DÖNEM : 21 CİLT : 72 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 10 uncu
Birleşim 23 . 10 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. –
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili H. Uluç Gürkan'ın, Prof. Dr. Ahmet Taner
Kışlalı'nın ölüm yıldönümü nedeniyle, Türkiye'nin terörizme karşı mücadelede
yaşamsal ve belirleyici rolüne ilişkin gündemdışı konuşması 2. – Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, veteriner sağlık teknisyenlerinin
sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı 3. – Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin, Hakkâri'nin sorunları ile
alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması B) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Sosyal
Demokrat İşçi Partisi Milletvekili Nebahat Albayrak'a, Başkanlıkça "hoş
geldiniz" denilmesi C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent ve 25 arkadaşının, madencilik
sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın madenleri konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/211) 2. – Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya
kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/212) D) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Uluslararası Demokrasi Enstitüsü Başkanının vaki davetine icabetle,
Rodos'ta düzenlenecek olan Doğu Akdeniz Bölgesi III. Genç Parlamenterler Konferansına
katılacak Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/907) 2. – Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu üyesi ve Tüketici
Haklarını Koruma Gıda ve Tarım Komisyonu Başkanı Peter Harry Carstensen'in
resmî davetine TBMM'yi temsilen Eskişehir Milletvekili ve Tarım Orman ve
Köyişleri Komisyonu Başkanı Mahmut Erdir'in icabet etmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/908) 3. – Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 2547 Sayılı
Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir
Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/299) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/411) 4. – Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/682) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/412) 5. – İzmir Milletvekili Güler Aslan'ın, İzmir İlinde Uzundere Adı ile
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/553) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/413) IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1. – Saadet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili
Veysel Candan, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve Diyarbakır Milletvekili
Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Uyguladıkları Yanlış Politikalarla Ülke Ekonomisini
İflasın Eşiğine Getirdiği ve Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca, TBMM'nin
Verdiği Yetkiyi, Halkın Desteğini Kaybetmesi Nedeniyle Kullanamayacağı
İddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin
Önergesi (11/19) V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1. – DSP Grup Başkanvekili Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı'nın,
SP Grubu adına konuşan Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Grubuna sataşması nedeniyle konuşması VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen
projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/820) 2. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen
projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/821) 3. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen
projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/823) 4. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen
projelere ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı
(6/824) 5. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen
projelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in
cevabı (6/827) 6. – Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Talim ve Terbiye
Kurulunun yabancı dil öğretim
etkinlikleri programı konusunda
aldığı bir karara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun
cevabı (6/828) 7. – Bursa Milletvekili Faruk
Çelik'in, Bulgaristan'dan gelen soydaşların bazı sorunlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/829)
8. – Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, Bursa ilinin demiryolu
bağlantısının ne zaman kurulacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/830) 9. – Bursa Milletvekili Faruk
Çelik'in, Bursa-İznik İlçesinin içme suyu sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/831) 10. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa-Yenişehir Havaalanı
inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/832) 11. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa İlinin hastane ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/834) 12. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa İlinde eğitime katkı payı
olarak toplanan paralara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (6/835) 13. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, cep telefonu baz
istasyonlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/837) 14. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, afet kapsamına alınan
yerlerin tespitinde uygulanan kriterlere ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/843) 15. – Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Samsun-Bafra yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/845) 16. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Ayvacık-Suat Uğurlu
Barajının yapımı ile kaçak bina durumuna düşen yapılara ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı
(6/846) 17. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, koruma görevi yapan
personel sayısına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri
Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (6/874) 18. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, koruma görevi yapan
polis memurlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri
Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (6/885) 19. – Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, başörtülü
vatandaşların kamu kurum ve kuruluşlarının tesislerine ve dershanelere
alınmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı
Recep Önal'ın cevabı (6/847) 20. – Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, Din Kültürü ve Ahlâk
Bilgisi dersinin çıraklık yaygın eğitim programından çıkarıldığı iddiasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı
Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (6/848) B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un; Kocaeli-Merkez-Bayraktar Köyünde kum ocağı açılması nedeniyle ağaç
kesildiği iddialarına, Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın; Manisa-Sarıgerme Orman Şefliği deposunun kapatılmasına, Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in; Bursa-Orhangazi Orman Bölge Müdürlüğüne, İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu'nun; Erozyonla mücadele kapsamında yürütülen işleri alan müteahhit ve
taşeronlara fiyat farkı ödenmemesinin nedenine, İlişkin soruları ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı
(7/4620,4646,4697,4709) 2. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Jandarma Genel Komutanlığının
Emniyet Genel Müdürlüğü ile Birleştirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4625) 3. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, basında çıkan bir habere ve din
özgürlüğüne ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı
(7/4627) 4. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, şeker zammı öncesi vadeli
şeker satışı yapılan kurum ve şahıslara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4630) 5. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, İstanbul Ticaret Üniversitesi
kampusündeki mescidin kapatılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4631) 6. – Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, Diyarbakır
Doğumevi ve Bağlar Devlet Hastanesinin ihale edilip edilmeyeceğine ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4634) 7. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, son on yılda üniversite
sınavında başarılı illere ve İzmir'deki özel ve devlet okullarının başarı
durumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı
(7/4636) 8. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'in, Güneydoğu Anadolu'da yaz
aylarında ihtiyaç olabilecek ilaçların temin edilip edilmediğine ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4643) 9. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, öğretim üyelerinin tazminatla
ilgili mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/4645) 10. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, misyonerlik faaliyetleri ile
ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in
cevabı (7/4649) 11. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, BAĞ-KUR Genel Müdürlüğünün
Balgat'taki inşaatına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar
Okuyan'ın cevabı (7/4653) 12. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, BAĞ-KUR Genel Müdürlüğünün
otomobil almasıyla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4654) 13. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Devlet Bakanı Şükrü Sina
Gürel'in ABD'ye gidişine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı H.Hüsamettin Özkan'ın cevabı (7/4661) 14. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, fona devredilen
TARİŞBANK'a ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı
(7/4669) 15. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, PETLAS hakkında MİT'ten rapor
istenmesinin nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in cevabı (7/4677) 16. – Giresun Milletvekili Turhan Alçelik'in, fındık taban fiyatına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan
Tanrıkulu'nun cevabı (7/4678) 17. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, PETLAS'a ve özelleştirilen
kuruluşlara verilen teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4683) 18. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Adalet eski Bakanı Hasan
Denizkurdu'nun, yolsuzluklarla ilgili olarak yaptığı iddia edilen açıklamaya
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı
(7/4687) 19. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, çiftçilerin aldıkları
kredilerin faiz borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in
cevabı (7/4701) 20. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Üzeyir Garih cinayetine
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı
(7/4706) 21. – Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, hastane ve ek inşaat
ihalelerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4713) 22. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Türk Lirasının değer kazanması
için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in cevabı (7/4720) 23. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, kapanan veya üretimini
azaltan sanayi kuruluşlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in cevabı (7/4721) 24. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Albayrak Şirketler Grubu
soruşturmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı
(7/4725) 25. – Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun, bir bakan danışmanına
işkence yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım
Yücelen'in cevabı (7/4726) 26. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Temiz Şehir Operasyonunda
gözaltına alınanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım
Yücelen'in cevabı (7/4732) 27. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'ın, bağış ve fonda toplanan
paralara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/4735) 28. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, işkence
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım
Yücelen'in cevabı (7/4738) 29. – Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici'nin, Albayrak ailesinin
bazı fertlerinin eş ve çocuklarının nezarete götürüldüğü iddiasına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4740) 30. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, başörtülü bir kişinin ÖSS
sınavının iptal edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4741) 31. – Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın, iç ve dış borçlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4749) 32. – Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın, eğitime katkı payı adı
altında toplanan vergilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4750) 33. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın Millî Gençlik Vakfı Erkek
Öğrenci Yurdunun kapatılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4751) 34. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, pamuk
üreticilerinin destekleme bedellerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal
Derviş'in cevabı (7/4759) 35. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın; Buğday ve un fiyatlarındaki artışlara, - Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın; Çiftçilere yapılacak destekleme ödemelerinin gecikmesine, Ekmek fiyatındaki artışa, İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in
cevabı (7/4758, 4760, 4761) 36. – Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Trabzon Sümela'da bulunan
taşocağının yeniden açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M.
İstemihan Talay'ın cevabı (7/4766) 37. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın,
Erzincan-Kemah-Muratboynu Köyünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4798) 38. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan-Tercan-Gevenli
Çayırlı-Balıklı ve Kemah-Kemerkaya Köylerinin içme suyu ve sulama kanalı sorununa
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4810) 39. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, 2000 yılı yatırım programında
köy hizmetlerinin payına ve Sinop İlinin durumuna ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4831) 40. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sinop-Soğuksu bölgesinde
depolanan zehirli varillere ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in
cevabı (7/4839) TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı. Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, ÖSS sonuçlarına ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, cevap verdi; Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan, EURA'ya geçiş sürecine, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan da deprem bölgesinde çekilen
sıkıntılara ve alınacak tedbirlere, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 272 nci sırasında yer alan 723 sıra sayılı Türk Medenî
Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 273 üncü sırasında yer alan 724 sıra
sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına alınmasına ve bu iki kanun tasarısının,
İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek "temel kanun"
olarak görüşülmesine; görüşme yöntem ve şekline ilişkin Danışma Kurulu önerisi
kabul edildi. Çevre Komisyonunda boş bulunan ve MHP Grubuna düşen bir üyeliğe, Ordu
Milletvekili Yener Yıldırım, seçildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666), Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756,
1/691) (S. Sayısı : 676), Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S.Sayısı : 685), Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik
Yapılması Hakkında (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723), Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında (1/612) (S.
Sayısı : 724), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Ek
Protokolünün (1/686) (S.Sayısı : 514), Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Mali Veçhelerine
İlişkin Anlaşmanın (1/547) (S.Sayısı : 204), Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının (1/326) (S.Sayısı :
64), Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmelerini
müteakip elektronik cihazla yapılan açık oylamalarından sonra, kabul
edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı. 23 Ekim 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.52'de
son verildi.
No.
:15 II. – GELEN
KÂĞITLAR 19.10.2001
CUMA Yazılı Soru
Önergeleri 1. – Bursa Milletvekili Kenan Sönmez'in, buğday
fiyatlarındaki artışlara ve etkilerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4950) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001) 2. – Bursa Milletvekili Orhan Şen'in,
Bursa-Karacabey İlçesi Bayramdere Köyünde ağaç katliamı yapıldığı
iddialarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4951) (Başkanlığa
geliş tarihi : 18.10.2001) 3. – Karabük
Milletvekili Mustafa Eren'nin, ekonomik krizin psikolojik etkilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4952) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001) 4. – Karabük Milletvekili Mustafa Eren'nin, Atina'da yapılan 2. Ümit Gençlik Dünya Karate
Şampiyonasına katılan sporcuların yol masraflarına ilişkin Devlet Bakanından
(Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/4953) (Başkanlığa geliş tarihi :
18.10.2001) 5.-Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay İlinde
zeytin ve meyve üreticilerinin desteklenmesi ve bu konuda yapılan çalışmalara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4954) (Başkanlığa
geliş tarihi : 18.10.2001) 6. – Hatay
Milletvekili Mustafa Geçer'in, bazı ders kitaplarındaki müfredat
değişikliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4955) (Başkanlığa geliş tarihi :
18.10.2001) 7. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay Tütün
İşletme Müdürlüğünün geçici olarak kapatılmasına ilişkin Devlet Bakanından
(Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi
(7/4956) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001) 8.-Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Bakanlığın
Hatay İlindeki tarım ve hayvancılık projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4957) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001) 9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay İlinde çilek üretimi projesine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4958) (Başkanlığa geliş tarihi
: 18.10.2001) No.
:16 23.10.2001
SALI Teklif 1. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun;
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/816) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 17.10.2001) Raporlar 1. – Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener ve 4
Arkadaşının, Alacahan Adıyla Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önerge
(2/167) (S. Sayısı : 742) (Dağıtma tarihi : 23.10.2001) (GÜNDEME) 2. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi
(2/600) (S. Sayısı : 743) (Dağıtma tarihi : 23.10.2001) (GÜNDEME) 3. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 32
Arkadaşının, 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye Bağlı Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önerge
(2/614) (S. Sayısı : 744) (Dağıtma tarihi : 23.10.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın, Gaziantep
Klavuzlu Barajı'nın ödeneğine ve ne zaman tamamlanacağına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4959) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001) 2. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın,
özelleştirme kapsamında bulunan TÜGSAŞ'ın faaliyetlerine, kâr ve zararına
ilişkin Devlet Bakanından
(Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/4960) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.10.2001) 3. – Amasya
Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Suluova Pan-Et Entegre Tesislerine ve
soğan üreticilerinin sorunlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4961) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001) 4. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Amasya-Suluova Hizmet İçi Eğitim
Enstitüsünün 2002 yatırım programına alınıp alınmayacağına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4962) (Başkanlığa geliş
tarihi : 19.10.2001) 5. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın,
Amasya-Suluova Organize Besi Bölgesi projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4963) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001) 6. – Aydın
Milletvekili Sema Tutar
Pişkinsüt'ün, Din İşleri Yüksek Kurulunun fetvalarına Türkiye Diyanet Vakfına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsametin Özkan) yazılı
soru önergesi (7/4964) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001) Meclis
Araştırması Önergeleri 1. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent ve 25
arkadaşının, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın
madenleri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/211) (Başkanlığa
geliş tarihi : 12.10.2001) 2. – Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57
arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve
iddiaları araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/212) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001) Açılma Saati:
15.00 23 Ekim 2001
Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP ÜYELER
: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 uncu
Birleşimini açıyorum. (Alkışlar) Çok teşekkür ediyorum. Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz. Çok değerli milletvekilleri, beşinci defadır Yüce
Meclisin güven ve oylarıyla bu makama seçildim, seçilmem dolayısıyla bir iki
duygumu ifade etmek istiyorum. Evvela, beni Tunceli'den dördüncü defa seçip,
milletvekili olarak Meclise gönderen asil ve soylu Tunceli halkına, sonra, beni
grubumda oybirliğiyle bu makama aday gösteren, başta Doğru Yol Partisinin Genel
Başkanı saygıdeğer Tansu Çiller ve Doğru Yol Partisinin tüm milletvekillerine
ve beni bu makama seçen Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerine
şükran ve minnetlerimi belirtmek istiyorum. (Alkışlar) Değerli milletvekilleri, inanmanızı istiyorum ki, bu
makam, benim için çok soylu ve onurlu bir makamdır. Bu makamda her zaman için
çok tarafsız görev yapacağıma, bu görevi yaparken, başta Anayasa, İçtüzük ve
Meclisin geçmiş uygulamalarından ayrılmayacağıma ve görev yaparken, başta
ülkemin ve milletimin menfaatları ile Yüce Meclisin değerini önplanda
tutacağıma inanmanızı istiyorum. Tabiî ki, bu makamda çok sağlıklı ve doğru görev
yapabilmek için Yüce Meclisin saygıdeğer üyelerinin de bize yardımcı olmaları
gerektiğine inanıyorum. Bu vesileyle, hepinize tekrar şükranlarımı ve
saygılarımı sunuyorum. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, adaylığı yine
garantiledin; hadi bakalım, hayırlı olsun. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz
verdim. Birinci söz, değerli yazar ve bilim adamı Prof. Dr.
Ahmet Taner Kışlalı'nın ölüm yıldönümü nedeniyle, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde gündemdışı söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Uluç Gürkan'a
verilmiştir. Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın Gürkan. III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR 1. – Ankara
Milletvekili H. Uluç Gürkan’ın, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın ölüm
yıldönümü nedeniyle, Türkiye’nin terörizme karşı mücadelede yaşamsal ve
belirleyici rolüne ilişkin gündemdışı konuşması H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan; yeni görevinizde de başarılar diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ahmet Taner
Kışlalı'yı yitireli iki yıl oldu; ancak, onu unutmadık, tam aksine, daha bir
yakınlaştık. Geçen zaman, sevgili Kışlalı'nın savunduğu görüşlerin
haklılığını kanıtladı. Güncel bir kanıt, Amerika'ya, 11 Eylülde yapılan
terörist saldırıdır. Bu saldırı, Kışlalı'nın, yaşamını adadığı Atatürk
cumhuriyetinin 21 inci Yüzyıl için aranan gerçek ve kalıcı barış projesi
olduğunu bütün dünyaya göstermiştir. Türkiye, İslam dünyasının tek laik ülkesidir; çağdaş
uygarlık anlayışıyla örtüşen demokratik bir yapıyı, bu özelliği sayesinde
işletebilmektedir; üstelik, bu özelliğini, dinini, inancını koruyarak
kazanmıştır. Atatürk'ün kurduğu laik ve demokratik Türkiye cumhuriyeti,
tohumlanan bir uygarlıklar çatışmasını önleyebilecek, çatışmayı, barış içinde
bir uygarlık yarışına dönüştürebilecek dünyadaki en önemli güçtür. "Uygarlıklar çatışması" tezi, yabana
atılmamalıdır. Dünyaya bakınca, Hıristiyan Batı, sorunlarını büyük ölçüde
çözmüş bir refah toplumu olarak görülüyor. İslam doğu ise, tam aksine,
istikrardan yoksundur, sosyal bütünlüğünü dahi sağlayamamıştır, fakirlik de
yaygındır; kimi Arap ülkelerinin petrol zenginliği de sunîdir, ciddî üretime
dayanmaz. Türkiye, Ahmet Taner Kışlalı'nın da hayal ettiği gibi,
bu dünyayı değiştirebilir; Türkiye'nin bunun için, bütün ikna gücünü, İslam
dünyasında daha fazla demokrasiye ve bu demokrasiyle birlikte gelecek laik
yönetim tarzlarının teşvikine ayırması gerekir. Ancak, bu alanda, yeterli
gayreti gösterdiğimizi söyleyemeyiz.
Henüz, uzun vadeli ve geniş, böylesi bir vizyonumuz da yok. Oysa
"uygarlıklar çatışması" tezinin yalanlanması için, Türkiye'nin, bu
vizyonu mutlaka kazanması gerekiyor. Aksi halde, uygarlıklar çatışmasında,
kaybedenler arasında sıkışır kalırız. Bu vizyon, günümüz koşullarında, terörizme karşı
mücadelede de kararlılık gerektiriyor. İslam coğrafyasında, demokratik ve laik
model ülke olarak Türkiye'nin, terörizme karşı mücadelede yaşamsal ve
belirleyici bir rolü olmalıdır. Bu rol, mücadelenin İslam'a karşı bir haçlı
savaşına dönüşmemesi, teröre ve sözde İslam adına terörü meslek edinmiş
olanlara karşı mücadele olarak kalması sorumluluğunu da içermektedir. Türkiye,
rolünü, terörizmle mücadelenin yalnızca askerî boyutuyla ilgilenerek yerine
getiremez; bu, çok cepheli bir mücadeledir; siyasal, ekonomik, malî, hukukî ve
ideolojik alanlarda zamana yayılarak verilmek durumundadır. Köktendinci terörde, dinin siyasîleşmesi terörün ana
nedenidir. Günümüz dünyasında siyaseti dine dayandırmak, antidemokratik
uygulamalara ve şiddete davetiye çıkarmak demektir. Sadece uluslararası terörü
düşünmeyin; Taliban'ın kendi halkına uyguladığı şiddeti, Türkiye'de
Hizbullah'ın mezar evlerini de anımsayın; dinci terör, kendisini her seviyede
göstermektedir. Terörle, özellikle de köktendinci terörle mücadelenin
en zor, en uzun sürecek; fakat, en etkili olacak kısmı ideolojik mücadeledir.
Dine dayalı yönetimlerin zamanla laik yönetimlere dönüşmesi, uzun dönemde dinî
terörü sona erdirmenin tek yoludur. Batılı dostlarımız, teröre karşı mücadelede, bu konuda
zorlanabilir. Amerika, ünlü "Yeşil Kuşak" projesiyle, dinci terörün
doğmasında önemli rol oynamıştır. Kısa bir süre öncesine kadar, Türkiye'ye dahi
"ılımlı İslam sizin için de iyidir" deyip duruyorlardı; ancak, Ahmet
Taner Kışlalı'yı, Uğur Mumcu'yu aşamıyorlardı. Umarım, bugün, aymazlıklarının
batağından kurtulmuşlardır. İslam ile demokrasiyi uzlaştırmış tek ülke olarak, 21
inci Yüzyıla barışın damgasını vurmak için Türkiye'nin yerine getirmek zorunda
olduğu bir başka koşul da, iç sorunlarını çözmesi ve refah içinde yaşayan bir
demokrasi örneği olarak ortaya çıkmasıdır. Türkiye'nin düze çıkması, sadece
kendisini kurtarmanın değil, aynı zamanda, köktendinci teröre karşı mücadeleyi
kazanmanın ve bir uygarlıklar çatışması cehenneminden insanlığı korumanın da
koşulu haline gelmiştir; çünkü, bugünkü halimizle, köktendinciliğe saplanmış
toplumları cezbedemeyiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) H. ULUÇ GÜRKAN (Devamla) - Ekonomik zorlukları aşamamış
ve Müslüman bir ülke olarak ya da olduğu için Avrupa Birliğine alınmamış bir
Türkiye, tarihî sorumluluğunu yerine getiremez. Böyle bir durumda Türkiye
kaybeder; ama, Batı daha fazlasını kaybeder. Peki, Ankara'da, bizim görevimiz,
oturduğumuz yerde, Batılı hükümetlerin bu gerçeği kavramasını beklemek midir;
yoksa, İslam dünyasının yanı sıra Batı toplumlarını ve hükümetlerini hedef alan
büyük bir diplomatik harekâta geçmek midir?! 21 inci Yüzyıl için aranan barış,
Türkiye'nin, geleceğini, bugünkü ve yarınki rolünü nasıl tanımlayacağına bağlı
olarak biçimlenecektir. Eğer, Türkiye, laik ve demokratik bir ülke olarak
çağdaş uygarlığın tam parçası olabilirse barışa barış içinde ulaşacaktır.
Atatürk'ün Yüce Meclisini barış için dünyayı değiştirmeye çağırıyorum. Saygılar efendim. (DSP, ANAP ve AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gürkan. Biz de, aydın bir Kemalist ve laik cumhuriyetin yılmaz
savunucusu olan Sayın Kışlalı'ya karşı yapılan cinayeti kınıyoruz ve
faillerinin bir an önce bulunmasını ilgililerden rica ediyoruz. B) ÇEŞİTLİ
İŞLER 1. –
Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Sosyal Demokrat
İşçi Partisi Milletvekili Nebahat Albayrak’a, Başkanlıkça “hoşgeldiniz” denilmesi BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şu anda, Hollanda
Sosyal Demokrat İşçi Partisi Milletvekili Nebahat Albayrak kardeşimiz
Meclisimize şeref vermişlerdir. Kendisi Türk olmanın gururuyla Meclisimize
gelmiştir. Diliyoruz ki, yurt dışındaki tüm vatandaşlarımız bulundukları
yerlerde parlamentoya seçilsinler ve Türkiye'yi orada savunsunlar. Kendilerine
hoş geldin diyoruz. (Alkışlar) A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR (Devam) 2. – Bursa
Milletvekili Orhan Şen’in, veteriner sağlık teknisyenlerinin sorunları ile
alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı BAŞKAN - Efendim, ikinci gündemdışı konuşma, veteriner
sağlık teknisyenlerinin sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşma yapmak isteyen
Bursa Milletvekili Sayın Orhan Şen'e verilmiştir. Buyurun Sayın Şen. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. ORHAN ŞEN (Bursa) - Teşekkür ediyorum; Sayın Başkanım,
size görevinizde başarılar diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; veteriner sağlık
teknisyenlerinin sorunlarını dile getirmek amacıyla gündemdışı söz almış
bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, tarım ve hayvancılığın
ülkemiz ekonomisindeki önemi açıkça ortadadır. Hayvancılık sektörümüzün
gelişerek kalkınabilmesi için, teknolojilerin ve hizmetlerin çiftçilerimize
götürülmesi ve çiftçilerimizin bu konularda eğitilmeleri gerekmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın emrinde çalışan diğer
meslek grupları gibi, veteriner sağlık teknisyenleri de, tarım ve hayvancılıkla
uğraşan çiftçilerimizle birebir temas halinde olarak, ülkemiz hayvancılığının
geliştirilmesi ve korunması yönündeki her türlü hizmeti çiftçilerimize
götürmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığında çalışan ziraat
teknisyenleri ve veteriner sağlık teknisyenlerinin çoğunluğu, bakanlık ile
Yükseköğretim Kurulunun yapmış olduğu anlaşma sonucu, Açık Öğretim Fakültesinin
iki yıllık önlisans programına katılarak mezun olmuşlar ve teknikerlik unvanını
almaya hak kazanmışlardır. Önlisans programını bitiren ziraat teknisyenleri,
kanunî hakları olan teknikerlik unvanının sağladığı her türlü özlük ve sosyal
haklardan yararlanabildikleri halde, veteriner sağlık teknisyenleri bu
haklardan yararlanamadıkları gibi, teknikerlik unvanını dahi alamamaktadırlar.
Bu farklı uygulamanın sebebi, hizmet sınıflarının farklı olmasından dolayıdır.
Ziraat teknisyenleri teknik sınıfa dahil edilirlerken, veteriner sağlık
teknisyenleri sağlık hizmetleri sınıfına dahil edilmişlerdir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli hizmet
sınıflarının belirlendiği 1 sayılı cetvelde sağlık hizmetleri sınıfı bölümünde
teknikerlik kadrosu olmadığından dolayı, ziraat teknisyenlerinin aldığı 2 200
puanlık ekgösterge, yanödeme ve özel hizmet tazminatlarını veteriner sağlık
teknisyenleri alamamaktadırlar. Bu durumdaki veteriner sağlık teknisyenlerinin
emekli ikramiyelerinde 2 milyar lira, emekli maaşlarında da 100 milyon lira
civarında önemli kayıpları söz konusudur. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün
konuyla ilgili 30.9.1998 tarih ve 5523 sayılı ve 15.5.2000 tarih ve 2491 sayılı
yazılarında, sağlık hizmetleri sınıfına dahil kadrolarda bulunan iki ve üç
yıllık yükseköğrenim mezunu personele diğer hizmet sınıflarında yer alan
emsalleriyle aynı ekgösterge rakamları uygulamasının hakkaniyete uygun olacağı
şeklinde görüş belirtilmesine rağmen, veteriner sağlık teknisyenlerinin bu
şekildeki mağduriyetleri halen devam etmektedir. Bu uygulama, aynı zamanda,
Anayasamızın 10 uncu ve 55 inci maddelerine de aykırı bir uygulamadır. Sayın milletvekilleri, veteriner sağlık teknisyenleri,
veteriner sağlık teknisyenleri meslek liselerinden mezun olarak ülkemizin dört
bir yanında görev yapmaktadırlar; ancak, ne yazık ki, mesleklerini icralarıyla
ilgili herhangi bir yönetmelik bulunmamaktadır. Kamuda fiilî olarak çalışarak
tecrübe kazandığı konularda emekli olduktan sonra da çalışıp çalışmayacakları
yönünde bir yasa ya da yönetmeliğin bulunmaması, veteriner sağlık
teknisyenlerimizi emeklilik konusunda karamsarlığa itmektedir. Dolayısıyla,
veteriner sağlık teknisyenleri, mesleklerini hangi şartlarda, ne şekilde
yürütebileceklerinin sınırlarını belirleyen, yetki ve sorumluluklarını tespit
eden bir yönetmeliğin acilen çıkarılmasını beklemektedirler. Veteriner sağlık teknisyenlerinin bir diğer önemli
sorunu da, yanödeme ve özel hizmet tazminatları oranlarının, kendileriyle
eşdeğer durumda olan ve aynı şartlarda görev yapan teknik elemanlara göre daha
az olmasıdır. Veteriner sağlık teknisyenleri, yanödeme ve özel hizmet tazminatı
oranlarının, eşdeğer teknik elemanlarla aynı
seviyeye getirilmesini talep etmektedirler. Veteriner sağlık teknisyenlerinin bir diğer sıkıntıları
da, emsalleri teknik elemanlara göre bir derece aşağıdan göreve başlamalarıdır.
Dolayısıyla, bir derece eksik göreve başlamaları, önemli bir mağduriyete sebep
olmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; veteriner sağlık
teknisyenlerinin yukarıda arz etmeye çalıştığım sorunlarından başka, acil çözüm
bekleyen başka sorunlarının da olduğu muhakkaktır. Ben, bu kısa süreli
konuşmamda, bu sorunları, sizlere, ancak özetleyerek arz ediyorum... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim. ORHAN ŞEN (Devamla) - Görüldüğü üzere, veteriner sağlık
teknisyenlerinin talepleri, ek bir maaş zammı olmayıp, yanlış ve haksız uygulamalara
son verilmesidir. Dolayısıyla da, sorunlarının çözümünü, 57 nci cumhuriyet
hükümetinden talep etmektedirler. Bu duygu ve düşünceler içerisinde, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyor; ayrıca, bugün kutlamakta olduğumuz Veteriner Hekimleri
Gününü de tebrik ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şen. Gündemdışı konuşmaya Tarım Bakanımız cevap
vereceklerdir. Buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bursa Milletvekilimiz Sayın Orhan Şen'in veteriner
sağlık teknisyenlerinin sorunları hakkında yapmış olduğu konuşmaya açıklık
getirmek ve cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Bakanlığımız bünyesindeki veteriner sağlık
teknisyenleri, ülke hayvancılığının geliştirilmesi, hayvan ıslahı, sağlığının
korunması konularında, hem kendi başlarına ve hem de değerli veteriner
hekimlerimizle birlikte, yurdumuzun en ücra köşesinde her türlü şartlar altında
çok değerli hizmet veren meslek grubudur. Yine, bugün, veteriner hekimlik eğitiminin de
başlamasının 159 uncu yıldönümünü kutladık, kutluyoruz; bu nedenle de,
veteriner hekimlik eğitiminin 159 uncu eğitim yıldönümünün, veteriner
hekimlerimize ve ülkemize sağlıklar ve bereket getirmesini de temenni ediyorum.
