bırakın dışarıdan Türkiye'ye yatırım yapmak için gelmeyi, Türk yatırımcılarını dışarıya kaçıran bir anlayışın iktidar olacağını; onu, o gün öngöremedik doğrusu. İşte, bugün, Avrupa gümrük birliğinin zararı varsa, bu krizden krize sürükleyen iktidarın uyguladığı politikaların bir sonucudur.

BAŞKAN - Sürenizin son 50 saniyesi efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, çok az bir süresini alıyorum arkadaşlarımın.

BAŞKAN - Hayır, ben bilmem efendim; 30 dakikayı bölüyorum bugün, hiç kimseye müsamaha etmeyeceğim. Borç yiyen kesesinden yer.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, pek müdahale etmek istemiyoruz; ama Sayın hatip, ufku dar gibi...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Dar tabiî; yani ufkunuz çok geniş mi Allahaşkına?

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Çok dardı da... Elinizdeki imkânları alıp gümrük anlaşmasıyla verdiniz çok rahatlıkla ve bu duruma getirdiniz ve bunu inkâra çalışıyorsunuz.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ben sözümü şey...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, dakikalar gidiyor, müdahaleyi menedin.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ben bunu çok severim...

Gümrük Birliği Anlaşmasını imzaladığımız günün ertesi yılı, sizler gibi Türkiye'de, Türkiye'nin özellikle yabancı üretimler karşısında hiçbir rekabet gücü olmadığını söyleyenlere bakın, söyleyenler oldu o dönemlerde.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Aklı ermez.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ama hemen sonra...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Aklı erenler bu duruma getirdiler Sayın Başkan.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Grup Başkanvekili, hemen sonraki rakamlara bakın. Türkiye, o dönemde ihracatta...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - 1994'te krizin içine sokuverdiler Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kızmayın efendim, bütçe böyle müzakere olur, ölü toprağı serilmiş gibi olacak değil, birisi sevecek biri... Yok efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Güne göre değişiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - O benim takdirimdir.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - İhracatta yüzde 30 ilâ yüzde 56 oranında bir büyüme sağladı. Türkiye, yüzde 8 büyümeyle OECD ülkeleri arasında birinci oldu.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir gün öyle, bir gün böyle...

BAŞKAN - Hiç, karşılıklı, münazarasız bütçe görüşmeleri gördünüz mü?

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bakın, hemen Gümrük Birliği Anlaşmasının sonrasında...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Her sabah kalkışa göre olmaz.

BAŞKAN - Güzel, güzel; uğraşmayın.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Sayın Başkan, 2 dakikamı çaldılar.

BAŞKAN - Tabiî efendim, ben bakıyorum, siz... Aktivite getirdi Sayın Dönen.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Elinizdeki imkânları seçim uğruna teslim ettiniz ya o zaman; şimdi, Türkî Cumhuriyetlerde sıkıntı çekiliyor, niye bunu öngöremediler, ufukları bu kadardı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet efendim.

Sayın Dönen, siz devam edin efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Siz söyleyeceksiniz, onlar cevap verecek; siz hep alıştınız dikensiz gül bahçesine, muhalefet yok, iktidar konuşmuyor, olur mu öyle şey.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - ... buradan atılan sözler de çok iyi göstermektedir ki, bu arkadaşlarımızın ufku dünyadaki gelişmeleri göremeyecek kadar hakikaten dar. (DYP sıralarından alkışlar)

Bu dünyadaki gelişmeleri göremeyen, bu ufuklara erişemeyen siyasal iktidarların Türkiye'yi yönetme şansı yoktur.

Şimdi geliyorum değerli arkadaşlarım, Türkiye'de kısa dönemde...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Başkan...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Dinle, biraz dinlemesini öğren Sayın Başkanvekili...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Dinliyorum.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Dinlemesini... Sen Grup Başkanvekilisin burada...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Evet, grup başkanvekiliyim...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Grup başkanvekili böyle laf atmaz.

BAŞKAN - Sayın Dönen, siz Genel Kurula hitap edin...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sizi dikkatle dinliyorum...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Atmaz grup başkanvekili laf...

BAŞKAN - Sayın Dönen, siz Genel Kurula hitap edin efendim...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Laf atmıyorum; ama, üslubunuza dikkat etmenizi söylüyorum.

BAŞKAN - Yönünüzü o tarafa dönmeyin. Genel Kurula hitap ederseniz, cevap almazsınız. Usul böyle biliyorsunuz.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sizi kibarlığa davet ediyorum sayın sözcü.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Neye davet ediyorsunuz?!

BAŞKAN - Düelloya(!)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Kibarlığa...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yahu, bunlar bu ülkeyi yönetmek...

Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye'de, üretim ile ihracatı birbirinden ayırmak mümkün değildir. Eğer, geldiğimiz bu süreç içerisinde, Türkiye, bu krizlerden kurtulmak istiyorsa, acil önlemler alması gerekir. Kur politikasını gerçekçi bir kur politikası haline döndürmesi gerekir; çünkü, kur politikasını gerçekçi bir anlamda uygulamaya sokmazsanız, ithalatı daha pahalı hale getirirseniz, işte, bugünkü üreten sektör, ara ve hammadde ithalatını daha pahalı yapacağı için, ihracat şansını da büyük ölçüde engellersiniz.

İkincisi, Eximbank kaynaklarının daha aktif olarak kullanılması gerekir. Bu da yetmez, bugün ticarî faaliyet gösteren ticarî bankaların, özellikle mevduat karşılığı munzamların, Merkez Bankasındaki munzamların bir kısmını kullanarak, Türk reel sektörüne çok önemli kaynakların aktarılması gerekir. Bunların, hemen, gün geçirilmeden, KDV ödemelerinin gecikmeden, hemen ödenmesi gerekir.

Tüm bunların ötesinde, bugün gelişmekte olan, liberalleşmekte olan Türk dışticaretini, yeniden, üretimle birlikte ele alacak bir ekonomi bakanlığı çerçevesinde, Dış Ticaret Müsteşarlığını yeniden yapılandırmak lazım; yani, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bağlı olduğu bakanlığı, hem reel sektörü organize edecek hem bu reel sektörün kaynak ihtiyacını, finansman ihtiyacını hem teknolojik ihtiyaçlarını karşılayabilecek; yani, kısacası işadamlarımızın girdiği zaman bütün ihtiyaçlarını görebileceği bir yeni bakanlık organizasyonuna döndürmek gerektiği kanısındayım.

BAŞKAN - Sayın Dönen, teşekkür ederim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Özellikle bir konuyu söyleyerek bitirmek istiyorum.

Bugün, Türkiye, artık, Amerika Birleşik Devletleriyle masaya oturduğu zaman kotaların kaldırılmasını konuşmamalı, artık, özellikle 11 Eylülden sonra, hemen Amerika Birleşik Devletlerine gidip, onlarla serbest ticaret anlaşması yapan Ürdün Kralı gibi, Türkiye'nin, daha büyük düşünerek, Amerika Birleşik Devletleriyle, oturup serbest ticaret anlaşması yapacak koşulları oluşturması gerektiği kanısındayız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Dönen, teşekkür ediyorum.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, sözün güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür; ama, sayın hatipten bunu göremedik.

BAŞKAN - Doğrudur efendim.

Zaten bu Meclisi idare etmek çok zor; çünkü, birçok milletvekili arkadaşımız bakanlık yaptığı için birbirini beğenmez.

Şimdi, söz sırası, Denizli Milletvekili Sayın Kemal Aykurt'ta; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi arza başlamadan evvel, gazetelere yansıyan, kamuoyuna yansıyan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde yükseklere çıkan bir yolsuzluğu huzurlarınıza getirmek istiyorum.

"Beş yıl sürecek olan ve 150 milyon dolarlık toplam bedeliyle, sektörün en büyük projeleri arasına giren Tapu Kadastro Bilgi Sistemi Projesini, HAVELSAN hayata geçirecek" diyor haber.

"Devlet Bakanı Sayın Şuayıp Üşenmez'e bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, bugünlerde Bilgi Sistemi (TAKBİS) ihalesini konuşuyor. Yazılım programının yanı sıra, toplam 8 500 adet de bilgisayar teminini içeren ve üç aşamalı ihale, Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişlerince mercek altına alındı. İlk değerlendirmede de ihalede bazı usulsüzlükler yapıldığı ortaya çıktı.

Buna göre, Devlet Bakanı Sayın Üşenmez'in okul arkadaşı olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürü Necdet Poyraz ve yine, Üşenmez'in Maden Tetkik Aramadan getirerek daire başkanı yaptığı Recai  Boynukalın eleştirilirken, iş, HAVELSAN Firmasına 10 trilyon liraya bağlanmasına rağmen, aynı işi 7 trilyon liraya yapmayı öneren TÜBİTAK'ın dikkate alınmadığı belirlendi.

Yapılan değerlendirmede üç aşamadan oluşan işin, ilk iki aşamasının Türk Lirası ve Amerikan Doları bazında bağlanmasına rağmen, üçüncü aşamanın doğrudan dolar bazında sözleşmeye bağlanmasıyla, işin sonuç noktasında maliyetin 50 trilyon liraya kadar çıkacağı hesaplandı. Bu duruma, Maliye Bakanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bürokratlarının uyarılarının da dikkate alınmadığı tespit edildi.

Bu arada, işin müteahhidi olarak görülen HAVELSAN'ın da, bazı işleri, aynı ihalede yarıştığı Üçer Firmasına sipariş ettiği ortaya çıktı.

Bu değerlendirmeler sonuçlanmadan da ihalenin bağlandığı firmaya 1 trilyon 597 milyar lira usulsüz avans ödemesi yapıldığı  tespit edildi."

Değerli arkadaşlarım, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesinin görüşülmesinde böyle bir olayı anlatmaktan fevkalade ıstırap duymaktayım.

Bilindiği gibi, 154 yıllık mazisi olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, gayrimenkul mülkiyetinin ve ona bağlı hakların teminatı olan tapu sicillerinin genel güvenini sağlayıcı nitelikte olup, devletin sorumluluğu altında olan bu kurum, bugün bu haldedir.

NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Sayın Aykurt, olay mı anlattınız, gazete kupürü mü okudunuz?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Müstenidatı da var.

NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Anlatın da dinleyelim.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Eğer merak ederseniz, müstenidatını size veririm, siz de aydınlanırsınız ve bana iştirak edersiniz. Ha, savunuyorsanız; o, tabiî, sizin kendi takdirinize taalluk eden bir olay.

NAZİF OKUMUŞ (İstanbul) - Polemik yapma... Anlatın da dinleyelim.

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) - Ayrıca, Dünya Bankası kredisiyle yürütülen proje olan ve kısaca MERLİS adını taşıyan Marmara Deprem Bölgesi Arazi Bilgi Sistemi Projesi çalışmaları da askıya alınmış durumdadır. Bu projeye ayrılan kaynaklar, öncekiler gibi, har vurup harman mı savrulacaktır diye merak ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, şu anki Tapu ve Kadastro Teşkilatının olanaklarından kaynaklanan yetersizlikleri, yetersizlikler derken de şunu vurgulamak lazım; hükümetin varlığı bu yetersizlikleri çözmek için vardır, aslında öyledir ve bu yetersizlikleri çözemeyenler için söylenecek tek söz, bizzat kendilerinin de yetersiz olduğudur.

İşte, buna çarpıcı bir örnek verelim. Tarım Bakanlığının, Doğrudan Gelir Desteği Projesiyle başlattığı, 200 dönüme kadar arazisi olan köylüye vereceği destek, yeterli Tapu Kadastro elemanı olmadığından dolayı, pek çok yerde arazi tespitleri yapılamamış, zaten zor durumda olan çiftçimiz, bir defa daha mağdur edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, vaktin kısalığı sebebiyle özetliyorum. Bu konuları geçtikten sonra, Danıştay bütçesi üzerinde görüşlerimi birkaç satırla ifadeye çalışayım.

Sultan Abdülaziz'in 5 Mart 1868 tarihli iradesiyle kurulmuş olan Danıştay, o günkü ismiyle Şûrayı Devlet, 10 Mayıs 1868 tarihinde görevine başlamıştır; yani, Danıştay, kökleri, devletin mutlakiyet, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerini kapsayan, imparatorluğun yıkılışına ve cumhuriyetin kuruluşuna tanık olmuş, uzun geçmişiyle idarî ve yargısal hizmetlerden engin deneyimler kazanmış ve yüzotuzüç yıllık tarihi olan anayasal bir kuruluştur.

2575 sayılı Kanunla görev ve yetkileri belirtilen Danıştayın yargı görevinin yanı sıra, danışma ve inceleme olarak görevleri de tanımlanmasına rağmen, günümüzde de, görevleri, halen, hepimizin bildiği gibi tartışmalıdır. 

Danıştay dediğimiz zaman öncelikle anlaşılır kavram, idarî yargılama olduğudur.

Devletin görevi, tarafların menfaatları arasında uygun dengeyi sağlamaktır. Sağlanacak bu dengenin enstrümanlarıysa, bağımsız yargı mekanizmalarıdır. Adalete ulaşmak ve adaletli karar vermekse, yüzyılın sorunu haline gelmiştir. Adaletin, güvenlik, rasyonalite, genel iyilik, eşitlik, herkesin payına düşeni verme gibi içeriği devam etmektedir. Hukuk düzenini sağlamak, bizzat devlet otoritesi tarafından yerine getirilen işlemlerin sorgulanmasını gündeme getirir; çünkü, uyuşmazlıkların, sadece tarafları değil, aynı zamanda toplumu ilgilendiren bir boyutu da vardır. Hukukçu Clain'in dediği gibi "yargılama, toplumsal sorunların aşılmasına hizmet eden bir refah aygıtıdır ve sonucu kamu yararıdır."

Bu açıdan bakıldığında, görevi kamu yararı yaratması esası olan Danıştayın kararları, idareye ve idarî faaliyetlere muhatap kişilere, hukukun ne olduğunu gösterebilmesi anlamında özel bir önem taşımaktadır.

Yargılama sürecindeki farklılıklar ve bu farklılıkların izahsızlığı, Danıştaya yönelik eleştirilere dayanak teşkil etmektedir. Özellikle kamu personeline ilişkin mevzuatın uygulanmasından doğan davalarda, Danıştayın, kararlarında tarafsız ve objektif olmadığı konusundaki yaygın  kanaat, halk arasında da belirgindir.

Değerli arkadaşlarım, söyleyeceklerimiz vardı; ama, zaman doldu.

Her şeye rağmen, hem Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçemizin hem de Danıştay bütçemizin, ülkemize ve kurumlara hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Sayın Faris Özdemir; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA FARİS ÖZDEMİR (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kürsüyü sık sık kullanan bir arkadaşınız değilim. Bazı duygularımı bugün yine sizinle paylaşmak için huzurunuzdayım.

Değerli milletvekilleri, bazı kurumlar vardır, kamuoyu ve halkımız bunların işlevlerini yeteri kadar bilmez, tanımaz. Mevcut iktidarlar ise bu kurumları ya fazla önemsemez ya da önemser gibi görünür; ama, gelişmelerine katkıda bulunmaz. Bazen de, olağandışı olaylar ve gelişmeler, bu tür kurumların önemini ortaya koyar; örneğin, Marmara depremi gibi... Sivil Savunmanın, Avrupa Birliğine girişte Devlet İstatistiğin önemini, bakar görmez gözlere bir kez daha dikte eder.

Yetmişbeş yıldır kıt olanaklarla ve 1940'lar yöntemleriyle devlete hizmet etme çabasında olan Devlet İstatistik Kurumunun bütçe içindeki payı, iş olsun, adres belli olsun zihniyetinin tipik bir örneğidir. Böyle az imkânlar ve demode tekniklerle hizmet gören kurum, elbette ki, geleceğin Türkiyesine hitap edemez. Bir de bu kurumlara siyaset müdahale ederse, bir dizi suiistimal, dedikodu, güvensizlik ortamı oluşur.

Son nüfus sayımının sağlıklı olmadığı, 6-7 milyon gibi hayalî bir artışın söz konusu olduğu, bu illere heyetler gönderildiği halde hiçbir düzeltme yapılmadığı, işlemin yerinde incelenmediği kamuoyunca bilinmektedir. Bu konuda ne Bakanın ne de kurum yetkililerinin bir açıklama yapamaması "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" atasözünü haklı bir zemine oturtmaktadır. Yine, yandaş belediyelere usulsüz destek verildiği fısıldanırken Bakanın ve kurumun resmî açıklama yapamaması, nüfusu haksız yere düşürülenlerin Danıştaya iptal davası açma korkusunu akla getiriyor. "Üniversitelerdeki bilim adamları, araştırma yapmak için, Devlet İstatistik Enstitüsüne başvururken kendilerinden para isteniyor mu?" sorusu cevap bekliyor.

Yine, kurumda görev yapan geçici personel on yirmi yıldır ana kadroya neden alınmamaktadır? Yine, mevcut iktidar, sosyolojik ve ekonomik sorunların çözümüne katkıda bulunacak araştırma verilerini bu kurumdan neden istemiyor? Güneydoğu illerindeki birçok köyden değişik gerekçelerle, kent il merkezlerine zorunlu göç etmiş insanların sosyolojik, ekonomik durumuyla ilgili, Devlet, İstatistikî bir çalışma yapıyor mu? Boşaltılmış köylere geri dönüşle ilgili istatistik bir çalışma var mı? Hepsinden önemlisi, il nüfusuna bu vatandaşlar eklenmiş mi; yoksa, bu insanlarımız "ne yaşar ne yaşamaz" durumunda mı?

Sayın milletvekilleri, 11 Eylül terörüyle Afganistan'a yapılan müdahale, yeni değişim ve gelişmeleri gündeme taşırken, Filistin'deki olaylarla, Irak'a karşı olası bir harekatla dünya haritası yeniden şekillenmeye yüz tutmuşken, görüştüğümüz 2002 bütçesi, bu tür tezlere ne kadar uyumludur ya da uyumsuzdur? İşin acı ve vahim tarafı, bir milletin, bir yıllık iaşesinin planı yapılırken, milletimizin gündeminde umutsuzluk ve çaresizlik vardır. Duyarsız iktidarın "ben yaptım oldu" umursamazlığı millet ile hükümet arasına demir parmaklıklar germektedir; tıpkı, Başbakanlık önü gibi...

Bir olayı daha gündeminize taşımak istiyorum. Güneydoğu Anadolu'ya aktarılan 50 trilyonluk ekonomik paket, yeterli istatistik yapılmadığı için, adaletli bir şekilde dağıtımı yapılamamıştır. İhmal ve vurdumduymazlık, yatırım sahiplerini ikinci bir borç batağına sürüklemiştir. Yapılan tüm bürokratik işlemler boşa gitmiş, birçok firmanın dosyası Hazine tarafından haksız yere iade edilmiştir.

Açlıktan bebekler ölürken, insanlar kendini yakarken, benim, sadece Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesinden bahsetmem trajikomiktir. İşin doğrusu, halkın da bu görüşlerimi dinlediğinde "adam sen de" demesi de fazla haksız değildir. Milletin bir vekili, sesi olmak da "kendi söyler, kendi dinler" konumunda olmam da bana acı ve hüzün veriyor değerli arkadaşlarım.

Bu duygularla, 2002 bütçesiyle ilgili söyleyeceklerimi tarihe bir dipnot, Meclis tutanaklarına bir şerh olarak düşürmeyi, Yüce Heyetinizi şahit tutarak diyorum ki: 2002 bütçesinden ne kadar para hortumlanacak? Hangi kalemlerden, yandaşlara peşkeş çekilecek? Bu bütçenin matematiksel sorumluluğuna, ne kadar siyasal sorumluluk eklenmiştir? Bürokratların planladığı, rakamlara döktüğü bu bütçeyi, Sayın Ecevit ve yandaşları inceledi mi; yoksa, sadece, sindirimle ilgili tartışma mı yapıyor? Maliye Bakanı ile Derviş aynı hisleri mi paylaşıyor? Maliye Bakanı, içine sindiremediğini söyledi de, Sayın Derviş, hâlâ görüşlerini açıklamadı. Ama, bir şey biliyoruz. 2002 bütçesi, tarihe, IMF bütçesi olarak geçecek ya da Derviş'in bütçesi diye ima edilecek.

Hepinize saygılar sunuyor, millet adına, bu bütçeyi içimize değil, ruhumuza, şanlı tarihimize ve geleceğimize yakıştıramıyor, kabullenemiyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özdemir, teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası Anavatan Partisi Grubunda.

Anavatan Partisi Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Mecit Piruzbeyoğlu; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MECİT PİRUZBEYOĞLU (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü bütçeleri üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclise en derin saygılar sunarım.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz şubat ayında, piyasaların olumsuz bekleyişleri, döviz talebinin artması, hızlı rezerv kaybıyla gelişen krize rağmen, ekonomimiz, dışticaret alanında başarılı bir performans göstermiştir. İhracat açığımız, 2001 yılının ocak-temmuz döneminde, bir önceki yıla göre yüzde 9,2 artarak 17,6 milyar dolara, ithalat ise yüzde 21,6 oranında azalarak 23,6 milyar dolara ulaşmıştır. Bu dönemde dışticaret açığı, bir önceki döneme göre yüzde 57 oranında azalarak 6,1 milyar dolar olmuştur. 2000 yılının ocak-temmuz döneminde 5,9 milyar dolar açık veren cari işlemler dengesi, 2001 yılının aynı döneminde 881 milyon dolar fazla vermiştir. Bu dönemde dışticaret açığında gerçekleşen iyileşme, cari işlemler dengesinin de fazla vermesinde etkili olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bütün bu göstergelere bakıldığında, dışticaretimizin, içinde bulunduğu koşullar içinde, bu koşulların da katkısıyla olumlu bir gelişme içinde bulunduğunu söylemek mümkündür. Bilhassa, yakın geçmişte ihracatın artmasının konuyla ilgili bütün yetkililerin bu yöndeki ciddî gayretlerinin bir sonucu olduğunun belirtilmesi, yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Ancak, Türkiye, tüm kıtalarda ihracatını geliştirirken komşu ülkelere özel bir önem verilmelidir..

Türkiye'nin ihracatında yakın komşularımızın aldığı pay, son dönemlerde yüzde 8,9 civarındadır. Almanya için ise bu oran yüzde 80'dir. İskandinav ülkeleri ise, dışticaretlerinde yüzde 40-50 oranında Baltık Denizi çevresini kullanmaktadır. Gelişmiş ülkelerin dışticaretlerinde komşu ülkelerin yüksek payına karşılık, ülkenin dışticaretinde komşularımızın aldığı bu küçük pay, ihracatımızı nereye yönlendirmemiz gerektiğini bize göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, komşularla olan ticaretimiz, 6 milyar dolar gibi çok düşük bir seviyede kalmaktadır. Bu 6 milyar doların, 4 milyar doları ithalat, 1,9 milyar doları ise ihracattır. Komşularının toplam nüfusu 300 milyon olan, ekonomisi bilhassa tüketim malları üreten, sanayisi komşularına göre gelişmiş bir ülkenin, mutlaka, kaliteli ürün ihraç eden ihracatçı bir ülke haline getirilmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir hedef olmalıdır.

Artan sınır ticaretiyle, ülkemiz mallarının, komşu ülkelerde daha iyi tanınması ve yaygınlaşması ve bunun sonucu, mallarımıza olan talebin artması, gelecekte, bu durumun normal ihracatı artırması beklenmelidir.

Değerli milletvekilleri, 27.10.1999 tarihinde kabul edilen 4458 sayılı Gümrük Kanununun 172 nci maddesinde ise, sınır ticaretiyle ilgili olarak, "Türkiye ile komşu ülkeler arasında coğrafî durum ve bölge ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapılacak sınır ticaretinin kapsamı Bakanlar Kurulunca belirlenir.

Sınır ticaretine ilişkin gümrük işlemleri yönetmelikle belirlenir" ifadesi yer almıştır. Böylece, sınır ticaretini, ülke koşullarına uygun biçimde geliştirebilmek için, gerekli hukukî altyapı da hazırlanmış bulunmaktadır.

Sınır ticaretinin geliştirilmesi yönünde sahip olunun bir başka olanak da, Türkiye'nin 97 kapı ve 270 gümrükle, dünyada en çok sınır kapısı olan ülkelerin başında yer almasıdır. Çok sayıda sınır kapısı, komşu ülkelere açılan çok sayıda ticaret kapısı olarak değerlendirilmelidir. Çok sayıda sınır kapısının devletimize getirdiği yüksek maliyet, bu kapıların sınır ticaretiyle değerlendirilmesi halinde devlete katkıya dönüşebilecektir.

Bugün, komşu ülkelerle yaptığımız sınır ticareti miktarı 2 milyar doların üzerindedir; yani, bu ülkelerle resmî dışticaretimizin üçte 1'i kadardır; ancak, sınır ticaretinin, petrol ürünleri ithalatı dışında fazla bir anlam taşımadığı da unutulmamalıdır. Halbuki, sınır ticareti, normal ticarete göre daha kolay geliştirilebilen bir ticaret türüdür. Resmî dışticareti, belli bir bilgi birikimi ve sermaye gerektirdiği için küçük bir kesim yapabilirken, sınır ticareti daha yaygın bir kesim tarafından yapılabilmektedir. Bu ticaretle iştigal edenlerin sayısının artması ve ticaretin gelişmesiyle, sınır ticareti, aynı zamanda, ilin gelir seviyesini de artırabilmektedir.

Sınır ticaretinde formalitelerin resmî dışticarete göre daha az olması, bu ticaretin en büyük avantajıdır. Bu yüzden, sınır ticaretine önem verilmesi, bilhassa sınır ticareti içinde açık pazar uygulamasının gerçekleştirilmesi ve yaygınlaştırılması üzerinde durulması gereklidir.

Değerli milletvekilleri, sınır illerinde yaşayan vatandaşlarımızın bazı bireysel ihtiyaçlarını daha iyi koşullarda, komşu ülkelerden karşılaması yanında, kendi ürettiklerini ve de ülkemizde üretilenleri sınırötesi komşularına satarak gelir elde etmesini sağlayacak açık pazar uygulaması, bireysel gelir artışı yanında, sınır illerinde ticaretin gelişmesini de sağlayacaktır.

İthal edilecek mal miktarlarında bireysel ihtiyaçların karşılanması esas alındığında, buralarda yapılacak ticaretin vatandaşların geçimi üzerinde yaratacağı olumlu etkiye karşılık, ülke, hatta bölge ekonomisi üzerinde olumsuz etkiler yaratamayacağı kesindir.

Unutulmamalıdır ki, sınır ticareti ve açık pazar uygulamasıyla, bölge halkının ihtiyaçları mahallinde temin ve tedarik edilebilmekte, bölge ekonomisine canlılık getirilmektedir. Ayrıca, sınır ticaretiyle bölge insanına daha ucuz mal sağlanmakta ve mal kaçakçılığının her türlüsü asgariye indirilebilmektedir.

Sınır ticaretinde karşılıklılık ilkesine gereken önemin verilmesi halinde, bizim gibi, komşu ülkelere ihraç edebileceği ürünleri bulunan bir ülkenin bu ticaretten kârlı çıkmaması mümkün değildir.

Geçtiğimiz dönemde sınır ticareti olarak başlayan, ancak, kontrolsüz uygulama nedeniyle ithalata konu olan malların miktarının, illerin, hatta bölgenin ihtiyacının çok üstünde olmasına yol açıldığı, ithal edilen malların bütün ülkeye yayılmasının haksız bir rekabete yol açmasının engellenemediği bir gerçektir. Ancak, bütün bu sakıncalar, ciddî ve kontrollü bir uygulamayla ortadan kalkabilecek sakıncalardır. Ayrıca, bir kesimi korurken bir başka kesimi ekonomik zorluğa mahkûm etmenin de ne derece doğru bir yönetim anlayışı olduğunu takdirlerinize arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, sınır ticaretinin tamamen ortadan kaldırılması için bazı girişimlerin olduğu bilinmektedir. Halbuki, sınır ticareti, özellikle, sınır illerinde bulunan halkın birinci öncelikli geçim kaynağıdır. Bugün, bölgede Şırnak, Iğdır ve benzeri illerde en az 65 000 kamyon şoförü geçimlerini sınır ticaretinden sağlamaktadır. 65 000 kamyon ve ona hizmet verenler düşünüldüğünde sınır ticaretinin yarattığı istihdam imkânı açıktır.

Üstelik, gerek bölgede görev yapan vali ve kaymakamlarımız gerek emniyet ve asayişimizi sağlayan üst rütbeli komutanlarımız gerekse ekonomistler tarafından, sınır ticareti ve açık pazar ticaretinin doğu ve güneydoğu için zamanla sınırlı olsa bile kaçınılmaz bir zaruret olduğu, ülke ekonomisine ve yöre halkına büyük yarar sağlayacağı ısrarla önerildiği halde, üzülerek söyleyebilirim ki, Bakanlar Kurulumuz, bu önerileri dikkate almamakta ve âdeta doğu ve güneydoğu bölgesinde hakka ve adalete uygun olmayan bir uygulamayı devam ettirmektedir. Buna en kısa zamanda son verileceğini ümit ediyoruz; çünkü, sınır ticareti yoluyla ithal edilen tarım ürünlerinin belki de en fazla işe yaradığı ilimiz Hakkâri ve komşu illeridir.

Değerli milletvekilleri, Hakkâri'de, toplam arazinin yüzde 5'inde tarım yapılabilmektedir. Ayrıca, iklim koşullarının elverişsiz olması, ilde tarımı engelleyen ayrı bir faktördür. Hayvancılık ise, terör nedeniyle tamamen bitmiştir. Bu yüzden, Hakkâri, sebze ve meyve ihtiyacını komşu illerden ve sınır ticareti yoluyla İran'dan karşılamaktadır.

Hakkâri'nin, geçmiş yıllarda sınır ticareti yoluyla yaptığı ithalata bakıldığında, petrolden daha çok tarım ürünü -kuru fasulye, barbunya, darı, bal, karpuz gibi- getirdiği, yapılan sınır ticaretinin, ilin ihtiyaçlarını tam olarak karşıladığı ve amacına uygun yapıldığı görülür.

Sınır ticaretinin kaldırılması ise, Hakkâri gibi, diğer illerin ihtiyaçlarının daha pahalı yollardan karşılanmasına neden olmuştur ve olmaktadır. Bu da, yöre halkının gitgide sefilleşmesine, açlık sınırının altına düşmesine neden olmuştur.

Köye dönüşlerin, bugünkü tempoda gittiği takdirde, yapılan hesapla 120 yılda tamamlanacağı söylenilmektedir. Bu da, yöre insanının ömrünün yetmeyeceği bir zaman sürecidir. Dolayısıyla, yöre insanı olarak bizler, zamanla sınırlı olmak kaydıyla ve terörün yarattığı tahribat ortadan kalkıncaya kadar, açık pazar ve sınır ticaretinin doğu ve güneydoğu illerinde yaygın hale getirilmesini zaruri görmekteyiz. Bakanlar Kurulumuzun da, bu hususları dikkate alarak kararlarını gözden geçireceğini temenni ediyoruz.

Bütçenin, Türk Milletine hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle, bu düşünce ve duygularla, beni dinlemek lütfunda bulunduğunuz için hepinize teşekkürlerimi iletir, Yüce Heyete en derin saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi, söz sırası, Ordu Milletvekili Sayın Sefer Koçak'ta.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA SEFER KOÇAK (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Danıştayın 2002 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

İnsanların taşınmaz mallarla ve toprakla olan ilişkileri tarihle başlar. Türk toplumunun sosyal yapısı, özel mülkiyet üzerine kurulmuştur. Gayrimenkul edinme, sahiplenme duygusu, toplumumuzda çok güçlüdür. Kadastro, başlangıçta, toplumların ortak giderlerini karşılamak amacıyla, önemli üretim kaynağı olan tarım topraklarında adil ve düzenli vergi alınabilmesi için yapılmakta olan bir kamu hizmetidir. Zaman içerisinde, taşınmaz mallarda mülkiyet ve sınır anlaşmazlıklarının çözümünde de kullanılabilecek güvenli bir araç olduğu tespit edilmiştir. Bugün, kadastronun gücü ve yararı tartışılmayacak noktaya gelmiş, araziye yönelik her türlü planlama, projelendirme ve araştırma çalışmalarında temel altlık ve hazırlanan plan ve projelerin araziye uygulamasında vazgeçilmez bir araç özelliği kazanmıştır. 65 milyon vatandaşımızın arasında, tapu ve kadastroyla doğrudan veya dolaylı ilişkisi olmayan çok azdır. Dolayısıyla, tapu ve kadastrodaki her türlü iyileştirme ve kolaylık, topluma hemen yansıyacak ve memnuniyet yaratacaktır. Bunun, tersi de doğrudur.

Eşitlik, özgürlük, güvenlik ve mülkiyet, toplumsal hayatta bireyin vazgeçilmez haklarıdır. Bunlardan mülkiyet hakkı ile toprak mülkiyeti ve kamulaştırmayı kapsamına alan sosyal, ekonomik haklar ve ödevler, Anayasamızın güvencesi altındadır. Anayasamızın 36 ncı maddesi, herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğunu, bu hakların, ancak, kamu yararına sınırlandırılabileceğine ilişkindir. Birey, sahip olduğu malı, başkalarına zarar vermemek şartıyla, dilediği gibi kullanabilir. Yargı organlarındaki davaların büyük bölümünün taşınmaz mal mülkiyetine ya da bu hakların kullanılmasına ilişkin olduğu bilinmektedir.

Ülkemizin, tarımsal üretim yönünden büyük toprak potansiyeline sahip olduğu malum gerçektir; fakat, verimli işletilmediği takdirde, ekonomik ve toplumsal problemler oluşturmaktadır. Bütün bunlar değerlendirildiğinde, gayrimenkullerin sınırlarının tespit edilip belirlenmesi, sahiplerinin ve kayıtlarının tutulması, kısacası, kadastronun yapılması gerekir. Böylelikle, anlaşmazlıklardan doğan kavga, kin ve toplumsal gerilimin büyük oranda önüne geçilmiş olur; ayrıca, altyapı projelerine, toprak ve tarım reformuna, imar konularına akılcı uygulama imkânları sağlanmış olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüzellidört yıllık tarihî geçmişi olan tapu kadastro hizmetleri, altmışbeş yıldan bu yana, her geçen gün artan teknolojik imkânlarla geliştirilerek yapılmaktadır. Tapu kadastro hizmetleri, devletin en çok önem vermesi gereken işlerin başında yer almaktadır, tarihin her döneminde de böyle olmuştur.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, ülke kadastro çalışmalarının yürütülmesi, tapu sicillerinin düzenli, güvenli bir şekilde tutulması gibi çok önemli görevleri vardır. Kaynaklarımızın rasyonel kullanılması, ekonomiye kazandırılması ilke ve hedefleri çerçevesinde, tapu ve kadastro bilgilerinin temel altlığı oluşturduğu bilinciyle, günümüz ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte tapu kadastro bilgilerinin yenilenmesi, otomasyonu, güncel tutulması ve hizmete sunulması büyük önem taşımaktadır.

Tapu ve kadastro, gayrimenkullerin kime ait, ne kadar, ne şekilde, nerede sorularına cevap veren hizmetlerin tamamını kapsayan çalışmaların bütünü olduğundan, bu bilgilere sahip olmak, ülkeyi bilmek ve tanımaktır.

Tapu kadastro hizmetleri, yaşayan bir hizmettir. Hızlı kentleşme ve buna bağlı olarak artan toplumsal ihtiyaçlar, tapu kadastro bilgilerinin güncel tutulmasını zorunlu kılmaktadır. Kadastronun yapılması kadar güncel tutulması da büyük önem arz etmektedir. Özellikle, kentlerde toplumun ortak giderlerinin ve hizmetlerinin karşılanması için toplanan vergilerin adaletli, düzenli toplanabilmesi, kaçakların önlenmesi için bilgi sistemlerinin önemi büyüktür.

Tapu ve kadastro çalışmalarını yürütenler teknik ve uzman kişilerdir. Bu kişiler devlette ve özel sektörde çalışmaktadırlar. İster kamuda ister özel sektörde olsun, tapu kadastro hizmetlerinin lokomotifi olanlar, Türkiye'deki çalışmaları dünya standartlarında yapacak bilgi birikimine sahip elemanlardır. Yeter ki, teknik altyapı ve fizikî imkânlarla birlikte değer verilsin, önemsensin, çalışma şartları sağlıklı hale getirilsin; verim katlanacaktır.

İlk önce, mülkiyeti teminat altında tutan bu kurum, bilgilerin korunması ve yaşatılması için gerekli fizikî mekânlara kavuşturulmalıdır. Bütün ilçelerimizde teşkilatlanmış olan bu birim, diğer devlet dairelerinin itilmiş köşelerinden kurtarılmalıdır. Tapu ve kadastro teşkilatlarının özel statüyle idarî ve malî özerkliğe kavuşturulması her gün halkla iç içe olan bu kurumda hizmet kalitesini yükseltecektir.

Hızlı nüfus artışından dolayı tarımsal alanlarımız her geçen gün daralmaktadır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün orman vasfını kaybetmiş alanlara ya da orman vasfını muhafaza eden alanlara müdahale hakkı yoktur. Orman Bakanlığının talebi halinde orman vasfını kaybetmiş yerlerde orman kadastrosunun yapılması mümkündür. Bu konuda, ülkemizin birçok bölgesinde vatandaşla devlet karşı karşıya gelmiş, mahkemelik olmuştur. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü ya da iki bakanlık zaman kaybetmeden bir koordinasyon sağlayarak, aynı işi ayrı birimlerde, farklı yorumlayarak vatandaşa sunmamalıdır.

Göç ve hızlı çarpık kentleşme, kısa ve uzun vadeli planlar yapma ve bunları uygulama mecburiyeti doğurmuştur. Bu planları yapmak için kadastro bilgi sistemine ihtiyaç vardır. Bunlar, geç kalmadan yapılmalı, ciddî ve sonuç alıcı adımlar hemen atılmalıdır.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, genel bütçeden kendisine ayrılan payın 5-6 kat üzerinde gelir getiren bir kurumdur. Bütçeden gerekli kaynak ayrılarak, kadastro bilgi sistemi ve ağı ülke genelinde kurulduğunda, sayılamayacak kadar çok hizmetlerin altyapısını oluşturacaktır.

Tapu ve kadastro teşkilatları, özel sektörün yoğun olarak kullandığı teknolojinin en son cihazlarını hiç zaman kaybetmeden kullanmalı, bunun için gerekli eleman ve eğitim sağlanmalıdır. Ayrıca, kamu sorumluluğu taşıyan lisanslı ölçme bürolarının oluşturulması için bakanlığın hemen çalışma başlatması gereklidir. Bu, kadastronun özel sektörün gücünden yararlanmasını ve kaynaklarımızın en verimli şekilde kullanılmasını sağlayacak çok önemli bir adımdır.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak şunları söylemek istiyorum:

Değişen, yeniden yapılanan veya değişmek, yeniden yapılanmak zorunda olan ülkemizin ihtiyaçlarına cevap verebilecek reorganizasyonları yapmak zorunda olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, idarî ve malî özerkliği olan, özel sektörün gücünden ve imkânlarından daha çok yararlanan, yaptırımlarını koyup denetleyen, en son teknolojiyi kullanarak hizmet sunan bir kurum olmalıdır.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Danıştayın 2002 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor; bu vesileyle, ramazanınızı tebrik ediyor, gelecek ramazan bayramınızı kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Vallahi bravo, 7,5 dakika erken bitirdiniz efendim; teşekkür ediyorum.

Şimdi söz sırası, Saadet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak'ta.

Buyurun Sayın Budak. (SP Sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hükümetimizin getirmiş olduğu Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, bu bütçenin milletimiz için, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Dış Ticaret Müsteşarlığı, gerçekten, Türkiye'nin en önemli kurumlarından birisidir; fakat, Türkiye'nin iç ticaretine, dış ticaretine baktığımız zaman, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın, bu zamana kadar fonksiyonlarını tam anlamıyla yerine getirdiğini ifade etmemiz mümkün değildir. Neden; Türkiye, bu kadar dış krizle karşılaşmıştır, iç krizle karşılaşmıştır, döviz darboğazıyla karşılaşmıştır, Uzakdoğu'da meydana gelen, komşumuz Rusya'da meydana gelen krizler olmuştur; bunların Türk ekonomisine muhtemel etkileri noktasında gerek kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekse siyasî iktidarların yönlendirilmesi gerekse gerekli tedbirlerin alınması noktasında çok kıymetli, değerli yöneticiler olmasına rağmen, kadroları olmasına rağmen, maalesef, Dış Ticaret Müsteşarlığı, bu görevini, bu zamana kadar -ortadaki veriler ve gerçekler meydanda olduğu için- ifa edebilmiş diyebilecek durumda değiliz; inşallah, bundan sonra ederler. Çünkü, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bu noktadaki kadrosunun yeterli olduğunu -sayısal, rakamsal olarak ifade etmek istersek- söyleyemeyiz. Dünyaya açılma noktasında, Avrupa ile bütünleşme noktasında ve globalleşen dünyada yerini alma noktasında uğraş veren bir Türkiye'nin, daha geniş bir dış ticaret kadrosunun olması gerekirdi, maalesef, bu gerçekleştirilememiştir. Bu noktada, dış ticaretimizin dünya ticaretindeki oranına baktığımız zaman da, maalesef, dünya diş ticaret hacmi içerisinde Türkiye'nin ticaret hacmi yüzde 0,58'dir, yani, dünyanın önde gelen ülkelerindeniz diyoruz, bölgesel bir gücüz diyoruz, küresel bir güç olmaya adayız diyoruz; ama, yüzde 0,58'lik bir rakamla -yüzde 1 bile değil- acaba hangi bölgesel güç olma rolünü üstleniyoruz; hangi çalışmaları, gayretleri ortaya koyabiliyoruz; bu tabloyla, Avrupa'ya girme sürecinde hangi adımları sağlıklı olarak atabiliriz, Türkiye'nin menfaatlarını dışticaretimizin ilişkilerini sağlıklı şekilde yürütebiliriz sorusuna olumlu bir cevap vermek, maalesef, mümkün değildir. İşte, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bu noktada, yeterli elemanlarla, kalifiye elemanlarla takviye edilmesi gerekmekte, bütçesinin de dışticaretimizi artıracak şekilde takviyesi gerekmektedir.

Muhterem arkadaşlar, dünya ticaretine baktığımız zaman, maalesef, Türkiye'nin, ihracattaki yeri oldukça geri bir durumdadır. Bu zamana kadar -80'li, 90'lı yıllarda uygulanan politikalardan dolayı- Türkiye, ihracatını büyük ölçüde Ortadoğu ülkelerine yaparken, bu, 90'lı yıllardan sonra Avrupa Birliği ülkelerine yönlendirilmiştir ve sürekli olarak da, Avrupa Birliği ülkeleriyle ticaretimiz açık vermiştir. Bu açığın giderilmesi noktasında yeterli adımların atıldığını söylemek oldukça zordur.

Dışticaretin geliştirilmesinde, ihracatın artırılmasında öncelikli olarak komşu ülkelerin dikkate alınması lazımgelir; komşu ülkeler üzerinde çalışılması lazımgelir, maalesef, komşu ülkelerle ilişkilerimiz, Suriye, İran, Irak ve bütün komşularımızla ithalat ve ihracatımıza baktığımız zaman bir takım yan tesirlerle, uluslararası sermayenin ve uluslararası senaryoların kurbanı edilmiştir. Maalesef, büyük güçler, küresel güçler ABD olsun, gerekse Avrupa Birleşik Topluluğu olsun ne yapmaktadırlar; siyasal hedeflerini ekonomik araçlarla yerine koymaktadırlar. Türkiye'nin, komşularıyla direkt sürekli olarak problem yaşayan, Türkiye'yi sürekli olarak komşularıyla problemli bir ülke konumunda tutmaktadırlar. Bu, Türkiye'nin kendi bölgesel şartlarından kaynaklanan bir olay değil; dünyayı yönlendirme, dünyayı tanzim etme iddiasındaki küresel güçlerin, Türkiye'yi zayıf bırakmak, komşularıyla ilişkilerini azaltmak, bağlarını koparmak suretiyle sürekli kendilerine muhtaç edebilecekleri bir politikanın ürünüdür.

Bunun için, Dış Ticaret Müşteşarlığımız, gerekse diğer birimlerimiz, Türkiye'nin ihracatını artırmak istiyorsak, sürdürülebilir bir ihracatı gerçekleştirmek istiyorsak, muhakkak surette komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde olmak durumundadır. Komşularıyla siyasal anlamda, ekonomik anlamda, askeri anlamda iyi ilişkiler içerisinde olmayan Türkiye'nin, bölgesel görevlerini yerine getirebileceğini söylemek mümkün değildir; ihracattaki hedefini tutturması mümkün değildir ve aynı zamanda, Ortaasya'daki Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerini geliştirmesi mümkün değildir. Maalesef, uygulanan ekonomik politikalarla, on yıl içerisinde, Türkî cumhuriyetlerle ilişkilerimiz, ticaret hacmimiz en düşük seviyeye inmiştir. Hükümetin uygulamış olduğu politikalar, Türkiye'yi Türkî cumhuriyetlerden ekonomik anlamda koparmaktadır, siyasal anlamda koparmaktadır. Rusya ve Çin bu bölgedeki etkinliğini artırmaktadır.

Türkî cumhuriyetler ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkileri dinamitleyen silah, siyasî ilişkileri dinamitleyen olay Mavi Akım Projesi olmuştur. Kim ne derse desin, bu Mavi Akım Projesi uygulamaya konulduktan sonra Türk cumhuriyetlerle ilişkilerimiz zayıflamış, ticaret hacmimiz düşmüş ve Türkiye, bu cumhuriyetleri, âdeta, Rusya'nın kucağına atacak bir politikayı kendi eliyle belirlemiştir. Türkiye, bu vahim gidişten vazgeçmek, bu bölgeye el atmak, ticaret hacmini yükseltmek ve ihracatımız içerisindeki paylarını artırmak mecburiyetindedir. Maalesef, bu hükümet -57 nci hükümet- bu konuda oldukça duyarsız bir noktadadır; sadece ABD'nin senaryoları çerçevesinde siyasal, sosyal ilişkilerini sürdürmekte, buna ticarî ilişkilerini de eklemektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bu yapıyla da bu politikaları yönlendirmesi, takip etmesi mümkün değildir; KOBİ'lerimize öncülük etmesi mümkün değildir. İhracatımızın artırılması için, üretim, kalite, kapasitenin tespit edilmesi, pazar araştırmalarının yapılması, KOBİ'lerimize öncülük yapılması gerekmektedir. Bu noktada, Sayın Bakanın ifadesine göre 2002 yılında ayrılan pay 300 trilyon gibi gülünç bir rakamdır. Bu gülünç rakamla KOBİ'lerimizin önünün açılması, ihracattaki paylarının yükseltilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, Türkiye, ihracatı artırmadıkça bu badireden, ekonomik krizden çıkması mümkün değildir. Ekonomik krizden çıkabilmek için de üretimin desteklenmesi lazım gelmektedir. Bu hükümetin defterinde, kitabında "üretimin desteklenmesi" diye tek satır bir şey yoktur ve uygulanan politikalar da bu noktaya getirmiştir. Üretimi desteklemeden, ihracat gelirlerini artırmadan dış açığı nasıl kapatacağız; Türkiye'nin döviz ihtiyacını nasıl karşılayacağız; kalkınmasını nasıl sağlayacağız? İşte, getirilen bütçede yatırıma ayrılan pay 5 katrilyon lira civarındadır. Bunun büyük bir bölümü de, maalesef, ölü yatırımlara gidecek noktada belirlenmiştir. Muhakkak surette, üretimin planlanması, programlanması kadar, pazarlanması, bu noktada sektörel şirketlerin kurulması aracılığıyla ihracatçılarımızın önünün açılması da gerekmektedir. Bu noktada yapılan çalışmalar yetersizdir, yeterli hale getirilmelidir.

Tabiî, ihracatın artırılması, dünyanın gelişen rekabet şartlarında Türk ürünlerinin rekabet edebilmesi, ancak, üretimdeki girdi maliyetlerinin düşürülmesiyle mümkündür. Bu enerji maliyetleriyle, bu hammadde maliyetleriyle bu rekabetin sağlanması mümkün değildir. Sayın Bakanımız, ithalattaki azalmanın sevindirici bir gelişme olduğunu söylüyor. İthalat kalemlerindeki düşüş, hammadde ithalatının, aramalları ithalatının, yatırım malları ithalatının düşüşünden kaynaklanmaktadır. Hammadde ithal etmeyen, aramalları ithal etmeyen, yatırım malları ithal etmeyen bir Türkiye, gelecekte ihracat programını nasıl geliştirecektir; ihracatını nasıl artıracaktır?

İhracatımızın artırılması noktasında, en önemli enstrümanlardan birisi de serbest bölgelerdir. Bugün 19 civarında serbest bölge hizmetlerine devam etmektedir; ama -altını çizerek ifade etmek istiyorum- bugün serbest bölgelerimizin yüzde 70'i boştur; yani, yüzde 70'inde hiçbir faaliyet yoktur. Yumurtalık'ta serbest bölge vardır, 5 milyon metrekare arazi üzerinde kurulmuştur, burada 10 tane firma vardır, bunlardan 1 tanesi faal haldedir. Niye; çünkü, hükümet serbest bölgeleri unutmuştur. Sadece serbest bölge levhasını asmakla, buradaki işlemlerin tamamlanacağını düşünmektedir.

BAŞKAN - Sayın Budak, süreniz bitmek üzere.

YAKUP BUDAK (Devamla) - Serbest bölgelere gerekli önem verilmelidir. İhracat noktasında, serbest bölgeleri geliştirmeden ihracatı artırmamız mümkün değildir. Dünyada 1 350 civarındaki serbest bölgenin sadece 700'i ABD'dedir, 350 tanesi Ortadoğu'da, 300 tanesi de diğer ülkelerdedir. Türkiye, serbest bölge sayısını artırmalı, fonksiyonlarını geliştirmeli; serbest bölgede yatırım yapacak sanayie, arazileri özellikle kiralama yolunu değil, satma yolunu tercih etmek suretiyle, onların yatırımlarında, arsalarını finans kurumlarına teminat olarak göstermelerine imkân sağlamalıdır diyorum.

Bu hükümetin, maalesef, politikalarında, planında, getirdiği bütçede yatırım da yoktur, ihracat da yoktur; sadece ve sadece, kemer sıkma politikalarıyla, finans sektörünü geliştirmekle, malî sektörü geliştirmekle Türkiye'yi düzlüğe çıkaracaklarını söylüyorlar; dört senedir de kuyunun dibine indirmişlerdir. İnşallah, önümüzdeki dönemde bundan çıkılır.

Saygılarımla. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak.

İkinci söz, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz'da.

Buyurun Sayın Yanmaz. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, toplumsal güvenin ve barışın temel ilkesi sağlıklı işleyen adalet mekanizmasıdır. Adaletin temini ise, ancak, demokratik hukuk devletiyle mümkündür.

Demokratik hukuk devleti, kaynağını anayasadan alan, temel hukuk kurallarının üstünlüğüne dayalı, vatandaşlarının hak ve hürriyetlerini teminat altına alan, idarenin kamusal nitelikte bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine tabi olan devlet demektir. Bu bağlamda, idarinin yargı denetimine tabi tutulması, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez temel öğesidir.

Danıştay, Anayasanın 125 inci maddesinde tarif edildiği gibi, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı görevi yapan, ülkemizin en köklü kurumlarındandır.

Danıştayın kuruluş amacı, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerince verilen kararları temyiz yoluyla inceleyerek, devlete karşı ferdin hukukunu korumaktır.

Değerli arkadaşlar, Danıştayın vazifesi, devlete karşı ferdin hukukunu korumak; ama, burada çok ilginç bir şey var; özellikle, ülkemizde yaşanan çok ilginç bir olay: Mesela, baktığımızda, Bergama'daki siyanürlü altından, GAP'ta kullanılacak tarım ilaçlarına, elektrik ve telefondan alınan haksız sabit ücret uygulamalarından hortumlanan bankaların kapatılmasına, LPG'den ekvergiye kadar, kısaca, toplumu ilgilendiren hemen bütün alanlarda vatandaşı korumaya çalışan Danıştayın aldığı kararlara uyulmadığı görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, mesela, 2000 yılının ekim, kasım, aralık ayında TEDAŞ, abonelerinin tümünden toplam, 40 milyon dolarla 60 milyon dolar arasında bir güç bedeli tahsil etmiştir; fakat, TEDAŞ bu paraları halen abonelere geri ödememiştir. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, devletin kendisi, yargı tanımazlık içerisindedir,  Danıştayın kararlarına uymamaktadır.

Yine, Sağlık Bakanlığı örneğinde de aynı şey var. Türk Tabipler Birliği tarafından açılan dava üzerine yabancı dil sınavıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararına rağmen, şef ve şef yardımcılığı sınavları iptal edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun taslakları ve teklifleri hakkında görüş bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek, imtiyaz ve sözleşmeler hakkında fikir bildirmek gibi 11 çeşit görevi üstlenmiş, geniş bir görev alanına sahip, yüzotuzüç yıllık köklü bir tarihe sahip olan tecrübeli bir kuruluştur Danıştayımız.

Danıştayda açılmış dava ve temyiz dosyalarının yargılama sürecindeki aşamalarında takipte ciddî sıkıntılar çekilmektedir. Dosyanın hangi aşamada olduğunu öğrenebilmek için, Danıştayda mutlaka bir tanıdığın bulunması, araya adam sokulması gerekmektedir. Avukatlık kanunundaki özel hükme rağmen, Danıştay dosyaları, avukatlara incelettirilmemektedir. Her dairede farklı uygulamalar görülse de, genel olarak, davanın tarafı olmayan avukatın o dosyayı incelemesi mümkün değildir.

Danıştayın görev alanına giren çok önemli bir konu da, İdarî Yargılama Usulü Kanununun yürütmeyi durdurma kararlarıdır. Danıştayda kimi zaman yürütmeye durdurma davaları çok kısa sürelerde karara bağlanırken, kimi zaman, yürütmenin durdurulması işlemi hakkında karar verilmesi aylar, hatta, seneler almaktadır. Bu sürede yaşanan bu farklılıklar, Danıştayın tarafsızlığı ve objektifliği konusunda şüpheler doğurmaktadır.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konu da, Anayasa gereği, idarenin, yargı kararlarına mutlak uyma zorunluluğuna rağmen, mahkemeyi kazanan personel görevine başlatılmamakta; idareye tanınan altmış günlük sürenin en sonunda görevine başlatılsa da, mahkemeye sebebiyet veren uygulamanın bir başka benzer biçimiyle, tekrar, tayinleri çıkarılmaktadır.

Ülkemizde, idarî kararın yargıya taşınması bir hak arama değil, amirlere bir başkaldırı, disiplinsizlik olarak algılanmakta; davacının alacağı yürütmeyi durdurma kararlarının sonunda amirler kendilerini aşağılanmış ve otoritesini kaybetmiş olarak görmektedirler. Bu nedenle de, yargı kararlarını uygulamama ve başka yollarla personeli ezme yoluna gitmektedirler.

Yargı kararlarının geç uygulanmasında ya da mahkemeyi kazanmış kişiye yönelik husumet ve ezmeye dayalı keyfî davranışlarda bulunan amirler ağır şekilde cezalandırılmalı, hukuk kuralları içinde asla yeri olmayan keyfiyete hiçbir şekilde izin verilmemelidir. Aksi takdirde, zarar gördüğüne inanan vatandaşın en son başvuracağı bu yüce kuruma güveni kalmayacak, yargı, mazlumların sığınacağı merci olma özelliğini kaybedecektir.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz dönemlerde 4575 ve 4577 sayılı Danıştay Kanunu ve İdari Mahkemeler Yasasında değişiklik yapılarak, Danıştayda görülen birkısım davalara bakma yetkisi idare ve vergi mahkemelerine devredilerek Danıştayın iş yükünün bir nebze olsun hafiflemesi sağlansa da, bu düzenlemelerinde yeterli olmadığı görülmüştür.

Ortalama 80 000'i bulan davada Danıştayda sadece 30 000 ilâ 40 000 dava sonuçlandırılabilmekte; bu da göstermektedir ki, adalet gecikmektedir. Geciken adaletin adaletsizlik olduğunu unutmadan, özellikle, problemler, yargıya intikal etmeden çözülmeli, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalarak keyfî uygulamalardan kaçınılmalı ve konuyla alakalı önlemler bir an evvel alınmalıdır.

Vatandaşlar arasında ihtilaf çıkmasını önleyecek mekanizmalar geliştirilmelidir. Birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi, ombudsmanlık müessesesi benzeri uygulamalarla, en ufak problemlerde bile, git derdini mahkemede hâkime anlat mantığından kurtularak, problemleri vatandaşın kendi ardasında çözmesini sağlayacak hakem mekanizmalar hayata geçirilmelidir. Böylelikle, mahkemelerimizdeki aşırı dava yoğunluğu azalacak, adaletin gecikmesi engellenmiş olacaktır.

BAŞKAN - Sayın Yanmaz, 1 dakikanız var.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bugün, vatandaşa, adalet mekanizması yoluyla adaletin sağlıklı dağıtılıp dağıtılmadığı sorulduğunda, maalesef, alacağınız cevaplar hiç de iç açıcı değildir. Bırakın sokaktaki vatandaşı, yüksek yargı organlarının verdikleri demeçlerde, yaptıkları konuşmalarda dile getirdikleri sorunlar, adalet mekanizmasının mevcut sıkıntıları ve mutlaka yeniden çok ciddî bir revizyona gidilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlar, Danıştay ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçelerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, bir istirhamım olacak: Bir kere, bu parti grubunun süresinin bitmesi için, 10 dakika sarkacağız. Eğer, yüksek tensiplerinizden geçirebilirsem, bu öğlen arasını yarım saate indirebilir miyim efendim, müsaade eder misiniz? Bir kanun da var... (DSP ve MHP sıralarından "Uygundur" sesleri)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Oylayın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Uzlaşma var bizde, müsaade eder misiniz...

YASİN HATİPOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, oruç tutamama gibi bir mazereti olanların hukukuna tecavüz sayılmazsa, bizce, sakıncası yok. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, bugünlük, 13.30'a kadar görüşmelerin uzaması hususunu oylarınıza sunuyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, programlanmış çalışmalar var efendim; Meclis zaten yoğun; bütçe çalışmalarının zamanları da belli, aradaki zaman dilimi de belli...

BAŞKAN - Ama, siz, beni dinlemediniz... İstirham ederim efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İstirham ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim, siz dinlemediniz... Ben, zaten yüksek tensiplerinize buyurdum; kabul etmezseniz, etmeyin; ama, ben size bir şey söyleyeceğim: Burada bir kanun geçireceğiz bütçeden sonra.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yaparız, çalışırız, geç saatlere kadar çalışırız, olsun.

BAŞKAN - Ben kendim fedakârlık ediyorum, siz niye etmiyorsunuz.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Tamam, ediyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, biraz uzatacağım, mecburum uzatmaya; çünkü, bir grup var.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, nasıl uzatırsınız efendim?! Alınmış bir karar var efendim.

BAŞKAN - Olur...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, alınmış bir karar var; karar yetersayısının aranılmasını isterim ben de. Lütfen... İstirham ediyoruz canım... Bizim de kendimize göre bir programımız var diyorum; ama, siz, istediğiniz gibi yarım saat uzatırsanız, diğeri bir saat uzatırsa, burada, nereye ulaşabileceğiz?!

BAŞKAN - Uzlaşmaya... Uzlaşacağız.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Eğer uzlaşmaysa, böyle olmaz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Ne yapalım şimdi, grubu yarım mı bırakalım?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bu grup bitinceye kadar uzatabilirsiniz, diğer gruplar saatinde başlar Sayın Başkan.

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Sayın Başkan dayatmıyor ki.

BAŞKAN - Ben dayatmadım efendim, ben dayatmadım; ama, siz anlayamadınız. Tabiî, şimdi oruçlusunuz, sonra görüşürüz onu sizinle. Benim için hiç fark etmez, ben gece 5'e kadar da çalışırım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Nasıl uygunsa efendim; isterseniz, bir gün sonraya kalır.

BAŞKAN - Peki, bundan sonra görürsünüz efendim.

Efendim, Saadet Partisi Grubunun konuşmalarının bitimine kadar sürenin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Saadet Partisi Grubu adına, Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun.

SP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Televizyonları başında bizleri izleyen saygıdeğer vatandaşlarımızı da saygıyla selamlıyor, ramazanlarını tebrik ediyorum.

Şimdi, 2002 yılı bütçesini görüşüyoruz, Devlet İstatistik Enstitüsünün, Dış Ticaret Müsteşarlığının, Danıştayın bütçeleri bu grupta görüşülüyor. Yani, bütçenin toplamında hayır yok. Bütçenin toplamında hayır olmayınca, bölüm bölüm de, neyi, nerede, nasıl konuşacaksınız. Napolyon "savaşı niye kaybettin" demiş. Generali "10 sebebim var: Bir; barutum yok..." "Gerisini sayma..."

Şimdi, Türkiye'nin bütçesi hep faize gidiyor, borca gidiyor, derde gidiyor; -Sayıştaya, Danıştaya ne verirseniz verin, bir anlamı da yok- ama, nasıl gidiyor her sene bu, ben de anlayabilmiş değilim. Devlet çarkı bir şekliyle dönüyor!.. Dönüyor da... Karadenizli mezar taşına "hastayım hastayım dedim, inanmadınız; ne oldu?!" yazdırmış. Yani, neticede, bir yerde, her şey, bütün kurumlar tıkanıyor.

