DÖNEM
: 21 CİLT : 76 YASAMA YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 24 üncü Birleşim 22 . 11 . 2001 Perşembe İ
Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. –
YOKLAMALAR IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI Konuşmalar 1. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil
Tunç'un, sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya ilişkin gündemdışı konuşması ve
Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı 2. – İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar'ın,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletin güvenliği ile millî güvenlik ve
sosyal güvenliğe ilişkin gündemdışı konuşması 3. – İstanbul Milletvekili Perihan
Yılmaz'ın, 24 Kasım Öğretmenler günü nedeniyle, öğretmenlik mesleğinin önemine
ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ 1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22
arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/220) 2. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22
arkadaşının, Bursa Çevre Yolu Projesinin tarım alanlarına etkileri konusunda
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/221) C) Tezkereler ve Önergeler 1. – Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi,
Parlamentolararası Birlik, NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği ve
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere Siyasî Parti Grup
Başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/929) 2. – Batı Avrupa Birliği Genel Sekreteri
Colin Cameron'ın resmî davetine icabetle Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa
Güvenlik ve Savunma Asamblesinin 3-6 Aralık 2001 tarihlerinde Paris'te
yapılacak 47 nci Genel Kuruluna, Manisa Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay'ın katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/930) 3. – Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya
Federasyonu Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma
Sözleşmesinin ve Sözleşmeye İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/931) V. –
ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu ÖnerİSİ 1. – 2002 Malî Yılı Bütçe ve Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının görüşülmesi için Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi VI. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Görüşmeler 1. – Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S. Sayısı : 596) VII. –
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rifat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) 2. – Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk
Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının;
Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723) VIII. –
SORULAR VE CEVAPLAR A)YazIlI Sorular ve CevaplarI 1. – Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, BAĞ-KUR sigortalılarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4987) 2. – Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün zeytin ve zeytinyağı üretiminin teşvik edilmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4991) 3. – Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, vergi muafiyeti tanınan kuruluşlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Sümer Oral'ın cevabı (7/5011) 4. – İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın,
canlı hayvan ve toptan et piyasasında uygulanan KDV oranlarına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/5023) 5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,
ileri saat uygulamasıyla sağlanacak enerji tasarrufuna ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Zeki Çakan'ın cevabı (7/5034) 6. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in,
esnaf ve sanatkârın kaynak sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı
ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/5047) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 12.00'de açıldı. Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu, 8 -
9 Mayıs 2001 tarihinde sel felaketiyle karşılaşan Hatay İlinde esnaf ve
çiftçinin sorunları ile tarımda kullanılan hazine arazilerinin durumuna, Edirne Milletvekili Ali Ahmet Ertürk,
Edirne İli ve ilçelerinin düşman işgalinden kurtarılış yıldönümüne, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, millî eğitimdeki genel sorunlara ve YÖK'ün
başörtüsü uygulamalarına, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını
İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığının
2001 malî yılı kesinhesaplarına ilişkin raporu (5/15) (S. Sayısı : 766) ile, Adana Milletvekili Yakup Budak ve 19
arkadaşının, emeklilerin sorunlarının araştırılarak hayat standartlarının
yükseltilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219), Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasında
yer alan 666 sıra sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulmasına Dair
Kanun Tasarısı, 3 üncü sırasında yer alan 675 sıra sayılı Türkiye İş Kurumunun
Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı, 4 üncü sırasında yer alan 676 sıra sayılı
Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; 5 inci sırasında yer alan
685 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulmasına Dair Kanun
Tasarısının İçtüzüğün 91 inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek "temel kanun" olarak görüşülmesine
ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmediği, Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 290 ıncı
sırasında yer alan 758 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 10 uncu
sırasına alınmasına; 23.11.2001 Cuma günü de Genel Kurulun 13.00-16.00 saatleri
arasında çalışmasına ve bu birleşimde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 191 inci sırasında yer
alan (8/23) esas numaralı Kıbrıs konusundaki genel görüşme önergesinin
öngörüşmelerinin yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin kabul edildiği, Açıklandı. Yumurta üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286,
2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha
önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi
kararlaştırılmış bulunan Türk Medenî Kanunu Tasarısının (1/611, 1/425, 2/361,
2/680) (S. Sayısı : 723) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından; Ertelendi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/818) (S. Sayısı : 753 ve
753'e 1 inci Ek) ikinci görüşmesi tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra,
kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. 22 Kasım 2001 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 12.00'de toplanmak üzere, birleşime 15.10'da son verildi.
No. : 37 II. – GELEN KÂĞITLAR 22.11.2001 PERŞEMBE Sözlü Soru Önergeleri 1. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1628) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 2. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1629) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 3. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Çevre
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1630) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 4. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1631) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 5. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1632 ) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 6. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1633) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 7. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Millî
Savunma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1634) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 8. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ve öğretmen
ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1635)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 9. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ve personel ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1636) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 10. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1637) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 11. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1638) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2001) 12. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1639) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 13. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1640) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2001) 14. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1641) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 15. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1642) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 16. – Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda'nın, Şırnak İlindeki yatırım projelerine ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1643) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Kayseri Milletvekili Sadık Yakut'un, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal
Derviş) yazılı soru önergesi (7/5111) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 2. – Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri eski Komutanının Kıbrıs Rum
yönetimince Interpol kayıtlarına aldırıldığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5112) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.11.2001) 3. – Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, Aksaray İl Sağlık Müdürlüğünce açılan ihalelere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5113) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2001) 4. – Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, bankaların Merkez Bankası kayıtlarına göre karşılıksız çıkan
çeklerine ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/5114) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 5. – Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, kamu personelinin ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5115) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 6. – Kayseri Milletvekili
Sadık Yakut'un, ülkemizde faaliyet gösteren Alman vakıflarına ilişkin Devlet
Bakanından (Nejat Arseven) yazılı soru önergesi (7/5116) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.11.2001) 7. – Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5117) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.2001) 8. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, ÖSYM sınav kitapçıklarının bastırılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5118) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 9. – Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'deki sel felaketinden sonra yapılan çalışmalara
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5119)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 10. – Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'de sel felaketinin neden olduğu zararlara ve
elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5120) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.22001) 11. – Rize Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu'nun, Rize'deki sel felaketinden zarar gören köylere ilişkin
Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5121) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.11.2001) 12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, esnaf ve
sanatkârların kredi sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı
soru önergesi (7/5122) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2001) 13. – Konya Milletvekili
Veysel Candan'ın, TÜRKSEV Vakfına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5123) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.11.2001) 14. – Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak'ın, bazı illerde 1 Aralık 2000 tarihinde iş bırakma
eyleminde bulunan kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5124) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.2001) 15. – Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, öğretmen maaşlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5125) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001) 16. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, üniversite giriş sınavı başvurusunda vatandaşlık numarası
istenmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5126) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001) 17. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, nüfus hizmetlerinden alınan ücretlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5127) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001) 18. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in,
Bakanlığın emanet ve envanterinde bulunan eserlere ilişkin Kültür Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5128) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001) 19. – Ankara Milletvekili
M. Zeki Çelik'in, Bakanlığın kontrolündeki bazı tabloların kaybolduğu
iddialarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/5129) (Başkanlığa
geliş tarihi : 21.11.2001) 20. – Hatay Milletvekili
Metin Kalkan'ın, intihar olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5130) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.2001) Meclis Araştırması Önergeleri 1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/220)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.11.2001) 2. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, Bursa Çevre
Yolu Projesinin tarım alanlarına etkileri konusunda alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221)
(Başkanlığa geliş tarihi : 15.11.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 12.00 22 Kasım 2001 Perşembe BAŞKAN: Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Kemal ALBAYRAK
(Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 24 üncü Birleşimini açıyorum. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Muhterem
milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin,
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri,
toplantı yetersayısı bulunamamıştır. Sayın grup
başkanvekillerinin önerilerini alacağım. Sayın Gökbulut?.. NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Yarım saat ara verin Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Şandır?.. MEHMET ŞANDIR (Hatay) -
Yarım saat ara verin Sayın Başkan. TURHAN GÜVEN (İçel) -
Başkanın takdirine bağlı; yarım saat çok,
5 dakika yeter. BAŞKAN - Sayın Köse?.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) -
Yarım saat ara verin Sayın Başkan. VEYSEL CANDAN (Konya) -
Yarım saat çok, 5 dakika yeter. BAŞKAN - Sayın Tümen?.. AYDIN TÜMEN (Ankara) -
12.30'a kadar ara verin Sayın Başkan. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Bize sormayacak mısınız Sayın Başkan? BAŞKAN - En son size
soracağım Sayın Kapusuz. Buyurunuz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Size bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki. 12.30'da buluşmak üzere
toplantıyı kapatıyorum efendim. Kapanma Saati: 12.11 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 12.30 BAŞKAN:
Başkanvekili Yüksel YALOVA KÂTİP
ÜYELER: Burhan ORHAN (Bursa), Kemal ALBAYRAK (Kırıkkale) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. – YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik
cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama
pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Muhterem milletvekilleri,
toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, sosyal dayanışma ve
yardımlaşma konusunda söz isteyen Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'a
aittir. Buyurun Sayın Tunç. Konuşma süreniz 5 dakikadır. Diğer konuşmacı arkadaşlarımda da bu 5'er
dakikalık süreye riayet edeceğim. Ayrıca, yerinden söz verme imkânım yok;
çünkü, Medenî Kanuna geçeceğiz. IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIşI Konuşmalar 1. – Elazığ
Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin cevabı AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ)- Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, söz verdiği
için Sayın Başkana teşekkür ediyorum, izleyenlerin ramazanını da kutlamak
istiyorum. Ramazan ayının gelmesiyle beraber milletin
üzerine bir kâbus gibi çöken fakirlik, yoksulluk, sefalet, işsizlik daha bir
görülmeye, daha bir yaşanmaya başlandı. Uzun zamandır, televizyon
ekranlarından, gazete manşetlerinden, utandıran haberler izliyoruz, okuyoruz.
Halk ekmek büfelerinin önünde, daha ucuz ekmek almak için, sabahın saat 3'ünde,
4'ünde kuyruğa giren, üç beş ekmek alabilmek için dört beş saat bekleşen yaşlı,
kadın ve çocuklar; aşevlerinin önünde, bir tas sıcak çorba almak için
kuyruklarda titreşen insanlar; hayırsever yurttaşlarımızın dağıttıkları yardım
paketini kapmak için yaşanan izdihamlar; belediyelerin dağıttıkları yardımları
alabilmek için itişler, kakışlar; evdeki eşyalarını satarak çocuklarına ekmek
almak isteyen analar, babalar; semt pazarlarından çürük sebze, meyve toplayan;
çöplüklerden geçinmeye çalışan; bitpazarlarından, eskici pazarlarından
ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan insanları televizyonlardan izlerken,
gazetelerden okurken yüreğimiz parçalanıyor, utanıyoruz. Hükümetimiz de bunları
izliyor; ama, hiçbir önlem almayı da düşünmüyor. IMF'den borçlanıyoruz, Dünya Bankasından
borçlanıyoruz; ama, aldıklarımızı, finans çevrelerine, rantiyeye verirken; öbür
taraftan, insanlar, ne yazık ki, açlıktan, yoksulluktan kıvranıyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gelişmiş ülkelerde de işsizler olabilir, gelişmiş ülkelerde de yoksullar var;
ancak, buralarda sosyal güvenlik kurumları var. Bu ülkeler, muhtaçlarını,
fakirlerini adam gibi yaşatıyorlar, bizdeki manzaraları göremezsiniz; çünkü,
buralarda sosyal devlet var. Geçmişte bizim de sosyal güvenlik kurumu görevini
yapan vakıflarımız vardı; devletin elinin uzanamadığı, devletin imkânlarının
yetmediği durumlarda bunlar devreye girer, garip gurebanın, fakir fukaranın bütün
ihtiyaçlarını karşılarlardı; ama, bir irtica paranoyası ortaya çıktı, hayır
kuruluşlarının, vakıflarımızın bu hizmetleri de bir şekilde engellenmeye
çalışıldı. Değerli milletvekili arkadaşlarımız, şu
anda çalışabilir nüfusumuzun büyük bir kısmı işsiz, nüfusun önemli bir kısmı
sosyal güvenlikten mahrum. Son bir yılda işini kaybeden insan sayısı 1,5
milyonun üzerinde. Yine, son bir yılda kapanan işyeri sayısı yüzbinlerin
üzerinde. Araştırma yapılıyor, deniliyor ki:
"300 000 000 lira açlık sınırıdır." Ama, emeklilerimizin, asgarî
ücretle çalışan insanlarımızın hepsi bu sınırın altında. Yine, araştırmalar
yapılıyor ve "yoksulluk sınırı 600 000 000 lira" deniliyor; ama,
çalışan bütün insanların gelir standardının bunun altında olduğunu görüyoruz;
âdeta, ülkede yaşayan herkes bu sınırın altında. Hükümet de bunları
görmezlikten geliyor ve ne yazık ki, bugün, hükümet bunları seyrediyor. Anayasada adı geçen sosyal devlet anlayışı
bu değildir. Bu yoksulluğu, bu utandıran tabloları ortadan kaldırmak için öyle
milyar dolarlara falan da ihtiyaç yok; irade lazım, anlayış lazım, inanç lazım.
Bugün, ülke olarak yaşadığımız bu yoksulluk, bu kriz içbarışı tehdit eden,
toplumsal bütünlüğümüzü tehdit eden boyutlara varmıştır. Bunu aşmanın tek yolu
da, yüksek ahlakî değerlerin egemen olduğu, adil hukukî düzenlemelerin
gerçekleştirildiği bir sosyal yapıyı kurmaktan geçer. Ancak, hemen şimdi
yapmamız gereken şeyler de var. Sayın Başkan, müsamahanıza sığınarak bir
iki hususu daha ifade etmek istiyorum. Şu anda sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakfımız var. Bu vakfın kaynaklarının önemli bir kısmının şu anda bütçeye
aktığını görüyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Tunç, toparlayın lütfen. AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) - Ülkemizde,
insanlarımız bu sıkıntıyı yaşarken, toplanan bu kaynakların bütçeye
aktarılmasının bir anlamı yok. Belediyeler, halkla birebir ilişki içinde; şu
anda, hükümetin yapması gereken, kaynak aktarmak ve bu yoksul insanlara bir
yerde bir çare bulmak. Yine, vakıflarımızın, derneklerimizin, hayır
kuruluşlarımızın, ekmeği olan, imkânı olan insanların imkânlarını bu insanlarla
bölüşmesini temin edebilecek, devlet kurumlarının öncülüğünde, bir
yardımlaşmanın vücuda getirilmesi lazım gelir diye düşünüyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Tunç. GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Efendim, biraz önce, yerinden söz
vermeyeceğimi ifade ettim; çünkü, daha sonra gündemimiz yüklü. Gündemdışı konuşmaya yanıt vermek üzere,
Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici. Buyurun Sayın Bakanım. (DSP sıralarından
alkışlar) DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil
Tunç'un gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap vermek üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Devlet Bakanlığıma bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, çok
geniş bir yelpaze içerisinde, ülkemizdeki ekonomik yoksunluk içerisindeki
yurttaşlara sosyal yardımlar yapmaktadır. Kuruluş yılı olan 1986'dan bu yana,
bu yardımlar sürdürülmektedir. Ben, size, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonunun yaptığı yardımlarla ilgili kısaca bilgiler vermek
istiyorum. Geçtiğimiz yıl, 2000 yılında, 360 trilyon lira kaynak ayrılarak,
tahsis edilerek, 5,9 milyon insanımıza sosyal yardımlar yapılmıştır. Bu
yardımlar, başta gıda yardımları, eğitim yardımları, yakacak yardımları, doğal
afetlerden etkilenen insanlara yapılan yardımlar, özürlü insanlarımıza yapılan
yardımlar şeklindedir. Bu yardımlara, bu yılda, ülkemizin yaşadığı ekonomik
sıkıntı nedeniyle, artırılarak devam edilmektedir ve ülkemizin şu anda
uygulamakta olduğu ekonomik sıkıntıdan çıkış programına paralel olarak, bir sosyal
program da uygulanmaktadır. Yaklaşan, içinde bulunduğumuz kış şartları, ramazan
ayı ve bayramlar da dikkate alınarak, son iki ayda, bu sosyal yardımlar için,
144 trilyon lira kaynak tahsis edilerek, ilgili sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıflarımıza gönderilmiş ve bu yardımların da büyük bir kısmı, eğitim yardımı,
gıda yardımı ve yakacak yardımı olarak insanlarımıza ulaştırılmıştır. Gıda
yardımları için 24 trilyon lira ayrılarak, 600 000 insanımıza gıda yardımı
yapılması planlanmaktadır. Yine, 40 trilyon kaynak tahsis edilerek, 400 000
aileye yakacak yardımı yapılmaya devam edilmektedir ve yine, 2001-2002 eğitim
öğretim yılının başlaması dolayısıyla, ekonomik yoksunluk içerisindeki
çocuklarımızın okullara devam edebilmeleri için, eğitimlerini sürdürebilmeleri
için, aileleri, 50'şer milyon lira kaynak ayrılarak, desteklenmiştir ve bu
yardımlar, büyük ölçüde tamamlanmıştır. Yardımlar, son derece adil bir şekilde,
ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaya çalışılmıştır. Bu şekilde, 1 050 000 aileye
eğitim, 400 000 aileye yakacak, 600 000 aileye gıda yardımı olmak üzere 2 050
000 aileye, sadece şu içinde bulunduğumuz iki ay içerisinde, sosyal yardım
ulaştırılmıştır; bu, gerçekten çok önemli bir rakamdır. Ayrıca, yine, özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki aşevlerimizin finansmanı Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılanmaktadır. Yine, 600 000
taşımalı eğitim öğrencimizin öğle yemekleri bu fon kaynaklarından
karşılanmaktadır. Geçtiğimiz yıl, üniversite öğrencilerimize
karşılıksız burslar verdik. 221 700 öğrenciye geçtiğimiz yıl karşılıksız burs
verildi. Bu sene de bu burs uygulamasına devam edilecek; burs başvuruları
alındı, şu anda değerlendirmeler devam ediyor. Onun dışında, doğal afetlerden etkilenen
ve ülkemizde sık sık yaşanan sel, deprem, çığ, heyelan, yangın gibi
hadiselerden etkilenen, terörden etkilenen insanlarımıza da Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yardımcı olmaya devam ediyoruz. Ayrıca, yine Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan bir yardım konusu da sağlık yardımlarıdır.
Ülkemizde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayan, bir sosyal
güvencesi olmayan yeşil kartlı insanlarımızın her türlü ayakta tedavi ve ilaç
giderleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılanmaktadır;
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, 11 milyon insanımızın, bu yeşil
kartlı insanlarımızın, bir anlamda bir sosyal güvencesi durumuna gelmiştir. Şu
anda Türkiye'de herhangi bir sosyal güvencesi olmadığı için ilaç alamayan,
tedavi olamayan, ameliyat olamayan insanımız yok gibidir; eğer varsa bile, bu,
bazı insanlarımızın, devletin kendilerine sunduğu bu imkânlardan nasıl
yararlanacağını bilmediği için, belki çaresiz kalabilir. Bu durumdaki
insanlarımız, kaymakamlarımız ve valiliklerimiz başkanlığındaki Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna başvurdukları takdirde, kendilerine
hemen hemen her konuda, her türlü sosyal yardım yapılacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın
Tunç, çok haklı olarak, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun
gelirlerinden kesinti yapılmaması, başka fonlara ya da bütçeye aktarılmaması
konusunu dile getirdi. Hemen söyleyebilirim ki, 2002 yılında Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Fonu gelirlerinden kesinti yapılmamasıyla ilgili çalışmalar
devam etmektedir, bu konudaki prosedür tamamlanmak üzeredir. Ben, size çok kısaca bilgiler vermek
istiyorum. Gerçekten, bu, Türkiye'nin en hayırlı kurumlarından bir tanesidir.
1986 yılından bu yana, ülkemizdeki yoksulluk içerisindeki herkese, sosyal
devletin şefkatli elini uzatan, hissettiren bir kurumdur. 1986-1990 yıllarında, bu Fon gelirlerinin
sadece yüzde 10'u kesilmiş, yüzde 90'ı fon amaçları doğrultusunda sosyal
yardımlar için kullanılmış; 1991-1992 yıllarında kesinti yüzde 20 imiş; 1993-1994
yıllarında, bu fon gelirlerinin yüzde 75'i kesilerek bütçeye ve başka fonlara
aktarılmış, ancak yüzde 25'i fon amaçları doğrultusunda kullanılmış; 1995'te,
yüzde 78'i yine başka fonlara aktarılmış, yüzde 22'si fon amaçları
doğrultusunda kullanılmış; 1996 yılında yüzde 60'ı kesilmiş, yüzde 40'ı fon
amaçları doğrultusunda kullanılmış; 1997 yılında, o zamanki Refahyol
hükümetinin son döneminde bu kesinti miktarı yüzde 40'a indirilmiş; 1997 ve
1998'den itibaren, bu kesinti miktarı, 1998'de yüzde 30 olarak uygulanmış,
yüzde 70'i sosyal amaçlı olarak kullanılmış; 1999, 2000 ve bu yıl yüzde 40
olarak uygulandı. Önümüzdeki yıl, şu anda uygulamakta olduğumuz Sosyal Riski
Azaltma Projesi çerçevesinde, bu kesintilerin hiç yapılmaması ve bu gelirlerin
tamamen sosyal amaçlı kullanılmasını planlamış bulunmaktayız. Ben, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonundan, ülkemizdeki "artık ben kaldım, tutunacak dalım yok"
diyen her insana, her aileye, mutlaka yardımcı olunduğunu, burada özellikle
söylemek istiyorum. Sayın Tunç'a, böyle bir konuyu gündeme
getirdiği için ve bana da bu bilgileri kamuoyuna sunma imkânı verdiği için
teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan. Size başarılar diliyorum. Yalnız,
zatıâlinizden bir istirhamım var. Bugün, İçel Milletvekilimiz Sayın Hidayet
Kılınç'tan öğrendiğime göre, İçel İlinin Anamur, Bozyazı, Aydıncık İlçeleri,
Tekeli Beldesi, Gözce ve Gözsüzce Köyünde meydana gelen sel felaketi
neticesinde, 2 vatandaşımız, maalesef, hayatını kaybetmiş, 100 dönümden fazla
sera yıkılmış, 500 dönümü aşkın seranın ürünleri zarar görmüş. Biz de buradan
geçmiş olsun diyor, iki vatandaşımıza da Allah'tan rahmet diliyoruz. Bu noktada, Sayın Hidayet Kılınç arkadaşım
size ayrıntılı bilgiyi sunabilirse, yapabileceğiniz bir... DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Bu konuda yerimden bilgi arz edebilirim Sayın Başkan. BAŞKAN - Yerinizden buyurunuz efendim. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde çok sık deprem, heyelan, çığ,
yangın gibi felaketlerle karşı karşıya kalmaktayız. Geçtiğimiz dört yıl
içerisinde, bu felaketlerden etkilenen 426 000 aileye 316 trilyon lira, yani,
bugün için belki 600 milyon dolardan fazla bir kaynak aktarılarak sosyal yardım
yapılmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, bu sel, deprem
gibi afetlerden etkilenen il ve ilçeler, bir televizyon haberinde, bir gazete
haberinde görüldükleri anda, hemen kaymakamlarımız, valilerimiz aranarak,
kendilerine acil yardımlar için derhal kaynak aktarılmaktadır. Nitekim, geçtiğimiz hafta Rize'de bir büyük
felaket yaşadık; Rize'de, selden etkilenen insanlarımız için 250 milyar lira
gönderdik, insanlarımıza ulaştırıldı, kullanıldı. Ayrıca, İzmir'de yine bir
felaket yaşandı; orası için de bugüne kadar, bir hafta içerisinde 200 milyar
lira gönderildi. BAŞKAN - Önce 100 milyar lira
göndermiştiniz, sonra İzmir Valiliğimizin bir 100 milyar lira daha talebi
vardı... DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Evet, dün itibariyle 100 milyar lira daha gönderdik. BAŞKAN - Teşekkür ederim. DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) -
Sözü edilen felaketle ilgili, bugün İçel Valiliğimizden bilgiler alındı;
arkadaşlarımız zannediyorum havalelerini yapmışlardır; ama, ben şu anda
miktarlarını söyleyemeyeceğim. BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım. Bu konudaki hassasiyetinizi biliyoruz,
başarılı çalışmalarınızın devamını diliyoruz; sağ olunuz. Efendim, gündemdışı ikinci söz, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin güvenliği konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili
Ahmet Çakar'a aittir. Buyurun Sayın Çakar. (MHP sıralarından
alkışlar) 2. –
İstanbul Milletvekili Ahmet Çakar'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
milletin güvenliği ile millî güvenlik ve sosyal güvenliğe ilişkin gündemdışı
konuşması AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; Meclisin güvenliği, milletin güvenliği, millî
güvenlik ve sosyal güvenlik konularında görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi hürmetlerimle selamlıyorum. Toplumumuzun emniyet tedbirleri ile
güvenliğin ve huzurun temini gün geçtikçe zorlaşmaktadır; çünkü, toplumun
sosyal güvenliği gittikçe zayıflamakta, hatta neredeyse yok olmakla karşı
karşıyadır. Sosyal güvenliğini kaybeden, açlık sınırını zorlayan milyonlarca insanın,
sosyal ihtiyaçlarının baskısına dayanamayarak, bir lokma ekmek için her türlü
hukukdışı davranışlar içerisine girme ihtimali, gittikçe yükselmektedir. Bu
itibarla, iktisadî ve sosyal güvenliğin bozulması, sosyal bir tehdit haline
dönüşüp, emniyet kuvvetlerimizin azim ve gayretine rağmen, millî güvenliğimiz,
büyük zaaflar gösterecek seviyelere ulaşmak üzeredir. Artık, "sosyal
güvenlik eşittir millî güvenlik" demeliyiz; hatta, sosyal güvenlik olmadan
millî güvenlik olmaz diye kesin bir hüküm ortaya koyabiliriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi en yüce
ve hassas bir kurumun, yeterince, polis ve askerî bir tabur tarafından
güvenliği temin edilmesine rağmen, hırsızlar, Meclis binamız içerisinde bulunan
Vakıfbank şubesinin arka kapısından zorla girmeyi becererek, kanırtarak kapıyı
açarak, kredi kartlarını çalabilmişlerdir. Her ne kadar, hırsızlar yakalanıp
cezalarını çekseler de bu sonuç, yeni hırsızlıkların önüne geçmeye mani
değildir. Artık, Türkiye, sosyal güvenlik ile millî
güvenlik sorunlarını, iç güvenlik sorunlarını birlikte mütalaa etmek ve
problemlere birlikte çözüm aramak zorundadır. Millî güvenlik zaafa uğrayabilir; ama,
sosyal güvenlik mevcutsa, millî güvenliğin zafiyeti pek o kadar sosyal
güvenliği etkilemeyebilir; ama, sosyal güvenlik yoksa veya zafiyet
içerisindeyse, millî güvenliği doğrudan etkiler ve toplumsal güven ve huzurun
sürekli taciz edilmesinin ana kaynağı olmaya başlar; yani, Türkiyemizin
sosyoekonomik hayatı zayıf ve dengesiz olur, insanlar aşa, ekmeğe muhtaç hale
gelip, ihtiyaçlarının emrine girerse, Allah korusun, büyük sosyal felaketler
kapımızı çalıp, bize toplumsal faciaların filmini seyrettirebilir. O halde, sosyal felaket, işçiyi, esnafı,
köylüyü, memuru sokağa dökmeden, hükümet ve Parlamento, süratle tedbir almak
zorundadır. Aksi takdirde, tedbirsizlik, söndüremeyeceğimiz ve memleketi baştan
başa yakacak bir alevle karşı karşıya getirebilir. Bu, sosyal patlamadır.
