Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21       CİLT : 76       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

24 üncü Birleşim

22 . 11 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                    Sayfa    

 

 I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı

2. – İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletin güvenliği ile millî güvenlik ve sosyal güvenliğe ilişkin gündemdışı konuşması

3. – İstanbul Milletvekili Perihan Yılmaz'ın, 24 Kasım Öğretmenler günü nedeniyle, öğretmenlik mesleğinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/220)

2. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, Bursa Çevre Yolu Projesinin tarım alanlarına etkileri konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221)

C) Tezkereler ve Önergeler

1. – Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Parlamentolararası Birlik, NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere Siyasî Parti Grup Başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/929)

2. – Batı Avrupa Birliği Genel Sekreteri Colin Cameron'ın resmî davetine icabetle Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesinin 3-6 Aralık 2001 tarihlerinde Paris'te yapılacak 47 nci Genel Kuruluna, Manisa Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/930)

3. – Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Sözleşmesinin ve Sözleşmeye İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/931)

V. – ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu ÖnerİSİ

1. – 2002 Malî Yılı Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşülmesi için Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Görüşmeler

1. – Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı : 596)

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. – Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723)

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, BAĞ-KUR sigortalılarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4987)

2. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün zeytin ve zeytinyağı üretiminin teşvik edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4991)

3. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, vergi muafiyeti tanınan kuruluşlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5011)

4. – İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, canlı hayvan ve toptan et piyasasında uygulanan KDV oranlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5023)

5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, ileri saat uygulamasıyla sağlanacak enerji tasarrufuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5034)

6. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, esnaf ve sanatkârın kaynak sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/5047)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 12.00'de açıldı.

Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu, 8 - 9 Mayıs 2001 tarihinde sel felaketiyle karşılaşan Hatay İlinde esnaf ve çiftçinin sorunları ile tarımda kullanılan hazine arazilerinin durumuna,

Edirne Milletvekili Ali Ahmet Ertürk, Edirne İli ve ilçelerinin düşman işgalinden kurtarılış yıldönümüne,

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya,  millî eğitimdeki genel sorunlara ve YÖK'ün başörtüsü uygulamalarına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığının 2001 malî yılı kesinhesaplarına ilişkin raporu (5/15)              (S. Sayısı : 766) ile,

Adana Milletvekili Yakup Budak ve 19 arkadaşının, emeklilerin sorunlarının araştırılarak hayat standartlarının yükseltilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alan 666 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı, 3 üncü sırasında yer alan 675 sıra sayılı Türkiye İş Kurumunun Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı, 4 üncü sırasında yer alan 676 sıra sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 5 inci sırasında yer alan 685 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulmasına Dair Kanun Tasarısının  İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek "temel kanun" olarak görüşülmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 290 ıncı sırasında yer alan 758 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 10 uncu sırasına alınmasına; 23.11.2001 Cuma günü de Genel Kurulun 13.00-16.00 saatleri arasında çalışmasına ve bu birleşimde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 191 inci sırasında yer alan (8/23) esas numaralı Kıbrıs konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin kabul edildiği,

Açıklandı.

Yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış bulunan Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/818) (S. Sayısı : 753 ve 753'e 1 inci Ek) ikinci görüşmesi tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

22 Kasım 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 12.00'de toplanmak üzere, birleşime 15.10'da son verildi.

                             

 

Yüksel Yalova

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Kemal Albayrak

 

Burhan Orhan

 

Kırıkkale

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 


                                                                             No. : 37

II. – GELEN KÂĞITLAR

22.11.2001 PERŞEMBE

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1628) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

2. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1629) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

3. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru önergesi (6/1630) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

4. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar  Bakanından sözlü soru önergesi (6/1631) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

5. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1632 ) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

6. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından sözlü soru önergesi (6/1633) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

7. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Millî Savunma  Bakanından sözlü soru önergesi (6/1634) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

8. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ve öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1635) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

9. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine  ve personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1636) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

10. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik  Bakanından sözlü soru önergesi (6/1637) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

11. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1638) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

12. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1639) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

13. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1640) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

14. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1641) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

15. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/1642) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

16. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1643) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Kayseri  Milletvekili Sadık Yakut'un, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5111) (Başkanlığa geliş tarihi :  20.11.2001)

2. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri eski Komutanının Kıbrıs Rum yönetimince Interpol kayıtlarına aldırıldığı  iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5112) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

3. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Aksaray İl Sağlık Müdürlüğünce açılan ihalelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5113) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

4. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, bankaların Merkez Bankası kayıtlarına göre karşılıksız çıkan çeklerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5114) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

5. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, kamu personelinin ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5115) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

6. – Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, ülkemizde faaliyet gösteren Alman vakıflarına ilişkin Devlet Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/5116) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

7. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5117) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

8. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, ÖSYM sınav kitapçıklarının bastırılmasına ilişkin Millî  Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5118) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

9. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'deki sel felaketinden sonra yapılan çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5119) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

10. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'de sel felaketinin neden olduğu zararlara ve elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5120) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.22001)

11. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'deki sel felaketinden zarar gören köylere ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5121) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

12. – Karaman  Milletvekili Zeki Ünal'ın, esnaf ve sanatkârların kredi sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/5122) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2001)

13. – Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, TÜRKSEV Vakfına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı  soru önergesi (7/5123) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

14. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, bazı illerde 1 Aralık 2000 tarihinde iş bırakma eyleminde bulunan kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5124) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001)

15. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, öğretmen maaşlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5125) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001)

16. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, üniversite giriş sınavı başvurusunda vatandaşlık numarası istenmesine ilişkin Başbakandan  yazılı soru önergesi (7/5126) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001)

17. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, nüfus hizmetlerinden alınan ücretlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5127) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001)

18. –  Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Bakanlığın emanet ve envanterinde bulunan eserlere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/5128) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001)

19. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Bakanlığın kontrolündeki bazı tabloların kaybolduğu iddialarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/5129) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001)

20. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, intihar olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5130) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/220) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.11.2001)

2. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, Bursa Çevre Yolu Projesinin tarım alanlarına etkileri konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.11.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.00

22 Kasım 2001 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşimini açıyorum.

III. –  YOKLAMA

BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Sayın grup başkanvekillerinin önerilerini alacağım.

Sayın Gökbulut?..

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Yarım saat ara verin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Şandır?..

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Yarım saat ara verin Sayın Başkan.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanın takdirine bağlı; yarım saat çok,  5 dakika yeter.

BAŞKAN - Sayın Köse?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yarım saat ara verin Sayın Başkan.

VEYSEL CANDAN (Konya) - Yarım saat çok, 5 dakika yeter.

BAŞKAN - Sayın Tümen?..

AYDIN TÜMEN (Ankara) - 12.30'a kadar ara verin Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bize sormayacak mısınız Sayın Başkan?

BAŞKAN - En son size soracağım Sayın Kapusuz.

Buyurunuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Size bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

12.30'da buluşmak üzere toplantıyı kapatıyorum efendim.

Kapanma Saati: 12.11

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.30

BAŞKAN: Başkanvekili Yüksel YALOVA

KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. –  YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla  yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, sosyal dayanışma ve yardımlaşma konusunda söz isteyen Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'a aittir.

Buyurun Sayın Tunç.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

Diğer konuşmacı arkadaşlarımda da bu 5'er dakikalık süreye riayet edeceğim. Ayrıca, yerinden söz verme imkânım yok; çünkü, Medenî Kanuna geçeceğiz.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı

AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, söz verdiği için Sayın Başkana teşekkür ediyorum, izleyenlerin ramazanını da kutlamak istiyorum.

Ramazan ayının gelmesiyle beraber milletin üzerine bir kâbus gibi çöken fakirlik, yoksulluk, sefalet, işsizlik daha bir görülmeye, daha bir yaşanmaya başlandı. Uzun zamandır, televizyon ekranlarından, gazete manşetlerinden, utandıran haberler izliyoruz, okuyoruz. Halk ekmek büfelerinin önünde, daha ucuz ekmek almak için, sabahın saat 3'ünde, 4'ünde kuyruğa giren, üç beş ekmek alabilmek için dört beş saat bekleşen yaşlı, kadın ve çocuklar; aşevlerinin önünde, bir tas sıcak çorba almak için kuyruklarda titreşen insanlar; hayırsever yurttaşlarımızın dağıttıkları yardım paketini kapmak için yaşanan izdihamlar; belediyelerin dağıttıkları yardımları alabilmek için itişler, kakışlar; evdeki eşyalarını satarak çocuklarına ekmek almak isteyen analar, babalar; semt pazarlarından çürük sebze, meyve toplayan; çöplüklerden geçinmeye çalışan; bitpazarlarından, eskici pazarlarından ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan insanları televizyonlardan izlerken, gazetelerden okurken yüreğimiz parçalanıyor, utanıyoruz. Hükümetimiz de bunları izliyor; ama, hiçbir önlem almayı da düşünmüyor.

IMF'den borçlanıyoruz, Dünya Bankasından borçlanıyoruz; ama, aldıklarımızı, finans çevrelerine, rantiyeye verirken; öbür taraftan, insanlar, ne yazık ki, açlıktan, yoksulluktan kıvranıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş ülkelerde de işsizler olabilir, gelişmiş ülkelerde de yoksullar var; ancak, buralarda sosyal güvenlik kurumları var. Bu ülkeler, muhtaçlarını, fakirlerini adam gibi yaşatıyorlar, bizdeki manzaraları göremezsiniz; çünkü, buralarda sosyal devlet var. Geçmişte bizim de sosyal güvenlik kurumu görevini yapan vakıflarımız vardı; devletin elinin uzanamadığı, devletin imkânlarının yetmediği durumlarda bunlar devreye girer, garip gurebanın, fakir fukaranın bütün ihtiyaçlarını karşılarlardı; ama, bir irtica paranoyası ortaya çıktı, hayır kuruluşlarının, vakıflarımızın bu hizmetleri de bir şekilde engellenmeye çalışıldı.

Değerli milletvekili arkadaşlarımız, şu anda çalışabilir nüfusumuzun büyük bir kısmı işsiz, nüfusun önemli bir kısmı sosyal güvenlikten mahrum. Son bir yılda işini kaybeden insan sayısı 1,5 milyonun üzerinde. Yine, son bir yılda kapanan işyeri sayısı yüzbinlerin üzerinde.

Araştırma yapılıyor, deniliyor ki: "300 000 000 lira açlık sınırıdır." Ama, emeklilerimizin, asgarî ücretle çalışan insanlarımızın hepsi bu sınırın altında. Yine, araştırmalar yapılıyor ve "yoksulluk sınırı 600 000 000 lira" deniliyor; ama, çalışan bütün insanların gelir standardının bunun altında olduğunu görüyoruz; âdeta, ülkede yaşayan herkes bu sınırın altında. Hükümet de bunları görmezlikten geliyor ve ne yazık ki, bugün, hükümet bunları seyrediyor.

Anayasada adı geçen sosyal devlet anlayışı bu değildir. Bu yoksulluğu, bu utandıran tabloları ortadan kaldırmak için öyle milyar dolarlara falan da ihtiyaç yok; irade lazım, anlayış lazım, inanç lazım. Bugün, ülke olarak yaşadığımız bu yoksulluk, bu kriz içbarışı tehdit eden, toplumsal bütünlüğümüzü tehdit eden boyutlara varmıştır. Bunu aşmanın tek yolu da, yüksek ahlakî değerlerin egemen olduğu, adil hukukî düzenlemelerin gerçekleştirildiği bir sosyal yapıyı kurmaktan geçer. Ancak, hemen şimdi yapmamız gereken şeyler de var.

Sayın Başkan, müsamahanıza sığınarak bir iki hususu daha ifade etmek istiyorum.

Şu anda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfımız var. Bu vakfın kaynaklarının önemli bir kısmının şu anda bütçeye aktığını görüyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tunç, toparlayın lütfen.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Ülkemizde, insanlarımız bu sıkıntıyı yaşarken, toplanan bu kaynakların bütçeye aktarılmasının bir anlamı yok. Belediyeler, halkla birebir ilişki içinde; şu anda, hükümetin yapması gereken, kaynak aktarmak ve bu yoksul insanlara bir yerde bir çare bulmak. Yine, vakıflarımızın, derneklerimizin, hayır kuruluşlarımızın, ekmeği olan, imkânı olan insanların imkânlarını bu insanlarla bölüşmesini temin edebilecek, devlet kurumlarının öncülüğünde, bir yardımlaşmanın vücuda getirilmesi lazım gelir diye düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Tunç.

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, biraz önce, yerinden söz vermeyeceğimi ifade ettim; çünkü, daha sonra gündemimiz yüklü.

Gündemdışı konuşmaya yanıt vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici.

Buyurun Sayın Bakanım. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç'un gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Bakanlığıma bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, çok geniş bir yelpaze içerisinde, ülkemizdeki ekonomik yoksunluk içerisindeki yurttaşlara sosyal yardımlar yapmaktadır. Kuruluş yılı olan 1986'dan bu yana, bu yardımlar sürdürülmektedir.

Ben, size, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun yaptığı yardımlarla ilgili kısaca bilgiler vermek istiyorum. Geçtiğimiz yıl, 2000 yılında, 360 trilyon lira kaynak ayrılarak, tahsis edilerek, 5,9 milyon insanımıza sosyal yardımlar yapılmıştır. Bu yardımlar, başta gıda yardımları, eğitim yardımları, yakacak yardımları, doğal afetlerden etkilenen insanlara yapılan yardımlar, özürlü insanlarımıza yapılan yardımlar şeklindedir. Bu yardımlara, bu yılda, ülkemizin yaşadığı ekonomik sıkıntı nedeniyle, artırılarak devam edilmektedir ve ülkemizin şu anda uygulamakta olduğu ekonomik sıkıntıdan çıkış programına paralel olarak, bir sosyal program da uygulanmaktadır. Yaklaşan, içinde bulunduğumuz kış şartları, ramazan ayı ve bayramlar da dikkate alınarak, son iki ayda, bu sosyal yardımlar için, 144 trilyon lira kaynak tahsis edilerek, ilgili sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza gönderilmiş ve bu yardımların da büyük bir kısmı, eğitim yardımı, gıda yardımı ve yakacak yardımı olarak insanlarımıza ulaştırılmıştır. Gıda yardımları için 24 trilyon lira ayrılarak, 600 000 insanımıza gıda yardımı yapılması planlanmaktadır. Yine, 40 trilyon kaynak tahsis edilerek, 400 000 aileye yakacak yardımı yapılmaya devam edilmektedir ve yine, 2001-2002 eğitim öğretim yılının başlaması dolayısıyla, ekonomik yoksunluk içerisindeki çocuklarımızın okullara devam edebilmeleri için, eğitimlerini sürdürebilmeleri için, aileleri, 50'şer milyon lira kaynak ayrılarak, desteklenmiştir ve bu yardımlar, büyük ölçüde tamamlanmıştır. Yardımlar, son derece adil bir şekilde, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaya çalışılmıştır. Bu şekilde, 1 050 000 aileye eğitim, 400 000 aileye yakacak, 600 000 aileye gıda yardımı olmak üzere 2 050 000 aileye, sadece şu içinde bulunduğumuz iki ay içerisinde, sosyal yardım ulaştırılmıştır; bu, gerçekten çok önemli bir rakamdır. Ayrıca, yine, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki aşevlerimizin finansmanı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılanmaktadır. Yine, 600 000 taşımalı eğitim öğrencimizin öğle yemekleri bu fon kaynaklarından karşılanmaktadır.

Geçtiğimiz yıl, üniversite öğrencilerimize karşılıksız burslar verdik. 221 700 öğrenciye geçtiğimiz yıl karşılıksız burs verildi. Bu sene de bu burs uygulamasına devam edilecek; burs başvuruları alındı, şu anda değerlendirmeler devam ediyor.

Onun dışında, doğal afetlerden etkilenen ve ülkemizde sık sık yaşanan sel, deprem, çığ, heyelan, yangın gibi hadiselerden etkilenen, terörden etkilenen insanlarımıza da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Ayrıca, yine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan bir yardım konusu da sağlık yardımlarıdır. Ülkemizde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayan, bir sosyal güvencesi olmayan yeşil kartlı insanlarımızın her türlü ayakta tedavi ve ilaç giderleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılanmaktadır; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, 11 milyon insanımızın, bu yeşil kartlı insanlarımızın, bir anlamda bir sosyal güvencesi durumuna gelmiştir. Şu anda Türkiye'de herhangi bir sosyal güvencesi olmadığı için ilaç alamayan, tedavi olamayan, ameliyat olamayan insanımız yok gibidir; eğer varsa bile, bu, bazı insanlarımızın, devletin kendilerine sunduğu bu imkânlardan nasıl yararlanacağını bilmediği için, belki çaresiz kalabilir. Bu durumdaki insanlarımız, kaymakamlarımız ve valiliklerimiz başkanlığındaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna başvurdukları takdirde, kendilerine hemen hemen her konuda, her türlü sosyal yardım yapılacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Tunç, çok haklı olarak, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun gelirlerinden kesinti yapılmaması, başka fonlara ya da bütçeye aktarılmaması konusunu dile getirdi. Hemen söyleyebilirim ki, 2002 yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu gelirlerinden kesinti yapılmamasıyla ilgili çalışmalar devam etmektedir, bu konudaki prosedür tamamlanmak üzeredir.

Ben, size çok kısaca bilgiler vermek istiyorum. Gerçekten, bu, Türkiye'nin en hayırlı kurumlarından bir tanesidir. 1986 yılından bu yana, ülkemizdeki yoksulluk içerisindeki herkese, sosyal devletin şefkatli elini uzatan, hissettiren bir kurumdur.

1986-1990 yıllarında, bu Fon gelirlerinin sadece yüzde 10'u kesilmiş, yüzde 90'ı fon amaçları doğrultusunda sosyal yardımlar için kullanılmış; 1991-1992 yıllarında kesinti yüzde 20 imiş; 1993-1994 yıllarında, bu fon gelirlerinin yüzde 75'i kesilerek bütçeye ve başka fonlara aktarılmış, ancak yüzde 25'i fon amaçları doğrultusunda kullanılmış; 1995'te, yüzde 78'i yine başka fonlara aktarılmış, yüzde 22'si fon amaçları doğrultusunda kullanılmış; 1996 yılında yüzde 60'ı kesilmiş, yüzde 40'ı fon amaçları doğrultusunda kullanılmış; 1997 yılında, o zamanki Refahyol hükümetinin son döneminde bu kesinti miktarı yüzde 40'a indirilmiş; 1997 ve 1998'den itibaren, bu kesinti miktarı, 1998'de yüzde 30 olarak uygulanmış, yüzde 70'i sosyal amaçlı olarak kullanılmış; 1999, 2000 ve bu yıl yüzde 40 olarak uygulandı. Önümüzdeki yıl, şu anda uygulamakta olduğumuz Sosyal Riski Azaltma Projesi çerçevesinde, bu kesintilerin hiç yapılmaması ve bu gelirlerin tamamen sosyal amaçlı kullanılmasını planlamış bulunmaktayız.

Ben, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, ülkemizdeki "artık ben kaldım, tutunacak dalım yok" diyen her insana, her aileye, mutlaka yardımcı olunduğunu, burada özellikle söylemek istiyorum.

Sayın Tunç'a, böyle bir konuyu gündeme getirdiği için ve bana da bu bilgileri kamuoyuna sunma imkânı verdiği için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

Size başarılar diliyorum. Yalnız, zatıâlinizden bir istirhamım var. Bugün, İçel Milletvekilimiz Sayın Hidayet Kılınç'tan öğrendiğime göre, İçel İlinin Anamur, Bozyazı, Aydıncık İlçeleri, Tekeli Beldesi, Gözce ve Gözsüzce Köyünde meydana gelen sel felaketi neticesinde, 2 vatandaşımız, maalesef, hayatını kaybetmiş, 100 dönümden fazla sera yıkılmış, 500 dönümü aşkın seranın ürünleri zarar görmüş. Biz de buradan geçmiş olsun diyor, iki vatandaşımıza da Allah'tan rahmet diliyoruz.

Bu noktada, Sayın Hidayet Kılınç arkadaşım size ayrıntılı bilgiyi sunabilirse, yapabileceğiniz bir...

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Bu konuda yerimden bilgi arz edebilirim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yerinizden buyurunuz efendim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde çok sık deprem, heyelan, çığ, yangın gibi felaketlerle karşı karşıya kalmaktayız. Geçtiğimiz dört yıl içerisinde, bu felaketlerden etkilenen 426 000 aileye 316 trilyon lira, yani, bugün için belki 600 milyon dolardan fazla bir kaynak aktarılarak sosyal yardım yapılmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, bu sel, deprem gibi afetlerden etkilenen il ve ilçeler, bir televizyon haberinde, bir gazete haberinde görüldükleri anda, hemen kaymakamlarımız, valilerimiz aranarak, kendilerine acil yardımlar için derhal kaynak aktarılmaktadır.  Nitekim, geçtiğimiz hafta Rize'de bir büyük felaket yaşadık; Rize'de, selden etkilenen insanlarımız için 250 milyar lira gönderdik, insanlarımıza ulaştırıldı, kullanıldı. Ayrıca, İzmir'de yine bir felaket yaşandı; orası için de bugüne kadar, bir hafta içerisinde 200 milyar lira gönderildi.

BAŞKAN - Önce 100 milyar lira göndermiştiniz, sonra İzmir Valiliğimizin bir 100 milyar lira daha talebi vardı...

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Evet, dün itibariyle 100 milyar lira daha gönderdik.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sözü edilen felaketle ilgili, bugün İçel Valiliğimizden bilgiler alındı; arkadaşlarımız zannediyorum havalelerini yapmışlardır; ama, ben şu anda miktarlarını söyleyemeyeceğim.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Bu konudaki hassasiyetinizi biliyoruz, başarılı çalışmalarınızın devamını diliyoruz; sağ olunuz.

Efendim, gündemdışı ikinci söz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin güvenliği konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar'a aittir.

Buyurun Sayın Çakar. (MHP sıralarından alkışlar)

2. – İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletin güvenliği ile millî güvenlik ve sosyal güvenliğe ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Meclisin güvenliği, milletin güvenliği, millî güvenlik ve sosyal güvenlik konularında görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi hürmetlerimle selamlıyorum.

Toplumumuzun emniyet tedbirleri ile güvenliğin ve huzurun temini gün geçtikçe zorlaşmaktadır; çünkü, toplumun sosyal güvenliği gittikçe zayıflamakta, hatta neredeyse yok olmakla karşı karşıyadır. Sosyal güvenliğini kaybeden, açlık sınırını zorlayan milyonlarca insanın, sosyal ihtiyaçlarının baskısına dayanamayarak, bir lokma ekmek için her türlü hukukdışı davranışlar içerisine girme ihtimali, gittikçe yükselmektedir. Bu itibarla, iktisadî ve sosyal güvenliğin bozulması, sosyal bir tehdit haline dönüşüp, emniyet kuvvetlerimizin azim ve gayretine rağmen, millî güvenliğimiz, büyük zaaflar gösterecek seviyelere ulaşmak üzeredir. Artık, "sosyal güvenlik eşittir millî güvenlik" demeliyiz; hatta, sosyal güvenlik olmadan millî güvenlik olmaz diye kesin bir hüküm ortaya koyabiliriz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi en yüce ve hassas bir kurumun, yeterince, polis ve askerî bir tabur tarafından güvenliği temin edilmesine rağmen, hırsızlar, Meclis binamız içerisinde bulunan Vakıfbank şubesinin arka kapısından zorla girmeyi becererek, kanırtarak kapıyı açarak, kredi kartlarını çalabilmişlerdir. Her ne kadar, hırsızlar yakalanıp cezalarını çekseler de bu sonuç, yeni hırsızlıkların önüne geçmeye mani değildir.

Artık, Türkiye, sosyal güvenlik ile millî güvenlik sorunlarını, iç güvenlik sorunlarını birlikte mütalaa etmek ve problemlere birlikte çözüm aramak zorundadır.

Millî güvenlik zaafa uğrayabilir; ama, sosyal güvenlik mevcutsa, millî güvenliğin zafiyeti pek o kadar sosyal güvenliği etkilemeyebilir; ama, sosyal güvenlik yoksa veya zafiyet içerisindeyse, millî güvenliği doğrudan etkiler ve toplumsal güven ve huzurun sürekli taciz edilmesinin ana kaynağı olmaya başlar; yani, Türkiyemizin sosyoekonomik hayatı zayıf ve dengesiz olur, insanlar aşa, ekmeğe muhtaç hale gelip, ihtiyaçlarının emrine girerse, Allah korusun, büyük sosyal felaketler kapımızı çalıp, bize toplumsal faciaların filmini seyrettirebilir.

O halde, sosyal felaket, işçiyi, esnafı, köylüyü, memuru sokağa dökmeden, hükümet ve Parlamento, süratle tedbir almak zorundadır. Aksi takdirde, tedbirsizlik, söndüremeyeceğimiz ve memleketi baştan başa yakacak bir alevle karşı karşıya getirebilir. Bu, sosyal patlamadır. Kitlelerin sokağa dökülmesi, meydanları işgal etmesi çözüm olmadığı gibi, Türk Milletine ağır faturalar ödetebilir ve millî güvenlik tamamıyla felç olabilir. Bu, Türkiye için çok zelil bir durumdur. O bakımdan, bunalmış kitlelerin emniyet güçleriyle karşı karşıya gelmemesi, adi suçların sayısında patlama olmaması için, milletin vekillerine önemli ve millî görevler düşmektedir.