Bakanlığımızda 3 000 civarında veteriner sağlık
teknisyeni görev yapmaktadır. Bunlardan 2 000 kadarı, iki yıllık önlisans
yükseköğrenimini tamamlayarak, teknikerlik unvanını da hak etmişlerdir; ancak, 1988
yılından bu yana, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız ile YÖK arasında yapılan bir
protokolle, Bakanlığımızdaki diğer meslek grubu olan ziraat teknisyenleriyle
birlikte, iki yıllık önlisans yükseköğrenim hakkı sağlanan bu meslek grubunda
yer alan personelimiz eğitimlerini başarıyla tamamlamış olmalarına rağmen,
halen yürürlükteki 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda 1 sayılı cetveldeki
düzenlemede sağlık hizmetleri sınıfı bölümünde tekniker unvanı bulunmadığından
fiilen tekniker kadrosu alamamaktadırlar ve verilememektedir; onun için, bir
mevzuat düzenlemesine gerek vardır. Bu nedenle, aynı unvanı hak etmelerine
rağmen, veteriner sağlık teknisyenleri kadrosunda görev yapan tekniker unvanlı
bu arkadaşlarımız, kendilerine eşdeğer düzeydeki bazı meslek gruplarından özlük
hakları açısından geridirler; bunun nedeni, daha önce kendilerine tahsis edilen ve ismen olan, ancak içi boş olan
kadrolardır. O gün, bunlara, bir tekniker unvanı verilmiş, sizi tekniker
yapıyoruz denilmiş; ama, mevzuatta herhangi bir düzenleme yapılmamış.
Teknikerler yüksek ekgösterge alırken, sağlık sınıfında yer alan ismen
"veteriner sağlık teknikerleri" denilen bu arkadaşlarımıza, maalesef,
ekgösterge de verilememektedir. Bugün için önemli sayılabilecek ekonomik
kayıplarına da yol açılmaktadır; bu durum, aynı bakanlıkta görev yapan meslek
grupları arasındaki çalışma barışına da zarar vermektedir. Sayın
milletvekilimizin dile getirdiği bu hususlar yerindedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere,
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
43 üncü maddesi, devlet memurlarına bulundukları derece ve kademeye göre aylık
ücretlerinin hesaplanmasına esas teşkil eden gösterge rakamlarıyla
belirlenmektedir. Bu gösterge rakamlarına ilave olarak 527 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle devlet memurlarına hizmet sınıfları itibariyle unvan veya
aylık alınan dereceler dikkate alınarak, yine aylık ücretlerine doğrudan
yansıyacak ekgösterge rakamları verilmektedir. 527 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli 1 sayılı cetvelin ikinci sırasında bulunan tekniker hizmetler
sınıfının (c) bendinde yer alan tekniker unvanlı kadroların 1 inci derecesinde
olanlara 2 200, 2 nci derecesinde olanlara 1 600, 3 üncü derecesinde olanlara 1
500, 4 üncü derecesinde olanlara 1 100 puan ekgösterge rakamı belirlenirken,
aynı cetvelin üçüncü sırasında bulunan sağlık hizmetleri sınıfında tekniker
unvanlı kadrolar tanımlanmamış olması nedeniyle, kadroları bu sınıfa dahil olup
da tanımlanmayan unvanlara ait (c) bendi uygulanamamaktadır. Bu bende göre,
kadronun 1 inci derecesinde olanlara 1 500, 2 nci derecesinde olanlara 1 100, 3
üncü derecesinde olanlara 800, 4 üncü derecesinde olanlara da 650 puan
ekgösterge rakamı verilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 43 üncü ve diğer
maddeleri göz önüne alındığında, aylık ödemelerde ve ödenecek zam ve
tazminatlarda eşdeğerde olduğu değerlendirilirken, teknik hizmetler sınıfında
yer alan personel ile sağlık hizmetleri sınıfında yer alan personel arasında
diğer ödemelerde herhangi bir farklılık yoktur. Bu nedenle, yalnızca, tekniker
unvanlı kadrolarda, teknik hizmetlerde görev yapan personel ile sağlık
hizmetlerinde görev yapan personel arasındaki ekgösterge farkı da, buradan
doğmaktadır. Ancak, bu sınıfta görev yapan arkadaşlarımıza, belki bu tekniker
unvanı yerine, onların hak ettiği, değişik sağlık kadrolarındaki unvanlar
verilerek, özlük hakları yıllar önce düzeltilmeliydi. Bahse konu olan bu hususun giderilmesi ve
personelimizin özlük haklarının iyileştirilmesinin sağlanması için,
Bakanlığımızca, Başbakanlık, Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına hitaben
birinci ayın 23'ünde yazı yazılmıştır. Yine, Başbakanlık, Devlet Bakanlığı ve
Maliye Bakanlığına, bu konunun düzeltilmesi için dördüncü ayın 27'sinde
tekraren yazılmıştır. Maliye Bakanlığına hitaben, yedinci ayın 21'inde tekrar
yazı gönderilmiştir. Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimize,
memurların özlük haklarında kanun hükmünde kararnameyle değişiklik yapma
yetkisi veren yetki kanunu çerçevesinde, yine, bu tekniker unvanındaki
arkadaşlarımızın durumunun düzeltilmesine ilişkin olan talebimiz, Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne de gönderilmiştir. Değerli milletvekilleri, bunun çözümü için, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Mecliste grubu
bulunan tüm partilere mensup milletvekillerince sunulan, 657 Sayılı Kanuna Ek 1
Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, Plan ve Bütçe
Komisyonuna sunulan şekliyle kanunlaşması yönünde görüş ve isteklerimiz de
iletilmiştir. Sağlık hizmetleri sınıfında yer alan veteriner sağlık
teknikerlerinin bu mağduriyetlerinin çözüm yeri Yüce Meclistir. Plan ve Bütçe
Komisyonunda bekleyen ve Mecliste grubu bulunan partilere ait
milletvekillerinin imzasını taşıyan kanun teklifinin bir an önce Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülüp yasalaştırılmasıyla, Anayasamızın 10 uncu ve 55 inci
maddelerine aykırılık gösteren ve beş yıldır süren bu mağduriyet giderilmiş
olacaktır. Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak, konunun takipçisi olduğumu ve
olacağımı, bir kez daha huzurunuzda arz etmek istiyorum. Yönetmelik konusuna gelince; şu an, Hayvan Islahı
Kanununun ilgili maddeleri, Meclisimizde günün şartlarına göre değiştirilerek
çıkarılmıştır. Bu kanunun uygulanmasına yönelik hazırlanan yönetmelik
çalışmalarımız devam etmektedir. Bu yönetmelikler içerisinde, veteriner sağlık
teknisyenleri ve teknikerlerinin görev ve sorumluluklarıyla ilgili düzenlemeler
de bulunmaktadır. Ayrıca, bu meslek grubuna yönelik görev ve sorumlulukla
ilgili olarak bir yönetmelik, ilgili kanunlara göre hazırlanıp yakında
yayımlanacaktır. Veteriner sağlık teknisyenleri ve teknikerlerinin özlük
haklarıyla ilgili bu hususu burada dile getirirken, müsaade ederseniz, bir de,
veteriner hekimlerimizin hak ettiği hekimlik unvanıyla da ilgili olarak, Sayın
Başkanımıza ve Meclisimize şu teklifte bulunmak istiyorum: Veterinerlerimizin
"veteriner hekimlik" unvanını almasına dair gerekli yasal değişiklik
komisyonlarda görüşülmüş, kabul edilmiş ve Yüce Meclisin gündemine gelmiştir.
Bütün değerli partilerimizin Grup Başkanvekillerinden, bir an önce, bu
değişiklik teklifinin de Meclis gündemine alınmasını ve veteriner hekimlerimize
de hak ettikleri bu hekimlik unvanının verilmesini, 2000'li yıllara geldiğimiz
bugünlerde, bu unvanın uzun süredir verilmemesinin bir eksiklik olduğunu
belirtiyorum. Tekrar, veteriner hekimlik eğitiminin 159 uncu
yıldönümünün, ülkemize, veteriner hekimlerimize, sağlık camiamızdaki
çalışanlara hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır. Biz de,
veteriner hekimlerin bu mutlu gününü kutluyoruz efendim. Gündemdışı üçüncü söz, Hakkâri'nin sorunlarıyla ilgili
söz isteyen, Hakkâri Milletvekili Sayın Hakkı Töre'ye verilmiştir. Buyurun Sayın Töre. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. 3. – Hakkâri
Milletvekili Hakkı Töre’nin, Hakkâri’nin sorunları ile alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması HAKKI TÖRE (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ilimizin genel sorunları hakkında gündemdışı söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi,
hükümet, yurtdışına çıkışlarda 50 dolarlık harç almaya başlamıştır. İlimizin
Yüksekova İlçesi Esendere Beldesini ziyaretim sırasında, vatandaşlarımız, bu 50
dolarlık harca karşı tepkilerini dile getirdiler. Esendere sınır kapısından 1-30 Temmuzda geçiş
yapanların sayısı 3 500 kişidir. 50
dolarlık harçtan sonraki bir ay içerisinde, çıkış yapanların sayısı 500'e
inmiştir. Vatandaşlarımızın bir kısmı sınırın diğer tarafındaki akrabalarını ziyaret
için, bir kısmı ise ticaret için gitmektedir. Bizim talebimiz, bu harcın 15-20
milyon gibi makul bir seviyeye çekilmesi veya tamamen kaldırılmasıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sınır ticareti
kapsamında Habur Sınır Kapısından çeşitli mal götürüp mazot getiren kamyon
sayısı 46 000'den 3 000'e düşmüştür. Bir kamyoncunun 4 kişilik bir aileye
baktığını düşünürseniz, 160 000 kişinin aç kaldığını anlarsınız. İlimde yapılan sınır ticareti durmuştur. Hayvancılık
diye bir şey kalmamıştır. Bütün girdilerin yüzde 1 000- 2 000 arttığı halde, et
fiyatlarının iki-üç yıldır aynı kalmasını nasıl açıklıyorsunuz?! Doğu ve güneydoğuda terör olayları bitmiştir. Ekonomik
ve sosyal alanda ne yapacaksınız? Açlık ve işsizlik için ne yapacaksınız? Yeni
bir planınız var mı? (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Yoksa, yine, içi boş bir paket mi açacaksınız. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Maalesef, vatandaş, gelecekten ve sizden ümidini
kesmiştir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ülkenin
başına kara bulutlar gibi çöktünüz; ne esiyorsunuz ne de yağıyorsunuz!.. (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Çiftçimizin hali ortadadır.
Cezaevlerindeki katilleri saldınız; şimdi, çiftçilerimizi dolduracaksınız. (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Millet feryat ediyor; siz,
kulak tıkıyorsunuz. Kemer sıka sıka vatandaşın belini ortadan kestiniz. (DYP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Neye elinizi atsanız,
kuruttunuz. Artık, sizi, Derviş de kurtaramaz. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, yapacağınız tek ve son bir iş kalmıştır; millete
gitmek. Korkmayın; korkunun ecele faydası yoktur. (DYP sıralarından alkışlar)
Gelin, emaneti sahibine teslim edin. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DYP, AKP ve
SP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim, Sayın Töre, bu güzel
konuşmanız için. Gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın bakanımız var
mı? Yok. Anlaşılan, sayın hükümetimiz Hakkâri'nin sorunlarına
pek ilgi duymuyor herhalde; öyle görünüyor. Değerli milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar
bitmiştir. Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Abdülkadir Akcan,
gönderdikleri bir yazıda, 18 Ekimde burada yapılan bir gündemdışı konuşmaya,
Elazığ'da, İller Bankasına mensup 7 vatandaşımızın -bunların 6'sı mühendistir-
trafik kazasında şehit olmaları nedeniyle, burada mücbir sebepten dolayı
bulanamadığı için cevap veremediğini, bugün cevap vermek istediğini bize
iletmiştir. Ama, değerli milletvekilleri, İçtüzüğün 59 uncu maddesinde,
gündemdışı konuşmaya hükümetin cevap verebileceği belirtilmiş; ancak, hangi
tarihte cevap vereceğine dair bir açıklık yoksa da, maddenin başında,
olağanüstü acele hallerde, Genel Kurulun bilgisine sunulması öngörülen
olaylarda gündemdışı söz veriliyor. Sayın Bakanım, size söz vermek de isterdim; ama, bu
yolu açarsak, ileride çok sıkıntı olabilir. Gerçekten, biz de, bu
arkadaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve size başsağlığı
diliyoruz efendim. MEHMET PAK (İstanbul) - Sayın Başkan, mücbir sebep
olduğuna göre, Sayın Bakanımızın talebi haklıdır. BAŞKAN - Efendim, mücbir sebep var da... Yani, bu,
başka şekilde de kullanılabilir. Ben durumu izah ettim. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Meclis araştırma önergeleri vardır; okutuyorum: C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Niğde
Milletvekili Mükerrem Levent ve 25 arkadaşının, madencilik sektörünün içinde
bulunduğu durum ile bor ve altın madenleri konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/211) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum, ihracatın
düşmesi, şirketlerin içinde bulunduğu durum, devlet ve özel sektör
madenciliğinde arama ve sondaj maliyetlerinin yüksek olması, bor maden
işletmeciliğinin özelleşme safhaları ve ülkemize bırakacağı getiriler,
Türkiye'deki altın madenleriyle ilgili basında çıkan yanlış beyanlar üzerine
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe: Zengin maden kaynakları sayesinde Anadolu, tarih
boyunca uygarlıkların beşiği olmuştur. Dünyadaki ilk kurşun ve demir maden işletmesi
Anadolu'da yapılmıştır. Ancak, ülkemizde bugün işletilen bir altın madeni
yoktur; fakat altın madenciliğindeki yöntemin aynısı kullanılarak, 1987
yılından beri Eti Holding tarafından Kütahya'daki 100 üncü yıl gümüş madeni
işletilmektedir. 1985 yılında Maden Kanununda, yabancı sermayeli
şirketlerin maden ruhsatı almasına olanak tanıyan değişiklik yapılmıştır. Yirmi
kadar yabancı şirket, altın madenciliğine yatırım yapmak üzere Türkiye'ye
gelmiştir; fakat, bugün yabancı şirketlerden sadece 3 tanesi kalmış ve
diğerleri bürokratik engeller ve izin sürecinin uzun ve yıpratıcı seyri
nedeniyle Türkiye'den ayrılmışlardır. Yabancı sermayeli şirketlerin, 80'lerin sonundan beri,
ülkemizde altın madenciliği yaptıkları arama yatırımları sonucunda, daha
önceden bilinmeyen altın yatakları tespit edilmiştir. Bugün itibariyle 7 adet altın projesi işletmeye hazır
beklemektedir. Bu projelerde 260 ton altın rezervi belirlenmiştir. Bu rezervin
parasal değeri 2,75 milyar dolardır. Ülke ekonomisinde yaratacağı katmadeğer
ise, 11 milyar dolardır. Bu değer, altın projelerinin gerçekleştirilmemesi
nedeniyle son 10 yılda ekonominin kaybı olarak ifade edilebilir. Bu nedenlerle, 1 500 kadar işçi çalışacaktır. Yan
sanayilerde yaratılacak istihdam ise 21 000 kişi civarındadır. Bilinen işletilebilir altın rezervi 4-5 yıl kadar önce
60 ton civarında iken, bugün bu rezervin yaklaşık 4 misli artmış olması,
Türkiye'nin işletilebilir altın rezervlerinin daha da yükselebileceğinin bir
göstergesidir. Yukarıdaki açıklanan nedenlerle bir Meclis araştırması
komisyonu kurulmasında büyük yarar vardır. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme sırasında yapılacaktır. Diğer önergeyi okutuyorum: 2. – Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı
olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/212) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Son zamanlarda Doğan grubu ile Star grubu arasında
kendisine bağlı medya kuruluşlarında karşılıklı ithamlar devam etmektedir.
Yapılan suçlamalar kamuoyunda devlete ve müesseselerine olan güveni
sarsmaktadır. Bugüne kadar yapılan suçlamalarla ilgili herhangi bir
devlet kurumu tarafından da ciddî araştırma başlatılmamış ve herhangi bir işlem
yapılmamıştır. Ayrıca, her iki medya grubu da iddialarının araştırılmasını
talep etmektedirler. İki medya kuruluşunun, bir bölümü devlet kuruluşlarını
da ilgilendiren iddialarını millet adına araştırmak ve gerçeği ortaya çıkarmak,
tüm hakikati milletimize açıklamak görevi en fazla TBMM'ne düşmektedir. Bu amaçla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü
maddesi gereğince iki medya grubunun birbiri hakkında yaptıkları iddiaları
araştırmak üzere bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutuyorum: D) TEZKERELER
VE ÖNERGELER 1. – Uluslararası Demokrasi Enstitüsü
Başkanının vaki davetine icabetle, Rodos'ta düzenlenecek olan Doğu Akdeniz
Bölgesi III. Genç Parlamenterler Konferansına katılacak Parlamento heyetinde
yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/907) 23 Ekim 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Uluslararası Demokrasi Enstitüsü Başkanının vaki
davetine icabetle, 25-28 Ekim 2001 tarihleri arasında, Yunanistan Parlamentosu
ve Rodos yerel yönetimlerinin işbirliğiyle Rodos'ta düzenlenecek olan Doğu
Akdeniz Bölgesi III. Genç Parlamenterler Konferansına, Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen oluşturulacak parlamento heyetinin katılması, TBMM Genel
Kurulunun 9 Ekim 2001 tarih ve 4 üncü Birleşiminde kabul edilmiştir. Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi
oluşturmak üzere Siyasî Parti Gruplarınca bildirilen üyelerimizin isimleri
Genel Kurulun bilgilerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım: 2. – Almanya Federal Cumhuriyeti
Parlamentosu üyesi ve Tüketici Haklarını Koruma Gıda ve Tarım Komisyonu Başkanı
Peter Harry Carstensen'in resmî davetine TBMM'yi temsilen Eskişehir
Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Mahmut Erdir'in
icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/908) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosunun 15-17 Kasım
2001 tarihinde Berlin'de düzenleyeceği "Avrupa Gıda Güvenliği ve
Parlamentoların Bu Konu Üzerindeki Sorumluluğu" konulu formuna Eskişehir
Milletvekili ve TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Mahmut Erdir,
Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu üyesi ve Tüketici Haklarını Koruma
Gıda ve Tarım Komisyonu Başkanı Peter Harry Carstensen tarafından 18 Haziran
2001 tarihli yazıyla ismen davet edilmiştir. Söz konusu davete Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsilen Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanının icabet etmesi hususu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin 3 üncü bendi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur. Ömer İzgi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre
verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır. Birinci önerge, Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa
Kamalak'ın, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesidir. Önergeyi okutuyorum efendim: 3. – Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa
Kamalak'ın, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/299)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/411) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifimizin, İçtüzüğün 37/2 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul
gündemine alınması için gerekli işlemin yapılmasını müsaadelerinize arz ederim.
Saygılarımla. 27.03.2001 Mustafa Kamalak Kahramanmaraş BAŞKAN - Önerge üzerinde, komisyon ve hükümet söz
istememişlerdir. Sayın Kamalak, söz istiyor musunuz? MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Evet. BAŞKAN - Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın Kamalak. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi hürmetle
selamlıyorum. Teklifimizle, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun iki
maddesinin değiştirilmesini teklif ediyorum. Bildiğiniz gibi, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu, olağanüstü bir dönemin ürünüdür, alelacele getirilip
çıkarılmış bir kanundur. O münasebetle, üniversitelerimizin ihtiyacını
karşılamaktan uzaktır. Bu sebepledir ki, 1981 yılından bu yana, benim
tespitlerime göre, tam 37 defa değişikliğe uğramıştır; ama, yine de
üniversitelerimizin ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Teklifimizle, bu
ihtiyaçlara kısmen de olsa cevap vermeyi amaçlamaktayız. Teklifimizin 1 inci maddesiyle, yükseköğretim
kurumlarındaki, yani, üniversitelerdeki rektör seçimlerinin yeniden
düzenlenmesini teklif ediyoruz. Bugünkü mevcut kanuna göre, üniversitelerimiz,
rektör adayı olarak 6 kişiyi, 6 profesörü belirlemektedir. Değerli arkadaşlarım, halbuki, her bir üniversiteye 1
rektör lazım; ama, kanun gereği, üniversitelerimiz, öğretim üyeleri,
profesörlerimiz, 6 aday seçmek durumunda; 5 olursa olmaz, seçim geçerli değil.
Bütün öğretim üyeleri bir tek aday üzerinde ittifak etseler, yine geçerli
değil. Niye; çünkü, bu tür seçim, üniversitenin bir aday üzerinde anlaşmış olması,
keyfîliğe mani olmaktadır. Bu münasebetle, bugünkü kanuna göre,
üniversitelerimiz, 6 aday belirlemekte; YÖK, bunu 3'e indirmekte. 3'e
indirirken, YÖK, birinci sıradaki adayı bütünüyle liste dışı bırakabilmekte,
sadece kendisine oy vermiş olan altıncı aday, yahut bir adayı liste başı
yapabilmektedir. Biz diyoruz ki: Böyle seçim olmaz. Üniversitelerimiz 2
aday belirlesin. Yüksek Öğretim Kurulu da, bu 2 adayı, atanmak üzere, Sayın
Cumhurbaşkanına sunsun. Peki, 1 aday olsa olmaz mı? Tabiî, bizim tercihimiz o
yönde; ancak, Anayasamız, Cumhurbaşkanının yetki ve görevlerini sayarken
"üniversite rektörlerini seçmek" ifadesini kullandığı için, seçimin
yapılması için de birden fazla alternatifin bulunması mecburiyetinden dolayı,
teklifimizde, üniversiteler, rektör adayı olarak 2 profesörü belirler diyoruz.
Oylar, tabiî, gizli olarak verilecektir. Değerli arkadaşlarım, teklifimizin 2 nci maddesiyle,
YÖK Başkanının seçimini yeni esaslara bağlıyoruz. Biliyorsunuz, YÖK Başkanı,
genelde, YÖK, idarî yapının içinde yer almaktadır; ama, YÖK'ün işlemlerine
karşı ne Türkiye Büyük Millet Meclisi ne de hükümet herhangi bir işlem
yapamamaktadır. Bu, YÖK'ün yapısından kaynaklanan bir durumdur. Demokratik bir
ülkede, bir hukuk devletinde böyle uygulamalar olamaz. Mesela, YÖK Başkanını,
hiçbir sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı seçmektedir. YÖK Başkanının seçmiş
olduğu işleme karşı, Danıştayda, şurada burada dava açılamamaktadır. Bizim
teklifimizde, diyoruz ki: YÖK Başkanını, YÖK üyeleri arasından hükümet
belirlesin. Daha doğrusu, hükümet, YÖK üyeleri arasından 3 aday belirlesin; bu
adayları, tıpkı Sayıştay Başkanının seçiminde, RTÜK üyelerinin seçiminde,
Sayıştay denetçilerinin seçiminde olduğu gibi, Meclise sunsun. Dolayısıyla, YÖK
Başkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçsin diyoruz. Yani, inisiyatifi size
veriyoruz, hükümete veriyoruz. Başka bir ifadeyle, sorumluluk taşıyan bir
makamın atanmasını, seçilmesini, yine, sorumluluk taşıyan, millete karşı
sorumlu olan hükümete veriyoruz, millete karşı siyaseten sorumlu olan siz değerli
milletvekillerine veriyoruz. Kanaatimizce her yetki, mutlaka, bir sorumluluğu
da beraberinde getirmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika süre veriyorum, lütfen bitirin. MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
gittiğiniz her yerde, seçmeninizle muhatap olduğunuzda, mutlaka, şu veya bu
şekilde YÖK'ün işlemlerine karşı sıygaya çekilmişsinizdir; ama, boynunuzu
bükmüşsünüz ve "hükümetimizin elinde bir şey yok, Meclisin elinde bir şey
yok, bizim yapacağımız bir şey yok" demişsinizdir. Biz diyoruz ki, yetki ve sorumluluk ilkesinin gereği
olarak, buyurun, teklifi önünüze getirdik, takdir sizlerin arkadaşlar. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kamalak. Sayın Şahin, siz de söz istemişsiniz, buyurun efendim. Sayın Şahin, 5 dakika... Oradan mı konuşacaksınız? MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yerimden Sayın Başkan. BAŞKAN - Bu, kürsüden konuşulur Sayın Şahin.
Biliyorsunuz, iki kişinin konuşma hakkı var; 5’er dakika iki milletvekiline... MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Çok kısa olarak... BAŞKAN - Peki, kısa bir açıklama yapacaksanız, buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Sayın Kamalak'ın, doğrudan gündeme alınma önergesi ve
bu önergeye konu kanun teklifini biz de yerinde görüyoruz. Biraz önce Sayın
Kamalak da ifade ettiler, rektör seçimlerinin yeniden düzenlenmesini öngören ve
ayrıca, YÖK Başkanının seçimini yeni esaslara bağlayacak olan bu kanun teklifi,
yüksek öğretim kurumlarında epeydir yaşanan sıkıntılara bir nebze merhem
olacaktır diye düşünüyoruz ve her kişi ve kurumun, bu ülkede, mutlaka, millî
iradeye karşı sorumlu hale getirilmesinin Türkiye'de yaşanan sıkıntıların
çözümünde başrol oynayacağını düşünüyor, desteklediğimizi ifade ediyor,
teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin. Sayın Köse, siz söz istemişsiniz; ama, bir kişiye
verebiliriz. Ben, İçtüzüğü burada aynen uygularım. Kusura bakmayın, özür
dilerim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir açıklık
getireceğim de onun için... BAŞKAN - Peki, emsal olmamak üzere, buyurun. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Önce, görevinizde başarılar
diliyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Usule dikkat ettiğinizi
bilenlerdenim; ancak, çok önemli olduğu için... Çok teşekkür ediyorum. Sayın Kamalak, Uzlaşma Komisyonumuzun üyesidir; yani,
Saadet Partisi adına, anayasa değişikliklerini görüşen bir komisyondadır.
Kendileri de biliyorlar ki, Sayın Cumhurbaşkanının yetkileri dahil, şu anda
Uzlaşma Komisyonunun önündeki görüşülecek anayasa değişikliğiyle ilgili
maddelerden bir tanesi de YÖK'le ilgilidir; yani, üniversitelerimizi
ilgilendiren Yüksek Öğretim Kurumuyla ilgilidir. Ben, getirdiği için teşekkür
ediyorum, böyle bir görüşünden dolayı... Ancak, izin verirlerse -şimdi menfi oy
kullanacağız, ayıp olmasın; çünkü- gündemimiz anayasa değişikliğidir, Anayasada
çok daha detaylı bir değişiklik yapılacaktır; ondan sonraki değişikliklerde bu
mesele gündeme alınırsa daha iyi olur diye düşünüyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Peki, Sayın Köse. Aslında, komisyon veya
hükümet sizin bu açıklamanızı yapabilirdi. Teşekkür ederim efendim. Efendim, doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Çoğunlukla kabul edilmediği
görülmektedir; doğrudan gündeme alınma isteği kabul edilmemiştir. İkinci sırada, Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesi vardır;
okutuyorum efendim. 4. – Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/682)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/412) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına (2/682) esas numaralı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair
Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifim, Başkanlığınızca, 16.2.2001 tarihinde ilgili
komisyonlara havale edilmiştir. Ancak, komisyonlar, havale tarihinden itibaren
45 gün geçtiği halde teklifi gündemine alıp görüşmemişlerdir. İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul
gündemine alınması hususunda gereğini arz ederim. Şükrü Ünal Osmaniye BAŞKAN - Buyurun Sayın Ünal. (AKP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Osmaniye İlimizde "Osmaniye Üniversitesi" adında bir
üniversite kurulmasıyla ilgili kanun teklifimin doğrudan gündeme alınmasıyla
ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir üniversitenin,
ilim yuvası olarak, bulunduğu şehre ve çevresine, gerek ilmî ve gerekse sosyal
ve ekonomik katkısı tartışılamaz bir gerçektir. Aynı zamanda, bir ülkenin
nüfusunun eğitim düzeyi, gelişmişlik göstergelerinden biridir. İleri eğitim
aşamalarından geçmiş insanların çoğunluğunu oluşturduğu bir nüfus, önemli bir
gelişme ve kalkınma potansiyelidir. Türkiye'de yükseköğrenimdeki okullaşma oranı, yüzde 27
olarak gözükmektedir; oysa, bunun yüzde 18'i örgün öğretim içindedir.