Kitlelerin sokağa dökülmesi, meydanları işgal etmesi çözüm olmadığı gibi, Türk
Milletine ağır faturalar ödetebilir ve millî güvenlik tamamıyla felç olabilir.
Bu, Türkiye için çok zelil bir durumdur. O bakımdan, bunalmış kitlelerin
emniyet güçleriyle karşı karşıya gelmemesi, adi suçların sayısında patlama
olmaması için, milletin vekillerine önemli ve millî görevler düşmektedir. Aksi takdirde, milletin hali perişandır.
Bugün gidişat kötüdür; zamlar, yeni vergiler, kısıtlamalar, duran üretim,
işsizlik, gelirlerin giderleri karşılamadığı bir toplum hem de tutunacak hiçbir
dalı kalmamış milyonlar. Çaresizlik, çare değildir. Sadece ölümün çaresi
yoktur. Demokraside her şeyin çaresi vardır, çareler vardır. Bütün mesele,
yetkili ve sorumluların, sorumluluk bilinci istikametinde, yetkilerini yerli
yerinde kullanarak, çözüm üretmelerine bağlıdır. (MHP, ANAP, DYP, AK Parti ve
SP sıralarından alkışlar) Böylece, Türkiye'nin sosyoekonomik yapısı,
verimli, etkin seviyeye ulaştırılarak, toplumun sosyal güvenlik problemi
hallolduğu gibi, bu meyanda iç güvenliğimizi, toplum huzurunu tehdit ve taciz
edecek unsurlar da kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Lakin, bu mutlu sonuca ulaşabilmek için,
ekonomik kriz belasının nasıl ve niçin meydana geldiği ve ortaya çıktığı günden
bugüne, toplum ve devlet hayatımız üzerinde telafisi çok güç tahribatların
tespiti ve ekonomik krizden çıkış yolları üzerine, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bir araştırma komisyonu kurmak suretiyle, hem ülke yönetimine hem de
Türk Milletine ışık tutacak, yol gösterecek, doğru bilgileri temin etmelidir.
Bu husus, Yüce Meclis için millî bir mükellefiyet, hatta mecburiyettir. Ancak
bu takdirde Türkiye'nin tam bağımsızlığını koruyacak millî ekonomik politikalar
üreterek, Türk Milletini iktisadî köle, ülkemizi de sömürge olmaktan
kurtarabiliriz. Aksini düşünmek, bize, Atatürk'ün Amasya
Mektubuna muhatap olan İstanbul Hükümeti ile Meclisi Mebusanı hatırlatır. Kendi
fani, fikirleri baki olan Atatürk'ün, eline kalemi aldırtıp, bu sefer, Ankara
Hükümetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine mektup yazılmasını istemiyorsak
mebus olmak için yaptığımız yeminin gereğini yapalım yeter. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ederim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın
Çakar'a canı gönülden katılıyorum; ama, cevap verecek bir hükümet üyesi olması
lazım, en azından, Sayın Başbakanın burada olması lazım. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) - Ona
hükümet değil, Meclis Başkanı cevap verecek. TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır efendim;
konuşma, hükümete hitaptır. Canı gönülden katılıyorum; ama, muhatap hükümettir. BAŞKAN - Söz talebi, Meclisin güvenliği
konusunda idi; doğrudur. Sayın milletvekilleri, ben, Meclis
bütçesini, Plan ve Bütçe Komisyonunun takdirlerine sunduğumda yaptığım
konuşmada, dünyanın hiçbir Meclisinde -demokratik parlamenter rejimle idare
edilen bir ülkesinde- bizim Meclisimiz kadar güvenlik riski olmadığını ifade
ettim. Meclis grupları -bildiğim kadarıyla, İçtüzükte öyle yazar- sadece, o
partinin grubunda üye olan milletvekillerinin katılabileceği toplantılardır;
ama, bir özeleştiri yaparsak söylememiz gerekir ki, siyasî şov arenaları gibi,
âdeta panayır gibi... (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar) İkincisi: Giriş kapılarına bakınız -orada
da söyledim- herhangi bir sahte kırmızı plakalı araç, arkasında da bir sahte
koruma aracı girse, hiç durduran falan yok; ama, dünyanın hiçbir ülkesinde,
hiçbir Batılı medenî ülkede, kimlik kontrolünden, ne bakan ne milletvekili,
rahatsız olmaz. Ayrıca, bütün o salonlar, mekânın
kullanımı, tümü itibariyle baktığımız vakit, gerçekten Sayın Çakar'a teşekkür
ediyorum bunu gündeme getirdiği için- Meclis Başkanlık Divanı olarak, bizim,
Sayın Başkana yardımcı olmamız yetmeyecek. Burada, sayın milletvekillerinin,
aktif katkısına şiddetle ihtiyaç var. Dünyanın hiçbir meclisi yok ki, üyeleri,
bizim milletvekillerimiz kadar çalışsınlar, ama, sonuçta fatura ödesinler;
yani, 10 000 kişinin yemek yediği bir yerde, milletvekili sayısı 550 ise, hâlâ
bu milletvekilleri oradaki yemek ücretinden sorumlu tutulabiliyorsa, bu,
giriş-çıkış trafiğinin çağdaş olmayışındandır. Kızılay'dan buraya gelip de yemek
yiyen insanların faturasını hâlâ
ödemeyi kendinize reva sayıyorsanız, ona sözüm yok; ama, buna da
müstahak olmadığınızı düşünüyorum. O zaman da, Sayın Meclis Başkanımızın
getirmek istediği önerilerde kendisine yardımcı olmamız gerekir. 5 000 küsur
kişi çalışıyor deniliyor, 1 800 civarı İstanbul'da. Tüm bunlara eğer
bakabilirsek güvenlik konsepti içerisinde, sanıyorum, daha çağdaş, daha sizlere
yaraşır bir uygulama getirilebilecek. Onun için, ben, Sayın Çakar'a bir kez
daha teşekkür ediyorum. Gündemdışı üçüncü söz, 24 Kasım
Öğretmenler Günü hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Perihan Yılmaz'a
aittir. Buyurun Sayın Yılmaz. (DSP sıralarından
alkışlar) 3. –
İstanbul Milletvekili Perihan Yılmaz'ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle,
öğretmenlik mesleğinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk'ün cevabı PERİHAN YILMAZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, Yüce Meclisi
ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz ile onların mimarları sevgili
öğretmen arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Hepimizin bildiği gibi, eğitimin belkemiği
öğretmenlerdir. Dünyanın en güzel eğitim ortamlarını yaratıp, en akıllı
öğrencilerini de alsanız, eğer okulda görevlendirecek iyi öğretim elemanlarınız
yoksa, arzuladığınız sonuca ulaşmanız mümkün olamaz. Yani, eğitimde önemli olan
içeriktir. Özel eğitim kurumlarının her geçen gün artmasına elbette karşı
değilim. Süslü binalar yapıp, devlet okullarında iyi diye bilinen öğretmenleri
transfer etmekle kalite artırılabilir artırılmasına; ancak, devletin eğitim
kurumlarını çökertmekle neler kaybedebileceğimizi de gözardı etmemek gerekir. Değerli arkadaşlarım, eğitim, esasında,
devlet tarafından yapılır. Devletin yetiştirdiği kıymetli eğitimcilerin, özel
eğitim kurumlarına bedelsiz aktarılması, bir öğretmen olarak ve bu devletin bir
vatandaşı olarak, beni çok düşündürüyor. Öğretmenler yurdun her tarafına,
Atatürk'ün yaptığı gibi, imtiyaz ve sınıf gözetmeden yayıldığı takdirde ülke
kalkınır. Bu da nasıl mümkün olur; dünyanın her yerinde başarılı olacak,
öğrenmeyi ve öğretmeyi bilen
öğretmenler yetiştirirseniz, başarıyı destekler ve ödüllendirirseniz
mümkün olur. Öğretmenin pozitif ve cesaretlendirici tavırları, yaratıcı
düşüncelerin doğuşunda önemli ve yapıcı rol oynar. Eğitim süreçlerinin kalite
ve etkinliği hakkındaki en güvenilir bilgilerin kaynağı, yine,
öğretmenlerimizdir. Onlar, tüm enerjilerini insanlığa hizmet için harcarlar.
Dünümüz, bugünümüz nasıl onların eserleriyse, yarınlarımız da onların eserleri
olacaktır. Bizler, özel okullarda okumadık.
Öğretmenlerimizin hepsi de, şimdiki öğretmenlerin öğretmenleriydi. Öğretmeni
takdir etmezsek çalışma şevki azalmakta, çaresizlikten de özele geçmektedir.
Nitelikli öğretmeni korumazsak, zorunlu olarak, bu geçişlerin sonunda, devlet
okullarının özel okullarla rekabet şansı azalacaktır. Bu durum, günümüzde,
eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmıştır. Öğretmenleri hep eleştiririz;
fakat, öğretmene daha fazlasını nasıl veririz diye düşünmeyiz. Bir devlet
politikası tespit edip, yeni kaynak yaratmak için bu konudaki yasal çalışmayı
yapmak zorundayız. Bugün, köylerdeki nüfus, büyük oranda,
kentlere göçmüştür. Milyonlarca genç, kıt eğitim olanaklarıyla yüz yüzedir. Tam
da bu noktada, köy enstitülerinin cumhuriyet eğitim tarihine koyduğu katkıya
değinmeden geçemeyeceğim. Zira, kalkınmanın köyden başlayacağına yürekten
inanmaktayım. Köy enstitüleri, köylerden öğrenciyi alıp, eğitip, yine köye
yollayan ve köylünün eğitilip, ekonomik bakımdan güçlenmesini gerçekleştiren,
gerçek yaşamla iç içe bir program anlayışını benimsemiş okullardı. Bu okullar,
ülkeyi tüketim toplumundan üretim toplumuna geçirmiştir. Köy enstitüleri,
Mustafa Kemal Atatürk'ün "bilgi, fazla bir süs, bir hükmetme aracı veya
bir uygarlık zevkinden çok, maddî hayatta başarılı olacak pratik ve işe yarar
bir vasıta olmalıdır" görüşünü temel felsefe olarak alan genç cumhuriyetin
eğitimcilerinin yarattığı ve tüm dünyanın övgüyle söz ettiği bir eğitim
atağıdır. Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin en büyük
zenginliği, eğitilmiş insan kalitesidir. Ülkesini ve ulusunu seven, ulusal
değerlerini benimsemiş çağdaş düşünceli insanlar, maddî servetlerden daha
değerlidir. Ezberci, tüketen değil, soran, eleştiren ve üreten gençlik,
ülkemizin teminatı olacaktır. Öğretmenler ışığıdır bu yurdun; onlar, tüm
güzelliklere layıktır. Ulu Önder Atatürk, 14 Ekim 1925'te İzmir Erkek Öğretmen
Okulunda yaptığı bir konuşmada "ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak
öğretmenlerdir; öğretmen ve eğitimciden yoksun bir ulus, ulus olmak yeteneğini
kazanamamıştır; ona, sıradan bir kitle denir" sözünü boşuna söylememiştir.
Ayrıca, hayat boyu eğitim ve öğretim, bundan sonra dünyamızın temel gerçeği
olacaktır. Sekiz yıllık eğitime geçilmesi çok büyük
bir başarımızdır. Çok yakın zamanda da onbir yıla geçilmesi en büyük ideal ve
gereksinimimizdir. Zira, çocuk yaşta gençlerin evlendirilmeleri engellenecek,
daha eğitimli ve bilinçli nesiller yetiştirilmesi sağlanmış olacaktır. Sözlerimi bitirirken, aramızdan ayrılan
değerli öğretmenlerimizi saygıyla anıyor, Türk eğitimine hizmet vermiş, emek
vermiş eğitimcilerimize ve ailelere minnet duygularımı sunuyor, sağlık ve
başarı dileklerimle Öğretmenler Gününü kutluyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın
Yılmaz. Sayın milletvekilleri, sayın grup
başkanvekillerimizden bir istirhamım var. Şimdi, Sayın Perihan Yılmaz'ın,
gündemdışı, çok beğendiğim konuşmasına, hükümet adına, Millî Eğitim Bakanına
vekâleten Adalet Bakanımız yanıt verecekler. Kendileri, kısa bir yanıt verme
arzusunda olduklarını söylediler. Sayın Bakandan sonra, arzu eden sayın grup
başkanvekillerine, her partiden birer tane olmak üzere, Öğretmenler Günü olduğu
için, 2'şer dakika söz vermek istiyorum. Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından
alkışlar) ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Perihan
Yılmaz'a, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenlerimizin sorunlarını
dile getirdiği için, teşekkür ediyorum. Yetmişüç yıl önce, Türk alfabesinin
kabulünden sonra ülkemizde cehalete karşı büyük bir seferberlik başlatılmış ve
Millet Mektepleri açılmıştı. 24 Kasım 1928 günü, Atatürk'ün, Millet Mektepleri
Teşkilatının Genel Başkanlığını ve Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Yirmi
yıldan beri, bugün, Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. Cehaletle savaşımız bugün de devam
etmektedir. Eğitim ve öğretim, genel olarak öğrenme ihtiyacı, tarihin hiçbir
döneminde bugünkü kadar önemli olmamıştır; çünkü, bugün, bilgi çağında
yaşıyoruz. Bilgi çağının gerektirdiği bilgi ve becerileri, öğretmenler
gençlerimize kazandıracaktır. Gençlerimizi, Anayasamızda belirtilen
cumhuriyetin nitelikleri doğrultusunda yetiştirecek olan, öğretmenlerimizdir.
Halkımızı bu ilkeler doğrultusunda aydınlatacak olan, öğretmenlerimizdir.
Çocuklarımıza verecekleri eğitimle geleceği biçimlendirecek olan,
öğretmenlerimizdir. Toplumlar, öğretmenlerin ellerinde yükselen bilgi
meşalesinin ışığında ilerler; onların rehberliğinde yürürler. Öğretmenlik mesleğini her bakımdan
donanımlı ve çekici hale getirmek durumundayız. Bu konuda yapılan çalışmalardan
verimli sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Bir yandan, öğretmenlik mesleği çekici
hale getirilirken, bir yandan da kaliteli öğretmen yetiştirilmesine önem
verilmektedir. Öğretmen yetiştirilmesi için, bu konuda çalışan fakültelerin
programları yeniden düzenlenmiş; bu kurumlara nitelikli öğrenci gönderen
Anadolu öğretmen liselerinin sayısı artırılmıştır. Norm kadro ve eğitim
bölgeleri uygulamalarıyla, öğretmenlerin daha verimli çalışmalarının yolu
açılmıştır. Her yıl artan hizmetiçi eğitim faaliyetleriyle, öğretmenlerimiz,
daha donanımlı hale getirilmektedir. Hükümetimizin öncelikli hedefi,
öğretmenlerimizin içinde bulundukları ekonomik sıkıntıların giderilmesi ve
çalışma koşullarının daha iyileştirilmesidir. Bu anlamlı günde, aramızdan ayrılan bütün
öğretmenlerimizi ve eğitimcilerimizi rahmetle anıyoruz. Atatürk'ün gösterdiği
doğrultuda çocuklarımızı, gençlerimizi eğiten, halkımızı aydınlatan
öğretmenlerimize, saygı, sevgi ve şükranlarımızı sunuyoruz. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım. Efendim, gruplardan, grup
başkanvekillerimizden söz isteyenler işaret buyururlarsa, 2'şer dakika söz
vereceğim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir milletvekili
arkadaşımız konuşacak. BAŞKAN - Tevkil yetkisini kullanmak sizin
yasal hakkınız Sayın Güven. Buyurun Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 24 Kasım Öğretmenler Gününü, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, biz de kutluyoruz. Öğretmenlerimiz, toplum olarak, kurum
olarak, onlara borçlu olduğumuz, geleceğimizi emanet ettiğimiz, çocuklarımızı
emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, her türlü takdirin üzerinde, bugün,
Meclisimizin, hükümetimizin, devletimizin, sorunlarına acil çözüm bulmasını
bekleyen bir grubumuzdur. Hükümetimiz, umuyorum ki, en kısa zamanda,
öğretmenlerimizin özlük haklarıyla ilgili, gelirleriyle ilgili iyileştirmeler
yapacaktır. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları da dikkate alarak,
yapılabilecek en iyi düzenlemeleri, iyileştirmeleri yapacağını, biz, hem talep
ediyoruz hem ümit ediyoruz; öğretmenlerimiz buna layıktır. Öğretmenlerimizle ilgili, mutlaka,
söylenmesi gereken çok şey var; ancak, şu geçen günlerde yaşadığımız kış
şartlarında, bazı öğretmenlerimizin, bazı öğretmen yöneticilerimizin,
yönetmelik uygulaması altında görev yerlerinin değiştirilmesi, maalesef, bir
sıkıntıya sebep olmuştur. Öğretmenlerimiz üzülmemeliler. Öğretmenlerimize
çocuklarımızı emanet ediyoruz, geleceğimizi emanet ediyoruz. Hiçbir yönetmelik,
hiçbir kural, insanları mağdur etmemeli, üzmemeli; hele ki, öğretmenlerimizi...
Çünkü, onlara, biz borçluyuz, geleceğimizi emanet ediyoruz. Ben, bu güzel günde, 24 Kasımda, tüm
öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum. Grubum adına, toplumumuz adına,
Meclisimiz adına, onlara saygılar sunuyorum, şükranlarımı ifade ediyorum. Söz verdiğiniz için, size de teşekkür
ediyorum efendim. BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi
Grubumuz adına, Sayın Şandır konuştular; ben de, kendilerine teşekkür ediyorum. Şimdi, Anavatan Partisi Grubumuz adına,
Sayın Beyhan Aslan; buyurunuz. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle söz aldım.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, hitabında "öğretmenler,
yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" buyurmuşlardır ve öğretmenliğe
atfettiği önemi açıkça belirtmişlerdir. Biz, bugün, burada oturuyorsak,
konuşuyorsak ve bugün, toplumda eğitim seviyesinin, gelişiminin mimarları
öğretmenlerdir. Öğretmenlere hepimiz çok şey borçluyuz; ama, maalesef,
öğretmenimize hiçbir zaman, hiçbir dönemde emeğinin karşılığını verememenin
üzüntüsü içerisindeyiz. Ben, bu üzüntü içerisinde ve bu
duygularla, Anavatan Partisi Grubu olarak, öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü
kutluyorum; hepsine saygılar sunuyor ve başarılar diliyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de, size teşekkür ediyorum
Sayın Aslan. Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubumuz adına,
Sayın Zeki Ertugay konuşacaklardır. Buyurun sayın hocam. ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Ben de, Doğru Yol Partisi Grubu adına, 24
Kasım Öğretmenler Gününün bütün öğretmenlerimize hayırlı olmasını diliyorum ve
bu vesileyle, bizim, hepimizin yetişmesinde çok büyük emekleri, katkıları olan,
bugün, yeni, modern bir Türkiye Cumhuriyetinin oluşmasında emeği geçmiş olan,
ebediyete intikal etmiş olan bütün öğretmenlerimizi rahmetle, minnetle,
şükranla anıyorum. Bu vesileyle, öğretmenlik müessesesinin çok önemli olduğunu,
öğretmen yetiştirmenin, Türkiye için çok büyük bir önem arz ettiğini, bu konuda
yeni bir çalışma yapılmasının büyük bir ihtiyaç olduğunu özellikle vurgulamak
istiyorum. Öğretmenlik bir yaşama biçimidir, bir ruh
meselesidir ve bugün, eski öğretmenleri, maalesef, arıyoruz. Bunun da öğretmen
yetiştirmeyle ilgili bir husus olduğu kanaatindeyim. Ayrıca, bugün, çok önemli
bir meslek olmasına rağmen, öğretmenlerimizin ekonomik durumlarının, sosyal
durumlarının hepimizin içine sinecek kadar iyi olmadığını düşünüyorum. Bu
vesileyle, bu konuda da yeni bir çalışma yapılmasının doğru olacağını işaret
ediyor; tekrar Öğretmenler Gününün ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor;
saygılar sunuyorum. Sağ olun. BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum
efendim. Şimdi, Saadet Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurunuz efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
öğretmenlerimizle ilgili duygu ve temennilerimizi, milletvekilimiz Mehmet Batuk
Bey, izninizle, dile getirecek. Ben, bir hususu arz etmek istiyorum: Zatıâlinizin
öğretmenlere olan aşırı muhabbetinden dolayı böyle davrandığınızı biliyorum;
ama, lütfen... İçtüzükte böyle bir usul yok. Bu, teamüllere yol açar. Teamüller
ise, usulsüzlüğü pekiştirir. Bundan dolayı, grup başkanlığı olarak söz
almıyoruz bu safhada; bir. İki; bu kadar çok önemli bir konuda,
siyasî iktidarın, 5 dakikalık gündemdışı konuşmanın peşine takılmış olmasını
affedemiyoruz. Hükümet söz almalıydı ve gruplar, enine boyuna, 10'ar dakika
konuşmalıydı. Bu da kullanılmadığı için, biz, grup başkanlığı olarak,
görüşümüzü ifade etmiyoruz; ama, bir arkadaşımız, öğretmenlere olan saygımızdan
dolayı, görüşlerini ifade edecek. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Peki. Siz de, Doğru Yol Partisi
Grubu gibi, vekâlet vermiş oluyorsunuz.
Buyurun Sayın Batuk. MEHMET BATUK (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla, gündemdışı söz talep etmiştim.
Yalnız, gündemin yoğunluğu dolayısıyla arkadaşımıza söz imkânı doğdu. Ben, bu
vesileyle, bütün öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin ve velilerimizin 24 Kasım
Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum. Onbeş yıl öğretmenlik yapmış bir
arkadaşınız olarak, öğretmenlerin içinde bulunduğu sıkıntıları, durumu yakinen
bilen bir kimse olarak konuşuyorum. Gerçekten, öğretmenlerimiz, her gün,
bulunduğu şartlardan kayıp içindedirler. Son dört yıl içinde 350 dolara yakın
maaş alan öğretmenlerimiz, bugün 180-190 dolara doğru gerilemiş durumdadırlar.
Pek çok öğretmenimiz, ek iş aramak durumunda kalmıştır. Geçenlerde, bir
öğretmen arkadaşımın, mezun ettiği öğrencisinin düğününde çalgı çaldığını
müşahede etmiş olmanın burukluğunu yaşıyorum. Gerçekten, ülkemizin geleceğini ve yeni
nesillerimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, her türlü fedakârlıkta
bulunuyorlar; ülkenin her köşesinde, canlarını tehlikeye atarak, eğitim
faaliyetini yürütmeye çalışıyorlar. Keşke, öğretmenlerimiz için bu yakınma ve
dövünmeler dışında, onların sosyal ve ekonomik konumlarını çok daha ileriye
götürecek şeyler yapabilseydik; hükümet, böyle taleplerle karşımıza gelseydi
diyorum ve bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü, sadece nutuklarla
geçiştirilmeyen bir gün olması temennisiyle, tebrik ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Batuk. Efendim, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubumuz adına, Sayın Salih Kapusuz. Buyurun Sayın Kapusuz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum. Her şeyden önce, usul yönünden yapılmış
olan ikazın, Başkanlıktan daha çok hükümeti ilgilendirdiğini ve hükümet
üyelerinin de bu noktada duyarlı olmalarını temenni ederek sözlerime başlamak
istiyorum. Bugün, 22 Kasım. 24 Kasım Öğretmenler
Günümüzün, Meclis çalışmalarında o günün çalışma günü olmaması münasebetiyle,
bugünden tebrik edilmiş olması, elbette, yerindedir. Dolayısıyla,
arkadaşlarımıza böyle bir söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Türkiye, bir çok problemle birlikte
yaşamaktadır. Bu problemlerin temeline inildiğinde, çözüm için bulunacak tek
çarenin de eğitim olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Yani, problemleri
çözmek isteyen bir ülke, kesinlikle eğitimine önem vermelidir. Eğitimin önemi
bu kadar önde bulunurken, elbette, bunun eğitimcisine, öğretmenine ne kadar
değer verilirse, layığıdır, yeridir. Dolayısıyla, bizler, yasama görevi yapan
milletvekilleri olarak, hükümetlerden ve şu andaki mevcut yetkililerden ve
iktidardan, özellikle bugünün anısına, öğretmenlerimiz adına, şunları bir kez
daha dile getirip, bunların karşılanmasını talep etmekteyiz: Birinci olarak, öğretmenlerimizin eğitim
tazminatları, kesinlikle, gözden geçirilmeli ve artırılmalıdır; çünkü, o göreve
layık bir tazminat, maalesef, karşılanamamaktadır. Yine, malî açıdan, mutlaka, bu görevi
üstlenen kesim desteklenmelidir. Öğretmenlik mesleği, hakikaten, kutsal bir
görev ve bu kutsal görevin gelişigüzel bir meslek haline getirilmesinden
şiddetle kaçınılmalıdır. Aynı şekilde, bugün, öğretmenlerimizin
yanına vardığımızda, bu eli öpülecek insanların her birinin, temel
ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını biliyoruz. Kırk yıl görev yapan bir
öğretmenin bir ev sahibi bile olamamış olması, hepimiz için en üzücü olaylardan
bir tanesidir. Ben, böyle bir günde bile olsa,
Öğretmenler Gününün kutlu olmasını temenni ediyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum
Sayın Kapusuz. Son olarak, Demokratik Sol Parti Grubumuz
adına, Sayın Emrehan Halıcı. Buyurunuz Sayın Başkan. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Öğretmenler Gününü, biz de, Demokratik Sol
Parti Grubu adına, gönülden kutluyoruz. En önemli sermayemiz çocuklarımızdır ve
gençlerimizdir. Bu büyük potansiyelimizi, bu zengin kaynağımızı eğiterek
geleceğimizi şekillendirmeye çalışan öğretmenlerimizi son derece de
önemsiyoruz. Öğretmenlerimizin bir takım sıkıntıları var, bir takım
beklentileri var. Bu beklentilerin yerine getirilmesinde, Demokratik Sol Parti
olarak, üzerimize düşenleri yerine getirmeye devam edeceğiz. Başta, Başöğretmenimiz Atatürk olmak
üzere, şu an aramızdan ayrılmış bulunan ve bizi hem köylerde hem kentlerde
eğitmiş olan öğretmenlerimizi, eğitimcilerimizi şükranla, rahmetle ve saygıyla
anıyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben de size teşekkür ediyorum
efendim. Huzurlarınızda, Sayın Hatiboğlu'ndan özür
dilemek istiyorum. "Böyle bir usul yok" buyurdular; doğrudur; ama,
formel hukuk açısından yoktur. Böyle bir usulün olmaması; yani, milyonlarca
öğretmenimizi ilgilendiren bir hususta, Mecliste grubu bulunan 6 siyasî
partimizin konuşamaması, usulünün olmaması, bir nakıse olmak gerekir diye
düşündüm ve arzuladım ki, Mecliste grubu bulunan tüm partilerimiz,
öğretmenlerimizin bu gününde, hiç değilse dileklerini ortaya koyabilsinler.
