Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 72       YASAMA YILI : 4

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

10 uncu Birleşim

23 . 10 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa       I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili H. Uluç Gürkan'ın, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın ölüm yıldönümü nedeniyle, Türkiye'nin terörizme karşı mücadelede yaşamsal ve belirleyici rolüne ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, veteriner sağlık teknisyenlerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı

3. – Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre'nin, Hakkâri'nin sorunları ile alınması gereken önlemlere  ilişkin gündemdışı konuşması

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Sosyal Demokrat İşçi Partisi Milletvekili Nebahat Albayrak'a, Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent ve 25 arkadaşının, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın madenleri konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/211)

2. – Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/212)

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Uluslararası Demokrasi Enstitüsü Başkanının vaki davetine icabetle, Rodos'ta düzenlenecek olan Doğu Akdeniz Bölgesi III. Genç Parlamenterler Konferansına katılacak Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/907)

2. – Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu üyesi ve Tüketici Haklarını Koruma Gıda ve Tarım Komisyonu Başkanı Peter Harry Carstensen'in resmî davetine TBMM'yi temsilen Eskişehir Milletvekili ve Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Mahmut Erdir'in icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/908)

3. – Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/299) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/411)

4. – Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/682) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/412)

5. – İzmir Milletvekili Güler Aslan'ın, İzmir İlinde Uzundere Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/553) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/413)

IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – Saadet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Uyguladıkları Yanlış Politikalarla Ülke Ekonomisini İflasın Eşiğine Getirdiği ve Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca, TBMM'nin Verdiği Yetkiyi, Halkın Desteğini Kaybetmesi Nedeniyle Kullanamayacağı İddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/19)

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – DSP Grup Başkanvekili Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı'nın, SP Grubu adına konuşan Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun,  Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/820)

2. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/821)

3. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/823)

4. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi  ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (6/824)

5. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi ve  Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı (6/827)

6. – Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Talim ve Terbiye Kurulunun  yabancı dil öğretim etkinlikleri programı konusunda  aldığı  bir karara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (6/828)

7. – Bursa  Milletvekili Faruk Çelik'in, Bulgaristan'dan gelen soydaşların bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi  (6/829)

8. – Bursa  Milletvekili Faruk  Çelik'in, Bursa ilinin demiryolu bağlantısının ne zaman kurulacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/830)

9. – Bursa  Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa-İznik İlçesinin içme suyu sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi  (6/831)

10. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa-Yenişehir Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/832)

11. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa İlinin hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/834)

12. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa İlinde eğitime katkı payı olarak toplanan paralara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (6/835)

13. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, cep telefonu baz istasyonlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/837)

14. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, afet kapsamına alınan yerlerin tespitinde uygulanan kriterlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/843)

15. – Samsun  Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Bafra yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/845)

16. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Ayvacık-Suat Uğurlu Barajının yapımı ile kaçak bina durumuna düşen yapılara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (6/846)

17. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, koruma görevi yapan personel sayısına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (6/874)

18. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, koruma görevi yapan polis memurlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (6/885)

19. – Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, başörtülü vatandaşların kamu kurum ve kuruluşlarının tesislerine ve dershanelere alınmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (6/847)

20. – Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersinin çıraklık yaygın eğitim programından çıkarıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (6/848)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un;

Kocaeli-Merkez-Bayraktar Köyünde kum ocağı açılması nedeniyle ağaç kesildiği iddialarına,

Manisa Milletvekili Bülent Arınç'ın;

Manisa-Sarıgerme Orman Şefliği deposunun kapatılmasına,

Bursa Milletvekili Teoman Özalp'in;

Bursa-Orhangazi Orman Bölge Müdürlüğüne,

İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu'nun;

Erozyonla mücadele kapsamında yürütülen işleri alan müteahhit ve taşeronlara fiyat farkı ödenmemesinin nedenine,

İlişkin soruları ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/4620,4646,4697,4709)

2. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Jandarma Genel Komutanlığının Emniyet Genel Müdürlüğü ile Birleştirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4625)

3. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, basında çıkan bir habere ve din özgürlüğüne ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4627)

4. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, şeker zammı öncesi vadeli şeker satışı yapılan kurum ve şahıslara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4630)

5. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, İstanbul Ticaret Üniversitesi kampusündeki mescidin kapatılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4631)

6. – Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu'nun, Diyarbakır Doğumevi ve Bağlar Devlet Hastanesinin ihale edilip edilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4634)

7. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, son on yılda üniversite sınavında başarılı illere ve İzmir'deki özel ve devlet okullarının başarı durumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4636)

8. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey'in, Güneydoğu Anadolu'da yaz aylarında ihtiyaç olabilecek ilaçların temin edilip edilmediğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4643)

9. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, öğretim üyelerinin tazminatla ilgili mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/4645)

10. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, misyonerlik faaliyetleri ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4649)

11. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, BAĞ-KUR Genel Müdürlüğünün Balgat'taki inşaatına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4653)

12. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, BAĞ-KUR Genel Müdürlüğünün otomobil almasıyla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4654)

13. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in ABD'ye gidişine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H.Hüsamettin Özkan'ın cevabı (7/4661)

14. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, fona devredilen TARİŞBANK'a ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4669)

15. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, PETLAS hakkında MİT'ten rapor istenmesinin nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4677)

16. – Giresun Milletvekili Turhan Alçelik'in, fındık taban fiyatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/4678)

17. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, PETLAS'a ve özelleştirilen kuruluşlara verilen teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4683)

18. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Adalet eski Bakanı Hasan Denizkurdu'nun, yolsuzluklarla ilgili olarak yaptığı iddia edilen açıklamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4687)

19. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, çiftçilerin aldıkları kredilerin faiz borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4701)

20. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu'nun, Üzeyir Garih cinayetine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4706)

21. – Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, hastane ve ek inşaat ihalelerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/4713)

22. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Türk Lirasının değer kazanması için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4720)

23. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, kapanan veya üretimini azaltan sanayi kuruluşlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4721)

24. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Albayrak Şirketler Grubu soruşturmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4725)

25. – Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun, bir bakan danışmanına işkence yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4726)

26. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Temiz Şehir Operasyonunda gözaltına alınanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4732)

27. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'ın, bağış ve fonda toplanan paralara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/4735)

28. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, işkence iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4738)

29. – Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici'nin, Albayrak ailesinin bazı fertlerinin eş ve çocuklarının nezarete götürüldüğü iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in cevabı (7/4740)

30. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, başörtülü bir kişinin ÖSS sınavının iptal edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4741)

31. – Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın, iç ve dış borçlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4749)

32. – Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın, eğitime katkı payı adı altında toplanan vergilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4750)

33. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın Millî Gençlik Vakfı Erkek Öğrenci Yurdunun kapatılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4751)

34. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, pamuk üreticilerinin destekleme bedellerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4759)

35. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın;

Buğday ve un fiyatlarındaki artışlara,

- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın;

Çiftçilere yapılacak destekleme ödemelerinin gecikmesine,

Ekmek fiyatındaki artışa,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/4758, 4760, 4761)

36. – Trabzon Milletvekili Ali Naci Tuncer'in, Trabzon Sümela'da bulunan taşocağının yeniden açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay'ın cevabı (7/4766)

37. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan-Kemah-Muratboynu Köyünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4798)

38. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan-Tercan-Gevenli Çayırlı-Balıklı ve Kemah-Kemerkaya Köylerinin içme suyu ve sulama kanalı sorununa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4810)

39. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, 2000 yılı yatırım programında köy hizmetlerinin payına ve Sinop İlinin durumuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/4831)

40. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sinop-Soğuksu bölgesinde depolanan zehirli varillere ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/4839)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, ÖSS sonuçlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, cevap verdi;

Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan, EURA'ya geçiş sürecine,

Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan da deprem bölgesinde çekilen sıkıntılara ve alınacak tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 272 nci sırasında yer alan 723 sıra sayılı Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 273 üncü sırasında yer alan 724 sıra sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına alınmasına ve bu iki kanun tasarısının, İçtüzüğün 91 inci maddesi kapsamında değerlendirilerek "temel kanun" olarak görüşülmesine; görüşme yöntem ve şekline ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Çevre Komisyonunda boş bulunan ve MHP Grubuna düşen bir üyeliğe, Ordu Milletvekili Yener Yıldırım, seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı : 433),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675),

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676),

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu (1/753, 1/690) (S.Sayısı : 685),

Türk Medenî Kanunu Tasarısı ile Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında (1/611, 1/425, 2/361, 2/680) (S. Sayısı : 723),

Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında (1/612) (S. Sayısı : 724),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Ek Protokolünün (1/686) (S.Sayısı : 514),

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Büyükelçilikler Faaliyetlerinin Gayrimenkul ve Mali Veçhelerine İlişkin Anlaşmanın (1/547) (S.Sayısı : 204),

Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının (1/326) (S.Sayısı : 64),

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakip elektronik cihazla yapılan açık oylamalarından sonra, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

23 Ekim 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.52'de son verildi.

 

 

 

 

 

Yüksel Yalova

 

 

Başkanvekili

 

Mehmet Ay

 

Levent Mıstıkoğlu

 

 

 

Gaziantep

 

Hatay

 

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 


                                                                            No. :15

II. – GELEN KÂĞITLAR

19.10.2001 CUMA

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Bursa Milletvekili Kenan Sönmez'in, buğday fiyatlarındaki artışlara ve etkilerine ilişkin  Tarım ve Köyişleri  Bakanından  yazılı soru önergesi (7/4950) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

2. – Bursa Milletvekili  Orhan Şen'in,  Bursa-Karacabey İlçesi Bayramdere Köyünde ağaç katliamı yapıldığı iddialarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4951) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

3. – Karabük  Milletvekili Mustafa Eren'nin, ekonomik krizin psikolojik etkilerine ilişkin  Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4952) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

4. – Karabük Milletvekili  Mustafa Eren'nin, Atina'da yapılan 2. Ümit Gençlik Dünya Karate Şampiyonasına katılan sporcuların yol masraflarına  ilişkin  Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/4953) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

5.-Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay İlinde zeytin ve meyve üreticilerinin desteklenmesi ve bu konuda yapılan çalışmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4954) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

6. – Hatay  Milletvekili Mustafa Geçer'in, bazı ders kitaplarındaki müfredat değişikliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4955) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

7. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay Tütün İşletme Müdürlüğünün geçici olarak kapatılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi  (7/4956) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

8.-Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Bakanlığın Hatay İlindeki tarım ve hayvancılık projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4957) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer'in, Hatay  İlinde çilek üretimi projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4958) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)

 

 

 

                                                                            No. :16

23.10.2001 SALI

Teklif

1. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/816) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.10.2001)

Raporlar

1. – Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener ve 4 Arkadaşının, Alacahan Adıyla Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önerge (2/167) (S. Sayısı : 742) (Dağıtma tarihi : 23.10.2001) (GÜNDEME)

2. – Bursa Milletvekili Ali Arabacı'nın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/600) (S. Sayısı : 743) (Dağıtma tarihi : 23.10.2001) (GÜNDEME)

3. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 32 Arkadaşının, 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bağlı Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önerge (2/614) (S. Sayısı : 744) (Dağıtma tarihi : 23.10.2001) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın, Gaziantep Klavuzlu Barajı'nın ödeneğine ve ne zaman tamamlanacağına  ilişkin  Enerji ve Tabiî Kaynaklar  Bakanından  yazılı soru önergesi (7/4959) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001)

2. – Gaziantep Milletvekili  Mehmet Ay'ın,  özelleştirme kapsamında bulunan TÜGSAŞ'ın  faaliyetlerine, kâr ve zararına  ilişkin  Devlet Bakanından (Yılmaz Karakoyunlu) yazılı soru önergesi (7/4960) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001)

3. – Amasya  Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Suluova Pan-Et Entegre Tesislerine ve soğan üreticilerinin sorunlarına  ilişkin  Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4961) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001)

4. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın,  Amasya-Suluova Hizmet İçi Eğitim Enstitüsünün 2002 yatırım programına alınıp alınmayacağına  ilişkin  Millî Eğitim  Bakanından  yazılı soru önergesi (7/4962) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001)

5. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, Amasya-Suluova Organize Besi Bölgesi projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4963) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001)

6. – Aydın  Milletvekili  Sema Tutar Pişkinsüt'ün, Din İşleri Yüksek Kurulunun fetvalarına Türkiye Diyanet Vakfına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsametin Özkan) yazılı soru önergesi (7/4964) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.10.2001)

Meclis Araştırması  Önergeleri

1. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent ve 25 arkadaşının, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın madenleri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci  maddeleri uyarınca bir  Meclis araştırması  açılmasına ilişkin  önergesi  (10/211) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.10.2001)

2. – Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci  maddeleri uyarınca bir  Meclis araştırması  açılmasına ilişkin  önergesi (10/212) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.10.2001)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

23 Ekim 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 uncu Birleşimini açıyorum. (Alkışlar)

Çok teşekkür ediyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Çok değerli milletvekilleri, beşinci defadır Yüce Meclisin güven ve oylarıyla bu makama seçildim, seçilmem dolayısıyla bir iki duygumu ifade etmek istiyorum.

Evvela, beni Tunceli'den dördüncü defa seçip, milletvekili olarak Meclise gönderen asil ve soylu Tunceli halkına, sonra, beni grubumda oybirliğiyle bu makama aday gösteren, başta Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı saygıdeğer Tansu Çiller ve Doğru Yol Partisinin tüm milletvekillerine ve beni bu makama seçen Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerine şükran ve minnetlerimi belirtmek istiyorum. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, inanmanızı istiyorum ki, bu makam, benim için çok soylu ve onurlu bir makamdır. Bu makamda her zaman için çok tarafsız görev yapacağıma, bu görevi yaparken, başta Anayasa, İçtüzük ve Meclisin geçmiş uygulamalarından ayrılmayacağıma ve görev yaparken, başta ülkemin ve milletimin menfaatları ile Yüce Meclisin değerini önplanda tutacağıma inanmanızı istiyorum.

Tabiî ki, bu makamda çok sağlıklı ve doğru görev yapabilmek için Yüce Meclisin saygıdeğer üyelerinin de bize yardımcı olmaları gerektiğine inanıyorum. Bu vesileyle, hepinize tekrar şükranlarımı ve saygılarımı sunuyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, adaylığı yine garantiledin; hadi bakalım, hayırlı olsun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz verdim.

Birinci söz, değerli yazar ve bilim adamı Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın ölüm yıldönümü nedeniyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündemdışı söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Uluç Gürkan'a verilmiştir.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Gürkan.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili H. Uluç Gürkan’ın, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın ölüm yıldönümü nedeniyle, Türkiye’nin terörizme karşı mücadelede yaşamsal ve belirleyici rolüne ilişkin gündemdışı konuşması

H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; yeni görevinizde de başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ahmet Taner Kışlalı'yı yitireli iki yıl oldu; ancak, onu unutmadık, tam aksine, daha bir yakınlaştık.

Geçen zaman, sevgili Kışlalı'nın savunduğu görüşlerin haklılığını kanıtladı. Güncel bir kanıt, Amerika'ya, 11 Eylülde yapılan terörist saldırıdır. Bu saldırı, Kışlalı'nın, yaşamını adadığı Atatürk cumhuriyetinin 21 inci Yüzyıl için aranan gerçek ve kalıcı barış projesi olduğunu bütün dünyaya göstermiştir.

Türkiye, İslam dünyasının tek laik ülkesidir; çağdaş uygarlık anlayışıyla örtüşen demokratik bir yapıyı, bu özelliği sayesinde işletebilmektedir; üstelik, bu özelliğini, dinini, inancını koruyarak kazanmıştır. Atatürk'ün kurduğu laik ve demokratik Türkiye cumhuriyeti, tohumlanan bir uygarlıklar çatışmasını önleyebilecek, çatışmayı, barış içinde bir uygarlık yarışına dönüştürebilecek dünyadaki en önemli güçtür.

"Uygarlıklar çatışması" tezi, yabana atılmamalıdır. Dünyaya bakınca, Hıristiyan Batı, sorunlarını büyük ölçüde çözmüş bir refah toplumu olarak görülüyor. İslam doğu ise, tam aksine, istikrardan yoksundur, sosyal bütünlüğünü dahi sağlayamamıştır, fakirlik de yaygındır; kimi Arap ülkelerinin petrol zenginliği de sunîdir, ciddî üretime dayanmaz.

Türkiye, Ahmet Taner Kışlalı'nın da hayal ettiği gibi, bu dünyayı değiştirebilir; Türkiye'nin bunun için, bütün ikna gücünü, İslam dünyasında daha fazla demokrasiye ve bu demokrasiyle birlikte gelecek laik yönetim tarzlarının teşvikine ayırması gerekir. Ancak, bu alanda, yeterli gayreti gösterdiğimizi söyleyemeyiz.  Henüz, uzun vadeli ve geniş, böylesi bir vizyonumuz da yok. Oysa "uygarlıklar çatışması" tezinin yalanlanması için, Türkiye'nin, bu vizyonu mutlaka kazanması gerekiyor. Aksi halde, uygarlıklar çatışmasında, kaybedenler arasında sıkışır kalırız.

Bu vizyon, günümüz koşullarında, terörizme karşı mücadelede de kararlılık gerektiriyor. İslam coğrafyasında, demokratik ve laik model ülke olarak Türkiye'nin, terörizme karşı mücadelede yaşamsal ve belirleyici bir rolü olmalıdır. Bu rol, mücadelenin İslam'a karşı bir haçlı savaşına dönüşmemesi, teröre ve sözde İslam adına terörü meslek edinmiş olanlara karşı mücadele olarak kalması sorumluluğunu da içermektedir. Türkiye, rolünü, terörizmle mücadelenin yalnızca askerî boyutuyla ilgilenerek yerine getiremez; bu, çok cepheli bir mücadeledir; siyasal, ekonomik, malî, hukukî ve ideolojik alanlarda zamana yayılarak verilmek durumundadır.

Köktendinci terörde, dinin siyasîleşmesi terörün ana nedenidir. Günümüz dünyasında siyaseti dine dayandırmak, antidemokratik uygulamalara ve şiddete davetiye çıkarmak demektir. Sadece uluslararası terörü düşünmeyin; Taliban'ın kendi halkına uyguladığı şiddeti, Türkiye'de Hizbullah'ın mezar evlerini de anımsayın; dinci terör, kendisini her seviyede göstermektedir.

Terörle, özellikle de köktendinci terörle mücadelenin en zor, en uzun sürecek; fakat, en etkili olacak kısmı ideolojik mücadeledir. Dine dayalı yönetimlerin zamanla laik yönetimlere dönüşmesi, uzun dönemde dinî terörü sona erdirmenin tek yoludur.

Batılı dostlarımız, teröre karşı mücadelede, bu konuda zorlanabilir. Amerika, ünlü "Yeşil Kuşak" projesiyle, dinci terörün doğmasında önemli rol oynamıştır. Kısa bir süre öncesine kadar, Türkiye'ye dahi "ılımlı İslam sizin için de iyidir" deyip duruyorlardı; ancak, Ahmet Taner Kışlalı'yı, Uğur Mumcu'yu aşamıyorlardı. Umarım, bugün, aymazlıklarının batağından kurtulmuşlardır.

İslam ile demokrasiyi uzlaştırmış tek ülke olarak, 21 inci Yüzyıla barışın damgasını vurmak için Türkiye'nin yerine getirmek zorunda olduğu bir başka koşul da, iç sorunlarını çözmesi ve refah içinde yaşayan bir demokrasi örneği olarak ortaya çıkmasıdır. Türkiye'nin düze çıkması, sadece kendisini kurtarmanın değil, aynı zamanda, köktendinci teröre karşı mücadeleyi kazanmanın ve bir uygarlıklar çatışması cehenneminden insanlığı korumanın da koşulu haline gelmiştir; çünkü, bugünkü halimizle, köktendinciliğe saplanmış toplumları cezbedemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

H. ULUÇ GÜRKAN (Devamla) - Ekonomik zorlukları aşamamış ve Müslüman bir ülke olarak ya da olduğu için Avrupa Birliğine alınmamış bir Türkiye, tarihî sorumluluğunu yerine getiremez. Böyle bir durumda Türkiye kaybeder; ama, Batı daha fazlasını kaybeder. Peki, Ankara'da, bizim görevimiz, oturduğumuz yerde, Batılı hükümetlerin bu gerçeği kavramasını beklemek midir; yoksa, İslam dünyasının yanı sıra Batı toplumlarını ve hükümetlerini hedef alan büyük bir diplomatik harekâta geçmek midir?! 21 inci Yüzyıl için aranan barış, Türkiye'nin, geleceğini, bugünkü ve yarınki rolünü nasıl tanımlayacağına bağlı olarak biçimlenecektir. Eğer, Türkiye, laik ve demokratik bir ülke olarak çağdaş uygarlığın tam parçası olabilirse barışa barış içinde ulaşacaktır. Atatürk'ün Yüce Meclisini barış için dünyayı değiştirmeye çağırıyorum.

Saygılar efendim. (DSP, ANAP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

Biz de, aydın bir Kemalist ve laik cumhuriyetin yılmaz savunucusu olan Sayın Kışlalı'ya karşı yapılan cinayeti kınıyoruz ve faillerinin bir an önce bulunmasını ilgililerden rica ediyoruz.

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Sosyal Demokrat İşçi Partisi Milletvekili Nebahat Albayrak’a, Başkanlıkça “hoşgeldiniz”  denilmesi

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şu anda, Hollanda Sosyal Demokrat İşçi Partisi Milletvekili Nebahat Albayrak kardeşimiz Meclisimize şeref vermişlerdir. Kendisi Türk olmanın gururuyla Meclisimize gelmiştir. Diliyoruz ki, yurt dışındaki tüm vatandaşlarımız bulundukları yerlerde parlamentoya seçilsinler ve Türkiye'yi orada savunsunlar. Kendilerine hoş geldin diyoruz. (Alkışlar)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

2. – Bursa Milletvekili Orhan Şen’in, veteriner sağlık teknisyenlerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

BAŞKAN - Efendim, ikinci gündemdışı konuşma, veteriner sağlık teknisyenlerinin sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşma yapmak isteyen Bursa Milletvekili Sayın Orhan Şen'e verilmiştir.

Buyurun Sayın Şen. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ORHAN ŞEN (Bursa) - Teşekkür ediyorum; Sayın Başkanım, size görevinizde başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; veteriner sağlık teknisyenlerinin sorunlarını dile getirmek amacıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, tarım ve hayvancılığın ülkemiz ekonomisindeki önemi açıkça ortadadır. Hayvancılık sektörümüzün gelişerek kalkınabilmesi için, teknolojilerin ve hizmetlerin çiftçilerimize götürülmesi ve çiftçilerimizin bu konularda eğitilmeleri gerekmektedir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın emrinde çalışan diğer meslek grupları gibi, veteriner sağlık teknisyenleri de, tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimizle birebir temas halinde olarak, ülkemiz hayvancılığının geliştirilmesi ve korunması yönündeki her türlü hizmeti çiftçilerimize götürmektedir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığında çalışan ziraat teknisyenleri ve veteriner sağlık teknisyenlerinin çoğunluğu, bakanlık ile Yükseköğretim Kurulunun yapmış olduğu anlaşma sonucu, Açık Öğretim Fakültesinin iki yıllık önlisans programına katılarak mezun olmuşlar ve teknikerlik unvanını almaya hak kazanmışlardır. Önlisans programını bitiren ziraat teknisyenleri, kanunî hakları olan teknikerlik unvanının sağladığı her türlü özlük ve sosyal haklardan yararlanabildikleri halde, veteriner sağlık teknisyenleri bu haklardan yararlanamadıkları gibi, teknikerlik unvanını dahi alamamaktadırlar. Bu farklı uygulamanın sebebi, hizmet sınıflarının farklı olmasından dolayıdır. Ziraat teknisyenleri teknik sınıfa dahil edilirlerken, veteriner sağlık teknisyenleri sağlık hizmetleri sınıfına dahil edilmişlerdir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli hizmet sınıflarının belirlendiği 1 sayılı cetvelde sağlık hizmetleri sınıfı bölümünde teknikerlik kadrosu olmadığından dolayı, ziraat teknisyenlerinin aldığı 2 200 puanlık ekgösterge, yanödeme ve özel hizmet tazminatlarını veteriner sağlık teknisyenleri alamamaktadırlar. Bu durumdaki veteriner sağlık teknisyenlerinin emekli ikramiyelerinde 2 milyar lira, emekli maaşlarında da 100 milyon lira civarında önemli kayıpları söz konusudur.

Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün konuyla ilgili 30.9.1998 tarih ve 5523 sayılı ve 15.5.2000 tarih ve 2491 sayılı yazılarında, sağlık hizmetleri sınıfına dahil kadrolarda bulunan iki ve üç yıllık yükseköğrenim mezunu personele diğer hizmet sınıflarında yer alan emsalleriyle aynı ekgösterge rakamları uygulamasının hakkaniyete uygun olacağı şeklinde görüş belirtilmesine rağmen, veteriner sağlık teknisyenlerinin bu şekildeki mağduriyetleri halen devam etmektedir. Bu uygulama, aynı zamanda, Anayasamızın 10 uncu ve 55 inci maddelerine de aykırı bir uygulamadır.

Sayın milletvekilleri, veteriner sağlık teknisyenleri, veteriner sağlık teknisyenleri meslek liselerinden mezun olarak ülkemizin dört bir yanında görev yapmaktadırlar; ancak, ne yazık ki, mesleklerini icralarıyla ilgili herhangi bir yönetmelik bulunmamaktadır. Kamuda fiilî olarak çalışarak tecrübe kazandığı konularda emekli olduktan sonra da çalışıp çalışmayacakları yönünde bir yasa ya da yönetmeliğin bulunmaması, veteriner sağlık teknisyenlerimizi emeklilik konusunda karamsarlığa itmektedir. Dolayısıyla, veteriner sağlık teknisyenleri, mesleklerini hangi şartlarda, ne şekilde yürütebileceklerinin sınırlarını belirleyen, yetki ve sorumluluklarını tespit eden bir yönetmeliğin acilen çıkarılmasını beklemektedirler.

Veteriner sağlık teknisyenlerinin bir diğer önemli sorunu da, yanödeme ve özel hizmet tazminatları oranlarının, kendileriyle eşdeğer durumda olan ve aynı şartlarda görev yapan teknik elemanlara göre daha az olmasıdır. Veteriner sağlık teknisyenleri, yanödeme ve özel hizmet tazminatı oranlarının, eşdeğer teknik elemanlarla aynı  seviyeye getirilmesini talep etmektedirler.

Veteriner sağlık teknisyenlerinin bir diğer sıkıntıları da, emsalleri teknik elemanlara göre bir derece aşağıdan göreve başlamalarıdır. Dolayısıyla, bir derece eksik göreve başlamaları, önemli bir mağduriyete sebep olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; veteriner sağlık teknisyenlerinin yukarıda arz etmeye çalıştığım sorunlarından başka, acil çözüm bekleyen başka sorunlarının da olduğu muhakkaktır. Ben, bu kısa süreli konuşmamda, bu sorunları, sizlere, ancak özetleyerek arz ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.

ORHAN ŞEN (Devamla) - Görüldüğü üzere, veteriner sağlık teknisyenlerinin talepleri, ek bir maaş zammı olmayıp, yanlış ve haksız uygulamalara son verilmesidir. Dolayısıyla da, sorunlarının çözümünü, 57 nci cumhuriyet hükümetinden talep etmektedirler.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor; ayrıca, bugün kutlamakta olduğumuz Veteriner Hekimleri Gününü de tebrik ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şen.

Gündemdışı konuşmaya Tarım Bakanımız cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bursa Milletvekilimiz Sayın Orhan Şen'in veteriner sağlık teknisyenlerinin sorunları hakkında yapmış olduğu konuşmaya açıklık getirmek ve cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Bakanlığımız bünyesindeki veteriner sağlık teknisyenleri, ülke hayvancılığının geliştirilmesi, hayvan ıslahı, sağlığının korunması konularında, hem kendi başlarına ve hem de değerli veteriner hekimlerimizle birlikte, yurdumuzun en ücra köşesinde her türlü şartlar altında çok değerli hizmet veren meslek grubudur.

Yine, bugün, veteriner hekimlik eğitiminin de başlamasının 159 uncu yıldönümünü kutladık, kutluyoruz; bu nedenle de, veteriner hekimlik eğitiminin 159 uncu eğitim yıldönümünün, veteriner hekimlerimize ve ülkemize sağlıklar ve bereket getirmesini de temenni ediyorum.