Aksi takdirde, milletin hali perişandır. Bugün gidişat kötüdür; zamlar, yeni vergiler, kısıtlamalar, duran üretim, işsizlik, gelirlerin giderleri karşılamadığı bir toplum hem de tutunacak hiçbir dalı kalmamış milyonlar. Çaresizlik, çare değildir. Sadece ölümün çaresi yoktur. Demokraside her şeyin çaresi vardır, çareler vardır. Bütün mesele, yetkili ve sorumluların, sorumluluk bilinci istikametinde, yetkilerini yerli yerinde kullanarak, çözüm üretmelerine bağlıdır. (MHP, ANAP, DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

Böylece, Türkiye'nin sosyoekonomik yapısı, verimli, etkin seviyeye ulaştırılarak, toplumun sosyal güvenlik problemi hallolduğu gibi, bu meyanda iç güvenliğimizi, toplum huzurunu tehdit ve taciz edecek unsurlar da kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Lakin, bu mutlu sonuca ulaşabilmek için, ekonomik kriz belasının nasıl ve niçin meydana geldiği ve ortaya çıktığı günden bugüne, toplum ve devlet hayatımız üzerinde telafisi çok güç tahribatların tespiti ve ekonomik krizden çıkış yolları üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir araştırma komisyonu kurmak suretiyle, hem ülke yönetimine hem de Türk Milletine ışık tutacak, yol gösterecek, doğru bilgileri temin etmelidir. Bu husus, Yüce Meclis için millî bir mükellefiyet, hatta mecburiyettir. Ancak bu takdirde Türkiye'nin tam bağımsızlığını koruyacak millî ekonomik politikalar üreterek, Türk Milletini iktisadî köle, ülkemizi de sömürge olmaktan kurtarabiliriz.

Aksini düşünmek, bize, Atatürk'ün Amasya Mektubuna muhatap olan İstanbul Hükümeti ile Meclisi Mebusanı hatırlatır. Kendi fani, fikirleri baki olan Atatürk'ün, eline kalemi aldırtıp, bu sefer, Ankara Hükümetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine mektup yazılmasını istemiyorsak mebus olmak için yaptığımız yeminin gereğini yapalım yeter.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Çakar'a canı gönülden katılıyorum; ama, cevap verecek bir hükümet üyesi olması lazım, en azından, Sayın Başbakanın burada olması lazım.

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Ona hükümet değil, Meclis Başkanı cevap verecek.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır efendim; konuşma, hükümete hitaptır. Canı gönülden katılıyorum; ama, muhatap hükümettir.

BAŞKAN - Söz talebi, Meclisin güvenliği konusunda idi; doğrudur.

Sayın milletvekilleri, ben, Meclis bütçesini, Plan ve Bütçe Komisyonunun takdirlerine sunduğumda yaptığım konuşmada, dünyanın hiçbir Meclisinde -demokratik parlamenter rejimle idare edilen bir ülkesinde- bizim Meclisimiz kadar güvenlik riski olmadığını ifade ettim. Meclis grupları -bildiğim kadarıyla, İçtüzükte öyle yazar- sadece, o partinin grubunda üye olan milletvekillerinin katılabileceği toplantılardır; ama, bir özeleştiri yaparsak söylememiz gerekir ki, siyasî şov arenaları gibi, âdeta panayır gibi... (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

İkincisi: Giriş kapılarına bakınız -orada da söyledim- herhangi bir sahte kırmızı plakalı araç, arkasında da bir sahte koruma aracı girse, hiç durduran falan yok; ama, dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir Batılı medenî ülkede, kimlik kontrolünden, ne bakan ne milletvekili, rahatsız olmaz.

Ayrıca, bütün o salonlar, mekânın kullanımı, tümü itibariyle baktığımız vakit, gerçekten Sayın Çakar'a teşekkür ediyorum bunu gündeme getirdiği için- Meclis Başkanlık Divanı olarak, bizim, Sayın Başkana yardımcı olmamız yetmeyecek. Burada, sayın milletvekillerinin, aktif katkısına şiddetle ihtiyaç var.

Dünyanın hiçbir meclisi yok ki, üyeleri, bizim milletvekillerimiz kadar çalışsınlar, ama, sonuçta fatura ödesinler; yani, 10 000 kişinin yemek yediği bir yerde, milletvekili sayısı 550 ise, hâlâ bu milletvekilleri oradaki yemek ücretinden sorumlu tutulabiliyorsa, bu, giriş-çıkış trafiğinin çağdaş olmayışındandır. Kızılay'dan buraya gelip de yemek yiyen insanların faturasını hâlâ  ödemeyi kendinize reva sayıyorsanız, ona sözüm yok; ama, buna da müstahak olmadığınızı düşünüyorum. O zaman da, Sayın Meclis Başkanımızın getirmek istediği önerilerde kendisine yardımcı olmamız gerekir. 5 000 küsur kişi çalışıyor deniliyor, 1 800 civarı İstanbul'da. Tüm bunlara eğer bakabilirsek güvenlik konsepti içerisinde, sanıyorum, daha çağdaş, daha sizlere yaraşır bir uygulama getirilebilecek. Onun için, ben, Sayın Çakar'a bir kez daha teşekkür ediyorum.

Gündemdışı üçüncü söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Perihan Yılmaz'a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (DSP sıralarından alkışlar)

3. – İstanbul Milletvekili Perihan Yılmaz'ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, öğretmenlik mesleğinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı

PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, Yüce Meclisi ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz ile onların mimarları sevgili öğretmen arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin bildiği gibi, eğitimin belkemiği öğretmenlerdir. Dünyanın en güzel eğitim ortamlarını yaratıp, en akıllı öğrencilerini de alsanız, eğer okulda görevlendirecek iyi öğretim elemanlarınız yoksa, arzuladığınız sonuca ulaşmanız mümkün olamaz. Yani, eğitimde önemli olan içeriktir. Özel eğitim kurumlarının her geçen gün artmasına elbette karşı değilim. Süslü binalar yapıp, devlet okullarında iyi diye bilinen öğretmenleri transfer etmekle kalite artırılabilir artırılmasına; ancak, devletin eğitim kurumlarını çökertmekle neler kaybedebileceğimizi de gözardı etmemek gerekir.

Değerli arkadaşlarım, eğitim, esasında, devlet tarafından yapılır. Devletin yetiştirdiği kıymetli eğitimcilerin, özel eğitim kurumlarına bedelsiz aktarılması, bir öğretmen olarak ve bu devletin bir vatandaşı olarak, beni çok düşündürüyor. Öğretmenler yurdun her tarafına, Atatürk'ün yaptığı gibi, imtiyaz ve sınıf gözetmeden yayıldığı takdirde ülke kalkınır. Bu da nasıl mümkün olur; dünyanın her yerinde başarılı olacak, öğrenmeyi ve öğretmeyi bilen  öğretmenler yetiştirirseniz, başarıyı destekler ve ödüllendirirseniz mümkün olur. Öğretmenin pozitif ve cesaretlendirici tavırları, yaratıcı düşüncelerin doğuşunda önemli ve yapıcı rol oynar. Eğitim süreçlerinin kalite ve etkinliği hakkındaki en güvenilir bilgilerin kaynağı, yine, öğretmenlerimizdir. Onlar, tüm enerjilerini insanlığa hizmet için harcarlar. Dünümüz, bugünümüz nasıl onların eserleriyse, yarınlarımız da onların eserleri olacaktır.

Bizler, özel okullarda okumadık. Öğretmenlerimizin hepsi de, şimdiki öğretmenlerin öğretmenleriydi. Öğretmeni takdir etmezsek çalışma şevki azalmakta, çaresizlikten de özele geçmektedir. Nitelikli öğretmeni korumazsak, zorunlu olarak, bu geçişlerin sonunda, devlet okullarının özel okullarla rekabet şansı azalacaktır. Bu durum, günümüzde, eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmıştır. Öğretmenleri hep eleştiririz; fakat, öğretmene daha fazlasını nasıl veririz diye düşünmeyiz. Bir devlet politikası tespit edip, yeni kaynak yaratmak için bu konudaki yasal çalışmayı yapmak zorundayız.

Bugün, köylerdeki nüfus, büyük oranda, kentlere göçmüştür. Milyonlarca genç, kıt eğitim olanaklarıyla yüz yüzedir. Tam da bu noktada, köy enstitülerinin cumhuriyet eğitim tarihine koyduğu katkıya değinmeden geçemeyeceğim. Zira, kalkınmanın köyden başlayacağına yürekten inanmaktayım. Köy enstitüleri, köylerden öğrenciyi alıp, eğitip, yine köye yollayan ve köylünün eğitilip, ekonomik bakımdan güçlenmesini gerçekleştiren, gerçek yaşamla iç içe bir program anlayışını benimsemiş okullardı. Bu okullar, ülkeyi tüketim toplumundan üretim toplumuna geçirmiştir. Köy enstitüleri, Mustafa Kemal Atatürk'ün "bilgi, fazla bir süs, bir hükmetme aracı veya bir uygarlık zevkinden çok, maddî hayatta başarılı olacak pratik ve işe yarar bir vasıta olmalıdır" görüşünü temel felsefe olarak alan genç cumhuriyetin eğitimcilerinin yarattığı ve tüm dünyanın övgüyle söz ettiği bir eğitim atağıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin en büyük zenginliği, eğitilmiş insan kalitesidir. Ülkesini ve ulusunu seven, ulusal değerlerini benimsemiş çağdaş düşünceli insanlar, maddî servetlerden daha değerlidir. Ezberci, tüketen değil, soran, eleştiren ve üreten gençlik, ülkemizin teminatı olacaktır. Öğretmenler ışığıdır bu yurdun; onlar, tüm güzelliklere layıktır. Ulu Önder Atatürk, 14 Ekim 1925'te İzmir Erkek Öğretmen Okulunda yaptığı bir konuşmada "ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir; öğretmen ve eğitimciden yoksun bir ulus, ulus olmak yeteneğini kazanamamıştır; ona, sıradan bir kitle denir" sözünü boşuna söylememiştir. Ayrıca, hayat boyu eğitim ve öğretim, bundan sonra dünyamızın temel gerçeği olacaktır.

Sekiz yıllık eğitime geçilmesi çok büyük bir başarımızdır. Çok yakın zamanda da onbir yıla geçilmesi en büyük ideal ve gereksinimimizdir. Zira, çocuk yaşta gençlerin evlendirilmeleri engellenecek, daha eğitimli ve bilinçli nesiller yetiştirilmesi sağlanmış olacaktır.

Sözlerimi bitirirken, aramızdan ayrılan değerli öğretmenlerimizi saygıyla anıyor, Türk eğitimine hizmet vermiş, emek vermiş eğitimcilerimize ve ailelere minnet duygularımı sunuyor, sağlık ve başarı dileklerimle Öğretmenler Gününü kutluyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, sayın grup başkanvekillerimizden bir istirhamım var. Şimdi, Sayın Perihan Yılmaz'ın, gündemdışı, çok beğendiğim konuşmasına, hükümet adına, Millî Eğitim Bakanına vekâleten Adalet Bakanımız yanıt verecekler. Kendileri, kısa bir yanıt verme arzusunda olduklarını söylediler. Sayın Bakandan sonra, arzu eden sayın grup başkanvekillerine, her partiden birer tane olmak üzere, Öğretmenler Günü olduğu için, 2'şer dakika söz vermek istiyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Perihan Yılmaz'a, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenlerimizin sorunlarını dile getirdiği için, teşekkür ediyorum.

Yetmişüç yıl önce, Türk alfabesinin kabulünden sonra ülkemizde cehalete karşı büyük bir seferberlik başlatılmış ve Millet Mektepleri açılmıştı. 24 Kasım 1928 günü, Atatürk'ün, Millet Mektepleri Teşkilatının Genel Başkanlığını ve Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Yirmi yıldan beri, bugün, Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

Cehaletle savaşımız bugün de devam etmektedir. Eğitim ve öğretim, genel olarak öğrenme ihtiyacı, tarihin hiçbir döneminde bugünkü kadar önemli olmamıştır; çünkü, bugün, bilgi çağında yaşıyoruz. Bilgi çağının gerektirdiği bilgi ve becerileri, öğretmenler gençlerimize kazandıracaktır. Gençlerimizi, Anayasamızda belirtilen cumhuriyetin nitelikleri doğrultusunda yetiştirecek olan, öğretmenlerimizdir. Halkımızı bu ilkeler doğrultusunda aydınlatacak olan, öğretmenlerimizdir. Çocuklarımıza verecekleri eğitimle geleceği biçimlendirecek olan, öğretmenlerimizdir. Toplumlar, öğretmenlerin ellerinde yükselen bilgi meşalesinin ışığında ilerler; onların rehberliğinde yürürler.

Öğretmenlik mesleğini her bakımdan donanımlı ve çekici hale getirmek durumundayız. Bu konuda yapılan çalışmalardan verimli sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Bir yandan, öğretmenlik mesleği çekici hale getirilirken, bir yandan da kaliteli öğretmen yetiştirilmesine önem verilmektedir. Öğretmen yetiştirilmesi için, bu konuda çalışan fakültelerin programları yeniden düzenlenmiş; bu kurumlara nitelikli öğrenci gönderen Anadolu öğretmen liselerinin sayısı artırılmıştır. Norm kadro ve eğitim bölgeleri uygulamalarıyla, öğretmenlerin daha verimli çalışmalarının yolu açılmıştır. Her yıl artan hizmetiçi eğitim faaliyetleriyle, öğretmenlerimiz, daha donanımlı hale getirilmektedir.

Hükümetimizin öncelikli hedefi, öğretmenlerimizin içinde bulundukları ekonomik sıkıntıların giderilmesi ve çalışma koşullarının daha iyileştirilmesidir.

Bu anlamlı günde, aramızdan ayrılan bütün öğretmenlerimizi ve eğitimcilerimizi rahmetle anıyoruz. Atatürk'ün gösterdiği doğrultuda çocuklarımızı, gençlerimizi eğiten, halkımızı aydınlatan öğretmenlerimize, saygı, sevgi ve şükranlarımızı sunuyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Efendim, gruplardan, grup başkanvekillerimizden söz isteyenler işaret buyururlarsa, 2'şer dakika söz vereceğim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir milletvekili arkadaşımız konuşacak.

BAŞKAN - Tevkil yetkisini kullanmak sizin yasal hakkınız Sayın Güven.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 24 Kasım Öğretmenler Gününü, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, biz de kutluyoruz.

Öğretmenlerimiz, toplum olarak, kurum olarak, onlara borçlu olduğumuz, geleceğimizi emanet ettiğimiz, çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, her türlü takdirin üzerinde, bugün, Meclisimizin, hükümetimizin, devletimizin, sorunlarına acil çözüm bulmasını bekleyen bir grubumuzdur.

Hükümetimiz, umuyorum ki, en kısa zamanda, öğretmenlerimizin özlük haklarıyla ilgili, gelirleriyle ilgili iyileştirmeler yapacaktır. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları da dikkate alarak, yapılabilecek en iyi düzenlemeleri, iyileştirmeleri yapacağını, biz, hem talep ediyoruz hem ümit ediyoruz; öğretmenlerimiz buna layıktır.

Öğretmenlerimizle ilgili, mutlaka, söylenmesi gereken çok şey var; ancak, şu geçen günlerde yaşadığımız kış şartlarında, bazı öğretmenlerimizin, bazı öğretmen yöneticilerimizin, yönetmelik uygulaması altında görev yerlerinin değiştirilmesi, maalesef, bir sıkıntıya sebep olmuştur. Öğretmenlerimiz üzülmemeliler. Öğretmenlerimize çocuklarımızı emanet ediyoruz, geleceğimizi emanet ediyoruz. Hiçbir yönetmelik, hiçbir kural, insanları mağdur etmemeli, üzmemeli; hele ki, öğretmenlerimizi... Çünkü, onlara, biz borçluyuz, geleceğimizi emanet ediyoruz.

Ben, bu güzel günde, 24 Kasımda, tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum. Grubum adına, toplumumuz adına, Meclisimiz adına, onlara saygılar sunuyorum, şükranlarımı ifade ediyorum.

Söz verdiğiniz için, size de teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına, Sayın Şandır konuştular; ben de, kendilerine teşekkür ediyorum.

Şimdi, Anavatan Partisi Grubumuz adına, Sayın Beyhan Aslan; buyurunuz.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle söz aldım. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, hitabında "öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" buyurmuşlardır ve öğretmenliğe atfettiği önemi açıkça belirtmişlerdir. Biz, bugün, burada oturuyorsak, konuşuyorsak ve bugün, toplumda eğitim seviyesinin, gelişiminin mimarları öğretmenlerdir. Öğretmenlere hepimiz çok şey borçluyuz; ama, maalesef, öğretmenimize hiçbir zaman, hiçbir dönemde emeğinin karşılığını verememenin üzüntüsü içerisindeyiz.

Ben, bu üzüntü içerisinde ve bu duygularla, Anavatan Partisi Grubu olarak, öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum; hepsine saygılar sunuyor ve başarılar diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de, size teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubumuz adına, Sayın Zeki Ertugay konuşacaklardır.

Buyurun sayın hocam.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de, Doğru Yol Partisi Grubu adına, 24 Kasım Öğretmenler Gününün bütün öğretmenlerimize hayırlı olmasını diliyorum ve bu vesileyle, bizim, hepimizin yetişmesinde çok büyük emekleri, katkıları olan, bugün, yeni, modern bir Türkiye Cumhuriyetinin oluşmasında emeği geçmiş olan, ebediyete intikal etmiş olan bütün öğretmenlerimizi rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum. Bu vesileyle, öğretmenlik müessesesinin çok önemli olduğunu, öğretmen yetiştirmenin, Türkiye için çok büyük bir önem arz ettiğini, bu konuda yeni bir çalışma yapılmasının büyük bir ihtiyaç olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Öğretmenlik bir yaşama biçimidir, bir ruh meselesidir ve bugün, eski öğretmenleri, maalesef, arıyoruz. Bunun da öğretmen yetiştirmeyle ilgili bir husus olduğu kanaatindeyim. Ayrıca, bugün, çok önemli bir meslek olmasına rağmen, öğretmenlerimizin ekonomik durumlarının, sosyal durumlarının hepimizin içine sinecek kadar iyi olmadığını düşünüyorum. Bu vesileyle, bu konuda da yeni bir çalışma yapılmasının doğru olacağını işaret ediyor; tekrar Öğretmenler Gününün ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor; saygılar sunuyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, Saadet Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurunuz efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, öğretmenlerimizle ilgili duygu ve temennilerimizi, milletvekilimiz Mehmet Batuk Bey, izninizle, dile getirecek. Ben, bir hususu arz etmek istiyorum: Zatıâlinizin öğretmenlere olan aşırı muhabbetinden dolayı böyle davrandığınızı biliyorum; ama, lütfen... İçtüzükte böyle bir usul yok. Bu, teamüllere yol açar. Teamüller ise, usulsüzlüğü pekiştirir. Bundan dolayı, grup başkanlığı olarak söz almıyoruz bu safhada; bir.

İki; bu kadar çok önemli bir konuda, siyasî iktidarın, 5 dakikalık gündemdışı konuşmanın peşine takılmış olmasını affedemiyoruz. Hükümet söz almalıydı ve gruplar, enine boyuna, 10'ar dakika konuşmalıydı. Bu da kullanılmadığı için, biz, grup başkanlığı olarak, görüşümüzü ifade etmiyoruz; ama, bir arkadaşımız, öğretmenlere olan saygımızdan dolayı, görüşlerini ifade edecek.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Peki. Siz de, Doğru Yol Partisi Grubu  gibi, vekâlet vermiş oluyorsunuz.

Buyurun Sayın Batuk.

MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; ben de, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla, gündemdışı söz talep etmiştim. Yalnız, gündemin yoğunluğu dolayısıyla arkadaşımıza söz imkânı doğdu. Ben, bu vesileyle, bütün öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin ve velilerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum.

Onbeş yıl öğretmenlik yapmış bir arkadaşınız olarak, öğretmenlerin içinde bulunduğu sıkıntıları, durumu yakinen bilen bir kimse olarak konuşuyorum.

Gerçekten, öğretmenlerimiz, her gün, bulunduğu şartlardan kayıp içindedirler. Son dört yıl içinde 350 dolara yakın maaş alan öğretmenlerimiz, bugün 180-190 dolara doğru gerilemiş durumdadırlar. Pek çok öğretmenimiz, ek iş aramak durumunda kalmıştır. Geçenlerde, bir öğretmen arkadaşımın, mezun ettiği öğrencisinin düğününde çalgı çaldığını müşahede etmiş olmanın burukluğunu yaşıyorum.

Gerçekten, ülkemizin geleceğini ve yeni nesillerimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, her türlü fedakârlıkta bulunuyorlar; ülkenin her köşesinde, canlarını tehlikeye atarak, eğitim faaliyetini yürütmeye çalışıyorlar. Keşke, öğretmenlerimiz için bu yakınma ve dövünmeler dışında, onların sosyal ve ekonomik konumlarını çok daha ileriye götürecek şeyler yapabilseydik; hükümet, böyle taleplerle karşımıza gelseydi diyorum ve bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü, sadece nutuklarla geçiştirilmeyen bir gün olması temennisiyle, tebrik ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Batuk.

Efendim, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubumuz adına, Sayın Salih Kapusuz.

Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Her şeyden önce, usul yönünden yapılmış olan ikazın, Başkanlıktan daha çok hükümeti ilgilendirdiğini ve hükümet üyelerinin de bu noktada duyarlı olmalarını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Bugün, 22 Kasım. 24 Kasım Öğretmenler Günümüzün, Meclis çalışmalarında o günün çalışma günü olmaması münasebetiyle, bugünden tebrik edilmiş olması, elbette, yerindedir. Dolayısıyla, arkadaşlarımıza böyle bir söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Türkiye, bir çok problemle birlikte yaşamaktadır. Bu problemlerin temeline inildiğinde, çözüm için bulunacak tek çarenin de eğitim olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Yani, problemleri çözmek isteyen bir ülke, kesinlikle eğitimine önem vermelidir. Eğitimin önemi bu kadar önde bulunurken, elbette, bunun eğitimcisine, öğretmenine ne kadar değer verilirse, layığıdır, yeridir. Dolayısıyla, bizler, yasama görevi yapan milletvekilleri olarak, hükümetlerden ve şu andaki mevcut yetkililerden ve iktidardan, özellikle bugünün anısına, öğretmenlerimiz adına, şunları bir kez daha dile getirip, bunların karşılanmasını talep etmekteyiz:

Birinci olarak, öğretmenlerimizin eğitim tazminatları, kesinlikle, gözden geçirilmeli ve artırılmalıdır; çünkü, o göreve layık bir tazminat, maalesef, karşılanamamaktadır.

Yine, malî açıdan, mutlaka, bu görevi üstlenen kesim desteklenmelidir. Öğretmenlik mesleği, hakikaten, kutsal bir görev ve bu kutsal görevin gelişigüzel bir meslek haline getirilmesinden şiddetle kaçınılmalıdır.

Aynı şekilde, bugün, öğretmenlerimizin yanına vardığımızda, bu eli öpülecek insanların her birinin, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını biliyoruz. Kırk yıl görev yapan bir öğretmenin bir ev sahibi bile olamamış olması, hepimiz için en üzücü olaylardan bir tanesidir.

Ben, böyle bir günde bile olsa, Öğretmenler Gününün kutlu olmasını temenni ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Son olarak, Demokratik Sol Parti Grubumuz adına, Sayın Emrehan Halıcı.

Buyurunuz Sayın Başkan.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öğretmenler Gününü, biz de, Demokratik Sol Parti Grubu adına, gönülden kutluyoruz.

En önemli sermayemiz çocuklarımızdır ve gençlerimizdir. Bu büyük potansiyelimizi, bu zengin kaynağımızı eğiterek geleceğimizi şekillendirmeye çalışan öğretmenlerimizi son derece de önemsiyoruz. Öğretmenlerimizin bir takım sıkıntıları var, bir takım beklentileri var. Bu beklentilerin yerine getirilmesinde, Demokratik Sol Parti olarak, üzerimize düşenleri yerine getirmeye devam edeceğiz.

Başta, Başöğretmenimiz Atatürk olmak üzere, şu an aramızdan ayrılmış bulunan ve bizi hem köylerde hem kentlerde eğitmiş olan öğretmenlerimizi, eğitimcilerimizi şükranla, rahmetle ve saygıyla anıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum efendim.

Huzurlarınızda, Sayın Hatiboğlu'ndan özür dilemek istiyorum. "Böyle bir usul yok" buyurdular; doğrudur; ama, formel hukuk açısından yoktur. Böyle bir usulün olmaması; yani, milyonlarca öğretmenimizi ilgilendiren bir hususta, Mecliste grubu bulunan 6 siyasî partimizin konuşamaması, usulünün olmaması, bir nakıse olmak gerekir diye düşündüm ve arzuladım ki, Mecliste grubu bulunan tüm partilerimiz, öğretmenlerimizin bu gününde, hiç değilse dileklerini ortaya koyabilsinler. Usulün olmayışı, formel hukuk açısından doğrudur, katılırım; ama, demek ki, bize de, yasama organıysak, böylesi günlerde, böylesi konuları konuşabilecek yeni usuller icat etmek düşer diye anlaşırız.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, İçtüzükte değişiklik yaparız, bu imkânı veririz.

BAŞKAN - Yaparız...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Buna itirazımız yok.