Efendim, Devlet İstatistik Enstitüsü, 22 Ekim 2000 günü yapılan genel nüfus sayımının sonuçlarını hâlâ açıklayamadı. Devlet İstatistik Enstitüsü -kusura bakmayın- iki iş yapıyor: Bir, nüfus sayımı yapıyor; bir de, tarım sayımı yapıyor. Bunun dışındaki bütün istatistikî verileri devletin kurumlarından alarak harmanlıyor, orada bir veri tabanı oluşturuyor. Valiliklerden, özel idarelerden, ticaret odalarından, her kurumdan aldığı bilgileri, her alanda istatistik bilgileri haline döküyor. Yaptığı iş ne; tarım istatistikleri, nüfus istatistikleri. Bunu da, her zaman yapmıyor. Tarım istatistiklerini Tarım Bakanlığı yapsa, nüfus sayımını İçişleri Bakanlığı yapsa, ondan da kurtulacak.

Peki, 2 500 personel, çoğu yüksek maaşlı, sözleşmeli personel -dikkatinizi çekmek istiyorum- 2 500 personel, 17 tane bölge müdürlüğü... Burada, kesinlikle iddia ediyorum: 2 500 değil, 25 kişilik bir şirkete verin, bütün bu işleri, alnının akıyla yapar çıkar, nüfus sayımını da size bir ayda söyler; bir ayda. Bu kadar uğraşmaya da gerek yok.

Peki, o 2 500 adama nereden ekmek vereceğiz derseniz; o da, ekonominin genel işleyiş çarkında hallolur. Yani, ben bunları yaparken, kesinlikle bugünkü iktidarı eleştirmek adına söylemiyorum; devletin bir kurumu, oluşmuş, öteden beri geliyor. Bunları yaparken, bunu söylerken, orada çalışan insanları da kesinlikle eleştirmek istemiyorum, onlar da canla başla bir bürokratik çark içinde üretmeye çalışan insanlar. Ama, öyle bir yapı ki, nasıl ki biz milletvekilleri burada çalışıyoruz, konuşuyoruz, ediyoruz, eyliyoruz, ama, genel bir yapı, Meclis hakkında bir menfî kanaat oluşuyor. Demek ki, çatısında bir bozukluk var bu işin. Aynı şekilde, Devlet İstatistik Enstitüsünün de, öteden beri kurulmuş gelmiş, çatısında, kuruluşunda, oluşumunda bir devletçi anlayış olduğundan dolayı bir bozukluk var. 2 500 adam, 17 bölge müdürlüğü, ürettiği bu kadar iş; ne; nüfus sayımı. Ne kadar nüfusumuz? Geçen sene 22 Ekimde sayım yaptık; ne kadar; vilayetlerden gelen tel bilgilerine göre 72 milyon nüfusumuz var; sayın başkanın, kurumun başındaki insanın bilgisine göre 65 milyon-66 milyon nüfusumuz var. Bunu bir an önce açıklayın ki, ona göre, bütün millî veriler üst üste, alt alta yapılsın da millî gelir hesapları yapılsın, dış dünya ona göre tavır alsın, biz, dışarıda ona göre pazarlığımızı yapalım.

Şimdi, size enteresan bir şey söyleyeceğim: Biz, ha bire kurum oluşturuyoruz, bu kurumlar ha bire bina yapıyor, bu binalara ha bire lüks makam odaları yapılıyor. Şu üzerinde oturduğunuz koltuklar senelerce konuşuldu. Gidin de bakın o kurumlardaki, kurullardaki bürokratların masalarına, odalarına, binalarına. Şu anda, Devlet İstatistik Enstitüsünün bahçesine kocaman bir ihata duvarı çekiliyor. Efendim, bu ihata duvarı granit mermerlerle döşeniyor. Bu granit mermerlerin üzerine 3'er metrelik demir şişlerle -Genelkurmay Başkanlığınınki gibi- koruma duvarları çekiliyor. Kimi kimden koruyorsunuz, derdiniz ne? Nüfusumuz 72 milyon mu, 65 milyon mu; bunu söyleyeceksiniz. Bunun için demir dikenlere, granit duvarlara, bu kadar şeye ne lüzum var?! (SP sıralarından alkışlar) Bir devlet oluyoruz... Gidin de bakın işte "flamingo yolu" diyorlar. Ha bire binalar, granit duvarlar, koruma duvarları filan... Ne iş yapıyor?!

Basit söylüyorum; hiç gerek yok, 2 500 kişiye gerek yok; 25 kişilik bir özel araştırma kurumu... Bırakın onu, aslan gibi bir adam var, çıkmış, mucizeler yaratıyor; Coşkun Ulusoy. Herkes zarar ederken, ben ne kârlar ettim diyor. Verin ona, OYAK yapsın işte bu işleri de. O bile altından kalkar bir şube birimi kurmak suretiyle.

Değerli arkadaşlar...

KÜRŞAT ESER (Aksaray) - Bu kadar da olmaz... Biraz daha makul şeyler söyleyebiliriz.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Espri olsun diye söylüyorum zaten.

Dış Ticaret Müsteşarlığına gelelim.

Değerli arkadaşlar, bizim Dış Ticaret Müsteşarlığını bürokratik yapıdan kurtarmak lazım. Dünyada, bu tür oluşumlar, işadamıyla, sanayiciyle el ele, kol kola, yan yana dünyayı açmaya çalışıyor. Mesela, Japonya'da MİTİ diye bir kuruluş var, alıyor bir Japon şirketini; diyor ki, sen git filan yere, filan adamla görüş. Ona kredi buluyor, bir sürü araştırma yapıyor.

Mesela, bütün Avrupa patates yiyor; biz patatesçilerimizi mağdur ediyoruz. Ne yapıp edip, önüne geçmeliyiz; yani, bunun pazarlamasını yapmalıyız.

Singapur öyle. Mesela, Singapur'da da EDB diye bir kuruluş var, o da ihracatçının, sanayicinin yanında yer alıyor.

Bizdeki Dış Ticaret Müsteşarlığına şimdi huzurunuzda sesleniyorum: İhracatçılarımızın önünde müteselsil sorumluluktan dolayı korkunç bir engel var. Bir ihracatçı bir mal sevk ediyor. İplik almış, iplik alan adam boya almış, boya kutu almış, kutu nakliye almış... O ondan, o ondan, dördüncü nesil bir adam bir hata yapmışsa, ihracatçı yanıyor. Dış Ticaret Müsteşarlığı, bırakın, dış dünyada bu insanların önünü açmayı, şu Maliye'deki engeli kaldırsın; rica ediyoruz. Milyarlarca dolar ve binlerce şirket heba oluyor, perişan oluyor. Kimin için çalışıyoruz, neyi engelliyoruz? Niye, ben, ta Ahmet'in, Mehmet'in işlediği suçtan dolayı... Dünyanın neresinde var, insan haklarına uygun mu? Sen KDV'yi ödememişsin, gelip beni yakalıyorlar.

Bir şirket 1 000 tane polis çalıştırsa -her gün aldığı, giren çıkan faturalardan dolayı- bunları takip et; kaçak mı, yasak mı, şu KDV'sini yatırmış mı, şu sigortasını yatırmış mı dese, bunun içinden çıkamaz. Ciddî bir meseleden söz ediyorum. Dış Ticaret Müsteşarlığı, dışticaret yapan şirketlerin önündeki, bu, insan haklarına, Anayasaya, hukuka aykırı engeli kaldırma mücadelesi versin.

Aynı şekilde, şimdi, bütün kurumlarımız, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dışişleri Bakanlığı, hükümetimizin bütün kurumları, şu ABD tekstil kotalarını kaldırmak için ciddî şekilde uğraşsın. Önümüzde 2 milyar dolarlık bir potansiyel var; bunun için, bu işe ağırlık verin. İşte "Powell'la görüştük" filan... Herkesle görüşün, bu kotalar bir şekilde kaldırılsın. Bu da Dış Ticaret Müsteşarlığının önünde duruyor.

Değerli arkadaşlar, fert fert, herhangi bir vatandaşın arsaları, bağları, bahçeleri olsa, bunların kâğıtlarını tutmaz mı, tapularını yazmaz mı, sahip çıkmaz mı? Fiyatı şudur, değeri budur, buraya elma ekeceğim, buraya buğday ekeceğim, buraya patates ekeceğim demez mi; der. Bir evlek bostan için, bir evlek tarla için insanlar birbirini öldürüyor. Peki, devletin bu kadar arazileri, arsaları, niye sahipsiz kalır? Niye yıllardır kadastro işlemleri yapılmaz? Niye doğru dürüst bir tarım planlaması yapılmaz? Tarım Bakanlığıyla, İller Bankasıyla, belediyelerle, valilerle işbirliği yapıp, Kadastro Genel Müdürlüğümüzün ne yapıp, ne edip, elimizde ne kadar, ne var bilmesi lazım. Vatandaş öyle hevesli ki, bu ülkeye bir taş koymak için, bir çivi çakmak için, bu ülke kalkınsın diye. Ben, İstanbul'da hemşeri dernekleriyle sürekli beraberim, Sıvas'a, Erzurum'a, Bayburt'a, Kars'a ne yapabiliriz oralara. Birisi diyor ki, gidip ceviz ağaçları dikeceğim, çam ağaçları dikeceğim, çiftlikler kuracağım. Arsa var mı, arazi var mı? Var; ama,kıraç. Var; ama, çorak, sahipsiz, vermezler, uğraştırırlar. Sahibi belli değil, adı belli değil, tapusu belli değil. Devlet planlama yapsa, vatandaşa dese ki, aha sana arsa, ağaç dik; dağları, her tarafı orman haline getirir, her taraf bahçe olur, her taraf çiftlik olur, her taraf imar şekline gelir.

Biz neyiz Allah aşkına!.. Arsana bakıyorsun, sahipsiz; dış ticaretine bakıyorsun, patateslerin çürüyor, tüccarların önü kesiliyor. Bütün kurumlar böyle. Kendi kendimize toplanalım, dağılalım, çalışalım... Hayır, bu böyle olmaz, yeniden kendimize bakmak, tarihimizle, kültürümüzle, coğrafyamızla yüzleşmek zorundayız. Bu işlerin üzerinde kuru siyaset yapılmaz. Biz ne yapıyoruz da başaramıyoruz ya da ne yaparsak başarabiliriz. İnşallah bu bütçeler hayırlı olur.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Çalışma saatimiz doldu, birleşime saat 14.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.13

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.04

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Sebahattin KARAKELLE (Erzincan), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - 32 nci Birleşimin İkinci oturumunu açıyorum.

Kaldığımız yerden bütçe görüşmelerine devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900, 3/900, 3/898, 3/899; 1/901, 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (Devam)

A) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon?.. Yerlerinde.

Zannedersem, Demokratik Sol Parti de kalmıştık. Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)

Ben, Sayın Tümen'in tavsiyesine uyarak 30 dakika ayarladım.

DSP GRUBU ADINA CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce, hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Dış Ticaret Müsteşarlığının görevleri, dışticaret politikalarının tespitine yardımcı olmak, tespit olunan bu politikalar çerçevesinde, ihracat, ihracatı teşvik, ithalat, yurtdışı müteahhitlik hizmetleri ve ikili ve çok taraflı ticarî ve ekonomik ilişkileri düzenlemek, uygulamak, uygulamanın izlenmesi ve geliştirilmesini temin etmektir.

Ülkemiz, ihracata dayalı sanayileşme politikasını benimsemiş ve bu çerçevede, dışticaret ve kambiyo rejiminde önemli ölçüde liberasyona gitmiştir.

Türkiye'nin dışticareti, dünya ekonomisinin ve kendi ekonomisin içerisinde bulunduğu şartlardan doğrudan doğruya etkilenmektedir.

Dışticaret hadleri ülkemiz aleyhine gelişmektedir. Durgunluğa girmiş dünya ekonomisinde büyüme olumsuzdur; ancak, ülkelerin uluslararası organizasyonlarla birlikte işbirliği halinde olmaları, malî ve parasal politik kararların doğru tanılar konularak hemen uygulanmaları durgunluğun fazla sürmeyeceğini göstermektedir.

Türkiye'deki gelişmeler, ülkenin ekonomisinin içyapısını etkilemiş, iç talep çok daralmış, finans sektörü krize girmiştir. Finans sektörü krizi, reel sektörün fonlanmasını engellemiştir. Sanayi üretimi ve büyüme daralmıştır.

Bu olumsuzluklara rağmen, ihracat 2001 yılında büyümeyi sürdürmüş, ihracatı karşılama oranı yüzde 75'e yükselmiştir. Otomotiv, taşıt araçları ve yan sanayi, elektrik, elektronik ve makine sanayii, demir ve demirdışı metaller, tekstil ve hammaddeleri sektörlerinde önemli ihracat artışı sağlanmıştır. Dikkati çeken husus, gelişmiş ülkelere ihracattaki artış oranlarının genel artış ortalamasının gerisinde kalmış olmasıdır.

2001 yılında ihracatımız öngörülen hedefe ulaşmaktadır. Turizm gelirleri artmıştır. Ancak, dolar kurundaki değişiklik göz önüne alındığında ihracat daha fazla olmalıydı. Reel kesimin finans sektörünce fonlanamaması bunu engellemiştir.

Önümüzdeki yıl, ihracatımızın yaklaşık yarısını yaptığımız Avrupa Birliğinin tek para birimi euro'ya geçiyor olması, hem değişik para birimleriyle uğraşmanın ortadan kalkması, hem de dolar karşısında değerin artması ihtimali nedeniyle ihracatımızı olumlu etkileyecektir.

İç piyasalardaki önemli daralma, ithalatı daraltmıştır. İhracatta sürekli bir artış gerçekleştirmesi amacıyla rekabet gücünün artırılmasını ve ihracatın yapısında dünya ticaretindeki eğilimlere paralel yapısal bir dönüşüm gerçekleşmesine önem veren çalışmalar bir an önce bitirilmelidir.

Sınaî yapıda, bilgi ve teknoloji yoğun sınaî yapıya geçiş sağlanmalı, ihracatta katmadeğeri yüksek yeni teknoloji yaratarak pazar payımızı artırmalıyız. İhracatı destekleyen, teşvik eden ve yönlendiren politikaların ve desteklerin uygulanması şarttır; ancak, bu destek, uluslararası yükümlülüklerimize ters düşen bir destek olmamalıdır. İhracatı yönlendiren, sorunların çözümüne yardımcı olan destek ar-ge, çevre koruma, bölgesel kalkınma alanlarında etkin bir şekilde kullanılmalıdır.

KOBİ'ler için pazara giriş çalışması projesi önemli hale gelmiştir. Ticaret ve alım heyetleri teşvik edilmelidir. Ülke, sektör, bölge ve ürün bazında güncel  veriler oluşturulmalı; üretim, pazarlama, ulaştırma, finansman gibi yapısal sorunlar analiz edilmeli; oluşturulacak veritabanlarına ihracatçıların  kolaylıkla ulaşabilmeleri sağlanmalıdır.

Dışticarette, neler satıyoruz, ne kadar kaynak tahsis ediyoruz, bunun karşılığında ne kadar gelir elde ediyoruz; bu hususlar açıkça ortaya konulmalıdır.

Elektronik ticaret konusundaki yasal boşluk bir an önce doldurulmalı; elektronik ticaret ülke genelinde yaygınlaştırılmalıdır.

Avrupa Birliğine uyum sürecinde dışticareti ilgilendiren mevzuat hızla uyumlu hale getirilmeli; Avrupa Birliğinin yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmasına paralel, aynı kalıplar içerisinde serbest ticaret anlaşmaları tamamlanmalıdır.

Türk ihracatçılarının önündeki teknik engeller çözümlenmeli, bununla ilgili mevzuat oluşturulmalı, Gümrüklerin Modernizasyonu Projesine, dışticaretle ilgili işlem yapan ve veri üreten ihracatçı birlikler dahil edilmelidir.

Eximbank, krizdeki firmalara erteleme getirmiştir. Eximbanktan kredi alan kuruluşlardan yüzde 40'ına sahip KOBİ'ler, bankacılık sisteminden teminat mektubu alamadıklarından kredi talep edememektedirler. Bu kuruluşların kendi tesislerini teminat göstermeleri sağlanmalı, organizasyon yapılarına pazarlama ve ihracat birimleri dahil edilmeli, yeni kredi taleplerinin karşılanması için özellikle Eximbankın kaynakları artırılmalıdır.

İhracat sayılan yurtiçi satış ve teslimlerin de Eximbank kredilerinden yararlandırılmaları sağlanmalıdır.

Tarım sektörü ile tarıma dayalı sanayi özellikle desteklenmelidir.

Türkiye ekonomisinin haksız rekabete karşı korunmasında Türk Akreditasyon Kurumu önemli bir gelişmedir. İthalatın haksız rekabete neden olmaması, ülke standartları ve sağlık koşullarına uygun olması ve çevreye zarar vermemesi için, uluslararası kurallara uyumlu bir biçimde yapılan düzenlemelerin etkin olarak uygulanması için yeni düzenlemeler ve değişiklikler yapılmalıdır. Örneğin, kömür ithalatında ülkede konusunda tek uzman kuruluş Türkiye Taş Kömürü Kurumuna denetim ve izin yetkisi verilmeli, böylece tüketicinin korunması sağlanmalıdır.

Dış ülkelerdeki ticaret müşavirlikleri, günün şartlarına göre yeniden düzenlenmeli ve sayıları artırılmalıdır.

Bilgi ve becerilerinden yararlanılan Türk uzmanların, uluslararası kuruluşlarda ve projelerde, belirli sürelerde, görev almaları gereklidir.

Dış Ticaret Müsteşarlığının serbest bölgeler konusunda yeni bölgeler açmak yerine, mevcut bölgelerin ülke ekonomisine daha verimli ve kaynak sağlayan şekilde çalışmasını sağlama düşüncesi yerindedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında, ihracata dönük yüksek teknoloji ve katmadeğer yaratabilecek projeler özendirilmeli, bu konuda tanıtım faaliyetlerine hız verilmelidir.

Üretimden, teşvikten, yatırımdan başlayarak planlanmış dışticaret, kalkınma planlarının öngördüğü stratejiye uygun olacaktır.

Sorunların çözümünde istikrarlı ve çözümü bir an evvel üreten hükümetimizin bu çalışmaları için hükümetimize teşekkür ediyor; Yüce Meclisi bir kere daha saygıyla selamlıyor, çalışmalarında başarılar diliyor; bütçelerin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, İçel Milletvekili Sayın Akif Serin'de.

Bu arada, sayın milletvekilleri, Doğru Yol Partisi Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'e Meclis çıkışında bir araba çarpmış, kaza geçirmiştir. Doğru Yol Partisi Grubu onun için yok. Mehmet Dönen arkadaşımız şu anda Bayındır Hastanesinde yatıyor; ama, polis arkadaşlardan öğrendim, sıhhati iyi.

Doğru Yol Partisi Grubuna ve hemşerime geçmiş olsun diyorum. ("Geçmiş olsun" sesleri)

Buyurun Sayın Serin.

DSP GRUBU ADINA AKİF SERİN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Mersin İlinde ve ilçelerinde yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin en önemli kuruluşlarından birisi olan Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığının 2002 yılı bütçesi hakkında Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemiz, çok hızlı ekonomik ve sosyal bir gelişme hamlesi içerisindedir. Dünyadaki parlak geleceği olan ülkelerden birisi olan Türkiye'nin önemi, son yıllarda meydana gelen hızlı değişimlerle birlikte, birçok bakımdan, daha da artmıştır. Bu doğrultuda, bilginin güvenilir ve etkin olarak derlenmesi, saklanması, işlenmesi, yayılması ve kullanımı, Türkiye'nin, ekonomik, toplumsal ve teknolojik gelişimi için son derece büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, ülkemize ait verileri toplayıp bilgi düzeyine getiren, istatistik, analiz ve yorumlarıyla, politikacı, karar alıcı, bilim adamı, araştırmacı, kamu ve özel kurum ve kuruluş yetkilileri gibi oldukça geniş bir kullanıcı kitlesine sunan Devlet İstatistik Enstitüsünün yetmişbeş yıldır sürdürdüğü çalışmalarının daha büyük bir önem ve güç taşıyacağını, Türkiye'nin  geleceğe yönelik kararlarının oluşmasında daha etkin katkısı olacağını belirtmek isterim. Özellikle, doğru ve çabuk karar almada yenileşme ve gelişmeye açık olmak, güçlü bir istatistik ve bilgi sistemi altyapısı oluşturmak, ülkemizin bugünü ve geleceği için çok önemlidir.

Kurulduğu günden beri, bir yandan, kullanıcılarına sunduğu istatistiki verilerle Türkiye'nin gelişim sürecini çok geniş boyutlarıyla yansıtmaya çalışan Devlet İstatistik Enstitüsü, diğer yandan da, ürettiği istatistiklerin, gerçeklerin resmini ortaya koyabilmesi açısından, doğruluğunu, güncelliğini, toplum ve ekonomideki hızlı değişimleri aksettirebilme yeteneğini geliştirmek zorundadır.

Bir ülkenin istatistik altyapısının sağlıklı olması, karar alıcıların ve bilim adamlarının çalışmalarına doğru yön vermede ve en önemli unsur olmakta, tüm araştırma çalışmalarını etkileyebilecek bir durumdadır.

Toplum ve ekonomide yapısal değişimin hızlı bir biçimde yaşandığı ülkemizde, Enstitümüzün, bu değişimi, istatistik veri düzeyinde, minimum hatayla, en kısa sürede yansıtması önemlidir. Devlet İstatistik Enstitüsü, bu yöndeki çalışmalarını, giderek artan bir hız ve yoğunlukla da sürdürmelidir.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik müzakereleriyle birlikte, Devlet İstatistik Enstitüsüne düşen görev ve sorumluluklar da artmış bulunmaktadır.

Türkiye, Ulusal Programında belirttiği gibi, kısa vadede, Devlet İstatistik Enstitüsünün görev, yetki ve kuruluşu hakkında 53 sayılı Kanunu, Avrupa Birliği ülkelerinde geçerli istatistik yasalarıyla birlikte, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi tarafından aday ülke istatistik ofislerine önerilen yeni yasal mevzuat ilkeleri göz önüne alınarak yeniden düzenleme çalışmalarına başlanacaktır.

Demografik ve sosyal istatistikler, bölgesel istatistikler, iş istatistikleri, dışticaret ve tarım istatistikleri konularında Avrupa Birliğine uyumlu yeni stratejiler belirleme çalışmalarına başlanmıştır. Orta vadede ise, Avrupa hesap sistemi yapısına uygun gayri safî yurtiçi hâsıla tahminleri, harmonize tüketici fiyat istatistikleri, kısa dönem göstergeler, sosyal istatistikler, ödemeler dengesi ve yeni uygulama gerektirecek iş kayıtları konusunda, Avrupa Birliği mevzuatları ve teknik, metodolojik, idarî yapı ve yasal uygulamalar hakkında gerekli araştırmalara başlanacak, makro ekonomik istatistikler daha fazla uyumlaştırılacaktır. Görüldüğü üzere, Devlet İstatistik Enstitüsünün ülkemiz açısından önemi daha da artmaktadır. Bunları söylerken, en önemli veri kaynağını teşkil eden ve toplumun fotoğrafını çeken nüfus sayımları, Devlet İstatistik Enstitüsünün güven kaybetmesi yönünde en önemli faktörlerden biri haline gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ülke için en önemli projelerden biri olan nüfus sayımıyla ilgili olarak 1997 yılında yapılan nüfus tespitiyle ilgili tartışmalar henüz hafızalardan silinmemişken, maalesef, buna bir yenisini daha ekledik. 2000 yılı nüfus sayımları, sonuçları itibariyle, 1997 yılı nüfus sayımını dahi aratır bir nitelik kazanmıştır. Nüfus sayımının, sosyal ve demografik göstergeleri dahil olmak üzere, onsekiz ayda biteceği söylenmesine rağmen, bir yıldan daha fazla süre geçmiştir; fakat, nüfus sayımı bile belli değildir. Dolayısıyla, yapılan bütün hesaplamalarda, gösterge olarak, 1997 rakamları baz alınmakta, bunun sonucunda da bir sürü hesaplamalarda yanlış sonuçlara ulaşılmaktadır. Yapılan sayım neticesinde, nüfusun 72 000 000 civarında çıktığı, gazetelere yansımıştır. Bundan sonra yapılan nüfus düşürme çalışmaları sonucunda, nüfusun 65 800 000'e düşürüleceği tahmin edilmektedir.

Burada sorulması gereken bazı sorular vardır: Yapılan nüfus düşürülme çalışmalarının maddî boyutu ne kadar olmuştur? Bu bağlamda, nüfus düşürülme çalışması, Avrupa Birliği nezdinde yapılan görüşmelerde, Avrupa Birliğine nasıl izah edilecektir? Hatta, bu durum çalışması ile milletvekili dağılımının değişmesi, kamuoyuna nasıl izah edilecektir?

Nüfusun fazla çıkmasının sebebi olarak, belediyelerin, İller Bankasından aldıkları para yardımı gösterilmektedir. Oysa, yıllardan beri, belediyeler, İller Bankasından aynı şekilde pay almakta ve nüfus sayımı da aynı şekilde yapılmaktadır. Neden bu dönemde bu kadar sorun olmuştur? Bunun için, Devlet İstatistik Enstitüsünün, kendi eksiklerini de bir gözden geçirmesi gerektiği düşüncesini taşıyorum. Belediyelerin, İller Bankasından alacakları paylar, yöntem değişikliğiyle, istatistiksel analiz metotlarıyla belirlenemez miydi; tabiî ki, belirlenebilirdi. Gösterge olarak tüketilen su miktarından tutun da, ödedikleri çevre temizlik vergisine kadar değişik doneler baz alınabilir. Daha önceden bu konuda neden yeterince çalışma yapılmadı; çalışma yapıldıysa, neden bir an önce uygulamaya başlanmadı?

Aynı zamanda, enflasyon hesaplamalarında da yöntem değişikliği gerekmektedir. İndeks tabanı olarak 1994 yılı baz alınmaktadır. Oysa, 1994 yılından günümüze tüketimin şekli değişmiştir. Bu konuda yeni çalışmaların yapılması için, bir an önce gündemden geçirilmesi gerekmektedir.

Bu konuşmamı, Devlet İstatistik Enstitüsünün 2002 yılı bütçesinin hazırlandığı ekonomik ortamın bilinmesi ve yapılacak değerlendirmelere ışık tutmak ve bilgi vermek amacıyla hazırladım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılına girerken, dünyada bilgi ve teknolojinin yarıştığı günümüzde, tüm belirtilen hususlar, Devlet İstatistik Enstitümüzün sorunlarına eğilmemiz ve çözümleyici destek vermemiz gerektiğini göstermektedir. Bu bilinçle, enstitümüzün çalışmalarının yürütülebilmesi için gerçekçi bir bütçeyle desteklenmesi gerektiği inancımla, 2002 malî yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Serin teşekkür ederim.

Şimdi söz sırası Antalya Milletvekili Sayın Mustafa Vural'da; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA VURAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2002 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz aldım. Konuşmama başlarken Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Toprak, tarihin her döneminde en önemli üretim ve yatırım aracı olmuş tükenir doğal kaynaklardan biridir. Devamlı artan nüfus ve göç hareketleri sonucu, toprağa sürekli müdahale edilmektedir. Tapu ve kadastro hizmetlerinin temel fonksiyonu ise, toprak-insan ilişkilerini modellendirmektir. Tapu kadastro "kimin, nerede, ne kadar, nasıl" sorularına yanıt veren tek yasal sistemdir. Bu nedenle, ülke kadastrosunun bitirilmesi çok önemlidir.

Bugüne kadar Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılması öngörülen tesis kadastrosu, ülke genelinde yüzde 86 oranında tamamlanmıştır. Türkiye genelinde, kadastrosu yapılması öngörülen 420 000 kilometrekarelik alanın 363 000 kilometrekarelik bölümünün kadastrosu tamamlanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 155 yıllık geçmişi olan bu kurum, yürüttüğü görevin önemi ve taşıdığı sorumluluklara karşın, kamu kurumları arasında hak ettiği yeri alamamıştır. Bu, belki de, yaptığı hizmetlerin, yol gibi, baraj gibi, köprü gibi çok gösterişli veya politik bakımdan fark edilen hizmetlerden olmayışındandır; ancak, bir başka gerçekse, bütün bu hizmetlerin altyapısını, harita, tapu ve kadastro hizmetleri oluşturmaktadır. Bu hizmetler, çalışanların emekleridir, göz nurudur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yedinci ve sekizinci beş yıllık kalkınma plan ve stratejisinde, toprağa dayalı bilgilerin daha geniş ve sağlıklı biçimde toplanıp kullanıma sunulabilmesi için, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bünyesinde, tapu ve kadastro bilgi sistemi kurulması öngörülmüştür. Bu sistemin kurulması çalışmaları iki temel proje altında yürütülmektedir. Bunlardan biri, MERLİS adını taşıyan, Marmara Deprem Bölgesi Arazi Bilgi Sistem Projesidir. Yaklaşık 36 000 kilometrekarelik bir alanda çeşitli miktarlarda yer kabuğu hareketleri, kaymalar, dönüklükler ve ötelenmeler oluşmuş, kadastro açısından zemin değişiklikleri ortaya çıkmıştır. Dünya Bankasınca finanse edilen bu projeyle, deprem bölgesinde kadastronun yenilenmesi, sayısal formatta ve tapu kadastro bilgilerinin bilgisayar ortamına aktarılarak kullanıma sunulması sağlanacaktır.

Diğer projeyse, özellikle tapu sicillerinin ve kadastral planların sözel ve sayısal bilgilerinin ülke genelinde bilgisayar ortamında depolanmasını ve bu alanda hizmetin daha süratli ve ekonomik olarak sunulmasını sağlayacak kısa adı TAKBİS olan bilgi işlem sisteminin kurulmasıdır. Sayısız yararları olan bu projelerin bir an evvel tamamlanacağına inanıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2000 yılı bütçesi üzerinde de Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşurken, şu iki konu üzerinde önemle durmuştum: Bunlardan birisi, kurum çalışanlarının ekonomik ve sosyal sorunları; diğeriyse, kurumda yeniden yapılanma. Esasen, bütçeden aldığı payın yaklaşık 5-6 misli kadar gelir sağlayan bu kurumda çalışanlar, kamudaki en düşük ücreti almaktadırlar.

Kadastro, emek/yoğun bir çalışmayı gerektirir. Çalışanlara, döner sermayeden anlamlı bir katkı sağlanabilir; arazi tazminatları günün şartlarına uygun düzeye çıkarılabilir.

Diğer önemli konuysa, hem kurum hem de Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasınca, özellikle, yaşadığımız deprem felaketlerinden sonra benimsenen, kurumda ve sektörde özeleştiri ve yeniden yapılanma isteğiydi. Kamu sorumluluğu taşıyan lisanslı ölçme bürolarının oluşturulması ve emlak müşavirliği, emlak komisyonculuğu yasa tasarısı çalışmaları bunu tamamlayan diğer hususlardı. Bu konuda somut bir adımın atıldığını, verilen sözlere rağmen henüz görebilmiş değilim; ancak, bu ortak istemin gecikerek de olsa gerçekleşebileceği dönem, ülkemizde pek çok reforma öncülük eden 57 nci hükümet ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Yasama Dönemidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sağlıklı tapu kadastro hizmeti, eğitilmiş personel, teknik donanım ve yeterli malî destekle sağlanır. İçtenlikle isteğim, siyasî değerlendirmelerden olabildiğince uzak, kendi kaynağını kendi yaratan, özel sektörün olanaklarından daha fazla yararlanan, gerekli bilgi birikimine sahip nitelikli elemanlar istihdam eden ve bunlara yeterli ücret ödeyebilen yepyeni bir kurumu, 57 nci hükümet döneminde görmektir.

Bu duygularla, bütçenin hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şimdi söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Aydınlı'da; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Zamanı ayarladınız mı efendim?

BAŞKAN - Zaman zaten ayarlı efendim. Sonra, Demokratik Sol Partiye zaman ayarlamasına gerek yok; saat gibi çalışır, otuz dakikayı doldurur efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; Demokratik Sol Parti adına Danıştay bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum. Grubum ve kendi adıma, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 125 inci maddesi, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu öngörmüştür. Gene bu madde, idareye, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemek yükümlülüğü getirmiştir. Madde, yalnızca, Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûra kararlarını yargı denetimi dışında bırakmıştır.

1961 Anayasasının ilk metninde idarî yargının denetim alanında herhangi bir sınırlama getirilmemişken, 1980 sonrasında, önce, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu ve daha sonra, 1982 Anayasasıyla bu alanda önemli sınırlamalar yapılmıştır. Yargı yetkisine ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kuralların da eklenmesiyle, idarî yargının denetim alanı ve yetkisi daraltılmış, gücü zayıflatılmıştır. Yasal düzenlemelerle yargısal denetim kapsamının belirlenmesi, başka bir deyişle, denetim alanının siyasal iktidarlara bırakılması, çağdaş hukuk düzeniyle çelişki oluşturur. Çağdaş devlette bu sınırları belirleyen, siyasal iktidarların takdir ve idaresi değil, hukuk devletinin ilkeleri ve içeriğidir; öyle de olmalıdır. Hukuk devleti düzeninin kurulması, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kurulları içinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvenceye bağlanmasıyla olanaklıdır. Yürütme ve yasama işlemlerinin hukuka uygunluk denetimini yapacak yargı organının yasama ve yürütme organları karşısında tam bağımsızlığa sahip olması, yargı denetiminden beklenen yararın gerçekleşmesinin ana ve zorunlu koşuludur.

İdarî yargı görevini üstlenen yüksek bir yargı organı olan Danıştayımızın tarihsel gelişimi, Osmanlı Devletindeki Batılılaşma hareketleriyle paralellik gösterir. Cumhuriyetten sonra, Danıştayımız, üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilmesinden sonra, 6 Temmuz 1927 tarihinde fiilen görevine başlamıştır. Danıştayımızın zaman içinde yargısal görevleri ağırlık kazanmış, 1961 Anayasasında üst derece idare mahkemesi nitelemesiyle yüksek mahkemeler arasında yerini almıştır. 1982 Anayasasıyla da, Danıştayımızın, idare, danışma, inceleme görevleri ile memurların yargılanmasına ilişkin görevleri korunmuştur.

Burada, izninizle çok önemli bir parantez açmak istiyorum. 12 Eylül antidemokratik rejimi, 1982 yılında, Danıştaya ve hukuka, hukuk devletine karşı utanç verici bir tasfiye uygulaması gerçekleştirmiştir. 20 Ocak 1982 tarihinde yürürlüğe giren 2575 sayılı Danıştay Kanununun geçici 13 üncü ve 14 üncü maddeleriyle, önce, Danıştay başkanı, başsavcısı ve daire başkanlarının bu sıfatları sona erdirilmiştir. Danıştayda boş bulunan üyelikler devlet başkanının seçimiyle doldurulmuş, daha sonra da, Danıştay başkanlığına, başsavcılığına, başkanvekilliklerine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da araya sokulmak suretiyle, devlet başkanı tarafından atama yapılmıştır. Danıştayı suçlu ve sorumlu görme, değiştirme, güçsüzleştirme ve hatta, cezalandırma işlemi bununla da kalmamış, o zamanki devlet yönetimi, geçici 14 üncü maddeye dayanarak, 6 Danıştay daire başkan ve üyesinin bu sıfatlarını sona erdirmiş, 16 Danıştay üyesini bölge idare mahkemesi başkanlıklarına atamıştır. Bunlardan 12'si emekliliklerini istemek zorunda kalmışlardır. Danıştaya ve idarî yargıya ağır bir darbe olan bu uygulamalar, Türk demokrasisi, hukuk ve yargı tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Bu kürsüden, bu uygulamayı yapanları, tarih önünde, bir kez daha kınıyorum.

133 yıllık geçmişiyle anayasal bir kuruluş olan Danıştayımız, devlet yapısı içinde, toplumun benimsediği, güvendiği bir kuruluşumuzdur. Danıştay, bugün, 12 daire başkanlığından oluşan, hem birinci derece mahkemesi ve hem de temyiz mahkemesi olarak çalışan yüksek bir yargı organıdır. Danıştayın iş yükünü azaltmak amacıyla geçen dönemlerde çıkarılan 4575 ve 4577 sayılı Danıştay Kanununda ve İdarî Mahkemeler Kanununda yapılan değişiklikler iş yoğunluğunu bir ölçüde azaltmakla birlikte, Danıştayda karar sırasını bekleyen dosya sayısı her gün artmaktadır. 84 üye, 34 savcı ve 177 yargıçla görev yapan Danıştayın hızlı çalışabilmesi olanakları yaratılmaktadır.

Danıştayın, bugün, birtakım altyapı sorunları bulunmaktadır. Bunların başında, hizmet binasının yetersizliği gelmektedir. Bu konuda, yakın gelecekte, gerekli bütçe Danıştaya sağlanmalıdır. Danıştay, saygınlığına ve işlevine denk yeni bir çağdaş yapıya kavuşturulmalıdır. Bilgisayar altyapısının yenilenmesi, yeni cihazların alınması, programlama ve kadro sağlanması konularında gerekli bütçe olanakları sağlanmalıdır.

Danıştayımızın değerli yargıç ve mensuplarının karşı karşıya bulundukları çeşitli sorunları ve eksikliklerini gidermek zorundayız; ama bundan daha da önemlisi, Danıştayımızın değerli Başkanı Sayın Nuri Alan'ın, 10 Mayıs 2001 tarihinde Danıştayın kuruluşunun 133 üncü yıldönümünde ve İdarî Yargı Günü konuşmasında dile getirdiği şu sözlerini izninizle aktarmak istiyorum: "İdarî yargı, bugün bir yandan idarî yargı alanına ve idarî yargı yetkisine Anayasayla getirilen sınırlamalar ve idarenin hukukla barışık olmamasından kaynaklanan ağır iş yükü, öte yandan bugünkü yapısı ve örgütleniş biçimi, İdarî Yargılama Usul Yasasında yer alan gereksiz kurallar veya eksik düzenlemeler nedeniyle etkin ve yaygın yargısal denetimi sağlayamamakta, yeterince hızlı çalışamamaktadır. Bu nedenle, Anayasada idarî yargı alanına ve yetkisine getirilen ve hukuk devletinin gerekleriyle bağdaşmayan sınırlamaları kaldırmalıyız. İdarî yargının işlevi doğrultusunda yapılanmasını, adil, doğru ve hızlı bir yargılamayı gerçekleştirecek kuralları yeniden düzenlemeliyiz.

Danıştayın ve idarî yargının kuruluş ve usul yasasından kaynaklanan sorunlarının çözümüyle öteki altyapı sorunlarının çözümü Türkiye'yi çağdaş hukuk devleti olma konusunda daha ileri aşamalara taşıyacaktır."

Bu arada ben, gerçekten üç değerli milletvekili arkadaşımızın, başta Hatay Milletvekili merhum Namık Kemal Atahan, Bursa Milletvekilimiz Ali Arabacı ve Doğru Yol Partisi Grubundan Ahmet İyimaya'nın getirdiği teklifleri bu arada zikretmek istiyorum. Gerçekten, bugün Danıştayda görev yapan ve hukuk sıfatı olan yargıçlarımız çok azınlıktadır; diğer fakültelerden mezun olanlar -gerçekten Türkiye'de de hukuk fakültesi mezunlarının eğitim düzeyi ve kapasitesinin tartışmalı olduğu bir dönemde- doldurulmuştur. Bunun, bir an önce ortadan kaldırılması gerekir. Tabiî yargıç ilkesine uygun olarak, gerçekten Hâkimler ve Savcılar Kanununda yapılacak bir değişiklikle, tabiî yargıçlarımızın Danıştayda büyük ölçüde görev alması gerekmektedir. Bu yasa teklifi Adalet Komisyonumuzdan geçmiştir. İnşallah, Danışma Kurulumuz da, bu yasa teklifinin bir an önce Meclis Genel Kuruluna taşınmasına önayak olur. Böylece, Danıştayımızın elemanlarının niteliği hususundaki bu eksiklik giderilmiş olur.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Tekrar, Demokratik Sol Parti Grubuna teşekkür ediyorum, süresini tam kullandığı için.

Efendim, bir malumat vereyim: Demin ifade etmiştim, Sayın Mehmet Dönen, Güven Hastanesinde, doktor Sinan Aygün'le konuşuldu, durumu iyi, yalnız, leğen kemiğinde kırık var; fakat, gözlem ve tetkikleri devam ediyor. Tekrar, Doğru Yol Partisine geçmiş olsun diyorum, Mehmet Dönen hemşerime de.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.

Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

3 arkadaşımız konuşacak; süreyi 3'e bölüyorum.

MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığının faaliyetleri ve 2002 yılı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz ederken, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Mehmet Dönen Bey kardeşime de Allah'tan şifalar diliyorum, geçmiş olsun.

Dış Ticaret Müsteşarlığının, dışticaret politikalarının oluşturulması, ithalat ihracat mevzuatı ve serbest bölgeler mevzuatı ile müteahhitlik işleri konusunda, bu konularla ilgili mevzuatları düzenleme, bu çalışmalarla ilgili olarak yurt dışında Türkiye'yi en iyi şekilde temsil etme noktalarında kurulmuş bir teşkilatımız olarak, son zamanlarda, Türkiye'de ve dünya bazında çok iyi çalışmalar yaptığını görmekteyiz.

Karma Ekonomik Komisyon toplantısında, ilgili ülkelerle ülkemiz arasındaki ticarî, ekonomik, sınaî, teknik ve bilimsel işbirliği noktasında hakikaten en üst düzeyde temsil ettiği ve anlaşmalar yaptığı, özellikle kamu ve özel sektör kuruluşlarını yönlendirmek için ikili ilişkilerde bulunduğu ve ortaya çıkan problemleri ve engelleri ortadan kaldırmak için fevkalade çalışmalar gösterdiği görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği ile kırk yıla yakın bir ortaklık ilişkisi içerisinde bulunan ülkemiz, 1996 yılından itibaren gümrük birliği çerçevesi içerisinde ortaklık ilişkilerini yürütmektedir. 1999 yılındaki Helsinki Zirvesinde, ülkemizin Avrupa Birliğinin genişleme sürecine dahil edilmesi yönünde alınan kararla, ülkemiz diğer aday ülkelerle eşit statüde Avrupa Birliği katılım sürecine girmiştir. Ülkemiz, 2000 yılı rakamlarıyla ihracatın yüzde 52,2'sini, ithalatın da yüzde 48,8'ini Avrupa Birliği ülkeleriyle gerçekleştirmiştir.

AB ile gümrük birliğinin tamamlanmasına ilişkin Ortaklık Konseyi kararı gereğince, Türkiye'nin, karar yürürlük tarihini izleyen 5 yıl içerisinde Avrupa Birliğinin tercihli ticaret anlaşmaları ve tek taraflı ticarî tavizlerin tanındığı otonom rejimlerine uygunluk sağlaması öngörülmüş, buna istinaden de bugüne kadar Türkiye, EFTA ülkeleri ve birçok ülkeyle serbest ticaret anlaşmaları imzalamıştır.

Türkiye, ekonomik büyüme potansiyeline sahip bir ülke olup, söz konusu büyümenin istikrarlı bir biçimde gerçekleştirilmesi için yatırım-üretim-ihracat üçgenini mutlaka kurmalıdır. Böylece, ihracata dayalı sürdürülebilir bir kalkınma çizgisini ancak yakalayabilir. Üçgenin en önemli ayağı olan toplam yatırımların gayri safî millî hâsıla içindeki payının artırılmasıdır. Büyümenin sürdürülebilmesi açısından da bu olay çok önemlidir.

2001 yılı ilk 8 aylık döneminde -gerçi daha sonraki rakamlar da yayınlandı- ihracatımız, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 12,5 oranında artmış, ithalatımız ise yine aynı dönemde yüzde 22,5 oranında azalmıştır. İthalatta yaşanan bu azalma sonucunda, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 51,8'den yüzde 75,2'ye çıkmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranının yüksek olması her ne kadar arzu edilse dahi, ekonomideki daralma sonucunda ithalatın düşmesiyle ortaya çıkması, gerçekten arzu edilen bir durum değildir.

Türkiye'nin ticaret hacminin, 2000 yılı içerisinde, gayri safî millî hâsılaya oranının yüzde 42,6 düzeyinde gerçekleşmesi, hakikaten, Türkiye'nin bugünkü kriz döneminde bulunduğu ortamda memnuniyet vericidir; ancak, yeterli değildir. Keşke, 2001 yılında ekonomide bu daralma olmamış olsaydı ve daha güzel şeyler beklemiş olsaydık. İthalatı küçültmekten çok, ihracata dayalı üretim ve yatırımı artırıcı tedbirler almak, yabancı sermaye girişini artırmak ve tabiî, bu yolda kamu ve özel kesimin işbirliğini artırmak en önemli konulardandır. 

Türkiye'nin, ödemeler dengesini etkileyen faktörler olarak, hepimizin bildiği üzere, dünya üretimi, dünya ticaret hacmi, Türkiye'nin ihracat pazarlarındaki büyüme hızı, dünya ekonomisinde 2001 yılında yaşanan talep gerilemesi, petrol ve petrol ürünlerine olan talebin kısılması, dışticaret hadlerinin aleyhimize gelişmesi, dışticaret açığını olumsuz yönde etkilemiştir.

2001 yılı ocak-temmuz döneminde, gerçekten, ithalat 21,6 oranında gerilerken,  ihracatta yüzde 9,2'lik bir artışın kaydedilmesi nedeniyle, dışticaret açığı, umut verici bir şekilde, yüzde 71,2 oranında azalarak 3,4 milyar dolar dolayında seyretmiştir. Söz konusu dönemde, dışticaret dengesindeki iyileşme sonucu, cari işlemler dengesi 881 milyon dolar fazlayla sonuçlanmıştır, bu sekiz aylık verilere göre.

Yine, ihracatın 31 milyar dolar, yani, 30,5 ilâ 31 milyar dolar civarında ve ithalatın ise 41 milyar dolar olarak gerçekleşmesinin beklendiği, 2000 yılında 22,4 milyar dolar olan dışticaret açığının -çok önemli bir hadise- 2001 yılının sonunda 5,5 milyar dolara gerileyeceği tahmin edilmektedir; yani, 17 milyar dolar fark olacaktır. Buna bağlı olarak, 2001 yılında, cari işlemler dengesinin 2,9 milyar dolar fazla vereceğini bugünkü rakamlardan görmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, dünya geneline baktığımızda, bölgesel entegrasyonlara ve komşu ülkelerin kendi aralarındaki ticaretlerini hızla geliştirdiklerine şahit olmaktayız. Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bu konudaki gayretlerini de takdirle karşılıyoruz.

Dünya ekonomisinin küreselleşmesi sürecine bağlı olarak uluslararası ticaretin serbestleşmesi, rekabeti giderek artırmaktadır. Bu şartlarda uluslararası piyasalara girmenin ve var olmanın temel şartı, dünya çapında gelişmeleri yakinen izlemek, yeni fırsatları değerlendirmek ve toplanan bilgileri, zamanında, gerekli yerlere ulaştırmaktır. Dış Ticaret Müsteşarlığı, bu amaçla yurt dışında teşkilatlanmış olmakla beraber, bu çerçevede, rantabilitenin, liyakatin, ehliyetin ele alınacağı yeni bir gözden geçirme noktası, Sayın Bakanımız tarafından mutlaka ele alınmalıdır.

Müsteşarlığın, çağın gereklerine uygun bir şekilde, yurtiçindeki ve yurtdışındaki teşkilatının daha güçlü bir yapıya kavuşturulmasında, dışticaretin geliştirilmesi bakımından fayda görülmektedir. Sürdürülebilir ihracat artışının, ancak hızlı çalışan ve güçlendirilmiş karar alma mekanizmasının yanında, ciddî üretimle ve yatırım desteğiyle mümkün olacağı inkâr edilemez bir gerçektir.

Bu çerçevede, ülkemizin, küresel mal ve hizmet ticaretinden daha fazla pay alabilmesi, ancak üretim ve ihracat politikalarını bütünlük içerisinde ele alarak, rekabet gücünü artırmasına bağlıdır. Bu maksada yönelik yeterli finansmanın oluşturulması ve rekabet gücü yüksek sektörlerin desteklenerek, büyüyen bir ekonomik yapının gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Ülkemizde, döviz kazandıran iki önemli sektör mevcuttur; bu sektörlerin başında gelen ihracatın boyutunu araştırmak, turizm sektörünün gelişmesine katkılar yapmak gerekmektedir.

Türkiye'nin ihracatının 30 milyar ABD Doları seviyesinde seyretmesi, arzu edilen bir durum değildir; ihracatımızın, mutlaka, 60 - 70 milyar dolar seviyesine yükseltilmesi için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması kaçınılmazdır ve bu manada da, Eximbank kaynaklarının artırılması gerekmektedir.

İhracatımızın yapısal sorunu olan pazar ve sektörel bağımlılığın azaltılmasını teminen, dünya pazarlarında "Türk malı" imajının yerleşmesini sağlayacak stratejik bir yaklaşımın tespit edilmesi, ileri teknoloji ihtiva eden, bilgi yoğun ve katma değeri yüksek ürünlerin ihracat içerisindeki payının artırılmasına dair politikaların uygulanması ve bu kapsamda firmaların ar - ge faaliyetlerinin daha fazla teşvik edilmesine azamî gayret gösterilmesi gerekmektedir.

Türkiye'nin, Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi için yapılması gereken çalışmalar bir an önce tamamlanmalı; ülkemize, 1995 yılından itibaren 60 milyar dolar civarında bir maliyet yükleyen gümrük birliği sürecinde yaşanan problemlerin çözümüne ağırlık verilerek, sınaî ürünlerin gümrük birliğinde daha rantabl bir seyir izlemesine önem verilmelidir.

Dışticaret şirketlerinin teşviklerine daha çok ağırlık verilerek, KOBİ'lerin uluslararası piyasalarda hak ettiği yeri almasını teminen, rekabet şartları, uluslararası pazarlama, tanıtım ve ticarî bilgiye ilişkin eksikliklerin giderilmesine öncelik verilmelidir.

Sınır ticaretiyle ilgili yeni düzenlemeler yapılmalı; söz konusu ticaretin tabana yayılması için alternatif ürünler geliştirilmeli; devletin, komşu ülkelere karşı uyguladığı politikalar gereği ekonomik manada zarar gören illerimizin kayıpları telafi edilmelidir.

Bu vesileyle, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sürenizi biraz aştınız; ama, borç yiyen kesesinden yer.

İçel Milletvekili Sayın Hidayet Kılınç... (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HİDAYET KILINÇ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı hakkında, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlgili konuya geçmeden önce, İçel İlinde 21-25 Kasım ve 2 Aralık günlerinde meydana gelen sel felaketine kısaca değinmek istiyorum. İlimiz bütününü en ağır şekilde etkileyen sel felaketi, yerleşim yerlerinde ve tarım alanlarında büyük zararlara sebebiyet vermiştir. 4 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir, yaklaşık 100 trilyon lira maddî zarar bulunmaktadır. Devletin bütün birimleri afete anında müdahale ederek, daha büyük zararların ve can kaybının önüne geçmişlerdir. Hükümetimiz tarafından bir miktar ödenek aktarılmıştır; ancak, zararın miktarı göz önünde bulundurulduğunda, yetersiz olduğu açıktır. Bununla birlikte, afet olan belediyelerimizin afet kapsamına alınması, İller Bankasındaki belediye borçlarının ertelenmesi, çiftçi borçlarının ertelenmesi, yeni kredi imkânının sağlanması, acil olan isteklerdir. Ayrıca, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine sabır, tüm hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi sunarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin en eski, en köklü kuruluşlarından olan Devlet İstatistik Enstitüsü yetmişbeş yaşındadır. Enstitü, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda yıllardır veri toplamakta ve istatistikî bilgi üretim hizmetlerini aralıksız, çağın gereklerine uygun olarak sürdürmektedir. Geleceğimizin sağlıklı şekilde planlanabilmesi için, istatistik alanlarında ihtiyaç duyulan bilgileri güncel, güvenilir ve gerçek hayatla ilgili olarak üretmek, hızlı sunumunu sağlamak, Devlet İstatistik Enstitüsünün her zaman ana görevi olmuştur.

Bilindiği gibi, 14 üncü nüfus sayımı alan çalışması 22 Ekim 2000 tarihinde ülke genelinde yapılmıştır. Sayım bir günde tamamlanmış, sayımların neticesi Devlet İstatistik Enstitüsüne anında ulaştırılmıştır. İl ve ilçe sayım komitelerinden faks ve yazıyla gönderilen geçici sonuçlar, her yerleşim yerinin nüfus artış hızları ve bina sayımından elde edilen konut sayılarıyla analiz edilmiştir. Analiz çalışmaları sonucunda, nüfus artış hızı beklenilenin üzerinde çıkan ve ihbar edilen bölgelere ait defterler inceleme grupları tarafından değerlendirilmeye alınarak, gerekli görülen bölgelerde tekrar alan çalışması yapılmıştır.

Nüfus sayımıyla ilgili çalışmalar, sonuç açıklama aşamasına gelmiştir. İnceleme sonucunda, mükerrer yazım belirlenen bölgelerin İller Bankasından fazla pay alma ve bazı yerleşim yerlerinin belediye olabilme kaygısına düştükleri belirlenmiştir. Sayımda mükerrer ve hayalî yazımların önlenebilmesi için, İller Bankasından pay alma kriterleri sadece nüfusa bağımlı olmaktan çıkarılmalı ve yeni kriter belirlenmesi için gerekli acil düzenlemeler yapılmalıdır. Bundan sonra her on yılda tekrarlanacak olan genel nüfus sayımında hataların en aza indirilmesi için, belediyelerin güncel adres değişikliğini bilgisayar ortamında takip etmeleri ve harita üretmeleri gerekmektedir. Ayrıca, merkezî nüfus kayıt sistemi ikamet edilen yere göre düzenlenmeli, değişiklikler güncel olarak takip edilmelidir.

Ülkemizde tarım istatistiklerine Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlanmış olup, ilki 1927'de olmak üzere, 1950, 1963, 1970, 1980, 1991 ve 2001 yılında yedinci genel tarım sayımı, Enstitü tarafından yapılmıştır. Genel tarım sayımlarında, cari tarım istatistikleri ile derlenemeyen tarım işletmelerinin büyüklükleri, tipleri, arazi tasarruf şekli, hane halkı kompozisyonu gibi bilgilerin derlenmesi ve ara yıllarda yapılacak çalışmalara çerçeve oluşturması amaçlanmaktadır. Bu yıl, Devlet İstatistik Enstitüsü-Tarım Bakanlığı işbirliğiyle, tarım istatistiği, uluslararası istatistik sistemine dönüştürme çalışmasına başlanmıştır. Ayrıca, tarımsal işletmelerin ekonomik yapılarını araştırma projesi çalışmalarına da başlanmıştır. Amaç uygulanan tarım politikalarının, ne tür işletmelerde, ne tür değişmelere yol açtığı, zaman içinde izlenerek, daha sonraki dönemler için hedeflenen yapıya ulaşma amaçlı daha sağlıklı politikalar üretmektir.

 Enstitü, Türk istatistik sisteminin geliştirilmesi amacıyla Avrupa Birliği İstatistik Ofisi ile yoğun bir çalışma dönemine girmiş bulunmaktadır. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi tarafından oluşturulan uyum veri tabanı sistemine enstitünün entegrasyonu çalışması yürütülmektedir.

Uzun süredir ara verilen bina sayımı, 2000 yılında tekrar gerçekleştirilmiştir. Ülkemizin deprem bölgesinde olması ve son yaşadığımız depremlerden sonra, bu veri tabanının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ayrıca, bu veri tabanı, bazı belediyeler tarafından kurulmaya çalışılan kent bilgi sistemine de geniş ölçüde hizmet edecektir.

Hane halkı gelir ve tüketim harcamaları anketi 2002 yılından itibaren enstitü tarafından sürekli hale getirilerek, yeni kurulacak tüketici fiyat indeksleri ağırlıkları ve indeks sepetinde yer alacak mal ve hizmetlerin her yıl güncelleştirilebileceği bir yapıya kavuşturulacaktır.

12-14 Kasım tarihleri arasında İstatistik Araştırma Sempozyumu yapılarak, istatistik bilimiyle uğraşanlara yeni bilgiler verilmiş, yeni tartışma ortamları yaratılmıştır.

Devlet İstatistik Enstitüsü, son yıllarda bünyesinde çeşitli konularda veri tabanları oluşturmuş, bunların bir kısmını da internet aracılığıyla dağıtıma açmıştır. İnternet aracılığıyla dağıttığı belirlenen en önemlileri; haber bültenleri, il bazında temel ekonomik ve sosyal göstergeler ve ekonomik panoramadır. Ayrıca, enstitü, ürettiği verilerin kamuoyuna sunumunu hızlı bir şekilde gerçekleştirebilmek için, istatistik bilgi hattı kurmuştur. İstatistik bilgi hattı menüsünde mevcut olan bilgiler, düzenli olarak güçlendirilip kullanıcıların hizmetine sunulmaktadır.

Enstitü, yürüttüğü cari çalışmalar sonucunda, aylık, üç aylık ve yıllık olarak hazırlanan haber bültenleriyle kamuoyunu sürekli bilgilendirmektedir.

Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizin önemli kurumlarından olup, geçmişin sağlıklı bilgisiyle geleceğimizi planlamaktadır.

Bu vesileyle, 2002 malî yılı bütçe tasarısının hayırlı olmasını diler; saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Üçüncü söz, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Arslan'ın.

Sayın Arslan, size 9 dakika kaldı...

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, bir iki dakika toleranslı  davranırsınız.

BAŞKAN - Bugün idare edemiyoruz efendim.

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Öyle mi?..

BAŞKAN - Vallahi, idare edemiyoruz.

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Bugün, Sayın Kapusuz istemedi; ben de etmiyorum.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Danıştay bütçeleri üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlar; ramazanınızı tebrik eder, Türk-İslam alemine hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ederim.

Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün ana görevlerini incelediğimizde, yasalarla belirlenmiş olan taşınmaz mallarla ilgili akitler ve her türlü tescil işlemlerini yapmak, tapu sicillerinin düzenlenmesi için temel prensipleri tespit etmek, tesis kadastrosu yaparak taşınmazların hukukî ve teknik durumlarını belirlemek ve bunları güncel tutmaktır.

Gayrimenkuller üzerindeki hakların geçerliliğini koruyabilmek için, hakların mevcut durumuna göre tapu kayıtları üzerinde tesis edilmesi ve yasal prosedürün izlenmesi esastır.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, 1 328 birimde vatandaşa hizmet götüren önemli kuruluşlarımızdan biridir. Bu kuruluşun hizmetlerini en iyi şekilde yerine getirmesi, toprağa bağlı her türlü yatırımların gerçekleşmesi açısından bir zorunluluktur.

Toprak çoğaltılamadığından, artan nüfusun toprağa olan ihtiyacının, iyi bir planlama ve değerlendirmeyle karşılanması gerekmektedir. İyi bir planlama için de mutlak surette kadastro gerekir. Zira, kadastro, imar uygulamaları, arazi tapulaştırmaları, köy yerleşim planlaması, sınır ve mülkiyet anlaşmazlıklarının çözümü, hazine arazileri ile devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin tespiti, ormanların belirlenmesi, vakıf yerlerinin tespiti ve adil vergilendirme ve benzeri konularında ve toprağa bağlı her türlü yatırım projelendirilmesinde ve uygulanmasında temel kurumlarımızdan biridir.

Türkiye'de kadastronun bitirilmemiş olması, her sene Meclis kürsüsünde dile getirilmektedir. Bu eksikliğe rağmen, toprağa bağlı yatırımlarda kadastronun darboğaz teşkil etmeyişi ve birçok projede belirlenen zamandan önce yerine getirilmiş olması da bir başarıdır.

Bununla birlikte, bütün yurt sathında kadastronun tamamlanması ve çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde yaşatılması için, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bu hizmetleri daha verimli yapabilmesi açısından desteklenmesi gerektiğine yürekten inanmaktayım.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün mevcut bütçe imkânlarıyla, 2001 yılında programa alınan kadastro ve harita hizmetlerinin gerçekleştirilmesi ve kadastroda beklenen hedefin üstünde bir üretim yapılması memnuniyet vericidir.

Toprağın kullanımıyla ilgili tüm planların altlığını kadastro paftaları oluşturmaktadır. Yapıldığı tarihte ihtiyaçlara cevap verecek şekilde hazırlanan bu haritaların, günümüz ihtiyaçlarına göre yenilenmesi gerekmektedir.

Kentsel alanlardaki şehircilik, imar, altyapı ve üstyapı planlamalarının yapılabilmesi ile kırsal alanlardaki tarım arazilerinin düzenleme işlemlerinin sağlıklı yapılabilmesi, kadastro hizmetlerinin gerçekleşmesine bağlıdır. Bu amaçla Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu çalışmalardan sonuç alınabilmesi için gerekli maddî destek sağlanmalı, buna paralel olarak 3402 sayılı Kadastro Kanununda gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Türkiye'de bilgisayar edinen ilk kuruluşlardan birisidir. Tapu ve kadastro hizmetlerinde bilgisayara dayalı çalışmaların yapıldığı ve bu çalışmaların bütün birimlere süratle yaygınlaştırıldığı herkes tarafından bilinmektedir.

Bu çalışmalardan olan tapu ve kadastro bilgi sistemi (TAKBİS) projesinin kurulmasına ve hayata geçirilmesine yönelik çalışmalara her türlü destek şartsız olarak verilmelidir. Bu projenin finansmanı döner sermaye gelirlerinden karşılanmaya çalışılmakta olup, yaygınlaştırma çalışmalarının genel bütçeden de desteklenmesi gerektiği inancındayım.