Nüfusumuzun eğitim düzeyini yükseltmek, insangücümüzün niteliğini artırmak
amacıyla, gençlerimize yükseköğrenim görme imkânı sağlamalıyız. Yükseköğretim
kurumlarımızın yurt geneline dengeli dağılımını dikkate alarak, belli objektif
ölçütler doğrultusunda, gereken şartları barındıran illerimize yeni
üniversitelerimizi kurmalıyız. Osmaniye İlimiz, bünyesinde açılacak bir üniversite
için, gereken fizikî, ekonomik ve sosyokültürel şartları taşımaktadır. İlimizin ve yakın çevresinin nüfus büyüklüğü ve nüfus
artış hızı, üniversiteye giriş başvuru sayısı, giriş sınavını kazananların
sayısı, ortaöğretim kurumlarının kalite düzeyi ve kapasiteleri, gayri safî
millî hâsılaya katkısı bakımlarından, Osmaniye, tüm elverişli şartlara
sahiptir. Üniversite için gereken alan da hazır bulunmaktadır. Yeni
illerimizden Osmaniye, yeni üniversitesiyle gelişme ivmesini artıracak,
Çukurova odaklı katkısını, ülke düzeyine yoğunlaştırarak taşıyacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sayın grup
başkanvekillerimize takdim ettiğim, Osmaniye ve Osmaniye Meslek Yüksekokulumuzu
tanıtan broşürde de görüleceği üzere, Meslek Yüksekokulumuz, 541 dekar kampus
alanı, 250 kişilik kız ve erkek öğrenci yurdu ve hizmete girmek üzere olan 1
000 öğrenci kapasiteli yurdu ile yabancı dil, inşaat programı laboratuvarları,
elektrik, elektronik laboratuvarları, seramik programı laboratuvarları, makine
programı laboratuvar ve atölyeleri, ayrıca, spor kompleksleriyle, üniversite
olmaya hazır fizikî mekanlara sahiptir. Şu anda, Osmaniye Meslek Yüksekokulumuzda, inşaat,
elektrik, makine, seramik, çevre koruma, endüstriyel elektronik, harita
kadastro, bilgisayar, işletmecilik, muhasebe programları uygulanmakta ve
eğitimi verilmektedir. Yüksek huzurlarınızda, Osmaniye Meslek Yüksekokulumuzun
gerek fizikî mekânları ve gerekse eğitim-öğretimin yüksek bir düzeye
ulaşmasındaki katkılarından dolayı, eski müdür Prof. Dr. Sayın Kazım Türücü
Beye ve öğretim üyelerine, Osmaniye halkı adına teşekkür ediyorum; yeni atanan
müdürümüz Prof. Dr. Sayın Nebahat Sarı Hanımefendiye de, yüksekokulumuzu
üniversiteye taşıma gayretlerinde başarılar diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmaniye halkı
adına, Osmaniye üniversitesiyle ilgili kanun teklifimizin gündeme alınması
yönünde göstereceğiniz ilgiye teşekkür ediyor; Osmaniye halkı adına, hepinize,
sevgiler ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal. Sayın Gönül, bu önergeyle ilgili mi söz istiyorsunuz? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Evet. BAŞKAN - O zaman, buyurun, kürsüden konuşun. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yerimden de olabilir... BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğümüze göre, konuşma, Başkana
ve Genel Kurula hitaben, kürsüden yapılır. O bakımdan, İçtüzükten doğan bu
hakkı orada kullanırsak daha iyi olur. Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz evvel, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınma talebinde bulunan ve gerekçesini gayet güzel bir
şekilde Muhterem Heyetinize arz eden Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal Beyin
talebi konusunda, gerek şahsım gerekse Grubum adına söz aldım. Sayın Başkana, bu ilk oturumundan itibaren, hem hayırlı
olması dileğinde bulunuyorum hem de başarılar diliyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
gerçekten, biraz evvel gerekçede sözlü olarak ifade edildiği gibi, Osmaniye
İli, gerek eğitim potansiyeli gerekse altyapı hazırlığı ve fizikî imkânları
itibariyle, kanun teklifinde belirtilen ve kapsamı ifade edilen yeni bir
üniversiteye kavuşmayı hak etmiştir. Şüphesiz, 1983 yılında açılan yüksekokulun bugüne
kadarki eğitim dönemi ve bu dönem içerisinde, Osmaniyelilerin, bu eğitim
yuvasının gelişmesi, kökleşmesi, daha çağdaş, daha verimli bir eğitim düzeyine
ulaşması yönündeki fedakârlıkları ve katkıları şayanı dikkattir ve tebrik
edilmeye değerdir. O nedenle, bugün itibariyle, bu yüksek eğitim kurumu, gerek
teknik programlar bölümü gerekse iktisadî ve idarî programlar bölümü olarak iki
ana bölümde eğitim vermekte ise de, uygulanan programlar itibariyle de sekiz
programa ulaştığı görülmektedir. Biz, bu kanun teklifinin, Osmaniye'nin geleceği
açısından, eğitim düzeyi açısından ve Türk millî eğitimine, Türk eğitimine
katkıları açısından, "Osmaniye Üniversitesi" adıyla Osmaniye İlinde
bir üniversite kurulmasının faydalı olduğuna, gerekli olduğuna ve kaçınılmaz
olduğuna inanmaktayız. O nedenledir ki, Doğru Yol Partisi Grubu olarak,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması yolundaki öneriyi
desteklediğimizi ifade ediyor, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP,
DSP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül. Sayın milletvekilleri, bu konuda, ayrıca, Osmaniye
Milletvekili olması dolayısıyla, Sayın Birol Büyüköztürk de söz istemişlerdir. Yalnız, bizim İçtüzüğümüze göre bir kişiye söz
veriyoruz; ama, yerinizden, bir iki cümle söylerseniz... Ben, böyle, İçtüzük
dışına çıkmayı pek sevmem de; ama, yine de, neyse... Birdenbire kural değiştirirsek, arkadaşlarımıza karşı
büyük haksızlık etmiş oluruz. Buyurun efendim; kısa bir açıklama... BİROL BÜYÜKÖZTÜRK (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Şükrü Ünal'ın, Osmaniyemizde
bir üniversite kurulmasıyla ilgili verdiği kanun teklifi için, gerek Osmaniyeli
olarak gerekse Türkiyemizde yapılan tüm hizmetler açısından teşekkür ediyorum. Yalnız, başta Sayın Genel Başkanımız Milliyetçi Hareket
Partisi Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli olmak üzere, Osmaniyemizin diğer
milletvekilleriyle, bu konuda altyapı çalışmasını sürdürmekteyiz. Ayrıca, yalnız Osmaniye'de değil, tüm Türkiyemizde, hak
eden tüm illerimizde üniversite kurulması için, hükümetimizden gelen bir öneri
doğrultusunda, Millî Eğitim Komisyonunda birtakım kriterler belirlenecektir ve
bu kriterler çerçevesinde, gerek Osmaniyemize gerekse hak eden diğer illerimize
üniversite kurulacaktır diyor; Osmaniye'ye üniversite kurulması için yapılan
çalışma için de teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyüköztürk. Sayın milletvekilleri, aslında, bu gibi önergeler
işleme konulmadan önce -İçtüzüğümüz buna müsait- eğer, komisyon veya hükümet,
çıkıp, bu kanun teklifinin komisyon gündemine alınmamasının nedenlerini Genel
Kurula izah ederlerse, burada da uzun uzadıya konuşma imkânı doğmaz. O
bakımdan, rica ediyorum, bundan sonra, bu 37 nci maddeye göre doğrudan gündeme
alınma önergelerinde -İçtüzüğümüz müsaittir- ilgili komisyon veya hükümet
çıksın, bunu açıklasın; Genel Kurul daha rahat karar verir. Efendim, teklifin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Herkes kabul ediyor Sayın Başkan. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kabul ediyorlar Sayın Başkan. BAŞKAN - Kabul edilmiştir. Efendim, bakalım... Yani, arkadaşlarımız, böyle,
iştahsız iştahsız kaldırıyorlar ellerini de... ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, zatıâlinize ve
Yüce Heyete, gösterdikleri ilgiden dolayı huzurunuzda teşekkür ediyorum.
İnşallah, kanunlaşması konusunda da aynı ilgiyi bekliyoruz. BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz Sayın Ünal. İnşallah, arka sıralarda kadük olmaz. Üçüncü doğrudan gündeme alınma önergesi, İzmir
Milletvekili Sayın Güler Aslan'ın, İzmir İlinde Uzundere Adıyla Bir İlçe
Kurulması Hakkında Kanun Teklifleriyle ilgilidir. Önergesini okutuyorum efendim: 5. – İzmir
Milletvekili Güler Aslan’ın, İzmir İlinde Uzundere Adı ile Bir İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/553) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/413) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/553) esas no ile havale edilen komisyonda 45 gün
içinde görüşülmeyen kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasını arz ederim. 5.4.2001 Güler Aslan İzmir BAŞKAN - Sayın Aslan, konuşacak mısınız efendim? GÜLER ASLAN (İzmir) - Evet. BAŞKAN - Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İzmir İlinde Uzundere Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/553) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergem hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla
selamlarım. Ünlü tarihçi Heredot'un "en yüce gök kubbenin
altında ve dünyanın en güzel ikliminde" diye söz ettiği, ülkemizde ise
"Ege'nin incisi" diye anılan İzmir; Türkiye'nin üçüncü büyük şehri ve
İstanbul'dan sonra ikinci büyük limanıdır. Konak İlçesinde bulunan eski İzmir
semtiyle beraber anılan Uzundere de, tıpkı, Karabağlar, Gültepe, Yeşilyurt,
Bozyaka, Karşıyaka İlçesine bağlı Bayraklı gibi, ilçe olmayı hak etmiş ve buna
layık yerleşim birimlerindendir. 1997 nüfus sayımına göre, Uzundere'nin nüfusu 2
824'tür; bugün ise, merkez nüfusu yaklaşık 5 000 civarında olup, çevreyle
beraber 175 000'dir ve 1 200 haneden oluşmaktadır. Halkının çoğu İzmir kökenli
olup, bunun yanı sıra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan göç etmiş olan
vatandaşlarımızdan oluşmaktadır. Karabağlar, Yeşilyurt ve Bozyaka, komşu
beldeleridir. Tınazlı ve Kavacık Köyleri Uzundere'ye bağlı olup, Kibar, Özgür,
Devrim, Yüzbaşı Şerafettin, Cennetçeşme, Limontepe, Umut, Yurtoğlu, Abdi
İpekçi, Günaltay, Peker, Gazi gibi mahalleleri vardır. İzmir Büyükşehir Belediyesine ait çöp fabrikası
Uzundere'dedir. Ayrıca, Halk Bankası şubesi, PTT Şubesi, sağlık ocağı, halka
hizmet vermektedir. Asayişi, karakolu bulunan polis sağlamaktadır. Anadolu
lisesi, düz lise ve ilköğretim okulu mevcuttur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu hizmetlerinin
ülke genelinde etkili ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi, ülkemiz coğrafî
yapısındaki kültürel, sosyal ve ekonomik durumlardaki değişikliklerin daha iyi
izlenmesi ve mülkî taksimatların zaman içinde değişen şartlara uygun durumlara
getirilmesi ihtiyacını da beraberinde getirdiği herkesçe bilinmektedir. İktisadî, sosyal ve kültürel gelişmenin olabilmesi
için, kamu hizmetlerinin daha verimli ve hızlı olarak yürütülebilmesi,
hizmetlerin vatandaşa götürülebilmesi gerekmektedir. Emniyet, asayiş ve yatırım
bakımından daha etkin hizmet gerektiren semtlerde ilçe kurulması zorunlu hale
gelmiştir. İlçe olması halinde, hizmetlerin daha etkin, verimli ve
süratli yürütüleceği, eğitim düzeyinin daha yükseleceği, iş imkânlarının
artacağı ve mevcut işsizliği ortadan kaldıracağı şartları dikkate alınacak
olursa, Uzundere merkez olmak üzere, bu ad altında bir ilçe kurulması
gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; değindiğim amaçlar
doğrultusunda, henüz kangren olmamış, umut vaat eden Uzundere'nin ilçe olması
hususunda desteklerinizi bekler, hepinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Aslan. Efendim, önerge üzerinde Sayın Yusuf Kırkpınar söz
istemişlerdir. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır Sayın Kırkpınar. YUSUF KIRKPINAR (İzmir)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın Güler Aslan Hanımefendinin
Uzundere'nin ilçe olması hakkındaki teklifi çok isabetli bir karardır.
Gerçekten, Uzundere, çevresinde bulunan 12 mahalle ve 175 000 nüfusuyla, şehre
en uzak olan semtlerinden birisidir İzmir'in. İzmir'de gerek Uzundere gerek Altındağ gerek Pınarbaşı
gerekse Bayraklı'nın mutlaka ilçe olmasının, o yörenin insanları için büyük
hayırlara vesile olacağını bekliyoruz ve umuyoruz; çünkü, buralara hizmetler,
gerek belediyeden olsun gerekse valilik veya kaymakamlıklardan olsun,
aksamalara sebep olmakta ve insanlarımız günlük işlerini takibe güçlükle
ulaşabilmektedirler. Uzundere beldemiz de, bu saydığım ilçe olmaya namzet olan
ilçelerden birisi olacaktır inşallah; çünkü, Uzundere, mesafe olarak İzmir'e en
uzak metropollerden birisidir. 12-13 mahallesi vardır ve çevresinin 175 000'e
yakın nüfusu vardır. Burada bir ilçe kurulduğu takdirde, oradaki insanlarımıza
hizmetin daha iyi gideceğini biliyorum ve hepinizin desteklerini bekliyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; sağ olasınız.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kırkpınar. Önergeyle ilgili olarak, Sayın İsmail Özgün ve Sayın
Ali Rıza Gönül de söz istemişlerdir. Biraz ilkelerimize aykırı olmakla beraber, ilk
uygulamada hemen... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yerimizden bari kısa bir
açıklama yapalım. BAŞKAN - Peki. Çok kısa olmak üzere, önce, Sayın Özgün'e söz
veriyorum; sizden önce söz istemişti. Buyurun efendim; çok kısa rica ediyorum. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir
Milletvekili Sayın Güler Aslan'ın, İzmir İlinde Uzundere adı altında bir ilçe
kurulmasıyla ilgili kanun teklifini, biz de destekliyoruz. Gerçekten, biraz önce kürsüden anlatıldığı gibi,
metropole en uzak bir bölgedir. Hizmetlerin daha iyi yürütülebilmesi açısından,
Uzundere adında bir ilçenin kurulması fevkalade uygun olacaktır. Desteklediğimizi ifade ediyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün. Sayın Gönül, tabiî, siz de, İzmir'e komşu bir ilin
milletvekili olarak; buyurun efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî ki, ben, bir bölge milletvekili ve İzmir İline komşu bir
ilin milletvekili olarak, Uzundere Beldesinin ilçe yapılması yolundaki bu
öneriye, bu kanun teklifine, gerek kişisel görüşüm olarak gerekse Doğru Yol
Partisi Grubu adına, destek vereceğimizi ifade edeceğim; ama, benim esas
söylemek istediğim konu, bundan biraz daha farklı; çünkü, haziran ayında, bu
kürsüden, ben, özellikle, bu tekliflerin iktidar partileri tarafından
getirildiğini, gündemde yerini aldığını; ama, kanunlaşması için, yasalaşması
için hiçbir çabanın, gayretin gösterilmediğini ifade ettim. Şimdi, biz, bu il ve ilçe olma, büyükşehir olma
önerilerini destekliyoruz. Doğru Yol Partisi olarak, bu tekliflere, bu
önerilere destek veriyoruz; ama, görüşme ve konuşma burada kalmamalı, mademki,
iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım, ihtiyaç duyulan illeri, ilçeleri
yapma, büyükşehir yapma yolundaki kanun tekliflerini Genel Kurula getirip
gündeme koyduruyorlar, bu imzalarının arkalarında durmalılar, verilen sözü
yerine getirmeli ve Uzundere'yi ilçe yapmalılar, gündemde yer almış olan diğer
il ve ilçelerin de kanun tekliflerinin yasalaşmasına, yasal hale gelmesine de
gayret göstermelidirler. Biz, Doğru Yol Partisi olarak Danışma Kuruluna getirdik
bunu; öneri olarak Yüce Heyetin önüne de getirdik; ama, gördük ki -o teklifi
getiren siyasî partilerin değerli milletvekilleri dahil- yasalaşması yolunda
olumlu oy kullanmadılar. Şunu ifade etmek istiyorum: Biz bu öneriye destek
veriyoruz; Doğru Yol Partisi olarak destekliyoruz, olumlu oy kullanacağız; ama,
burada kalmaması için yasalaşması yolundaki her türlü girişime de destek
olacağımızı ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir cümleyle... BAŞKAN - Efendim, Sayın Hatiboğlu, şimdi, gerçekten
ben... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir cümleyle... BAŞKAN - Ama, bugün istisna uyguluyorum, bundan sonra
böyle her grup çıkıp da konuşmayacak... İnanınız, ilk gün olduğu için, hadi
neyse, şey edeyim... Buyurun, iki dakika da siz konuşun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tabiî efendim; bunu lütfen
cülusiye kabul ediniz, yeni çıkışınızdır efendim.. BAŞKAN - İyi ama, işte burada doğru görev yapmak da en
önemli şey. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Gerçekten, iktidar kanatlarına mensup arkadaşlarımız,
İçtüzüğün bu 37 nci maddesini niye kullanırlar; buna aklım bir türlü ermiyor.
Niye ermiyor; çünkü, bu doğrudan gündeme alınacak olan teklif, komisyonlarda;
komisyon çoğunluğu iktidar ortaklarında; komisyonda görüşüp normal yoldan
gündeme aldırıp, sonra da bir Danışma Kuruluyla hemen bugün getirip müzakere
ettirmeleri mümkün iken, bu yola gitmeden, sadece televizyonların karşısında
bir talepte bulunmayı uygun bulmuyoruz. Bak, bu, Parlamentoya da uygun
gelmiyor, zamanın iyi kullanılması açısından da iyi olmuyor. Ancak, biz buna,
Saadet Partimiz Grubu olarak, teklif geldiği zaman destek vereceğiz. Bir başka talebimiz var; 37'ye göre, doğrudan gündeme
alınmış olan, kimi illerde, bölgelerde üniversiteler kurulmasına dair teklifler
var; bunlar da mutlaka gündeme alınmalı, elbirliğiyle, iki günde oturur
konuşur, bitiririz. Oturup konuşmalıyız. Çorum da dahil tabiî. Çorum da bunun
içerisinde. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Bakın, ben Tunceli'yi söylemiyorum Sayın
Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben sizin adınıza Tunceli'yi
takip edeceğim efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun. Önerge üzerindeki müzakereler bitmiştir. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge, yani teklifin doğrudan gündeme alınması kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmına geçiyoruz. Saadet Partisi Grubu adına Başkanvekilleri Konya
Milletvekili Veysel Candan, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve Diyarbakır
Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, uyguladıkları yanlış politikalarla ülke
ekonomisini iflasın eşiğine getirdiği ve Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca
Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği yetkiyi, halkın desteğini kaybetmesi
nedeniyle kullanamayacağı iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında 11/19
esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
görüşmeye başlıyoruz. IV. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1. – Saadet
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan,
Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi
Hatipoğlu'nun, Uyguladıkları Yanlış Politikalarla Ülke Ekonomisini İflasın
Eşiğine Getirdiği ve Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca, TBMM'nin Verdiği
Yetkiyi, Halkın Desteğini Kaybetmesi Nedeniyle Kullanamayacağı İddialarıyla
Başbakan Bülent Ecevit Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/19) BAŞKAN - Hükümet?.. Burada. Önerge daha önce bastırılıp üyelere dağıtıldığı için
okutmuyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine
göre, ilk söz hakkı önerge sahibinindir. Sonra gruplara, daha sonra da hakkında
gensoru önergesi verilen Başbakan veya ilgili bakana söz vereceğim. Şimdi, önerge sahibi olarak söz isteyen Rize
Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'na söz veriyorum. Sayın Bekâroğlu, aynı zamanda, Saadet Partisi Grubunun
sözcülüğünü yapıyorsunuz; onun için, size 30 dakika süre veriyorum. Diğer
gruplara 20'şer dakika süre vereceğim. (SP sıralarından alkışlar) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan, görevinizde de başarılar diliyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Amerika
Birleşik Devletlerindeki terör olaylarından sonra ortaya çıkan uluslararası
krizde, tutarlı politikalar izleyemediği için 57 nci hükümetin Başbakanı Sayın
Bülent Ecevit hakkında Saadet Partisi Grubunun vermiş olduğu gensorunun
öngörüşmelerinde, önerge sahibi olarak şahsım ve Grubumun görüşlerini açıklamak
üzere söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerinde
binlerce insanın ölümüne neden olan terör saldırıları, bizi ve insan olan
herkesi derinden üzmüştür. Terör kurbanları yakınlarının acılarını kalbimizde
hissettik. Bu acıyı hissederken, kurbanların kimlikleri, dinleri ve milliyetleri
bizim için önemli olmadı. Biz, Hiroşima'da, Vietnam'da, Sabra ve Şatila'da,
Halepçe'de, Filistin'de, Ruanda'da, Başbağlar'da ve daha başka yerlerde şiddete
kurban olan insanlara da aynı şekilde üzülmüştük; o zaman da şiddeti, terörü
lanetlemiştik. Şimdi Afganistan'da şiddete şiddet eklendi. Kabil'de,
Kandahar'da, Kunduz'da, Mezarı Şerif'te bombalar yağıyor, oralarda da masum
insanlar ölüyor. Onbeş günde sivil kayıpların sayısı 1 000'e yaklaştı.
Şiddetin, savaşın, yoksulluğun tükettiği Afgan halkı, çocuklar, kadınlar,
yaşlılar çaresiz; karanlıklara, dağlara, yeni acılara, yeni trajedilere doğru
kaçıyorlar. Değerli milletvekilleri, kana kan, şiddete şiddet,
acıya acı çözüm değildir. İnsanlık, şiddete, teröre ve acıya başka çözüm
yolları bulmak zorundadır. En gelişmiş teknolojiyi kullanan, dünyanın en güçlü
ordularının, ciddî hiçbir askerî hedefe sahip olmayan Afganistan topraklarına
bomba yağdırmalarıyla terörle mücadele olmaz. Bu işin başka bir yolu
bulunmalıdır. İnsanların üzerine bomba yağdırırken kendilerini futbolcu gibi
hisseden, ruh sağlığı bozulmuş savaş pilotları insanlara barış getiremezler. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşlı dünyamızın
üzerinde kara bulutlar hiç eksik olmadı; şimdi bu kara bulutlar yoğunlaşarak
bölgemizde toplanıyor. ABD ve İngiltere kuvvetleri onbeş gündür Afganistan'a
bomba yağdırıyorlar; terör deniliyor, Taliban deniliyor, Bin Ladin deniliyor;
ama, uzaydan karıncaları bile izleyebilen Amerika Birleşik Devletleri
teknolojisi, hâlâ Ladin'in yerini tespit edebilmiş değil. Başkan Bush, küresel savaştan söz ediyor. ABD
yetkilileri, başka ülkelerin de vurulacağı anlamında konuşmalar yapıyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki, ölen masum insanlar bahane edilerek, dünyanın, özellikle
de bölgemizin yeniden düzenlenmesi için, nerede ve ne zaman duracağı belli
olmayan bir savaş başlatılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, hükümet hakkında gensoru verdik.
Bu hükümetin düşürülmesini istiyoruz. Bu hükümet gitmeli; çünkü, savaşın, komşu
ülkelere yayılacağı kuvvetle muhtemel olduğu böyle bir dönemde, bu hükümetin,
ülke için bir talihsizlik olduğunu düşünüyoruz. Bu hükümet, ne yapacağını bilmiyor, nasıl davranacağını
bilmiyor; daha, kedisinden ne istediğini bile sormamış; toplanıyorlar
"ABD, muhtemelen bunları ister" diye konuşuyorlar. Başbakan "delillerden ABD ikna olmuşsa biz de ikna
olduk" diyor "Bağdat'ın vurulmamasını temenni ediyorum" diyor;
Meclise bilgi vereceğini bildiriyor, Meclis Danışma Kurulu buna göre gündem
tanzim ediyor; ama, konuşmaktan vazgeçiyor. Asker göndermek için, Meclis Başkanlığına Bakanlar
Kurulunun tezkeresinin gönderilmesi için hazırlıklar yapılıyor, sonra
vazgeçiliyor. Sonunda, tezkere Meclise geliyor. Sayın Başbakan, tezkerenin
görüşüldüğü Meclis oturumunda, 30 kez Amerika Birleşik Devletlerinin ismini
kullandığı 5 dakikalık konuşmasında, ABD'nin henüz bir şey istemediğini
söylüyor. Düveli muazzamaya karşı İstiklal Savaşı yöneten bir
meclisin içinden çıkan bir başbakanın "ABD ikna olmuşsa biz de olduk"
demesi kabul edilemez. Sayın Ecevit, siz, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı
mısınız, yoksa sömürge valisi mi?! Türkiye'yi sömürge haline getirdiniz de biz
bilmiyor muyuz?! HASAN GÜLAY (Manisa) - Terbiyeli konuş! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
bütün bunlar, hükümetin ne yapacağını bilmediğinin işaretidir. Böyle bir
Başbakanla, böyle bir hükümetle bu kriz yönetilemez. Değerli milletvekilleri, ülkeye sahip çıkın; milleti,
bu yetersiz ve beceriksiz Başbakandan, bu ufuksuz hükümetten kurtarın. HASAN GÜLAY (Manisa) - Terbiyeli konuş! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Evet, ufuksuz hükümet...
Hiçbir konuda sağlıklı bir öngörüsü olmamıştır bu hükümetin. Bu hükümetin
söylediği hiçbir şey gerçekleşmemiştir; uyguladığı programların hiçbirinden
netice alınmamıştır. Özellikle de, bu hükümetin, bir dışpolitikası yoktur.
Sorarım size, nasıl bir Türkiye istiyorsunuz? Sizin bir tarih teziniz; sizin,
yakın, orta ve uzun vadede komşularımız, bölge ve dünya için öngörüleriniz var
mı? Değerli milletvekilleri, iki kutuplu sistemin
yıkılmasından sonra oluşan yeni dünya sisteminin küresel hegemonya mücadelesini
bitireceğine dair iyimser havalar çoktan dağılmıştır. Kısa zamanda görülmüştür
ki, hegemonya mücadelesi, askerî stratejik alanlardan ekonomik, politik
alanlara kayarak devam etmektedir. Ayrıca, ABD'nin yanı sıra, yükselen yeni
ekonomik ve politik güç merkezleri de, küresel avantajlar elde etmek için
bölgesel askerî rekabetlerin de nabzını tutmaya devam ediyorlar. Dünya egemenlerinin iddialarına rağmen soğuk savaştan
sonra bölgesel çatışmalar hiç durmamıştır. Balkanlarda, Kafkaslarda,
Ortadoğu'da Hint Yarımadasında kan akmaya devam ediyor; mazlum insanların,
genellikle de Müslüman halkların kanları akmaya devam ediyor. Daha da kötüsü,
hegemonya mücadelesi, yeni bir araç keşfetmiştir; terör. Türkiye dahil
birçok ülke, 10 yıl içinde teröre
onbinlerce kurban vermiştir. Bugün başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere,
dünya egemenlerinin yakındığı terör, bizzat kendileri tarafından beslenmiştir,
büyütülmüştür. Bugün ABD'nin 11 Eylül saldırısını gerekçe göstererek
başlattığı küresel savaş da, hiç kuşkunuz olmasın, küresel hegemonya
arayışlarından başka bir şey değildir. ABD, yeni yükselen ekonomik güç
odaklarına karşı küresel avantajlar elde etmek için bunu yapıyor. Bu yeni
durum, tarihin sonunun geldiğini değil, aksine, tarihin yeni bir ivme
kazandığını işaret etmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu yeni yapılanmada, kendisini
soğuk savaş dönemi reflekslerinden kurtaramayan, dışpolitika oluşumlarının
tanımlanmasını ve uygulanmasını başka güçlerin tekelinde olan kavramlara göre
yönlendiren devletlerin, yeni şartlara uyması mümkün değildir. Zamanın şartları
içinde, Türkiye'nin, Sevr'e karşı Lozan'ı, yani Misakımillîyi kabul etmesi
önemli bir adımdı. Türkiye, Lozan'da, çekilebileceği en son çizgiye çekilerek
varlığını korumuş; ama, kendine özgü bir medeniyet ekseninin merkezi olma
iddiasını da bırakmıştı. Daha sonra, Türkiye, Sovyet tehdidine karşı, Atlantik
ekseninin güvenlik örgütü olan NATO ile bütünleşerek, sınırlarının güvenliğini
sağlamıştı. Tüm soğuk savaş boyunca Türkiye'nin dışpolitikası, Batı güvenlik
şemsiyesiyle sınırları koruma ve aynı güvenlik sistemi içerisindeki komşu
Yunanistan ile sorunlara endeksli bir şekilde yürütülmüştür. Bu düşük profilli
dışpolitika geleneğine kilitlenen yönetici elit, son yirmi yılda dünyada
meydana gelen değişmeleri algılayamamıştır. Halbuki, yeni kurulmakta olan
uluslararası yapılanmanın çelişki ve belirsizlikleri, kendisini, en çok,
Türkiye'nin de içinde bulunduğu stratejik kuşak üzerinde hissettirmiştir. Üstelik, Türkiye, bu coğrafya üzerindeki diğer ulus
devletlerden farklı olarak, tarihinden miras aldığı sorunlar ve imkânlarla
karşı karşıyadır; ama, ne yazık ki, Türkiye'yi yönetenler, Türkiye halkının
birikimine, gelecekle ilgili ideal ve beklentilerine uygun olarak düşünememekte
ve dünyada meydana gelen değişmeleri görememektedir. Bu düşük profil
politikaların, daha doğrusu politikasızlığın en belirgin örneği, mevcut
hükümettir. Nitekim, 11 Eylül saldırısından sonraki gelişmeleri de bu şekilde
algılamışlardır; oturup, kendilerinden ne isteneceğini Amerika Birleşik
Devletlerinden beklemeye başlamışlardır. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin geleceği, esnek ve
çok alternatifli stratejilerle, jeopolitik imkânlarını, ekonomik, siyasî ve
güvenlik ilişkilerinde dinamik bir şekilde değerlendirmesini gerektiriyor.
Eğer, dinamizmin yoğun temposu yerine, statükoculuğun kolaycılığını tercih eden
politikalarda ısrar edilirse, bırakın imkânları küresel ve bölgesel
etkinliklere dönüştürmeyi, carî sınırlarımızı korumakta bile yeni sorunlarla
karşılaşacağız. Unutulmamalıdır ki, soğuk savaşta, Sovyetlerin sıcak
denizlere inmesinin önünde engel olduğu için Türkiye'nin bütünlüğünü
destekleyenler, şimdi, Türkiye'nin su-petrol dengesine dayalı jeoekonomik
etkinliğini çıkarları için zararlı görür ve sınırlarımızın değişmesini
isteyebilirler. Korkarım bu kriz, karşımıza böyle bir talep çıkaracaktır. Düşük
profilin sığ limanlarına sığınan hükümet, bu ihtimali hiç aklına getiriyor mu?! Değerli arkadaşlarım, bu hükümet bildiğini okumaktadır;
aslında pek bir şey de bildiği yok. Uluslararası kuruluşların, Dünya Bankası,
IMF ve Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanlığının söyledikleriyle Türkiye
ekonomisini batırmıştır bu hükümet. Dün olduğu gibi, şimdi de, yeni krize tavır
belirlemek için Amerika Birleşik Devletlerinin ağzına bakmaktadır. Böyle bir
durumda, Türkiye'nin başında böyle bir Başbakan ve böyle bir hükümetin
bulunması, gerçekten talihsizliktir. Dünya kaynıyor, neredeyse savaşın
içindeyiz, askerlerimiz belirsiz maceraların içine gönderilecek; ama, hükümet,
Meclise bilgi vermekten kaçınıyor. Sayın Başbakan "kapalı Meclis oturumuna
gerek yok; biz de, Amerika Birleşik Devletleri de saydam ülkeleriz" diyor.
ABD'nin niyetlerini biliyoruz, kendileri açıklıyorlar. Peki, hükümet olup
bitenlerle ilgili ne düşünüyor? Sayın Ecevit açıklasın, Türkiye bu olaylardan
nasıl etkilenecek. Şimdi, Sayın Başbakana ve hükümete soruyorum: Bu savaş
hangi sonuçları doğuracaktır? Denildiği gibi sadece terör ve destekçilerini
etkisiz hale getirmeyi mi amaçlıyor bu savaş; ABD tam olarak ne yapmak istiyor?
