DÖNEM : 21 CİLT : 65 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 114 üncü
Birleşim 7 . 6 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMA IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un, fındık taban fiyatlarına
ilişkin gündemdışı konuşması 2.- Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz'ün, Samsun'da fındık alanlarının
tespiti ve sökülen fındık bahçelerine ilişkin gündemdışı konuşması 3.- Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan'ın, Hatay'ın sorunları ve
Hatay'daki sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- İstifa eden ve istifası kabul edilen Sadettin Tantan'dan boşalan
Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler'in vekâlet etmesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 113 üncü
maddesi gereğince uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/842) 2.- Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın (6/849) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/390) C) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış ekonomik program ve uygulamalarla ülke
ekonomisinde krize ve yoksullaşmaya yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent
Ecevit hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/14) V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :
527) 2.- Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı : 669) 3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 5.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 6.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı
: 675) 7.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı
: 676) 8.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komis-yonları Raporları (1/753,
1/690) (S. Sayısı : 685) 9.- Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve
Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma
Komisyonları Raporları (1/698) (S. Sayısı : 579) 10.- Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/806) (S. Sayısı : 608) 11.- Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları
Raporları (1/393) (S. Sayısı : 89) 12.- Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/470) (S. Sayısı : 348) 13.- Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonları Raporları (1/638) (S. Sayısı : 635) 14.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun
Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/418, 2/87) (S. Sayısı : 683) VI.- SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI 1.- Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, merkez teşkilâtında yapılan
yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4096) 2.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sivil Toplum Kuruluşları
Birliğinin statüsüne ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın
cevabı (7/4170) 3.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sağlık Eğitim Vakfı ve
Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfının statülerine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/4173) 4.- Konya Milletvekili Lüfi Yalman'ın, DGM Savcısı Talat Şalk hakkında
soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami
Türk'ün cevabı (7/4234) 5.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, meslek lisesi
mezunlarının fakültelere devam etmelerine yönelik çalışma olup olmadığına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4242) 6.- Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, Afyon -Sandıklı-Karadirek
Beldesi Tarım Kredi Kooperatifinde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/4252) 7.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Rusya'dan helikopter
alınacağı yolunda basında çıkan haberlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî
Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/4259) 8.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, milletvekillerinin
telefonlarının dinlendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/4282) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak sekiz oturum yaptı. Antalya Milletvekili Osman Müderrisoğlu'nun, Kutlu Doğum Haftası
münasebetiyle, Hazreti Muhammed'in hayatına, Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan'ın, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanuna, İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Recep Önal; Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, köy ve mahalle muhtarlarının
sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına da
Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, Cevap verdi. Yüksel Yalova'nın istifasıyla boşalan Devlet Bakanlığına, İçişleri
Bakanı Sadettin Tantan'ın, İçişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in, Devlet Bakanlığına, İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu'nun, Atanmalarının, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113 üncü
maddeleri gereğince uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin, (6/1482) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği
bildirildi. Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya ve 19 arkadaşının, bor
madenlerinin stratejik ve ekonomik değerinin saptanması ve özelleştirilmesi
durumunda ortaya çıkacak sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden NATO Savunma Koleji
öğrencileri 98 inci dönem kıdemli müdavimlerine, Başkanlıkça "hoş
geldiniz" denildi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısının
(1/851) (S. Sayısı : 669) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından, Ertelendi; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Basın
Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/705) (S. Sayısı : 682) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı
açıklandı. Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz da, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç'in, Şahsına sataşmada bulunması nedeniyle bir konuşma yaptı. 7 Haziran 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime 03.30'da son verildi.
II. – GELEN
KÂĞITLAR 7.6.2001
PERŞEMBE Tasarılar 1. - 17.8.1999 ve
12.11.1999 Tarihlerinde Meydana Gelen Depremlerden Zarar Görenlerin Vergi
Borçları ve Vergi Cezalarının Terkini ile Vergi Usul Kanunu, Katma Değer
Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı (1/869) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.6.2001) 2. - Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/870) (İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 1.6.2001) 3. - 1990 Tarihli
Petrol Kirliliğine Karşı Hazırlıklı Olma, Müdahale ve İşbirliği ile İlgili
Uluslararası Sözleşme ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/871) (Çevre ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
4.6.2001) 4. - Türkiye
Cumhuriyeti ve Portekiz Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/872) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 30.5.2001) Teklifler 1. - Ankara Milletvekili Uluç Gürkan ve 14 Arkadaşının;
Umumî Hıfzısıhha Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/778) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.2001) 2. - İzmir
Milletvekili Işılay Saygın'ın; Orman Kanununun 2 nci Maddesinin B Bendine Bir
Hüküm Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/779) (Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.5.2001) Tezkere 1. - Van
Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/841) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.6.2001) Raporlar 1. - Aydın Milletvekilleri Bekir Ongun ile Ali
Uzunırmak'ın, Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önerge (2/284) (S. Sayısı:
699) (Dağıtma tarihi: 7.6.2001) (GÜNDEME) 2. - Adana
Milletvekilleri M. Halit Dağlı, Musa Öztürk ve Ali Halaman'ın, Bir İl Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınmasına İlişkin Önergesi (2/495) (S. Sayısı: 700) (Dağıtma tarihi :
7.6.2001) (GÜNDEME) 3. - Ordu Milletvekili Sefer Koçak ve 10 Arkadaşının,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/565) (S. Sayısı: 701) (Dağıtma tarihi:
7.6.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergeleri 1. - Kocaeli
Milletvekili Mehmet Batuk'un, Ziraat Bankası'nın denetlenmesi için açılan
denetim ihalesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4461)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001) 2. - Sinop
Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sinop'un 2000-2001 yılları vergi rekortmenlerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4462) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.6.2001) 3. - Karabük
Milletvekili Mustafa Eren'in, Ulaştırma Bakanlığına yapılan açıktan
atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4463) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.2001) 4. - Adıyaman
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Van'daki Vartan Oteline ilişkin Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4464) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001) 5. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, basında çıkan Irak topraklarında Kürt devleti kurulduğu
iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4465)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001) 6. - Karaman
Milletvekili Zeki Ünal'ın, bor madeni üretimine ilişkin Devlet Bakanından
(Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi
(7/4466) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001) 7. - Hatay
Milletvekili Mustafa Geçer'in,
çıkarılmak istenilen Tütün Yasası ile ilgili çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/4467) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.6.2001) 8. - Hatay
Milletvekili Metin Kalkan'ın, kütüphanelerde Darwin'in kitaplarına yer
verilmesinin nedenine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/4468)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001) 9. - Hatay
Milletvekili Metin Kalkan'ın, Hatay-Belen-Sarımazı Mahallesindeki orman
alanlarının imha edildiği iddiasına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4469) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001) 10. - Sakarya
Milletvekili Nezir Aydın'ın, fındık ekim alanlarına ve üretimine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4470) (Başkanlığa geliş tarihi
: 6.6.2001) 11. - Hatay
Milletvekili Metin Kalkan'ın, Darwin teorisinin üniversitelerde okutulma
nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4471) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.2001) 12. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Antakya ve
çevresinde meydana gelen son sel felaketinden sonraki çalışmalara ilişkin
Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4472) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.2001) 13. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Rum Patriğinin
ülkemizde düzenlediği ayinlere ve faaliyetlerine ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4473)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001) 14. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, IMF'den alınan
krediler ile iç ve dış borçlara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı
soru önergesi (7/4474) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001) Gensoru
Önergesi 1. - Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan,
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış
ekonomik program ve uygulamalarla ülke ekonomisinde krize ve yoksullaşmaya yol
açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında Anayasanın 99 uncu ve
İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/14) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.6.2001) (Dağıtma tarihi : 7.6.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati:
14.00 7 Haziran
2001 Perşembe BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz
efendim. Gündeme geçmeden önce üç muhterem arkadaşıma gündemdışı
söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, fındık tabanfiyatları konusunda söz
isteyen Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'a aittir. Buyurun Sayın Enginyurt. (MHP sıralarından alkışlar) IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un,
fındık taban fiyatlarına ilişkin gündemdışı konuşması CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; fındık tabanfiyatlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Öncelikli olarak 57 nci hükümetin fındık politikası son
yıllarda ve 2000 yılında, fındık üreticisini memnun edecek düzeyde
gerçekleşmiştir, bundan dolayı 57 nci hükümete yörem adına teşekkür ediyorum;
lakin, 2001 fındık sezonunun geldiği bu günlerde, özellikle tabanfiyatlar
konusunda ciddî tartışmalar başlamıştır. Buğday tabanfiyatının açıklanmasından
sonra, birileri, bu tabanfiyatın IMF'ye verilen niyet mektubunun delinmek
anlamına geldiğiyle birlikte başlatılan, âdeta bir bardak suda kopartılan
fırtınalarla, önümüzdeki günlerde diğer ürünlere verilecek tabanfiyatlar
konusunda, sanki önü kesilmek istenmektedir. Fındık, bugün, Türkiye'ye, 700 milyon dolar ihracat
geliriyle, en önemli girdilerden birisini sağlayan bir üründür. 700 milyon
dolar ihracat geliriyle yaklaşık 7 milyar dolar refah payı yaratmakta ve bu
yarattığı refah payından alınan vergiler hesaplandığı takdirde, fındığa ödenen
150-200 milyon dolar civarındaki rakam, kendiliğinden vergilerden tahsil
edilmektedir. Bu sebeple, fındığın bu sene belli bir seviyede
tutulması gerekir diye düşünüyorum. Fındık tabanfiyatını Türkiye'nin
belirlediği, özellikle Fiskobirlik'in belirlediği gözönüne alınırsa, hükümetin,
önümüzdeki günlerde, fındık tabanfiyatını açıklaması ve desteklemesi, yerinde
bir karar olacaktır. Aksi takdirde, bugün 1 dolar 70 sent seviyesinde olan
fındık, 40-50 sent seviyelerine düşecek ve bundan da ülke ekonomisi çok büyük
kayıplar yaşayacaktır. Bu, hadisenin ekonomik boyutudur ve hadisenin bir de
sosyal boyutu vardır ki, onu da burada dile getirmek istiyorum. Gazeteler,
işadamları, fındık tabanfiyatları, buğday tabanfiyatları, pamuk tabanfiyatları,
şekerpancarı tabanfiyatları açıklandığı zaman, feryadı figan ediyorlar,
"IMF'ye verilen niyet mektubu delindi" diyorlar. Şunu herkesin iyi
bilmesi gerekir ki, üreticiye verilen para, hiçbir niyet mektubunu delmez.
Üretici, köyünde, mezrasında -kente göçü bir kenara bırakıp- bu ülke
ekonomisine bir şeyler kazandırmak için gayret göstermektedir. Bugün, birçoğumuzun köyde yaşamayı bile göze alamadığı
ortamda, bu üreticiler, köylerinde, bütün zor şartlara rağmen üretim
yapmaktadırlar. Bu fiyatlar, bu insanlara sosyal tazminat olarak kabul
edilmelidir. Eğer, bu insanlara bu fiyatlar verilmezse ve köyde üretim durur,
köylü kente göç ederse, bunun maliyeti daha büyük olur. Köyden kente göç, yeni
okul, yeni hastane, yeni belediye, velhasıl yeni kaynaklar demek olacağından
dolayı, yeni işsizlik alanları demek olacağından dolayı, büyük ekonomik
maliyetler getirir. O sebeple, bu insanlara verdiğimiz fiyatlar üzerinde,
lütfen, tartışma yapılmasın. Bu, niyet mektubunun veya başka bir şeyin
delinmesi değildir. Bu konuda basın da samimî davranmamaktadır. Buğday
tabanfiyatı düşük verilse, fındık tabanfiyatı düşük verilse, her ne kadar
muhalefet "basın hükümeti destekliyor" dese de, basın "çiftçi
perişan, çiftçi mağdur edildi, ücretler çok düşük açıklandı" şeklinde
manşet atmakta; ama, ne yazık ki, aynı basın, 164 000 lira fiyat açıklandığında
"eyvah, niyet mektubu delindi, Tarım Bakanı niyet mektubunu deldi,
böylelikle ekonomik program sekteye uğrayacak" şeklinde yazarak, 57 nci
hükümete çatmaktadır. Bu, çifte standarttır. Bu çifte standardın çiftçimize
layık görülmemesi gerekir. Dolayısıyla, 2001 yılı fındık tabanfiyatı açıklanırken,
açıklanacak olan tabanfiyatın ve yapılacak desteklemenin, fındık üreticisine
verilen bir nimet olmadığının, bunun, Karadeniz'in o dağlarında, hiç kimsenin
yaşama imkânı bulamayacağı ortamlarda, her zor şartta yaşamayı seçen insanlara
bir sosyal tazminat olduğunun idraki içerisinde bu fiyat desteklenmeli, en iyi
şekilde açıklanmalı ve Türkiye'de nüfusun yaklaşık yüzde 40-45'ini oluşturan bu
insanlara karşı, 57 nci hükümet vazifesini yerine getirmelidir diyorum. Tekrar ifade ediyorum, verilen fiyatları, işadamları,
gazeteciler, köşe yazarları, niyet mektubunu, ekonomik programı, hiçbir
şekilde, delmek olarak görmesinler. Kendilerine verilen milyarlarca doların
bahsinin bile yapılmadığı Türkiye'de, çiftçiye verilenleri eleştirenler art
niyetlidir, bu ülke insanını sevmemektedirler. Türkiye, çiftçinin, köylünün,
esnafın olduğu kadar işadamının da ülkesi ise, öyleyse, bu ülkede hep birlikte
el ele vermeliyiz, birlik ve beraberlik içerisinde bu ülkenin kalkınmasına
destek olmalıyız diyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Enginyurt. Gündemdışı ikinci söz, Samsun'da fındık alanlarının
tespiti konusunda söz isteyen, Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz'e aittir. Buyurun Sayın Açıkgöz. (DSP sıralarından alkışlar) 2.- Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz'ün,
Samsun'da fındık alanlarının tespiti ve sökülen fındık bahçelerine ilişkin
gündemdışı konuşması YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; seçim bölgem Samsun'da fındık alanlarının tespiti ve sökülen
fındık bahçeleriyle ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlarım. Değerli arkadaşlarım, 24 Nisan 2001 tarih ve 24382
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, Samsun'un batı
tarafı olan 19 Mayıs İlçesi, Bafra İlçesi, Alaçam ve Yakakent İlçeleri fındık
alanları tespiti dışında bırakılmıştır. Bu hususun gözden kaçırıldığı
kanaatindeyim. 57 nci hükümetimiz bu hususu derhal gözden geçirmeli ve dört
ilçemizi bu mağduriyetten kurtarmalıdır diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, sadece 19 Mayıs İlçemizin 21
köyünde fındık üretimi yapılmakta, 9 köyü ise sadece fındıktan geçim
sağlamakta, 920 çiftçi ailesi sadece fındık parasıyla ayakta durmaktadır. Yine,
sadece bu ilçemizin 14 149 dekar fındık bahçesi mevcuttur. Yıllık üretimi 1 216
tondur ve bu alanlar yüzde 30 ilâ yüzde 80 meyilli arazi olup, erozyonu da
önlemektedir. Yine, Bafra İlçesinin yamaç bölgelerinde bulunan 30 köyü fındık
alanlarıyla kaplı olup, 10 000 dekar araziyi kaplamaktadır ve yılda 1 477 ton fındık üretmektedir. Burada da,
584 çiftçi ailesi fındık mahsulüyle geçinmektedir. Ayrıca, kararın 4 üncü maddesinde belirtilen yüzde 6
eğim durumu da göz önüne alındığında, yukarıda belirttiğim ilçelerin köylerinin
eğimleri yüzde 30 ile yüzde 80 arasında değişmektedir. Uzun yıllardır
fiskobirlikin teşvikiyle fındık üretimi yapan bu köylerimiz, şimdi ne
yapacaklar diye düşünüyorum; çünkü, bu köylerin başka ürün alternatifi yoktur. Değerli arkadaşlarım, fındık, tarım sektöründe,
dışsatımda ve döviz girdilerimizde daima önplanda yer almış ve halen, ürün
dışsatımında ön sırayı işgal etmektedir; hatta, bazı yıllar, birinci sırayı
almaktadır. Yukarıda açıklamaya çalıştığım üzere, ülkemiz, dünya
fındık üretiminin yüzde 65'ini, dünya dışsatımının yüzde 70'ini tek başına
sağladığı gibi, dünyanın en kalite fındıkları da ülkemizde yetişmektedir; ama,
bugün, ne yazık ki, fındık ithal eden bir ülkeyiz; bu, çok üzücü bir olaydır. Bugün, Avrupa Birliği ülkelerinde fındık üretimi yok denecek
kadar azdır. Bu nedenle, Avrupa Birliği, İtalya ve İspanya'ya, fındık
üretmeleri için teşvik vermektedir. Ülkemizin en fazla fındık üretiminde ise, Karadeniz
Bölgesi yer almaktadır. Karadeniz Bölgesi deyince, sadece, Doğu Karadeniz veya
Rize akla gelmemeli. Karadeniz Bölgesi, doğusundan batısına kadar fındık
bölgesidir. Hal böyle olunca, bakıyoruz, Orta Karadeniz, Samsun'un 4 ilçesi,
Bakanlar Kurulu kararıyla fındık ekimi dışına çıkarılıyor. Bu yanlışlıktan
derhal dönüleceği kanaatindeyim. Başında da söylediğim gibi, 57 nci
hükümetimizin, bu kararı yeniden gözden geçirerek, bu 4 ilçemizi (19 Mayıs,
Bafra, Alaçam ve Yakakent) yeniden kapsam içine alarak, buradaki fındık
üreticilerimizin mağduriyetlerini önleyeceği düşüncesiyle, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Çabuk, bir maruzatınız mı var efendim? İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz,
bu konu hakkında bir iki cümle de ben etmek istiyorum... BAŞKAN - Buyurun efendim. İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkanım, sayın milletvekili
arkadaşlarım; Karadeniz Bölgesinde yaşayan 7 ilâ 8 milyon insanın geçim kaynağı
olan ve ülkemize en fazla döviz getiren tarım ürünlerinin başında fındık
gelmektedir. Her yıl, üretim fazlalığı nedeniyle sorunlu bir ürün
haline gelen fındık, 1964 yılından itibaren, devlet tarafından desteklemeye
alınmıştır. İhracat ürünü olan fındığımız, müstahsilin olduğu kadar
Fiskobirlik'in, ihracatçının ve de devletin ürünüdür. Tek mahsule bakan,
fındıktan başka geliri olmayan Ordu, Giresun ve Trabzon üreticisi için
destekleme şarttır. Yıllardır Türk fındığının fiyatını Hamburg Borsası
tespit ediyor. Ülkemizde fındık borsasını kuralım. Ordu İlinde fındık borsası
için binamız hizmete hazır vaziyette beklemektedir. En büyük üretici olan
Türkiye, bu şansa sahiptir. Fındık ürününde kalıcı ve istikrarlı fiyat
politikası böyle izlenir. Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcımız
Sayın Mesut Yılmaz, 28 Temmuz 2000 tarihinde, Fatsa İlçesinde yapmış olduğu
konuşmasında, fındık dikim alanlarına sınırlama getirileceğini söylemişti.