Bu çalışmaların bir an evvel sonuçlandırılması en samimî temennimizdir; çünkü, vatandaşı devlete bağlayan en önemli unsurlardan birisi de, mülktür, yani mülkiyettir. Mülkün vatandaşa ait olduğunu belirten belge de, tapudur. Bu nedenle, Türkiye'de tapusu yapılmamış, tapu kadastrosu geçmemiş arazi veya mülk kalmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, Tarım Bakanlığı tarafından, çiftçilik yapan vatandaşlarımıza, doğrudan destek programına göre, tarım arazilerine dönüm başına 10 milyon lira maddî destek sağlanmaktadır. Bu destek de, 200 dönüme kadar verilmektedir. Tapusu olan yerlerde bu desteğin verilmesinde problem olmamakta; fakat, tapusu olmayan tarım arazilerinde, devlet ile vatandaşlar arasında sorunlar yaşanmaktadır.

Tapusu olmayan tarım arazileri için il müdürlüklerince komisyon kurulmakta, bu komisyonların verdiği bazı kararlar tepkiyle karşılanabilmektedir; çünkü, 50 dönüm arazisi olan kişinin arazisi 30 dönüm olarak veya 60 dönüm olarak yazılabilmekte. Bu da, vatandaşlar arasında husumet ortaya çıkarmaktadır. Bunun giderilebilmesi için, bir an önce, Tapu ve Kadastronun Türkiye'de tapusuz arazi bırakmaması gerekmektedir.

Bir başka problem de vatandaşların kendilerinin olduğunu kanıtlamakta zorluk çekmekte oldukları araziler vardır. Bir an önce, bu arazilerin tapu belgesinin de vatandaşa verilerek çözülmesi gerekmektedir.

Bir başka problem de, Türkiye'deki ekim alanlarının ve ekilen mahsullerin üretiminin istatistikî tespitinin kolaylaştırılması, yöresel ekim alanlarının tespiti ve hangi ürünlerin ekiminin yapılabileceğinin belirlenmesi için de tapulamanın bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.

Yine, çiftçilerimizin tarımsal kredi kullanımlarında en önemli etkenlerden birisi de tapusuz arazileri ipotek ettirememeleridir. Tapusuz arazisini ipotek gösteremeyen çiftçimiz, maalesef, bazı tarım kredilerinden istifade edememektedir.

Bu gibi problemlerin çözülmesi için, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar bitirilemeyen tapu ve kadastronun bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.

Tapu kadastro hizmetlerini yürütecek personelin hukukî ve teknik konularda yetişmiş olması, hizmetin özelliği, kalitesinin artırılmasında çok büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle eğitim hizmetleri düzenlenen hizmetiçi eğitimlerle bugüne kadar sağlıklı bir şekilde yürütülmüştür; ancak, tapu sicil müdürlüklerinin eleman ihtiyacı had safhadadır. Bunların bir an önce temini ile eğitimlerinin yapılarak hizmete katılmalarının sağlanması gerektiğine inanıyoruz.

Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, uluslararası ilişkilere büyük önem vermiş; bu amaçla özel mülkiyete geçme aşamasında olan Rusya Federasyonuna bağlı ülkeler ile Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan gibi ülkelerin tapu ve kadastro kuruluşlarının yetkilileriyle ortak proje hazırlanması, yardımlaşma ve teknik işbirliği, eğitim, uzman değişimi gibi konuları kapsayan mutabakat protokolleri imzalanmıştır. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle tapu ve kadastro çalışmalarının yürütülmesi ve otomasyona geçişine destek verilmesi hususunda gerekli...

BAŞKAN - Sayın Arslan, son 1 dakikanız...

MEHMET ARSLAN (Devamla) - ...yardım ve işbirliği protokolü imzalanarak, Kıbrıs'ın kadastrosunun tamamlanmasına çalışılmakta, millî ve manevî önemi tartışmasız olan bu toprakların teknik ve hukukî durumu net olarak ortaya konulacaktır.

Bütçede kendisine ayrılan ödeneğin 4-5 katı gelir sağlayan harita, tapu, kadastro sektörünün ana kurumu olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne başarılar diliyor, bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin meri yargı sistemi içerisinde, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun "idarî yargı" denilen ayrı bir yargı yoluyla denetlenmesi öngörüldüğünden, genel yargı olan adlî yargı dışında ve yanında, ülkemizde, bir de idarî yargı bulunmaktadır. Danıştay ise, bu yargı yolunda yüksek mahkeme olarak yer almaktadır.

Danıştay kararları, idareye ve idarî faaliyetlere muhatap kişilere, hukukun ne olduğunu gösterebilmesi anlamında özel önem taşımaktadır. Danıştayda, kimi zaman yürütmenin durdurulması istemi, çok kısa bir sürede karara bağlanıp, taraflara, memur eliyle tebliğ edilmek suretiyle, idarî yargının etkinliği hissettirilirken, kimi davalarda yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilebilmesi için aylar, hatta seneler geçmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ARSLAN (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika verirseniz...

BAŞKAN - Tabiî efendim. Toparlarsanız, memnun olurum.

MEHMET ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yargılama sürecindeki farklılıklar ve bu farklılıkların izahsızlığı, Danıştaya yönelik eleştirilere dayanak teşkil etmektedir. Özellikle, kamu personeline ilişkin mevzuatın uygulanmasından doğan davalarda, Danıştayın, kararlarında tarafsız ve objektif olmadığı konusundaki yaygın kanaat, halk arasında daha da belirgindir.

Farklı siyasî iktidarlar döneminde atanan kamu personeli için farklı içtihatların üretildiği iddiaları, her iddia sahibince farklı emsal uygulamalara dayandırılmaktadır. Farklı uygulama ve içtihatlar, yüksek yargı organı olan Danıştayın tarafsızlığını perdelemektedir.

Bir yüksek yargı organı, toplumsal bünyedeki çatışmalarda taraf olamaz. Zamanla değişip gelişen egemen kurum ve kavramların geçmiş tarafgir faaliyetleri nedeniyle, yargıyı karşısına alması, hukuk devleti ilkesinin hayata geçirilebilmesini zorlaştıracaktır. Türk Milletinin Danıştaydan beklentisi ise, muasır medeniyetler seviyesine ulaşırken, toplumun önünü açması, sosyal hukuk devleti ilkelerinin güvencesini teşkil edecek yüksek idare mahkemesi olarak varlığını korumasıdır.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Bu turda, gruplar adına görüşmeler bitti.

Efendim, arkadaşlar da himmet buyururlarsa, iftardan evvel, bu tur görüşmeleri tamamlarız.

Şahsı adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Birol Büyüköztürk; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

BİROL BÜYÜKÖZTÜRK (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçemizin, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığı bütçeleriyle ilgili olarak, lehte söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli üyeler; diğer ülkeler ile Türkiye arasındaki ticarî ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, ülkemizin ticarî ve ekonomik çıkarlarının korunması, ihraç ürünlerinin uygun fiyatlarla pazarlanması, piyasa hareketlerinin takibi gibi konularda ihracatçılarımıza gerekli istihbaratın sağlanması ve yardımcı olunması yanında, ihracatçının her türlü derdine çare aramak ve ona yardımcı olmak gibi bir fiilî ulusal görevi de bulunmakta olan Dış Ticaret Müsteşarlığının üzerinde, büyük bir yük ve sorumluluk vardır. Ayrıca, ülkemizin ticarî ve ekonomik çıkarlarının, bu konunun uzmanlarınca, yine, etkin bir şekilde korunabilmesi bakımından, başta Dünya Ticaret Örgütü olmak üzere, ekonomik nitelikli uluslararası kuruluşlarda temsile özel bir önem verilmesine inanmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışticaretimizi geliştirmek istiyorsak, önce üretecek, sonra pazarlayacağız. Üretmek için de; bir, teknolojiye; iki, maddî destek ve teşvike ihtiyacımız var. Teknoloji içinse, iyi eğitim veren bilgi yuvalarına ve oralarda eğitim görecek kapasitede öğrencilere ihtiyacımız var. Teknolojinin, bilgili insanımızı yetiştirdikten sonra, teşvik ve desteğin, yeterince, doğru yerde, doğru zamanda ve doğru planlı uygulanması gerekiyor.

Türkiyemizde, sadece ihracatın değil, dışticaretimizde ithalatın da gözönünde bulundurularak, dengeli ve planlı bir teşvikin yapılması gerekiyor. 1995-1999 yılları arasında, devletimiz, teşvike 17 katrilyon pay ayırmış; ayrılan bu payların, maalesef, dışticaretimizde önemli yer tutan sektörlerde dengeli dağıtımını sağlayamamıştır. Örneğin, 17 katrilyonluk dışticaret teşvikinden 250 trilyonluk pay alan tarım ürünleri sektörü, dışticaretimizde yüzde 12'lik önemli bir yere sahip olmuştur. Yine, yıllarca desteklenen ve toplam imalat sanayiinin 10 katrilyonluk teşvikinden 4 katrilyon 786 milyar alan -yaklaşık yüzde 40'ını- tekstil ve hazır giyim sektörü, maalesef, dışticaret hacmimizde yüzde 23'lük bir yere sahip olmuştur. Yine, bu kadar teşvik alan bu sektörümüzün beş yıldaki ilerleme kaydı, artışı yüzde 15; halbuki, dışticaretimizdeki ihracat artışımız yüzde 23 olarak gerçekleşmiştir. Yine imalat sanayiinde, makine ulaşım sektörü dışticaret hacmimizde yüzde 38 yer tutarken, aldığı pay yüzde 16 olmuştur. İşte, tüm bu teşviklerin planlı ve akıllı uygulanmasıyla, inanıyorum ki, dışticarette daha iyi verim ve daha iyi bir denge sağlarız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz da dışticaretimizde önemli bir yer tutan Avrupa Birliğiyle ilgili ticaretimize değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, Gümrük Birliği Antlaşması 1996 yılında yürürlüğe girmiştir; fakat, ticaret, hep Türkiye'nin aleyhine işlemeye başlamıştır. 1996 yılında, Türkiye'nin toplam ihracatı yüzde 7,3 artarken, Avrupa Birliğine ihracatımızın artışı yüzde 4,2 olmuş; ithalat ise tam tersi gelişmiş, ithalatta yüzde 22,2 gelişme sağlanırken, maalesef, Avrupa Birliğiyle olan ithalatta yüzde 37,2'ye ulaşılmıştır. Aleyhteki bu rakamlar, maalesef bu zamana kadar gelmiştir. 1995-2000 döneminde, AB'den yapılan ithalatın ortalama artışı yüzde 9,6 olarak gerçekleşirken, bu dönemde AB'ye yapılan ihracatın ortalama artışı yüzde 5,5 olarak gerçekleşmiştir. Halbuki, bu oranlar, 1990-1995 döneminde yüzde 11,2 ve yüzde 9,1 olarak birbirine yakın düzeydeydi. Bu tablo da gösteriyor ki, Gümrük Birliği Anlaşması, maalesef, Türkiye açısından dışticaretimizde olumsuz neticeler doğurmuştur. Bunun için, yeniden bir düzenlemeye, yeniden birtakım konuları ele almaya ihtiyaç olduğu kanısındayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, gerçekleştiği takdirde dışticaretimizde önemli bir yer tutacağına inandığım ABD ile İsrail arasındaki Serbest Ticaret ve İşbirliği Anlaşmasında üretim yapacakları üçüncü ülke olarak Türkiye'nin yer alması, memleketimiz için büyük bir pozitif gelişme olacaktır. Gerek hammadde kullanımı gerek istihdam gerekse vergi ülkemiz açısından büyük bir olumlu gelişmeye sebep olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak da biraz bilgi sunmak istiyorum. Hepimiz iyi biliyoruz ki, devletin zenginliği her zaman vatandaşa doğru ve planlı olarak yansımamakta; ama, vatandaşın zenginliği her zaman devlete doğru orantılı olarak yansımaktadır. Maalesef, Türkiyemizde, devletimiz gayrimenkul zenginidir, hazineler, orman arazileri, barajlar, denizler, ne aklınıza geliyorsa; ama, bundan ne derecede yararlanabiliyoruz? Halen, elinde olan işletmelerden yararlanamayan devlet, halen bu gayrimenkulleri elinde tutarak zenginliği bir yere hapsetmiş durumda. Halbuki, bunların vatandaşlara sunulması, vatandaşların bunları kullanmasıyla, hem vatandaşımıza hem de devletimize zenginlik sağlayabiliriz. Örneğin, ormanlarımız, hiç yoktan bazı insanları gayrimeşru yoldan zengin yapıyor, üstelik, bu işler planlı olmadığından ormanlarımıza büyük zarar veriyoruz. Ormanlarımızı uzun süreli kiraya versek daha iyi korunacak, hem zenginliğinden de hep birlikte istifade edeceğiz. Satabileceklerimizi satmalı, kiraya verebileceklerimizi uzun sürede kiraya verebilmeliyiz.

Ayrıca, yine, sizinle tartışmak istediğim yerin üstü ve yerin altı konusu var. Yerin üstü vatandaşa tapulu, yerin altı devlete tapulu. Bunun bir tezat teşkil ettiğine inanıyorum. Yerin üstü kimin  üzerine tapuluysa, yerin altı da aynı şahsın üzerine tapulu olabilmeli. Devletin, kendi işletmelerini yapmaya, kendi yatırımlarını bitirmeye gücü yetmiyor; ama, benim, yerin üstünde istediğimi ektiğim arazinin altına müdahaleme engel oluyor. Ben, yerin üstünü nasıl, ne şekilde ekebiliyorsam, yerin altını da aynı şekilde değerlendirebilmeliyim. Bu konuda, ben değerlendiremezsem, gücüm yetmezse, bu işle ilgili gerekli işletmecilerle anlaşabilmeliyim ve neticede çıkacak olan yer altındaki bu değerleri ben kazanırsam, vatandaş kazanırsa, devletin de kazancı olur inancındayım; onun için, yerin altının, üstünün ayrılmaması gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitüsüyle ilgili bazı düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gelişen ve kalkınan ülkelerde, devleti yöneten karar alıcılar, araştırmacılar ve çağdaş toplumun her kesimi için güncel istatistikî bilgi vazgeçilmez bir unsurdur. Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizin ihtiyacına yönelik istatistikî verileri minimum hatayla üretip, karar vericiler ve kullanıcılar için istatistiksel veriden çok istatistiksel bilgi sağlayıp, Enstitünün sadece rakam makinesi olmadığı gerçeğinden hareketle istatiksel veriler üzerinde yorum ve analizler yapmalıdır. Gerek kuruluşların gerekse ülkelerin, geçmişlerinde neleri eksik veya yanlış yaptıklarını bilmek ve geleceklerinde neleri yapmalarının faydalı olacağı, o ülke ve kuruluş için âdeta vazgeçilemez bilgi kaynağıdır. Peki, bunu sağlayacak, yani, verileri toplayıp bunları analiz edip yorumlayarak geleceğe ışık tutacak bilgi kaynağından ne derecede yararlanıyoruz? Eğer, ülkemizin yönetiminde yanlışlar yapılmasaydı biz burada olur muyduk, vatandaş bu sıkıntıda olur muydu? Demek ki, birtakım yanlışlıklar yaptık ve işte bu yanlışlıkları görüp bunlardan ders alarak geleceğimizi de ona göre planlamak istiyorsak, geçmişimizdeki bu yanlışlıkların ve günümüze ilişkin ihtiyaç duyulan tüm verilerin toplanması, analiz edilmesi, yorumlanması ve böylece kullanıcılar için işlenmiş bilginin sunulması, o araştırma projelerinin hazırlanmasının uygulanmasına bağlıdır.

Burada, geçmişteki bazı yatırımlarla ilgili, dikkatinizi çekeceğine inandığım istatistikî verileri sunmak istiyorum:

Evet,  maalesef, şu anda devam eden, proje bedeli 111 katrilyon lira -2000 yılı itibariyle- olan yaklaşık 6 bin yatırıma 45 katrilyon lira 2001 yılı itibariyle ödemişiz, ancak yüzde 17'sini bitirebilmişiz. Halbuki bu verdiğimiz parayla yüzde 41'ni bitirebilir, artı yüzde 24 getiriyi, bu memlekete ve hepimize sağlayabilirdik.

Yine bir istatistiksel bir veri, sene 1991, iki baraj aynı anda, aynı bölgede ihale ediliyor; biri Çarşamba Ovası, diğeri Yenişehir ikinci merhale. Çarşamba Ovasının maliyeti, yeni merhaleden yüzde 30 daha fazla; fakat, Çarşamba Ovası 85 bin hektar alanı sulayacak, Yenişehir ikinci merhale 15 bin hektar alanı sulayacak, yani, yüzde 550 -beşbuçuk kat- daha fazla olan bir şeyi, maalesef, heder etmişiz. 1991'de başladığımız bu iki baraja, bu zamana kadar 12'şer trilyon vererek halen yüzde 12'sini gerçekleştirebilmişiz.

Bu ve bunun gibi rakamlar, istatistikî bazı bilgiler sunmak istiyorum. Yıllarca yapılan ve bitirilemeyen bu 6 bin yatırımdan bazı örnekler vermek istiyorum. Halen bitmeyen 234 barajımız, 255 hastanemiz var. Bu barajların yaklaşık 113'ü 1993'ten önce temeli atılmış. Bunları bitirmeyi düşünmemişiz, üç yıl içerisinde -1993, 1994 ve 1995 yıllarında- 107 yeni barajın ihalesini yapmışız ve maalesef, bitmeyen 113'e 107 yeni baraj yapımını eklemişiz.

Hastanelerden örnek vereyim: Bitmeyen hastanelerimize, maalesef, 1993,1994, 1995 yıllarında, 45, 39, 39 yeni yatırım yaparak halen bunları da bitirememişiz, 123 tane daha tekrar eklemişiz. Tüm bu ve bunun gibi yanlış planlama neticesi, inanıyorum ki, yalnız devlet ve hükümet olarak zorda değiliz, vatandaşları da zora sokmuşuz. İşte bunun için diyorum ki, istatistiksel verileri iyi toplayıp, iyi yorumlayıp, iyi analiz edersek, bu memleketin önünü açarak büyük bir fayda sağlayacağımıza inanıyor, Yüce Heyete saygılar sunuyorum efendim. ( MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyüköztürk.

Söz sırası, aleyhte, Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe'ye ait.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığı bütçeleri üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben daha ziyade dışticaretle alakalı görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Türkiye, son 5 yıldır yanlış yönetimler sayesinde yerinde sayıyor. Yerinde saymak şöyle dursun, son 50 yılın en büyük küçülmesini yaşıyor. 1999'da sizin sayenizde yüzde 6,5 küçüldük. Bu küçülme 2001'de yüzde 10 olacak. 3 250 dolarlık millî gelir ne yazık ki, 2 200 dolara indi; yani, servetlerimizin, birikimlerimizin, değerlerimizin üçte 1'ini kaybettik ve fakirleştik. Ne yazık ki, herkes, son 6 ay içerisinde bütün birikimlerini kaybetti. İnsanlar servetlerini kaybetti, insanlar işsiz, güçsüz kaldı. Fukaralık ve yoksulluk ve de yolsuzluk 57 nci hükümetin bu ülkeye en büyük mirasıdır âdeta. Daha az üretmek, daha az almak, daha az satmak durumuna geldik.

Bir ülkenin en büyük ekonomik dinamiği dışalım ve satımıdır. Ne kadar ürettiğiniz ve ne kadar sattığınız çok önemlidir; dünya ticaretindeki payınıza göre saygınlığınız olur. Gelin, görün ki, bizim, dünya ticaretindeki payımız, artmak şöyle dursun, sürekli azalıyor ve dünya ticaretindeki payımız, artık, yüzdelerle ifade edilmiyor, yüzde 1 000'lerle ifade ediliyor.

Tabiî, bu hükümetin üretim diye bir derdi yok. Bu hükümet, sadece batık bankalara nereden nasıl kaynak bulabilirim onunla meşguldür. Yine, büyük holdingler de dahil olmak üzere, büyük şirketlerin bilançolarına baktığınız zaman, gelirlerinin yüzde 85, yüzde 90'ının faaliyet dışı gelirlerden oluştuğunu, faize yatırmanın üretmekten daha cazip olduğunu, en büyük yatırımcıdan en küçüğüne kadar ülke insanının yorgun, bezgin ve ümitsiz olduğunu; çünkü, bu Başbakan ve hükümet güven vermiyor. Allahaşkına, bunların neresine güvenilecek; ne dediler, ne yaptılar ve şu anda da ne yapıyorlar? Enflasyon dedikleri rakam tuttu mu, istihdam dedikleri rakam tuttu mu, dışticaretle alakalı verdikleri rakamların hiçbirisi tuttu mu; hayır.

Elbette ki, üretim olmadan kalkınma olmaz; elbette ki, refah olmaz, işsizlik halledilmez, fukaralığın kökü kazınmaz; elbette ki, bunların hiçbirisi olamaz. Hükümetin ana politikası, üretme, borç al. Peki, bu borçları kim ödeyecek; milletin belindeki kemerde delik kalmadı artık. İçborcu 2002'de çevirip çeviremeyeceğimizi tartışıyoruz. IMF ve Dünya Bankası 15 milyar dolar veriyor diye bayram ediyoruz. Stand-by'da neler var; hangi tavizleri veriyoruz; neyin altına imza atıyoruz; her şey kapalı kapılar arkasında olup bitiyor, hiçbirisinden haberimiz yok.

İhracat 30 milyar dolar sınırına geldi dayandı ve geçemiyor. Şubat krizinden sonra Sayın Ecevit "bu felaketten biz başarıyla çıkabiliriz, bunu bir çözüme dönüştürebiliriz" demişti, ihracatı ve turizm gelirlerini patlatacağını söylemişti. Peki, oldu mu; olmadı. İhracat artamaz; çünkü, üretim yok; çünkü, fabrikalar durmuş; çünkü, fabrikalar kapanmış, mevcutların da kapasitesi son derece düşmüş.

MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) - Yüzde 30 artış var.

OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar, 2001'de ihracat ancak yüzde 10-12 kadar artabilecek. İhracat nasıl artsın ki; bu kadar yüksek faizlerin ve maliyetlerin arttığı bir ortamda elbette ki ihracat artamaz. Peki, ne yapmalı; İhracatçılar Birliğinin devlet vesayetinden kurtarılması lazım. Sektör ve ülke yayılarak dezavantajlardan kurtulmak lazım. Tekstile aşırı bağımlı AB'ye mecbur tabloyu değiştirmek gerek. Türkiye'nin lokomotif sektör analizlerini çok iyi yapması lazım; maalesef, akıllı planlamalar yerine popülist tercihlere öncelik verilmiştir bugüne kadar. Tekstil teşviklerinde, tekstil makineleri öncelikli olarak teşvik edilseydi, tekstil ihracat getirisinin çok önemli bir kısmı, sürekli bir şekilde yeni veya kullanılmış tekstil makinelerine geri dönmezdi. Üretimi geliştirme açısından, dışa tam bağımlı bir sektör durumundadır bugün tekstil sektörü.

Değerli arkadaşlar, serbest bölgeler, esas fonksiyonları itibariyle ihracatı geliştirmek ve katkıda bulunmak üzere kurulmuşken, bugün sadece antrepo görevi görüyorlar.

Ekonomi, bugün yedi sekiz bakanlığa bağlı ünitelerle, direkt veya dolaylı şekilde ilgilendirilmiştir. Koalisyon ortakları, ekonomiye müessir bankaları ve bakanlıkları, işin başında, kendi aralarında taksim etmişlerdir, bölüşmüşlerdir. Yıkımın, ekonomik çöküşün sahibi ortada yoktur, topu birbirlerine atıyorlar; yani, tam bir faili meçhul.

KOBİ'lerin Eximbankla ilişkilerinde teminat sorunları, kendi tesislerini kullanmakla aşılabilir. KOBİ'lerin ekonomi ve ihracattaki paylarını artırmak ve onların dinamizmiyle ülkenin kalkınmasına lokomotif olarak katkıda bulunmalarına imkân sağlamak lazımdır.

Tayvan örneği önümüzde, son derece çarpıcı bir örnektir değerli arkadaşlar. Tayvan ve benzeri ülkelerde KOBİ'lerin ihracattaki payı fevkalade önemlidir. Tayvan'ın ihracatında ev tipi atölyelerin ve KOBİ'lerin çok büyük payı vardır. KOBİ'lerin ciddî kredi sıkıntıları mevcuttur. İçpiyasadaki kontrolsüzlükler ve üretim girdilerindeki olumsuz gelişmeler, aşırı fiyat artışları, ihracata arzu ettiğimiz şekilde büyük sıçramalar yaptırtamıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün iç ve dışpiyasa ayırımı artık kalmamıştır. Avrupa Birliği normları artık içpiyasamıza da müdahale etmektedir. Globalleşen dünyada, zaten, iç ve dışpiyasa ayırımı olamaz ve buna göre üretim tarzınız da olamaz. Sizin kokorecinize bile bunlar karışırlar, şu anda da karışıyorlar. Gümrük Birliği Anlaşması sürekli aleyhe işliyor, Avrupa Birliğiyle ticarî ilişkilerimizde denge sürekli aleyhimize bozuluyor.

Değerli arkadaşlar, dışticaretimizde komşularımızın payı, ne yazık ki, çok düşüktür. Halbukî, Amerika Birleşik Devletleriyle Kanada'nın, İrlandayla İngiltere'nin arasındaki yoğun dışticaret örnekleri, bizim için de, örnek alınması gereken, üzerinde durulması gereken hususlardır. Bizim komşularımızın, tamamıyla yaptığımız ticaret, total ticaretimizin ancak yüzde 10'u bile değildir. Eğer, ticarette komşularla yoğun ilişkilerimiz olsaydı, aramızdaki bütün sorunlar daha kolay görüşülür ve halledilirdi ve çözülürdü.

Ekonomi çok başlıdır; meselenin sahibi yoktur. Sahip olarak ithal olunan Sayın Derviş, burada birkaç gün önce yapmış olduğu konuşmada "ben, krizi tam olarak başlangıçta anlayamamıştım" demişti. Ben, bugün de anladığının farkında değilim, ben, bugün de anladığını hiç zannetmiyorum. IMF tahsildarı görüntüsünden hiç kurtulamadı Sayın Derviş.

Değerli arkadaşlarım, işin sahibi olması gereken Dış Ticaret ve Hazinenin dış temsilciliklerinin büyük bir iddia ve vizyon sahibi olmaları gerekirken, siyasî yakınlıklar dolayısıyla atamalar yapılıyor, 7 000-8 000 dolar maaş almaları temin ediliyor. Önemli bir kısmı, gittiği ülkenin lisanını dahi yeterince bilmez ve gittiği işe pozitif bir katkıda bulunmayan arkadaşlardır. Bu insanlar ve bu ekiple alakalı bizim değerlendirmemiz şudur: Yapılacak olan en rasyonel çözüm, bu dış temsilciliklerin tamamını kapatmak ve dış ülkelerdeki, ihraçla, ithalatla alakalı bu temsilcilik görevini İhracatçılar Birliğine ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine devretmek gerekir. Üretim kompozisyonunu da, mutlaka değiştirmek ve sektörel analizleri tam olarak yapmamız lazım ki, hedeflerimizi tutturabilelim.

Değerli arkadaşlar, "Sektör öncelikleri iyi tespit edilmelidir" dedim. İrlanda'nın yazılım sektörüne öncelik tanıdığı gibi, Güney Kore'nin, Çin'in -gelişen, büyüyen koca Çin'in- demiryolları gelişecek diye lokomotif sektörüne öncelik tanıması gibi... Tabiî, bunları yapmak için, önce, bir irade ortaya  konulması gerekir. Türkiye'de olmayan şey budur.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de en vahim olan hata, bizde, sermayenin rengine göre ayrım yapılmasıdır. Sermayeyi "yeşil, kırmızı, sarı" diye bölmek olmaz. Komünist Çin bile bizimkilerden daha çok serbest piyasa şartlarına uyuyor. Çin, en fazla yabancı sermaye çeken ülkelerden biridir bugün. Son 20 yılda ortalama yüzde 10 büyümeyi sağladılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN PEPE (Devamla) - Peki, onların komünistleri bu denli rasyonel düşünürken ve kalkınmayı sağlarken bizi yönetenler ne yapıyorlardı; ya darbe yapıyorlardı ya popülist söylemlerde bulunuyorlardı veyahut da sen-ben kavgasıyla bir ömrü tüketiyorlardı. Biz, yabancı sermayeyi çekmek şöyle dursun, mevcut olanı da dışarı kaçırıyoruz. Bulgaristan ve Romanya'ya giden toplam sermaye, gelen yabancı sermayeden daha fazladır. Halkına güvenmeyen, onu potansiyel suçlu gören anlayışla ülkeyi iflasa sürüklemişlerdir. Onun için, bu eserle, bu hükümet ne kadar iftihar etse azdır. Yine, bu ayrımın en çarpıcı örneklerinden biri de Petlas örneğidir.

Değerli arkadaşlar, bundan bir, birbuçuk ay kadar önce Maraş'ta işadamlarıyla yapılan bir toplantıda Maraşlı tekstilcilerin bir isyanını, bir serzenişini burada dile getirerek sözlerimi toparlamak istiyorum. Maraş'taki tekstilci arkadaşlarımız "eğer, devlet, bize birazcık el uzatsa, bizi birazcık teşvik etse, biraz gözümüze baksa, biraz yüzümüze gülümsese, enerjide biraz destek verse, sübvanse etse, sadece, Maraş 10 milyar dolarlık ihracat yapabilir" diyordu. Maraşlı sanayici, tekstilci böyle söylüyordu. Tabiî, belki bu rakam biraz abartılı gelebilir, ama, Türkiye'de enerjinin sanayiciler tarafından ne kadar pahalıya tüketildiğini ve dünya enerji ücretleriyle, elektrik fiyatlarıyla mukayese edildiği zaman aradaki büyük uçurumları gördüğümüzde sanayicilerin bu haklı serzenişinin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu ve hükümetin buna kulak vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Sözlerime burada son verirken, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Pepe, teşekkür ediyorum.

Eski Divan Üyesi olmanız sıfatıyla müsamaha gösterdik.

Beşinci turda gruplar ve şahıslar adına görüşmeler tamamlandı.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Sayın Ongun?.. Sayın Ongun yok.

Sayın Levent?..

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Ongun burada efendim.

BAŞKAN - Nerede burada? Niye ses çıkarmıyor?

Sayın Levent'ten başlayalım efendim. Daha sonra Sayın Ongun'a geliriz. Ama, sesinizi yükselteceksiniz, elinizi kaldıracaksınız; rehavet içinde olmak yok...

Sayın Levent, buyurun.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla sayın bakanlarıma iletmek istiyorum.

Niğde'de yetişen patates, elma ve soğanla ilgili -yazmış olduğu- kararnamenin Hazine Müsteşarlığından dönmesinin nedenlerinden bir tanesi olarak gerekli bilgilerin olmadığı izah edilmektedir. Sayın Bakanıma, buradan... Türkiye'de, ne kadar elma yetiştiğini, ne kadar patates ve soğan yetiştiğini bilmeyen bürokratların, bu ülkedeki fiyat istikrarının teşkil edilmesinde neye yol açtığını ilerideki yıllarda hep beraber göreceğiz.

Sayın Bakanımdan, bundan sonra, kararnamesinde, ne kadar patates yetiştiğini, ne kadar elma yetiştiğini Hazineye bildirmesini istirham ediyorum. Kendisine buradan onu söylüyorum.

BAŞKAN - Soru...

MÜKERREM LEVENT (Devamla) - Bir an önce kararnamenin bu şekle dönmesini istiyorum. Soru budur efendim.

BAŞKAN - Niye döndürmediniz diyorsunuz. Tamam. Ben anladım.

Bitti mi efendim?

MÜKERREM LEVENT (Devamla) - Efendim, Niğde Tapu Kadastroda köylerde eleman yokluğundan dolayı köylüler birbiriyle kavga etmede ve cinayetler de işlenmektedir. Şu anda kadastrosu bitmeyen yüzde 70 köy mevcuttur. Sayın Bakanımız, Niğde'ye eleman gönderip, artık, çağın 2000'li yıllara geldiği bir ülkede, kadastrosu bitmiş köyler görmeyecek miyiz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Yalnız, bir istirhamım var efendim, bir kere daha hatırlatayım: Bundan sonra, benim delaletimle, bir arkadaşımız soruyor, o da onu devam ettirecek, benim delaletim olduğu malum; 10 saniye fark eder.

Çok rica ederim, yorumsuz sual...

Buyurun Sayın Ongun.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Dışticaretten sorumlu Sayın Devlet Bakanımıza ve tapu kadastrodan sorumlu Sayın Devlet Bakanımıza birer sorum var.

Bilindiği gibi, 10 yaşın üzerindeki makinelerin ülkeye ithali yasaktır; ancak, Türkiye'ye ithal edilen mamulleri imal eden 10 yaşından büyük makinelerin ithaline izin verilebilir mi?

Tapu kadastroyla ilgili sorumu soruyorum: İlimiz Aydın merkez ve ilçelerindeki Tapu ve Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüklerinde had safhada memur ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Efendim, bir de, lütfen, sual sorarken, ayırmayın; mademki bana soruyorsunuz, ben ilave edeceğim; hangi bakan cevap verecekse, zaten kendisi bilir; 50 saniye de oradan fark ediyor. Maksadım, çok arkadaşımıza sual sordurmak efendim; yoksa, sözünüzü kısmak değil.

Sayın Aydın, buyurun.

AHMET AYDIN (Samsun) - İhracatın artırılması için, üretimin desteklenmesi noktasında, Eximbank kredilerinden KOBİ'lere ne kadar pay ayırdık?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum, kısa sual için.

Sayın Ateş, buyurun; bugün yorumsuz sorun. Bağımsız milletvekili olduğunuzu biliyorum; ama, yorumsuz soracaksınız.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Dış Ticaret Müsteşarlığıyla ilgili olan sorularımı soruyorum.

Birinci sorum: ABD'nin tekstil ve konfeksiyon ihracatımıza uyguladığı kotayı kaldırmak için, ülkemizi henüz ziyaret eden Colin Powell başta olmak üzere, ABD'li yetkililerle çok yoğun temasta olduğunuzu biliyoruz. Buna karşılık, ülkemizin ekonomik ve sosyal olarak çok yüksek bedel ödemeye devam ettiği Körfez Savaşı başta olmak üzere, çok yakın  müttefiki olduğumuzu her fırsatta açıkça ortaya koymamıza rağmen, ABD, bize uygulanan kotayı, sizce, neden hâlâ kaldırmamaktadır?

İkinci sorum: Bilindiği gibi, ABD ve AB arasında karşılıklı olarak, kota kısıtlaması uygulamayacaklarına dair bir centilmenlik anlaşması vardır. Türkiye, Gümrük Birliğiyle, tekstil ve konfeksiyon ticaretinde AB'nin tüm politikalarını ve yönetmeliklerini üstlenmiş, kendi yasal sistemine uygulamayı kabul etmiş ve 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle de uygulama başlamıştır. Türkiye, bu düzenlemelerle, uluslararası tekstil ve konfeksiyon ticaretinde Avrupa Birliğinden farksız bir konuma gelmiştir. Bu nedenle, ABD'den, Avrupa Birliğine tanıdığı kota muafiyetini Türkiye'ye de tanımasını istemek hakkımız değil midir? Bu açıdan atılmış adımlar nelerdir?

Üçüncü sorum: Kısa vadede kotaların kaldırılamaması durumunda, kullanamadığımız ürün kategorileri arasında transfer imkânının sağlanması temin edilemez mi?

Dördüncü sorum...

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - 4 oldu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, bağımsız milletvekili olunca, İçtüzüğümüzde de konuşma imkânı yok, o kadar müsamaha gösterin efendim; zatıâliniz de bağımsız milletvekiliydiniz.

Buyurun.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Irak'ın son beş yılda, yıllar itibariyle dışticaret hacmi kaç ABD dolarıdır? Bunun, ülkelere göre dağılımı nasıldır? Bu dağılım içinde Türkiye'nin payı ne kadardır?

Son sorum; tapu işlemleri yapılırken bazı görevlilerin rüşvet aldıkları çok geniş bir şekilde iddia edilmektedir; bu iddialar doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Bu son sorunuza Sayın Bakan cevap veremeyecek efendim; o suali kabul etmedim.

Sayın Aktaş, buyurun.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay'dan, cevaplanmasını arz ediyorum.

Yaşanan her iki krizden sonra işsizler ordusuna ne kadar işsiz katılmıştır? Kapanan işyeri sayısı ne kadardır?

Nüfus sayımında 65 000 000 insanımız ev hapsinde sayılmaktadır. Nüfus sayımı ne zaman ev hapsi sayımından kurtarılacaktır.

2001-2002 yılı içerisinde patates üretimi ve stokları ne kadardır?

Stokların tüketilmesi için, geçen yıl, ihracata, fondan (DEFİF) 50 dolar verilmişti; bu yıl da yapılması düşünülüyor mu?

Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez'e bir sorum var: Eski kadastro çalışmaları yetersiz kalmaktadır; daha da yeni çalışmalar olacak. Bu iki çalışmanın bitmesi için kaç yıla ihtiyaç var?

Son bir soru: Suudi Arabistan'a yapılan canlı hayvan ihracatı, malumunuz, şu anda yapılmamaktadır. Sayın Bakanımızın, bu canlı hayvan ihracatının tekrar başlaması için bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Pepe, buyurun.

OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana şu sorumu yöneltmek istiyorum: Son yapılan nüfus sayımında, deprem bölgesi olan Kocaeli'de, sayım günü, geçici konutlarda, prefabrike konutlarda olan vatandaşlarımız, aslî yerlerinde, esas ikâmetlerinde sayılamadıkları için, o belediyelerin nüfusları, daha önceki nüfus sayımındaki rakamın altına düşmüştür. Bu durum, mesela Gölcük'te ve diğer belde belediyelerinde bu şekildedir.

Yine, Yuvacık ve Bekirpaşa Belediyelerinin nüfusları da, kalıcı konutların yapılması münasebetiyle, fevkalade artmıştır. Yuvacık'ın nüfusu ikiye katlanmıştır; Bekirpaşa'nın nüfusuna da, aşağı yukarı yüzde 30-40'lık bir ilave gelmiştir.

Bu rakamların önümüzdeki günlerde belediyelerin nüfuslarına dahil edilip İller Bankası paylarının buna göre düzenlenmesi düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Ünal, buyurun.

Kısa ve öz...

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine giren tek ülke Türkiye'dir. Avrupa Birliği, üye olduktan sonra gümrük birliğine aldığı Yunanistan'a, İspanya'ya ve Portekiz'e 10 milyar Euronun üzerinde karşılıksız yardım yapıp, gümrük birliğine altyapıyı oluşturmada ve rekabette destek olmuştur; bize ise bu desteği yapmamıştır. Bu bağlamda, altyapı oluşturulmadan, hak edilen destek verilmeden girilen gümrük birliğinin Türkiye'ye maliyeti nedir?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Parlak, buyurun efendim.

EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma Dış Ticaret Müsteşarlığıyla ilgili bir soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, sabahtan beri yapılan konuşmalarda, arkadaşlarımızın çoğu sınır ticaretinin önemini vurguladılar; ben buna girmek istemiyorum. Ancak, yaşamsal önemi çok fazla olan, özellikle seçim bölgem olan Hakkâri için sınır ticaretinin ne denli önem taşıdığını, zatıâlinize, defalarca, ziyaret ederek arz etmeye çalıştık.

Önümüzdeki 2002 yılı başında yeniden düzenlenecek olan kotalar ve Bakanlar Kurulu kararnamesiyle, acaba, bugün, sadece Başbakanlık Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan sağlanan imkânlarla yaşamlarını sürdüren onbinlerce aileye, bu insanlara bir olanak sağlayan sınır ticareti için bir imkân yaratacak mısınız? Bu konuda bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Kılınç, buyurun efendim.

HİDAYET KILINÇ (İçel) - Sayın Başkan, aracılığınızla, ilgili bakanımıza sormak istiyorum.

Ülkemizde ve İçel İlinde tapu kadastro çalışması yüzde olarak hangi orandadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Durhan, buyurun...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sırayla efendim. Yani, burada hiç torpil yok, otomatik. İki de kâtip üye var, her biri ayrı partiden; hiçbiri sektirmez bu işi.

MÜKERREM LEVENT (Niğde ) - 10 dakika doldu.

BAŞKAN - Kim diyor?

Sayın Durhan?.. Yok o zaman; pardon.

Sayın Güven, buyurun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Güven Bey bekliyor efendim.

BAŞKAN - Sayın Güven'e söz verdim efendim; istirham ederim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Nerede verdiniz?!

BAŞKAN - Ooo... Yapmayın Allahaşkınıza... Saat 16.00'ya geliyor, biliyorum ben.

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü mensuplarının bir sosyal yardımlaşma vakfı var; bu vakfa ait de bir matbaa var; TAKAV Matbaacılık. Bazı müfettişler, burada, Bakanın da haberi olmadan, bazı kitapları bastırarak satmışlar ve tapu sicil muhafızlarına da zorla satışını yaptırmaya çalışmışlardır. Bu mesele hakkında Sayın Bakan ne gibi bir işlem yaptı? Hatta, üst yönetime de getirdiği kişiler var mı bunların arasında? Bu bir.

Mersin'de bir "Çekirge Operasyonu" oldu, tapu sicil muhafızlarından ve muavinlerinden bir yığın insan tutuklandı. Halen duruşma devam ediyor; onun için, adlî tarafa girmiyorum; ama, bunların, Türk Hava Kurumu pullarını satmak suretiyle, zimmetlerine trilyona yakın bir para geçirdikleri iddiası vardır. Bu konuda idarî işlemler olarak neler yapmışlardır ve tapu kadastro bünyesinde bunları koruyanlar kimlerdir? Bu konuda yapılan bir işlem var mıdır?

İki; biraz evvel değerli kardeşlerim, arkadaşlarım da bu konuda söylediler, Sayın Bakan, patates ve kurusoğanda gerekli işlemi yapmışlardır. Sayın Devlet Bakanımız, yazılar yazılmıştır, Devlet Planlama Teşkilatına gitmiştir DEFİF'ler için; ancak, arkası ne olmuştur?

Bir de, biliyorsunuz, kurusoğan ve patates ekim ayından itibaren istihsali olan ürünlerdir. Bu istihsal dönemini kasım ayından başlatmalarının nedeni nedir diye soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Nidai Seven, buyurun.

Kısa ve öz efendim...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Bakanlarıma şu soruyu sormak istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Seven'den sonra, iki arkadaşımıza daha söz vereceğim, onların hakkı var; sonrakilere de söz veremeyeceğim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Başlayayım mı Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Ağrı'da ve ilçelerinde, tapu kadastrolarda yeterince eleman bulunmamaktadır. Özellikle birkaç ilçede, örneğini verecek olursak Diyadin'de tapu kadastro müdürlüğü de bulunmamaktadır. Bu tapu kadastronun bulunmaması sebebiyle köylerin yüzde 80'i kadastro görmemiştir. Acaba, Sayın Bakanımız bu konuda ne düşünmektedirler?

Yine, bir sorum sınır ticaretiyle ilgili. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, daha önce, mazot konusunda bir sınır ticareti yapılmıştır. Tabiî, bu sınır ticareti yanlış yapıldığından, mazot, birkaç aileye kadar peşkeş çekilmiştir. Acaba, Sayın Bakanımız, Doğu ve Güneydoğu Anadolu için, bu konuda alternatif bir ürün getirmeyi düşünüyor mu?

Bir de, Doğubeyazıt'ta bulunan açık pazar konusunda, iyi çalışması için neler düşünmektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik, buyurun efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, benim sorum Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay Beyefendiye.

Sayın Bakanım, bu sınır ticaretiyle ilgili olarak meseleleri ne zaman burada gündeme getirdiysek, âdeta ağlama duvarına sesleniyormuşuz gibi bir sonuç alınamadı. Van İlinde sınır ticaretine konu olan mallar naylon terlik, mermer, sumak ve kınayla sınırlandırılmış. Sayın Tüzmen'in, özellikle yörede, dış ticareti artırıcı yönde gayretlerinin olduğunu biliyoruz. Ancak, bunlar uzun sürede, uzun vadede sonuç verir. Kısa vadede bu yöreyi ekonomik olarak rahatlatmak için sınır ticaretine konu olan malları artırmayı ve çeşitlendirmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa, hükümetimizin eskiden olduğu gibi katı tutumu devam ediyor mu?

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Öztürk, buyurun.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

İlçelerimizde tapu ve kadastro müdürlüklerinde memur ve personel noksanlığı var. Ne zaman giderilecek?

Ekonomik krizden çıkışta, dışticaretin önemi herkesçe kabul ediliyor. Bu konuda ekonomi yönetiminde bakanlıkça yeterince söz sahibi olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, Sayın Öztürk'ün sualine ben de iştirak ediyorum. İstanbul'un bütün ilçelerinde bu problem var. Onları düşünüyor musunuz?

Sayın milletvekilleri, bir istirhamım var. Dört arkadaşımız daha kaldı, tolerans gösterir misiniz? Sayın Bakanlar konuşmadılar, yarım saatlik haklarını da verdiler, onlara da sorduralım.

Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Macit.

HASAN MACİT (Burdur) - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünden sorumlu bakanıma sorumu arz ediyorum: Bazı müdürlüklerimizde çalışan personel yoğunluğu varken, bazı yerlerde çok az çalışanlarımız var. Norm kadro uygulaması yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Ayaydın, buyurun.

AYDIN A. AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, benim sormak istediğim soru bir başka üye tarafından sorulduğu için söz talebimi geri alıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Erbaş, buyurun.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, Sayın Tunca Toskay Beye soruyorum: Bavul ticaretinin geliştirilmesi amacıyla Van ile Tebriz arasında tren seferleri konuldu; ancak, gelen 50 dolarlık fondan dolayı şu anda tren seferleri beş kişiyle yapılmaktadır. Sınır bölgelerine mahsus olmak üzere bu 50 dolarlık fonu kaldırmayı düşünür müsünüz?

BAŞKAN - Efendim, keşke bu suali dün Başbakanlık bütçesinde sorsaydınız. Yine de hocam cevap verir mi, bilemiyorum.

Sayın Toprak, son soru sizinki; kısa ve öz rica edeyim efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Bakan Tunca Toskay Beye sorumu yöneltiyorum: Beş yıl önce davul zurnayla girdiğimiz gümrük birliğinden, 2001 yılı itibariyle 60 000 000 000 dolar dışticaret açığıyla karşı karşıyayız. Karar alma süreçlerine asla katılamadığımız bir birliktelikten bu açığın daha da artacağı düşünülmekte, öngörülmekte. Sayın Bakanımın, bu konuda, bu dışticaret açığını azaltıcı nitelikte ne tür çalışması olduğunu öğrenmek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Veya gümrük birliğini revize edecek misiniz diye de soruyorsunuz.

Sayın Üşenmez, buyurun.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; bugünkü gündemdeki kuruluşlarımızla ilgili fikirlerini beyan eden, her ne surette olursa olsun, tenkit ya da tasvip mahiyetinde olsun, gerçekten, bize ışık tutan görüş ve düşüncelerini açıklayan tüm üye arkadaşlarıma huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Tabiîdir ki, ben, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Danıştay üzerindeki, gerek soru gerekse cevap niteliğinde olabilecek olan konuşmalar üzerinde görüşlerimi bildireceğim; birinci olarak bunu arz etmek istiyorum.

Danıştayımız, yüksek yargı organımızdır. Gerçekten, görev anlayışı içerisinde yüklü programını gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu arada, arzu edilip de geciken dosyalar, yığınla birikmiş işler vardır. Bunlar, bizim tarafımızdan malum; ancak, Danıştayımızın da bu güzel görevi yerine getirebilmesi için eksiklikleri vardır.

Birincisi, bina eksikliği. Personelinin rahat bir şekilde çalışabilmesi için, mutlaka, ek bir binaya ihtiyacı var.

Sonra, hâlâ, el yordamıyla dosyalar alınıyor, veriliyor. Mutlak surette bilgi işlem merkezi kurmak suretiyle, bu bilgileri bilgisayar ortamına aktarmak suretiyle, bunları sağlıklı bir şekilde muhafaza etme ve kullanma imkânı kendilerine verilmelidir.

Sonra, ücret iyileştirmesine gidilmelidir. Zira, mesleğinde yetkin ve ehil olan kimselerin Danıştayımızda görev almak yerine başka kurum ve kuruluşlara, malî yönleri daha iyi olan kuruluşlara gittiğini görüyoruz. Bunların da ücretlerinin iyileştirilmesi bir ihtiyaçtır.

Bunlar olduğu zaman, inanıyorum ki... Geçen sene bir iyileştirmeyle, giren ve çıkan dosyalar arasında fazla fark kalmamıştır ve 57 nci hükümet olarak, elimizden gelen desteği, bu yüksek yargı organımıza veriyoruz.

Geçen yıl, bütçedışı 700 milyar lira üzerinde bir para verdik. Bu kurumun asansörü bile çalışmıyordu; bunun giderilmesi ve bilgisayar alımı için bunu yaptık. Bu yıl da bütçesini geçen yıla göre 4 kat artırdık. Bu 57 nci hükümet olarak yüksek yargı organımız olan Danıştaya verdiğimiz önemi  göstermektedir.

Tapu kadastroyla ilgili görüşlere, sorulara gelince... Değerli milletvekilleri, tapu kadastro, bildiğiniz gibi, köklü, 54 yılı aşkın bir zamandan beri bu ülkeye hizmet veren, bilgi ve tecrübeye sahip elemanları olan güzide bir kuruluşumuzdur. Ancak, bu kuruluşumuzun da çok eksiklikleri var, gerek personel bakımından gerekse araç-gereç, donanım bakımından çok eksiklikleri vardı.

Personelimiz eksik olmasına rağmen, dağılımları da son derece sağlıksızdı. Geçmişte, eğri oturalım doğru konuşalım, popülist yaklaşımlarla, çeşitli etkilerle, personel dağılımı, adaletli, bölgelere ve merkezde dağılımı sağlanamamış ve yanlış bir dağılım uygulanmış ve bugün soru soran arkadaşlarımızın pek çoğunun ifade ettiği eksikliklere gerçekten katılıyorum. Biz göreve geldiğimizde bir baktık ki, bazı yerlerde yığılmalar var, oturacak sandalye bile bulunamıyor. Sahil şehirlerinde, büyük şehirlerde fevkalade yığılma var; ama, bazı yerlerde de personel sıkıntısı çekiyoruz. Hâlâ, bu baskının altında kalarak, üzülerek belirtiyorum... Tabiîdir ki, temsil ettikleri kurumların, kişilerin, bölgelerinin ihtiyaçlarını bize bildirecekler. Maalesef, aynı baskının altındayız; falanı falan yere atayın, falan yere şunu getirin diye birtakım arkadaşlarımızın, haklı da olsa, taleplerini burada belirtmek istiyorum. İşte, biz bunu dikkate almak suretiyle, kamu yönetiminde yeniden yapılanma ilkesi içerisinde tayin, atama, terfi yönetmeliği çıkardık. Bu yönetmelik, tabiîdir ki, 57 nci cumhuriyet hükümetinin protokolü içerisinde, yeniden yapılanma hareketinin de bir başlangıcı idi kurumumuzda; ancak, bu yönetmeliği uygulamada da zorluk çekiyoruz. Huzurunuzda bunu belirtmek istiyorum. Neden; çünkü, bu bozuk, son derece sağlıksız olan personel dağılımına, personel hareketlerine elimizi uzattığımız zaman, hakkaniyet ölçüleri içerisinde davrandığımız zaman daima tepkilerle karşılaşıyoruz. Ümit ediyor ve inanıyorum ki, bu yönetmelik iyice bilinir ve kavranırsa, tıpkı Adalet Bakanlığında olduğu gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerinde olduğu gibi, İçişleri Bakanlığında olduğu gibi tayin ve terfilere riayet edilir, o zaman, ihtiyaçlar giderilir diye düşünüyorum.

Ayrıca, şimdiye kadar kurumumuzdan çeşitli vesilelerle başka kurumlara geçen, istifaen ayrılan 5 700 kişi açıktır ve bunun için gayret sarf ediyoruz. Tabiî, içerisinde bulunduğumuz krizin bize yüklediği sıkıntı da meydanda; ama, 57 nci cumhuriyet hükümetinin sorumlu bakanları bu konu üzerinde hassasiyetle duruyor; bendeniz de bunun takipçisiyim. Yeni kadrolar aldığımız zaman -Maliye Bakanlığından bir miktar aldık müsaadelerini alarak- inşallah, onların da müsaadesi alınıp atamaları yapılınca, bunlara bir bir cevap verme imkânımız olacaktır.

Sayın Başkanım, müsaadeniz olursa diğer bir konuya değineceğim.

BAŞKAN - Estağfurullah.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Bu, geçen yıl da gündeme geldi. Bir TAKBİS Projemiz var. Bu proje, işte bu personel sıkıntılarını, birtakım yolsuzlukları, birtakım karapara aklamalarını, yağmalamaları önleyici, şeffaf, etkin, verimli bir projenin uygulanmaya geçilmesidir. İşte, bu proje, tabiîdir ki, enine boyuna düşünülerek, bütün şartlar dikkate alınmak suretiyle gerçekleştirilmiş ve Döner Sermaye Yönetmeliğinin ilgili maddeleri çerçevesi içerisinde HAVELSAN'a verilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - HAVELSAN, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının yüzde 99 hissesi olan bir kuruluşudur ve kamu kurumu niteliğinde olan bir kuruluştur. Benim arkadaşlarımın, çeşitli çıkar çevrelerinin, çeşitli yanlı basının yanlış bilgilendirmesiyle Yüce Parlamentoya yanlış bilgi vermesi kamuoyumuzu da yanıltıcı olur. Eğer isterlerse kendilerine bilgileri açık şekilde veririz. Tabiidir ki, bu şikayetler bana da gelmiştir, ben, kendi kurumum içerisinde teftiş organlarını çalıştırdım teftiş yaptırdım, Başbakanlık Teftiş Kuruluna havale ettim orada teftiş yaptırıldı, bu ihalenin hiçbir sakıncasının olmadığı, fevkalade güzel bir şekilde ihale yapıldığı, daha doğrusu, ihaleden öte, verildiği, kusur olmadığı elimizdeki raporlarla belgelenmiş durumdadır. Arkadaşlarımın bu manada, geçen yıl da, çok kıymetli bir parlamenterimizin burada, aynı grubumuzdan, dillendirdiği bugün de yine aynı grubumuzdan... Tabiîdir ki, kendilerine gelen yanlış bilgilerin belki de ifadesidir; bu da beni son derece üzmüştür. Eğer daha çok bilgilendirme, daha derin bilgi almak istiyorlarsa kendilerine bütün dosyaları vermeye hazırız.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Bir de sayın...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, iftara yaklaşıyoruz, öbür bakana süre kalmıyor da onun için ikaz etmek zorunda kalıyorum.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - Sayın Güven'in sorusuna o zaman yazılı cevap vereyim.

BAŞKAN - Yazılı cevap verin Sayın Bakan.

Sayın Bakanım, yalnız bendenize bir sözünüz vardı. Reyhanlı İlçesine elektronik bir kadastro aleti, onu istirham ediyorum. 2001 yılında söz vermiştiniz "2002'de alırım" demiştiniz. Reyhanlı İlçesi Kadastro Müdürü duyuyordur.

DEVLET BAKANI ŞUAYİP ÜŞENMEZ (Yozgat) - İnşallah.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan buyurun.

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; izin verirseniz, sorulara geçmeden evvel, bu, yaklaşık beş saatlik müzakereler esnasında çok fazla değinilmiş olan birkaç konuya açıklık getirmek istiyorum. Bu, birçok sorunun da cevabını teşkil edecektir.

İlkönce, genel nüfus sayımıyla ilgili bazı bilgileri size arz etmek istiyorum: Geçen yıl burada değerli milletvekillerimizden birisi, geçen yıl, genel nüfus sayımıyla ilgili benim söylediklerimi zabıtlardan okudu. O söylediklerimin aynen arkasında durmaya devam ediyorum ve o tarihten bu tarafa cereyan eden gelişmeler hakkında da Yüce Meclise bilgi sunmak istiyorum.

Devlet İstatistik Enstitüsüne, faks ve yazıyla nüfus sayımı sonuçları, ilk sonuçlar intikal ettirildikten sonra, bazı yerleşme yerlerinde normal nüfus artışının üstünde nüfus artışı olduğu...

Bu yerleşme yerlerindeki nüfus sayımıyla ilgili ihbarlar geldiği için buralar tekrar incelemeye alındı. Buralardan Enstitüye intikal eden defterlerle birlikte buraların nüfusu incelenmeye başlandı. Bu kapsamda tam 73 ilde 2 290 yerleşme yerinin nüfusları, tekrar, hem merkezde hem de alanda yapılan incelemeye tabi tutuldu ve hatalı, hayalî, mükerrer yazılmış olan nüfuslar düzeltme yoluna gidildi. Bu düzeltme esnasında kullanılan yöntem, Devlet İstatistik Enstitüsü, Devlet Planlama Teşkilatı ve demografi bilimiyle uğraşan üniversite öğretim üyelerinin katıldığı bir toplantıda gözden geçirildi ve incelendi. Buradaki değerli milletvekillerimizden birisi "nüfusu azaltmayı Avrupa Birliğine nasıl açıklayacaksınız" diye bir soru sordu. Bu yöntem, aynı zamanda Avrupa Birliği uzmanlarına da sunuldu, onun da onayı alındı.

Bu durumda, şu anda 40 ilin kesin sonuçları alınmış vaziyette, 7 ilin sonuçları basıldı; bunun içerisinde Ankara da var ve şu ana kadar, Devlet İstatistik Enstitüsü tarihinde olmamış derecede detaylı bir şekilde basıldı.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika.

Efendim, görüşme süremiz bitmek üzere; sürenin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - 2 ilin sonuçları şu anda baskıda, 41 ilin de geçici sonuçlarını aldık.

Şimdi, size, ilk intikal eden nüfus sayısı, şu anda, geçici sonuçlar ve hayalî olarak yazılmış olan nüfus miktarlarını arz ediyorum:

Faks ve yazıyla, Enstitüye, iki üç gün içinde intikal eden verilere göre, Türkiye'nin nüfusu 71 496 555 olarak geldi. Biraz evvel söylediğim yöntemle yapılmış olan çalışmalar sonucunda, şu anda, nüfus, 67 851 766; hayali olarak düşülen nüfus miktarı da 3 552 213. Biraz evvel, size, 67 851 766 olarak verdiğim nüfusta, kesin rakamı size verdiğimiz zaman, azamî, artı eksi binde 4'lük bir değişme olabilir teorik olarak. Bu, hemen hemen, kesine yakın bir sonuçtur.

Bu arada, nüfusla ilgili çok ağır ithamlar altında bırakıldı Devlet İstatistik Enstitüsü. Bu ithamların en ağırlarından bir kısmı da maalesef, Sayın Ali Sezal tarafından dile getirildi. Ben, size, Kahramanmaraş'la ilgili bazı bilgileri vermek istiyorum: 1990 yılında, Kahramanmaraş'ın şehir merkezinin nüfusu 228 000; 1997'de 303 000; yani, 7 yılda 75 000 artmış; 2000 yılında Kahramanmaraş'ın merkez nüfusu 507 000; 3 yılda 204 000 artmış.

Şimdi, tespit edilenleri size söyleyeyim: Kahramanmaraş'ta 39 tane hayali mahalle ihdas edilmiş ve burada nüfus yazılmış. 100 000 nüfus, 4 odalı, içinde sıcak ve soğuk suyu olan, banyosu olan, banka müdürlerinin ve öğretim üyelerinin oturduğu geçici çadırlarda sayılmış. Kahramanmaraş Halinde, 122 kabzımala ait dükkân var. Bu her dükkânın üzerinde 5 veya 10 katlı bina olduğu varsayılarak nüfus sayılmış. Bir boş arsada "Akdeniz Sitesi" isimli bir site ihdas edilmiş yıldız bloklarda -5 adet yıldız blok var burada- ve burada nüfus sayılmış.

Konu bu; yani, 981 000 anketörle, belediyelerle, kaymakamlarla, valilerle beraber oluşturulan, bütün Türkiye sathında yapılan bir nüfus sayımı söz konusu; hırsızın hiç kabahati yok, tek kabahatli Devlet İstatistik Enstitüsü!.. Böyle bir insafsızlığı hiç kimseye ben ithaf etmek istemem.

Bu arada, İstanbul Milletvekili çok sevgili dostum Sayın Mukadder Başeğmez'in Devlet İstatistik Enstitüsünün yapacağı bütün işleri 25 kişiyle yapacağını söylediği konuşma için herhalde çok büyük bir çalışma dönemi ayırdı ve yoğun bir çalışmayla bu konuşmayı yaptı.

Şimdi, burada sorulmuş olan sorulara da cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.

SALİH  KAPUSUZ (Kayseri) -Sayın Bakan, kurumun hiç kabahati yok gibi oldu bu işte!

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - Hiç yok...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Öyle mi?!..

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - Hiç yok ve aldığımız sonuçların tamamını da, 9 tane ilin kesin sonuçları da, uluslararası olarak, nüfus sayımları sonuçlarının testinde kullanılan iki tane test var, o iki teste tabi tutuyoruz, şu ana kadar yapılmış olan, Türkiye'deki bütün nüfus sayımı sonuçlarından daha iyi test sonuçları alıyoruz. Bu sonuçların tamamını bilimsel çevrelerin de denetimine açık olarak size sunacağız.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ne zaman yapacaksınız?

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - Bu bayramdan hemen sonra bütün sonuçları da açıklayacağız.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir kısmını yazılı vereceksiniz herhalde, değil mi?

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - Bir kısmını yazılı olarak cevaplandıracağım.

Devlet Planlama Teşkilatı ve Para Kredi Koordinasyon Kuruluna 18.10.2001 tarihinde biz, 22 dolar elmaya, 12 dolar patatese, 10 dolar soğana olmak kaydıyla, teklifimizi gönderdik, sonucunu bekliyoruz ve gayet de ciddî takip ediyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri kotalarıyla ilgili sorulan soru, güncel olması bakımından son derece önemli, o konuda bilgi vermenin Meclisi aydınlatmak bakımından yararlı olacağını düşünüyorum.