BAŞKAN - Aslında, en doğrusu, sizin işaret buyurduğunuzdu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tabiî efendim...

BAŞKAN - Böylesi önemli günlerde, hükümetin söz alıp, gruplara da söz verilmesiydi; ama, ben de, yasama organına olan kıskançlığım nedeniyle, bu imkânı...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hepimiz gibi, öğretmenlere olan muhabbetimiz dolayısıyla...

BAŞKAN - Evet, onda hiç kuşku yok. Peki...

Gündeme geçmeden önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilimiz Sayın Murat Sökmenoğlu'nun bir işareti oldu. Birkaç gündür, basında -evet, bu sabah bana da sordular- bir takunya konusu konuşuluyormuş.

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Bravo!

BAŞKAN - Ben, son Başkanlık Divanında olmadığım için, ne olup olmadığını bilmediğimi düşünüyordum.

Sayın Sökmenoğlu, eğer arzu ederseniz, siz, daha bir ayrıntılı anlatırsınız.

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Hayır; ama, yani, böyle bir şey yok efendim.

BAŞKAN - Sayın Sökmenoğlu işaret ettiler ki, son Meclis Başkanlık Divanında böylesi bir konu gündeme bile gelmemiş. Dolayısıyla, neden böyle bir takunya...

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, odun o kadar pahalı ki, artık, takunya tahtadan olmuyor biliyorsunuz.

BAŞKAN - İdare Amirlerimizden Sayın Ahmet Çakar, bu konuda bilgi sunar mısınız Yüce Genel Kurula?

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Tabiî efendim.

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Takunyadan kurtarsınlar bizi... Naylon terlik giyiyor insanlar, takunyayı nasıl alacak?!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Birileri bazı şeyleri icat ediyor galiba?!

BAŞKAN - Sayın Çakar, buyurun efendim.

AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu konuyla alakalı, basınımızda meydana gelen spekülasyonlarla ilgili, Genel Sekreterlik teşkilatımızı aradım. Genel Sekreterimiz yerinde yoktu; ama, Genel Sekreter Yardımcımızla görüştüm ve bana ulaştırmış olduğu bir not var bu konuda. Ana binada, muhalefet kulisinin altında olup, sayın milletvekillerimiz tarafından kullanılmakta olan mescide sayın milletvekillerinin isteği üzerine 30 çift terlik alınmıştır; KDV'si dahil 88 500 000 liradır. Doğru bilgi budur.

Şimdi, malumunuz, halkla ilişkiler bölümünde ve Meclisimizde görev yapan personelin ve milletvekillerimizin çalışmış olduğu yerlerde, onların bu tür sosyal ihtiyaçlarıyla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gider yapar, karşılama yapar. Şimdi, eğer, ANAP kulisinin altında bir mescidimiz var da, orada da milletvekillerimiz veya personelimiz namaz kılıyorsa, aptes alınan yerde ister istemez, terlik gereklidir ve bu hususta da, demek ki, milletvekillerimizin yapmış olduğu vaki müracaat üzerine, Satın Alma Müdürlüğümüz oraya 30 çift terlik almıştır.

Yani, bu meselenin bu derece büyütülüp, başımıza balyoz gibi vurulmasının hiçbir anlamı yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisine böyle basit sebeplerden dolayı saygısızlık yapılmasını da buradan protesto ediyor, kınıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Açıklamanız için ben size teşekkür ediyorum.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

İki adet Meclis araştırması önergesi vardır; ayrı ayrı okutacağım.

Ancak, önce, izninizle, Başkanlık Divanı Üyesi arkadaşımın oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunacağım. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeyi okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/220)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde yaşanan ekonomik krizle hayatlarını idame ettirmeye çalışan, günlük kazançları ile mevcut vergilerini ödemekte zorlanan ve ülke istihdamının büyük bir kısmını gerçekleştiren esnaf ve sanatkârların durumlarının araştırılarak çözüm bulunması amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1.- Teoman Özalp                              (Bursa)

2.- Mustafa Örs                              (Burdur)

3.- Ali Naci Tuncer                              (Trabzon)

4.- Oğuz Tezmen                              (Bursa)

5.- Mehmet Gölhan                              (Konya)

6.- Metin Kocabaş                              (Kahramanmaraş)

7.- Hayri Kozakçıoğlu                              (İstanbul)

8.- Sevgi Esen                              (Kayseri)

9.- Bekir Aksoy                              (Çorum)

10.- Zeki Ertugay                              (Erzurum)

11.- Erdoğan Sezgin                              (Samsun)

12.- Necati Yöndar                              (Bingöl)

13.- Kadir Bozkurt                              (Sinop)

14.- İlyas Yılmazyıldız                              (Balıkesir)

15.- Nevzat Ercan                              (Sakarya)

16.- Salih Çelen                              (Antalya)

17.- Murat Akın                              (Aksaray)

18.- İbrahim Konukoğlu                               (Gaziantep)

19.- Doğan Baran                              (Niğde)

20.- Hacı Filiz                              (Kırıkkale)

21.- Hakkı Töre                              (Hakkâri)

22.- Mehmet Gözlükaya                              (Denizli)

23.- Ali Şevki Erek                              (Tokat)

Gerekçe:

Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle birçok vatandaşımız mağdur olmuş, istihdamın sağlanmasında önemli görevleri üstlenmiş olan esnaf ve sanatkârlarımız dükkânlarına kilit vurmak zorunda bırakılmıştır.

Avrupa Birliği ülkelerinde esnaf ve sanatkârlar reel sektör içinde desteklenen, ucuz krediyle ayakta tutulmaya çalışılan bir kesimdir. 2000 yılı kasım ayı sonuna kadar, yetersiz kredilerle desteklenemeyen esnaf, 2001 yılında çıkan krizle âdeta cezalandırılmıştır. 2001 yılında oluşan ekonomik krizle, esnafa verilen kredi desteği geri çekilmiştir. Bu durum, birçok esnafımızı daha derin bir krize sürüklemiştir.

Esnaf ve sanatkârlarımız, cumhuriyet tarihinde ilk defa, sıkıntılarını dile getirmek amacıyla, ülkemizde yayımlanan gazetelere tam sayfa ilan verme durumunda kalmıştır.

Ülkede üretimin yüzde 10'lar oranında daralması pek iç açıcı durum değildir. Üretimin olmadığı bir ülkede refahtan bahsetmek mümkün olmamaktadır. Ülkemiz için önemli işlevlere sahip esnaf ve sanatkârlarımız için hayat standardı adı altında kelle vergisi alınmaktadır. Bu vergiyle, kazanmadan vergi ödettirme durumu ortaya çıkmaktadır.

Kıt sermayesiyle yaşamlarını idame ettirmeye çalışan esnafların durumlarının araştırılarak bir çözüme kavuşturulması zorunluluk arz etmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, Bursa Çevre Yolu Projesinin tarım alanlarına etkileri konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bursa İlimizde çevre yolu projesinin etrafının kullanılabilir tarım alanlarına zarar vermemesi ve kıt olan verimli tarım arazilerinin korunması ve Bursa çevre yolunun etrafının ovaya zarar vermeyecek tedbirlerin alınması amacıyla Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1 - Teoman Özalp                               (Bursa)

2 - Ali Naci Tuncer                              (Trabzon)

3 - Oğuz Tezmen                              (Bursa)

4 - Metin Kocabaş                              (Kahramanmaraş)

5 - Mustafa Örs                              (Burdur)

6 - Mehmet Gölhan                              (Konya)

7 - Erdoğan Sezgin                              (Samsun)

8 - Hayri Kozakçıoğlu                              (İstanbul)

9 - Bekir Aksoy                              (Çorum)

10 - Kadir Bozkurt                              (Sinop)

11 - Zeki Ertugay                              (Erzurum)

12 - Necati Yöndar                              (Bingöl)

13 - Sevgi Esen                              (Kayseri)

14 - İlyas Yılmazyıldız                              (Balıkesir)

15 - Murat Akın                              (Aksaray)

16 - Nevzat Ercan                              (Sakarya)

17 - Salih Çelen                              (Antalya)

18 - İbrahim Konukoğlu                              (Gaziantep)

19 - Doğan Baran                               (Niğde)

20 - Hakkı Töre                              (Hakkâri)

21 - Hacı Filiz                              (Kırıkkale)

22 - Mehmet Gözlükaya                              (Denizli)

23 - Ali Şevki Erek                              (Tokat)

Gerekçe

Ülkemizde, plansız kentleşme neticesinde, verimli tarım alanları hızla yok olmaya mahkûm bırakılmaktadır. Bursa İlimizde de, çevre yolu projesiyle yolun bir kısmı verimli tarım arazilerinden geçmektedir. Dolayısıyla verimli tarım alanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Müteaddit olarak Bursa çevre yolunun, verimli Bursa ovasından geçen kısmının viyadükler üzerinden yapılması, tarafımdan önergelerle teklif edilmişse de, maalesef, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından kabul görmemiştir.

Çevre yolunun hemzemin olarak ovadan geçmesiyle birlikte, şehirleşme bu alana doğru kaymış olacak, dolayısıyla verimli tarım arazileri tamamen yok olacaktır.

Hemzemin olarak Bursa ovasından geçen çevre yolunun etrafının yapılaşmasının önlenmesi ve Bursa ovasının geri kalan kısmının elden çıkmasına mani olmak gerekmektedir.

Yeşil Bursa imajının zaten yok olma aşamasında, böyle bir yatırımın ovaya zararının asgarîye indirilmesi gerekliliği üzerinde çalışılmalıdır.

Bu konuyla ilgili olarak Bursa İlimizdeki sivil toplum örgütleri ve basın gerekli duyarlılığı göstermesine rağmen, ilgili kamu kurumlarının aynı çabayı göstermemesi konuya ayrı bir önem kazandırmaktadır.

Milletin temsilcileri olarak yeşilin, tarım alanlarının bir oldubittiye getirilerek yok olmasına engel olunması hususunun araştırılmasını düşünmekteyiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum.

C) Tezkereler ve Önergeler

1. – Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Parlamentolararası Birlik, NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere Siyasî Parti Grup Başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/929)

    21 Kasım 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre "Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi" (AKPM), "Parlamentolararası Birlik" (PAB), "NATO Parlamenter Asamblesi" (NATOPA), "Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Parlamenter Asamblesi" (AGİTPA), "İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği" (İKÖPAB) ve "Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi"nde (KEİPA) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimleri, aynı kanunun 12 nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben, Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

               Ömer İzgi

Türkiye Büyük Millet Meclisi

                  Başkanı

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu (AKPM)

A. Ahat Andican                              (İstanbul)                              asıl üye

M. Vecdi Gönül                              (Kocaeli)                              asıl üye

Dengir Mir Mehmet Fırat                              (Adıyaman)                              yedek üye

Mukadder Başeğmez                              (İstanbul)                              yedek üye

Sefer Koçak                              (Ordu)                              yedek üye

NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu (NATOPA)

Ramazan Toprak                              (Aksaray)                              yedek üye

Fahrettin Kukaracı                              (Erzurum)                              yedek üye

Avrupa  Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA)

Faruk Çelik                              (Bursa)                              yedek üye

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Türk Grubu (KEİPA)

Evren Bulut                              (Edirne)

İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği Türk Grubu (İKÖPAB)

Mehmet Çakar                              (Samsun)

Parlamentolararası Birlik Türk Grubu (PAB)

İrfan Gündüz                              (İstanbul)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

2. – Batı Avrupa Birliği Genel Sekreteri Colin Cameron'ın resmî davetine icabetle Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesinin 3-6 Aralık 2001 tarihlerinde Paris'te yapılacak 47 nci Genel Kuruluna, Manisa Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/930)

    21 Kasım 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesinin 47 nci Genel Kurulu 3-6 Aralık 2001 tarihleri arasında Paris'te yapılacaktır.

Anılan Genel Kurula Manisa Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay, Batı Avrupa Birliği Genel Sekreteri Colin Cameron tarafında 20 Ekim 2001 tarihli yazıyla ismen davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

               Ömer İzgi

Türkiye Büyük Millet Meclisi

                  Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

3. – Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Sözleşmesinin ve Sözleşmeye İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/931)

    20.11.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 14.6.2000 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-91/2920 sayılı yazımız.

İlgi yazımızla Başkanlığınıza sunulan Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasındaki Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Sözleşmesinin ve Sözleşmeye İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.

          Bülent Ecevit

                Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; tasarı, hükümete geri verilmiştir.

Danışma Kurulunun önerileri vardır, önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

V. – ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1. – 2002 Malî Yılı Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşülmesi için Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 93   Tarihi: 21.11.2001

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Aydın Tümen

Mehmet Şandır

 

DSP Grubu Başkanvekili

MHP Grubu Başkanvekili

 

Turhan Güven

Nihat Gökbulut

 

DYP Grubu Başkanvekili

ANAP Grubu Başkanvekili

 

Mehmet Ali Şahin

Veysel Candan

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

Saadet Partisi Grubu Başkanvekili

 

Öneriler:

1- 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci, 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü sıralarında yer alması; bütçe görüşmelerine 3.12.2001 Pazartesi günü saat 11.00'de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e, 14.00'ten 16.00'ya ve 18.00'den günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunması ve görüşmelerin 10 günde tamamlanması önerilmiştir.

2- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

3- Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 14 turda tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra Bütçe Kanunu Tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir.

4- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 30'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir.

5- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

6- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve hükümete 45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, lehte veya aleyhte söz isteyen var mı? Yok.

Önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

1- 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci, 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü sıralarında yer alması; bütçe görüşmelerine 3.12.2001 Pazartesi günü saat 11.00'de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün 11.00'den 13.00'e; 14.00'ten 16.00'ya ve 18.00'den günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunması ve görüşmelerin 10 günde tamamlanması önerilmiştir.

BAŞKAN- Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN- Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Üçüncü öneriyi okutuyorum:

3- Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 14 turda tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra Bütçe Kanunu Tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir.

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Dördüncü öneriyi okutuyorum:

4- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 30'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir.

BAŞKAN- Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Beşinci öneriyi okutuyorum:

5- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Altıncı öneriyi okutuyorum:

6- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve hükümete 45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bütçeler üzerinde söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemlerinin yapılacağı gün, bütçe programının basılıp dağıtılmasından sonra Başkanlıkça ilan edilecektir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak" işler kısmına geçiyoruz.

Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/8) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlayacağız.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Görüşmeler

1. – Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı : 596)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin, görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, görüşmelerini erteliyoruz.

Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenîsinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2. – Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Dokuzuncu Bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, onuncu bölüm üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Onuncu bölüm, tasarının 939 uncu maddesinden sonuna kadar olan kısmını kapsamaktadır.

Bu bölümde de, konuşma süreleri, gruplar, komisyon ve hükümet için 20'şer dakikadır.

Onuncu Bölüm üzerinde söz isteyenler?..

Sayın Gökbulut, siz önce mi istemiştiniz?

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Evet, Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Bir de DYP Grubu adına Sayın Salih Çelen istemiş... Sayın Çelen, siz de mi önce istemiştiniz?..

SALİH ÇELEN (Antalya) - Daha sonra Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Peki, burada yanlış işaretlenmiş.

O zaman, izninizle, Anavatan Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut'a söz veriyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Gökbulut.

ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlarken; bu vesileyle, aziz milletimizin ve sizlerin ramazan ayınızı tebrik ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Türk Medenî Kanunu Tasarısını beş haftaya yakındır müzakere ediyoruz. Meclisimizin her parti grubuna ait değerli konuşmacılarının genelde ve bölümler üzerindeki görüşlerini dikkatle izledik. Katkılarından dolayı her konuşmacıya teşekkür ediyoruz. Maddeler ve bölümler üzerinde görüşlerimizi kanun tasarısının genelinden soyutlamamız mümkün değildir. Bu nedenle, maddeler üzerindeki görüşmelerimizi geneldeki görüşmelerimizle bir sentez halinde sunmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, Türk hukuk devriminin temel taşlarından biri olan Türk Medenî Kanununun özüne dokunulmadan, günün ve çağın değişen şartlarına ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere uygun şekilde yeniden düzenlemeyi amaçlayan 1 030 maddelik kanun tasarısı, İçtüzüğün 91 inci maddesine göre, temel kanun niteliğinde kabul edilerek Yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir. Bu vesileyle, anlayış ve hoşgörülü tutumlarından dolayı muhalefet partilerimize de ayrıca teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; medenî yasalar, insanlara hayatlarının her döneminde, hatta doğum öncesinden başlayarak ölümünden sonra da uygulanan temel yasalardan biridir. İnsanın sosyal, kültürel ve ekonomik hayatı ile toplumun örfü, âdeti, ahlak anlayışı ve ortak değerlerini ilgilendiren bu düzenlemelerin, uygulanacak kişiler bakımından da anlaşılır olması, temel bir mecburiyettir.

Tasarıda kullanılan dil, mümkün olduğunca sadeleştirilmiş ve günümüz Türkçesine uyarlanmıştır; ancak, hukuk dili bakımından tam anlamı bulunamayan yerleşik bazı kelimeler olduğu gibi bırakılmış ve tasarıda terim birliğinin sağlanmasına özen gösterilirken, ölçü olarak da anayasa dili esas alınmıştır.

Konfüçyüs'ten bu yana biliyoruz ki, sözcüklerine aynı anlamlar yüklenen ortak bir dil yoksa, o toplumda, yapay tartışma, kavga, kısır döngü var demektir. Dil yoksa, sözcük yoksa, düşünce de yoktur. Kişi, en iyi, her sözcüğü beyninde çağrışımlar kışkırtan anadilinde konuşur. Bu yüzden, ses bayrağımız Türkçe'yi, kavram açısından daha da zenginleştirmek zorundayız. Her bilim, kendi dil adasını yaratır. Hukuk, kavramlar dilidir. Yasa, hukuk düzeninin merkezinde yer almak zorundadır. Yasaların, maddelerin, kısa, yalın, kolay, anlaşılabilir olması gerekmektedir. Çünkü, yasalar hukukçular için değil, sadece yurttaşlar için çıkarılır. Bu nedenle, bazı kelimelerde ifrata kaçılsa da, genel anlamda, yasa taslağının dili, bu bağlamda olumludur.

Tasarıdaki değişikliklerin büyük bir kısmı, aile hukuku alanında özellikle kadın-erkek eşitliğine yönelik olarak modern hukuk sistemlerinin kabul ettiği prensipleri içermektedir. Ayrıca, mal rejimleri, miras hukuku, dernekler ve vakıflarla ilgili mevzuatta da pek çok önemli değişiklikler getirilmiştir. Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, bu değişiklikler, Yüce Heyetinizce de tasvip görerek kabul edilmiştir. Gelmiş geçmiş cumhuriyet hükümetlerinin birçoğunun programlarında yer almış olmasına rağmen yıllardır bir türlü gerçekleştirilmeyen Medeni Kanun değişikliği, uzun bir çalışmanın ve emeğin sonucu olarak, bugün, değerli katkılarınız ve oylarınızla nihaî şeklini alacaktır. Bizler, 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, bu tarihî misyonu yerine getirmenin ve çağı yakalama yolunda önemli bir adımı atmanın kıvancını, onurunu ve şerefini her zaman taşıyacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu genel açıklamalardan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 91 inci maddesi gereğince temel kanunların görüşülme usulüne uygun olarak, tasarının 939 ile 1 030 uncu maddeleri arasında yer alan son bölüm üzerinde Grubumuzun düşüncelerini arz etmek istiyorum:

Tasarının 939 uncu maddesi, yürürlükteki 853 üncü maddeyi karşılamaktadır. Maddeyle, taşınır rehnin kurucu unsurları düzenlenmiş, yürürlükteki metinden farklı olarak, rehin tesisi için eşyanın teslimi yerine zilyetliğin devri gerektiği vurgulanmıştır.

Tasarının "Alacaklar ve Diğer Haklar Üzerinde Rehin" başlıklı İkinci ayırımında yer alan 957 nci maddesine "özel bir rehin senedi" ibaresine açıklık getirmek üzere "varant" kelimesi ilave edilmiş. Bu bölümdeki diğer maddeler ise, mevcut kanundaki şeklini korumuş; ancak, bazı redaksiyonlar yapılmıştır. Örneğin, tasarının 966 ncı maddesinin son fıkrasında yer alan "rehnedilenin" ibaresi " rehnedilen taşınırın" şeklinde değiştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, üçüncü kısımda yer alan "zilyetlik" kavramı, tasarıda 973 üncü madde olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, mevcut kanunda bulunmayan dolaylı ve dolaysız zilyetlik tanımları yapılmıştır. Bu tanıma göre, bir şeyde fiilî hâkimiyeti doğrudan doğruya sürdüren kimse dolaysız zilyet, başka bir kişi aracılığıyla sürdüren kimse ise dolaylı zilyettir. Bu tanım, özellikle zilyetliğin korunması bakımından önem arz eden isabetli ve doğru bir değişikliktir.

Gasp ve saldırından doğan dava hakkının, zilyedin fiili ve failini öğrendiği tarihten itibaren iki ay geçmekle düşeceği hususu, 984 üncü maddede yeni bir düzenleme olarak tasarıya alınmıştır.

Tasarının 988 inci maddesinin kenar başlığı "istihkak" yerine " "taşınır davası" olarak değiştirilmiştir. Bu bölümün diğer maddeleri, mevcut kanunda olduğu gibi, aynen tasarıya aktarılmıştır.

İkinci bölümde yer alan tapu siciliyle ilgili olarak, tasarının 997 nci maddesinin ikinci fıkrası tapu sicilinin unsurlarını düzenlemekte ve unsurlar arasına kat mülkiyeti kütüğünü de getirmektedir.

Tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilecek taşınmazların belirtildiği 998 inci maddede de önemli bir değişiklik yapılarak, 3213 sayılı Maden Kanunuyla özel mülkiyet konusu olmaktan çıkarılan madenler madde metninden çıkarılmıştır. Buna karşılık, maddeye "kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler" alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise, bağımsız ve sürekli hakların taşınmaz olarak kaydedilmesi için, hakkın süresiz veya en az otuz yıl süreli olma koşulu getirilmiştir.

Tasarının 1000 inci maddesinin konusu "sicilin unsurları", kenar başlığı ise "tapu kütüğü" şeklinde düzenlenmiştir. Birinci fıkrada, yürürlükteki kanunda yer almayan, ancak, tapu sicilinin temelini oluşturan ve taşınmaza sayfa açılması ilkesini belirleyen hükme yer verilmiştir. Maddede ayrıca, kütüğün özel sütunlarına nelerin tescil edileceği hususu da belirtilmiştir.

Tasarının 1009 uncu maddesiyle, yürürlükteki kanunun 919 uncu maddesinde sayılan şerh verilecek kişisel haklar dışında, taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinde de şerh verilebileceği hususu düzenlenmiştir. Böylece, yasal dayanağı bulunmayan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin de şerh verilerek yasal dayanağa kavuşturulması sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1012 nci maddesinde, mevcut kanunda bulunmayan eklentilerin ve kamu hukuku kısıtlamalarının beyanlar sütununa kaydedilmesi gibi hususlar düzenlenmektedir.

1018 inci maddesinde ise, taşınmaz lehine kurulan irtifaklardaki tescile ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Bu maddelerden sonra gelen diğer maddeler, mevcut kanundaki şekliyle tasarıda yer almıştır.

Uzun bir çalışmanın ürünü olan bu tasarıya nihaî şeklini vererek Yüce Meclisin huzuruna getiren Adalet Komisyonunun değerli Başkan ve üyelerine, Sayın Adalet Bakanımıza ve çeşitli aşamalarda bu tasarının hazırlanmasında görev almış olan bilim adamı, uzman ve yetkililere, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına teşekkür etmek istiyorum.

21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tarihî bir görevi yerine getirmenin gururunu ve kıvancını yaşadığımızı ifade ederken, tasarının yasalaşmasında desteğini ve katkılarını esirgemeyen siz değerli arkadaşlarıma ve Yüce Meclise teşekkür ederek sözlerimi bitirmek istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Gökbulut. Ayrıca, bize 10 dakika kazandırdığınız için de teşekkür ediyorum.

Efendim, grup temsilcisi arkadaşlarım arasında sıra konusunda herhangi bir talep var mı, yoksa, geliş sırasına göre mi söz vereyim?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yok Sayın Başkan.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yok.

BAŞKAN - Peki.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Nevşehir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Elkatmış.

Buyurun Sayın Elkatmış. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu Tasarısının 10 uncu bölümü, yani, 939 uncu maddeden 1030 uncu maddeye kadar olan kısmı üzerinde söz almış bulunuyorum; Grubum adına ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Türk Medenî Kanunu, İsviçre Medenî Kanunundan aynen iktibas edilmek, aynen tercüme edilmek suretiyle, 1926 yılında yasalaşmıştı. Yasalaştığı günden sonra, tabiî ki, toplumda ihtiyaçlar değişir, yeni durumlar ortaya çıkar, yeni gelişmeler olur ve bundan dolayı da devamlı bir değişim arzusu doğar; ancak, bu Medenî Kanun İsviçre'den aynen alındığı için, bu ihtiyaç o zamandan beri toplumda devamlı suretle söz konusu olmuş ve bu kanunun değişmesi yönünde ve kendi millî kimliğimize, yaşayışımıza, örfümüze, âdetlerimize göre, yeni bir kanun yapılması hususu söz konusu olmuş ve bu konuda da, elli yıldan bu tarafa, çeşitli hükümetlerce çalışmalar yapılmıştır.