Ha-yata bir türlü geçmeyen bu projenin uygulanmasını, bölge halkı olarak
istiyoruz. Verilen sözler mikrofon ucunda kalmasın diyor, Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Sayın Çabuk, teşekkür ederim. Gündemdışı üçüncü söz, Hatay'ın sorunları ve Hatay'daki
sel felaketi münasebetiyle söz isteyen, Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan'a
aittir. Sayın Kalkan, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) 3.- Hatay Milletvekili Süleyman Metin
Kalkan'ın, Hatay'ın sorunları ve Hatay'daki sel felaketine ilişkin gündemdışı
konuşması SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, yaklaşık bir ay evvel, Hatay'da meydana gelen sel
felaketi münasebetiyle, ana ağırlık sel felaketinin yol açtığı problemler olmak
üzere, Hatay'ın sorunlarını konuşmuştuk. Bunun akabinde, Hatay'a gelen başta
Başbakanımız ve diğer bakanlarımız olmak üzere hükümet ricali, durumun tespit
edildiğini ve bütün yaraların sarılacağını, mükerrer olarak, her türlü sivil ve
resmî platformda ifade ettiler. Bilahara, Bakanlar Kurulunda alınan karara
göre, bölgedeki eksikliklerin giderilmesi ve ekonomik teşvik ve yardımların
yapılması için, Devlet Bakanı Sayın Derviş'in konuya eğileceği ifade edildi.
Biz de, bu felaketin sıcak havası geçince ilgilenilmeyeceği endişesiyle, o gün,
birtakım endişelerimizi ifade ettik. Sayın Bakanımız da, faizlerin, bu ekonomik
krizden sonra artırılan miktarların eski miktarlara döndürüleceğini, hiç
olmazsa yüreklere bir su serpme kabilinden, ifade etti. Bugün tam otuz gün
geçti; Ova'da mahsulünü ekemeyenlere, yeniden ekmeleri için, tohum ve mazot
gibi herhangi bir destek ve yardım yapılmadı. Artık, biz, sübvansiyonları
kestik, hiçbir şeyi sübvanse etmeyeceğiz yaklaşımıyla, elektrikli motorlarla su
çekenlerin, çiftçilerin borçları ve çok yüksek faizlerle içine düştükleri
sıkıntı giderilecekti; hiç el atılmadı. Bilhassa, bugün duyduğumuza göre, İzmir
ve Manisa bölgesinde de verilmesine rağmen, geçen yılın pamuklarının teşviki ve
zeytinyağı teşviki, hâlâ, verilmedi. Bakın, eğer, -özel bir himmet, yeni bir
kredi değil- üreticinin, pamuk ekenin, buğday ekenin, zeytin üreticisinin, prim
alanların, sadece primleri, hakları olan para verilseydi, kesinlikle, hiç
olmazsa, zararın en az yüzde 50'sini telafi edebilecek yeni bir ekim imkânı
bulacaktı Hatay çiftçisi, ova çiftçisi; ama, bugüne kadar, bu primin ödenmesi
cihetinde hiçbir ciddî adım atılmadı, bir destek verilmedi. Esnaf, gerçekten, battı ve yıkıldı dedik. Sadece
dramatik bir tablo çizmek değil, gerçeği ifade etmek açısından, hiç olmazsa,
bunların borçları, ödemeleri, geri ödemeleri gelen kredi borçları, bir müddet,
düşük faizle, durdurulup, gelecek yıllara sarkıtılırsa, belki bir daha ticaret
veya üretim yapma imkânı bulacaklar diye ciddî talepte bulunduk. Bu sözler de
mükerreren verildi ve buna da, maalesef, şu ana kadar, hiçbir karşılık
veril-medi. Aradan geçen bu müddet, evsiz kalanların, akrabalarının
yanında, onlara sığıntı olarak yaşayan insanların problemlerini de gidermeye
yetmedi. Yine, bu müddet içerisinde, bölgenin ticaretini canlandıracak çok
önemli unsurlar, bilhassa gümrük kapıları varken, bilakis, giriş ve çıkışlar
kısıtlandı. Değerli arkadaşlar, her şeyden önemlisi, Hatay İlimiz,
tam iki aydır, valisiz idare edilmektedir. Vekâletle veya sağ olsun,
hizmetlerine şükran sunduğumuz Adana Valisinin yedek ili veya yedek görevi
olarak bu sel felaketini geçirdi; ama, bugüne kadar, Hatay'a, hâlâ, bir vali
bile tayin edilmedi. BAŞKAN - Doğru. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Acaba, bunun da mı
IMF'lik bir yönü vardı, oradan mı izin veya müsaade bekleniyordu? Türkiye
Cumhuriyeti, iki ayda, bir ile, birinci derece sorumlu olacak bir vali tayin
edemeyecek miydi, edemez miydi?! Bu kadar yönetsel bir acz ve zaaf, doğrusu,
Hatay için, çok daha büyük problemlere yol açar. Bakın, biz, Türkiye'de hiçbir ocağın sönmemesi, tarımın
gerilememesi ve halkın aç ve açıkta kalmaması için her türlü sübvansiyona
razıyız; ama, IMF'nin koşullarına, şartlarına göre herhangi bir sübvansiyon,
millete haksızlıktır esprisi içerisinde yeniden bütün ekonomiye dizayn
verilirken; bir şeyler söylenerek, çiftçinin bütün teşvikleri, yardımları ve
doğru dürüst bir üretim karşılığı almasına karşılık, bazı bakanlarımızın
verdiği mücadeleye karşılık, ekonomiden sorumlu Bakanın karşı koymasıyla
oluşturduğu kaostan çiftçiler perişan olmuşken; evvelki gün Plan ve Bütçe
Komisyonunda, yine, bir özel sektörümüze teşvik olsun diye, ilk kalemde en az
100 trilyonluk bir sübvansiyon sağlandı. Buna karşı değiliz; yeni iş sahaları
açılsın, bir ocak sönmesin; fakat, bu neden çiftçiden esirgeniyor, bu neden
sanayiciden, esnaftan esirgeniyor?.. Bunların katma değer hâsılatı onlardan
fazla değil mi?.. İşsizlik problemleri onlardan ciddî değil mi?.. Eğer,
ekonomide çifte standart uygulanacaksa, elbette, en başta tarıma, çiftçiye
verilmesi gerekmemekte midir?.. Şimdi, birtakım konularda, ekonomik zaruretleri
öne sürerek çok büyük vatandaş kesimini perişan etmek, birtakım konularda da,
birtakım holdingleri desteklemek adına, acaba alabildiğine bir kayırmacılık mı
yapılıyor sorusunu, elbette, herkesin aklına getiriyor. Bölge, üç ziraî üretimle ayakta durmakta; pamuk,
buğday, tütün. Tütüne koyduğumuz kota 150 - 100 kilogram civarına indi. Bununla
bir çiftçi ailesi nasıl geçinir?.. Bunu nasıl artıracağız?.. Hiç mi bir acıma
veya merhamet duygusu galip gelmeyecek?.. Bu kadar zamandır çekilen sıkıntının
faturasını, bütün Türkiye çiftçisi; ama, özellikle Hatay, daha fazla
ödememelidir. HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, süreyi çok
aştı sayın konuşmacı. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Hatay, daha fazla
valisiz kalmamalıdır. Hatay'ın bütün altyapısı çökmüş belediyeleri, kendi
sorunlarıyla baş başa kalmamalıdır. Hatay sanayicisi, çiftçisi, köylüsü, artık,
herhangi bir işadamının desteklendiği kadar mutlaka desteklenmelidir diyorum ve
buna daha fazla lakayt kalınmaması, bu sorunlarla ilgili, milletin umudunun
çöktüğü anda, hiç olmazsa, bugün sadre şifa olacak, umutları yeniden canlı
tutacak veya devletinden hâlâ bir şeyler bekleme ümidiyle ayakta kalacak bir
ortam oluşturulmasını ve buna çözüm bulunmasını Yüce Meclise arz ediyor ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim. Efendim, Sayın Metin Kalkan, Hatay'ın sorunlarını
anlattı. Hatay'ın sorunları 5 dakikaya sığmıyor; ne yapalım. 8 dakikaya dahi
sığmaz... Hatay da, kaderine terk edilemez. Sayın Kalkan, bu arada, pamuk primleriyle ilgili bilgi
vereyim. Pamuk primleri, Ziraat Bankasında askıda. İzmir'den sonra sıra gelecek
inşallah. SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay)- Teşekkür ederim. BAŞKAN- Ben teşekkür ederim efendim, Hataylılar adına. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa)- Sayın Başkan, bu, hükümet
adına... BAŞKAN- Hükümet adına değil, millet adına konuştum.
Burası milletin kürsüsü. Hatay, herkesi alakadar ediyor, hükümeti de muhalefeti
de. Hatay, kaderine terk edilemez efendim diyorum ve
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşlarına geçiyorum. Sayın Akman dün gece de sabaha kadar çalıştı. Onun için
-herkes yorgun- Sayın Akman'ın, sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- İstifa eden ve istifası kabul edilen
Sadettin Tantan'dan boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya
kadar, Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in vekâlet etmesinin, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 113 üncü maddesi gereğince uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/842) 6 Haziran 2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanığına İLGİ: Başbakanlığın 6 Haziran 2001 tarihli ve
B.02.0.PPG.0.12-300-02/8992 sayılı yazısı. İstifa eden ve istifası kabul edilen Sadettin
Tantan'dan boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar Devlet
Bakanı Mehmet Keçeciler'in vekâlet etmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 113
üncü maddesi uyarınca uygun görülmüştür. Bilgilerinize sunarım. Ahmet Necdet
Sezer Cumhurbaşkanı BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur. Demek ki, Sayın Cumhurbaşkanı Meclis oturumlarını
anında izliyor ki, dün, muhalefetin, Sayın Tantan'ın istifasının gelmediğine
dair tenkiti, bugün izale olmuş oldu efendim. Bir gensoru önergesi vardır. Önerge, bastırılıp, sayın
üyelere dağıtılmıştır. Şimdi önergeyi okutuyorum efendim: C) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza
Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış ekonomik program ve
uygulamalarla ülke ekonomisinde krize ve yoksullaşmaya yol açtığı iddiasıyla
Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına IMF destekli enflasyonla mücadele programı, 2000 yılı
sonunda enflasyonu yüzde 25-20, 2001 yılında da yüzde 12-10 seviyesine
düşürmeyi hedeflemiştir. Bu hedeflerle uyumlu, önceden ilan edilmiş kur
politikası, para politikası, kamu finansman politikası ve yapısal reform
politikaları da programda detayları ile yer almıştır. Hükümetin enflasyon hedeflerinin gerçekçi hedefler
olmadığı, önceden açıklanmış kurların ödemeler dengesi için büyük bir risk
oluşturacağı, dış ticaret dengesi ve ticarî işlemler dengesinde olağanüstü
açıklar yaratacağı hususlarına özenle işaret ettik. Programın finansal
politikalar hedeflerinin yanlış olduğuna, bütçe dengeleri ve faiz dışı fazla
hedefleri ile birlikte konsolide finans dengesine bakılması gerektiğine işaret
ettik. Programın yapısal reform uygulamalarındaki tutarsızlıklarını,
yanlışlarını da açıkça ortaya koyduk. Hükümet, kur politikasındaki yanlışları ve ödemeler
dengesindeki sorunları görmedi. Konsolide kamu finansman açığındaki büyük
artışları fark etmedi. Bankacılık sektörü reformu adı altında, sorunlu
bankaları devletleştirmenin sonuçlarını kavramadı, tarımı tasfiye
politikalarını sürdürmeye devam etti. 2000 sonbaharında ödemeler dengesinde yaşanan
sorunları, kamu açıklarındaki sürdürülemez boyuttaki artışları, programı
yöneten kadronun bilgi ve beceri eksikliğini yakından izleyen dış piyasalar
Türk piyasalarından çekilme operasyonu başlattı. Faizler yüzde onbinler
seviyesine yükseldi. Yükselen faizler reel sektöre ve kamu sektörüne olağanüstü
yükler getirdi. IMF'den sağlanan 7,3 milyar dolarlık rezerv desteği ve yanlış
kur politikası ile program uygulaması sürdürüldü. 19 Şubat 2001'de Türkiye gündeminden ve Hazine
ihalelerindeki büyük riskten bihaber olan Başbakan, devlet zirvesindeki akıl
dışı kavgayı başlattı. Kavga ile yetinmeyip, Türk ve dünya kamuoyuna,
Türkiye'nin derin bir siyasî kriz yaşamakta olduğunu ilan etti. Dalgalı kur
rejimine geçildi, TL yüzde 60 devalüe edildi. Sağlanan 8 milyar dolarlık ek kredi ile birlikte 2000
ve 2001 yıllarında kamu kesimi 32,6 milyar dolarlık dış borçlanma yapmış
olacak. 1999 yılı sonunda 43,4 milyar dolar olan kamu kesimi brüt dış borcu
yüzde 75 oranında artış kaydedecektir. Kamu bankaları zararları ile fona
devredilen 13 bankanın Hazinece devralınan zararları iç borçların 54 katrilyon
düzeyinde artmasına ve toplam iç borcun 110 katrilyon düzeyine yükselmesine
neden oldu. Revize edilmiş programdaki yüzde 3 küçülme hedefi
iyimser bir hedef; 2001 yılında ekonomi yüzde 7 küçülecektir. Enflasyon yüzde
75-80 düzeyinde olacaktır. Düşük enflasyon hedefi, işçinin, memurun, emeklinin,
yaklaşık 8 milyonluk kitlenin ücret artışlarını düşük tutmanın yüzde 75-80
artış yerine 52,5 artış uygulamanın ve aradaki farkı enflasyon vergisi olarak
almanın aracı olarak kullanılıyor. Aynı düşük oran, tarımda çalışan yaklaşık 30
milyon üretici daha da fakirleştirmek için bir tuzak olarak kullanılıyor.