Bu arada kotalarla ilgili, Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili ikili ticaretimizi ilgilendiren bütün konuları içine alan bir non-paper'i hazırladık ve USTR'ın başı, Amerikan Ticaret Merkezinin Başkanına verilmek üzere Katar'da, Amerikan Dışişleri Bakanlığının ekonomiden sorumlu yardımcısına Mr P.Larsen'e verdik, ay içinde. Sayın Başbakanımız, bu hazırlanan non-paper'i Amerikan Dışişleri Bakanına verdi. Biz, çok daha evvel bu dokümanı Washington'daki Türk Büyükelçiliğine temaslarda bulunmaları için gönderdik ve evvelki gün de, bu doküman, Amerikan Büyükelçisine iletildi. Dün buradan ayrılmadan evvel yaptığı konuşmalarda "kotalarla ilgili ciddî mesajlarla Türkiye'den ayrılıyorum" dedi Amerikan Dışişleri Bakanı, bu verdiğimiz dokümana istinaden zannediyorum ki, bunu ifade etti.

Son derece haklı bir şey ifade ettiler, Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ticareti dikkate alarak. Biz de aynı konudan hareketle, Avrupa Birliğinin Ticaretten Sorumlu Sekreteri Pascal Lamy'e, aylarca evvel, aynı gerekçelerle ciddî bir yazı gönderdik ve temaslarımızı da sürdürdük. Pascal Lamy, bizim görüşlerimizi haklı bularak, Türkiye'nin, Amerika Birleşik Devletlerine, aynı Avrupa Birliğinin yararlandığı imtiyazlardan yararlanarak mal ihraç etmesi gerektiğine dair bir yazıyı Amerikan Ticaret Merkezi Başkanına yazdı. Bütün bu gelişmeleri gayet yakından takip ediyoruz; inşallah, iyi bir sonuç alacağız.

BAŞKAN - Diğerlerine yazılı cevap vereceksiniz herhalde.

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) - Sayın Başkanın ifadesiyle, diğer bütün soruların yazılı cevaplarını sayın milletvekillerimize de göndereceğim.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sırasıyla, beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerini geçilmesini ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

101                        Genel Yönetim ve Destek Hizmetler                        11 034 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111          Dış Ticaret Politikalarının Düzenlenmesi ve Uygulanması   29 784 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                        Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler      7 180 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                               

                                         T O P L A M  47 999 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                 L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı    : 26 044 895 000 000

- Toplam Harcama                 : 25 020 867 730 000

- İptal Edilen Ödenek                   :  1 024 027 270 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

B) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

101                         Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri                         17 316 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                         İstatistik Verilerin Derlenmesi ve

                 Değerlendirilmesi Hizmetleri        16 379 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                         Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler       132 900 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                        

                 T O P L A M          33 827 900 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN -.(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                        L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı    :                         47 862 637 560 000

- Toplam Harcama           :  43 687 066 060 000

- İptal Edilen Ödenek            :    4 189 233 760 000

- Ödenek Dışı Harcama           :  13 662 260 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış

  Proje Kredilerinden Ertesi Yıla

  Devreden      :                         4 825 510 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu        A ç ı k l a m a         L i r a

101                         Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri                         22 753 756 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                         Tapu-Kadastro ve Fotoğrametri Çalışmalarının Yürütülmesi     94 478 244 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                         Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler       900 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                               

                 T O P L A M          118 132 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                           L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                57 191 678 730 000

- Toplam Harcama                                :                                56 145 591 540 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                1 600 476 550 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                554 389 360 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

D) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

101                         Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri  4 765 200 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                         Yargı, Danışma ve İnceleme Hizmetleri                         7 249 800 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                         Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler       75 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                               

                 T O P L A M          12 090 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Danıştay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Danıştay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                  L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                5 155 050 600 000

- Toplam Harcama                                :                                5 122 096 950 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                42 653 650 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                9 700 000 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığının 2002 malî yılı bütçeleri ile 2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Sayın Bakanlara ve bürokrat arkadaşlara da teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, beşinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Saat 18.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.15

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Burhan Orhan (Bursa), Sebahattin Karakelle (Erzincan)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Altıncı tur görüşmelere başlıyoruz.

Altıncı turda, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900; 3/900; 3/898, 3/899; 1/901; 3/901) (S. Sayıları: 754, 755, 773, 774) (Devam)

E) ADALET BAKANLIĞI

1. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Adalet Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

F) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1. - Yargıtay Genel Müdürlüğü 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Yargıtay Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ORMAN BAKANLIĞI

1. - Orman Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Orman Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, bu tur için soru cevap işlemi 20 dakikayla sınırlandırılmıştır.

Tekrar aynı şeyleri okumayayım; artık, siz de biliyorsunuz nasıl sual sorulacağını. Onun için, bunu geçiyorum; vakit nakittir.

Altıncı turda ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubunun.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreyi 30 dakikaya ayarlıyorum, ortağınızla beraber...

Efendim, tekrar hatırlatayım, çok müsamaha etmeyeceğim, bundan sonra da Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunu çıkaracağız. Onun için, herkes, süresini dikkatli şekilde kullansın diye rica ediyorum.

Sayın Gözlükaya, buyurun.

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı ve Yargıtay Bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; başta zatıâliniz olmak üzere, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu on  gün içerisinde, 70 milyona yaklaşan Türkiye'nin 98 katrilyonluk bütçesini ve bu bütçe içerisinde 42 katrilyonluk faiz borcunu ve 22 katrilyonluk personel giderini, 5 katrilyoncuk da, Türkiye'de, yatırım imkânı olan bir bütçeyi görüşüyoruz.

Öncelikle, 28 katrilyon açık veren bu bütçenin, Türk Milletine, devletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Bu bütçe içerisinde; yani, Türkiye'ye çok şey vermeyeceği belli olan bütçe içerisinde, en önemli bakanlıklarımızdan ve en yüksek yargı organlarımızdan olan Adalet Bakanlığı ve Yargıtaya ayrılan pay, maalesef 808 trilyondur. Bunun, sadece 80 trilyonu yatırıma ve kalan kısmı da personelle birlikte diğer harcamalara gitmektedir.

Bu girişi şunun için yaptım: Gerçekten, büyük Türkiye için bu bütçe hakikaten gülünç bir bütçedir. Adalet Bakanlığına ve 16 trilyon gibi cüzi bir paranın Yargıtay gibi bir yüksek mahkemeye ayrılmış olmasının ne kadar gülünç olduğunu ve ayrılan payın ne kadar az olduğunu ifade etmek istedim. Bakanlığın bütün bütçedeki oranı ise binde 8'dir.

Değerli arkadaşlarım, bu Bakanlığımızın bütçesine geçerken, Adalet Bakanlığının büyük birtakım eksiklikleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Bakanlığımız, bu bütçe içerisinde, birtakım yanlışlarına rağmen, doğru birtakım işler de yapıyor. Bunlardan birisini öncelikle belirtmek istiyorum.

Artık, çağımız bilgisayar çağı olmasına rağmen, iletişimin geliştiği bir çağ olmasına rağmen, Türkiye'de halen adliyelerimiz küflü dosyaları kucaklayan adliye memurlarının çilesini görmektedir. Bakanlık bu yönde bir adım atmış, UYAP ile fevkalade doğru olan Yargıtay, Danıştay, Başbakanlık, Kadastro ve İnsan Hakları Mahkemeleri arasındaki entegrasyonu sağlayacak olan bir projeyi başlatmışlar; ancak, bu projenin bütçedeki payına bakıyoruz, 10 trilyon gibi bir para var. Bunun, bütün Türkiye'ye şamil olması ve bu projenin gerçekleşmesi güç. Bu bakımdan, hükümete, bu projenin eksiği olan 15-20 trilyon liranın da bir an önce verilmesi gerektiğini ifade ediyoruz ve Bakanlığın bu tasarrufunu, bu teşebbüsünü destekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yargı mensuplarının ücretlerini anlatmaya gerek yok. Hâkim ve savcılarımızın ve adliyelerde çalışan personelimizin, Bakanlıkta çalışan yardımcı personelin ve Bakanlıktaki bürokratların ücretleri gerçekten gülünçtür. Birinci dereceye gelmiş bir hâkim veya savcımızın maaşı, ancak TEAŞ ve TEDAŞ gibi politik güçlerin hakim olduğu, politikanın karıştığı ve politik işçilerin bol olduğu yerlerdeki işçi maaşlarına eşit seviyededir. TEAŞ ve TEDAŞ işçilerinin, adliye personelinin maaşının ise 3-4 katını aldığını görmekteyiz. Türkiye, bu ücret dengesizliğini kesinlikle ortadan kaldırmak zorundadır, düzenlemek zorundadır. On yıldır bu Parlamentodayım, bu mesele, her sene görüşülür, her vesileyle görüşülür; ama, maalesef, Türkiye'deki çalışanlar arasındaki ücret dengesizliği çözülememiştir. Türkiye, buna öncelik vermelidir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yargının mutlaka güvence içinde olması lazım. Güçlü yargının Türkiye'de sağlanması lazım. Güçlü yargı, çağdaş iletişim araçlarıyla mücehhez, mensuplarının cep problemi olmayan yargıdır, bağımsız yargıdır. Siyasal, ekonomik sorunu olmayan yargı, bağımsızdır. Bağımsız yargı, ancak güçlü yargıdır. Çağdaş ve büyük Türkiye için bu Bakanlık ve yargının her kademesi mutlaka güçlendirilmelidir.

Bu vesileyle, taşra adliyelerinden ve personel durumundan da bir nebze bahsetmek istiyorum.

Taşradaki adliyelerde ve icralarda personel yetersizliği hâkimdir. Gerçekten, avukat arkadaşlarımızın ve alacaklı vatandaşların icralardaki rezaleti ve çilesi bitmemektedir. Bakanlığı, özellikle Maliye Bakanlığını uyarıyoruz. Adalet Bakanlığının 3 000'e yakın boş kadrosu vardır. Bu boş kadroları kullanma izni verilmediği, Adalet Bakanlığınca söylenilmektedir. Bu kadroların mutlaka verilmesi gerekmektedir; yoksa, o adliyelerde, bütün adliyelerde, hele, küçük ilçelerdeki adliyeler var, 4-5 personeli geçmeyen pozisyondalar... Biraz önce, maaşlarındaki sıkıntıları söyledim.

Bu vesileyle bir şeyi söylemek istiyorum: Politik olarak kurulan küçük ilçeler var; nüfusu 2 000'i geçmeyen, köyü 15'i bulmayan, bir yıldaki dava sayısı 20-30'u geçmeyen mahkemeler var. Tasarruf açısından ve sağlıklı karar verme açısından, acaba, bu mahkemeler belli bölgelere toplanılıp, oralarda görülebilir mi diye düşünmekteyim. Bu bakımdan, bunu, bir uyarı olarak... Bakanlığın bir teşebbüsü var mıdır bilmiyorum. Bu adliyelerimizde, iki savcı, iki hâkim var; ama, gördükleri iş yok. Daha doğrusu, iş yok; olmasını da temenni etmiyoruz; ama, bana göre, bu, bir lükstür. Bu, zor bir iştir; çünkü, siyasetçi olarak bizlerin, bu adliyeleri kaldırması, başımıza birsürü problem açar; ama, halk, artık, bana göre, iflas etmiş bir Türkiye'de bunları anlayabilecektir. Eğer kamuoyu oluşturulabilirse, bu küçük adliyelerin, hele birbirine yakın olan adliyelerin birleştirilmesi halka anlatılabilir diye düşünmekteyim.

Ayrıca, ilçelerimizde ağır ceza mahkemeleri var. Bu ağır ceza mahkemelerindeki iş oranı da zayıftır. Bunların da, yine, belli bölgelerde toplanılmasında fayda olduğu düşüncesindeyim; ama, bütün bunların -tekrar ediyorum- vatandaşımıza çok iyi anlatılması lazım. Vatandaş, bunu anlayabilecek kıvama getirilmiştir; çünkü, vatandaş, artık, Türkiye'nin bütçesinin ne olduğunu, geleceğinin ne olduğunu, esnafıyla, çiftçisiyle, memuruyla, işadamıyla, büyük bir sıkıntı içerisinde yaşadığını ve devletinin kalkınması veya en azından tasarruf etmesi için yapılan uyarılara dikkat edecektir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir de, Türkiye'de, hukuk fakültesi sayısı artmıştır. Türkiye'de, 14 devlet üniversitesinde hukuk fakültesi vardır; ayrıca, 11 vakıf üniversitesinde hukuk fakültesi vardır. Bana göre, tespitlerimize ve aldığımız bilgilere göre, gerçekten, buralarda -daha doğrusu öğretim üyesi yetersizliği sebebiyle, diğer dokümanların yetersizliği sebebiyle- hukukçuların zayıf yetiştiği kanaatindeyiz. Bunu, arkadaşlarımızın, hâkim veya savcılarımızın günahı değil, okul sayısındaki fazlalık olarak düşünüyorum. Bundan sonra en azından, hukuk fakültesi açma durumunu elbirliğiyle önlememiz gerektiğini düşünüyorum. Ziraat fakültesine giden insanlarımızı mahvettik, veterinerliğe giden, orman fakültesine gidenleri mahvettik; bunların, iş bulması, devlette iş bulması, dışarıda iş bulması mümkün değil. Yarın, hukukçular da öyle olacak. Onun için, bu yönde ciddî tedbirlerin alınması gerektiğini ifade ediyorum.

Ayrıca, adliye personelinin, yargı personelinin de, çoğunlukla, hukukçular arasından alınması ve acilen, Türkiye'de, eğitimi açısından, adalet akademisinin kurulması gerektiğini ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, mahkemelerimizin yükü oldukça fazladır. Bu durumu düzeltmek için, önce, hukukumuzda ve özellikle ceza hukukunda birtakım reformlar yapmak mecburiyetindeyiz. Şunu söyleyeyim: Türkiye, bir dönemeçten geçiyor. Bu, bir tarihî fırsattır. Birtakım sıkıntılar içerisinde bulunuyoruz. A'dan Z'ye, bir kere, Türkiye'nin, idarede, adliyede, yargıda reformlar yapması, ekonomide reformlar yapması gerektiğini, artık, hepimiz idrak etmiş durumdayız.

Bu bakımdan, çıkaracağımız ceza kanununda, mahkemelerin yükünü hafifletici birtakım tedbirleri almak zorundayız. Ne yapılabilir derseniz, basit para cezalarını havi, özellikle kabahat neviindeki suçların, bir kere, mahkemelerde kesin olarak  görülmesi ve idarî ve adlî birtakım çözüm yollarının aranması ve mahkemelerin işgal edilmemesi gerektiğini ifade ediyorum.

Ayrıca, cezalar arasında da farklılıklar var. Örneğin, gözlük çalma ile gözün çıkması halinde verilen cezalar arasında o kadar fark var ki, anlatmak mümkün değil. Bir gözlüğü alıyorsanız, gasp ediyorsanız, 495 inci maddeye göre, on yıldan başlayan bir cezayı müstelzim; ama, gözü çıkarsa adamın, 456/2 nci maddeye göre -uzuv zaafı oluyor- iki yıldan başlıyor; yani, bu dengesizliği de ortadan kaldırmak lazım geldiğini düşünüyorum.

Ayrıca, Türkiye, bir daha affı düşünmemelidir. Af umudu, maalesef, suç ve suçlu adedini artırmaktadır. Bana göre, ceza affı çıkaracağımıza, artık, bundan sonra, ekonomisi sıfıra inmiş, ekonomik durumu yok olmuş insanlarımızın hiç olmazsa nefes alması açısından, vergi affı veya malî affın çıkarılması gerektiği düşüncesindeyiz.

Ayrıca, Vergi Usul Yasası... Yeri değil belki; ama, şu örnekleri yaşıyoruz: 250 liralık bir fatura usulsüzlüğü yüzünden 15 ay ceza alan insanlar var. Bunun da bir düzene sokulması lazım diye düşünüyorum.

Ayrıca, artık, Türkiye'de özel mahkemeler kurulmamalıdır. Mevcut mahkemelerin içerisinde, tabiî hâkimle görev yapan ihtisas mahkemelerinin kurulması gerektiğini ifade ediyorum.

Ayrıca, hâkim ve savcılarımızın tayinlerinde de objektifliği görmüyoruz. Belirli kıstaslar getirilmelidir. Bir hâkim veya savcı geliyor, bir ilde on yıl, onbeş yıl kadar kalma durumunda oluyor. Hiç olmazsa, bu değerli hâkimlere başka illerde de görev yapma imkânı sağlanmalıdır diye düşünmekteyiz.

Bir  de, yine, yargının kanayan yarası olmayan devam eden bilirkişilik müessesesiyle ilgili bir iki kelam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, Türkiye'de bazı hâkimler, takdir haklarını bilirkişilere kullandırır hale gelmiştir. Bilirkişilik müessesesi o şekilde yozlaşmıştır ki, adliye koridorlarında, bilirkişiler, hâkim ve savcılarda iş aramak için, neredeyse, salonlar onların tasallutu altına girmiş; yani, bilirkişilerin ücretlerinde de belli bir tarife mi getirilecektir... Duyduğumuza göre, çok büyük paraların bu bilirkişilerle ilgili alınıp verildiği söylenmektedir; bu, yargıya da tesir eder diye endişe etmekteyim. Bu bakımdan, dejenere olan bilirkişilik müessesesine de Bakanlığımız bir çekidüzen vermelidir.

Değerli arkadaşlarım, vatandaşlarımızın adliyeye karşı güvenlerini sağlamak durumundayız. Vatandaş, çaresiz kalınca her türlü yanlışın içine girebilmektedir ve hiçbir maddî imkândan sarfınazar etmeden kesin sonuç alma yoluna gitmektedir ki, bu, adliyede ve kararlarda gerçekten büyük sıkıntılar yaşanmasına sebep olmaktadır.

Ayrıca, bir şeyi daha ifade ediyorum; şartlı salıverme olayındaki ölçüler de gözden geçirilmelidir; çünkü, kötü hali olmaması, şartla salıvermenin en büyük unsuru olarak kabul edilmektedir. Halbuki, bu, yeterli değil. Şartla salıverdiğimiz insanların çok kısa bir süre sonra, tekrar, hapishanelere döndüğünü görmekteyiz. Bu bakımdan, bu insanların hapishane içindeki çalışmaları, kursları, eğitim ve öğrenme gayretleri, hatta, mağdur ettiği insanlarla olan ilişkileri de gözden geçirilebilmeli, gerçekten nedamet hissine varıp varmadığı da gözden ırak tutulmadan bu salıverilmeme durumu sağlanmalıdır. Türkiye'de, hakikaten, mahkûm olmak -mahkûmlar için söylüyorum- çok kolay. Cezanın yüzde 60'ı çekilmiyor. Bu bakımdan, bu da gözden geçirilmelidir diye düşünüyorum. Uyum yasaları süratle çıkarılmalıdır.

Vaktimin azaldığını gördüm.

BAŞKAN - Grubunuzun vaktinin yarısını harcadınız; kullandınız daha doğrusu; affedersiniz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, özellikle çek yasası da bir an önce çıkarılmalı. Hapishanedeki insanlar ne olacaklarını bilmiyorlar, alacaklı olanlar da alacaklarının teminatı nedir onu bilmiyorlar. Çek, artık, bir ödeme aracı olmaktan çıkmıştır. Bu bakımdan, acilen Çek Yasasının çıkarılması gerekmektedir.

Bu uyum yasalarının bir an önce çıkması gerekirken, bir şeyi daha ifade ediyorum: İfade edeceğimiz çok şey var da, seçim yasalarıyla ilgili bir iki kelam etmek isterim. Sayın Bakana bir gazeteci soruyor, diyor ki: "Bu Seçim ve Siyasî Partiler Kanunuyla ilgili çalışmalarınız var mı?" Sayın Bakanın cevabı: "Ne hükümette var ne de bakanlıkta böyle bir çalışma var. Zaten böyle bir çalışmaya girersek, millet seçim havasına girer, iş yapamayız ve yanlış olur." Bu gerekçeye katılmak mümkün değil; zaten millet seçim havasına girmiş. Hükümet iflas etmiş, devlet iflas etmiş; millet, seçim istiyor. Hiç olmazsa, sağlıklı ve kalıcı bir seçim kanunu hazırlayalım, siyasî partiler kanunu hazırlayalım da, seçilecekler ve seçenler, nasıl bir gelecek düşündüklerini, nasıl bir siyasî geleceğin olduğunu bilmelidirler diye düşünüyorum.

Cezaevleriyle ilgili olarak da bir iki kelam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, cezaevlerinde 5 500 personel eksikliğimiz var; bu eksikler kapatılmalı. Doktor yok, diş hekimi yok, öğretmen yok, imam yok, birsürü idareci kadrosu yok. Şimdi, eğer, hapishanelerde rahatlık sağlamak istiyorsak, mutlaka personel çoğaltılmalı ve eğitimleri de verilmelidir diye düşünüyorum. Bayan memur sayısının artırılması gerektiğini de ifade ediyorum. Gerçekten, cezaevi müdürleriyle vaki görüşmelerimizde bunlar ifade edilmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir gardiyanın, 250 milyon lirayla geçinmesi mümkün mü?! Varoşlarda oturuyor bu arkadaşlarımız, her gün hayatı tehlikede; hapishanede tehlikede, dışarıda tehlikede ve tehdit altında. Bu insanların, mutlaka, bu maddî durumlarının çözülmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Son olarak şunu söylüyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakikanızı rica ediyorum.

Yargıtayımızın problemlerini anlatmaya gerek yok; bütün arkadaşlarımız anlatacaklardır; ama, Yargıtayımızın da yükü kesinlikle azaltılmalıdır. İstinaf mahkemeleri başta olmak üzere, kesin karar sınırı mahallî mahkemelerde çoğaltılacak şekilde olmalıdır, sınırlar genişletilmelidir diyorum; siyasetçilerin yargıya müdahale etmemesi duasıyla, temennisiyle, mafyanın cezaevlerine ve yargıya müdahale etmemesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tehlike, Türkiye'nin kaderi olmamalıdır.

İkinci konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, iki üç dakika müsaade edin arkadaşımıza.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkanım, adalet sizin artık.

BAŞKAN - Benim değil; Adalet Bakanlığı bütçesinde; adalet, kendi aranızda olmalı; ben ne diyeyim size!..

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize ve aziz milletimize, Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçenin geneli gibi, Orman Bakanlığı bütçesi de yetersiz, yatırımdan ve üretimden uzak, borç ve faiz bütçesidir. Ben, öncelikle, orman denilince, akla, sadece ağaç topluluğunun gelmediğini; ormanın, canlı ve büyük bir sistem olduğunu arz etmek istiyorum.

Ülkemizin orman alanı 20 763 247 hektar olup, yurdumuzun genel alanının yüzde 26,7'sini kapsamaktadır. Ormanlarımızın yüzde 48'i verimli, geriye kalan yüzde 52'si verimsizdir. Başka bir deyimle, ormanlarımız, doğal dengeyi sağlaması, hava kirliliğini önlemesi, su rejimini düzenlemesi, iklim yapısı üzerine etkisi ve erozyonu önlemesi gibi birçok kolektif faydalarının yanında, toplumun orman ürünlerine olan talebinin karşılanması bakımından ülkemizin en önemli doğal kaynaklarıdır.

Ben, kısaca, Orman Bakanlığının görevlerine değinmek istiyorum. Ormanları korumak; bakım, imar ve ıslahını yapmak, yaptırmak; erozyonu önleyici tedbirleri almak; orman köylülerinin kalkınmasına katkıda bulunmak ve orman-halk ilişkilerini geliştirmek; av ve yaban hayatının korunması, geliştirilmesi ve idaresini sağlamak; hizmet alanlarına giren konularda araştırma, eğitim ve yayın hizmetlerini sağlamaktır. Görülüyor ki, Orman Bakanlığımızın, ülkemiz, milletimiz, ormanlarımız, ekonomimiz ve orman köylülerimiz için çok önemli görevleri vardır.

Sayın milletvekilleri, kısaca, ormanların faydalarına değinmek istiyorum. Ormanlar, yaşantımızın her safhasında ihtiyaç duyduğumuz yapacak ve yakacak hammadde kaynağıdır. Ormanlar, orman içinde ve dışında yaşayan insanlara çeşitli iş imkânları sağlar, işsizliği önlemede etkin bir rol oynar; böylece, köyden kente göçü azaltır. Ormanlar, ulusal savunma ve güvenlik bakımından stratejik öneme sahiptir. Ormanlar, doğal güzellikleri ve sayılamayacak kadar çok faydalarıyla, iyi baktığımız takdirde, tükenmez bir doğal kaynaktır; ülke turizmine katkıda bulunur.

Değerli milletvekilleri, Orman Bakanlığının önemli görevleri ve ormanların ülkemize olan faydaları karşısında, acaba, Orman Bakanlığımız yeteri ve gereği kadar görevini yapabiliyor mu?

Öncelikle orman köylerimiz ile köylülerimizin durumuna bir bakalım. Ülkemizde mülkiyeti devlete ait 20,7 milyon hektar orman alanı içerisinde, 1997 yılı nüfus sayımına göre, toplam 20 161 orman köyünde 7,6 milyon kişi yaşamaktadır. Türkiye nüfusunun yüzde 35'i kırsal kesimde yaşamaktadır. Halen orman köylerinde yaşayanların nüfusu, Türkiye nüfusunun yüzde 12'sidir. Kırsal kesimde yaşayanların da yüzde 35'i orman köylerinde yaşamaktadır. Bir başka ifadeyle, kırsal kesimde yaşayan her 3 kişiden 1'i orman köylüsüdür.

Orman köylerinde yerleşim, dağınık ve birbirinden uzak, plansız ve düzensizdir. Arazilerin ancak yüzde 15'i tarıma elverişlidir. Orman köylüsünün yüzde 10'u topraksız, yüzde 28'i 1-10 dekar, yüzde 31'i 11-25 dekar, yüzde 30'u 25 dekar ve yüzde 0,7'si ise, yani, yüzde 1'inden daha azı 50 dekardan fazla araziye sahiptir.

Son yıllarda orman köylerinden göç hızlanmıştır; çünkü, orman köylerinde hane başına düşen ortalama arazi 25 dekardır. Bu rakam, Türkiye ortalamasının çok altındadır. Zira, ülkemizde hane başına düşen ortalama tarım arazisi 64 dekardır.

Orman köylüsünün ana gelir kaynakları, ormancılık faaliyetlerinden edindiklerinin yanı sıra, tarım, hayvancılık ve bahçeciliktir. Sadece ormanlardan hane başına sağlanan yıllık ortalama gelir, bölgelere göre 150-250 dolar arasında değişmektedir.

Tarımsal üretimin ve verimliliğin önündeki engelleri aşabilmenin yolu da, küçük üretim ilişkilerinin birlikte yapılması ve organize edilmesiyle mümkün olmakta, kooperatif, kooperatifçilik ve kooperatif birlikleri önem kazanmaktadır. Kısacası, geçimlerini büyük ölçüde ormanlardan yaptıkları işçilikle karşılayan orman köylülerimiz, özellikle ormanların yoğun olduğu bölgelerimizde, devletimizin teşvikiyle, 70'li yıllarda kooperatifleşmişlerdir. Ülkemizdeki tarımsal kalkınma kooperatif sayısı 5 301'dir. Orman köylerimizde kurulmuş ve faaliyette olan 2 921 adet kooperatif bulunmaktadır. Bu duruma göre orman köylerinde kooperatifleşme oranı yüzde 15'tir.

Anayasamızın 170 inci maddesinde ise, devletimiz orman köylüsünü korumuştur. Tabiî ki, halkımız ve orman köylümüz de ormanlarımızı korumak mecburiyetindedir ve korumaktadır; ancak, hükümetimiz, ormanlarımızı korumadığı gibi, orman köylüsünü de hiç korumamıştır. Bu vesileyle, orman köylüsü toplumun yoksul insanı haline gelmiştir. Canı, kanı ve ekmeği pahasına devletine sahip, kanunlara saygılı, ormanını koruyan yoksul orman köylüsüne, devlet ve hükümet elini uzatmalı ve bu insanlara, Anayasamızın öngördüğü şekilde geçimlerini temin edecek insanca yaşama hakkı tanınmalıdır; çünkü, hepimizin de bildiği gibi, millî gelirden en az payı alan, orman köylümüzdür. Onları ormana mahkûm ettiğimiz gibi, ekonomiden de mahrum etmişiz, insanca yaşama hakkından da mahrum etmişiz. Öyleyse, bu insanlara geçimlerini sağlayacak imkânlar sağlamalıyız. Bunlar nedir diyecek olursanız; bunlara, halıcılık, arıcılık, besicilik ve bunun gibi iş bulmada öncülük ve bankalardan ucuz kredi imkânı gibi diğer imkânlar sağlanmalıdır.

Yine takdir edersiniz ki, orman köylümüzün en önemli isteklerinden birisi de, orman vasfını kaybetmiş tahriri arazilerden vergiye kayıtlı olan arazileri kullanan ve işleyen şahıslara verilmesinin mecburiyeti hâsıl olmuştur. Böylece, ormanla mahkemelik olan orman köylümüzü, hem ormanla hem de devletle barıştırmak gerekir; çünkü, ormanı en iyi koruyan ve koruyacak olan orman köylümüze de yeterli imkânlar tanınmalıdır.

Bakınız, Eskişehir'den merkez orman köy muhtarlarımızdan, Seyitgazi, Mihalıççık köy muhtarlarımız telefon ediyor ve bilhassa Alpu İlçesinin orman köyü olan Özdenk Köyü Muhtarı ile Arıkaya Köyü Muhtarından aldığım bilgilere göre, orman köylüsünün perişan durumda olduğunu, Orman Bakanlığı tarafından ORKÖY adı altında kurulan, orman köylülerinin, desteklemeden yararlanamadıklarını, hele son üç dört senede hiç bakılmadığını, yardım olmadığını, hatta sekiz yıllık eğitimde taşımacılıkta düzensizlik olması nedeniyle köy halkının çocuklarını okutabilmek için şehirlere göç etmek zorunda bırakıldığını; bu nedenle, orman köylüsünün aç yaşadığını ve isyan etme noktasına geldiğini, krizin çok ciddî boyutlara ulaştığını, devlet ve hükümetin orman köylüsüne son senelerde el uzatmamasına rağmen, ormanı koruyan, orman yangınını söndüren yine kendilerinin olduğunu; artık, hükümetin ve devletin sahip çıkması gerektiğini sızlanarak belirtmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, kısaca, ülkemizin maddî ve manevî varlığı olan ormanlarda çıkan yangınlara değinmek istiyorum: Ormanlar, insanların var oluşundan bu yana, onların çeşitli etkinliklerinden doğrudan veya dolaylı olarak olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu olumsuz etkilerden en önemlisi orman yangınlarıdır.

Orman yangınları, ekonomik yönden kayıplara neden olmanın yanı sıra, ekolojik denge üzerinde yarattığı olumsuz etkilerden dolayı çok daha önemli olmaktadır. Orman yangınları, ormanların yapısal özelliklerine, bulundukları yerin arazi ve iklim yapısına, toplumun sosyokültürel, ekonomik yapılarına bağlı olarak değişebilmektedir. Orman yangınlarıyla ilgili olarak yapılan araştırmalara göre yangınların yüzde 3'ü yıldırımdan, yüzde 12'si kasten, yüzde 38'i ihmal ve dikkatsizlikten, yüzde 47'si ise bilinmeyen sebeplerden ortaya çıkmaktadır. Bu rakamlardan anlaşılacağı gibi, yangınların yüzde 97'si insanlardan ve insanlara bağlı faktörlerden kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ben bu yaz, Eskişehir ve çevresinde gezilerimi sürdürürken, tahminen eylül ayı başında, Eskişehir merkez ile Seyitgazi ilçeleri arasında Türkmen Dağının Sarıçam Ormanlarında yangın çıkması üzerine, Eskişehir Valisinden aldığım bilgilere göre, arabamla Seyitgazi Belediye Başkanı Sayın Arif Ünal'ı da yanıma alarak birlikte orman yangın bölgesine 2 saat süren zor şartlardaki yolculuktan sonra, yangın mahalline vardığımızda, başta orman bölge başmüdürümüzün ve diğer müdürlerimiz ile tüm mühendislerin, Seyitgazi Orman Bölge Şefi ve Seyitgazi'nin Ayvalı, Gemiş ve Akin Köyü halkıyla el ele, gönül gönüle çalıştıklarını, gayretlerini gördüm. Ben, bu yoğun çalışmalarını bizzat gördüm. Bu vesileyle, Eskişehir Orman Teşkilatımıza, mühendislerimize, ismini söyleyemediğim tüm orman köylülerine ve bilhassa Seyitgazi Orman Bölge Şefine, yangındaki çalışma ve gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Hatta, bir müddet sonra, orman idaresini ziyaretim esnasında, yangın hususu konuşulurken, mühendislerin yangın tazminatı almadıklarını, büyük bir üzüntüyle öğrendim.

BAŞKAN - Efendim, son 30 saniyeniz.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın milletvekilleri, görülüyor ki, yukarıdan beri izah ettiğim, ormanı korumada ve orman yangınlarını söndürmede en büyük görevin, yine orman köylüsünde olduğunu ve ormanı en iyi koruyacak olanın, içinde yaşayan bu insanlar ve orman teşkilatı olduğunu gördüm.

Ben, bu nedenle, Sayın Orman Bakanımızda, orman köylülerimizin dert ve sıkıntılarına ekonomik durumlarına önem vermesini, ilgilenmesini, ayrıca, mühendislerimize yangın tazminatı vermesini, ormanı yangınlardan korumak için de, gereken tüm tedbirleri, vakit geçirmeden almasını diliyorum.

Sayın Hükümet, çiftçimiz, esnafımız, sanayicilerimiz, KOBİ'lerimiz, memurlarımız, emeklilerimiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, 2 dakika daha lütfederseniz...

BAŞKAN - Sadri Bey, 2 dakika daha veremem; ama, 1 dakika vereceğim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Hayır efendim, ben, 10 dakikaya konuştum...

BAŞKAN - Efendim, kendi aranızda...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Takdir edin efendim, 3 dakika... Lütfen yani...

BAŞKAN - Hayır efendim, kendi aranızda...

Efendim, buyurun siz. İstirham ederim yapmayın yani... Dörte 3'ünü okudunuz sayfanın.

Buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Tüm milletimiz, sıkıntıda ve çok zor durumda. Toplumumuzun en az gelirli kesimi olan orman köylülerimiz ise, patlama noktasına gelmiştir; çünkü, her an toplum isyan edebilir; ama, milletimiz, ülkesini çok seviyor, onun için sabrediyor; sabrı taşmak üzere; çünkü, günlerce aç kalan insanlar var, sıcak çorba içemeyen insanlar var. Toplumumuzun yüzde 90'ı yoksul ve açtır. Ayrıca, borcunu ödeyemeyen çiftçimiz, siftah yapmadan dükkânını kapatan esnafımız ve vatandaşlarımız, hapsen tazyik altında, her an hapishaneye götürülmek korkusu ve endişesi içerisinde. İşsizlik had safhaya varmış. İşyerleri ve fabrikalar kapanıyor. İşsizlik ve umutsuzluk, gün geçtikçe, bir kâbus gibi milletin üzerine çöküyor. İnsanlarımız, ne yapacağını şaşırmış, hükümetten umudunu kesmiş; devlet, babalığını yapamaz duruma gelmiş. Hiçbir vatandaş, yarınından emin değil; içini endişe ve dert sarmış, karamsarlık üzerine çökmüş; çünkü, işini ve aşını kaybetmiş, çoluk çocuğuna bakamaz duruma gelmiştir. Yaptığımız gezilerde, feryat ederek, ülkesini ve milletini seven vatandaşımız "ne oldu bizim ülkemize, nerede bizim devletimiz, ne olacak bizim halimiz, hükümet nerede" diye soruyor; ama, vatandaş, olumlu veya olumsuz bir cevap alamıyor; çünkü, karşısında, hükümeti veya yetkiliyi bulamıyor.

Değerli milletvekilleri, sayın hükümetin ekonomiyi düzeltemeyeceğini millet biliyor; çünkü, bu hükümete inancı kalmamış. Muhalefet, bir yıldır söylüyor; zaman zaman, sizler de gerçekleri dile getiriyorsunuz. Öyleyse, hükümete, istifa etmek kalıyor. Eğer hükümet istifa ederse, böylece, hükümet, hem ülkeyi ve hem de milleti kurtarmış olacaktır.

Bütün bu eksikliklere ve yanlışlara rağmen, 2002 yılı Orman Bakanlığı bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; Yüce Heyetinize, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Ersin Taranoğlu.

Süreyi ikiye böleceğiz değil mi efendim?

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Evet, eşit olarak ikiye böleceğiz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Taranoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Orman Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimizi ifade etmek üzere huzurunuza çıktım; hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ben, yaklaşık dört dönemdir, bu Parlamentoda bulunuyorum. Bu Parlamentonun bir partisi hariç, hepsi iktidarı ve muhalefeti gördü. İktidarın gücü ne kadar gurur vericiyse, muhalefetin de konuşması o kadar fiyakalı olur. Ben, bu görüşmelere gelmeden önce, eski tutanakları okudum. Kimsenin kalbini kırmamak için de, isim vermeden söyleyeceğim...

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Millet aç... Millet aç... Ne fiyakası...

ERSİN TARANOĞLU (Devamla) - Sizi kastetmedim...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Artistlik yapma... Sana demedi...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım...

ERSİN TARANOĞLU (Devamla) - Bir siyasî partinin temsilcisi, Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, size bir şey demedi; Genel Kurula hitap ediyor Sayın Taranoğlu. Niye üzerinize alınıyorsunuz?!

ERSİN TARANOĞLU (Devamla) - Bir siyasî partimizin temsilcisi, Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerini ifade etmiş, iş, kaynak sorununa geldiği zaman "işte çözüm" demiş; "elektriğe, suya, telefona, arabaya, ehliyete ve silah ruhsatına zam yaparsınız, bunları bir yerde toplarsınız, bu kaynak olur" demiş. Ben, bu sözü, bundan dört beş sene önce, yine bir siyasî partinin, spor bakanlığı görüşmelerinden hatırlıyorum, orada da bir kaynak sorunu vardı. Oradaki konuşmacı da başka bir siyasî partidendi ve o da "elektriğe, suya, biletlere, inene çıkana zam yaparsınız, bunları bir fonda toplarsınız, bu da size kaynak olur" dedi.

Değerli arkadaşlar, her kaynak sorununda elektriğe, suya, silah ruhsatına, ehliyete, telefona zam yaptığımız zaman, bu milletin anası ağlar.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ağlıyor zaten...

ERSİN TARANOĞLU (Devamla) - Mesele, iktidarda başka, muhalefette başka mantığı, klasik bir mantıktır; ancak, bugün konuşacağımız Orman Bakanlığı, ortak sorumluluk gerektiren bir konudur. Mesele ne ağaçtır, mesele ne orman köylüsüdür, mesele ne kaynak meselesidir, konuştuğumuz, insanlığın geleceğiyle ilgili bir ekosistemdir. İçerisindeki ağacıyla, toprağıyla, mikroorganizmalarıyla, yaşayan hayvanlarıyla, oksijeniyle, yağmura vesile olmasıyla bir ekosistemden bahsetmek istiyoruz. Bugün bütçesini konuştuğumuz Orman Bakanlığı da, bu sistemi, nesiller sonrasına aktarmakla görevli olan bir kuruluştur. Dolayısıyla, mesele, bir cephesiyle ağaçlar işletmesi, bir cephesiyle insanlar ve çevre tarafı, bir cephesiyle içerisinde yaşayan orman köylüsüyle, bir cephesiyle Orman Bakanlığı mensuplarıyla, dört cepheli bir konudur. Konu, sosyal, ekonomik ve çevreyle ilgili bir konudur. Meseleyi, yalnız ormanlar olarak, ağaçlar olarak görürsek, arkasındaki orman köylüsünü ihmal ederiz ki, işin sosyal tarafını ihmal etmiş oluruz. Eğer, meseleye ekonomik tarafından bakmazsak, kaynak yaratamayız, ormanların sürdürülebilirliğini sağlayamayız. Meselenin çevre tarafını ihmal edersek, nesillere tekabül edecek olan, aktarılacak olan değerleri de ulaştırmamış oluruz. Dolayısıyla, bu mesele sosyal, ekonomik ve çevre değerleri itibariyle nesillere aktarılacak ulusun ortak değeridir. Dolayısıyla, siyasetüstü bir konudur. Ben de, bu bakanlıkta naçizane iki yıl bakanlık yapmış bir arkadaşınız olarak, bütün orman bakanlarını takdirle yâd ediyorum. Sözlerimin başında da, Orman Bakanlığı mensuplarının, Türk ormancılarının, Türkiye ormanlarının bugüne ulaştırılmasındaki gösterdikleri fedakârlıkları ve gayretleri yakinen tanımış, bunu iftiharla yâd etmeyi bir kadirşinaslık olarak kabul eden bir Orman Bakanı arkadaşları olarak takdirle ifade etmek istiyorum. Mesele, zor bir meseledir, kolay bir mesele değildir. Türkiye topraklarının dörtte 1'inin orman olduğunu düşünürseniz, Türkiye sınırlarının 8 000 kilometre uzunluğunda olmasına rağmen, orman sınırlarının bunların yüzlerce katı mesafede olduğunu düşünürseniz, içinde 7-8 milyon insanın yaşadığını düşünürseniz, kentleşme, sanayileşme, çevre kirliliği gibi sanayiin getirdiği baskıları düşünürseniz, bugün, Türkiye ormanlarının oranının hâlâ yüzde 26'da olması, bu fedakârlıkların, gayretlerin, çalışmaların, desteklerin sayesindedir. Dolayısıyla, dünyanın hiçbir ülkesinde, bu kadar içinde insanın yaşadığı ve sınır problemlerinin bu kadar yoğun olduğu bir ormancılık sektörü yoktur. Türkiye, bu zorluklar içerisinde, dünya ortalaması olan yüzde 26 oranıyla, bana göre başarılı bir ormancılık mazisine sahiptir.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bugün, kendilerine trilyonlar tevdi edeceğimiz Orman Bakanlığı ve mensupları, aslında, yalnız orman mühendisi değildirler, bir çevre mühendisidirler; çünkü, çevre bilgisine sahip olmak mecburiyetindedirler. Görev yaptıkları orman bir ekosistemdir, iyi bir veteriner olmak mecburiyetindedirler. Fauna ve flora hakkında bilgileri olacak, iyi bir ziraat mühendisi olacaklar; yangında mücadelede kendi yollarını yapacaklar, bir inşaat mühendisi olacaklar; ormanı iyi işletecekler, ekonomi bilgili olacak. İşte bu komplike insanlara tevdi edeceğimiz, emanet edeceğimiz bütçenin 2002 yılında en doğru şekilde kullanılacağını ifade etmek istiyorum ve bu bölümde, başta orman bakanları olmak üzere, çalışan bütün arkadaşları, 2001 yılı bütçesini konuştuğumuz bundan bir sene önce söylediklerini, taahhüt ettiklerini yerine getirmenin gururu içerisinde olan arkadaşları kutlamak istiyorum, başarılarının devamını diliyorum ve Anavatan Partisi olarak, bundan böyle de, Türk ormancılarına, bu mücadelelerinde her zaman destek olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, konu, ancak uzlaşmayla çözebileceğimiz bir konudur. Burada, bütün partiler ve bütün konuşmacılar aslında doğru şeyleri söylemektedirler ve bu Parlamentoda, benden başka, sayıları 10'u bulan orman bakanlığı yapmış arkadaşlarımız vardır; hepsi bu problemlerle uğraşmışlardır, hepsi problemi görmüşlerdir, hepsi doğru yaklaşmışlardır; ama, siyasetin gerçeği bu problemleri çözmeye yetmemiştir. Şimdi, bu gerçek karşısında, hepimiz eğilip, akıllarımızı birleştirip, güçlerimizi birleştirip meselenin çözümünde birbirimize güç vermek mecburiyetindeyiz.

Bugün, bir ormanda yapılan en ufak gayretin klasik tanımı "ormanları peşkeş çekmek, vermektir." Bütün orman bakanları bilmektedir ki, Tekir Yaylasında fiilî bir durum vardır. Tekir Yaylasında 10 000 kişi yaşamaktadır. Bunların hepsi orman arazisi üzerinde yapılmıştır, bunları yıkmak kanun gereğidir; ama, hiçbir orman bakanı yıkamamıştır, hiçbir orman bakanı da bundan sonra yıkamayacaktır. Bugün, kimse Hekimbaşı'nı yıkamaz, kimse Çavuşbaşı'nı yıkamaz, kimse Sultanbeyli'yi yıkamaz. Buraya birisi çıkıp çuvalla para getirse "al orman bakanı, bunu çöz" dese de, o yıkılan binaların enkazını dolduracak çukur bulamazsınız. Şimdi, bu Türkiye'nin realitesidir. Yayla bizim kültürümüzdür. Yaylada bizim insanlarımızın evi olacaktır. Avrupalının yaylası olmaz, Amerikalının yaylası olmaz, Afrikalının yaylası olmaz; yayla, bizim, Ortaasya'dan gelen kültürümüzdür, bu yaşayacaktır. Oradaki yayla evini yıkamayacaksınız, yıkmanız mümkün değil, bir sosyal vakıa, onlar bizim insanlarımız. Bu gerçeği herkes görmüştür.

Sorunlar bellidir, bütün arkadaşlar aynı şeyi söylüyorlar, 2/B, evet, doğru; Tekir Yaylası doğru; Hekimbaşı doğru, Çavuşbaşı doğru, bunların hepsi doğru; İzmir'de bir sürü semtler var, bunların hepsi doğru. Bütün siyasî partiler bir araya gelerek yapabiliriz; siyasete feda etmeye kalktığımız zaman "yıkacağız" diyenin yanında "hayır, biz gelirsek yıkmayacağız" diyen olacaktır.

2/B'yi ilk uygulayan Orman Bakanı benim ve cumhuriyet tarihinde ilk defa ormandan tapu veren insan benim; ama, ben de siyasetçiyim, ben de seçime girdim, benim muhaliflerim, haklı olarak köylere gittiler "Taranoğlu bunu parayla verdi, biz gelirsek bedava vereceğiz" dediler. Cumhuriyet tarihinde ilk defa tapu veren bakan olarak gurur duymama rağmen, oy kaybetmiş bir siyasî partinin mensubuyum ve yarın siz de yaparsanız, siz de oy kaybedersiniz; çünkü, birisi de çıkıp diyecektir ki: "Ben de bedava vereceğim. Artık, bu kürsülerden, hepimizin, herkesin, 2/B ile çıkan yerleri kimsenin bedava veremeyeceğini, vereceğim diyenlerin, orman köylüsünün, geçici olarak hayalleriyle oynadığını söylemesi lazım. Bugünkü Orman Bakanı da onu yapamaz, yarın siz iktidara gelirseniz siz, başkası iktidara gelirse başkası da yapamaz.

Bu, bir sosyal vakıa ise ve çözülmesi gerekiyorsa, bizim hep beraber birleşmemiz lazım. Ben bir şeyi ifade etmek istiyorum: Orman kanunları, bence, anayasa değişikliklerinden daha öte konsensüs ve uzlaşma isteyen konulardır; çünkü, polemik götüren konulardır; çünkü, orman kanunları dediğimiz zaman 7 000 000 insan yaşamaktadır ve bu insanlar, hep, gelirden en az payı alan insanlardır.

Bir şeyin daha altını çizmek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, orman köylüsünü, cumhuriyet hükümetleri fakirleştirmemiştir; çünkü, orman köylüsü hayatı boyunca hiçbir zaman zengin olmamıştır, orman köylüsü ne zaman zengin olmuştur ki!.. Öyleyse problem, orman köyü dediğimiz sosyal statüdeki problemdir. Siyaset, akıllarını ortaya koyarak bu sosyal dilimin problemlerini çözmesi lazım. Yarın tek başınıza gelirseniz -ismini söylemiyorum; hangi parti gelirse gelsin- bu gerçek karşısında eğilirsiniz; çünkü, demokraside en büyük terbiye edici güç oydur. Dolayısıyla, o insanlar oylarıyla sizi de eğecektir. O zaman hep beraber birleşerek, polemiklerin dışında bunları çözmemiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu Bakanlık kadar mahkeme kapısında olan bir bakanlık yoktur. 100 000 tane davası vardır. 100 000 dosya... Hiçbir bakanlıkta 100 000 dosya yoktur ve 100 000 dosyayı takip edecek bir hukuk sistemi yoktur. Onun için, bu Bakanlık, hukuk karşısında mağlup olmaya mecburdur. Siyaset bunu da çözmek mecburiyetindedir.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın üretimi, Türkiye'nin üretimi bellidir, ormanların gücü ve yapısı bellidir. Türkiye ormancılığı kaynak problemiyle karşı karşıyadır. Türkiye, yaklaşık, yılda 150 000 000 dolar ile 200 000 000 dolar ithalat yapan bir ülkedir. Orman Bakanlığının 2002 yılında bütün bütçesi 190 trilyon liradır. Sizin böyle bir sektörü bu paralarla taşımanız mümkün değildir. Dolayısıyla, ormanların güçlendirilmesi, ağaçlandırılması için kesinlikle dış paraya ihtiyaç vardır. Kaynaklarla bunu elde etmek mümkün değildir.

Bu çatının altında olan bütün siyasî partiler bu görevi yapmışlardır. En babayiğidi 100 000 hektar ağaçlandırma yapmıştır. En başarısızı 50 000 hektar yapmıştır; 50 000 de yanlıştır, 100 000 de yanlıştır; ikisi de Türk ormancılığının meselesini çözmeyecektir. Onun için, dış paralı kaynak bulmak mecburiyetindeyiz. Bunun için de bütün partilere ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlarım, ormanlarda talan falan yoktur; bu söz, siyasetçinin gücünü kırmak için söylenmiştir. Talanın olmadığı yer -bakın özellikle söylüyorum- İstanbul'dur. Niçin İstanbul'dur; İstanbul'un tapu meselesi bitmiştir, İstanbul'da orman sınırları bellidir. Türkiye'nin orman varlığı yüzde 26'dır, İstanbul alanının yüzde 52'si ormandır. Orman bakımından en zengin il olarak, belki, Bolu'yu, Muğla'yı sayarsanız, arkasından İstanbul'u sayacaksınız. Sebebi, sınırları bitmiştir, tapu meseleleri bitmiştir. Dolayısıyla, Orman Bakanına verilecek en büyük destek, tapu meselesini halletmek için güç vermektir. Ormanların tapusu yoktur; 20 milyon hektar alanın ancak 4 milyonunun tapusu çıkmıştır, gerisinin tapusu çıkamamaktadır. Tapusu olmayan bir yerin, sınırları belli olmayan yerlerin muhafazasını, bekçiliğini, gayretini Bakanlığın bu insanlarına bırakmak ve onlardan hesap sormak çok kadirşinasça bir davranış olmaz. Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu Orman Bakanına bu desteği vermelidir. Bu da önemli sorunlardan bir tanesidir.

Değerli arkadaşlarım, ben, süreme harfiyen riayet etmek istiyorum. Sözümün sonunda, başta Sayın Bakanlar olmak üzere, Bakanlık mensuplarını kutluyorum, tebrik ediyorum; 2001 yılı bütçesini hakkıyla helalinden harcadıklarına inanıyorum. Gönül huzuru içerisinde 2001 yılı bütçesine "kabul" oyu vermekten duyduğum gururun haklı olduğunu, verdiğim oyun helal olduğunu burada ifade ediyorum. 2002 yılı bütçesinin de aynı şekilde helal, tertemiz ve Türk ormancılığı için harcanacağına inanıyorum; 198 trilyon liranın son kuruşuna kadar helal olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

İkinci konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın Kenan Sönmez.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA KENAN SÖNMEZ (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2002 yılı Adalet Bakanlığı ve Yargıtay bütçeleri üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün bütçesini görüştüğümüz camia, yani yargı, demokrasilerin temel erklerinden biridir. İşleyen bir demokrasi için, işleyen bir hukuk düzeni şarttır. Her devletin kanunu vardır; Saddam'ın Irak'ının da, Talibanın Afganistan'ının da kanunları vardır. Önemli olan, iyi kanunlara sahip olmakla birlikte, işleyen hukuk düzenine sahip olmaktır.

Bu bakımdan, bu konuda ne durumda olduğumuza şöyle bir bakarsak, bütçesinden hukuka yüzde 1'in altında pay ayıran ülke olarak, oldukça iyi bir durumdayız; ancak, hedef aldığımız ülkelerle yaptığımız kıyaslamada, kapatmak zorunda olduğumuz büyük bir mesafe olduğunu görürüz. İnsanlarımıza güven veren ve iyi işleyen yargı için, öncelikle mahkemelerimizin bulunduğu fizikî mekânları düzeltmemiz şarttır. Bodrum katlarında ya da işhanlarının küçük odalarında, tozlu dosyalar arasında adalet dağıtmaya çalışan yargıçlarımız ne kadar iyiniyetli olurlarsa olsunlar, vatandaşlarımıza güven vermemiz ve çağdaş standartları yakalamamız mümkün değildir.

Bugün, adlî ve idarî yargı hizmetleri 964 binada yerine getirilmektedir. Bunların ancak 130'u Adalet Bakanlığının kendi mülküdür ve nispeten mükemmel yerlerdir. 499'u -çoğu bodrum katı olmak üzere- hükümet binalarının bir katında, 46'sı hükümet konaklarının bağımsız bloklarında faaliyet gösteriyorlar. Diğerleri ise kiralık binalarda yargılama faaliyetlerini yerine getiriyorlar. Yılın son aylarında ödenekler çoğunlukla bittiği için, mahkemelerimiz bazen kırtasiye malzemesi bulmakta bile güçlük çekmektedirler.

Adalet Bakanlığının Ulusal Yargı Ağı Bilgisayar Projesi iyiniyetle planlanıp, başlatılmış olmasına rağmen, mahkemelerin hızını yavaşlatan, adaletin gecikmesine yol açan teknolojik altyapı hâlâ bir faciadır. Mahkemelerde hâlâ otuz yıllık daktilolar kullanılmaktadır değerli arkadaşlar. Bazen aynı binanın içindeki birimler arasında bile yazışmalar haftalar alabiliyor.

Yargısal görevler, devletin esas görevleri arasındadır; kısmen de olsa devredilmeleri mümkün değildir. Devlet, bu alandaki hizmetlerini süratle iyileştirmek ve çağdaşlaştırmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerinin başında gelen hukuk devleti olma ilkesini yerine getirebilmek için, yargı yetkisini millet adına kullanan mahkemelerimizin adil, kaliteli ve hızlı karar vermeleri gerekir. Ne yazık ki, yaşadığımız derin ekonomik kriz, 2002 yılında da bu standartları yakalama konusunda bize umut vermiyor. Son altı yılda olduğu gibi, önümüzdeki yıl için de yargıya ayrılan pay artmamış, aksine, azaltılmıştır.

Ekim ayı itibariyle mahkemeler için ayrılan ödeneklerin tamamen harcandığı, Sayın Adalet Bakanımız tarafından Komisyonda açıklanmıştı.  Bu durumun önümüzdeki yıl da yaşanması kaçınılmazdır. Bu itibarla, görülmekte olan davaların ödeneksizlik nedeniyle sürüncemede kalacağı, hak arama özgürlüğüyle, adil yargılanma hakkıyla bağdaşmayacak sıkıntılar yaşanacağı açıkça görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, Adalet Bakanlığımız ve Meclisimiz, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan başarılı çalışmalar da yapmışlardır. Başta, yargının ayrılmaz parçası olan avukatlık kurumunun daha etkin olması ve savunma hakkının yaygınlaşması için, Avukatlık Kanunundaki değişiklik olmak üzere, pek çok kanun günümüzün ihtiyaçlarını karşılayacak hale getirilmiştir. Bu çalışmaların sonuncusu, Türk Medenî Kanununda yapılan değişikliktir. Bu devrim niteliğindeki çalışma, Meclisimizdeki tüm grupların uzlaşmasıyla  başarılmış, 21 inci Dönem milletvekillerinin gurur duyacağı bir çalışmadır.

Adalet Bakanlığının Meclis gündeminde bulunan pek çok çalışması vardır. Bunlardan biri de, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerini Düzenleyen 4719 sayılı Yasadır. Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddelerinin DGM kapsamında mütalaa edilmesinin bazı sıkıntılara sebep olduğunu ve uluslararası platformda Bakanlığımızı sıkıntıya düşürdüğünü hepimiz biliyoruz. Çıkan Yargıtay kararları nedeniyle de bir kaotik ortam meydana geldiği hepinizin malumudur. Bakanlığın yaptığı düzenlemeyle bu sakıncalar giderilmektedir. Gerçi Meclisimizdeki çok değerli bazı hukukçu arkadaşlarımız ve başta Yargıtay Başkanımız Sayın Sami Selçuk olmak üzere, pek çok değerli hukukçu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin tamamen kaldırılması gerektiğini savunmaktadır. Bakanlığımızın yaptığı çalışmayla, Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırmıyoruz, ancak, Anayasada belirtilen sınırlarına çekme konusunda önemli bir mesafe alıyoruz.

Adalet Bakanlığı ve Meclisimiz mevzuatın yenilenmesi konusundaki hızını kesmemelidir. Milletçe hedefimiz Avrupa Birliğine girmek olduğuna göre, Avrupa Birliği müktesebatındaki Bakanlığı ilgilendiren konular süratle hayata geçirilmeli, yargısal alanın Avrupa Birliğiyle uyumu sağlanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, önemli problemimiz ve hedefimiz, ülkemize daha fazla yabancı sermaye çekmektir. Bu alanda büyük eksiğimiz olduğu hepinizin malumudur. Daha dün komünizmin demir pençesi altında ezilen ülkeler bile bu alanda bizi geçmişlerdir. Örneğin, Polonya, ülkemizin 50 yılda çektiği yabancı sermaye kadar sermayeyi 1 yılda çekmeyi başarabilmiştir.

Yabancı sermayenin önemli şikâyetlerinin başında hukuksal problemler gelmektedir. Başta ticaret hukukumuz olmak üzere, bu alandaki düzenlemeleri yapmalıyız, hem de süratle yapmalıyız. Yabancı sermaye ve topyekûn ekonomik faaliyetler için daha uygun hukukî mevzuat yaratmalıyız.

Sayın milletvekilleri, Adalet Bakanlığı, yargının siyasallaşmasına asla izin vermemelidir. Bu konuda bazı kötü örnekler yaşadığımız hepinizin malumudur. Ayrıca, yargıda kahramanlığa da yer yoktur ve gerek yoktur. Hâkim ve savcılardan beklenen, ellerindeki kanunu doğru ve adil uygulamaktır. Aksi davranışlar, yargıya güveni gölgeleyebileceği gibi, diğer yargı mensuplarının emeklerine de saygısızlık oluşturur.

Sayın milletvekilleri, son verilere göre, cezaevlerinde 59 108 hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Bunların barınmaları, iaşeleri, tedavileri ve ıslah edilmeleri Adalet Bakanlığının görevleri arasındadır.

Geçtiğimiz yıllarda, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin çoğunun infaz rejiminden beklenen amaçları karşılamaktan uzak bulunması, kamuoyunun gündemini yoğun olarak meşgul etmişti. Mevcut cezaevlerinin koğuş sistemine göre inşa edilmiş olması güvenlik ve asayiş bakımından olumsuzluklara sebep olmuştu. Özellikle, teröristler, bu sistemi kullanarak cezaevlerinde eğitimlerini ve faaliyetlerini, eylemlerini sürdürmüşlerdir. Bakanlığımızın, koğuş sisteminden oda sistemine geçilmesini sağlayan çalışmalarını destekliyoruz. Özellikle, F tipi cezaevlerinin yaygınlaşması çalışmaları, cezaların ıslah edici özelliğini öne çıkaracaktır ve yararlıdır.

Sayın milletvekilleri, yargı camiası, son yıllarda epey mesafe aldığımız işkencenin önlenmesi konusunda da önemli katkıda bulunabilir. Türkiye, bu gerçekle yüzleşmeye başladığından beri, zaten, ciddî olarak mesafe almıştır. İşkence bir insanlık suçudur. Bu gerçekle yüzleşmeye başladığımızdan beri kat ettiğimiz mesafeyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu konudaki başvurular önemli ölçüde azalmıştır. İçişleri Bakanlığımız ve Emniyet camiası, titizlikle üzerinde durarak, bu konudaki şikâyetleri münferit şikâyetler haline getirmişlerdir; ancak, işkencenin hayatımızdan tamamen çıkması için, yargıya da etkin görev düşmektedir.

Sayın Yargıtay Başkanımızın 2001-2002 yılı açılış konuşmasında belirttiği gibi, bu konu, sadece işkenceye maruz kalanların değil, ulusun sorunudur ve mutlaka halletmemiz gerekir.

Sayın milletvekilleri, bu vesileyle, geleceğimizi tehdit eden önemli bir tehlikeye de işaret etmek istiyorum. Çocuk suçları, giderek artan ve üzerinde önemle durmamız gereken bir tehlikedir. Türkiye'de, halen, 0-18 yaş grubu 28 milyon çocuk vardır. Kimsesiz çocuk sayısı 700 000 civarındadır. Devlet, bu sayının 21 000'ini himaye edebilmektedir. Buna karşılık, 20 000 çocuğumuz sokaklardadır.

Suç işleyen çocukların yüzde 93'ü büyük kentlerde yaşıyor ve büyük bir bölümü hırsızlık yapıyor. Her yıl mahkemelerimizde yargılanan çocukların sayısı 30 000'e yaklaşıyor. Çoğunluğu 11-17 yaş grubundan olan bu çocukların yüzde 80'i mahkûm oluyor; ama, çıktıktan sonra, tekrar cezaevine dönüyorlar.