Bakanlığımızda 3 000 civarında veteriner sağlık teknisyeni görev yapmaktadır. Bunlardan 2 000 kadarı, iki yıllık önlisans yükseköğrenimini tamamlayarak, teknikerlik unvanını da hak etmişlerdir; ancak, 1988 yılından bu yana, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız ile YÖK arasında yapılan bir protokolle, Bakanlığımızdaki diğer meslek grubu olan ziraat teknisyenleriyle birlikte, iki yıllık önlisans yükseköğrenim hakkı sağlanan bu meslek grubunda yer alan personelimiz eğitimlerini başarıyla tamamlamış olmalarına rağmen, halen yürürlükteki 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda 1 sayılı cetveldeki düzenlemede sağlık hizmetleri sınıfı bölümünde tekniker unvanı bulunmadığından fiilen tekniker kadrosu alamamaktadırlar ve verilememektedir; onun için, bir mevzuat düzenlemesine gerek vardır. Bu nedenle, aynı unvanı hak etmelerine rağmen, veteriner sağlık teknisyenleri kadrosunda görev yapan tekniker unvanlı bu arkadaşlarımız, kendilerine eşdeğer düzeydeki bazı meslek gruplarından özlük hakları açısından geridirler; bunun nedeni, daha önce  kendilerine tahsis edilen ve ismen olan, ancak içi boş olan kadrolardır. O gün, bunlara, bir tekniker unvanı verilmiş, sizi tekniker yapıyoruz denilmiş; ama, mevzuatta herhangi bir düzenleme yapılmamış. Teknikerler yüksek ekgösterge alırken, sağlık sınıfında yer alan ismen "veteriner sağlık teknikerleri" denilen bu arkadaşlarımıza, maalesef, ekgösterge de verilememektedir. Bugün için önemli sayılabilecek ekonomik kayıplarına da yol açılmaktadır; bu durum, aynı bakanlıkta görev yapan meslek grupları arasındaki çalışma barışına da zarar vermektedir. Sayın milletvekilimizin dile getirdiği bu hususlar yerindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 657 sayılı Devlet  Memurları Kanununun 43 üncü maddesi, devlet memurlarına bulundukları derece ve kademeye göre aylık ücretlerinin hesaplanmasına esas teşkil eden gösterge rakamlarıyla belirlenmektedir. Bu gösterge rakamlarına ilave olarak 527 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle devlet memurlarına hizmet sınıfları itibariyle unvan veya aylık alınan dereceler dikkate alınarak, yine aylık ücretlerine doğrudan yansıyacak ekgösterge rakamları verilmektedir. 527 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli 1 sayılı cetvelin ikinci sırasında bulunan tekniker hizmetler sınıfının (c) bendinde yer alan tekniker unvanlı kadroların 1 inci derecesinde olanlara 2 200, 2 nci derecesinde olanlara 1 600, 3 üncü derecesinde olanlara 1 500, 4 üncü derecesinde olanlara 1 100 puan ekgösterge rakamı belirlenirken, aynı cetvelin üçüncü sırasında bulunan sağlık hizmetleri sınıfında tekniker unvanlı kadrolar tanımlanmamış olması nedeniyle, kadroları bu sınıfa dahil olup da tanımlanmayan unvanlara ait (c) bendi uygulanamamaktadır. Bu bende göre, kadronun 1 inci derecesinde olanlara 1 500, 2 nci derecesinde olanlara 1 100, 3 üncü derecesinde olanlara 800, 4 üncü derecesinde olanlara da 650 puan ekgösterge rakamı verilmiştir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 43 üncü ve diğer maddeleri göz önüne alındığında, aylık ödemelerde ve ödenecek zam ve tazminatlarda eşdeğerde olduğu değerlendirilirken, teknik hizmetler sınıfında yer alan personel ile sağlık hizmetleri sınıfında yer alan personel arasında diğer ödemelerde herhangi bir farklılık yoktur. Bu nedenle, yalnızca, tekniker unvanlı kadrolarda, teknik hizmetlerde görev yapan personel ile sağlık hizmetlerinde görev yapan personel arasındaki ekgösterge farkı da, buradan doğmaktadır. Ancak, bu sınıfta görev yapan arkadaşlarımıza, belki bu tekniker unvanı yerine, onların hak ettiği, değişik sağlık kadrolarındaki unvanlar verilerek, özlük hakları yıllar önce düzeltilmeliydi.

Bahse konu olan bu hususun giderilmesi ve personelimizin özlük haklarının iyileştirilmesinin sağlanması için, Bakanlığımızca, Başbakanlık, Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına hitaben birinci ayın 23'ünde yazı yazılmıştır. Yine, Başbakanlık, Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına, bu konunun düzeltilmesi için dördüncü ayın 27'sinde tekraren yazılmıştır. Maliye Bakanlığına hitaben, yedinci ayın 21'inde tekrar yazı gönderilmiştir.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimize, memurların özlük haklarında kanun hükmünde kararnameyle değişiklik yapma yetkisi veren yetki kanunu çerçevesinde, yine, bu tekniker unvanındaki arkadaşlarımızın durumunun düzeltilmesine ilişkin olan talebimiz, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne de gönderilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bunun çözümü için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Mecliste grubu bulunan tüm partilere mensup milletvekillerince sunulan, 657 Sayılı Kanuna Ek 1 Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulan şekliyle kanunlaşması yönünde görüş ve isteklerimiz de iletilmiştir. Sağlık hizmetleri sınıfında yer alan veteriner sağlık teknikerlerinin bu mağduriyetlerinin çözüm yeri Yüce Meclistir. Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen ve Mecliste grubu bulunan partilere ait milletvekillerinin imzasını taşıyan kanun teklifinin bir an önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp yasalaştırılmasıyla, Anayasamızın 10 uncu ve 55 inci maddelerine aykırılık gösteren ve beş yıldır süren bu mağduriyet giderilmiş olacaktır. Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak, konunun takipçisi olduğumu ve olacağımı, bir kez daha huzurunuzda arz etmek istiyorum.

Yönetmelik konusuna gelince; şu an, Hayvan Islahı Kanununun ilgili maddeleri, Meclisimizde günün şartlarına göre değiştirilerek çıkarılmıştır. Bu kanunun uygulanmasına yönelik hazırlanan yönetmelik çalışmalarımız devam etmektedir. Bu yönetmelikler içerisinde, veteriner sağlık teknisyenleri ve teknikerlerinin görev ve sorumluluklarıyla ilgili düzenlemeler de bulunmaktadır. Ayrıca, bu meslek grubuna yönelik görev ve sorumlulukla ilgili olarak bir yönetmelik, ilgili kanunlara göre hazırlanıp yakında yayımlanacaktır.

Veteriner sağlık teknisyenleri ve teknikerlerinin özlük haklarıyla ilgili bu hususu burada dile getirirken, müsaade ederseniz, bir de, veteriner hekimlerimizin hak ettiği hekimlik unvanıyla da ilgili olarak, Sayın Başkanımıza ve Meclisimize şu teklifte bulunmak istiyorum: Veterinerlerimizin "veteriner hekimlik" unvanını almasına dair gerekli yasal değişiklik komisyonlarda görüşülmüş, kabul edilmiş ve Yüce Meclisin gündemine gelmiştir. Bütün değerli partilerimizin Grup Başkanvekillerinden, bir an önce, bu değişiklik teklifinin de Meclis gündemine alınmasını ve veteriner hekimlerimize de hak ettikleri bu hekimlik unvanının verilmesini, 2000'li yıllara geldiğimiz bugünlerde, bu unvanın uzun süredir verilmemesinin bir eksiklik olduğunu belirtiyorum.

Tekrar, veteriner hekimlik eğitiminin 159 uncu yıldönümünün, ülkemize, veteriner hekimlerimize, sağlık camiamızdaki çalışanlara hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır. Biz de, veteriner hekimlerin bu mutlu gününü kutluyoruz efendim.

Gündemdışı üçüncü söz, Hakkâri'nin sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Hakkâri Milletvekili Sayın Hakkı Töre'ye verilmiştir.

Buyurun Sayın Töre. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3. – Hakkâri Milletvekili Hakkı Töre’nin, Hakkâri’nin sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

HAKKI TÖRE (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ilimizin genel sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, hükümet, yurtdışına çıkışlarda 50 dolarlık harç almaya başlamıştır. İlimizin Yüksekova İlçesi Esendere Beldesini ziyaretim sırasında, vatandaşlarımız, bu 50 dolarlık harca karşı tepkilerini dile getirdiler.

Esendere sınır kapısından 1-30 Temmuzda geçiş yapanların sayısı     3 500 kişidir. 50 dolarlık harçtan sonraki bir ay içerisinde, çıkış yapanların sayısı 500'e inmiştir. Vatandaşlarımızın bir kısmı sınırın diğer tarafındaki akrabalarını ziyaret için, bir kısmı ise ticaret için gitmektedir. Bizim talebimiz, bu harcın 15-20 milyon gibi makul bir seviyeye çekilmesi veya tamamen kaldırılmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sınır ticareti kapsamında Habur Sınır Kapısından çeşitli mal götürüp mazot getiren kamyon sayısı 46 000'den 3 000'e düşmüştür. Bir kamyoncunun 4 kişilik bir aileye baktığını düşünürseniz, 160 000 kişinin aç kaldığını anlarsınız.

İlimde yapılan sınır ticareti durmuştur. Hayvancılık diye bir şey kalmamıştır. Bütün girdilerin yüzde 1 000- 2 000 arttığı halde, et fiyatlarının iki-üç yıldır aynı kalmasını nasıl açıklıyorsunuz?!

Doğu ve güneydoğuda terör olayları bitmiştir. Ekonomik ve sosyal alanda ne yapacaksınız? Açlık ve işsizlik için ne yapacaksınız? Yeni bir planınız var mı? (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yoksa, yine, içi boş bir paket mi açacaksınız. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Maalesef, vatandaş, gelecekten ve sizden ümidini kesmiştir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ülkenin başına kara bulutlar gibi çöktünüz; ne esiyorsunuz ne de yağıyorsunuz!.. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Çiftçimizin hali ortadadır. Cezaevlerindeki katilleri saldınız; şimdi, çiftçilerimizi dolduracaksınız. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Millet feryat ediyor; siz, kulak tıkıyorsunuz. Kemer sıka sıka vatandaşın belini ortadan kestiniz. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Neye elinizi atsanız, kuruttunuz. Artık, sizi, Derviş de kurtaramaz. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, yapacağınız tek ve son bir iş kalmıştır; millete gitmek. Korkmayın; korkunun ecele faydası yoktur. (DYP sıralarından alkışlar) Gelin, emaneti sahibine teslim edin.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DYP, AKP ve SP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim, Sayın Töre, bu güzel konuşmanız için.

Gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın bakanımız var mı? Yok.

Anlaşılan, sayın hükümetimiz Hakkâri'nin sorunlarına pek ilgi duymuyor herhalde; öyle görünüyor.

Değerli milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Abdülkadir Akcan, gönderdikleri bir yazıda, 18 Ekimde burada yapılan bir gündemdışı konuşmaya, Elazığ'da, İller Bankasına mensup 7 vatandaşımızın -bunların 6'sı mühendistir- trafik kazasında şehit olmaları nedeniyle, burada mücbir sebepten dolayı bulanamadığı için cevap veremediğini, bugün cevap vermek istediğini bize iletmiştir. Ama, değerli milletvekilleri, İçtüzüğün 59 uncu maddesinde, gündemdışı konuşmaya hükümetin cevap verebileceği belirtilmiş; ancak, hangi tarihte cevap vereceğine dair bir açıklık yoksa da, maddenin başında, olağanüstü acele hallerde, Genel Kurulun bilgisine sunulması öngörülen olaylarda gündemdışı söz veriliyor.

Sayın Bakanım, size söz vermek de isterdim; ama, bu yolu açarsak, ileride çok sıkıntı olabilir. Gerçekten, biz de, bu arkadaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve size başsağlığı diliyoruz efendim.

MEHMET PAK (İstanbul) - Sayın Başkan, mücbir sebep olduğuna göre, Sayın Bakanımızın talebi haklıdır.

BAŞKAN - Efendim, mücbir sebep var da... Yani, bu, başka şekilde de kullanılabilir. Ben durumu izah ettim.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Meclis araştırma önergeleri vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Niğde Milletvekili Mükerrem Levent ve 25 arkadaşının, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum ile bor ve altın madenleri konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/211)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Madencilik sektörünün içinde bulunduğu durum, ihracatın düşmesi, şirketlerin içinde bulunduğu durum, devlet ve özel sektör madenciliğinde arama ve sondaj maliyetlerinin yüksek olması, bor maden işletmeciliğinin özelleşme safhaları ve ülkemize bırakacağı getiriler, Türkiye'deki altın madenleriyle ilgili basında çıkan yanlış beyanlar üzerine Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1- Mükerrem Levent

(Niğde)

2- Ayhan Çevik

(Van)

3- Nidai Seven

(Ağrı)

4- Mehmet Hanifi Tiryaki

(Gaziantep)

5- Bozkurt Yaşar Öztürk

(İstanbul)

6- Mehmet Şandır

(Hatay)

7- Mehmet Telek

(Afyon)

8- Arslan Aydar

(Kars)

9- Abbas Bozyel

(Iğdır)

10- Hasan Hüseyin Balak

(Tokat)

11-Süleyman Servet Sazak

(Eskişehir)

12- Hidayet Kılınç

(İçel)

13- Erol Büyüköztürk

(Osmaniye)

14- Süleyman Coşkuner

(Burdur)

15- Cahit Tekelioğlu

(İçel)

16- Hasan Basri Üstünbaş

(Kayseri)

17- Reşat Doğru

(Tokat)

18- Mustafa Yaman

(Giresun)

19- Mehmet Kundakcı

(Osmaniye)

20- Lütfi Ceylan

(Tokat)

21- Nail Çelebi

(Trabzon)

22- Orhan Şen

(Bursa)

23- Müjdat Kayayerli

(Afyon)

24- İrfan Keleş

(Çankırı)

25-Hasan Kaya

(Konya)

26-Mehmet Nuri Tarhan

(Hatay) 

Gerekçe:

Zengin maden kaynakları sayesinde Anadolu, tarih boyunca uygarlıkların beşiği olmuştur.

Dünyadaki ilk kurşun ve demir maden işletmesi Anadolu'da yapılmıştır.

Ancak, ülkemizde bugün işletilen bir altın madeni yoktur; fakat altın madenciliğindeki yöntemin aynısı kullanılarak, 1987 yılından beri Eti Holding tarafından Kütahya'daki 100 üncü yıl gümüş madeni işletilmektedir.

1985 yılında Maden Kanununda, yabancı sermayeli şirketlerin maden ruhsatı almasına olanak tanıyan değişiklik yapılmıştır. Yirmi kadar yabancı şirket, altın madenciliğine yatırım yapmak üzere Türkiye'ye gelmiştir; fakat, bugün yabancı şirketlerden sadece 3 tanesi kalmış ve diğerleri bürokratik engeller ve izin sürecinin uzun ve yıpratıcı seyri nedeniyle Türkiye'den ayrılmışlardır.

Yabancı sermayeli şirketlerin, 80'lerin sonundan beri, ülkemizde altın madenciliği yaptıkları arama yatırımları sonucunda, daha önceden bilinmeyen altın yatakları tespit edilmiştir.

Bugün itibariyle 7 adet altın projesi işletmeye hazır beklemektedir. Bu projelerde 260 ton altın rezervi belirlenmiştir. Bu rezervin parasal değeri 2,75 milyar dolardır. Ülke ekonomisinde yaratacağı katmadeğer ise, 11 milyar dolardır. Bu değer, altın projelerinin gerçekleştirilmemesi nedeniyle son 10 yılda ekonominin kaybı olarak ifade edilebilir.

Bu nedenlerle, 1 500 kadar işçi çalışacaktır. Yan sanayilerde yaratılacak istihdam ise 21 000 kişi civarındadır.

Bilinen işletilebilir altın rezervi 4-5 yıl kadar önce 60 ton civarında iken, bugün bu rezervin yaklaşık 4 misli artmış olması, Türkiye'nin işletilebilir altın rezervlerinin daha da yükselebileceğinin bir göstergesidir.

Yukarıdaki açıklanan nedenlerle bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasında büyük yarar vardır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme sırasında yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. – Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek ve 57 arkadaşının, iki medya kuruluşunun karşılıklı olarak yaptığı suçlamaları ve iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/212)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son zamanlarda Doğan grubu ile Star grubu arasında kendisine bağlı medya kuruluşlarında karşılıklı ithamlar devam etmektedir. Yapılan suçlamalar kamuoyunda devlete ve müesseselerine olan güveni sarsmaktadır.

Bugüne kadar yapılan suçlamalarla ilgili herhangi bir devlet kurumu tarafından da ciddî araştırma başlatılmamış ve herhangi bir işlem yapılmamıştır. Ayrıca, her iki medya grubu da iddialarının araştırılmasını talep etmektedirler.

İki medya kuruluşunun, bir bölümü devlet kuruluşlarını da ilgilendiren iddialarını millet adına araştırmak ve gerçeği ortaya çıkarmak, tüm hakikati milletimize açıklamak görevi en fazla TBMM'ne düşmektedir.

Bu amaçla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü maddesi gereğince iki medya grubunun birbiri hakkında yaptıkları iddiaları araştırmak üzere bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1-

Mehmet Çiçek

(Yozgat)

2-

Bülent Arınç

(Manisa)

3-

Sebgetullah Saydaoğlu

(Diyarbakır)

4-

Özkan Öksüz

(Konya)

5-

Sabahattin Yıldız

(Muş)

6-

Ahmet Aydın

(Siirt)

7-

Zeki Ünal

(Karaman)

8-

Musa Uzunkaya

(Samsun)

9-

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

(Bursa)

10-

Tevhit Karakaya

(Erzincan)

11-

İlyas Arslan

(Yozgat)

12-

Ramazan Toprak

(Aksaray)

13-

Sait Açba

(Afyon)

14-

Osman Aslan

(Diyarbakır)

15-

Ali Oğuz

(İstanbul)

16-

Ali Özdemir

(Gaziantep)

17-

İrfan Keleş

(Çankırı)

18-

Mükremin Taşkın

(Nevşehir)

19-

Edip Özgenç

(İçel)

20-

Yalçın Kaya

(İçel)

21-

Yener Yıldırım

(Ordu)

22-

İlyas Yılmazyıldız

(Balıkesir)

23-

Mükerrem Levent

(Niğde)

24-

Mustafa Düz

(İstanbul)

25-

Gönül Saray Alphan

(Amasya)

26-

Yekta Açıkgöz

(Samsun)

27-

Nesrin Nas

(İstanbul)

28-

İsmail Özgün

(Balıkesir)

29-

Salih Kapusuz

(Kayseri)

30-

Abdullah Gül

(Kayseri)

31-

Akif Gülle

(Amasya)

32-

Şükrü Ünal

(Osmaniye)

33-

Faruk Çelik

(Bursa)

34-

Mehmet Elkatmış

(Nevşehir)

35-

Nurettin Aktaş

(Gaziantep)

36-

Kemal Albayrak

(Kırıkkale)

37-

Osman Müderrisoğlu

(Antalya)

38-

Ayvaz Gökdemir

(Erzurum)

39-

Mehmet Dönen

(Hatay)

40-

Ahmet Cemil Tunç

(Elazığ)

41- Yaşar Canbay

(Malatya)

 

42-

Osman Yumakoğulları

(İstanbul)

43-

Rıza Ulucak

(Ankara)

44-

Aslan Polat

(Erzurum)

45-

Mehmet Zeki Okudan

(Antalya)

46-

Mustafa Niyazi Yanmaz

(Şanlıurfa)

47-

Ömer Vehbi Hatipoğlu

(Diyarbakır)

48-

Mustafa Örs

(Burdur)

49-

Rıza Akçalı

(Manisa)

50-

Mehmet Gül

(İstanbul)

51-

Mustafa Haykır

(Kırşehir)

52-

Bozkurt Yaşar Öztürk

(İstanbul)

53-

Ahmet Aydın

(Samsun)

54-

Erol Al

(İstanbul)

55-

Evren Bulut

(Edirne)

56-

Bülent Ersin Gök

(İstanbul)

57-

Süha Tanık

(İzmir)

58-

Oğuz Aygün

(Ankara)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

D) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Uluslararası Demokrasi Enstitüsü Başkanının vaki davetine icabetle, Rodos'ta düzenlenecek olan Doğu Akdeniz Bölgesi III. Genç Parlamenterler Konferansına katılacak Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/907)

                                                                  23 Ekim 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Uluslararası Demokrasi Enstitüsü Başkanının vaki davetine icabetle, 25-28 Ekim 2001 tarihleri arasında, Yunanistan Parlamentosu ve Rodos yerel yönetimlerinin işbirliğiyle Rodos'ta düzenlenecek olan Doğu Akdeniz Bölgesi III. Genç Parlamenterler Konferansına, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen oluşturulacak parlamento heyetinin katılması, TBMM Genel Kurulunun 9 Ekim 2001 tarih ve 4 üncü Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere Siyasî Parti Gruplarınca bildirilen üyelerimizin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

Adı Soyadı:

Seçim İli:

Ali Tekin

Adana

Nidai Seven

Ağrı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

2. – Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu üyesi ve Tüketici Haklarını Koruma Gıda ve Tarım Komisyonu Başkanı Peter Harry Carstensen'in resmî davetine TBMM'yi temsilen Eskişehir Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Mahmut Erdir'in icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/908)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosunun 15-17 Kasım 2001 tarihinde Berlin'de düzenleyeceği "Avrupa Gıda Güvenliği ve Parlamentoların Bu Konu Üzerindeki Sorumluluğu" konulu formuna Eskişehir Milletvekili ve TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Mahmut Erdir, Almanya Federal Cumhuriyeti Parlamentosu üyesi ve Tüketici Haklarını Koruma Gıda ve Tarım Komisyonu Başkanı Peter Harry Carstensen tarafından 18 Haziran 2001 tarihli yazıyla ismen davet edilmiştir.

Söz konusu davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanının icabet etmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin 3 üncü bendi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                        Ömer İzgi

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır.

Birinci önerge, Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesidir.

Önergeyi okutuyorum efendim:

3. – Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/299) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/411)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifimizin, İçtüzüğün 37/2 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gerekli işlemin yapılmasını müsaadelerinize arz ederim.

Saygılarımla.                                                  27.03.2001

                                                           Mustafa Kamalak

                                                              Kahramanmaraş

BAŞKAN - Önerge üzerinde, komisyon ve hükümet söz istememişlerdir.

Sayın Kamalak, söz istiyor musunuz?

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (SP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Kamalak.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Teklifimizle, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun iki maddesinin değiştirilmesini teklif ediyorum. Bildiğiniz gibi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, olağanüstü bir dönemin ürünüdür, alelacele getirilip çıkarılmış bir kanundur. O münasebetle, üniversitelerimizin ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Bu sebepledir ki, 1981 yılından bu yana, benim tespitlerime göre, tam 37 defa değişikliğe uğramıştır; ama, yine de üniversitelerimizin ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Teklifimizle, bu ihtiyaçlara kısmen de olsa cevap vermeyi amaçlamaktayız.

Teklifimizin 1 inci maddesiyle, yükseköğretim kurumlarındaki, yani, üniversitelerdeki rektör seçimlerinin yeniden düzenlenmesini teklif ediyoruz. Bugünkü mevcut kanuna göre, üniversitelerimiz, rektör adayı olarak 6 kişiyi, 6 profesörü belirlemektedir.

Değerli arkadaşlarım, halbuki, her bir üniversiteye 1 rektör lazım; ama, kanun gereği, üniversitelerimiz, öğretim üyeleri, profesörlerimiz, 6 aday seçmek durumunda; 5 olursa olmaz, seçim geçerli değil. Bütün öğretim üyeleri bir tek aday üzerinde ittifak etseler, yine geçerli değil. Niye; çünkü, bu tür seçim, üniversitenin bir aday üzerinde anlaşmış olması, keyfîliğe mani olmaktadır. Bu münasebetle, bugünkü kanuna göre, üniversitelerimiz, 6 aday belirlemekte; YÖK, bunu 3'e indirmekte. 3'e indirirken, YÖK, birinci sıradaki adayı bütünüyle liste dışı bırakabilmekte, sadece kendisine oy vermiş olan altıncı aday, yahut bir adayı liste başı yapabilmektedir.

Biz diyoruz ki: Böyle seçim olmaz. Üniversitelerimiz 2 aday belirlesin. Yüksek Öğretim Kurulu da, bu 2 adayı, atanmak üzere, Sayın Cumhurbaşkanına sunsun. Peki, 1 aday olsa olmaz mı? Tabiî, bizim tercihimiz o yönde; ancak, Anayasamız, Cumhurbaşkanının yetki ve görevlerini sayarken "üniversite rektörlerini seçmek" ifadesini kullandığı için, seçimin yapılması için de birden fazla alternatifin bulunması mecburiyetinden dolayı, teklifimizde, üniversiteler, rektör adayı olarak 2 profesörü belirler diyoruz. Oylar, tabiî, gizli olarak verilecektir.

Değerli arkadaşlarım, teklifimizin 2 nci maddesiyle, YÖK Başkanının seçimini yeni esaslara bağlıyoruz. Biliyorsunuz, YÖK Başkanı, genelde, YÖK, idarî yapının içinde yer almaktadır; ama, YÖK'ün işlemlerine karşı ne Türkiye Büyük Millet Meclisi ne de hükümet herhangi bir işlem yapamamaktadır. Bu, YÖK'ün yapısından kaynaklanan bir durumdur. Demokratik bir ülkede, bir hukuk devletinde böyle uygulamalar olamaz. Mesela, YÖK Başkanını, hiçbir sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı seçmektedir. YÖK Başkanının seçmiş olduğu işleme karşı, Danıştayda, şurada burada dava açılamamaktadır. Bizim teklifimizde, diyoruz ki: YÖK Başkanını, YÖK üyeleri arasından hükümet belirlesin. Daha doğrusu, hükümet, YÖK üyeleri arasından 3 aday belirlesin; bu adayları, tıpkı Sayıştay Başkanının seçiminde, RTÜK üyelerinin seçiminde, Sayıştay denetçilerinin seçiminde olduğu gibi, Meclise sunsun. Dolayısıyla, YÖK Başkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçsin diyoruz. Yani, inisiyatifi size veriyoruz, hükümete veriyoruz. Başka bir ifadeyle, sorumluluk taşıyan bir makamın atanmasını, seçilmesini, yine, sorumluluk taşıyan, millete karşı sorumlu olan hükümete veriyoruz, millete karşı siyaseten sorumlu olan siz değerli milletvekillerine veriyoruz. Kanaatimizce her yetki, mutlaka, bir sorumluluğu da beraberinde getirmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 1 dakika süre veriyorum, lütfen bitirin.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gittiğiniz her yerde, seçmeninizle muhatap olduğunuzda, mutlaka, şu veya bu şekilde YÖK'ün işlemlerine karşı sıygaya çekilmişsinizdir; ama, boynunuzu bükmüşsünüz ve "hükümetimizin elinde bir şey yok, Meclisin elinde bir şey yok, bizim yapacağımız bir şey yok" demişsinizdir.

Biz diyoruz ki, yetki ve sorumluluk ilkesinin gereği olarak, buyurun, teklifi önünüze getirdik, takdir sizlerin arkadaşlar.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kamalak.

Sayın Şahin, siz de söz istemişsiniz, buyurun efendim.

Sayın Şahin, 5 dakika...

Oradan mı konuşacaksınız?

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yerimden Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bu, kürsüden konuşulur Sayın Şahin. Biliyorsunuz, iki kişinin konuşma hakkı var; 5’er dakika iki milletvekiline...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Çok kısa olarak...

BAŞKAN - Peki, kısa bir açıklama yapacaksanız, buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Kamalak'ın, doğrudan gündeme alınma önergesi ve bu önergeye konu kanun teklifini biz de yerinde görüyoruz. Biraz önce Sayın Kamalak da ifade ettiler, rektör seçimlerinin yeniden düzenlenmesini öngören ve ayrıca, YÖK Başkanının seçimini yeni esaslara bağlayacak olan bu kanun teklifi, yüksek öğretim kurumlarında epeydir yaşanan sıkıntılara bir nebze merhem olacaktır diye düşünüyoruz ve her kişi ve kurumun, bu ülkede, mutlaka, millî iradeye karşı sorumlu hale getirilmesinin Türkiye'de yaşanan sıkıntıların çözümünde başrol oynayacağını düşünüyor, desteklediğimizi ifade ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Sayın Köse, siz söz istemişsiniz; ama, bir kişiye verebiliriz. Ben, İçtüzüğü burada aynen uygularım. Kusura bakmayın, özür dilerim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, bir açıklık getireceğim de onun için...

BAŞKAN - Peki, emsal olmamak üzere, buyurun.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Önce, görevinizde başarılar diliyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Usule dikkat ettiğinizi bilenlerdenim; ancak, çok önemli olduğu için... Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Kamalak, Uzlaşma Komisyonumuzun üyesidir; yani, Saadet Partisi adına, anayasa değişikliklerini görüşen bir komisyondadır. Kendileri de biliyorlar ki, Sayın Cumhurbaşkanının yetkileri dahil, şu anda Uzlaşma Komisyonunun önündeki görüşülecek anayasa değişikliğiyle ilgili maddelerden bir tanesi de YÖK'le ilgilidir; yani, üniversitelerimizi ilgilendiren Yüksek Öğretim Kurumuyla ilgilidir. Ben, getirdiği için teşekkür ediyorum, böyle bir görüşünden dolayı... Ancak, izin verirlerse -şimdi menfi oy kullanacağız, ayıp olmasın; çünkü- gündemimiz anayasa değişikliğidir, Anayasada çok daha detaylı bir değişiklik yapılacaktır; ondan sonraki değişikliklerde bu mesele gündeme alınırsa daha iyi olur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Peki, Sayın Köse. Aslında, komisyon veya hükümet sizin bu açıklamanızı yapabilirdi.

Teşekkür ederim efendim.

Efendim, doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Çoğunlukla kabul edilmediği görülmektedir; doğrudan gündeme alınma isteği kabul edilmemiştir.

İkinci sırada, Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; okutuyorum efendim.

4. – Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/682) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/412)

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/682) esas numaralı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim, Başkanlığınızca, 16.2.2001 tarihinde ilgili komisyonlara havale edilmiştir. Ancak, komisyonlar, havale tarihinden itibaren 45 gün geçtiği halde teklifi gündemine alıp görüşmemişlerdir.

İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınması hususunda gereğini arz ederim.

                                                                      Şükrü Ünal

                                                                        Osmaniye

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ünal. (AKP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmaniye İlimizde "Osmaniye Üniversitesi" adında bir üniversite kurulmasıyla ilgili kanun teklifimin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir üniversitenin, ilim yuvası olarak, bulunduğu şehre ve çevresine, gerek ilmî ve gerekse sosyal ve ekonomik katkısı tartışılamaz bir gerçektir. Aynı zamanda, bir ülkenin nüfusunun eğitim düzeyi, gelişmişlik göstergelerinden biridir. İleri eğitim aşamalarından geçmiş insanların çoğunluğunu oluşturduğu bir nüfus, önemli bir gelişme ve kalkınma potansiyelidir.