Çiftçinin başta mazot, gübre, ilaç, kredi ve benzeri girdileri ise olağanüstü
oranlarda artırılarak üretenler daha da fakirleştiriliyor, üretemez hale
getiriliyor. Tarımdaki destekleme uygulamaları kaldırılıyor, yerine yeni hiçbir
sistem getirilmiyor, çiftçi, köylü yok sayılıyor, tarım tasfiye ediliyor. Hükümet, reel sektördeki üretim kayıplarını, şubat
krizinden bu yana 500 bin insanın işini kaybettiğini, ihracatın tıkandığını, vergi
ve SSK yükümlülüklerinin yerine getirilemez düzeyde arttığını görmüyor. Bugünkü hükümet, 2000 yılı başında uygulamaya konulan
hatalı ekonomik programın sorumlusudur. Hatalı uygulamaların, ülkeyi ve
ekonomiyi krize götüren hataların sorumlusudur. Yanlış teşhislerin ve yanlış
tedbirlerin sorumlusudur. Her iki kriz döneminde döviz rezervlerinde yaratılan
12 milyar dolarlık erimenin sorumlusudur. Yine, bu hükümet, ekonomide yaşanan
derin küçülmenin, çiftçi, köylü, işçi, memur, emekli ve esnafın yaşamakta
olduğu inanılmaz yoksullaşmanın, fakirleşmenin sorumlusudur. İç ve dış
borçlardaki inanılmaz artışların da sorumlusudur. Reel ekonomide yaşanan üretim
düşüşlerinin, kapanan işyerlerinin, ödenemez hale gelen faizler nedeniyle reel
sektörle malî sektör arasında yaşanan finansal sorunların da sorumlusudur. Yanlış program, yanlış karar ve uygulamalarla ekonomide
krize, geniş kitlelerde yoksulluk ve fakirleşmeye neden olan Başbakan Bülent
Ecevit hakkında, Anayasanın 99 İçtüzüğün 106 ncı maddeleri gereğince bir
gensoru açılmasını grubumuz adına arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuş olup, gensoru
önergesinin görüşme günü Danışma Kurulunda daha sonra belirlenecek, onayınıza
sunulacaktır efendim. Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam) 2.- Batman Milletvekili Alaattin Sever
Aydın'ın (6/849) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/390) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü sorular kısmının 128 inci sırasında yer
alan (6/849) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum Gereğini arz ederim. Saygılarımla. 7.6.2001 Alaattin Sever
Aydın Batman BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden başlayacağız. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay
Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307,
2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu
Başkanlığa henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 2.- Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı
: 669) BAŞKAN -
Komisyon?..Yok. Ertelenmiştir efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Bakan az
evvel buradaydı. Sayın Başkan, hoş olmayan bir görüntü... Meclis
ciddiyetine yakışmayan olaylar cereyan ediyor; olur mu böyle şey? KAMER GENÇ (Tunceli) - Böyle keyfîlik olmaz ki! BAŞKAN - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının
müzakeresine başlayacağız. 3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişik Yapılmasına İlişkin 624
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 4.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi
Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı: 592) BAŞKAN - Komisyon ?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 5.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN - Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 6.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 7.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanun Tasarısının
müzakeresine başlayacağız. 8.- Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685) BAŞKAN - Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstidam Edilecek Sözleşmeli
Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız. 9.- Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam
Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/698) (S. Sayısı: 579) BAŞKAN - Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sonuna kadar okuyacak mısınız? BAŞKAN - Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasasının müzakeresine
başlayacağız.. 10.- Askerlik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/806) (S. Sayısı
: 608) BAŞKAN - Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. Hayvanları Koruma Kanunu tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 11.- Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve
İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S.Sayısı : 89) BAŞKAN -Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısının
müzakeresine başlayacağız. 12.- Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları
(1/470) (S.Sayısı : 348) BAŞKAN - Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 13.- Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/638) (S. Sayısı: 635) BAŞKAN - Komisyon ?..Yok. Ertelenmiştir. Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz. 14.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87) (S. Sayısı : 683) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerini aldı. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 683 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde grupları adına söz isteyenler?.. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, tasarının tümü
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler
konuşacak. BAŞKAN - Grupları adına başka söz isteği?.. Şu anda
yok. Buyurun Sayın Güler. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 683 sıra sayılı, Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa
Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, uzun bir süredir Yüce Meclisin
komisyonlarında görüşülen Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı, ne yazık
ki, üzerinde tam bir mutabakat sağlanamadan Genel kurula indirilmiştir. Bugün
huzurlarınıza getirilen bu tasarı, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna, geçen yılın nisan ayında gelmiş ve Sağlık Komisyonu, bir
altkomisyon oluşturarak çalışmalara başlamıştır. Altkomisyonumuz, yıllardır
çözülemeyen ve bugün de çözülmesi çok zor hale getirilmiş olan memur sendikacılığı
sorunlarının, yasalarla ve uygulamayla getirilen yanlış bir işçi-memur ayrımı
anlayışından meydana geldiğini tespit etmiştir. Demokratik dünya pratiğinde, sendikal anlamda memur
sıfatı, sadece, kamu otoritesini fiilen kullanan üstdüzey kamu görevlilerine
verilir ve bu tanımın dışındaki kamu görevlileri, diğer çalışanlarla aynı
statüde görülüp, genel anlamdaki sendikalaşma, toplusözleşme ve grev
haklarından birlikte yararlanırlar. Oysa, ülkemizde, memur tanımı kabul
edilemez derecede genişletilerek, milyonlarca çalışanımız, sendikal haklardan
mahrum bırakılmıştır. Bu durumda, devletin personel mevzuatında acilen
değişiklik yapılarak, memur statüsünün, sadece dünyada kabul edilen düzeyde
sınırlanması ve diğer kamu görevlilerinin, genel anlamda çalışanlarla aynı
statüye ve dolayısıyla, aynı haklara sahip olması gerektiğine inanıyoruz. Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin
demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu ifade edilmiştir. Demokratik ve
sosyal bir hukuk devleti olmanın en önemli göstergelerinden birini de, temel
insan haklarından biri sayılan örgütlenme özgürlüğü oluşturmaktadır. (1) 683 S.
Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir. Ülkemizde de, örgütlenme özgürlüğü çerçevesinde,
Anayasamızın 53 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, işçiler dışındaki kamu
görevlilerine de örgütlenme ve toplugörüşme hakkı tanınmış ve bu hakkın nasıl
kullanılacağına ilişkin usul ve esasların kanunla belirlenmesi hükme
bağlanmıştır. Anayasadaki bu düzenleme, memurlara, bütün uygar
dünyada tanınmış olan toplusözleşme ve grev haklarının tanınmasına engel olmak
amacıyla, toplusözleşme gibi bütün dünyanın kabul ettiği bir ortak deyim
yerine, toplu görüşme gibi anlamı pek anlaşılamayan ve sırf kısıtlama amacıyla
konduğu belli olan anormal bir deyimi tercih etmiştir. Dünyanın hiçbir
demokratik ülkesinde, anayasasına, böyle anlamsız bir tanımı koyan demokratik
bir ülke de yoktur ve böyle bir yönetim tarzı görülmemiştir. Bu yasakçı anlayışı, ülkemizin ve memurlarımızın layık
olduğu çağdaş, demokratik normlarla bağdaştırmak ve haklı kabul etmek mümkün
değildir. Alt komisyonumuz, Anayasadaki bu kısıtlayıcı ve yasakçı tercihlerin
çağdaş olmadığını ve mutlaka kaldırılması gerektiğini rapor halinde
bildirmiştir. Kamu görevlilerine sendikal hakların, grev ve toplusözleşme
hükümlerini de birlikte içeren bir bütün olarak tanınmasının çağdaş bir
yaklaşım olacağı ortadadır. Bu amaçla, öncelikle, memur tanımının demokratik
dünya normlarına uygun şekilde yeniden yapılması, personel rejiminin buna göre
düzenlenmesi gerekmektedir. Fiilen işçi olan geniş memur kitlelerinin, hukuken
de işçi statüsüne geçirilmesi ve mevcut işçi haklarından yararlandırılması
şarttır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda oluşturulan alt komisyonda, tüm partilerin
ittifakla kabul ettikleri ortak nokta, eğer kamu çalışanlarının sendikal
haklarında, Anayasada toplusözleşme ve grev hakkı yasaklanmışsa, vakit
geçirmeden bu yasağın ortadan kaldırılmasıdır ve bunun için, tüm partilerin
hemfikir olduğu ifade edilmiştir. Gerek Sağlık Komisyonunda ve gerekse alt
komisyonda aylarca üzerinde çalıştığımız, emek verdiğimiz ve tüm sosyal
tarafları da dinleyerek mutabakat sağladığımız bu çalışma, ne yazık ki, Plan ve
Bütçe Komisyonunda tasarı görüşülürken gözardı edilmiştir. Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanı, yaptığımız itiraz üzerine "hangi tasarı üzerinde
görüşme yapacağım benim takdirimdedir; ben de, hükümetten gelen tasarıyı
görüşeceğim" diyerek, tamamen keyfî bir tutum izlemekle kalmamış, aynı
zamanda İçtüzüğü ve Anayasayı da çiğnemiştir. Eğer, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonundan geçen tasarı görüşülmeyecekse ve değerli komisyon
üyelerinin, aylarca üzerinde titizlikle çalıştığı, emek verdiği bu tasarı yok
sayılacaksa, o zaman bu komisyon neden kuruldu? Anayasaya ve İçtüzüğe göre
kurulan ve çalışan bu komisyonun hazırladığı bu tasarıyı Sayın Başkan hangi
yetki ve hangi hakla yok sayabilmekte ve böyle bir tavır sergileyebilmektedir? Anayasayı ve Meclis İçtüzüğünü çiğneyen ve
antidemokratik uygulamalar sergileyen bu Sayın Başkanı, Yüce Meclisin huzurunda
kınıyorum. Keyfî uygulamalarla görevini sürdüren bu Başkanın, derhal istifa
etmesi gerektiğini düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, tasarı üzerinde gerek komisyonumuz
ve gerekse alt komisyon şu anda mevcut olan, faaliyet gösteren ve binlerce
memur üyesi bulunan Kamu-Sen, Memur-Sen ve KESK yetkililerini defalarca
dinlemiş, mümkün mertebe ortak bir zemin bulmaya çalışmış ve sonuçta da tüm
sosyal tarafların benimsediği bir metin hazırlanmıştır; ama, ne yazık ki, bütün
partilerin ve sosyal tarafların üzerinde anlaşma sağladığı, mutabakata
vardıkları bu taslak, demin de sözünü ettiğim nedenlerden dolayı
görüştürülmemiştir. Tasarıya bu haliyle, bizim, Fazilet Partisi olarak destek
vermemiz bu nedenlerle mümkün değildir. Memur sendikalarının tümünün
onaylamadığı, benimsemediği bu tasarıyı, bizim Fazilet Partisi olarak
kabullenmemiz hiçbir şekilde söz konusu olamaz. Memur-Sen'in, KESK'in de bu tasarıdan bekledikleri,
benimsedikleri ve destek verdikleri mutlaka göz önüne alınmalıydı ve tasarı,
hem tüm siyasal partilerin üzerinde mutabık kaldıkları bir metin olmalıydı hem
de sosyal tarafların tasvip göreceği bir tasarı olmalıydı; ama, ne yazık ki, bu
böyle olmadı. Her zamanki gibi, bu hükümet, muhalefeti görmezlikten geldi ve
muhalefetin sesine kulak vermedi; binlerce memur üyesi olan Memur-Sen'i ve
KESK'i ciddîye almadan, bu tasarıyı Genel Kurula indirdi. Tasarı, bu haliyle, çalışma düzenini bozmuş, binlerce
memuru sokağa dökmüştür; çalışma barışını olumsuz yönde etkilemiş ve çalışma
barışını da bozmuştur. Hükümetin yapacağı tek şey, bu tasarıyı, vakit
geçirmeden geri çekmesidir. Memurlarımız için, çalışanlarımız için en hayırlı
iş bu olacaktır. Bu yasa tasarısıyla getirilmek istenen düzenleme bir
aldatmacadır. Bu tasarıyla, memurlarımızın, çalışanlarımızın herhangi bir
kazanımları yoktur. Tersine, sarı sendikacılığı özendirecek, memura pazarlık
imkânı vermeyen, toplusözleşme ve grev hakkı tanımayan bu tasarı, tamamen bir
kandırmacadır. Bu tasarıyla, Türkiye'deki memur sendikacılığı, eli
kolu bağlı bir dernek düzeyine indirilmiştir. Tasarı, ILO sözleşmelerine
aykırıdır; çünkü, ILO, kamu çalışanlarına, 87 sayılı Sözleşmeyle örgütlenme ve
grev hakkı tanımıştır; 98 sayılı Sözleşmeyle de, toplusözleşme hakkı
tanımıştır. Ülkemiz de bu sözleşmeleri
onaylamış bulunmaktadır; ancak, tasarı içerisinde toplusözleşme ve grev hakkı
yer almamıştır. Tasarıya, Anayasa açısından bakıldığında, toplusözleşme
ve grev hakkının Anayasaya aykırı olup olmadığına ilişkin, 54 üncü hükümet
döneminde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bilim adamlarından görüş
istemiştir. Bakanlık tarafından istenilen görüşlere yanıt veren hukuk
fakülteleri, toplusözleşme ve grev hakkında Anayasal bir yasak olmadığını
açıkça belirtmişlerdir. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku
Anabilim Dalı, "Anayasa, kamu görevlilerine grev hakkı tanımamıştır;
ancak, grev yasağı da koymayarak, bu hak karşısında sessiz kalmıştır. Liberal
demokratik rejimin geçerli olduğu çoğulcu siyasal sistemlerde 'açıkça
tanınmamış olan yasaktır' kuralı değil, 'yasaklanmamış olan serbesttir' ilkesi
geleneksel hale gelmiştir" demekte ve kamu çalışanlarının toplusözleşme
hakkının kullanımı önünde bir yasak olmadığı açık olarak belirtmektedir. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirilen görüşte de "memurların
Anayasadan doğan bir talep hakları bulunmamakla birlikte, söz konusu Anayasa
hükümleri, yasa yoluyla memurlara toplusözleşme ve grev hakkı tanınmasına da
engel değildir" denilmiştir. Görüldüğü gibi, toplusözleşme ve grev hakkının
Anayasaya aykırı olmadığı, siyasî otoritenin tercihine bağlı olduğu
belirtilmektedir. Demin de söylediğim gibi, şayet Anayasaya aykırılık söz
konusuysa, tüm partilerin hemfikir olduğu bu konuda, zaman geçirmeden, Anayasa
değiştirilmeli ve adam gibi bir sendika kanunu çıkarılmalıdır. Onbir yıldan