Usulün olmayışı, formel hukuk açısından doğrudur, katılırım; ama, demek ki,
bize de, yasama organıysak, böylesi günlerde, böylesi konuları konuşabilecek
yeni usuller icat etmek düşer diye anlaşırız. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
İçtüzükte değişiklik yaparız, bu imkânı veririz. BAŞKAN - Yaparız... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Buna itirazımız
yok. BAŞKAN - Aslında, en doğrusu, sizin işaret
buyurduğunuzdu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tabiî efendim... BAŞKAN - Böylesi önemli günlerde,
hükümetin söz alıp, gruplara da söz verilmesiydi; ama, ben de, yasama organına
olan kıskançlığım nedeniyle, bu imkânı... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hepimiz gibi,
öğretmenlere olan muhabbetimiz dolayısıyla... BAŞKAN - Evet, onda hiç kuşku yok. Peki... Gündeme geçmeden önce, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekilimiz Sayın Murat Sökmenoğlu'nun bir işareti oldu.
Birkaç gündür, basında -evet, bu sabah bana da sordular- bir takunya konusu
konuşuluyormuş. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) -
Bravo! BAŞKAN - Ben, son Başkanlık Divanında
olmadığım için, ne olup olmadığını bilmediğimi düşünüyordum. Sayın Sökmenoğlu, eğer arzu ederseniz,
siz, daha bir ayrıntılı anlatırsınız. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) -
Hayır; ama, yani, böyle bir şey yok efendim. BAŞKAN - Sayın Sökmenoğlu işaret ettiler
ki, son Meclis Başkanlık Divanında böylesi bir konu gündeme bile gelmemiş.
Dolayısıyla, neden böyle bir takunya... MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) -
Sayın Başkanım, odun o kadar pahalı ki, artık, takunya tahtadan olmuyor
biliyorsunuz. BAŞKAN - İdare Amirlerimizden Sayın Ahmet
Çakar, bu konuda bilgi sunar mısınız Yüce Genel Kurula? AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Tabiî efendim. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (İstanbul) -
Takunyadan kurtarsınlar bizi... Naylon terlik giyiyor insanlar, takunyayı nasıl
alacak?! SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Birileri bazı
şeyleri icat ediyor galiba?! BAŞKAN - Sayın Çakar, buyurun efendim. AHMET ÇAKAR (İstanbul) - Sayın Başkanım,
bu konuyla alakalı, basınımızda meydana gelen spekülasyonlarla ilgili, Genel
Sekreterlik teşkilatımızı aradım. Genel Sekreterimiz yerinde yoktu; ama, Genel
Sekreter Yardımcımızla görüştüm ve bana ulaştırmış olduğu bir not var bu
konuda. Ana binada, muhalefet kulisinin altında olup, sayın milletvekillerimiz
tarafından kullanılmakta olan mescide sayın milletvekillerinin isteği üzerine
30 çift terlik alınmıştır; KDV'si dahil 88 500 000 liradır. Doğru bilgi budur. Şimdi, malumunuz, halkla ilişkiler
bölümünde ve Meclisimizde görev yapan personelin ve milletvekillerimizin
çalışmış olduğu yerlerde, onların bu tür sosyal ihtiyaçlarıyla ilgili, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, gider yapar, karşılama yapar. Şimdi, eğer, ANAP kulisinin
altında bir mescidimiz var da, orada da milletvekillerimiz veya personelimiz
namaz kılıyorsa, aptes alınan yerde ister istemez, terlik gereklidir ve bu
hususta da, demek ki, milletvekillerimizin yapmış olduğu vaki müracaat üzerine,
Satın Alma Müdürlüğümüz oraya 30 çift terlik almıştır. Yani, bu meselenin bu derece büyütülüp,
başımıza balyoz gibi vurulmasının hiçbir anlamı yoktur. Türkiye Büyük Millet
Meclisine böyle basit sebeplerden dolayı saygısızlık yapılmasını da buradan
protesto ediyor, kınıyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Açıklamanız için ben size
teşekkür ediyorum. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır. İki adet Meclis araştırması önergesi
vardır; ayrı ayrı okutacağım. Ancak, önce, izninizle, Başkanlık Divanı
Üyesi arkadaşımın oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunacağım. Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Önergeyi okutuyorum: B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ 1. – Bursa
Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/220) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde yaşanan ekonomik krizle
hayatlarını idame ettirmeye çalışan, günlük kazançları ile mevcut vergilerini
ödemekte zorlanan ve ülke istihdamının büyük bir kısmını gerçekleştiren esnaf
ve sanatkârların durumlarının araştırılarak çözüm bulunması amacıyla Anayasanın
98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. Saygılarımızla. 1.- Teoman Özalp (Bursa) 2.- Mustafa Örs (Burdur) 3.- Ali Naci Tuncer (Trabzon) 4.- Oğuz Tezmen (Bursa) 5.- Mehmet Gölhan (Konya) 6.- Metin Kocabaş (Kahramanmaraş) 7.- Hayri Kozakçıoğlu (İstanbul) 8.- Sevgi Esen (Kayseri) 9.- Bekir Aksoy (Çorum) 10.- Zeki Ertugay (Erzurum) 11.- Erdoğan Sezgin (Samsun) 12.- Necati Yöndar (Bingöl) 13.- Kadir Bozkurt (Sinop) 14.- İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir) 15.- Nevzat Ercan (Sakarya) 16.- Salih Çelen (Antalya) 17.- Murat Akın (Aksaray) 18.- İbrahim Konukoğlu (Gaziantep) 19.- Doğan Baran (Niğde) 20.- Hacı Filiz (Kırıkkale) 21.- Hakkı Töre (Hakkâri) 22.- Mehmet Gözlükaya (Denizli) 23.- Ali Şevki Erek (Tokat) Gerekçe: Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle
birçok vatandaşımız mağdur olmuş, istihdamın sağlanmasında önemli görevleri
üstlenmiş olan esnaf ve sanatkârlarımız dükkânlarına kilit vurmak zorunda
bırakılmıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde esnaf ve
sanatkârlar reel sektör içinde desteklenen, ucuz krediyle ayakta tutulmaya
çalışılan bir kesimdir. 2000 yılı kasım ayı sonuna kadar, yetersiz kredilerle
desteklenemeyen esnaf, 2001 yılında çıkan krizle âdeta cezalandırılmıştır. 2001
yılında oluşan ekonomik krizle, esnafa verilen kredi desteği geri çekilmiştir.
Bu durum, birçok esnafımızı daha derin bir krize sürüklemiştir. Esnaf ve sanatkârlarımız, cumhuriyet
tarihinde ilk defa, sıkıntılarını dile getirmek amacıyla, ülkemizde yayımlanan
gazetelere tam sayfa ilan verme durumunda kalmıştır. Ülkede üretimin yüzde 10'lar oranında
daralması pek iç açıcı durum değildir. Üretimin olmadığı bir ülkede refahtan
bahsetmek mümkün olmamaktadır. Ülkemiz için önemli işlevlere sahip esnaf ve
sanatkârlarımız için hayat standardı adı altında kelle vergisi alınmaktadır. Bu
vergiyle, kazanmadan vergi ödettirme durumu ortaya çıkmaktadır. Kıt sermayesiyle yaşamlarını idame
ettirmeye çalışan esnafların durumlarının araştırılarak bir çözüme
kavuşturulması zorunluluk arz etmektedir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır. Diğer önergeyi okutuyorum: 2. – Bursa
Milletvekili Teoman Özalp ve 22 arkadaşının, Bursa Çevre Yolu Projesinin tarım
alanlarına etkileri konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Bursa İlimizde çevre yolu projesinin
etrafının kullanılabilir tarım alanlarına zarar vermemesi ve kıt olan verimli
tarım arazilerinin korunması ve Bursa çevre yolunun etrafının ovaya zarar
vermeyecek tedbirlerin alınması amacıyla Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz. Saygılarımızla. 1 - Teoman Özalp (Bursa) 2 - Ali Naci Tuncer (Trabzon) 3 - Oğuz Tezmen (Bursa) 4 - Metin Kocabaş (Kahramanmaraş) 5 - Mustafa Örs (Burdur) 6 - Mehmet Gölhan (Konya) 7 - Erdoğan Sezgin (Samsun) 8 - Hayri Kozakçıoğlu (İstanbul) 9 - Bekir Aksoy (Çorum) 10 - Kadir Bozkurt (Sinop) 11 - Zeki Ertugay (Erzurum) 12 - Necati Yöndar (Bingöl) 13 - Sevgi Esen (Kayseri) 14 - İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir) 15 - Murat Akın (Aksaray) 16 - Nevzat Ercan (Sakarya) 17 - Salih Çelen (Antalya) 18 - İbrahim Konukoğlu (Gaziantep) 19 - Doğan Baran (Niğde) 20 - Hakkı Töre (Hakkâri) 21 - Hacı Filiz (Kırıkkale) 22 - Mehmet Gözlükaya (Denizli) 23 - Ali Şevki Erek (Tokat) Gerekçe Ülkemizde, plansız kentleşme neticesinde,
verimli tarım alanları hızla yok olmaya mahkûm bırakılmaktadır. Bursa İlimizde
de, çevre yolu projesiyle yolun bir kısmı verimli tarım arazilerinden
geçmektedir. Dolayısıyla verimli tarım alanları yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Müteaddit olarak Bursa çevre yolunun,
verimli Bursa ovasından geçen kısmının viyadükler üzerinden yapılması,
tarafımdan önergelerle teklif edilmişse de, maalesef, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı tarafından kabul görmemiştir. Çevre yolunun hemzemin olarak ovadan
geçmesiyle birlikte, şehirleşme bu alana doğru kaymış olacak, dolayısıyla
verimli tarım arazileri tamamen yok olacaktır. Hemzemin olarak Bursa ovasından geçen
çevre yolunun etrafının yapılaşmasının önlenmesi ve Bursa ovasının geri kalan
kısmının elden çıkmasına mani olmak gerekmektedir. Yeşil Bursa imajının zaten yok olma
aşamasında, böyle bir yatırımın ovaya zararının asgarîye indirilmesi
gerekliliği üzerinde çalışılmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak Bursa İlimizdeki
sivil toplum örgütleri ve basın gerekli duyarlılığı göstermesine rağmen, ilgili
kamu kurumlarının aynı çabayı göstermemesi konuya ayrı bir önem
kazandırmaktadır. Milletin temsilcileri olarak yeşilin,
tarım alanlarının bir oldubittiye getirilerek yok olmasına engel olunması
hususunun araştırılmasını düşünmekteyiz. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutuyorum. C) Tezkereler ve Önergeler 1. – Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi, Parlamentolararası Birlik, NATO Parlamenter
Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı
Örgütü Parlamento Birliği ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak
üzere Siyasî Parti Grup Başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimlerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/929) 21 Kasım 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre "Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi" (AKPM), "Parlamentolararası Birlik"
(PAB), "NATO Parlamenter Asamblesi" (NATOPA), "Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Parlamenter Asamblesi" (AGİTPA), "İslam Konferansı
Örgütü Parlamento Birliği" (İKÖPAB) ve "Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesi"nde (KEİPA) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil
edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday
gösterilen üyelerin isimleri, aynı kanunun 12 nci maddesi uyarınca Başkanlık
Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben, Genel Kurulun bilgilerine sunulur. Ömer
İzgi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk
Grubu (AKPM) A. Ahat Andican (İstanbul) asıl üye M. Vecdi Gönül (Kocaeli) asıl üye Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman) yedek üye Mukadder Başeğmez (İstanbul) yedek üye Sefer Koçak (Ordu) yedek üye NATO Parlamenter
Asamblesi Türk Grubu (NATOPA) Ramazan Toprak (Aksaray) yedek üye Fahrettin Kukaracı (Erzurum) yedek üye Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Parlamenter
Asamblesi (AGİTPA) Faruk Çelik (Bursa) yedek üye Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenter Asamblesi Türk Grubu (KEİPA) Evren Bulut (Edirne) İslam Konferansı Örgütü
Parlamento Birliği Türk Grubu (İKÖPAB) Mehmet Çakar (Samsun) Parlamentolararası Birlik
Türk Grubu (PAB) İrfan Gündüz (İstanbul) BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi daha vardır; okutup oylarınıza sunacağım: 2. – Batı
Avrupa Birliği Genel Sekreteri Colin Cameron'ın resmî davetine icabetle Batı
Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesinin 3-6 Aralık 2001
tarihlerinde Paris'te yapılacak 47 nci Genel Kuruluna, Manisa Milletvekili ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay'ın
katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/930) 21 Kasım 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik
ve Savunma Asamblesinin 47 nci Genel Kurulu 3-6 Aralık 2001 tarihleri arasında
Paris'te yapılacaktır. Anılan Genel Kurula Manisa Milletvekili ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hasan Gülay, Batı
Avrupa Birliği Genel Sekreteri Colin Cameron tarafında 20 Ekim 2001 tarihli
yazıyla ismen davet edilmektedir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine
göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım: 3. –
Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî
Konularda Adlî Yardımlaşma Sözleşmesinin ve Sözleşmeye İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/931) 20.11.2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: 14.6.2000 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-91/2920
sayılı yazımız. İlgi yazımızla Başkanlığınıza sunulan
Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasındaki Hukukî, Ticarî ve Cezaî
Konularda Adlî Yardımlaşma Sözleşmesinin ve Sözleşmeye İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci
maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir; tasarı, hükümete geri verilmiştir. Danışma Kurulunun önerileri vardır, önce
tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım: V. –
ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1. – 2002
Malî Yılı Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşülmesi için Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No: 93 Tarihi:
21.11.2001 Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Öneriler: 1- 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci, 2 nci, 3
üncü ve 4 üncü sıralarında yer alması; bütçe görüşmelerine 3.12.2001 Pazartesi
günü saat 11.00'de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her
gün saat 11.00'den 13.00'e, 14.00'ten 16.00'ya ve 18.00'den günlük programın
tamamlanmasına kadar devam olunması ve görüşmelerin 10 günde tamamlanması
önerilmiştir. 2- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde
gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması
hariç) 1'er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir),
kişisel konuşmaların 10'ar dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir. 3- Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki
görüşmelerin 14 turda tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra Bütçe Kanunu
Tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir. 4- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince
yapılacak görüşmelerde her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak
konuşmaların 30'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel
konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri
aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda
söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir. 5- Bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir. 6- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara
ve hükümete 45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir) İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel
konuşmaların 10'ar dakika olması önerilmiştir. BAŞKAN - Efendim, lehte veya aleyhte söz
isteyen var mı? Yok. Önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım: 1- 2002 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 2000 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci, 2 nci, 3
üncü ve 4 üncü sıralarında yer alması; bütçe görüşmelerine 3.12.2001 Pazartesi
günü saat 11.00'de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her
gün 11.00'den 13.00'e; 14.00'ten 16.00'ya ve 18.00'den günlük programın
tamamlanmasına kadar devam olunması ve görüşmelerin 10 günde tamamlanması
önerilmiştir. BAŞKAN- Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. İkinci öneriyi okutuyorum: 2- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde
gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması
hariç) 1'er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir),
kişisel konuşmaların 10'ar dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir. BAŞKAN- Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Üçüncü öneriyi okutuyorum: 3- Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki
görüşmelerin 14 turda tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra Bütçe Kanunu
Tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir. BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir. Dördüncü öneriyi okutuyorum: 4- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince
yapılacak görüşmelerde her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak
konuşmaların 30'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda
her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere
iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı
yaptıramaması önerilmiştir. BAŞKAN- Kabul edenler...Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Beşinci öneriyi okutuyorum: 5- Bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir. BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Altıncı öneriyi okutuyorum: 6- Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara
ve hükümete 45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel
konuşmaların 10'ar dakika olması önerilmiştir. BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, bütçeler üzerinde
söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemlerinin yapılacağı gün, bütçe
programının basılıp dağıtılmasından sonra Başkanlıkça ilan edilecektir. Gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak" işler kısmına geçiyoruz. Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22
arkadaşının yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/8) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 596 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlayacağız. VI. – GENSORU, GENEL
GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Görüşmeler 1. –
Yumurta Üreticilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/8) (S.
Sayısı : 596) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VII. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili
Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449)
(S. Sayısı : 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin, görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, görüşmelerini
erteliyoruz. Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk
Kanunu Medenîsinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner'in, Ankara Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört
Arkadaşının Aynı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. 2. – Türk
Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara
Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu (1/611, 1/425,
2/361, 2/680) (S. Sayısı: 723) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Dokuzuncu Bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı. Şimdi, onuncu bölüm üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz. Onuncu bölüm, tasarının 939 uncu
maddesinden sonuna kadar olan kısmını kapsamaktadır. Bu bölümde de, konuşma süreleri, gruplar,
komisyon ve hükümet için 20'şer dakikadır. Onuncu Bölüm üzerinde söz isteyenler?.. Sayın Gökbulut, siz önce mi istemiştiniz? NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Evet, Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Bir de DYP Grubu adına Sayın
Salih Çelen istemiş... Sayın Çelen, siz de mi önce istemiştiniz?.. SALİH ÇELEN (Antalya) - Daha sonra Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Peki, burada yanlış işaretlenmiş. O zaman, izninizle, Anavatan Partisi Grubu
adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Nihat Gökbulut'a söz veriyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Gökbulut. ANAP GRUBU ADINA NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi Anavatan
Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlarken; bu vesileyle, aziz
milletimizin ve sizlerin ramazan ayınızı tebrik ederek sözlerime başlamak
istiyorum. Türk Medenî Kanunu Tasarısını beş haftaya
yakındır müzakere ediyoruz. Meclisimizin her parti grubuna ait değerli
konuşmacılarının genelde ve bölümler üzerindeki görüşlerini dikkatle izledik.
Katkılarından dolayı her konuşmacıya teşekkür ediyoruz. Maddeler ve bölümler
üzerinde görüşlerimizi kanun tasarısının genelinden soyutlamamız mümkün
değildir. Bu nedenle, maddeler üzerindeki görüşmelerimizi geneldeki görüşmelerimizle
bir sentez halinde sunmaya çalışacağım. Değerli arkadaşlar, Türk hukuk devriminin
temel taşlarından biri olan Türk Medenî Kanununun özüne dokunulmadan, günün ve
çağın değişen şartlarına ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere uygun
şekilde yeniden düzenlemeyi amaçlayan 1 030 maddelik kanun tasarısı, İçtüzüğün
91 inci maddesine göre, temel kanun niteliğinde kabul edilerek Yüce Meclisin
huzuruna getirilmiştir. Bu vesileyle, anlayış ve hoşgörülü tutumlarından dolayı
muhalefet partilerimize de ayrıca teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli üyeler; medenî
yasalar, insanlara hayatlarının her döneminde, hatta doğum öncesinden
başlayarak ölümünden sonra da uygulanan temel yasalardan biridir. İnsanın
sosyal, kültürel ve ekonomik hayatı ile toplumun örfü, âdeti, ahlak anlayışı ve
ortak değerlerini ilgilendiren bu düzenlemelerin, uygulanacak kişiler
bakımından da anlaşılır olması, temel bir mecburiyettir. Tasarıda kullanılan dil, mümkün olduğunca
sadeleştirilmiş ve günümüz Türkçesine uyarlanmıştır; ancak, hukuk dili
bakımından tam anlamı bulunamayan yerleşik bazı kelimeler olduğu gibi
bırakılmış ve tasarıda terim birliğinin sağlanmasına özen gösterilirken, ölçü
olarak da anayasa dili esas alınmıştır. Konfüçyüs'ten bu yana biliyoruz ki,
sözcüklerine aynı anlamlar yüklenen ortak bir dil yoksa, o toplumda, yapay
tartışma, kavga, kısır döngü var demektir. Dil yoksa, sözcük yoksa, düşünce de
yoktur. Kişi, en iyi, her sözcüğü beyninde çağrışımlar kışkırtan anadilinde
konuşur. Bu yüzden, ses bayrağımız Türkçe'yi, kavram açısından daha da
zenginleştirmek zorundayız. Her bilim, kendi dil adasını yaratır. Hukuk,
kavramlar dilidir. Yasa, hukuk düzeninin merkezinde yer almak zorundadır.
Yasaların, maddelerin, kısa, yalın, kolay, anlaşılabilir olması gerekmektedir.
Çünkü, yasalar hukukçular için değil, sadece yurttaşlar için çıkarılır. Bu
nedenle, bazı kelimelerde ifrata kaçılsa da, genel anlamda, yasa taslağının
dili, bu bağlamda olumludur. Tasarıdaki değişikliklerin büyük bir
kısmı, aile hukuku alanında özellikle kadın-erkek eşitliğine yönelik olarak
modern hukuk sistemlerinin kabul ettiği prensipleri içermektedir. Ayrıca, mal
rejimleri, miras hukuku, dernekler ve vakıflarla ilgili mevzuatta da pek çok
önemli değişiklikler getirilmiştir. Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, bu
değişiklikler, Yüce Heyetinizce de tasvip görerek kabul edilmiştir. Gelmiş
geçmiş cumhuriyet hükümetlerinin birçoğunun programlarında yer almış olmasına
rağmen yıllardır bir türlü gerçekleştirilmeyen Medeni Kanun değişikliği, uzun
bir çalışmanın ve emeğin sonucu olarak, bugün, değerli katkılarınız ve
oylarınızla nihaî şeklini alacaktır. Bizler, 21 inci Dönem milletvekilleri
olarak, bu tarihî misyonu yerine getirmenin ve çağı yakalama yolunda önemli bir
adımı atmanın kıvancını, onurunu ve şerefini her zaman taşıyacağız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
genel açıklamalardan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 91 inci
maddesi gereğince temel kanunların görüşülme usulüne uygun olarak, tasarının
939 ile 1 030 uncu maddeleri arasında yer alan son bölüm üzerinde Grubumuzun
düşüncelerini arz etmek istiyorum: Tasarının 939 uncu maddesi, yürürlükteki
853 üncü maddeyi karşılamaktadır. Maddeyle, taşınır rehnin kurucu unsurları
düzenlenmiş, yürürlükteki metinden farklı olarak, rehin tesisi için eşyanın
teslimi yerine zilyetliğin devri gerektiği vurgulanmıştır. Tasarının "Alacaklar ve Diğer Haklar
Üzerinde Rehin" başlıklı İkinci ayırımında yer alan 957 nci maddesine
"özel bir rehin senedi" ibaresine açıklık getirmek üzere
"varant" kelimesi ilave edilmiş. Bu bölümdeki diğer maddeler ise,
mevcut kanundaki şeklini korumuş; ancak, bazı redaksiyonlar yapılmıştır.
Örneğin, tasarının 966 ncı maddesinin son fıkrasında yer alan
"rehnedilenin" ibaresi " rehnedilen taşınırın" şeklinde
değiştirilmiştir. Değerli milletvekilleri, üçüncü kısımda
yer alan "zilyetlik" kavramı, tasarıda 973 üncü madde olarak yeniden
düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, mevcut kanunda bulunmayan dolaylı ve
dolaysız zilyetlik tanımları yapılmıştır. Bu tanıma göre, bir şeyde fiilî
hâkimiyeti doğrudan doğruya sürdüren kimse dolaysız zilyet, başka bir kişi
aracılığıyla sürdüren kimse ise dolaylı zilyettir. Bu tanım, özellikle
zilyetliğin korunması bakımından önem arz eden isabetli ve doğru bir
değişikliktir. Gasp ve saldırından doğan dava hakkının,
zilyedin fiili ve failini öğrendiği tarihten itibaren iki ay geçmekle düşeceği
hususu, 984 üncü maddede yeni bir düzenleme olarak tasarıya alınmıştır. Tasarının 988 inci maddesinin kenar
başlığı "istihkak" yerine " "taşınır davası" olarak
değiştirilmiştir. Bu bölümün diğer maddeleri, mevcut kanunda olduğu gibi, aynen
tasarıya aktarılmıştır. İkinci bölümde yer alan tapu siciliyle
ilgili olarak, tasarının 997 nci maddesinin ikinci fıkrası tapu sicilinin
unsurlarını düzenlemekte ve unsurlar arasına kat mülkiyeti kütüğünü de
getirmektedir. Tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilecek
taşınmazların belirtildiği 998 inci maddede de önemli bir değişiklik yapılarak,
3213 sayılı Maden Kanunuyla özel mülkiyet konusu olmaktan çıkarılan madenler
madde metninden çıkarılmıştır. Buna karşılık, maddeye "kat mülkiyetine
konu olan bağımsız bölümler" alınmıştır. Değerli milletvekilleri, aynı maddenin
üçüncü fıkrasında ise, bağımsız ve sürekli hakların taşınmaz olarak
kaydedilmesi için, hakkın süresiz veya en az otuz yıl süreli olma koşulu
getirilmiştir. Tasarının 1000 inci maddesinin konusu
"sicilin unsurları", kenar başlığı ise "tapu kütüğü"
şeklinde düzenlenmiştir. Birinci fıkrada, yürürlükteki kanunda yer almayan,
ancak, tapu sicilinin temelini oluşturan ve taşınmaza sayfa açılması ilkesini
belirleyen hükme yer verilmiştir. Maddede ayrıca, kütüğün özel sütunlarına
nelerin tescil edileceği hususu da belirtilmiştir. Tasarının 1009 uncu maddesiyle,
yürürlükteki kanunun 919 uncu maddesinde sayılan şerh verilecek kişisel haklar
dışında, taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinde de şerh verilebileceği hususu
düzenlenmiştir. Böylece, yasal dayanağı bulunmayan arsa payı karşılığı inşaat
sözleşmelerinin de şerh verilerek yasal dayanağa kavuşturulması sağlanmış
olacaktır. Değerli milletvekilleri, tasarının 1012
nci maddesinde, mevcut kanunda bulunmayan eklentilerin ve kamu hukuku
kısıtlamalarının beyanlar sütununa kaydedilmesi gibi hususlar düzenlenmektedir.