Türkiye'nin ekonomik ve stratejik çıkarlarını bu savaş nasıl etkileyecek? Hiç
kuşkunuz olmasın, ABD, bu savaşı yeni yükselen ekonomik, politik güçlere karşı
yeni mevziler kazanmak için genişletecektir. ABD'nin temel hedefi, dünya ana
kıtasına yerleşmektir. Bunun için, dünya ana kıtasının merkez sahasını kontrol
etmek istiyor. Peki, bunun sonucunda Türkiye nasıl etkilenecektir? Sayın
Başbakan, bunu sordunuz mu muhataplarınıza, bunu sormayı aklınıza getirdiniz
mi?! Bir sonucunu ben söyleyeyim size; Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı
hayal olacaktır. Bu savaştan sonra, Ortaasya petrolleri, Afganistan, Pakistan
ve Hint Okyanusu yoluyla akacaktır. Sonra, Türkiye'nin öteden beri hassas
olduğu geleneksel politikaları ne olacak; Çeçenistan, Filistin, Keşmir, Kuzey
Irak, Kıbrıs; buralarda neler olacak? Bunları sordunuz mu Sayın Başbakan?!
"İnşallah vurmaz" diyorsunuz; ama, ABD Irak'ı vurursa, ne
yapacaksınız? İsrail bu savaştan neler alacak; bu durum Türkiye'yi nasıl etkileyecek?
Bu soruların cevabı var mı? Ya ekonomik kayıplarımız?.. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakınız, bu düşük profil politikalar ve "bir koy beş
al" fırsatçılığıyla hareket edilince Türkiye ne hale geldi: Körfez Savaşı
sonrasındaki gelişmelerden söz ediyorum; öncelikle terör tırmandı, 30 000
kurban verdik; terör için harcanan 100 milyar dolar, Irak ambargosu nedeniyle
kaybedilen 35 milyar dolar. 1989 yılında, sadece Irak'a 1,7 milyar dolarlık
ihracat yapıyorduk; şimdi, 150 milyon dolara düştü. Savaştan önce 150 000 araç,
ihracat ve ithalat için çalışıyordu, bu hareketlilik, 4 milyon insanı
doyuruyordu; bu araçların sayısı şimdi 5 000'e düştü. Fabrikalar, işyerleri
kapandı. Şimdi, güneydoğu halkı aç ve perişan. 54 üncü hükümet çare olmaya
başlamıştı; ama, izin verilmedi. Sonra, Susurluk, faili meçhul cinayetler;
arkasından, 28 Şubat postmodern darbesi; baskılar, millî güçlerin
etkisizleştirilmesi, devlet-millet bütünlüğünün zedelenmesi, soygunlar,
vurgunlar, batırılan bankalar, içborç faiz sarmalı; tefecilere, işadamı kılıklı
papyonlu eşkıyalara giden 100 milyar dolar, milletin 100 milyar doları; sonra,
ABD'den gelen Derviş; çöken ekonomiyi diriltmek iddiasıyla uygulanan ekonomik
istikrar programları; öldürülen tarım, bitirilen sanayi, dibe vuran üretim ve
askıya alınan millî irade... İşte, devri iktidarınızda Türkiye'nin geldiği yer!
Dahası da var; değerli milletvekilleri, 12 milyar dolar
almak için neler verdik? IMF Derviş'e, Derviş liderlere, liderler size iletti
ve el kaldırdınız. Nelere el kaldırdınız? Tarımı, sanayii, üretimi, millî
zenginliklerimizi verdik; bunları biliyoruz. Peki, bilmediklerimiz nelerdir;
bunu en iyi bilen Sayın İsmail Cem ve Sayın Kemal Derviş'tir. Umarım, burada,
çıkarlar, bir açıklama yaparlar. Değerli arkadaşlarım, bu hükümet Meclisi ciddîye
almadı, muhalefeti yok saydı ve bütün bunlar oldu. Bekledik, fırsat kolladık,
rica ettik, tüm bunları konuşalım dedik; ama, aldırmadılar. Şimdi, burada,
millete anlatıyoruz. Bunları, milletin bilmesi gerekir. Bu ülkenin sahiplerinin
bulunduğunu, yapılanları millet adına izleyen birilerinin olduğunu dünyanın da
bilmesi gerekir. Değerli arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki, şimdi başa
dönülüyor. Bu hükümetin başka yapacak bir şeyi de zaten yok. ABD'nin istediği
her şeyi yapmaya hazır olduklarını görüyoruz. Sayın Başbakan bunu açıkça ifade
etmiştir, hükümet ile medyadaki ABD muhipleri "niçin bizden bir şey
istemiyorlar" diye dövünüp duruyorlar. Şimdi öyle anlaşılıyor ki, istenen
bir şeyler var, hükümet, yabancı askerlerin ülkeye gelmesi ve askerlerimizin
yabancı ülkelere gitmesi için Meclisten yetki aldı; bunun anlamı, Türkiye'nin
savaşa girmesidir. Bu yanlıştır, tarihî bir yanlıştır. Türk ekonomisini bitirdiniz, milleti açlığa mahkûm
ettiniz, ülke yönetimini Dünya Bankası ve IMF'ye devrettiniz, şimdi de ülkeyi
savaşa sokuyorsunuz. Asker göndermenin anlamı nedir? Diyorsunuz ki: "Karar
almak asker gönderme anlamına gelmez." O halde niçin izin için acele
ettiniz? Bu karar, dünyayı, özellikle bölge ülkelerini nasıl etkileyecek?
Aslında, ABD'nin, Türk askerine ihtiyacı da yoktur. Burada amaç, İslam - Batı
çatışması yok havası verilmeye çalışılmasıdır. Bu durumdan ABD'nin
yararlanacağı kesindir; peki, Türkiye'nin durumu ne olacak? Bu karardan sonra,
Müslüman halklar Türkiye için ne düşünecekler. Bu, yeni bir Cezayir
sendromudur; bu, yıllarca karşımıza çıkacaktır. Bunu yapmaya hakkınız yoktur. On yıldır yaşadıklarımızı bir daha yaşayacağız, öyle
anlaşılıyor; ama hesapladınız mı Türkiye'nin buna gücü yeter mi, yeni canlar,
on milyarlarca dolarlar verecek gücümüz var mı; sonra, bunu niçin yapacağız,
Türk halkı bunu istiyor mu? Tabiî, siz, Türk halkının ne istediği, nasıl
yaşadığıyla ilgili değilsiniz; eğer, ilgili olsanız, aç ve açıkta bıraktığınız
milletin savaş istemediğini, çocuklarını karanlık maceralara göndermek
istemediğini bilirdiniz. Değerli arkadaşlarım, hükümetin, Meclisten asker
gönderme ve bulundurma konusunda aldığı yetki Anayasaya aykırıdır. Saadet
Partisi, bu kararı Anayasa Mahkemesine götürmek için dilekçe hazırlamıştır,
eminim ki, bu Mecliste hükümetin vesayetinde olmayan 110 milletvekili çıkacak
ve milletin sesine kulak verecektir. Değerli milletvekilleri, elbette güvenliğimiz,
insanımızın güvenliği her şeyin üstündedir. Biz, vatan savunması için çok
öldük. Bu milletin evlatları, her zaman vatan savunması için ölmeye hazırdır.
Vatan savunmasının dışında, Mehmetçiğin kanının başka bir bedeli olamaz.
Mehmetçiğin kanı, hiçbir pazarlığın konusu olamaz. (SP sıralarından alkışlar) Sonra, bu hükümet, dünya egemenleriyle herhangi bir pazarlık
yapamaz. Bu hükümetin böyle bir gücü yoktur. Kaldı ki, Amerika Birleşik
Devletleri, hiçbir şekilde, zararlarımızı karşılamak için kendini zorunlu
hissetmeyecektir. ABD, başka ülkelerle, örneğin Rusya'yla stratejik ilişkilere
giriyor. Bu anlamda, Türkiye'nin savaştaki rolü artık kalmamıştır, Orta Asya'da
etkinliğimiz kalmadı, geçen on yılda Ortadoğu'dan uzaklaştık, D-8'i
güdükleştirdik, Balkanlardaki inisiyatifi çoktan kaybettik, Kafkasya'da yokuz.
Bütün bunlar, Sayın İsmail Cem'in Dışişleri Bakanlığı döneminde oldu. Bunu biz
biliyoruz, millet de biliyor. Değerli milletvekilleri, yönetimlerin tek tek destek
kararı almalarına bakmayın, dünya kamuoyu, bu savaşın gerekliliği ve haklılığı
konusunda ikna olmuş değildir. Türk halkı, ezici bir çoğunluğuyla bu savaşın
yanlış olduğunu düşünüyor, savaşa asker gönderilmesini hiç kimse kabul
etmeyecektir. Bu hükümet, milletten giderek uzaklaşıyor. Tekrarlıyorum, böyle
bir zamanda, bu hükümetin işbaşında olması talihsizliktir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ABD'de dehşet
verici bir olay yaşandı, bir terör eyleminde binlerce insan öldü. Elbette,
hiçbir şey olmamış gibi davranılamaz. Dünya, artık uluslararası terörizm
karşısında ciddî ve etkili tedbirler almak zorundadır. Bu tedbirlerin içinde
küresel savaş olmamalıdır, çaresiz, yoksul Afgan halkı ve diğer Müslüman
halklar üzerine bombalar yağdırmak olmamalıdır, deprem bombaları, nükleer
silahlar kullanmak olmamalıdır. Son on yılda, savaş ve iç çatışmalarda 2 milyon
çocuk öldü, 4 milyon çocuk da sakat kaldı. Daha ne kadar çocuk ölmeli?! Başkan
Bush yanılıyor, uluslararası terörizm küresel savaşla önlenemez, haçlı seferi
ne ABD'ye ne de Müslüman ülkelere barış getirir. Bu, terörizmin amacına
ulaşması demektir. Dünya buna izin vermemelidir. Liderlerin, geri adım atıyor
gibi yaptıkları açıklamalara bakmayın. Terör, İslamla birlikte anılıyor. Tüm
Müslümanlar Taliban'la özdeşleştiriliyor. Savaşa karşı çıkan herkes Taliban
saflarına yerleştirilerek, etkisiz hale getiriliyor. Taliban yaftası
vurulamayanlar da, dün gazeteci yazar Ali Bayramoğlu örneğinde olduğu gibi,
işine son veriliyor, susturuluyor. Geçen haftaki konuşmasında Sayın Başbakan, bizi, Saadet
Partisini Taliban'la özdeşleştirmeye çalıştı; Sayın Cem de bunu bir keresinde
Avrupa'da yapmıştı; Birleşmiş Milletler Temsilcimiz de Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Konferansında aynı şeyi yaptı. Yalan söylüyorlar!.. Yalan
söylüyorsunuz, iftira atıyorsunuz!.. (SP sıralarından alkışlar) Aslında,
Taliban sizsiniz, siz de Taliban gibi tek tip düşünce, tek tip yaşam biçimi
dayatıyorsunuz. Başı örtmeye zorlamakla açtırmaya zorlamak arasında hiçbir fark
yoktur. (SP sıralarından alkışlar) Taliban halkını aç bırakmıştır; siz de aynı
şeyi yaptınız. Bu ülkede Talibana benzeyen birileri varsa, o da sizsiniz Sayın
Ecevit. (SP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler) SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Saygısızlık yapma!..
Saygısızlık yapıyorsun bu şekilde. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Müslümanlar ilkel, geri,
pis, barbar olarak gösteriliyor. Batı medyasında... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Saygısızlık yapmayın. YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Saygılı ol! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Saygısızlık değil... Cevap
hakkımı kullanıyorum... Cevap hakkımı kullanıyorum. BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika...
Bağırmayın... Bir dakika... Sayın Bekâroğlu, biraz hitabetinize dikkat ederseniz,
Meclisin adabına uygun konuşursanız memnun olurum efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Cevap hakkımı
kullanıyorum. YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Ne cevap hakkı?! SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Ne cevap hakkıymış?.. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Aynen böyle kullanıyorum,
kalkın cevap verin. (DSP sıralarından gürültüler) MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Terbiyesizliğin adı cevap
hakkı mı?! BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Rica ediyorum, tahrik
edici konuşmayın, normal bir hitabetle hitap edin. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Normal bir şekilde hitap
ediyorum; devam ediyorum Sayın Başkanım. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sen kendine bak. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Müslümanlar, ilkel, geri,
pis, barbar olarak gösteriliyor. Batı medyasına bakınız, karikatürleri
inceleyin, "uygar dünya barbarları ezecek" havası var. Bu, düpedüz
ırkçılıktır, bu tutum terk edilmelidir. Terör, şiddet her yerde var, doğudan
çok batıda var, ABD'de var. ABD, biraz kendisine, kendi içine bakmalıdır;
içindeki terörü, şiddeti, nihilizmi, intiharları, saldırganlığı görmelidir.
Hiroşima'da 1 bombayla 300 000 insan öldüren ülke ABD'dir. Şimdi aynı ABD,
Afganistan'a deprem bombası atabileceğini söylüyor. Sorunlar, yaratılan düşmanlara yansıtılarak çözülemez.
Batılılar, biraz da Batı uygarlığını sorgulamak durumundadırlar. Maalesef, çağdaş uygarlık, insanoğlunun güvenlik ve
özgürlük sorunlarını çözememiştir. Güvenlik, yoksulluk ve özgürlük sorunu
çözülmeden terör önlemez; dünyaya barış ve huzur gelmez. Değerli arkadaşlarım, dünyayı aklıselime çağıracak
ülkelerin başında Türkiye geliyor. Medeniyetlerarası savaşı, dinlerarası
çatışmayı önleyebilecek, bu konuda aktif rol alabilecek birkaç ülkeden biri Türkiye'dir.
Bu anlamda, ülkemiz, Türkiye, bir daha, tarihî bir fırsat yakalamıştır. Burada,
Türkiye, dinamik bir uluslararası etkinlik göstermelidir. Bunu, ancak,
demokrasisini geliştiren, ekonomisini düzeltmiş, kendi insanının hak ve
özgürlüklerini garanti altına almış, yöneticileri ile halkı barışık bir Türkiye
yapabilir; ama, bu hükümet, bunu yapamaz. Bu nedenle, bu hükümetin gitmesini
istiyoruz; çünkü, bu konularda bu hükümetin sicili bozuktur. Siz, demokrasiyi geriye attınız; hak ve özgürlükleri
budadınız; ekonomiyi iflas ettirdiniz; milleti yoksulluğa ve açlığa mahkûm
ettiniz; milleti, devletten, siyasetten soğuttunuz; halkla aranıza mesafeler
koydunuz. Onun için, borçları millî gelirini aşan, ekonomisi
yüzde 11 küçülen, fabrikaları kapanmış, 15 milyon işsizi olan Türkiye'yi, başka
felaketlere sürüklemeden, çekip gidin. Şimdi, savaşı fırsat olarak kullanmayın.
Çaresizlik ve beceriksizliğinizi savaşla örtmeyin. Evet, çekip gidin! Bu
millete yapabileceğiniz en büyük iyilik budur. "Alternatif nerede" demeyin
Sayın Başbakan; yeter ki, siz gidin; Bu Meclis, olmazsa bu millet, size
alternatif bulur. Yeni kurulacak hükümetiyle Türkiye, gidip, ABD'ye "ne
emredersiniz" demek yerine, dünyaya şunları söylemelidir: 1-Afganistan'da yapılan saldırı derhal durdurulmalıdır.
2- ABD'ye dışarıdan, herhangi bir devletten bir saldırı
geldiğine dair ikna edici bir delil
yoktur; dolayısıyla, NATO Anlaşmasının 5 inci maddesinin işletilmesi için
şimdilik bir sebep yoktur. 3-Uluslararası terör konusu, Birleşmiş Milletler
tarafından ele alınmalıdır. ABD, sadece, Birleşmiş Milletlere bildiriyor. O zaman,
Birleşmiş Milletler ne işe yarıyor?! Amerika Birleşik Devletlerinin hiç kimseye
sormadan yapacağı saldırıların meşruiyeti tartışılır. Tek başına hiçbir güç,
meşruiyetin kaynağı olamaz; meşruiyetin kaynağı hukuktur. Bu nedenle, terör
dahil, uluslararası sorunları çözecek merci, Birleşmiş Milletlerdir. Birleşmiş
Milletleri iş göremez hale getiren ülkelerin başında Amerika Birleşik
Devletleri gelmektedir. İsrail, bugüne kadar kendisi hakkında verilen 69
karardan bir tekine uymamıştır. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ile ilgili
kararlardan 29 tanesini veto etmiştir. Bunlardan biri, Beyrut kasabı Şaron'un
Sabra ve Şatila katliamını kınayan karardır. Bu durum, bugün yaşanan
güvensizliğin en büyük nedenlerinden biridir. Birleşmiş Milletler nezdinde, terör olaylarını
incelemek için, eşit olarak bölge ülkelerinin de temsil edileceği bir komite
kurulmalıdır. Tarafsızlığı konusunda hiç kimsenin kuşkusunun olmayacağı bu
komite, son terör olaylarının sorumluları hakkında araştırma yapacak, bunları
tespit edecektir. Bu sorumlular, uluslararası bir mahkemede yargılanmalıdır. Eğer terörle mücadeleden söz ediyorsak, eğer dünyada
barışı tesis etmek istiyorsak, bu mücadeleyi mutlaka ve mutlaka hukukun
içerisinde yapma durumundayız. Bugüne kadar bu boyutta terörü yaşamadık. Dolayısıyla,
bugüne kadar terörle mücadele konusunda uluslararası bir hukukun bulunmaması ya
da gelişmiş bir hukukun bulunmaması doğaldır. Bu olayda bu şekilde davranırsak,
konuyla ilgili, terörizmle mücadeleyle ilgili bir yeni uluslararası hukukun
tesis edilmesi de mümkün olacaktır. Devam ediyorum: 4- Terörle mücadele için, terörü doğuran şartları
ortadan kaldırmak gerekmektedir. Gelişmişlik ve gelir dağılımı arasındaki
uçurumlar, açlık ve sefalet, totaliter rejimlerin baskı ve dayatmaları devam
ettikçe, terörün kökünü kurutmak mümkün değildir. Taliban rejimine karşı bulunan alternatif, krallıksa,
bu şekildeki terörle mücadele hakkında oturup düşünmek durumundayız. Bu
"benim diktatörüm iyidir" anlamına gelir. Bütün bunları, sadece Amerika Birleşik Devletlerinin ya
da sadece G-8'in yapması mümkün değildir. Bunun için, yine Birleşmiş Milletler
devreye girmeli ve diğer ülkelerin de katılacağı, temsil edilebileceği
komiteler kurulmalıdır. 5- Öyle anlaşılıyor ki, Amerika Birleşik Devletleri,
Türkiye'den, İslam Konferansı Örgütünü ikna etmesini istiyor. Eğer, Türkiye,
İslam Konferansı Örgütünü ikna etmek istiyorsa, öncelikle, topyekûn savaşa
karşı olduğunu, hiçbir İslam ülkesine asker göndermeyeceğini ilan etmek
zorundadır. Değerli arkadaşlarım, bütün bunları, bu hükümetin
yapması mümkün değildir. Bütün bunları siz yapamazsınız, siz bunları
söyleyemezsiniz; çünkü siz, vefa borcu refleksiyle hareket ediyorsunuz; çünkü
siz, hükümetteki varlığınızı ABD'den gelecek paralara bağladınız. Değerli arkadaşlarım, ABD "ya bizden yanasınız ya
da kötülerden yana" diyor. Bu yaklaşım doğru değildir. Türkiye, elbette,
terörden yana olmayacaktır; ama, terörle mücadeleyi aşan ve nerede duracağı
belli olmayan bir savaşın içerisine de girmemelidir. İyiler ve kötüler,
medeniler ve barbarlar, Batılılar ve diğerleri ayırımı doğru değildir. Türkiye,
böyle bir ayırımın yanlış olduğunu dünyaya anlatmalıdır. Bunu yapabilecek en
önemli ülkelerden biri Türkiye'dir. İşte "tarihî fırsat" dediğimiz
budur. Türkiye'nin itibarını artıracak olan, Türkiye'yi dünyada söz sahibi
yapacak olan da bu tutumdur. Türkiye, dünya barışına ancak bu şekilde katkıda
bulunabilir. Bu savaş, bu şekilde devam ederse, İslam dünyasında
güvensizlik, dışlanmışlık ve haksızlığa uğrama duygusu derinleşecektir.
Türkiye'nin, böyle bir saldırıya destek vermesi, hele hele asker göndermesi
doğru değildir. Bu, Türkiye'yi, bölge ülkelerinden uzaklaştırır. Bunun, sadece
Türkiye için değil, dünya için de hiçbir faydası olmaz. Değerli milletvekili arkadaşlarım, görünen odur ki, bu
hükümetin hiçbir inisiyatifi kalmamıştır. Bunu, saklamaya gerek yok; bunu,
duymayan kalmadı, bilmeyen kalmadı. Bu hükümet, bu Başbakanla ve bu Dışişleri Bakanıyla...
(DSP sıralarından gürültüler) Millet öyle söylüyor değerli kardeşlerim. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Hayır, hayır; siz
söylüyorsunuz! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Gidin, bakın, yapılan
kamuoyu yoklamalarını araştırın; eğer, bu hükümete yüzde 10 destek varsa, ben
hemen, burada siyaseti bırakıyorum. Bu hükümetin, yüzde 10 bile desteği
kalmamıştır. Böyle bir hükümetin, Türk askerini dışarıya gönderme hakkı yoktur.
(SP sıralarından alkışlar) Bu hükümet, bu Başbakanla ve bu Dışişleri Bakanıyla,
böyle bir krizi yönetemez. Önergemize destek verin değerli arkadaşlarım, bu
hükümeti düşürün. Merak etmeyin; bu hükümetin bütün tahribatına rağmen,
Türkiye büyük bir ülkedir; yeter ki, siz, ülkeyi bu hükümetten kurtarın. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, size 1 dakika daha süre
veriyorum; buyurun. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bu millet, Yüce
Parlamento, alternatifi de bulacaktır ve şimdiye kadar yapmış olduğunuz
yanlışlıkları da affedecektir. Önergemize destek bekliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekâroğlu. V. –
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. – DSP Grup
Başkanvekili Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın, SP Grubu adına
konuşan Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, söz
istiyorum. BAŞKAN - Sayın Halıcı, neyle ilgili söz istiyorsunuz? MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Grubumuza bir sataşma var;
kısa bir açıklama yapacağım. BAŞKAN - Sataşmanın konusunu bir söylerseniz... Zaten,
Grubunuzun da konuşma hakkı var, Sayın Hükümetin de konuşma hakkı var; uygun
görürseniz... Yani, sataşma konusunu bana bir bildirirseniz... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, özellikle
üslubuyla ilgili... Yeni bir sataşmaya meydan vermeyeceğim. BAŞKAN - Efendim, tabiî ki, Sayın Bekâroğlu biraz ağır
ve yaralayıcı nitelikte sözler sarf etti. Ben, kendisini ikaz ettim; ama, yani,
bundan sonra da... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başbakan bizi yaraladı,
biz de cevap verdik efendim. (DSP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Efendim, neyse... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Cevap hakkımızı kullandım;
millet adına, millet kürsüsünden konuştum... YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Senin üslubunda değil bizim
vereceğimiz cevap. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - İtiraz etmeye hakkınız
yoktur... MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Otur yerine!... Otur!..
Sustuk şimdiye kadar, konuşalım da görün bundan sonra. BAŞKAN - Sayın Halıcı, yeni bir sataşmaya meydan
vermemek üzere; buyurun efendim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, herhangi
bir milletvekili hükümeti ya da Başbakanı beğenmeyebilir, eleştirebilir; hatta,
hükümetin ve Başbakanın görevini bırakmasını da isteyebilir; gensorunun da
amacı budur. Son zamanlarda, giderek artan sayıda gensorularla karşı
karşıya kalıyoruz. Katılmadığımız, doğru, mantıklı ve iyi niyetli bulmadığımız
bu gensoru görüşmelerini, hem milletimize hem Meclisimize hem de kurallara
saygımız nedeniyle sükûnetle izlemeye çalışıyoruz; ancak, bu kürsüden konuşma
yapan bütün milletvekillerinin, üsluplarına dikkat etme zorunluluğu vardır.
Hiçbir milletvekilinin, bir başka milletvekiline ve hele, Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanına hakaret etme hakkı yoktur. (DSP sıralarından
alkışlar) Ayrıca, hepimiz de bilmeliyiz ki, bu kürsülerde, kin ve nefret kokan
konuşmalar hiçbir milletvekiline yakışmıyor; Sayın Bekâroğlu'na bile
yakışmıyor. Ancak, eğer, bu özeni milletvekillerimiz kendileri
göstermiyorlarsa, lütfen, siz gösteriniz ve bu tür konuşmalara müsamaha
etmeyiniz. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halıcı. Elbette ki, tabiî, İçtüzüğe göre, milletvekillerimizin
konuşmalarının çok seviyeli olması, hakarete varan, ağır, yaralayıcı sözler
ihtiva etmemesi lazım; ama, zaman zaman, işte, bazen kaçırma oluyor; onu da
düzelteceğiz mecburen. Ne yapalım! Peki, teşekkür ederim. IV. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam) A) GÖRÜŞMELER
(Devam) 1. – Saadet Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan, Çorum Milletvekili Yasin
Hatiboğlu ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Uyguladıkları
Yanlış Politikalarla Ülke Ekonomisini İflasın Eşiğine Getirdiği ve Anayasanın
92 nci Maddesi Uyarınca, TBMM'nin Verdiği Yetkiyi, Halkın Desteğini Kaybetmesi
Nedeniyle Kullanamayacağı İddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit Hakkında Gensoru
Açılmasına İlişkin Önergesi (11/19) (Devam) BAŞKAN - Efendim, ikinci söz, Adalet ve Kalkınma
Partisi adına, Grup Başkanvekili Sayın Hüseyin Çelik'e aittir. Buyurun Sayın Çelik. (AKP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakikadır. AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan gensoru önergesi üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, 11 Eylül
saldırısından sonra Amerika Birleşik Devletlerinde 7 000 insan hayatını
kaybetti. Bu menfur terör saldırısından sonra gerek Genel Başkanımız gerek
Grubumuzun yetkilileri, değerli arkadaşlarımız terörü kınayan, bu saldırıyı
kınayan ve terörün her çeşidini kınayan açıklamalar yaptılar. Huzurunuzda bir
kez daha hem Amerika Birleşik Devletlerine yapılan bu saldırıyı hem de terörün
her çeşidini AK Parti Grubu adına kınıyorum. Terörün her çeşidine karşı
olduğumuzu, bütün dünya insanlığı olarak terör karşısında tavır almamız
gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerindeki
saldırıda ölen insanlar sadece Amerikalılar değildi. 79 ülkeden, değişik
milliyetlere ve dinlere mensup insan orada hayatını kaybetti; birçok masum
insan hayatını kaybetti. Dolayısıyla, bu hadiseyi onaylamak, buna sevinmek,
buna alkış tutmak mümkün değildir. Bu olayı alkışlayanları onaylamak da mümkün
değildir. Terörün kendisi bizatihi iğrenç olduğu gibi, teröre rıza göstermek de
iğrençtir. Bu hadisenin arkasında kim vardır, kimler vardır?
Amerika Birleşik Devletleri, hadisenin arkasında Bin Ladin ve Taliban olduğunu,
El-Kaide örgütü olduğunu ifade etti ve misilleme hakkını kullanmak üzere bir
harekât başlattı ve bu olayın, NATO'nun 5 inci maddesi kapsamında bulunduğunu
deklare ederek Türkiye'yi ve diğer NATO ülkelerini de bu harekâta katılmaya
davet etti. Biz, bir NATO ülkesi olduğumuz için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
de, gerek havaalanlarını, üsleri Amerika Birleşik Devletlerine açtı gerekse de
çeşitli konularda destek verdi. Bu olayın arkasındaki faillerin, gerçekten Bin Ladin
mi, El-Kaide örgütü mü olup olmadığını burada tartışacak değilim. Amerika
Birleşik Devletlerinin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson Dışişleri
Komisyonumuzu ziyareti esnasında bir doküman takdim etti değerli arkadaşlarım.
Bu dokümanda, özellikle Bin Ladin ve Bin Ladin'e bağlı olarak bazı insanların
geçmişte yapmış olduğu terör olaylarını zikrediyor ve bu olayda da, Bin Ladin
ve El-Kaide'nin parmağı olduğunu ifade ediyor; ancak, daha ilk paragrafta şöyle
bir cümle var: "Halen bilgilerimizde boşluklar bulunmaktadır." Değerli arkadaşlarım, ancak, bunu Bin Ladin yapmamış
olsa bile, bu işin içerisinde El-Kaide örgütü olmasa bile, Bin Ladin, bu terör
saldırısını yüksek sesle alkışlamıştır; buna taraftar olduğunu, buna
sevindiğini ifade etmiştir. Tekrar ediyorum. Teröre rıza göstermek de, terörün
kendisidir. Dolayısıyla, bu tavrı onaylamak, bu tavrı hoş görmek mümkün
değildir. Bizim konumumuza gelince değerli arkadaşlarım. Şimdi,
biz, elbette, bir NATO ülkesiyiz. NATO'da bulunmamız hasebiyle de üzerimize
düşenleri yapmak zorundayız. Ancak, bakınız, 5 inci maddenin ilgili bölümünü
okuyorum. 5 inci maddede deniliyor ki: "Silahlı kuvvet kullanımı da dahil
olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da
taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır." Gerekli görülen
eylemlerde bulunmak, ille de bir başka ülkeye asker göndermek, oraya muharip
güçler göndermek anlamına gelmiyor. Dolayısıyla, bu "gerekli görülen"
meselesini, biz kendimiz kararlaştırmak, bizim ülkemiz kararlaştırmak, bizim
Parlamentomuz kararlaştırmak durumundadır. Değerli arkadaşlarım, hükümetimizin bu konudaki
tavrını, gerçekten, anlamak mümkün değildir. 11 Eylül saldırısından sonra Sayın
Başbakanımız çok ilginç açıklamalarda bulunmuştur. Bunun en birincisi, Sayın
Başbakan "Amerika Büyük Devletlerini eğer bu deliller ikna etmişse, beni
de etmiştir" şeklinde bir açıklama yapmıştır. "Amerika Birleşik
Devletleri" yerine, "Amerika Büyük Devletleri" şeklinde bir
telaffuzda bulunmayı, biz, sürçülisan olarak kabul ediyoruz; ancak, bağımsız
bir ülkenin Başbakanı, gerekçesi bu olsa bile, bunu, bu şekilde ifade etme
hakkına sahip değildir. Amerika, bunu yeterli bulabilir; ancak; Sayın Başbakan,
bu şekilde, bunu ifade etme durumunda olmamalıydı. Değerli arkadaşlarım, Başbakanlıkta bir liderler
zirvesi yapıldı. Mecliste temsil edilen 6 partimizin Genel Başkanları,
Başbakanlıkta, Sayın Başbakanla birlikte bir toplantı yaptılar. Orada, bizim
Genel Başkanımız da, Mecliste bir gizli celse yapılmasını teklif etti. Sayın
Başbakan, buna gerek olmadığını ifade etti. Bunu anlamak mümkündür; ancak,
geçen hafta yapılan görüşmeler esnasında, Genel Kurulda, Sayın Başbakan şunu
söyledi: "Amerikan Kongresi gizli celse yaptı mı ki, biz de yapalım."