beri, ülkemizde, 2 milyonu aşkın memurumuzun özlemle beklediği bu yasa, çağdaş,
demokratik ülkelerdeki gibi, gelecek on yılları, yirmi yılları kapsayacak
şekilde olmalıdır. Bu haliyle yasa tasarısı, ülkemiz tarafından da
onaylanan, başta ILO sözleşmelerine olmak üzere, evrensel demokratik değerlere
ve Avrupa Birliği normlarına aykırıdır. Tasarıyla, yalnızca toplusözleşme ve grev hakkı
yasaklanmamakta, örgütlenme hakkı değişik şekillerde de kısıtlanmaktadır. El
yordamıyla hazırlanan ve belli bir ideolojik yapının devlet içinde
örgütlenmesine zemin hazırlayan bu tasarının yasalaşması, kamuda çalışma
barışını bozacak, kamu yönetimini demoralize edecek, devlet dairelerinde
kamplaşmalara ve hizipleşmelere meydan verecek ve insanları atalete sevk
edecektir. Avrupa Birliğine girmeye çalışan ülkemizde, Avrupa
Birliği normlarına ve standartlarına ters düşen bu tasarıyla, ILO çalışmalarına
katılmak, ülkemiz için bir ayıp olsa gerektir. Ulusal Programda, tüm kamu çalışanlarına
toplusözleşmeli ve grevli sendikal haklar sözü verildiği ve anlaşmaların altına
devlet adına imza atıldığı halde, bunun tersine hareket etmek devlet anlayışına
sığar mı? Bütün demokratik ülkelerde, Batı ülkelerinde, özellikle
Yunanistan ve İtalya'da, tüm kamu görevlileri sendika kapsamı içerisindedir;
grev ve toplusözleşme hakları da vardır. Devlet işleri de etkin, verimli ve
hızlı işlemektedir. Fransa ve Almanya gibi gelişmiş Batı ülkelerinde tüm
çalışanlar sendikalıdır; hatta, bazı Batı ülkelerinde genelkurmay başkanları
bile sendika üyesidirler. Uygulamalarda görülen bir gerçek de şudur:
Sendikalaşmanın olduğu kamu kurum ve kuruluşlarında, yolsuzlukların ve
hırsızlıkların minimuma indiği görülmüştür; çünkü, sendikalar, aynı zamanda
otokontrol görevi yaparak, işyerlerini denetim altına almaktadırlar. Mevcut yasa tasarısı, halen kullanılan sendikal
hakların bile gerisindedir. Bu nedenle, bu tasarı geri çekilerek,
toplusözleşmeli, grevli, özgürlükçü, demokratik ve katılımcı bir yasa
hazırlanmalıdır. Devlet, dünyadaki bütün demokratik ülkelerde olduğu
gibi, sivil toplum kuruluşlarından korkmamalı, bu sivil toplum örgütlerini
kontrol altında tutmaya çalışmamalıdır. Aksine, sosyal devlet, sosyal
tarafları, sendikaları ve tüm sivil toplum örgütlerini teşvik ve takdir etmeli,
onların, toplumun can damarları olduğu gerçeğini kavramalıdır. Çağdaş devlet
anlayışı, kendi vatandaşından, kendi çalıştırdığı bireyden korkmayan, onun
özgürlüklerine ve örgütlenmesine yardımcı olan anlayıştır. Bu tasarıyla, kamu görevlilerine toplusözleşme ve grev
hakkı verilmediği ve tüm sosyal tarafların mutabakatı alınmadığı için, biz,
Fazilet Partisi olarak, bu tasarıya karşıyız. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılarımı
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Güler, teşekkür ediyorum efendim. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Hakkâri Milletvekili
Sayın Evliya Parlak; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 683 sıra sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlarken, Yüce Meclise,
şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, konuşmama geçmeden önce, Fazilet
Partisi adına konuşan değerli sözcünün, özellikle, Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanıyla ilgili eleştiri ve istifa çağrılarından dolayı, Grubum adına
üzüntülerimi iletmek istiyorum; çünkü, bir komisyonun, bir kanun tasarı ve
teklifiyle ilgili tali veya asıl komisyon olup olmayacağına Yüce Meclis Başkanı
karar vermektedir. Ayrıca, 40 kişiden oluşan Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin
hür iradelerinin de, herhalde, yalnız Sayın Başkanın elinde olmadığını burada
açıklamak istiyorum. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; demokratik ve sosyal
bir hukuk devleti olmanın en önemli göstergesinin örgütlenme özgürlüğü olduğu
ve temel insan haklarından sayılan bu özgürlüğün de, sendikal hak olarak, tüm
çalışanlara ayrımsız bir şekilde tanınması gerektiği hepimizce bilinmektedir.
İşte, 57 nci hükümetin Genel Kurul gündemine getirdiği bu tasarı, bu örgütlenme
özgürlüğünü, mevcut Anayasa ve yasalara uygun bir tarzda düzenlemeyi
hedeflemektedir; ancak, bu tasarıyla ilgili açıklamalara geçmeden önce, bu
temel insan hakkının tanınmasındaki tarihî gelişimden de söz etmek istiyorum. Dünyada, çalışanların sendikal hak kazanması, özellikle
Avrupa ülkelerinde, Amerika'da, 19 uncu Yüzyıldan itibaren başlamıştır. Bizde,
ilk kez, işçi kesimi için, sendika kurma hakkı, 1947'de çıkarılan Sendika
Kanunuyla tanınmıştır; ancak, o kanunda da, toplusözleşme ve grev hakkı
bulunmamaktaydı. 1947'den 1963'e kadar -onaltı yıl sonra- bugünkü çok değerli
Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımızın Çalışma Bakanı olduğu dönemde
çıkarılan 274 ve 275 sayılı Kanunlarla, işçilerimize, toplusözleşme ve grev
hakkı verilmiştir. Yine, 1961 Anayasasının verdiği olanaklar içerisinde,
beş yıl sonra, 1965'te, 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Yasası
çıkarılarak memurlara da sendika kurma özgürlüğü tanınmıştır. 1965-1966
yıllarında, ilk defa, öğretmen olarak kamu kesiminde görev alan bir arkadaşınız
olarak, o tarihlerde yeni kurulan Türkiye Öğretmenler Sendikası, kısa adı
TÖS'ün şubelerinin kurulmasında bulundum; ancak, o günkü koşullarda da bu
sendikalara toplusözleşme ve grev hakkı verilmemişti. Buna rağmen, bütün
çalışanlar, çok sayıda, kısa sürede şubeler açmaya, sendikalar kurmaya
başladılar. Fakat, hepimizin bildiği gibi, 12 Mart 1971 askerî muhtırasıyla
1961 Anayasasının değişikliğe uğramasının öngörüldüğü tarihlerde, 1961
Anayasasında memurlara, yani, kamu kesiminde çalışanlara tanınan bu sendika kurma
hakkı geri alınmış ve bütün sendikalar kapatılmıştır. 1971'den itibaren, bütün
kamu kesiminde çalışan memurlar, meslekî dayanışmayı öngören birtakım dernekler
veya birliklerle bu örgütlenmelerini devam ettirme çabası içinde olmuşlardır ve
1980'de 12 Eylül ihtilaliyle birlikte, yeniden, her türlü örgütlenmeye son
verilmiştir. Nihayet, 1990'lardan sonra, artık, askerî idarenin
etkinliğinin azalmasıyla birlikte, sivil toplum hareketleri çoğalmaya başladı
ve 1990'lardan itibaren de, değişik isimler altında yeni yeni memur sendikaları
oluşmaya başladı. 1990'dan itibaren oluşturulan bu sendikaların temel
dayanakları, genelde, iç mevzuatımızdan çok uluslararası anlaşma ve
sözleşmelerdi. Bunların en önemlileri olan, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun
kabul ettiği 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunması
Sözleşmesi 1992 yılında, yine 1949 yılında kabul ettiği 98 sayılı Toplu
Pazarlık Hakkı Sözleşmesi 1951 yılında, 1978 tarihli 151 sayılı Kamu Kesiminde
Örgütlenme Hakkı Sözleşmesi 1992 yılında devletimizce onaylanmıştır. Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Bildirisini de 1949'da
ulusumuz kabul etmiş, onaylamıştı. Bütün dünyada kabul edilen bu anlaşma ve sözleşmelere
rağmen, kendi iç konumlarına, iç mevzuatlarına ve koşullarına göre, her
ülkenin, bu sendika hakkını değişik zamanlarda, değişik şekillerde ve
biçimlerde tanıdığını da görmek mümkündür. Yani, bütün devletler, bu
anlaşmaları imzaladıktan sonra, aynı tarihte, aynı biçimde sendika hakkını
tanımış değildir. Bunu da vurgulamak istiyorum. Bizde ise, bu örgütlenmelerin 1990'dan sonra
yaygınlaşmasıyla birlikte, zaman zaman yargıya başvurma, kapatma, yasaklama
şeklinde birtakım olaylarla devam etmiştir. Nihayet, 1997'de, bu sendikalara,
Başbakanlık genelgeleriyle bir onay verilmeye başlanmıştır. Tabiî ki, 1982
Anayasasının bütün Meclislerde, bütün dönemlerde eleştirildiği, hatta
değişikliği gerektiği söz konusu olduğu herkesçe bilinmektedir. Nihayet,
1995'te, o günkü Mecliste sağlanan uzlaşmayla çok maddesi değiştirildiğinde, 53
üncü madde de bu değişiklikler içinde yerini almıştır. Bu Anayasanın 53 üncü
maddesinin değişikliğiyle şöyle bir hüküm getirildiği hepimizce bilinmektedir:
"Kamu görevlilerine kanunla belirlenecek esaslar çerçevesinde sendika
kurabilme ve üst kuruluşların idareyle amaçları doğrultusunda toplugörüşmeye
katılma hakları tanınmıştır." Böylece, 1990'lardan itibaren iç
mevzuatımızda yer almayan; fakat, fiilî olarak kurulan bu sendika
hareketlerine, Anayasada bir dayanak sağlanmış olunmuştur. Değerli arkadaşlar, bu 53 üncü maddenin yanında,
Anayasanın 128 inci maddesinde -ki bu hüküm de göz önünde tutulmalıdır- kamu
görevlilerinin aylık ve her türlü özlük haklarının kanunla düzenlenmesi ifade
edilmektedir. İşte, Anayasanın bu değişikliklerine uygun bir şekilde
uyum yasası olarak niteleyeceğimiz böyle bir teklif, daha önce 20 nci Dönemde,
hem tasarı hem teklifler halinde gündeme gelmiştir; görüşmeleri de epey
ilerlerken, o zamanki hükümet bunu geriye almıştır. Bu 21 inci Dönemde de,
yeniden, bir tasarı ve iki teklif Meclise intikal etmiştir. Bu tekliflerden
biri, doğrudan doğruya Genel Kurulun gündemine gelmiştir; diğer teklif ile
hükümet tasarısı birleştirilerek, bugün, karşımıza bu tasarı getirilmiştir. Değerli arkadaşlar, bu getirilen tasarıda, özellikle
bütün hükümlerin düzenlenmesinde, bugün yürürlükte bulunan 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun ilkelerine riayet edilme çabası olmuştur. Bu ilkelerden
birkaç tanesini vurgulamak istiyorum: Öncelikle, sendikaların kuruluşu,
örgütlenmesi ve faaliyetleriyle ilgili olan İLO'nun kabul ettiği, bizim de
onayladığımız 87, 98, ve 151 inci sözleşmelerin esasları, ulusal mevzuatımıza
uyarlanmaya çalışılmıştır. Yine, 2821 sayılı Sendikalar Yasasının kapsamı dışında
kalan tüm kamu görevlilerinin, olabildiğince, bu yasa çerçevesi içerisinde,
yararlanma olanağına çaba gösterilmiştir. Yine, sendikaların güçlü yapılanabilmeleri için, hizmet
kolu esası esas alınmış ve kamu kesiminde yapılan hizmetler, 10 hizmet kolu
olarak tasarıda yer almıştır. Meslek ve işyeri esasına göre sendika kurulmasına
izin verilmemiştir; yani, hizmet kolları tespit edilirken, özellikle, kamu
görevlilerinin yoğunluğu ve yapılan hizmetin esası dikkate alınmıştır. Bu,
işçilerle ilgili 2821 sayılı Kanunda ise 28 işkolu halinde düzenlenmiştir. Yine, sendika yönetimlerinde karışıklığa meydan
vermeyecek düzenlemeler, özellikle, sendikaiçi demokrasiyi geliştirici
düzenlemeler; sendika ve konfederasyonların oluşumu, yönetimi, faaliyetleri,
fesih işlemleri, en geniş anlamda, kendi isteklerine bırakılmıştır. Üyelikten
çıkma veya üye olma, noter onayına bağlanmadan kişinin isteğine bırakılmış,
örgütlenme hakkı kullanılırken kısıtlamalardan kaçınılmış, her türlü
ayırımcılığı önleyici önlemlere özellikle yer verilmiştir. Yine, üyelikten çıkarılması genel kurul kararına
bağlanmıştır; yani, yönetim kurullarının kişisel birtakım düşüncelerle karar
verme olanağı ortadan kaldırılmıştır. Yine, sendikalara üye veya yönetici olanların
güvenceleri sağlanmıştır. Özellikle, yönetim kurullarına seçilen arkadaşların,
maaşsız izinli ve aynı zamanda, yöneticisi olduğu sendikasından Emekli Sandığı
aidatı ödenmek koşuluyla, Emekli Sandığıyla bağlantısının kesilmemesi
sağlanmıştır. Sendika üyelerinin veya yöneticilerinin, iş saatleri
dışında veya işverenin de izniyle iş saatlerinde, sendikal faaliyetlerde
bulunma güvencesi sağlanmıştır. Yine, bu kurulacak olan sendikalara, bu haklarını
özgürce kullanabilmeleri, çalışma koşullarını iyileştirmeleri, hizmet
verimliliğinin artırılması ve yönetime katılım konusunda imkânlar tanınmıştır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu yasa tasarısının
en önemli hükmü, herkesin de tartıştığı, toplugörüşme ve toplusözleşme
konusudur. Bu iki sözcük yerine, tasarıda toplugörüşme yer almış, toplusözleşme
yer almamıştır, grev hakkı yer almamıştır. Bunun biraz sonra açıklayacağım
nedenlerine geçmeden önce, bu toplusözleşmenin sağlıklı olabilmesi için, bütün
kurullarda, işveren ile memur sendikalarının temsilcilerinin eşit sayıda temsil
edilmesi olanağına özellikle dikkat edilmiştir. Kurulacak sendikaların işyeri temsilciliği, şubeleri,
sendika ve konfederasyonların zorunlu organları, genel kurul, yönetim,
denetleme ve disiplin kurullarının oluşumları, 2821 sayılı Sendikalar Yasasının
hükümleri gözönüne alınarak, ona tıpatıp benzer nitelikte düzenlemelere yer
verilmiştir. Yine, tüm organların seçimlerinin demokratik ve güvenceli
olabilmesi için, yargı gözetimi, serbest, eşit, gizli oy, açık sayım ve döküm
esasları öngörülmüştür. Kurulacak olan sendika ve konfederasyonlara aynı
nitelikteki uluslararası kuruluşlara üye olma veya ilişki kurma imkânı
sağlanmıştır. Sendikalara, üyelerine ilişkin çalışma ve sağlık
koşullarının, güvenliklerinin, toplugörüşme yapma konusunda konu edilmesi;
ayrıca, devlet personel mevzuatının değiştirilmesi veya onunla ilgili
çalışmalarda temsilci bulundurulması yönünde imkânlar tanınmıştır. Yine, sendikaların kendi üyeleri için kurslar,
seminerler, sosyal amaçlı toplantılar düzenlemesi, idareyle ihtilaflarda hukukî
yardım sağlaması, onu temsil etme veya ettirme gibi yeni birtakım olanaklar
sendikalara tanınmış bulunmaktadır. Özellikle toplugörüşmelerde, çalışanlara her türlü
ödenek, aylık, ücret, zam, tazminat, fazla çalışma ücreti, yolluk, ikramiye,
lojman yardımı, doğum, ölüm, aile yardımı, tedavi ve cenaze giderleri, giyecek
yardımı gibi, çalışanları her yönüyle ilgilendiren bütün imkânların, bütün
olanakların mutabakata bağlanması, öncelikle burada vurgulanmaya çalışılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu
yasa tasarısında, hemen hemen, gerekli olan her konuda düzenleme yapılmaya
çalışılmıştır; ancak, buna rağmen, herhangi bir boşluk doğması halinde, mevcut
2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2908 sayılı Dernekler Kanunu ve 743 sayılı Türk
Medenî Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanacağı da vurgulanmıştır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben, bu kürsüden,
özellikle, geçmişte onlardan biri olmakla onur duyduğum tüm memur kardeşlerime
seslenmek istiyorum. Bu yasa tasarısının hepimizce kabul edilen noksanlığı,
belki "grev ve toplusözleşme" sözcüklerinin yer almamasıdır. Tahmin
ediyorum, şu Mecliste yer alan bu beş partinin beşi de bunda mutabıktır.