Türkiye'de yükseköğrenimdeki okullaşma oranı, yüzde 27 olarak gözükmektedir; oysa, bunun yüzde 18'i örgün öğretim içindedir. Nüfusumuzun eğitim düzeyini yükseltmek, insangücümüzün niteliğini artırmak amacıyla, gençlerimize yükseköğrenim görme imkânı sağlamalıyız. Yükseköğretim kurumlarımızın yurt geneline dengeli dağılımını dikkate alarak, belli objektif ölçütler doğrultusunda, gereken şartları barındıran illerimize yeni üniversitelerimizi kurmalıyız.

Osmaniye İlimiz, bünyesinde açılacak bir üniversite için, gereken fizikî, ekonomik ve sosyokültürel şartları taşımaktadır.

İlimizin ve yakın çevresinin nüfus büyüklüğü ve nüfus artış hızı, üniversiteye giriş başvuru sayısı, giriş sınavını kazananların sayısı, ortaöğretim kurumlarının kalite düzeyi ve kapasiteleri, gayri safî millî hâsılaya katkısı bakımlarından, Osmaniye, tüm elverişli şartlara sahiptir. Üniversite için gereken alan da hazır bulunmaktadır. Yeni illerimizden Osmaniye, yeni üniversitesiyle gelişme ivmesini artıracak, Çukurova odaklı katkısını, ülke düzeyine yoğunlaştırarak taşıyacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sayın grup başkanvekillerimize takdim ettiğim, Osmaniye ve Osmaniye Meslek Yüksekokulumuzu tanıtan broşürde de görüleceği üzere, Meslek Yüksekokulumuz, 541 dekar kampus alanı, 250 kişilik kız ve erkek öğrenci yurdu ve hizmete girmek üzere olan 1 000 öğrenci kapasiteli yurdu ile yabancı dil, inşaat programı laboratuvarları, elektrik, elektronik laboratuvarları, seramik programı laboratuvarları, makine programı laboratuvar ve atölyeleri, ayrıca, spor kompleksleriyle, üniversite olmaya hazır fizikî mekanlara sahiptir.

Şu anda, Osmaniye Meslek Yüksekokulumuzda, inşaat, elektrik, makine, seramik, çevre koruma, endüstriyel elektronik, harita kadastro, bilgisayar, işletmecilik, muhasebe programları uygulanmakta ve eğitimi verilmektedir.

Yüksek huzurlarınızda, Osmaniye Meslek Yüksekokulumuzun gerek fizikî mekânları ve gerekse eğitim-öğretimin yüksek bir düzeye ulaşmasındaki katkılarından dolayı, eski müdür Prof. Dr. Sayın Kazım Türücü Beye ve öğretim üyelerine, Osmaniye halkı adına teşekkür ediyorum; yeni atanan müdürümüz Prof. Dr. Sayın Nebahat Sarı Hanımefendiye de, yüksekokulumuzu üniversiteye taşıma gayretlerinde başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmaniye halkı adına, Osmaniye üniversitesiyle ilgili kanun teklifimizin gündeme alınması yönünde göstereceğiniz ilgiye teşekkür ediyor; Osmaniye halkı adına, hepinize, sevgiler ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Sayın Gönül, bu önergeyle ilgili mi söz istiyorsunuz?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Evet.

BAŞKAN - O zaman, buyurun, kürsüden konuşun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yerimden de olabilir...

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğümüze göre, konuşma, Başkana ve Genel Kurula hitaben, kürsüden yapılır. O bakımdan, İçtüzükten doğan bu hakkı orada kullanırsak daha iyi olur.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınma talebinde bulunan ve gerekçesini gayet güzel bir şekilde Muhterem Heyetinize arz eden Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal Beyin talebi konusunda, gerek şahsım gerekse Grubum adına söz aldım.

Sayın Başkana, bu ilk oturumundan itibaren, hem hayırlı olması dileğinde bulunuyorum hem de başarılar diliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, gerçekten, biraz evvel gerekçede sözlü olarak ifade edildiği gibi, Osmaniye İli, gerek eğitim potansiyeli gerekse altyapı hazırlığı ve fizikî imkânları itibariyle, kanun teklifinde belirtilen ve kapsamı ifade edilen yeni bir üniversiteye kavuşmayı hak etmiştir.

Şüphesiz, 1983 yılında açılan yüksekokulun bugüne kadarki eğitim dönemi ve bu dönem içerisinde, Osmaniyelilerin, bu eğitim yuvasının gelişmesi, kökleşmesi, daha çağdaş, daha verimli bir eğitim düzeyine ulaşması yönündeki fedakârlıkları ve katkıları şayanı dikkattir ve tebrik edilmeye değerdir. O nedenle, bugün itibariyle, bu yüksek eğitim kurumu, gerek teknik programlar bölümü gerekse iktisadî ve idarî programlar bölümü olarak iki ana bölümde eğitim vermekte ise de, uygulanan programlar itibariyle de sekiz programa ulaştığı görülmektedir.

Biz, bu kanun teklifinin, Osmaniye'nin geleceği açısından, eğitim düzeyi açısından ve Türk millî eğitimine, Türk eğitimine katkıları açısından, "Osmaniye Üniversitesi" adıyla Osmaniye İlinde bir üniversite kurulmasının faydalı olduğuna, gerekli olduğuna ve kaçınılmaz olduğuna inanmaktayız.

O nedenledir ki, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması yolundaki öneriyi desteklediğimizi ifade ediyor, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, DSP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Sayın milletvekilleri, bu konuda, ayrıca, Osmaniye Milletvekili olması dolayısıyla, Sayın Birol Büyüköztürk de söz istemişlerdir.

Yalnız, bizim İçtüzüğümüze göre bir kişiye söz veriyoruz; ama, yerinizden, bir iki cümle söylerseniz... Ben, böyle, İçtüzük dışına çıkmayı pek sevmem de; ama, yine de, neyse...

Birdenbire kural değiştirirsek, arkadaşlarımıza karşı büyük haksızlık etmiş oluruz.

Buyurun efendim; kısa bir açıklama...

BİROL BÜYÜKÖZTÜRK (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Şükrü Ünal'ın, Osmaniyemizde bir üniversite kurulmasıyla ilgili verdiği kanun teklifi için, gerek Osmaniyeli olarak gerekse Türkiyemizde yapılan tüm hizmetler açısından teşekkür ediyorum.

Yalnız, başta Sayın Genel Başkanımız Milliyetçi Hareket Partisi Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli olmak üzere, Osmaniyemizin diğer milletvekilleriyle, bu konuda altyapı çalışmasını sürdürmekteyiz.

Ayrıca, yalnız Osmaniye'de değil, tüm Türkiyemizde, hak eden tüm illerimizde üniversite kurulması için, hükümetimizden gelen bir öneri doğrultusunda, Millî Eğitim Komisyonunda birtakım kriterler belirlenecektir ve bu kriterler çerçevesinde, gerek Osmaniyemize gerekse hak eden diğer illerimize üniversite kurulacaktır diyor; Osmaniye'ye üniversite kurulması için yapılan çalışma için de teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyüköztürk.

Sayın milletvekilleri, aslında, bu gibi önergeler işleme konulmadan önce -İçtüzüğümüz buna müsait- eğer, komisyon veya hükümet, çıkıp, bu kanun teklifinin komisyon gündemine alınmamasının nedenlerini Genel Kurula izah ederlerse, burada da uzun uzadıya konuşma imkânı doğmaz. O bakımdan, rica ediyorum, bundan sonra, bu 37 nci maddeye göre doğrudan gündeme alınma önergelerinde -İçtüzüğümüz müsaittir- ilgili komisyon veya hükümet çıksın, bunu açıklasın; Genel Kurul daha rahat karar verir.

Efendim, teklifin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Herkes kabul ediyor Sayın Başkan.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kabul ediyorlar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kabul edilmiştir.

Efendim, bakalım... Yani, arkadaşlarımız, böyle, iştahsız iştahsız kaldırıyorlar ellerini de...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, zatıâlinize ve Yüce Heyete, gösterdikleri ilgiden dolayı huzurunuzda teşekkür ediyorum. İnşallah, kanunlaşması konusunda da aynı ilgiyi bekliyoruz.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz Sayın Ünal.

İnşallah, arka sıralarda kadük olmaz.

Üçüncü doğrudan gündeme alınma önergesi, İzmir Milletvekili Sayın Güler Aslan'ın, İzmir İlinde Uzundere Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifleriyle ilgilidir.

Önergesini okutuyorum efendim:

5. – İzmir Milletvekili Güler Aslan’ın, İzmir İlinde Uzundere Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/553) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/413)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/553) esas no ile havale edilen komisyonda 45 gün içinde görüşülmeyen kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını arz ederim. 5.4.2001

                                                                     Güler Aslan

                                                                               İzmir

BAŞKAN - Sayın Aslan, konuşacak mısınız efendim?

GÜLER ASLAN (İzmir) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

GÜLER ASLAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir İlinde Uzundere Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/553) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergem hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.

Ünlü tarihçi Heredot'un "en yüce gök kubbenin altında ve dünyanın en güzel ikliminde" diye söz ettiği, ülkemizde ise "Ege'nin incisi" diye anılan İzmir; Türkiye'nin üçüncü büyük şehri ve İstanbul'dan sonra ikinci büyük limanıdır. Konak İlçesinde bulunan eski İzmir semtiyle beraber anılan Uzundere de, tıpkı, Karabağlar, Gültepe, Yeşilyurt, Bozyaka, Karşıyaka İlçesine bağlı Bayraklı gibi, ilçe olmayı hak etmiş ve buna layık yerleşim birimlerindendir.

1997 nüfus sayımına göre, Uzundere'nin nüfusu 2 824'tür; bugün ise, merkez nüfusu yaklaşık 5 000 civarında olup, çevreyle beraber 175 000'dir ve 1 200 haneden oluşmaktadır. Halkının çoğu İzmir kökenli olup, bunun yanı sıra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan göç etmiş olan vatandaşlarımızdan oluşmaktadır. Karabağlar, Yeşilyurt ve Bozyaka, komşu beldeleridir. Tınazlı ve Kavacık Köyleri Uzundere'ye bağlı olup, Kibar, Özgür, Devrim, Yüzbaşı Şerafettin, Cennetçeşme, Limontepe, Umut, Yurtoğlu, Abdi İpekçi, Günaltay, Peker, Gazi gibi mahalleleri vardır.

İzmir Büyükşehir Belediyesine ait çöp fabrikası Uzundere'dedir. Ayrıca, Halk Bankası şubesi, PTT Şubesi, sağlık ocağı, halka hizmet vermektedir. Asayişi, karakolu bulunan polis sağlamaktadır. Anadolu lisesi, düz lise ve ilköğretim okulu mevcuttur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu hizmetlerinin ülke genelinde etkili ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi, ülkemiz coğrafî yapısındaki kültürel, sosyal ve ekonomik durumlardaki değişikliklerin daha iyi izlenmesi ve mülkî taksimatların zaman içinde değişen şartlara uygun durumlara getirilmesi ihtiyacını da beraberinde getirdiği herkesçe bilinmektedir.

İktisadî, sosyal ve kültürel gelişmenin olabilmesi için, kamu hizmetlerinin daha verimli ve hızlı olarak yürütülebilmesi, hizmetlerin vatandaşa götürülebilmesi gerekmektedir. Emniyet, asayiş ve yatırım bakımından daha etkin hizmet gerektiren semtlerde ilçe kurulması zorunlu hale gelmiştir.

İlçe olması halinde, hizmetlerin daha etkin, verimli ve süratli yürütüleceği, eğitim düzeyinin daha yükseleceği, iş imkânlarının artacağı ve mevcut işsizliği ortadan kaldıracağı şartları dikkate alınacak olursa, Uzundere merkez olmak üzere, bu ad altında bir ilçe kurulması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; değindiğim amaçlar doğrultusunda, henüz kangren olmamış, umut vaat eden Uzundere'nin ilçe olması hususunda desteklerinizi bekler, hepinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Efendim, önerge üzerinde Sayın Yusuf Kırkpınar söz istemişlerdir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır Sayın Kırkpınar.

YUSUF KIRKPINAR (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın Güler Aslan Hanımefendinin Uzundere'nin ilçe olması hakkındaki teklifi çok isabetli bir karardır. Gerçekten, Uzundere, çevresinde bulunan 12 mahalle ve 175 000 nüfusuyla, şehre en uzak olan semtlerinden birisidir İzmir'in.

İzmir'de gerek Uzundere gerek Altındağ gerek Pınarbaşı gerekse Bayraklı'nın mutlaka ilçe olmasının, o yörenin insanları için büyük hayırlara vesile olacağını bekliyoruz ve umuyoruz; çünkü, buralara hizmetler, gerek belediyeden olsun gerekse valilik veya kaymakamlıklardan olsun, aksamalara sebep olmakta ve insanlarımız günlük işlerini takibe güçlükle ulaşabilmektedirler. Uzundere beldemiz de, bu saydığım ilçe olmaya namzet olan ilçelerden birisi olacaktır inşallah; çünkü, Uzundere, mesafe olarak İzmir'e en uzak metropollerden birisidir. 12-13 mahallesi vardır ve çevresinin 175 000'e yakın nüfusu vardır. Burada bir ilçe kurulduğu takdirde, oradaki insanlarımıza hizmetin daha iyi gideceğini biliyorum ve hepinizin desteklerini bekliyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; sağ olasınız. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kırkpınar.

Önergeyle ilgili olarak, Sayın İsmail Özgün ve Sayın Ali Rıza Gönül de söz istemişlerdir.

Biraz ilkelerimize aykırı olmakla beraber, ilk uygulamada hemen...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yerimizden bari kısa bir açıklama yapalım.

BAŞKAN - Peki.

Çok kısa olmak üzere, önce, Sayın Özgün'e söz veriyorum; sizden önce söz istemişti.

Buyurun efendim; çok kısa rica ediyorum.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Güler Aslan'ın, İzmir İlinde Uzundere adı altında bir ilçe kurulmasıyla ilgili kanun teklifini, biz de destekliyoruz.

Gerçekten, biraz önce kürsüden anlatıldığı gibi, metropole en uzak bir bölgedir. Hizmetlerin daha iyi yürütülebilmesi açısından, Uzundere adında bir ilçenin kurulması fevkalade uygun olacaktır.

Desteklediğimizi ifade ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Sayın Gönül, tabiî, siz de, İzmir'e komşu bir ilin milletvekili olarak; buyurun efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî ki, ben, bir bölge milletvekili ve İzmir İline komşu bir ilin milletvekili olarak, Uzundere Beldesinin ilçe yapılması yolundaki bu öneriye, bu kanun teklifine, gerek kişisel görüşüm olarak gerekse Doğru Yol Partisi Grubu adına, destek vereceğimizi ifade edeceğim; ama, benim esas söylemek istediğim konu, bundan biraz daha farklı; çünkü, haziran ayında, bu kürsüden, ben, özellikle, bu tekliflerin iktidar partileri tarafından getirildiğini, gündemde yerini aldığını; ama, kanunlaşması için, yasalaşması için hiçbir çabanın, gayretin gösterilmediğini ifade ettim.

Şimdi, biz, bu il ve ilçe olma, büyükşehir olma önerilerini destekliyoruz. Doğru Yol Partisi olarak, bu tekliflere, bu önerilere destek veriyoruz; ama, görüşme ve konuşma burada kalmamalı, mademki, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım, ihtiyaç duyulan illeri, ilçeleri yapma, büyükşehir yapma yolundaki kanun tekliflerini Genel Kurula getirip gündeme koyduruyorlar, bu imzalarının arkalarında durmalılar, verilen sözü yerine getirmeli ve Uzundere'yi ilçe yapmalılar, gündemde yer almış olan diğer il ve ilçelerin de kanun tekliflerinin yasalaşmasına, yasal hale gelmesine de gayret göstermelidirler.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak Danışma Kuruluna getirdik bunu; öneri olarak Yüce Heyetin önüne de getirdik; ama, gördük ki -o teklifi getiren siyasî partilerin değerli milletvekilleri dahil- yasalaşması yolunda olumlu oy kullanmadılar.

Şunu ifade etmek istiyorum: Biz bu öneriye destek veriyoruz; Doğru Yol Partisi olarak destekliyoruz, olumlu oy kullanacağız; ama, burada kalmaması için yasalaşması yolundaki her türlü girişime de destek olacağımızı ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir cümleyle...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Hatiboğlu, şimdi, gerçekten ben...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir cümleyle...

BAŞKAN - Ama, bugün istisna uyguluyorum, bundan sonra böyle her grup çıkıp da konuşmayacak... İnanınız, ilk gün olduğu için, hadi neyse, şey edeyim...

Buyurun, iki dakika da siz konuşun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Tabiî efendim; bunu lütfen cülusiye kabul ediniz, yeni çıkışınızdır efendim..

BAŞKAN - İyi ama, işte burada doğru görev yapmak da en önemli şey.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gerçekten, iktidar kanatlarına mensup arkadaşlarımız, İçtüzüğün bu 37 nci maddesini niye kullanırlar; buna aklım bir türlü ermiyor. Niye ermiyor; çünkü, bu doğrudan gündeme alınacak olan teklif, komisyonlarda; komisyon çoğunluğu iktidar ortaklarında; komisyonda görüşüp normal yoldan gündeme aldırıp, sonra da bir Danışma Kuruluyla hemen bugün getirip müzakere ettirmeleri mümkün iken, bu yola gitmeden, sadece televizyonların karşısında bir talepte bulunmayı uygun bulmuyoruz. Bak, bu, Parlamentoya da uygun gelmiyor, zamanın iyi kullanılması açısından da iyi olmuyor. Ancak, biz buna, Saadet Partimiz Grubu olarak, teklif geldiği zaman destek vereceğiz.

Bir başka talebimiz var; 37'ye göre, doğrudan gündeme alınmış olan, kimi illerde, bölgelerde üniversiteler kurulmasına dair teklifler var; bunlar da mutlaka gündeme alınmalı, elbirliğiyle, iki günde oturur konuşur, bitiririz. Oturup konuşmalıyız. Çorum da dahil tabiî. Çorum da bunun içerisinde.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Bakın, ben Tunceli'yi söylemiyorum Sayın Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben sizin adınıza Tunceli'yi takip edeceğim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun.

Önerge üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge, yani teklifin doğrudan gündeme alınması kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Saadet Partisi Grubu adına Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, uyguladıkları yanlış politikalarla ülke ekonomisini iflasın eşiğine getirdiği ve Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği yetkiyi, halkın desteğini kaybetmesi nedeniyle kullanamayacağı iddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında 11/19 esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu görüşmeye başlıyoruz.

IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – Saadet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Uyguladıkları Yanlış Politikalarla Ülke Ekonomisini İflasın Eşiğine Getirdiği ve Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca, TBMM'nin Verdiği Yetkiyi, Halkın Desteğini Kaybetmesi Nedeniyle Kullanamayacağı İddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/19)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Önerge daha önce bastırılıp üyelere dağıtıldığı için okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, ilk söz hakkı önerge sahibinindir. Sonra gruplara, daha sonra da hakkında gensoru önergesi verilen Başbakan veya ilgili bakana söz vereceğim.

Şimdi, önerge sahibi olarak söz isteyen Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'na söz veriyorum.

Sayın Bekâroğlu, aynı zamanda, Saadet Partisi Grubunun sözcülüğünü yapıyorsunuz; onun için, size 30 dakika süre veriyorum. Diğer gruplara 20'şer dakika süre vereceğim. (SP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, görevinizde de başarılar diliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

SP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletlerindeki terör olaylarından sonra ortaya çıkan uluslararası krizde, tutarlı politikalar izleyemediği için 57 nci hükümetin Başbakanı Sayın Bülent Ecevit hakkında Saadet Partisi Grubunun vermiş olduğu gensorunun öngörüşmelerinde, önerge sahibi olarak şahsım ve Grubumun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerinde binlerce insanın ölümüne neden olan terör saldırıları, bizi ve insan olan herkesi derinden üzmüştür. Terör kurbanları yakınlarının acılarını kalbimizde hissettik. Bu acıyı hissederken, kurbanların kimlikleri, dinleri ve milliyetleri bizim için önemli olmadı. Biz, Hiroşima'da, Vietnam'da, Sabra ve Şatila'da, Halepçe'de, Filistin'de, Ruanda'da, Başbağlar'da ve daha başka yerlerde şiddete kurban olan insanlara da aynı şekilde üzülmüştük; o zaman da şiddeti, terörü lanetlemiştik. Şimdi Afganistan'da şiddete şiddet eklendi. Kabil'de, Kandahar'da, Kunduz'da, Mezarı Şerif'te bombalar yağıyor, oralarda da masum insanlar ölüyor. Onbeş günde sivil kayıpların sayısı 1 000'e yaklaştı. Şiddetin, savaşın, yoksulluğun tükettiği Afgan halkı, çocuklar, kadınlar, yaşlılar çaresiz; karanlıklara, dağlara, yeni acılara, yeni trajedilere doğru kaçıyorlar.

Değerli milletvekilleri, kana kan, şiddete şiddet, acıya acı çözüm değildir. İnsanlık, şiddete, teröre ve acıya başka çözüm yolları bulmak zorundadır. En gelişmiş teknolojiyi kullanan, dünyanın en güçlü ordularının, ciddî hiçbir askerî hedefe sahip olmayan Afganistan topraklarına bomba yağdırmalarıyla terörle mücadele olmaz. Bu işin başka bir yolu bulunmalıdır. İnsanların üzerine bomba yağdırırken kendilerini futbolcu gibi hisseden, ruh sağlığı bozulmuş savaş pilotları insanlara barış getiremezler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşlı dünyamızın üzerinde kara bulutlar hiç eksik olmadı; şimdi bu kara bulutlar yoğunlaşarak bölgemizde toplanıyor. ABD ve İngiltere kuvvetleri onbeş gündür Afganistan'a bomba yağdırıyorlar; terör deniliyor, Taliban deniliyor, Bin Ladin deniliyor; ama, uzaydan karıncaları bile izleyebilen Amerika Birleşik Devletleri teknolojisi, hâlâ Ladin'in yerini tespit edebilmiş değil.

Başkan Bush, küresel savaştan söz ediyor. ABD yetkilileri, başka ülkelerin de vurulacağı anlamında konuşmalar yapıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, ölen masum insanlar bahane edilerek, dünyanın, özellikle de bölgemizin yeniden düzenlenmesi için, nerede ve ne zaman duracağı belli olmayan bir savaş başlatılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, hükümet hakkında gensoru verdik. Bu hükümetin düşürülmesini istiyoruz. Bu hükümet gitmeli; çünkü, savaşın, komşu ülkelere yayılacağı kuvvetle muhtemel olduğu böyle bir dönemde, bu hükümetin, ülke için bir talihsizlik olduğunu düşünüyoruz.

Bu hükümet, ne yapacağını bilmiyor, nasıl davranacağını bilmiyor; daha, kedisinden ne istediğini bile sormamış; toplanıyorlar "ABD, muhtemelen bunları ister" diye konuşuyorlar.

Başbakan "delillerden ABD ikna olmuşsa biz de ikna olduk" diyor "Bağdat'ın vurulmamasını temenni ediyorum" diyor; Meclise bilgi vereceğini bildiriyor, Meclis Danışma Kurulu buna göre gündem tanzim ediyor; ama, konuşmaktan vazgeçiyor.

Asker göndermek için, Meclis Başkanlığına Bakanlar Kurulunun tezkeresinin gönderilmesi için hazırlıklar yapılıyor, sonra vazgeçiliyor. Sonunda, tezkere Meclise geliyor. Sayın Başbakan, tezkerenin görüşüldüğü Meclis oturumunda, 30 kez Amerika Birleşik Devletlerinin ismini kullandığı 5 dakikalık konuşmasında, ABD'nin henüz bir şey istemediğini söylüyor.

Düveli muazzamaya karşı İstiklal Savaşı yöneten bir meclisin içinden çıkan bir başbakanın "ABD ikna olmuşsa biz de olduk" demesi kabul edilemez.

Sayın Ecevit, siz, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı mısınız, yoksa sömürge valisi mi?! Türkiye'yi sömürge haline getirdiniz de biz bilmiyor muyuz?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Terbiyeli konuş!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bütün bunlar, hükümetin ne yapacağını bilmediğinin işaretidir. Böyle bir Başbakanla, böyle bir hükümetle bu kriz yönetilemez.

Değerli milletvekilleri, ülkeye sahip çıkın; milleti, bu yetersiz ve beceriksiz Başbakandan, bu ufuksuz hükümetten kurtarın.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Terbiyeli konuş!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Evet, ufuksuz hükümet... Hiçbir konuda sağlıklı bir öngörüsü olmamıştır bu hükümetin. Bu hükümetin söylediği hiçbir şey gerçekleşmemiştir; uyguladığı programların hiçbirinden netice alınmamıştır. Özellikle de, bu hükümetin, bir dışpolitikası yoktur. Sorarım size, nasıl bir Türkiye istiyorsunuz? Sizin bir tarih teziniz; sizin, yakın, orta ve uzun vadede komşularımız, bölge ve dünya için öngörüleriniz var mı?

Değerli milletvekilleri, iki kutuplu sistemin yıkılmasından sonra oluşan yeni dünya sisteminin küresel hegemonya mücadelesini bitireceğine dair iyimser havalar çoktan dağılmıştır. Kısa zamanda görülmüştür ki, hegemonya mücadelesi, askerî stratejik alanlardan ekonomik, politik alanlara kayarak devam etmektedir. Ayrıca, ABD'nin yanı sıra, yükselen yeni ekonomik ve politik güç merkezleri de, küresel avantajlar elde etmek için bölgesel askerî rekabetlerin de nabzını tutmaya devam ediyorlar.

Dünya egemenlerinin iddialarına rağmen soğuk savaştan sonra bölgesel çatışmalar hiç durmamıştır. Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu'da Hint Yarımadasında kan akmaya devam ediyor; mazlum insanların, genellikle de Müslüman halkların kanları akmaya devam ediyor. Daha da kötüsü, hegemonya mücadelesi, yeni bir araç keşfetmiştir; terör. Türkiye dahil birçok  ülke, 10 yıl içinde teröre onbinlerce kurban vermiştir. Bugün başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, dünya egemenlerinin yakındığı terör, bizzat kendileri tarafından beslenmiştir, büyütülmüştür.

Bugün ABD'nin 11 Eylül saldırısını gerekçe göstererek başlattığı küresel savaş da, hiç kuşkunuz olmasın, küresel hegemonya arayışlarından başka bir şey değildir. ABD, yeni yükselen ekonomik güç odaklarına karşı küresel avantajlar elde etmek için bunu yapıyor. Bu yeni durum, tarihin sonunun geldiğini değil, aksine, tarihin yeni bir ivme kazandığını işaret etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu yeni yapılanmada, kendisini soğuk savaş dönemi reflekslerinden kurtaramayan, dışpolitika oluşumlarının tanımlanmasını ve uygulanmasını başka güçlerin tekelinde olan kavramlara göre yönlendiren devletlerin, yeni şartlara uyması mümkün değildir. Zamanın şartları içinde, Türkiye'nin, Sevr'e karşı Lozan'ı, yani Misakımillîyi kabul etmesi önemli bir adımdı. Türkiye, Lozan'da, çekilebileceği en son çizgiye çekilerek varlığını korumuş; ama, kendine özgü bir medeniyet ekseninin merkezi olma iddiasını da bırakmıştı.

Daha sonra, Türkiye, Sovyet tehdidine karşı, Atlantik ekseninin güvenlik örgütü olan NATO ile bütünleşerek, sınırlarının güvenliğini sağlamıştı. Tüm soğuk savaş boyunca Türkiye'nin dışpolitikası, Batı güvenlik şemsiyesiyle sınırları koruma ve aynı güvenlik sistemi içerisindeki komşu Yunanistan ile sorunlara endeksli bir şekilde yürütülmüştür. Bu düşük profilli dışpolitika geleneğine kilitlenen yönetici elit, son yirmi yılda dünyada meydana gelen değişmeleri algılayamamıştır. Halbuki, yeni kurulmakta olan uluslararası yapılanmanın çelişki ve belirsizlikleri, kendisini, en çok, Türkiye'nin de içinde bulunduğu stratejik kuşak üzerinde hissettirmiştir.

Üstelik, Türkiye, bu coğrafya üzerindeki diğer ulus devletlerden farklı olarak, tarihinden miras aldığı sorunlar ve imkânlarla karşı karşıyadır; ama, ne yazık ki, Türkiye'yi yönetenler, Türkiye halkının birikimine, gelecekle ilgili ideal ve beklentilerine uygun olarak düşünememekte ve dünyada meydana gelen değişmeleri görememektedir. Bu düşük profil politikaların, daha doğrusu politikasızlığın en belirgin örneği, mevcut hükümettir. Nitekim, 11 Eylül saldırısından sonraki gelişmeleri de bu şekilde algılamışlardır; oturup, kendilerinden ne isteneceğini Amerika Birleşik Devletlerinden beklemeye başlamışlardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin geleceği, esnek ve çok alternatifli stratejilerle, jeopolitik imkânlarını, ekonomik, siyasî ve güvenlik ilişkilerinde dinamik bir şekilde değerlendirmesini gerektiriyor. Eğer, dinamizmin yoğun temposu yerine, statükoculuğun kolaycılığını tercih eden politikalarda ısrar edilirse, bırakın imkânları küresel ve bölgesel etkinliklere dönüştürmeyi, carî sınırlarımızı korumakta bile yeni sorunlarla karşılaşacağız.