1018 inci maddesinde ise, taşınmaz lehine
kurulan irtifaklardaki tescile ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Bu
maddelerden sonra gelen diğer maddeler, mevcut kanundaki şekliyle tasarıda yer
almıştır. Uzun bir çalışmanın ürünü olan bu tasarıya
nihaî şeklini vererek Yüce Meclisin huzuruna getiren Adalet Komisyonunun
değerli Başkan ve üyelerine, Sayın Adalet Bakanımıza ve çeşitli aşamalarda bu
tasarının hazırlanmasında görev almış olan bilim adamı, uzman ve yetkililere,
Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına teşekkür etmek istiyorum. 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak tarihî bir görevi yerine getirmenin gururunu ve kıvancını yaşadığımızı
ifade ederken, tasarının yasalaşmasında desteğini ve katkılarını esirgemeyen
siz değerli arkadaşlarıma ve Yüce Meclise teşekkür ederek sözlerimi bitirmek
istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP, MHP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın
Gökbulut. Ayrıca, bize 10 dakika kazandırdığınız için de teşekkür ediyorum. Efendim, grup temsilcisi arkadaşlarım
arasında sıra konusunda herhangi bir talep var mı, yoksa, geliş sırasına göre
mi söz vereyim? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yok Sayın
Başkan. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yok. BAŞKAN - Peki. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Nevşehir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Elkatmış. Buyurun Sayın Elkatmış. (AK Parti ve SP
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ELKATMIŞ
(Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu
Tasarısının 10 uncu bölümü, yani, 939 uncu maddeden 1030 uncu maddeye kadar
olan kısmı üzerinde söz almış bulunuyorum; Grubum adına ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, Türk Medenî Kanunu,
İsviçre Medenî Kanunundan aynen iktibas edilmek, aynen tercüme edilmek
suretiyle, 1926 yılında yasalaşmıştı. Yasalaştığı günden sonra, tabiî ki,
toplumda ihtiyaçlar değişir, yeni durumlar ortaya çıkar, yeni gelişmeler olur
ve bundan dolayı da devamlı bir değişim arzusu doğar; ancak, bu Medenî Kanun
İsviçre'den aynen alındığı için, bu ihtiyaç o zamandan beri toplumda devamlı
suretle söz konusu olmuş ve bu kanunun değişmesi yönünde ve kendi millî
kimliğimize, yaşayışımıza, örfümüze, âdetlerimize göre, yeni bir kanun
yapılması hususu söz konusu olmuş ve bu konuda da, elli yıldan bu tarafa,
çeşitli hükümetlerce çalışmalar yapılmıştır. Son olarak da, dört yıldır üzerinde
çalışılan bu tasarı, nihayet iki yıl kadar önce Türkiye Büyük Millet
Meclisimize sunulmuştur; komisyonda uzun bir görüşme maratonundan sonra nihayet
Genel Kurulumuza inmiştir. Ancak, şunu hemen ifade etmeliyim ki, bu tasarı
Meclise geldiği günden beri de toplumumuzda yeni tartışmalar meydana
getirmiştir. Her ne kadar komisyonda uzun zamandır tartışma konusu olduysa da,
maalesef, oradaki tartışmalardan pek netice alındığı kanaatinde değilim. Zira,
bilindiği gibi, birtakım komisyon üyesi arkadaşlarımız, burada muhalefet ve
iktidar partilerine mensup arkadaşlarımız da, bu tasarıyı çeşitli yönleriyle
tenkit etmişlerdir ve bu tenkitlerden, elbette ki, birçoğu da, çok haklı
tenkitlerdir; ancak, bunların dikkate alındığını söylemek de mümkün değildir.
Sayın Adalet Bakanımız hatta, bir ara "tasarıyı geri çekerim" diye
âdeta -buna tehdit demeyim de- komisyon üzerinde bir baskı da kurmuştur.
Nihayetinde komisyon çalışmaları bir müddet askıya alınmış ve iktidar partisi
grupları arasında yapılan görüşmeler neticesinde de, yeniden görüşmelere
başlanmış ve bir orta yol bulunmuştur. Değerli arkadaşlar, Medenî Kanun toplumun
bütününü ilgilendiren temel bir kanundur. Bu nedenle, bu uzlaşma arayışının
sadece iktidar partisi grupları arasında değil, muhalefetle de ve bütün
toplumla da olması daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Bu nedenle de, kanun tasarısı, geldiği
günden beri -burada da görüşüyoruz işte, bir aya yakın bir zamandır görüşmeler
devam ediyor- devamlı surette tenkit edilegelmiştir. Yani, çok faydalı, çok
güzel yönleri olmasına rağmen, bazı hususlarda, yine, bizim kültürümüze,
dilimize, örf ve âdetlerimize, millî kimliğimize uygun olmadığından dolayı
tenkitler yapılmaktadır, yapılıyor da. Şunu söylemek istiyorum: Bu tasarı da tam
olarak milletimizin isteklerini karşılayabilecek durumda değildir. Nitekim,
tasarının birçok bölümünde de hiçbir değişikliğe gidilmemiştir. Hatta, bu
tasarının kanunlaşmasını en fazla isteyen birtakım toplum kesimleri, sivil
toplum örgütleri ve özellikle kadın temsilcilerimiz de bu tasarıdan pek memnun
olmadıklarını, çeşitli vesilelerle, basın önünde ve çeşitli platformlarda ifade
ediyorlar. Demek ki, daha iyi bir tasarı hazırlanması gerekirdi diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı büyük
bir devrim olarak takdim edilmiştir. Ancak, tasarı, genel olarak aile hukuku
yönünde yoğunlaşmış ve toplumdaki bütün tartışmalar, mal rejimi, aile hukuku,
kadın-erkek eşitliği yönünde odaklaşmış ve bu konular tartışılmaya
başlanmıştır. Halbuki, 1 030 maddelik bu tasarıda, aile hukukundan tutalım tapu
sicillerine kadar, gayrimenkul hukukuna kadar, menkul, gayrimenkul rehinine
kadar birçok hususlar düzenlenmiştir. O konularda her nedense pek tartışma
çıkmamıştır; hatta, söz konusu dahi edilmemiştir. Sadece, sanki, mal rejimi öne
çıkmış ve mal rejimini düzenliyormuş gibi bir hava doğmuştur. Bu da, tasarının
eksik olmasındaki başlıca amillerden bir tanesidir. Tasarının aile hukuku dışındaki bölümleri
üzerinde de çok büyük bir değişiklik yapılmamıştır; hatta, bazı bölümlerde
hiçbir değişiklik yapılmamış, sadece, dilde sadeleştirmeye gidilmiştir, şayet,
buna sadeleştirme denilebilirse; ki, ben, birçok bakımdan sadeleştirme de
diyemiyorum, bir hukukçu olarak da birçok kelimeyi anlamıyorum ve bu, nasıl
sadeleştirme, onu da, takdirlerinize bırakıyorum. Keşke, Medeni Kanun, bir bütün olarak
milletimizin ihtiyaçlarına göre tamamen ve kullanılan Türkçeyle kaleme
alınsaydı. Tasarının geneli üzerinde ve bölümleri
üzerinde konuşan milletvekili arkadaşlarımız çok değerli görüşlerini
açıklamışlar, tenkit ve temennilerini dile getirmişlerdir. Bunlara katılmamak
mümkün değildir. Yalnız, tasarının gerekçesinde, tarihimize, inançlarımıza
hakaret içeren birtakım cümlelerin yer almasını, şahsen, ben, içime sindiremiyorum
ve bu yönden dolayı da, bu tasarıya, şahsen, ret oyu vereceğimi buradan da
belirtmek istiyorum. Bunların tasarıdan çıkarılması halinde, tabiî ki, biz de,
rahatlıkla, gönül huzuru içerisinde bu tasarıya kabul oyu verebiliriz; şahsen ben kendi adıma konuşuyorum. Özellikle, tasarıda, güya sadeleştirilen
birkısım kelimeleri anlamak mümkün değildir. Toplumumuzun anlamadığı birtakım
kelimelerin tasarıda yer almasını kabul etmiyorum. Halk arasında yaşayan,
benimsenmiş ve artık, Türkçe olarak kabul edilen ve yaşayan Türkçe yerine,
uydurulan bazı kelimeler kullanılmıştır. Bu durumu anlamak ve kabul etmek
mümkün değildir. Bilindiği gibi, bizim milletimiz,
geçmişten beri hayırsever bir millettir. Bu nedenle de, tarih boyunca birçok
kişi en kıymetli varlıklarını, hatta, bütün mal varlığını dahi, toplumun
menfaatı için, toplumun kullanması için vakfetmiştir. Hatta, sadece insanların
değil, hayvanların istifadeleri veya korunmaları için dahi büyük mal
varlıklarını vakfetmişlerdir. Onun içindir ki, toplumumuzda, vakıfların özel
bir önemi, özel bir yeri vardır. Ancak, şimdi, bu tasarıda, vakıflar yönünden
bir geriye gidiş söz konusudur. Getirilen değişiklikle, vakıflar, her türlü
müdahaleye açık hale getirilmiş ve güvenceleri kalmamıştır. Vakıflar, Genel Müdürlüğü
tarafından devamlı surette denetleniyordu; geçen yıl bu Mecliste kabul edilen
bir yasayla Devlet Denetleme Kuruluna da vakıfları denetleme yetkisi
verilmişti; yani, çifte bir denetim söz konusu. Bütün bunlara rağmen, vakıflar üzerinde bu
tasarıyla getirilen değişikliği bir baskı unsuru olarak niteliyorum ve bunu
anlamak da mümkün değil. Bu yönüyle de tasarıyı, ileriye giden bir tasarı
olarak değil, geriye gidişi gösteren bir tasarı olarak kabul ediyorum. Burada hemen ifade etmeliyim ki, tarım
işletmelerinde bütünlüğün korunması yönünden değişiklikte büyük isabet vardı. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üzerinde söz aldığım husus, tasarının Üçüncü Bölümü, yani, 939 uncu maddeden
1030 uncu maddeye kadar olan kısımdır. Burada taşınır rehni, zilyetlik, tapu
siciliyle ilgili kısımlar vardır. Bu bölümde, taşınır rehni kurulması, sona
ermesi hükümleri buna bağlı olarak hapis hakkı, alacaklar ve diğer haklar
üzerinde rehin kurulması ve hükümleri, rehin karşılığında ödünç verme işiyle
uğraşanlar, rehinli tahvil, zilyetlik ve tapu sicili düzenlenmiştir. Bu bölümde yeni hiçbir hüküm
getirilmemiştir. Nitekim, Sayın Adalet Bakanımız da komisyondaki 9.5.2001
tarihli konuşmasında bu bölümde hiçbir değişiklik getirilmediğini, sadece dilde
sadeleştirmeye gidildiğini, ancak, trafik siciline bağlı olan motorlu
taşıtların da rehnedilebileceği hususunda bir ufak değişiklik getirildiğini
söylemektedir. Değerli milletvekilleri, tapu kayıtları
çok önemlidir. Tapu kayıtları mülkiyeti ve mülkiyetten başka aynî hakları göstermesi
bakımından önemlidir. Tapu kayıtları, güven ve istikrar sağlaması yönünden de
çok önemlidir. Bu bakımdan, kadastro işlerine ve tapu kayıtlarına, kütüklerine
çok değer vermemiz gerekir. Ancak, maalesef, bu konularda çok da başarılı
değiliz. Bugün, ülkemizde kadastro çalışmaları tamamen bitirilebilmiş değildir.
Özellikle, kırsal kesimlerin büyük bir kısmının kadastrosu, tapulaması
yapılabilmiş değildir. Ülkemizin tamamında kadastro çalışmasını bitiremediğimiz
takdirde, mülkiyet haklarını garantiye almamız, ihtilafları önlememiz mümkün
değildir. Bugün, tapu kadastro müdürlükleri, tapu sicil müdürlükleri eleman
yönünden, araç-gereç yönünden sıkıntı çekmektedirler. Kadastro mahkemeleri de
ağır işlemektedir; çünkü, kadastro mahkemeleri, sanki, üvey evlat muamelesi
görmektedirler ve başka bir mahkemenin hâkimi o konuyu da değerlendirmektedir;
birçok yerde bu olmaktadır. Bundan dolayı da davalar yıllarca sürmektedir. Daha
doğrusu, bütün gayrimenkul davaları, maalesef, uzun sürmektedir. Başka bir konu da, tapu kayıtları ve her
türlü müstenidatının mutlak surette bilgisayara geçirilmesi gerekir. Bu konuda
da pek başarılı olduğumuz söylenemez. Gerçi çalışmalar var; ama, ağır
yürüdüğünü ifade etmek istiyorum. Tapu kayıtları ve müstenidatının iyi
korunması gerekir; çünkü, bu kayıtların içerisinde çok değerli, tarihî değeri
olan belgeler de bulunmaktadır. Eski tapu kayıtları, bildiğimiz gibi,
Arapçadır. Bu itibarla, Arapça olan bu tapu kayıtlarının tamamının Türkçeye
çevrilmesinde zaruret vardır. Sıhhatli bir tapu kaydından bahsedilebilmesi için
tercüme işinin yapılması gerekir. Tasarının 1008 inci maddesi, taşınmaza
ilişkin hakların tapu kütüğüne şerh edileceğini amirdir. Değerli arkadaşlar, niçin bu şerhler
veriliyor; çünkü, taşınmazı, tapu kaydına güvenerek alan kişinin, hiçbir
kısıtlama olmadan, oradan istifade edebilmesi gerekir. Ancak, bu şerhler
olmazsa, ileride birtakım ihtilaflar çıkar, tapu kayıtlarının da güvenirliği
kalmaz; o nedenle bu şerhler veriliyor. Birçok şerh sayılmış; ancak, tapu kütüğüne,
SİT alanı içerisinde olup olmadığı hususunda, şerh verilip verilmeyeceği
hususunda bir hüküm yok. SİT alanları da çok önemlidir; bu da gayrimenkulu
takyit eden bir husustur. İleride birtakım mağduriyetlerin olmaması için, SİT
alanlarının da bu şerh içerisine alınması gerekir diye düşünüyorum, hatta bunun
ötesinde, imar durumlarının da şerh edilmesi gerekir ki, taşınmazı, tapu
kaydına güvenerek alan insan, özellikle birtakım saf insanlar ileride mağdur
olmasınlar. Yine, tasarının 712 ve 713 üncü maddelerinde
zamanaşımı düzenlenmektedir. İstikrar ve güven konusunda zamanaşımına elbette
ki ihtiyaç vardır; ancak, bazen, bu, büyük haksızlıklara sebep olmaktadır.
Kişiler arasında zamanaşımı süresi önemlidir; ancak, kişilerin haklarının zayi
olmaması için -kişilerin hakları yönünden- devletle kişiler arasında zamanaşımı
işlememelidir. Şöyle ki, eski kayıtlarda, bildiğimiz gibi, miktar çok az
gösteriliyordu, hudutları ise gayri sabitti ve daha evvel de -zannedersem
1987'den evvel- Tapu Kadastro Kanununda zilyetlikle iktisabı 20 dönümle
sınırlıyordu, sonradan bu 50 dönüme çıktı, toplam olarak da 50 dönümdü 100
dönüme çıktı. Yani, bir parça olarak 20 dönüm 50 dönüme çıktı, toplam olarak da
50 dönüm 100 dönüme çıktı. Tabiî ki, 1987'den evvel kadastro gören yerlerde birtakım
mağduriyetler oldu, zaman içerisinde, zamanaşımı dolayısıyla, bu
gayrimenkullere malik olanlar, zilyet olanlar dava açamadılar. Devletle kişiler
arasındaki zamanaşımını kabul etmezsek; ki, bu adaletlidir de, şöyle
adaletlidir: Devlet mallarına karşı zamanaşımı olmadığına göre kişiler
yönünden, kişilerin devletle olan bu ihtilaflarında da zamanaşımı olmaması
gerekir. Bu mağduriyetlerin önüne geçilebilir diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
bölümde düzenlenen bir kısım hususlar vardır ki, bana göre, Medeni Kanunda yer
alması gerekmez. Bunların Borçlar Kanununda veya Ticaret Kanununda yer alması
daha uygun olurdu diye düşünüyorum. Bunlar nedir diye sorarsak; mesela, 956 ncı
maddede kıymetli evrak rehni söz konusu. Gerçi bu tapu kütüğünü de
ilgilendiriyor; ama, daha detaylı olarak bunun, Ticaret Kanununda veya Borçlar
Kanununda yer alması daha uygun olurdu, daha kapsamlı olurdu. Yine, Üçüncü Ayırımda, rehin karşılığında
ödünç verme işiyle uğraşanlar hakkında bir düzenleme getiriliyor ki, bu da,
kanımca, Medenî Kanunda değil, Ticaret Kanununda veya Borçlar Kanununda yer
almış olsaydı daha isabetli olurdu. Yine, tasarının 970 inci maddesinde
rehinli tahvil çıkarma diye bir husus düzenlenmiş; bunun da bu kanunda yer
alması gerekmezdi diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, yürürlük tarihi
üzerinde de komisyonda epey tartışma çıkmıştır ve tasarıya göre 1 Ocakta
yürürlüğe gireceği ifade ediliyor; ama, bu kadar kapsamlı büyük bir temel
kanunun -1 030 maddelik bir temel kanunun- hemen yürürlüğe girmesi, ileride,
uygulamada birtakım sıkıntılar meydana getirecektir. Nitekim, komisyondaki
müzakerelerde, bu hususta çeşitli fikirler ileri sürülmüştür; ancak, yeni bir
yıla yeni bir yasayla girme nedeniyle yürürlük tarihi 1 Ocak olarak kabul edilmiştir;
bunda belki haklı olunabilir; ama, uygulama açısından baktığımızda, ileride çok
büyük mahzurlar doğuracağı da ortadadır. Bu hususta bir mehil verilirse, yani
yürürlük tarihi geriye doğru atılırsa
isabetli olacağını düşünüyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elkatmış. Saadet Partisi Grubuna tanınan sürenin,
iki milletvekili arasında kullanılması bildirilmiş; Malatya Milletvekilimiz
Sayın Yaşar Canbay ile Ankara Milletvekili Sayın Rıza Ulucak. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
sadece Sayın Ulucak konuşacak. BAŞKAN - Peki efendim. Saadet Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Rıza Ulucak; buyurunuz. SP GRUBU ADINA RIZA ULUCAK (Ankara) -
Sayın Başkan, 723 sıra sayılı Türk Medeni Kanun Tasarısı ile Türk Kanunu
Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve aynı kanunda
değişiklik yapılması hakkında bazı sayın milletvekili arkadaşlarımızın kanun
teklifleri hakkında, Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, siz Sayın Başkanımızı ve değerli milletvekillerimizi saygıyla
selamlıyorum. Bilindiği üzere, tasarının bölümler
halinde görüşülmesi Yüce Meclisimizce kabul edilmiştir. Tasarının Onuncu
Bölümünü teşkil eden 939 uncu maddeden tasarının sonuna kadar olan kısmı
üzerinde görüşlerimizi arz ediyorum. Malum olduğu üzere, bu bölümde, sınırlı
aynî haklardan taşınır rehni, zilyetlik ve tapu sicili konularıyla ilgili
düzenlemeler yapılmaktadır. Halen yürürlükte bulunan Türk Kanunu Medenisinin bu
bölümünün Birinci Faslının -ki tasarıda
"ayırım" diye adlandırılmış- ilk maddesini teşkil eden 853 üncü
maddesindeki "kanunen muayyen istisnalar haricinde, bir menkul, ancak,
teslimi meşrut şekilde rehn edilebilir" şeklindeki hüküm, 939 uncu
maddeyle "rehnin tesisi için eşyanın teslimi yerine ancak zilyetliğin
alacaklıya devri suretiyle rehnedilebilir" şeklinde değiştirilmiştir. Meri Kanunun 854 üncü maddesinin
"Hayvan Rehni" başlığı altındaki hükmü, kapsamı genişletilerek
düzenlenirken, başlığı da "Ayrık Durumlar" olarak değiştirilmiştir. Tasarının 940 ıncı maddesinde yer alan
ikinci fıkrayla, gerçek ve tüzelkişilerin alacaklarının güvence altına alınması
için, kanun gereğince bir sicile tescili zorunlu olan taşınır mallar üzerinde
zilyetlik devredilmeden de, taşınır malın kayıtlı bulunduğu sicile yazılmak
suretiyle, rehin kurulabileceği hükmü getirilmektedir. Rehin kurulmasına
ilişkin diğer hususlar, tüzükle belirlenecektir. 941 ve 942 nci maddeler olarak, Meri
Kanunun 855 ve 856 ncı maddeleri dili sadeleştirilerek tasarıda yer almıştır;
ancak, bu maddelerin "Merhun Üzerinde Muahhar Rehin Tesisi" ve
"Mürtehinin Merhunu Rehin Etmesi" şeklindeki başlıklarının "Art
Rehin", "Alt Rehin" şeklinde yer almasının, maddelerin kapsamını
ifade etmede yeterli olmadığını belirtmek yerinde olacaktır. Bu vesileyle, bu Onuncu Bölüm de dahil,
tasarının tümünde yer alan bazı kelimeler ve ifadelerin gereksizliğine
değinmeden geçemeyeceğim. Tasarıda yer alan bu ve diğer bazı
kelimelerin hem anlaşılamaması bakımından hem de lisanımızla uyumlu olmaması
yönünden, keşke, uygun kelimeler bulunması yanında, dilimize yerleşmiş ve hemen
herkes tarafından anlaşılan kelimeler yerinde bırakılsaydı diyorum. Tasarının başlangıç kısmında yapılan
görüşmeler dışındaki bölümlerde söz alan diğer sözcüler, tasarının dili ve
şimdi tekrarından hicap duyduğum, toplumumuzun millî, dinî, tarihî ve kültürel
değerlerini aşağılayıcı ve bir kanun
metnine asla yakışmayan değerlendirmeleri, haklı olarak tenkit
etmişlerdir. Sayın Bakanımızın, hemen her bölüm sonunda
söz aldıklarında, bu haklı tenkitleri değerli bir bilim adamı olarak
değerlendirecek ve hatta düzeltme yolunda .gereğine tevessül edecek yerde
"gereksiz tekrar"olarak vasıflandırmalarını doğrusu, haklı bulmadığımı
ifade etmek istiyorum. 1030 maddelik bir tasarının hemen her
maddesi, halen merî kanunun dilinin anlaşılabilir hale getirilme gerekçesiyle
değişikliğe uğradığına göre, sözcülerin bölümler üzerindeki görüşmelerde bu
hususlara değinmelerini doğal karşılamak gerekir. Yüce Meclisimizin hiçbir
üyesinin tasarının anlaşılabilir hale getirilmesine karşı olması düşünülemez. Bu bakımdan, 1926 yılı şartlarına ve
diline göre tercüme edilerek kanunlaşan Medenî Kanunun dilinin anlaşırlılığı
bakımından yapılan çalışmaları elbette takdir etmek gerekir; ancak, şu anda
yaşayan Türkçemizle uzaktan yakından ilgisi olmayan bazı kelimeleri -ki, Sayın
Bakanımızın dahi hatırlayacakları gibi, bir zamanlar, bazı kelimeler
aydınlarımız tarafından dahi uydurukça diye vasıflandırılmıştır- herkes
tarafından anlaşılan ve artık, Türkçeleşmiş kelimeler yerine dayatmayı, hukuk
mantığıyla bağdaştırmak ve kaynağı neresi olursa olsun lisanımıza yerleşmiş
kelimeleri illâ lisanımızdan atmanın makul bir gerekçesini de bulmak mümkün
değildir. Bugün Batı ülkelerinde, diğer ülke
dillerinden alınmış binlerce kelimenin
rahatlıkla kullanılması ve yerleşmesi, o dilin zenginleşmesi kabul edildiği
halde, 500-600 kelimelik bir konuşma dilinin milletimize layık görülmesini ve
kanunları, hele "Medenî Kanunu anlaşılır hale getirelim" derken,
yaşayan dilimize ihanet kabul edilebilecek davranışı bazı kesimler ve sayısal
çoğunluk hoş karşılasa dahi, tarih affetmeyecektir. Burada şu hususu da Yüce Meclisimize
hatırlatmak istiyorum: Kentlerimizin en işlek caddelerindeki mağaza ve
dükkânları, yabancı kelimeler ve isimlerin bir nevi işgalleri karşısında
duyarsız kalınmasının değerlendirilmesini Yüksek Heyetinize bırakıyorum. Tasarıda yer alan diğer hususlara da
kısaca değinmek istiyorum. Bu bölümde "Rehnin Sona Ermesi" başlığı
altındaki 943 üncü maddede, zilyetliğin kaybı; 944 üncü maddede, geri verme
borcu; 945 inci maddede, alacaklının sorumluluğu hususları, meriyetteki
maddeler fıkralara ayrılarak düzenlenmiştir. "Rehnin Hükümleri" başlığı
altında, alacaklının hakkı, rehnin kapsamı, rehnin sırası ve mülkiyetin
geçememesi hususları, 946, 947 ve 948 inci maddelerde, yine, fıkralara
ayrılarak düzenlenmektedir. 949 uncu maddeyle, taşınmaz rehnine paralel olarak,
taşınanın mülkiyetinin alacaklıya geçmesinin geçersizliği yasaklanmaktadır. 950
nci maddede, hapis hakkı; 951 inci maddedeyse, istisnalar; müteakip maddelerde,
borç ödemeden aciz ve hükümleri belirlenmiştir. İkinci ayırımda da "Alacaklar ve
Diğer Haklılar Üzerinde Rehin" başlığı altında, senede bağlı olan veya olmayan
alacaklarda, kıymetli evrakta, emtiayı temsil eden senetlerde ve art rehin
hususları, rehnin kapsamı; üçüncü ayırımda da, rehin karşılığında ödünç verme
işi ile uğraşanlar hakkında işletme izni alma ve süre hususları
düzenlenmektedir. Dördüncü ayırımda da, rehinli tahvil,
niteliği, şekli düzenlenmektedir. Tasarının "Zilyetlik ve Tapu
Sicili" kısmına geliyorum. Tasarının tapu siciliyle ilgili ikinci
bölümünün 997 nci maddesinde, halen meri kanunun 910 uncu maddesindeki
"tapu sicilli gayrimenkuller üzerindeki hakların hallerini gösterir. Tapu
sicilinin numunesi ve nasıl tutulacağı nizamnemei mahsus ile muayyendir"
şeklindeki hüküm "taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tapu
sicili tutulur" şeklinde değiştirilmektedir. Bu defa maddeye, meri kanunda
bulunmayan "tapu sicili, tapu kütüğü ve -Kat Mülkiyeti Kanununa göre
tutulması gereken- kat mülkiyeti kütüğü ile bunları tamamlayan yevmiye defteri
ve belgeler ile planlardan oluşur" şeklinde ikinci bir fıkrayla tapu
sicilinin unsurları düzenlenmektedir. 910 uncu maddenin ikinci cümlesi de
"sicilin örneği, nasıl tutulacağı ve yardımcı siciller tüzükle
gösterilir" şeklinde 997 nci maddeye üçüncü fıkra olarak getirilmektedir. Tasarının 998 nci maddesinde, tapu
siciline taşınmaz olarak kaydedilen "madenler" ifadesi, meri kanunun
911 inci madde metninden çıkarılarak, yerine "kat mülkiyetine konu olan
bağımsız bölümler" metni getirilmektedir. Ayrıca, arazinin tapu siciline kaydının
özel kanun hükümlerine tabi olacağı, ikinci fıkrada belirlenmektedir. Üçüncü fıkrayla da, bağımsız ve sürekli
hakların kaydedilmesi için gereken şartlar ve usulün tüzükle belirleneceği,
süreklilik şartının gerçekleşmesi için hakkın süresiz ya da en az otuz yıl süre
olması gereği öngörülmektedir. Tasarının 1000 inci maddesinde, tapu sicil
sisteminin esasını teşkil eden ve taşınmaza kütükte bir sayfa ayrılması ve
sayfa numaralarının birbirini takip etmesi, meri kanunun 9l3 üncü maddesinde
belirlenen taşınmazın bölünmesi ve taşınmazların birleştirilmesi halinde
uygulanacak usulün tüzükle belirlenmesi esası tekrar getirilmiştir. Kütüğün her sayfasındaki özel sütunlara
tescil edilecek aynî haklar mülkiyet, irtifak hakları, taşınmaz yükü, rehin
hakları olarak belirlenmiştir. Ayrıca, aynı malike ait birden çok
taşınmazın sınırları birbirine bitişik olmasa bile, malikin isteğiyle, kütükte
ortak bir sayfaya kaydolunabileceği şeklinde yeni bir esas getirilmektedir. Yürürlükteki kanunda bulunmayan, kat
mülkiyetine konu olan bağımsız bölümlerin, ayrıca tutulacak kat mülkiyeti
kütüğüne yazılması, 1001 inci maddede yer almıştır. 1002 nci maddeyle de, tescil işlemlerinin
istem sırasına göre yapılması, yazılması esasları belirlenmiştir. Kütüğe yazımda resmî bir ölçüme dayanan
planın esas alınması 1003 üncü maddeyle kabul edilmiştir. Yürürlükteki kanunun 916 ncı maddesinin
"Tapu Daireleri Teşkilatı" şeklindeki başlığı "Tapu
İdareleri" şeklinde değiştirilerek, kenar başlığı olarak
"Kuruluş" ibaresi getirilmektedir. Herhalde eski başlık anlaşılmaz
görülmüş. 1009 uncu maddede, yürürlükteki kanunun
919 uncu maddesi de yer almamış, arsa payı karşılığı inşaat ve taşınmaz satış
vaadi sözleşmesi de, şahsî, kişisel haklar arasına katılmıştır. Meri kanunda yer almayan bir husus, 1012
nci maddede düzenlenmektedir. Buna göre, bir taşınmazın eklentileri, malikin
istemi üzerine kütükteki beyanlar sütununa yazılabilecek; terkini ise, kütükte
hak sahibi görünen bütün ilgililerin rızasına bağlı olacaktır. Meri kanunun 922 nci maddesini karşılayan
1013 üncü maddeye eklenen üçüncü fıkrayla, bir aynî hakkı tescilden önce
kazanan kimsenin, gerekli belgeleri ibraz ederek tescili isteyebileceği
belirtilmiştir. Tasarının 1014 üncü maddesinde, halen meri
kanunun 923 üncü maddesinde bir tescilin, taşınmaz malikinin yazılı beyanı
üzerine terkin veya tadili mümkün olabilecekken, bu maddenin yeni şekliyle,
tescilin terkin edilmesi veya değiştirilmesi, bu kaydın kendilerine hak
sağladığı kimselerin yazılı beyanıyla yapılabilecektir. Tasarının tapu sicilinin açıklığından
münbais 1020 nci maddesinde, meri kanunun 928 inci maddesindeki "alakası
olduğunu ispat eden" ifadesi, herhalde anlaşılması mümkün olmadığından
olsa gerek "ilgisini inanılır kılan" şeklinde değiştirilmiştir. Uzun bir çalışma sonucu yüksek huzurunuza
gelen bu tasarının genel gerekçesindeki içimize sinmeyen kısımların en kısa
zamanda metinden çıkarılması temennisiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (SP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Ulucak, ben de size çok
teşekkür ediyorum. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bilecik
Milletvekili Sebahat Vardar; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA SEBAHAT VARDAR (Bilecik) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu Tasarısının Onuncu
Bölümü üzerine, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürk
devrimlerinin temel yapı taşlarından biri ve hukuk devrimimizin simgesi olarak kabul ettiğimiz 4 Ekim 1926 tarihli
Türk Kanunu Medenîsinin, yetmişbeş yıl sonra, çağdaş, demokratik ve laik toplumun
gereklerine uygun olarak yeniden kanunlaştırılmak üzere Yüce Meclisimizin
onayına sunulmuş olması son derece önemlidir. 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Kanunu
Medenîsiyle, Atatürk devrimlerinin yöneldiği çağdaş uygarlık hedefine ulaşmada
önemli bir adım atılmış ve kadını, erkeği, çocuğuyla, Türk toplumunun her
ferdî, çağdaş uygar dünyanın mevcut hakları ve hukukuna kavuşmuştu; fakat, bu
kanunun yaşanan toplumsal ve siyasal gelişmeler ile birey hak ve özgürlükleri
konusundaki gelişmelerle ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamadaki yetersizlikleri
nedeniyle -ki, bunların başında kadın erkek eşitliği konusundaki anlayış
değişiklikleri gelmektedir- 1951, 1971, 1974, 1976, 1981 ve 1984 yıllarında
hazırlanan taslaklar kanunlaştırılamamıştır. 1994 yılında hazırlanan tasarı
ise, 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş; ancak, yasama
döneminin sona ermesi nedeniyle kadük olmuştur. Yaklaşık elli yıldır tartışılan ve bu
dönem Meclisi çalışmalarıyla gerçekleştirilen yeni Türk Medenî Kanunu Tasarısı,
kişiler, aile, miras, eşya hukukuna ait kapsamlı ve reform niteliğinde
değişiklikler içermektedir. Kabul ettiğimiz Türk Medenî Kanunuyla, kullanılan
dil sadeleştirilerek ifadeler kolay anlaşılabilir bir hale dönüştürülmüş, aile
hukuku alanında kadın erkek eşitliği sağlanmış, eşler arasındaki mal rejimi
düzenlenerek malî sorumluluklar belirlenmiş, çocukların korunması ve eşit
haklara kavuşturulması yönünde çağdaş insan hakları anlayışına uygun
düzenlemeler getirilmiştir. Tasarının temel amacı, hiçbir zaman, Türk
aile yapısını tümüyle değiştirmek olarak algılanmamalıdır; amaç, toplumsal
gelişmenin gerisinde kalmış bazı hükümlerin değiştirilmesi, güncel sosyal
gerçekler ve çağdaş yaşamın gereksinimlerine göre kadın - erkek eşitliğini
sağlamaya yönelik bir yeniden düzenlemedir. Değerli milletvekilleri, kadının,
boşandıktan sonra eski soyadını alabilmesi, evliliğin birlikte
sürdürülebileceği konutun ortak seçimi, evlilik birliğinin yönetiminde eşlere
eşit söz hakkı tanınması, evlilik birliğinin giderlerine katılmada eşitlik
ilkesinin getirilmesi, kadının meslek ve sanat seçiminde kocasının iznini
öngören düzenlemenin kaldırılması, hâkime, gerektiğinde eşlerden birinin
tasarruf yetkisini sınırlama imkânı verilmesi, eşler arasında cebrî icra
yasağının belli şartlarla kaldırılması, eşlerin birlikte edinilmiş malları ile
kişisel mallarının ayrılması, kanunî mal rejimi olarak edinilmiş mallara
katılma rejiminin benimsenmesi, boşanma sırasında, paylaşım konusu konutta
kimin kalacağının hâkim tarafından belirlenebilmesi, bu yönde atılmış önemli
adımlardan bazılarıdır. Değerli arkadaşlar, kamuoyunda uzun
süredir tartışılan mal rejimi yeni kanunun en önemli reformlarından birisidir.