Son olarak da, dört yıldır üzerinde çalışılan bu tasarı, nihayet iki yıl kadar önce Türkiye Büyük Millet Meclisimize sunulmuştur; komisyonda uzun bir görüşme maratonundan sonra nihayet Genel Kurulumuza inmiştir. Ancak, şunu hemen ifade etmeliyim ki, bu tasarı Meclise geldiği günden beri de toplumumuzda yeni tartışmalar meydana getirmiştir. Her ne kadar komisyonda uzun zamandır tartışma konusu olduysa da, maalesef, oradaki tartışmalardan pek netice alındığı kanaatinde değilim. Zira, bilindiği gibi, birtakım komisyon üyesi arkadaşlarımız, burada muhalefet ve iktidar partilerine mensup arkadaşlarımız da, bu tasarıyı çeşitli yönleriyle tenkit etmişlerdir ve bu tenkitlerden, elbette ki, birçoğu da, çok haklı tenkitlerdir; ancak, bunların dikkate alındığını söylemek de mümkün değildir. Sayın Adalet Bakanımız hatta, bir ara "tasarıyı geri çekerim" diye âdeta -buna tehdit demeyim de- komisyon üzerinde bir baskı da kurmuştur. Nihayetinde komisyon çalışmaları bir müddet askıya alınmış ve iktidar partisi grupları arasında yapılan görüşmeler neticesinde de, yeniden görüşmelere başlanmış ve bir orta yol bulunmuştur.

Değerli arkadaşlar, Medenî Kanun toplumun bütününü ilgilendiren temel bir kanundur. Bu nedenle, bu uzlaşma arayışının sadece iktidar partisi grupları arasında değil, muhalefetle de ve bütün toplumla da olması daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Bu nedenle de, kanun tasarısı, geldiği günden beri -burada da görüşüyoruz işte, bir aya yakın bir zamandır görüşmeler devam ediyor- devamlı surette tenkit edilegelmiştir. Yani, çok faydalı, çok güzel yönleri olmasına rağmen, bazı hususlarda, yine, bizim kültürümüze, dilimize, örf ve âdetlerimize, millî kimliğimize uygun olmadığından dolayı tenkitler yapılmaktadır, yapılıyor da.

Şunu söylemek istiyorum: Bu tasarı da tam olarak milletimizin isteklerini karşılayabilecek durumda değildir. Nitekim, tasarının birçok bölümünde de hiçbir değişikliğe gidilmemiştir. Hatta, bu tasarının kanunlaşmasını en fazla isteyen birtakım toplum kesimleri, sivil toplum örgütleri ve özellikle kadın temsilcilerimiz de bu tasarıdan pek memnun olmadıklarını, çeşitli vesilelerle, basın önünde ve çeşitli platformlarda ifade ediyorlar. Demek ki, daha iyi bir tasarı hazırlanması gerekirdi diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı büyük bir devrim olarak takdim edilmiştir. Ancak, tasarı, genel olarak aile hukuku yönünde yoğunlaşmış ve toplumdaki bütün tartışmalar, mal rejimi, aile hukuku, kadın-erkek eşitliği yönünde odaklaşmış ve bu konular tartışılmaya başlanmıştır. Halbuki, 1 030 maddelik bu tasarıda, aile hukukundan tutalım tapu sicillerine kadar, gayrimenkul hukukuna kadar, menkul, gayrimenkul rehinine kadar birçok hususlar düzenlenmiştir. O konularda her nedense pek tartışma çıkmamıştır; hatta, söz konusu dahi edilmemiştir. Sadece, sanki, mal rejimi öne çıkmış ve mal rejimini düzenliyormuş gibi bir hava doğmuştur. Bu da, tasarının eksik olmasındaki başlıca amillerden bir tanesidir.

Tasarının aile hukuku dışındaki bölümleri üzerinde de çok büyük bir değişiklik yapılmamıştır; hatta, bazı bölümlerde hiçbir değişiklik yapılmamış, sadece, dilde sadeleştirmeye gidilmiştir, şayet, buna sadeleştirme denilebilirse; ki, ben, birçok bakımdan sadeleştirme de diyemiyorum, bir hukukçu olarak da birçok kelimeyi anlamıyorum ve bu, nasıl sadeleştirme, onu da, takdirlerinize bırakıyorum.

Keşke, Medeni Kanun, bir bütün olarak milletimizin ihtiyaçlarına göre tamamen ve kullanılan Türkçeyle kaleme alınsaydı.

Tasarının geneli üzerinde ve bölümleri üzerinde konuşan milletvekili arkadaşlarımız çok değerli görüşlerini açıklamışlar, tenkit ve temennilerini dile getirmişlerdir. Bunlara katılmamak mümkün değildir. Yalnız, tasarının gerekçesinde, tarihimize, inançlarımıza hakaret içeren birtakım cümlelerin yer almasını, şahsen, ben, içime sindiremiyorum ve bu yönden dolayı da, bu tasarıya, şahsen, ret oyu vereceğimi buradan da belirtmek istiyorum. Bunların tasarıdan çıkarılması halinde, tabiî ki, biz de, rahatlıkla, gönül huzuru içerisinde bu tasarıya kabul oyu verebiliriz;  şahsen ben kendi adıma konuşuyorum.

Özellikle, tasarıda, güya sadeleştirilen birkısım kelimeleri anlamak mümkün değildir. Toplumumuzun anlamadığı birtakım kelimelerin tasarıda yer almasını kabul etmiyorum. Halk arasında yaşayan, benimsenmiş ve artık, Türkçe olarak kabul edilen ve yaşayan Türkçe yerine, uydurulan bazı kelimeler kullanılmıştır. Bu durumu anlamak ve kabul etmek mümkün değildir.

Bilindiği gibi, bizim milletimiz, geçmişten beri hayırsever bir millettir. Bu nedenle de, tarih boyunca birçok kişi en kıymetli varlıklarını, hatta, bütün mal varlığını dahi, toplumun menfaatı için, toplumun kullanması için vakfetmiştir. Hatta, sadece insanların değil, hayvanların istifadeleri veya korunmaları için dahi büyük mal varlıklarını vakfetmişlerdir. Onun içindir ki, toplumumuzda, vakıfların özel bir önemi, özel bir yeri vardır. Ancak, şimdi, bu tasarıda, vakıflar yönünden bir geriye gidiş söz konusudur. Getirilen değişiklikle, vakıflar, her türlü müdahaleye açık hale getirilmiş ve güvenceleri kalmamıştır. Vakıflar, Genel Müdürlüğü tarafından devamlı surette denetleniyordu; geçen yıl bu Mecliste kabul edilen bir yasayla Devlet Denetleme Kuruluna da vakıfları denetleme yetkisi verilmişti; yani, çifte bir denetim söz konusu.

Bütün bunlara rağmen, vakıflar üzerinde bu tasarıyla getirilen değişikliği bir baskı unsuru olarak niteliyorum ve bunu anlamak da mümkün değil. Bu yönüyle de tasarıyı, ileriye giden bir tasarı olarak değil, geriye gidişi gösteren bir tasarı olarak kabul ediyorum.

Burada hemen ifade etmeliyim ki, tarım işletmelerinde bütünlüğün korunması yönünden değişiklikte büyük isabet vardı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde söz aldığım husus, tasarının Üçüncü Bölümü, yani, 939 uncu maddeden 1030 uncu maddeye kadar olan kısımdır. Burada taşınır rehni, zilyetlik, tapu siciliyle ilgili kısımlar vardır. Bu bölümde, taşınır rehni kurulması, sona ermesi hükümleri buna bağlı olarak hapis hakkı, alacaklar ve diğer haklar üzerinde rehin kurulması ve hükümleri, rehin karşılığında ödünç verme işiyle uğraşanlar, rehinli tahvil, zilyetlik ve tapu sicili düzenlenmiştir.

Bu bölümde yeni hiçbir hüküm getirilmemiştir. Nitekim, Sayın Adalet Bakanımız da komisyondaki 9.5.2001 tarihli konuşmasında bu bölümde hiçbir değişiklik getirilmediğini, sadece dilde sadeleştirmeye gidildiğini, ancak, trafik siciline bağlı olan motorlu taşıtların da rehnedilebileceği hususunda bir ufak değişiklik getirildiğini söylemektedir.

Değerli milletvekilleri, tapu kayıtları çok önemlidir. Tapu kayıtları mülkiyeti ve mülkiyetten başka aynî hakları göstermesi bakımından önemlidir. Tapu kayıtları, güven ve istikrar sağlaması yönünden de çok önemlidir. Bu bakımdan, kadastro işlerine ve tapu kayıtlarına, kütüklerine çok değer vermemiz gerekir. Ancak, maalesef, bu konularda çok da başarılı değiliz. Bugün, ülkemizde kadastro çalışmaları tamamen bitirilebilmiş değildir. Özellikle, kırsal kesimlerin büyük bir kısmının kadastrosu, tapulaması yapılabilmiş değildir. Ülkemizin tamamında kadastro çalışmasını bitiremediğimiz takdirde, mülkiyet haklarını garantiye almamız, ihtilafları önlememiz mümkün değildir. Bugün, tapu kadastro müdürlükleri, tapu sicil müdürlükleri eleman yönünden, araç-gereç yönünden sıkıntı çekmektedirler. Kadastro mahkemeleri de ağır işlemektedir; çünkü, kadastro mahkemeleri, sanki, üvey evlat muamelesi görmektedirler ve başka bir mahkemenin hâkimi o konuyu da değerlendirmektedir; birçok yerde bu olmaktadır. Bundan dolayı da davalar yıllarca sürmektedir. Daha doğrusu, bütün gayrimenkul davaları, maalesef, uzun sürmektedir.

Başka bir konu da, tapu kayıtları ve her türlü müstenidatının mutlak surette bilgisayara geçirilmesi gerekir. Bu konuda da pek başarılı olduğumuz söylenemez. Gerçi çalışmalar var; ama, ağır yürüdüğünü ifade etmek istiyorum. Tapu kayıtları ve müstenidatının iyi korunması gerekir; çünkü, bu kayıtların içerisinde çok değerli, tarihî değeri olan belgeler de bulunmaktadır.

Eski tapu kayıtları, bildiğimiz gibi, Arapçadır. Bu itibarla, Arapça olan bu tapu kayıtlarının tamamının Türkçeye çevrilmesinde zaruret vardır. Sıhhatli bir tapu kaydından bahsedilebilmesi için tercüme işinin yapılması gerekir.

Tasarının 1008 inci maddesi, taşınmaza ilişkin hakların tapu kütüğüne şerh edileceğini amirdir.

Değerli arkadaşlar, niçin bu şerhler veriliyor; çünkü, taşınmazı, tapu kaydına güvenerek alan kişinin, hiçbir kısıtlama olmadan, oradan istifade edebilmesi gerekir. Ancak, bu şerhler olmazsa, ileride birtakım ihtilaflar çıkar, tapu kayıtlarının da güvenirliği kalmaz; o nedenle bu şerhler veriliyor.

Birçok şerh sayılmış; ancak, tapu kütüğüne, SİT alanı içerisinde olup olmadığı hususunda, şerh verilip verilmeyeceği hususunda bir hüküm yok. SİT alanları da çok önemlidir; bu da gayrimenkulu takyit eden bir husustur. İleride birtakım mağduriyetlerin olmaması için, SİT alanlarının da bu şerh içerisine alınması gerekir diye düşünüyorum, hatta bunun ötesinde, imar durumlarının da şerh edilmesi gerekir ki, taşınmazı, tapu kaydına güvenerek alan insan, özellikle birtakım saf insanlar ileride mağdur olmasınlar.

Yine, tasarının 712 ve 713 üncü maddelerinde zamanaşımı düzenlenmektedir. İstikrar ve güven konusunda zamanaşımına elbette ki ihtiyaç vardır; ancak, bazen, bu, büyük haksızlıklara sebep olmaktadır. Kişiler arasında zamanaşımı süresi önemlidir; ancak, kişilerin haklarının zayi olmaması için -kişilerin hakları yönünden- devletle kişiler arasında zamanaşımı işlememelidir. Şöyle ki, eski kayıtlarda, bildiğimiz gibi, miktar çok az gösteriliyordu, hudutları ise gayri sabitti ve daha evvel de -zannedersem 1987'den evvel- Tapu Kadastro Kanununda zilyetlikle iktisabı 20 dönümle sınırlıyordu, sonradan bu 50 dönüme çıktı, toplam olarak da 50 dönümdü 100 dönüme çıktı. Yani, bir parça olarak 20 dönüm 50 dönüme çıktı, toplam olarak da 50 dönüm 100 dönüme çıktı. Tabiî ki, 1987'den evvel kadastro gören yerlerde birtakım mağduriyetler oldu, zaman içerisinde, zamanaşımı dolayısıyla, bu gayrimenkullere malik olanlar, zilyet olanlar dava açamadılar. Devletle kişiler arasındaki zamanaşımını kabul etmezsek; ki, bu adaletlidir de, şöyle adaletlidir: Devlet mallarına karşı zamanaşımı olmadığına göre kişiler yönünden, kişilerin devletle olan bu ihtilaflarında da zamanaşımı olmaması gerekir. Bu mağduriyetlerin önüne geçilebilir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bölümde düzenlenen bir kısım hususlar vardır ki, bana göre, Medeni Kanunda yer alması gerekmez. Bunların Borçlar Kanununda veya Ticaret Kanununda yer alması daha uygun olurdu diye düşünüyorum. Bunlar nedir diye sorarsak; mesela, 956 ncı maddede kıymetli evrak rehni söz konusu. Gerçi bu tapu kütüğünü de ilgilendiriyor; ama, daha detaylı olarak bunun, Ticaret Kanununda veya Borçlar Kanununda yer alması daha uygun olurdu, daha kapsamlı olurdu.

Yine, Üçüncü Ayırımda, rehin karşılığında ödünç verme işiyle uğraşanlar hakkında bir düzenleme getiriliyor ki, bu da, kanımca, Medenî Kanunda değil, Ticaret Kanununda veya Borçlar Kanununda yer almış olsaydı daha isabetli olurdu.

Yine, tasarının 970 inci maddesinde rehinli tahvil çıkarma diye bir husus düzenlenmiş; bunun da bu kanunda yer alması gerekmezdi diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, yürürlük tarihi üzerinde de komisyonda epey tartışma çıkmıştır ve tasarıya göre 1 Ocakta yürürlüğe gireceği ifade ediliyor; ama, bu kadar kapsamlı büyük bir temel kanunun -1 030 maddelik bir temel kanunun- hemen yürürlüğe girmesi, ileride, uygulamada birtakım sıkıntılar meydana getirecektir. Nitekim, komisyondaki müzakerelerde, bu hususta çeşitli fikirler ileri sürülmüştür; ancak, yeni bir yıla yeni bir yasayla girme nedeniyle yürürlük tarihi 1 Ocak olarak kabul edilmiştir; bunda belki haklı olunabilir; ama, uygulama açısından baktığımızda, ileride çok büyük mahzurlar doğuracağı da ortadadır. Bu hususta bir mehil verilirse, yani yürürlük tarihi geriye  doğru atılırsa isabetli olacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elkatmış.

Saadet Partisi Grubuna tanınan sürenin, iki milletvekili arasında kullanılması bildirilmiş; Malatya Milletvekilimiz Sayın Yaşar Canbay ile Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, sadece Sayın Ulucak konuşacak.

BAŞKAN - Peki efendim.

Saadet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak; buyurunuz.

SP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara) - Sayın Başkan, 723 sıra sayılı Türk Medeni Kanun Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve aynı kanunda değişiklik yapılması hakkında bazı sayın milletvekili arkadaşlarımızın kanun teklifleri hakkında, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, siz Sayın Başkanımızı ve değerli milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, tasarının bölümler halinde görüşülmesi Yüce Meclisimizce kabul edilmiştir. Tasarının Onuncu Bölümünü teşkil eden 939 uncu maddeden tasarının sonuna kadar olan kısmı üzerinde görüşlerimizi arz ediyorum.

Malum olduğu üzere, bu bölümde, sınırlı aynî haklardan taşınır rehni, zilyetlik ve tapu sicili konularıyla ilgili düzenlemeler yapılmaktadır. Halen yürürlükte bulunan Türk Kanunu Medenisinin bu bölümünün Birinci Faslının  -ki tasarıda "ayırım" diye adlandırılmış- ilk maddesini teşkil eden 853 üncü maddesindeki "kanunen muayyen istisnalar haricinde, bir menkul, ancak, teslimi meşrut şekilde rehn edilebilir" şeklindeki hüküm, 939 uncu maddeyle "rehnin tesisi için eşyanın teslimi yerine ancak zilyetliğin alacaklıya devri suretiyle rehnedilebilir" şeklinde değiştirilmiştir.

Meri Kanunun 854 üncü maddesinin "Hayvan Rehni" başlığı altındaki hükmü, kapsamı genişletilerek düzenlenirken, başlığı da "Ayrık Durumlar" olarak değiştirilmiştir.

Tasarının 940 ıncı maddesinde yer alan ikinci fıkrayla, gerçek ve tüzelkişilerin alacaklarının güvence altına alınması için, kanun gereğince bir sicile tescili zorunlu olan taşınır mallar üzerinde zilyetlik devredilmeden de, taşınır malın kayıtlı bulunduğu sicile yazılmak suretiyle, rehin kurulabileceği hükmü getirilmektedir. Rehin kurulmasına ilişkin diğer hususlar, tüzükle belirlenecektir.

941 ve 942 nci maddeler olarak, Meri Kanunun 855 ve 856 ncı maddeleri dili sadeleştirilerek tasarıda yer almıştır; ancak, bu maddelerin "Merhun Üzerinde Muahhar Rehin Tesisi" ve "Mürtehinin Merhunu Rehin Etmesi" şeklindeki başlıklarının "Art Rehin", "Alt Rehin" şeklinde yer almasının, maddelerin kapsamını ifade etmede yeterli olmadığını belirtmek yerinde olacaktır.

Bu vesileyle, bu Onuncu Bölüm de dahil, tasarının tümünde yer alan bazı kelimeler ve ifadelerin gereksizliğine değinmeden geçemeyeceğim.

Tasarıda yer alan bu ve diğer bazı kelimelerin hem anlaşılamaması bakımından hem de lisanımızla uyumlu olmaması yönünden, keşke, uygun kelimeler bulunması yanında, dilimize yerleşmiş ve hemen herkes tarafından anlaşılan kelimeler yerinde bırakılsaydı diyorum.

Tasarının başlangıç kısmında yapılan görüşmeler dışındaki bölümlerde söz alan diğer sözcüler, tasarının dili ve şimdi tekrarından hicap duyduğum, toplumumuzun millî, dinî, tarihî ve kültürel değerlerini aşağılayıcı ve bir kanun  metnine asla yakışmayan değerlendirmeleri, haklı olarak tenkit etmişlerdir.

Sayın Bakanımızın, hemen her bölüm sonunda söz aldıklarında, bu haklı tenkitleri değerli bir bilim adamı olarak değerlendirecek ve hatta düzeltme yolunda .gereğine tevessül edecek yerde "gereksiz tekrar"olarak vasıflandırmalarını doğrusu, haklı bulmadığımı ifade etmek istiyorum.

1030 maddelik bir tasarının hemen her maddesi, halen merî kanunun dilinin anlaşılabilir hale getirilme gerekçesiyle değişikliğe uğradığına göre, sözcülerin bölümler üzerindeki görüşmelerde bu hususlara değinmelerini doğal karşılamak gerekir. Yüce Meclisimizin hiçbir üyesinin tasarının anlaşılabilir hale getirilmesine karşı olması düşünülemez.

Bu bakımdan, 1926 yılı şartlarına ve diline göre tercüme edilerek kanunlaşan Medenî Kanunun dilinin anlaşırlılığı bakımından yapılan çalışmaları elbette takdir etmek gerekir; ancak, şu anda yaşayan Türkçemizle uzaktan yakından ilgisi olmayan bazı kelimeleri -ki, Sayın Bakanımızın dahi hatırlayacakları gibi, bir zamanlar, bazı kelimeler aydınlarımız tarafından dahi uydurukça diye vasıflandırılmıştır- herkes tarafından anlaşılan ve artık, Türkçeleşmiş kelimeler yerine dayatmayı, hukuk mantığıyla bağdaştırmak ve kaynağı neresi olursa olsun lisanımıza yerleşmiş kelimeleri illâ lisanımızdan atmanın makul bir gerekçesini de bulmak mümkün değildir.

Bugün Batı ülkelerinde, diğer ülke dillerinden alınmış binlerce  kelimenin rahatlıkla kullanılması ve yerleşmesi, o dilin zenginleşmesi kabul edildiği halde, 500-600 kelimelik bir konuşma dilinin milletimize layık görülmesini ve kanunları, hele "Medenî Kanunu anlaşılır hale getirelim" derken, yaşayan dilimize ihanet kabul edilebilecek davranışı bazı kesimler ve sayısal çoğunluk hoş karşılasa dahi, tarih affetmeyecektir.

Burada şu hususu da Yüce Meclisimize hatırlatmak istiyorum: Kentlerimizin en işlek caddelerindeki mağaza ve dükkânları, yabancı kelimeler ve isimlerin bir nevi işgalleri karşısında duyarsız kalınmasının değerlendirilmesini Yüksek Heyetinize bırakıyorum.

Tasarıda yer alan diğer hususlara da kısaca değinmek istiyorum. Bu bölümde "Rehnin Sona Ermesi" başlığı altındaki 943 üncü maddede, zilyetliğin kaybı; 944 üncü maddede, geri verme borcu; 945 inci maddede, alacaklının sorumluluğu hususları, meriyetteki maddeler fıkralara ayrılarak düzenlenmiştir.

"Rehnin Hükümleri" başlığı altında, alacaklının hakkı, rehnin kapsamı, rehnin sırası ve mülkiyetin geçememesi hususları, 946, 947 ve 948 inci maddelerde, yine, fıkralara ayrılarak düzenlenmektedir. 949 uncu maddeyle, taşınmaz rehnine paralel olarak, taşınanın mülkiyetinin alacaklıya geçmesinin geçersizliği yasaklanmaktadır. 950 nci maddede, hapis hakkı; 951 inci maddedeyse, istisnalar; müteakip maddelerde, borç ödemeden aciz ve hükümleri belirlenmiştir.

İkinci ayırımda da "Alacaklar ve Diğer Haklılar Üzerinde Rehin" başlığı altında, senede bağlı olan veya olmayan alacaklarda, kıymetli evrakta, emtiayı temsil eden senetlerde ve art rehin hususları, rehnin kapsamı; üçüncü ayırımda da, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkında işletme izni alma ve süre hususları düzenlenmektedir.

Dördüncü ayırımda da, rehinli tahvil, niteliği, şekli düzenlenmektedir.

Tasarının "Zilyetlik ve Tapu Sicili" kısmına geliyorum. Tasarının tapu siciliyle ilgili ikinci bölümünün 997 nci maddesinde, halen meri kanunun 910 uncu maddesindeki "tapu sicilli gayrimenkuller üzerindeki hakların hallerini gösterir. Tapu sicilinin numunesi ve nasıl tutulacağı nizamnemei mahsus ile muayyendir" şeklindeki hüküm "taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tapu sicili tutulur" şeklinde değiştirilmektedir. Bu defa maddeye, meri kanunda bulunmayan "tapu sicili, tapu kütüğü ve -Kat Mülkiyeti Kanununa göre tutulması gereken- kat mülkiyeti kütüğü ile bunları tamamlayan yevmiye defteri ve belgeler ile planlardan oluşur" şeklinde ikinci bir fıkrayla tapu sicilinin unsurları düzenlenmektedir.

910 uncu maddenin ikinci cümlesi de "sicilin örneği, nasıl tutulacağı ve yardımcı siciller tüzükle gösterilir" şeklinde 997 nci maddeye üçüncü fıkra olarak getirilmektedir.

Tasarının 998 nci maddesinde, tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilen "madenler" ifadesi, meri kanunun 911 inci madde metninden çıkarılarak, yerine "kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler" metni getirilmektedir.

Ayrıca, arazinin tapu siciline kaydının özel kanun hükümlerine tabi olacağı, ikinci fıkrada belirlenmektedir.

Üçüncü fıkrayla da, bağımsız ve sürekli hakların kaydedilmesi için gereken şartlar ve usulün tüzükle belirleneceği, süreklilik şartının gerçekleşmesi için hakkın süresiz ya da en az otuz yıl süre olması gereği öngörülmektedir.

Tasarının 1000 inci maddesinde, tapu sicil sisteminin esasını teşkil eden ve taşınmaza kütükte bir sayfa ayrılması ve sayfa numaralarının birbirini takip etmesi, meri kanunun 9l3 üncü maddesinde belirlenen taşınmazın bölünmesi ve taşınmazların birleştirilmesi halinde uygulanacak usulün tüzükle belirlenmesi esası tekrar getirilmiştir.

Kütüğün her sayfasındaki özel sütunlara tescil edilecek aynî haklar mülkiyet, irtifak hakları, taşınmaz yükü, rehin hakları olarak belirlenmiştir.

Ayrıca, aynı malike ait birden çok taşınmazın sınırları birbirine bitişik olmasa bile, malikin isteğiyle, kütükte ortak bir sayfaya kaydolunabileceği şeklinde yeni bir esas getirilmektedir.

Yürürlükteki kanunda bulunmayan, kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümlerin, ayrıca tutulacak kat mülkiyeti kütüğüne yazılması, 1001 inci maddede yer almıştır.

1002 nci maddeyle de, tescil işlemlerinin istem sırasına göre yapılması, yazılması esasları belirlenmiştir.