Unutulmamalıdır ki, soğuk savaşta, Sovyetlerin sıcak denizlere inmesinin önünde engel olduğu için Türkiye'nin bütünlüğünü destekleyenler, şimdi, Türkiye'nin su-petrol dengesine dayalı jeoekonomik etkinliğini çıkarları için zararlı görür ve sınırlarımızın değişmesini isteyebilirler. Korkarım bu kriz, karşımıza böyle bir talep çıkaracaktır. Düşük profilin sığ limanlarına sığınan hükümet, bu ihtimali hiç aklına getiriyor mu?!

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet bildiğini okumaktadır; aslında pek bir şey de bildiği yok. Uluslararası kuruluşların, Dünya Bankası, IMF ve Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanlığının söyledikleriyle Türkiye ekonomisini batırmıştır bu hükümet. Dün olduğu gibi, şimdi de, yeni krize tavır belirlemek için Amerika Birleşik Devletlerinin ağzına bakmaktadır. Böyle bir durumda, Türkiye'nin başında böyle bir Başbakan ve böyle bir hükümetin bulunması, gerçekten talihsizliktir. Dünya kaynıyor, neredeyse savaşın içindeyiz, askerlerimiz belirsiz maceraların içine gönderilecek; ama, hükümet, Meclise bilgi vermekten kaçınıyor. Sayın Başbakan "kapalı Meclis oturumuna gerek yok; biz de, Amerika Birleşik Devletleri de saydam ülkeleriz" diyor. ABD'nin niyetlerini biliyoruz, kendileri açıklıyorlar. Peki, hükümet olup bitenlerle ilgili ne düşünüyor? Sayın Ecevit açıklasın, Türkiye bu olaylardan nasıl etkilenecek.

Şimdi, Sayın Başbakana ve hükümete soruyorum: Bu savaş hangi sonuçları doğuracaktır? Denildiği gibi sadece terör ve destekçilerini etkisiz hale getirmeyi mi amaçlıyor bu savaş; ABD tam olarak ne yapmak istiyor? Türkiye'nin ekonomik ve stratejik çıkarlarını bu savaş nasıl etkileyecek? Hiç kuşkunuz olmasın, ABD, bu savaşı yeni yükselen ekonomik, politik güçlere karşı yeni mevziler kazanmak için genişletecektir. ABD'nin temel hedefi, dünya ana kıtasına yerleşmektir. Bunun için, dünya ana kıtasının merkez sahasını kontrol etmek istiyor. Peki, bunun sonucunda Türkiye nasıl etkilenecektir? Sayın Başbakan, bunu sordunuz mu muhataplarınıza, bunu sormayı aklınıza getirdiniz mi?! Bir sonucunu ben söyleyeyim size; Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı hayal olacaktır. Bu savaştan sonra, Ortaasya petrolleri, Afganistan, Pakistan ve Hint Okyanusu yoluyla akacaktır. Sonra, Türkiye'nin öteden beri hassas olduğu geleneksel politikaları ne olacak; Çeçenistan, Filistin, Keşmir, Kuzey Irak, Kıbrıs; buralarda neler olacak? Bunları sordunuz mu Sayın Başbakan?! "İnşallah vurmaz" diyorsunuz; ama, ABD Irak'ı vurursa, ne yapacaksınız? İsrail bu savaştan neler alacak; bu durum Türkiye'yi nasıl etkileyecek? Bu soruların cevabı var mı?

Ya ekonomik kayıplarımız?.. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, bu düşük profil politikalar ve "bir koy beş al" fırsatçılığıyla hareket edilince Türkiye ne hale geldi: Körfez Savaşı sonrasındaki gelişmelerden söz ediyorum; öncelikle terör tırmandı, 30 000 kurban verdik; terör için harcanan 100 milyar dolar, Irak ambargosu nedeniyle kaybedilen 35 milyar dolar. 1989 yılında, sadece Irak'a 1,7 milyar dolarlık ihracat yapıyorduk; şimdi, 150 milyon dolara düştü. Savaştan önce 150 000 araç, ihracat ve ithalat için çalışıyordu, bu hareketlilik, 4 milyon insanı doyuruyordu; bu araçların sayısı şimdi 5 000'e düştü. Fabrikalar, işyerleri kapandı. Şimdi, güneydoğu halkı aç ve perişan. 54 üncü hükümet çare olmaya başlamıştı; ama, izin verilmedi. Sonra, Susurluk, faili meçhul cinayetler; arkasından, 28 Şubat postmodern darbesi; baskılar, millî güçlerin etkisizleştirilmesi, devlet-millet bütünlüğünün zedelenmesi, soygunlar, vurgunlar, batırılan bankalar, içborç faiz sarmalı; tefecilere, işadamı kılıklı papyonlu eşkıyalara giden 100 milyar dolar, milletin 100 milyar doları; sonra, ABD'den gelen Derviş; çöken ekonomiyi diriltmek iddiasıyla uygulanan ekonomik istikrar programları; öldürülen tarım, bitirilen sanayi, dibe vuran üretim ve askıya alınan millî irade... İşte, devri iktidarınızda Türkiye'nin geldiği yer!

Dahası da var; değerli milletvekilleri, 12 milyar dolar almak için neler verdik? IMF Derviş'e, Derviş liderlere, liderler size iletti ve el kaldırdınız. Nelere el kaldırdınız? Tarımı, sanayii, üretimi, millî zenginliklerimizi verdik; bunları biliyoruz. Peki, bilmediklerimiz nelerdir; bunu en iyi bilen Sayın İsmail Cem ve Sayın Kemal Derviş'tir. Umarım, burada, çıkarlar, bir açıklama yaparlar.

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet Meclisi ciddîye almadı, muhalefeti yok saydı ve bütün bunlar oldu. Bekledik, fırsat kolladık, rica ettik, tüm bunları konuşalım dedik; ama, aldırmadılar. Şimdi, burada, millete anlatıyoruz. Bunları, milletin bilmesi gerekir. Bu ülkenin sahiplerinin bulunduğunu, yapılanları millet adına izleyen birilerinin olduğunu dünyanın da bilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki, şimdi başa dönülüyor. Bu hükümetin başka yapacak bir şeyi de zaten yok. ABD'nin istediği her şeyi yapmaya hazır olduklarını görüyoruz. Sayın Başbakan bunu açıkça ifade etmiştir, hükümet ile medyadaki ABD muhipleri "niçin bizden bir şey istemiyorlar" diye dövünüp duruyorlar. Şimdi öyle anlaşılıyor ki, istenen bir şeyler var, hükümet, yabancı askerlerin ülkeye gelmesi ve askerlerimizin yabancı ülkelere gitmesi için Meclisten yetki aldı; bunun anlamı, Türkiye'nin savaşa girmesidir. Bu yanlıştır, tarihî bir yanlıştır.

Türk ekonomisini bitirdiniz, milleti açlığa mahkûm ettiniz, ülke yönetimini Dünya Bankası ve IMF'ye devrettiniz, şimdi de ülkeyi savaşa sokuyorsunuz. Asker göndermenin anlamı nedir? Diyorsunuz ki: "Karar almak asker gönderme anlamına gelmez." O halde niçin izin için acele ettiniz? Bu karar, dünyayı, özellikle bölge ülkelerini nasıl etkileyecek? Aslında, ABD'nin, Türk askerine ihtiyacı da yoktur. Burada amaç, İslam - Batı çatışması yok havası verilmeye çalışılmasıdır. Bu durumdan ABD'nin yararlanacağı kesindir; peki, Türkiye'nin durumu ne olacak? Bu karardan sonra, Müslüman halklar Türkiye için ne düşünecekler. Bu, yeni bir Cezayir sendromudur; bu, yıllarca karşımıza çıkacaktır. Bunu yapmaya hakkınız yoktur.

On yıldır yaşadıklarımızı bir daha yaşayacağız, öyle anlaşılıyor; ama hesapladınız mı Türkiye'nin buna gücü yeter mi, yeni canlar, on milyarlarca dolarlar verecek gücümüz var mı; sonra, bunu niçin yapacağız, Türk halkı bunu istiyor mu? Tabiî, siz, Türk halkının ne istediği, nasıl yaşadığıyla ilgili değilsiniz; eğer, ilgili olsanız, aç ve açıkta bıraktığınız milletin savaş istemediğini, çocuklarını karanlık maceralara göndermek istemediğini bilirdiniz.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin, Meclisten asker gönderme ve bulundurma konusunda aldığı yetki Anayasaya aykırıdır. Saadet Partisi, bu kararı Anayasa Mahkemesine götürmek için dilekçe hazırlamıştır, eminim ki, bu Mecliste hükümetin vesayetinde olmayan 110 milletvekili çıkacak ve milletin sesine kulak verecektir.

Değerli milletvekilleri, elbette güvenliğimiz, insanımızın güvenliği her şeyin üstündedir. Biz, vatan savunması için çok öldük. Bu milletin evlatları, her zaman vatan savunması için ölmeye hazırdır. Vatan savunmasının dışında, Mehmetçiğin kanının başka bir bedeli olamaz. Mehmetçiğin kanı, hiçbir pazarlığın konusu olamaz. (SP sıralarından alkışlar)

Sonra, bu hükümet, dünya egemenleriyle herhangi bir pazarlık yapamaz. Bu hükümetin böyle bir gücü yoktur. Kaldı ki, Amerika Birleşik Devletleri, hiçbir şekilde, zararlarımızı karşılamak için kendini zorunlu hissetmeyecektir. ABD, başka ülkelerle, örneğin Rusya'yla stratejik ilişkilere giriyor. Bu anlamda, Türkiye'nin savaştaki rolü artık kalmamıştır, Orta Asya'da etkinliğimiz kalmadı, geçen on yılda Ortadoğu'dan uzaklaştık, D-8'i güdükleştirdik, Balkanlardaki inisiyatifi çoktan kaybettik, Kafkasya'da yokuz. Bütün bunlar, Sayın İsmail Cem'in Dışişleri Bakanlığı döneminde oldu. Bunu biz biliyoruz, millet de biliyor.

Değerli milletvekilleri, yönetimlerin tek tek destek kararı almalarına bakmayın, dünya kamuoyu, bu savaşın gerekliliği ve haklılığı konusunda ikna olmuş değildir. Türk halkı, ezici bir çoğunluğuyla bu savaşın yanlış olduğunu düşünüyor, savaşa asker gönderilmesini hiç kimse kabul etmeyecektir. Bu hükümet, milletten giderek uzaklaşıyor. Tekrarlıyorum, böyle bir zamanda, bu hükümetin işbaşında olması talihsizliktir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ABD'de dehşet verici bir olay yaşandı, bir terör eyleminde binlerce insan öldü. Elbette, hiçbir şey olmamış gibi davranılamaz. Dünya, artık uluslararası terörizm karşısında ciddî ve etkili tedbirler almak zorundadır. Bu tedbirlerin içinde küresel savaş olmamalıdır, çaresiz, yoksul Afgan halkı ve diğer Müslüman halklar üzerine bombalar yağdırmak olmamalıdır, deprem bombaları, nükleer silahlar kullanmak olmamalıdır. Son on yılda, savaş ve iç çatışmalarda 2 milyon çocuk öldü, 4 milyon çocuk da sakat kaldı. Daha ne kadar çocuk ölmeli?! Başkan Bush yanılıyor, uluslararası terörizm küresel savaşla önlenemez, haçlı seferi ne ABD'ye ne de Müslüman ülkelere barış getirir. Bu, terörizmin amacına ulaşması demektir. Dünya buna izin vermemelidir. Liderlerin, geri adım atıyor gibi yaptıkları açıklamalara bakmayın. Terör, İslamla birlikte anılıyor. Tüm Müslümanlar Taliban'la özdeşleştiriliyor. Savaşa karşı çıkan herkes Taliban saflarına yerleştirilerek, etkisiz hale getiriliyor. Taliban yaftası vurulamayanlar da, dün gazeteci yazar Ali Bayramoğlu örneğinde olduğu gibi, işine son veriliyor, susturuluyor.

Geçen haftaki konuşmasında Sayın Başbakan, bizi, Saadet Partisini Taliban'la özdeşleştirmeye çalıştı; Sayın Cem de bunu bir keresinde Avrupa'da yapmıştı; Birleşmiş Milletler Temsilcimiz de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konferansında aynı şeyi yaptı. Yalan söylüyorlar!.. Yalan söylüyorsunuz, iftira atıyorsunuz!.. (SP sıralarından alkışlar) Aslında, Taliban sizsiniz, siz de Taliban gibi tek tip düşünce, tek tip yaşam biçimi dayatıyorsunuz. Başı örtmeye zorlamakla açtırmaya zorlamak arasında hiçbir fark yoktur. (SP sıralarından alkışlar) Taliban halkını aç bırakmıştır; siz de aynı şeyi yaptınız. Bu ülkede Talibana benzeyen birileri varsa, o da sizsiniz Sayın Ecevit. (SP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler)

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Saygısızlık yapma!.. Saygısızlık yapıyorsun bu şekilde.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Müslümanlar ilkel, geri, pis, barbar olarak gösteriliyor. Batı medyasında...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika...

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Saygısızlık yapmayın.

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Saygılı ol!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Saygısızlık değil... Cevap hakkımı kullanıyorum... Cevap hakkımı kullanıyorum.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika... Bağırmayın... Bir dakika...

Sayın Bekâroğlu, biraz hitabetinize dikkat ederseniz, Meclisin adabına uygun konuşursanız memnun olurum efendim.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Cevap hakkımı kullanıyorum.

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Ne cevap hakkı?!

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Ne cevap hakkıymış?..

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Aynen böyle kullanıyorum, kalkın cevap verin. (DSP sıralarından gürültüler)

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Terbiyesizliğin adı cevap hakkı mı?!

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Rica ediyorum, tahrik edici konuşmayın, normal bir hitabetle hitap edin.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Normal bir şekilde hitap ediyorum; devam ediyorum Sayın Başkanım.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Sen kendine bak.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Müslümanlar, ilkel, geri, pis, barbar olarak gösteriliyor. Batı medyasına bakınız, karikatürleri inceleyin, "uygar dünya barbarları ezecek" havası var. Bu, düpedüz ırkçılıktır, bu tutum terk edilmelidir. Terör, şiddet her yerde var, doğudan çok batıda var, ABD'de var. ABD, biraz kendisine, kendi içine bakmalıdır; içindeki terörü, şiddeti, nihilizmi, intiharları, saldırganlığı görmelidir. Hiroşima'da 1 bombayla 300 000 insan öldüren ülke ABD'dir. Şimdi aynı ABD, Afganistan'a deprem bombası atabileceğini söylüyor.

Sorunlar, yaratılan düşmanlara yansıtılarak çözülemez. Batılılar, biraz da Batı uygarlığını sorgulamak durumundadırlar.

Maalesef, çağdaş uygarlık, insanoğlunun güvenlik ve özgürlük sorunlarını çözememiştir. Güvenlik, yoksulluk ve özgürlük sorunu çözülmeden terör önlemez; dünyaya barış ve huzur gelmez.

Değerli arkadaşlarım, dünyayı aklıselime çağıracak ülkelerin başında Türkiye geliyor. Medeniyetlerarası savaşı, dinlerarası çatışmayı önleyebilecek, bu konuda aktif rol alabilecek birkaç ülkeden biri Türkiye'dir. Bu anlamda, ülkemiz, Türkiye, bir daha, tarihî bir fırsat yakalamıştır. Burada, Türkiye, dinamik bir uluslararası etkinlik göstermelidir. Bunu, ancak, demokrasisini geliştiren, ekonomisini düzeltmiş, kendi insanının hak ve özgürlüklerini garanti altına almış, yöneticileri ile halkı barışık bir Türkiye yapabilir; ama, bu hükümet, bunu yapamaz. Bu nedenle, bu hükümetin gitmesini istiyoruz; çünkü, bu konularda bu hükümetin sicili bozuktur.

Siz, demokrasiyi geriye attınız; hak ve özgürlükleri budadınız; ekonomiyi iflas ettirdiniz; milleti yoksulluğa ve açlığa mahkûm ettiniz; milleti, devletten, siyasetten soğuttunuz; halkla aranıza mesafeler koydunuz.

Onun için, borçları millî gelirini aşan, ekonomisi yüzde 11 küçülen, fabrikaları kapanmış, 15 milyon işsizi olan Türkiye'yi, başka felaketlere sürüklemeden, çekip gidin. Şimdi, savaşı fırsat olarak kullanmayın. Çaresizlik ve beceriksizliğinizi savaşla örtmeyin. Evet, çekip gidin! Bu millete yapabileceğiniz en büyük iyilik budur. "Alternatif nerede" demeyin Sayın Başbakan; yeter ki, siz gidin; Bu Meclis, olmazsa bu millet, size alternatif bulur. Yeni kurulacak hükümetiyle Türkiye, gidip, ABD'ye "ne emredersiniz" demek yerine, dünyaya şunları söylemelidir:

1-Afganistan'da yapılan saldırı derhal durdurulmalıdır.

2- ABD'ye dışarıdan, herhangi bir devletten bir saldırı geldiğine dair  ikna edici bir delil yoktur; dolayısıyla, NATO Anlaşmasının 5 inci maddesinin işletilmesi için şimdilik bir sebep yoktur.

3-Uluslararası terör konusu, Birleşmiş Milletler tarafından ele alınmalıdır.

ABD, sadece, Birleşmiş Milletlere bildiriyor. O zaman, Birleşmiş Milletler ne işe yarıyor?! Amerika Birleşik Devletlerinin hiç kimseye sormadan yapacağı saldırıların meşruiyeti tartışılır. Tek başına hiçbir güç, meşruiyetin kaynağı olamaz; meşruiyetin kaynağı hukuktur. Bu nedenle, terör dahil, uluslararası sorunları çözecek merci, Birleşmiş Milletlerdir. Birleşmiş Milletleri iş göremez hale getiren ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri gelmektedir.

İsrail, bugüne kadar kendisi hakkında verilen 69 karardan bir tekine uymamıştır. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ile ilgili kararlardan 29 tanesini veto etmiştir. Bunlardan biri, Beyrut kasabı Şaron'un Sabra ve Şatila katliamını kınayan karardır. Bu durum, bugün yaşanan güvensizliğin en büyük nedenlerinden biridir.

Birleşmiş Milletler nezdinde, terör olaylarını incelemek için, eşit olarak bölge ülkelerinin de temsil edileceği bir komite kurulmalıdır. Tarafsızlığı konusunda hiç kimsenin kuşkusunun olmayacağı bu komite, son terör olaylarının sorumluları hakkında araştırma yapacak, bunları tespit edecektir. Bu sorumlular, uluslararası bir mahkemede yargılanmalıdır.

Eğer terörle mücadeleden söz ediyorsak, eğer dünyada barışı tesis etmek istiyorsak, bu mücadeleyi mutlaka ve mutlaka hukukun içerisinde yapma durumundayız.

Bugüne kadar bu boyutta terörü yaşamadık. Dolayısıyla, bugüne kadar terörle mücadele konusunda uluslararası bir hukukun bulunmaması ya da gelişmiş bir hukukun bulunmaması doğaldır. Bu olayda bu şekilde davranırsak, konuyla ilgili, terörizmle mücadeleyle ilgili bir yeni uluslararası hukukun tesis edilmesi de mümkün olacaktır.

Devam ediyorum:

4- Terörle mücadele için, terörü doğuran şartları ortadan kaldırmak gerekmektedir. Gelişmişlik ve gelir dağılımı arasındaki uçurumlar, açlık ve sefalet, totaliter rejimlerin baskı ve dayatmaları devam ettikçe, terörün kökünü kurutmak mümkün değildir.

Taliban rejimine karşı bulunan alternatif, krallıksa, bu şekildeki terörle mücadele hakkında oturup düşünmek durumundayız. Bu "benim diktatörüm iyidir" anlamına gelir.

Bütün bunları, sadece Amerika Birleşik Devletlerinin ya da sadece G-8'in yapması mümkün değildir. Bunun için, yine Birleşmiş Milletler devreye girmeli ve diğer ülkelerin de katılacağı, temsil edilebileceği komiteler kurulmalıdır.

5- Öyle anlaşılıyor ki, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'den, İslam Konferansı Örgütünü ikna etmesini istiyor. Eğer, Türkiye, İslam Konferansı Örgütünü ikna etmek istiyorsa, öncelikle, topyekûn savaşa karşı olduğunu, hiçbir İslam ülkesine asker göndermeyeceğini ilan etmek zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları, bu hükümetin yapması mümkün değildir. Bütün bunları siz yapamazsınız, siz bunları söyleyemezsiniz; çünkü siz, vefa borcu refleksiyle hareket ediyorsunuz; çünkü siz, hükümetteki varlığınızı ABD'den gelecek paralara bağladınız.

Değerli arkadaşlarım, ABD "ya bizden yanasınız ya da kötülerden yana" diyor. Bu yaklaşım doğru değildir. Türkiye, elbette, terörden yana olmayacaktır; ama, terörle mücadeleyi aşan ve nerede duracağı belli olmayan bir savaşın içerisine de girmemelidir. İyiler ve kötüler, medeniler ve barbarlar, Batılılar ve diğerleri ayırımı doğru değildir. Türkiye, böyle bir ayırımın yanlış olduğunu dünyaya anlatmalıdır. Bunu yapabilecek en önemli ülkelerden biri Türkiye'dir. İşte "tarihî fırsat" dediğimiz budur. Türkiye'nin itibarını artıracak olan, Türkiye'yi dünyada söz sahibi yapacak olan da bu tutumdur. Türkiye, dünya barışına ancak bu şekilde katkıda bulunabilir.

Bu savaş, bu şekilde devam ederse, İslam dünyasında güvensizlik, dışlanmışlık ve haksızlığa uğrama duygusu derinleşecektir. Türkiye'nin, böyle bir saldırıya destek vermesi, hele hele asker göndermesi doğru değildir. Bu, Türkiye'yi, bölge ülkelerinden uzaklaştırır. Bunun, sadece Türkiye için değil, dünya için de hiçbir faydası olmaz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, görünen odur ki, bu hükümetin hiçbir inisiyatifi kalmamıştır. Bunu, saklamaya gerek yok; bunu, duymayan kalmadı, bilmeyen kalmadı. Bu hükümet, bu Başbakanla ve bu Dışişleri Bakanıyla... (DSP sıralarından gürültüler) Millet öyle söylüyor değerli kardeşlerim.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Hayır, hayır; siz söylüyorsunuz!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Gidin, bakın, yapılan kamuoyu yoklamalarını araştırın; eğer, bu hükümete yüzde 10 destek varsa, ben hemen, burada siyaseti bırakıyorum. Bu hükümetin, yüzde 10 bile desteği kalmamıştır. Böyle bir hükümetin, Türk askerini dışarıya gönderme hakkı yoktur. (SP sıralarından alkışlar) Bu hükümet, bu Başbakanla ve bu Dışişleri Bakanıyla, böyle bir krizi yönetemez.

Önergemize destek verin değerli arkadaşlarım, bu hükümeti düşürün.

Merak etmeyin; bu hükümetin bütün tahribatına rağmen, Türkiye büyük bir ülkedir; yeter ki, siz, ülkeyi bu hükümetten kurtarın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, size 1 dakika daha süre veriyorum; buyurun.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bu millet, Yüce Parlamento, alternatifi de bulacaktır ve şimdiye kadar yapmış olduğunuz yanlışlıkları da affedecektir.

Önergemize destek bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (SP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekâroğlu.

V. – AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – DSP Grup Başkanvekili Konya Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın, SP Grubu adına konuşan Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Halıcı, neyle ilgili söz istiyorsunuz?

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Grubumuza bir sataşma var; kısa bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN - Sataşmanın konusunu bir söylerseniz... Zaten, Grubunuzun da konuşma hakkı var, Sayın Hükümetin de konuşma hakkı var; uygun görürseniz... Yani, sataşma konusunu bana bir bildirirseniz...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, özellikle üslubuyla ilgili... Yeni bir sataşmaya meydan vermeyeceğim.

BAŞKAN - Efendim, tabiî ki, Sayın Bekâroğlu biraz ağır ve yaralayıcı nitelikte sözler sarf etti. Ben, kendisini ikaz ettim; ama, yani, bundan sonra da...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başbakan bizi yaraladı, biz de cevap verdik efendim. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, neyse...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Cevap hakkımızı kullandım; millet adına, millet kürsüsünden konuştum...

YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Senin üslubunda değil bizim vereceğimiz cevap.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - İtiraz etmeye hakkınız yoktur...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Otur yerine!... Otur!.. Sustuk şimdiye kadar, konuşalım da görün bundan sonra.

BAŞKAN - Sayın Halıcı, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere; buyurun efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, herhangi bir milletvekili hükümeti ya da Başbakanı beğenmeyebilir, eleştirebilir; hatta, hükümetin ve Başbakanın görevini bırakmasını da isteyebilir; gensorunun da amacı budur.

Son zamanlarda, giderek artan sayıda gensorularla karşı karşıya kalıyoruz. Katılmadığımız, doğru, mantıklı ve iyi niyetli bulmadığımız bu gensoru görüşmelerini, hem milletimize hem Meclisimize hem de kurallara saygımız nedeniyle sükûnetle izlemeye çalışıyoruz; ancak, bu kürsüden konuşma yapan bütün milletvekillerinin, üsluplarına dikkat etme zorunluluğu vardır. Hiçbir milletvekilinin, bir başka milletvekiline ve hele, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına hakaret etme hakkı yoktur. (DSP sıralarından alkışlar) Ayrıca, hepimiz de bilmeliyiz ki, bu kürsülerde, kin ve nefret kokan konuşmalar hiçbir milletvekiline yakışmıyor; Sayın Bekâroğlu'na bile yakışmıyor. Ancak, eğer, bu özeni milletvekillerimiz kendileri göstermiyorlarsa, lütfen, siz gösteriniz ve bu tür konuşmalara müsamaha etmeyiniz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halıcı.

Elbette ki, tabiî, İçtüzüğe göre, milletvekillerimizin konuşmalarının çok seviyeli olması, hakarete varan, ağır, yaralayıcı sözler ihtiva etmemesi lazım; ama, zaman zaman, işte, bazen kaçırma oluyor; onu da düzelteceğiz mecburen. Ne yapalım!

Peki, teşekkür ederim.

IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,  MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. –  Saadet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Konya Milletvekili Veysel Candan, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, Uyguladıkları Yanlış Politikalarla Ülke Ekonomisini İflasın Eşiğine Getirdiği ve Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca, TBMM'nin Verdiği Yetkiyi, Halkın Desteğini Kaybetmesi Nedeniyle Kullanamayacağı İddialarıyla Başbakan Bülent Ecevit Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/19) (Devam)

BAŞKAN - Efendim, ikinci söz, Adalet ve Kalkınma Partisi adına, Grup Başkanvekili Sayın Hüseyin Çelik'e aittir.

Buyurun Sayın Çelik. (AKP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan gensoru önergesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, 11 Eylül saldırısından sonra Amerika Birleşik Devletlerinde 7 000 insan hayatını kaybetti. Bu menfur terör saldırısından sonra gerek Genel Başkanımız gerek Grubumuzun yetkilileri, değerli arkadaşlarımız terörü kınayan, bu saldırıyı kınayan ve terörün her çeşidini kınayan açıklamalar yaptılar. Huzurunuzda bir kez daha hem Amerika Birleşik Devletlerine yapılan bu saldırıyı hem de terörün her çeşidini AK Parti Grubu adına kınıyorum. Terörün her çeşidine karşı olduğumuzu, bütün dünya insanlığı olarak terör karşısında tavır almamız gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerindeki saldırıda ölen insanlar sadece Amerikalılar değildi. 79 ülkeden, değişik milliyetlere ve dinlere mensup insan orada hayatını kaybetti; birçok masum insan hayatını kaybetti. Dolayısıyla, bu hadiseyi onaylamak, buna sevinmek, buna alkış tutmak mümkün değildir. Bu olayı alkışlayanları onaylamak da mümkün değildir. Terörün kendisi bizatihi iğrenç olduğu gibi, teröre rıza göstermek de iğrençtir.

Bu hadisenin arkasında kim vardır, kimler vardır? Amerika Birleşik Devletleri, hadisenin arkasında Bin Ladin ve Taliban olduğunu, El-Kaide örgütü olduğunu ifade etti ve misilleme hakkını kullanmak üzere bir harekât başlattı ve bu olayın, NATO'nun 5 inci maddesi kapsamında bulunduğunu deklare ederek Türkiye'yi ve diğer NATO ülkelerini de bu harekâta katılmaya davet etti. Biz, bir NATO ülkesi olduğumuz için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, gerek havaalanlarını, üsleri Amerika Birleşik Devletlerine açtı gerekse de çeşitli konularda destek verdi.

Bu olayın arkasındaki faillerin, gerçekten Bin Ladin mi, El-Kaide örgütü mü olup olmadığını burada tartışacak değilim. Amerika Birleşik Devletlerinin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson Dışişleri Komisyonumuzu ziyareti esnasında bir doküman takdim etti değerli arkadaşlarım. Bu dokümanda, özellikle Bin Ladin ve Bin Ladin'e bağlı olarak bazı insanların geçmişte yapmış olduğu terör olaylarını zikrediyor ve bu olayda da, Bin Ladin ve El-Kaide'nin parmağı olduğunu ifade ediyor; ancak, daha ilk paragrafta şöyle bir cümle var: "Halen bilgilerimizde boşluklar bulunmaktadır."

Değerli arkadaşlarım, ancak, bunu Bin Ladin yapmamış olsa bile, bu işin içerisinde El-Kaide örgütü olmasa bile, Bin Ladin, bu terör saldırısını yüksek sesle alkışlamıştır; buna taraftar olduğunu, buna sevindiğini ifade etmiştir. Tekrar ediyorum. Teröre rıza göstermek de, terörün kendisidir. Dolayısıyla, bu tavrı onaylamak, bu tavrı hoş görmek mümkün değildir.