Şimdi, biz, Amerika'yla dost ve
müttefik bir ülkeyiz. Bir ülkenin dost ve müttefiki olmak başka bir şeydir;
biz, sanki, Amerika Birleşik Devletlerinin 51 inci eyaletiymişiz gibi davranmak
veya bu şekilde beyanlarda bulunmak farklı şeylerdir. Sayın Başbakan, üçüncü bir gaf daha yaptı ve şunu
söyledi: "Taliban rejimi devrilinceye kadar bu harekât devam
etmelidir." Değerli arkadaşlarım, bakın, cehaletin, sefaletin kol
gezdiği, her tarafta mayınların patladığı ve kolu, bacağı kopmuş çocukların
âdeta kampı haline gelen Afganistan'da, bu figanlar ülkesinde, gerçekten,
Taliban, İslamiyeti de dünyaya öcü gösterecek birçok vahşetler, kabalıklar
sergilemiştir. Bunun, savunulur, tevil edilebilir bir tarafı yoktur; bunu kabul
ediyorum. Siz, bir ülkenin rejimini beğenmeyebilirsiniz, hatta iğrenç bile
bulabilirsiniz; ancak, devletler hukuku, bir başka ülkenin rejimini tayin etme
veya onu değiştirme hakkını hiç kimseye vermiyor. Şimdi, eğer böyle bir varsayımla veya eğer böyle bir
tavırla ortaya çıkarsanız, Amerika'nın burnunun dibindeki Küba'dan başlamak
üzere, Çin'in, İran'ın, Irak'ın, Libya'nın, Suriye'nin, Sudan'ın, Yemen'in
yönetimini de beğenmiyorum, onları da değiştireceğim, ben onlara da operasyon
düzenleyeceğim, orada da beni destekleyin gibi bir teklifle de karşı karşıya
kalabilirsiniz. Dolayısıyla, Taliban'ı beğenmiyoruz; evet, amenna; ancak
"buradaki rejimi değiştireceğiz, o rejim değişinceye kadar asker orada
bulunmalıdır" şeklinde bir beyanatı, şahsen, doğru bulmuyorum, doğru
bulmuyoruz. Değerli arkadaşlarım, ikinci bir şey daha var. Bakınız,
hatırlamaya çalışalım, 5 Haziran 1964 tarihinde, Amerika eski Devlet
Başkanlarından Johnson, İsmet İnönü'ye bir mektup yazıyor ve diyor ki:
"Eğer, siz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak Kıbrıs'a müdahale ederseniz
-biliyorsunuz, o sırada da, EOKA'cılar, oradaki soydaşlarımızın canına
okuyorlardı- ve Sovyetler Birliği de Türkiye'ye saldırırsa, biz, bunu, NATO'nun
5 inci maddesi arasında görmeyiz, bu çerçeveye sokmayız ve dolayısıyla müdahale
etmeyiz." Halbuki, NATO'nun varlık sebebi, NATO'nun kuruluş
amacı, Sovyet tehdidine karşı bir güç oluşturmaktı. Şimdi, size terörist
saldırırsa, bu terörist saldırıdır; ama, başkalarına saldırırsa, o benim
meselem değil, NATO'nun 5 inci maddesi işlemez" şeklindeki bir mantıkla
hareket etme hakkına sahip değilsiniz. Değerli arkadaşlarım, ben, Türkiye-Amerikan Dostluk
Grubunun sadece üyesi değil yönetim kurulu üyesiyim de. Amerika Birleşik
Devletlerine, Amerikalı dostlarımıza şunu tavsiye ediyorum: Bugün, dünyada,
özellikle Ortadoğu'da, Afrika'da ve dünyanın daha birçok yerinde Amerika
Birleşik Devletlerine karşı âdeta galeyan halinde bir öfke vardır. Amerikalı
dostlarımız bunun sebebini çok iyi tahlil etmek durumundadırlar. Öncelikle bunun çok çeşitli sebepleri var. Birinci
sebep, ekonomik globalleşmenin başını Amerika Birleşik Devletleri çekmektedir
ve her geçen gün, bu ekonomik globalleşme, fakir, geri kalmış ülkelerin ve
insanların aleyhine işlemektedir. İkincisi, Amerika'nın himayesinde ve
desteğinde olan başta İsrail olmak üzere birçok ülke, kendi ülkelerinde akıl
almaz zulümler, haksızlıklar yapıyor. İsrail, yıllardan beri, dünyanın gözü
önünde, Filistinlilere devlet terörü uyguluyor; Filistinli gençlerin,
çocukların kollarını bacaklarını taşlarla, sopalarla kırıyor. Birleşmiş
Milletler İsrail'e bir yaptırım uygulayacağı zaman devreye Amerika Birleşik
Devletleri'nin vetosu giriyor; dolayısıyla, Amerika Birleşik Devletleri, bu
anti Amerikan eğilimlerin kaynağını tespit etmek ve yeniden bir özeleştiri
yapmak durumundadır. Değerli arkadaşlarım, biz ulus olarak ekstrem uçlarda
dolaşmaktan hoşlanırız; çok da eğilimliyiz bu işe. Şimdi, biz, ille de ya anti
Amerikan veyahut da pro Amerikan bir tutum sergilemek durumunda değiliz
-Amerikancı veya Amerika karşıtı- ya Amerika'dan yanasın ya da Taliban'dan
yanasın şeklindeki bir mantık doğru değildir. Hani, deveye sormuşlar, demişler
ki: "Sen inişten mi hoşlanırsın, yokuştan mı?" Demişki: "Düzün
canı mı çıktı?!" Biz, ille de inişe çıkışa talim etmek zorunda değiliz.
Düz neresiyse doğru neresiyse haklı neresiyse biz orada yer almak konumundayız.
Terörle mücadele elbette yapılmalıdır. Dünyanın hiçbir
yerinde silahla saldıran insanlara çiçek buketleriyle karşılık verilmez.
Terörle mücadele elbette yapılmalıdır; ancak, terörle mücadele eden bir hukuk
devleti teröristlerin yöntemleriyle hareket edemez. Evrensel hukuk ilkelerini
göz önünde bulundurarak, suçların kişiselliği prensibini göz önünde
bulundurarak terörle mücadele yapabilirsiniz ve bir hukuk devleti, mutlaka,
bunu böyle yapmak zorundadır. Biliyorsunuz, teröristlerin amacı, tedhiş, korku,
dehşet yaratmaktır; sansasyonel bir durum yaratmaktır. Ancak, bir hukuk devleti
"efendim, kurunun yanında yaş da yansın" mantığıyla hareket edemez.
Biliyorsunuz hukukun temel ilkelerinden birisidir. Bir gemide 9 tane cani, 1
tane masum olursa, siz, o gemiyi batıramazsınız. O tek masumun hatırı için o
gemiyi batıramazsınız; ama, teröristler için böyle bir problem söz konusu
değildir. O dünya ticaret merkezindeki 7 000 insanın kaç tanesi suçluydu; o
insanların hepsinin masum olduğuna inanıyorum; ama, teröristlerin böyle bir
gailesi, böyle bir sıkıntısı olamaz; ama, Amerika Birleşik Devletleri
"Taliban'la, El-Kaidey'le, Bin Ladin'le mücadele ediyorum" derken,
eğer Afganistan'daki sivillere zarar verirse, eğer hastanelere bombalar
yağdırırsa, eğer Kadam Köyünde, sadece bir köyde, Celalabad'ın Kadam Köyünde
200 masumun, sivilin ölmesine sebebiyet verirse, bizim, bunu savunmamız mümkün
değildir, bunları, mutlak suretle görmemezlikten gelemeyiz. Değerli arkadaşlarım, Afganistan'da savaşmış olan Rus
Generali, Tümgeneral Alexander Layakhovsky "El-Kaidenin üsleri
Afganistan'ın derin vadileri içerisindedir; şehir merkezlerini, Herat'ı,
Kabil'i, Kandehar'ı, Celalabad'ı veya bir başka şehri bombalamak, oradaki
sivillere zarar vermekten öteye bir fayda sağlamaz" diyor. Yıllarca,
Rusya'nın saflarında, orada savaşmış bir general bunu söylüyor. Değerli arkadaşlarım, hükümetimizin tavrı son derece
teslimiyetçi bir tavırdır ve baştan itibaren Türkiye, kendisini, âdeta çantada
keklik olarak sunmuştur ve bundan dolayıdır ki, dünyada iğrapta mahalli olmayan
birçok ülke, hareketten, bizzat Başkan Bush tarafından haberdar edilmiştir.
Bunların devlet başkanları, hükümet başkanları, Bush tarafından aranmıştır;
ama, bizim Cumhurbaşkanımızı Başkan Yardımcısı Cheney aramıştır ve bizim
hükümetimiz, dünyada, diplomatik atak konusunda da sınıfta kalmıştır. Sayın Cem, birkaç günden beri dünyayı dolaşıyor. Biz,
ne Avrupa'ya tezlerimizi kabul ettirebiliyoruz ne Türk dünyasına ne İslam
dünyasına. Bu hükümetin durumu, âdeta, cami ile kilise arasında binamaz kalmış
insanın durumuna benziyor. Biliyorsunuz, Sayın Cem, daha dün, Türkmenbaşı'nı
ziyaret ettiği zaman, Türkmanbaşı, âdeta, kendisine şunu söylemiştir -üslubunu
tasvip edersiniz etmezsiniz ayrı bir olay- "Siz, bugüne kadar
neredeydiniz; siz, sıkıştıkça mı bize geliyorsunuz" şeklinde bir
serzenişte bulunmuştur. Değerli arkadaşlarım, size, bir şey söyleyeyim, belki
çok komik gelecektir; ancak, şunu kesinlikle bilmelisiniz ki, Ülker Bisküvileri
bile, Türk dünyasında, bu hükümetten daha iyi Türkiye'yi tanıtıyor ve temsil
ediyor. (AKP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bu kadar kendini küçük görme
yahu! HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, Sayın Başbakanımız, 11 Eylül saldırılarının hemen akabinde, Meclis
Başkanlığına bilgi verdi. Danışma Kurulu toplandı; Sayın Başbakanımız, Meclise
bununla ilgili bilgi verecek denildi. Bütün gruplara haber verildi, bütün
gruplar sözcülerini tayin ettiler. Ertesi gün, Sayın Başbakanımız, haber
gönderdi "vazgeçtim, böyle bir şey yok" dedi. Sabahleyin, gazeteciler
soruyorlar: "Asker gönderiyor musunuz", "kesinlikle hayır."
Akşam, liderler zirvesinde soruyor liderler "Amerika Birleşik Devletleri
bizden asker istedi mi, asker gönderilecek mi", "kesinlikle
hayır." Öğleye kadar "hayır", akşama kadar "hayır"
gece geç vakitlerde bir bakıyorsunuz ki, efendim, fezleke hazırlanmış, Meclise
gönderilmiş... Böyle bir şey olamaz! Bir şeyi ya yaparsınız, zamanında
yaparsınız, kararlı bir şekilde yaparsınız ve irade koyarsınız. Hükümetimizin
irade koyduğu, sabit olduğu ve istikrarlı gittiği tek bir mesele vardır; o da,
sürekli nesne konumunda olmaktır, edilgen bir tavır sergilemektir. Bu
kararsızlığınızı terk etmek zorundasınız. Öyle mi böyle mi şeklindeki bu yapı
bizi hiçbir yere götürmez. Hükümetimizin tavrı neye benziyor biliyor musunuz
değerli arkadaşlarım; bir köy ağası, başka bir köye gidiyor, gece köy odasında
yatıyor. Sabahleyin, dehşetle, bir rüyayla uyanıyor. Köylülere diyor ki:
"Ben, Allah hayırlar versin, çok dehşetli bir düş gördüm, bir rüya gördüm;
bu rüyamı yoracak, bu köyde bilge bir şahıs var mıdır?" Köyün en bilge
şahsını çağırıyorlar ve ağa, rüyasını anlatmaya başlıyor; diyor ki: "Ben,
gece yatıyordum, gece bir vakit, bir grup insan geldi, aldı beni, bir yerlere
götürdü; ama, bu insanlar dost mu desem düşman mı desem, yerli mi desem yabancı
mı desem, bundan pek emin değilim. Beni bir hayvana bindirdiler, ondan da emin
değilim, at mı desem merkep mi desem, deve mi desem katır mı desem. Sonra, beni
bir yere götürdüler, han mı desem hamam mı desem, saray mı desem kervansaray mı
desem, belli değil." HASAN AKGÜN (Giresun) - Burası Meclis; burada böyle şey
anlatılmaz! HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bilge şahıs, vaziyeti
anlıyor, diyor ki: "Ağam, bu desemlere fazla devam etmenize gerek yok.
Ben, size söyleyeyim, bu rüyanızın tabiri şudur: Sizin anlattıklarınızdan öyle
anlaşılıyor ki, Allah sizin müstahakınızı verecek, ama, bugün mü desem yarın mı
desem öbür gün mü desem, bu pek belli değil." (AKP sıralarından alkışlar) Mehmet Âkif Ersoy, bu fıkrayı, 1919'da, Sıratı
Mustakim'de naklettikten sonra diyor ki: "Dostunu düşmanını iyi tanımayan,
belirleyemeyen, bindiği dalı iyi yoklayamayan, istikametini, hedefini iyi tayin
etmeyen fert olsun toplum olsun, er geç müstahakını bulur." Bu hükümet,
zaten, müstahakını, sandıkta, milletten bulacaktır; ama, bu arada, olan, bütün
ülkeye oluyor. Bu konuda, sizi, daha istikrarlı olmaya ve daha kararlı olmaya
davet ediyoruz değerli arkadaşlarım. Bakınız, Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay
Başkanı Richard Myers "bu hareket, bir insanın ömrüne sığmayacak kadar
uzayabilir" diyor. Bu, şu demektir: Bir savaş başladı; biz, torunlarımıza,
belki torunlarımızın torunlarına bir savaş armağan bırakıyoruz, miras
bırakıyoruz. Şimdi, sayın hükümetimize soruyoruz; bu savaşın
ebatları nedir? Bu savaş ne zamana kadar devam edecek? Peki, Irak'a bir saldırı
yapılacak mıdır? Sayın Başbakan "umarım ki, bu, Irak'a sıçramaz"
diyor. Sayın Başbakan Yardımcıları "ümit ederim ki, dilerim ki, bu, Irak'a
sıçramaz" diyorlar. Bakınız, siz, Meclisten istediğiniz yetkide de, zaten,
Afganistan'a asker gönderelim falan demiyorsunuz, gereği, kapsamı, sınırı,
zamanı ve süresi belli olmayan yabancı ülkelere asker..." Dikkatinizi
çekerim; ülkeye değil,"ülkelere... Şimdi, gelecek talimata göre, siz,
asker göndereceksiniz; ama, bu, Irak mı olur Sudan mı olur Libya mı olur bir
başka ülke mi olur, belli değil arkadaşlar. Böyle, kapsamı... Şimdi, bakın, ikinci bir şey daha var; ekonomik hızır
olarak Amerika'dan getirdiğiniz Kemal Derviş'in itirafıdır. Bakınız, bir soru
önergesine verdiği cevapta diyor ki: "15 000 tane firma, bu ülkede,
kapanmıştır." Bu, bir iflasın ifadesidir. Şimdi, ülkeyi bu kadar sefil, ülkeyi bu kadar zelil
hale getirdikten sonra, efendim, biz, Amerika Birleşik Devletlerinin isteği
doğrultusunda, Afganistan'a asker, muharip asker gönderirsek borçlarımız
silinecek, bize yeni krediler verecekler, askerî yardımlarda bulunacaklar
şeklindeki bir yaklaşım, mezar soygunculuğundan başka bir şey değildir. Eğer
gerekli olursa, Mehmetçik, dünyanın diğer ucuna da gidebilir, barış gücü olarak
gidebilir. Eğer, orada bir insanlık suçu işleniyorsa; eğer, orada insan
haysiyetine aykırı bir tutum varsa, Birleşmiş Milletlerin kararıyla, Mehmetçik
her yere gidebilir, gitmelidir, buna inandığımız için gitmelidir; ama, eğer,
size kredi temin etmek üzere Mehmetçiği gönderiyorsanız, bu, Mehmetçiğin kanı
üzerinden rant elde etmektir; buna kesinlikle, şiddetle karşı çıkıyoruz. (AKP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bakınız, ulusal yayın yapan bir
gazetemiz geçen hafta diyor ki: "Ankara bocalıyor." Burada Ankara
derken, Kızılay'daki o simitçilerden falan söz etmiyor. 57 nci hükümet
bocalıyor ve ne yaptığını bilmez durumdadır. Bu ülkenin vatandaşlarının yüzde
86,1'i Afganistan'la savaşmak üzere asker gönderilmesine karşı çıkıyor. Bu ülke
insanının yüzde 88,4'ü de bu hükümete güvenmediğini söylüyor. Arkanızda
toplumsal bir destek de yok. Amerika Birleşik Devletleri bu harekete başladı;
ama, arkasında yüzde 94'lük bir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, size 1 dakika eksüre veriyorum
efendim. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - 1 dakika az gelir Başkanım. BAŞKAN - Peki, biraz daha süre veririm. Buyurun. ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bol ver bol... BAŞKAN - Ben kimsenin sözünü kesmem. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar; eğer, bir
hareketi yaparken arkanızda toplumsal bir destek yoksa bunu başaramazsınız.
Benim ve bizim Grup olarak en büyük endişemiz şudur: Bakınız, daha birkaç gün
önce, Ottawa'da NATO 47 nci Parlamenter Asamblesi Toplantısı yapıldı. Orada
Sayın Kâmran İnan, Avrupalı dostlarımıza dedi ki: "Gelin, terörün ne
olduğunu tarif edelim." Şimdi, terör nedir, terörist kimdir bunun net bir
şekilde ortaya konulması lazım; Avrupalı dostlarımız buna yanaşmadılar. Bizim
endişemiz şudur: Amerika Birleşik Devletlerinin bu hareketinden istifade
ederek, âdeta durumdan vazife çıkararak, Rusya'nın Çeçenistan'ı biraz daha
ezmesidir, Hindistan'ın Keşmir'i biraz daha ezmesi bizim korkularımız
arasındadır. İsrail, dünden beri -uzun zamanlardan beri zaten Filistinlileri
terörist olarak nitelendiriyor- bakınız, tekrar, tanklar, Filistinlilerin
evlerini başlarına yıkmaya başladılar, devam ediyorlar. Öte yanda, Çin, Uygur
bölgesini terörist ilan ediyor, Doğu Türkistan'ı terörist olarak ilan ediyor,
onların üzerine gidecektir. Herkes kendi teröristini tespit edip ona göre
üzerine giderse, dünya barışı altüst olur ve korkarım ki, o Huntington'un
dediği medeniyetler çatışması da bunun altından çıkar. Anadolu'da halk arasında
kullanılan çok güzel bir atasözü var; o atasözünde der ki: "Hamur
yoğuramayan gelin, akşama kadar un eler." Şimdi, bu hükümet, hamur
yoğuramadığı için un eliyor; ama, unu da rüzgârda elediği için, ortada elenmiş
un da yok. Siz gitseniz bile, sizden sonra geleceklerin işi çok zor olacaktır,
bunu bilmenizi istiyorum. Bir mesele daha var değerli arkadaşlarım. Hani, fare
deliğe sığamıyormuş, kuyruğuna kabak başlamış. Ülkedeki ekonomik sefalet
ortadayken, Sayın Başbakanın savaş naraları atmasını anlamak mümkün değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Çelik, 2 dakika verdim size efendim... HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Selamlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Yalnız, selamlamaya da 1 dakika yetmez... HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Gençliğinde barış
güvercinleri uçurmuş olan Sayın Ecevit'in, olgun yaşlarında, ileri yaşlarında
savaş şahini kesilmesini de anlamak mümkün değildir. Biz, barıştan yana olmalıyız. Mehmetçiği göndereceksek,
barış unsuru olarak, adalet unsuru olarak göndermeliyiz ve değerli
arkadaşlarım, bu konudaki ve Afganistan'daki sivil ve masum unsurların
ezilmemesi gerektiği konusundaki hassasiyetimizi de dünyaya, özellikle de
Amerika Birleşik Devletlerine anlatmak zorundayız. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili
Sayın Saffet Kaya, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bahsi geçen gensoruyla ilgili Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Partim adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Tabiî, üzüntümüz çok büyük. Gerçekten, Amerika'da
yaşanan bu elim olay, bu terör saldırısı -terörün kaynağı nereden gelirse
gelsin- hiç şüphesiz ki, kabulü mümkün olmayan bir tabloyla karşı karşıya
bırakmıştır bizi. Amerika'ya yapılan saldırıyı kınamakla birlikte, yine,
Meclisten geçirilen asker gönderme tezkeresini, hükümetin getirdiği tezkereyi
Doğru Yol Partisi Grubu olarak bizler onayladık; ama, gördük ki, maalesef, bu
tezkereye halkın desteği yok!.. Gördük ki, bugünkü hükümete halkın desteği
yok!.. Gördük ki, beceriksiz, basiretsiz, gerçekten bilgisiz, öngörüsüz bir
hükümete halkın desteği olmadığı gibi, aldığı bu yetkiyi, sınırsız kullanma
noktasında, hepimizin çok ciddî çekinceleri var. Bu çekincelerde de haklıyız;
çünkü, Sayın Başbakanın beyanatlarında da gördüğümüz veçhile, maalesef, sabah
söylediği ile akşam söyledikleri arasında çok ciddî farklılıkların olduğu,
bizlerin endişesini daha da derinleştirmiştir. Tabiî, 11 Eylülden sonraki dünya, farklı bir dünya
şüphesiz; ama, 11 Eylülden sonra da, bu sürecin gidişatı, Türkiye'yi çok ciddî
bir şekilde etkileyeceği de çok açık. Türkiye'nin öyle bir kara noktaya
itildiğini görebilmek mümkün ki, çünkü, dış politikada başarısı olmayan bir
hükümetin, Asya'da, Kafkasya'da, Balkanlarda, Ortadoğu'da etkisi olmayan bir
hükümetin, Türkiye'yi temsil edebilme şansı yoktur, güveni yoktur, itibarı
yoktur; bundan dolayı çekincelerimiz çok ağırdır. Sayın Başbakan buradayken seslenmek istiyorum, Türkiye,
aslında, belki bugün küresel bir savaşın eşiğindedir; ama, Türkiye asıl
ekonomiyle savaşıyor. Türkiye'de ekonomik bir savaş var. Türkiye, son dört
yıldan beri -üzülerek söylüyorum- yokluğun, sefaletin, çilenin, ıstırabın ta
kendisi olmuştur. Bugün gensoru verilmiştir; ama, bu gensoruda, aslında
Anasol-M Hükümeti çıkıp, halktan özür dilemeliydi. (DYP sıralarından alkışlar)
Yalnızca özür dilemesi yetmez, bakanların istifa etmesi gerekirdi... Hükümetin
istifa etmesi gerekirdi. İstifa etmesi de yetmez, milletvekilliğinden istifa
etmesi gerekirdi. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) Bugün, ülkenin içine düştüğü durum vahimdir. Bunu
görmekten acze düşen bir hükümetin, bu koltuklarda oturmaya ne hakkı vardır, ne
haddi vardır değerli arkadaşlar!.. (DYP sıralarından alkışlar) Eğer, oradan söz atmak yerine, haddiniz varsa halkın
karşısına çıkın, sokaklara çıkın... Kendi partinizin bir milletvekili çıkıyor -Rıdvan
Budak- "Sayın Başbakan Taksim Meydanlarında yürüyemez kesinlikle. Taksim
Meydanlarında yürüyemediği gibi, hükümet, hiçbir zaman için alternatifsiz
değildir, bu hükümet en kısa zamanda istifa etmek zorundadır" diyor. (DSP
ve MHP sıralarından gürültüler) Bakın, halktan korktuğunuz için sizin bu
çekincelerinizi kesinlikle anlıyorum; halkın karşısına çıkacak yüzünüz olmadığı
için, burada mikrofona çıkacak yüzünüz de yok. Kesinlikle laf atmayın; işin
gerçeği budur. (DYP sıralarından alkışlar) Diğer şekliyle, yine, mevcut kabinedeki bir bakan
çıkıyor, ekonomik politikalarla ilgili "bu güçlü ekonomi teranesi,
safsatası bitmiştir. Bu, revize edilmelidir" diyor. Kendi içinizdeki
bakanlar diyor... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz zamanında
batırmışsınız,siz. BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar, müdahale
etmeyelim. SAFFET KAYA (Devamla) - Tabiî, arkadaşlarımızın
bilgisizliğine veriyorum... Geçmişi karalamakla hiçbir yere gidemezsiniz değerli
arkadaşlarım. Bugün, milletvekilleri olarak -iktidar milletvekilleri
olarak- vebal altındasınız kesinlikle; bu vebalinizi taşımak zorundasınız. Bu
hükümete destek verdikçe Türkiye'yi karanlığa sürükleyeceksiniz, karanlığa
sürüklüyorsunuz arkadaşlar. İçinizdeki vicdani sesinizi şöyle bir dışarıya
vurun (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, partilerinden istifa eden onurlu arkadaşlarımız
var; şüphesiz, hepiniz de onurlusunuz, hepiniz de vicdan sahibisiniz; ama, şu
ülkenin menfaatını düşünüyorsanız, şu ülkenin geleceğini düşünüyorsanız, bu
karanlık tablodan bu ülkeyi iktidar milletvekilleri olarak kurtarın; bu vebal
sizindir. Şimdi, bakıyorsunuz reel sektöre, bakıyorsunuz tarım
sektörüne, bakıyorsunuz esnafımıza, çiftçimize, gerçekten durum çok vahimdir. Acaba, cumhuriyet tarihinde, bugüne kadar, Türkiye'ye
hangi hükümet iki defa devalüasyon yaşattı; örneği yoktur ve yine,
başarısızlığınızı -üzülerek söylüyorum- geçmişe mal etmeye çalışıyorsunuz ve
diyorsunuz ki "geçmişten devraldık." Bu ucuz, sanal politikalardan
vazgeçmenizi tekrar öneriyorum. Buradan Sayın Başbakana sesleniyorum, Sayın Devlet
Bahçeli ve Yılmaz'a da sesleniyorum ve burada halk adına haykırıyorum, ifademi
tekrar dile getiriyorum: Sayın Başbakan, o konutunun önünü zırhla kapatamaz,
halka kapalı bir Başbakanlıkta oturamaz. Başbakanlık önündeki zırhla kaplı o
demir parmaklıkları -Allah'ın izniyle- biz geleceğiz ve biz açacağız
kesinlikle... Bugün, Meclisin önünde intiharlar var. Acaba bu konuda
Sayın Başbakanımızın vicdanı hiç sızlamıyor mu? Bugün, Başbakanlığın önünde
kendini yakanlar var. Bugün, çiftçimiz perişan, çiftçi ayakta, memur ayakta...