Bugünkü koşullarda, Anayasamızın 53 ve 128 inci madde hükümleri meriyette,
yani, yürürlükte olduğu sürece, bu toplugörüşmeden vazgeçip "grev ve
toplusözleşme" sözcüklerini de yerleştirme olanağına sahip değiliz; ancak,
Meclisimizin beş grubunun ortak anlaşması sonucunda, Anayasada yapılacak
değişiklikleri tespit etmek, hazırlamak, uzlaşmayı sağlamak üzere bir uzlaşma
komisyonu kurulduğu, hepimizce bilinmektedir. Bu komisyonda, 50 - 51 maddede
uzlaşma noktasına yaklaşılmış veya bir kısmı kesinleşmiş durumdadır. Aldığımız
bilgiye göre bunlardan biri de, Anayasanın bu 53 üncü maddesidir. İnşallah,
kısa sürede, bu 21 inci Dönem bitmeden, Anayasada gerekli bu değişiklikleri de
hep beraber gerçekleştiririz. Bu, mevcut olan ve çıkarmaya çalıştığımız kamu
görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyen yasada ona da yer verecek sadece
iki cümleyi ekleyeceğiz "grev ve toplugörüşme" yerine
"toplusözleşme." Bunlar girdiği zaman, Anayasanın bu imkânı tanıdığı
an, bu yasanın çok eksik bir tarafı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. EVLİYA PARLAK (Devamla) - Bu Anayasa değişikliğiyle
beraber bu değişikliği sağladığımız an, bu yasa tasarısının noksanını söylemek
mümkün değildir. Değerli arkadaşlarım, ben, bu yasaya bakışı bir şeye
benzetiyorum. Bir bardağın yarısına kadar su doluysa, bizim, yarısı doludur
ifadesini kullanmamız veya o düşünceyle yaklaşmamız başkadır; yarısı boştur
diyerek, sadece boş kısmını görüp, alt kısmındaki doluluğu görmezsek, bu
yanlışa düşeriz. Şimdi, ben, diyorum, tekrarlıyorum; bugün, örnek olarak
da vermek istiyorum. Demokratik Sol Partinin seçim bildirgesinde
toplusözleşmeli grev hakkını sağlayan kamu sendikalarının kurulmasıdır; ama, 57
nci hükümet, mevcut Anayasa çerçevesi içinde... Tahmin ediyorum ki, koalisyonun
diğer ortakları da aynı görüşte, aynı fikirdedir ve aynı beyanları vardır. O
halde, önce Anayasayı değiştirmemiz gerektiğini hep birlikte kabul etmek
mecburiyetindeyiz. Bu tasarının, Yüce Genel Kurulda yapılacak görüşmeler
sonucunda daha da olgun bir hale getirileceği, eksikleri varsa düzeltileceği ve
kısa sürede yürürlüğe gireceği umuduyla sözlerimi bitirirken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Parlak. Efendim, şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'de. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi Grubum adına saygıyla selamlıyorum. Kusura bakmayın, bugün biraz rahatsızım; onun için
sesim çok kötü çıkabilir. Değerli arkadaşlarım, kamu çalışanlarıyla ilgili bir
sendika yasası çıkarmaya çalışıyoruz ve bu, kamuoyunda da çok yoğun bir biçimde
tartışılıyor. Bu konuda, kimilerinin, bunun bir sendika yasası olmadığı;
kimilerinin, bunun, hiç olmazsa sendikacılığa ilk adımı gerçekleştirecek bir
yasa olduğu; kimilerinin, özellikle toplusözleşmeli, grev haklı bir sendikal yasanın
Anayasamızla uyum göstermediği yönünde görüşleri ve birçok tartışmalar var.
Bunun standardı nedir diye baktığımızda, tüm dünyada bunun standardı, kamu
çalışanlarının toplusözleşmeli ve grev hakkı olan bir sendikal örgütlenme
çerçeve yasasına sahip olmaları gereğidir. Dünyanın çağdaş bütün ülkelerindeki
temel, olmazsa olmaz norm budur; ama, Türkiye'de, her konuda olduğu gibi,
dernek ile sendika yasası arasında yasal bir düzenleme yapıyoruz. Değerli milletvekilleri, globalleşen dünyada
sendikacılık ve sendikalizm daha da bir önem kazanmıştır. Dikkat ederseniz, bu
global dünyada, bilgi ve para sınır tanımadan dolaşmaktadır. Eğer para, bu
ülkede veya bir başka ülkede yeteri kadar değer bulamıyorsa, bir başka ülkeye
gidip, orada yatırıma dönüşüp, daha değerli olabileceği alanlar bulabilmekte;
yani, daha iyi gelişebileceği, yetişebileceği ülkelere, alanlara
kayabilmektedir. Buna karşın, emek böyle değildir; emek sabittir. Bu ülkede ne
kadar kriz olursa olsun, emeğin, bu ülkenin dışında bir başka ülkeye gidip... Bu ülkedeki emek ve emekçilerin durumu hakikaten kötü.
İşte biz bir kriz yaşadık, yüzde 70'lerin üstünde bir devalüasyon yaşadık ve
çalışanlarımızın hepsi, reel olarak ücretlerinde yüzde 70'in üzerinde değer
kaybettiler. "Ben burada iyi koşullarda çalışamıyorum, Hollanda'da daha
iyi koşullarda çalışırım, oraya gideyim" deme şansları yoktur. Bunların
bir tek şansı vardır. O şansları da, bu ülkede, kendi haklarını alabilecekleri
örgütlü bir yapılanmaya sahip olmalarıdır. Aksi takdirde, bu krizlerin, bu
global dünyanın yarattığı, özellikle sermaye hareketlerinin birçok ülkede çok
yoğun olarak doğurduğu krizlerin temel sıkıntısını çalışanlarımız çeker diye
düşünüyorum. Onun için, özellikle gönül isterdi ki, bugünkü bu tasarı,
gerçekten çağdaş normlara sahip, toplusözleşmeli, grev haklı bir tasarı olsun.
Ancak, biz, bunu, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda çok uzun konuştuk,
tartıştık; sendikalarımız, bu konuda iki ayrı düşünce sergilediler; ama, biz
de, Doğru Yol Partisi olarak, bu tasarının, hiç olmazsa, bir ilk adım olması
dolayısıyla, engellememe ve bu yasanın çıkmasına engel olmama kararını aldık;
yani, bizim isteğimiz doğrultuda bir yasa olmasa ve burada birçok arkadaşımızın
istediği doğrultuda bir yasa olmasa da, hiç olmazsa sendikalarımızın
örgütlenebileceği ve belki de, ileriye dönük daha iyi haklar kazanabilecekleri
bir anlayışı, burada, bu yasanın sağlayabileceği kanısında olduğumuz için de,
özellikle bu yasaya karşı çıkmıyoruz. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, dünyadaki son
gelişmeleri iyi takip ettiğimizde, sanayi toplumunun emek-sermaye çelişkisine
dayalı ideolojilerinin çöktüğü bir dönemi, bir yeni dünyayı yaşamaktayız; yani,
artık, eskiden olduğu gibi, işçi-işveren kavgalarının çok uzaklarda kaldığı
yeni bir süreci yaşamaktayız. Kamu çalışanlarımız, eğitimli kamu çalışanlarımız
da, bu açıdan sendikal haklarına kavuştukları zaman -yani, biz, şunu
zannetmeyelim- bu ülkeyi tahrip ederler, bu ülkeyi gerçekten çok zor duruma
sokarlar anlayışını ben kabul edemiyorum; çünkü, çalışanların -yani, 1475'e
göre çalışanların bile- emek-sermaye çelişkisine dayalı bir anlayıştan, artık,
emek-sermaye uzlaşmasına dayalı yeni bir konsepti Türkiye de -dünyanın bütün
ülkelerinin de- gerçekleştirmekte olduğunu görmekteyiz. Neden böyle?.. Bunun nedeni şudur aslında: 1980'e
kadar, Türkiye'de, özellikle ithal ikameci bir rejimin uygulandığı, ihracata
çok büyük önem verilmediği bir süreci yaşadık; ama, 1980 sonrasında,
globalleşen dünyayla birlikte Türkiye de, özellikle, ithal ikameci bir rejimden
ihraç ikameci, ihracata, globalleşmeye uygun, dünya pazarlarında mal satmaya
yönelik yeni bir konsepti kabul etti. Şimdi, 1980 öncesinde, ürettiğiniz malın
fiyatını sizin tespit etme şansınız vardı. Siz, ürettiğiniz malın özellikle
değerini tespit ettiğinizde, orada, işçinin de, aynı masada oturup, sizinle
birlikte, onun içinden alacağı payı, ciddî anlamda sizinle bir çekişme
içerisinde, almak durumundaydı; ama, şimdi geldiğimiz noktada, artık,
ürettiğiniz ürünün fiyatını dünya pazarları belirliyor, global pazarlar
belirliyor. Global pazarların belirlediği o piyasalarda, ancak, rekabet gücü
varsa ayakta durabiliyor işletme ve işletme ayakta durabiliyorsa, işçi ve
işveren de ayakta duruyor. Tabiî, 1980 öncesinde özellikle Türkiye'de, işçi ve
işverenler tıpkı ayrı köşelerde birbirine karşı gart almış ve sürekli birbirine
yumruk atmaya çalışan boksörler gibi, enerjisini işçi-işveren çekişmesi üstüne
dayandırdı ve Türkiye buralardan da çok ciddî sıkıntılar çekti; ama, geldiğimiz
noktada, sendikalarımızın özverisine, anlayışına bakıyoruz, çok farklı bir
noktaya geldiğini görmekteyiz. Onun için, özellikle, sendikacılık hareketi yeni
bir boyut kazanmakta, yeni bir anlayış kazanmaktadır. Bu yeni boyutta, artık,
işçi ve işveren, dünya pazarlarında birlikte rekabet etmek durumundadır.
Özellikle bilgi çağında, bu iki kesim de, bilgiye uzanan yolda birlikte yürümek
ve birlikte hareket etmek durumundalar ve dünya pazarlarından daha çok pay
alarak onu paylaşmak durumundalar. Artık, önümüzdeki günlerde "ben istediğimi
işe alır, istediğimi işten atarım" lüksüne işveren de sahip olamayacak.