Bizim konumumuza gelince değerli arkadaşlarım. Şimdi, biz, elbette, bir NATO ülkesiyiz. NATO'da bulunmamız hasebiyle de üzerimize düşenleri yapmak zorundayız. Ancak, bakınız, 5 inci maddenin ilgili bölümünü okuyorum. 5 inci maddede deniliyor ki: "Silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır." Gerekli görülen eylemlerde bulunmak, ille de bir başka ülkeye asker göndermek, oraya muharip güçler göndermek anlamına gelmiyor. Dolayısıyla, bu "gerekli görülen" meselesini, biz kendimiz kararlaştırmak, bizim ülkemiz kararlaştırmak, bizim Parlamentomuz kararlaştırmak durumundadır.

Değerli arkadaşlarım, hükümetimizin bu konudaki tavrını, gerçekten, anlamak mümkün değildir. 11 Eylül saldırısından sonra Sayın Başbakanımız çok ilginç açıklamalarda bulunmuştur. Bunun en birincisi, Sayın Başbakan "Amerika Büyük Devletlerini eğer bu deliller ikna etmişse, beni de etmiştir" şeklinde bir açıklama yapmıştır. "Amerika Birleşik Devletleri" yerine, "Amerika Büyük Devletleri" şeklinde bir telaffuzda bulunmayı, biz, sürçülisan olarak kabul ediyoruz; ancak, bağımsız bir ülkenin Başbakanı, gerekçesi bu olsa bile, bunu, bu şekilde ifade etme hakkına sahip değildir. Amerika, bunu yeterli bulabilir; ancak; Sayın Başbakan, bu şekilde, bunu ifade etme durumunda olmamalıydı.

Değerli arkadaşlarım, Başbakanlıkta bir liderler zirvesi yapıldı. Mecliste temsil edilen 6 partimizin Genel Başkanları, Başbakanlıkta, Sayın Başbakanla birlikte bir toplantı yaptılar. Orada, bizim Genel Başkanımız da, Mecliste bir gizli celse yapılmasını teklif etti. Sayın Başbakan, buna gerek olmadığını ifade etti. Bunu anlamak mümkündür; ancak, geçen hafta yapılan görüşmeler esnasında, Genel Kurulda, Sayın Başbakan şunu söyledi: "Amerikan Kongresi gizli celse yaptı mı ki, biz de yapalım." Şimdi, biz,  Amerika'yla dost ve müttefik bir ülkeyiz. Bir ülkenin dost ve müttefiki olmak başka bir şeydir; biz, sanki, Amerika Birleşik Devletlerinin 51 inci eyaletiymişiz gibi davranmak veya bu şekilde beyanlarda bulunmak farklı şeylerdir.

Sayın Başbakan, üçüncü bir gaf daha yaptı ve şunu söyledi: "Taliban rejimi devrilinceye kadar bu harekât devam etmelidir."

Değerli arkadaşlarım, bakın, cehaletin, sefaletin kol gezdiği, her tarafta mayınların patladığı ve kolu, bacağı kopmuş çocukların âdeta kampı haline gelen Afganistan'da, bu figanlar ülkesinde, gerçekten, Taliban, İslamiyeti de dünyaya öcü gösterecek birçok vahşetler, kabalıklar sergilemiştir. Bunun, savunulur, tevil edilebilir bir tarafı yoktur; bunu kabul ediyorum. Siz, bir ülkenin rejimini beğenmeyebilirsiniz, hatta iğrenç bile bulabilirsiniz; ancak, devletler hukuku, bir başka ülkenin rejimini tayin etme veya onu değiştirme hakkını hiç kimseye vermiyor.

Şimdi, eğer böyle bir varsayımla veya eğer böyle bir tavırla ortaya çıkarsanız, Amerika'nın burnunun dibindeki Küba'dan başlamak üzere, Çin'in, İran'ın, Irak'ın, Libya'nın, Suriye'nin, Sudan'ın, Yemen'in yönetimini de beğenmiyorum, onları da değiştireceğim, ben onlara da operasyon düzenleyeceğim, orada da beni destekleyin gibi bir teklifle de karşı karşıya kalabilirsiniz. Dolayısıyla, Taliban'ı beğenmiyoruz; evet, amenna; ancak "buradaki rejimi değiştireceğiz, o rejim değişinceye kadar asker orada bulunmalıdır" şeklinde bir beyanatı, şahsen, doğru bulmuyorum, doğru bulmuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ikinci bir şey daha var. Bakınız, hatırlamaya çalışalım, 5 Haziran 1964 tarihinde, Amerika eski Devlet Başkanlarından Johnson, İsmet İnönü'ye bir mektup yazıyor ve diyor ki: "Eğer, siz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak Kıbrıs'a müdahale ederseniz -biliyorsunuz, o sırada da, EOKA'cılar, oradaki soydaşlarımızın canına okuyorlardı- ve Sovyetler Birliği de Türkiye'ye saldırırsa, biz, bunu, NATO'nun 5 inci maddesi arasında görmeyiz, bu çerçeveye sokmayız ve dolayısıyla müdahale etmeyiz."

Halbuki, NATO'nun varlık sebebi, NATO'nun kuruluş amacı, Sovyet tehdidine karşı bir güç oluşturmaktı. Şimdi, size terörist saldırırsa, bu terörist saldırıdır; ama, başkalarına saldırırsa, o benim meselem değil, NATO'nun 5 inci maddesi işlemez" şeklindeki bir mantıkla hareket etme hakkına sahip değilsiniz.

Değerli arkadaşlarım, ben, Türkiye-Amerikan Dostluk Grubunun sadece üyesi değil yönetim kurulu üyesiyim de. Amerika Birleşik Devletlerine, Amerikalı dostlarımıza şunu tavsiye ediyorum: Bugün, dünyada, özellikle Ortadoğu'da, Afrika'da ve dünyanın daha birçok yerinde Amerika Birleşik Devletlerine karşı âdeta galeyan halinde bir öfke vardır. Amerikalı dostlarımız bunun sebebini çok iyi tahlil etmek durumundadırlar.

Öncelikle bunun çok çeşitli sebepleri var. Birinci sebep, ekonomik globalleşmenin başını Amerika Birleşik Devletleri çekmektedir ve her geçen gün, bu ekonomik globalleşme, fakir, geri kalmış ülkelerin ve insanların aleyhine işlemektedir. İkincisi, Amerika'nın himayesinde ve desteğinde olan başta İsrail olmak üzere birçok ülke, kendi ülkelerinde akıl almaz zulümler, haksızlıklar yapıyor. İsrail, yıllardan beri, dünyanın gözü önünde, Filistinlilere devlet terörü uyguluyor; Filistinli gençlerin, çocukların kollarını bacaklarını taşlarla, sopalarla kırıyor. Birleşmiş Milletler İsrail'e bir yaptırım uygulayacağı zaman devreye Amerika Birleşik Devletleri'nin vetosu giriyor; dolayısıyla, Amerika Birleşik Devletleri, bu anti Amerikan eğilimlerin kaynağını tespit etmek ve yeniden bir özeleştiri yapmak durumundadır.

Değerli arkadaşlarım, biz ulus olarak ekstrem uçlarda dolaşmaktan hoşlanırız; çok da eğilimliyiz bu işe. Şimdi, biz, ille de ya anti Amerikan veyahut da pro Amerikan bir tutum sergilemek durumunda değiliz -Amerikancı veya Amerika karşıtı- ya Amerika'dan yanasın ya da Taliban'dan yanasın şeklindeki bir mantık doğru değildir. Hani, deveye sormuşlar, demişler ki: "Sen inişten mi hoşlanırsın, yokuştan mı?" Demişki: "Düzün canı mı çıktı?!" Biz, ille de inişe çıkışa talim etmek zorunda değiliz. Düz neresiyse doğru neresiyse haklı neresiyse biz orada yer almak konumundayız.

Terörle mücadele elbette yapılmalıdır. Dünyanın hiçbir yerinde silahla saldıran insanlara çiçek buketleriyle karşılık verilmez. Terörle mücadele elbette yapılmalıdır; ancak, terörle mücadele eden bir hukuk devleti teröristlerin yöntemleriyle hareket edemez. Evrensel hukuk ilkelerini göz önünde bulundurarak, suçların kişiselliği prensibini göz önünde bulundurarak terörle mücadele yapabilirsiniz ve bir hukuk devleti, mutlaka, bunu böyle yapmak zorundadır. Biliyorsunuz, teröristlerin amacı, tedhiş, korku, dehşet yaratmaktır; sansasyonel bir durum yaratmaktır. Ancak, bir hukuk devleti "efendim, kurunun yanında yaş da yansın" mantığıyla hareket edemez. Biliyorsunuz hukukun temel ilkelerinden birisidir. Bir gemide 9 tane cani, 1 tane masum olursa, siz, o gemiyi batıramazsınız. O tek masumun hatırı için o gemiyi batıramazsınız; ama, teröristler için böyle bir problem söz konusu değildir. O dünya ticaret merkezindeki 7 000 insanın kaç tanesi suçluydu; o insanların hepsinin masum olduğuna inanıyorum; ama, teröristlerin böyle bir gailesi, böyle bir sıkıntısı olamaz; ama, Amerika Birleşik Devletleri "Taliban'la, El-Kaidey'le, Bin Ladin'le mücadele ediyorum" derken, eğer Afganistan'daki sivillere zarar verirse, eğer hastanelere bombalar yağdırırsa, eğer Kadam Köyünde, sadece bir köyde, Celalabad'ın Kadam Köyünde 200 masumun, sivilin ölmesine sebebiyet verirse, bizim, bunu savunmamız mümkün değildir, bunları, mutlak suretle görmemezlikten gelemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, Afganistan'da savaşmış olan Rus Generali, Tümgeneral Alexander Layakhovsky "El-Kaidenin üsleri Afganistan'ın derin vadileri içerisindedir; şehir merkezlerini, Herat'ı, Kabil'i, Kandehar'ı, Celalabad'ı veya bir başka şehri bombalamak, oradaki sivillere zarar vermekten öteye bir fayda sağlamaz" diyor. Yıllarca, Rusya'nın saflarında, orada savaşmış bir general bunu söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, hükümetimizin tavrı son derece teslimiyetçi bir tavırdır ve baştan itibaren Türkiye, kendisini, âdeta çantada keklik olarak sunmuştur ve bundan dolayıdır ki, dünyada iğrapta mahalli olmayan birçok ülke, hareketten, bizzat Başkan Bush tarafından haberdar edilmiştir. Bunların devlet başkanları, hükümet başkanları, Bush tarafından aranmıştır; ama, bizim Cumhurbaşkanımızı Başkan Yardımcısı Cheney aramıştır ve bizim hükümetimiz, dünyada, diplomatik atak konusunda da sınıfta kalmıştır.

Sayın Cem, birkaç günden beri dünyayı dolaşıyor. Biz, ne Avrupa'ya tezlerimizi kabul ettirebiliyoruz ne Türk dünyasına ne İslam dünyasına. Bu hükümetin durumu, âdeta, cami ile kilise arasında binamaz kalmış insanın durumuna benziyor.

Biliyorsunuz, Sayın Cem, daha dün, Türkmenbaşı'nı ziyaret ettiği zaman, Türkmanbaşı, âdeta, kendisine şunu söylemiştir -üslubunu tasvip edersiniz etmezsiniz ayrı bir olay- "Siz, bugüne kadar neredeydiniz; siz, sıkıştıkça mı bize geliyorsunuz" şeklinde bir serzenişte bulunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, size, bir şey söyleyeyim, belki çok komik gelecektir; ancak, şunu kesinlikle bilmelisiniz ki, Ülker Bisküvileri bile, Türk dünyasında, bu hükümetten daha iyi Türkiye'yi tanıtıyor ve temsil ediyor. (AKP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Bu kadar kendini küçük görme yahu!

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın Başbakanımız, 11 Eylül saldırılarının hemen akabinde, Meclis Başkanlığına bilgi verdi. Danışma Kurulu toplandı; Sayın Başbakanımız, Meclise bununla ilgili bilgi verecek denildi. Bütün gruplara haber verildi, bütün gruplar sözcülerini tayin ettiler. Ertesi gün, Sayın Başbakanımız, haber gönderdi "vazgeçtim, böyle bir şey yok" dedi. Sabahleyin, gazeteciler soruyorlar: "Asker gönderiyor musunuz", "kesinlikle hayır." Akşam, liderler zirvesinde soruyor liderler "Amerika Birleşik Devletleri bizden asker istedi mi, asker gönderilecek mi", "kesinlikle hayır." Öğleye kadar "hayır", akşama kadar "hayır" gece geç vakitlerde bir bakıyorsunuz ki, efendim, fezleke hazırlanmış, Meclise gönderilmiş... Böyle bir şey olamaz! Bir şeyi ya yaparsınız, zamanında yaparsınız, kararlı bir şekilde yaparsınız ve irade koyarsınız. Hükümetimizin irade koyduğu, sabit olduğu ve istikrarlı gittiği tek bir mesele vardır; o da, sürekli nesne konumunda olmaktır, edilgen bir tavır sergilemektir. Bu kararsızlığınızı terk etmek zorundasınız. Öyle mi böyle mi şeklindeki bu yapı bizi hiçbir yere götürmez.

Hükümetimizin tavrı neye benziyor biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; bir köy ağası, başka bir köye gidiyor, gece köy odasında yatıyor. Sabahleyin, dehşetle, bir rüyayla uyanıyor. Köylülere diyor ki: "Ben, Allah hayırlar versin, çok dehşetli bir düş gördüm, bir rüya gördüm; bu rüyamı yoracak, bu köyde bilge bir şahıs var mıdır?" Köyün en bilge şahsını çağırıyorlar ve ağa, rüyasını anlatmaya başlıyor; diyor ki: "Ben, gece yatıyordum, gece bir vakit, bir grup insan geldi, aldı beni, bir yerlere götürdü; ama, bu insanlar dost mu desem düşman mı desem, yerli mi desem yabancı mı desem, bundan pek emin değilim. Beni bir hayvana bindirdiler, ondan da emin değilim, at mı desem merkep mi desem, deve mi desem katır mı desem. Sonra, beni bir yere götürdüler, han mı desem hamam mı desem, saray mı desem kervansaray mı desem, belli değil."

HASAN AKGÜN (Giresun) - Burası Meclis; burada böyle şey anlatılmaz!

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bilge şahıs, vaziyeti anlıyor, diyor ki: "Ağam, bu desemlere fazla devam etmenize gerek yok. Ben, size söyleyeyim, bu rüyanızın tabiri şudur: Sizin anlattıklarınızdan öyle anlaşılıyor ki, Allah sizin müstahakınızı verecek, ama, bugün mü desem yarın mı desem öbür gün mü desem, bu pek belli değil." (AKP sıralarından alkışlar)

Mehmet Âkif Ersoy, bu fıkrayı, 1919'da, Sıratı Mustakim'de naklettikten sonra diyor ki: "Dostunu düşmanını iyi tanımayan, belirleyemeyen, bindiği dalı iyi yoklayamayan, istikametini, hedefini iyi tayin etmeyen fert olsun toplum olsun, er geç müstahakını bulur." Bu hükümet, zaten, müstahakını, sandıkta, milletten bulacaktır; ama, bu arada, olan, bütün ülkeye oluyor. Bu konuda, sizi, daha istikrarlı olmaya ve daha kararlı olmaya davet ediyoruz değerli arkadaşlarım.

Bakınız, Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanı Richard Myers "bu hareket, bir insanın ömrüne sığmayacak kadar uzayabilir" diyor. Bu, şu demektir: Bir savaş başladı; biz, torunlarımıza, belki torunlarımızın torunlarına bir savaş armağan bırakıyoruz, miras bırakıyoruz.

Şimdi, sayın hükümetimize soruyoruz; bu savaşın ebatları nedir? Bu savaş ne zamana kadar devam edecek? Peki, Irak'a bir saldırı yapılacak mıdır? Sayın Başbakan "umarım ki, bu, Irak'a sıçramaz" diyor. Sayın Başbakan Yardımcıları "ümit ederim ki, dilerim ki, bu, Irak'a sıçramaz" diyorlar. Bakınız, siz, Meclisten istediğiniz yetkide de, zaten, Afganistan'a asker gönderelim falan demiyorsunuz, gereği, kapsamı, sınırı, zamanı ve süresi belli olmayan yabancı ülkelere asker..." Dikkatinizi çekerim; ülkeye değil,"ülkelere... Şimdi, gelecek talimata göre, siz, asker göndereceksiniz; ama, bu, Irak mı olur Sudan mı olur Libya mı olur bir başka ülke mi olur, belli değil arkadaşlar. Böyle, kapsamı...

Şimdi, bakın, ikinci bir şey daha var; ekonomik hızır olarak Amerika'dan getirdiğiniz Kemal Derviş'in itirafıdır. Bakınız, bir soru önergesine verdiği cevapta diyor ki: "15 000 tane firma, bu ülkede, kapanmıştır." Bu, bir iflasın ifadesidir.

Şimdi, ülkeyi bu kadar sefil, ülkeyi bu kadar zelil hale getirdikten sonra, efendim, biz, Amerika Birleşik Devletlerinin isteği doğrultusunda, Afganistan'a asker, muharip asker gönderirsek borçlarımız silinecek, bize yeni krediler verecekler, askerî yardımlarda bulunacaklar şeklindeki bir yaklaşım, mezar soygunculuğundan başka bir şey değildir. Eğer gerekli olursa, Mehmetçik, dünyanın diğer ucuna da gidebilir, barış gücü olarak gidebilir. Eğer, orada bir insanlık suçu işleniyorsa; eğer, orada insan haysiyetine aykırı bir tutum varsa, Birleşmiş Milletlerin kararıyla, Mehmetçik her yere gidebilir, gitmelidir, buna inandığımız için gitmelidir; ama, eğer, size kredi temin etmek üzere Mehmetçiği gönderiyorsanız, bu, Mehmetçiğin kanı üzerinden rant elde etmektir; buna kesinlikle, şiddetle karşı çıkıyoruz. (AKP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, ulusal yayın yapan bir gazetemiz geçen hafta diyor ki: "Ankara bocalıyor." Burada Ankara derken, Kızılay'daki o simitçilerden falan söz etmiyor. 57 nci hükümet bocalıyor ve ne yaptığını bilmez durumdadır. Bu ülkenin vatandaşlarının yüzde 86,1'i Afganistan'la savaşmak üzere asker gönderilmesine karşı çıkıyor. Bu ülke insanının yüzde 88,4'ü de bu hükümete güvenmediğini söylüyor. Arkanızda toplumsal bir destek de yok. Amerika Birleşik Devletleri bu harekete başladı; ama, arkasında yüzde 94'lük bir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, size 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - 1 dakika az gelir Başkanım.

BAŞKAN - Peki, biraz daha süre veririm.

Buyurun.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bol ver bol...

BAŞKAN - Ben kimsenin sözünü kesmem.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar; eğer, bir hareketi yaparken arkanızda toplumsal bir destek yoksa bunu başaramazsınız. Benim ve bizim Grup olarak en büyük endişemiz şudur: Bakınız, daha birkaç gün önce, Ottawa'da NATO 47 nci Parlamenter Asamblesi Toplantısı yapıldı. Orada Sayın Kâmran İnan, Avrupalı dostlarımıza dedi ki: "Gelin, terörün ne olduğunu tarif edelim." Şimdi, terör nedir, terörist kimdir bunun net bir şekilde ortaya konulması lazım; Avrupalı dostlarımız buna yanaşmadılar. Bizim endişemiz şudur: Amerika Birleşik Devletlerinin bu hareketinden istifade ederek, âdeta durumdan vazife çıkararak, Rusya'nın Çeçenistan'ı biraz daha ezmesidir, Hindistan'ın Keşmir'i biraz daha ezmesi bizim korkularımız arasındadır. İsrail, dünden beri -uzun zamanlardan beri zaten Filistinlileri terörist olarak nitelendiriyor- bakınız, tekrar, tanklar, Filistinlilerin evlerini başlarına yıkmaya başladılar, devam ediyorlar. Öte yanda, Çin, Uygur bölgesini terörist ilan ediyor, Doğu Türkistan'ı terörist olarak ilan ediyor, onların üzerine gidecektir. Herkes kendi teröristini tespit edip ona göre üzerine giderse, dünya barışı altüst olur ve korkarım ki, o Huntington'un dediği medeniyetler çatışması da bunun altından çıkar. Anadolu'da halk arasında kullanılan çok güzel bir atasözü var; o atasözünde der ki: "Hamur yoğuramayan gelin, akşama kadar un eler." Şimdi, bu hükümet, hamur yoğuramadığı için un eliyor; ama, unu da rüzgârda elediği için, ortada elenmiş un da yok. Siz gitseniz bile, sizden sonra geleceklerin işi çok zor olacaktır, bunu bilmenizi istiyorum.

Bir mesele daha var değerli arkadaşlarım. Hani, fare deliğe sığamıyormuş, kuyruğuna kabak başlamış. Ülkedeki ekonomik sefalet ortadayken, Sayın Başbakanın savaş naraları atmasını anlamak mümkün değil.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, 2 dakika verdim size efendim...

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Selamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yalnız, selamlamaya da 1 dakika yetmez...

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Gençliğinde barış güvercinleri uçurmuş olan Sayın Ecevit'in, olgun yaşlarında, ileri yaşlarında savaş şahini kesilmesini de anlamak mümkün değildir.

Biz, barıştan yana olmalıyız. Mehmetçiği göndereceksek, barış unsuru olarak, adalet unsuru olarak göndermeliyiz ve değerli arkadaşlarım, bu konudaki ve Afganistan'daki sivil ve masum unsurların ezilmemesi gerektiği konusundaki hassasiyetimizi de dünyaya, özellikle de Amerika Birleşik Devletlerine anlatmak zorundayız.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bahsi geçen gensoruyla ilgili Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Partim adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, üzüntümüz çok büyük. Gerçekten, Amerika'da yaşanan bu elim olay, bu terör saldırısı -terörün kaynağı nereden gelirse gelsin- hiç şüphesiz ki, kabulü mümkün olmayan bir tabloyla karşı karşıya bırakmıştır bizi. Amerika'ya yapılan saldırıyı kınamakla birlikte, yine, Meclisten geçirilen asker gönderme tezkeresini, hükümetin getirdiği tezkereyi Doğru Yol Partisi Grubu olarak bizler onayladık; ama, gördük ki, maalesef, bu tezkereye halkın desteği yok!.. Gördük ki, bugünkü hükümete halkın desteği yok!.. Gördük ki, beceriksiz, basiretsiz, gerçekten bilgisiz, öngörüsüz bir hükümete halkın desteği olmadığı gibi, aldığı bu yetkiyi, sınırsız kullanma noktasında, hepimizin çok ciddî çekinceleri var. Bu çekincelerde de haklıyız; çünkü, Sayın Başbakanın beyanatlarında da gördüğümüz veçhile, maalesef, sabah söylediği ile akşam söyledikleri arasında çok ciddî farklılıkların olduğu, bizlerin endişesini daha da derinleştirmiştir.

Tabiî, 11 Eylülden sonraki dünya, farklı bir dünya şüphesiz; ama, 11 Eylülden sonra da, bu sürecin gidişatı, Türkiye'yi çok ciddî bir şekilde etkileyeceği de çok açık. Türkiye'nin öyle bir kara noktaya itildiğini görebilmek mümkün ki, çünkü, dış politikada başarısı olmayan bir hükümetin, Asya'da, Kafkasya'da, Balkanlarda, Ortadoğu'da etkisi olmayan bir hükümetin, Türkiye'yi temsil edebilme şansı yoktur, güveni yoktur, itibarı yoktur; bundan dolayı çekincelerimiz çok ağırdır.

Sayın Başbakan buradayken seslenmek istiyorum, Türkiye, aslında, belki bugün küresel bir savaşın eşiğindedir; ama, Türkiye asıl ekonomiyle savaşıyor. Türkiye'de ekonomik bir savaş var. Türkiye, son dört yıldan beri -üzülerek söylüyorum- yokluğun, sefaletin, çilenin, ıstırabın ta kendisi olmuştur. Bugün gensoru verilmiştir; ama, bu gensoruda, aslında Anasol-M Hükümeti çıkıp, halktan özür dilemeliydi. (DYP sıralarından alkışlar) Yalnızca özür dilemesi yetmez, bakanların istifa etmesi gerekirdi... Hükümetin istifa etmesi gerekirdi. İstifa etmesi de yetmez, milletvekilliğinden istifa etmesi gerekirdi. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Bugün, ülkenin içine düştüğü durum vahimdir. Bunu görmekten acze düşen bir hükümetin, bu koltuklarda oturmaya ne hakkı vardır, ne haddi vardır değerli arkadaşlar!.. (DYP sıralarından alkışlar)

Eğer, oradan söz atmak yerine, haddiniz varsa halkın karşısına çıkın, sokaklara çıkın...

Kendi partinizin bir milletvekili çıkıyor -Rıdvan Budak- "Sayın Başbakan Taksim Meydanlarında yürüyemez kesinlikle. Taksim Meydanlarında yürüyemediği gibi, hükümet, hiçbir zaman için alternatifsiz değildir, bu hükümet en kısa zamanda istifa etmek zorundadır" diyor. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Bakın, halktan korktuğunuz için sizin bu çekincelerinizi kesinlikle anlıyorum; halkın karşısına çıkacak yüzünüz olmadığı için, burada mikrofona çıkacak yüzünüz de yok. Kesinlikle laf atmayın; işin gerçeği budur. (DYP sıralarından alkışlar)

Diğer şekliyle, yine, mevcut kabinedeki bir bakan çıkıyor, ekonomik politikalarla ilgili "bu güçlü ekonomi teranesi, safsatası bitmiştir. Bu, revize edilmelidir" diyor. Kendi içinizdeki bakanlar diyor...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Siz zamanında batırmışsınız,siz.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar, müdahale etmeyelim.

SAFFET KAYA (Devamla) - Tabiî, arkadaşlarımızın bilgisizliğine veriyorum...

Geçmişi karalamakla hiçbir yere gidemezsiniz değerli arkadaşlarım.

Bugün, milletvekilleri olarak -iktidar milletvekilleri olarak- vebal altındasınız kesinlikle; bu vebalinizi taşımak zorundasınız. Bu hükümete destek verdikçe Türkiye'yi karanlığa sürükleyeceksiniz, karanlığa sürüklüyorsunuz arkadaşlar. İçinizdeki vicdani sesinizi şöyle bir dışarıya vurun (DYP sıralarından alkışlar)

Bugün, partilerinden istifa eden onurlu arkadaşlarımız var; şüphesiz, hepiniz de onurlusunuz, hepiniz de vicdan sahibisiniz; ama, şu ülkenin menfaatını düşünüyorsanız, şu ülkenin geleceğini düşünüyorsanız, bu karanlık tablodan bu ülkeyi iktidar milletvekilleri olarak kurtarın; bu vebal sizindir.

Şimdi, bakıyorsunuz reel sektöre, bakıyorsunuz tarım sektörüne, bakıyorsunuz esnafımıza, çiftçimize, gerçekten durum çok vahimdir.

Acaba, cumhuriyet tarihinde, bugüne kadar, Türkiye'ye hangi hükümet iki defa devalüasyon yaşattı; örneği yoktur ve yine, başarısızlığınızı -üzülerek söylüyorum- geçmişe mal etmeye çalışıyorsunuz ve diyorsunuz ki "geçmişten devraldık." Bu ucuz, sanal politikalardan vazgeçmenizi tekrar öneriyorum.

Buradan Sayın Başbakana sesleniyorum, Sayın Devlet Bahçeli ve Yılmaz'a da sesleniyorum ve burada halk adına haykırıyorum, ifademi tekrar dile getiriyorum: Sayın Başbakan, o konutunun önünü zırhla kapatamaz, halka kapalı bir Başbakanlıkta oturamaz. Başbakanlık önündeki zırhla kaplı o demir parmaklıkları -Allah'ın izniyle- biz geleceğiz ve biz açacağız kesinlikle...

Bugün, Meclisin önünde intiharlar var. Acaba bu konuda Sayın Başbakanımızın vicdanı hiç sızlamıyor mu? Bugün, Başbakanlığın önünde kendini yakanlar var. Bugün, çiftçimiz perişan, çiftçi ayakta, memur ayakta... Acaba, Sayın Başbakan, bu kör mantığını ne zamana kadar devam ettirecek, ne zamana kadar bu ısrarınızda devam edeceksiniz? Acaba, ülkenin menfaatlarını ne zaman kendi menfaatlarınızın önünde göreceksiniz? Tabiî, bunu görebilmeniz mümkün değil; çünkü, yarın gelecek bir sandıkta -sizlere halk adına söylüyorum ki- şu muhalefette de yeriniz olmayacak, localarda bile yeriniz olmayacak; çünkü, bu memleketi perişan ettiniz kesinlikle. (DYP sıralarından alkışlar, DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Üzülerek söylüyorum ki, bugün, tarım sektörüne bakıyorsunuz, tarım sektöründe, cumhuriyet tarihinde ilk kez -değerli arkadaşlar, Tarım Bakanımız buradadır- ithalat ihracatı geçmiş durumdadır. Bu, ibret verici bir tablodur. Türkiye'nin yüzde 46'sı tarım sektörüyle uğraşır ve gayri safî millî hâsılaya her 3 lirada 1 lira yansıtan bir potansiyele sahipken tarım sektörünü tasfiye ettiniz. IMF'te staj görmüş bir Cottarelli'den bakanlarımız azar gördü. Bu, Türkiye adına ayıptır, utançtır kesinlikle. (DYP sıralarından alkışlar)

Siz, IMF'in emri olmadan, teslimiyet bayrağını çekmeden hiçbir politikayı bu Türkiye'de gerçekleştiremediniz. Tarım sektörü bugün yüzde 12 tasfiye olmuş durumdadır; 113 üründen 53 tanesi üretimde azalma noktasına gelmiştir ve bugün, maalesef, söylüyorum ki, buğday rekoltesinde yüzde 30 azalma vardır ve onun dışında da buğday üretiminde yüzde 10 düşme vardır ve Türkiye ithalat noktasında cumhuriyet tarihinin yüzkarası bir tabloyla karşı karşıyadır arkadaşlar. Bu söylediklerim benim doğrularım değil, Türkiye'nin doğruları ve hükümet buna gözünü kapatmıştır ve bu hükümet halktan desteğini yitirmekle birlikte en kısa zamanda istifa etmek zorundadır.