Kütüğe yazımda resmî bir ölçüme dayanan planın esas alınması 1003 üncü maddeyle kabul edilmiştir.

Yürürlükteki kanunun 916 ncı maddesinin "Tapu Daireleri Teşkilatı" şeklindeki başlığı "Tapu İdareleri" şeklinde değiştirilerek, kenar başlığı olarak "Kuruluş" ibaresi getirilmektedir. Herhalde eski başlık anlaşılmaz görülmüş.

1009 uncu maddede, yürürlükteki kanunun 919 uncu maddesi de yer almamış, arsa payı karşılığı inşaat ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi de, şahsî, kişisel haklar arasına katılmıştır.

Meri kanunda yer almayan bir husus, 1012 nci maddede düzenlenmektedir. Buna göre, bir taşınmazın eklentileri, malikin istemi üzerine kütükteki beyanlar sütununa yazılabilecek; terkini ise, kütükte hak sahibi görünen bütün ilgililerin rızasına bağlı olacaktır.

Meri kanunun 922 nci maddesini karşılayan 1013 üncü maddeye eklenen üçüncü fıkrayla, bir aynî hakkı tescilden önce kazanan kimsenin, gerekli belgeleri ibraz ederek tescili isteyebileceği belirtilmiştir.

Tasarının 1014 üncü maddesinde, halen meri kanunun 923 üncü maddesinde bir tescilin, taşınmaz malikinin yazılı beyanı üzerine terkin veya tadili mümkün olabilecekken, bu maddenin yeni şekliyle, tescilin terkin edilmesi veya değiştirilmesi, bu kaydın kendilerine hak sağladığı kimselerin yazılı beyanıyla yapılabilecektir.

Tasarının tapu sicilinin açıklığından münbais 1020 nci maddesinde, meri kanunun 928 inci maddesindeki "alakası olduğunu ispat eden" ifadesi, herhalde anlaşılması mümkün olmadığından olsa gerek "ilgisini inanılır kılan" şeklinde değiştirilmiştir.

Uzun bir çalışma sonucu yüksek huzurunuza gelen bu tasarının genel gerekçesindeki içimize sinmeyen kısımların en kısa zamanda metinden çıkarılması temennisiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ulucak, ben de size çok teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bilecik Milletvekili Sebahat Vardar; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu Tasarısının Onuncu Bölümü üzerine, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürk devrimlerinin temel yapı taşlarından biri ve hukuk  devrimimizin simgesi olarak kabul ettiğimiz 4 Ekim 1926 tarihli Türk Kanunu Medenîsinin, yetmişbeş yıl sonra, çağdaş, demokratik ve laik toplumun gereklerine uygun olarak yeniden kanunlaştırılmak üzere Yüce Meclisimizin onayına sunulmuş olması son derece önemlidir.

1926 yılında yürürlüğe giren Türk Kanunu Medenîsiyle, Atatürk devrimlerinin yöneldiği çağdaş uygarlık hedefine ulaşmada önemli bir adım atılmış ve kadını, erkeği, çocuğuyla, Türk toplumunun her ferdî, çağdaş uygar dünyanın mevcut hakları ve hukukuna kavuşmuştu; fakat, bu kanunun yaşanan toplumsal ve siyasal gelişmeler ile birey hak ve özgürlükleri konusundaki gelişmelerle ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamadaki yetersizlikleri nedeniyle -ki, bunların başında kadın erkek eşitliği konusundaki anlayış değişiklikleri gelmektedir- 1951, 1971, 1974, 1976, 1981 ve 1984 yıllarında hazırlanan taslaklar kanunlaştırılamamıştır. 1994 yılında hazırlanan tasarı ise, 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş; ancak, yasama döneminin sona ermesi nedeniyle kadük olmuştur.

Yaklaşık elli yıldır tartışılan ve bu dönem Meclisi çalışmalarıyla gerçekleştirilen yeni Türk Medenî Kanunu Tasarısı, kişiler, aile, miras, eşya hukukuna ait kapsamlı ve reform niteliğinde değişiklikler içermektedir. Kabul ettiğimiz Türk Medenî Kanunuyla, kullanılan dil sadeleştirilerek ifadeler kolay anlaşılabilir bir hale dönüştürülmüş, aile hukuku alanında kadın erkek eşitliği sağlanmış, eşler arasındaki mal rejimi düzenlenerek malî sorumluluklar belirlenmiş, çocukların korunması ve eşit haklara kavuşturulması yönünde çağdaş insan hakları anlayışına uygun düzenlemeler getirilmiştir.

Tasarının temel amacı, hiçbir zaman, Türk aile yapısını tümüyle değiştirmek olarak algılanmamalıdır; amaç, toplumsal gelişmenin gerisinde kalmış bazı hükümlerin değiştirilmesi, güncel sosyal gerçekler ve çağdaş yaşamın gereksinimlerine göre kadın - erkek eşitliğini sağlamaya yönelik bir yeniden düzenlemedir.

Değerli milletvekilleri, kadının, boşandıktan sonra eski soyadını alabilmesi, evliliğin birlikte sürdürülebileceği konutun ortak seçimi, evlilik birliğinin yönetiminde eşlere eşit söz hakkı tanınması, evlilik birliğinin giderlerine katılmada eşitlik ilkesinin getirilmesi, kadının meslek ve sanat seçiminde kocasının iznini öngören düzenlemenin kaldırılması, hâkime, gerektiğinde eşlerden birinin tasarruf yetkisini sınırlama imkânı verilmesi, eşler arasında cebrî icra yasağının belli şartlarla kaldırılması, eşlerin birlikte edinilmiş malları ile kişisel mallarının ayrılması, kanunî mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejiminin benimsenmesi, boşanma sırasında, paylaşım konusu konutta kimin kalacağının hâkim tarafından belirlenebilmesi, bu yönde atılmış önemli adımlardan bazılarıdır.

Değerli arkadaşlar, kamuoyunda uzun süredir tartışılan mal rejimi yeni kanunun en önemli reformlarından birisidir. Öncelikle, bu mal rejiminin uzun süren tartışmalar sonrasında varılan uzlaşmaya göre düzenlendiğini belirtmek isterim. Belki, bu düzenleme, kadın haklarıyla ilgili örgütlerimiz ve bizlerin istediği gibi olamamıştır; ancak, uzlaşmaz tavırların da böyle büyük bir reformun gerçekleşmesini engelleyebileceği ihtimali dikkate alınmak zorunda kalınmıştır. Hepimizin bildiği gibi, Türk Kanunu Medenîsi eşler arasındaki yasal mal rejimini mal ayrılığı olarak kabul etmişti; bu düzenleme, uygulamada özellikle kadınlar bakımından bazı haksızlıklara yol açmış, boşanma durumunda kadınların büyük sıkıntılar yaşamasına neden olmuştur. Bu haksızlık ve eşitsizlikleri gidermek için edinilmiş mallara katılma rejimi adı altında, yeni bir mal rejimi, yasal rejim olarak düzenlenmiştir. Ayrıca eşler, evlenme töreninden önce veya sonra, noter kanalıyla yapacakları bir sözleşmeyle, kanunda belirtilen diğer mal rejimlerinden istedikleri birini de seçme hakkına sahip olmuşlardır. Eşlerin seçebilecekleri diğer mal rejimleri de şunlardır: Mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı.

Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine göre, eşlerin iki grup malı olduğu kabul edilmektedir; birincisi, eşlerin kişisel malları, ikincisi ise, edinilmiş mallarıdır. İlke olarak, eşlerin, mal rejiminin devamı süresince karşılık ödemek suretiyle elde ettikleri tüm mal varlıkları edinilmiş mallardan sayılacaktır.

Bu yeni rejime geçerken, bazı aksaklıkları önlemek bakımından, hem kanunun gerekçesinde hem de madde metninde, edinilmiş malların ve kişisel malların neler olduğunun örneklerle sayılması yerinde bir düzenlemedir. Ayrıca, eşlere, sözleşmeyle, edinilmiş malların kapsamını daraltma yetkisi verilmesi de bazı huzursuzlukları önlemeye dönük, isabetli bir yaklaşımdır.

Bu yeni düzenlemeyle, malların tasfiyesi, denkleştirme, değer tespiti, paylaşma konusu gibi noktalarda, uygulamalar sırasında bazı  sorunlar yaşama olasılığı yüksektir. Bu sorunların tartışılması, örneklerin çoğaltılması ve gerekli içtihatların oluşması için, başta yargıçlarımıza, barolarımıza, üniversitelerimize ve Adalet Bakanlığımıza önemli görevler düşmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, önemli bir hukuk reformu gerçekleştirilirken, geçiş süresinde bazı sorunların ortaya çıkacağı açıktır. Dolayısıyla, bu geçişte uyumlu bir planlama, hak ihlaline yol açmamak bakımından şarttır.

Bu çerçevede, kanunun getirdiği en önemli değişiklik diyebileceğimiz mal rejimiyle ilgili olarak da, bir geçiş düzenlemesi öngörülmüştür. Bu geçiş süresi şöyledir: Türk Medenî Kanunu yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş eşler arasında, bu tarihe kadar, tabi oldukları mal rejimi devam edecektir; ancak, eşler, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak, bir yıl içinde başka bir mal rejimini seçebileceklerdir. Eşler bu süre içinde bir mal rejimi seçmez iseler, bu tarihten geçerli olmak üzere, yasal mal rejimine geçmiş sayılacaklardır.

Uygulamada ortaya çıkacak önemli bir sorun, eşlerin önceki mal rejiminden farklı bir mal rejimini seçmeleri durumunda olacaktır. Bu durumda, eşlerin mallarının eski mal rejimine göre tasfiyesi gündeme gelecek ve bu tasfiye işlemleriyle ilgili yetkili mercilerle yargı organlarının hızlı bir eğitim ve hazırlık çalışmaları yapması ihtiyacı doğacaktır.

Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce açılan boşanma veya iptal davaları karara bağlandığında, eşler arasında, önceden tabi oldukları mal rejiminin sona ermesine ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bu davalar, retle sonuçlandığında ise, eşler, kararın kesinleşmesinden başlayan bir yıl içinde başka bir mal rejimini seçtikleri takdirde, yasal mal rejimini seçmiş sayılacaklardır. Bu rejim, kanunun yürürlük tarihinden geçerli olacaktır.

Mal birliği veya mal ortaklığı rejiminin yasal mal rejimine dönüşmesi durumunda da, Türk Kanunu Medenîsinin ilgili mal rejiminin sona ermesine ilişkin hükümleri uygulanacaktır.

Kanun, görüldüğü gibi, bu geçiş döneminde, kargaşaya yol açmayacak ve eşleri mağdur etmeyecek bir biçimde planlanmıştır. Bundan sonra yapılacak olan, ilgili tüzük ve yönetmeliklerin hızla çıkarılması ve daha önce de belirttiğimiz hazırlık ve eğitim çalışmalarının hızlandırılmasıdır. Sadece hukukçuların değil, yurttaşların da bilgilendirilmesi için sözü edilen çalışmalara hükümetin, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin ve medyamızın özel bir önem vermesi ihtiyacı da açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böylesine önemli bir reformun gerçekleşmesine büyük katkı sağlayan Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit ve bakanlarımızı, Adalet Bakanımız Sayın Hikmet Sami Türk ve Bakanlık görevlilerini, bilim adamlarımızı, kadın haklarıyla ilgili sivil toplum örgütlerini kutluyor ve teşekkür ediyorum.

Ayrıca, böylesine önemli işleri başarıyla yapan bu Meclisin bir üyesi olmaktan onur duyuyor ve tüm milletvekili arkadaşlarımı, gösterdikleri uzlaşma ve özverili çalışma nedeniyle kutluyorum.

Yeni yasamızın ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Bilecik Milletvekilimiz Sayın Sebahat Vardar'a, biz de teşekkür ediyoruz.

Teşekkür listesinde Adalet Komisyonu Başkanı ve üyelerini sayardınız değil mi Sebahat Hanım?

SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Evet efendim.

BAŞKAN - Onun da ilave edelim. Peki.

Efendim, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, 939 uncu maddeden başlayan, Medenî Kanun Tasarısının Onuncu Bölümüyle ilgili görüşlerimi anlatmaya çalışacağım; fakat, sanıyorum, bu konuda anlatacak fazla bir şey yok; çünkü, Adalet Bakanımızın ifadesiyle, bu bölümdeki hükümler, yürürlükteki kanunun bugünkü dille ifadesinden başka bir yenilik getirmiyor. Yapılan bazı ufak tefek değişiklikler de sanıyorum, ele almaya değmez. Arkadaşlarımız, bunu ifade ettiler.

Şimdi, burada "bugünkü dille ifadesinden başka bir yenilik getirmiyor" denildiğine göre, bugünkü dile adaptasyonu da önemli bir husus olarak karşımızda durmaktadır. O zaman, her ne kadar, arkadaşlarımız, zaman zaman, dile getirmiş olsalar da, bu konuda, tarihe not düşmek adına, en azından, Adalet Komisyonunda, bu konudaki uyarılarımız istikametinde, birkaç hususu dile getirmek arzusundayız.

BAŞKAN - Sayın Gül, çok özür diliyorum..

Değerli arkadaşlarım, sürekli çalan bir telefon sesi var. Demokrasi çoksesliliktir falan; ama, bu seslerin arasında cep telefonu sesi olmaz. İstirham ediyorum... 7-8 tane oldu saydığım parça; bakın, hâlâ bir yerden telefon sesi geliyor. Bazen, arkadaşlarımız duymuyor da... Hatibin de insicamını bozmayalım.

Kusura bakmayın Sayın Gül.

Buyurunuz.

MEHMET GÜL (Devamla) - Burada, bir yanlışa düştüğümüz kanaatindeyim. Biz, dili sadece bir anlaşma vasıtası olarak ortaya koyduk. Sayın Bakanımız da müteaddit konuşmalarında, işte eski dilin anlaşılamadığını, yeni dilin, yeni gençler, yeni nesiller tarafından, yeni gelişmelerle değerlendirilmesi gerektiğini, daha iyi anlaşılması gerektiğini söylediler. Şüphesiz bu doğru; yani, yeni dil, millet hayatında devam etmeli ve milletin bütün fertleri bunu anlayabilmelidir; ama, dil, sadece bir anlaşma vasıtası değildir ki.

Dil, binlerce yılda, Türk Dil Kurumu veyahut da Ahmet veya Mehmet istedi diye oluşmamıştır. Dil, binlerce yıl içerisinde, bilinmeyen âlimler tarafından, toplumbilim kurallarına uygun olarak insan hayatında yerini almış ve zaman içerisinde, hem anlaşma vasıtası olmuş hem kültür taşıyıcısı vasfını taşımış hem dünya görüşlerini ifade etmiş hem de insan düşünce ufkunu, kelime oranı çoğaldığı oranda da artırmış, geliştirmiştir; yani, dile, sadece anlaştığımız bir vasıta diye bakarsak, İngilizce de anlaşabiliriz, başka bir dille de anlaşabiliriz; ama, bizden olmayabilir.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Anlaştığımızı kim söyledi?

MEHMET GÜL (Devamla) - Dil, sadece anlaşma vasıtası değildir; aynı zamanda, bir toplumu yarına taşıyan; hatta, bir toplumun düşünce ufkunu açan bir süreci ihtiva eder, bir kavramı ihtiva eder; dolayısıyla, çok da önemsiz değildir.

Burada, niçin bunu söyledik¸ bu Medenî Kanunumuzda, biraz işin dozajı kaçmış gibi gözüküyor. Arkadaşlarımızın ifade ettiği pek çok örnekte görüldüğü gibi, pek çok kelime, bugün, toplum tarafından anlaşılmasına rağmen, milletimiz tarafından kabul edilmiş olmasına rağmen, sırf yeni bir kelime getirmek adına atılmıştır. Bilindiği gibi, atılan, sadece kelimeler değildir; o kelimeyle beraber kelime grupları atılmaktadır, bir düşünce hazinesi atılmaktadır, kültür hazinesi atılmaktadır.

Dolayısıyla, burada bir yanlışlık yapılmıştır. Bu yanlışlık yapılırken, Alman alimi Max Müller'in güzel bir sözü var, onu da hatırlamadan geçmemek gerekiyor. Max Müller diyor ki: "Dil ve kelimeler, kendi kanunu içerisinde gelişir. Dil de, topraklar gibi fethedilebilir, kelimeler de fethedilebilir. Bir dilin kudreti, içindeki yabancı kelimeleri atmasında değil, onu hazmetmesindedir, kendisine mal etmesindedir."

İstanbul, dün bizim değildi; ama, İstanbul'u fethettik. Fethettiğimiz birçok kelimeyi, bir müddet sonra, bizim dil uyumumuza uyan, bizim kültürümüzü, bizi ifade etmeye başlayan birçok kelimeyi, sırf yenilik adına ve ilmî olmayan birçok gelişmeyi de içerisine alacak şekilde, dile müdahale ederek bünyemize aldık. Bunun izlerini, maalesef, Medenî Kanunumuzda da pek çok örneğiyle görmek mümkün.

Dolayısıyla, burada, bir yazarımızın bir hatırasını vermek istiyorum: Hepimizin bildiği Yaşar Nabi Nayır; Varlık Dergisinin sahibidir, kendisi Makedonyalıdır. Makedonya'ya gittiği zaman, orada Sırplarla görüşür. Görür ki, Sırpça'da, pek çok Türkçe kelime var; hatta, konuşurken, gelişme seyrini bile kavrayabilir. Sırplar, Türk düşmanıdır ve Türklerin, beşyüz yıl onları sömürdüğüne inanmaktadır ve dolayısıyla, Türk düşmanlığı had safhaya varan Sırpların Türkçe kelimeleri atmamasını anlayamaz ve "niçin bunları atmadınız" diye sorar; yani, her konuda yenilik yapıyorsunuz... Sırpların verdiği cevap şu: "Hayır, niye değiştirelim; o kelimeler dilimize girip yerleşmiş. Hem, ne zararı var bu yabancı sözlerin bize?! Tam tersine, bu sözler, Sırpça'yı zenginleştiriyor, ayrı bir çeşni, ayrı bir özellik veriyor, bu yüzden bizim dilimiz daha renkli oluyor. Bütün bunları, bizim dilimizden çıkarıp atmak için olmayacak bir savaşa girişmenin manası ne?! Biz dilimizden memnunuz." Kendi hatıralarında kaydediyor bunları.

Tabiî ki, diller gelişmektedir; tabiî ki, ölü kelimeler atılabilecektir; ama, bu hukukî terimleri rasgele atmak, hukuk kültürümüz açısından da Türk kültürü açısından da maalesef, zararlı sonuçlar vermektedir. Ayrıca, vatandaşın, bazı kelimeleri, hukukî terimleri yüzde yüz anlamasına ihtiyaç da yoktur; avukatlar zaten bunları ifade eder. Nasıl ki, doktorlar pek çok tıbbî terimi vatandaşa anlatsa da vatandaş anlamayacağına göre, bu konuda çok da büyük mahzur olmazdı. Tabiî ki, bazı aşırı kelimeler, bugün bile anlaşılmayan kelimeler vardır; onların atılması, ayıklanması belki faydalı olmuştur; ama, biraz aşırıya gitmiş gibi bir görüntü vardır.

İkinci olarak, ben bir hususa daha değineceğim. Yine özür diliyorum milletvekili arkadaşlarımızdan, pek çoğu bu konulara değindi; ama, yine, en azından tarihe not düşmek açısından ben de değinmekte bir fayda görüyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tarihe not düşme; oy ver, oy...

MEHMET GÜL (Devamla) - Şimdi, gerekçemiz yazıldı. Bu gerekçemiz, bundan seksen yıl önceki, Mahmut Esat Bozkurt'un ortaya koyduğu bir gerekçedir. Bu, Mecelleye karşı yeni oluşturulan Türk Medenî Kanununun gerekçesidir. Mecelle, şu ya da bu sebeple enterne edilmektedir, yani dışlanmaktadır; yeni medenî kanun yapılmaktadır, bunun gerekçesi hazırlanmıştır ve Türkiye millî devlete geçmektedir. Tabiî ki, çelişkili de olsa, bazı sıkıntılar da olsa bu anlaşılabilir; ama, Mecelleye karşı ortaya konulan gerekçeyi, Mecelle ortadan kalktıktan sonra ve seksen yıl o koyduğumuz kanunlar uygulandıktan sonra aynı şekilde ortaya koymak, seksen yıllık uygulamaya karşı aynı gerekçeyle mücadele etmek, devam etmek anlamına gelmez mi?! Yani, seksen yılda dilin bile değişmesi zarureti ortaya çıktı da, pek çok uygulama, pek çok unsur ortaya girdi de gerekçemiz hiç değişmedi mi?! Hadi, Mecelle, diyelim ki, meseleci metotla yaklaşıyordu meseleye. Dolayısıyla da, her kanunu öngörüp, tek tek onların hükümlerini verip, dolayısıyla, mücerret olmayan bir noktada idi. O zaman mücerret kanuna geçme esası vardı, soyut kanuna geçme esası ortaya çıkmıştı, dünyada da bu gelişmeler vardı. Doğrudur; bundan dolayı, teknik özelliklerinden dolayı bilhassa, Mecelle bırakıldı. İyi ama, Mecelleyi bırakmak güzel de, yani, sadece, siz, Mecelle'yi dinî esaslar ihtiva ettiği için mi bıraktınız? Sadece, Mecelle'nin, Türk hukukuna ait, Türk Milletine ait bin yıllık kültürü, bin yıllık inancı, bin yıllık âdetleri, töreleri taşıdığı unutuldu mu?! Yani, bir kanunu ortaya koyduğunuz zaman, getirdiğiniz zaman, o milletin, uyguladığınız, milletin dünya görüşünü, uyguladığınız, milletin kültürünü, uyguladığınız, milletin gelişme seyrini hiç dikkate almaz mısınız?! İsviçre'nin Neuchatel Kantonundaki bir Medenî Kanunu, Mahmut Esat Bozkurt, Fransız ekolüne sahiptir diye uygun görebilir veyahut da o dönemin şartlarında mazur bile görülebilir ve bunca yıl uygulanmış olabilir; bu uygulanma sonucunda doğru sonuçlar alınmış olabilir, yanlış sonuçlara varılmış olabilir. Bu sonuçları değerlendirip, yani, bu uygulamalar neticesinde toplumda hangi tepkiler almıştır, hangi olumlu gelişmeler ortaya çıkmıştır; toplum hangi ölçüde kabul etmiş, hangi oranda reddetmiştir; Türk Milleti ve dünyadaki yeni gelişmeler nelerdir, hangi imkânlar ortaya çıkmıştır; hangi yenilikleri, hangi gelişmeleri değerlendirmeye almamız gerekir; gerekçe, herhalde, bunları ortaya koymalıydı. Yoksa, geleneklerimize bağlı olarak, anlamlı olarak, dünkü, Mahmut Esat Bozkurt'un görüşünü koyarak cumhuriyete bağlılığımızı ortaya koyduk demek sağlıklı bir gerekçe değil. Aslında -bir şey göstereceğim- 1924 Kanuni Esasimiz ile Medenî Kanunun bu görüşü, bu gerekçesi çelişmektedir. Mesela, 1924 Kanuni Esasisinin, Teşkilâtı Esasiye Kanununun, yani, Anayasasının 2 nci maddesini okuyalım: "Türk Devletinin dini, din-i İslam'dır; resmî dili Türkçe'dir, makamı Ankara şehridir." Türk Devletinin dini, din-i İslam'dır, milletinin değil. Ondan iki yıl sonra bir kanun yapıyorsunuz, Türk Devletinin dini, din-i İslam'dır; İslam'dır; yani, devlet, İslamcı bir devlettir veya İslam'ı resmen kabul etmektedir; ama, siz "onüç asırlık hurafeler" diyerek, iki yıl sonra yeni bir kanun teklifi getiriyorsunuz. Bu mantığa göre, Mecelle, daha kanunî ve Anayasaya daha uygun. Sayın Bakanımız Anayasa Mahkemesi Başkanı olsa, ikisini koysak, bu kanunun gerekçesini ve diğer esaslarını, Anayasaya uygun olmamaktan dolayı reddederdi. Herhalde, şimdiki Anayasa Mahkemesi üyelerine de göndersek, onlar da reddederdi. Yani, 26 ncı maddedeki "Büyük Millet Meclisi ahkâmı şeriyenin tenfizi" yani, şeriat ahkâmını uygulamakla mükelleftir diyen maddeye, artı "Türk Devletinin dini,  din-i İslamdır" diyen maddeye aykırıdır bu; çünkü, bu "hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" esasına aykırıdır. Milletin ise hâkimiyet, kayıtsız şartsız ve bu milletin değil sadece, bu milletin teşkilatı olan devletin de dini İslamsa ve ben, bunu kabul ediyorsam, sen ona "onüç asırlık hurafe" diyemezsin. "Onüç asırlık gerilik" diyemezsin diye ortaya koymak gerekirdi. (AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

ALİ GÜNGÖR (İçel) - Sayın Gül, Adalet Komisyonunda değil miydiniz siz?!

MEHMET GÜL (Devamla) - Adalet Komisyonundayım ben.

Şimdi, arkadaşlar, isterseniz, kısaca diğer bölüme geçelim. Yani, bir, Mecelle...

ALİ GÜNGÖR (İçel) - Muhalefet şerhiniz var mıydı?