Çocuklar geleceğimizdir. Mevcut yöntemlerle ve bu mevzuatla bu sorunu çözemeyiz değerli arkadaşlar. Bu sorunu devlet sorunu haline getirmemiz ve yeni yaklaşımlar ve projeler üretmemiz şarttır.

Sayın milletvekilleri, mahkemelerimizin iş yükü, her geçen gün biraz daha artmaktadır ve bu durum, hâkim ve savcılar için, hayatı çekilmez hale getirmektedir.

2000 yılında, mahkemelerin iş yükü ve kadro durumuna göre yapılan bir araştırmada, 1 244 yeni mahkeme kurulması, bu mahkemelere de, toplam 2 917 hâkim ve cumhuriyet savcısı ile 5 544 personel atanması gerektiği ortaya çıkmıştır.

Yeni mahkeme kurulmasa bile, hâkim ve savcıların atama usullerine göre, yılda ortalama 450 yeni hâkim ve savcıya ihtiyaç vardır. Halbuki, bugün, adliye personeli kadrosunun 3 331'i ile hâkim ve savcı kadrosunun 397'si boştur. Bu nedenle, mahkemelerimizde dosya sayısı artmıştır. Ceza mahkemelerinde, halen, 600 ile 1 500 arası dosya vardır ve bu sayı, hukuk mahkemelerinde 1 000'in altında değildir. Bu yoğun iş yükü, hâkim ve savcıları büro memuru durumuna düşürmüş ve bunların sosyal hayatını bitirmiştir. Adliye mensuplarının ücretleri, yoğun iş trafiğiyle kıyaslandığında, arada büyük bir adaletsizlik olduğu açıkça görülür. Hizmetli ve memurlar, ortalama 200 milyon lira maaş alıyorlar. Müdür seviyesindeki maaşlar ise, ortalama 400 milyon seviyesindedir. Yeni başlayan bir hâkimin maaşı 650 milyon lira, 16 yıl çalışıp birinci dereceye yükselen hâkimin maaşı 750 milyon liradır. 16 yılın farkı olan 100 milyon lira, adaletsizliği gözler önüne açıkça sermektedir. 16 yıllık hâkimin sosyal seviyesi, çocuklarının eğitimi, eğer, lojmanı yoksa, kirası düşünüldüğünde, durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. Hâkimler, ancak birinci sınıfa ayrıldıklarında, yüksek hâkimlik tazminatıyla 1 milyar 700 milyon civarında ücret seviyesine geliyorlar, nispeten rahatlıyorlar; ancak, bu da yeterli değildir.

Değerli arkadaşlar, hukukî hak aramada son nokta olan Yargıtay, gerçekten, üstün nitelikli yargıçlardan oluşmaktadır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, bu kuruma üye seçiminde büyük bir titizlik gösterdiğini görüyor ve memnun oluyoruz. Ancak, Yargıtayın iş yükü de her geçen gün artmaktadır. İleride, Yargıtayı bugünkü titizliğinden uzaklaştırabilecek bu durum için de önlem düşünmemiz şarttır. Sayın Adalet Bakanımızın, zaten, meseleye sahip olduğunu biliyoruz ve bu önlemleri alacağına da inanıyoruz.

2002 yılı bütçesinin camiaya hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sönmez, teşekkür ediyorum, sürenizde bitirdiniz.

Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi Grubunda.

Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın.

Nezir Bey, dün, konuşmacı olarak da gelmedi, bütçenin çabuk bitmesini sağladı. Bu nedenle, ona ilk konuşma imkânı sağlayalım efendim.

Sayın Aydın, buyurun. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, orman deyince -ta ilkokuldan ezberimizde kalan şiirlere kadar detayına girmek mümkün- ülke ekonomisine katkısından sanayideki hammadeliğinden, temiz hava kaynağı olmasından, sularımızın billur gibi akıtılmasından, heyelanların veya erozyonun önlenmesinden, su kaynaklarının barajları, gölleri doldurmasına kadar birçok şey söylenebilir; ancak -arkadaşlarımız bunların birçoğunu söylüyorlar, söyleyecekler- ben, burada, zamanım kalırsa, bunların bir kısmına temas edeceğim.

Şimdi, öncelikle, burada, kafama takılan birkaç şeyi dile getirmek istiyorum. Muhterem arkadaşlar, bunlardan bir tanesi, özellikle, yaşadığımız yörede sıkıntı olan, 1953 yılında çekilen haritalardır. Ormanla ilgili ne zaman bir sıkıntı olsa, karşımıza bu çıkıyor.

Şimdi, ben, müşahhas misal olsun diye söylüyorum. Takriben 150 yıl önce Batum ve havalisinden Sakaryamıza gelen göçmenlerimiz vardır. Her yerden göç almıştır da, Sakarya, malumunuz, Türkiye Cumhuriyetinin değil, Osmanlının mozaiğidir. İşte, bu gelen insanlara, Osmanlı İmparatorluğu, tapusuyla beraber araziler vermiş -özellikle Sapanca İlçemizde- köyler vermiş. Bunların birçoğu meyveliktir. Yaklaşık 150 senedir, dedeleri, babaları, kendileri oralarda yaşarlar, yetiştirirler; meyveleri Türkiyemizde meşhurdur. Fakat, her ne hikmetse, 1953'te bir kadastro çalışması yapılmış, haritalar çekilmiş; herhalde uzaktan yeşil görülmüş, alayını orman yazmış gitmişler.

Şimdi, bu insanlarımız çok mağdur durumdadır. Her ne hikmetse, Orman Bakanlığı, Türkiye'de orman teşkilatı... Biraz sonra temas edeceğim. Birçok kanunlar yapılmıştır. Mutlaka, yapanların çok iyi niyetli olduklarına inanıyorum, meseleyi çözmek için yaptıklarına inanıyorum ve yapanlara teşekkür ediyorum; ama, ne hikmetse, Türkiye'de yapılan her kanun, maalesef, mesele çözmekten öte, birilerinin veya çok az sayıda insanın menfaat meselelerini çözmüştür. Ormanda da aynı şeyi görüyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, çok geniş ormanlara sahip olan ilçelerimiz vardı Sakarya olarak -müşahhas misal olsun diye söylüyorum; Karasu, Kocaali, Akyazı, Hendek- fakat, zaman içerisinde, bu ormanlar fındık bahçeleri haline dönüştürülmüştür. Bugün, onbeş-yirmi yıldır devamlı fındığı toplanan, satılan ve ülke ekonomisine katkı sağlayan fındık ürünü ekilmektedir. Ancak, burada çok enteresan bir şey daha vardır. Bu yörede, mahalleler oluşmuştur, köyler oluşmuştur orman alanlarında. Devletimiz, o yöredeki insanlarımızın okullarını yapmıştır, elektriğini getirmiştir, telefonunu çekmiştir, suyu akıtılmıştır; yani, her türlü hizmeti yapılmıştır; ama, ikide bir şayia çıkar: Efendim, buraların tamamı tel avlayla çevrilecek, buralar tekrar orman haline getirilecek... Olduğunu da görmedik; ama, bu şayianın hiç eksildiğini de görmedik. Şimdi, burada bu yapılacaksa yapılsın; yapılmayacaksa formülü bulunsun, artık, bu insanlar bir şekilde tedirgin edilmesin; çünkü, şunu biliyoruz ki, hiçbir insan, adresim belli olsun diye gelip devletin ormanına girmemiştir, mutlaka, ihtiyaçlardan dolayı girmiştir.

Şimdi, burada, yine, çok iyiniyetle çıkarılmış ve 31.12.1981 öncesi orman vasfını kaybeden -yani, kültür arazisi haline gelmiş- alanların, o köyde oturan insanlara verilmesi anlamında 2/B uygulaması yapılmıştır. Yapılması gerekiyordu; ancak, eksikleri vardı, eksiklerin giderilmesi gerekiyor. Şimdi, öncelikle o köyde oturmayanlara verilmiyor. Özellikle, insanların çevre köylerde oturduğu veya o köyün bitişiğinde oturan bir insanın oradaki arazisi, babadan, dededen kalma, her ne şekildeyse, orman yazılmış -az önce bahsettiğim gibi- yüzelli sene önceden; ama, o köyde oturmuyor, komşu köyde oturuyor diye, o kişiye istifade ettirilmemektedir.

Bir diğer nokta: Uzun zamandır, belediyeler... Zaman zaman köylerimiz, ya nüfusu yeterli oluyor, imkânları elveriyor, belediye oluyor veya iki üç köy birleşiyor, belediye oluyor. 1980 öncesinde de bu olmuştur, 1980 sonrasında da olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Belediye olurlarsa, yine bu haktan istifade edememektedirler. Bu da bir sıkıntıdır.

Bir diğeri ise, özellikle 2/B noktasında, turizm alanları veya o alanda olan orman alanları bu kapsamın dışında tutulmadığı için, âdeta, 2/B yasasıyla veya bu imkânı sağlayan yasayla, yasal olarak, maalesef, ülkemizde orman talanı olmuştur. İstanbul'da, 1 100 hektar alanın, hatalı kadastro uygulaması sonucu orman alanından çıktığı bilinmektedir. Bunu, Sayın Bakan da belirli ölçüde doğruluyor.

Enteresandır; Türkiye'de, Orman Kanunu deyince, akan sular duruyor. Yani, halkımız, özellikle orman yörelerinde yaşayanlar, bunu çok iyi bilirler. Çok müşahhas olsun diye söylüyorum, Sakarya'nın ilçelerinin, özellikle ormanla yakından ilgisi olan bazılarının şu anda ormanı yoktur; ama, cezaevine gidiniz, suçluların, kısa süreli yatacak insanların yüzde 90'ı orman suçundan yatmaktadır. Zamanında, elli sene önce, kırk sene önce ormandan fındık bahçesi açılmış; vatandaş, bir kısmını, fındıklığın ortasında ağaç olarak korumuş, bunlar kalsın demiş. Onlardan bir tane kesti diye, hapiste yatıyor şimdi. Yani, enteresan; hepsini zamanında kesseydi hiçbir şey olmuyordu; ama, birkaç tanesini koruyup da, bugün, ihtiyacına binaen, bir tane keseyim dediği zaman hapse girebiliyor. Bu da oldukça enteresan.

İfade etmeye çalıştığım gibi, enteresandır. Vatandaş, bir kişi, orman tahsisi, orman işletme tahsisi, sobada yakmak için odun alsın, o odunu bir ilçeden bir ilçeye nakledemez, yasaktır; ama, her ne hikmetse, kadastro yanlışlığıyla, 1 140 hektar alan orman olmaktan çıkarılabiliyor veya bakıyorsunuz ki, ülkenin çok nadide, çok güzel yerlerinde, orman alanı içerisinde villalar yapılıyor, adeta kentler oluşturuluyor; ama, onlara bir şey yapılamıyor. Sayın Maliye Bakanı da çıkıyor -bunu anlamak hiç mümkün değil- diyor ki "orman arazilerini, orman alanlarını işgal edenlere satalım." Satın... Zaten, onlar bir yolunu bulup alıyorlar.

Değerli milletvekilleri, çok enteresandır. Son 30 yılda çıkarılan kanunlarla ormanlarımızın yüzde 56'sını kaybettik; yani, 30 yıl önce olan ormanlarımızın yüzde 56'sı bu yolla gitti. Sadece 1982 ile 1987 arasında, beş değişiklikle, 2,6 milyon dönüm orman arazisi, maalesef, orman alanı dışına çıkarılmıştır.

Şimdi, ormanı veya orman köylüsünü topraklandırma projesinde de, maalesef, aynı şeyi görüyoruz. Bu, mutlaka orman köylüsünün faydasına çıkarılan veya çıkarılmaya çalışılan bir yasadır; ama, ne hikmetse, orman köylüsüyle uzaktan alakası hiç olmayan, İstanbul'un Beykoz'u ve Antalya'nın Yeşiladalar bölgesi villalarla dolmuştur, sırf bu kanunla ilgili olarak.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada anlayamadığım bir şeyi daha Yüce Heyetinize ifade etmek istiyorum. Mutlaka çoğunuzun dikkatini çekmiştir; özellikle, otobanda yolculuk yapanların. Biz, devamlı Adapazarı'na gidip geldiğimizden şanslıyız, yolumuzun tamamı da otobandır; ama, enteresan bir olay vardır otobanda. Otobanda gidersiniz... Hani, kenarlara reklam tabelaları dikmek yasaklanmıştır. Bu, çok uygun bir şeydir, çok takdir edilecek bir uygulamadır, olmaması da gerekiyor; ama, biz, kılıfına uydurmakta, herhalde, o kadar mahir bir toplumuz ki, şimdi otoban kenarlarında, özellikle şehir girişlerinde, her iki taraftan da zaman zaman, bakıyorsunuz ki, koca bir levha, falan firma hatıra ormanı veya bu alan filan firma tarafından yeşillendirilmiştir... Dikkatle bakmazsanız o yeşillendirmeyi falan göremezsiniz; sadece o firmanın veya o kişi veya o şirketin reklamını görürsünüz.

Şimdi, Sayın Bakandan ben sormak istiyorum: Bu işin özelliği ve güzelliği nedir ve nereden kaynaklanıyor? Özellikle dikkat etmişimdir değerli arkadaşlar -devamlı bu yolda olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum- bir tek Ankara yakınlarında bir hatıra ormanını, zaman zaman, yazın o kurak zamanlarında akşamları veya sabahları, tankerle sulanırken görmüşümdür. Bir yer... İsim vermeyeceğim. Zaten, o ağaçlar büyüdükçe o firmanın reklamını yapacaktır; ama, bunun dışında, özellikle baktığım ve hiçbir ağaç göremediğim alanlarda bir sürü tabela görülmektedir. Bu işin de nasıl olduğuna bir türlü aklım ermiyor.

BAŞKAN - Sayın Aydın, zatıâlinizinde süresi bitti.

NEZİR AYDIN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Daha çok söylenecek şey vardı; ama, ben teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, şimdi söz sırası, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş'ta.

Buyurun efendim.

Sırasını bilenin hazırlıklı olması lazım. Yoldan gidiş geliş, 50 saniye de öyle kaybediyoruz. Heyecanla bekleyen var bu işte, onları da düşüneceğiz.

SP GRUBU ADINA FETHULLAH ERBAŞ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay bütçesi üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Yargıtayımız 1868'te kurulmuş; yani, Osmanlının bir yadigârı bize. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1935'te Ankara'ya taşınmış.

Yargıtay, 11 ceza, 21 hukuk dairesinden müteşekkildir. Ceza Daireleri Genel Kurulu ve Hukuk Daireleri Genel Kurulu  olmak üzere 2 de genel kurulu bulunmaktadır.

Yargıtayda 102 savcı, 373 tetkik hâkimi, 238 yüksek hâkim, 841 personel çalışmaktadır. Bütçesi, 2002 yılı için 16 477 400 000 000 Türk Lirasıdır.

Ülkemizde bir içtihat mahkemesi olarak kurulan Yargıtay, ceza ve hukuk mahkemelerinden gelen davaları inceler, verilen kararların, yasalara ve Yargıtay içtihatlarına uygunluğunu araştırır ve bu konularda kararlarını verir. Bu yolla her yıl Yargıtaya ortalama 500 000 civarında dava dosyası gelmekte. Bunlardan 100 000 ilâ 150 000 civarında dava bir sonraki yıla devredilmektedir. Bu şekilde biriken dosya sayısı milyonları bulmuştur. Bu iş yükünün altında ezilen Yargıtayın önünün açılması gereklidir. Önceki yıllarda, Yargıtaya, 2 hukuk ve 1 ceza dairesi ilaveten kuruldu, sonraki yıl da kadrosu verildi; ama, değişen bir şey olmadı. Yargıtay, yılda, 300 000 ile 350 000 arasında dosyayı sonuçlandırmaktadır.

Yargıtayın yükünü artıran sebeplere baktığımız zaman şunları görebiliriz:

Geçen yıl çıkarılan Ceza Ertelemesi Yasası infaz hukuku yönünden sarih olmadığı için, tereddütler doğmuş olup, binlerce dava hakkında karar verilememektedir.

Keza, Anayasa değişikliğiyle gerçekleştirilen adi suçlarda ölüm cezasının kaldırılması sonucu, uyum yasası çıkarılmadığı ve bu cezanın yerine herhangi bir ceza konulmadığı, bildirilmediği için, yüzlerce dosya elde kalmıştır. Kanunsuz ceza olmaz. Cezada kanunîlik prensibi gereğince, uyum yasalarının bir an önce çıkarılması gereklidir.

Yine, Anayasa değişikliği sonucu malî ve ekonomik suçlarda hürriyeti bağlayıcı ceza verilememesi sonucunda, uyum yasası çıkarılmadığı için, çek ve senetlerle ilgili binlerce dosyaya bakılamaz duruma girilmiştir.

Yargı, dava çokluğu nedeniyle yorgun düşmüştür, bunalmıştır. Bu yükün azaltılması lazım. Bugün mahkemelerdeki dosya sayısı 10 000 000 civarındadır. Türkiye'de nüfusun büyük bir bölümünü, çocukları ve gençleri çıkardığımız zaman -yarısı bunları teşkil ediyor- 35 milyon insan kalır. Bunu, dava sayısına bölecek olursak, hemen hemen her dosyaya 3 kişi düşmektedir. Bir davada iki taraf vardır; 1 davacı, 1 davalı. 2 de tanık koyarsak, eder 4 kişi. Aktif nüfusun tamamı mahkemeliktir Türkiye'de. Bunun çözümünün olması lazım.

Adalet çok geciktiriliyor. "Geciktirilmiş adalet, adalet değildir" özdeyişine göre, altı adet öneride bulunacağım yargının önünün açılması için:

Bu önerilerimden birincisi, yargının yükünün azaltılması için devlet ve yurttaş arasında uzlaşmanın esas olmasıdır; çatışmalar dava aşamasından önce bitirilmelidir. İkincisi, istinaf mahkemelerinin kurulması; üçüncüsü, adlî zabıta teşkilatının kurulması; dördüncüsü, bilirkişilik müessesesinin ıslah edilmesi; beşincisi, Adlî Tıp Kurumunun desteklenmesi; altıncısı ise, personelin sıkı eğitimden geçirilmesi, personel noksanlıklarının tamamlanması ve özlük haklarının düzeltilmesidir.

Meclisimiz, cumhuriyetten itibaren 12 000 civarında kanun üretmiştir. Bu kanunların büyük bir bölümü devlet ile halkın mahkemelerde sürtüşmelerine neden olmaktadır. Örnek olarak -biraz önce Nezir Kardeşimiz de verdi- mahkemelerde görülen yüzbinlerce orman davası; keza, kaçakçılık davaları... Mesela, benim bölgemde, Başkale ile Van arasında bir Albayrak Karakolu vardır. Van'a girecek tüm araçların depolarına çubuk sokulur, depo dolu ise kaçak akaryakıt bulundu diye bir asker, bir tutanak tutar. O zaman yandık; çünkü, bu tutanak, noter senedi gibidir, aksi ispatlanıncaya kadar geçerlidir. Araç sahibi mahkemelerde sürünür, aracı müsadere edilir, gümrük antreposuna atılır, senelerce orada çürür, sonra, eğer, TASİŞ'in aklına gelirse, bunlar satılır, herkes işine döner. Bu şekilde, Van ve ilçelerinde binlerce dava var.

Aynı şekilde, gönüllü koruculara bir zamanlar silah verildi ve bu silahların numaraları jandarma tarafından yazıldı; daha sonra komutanlar değişti, bu silahları taşıyanların tamamı tutuklandılar ve hepsi de 4 yıl 15'er gün hapis cezasına çarptırıldılar. Bereket ki, Yargıtay belli bir çözüm buldu ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan bu insanlara bu cezalar verilmedi.

Keza, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa göre Malatya'da Rektörlüğün uygulamalarını protesto edenlerin tamamının suçları isyan kabul edilmiş, idamla yargılanmışlardır. Binlerce vatandaş ile devlet sürtüşmüş, mahkemelerin yükleri artmıştır. Bunun gibi birçok misal verebiliriz.

Gelişmiş ülkelerde sorunlar dava aşamasına gelmeden çözümlenmektedir. Devlet ile vatandaş arasında uzlaşma esas olmalı, çatışmalar dava aşamasına gelmeden önce bitirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 7 sayılı Protokolünün 2 nci maddesine göre, istinaf yolu bir haktır. Türk insanı bu haktan faydalanmamaktadır ve ülkemizde istinaf mahkemeleri tezelden kurulmalıdır. Bu mahkemelerin çalışmaya başlamasıyla, dolaylı olarak Yargıtayın dava yükü de azalacaktır; yeter ki, insan hakkı olarak amacına uygun biçimde işletilebilsin. Bu mahkemelerin yargı reformu içerisinde Parlamentonun gündemine girmesi, en büyük arzumuzdur.

Yine, Parlamentonun gündeminde, yargı reformu içerisinde, adlî zabıta teşkilatının kurulması da vardır. Bu konu, hukuk fakültelerine başlarken hocalarımız tarafından işlendi ve dile getirildi, okuldan diploma alıncaya kadar ısrarla anlatıldı; ancak, bu konunun önemini, uluslararası camiada, Türkiye'nin insan hakları ihlalleri karnesini görünce daha iyi kavramaya başladım. Bu teşkilatın kurulmasıyla, bir insanlık suçu olan işkencenin de minimum seviyeye ineceği kanaatindeyim.

Bir İtalyan düşünürün dediği gibi "bir insandan, kendi kendisinin suçlayıcısı olmasını istemek, hem korkunç hem de gülünçtür. Gerçek, sanki onun kasları ve sinirleri içine gizlenmiş gibi, onu işkenceyle söküp çıkarmaya çalışmak, barbarlıktır, ahmaklıktır ve saçmalıktır." Maalesef, bu konuda sicilimizin pek parlak olmadığı hepinizce malumdur.

Eğitim seviyeleri yüksek hukuk bilincine ulaşmış personelden oluşturulacak adlî zabıta teşkilatı, delillerin toplanmasında ve değerlendirilmesinde daha itinalı davranacak, mahkemeleri, baştan itibaren lüzumsuz dava yüklerinden kurtaracaktır; uluslararası camiada da Türkiye'nin insan hakları karnesi düzelecektir.

Yargının önünü açacak ve tıkanıklığı giderecek diğer önlemlere gelince: Bunlar da, daha ziyade, hüküm kurmada yardımcı olan kurumlardır.

BAŞKAN - Sayın Erbaş 50 saniyeniz var efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Tamam Başkanım.

Bilirkişilik müessesesi ıslah edilmeli. Bilirkişi aydınlatır, hüküm kurmaz. Kararın hâkim tarafından verilmesi esastır.

Adlî tıp kurumu desteklenmeli, sayıları artırılmalı, kadro yetersizliği giderilmeli, teknolojik yönden de imkânları artırılmalıdır.

Personel alımında da titiz davranılmalı, alınan personel de çok sıkı bir eğitimden geçirilmeli, yanlış yapanlar ayıklanmalıdır.

Tüm konular yargı reformu içerisinde vardır; ancak, eski adalet bakanlarından birçoğu bu konuda tasarılar hazırlamışlardır. Kendilerini minnetle yad ediyorum. Bunlar içerisinde, Seyfi Oktay, Oltan Sungurlu, Şevket Kazan gibi, bu konuda çalışmış çok iyi bakanlarımız var; ama, Sayın Bakanımıza en fazla gerçekleştirme nasip olacağa benzemektedir.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

İşaret geldi Grubunuzdan. Benim vazifem trafikçilik.

Teşekkür ederim efendim.

SP Grubu adına konuşmak üzere, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı; buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

SP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 2002 malî yılı Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok geniş bir teşkilata sahip olan Adalet Bakanlığının, mahkemeler açmak, ceza ve tevkifevleri yönetmek, adlî sicil tutmak, Avukatlık ve Noterlik Kanunlarıyla verilen görevleri yerine getirmek, icra ve iflas daireleri açmak ve yönetmek, infaz ve ıslah işlerini düzenlemek, adalet hizmetlerinin ve yargının problemlerini çözmek gibi görevleri vardır.

Çok önemli ve büyük görevler ifa eden Adalet Bakanlığının 2001 yılı bütçesini yetersiz bulanlar, maalesef, 2002 bütçesiyle sukutu hayale uğramışlardır. Zira, Bakanlık bütçesi binde 9,8'den binde 8,3'e düşürülmüştür. Bu, adalete verdiğimiz önemin de bir göstergesidir.

2001 yılı bütçesi ödeneklerinin ekim ayı itibarıyla tükendiğinden yakınan Sayın Bakan, yeni kurumlar ve kurullar ihdas edip Adalet Teşkilatını büyütüyor; ancak, bu küçülen bütçeyle büyüyen teşkilatın ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaktır; doğrusu, merak konusudur.

Değerli arkadaşlarım, adaletin hızlı ve etkili bir şekilde yerine getirilmesi için, öncelikle, yargı reformu yapılarak, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması, usul kanunlarının ve mevzuatın düzenlenmesi, yardımcı personelin eğitimi, ihtisas mahkemelerinin yaygınlaştırılması, istinaf mahkemelerinin ve adlî kolluğun kurulması gerekmektedir.

Sayın Bakan, yargı reformu içinde değerlendirilebilecek birkısım mevzuat değişiklikleri yapmaktadır; ancak, topyekün bir yargı reformu, henüz, Meclisimizin huzuruna getirilememiştir. Bölük pörçük çalışmalarla reformun gerçekleştirilmesi mümkün olmamaktadır. Örneğin, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda bir çalışma görülmemiştir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması için, önce, Anayasamızda değişiklik yapılarak, bütün yargı kurum ve kuruluşlarını içine alan bir yargı yüksek kurulu oluşturmak gerektiği inancındayız. Hâkim ve savcıların tüm özlük işlerinde karar alma yetkisine sahip olacak bu kurulun, yasama ve yürütme organı gibi seçimle gelmesi, seçimin süreye bağlı olması, seçilmeleri ve görevden alınmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılması lazımdır. Yasama ve yürütme erki, nasıl, millete karşı sorumluysa, yargı erkinin de layüsel olmaması, millete karşı sorumlu olması gerekir. Bu sorumluluk, kararlarından ötürü olmayıp, yönetim, denetim, özlük hakları gibi konularda olmalıdır. Bağımsızlık ve tarafsızlığın ilk şartı budur. Yargının siyasallaşması önlenmeli, siyasete yön verme yolu kendilerine kapatılmalıdır. Kararlarında tam bağımsız ve tarafsız olan yargı mensupları, örnekleri sıkça görüldüğü gibi, yasama ve yürütmenin yetkisi dahilindeki konulara müdahale etmemeli, talep ve direktif verir pozisyonda olmamalıdır.

Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi konusunda Yargıtay Başsavcısının, Anayasanın 69 uncu maddesi konusunda Anayasa Mahkemesi Başkanının yaptıkları ziyaretler ve verdikleri demeçler, kuvvetler ayrılığı prensibine de, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına da aykırılık teşkil eder. Normal, demokratik bir düzende, bu, yargı erkinin yürütmeye ve yasamaya müdahalesi anlamı taşır; ama, ülkemizde, üst bürokratlara "boşalma hakkı" tanındığı için, bu müdahaleleri dahi tartışmak mümkün olmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, son yapılan anayasa değişikliğinin, insan hakları ve özgürlükler konusunda, kısmen, iyileştirme sağladığı söylenebilir; ancak, Anayasadaki bu değişikliklerin tatbikata yansıması için, uyum kanunlarının hızlı ve bir bütün olarak Meclisimize getirilmesi gerekir. Bu cümleden olmak üzere, Türk Ceza Kanununda, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda, Basın Kanununda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, Dernekler Kanununda, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda, Siyasî Partiler ve Seçim Kanununda ve diğer ilgili kanunlarda değişiklik yapmak gerekir. Anayasamızın tümünü değiştirip sivil bir anayasa yapamadığımıza göre, ikinci pakette, insan hak ve özgürlüklerini sınırlayan, millî iradenin tecellisini engelleyen hükümlerin ayıklanması gerekir. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile Yüksek Hâkimler Kurulu Kararlarının ve Askeri Şûra kararlarının da yargı denetimine alınması gerekir. Bu düzenlemelerin yapılması, hukuk devletinin gerçekleşmesinde önemli bir etki meydana getirecektir.

Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları hızlı bir şekilde yapılmalı, Kopenhag siyasî kriterlerine uyum için, gereken önlemler alınmalı, demokrasiyi, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü gerçekleştirecek mevzuat değişiklikleri bir an önce yapılmalıdır.

Verilen malumata göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, ülkemiz aleyhine açılmış dava sayısı 3 964'tür; karara bağlananların sayısı 164, devletimizi mahkûm eden karar sayısı ise 115'tir; ödenecek tazminat miktarının çok büyük meblağlara ulaştığı belirtilmektedir. Bu sayılara, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidemeyen binlerce kişiyi de ilave edecek olursak, adalet konusunda, övünülecek durumda olmadığımız ortaya çıkacaktır.

Adaletin tevzii konusunda hem yargıyı hem yasamayı hem yürütmeyi sorgulamak gerekmektedir. Mevzuat yeterli olmasına rağmen, işkencenin hâlâ devam ettiği bir gerçektir. Bu konudaki uygulamaların, işkenceyi yok etmek değil, yüreklendirdiği anlaşılmaktadır. Türkiye, bu utanç verici durumdan kurtulmalıdır. Halen bu ülkede, 312 nci madde, düşünceye gem vurmakta; konuşması gereken Türkiye, suskunluğa mahkûm edilmektedir. Partiler kapatılmakta, Meclis kürsüsünde yapılan konuşmalar milletin seçtiklerini millete hizmetten alıkoymakta, Meclis dışına bırakmaktadır. Sivil toplum örgütleri, demokratik haklarını kullanmakta zorluk çekmektedir. Bu uygulamalar, demokratik bir düzenin uygulamaları değildir. Bunlar, ülkemizde kural haline getirilen "bize göre demokrasi, bize göre hukuk, bize göre insan hakları" anlayışının sonucudur.

Muhterem milletvekilleri, Sayın Bakan açıklamaları içerisinde adlî sicilden de rakamlar vermiştir. Yüzde 3'ü kadın olmak üzere, toplam sabıkalı sayısı, 6 194 397'dir. Bu rakam, toplumumuzda suçluluk oranının ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. 65 milyonun yarısını çocuk sayacak olursak, her 5 kişiden 1'inin sabıkalı olduğu anlaşılır. Acaba, nüfusunun beşte 1'i sabıkalı bir başka ülke var mıdır?!.

İstatistiklere baktığımızda, cezaevlerinde 2000 yılında 72 000 hükümlü ve tutuklu varken, Af Kanunuyla, 30 000'e yakını salıverilmesine rağmen, 2001 yılı kasım ayı itibariyle, bu sayı, yeniden 59 000'lere yükselmiştir.

BAŞKAN - Sayın Kukaracı, son 50 saniye

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Efendim, henüz bitmedi.

BAŞKAN - Hayır efendim "son 50 saniye" dedim; peşinen hatırlatıyorum.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Cezaevleri büyük bir hızla dolmaktadır. Bu veriler, Adalet Bakanlığının iş yükünün giderek arttığını ortaya koymaktadır. Bundan, bugünkü iktidar sorumludur ve çözümleyecek durumda da değildir.

Sadece kanun çıkarmakla, bu bakanlığın görevlerini yerine getirmiş olamazsınız. Öncelikle, çıkardığınız kanunlar adil olacak; sonra, insanınız, üstün vasıflarla yetişip, o kanunlara saygılı olacak; aksi halde, menfaatını her şeyin üstünde tutan, maddeci, bencil, saygısız ve sorumsuz insanlara kanunlar etki etmeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim toparlar mısınız.

FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Adaleti sağlayacak olan, kâğıt üzerindeki kanunlar değil, insan ve ona hâkim olan zihniyettir. Bu da, ancak, manevî eğitimin yaygınlaştırılmasıyla mümkündür; ancak, ne yazık ki, hükümetin böyle bir kaygısının bulunmadığı açıktır. Nitekim, imam-hatip okullarının orta kısımlarının kapatılması, Kur'an eğitiminin sınırlandırılması ve zorlaştırılması, bırakın manevî eğitimi, yaygınlaştırılmasını âdeta imkânsız hale getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, eskiden, her köyde, her mahallede adil, fazıl, akil bir adam bulunurdu; o, çevresinde meydana gelen uyuşmazlıkların büyük bir bölümünü halleder, yargıya yardımcı olurdu. Şimdiyse, sistem, karı kocayı, ana baba ile evladını, en küçük meselede yargıya taşımaktadır. Son yapılan Medenî Kanun değişiklikleri, bu konuda başlıbaşına bir kaos meydana getirerek, zaten çok yüklü olan mahkemelere yeni kambur getirecektir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Necdet Saruhan'da.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA NECDET SARUHAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinize ve Demokratik Sol Partinin iki gücünden biri olan sevgili halkımıza, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Anayasamızın 162 nci maddesinin son paragrafına göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, bütçe kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelir azaltıcı nitelikte önerilerde bulunabilmelerine olanak yoktur. Bu nedenle, Sayın Heyetinizden, Demokratik Sol Parti Grubu adına yapacağım açıklamaların, Demokratik Sol Parti Grubunun izlenimleri, yapıcı eleştirileri, ileriye yönelik projeleri, beklentileri ve dilekleri olarak algılanmasını istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı bütçesini irdelemeye başlamadan önce, izninize sığınarak, hoşgörünüze sığınarak, adalet sözcüğü, adalet ilkeleri ve Adalet Bakanlığının görevleri ve işlevleri hakkında biraz açıklama yapmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde "adalet" kelimesinin anlamı, çok veciz ifadelerle; adalet ilkeleri ve Adalet Bakanlığının görevleri de, yine bu hususa ilişkin yasada açık açık anlatılmıştır.

Yine, ilahî yasaların tamamında, özellikle yüce dinimizin kitabı olan Kur'an-ı Kerim'de "adalet" sözcüğü ve adalet ilkeleri vurgulanarak pek çok yerde değerlendirilmiş ve insanların adaletten ayrılmamaları, Yüce Tanrı tarafından kendilerine tebliğ edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yine, milletlerarası sözleşmelerde, örneğin İnsan Hakları Sözleşmesinin belli bölümlerinde, 100 000 sayfalık Avrupa Birliği Müktesebatının büyük bir bölümünde, adalet ilkelerine değinilmiştir.

Yine, tüm siyasî partilerimizin programlarında ve seçim bildirgelerinde "adalet" sözcüğü ve adalet ilkeleri yer almaktadır. Örneğin, Demokratik Sol Partinin programında ve seçim bildirgelerinde, adaletin, sadece devletin temeli değil, insan haklarının ve özgürlüklerin de teminatı olduğu yazılıdır. Yine, demokratik sol anlayışa göre, dünyada hakça bir düzen kurulduğu anda, tüm insanlar refaha, selamete ve mutluluğa kavuşacaklardır. Yine, demokratik sol anlayışa göre, tüketimde, bölüşümde, hatta özveride eşitlik ve adalet olmalıdır; adalet ucuz olmalıdır, adalet hızlı olmalıdır, adalet sağlıklı olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu açıklamaları yaptıktan sonra, bu konuda Anayasamızın 2, 5, 9, 10, 15 ve 19 uncu maddelerinde de çok geniş bilgiler olduğunu, yüksek bilgilerinize arz ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, adalet ilkeleri ve adalet bakanlıkları, çağdaş ulusların, yine, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletlerinin, vazgeçilemezleri, olmazsa olmazlarıdır. Durum böyleyken, maalesef, ülkemizde, uzun yıllardan beri, Adalet Bakanlığı bütçelerine gerekli önem verilmemiş veya verilememiştir. Örneğin, son altı yıldan bu yana, Adalet Bakanlığına genel bütçeden ayrılan pay, yüzde 1'ler oranındadır. Örneğin, bu yıl, Adalet Bakanlığına, 808 141 000 000 000'lık bir bütçe ayrılmış; bu rakam, geçen seneki rakama göre yüzde 79 oranında fazla olmasına karşın, genel toplamda yüzde 1'lerin altına, binde 85'e inmiştir. Dolayısıyla, Adalet Bakanlığının, biraz önce sayın konuşmacıların uzun uzun anlattıkları görevlerini, en basitinden adlî ve idarî yargının işlevlerini yerine getirebilmesi için bu para yeterli değildir. Kaldı ki, Adalet Bakanlığının, ayrıca, küreselleşen dünyada, yeni hukuk normlarına uyum sağlayabilmemiz, UYAP, AB müktesebatı ve diğer milletlerarası sözleşmelere taraf olmamız -ki, çoğunda tarafız- halinde, bunların altyapılarını hazırlayabilmemiz için büyük paralara ihtiyacı vardır.

Yine, Türkiye adalet akademisinin kurulması için, büyük bir yatırım yapılması gerekmektedir; ancak, bu akademinin kurulması... Rahmetli arkadaşım Namık Kemal Atahan'ın bir ayırımı vardı; hukuklu-hukukçu tefriki yapardı. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de 11 tanesi vakıf, 14 tanesi devlet olmak üzere, 24 tane hukuk fakültesi var; ancak, buradan mezun olan arkadaşlarımızın hukuk anlayışı, hukuk normları, maalesef, çok farklı; burada, öğrencilerin kusuru yok, yetiştirilmelerinde kusur var. Eğer, biz, Türkiye adalet akademisini kuracak olursak, yargıçlarımızın, savcılarımızın doktora yapmış olmalarını sağlayacağız ve bu, hukuklu-hukukçu ayırımını da gidermiş olacağız.

Yine, arkadaşlarım, mahkemelerin donanımı, tefrişi, adliye binalarının yapılması -ki, maalesef, deprem bölgesinde 3 konteynerde yargılama yapan mahkemelerimiz de var- adlî sicilin bilişim ve iletişim ağının sağlanabilmesi için, yine, bazı maddî olanaklar gerekiyor.

Ceza infaz kurumlarının ve infaz personelinin eğitilmesi için, bütçeden yeterince bir para daha aktarılması gerekiyor.

Adlî tıp konusunda, Adalet Bakanlığının yapması gereken çok büyük işler var, yatırımlar var; zira, günümüzün teknolojisine uyum sağlayabilmek için, en azından mevcut olan adlî tıp müesseseleri kadar yeni müessese kurmak zorundayız.

Yine, hâkimlerimizin, savcılarımızın, Adalet Bakanlığı mensuplarının özlük haklarının iyileştirilebilmesi paraya dayanıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, Adalet Bakanlığının milletlerarası sempozyumlara, panellere katılabilmesi, devletlerarası UNICEF, METRA, MEDA gibi kuruluşlarla diyalog kurabilmesi için de ekonomik desteğe ihtiyacı var.

BAŞKAN - Sayın Saruhan, süreniz doldu.

NECDET SARUHAN (Devamla) - Efendim, bakıyorum 8,5 dakika oldu; Sürem 10 dakika Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hayır efendim; 7,5 dakika.

NECDET SARUHAN (Devamla) - Hayır efendim, 10 dakika.

BAŞKAN - Dört kişisiniz.

NECDET SARUHAN (Devamla) - Efendim, son iki arkadaşımıza 5'er dakika veriyor Grubumuz.

BAŞKAN - Öyle mi; affedersiniz, onu bilmiyorum.

NECDET SARUHAN (Devamla) - Adalet Bakanlığı bütçesini konuşurken adil olmaktan uzaklaşmam Sayın Başkan.

BAŞKAN - Doğrudur efendim, bir şey demedim.

NECDET SARUHAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Arkadaşlarım, bütün bunlara rağmen, karamsar değilim. Bizim Adalet Bakanlığımız, geçen yıl çok kısıtlı bir bütçeyle çok büyük başarıların altına imza attı. Sayın Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuş konuşmasına ait kitapçığı okudum -İstanbul Barosuna bağlı otuz yıllık avukatım- inanın övünç duydum, mutluluk duydum. Dolayısıyla, bu kürsüden, Sayın Adalet Bakanımıza, Adalet Bakanlığı mensuplarına, savcı ve hakimlerimize özellikle teşekkür etmeyi bir borç addediyorum.

Değerli arkadaşlarım, zaman bir hayli kısaldı, o nedenle, diğer arkadaşlarımın haklarına tecavüz etmemek için, sözlerimin son bölümüne geçiyorum.

Değerli arkadaşlarım, fakirlik Türk Ulusunun yazgısı değildir. İçerisinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılarımızı, bazı çıkar çevreleri istemese de, el ele vererek, hep birlikte, moralimizi yitirmeden, gizil ekonomik kaynaklarımızı harekete geçirip, üretime ve tasarrufa yöneltmek suretiyle, Ulu Önderimiz Atatürk'ün dediği gibi övünerek, çalışarak, güvenerek en kısa sürede aşacak ve inşallah yakın gelecekte gönlümüzce bütçeler yapabilmek olanağını kazanacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle, tüm İslam âleminin ramazan bayramını şimdiden kutlar, Yüce Heyetinize ve sevgili halkımıza ak günler dileğiyle tekrar saygılarımı sunarım.

Teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Bursa Milletvekili Sayın Ali Arabacı; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ ARABACI (Bursa) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Yargıtay bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yargıtay, adalet mekanizması içinde yer alan üst mahkemelerimizden biri; çağdaş anlamda hukuk devleti olmaya çalışan ülkemizde, yargısal faaliyetini uluslararası normlara uyarlamaya çalışan, adil yargılanma hakkını yaşama geçirmek için uğraş veren, bunu yaparken de, sistemden, teknik ve maddî yetersizliklerden, yargılama kültürü eksikliğinden kaynaklanan sorunlarla mücadele eden bir gücün en önemli parçası.

Yargıyı, Yargıtay da dahil, bütün olarak ele aldığımızda, olumlu ya da olumsuz yanlarıyla şöylece değerlendirebiliriz: Hâlâ, yargının bağımsızlığı ve yansızlığı konusundaki kuşkular giderilememiş, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu düzenleyen Anayasanın 159 uncu maddesi, tüm talep ve çabalara karşın değiştirilememiştir. Bu Kurul, yürütme ağırlıklı, yürütmenin egemen olduğu bir kurul olmaya devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, yargı, siyasal iktidara karşı bireye hukuk güvenliği sağlayan, bireyin hak ve özgürlüklerini koruyan, hukuka bağlı devlet anlayışını egemen kılan, bunu yaparken de, adalet ilkesinden ayrılmaması gereken bir erktir.

Yargının bu işlevini yerine getirebilmesinin temel koşulu, bağımsızlığı ve yansızlığıdır. Yargının bağımsızlığı ve yansızlığı, adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Siyasal iktidarlar yargı üzerinde egemense, yargıcın bağımsızlığından söz edilemez. Yargıcın bu etki altında yargı görevini sağlıklı bir şekilde yerine getirmesi de mümkün değildir.

Yüksek yargı organlarına ya da başkaca makama seçilmek isteyen yargıç ya da savcıların, siyasilerin aracılığına başvurmaları, yargı adına onur kırıcıdır. Bu kişilerin, kararlarını verirken, siyasî etkilerden etkilenmeyeceklerini söyleyebilir miyiz?! Görülmekte olan bir davanın yargıç ve savcılarının sık sık değiştirilmesini, dokunulmazlık zırhı içindeki siyasileri soruşturmak isteyen savcıların cezalandırılmasını nasıl açıklayabiliriz?! Devlet güvenlik mahkemesi başkanlığını yapan bir yargıcın "Türkiye'yi sarsan büyük davalarda siyasî baskı altında görev yaptım" sözü ne anlama geliyor?!

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Bravo!..

ALİ ARABACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Anayasanın 159 uncu maddesi ve buna bağlı uyum yasaları, vakit geçirilmeden, ivedilikle, derhal değiştirilmelidir. Türkiye'de yargı bağımsızlığını ya da yargıç bağımsızlığını sağlamanın öncelikli koşulu budur.

Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerini tehlikeye sokan etkenler, sadece Adalet örgütünün sistemiyle ilgili değildir. Yargıçların, kendilerini ve meslekî değerleri korumalarını ve savunmalarını sağlayan örgütleri yoktur. Oysa, yargı ve yargıç bağımsızlığını ve bunların meslekî güvencelerini sağlayacak olan sadece devletiçi düzenlemeler değil, aynı zamanda, bunların serbestçe örgütlenebilme olanağından yararlanmalarıdır. Sözgelimi, devletiçi düzenlemelerin yargı bağımsızlığı açısından çeşitli sorunlar yarattığı Fransa'da, yargı ve yargıç bağımsızlığı ile güvencesini gerçekleştiren asıl gücün, Yargıçlar Sendikası olduğuna işaret edilmektedir.

3.10.2001 gün ve 4709 sayılı Yasayla değiştirilen Anayasanın 51 inci maddesine uygun uyum yasası çıkarılırken, bu olgu gözardı edilmemelidir. Yargıç ve savcıların da sendika kurmalarına olanak tanınmalıdır.

Tüm bunların yanında, yargıçlarımızdaki inanç ve direnç eksikliği, hikmeti hükümetçi anlayış, yargı bağımsızlığının kurumlaşmasını geriletmektedir. Bağımsız yargıç yerine, memurlaşan yargıç tipi benimsenmiş gibidir. Oysa, yargıcın yansızlığı, yargılama sırasında taraflardan hiçbirinden yana tavır koymaması, önyargıdan uzak kalması, her türlü ilişkinin dışında bulunmasıdır.

Değerli milletvekilleri, yargıç bağımsızlığı keyfilik anlamına gelmez. Yargıçlar, kendi başlarına buyruk, diledikleri gibi davranan, çevresinde korku yaratan kişiler olamazlar. Yargılanmada insana saygı vardır. Yargılama bir sanatsa, yargıç, yargılama faaliyetini adil yargılama sınırları içerisinde yerine getirmek, her ne şekilde olursa olsun, meşruiyet kapsamında, hukuka üstünlük tanıyarak kararını vermek zorundadır. Bu niteliklere sahip çok değerli yargıçlarımız vardır; ama, aksine davrananlar da çoktur.

Yargıç, yasaları sadece sözel anlamıyla değerlendirerek karara varan ya da yasaya  yeni bir yorum getirmeyi mutlaka yasama organının yeni bir yasa yapmasında arayan hukuksal bir araç ya da robot değildir. Yasalar soyuttur. Yargıç, yasayı somutlaştırırken, kendi hukuk sistemini bağlayan uluslararası sözleşmeleri, hukukun genel ilkelerini gözeterek, Anayasaya, kanuna göre yorumlar, sonuçta, hukuka uygun, vicdanî kanaatine göre karar verir. Bu yaklaşım, insan haklarını, toplumsal gelişmeyi, adalet ve özgürlük kavram ve olgularını dikkate almayı gerektirir. Meşruluğun temeli bu kavram ve olgulardır. Normal hiyerarşisinde konulan kurallar uygulanırken, o norm, insan haklarına, demokrasiye, adalet ve özgürlük kavramlarına ters düşüyorsa, yorumun buna göre yapılması gerekir. Yargıcın yorum konusunda sahip olduğu serbesti, sadece normları değil, somut olayları da kapsar. Örneğin, düşünce suçlarında sadece suçu koyan normlar değil, suça konu ifadelerin anlamı da yorumlanacaktır.

Yargıtay uygulamalarına baktığımızda ise, evrensel hukuka, insan hakları kavramlarına uygun yorum metodunu benimsemediğini, konulan normu, hikmeti hükümet anlayışı içerisinde, devleti bireye karşı koruma güdüsüyle yorumlayıp, karara vardığını görüyoruz. Bu kararlar da zaman zaman meşruluk sınırlarını zorlayabilmektedir.

Söz gelimi, Türk Ceza Kanununun 312 inci maddesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ortaya koyduğu kriterlere göre yorumlanabilseydi, içtihat yaratılabilseydi, bugün, bu madde değişikliğini hiç konuşmayabilirdik. Devlet aleyhine cürümlerde gözlenen katı yaklaşım ile işkence davalarında egemen olan hoşgörülü tutum da bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Öyleyse, Yargıtay, yüksek bir yargı organı olarak hem alt mahkemelere hem de topluma örnek olmalı, her şeyin çaresini yasa değişikliğinde aramamalıdır. Nitekim, Yargıtayın bu tutumu, kararlarının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, sözleşmeye, özelinde adil yargılanma, demokrasi ve insan hakları kurallarına aykırı bulunmasına yol açmakta; Türkiye, trilyonlarca lira tazminat ödemeye mahkûm edilmektedir; üstelik, uluslararası platformda, insan hakları sicili bozuk ülke konumuna düşürülmektedir. Bu sonuçtan siyasî erk ne kadar sorumluysa, yüksek mahkeme yargıçları da, bana göre, o kadar sorumludur.

Yargıtayın çok yoğun iş yükü altında olması, bilimsel araştırma ve gelişmelere uzak kalması, bilgili ve yetenekli insangücünün yetersizliği, adil yargılanma hakkının tam olarak yerine getirilmesine engel olmaktadır. Buna rağmen, Yargıtayımızın, hukuk tarihine altın harflerle yazılacak kararları da vardır. Bu kararları veren yargıçlarımızı saygıyla anıyorum; ama, öyle anlaşılıyor ki, Yargıtay, nitelik ve nicelik olarak yeniden yapılanmadıkça, olumlu sonuçlar elde etmek mümkün görülmemektedir.

Yüksek mahkeme yargıçları, alt dereceli mahkemelerin verdikleri kararları denetlemek ve daha önemlisi, hukuk yaratarak, yasaların, yurdun her yerinde aynı biçimde uygulanmasını sağlamak ve yarattığı içtihatlarıyla hukuka ve uygulamaya yön vermek gibi, çok zor ve üstün görevi yerine getirme yükümlülüğü altındadır. Yasalar ve adalet üzerindeki eksikliklere karşın, yüksek mahkemelerin ve yargıçların yapacakları bir şeyler olmalıdır. Sözgelimi, kararlarını gerekçeli yazmak gibi, bilirkişilik kurumunun yozlaşmasını önlemek gibi vesaire...

Yargıtay Başkanlığının görevi de, herhalde siyasete yön vermek değil, bu düzeni sağlamanın yollarını araştırmak ve bulmak olmalıdır. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, açıkça söylemek gerekirse, halkımız ve toplumumuz, yargıdan ve adaletin işleyişinden mutlu değildir. Her alanda olduğu gibi yargı alanında da güven bunalımı yaşanmaktadır. Kamuoyu araştırmaları, yargıya güvensizlik inançlarının her geçen gün arttığını ortaya koymaktadır. Adaletin varlığı ya da yokluğu, suç işleyenlerin hak ettikleri cezayı almayıp yaptıklarının yanına kâr kaldığı, suç ve ceza dengesinin kurulamadığı, adalette eşitlik ilkesinin ihlali gibi düşünceler çok yaygın biçimde görüşülmekte ve tartışılmaktadır.

İstanbul Barosunun, değerli bilim adamı Hayrettin Ökçesiz'e 1999 yılında yaptırdığı anket çalışması sonucuna göre, İstanbul Barosuna kayıtlı avukatların yüzde 94,9'u, adli yargıda yolsuzluk bulunduğuna inanmaktadır. Avukatlar "Yargıtayda yolsuzluk görülüyor mu" sorusuna ise, yüzde 88,3 oranla "az ya da çok, evet" yanıtını vermişlerdir.

TÜSİAD Başkanı, 10 Kasım 2001 tarihli gazetelere yansıyan demecinde, vatandaşın adalete olan inancını her gün biraz daha kaybettiğini söylerken, cezasız kalan yolsuzlukları, Susurluk skandalını, bir ilden ötekine taşınan davaları, zamanaşımı nedeniyle düşen davaları, mahkeme kararlarının uygulanmamasını örnek göstermektedir. Bir gazeteci de, 30 Kasım tarihli yazısında, devleti ve milleti şeytanca yöntemlerle sömüren, trilyonlarca liralık hırsızlık yapanların, yargıdan nasıl kendilerini kurtardıklarını, küçük hırsızlık yapanların ise büyük cezalara çarptırıldığını, bilirkişilik müessesesinin yozlaşmışlığını anlatırken, adalet ve eşitlik ilkesinin bozulmasından yakınıyor.

Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün; ama, ne yazık ki, sessiz çoğunluğun düşüncesi de farklı değildir. Halk, adalet mekanizmasının, hukukun sadece güçlülere hizmet ettiği inancındadır. Yoksul halk, bu inanç nedeniyledir ki, hak arama özgürlüğünü kullanmaktan korkar hale gelmiştir. Korkunun olduğu yerde de, hiçbir hak kullanılamıyor demektir. Geniş kitleler, en büyük yolsuzluk olaylarının suçlularının bile gereken cezayı alacaklarından kuşku duyuyorsa, hakkın yerine getirilip getirilmediği her olayda yeniden tartışma konusu oluyorsa, o ortamda, yasaların değil fakat önce hukuka duyulan güvenin kurumlaştırılması için her şeyin yapılması gerekir.

Değerli milletvekilleri, yargıya ilişkin bu endişelerin asılsız ya da doğru olmadığını kabul etsek bile, bu düşüncelerin bu kadar yaygın olması bile gerçek olması kadar vahimdir. Hukukun amacı, adaleti sağlamak adaletsizliği önlemektir. Adalet ise, kimsenin adına sanına bakmadan, itibarlı itibarsız, zengin fakir demeden suç işleyen herkesi yargılamak, aynı ölçüyle ölçmek demektir.

Yasaların genelliğinden anlaşılması gereken, yasayı yapanlar dahil herkese ayırımsız uygulanabilirliğidir. Bu inancın erozyona uğramasının mutlaka önüne geçilmelidir. Yargı ve yargı sistemimiz, bu tehlikeli oluşumla mücadele edebilecek güçte olmalıdır, bu güce eriştirilmelidir.

Reel olarak her yıl azalan bütçelerine karşın, Bakanlık ve Yargıtay dahil diğer yargı organlarının işleri ve sorumlulukları ağırdır; ama, yapılan iş, adalet dağıtımı gibi kutsal bir iştir. Her hukuk sisteminin başlıca amacı ve ideali, adalete uygun bir hukuk sisteminin meydana getirilerek uygulanmasıdır, ancak böyle bir toplumda barış ve huzur sağlanabilir. Unutmayalım ki, Duverge'nin dediği gibi: "Adaletin bulunmadığı bir ülkede herkes suçludur."

Bu düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN - Adana Milletvekili Sayın İsmet Vursavuş; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığımızın 2002 yılı bütçesiyle ilgili, Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimi sizlere sunmak üzere söz aldım; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi selamlar, saygılar sunarım.

Sözlerime başlarken, Hatay Milletvekili hemşehrimiz Sayın Mehmet Dönen'e geçmiş olsun der, bir an önce aramızda görmek isteriz.

Yine, Sayın Sadri Yıldırım'ın, meslektaşlarımla ilgili intibalarına teşekkür ediyorum. Yine, eski Orman Bakanı Sayın Ersin Taranoğlu'nun, mesleğimiz ve meslektaşlarımızla ilgili güzel konuşması için teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, orman ekosistemlerinde, flora veya faunada yapılan olumsuz bir müdahale sonucunda, canlı bütün ortamda olumsuzluklar birbirini takip ederek çığ gibi büyür, sonuçta ormanların tahribiyle sonuçlanır.

Son yıllarda belleğimizden silinmeyen afetler, sel baskınları, can ve mal kaybına neden olmuştur. Bunların asıl nedeni, ormanlık alan olan yukarı ve orta havzada meydana gelen orman tahripleri sonucu, yüzeysel akışın yağışlar sonucu artmasıdır.

Ağaçlandırma faaliyetlerinde, erozyonla mücadelede, kamuoyu oluşturulması ve insanlarımızın bilinçlendirilmesi çalışmalarında, başta TEMA Vakfı, SOS, Çekül, Çetko ve sayılamayacak kadar çok gönüllü kuruluşa huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Anayasamızın 169 uncu maddesinin "Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Kamu yararı dışında irtifak hakkına konu edilemez" hükmüne rağmen, geçmiş hükümetler tarafından orman alanlarından verilen tahsislerle, bir nevi, orman alanları daraltılmıştır; bu bir gerçektir.

Burada değinmeden geçemeyeceğim önemli bir konu da üniversitelere, vakıf üniversitelerine verilen izinlerdir. Eğitimi ticarete dönüştüren vakıf ve özel üniversitelere orman alanlarının tahsisi kesinlikle yapılmamalıdır, bedeli ödense dahi. Anayasamızın hükmü gereği, vakıf ve özel üniversitelere orman alanı tahsis edilemez. Yılda 8 000-10 000 bin dolara öğrenci okutan ve eğitimde ayrıcalığa neden olan bu üniversiteler, zaten, kamu yararı taşımamaktadır.

Bir önemli konu da, çözümü zor, ama, bir çözümünün mutlaka yasalar çerçevesinde bulunması gereken, yine, bir sayın konuşmacımızın değindiği gibi, Türk Ulusumuzun vazgeçemeyeceği yaylacılık sorunudur. İnsanlarımız devletle davalıdır. Orman Bakanlığı mahkeme kararlarını mutlaka uygulamak zorunda kalmaktadır. Hukuk devletiyiz. Onbinlerce insanımız mağdur olmaktadır.

Son günlerde gündeme gelen, ancak, üzerinde ciddiyetle ve hassasiyetle durulması gereken bir konu da yabanî zeytinliklerdir. Sayın Bakanımızın katılımıyla Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçılar Birliği arasında 10 Kasım 2001 günü Ayvalık'ta bir işbirliği protokolü imzalanmıştır. Protokolün birinci maddesi "zeytin ağacının yayılışının yüzde 80'ine sahip olan Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın ve Muğla İllerimiz dahilinde zeytinin doğal yayılış gösterdiği bozuk orman alanları ile orman içi açıklıklarda yeni zeytin ormanları kurulabilmesine olanak sağlayan ağaçlandırmalar için arazi tahsisi yapılacaktır" şeklinde ifade kullanılmaktadır. Sayın Orman Bakanımızın bu konudaki hassasiyetini burada takdirle belirtmek istiyorum. Ancak, hepinizin bildiği gibi, yabanî zeytinlikler, yani, deliceler, kıyı boyunca, Ege'den doğu iç Akdeniz'e kadar geniş bir yayılış alanı bulur ve yetişme muhiti özellikleriyle denizden belli bir yüksekliğe kadar çıkar; ancak, durum böyleyken, adı geçen illerimizde, son yirmi yıldan beri, yüzlerce yıllık zeytinlikler, rant peşinde koşanlarca beton yığınlarıyla donatılmış ve bunu da turizm adına yapmışlardır. Şu anda da yapılaşma devam etmektedir. Siz, verimli kültür alanlarımızı yok edin; üretim azalsın; artırmak için orman alanlarına yönelelim. Zira, zeytin, kültür ağacıdır; toprağını işlemek zorundasınız; belirli aralık mesafesi olmalıdır. Ormandaki yapıyı ve dayanışmayı buradan sağlayamazsınız. Sonuçta, işlenen eğimli orman toprağı, erozyon sonucu akıp gidecektir.

BAŞKAN - Sayın Vursavuş...

İSMET VURSAVUŞ (Devamla) - Sayın Başkanım, Erozyon Haftasındaki sözünüzü hatırlatmak istiyorum. Teşekkür ederim.

Bakanlığımızın sınır tespitinde bu uygulamada çok dikkatli olması gerekir. Protokolde yapılaşmama koşulu olumlu bir yaklaşımdır. Yine, Sayın Bakanımız, bu konuda hassasiyet göstermiştir.

1937 yılında çıkan ve hâlâ uygulanan 3167 sayılı Kara Avcılığı Yasası 64 yaşındadır; en kısa zamanda günümüz koşullarına göre değişmelidir, özellikle bekliyoruz.

Burada kadastro çalışmaları tamamlanmadan sorunların kökten çözülemeyeceğini belirtmek istiyorum. 2/b gibi, bilim ve teknikten uzak, sadece sosyal sorunları kısa zamanda çözmek gibi, ekosistemin ve orman köylüsünün yararlanamayacağı bir uygulamadan mutlaka vazgeçilmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlamadan önemli birkaç konuyu kısaca burada belirtmek istiyorum. Orman köylüsü, orman işçisinin sorunları vardır; sosyal güvenceleri yoktur. Orman köylüsüyle birlikte geçici orman işçilerinin geçimi ve düzeni sorunu çözüm beklemektedir. Orman mühendisleri ile diğer personelin acil çözüm bekleyen özlük ve sosyal sorunları vardır. Kadastro ve amenajman grup elemanlarının -50 nci madde- arazi tazminatları artırılıp cazip hale getirilmelidir. Haberleşme memurları ve orman muhafaza memurlarının -49 uncu madde- seyyar görev tazminatlarının Maliye Bakanlığınca zamanında ödenmesi gerekir; bunun maaşlarıyla birlikte alınması sağlanmalıdır. Ormancılık, yangınla mücadele ve işgüçlüğü tazminatı esirgenmemelidir. Ormancılık faaliyetlerinde güç koşullarda hizmet veren personele fiilî hizmet uygulanmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimi bitirirken, ormancılık faaliyetlerinde hayatını kaybeden insanlarımıza rahmet diliyor, onları saygıyla anıyor, 2002 malî yılı Orman Bakanlığı bütçesinin, ülkemiz topraklarına, su ve hava rejimine, dolayısıyla tarımına ve sanayiine sayılamayacak hizmet veren bu büyük kuruluşa yetişemeyeceği, arzu edilen hizmetlerin sonuçlanmasını karşılayamayacağını belirtirken, Yüce Meclisimizin şahsında milletimizin ramazanını ve Ramazan Bayramını kutlar; bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (DSP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, şimdi, söz sırası, Kırşehir Milletvekili Sayın Fikret Tecer'de.