Acaba, Sayın Başbakan, bu kör mantığını ne zamana kadar devam ettirecek, ne
zamana kadar bu ısrarınızda devam edeceksiniz? Acaba, ülkenin menfaatlarını ne
zaman kendi menfaatlarınızın önünde göreceksiniz? Tabiî, bunu görebilmeniz
mümkün değil; çünkü, yarın gelecek bir sandıkta -sizlere halk adına söylüyorum
ki- şu muhalefette de yeriniz olmayacak, localarda bile yeriniz olmayacak;
çünkü, bu memleketi perişan ettiniz kesinlikle. (DYP sıralarından alkışlar, DSP
ve MHP sıralarından gürültüler) Üzülerek söylüyorum ki, bugün, tarım sektörüne
bakıyorsunuz, tarım sektöründe, cumhuriyet tarihinde ilk kez -değerli
arkadaşlar, Tarım Bakanımız buradadır- ithalat ihracatı geçmiş durumdadır. Bu,
ibret verici bir tablodur. Türkiye'nin yüzde 46'sı tarım sektörüyle uğraşır ve
gayri safî millî hâsılaya her 3 lirada 1 lira yansıtan bir potansiyele sahipken
tarım sektörünü tasfiye ettiniz. IMF'te staj görmüş bir Cottarelli'den
bakanlarımız azar gördü. Bu, Türkiye adına ayıptır, utançtır kesinlikle. (DYP
sıralarından alkışlar) Siz, IMF'in emri olmadan, teslimiyet bayrağını çekmeden
hiçbir politikayı bu Türkiye'de gerçekleştiremediniz. Tarım sektörü bugün yüzde
12 tasfiye olmuş durumdadır; 113 üründen 53 tanesi üretimde azalma noktasına
gelmiştir ve bugün, maalesef, söylüyorum ki, buğday rekoltesinde yüzde 30
azalma vardır ve onun dışında da buğday üretiminde yüzde 10 düşme vardır ve
Türkiye ithalat noktasında cumhuriyet tarihinin yüzkarası bir tabloyla karşı
karşıyadır arkadaşlar. Bu söylediklerim benim doğrularım değil, Türkiye'nin
doğruları ve hükümet buna gözünü kapatmıştır ve bu hükümet halktan desteğini
yitirmekle birlikte en kısa zamanda istifa etmek zorundadır. Değerli arkadaşlar, bunun başka bir yorumu, izahı
yoktur. Bu, 65 000 000 feryadıdır. 65 000 000 vatandaşımızın yüzü gülmüyor;
işçisinden işverenine kadar Türkiye'nin geleceğine, yarınlarına umutla bakan
bir toplum olmadı artık toplumumuz, geleceğe karanlıkla, geleceğe umutsuzlukla
bakıyoruz. Değerli arkadaşlar, daha geçenlerde -üzülerek
söylüyorum, belki hepiniz de bunlarla karşı karşıyasınız- ODTÜ'yü bitirmiş bir
üniversite öğrencisi geldi; iki lisan biliyor, işletme mezunu, diyor ki: "
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan dolayı çekincelerim artmaya başladı;
işsizim, bunalıma girdim." Yaklaşık olarak Türkiye nüfusunun yüzde 20'si
işsiz noktasında bırakıldı basiretsiz politikalarınızla. Sayın Kemal Derviş'e buradan sesleniyorum; o kimi
temsil ediyor, onu anlamam mümkün değil... 350 milletvekiliniz dururken,
içinizden, halktan yetki almış bir milletvekili bakan olamaz mıydı? IMF'in,
kesinlikle, burada paranın patronluğunu yapan bir bakan atamasından bu hükümet
hicap duymalıdır, hicap duymalıdır kesinlikle... Hicap duymalısınız. (DYP
sıralarından alkışlar) Onun ötesinde Sayın Kemal Derviş'in bir program
açıklaması var. Değerli arkadaşlar, bu benim doğrum değil; hepimizin doğrusu,
Türkiye'nin doğrusu. "Güçlü Ekonomiye Geçiş" diye bir safsatayla
halkın karşısına çıkıyor ve diyor ki "Güçlü ekonomide Türkiye yüzde 2
enflasyonla karşı karşıya gelecektir, Türkiye'de dolar 1 100 000 lira ila 1 200
000 lira seviyesinde kalacaktır ve Türkiye eksi 3 küçülecektir." Ama,
görüyoruz ki, atanmış olan, paraşütle indirilmiş olan Sayın Bakan, bu
söylediklerinin arkasında değil. Yine üzülerek söylüyorum ki, yine görüyoruz
ki, dolar 1 100 000 liradan 1 700 000 liraya kadar çıkmış ve arkasından,
küçülme hızımız eksi 8'lerde. Cumhuriyet tarihinde, bu tablo yüzkarasıdır
arkadaşlar. Yüzkarası olan bu tabloda, hükümet bir dakika o koltuklarda
oturmamalıdır kesinlikle. (DYP sıralarından alkışlar) O kadar acıdır ki, bir de, siz, Anasol-M Hükümeti
olarak, Kemal Derviş'i getirmeden önce -Sayın Başbakana ve sayın bakanlara
sesleniyorum- "İstikrar Programı" adıyla bir program getirdiniz
Türkiye'nin önüne. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, çıktık, benim liderim çıktı,
16 ay önce buradan sizlere seslendi, Sayın Çiller buradan seslendi "bu
tablita programında, Türkiye'de üretim yoktur, yatırım yoktur, tarım sektörü
yoktur, ülkeyi perişan edersiniz, ülkeyi duvara toslatırsınız" demedi mi
buradan? Siz, halen daha kafanızı kuma gömerek bu gerçeğin farkında olmadınız;
yazıklar olsun kesinlikle. Bu ülkeyi bu noktaya getirdiğiniz için sizlere
yazıklar olsun ve bu koltuklarda halen daha ısrar etmenizin gayesini, manasını
anlamak mümkün değil arkadaşlar. Bakın, yerli sermayeden bahsediyorsunuz. Bugün,
Türkiye'de, artık, yerli sermaye, reel sektör yüzde 20 noktasında küçülmüştür
değerli arkadaşlar. Bakın, rakamlarıyla söylüyorum, bu yıl, yaklaşık 3 500 tane
fabrika kapanmıştır ve 4 500-5 000'e yakın fabrika kapanmak üzeredir. Üzülerek
söylüyorum, Türkiye, kapanan fabrikalar mezarlığına dönmüştür; bu, sizin utanç
tablonuzdur kesinlikle. Arkasından, esnafımızın durumuna bakıldığında, üzülerek
söylüyorum, bu yılın, 2000 yılının ekim ayında 15 000 esnaf işyerini kapatmış,
eylül ayında 70 000 esnaf işyerini tasfiye etmiştir. Bu, sizin basiretsiz,
beceriksiz, bilgisiz yönetiminizden kaynaklanmıştır arkadaşlar. Bunun
kabahatlisi Anasol-M Hükümetinin ta kendisidir kesinlikle ve şimdi, kalkıp da,
burada, efendime söyleyeyim, gerçeği görmeden, kör mantığınızla, maalesef,
gölgenizle savaşınızla bu ülkeyi idare etmeniz mümkün değildir. Sayın Başbakana Yüce Türk Halkının huzurunda tekrar
sesleniyorum: Eğer, tarihte iyi anılmak istiyorsanız, istifa edin, bu
koltukları bırakın. Türkiye Parlamentosu, parlamenter rejim, hiçbir zaman için
çözümsüz değildir. Burada, yarın öbür gün seçime gitmekten dolayı endişeleriniz
var, onu da anlıyorum; çünkü, yarın, hiçbiriniz bu koltuklarda olamayacaksınız,
olmaya hakkınız da yok. Çünkü, halk, sizi artık, tamamıyla dışlamıştır. Halk,
sizi kesinlikle.... CEMAL ENGİNYURT (Ordu)- Sen, işine bak!.. SAFFET KAYA (Devamla)- Ve ben, buradan, MHP Grubuna da
sesleniyorum, Devlet Bahçeli'ye de sesleniyorum; Siz, değil miydiniz 18 Nisan
seçimleri öncesi, Türkiye'de, yolsuzlukla, yoksullukla, işte, aşta vaatleriniz
olup halkın duygularını sömüren siz değil miydiniz?!.. (MHP sıralarından
gürültüler) MEHMET TELEK (Afyon)- Cavit Çağlar'ı kim Bakan yaptı?!. SAFFET KAYA (Devamla)- Evet, sizdiniz... (DYP
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN- Müdahale etmeyelim arkadaşlar... Müdahale
etmeyelim efendim... SAFFET KAYA (Devamla)- Ve siz, bugün Türkiye'de,
yolsuzluklarla ilgili... (MHP sıralarından gürültüler) MEHMET TELEK (Afyon)- Cavit Çağlar'ı Bakan yapan... SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan... (MHP
sıralarından gürültüler) Yolsuzluklarla ilgili bugün Türkiye'de... (MHP
sıralarından gürültüler) Avrupa Birliğini siz yapmadınız mı?!.. Vergimizin... MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Ne diyorsun sen?!.. SAFFET KAYA (Devamla)- Başkan, halkın karşısına çık,
halkın karşısına çık!.. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Efendim, müdahale etmeyelim.. SAFFET KAYA (Devamla)- Ve bugün yine... MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Saygısız adam!.. SAFFET KAYA (Devamla)- ...vergilerimizin yüzde 36'sını
yolsuzluklara vermiyor muyuz?.. MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Neyi veriyoruz?.. SAFFET KAYA (Devamla)- Nerede bu mücadeleniz?..
Kesinlikle... (MHP sıralarından gürültüler) Nerede bu mücadeleniz?!. APO'yu dünyanın en pahalı teröristi haline siz
getirmediniz mi? (MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Kim getirdi?!.. SAFFET KAYA (Devamla)- Siz getirdiniz. (MHP
sıralarından gürültüler) Haddinizi bilmeniz gerekir. BAŞKAN- Arkadaşlar, lütfen... Rica ediyorum... SAFFET KAYA (Devamla)- Gelin, o günkü politikalarınızla şimdiki politikalarınızı çek edin
kesinlikle... MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Saygılı konuş!. SAFFET KAYA (Devamla)- İşin doğrusu budur ve onun
dışında... MEHMET ŞANDIR (Hatay)- O kürsüye layık değilsin..
Saygılı ol!.. BAŞKAN- Sayın Şandır, siz, Grup Başkanvekilisiniz, rica
ediyorum... SAFFET KAYA (Devamla)- Ve onun dışında, kalkıp, onun
dışında, memleketimizde, Sayın Tarım Bakanımıza sesleniyorum, Tarım Bakanımız
burada, çıksın, çiftçimize verilen... (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN- Arkadaşlar, rica ediyorum... Sayın Kaya, bir dakika efendim... Lütfen, Genel Kurula
hitap edin de... SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan, bir saniye... BAŞKAN- Arkadaşlar, lütfen susar mısınız... Arkadaşımız
fikrini söylüyor canım... MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Önce, özür dilesin... BAŞKAN- Sayın Şandır, zatıâliniz, Grup
Başkanvekilisiniz; çıkar, cevap verirsiniz canım.. SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan, tarım
sektöründe...(MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkan, hatip doğru
konuşacak!.. BAŞKAN- Tamam siz, sıranızı... (MHP sıralarından
gürültüler) Efendim, rica ediyorum... SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan, tarım sektöründe
çiftçimize gelin, af çıkarın, birlikte çıkaralım bunu. Gelin kesinlikle... BAŞKAN- Arkadaşlar, rica ediyorum... SAFFET KAYA (Devamla)- Tarım sektöründe çiftçimize
vergi affını değerlendirdik. MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın hatip, önce, saygılı
konuşacak... BAŞKAN- Efendim, rica ediyorum... SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan, Meclise hâkim
olun. BAŞKAN- Sayın Grup Başkanvekili... SAFFET KAYA (Devamla)- Hâkim olun... Doğrulardan kimse kaçmasın... BAŞKAN- Efendim, bir dakika... MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Önce, saygılı konuşacak... BAŞKAN - Efendim, bir dakika... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Önce saygılı konuşmasını
öğreneceksin!.. BAŞKAN - Efendim, hatibin sözünü kesmeyin, sonra söz veririm
size. SAFFET KAYA (Devamla) - Sizler, çiftçilerimizle ilgili
vaatte bulunmadınız mı? (MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Önce saygılı konuşacaksın... BAŞKAN - Beyler, böyle bir müzakere usulü yok... SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, böyle bir usul
yok. BAŞKAN - Tamam efendim. Sayın Şandır, bakın, sizden rica ediyorum, müdahale
etmeyin. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bu kürsüye layık
konuşsun, saygılı konuşsun. BAŞKAN - Kendi düşüncesini söylüyor, hoşunuza gidecek
şeyleri söyleyecek hali yok ki... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Saygılı konuşacak efendim. SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, çiftçimizle
ilgili affı siz gündeme getirdiniz mi?! MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sen git onu babana sor!... BAŞKAN - Sayın Kaya, bir dakika müsaade eder misiniz... AHMET EROL ERSOY (Yozgat) - Oranın bir adabı var... CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Adam gibi konuş... SAFFET KAYA (Devamla) - Sen haddini bil... BAŞKAN - Sayın Kaya, bir dakika... Şimdi, bir partinin sözcüsü buraya çıkmış konuşuyor,
kendi düşüncelerini söylüyor. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hatip doğru konuşacak... BAŞKAN - Efendim, size sataşırsa, siz de, çıkarsınız
kendisine cevap verirsiniz. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır efendim... BAŞKAN - Ama, arkadaşımızdan da rica ediyoruz, lütfen
yaralayıcı söz söylemeyiniz, sizden rica ediyorum. Buyurun Sayın Kaya. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - O kürsüden saygılı konuşulur! SAFFET KAYA (Devamla) - Efendim, saygılı konuşuyorum...
Söylediğim bir şey yok ki; niye gocunuyorsunuz bu sözlerimizden... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Saygılı konuşacaksın!.. Sayın Başkan, siz de müdahale edeceksiniz. BAŞKAN - Hayır, konuşturmuyorsunuz milletvekilini... Sayın Kaya, rica ediyorum... SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, sükûneti temin
ediniz... BAŞKAN - Evet; sürenizi vereceğim. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Konuşmasını düzeltecek
efendim!.. BAŞKAN - Sayın Şandır, rica ediyorum... Efendim, bakın, ben, sizin gürültünüzden onun söylediği
sözü anlayamıyorum. Tutanakları getirtiriz, eğer, hakikaten, size hakaret eden
veya size sataşan bir konuşması varsa, size söz vereceğim, ama, siz oradan
gürültü ediyorsunuz, hatip buradan konuşuyor; ben, bir şey anlamıyorum. Rica
ediyorum efendim, müdahale etmeyin de bir konuşsun. Buyurun Sayın Kaya. SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, yine, biz,
buraya, Doğru Yol Partisi olarak bir önerge getirdik ve "çiftçimiz çok
kötü bir durumdadır, çiftçimiz gerçekten perişandır; gelin, bunun 2,5
katrilyonluk borcunu affedelim" dedik; ama, maalesef, üzülerek söylüyorum,
Tarım Bakanımız, Kemal Derviş'ten icazet alamadığı için, çiftçimizin borcunu
affedememiştir. Bugün, çiftçimizin yem girdisi 5 000 000 liradan 17 000 000
liraya çıkmıştır. Mazot 69 000 liradan 800 000 liraya çıkmıştır ve çiftçimiz,
maalesef, icra kapılarında perişandır, çiftçimiz sefalet içindedir; halen daha
biz ırz düşmanlarını, memleketi hortumlayanları affediyoruz; ama, çiftçimizi
affetmekten bugünkü hükümet maalesef kaçınıyor. (DYP sıralarından alkışlar) Esnafımız perişan, esnafımızın yüzde 80 çeki bugün
geriye dönüyor ve halen daha esnafımızı koruyamıyoruz. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ne alakası var?!. BAŞKAN - Arkadaşlar, rica ediyorum... SAFFET KAYA (Devamla) - Tarım kredi kooperatiflerindeki
faizlerimiz yüzde 90 nispetindedir ve yüzde 90 nispetindeki kredi faizlerini
ödeyebilmeleri kesinlikle mümkün olmadığı halde, bugünkü hükümet, esnafımızı da
perişan etmiştir. Son dönemlerde, altı yedi ay içinde 1 500 000'e yakın
insanımız işsiz kalmıştır, aşsız kalmıştır, yoksul kalmıştır, sefil kalmıştır. Değerli arkadaşlar, biz bunları söylediğimiz zaman
rahatsız olmanızın gereği yok. İşin gerçeği... MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Saygılı ol!.. Saygılı ol!.. O
kürsüde saygılı konuşulur. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Adam gibi konuş... SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin. Rica ediyorum
müdahale etmeyin. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen karışma bu işe!.. BAŞKAN - Sayın Enginyurt, bakın, bir milletvekiline
yakışır seviyede davranın. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Ona söyle. BAŞKAN - Ne demek öyle?! Sizden rica ediyorum, susun
efendim. Rica ediyorum, susun diyorum. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen müdahale etme! BAŞKAN - Nasıl etmeyeceğim size?!. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen her şeye müdahale etme! BAŞKAN - Nasıl etmeyeceğim size?!. Rica ediyorum... Siz
milletvekili değil misiniz? (DYP sıralarından alkışlar) CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Niye müdahale ediyorsun?!. BAŞKAN - Yani, böyle bir şey olur mu canım?! SAFFET KAYA (Devamla) - Dolayısıyla, buradan, tekrar
sesleniyorum, bakın, memleket yanıyor, memleket perişan kesinlikle. Bu
memleketi derlemek toparlamak için artık halkın size güveni kalmamıştır
kesinlikle. Yine, Sayın Başkan, bakıyoruz ki, dünyadaki sermayenin
ancak binde 1'i Türkiye'ye gelebiliyor, Türkiye'ye güven yok. Bir şubat krizi,
kara çarşamba gündeme geliyor Türkiye'de, üzülerek söylüyorum ki, kara
çarşambadan dolayı 12 milyar dolar dışarıya gidiyor. Türkiye'nin hakkı olan
para dışarıya gidiyor. Değerli arkadaşlar, bugün, vatandaş şunu söylüyor
-Anasol-M Hükümetine tekrar sesleniyorum- diyor ki, biz bu hükümete
güvenebilsek üç aylık maaşımızı almamaya razıyız, çiftçi olarak bunun bedelini
ödemeye razıyız ve bizler bunun bedelini ödemeye razıyız; yeter ki, bizi,
Türkiye'yi dışarıya karşı mahkûm etmeyin, Yunanistan'a el açtırmayın, Fransa'ya
el açtırmayın! Türkiye'nin gerçekten güvene ihtiyacı var. Bugün, ekonomik
krizin temelinde yatan yegâne şey, hükümete olan güvensizliktir değerli
arkadaşlar. Bu güvensizliğiniz ülkeyi bu noktaya sürüklemiştir ve üzülerek
söylüyorum ki, halen daha o iktidar koltuklarının vahametinde ülkenin yangın
yerine döndüğünün farkında değilsiniz. Üzülerek söylüyorum bu böyle. Daha ötesi, şurada, Bulgaristan'da 1 milyar dolarlık,
Türk müteşebbisi, yatırımda bulunmuş, ülkesinde devletine ve hükümetine
güvenmediği için, böyle bir yatırıma yönlenmiş. Bugün, yeraltı zenginliklerimiz, Türkiye'nin
kurtuluşudur; ama, yeraltı zenginliklerimizle ilgili bir hamle gerçekleşmemiş.
Türkiye, bugün, yeraltı zenginliği bakımından 2 trilyon dolarlık bir rezerve
sahip; ancak, 2 milyar dolarlık kısmını, yani, binde 1'ini değerlendirme
şansına sahibiz. Bir dönemde, bor madenlerini peşkeş çekme noktasında,
hükümete uyarıda bulunduk; dedik ki: Bor madenleri, Türkiye'nin millî
menfaatlarıdır, millî geleceğidir. Bunları hiçbir koşulda peşkeş çekemezsiniz
ve dolayısıyla, bor madenleri, bugün, Türkiye'nin teminatıdır. Türkiye'nin 1
trilyon dolarlık bor madeni rezervi olmasına rağmen, üzülerek söylüyorum ki,
bor madenleri, bugün, 50 dolara yurtdışına pazarlanmaktadır. Sayın Cottarelli
de, bizzat, her ne hikmetse, geçmiş dönemlerde -üzülerek söylüyorum- bor
madenlerinin, Eti Holdingin özelleşmesi noktasında hükümete baskıda bulunmuştu.
Doğru Yol Partisi olarak, buna karşı çıktık ve değerli arkadaşlarımız da bu
noktada hassasiyet gösterdiler ve "bor madenini özelleştiremeyiz"
dediler. Bugün, yeraltı zenginliklerimizin hiçbiri değerlendirilmiyor ve
maalesef, ülke, kaderiyle baş başadır. Gelin, bu yanlışınızdan geri dönün. Bu yanlışınızdan
geri dönmenin yegâne yolu, hükümet olarak istifa etmenizden geçer, bu iktidar
koltuklarını bırakmaktan geçer değerli arkadaşlar. Bunun başka bir yorumu,
başka bir izahı yoktur. Halkın güveni olmayan bir hükümetin, ısrarla,
kesinlikle hükümette kalmasını anlamak, bu memlekete yapılabilecek en büyük
kötülüklerden biridir değerli arkadaşlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Kaya, size eksüre veriyorum. Buyurun. SAFFET KAYA (Devamla) - Bakın, daha ötesini ben size
arz edeyim: Değerli arkadaşlar, bugün, insanlarımız, gecenin 3'ünde halk ekmek
kuyruğunda sıra bekliyor. Bu, hükümet politikalarınızın yanlışlığından
kaynaklanmıştır. Bugün, Dışişleri Bakanlığımız, 83 hariciye memurunu,
harcırah veremediği için, Türkiye'ye getiremez haldedir. Yine, 20 000 polis vatandaşımızın, tayinlerinden dolayı
ödenmesi gereken ödeneklerini ödeyemediği için, tayini yapılamaz hale
gelmiştir. Memurun, yarın için bir kaygısı, bir endişesi var;
diyor ki: "Acaba, maaşımı alamayacağım mı" gibi bir kaygıyla iç içe;
üzülerek söylüyorum... Tablo bu değerli arkadaşlar. Bu tabloya hiç kimsenin
itiraz etme hakkı yoktur. Dolayısıyla, Anasol-M hükümetinin, aldığı bu yetkiyi
yeterince kullanamayacağını, sınırsız bu gücü, asker gücünü, maalesef, halkın
güveni olmadığı için ve ciddî şekilde bir boşluk içerdiği için, maalesef, iyi
kullanamayacağını, burada, tekrar, altını çizerek belirtmek istiyorum. Hepinize, en derin sevgi ve saygılarımı arz ediyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Kaya, teşekkür ederim. Değerli milletvekilleri, elbette ki, burada müzakerenin
bir usulü var. Kürsüdeki hatibin sözlerini takip edebilmemiz için, grupların,
sükûnetle dinlemesi lazım. Eğer, konuşan bir sözcü, hakikaten, herhangi bir
kişiye ve gruba bir sataşmada bulunursa, ben onun sözünü keseyim; ama, şimdi,
karşılıklı konuşunca, ben de bir şey anlamıyorum. Bir muhalefet partisi
milletvekili çıkıp da, halkın figanını, dertlerini, acısını burada dile
getirirse, iktidar buna tahammül edecek; yani, iktidar olmanın da bir
zorunluluğu var, burada dinleyeceksiniz. İktidarsınız, tabiî, iktidar olmanın
da dışarıda bazı gücü var; ama, bu da dinlenilmesi gereken bir konu... İktidar,
bu Meclisi çalıştıracak. Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok. Sayın Bakan, söz istiyor musunuz? DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Konuşacak başka
milletvekili arkadaş varsa... BAŞKAN - Sayın Bakan, bu konuda, milletvekilinin
kişisel konuşma hakkı yok. Meclise biraz geç geldiğiniz için bu konuları fazla...
(DYP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan, süreniz 20 dakika. DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Sayın Başkan, önce, teşekkür ederim; fakat, ben
zamanında geldim, herhalde, sizin bazı nedenlerle dikkatinizi çekmemiş
olabilir. BAŞKAN - Hayır, İçtüzük meselesi, İçtüzük ve Anayasa... DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye'nin dış politikasını -bu hadiseyle, son olayla
ilgili- konuşmaktayız. Önce, şunu belirtmek istiyorum: Daha önce de belirttiğim
gibi, zor günlerdeyiz, güç bir dönemin içerisinden geçmekteyiz ve bunu elbette
ve ancak Büyük Millet Meclisimizin desteğiyle, bütün siyasî partilerimizin
olumlu, yapıcı katkısıyla, eleştirisiyle geçeceğiz. Biz, bu amaçla, Meclisimize
bilgi sunduk, ayrıca, Dışişleri Komisyonumuzun üyelerine bilgi sunduk,
muhalefet partilerinin genel başkanlarıyla toplantı yaptık ve bilgi sunduk ve
bundan sonra da, her çeşit öneriye ve yapıcı eleştiriye açığız. Şimdi, ne dedi hükümet, ne oldu, ne gelişti; önce, ona
bakmak istiyorum: Hükümet, kendi politikasını, çok açık bir şekilde, topluma ve
Meclise sunmuştur. Birincisi, bu politikada, Türkiye, terörizmden çok çekmiş
bir ülke olarak, terörizme karşı uluslararası mücadelede ön safta olduğunu
söylemiştir, bu mücadeleye öncülük yapan Amerika'nın acısını yüreğinde
hissettiğini söylemiştir ve Amerika'yla birlikte bu mücadelede var olduğunu
açıklamıştır. İkincisi, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, ilk günden şunu
belirtmiştir: Bu mücadeledeki yerimiz, Türkiye'nin gerçeği ve imkânı boyutunda
olacaktır; bu mücadelede bizim en önemli ölçümüz, Türkiye'nin güvenliği ve Türk
halkının esenliğidir demiştir. Üçüncü açıklamamız halkımıza ve bütün dünyaya;
terörizmin dini yoktur, coğrafyası yoktur, mazereti yoktur; bunu, ilke olarak
koymuştur hükümetimiz. Nihayet, bu büyük mücadelede, bu uluslararası
mücadelede, Türkiye Cumhuriyetinin, bütün etkinliğini, birikimini ortaya
koyacağını ve bu mücadele içindeki konumunu bütün dost ülkelerle paylaşarak,
güçlü bir şekilde duyuracağını söylemiştir. Peki, buna uyduk mu uymadık mı, hükümetimiz bu
söylediklerine sahip çıktı mı çıkmadı mı; ölçü budur. Yoksa, çok afakî bir
şekilde, işte, Türkiye iyi iş yapmıyor, Türkiye etkin politika izlemiyor gibi,
birtakım, kanıtı olmayan, geçerliliği olmayan sözler söylemek değildir. Mesele
bakmaktır; hükümet bu söylediklerini yapmış mıdır yapmamış mıdır, eksik olan
nedir, eksik olan nasıl tamamlanır; böyle yaklaşmak lazım. Biz "terörle mücadelenin ön safında ve bu
mücadelenin öncülüğünü üstlenen Amerika Birleşik Devletleriyle birlikte
terörizme karşı mücadelede varız" dedik ve hep var olduk. Türkiye gibi,
teröre binlerce şehit vermiş bir ülke olarak, terörizme karşı yapılan
mücadelede, elbette, biz, ön safta olacağız. Eğer, bunun aksi düşünce mevcutsa
onu söyleyin, onu dinleyelim. Biz, ön saftayız, ön safta bir mücadelede yer
almaktayız. Burada, bazılarının söylediği gibi, işte, asker yolladık
yollamadık, Amerika bizi destekledi desteklemedi gibi bizim öyle bir kaygımız
da yoktur. Zaten, hepiniz, herkes biliyor ki, Türkiye'nin, bu mücadelede aldığı
yer, bu mücadeledeki ilkesi, dost düşman herkes tarafından saygıyla karışlanmaktadır.
Türkiye'nin, bu mücadelede daha fazla olmak istiyorum, bir başka ülkenin hoşuna
gitsin gibi bir kaygısı hiçbir zaman olmamıştır ve olmadığı gibi, hâlâ, belki
tereddüt var; ama, Amerikası, İngilteresi, herkesin söylediği; birincisi,
Türkiye, nasıl istiyorsa, Türkiye, hangi ölçüde istiyorsa o şekilde bu
mücadelede yer alacaktır ve bugüne kadar Türkiye'nin politikası, Türkiye'nin
tutumu, Amerika Birleşik Devletlerinin Başkanından, Dışişleri Bakanından,
büyükelçisinden, birçok başka ülkenin sözcüsüne kadar, herkes tarafından
şükranla karşılanmıştır ve Türkiye'ye olan saygı ortaya konulmuştur. Biz dedik ki, hükümet olarak: "Bu mücadeledeki
yerimiz, Türkiye'nin gerçekleri, imkânı boyutunda. Türkiye'nin güvenliği ve
halkının esenliği..." Şimdi, eğer, bugüne kadar yer aldığımız mücadelede,
biz, Türkiye'nin güvenliğine aykırı bir şey yapmış isek veyahut Türkiye'nin,
Türk Halkının, Türk insanının esenliğini tehlikeye düşürecek bir şey yapmış
isek, lütfen, onu konuşalım; yanlışımız, eksiğimiz varsa da, öğrenelim
açıkçası; ama, böyle, bugün olmaz, yarın istenilirse şöyle yapılır gibi
birtakım gerekçelerle hükümete hücum etmek, aslında, tabiî, hükümete değil;
ama, Türkiye'ye zarar vermek, şu ortamda yapılabilecek en yanlış iştir. Biz "terörizmin dini yoktur" dedik ve ilk
günden başlayarak, belki de bütün dünyada ilk günden başlayarak, o saçma sapan
birtakım dinî sıfatlarla terörizmin tanımlanmasına karşı çıktık. Bunu, hem
batımızdaki ülkelerle hem doğumuzdaki ülkelerle yaptık ve eğer, bir ölçüde bu
sınırlanmışsa -bir ölçüde diyorum- hükümet, devlet katında -maalesef, toplum,
medya katında değil; ama, devlet, hükümet katında bir ölçüde sınırlanmışsa- bu,
Türkiye olarak bizim verdiğimiz bu mücadele sayesinde olmuştur ve biz, burada,
bu anlayışımızı, bütün, Avrupa Birliği olsun, Amerika Birleşik Devletleri
olsun... Üstelik de, tek başına bunu Türkiye yapıyor gibi değil, Ortadoğu'daki
müttefiklerimizle, birlikte olduğumuz İslam özellikli toplumların
hükümetleriyle konuşarak yaptı Türkiye ve bundan dolayı hepsinden de teşekkür
aldık. İslam Konferansında çok sayıda muhatabım geldi ve Türkiye'nin, bu
konuda, bütün dünyaya duyurduğu sesten ötürü bize teşekkür etti. Biz "terörizmin coğrafyası yoktur" dedik ve
terörizmin coğrafyasının olmaması da fevkalade önemli bir anlayıştır. Bütün bu
anlayışlar, ayrıca, İslam Konferansı Örgütünün son dışişleri toplantısının
nihaî bildirisinde yer almıştır. Terörizmin coğrafyası yoktur; yani, senin
teröristin kötü, benim teröristim iyi, terörist Afganistan'da ise, hadi üzerine
gidelim, terörist, terör merkezî Batı Avrupa'nın bir şehrinde ise, onun üstüne
gitmeyelim... Böyle bir şey olmaz. Bizim Türkiye olarak politikamız bu olmuştur
ve biz bunu kabul ettirdik, bizim gibi hassasiyeti olan ülkelere. Bakınız, bu çağımızda terör olayı... Karar, bir ülkede
alınıyor, komut, bir başka ülkeden veriliyor; planlama, bir üçüncü ülkede
oluyor; finansmanı bir başkasından sağlanıyor, ondan sonra icraat, terörün
kendisi dördüncü, beşinci ülkede gerçekleşiyor!.. Amerika'daki olay bunun bir
örneği. Amerika'da bu büyük insanlık faciasını yapanlar, bunun kararını nerede
alıyor; Afganistan. Peki, finansmanı, planlaması nereden sağlanıyor, planlama
nereden yapılıyor; bakıyorsunuz Almanya çıkıyor. İcraat nerede oluyor, terör
eylemi nerede gerçekleşiyor; Amerika'da gerçekleşiyor. Böyle bir ortamda biz şu ilkeyi getirdik: Kalkıp da,
terör olayını sanki bir belirli coğrafyaya özgüymüş gibi, bir Asya ülkesine
özgüymüş gibi veyahut bir Ortadoğu ülkesine özgüymüş gibi getiremezsiniz. Bu
Asya'da olsun, Avrupa'da olsun, şu ya da bu ülkede planlamasını yapan bulunsun,
bu, aynı olaydır ve terörün coğrafyası olamaz. Hatta, bir de örnek verdik.