Neden; çünkü, orada yetişmiş bilgili, deneyimli ve o bilgisini üretime aktaran
ve dünyada rekabet şartlarını oluşturan o işçiyi, işveren istese de atamayacak;
yani, uç veren böyle bir süreci, böyle bir dönemi, önümüzdeki günlerde, çok
ciddî anlamda, birlikte yaşayacağız, göreceğiz değerli arkadaşlarım. Onun için, buna dayalı olarak, aslında çok ciddî
anlamda bu emek-sermaye çelişkisinden oluşan ideolojilerin de çöküşüyle, dikkat
ederseniz siyasette de yumuşama çok önemli ve olumlu bir gelişme olarak
karşımıza çıkmakta. Bu, hem siyasî parti... ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - İşveren kalmadı ki, hepsini
öldürdüler. İş verecek fabrika mı kaldı? MEHMET DÖNEN (Devamla) - Biz bu işin felsefesini
konuşuyoruz şimdi. Onun için... O konulara geliriz. Dikkat ederseniz, siyasî partiler arasında, daha
önceleri görülen çekişmelerin, yarışmaların, kavgaların, artık, kamuoyunda prim
yapmadığını; uzlaşmanın, uzlaşma kültürünün yaygınlaşmasının daha çok prim
yaptığını görüyoruz. İşte bu da, o üretim denklemindeki çekişmelerin artık sona
erdiği bir sürecin Türkiye'de de uygulanmakta olduğunu göstermektedir. Hatta, çok ilginç; komşumuz Yunanistan, dikkat
ederseniz bugüne kadar seçimlerde Türkiye düşmanlığı üzerinde politika yapar ve
oralardan da çok büyük puanlar alırdı; ama, ilk defa bu seçimde, Türkiye ile
daha çok dost olmayı, uzlaşmayı vaat ederek seçim kazanmaya çalıştı; yani,
dünyada gelişen uzlaşma konseptinin bir gereği olarak, uluslararası politikalarda
ve ulusal politikalarda, artık, bunun yerini almaya başladığını hep birlikte
görmekteyiz, tanık olmaktayız. İşte, çalışma yaşamımızın da bu boyutta ele alınıp,
yeniden dizayn edilmesi gerekir. Yalnız kamu çalışanlarıyla ilgili değil,
özellikle 2821 sayılı Sendikalar Yasasının ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Yasasının tekrar ele alınıp, yeniden düzenlenmesi gerektiği
kanısındayım. 1980 darbesi sonrasında oluşan Anayasamıza uygun
olarak, bütün çalışanların, özellikle 1475'e göre çalışanların haklarının gasp
edildiği bu yasalarda çok açık bir biçimde ortada durmaktadır; yani, dün,
askerî rejim döneminde yapılan bu yasaları, artık, demokratik bir organizasyon
içerisinde, bizim, parlamentoda siviller olarak oturup, Türkiyemizin sendikal
özgürlükleri ve haklarını yeniden ortaya koyup, tartışmamızın gerekli olduğu
bir dönemi, bir süreci yaşamaktayız diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, çalışanları bir bütün olarak ele
alırsak, kamu çalışanları ve diğer çalışanların tümünün sendikal haklarını ve
özgürlüklerini koruyacak yeni bir anlayışa çok büyük oranda ihtiyaç vardır.
Burada, özellikle, 1475 ile 657 sayılı Yasaların da, oturulup, tekrar birlikte
ele alınması gerekir. Değerli arkadaşlarım, burada, sık sık hani söyleriz
sendikalı olanlar çok yüksek ücret alıyor... Ki, ben katılmıyorum, çok yüksek
ücret almıyorlar; ama, ona göre, 657'ye göre çalışanlar, yani, kamu çalışanları
diye adlandırdığımız memurlar çok düşük ücret almakta; hatta bu, işte, bir
genel müdürle şoförünün maaşları kıyaslanılarak anlatılmaya çalışılır. Bu, çok
önemli bir şey; yani bu, önümüzde, özellikle bilgi çağına geldiğimiz şu
süreçte, özellikle bilgisiyle çalışan insanların hakikaten bu ücretlerle
çalışması, Türkiye'nin bilgi çağını algılayamaması anlamına gelir. Onun için,
çalışma yaşamımızda, bizim, bilgisiyle daha çok katmadeğer yaratan... Ki,
bilginin, kas gücünden daha çok katma değer yarattığı, artık, bütün dünyada
bilinmekte; hatta Japonya, kol gücüyle, kas gücüyle yapılacak olan işleri, kol
gücünün, kas gücünün, emeğin daha ucuz olduğu ülkelerde yaptırmakta ve kendisi,
daha çok bilginin gerektirdiği ve daha çok aklın ve eğitimin gerekli olduğu
alanlarda daha yüksek katmadeğer yaratarak, halkının gönencini, ulusal gelirini
çok ciddî anlamda artırmaktadır. Değerli arkadaşlarım, işte tüm bunlar doğrultusunda,
tüm dünyada bu gelişmeler doğrultusunda, bizim, özellikle, çalışma yaşamımızı
tekrar ele alıp, bunları yeniden yapılandırmamız gerekir. Şimdi, bir konu, çalışma yaşamımızda, özellikle
komisyonlarda çok fazla gündeme gelip, çok fazla tartışılmaktadır. Özellikle,
bazı KİT'lerde çalışanların yüksek maaş aldıkları ve bunun için de o KİT'lerin
rekabet gücünü kaybettikleri gibi tezler gündeme getirilmekte ve
savunulmaktadır. Değerli arkadaşlarım, özellikle emeğin ücretle
ölçülmesi, çok doğru bir kavram değil. Emek, işçilik, ürettiği o ürün içindeki
aldığı payla ölçülür. Biz böyle baktığımızda, doğrusu budur; yani, bir ürünü
üretiyorsanız, eğer dünya ölçeğinde de bir ürün üretip dünya pazarlarında
rekabet edecekseniz, o ürün içindeki ücretin payı, dünya genelindeki payın
üstünde olduğu zaman sıkıntı olur, rekabet gücünü kaybedersiniz, altında olduğu
zaman da, özellikle, kendi çalışanlarınızı sıkıntıya sokarsınız. Şimdi, bunun dengesi nedir; dünyada her sektörde
bellidir, ölçüleri vardır ve bu ölçüler içerisinde bunlar verilir; ama, biz,
bazı alanlarda, özellikle yüzde 40'lara varan işçilik paylarını üretim içinde
görüyoruz. Bunun nedeni, aldıkları fazla ücret değil; bunun nedeni, o
KİT'lerdeki iş organizasyonunun bozukluğu, verimin düşüklüğüdür. Özellikle,
dünyadaki fert başına üretimle Türkiye'deki fert başına üretim onda 1'lerle
ölçülmektedir. O zaman, verimsiz bir alanda çalıştırdığınız insanın, ücreti
yüksek diye, siz, o insanı farklı bir biçimde eleştirmek durumunda değilsiniz.
Sizin yapacağınız şey, o alanın verimli hale getirilmesi, verimli bir
organizasyona geçilmesidir. Kısacası, şunu söylemek istiyorum: Memur kavramı
yeniden ele alınmalı ve yeniden tarif yapılmalıdır. Değerli arkadaşlarım, bir kurumda iki insan, ikisi de
daktilo yazıyor; biri 1475'e göre işçi statüsünde, biri memur statüsünde.
Bunların artık Türk çalışma yaşamından ayıklanmasının ve bu tariflerin yeniden
yapılmasının, Türkiye'nin yeniden yapılanma sürecinde çok önemli olacağı
kanısındayım. Eğer siz böyle bakarsanız, böyle düşünürseniz, bu sendikal
yasaları daha bir farklı açıdan görür, daha bir kolaylıkla sorunları çözecek
noktaya gelirsiniz diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, bu tasarıya iyi baktığınızda,
bu tasarı, devletin kontrolünde ve denetiminde bir sendikal yasa tasarısı
olarak gündeme gelmektedir. Yani, devlet, kendi çalıştırdığı kamu
görevlilerinden korkmaktadır. Bu korkunun yersiz olduğu kanısındayım; az önce
birçok nedenlerle açıkladım. Artık, dünyanın demokratik ülkelerinde, sivil
toplum örgütlerinin devleti yönlendirdiği bir dünyada, siz hâlâ kendiniz,
devlet olarak, sivil toplum örgütlerini yönlendirme misyonunu üstlenirseniz, bu
sorunları çözemezsiniz, bu sorunların altından kalkamazsınız. İşte o zaman,
herkesle kavga eden, herkesi kontrolü altında tutmaya çalışan bir devlet
yapısını sergilersiniz ki, bu devlet yapısı içerisinde, sorunları hep farklı
gözlüklerle görürsünüz, demokratik gözlüklerle göremezsiniz. İşte onun için, bu
yasaya bizim karşı olmamızın temelinde bu var. Yani, bu yasayla, insanların demokratik bir biçimde
örgütlenmelerinin ve örgütlerinin bütün güvencelerinin sağlanması gerektiği
kanısındayım. Bunlara burada rastlanmamakta; ancak, yine tekrar ediyorum: Doğru
Yol Partisi Grubu olarak biz, her şeye rağmen, içerisinde birçok maddesine
karşı olmamıza rağmen, bu yasa tasarısının çıkmasını engellemeyeceğiz, size
katkı yapacağız; çünkü, sendikalarımızın da bu yönde talepleri var. Bunu, o
taleplerin karşılanması açısından önemsiyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 15.42 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati
: 16.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 683 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 14.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87) (S. Sayısı : 683) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına,
Trabzon Milletvekili Sayın Ali Kemal Başaran'da. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA ALİ KEMAL BAŞARAN (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu
Tasarısıyla ilgili, Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek için
huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, üzülerek ifade etmek gerekir ki, 1995 yılında,
biz, memurlara, anayasa değişikliği yaparak, sendika kurma hakkı vermişiz; ama,
6 yıldır, kanunlarını çıkarıp da, onları sendikal yaşama kavuşturamamışız; bu,
fevkalade üzücü bir şeydir. Tabiî, geçen dönem, 55 inci hükümet döneminde buraya
bir kanun tasarısı gelmişti. Anavatan Partisi olarak söylemek isteriz ki, o
kanun tasarısının Meclise getirilişine kadar ve 25 inci maddesinin Genel
Kurulda görüşülmesine kadar, her kademesinde, Anavatan Partisinin payı vardır;
ama, üzülerek ifade edelim ki, o kanun tasarısını o zaman engelleyenlerin, bazı
mekânlarda, genel kurullarda, bunun çıkmayışını, çıkmayışının sebebini başka
taraflarda arayış içerisinde olduklarını da müşahede etmişizdir. Değerli milletvekilleri, esasta, Türkiye'nin yapısı
gereği, memur sendikaları kanununu çıkarmada bir hatamız var gibi düşünüyorum.
O da, Türkiye'de işçi-memur ayırımını tam yapamadan memur sendikası kanunu
çıkarmak gibi bir davranışta bulunmamızdır; bu da, bizi bir çıkmaza
sokmaktadır, bizi zora sokmaktadır. Oysa, Türkiye'de işçi-memur ayırımını tam
yapıp, ondan sonra bir memur sendikası kanunu çıkarabilmiş olsaydık, bana göre,
çok daha güzel olurdu. Tabiî, bu dönemi kaçırdık; ama, şimdi bir mecburiyet
var. O mecburiyet de, 6 yıl evvel, Anayasayla -biraz evvel söylediğim gibi-
sendika kurma hakkını verdiğimiz memurların sendika yasasını -bu tasarıyı-
mutlaka, bu Meclisten geçirmemiz lazım. İnşallah, arzu ederim ki, bu tasarı, bu
dönem bu Meclisten geçer. Elbette, bu tasarı, böyle dört başı mamur bir tasarı
şeklinde değildir; bu tasarıda, elbette ki, memurlarımız açısından bakıldığı
zaman, çok tasvip edilmeyen yönler vardır. Örneğin, memurlarımız, toplusözleşme
ve grev hakkı istemektedirler. Biz, bu konuda, geçmişte de üç büyük memur
sendikasıyla, gerek Kamu-Sen gerek KESK gerek Memur-Sen'le yaptığımız
görüşmelerde, özellikle Kamu-Sen ve Memur-Sen'le bir noktada birleşebildik;
ama, KESK, ısrarla grev hakkı istedi; hatta, onlarla yaptığımız toplantıları
terk ederek, grev hakkı olmayan bir memur sendikası kanununu kabul etmeyiz gibi
bir davranış içinde de bulundu. Değerli milletvekilleri, hiçbir sendika, kuruluşuyla
birlikte, toplusözleşme, grev hakkı, toplugörüşme ve örgütlenme hakkını, bir
defada elde etmiş değildir. Sendikalar, kurulurlar, evvela örgütlenirler,
arkasından toplugörüşme, arkasından toplusözleşme ve grev hakkı gelir. Bizim
de, memur sendikalarımızdan özellikle beklediğimiz ve istediğimiz, bu tasarıyı
evvela buradan geçirelim... Elbette ki, biraz evvel söylediğim gibi, işçi-memur
ayırımını tam yapıp, zaman içerisinde grev ve toplusözleşme hakkını da vermek
mümkün olabilir gibi, Anayasada öyle bir değişiklik yaparak o hakkı sizlere
vermek elbette mümkün olabilir gibi bir yaklaşım içerisinde olduk. Tabiî, yine, değerli sendika üyelerimizden, değerli
memurlarımızdan beklediğimiz şey, bu konuda anlayışlı olmaları, bizi anlayışla
karşılamalarıdır. Görüşmekte olduğumuz Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanunu Tasarısı, kamu görevlilerinin, ortak hak ve menfaatlarının korunması ve
geliştirilmesi için kuracakları sendika ve konfederasyonların kuruluşu,
organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev
alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumlulukları ile toplugörüşmelerinin yöntem
ve esaslarının düzenlenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Temel insan hakları arasında önemli bir yeri olan
örgütlenme özgürlüğünün, tüm çalışanlara ayırımsız bir şekilde tanınması, aynı
zamanda, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın temel göstergelerinden
biridir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, İnsan Hakları ve
Temel Özgürlükler Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası
metinler ile Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun 87, 98 ve 151 sayılı
Sözleşmeleri de, bu anlayışla, ülkemiz tarafından onaylanarak ulusal hukukumuza
katılmıştır. Ancak, sendikal hakların kaynağını oluşturan birçok uluslararası
belgeyi onaylayarak, kamu görevlilerine sendikal haklarını tanımayı yıllar
öncesinden üstlenmiş olmamıza karşın, ülkemizin bu konuda çok geç kaldığı bir
gerçektir. 1960'lı yıllarda, ülkemizde, çok sayıda kamu görevlileri
sendikası kurulup, çeşitli etkinliklerde bulunmasına rağmen, konunun yasal bir
çerçeveye alınması hiçbir zaman sağlanamamıştır. Ülkemizde, kamu görevlilerinin sendika kurma hakları,
ilk defa, 1961 Anayasasının 46 ncı maddesinde yer almış ve işçi niteliği
taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki haklarının yasayla
düzenleneceği belirtilmiştir. Bu maddeye dayanılarak, 8.6.1965 tarihli, 624
sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Ayrıca,
14.7.1965 tarihinde çıkarılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 22 nci
maddesiyle, memurlara, sendika kurma ve bunlara üye olma hakları verildiği de
bilinmektedir. Ancak, 20.9.1971 tarih ve 1488 sayılı Kanunla Anayasada
yapılan değişiklik sonucunda yalnızca işçi ve işverenlerin sendika ve sendika
birlikleri kurma hakları kabul edildiğinden, memurların ve işçi niteliği
taşımayan kamu görevlilerinin sendika kurabilmelerine ilişkin 624 sayılı Devlet
Personeli Sendikaları Kanunu ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 22 nci
maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. 1982 Anayasasının 51 inci maddesinde de, işçi ve
işverenlere sendika kurma hakkı tanınmış; yani, 1982 Anayasası, sendikal
hakları, işçi ve işverenlerle sınırlı tutmuş. Kısaca söylemek gerekirse,
memurlar için, bugün içinde bulunduğumuz durum, geçmişten çok gerilerdedir;
otuzaltı yıl önce var olan hakları, bugün, yeni haklar olarak ortaya
çıkmaktadır. Biraz evvel de söylediğim gibi, 1995 yılında, 4121
sayılı Kanun ile Anayasanın 53 üncü maddesine bir fıkra eklenmiş ve kamu görevlilerine
sendika ve üst kuruluşları kurma ve toplugörüşme hakkı tanınmıştır. Buna
ilişkin usullerin, kanun ile düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu hükümde, ayrıca,
kamu görevlileri sendikaları ve üst kuruluşlarının Anayasanın toplu iş