MEHMET GÜL (Devamla) - Evet, o, o anki zaruretler dolayısıyla, o anki ihtiyaçlara cevap veremediği için reddedilmiştir; yerine yeni bir kanun konulmuştur; bunda eksiklikler, yenilikler ortaya çıkmış olabilir; ama, benim bir de dikkat çekmek istediğim nokta şu: Şimdi, gerekçenin başında "onüç asırlık" dediği İslam medeniyeti, öyle çok da geri, ilkel bir medenî hamle değildir. Aksine, işte, burada, Garaudy'nin güzel bir tespiti var hepimizin bildiği, diyor ki: "Çin ilmi, Hint, Mezopotamya, İslam ilimleri, Avrupa'nın cehalet içinde yüzdüğü çağlarda parlak medeniyet devirleri yaşamışlardı. O zaman cahil, barbar olan Avrupa, şimdi bilgili barbarlık devrine geçmiştir." Bunu, Fransız mütefekkir Garaudy söylüyor.

Şimdi, hepimizin bildiği bir medeniyet silsilesi var. Yunan medeniyetinden İslam medeniyeti devralmış medenî hamleleri ve esasları, ondan da, Batı medeniyeti almış; yani, bir zincirin altın halkaları. İslam medeniyeti, Batı tarafından kavranarak Batı reform ve rönesansının esasını oluşturmuş. Şimdi, biz, bize ait olan... Mesela, 12 nci Asırda Cizreli Ebul İz robotlar yapıyor; Artukoğlu Sultanı istediği için yapıyor; tesadüfen, dağdan elma düştü, işte, efendim, suyun kaldırma kuvvetini hamamda öğrendi cinsinden değil. Artukoğlu Sultanı "bana aptes suyu dökecek bir makine yap" diyor; Ebul İz gidiyor ve yapıyor. Artukoğlu Sultanı biliyor ki, onu dediği zaman o yapacak, ilmî seviye o noktada; o da biliyor ki, gidip onu yapacak. Bugün III. Ahmet Kütüphanesinde Ebul İz'in kitapları durmaktadır. Şimdi, Galileo'nun dünya dönüyor dediği için idam edilmesinden 500 yıl önce, El Biruni, dünyanın yuvarlak olduğunu ve kendi etrafında döndüğünü anlatıyor. Şimdi, mikrop teorisini Pasteur'ün bulduğunu söylediğiniz zamandan 400 yıl önce, Fatih'in sadece din alimi zannettiğimiz Akşemseddin, mikrop teorisini buluyordu ve diyordu ki: "Hastalıklar, her canlıda oluşmaz; gözle görülemeyen çok küçük canlılar tarafından bulaştırılır." Hatta, bunu daha geriye de götürebiliriz. Peygamberimiz bir hadisinde de "Veba olan yerden  kaçınız; eğer vebaya tutulanlar var ise, orayı terk ettirmeyiniz" diyerek, mealen, 1 400 yıl önceden mikrop teorisini ortaya koyuyordu. Şimdi, biz, El Harezmi'nin cebir ilmini kurduğunu unutursak, trigonometriyi Türk-İslam medeniyetinin oluşturduğunu unutursak, kimya ilmini İslam'ın ve Türk'ün kurduğunu unutursak, astronomiyi ve pek çok ilimleri Türk-İslam medeniyetinin dünyaya getirdiğini unutursak ve Haçlı seferleriyle İslam'ı yok etmek üzere gelen Haçlıların pek çok bilgiyi orada görüp, öğrenip tatbik ettiklerini hatırlarsak, haksızlık etmiş oluruz. Hatta ve hatta, Fatih Sultan Mehmet döneminde, Uluğbey gibi büyük bir bilgin ve yine hükümdarın alimi olan Ali Kuşçu, Uluğbey'in ölümü üzerine, Akkoyunlulara geldiğinde, Fatih Sultan Mehmet'in davetini kabul etmiş ve İran hududundan itibaren her gün 1 000 akçe harcanmak suretiyle, taa İstanbul'a kadar getirilmiş ve bütün ilim kurumları eline teslim edilmiştir; yani, Batı hükümdarları yanlarında soytarı taşırken, Müslüman Türk hükümdarları yanlarında alim taşıyordu. Akşemseddin, sadece din adamı değildi, dünyada ilk defa kanser araştırmalarını yapıyordu. İbn-i Sina'nın "El-Kanun Fi't Dünya" isimli eseri, 17 nci Asra kadar bütün Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu. Niçin kaldırıldı; öğrenciler anlayamadıklarını söyledikleri için, anlama kapasitesinde olmadıkları için. El Razi'ninki ise devam etti, hâlâ devam ediyor.

Şimdi, biz, kendi değerlerimizi yok farz edip, klasik Batı mantalitesiyle bakarsak, Batı'nın 15 inci Asırda bile engizisyonlarla kendi insanını ve başkalarını katlettiğini, oradan kaçıp gelen Yahudilere de bizim kucak açtığımızı unutursak, onlar, kendi dindaşlarını bile yok ederken, bizim, İstanbul'u aldığımızda "sizin dininiz size, bizimki bize; siz, nasıl yaşamanız gerekiyorsa öyle yaşayınız" diyen ve bunun da, Medine'ye gittiği zaman aynı şekilde ifade eden Peygamberimizden kaynağını alan bir anlayış olduğunu anlarsak, Türk Milletinin kendi tarihine haksızlık yapmaması gerektiğini düşünürüz.

Biz, Türk Milletinin İslam medeniyetine katkılarını iyi bilmek durumdayız. Mecelleyi reddetmek; olabilir. Türk imparatorlukları yıkılmıştır. Büyük Atatürk'ün dehasıyla, Türkiye Cumhuriyeti, millî devletlere geçiş sürecini kavramıştır; kavradığı için de, Atatürk, Türk Milletiyle çelişmeden, onu yozlaştıran, İslam'ı yozlaştıran öğeleri atarak, İslam'ı tartışılmaz yapan, fanatikleştiren öğeleri atarak, İslamın özüne aykırı öğeleri atarak, Türkiye Cumhuriyetini bu esaslar etrafından kurmayı düşünmüştür. Yoksa, Atatürk'ün o engin öngörüsü olmasaydı, bugün, Türkiye, İslamı terör zanneden bağnazların çizgisinde olurdu.

Biz, burada, Büyük Atatürk'ü hayırla yâd ettikten sonra, Mahmut Esat Bozkurt'un doğruları da olduğunu kabul ettiğimiz gerekçesini, günümüzde, aynen yayımlamayı, aynen getirmeyi, Sayın Bakanımıza yakıştıramadık. Sayın Bakanımız kendisi yazsaydı, çok daha memnun olurduk; çünkü, Sayın Bakanımız o ilmî seviyede, o olgunluktadır. Benim, burada, söyleyeceklerim, özet olarak, bunlardır.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Koalisyon bitmiş; öyle anlaşılıyor!..

MEHMET GÜL (Devamla) - Koalisyon bitmez; doğru olanlar devam edecektir, yanlış olanları da uyarma vazifemiz devam edecektir.

Sayın Bakanımıza, yine de, Medenî Kanunun uygulandığı bu safha içerisindeki başarılı uygulamalarını görüp, eksiklikleri giderip, kısmen de olsa bazı rahatlıklar sağlanmasına katkıda bulunduğu için, teşekkür ediyorum. Umuyoruz ki, ileride bu tür yanlışlıklara da düşmeyiz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP, ANAP, DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gül.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun Sayın Çelen. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerini yapmakta olduğumuz Türk Kanunu Medenisi Tasarısının Onuncu Bölümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz aldım; Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Onuncu Bölüm, Türk Medenî Yasasının sistematiği içerisinde "Aynî Haklar" başlıklı dördüncü kitabın, Sınırlı Aynî Haklar, Taşınmaz Rehni, nihayet, Zilyetlik ve Tapu Sicili başlıklı Üçüncü Kısmını da kapsayan bölümüdür.

Bu bölüm üzerinde ve bu bölümle bağlantılı sair konular üzerinde, tutanaklara geçmesi bakımından, Partimizin görüşlerini sunacağım. Bu arada, Yüce Türk Milletimizin ve Meclisin ramazanı şerifini tebrik ediyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal bir varlık olarak insanın, doğumdan ölüme, hatta doğumundan önce başlayarak; çünkü, sağ doğmak kaydıyla cenin dahi hak sahibidir; ölümünden sonrasına kadar maddî ve manevî varlığının her boyutunu ilgilendiren kurallar Medenî Yasada düzenlenmiştir. Bu bakımdan, Medenî Yasanın toplum için önemini ortaya koymamız, değişiklikleri bu bağlamda yapmamız gereklidir.

Tarihsel sürece baktığımızda: Cumhuriyetin ilanından sonra devletin kurum ve kurallarıyla yeniden yapılandırılması çalışmaları yanında, sosyal hayata ilişkin olarak, özellikle 1923-1930'lu yıllarda değişik alanlarda hukuk reformlarının gerçekleştirildiğini görmekteyiz. Sözünü ettiğimiz hukuk reformlarından birisi ve en önemlisi, en zoru olup, büyük başarıyla o gün yapılanı, bugün görüşmekte olduğumuz Türk Kanunu Medenisinin kabulüdür. Bu yasanın iktibas; yani, tercüme etmek suretiyle aktarma yapılarak hukukumuza kazandırılması,  değişik vesilelerle çok tartışılmıştır. Tabiî, bunu, o günün şartları içerisinde düşünmek ve değerlendirmek durumundayız.

Medeni Yasanın kabulüne gelinceye kadar olan gelişmelere baktığımızda: Daha 1923 yılı başlarında bir medenî yasa komisyonu kurulduğunu görüyoruz. Bu komisyon, mecelleyi; yani, eski yasayı, tadil ve ıslah konusunda çalışma yürütmekteydi. Bu çalışmalardan bir  neticeye ulaşılamaması ve laik sisteme uygun yeni bir medenî yasaya süratle ihtiyaç duyulması gereği karşısında zamanın ileri, modern ve çağdaş ilkeler taşıdığı düşünülen İsviçre Medenî Yasasının iktibas edilmesinin önü açılmıştır. İşte, kurulan bu komisyon, tercümeyi yapmış; ilaveten birkısım millî değişiklikler de yapmak suretiyle önümüzdeki Medenî Yasa hukukumuza girmiştir.

Değerli arkadaşlarım, iktibas; yani, yabancı bir ülkenin yasasının tercüme edilerek aktarma yoluyla kabulü, çok tartışılmış olmakla birlikte, yalnız bize özgü bir durum değildir. Çeşitli ülkeler tarafından zaman zaman aynı yollarla çeşitli kanunlar iktibas edilmiştir. Örneğin, Belçika, Hollanda, İspanya, İtalya ve bazı Latin Amerika ülkeleri Fransız Medenî Yasasını, Japonya ise Almanya Medenî Yasasını iktibas yoluyla kendi hukukuna sokmuştur.

Türk Medenî Yasasının İsviçre Hukukundan iktibas edilmesiyle ilgili olarak, zamanın İsviçreli hukukçularından, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde de dersler vermiş olan Sayın Sauser Hall şöyle demiştir: "Tarihte, bu derece köklü ve hızlı bir değişikliğin emsali yoktur." Sayın Hall, bunu, yeni Medenî Yasasının Türkiye için ifade ettiği derin anlamı açıklamak için kullanmıştır. Gerçekten de, o günün şartlarında, medenî hukuk düzenine geçilmesi, toplum yaşantısını doğrudan etkileyen bu yeni yasanın uygulamaya konulması, hayal edilmesi dahi zor bir durumdur.

Yeni hukuk kurallarının eski hukukumuzun uygulayıcıları tarafından uygulanmasının zorluğu, 1925 yılında, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin açılmasına vesile olmuştur. O zaman, Büyük Önder Atatürk, fakültenin açılışında yaptığı konuşmasında, bu konuya verdiği önemi şöyle ifade etmiştir: "Cumhuriyetin müeyyidesi olacak bu büyük müessesenin küşadında hissettiğim saadeti hiçbir teşebbüste duymadım ve bunu izhar ve ifade etmekle memnunum.".

Değerli milletvekillerim, şimdi ise, maalesef, Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesinde hoca bulunamamaktadır. Ankara'da birsürü hukukçu hocamız vardır, kimse, Kırıkkale'ye gitmemektedir. Herkes Kıbrıs'a gidiyor da, maalesef, Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesine hiçbir hocamız gitmemektedir. Bunu da eleştirmeden geçemeyeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buraya kadar, Medenî Yasanın kabulüne ilişkin olarak, hukuk reformunun kısaca tarihçesini neden anlattım; bunları, bugün yapmakta olduğumuz işin, ülkemiz ve toplumumuz için ne kadar önemli olduğunu ve neden önem verdiğimizi ortaya koymak açısından dile getirdim. Yukarıda da açıkladığım gibi, 1926'da Türkiye, bu Medenî Kanunu, reform niteliğindeki köklü değişiklik yapılan bu reform kanununu çok kısa bir süre içerisinde, 1926'da hukukumuza sokmuştur; ama, maalesef, şu an içinde bulunduğumuz, şu an değiştirmekte olduğumuz Medenî Kanunun değiştirilmesi çalışmaları, öyle sanıyorum ki, elli yıldan daha fazla bir zamandır sürüyor.

Şimdi, Değerli Sayın Hocam, burada -ismini söylemeden, sözünü etmeden geçemeyeceğim- Sayın Profesör Doktor Turgut Akıntürk, 1982 senesinde, biz hukuk fakültesinde öğrenciyken "Medenî Kanunun değiştirilmesi çalışmaları 35 yıldan beri devam ediyor; inanıyorum ki, yarın, sizin içinizden bile bazı arkadaşlar, bu Medenî Kanunun değiştirilmesi çalışmalarına katılacaklardır" demişti. Nitekim de hakikaten gerçekleşti. Aradan 20 yıldan fazla bir zaman geçti; 50 yılı aşkın bir zamandır, biz, bir Medenî Kanunu değiştiremedik. Benden önceki konuşmacılar da ifade ettiler; yaptığımız değişiklik, birkaç kadın hakları getirmenin dışında, öz Türkçeleşmeden ibarettir. Bunu bile, doğru dürüst başaramadık; bunu bile, çeşitli milletvekillerimiz eleştirmektedir; benden önceki sözcüler de eleştirdiler.

Bu konuya biraz sonra tekrar geleceğim; ama, bugün yapılan bu değişikliği bile azımsamamak gerekmektedir. Gerçekten de, kadınlarımızla ilgili, değişik aile hukukuyla ilgili yapılan değişiklikleri yok saymak ya da azımsamak mümkün değildir. Bugün bu değişikliğin yapılmış olmasının arkasında da, Doğru Yol Partisini aramak gerekmektedir. Gerçekten, Sayın Genel Başkanımız -bir kadın olduğu için belki- kadın haklarına saygılı olduğundan, bu Medenî Kanunun değiştirilmesi çalışmalarında son derece destek vermiştir ve tasarının temel kanun olarak kabulünde Doğru Yol Partisinin imzası vardır.

Keşke, Doğru Yol Partisinin iktidarda olduğu dönemlerde de, muhalefet partileri, Doğru Yol Partisine karşı, bizim yaptığımız şekilde, pozitif muhalefet, yapıcı muhalefet anlayışıyla hareket etselerdi.

Biliyorsunuz, 1990'lı yılların başlarında, Doğru Yol Partisinin iktidarda olduğu dönemde, Türk Telekom özelleştirilmeye kalkıldı, özelleştirilmeye çalışıldı, yasa çıkarıldı. O gün için, Türk Telekomun değeri 40 milyar dolar civarındaydı. Uluslararası kuruluşların fizibilite raporlarıyla ortaya çıktığı üzere, Türk Telekomun değeri 40 milyar dolar dolayındaydı. Bugünün partileri, bugünün iktidarda olan partilerinin Genel Başkanları da dahil olmak üzere, üç parti de, çıkarılan o yasanın, Anayasa Mahkemesine götürülmesine yardımcı oldular, imza attılar ve Anayasa Mahkemesi, Türk Telekomun özelleştirilmesini iptal etti. Keşke, iptal ettirilmeseydi; keşke, Türk Telekom, o dönemde, 40 milyar dolar üzerinden özelleştirilebilseydi; keşke, o günün Türkiyesinde, dışborçların 40 milyar dolar dahi olmadığı bir dönemde, Türk Telekom 40 milyar dolara özelleştirilebilse ve bugün yaşanan sıkıntılar yaşanmasaydı...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Niye Anayasayı değiştirmediniz?

SALİH ÇELEN (Devamla) - Neden değiştirilmedi; çünkü, Sayın Genel Başkanınız ve o günün...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Anayasayı değiştirmeden...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Şu an iktidarda bulunan 3 siyasî parti, Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisinin imzalarıyla Anayasa Mahkemesine gitti ve Anayasa Mahkemesi iptal etti. Özelleştirilseydi, 40 milyar dolar gelecekti.

Eleştirileriniz, eğer varsa bu konuda söyleyecekleriniz, Türk Telekomun, gerçekten de, o gün 40 milyar dolar ettiğini kabul etmiyorsanız, doğru olmadığını söylüyorsanız, çıkarsınız bu kürsüye, gelirsiniz, benim söylediklerimin doğru olmadığını söylersiniz.

Değerli milletvekilleri, milletlerin yaşayışını düzenleyen kurallar bütünü, bir disiplin olarak, sosyal hayatın gelişmesi ve toplumun ihtiyaçları, devletin, sosyal devlet ilkesini kabul etmesi, benimsemesi, hukuk kurallarının oluşumunu doğrudan etkiler. Sosyal gerçeklere ve toplumun yeni ihtiyaçlarına cevap vermeyen yasalar, giderek ya daha az uygulanır ya da hiç uygulanmaz ve bunlara, hukuk sosyolojisinde derler ki, ölü kanun. Ölü kanun dedikleri durum, budur.

Değerli milletvekilleri, bu ölü kanunları, başka, bazı ölümlere neden olan kanunlarla karıştırmamak gerekir. Örneğin, bu hükümet, bu üçlü koalisyon döneminde, bir ölü kanun çıkarmadı; bir Af Kanunu çıkardı ve çeşitli ölümlere neden oldu. Her gün gazetelerde okuyoruz. Bu Af Kanunundan istifade edip, dışarıya çıkan zanlılar, suçlular, hükümlüler, her gün, kapkaç yapmakta, hırsızlık, gasp, katliam yapmaktadırlar. Daha dün, çok yakın bir zamanda, 28 yaşındaki bir hanım kardeşimiz, bu kapkaççıların kurbanı olmuş ve öldürülmüştür. Bunun sorumlusu, bu hükümettir, bu koalisyon döneminde çıkarılan Af Kanunudur. (DSP sıralarından gürültüler)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Geç onu, geç... Geç...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Geçelim...

Af Kanununa da mı karşı çıkıyorsunuz?

HASAN GÜLAY (Manisa) - Geç onu, geç... Geç...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Siz çıkarmadınız mı Af Kanununu?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Geç... Geç...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Af Kanununu çıkaranlar, bugün, bunu inkâr ediyorlar. Af Kanunu...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Adam gibi konuş...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Adam gibi konuşuyorum. Eğer, farklı bir şey söyleyecekseniz, lütfen, gelin, bu kürsüden konuşun.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Burada, adam gibi konuş...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Cesaretiniz yetiyorsa, bu kürsüye gelirsiniz, buradan konuşursunuz, Af Kanununu savunursunuz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Adam gibi konuş... (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Orada, adam gibi konuş...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Gelirsiniz, burada, Af Kanununu konuşursunuz. (DSP ve DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Bir saniye... Bir saniye...

Sayın Çelen, az bir zamanımız kaldı...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sen adam değilsin...

SALİH ÇELEN  (Devamla) - Ne diyorsunuz siz?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Adam gibi konuş...

BAŞKAN - Sayın Gülay...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Ben adam gibi konuşuyorum; hukukta sizinle hesaplaşacağım.

BAŞKAN - Sayın Hasan Gülay...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Adam gibi konuş burada!..

SALİH ÇELEN (Devamla) - Peki, yargı önünde hesaplaşırız sizinle.

BAŞKAN - Lütfen, siz de oturun. Sakin olun... Sakin...

Sayın Çelen, konuya bağlı bitirelim olur mu. Konu dışına çıkmayalım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, neden müdahale ediyorlar anlamıyorum ki!... Memleketin başına bela ettiniz; ne diyorsunuz!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Sayın Başkanım, bu kürsüye benden önce çıkan sözcüler hukukun tamamen dışına çıktılar, coğrafya yaptılar, edebiyat anlattılar, tıp anlattılar, tarih anlattılar, ben, hukuk konuşuyorum.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Hiç hukuktan bahsetmiyorsun!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Ben, bu hükümetin üçlü koalisyonunun, bu Meclisin çıkarmış olduğu kanunlardan bahsediyorum; kanunları konuşuyorum.

BAŞKAN - Sayın Çelen, siz, benim meslektaşımsınız, hukukçu kişiliğinize de saygım büyük; ama, kapkaççılar nedeniyle hayatını yitiren bir insanın suçlusu olarak bu hükümet sözü de takdir edersiniz ki, hukuk anlayışı çerçevesinde siyasî kabul edilebilecek bir söz değil; onun için, siz konuyla ilgili... Lütfen, tansiyonu yükseltmeyelim olur mu.

Devam edin, lütfen.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Sözümü şöyle düzelteyim: Bu hükümet döneminde çıkarılan Af Kanunu ile salıverilen kişiler, çeşitli kişileri öldürmüşlerdir; bunun hesabı sorulmalıdır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Faili kim bunun?!

SALİH ÇELEN (Devamla) - Neyse, daha fazla tansiyonu yükseltmemek için Sayın Başkana uyuyorum ve dönüyorum konuşmama.

Değerli arkadaşlarım, sosyal hayatın gelişmesi ve sosyal ihtiyaçlarla ilgili yaklaşımların farklılaşması, tabiî ki, sosyal hayatın bütün boyutlarını düzenleyen Medenî Yasanın da değiştirilmesini zorunlu kılar. Ancak, dikkatlerinizi şu hususa da çekmek isterim: Medenî Yasada değişiklik yapma ihtiyacı hissederken bütün yasayı önümüze getirip "öztürkçeleşme" adı altında bazı hukuksal kavramlara müdahale etmek yanlış olmuştur. Gerçekten de, 1030 maddelik yasa yeni baştan öztürkçeleştirme; yani, Türkçeden Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu yaptığımız işin içerisinde ihtiyaç olan durumları kabul etmek mümkün ise de, birçok öztürkçeleştirmenin anlaşılabilmesi için, yeni bir öztürkçe sözlüğe ihtiyaç duyulacak gibi gözükmektedir. Benden önceki sözcüler de, hükümeti oluşturan partilerin bazı sözcüleri de bu konuyu eleştirmişlerdir. Aslında, benim gördüğüm kadarıyla, grubu bulanan dört siyasî partiden Doğru Yol Partisi, Saadet Partisi, AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi bu öztürkçeleştirmeye karşı çıkmaktadır; ama, nedense, Adalet Komisyonunda bu konu düzeltilememiştir. Neyse, bu da bu hükümetin bir yanlışıdır bana göre.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğrusu yok ki zaten!..

SALİH ÇELEN (Devamla) - Öztürkçeleştirmelere ilişkin olarak, örneğin, tasarının 827 nci maddesinde bir terim var: "Özgülenme." Nedir özgülenme? Eski tabirini herkes bilir de -tahsis diyor Sayın Bakanım- gerçekten de, tahsisi herkes bilir de, özgülenmenin ne olduğunu birçok kişinin bilmediği kanaatindeyim. Sayın Bakanım bana cevap verebilir, ben hukukçuyum, biliyor olabilirim; ama, eski kelime daha yerleşiktir.

Bakıyorum değiştirilen kavramlara "kazai rüşt" eşittir "ergin kılınma." Yani, hukukçu arkadaşlarıma soruyorum: Bu mudur bunun karşılığı? Nerede kaldı, yargı kararlarıyla reşit sayılma?

Değerli milletvekilleri, doğa bilimleri anlamında, olaylar arasında neden-sonuç ilişkilerini araştırmak suretiyle genellemelere ulaşan bir bilim dalı olarak hukuku tanımlayamayız. Hukuk, bir doğa bilimi değildir. Hukuk, normları saptayan, sistemleştiren ve bu normlar arasındaki ilişkileri bulmaya çalışan bir inceleme ve araştırma disiplinidir. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu disiplinin kendine özgü kavram ve ilkelerinin olduğunu da dikkate almak durumundayız.

Hiç kimsenin, hukuksal değerlerimizi ve hukuk dilini, dar kalıplara, zorlama terimlerin içine hapsetmeye hakkı yoktur. Bu yaklaşım dikkatle değerlendirilmek zorundadır. Hukukun, yerleşik, genel kabul görmüş kavramlarının dışında yeni bazı kavramlar ortaya koymak ve yeni kavramlara eski anlamlar yüklemek, hukuk dili ve hukuk hayatımız için inanılmaz zorlukları da beraberinde getirecektir. Doğru olanları yaparken, yanlış olanları yapmaktan da kaçınmamız gereklidir. Mevcut hukuk eğitimi sistemimizi ve hukukçularımızı -bir anlamda- değiştirme imkânımız olmadığına göre, bu yaklaşım gözden kaçırılmamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, hukuk, statik bir olgu değildir, âdeta canlı bir organizmadır, yargı kararlarıyla, içtihatlarla yaşamaktadır. Mal rejimine ilişkin konuda da, bu durum geçmişte yaşanmıştır; hukukçu arkadaşlarım bunu gayet iyi anlamıştır.