Öncelikle, bu mal rejiminin uzun süren tartışmalar sonrasında varılan uzlaşmaya
göre düzenlendiğini belirtmek isterim. Belki, bu düzenleme, kadın haklarıyla
ilgili örgütlerimiz ve bizlerin istediği gibi olamamıştır; ancak, uzlaşmaz
tavırların da böyle büyük bir reformun gerçekleşmesini engelleyebileceği
ihtimali dikkate alınmak zorunda kalınmıştır. Hepimizin bildiği gibi, Türk
Kanunu Medenîsi eşler arasındaki yasal mal rejimini mal ayrılığı olarak kabul
etmişti; bu düzenleme, uygulamada özellikle kadınlar bakımından bazı
haksızlıklara yol açmış, boşanma durumunda kadınların büyük sıkıntılar yaşamasına
neden olmuştur. Bu haksızlık ve eşitsizlikleri gidermek için edinilmiş mallara
katılma rejimi adı altında, yeni bir mal rejimi, yasal rejim olarak
düzenlenmiştir. Ayrıca eşler, evlenme töreninden önce veya sonra, noter
kanalıyla yapacakları bir sözleşmeyle, kanunda belirtilen diğer mal
rejimlerinden istedikleri birini de seçme hakkına sahip olmuşlardır. Eşlerin
seçebilecekleri diğer mal rejimleri de şunlardır: Mal ayrılığı, paylaşmalı mal
ayrılığı ve mal ortaklığı. Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara
katılma rejimine göre, eşlerin iki grup malı olduğu kabul edilmektedir;
birincisi, eşlerin kişisel malları, ikincisi ise, edinilmiş mallarıdır. İlke
olarak, eşlerin, mal rejiminin devamı süresince karşılık ödemek suretiyle elde
ettikleri tüm mal varlıkları edinilmiş mallardan sayılacaktır. Bu yeni rejime geçerken, bazı aksaklıkları
önlemek bakımından, hem kanunun gerekçesinde hem de madde metninde, edinilmiş
malların ve kişisel malların neler olduğunun örneklerle sayılması yerinde bir
düzenlemedir. Ayrıca, eşlere, sözleşmeyle, edinilmiş malların kapsamını
daraltma yetkisi verilmesi de bazı huzursuzlukları önlemeye dönük, isabetli bir
yaklaşımdır. Bu yeni düzenlemeyle, malların tasfiyesi,
denkleştirme, değer tespiti, paylaşma konusu gibi noktalarda, uygulamalar
sırasında bazı sorunlar yaşama
olasılığı yüksektir. Bu sorunların tartışılması, örneklerin çoğaltılması ve
gerekli içtihatların oluşması için, başta yargıçlarımıza, barolarımıza,
üniversitelerimize ve Adalet Bakanlığımıza önemli görevler düşmektedir. Değerli milletvekili arkadaşlarım, önemli
bir hukuk reformu gerçekleştirilirken, geçiş süresinde bazı sorunların ortaya
çıkacağı açıktır. Dolayısıyla, bu geçişte uyumlu bir planlama, hak ihlaline yol
açmamak bakımından şarttır. Bu çerçevede, kanunun getirdiği en önemli
değişiklik diyebileceğimiz mal rejimiyle ilgili olarak da, bir geçiş
düzenlemesi öngörülmüştür. Bu geçiş süresi şöyledir: Türk Medenî Kanunu
yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş eşler arasında, bu tarihe kadar, tabi
oldukları mal rejimi devam edecektir; ancak, eşler, kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten başlayarak, bir yıl içinde başka bir mal rejimini seçebileceklerdir.
Eşler bu süre içinde bir mal rejimi seçmez iseler, bu tarihten geçerli olmak
üzere, yasal mal rejimine geçmiş sayılacaklardır. Uygulamada ortaya çıkacak önemli bir
sorun, eşlerin önceki mal rejiminden farklı bir mal rejimini seçmeleri
durumunda olacaktır. Bu durumda, eşlerin mallarının eski mal rejimine göre
tasfiyesi gündeme gelecek ve bu tasfiye işlemleriyle ilgili yetkili mercilerle
yargı organlarının hızlı bir eğitim ve hazırlık çalışmaları yapması ihtiyacı
doğacaktır. Türk Medenî Kanununun yürürlüğe
girmesinden önce açılan boşanma veya iptal davaları karara bağlandığında, eşler
arasında, önceden tabi oldukları mal rejiminin sona ermesine ilişkin hükümler
uygulanacaktır. Bu davalar, retle sonuçlandığında ise, eşler, kararın
kesinleşmesinden başlayan bir yıl içinde başka bir mal rejimini seçtikleri
takdirde, yasal mal rejimini seçmiş sayılacaklardır. Bu rejim, kanunun yürürlük
tarihinden geçerli olacaktır. Mal birliği veya mal ortaklığı rejiminin
yasal mal rejimine dönüşmesi durumunda da, Türk Kanunu Medenîsinin ilgili mal
rejiminin sona ermesine ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Kanun, görüldüğü gibi, bu geçiş döneminde,
kargaşaya yol açmayacak ve eşleri mağdur etmeyecek bir biçimde planlanmıştır.
Bundan sonra yapılacak olan, ilgili tüzük ve yönetmeliklerin hızla çıkarılması
ve daha önce de belirttiğimiz hazırlık ve eğitim çalışmalarının
hızlandırılmasıdır. Sadece hukukçuların değil, yurttaşların da
bilgilendirilmesi için sözü edilen çalışmalara hükümetin, yerel yönetimlerin,
üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin ve medyamızın özel bir önem vermesi
ihtiyacı da açıktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
böylesine önemli bir reformun gerçekleşmesine büyük katkı sağlayan Başbakanımız
Sayın Bülent Ecevit ve bakanlarımızı, Adalet Bakanımız Sayın Hikmet Sami Türk
ve Bakanlık görevlilerini, bilim adamlarımızı, kadın haklarıyla ilgili sivil
toplum örgütlerini kutluyor ve teşekkür ediyorum. Ayrıca, böylesine önemli işleri başarıyla
yapan bu Meclisin bir üyesi olmaktan onur duyuyor ve tüm milletvekili
arkadaşlarımı, gösterdikleri uzlaşma ve özverili çalışma nedeniyle kutluyorum. Yeni yasamızın ulusumuza hayırlı olmasını
diliyor, saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına
konuşan Bilecik Milletvekilimiz Sayın Sebahat Vardar'a, biz de teşekkür
ediyoruz. Teşekkür listesinde Adalet Komisyonu
Başkanı ve üyelerini sayardınız değil mi Sebahat Hanım? SEBAHAT VARDAR (Bilecik) - Evet efendim. BAŞKAN - Onun da ilave edelim. Peki. Efendim, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Gül; buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜL (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, 939 uncu maddeden başlayan, Medenî Kanun Tasarısının Onuncu Bölümüyle
ilgili görüşlerimi anlatmaya çalışacağım; fakat, sanıyorum, bu konuda anlatacak
fazla bir şey yok; çünkü, Adalet Bakanımızın ifadesiyle, bu bölümdeki hükümler,
yürürlükteki kanunun bugünkü dille ifadesinden başka bir yenilik getirmiyor.
Yapılan bazı ufak tefek değişiklikler de sanıyorum, ele almaya değmez. Arkadaşlarımız,
bunu ifade ettiler. Şimdi, burada "bugünkü dille
ifadesinden başka bir yenilik getirmiyor" denildiğine göre, bugünkü dile
adaptasyonu da önemli bir husus olarak karşımızda durmaktadır. O zaman, her ne
kadar, arkadaşlarımız, zaman zaman, dile getirmiş olsalar da, bu konuda, tarihe
not düşmek adına, en azından, Adalet Komisyonunda, bu konudaki uyarılarımız
istikametinde, birkaç hususu dile getirmek arzusundayız. BAŞKAN - Sayın Gül, çok özür diliyorum.. Değerli arkadaşlarım, sürekli çalan bir
telefon sesi var. Demokrasi çoksesliliktir falan; ama, bu seslerin arasında cep
telefonu sesi olmaz. İstirham ediyorum... 7-8 tane oldu saydığım parça; bakın,
hâlâ bir yerden telefon sesi geliyor. Bazen, arkadaşlarımız duymuyor da...
Hatibin de insicamını bozmayalım. Kusura bakmayın Sayın Gül. Buyurunuz. MEHMET GÜL (Devamla) - Burada, bir yanlışa
düştüğümüz kanaatindeyim. Biz, dili sadece bir anlaşma vasıtası olarak ortaya
koyduk. Sayın Bakanımız da müteaddit konuşmalarında, işte eski dilin
anlaşılamadığını, yeni dilin, yeni gençler, yeni nesiller tarafından, yeni
gelişmelerle değerlendirilmesi gerektiğini, daha iyi anlaşılması gerektiğini
söylediler. Şüphesiz bu doğru; yani, yeni dil, millet hayatında devam etmeli ve
milletin bütün fertleri bunu anlayabilmelidir; ama, dil, sadece bir anlaşma
vasıtası değildir ki. Dil, binlerce yılda, Türk Dil Kurumu
veyahut da Ahmet veya Mehmet istedi diye oluşmamıştır. Dil, binlerce yıl
içerisinde, bilinmeyen âlimler tarafından, toplumbilim kurallarına uygun olarak
insan hayatında yerini almış ve zaman içerisinde, hem anlaşma vasıtası olmuş
hem kültür taşıyıcısı vasfını taşımış hem dünya görüşlerini ifade etmiş hem de
insan düşünce ufkunu, kelime oranı çoğaldığı oranda da artırmış,
geliştirmiştir; yani, dile, sadece anlaştığımız bir vasıta diye bakarsak,
İngilizce de anlaşabiliriz, başka bir dille de anlaşabiliriz; ama, bizden
olmayabilir. HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Anlaştığımızı kim
söyledi? MEHMET GÜL (Devamla) - Dil, sadece anlaşma
vasıtası değildir; aynı zamanda, bir toplumu yarına taşıyan; hatta, bir
toplumun düşünce ufkunu açan bir süreci ihtiva eder, bir kavramı ihtiva eder;
dolayısıyla, çok da önemsiz değildir. Burada, niçin bunu söyledik¸ bu Medenî
Kanunumuzda, biraz işin dozajı kaçmış gibi gözüküyor. Arkadaşlarımızın ifade
ettiği pek çok örnekte görüldüğü gibi, pek çok kelime, bugün, toplum tarafından
anlaşılmasına rağmen, milletimiz tarafından kabul edilmiş olmasına rağmen, sırf
yeni bir kelime getirmek adına atılmıştır. Bilindiği gibi, atılan, sadece
kelimeler değildir; o kelimeyle beraber kelime grupları atılmaktadır, bir
düşünce hazinesi atılmaktadır, kültür hazinesi atılmaktadır. Dolayısıyla, burada bir yanlışlık
yapılmıştır. Bu yanlışlık yapılırken, Alman alimi Max Müller'in güzel bir sözü
var, onu da hatırlamadan geçmemek gerekiyor. Max Müller diyor ki: "Dil ve
kelimeler, kendi kanunu içerisinde gelişir. Dil de, topraklar gibi
fethedilebilir, kelimeler de fethedilebilir. Bir dilin kudreti, içindeki
yabancı kelimeleri atmasında değil, onu hazmetmesindedir, kendisine mal
etmesindedir." İstanbul, dün bizim değildi; ama,
İstanbul'u fethettik. Fethettiğimiz birçok kelimeyi, bir müddet sonra, bizim
dil uyumumuza uyan, bizim kültürümüzü, bizi ifade etmeye başlayan birçok
kelimeyi, sırf yenilik adına ve ilmî olmayan birçok gelişmeyi de içerisine
alacak şekilde, dile müdahale ederek bünyemize aldık. Bunun izlerini, maalesef,
Medenî Kanunumuzda da pek çok örneğiyle görmek mümkün. Dolayısıyla, burada, bir yazarımızın bir
hatırasını vermek istiyorum: Hepimizin bildiği Yaşar Nabi Nayır; Varlık
Dergisinin sahibidir, kendisi Makedonyalıdır. Makedonya'ya gittiği zaman, orada
Sırplarla görüşür. Görür ki, Sırpça'da, pek çok Türkçe kelime var; hatta,
konuşurken, gelişme seyrini bile kavrayabilir. Sırplar, Türk düşmanıdır ve Türklerin,
beşyüz yıl onları sömürdüğüne inanmaktadır ve dolayısıyla, Türk düşmanlığı had
safhaya varan Sırpların Türkçe kelimeleri atmamasını anlayamaz ve "niçin
bunları atmadınız" diye sorar; yani, her konuda yenilik yapıyorsunuz...
Sırpların verdiği cevap şu: "Hayır, niye değiştirelim; o kelimeler
dilimize girip yerleşmiş. Hem, ne zararı var bu yabancı sözlerin bize?! Tam
tersine, bu sözler, Sırpça'yı zenginleştiriyor, ayrı bir çeşni, ayrı bir
özellik veriyor, bu yüzden bizim dilimiz daha renkli oluyor. Bütün bunları,
bizim dilimizden çıkarıp atmak için olmayacak bir savaşa girişmenin manası ne?!
Biz dilimizden memnunuz." Kendi hatıralarında kaydediyor bunları. Tabiî ki, diller gelişmektedir; tabiî ki,
ölü kelimeler atılabilecektir; ama, bu hukukî terimleri rasgele atmak, hukuk
kültürümüz açısından da Türk kültürü açısından da maalesef, zararlı sonuçlar
vermektedir. Ayrıca, vatandaşın, bazı kelimeleri, hukukî terimleri yüzde yüz
anlamasına ihtiyaç da yoktur; avukatlar zaten bunları ifade eder. Nasıl ki, doktorlar
pek çok tıbbî terimi vatandaşa anlatsa da vatandaş anlamayacağına göre, bu
konuda çok da büyük mahzur olmazdı. Tabiî ki, bazı aşırı kelimeler, bugün bile
anlaşılmayan kelimeler vardır; onların atılması, ayıklanması belki faydalı
olmuştur; ama, biraz aşırıya gitmiş gibi bir görüntü vardır. İkinci olarak, ben bir hususa daha
değineceğim. Yine özür diliyorum milletvekili arkadaşlarımızdan, pek çoğu bu
konulara değindi; ama, yine, en azından tarihe not düşmek açısından ben de
değinmekte bir fayda görüyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tarihe not
düşme; oy ver, oy... MEHMET GÜL (Devamla) - Şimdi, gerekçemiz
yazıldı. Bu gerekçemiz, bundan seksen yıl önceki, Mahmut Esat Bozkurt'un ortaya
koyduğu bir gerekçedir. Bu, Mecelleye karşı yeni oluşturulan Türk Medenî
Kanununun gerekçesidir. Mecelle, şu ya da bu sebeple enterne edilmektedir, yani
dışlanmaktadır; yeni medenî kanun yapılmaktadır, bunun gerekçesi hazırlanmıştır
ve Türkiye millî devlete geçmektedir. Tabiî ki, çelişkili de olsa, bazı
sıkıntılar da olsa bu anlaşılabilir; ama, Mecelleye karşı ortaya konulan
gerekçeyi, Mecelle ortadan kalktıktan sonra ve seksen yıl o koyduğumuz kanunlar
uygulandıktan sonra aynı şekilde ortaya koymak, seksen yıllık uygulamaya karşı
aynı gerekçeyle mücadele etmek, devam etmek anlamına gelmez mi?! Yani, seksen
yılda dilin bile değişmesi zarureti ortaya çıktı da, pek çok uygulama, pek çok
unsur ortaya girdi de gerekçemiz hiç değişmedi mi?! Hadi, Mecelle, diyelim ki,
meseleci metotla yaklaşıyordu meseleye. Dolayısıyla da, her kanunu öngörüp, tek
tek onların hükümlerini verip, dolayısıyla, mücerret olmayan bir noktada idi. O
zaman mücerret kanuna geçme esası vardı, soyut kanuna geçme esası ortaya
çıkmıştı, dünyada da bu gelişmeler vardı. Doğrudur; bundan dolayı, teknik
özelliklerinden dolayı bilhassa, Mecelle bırakıldı. İyi ama, Mecelleyi bırakmak
güzel de, yani, sadece, siz, Mecelle'yi dinî esaslar ihtiva ettiği için mi
bıraktınız? Sadece, Mecelle'nin, Türk hukukuna ait, Türk Milletine ait bin
yıllık kültürü, bin yıllık inancı, bin yıllık âdetleri, töreleri taşıdığı
unutuldu mu?! Yani, bir kanunu ortaya koyduğunuz zaman, getirdiğiniz zaman, o
milletin, uyguladığınız, milletin dünya görüşünü, uyguladığınız, milletin
kültürünü, uyguladığınız, milletin gelişme seyrini hiç dikkate almaz mısınız?!