Değerli arkadaşlar, bunun başka bir yorumu, izahı yoktur. Bu, 65 000 000 feryadıdır. 65 000 000 vatandaşımızın yüzü gülmüyor; işçisinden işverenine kadar Türkiye'nin geleceğine, yarınlarına umutla bakan bir toplum olmadı artık toplumumuz, geleceğe karanlıkla, geleceğe umutsuzlukla bakıyoruz.

Değerli arkadaşlar, daha geçenlerde -üzülerek söylüyorum, belki hepiniz de bunlarla karşı karşıyasınız- ODTÜ'yü bitirmiş bir üniversite öğrencisi geldi; iki lisan biliyor, işletme mezunu, diyor ki: " Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan dolayı çekincelerim artmaya başladı; işsizim, bunalıma girdim." Yaklaşık olarak Türkiye nüfusunun yüzde 20'si işsiz noktasında bırakıldı basiretsiz politikalarınızla.

Sayın Kemal Derviş'e buradan sesleniyorum; o kimi temsil ediyor, onu anlamam mümkün değil... 350 milletvekiliniz dururken, içinizden, halktan yetki almış bir milletvekili bakan olamaz mıydı? IMF'in, kesinlikle, burada paranın patronluğunu yapan bir bakan atamasından bu hükümet hicap duymalıdır, hicap duymalıdır kesinlikle... Hicap duymalısınız. (DYP sıralarından alkışlar)

Onun ötesinde Sayın Kemal Derviş'in bir program açıklaması var. Değerli arkadaşlar, bu benim doğrum değil; hepimizin doğrusu, Türkiye'nin doğrusu. "Güçlü Ekonomiye Geçiş" diye bir safsatayla halkın karşısına çıkıyor ve diyor ki "Güçlü ekonomide Türkiye yüzde 2 enflasyonla karşı karşıya gelecektir, Türkiye'de dolar 1 100 000 lira ila 1 200 000 lira seviyesinde kalacaktır ve Türkiye eksi 3 küçülecektir." Ama, görüyoruz ki, atanmış olan, paraşütle indirilmiş olan Sayın Bakan, bu söylediklerinin arkasında değil. Yine üzülerek söylüyorum ki, yine görüyoruz ki, dolar 1 100 000 liradan 1 700 000 liraya kadar çıkmış ve arkasından, küçülme hızımız eksi 8'lerde. Cumhuriyet tarihinde, bu tablo yüzkarasıdır arkadaşlar. Yüzkarası olan bu tabloda, hükümet bir dakika o koltuklarda oturmamalıdır kesinlikle. (DYP sıralarından alkışlar)

O kadar acıdır ki, bir de, siz, Anasol-M Hükümeti olarak, Kemal Derviş'i getirmeden önce -Sayın Başbakana ve sayın bakanlara sesleniyorum- "İstikrar Programı" adıyla bir program getirdiniz Türkiye'nin önüne. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, çıktık, benim liderim çıktı, 16 ay önce buradan sizlere seslendi, Sayın Çiller buradan seslendi "bu tablita programında, Türkiye'de üretim yoktur, yatırım yoktur, tarım sektörü yoktur, ülkeyi perişan edersiniz, ülkeyi duvara toslatırsınız" demedi mi buradan? Siz, halen daha kafanızı kuma gömerek bu gerçeğin farkında olmadınız; yazıklar olsun kesinlikle. Bu ülkeyi bu noktaya getirdiğiniz için sizlere yazıklar olsun ve bu koltuklarda halen daha ısrar etmenizin gayesini, manasını anlamak mümkün değil arkadaşlar.

Bakın, yerli sermayeden bahsediyorsunuz. Bugün, Türkiye'de, artık, yerli sermaye, reel sektör yüzde 20 noktasında küçülmüştür değerli arkadaşlar. Bakın, rakamlarıyla söylüyorum, bu yıl, yaklaşık 3 500 tane fabrika kapanmıştır ve 4 500-5 000'e yakın fabrika kapanmak üzeredir. Üzülerek söylüyorum, Türkiye, kapanan fabrikalar mezarlığına dönmüştür; bu, sizin utanç tablonuzdur kesinlikle.

Arkasından, esnafımızın durumuna bakıldığında, üzülerek söylüyorum, bu yılın, 2000 yılının ekim ayında 15 000 esnaf işyerini kapatmış, eylül ayında 70 000 esnaf işyerini tasfiye etmiştir. Bu, sizin basiretsiz, beceriksiz, bilgisiz yönetiminizden kaynaklanmıştır arkadaşlar. Bunun kabahatlisi Anasol-M Hükümetinin ta kendisidir kesinlikle ve şimdi, kalkıp da, burada, efendime söyleyeyim, gerçeği görmeden, kör mantığınızla, maalesef, gölgenizle savaşınızla bu ülkeyi idare etmeniz mümkün değildir.

Sayın Başbakana Yüce Türk Halkının huzurunda tekrar sesleniyorum: Eğer, tarihte iyi anılmak istiyorsanız, istifa edin, bu koltukları bırakın. Türkiye Parlamentosu, parlamenter rejim, hiçbir zaman için çözümsüz değildir. Burada, yarın öbür gün seçime gitmekten dolayı endişeleriniz var, onu da anlıyorum; çünkü, yarın, hiçbiriniz bu koltuklarda olamayacaksınız, olmaya hakkınız da yok. Çünkü, halk, sizi artık, tamamıyla dışlamıştır. Halk, sizi kesinlikle....

CEMAL ENGİNYURT (Ordu)- Sen, işine bak!..

SAFFET KAYA (Devamla)- Ve ben, buradan, MHP Grubuna da sesleniyorum, Devlet Bahçeli'ye de sesleniyorum; Siz, değil miydiniz 18 Nisan seçimleri öncesi, Türkiye'de, yolsuzlukla, yoksullukla, işte, aşta vaatleriniz olup halkın duygularını sömüren siz değil miydiniz?!.. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET TELEK (Afyon)- Cavit Çağlar'ı kim Bakan yaptı?!.

SAFFET KAYA (Devamla)- Evet, sizdiniz... (DYP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN- Müdahale etmeyelim arkadaşlar... Müdahale etmeyelim efendim...

SAFFET KAYA (Devamla)- Ve siz, bugün Türkiye'de, yolsuzluklarla ilgili... (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET TELEK (Afyon)- Cavit Çağlar'ı Bakan yapan...

SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan... (MHP sıralarından gürültüler)

Yolsuzluklarla ilgili bugün Türkiye'de... (MHP sıralarından gürültüler)

Avrupa Birliğini siz yapmadınız mı?!.. Vergimizin...

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Ne diyorsun sen?!..

SAFFET KAYA (Devamla)- Başkan, halkın karşısına çık, halkın karşısına çık!.. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Efendim, müdahale etmeyelim..

SAFFET KAYA (Devamla)- Ve bugün yine...

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Saygısız adam!..

SAFFET KAYA (Devamla)- ...vergilerimizin yüzde 36'sını yolsuzluklara vermiyor muyuz?..

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Neyi veriyoruz?..

SAFFET KAYA (Devamla)- Nerede bu mücadeleniz?.. Kesinlikle... (MHP sıralarından gürültüler) Nerede bu mücadeleniz?!.

APO'yu dünyanın en pahalı teröristi haline siz getirmediniz mi? (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Kim getirdi?!..

SAFFET KAYA (Devamla)- Siz getirdiniz. (MHP sıralarından gürültüler) Haddinizi bilmeniz gerekir.

BAŞKAN- Arkadaşlar, lütfen... Rica ediyorum...

SAFFET KAYA (Devamla)- Gelin,  o günkü politikalarınızla şimdiki politikalarınızı çek edin kesinlikle...

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Saygılı konuş!.

SAFFET KAYA (Devamla)- İşin doğrusu budur ve onun dışında...

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- O kürsüye layık değilsin.. Saygılı ol!..

BAŞKAN- Sayın Şandır, siz, Grup Başkanvekilisiniz, rica ediyorum...

SAFFET KAYA (Devamla)- Ve onun dışında, kalkıp, onun dışında, memleketimizde, Sayın Tarım Bakanımıza sesleniyorum, Tarım Bakanımız burada, çıksın, çiftçimize verilen... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN- Arkadaşlar, rica ediyorum...

Sayın Kaya, bir dakika efendim... Lütfen, Genel Kurula hitap edin de...

SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan, bir saniye...

BAŞKAN- Arkadaşlar, lütfen susar mısınız... Arkadaşımız fikrini söylüyor canım...

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Önce, özür dilesin...

BAŞKAN- Sayın Şandır, zatıâliniz, Grup Başkanvekilisiniz; çıkar, cevap verirsiniz canım..

SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan, tarım sektöründe...(MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın Başkan, hatip doğru konuşacak!..

BAŞKAN- Tamam siz, sıranızı... (MHP sıralarından gürültüler) Efendim, rica ediyorum...

SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan, tarım sektöründe çiftçimize gelin, af çıkarın, birlikte çıkaralım bunu. Gelin kesinlikle...

BAŞKAN- Arkadaşlar, rica ediyorum...

SAFFET KAYA (Devamla)- Tarım sektöründe çiftçimize vergi affını değerlendirdik.

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Sayın hatip, önce, saygılı konuşacak...

BAŞKAN- Efendim, rica ediyorum...

SAFFET KAYA (Devamla)- Sayın Başkan, Meclise hâkim olun.

BAŞKAN- Sayın Grup Başkanvekili...

SAFFET KAYA (Devamla)- Hâkim olun...

Doğrulardan kimse kaçmasın...

BAŞKAN- Efendim, bir dakika...

MEHMET ŞANDIR (Hatay)- Önce, saygılı konuşacak...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Önce saygılı konuşmasını öğreneceksin!..

BAŞKAN - Efendim, hatibin sözünü kesmeyin, sonra söz veririm size.

SAFFET KAYA (Devamla) - Sizler, çiftçilerimizle ilgili vaatte bulunmadınız mı? (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Önce saygılı konuşacaksın...

BAŞKAN - Beyler, böyle bir müzakere usulü yok...

SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

BAŞKAN - Tamam efendim.

Sayın Şandır, bakın, sizden rica ediyorum, müdahale etmeyin.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, bu kürsüye layık konuşsun, saygılı konuşsun.

BAŞKAN - Kendi düşüncesini söylüyor, hoşunuza gidecek şeyleri söyleyecek hali yok ki...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Saygılı konuşacak efendim.

SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, çiftçimizle ilgili affı siz gündeme getirdiniz mi?!

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sen git onu babana sor!...

BAŞKAN - Sayın Kaya, bir dakika müsaade eder misiniz...

AHMET EROL ERSOY (Yozgat) - Oranın bir adabı var...

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Adam gibi konuş...

SAFFET KAYA (Devamla) - Sen haddini bil...

BAŞKAN - Sayın Kaya, bir dakika...

Şimdi, bir partinin sözcüsü buraya çıkmış konuşuyor, kendi düşüncelerini söylüyor.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hatip doğru konuşacak...

BAŞKAN - Efendim, size sataşırsa, siz de, çıkarsınız kendisine cevap verirsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Ama, arkadaşımızdan da rica ediyoruz, lütfen yaralayıcı söz söylemeyiniz, sizden rica ediyorum.

Buyurun Sayın Kaya.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - O kürsüden saygılı konuşulur!

SAFFET KAYA (Devamla) - Efendim, saygılı konuşuyorum... Söylediğim bir şey yok ki; niye gocunuyorsunuz bu sözlerimizden...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Saygılı konuşacaksın!..

Sayın Başkan, siz de müdahale edeceksiniz.

BAŞKAN - Hayır, konuşturmuyorsunuz milletvekilini...

Sayın Kaya, rica ediyorum...

SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, sükûneti temin ediniz...

BAŞKAN - Evet; sürenizi vereceğim.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Konuşmasını düzeltecek efendim!..

BAŞKAN - Sayın Şandır, rica ediyorum...

Efendim, bakın, ben, sizin gürültünüzden onun söylediği sözü anlayamıyorum. Tutanakları getirtiriz, eğer, hakikaten, size hakaret eden veya size sataşan bir konuşması varsa, size söz vereceğim, ama, siz oradan gürültü ediyorsunuz, hatip buradan konuşuyor; ben, bir şey anlamıyorum. Rica ediyorum efendim, müdahale etmeyin de bir konuşsun.

Buyurun Sayın Kaya.

SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, yine, biz, buraya, Doğru Yol Partisi olarak bir önerge getirdik ve "çiftçimiz çok kötü bir durumdadır, çiftçimiz gerçekten perişandır; gelin, bunun 2,5 katrilyonluk borcunu affedelim" dedik; ama, maalesef, üzülerek söylüyorum, Tarım Bakanımız, Kemal Derviş'ten icazet alamadığı için, çiftçimizin borcunu affedememiştir. Bugün, çiftçimizin yem girdisi 5 000 000 liradan 17 000 000 liraya çıkmıştır. Mazot 69 000 liradan 800 000 liraya çıkmıştır ve çiftçimiz, maalesef, icra kapılarında perişandır, çiftçimiz sefalet içindedir; halen daha biz ırz düşmanlarını, memleketi hortumlayanları affediyoruz; ama, çiftçimizi affetmekten bugünkü hükümet maalesef kaçınıyor. (DYP sıralarından alkışlar)

Esnafımız perişan, esnafımızın yüzde 80 çeki bugün geriye dönüyor ve halen daha esnafımızı koruyamıyoruz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Ne alakası var?!.

BAŞKAN - Arkadaşlar, rica ediyorum...

SAFFET KAYA (Devamla) - Tarım kredi kooperatiflerindeki faizlerimiz yüzde 90 nispetindedir ve yüzde 90 nispetindeki kredi faizlerini ödeyebilmeleri kesinlikle mümkün olmadığı halde, bugünkü hükümet, esnafımızı da perişan etmiştir.

Son dönemlerde, altı yedi ay içinde 1 500 000'e yakın insanımız işsiz kalmıştır, aşsız kalmıştır, yoksul kalmıştır, sefil kalmıştır.

Değerli arkadaşlar, biz bunları söylediğimiz zaman rahatsız olmanızın gereği yok. İşin gerçeği...

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Saygılı ol!.. Saygılı ol!.. O kürsüde saygılı konuşulur.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Adam gibi konuş...

SAFFET KAYA (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin. Rica ediyorum müdahale etmeyin.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen karışma bu işe!..

BAŞKAN - Sayın Enginyurt, bakın, bir milletvekiline yakışır seviyede davranın.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Ona söyle.

BAŞKAN - Ne demek öyle?! Sizden rica ediyorum, susun efendim. Rica ediyorum, susun diyorum.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen müdahale etme!

BAŞKAN - Nasıl etmeyeceğim size?!.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sen her şeye müdahale etme!

BAŞKAN - Nasıl etmeyeceğim size?!. Rica ediyorum... Siz milletvekili değil misiniz? (DYP sıralarından alkışlar)

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Niye müdahale ediyorsun?!.

BAŞKAN - Yani, böyle bir şey olur mu canım?!

SAFFET KAYA (Devamla) - Dolayısıyla, buradan, tekrar sesleniyorum, bakın, memleket yanıyor, memleket perişan kesinlikle. Bu memleketi derlemek toparlamak için artık halkın size güveni kalmamıştır kesinlikle.

Yine, Sayın Başkan, bakıyoruz ki, dünyadaki sermayenin ancak binde 1'i Türkiye'ye gelebiliyor, Türkiye'ye güven yok. Bir şubat krizi, kara çarşamba gündeme geliyor Türkiye'de, üzülerek söylüyorum ki, kara çarşambadan dolayı 12 milyar dolar dışarıya gidiyor. Türkiye'nin hakkı olan para dışarıya gidiyor.

Değerli arkadaşlar, bugün, vatandaş şunu söylüyor -Anasol-M Hükümetine tekrar sesleniyorum- diyor ki, biz bu hükümete güvenebilsek üç aylık maaşımızı almamaya razıyız, çiftçi olarak bunun bedelini ödemeye razıyız ve bizler bunun bedelini ödemeye razıyız; yeter ki, bizi, Türkiye'yi dışarıya karşı mahkûm etmeyin, Yunanistan'a el açtırmayın, Fransa'ya el açtırmayın! Türkiye'nin gerçekten güvene ihtiyacı var. Bugün, ekonomik krizin temelinde yatan yegâne şey, hükümete olan güvensizliktir değerli arkadaşlar. Bu güvensizliğiniz ülkeyi bu noktaya sürüklemiştir ve üzülerek söylüyorum ki, halen daha o iktidar koltuklarının vahametinde ülkenin yangın yerine döndüğünün farkında değilsiniz. Üzülerek söylüyorum bu böyle.

Daha ötesi, şurada, Bulgaristan'da 1 milyar dolarlık, Türk müteşebbisi, yatırımda bulunmuş, ülkesinde devletine ve hükümetine güvenmediği için, böyle bir yatırıma yönlenmiş.

Bugün, yeraltı zenginliklerimiz, Türkiye'nin kurtuluşudur; ama, yeraltı zenginliklerimizle ilgili bir hamle gerçekleşmemiş. Türkiye, bugün, yeraltı zenginliği bakımından 2 trilyon dolarlık bir rezerve sahip; ancak, 2 milyar dolarlık kısmını, yani, binde 1'ini değerlendirme şansına sahibiz.

Bir dönemde, bor madenlerini peşkeş çekme noktasında, hükümete uyarıda bulunduk; dedik ki: Bor madenleri, Türkiye'nin millî menfaatlarıdır, millî geleceğidir. Bunları hiçbir koşulda peşkeş çekemezsiniz ve dolayısıyla, bor madenleri, bugün, Türkiye'nin teminatıdır. Türkiye'nin 1 trilyon dolarlık bor madeni rezervi olmasına rağmen, üzülerek söylüyorum ki, bor madenleri, bugün, 50 dolara yurtdışına pazarlanmaktadır. Sayın Cottarelli de, bizzat, her ne hikmetse, geçmiş dönemlerde -üzülerek söylüyorum- bor madenlerinin, Eti Holdingin özelleşmesi noktasında hükümete baskıda bulunmuştu. Doğru Yol Partisi olarak, buna karşı çıktık ve değerli arkadaşlarımız da bu noktada hassasiyet gösterdiler ve "bor madenini özelleştiremeyiz" dediler. Bugün, yeraltı zenginliklerimizin hiçbiri değerlendirilmiyor ve maalesef, ülke, kaderiyle baş başadır.

Gelin, bu yanlışınızdan geri dönün. Bu yanlışınızdan geri dönmenin yegâne yolu, hükümet olarak istifa etmenizden geçer, bu iktidar koltuklarını bırakmaktan geçer değerli arkadaşlar. Bunun başka bir yorumu, başka bir izahı yoktur. Halkın güveni olmayan bir hükümetin, ısrarla, kesinlikle hükümette kalmasını anlamak, bu memlekete yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, size eksüre veriyorum.

Buyurun.

SAFFET KAYA (Devamla) - Bakın, daha ötesini ben size arz edeyim: Değerli arkadaşlar, bugün, insanlarımız, gecenin 3'ünde halk ekmek kuyruğunda sıra bekliyor. Bu, hükümet politikalarınızın yanlışlığından kaynaklanmıştır.

Bugün, Dışişleri Bakanlığımız, 83 hariciye memurunu, harcırah veremediği için, Türkiye'ye getiremez haldedir.

Yine, 20 000 polis vatandaşımızın, tayinlerinden dolayı ödenmesi gereken ödeneklerini ödeyemediği için, tayini yapılamaz hale gelmiştir.

Memurun, yarın için bir kaygısı, bir endişesi var; diyor ki: "Acaba, maaşımı alamayacağım mı" gibi bir kaygıyla iç içe; üzülerek söylüyorum...

Tablo bu değerli arkadaşlar. Bu tabloya hiç kimsenin itiraz etme hakkı yoktur. Dolayısıyla, Anasol-M hükümetinin, aldığı bu yetkiyi yeterince kullanamayacağını, sınırsız bu gücü, asker gücünü, maalesef, halkın güveni olmadığı için ve ciddî şekilde bir boşluk içerdiği için, maalesef, iyi kullanamayacağını, burada, tekrar, altını çizerek belirtmek istiyorum.

Hepinize, en derin sevgi ve saygılarımı arz ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kaya, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, elbette ki, burada müzakerenin bir usulü var. Kürsüdeki hatibin sözlerini takip edebilmemiz için, grupların, sükûnetle dinlemesi lazım. Eğer, konuşan bir sözcü, hakikaten, herhangi bir kişiye ve gruba bir sataşmada bulunursa, ben onun sözünü keseyim; ama, şimdi, karşılıklı konuşunca, ben de bir şey anlamıyorum. Bir muhalefet partisi milletvekili çıkıp da, halkın figanını, dertlerini, acısını burada dile getirirse, iktidar buna tahammül edecek; yani, iktidar olmanın da bir zorunluluğu var, burada dinleyeceksiniz. İktidarsınız, tabiî, iktidar olmanın da dışarıda bazı gücü var; ama, bu da dinlenilmesi gereken bir konu... İktidar, bu Meclisi çalıştıracak.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Sayın Bakan, söz istiyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Konuşacak başka milletvekili arkadaş varsa...

BAŞKAN - Sayın Bakan, bu konuda, milletvekilinin kişisel konuşma hakkı yok.

Meclise biraz geç geldiğiniz için bu konuları fazla... (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başkan, önce, teşekkür ederim; fakat, ben zamanında geldim, herhalde, sizin bazı nedenlerle dikkatinizi çekmemiş olabilir.

BAŞKAN - Hayır, İçtüzük meselesi, İçtüzük ve Anayasa...

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin dış politikasını -bu hadiseyle, son olayla ilgili- konuşmaktayız. Önce, şunu belirtmek istiyorum: Daha önce de belirttiğim gibi, zor günlerdeyiz, güç bir dönemin içerisinden geçmekteyiz ve bunu elbette ve ancak Büyük Millet Meclisimizin desteğiyle, bütün siyasî partilerimizin olumlu, yapıcı katkısıyla, eleştirisiyle geçeceğiz. Biz, bu amaçla, Meclisimize bilgi sunduk, ayrıca, Dışişleri Komisyonumuzun üyelerine bilgi sunduk, muhalefet partilerinin genel başkanlarıyla toplantı yaptık ve bilgi sunduk ve bundan sonra da, her çeşit öneriye ve yapıcı eleştiriye açığız.

Şimdi, ne dedi hükümet, ne oldu, ne gelişti; önce, ona bakmak istiyorum: Hükümet, kendi politikasını, çok açık bir şekilde, topluma ve Meclise sunmuştur. Birincisi, bu politikada, Türkiye, terörizmden çok çekmiş bir ülke olarak, terörizme karşı uluslararası mücadelede ön safta olduğunu söylemiştir, bu mücadeleye öncülük yapan Amerika'nın acısını yüreğinde hissettiğini söylemiştir ve Amerika'yla birlikte bu mücadelede var olduğunu açıklamıştır.

İkincisi, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, ilk günden şunu belirtmiştir: Bu mücadeledeki yerimiz, Türkiye'nin gerçeği ve imkânı boyutunda olacaktır; bu mücadelede bizim en önemli ölçümüz, Türkiye'nin güvenliği ve Türk halkının esenliğidir demiştir.

Üçüncü açıklamamız halkımıza ve bütün dünyaya; terörizmin dini yoktur, coğrafyası yoktur, mazereti yoktur; bunu, ilke olarak koymuştur hükümetimiz. Nihayet, bu büyük mücadelede, bu uluslararası mücadelede, Türkiye Cumhuriyetinin, bütün etkinliğini, birikimini ortaya koyacağını ve bu mücadele içindeki konumunu bütün dost ülkelerle paylaşarak, güçlü bir şekilde duyuracağını söylemiştir.

Peki, buna uyduk mu uymadık mı, hükümetimiz bu söylediklerine sahip çıktı mı çıkmadı mı; ölçü budur. Yoksa, çok afakî bir şekilde, işte, Türkiye iyi iş yapmıyor, Türkiye etkin politika izlemiyor gibi, birtakım, kanıtı olmayan, geçerliliği olmayan sözler söylemek değildir. Mesele bakmaktır; hükümet bu söylediklerini yapmış mıdır yapmamış mıdır, eksik olan nedir, eksik olan nasıl tamamlanır; böyle yaklaşmak lazım.

Biz "terörle mücadelenin ön safında ve bu mücadelenin öncülüğünü üstlenen Amerika Birleşik Devletleriyle birlikte terörizme karşı mücadelede varız" dedik ve hep var olduk. Türkiye gibi, teröre binlerce şehit vermiş bir ülke olarak, terörizme karşı yapılan mücadelede, elbette, biz, ön safta olacağız. Eğer, bunun aksi düşünce mevcutsa onu söyleyin, onu dinleyelim. Biz, ön saftayız, ön safta bir mücadelede yer almaktayız. Burada, bazılarının söylediği gibi, işte, asker yolladık yollamadık, Amerika bizi destekledi desteklemedi gibi bizim öyle bir kaygımız da yoktur. Zaten, hepiniz, herkes biliyor ki, Türkiye'nin, bu mücadelede aldığı yer, bu mücadeledeki ilkesi, dost düşman herkes tarafından saygıyla karışlanmaktadır. Türkiye'nin, bu mücadelede daha fazla olmak istiyorum, bir başka ülkenin hoşuna gitsin gibi bir kaygısı hiçbir zaman olmamıştır ve olmadığı gibi, hâlâ, belki tereddüt var; ama, Amerikası, İngilteresi, herkesin söylediği; birincisi, Türkiye, nasıl istiyorsa, Türkiye, hangi ölçüde istiyorsa o şekilde bu mücadelede yer alacaktır ve bugüne kadar Türkiye'nin politikası, Türkiye'nin tutumu, Amerika Birleşik Devletlerinin Başkanından, Dışişleri Bakanından, büyükelçisinden, birçok başka ülkenin sözcüsüne kadar, herkes tarafından şükranla karşılanmıştır ve Türkiye'ye olan saygı ortaya konulmuştur.

Biz dedik ki, hükümet olarak: "Bu mücadeledeki yerimiz, Türkiye'nin gerçekleri, imkânı boyutunda. Türkiye'nin güvenliği ve halkının esenliği..." Şimdi, eğer, bugüne kadar yer aldığımız mücadelede, biz, Türkiye'nin güvenliğine aykırı bir şey yapmış isek veyahut Türkiye'nin, Türk Halkının, Türk insanının esenliğini tehlikeye düşürecek bir şey yapmış isek, lütfen, onu konuşalım; yanlışımız, eksiğimiz varsa da, öğrenelim açıkçası; ama, böyle, bugün olmaz, yarın istenilirse şöyle yapılır gibi birtakım gerekçelerle hükümete hücum etmek, aslında, tabiî, hükümete değil; ama, Türkiye'ye zarar vermek, şu ortamda yapılabilecek en yanlış iştir.

Biz "terörizmin dini yoktur" dedik ve ilk günden başlayarak, belki de bütün dünyada ilk günden başlayarak, o saçma sapan birtakım dinî sıfatlarla terörizmin tanımlanmasına karşı çıktık. Bunu, hem batımızdaki ülkelerle hem doğumuzdaki ülkelerle yaptık ve eğer, bir ölçüde bu sınırlanmışsa -bir ölçüde diyorum- hükümet, devlet katında -maalesef, toplum, medya katında değil; ama, devlet, hükümet katında bir ölçüde sınırlanmışsa- bu, Türkiye olarak bizim verdiğimiz bu mücadele sayesinde olmuştur ve biz, burada, bu anlayışımızı, bütün, Avrupa Birliği olsun, Amerika Birleşik Devletleri olsun... Üstelik de, tek başına bunu Türkiye yapıyor gibi değil, Ortadoğu'daki müttefiklerimizle, birlikte olduğumuz İslam özellikli toplumların hükümetleriyle konuşarak yaptı Türkiye ve bundan dolayı hepsinden de teşekkür aldık. İslam Konferansında çok sayıda muhatabım geldi ve Türkiye'nin, bu konuda, bütün dünyaya duyurduğu sesten ötürü bize teşekkür etti.

Biz "terörizmin coğrafyası yoktur" dedik ve terörizmin coğrafyasının olmaması da fevkalade önemli bir anlayıştır. Bütün bu anlayışlar, ayrıca, İslam Konferansı Örgütünün son dışişleri toplantısının nihaî bildirisinde yer almıştır. Terörizmin coğrafyası yoktur; yani, senin teröristin kötü, benim teröristim iyi, terörist Afganistan'da ise, hadi üzerine gidelim, terörist, terör merkezî Batı Avrupa'nın bir şehrinde ise, onun üstüne gitmeyelim... Böyle bir şey olmaz. Bizim Türkiye olarak politikamız bu olmuştur ve biz bunu kabul ettirdik, bizim gibi hassasiyeti olan ülkelere.