Buyurun Sayın Tecer. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA FİKRET TECER (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Bakanlığımızın 2002 malî yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet tarihimizin bütün anayasalarında ormanlar, devletin malı sayılmış; korunması, geliştirilmesi ve işletilmesiyle ilgili yetki devlete verilmiş. Anayasamızın 169 ve 170 inci maddeleriyle de ormanlarımız teminat altına alınmıştır. Anayasamızın tanıdığı bu ilkeye aykırı olan hiçbir faaliyete izin verilmemeli ve ormancılık ilkesine uygun çalışmalar yapılmalıdır; ancak, Orman Bakanlığına kanunla verilen bu görevler yanında, orman içinde ve bitişiğinde bulunan köylerin ekonomik, sosyal gelişmelerini sağlamak da Bakanlığın aslî görevleri arasındadır.

Ülkemiz, ormancılık yönünden değişik potansiyele sahip ülke. Doğanın lütfunu esirgemediği yerler, ister istemez, Bakanlıktan da daha kolay hizmet alıyor. Tabiatın ülkemize bahşettiği bu ekolojik çeşitlilik ve doğal zenginlik, birçok ülkeyi imrendiriyor. Ülkemizin sahip olduğu göller, sulak sahalar, platolar, yaylalar, yeşilalanlar, tarihsel ve ekolojik örnekleriyle turizm açısından da eşsiz bir konumdadır.

Ülkemiz, yabancı ve yerli turistlerin uğrak yeri olmakta; Orman Bakanlığımızın hizmet sahasındaki Balıkesir'in Kazdağları ile Manyas Kuşcenneti, Gelibolu Tarihî Millî Parklarımız ve daha birçokları, Orman Bakanlığımızca, uluslararası turizme hizmet verecek duruma getirilmiş olan bu yerler, Avrupa Konseyi tarafından A sınıfı diploması özelliğine sahip duruma getirilerek, ülkemiz için onur kaynağı olmuştur. Millî parklar ve ağaçlandırma fonları kaynaklarıyla yürütülen bu tür yerleri destekleyip, sayılarını artırarak, kaynak yaratmak lazımdır. Bakanlıkça, bugüne kadar 33 adet millî park, 16 adet tabiat parkı, 35 adet tabiat koruma alanı, 59 adet tabiat anıtı, 245 adet ormaniçi dinlenme yeri olarak ayrılmıştır.

Sayın milletvekilleri, ormaniçi dinlenme yerlerinden söz ederken, seçim bölgem olan Kırşehir-Çiçekdağı İlçemizdeki Ulu Önder Atamızın değerli ismini taşıyan 100 üncü Yıl Atatürk Çamlıktepe Ormaniçi Dinlenme yerimizi tekrar (B) vasfıyla tescil ettirip, bu yerle ilgili arzularımızı yerine getirip ve bizleri onurlandıran Orman Bakanımız Sayın Çağan'a sizlerin huzurlarında sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Sayın Bakanımız, bununla da kalmayarak, hem bu dinlenme yerimize hem de Seyfe Gölü kenarındaki Kuşcennetine sahiplik yapacak bir millî park mühendisliğini de Kırşehirimize kuruluşunu sağlamıştır. Bu hizmetleri Bakanımızın direktifleriyle tezelden yerine getiren Sayın Müstaşarımızı, Millî Parklar Genel Müdürünü ve Sayın Orman Genel Müdürünü de bu hizmetlerinden dolayı takdirle anmak istiyorum.

Ülkemizin sahip olduğu ve kültürel değerleri Orman Bakanlığınca tesis edilen millî parklar, tabiatı koruma alanları, tabiat parkları ve tabiat anıtı statüleri aracılığıyla korunmakta, gen koruma ormanları, muhafaza ormanları, yaban hayatı koruma sahaları ve tohum meşcereleri programlarıyla, biyolojik çeşitliliğin yerinde korunmasıyla faaliyeti desteklenmelidir.

Sayın milletvekilleri, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in 1970'li yıllarda önemle üzerinde durduğu, kırsal kesim için de faydalarına inandığı köykent projesi, günümüzde de önemini korumaktadır. Başbakanlık koordinatörlüğünde başlayan Ordu İli Mesudiye İlçesinde Çavdar ve yöresi orman köyleri projesi, uygulaması sonuçlandırılan proje kapsamında, Orköy Fonundan 535 milyar lira desteği sağlanan orman ürünleri entegre sanayi tesisi 27.10.2001 günü işletmeye açılmış, yöreye hayvancılık konusunda da ferdî kredi desteği verilmiştir.

Ayrıca, proje kapsamında kalan 9 köyün rekreasyon ihtiyacının karşılanması için 2001 yılı başında tescili yapılan 2 adet ormaniçi dinlenme yeri ve ziyaretçi tesisleri hizmete açılmıştır. Yörenin orman kadastrosu tamamlanmış, yeni orman yolu yapımı çalışmaları yanında, mevcut yolların bakımları yapılmış ve Maliye Ormanı tesis edilmiştir. Maliye ormanları 2002 yılında devam ettirilmelidir. Orman köylerinin kalkındırılması için, bakanlığa yeterli kaynak sağlanmalıdır.

Orman Bakanımız Sayın Çağan'ın, ağaçlandırma seferberliği ve enerji orman projesini ve hatıra ormanı kurma politikasını takdirle karşılamaktayız. Sayın Çağan, yurt genelindeki seyahatlerinde bu projeleri vatandaşlara benimsetmeye büyük özen göstermiş ve vatandaşların bozuk orman alanlarını ağaçlandırdığı takdirde kendilerine bakanlık imkânlarından yardım yapılacağını ifade etmişlerdir. Bakanlığımızın, sivil kuruluşlar desteğiyle hatıra ormanı kurma çalışmalarına önem vererek halkımıza ağaç sevgisini aşılamasını takdirle karşılıyoruz.

Bakanımızın, Elazığ'da, Elazığ Birinci Dönem Milletvekili Fevzi Celayir Hatıra Ormanı dikim törenine bizzat katılması, yöre halkını çok mutlu etmiştir. Bilhassa hizmetleri orman sahasında geçen kimseler böyle anıldıkça, çevre halkı mutluluk duymaktadır. Örneğin, Orman eski Genel Müdürü Mehmet Niyazioğlu'nun ormanı, hâlâ, onu, Anadolu'da yaşatmaktadır. Kırşehirimizin Çuğun Köyündeki Orta Anadolu'nun bir büyük fidanlığını kazandıran, 1960 yılı sonrasında Orman Bakanı olan ve altı ay önce Muğla'da vefat eden rahmetli Turan Şahin'in de adı böyle bir yere verilseydi, kadirşinaslık örneği olurdu.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde il ormanı kavramı önemlidir. Bu kavram, 1937 yılında, Atatürk'ün kurduğu, Ankara Çiftlik Ormanı Tesisiyle başlamıştır. İl ormanıyla ilgili çalışmalar, 1980 yıllarında başlatılan yeşil kuşak ağaçlandırma çalışmalarıyla önem kazanmıştır. Ülkemizde ekonomik ve sosyal gelişme oldukça, kentsel yeşil alanların önemi de ortaya çıkmaktadır. Günümüzde kentsel nüfus kırsal nüfusa göre hızla çoğalmaktadır. Ülkemizde hızlı kentleşme sonucu, ormana ve yeşile olan talep daha da artmaktadır. Avrupa'da "kent ormancılığı" kavramı İkinci Dünya Savaşından sonra önem kazanmıştır.

Sayın milletvekilleri, yüzaltmış yılı aşan mazisi ve geniş çalışma alanı bulunan Orman Genel Müdürlüğümüzün hizmetlerine, bana tanınan sürenin kısıtlı olmasından dolayı değinemiyorum.

Bütçesini görüştüğümüz Orman Bakanlığı denilince herkes yeşilliği hatırlar ve onun varlığını arar.

BAŞKAN - Sayın Tecer, toparlar mısınız.

FİKRET TECER (Devamla) - İşte, o güzel yeşillik, ülkemizin, hatta dünyamızın nazar boncuğudur; onu elbirliğiyle korumalıyız. İnsanlığa hayat veren bu yeşilin solmaması için gayret göstermeliyiz. Atalarımızın "yarın öleceğini bilsen bile bir ağaç dik" manalı deyişini kendimize hedef seçmeliyiz.

Sözlerime son verirken, Orman Bakanlığı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diler; hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Birleşime, 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.19


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.35

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 32 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Bütçe çalışmalarına kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/921; 1/922; 1/900; 3/900; 3/898, 3/899; 1/901; 3/901) (S. Sayıları : 754, 755, 773, 774) (Devam)

E) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Adalet Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

F) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

2. - Yargıtay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Orman Bakanlığı 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Salih Erbeyin.; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım. 2002 malî yılı bütçesinin, ülkemize, Yüce Türk Milletine hayırlara vesile olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım.

Adalet Bakanlığı, yargı hizmetlerinin yerine getirilmesi amacıyla gerekli teşkilatlanmayı gerçekleştirirken, adaletin eşit ve süratli bir şekilde yerine getirilmesi için, dünyada ve ülkemizde meydana gelen gelişmelere paralel mevzuat ve düzenlemeleri ve değişiklikleri yapmakla görevlidir. "Gecikmiş adalet, adalet değildir" ilkesinden hareketle, yargı yetkisini Türk Milleti adına kullanan mahkemelerimizin adil ve süratli karar vermesi, hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkının en iyi ve en kaliteli düzeyde gerçekleşmesi için, hukuk reformunun, teknolojik gelişmelere, değişen dünya şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak, en kısa sürede hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Adalet hizmetlerinin hızlı ve etkili bir şekilde yerine getirilerek hukuk devleti ilkesinin tam olarak gerçekleştirilmesinde, Adalet Bakanlığının önemli görevleri vardır. Bu görevler; adalet binaları ile ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin, çağdaş anlayış ve teknolojiye uygun bir şekilde inşa ve teçhiz edilerek, yargı ve infaz hizmetlerinin amacına uygun şekilde yerine getirilmesi; gerekli teşkilatlandırmayı gerçekleştirmek; bunların işleyiş ve denetimleriyle ilgili tedbirleri almak; adaletin hızlı ve etkili bir şekilde yapılmasını sağlamak olarak, kısaca özetlenebilir. Ancak, sürekli küçülen Adalet Bakanlığı bütçesiyle, bunların tam olarak gerçekleşmesinin düşünülmesi de fazla iyimserlik olur.

Bugünkü dünya şartlarında, dünyanın gelmiş bulunduğu küreselleşme sonucunda, sermayenin, malların ve işgücünün ülkeler arasında dolaşımının hızlanmasına paralel olarak, uluslararası boyutta giderek büyüyen hukukî sorunların çözümü, ancak, uluslararası düzeyde etkili bir işbirliğiyle gerçekleştirilebilecektir. Bu durum ise, hukukun her alanında uluslararası sözleşmeler yapılmasını, var olanların etkili bir şekilde uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Bunun için, ülkeler arasında, bazen, en yüksek düzeyde, ikili ve çok taraflı temaslar yapılması, oldukça önemli hale gelmiştir. Bu durum ise, bizim, bundan sonra, uluslararası temas ve anlaşmalarımıza daha çok ağırlık vermemizi gerektirmektedir.

Mülkün temeli saydığımız adaletin sağlanmasını ve dağıtılmasını üstlenmiş olan Adalet Bakanlığımızın genel durumuna da huzurlarınızda kısaca değinmek istiyorum. Kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiş Anayasamızın Üçüncü Kısımının Üçüncü Bölümünde yargı düzenlenmiştir. Adalet Bakanlığı, 2992 sayılı Teşkilat Kanunuyla, bu kapsam içerisinde verilen görevleri ifa etmektedir.

Yeni bir yüzyıla girdiğimiz bugünlerde, adalet hizmetlerinin çağdaş, süratli ve adil bir şekilde sunulması kaçınılmazdır. Bilgi çağında, adalet hizmetlerinin çağdaş gelişmelerden uzak kalması düşünülemez.

Adalet hizmetlerinin yerine getirilmesinde görevli, ülkemizin her köşesinde yaygın bir teşkilat ve kadroya sahip olan adlî mekanizmanın içerisinde bulunduğu zorluklara göz atacak olursak; birçok ilde, birden fazla mahkeme teşkilatının bulunması, özellikle avukatlar açısından, avukatlık görevinin yerine getirilmesini imkânsız hale getirmektedir. Bu sebeple, bunlar bir binada toplanarak, günün şartlarına uygun, çağdaş adliye binaları bir an önce yapılmalı ve hizmete açılmalıdır.

Adlî yargı, 854 il ve ilçe merkezinde, 4 036 mahkemeyle, idarî yargı ise 128 mahkemeyle hizmet vermektedir. Bütçe imkânlarına bağlı olarak, 77 merkezde adlî teşkilat kurulamamış, 11 merkezde de adlî teşkilat kurulmuş olmasına rağmen, maalesef faaliyete geçememiştir.

9 462 yasal hâkim ve cumhuriyet savcısı kadrosundan 9 065 adedi dolu olup, 397 hâkim ve savcı kadrosu halen boştur. Mevcut maddî imkânlar ile hâkim ve savcı kadrolarıyla, davaların, hızlı, etkili ve adil bir çözüme kavuşturulması imkânı da maalesef bulunmamaktadır. Mahkemelerde hızlı karar verilememesi, yargının yükünü daha da artırmaktadır.

Yapılan bir araştırmaya göre, azamî iş haddiyle, hâkim, savcı ve diğer personel yönünden verimli bir sonuç alınabilmesi için, 2000 yılı iş durumu göz önüne alındığında, 1 244 mahkemeye, 2 917 hâkim ve savcıya, 5 544 adliye personeline ihtiyaç bulunmaktadır. 21 inci Dönem Parlamentosunun üstün çalışması ve 57 nci cumhuriyet hükümetinin uzlaşmacı tavrıyla bu dönemde pek çok güncelliğini yitirmiş, günün şartlarına cevap vermeyen kanunlar büyük bir uzlaşma kültürü içinde değiştirilmeye devam edilmektedir. Bunlardan bazıları; yetmişbeş yıllık Medenî Kanun, Adalet Akademisi Kanunu, Ceza ve İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu, Milletlerarası Tahkim Kanunu ve Avukatlık Kanunudur.

21 inci Dönem Parlamentosundan aldığı güçle, 57 nci cumhuriyet hükümeti, cezaevlerindeki devletin otorite boşluğunu büyük bir kararlılık ve inançla gidermiş olmakla beraber, kamuoyunda, infaz kurumlarında parası olanın ayrıcalıklı olacağı ve rahat edeceği gibi yaygın bir kanaat vardır. İnfaz kurumlarında tutuklular ve hükümlüler arasında bu manada bir eşitlik söz konusu değildir. Parası olmayan mahkûm, paralı mahkûma hizmet etmektedir. Eşitliğin olmadığı yerde adalet zedelenmiş, yara almış demektir. Bu duruma gelinmesinin nedenlerinden biri de, infaz mevzuatımızın maddî hükümler açısından yetersiz olmasıdır.

647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanununun bir an önce değiştirilmesi gerekmektedir. Adalet hizmetlerinin hızlı, etkin ve adil sunulmasını kolaylaştırmak ve yargının yükünün azaltılması inancıyla, bu yükü azaltmanın yakın çarelerinden birkaçını kısaca huzurunuzda arz etmek istiyorum:

İdarî para cezalarının kapsamı mutlaka genişletilmelidir.

Devletin taraf olduğu yüzbinlerce hukuk dosyasını önleyici idarî ve yasal önlemler bir an önce yapılmalıdır.

Hazine avukatlığı, dava takibinde başarı sağlayacak şekilde yeniden oluşturulmalıdır.

Küçük ve işi az yerlerde adlî teşkilat kurulmamalı, görev dağılımı dengelenmelidir.

Savcıların yetki ve etkinliği artırılırsa birbiriyle zincirleme ilişkileri nedeniyle faili meçhul suçlar büyük ölçüde çözülür, yönetime ve yargıya güven artar; bu anlamda adlî kolluk gücü bir an önce kurulmalıdır.

Mesleğin kaynağı, ilim yuvaları hukuk fakültelerine ve mensuplarına gerekli imkânlar sunulmalıdır.

Geleceğin hukukçuları çok iyi yetiştirilmelidir, meslekî eğitimleri geliştirilmelidir. Küçülen dünyada yerimizi alırken, hukukumuzun ve hukukçularımızın iyi yetişmesi ve dünyaya entegrasyonu şarttır.

Ceza etkinliğini çürüten para cezalarının komik durumu geçen yasama döneminde Parlamentomuz tarafından düzenlenmiştir; bunu, iyi bir gelişme olarak görmekteyim.

İstinaf mahkemeleri, haklara güvenceyi artırıcı, Yargıtayın içtihat yapma işlevine daha çok zaman ve imkân sağlayıcı bir arayargı kuruluşudur. Bu hususta gereken bir an önce yapılmalıdır.

Yargı yerleri, işin önemine, mensuplarının onuruna uygun hale getirilmelidir.

Mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlerin teminatı, öneminden dolayı, Anayasamızda düzenlenmiştir. Bağımsızlık ve teminat, kuşkusuz, keyfîliğe yol açacak kavramlar değildir. "Hâkimler, Anayasaya, kanuna, hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler" denilmek suretiyle yargıç bağımsızlığının Anayasa çerçevesi düzenlenmiştir.

Kanunlar, kalıcı ve toplumun değişen ihtiyaçlarına mümkün olan en uzun süre içinde cevap verebilecek anlayış içinde hazırlanmalı, sık sık kanun değişikliğine gitmekten kaçınılmalıdır. Amaç adalet olduğuna göre, geciken adalet imajının silinmesi için hukuk ve teknoloji beraberliğini yoğunlaştıracak ciddî ve kalıcı önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesi zorunludur.

İnsan hak ve hürriyetlerinin hâkim kılınması, demokratik parlamenter devlet anlayışının yerleşmesi ve hukukun üstünlüğü ilkesinin zaafa uğratılmaması amacıyla, sağlıklı, güvenilir ve erişimi kolay bilgi sistemleriyle donatılmış yargı düşüncesinin süratle hâkim kılınması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Görülmekte olan bir dava hakkında basının, kurumların ve şahısların fikir beyan etmeleri, açıklama ve yorum yapmaları toplumsal bir hastalığımızdır. Bu hususta, Yüce Parlamento tarafından ele alınacak caydırıcı müeyyidelerle donatılmış yasal düzenlemeler gerektiği inancındayım. Öncelikle, basınımızın, mahkeme hükmünden önce yargısız infaz niteliği taşıyacak beyanlardan kaçınması basına olan güveni artıracak ve basınımız hak ettiği saygıyı kazanacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2002 malî yılı bütçesinin Adalet Bakanlığına, çalışanlarına, mensuplarına ve Yüce Türk Milletine hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Erbeyin, teşekkür ederim.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Edip Özbaş; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EDİP ÖZBAŞ (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubunun görüşleriyle birlikte, konuyla ilgili düşünce ve kanaatlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Adliye mahkemelerince verilen, kanunun başkaca bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme yeri olan Yargıtay, ayrıca, kanunla gösterilen davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Kurulduğu günden bu yana geçen süre içerisinde, adaletin tecellisi için, sürekli tükenmez bir gayretin içerisinde olan Yargıtay, yıllar boyunca kendisine sağlanan mütevazı ödenek ve imkânlarla kutsal görevini ifaya çalışırken, bünyesine yöneltilen ihanet oklarına aldırmadan, bir taraftan adalet dağıtırken diğer taraftan millî bağımsızlığımızı koruyarak temsil etmiştir.

Gayri millî unsurların diz çökertemediği Yüce Mahkememizin başkan ve üyeleriyle bütün çalışanlarını, bu onurlu mücadelelerinden dolayı kutluyor, huzurlarında saygıyla eğiliyorum.

Burada benden önce söz alarak konuşan arkadaşlarım, bütçeden ayrılan kıt imkânlarla, bu büyük ve kutsal görevin başarılmasının fiziken mümkün olmayacağı yönünde kanaat serdetmişlerse de, ortaya konulan iş, bu mazeretin haklılığını inkâr mümkün değilse de, şurası unutulmamalıdır ki, kesinlikle hiçbir mazeret, adaletin tecellisinin eksik ya da gecikmesinin nedeni olamaz.

Bir cemiyet, ancak adaletle medenîleşir, ebedîleşir. Adalet bulunmayan yerde gerilik, kötülük, zulüm, istibdat, huzursuzluk var demektir. Eğer bir memleket halkının adalete inanmaz hale geldiği, adalet müesseselerinin halkın itimadını sarsacak işler yaptığı görülürse, artık, o rejim, bir idare sistemi olarak, mahkûm olmuş, çürümüş demektir kısa bir zamanda muhakkak yıkılacak ve çökecektir. Bir milletin ordusu bozuk olabilir, harbe girmedikçe, bu, meydana çıkmaz; maarifi bozuk olabilir, bunun acısı da, en azından bir nesillik zaman geçince kendini gösterir; iktisadiyatı bozuksa, millet, uzun seneler süren bir sefalet içerisinde sürüklenir gider; ama, bir memlekette adalet bozulursa, halk adalete inanmamaya başlarsa, anarşi hemen kendini gösterir, herkes hakkını kendi aramaya kalkar, cemiyet ani olarak batar, dağılır, yok olur. Bu sebeple, toplum olarak üzerine titreyeceğimiz kurumların başında gelmektedir Yargıtay.

Ayrılan ödeneği yeterli hale getirmek, fizikî ve ekonomik imkânlarını görevin aksatılmadan yürütülmesine uygun bir seviyeye ulaştırmak, görevli hâkim, savcı ve sair çalışanları moral yönden güçlendirmek en önemli vazifelerimiz arasında olmalıdır.

Arz ettiğimiz bu hakikatleri kısaca özetledikten sonra, bana ayrılan sürenin geriye kalan bölümünde, konuyla bağlantılı gördüğüm meselelere, aksaklıklara ve eksikliklere değinmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke ve millet olarak, çok yönlü, sistemli, acımasız tehdit ve saldırıların altında bulunmaktayız. Gayri insanî ve ahlakî saldırıların hedefi aileden başlamak üzere, bütün millî müesseselerimizdir, manevî değerlerimizdir. Dış güdümlü ihanet girdabının anaforunda ayakta kalmaya direnç gösteren, toplumumuzun teminatı ve temel çekirdeği olan ailenin yoksullukla cezalandırılarak dağıtılmaya çalışılmasını, millî egemenliğin timsali Yüce Meclisimizin, akla, hayale gelmedik acımasız propagandaların ve saldırıların hedefi halinde tutulmasını, millî bağımsızlığımızın, üniter devlet yapımızın garantisi olan kanun hükümlerinin yasalarımızdan, âdeta, cımbızla ayıklanmak istenilmesini bir tesadüf eseri olarak görmüyoruz.

"Yeni dünya düzeni", "yeniden yapılanma", "uyum" teraneleriyle, sinsice yok edilmeye çalışılan millî ruh ve direniş şuuruna, millî Kurtuluş Savaşı esnasında duyduğumuz ihtiyaçtan bugün daha fazlasını duymaktayız. Dünkü manda isteklilerine rahmet okutan hırsız, arsız, uğursuzlar korosu, gafiller kumpanyası "öldük, bittik, yok olduk" gibi, millî bünyeye ümitsizlik zerk eden sözleri dillerine pelesenk yapmışlardır. "Devleti küçültelim, vatanı küçültelim, Hatta hatta verelim, verelim kurtulalım; bilmem hangi birliğe yamanmanın yolu bilmem hangi şehirden geçer" gibi millî bütünlüğümüzü yok etmeye matuf sözleri söylemeyi marifet sayanlara bugün yenileri ekleniyor. (MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

Devlet kurmayı ve yönetmeyi şirketleşme ve fabrika idaresiyle karıştıran patronlar kulübümüzün Rum ağzıyla konuşan sayın yöneticilerine, millî şuurun, millî iradenin, vatanseverliğin yaşayan timsali, mücadele adamı Sayın Rauf Denktaş'a dil uzatmış ve Sayın Rauf Denktaş'ı uyum yolunda bir engel gördüklerini, Kıbrıs'ın bir yük olduğunu ifade etme gafletini göstermiş beylere sesleniyorum: Vermek istediğiniz, fabrikanızda ürettiğiniz bir top kumaş değil, parayla satılan veya alınan bir meta da değildir. Şehit kanıyla sulanmış vatan toprağı parayla alınıp satılmaz. Bu millet, vatanım dediği mübarek toprakları vatanlaştırırken elli milyonu aşkın seçkin evladını şehit vermiştir. Dağlar gibi yığılan şehit kemiği, seller gibi akıtılan kan, işte vatanın karşılığı budur.

Değerli arkadaşlarım, yargıdan, adaletin tecellisinden söz açılmışken, ülkemizin bir diğer büyük sorunu olan kanun tanımamazlık, keyfî uygulama, mahkeme ve kararlarını hiçe sayma gibi rahatsızlıklardan bahsetmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Bu ülkenin vatandaşı olan herkes, ayırım yapılmaksızın, ihdas edilmiş kurallara uymak mecburiyetindedir; aksi takdirde, hukukîliğin yerini keyfîlik, adaletin yerini zulüm almış olur. Geçmişte "toprak işleyenin, su kullananın" diyerek kardeşin kardeşe düşmesinden; keza "bir kez Anayasanın ihlalinden birşeycik olmaz" diyenlerin sonraki ihlallerin çoğalmasında uğradığımız tahribattan sorumlu olmadıkları düşünülebilir mi?! Maalesef, kanun ve kural tanımamazlık sürüp gitmektedir. Siyasetin gücünü, Demokles'in kılıcı gibi, mahkeme, hâkim ve savcılarımızın üzerinde hissettirecek uygulamaları millet seyretmektedir.

Bugün, bütçesi üzerinde müzakerelerde bulunduğumuz Yargıtayımızın Başkanı Sayın Sami Selçuk, fırsat bulduğu ortamlarda önemli gördüğü meseleler ve çıkış yollarıyla ilgili fikir ve kanaatlerini ifade etmekten hoşlanmaktadır. Pek tabiîdir ki, yetişmiş bir insanın ve hukuk adamının, problemlerin çözümü konusunda ışık tutması kadar doğal bir şey olamaz; ancak, Sayın Selçuk'un yargıyla ilgili esas meseleleri gözardı ederek, tabiri caizse teferruatla uğraştığını garip karşılıyoruz. Açıklamalarında, hak ve hürriyetlere yöneltilen uygulama ve tehditlerden bahseden ve yorumlamalar getiren Sayın Selçuk'a bu kürsüden soruyorum: Yargıtay derecatından geçmiş, 28.11.1999 tarihinde kesinleşmiş, topyekün Türk Milletini, ebedî Türk Devletini alakadar eden, 30 000'i aşkın vatandaşımızın hayat hakkının gaspıyla, katilbaşı Abdullah Öcalan'la ilgili bağımsız mahkememizin verdiği karar, iki seneden beri Meclise intikal ettirilmeyerek, Anayasamızın 138 inci maddesi ihlal edilmiştir, ihlal edilmeye devam edilmektedir. (MHP ve DYP sıralarından alkışlar) Anayasamızı bu ve benzer konularda ihlal edenlerin üzerine gidilmiyor, cezalandırılmaları için girişimde bulunulmuyor, bu konuda fikir serdedilmiyor da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerinin kısıtlanması gerektiği hususu gündeme taşınıp, hukuka uygun olmayan, zorlama yorumlar getirerek zihinlerin bulanmasına sebebiyet veriliyor. Niçin, uygulanmayan mahkeme kararları, Anayasa ihlalleri karşısında suskun kalıyorsunuz?!

Hiç kimsenin, Meclisin iradesi üzerine ipotek koymaya hakkı yoktur. Usanmadan tekrar etmek istiyorum; bir memleket adaletle yönetilirse ihya olur, huzura kavuşur; aksi takdirde batar, kahrolur, yok olur. İdarenin ve idarecilerin, yönettiği ülkenin gerçeklerini bilmemesinden, ülkede yaşayan insanların feryatlarını duymamasından daha kötü ve acı bir şey düşünülebilir mi? "Benden evvelkiler ne yaptılar ki, ben daha fazlasını yapayım" demek de zevahiri kurtarmaktır, kötüyü emsal göstermektir. Mecelle hükmü "kötü emsal olmaz." Yapılması gereken, bu ülkeyi istikrara kavuşturacak, vatandaşın yönetimden güven duymasını temin edecek bir yapılanmaya fırsat yaratmaktır. Çözüm Meclistedir, millî iradenin ta kendisindedir; iktidarıyla muhalefetiyle bütün siyasî partilerimizin, siyasî çıkar hesaplarını bir tarafa atıp, meseleye sahip çıkmasındadır.

Evine ekmek götüremeyen, çocuğu açlıktan kucağında ölen ana babaların feryadı, üniversite kapılarında acımasız bir manevî zulmün muhatapları olarak, yerlerde sürünen kardeşlerimizin sessiz çığlıkları, "adalet adalet" iniltileriyle yürekleri kavuran şehit yakınlarının onurlu tavırları. Öncelikle, feryatları duymamız, bu tavırları gayet iyi okumamız lazım beyler!.. (DYP sıralarından alkışlar)

 Adaletin tez günde tecellisi hepimizin müşterek arzusudur. İdrak ettiğimiz bu mübarek ayda göğe yükselen avuçlarımızı bu arzumuzun gerçekleşmesi için açıyor; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizin şahsında milletimizin ramazanı şerifini ve gelecek ramazan bayramını kutluyor, saygılar sunuyorum. (MHP, DYP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası, Trabzon Milletvekili Sayın Nail Çelebi'de.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NAİL ÇELEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, idrak etmekte olduğumuz mübarek ramazanı şerifinizi tebrik eder, sözlerime başlamadan evvel, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlarım.

Erozyonun önlenmesi, toprağın korunması, su rejiminin değerlendirilmesi bakımından tarımın sigortası olan ormanlarımız, aynı zamanda, rekreasyon, turizm, yurt savunması ve benzeri hizmetleri üretmesi bakımından da doğal kaynakların başında gelmektedir.

Yaklaşık 78 000 000 hektarlık ülkemiz alanının yüzde 26'sı ormanlarla kaplıdır; ancak, ülkemizin arazi yapısına göre bu alanın, yüzde 26 yerine yüzde 48'lik sınırda olması gerektiğini herkes biliyor. Fakat, mevcut duruma göre, ormanlarımızın sadece yüzde 44'ü orman statüsünde olup, yüzde 56'sı bozuk ve verimsiz orman statüsünde bulunmaktadır; oysa ki, bir ülkenin, özellikle ülkemizin ormanca yeterli olabilmesi için ülke alanının yüzde 30'unun verimli ormanlarla kaplı olması gerekiyor. Bu yönüyle bakıldığında, yüzde 99,9'u devlete ait olan ülkemiz ormanlarının fakir olduğunu söylemek bir eksiklik olmayacaktır.

Ormanlarımızda olan tahribatlar nedeniyle, planlarla belirlenen etaların sadece yaklaşık 2/3'ü oranında istihsal yapılabildiğinden, bu istihsalle geçinen yaklaşık 9 000 000 orman köylüsü de gelir azlığından yakınmaya devam etmektedir.

Ülkemizde hızla artan nüfus ve teknolojik gelişmeler sonucunda tarım, sanayi ve yerleşim alanlarına olan ihtiyaç artmış; ancak, ormancılık alanlarımız dışındaki alanlar bu ihtiyaca cevap veremediğinden orman alanlarımız tahribata uğramıştır. Oysa ki, ormanlarımızın, tahrip edilmesinin aksine, ülkemizin akciğerleri durumunda olan ormanlarımızın, çevre açısından önemi gözetilerek korunmaya alınması ve hızla gelişen ağaç türleriyle tarla ormancılığı denen ormancılığımıza geçilmesi kaçınılmazdır. Keza, ülke topraklarımızın yüzde 79'unu, yani 42 000 000 hektarda tespit edilen erozyon, devletimiz ve milletimiz açısından yakın gelecekte çok büyük tehlikeler arz edecektir. Bu nedenle, doğal ormanlar başta olmak üzere, her türlü bitki örtüsünü önce muhafaza etmek durumundayız, sonra erozyonu millî bir tehlike ilan ederek, genel bütçeden yeterli kaynağı ayırıp, her yıl erozyon kontrol çalışmalarını en az 100 000 hektar alanda yürütmek durumundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, yaklaşık 18 000 000 hektar ağaçlandırılacak saha mevcuttur, yani, ülke topraklarımızın yüzde 23'ü ağaçlandırılmayı beklemektedir. Buna rağmen, ülkemizde, yılda 25-30 000 hektar ağaçlandırma yapabilmekteyiz. Oysa ki, yılda 300 000 hektar ağaçlandırma yapabilsek dahi, bu ağaçlandırma alanını, ancak, 60 yılda ağaçlandırmamız mümkün olabilecektir. Yani, bu uzak hedefe ulaşabilmek için, en az, yılda 300 000 hektar ağaçlandırma yapmayı prensip olarak kabul etmek durumundayız.

Bu tespiti yaparken ağaçlandırmanın bütün yükünü Orman Bakanlığına bırakmak da doğru değildir; bizi başarıya ulaştırmakta güçlükleri vardır. Onun içindir ki, devletin bütün kurum ve kuruluşları devreye sokulmalıdır. Ayrıca, özel ağaçlandırma da özendirilmelidir.

Bu çalışmalar başlatılırken eş zamanlı olarak bütün ormanlarımızın sınırları tam olarak tespit edilerek, mülkiyet sorununun da ortadan kaldırılması kaçınılmazdır. Kısaca, ormanlar, fonksiyonlarına göre yeniden sınıflandırılarak, orman hudutları, mülkiyet hudutlarına uyumlu hale getirilmelidir.

Ülkemizde yaklaşık 19 000 orman köyünde yaklaşık 9 000 000 orman köylüsü yaşamaktadır ve bu insanların hiçbir sosyal güvencesi yoktur; ayrıca, millî gelirden aldıkları pay da 200 dolar civarındadır. Bu pay da, bunların yetersiz kaynağa sahip olduklarının çok iyi bir tarifi olarak ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçim kaynaklarının büyük bir bölümü ormana dayalı olan bu kesimin, öncelikle, millî gelirden aldığı payı artırmamız lazım gelmektedir. Bunu teminen de, 6831 sayılı Yasanın 34 üncü maddesinde gerekli değişiklikler bugüne kadar yapılmış; ama yeterli değildir. Yüzde 25 dolayında olan pazar payının yüzde 100'lere çıkarılması gerekmektedir. Bunun sonucu olarak da, üretilen her türlü emvalin pazarlama hakkı orman köylüsüne bırakılmış olacak ve bu hak orman köylüsüne tanınınca da, köyün mülkü hudutları içerisinde kalan ormanların da korunmasını, fiilen, köylüyle müştereken yapma imkânı sağlanmış olunacaktır. Üretimin yanı sıra pazarlama ve koruma konuları da orman köylüsüne bırakılınca, devlet, işçi ve memur istihdamında da büyük tasarruf sağlamış olacaktır.

Ayrıca, orman köylüsünün, yerinde kalkındırılması ve büyük kentlere göçü önlemek için, Orman ve Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü daha aktif hale getirilmelidir.

Yine, 2002 yılından itibaren, orman köylülerinin sosyal ve ekonomik amaçlı ferdî ve kooperatif kredi ihtiyaçlarını karşılayan Orman Köyleri Kalkınma Fonuna bugüne kadar bütçeden binde 1 oranında kaynak aktarılması gerekiyordu, bugüne kadar yeterli aktarım olamamıştır; ama, bundan sonra, bu kaynak olmamışsa bile, bunun, artırılarak mutlaka bütçeye konulması gerektiğini burada vurgulamak istiyorum. Bu yapılmadığı takdirde, 9 000 000 orman köylüsü açlık ve sefaletten kurtarılamayacak ve büyük şehirlere olan göç önlenemeyecektir.

Böylece, oluşturulmuş olan bütçe kaynağıyla, cazibe merkezi olarak seçilen merkezî köyler havza bazında daha çok desteklenerek yatırımlar artırılabilecektir. Sonuçta, orman köylülerinin ekonomik durumlarının güçlendirilmesi ve ormana olan baskının azaltılması için çeşitli türlerde ağaçların dikilmesine ek olarak tıbbî ve aromatik bitkilerin üretimini teşvik etmek suretiyle de orman köylüsünün kalkındırılmasına büyük destek verilmiş olacaktır.

Ayrıca, çeşitli türlerle ağaçlandırılan bölgelerle, tıbbî ve aromatik bitkilerin yetiştirildiği yerlerin kullanım hakkının, kamu yararı gözetilerek, doksandokuz yıllığına orman köyü tüzelkişiliğine veya kalkınma kooperatiflerine devri yapılmalı ve böylece, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayan orman köylüsünün, devlet tarafından sosyal güvenceye kavuşturulması sağlanmalıdır. Bunun için, gerekli üyelik aidatları da, kooperatiflerce üretilen ürünlerin satış gelirlerinden tahsil edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürdürülen ormancılık anlayışını gerçekleştirmenin önemli araçlarından biri de, korunan orman alanı miktarını artırmaktır. Şu anda millî park, tabiat parkı, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, biyogenetik rezerve ve biosfer rezerve alanları ve orman içi dinlenme yerleri olarak ayrılan ve özel koruma altında bulunan 754 000 hektar saha mutlaka artırılmalıdır.

Böyle sahaların artırılması, bir yandan, biyoçeşitliliğin korunmasına hizmet ederken, öte yandan, ormanların turizm amaçlı kullanılmasını imkân dahiline sokacaktır. Ülkemiz ormanlarının, turizmin çeşitlendirilmesi için eşsiz imkânlara sahip olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Rize'den Muğla'ya, Zonguldak'tan Antalya'ya, Çanakkale'den İskenderun'a kadar her yöremizde, botanik turizmi, eko turizm, doğa yürüyüşleri, raftinglere konu olacak yüzlerce tabiat köşemiz turizme hizmet için beklemektedir.

Buraları, rasyonel bir planlamayla turizme açmak ve gelirlerini orman köylerine aktarılmasını sağlayacak mekanizmaları kurmak, orman köylüsünün sosyoekonomik kalkınmasını sağlamak için en akılcı yol olacaktır.

Ayrıca, turizme hizmetin orman köylülerince yapılmak istenmesi halinde de, ilgili kişilere düşük faizli kredi verme imkânları da mutlaka sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürdürülebilen orman yönetiminin en önemli araçlarından biri de, ormanlardan faydalanmanın ağırlığını, odun yerine, ikincil orman ürünlerine kaydırmaktır. Gelişmiş ülkelerin, artık, doğal ormanlardan odun üretimini asgariye indirdiklerini biliyoruz. Odunu, bu amaçla kurdukları endüstriyel ağaçlandırmalardan sağladıklarını bilmekteyiz.

BAŞKAN - Son 1 dakikanız kaldı efendim.

NAİL ÇELEBİ (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.

Bizim ormanlarımızdan, şu anda, 35 çeşit tali ürün ve tıbbî aromatik bitki üretimi yapılmaktadır. Bunların sayılarının artırılması gerekmektedir. Onun için de, bizzat tarafımdan Yüce Meclise verilen teklifle ve daha sonra Sayın Bakan tarafından Bakanlar Kurulunun imzasına sunulan yasa tasarısıyla, bu ihtiyacın bir bölümünü karşılamak için, özellikle Karadeniz Bölgesinde kızılağaç üretimini teşvik edecek düzenlemeler yapılmaktadır. Böylece, ürün gelirlerinin büyük bir kısmının doğrudan orman köylüsüne aktarılması imkânı sağlanacağından, hem kırsal kalkınma sağlanacak ve hem de ormanların devamlılığı sağlanmış olacaktır.

Özetle söylemek isterim ki, bugün, artık, geçmişin ormancılık ve kırsal kalkınma anlayışını sürdürmek mümkün değildir. Tüm bunları hayata geçirebilmek için de, Orman İdaresini bugünkü iki başlı hantal yapıdan kurtarıp, yeniden reorganize etmek gerekmektedir.

1 dakika vaktinizi alacağım Sayın Başkanım.

Ayrıca, Sayın Bakanın zamanında, orman yangınlarıyla ilgili her türlü harcama ve yangınla mücadelede çalışan işçi ücretlerinin, Orman Genel Müdürlüğü döner sermaye bütçesinden, katma bütçeye aktarılması, Orman Bakanlığında çalışan 5 300 işçiye daimî işçi kadrolarının verilmesi, personel atamalarında mahkeme kararlarının uygulanması çok önemli artılarıdır; ancak, Bakanlıkta çalışan işçilere daimî işçi kadroları verilirken, Orman Genel Müdürlüğünde çalışan işçilerin bundan faydalanamaması çok büyük adaletsizlik doğurmuştur. Umarız, başta yangınla mücadele çalışanlar olmak üzere, Orman Genel Müdürlüğünde geçici olarak çalışan işçilerimizin de, en kısa zamanda, daimî işçi kadrolarına kavuşmaları sağlanır.

Bir de, not düşmek için söylüyorum: Sayın Bakanımın, personel atamalarında gösterdiği titiz davranışları çok yakinen takip ediyorum; ancak, kimi atamalarda siyasî izlere rastladığımı burada ifade etmek istiyorum. Sayın Bakanımın, bu konuda, ilgilileri uyaracağını biliyor ve bekliyorum.

Burada, yeri gelmişken, gerek orman yangınlarının söndürülmesinde gerekse ormanların korunması çalışmalarında canlarını feda eden ormancı şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine ve orman camiasına başsağlığı diliyorum.

Sözlerimi bu duygu ve düşüncelerle noktalarken, 2002 yılı bütçesinin, Orman Bakanlığımıza, orman köylümüze ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Son grup, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu.

Grup adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iki Sayın Bakanın birer cümlesini okuyacağım. Hafta başında, Maliye Bakanımızın bütçe sunuş konuşmasındaki bir cümlesi: "Adalet ve güvenliği, yurttaşlarımıza daha yakın olmalarını sağlamak amacıyla güçlendirmemiz gerekmektedir." Oysa, 2001 yılı bütçesinde, Adalet Bakanlığı bütçesi binde 9,8 iken, bu bütçeyle binde 8.3'e düşürülmekte; yani, Adalet Bakanlığı bütçesi binde 1,5 oranında azaltılmaktadır. Sayın Adalet Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında, bu bütçeyle ilgili olarak bir cümle ifade etmişti. "Son altı yılda genel bütçeden yüzde 1'in altında pay alan Adalet Bakanlığında, çağdaş bir yargı sisteminin oluşturulmasına yönelik reform projelerinin gerçekleştirilmesi büyük güçlüklerle karşılaşmaktadır."

Bir sayın bakan, Adalet Bakanlığının güçlendirilmesinden bahsediyor, diğer sayın bakan, güçsüzleştirmekten bahsediyor. Bunun adını sizlerin koymasında yarar olduğunu düşünüyorum.

Geçen yıl Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sayın Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşurken, bir sorum üzerine "ben, bu bütçeyle yargı reformunu otuz yılda gerçekleştiremem" demiş idi.

Binde 1,5 oranında güçsüzleştirilen bir bütçeyle, zannediyorum, bu otuz yıl, elli yıla çıkmış vaziyette; yani, yargıyı bir elli yıl daha güçsüz görmeye devam edeceğiz.

Bu ne anlama gelir, bunu biraz daha açmak lazım: Yargıyı güçsüzleştirmek, suçluları, hırsızları, soyguncuları güçlü hale getirmek demektir. Diğer bir tabirle, soyguncuların, hırsızların güçlü olduğu sistemlerde, yargı, her zaman âciz durumdadır, el açacak durumdadır, zavallı durumdadır; şimdilerde olduğu gibi.

Tabiî, 2000 yılı içinde iki büyük kriz yaşandı. İki büyük krizde mal varlığımızın yarısını bir çırpıda götürdüler. Zannediyorum, bu bütçe hazırlanırken, tasarruf amacıyla kısıntıya gidildi.

Değerli milletvekilleri, çok şeyden tasarruf edebilirsiniz; ama, adaletten tasarruf edemezsiniz, adaletin tasarrufu olmaz. Adaletin tasarrufu demek, hırsıza, soyguncuya doğrudan yardım etmek demektir, aynı anlama gelir. Adaletin tasarrufu olmaz...

Eğer, bu, tasarrufsa, yani, adaleti güçsüz kılmak ve soygunculara doğrudan yardım etmek tasarrufsa, bu tasarruf nedeniyle, bu düşüncede olanları ayıplıyorum, bu düzenlemeyi önümüze getirenleri ayıplıyorum.

Değerli milletvekilleri, yönetici, sokaktaki sade vatandaştan daha önde giden, öngörerek iş yapan kişidir. Görerek iş yapan, başına taş düştükten sonra doktor arayan zavallı insanın durumudur; yöneticinin farkı, taş düşmeden fark ederek, tedbirini alan kişidir.

Birbuçuk yıl önce, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı görüşülürken, 2023 yılı hedeflenen bir program görüşülürken, üç sayın bakanın bulunduğu bu toplantıda, sayın hükümet yetkilileri, enflasyonun, ekonominin canavarı olduğunu, enflasyonu küçülterek, düşürerek sorunu çözebileceklerini ifade etmişlerdi. O toplantıda ben bir öngörüde bulunmuştum; uygulanan, enflasyonu küçültme politikası değil; uygulanan, ekonomiyi küçültme programıdır.

Aralık 1999'daki niyet mektubuyla ve Mayıs 2000'deki, hükümetin ve bakanların hiç haberinin olmadığı ek niyet mektubuyla bu program önümüze getirilmiştir ve bu program, öngörüldüğü şekilde işlemektedir. Yani, üç-dört yıllık süre içerisinde ekonomi yüzde 30 oranında küçülmüştür. Ekonomiyi küçültme programı aynen uygulanmaya devam edilmektedir; tasarruf falan değil, enflasyonu küçültme falan değil. Neden biliyor musunuz değerli milletvekilleri; küçülen ekonomi, kontrol edilen ekonomidir. Ekonomisini kontrol ettiğiniz ülkeyi çok rahat kontrol edersiniz.

İç-dışborç toplam tutarı 200 milyar dolar. Küçülen ekonomiyle 200 milyar dolarlık anafordan kurtulma şansınız sıfırdır; bu adrese doğru gidilmektedir. Ne yapılmak isteniliyor; maddî olarak tamamen bittiğiniz, tükendiğiniz noktada; yani, ekonomik olarak bittiğiniz noktada önünüze getirilecek olan şartlar, siyasî şartlardır; ekonomik şartlar değil, siyasî şartlardır, güvenlik şartlarıdır, Türk Devletinin geleceğidir, Türk Milletinin geleceğidir.

İki artı ikibuçuk yıl, toplam dörtbuçuk yıldır iktidarda olan bu hükümet, maalesef, Türk Milletinin sadece bugün ayaktaki 67 milyonunun imkânlarını yok etmiş değil, torunlarımızın da imkânlarını yok etmiş vaziyette; bir yirmi otuz yıllık geleceğimiz yok edilmiş vaziyette. Yıllık yüzde 7 büyümeyle, beş yıl önceki noktaya gelmemiz en az bir yirmi otuz yıl alacak. Torunlarımızın yirmi otuz yıllık geleceği yok edilmiş, katledilmiş vaziyette. Herhalde, ülkenin güvenliğini parayla satacak insanın adının ne olduğunu çok iyi takdir edersiniz; ben, ifade edemiyorum.

Değerli milletvekilleri, yıllarca avukatlık da yaptık. Bir borçlunun iflas edeceğini gördüğünüz zaman, malları kaçırmasın diye, hemen ihtiyatî haciz kararı aldırırsınız. 2002 yılı bütçesi, bir ihtiyatî haciz belgesidir. Meclisin kararı, ihtiyatî haciz kararı almaktır. Bütçeye bakın, alacaklar ve borçların çok büyük bir kısmını yutmakta. Yetmiyor, 2001 yılı içinde bize verileceği öngörülen 10 milyar doların yaklaşık 5,5 milyar doları hortumlanan bankalara akmaya devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, tablo çok vahim. Açık açık ifade ediyorum, bu ihtiyatî haciz kararıdır. Üstelik, alacaklısı Türk Milleti de değil. Bu paranın büyük bir kısmı Türk Devletinin sınırları dışına kaçacak. Bunun kararı alınmak noktasındayız.

Değerli milletvekilleri, iki gün önce Medenî Kanun bu Meclisten çıktı. Reform iddiasıyla çıkarıldı. Oysa, bu kanun komisyonda görüşülürken, ben -Sayın Bakanım huzurdadır- Medenî Kanun içerisinde Dernekler Kanunu ne geziyor, Medenî Kanun içerisinde Vakıflar Kanunu ne geziyor...

BAŞKAN - Sayın Toprak, son 50 saniyeniz var.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Medenî Kanun İçinde Borçlar Kanunu ne geziyor diye ifadede bulunmuştum. Sayın Bakan, Borçlar Kanunuyla ilgili bir çalışmayı imzaya açtıklarını, Meclise sunmak üzere olduklarını ifade ediyor. Tabiî, vizyonu olmayanların revizyonuna kimse inanmıyor.

Değerli milletvekilleri, eğer, yapacak bir şey varsa; bu bütçede, Sağlık Bakanlığının bütçesini üç, dört katı yükseltin. Neden biliyor musunuz; sorunlardan kurtuluşun basit bir çözümünü size ifade edeyim, bu, sizin mantığınıza göre: Fakirlikten kurtulmak için, zenginlik aşısını vatandaşlara zerk edin. Cehaletten kurtulmak için bilgi aşısını, bölücülükten kurtulma aşısını, vurgunculuktan kurtulma aşısını hatta deprem aşısını vatandaşlarımıza zerk edin, terör aşısını zerk edin, dış tehditlerden kurtulma aşısını zerk edin, belki vatandaş kurtulur!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Daha önce ikaz etmiştim efendim, toparlarsanız memnun olurum.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - DSP'ye artı 10 dakika verdiğinizi hatırlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisine, 6 tur bütçede tam 40 dakika fazla vermişim. O ayrı bir şey. İlk defa da Demokratik Sol Partide böyle bir imkân oldu.

Bitirin efendim, istirham ederim.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bir cümle ifade edeyim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, bedava peynir, yalnızca fare kapanında vardır. Büyük Önder Atatürk'ün bir sözü ile sözlerimi noktalıyorum. "Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar"

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti Grubu sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İkinci söz, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat'ta.

Buyurun efendim. (AK Parti Grubu sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçemizin, bence, çok önemli bir bölümünü, Adalet Bakanlığının ve Yargıtayın bütçesini görüşüyoruz.

Temel bilimlerde, bir objenin nasıl ifade edildiğini veya onun neler içerdiğini gösteren ve indikatör dediğimiz bazı malzemeler kullanılır. Bunlardan birisi, çok meşhur turnusol kâğıdıdır. Yani, bir maînin bazik mi olduğunu, asidik mi olduğunu veya nötr mü olduğunu, bu turnusol kâğıdını oraya batırarak, renk değişiminden tespit edebilmek mümkündür. Toplumların ve devletin de, demokratik mi, bir hukuk devleti mi olduğunu; fertle devlet arasındaki ilişkilerin ne düzeyde olduğunu tespit edebilmenin, bence, bir turnusol kâğıdı vardır, bunun adı da bütçedir.

Eğer, bir toplumun devlet bütçesini incelerseniz, bu söylemiş olduğum belirgin özellikleri görebilme imkânına sahip olursunuz. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, görüşmekte olduğumuz şu andaki bütçesini de incelediğimiz zaman, bunda, sektörlere göre, bakanlıklara göre ayırımları, yüzde olarak paydalarını gördüğümüz zaman, devletin, bir hukuk devleti mi, insan haklarına saygılı bir devlet mi olduğunu veya fertle devlet ilişkileri içerisinde ferdin nerede bulunduğunu görebilmek mümkündür.

Adalet Bakanlığı bütçesi, tüm bütçemizin içerisinde binde 7, binde 8 arasındaki bir oranda duruyor. Dönüp diğerlerine bakalım. Diğer bakanlıklar ve bunların üstlenmiş oldukları görevlere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütçesinden ne ayırıyoruz: İçişleri Bakanlığına bağlı olan bir polis teşkilatının bütçesine baktığımız zaman, bütçenin yüzde 3'üne yakın bir kısmını; Millî Savunmaya ayrılan paya baktığımız zaman, resmî kayıtlara göre, bu bütçenin içerisinde yüzde 9 olduğunu, ancak, gerçekleşme oranlarına baktığımız zaman da yüzde 20'lere, yüzde 30'lara vardığını görüyoruz.

Peki, polis, jandarma ne yapar; polis ve jandarma, düzenin korunmasını sağlar. Eğer, düzene karşı, yasalara karşı bir hareket var ise, suçlu dediğimiz; yani, bu düzeni bozan kişiyi yakalar ve adalete tevdi eder.

Şimdi, eğer, siz, devlet olarak, bütçenizin yüzde 4'ünü bu olayların sanıklarını yakalamakla görevli olan organizasyona ayırıyorsanız; ama, binde 7'sini, bunun beşte 1'ini, altıda 1'ini, eğer, adalet mekanizmasına ayırıyorsanız, bu, şu demektir: Devlet, tam anlamıyla demokratik bir devlet değildir; devlet, bir hukuk devleti de değildir; çünkü, ona vermiş olduğu kıymet ortadadır; devlet ile vatandaş arasında olan ilişkilerde, devlet, vatandaşına daima şüpheyle bakan bir devlettir. Böylesine bir devleti, medenî toplumlar içerisine koyabilmek mümkün değildir; çünkü, dönüp baktığımız zaman bir Fransa'da, yüzde 5, yüzde 6 civarında, adalet mekanizması pay alıyor. Onu bırakalım, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1930'larda, kendi bütçesinden, o yetersiz bütçesinden, adalet mekanizmasına yüzde 5 civarında bir pay ayırabiliyordu; ama, giderek bu pay düşmeye başladı. Ne zaman; 1990'lara geldiğimizde yüzde 1'in de altına düştü. İşte, aslında, oturup üzerinde düşünülmesi gereken olay budur.

Tabiî ki, Yargıtay, bir üst mahkeme, davaların temyizen görüldüğü bir yer; ancak, Yargıtayın önemli fonksiyonlarından birisi daha var, içtihat yaratabilmek, içtihat koyabilmektir. Bugünkü şartlar içerisinde, bugün Yargıtaydan almış olduğum istatistikî bilgilere göre, artık, Yargıtay, içtihat yaratma fonksiyonunu yitirmiştir. Dolayısıyla, hâkim, hâkim olmaktan çıkarılmıştır; hâkimler, artık, birer bilgisayarın yapabileceği görevi yerine getirmektedirler. Yani, deliller bunlardır, ceza şudur... Hayır, bu değildir aslında; hâkimin yapacağı şey, hukuku yaratabilmektir, hukuka yeni tefsirler getirebilmektir, hukuku çağa ve zamana uydurabilmektir; bu da içtihat kapısıyla olur. Eğer, bu kapıyı kapatırsanız, Türk adaletinin bugün içine düşmüş olduğu duruma gelmiş olursunuz. Artık, adalet mekanizması, adalet dağıtmaktan yoksun olur ve Adalet Bakanlığı da, adalet dağıtan bir mekanizmanın başındaki bir organizasyon olmaktan çıkar, infaz kurumları bakanlığı haline gelir ki, bugün, Adalet Bakanlığı, temel görevlerinden birisi de infaz hukukunun yerine getirilmesiyle yükümlü olan bir bakanlık haline gelmiştir.

Şimdi, bunun en güzel misallerinden birisi şu: Bizim, sabahlara kadar çalışıp, yeni yasalar yapmamız gerekmez. Aslında, bu yasalara, günün önemine göre, günün şartlarına göre, Yargıtay'ı ve hâkimi yeni yorumlar getirmek durumundadır. Biz, burada sabahlara kadar çalışarak uluslararası tahkimle ilgili anayasa değişikliğini getirdik, arkasından yasasını geçirdik buradan. Uluslararası tahkim, Fransa'da halen yasaktır, yasalarına göre yasaktır; ancak, o günün şartları içerisinde Fransız Danıştayı bu yolu açabilmiştir.

Eğer, biz, bugün 312'den şikâyet edebiliyorsak, insanların, düşüncelerini beyan etmesinin suç olduğunu söyleyebiliyorsak, aslında bunun burada değiştirilmesi gerekmiyor. Çünkü, 312 nci madde, Türk Ceza Yasası, Türkiye'ye geldiği andan itibaren vardı ve böyle de bir sorun yaşamıyorduk. Zaman içerisinde, 312 nci madde, bir torba madde olarak insanların fikirlerini beyan etmesini cezalandıran bir madde haline geldi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, eğer bugüne kadar böyle bir düşünce suçu için bir madde yok idiyse ve böylesine bir torba maddeyle bugün uygulanmakta ise, inanıyorum ki, artık, 312 nci maddenin imzaya açılması gerekmiyor. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, bu konuda, artık, bu yönü açabilecek yeni bir içtihat getirebilir, Meclisin de birçok yükünü üstünden alabilir ve Türkiye'nin, demokratik, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olmasını sağlayabilir. Dolayısıyla, kabahat, yalnız Meclisin veya icranın değil; ancak, bir memur haline getirilen yargı erki mensuplarının, artık, devlet memuru olma zihniyetinden ve o fonksiyondan çıkarılması gerekir. Bu da, Adalet Bakanlığının görevleri içerisindedir ve bu da, ancak onlara bu imkânı sağlamamızla mümkün olabilir.

Dünyada, artık, ölçüler belli. Nedir; tek ölçü var: Demokrasiyi nasıl anladığımızı, ne demek istediğini, demokrasinin ne anlama geldiğini eğer düşünecek olursak...Aslında bunun tarifi var; ama, burada soracak olursak, siyasî parti gruplarının düşüncelerini alırsak, hepimiz demokratız, hepimiz hukukun üstünlüğüne inanıyoruz; ama "demokrasiden ne anlıyoruz" dediğimiz zaman, hepimiz ayrı ayrı şeyleri beyan ediyoruz. Aslında belli...

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Tabiî.

Hukukta da aynı şey. Eğer, bugün, hukukta tek ölçü var ise, önce AİHM kararlarıdır ve bunun nazara alınması gerekir.

Her şeyin ötesinde şunu söylüyorum: Artık, hâkimin bir memur olmadığının, mutlak surette altının çizilmesi gerekir. Artık, hâkimlere maaş değil -çünkü maaş, ancak devlet memuruna, devlete memuriyet sıfatıyla bağlı olan kişilere ödenen hizmet karşılığı olan bir bedeldir- milletvekillerine olduğu gibi, maaş yerine bir ödeneğin... "Ödenek" kelimesinin kullanılmasında mutlak surette fayda vardır.

Tabiî ki, bu konular daha çok uzun; ama, zaman çok kısa... Ancak, ölçüyü, lütfen, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da koymamız lazım ve en kısa sürede, önümüzdeki 2003 yılı bütçesinin içerisinde, mutlak surette, Adalet Bakanlığının bütçesini layık olduğu yere getirip problemlerin bir yerde çözülmesine başlanması gerektiği kanısıyla hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldız, süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Orman Bakanlığının 2002 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Partim adına hepinize saygılar sunuyorum.

Ormanlarımız ülkemizin akciğerleri ve güzel vatanımızın yeşil örtüsüdür; gelecek nesillerimize bırakmamız icap eden en önemli armağanlarımızdan birisidir; birçok kullanım çeşidiyle hayatımızın her safhasında yer almaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri, ağaçlandırma yoluyla topraklarının yüzde 35'inden fazlasını verimli orman alanına çevirirken bizde ise verimli orman alanımız, maalesef, yüzde 10'lar seviyesindedir; zaten bunun da yüzde 90'ı doğal ormanlarımızdan oluşmaktadır. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Orman Bakanlığımız, bugüne kadar, kendisine düşen görevi yapamamıştır.

Orman yatırımlarının gayri safi millî hasılaya oranına baktığımızda, en büyük oran 1977 yılında binde 20 ile görülmektedir. 1980-1990 arasında bu oran binde 11 ile binde 15 arasında değişmiş, son yıllarda ise iyice azalarak binde 6 ile binde 5 oranına sıkışıp kalmıştır.

Cumhuriyet döneminde, yaklaşık 80 yılda, ancak 2 milyon 400 bin hektar alanı ağaçlandırabilmişiz; bu da, yılda ortalama 30 000 hektar gibi küçük bir rakam demektir. Bu süre içerisinde, maalesef, 1,5 milyon hektar orman alanı yangınlarla yok olmuştur. Bu rakamlardan da anlaşıldığı kadarıyla, Orman Bakanlığı, yeşil bir Türkiye için yeni bir organizasyona girmelidir.

Orman Bakanımızın ifadesinden de anlaşıldığı kadarıyla, fidanlıklarımızda, yılda 210 000 hektar alanı ağaçlandıracak kadar fidan yetiştirme imkânına sahibiz. Her yıl, ilkbahar mevsiminde, bir aylık bir kampanyayla, askerî birliklerin de ciddî desteğini alarak ağaçlandırma işini yaygınlaştırabileceğimiz kanaatindeyim.

Sayın milletvekilleri, orman denilince aklımıza gelen en önemli işlerden bir tanesi de ağaçlandırma ve erozyondur. Ormanlarımızın ve ormancılığımızın tükenişine, başta Orman Bakanlığı olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlar yıllarca seyirci kalmıştır. Türkiye yüzölçümünün yüzde 88'i erozyona tabidir, topraklarımızın yüzde 56'sı şiddetli erozyona tabi alanlardır. Bu nedenle, her yıl, 500 000 000 ton verimli toprak örtüsü denizlere, göllere, barajlara akmakta ve yok olup gitmektedir. Daha açıkçası, her yıl, Kıbrıs büyüklüğünde toprağımızı kaybetmekteyiz.

Orman denilince, gözardı edilmemesi gereken birinci unsur yine insandır. Ormanlarımızın yağmalanmasından, yakılmasından, tahrip edilmesinden sorumlu olan insandır. Aynı şekilde, bakılması, korunup gözetilmesi, yeniden yeşertilip yetiştirilmesi görevi de yine insana düşmektedir.