İsviçre'nin Neuchatel Kantonundaki bir Medenî Kanunu, Mahmut Esat Bozkurt,
Fransız ekolüne sahiptir diye uygun görebilir veyahut da o dönemin şartlarında
mazur bile görülebilir ve bunca yıl uygulanmış olabilir; bu uygulanma sonucunda
doğru sonuçlar alınmış olabilir, yanlış sonuçlara varılmış olabilir. Bu
sonuçları değerlendirip, yani, bu uygulamalar neticesinde toplumda hangi
tepkiler almıştır, hangi olumlu gelişmeler ortaya çıkmıştır; toplum hangi
ölçüde kabul etmiş, hangi oranda reddetmiştir; Türk Milleti ve dünyadaki yeni
gelişmeler nelerdir, hangi imkânlar ortaya çıkmıştır; hangi yenilikleri, hangi
gelişmeleri değerlendirmeye almamız gerekir; gerekçe, herhalde, bunları ortaya
koymalıydı. Yoksa, geleneklerimize bağlı olarak, anlamlı olarak, dünkü, Mahmut
Esat Bozkurt'un görüşünü koyarak cumhuriyete bağlılığımızı ortaya koyduk demek
sağlıklı bir gerekçe değil. Aslında -bir şey göstereceğim- 1924 Kanuni Esasimiz
ile Medenî Kanunun bu görüşü, bu gerekçesi çelişmektedir. Mesela, 1924 Kanuni
Esasisinin, Teşkilâtı Esasiye Kanununun, yani, Anayasasının 2 nci maddesini
okuyalım: "Türk Devletinin dini, din-i İslam'dır; resmî dili Türkçe'dir,
makamı Ankara şehridir." Türk Devletinin dini, din-i İslam'dır, milletinin
değil. Ondan iki yıl sonra bir kanun yapıyorsunuz, Türk Devletinin dini, din-i
İslam'dır; İslam'dır; yani, devlet, İslamcı bir devlettir veya İslam'ı resmen
kabul etmektedir; ama, siz "onüç asırlık hurafeler" diyerek, iki yıl
sonra yeni bir kanun teklifi getiriyorsunuz. Bu mantığa göre, Mecelle, daha
kanunî ve Anayasaya daha uygun. Sayın Bakanımız Anayasa Mahkemesi Başkanı olsa,
ikisini koysak, bu kanunun gerekçesini ve diğer esaslarını, Anayasaya uygun
olmamaktan dolayı reddederdi. Herhalde, şimdiki Anayasa Mahkemesi üyelerine de
göndersek, onlar da reddederdi. Yani, 26 ncı maddedeki "Büyük Millet
Meclisi ahkâmı şeriyenin tenfizi" yani, şeriat ahkâmını uygulamakla
mükelleftir diyen maddeye, artı "Türk Devletinin dini, din-i İslamdır" diyen maddeye aykırıdır
bu; çünkü, bu "hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" esasına
aykırıdır. Milletin ise hâkimiyet, kayıtsız şartsız ve bu milletin değil
sadece, bu milletin teşkilatı olan devletin de dini İslamsa ve ben, bunu kabul
ediyorsam, sen ona "onüç asırlık hurafe" diyemezsin. "Onüç
asırlık gerilik" diyemezsin diye ortaya koymak gerekirdi. (AK Parti ve SP
sıralarından alkışlar) ALİ GÜNGÖR (İçel) - Sayın Gül, Adalet
Komisyonunda değil miydiniz siz?! MEHMET GÜL (Devamla) - Adalet
Komisyonundayım ben. Şimdi, arkadaşlar, isterseniz, kısaca
diğer bölüme geçelim. Yani, bir, Mecelle... ALİ GÜNGÖR (İçel) - Muhalefet şerhiniz var
mıydı? MEHMET GÜL (Devamla) - Evet, o, o anki
zaruretler dolayısıyla, o anki ihtiyaçlara cevap veremediği için
reddedilmiştir; yerine yeni bir kanun konulmuştur; bunda eksiklikler, yenilikler
ortaya çıkmış olabilir; ama, benim bir de dikkat çekmek istediğim nokta şu:
Şimdi, gerekçenin başında "onüç asırlık" dediği İslam medeniyeti,
öyle çok da geri, ilkel bir medenî hamle değildir. Aksine, işte, burada,
Garaudy'nin güzel bir tespiti var hepimizin bildiği, diyor ki: "Çin ilmi,
Hint, Mezopotamya, İslam ilimleri, Avrupa'nın cehalet içinde yüzdüğü çağlarda
parlak medeniyet devirleri yaşamışlardı. O zaman cahil, barbar olan Avrupa,
şimdi bilgili barbarlık devrine geçmiştir." Bunu, Fransız mütefekkir
Garaudy söylüyor. Şimdi, hepimizin bildiği bir medeniyet
silsilesi var. Yunan medeniyetinden İslam medeniyeti devralmış medenî hamleleri
ve esasları, ondan da, Batı medeniyeti almış; yani, bir zincirin altın
halkaları. İslam medeniyeti, Batı tarafından kavranarak Batı reform ve
rönesansının esasını oluşturmuş. Şimdi, biz, bize ait olan... Mesela, 12 nci
Asırda Cizreli Ebul İz robotlar yapıyor; Artukoğlu Sultanı istediği için
yapıyor; tesadüfen, dağdan elma düştü, işte, efendim, suyun kaldırma kuvvetini
hamamda öğrendi cinsinden değil. Artukoğlu Sultanı "bana aptes suyu
dökecek bir makine yap" diyor; Ebul İz gidiyor ve yapıyor. Artukoğlu
Sultanı biliyor ki, onu dediği zaman o yapacak, ilmî seviye o noktada; o da
biliyor ki, gidip onu yapacak. Bugün III. Ahmet Kütüphanesinde Ebul İz'in
kitapları durmaktadır. Şimdi, Galileo'nun dünya dönüyor dediği için idam
edilmesinden 500 yıl önce, El Biruni, dünyanın yuvarlak olduğunu ve kendi
etrafında döndüğünü anlatıyor. Şimdi, mikrop teorisini Pasteur'ün bulduğunu
söylediğiniz zamandan 400 yıl önce, Fatih'in sadece din alimi zannettiğimiz
Akşemseddin, mikrop teorisini buluyordu ve diyordu ki: "Hastalıklar, her
canlıda oluşmaz; gözle görülemeyen çok küçük canlılar tarafından
bulaştırılır." Hatta, bunu daha geriye de götürebiliriz. Peygamberimiz bir
hadisinde de "Veba olan yerden
kaçınız; eğer vebaya tutulanlar var ise, orayı terk ettirmeyiniz"
diyerek, mealen, 1 400 yıl önceden mikrop teorisini ortaya koyuyordu. Şimdi,
biz, El Harezmi'nin cebir ilmini kurduğunu unutursak, trigonometriyi Türk-İslam
medeniyetinin oluşturduğunu unutursak, kimya ilmini İslam'ın ve Türk'ün
kurduğunu unutursak, astronomiyi ve pek çok ilimleri Türk-İslam medeniyetinin
dünyaya getirdiğini unutursak ve Haçlı seferleriyle İslam'ı yok etmek üzere
gelen Haçlıların pek çok bilgiyi orada görüp, öğrenip tatbik ettiklerini
hatırlarsak, haksızlık etmiş oluruz. Hatta ve hatta, Fatih Sultan Mehmet
döneminde, Uluğbey gibi büyük bir bilgin ve yine hükümdarın alimi olan Ali
Kuşçu, Uluğbey'in ölümü üzerine, Akkoyunlulara geldiğinde, Fatih Sultan
Mehmet'in davetini kabul etmiş ve İran hududundan itibaren her gün 1 000 akçe
harcanmak suretiyle, taa İstanbul'a kadar getirilmiş ve bütün ilim kurumları
eline teslim edilmiştir; yani, Batı hükümdarları yanlarında soytarı taşırken,
Müslüman Türk hükümdarları yanlarında alim taşıyordu. Akşemseddin, sadece din
adamı değildi, dünyada ilk defa kanser araştırmalarını yapıyordu. İbn-i
Sina'nın "El-Kanun Fi't Dünya" isimli eseri, 17 nci Asra kadar bütün
Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu. Niçin kaldırıldı;
öğrenciler anlayamadıklarını söyledikleri için, anlama kapasitesinde
olmadıkları için. El Razi'ninki ise devam etti, hâlâ devam ediyor. Şimdi, biz, kendi değerlerimizi yok farz
edip, klasik Batı mantalitesiyle bakarsak, Batı'nın 15 inci Asırda bile
engizisyonlarla kendi insanını ve başkalarını katlettiğini, oradan kaçıp gelen
Yahudilere de bizim kucak açtığımızı unutursak, onlar, kendi dindaşlarını bile
yok ederken, bizim, İstanbul'u aldığımızda "sizin dininiz size, bizimki
bize; siz, nasıl yaşamanız gerekiyorsa öyle yaşayınız" diyen ve bunun da,
Medine'ye gittiği zaman aynı şekilde ifade eden Peygamberimizden kaynağını alan
bir anlayış olduğunu anlarsak, Türk Milletinin kendi tarihine haksızlık yapmaması
gerektiğini düşünürüz. Biz, Türk Milletinin İslam medeniyetine
katkılarını iyi bilmek durumdayız. Mecelleyi reddetmek; olabilir. Türk
imparatorlukları yıkılmıştır. Büyük Atatürk'ün dehasıyla, Türkiye Cumhuriyeti,
millî devletlere geçiş sürecini kavramıştır; kavradığı için de, Atatürk, Türk
Milletiyle çelişmeden, onu yozlaştıran, İslam'ı yozlaştıran öğeleri atarak,
İslam'ı tartışılmaz yapan, fanatikleştiren öğeleri atarak, İslamın özüne aykırı
öğeleri atarak, Türkiye Cumhuriyetini bu esaslar etrafından kurmayı
düşünmüştür. Yoksa, Atatürk'ün o engin öngörüsü olmasaydı, bugün, Türkiye,
İslamı terör zanneden bağnazların çizgisinde olurdu. Biz, burada, Büyük Atatürk'ü hayırla yâd
ettikten sonra, Mahmut Esat Bozkurt'un doğruları da olduğunu kabul ettiğimiz
gerekçesini, günümüzde, aynen yayımlamayı, aynen getirmeyi, Sayın Bakanımıza
yakıştıramadık. Sayın Bakanımız kendisi yazsaydı, çok daha memnun olurduk;
çünkü, Sayın Bakanımız o ilmî seviyede, o olgunluktadır. Benim, burada,
söyleyeceklerim, özet olarak, bunlardır. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Koalisyon
bitmiş; öyle anlaşılıyor!.. MEHMET GÜL (Devamla) - Koalisyon bitmez;
doğru olanlar devam edecektir, yanlış olanları da uyarma vazifemiz devam
edecektir. Sayın Bakanımıza, yine de, Medenî Kanunun
uygulandığı bu safha içerisindeki başarılı uygulamalarını görüp, eksiklikleri
giderip, kısmen de olsa bazı rahatlıklar sağlanmasına katkıda bulunduğu için,
teşekkür ediyorum. Umuyoruz ki, ileride bu tür yanlışlıklara da düşmeyiz. Hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP,
ANAP, DYP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gül. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Sayın Salih Çelen; buyurun Sayın Çelen. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerini yapmakta olduğumuz Türk
Kanunu Medenisi Tasarısının Onuncu Bölümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz aldım; Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına, saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Onuncu Bölüm,
Türk Medenî Yasasının sistematiği içerisinde "Aynî Haklar" başlıklı
dördüncü kitabın, Sınırlı Aynî Haklar, Taşınmaz Rehni, nihayet, Zilyetlik ve
Tapu Sicili başlıklı Üçüncü Kısmını da kapsayan bölümüdür. Bu bölüm üzerinde ve bu bölümle bağlantılı
sair konular üzerinde, tutanaklara geçmesi bakımından, Partimizin görüşlerini
sunacağım. Bu arada, Yüce Türk Milletimizin ve Meclisin ramazanı şerifini
tebrik ediyorum. Değerli milletvekilleri, sosyal bir varlık
olarak insanın, doğumdan ölüme, hatta doğumundan önce başlayarak; çünkü, sağ
doğmak kaydıyla cenin dahi hak sahibidir; ölümünden sonrasına kadar maddî ve
manevî varlığının her boyutunu ilgilendiren kurallar Medenî Yasada
düzenlenmiştir. Bu bakımdan, Medenî Yasanın toplum için önemini ortaya koymamız,
değişiklikleri bu bağlamda yapmamız gereklidir. Tarihsel sürece baktığımızda: Cumhuriyetin
ilanından sonra devletin kurum ve kurallarıyla yeniden yapılandırılması
çalışmaları yanında, sosyal hayata ilişkin olarak, özellikle 1923-1930'lu
yıllarda değişik alanlarda hukuk reformlarının gerçekleştirildiğini
görmekteyiz. Sözünü ettiğimiz hukuk reformlarından birisi ve en önemlisi, en
zoru olup, büyük başarıyla o gün yapılanı, bugün görüşmekte olduğumuz Türk
Kanunu Medenisinin kabulüdür. Bu yasanın iktibas; yani, tercüme etmek suretiyle
aktarma yapılarak hukukumuza kazandırılması,
değişik vesilelerle çok tartışılmıştır. Tabiî, bunu, o günün şartları
içerisinde düşünmek ve değerlendirmek durumundayız. Medeni Yasanın kabulüne gelinceye kadar
olan gelişmelere baktığımızda: Daha 1923 yılı başlarında bir medenî yasa
komisyonu kurulduğunu görüyoruz. Bu komisyon, mecelleyi; yani, eski yasayı,
tadil ve ıslah konusunda çalışma yürütmekteydi. Bu çalışmalardan bir neticeye ulaşılamaması ve laik sisteme uygun
yeni bir medenî yasaya süratle ihtiyaç duyulması gereği karşısında zamanın
ileri, modern ve çağdaş ilkeler taşıdığı düşünülen İsviçre Medenî Yasasının
iktibas edilmesinin önü açılmıştır. İşte, kurulan bu komisyon, tercümeyi
yapmış; ilaveten birkısım millî değişiklikler de yapmak suretiyle önümüzdeki
Medenî Yasa hukukumuza girmiştir. Değerli arkadaşlarım, iktibas; yani,
yabancı bir ülkenin yasasının tercüme edilerek aktarma yoluyla kabulü, çok
tartışılmış olmakla birlikte, yalnız bize özgü bir durum değildir. Çeşitli
ülkeler tarafından zaman zaman aynı yollarla çeşitli kanunlar iktibas
edilmiştir. Örneğin, Belçika, Hollanda, İspanya, İtalya ve bazı Latin Amerika
ülkeleri Fransız Medenî Yasasını, Japonya ise Almanya Medenî Yasasını iktibas
yoluyla kendi hukukuna sokmuştur. Türk Medenî Yasasının İsviçre Hukukundan
iktibas edilmesiyle ilgili olarak, zamanın İsviçreli hukukçularından, aynı
zamanda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde de dersler vermiş olan Sayın
Sauser Hall şöyle demiştir: "Tarihte, bu derece köklü ve hızlı bir
değişikliğin emsali yoktur." Sayın Hall, bunu, yeni Medenî Yasasının
Türkiye için ifade ettiği derin anlamı açıklamak için kullanmıştır. Gerçekten
de, o günün şartlarında, medenî hukuk düzenine geçilmesi, toplum yaşantısını
doğrudan etkileyen bu yeni yasanın uygulamaya konulması, hayal edilmesi dahi
zor bir durumdur. Yeni hukuk kurallarının eski hukukumuzun
uygulayıcıları tarafından uygulanmasının zorluğu, 1925 yılında, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinin açılmasına vesile olmuştur. O zaman, Büyük
Önder Atatürk, fakültenin açılışında yaptığı konuşmasında, bu konuya verdiği
önemi şöyle ifade etmiştir: "Cumhuriyetin müeyyidesi olacak bu büyük
müessesenin küşadında hissettiğim saadeti hiçbir teşebbüste duymadım ve bunu
izhar ve ifade etmekle memnunum.". Değerli milletvekillerim, şimdi ise,
maalesef, Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesinde hoca bulunamamaktadır.
Ankara'da birsürü hukukçu hocamız vardır, kimse, Kırıkkale'ye gitmemektedir.
Herkes Kıbrıs'a gidiyor da, maalesef, Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesine
hiçbir hocamız gitmemektedir. Bunu da eleştirmeden geçemeyeceğim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
buraya kadar, Medenî Yasanın kabulüne ilişkin olarak, hukuk reformunun kısaca
tarihçesini neden anlattım; bunları, bugün yapmakta olduğumuz işin, ülkemiz ve
toplumumuz için ne kadar önemli olduğunu ve neden önem verdiğimizi ortaya
koymak açısından dile getirdim. Yukarıda da açıkladığım gibi, 1926'da Türkiye,
bu Medenî Kanunu, reform niteliğindeki köklü değişiklik yapılan bu reform
kanununu çok kısa bir süre içerisinde, 1926'da hukukumuza sokmuştur; ama,
maalesef, şu an içinde bulunduğumuz, şu an değiştirmekte olduğumuz Medenî
Kanunun değiştirilmesi çalışmaları, öyle sanıyorum ki, elli yıldan daha fazla
bir zamandır sürüyor. Şimdi, Değerli Sayın Hocam, burada -ismini
söylemeden, sözünü etmeden geçemeyeceğim- Sayın Profesör Doktor Turgut
Akıntürk, 1982 senesinde, biz hukuk fakültesinde öğrenciyken "Medenî
Kanunun değiştirilmesi çalışmaları 35 yıldan beri devam ediyor; inanıyorum ki,
yarın, sizin içinizden bile bazı arkadaşlar, bu Medenî Kanunun değiştirilmesi
çalışmalarına katılacaklardır" demişti. Nitekim de hakikaten gerçekleşti.
Aradan 20 yıldan fazla bir zaman geçti; 50 yılı aşkın bir zamandır, biz, bir
Medenî Kanunu değiştiremedik. Benden önceki konuşmacılar da ifade ettiler;
yaptığımız değişiklik, birkaç kadın hakları getirmenin dışında, öz
Türkçeleşmeden ibarettir. Bunu bile, doğru dürüst başaramadık; bunu bile,
çeşitli milletvekillerimiz eleştirmektedir; benden önceki sözcüler de
eleştirdiler. Bu konuya biraz sonra tekrar geleceğim;
ama, bugün yapılan bu değişikliği bile azımsamamak gerekmektedir. Gerçekten de,
kadınlarımızla ilgili, değişik aile hukukuyla ilgili yapılan değişiklikleri yok
saymak ya da azımsamak mümkün değildir. Bugün bu değişikliğin yapılmış
olmasının arkasında da, Doğru Yol Partisini aramak gerekmektedir. Gerçekten,
Sayın Genel Başkanımız -bir kadın olduğu için belki- kadın haklarına saygılı
olduğundan, bu Medenî Kanunun değiştirilmesi çalışmalarında son derece destek
vermiştir ve tasarının temel kanun olarak kabulünde Doğru Yol Partisinin imzası
vardır. Keşke, Doğru Yol Partisinin iktidarda
olduğu dönemlerde de, muhalefet partileri, Doğru Yol Partisine karşı, bizim
yaptığımız şekilde, pozitif muhalefet, yapıcı muhalefet anlayışıyla hareket
etselerdi. Biliyorsunuz, 1990'lı yılların başlarında,
Doğru Yol Partisinin iktidarda olduğu dönemde, Türk Telekom özelleştirilmeye
kalkıldı, özelleştirilmeye çalışıldı, yasa çıkarıldı. O gün için, Türk
Telekomun değeri 40 milyar dolar civarındaydı. Uluslararası kuruluşların
fizibilite raporlarıyla ortaya çıktığı üzere, Türk Telekomun değeri 40 milyar
dolar dolayındaydı. Bugünün partileri, bugünün iktidarda olan partilerinin
Genel Başkanları da dahil olmak üzere, üç parti de, çıkarılan o yasanın,
Anayasa Mahkemesine götürülmesine yardımcı oldular, imza attılar ve Anayasa
Mahkemesi, Türk Telekomun özelleştirilmesini iptal etti. Keşke, iptal
ettirilmeseydi; keşke, Türk Telekom, o dönemde, 40 milyar dolar üzerinden özelleştirilebilseydi;
keşke, o günün Türkiyesinde, dışborçların 40 milyar dolar dahi olmadığı bir
dönemde, Türk Telekom 40 milyar dolara özelleştirilebilse ve bugün yaşanan
sıkıntılar yaşanmasaydı... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Niye
Anayasayı değiştirmediniz? SALİH ÇELEN (Devamla) - Neden
değiştirilmedi; çünkü, Sayın Genel Başkanınız ve o günün... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -
Anayasayı değiştirmeden... SALİH ÇELEN (Devamla) - Şu an iktidarda
bulunan 3 siyasî parti, Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisi, Milliyetçi
Hareket Partisinin imzalarıyla Anayasa Mahkemesine gitti ve Anayasa Mahkemesi
iptal etti. Özelleştirilseydi, 40 milyar dolar gelecekti. Eleştirileriniz, eğer varsa bu konuda
söyleyecekleriniz, Türk Telekomun, gerçekten de, o gün 40 milyar dolar ettiğini
kabul etmiyorsanız, doğru olmadığını söylüyorsanız, çıkarsınız bu kürsüye,
gelirsiniz, benim söylediklerimin doğru olmadığını söylersiniz. Değerli milletvekilleri, milletlerin
yaşayışını düzenleyen kurallar bütünü, bir disiplin olarak, sosyal hayatın
gelişmesi ve toplumun ihtiyaçları, devletin, sosyal devlet ilkesini kabul
etmesi, benimsemesi, hukuk kurallarının oluşumunu doğrudan etkiler. Sosyal
gerçeklere ve toplumun yeni ihtiyaçlarına cevap vermeyen yasalar, giderek ya
daha az uygulanır ya da hiç uygulanmaz ve bunlara, hukuk sosyolojisinde derler
ki, ölü kanun. Ölü kanun dedikleri durum, budur. Değerli milletvekilleri, bu ölü kanunları,
başka, bazı ölümlere neden olan kanunlarla karıştırmamak gerekir. Örneğin, bu
hükümet, bu üçlü koalisyon döneminde, bir ölü kanun çıkarmadı; bir Af Kanunu
çıkardı ve çeşitli ölümlere neden oldu. Her gün gazetelerde okuyoruz. Bu Af
Kanunundan istifade edip, dışarıya çıkan zanlılar, suçlular, hükümlüler, her
gün, kapkaç yapmakta, hırsızlık, gasp, katliam yapmaktadırlar. Daha dün, çok
yakın bir zamanda, 28 yaşındaki bir hanım kardeşimiz, bu kapkaççıların kurbanı
olmuş ve öldürülmüştür. Bunun sorumlusu, bu hükümettir, bu koalisyon döneminde
çıkarılan Af Kanunudur. (DSP sıralarından gürültüler) HASAN GÜLAY (Manisa) - Geç onu, geç...
Geç... SALİH ÇELEN (Devamla) - Geçelim... Af Kanununa da mı karşı çıkıyorsunuz? HASAN GÜLAY (Manisa) - Geç onu, geç...
Geç... SALİH ÇELEN (Devamla) - Siz çıkarmadınız
mı Af Kanununu?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Geç... Geç... SALİH ÇELEN (Devamla) - Af Kanununu
çıkaranlar, bugün, bunu inkâr ediyorlar. Af Kanunu... HASAN GÜLAY (Manisa) - Adam gibi konuş... SALİH ÇELEN (Devamla) - Adam gibi
konuşuyorum. Eğer, farklı bir şey söyleyecekseniz, lütfen, gelin, bu kürsüden
konuşun. HASAN GÜLAY (Manisa) - Burada, adam gibi
konuş... SALİH ÇELEN (Devamla) - Cesaretiniz
yetiyorsa, bu kürsüye gelirsiniz, buradan konuşursunuz, Af Kanununu
savunursunuz. HASAN GÜLAY (Manisa) - Adam gibi konuş...
(DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... HASAN GÜLAY (Manisa) - Orada, adam gibi
konuş... SALİH ÇELEN (Devamla) - Gelirsiniz,
burada, Af Kanununu konuşursunuz. (DSP ve DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Bir
saniye... Bir saniye... Sayın Çelen, az bir zamanımız kaldı... HASAN GÜLAY (Manisa) - Sen adam
değilsin... SALİH ÇELEN (Devamla) - Ne diyorsunuz siz?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Adam gibi konuş... BAŞKAN - Sayın Gülay... SALİH ÇELEN (Devamla) - Ben adam gibi
konuşuyorum; hukukta sizinle hesaplaşacağım. BAŞKAN - Sayın Hasan Gülay... HASAN GÜLAY (Manisa) - Adam gibi konuş
burada!.. SALİH ÇELEN (Devamla) - Peki, yargı önünde
hesaplaşırız sizinle. BAŞKAN - Lütfen, siz de oturun. Sakin
olun... Sakin... Sayın Çelen, konuya bağlı bitirelim olur
mu. Konu dışına çıkmayalım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, neden
müdahale ediyorlar anlamıyorum ki!... Memleketin başına bela ettiniz; ne
diyorsunuz! SALİH ÇELEN (Devamla) - Sayın Başkanım, bu
kürsüye benden önce çıkan sözcüler hukukun tamamen dışına çıktılar, coğrafya
yaptılar, edebiyat anlattılar, tıp anlattılar, tarih anlattılar, ben, hukuk
konuşuyorum. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Hiç
hukuktan bahsetmiyorsun! SALİH ÇELEN (Devamla) - Ben, bu hükümetin
üçlü koalisyonunun, bu Meclisin çıkarmış olduğu kanunlardan bahsediyorum;
kanunları konuşuyorum. BAŞKAN - Sayın Çelen, siz, benim
meslektaşımsınız, hukukçu kişiliğinize de saygım büyük; ama, kapkaççılar
nedeniyle hayatını yitiren bir insanın suçlusu olarak bu hükümet sözü de takdir
edersiniz ki, hukuk anlayışı çerçevesinde siyasî kabul edilebilecek bir söz
değil; onun için, siz konuyla ilgili... Lütfen, tansiyonu yükseltmeyelim olur
mu. Devam edin, lütfen. SALİH ÇELEN (Devamla) - Sözümü şöyle
düzelteyim: Bu hükümet döneminde çıkarılan Af Kanunu ile salıverilen kişiler,
çeşitli kişileri öldürmüşlerdir; bunun hesabı sorulmalıdır. TURHAN GÜVEN (İçel) - Faili kim bunun?! SALİH ÇELEN (Devamla) - Neyse, daha fazla
tansiyonu yükseltmemek için Sayın Başkana uyuyorum ve dönüyorum konuşmama. Değerli arkadaşlarım, sosyal hayatın
gelişmesi ve sosyal ihtiyaçlarla ilgili yaklaşımların farklılaşması, tabiî ki,
sosyal hayatın bütün boyutlarını düzenleyen Medenî Yasanın da değiştirilmesini
zorunlu kılar. Ancak, dikkatlerinizi şu hususa da çekmek isterim: Medenî Yasada
değişiklik yapma ihtiyacı hissederken bütün yasayı önümüze getirip
"öztürkçeleşme" adı altında bazı hukuksal kavramlara müdahale etmek
yanlış olmuştur. Gerçekten de, 1030 maddelik yasa yeni baştan öztürkçeleştirme;
yani, Türkçeden Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu yaptığımız işin içerisinde
ihtiyaç olan durumları kabul etmek mümkün ise de, birçok öztürkçeleştirmenin
anlaşılabilmesi için, yeni bir öztürkçe sözlüğe ihtiyaç duyulacak gibi
gözükmektedir. Benden önceki sözcüler de, hükümeti oluşturan partilerin bazı
sözcüleri de bu konuyu eleştirmişlerdir. Aslında, benim gördüğüm kadarıyla,
grubu bulanan dört siyasî partiden Doğru Yol Partisi, Saadet Partisi, AK Parti,
Milliyetçi Hareket Partisi bu öztürkçeleştirmeye karşı çıkmaktadır; ama, nedense,
Adalet Komisyonunda bu konu düzeltilememiştir. Neyse, bu da bu hükümetin bir
yanlışıdır bana göre. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğrusu yok ki
zaten!.. SALİH ÇELEN (Devamla) -
Öztürkçeleştirmelere ilişkin olarak, örneğin, tasarının 827 nci maddesinde bir
terim var: "Özgülenme." Nedir özgülenme? Eski tabirini herkes bilir
de -tahsis diyor Sayın Bakanım- gerçekten de, tahsisi herkes bilir de,
özgülenmenin ne olduğunu birçok kişinin bilmediği kanaatindeyim. Sayın Bakanım
bana cevap verebilir, ben hukukçuyum, biliyor olabilirim; ama, eski kelime daha
yerleşiktir. Bakıyorum değiştirilen kavramlara
"kazai rüşt" eşittir "ergin kılınma." Yani, hukukçu
arkadaşlarıma soruyorum: Bu mudur bunun karşılığı? Nerede kaldı, yargı
kararlarıyla reşit sayılma? Değerli milletvekilleri, doğa bilimleri
anlamında, olaylar arasında neden-sonuç ilişkilerini araştırmak suretiyle
genellemelere ulaşan bir bilim dalı olarak hukuku tanımlayamayız. Hukuk, bir
doğa bilimi değildir. Hukuk, normları saptayan, sistemleştiren ve bu normlar
arasındaki ilişkileri bulmaya çalışan bir inceleme ve araştırma disiplinidir.
Bunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu disiplinin kendine özgü kavram ve
ilkelerinin olduğunu da dikkate almak durumundayız. Hiç kimsenin, hukuksal değerlerimizi ve
hukuk dilini, dar kalıplara, zorlama terimlerin içine hapsetmeye hakkı yoktur.
Bu yaklaşım dikkatle değerlendirilmek zorundadır. Hukukun, yerleşik, genel
kabul görmüş kavramlarının dışında yeni bazı kavramlar ortaya koymak ve yeni
kavramlara eski anlamlar yüklemek, hukuk dili ve hukuk hayatımız için inanılmaz
zorlukları da beraberinde getirecektir. Doğru olanları yaparken, yanlış
olanları yapmaktan da kaçınmamız gereklidir. Mevcut hukuk eğitimi sistemimizi
ve hukukçularımızı -bir anlamda- değiştirme imkânımız olmadığına göre, bu
yaklaşım gözden kaçırılmamalıdır. Değerli arkadaşlarım, hukuk, statik bir
olgu değildir, âdeta canlı bir organizmadır, yargı kararlarıyla, içtihatlarla
yaşamaktadır. Mal rejimine ilişkin konuda da, bu durum geçmişte yaşanmıştır;
hukukçu arkadaşlarım bunu gayet iyi anlamıştır. İhtiyaç duyulan yasaları değiştirmek
gerekiyorsa, yürürlükten kaldırmak da mümkündür; zaten, Meclisin görevi de
budur. Bu çerçevede, Medenî Yasanın da değiştirilmesi doğaldır. Ancak,
maalesef, bizim yapmadığımız bir şey vardır; pek çok konuda olduğu gibi, burada
da uygulanacak bir politikamız yoktur, hukuk politikası yoktur. Bugünlerde
Medenî Yasayı görüşüyoruz; ancak, bu yasanın tamamlayıcısı olan, mütemmim cüzü
olan ve aynı tarihte yürürlüğe giren Borçlar Yasasını görüşmüyoruz, neden?..