Üstelik de, yanlış bir şekilde hepimize hakaret olan, efendim, bu, İslam
terörizmi vesaire diyenlere dedik ki: Peki, bu olayın finansmanını Hıristiyan
bankerlerin yaptığı ortaya çıkar ise o zaman ne diyeceksiniz? İslam terörü,
Hıristiyan terörü, ortak girişim olarak mı bunu isimlendireceksiniz? Böyle bir
şey olmaz ve bunu anlattık. Terörün mazereti yoktur. Bunu ısrarla ısrarla konuştuk.
Hükümet politikası buydu ve bunu yaptık. Eksiğimiz varsa, söyleyiniz. Terörün
mazereti şöyle olmaz; efendim, bu terörist eylem öylesine ulvî duygularla
yapıldı ki, öylesine idealler için yapıldı ki, öylesine mecburiyet altında
gerçekleşti ki, eh, bunun mazereti olabilir! Bu, maalesef, Batı Avrupa'da zaman
zaman etkili olan anlayıştır. Türkiye olarak bunu dünya önünde bütün
çıplaklığıyla anlatan biz, bunun kabul edilemeyeceğini, terörün hangi koşul
altında olursa olsun mazeretinin bulunamayacağını hep söylüyorduk. Şimdi çok
daha etkili bir şekilde herkese hatırlatmaktayız, belli ölçüde kabul
ettirmekteyiz. İşte Birleşmiş Milletlerin 1373 sayılı kararı. Bütün Avrupa hükümetleri nezdinde Türkiye'nin
girişimleri oluyor ve Türkiye olarak, terör hukukunun nasıl olması gerektiğini
anlatmaktayız. Göreceğiz, daha şimdiden bir şey söylenemez; ama, Avrupa
Birliğinde, bana göre, ilk kez ciddî tanımlar yapıldı. İcraatı görmek
istiyoruz. Tanımın yapılması, kararın alınması yeterli değil; ama, bu yapıldı.
Birleşmiş Milletlerde, Hindistan Dışişleri Bakanıyla geçenlerde görüştük.
Hindistan, terörün tanımı konusunda fevkalade önemli bir girişimde bulunuyor,
çok ciddî bir hazırlık yapıyor. Birleşmiş Milletlerin önümüzdeki toplantısında,
Türkiye, Hindistan gibi ülkeler, bana göre, ilk kez istedikleri şekilde, doğru
şekilde karar alma imkânını buluyorlar. Biz, hükümet olarak, uluslararası dayanışma dedik,
Türkiye'nin buna katkısından bahsettik, etkin olmaya çalışacağız dedik. Peki,
bunu yaptık mı, yapamadık mı meseleye bu boyutta bakmak lazım, bunu eleştirmek
lazım eksiğimiz varsa. Şunu söyleyeyim: Türkiye, olayın daha ilk gününden
başlayarak, ilgili olduğu bütün devletlerle, hükümetlerle ilişki kurmak
suretiyle, hem etkili olmuştur hem de uluslararası dayanışmanın, özellikle bu
konunun sorumluluğunu taşıyan bakanlıkların -adalet bakanlıklarının, içişleri
bakanlıklarının- bir araya gelmesinde etken olmuştur. Ne yaptık; örneğin, etkili olduk mu, olmadık mı? İslam
Konferansı Örgütünün toplantısını yaptık. 56 ülke... İslam özellikli, İslam
toplumunun temsilcisi olan 56 dışişleri bakanı bir araya geldik. Toplantıda
Türkiye'nin önerisi kabul edildi; toplantıda, benim deminden beri size arz
ettiğim, dini yoktur, coğrafyası yoktur terörün, terörün mazereti yoktur;
bunlar girdi o deklarasyona. Bundan dolayı, Katar'ından, Ürdün'ünden,
Afrika'sına kadar, Türkiye, kutlama aldı; bundan dolayı, Amerika'sından, Avrupa
Birliğinde Fransa'sına kadar, Türkiye, kutlama aldı. Tabiî ki, Türkiye
etkindir, tabiî ki, güçlüdür ve tabiî ki, Türkiye haklıdır; haklı olduğu için
bunları başardı. Peki, bizim etkinliğimiz olmadı mı? Avrupa Birliği ile
İslam Konferansı Örgütünün bir araya gelip, öyle, uydurma "medeniyetler
çatışması" falan değil, medeniyetlerin ahengini, uyumunu görüşmesi...
Türkiye olarak bu öneriyi yaptık ve bu öneri, büyük ölçüde, daha şimdiden kabul
gördü. İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreteri, bunu, bütünüyle
desteklediğini açıkladı. Avrupa Birliğinde konuştuk, sıraya dizildi ülkeler,
bizim bu önerimizi benimsediklerini belirtmek ve desteklemek için. Fransa,
Belçika, Yunanistan, Almanya, Macaristan, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka,
İtalya, Malta; bütün bu ülkelerin temsilcileri, adaylar ve üyeler
toplantısında, Türkiye'nin önerisini desteklediklerini ve bu yolda
çalışılmasını talep etti. Biz bunları yaptık; böyle, birbirimizi mi ikna
ediyoruz, sadece Türk basınındaki olumlu yazılardan mı bahsediyoruz; bütün
dünya, Türkiye'nin bu mücadeledeki yerini ve önemini gördü. Sadece son günlerin
bazı yayın organlarından kesitler aldım. Örneğin, BBC'nin haberleri... Ne
deniyor: "Türkiye en öne geçiyor, Türkiye en öne adım atıyor." Ne
deniyor bir başka haberde, aynı yayın kuruluşunda, İngiliz Dışişleri Bakanının
Türkiye'de bulunduğu sırada söylediklerine atıfta bulunularak: "Türkiye ne
yapacaksa, kendisi karar verecek. Türkiye'nin bu mücadelede öncü bir rolü
mevcuttur ve Türkiye, kendi kararını, kendi katkısını, katılımını kendisi
yapacaktır." Yine, bir başka İngiliz yayınında... Hani deniyor ya Afganistan'da
acaba yeterli hassasiyeti göstermekte miyiz?.. Benim sözlerimi almış İngiliz
yayın organı ve şöyle diyor: "Biz, şundan emin olmalıyız: Afganistan
Halkının, Afganistan'daki kardeşlerimizin, bu kargaşa döneminden yaralanmaksızın,
kaybetmeksizin çıkması ve Afgan Halkının iyiliği, esenliği için, hepimizin,
elinden gelen her şeyi yapması lazım. Türkiye olarak bu, bizim
sorumluluğumuzdur; bu, bizim talebimizdir." Bunu biz söylüyoruz,
İngiltere'nin en muteber yayın organları bunu tekrar ediyor. Etkinlik... En son temaslarımız: "Afganistan'daki
acıların dindirilmesi için Türkiye, Orta Asya'daki ülkelere kardeşçe önerisini
getirdi." Bu da Reuters'ın verdiği bir haber. Bunları çoğaltabilirim. En son gene bugünkü İngiliz
gazetesi Financial Times'ta kocaman bir haber: "Türkiye'nin dışpolitikası
giderek daha iddialı ve daha etkili oluyor." Sayın milletvekilleri, Türkiye olarak, biz, bu büyük
mücadelede, halkımızın isteği doğrultusunda, Meclisimizin iradesi çerçevesinde,
insanlığa karşı olan yükümlülüğümüz içerisinde elimizden gelen her şeyi
yapmaktayız. Burada eksiğimiz olmaz mı; olabilir. Lütfen, o eksikleri söyleyin,
bu mücadelenin daha iyi yapılması için öneriniz mevcutsa, önerinizi söyleyin;
ama, kalkıp da, burada, Türkiye'yi dünya önünde küçük düşürtecek, Türkiye'yi
yönetenleri küçük düşürtecek lafların tek bir sonucu vardır; Türkiye'ye zarar
vermektir, bu büyük mücadeleye eksi getirmektir. (DSP sıralarından alkışlar) Birkaç eleştiriye değinmek istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakan, gruplarınız konuşmadı; bu
nedenle, size 5 dakika eksüre veriyorum. Buyurun. DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. ABD bizden niye asker istemedi diye hükümet
dövünmekteymiş!.. Buna cevap vermeyi bile gerekli görmemekteyim (DSP
sıralarından alkışlar) "Ortadoğu, Ortaasya ve Kafkasya'da yokuz"
demek için, insafa sığınmak lazım. Türkiye, son yıllarda, Ortadoğu'da, her
zamankinden daha fazla mevcuttur. İsrail-Filistin meselesinde Türkiye, barışçı
bir yöntem bulunması için, barışçı bir yaklaşımın gelişmesi için etkili bir
şekilde yer almıştır; Türkiye'nin yaptıkları da, Ortadoğu meselesinin
taraflarınca, her ikisi tarafından övgüyle anlatılmıştır. Sayın Arafat, bütün
muhabirlere, dünya ajanslarının muhabirlerine benim yanımda demeç vermiştir.
Yani, daha fazla nasıl olalım?.. "Kafkasya" diyorsunuz... Gürcistan'a olsun,
Azerbaycan'a olsun, her türlü yakınlaşmayı sağladık, her türlü beraberliği
sağladık, bunu daha da ileriye götüreceğiz. Ortaasya aynı şekilde. Evet, söylenilen doğrudur; bir sayın üye belirtti,
Türkmenistan'ın Cumhurbaşkanı, işte "niye siz daha çok buraya
gelmiyorsunuz" demiştir. Bu, bir iyiniyetli sitem olarak alınabilir. Sayın
Cumhurbaşkanı zaten çok şakacı bir kişidir, şakacılığıyla bütün dünyada
tanınır; ama, elbette bundan bizim de bir şey çıkarmamız lazım. (SP ve DYP
sıralarından gülüşmeler) Çok haklı değil belki; çünkü, bizim Cumhurbaşkanımız
olsun, çok sayıda bakanımız olsun, özellikle ekonomik işbirliği konularında,
bütün Ortaasya ülkelerine ve Türkmenistan'a gitmiştir, ben de ayrıca gittim;
ama, biz bunu ciddiye aldık daha dikkatli bakacağız o da ayrı bir konudur. Türkiye, teslimiyetçi tavır göstermekteymiş ve çantada
keklikmiş!.. İnsaf; hangi teslimiyetten bahsetmektesiniz? Geçmişteki bazı
hadiseleri, geçmişteki, belki, teslimiyetçi olan yaklaşımları, lütfen, bize
yakıştırmayın. Bizim hükümetimiz, bugüne kadar hiçbir konuda teslimiyetçi
davranmamıştır; hiçbir konuda, böyle "çantada keklik" gibi tanımlarla
ifade edilecek tutum içinde olmamıştır. Bizim hükümetimiz her konuda
Türkiye'nin menfaatı demiştir, Türk Halkının menfaati demiştir, Türk halkının
esenliği demiştir; ama, asla teslimiyetçi olmamıştır ve Türkiye'nin kimliğini,
gururunu, tarihini, kültürünü her düzeyde her şekilde savunmuştur. Onun için,
lütfen, geçmişte yapılan eksiklerle, yanlışlarla bizim bugünümüzü
karıştırmayınız. (DSP sıralarından alkışlar) Bazı söylenenleri cevaplamıyorum...
"basiretsiz", "bilgisiz"... Yani, bunlar yakışık almıyor.
Kimse kimseye karşı böyle şeyler söylememesi gerekir düşüncesindeyim. Canımı
sıkan bir iki söze de izninizle cevap vereceğim ve konuşmamı o şekilde
tamamlamak istiyorum. Şimdi, herkes herkesi eleştirebilir; hakaret demiyorum,
iftira demiyorum; ama, eleştirebilir; ancak, herhalde, bazı konularda
eleştirilemeyecek insanlarımız vardır hepimizin içinde, her partide. Şimdi, kalkıp da Türkiye'nin şerefini, her vesileyle,
her alanda, zamanı geldiğinde, bütün birleşen büyük devletlere karşı; zamanı
geldiğinde, kanla boğulmak isteyen Kıbrıs'ta müstevliye karşı korumuş olan,
savunmuş olan ve Türkiye'nin onurunu, hepimize örnek olacak şekilde her zaman
üstlenmiş olan, gerçekleştirmiş olan Başbakan Sayın Bülent Ecevit'e
"sömürge valisi" diyen, ancak iftira etmektedir, ancak hakaret
etmektedir ve bütün o iftira ve hakaret, bunun sahibine geri döner. (DSP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Kendi Başbakanına, kendi hükümetine hakaret etmek,
iftirada bulunmak; birincisi, bir çapsızlık örneğidir. (DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) İkincisi, Türkiye'ye kötülük etmektir. Burada, biz, hepimiz, hükümetimiz, Meclisimiz,
partilerimiz, bakanlarımız, Dışişleri Bakanlığımız şuna çalışıyoruz; yani,
Türkiye'nin iyiliği olsun; Türkiye, bu büyük badirede, hem kendi kimliğiyle,
hem kendi düşüncesiyle öne çıksın; Türkiye, buradan kendisine zarar
getirebilecek olayların dışında dursun. Bunun için biz çalışırken, biliniz ki, Türkiye'ye
yapılabilecek en büyük kötülük, Türk Halkına, Türk insanına yapılacak en büyük
kötülük, çıkıp da hükümete hakaret etmektir, Başbakana hakaret etmektir.
Bilelim ki, biz, bu zor dönemden geçecek isek -ki, elbette geçeceğiz- bunu,
birliğimiz, bütünlüğümüz içinde yapabiliriz. (DSP sıralarından alkışlar) Bugün Mecliste... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) 1 dakika Sayın
Başkan; müsaade ederseniz, şimdi bitiriyorum. BAŞKAN - Buyurun. DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) Biz, bu büyük
kargaşadan, hem insanlık için hem o sözü edilen fukara Afgan Halkı için hem
Türkiyemiz için en iyi şekilde bu zor dönemden geçecek isek -ki, geçeceğiz
elbette- bunu, hükümetimizle, Meclisimizle, muhalefetimiz ve partilerimizle
birlikte yapabiliriz. Ben, bu bilinçle konuşmaktayım. Dış siyaseti bu
bilinçle yönlendirmekteyim ve sizlerden bu konuda da yardım istemekteyim,
destek istemekteyim. Hepinize saygılar, sevgiler sunmaktayım. (DSP, MHP ve
ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Herhalde dünyayı fethetmişiz de bizim haberimiz yokmuş
biraz; herhalde, eksik bilgimizden
dolayı!.. (DSP sıralarından "ayıp, ayıp"sesleri; gürültüler) Canım, bir latife edelim yani... Ne oldu; ne dedik
yani?.. Ne dedik; anlamadım?!. ZEKİ EKER (Muş) Nasıl konuşuyorsun? Sen
Başkanvekilisin; ayıp, ayıp... BAŞKAN - Hayır, size ne dedim... Yani, burada sizin
tepkinizi çekecek bir şey söylemedim; herhalde lafı anlamadan tepki
gösteriyorsun. Sayın milletvekilleri, Başbakan Ecevit hakkındaki
(11/19) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, önergenin gündeme alınıp alınmaması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Önergenin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önergenin gündeme alınması kabul edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçiyoruz. VI. – SORULAR
VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin
Devlet Bakanından sözlü soru önergesi. (6/820) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı
için, İçtüzüğün ilgili maddesine göre gündemden çıkarılıp, yazılı soru haline
dönüşmüştür. 2. – Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin
Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/821) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi de, daha önce üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrilmiştir. 3. – Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin
Devlet Bakanından sözlü soru önergesi. (6/823) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi de, üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrilmiştir. 4. – Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün
cevabı (6/824) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada. Soru önergesini okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami
Türk tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. 3.7.2000 Mehmet Bekâroğlu Rize Sorular: 1- Bakanlık olarak Rize'de yürüttüğünüz projeler
nelerdir? 2- 2000 yılı rakamlarıyla mevcut projelerin toplam
bedeli ne kadardır? 3- 2000 yılı itibariyle projelerde gerçekleşen yatırım
miktarı ne olmuştur? 4- Projelerin bir an önce tamamlanabilmesi için 2000
yılında sağlanan ödenek miktarı yeterli midir? Yeterli değilse ödeneklerin
artırılması için bir çalışma yapmakta mısınız? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu'nun
Adalet Bakanlığının Rize İlinde yürütülen projelerine ilişkin (6/824) esas
numaralı soru önergesine cevap vermek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Rize İl merkezinde cezaevi yapımına uygun 50 dönüm
büyüklüğünde arsa temin edilememesi nedeniyle, Pazar İlçesinde bulunan ve
Bakanlığımıza tahsis edilen 37 260 metrekare yüzölçümlü taşımaz üzerine cezaevi
yapımı, 1999 yılında yatırım programına alınmıştır. Bu yere L-1 tipi cezaevi
yapımı planlanmaktadır. Projenin toplam bedeli henüz tam olarak belli olmayıp,
90 milyar Türk Lirası artı KDV bedel karşılığında uygulama projesi
çizdirilmiştir. Söz konusu yatırımla ilgili ödenek, 4301 Sayılı Ceza İnfaz
Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin
Kanunla oluşturulan İşyurtları Kurumu bütçesinden karşılanmaktadır. Anılan
cezaevi inşaatı çok yakın bir zamanda ihaleye çıkarılacaktır. Öte yandan, Rize İli adalet sarayı, 1998 yılında
yatırım programına alınmış olup, proje bedeli 2001 yılı birim fiyatlarıyla 2
trilyon 135 milyar Türk Lirasıdır. 2001 yılı genel bütçesinden 1 trilyon Türk
Lirası ödenek aktarılan ve ihalesi Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından
yapılan Rize Adalet Sarayı inşaatına başlanmış olup, kaba inşaatı devam
etmektedir. Yüce Meclisin bilgilerine arz ederim. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Soru cevaplandırılmıştır. 5. – Rize
Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı
Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/827) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada. Soru önergesini okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Yaşar Okuyan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. 3.7.2000 Mehmet Bekâroğlu Rize Sorular: 1- Bakanlık olarak Rize'de yürüttüğünüz projeler
nelerdir? 2- 2000 yılı rakamlarıyla mevcut projelerin toplam
bedeli ne kadardır? 3- 2000 yılı itibariyle projelerde gerçekleşen yatırım
miktarı ne olmuştur? 4- Projelerin bir an önce tamamlanabilmesi için 2000
yılında sağlanan ödenek miktarı yeterli midir? Yeterli değilse, ödeneklerin
artırılması için bir çalışma yapmakta mısınız? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'nun
Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızdan sorduğu soruya, hükümetimiz adına cevaplarını arz etmek üzere
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Rize İlindeki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın
yatırımları şöyledir: Rize Pazar prefabrike dispanser inşaatı proje tutarı
400 milyar lira olup, 2001 yılı ödeneği 1 milyar lira olduğundan ihale
edilmemiştir. Rize Çayeli Hastanesi genel onarımı 2001 yılı ödeneği
445 milyar lira olup, fizikî gerçekleşme yüzde 84'tür; iş devam etmektedir. Rize Hastanesi genel onarımı 2001 yılı ödeneği 100
milyar lira olup, fizikî gerçekleşme oranı yüzde 49'dur; iş devam etmektedir. Rize Hastanesi tıbbî atık ve su deposu yapılması 2001
yılı ödeneği 150 milyar lira olup, fizikî gerçekleşme yüzde 63'tür ve iş devam
etmektedir. Rize Hastanesi asansörleri yenileme ve onarım işi 2001
yılında bitirilmiştir. Rize Sigorta Müdürlüğü dış cephe ve çatı onarımı işi
2000 yılında bitirilmiştir. Rize Sigorta Müdürlüğü ıslak hacim onarım işi 2000
yılında bitirilmiştir. 2001 yılında Rize İli yatırımlarımız için bugüne kadar
tahsis edilen ödenek 696 milyar lira olup; ayrıca, Rize Çayeli Hastanesi
onarımı için 400 milyar lira, Rize Hastanesi genel onarımı için 100 milyar lira
olmak üzere 500 milyar lira ilave ödenek talebimiz Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığına iletilmiştir. Bilgilerinize saygıyla arz ederim. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Buyurun Sayın Bekâroğlu, kısa bir açıklama yapın
efendim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Yaklaşık iki sene önce vermiş olduğum Rize'deki
yatırımlarla ilgili soru önergelerimden 2 tanesine, iki sene sonra sayın
bakanlarım cevap verdiler; kendilerine çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, öyle
sanılır ki, Rize'ye devlet yatırımı yağmaktadır; ama öyle değildir. Rize'de
devlet yatırımı sanıldığından da çok azdır. Devlet yatırımını bir tarafa
bıraktık, Rize'nin tek geçim kaynağı olan çay da tüketildiğinden dolayı,
insanlar, gerçekten, Rize'de, Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi, geçim
sıkıntısı çekmektedirler. Dolayısıyla, Ankara'da neler oluyor bunu merak
ediyorlar. Bu sebepten dolayı, Ankara'da olup bitenleri bizlerin aracılığıyla
öğrenmek istiyorlar. O nedenle, bu sözlü soru önergelerimize sayın
bakanlarımız cevap verdikleri için teşekkür ediyorum; ancak, daha 48 sorumuz
cevapsız kaldı, onların cevaplarını ne zaman kim verecek? Rize'ye kim el
atacak, onu da bekleyip göreceğiz. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekâroğlu. Onlar, yazılı olarak size cevap verilecek efendim,
merak etmeyin. Soru cevaplandırılmıştır. 6. – Balıkesir
Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Talim ve Terbiye Kurulunun yabancı dil öğretim etkinlikleri programı
konusunda aldığı bir karara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı
(6/828) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada. Soru önergesini okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Agâh Oktay Güner Balıkesir Soru: Talim ve Terbiye Kurulu, yabancı dil eğitimini
ilköğretimin ilk sınıflarında ve okul öncesinde başlatan, öğretilen dilin
kültürel unsurlarının yoğunluklu içeriğine sahip yabancı dil öğretim ve
etkinlikleri programını 32 sayılı kararıyla kabul etmiştir. 1-Anadillerini henüz tam özümseyememiş çocuklara,
kültürel objeler kullanılarak yabancı dil eğitimi verilmesinin pedagojik temeli
var mıdır? 2-Karar alınırken, dilbilimi ve eğitimbilim
otoritelerinin görüşü alınmış ve bilimsel bulgulardan yararlanılmış mıdır? 3-Kararda, özel okul sahiplerinin baskı grubu olarak
rolü nedir? 4-Karar, Millî Eğitim Temel Kanunun hükümlerine uygun
mudur? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. Süreniz 5 dakika efendim. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir Milletvekili Sayın Agâh Oktay
Güner'in sorularına cevap vereceğim; keşke, kendisi de burada olsaydı da
dinleseydi. "Talim ve Terbiye Kurulu, yabancı dil eğitimini
ilköğretimin ilk sınıflarında ve okul öncesinde başlatan, öğretilen dilin
kültürel unsurlarının yoğunluklu içeriğine sahip yabancı dil öğretim ve
etkinlikleri programını 32 sayılı kararıyla kabul etmiştir. Anadillerini henüz
tam özümseyememiş çocuklara, kültürel objeler kullanılarak yabancı dil eğitimi
verilmesinin pedagojik temeli var mıdır?" Bu soruya cevabımız şöyle: Okulöncesi Eğitim Kurumları
ve İlköğretim Okulu Yabancı Dil Öğretim Etkinlikleri Çerçeve Programı ve bu
Programın kabulüne ilişkin kararda, "o dili konuşan milletin kültürel
objeleri kullanılarak yabancı dil eğitimi verilmesi" ifadesi yer
almamaktadır; ancak, programın son bölümünde yer alan "Öğretmenin
Rolü" başlıklı bölümün 18 inci maddesinde "öğretilen dilin ülkesine
ait motifleri, oyun, şarkı, tekerleme, basit şiir, bilmece, bulmaca, sözcük
oyunları vb. derslerde işleyebilmeli ve o ülkenin çocuk kültürünü
araştırabilmeli, sentez yapabilmeli ve bunu, yabancı dil dersinin öğretimine de
yansıtabilmelidir" ifadesi yer almaktadır. Bu maddede, öğretmenin hangi donanımlara sahip olması
gerektiği vurgulanmış ve bu bilgilerden yoksun olan yabancı dil öğretmenlerinin
dil öğretiminde yetersiz kaldığı ve kelimelerle dilin ait olduğu kültürün
yüklediği anlamı kavrayamaması nedeniyle etkili bir yabancı dil eğitimini
gerçekleştiremediği, bu yüzden de, öğrencilerin, kullanılabilir seviyede
işlevsel bir yabancı dil öğrenemedikleri bilinen bir gerçektir. 2 nci soruda "karar alınırken, dilbilimi ve
eğitimbilim otoritelerinin görüşü alınmış ve bilimsel bulgulardan yararlanılmış
mıdır" denilmektedir. Evet, söz konusu karar alınırken, dilbilimi ve
eğitim bilimi alanında otorite sayılan pek çok resmî, sivil kurum ve kişilerin
görüşü alınmıştır. 3 üncü sıradaki "kararda, özel okul sahiplerinin
baskı grubu olarak rolü nedir" sorusunun cevabına gelince: Kararın
alınmasında herhangi bir baskı söz konusu değildir. Esas amaç, Millî Eğitim
Temel Kanununda belirtilen; 1-Genellik ve eşitlik 2-Ferdin ve toplumun ihtiyaçları 3-Yöneltme 4-Eğitim hakkı 5-Fırsat ve imkân eşitliği ilkeleri doğrultusunda devlet okullarında okumakta olan
öğrencilerimize, özel eğitim öğretim kurumlarının en büyük ayrıcalığı olan
yabancı dil eğitimini verebilmektir. Özel öğretim kurumlarında okumakta olan öğrenciler,
yabancı dil eğitimi ve öğretimini, yönetmeliklerinin "Uygulamalar"
bölümü (b) bendi gereğince, okullarında yabancı dil eğitimini zaten
almaktadırlar. Söz konusu karar, velilerden gelen yoğun isteklerle, günümüz
şartlarında toplumun ihtiyaçları doğrultusunda alınmış olup, devlet okullarında
öğrenim görmekte olan öğrencilerimiz de, böylece, erken yaşta yabancı dille
tanışıp, öğrenmeye başlayabilecektir. Karar, Millî Eğitim Temel Kanunu hükümlerine uygun
mudur? Programların, Millî Eğitim Kanununda belirtilen, Türk
Milletinin millî, ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen,
koruyan ve geliştiren fertler yetiştirilmesi hususundaki genel amaçlarına
aykırı olması mümkün değildir. Söz konusu programda öğretimi hedeflenen
konular, titizlikle belirlenmiştir. Bu yabancı dil eğitiminin amaçları arasında, yukarıda
sözü edilen niteliklerdeki unsurlara ters düşecek herhangi bir olumsuzluk da söz
konusu değildir. Ayrıca, söz konusu program, öğrenci velisinin istemesi, okul
ve kurumlarının eğitim programlarının uygun olması ve bu durumun, il, ilçe
millî eğitim müdürlüklerince de onaylanmasıyla uygulamaya konulabilecektir. Saygılarımla. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Soru cevaplandırılmıştır efendim. 7. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, Bulgaristan'dan gelen soydaşların bazı
sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/829) BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru
önergesi, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca, gündemden çıkarılıp yazılı soru haline
dönüştürülmüştür. 8. –
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa ilinin demiryolu
bağlantısının ne zaman kurulacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru
önergesi(6/830) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca,
gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 9. –
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
Bursa-İznik İlçesinin içme suyu sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/831) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca,
gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 10. – Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, Bursa-Yenişehir Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/832) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre
gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 11. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa İlinin hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/834) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre
gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 12. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa İlinde eğitime katkı payı olarak toplanan
paralara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (6/835) BAŞKAN - Soruyu cevaplayacak Sayın Bakan?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Faruk Çelik Bursa 1- Bursa İlimizden eğitime katkı payı olarak ne kadar
para toplanmıştır? 2- Bursa'dan toplanan paralardan ne kadarı Bursa için
harcanmıştır? 3- Şu ana kadar kaç derslik yapılmıştır? Ne kadar daha
derslik yapmayı düşünmektesiniz? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. Süreniz 5 dakika efendim. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik, Bursa
İlimizden eğitime katkı payı olarak ne kadar para toplandığını soruyor. Bu
soruya, 4306 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 1997 yılından itibaren, yıl yıl,
ayrı ayrı cevap vereceğim. Bursa İlinde, 4306 sayılı Kanun gereği, Maliye
Bakanlığınca, 1997 yılında 756 142 820 000 lira, 1998 yılında 2 500 114 657 000
lira, 1999 yılında 2 879 329 380 000 lira, 2000 yılında 5 739 574 450 000 lira;
2001 yılında -eylül ayı sonu itibariyle- 3 010 981 058 000 lira olmak üzere,
toplam 14 886 152 365 000 lira, eğitime katkı payı toplandığı tespit
edilmiştir. "Bursa'dan toplanan paralardan ne kadarı Bursa'ya
harcanmıştır" diye sorulmaktadır. 4306 sayılı Kanun gereğince toplanan ve
Maliye Bakanlığınca Bakanlığımız bütçesine özel ödenek kaydedilen paralar, o
ile tahsis edilmiş paralar değildir; eğitime katkı payı amacıyla, bütün
Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak paralardır. Buna rağmen, ben "bu
paralardan Bursa'ya ne kadar harcanmıştır" sorusuna şöyle cevap veriyorum:
18 Ekim 2001 tarihi itibariyle, merkezden ihale edilerek gerçekleştirilen
ilköğretim okulları için yapılan harcamalar hariç olmak üzere, 20 240 409 000
000 liralık kısmı Bursa İli için harcanmıştır; yani, 14 trilyon lira gelir elde
edilmiş, 20 trilyon lira -sadece il bütçesine gönderdiğimiz para- harcanmış. "Şu ana kadar kaç derslik yapılmıştır; ne kadar
daha derslik yapmayı düşünmektesiniz" diye sorulmaktadır. İl İlköğretim
Kurumları Yapım Programı çerçevesinde, 1998 yılında 586; 1999 yılında 220; 2000
yılında 102 olmak üzere, toplam 908 derslik hizmete verilmiş olup, 2001 yılı
için yapımı planlanan 383 derslik de, yılsonu itibariyle hizmete verilmeye
çalışılacaktır. Ayrıca, Bakanlığımızca, merkezden, 1998 yılında ihalesi yapılan
328 derslik hizmete verilmiş olup, 2000 yılında ihalesi yapılan 355 dersliğin
2001 yılında hizmete verilmesi planlanmaktadır. Saygıyla arz ederim. (DSP, MHP, ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Soru cevaplandırılmıştır. 13. – Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, CEP telefonu baz istasyonlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/837) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre
gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 14. – Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, afet kapsamına alınan yerlerin tespitinde
uygulanan kriterlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru
önergesi (6/843) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde
cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre
gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür. 15. –
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Samsun-Bafra yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/845) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 16. – Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Ayvacık-Suat Uğurlu Barajının yapımı ile kaçak
bina durumuna düşen yapılara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve
İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (6/846) 17. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
koruma görevi yapan personel sayısına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (6/874) 18. – İstanbul
Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, koruma görevi yapan polis memurlarına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım
Yücelen’in cevabı (6/885) BAŞKAN - Sayın İçişleri Bakanımız, gönderdiği
tezkereyle, gündemin 16, 38 ve 45 inci sıralarında bulunan soruları birlikte
cevaplandıracağını belirttiği için, bu soruları birlikte okutacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım
Yücelen tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için delaletlerinizi arz
ederim. Musa Uzunkaya Samsun 1- Ayvacık Suat Uğurlu Barajının yapımı öncesinde
yörede yapılmış bulunan binalar, barajın yapımı ile kıyı kenar çizgisi içinde
kalarak 3194 sayılı İmar Kanunu gereğince kaçak yapı durumuna düşmüştür. 3621
sayılı Kıyı Kanunu ve 3194 sayılı İmar Kanunlarında gerekli
değişikliklerin yapılarak, ilçedeki hükümet konağı, 2 cami ve yaklaşık 200
binayı ilgilendiren bu duruma bir çözüm bulmayı düşünüyor musunuz? 2.- Mevcut durumun aynen devamı halinde, mağdur bina ve
arsa sahiplerinin ne şekilde hareket etmelerini önerirsiniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularıma İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım
Yücelen'in sözlü cevap vermesine delaletinizle arz ederim. 23.10.2000 Musa Uzunkaya (Samsun) 1.- Yurt içi ve yurt dışında koruma görevi yapan
personel sayısı ne kadardır? 2.- Devletin korunmasını istediği, ancak, resmî sıfatı,
üst düzey devlet görevi olmayan kimseler var mıdır; varsa, korunmalarını
gerektiren sebepler nelerdir? 3.- İşadamı, sanayici, holdingci, bankacı, gazete
sahibi, köşe yazarı, tiyatrocu, sendikacı, ses ve sinema sanatkârı gibi
insanlardan korunmasına polis tahsis edilen var mıdır; varsa, kimler olduğu,
kaçar adet korumalarının bulunduğu ve korunma gerekçelerini açıklar mısınız? 4.- Emekli bürokrat ve devlet adamlarına kaçar koruma
ve araba tahsis edilmekte ve bunların bütçeye yıllık maliyeti ne kadardır? 5.- Adayı olduğumuz Avrupa Birliği ülkelerinde koruma
uygulaması bizimkiyle uygunluk arz etmekte midir; benzerlik arz etmiyorsa,
Bakanlık olarak alternatif çalışmanız var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, İçişleri Bakanı
Sayın Rüştü Kâzım Yücelen tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini
arz ederim. Ayşe Nazlı Ilıcak (İstanbul) Sorular: 1.- Kaç polis memuru "koruma" olarak
çalışıyor? 2.- Kimleri koruyorlar? 3.- Bu korunanlar arasında işadamları, gazete
patronları ve yazarlar var mı? Varsa, isimlerini ve her birine isabet eden
koruma sayısını verebilir misiniz? 4.- Bir polisin devlete maliyeti nedir? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. Size 15 dakika süre verdim; hepsini bir arada
cevaplandırırsınız. İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce, Sayın Musa Uzunkaya'nın 16 ncı
sıradaki soru önergesi... Konuyla ilgili olarak, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığından alınan 13.10.2000 tarihli yazıda Anayasanın 43 üncü maddesinin
"Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl, akarsu
kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden
yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir" hükmü gereğince, deniz,
tabiî ve sunî göl ve akarsu kıyılarıyla bu yerlerin etkisinde kalan ve devamı
niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini bozmadan
koruma ve toplum yararlanmasına açık kamu yararı doğrultusunda kullanma
esaslarını tespit etmek amacıyla 3621 sayılı Kıyı Kanununun çıkarıldığı, Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 4 üncü
maddesinde de, tabiî ve sunî göllerde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenen maksimum su kotunun kıyı çizgisi
oluşturacağının hükme bağlandığı, Bu doğrultuda yapılacak bir kıyı kenar çizgisinin, adı
geçen genel müdürlükçe belirlenen maksimum su kotunun altındaki bir kottan
geçmesinin mümkün olmadığı, Suat Uğurlu Baraj Gölü kıyı kesimine ait kıyı kenar
çizgisinin de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce bildirilen maksimum su kotu
dikkate alınarak tespit edildiği ve 22.2.1993 tarihinde 3 adet pafta üzerinde,
14.3.1996 tarihinde de 1 pafta üzerinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca
onaylandığı, Kıyı kenar çizgisine esas teşkil eden maksimum su
kotunun, aynı zamanda su seviyesinin ulaşabileceği sınırı da gösterdiği, Bu bağlamda onaylanan kıyı kenar çizgisine göre, kıyıda
kalan alanların (arazi ve binalar) her an göl sularının altında kalabileceği, Baraj yapımından önce yasa ve yönetmelikler
çerçevesinde ruhsat alınarak yapılmış olan yapıların, baraj yapımıyla
belirlenen kıyı kenar çizgisine bağlı olarak kaçak yapı durumuna düşmesinin söz
konusu olmadığı, Bahse konu bölgede, öncelikle kıyı kenar çizgisine
bağlı olarak yapılmış bir imar planı yok ise, bu planların yaptırılıp, plana
göre sahil şeridinde kalan taşınmazların 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci
maddesi uyarınca arazi ve arsa düzenlenmesinin yapılması, kıyıda kalan özel
mülkiyete konu arazilerle ilgili tapu iptal işlemlerinin ise, Kıyı Kanununun
uygulanmasına dair yönetmeliğin 10 uncu maddesi gereğince defterdarlıkça
yürütülmesi gerektiği belirtilmiştir. Diğer taraftan, ülkemizin en önemli sorunlarından biri
olan kaçak ve ruhsatsız yapılaşmayla hazine arazilerinin yağmalanması konusunda
mülkî amirlerin ve diğer ilgili mercilerin görev ve yetkilerini kararlılıkla
uygulaması hususunda, Bakanlığımca yapılan 4.8.1999 tarihli ve 21.6.2000
tarihli genelgeler valiliklere gönderilmiştir. Kaçak ve ruhsatsız yapılaşma konusundaki genelgeyle, bu
hususta yapılan işlemlerin üçer aylık periyotlarla Bakanlığıma bildirilmesi
istenmiş olup, uygulamalar da titizlikle takip edilmektedir. Arz ederim. BAŞKAN - Böylece, gündemin 16 ncı sırasındaki soru
cevaplandırılmıştır efendim. İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) - 38 inci
sırada bulunan, yine, Sayın Musa Uzunkaya tarafından, Başkanlığınıza,
tarafımdan cevaplandırılması için sunulan sözlü soru önergesine cevap
veriyorum. Ülkemizde koruma hizmetleri, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 20 nci maddesine istinaden Başbakanlıkça çıkarılan Koruma
Hizmetleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde yürütülmekte olup, yakın koruma
hizmetini yerine getiren, ülke genelinde 2 700, yurtdışında ise 357 personelin
bulunduğu; resmî sıfatı üst düzey devlet görevi olmayan, yakını gereği korunan
64, basın mensubu 36, belediye başkanı 34, yabancı misyon temsilcisi 25,
bankacı, serbest meslek kuruluşları, vakıf ve dernek başkanları ve benzeri gibi
meslek gruplarından 31, parti il ve ilçe başkanı 16, avukat 11, sendika başkanı
7, itirafçı 4, işadamı ve işletme sahibi 71 kişi olmak üzere toplam 299 kişi,
Koruma Hizmetleri Yönetmeliğine göre korunmaktadır. Ses ve sinema sanatçılarının terör hedefi olmaları
durumunda, haklarında, Koruma Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine göre koruma
tedbiri alınmakta; ancak, şu anda, söz konusu meslek dalında koruma kararıyla
korunan herhangi bir şahsın bulunmadığı; korunan şahıslara uygulanan ve tamamen
koruma amaçlı tedbirlerin, ilgili komisyonların araştırması sonucu, terör
örgütlerinin hedefi haline gelen ve sürekli terör örgütlerinin hedefi
olabilecek şahısların can ve mal güvenliklerinin sağlanması için, Anayasanın 5
ve 17 nci maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesi gereğince
devletin yetkili kıldığı birimlerce alınmaktadır. Emekli 114 bürokrat ve 45 devlet adamının korunması
için 46 araç tahsis edilmiş, 326 koruma personeli görevlendirilmiştir. Bu
uygulamanın bütçeye yıllık maliyeti hakkında kesin bir rakam vermek mümkün
olmamakla birlikte, 1.1.2001-7.7.2001 tarihleri arasında, araçlar, yaklaşık 70
000 litre yakıt tüketmiştir. Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde, özel güvenlik
teşkilatı personelinden yakın koruma hizmetlerinde görevlendirilmesini de
öngören 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması Hakkında Yasayla
ilgili tasarı da, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu
gündemindedir. Böylece, bu soruyu da cevaplamış oldum. BAŞKAN - Evet, 38 inci sıradaki soru da
cevaplandırılmış oluyor. 45 inci sıradaki soru efendim... İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) - 45 inci
sıradaki, İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nazlı Ilıcak tarafından
Başkanlığınıza sunulan, tarafımdan cevaplandırılması istenen sözlü soru
önergesine cevap veriyorum. 1 inci sorusunun cevabı: Ülkemizde koruma hizmetleri,
biraz önce de belirttiğim gibi, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci
maddesine istinaden, Başbakanlıkça çıkarılan Koruma Hizmetleri Yönetmeliği
hükümleri çerçevesinde yürütülmekte olup, koruma hizmetini yerine getiren
-burada, bina koruması da dahil- ülke genelinde 2 934 personel bulunmaktadır.
Biraz önceki 2 700'e bina korumaları dahil değildi, onun için 2 934. 2 nci sorusunun cevabı: Koruma altında bulunan şahıslar
eski cumhurbaşkanları, eski başbakanlar, eski bakanlar kurulu üyeleri,
orgeneral, oramiraller, general, amiral ve bunların emeklileri, askerî hâkim ve
savcılar ile devlet güvenlik mahkemesi başkanı, üyesi ve devlet güvenlik
mahkemesi başsavcıları, devletin üst düzey kademelerinde görev yapmış siyasiler
ile bürokratlar, işadamları ve işletme sahipleri ile basın mensuplarından
oluşmaktadır. Takdir edersiniz ki, isim isim vermek mümkün değil. 3 üncü sorusunun cevabı: Yurt çapında, koruma kararıyla
korunan işadamı, gazeteci ve yazarların sayısı 107'dir. 4 üncü sorusunun cevabı: Genel hizmet kadrosu 9'un 1
inci derece kademesindeki polis memurunun aylık brüt maaşı 592 070 000 lira
olup, yıllık 7 104 840 000 liradır. Bir yıllık melbusat gideri ise 323 527 680
lira olmak üzere, yıllık maliyet, toplam 7 428 367 690 liradır; ancak, burada,
yeri gelmişken belirtmek istiyorum; polisimizin, gerek koruma hizmetlerinde
gerek sokakta görev yapan polisimizin bu kadar az maaşla çalışacak takati de
kalmamıştır. Bu vesileyle, Yüce Meclisin de bu konuda desteklerini
esirgemeyeceğini ümit ediyor ve polisimizin özlük haklarının en kısa sürede
düzeltilmesi gerektiğini Yüce Meclisin bilgilerine arz ediyorum. Teşekkür ederim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Zaten, polisler de, her gittiğimiz yerde "ekonomik
güçlerimiz çok düşük, bizim maaşlarımızı artırın" diyorlar; biz de bu
vesileyle aracı olduk. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Bakan polislerle ilgili
kanun tasarısı getirsin, her manada destek veririz. İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Teşekkür
ediyorum. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Samimî söylüyorum... BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, kısa bir açıklama yapacaksınız
sanırım... Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum ve yeniden başladığınız görevde de başarılar diliyorum. Şimdi, Sayın Bakanıma da, suallerime cevap verdikleri
için teşekkür ediyorum. Ancak, tabiî, bize, meri olan kanunlardan bahsettiler.
Kıyı kenarla alakalı, İmar Yasasında var olan sıkıntıdır bu. Yani, mantıken,
bizim zaten talebimiz, Sayın Bakanımızdan ve hükümetten, mevcut yasanın
değişimini sağlamaktır. Öyle ki, siz, bir yerde baraj (gölet) yapıyorsunuz;
gölün sıfırında olan binaları, gölü yaptığınız dönemde istimlak etmiyorsunuz;
bilahara, göl oraya geldiği için vatandaşa diyorsunuz ki, sen evini gölün
kenarına kurdun... Halbuki, elli senelik bina -yeni gelen göl vesilesiyle, kıyı
kenarı tecavüz etmiş- bundan dolayı yıkım veyahut da gayri kanunî duruma
düşüyor. Mesela, Ayvacık'ta vatandaşımızın büyük bir kesimi... Bakın, şurada
Sayın Kaymakamın yazısı elimde. Oradaki bir vatandaşımızın Cumhurbaşkanına vaki
olan şikâyeti de elimde. Diyor ki vatandaş, şimdi, ben, buraya... Ayvacık
Hükümet Binası, Kıyı Kenar Çizgisi Kanununa göre yasak bölgededir ve yıkılması
talep edilmektedir. Aynı zeminde bulunan 2 cami yıkılmak istenilmektedir.
70'ten fazla bina, yeni ruhsat talebinde, tecavüz ettiğiniz alandan dolayı imar
alamazsınız, müsaade alamazsınız tehdidiyle karşı karşıyadır. Bunun, hiç, aklî
olma, hukukî olma mantığı var mı?! Yasanız var... Deniz değil ki bu. Gölü
yaptınız, gölün kenarına ev düştü, bina düştü... İstimlak edin vaktiyle.
İstimlak da yapılmadı. Dolayısıyla, Ayvacık ve benzeri birçok ilimiz veya yeni
barajların kenarındaki kasabalarımız, köylerimiz aynı sıkıntıyı çekiyor. Bahis
konusu olan yasaların bir an önce değiştirilmesi ve konuya müsamahayla
yaklaşılması gerekmektedir diye düşünüyoruz. Diğer taraftan, korumayla ilgili olan hususlarda,
Türkiye'de, bilemiyorum tabiî, biz, Avrupa Birliğiyle, gerek Sayın Nazlı Ilıcak
Hanımefendinin gerekse benim önergelerimde, özel korumada, zannediyorum Batı
ülkeleri ücret mukabili koruma sağlıyorlar, bizde, bu, tamamen devlet gideriyle
oluyor. Yani, bakın, bir taraftan polisimizin maaşının yetersizliğinden
bahsediyor Sayın Bakanımız ve Parlamentodan da destek istiyor; doğrudur,
sayısal olarak sıkıntı var, ücret bazında sıkıntı var; hükümetin değerli
üyesidir, özellikle ücret konusunda kanun tasarısını bir an önce getirsinler,
hemen Parlamentodan geçirme sözünü muhalefet olarak biz de veriyoruz; ancak,
özelde, Batı ülkeleriyle kıyaslandığında, ücretlerin nasıl ödendiği hususu,
kanaatimce -benim açımdan- netlik kazanmamıştır; ama, açıklamasından dolayı
teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan, bir açıklama yapma hakkınız var;
isterseniz 5 dakika süre verebilirim. İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Evet. BAŞKAN - Buyurun efendim. İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın
Başkanım, Sayın Uzunkaya yasama organının üyesi; evvela, kanunda kıyı kenar
çizgisiyle ilgili bir aksama varsa, burada, milletvekili olarak da, bu yasa
önerisini yapabilir, verebilir; ancak, hükümetin üyesini olarak, bu yasadaki
değişiklikleri -bilhassa Ayvacık'ta su altında kalan arazi ve binalarla ilgili-
Başbakanlığa tekrar ileteceğim, yazı yazacağım. Ancak, şu anda, zaten -benim de
belirttiğim gibi- burada, çok titizlikle, İçişleri Bakanlığımızın yaptığı
genelgeler uyarınca takip edilmekte ve şu anda da, oradaki uygulamada,
yönetmeliğin 10 uncu maddesi gereğince defterdarlıkların bu işi yürüttüğünü
biraz önce belirtmiştim. Ben, koruma hizmetleriyle ilgili, Avrupa Birliğine uyum
süreci içerisinde, Türkiye'deki koruma hizmetlerinin de, özel güvenlik
teşkilatı personelinin yakın koruma hizmetlerinde kullanılması veya eğer biz
gönderirsek, bunun masraflarının alınması yolundaki yasa tasarısının da
Meclisin gündeminde olduğunu söyledim. Burada, hep beraber, elbirliğiyle bu
yasayı çıkaracağız. Ancak, ben arkadaşlarımın, özellikle polisimizin içinde
bulunduğu şartlar konusunda gösterdiği duyarlılığa teşekkür ediyorum. Önümüzdeki günlerde, Bütçe Kanunu Tasarısı gelecek.
Plan ve Bütçe Komisyonunda da, 6 Kasımda, İçişleri Bakanlığının bütçesini
görüşeceğiz. Orada da, polisin özlük haklarının düzeltilmesiyle ilgili
tekliflerimiz olacak, İçişleri Bakanlığı olarak tekliflerimiz olacak. Ayrıca
da, eğer, orada, Plan ve Bütçe Komisyonunda buna muvaffak olamazsak, Plan ve
Bütçe Komisyonundan hemen sonra, hazırlamış olduğumuz kanun tasarısını hükümete
sevk edeceğiz. Onu da sevk edemezsek, milletvekili sıfatımla, buradaki
arkadaşlarımla, polisin özlük hakları konusunda hazırlamış olduğumuz yasa
tekliflerini Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getireceğiz. Ben, arkadaşlarımızın ve Sayın Başkanımızın bu konudaki
duyarlılığına teşekkür ediyorum. Bunu, inşallah, polislerimizin, bu yıl, özlük
hakları konusundaki dertlerinin biteceği olarak yorumluyor, Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. Sayın Başkanım, size de, müsamahanızdan ötürü teşekkür
ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun Sayın Bakanım. Böylece, gündemin 16, 38 ve 45 inci sıralarındaki
sorular cevaplandırılmıştır. 19. – Batman
Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, başörtülü vatandaşların kamu kurum ve
kuruluşlarının tesislerine ve dershanelere alınmadığı iddiasına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (6/847) BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada. Soruyu okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, Başbakan Sayın
Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Alaattin Sever Aydın Batman Sorular: Basından edinilen bilgilere göre, kamu kurum ve
kuruluşlarındaki dinlenme tesisleri ve özel dershanelerde başörtülü
vatandaşlarımızın içeri alınmamasına ilişkin haberler çıkmaktadır. Soru 1- Söz konusu kurum, kuruluş ve dershanelerde
yapılan bu yasaklamalar hangi kanun ve yönetmelik çerçevesinde yapılmıştır? Soru 2- Bu uygulama insan hak ve özgürlüklerinin
kısıtlanması anlamını taşıyor mu? Taşıyorsa, uygulamalar hakkında bugüne kadar
herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Soru 3- İnancından dolayı başörtüsü takan
vatandaşlarımız irticacı mıdır? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. Süreniz 5 dakika efendim. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Batman
Milletvekili Sayın Alaattin Sever Aydın'ın, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e
yöneltmiş olduğu (6/847) esas numaralı sözlü soru önergesini cevaplandırmak
üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. Bildiğiniz gibi, Anayasamızın "cumhuriyetin
nitelikleri" başlıklı 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin laik bir
devlet olduğu, 4 üncü maddesinde, cumhuriyetin niteliklerinin
değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği öngörülmüştür. Anayasanın başlangıç bölümünde ise, hiçbir faaliyetin,
Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında
korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak, kutsal din
duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı
belirtilmektedir. Öte yandan, kamu kurum ve kuruluşlarında uyulması
gereken esas ve usuller, kanunlar veya kanunlara dayanılarak çıkarılan tüzük ve
yönetmeliklerle düzenlenmekte ve uygulanmaktadır. Bu bağlamda, kamu kurum ve
kuruluşları ile eğitim kurumlarında uyulması gereken kılık ve kıyafet esasları,
çıkarılan yönetmeliklerle belirlenmiştir. Buna göre, Anayasamızın yukarıda
belirttiğimiz hükümleri doğrultusunda, kamu kurum ve kuruluşları ile eğitim
kurumlarında, cumhuriyetin temel niteliklerini hedef alan, siyasal bir simge
özelliği taşıyacak nitelikte kılık ve kıyafete izin verilmemesi yönündeki
kurallar, hükümetimiz döneminde de uygulanmaktadır. Kadınların ve genç
kızlarımızın özel yaşamlarında giyim ve kuşamlarına karışma ise, kesinlikle söz
konusu değildir. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Sever, yerinizden, kısa bir açıklama
yapabilirsiniz. Buyurun efendim. ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan Sayın Başkanım, benim sorduğum soruyla ilgili, yakından
uzaktan bir cevap alamadım. Bir sefer, laiklik ilkesinden, Anayasanın
değiştirilemez maddelerinden, Sayın Bakan bahsettiler; biz, bunu kabul
ediyoruz. Benim sorduğum soru şudur: Dinlenme tesislerine, bir kişinin, bir
memurun, bir işçinin annesi, kız kardeşi, çalışamayan bir kişi gidip
dinlenemeyecek mi? Başörtüsüyle, o normal olan vatandaş dahi oraya giremeyecek
mi? Benim sorduğum soru budur. Laiklik prensibi, yok efendim siyasî simge veya
dini alet etme gibi sorular değildir. BAŞKAN - Belirttiğiniz bir yer var mı? ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Var efendim, dinlenme
tesisleri. BAŞKAN - Dinlenme tesisi de, çok dinlenme tesisi var... ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Dinlenme tesisleri...
Soru bu. Özellikle, kamu kurum ve kuruluşlarındaki dinlenme tesisleri diyorum
ve özel dershaneler diyorum. Şimdi, burada, Sayın Bakan bundan hiç bahsetmedi.
Bu bir. Yine, 3 üncü soruya cevap alamadım. İnancından dolayı
başörtüsü takan vatandaşlarımız irticacı mıdır? BAŞKAN - O soru, cevaplandırılacak bir soru değil;
çünkü, bu, kabul edilemez bir şey. ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Hayır efendim. Şimdi,
laiklik ilkesinden bahsediyoruz, şundan bundan bahsediyoruz, Anayasanın
değişmez prensiplerinden bahsediyoruz. İnanç ve insan haklarına aykırı mıdır,
değil midir? İnanç özgürlüğüne aykırı mıdır? İnsan haklarına aykırı mıdır,
değil midir? Bunları ben öğrenmek istemiştim; ama, maalesef, hiçbir cevap
alamadım. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Bakan, isterseniz 5 dakika içerisinde
cevap verebilirsiniz. Buyurun. DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Ben, çok özet cevap vermeye çalıştım ve burada, yasalar
yanında çeşitli kuruluşların yönetmelik ve tüzüklerinden de söz ettim. Dinlenme
tesisleri ve özel dershaneleri düzenleyen, buralardaki faaliyeti düzenleyen
belirli yönetmelik ve iç kurallar var. Bunlar neyi öngörüyorsa... Dinlenme
tesisinde, yönetmelik hangi kıyafetle girilip girilemeyeceğini düzenliyorsa,
gayet tabiî, bütün vatandaşlar ona uymak zorundadır. Özel dershanelerle ilgili
yönetmeliklerimiz de var, Millî Eğitim Bakanlığının çıkardığı; bunlara uymak
zorundayız. Dolayısıyla, söylediğim gibi, her şeyin temeli,
başörtüsünün simge olarak kullanılıp kullanılmamasında. Yoksa, vatandaşlarımız,
neyi nasıl yapacağına kendileri karar verirler; ama, belirli kurallara uymak
kaydıyla. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim; soru
cevaplandırılmıştır. 20. – Batman
Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin
çıraklık yaygın eğitim programından çıkarıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun
cevabı (6/848) BAŞKAN - Sayın Bakan?.. Burada. Soru önergesini okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, Millî Eğitim
Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Alaattin Sever AYDIN Batman Sorular: Soru 1- Çıraklık yaygın eğitim kurumlarında din kültürü
ve ahlak bilgisi dersinin kaldırıldığı doğru mudur? Soru 2- Şayet doğru ise, buralarda hizmet veren
öğretmenlerimiz başka yerlere nakledilmekle mağdur edilmeyecekler midir? Soru 3- Buralarda öğrenim görenler dinî bilgileri
nereden öğrenebileceklerdir? Soru 4- Bunu uygulamakla hedefinize ulaşabilecek
misiniz? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Batman Milletvekilimiz Sayın Alaattin Sever
Aydın'ın sorularının dördüne birlikte cevap vereceğim. Türkiye'de, meslekî ve teknik eğitim, meslekî örgün
eğitim, meslekî yaygın eğitim ve çıraklık eğitimi şeklinde yapılandırılmıştır. Çıraklık eğitimi, tarihsel süreç içerisinde, meslek
elemanı yetiştiren en eski yöntemlerden birisidir. Çıraklık eğitimi, okul ve iş
hayatının işbirliğiyle gerçekleştirilen bir meslekî eğitim türüdür.
İlköğretimlerini tamamlamış ve okul sistemi dışına çıkmış gençleri mesleğe
hazırlamaya yöneliktir. Çıraklık eğitimi, günümüzde, 3308 sayılı Meslekî Eğitim
Kanunu ve bu kanuna dayalı olarak çıkarılan yönetmeliklere göre
yürütülmektedir. 4306 sayılı Yasayla ilköğretimin sekiz yıla çıkarılmış
olması, daha önce beş yıllık ilkokula dayalı olarak yürütülen çıraklık
eğitiminin, programların ilköğretimde okutulan dersler dikkate alınarak,
yeniden düzenlenmesini gerektirmiştir. Her yurttaşımızın tamamlaması gereken
sekiz yıllık temel eğitim, bireylerin daha ileri eğitim ve öğretimleriyle hayat
boyu sürecek bir öğrenmenin ve insan gelişiminin gerektirdiği temel unsurları
kapsamaktadır. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 12 nci
maddesinde belirtildiği gibi, din kültürü ve ahlak bilgisi, ilk ve
ortaöğretimde zorunlu dersler arasında okutulmaktadır. Bakanlığımız,
öğrencilerimizin manevî varlığının gelişmesi için uygun şartları hazırlama
görevine gereken önemi vermektedir. Bu kapsamda, ilköğretim din kültürü ve
ahlak bilgisi dersi öğretim programları, ilköğretim bütünlüğü içerisinde
geliştirilmiş, 2000-2001 öğretim yılından itibaren uygulanmaya konulmuştur. Akademik çevrelerin de katılımıyla kurumsal işbirliği
içerisinde hazırlanan din kültürü ve ahlak bilgisi programlarıyla,
gençlerimizin meslekî ve sosyal yaşamlarında doğru, dürüst ve ahlaklı vatandaş
olmalarının yanı sıra, karşılaşabilecekleri sorunlara karşı bilinçli ve
dirençli olarak yetiştirilmeleri amaçlanmıştır. Bu nedenle, ileride ortaöğrenimine
devam etmeyecek, çıraklık eğitimine girecek bireylerin ihtiyaç duyacakları her
türlü din kültürü ve ahlak bilgisi konuları, ilköğretimin din kültürü ve ahlak
bilgisi programı içinde yeterince verilmektedir. Çıraklık eğitimi, bireyleri, her yönüyle toplum
hayatına hazırlayan, zorunlu ilköğretimden sonra yapılan bir eğitim türüdür.
Meslekî eğitimin yöntemi, türü, ortamı ve uygulama biçimi ne olursa olsun, bazı
ilkelerin dikkate alınması ve meslekî standartların korunması gerekmektedir. 3308 sayılı Yasa, çıraklık eğitiminin, teorik ve pratik
eğitimin birbirini tamamlayacak şekilde planlanıp yürütülmesi hükmünü
getirmektedir. Bu bağlamda, 1.8.2000 tarihinde kararlaştırılan ders dağıtım
çizelgesi içerisinde yer alan derslerin tamamı, çırakların iş dünyasına
başarılı bir meslek adamı olarak hazırlanmaları, 3308 sayılı Çıraklık ve
Meslekî Eğitim Yasasında tanımı yapılan ustalık formasyonunu kazanmaları ve
örgün programlara yatay ve dikey geçiş yapabilmelerine yönelik olarak
hazırlanmıştır. Öğrencilerimizi çağın koşulları ve toplumumuzun
ihtiyaçlarına göre yetiştirmek temel hedefimizdir. Eğitim programlarının
temelleri, Atatürk'ün eğitimle ilgili görüşleri, Anayasa, yasalar, kalkınma
planları ve şûra kararları doğrultusunda yapılandırılmaktadır. Çıraklık eğitimi alanındaki tüm çalışmalar, belirtilen
ilkeler doğrultusunda, gençlerimize bir meslek kazandırmak ve onları geleceğe
en iyi şekilde hazırlamak amacına dönük olarak yapılmaktadır. "Bu uygulamalarla hedefinize ulaşabilecek
misiniz" sorunuza, evet, bu uygulamalarla, biraz önce sözünü ettiğim, Yüce
Atatürk'ün ilkeleri, görüşleri, Anayasa, yasalar, kalkınma planları ve şûra
kararları doğrultusunda yapılandırdığımız bu eğitimde mutlaka hedefe
ulaşacağız. Ayrıca, 2000-2001 eğitim yılından önce de çıraklık
eğitim merkezlerinde din kültürü ve ahlak bilgisi branşında kadrolu öğretmen
bulunmadığından, bu alanda herhangi bir öğretmenin mağduriyeti de söz konusu
değildir. Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Herhalde, soru cevaplandırılmış oldu. Böylece, hem çalışma süremiz hem de soru cevaplandırma
süremiz doldu. Sayın milletvekilleri, bu itibarla, sözlü sorular ile
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Ekim 2001 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
: 18.58 |
|