Modern dünyada ormanın geleceği insana bağlı olduğu gibi, insanın geleceği de büyük ölçüde ormana bağlıdır. İnsanın kendisine sağlıklı bir gelecek kurabilmesi için, orman, insanoğlunun vazgeçilmez temel ihtiyaçlarındandır.

Orman köylüsü, ormanlarımızın ücretsiz bekçisidir. Ormanlarımız ve orman köylerimiz kaderine terk edilmiş halden kurtarılmalıdır. Orman köylüleri eğitilerek, orman ve ormancılık bilinci kazandırılmalıdır.

Ağaçlandırma faaliyetleri, kesim ve bakım işleri, orman köylüleri istihdam edilerek, orman köylülerinin gelir seviyesi ve yaşam standartları yükseltilmelidir. Bu hizmetler, özellikle, orman çevresinde bulunan köylülere yaptırılmalıdır.

Orman işletmeleriyle orman köylüsünün birçok yerde mülkiyet sorunu vardır. Orman kadastrosunun süratle tamamlanması ve ayrıca, orman hudutlarının mülkî hudutlarla uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, Orman Bakanlığı, Orman Kanununu ve mevzuatını orman köylülerine acımasızca uygularken, yasal veya mafya usulüyle ormanlarımızı talan eden kişi ve kuruluşlara karşıysa çok duyarsız kalmaktadır; iki dal ağaçla yakalanan bir köylünün traktörüne el konulup, haraç mezat satılığa çıkarılırken, her nedense, ormanlık alanlarımızı âdeta yok ederek villalar diken ve birçok tesis yapanlara karşı aynı hassasiyet, maalesef, gösterilmemektedir.

Orman Bakanlığı, mevcut hantal yapısından kurtarılmalı, merkez ve taşra teşkilatları yeniden yapılandırılmalıdır.

Hızlı gelişen türler öncelikli olmak üzere, ağaçlandırmaya hız verilmelidir. Orman alanlarımıza vasıf kazandırmalıyız. Ağaçlandırma faaliyetlerine fazlasıyla önem verme mecburiyetindeyiz.

ORKÖY kredilerini 8 milyon orman köylümüzü memnun edecek şekilde artırmalı ve bu kredileri, mutlaka yerinde kullanmalıyız.

Orman yangınlarına karşı söndürme faaliyetleri teknik ve işçilik vasfı geliştirilerek daha sistematik hale getirilmeli, orman yangınında zarar gören alanların başka amaçlarla kullanılmasına kesinlikle izin verilmemeli, bu alanlar derhal ağaçlandırılmalıdır.

Sayın Orman Bakanımıza buradan bir konuyu hatırlatmak istiyorum: Acaba, Orman Bakanlığımızın ileriye dönük ormancılık anaplanı var mıdır? Daha doğrusu, ileriye dönük on yıllık, yirmi yıllık, otuz yıllık hazırlanmış bir anaplanı var mıdır? Biz, AK Parti olarak, ormanlarla ilgili elli yıllık hedefleri önümüze koymuşuz ve programımızda buna yer vermişiz.

Sayın milletvekilleri, 65 milyon insanımızın mutlu bir şekilde, daha yeşil, daha ormanlık bir Türkiye'de yaşaması dileğiyle, Orman Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AKP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Yıldız; ben de sürenizi uzatacaktım.

Gruplar adına konuşmalar bitti nihayet; saatinde bitirdik, teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, şahıslar adına iki konuşmacı lehte söz istemiş. Biri, İçel Milletvekili Sayın Yalçın Kaya; biri de, Eskişehir Milletvekili Sayın Büyükerman; ancak, Sayın Yalçın Kaya konuşacağı için Sayın Büyükerman'a, ancak, suallerde imkân tanıyacağımı arz ederim; beklesinler efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -Sayın Büyükerman konuşsun efendim.

BAŞKAN - Sayın Büyükerman, siz oturun, istirahat buyurun, 15 dakika sonra sıra gelir size.

Buyurun efendim.(MHP sıralarından alkışlar)

YALÇIN KAYA (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 malî yılı bütçesinin bu bölümünde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken, orman köylüsünün içinden seçilmiş gelmiş bir milletvekili olarak, Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi arz edeceğimi belirtir, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen tüm halkımızı saygıyla selamlamak istiyorum.

Ancak, geçtiğimiz günlerde İçel İlimizin yaşamış olduğu sel felaketiyle ilgili de Orman Bakanlığı bütçesinden önce birkaç cümle sarf etmek istiyorum.

Bilindiği gibi, son 15-20 günden beri İçel İlinde yağmur, sel ve fırtınadan dolayı büyük bir felaket yaşanmıştır. Bu felaket, önce, Anamur, Bozyazı, Aydıncık, Gülnar, Mut ve Silifke ilçelerimizi vurmuş, ardında da, geçtiğimiz Pazar günü, hepinizin bildiği gibi, benim de zararını gördüğüm benim de zararını gördüğüm, İçel Merkez İlçe Mersin, Erdemli ve Tarsus ilçelerimizi vurmuştur. Bu sel felaketinde, üç vatandaşımız Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Çok sayıda işyeri ve evi su basmıştır. Ayrıca, yüzbinlerce -en az 100 000 dönüm olmak üzere- dönüm tarım arazisi sular altında kalmıştır.

BAŞKAN - Yaş sebze...

YALÇIN KAYA (Devamla) - Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum.

Yaş sebze ve meyve üretilen bir bölge olduğu için, daha da büyük önem arz etmektedir bu felaket.

Bu felaket boyunca, başta, Sayın Başbakanımız, Başbakan Yardımcılarımız, sayın bakanlarımız, bölge milletvekillerimiz ve valimiz, bölgedeki il ve ilçe kuruluşlarımızın amir, müdürleri, olaya duyarlılıkla yaklaşmışlar, halkımızın yaralarının bir an evvel sarılması için büyük gayret sarf etmişlerdir. Huzurlarınızda, gayret sarf eden tüm büyüklerimize, arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum.

Ayrıca, buradan, hem sizlerin huzurunda hem de bölge halkımıza seslenmek istiyorum. Meydana gelen sel felaketinin sebeplerinin araştırılması ve bundan sonra böyle felaketleri yaşamamak üzere önlemler alınması için, konuyu, bölgeden seçilmiş bir milletvekili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Meclis araştırma komisyonu kurulması yönünde hazırlıklarımı tamamladım, bölge milletvekillerime de imzalattırdıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunacağımı buradan belirtmek isterim.

Şimdi de, Orman Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlar, doğal dengenin korunmasına yaptığı katkılarla birlikte, sosyal ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak sürekli artan orman ürünleri ihtiyacımızı karşılamaktadır. Ormancılık politikaları ise, basit bir anlatımla, orman kaynaklarıyla, insanların bu kaynaklar üzerindeki taleplerini ve ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür. Ülkemizde ormancılık politikaları, 1956 yılından beri şu ana temeller üzerine oturtulmuştur: Mevcut ormanların korunması; ormanların ekonomik, sosyal ve teknik ihtiyaçlara ve çok yönlü yararlanma esaslarına göre yönetilmesi, işletilmesi ve orman ürünlerine olan talebin sürekli olarak karşılanması; mevcut ormanların verimlerinin, gördüğü çeşitli fonksiyon ve hizmetlerin sürekli ve rasyonel biçimde artırılması; yeni ağaçlandırma çalışmaları yapılarak mevcut orman alanlarının genişletilmesi; orman topraklarının kaybolmasının önüne geçilmesi ve su toplama havzalarında doğal dengelerin sağlanması; ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan vatandaşlarımızın olumsuz baskılarının azaltılması için gerekli tedbirlerin alınması olarak belirtilmiştir.

Ancak, 20 nci Yüzyılın son çeyreğinde, çevre problemlerinin artmış olmasından dolayı -çevre değerlerinin önem kazanmasına paralel olarak- dünyada, orman kaynaklarına daha bir başka gözle bakılmaya başlanmıştır. Ormanları, sadece odun üretilen basit bir kaynak olarak gören anlayış, artık, tarihe karışmıştır.

Yeni anlayışa göre ormanlar, bütün insanlığın ortak değeri ve gelişigüzel yönetilemeyecek kadar önemli doğal kaynaklardandır. Ormanlar, toplumun ihtiyaç duyduğu yakacak kaynağı olan odun ve sayısız ahşap ürünleri sanayiine hammadde üretmesinin yanında, tüm canlıların nefes almasını sağlayan en görkemli varlıklardır. İşte, bu yönüyle de ormanlar, birçok fonksiyonel değerler üretirler ki, bunları parasal olarak ölçmek mümkün değildir. Bu değerler, yaşama kalitemizi yükselten değerlerdir.

Birkaç örnekle açıklamak gerekirse, yaban hayatı için Habitat oluşturması, yeryüzündeki bitki ve hayvan varlığının yüzde 70'inden fazlasını barındırmış olması, su rejimini düzenlemesi, bol su üretimini mümkün kılması, oksijen üretmesi, erozyonu, hava kirliliğini ve gürültüyü önlemesi, spor, dinlenme ve eğlenme ortamı sağlaması gibi yararlarının yanında, burada sayılması mümkün olmayacak kadar fonksiyonlarının olması, ormanlara olan bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini ve buna önem vermemiz gerçeğini ortaya koymaktadır. Diğer taraftan, bizim de katıldığımız ve yanılmıyorsam, 178 dünya ülkesiyle birlikte taraf olduğumuz 1992 Rio Çevre Zirvesinde kabul edilen orman prensipleri, orman yönetim anlayışımızda bazı değişiklikler yapmamızı zorunlu kılmıştır. Dünyada, artık, tüm doğal kaynaklar gibi, orman kaynaklarının yönetiminde de ormanla iç içe yaşayan insanların katılımı, sorumluluk alması ve bunun sonucunda da nimetlerinden faydalanması öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küreselleşme süreci, çevre ve doğal kaynak yönetiminde birçok değişimi gerektirdiği halde, bizim ormancılığımız, hâlâ, maalesef, 6831 sayılı Orman Kanununun kabul edildiği 1956 yılında, bir bakıma, zaman tünelinde kalmıştır. Ancak, şunu da hemen ifade etmekte yarar görmekteyim: Tabiî ki, sorumluluğu, sadece, bundan önce yapılan konuşmalarda olduğu gibi, şu andaki Orman Bakanımız ve çalışma arkadaşlarında görmemek lazım. Birçok yeniden yapılanma projesini hayata geçiren 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, ormancılık konusunda da yeni bir yapılanmayı en kısa zamanda hayata geçirmelidir diye düşünüyorum.

Bu yeniden yapılanmayı zorunlu kılan bazı gelişmeleri, ana hatlarıyla sizlere arz etmek istiyorum. Dünyada orman köylüleri yönetime katılırken, bizde, her yıl, 44 000 orman köylüsü idarece mahkemeye verilmektedir; yani, orman teşkilatı ile orman köylüsü arasında ciddî bir sıkıntı vardır. Zaman tünelinde kalan 6831 sayılı Orman Kanununun birçok maddesi, bugün, işlemez haldedir. Bilindiği gibi, başta seçim bölgem olan İçel İli, hatta Adana, Osmaniye, Hatay gibi illerimizle birlikte ülkemizin birçok yöresinde yaylacılık kültürü vardır. Buralarda orman arazilerindeki yapılaşmalara yıllarca engel olamayan ve sadece zabıt tutmakla yetinip seyirci kalan orman teşkilatı, şimdi ise, bu binaları yıkmaktadır. Devletin, yol, elektrik, su ve telefon hizmetlerini bile götürdüğü bu yıkılan binalar, kaybolan millî servetlerimizdir; yıkım ise, asla bir çözüm değildir. Buralar için, insanlarımızı mağdur etmeyecek ve devletimizi de gelir kaybına uğratmayacak şekilde bir çözüm mutlaka geliştirilmeli ve hayata geçirilmelidir.

Anayasamızın 169 ve 170 maddeleri değiştirilerek, 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uyarınca, orman dışına çıkarılan arazilerin kamuya kaynak olarak dönmesinin yolu açılmalıdır. Bilindiği gibi, hükümetimizin, kamu arazilerinin satışıyla ilgili çıkarmış olduğu kanun, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine götürülmüştür.

BAŞKAN - Efendim, 50 saniyeniz var.

YALÇIN KAYA (İçel) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ülkemizde, 19 000'e yakın orman köyü vardır; 9 000 000'dan fazla vatandaşımız da orman köylüsü olarak yaşamlarını sürdürmektedir. Bu vatandaşlarımızın ekonomik durumları oldukça bozuktur ve ülkemizde gelir dağılımı bakımından en alt düzeyde yaşayan insanlarımızdır. Kanaatimce, yapılacak olan ilk iş, orman köylüsünün tek geçim kaynağı olan orman ürünleri yanında, alternatif geçim kaynakları sunularak, büyük ve küçükbaş hayvan, et ve süt besiciliğini teşvik etmektir. Mantarcılık, balıkçılık, arıcılık ile seracılık gibi alternatif geçim kaynakları, uzun vadeli ve düşük faizli kredilerle desteklenerek, orman köylülerinin refah düzeyini yükseltecek tedbirleri, planlı bir şekilde hayata geçirmeliyiz. Başta, arazi ihtilafları olmak üzere, devlet ve köylümüz arasındaki birçok ihtilafın çözümü ve sürdürülebilir bir ormancılık anlayışının hâkim kılınması için gerekli atılımları yapmalıyız; eskiyen orman mevzuatını, ülkemiz ve orman köylümüz yararına yeniden düzenlemeliyiz; halkımızın ve özellikle de orman köylümüzün, orman kaynakları yönetimine aktif katılımını sağlamalıyız. Özel ormancılığı mutlaka teşvik etmeliyiz.

Sayın Başkanım, 1 dakikada bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamam efendim; buyurun.

YALÇIN KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Orman yangınlarıyla mücadele başta olmak üzere, ormanları korumak için sarf edilen kaynakların köylüye aktarılarak, korumanın, orman köylüsüne yaptırılması suretiyle verimli ve akılcı bir işbirliğini sağlamalıyız.

Şimdi, yüksek müsaadelerinizle, çalışanlarla ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum. Sayıları 11 000 olan ve katma bütçeden maaş alan fedakâr yangın işçilerinin 3,5 trilyon lira gibi devlet bütçesi içerisinde cüzi bir miktar teşkil eden alacaklarının bir an önce ödenerek, işçilerimizin mağduriyeti mutlaka önlenmeli. Ayrıca, bu işçilerimiz daimi kadroya alınmalıdır; ormancılık sektör zammı uygulaması mutlaka ülkemizde başlatılmalıdır.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum!

YALÇIN KAYA (Devamla) - Netice itibariyle, bütün bu iyileşmeleri hayata geçirecek olan orman teşkilatının reorganize edilmesini, 57 nci cumhuriyet hükümeti ve onun Orman Bakanlığı tarafından hayata geçirilmesini beklemekte olup,  bu duygu ve düşüncelerle...

BAŞKAN - Bütçenin hayırlı olmasını diliyorsunuz!

YALÇIN KAYA (Devamla) - Orman Bakanlığımız bütçesinin ülkemize, milletimize, orman köylümüze ve orman teşkilatımıza hayırlı olmasını diler, lehte oy vereceğimi belirterek Yüce Heyetinizi saygıyla selamlamak istiyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim; teşekkür ediyorum efendim.

Sürenizi biraz geçirttirmemin sebebi...

YALÇIN KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Hayır efendim, bir şey demiyorum. İçel gibi önemli bir vilayetimizin sel meselesini bugüne kadar kimse söylememişti; onun için, tolerans gösterdiğimi ifade ediyorum.

YALÇIN KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Çaktırma! (Gülüşmeler)

Sayın Kukaracı, bundan evvelki turlarda şahsınız adınıza konuşmuş muydunuz? Grup adına konuştunuz değil mi?

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Hayır konuşmadım. Grup adına konuştum.

BAŞKAN - Öyle bir karar almışız da, yanılmayayım diye...

Efendim, aleyhinde, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı; (SP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim. (DSP sıralarından "lehinde mi, aleyhinde mi" sesleri)

Neyin aleyhinde mi? Aleyhte söz istemiş efendim; bir lehte, bir de aleyhte veriyoruz; lehte mi konuşacaktı yani!

FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İster demokratik olsun, ister totaliter olsun, her rejimde adalet hizmetleri büyük önemi haizdir. Devletlerin oluşumunda ve devamında adalet sistemi belirleyici rol oynar. Bu öneminden dolayı, adalet mülkün temeli olarak kabul edilmektedir. Devletler adaletle ayakta kalmış, hükümran olmuş, gelişmiş, saygınlık kazanmıştır. Aksi durumda ise huzur ve rahat yüzü görmemiş, insanını mutsuz ve umutsuz etmiş, neticede, yıkılıp gitmişlerdir. Tarih göstermektedir ki, düzenlerin yok oluşunda, adaletsiz, haksız, insafsız uygulamaların ve zulmün etkisi büyük olmuştur.

Adalet, kelime olarak, hakka yönelmek, haksızlıktan kaçınmak, her hakkı müstahakına vermektir. Bir başka ifadeyle, herkesin hakkını tanıma, karşılıklı zıt yararlar arasında hakka uygun olan eşitliği veya dengeyi sağlamaktır. Herhangi bir hakkın ziyaına ve tehirine sebebiyet vermek ise zulümdür. Dünyanın bütün nizam ve intizamı adaletle kaimdir.

İsmi bile başlı başına bir  düzeni ifade eden Adalet Bakanlığının bütçesi, üzülerek ifade etmeliyim ki, yetersizdir.

Sayın Adalet Bakanımız, hızlı bir şekilde kanun çıkarmakta, yeni müesseseler, yeni tesisler kurmaktadır. Yapılan yeni düzenlemeler sonucunda, yeni giderler meydana gelmektedir. Terörle Mücadele Kanunu, ceza infaz kurumlarıyla ilgili kanun, Adalet Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, infaz hâkimliği, izleme kurullarıyla ilgili kanun ve bunun gibi kanunlarda yapılan değişikliklerle, yeni kadrolar alınmış, yeni birimler kurulmuştur.

Bütün bunlar, geçen yılın üzerine artı birkısım gider yüklemektedir; ancak, anlaşılan odur ki, kanunlar çıkarılacak, tatbikat, ödenek yokluğundan mümkün olmayacaktır.

Bu iktidar, ekonomide, sosyal hayatta, eğitimde, dışpolitikada iflas ettiği gibi, adalet hizmetlerini de gün be gün geri götürmektedir.

Kurulması kararlaştırılan ulusal yargı ağı projesi ne durumdadır; bilgi ağı kurulabilmiş, bilgi akımı sağlanmış mıdır? Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmalarında ne kadar mesafe alınmıştır? Hâkim, savcı ve adlî personele yeterince eğitim ve seminer verilebilmiş midir? Başlamış adliye binalarına yeterince ödenek ayrılarak bitirilmeleri hızlandırılabilmiş midir? İhtiyaç olan yüzlerce adliye binası, bu bütçeyle, kaç yılda başlanıp bitirilebilecektir; yoksa, adliye teşkilatları kirada oturmaya devam mı edecektir?

Binasını yapamadığımız, daktilosunu değiştiremediğimiz adliyeleri bilgisayar ağıyla donatmak amacı güzel olsa da, bu bütçeyle gerçekleşmesi, hayal olan bir düşünceden ibaret kalacaktır.

Muhterem arkadaşlarım, Adalet Bakanlığı bütçesinin sunuşunda Sayın Bakan, halen 4 036 mahkeme, 1 112 icra dairesi, 128 bölge idare, idare ve vergi mahkemesi olduğunu, buralarda 9 065 hâkim ve savcının 23 873 adlî personelin görev yaptığını, 397 hâkim ve savcı ile 3 334 adlî personel kadrosunun boş olduğunu ifadeyle, hâkim, savcı ve adlî personele olan ihtiyacını beyan etmiştir. Yeniden 1 244 mahkeme kurulmasına ihtiyaç bulunduğunu, buna 2 917 hâkim ve savcı ile 5 544 adlî personel gerektiğini ifade etmiştir.

Bütün bunlar, paraya, yeni kaynağa ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu bütçeyle kaynağın artırılması şöyle dursun, azaltıldığı düşünülecek olursa, ödenek yokluğundan bu hizmetler yapılamayacak demektir.

Değişik kapasiteli 536 ceza ve infaz kurumunda 59 108 tutuklu ve mahkûm bulunduğu, buna yılda 5 000 ilave olduğu ifade edilmiştir.  Bu giderleri karşılayacak bütçe ortada olmadığına göre, siz, geçen yılki kadar da hizmet yapamayacaksınız. Bunun başka türlü bir izahı yoktur. Devlet, sürekli adaletten kısmakla tasarruf etmiş sayılamaz. Adaletten tasarruf olmayacağı herkesçe bilinmelidir.

1 244 yeni mahkemeye ihtiyaç olduğuna göre, mahkemelik olanların sayısında da artış var demektir.

Muhterem arkadaşlarım, mahkemelerin ve mahkemelik olanların sayısında artış durdurulmadığı sürece, kaynaklar yetmeyecek, hem mahkemeler hem cezaevleri dolmaya devam edecektir. Toplumda açlık, işsizlik, yoksulluk, hastalık, güçsüzlük varken, çeşitli yollardan ülke kaynaklarının hortumlanması, usulsüzlük ve yolsuzluk sonucu yetimlerin, kimsesizlerin, yoksulların haklarının ellerinden alınması söz konusuyken, suçluluğu azaltmanın da imkânı yoktur. Her geçen gün, mala karşı işlenen suçlar artmakta, kapkaççılık gibi suçlarla her gün can kayıpları meydana gelmektedir. Yokluk, açlık ve çaresizlik bunalımlara ve intihara sebep olmakta; gasp, hırsızlık suçları alabildiğine çoğalmaktadır. Bütün bunlar, yeni mahkemeler, yeni hâkim ve savcılar, yeni personel, yeni cezaevleri,  yeni giderler demektir. Bu durum, Adalet Bakanlığında bütçe bırakmayacağı gibi, adaletin tevziine de menfi etki yapacaktır. Bunun yanında, toplum düzenini de dinamitleyecek, geleceğe güveni yok edecektir. Kendisi çaresiz durumda olan hükümet de bu problemlere çare bulmaktan çok uzak bulunmaktadır.

Eğer, bütçeyi kifayet eder hale getirmek, yeni mahkemeler, hâkim, savcı, personel ve yeni giderler yapmamak, toplumda geleceğe güveni geliştirmek, huzuru pekiştirmek istiyorsak, suç ve suçluluğu yok etmeye çalışmak zorundayız. Onun için de ekonomik ve sosyal gelişimi artırmak ve millî gelirin paylaştırılmasında adaleti sağlamak, eşitsizlikleri ortadan kaldıracak tedbirleri almak zorundayız. Bütün bunların yanında ve önünde, insanımızı moral değerlere saygılı olarak yetiştirmek durumundayız. Aksi halde, temeli adalet olan devlet, hizmetlerine yeterli kaynak bulamayacak, bütçesini yeterli hale getiremeyecektir.

Değerli milletvekilleri, insanımız, kanun önünde gerçekten eşitlik ve hukukun korumasından eşit olarak istifade etmek istiyor; kâmil manada düşünce ve inanç hürriyeti istiyor, insan onuruna yakışır bir hayat, güvenli bir gelecek istiyor; kanunların kişilere farklı uygulanmamasını istiyor; yani, her konuda adalet istiyor. Bunlar, bu ülkede tam gerçekleşmiş midir; yaşananlar, bunun aksini ispat eder niteliktedir.

Bir ihale yolsuzluğunda adı geçen eski ve etkili bir kişi için "onu yargılayacak bir mahkeme var mı Türkiye'de" diyen eski bir milletvekili, ülke gerçeğine parmak basmış olmuyor mu?

Ülkemizde haksızlığa uğrayan insanlar, haklarının kısa bir zamanda kendilerine teslim edileceğinden emin değildir. Yargının yükü ağır olduğu için, yavaş işlemesinden adalet gecikmektedir. Bilindiği gibi, geciken adalet, adalet değildir. Bu sorun, Adalet Bakanlığının çözmesi gereken önemli bir sorundur. Hızlı ve adil yargı için yapılması gerekenler, bir an önce gerçekleştirilmelidir. Fizikî imkânsızlıklar giderilerek, mekân, araç ve gereç sorunları halledilmelidir. Yargı mensuplarının özlük hakları iyileştirilmeli, cüzdanla vicdan arasında kalmamaları sağlanmalıdır. Bir yüksek mahkeme başkanına ait olan "cüzdanla vicdan arasında kalmak" deyimi, utanç verici bir ifade olduğu kadar, utanç verici bir durumu da ifade etmektedir. Gerek hâkim, savcı gerek adli personel layık oldukları ve hak ettikleri ücretleri almalı, ağır çalışma şartları, ek gelir artışlarıyla dengelenmelidir.

Bugün, İngiltere'de, hâkimlerin maaşının olmadığı, ihtiyaçları kadar para çekebilecekleri bir uygulamadan bahsedilmektedir. Buna benzer uygulamaların tarihimizde de yaşandığı, hâkimlerin beytülmaldan ihtiyaçları kadar alabildikleri bilinmektedir.

O onurlu tarihe layık bir adalet sistemi dileğiyle bakanlık bütçesinin hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (SP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, böylece, 6 ncı turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

İlk soru, Sayın Büyükerman'ın; ama, bir dakika efendim. Lütfen, yorumsuz, sadece soruyu sormanızı rica edeceğim.

Buyurun efendim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) - Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanını ve sayın milletvekillerini saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum. (Alkışlar)

Saatlerdir, çok güzel konuşmalar dinlediniz "cüzdan, vicdan"a kadar bütün bunlar tekrarlandı, duyuldu. Ben, sizin sabırlarınızı bildiğim için, bu işi daha fazla uzatmamak için, çok kısa ve öz konuşmak durumundayım.

Hiç duyulmadık bir konuya değineceğim; patronaj konusuna. Ceza hukukunda, elli sene evvel, İstanbul Hukuk Fakültesi Ordinaryüs Profesörü, Eskişehir kökenli, rahmetli Tahir Taner'in konu ettiği bir patronaj konusu vardır. Bu, kitaplarda kalmıştır; fakat, buna, nedense sahip çıkılmamıştır. Onun için de mükerrer suçluluk devam etmektedir.

Son af kanunundan sonra, tahliye olanların bize gelip "biz cezaevinden çıktık, bir haftadır demiryollarının bekleme salonunun kanepesinde yatmaktayız, açız, iş bulamıyoruz, tekrar suç işleyip cezaevine girmekten başka çözüm yolu bulamadık. Simit satmak için fırınlara başvurduk, hüviyetimizi uzattık, çekmeceyi açtı, bir sürü hüviyetin orada beklemekte olduğunu gördük, ondan da ümidimizi kestik" diyenleri tabiî ben biliyorum, arkadaşlara da böyle müracaatlar olmuştur.

Mükerrer suçluluğu önlemek zorundayız. İnsanlara hapishanede bakmak değil, hapse girmeden evvel sahip çıkmak lazımdır. İşte, patronaj konusu budur; yani, himaye ve destek konusudur.

Bir insan bir suç işler -kaderin tecellisi- cezaevine düşer ve ailesi çoğu -rızkın cedit, yevmin cedit hayat sürmektedir- ertesi gün perişandır, aç kalır, komşuları birkaç gün baksa da, sonunda iş aramaya kalkar; eğer, eli yüzü düzgünse -gerçekçi olalım- ona, birtakım çirkin teklifler de olur ve bunun için aileler de çözülür. Bu, maalesef toplumumuzda vardır, sosyal bir yaradır.

İşte, bunlara meydan vermemek için, savcıların başkanlığında, resmî görev olarak ve savcıların organize edeceği, o mahallatın ileri gelen kişilerinden meydana gelen bir kuruluş...

BAŞKAN - Efendim, soruya gelir misiniz.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) -  ... o ailelere sahip çıkmak suretiyle, onların ortada kalmamasını, perişan olmamasını sağlamalıdır. Mahkûmlar, gün gelip tahliye oldukları zaman iş bulamıyorlar; o zaman da onlara sahip çıkılmalıdır. Rahmetli Özal zamanında, Maltepe Pazarı, bildiğim kadarıyla bu amaçla kurulmuş...

BAŞKAN - Efendim, sorunuza gelir misiniz. Bir öngörüşme yaptınız; şimdi, bu konuda Bakana bir soru soracaksınız herhalde; onun için söz verdim.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) -  Efendim, özetle, Sayın Adalet Bakanından, bu patronaj konusuna çok önem vermesini, hassasiyetle, önemle rica ediyorum.

BAŞKAN - Daha doğrusu, niye önem vermediğini soruyorsunuz.

MEHMET MAİL BÜYÜKERMAN (Eskişehir) -  Kendilerine, cezaevleri konusunda gösterdiği sabır ve metin davranışından dolayı şükranlarımı arz ediyorum.

Sözüm bundan ibarettir; teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, ben de şükranlarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum.

Sayın Büyükerman, size bu imkânı tanıdım; çünkü, siz bağımsız milletvekilisiniz.

Sayın Seyda, buyurun.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Orman Bakanımızdan aşağıdaki sorularımın cevabını talep ediyorum.

Şırnak'ta tahrip olan ormanlarımızın imar ihya çalışmaları çalışmaları hangi aşamadadır?

İkinci sorum: 2001 yılında ORKÖY kredilerinden Şırnak İlimize ne kadar kredi verilmiştir ve 2002 yılında bu krediler devam edecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Macit, buyurun efendim.

HASAN MACİT (Burdur) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Adalet Bakanım Sayın Türk'e sormak istiyorum: Aile mahkemeleri ile toplumumuzda önemli bir yer teşkil eden çocuklar ve gençlerle ilgili sosyal inceleme raporları esas alınan çağdaş çocuk mahkemelerinin kurulması, yaygınlaştırılması için çalışmanız var mıdır?

Orman Bakanımız Sayın Çağan'a: Bakanlık taşra örgütlerinde verimliliği artırmak, hizmeti bütünleştirmek için, Orman İşletme Müdürlüğü, Ağaçlandırma Müdürlüğü, ORKÖY ve Millî Parklar gibi birimleri tek müdürlük altında toplamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Aktaş, buyurun.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, delaletinizle aşağıdaki sorularımı Sayın Adalet Bakanına tevcih ediyorum.

Birinci sorum: Şartla salıverilmeden önce tutuklu ve hükümlü sayısı ne kadardı, şimdi sayıları nedir?

İkinci sorum: Mevcut cezaevleri yeterli mi, yeterli değilse ne kadar cezaevi yapmayı planlamaktasınız?

Üçüncü sorum: Hazırlık soruşturmalarında, çağdışı, "sanıktan delile anlayışı"nı, ne zaman, çağdaş, "delilden sanığa anlayışı"na dönüştürmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Mahfuz Güler, buyurun.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Orman Bakanımıza şu sorumu sormak istiyorum: Bingöl İlimizin merkez yerleşim alanı olan Düzağaç mevkii, il merkezimizin üçte 1'ine yakın halkımızın yerleştiği bir bölgedir. Düzağaç bölgesi, modern apartmanların bulunduğu, yüzlerce kooperatifin blok apartmanlar yaptırdığı, hatta, birçok resmî binanın bile inşa edildiği bir yerleşim alanı olmuştur. Bu bölgenin orman alanı olması nedeniyle, vatandaş, yaptırdığı evinin tapusunu alamamaktadır. Bingöl İlimizin Düzağaç bölgesinin orman bölgesi alanından çıkarılması, Bingöl için gerçekten çok büyük bir önem arz etmektedir. Bu bölgenin orman alanından çıkarılması için yasal bir çalışma yapılacak mı, böyle bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Ahmet Aydın?.. Yok.

Sayın Ünal, buyurun.

NESRİN ÜNAL (Antalya) - Sayın Orman Bakanına, öncelikle, Gazipaşa'daki orman köylülerinin problemlerinde gösterdikleri duyarlılık ve yardımlar için teşekkür ediyorum.

"Siyasetin gerçeği, orman problemlerinin çözümü için yeterli fırsatı vermemiştir" deniliyor. Oysa, siyasetin amacı problemlerin çözümü için fırsatlar yaratmaktır. Siz, her şeye rağmen, ormanlarla ilgili hangi tedbirleri geliştirdiniz ve "siyasetin gerçeği" mazereti, ormanlarımıza ve orman köylülerimize neler kazandırdı ya da neler kaybettirdi?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Nesrin Ünal.

Sayın Dayıoğlu, buyurun efendim.

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sorum, Orman Bakanı Sayın Nami Çağan Beye olacak.

Zeytin üretimine etkili, teşvik amaçlı uygulamaya koyduğunuz projeyle, bozuk orman alanlarında verimli hale getirilmesine ormaniçi açıklıklarında yeni zeytin ormanları kurulmasına olanak sağlanması, bozuk orman alanlarında belirli bir kök dağılımına sahip olan yabanî zeytinliklerin, yeni deliceliklerin aşılanması, imar ıslahlarının yapılabilmesi için orman arazileri tahsis edilecek. Tahsislerin gerçek kişilere yapılması ile tüzelkişilere yapılması konusunda ne gibi uygulama yapacaksınız? Tahsislerin daha çok gerçek kişilere yapılması yönünde özel önlem alınacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Yıldırım, buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Orman Bakanımıza iki sorum var; onları sormak istiyorum.

1 - Mağdur ve işsiz olan, ekonomik sıkıntı çeken orman köylülerimizin sıkıntılarını azaltmak ve ekonomik durumlarını iyileştirmek için bakanlığınızın çalışmaları var mıdır; varsa, nelerdir?

2 - Orman vasfını kaybetmiş, tahrirî arazide vergi kayıtlı olan, araziyi kullanan veya işleyen çiftçilere verilmesi için bakanlığın bir çalışması var mıdır?

Bir sorum da, müsaade buyurursanız, Adalet Bakanımızdan var.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Hayat pahalılığı karşısında hâkim ve savcılarımız ile adalet personelinin mağdur olmamaları için maaşlarında artış yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Aslan, buyurun.

GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Adalet Bakanım, Aydın'da Acarlar Beldesinde ilkokul çağında 100 kız çocuğunun evli olduğu ortaya çıktı. Buna benzer olaylar eğitimsizlik nedeniyle çoğalmaktadır. Resmî nikâh kıymayan, yasalara uymayanlar hakkında ne gibi işlem yapılmaktadır? Lütfen, kamuoyunun aydınlanması için açıklar mısınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Öztürk, buyurun.

Kısa, öz...

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Orman Bakanımıza sormak istiyorum. Beykoz İlçesi Elmalı, Tokat ve diğer bazı köylerinde, Ümraniye İlçeci Hekimbaşı Mahallesinde ve diğer mahallelerinde, hatta ülkemizin daha birçok yerlerinde altyapıları yerel yönetimlerce ve merkez yönetimince tamamlanmış, senelerdir iskâna açık bu bölgeler de kâğıt üzerinde orman arazisi olarak görülmektedir. Dolayısıyla, buralarda oturan vatandaşlarımız, zaman zaman devletimizin kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya kalmaktadır...

BAŞKAN - Soru?..

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Devletimizin bütün kurallarına bağlı bu vatandaşlarımızın dertlerinin giderilmesi için, Orman Bakanlığımızın ne gibi çalışmaları var; ne gibi çözüm düşünülüyor? Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Kanun çıkarmak lazım efendim. Onu da soracaksınız.

Sayın Zamantılı, buyurun.

AHMET ZAMANTILI (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Adalet Bakanımızın sorumu cevaplandırmasını arz ederim.

Adliye binasının depremde hasar görmesi nedeniyle, Şarköy adliye binamız, çok olumsuz fizikî koşullarda hizmet vermektedir. Konunun çözümlenmesi için bir çalışma yapılmakta mıdır? Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Fatsa, buyurun.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Orman Bakanıma aşağıdaki iki sorumu yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, özellikle Orta ve Doğu Karadeniz ormanlarından üretim sağlamak, kış aylarında ulaşım zorluğu nedeniyle durma noktasına gelmektedir. Ormanların gençleştirilmesi, yeniden ağaçlandırılması ve üretim sağlanabilmesi, orman yollarının açık tutulmasına bağlıdır. Bakanlığınızın, üretimin önündeki bu engelleri kaldırmak konusunda bir çalışması var mıdır?

İkinci sorum: Orman ürünleri üretim ve ihracatıyla uğraşan şirketler, orman ürünleri hammaddesi ithal ederek hem kendilerini hem de ülkemizi büyük bir döviz kaybına sokmaktadırlar. İthalatı ihracata dönüştürmek için, yöremizle ilgili bir çalışmanız var mıdır? Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Tekin, buyurun efendim.

ALİ TEKİN (Adana) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Ben, orman niteliğini kaybetmiş arazilerin zeytin ekimi konusunda bir soru soracaktım; ancak, benzer bir soru daha önce bir başka sayın milletvekili tarafından sorulduğu için, soruyu sormaya gerek kalmadı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim. Mükerrer olmasın diyorsunuz...

Sayın Arslan, buyurun.

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma, aracılığınızla, aşağıdaki soruyu yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, bazı millî parklar yerleşim alanlarına çok yakın. Yaz aylarında, bu millî parklarda, herhalde yangın çıkmamasını düşündüğünüzden dolayı, mangal yakmayı yasaklıyorsunuz. Bundan dolayı bazı insanlarımızın piknik yapması da yasaklanmış oluyor. Tabiî ki, Ormanın burada itfaiyesinin olmaması, gerekli kontrolü sağlayamamasından dolayı almış olduğunuz bir karar olduğunu sanıyorum. Oysa, yerleşim alanına yakın olan belediyelere bu millî parkın belirli bir kısmını vererek, oranın kontrolünü belediyelere vererek, burada itfaiyenin bulunmasını, buradaki temizliğin yapılmasını ve çöpün alınmasını sağlarsak, buradaki yerleşim alanında oturan insanları piknik yapma hususunda rahatlatmış oluruz sanıyorum. Bu konuda bir çalışmanız olursa, insanlarımıza hayırlı bir hizmet yapmış olacağımıza inanıyorum.

Onun için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Hidayet Kılınç, buyurun efendim.

HİDAYET KILINÇ (İçel) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Orman Bakanımıza aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum.

1- Yaylacılık, Türk'ün kültürüdür, ananesidir. Türkiye'nin her yaylasında Orman ile yaylacılar arasında ihtilaf olduğu gibi, Anamur'un Abonoz, Kaş; Bozyazı'nın Navgasın, Kozağacı; Silifke'nin Gökbelen; Erdemli'nin Avgadı; Tarsus'un Gülek yaylalarında aynı sıkıntılar yaşanmaktadır. Yaylacılık konusunda yeni bir faydalanma düzenlemesi veya yeni bir orman işletmeciliği şekli düşünüyor musunuz?

2 - Orman köylüsüyle yaşanan mülkiyet ihtilafını çözebilmek için Anayasada değişiklik yapılmasını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Bakanım, bir sualim de benim olacak. Hatay'da millî park gibi bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Bakanlar cevaba giriyor.

Buyurun efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, bizim sorumuz...

BAŞKAN - Efendim, 10 dakikayı geçince vermedim, daha sizden başka 7 kişi var; siz en sonlardasınız.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Bu haksızlık...

BAŞKAN - Haksızlık mı?! Takdir sizin ama, ne yapayım efendim!.. 11 dakika soruldu efendim.

Buyurun efendim.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soru soran bütün milletvekillerine ve daha önce, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerini açıklayan bütün grup sözcülerine teşekkür ediyorum.

Sayın Büyükerman'ın dile getirdiği patronaj konusu, gerçekten, çok önemli bir konu; çünkü, cezasını çektikten sonra dışarı çıkan veya af, şartla salıverme uygulamalarından yararlanan kimseler arasında yeniden suç işleyenler, yani, mükerrirler, en çok mala karşı suç işlemektedirler. Nitekim, bu, geçen yıl çıkarılan Şartla Salıverme Kanunundan sonra da görülen durumdur.

Gerçekten, geçen yıl çıkarılan Şartla Salıverme Kanunundan, toplam 33 109 kişi, ya tahliye edilmek veya ceza infaz kurumuna girmemek şeklinde yararlanmıştır. Bunlar arasında yeniden suç işleyenlerin sayısı, 315'tir; ancak, bunların 116'sı, yani, yüzde 36,8'i hırsızlık suçunu işlemiştir. Bu da, bu genel gözlemi bir kez daha doğrulamaktadır. O bakımdan, cezanın amacı, bu çerçeve içinde değerlendirilmelidir.

Her şeyden önce, ceza infaz kurumlarında, hükümlülere mesleklerini sürdürmek veya bir meslek kazandırmak olanağı sağlanmalıdır. Çalışmalarımız bu yöndedir. Ayrıca, ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra da, onların iş bulmasına yardımcı olunmalıdır. İş Kanunu gereğince, 50'nin üstünde işçi çalıştıran kurumlarda yüzde 2 oranında, özürlü çalıştırma gibi, eski hükümlü çalıştırma koşulu vardır; ancak, uygulamada, bu, tam olarak yararlanılabilen bir kurum değildir. O nedenle, halen, üzerinde çalışmakta olduğumuz infaz kanununda, bu konuda yeni hükümler getirmekteyiz. Aslında, bu konuda, Batı ülkelerinde olduğu gibi, bizde de, gönüllü kuruluşların, patronaj kuruluşlarının oluşması ve onlara da bu konuda yardımcı olunması ayrıca temenniye değer.

Aile mahkemeleri, özellikle, Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra büyük bir önem kazanacaktır. Bu konuda çalışmalara başlamış bulunuyoruz. En kısa zamanda hazırlanacak tasarı Yüce Meclise sunulacaktır.

Halen, ülkemizde, 4 ilimizde 6 çocuk mahkemesi vardır; ama, bunlar da yeterli değildir. Aslında, Çocuk Mahkemeleri Kuruluşu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun yeniden gözden geçirilmesi hakkında çalışmalarımız devam etmektedir.

Halen, ülkemizde 536 cezaevi vardır; ama, bunlar yeterli değildir. En az 30 yeni cezaevinin yapılmasına ihtiyaç vardır; ancak, bu 536 rakamı içinde çok küçük cezaevleri de bulunmaktadır. Bu cezaevleri, çağdaş ceza infaz sistemine ve anlayışına uymamaktadır; bu nedenle, bütün çağdaş infaz sisteminin olanaklarını bünyesinde barındıran yeni bölge cezaevleri inşaı üzerinde çalışmaktayız. Bu arada, bazı şehirlerimizde, örneğin, İstanbul, Ankara gibi şehirlerimizde, cezaevi sorununda ciddî darboğazlar var.  Özellikle İstanbul'da yeni cezaevleri inşa edebilmek için arsa ihtiyacımız var; ama, bulduğumuz her yerde buna karşı çıkılmaktadır. Silivri'de kamulaştırılan alanda kısa zamanda yeni cezaevleri inşaatına başlanacaktır.

Hâkim ve cumhuriyet savcılarımız ile adliye personelimizin ve ceza infaz kurumları personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi bizim temel amaçlarımız arasındadır. Bu konuda daha önce hazırlanan kanun tasarıları ve kanun hükmünde kararnameyle ilgili tasarılar, konunun bütün kamu kesimindeki ücret sisteminin bir bütünlük içinde değerlendirilmesi açısından bugüne kadar uygulamaya geçirilememiştir; ama, bu konudaki çalışmalarımız devam etmektedir.

Aydın'da maalesef, 3 ilköğretim okulunda yaşları küçük olan 25 kız öğrencinin imam nikâhıyla evlendirildiği tespit edilmiştir. Bu konuda cumhuriyet savcılarımız hazırlık soruşturmasına başlamıştır. Her şeyden önce, İncirliova Cumhuriyet Başsavcılığımız hazırlık soruşturmasına başlamıştır; ancak, işlenen suçların bir bölümü, Türk Ceza Kanununun 414, 418 ve 430 uncu maddelerinde düzenlenen ırza geçmek ve alıkoymak suçlarını, yani, ağır ceza mahkemesi konusuna giren suçları oluşturmaktadır; o nedenle, bu konudaki kamu davası, Aydın Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde, Aydın Cumhuriyet Başsavcılığımızca açılacaktır. Dün ve bugün, toplam 20 kişi tutuklanmış bulunmaktadır; 5 kişi ise, yaşlarının küçüklüğü nedeniyle serbest bırakılmıştır. Ayrıca, Türk Ceza Kanununun 237 nci maddesi çerçevesinde de hazırlık soruşturması yürütülmektedir. Bu arada, anne ve babalar hakkında ve daha önce evlendirme memuru önünde gerçekleşmiş bir nikâh olmadan imam kıyanlar hakkında da hazırlık soruşturması yürütülmektedir. Böylece, bu konuda gereken yapılmaktadır.

Şarköy adliye binasına gelince, orada, uygun bir yer bulunamadığından, ihtiyacın, kiralama yoluyla karşılanması için cumhuriyet başsavcılığına talimat verilmiştir. Şu an, 2 bina teklif edilmiştir, bu teklifler değerlendirilmektedir; kısa zaman bu çalışma sonuçlandırılacaktır.

Ben, bu vesileyle, Adalet Bakanlığı bütçesine destek veren ve bütçedeki payımızın yetersiz olduğunu, artırılması gerektiğini belirten bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Efendim teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben de soruları yanıtlamaya çalışacağım.

İlk soru, Sayın Seyda'dan; Şırnak'la ilgili imar ihya çalışmalarının devam edip etmeyeceğini sordular. Enerji ormanı programa alınmıştır, başlayan imar ihya...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika istirham edeyim...

Efendim, Sayın Mükerrem Levent, Sayın Yıldız, Sayın Saruhan, Sayın Demir, Sayın Aydın, Sayın Toprak'ın da sualleri vardı; lütfen, onlar, suallerini Sayın Bakana yazılı göndersinler. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak takip edeceğiz.

Sayın Bakanım, buyurun.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Efendim, Şırnak'ta, imar, ihya çalışmaları başlatılmıştır. Bunlar, önümüzdeki yıl da sürdürülecektir. Enerji ormanları programa alınmıştır. Aynı şekilde, bütçemizde nispî bir azalma olmasına karşın -ORKÖY bütçemizde- Şırnak İlinde, geçen yıl uygulanan, orman köylülerine 40 milyar lira, önümüzdeki yıl da aynen sürdürülecektir.

Sayın Hasan Macit, kadro çalışmaları yapıyor musunuz diye sordu. Evet, Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsüyle ortak çalışmalarımız sürüyor. Henüz, bu çalışmalar sonuçlanmış değil, şekillenmiş değil; ama, önümüzdeki günlerde, bu çalışmaların sonuçlanmasını bekliyoruz.

Sayın Mahfuz Güler, Bingöl-Düzağaç bölgesinin yerleşim yeri olduğundan ve bu kişilerin tapularını almalarından söz etti. Düzağaç'ta bir çalışma yapıldı. Orman Yasasının 2/A maddesine göre, 340 hektar alan orman dışına çıkarıldı. Orman köylülerinin yeni yerleşim alanlarına nakli söz konusu; ancak, sadece, orman köylüleri yeni yerleşim alanlarına nakledilecek. Kent yaşamından gelenlerin bu nakil işleminde yer almayacağı öngörülüyor; çünkü, Orman Yasasına göre, ancak orman köylüsü özelliği taşıyan yerleşimciler bu yeni alanlara nakledilebilecek. Bunun dışında, orman alanı içinde kalan kısımların tapuya açılmasına, zaten anayasal engel var. Bunu, birkaç arkadaşımız daha sordu. Bu konudaki anayasa çalışmasında da son derece dikkatli olmak gerekir; buna, biraz sonra, diğer sorularda da değineceğim.

Sayın Nesrin Ünal, siyasetin gerçeği, ormanlara ne kaybettirdi, ne kazandırdı diyor. Burada, tabiî, yapılması gereken ayırım, iyi siyasetçi, kötü siyasetçi; yani, halk dalkavukluğu yapılıyorsa, o zaman, bir şeyler, belli kişilere kazandırılmış gibi görünür; ama, aslında, topluma kaybettirilir; ama, iyi siyasetçi... Artık, bu ayırımı, tek tek, kişilere göre yapmak gerekiyor; yoksa, siyasetin bütününü bir pota içerisinde değerlendirmek kolay değil.

Sayın Salih Dayıoğlu, bozuk orman alanlarındaki deliceliklerin, gerçek ve tüzelkişilere zeytin üretimi amacıyla tahsis edileceğine değindi, daha çok gerçek kişilere mi, tüzelkişilere mi bu tahsisin yapıldığını sordu. Bu tahsiste şöyle bir ayırım var: Gerçek kişilerde, belli bir limite kadar tahsis yapılabiliyor, tüzelkişilerde, modern teknolojinin üretimde uygulanması amacıyla daha büyük alanlar tahsis edilebilecek. Bu modern teknoloji, zeytinyağı üretiminde Türkiye'ye girmiş durumda; fakat, zeytin üretiminde henüz girmedi, özellikle toplama sistemleri yönünden. Bu geniş alanların tüzelkişilere tahsisi yoluyla, daha modern teknolojinin uygulanmasını umuyoruz.

Sayın Sadri Yıldırım, orman köylülerinin sıkıntılarından ve bazı köylere bu yardımın gitmediğinden söz etti; fakat, bizim elimizdeki bilgilere göre, Eskişehir'in belli ilçelerine bağlı 6 orman köyüne ancak girebildik ve 90 milyar lira harcanmıştır. Bu konuda, köylerin isimlerini... Yanılmıyorsam, 21 aileye ulaşılabildi. Bütçe olanaklarımız çerçevesinde, Eskişehir'e de, ülkenin diğer orman köyleri kadar girildi, onu da söylemek istiyorum.

Ayrıca, bütünüyle, orman köylüsüne ne sağlandı; 2001 yılında, üretimden sağlanan miktar 111 trilyon lira, orman kooperatiflerine ve orman köylülerine verilen yüzde 25 emval, yapacak ve yakacak odundan dolayı 41 trilyon liralık bir sübvansiyon, orman kooperatiflerinin aldığı emvalden 5 trilyon liralık girdi sağlanıyor. Böylece, içerisinde bulunduğumuz, sona ermekte olan 2001 yılında, toplam 157 trilyon liralık bir girdi orman köylülerine bu yıl sağlanmış oluyor ve önümüzdeki yıl da bu, devam edecektir.

Arazi kullanan işçilere arazi verilebilir mi? Tapu verilemez pek tabiî; fakat, meyveli ürünler için tahsis yapıyoruz. Biraz önce zeytin örneğinde söylediğim özel ağaçlandırma tahsislerini, diğer bazı -kestane gibi, antepfıstığı gibi- ürünlerde de yapmaktayız.

Sayın Öztürk, orman arazisi üzerinde yapılaşmadan söz etti. Ümraniye'nin altyapısı tamam; ama, orman arazisi sayıldığı için tapu verilemiyor. Evet, gerçekten, özellikle buralarda mahkeme kararı varsa da, herhangi bir bakanın, o arada Orman Bakanının mahkeme kararını uygulayıp uygulamama konusunda bir takdir yetkisi yoktur ve dolayısıyla, olmayan bir yetkiyi de kullanmıyoruz. Mahkeme kararları uyarınca kaçak yapılaşmalar yıkılıyor; yani, bu konuda ne ben ne de diğer bakanlar yetkilidir, yetkimiz yok; o bakımdan, mahkeme kararları bizim dönemimizde çok ciddî bir şekilde uygulanmaktadır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, 15 dakika oldu...

BAŞKAN - Sayın bakanlara bu imkânı tanıdım. Sebebine gelince; bendeniz rica etmiştim, yarım saat konuşma haklarını kullanmadılar. Onun için, Sayın Bakan, suallere, orman meselesi de önemli olduğu için 2-3 dakika fazla cevap verdi, o kadar.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Eyüp Fatsa, Doğu Karadeniz'de ormanda ulaşım yapılamadığından bahsetti. Gerçekten, bunu Sayın Ordu Valimizle de görüştük. Orman Bakanlığının elindeki bütün araçların bu yol yapımında, olanaklar ölçüsünde kullanılması için ben de talimat verdim; bu konuda çalışıyoruz.

Orman ürünleri ithalatı ihracata nasıl dönüşür diye Sayın Fatsa sordu. Bunun için, şimdi elverişli bir ortam var önümüzdeki yılda. İlk olarak devalüasyonun çok ciddî bir etkisi var ithalatın azalmasında ihracatın artmasında. Bu, yansıyacaktır önümüzdeki yıl, bu yılın ikinci yarısında da yansımıştır. Ayrıca, 2002 yılı başından itibaren ithal ürünlere uygulanmayan; fakat, yerli üretime uygulanan fonlar da kalkıyor. Bu da, ihracatın ithalata göre nispî artışı bakımından ikinci bir faktör olarak ortaya çıkacaktır.

Sayın Arslan "bazı millî parklarda -yerleşim alanlarına yakın- ateş yakmak yasak, neden" diye sordu. Eğer, ateş yakma, millî parktaki altyapıya yansımış barbekülerle oluyorsa buna izin veriyoruz; ama, bu yoksa... Biz yeni bir kampanya başlattık zaten bu yıl içinde: "Dumansız piknik, ateşsiz piknik." Eskiden olduğu gibi -bu barbekü âdeti, zaten son zamanlarda çıktı- zeytinyağlı dolmayla yetinsin piknikçilerimiz, ateş yakmasın, tehlike yaratmasın. Bizim tercihimiz bu yöndedir.

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Kontroldışı ormanlara kaçıyor o zaman Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Çok kontrollüyse, zaten, izin veriliyor; fakat, çok kontrollü değilse, İçişleri Bakanlığıyla da -Sayın Tantan döneminde- bir protokolümüz vardı, onlar da jandarma aracılığıyla ateş yakmayı yasaklıyorlar. Ben de uygun buluyorum bunu. Sizin de uygun bulmanızı beklerim.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum...

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Hidayet Kılınç, yaylacılık orman işgaline dönüşmüşse ve mahkeme kararı varsa, biraz önce verdiğim cevap aynen geçerli. Bunun dışında, Anayasa çalışmasında da son derece dikkatli olmak gerekiyor; çünkü, bir yandan çevreci düşünceler, diğer yandan arazi işgalcilerinin konumu... Ulusal iradenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde uygun dengeyi bulacağına inanıyorum.

Bunun dışında...

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim; diğerlerini yazılı verebilirsiniz.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Hayır, hepsini verdim de, konuşmacıların soru niteliğindeki bazı konuşmaları da var, onlara da cevap vermek istiyorum; ama, bu kadar daha süre isterim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım...

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Veremiyorsunuz...

BAŞKAN - Lütfederseniz memnun olurum.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Peki.

Teşekkür ederim efendim.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkanım, sorularımın cevabını...

BAŞKAN - Efendim, size Adalet Bakanı cevap verecek, Orman Bakanı değil ki.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Hatay var Sayın Başkan, Hatay cevabımız...

BAŞKAN - Evet, Hatay'ı unutmayın.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Hatay'ı unutmayalım.

Efendim, Hatay'da, Arsus av ve yaban hayatı koruma alanı 14 köy aracılığıyla korunuyor. Biz, köylere, av ve yaban hayatını koruma görevi vermişiz; ama, tabiî, bunu bedelli vermişiz; köylü de, bu korumadan gelir elde ediyor.

İkinci olarak, Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Amanos Dağlarını, Türkiye'deki dokuz sıcak noktadan biri olarak ilan etti. Biz de, Orman Bakanlığı olarak, millî park programımıza Amanos Dağlarını aldık. Ön çalışmaları tamamladık. Bu dağın orijinal fotoğrafları çekilmiştir. Önümüzdeki yıl içerisinde millî park olması yönünde adım atılacaktır. Zaten, 2002 yılı da "Uluslararası Dağlar Yılı" olarak ilan edilmiştir dünya ölçeğinde; Türkiye'de, koordinatörlüğünü, eşgüdümünü de Orman Bakanlığı yapacaktır. Bu bakımdan, Amanos Dağlarına, aynı Ağrı Dağı gibi, aynı önem ve önceki vereceğiz efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, altıncı turda yer alan bütçeleri okutup, oylarınıza sunacağım.

Adalet Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

E) ADALET BAKANLIĞI

1. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

101         Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri      115 212 400 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                       Yargılama  İşleri      362 260 350 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112                       Hükümlülerin Eğitimi, Cezalarının İnfazı ve

               Tutukluların Muhafazası                       293 874 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113                       Resmî Bilirkişilik Hizmetlerinin Yürütülmesi   11 068 150 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

114                       Yüksek Seçim Kurulu 20 263 100 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.      

900                       Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler     5 463 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                

               T O P L A M        808 141 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Adalet Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN -  (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Adalet Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                       L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                358 343 406 580 000

- Toplam Harcama                                :                                349 930 568 220 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                11 911 387 950 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                3 553 745 610 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar Ger.

Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                55 196 020 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

F) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                 L i r a

101         Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri      5 632 100 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111         Yargı Hizmetleri      10 493 800 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112                       Cumhuriyet Başsavcılığı Hizmetleri      245 100 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                       Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler     106 400 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                

               T O P L A M        16 477 400 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Yargıtay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Yargıtay Başkanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                          L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                8 082 509 000 000

- Toplam Harcama                                :                                8 047 187 880 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                82 609 570 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                47 288 450 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

G) ORMAN BAKANLIĞI

1. - Orman Bakanlığı 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu                                A ç ı k l a m a                                L i r a

101         Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri      79 987 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.      

111                       Ormancılık Hizmetleri 73 309 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.      

900                       Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler     6 487 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.      

999         Dış Proje Kredileri  110 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                

               T O P L A M        159 893 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Orman Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Orman Bakanlığı 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                                                       L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                87 841 294 306 000

- Toplam Harcama                                :                                80 332 078 000 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                7 628 611 546 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                119 395 240 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi

  Yıla Devreden                                 :                                2 008 129 570 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Program

Kodu                                A ç ı k l a m a                                L i r a

101         Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri      72 368 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111                       Ormancılık Hizmetleri                       118 927 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900                       Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler     7 325 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                

               T O P L A M        198 620 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

Gelir

Türü                                A ç ı k l a m a                                L i r a

2             Vergi  Dışı Normal Gelirler           39 999 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3             Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı           158 621 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                

               T O P L A M        198 620 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Orman Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Orman Genel Müdürlüğü 2000 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                L  i  r  a

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                113 285 861 710 000

- Toplam Harcama                                :                                110 804 479 150 000

- İptal edilen Ödenek                                :                                2 541 806 170 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                60 423 610 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                      L  i  r  a

- Bütçe tahmini                                :                                67 850 000 000 000

- Yılı tahsilatı                                :                                113 232 072 400 000

BAŞKAN - (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2000 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, altıncı turdaki görüşmeler tamamlandı.

Böylece, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı bütçeleri ile 2000 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

2. - İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekfinin komisyon raporu gelmediği için, görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

3. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

4. - Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

5. - Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları  (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine  başlayacağız.

6. - Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

7. - Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname  ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanunla Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince, Cumhurbaşkanınca bir kere daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkereleri ve Adalet Komisyonu raporlarının görüşülmesine başlıyoruz.

8. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/932) (S. Sayısı : 785) (1)

                                     

(1) 785 sıra sayılı basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 785 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır efendim.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın değişen 89 uncu maddesine göre, son fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tabi değildir" diye Anayasayı değiştirdik; ancak, İçtüzüğü değiştirmediğimiz için... Yani, uyum yasalarını çıkarmadık.

Şimdi, ben bir usul tartışmasına da lüzum görmüyorum. Böyle bir kanunda, İçtüzüğün 81 inci maddesini uygulamak mecburiyetindeyim. Daha sonra siz, İçtüzüğün 81 inci maddesini değiştirirsiniz, değiştirmeniz gerekiyor ki, tümü üzerinde konuşmalar netleşsin.

Biz Başkanlıkça, şunu ifade etmek istiyoruz efendim:

Sayın milletvekilleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 sayılı Kanunun 1, 2, 3 ve geçici 1 inci maddeleri, Sayın Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin -demin okuduğum gibi- ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, geri gönderilen kanunun bütün maddelerinin veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Yüksek Heyetinizin, yani, Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak, sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1, 2, 3 ve geçici 1 inci maddelerinin görüşülmesini oylarınıza sunacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, oylamaya sunmadan önce müzakereye açın bakalım...

BAŞKAN - Efendim, usul hakkında müzakere mi açalım?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet Sayın Başkanım, usul tartışması açalım diyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, müsaade ederseniz ben yerimden kısaca arz edeyim.

Bir kere, komisyon raporu usule uygun değil. Yani, müsaade edersiniz, onu vurgulayalım. 785 sıra sayılı basmayazıda -bir defa bu hem Anayasa Komisyonuna gitmiş hem Adalet Komisyonuna gitmiş- Anayasa Komisyonun verdiği rapor yok. İkincisi, bu kanun ne zaman yürürlüğe girecek? Yani, komisyon raporuna baktığınız zaman birçok eksiklikleri var. Müsaade edersiniz... Yani,  bunu bu kadar aceleye getirmeyelim; çünkü...

BAŞKAN - Efendim, acele etmiyorum; ancak, biraz evvel izah ettim ve dedim ki, İçtüzük ile Anayasa çelişiyor, İçtüzüğü değiştirmek lazım; ama, biz, Başkanlıkça Genel Kurulun oyuna sunmak üzere bir karar almak istedik.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar almak için, tartışmak lazım.

BAŞKAN - Efendim, affedersiniz...

Zatıâlileriniz bununla tatmin olmuyorsanız -başkanvekilisiniz üstelik de- usul hakkında 63'e göre tartışma açayım diyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tabiî... Tabiî...

BAŞKAN - Öyle mi efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bence gerekli.

BAŞKAN - Peki efendim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Grup başkanvekilleri istemiyorlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Efendim, milletvekili istiyor.

VI. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ile ilgili olarak, Anayasanın 89 uncu maddesinde "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" hükmü çerçevesinde Başkanlıkça İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşmeye açılacağı yönündeki uygulamasına ilişkin

BAŞKAN - 63'e göre usul tartışması açıyorum efendim.