İhtiyaç duyulan yasaları değiştirmek gerekiyorsa, yürürlükten kaldırmak da mümkündür; zaten, Meclisin görevi de budur. Bu çerçevede, Medenî Yasanın da değiştirilmesi doğaldır. Ancak, maalesef, bizim yapmadığımız bir şey vardır; pek çok konuda olduğu gibi, burada da uygulanacak bir politikamız yoktur, hukuk politikası yoktur. Bugünlerde Medenî Yasayı görüşüyoruz; ancak, bu yasanın tamamlayıcısı olan, mütemmim cüzü olan ve aynı tarihte yürürlüğe giren Borçlar Yasasını görüşmüyoruz, neden?.. Orada değişikliğe ihtiyaç yok mu, toplumun ihtiyaçlarına göre değiştirilmesi gereken hükümleri yok mu? Borçlar Yasasının kabulü sırasında, yani, 1926'da İstanbul Menkul Kıymetler Borsası var mıydı, konvertibiliteyi konuşuyor muyduk, repo, swap gibi finans işlemleri var mıydı, neden Borçlar Kanununu değiştirmiyoruz?.. Bütün bunları da sorgulamak durumundayız.

Değerli milletvekilleri, 1839 Tanzimat Fermanından bu tarafa ülkemizin batılılaşması yolunda belirlenen hedefler önümüzde durmaktadır. Tabiî, bunu ülke insanımızın, yaşam standardı ve demokratik değerlerimizin modern dünyanın ölçülerine yaklaştırılması anlamında ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bunların dışında, gelin, ülkenin ihtiyacı olan yasaları süratle hayata geçirelim; işte, Devlet İhale Kanunu... Getirin, bir an önce süratle görüşelim; ülkede yolsuzlukların, vurgunun ve talanın önüne bir an önce geçelim; getirin Siyasî Partiler Yasasını, geçirelim; getirin Seçim Yasasını değiştirelim...

AYHAN ÇEVİK (Van) - Siz niye getirmediniz?

SALİH ÇELEN (Devamla) - Tercih sistemini getirelim, Meclis ile milletimizi bütünleştirecek değişiklikleri bir an önce yapalım.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -Tercih sistemi olsaydı sen seçilebilir miydin?

SALİH ÇELEN (Devamla) - Seçilebilirdim, seçilebilirdim, merak etmeyin.

Ama, maalesef, bu hükümet, yani, bu üçlü koalisyon kendi kendileriyle uğraşırken asıl yapılması gerekenler yapılamamaktadır. Her gün görüyorsunuz; bir gün bakan çıkıyor, başka başka bakanlarla söz düellosu yapıyor ve sonuçta borsa düşüyor, faizler yükseliyor, devletin faiz yükü bir anda ikiye katlanıyor. Aynı partiye mensup milletvekilleri, bakanlar arasında da ihtilaflar çıkıyor. Bir gün, bir önceki bakan çıkıyor, şimdiki bakanı ahlaksız olmakla, işgal kuvveti edasıyla terör estirmek ve dar çerçeveli olmakla suçluyor. Bir başka gün, bir bakan veya bir yetkili ağız çıkıyor, konuşuyor. Ne hakkında; Sayın Başbakan hakkında; kendilerinin de içinde bulunduğu hükümetin başbakanı hakkında, hani kendi partisinin milletvekillerinin, hatta bizzat kendisinin dahi güvenoyu verdiği hükümetin başbakanı hakkında... Ne diyor; "Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı yalancıdır." Diyor ki: "Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı, değil 21 inci Yüzyılda, 19 uncu Yüzyılda bile başbakanlık, yöneticilik yapamaz." O halde sormazlar mı, madem, başbakanlık yapamaz, niye bu hükümete güvenoyu verdiniz? Sormazlar mı, niye başbakanlık yapamayacak birini başbakan yaptınız; koltuk uğruna mı?

ERKAN MUMCU (Isparta) - Kim söylüyor?!.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Sormazlar mı, siz bir koltuğa oturacaksınız diye, bu milleti yoksulluğa, fakirliğe, sefalete mahkûm etmek doğru mudur?

HASAN GÜLAY (Manisa) - Oraya bak, oraya... Ne söylüyor, oraya bak...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Ben baktım, sözümü söylerken baktım.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Oraya bak; cevap veriyor, bak!..

BAŞKAN - Sayın Gülay, bırakın, hatip son cümlelerini söyleyecek; sü-resi bitiyor. Böyle, yerinizden müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Çelen.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Palavra!.. Palavra!.. Palavra!..

SALİH ÇELEN (Devamla) - Şimdi, bakın efendim "palavra" diyorlar...

BAŞKAN - Hayır, hayır... Siz, onları kale almayın, siz kendi sözlerini-zi söyleyin Sayın Çelen.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Türkiye bunu biliyor, kimin palavra attığını biliyor.

Neyse... Değerli sayın milletvekilimiz, sonra "ben, Sayın Başbakana değil, düşüncesine söylemiştim" dedi, düzeltti.

Değerli milletvekilleri, hükümet budur...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Antalya'daki önseçimi niye iptal ettiniz?

SALİH ÇELEN (Devamla) - Antalya'daki önseçimi iptal filan etmedik.

Değerli milletvekilleri, hükümet budur.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Tutarlı olun, tutarlı...

SALİH ÇELEN (Devamla) - Bakanlar kendi içlerinde ihtilaflıdır, partiler kendi içerisinde ve partiler arasında ihtilaflıdır. Şu an, Türkiye dibe vurdu diye, insanımız fakirleşti diye sevinen bir hükümetle yönetilmekteyiz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sen seviniyorsun sen.

SALİH ÇELEN (Devamla) - Ben sevinmem...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Siz seviniyorsunuz, siz...

SALİH ÇELEN ( Devamla) - Ben yapmadım ki, sevineyim. Ben, mille-timizin açlığını gören bir kişiyim, milletimizin sefaletini gören bir kişiyim. Bunu kimlerin yaptığını da milletimiz gayet iyi biliyor; en kısa zamanda da, inşallah, bunun hesabı sorulacaktır.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin sonuna geldim. Bu hükümet güven kaybetmiştir. Türkiye'nin bu sıkıntılardan kurtuluşunun tek çaresi vardır, bu hükümet derhal istifa edip...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Allah razı olmadı bak cümlen yarım kaldı.

SALİH ÇELEN (Devamla) - ...Seçime gidilmelidir.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar.

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Çelen.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkanım, genç arkadaşlarımızın, tansiyonu gereksiz yere yükseltmesi gelenek haline geldi; onlara bir tavsiyede bulununuz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Doğruları söylemenin ne mahzuru var?!

BAŞKAN - Evet, Değerli Adalet Komisyonu Başkanımız Sayın Emin Karaa; buyurun Sayın Başkan. (DSP sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu Tasarısı görüşmeleri sırasında tüm konuşmacılar görüşlerini dile getirdiler; bunların hepsi, Meclis tutanaklarındaki yerlerini alarak tarih huzurunda değerlendirilecektir. Benim burada yapmak istediğim konuşma tamamen bir teşekkürün ifadesi olacaktır.

Görüşmelerini tamamladığımız 1 030 maddeden ibaret kanun tasarısının, başlangıçtan bu yana oluşumunda yer almış kişileri Meclis kürsüsünden anmak, onların adlarını hiç değilse tutanaklara geçirmek bir hakkın tesliminden öte, bir şükran borcudur diye düşünüyor, Adalet Komisyonu Başkanı olarak bunu kendime vazife sayıyorum. Aynı zamanda ve bu sayede, bu Medenî Kanun Tasarısının arkasında Türkiye'nin hangi yetkin hukukçularının bulunduğu da görülecektir ve de umarım, tasarıyı acımasızca eleştiren kimi konuşmacılar -Medenî Kanun görüşmeleriyle hiç ilgisi olmayan konuları bu Meclis kürsüsünden ifade eden kimi konuşmacılar- bu hususu ayrıca değerlendirirler diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu öntasarısı, buradan çok söylendi, ilk kez 1971 yılında Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu başkanlığındaki profesör, yüksek yargı mensupları ve uzman milletvekillerinin katılımlarıyla oluşan komisyon tarafından yapılmıştır. Bundan sonra, Prof. Dr. Kemal Oğuzman başkanlığında kurulan öğretim üyeleri, yüksek yargı mensupları, meslek kuruluşları ve Bakanlık temsilcilerinden oluşan yeni bir Medenî Kanun çalışması 1984 yılında tamamlanmıştır. Bu öntasarı da Adalet Bakanlığınca yayımlanmış; ama, yasalaşma imkânı bulamamıştır. Daha sonra, 1994 yılında, zamanın Adalet Bakanı Sayın Seyfi Oktay'ın oluruyla, Yargıtay üyeleri Nedim Turhan, Mehmet Handan Surlu, Halis Demirhan, Adalet Bakanlığı Yüksekmüşaviri Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü Uygur Aktalay, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Dural, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lale Sirmen, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Zevkliler, Türk Dil Kurumu Üyesi Prof. Dr. Hamza Zülfikâr, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cengiz Koçhisarlıoğlu, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdür Yardımcısı Ali Güven, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü Ali Em, Daire Başkanları Gülçin Durak, Ayten Sözen, Tetkik Hâkimi Zümra Yılmaz, Yargıtay Üyesi Zeki Akar, Türkiye Barolar Birliği Temsilcisi -halen Amasya Milletvekili- Avukat Ahmet İyimaya, Türk Hukuk Kurumu Üyesi Avukat Tahir Büyüktanır, İnsan Hakları Derneği üyesi Avukat Yusuf Alataş, Çağdaş Hukukçular Derneği temsilcisi Avukat İlknur Kalkan'dan oluşan komisyon kurulmuş ve bu komisyonun başkanlığını Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu yapmıştır.

Takip eden tarihlerde bu komisyon genişletilmiş, Adalet Bakanlığı Avrupa Topluluğu Daire Başkanı -halen Müsteşar Yardımcısı- Doç. Dr. Şeref Ünal, Marmara Üniversitesi Medenî Hukuk Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Teoman Akünal, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı -halen Anayasa Mahkemesi Asıl Üyesi- Fulya Kantarcıoğlu, Adalet Bakanlığı Müşaviri Avukat Ali Nadir, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi -halen Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı- Prof. Dr. Turgut Akıntürk, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeref Ertaş, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Ulusan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cevdet Yavuz, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü Neslihan Karakaya, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Öztunay, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Berat Gürzumar, Doç. Dr. Osman Gökhan Antalya, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimi Nilgün Aydoğdu, Yargıtay üyeleri Orhan Uzgören, Mehmet Kaşıkçı, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü Faruk Bal -halen Konya Milletvekili ve Devlet Bakanı- komisyon üyeliklerine getirilmişlerdir.

Komisyon Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu'nun 1996 yılında görevinden ayrılması üzerine, başkanlığa Prof. Dr. Turgut Akıntürk seçilmiştir ve Meclis görüşmeleri sırasında, sürekli, Komisyon sıralarında yer almaktadırlar.

Bu isimlerini saymış olduğum değerli profesör, doçent, yüksek yargı mensupları ve bakanlık temsilcilerinden oluşan 35 kişilik komisyon, 1994 yılında başladığı çalışmasını 1998 yılında tamamlamıştır. Tasarı, 20 nci Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş; ancak, milletvekili seçimlerinin yenilenmesi kararı üzerine görüşülme olanağı bulamamıştır.

1999 yılında Adalet Bakanının oluruyla, mevcut komisyon üyeleri arasından yeni bir komisyon oluşturulmuş, başkanlığını Prof. Dr. Turgut Akıntürk'ün yaptığı bu komisyon, öneri ve eleştiriler doğrultusunda, Türk Medenî Kanunu Tasarısını yeniden değerlendirmiş ve Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısını hazırlamıştır.

57 nci Hükümetin Bakanlar Kurulu tarafından imzalanarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen tasarılar; Kütahya Milletvekili Emin Karaa, Alt Komisyon Başkanı Bursa Milletvekili Ali Arabacı, Kahramanmaraş Milletvekili Edip Özbaş, Kırklareli Milletvekili Cemal Özbilen, Adıyaman Milletvekili Dengir Fırat, Kayseri Milletvekil Sevgi Esen, İstanbul Milletvekili Sühan Özkan, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin, Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz, Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak, Denizli Milletvekili Kemal Aykurt, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya, Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı, Hatay Milletvekili Hakkı Oğuz Aykut, Hatay Milletvekili Ali Günay, İstanbul Milletvekili Erol Al, İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı, İstanbul Milletvekili Mehmet Gül, İstanbul Milletvekili Mehmet Pak, İzmir Milletvekili Işılay Saygın, Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, Van Milletvekili Fethullah Erbaş, Bursa Milletvekili Turhan Tayan, Kilis Milletvekili Mehmet Nacar, Edirne Milletvekili Mustafa İlimen, Adana Milletvekili Fatin Özdemir, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili Sadri Yıldırım, İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak, İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş, Nevşehir Milletvekili İsmail Çevik, Sinop Milletvekili Yaşar Topçu, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Mustafa Düz, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Şanlıurfa Milletvekili rahmetli Fevzi Şıhanlıoğlu'ndan oluşan Adalet Komisyonuna gelmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet Komisyonu, 6.4.2000 tarihindeki ilk toplantısından, bitim tarihi olan 14.6.2001 tarihine kadar, 14 ay boyunca, yapılan 32 toplantı sonunda 1030 maddeyi tek tek ele alarak, toplam 128 saati aşkın bir süre çalışarak, 600 sayfayı aşkın tutanakla birlikte görüşmelerini tamamlamış ve raporunu Genel Kurula sunmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi de 24.10.2001 tarihinden bu yana 8 birleşim boyunca, yaklaşık 40 saattir Medenî Kanun Tasarısını görüşmektedir.

Sonuç itibariyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi, komisyon ve Genel Kurul olarak, Türk Medenî Kanunu Tasarısına 170 saatini vermiş bulunmaktadır. Bu çalışma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onur ve gurur duyacağı bir müşterek çalışma olarak tarihe geçecektir.

Şurası muhakkaktır ki, Türk Medenî Kanunu Tasarısı, aynı zamanda, Meclimizdeki tüm parti gruplarının genel olarak benimsedikleri, çalışmalarına aktif olarak katıldıkları bir tasarı olarak da anılacaktır. Türk Medenî Kanunu, bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, iktidar ve muhalefetiyle birlikte çıkardığı bir temel kanun olarak Türk hukukunda yerini alacaktır. İşte, bu yüzden, Komisyon Başkanı olarak, başta, Sayın Başbakan olmak üzere, tüm Bakanlar Kurulu üyelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin siz değerli üyelerine, Meclisimizdeki tüm parti gruplarına, temel kanun olarak görüşülmesi konusunda katkılarını esirgemeyen değerli grup başkanvekillerine...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ah!..Ah... Ne büyük vebale girmişiz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Devamla) - Bu sevaptır Sayın Başkanım.

...yukarıda isimlerini tek tek saymış olduğum değerli bilim adamlarına, Yargıtay üyelerine, Adalet Bakanlığı temsilcilerine, Adalet Komisyonunun üyelerine, Adalet Komisyonunun değerli çalışanlarına ve müstakilen, bu tasarının başından bu yana tasarıyla bütünleşip, tasarıyla yaşayan, bu konuda yapılan hiçbir toplantıya aksatmadan katılan, özellikle, bu tasarının en çok tartışılan yasal mal rejimi konusundaki itirazlara kendince haklı gerekçelerle karşı koyan, bu yüzden tarih önünde hepimizden fazla sorumluluk yüklenecek olan Adalet Bakanımız Prof. Dr. Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, yeni Türk Medenî Kanunumuz ülkemiz için hayırlı, uğurlu olsun diye diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkan.

Efendim, şimdi, hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu Tasarısının, eşya hukuku kitabının üçüncü kısmı zilyetlik ve tapu siciliyle ilgilidir. Bu kısım "zilyetlik" ve "tapu sicili" başlıklarını taşıyan iki bölüme ayrılmıştır. Yürürlükteki kanunda ve İsviçre Medenî Kanununda karşılığı olmayan yeni 975 inci maddede dolaylı ve dolaysız zilyetlik tanımları yer almaktadır. Yürürlükteki kanunun 888 inci maddesinde yer alan aslî ve ferî zilyetlik ayırımlarının zilyedin mal üzerinde iddia ettiği hakka göre yapılan bir ayırım olması nedeniyle, tasarının 975 inci maddesinde, bir şeyin zilyedin fiilî hâkimiyeti altında olup olmaması bakımından dolaylı ve dolaysız zilyet ayırımına da yer verilmiş; bir şeyde fiilî hâkimiyeti doğrudan doğruya sürdüren kimsenin dolaysız zilyet, başka bir kişi aracılığıyla sürdüren kimsenin dolaylı zilyet olduğu ifade edilmiştir. Bu ayırım, dolaysız ve dolaylı zilyetlerden iktisapta bulunan kişilerin haklarının belirlenmesi konusunda uygulamada görülen sıkıntıları ortadan kaldırmak amacıyla yapılmıştır.

Yürürlükteki kanunun 897 nci maddesini karşılayan yeni 984 üncü maddede, gasp ve saldırıdan doğan dava hakkının zilyedin fiilî ve failini öğrendiği tarihten itibaren iki ay, her halde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşmesi öngörülmüştür.

Yürürlükteki kanunun 901 inci maddesini karşılayan 988 inci maddenin kenar başlığında "istihkak davası" yerine "taşınır davası" terimine yer verilmiştir.

Yürürlükteki kanunun 910 uncu maddesini karşılayan tasarının 997 nci maddesinin yeni ikinci fıkrası, tapu sicilinin unsurlarını düzenlemektedir. Bu unsurlar arasında kat mülkiyeti kütüğü de yer almaktadır.

Tasarının, tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilecek taşınmazları belirten 998 inci maddesinde, yürürlükteki kanunun 911 inci maddesinden ayrılan önemli değişiklikler yapılmıştır.

Yürürlükteki kanunda yer alan madenler, Anayasayla özel mülkiyet konusu olmaktan çıkarıldığı ve 3213 sayılı Maden Kanununda ayrıca düzenlendiği için, yeni madde metnine alınmamış; ancak, kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler maddede düzenlenmiştir. Ayrıca, maddede, bağımsız ve sürekli hakların taşınmaz olarak kaydedilmesi için, hakkın süresiz veya en az otuz yıl süreli olması koşulu getirilmiştir.

Yürürlükteki kanunun 918 inci maddesini karşılayan 1000 inci maddede, yürürlükteki kanunda bulunmayan tapu sicili sisteminin temelini oluşturan tapu kütüğü düzenlenmiş ve her taşınmaza kütükte bir sayfa ayrılması ilkesine yer verilmiştir. Maddede, ayrıca, kütüğün her sayfasındaki özel sütunlara hangi hakların tescil edileceği öngörülmüştür.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 11 inci maddesine göre, kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümler, kat mülkiyeti kütüğüne kaydedildiğinden, Türk Medenî Kanunu Tasarısının, yürürlükteki kanunda karşılığı olmayan yeni 1001 inci maddesinde, tapu sicilinin unsurları arasında, kat mülkiyeti kütüğüne de yer vermiştir.

Yürürlükteki kanunda karşılığı bulunmayan yeni 1002 nci ve 1003 üncü maddelerde, yevmiye defteri ve belgeler ile plan düzenlenmektedir. 1002 nci maddede, tescil istemlerinin, isteyenin kimliği ve istemin konusu belirtilerek ve istem sırasına göre derhal yevmiye defterine yazılacağı, 1003 üncü maddede ise, bir taşınmazın kütüğe kaydı ve belirlenmesinde, tapu sicilinin en önemli tamamlayıcı unsurlarından biri olan planın esas alınacağı belirtilmiştir.

Yürürlükteki kanunun 919 uncu maddesini karşılayan, tasarının 1009 uncu maddesinde, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar gibi, tapu kütüğüne şerh verilebilecek haklara, ülkemizde yaygın bir uygulaması bulunan taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi de eklenmiştir.

Yine, bu maddeye göre, kanunlarda açıkça öngörülen diğer haklar da, tapu kütüğüne şerh edilebilirler. Örneğin, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına ilişkin Koruma Kurulu kararları, tapu kütüğüne işlenir. Ayrıca, bu yeni maddede, şerh verilen kişisel hakkın aynî etkisi açıklığa kavuşturulmuş, kişisel hakların şerh verilmekle, o taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebileceği belirtilmiştir.

Yürürlükteki kanunda karşılığı bulunmayan yeni 1012 nci maddede, bir taşınmazın eklentilerinin, malikin istemi üzerine kütükteki beyanlar sütununa yazılması ve bu kaydın terkininin, kütükte hak sahibi görünen bütün ilgililerin rızasına bağlı olması ilkesi belirtilmiş, taşınmaz mülkiyetine ilişkin kamu hukuku kısıtlamalarının beyanlar sütununa yazılması ve bu sütuna yazılabilecek diğer hususların tüzükle düzenlenmesi öngörülmüştür.

Tasarının son üç maddesini oluşturan 1028 ilâ 1030 uncu maddelerde, sırasıyla, 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinin yürürlükten kalktığı, yeni kanunun yürürlük tarihi ve kanunu yürütecek makam gösterilmiştir.

1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen ve elli yıldan beri süren çalışmaların ürünü olan yeni Türk Medenî Kanunu Tasarısı, kamuoyunu yakından ilgilendiren bütün bu değişikliklerin yanında, hukuk tekniği açısından da büyük önem taşıyan başka değişiklikler getirmektedir. Bunların hepsi, kanun tasarısının gerekçesinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir aya yakın bir süreden beri, Türk Medenî Kanunu Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmıştır. Bu tartışmalarda çok yararlı görüşler açıklanmıştır. Bunlar arasında, tasarının gerekçesinde 1926 tarihli esbabı mucibe layihasının özetine yer verilmiş olması, tasarının dili eleştiri konusu olmuştur.

Bundan önce yaptığım çeşitli açıklamalarda da ifade ettiğim gibi, 1926 tarihli esbabı mucibe layihasının özetinin tasarıda yer alması, Türkiye'de teokratik hukuk sisteminden laik temellere dayalı hukuk sistemine geçişin bir belgesi olarak düşünülmüştür. Bu gerekçede, hurafelerin, batıl inançların Osmanlı İmparatorluğunu hangi duruma düşürdüğü açıkça ifade edilmiştir. Burada hedef alınan, batıl inançlardır, hurafelerdir; asla İslam dini değildir. Bu nedenle, bu konudaki kaygılar yersizdir.

Tasarının dili ise, Türkiye'de Türkçe'nin yetmişbeş yılda geçirmiş olduğu evrim sonucunda ulaştığı durumu yansıtmaktadır. Kullanılan terminoloji, yürürlükteki diğer kanunlarımızda, Yargıtay kararlarında ve doktrinde kullanılan hukuk dilidir; bunun da yadırganmaması gerekir. Bu, yerleşmiş, benimsenmiş olan dildir.

Bu tasarı yasalaştığı zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün gruplarının, bütün üyelerinin katkısıyla yasalaşmış olacaktır. Bu tasarı yasalaştığı takdirde, ülkemizde 1926'da gerçekleştirilen büyük hukuk devrimi, 21 inci Yüzyılın başında aynı doğrultuda, daha ileri bir çizgide yenilenmiş olacaktır.

Elli yıldan beri bu tasarıyla ilgili çalışmaları başlatan, bu çalışmaları devam ettiren adalet bakanlarına, bu tasarılar üzerinde çalışan komisyonların başkan ve üyelerine, değerli bilim adamlarına, yüksek yargı organları mensuplarına, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerine şükran borçluyuz. Ayrıca, bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk eden 57 nci hükümetin Başbakanına ve Bakanlar Kuruluna şükran borçluyuz. Bu tasarının görüşülmesini sağlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, başkanvekillerine, tasarıyı, madde madde, bütün hükümleriyle, ayrıntılı olarak görüşen Adalet Komisyonunun Değerli Başkan ve üyelerine, bütün siyasî partilerin sözcülerine ve bütün milletvekillerimize, buradan, içtenlikle teşekkür ediyorum. 21 inci Yasama Dönemi, tarihe, Türkiye'ye yeni bir Türk Medenî Kanunu kazandırmış Meclis olarak geçecektir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Bakanım.

Efendim, 10 uncu bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

10 uncu bölüm üzerinde, biri hükümetçe, diğeri milletvekillerince verilmiş iki önerge vardır.

Önergeleri sırasıyla okutacağım, sonra işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 723 sıra sayılı kanun tasarısının 970 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

   Hikmet Sami Türk

         Adalet Bakanı

"Madde 970.- İşletme olarak taşınmaz rehni karşılığında ödünç verme işiyle uğraşmak üzere yetkili makamdan izin alanlar, özel bir rehin sözleşmesi ve teslim yükümlülüğü olmasa bile, taşınmaz rehniyle güvence altına alınmış alacakları ile cari işlerinden doğan alacaklarını karşılık göstererek rehinli tahvil çıkarabilirler."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 723 sıra sayılı yasa tasarısının 1010 uncu maddesine 3 üncü bendinden sonra gelmek üzere 4 üncü bent olarak "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca verilen karar sonucu SİT alanı içinde olduğu", 5 inci bent olarak "İmar Kanunu uyarınca belediyece park, yeşil alan yolunun kamuya tahsis edildiğine dair kararı" ibarelerinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Mustafa Geçer

Yaşar Canbay

 

 

Van

Hatay

Malatya

 

 

Yasin Hatiboğlu

 

Latif Öztek

 

 

Çorum

 

Elazığ

 

 

BAŞKAN - Son okunan, yani, ikinci önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hangi önergeyi oyluyorsunuz efendim?