sözleşmesine ilişkin 53 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile grev ve
lokavtla ilgili 54 üncü maddesi hükümlerine tabi olmayacakları da açıkça
belirtilmiştir. Kamuoyunda yapılan tartışmalardan, kamu görevlileri
sendikalarından bir bölümünün, anayasal sınırları içerisinde toplugörüşmeye
dayanan bir sendikacılığı yeterli görmedikleri, toplusözleşme ve grev haklarını
öngörmeyen bir sendika kanununun hiç çıkmamasının daha iyi olacağı görüşünü
savundukları görülmektedir. Kamu görevlileri sendikalarının Anayasanın 53 üncü
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen, toplu iş sözleşmesi hakkı
ve 54 üncü maddesinde düzenlenen grev haklarından yararlanamayacakları hiçbir
tereddüde meydan veremeyecek kadar açık ortadadır. Ayrıca, toplugörüşme
yapabilecekleri belirtilerek, Anayasa koyucunun iradesinin toplusözleşme
yönünde olmadığı bir kez daha vurgulanmıştır. Buna rağmen kamu görevlileri
sendikaları için toplusözleşme ve grev hakkının açıkça yasaklanmadığı kabul
edilse bile ya da ilgili fıkra bir an için tamamen yok sayılsa bile, kamu
görevlilerine toplu sözleşme ve grev hakkı tanınması Anayasanın 128 inci
maddesinin ikinci fıkrasına da aykırı düşmektedir. Söz konusu 128 inci maddenin
ikinci fıkrasında şöyle denilmektedir:
"Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir." Bu hükmün yer aldığı 128 inci maddeyle
kamu görevlilerinin aylık ve ödenekleri dahil tüm özlük işlerinin,
toplusözleşmeyle değil kanunla düzenlenmesi, Anayasanın açık bir emridir. Bütün bu nedenlerle, Anayasada değişiklik yapılmadan,
kamu görevlilerine örgütlenme ve toplugörüşme hakkı dışında, toplusözleşme ve
grev hakkı tanınması mümkün bulunmamaktadır. Kamu görevlilerine toplusözleşme
hakkı verilebilmesi için, Anayasanın 53 üncü ve 128 inci maddelerinin yanı
sıra, 657, 926, 2802 ve 2914 sayılı dört ayrı personel kanunuyla düzenlenmiş
bulunan personel rejiminin tümüyle değiştirilerek, kamu görevlilerinin aylık ve
özlük haklarının, işçi kesiminde olduğu gibi, bireysel sözleşme esasına göre
düzenlenmesi ve buna bağlı olarak, idarî yargı yerine, adlî yargı -iş
mahkemeleri yani- esasının getirilmesine kadar bir seri düzenlemenin
gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu nedenlerle, kanun tasarısı ile Anayasa hükümleri ve
kamu personel yasalarıyla belirlenen mevcut hukukî çerçeve içinde kamu
görevlilerinin aylık ve özlük haklarının belirlenmesi sürecinde sendikaların
yer almalarını öngören toplugörüşme esası getirilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sendikal
örgütlenme ve sendika üyelerine tanınacak haklar, birbirinden farklı iki ayrı
konudur. Nitekim, işçi sendikalarının kurulmasına ilişkin yasa, ilk kez 1947
yılında çıkarılmış olmasına rağmen, toplusözleşme ve grev hakkı 16 yıl sonra,
yani, 1963 yılında tanınmıştır. Yine, işçi sendikalarının örgütlenmeleri 2821
sayılı, bunların toplu iş sözleşmesi ve grevle ilgili faaliyetleri ise 2822
sayılı kanunlarla olmak üzere iki ayrı kanunla düzenlenmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdir edileceği
gibi, devletin temel niteliklerinden birinin hukuk devleti ilkesi olduğu bir
ülkede, Anayasaya aykırı olduğu açıkça görülen bir tasarının hazırlanması
elbette beklenemez. Bununla birlikte, kamu görevlilerinin kendi aralarında sendika
kurabilmelerini ve idare ile toplugörüşme yapabilmelerini sağlayıcı
düzenlemeleri içeren kamu görevlileri sendikalar kanununun çıkarılması bir
Anayasa gereğidir. Ayrıca, Anayasanın 53 üncü maddesi dışında yasal bir
dayanağı bulunmayan mevcut kamu görevlileri sendikaları halen üyelik ödentisi
toplamakta, oluşan fonları kullanmakta, kamu kuruluşlarında temsilcilikler
açmakta ve çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Tabiî, anayasal hak olarak
verdiğimiz bu görevi yaparken sendikalar, bunun tamamlayıcısı olan yasal
düzenlemeleri, biraz evvel söylediğim gibi, hâlâ yapmamış olmamız gerçekten
büyük eksikliktir. Sendikalar üye aidatlarını doğrudan üyelerden
toplarlardı; Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakan olduğu 55 inci hükümet döneminde,
özellikle kendisinden, biz, sendikalarla birlikte, bu ödentilerin doğrudan
işyerlerinden toplanması konusunda bir genelge yayımlamasını istemiştik ve
Sayın Başbakanımız o zaman bir genelgeyle, üye aidatlarının üyelerden
toplanması yerine işyerlerinden toplanılarak sendikalara aktarılması gibi bir
kolaylık da getirmişti. Hükümetimizce 19 Mart 2001 tarihinde açıklanan Avrupa
Birliğine katılım sürecinde ülkemizin kısa ve orta vadeli önceliklerine ilişkin
ulusal programın sosyal politikalar ve istihdam ile ilgili bölümünde kamu
görevlileri sendikaları kanun tasarısının yasalaşması, birinci sırada kısa
vadeli hedefler arasında gösterilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tasarının yasalaşmasıyla kamu çalışanları ve onların sendikaları
önemli kazanımlar elde edeceklerdir. Bunları şöylece özetleyebiliriz: Her şeyden önce, kamu görevlileri sendikalarının
kuruluşu ve etkinlikleri yasal bir temele oturtulmuş olacaktır. Bu alanda
yaşanan kuralsızlık ve kargaşa tamamen ortadan kalkacaktır. Kamu görevlileri için uygulanacak katsayı ve
göstergeler toplugörüşmeyle tespit edilecektir. Yine, aylık ve ücretler, zam ve tazminatlar; doğum,
ölüm ve aile yardımı ödenekleri, tedavi yardımı ve cenaze giderleriyle yiyecek
ve giyecek yardımları, bugüne kadar olduğu gibi, yönetimin tek yanlı kararıyla
değil, toplugörüşmeyle belirlenecektir. Sendika üyeleri ve yöneticileri, önemli güvencelere
kavuşturulacak, kuruldukları yıllardan bu yana sendikaların ve sendikacıların
karşı karşıya kaldıkları sorunlar son bulacaktır. Görüşülmekte olan tasarının, tüm kamu çalışanlarına ve
aziz milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Yüce Meclisimizin sayın üyelerine, görüşmeler sırasında
yapacakları katkılar için şimdiden teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
(ANAP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başaran. Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Ali Işıklar'da. Buyurun Sayın Işıklar MHP GRUBU ADINA ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi, Partim ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, memur sendika yasası ve buna
bağlı olarak kamu çalışanlarının ücreti ve 657 sayılı Yasayla ilgili kısa bazı
bilgiler sunmaya çalışacağım. Sayın milletvekilleri, milletleri millet yapan
vazgeçilmez unsurlar vardır; bunlardan en önemlisi devlettir. Devleti devlet
yapan, onun vazgeçilmez unsuru, olmazsa olmazı, kamu çalışanlarıdır. Sayın milletvekilleri, hepimizin malumu olduğu üzere,
eğitimden sağlığına, tarımından ormanına, ekonomisinden teknolojisine, iç
güvenliğinden dış güvenliğine, işçi meselesinden işveren meselesine, velhasıl,
ülkenin tüm meselelerinin fikrini ve icrasını yapan, devletin olmazsa olmazını
teşkil eden kamu çalışanlarıdır. Bu kesim, yıllardan beri, hükümetlerin
gazabına uğramış, gerek ekonomik yönden gerekse sosyal yönden bitirilmiş,
tüketilmiştir. Bunun neticesi olarak, ülkemizde, iyi dediğimiz hiçbir şey
yoktur; çünkü, ülkeyi iyi konuma getireceklerde mecal kalmamıştır. Yıllardan beri, yanlış teşhis konup, yanlış tedavi
yapılmıştır. Siyasîlerimiz ve hükümetlerimiz, sıkıştıklarında bu kesimin
ilminden, fikrinden ve icraatından istifade etmişler, yanlış yapıp,
beceriksizlik yaptıkları zaman da, konuşmayan, konuşturulmayan bu kesim,
siyasîler ve hükümetler tarafından günah keçisi haline getirilmiştir. Sayın milletvekilleri, bu ülkeyi, bu milleti seviyorsak
ki seviyoruz, öyleyse, bu ülkeyi kurtaracakları kurtarmadan, bu ülkeyi
kurtaramayız. O zaman, bu kesimin özlük, sosyal haklarını, demokratik ve
kalkınmış ülkelerdeki seviyeye getirerek çağdaş sendika hakkının verilmesiyle
mümkündür. Sayın milletvekilleri, bugün, kamu çalışanlarının
çalışmasını düzenleyen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, tabiri caizse yamalı
bohça haline gelmiştir. 1970 yılında çıkmış olan yasa, 239 maddeden oluşmasına
rağmen, 300 civarında değişiklik yapılmıştır; birçoğu da birkaç defa
değiştirilmiştir. Cezalarla dolu, dayatmacı, özendirmeden uzak, çalışma şevkini
kıran, siyasî kimlikli kişileri
koruyan; çalışanları, hükümetlerin kapı kulu haline getiren, devlet memurluğundan
çıkararak, hükümetler memuru haline getiren yasa bu haliyle, Anayasaya aykırı
bir yasa haline gelmiştir. Sayın milletvekilleri, buna birkaç misal vermek
gerekirse; kamuda çalışan insanlar arasında kurum içi ve kurumlar arası
adaletsizlikler oluşturulmuş; memur, işçi, sözleşmeli, sözleşmesiz, barem içi,
barem dışı, kadro karşılıklı sözleşmeli, kadrosuz sözleşmeli, genel hizmet
sınıfı, sağlık hizmet sınıfı, teknik hizmet sınıfı gibi farklı statüler
uygulanması sebebiyle, aynı yerde çalışan ve aynı işi yapan insanlar arasında
çalışma barışı bozulmuş, kamu çalışanları birbiriyle konuşmaz ve birbiriyle
kavgalı hale gelmiştir. Adamını bulan daha iyi bir konuma veya statüye geçmeye
çalışmakta, bunun sonucu, bazı kurumlarda çalışanların sayısı azalırken, bazı
kurumlarda fazlalıklar oluşarak yanlış istihdama sebep olunmuştur. Misal olarak vermek istersem; Cumhurbaşkanlığı, Meclis,
Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar, SPK, bankalar, Rekabet Kurulu ve Maliye
Bakanlığı gibi kuruluşlarda, sekreter, odacı gibi unvanlarla çalışanlar diğer
kurumlardaki daire başkanlarından fazla ücret almaktadır. Yönetim kurulu
üyeleri ve bazı genel müdürler, milletvekillerinden fazla ücret almaktadır.
İşçilerle memurlar arasında uçurumlar oluşmuş; işçi, memurun üç, beş katı maaş
alır olmuş; şoför işçi, sekreter işçi, amiri olan bölge müdürü ve daire
başkanından fazla ücret alır hale gelmiştir. Devletin çalışma düzenine çomak
sokulan bu anlayış kaldırılmalı, eşit işe eşit ücret prensibine uygun olarak,
farklı statüler kaldırılarak, kamu çalışanları adı altında birleştirilmelidir. Değerli milletvekilleri, buralardaki olaylar, zaman
zaman gündeme gelip, bu kadar ayrıcalıkları olduğu halde, yine, tekrar,
Meclisimizde de, zaman zaman gündeme gelen bazı meslekî taassuplarla, yeni
ayrımlar, yeni ayrıcalıklar yapılmakta. Zaman zaman doktor, zaman zaman
mühendis, zaman zaman adliye görevlisi, zaman zaman polis, değişik şekillerde
gündeme getirilirken, zaten bozulmuş olan çalışma barışı, böylece, farklı
kesimlere, sadece bir kesime, ücret farklılığı şeklindeki ortaya atılan
görüşlerle yeni uçurumlar doğurulmaya çalışılmaktadır. Halbuki, memur kesimi
bir bütündür. Dolayısıyla, burada meseleleri değerlendirirken, bir kesimdeki
kişiler için ücret ayrılığı düşünenlerin, onların, bir ekip hareketiyle
çalıştığını gözönüne alarak, mutlaka, bu, bir ameliyat masası etrafında
toplanan insanlar olarak görülmelidir. Bir ameliyat masasında doktor vardır,
hemşire vardır, ebe vardır, narkozcu vardır, teknisyen vardır, odacı vardır.
Öyleyse, belki doktor diğerlerinden farklı almalı; ama, odacı da teknisyen de
oradaki memur da aynı ameliyata katkıda bulunan, bir ekip hareketi olan
insanlar ayrılmadan, beraberce düşünülerek, hele hele o geniş kitleyi teşkil
eden -bu ülkenin yüzde 60 memurunun, bugün, 200 milyon civarında maaş aldığını
göz önüne alarak- o kesimi dışlayan davranışlarda da bulunmamamız gerektiğine
inanıyorum. Sayın milletvekilleri, böylece, kurumlararası ve
kesimlerarası ayrıcalığın ortadan kalkmasıyla çalışma barışı sağlanmış,
istihdam yanlışlıklarından da kurtulunmuş olacaktır. Sayın milletvekilleri, 657 sayılı Yasada, her yıla 1
kademe, her üç yıla da 1 derece verilir denilmektedir. Ayrıca, hangi okul
mezunlarının hangi derecelere kadar yükseleceği belirtilmiştir. Bu kanuna
rağmen, kamu çalışanları 7'nin 9'u, 5'in 9'u, 2'nin 6'sı, 1'in 4'ü şeklinde
yükseltilerek daha üst derecelerin ekgöstergeleri, yan ödemesi ve derecesi gibi
avantajlardan istifade edememekte, bu sebeple, maaş artışları iyi olmayan bu
kesim, üst kadro ve derecelerden yararlanmadığı için, ikinci defa sosyal ve
ekonomik olarak darbe yemektedir. Çünkü, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı
ve Maliye Bakanlığı, keyfî olarak, kanuna rağmen kadro vermemekte, memurların
mağduriyetine sebep olmaktadır. Bu kurumların yetkisi alınmalı, kanunun özü
olan her yıla 1 kademe, her üç yıla 1 derece verilmek suretiyle, 500 000
civarındaki çalışanın mağduriyeti giderilmelidir. Sayın milletvekilleri, bir diğer konu da, amirlerin
sicil ve ceza vermeleriyle ilgili yaptırımlarıdır. Bunlar, tamamen sübjektif
olup, ideolojik, politik ve keyfîlikle uygulanmakta; sevdiği sevmediği, partili
gördüğü görmediği, yanlış emir ve icraatlarına uymayan memurlara az puan
vererek, kademe ve derece almaları engellenirken, idareci olmaları maksatlı
olarak engellenmekte, memuriyet hayatı sona erdirilebilmektedir. Yirmi yıl
olumlu sicil almış biri saydığım sebeplerle idareci olamayacağı gibi,
memuriyetine de son verilebilmektedir. Yine, demin saydığım anlayışla, kınama,
maaş kesimi, derece ve kademe ilerleme cezaları verilerek, keyfîlikler
uygulanmaktadır. Sayın milletvekilleri, diğer bir konu ise, bir maaş
bordrosunda yaklaşık 30 kalem yer almaktadır. Maaş bordrolarında yer kalmamış,
anlamını yitirmiş kalemlerle doludur. Kabaca sayacak olursak, derece, kademe,
ekgösterge, taban aylığı, özel hizmet, iş riski, temininde güçlük, malî
sorumluluk tazminatı, fiilî hizmet tazminatı, makam tazminatı, dil tazminatı,
ekders ücreti, fazla çalışma karşılığı, aile yardımı gibi 30'dan fazla kalem
yer almakta ve bunlardan dolayı da, maaş bordrolarında yer kalmamış,
geçerliliği bitmiş kalemlerle dolu bir şekildedir. Mutlaka, bunlar, bu tarz
anlayışlar ortadan kaldırılarak, uygulanabilir, yapılabilir bir maaş düzeni ve
maaş sistemi haline getirilerek, bu hantal yapıdan da mutlaka kurtulunması
gerekiyor. Sayın milletvekilleri, bu ve benzeri gibi birçok
gerçeklerden dolayı 657 sayılı Devlet Memurları Yasası yeniden düzenlenerek,
yasaklardan arındırılmış, keyfîlikten uzak, çalışmayı özendirici, hukukun
üstünlüğünün sağlandığı, eşit işe eşit ücret prensibine dayalı, hükümetler
memurluğundan çıkarılıp, Anayasada yerini bulan devlet memuru haline
getirilmelidir. Bu sağlanmıyorsa, saydığım kavramlara uygun yeni bir yasa
çıkarılmalıdır. Saygıdeğer milletvekilleri, kamu çalışanları, ücret
bakımından, yıllardan beri ekonomik soykırımla karşı karşıya bırakılmıştır.