Bakınız, bu çağımızda terör olayı... Karar, bir ülkede alınıyor, komut, bir başka ülkeden veriliyor; planlama, bir üçüncü ülkede oluyor; finansmanı bir başkasından sağlanıyor, ondan sonra icraat, terörün kendisi dördüncü, beşinci ülkede gerçekleşiyor!.. Amerika'daki olay bunun bir örneği. Amerika'da bu büyük insanlık faciasını yapanlar, bunun kararını nerede alıyor; Afganistan. Peki, finansmanı, planlaması nereden sağlanıyor, planlama nereden yapılıyor; bakıyorsunuz Almanya çıkıyor. İcraat nerede oluyor, terör eylemi nerede gerçekleşiyor; Amerika'da gerçekleşiyor.

Böyle bir ortamda biz şu ilkeyi getirdik: Kalkıp da, terör olayını sanki bir belirli coğrafyaya özgüymüş gibi, bir Asya ülkesine özgüymüş gibi veyahut bir Ortadoğu ülkesine özgüymüş gibi getiremezsiniz. Bu Asya'da olsun, Avrupa'da olsun, şu ya da bu ülkede planlamasını yapan bulunsun, bu, aynı olaydır ve terörün coğrafyası olamaz. Hatta, bir de örnek verdik. Üstelik de, yanlış bir şekilde hepimize hakaret olan, efendim, bu, İslam terörizmi vesaire diyenlere dedik ki: Peki, bu olayın finansmanını Hıristiyan bankerlerin yaptığı ortaya çıkar ise o zaman ne diyeceksiniz? İslam terörü, Hıristiyan terörü, ortak girişim olarak mı bunu isimlendireceksiniz? Böyle bir şey olmaz ve bunu anlattık.

Terörün mazereti yoktur. Bunu ısrarla ısrarla konuştuk. Hükümet politikası buydu ve bunu yaptık. Eksiğimiz varsa, söyleyiniz. Terörün mazereti şöyle olmaz; efendim, bu terörist eylem öylesine ulvî duygularla yapıldı ki, öylesine idealler için yapıldı ki, öylesine mecburiyet altında gerçekleşti ki, eh, bunun mazereti olabilir! Bu, maalesef, Batı Avrupa'da zaman zaman etkili olan anlayıştır. Türkiye olarak bunu dünya önünde bütün çıplaklığıyla anlatan biz, bunun kabul edilemeyeceğini, terörün hangi koşul altında olursa olsun mazeretinin bulunamayacağını hep söylüyorduk. Şimdi çok daha etkili bir şekilde herkese hatırlatmaktayız, belli ölçüde kabul ettirmekteyiz. İşte Birleşmiş Milletlerin 1373 sayılı kararı.

Bütün Avrupa hükümetleri nezdinde Türkiye'nin girişimleri oluyor ve Türkiye olarak, terör hukukunun nasıl olması gerektiğini anlatmaktayız. Göreceğiz, daha şimdiden bir şey söylenemez; ama, Avrupa Birliğinde, bana göre, ilk kez ciddî tanımlar yapıldı. İcraatı görmek istiyoruz. Tanımın yapılması, kararın alınması yeterli değil; ama, bu yapıldı. Birleşmiş Milletlerde, Hindistan Dışişleri Bakanıyla geçenlerde görüştük. Hindistan, terörün tanımı konusunda fevkalade önemli bir girişimde bulunuyor, çok ciddî bir hazırlık yapıyor. Birleşmiş Milletlerin önümüzdeki toplantısında, Türkiye, Hindistan gibi ülkeler, bana göre, ilk kez istedikleri şekilde, doğru şekilde karar alma imkânını buluyorlar.

Biz, hükümet olarak, uluslararası dayanışma dedik, Türkiye'nin buna katkısından bahsettik, etkin olmaya çalışacağız dedik. Peki, bunu yaptık mı, yapamadık mı meseleye bu boyutta bakmak lazım, bunu eleştirmek lazım eksiğimiz varsa.

Şunu söyleyeyim: Türkiye, olayın daha ilk gününden başlayarak, ilgili olduğu bütün devletlerle, hükümetlerle ilişki kurmak suretiyle, hem etkili olmuştur hem de uluslararası dayanışmanın, özellikle bu konunun sorumluluğunu taşıyan bakanlıkların -adalet bakanlıklarının, içişleri bakanlıklarının- bir araya gelmesinde etken olmuştur.

Ne yaptık; örneğin, etkili olduk mu, olmadık mı? İslam Konferansı Örgütünün toplantısını yaptık. 56 ülke... İslam özellikli, İslam toplumunun temsilcisi olan 56 dışişleri bakanı bir araya geldik. Toplantıda Türkiye'nin önerisi kabul edildi; toplantıda, benim deminden beri size arz ettiğim, dini yoktur, coğrafyası yoktur terörün, terörün mazereti yoktur; bunlar girdi o deklarasyona. Bundan dolayı, Katar'ından, Ürdün'ünden, Afrika'sına kadar, Türkiye, kutlama aldı; bundan dolayı, Amerika'sından, Avrupa Birliğinde Fransa'sına kadar, Türkiye, kutlama aldı. Tabiî ki, Türkiye etkindir, tabiî ki, güçlüdür ve tabiî ki, Türkiye haklıdır; haklı olduğu için bunları başardı.

Peki, bizim etkinliğimiz olmadı mı? Avrupa Birliği ile İslam Konferansı Örgütünün bir araya gelip, öyle, uydurma "medeniyetler çatışması" falan değil, medeniyetlerin ahengini, uyumunu görüşmesi... Türkiye olarak bu öneriyi yaptık ve bu öneri, büyük ölçüde, daha şimdiden kabul gördü. İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreteri, bunu, bütünüyle desteklediğini açıkladı. Avrupa Birliğinde konuştuk, sıraya dizildi ülkeler, bizim bu önerimizi benimsediklerini belirtmek ve desteklemek için. Fransa, Belçika, Yunanistan, Almanya, Macaristan, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, İtalya, Malta; bütün bu ülkelerin temsilcileri, adaylar ve üyeler toplantısında, Türkiye'nin önerisini desteklediklerini ve bu yolda çalışılmasını talep etti.

Biz bunları yaptık; böyle, birbirimizi mi ikna ediyoruz, sadece Türk basınındaki olumlu yazılardan mı bahsediyoruz; bütün dünya, Türkiye'nin bu mücadeledeki yerini ve önemini gördü. Sadece son günlerin bazı yayın organlarından kesitler aldım. Örneğin, BBC'nin haberleri... Ne deniyor: "Türkiye en öne geçiyor, Türkiye en öne adım atıyor." Ne deniyor bir başka haberde, aynı yayın kuruluşunda, İngiliz Dışişleri Bakanının Türkiye'de bulunduğu sırada söylediklerine atıfta bulunularak: "Türkiye ne yapacaksa, kendisi karar verecek. Türkiye'nin bu mücadelede öncü bir rolü mevcuttur ve Türkiye, kendi kararını, kendi katkısını, katılımını kendisi yapacaktır." Yine, bir başka İngiliz yayınında... Hani deniyor ya Afganistan'da acaba yeterli hassasiyeti göstermekte miyiz?.. Benim sözlerimi almış İngiliz yayın organı ve şöyle diyor: "Biz, şundan emin olmalıyız: Afganistan Halkının, Afganistan'daki kardeşlerimizin, bu kargaşa döneminden yaralanmaksızın, kaybetmeksizin çıkması ve Afgan Halkının iyiliği, esenliği için, hepimizin, elinden gelen her şeyi yapması lazım. Türkiye olarak bu, bizim sorumluluğumuzdur; bu, bizim talebimizdir." Bunu biz söylüyoruz, İngiltere'nin en muteber yayın organları bunu tekrar ediyor.

Etkinlik... En son temaslarımız: "Afganistan'daki acıların dindirilmesi için Türkiye, Orta Asya'daki ülkelere kardeşçe önerisini getirdi." Bu da Reuters'ın verdiği bir haber.

Bunları çoğaltabilirim. En son gene bugünkü İngiliz gazetesi Financial Times'ta kocaman bir haber: "Türkiye'nin dışpolitikası giderek daha iddialı ve daha etkili oluyor."

Sayın milletvekilleri, Türkiye olarak, biz, bu büyük mücadelede, halkımızın isteği doğrultusunda, Meclisimizin iradesi çerçevesinde, insanlığa karşı olan yükümlülüğümüz içerisinde elimizden gelen her şeyi yapmaktayız. Burada eksiğimiz olmaz mı; olabilir. Lütfen, o eksikleri söyleyin, bu mücadelenin daha iyi yapılması için öneriniz mevcutsa, önerinizi söyleyin; ama, kalkıp da, burada, Türkiye'yi dünya önünde küçük düşürtecek, Türkiye'yi yönetenleri küçük düşürtecek lafların tek bir sonucu vardır; Türkiye'ye zarar vermektir, bu büyük mücadeleye eksi getirmektir. (DSP sıralarından alkışlar)

Birkaç eleştiriye değinmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, gruplarınız konuşmadı; bu nedenle, size 5 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

ABD bizden niye asker istemedi diye hükümet dövünmekteymiş!.. Buna cevap vermeyi bile gerekli görmemekteyim (DSP sıralarından alkışlar)

"Ortadoğu, Ortaasya ve Kafkasya'da yokuz" demek için, insafa sığınmak lazım. Türkiye, son yıllarda, Ortadoğu'da, her zamankinden daha fazla mevcuttur. İsrail-Filistin meselesinde Türkiye, barışçı bir yöntem bulunması için, barışçı bir yaklaşımın gelişmesi için etkili bir şekilde yer almıştır; Türkiye'nin yaptıkları da, Ortadoğu meselesinin taraflarınca, her ikisi tarafından övgüyle anlatılmıştır. Sayın Arafat, bütün muhabirlere, dünya ajanslarının muhabirlerine benim yanımda demeç vermiştir. Yani, daha fazla nasıl olalım?..

"Kafkasya" diyorsunuz... Gürcistan'a olsun, Azerbaycan'a olsun, her türlü yakınlaşmayı sağladık, her türlü beraberliği sağladık, bunu daha da ileriye götüreceğiz. Ortaasya aynı şekilde.

Evet, söylenilen doğrudur; bir sayın üye belirtti, Türkmenistan'ın Cumhurbaşkanı, işte "niye siz daha çok buraya gelmiyorsunuz" demiştir. Bu, bir iyiniyetli sitem olarak alınabilir. Sayın Cumhurbaşkanı zaten çok şakacı bir kişidir, şakacılığıyla bütün dünyada tanınır; ama, elbette bundan bizim de bir şey çıkarmamız lazım. (SP ve DYP sıralarından gülüşmeler) Çok haklı değil belki; çünkü, bizim Cumhurbaşkanımız olsun, çok sayıda bakanımız olsun, özellikle ekonomik işbirliği konularında, bütün Ortaasya ülkelerine ve Türkmenistan'a gitmiştir, ben de ayrıca gittim; ama, biz bunu ciddiye aldık daha dikkatli bakacağız o da ayrı bir konudur.

Türkiye, teslimiyetçi tavır göstermekteymiş ve çantada keklikmiş!.. İnsaf; hangi teslimiyetten bahsetmektesiniz? Geçmişteki bazı hadiseleri, geçmişteki, belki, teslimiyetçi olan yaklaşımları, lütfen, bize yakıştırmayın. Bizim hükümetimiz, bugüne kadar hiçbir konuda teslimiyetçi davranmamıştır; hiçbir konuda, böyle "çantada keklik" gibi tanımlarla ifade edilecek tutum içinde olmamıştır. Bizim hükümetimiz her konuda Türkiye'nin menfaatı demiştir, Türk Halkının menfaati demiştir, Türk halkının esenliği demiştir; ama, asla teslimiyetçi olmamıştır ve Türkiye'nin kimliğini, gururunu, tarihini, kültürünü her düzeyde her şekilde savunmuştur. Onun için, lütfen, geçmişte yapılan eksiklerle, yanlışlarla bizim bugünümüzü karıştırmayınız. (DSP sıralarından alkışlar)

Bazı söylenenleri cevaplamıyorum... "basiretsiz", "bilgisiz"... Yani, bunlar yakışık almıyor. Kimse kimseye karşı böyle şeyler söylememesi gerekir düşüncesindeyim. Canımı sıkan bir iki söze de izninizle cevap vereceğim ve konuşmamı o şekilde tamamlamak istiyorum.

Şimdi, herkes herkesi eleştirebilir; hakaret demiyorum, iftira demiyorum; ama, eleştirebilir; ancak, herhalde, bazı konularda eleştirilemeyecek insanlarımız vardır hepimizin içinde, her partide.

Şimdi, kalkıp da Türkiye'nin şerefini, her vesileyle, her alanda, zamanı geldiğinde, bütün birleşen büyük devletlere karşı; zamanı geldiğinde, kanla boğulmak isteyen Kıbrıs'ta müstevliye karşı korumuş olan, savunmuş olan ve Türkiye'nin onurunu, hepimize örnek olacak şekilde her zaman üstlenmiş olan, gerçekleştirmiş olan Başbakan Sayın Bülent Ecevit'e "sömürge valisi" diyen, ancak iftira etmektedir, ancak hakaret etmektedir ve bütün o iftira ve hakaret, bunun sahibine geri döner. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Kendi Başbakanına, kendi hükümetine hakaret etmek, iftirada bulunmak; birincisi, bir çapsızlık örneğidir. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İkincisi, Türkiye'ye kötülük etmektir.

Burada, biz, hepimiz, hükümetimiz, Meclisimiz, partilerimiz, bakanlarımız, Dışişleri Bakanlığımız şuna çalışıyoruz; yani, Türkiye'nin iyiliği olsun; Türkiye, bu büyük badirede, hem kendi kimliğiyle, hem kendi düşüncesiyle öne çıksın; Türkiye, buradan kendisine zarar getirebilecek olayların dışında dursun.

Bunun için biz çalışırken, biliniz ki, Türkiye'ye yapılabilecek en büyük kötülük, Türk Halkına, Türk insanına yapılacak en büyük kötülük, çıkıp da hükümete hakaret etmektir, Başbakana hakaret etmektir. Bilelim ki, biz, bu zor dönemden geçecek isek -ki, elbette geçeceğiz- bunu, birliğimiz, bütünlüğümüz içinde yapabiliriz. (DSP sıralarından alkışlar)

Bugün Mecliste...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) 1 dakika Sayın Başkan; müsaade ederseniz, şimdi bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) Biz, bu büyük kargaşadan, hem insanlık için hem o sözü edilen fukara Afgan Halkı için hem Türkiyemiz için en iyi şekilde bu zor dönemden geçecek isek -ki, geçeceğiz elbette- bunu, hükümetimizle, Meclisimizle, muhalefetimiz ve partilerimizle birlikte yapabiliriz.

Ben, bu bilinçle konuşmaktayım. Dış siyaseti bu bilinçle yönlendirmekteyim ve sizlerden bu konuda da yardım istemekteyim, destek istemekteyim.

Hepinize saygılar, sevgiler sunmaktayım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Herhalde dünyayı fethetmişiz de bizim haberimiz yokmuş biraz;  herhalde, eksik bilgimizden dolayı!.. (DSP sıralarından "ayıp, ayıp"sesleri; gürültüler)

Canım, bir latife edelim yani... Ne oldu; ne dedik yani?.. Ne dedik; anlamadım?!.

ZEKİ EKER (Muş) Nasıl konuşuyorsun? Sen Başkanvekilisin; ayıp, ayıp...

BAŞKAN - Hayır, size ne dedim... Yani, burada sizin tepkinizi çekecek bir şey söylemedim; herhalde lafı anlamadan tepki gösteriyorsun.

Sayın milletvekilleri, Başbakan Ecevit hakkındaki (11/19) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, önergenin gündeme alınıp alınmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Önergenin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergenin gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)  SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi. (6/820)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün ilgili maddesine göre gündemden çıkarılıp, yazılı soru haline dönüşmüştür.

2. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/821)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de, daha önce üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrilmiştir.

3. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi. (6/823)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrilmiştir.

4. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı (6/824)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 3.7.2000

                                                        Mehmet Bekâroğlu

                                                                                 Rize

Sorular:

1- Bakanlık olarak Rize'de yürüttüğünüz projeler nelerdir?

2- 2000 yılı rakamlarıyla mevcut projelerin toplam bedeli ne kadardır?

3- 2000 yılı itibariyle projelerde gerçekleşen yatırım miktarı ne olmuştur?

4- Projelerin bir an önce tamamlanabilmesi için 2000 yılında sağlanan ödenek miktarı yeterli midir? Yeterli değilse ödeneklerin artırılması için bir çalışma yapmakta mısınız?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu'nun Adalet Bakanlığının Rize İlinde yürütülen projelerine ilişkin (6/824) esas numaralı soru önergesine cevap vermek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Rize İl merkezinde cezaevi yapımına uygun 50 dönüm büyüklüğünde arsa temin edilememesi nedeniyle, Pazar İlçesinde bulunan ve Bakanlığımıza tahsis edilen 37 260 metrekare yüzölçümlü taşımaz üzerine cezaevi yapımı, 1999 yılında yatırım programına alınmıştır. Bu yere L-1 tipi cezaevi yapımı planlanmaktadır. Projenin toplam bedeli henüz tam olarak belli olmayıp, 90 milyar Türk Lirası artı KDV bedel karşılığında uygulama projesi çizdirilmiştir. Söz konusu yatırımla ilgili ödenek, 4301 Sayılı Ceza İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanunla oluşturulan İşyurtları Kurumu bütçesinden karşılanmaktadır. Anılan cezaevi inşaatı çok yakın bir zamanda ihaleye çıkarılacaktır.

Öte yandan, Rize İli adalet sarayı, 1998 yılında yatırım programına alınmış olup, proje bedeli 2001 yılı birim fiyatlarıyla 2 trilyon 135 milyar Türk Lirasıdır. 2001 yılı genel bütçesinden 1 trilyon Türk Lirası ödenek aktarılan ve ihalesi Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından yapılan Rize Adalet Sarayı inşaatına başlanmış olup, kaba inşaatı devam etmektedir.

Yüce Meclisin bilgilerine arz ederim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru cevaplandırılmıştır.

5. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'nun, Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/827)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 3.7.2000

                                                        Mehmet Bekâroğlu

                                                                                 Rize

Sorular:

1- Bakanlık olarak Rize'de yürüttüğünüz projeler nelerdir?

2- 2000 yılı rakamlarıyla mevcut projelerin toplam bedeli ne kadardır?

3- 2000 yılı itibariyle projelerde gerçekleşen yatırım miktarı ne olmuştur?

4- Projelerin bir an önce tamamlanabilmesi için 2000 yılında sağlanan ödenek miktarı yeterli midir? Yeterli değilse, ödeneklerin artırılması için bir çalışma yapmakta mısınız?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'nun Rize İlinde yürütülen projelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızdan sorduğu soruya, hükümetimiz adına cevaplarını arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Rize İlindeki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın yatırımları şöyledir:

Rize Pazar prefabrike dispanser inşaatı proje tutarı 400 milyar lira olup, 2001 yılı ödeneği 1 milyar lira olduğundan ihale edilmemiştir.

Rize Çayeli Hastanesi genel onarımı 2001 yılı ödeneği 445 milyar lira olup, fizikî gerçekleşme yüzde 84'tür; iş devam etmektedir.

Rize Hastanesi genel onarımı 2001 yılı ödeneği 100 milyar lira olup, fizikî gerçekleşme oranı yüzde 49'dur; iş devam etmektedir.

Rize Hastanesi tıbbî atık ve su deposu yapılması 2001 yılı ödeneği 150 milyar lira olup, fizikî gerçekleşme yüzde 63'tür ve iş devam etmektedir.

Rize Hastanesi asansörleri yenileme ve onarım işi 2001 yılında bitirilmiştir.

Rize Sigorta Müdürlüğü dış cephe ve çatı onarımı işi 2000 yılında bitirilmiştir.

Rize Sigorta Müdürlüğü ıslak hacim onarım işi 2000 yılında bitirilmiştir.

2001 yılında Rize İli yatırımlarımız için bugüne kadar tahsis edilen ödenek 696 milyar lira olup; ayrıca, Rize Çayeli Hastanesi onarımı için 400 milyar lira, Rize Hastanesi genel onarımı için 100 milyar lira olmak üzere 500 milyar lira ilave ödenek talebimiz Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına iletilmiştir.

Bilgilerinize saygıyla arz ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Bekâroğlu, kısa bir açıklama yapın efendim.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yaklaşık iki sene önce vermiş olduğum Rize'deki yatırımlarla ilgili soru önergelerimden 2 tanesine, iki sene sonra sayın bakanlarım cevap verdiler; kendilerine çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, öyle sanılır ki, Rize'ye devlet yatırımı yağmaktadır; ama öyle değildir. Rize'de devlet yatırımı sanıldığından da çok azdır. Devlet yatırımını bir tarafa bıraktık, Rize'nin tek geçim kaynağı olan çay da tüketildiğinden dolayı, insanlar, gerçekten, Rize'de, Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi, geçim sıkıntısı çekmektedirler. Dolayısıyla, Ankara'da neler oluyor bunu merak ediyorlar. Bu sebepten dolayı, Ankara'da olup bitenleri bizlerin aracılığıyla öğrenmek istiyorlar.

O nedenle, bu sözlü soru önergelerimize sayın bakanlarımız cevap verdikleri için teşekkür ediyorum; ancak, daha 48 sorumuz cevapsız kaldı, onların cevaplarını ne zaman kim verecek? Rize'ye kim el atacak, onu da bekleyip göreceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bekâroğlu.

Onlar, yazılı olarak size cevap verilecek efendim, merak etmeyin.

Soru cevaplandırılmıştır.

6. – Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, Talim ve Terbiye Kurulunun  yabancı dil öğretim etkinlikleri programı konusunda  aldığı  bir karara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (6/828)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                        Agâh Oktay Güner

                                                                          Balıkesir

Soru:

Talim ve Terbiye Kurulu, yabancı dil eğitimini ilköğretimin ilk sınıflarında ve okul öncesinde başlatan, öğretilen dilin kültürel unsurlarının yoğunluklu içeriğine sahip yabancı dil öğretim ve etkinlikleri programını 32 sayılı kararıyla kabul etmiştir.

1-Anadillerini henüz tam özümseyememiş çocuklara, kültürel objeler kullanılarak yabancı dil eğitimi verilmesinin pedagojik temeli var mıdır?

2-Karar alınırken, dilbilimi ve eğitimbilim otoritelerinin görüşü alınmış ve bilimsel bulgulardan yararlanılmış mıdır?

3-Kararda, özel okul sahiplerinin baskı grubu olarak rolü nedir?

4-Karar, Millî Eğitim Temel Kanunun hükümlerine uygun mudur?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

Süreniz 5 dakika efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner'in sorularına cevap vereceğim; keşke, kendisi de burada olsaydı da dinleseydi.

"Talim ve Terbiye Kurulu, yabancı dil eğitimini ilköğretimin ilk sınıflarında ve okul öncesinde başlatan, öğretilen dilin kültürel unsurlarının yoğunluklu içeriğine sahip yabancı dil öğretim ve etkinlikleri programını 32 sayılı kararıyla kabul etmiştir. Anadillerini henüz tam özümseyememiş çocuklara, kültürel objeler kullanılarak yabancı dil eğitimi verilmesinin pedagojik temeli var mıdır?"

Bu soruya cevabımız şöyle: Okulöncesi Eğitim Kurumları ve İlköğretim Okulu Yabancı Dil Öğretim Etkinlikleri Çerçeve Programı ve bu Programın kabulüne ilişkin kararda, "o dili konuşan milletin kültürel objeleri kullanılarak yabancı dil eğitimi verilmesi" ifadesi yer almamaktadır; ancak, programın son bölümünde yer alan "Öğretmenin Rolü" başlıklı bölümün 18 inci maddesinde "öğretilen dilin ülkesine ait motifleri, oyun, şarkı, tekerleme, basit şiir, bilmece, bulmaca, sözcük oyunları vb. derslerde işleyebilmeli ve o ülkenin çocuk kültürünü araştırabilmeli, sentez yapabilmeli ve bunu, yabancı dil dersinin öğretimine de yansıtabilmelidir" ifadesi yer almaktadır.

Bu maddede, öğretmenin hangi donanımlara sahip olması gerektiği vurgulanmış ve bu bilgilerden yoksun olan yabancı dil öğretmenlerinin dil öğretiminde yetersiz kaldığı ve kelimelerle dilin ait olduğu kültürün yüklediği anlamı kavrayamaması nedeniyle etkili bir yabancı dil eğitimini gerçekleştiremediği, bu yüzden de, öğrencilerin, kullanılabilir seviyede işlevsel bir yabancı dil öğrenemedikleri bilinen bir gerçektir.

2 nci soruda "karar alınırken, dilbilimi ve eğitimbilim otoritelerinin görüşü alınmış ve bilimsel bulgulardan yararlanılmış mıdır" denilmektedir. Evet, söz konusu karar alınırken, dilbilimi ve eğitim bilimi alanında otorite sayılan pek çok resmî, sivil kurum ve kişilerin görüşü alınmıştır.

3 üncü sıradaki "kararda, özel okul sahiplerinin baskı grubu olarak rolü nedir" sorusunun cevabına gelince: Kararın alınmasında herhangi bir baskı söz konusu değildir. Esas amaç, Millî Eğitim Temel Kanununda belirtilen;

1-Genellik ve eşitlik

2-Ferdin ve toplumun ihtiyaçları

3-Yöneltme

4-Eğitim hakkı

5-Fırsat ve imkân eşitliği

ilkeleri doğrultusunda devlet okullarında okumakta olan öğrencilerimize, özel eğitim öğretim kurumlarının en büyük ayrıcalığı olan yabancı dil eğitimini verebilmektir.

Özel öğretim kurumlarında okumakta olan öğrenciler, yabancı dil eğitimi ve öğretimini, yönetmeliklerinin "Uygulamalar" bölümü (b) bendi gereğince, okullarında yabancı dil eğitimini zaten almaktadırlar. Söz konusu karar, velilerden gelen yoğun isteklerle, günümüz şartlarında toplumun ihtiyaçları doğrultusunda alınmış olup, devlet okullarında öğrenim görmekte olan öğrencilerimiz de, böylece, erken yaşta yabancı dille tanışıp, öğrenmeye başlayabilecektir.

Karar, Millî Eğitim Temel Kanunu hükümlerine uygun mudur?

Programların, Millî Eğitim Kanununda belirtilen, Türk Milletinin millî, ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren fertler yetiştirilmesi hususundaki genel amaçlarına aykırı olması mümkün değildir. Söz konusu programda öğretimi hedeflenen konular, titizlikle belirlenmiştir.

Bu yabancı dil eğitiminin amaçları arasında, yukarıda sözü edilen niteliklerdeki unsurlara ters düşecek herhangi bir olumsuzluk da söz konusu değildir. Ayrıca, söz konusu program, öğrenci velisinin istemesi, okul ve kurumlarının eğitim programlarının uygun olması ve bu durumun, il, ilçe millî eğitim müdürlüklerince de onaylanmasıyla uygulamaya konulabilecektir.

Saygılarımla. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru cevaplandırılmıştır efendim.

7. – Bursa  Milletvekili Faruk Çelik'in, Bulgaristan'dan gelen soydaşların bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/829)

BAŞKAN  - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu  soru önergesi, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, gündemden çıkarılıp yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

8. – Bursa  Milletvekili Faruk  Çelik'in, Bursa ilinin demiryolu bağlantısının ne zaman kurulacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi(6/830)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

9. – Bursa  Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa-İznik İlçesinin içme suyu sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/831)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

10. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa-Yenişehir Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/832)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

11. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa İlinin hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/834)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

12. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Bursa İlinde eğitime katkı payı olarak toplanan paralara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (6/835)

BAŞKAN - Soruyu cevaplayacak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                     Faruk Çelik

                                                                               Bursa

1- Bursa İlimizden eğitime katkı payı olarak ne kadar para toplanmıştır?

2- Bursa'dan toplanan paralardan ne kadarı Bursa için harcanmıştır?

3- Şu ana kadar kaç derslik yapılmıştır? Ne kadar daha derslik yapmayı düşünmektesiniz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 5 dakika efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik, Bursa İlimizden eğitime katkı payı olarak ne kadar para toplandığını soruyor. Bu soruya, 4306 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 1997 yılından itibaren, yıl yıl, ayrı ayrı cevap vereceğim.

Bursa İlinde, 4306 sayılı Kanun gereği, Maliye Bakanlığınca, 1997 yılında 756 142 820 000 lira, 1998 yılında 2 500 114 657 000 lira, 1999 yılında 2 879 329 380 000 lira, 2000 yılında 5 739 574 450 000 lira; 2001 yılında -eylül ayı sonu itibariyle- 3 010 981 058 000 lira olmak üzere, toplam 14 886 152 365 000 lira, eğitime katkı payı toplandığı tespit edilmiştir.

"Bursa'dan toplanan paralardan ne kadarı Bursa'ya harcanmıştır" diye sorulmaktadır. 4306 sayılı Kanun gereğince toplanan ve Maliye Bakanlığınca Bakanlığımız bütçesine özel ödenek kaydedilen paralar, o ile tahsis edilmiş paralar değildir; eğitime katkı payı amacıyla, bütün Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak paralardır. Buna rağmen, ben "bu paralardan Bursa'ya ne kadar harcanmıştır" sorusuna şöyle cevap veriyorum: 18 Ekim 2001 tarihi itibariyle, merkezden ihale edilerek gerçekleştirilen ilköğretim okulları için yapılan harcamalar hariç olmak üzere, 20 240 409 000 000 liralık kısmı Bursa İli için harcanmıştır; yani, 14 trilyon lira gelir elde edilmiş, 20 trilyon lira -sadece il bütçesine gönderdiğimiz para- harcanmış.