Orada değişikliğe ihtiyaç yok mu, toplumun ihtiyaçlarına göre değiştirilmesi
gereken hükümleri yok mu? Borçlar Yasasının kabulü sırasında, yani, 1926'da
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası var mıydı, konvertibiliteyi konuşuyor muyduk,
repo, swap gibi finans işlemleri var mıydı, neden Borçlar Kanununu
değiştirmiyoruz?.. Bütün bunları da sorgulamak durumundayız. Değerli milletvekilleri, 1839 Tanzimat
Fermanından bu tarafa ülkemizin batılılaşması yolunda belirlenen hedefler
önümüzde durmaktadır. Tabiî, bunu ülke insanımızın, yaşam standardı ve
demokratik değerlerimizin modern dünyanın ölçülerine yaklaştırılması anlamında
ifade ediyorum. Değerli milletvekilleri, bunların dışında,
gelin, ülkenin ihtiyacı olan yasaları süratle hayata geçirelim; işte, Devlet
İhale Kanunu... Getirin, bir an önce süratle görüşelim; ülkede yolsuzlukların,
vurgunun ve talanın önüne bir an önce geçelim; getirin Siyasî Partiler
Yasasını, geçirelim; getirin Seçim Yasasını değiştirelim... AYHAN ÇEVİK (Van) - Siz niye getirmediniz? SALİH ÇELEN (Devamla) - Tercih sistemini
getirelim, Meclis ile milletimizi bütünleştirecek değişiklikleri bir an önce
yapalım. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) -Tercih
sistemi olsaydı sen seçilebilir miydin? SALİH ÇELEN (Devamla) - Seçilebilirdim,
seçilebilirdim, merak etmeyin. Ama, maalesef, bu hükümet, yani, bu üçlü
koalisyon kendi kendileriyle uğraşırken asıl yapılması gerekenler
yapılamamaktadır. Her gün görüyorsunuz; bir gün bakan çıkıyor, başka başka
bakanlarla söz düellosu yapıyor ve sonuçta borsa düşüyor, faizler yükseliyor,
devletin faiz yükü bir anda ikiye katlanıyor. Aynı partiye mensup
milletvekilleri, bakanlar arasında da ihtilaflar çıkıyor. Bir gün, bir önceki
bakan çıkıyor, şimdiki bakanı ahlaksız olmakla, işgal kuvveti edasıyla terör
estirmek ve dar çerçeveli olmakla suçluyor. Bir başka gün, bir bakan veya bir
yetkili ağız çıkıyor, konuşuyor. Ne hakkında; Sayın Başbakan hakkında;
kendilerinin de içinde bulunduğu hükümetin başbakanı hakkında, hani kendi
partisinin milletvekillerinin, hatta bizzat kendisinin dahi güvenoyu verdiği
hükümetin başbakanı hakkında... Ne diyor; "Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı yalancıdır." Diyor ki: "Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı,
değil 21 inci Yüzyılda, 19 uncu Yüzyılda bile başbakanlık, yöneticilik
yapamaz." O halde sormazlar mı, madem, başbakanlık yapamaz, niye bu
hükümete güvenoyu verdiniz? Sormazlar mı, niye başbakanlık yapamayacak birini
başbakan yaptınız; koltuk uğruna mı? ERKAN MUMCU (Isparta) - Kim söylüyor?!. SALİH ÇELEN (Devamla) - Sormazlar mı, siz
bir koltuğa oturacaksınız diye, bu milleti yoksulluğa, fakirliğe, sefalete
mahkûm etmek doğru mudur? HASAN GÜLAY (Manisa) - Oraya bak, oraya...
Ne söylüyor, oraya bak... SALİH ÇELEN (Devamla) - Ben baktım, sözümü
söylerken baktım. HASAN GÜLAY (Manisa) - Oraya bak; cevap
veriyor, bak!.. BAŞKAN - Sayın Gülay, bırakın, hatip son
cümlelerini söyleyecek; sü-resi bitiyor. Böyle, yerinizden müdahale etmeyin. Buyurun Sayın Çelen. HASAN GÜLAY (Manisa) - Palavra!..
Palavra!.. Palavra!.. SALİH ÇELEN (Devamla) - Şimdi, bakın
efendim "palavra" diyorlar... BAŞKAN - Hayır, hayır... Siz, onları kale
almayın, siz kendi sözlerini-zi söyleyin Sayın Çelen. SALİH ÇELEN (Devamla) - Türkiye bunu
biliyor, kimin palavra attığını biliyor. Neyse... Değerli sayın milletvekilimiz,
sonra "ben, Sayın Başbakana değil, düşüncesine söylemiştim" dedi,
düzeltti. Değerli milletvekilleri, hükümet budur... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Antalya'daki
önseçimi niye iptal ettiniz? SALİH ÇELEN (Devamla) - Antalya'daki önseçimi
iptal filan etmedik. Değerli milletvekilleri, hükümet budur. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Tutarlı olun,
tutarlı... SALİH ÇELEN (Devamla) - Bakanlar kendi
içlerinde ihtilaflıdır, partiler kendi içerisinde ve partiler arasında
ihtilaflıdır. Şu an, Türkiye dibe vurdu diye, insanımız fakirleşti diye sevinen
bir hükümetle yönetilmekteyiz. HASAN GÜLAY (Manisa) - Sen seviniyorsun
sen. SALİH ÇELEN (Devamla) - Ben sevinmem... HASAN GÜLAY (Manisa) - Siz seviniyorsunuz,
siz... SALİH ÇELEN ( Devamla) - Ben yapmadım ki,
sevineyim. Ben, mille-timizin açlığını gören bir kişiyim, milletimizin
sefaletini gören bir kişiyim. Bunu kimlerin yaptığını da milletimiz gayet iyi
biliyor; en kısa zamanda da, inşallah, bunun hesabı sorulacaktır. Değerli milletvekilleri, sözlerimin sonuna
geldim. Bu hükümet güven kaybetmiştir. Türkiye'nin bu sıkıntılardan
kurtuluşunun tek çaresi vardır, bu hükümet derhal istifa edip... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Allah
razı olmadı bak cümlen yarım kaldı. SALİH ÇELEN (Devamla) - ...Seçime
gidilmelidir. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar. BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Çelen. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın
Başkanım, genç arkadaşlarımızın, tansiyonu gereksiz yere yükseltmesi gelenek
haline geldi; onlara bir tavsiyede bulununuz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Doğruları söylemenin
ne mahzuru var?! BAŞKAN - Evet, Değerli Adalet Komisyonu
Başkanımız Sayın Emin Karaa; buyurun Sayın Başkan. (DSP sıralarından alkışlar) ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu Tasarısı
görüşmeleri sırasında tüm konuşmacılar görüşlerini dile getirdiler; bunların
hepsi, Meclis tutanaklarındaki yerlerini alarak tarih huzurunda
değerlendirilecektir. Benim burada yapmak istediğim konuşma tamamen bir
teşekkürün ifadesi olacaktır. Görüşmelerini tamamladığımız 1 030
maddeden ibaret kanun tasarısının, başlangıçtan bu yana oluşumunda yer almış
kişileri Meclis kürsüsünden anmak, onların adlarını hiç değilse tutanaklara
geçirmek bir hakkın tesliminden öte, bir şükran borcudur diye düşünüyor, Adalet
Komisyonu Başkanı olarak bunu kendime vazife sayıyorum. Aynı zamanda ve bu
sayede, bu Medenî Kanun Tasarısının arkasında Türkiye'nin hangi yetkin
hukukçularının bulunduğu da görülecektir ve de umarım, tasarıyı acımasızca
eleştiren kimi konuşmacılar -Medenî Kanun görüşmeleriyle hiç ilgisi olmayan
konuları bu Meclis kürsüsünden ifade eden kimi konuşmacılar- bu hususu ayrıca
değerlendirirler diye düşünüyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk
Medenî Kanunu öntasarısı, buradan çok söylendi, ilk kez 1971 yılında Ord. Prof.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu başkanlığındaki profesör, yüksek yargı mensupları ve
uzman milletvekillerinin katılımlarıyla oluşan komisyon tarafından yapılmıştır.
Bundan sonra, Prof. Dr. Kemal Oğuzman başkanlığında kurulan öğretim üyeleri,
yüksek yargı mensupları, meslek kuruluşları ve Bakanlık temsilcilerinden oluşan
yeni bir Medenî Kanun çalışması 1984 yılında tamamlanmıştır. Bu öntasarı da
Adalet Bakanlığınca yayımlanmış; ama, yasalaşma imkânı bulamamıştır. Daha
sonra, 1994 yılında, zamanın Adalet Bakanı Sayın Seyfi Oktay'ın oluruyla,
Yargıtay üyeleri Nedim Turhan, Mehmet Handan Surlu, Halis Demirhan, Adalet
Bakanlığı Yüksekmüşaviri Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Adalet Bakanlığı Kanunlar
Genel Müdürü Uygur Aktalay, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mustafa Dural, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Lale Sirmen, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Aydın Zevkliler, Türk Dil Kurumu Üyesi Prof. Dr. Hamza Zülfikâr,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cengiz
Koçhisarlıoğlu, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdür Yardımcısı Ali Güven,
Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü Ali Em, Daire Başkanları Gülçin Durak,
Ayten Sözen, Tetkik Hâkimi Zümra Yılmaz, Yargıtay Üyesi Zeki Akar, Türkiye
Barolar Birliği Temsilcisi -halen Amasya Milletvekili- Avukat Ahmet İyimaya,
Türk Hukuk Kurumu Üyesi Avukat Tahir Büyüktanır, İnsan Hakları Derneği üyesi
Avukat Yusuf Alataş, Çağdaş Hukukçular Derneği temsilcisi Avukat İlknur
Kalkan'dan oluşan komisyon kurulmuş ve bu komisyonun başkanlığını Prof. Dr.
Ahmet Kılıçoğlu yapmıştır. Takip eden tarihlerde bu komisyon
genişletilmiş, Adalet Bakanlığı Avrupa Topluluğu Daire Başkanı -halen Müsteşar
Yardımcısı- Doç. Dr. Şeref Ünal, Marmara Üniversitesi Medenî Hukuk Anabilim
Dalı Başkanı Prof. Dr. Teoman Akünal, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
-halen Anayasa Mahkemesi Asıl Üyesi- Fulya Kantarcıoğlu, Adalet Bakanlığı
Müşaviri Avukat Ali Nadir, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
-halen Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı- Prof. Dr. Turgut Akıntürk,
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeref Ertaş,
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Ulusan,
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cevdet Yavuz,
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü Neslihan Karakaya, İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Öztunay, Marmara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Berat Gürzumar, Doç. Dr. Osman
Gökhan Antalya, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimi
Nilgün Aydoğdu, Yargıtay üyeleri Orhan Uzgören, Mehmet Kaşıkçı, Adalet
Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü Faruk Bal -halen Konya Milletvekili ve
Devlet Bakanı- komisyon üyeliklerine getirilmişlerdir. Komisyon Başkanı Prof. Dr. Ahmet
Kılıçoğlu'nun 1996 yılında görevinden ayrılması üzerine, başkanlığa Prof. Dr.
Turgut Akıntürk seçilmiştir ve Meclis görüşmeleri sırasında, sürekli, Komisyon
sıralarında yer almaktadırlar. Bu isimlerini saymış olduğum değerli
profesör, doçent, yüksek yargı mensupları ve bakanlık temsilcilerinden oluşan
35 kişilik komisyon, 1994 yılında başladığı çalışmasını 1998 yılında
tamamlamıştır. Tasarı, 20 nci Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş;
ancak, milletvekili seçimlerinin yenilenmesi kararı üzerine görüşülme olanağı
bulamamıştır. 1999 yılında Adalet Bakanının oluruyla,
mevcut komisyon üyeleri arasından yeni bir komisyon oluşturulmuş, başkanlığını
Prof. Dr. Turgut Akıntürk'ün yaptığı bu komisyon, öneri ve eleştiriler
doğrultusunda, Türk Medenî Kanunu Tasarısını yeniden değerlendirmiş ve Türk
Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısını
hazırlamıştır. 57 nci Hükümetin Bakanlar Kurulu
tarafından imzalanarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen tasarılar;
Kütahya Milletvekili Emin Karaa, Alt Komisyon Başkanı Bursa Milletvekili Ali
Arabacı, Kahramanmaraş Milletvekili Edip Özbaş, Kırklareli Milletvekili Cemal
Özbilen, Adıyaman Milletvekili Dengir Fırat, Kayseri Milletvekil Sevgi Esen,
İstanbul Milletvekili Sühan Özkan, Denizli Milletvekili Salih Erbeyin, Samsun
Milletvekili Yekta Açıkgöz, Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli, Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak, Denizli Milletvekili Kemal Aykurt, Denizli
Milletvekili Mehmet Gözlükaya, Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı, Hatay
Milletvekili Hakkı Oğuz Aykut, Hatay Milletvekili Ali Günay, İstanbul
Milletvekili Erol Al, İstanbul Milletvekili İsmail Aydınlı, İstanbul
Milletvekili Mehmet Gül, İstanbul Milletvekili Mehmet Pak, İzmir Milletvekili
Işılay Saygın, Samsun Milletvekili Erdoğan Sezgin, Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman, Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu, Yozgat Milletvekili Mehmet
Çiçek, Van Milletvekili Fethullah Erbaş, Bursa Milletvekili Turhan Tayan, Kilis
Milletvekili Mehmet Nacar, Edirne Milletvekili Mustafa İlimen, Adana
Milletvekili Fatin Özdemir, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili Sadri Yıldırım, İstanbul
Milletvekili Nazlı Ilıcak, İstanbul Milletvekili Nazire Karakuş, Nevşehir
Milletvekili İsmail Çevik, Sinop Milletvekili Yaşar Topçu, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Mustafa Düz, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Şahin ve Şanlıurfa Milletvekili rahmetli Fevzi Şıhanlıoğlu'ndan oluşan Adalet
Komisyonuna gelmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Adalet Komisyonu, 6.4.2000 tarihindeki ilk toplantısından, bitim tarihi olan
14.6.2001 tarihine kadar, 14 ay boyunca, yapılan 32 toplantı sonunda 1030
maddeyi tek tek ele alarak, toplam 128 saati aşkın bir süre çalışarak, 600
sayfayı aşkın tutanakla birlikte görüşmelerini tamamlamış ve raporunu Genel
Kurula sunmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi de 24.10.2001 tarihinden bu yana
8 birleşim boyunca, yaklaşık 40 saattir Medenî Kanun Tasarısını görüşmektedir. Sonuç itibariyle, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, komisyon ve Genel Kurul olarak, Türk Medenî Kanunu Tasarısına 170
saatini vermiş bulunmaktadır. Bu çalışma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onur
ve gurur duyacağı bir müşterek çalışma olarak tarihe geçecektir. Şurası muhakkaktır ki, Türk Medenî Kanunu
Tasarısı, aynı zamanda, Meclimizdeki tüm parti gruplarının genel olarak
benimsedikleri, çalışmalarına aktif olarak katıldıkları bir tasarı olarak da
anılacaktır. Türk Medenî Kanunu, bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
iktidar ve muhalefetiyle birlikte çıkardığı bir temel kanun olarak Türk
hukukunda yerini alacaktır. İşte, bu yüzden, Komisyon Başkanı olarak, başta,
Sayın Başbakan olmak üzere, tüm Bakanlar Kurulu üyelerine, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin siz değerli üyelerine, Meclisimizdeki tüm parti gruplarına, temel
kanun olarak görüşülmesi konusunda katkılarını esirgemeyen değerli grup
başkanvekillerine... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ah!..Ah... Ne
büyük vebale girmişiz. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Devamla) - Bu sevaptır Sayın Başkanım. ...yukarıda isimlerini tek tek saymış
olduğum değerli bilim adamlarına, Yargıtay üyelerine, Adalet Bakanlığı
temsilcilerine, Adalet Komisyonunun üyelerine, Adalet Komisyonunun değerli
çalışanlarına ve müstakilen, bu tasarının başından bu yana tasarıyla
bütünleşip, tasarıyla yaşayan, bu konuda yapılan hiçbir toplantıya aksatmadan
katılan, özellikle, bu tasarının en çok tartışılan yasal mal rejimi konusundaki
itirazlara kendince haklı gerekçelerle karşı koyan, bu yüzden tarih önünde
hepimizden fazla sorumluluk yüklenecek olan Adalet Bakanımız Prof. Dr. Sayın
Hikmet Sami Türk'e teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum, yeni Türk Medenî Kanunumuz ülkemiz için hayırlı, uğurlu olsun
diye diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkan. Efendim, şimdi, hükümet adına, Adalet
Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk. (DSP sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medenî Kanunu Tasarısının, eşya
hukuku kitabının üçüncü kısmı zilyetlik ve tapu siciliyle ilgilidir. Bu kısım
"zilyetlik" ve "tapu sicili" başlıklarını taşıyan iki
bölüme ayrılmıştır. Yürürlükteki kanunda ve İsviçre Medenî Kanununda karşılığı
olmayan yeni 975 inci maddede dolaylı ve dolaysız zilyetlik tanımları yer
almaktadır. Yürürlükteki kanunun 888 inci maddesinde yer alan aslî ve ferî
zilyetlik ayırımlarının zilyedin mal üzerinde iddia ettiği hakka göre yapılan
bir ayırım olması nedeniyle, tasarının 975 inci maddesinde, bir şeyin zilyedin
fiilî hâkimiyeti altında olup olmaması bakımından dolaylı ve dolaysız zilyet
ayırımına da yer verilmiş; bir şeyde fiilî hâkimiyeti doğrudan doğruya sürdüren
kimsenin dolaysız zilyet, başka bir kişi aracılığıyla sürdüren kimsenin dolaylı
zilyet olduğu ifade edilmiştir. Bu ayırım, dolaysız ve dolaylı zilyetlerden
iktisapta bulunan kişilerin haklarının belirlenmesi konusunda uygulamada
görülen sıkıntıları ortadan kaldırmak amacıyla yapılmıştır. Yürürlükteki kanunun 897 nci maddesini
karşılayan yeni 984 üncü maddede, gasp ve saldırıdan doğan dava hakkının
zilyedin fiilî ve failini öğrendiği tarihten itibaren iki ay, her halde fiilin
üzerinden bir yıl geçmekle düşmesi öngörülmüştür. Yürürlükteki kanunun 901 inci maddesini
karşılayan 988 inci maddenin kenar başlığında "istihkak davası"
yerine "taşınır davası" terimine yer verilmiştir. Yürürlükteki kanunun 910 uncu maddesini
karşılayan tasarının 997 nci maddesinin yeni ikinci fıkrası, tapu sicilinin
unsurlarını düzenlemektedir. Bu unsurlar arasında kat mülkiyeti kütüğü de yer
almaktadır. Tasarının, tapu siciline taşınmaz olarak
kaydedilecek taşınmazları belirten 998 inci maddesinde, yürürlükteki kanunun
911 inci maddesinden ayrılan önemli değişiklikler yapılmıştır. Yürürlükteki kanunda yer alan madenler,
Anayasayla özel mülkiyet konusu olmaktan çıkarıldığı ve 3213 sayılı Maden
Kanununda ayrıca düzenlendiği için, yeni madde metnine alınmamış; ancak, kat
mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler maddede düzenlenmiştir. Ayrıca,
maddede, bağımsız ve sürekli hakların taşınmaz olarak kaydedilmesi için, hakkın
süresiz veya en az otuz yıl süreli olması koşulu getirilmiştir. Yürürlükteki kanunun 918 inci maddesini
karşılayan 1000 inci maddede, yürürlükteki kanunda bulunmayan tapu sicili
sisteminin temelini oluşturan tapu kütüğü düzenlenmiş ve her taşınmaza kütükte
bir sayfa ayrılması ilkesine yer verilmiştir. Maddede, ayrıca, kütüğün her
sayfasındaki özel sütunlara hangi hakların tescil edileceği öngörülmüştür. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 11 inci
maddesine göre, kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümler, kat mülkiyeti kütüğüne
kaydedildiğinden, Türk Medenî Kanunu Tasarısının, yürürlükteki kanunda
karşılığı olmayan yeni 1001 inci maddesinde, tapu sicilinin unsurları arasında,
kat mülkiyeti kütüğüne de yer vermiştir. Yürürlükteki kanunda karşılığı bulunmayan
yeni 1002 nci ve 1003 üncü maddelerde, yevmiye defteri ve belgeler ile plan
düzenlenmektedir. 1002 nci maddede, tescil istemlerinin, isteyenin kimliği ve
istemin konusu belirtilerek ve istem sırasına göre derhal yevmiye defterine
yazılacağı, 1003 üncü maddede ise, bir taşınmazın kütüğe kaydı ve
belirlenmesinde, tapu sicilinin en önemli tamamlayıcı unsurlarından biri olan
planın esas alınacağı belirtilmiştir. Yürürlükteki kanunun 919 uncu maddesini
karşılayan, tasarının 1009 uncu maddesinde, kira, alım, önalım, gerialım
sözleşmelerinden doğan haklar gibi, tapu kütüğüne şerh verilebilecek haklara,
ülkemizde yaygın bir uygulaması bulunan taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile
arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi de eklenmiştir. Yine, bu maddeye göre, kanunlarda açıkça
öngörülen diğer haklar da, tapu kütüğüne şerh edilebilirler. Örneğin, Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca, korunması gerekli taşınmaz kültür
ve tabiat varlıklarına ilişkin Koruma Kurulu kararları, tapu kütüğüne işlenir. Ayrıca,
bu yeni maddede, şerh verilen kişisel hakkın aynî etkisi açıklığa
kavuşturulmuş, kişisel hakların şerh verilmekle, o taşınmaz üzerinde sonradan
kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebileceği belirtilmiştir. Yürürlükteki kanunda karşılığı bulunmayan
yeni 1012 nci maddede, bir taşınmazın eklentilerinin, malikin istemi üzerine
kütükteki beyanlar sütununa yazılması ve bu kaydın terkininin, kütükte hak
sahibi görünen bütün ilgililerin rızasına bağlı olması ilkesi belirtilmiş,
taşınmaz mülkiyetine ilişkin kamu hukuku kısıtlamalarının beyanlar sütununa
yazılması ve bu sütuna yazılabilecek diğer hususların tüzükle düzenlenmesi
öngörülmüştür. Tasarının son üç maddesini oluşturan 1028
ilâ 1030 uncu maddelerde, sırasıyla, 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk
Kanunu Medenîsinin yürürlükten kalktığı, yeni kanunun yürürlük tarihi ve kanunu
yürütecek makam gösterilmiştir. 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmesi
öngörülen ve elli yıldan beri süren çalışmaların ürünü olan yeni Türk Medenî
Kanunu Tasarısı, kamuoyunu yakından ilgilendiren bütün bu değişikliklerin
yanında, hukuk tekniği açısından da büyük önem taşıyan başka değişiklikler
getirmektedir. Bunların hepsi, kanun tasarısının gerekçesinde ayrıntılı olarak
açıklanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
aya yakın bir süreden beri, Türk Medenî Kanunu Tasarısı, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde tartışılmıştır. Bu tartışmalarda çok yararlı görüşler açıklanmıştır.
Bunlar arasında, tasarının gerekçesinde 1926 tarihli esbabı mucibe layihasının
özetine yer verilmiş olması, tasarının dili eleştiri konusu olmuştur. Bundan önce yaptığım çeşitli açıklamalarda
da ifade ettiğim gibi, 1926 tarihli esbabı mucibe layihasının özetinin tasarıda
yer alması, Türkiye'de teokratik hukuk sisteminden laik temellere dayalı hukuk
sistemine geçişin bir belgesi olarak düşünülmüştür. Bu gerekçede, hurafelerin,
batıl inançların Osmanlı İmparatorluğunu hangi duruma düşürdüğü açıkça ifade
edilmiştir. Burada hedef alınan, batıl inançlardır, hurafelerdir; asla İslam dini
değildir. Bu nedenle, bu konudaki kaygılar yersizdir. Tasarının dili ise, Türkiye'de Türkçe'nin
yetmişbeş yılda geçirmiş olduğu evrim sonucunda ulaştığı durumu yansıtmaktadır.
Kullanılan terminoloji, yürürlükteki diğer kanunlarımızda, Yargıtay kararlarında
ve doktrinde kullanılan hukuk dilidir; bunun da yadırganmaması gerekir. Bu,
yerleşmiş, benimsenmiş olan dildir. Bu tasarı yasalaştığı zaman, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütün gruplarının, bütün üyelerinin katkısıyla yasalaşmış
olacaktır. Bu tasarı yasalaştığı takdirde, ülkemizde 1926'da gerçekleştirilen
büyük hukuk devrimi, 21 inci Yüzyılın başında aynı doğrultuda, daha ileri bir
çizgide yenilenmiş olacaktır. Elli yıldan beri bu tasarıyla ilgili
çalışmaları başlatan, bu çalışmaları devam ettiren adalet bakanlarına, bu
tasarılar üzerinde çalışan komisyonların başkan ve üyelerine, değerli bilim
adamlarına, yüksek yargı organları mensuplarına, kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerine şükran borçluyuz. Ayrıca,
bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk eden 57 nci hükümetin
Başbakanına ve Bakanlar Kuruluna şükran borçluyuz. Bu tasarının görüşülmesini
sağlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, başkanvekillerine, tasarıyı,
madde madde, bütün hükümleriyle, ayrıntılı olarak görüşen Adalet Komisyonunun
Değerli Başkan ve üyelerine, bütün siyasî partilerin sözcülerine ve bütün
milletvekillerimize, buradan, içtenlikle teşekkür ediyorum. 21 inci Yasama
Dönemi, tarihe, Türkiye'ye yeni bir Türk Medenî Kanunu kazandırmış Meclis
olarak geçecektir. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkürler Sayın Bakanım. Efendim, 10 uncu bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. 10 uncu bölüm üzerinde, biri hükümetçe,
diğeri milletvekillerince verilmiş iki önerge vardır. Önergeleri sırasıyla okutacağım, sonra
işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 723 sıra sayılı kanun
tasarısının 970 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı "Madde 970.- İşletme olarak taşınmaz
rehni karşılığında ödünç verme işiyle uğraşmak üzere yetkili makamdan izin
alanlar, özel bir rehin sözleşmesi ve teslim yükümlülüğü olmasa bile, taşınmaz
rehniyle güvence altına alınmış alacakları ile cari işlerinden doğan
alacaklarını karşılık göstererek rehinli tahvil çıkarabilirler." BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 723 sıra sayılı yasa
tasarısının 1010 uncu maddesine 3 üncü bendinden sonra gelmek üzere 4 üncü bent
olarak "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca verilen karar
sonucu SİT alanı içinde olduğu", 5 inci bent olarak "İmar Kanunu
uyarınca belediyece park, yeşil alan yolunun kamuya tahsis edildiğine dair
kararı" ibarelerinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Son okunan, yani, ikinci önergeye
Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hangi önergeyi oyluyorsunuz
efendim? BAŞKAN - Efendim, Fethullah Erbaş ve
arkadaşları tarafından verilen önerge. Önerge hakkında konuşacak mısınız? Eğer, konuşmayacaksanız, gerekçesini
okutalım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Evet konuşacağım
Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatiboğlu.(SP
sıralarından alkışlar) Sayın Hatiboğlu, süreniz 5 dakikadır. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; herkes, bu tasarıya bir başka pencereden baktı;
zannediyorum, millet penceresinden bakan da pek az oldu. Bir kanun tasarısı
getirdik; ben beklerdim ki -kendi şahsına, asla, hayatta itirazım olmayan
değerli dostlarımdan birisidir Sayın Komisyon Başkanı- Adalet Komisyonu
Başkanımız kürsüye gelsin, bu düzenleme ne getiriyor diye... Ben bu kürsüde,
Sayın Komisyon Başkanımızı, zannediyorum, ikinci kez, ikinci defa gördüm.