Yüksek Heyetinizin vereceği kararla zaten iş netleşmiş olacak; fark etmez, yarım saatinizi alacak.

Usul hakkında, lehte aleyhte, ikişer kişiye söz veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, raporun aleyhinde istiyorum.

BAŞKAN - Aleyhte istiyorsunuz. Madde 63'e göre efendim...

Efendim, ben, komisyon raporu hakkında usul tartışması açmadım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamam efendim.

BAŞKAN - Arz edeyim efendim.

Ben, Başkanlığın görüşü hakkında usul tartışması açıyorum ki, vuzuha kavuşsun. Tamam mı efendim?

Siz, Başkanlığın görüşü hakkında, aleyhte söz istiyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Aleyhte...

BAŞKAN - Siz de mi aleyhte...

Lehte söz isteyen?.. Herhalde İsmail Köse Bey var.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Doğrudur...

BAŞKAN - Başka lehte isteyen var mı?

Sayın Tümen?..

AYDIN TÜMEN (Ankara) - İstemiyoruz efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Sayın Başkan, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir anayasa değişikliği yaptık; ilk uygulama yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kanun kısmen veto edilmiştir; İçtüzüğe göre bunun bir uygulaması yok.

Gelen komisyon raporunun başında "Kanun, Başkanlıkça, Anayasa ve Adalet Komisyonlarına havale edilmiştir" deniliyor. Bir defa, Anayasa Komisyonu bunu ne yapmıştır? Yani, bu rapor, 29.11.2001 tarihinde, yani, altı gün önce Cumhurbaşkanının ret gerekçesi burada okunmuş. Cumhurbaşkanının ret gerekçesi, hadi 30'unda, yani 30 Eylülde, bundan beş veya altı gün önce, hem Adalet Komisyonuna ve hem de Anayasa Komisyonuna bu rapor gitmiş. Şimdi, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre "tali komisyonun bu konuda on gün içinde karar vermesi lazım." Bir defa, bu karar var mıdır, yok mudur; bunun açıklanması lazım.

Ayrıca, burada "kısmen veto edilmesi halinde, Meclis kısmen görüşebilir" deniliyor. Bence, bu kararın ret gerekçesi Genel Kurulda okunduğu zaman, burada karara bağlanması lazım. Şimdi, Adalet Komisyonu raporuna bakıyoruz, Adalet Komisyonu, kısmen mi incelemiş veya tümünü mü incelemiş; burada belli değil. Maddelerini kısmen incelediği belli oluyor; ama, bunu da kendi raporunda belirtmemiş. Bu itibarla, komisyon raporunda ciddî bir eksiklik var bana göre. Dolayısıyla, bu raporun bu halde incelenmemesi lazım.

Sonra, niye bu kadar acele ediyoruz?! Altı gün önce çıkmış... Cumhurbaşkanı, raporu incelediğiniz zaman, hakikaten, Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesiyle ve 4422 sayılı Örgütlü Suçlarla Mücadele Kanunuyla ilgili, çok haklı, gerekli birtakım gerekçeler öne sürmüş. Yani, acaba, birileri, birtakım güç odakları, bu kanunu, bir an önce, hemen beklemekte midir? Yani, bu güç odakları bu kadar mı güçlüdür?

Bu itibarla, bence, evvela, usulüne uygun olarak, bu kanunun komisyona gidip, orada incelenmesi lazım; incelenmemiştir. Bana göre, Anayasaya ve Meclis İçtüzüğüne de aykırıdır. Yani, Meclis, daha bu konuda karar vermemiştir; ama, yalnız Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen maddeler görüşülür diye bir karar verilirse, bundan sonra komisyona havale edilmesi lazım. Yani, bu, önce, komisyona gidecek, komisyonda incelenecek, tekrar gelecek; bence, olmaz. Onun için, bence, Genel Kurul şimdi bir karar vermelidir. Cumhurbaşkanın veto ettiği bu kanun kısmen mi incelenecek, veto edilen maddeler mi yalnız görüşülecek, yoksa, tümüyle mi görüşüleceği konusunda Genel Kurul bir karar vermelidir. Bu karar talimatı doğrultusunda, komisyonumuz, yeniden toplanmalıdır ve buna göre bir karar vermelidir. Yoksa, daha hiçbir şey gelmeden, komisyonda incelenmeden... Tabiî, bilmiyorum, komisyon ne açıklayacak. Bu konuda, Anayasa Komisyonunun kararı niye beklenilmedi? Biliyorsunuz, tali komisyonlara gittiği zaman, bu raporlara tali komisyonun da raporları yazılıyor. İşte, Anayasa Komisyonu şöyle dedi, öteki komisyon şöyle dedi... Bunların hiçbirisi yok. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu kadar, belirli kişilerin istekleri ve vesayeti çerçevesinde davranan, Anayasaya aykırı karar alan bir görüntü içinde görünmemesi lazımdır.

Sayın Cumhurbaşkanı, bana göre çok önemli bir karar vermiştir; çünkü, 313 üncü maddede, her türlü suçu, devlet güvenlik mahkemesi, suçu cezalandırmıştır. Mesela, Anayasanın 143 üncü maddesi. Devletin birliğine, düzenine, bütünlüğüne karşı işlenen suçlar hem 313 üncü madde kapsamındadır hem de Anayasanın 143 üncü maddesi kapsamındadır. Yine, Yargıtay 8 inci Dairesinin, bir mahallî mahkemenin kararını bozması üzerine verdiği bir karar, Yargıtay Ceza Genel Kurulunda kabul edilmiş. Bu karara göre, eğer, laik düzeni yıkmaya yönelik herhangi bir suç işlenirse, bu suçun suçlusu, bu suçu işleyen kişi 313 üncü maddeye göre cezalandırılır denilmiştir. Şimdi, siz, eğer, 313 üncü madde kapsamındaki bütün suçları alıp, devlet güvenlik mahkemesi kapsamından çıkarırsanız, bence, rejim bakımından da çok tehlikeli sonuçlar yaratabilecek bir uygulamaya sebebiyet verebilir.

Devlet güvenlik mahkemesine karşıyız, karşı değiliz; onlar ayrı bir konu. Mesela, benim bölgemde olağanüstü hal var. Olağanüstü halde, işte, bir terör örgütü üyesi yakalandığı zaman, bana falanca ekmek verdi dediği zaman, devlet güvenlik mahkemesinde, aylarca, hatta, yıllarca, mahkemeye bile çıkarılmamaktadır. Hatta, işte, görüyoruz; okuldan çıkıp giden 15-16 yaşındaki çocuğun eline bir bildiri sıkıştırılıyor, işte, terör örgütü diye bunu cezaevinde... Sayın Adalet Bakanımız da biliyor. Yüzlerce bunun misali var. Beş senedir, on senedir daha yargılanmamış insanlar var. Eğer, Sayın hükümet ve iktidar grubu, hakikaten, bu konudaki sıkıntıları gidermek istiyorsa, evvela, bu insanların sıkıntılarına, dertlerine bir çare bulmalıdır; yoksa, devletin parasını çalmış veyahut bankaların içini boşaltmış insanları, bu sırada içine düştükleri bu sıkıntıdan, kısa zamanda, hemen kurtarmak yönündeki böyle kolaycı muamelelere girişmek, bence, haklı ve ülkenin gerçeklerine uygun bir şey değildir. Bu kanunun bu kadar aceleye getirilmesi, bana göre gereksizdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bana göre, burada iradesini koymalıdır. Bunun, evvela Anayasaya uygun bir düzenleme yapılması lazımdır.

Gerekçeyi okudum. Ben zannetmiyorum ki, Cumhurbaşkanımızın bu kanunu ret gerekçesinin, uzun uzadıya izahının birtakım insanlar tarafından okunduğunu; hakikaten, gerekçeler, çok ayrıntılı bir şekilde yazılmıştır. Bu kanun bu haliyle çıktığı zaman, maalesef... Yani, ben, ağır ceza mahkemeleri iyi yargılar, devlet güvenlik mahkemeleri iyi yargılar gibi bir şey yok. Sayın Cumhurbaşkanının gerekçesinde, burada şöyle bir şey var; isterseniz onu da okuyayım. Aslında, bence de burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, genel yetkili adlî yargı yerlerinde görev yapan yargıç ve savcıların 4422 sayılı Yasada öngörülen yetkilerle donatılmamış olmalarıdır.

Bilinmektedir; yani, bence, bugün, burada çıkardığımız -devlet güvenlik mahkemesi- bu kanun kapsamında çıkardığımız, bankaların içini boşaltan kişilerin suçlarıdır, hayalî ihracatçılardır, devlet ihalelerine fesat karıştıranlardır ve çete kurarak devleti soyanlardır.

Şimdi, bunları, esas, tam yargılamamız gereken kişileri... Eğer devlet güvenlik mahkemesi yürürlükte kalacaksa, bence, birinci öncelikle, bunları bunlara göre yargılamamız lazım.

Bir anda ekonomi çöküntüye gitmiş, devlet iflas etmiş; IMF gelmiş, yüzbin tane memurun görevine son verin, bunları kapıya atın diyor; öte taraftan, devletin içini boşaltan insanlara, devlet ihalelerine fesat karıştıran, bankaların içini boşaltan, hayalî ihracat yapan insanlara da diyorsunuz ki, bunların yargılamalarını şey edelim. Getirilen bu şeyde, Sayın Cumhurbaşkanının gerekçesinde de var. Eğer, bunu, devlet güvenlik mahkemelerinden alır, ağır cezalara verirsek, bunlar tekrar yargılanır ve büyük bir kısmı da zaman aşımına uğrar deniliyor.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Onu kanunda görüşebiliriz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, burada düşüncelerimi söylüyorum. Kanunda da görüşebilirim de, bu usul meselesinde de bunları söylemek lazım. Yani, sayın milletvekillerine, bu kanunun neden bu kadar aceleye geldiğinin bilinmesi konusunda bazı şeyler vurgulamak istiyorum.

Bana göre, bu haliyle çıkması mümkün değildir. Biz, kısmen inceleyeceksek, kısmen inceleme kararını almalıyız, kanunu tekrar komisyona göndermeliyiz, komisyon bu yönde incelemelidir.

Sonra, komisyon, mesela, 6 ncı ve 7 nci maddeyle ilgili bir karar vermemiştir; bu kanun ne zaman yürürlüğe girecektir, kim yürütecektir? Yani, bunların hepsi eksiklikler bana göre. Onun için, çok eksik bir rapordur. Biz, bunu, burada ilave de edemeyiz Sayın Başkan.

Bunları vurgulamak için söz aldım.

Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Ancak, ben, 63'e göre usul hakkında müzakere açtım. Yani, Başkanlığın bir teklifi var. Başkanlığın tutumunun yanlış olduğunu ifade etmediniz; demek ki, ben doğru yapıyorum; bir. Çünkü, siz, komisyonu alakadar eden bir konuda konuşuyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanın vetosunun gerekçelerini, haklı gerekçelerini ifade ettiniz. O, bizi hiç alakadar etmez; ama, ben, sonuna kadar, Meclis Başkanvekilisiniz diye sabırla dinledim. Usul...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bana cevap vermek zorunda değilsiniz.

BAŞKAN - Demek ki, Meclis Başkanlığımızın, bizim biraz evvel okuduğumuz kararın doğru olduğu kanaatindeyim.

Efendim, ikinci aleyhte, buyurun...

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, usul hakkında söz istedim, konuşmayla ilgili söz istedim.

BAŞKAN - Hayır, öyle bir hakkımız yok. Size, lehte söz vereceğim efendim.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Hayır efendim, hatırlatma yapacağım, İçtüzükle ilgili hatırlatma yapacağım.

EROL AL (İstanbul) - İçtüzükle ilgili efendim...

BAŞKAN - Efendim, ben sizin yerinize ifade ettim; istirham ederim...

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Size lehte söz vereceğim. Niye "hayır" diyorsunuz?

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Biraz evvel yapılan konuşma, Anayasanın 94 üncü maddesinin son fıkrasına aykırıdır. Fıkrayı okuyalım birlikte ve konuşmanın da zabıtlardan çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Efendim, bu, Anayasanın o tartışmalı 94 üncü maddesi. Senatonun bir kararı var. Ben, bir kere daha Sayın Kamer Genç'e aynı şeyi yaptım. Tamam mı efendim? Sebebine gelince: Ben, 94'e uyuyorum şahsen; ama, bazı üyeler uymuyor. Cumhuriyet Senatosunda Anayasa Mahkemesinden dönen bir karar var, onu da okumuştum size.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Ama, o zaman bu Anayasa yoktu efendim.

EROL AL (İstanbul) - Yani, Anayasaya isteyen uyup, isteyen uymuyor mu Sayın Başkan? İsteyen uyar, isteyen uymaz...

BAŞKAN - Efendim, Anayasanın içtihadında "müzakerelere katılabilir" ifadesi var. İstirham ederim... Yani, biz zaten vermişiz.

EROL AL (İstanbul) - Vallahi bravo!

BAŞKAN - Ben ifade ediyorum efendim... Sayın Ali Ilıksoy da geçen gün söz verirken aynı ifadeyi kullandı; dedi ki: "Sayın Genç, size söz vereceğim; ama, bu tartışmalı; çünkü, elimizde bir Anayasa Mahkemesi kararı var, bir de Anayasa var."

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, benden önce, Sayın Nejat Arseven, Meclis Başkanvekiliyken grup adına konuştu. Buna ses etmiyorsunuz da, bana niye ses ediyorsunuz?!

BAŞKAN - Evet efendim, onun için arz ediyorum. Sayın Genç, ben sizin lehinizde olduğum zaman lehinizde, doğruya doğru söylüyorum.

Efendim, özür diliyorum; buyurun...

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Size karşı saygımız azalmasın Sayın Genç; onun için söyledim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gecenin bu saatinde uzun uzun konuşmak için söz almadım; ancak, ilk uygulaması yapılacak olan, anayasa değişikliğini ilgilendiren bir konuyla ilgili, Meclis bundan sonraki birtakım uygulamaları yaparken buraya atıfta bulunacağı için, bu konunun lehinde ve aleyhinde birtakım değerlendirmelerin yapılmasında ve uygulamalarda da yanlışlık olmaması için, bazı hususların netleşmesi açısından birkaç şey söylemek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, biz, 3.10.2001 tarihinde yapmış olduğumuz değişiklikle, Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasına ilaveler yaptık. Bu ilavelerden bir tanesi, biraz önce Başkanlığın da ifade ettiği gibi "Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşmek üzere, bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" şeklindedir. Yani, görüşür demiyor, görüşebilir diyor. Genel Kurula, Meclise ihtiyarî bir serbestlik getiriyor. Bu konuda yetkiyi, Anayasamız, Meclise bırakıyor.

Dolayısıyla, şimdi önümüzde de bir yasa var, uygulayacağımız bir örnek var. Şimdi, bu yasadan hareketle, bundan sonrası için şunlara dikkat edilmesi gerekli olduğu kanaatini taşıyorum: Birinci olarak, Anayasa bir üst normdur. Başkanlığın da ifade ettiği gibi, İçtüzüğün ilgili maddesinde değişiklik yapılmadığına göre, uyulması gerekli olan nedir; Anayasadır.

Geçmişte bunun uygulaması nerede oldu: Malumunuz, bu seçme yaşını 18'e indirdiğimizde, ilgili yasalarda değişiklik yapmamıştık. Yüksek Seçim Kurulu ve ilgililer, yetkililer, Anayasayı üst norm kabul ettiği için, 18 yaş uygulamasını esas kabul etti. Dolayısıyla, burada, biz, bunu esas kabul edeceğiz; fakat, Sayın Başkanım, biz, uygulamada birtakım sıkıntılarla da karşılaşabiliriz; şöyle ki: Şimdi, bu yasa, daha önce çıkarıldı ve Cumhurbaşkanlığınca da, bu yasanın 1, 2, 3 ve geçici 1 inci maddeleri veto edildi, geriye 3 maddesi kaldı, 4, 5, yürürlük ve yürütme.

Biraz önce Sayın Genç'in hatırlattığı, benim de bir kez daha vurgulamak istediğim husus şu: Şimdi, bu yasayı, komisyon, usulüne uygun görüşmedi. Aslında komisyon, kendi içerisinde bir usul tartışması yapmalıydı veyahut da -yine, Genel Kurulda bir tartışma konusu olsun diye söylüyorum- belki biz, öncelikle Genel Kurul olarak buna karar vermeliyiz, belki daha sonra komisyon, Genel Kurulun verdiği karar ölçüsünde, bunu gündemine o şekliyle almalı.

Şimdi, biz bu yasayı görüşürken, dikkat edecek olursanız, şu anda yürürlük ve yürütme maddeleri burada da mevcut. Sadece daha önce veto edilen yasanın 2 maddesini görüşmemiş oluyoruz, 4 üncü ve 5 inci maddesini. Dolayısıyla, biz, 6-7 maddelik yasanın sadece 2 maddesini görüşmemiş oluyoruz. Belki, bu görüşmelerde aynen iade ettiğimiz için ve peşinden hemen Cumhurbaşkanından gelen rapordan sonra bu konuyu gündemimize alıp görüştüğümüz için, birtakım değişikliğe ihtiyaç duymamış olabiliriz. Ola ki, bir başka yasada değişikliğe ihtiyaç duysa Genel Kurul, bir önergeyle bazı maddelerde değişiklik yapsa, o zaman ne olacak; belki yasa içerisinde, kendi arasında, görüşülen ve görüşülmeyen maddeler arasında tenakuz oluşabilir, hatta şartların değişikliği gereği, yasada da değişiklik yapmak istesek; diyelim ki, bir sene sonra, altı ay sonra bu değişikliğe ihtiyaç duysak, o zaman Genel Kurul gündemine alsa, bu sefer nasıl hareket edeceğimiz konusu muallakta kalıyor. Belki, bu kanunu, acele edildiği için, gecenin bu saatinde görüşüyor, konuşuyoruz; ama, vuzuha kavuşturulması gerekli olan detay konular mevcuttur.

Sayın Başkanım, onun için prensip olarak, Başkanlığın bu konudaki görüşü yönünde, bu yasaya münhasır olmak kaydıyla, bu hususu böylece uygulamaya koyabilirsiniz; ama, bundan sonrası için müstakilen bu konuyu belki ilgili komisyonda veyahut da İçtüzük değişikliğini gündeme alarak, bu maddeyle ilgili, uyum yasası gibi düzenlememiz gerekli olan hususu da düşünerek bu konuya açıklık getirilmesine ihtiyaç var. Aksi takdirde, çıkan yasaların gelecekte tenakuza düşmüş olması gibi sıkıntıyla karşı karşıya kalırız. Bunun sorumluluğu da, âdeta, Genel Kurula ait olmuş gibi olur. Ben, şahsen, bu yasanın mutabakatla çıkacağı kanaatini taşıdığım için, sadece 4 üncü ve 5 inci maddeleri yok kabul edilerek çıkarmak yerine, tamamını görüşerek çıkarmayı, yani, veto edilmeyen maddelerinin de burada bir nevi görüşülmesini temin ederek çıkarmayı uygun buluyorum. Çünkü, biraz önce de söyledim; 1, 2, 3 ve geçici 1 inci maddeleri görüşüyoruz, burada mevcut. Yürürlük ve yürütme var; o da mevcut. Sadece 4 üncü ve 5 inci maddeler kalıyor ki, bir uygulama örneği olsun diye, burada, onları da okutarak, oylayarak, görüşerek geçirmek daha uygundur; ama, biz, Genel Kurul olarak, ilgili komisyonlarda, İçtüzük tadili dahil bu konuyu vuzuha kavuşturursak, bundan sonraki uygulamalar açısından uygun olacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, teşekkür ediyorum. Ayrıca, tekrar teşekkür ediyorum; çünkü, aleyhte söz almanıza rağmen, Başkanlığın tutumunun doğru olduğunu ifade etmiş oluyorsunuz. Teşekkür ederim.

Ancak, müsaade eder misiniz, ben bir açıklama yapayım Sayın Köse'ye vermeden sözü. Siz, tamamen haklısınız; Sayın Genç de haklı. Komisyon ne yapmış; maddeleri görüşmüş. Maddeleri görüştükten sonra bunu rapora derç etmemiş. Derç etmesi lazımdı; ama, bu demek değildir ki, komisyon raporuna derç edilmediği halde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulu düzeltmez diye bir hadise yok. Zaten bizim tutumumuz, böyle bir hatanın, Genel Kurulca, oylarınızla düzeltilmesi içindir. Yoksa, tamamen haklısınız. Zaten, bundan sonra Başkanlığımız, bu konuda, Sayın Cumhurbaşkanından kısmî veto gelirse, komisyonları ikaz edecektir; ama, ilk uygulama olduğu için ben bu kararı almak mecburiyetindeyim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yani, Genel Kurulun kararından sonra komisyonların gündemine alınacak. Öyle mi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Tabiî efendim. Yani, Meclis Başkanlığı ikaz edecek. Hadise bu; ama, rapora derç edilmediğine...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Anayasa Komisyonu ne diyor?

BAŞKAN - Efendim, siz lehte söz istemiyor musunuz?.. Komisyona lehte söz vereyim.

Komisyon Sözcüsü şahsı adına konuşuyor; Komisyona söz veremem efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Komisyonda mecburiyet yok canım.

BAŞKAN - Efendim, olsun; Salih Erbeyin'e, ben, şahsı adına söz veriyorum; lehte...

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bu yasa değişikliği yapıldıktan sonra, değişen Anayasamız uyarınca Sayın Cumhurbaşkanınca geri gönderilmiştir. Bu yasa tekrar görüşülmek üzere veto edilip komisyona geldiğinde, Sayın Cumhurbaşkanımızın veto gerekçesi, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesi uyarınca daha önce bu yasa metinleri Anayasa Komisyonunda görüşülmemesine rağmen, daha önceden oradan bir komisyon kararı olmamasına rağmen, alt komisyon kararı olmamasına, tali komisyon olarak karar vermemesine rağmen, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesinin son fıkrası, "bu süre Başkanlıkça kısaltılabileceği gibi, komisyonun müracaatı halinde uzatılabilir" diyor.

Meclis Başkanlığı, bu veto gerekçeleriyle beraber Adalet Komisyonuna bunu göndermiş ve üst yazıda dört günlük süre vermiştir. O süre içerisinde görüşülmediği için, komisyonumuz, esas komisyon olarak görüşmüştür; biraz önce ifade ettiğiniz gibi, Anayasanın 3.10.2001 tarihinde değişen 89 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, kısmen görüşmeyi uygun görmüştür. Her ne kadar zabıtlarda, daha doğrusu, gerekçeli karar komisyon raporunda yer almasa da, bu, kısmî olarak yer almıştır.

Komisyon raporunda aynen şöyle ifade edilmiştir: "Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasanın değişik 83 ve 104 üncü maddeleri gereğince, kanunun 1, 2 ve 3 üncü maddeleriyle, geçici 1 inci maddesini bir kez daha görüşülmek üzere geri göndermiş ve gerekçeli geri gönderme tezkeresi, Genel Kurulumuzun 29.11.2001 tarihli 28 inci Birleşiminde okunmuştur. Komisyonumuz, 14.1.2000 tarihli 4719 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1, 2, 3 üncü maddeleriyle geçici 1 inci maddesini -tekrar vurguluyorum- Anayasamızın 89 uncu maddesindeki değişik ikinci fıkrası uyarınca, 5.12.2000 tarihli 42 nci toplantısında görüşerek karara bağlamıştır."

Bu noktada, komisyonumuz için "usul tartışması açması gerekiyordu, açmadı" şeklindeki beyanlara katılmıyoruz. Komisyonumuz, Anayasanın yeni değişik hükmüne göre usul tartışması açmış, Anayasanın amir hükmü uyarınca buna gerek görmemiştir ve İçtüzüğümüzün 37 ve Anayasanın değiştirdiğimiz 89 uncu maddesine göre komisyonumuzca yapılan işlemin uygun olduğu kanaatindeyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, biz, komisyonunuzun yanlış yaptığını ifade etmedik; ancak, bu söylediklerinizi rapora derç etmediğiniz için Sayın Genç ve Sayın Kapusuz itiraz ettiler. Bu eksikliği gidermek için -biz bunu gördük- Büyük Millet Meclisinin oyuna sunup, bu işi düzeltiyoruz. Onlar da haklı, siz de haklısınız; ama, bir eksiklik var.

SALİH ERBEYİN (Denizli) - Raporumuzun dördüncü fıkrasında bu durum açık olarak belirtiliyor; anlayışınıza ve takdirinize bırakıyorum.

BAŞKAN - Sayın Köse, ikinci lehte söz sizin.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Açıklığa kavuştu Sayın Başkan; oylamayı yapın.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, komisyonda usul tartışması yapılmadı, verilen bilgi doğru değil.

BAŞKAN - Efendim, aleyhte konuşmalar bitti; başka, lehte var mı efendim?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, konunun benim tutumum hakkındaki... Şimdi oylama yapacağım. Kanunun, İçtüzüğün 81 inci maddesinde belirtilen usule göre, ancak, sadece, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1, 2, 3 ve geçici 1 inci maddelerinin görüşülmesini oylarınıza sunacağım efendim. Neyi oylayacağımızı bir daha okuyayım mı? ("Hayır" sesleri)

Şimdi, efendim, benim getirdiğim öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, teşekkür ederim efendim.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. - Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/932) (S. Sayısı : 785) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, geçelim...

Kanunun tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz isteyen İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, gecenin bu saatinde hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 

Aslında, ben, bunları çıkıp anlatacaktım ve bu uzun konuşmalara da belki gerek kalmayacaktı. Gerçekten, ilk defa uygulaması yapılan bir olayı yaşıyoruz. Anayasa değiştirilmiş, fakat, ona uygun içtüzük değişikliği yapılmamış ve bu anayasa değişikliğinden ötürü de Sayın Cumhurbaşkanı, kanunun bazı maddelerini kabul etmeyerek buraya gönderdiğine göre, ne olup ne olmayacağı hususunda, Genel Kuruldan evvel, Komisyonun, en azından, kendi raporuna derç ederek, bu hususu gündeme getirmesi daha uygun olurdu. Bundan sonra da böyle yapılması lazım en azından içtüzük değişikliği yapılıncaya kadar.

İkincisi; gerçekten, yine bu baskı çok aceleye geldiği için -bazı meseleleri biraz evvel Adalet Bakanlığı bütçesiyle Yargıtay Başkanlığı bütçesinde görüştük- hukukî bir meseleyi, Ceza Kanunundaki bazı maddelerin değişikliğini görüşüyoruz; çok aceleye getirilmemesi lazım.

Yine, İçtüzüğün kendi amir hükmüne göre, 37'ye göre, biliyorsunuz, tali komisyonlara sevk imkânı da vardır Başkanlığımızın. Üstüne yazmışlar "Anayasa ve Adalet Komisyonuna havale edilmiştir" diye; fakat, burada, Anayasa Komisyonunun bir görüşü yok.

Ben, bunu dün alıp okuyunca, arkadaşlardan sordum; dört günlük bir süre verilmiş Anayasa Komisyonuna; ama, Anayasa Komisyonu da, toplanıp, bu konu üzerinde bir görüşme imkânına belki sahip olmamış; öyle görünüyor. O yüzden de, Adalet Komisyonu, tali komisyondan gelecek olan raporu beklemeksizin, kendisi görüşme açmış ve tamamlamış.

Burada önemli olan şu: Bu kadar aceleye gerek var mıydı yok muydu? İlk uygulaması yapılacak olan bir işlemde, komisyon, enine boyuna bunu tartışarak ve zabıtlarına da geçirmek suretiyle ve raporuna da derç ederek -açıkçası- neden böyle yapıldığını, neden bazı maddeleri görüşmediğini ifade etseydi, bu komisyonun bundan sonraki yapacağı işlemlerde, herhalde, Genel Kurul da takdir hakkını bunu göre kullanırdı.

Sayın Başkanın yaptığı uygulamanın doğru olduğunu düşünüyorum; görüşme açmıştır, her iki milletvekili arkadaşımızın bu konudaki görüşlerine de saygı göstermek lazım diye düşünüyorum.

Şimdi bakınız, Meclis bir kanun çıkardı, Sayın Cumhurbaşkanı bunu bir kere daha görüşmek üzere iade etti. Adalet Bakanlığı bütçesinde söyleme imkânımız olmadı; ama, Sayın Bakanlığın        -maddî birtakım sıkıntıda olduklarını ifade etmekle beraber- maddî olayları kapsamayan birtakım kanunları da buraya getirmesi lazımdı.

"Af Kanunu" diye nitelediğiniz bir kanun çıkardınız, yürürlüğe girdi, kaç ay oldu yürürlüğe gireli? Hani bunun uyum kanunları? Yargıtayı, yargıyı felç etti. Anayasa değişikliğini yaptınız, ölüm cezalarını kaldırdınız. "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" prensibi içinde, suç var, cezası yok. Yüzlerce dosya bekliyor.

Biliyorsunuz, ekonomik suçlardan ötürü tutuklamayı kaldırdınız, Kurulumuz karar verdi buna, 100 000'in üzerinde dosya Yargıtayda bekliyor. Hani bunun uyum kanunu? Yani, şu kanunu bu kadar acul zihniyet içinde getirirken Türkiye'nin gerekleri olan şeyleri neden getirmiyorsunuz diye sormak lazım. Sayın Bakanın bundaki aceleciliğinin boyutlarının ne olduğunu bilmek lazım, Adalet Bakanlığının bu boyutlarını incelemek lazım, irdelemek lazım.

Bakınız, değerli milletvekilleri, Anayasada yer alan devlet güvenlik mahkemeleri kaldırılmalıdır. İşin esprisi buradadır. Bazı maddeleri bunun görev sahası dışına çıkarmak palyatif bir tedbirdir. İşin aslı odur. Tabiî hâkim ilkesine uygun davranacaksanız, çağdaş normları yakalamak istiyorsanız, yapacağı şey Adalet Bakanlığının... Evet, milletvekilleri anayasa değişikliği teklifini verir; ama, hep böyle mi oluyor canım?.. Hep genel başkan imzasıyla geliyor anayasa değişikliği teklifleri; ilk imzalar onların olmuyor mu?!.O zaman, şu devlet güvenlik mahkemelerinin de kaldırılmasını içeren değişikliği bir an evvel getirsin; onu getirelim, onu görüşelim. Bazı maddeler kalsın, bazı maddeler çıksın, diye bir kanun tasarısı getirmek, bence işi çözümlemiyor.

"Bunun arkasında şu kötü niyet var, bu iyi niyet var" olayı, başka bir boyut içindedir. "Efendim, devlet güvenlik mahkemelerinden..." Sayın Cumhurbaşkanı da öyle diyor; yani "almamak lazımdır" diyor; ama, yani diğer mahkemeler mahkeme değil mi? Bir ağır ceza mahkemesinin verdiği kararın hukukîliğini tartışabilir misiniz?! Yani, ille de buna bu mahkemeler baksın demek, bence yanlıştır. Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanı da gönderdiği yazıda -tabiî, şu anda değişmiş görünüyor, ama- "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başbakanlığına" diye bir ifade vardı, sonra değiştirildi o; elimde o var, ilk yazı var; yani, Sayın Cumhurbaşkanının attığı imzanın üzerindeki yazıya da lütfedip biraz dikkat buyururlarsa daha güzel olur diye düşünüyorum.

Aynı şekilde "bu Meclisten Anayasa değişikliği çıkmaz" diyen Sayın Yargıtay Başkanı da, herhalde, bunu, birtakım mehafil içinde söyleyeceğine, gelsin burada söylesin daha iyi olur, bir arkadaşı göndererek değil. (Alkışlar) Evet, Yargıtay bütçesi görüşülürken genel sekreterler gelir; ama, lütfedip de onlar da gelse, Meclisin çalışma temposunu görseler, şu Meclisin ne kadar sıkıntı içerisinde çalıştığını, bazen dayatmayla da olsa neler çektiğini görürlerdi ve hiç değilse, daha dürüst demeyeyim de daha objektif kıstaslar içinde kararlarını verebilir, ifadelerde bulunabilirlerdi.

Değerli arkadaşlarım, onun için, işin aslına dönerek, evvel-emirde esasına girerek, devlet güvenlik mahkemeleri 143 üncü madde mi, onu değiştirelim, tabiî hâkim ilkesine uygun bir düzenleme yapalım. Türkiye'nin şartları buna müsait değil diyorsanız, o zaman niye bu kanunu getirdiniz diye sormak lazım. Şartlar buna müsaade etmiyorsa, 313 ve 314'ü de getirmeyin; yok, şartlar buna müsaade ediyorsa, o zaman işin aslını getirin ve biz de ona göre Yüce Meclis olarak karar verelim.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güven, teşekkür ediyorum efendim.

Tümü üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Var efendim; Sayın Ramazan Toprak konuşacak.

BAŞKAN - Söylemediniz efendim... Lütfedeceksiniz, söz talebinizi yazıp Başkanlığımıza göndereceksiniz. Bakın, 12 saattir ben buradayım... Affedersiniz yani...

Sayın milletvekilleri, esasında, Anayasanın bu değişiklik maddesini... İçtüzüğün 81 inci maddesi fevkalade yanlış; çünkü, tümü üzerinde görüşme açıyorsunuz; o eksik. İçtüzüğü bir an evvel değiştirmek lazım.

Ben bunları söylüyorum ki, yol olsun ve bir an evvel de bu İçtüzüğü değiştirmek lazım. Düşünün, çok maddeli başka bir kanun olsa ne yapacaksınız?!

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Başkanlık önayak olsun.

BAŞKAN - Efendim, biz, nasıl önayak olacağız gruplar varken; grup başkanvekillerinin önüne geçebilir miyiz!.. Siz kâtip üyelik yaptınız; istirham ederim...

Sayın Toprak, buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Süremin hepsini kullanmayacağım; az bir kısmını kullanacağım. Yalnız, bazı doğrulara temas etmeden geçmek mümkün değil.

Bir doğruyu ortaya koyalım: Geçen ay burada yaptığım konuşmada, Avrupa Parlamentosunun kararını okumuştum. Avrupa Parlamentosu, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine iletilmesi için 2000 yılında almış olduğu bir kararda "devlet güvenlik mahkemelerini lağvedin" diyor. Ulusal Programda, buna yönelik taahhütlerimiz var.

Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılması bir hedef. Bu hedefe giden yolda atılan her adımı destekliyoruz. Kaldırılması, bir büyük doğru. Tasarıyla getirilen 313 ve 314 üncü maddelerin DGM kapsamından çıkarılması, bu hedefe gidilirken atılmış iki küçük adım; bu da küçük doğru. Bizim ne büyük doğruya ne de küçük doğruya söyleyecek en ufak bir sözümüz yoktur; ancak, değerli milletvekilleri, düğün değil, bayram değil; peki, bu tasarı neden acilen çıktı? İşte, bununla ilgili çekincelerimizi dile getirmeye çalışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, işin zamanlamasına baktığınız zaman, yani, neden, durup dururken, 313 ve buna yataklık olan 314 acilen çıkarılmaya, bu şekilde, geceleri çalışılmak suretiyle çıkarılmaya çalışılıyor? Işık tutmaya çalıştığımız alan, arka bahçe, budur.

Değerli milletvekilleri, 2000-2001 yılı itibariyle yolsuzluklara aktarılan para, Türk Devletinin bir yıllık bütçesine eşdeğer ve aktarılacak paralar, 2002 yılında da devam edecek; daha bitmiş değil.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Ağır ceza da bakar yolsuzluklara...

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Neredeyse, 100 katrilyona varan bir rakam, bir avuç hırsızın cebine, midesine konuldu. Türk Milletinin çektiği sıkıntılar, tamamen bundan kaynaklanıyor.

Değerli milletvekilleri, bakın, konu şudur: İçişleri Bakanı Sayın Tantan'ın sıkça ifade ettiği yolsuzluk üçgeni vardır; bir özeleştiri şeklinde de kabul edebilirsiniz bu üç ayağı. Birinci ayağı, siyasetçiler; ikinci ayağı, bürokratlar; üçüncü ayağı, işadamı görüntüsündeki birtakım insanlar. Siyasetçi, emir verir, talimat verir, bir; ikinci ayak, bürokrat, bu emrin gereğini yerine getirir, işlemleri tamamlar; üçüncü ayak, işadamı görüntüsündekiler, bu kaynağı hortumlar, bir yere götürür; çok büyük oranda yurtdışına gidiyor. Soygun, bu üç ayakla gerçekleşiyor.

Tenzih ederim; ancak, siyasetçilerle ilgili işlemler, ya yasama dokunulmazlığının kaldırılması veya Meclis soruşturması yoluyla Meclisin elinin altından geçiyor. Mamafih, ben, ne Meclis soruşturmasında ne dokunulmazlığın kaldırılmasında siyasîlerin üzerine düşen görevi yapmadığını düşünüyorum; siyasîler kenara itildi.

İkinci ayak, bürokratlar. Bürokratların eylemleri, Türk Ceza Yasasının 230 uncu maddesindeki "görevi ihmal" suçuna sokuldu; 503 ve devamındaki "emniyeti suiistimal" suçlarına sokuldu. Anayasa Mahkemesinin iptaliyle, 240'taki "görevi kötüye kullanmak" suçundan da yararlanarak, bürokratlar da paçalarını yargının pençesinden kurtardılar.

Geriye üçüncü ayak kaldı, işadamı görüntüsündeki insanlar.

Değerli milletvekilleri, bunların eylemleri, çok büyük bir kısmı "Susurluk", "Beyaz Enerji", "Vurgun", "Kasırga", "Bufalo" gibi, bilumum yer ve gök cisimleri, hayvan isimleriyle adlandırılan bu operasyonların hemen hemen tüm sanıkları, 313'ten hesap veriyorlardı; yani, üçüncü ayak, bu 313 üncü madde, çıkarılan af yasalarının hiçbirisinde kapsama sokulmadı, yani, affedilmedi. O camianın tabiriyle söylüyorum, yolsuzluk üçgeninin üç ayağından iki ayağıyla ilgili işlemler kenara itildi; üçüncü ayağı, onlar, yargıda hesap veriyor. O anlayışa göre, biraz haksızlık oldu. Önümüzde, inşallah, on gün sonra bayram yapacağız, 70 milyon Türk Milletinin bayramını kutluyorum; ancak, zannediyorum, 313'ten içeride tıkılı vaziyetteki saygın soyguncular, dışarıda bayram yapmak için acele ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, ben, bu aceleciliği, belki biraz ağır kaçacak, izninizle, bu şekilde değerlendiriyorum. Neden 313?! Ben, bu tasarı görüşülürken, Sayın Bakana... 3 Ekimde kabul ettiğimiz 4709 sayılı -Anayasada değişikliği öngören- Yasada, gözaltı süresini azamî dört güne çıkarmıştık; bu süre, DGM Yasasında, OHAL bölgesi için on gün olarak devam ediyor. Böyle bir teklif verdim, kabul edilmedi. Sayın Bakan "buna yönelik çalışmalarımız var" diyor. Ha, o çalışmaları erteleyebiliyorsunuz dört günlük gözaltını on gün olarak devam ettirmeyi içinize sindirebiliyorsunuz; ama, 313 denildiği zaman, geceyi gündüze katarak çalışıyorsunuz. Bu, bazı şüpheleri beraberinde getiriyor.

Bundan bir yıl önce, Sayın Cumhurbaşkanı, bir kanun hükmünde kararnameyi veto edince, iyi hatırlıyorum, Sayın Başbakan bir açıklama yapmıştı: "Sayın Cumhurbaşkanı, hukukî değil, siyasî değerlendirsin" demişti. Yani, bu, suçüstüdür. Ben tercüme edeyim: "Biz, yeri geldiğinde, hukuku falan dinlemeyiz, tepeler geçeriz hukuku; bizim için siyaset önemlidir" anlayışının suçüstü halidir. Ha, belki Sayın Başbakanın bu dileği de bir nebze yerine gelmiş oldu, Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçesinde, hem hukukî gerekçeler var hem siyasî gerekçeler var. Hukukî gerekçelerin tamamına katılıyorum. Doğruları ve eğrileri birbirine karıştırarak, ya siyahtır ya beyazdır mantığı, düz mantıktır; arada başka renkler var; ama, renkkörü olanlar, bu aradaki renkleri algılayamaz, istese de algılayamaz.

Değerli milletvekilleri, DGM'nin kaldırılmasını istiyoruz; neden mi:

İlk devlet güvenlik mahkemelerinin kurulduğu yıl, 1972'dir. Daha sonraki dönemde bir ara verildi, tekrar kuruldu. O fasılaları çıkarırsak, yaklaşık otuz yıllık bir macera.

Devlet güvenlik mahkemeleri, ihtisas mahkemeleri olarak kuruldu, hızlı işlesin, devletin güvenliğine yönelen suçlara anında müdahale etsin, derhal karar versin, devletin güvenliğini sağlasın diye kuruldu; otuz yıl geçti, tek adım yol alınmadı.

Biz, DGM kaldırılsın derken, DGM'de hesap veren hırsızların, saygın soyguncuların salıverilmesini istemiyoruz. Bunun çözümü, yargı reformunun içinde vardır; ancak -Sayın Bakanın, benim Türkçeleştirdiğim ifadesiyle- elli yılda gerçekleşmeyecek bir yargı reformu.

Değerli milletvekilleri, oysa, yargı reformunun tamamından vazgeçtim, bir tane birimini oluşturun, adlî kolluk...

Değerli milletvekilleri, bakın, götürengiller ailesinden bir yeğengil veya yiyengile verilen parayla oluşturulacak bir birimdir adlî kolluk. Adlî kolluk, teknolojinin en son verileriyle çalışan, doğrudan delile ve delilden suçluya ulaşan çağdaş bir yöntem için en kolay birimdir. Yıllardır bunu dile getiriyoruz; ama, bir türlü bu konuda adım atılmıyor; fakat, çok nutuk atılıyor, adım atılmıyor. Sadece bunu gerçekleştirmiş olsanız ve yargıya sürat kazandırsanız, etkinlik kazandırsanız, kısa zamanda doğru karar veren bir mekanizmayı oluştursanız, Türk Devletine güveni temin edersiniz, devlet güvenlik mahkemelerine duyulan, özel mahkemelere duyulan ihtiyacı ortadan kaldırırsınız; ama, bunun için, öncelikle bu düşüncede samimî olmak lazım. Ben, bu düşüncede yeterince samimî olunduğunu düşünmüyorum.

Bu kanun alelacele getiriliyor önümüze. Yılbaşı yaklaşıyor, bayram yaklaşıyor; herhalde, hırsızlar, yedikleri paranın bayramını dışarıda yapmak için acele ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, işin bu kısmı çok önemli. Bakın, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası çıkarıldı. Bu tasarıda, buna yönelik bazı iyileştirmeler de var; ona da katılıyoruz. Bu yasa, mafya yasası diye anıldı; 313 üncü madde ise, çete suçu diye anıldı; 4422 sayılı Yasa mafya suçlarını, 313 üncü madde çete suçlarını düzenliyor. Siz, çete suçlarını DGM'den alıp, tabiri caizse eli sopalı mahkemeden alıp, ağır cezalara gönderiyorsunuz; ama, mafya suçları, DGM'nin elinde kalıyor. Yani, çete suçları, mafya suçlarına göre daha mı ehvenişer?!. Türk Milletini krizkolik yapan, bu insanlardır; zamanlamasına baktığınızda, bu tasarıdan en çok yararlanacak olan kesim, bu kesimdir. İşi, lütfen, bu yönüyle değerlendirin.

Bizim, kamuoyunun aklında bazı şüpheler uyandırarak, bundan siyasî rant sağlama gibi bir düşüncemiz asla söz konusu bile olamaz. Ben, şu yüce çatı altında hiçbir insanın böyle olduğunu düşünmek dahi istemiyorum.

BAŞKAN - Sayın Toprak, özür dilerim, müdahale etmeyecektim; kanunun eksikliklerini söylüyordunuz; ama, şimdi, aleyhine döndünüz. Şu elimdeki raporda, siz komisyon üyesisiniz, hiçbir muhalefet şerhiniz yok efendim; hem burada imza atıyorsunuz hem burada... Olmuyor ki! (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Sayın Başkan, zannediyorum, sizin göreviniz, bir Başkan olarak oturumu yönetmek.

BAŞKAN - İçtüzük bana bu hakkı verdiği için söylüyorum efendim; hiç kafamdan iş yapmadım.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Ben, görevimi çok iyi biliyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben de biliyorum!..

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Tasarının doğrularını da söylüyorum, eğrilerini de söylüyorum. Ben, buraya bir at gözlüğüyle çıkmadım; ya lehinde veya aleyhinde olmak gibi bir yükümlülüğüm de yok. Bu tasarının şu haliyle çıkması, bu büyük hedefte bir adımdır; bunu da nitelendirdim, açık açık ifade ettim. Ancak, bu tasarıyla, ister buna niyet edilsin, ister edilmesin; ama, doğacak sonuç itibariyle gelinecek nokta budur. Yani, bir kamyonet dolusu dosyayı devlet güvenlik mahkemesinden alacaksınız, ağır cezalara götüreceksiniz; ağır cezalar, sekiz ay, on ay sonrasına gün veriyor değerli milletvekilleri. Bu dosyaların beş, altı yıldır derdest olduğunu düşünün; gittikten sonra, bunların incelenmesi mümkün değil. Türk Ceza Yasasının 102 nci maddesindeki dava zamanaşımı devreye girecektir. Şunu ifade edeyim: Böylesine bir paradoksla getirilen bir düzenleme, ne "doğru" diyebiliyorsunuz ne "eğri" diyebiliyorsunuz. Bakın, yine, bunun aleyhinde değiliz; ama, kimin yararına olduğunu, ben, Türk Milletinin, Türk kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Toprak, komisyon raporunu niye imzaladınız?!. Niye muhalefet şerhi koymadınız?!

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ben, sözümü burada noktalarken, renkler arasında yalnızca siyah ve beyaz bulunduğu saplantısında olan bazı arkadaşlarımın bundan sarfınazar etmesini temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toprak.

Benim vazifemi hatırlattınız. Ben de, kendi vazifemi size okuyayım:

"Madde 42. - Komisyon raporunun tümüne veya belli kısımlarına çekimser veya muhalif kalan komisyon üyeleri rapora çekimserlik veya aykırılık görüşlerini eklemek hakkına sahiptirler. Bu üyeler, raporda tasarı veya teklifin hangi maddesine aykırı olduklarını yazmak zorundadırlar.

Üyeler, komisyon raporuna katılmakla beraber, raporda yer almayan görüşlerini rapora eklemek hakkına da sahiptirler. Şu kadar ki, bu haklarını Komisyon Başkanının belirleyeceği uygun süre içinde kullanmaları gerekir."

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Benim sözlerim buna aykırı mı efendim?

BAŞKAN - Burada efendim... Ben, keyfî muamele yapmıyorum; ben, gereğini yaptım efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Ben de gereğini yaptım.

BAŞKAN - Öyle,  hiç keyfî idare etmem.

Efendim, gruplar adına başka söz isteyen var mı?.. Yok.

Şahsı adına?..

KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi, efendim, benim söz isteğim var da... (DSP ve MHP sıralarından "Oo" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, 1 dakika... İstirham ederim... Keyfî muamele yapacak değilim. İstemiş sözü, ben de soruyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli ) - Sayın Başkan, gecenin bu geç saatinde fazla konuşmak istemiyorum. Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçelerine aynen katılıyorum ve bu kanuna karşıyım efendim.

BAŞKAN - Tamam efendim, teşekkür ederim.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİNİN KURULUŞ VE YARGILAMA USULLERİ HAKKINDA KANUN, 18.11.1992 TARİHLİ VE 3842 SAYILI KANUN İLE ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

Kanun No. : 4719                       Kabul Tarihi : 14.11.2001

MADDE 1.- 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen "313, 314 üncü maddelerinde;" ibaresi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 18.11.1992 tarihli ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesindeki "4" numarası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Sayın Korkutata'nın bir önergesi vardı; ama onu geri çekiyorlar.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 30.7.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "zor veya tehdit" ibaresi, "tehdit, baskı, cebir veya şiddet" şeklinde değiştirilmiş; aynı fıkradaki "veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ibaresi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren fiillerle ilgili olarak soruşturma, yargılama veya temyiz aşamasında bulunan dosyalar hakkında aşağıdaki işlemler yapılır:

1. Devlet Güvenlik Mahkemeleri Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülmekte olan soruşturma dosyaları, bulundukları aşamada soruşturmaya devam edilmek ve gereği yapılmak üzere yetkili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilir.

2. Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görülmekte olan dava dosyaları, bulundukları aşamada yargılamaya devam edilmek ve/veya sonuçlandırılmak üzere görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir.

3. Temyiz incelemesi için Yargıtayda bulunan dava dosyaları, karara bağlandıktan sonra bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte davaya bakmaya yetkili Devlet Güvenlik Mahkemesinin bulunduğu yerin yargı çevresindeki görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Sayın Yaşar Topçu; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

ANAP GRUBU ADINA YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; uzunca süredir, Parlamentomuzda, özellikle 312, 313 vesilesiyle, 4422 sayılı Kanun vesilesiyle, devlet güvenlik mahkemeleri konusunda fikir beyan eden görüşlerini söyleyen değerli arkadaşlarımızı hep büyük bir dikkatle dinlemişimdir.

Uzunca bir süredir, Parlamentomuz, bu mahkemeyi tartışıyor; ama, gördüm ki, bir şey çok yanlış tartışılıyor. Hep sabırla izledim, ben, bu konularda konuşmak falan da istemiyorum, eski, tecrübeli bir arkadaşınız olarak, dinlemeyi, yeni gelen arkadaşlarımızı dinlemeyi yeğliyorum; ama, bu kadar büyük bir yanlışı, doğrusu, böyle bir vesileyle düzeltmeden, bunu dinleyip geçmeyi kendime yediremedim.

Değerli arkadaşlar, bu yanlış şudur: Devlet güvenlik mahkemeleri, devletin güvenliği için kurulmuş mahkemeler değildir. Devletin güvenliği, mahkemeyle sağlanmaz değerli arkadaşlar, devletin güvenliği, yasayla sağlanır. Siz, Türk Ceza Yasasına 125 inci maddeyi koymadan, Terör Yasasını çıkarmadan, 146 ncı maddeyi oraya koymadan hangi mahkemeyi kurarsanız kurun, siz devletin güvenliğini sağlayabilir misiniz; sağlayamazsınız. Devletin güvenliğini, yargıç değil, kanun sağlar.

Peki, devlet güvenlik mahkemeleri niye kurulmuştur; devlet güvenlik mahkemeleri, bu mahkemelerde görev yapan yargıç ve savcıların güvenliğini sağlamak üzere kurulmuştur; esas yanlış burada. Dikkat ediniz, tekrar söylüyorum: Devletin güvenliği için değil, burada görev yapan yargıç ve savcıların güvenliği için kurulmuş mahkemelerdir. Nitekim, Türkiye'de 6 yerdedir ve bunlar, askerî mahfiller içerisinde, askerlerin korumasında kurulmuş mahkemelerdir ve bunların yargıçlarına, savcılarına ayrıca teminat getirilmiştir.

Bunlar, ikinci defa kuruluyor Anayasayla, geçmişte bu mahkemeler kuruldu, kaldırıldı; bu davalara; yani, devletin güvenliğiyle ilgili Anayasanın 143 üncü maddesinde yazılı olan davalara normal mahkemelerde bakıldı. Nedir 143 üncü maddenin içeriği; 143 üncü madde de deniliyor ki: "Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve -hukukçu olmayan arkadaşlar için söylüyorum 've' sözcüğü, kanunlarımızda artı anlamına gelir; yani, ilave edeceksiniz anlamına gelir- doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla..." Doğrudan doğruya, dolaylı değil.

Neden böyle yapılmıştır; şimdi, buna Muğla Ağır Cezasında bakarsanız, devletin bölünmez bütünlüğüne kastetmiş bir teşkilatı Muğla Ağır Cezasının önünde yargılarsanız, Muş Ağır Cezasının önünde yargılarsanız, Adıyaman, Erzurum, Sinop, Aksaray Ağır Cezası önünde yargılarsanız -geçmişte oldu bu- ertesi gün, bu yargılayan hâkimleri kurşun yağmuruna tutarlar; tuttular nitekim. Ne oldu; mahkemeler karar veremez oldu. Karar veremez olunca, 12 Eylül Anayasasının içerisine bu konuldu. Ne yapıldı; askerî mahfiller içerisinde yargıçlar güvence altına alındı ki, yargı işlesin.

Şimdi, siz, böyle bir mahkemenin görevleri içerisine, devletin iç ve dış güvenliğiyle, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüyle, nitelikleri Anayasada yazan demokratik düzen ve cumhuriyetin nitelikleriyle doğrudan ilişkili bulunmayan -yani, iç ve dış güvenlikle ilişkili bulunmayan- davaları getirip, verdiniz. Bunları verirken, tabiî hâkim ilkesini çiğnediniz. Ben -komisyonda söyledim, burada tekrar edeyim, arkadaşlarım beni bağışlasın, dinleyenler de bağışlasın- hayretlerle seyrettim ki, bu mahkemelerde, halkın "Nataşa" dediği kimseler bile yargılandı. Ne alakası var devletin güvenliğiyle?! Şimdi, arkadaşlarımız diyor ki: "Efendim, bu mahkemelerde hırsızlar yargılanıyor da, eli sopalı bu mahkemelerden alıyorsunuz." Anayasada, hırsızlar bu mahkemede yargılanacak diye bir hüküm var mı? Siz yanlış götürmüşsünüz, yanlış yere götürmüşsünüz. Bu, tabiî hâkim  ilkesine aykırı. Tabiî hâkim ilkesi -beni bağışlayın, ukalalık etmiş olmayayım, bunu, birçok arkadaşımız benden iyi bilir- İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde sayılan kişi haklarının ayrılmaz bir parçası...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Topçu, toparlar mısınız.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Özür dilerim, toparlıyorum.

Siz, Ankara'da işlenen bir suçu Niğde'de yargılayamazsınız; yargılarsanız, bu, tabiî hâkim ilkesine aykırı olur, yetki meselesi. Siz, Sulh cezalık bir suçu ağır cezada yargılayamazsınız; yargılarsanız, bu, tabiî hâkim ilkesine aykırı olur, görev meselesi.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Şimdiye kadar neredeydiniz?!

ALİ ARABACI (Bursa) - Alt mahkeme...

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Efendim, izin verirseniz... O sizin söylediğiniz ayrı bir iş.

Burada, komisyonda da söz konusu oldu. Geçen defa da sanıyorum, Doğru Yol Partili arkadaşlar bir önerge vererek, bu kanunun halen bu yasadan yargılanan kimselere uygulanmamasını istediler. Şimdi, bu mahkemelerden bir çoğu da, kendileri görevsizlik kararı verip, bir kısmını ağır ceza mahkemelerine gönderdiler. Kalanlar da, kalanların avukatları da, bu mahkemelerde görev itirazında bulundu. Görev itirazı -avukat arkadaşlarımız bilir- her safhada geçerlidir, Yargıtayda da geçerlidir. Yargıtaya vardı dosya. Yargıtay, devlet güvenlik mahkemesine dedi ki, kardeşim, bu suçlara sen bakamazsın -nitekim, beşinci dairenin bu konuda kararı var- bu suçlara sizin bakmanız yanlıştır. Geçen gün, bir ağır ceza mahkemesi de karar verdi; üstelik de "çete olayı oluşmamıştır" dedi, görevden bozdu. Ee, siz, bu insanların, halen yargılanmakta olan insanların, bu tür müdahalelerle; yani, mevcutlara uygulanmasın diyerek, ellerindeki hakları alıyorsunuz; alamazsınız. Siz, sanığın aleyhine durum yaratıyorsunuz; sanığın aleyhine durum yaratamazsınız.

Arkadaşımızın söylediği doğru değil. Ağır ceza mahkemeleri, on ay sonrasına falan gün vermiyor, birbuçuk ay sonrasına gün veriyor; bir.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Bir yıl sonrasına gün veriyor.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Hayır efendim, hepimiz o işlerle uğraştık.

İzin verirseniz efendim... Ben, sizi dikkatle dinledim.

İki, bu suçların -bilmeyen arkadaşlar için söylüyorum- zamanaşımı on yıldır arkadaşlar. Daha yeni başladı bu mahkemeler; yani, bu suçları ağır cezaya gönderirseniz, burada zamanaşımına uğrar şeklindeki beyanlar doğru değildir.

Benim, burada söz alışımın başka bir sebebi, bu sözleri, bu işin içerisinden gelen, yargıçlıktan, savcılıktan, avukatlıktan gelen arkadaşlarımız söylüyor; ayıp oluyor. Sadece bu işleri bilen bir biz değiliz, dışarıda da bizi dinleyen arkadaşlarımız var, onlardan da bu yasaları çok iyi bilenler var; onun için, bu tür beyanlar ve bu tür müdahaleler; yani, mevcutlara uygulanmasın hükmü, sanıkların aleyhine doğurulmuş, onların mevcut hakkını elinden alan ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yazılı olan "tabiî hâkim" ilkesine de aykırı bir husustur.

Devlet güvenlik mahkemelerini tamamen kaldırabilirsiniz, eğer bu hükümleri normal mahkemelerde uygulayabilirseniz, ben, ona karşı değilim; ama, Parlamentonun, alelacele devlet güvenlik mahkemelerini aslî görevinin içerisine koyması lazımdır, bunun için de başka yasaların da buraya gelmesi lazımdır.

Bunları Yüce Heyetinizin bilgisine sunmak istedim. Gecenin bu saatinde huzurunuzu işgal ettiğim için hepinizden özür diliyorum; saygı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topçu.

Efendim, madde üzerindeki görüşmeler bitti.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olanl 785 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Faris Özdemir Nurettin Atik Mustafa Kemal Aykurt

            Batman               Diyarbakır                    Denizli

Mustafa Örs Murat Akın                               

             Burdur                  Aksaray

Geçici Madde 1. - Bu Kanun, yürürlüğe girdiği tarihten önceki suçlar hakkında uygulanamaz.

Gerekçe:

Uyum yasaları gibi önemli gündemler ertelenerek ivedilikle çıkarılmaya çalışılan bu tasarının örtülü ve gerçek amacı, devlet güvenlik mahkemelerinde görülen ve Sayın Başbakana özel demeçler verdirtecek kadar siyaseti ilgilendiren kimi davaları genel mahkemelere aktarmaktır. Tasarının geneli üzerindeki ilk görüşmede bazı sözcüler, bu saklı amacı dile getirmişlerdir. Özü itibariyle doğru olsa dahi, bu özel amaç "zata mahsus ve olaya özgü kanunlar çıkarma" görüntüsü içinde, Yüce Meclisi ve siyaset kurumunu yaralar. Kaldı ki, Anayasanın 118 ve 143/1 hükümlerinin birlikte yorumu "çeteleşme yoluyla yolsuzluk" eylemlerinin bir iç tehdit ve güvenlik sorunu olduğunu ortaya koymaktadır. Millî Güvenlik Kurulu kararları da aynı doğrultudadır. Bu tasarı ile yürürlükten kaldırılmaya çalışılan görev tarifelerinin Anayasaya aykırı olmadığı da açıktır.

Yapılması gereken iş, devlet güvenlik mahkemelerini düzenleyen Anayasa hükmünü yürürlükten kaldırmak ve fakat sermaye - siyaset - bürokrasi üçgenindeki karmaşık yolsuzluklar hakkında bir ihtisas mahkemesi kurmaktır. Bu tür bir tasarı, bağlantılı tüm sorunları bütünlük içinde çözen  böyle bir yaklaşımla ele alınmalıydı.

Önerilen geçici maddenin Yüksek Heyetçe kabulü, yargı yoluyla arınma sürecine ve siyasetin itibar grafiğine azımsanmayacak katkılar sağlayacaktır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH ERBEYİN (Denizli) - Katılmıyoruz efendim.

 BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz.

Sayın Başkan, izin verirseniz, gerekçemi açıklamak istiyorum.

BAŞKAN - Peki efendim, buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesinin devlet güvenlik mahkemelerini görev alanından çıkarma nedenlerinden birisi, bu maddenin, Anayasanın 143 üncü maddesiyle tam olarak örtüşmemesi, ikincisi de, uygulamada Yargıtay kararları ile 313 üncü madde kapsamındaki teşekkül suçları ile bu teşekkülün amacına ulaşmak için işleyeceği suçlar, yani amaç suçları arasında bir ayırımın ortaya çıkmış olmasıdır. Bu içtihada göre, devlet güvenlik mahkemeleri, ancak kanununda gösterilen belirli suçlara bakabileceği için, yalnız teşekkülle ilgili suçlara bakabilecek; ama, örneğin, rüşvet vermek, rüşvet almak, resmî ihalelere fesat karıştırmak, görevi kötüye kullanmak gibi amaç suçlara bakamayacaktır; onlar, ağır ceza mahkemelerinde görülecektir.

Şimdi yapılan değişiklik, gerek teşekkül suçunun gerek amaç suçların aynı mahkeme tarafından ele alınmasını sağlayacaktır. O bakımdan, bu değişikliğin halen ayrılmış bulunan bu suçlar bakımından da bağlantılı suçlar olarak görülmelerini sağlamak için, tasarıda, kanunda öngörüldüğü gibi benimsenmesi gerekir. Ayrıca, geri gönderme gerekçesinde de ifade edildiği gibi, mahkemelerin yetkisine ilişkin kurallar kamu düzenindendir ve sanık lehine olanlar geriye doğru yürür. Bu bakımdan, bu önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Efendim, önerge de imzası bulunan dört arkadaşımızdan sadece Denizli Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt ve Sayın Mustafa Örs burada. Konuşacak mısınız efendim?

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Hayır... Gerekçe okundu.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Gerekçenin okunması yeterli Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi beraber okudu, başka; ama, sizin böyle bir hakkınız var; onu sordum. Tamam efendim...

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, diğer maddeler görüşülmüştür.

Tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, böylece, programımız bitti.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için 7 Aralık 2001 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.53

 

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.