"Şu ana kadar kaç derslik yapılmıştır; ne kadar daha derslik yapmayı düşünmektesiniz" diye sorulmaktadır. İl İlköğretim Kurumları Yapım Programı çerçevesinde, 1998 yılında 586; 1999 yılında 220; 2000 yılında 102 olmak üzere, toplam 908 derslik hizmete verilmiş olup, 2001 yılı için yapımı planlanan 383 derslik de, yılsonu itibariyle hizmete verilmeye çalışılacaktır. Ayrıca, Bakanlığımızca, merkezden, 1998 yılında ihalesi yapılan 328 derslik hizmete verilmiş olup, 2000 yılında ihalesi yapılan 355 dersliğin 2001 yılında hizmete verilmesi planlanmaktadır.

Saygıyla arz ederim. (DSP, MHP, ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru cevaplandırılmıştır.

13. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, CEP telefonu baz istasyonlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/837)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

14. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, afet kapsamına alınan yerlerin tespitinde uygulanan kriterlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi  (6/843)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrasına göre gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

15. – Samsun  Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun-Bafra yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/845)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Soru ertelenmiştir.

16. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Ayvacık-Suat Uğurlu Barajının yapımı ile kaçak bina durumuna düşen yapılara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (6/846)

17. –  Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, koruma görevi yapan personel sayısına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (6/874)

18. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, koruma görevi yapan polis memurlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve İçişleri Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (6/885)

BAŞKAN - Sayın İçişleri Bakanımız, gönderdiği tezkereyle, gündemin 16, 38 ve 45 inci sıralarında bulunan soruları birlikte cevaplandıracağını belirttiği için, bu soruları birlikte okutacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için delaletlerinizi arz ederim.

                                                             Musa Uzunkaya

                                                                            Samsun

1- Ayvacık Suat Uğurlu Barajının yapımı öncesinde yörede yapılmış bulunan binalar, barajın yapımı ile kıyı kenar çizgisi içinde kalarak 3194 sayılı İmar Kanunu gereğince kaçak yapı durumuna düşmüştür. 3621 sayılı

Kıyı Kanunu ve 3194 sayılı İmar Kanunlarında gerekli değişikliklerin yapılarak, ilçedeki hükümet konağı, 2 cami ve yaklaşık 200 binayı ilgilendiren bu duruma bir çözüm bulmayı düşünüyor musunuz?

2.- Mevcut durumun aynen devamı halinde, mağdur bina ve arsa sahiplerinin ne şekilde hareket etmelerini önerirsiniz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen'in sözlü cevap vermesine delaletinizle arz ederim.                                  23.10.2000

                                                             Musa Uzunkaya

                                                                         (Samsun)

1.- Yurt içi ve yurt dışında koruma görevi yapan personel sayısı ne kadardır?

2.- Devletin korunmasını istediği, ancak, resmî sıfatı, üst düzey devlet görevi olmayan kimseler var mıdır; varsa, korunmalarını gerektiren sebepler nelerdir?

3.- İşadamı, sanayici, holdingci, bankacı, gazete sahibi, köşe yazarı, tiyatrocu, sendikacı, ses ve sinema sanatkârı gibi insanlardan korunmasına polis tahsis edilen var mıdır; varsa, kimler olduğu, kaçar adet korumalarının bulunduğu ve korunma gerekçelerini açıklar mısınız?

4.- Emekli bürokrat ve devlet adamlarına kaçar koruma ve araba tahsis edilmekte ve bunların bütçeye yıllık maliyeti ne kadardır?

5.- Adayı olduğumuz Avrupa Birliği ülkelerinde koruma uygulaması bizimkiyle uygunluk arz etmekte midir; benzerlik arz etmiyorsa, Bakanlık olarak alternatif çalışmanız var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, İçişleri Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

                                                            Ayşe Nazlı Ilıcak

                                                                        (İstanbul)

Sorular:

1.- Kaç polis memuru "koruma" olarak çalışıyor?

2.- Kimleri koruyorlar?

3.- Bu korunanlar arasında işadamları, gazete patronları ve yazarlar var mı? Varsa, isimlerini ve her birine isabet eden koruma sayısını verebilir misiniz?

4.- Bir polisin devlete maliyeti nedir?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

Size 15 dakika süre verdim; hepsini bir arada cevaplandırırsınız.

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce, Sayın Musa Uzunkaya'nın 16 ncı sıradaki soru önergesi...

Konuyla ilgili olarak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından alınan 13.10.2000 tarihli yazıda Anayasanın 43 üncü maddesinin "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl, akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir" hükmü gereğince, deniz, tabiî ve sunî göl ve akarsu kıyılarıyla bu yerlerin etkisinde kalan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini bozmadan koruma ve toplum yararlanmasına açık kamu yararı doğrultusunda kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla 3621 sayılı Kıyı Kanununun çıkarıldığı,

Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 4 üncü maddesinde de, tabiî ve sunî göllerde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenen maksimum su kotunun kıyı çizgisi oluşturacağının hükme bağlandığı,

Bu doğrultuda yapılacak bir kıyı kenar çizgisinin, adı geçen genel müdürlükçe belirlenen maksimum su kotunun altındaki bir kottan geçmesinin mümkün olmadığı,

Suat Uğurlu Baraj Gölü kıyı kesimine ait kıyı kenar çizgisinin de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce bildirilen maksimum su kotu dikkate alınarak tespit edildiği ve 22.2.1993 tarihinde 3 adet pafta üzerinde, 14.3.1996 tarihinde de 1 pafta üzerinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca onaylandığı,

Kıyı kenar çizgisine esas teşkil eden maksimum su kotunun, aynı zamanda su seviyesinin ulaşabileceği sınırı da gösterdiği,

Bu bağlamda onaylanan kıyı kenar çizgisine göre, kıyıda kalan alanların (arazi ve binalar) her an göl sularının altında kalabileceği,

Baraj yapımından önce yasa ve yönetmelikler çerçevesinde ruhsat alınarak yapılmış olan yapıların, baraj yapımıyla belirlenen kıyı kenar çizgisine bağlı olarak kaçak yapı durumuna düşmesinin söz konusu olmadığı,

Bahse konu bölgede, öncelikle kıyı kenar çizgisine bağlı olarak yapılmış bir imar planı yok ise, bu planların yaptırılıp, plana göre sahil şeridinde kalan taşınmazların 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesi uyarınca arazi ve arsa düzenlenmesinin yapılması, kıyıda kalan özel mülkiyete konu arazilerle ilgili tapu iptal işlemlerinin ise, Kıyı Kanununun uygulanmasına dair yönetmeliğin 10 uncu maddesi gereğince defterdarlıkça yürütülmesi gerektiği belirtilmiştir.

Diğer taraftan, ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan kaçak ve ruhsatsız yapılaşmayla hazine arazilerinin yağmalanması konusunda mülkî amirlerin ve diğer ilgili mercilerin görev ve yetkilerini kararlılıkla uygulaması hususunda, Bakanlığımca yapılan 4.8.1999 tarihli ve 21.6.2000 tarihli genelgeler valiliklere gönderilmiştir.

Kaçak ve ruhsatsız yapılaşma konusundaki genelgeyle, bu hususta yapılan işlemlerin üçer aylık periyotlarla Bakanlığıma bildirilmesi istenmiş olup, uygulamalar da titizlikle takip edilmektedir.

Arz ederim.

BAŞKAN - Böylece, gündemin 16 ncı sırasındaki soru cevaplandırılmıştır efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) - 38 inci sırada bulunan, yine, Sayın Musa Uzunkaya tarafından, Başkanlığınıza, tarafımdan cevaplandırılması için sunulan sözlü soru önergesine cevap veriyorum.

Ülkemizde koruma hizmetleri, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesine istinaden Başbakanlıkça çıkarılan Koruma Hizmetleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde yürütülmekte olup, yakın koruma hizmetini yerine getiren, ülke genelinde 2 700, yurtdışında ise 357 personelin bulunduğu; resmî sıfatı üst düzey devlet görevi olmayan, yakını gereği korunan 64, basın mensubu 36, belediye başkanı 34, yabancı misyon temsilcisi 25, bankacı, serbest meslek kuruluşları, vakıf ve dernek başkanları ve benzeri gibi meslek gruplarından 31, parti il ve ilçe başkanı 16, avukat 11, sendika başkanı 7, itirafçı 4, işadamı ve işletme sahibi 71 kişi olmak üzere toplam 299 kişi, Koruma Hizmetleri Yönetmeliğine göre korunmaktadır.

Ses ve sinema sanatçılarının terör hedefi olmaları durumunda, haklarında, Koruma Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine göre koruma tedbiri alınmakta; ancak, şu anda, söz konusu meslek dalında koruma kararıyla korunan herhangi bir şahsın bulunmadığı; korunan şahıslara uygulanan ve tamamen koruma amaçlı tedbirlerin, ilgili komisyonların araştırması sonucu, terör örgütlerinin hedefi haline gelen ve sürekli terör örgütlerinin hedefi olabilecek şahısların can ve mal güvenliklerinin sağlanması için, Anayasanın 5 ve 17 nci maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesi gereğince devletin yetkili kıldığı birimlerce alınmaktadır.

Emekli 114 bürokrat ve 45 devlet adamının korunması için 46 araç tahsis edilmiş, 326 koruma personeli görevlendirilmiştir. Bu uygulamanın bütçeye yıllık maliyeti hakkında kesin bir rakam vermek mümkün olmamakla birlikte, 1.1.2001-7.7.2001 tarihleri arasında, araçlar, yaklaşık 70 000 litre yakıt tüketmiştir.

Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde, özel güvenlik teşkilatı personelinden yakın koruma hizmetlerinde görevlendirilmesini de öngören 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması Hakkında Yasayla ilgili tasarı da, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündemindedir.

Böylece, bu soruyu da cevaplamış oldum.

BAŞKAN - Evet, 38 inci sıradaki soru da cevaplandırılmış oluyor.

45 inci sıradaki soru efendim...

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) - 45 inci sıradaki, İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nazlı Ilıcak tarafından Başkanlığınıza sunulan, tarafımdan cevaplandırılması istenen sözlü soru önergesine cevap veriyorum.

1 inci sorusunun cevabı: Ülkemizde koruma hizmetleri, biraz önce de belirttiğim gibi, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesine istinaden, Başbakanlıkça çıkarılan Koruma Hizmetleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde yürütülmekte olup, koruma hizmetini yerine getiren -burada, bina koruması da dahil- ülke genelinde 2 934 personel bulunmaktadır. Biraz önceki 2 700'e bina korumaları dahil değildi, onun için 2 934.

2 nci sorusunun cevabı: Koruma altında bulunan şahıslar eski cumhurbaşkanları, eski başbakanlar, eski bakanlar kurulu üyeleri, orgeneral, oramiraller, general, amiral ve bunların emeklileri, askerî hâkim ve savcılar ile devlet güvenlik mahkemesi başkanı, üyesi ve devlet güvenlik mahkemesi başsavcıları, devletin üst düzey kademelerinde görev yapmış siyasiler ile bürokratlar, işadamları ve işletme sahipleri ile basın mensuplarından oluşmaktadır. Takdir edersiniz ki, isim isim vermek mümkün değil.

3 üncü sorusunun cevabı: Yurt çapında, koruma kararıyla korunan işadamı, gazeteci ve yazarların sayısı 107'dir.

4 üncü sorusunun cevabı: Genel hizmet kadrosu 9'un 1 inci derece kademesindeki polis memurunun aylık brüt maaşı 592 070 000 lira olup, yıllık 7 104 840 000 liradır. Bir yıllık melbusat gideri ise 323 527 680 lira olmak üzere, yıllık maliyet, toplam 7 428 367 690 liradır; ancak, burada, yeri gelmişken belirtmek istiyorum; polisimizin, gerek koruma hizmetlerinde gerek sokakta görev yapan polisimizin bu kadar az maaşla çalışacak takati de kalmamıştır.

Bu vesileyle, Yüce Meclisin de bu konuda desteklerini esirgemeyeceğini ümit ediyor ve polisimizin özlük haklarının en kısa sürede düzeltilmesi gerektiğini Yüce Meclisin bilgilerine arz ediyorum.

Teşekkür ederim. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Zaten, polisler de, her gittiğimiz yerde "ekonomik güçlerimiz çok düşük, bizim maaşlarımızı artırın" diyorlar; biz de bu vesileyle aracı olduk.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Bakan polislerle ilgili kanun tasarısı getirsin, her manada destek veririz.

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Teşekkür ediyorum.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Samimî söylüyorum...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, kısa bir açıklama yapacaksınız sanırım...

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum ve yeniden başladığınız görevde de başarılar diliyorum.

Şimdi, Sayın Bakanıma da, suallerime cevap verdikleri için teşekkür ediyorum. Ancak, tabiî, bize, meri olan kanunlardan bahsettiler. Kıyı kenarla alakalı, İmar Yasasında var olan sıkıntıdır bu. Yani, mantıken, bizim zaten talebimiz, Sayın Bakanımızdan ve hükümetten, mevcut yasanın değişimini sağlamaktır. Öyle ki, siz, bir yerde baraj (gölet) yapıyorsunuz; gölün sıfırında olan binaları, gölü yaptığınız dönemde istimlak etmiyorsunuz; bilahara, göl oraya geldiği için vatandaşa diyorsunuz ki, sen evini gölün kenarına kurdun... Halbuki, elli senelik bina -yeni gelen göl vesilesiyle, kıyı kenarı tecavüz etmiş- bundan dolayı yıkım veyahut da gayri kanunî duruma düşüyor. Mesela, Ayvacık'ta vatandaşımızın büyük bir kesimi... Bakın, şurada Sayın Kaymakamın yazısı elimde. Oradaki bir vatandaşımızın Cumhurbaşkanına vaki olan şikâyeti de elimde. Diyor ki vatandaş, şimdi, ben, buraya... Ayvacık Hükümet Binası, Kıyı Kenar Çizgisi Kanununa göre yasak bölgededir ve yıkılması talep edilmektedir. Aynı zeminde bulunan 2 cami yıkılmak istenilmektedir. 70'ten fazla bina, yeni ruhsat talebinde, tecavüz ettiğiniz alandan dolayı imar alamazsınız, müsaade alamazsınız tehdidiyle karşı karşıyadır. Bunun, hiç, aklî olma, hukukî olma mantığı var mı?! Yasanız var... Deniz değil ki bu. Gölü yaptınız, gölün kenarına ev düştü, bina düştü... İstimlak edin vaktiyle. İstimlak da yapılmadı. Dolayısıyla, Ayvacık ve benzeri birçok ilimiz veya yeni barajların kenarındaki kasabalarımız, köylerimiz aynı sıkıntıyı çekiyor. Bahis konusu olan yasaların bir an önce değiştirilmesi ve konuya müsamahayla yaklaşılması gerekmektedir diye düşünüyoruz.

Diğer taraftan, korumayla ilgili olan hususlarda, Türkiye'de, bilemiyorum tabiî, biz, Avrupa Birliğiyle, gerek Sayın Nazlı Ilıcak Hanımefendinin gerekse benim önergelerimde, özel korumada, zannediyorum Batı ülkeleri ücret mukabili koruma sağlıyorlar, bizde, bu, tamamen devlet gideriyle oluyor. Yani, bakın, bir taraftan polisimizin maaşının yetersizliğinden bahsediyor Sayın Bakanımız ve Parlamentodan da destek istiyor; doğrudur, sayısal olarak sıkıntı var, ücret bazında sıkıntı var; hükümetin değerli üyesidir, özellikle ücret konusunda kanun tasarısını bir an önce getirsinler, hemen Parlamentodan geçirme sözünü muhalefet olarak biz de veriyoruz; ancak, özelde, Batı ülkeleriyle kıyaslandığında, ücretlerin nasıl ödendiği hususu, kanaatimce -benim açımdan- netlik kazanmamıştır; ama, açıklamasından dolayı teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir açıklama yapma hakkınız var; isterseniz 5 dakika süre verebilirim.

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkanım, Sayın Uzunkaya yasama organının üyesi; evvela, kanunda kıyı kenar çizgisiyle ilgili bir aksama varsa, burada, milletvekili olarak da, bu yasa önerisini yapabilir, verebilir; ancak, hükümetin üyesini olarak, bu yasadaki değişiklikleri -bilhassa Ayvacık'ta su altında kalan arazi ve binalarla ilgili- Başbakanlığa tekrar ileteceğim, yazı yazacağım. Ancak, şu anda, zaten -benim de belirttiğim gibi- burada, çok titizlikle, İçişleri Bakanlığımızın yaptığı genelgeler uyarınca takip edilmekte ve şu anda da, oradaki uygulamada, yönetmeliğin 10 uncu maddesi gereğince defterdarlıkların bu işi yürüttüğünü biraz önce belirtmiştim.

Ben, koruma hizmetleriyle ilgili, Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde, Türkiye'deki koruma hizmetlerinin de, özel güvenlik teşkilatı personelinin yakın koruma hizmetlerinde kullanılması veya eğer biz gönderirsek, bunun masraflarının alınması yolundaki yasa tasarısının da Meclisin gündeminde olduğunu söyledim. Burada, hep beraber, elbirliğiyle bu yasayı çıkaracağız.

Ancak, ben arkadaşlarımın, özellikle polisimizin içinde bulunduğu şartlar konusunda gösterdiği duyarlılığa teşekkür ediyorum.

Önümüzdeki günlerde, Bütçe Kanunu Tasarısı gelecek. Plan ve Bütçe Komisyonunda da, 6 Kasımda, İçişleri Bakanlığının bütçesini görüşeceğiz. Orada da, polisin özlük haklarının düzeltilmesiyle ilgili tekliflerimiz olacak, İçişleri Bakanlığı olarak tekliflerimiz olacak. Ayrıca da, eğer, orada, Plan ve Bütçe Komisyonunda buna muvaffak olamazsak, Plan ve Bütçe Komisyonundan hemen sonra, hazırlamış olduğumuz kanun tasarısını hükümete sevk edeceğiz. Onu da sevk edemezsek, milletvekili sıfatımla, buradaki arkadaşlarımla, polisin özlük hakları konusunda hazırlamış olduğumuz yasa tekliflerini Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getireceğiz.

Ben, arkadaşlarımızın ve Sayın Başkanımızın bu konudaki duyarlılığına teşekkür ediyorum. Bunu, inşallah, polislerimizin, bu yıl, özlük hakları konusundaki dertlerinin biteceği olarak yorumluyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. Sayın Başkanım, size de, müsamahanızdan ötürü teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun Sayın Bakanım.

Böylece, gündemin 16, 38 ve 45 inci sıralarındaki sorular cevaplandırılmıştır.

19. – Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, başörtülü vatandaşların kamu kurum ve kuruluşlarının tesislerine ve dershanelere alınmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (6/847)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet  Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                        Alaattin Sever Aydın

                                                                            Batman

Sorular:

Basından edinilen bilgilere göre, kamu kurum ve kuruluşlarındaki dinlenme tesisleri ve özel dershanelerde başörtülü vatandaşlarımızın içeri alınmamasına ilişkin haberler çıkmaktadır.

Soru 1- Söz konusu kurum, kuruluş ve dershanelerde yapılan bu yasaklamalar hangi kanun ve yönetmelik çerçevesinde yapılmıştır?

Soru 2- Bu uygulama insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması anlamını taşıyor mu? Taşıyorsa, uygulamalar hakkında bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

Soru 3- İnancından dolayı başörtüsü takan vatandaşlarımız irticacı mıdır?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

Süreniz 5 dakika efendim.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Batman Milletvekili Sayın Alaattin Sever Aydın'ın, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'e yöneltmiş olduğu (6/847) esas numaralı sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Anayasamızın "cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin laik bir devlet olduğu, 4 üncü maddesinde, cumhuriyetin niteliklerinin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği öngörülmüştür.

Anayasanın başlangıç bölümünde ise, hiçbir faaliyetin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak, kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilmektedir.

Öte yandan, kamu kurum ve kuruluşlarında uyulması gereken esas ve usuller, kanunlar veya kanunlara dayanılarak çıkarılan tüzük ve yönetmeliklerle düzenlenmekte ve uygulanmaktadır. Bu bağlamda, kamu kurum ve kuruluşları ile eğitim kurumlarında uyulması gereken kılık ve kıyafet esasları, çıkarılan yönetmeliklerle belirlenmiştir. Buna göre, Anayasamızın yukarıda belirttiğimiz hükümleri doğrultusunda, kamu kurum ve kuruluşları ile eğitim kurumlarında, cumhuriyetin temel niteliklerini hedef alan, siyasal bir simge özelliği taşıyacak nitelikte kılık ve kıyafete izin verilmemesi yönündeki kurallar, hükümetimiz döneminde de uygulanmaktadır. Kadınların ve genç kızlarımızın özel yaşamlarında giyim ve kuşamlarına karışma ise, kesinlikle söz konusu değildir.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Sever, yerinizden, kısa bir açıklama yapabilirsiniz.

Buyurun efendim.

ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Teşekkür ederim Sayın Başkan

Sayın Başkanım, benim sorduğum soruyla ilgili, yakından uzaktan bir cevap alamadım. Bir sefer, laiklik ilkesinden, Anayasanın değiştirilemez maddelerinden, Sayın Bakan bahsettiler; biz, bunu kabul ediyoruz. Benim sorduğum soru şudur: Dinlenme tesislerine, bir kişinin, bir memurun, bir işçinin annesi, kız kardeşi, çalışamayan bir kişi gidip dinlenemeyecek mi? Başörtüsüyle, o normal olan vatandaş dahi oraya giremeyecek mi? Benim sorduğum soru budur. Laiklik prensibi, yok efendim siyasî simge veya dini alet etme gibi sorular değildir.

BAŞKAN - Belirttiğiniz bir yer var mı?

ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Var efendim, dinlenme tesisleri.

BAŞKAN - Dinlenme tesisi de, çok dinlenme tesisi var...

ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Dinlenme tesisleri... Soru bu. Özellikle, kamu kurum ve kuruluşlarındaki dinlenme tesisleri diyorum ve özel dershaneler diyorum. Şimdi, burada, Sayın Bakan bundan hiç bahsetmedi. Bu bir.

Yine, 3 üncü soruya cevap alamadım. İnancından dolayı başörtüsü takan vatandaşlarımız irticacı mıdır?

BAŞKAN - O soru, cevaplandırılacak bir soru değil; çünkü, bu, kabul edilemez bir şey.

ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) - Hayır efendim. Şimdi, laiklik ilkesinden bahsediyoruz, şundan bundan bahsediyoruz, Anayasanın değişmez prensiplerinden bahsediyoruz. İnanç ve insan haklarına aykırı mıdır, değil midir? İnanç özgürlüğüne aykırı mıdır? İnsan haklarına aykırı mıdır, değil midir? Bunları ben öğrenmek istemiştim; ama, maalesef, hiçbir cevap alamadım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, isterseniz 5 dakika içerisinde cevap verebilirsiniz.

Buyurun.

DEVLET BAKANI RECEP ÖNAL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, çok özet cevap vermeye çalıştım ve burada, yasalar yanında çeşitli kuruluşların yönetmelik ve tüzüklerinden de söz ettim. Dinlenme tesisleri ve özel dershaneleri düzenleyen, buralardaki faaliyeti düzenleyen belirli yönetmelik ve iç kurallar var. Bunlar neyi öngörüyorsa... Dinlenme tesisinde, yönetmelik hangi kıyafetle girilip girilemeyeceğini düzenliyorsa, gayet tabiî, bütün vatandaşlar ona uymak zorundadır. Özel dershanelerle ilgili yönetmeliklerimiz de var, Millî Eğitim Bakanlığının çıkardığı; bunlara uymak zorundayız.

Dolayısıyla, söylediğim gibi, her şeyin temeli, başörtüsünün simge olarak kullanılıp kullanılmamasında. Yoksa, vatandaşlarımız, neyi nasıl yapacağına kendileri karar verirler; ama, belirli kurallara uymak kaydıyla.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz efendim; soru cevaplandırılmıştır.

20. – Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin çıraklık yaygın eğitim programından çıkarıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı (6/848)

BAŞKAN - Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                        Alaattin Sever AYDIN

                                                                            Batman

Sorular:

Soru 1- Çıraklık yaygın eğitim kurumlarında din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin kaldırıldığı doğru mudur?

Soru 2- Şayet doğru ise, buralarda hizmet veren öğretmenlerimiz başka yerlere nakledilmekle mağdur edilmeyecekler midir?

Soru 3- Buralarda öğrenim görenler dinî bilgileri nereden öğrenebileceklerdir?

Soru 4- Bunu uygulamakla hedefinize ulaşabilecek misiniz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Batman Milletvekilimiz Sayın Alaattin Sever Aydın'ın sorularının dördüne birlikte cevap vereceğim.

Türkiye'de, meslekî ve teknik eğitim, meslekî örgün eğitim, meslekî yaygın eğitim ve çıraklık eğitimi şeklinde yapılandırılmıştır.

Çıraklık eğitimi, tarihsel süreç içerisinde, meslek elemanı yetiştiren en eski yöntemlerden birisidir. Çıraklık eğitimi, okul ve iş hayatının işbirliğiyle gerçekleştirilen bir meslekî eğitim türüdür. İlköğretimlerini tamamlamış ve okul sistemi dışına çıkmış gençleri mesleğe hazırlamaya yöneliktir.

Çıraklık eğitimi, günümüzde, 3308 sayılı Meslekî Eğitim Kanunu ve bu kanuna dayalı olarak çıkarılan yönetmeliklere göre yürütülmektedir.

4306 sayılı Yasayla ilköğretimin sekiz yıla çıkarılmış olması, daha önce beş yıllık ilkokula dayalı olarak yürütülen çıraklık eğitiminin, programların ilköğretimde okutulan dersler dikkate alınarak, yeniden düzenlenmesini gerektirmiştir. Her yurttaşımızın tamamlaması gereken sekiz yıllık temel eğitim, bireylerin daha ileri eğitim ve öğretimleriyle hayat boyu sürecek bir öğrenmenin ve insan gelişiminin gerektirdiği temel unsurları kapsamaktadır.

1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 12 nci maddesinde belirtildiği gibi, din kültürü ve ahlak bilgisi, ilk ve ortaöğretimde zorunlu dersler arasında okutulmaktadır. Bakanlığımız, öğrencilerimizin manevî varlığının gelişmesi için uygun şartları hazırlama görevine gereken önemi vermektedir. Bu kapsamda, ilköğretim din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretim programları, ilköğretim bütünlüğü içerisinde geliştirilmiş, 2000-2001 öğretim yılından itibaren uygulanmaya konulmuştur.

Akademik çevrelerin de katılımıyla kurumsal işbirliği içerisinde hazırlanan din kültürü ve ahlak bilgisi programlarıyla, gençlerimizin meslekî ve sosyal yaşamlarında doğru, dürüst ve ahlaklı vatandaş olmalarının yanı sıra, karşılaşabilecekleri sorunlara karşı bilinçli ve dirençli olarak yetiştirilmeleri amaçlanmıştır. Bu nedenle, ileride ortaöğrenimine devam etmeyecek, çıraklık eğitimine girecek bireylerin ihtiyaç duyacakları her türlü din kültürü ve ahlak bilgisi konuları, ilköğretimin din kültürü ve ahlak bilgisi programı içinde yeterince verilmektedir.

Çıraklık eğitimi, bireyleri, her yönüyle toplum hayatına hazırlayan, zorunlu ilköğretimden sonra yapılan bir eğitim türüdür. Meslekî eğitimin yöntemi, türü, ortamı ve uygulama biçimi ne olursa olsun, bazı ilkelerin dikkate alınması ve meslekî standartların korunması gerekmektedir.

3308 sayılı Yasa, çıraklık eğitiminin, teorik ve pratik eğitimin birbirini tamamlayacak şekilde planlanıp yürütülmesi hükmünü getirmektedir. Bu bağlamda, 1.8.2000 tarihinde kararlaştırılan ders dağıtım çizelgesi içerisinde yer alan derslerin tamamı, çırakların iş dünyasına başarılı bir meslek adamı olarak hazırlanmaları, 3308 sayılı Çıraklık ve Meslekî Eğitim Yasasında tanımı yapılan ustalık formasyonunu kazanmaları ve örgün programlara yatay ve dikey geçiş yapabilmelerine yönelik olarak hazırlanmıştır.

Öğrencilerimizi çağın koşulları ve toplumumuzun ihtiyaçlarına göre yetiştirmek temel hedefimizdir. Eğitim programlarının temelleri, Atatürk'ün eğitimle ilgili görüşleri, Anayasa, yasalar, kalkınma planları ve şûra kararları doğrultusunda yapılandırılmaktadır.

Çıraklık eğitimi alanındaki tüm çalışmalar, belirtilen ilkeler doğrultusunda, gençlerimize bir meslek kazandırmak ve onları geleceğe en iyi şekilde hazırlamak amacına dönük olarak yapılmaktadır.

"Bu uygulamalarla hedefinize ulaşabilecek misiniz" sorunuza, evet, bu uygulamalarla, biraz önce sözünü ettiğim, Yüce Atatürk'ün ilkeleri, görüşleri, Anayasa, yasalar, kalkınma planları ve şûra kararları doğrultusunda yapılandırdığımız bu eğitimde mutlaka hedefe ulaşacağız.

Ayrıca, 2000-2001 eğitim yılından önce de çıraklık eğitim merkezlerinde din kültürü ve ahlak bilgisi branşında kadrolu öğretmen bulunmadığından, bu alanda herhangi bir öğretmenin mağduriyeti de söz konusu değildir.

Saygılarımla. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Herhalde, soru cevaplandırılmış oldu.

Böylece, hem çalışma süremiz hem de soru cevaplandırma süremiz doldu.

Sayın milletvekilleri, bu itibarla, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Ekim 2001 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 18.58

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.