Birisinde, çok aykırı cümlelerle, kendi. tasarıya getirdikleri tutarsız
görüntüyü ispat çabasıyla çabaladı, çabaladı, çabaladı, sonra, yerine teşrif
etti. Birinci görüşme bu. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir)- Sana
öyle geliyor. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - İkinci
görüşmeyi de birlikte izledik... Bana göre, sana göre diye bir şey yok.
Tutanaklar burada. Herkes de izliyor. Şimdi, düşünüyorum; çok methüsenasını
yaptığımız -Allah akıbetini hayretsin; Mahmut Esat Bozkurt için bir şey
söyleyecek değilim- Adliye Vekili, yani, bu, o tasarıya, o günkü tasarıya,
Medenî Kanun tasarısına sahip çıkan, bizim Başkanımız gibi, bizim Bakanımız
gibi sahip çıkan acaba Mahmut Esat Bozkurt da, böyle, yavan birtakım sözlerle
mi geçiştirdi; yoksa, o Medenî Kanunun ülkeye neler getirdiğini, herkesin
anlayacağı, kavrayacağı, kabulleneceği bir üslupla meseleyi ortaya mı koydu?
Bunu düşünüyorum. Şimdi, ben, gene şahsını tenzih ediyorum;
Sayın Karaa'yı çok severim ben. İzlerken şunu hatırladım. Benim emsallerim
bilirler. 1959 yılında bir tek radyo
vardı. Radyoda akşam haber bülteninden sonra listeler okunurdu; Vatan Cephesine
kaydını yaptıranların listesi. Ona benzemiyor muydu? Evet, bu kanunun
çıkarılmasına katkısı olanlara teşekkür edebilirsiniz. Bunu bir cümleyle
bitirmeniz mümkündü. Siz kalktınız herkesi saydınız, beni de saydınız, tashih
ediyorum, tavzih ediyorum, düzeltiyorum. Benim, bu tasarının böyle çıkmasına
zerre-i miskal katkım olmadı. Adalet Komisyonuna oturdum, karşı çıktım, buraya
geldim, burada da karşıyım. Bu düzenlemenin böyle olmasına katkım olmadı.
Milletimin huzurunda çok açık yüreklilikle ifade ediyorum. Eğer, Sayın Başkan
teşekkür edecektiyse, kendi açısından bu tasarının böyle gelmesine katkısı
olanlara teşekkür etmelidir. Değerli milletvekilleri, bir başka husus
daha var: İnşallah, değerli dostum... Bugün, hep, sevdiğim insanlarla
karşılaşıyoruz. FARUK DEMİR (Ardahan)- Önerge neydi Sayın
Hatiboğlu?! YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Söyleyeceğim
efendim. FARUK DEMİR (Ardahan)- Ne zaman
söyleyeceksiniz? YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Ben zamanını
bilirim. FARUK DEMİR (Ardahan)- Merak ediyorlar! YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Efendim, izin
verin, izin verin... Değerli dostum Mehmet Gül. Sayın Gül,
tarihe kayıt düştünüz. Niye kayıt düşüyorsunuz tarihe?! Tarihe kayıt düşmeyi
bırakın. Bu, artık moda oldu. Postmodern darbeciler de aynı şeyi söylüyor;
tarihe kayıt düşme... Bırakın tarihe kayıt düşmeyi de, oy verin, oy, oy!.. Bu
kanun tasarısı geçiyor. Evet, söyledikleri ne varsa altına imza koyarım; ama,
benim verdiğim istikamette oy verme cesaretini gösterin. Adalet Komisyonunda, demek, siz, bu dile;
siz, bu kültür tahribatına karşı çıktınız, biz karşı çıktık, o karşı çıktı;
ama, yine geçti. Bu nasıl şeydir Allahınızı severseniz?! Sayın Gül, sizden beklediğimiz budur. Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan;
önergemizin kabulünü rica ediyoruz. Önergemiz şudur: Mülkiyetin tasarrufuna
mütedair hakkın tahdidi istikametinde bir düzenleme var; 1010 uncu madde...
1010 uncu madde, tasarruf yetkisinin kısıtlanması. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı) YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz. BAŞKAN - Buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
Sayın Bakan; tasarruf yetkisinin kısıtlanması başka şeydir, tasarruf hakkının
kısıtlanması başka şeydir. "Tasarruf hakkı" derseniz -işte, hepiniz
hukukçusunuz- o konuda yetkili kılınmışlar da ona dahil olur; ama,
"yetki" derseniz, tüm hak sahipleri ona dahil olmaz. Bir kere, düzenleme
yanlış. İkincisi, bir teklifimiz var, diyoruz ki,
üçüncü bentten sonra gelmek üzere, kamuya tahsis edilen -imar planıyla, kamu
yararı kararıyla, sair vesilelerle- SİT alanına girmiş olması dolayısıyla
kamuya ait telakki edilen malların tapusuna şerh verilmelidir ki, iyi niyetli
üçüncü kişiler, alıcı üçüncü kişiler haberdar edilmiş olsun. Bakın, birçok acı örneğini vereyim:
Türkiye'de imam-hatip okulu olarak yapılan yüzlerce bina var. Hepsinin de,
birçoğunun da kaydında "bu, sadece imam-hatip okulu olarak
kullanılır" şerhi var, kaydı var; bu devlet... Yani, bu siyasî iktidar hak
suiistimali yaparak, o binaları başka maksatla kullanıyor, bunu yapmaya
kimsenin hakkı yok. Hiç olmazsa, bu düzenlemeyi yaparken, buna dikkat edelim. Önergemize oy bekliyoruz; gerçekten
gerekli bir önergedir, her ne kadar Hükümet ve Komisyon katılmadı ise de;
yüreklerinden katıldıklarına yürekten inanıyorum. Saygı sunuyorum.(SP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
karar yetersayısı... BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, ben de size çok
teşekkür ediyorum; usulümüz 5 dakika idi; ama, konunun önemine binaen, ben, 2
dakika daha size söz verdim. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan,
karar yetersayısı... BAŞKAN - Evet, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... VEYSEL CANDAN (Konya) - Karar yetersayısı
Sayın Başkan!.. BAŞKAN - Efendim, duydum. Kabul etmeyenler... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hangi bakan, hangi
bakanın yerine oy kullanıyor Sayın Başkan? İki ellerini kaldırıyorlar?.. MUSTAFA MURAT SÖKMENOĞLU (Hatay) - 36
sayın bakan var... BAŞKAN - Kabul edilmemiştir. Karar
yetersayısının aranılması talebinde bulunulmuştu; Kâtip Üye arkadaşlarımın
söylediklerine göre de, karar yetersayısı fazlasıyla var, teşekkür ediyoruz. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Sayın Hatiboğlu'nun konuşmasına yanıt vermek istiyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
biliyorsunuz, 12.00-16.00 saatleri arasında çalışma, Danışma Kurulunun
kararıydı. Şimdi, bu bölümü bitirinceye kadar -çünkü arada usulî bitirmemiz
gereken şeyler var- izninizi isteyeceğim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - İzin veriniz
efendim, bakınız, saat 16.00'dan sonra uzatma imkânımız yok. İçtüzüğün 55 inci
maddesi gayet açık. Zorunlu hallerde ve bitmek üzere olan... BAŞKAN - Bakın Sayın Başkan, ben, 19 ve 91
inci madde meselesinin yorumunu dün burada yapmıştım. Esasen, "saat
16.00'ya kadar" denilen şartta, bitimine kadar şartı da var. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Nerede
efendim?.. BAŞKAN - Dolayısıyla, bunu oylarınıza
sunacağım. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır efendim, o
şart yok, o, dündü Sayın Başkan. BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Teşekkür ediyorum. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 723 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 970 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı "Madde 970.- İşletme olarak taşınmaz
rehni karşılığında ödünç verme işiyle uğraşmak üzere yetkili makamdan izin
alanlar, özel bir rehin sözleşmesi ve teslim yükümlülüğü olmasa bile, taşınmaz
rehniyle güvence altına alınmış alacakları ile cari işlerinden doğan
alacaklarını karşılık göstererek rehinli tahvil çıkarabilirler." BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA
(Kütahya) - Efendim, çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz; takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Hükümetin önergesi zaten. BAŞKAN - O zaman, gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Önerge, rehinli tahvillerin, ödünç verme
işiyle uğraşmak üzere yetkili makamdan izin alanların taşınmaz rehniyle güvence
altına alınmış alacakları ile cari işlerinden doğan alacaklarına karşılık
göstermek suretiyle çıkarılabileceğini daha açık bir biçimde belirtmek amacıyla
hazırlanmıştır. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun, çoğunluğu
olmadığı için katılamadığını bildirdiği, takdire bıraktığı, Hükümetin de kabul
ettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Teşekkür ediyorum. Onuncu Bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi, Onuncu Bölümü, kabul edilen önergeyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir. (SP
sıralarından gürültüler) III. –
YOKLAMA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
yoklama talebimiz vardı; öyle şey mi olur?! MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) -
Yoklama talebimiz var. BAŞKAN - Hırçınlaşmanın hiç âlemi yok.
Duymadım... MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Bir an
evvel çıkarmak için... BAŞKAN - Bağırmayın!.. Lütfen... Lütfen,
oturun. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Haklı
olarak söylüyoruz Başkan. BAŞKAN - Sizin haklı talebinizi biz burada
savunuruz. Lütfen... Yoklama talebiniz varmış; uyarılmadım. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) -
"Hırçınlaşmayın" lafı çok kaba bir laf Başkan. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan,
lütfen, siz hırçınlaşmayın. BAŞKAN - Yoklama talebiyle ilgili önergeyi
okuyorum: "Sayın Başkanlığa Görüşülmekte olan tasarının Onuncu Bölümünün
oylamasına geçilirken yoklama yapılmasını arz ve teklif ederiz." denmiş. Doğrudur talebiniz. Şimdi, önergede isimleri bulunanları
okuyup salonda olup olmadıklarını arayacağım. 1- Yasin Hatiboğlu?.. Burada. 2- Zeki Çelik?.. Burada. 3- Oya Akgönenç?.. Burada. 4- Mustafa Geçer?.. Burada. 5- Latif Öztek?.. Burada. 6- Yaşar Canbay?.. Burada. 7- Fethullah Erbaş?.. Burada. 8- Ahmet Karavar?.. Burada. 9- Osman Yumakoğulları?.. Burada. 10- Veysel Candan?.. Burada. 11- Lütfü Esengün?.. Burada. 12- Temel Karamollaoğlu?.. Burada. 13- Hüsamettin Korkutata?.. Burada. 14- Rıza Ulucak?.. Burada. 15- Bahri Zengin?.. Burada. 16- Ahmet Demircan?.. Burada. 17- Aslan Polat?.. Burada. 18- Zeki Okudan?.. Burada. 19- Turhan Alçelik?.. Burada. 20- Ömer Vehbi Hatipoğlu?.. Burada. Efendim, yoklamayı elektronik cihazla
yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum efendim. (Elektronik cihazla yoklamaya başlanıldı) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
saat şu anda 16.00... Eğer, uygun görürseniz, usule aykırılık olmasın diye arz
ediyorum. Saat 16.00'yı da geçiyor; bu yoklamanın yapımına kadar süre uzatımını
oylarsanız size imkân doğar. BAŞKAN - Demin oyladım efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne zaman
oyladınız efendim?! BAŞKAN - Oyladım efendim. (Elektronik cihazla yoklamaya devam
edildi) BAŞKAN - Elektronik cihaza giremeyen
üyelerimizin gönderdikleri pusulaları dahil etmeden, şu anda, toplantı
yetersayısı fazlasıyla bulunmuştur; oylama işlemi, bu nedenle bitmiş
oluyor. Teşekkür ediyorum. VII. –
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 2. – Türk
Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in; Ankara
Milletvekili Esvet Özdoğu ve Dört Arkadaşının; Aynı Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/611,1/425,2/361,2/680) (S. Sayısı :723) (Devam) BAŞKAN - Onuncu Bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Onuncu Bölümü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tümünü oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı
maddesine göre, şahısları adına bir lehte bir aleyhte söz talebi vardır;.lehte
söz talebi Sayın Gönül Saray Alphan'ın. Lehte söz talebi hakkınızı kullanacak
mısınız? GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya)- Evet,
kullanacağım. BAŞKAN - O zaman kürsüden ifade edin;
buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum)- Sayın Başkan, bir
önergemiz vardı... GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya)- Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1971 yılından beri 4 kez, çeşitli
komisyonlarca tasarıları hazırlanan, çeşitli dönem hükümetlerinde birçok kez
gündeme taşınan, kadın sivil toplum örgütlerince bir an önce yasalaşması için
on yıldır ciddî bir mücadele verilen Medenî Yasa Tasarısının tam otuz yıllık
serüveni, mutlu bir sonla noktalanmış görünüyor. Hani, sırf politika olsun
diye, 300 küsur kanuna imza atmış bu Meclise "ne yaptınız ki?!" diye
soran kişi ve kuruluşlar var ya, onlara, 21 inci Dönem Parlamentosunun, tarih
önünde, tek başına "Medenî Kanun reformunu gerçekleştirdik"cevabının
bile yeterli olacağını düşünüyorum.(DSP sıralarından alkışlar) Eşitlikçi, özgürlükçü, çağdaş, yenilikçi
ve laik yaşam düzeninin Türk toplumu için taşıdığı devrimci özün bir simgesi
olan Medenî Kanunun, parti programlarımıza da uygun olarak 57 nci hükümet
döneminde yasalaşacak olması, hepimiz için bir gurur kaynağı olmalıdır.
Kabulleriyle bu onuru paylaşan tüm değerli milletvekillerine, özellikle,
annelerinin,eşlerinin ve kız çocuklarının adına, teşekkürü bir borç biliyorum. Yasanının 57 nci dönem hükümeti döneminde
kabulünün sırrı ise, uzlaşmacı kültür farklılığında yatmaktadır. Yasanın
hükümetten geldiği gibi kabul edilmemiş olması, komisyonlarda değişikliğe
uğraması, içimize sindiremediğimiz bazı hususlar içermesi, toplumda
eleştirilecek ve tartışılacaktır; bu, tabiîdir; ancak, Churchill'in de dediği
gibi, demokrasi, dünyadaki en iyi yönetim biçimi değildir; ancak daha iyisi de
bulunamamıştır. Demokrasinin özündeyse, uzlaşma yatar. Bir konuya değinerek sözlerimi bitirmek
istiyorum:otuz yıldır, iş, kadın haklarına geldiğinde uzlaşamamış bu Meclis,
bugün bir tarih yazmaktadır kanısındayım; çünkü, Türkiye'de, 7 000 imza,
bankacılık, kambiyo, dışticaret, gümrükler yasalarını değiştirebilmişken; 30
000 üyeli sendikalarımız hükümet kararlarına müdahil olabiliyorken; özellikle
kadınlara yönelik haksız hükümler içeren Medenî Yasamız için toplanan 107 200
imza ile bugüne kadar değiştirilememiş olması düşündürücü ve üzücüdür. Özetlenerek yazılan ve bazı çevrelerce
hâlâ dinimize küfür ve hakaret olarak yorumlanan Mahmut Esat Bozkurt'un
gerekçesi konusunda bir cümle söylemek istiyorum. Bakınız, 1926, ikinci dönemce
büyük bir coşkuyla ve oybirliğiyle kabul edilen kanuna kimler imza atmış. O
dönemin yapısı itibariyle çok sayıda kadıların, müftülerin, hafızların yer
aldığı Parlamentomuzdaki üç isim çok dikkati çekiyor; devrim yasalarının
çoğunda hazırlık safhasında bilfiil çalışmış Siirt Müftüsü ve Milletvekili,
büyük din bilgini, Halil Hulki; Karacabey Müftüsü ve Bursa Milletvekili,
fetvalarıyla bilinen Mustafa Fehmi; dünya Müslümanlarınca sevilip sayılan,
tanınmış din alimi, Antalya Milletvekili Rasih Hoca; bütün bu din bilginleri,
gerekçenin, Müslümanları inciten, kıran bir anlatım olduğunu hiç söylemediler;
aksine, Türk toplumunun çağdaşlığına yönelik, yenilikçi, laik yaşam düzenini,
cumhuriyetin bir aydınlanma devrimi olduğunu, devrim yasalarını sonuna kadar
savundular. 2001 yılında, tam 75 yıl sonra, dinî gerekçeler ileri sürerek
yasayı eleştirmek, en kibar üslupla, bu derin dinî ulemaya hakarettir diye
düşünüyorum. (DSP sıralarından alkışlar) Cumhuriyetimizin 75 inci yılını bütün
ulusça nasıl büyük bir coşkuyla kutladığımız hatırlardadır. BAŞKAN - Sayın Alphan, son 30 saniyeniz
var, lütfen ona göre hareket ediniz. Bir devrim yasası olarak ele alınan ve 17
Şubat 1926'da yasalaşan Yurttaşlar Yasası (Medenî Yasa) üç ay sonra 17 Şubatta
75 inci yıldönümünü kutlayacaktır. Zamanının devrim yasası, bugün, bir reform
yasası halinde yeniden düzenlenerek Yüce Meclisimizce kabul ediliyorsa, bundan
daha güzel ve daha anlamlı bir 75 inci yıl hediyesi olamaz diye düşünüyorum;
saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Alphan. Şahsı adına, aleyhte olmak üzere, Sayın
Yasin Hatiboğlu. Buyurunuz Sayın Hatiboğlu. (SP
sıralarından alkışlar) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
sürem başlamadan bir hususu öğrenmek istiyorum. Bir önerge göndermiştik, ne
işleme tabi tutuldu efendim? BAŞKAN - Hangi önerge efendim? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Gerekçeyle
ilgili önerge efendim... Size gelmedi mi efendim?.. İzin verirseniz ben yerime
geçeyim, bir tezekkür buyurunuz. BAŞKAN - Hayır, siz konuşurken biz
tezekkür ederiz; buyurunuz efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, Başkanlığın
görüşünü alayım, ne işlem yapacak bileyim ondan sonra. BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğe göre, sizin
verdiğiniz gerekçeyle ilgili bir husus. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Evet efendim. BAŞKAN - O konuda bizim yapabileceğimiz
bir şey yok. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Neden efendim? BAŞKAN - Bunu siz bizden daha iyi
bilirsiniz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim,
lütfedip okur musunuz... VEYSEL CANDAN (Konya) - Metni okur
musunuz... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Metni lütfeder
okutturursanız efendim... BAŞKAN - Hayır efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ne takdir
edersiniz?.. BAŞKAN - İşleme alınması uygun görülmeyen,
üstelik de gerekçeyle ilgili bir husustaki yazılı bir bildiriyi diyeyim, bizim
önerge olarak kabul etmemiz mümkün değil. Onun için, şahsınız adına size söz
vermiştim, lütfedip konuşmanızı tamamlarsanız, daha sonra diğer işlemleri
bitirebileceğiz efendim. Buyurunuz efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir önerge verdik; Sayın Mehmet Gül'ün de çok şikâyetçi
olduğu hususların düzeltilmesi istikametinde bir önerge. Ben, şimdi, umuyorum
ki, Milliyetçi Hareket Partisi, bu konudaki tavrını gösterecektir. ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Boşver bunları! YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Hiç bağırma,
telaşlanma! Ya söylemeyin... Kürsüye gelip söylemeyin;
kürsüye gelip söylüyorsanız, sözünüzün arkasında durun! ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Biz duruyoruz;
senden mi öğreneceğiz?! YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
eğer, siz, okuyup tutanaklara geçmesine fırsat verseydiniz, ben okumayacak, bu
konudaki, neden bu metnin, tasarının aleyhinde oy vereceğimin kısa gerekçesini
arz edecektim. Siz, bunu yapmanız gerekirken yapmadınız. Ben, şimdi, okuyacağım
sırf tutanaklara geçsin diye. Değerli milletvekilleri, hani, tarihe
kayıt düşmek moda oldu ya, tarihe kayıt düşüyorum ben de; ama, ben, her
düştüğüm kaydın arkasında, başım pahasına, canım pahasına durdum bugüne kadar.
(SP sıralarından alkışlar) "Sayın Başkanlığa 723 sıra sayılı Medenî Kanun Tasarısının
Gerekçe bölümünde; 1 inci sayfasının üçüncü paragrafındaki
'kadar ilkel', 2 nci sayfasının ilk paragrafındaki
'ortaçağ fıkıh kurallarına bağlı bulunmaktadır' ve 've pek ilkel durumdan', 2 nci sayfasının ikinci paragrafındaki 've
halkı din adına, yanlış ve geçersiz inançlar adına kandırıp' ve 'onu gereksiz
bir biçimde sarıp sarmalamış ortaçağ örgütü ve dinsel', 2 nci sayfasının üçüncü paragrafındaki
'gerçekten çağdaş uygarlıkla Mecelle hükümleri kuşkusuz bağdaşamaz. Fakat,
Mecelle ve buna benzer diğer düzenlemeler ile Türk yaşamının uyuşmadığı da
açıktır', 3 üncü sayfasının ilk paragrafındaki
'gelenek ve göreneklere kesin olarak bağlı kalmak davası, insanlığın en ilkel
durumundan bir adım dahi ileri götürmeyecek kadar tehlikeli bir kuramdır' 3 üncü sayfasının üçüncü paragrafındaki
'Türk ulusunun yüksek temsilcisi olan Büyük Meclisin uygun bulunmasına ve
onayına sunulan Türk Medenî Kanunu Tasarısı yürürlüğe konulduğu gün ulusumuz
onüç yüzyılın kendisini çeviren hastalıklı inançlarından ve kargaşadan
kurtulmuş, eski uygarlığın kapılarını kapayarak yaşam ve verimlilik getiren
çağdaş uygarlığın içine girmiş bulunacaktır.' Tırnak içinde gösterilen ibarelerin
redaksiyon yoluyla Gerekçe metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Yasin Hatiboğlu Veysel
Candan Saadet Partisi Grup Başkanvekili Saadet
Partisi Grup Başkanvekili" Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, bu önerimizi, önergemizi tüm gruplara dağıttık bundan onbeş gün evvel.
Kendilerinden rica ettik. Bu, Danışma Kurulunda da konuşuldu, Danışma Kurulunda
konuşuldu. Hatta, Sayın Meclis Başkanımız "tabiî, bir metin haline
getirin, bir redaksiyon yoluyla bunu düzeltme imkânımız olur" dediler.
Bunu dedikleri için, biz, bu metni hazırladık. Görüyorsunuz, hepsini toplasanız
iki cümlecik ve bütün gruplara da bunu dağıttık; dedik ki, bir inceleyin,
bakın, görüşünüzü lütfedin, birlikte bir redaksiyon yoluyla bunu düzeltelim,
yazık. Yani, ceddimize, ecdadımıza hakaret anlamı taşıyan bu sözcükleri
bulundurmak bu Parlamentoya bir şey kazandırmaz dedik; ama, ses çıkmadı. Mecburen,
biz, şimdi, biraz evvel, bu önergeyi vermeye mecbur kaldık. Değerli milletvekilleri, böyle bir
gerekçenin bulunduğu yere benim olumlu oy vermem mümkün değil. Ha, diyeceksiniz
ki, sen oy vermesen ne olur, versen ne olur; doğrudur. Demokrasilerde doğrudur;
doğrudur, ona bir itirazım yok, gayet tabiîdir. Ben, kusura bakmayın,
Meclisimizi tenzih ediyorum, şahıslarınızı tenzih ediyorum, bir genci
savunuyordum devlet güvenlik mahkemesinde. Demokrasi ve İslam konusunda,
Mustafa isminde bir çocuk, bir yazı yazmış -lisenin üçüncü, dördüncü sınıfında-
kendi kendine laflar söylemiş. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan. Mahkemeye vermişler. Ben dedim ki reise:
"Reis bey, bu çocuk daha ne demokrasiyi bilir, ne İslamın ne olduğunu
bilir. İsterseniz bir sorun demokrasi nedir, bakalım biliyor mu?" Kendisi
de Karadenizli, sordu, dedi ki: "Mustafa, de bakayım demokrasi
nedir?" Mustafa şöyle bir düşündü düşündü -ben çağdaş demokrasiyi de tenzih
ederek bu hikâyeyi naklediyorum- kaşıdı kafasını düşündü düşündü, dedi ki:
"Efendim, 51 delinin 49 akıllıyı idare etmesine demokrasi denir."
Şimdi, reis bir kahkaha attı, savcıya döndü dedi ki, savcı bey mütalaa nedir
söyle bakalım. İşte, Mustafa'nın demokrasi kavrayışı budur dedi. Şimdi beyler, sayıyla bu işler olmuyor.
Nicelik meseleyi çözmüyor, yarın niteliğini ararlar; onun için ben, ecdadıma
karşı, geçmişime karşı, kültürümü üretenlere karşı vebalden kurtulmak için bu
tasarıya aleyhte oy vereceğim, bu hususu, Heyetiniz,e saygımı da devam
ettirerek, sunuyorum. Saygılarımı yineliyorum Sayın Başkan ve
Sayın Heyet. (SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın
Hatiboğlu. Yalnız, Sayın Hatiboğlu, hoşgörünüze
sığınarak bir hususu dikkatinize sunabilir miyim: Son cümlenizde
"beyler" dediniz, Genel Kurulda bayanlar da var, ne olur ihmal
etmeyelim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
bendenizin âdeti, hep "efendiler" lafını kullanmaktır;
"efendiler" sözü, hem hanımefendileri, hem beyefendileri içerir. BAŞKAN - Siz beyefendi, hanımefendi
anlamında söylediniz... Tamam, böylece düzelttik. Lehte ve aleyhte bu konuşmalar sonrasında
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum... MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın
Başkan, Sayın Başkan... BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Sayın
Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN -Kabul edilmiştir. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Alınan karar gereğince (8/23) esas
numaralı Kıbrıs konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmelerini yapmak
için, 23 Kasım 2001 Cuma günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyorum. Kapanma
Saati : 16.23 |
|