BAŞKAN - Efendim, Fethullah Erbaş ve arkadaşları tarafından verilen önerge.

Önerge hakkında konuşacak mısınız?

Eğer, konuşmayacaksanız, gerekçesini okutalım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Evet konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatiboğlu.(SP sıralarından alkışlar)

Sayın Hatiboğlu, süreniz 5 dakikadır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; herkes, bu tasarıya bir başka pencereden baktı; zannediyorum, millet penceresinden bakan da pek az oldu. Bir kanun tasarısı getirdik; ben beklerdim ki -kendi şahsına, asla, hayatta itirazım olmayan değerli dostlarımdan birisidir Sayın Komisyon Başkanı- Adalet Komisyonu Başkanımız kürsüye gelsin, bu düzenleme ne getiriyor diye... Ben bu kürsüde, Sayın Komisyon Başkanımızı, zannediyorum, ikinci kez, ikinci defa gördüm. Birisinde, çok aykırı cümlelerle, kendi. tasarıya getirdikleri tutarsız görüntüyü ispat çabasıyla çabaladı, çabaladı, çabaladı, sonra, yerine teşrif etti. Birinci görüşme bu.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir)- Sana öyle geliyor.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - İkinci görüşmeyi de birlikte izledik...

Bana göre, sana göre diye bir şey yok. Tutanaklar burada. Herkes de izliyor.

Şimdi, düşünüyorum; çok methüsenasını yaptığımız -Allah akıbetini hayretsin; Mahmut Esat Bozkurt için bir şey söyleyecek değilim- Adliye Vekili, yani, bu, o tasarıya, o günkü tasarıya, Medenî Kanun tasarısına sahip çıkan, bizim Başkanımız gibi, bizim Bakanımız gibi sahip çıkan acaba Mahmut Esat Bozkurt da, böyle, yavan birtakım sözlerle mi geçiştirdi; yoksa, o Medenî Kanunun ülkeye neler getirdiğini, herkesin anlayacağı, kavrayacağı, kabulleneceği bir üslupla meseleyi ortaya mı koydu? Bunu düşünüyorum.

Şimdi, ben, gene şahsını tenzih ediyorum; Sayın Karaa'yı çok severim ben. İzlerken şunu hatırladım. Benim emsallerim bilirler. 1959  yılında bir tek radyo vardı. Radyoda akşam haber bülteninden sonra listeler okunurdu; Vatan Cephesine kaydını yaptıranların listesi. Ona benzemiyor muydu? Evet, bu kanunun çıkarılmasına katkısı olanlara teşekkür edebilirsiniz. Bunu bir cümleyle bitirmeniz mümkündü. Siz kalktınız herkesi saydınız, beni de saydınız, tashih ediyorum, tavzih ediyorum, düzeltiyorum. Benim, bu tasarının böyle çıkmasına zerre-i miskal katkım olmadı. Adalet Komisyonuna oturdum, karşı çıktım, buraya geldim, burada da karşıyım. Bu düzenlemenin böyle olmasına katkım olmadı. Milletimin huzurunda çok açık yüreklilikle ifade ediyorum. Eğer, Sayın Başkan teşekkür edecektiyse, kendi açısından bu tasarının böyle gelmesine katkısı olanlara teşekkür etmelidir.

Değerli milletvekilleri, bir başka husus daha var: İnşallah, değerli dostum... Bugün, hep, sevdiğim insanlarla karşılaşıyoruz.

FARUK DEMİR (Ardahan)- Önerge neydi Sayın Hatiboğlu?!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Söyleyeceğim efendim.

FARUK DEMİR (Ardahan)- Ne zaman söyleyeceksiniz?

YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Ben zamanını bilirim.

FARUK DEMİR (Ardahan)- Merak ediyorlar!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, izin verin, izin verin...

Değerli dostum Mehmet Gül. Sayın Gül, tarihe kayıt düştünüz. Niye kayıt düşüyorsunuz tarihe?! Tarihe kayıt düşmeyi bırakın. Bu, artık moda oldu. Postmodern darbeciler de aynı şeyi söylüyor; tarihe kayıt düşme... Bırakın tarihe kayıt düşmeyi de, oy verin, oy, oy!.. Bu kanun tasarısı geçiyor. Evet, söyledikleri ne varsa altına imza koyarım; ama, benim verdiğim istikamette oy verme cesaretini gösterin.

Adalet Komisyonunda, demek, siz, bu dile; siz, bu kültür tahribatına karşı çıktınız, biz karşı çıktık, o karşı çıktı; ama, yine geçti. Bu nasıl şeydir Allahınızı severseniz?!

Sayın Gül, sizden beklediğimiz budur.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; önergemizin kabulünü rica ediyoruz. Önergemiz şudur: Mülkiyetin tasarrufuna mütedair hakkın tahdidi istikametinde bir düzenleme var; 1010 uncu madde... 1010 uncu madde, tasarruf yetkisinin kısıtlanması.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Bakan; tasarruf yetkisinin kısıtlanması başka şeydir, tasarruf hakkının kısıtlanması başka şeydir. "Tasarruf hakkı" derseniz -işte, hepiniz hukukçusunuz- o konuda yetkili kılınmışlar da ona dahil olur; ama, "yetki" derseniz, tüm hak sahipleri ona dahil olmaz. Bir kere, düzenleme yanlış.

İkincisi, bir teklifimiz var, diyoruz ki, üçüncü bentten sonra gelmek üzere, kamuya tahsis edilen -imar planıyla, kamu yararı kararıyla, sair vesilelerle- SİT alanına girmiş olması dolayısıyla kamuya ait telakki edilen malların tapusuna şerh verilmelidir ki, iyi niyetli üçüncü kişiler, alıcı üçüncü kişiler haberdar edilmiş olsun.

Bakın, birçok acı örneğini vereyim: Türkiye'de imam-hatip okulu olarak yapılan yüzlerce bina var. Hepsinin de, birçoğunun da kaydında "bu, sadece imam-hatip okulu olarak kullanılır" şerhi var, kaydı var; bu devlet... Yani, bu siyasî iktidar hak suiistimali yaparak, o binaları başka maksatla kullanıyor, bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Hiç olmazsa, bu düzenlemeyi yaparken, buna dikkat edelim.

Önergemize oy bekliyoruz; gerçekten gerekli bir önergedir, her ne kadar Hükümet ve Komisyon katılmadı ise de; yüreklerinden katıldıklarına yürekten inanıyorum.

Saygı sunuyorum.(SP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, ben de size çok teşekkür ediyorum; usulümüz 5 dakika idi; ama, konunun önemine binaen, ben, 2 dakika daha size söz verdim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...

BAŞKAN - Evet, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Karar yetersayısı Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Efendim, duydum.

Kabul etmeyenler...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hangi bakan, hangi bakanın yerine oy kullanıyor Sayın Başkan? İki ellerini kaldırıyorlar?..

MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (Hatay) - 36 sayın bakan var...

BAŞKAN - Kabul edilmemiştir. Karar yetersayısının aranılması talebinde bulunulmuştu; Kâtip Üye arkadaşlarımın söylediklerine göre de, karar yetersayısı fazlasıyla var, teşekkür ediyoruz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Hatiboğlu'nun konuşmasına yanıt vermek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, 12.00-16.00 saatleri arasında çalışma, Danışma Kurulunun kararıydı. Şimdi, bu bölümü bitirinceye kadar -çünkü arada usulî bitirmemiz gereken şeyler var- izninizi isteyeceğim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İzin veriniz efendim, bakınız, saat 16.00'dan sonra uzatma imkânımız yok. İçtüzüğün 55 inci maddesi gayet açık. Zorunlu hallerde ve bitmek üzere olan...

BAŞKAN - Bakın Sayın Başkan, ben, 19 ve 91 inci madde meselesinin yorumunu dün burada yapmıştım. Esasen, "saat 16.00'ya kadar" denilen şartta, bitimine kadar şartı da var.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Nerede efendim?..

BAŞKAN - Dolayısıyla, bunu oylarınıza sunacağım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır efendim, o şart yok, o, dündü Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teşekkür ediyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 723 sıra sayılı Kanun Tasarısının 970 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

   Hikmet Sami Türk

         Adalet Bakanı

"Madde 970.- İşletme olarak taşınmaz rehni karşılığında ödünç verme işiyle uğraşmak üzere yetkili makamdan izin alanlar, özel bir rehin sözleşmesi ve teslim yükümlülüğü olmasa bile, taşınmaz rehniyle güvence altına alınmış alacakları ile cari işlerinden doğan alacaklarını karşılık göstererek rehinli tahvil çıkarabilirler."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Efendim, çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz; takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Hükümetin önergesi zaten.

BAŞKAN - O zaman, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge, rehinli tahvillerin, ödünç verme işiyle uğraşmak üzere yetkili makamdan izin alanların taşınmaz rehniyle güvence altına alınmış alacakları ile cari işlerinden doğan alacaklarına karşılık göstermek suretiyle çıkarılabileceğini daha açık bir biçimde belirtmek amacıyla hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun, çoğunluğu olmadığı için katılamadığını bildirdiği, takdire bıraktığı, Hükümetin de kabul ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Onuncu Bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Onuncu Bölümü, kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir. (SP sıralarından gürültüler)

III. – YOKLAMA

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, yoklama talebimiz vardı; öyle şey mi olur?!

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN - Hırçınlaşmanın hiç âlemi yok. Duymadım...

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Bir an evvel çıkarmak için...

BAŞKAN - Bağırmayın!.. Lütfen... Lütfen, oturun.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Haklı olarak söylüyoruz Başkan.

BAŞKAN - Sizin haklı talebinizi biz burada savunuruz. Lütfen...

Yoklama talebiniz varmış; uyarılmadım.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - "Hırçınlaşmayın" lafı çok kaba bir laf Başkan.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, lütfen, siz hırçınlaşmayın.

BAŞKAN - Yoklama talebiyle ilgili önergeyi okuyorum:

"Sayın Başkanlığa

Görüşülmekte olan tasarının Onuncu Bölümünün oylamasına geçilirken yoklama yapılmasını arz ve teklif ederiz." denmiş.

Doğrudur talebiniz.

Şimdi, önergede isimleri bulunanları okuyup salonda olup olmadıklarını arayacağım.

1- Yasin Hatiboğlu?.. Burada.

2- Zeki Çelik?.. Burada.

3- Oya Akgönenç?.. Burada.

4- Mustafa Geçer?.. Burada.

5- Latif Öztek?.. Burada.

6- Yaşar Canbay?.. Burada.

7- Fethullah Erbaş?.. Burada.

8- Ahmet Karavar?.. Burada.

9- Osman Yumakoğulları?.. Burada.

10- Veysel Candan?.. Burada.

11- Lütfü Esengün?.. Burada.

12- Temel Karamollaoğlu?.. Burada.

13- Hüsamettin Korkutata?.. Burada.

14- Rıza Ulucak?.. Burada.

15- Bahri Zengin?.. Burada.

16- Ahmet Demircan?.. Burada.

17- Aslan Polat?.. Burada.

18- Zeki Okudan?.. Burada.

19- Turhan Alçelik?.. Burada.

20- Ömer Vehbi Hatipoğlu?.. Burada.

Efendim, yoklamayı elektronik cihazla yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlanıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım, saat şu anda 16.00... Eğer, uygun görürseniz, usule aykırılık olmasın diye arz ediyorum. Saat 16.00'yı da geçiyor; bu yoklamanın yapımına kadar süre uzatımını oylarsanız size imkân doğar.

BAŞKAN - Demin oyladım efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne zaman oyladınız efendim?!

BAŞKAN - Oyladım efendim.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN - Elektronik cihaza giremeyen üyelerimizin gönderdikleri pusulaları dahil etmeden, şu anda, toplantı yetersayısı fazlasıyla bulunmuştur; oylama işlemi, bu nedenle bitmiş oluyor. 

Teşekkür ediyorum.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611,1/425,2/361,2/680) (S. Sayısı :723) (Devam)

BAŞKAN - Onuncu Bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Onuncu Bölümü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tümünü oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, şahısları adına bir lehte bir aleyhte söz talebi vardır;.lehte söz talebi Sayın Gönül Saray Alphan'ın.

Lehte söz talebi hakkınızı kullanacak mısınız?

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya)- Evet, kullanacağım.

BAŞKAN - O zaman kürsüden ifade edin; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkan, bir önergemiz vardı...

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1971 yılından beri 4 kez, çeşitli komisyonlarca tasarıları hazırlanan, çeşitli dönem hükümetlerinde birçok kez gündeme taşınan, kadın sivil toplum örgütlerince bir an önce yasalaşması için on yıldır ciddî bir mücadele verilen Medenî Yasa Tasarısının tam otuz yıllık serüveni, mutlu bir sonla noktalanmış görünüyor. Hani, sırf politika olsun diye, 300 küsur kanuna imza atmış bu Meclise "ne yaptınız ki?!" diye soran kişi ve kuruluşlar var ya, onlara, 21 inci Dönem Parlamentosunun, tarih önünde, tek başına "Medenî Kanun reformunu gerçekleştirdik"cevabının bile yeterli olacağını düşünüyorum.(DSP sıralarından alkışlar)

Eşitlikçi, özgürlükçü, çağdaş, yenilikçi ve laik yaşam düzeninin Türk toplumu için taşıdığı devrimci özün bir simgesi olan Medenî Kanunun, parti programlarımıza da uygun olarak 57 nci hükümet döneminde yasalaşacak olması, hepimiz için bir gurur kaynağı olmalıdır. Kabulleriyle bu onuru paylaşan tüm değerli milletvekillerine, özellikle, annelerinin,eşlerinin ve kız çocuklarının adına, teşekkürü bir borç biliyorum.

Yasanının 57 nci dönem hükümeti döneminde kabulünün sırrı ise, uzlaşmacı kültür farklılığında yatmaktadır. Yasanın hükümetten geldiği gibi kabul edilmemiş olması, komisyonlarda değişikliğe uğraması, içimize sindiremediğimiz bazı hususlar içermesi, toplumda eleştirilecek ve tartışılacaktır; bu, tabiîdir; ancak, Churchill'in de dediği gibi, demokrasi, dünyadaki en iyi yönetim biçimi değildir; ancak daha iyisi de bulunamamıştır. Demokrasinin özündeyse, uzlaşma yatar.

Bir konuya değinerek sözlerimi bitirmek istiyorum:otuz yıldır, iş, kadın haklarına geldiğinde uzlaşamamış bu Meclis, bugün bir tarih yazmaktadır kanısındayım; çünkü, Türkiye'de, 7 000 imza, bankacılık, kambiyo, dışticaret, gümrükler yasalarını değiştirebilmişken; 30 000 üyeli sendikalarımız hükümet kararlarına müdahil olabiliyorken; özellikle kadınlara yönelik haksız hükümler içeren Medenî Yasamız için toplanan 107 200 imza ile bugüne kadar değiştirilememiş olması düşündürücü ve üzücüdür.

Özetlenerek yazılan ve bazı çevrelerce hâlâ dinimize küfür ve hakaret olarak yorumlanan Mahmut Esat Bozkurt'un gerekçesi konusunda bir cümle söylemek istiyorum. Bakınız, 1926, ikinci dönemce büyük bir coşkuyla ve oybirliğiyle kabul edilen kanuna kimler imza atmış. O dönemin yapısı itibariyle çok sayıda kadıların, müftülerin, hafızların yer aldığı Parlamentomuzdaki üç isim çok dikkati çekiyor; devrim yasalarının çoğunda hazırlık safhasında bilfiil çalışmış Siirt Müftüsü ve Milletvekili, büyük din bilgini, Halil Hulki; Karacabey Müftüsü ve Bursa Milletvekili, fetvalarıyla bilinen Mustafa Fehmi; dünya Müslümanlarınca sevilip sayılan, tanınmış din alimi, Antalya Milletvekili Rasih Hoca; bütün bu din bilginleri, gerekçenin, Müslümanları inciten, kıran bir anlatım olduğunu hiç söylemediler; aksine, Türk toplumunun çağdaşlığına yönelik, yenilikçi, laik yaşam düzenini, cumhuriyetin bir aydınlanma devrimi olduğunu, devrim yasalarını sonuna kadar savundular. 2001 yılında, tam 75 yıl sonra, dinî gerekçeler ileri sürerek yasayı eleştirmek, en kibar üslupla, bu derin dinî ulemaya hakarettir diye düşünüyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyetimizin 75 inci yılını bütün ulusça nasıl büyük bir coşkuyla kutladığımız hatırlardadır.

BAŞKAN - Sayın Alphan, son 30 saniyeniz var, lütfen ona göre hareket ediniz.

Bir devrim yasası olarak ele alınan ve 17 Şubat 1926'da yasalaşan Yurttaşlar Yasası (Medenî Yasa) üç ay sonra 17 Şubatta 75 inci yıldönümünü kutlayacaktır. Zamanının devrim yasası, bugün, bir reform yasası halinde yeniden düzenlenerek Yüce Meclisimizce kabul ediliyorsa, bundan daha güzel ve daha anlamlı bir 75 inci yıl hediyesi olamaz diye düşünüyorum; saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Alphan.

Şahsı adına, aleyhte olmak üzere, Sayın Yasin Hatiboğlu.

Buyurunuz Sayın Hatiboğlu. (SP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, sürem başlamadan bir hususu öğrenmek istiyorum. Bir önerge göndermiştik, ne işleme tabi tutuldu efendim?

BAŞKAN - Hangi önerge efendim?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Gerekçeyle ilgili önerge efendim... Size gelmedi mi efendim?.. İzin verirseniz ben yerime geçeyim, bir tezekkür buyurunuz.

BAŞKAN - Hayır, siz konuşurken biz tezekkür ederiz; buyurunuz efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, Başkanlığın görüşünü alayım, ne işlem yapacak bileyim ondan sonra.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğe göre, sizin verdiğiniz gerekçeyle ilgili bir husus.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Evet efendim.

BAŞKAN - O konuda bizim yapabileceğimiz bir şey yok.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Neden efendim?

BAŞKAN - Bunu siz bizden daha iyi bilirsiniz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, lütfedip okur musunuz...

VEYSEL CANDAN (Konya) - Metni okur musunuz...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Metni lütfeder okutturursanız efendim...

BAŞKAN - Hayır efendim...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne takdir edersiniz?..

BAŞKAN - İşleme alınması uygun görülmeyen, üstelik de gerekçeyle ilgili bir husustaki yazılı bir bildiriyi diyeyim, bizim önerge olarak kabul etmemiz mümkün değil.

Onun için, şahsınız adına size söz vermiştim, lütfedip konuşmanızı tamamlarsanız, daha sonra diğer işlemleri bitirebileceğiz efendim.

Buyurunuz efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir önerge verdik; Sayın Mehmet Gül'ün de çok şikâyetçi olduğu hususların düzeltilmesi istikametinde bir önerge. Ben, şimdi, umuyorum ki, Milliyetçi Hareket Partisi, bu konudaki tavrını gösterecektir.

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Boşver bunları!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hiç bağırma, telaşlanma!

Ya söylemeyin... Kürsüye gelip söylemeyin; kürsüye gelip söylüyorsanız, sözünüzün arkasında durun!

ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Biz duruyoruz; senden mi öğreneceğiz?!

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, eğer, siz, okuyup tutanaklara geçmesine fırsat verseydiniz, ben okumayacak, bu konudaki, neden bu metnin, tasarının aleyhinde oy vereceğimin kısa gerekçesini arz edecektim. Siz, bunu yapmanız gerekirken yapmadınız. Ben, şimdi, okuyacağım sırf tutanaklara geçsin diye.

Değerli milletvekilleri, hani, tarihe kayıt düşmek moda oldu ya, tarihe kayıt düşüyorum ben de; ama, ben, her düştüğüm kaydın arkasında, başım pahasına, canım pahasına durdum bugüne kadar. (SP sıralarından alkışlar)

"Sayın Başkanlığa

723 sıra sayılı Medenî Kanun Tasarısının Gerekçe bölümünde;

1 inci sayfasının üçüncü paragrafındaki 'kadar ilkel',

2 nci sayfasının ilk paragrafındaki 'ortaçağ fıkıh kurallarına bağlı bulunmaktadır' ve 've pek ilkel durumdan',

2 nci sayfasının ikinci paragrafındaki 've halkı din adına, yanlış ve geçersiz inançlar adına kandırıp' ve 'onu gereksiz bir biçimde sarıp sarmalamış ortaçağ örgütü ve dinsel',

2 nci sayfasının üçüncü paragrafındaki 'gerçekten çağdaş uygarlıkla Mecelle hükümleri kuşkusuz bağdaşamaz. Fakat, Mecelle ve buna benzer diğer düzenlemeler ile Türk yaşamının uyuşmadığı da açıktır',

3 üncü sayfasının ilk paragrafındaki 'gelenek ve göreneklere kesin olarak bağlı kalmak davası, insanlığın en ilkel durumundan bir adım dahi ileri götürmeyecek kadar tehlikeli bir kuramdır'

3 üncü sayfasının üçüncü paragrafındaki 'Türk ulusunun yüksek temsilcisi olan Büyük Meclisin uygun bulunmasına ve onayına sunulan Türk Medenî Kanunu Tasarısı yürürlüğe konulduğu gün ulusumuz onüç yüzyılın kendisini çeviren hastalıklı inançlarından ve kargaşadan kurtulmuş, eski uygarlığın kapılarını kapayarak yaşam ve verimlilik getiren çağdaş uygarlığın içine girmiş bulunacaktır.'

Tırnak içinde gösterilen ibarelerin redaksiyon yoluyla Gerekçe metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Yasin Hatiboğlu         Veysel Candan

Saadet Partisi Grup Başkanvekili Saadet Partisi Grup Başkanvekili"

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu önerimizi, önergemizi tüm gruplara dağıttık bundan onbeş gün evvel. Kendilerinden rica ettik. Bu, Danışma Kurulunda da konuşuldu, Danışma Kurulunda konuşuldu. Hatta, Sayın Meclis Başkanımız "tabiî, bir metin haline getirin, bir redaksiyon yoluyla bunu düzeltme imkânımız olur" dediler. Bunu dedikleri için, biz, bu metni hazırladık. Görüyorsunuz, hepsini toplasanız iki cümlecik ve bütün gruplara da bunu dağıttık; dedik ki, bir inceleyin, bakın, görüşünüzü lütfedin, birlikte bir redaksiyon yoluyla bunu düzeltelim, yazık. Yani, ceddimize, ecdadımıza hakaret anlamı taşıyan bu sözcükleri bulundurmak bu Parlamentoya bir şey kazandırmaz dedik; ama, ses çıkmadı. Mecburen, biz, şimdi, biraz evvel, bu önergeyi vermeye mecbur kaldık.

Değerli milletvekilleri, böyle bir gerekçenin bulunduğu yere benim olumlu oy vermem mümkün değil. Ha, diyeceksiniz ki, sen oy vermesen ne olur, versen ne olur; doğrudur. Demokrasilerde doğrudur; doğrudur, ona bir itirazım yok, gayet tabiîdir. Ben, kusura bakmayın, Meclisimizi tenzih ediyorum, şahıslarınızı tenzih ediyorum, bir genci savunuyordum devlet güvenlik mahkemesinde. Demokrasi ve İslam konusunda, Mustafa isminde bir çocuk, bir yazı yazmış -lisenin üçüncü, dördüncü sınıfında- kendi kendine laflar söylemiş.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Mahkemeye vermişler. Ben dedim ki reise: "Reis bey, bu çocuk daha ne demokrasiyi bilir, ne İslamın ne olduğunu bilir. İsterseniz bir sorun demokrasi nedir, bakalım biliyor mu?" Kendisi de Karadenizli, sordu, dedi ki: "Mustafa, de bakayım demokrasi nedir?" Mustafa şöyle bir düşündü düşündü -ben çağdaş demokrasiyi de tenzih ederek bu hikâyeyi naklediyorum- kaşıdı kafasını düşündü düşündü, dedi ki: "Efendim, 51 delinin 49 akıllıyı idare etmesine demokrasi denir." Şimdi, reis bir kahkaha attı, savcıya döndü dedi ki, savcı bey mütalaa nedir söyle bakalım. İşte, Mustafa'nın demokrasi kavrayışı budur dedi.

Şimdi beyler, sayıyla bu işler olmuyor. Nicelik meseleyi çözmüyor, yarın niteliğini ararlar; onun için ben, ecdadıma karşı, geçmişime karşı, kültürümü üretenlere karşı vebalden kurtulmak için bu tasarıya aleyhte oy vereceğim, bu hususu, Heyetiniz,e saygımı da devam ettirerek, sunuyorum.

Saygılarımı yineliyorum Sayın Başkan ve Sayın Heyet. (SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Hatiboğlu.

Yalnız, Sayın Hatiboğlu, hoşgörünüze sığınarak bir hususu dikkatinize sunabilir miyim: Son cümlenizde "beyler" dediniz, Genel Kurulda bayanlar da var, ne olur ihmal etmeyelim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bendenizin âdeti, hep "efendiler" lafını kullanmaktır; "efendiler" sözü, hem hanımefendileri, hem beyefendileri içerir.

BAŞKAN - Siz beyefendi, hanımefendi anlamında söylediniz... Tamam, böylece düzelttik.

Lehte ve aleyhte bu konuşmalar sonrasında tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum...

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN -Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Alınan karar gereğince (8/23) esas numaralı Kıbrıs konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmelerini yapmak için, 23 Kasım 2001 Cuma günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 16.23

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.