Halbuki, kamu çalışanları, yıllardan beri deprem felaketini yaşamaktadır;
millet, devlet adına ölümü pahasına çalışmakta, kimsenin gezemediği bölgelerde
görev yaparak, yüzlerce öğretmen, yüzlerce doktor, mühendis, amir, memur, polis
memuru, subayı ölmüş, binlerce yaralı vererek devletin, milletin bütünlüğünü
sağlamış, siyasîlerimizin olumsuzluklarına rağmen, yarınlardan ümit
kesilmemesine sebep olmuşlardır. Devletimizin olmazsa olmazı olan bu kesime,
yıllardan beri, her kesime istedikleri verildikten sonra kalan kadar
verilmiştir. Bunun sonucu olarak tarım emeklisi 40 milyon, Bağ-Kur emeklisi 70
milyon, işçi emeklisi 100 milyon, memur emeklisi 100 milyon alırken, kamu
çalışanlarının yüzde 60'ının aylık ortalaması 200 milyon, tümünün ortalaması
ise 230 milyon olduğu, asgarî geçinme standardının 400 milyon civarında, mutfak
masrafının 200 milyon, ev kirasının 100 milyon olduğu göz önüne alındığında,
üniversite mezununa 200 milyon veriyorsak, bu, ekonomik bir soykırım değil de
nedir?! Bu insanlar, bu parayla ne yer, ne içer, nasıl ısınır, nasıl giyinir,
hangi parayla çocuğunu okutur, hangi parayla kirasını öder?! "Verdim
oldu" mantığıyla yaklaşmak, en azından, insafsızlık ve bindiği dalı
kesmektir. Yıllardan beri, iş çevreleri, kredi, tahvil, bono,
borsa yoluyla beslenmekte, ithalat, ihracat desteklenmekte, esnaf korunurken,
çiftçi taban fiyatıyla desteklenirken, kamudaki işçimiz yüksek ücret alırken,
milletvekili maaşı üzerinde maaş alan kurum ve kuruluş yöneticileri ve 5
milyarın üzerinde maaş alan yönetim kurulu başkanı ve üyeleri varken,
üniversite mezunu memurlara 200 milyon vermenin insafla bağdaşmadığını
düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, kamudaki emsalleri bu parayı
bulanların, devletimizin ve milletimizin olmazsa olmazlarına bu ücreti reva
görmesi kabullenilemez. Onlar hak etmişse, görev ve sorumluluğu daha fazla olan
bu kesim daha çok hak etmiştir. "Adamı olana çok, adamı olmayana yok"
mantığından kendimizi kurtarmalıyız, çifte standardı kaldırmalıyız. Biz ise,
sendikalıya çok, sendikasız olanlara az ücret vererek adalet sağlamadığımız
gibi eşitlik de sağlayamamış durumdayız. Saygıdeğer milletvekilleri, bu ve bu gibi sebepler göz
önüne alınarak, bugün, bu acı dramı yaşayan insanlardan, çocuğuna ve hanımına
mahcup, dostları ve esnafa karşı gururu kırılan bu insanlardan, millete,
devlete hizmet almak mümkün olmaz. Öyleyse "verdim, oldu" mantığından
kendimizi kurtarıp, bu milleti ve devleti kurtaracakları ekonomik olarak
kurtarmalıyız. Sayın milletvekilleri, kamu çalışanlarının konumu,
kısaca, bu durumdadır. Yıllarca, hükümetlerin, bu durumu göreceği ve çözeceği
beklenmiş; vermediği, vermeyeceği görülmüştür. Öyleyse, tüm kesimler,
haklarını, kuruluşlarını kurarak almalıdır. Kamu çalışanları, bu hakkı
herkesten çok hak ettiği halde bugüne kadar tanınmamıştır. Bugün, Avrupa Birliğine aday olduğumuz, kendimizi
medenî ve demokratik ülkeler arasında gördüğümüz halde, bu ülkelerden
Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İngiltere, İsveç, Almanya,
İrlanda, Kanada, Lüksemburg, Norveç, Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri
gibi ülkelerde, sendika hakkı, toplugörüşme ve sınırsız grev hakkı vardır;
bazılarında grev sınırlıdır. Ülkemize geldiğimizde, işçilerimiz, 1946 yılında
sendika hakkını, 1963 yılında da toplusözleşme ve grev hakkını almıştır.
ILO'nun 1949 yılında kabul ettiği örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının
korunmasına ilişkin 98 sayılı sözleşme -sendika ve örgütlenme hakkının
korunması- Türkiye tarafından onaylanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ IŞIKLAR (Devamla) - Ayrıca, ILO tarafından, 1978
yılında kabul edilen kamu hizmetlerinde örgütlenme hakkının korunması ve
istihdam koşullarının belirlenmesi yöntemine ilişkin 151 sayılı Sözleşmeyi,
Türkiyemiz de 1993 yılında onaylamıştır. Danıştay Birinci Dairesince, 22
Haziran 1992 tarihinde, memurların sendika kurmalarının ve bu konunun yasal
olarak düzenlenmesinin Anayasaya aykırı olmadığı karar altına alınmıştır. Diğer taraftan, 1995 yılında, Anayasamızın 53 üncü
maddesine bir fıkra eklenerek, kamu görevlilerine, sendika ve üst kuruluşlarını
kurma ve toplugörüşme hakkı tanınmıştır ve buna ilişkin usullerin çıkarılacak
bir kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu
üzere, bugün, sivil toplum örgütleri, hem kalkınmış olan ülkelerin hem de
Türkiyemizin vazgeçilmez bir unsurudur. Dolayısıyla, Türkiye'de çok gecikmiş
olan -bize göre ve benim inancım da odur ki- diğer kesimlerden çok bu kamu
çalışanlarının ilk sendikal hakkı elde etmesi gerekirken, maalesef, bugüne
kadar bu haktan yoksun bırakılmıştır. Saygıdeğer konuşmacıların da ifade ettiği gibi,
buralarda, kesin olarak, bir sendika dediğiniz zaman, mutlaka toplusözleşme,
grev, konuşabilme özgürlüğü ve teşkilatlanma özgürlüğü anlaşılır. Bu dört
unsuru bir arada teşkil eden sendika, sendika olarak adlanır ve en iyi
sendikacılığın da örnekleri, bu şekilde olmasıyla mümkündür. Saygıdeğer milletvekilleri, Partim ve şahsım, yıllardan
beri bu camianın içerisinden gelerek, Türkiye'de de böyle bir hareketi ilk
olarak başlatmış bir arkadaşınız olarak, bu olayı hep savunduk ve savunarak da
geldik. Türkiye'de, sendikal hakkın, 53 üncü maddenin
değiştirilmesiyle, bir yasal boyuta geçilmesi istenmiştir. Elbette ki, bunların
hepsini ihtiva etmelidir; ancak, gördük ki, 1995 yılında, Anayasa, toplugörüşme
hakkını ifade etmesine rağmen, altı yıldan beri, ya Meclise yeteri kadar kanun
teklifi verilememiş yahut da verilenler engellenmeye çalışılmıştır.
Dolayısıyla, biz, şurada, şunu ifade edelim: Demek ki, Anayasadaki konumun
değişmesi, değiştirilmesi her gündeme geldiğinde, toplusözleşme, grev ve
sendika hakkı istenilmekte ve ifade edilmektedir; ancak, gördük ki, altı yıldan
beri bu başarılamamıştır. Bu parçalı yapıda, bu parçalı harekette, bir anayasa
değişikliği de şu anda mümkün görülmemektedir. Öyleyse, biz, burada, eksikleri de olsa, mutlak
surette, bardağın yarısını dolduralım. Dersek ki "bardağın yarısı
boştur" doğru; ama, yarısı da doludur. Mademki, altı yıldan beri, her
hükümet geldiğinde, muhalefet iktidar bunu dedi; ama, Anayasa değişikliği
olmadı; o zaman, hiç olmazsa, bu insanlara, kendilerini ifade edebileceği,
masanın bir tarafına oturarak geri kalan haklarını isteyebileceği bu yapıyı
vererek -onların desteği, isteği, sizlerin ve Yüce Meclisin de teveccühüyle- eksik kalan kısmını da
ileriki günlerde tamamlayarak, eksikliği telafi edelim. Hepiniz, Maliye Bakanlığı bütçesinde, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bütçesinde, her konuşmada, her gündeme geldiğinde, bu yasa
tasarının bir an evvel gelmesini arzu ettiğinizi ifade ettiniz; dolayısıyla, bu
arzunuz, isteğiniz üzerine de bu tasarı gelmiştir. Ben, beş siyasî partimizin de, bu olaya, uygun, olumlu,
iyi baktığı inancını taşıyorum; gittikleri her yerde de, bu tarzdaki sözleri
verdiklerine de inanıyorum. Çıkaracağımız bu yasanın -Meclisteki diğer tasarılarda
olduğu gibi, erteleyen, uzatan bir davranışa sokmadan- Yüce Heyetinizin ve bu
beş partimizin de, bu Parlamentonun da şeref ve şanı olsun diyor, bunu
destekleyeceğinizi umut ediyor, Yüce Heyetinize saygı ve şükranlarımı
sunuyorum; sağ olun, var olun. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakan, buyurun efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN
(Yalova)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak bazı hususları
sizlerle paylaşmak arzusundayım. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi, sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
tekrar ele alınan ve görüşülmeye başlanan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu
Tasarısı, aslında, ta 1961 yılından bu yana Türkiye'nin gündeminde yer alan,
fakat, maalesef, bugüne kadar ciddî bir yasalaşma sürecini tamamlayamamış ve
dolayısıyla da kamuda çalışan 2 milyonu aşkın memur kardeşimizin örgütlenmeyle
ilgili hakları kendilerine resmen tescil edilememiştir. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yasama döneminde, burada,
yine, bu kanun tasarısı ele alınmış ve 23 üncü maddesine kadar görüşülmüş; ama,
sonra, erken seçim kararı alınması ve diğer sebeplerle, bu görüşülen kanun
tasarısı kadük olmuş; tekrar, bu yeni yasama dönemine başladığımızda da, 57 nci
cumhuriyet hükümeti olarak bu tasarıyı Meclise sevk etmiştik; ancak, maalesef,
iki yıllık bir süre içerisinde de, şu noktaya kadar gelmede epey merhalelerden
geçti ve bugün, bu tasarı, tekrar, Genel Kurulda görüşülmeye başlanıldı. Öncelikle arz etmek istiyorum ki, hepimizin de bildiği
gibi, Avrupa Birliğiyle başlattığımız süreçte Ulusal Programın kısa vadede
hedef olarak aldığı, çıkarmayı hedef olarak taahhüt altına aldığı, çalışma
hayatımızla ilgili bazı yasalar var. Bunlardan bir tanesi de kamu
görevlilerinin sendikalarıyla ilgili kanun tasarısının bir yıl gibi kısa bir
süre içerisinde Parlamentodan çıkarılması; böyle bir hedef ortaya konulmuştur. Yine, bildiğiniz gibi, çalışma hayatıyla ilgili, bir
yıl, kısa vadeli hedeflerin içerisinde Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulmasıyla
ilgili bir husus vardı ve yine, hepimizce malumdur ki, bu, geçtiğimiz ay
içerisinde Parlamentomuzca kanunlaştırıldı. Yabancıların çalışma izinlerini düzenleyen bir kanun
tasarımız var. İş güvencesi yasa tasarımız var. Çocuk işçiliğinin önlenmesine
ilişkin yasa tasarımız var. Bütün bu yasa tasarıları, demin de arz ettiğim
gibi, bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde Parlamentodan çıkarmayı çalışma
hayatımızla ilgili olarak Ulusal Programda taahhüt altına aldığımız yasalardır.
Şimdi görüşülmekte olan memurların, kamuda çalışanların sendikalarıyla ilgili
yasa tasarısı da, işte, bu açıdan önem arz etmektedir ve mutlaka, ivedi olarak
çıkarılmasındaki zaruret, diğer birçok sebebin ötesinde, Ulusal Programın bir
taahhüdü olarak da gündemdedir. Değerli arkadaşlarım, tabiî, her kanun tasarısında,
lehinde, aleyhinde çok şey söylemek mümkündür. Kanun tasarılarının genel
müzakerelerine baktığımızda da bu söylenenlerin her birinde hakikat paylarının
olduğu bir gerçek; ancak, yine, hepimiz biliyoruz ki, bazı yasalar, özellikle
uzun yıllardan beri Türkiye'nin gündeminde yer alıp, bir türlü kanunlaşmayan
yasaların daha mükemmelini, daha iyisini, içeriğinin daha iyi bir şekilde
çıkmasını temin maksadındaki halisane niyetlerimiz olsa bile, bu tartışmaların
bir noktada kesilip işin fiiliyata dökülmesindeki zaruret de bir gerçektir.
Aksi takdirde, daha iyi yapalım dediğimizde, hep ertelenen ve hatta -örneğin
işsizlik sigortasında, iş güvencesinde olduğu gibi elli yıl süren tartışmalar-
işte burada da ta 1960'tan bu yana süren, kırk yılı aşkın süren bir tartışmayı
hep birlikte daha uzun yıllara da devredebiliriz. Şimdi, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının
içeriği itibariyle birçok eleştirilecek yönleri vardır; birçok husus itibariyle
farklılıkları içeren teklifler de olacaktır, olmalıdır da. Ancak, ben, her
şeyden önce, içeriğinden çok, böyle bir yasanın çıkmış olmasını bile, kamuda
çalışan arkadaşlarımız için bir önemli aşama, bir önemli merhale olarak
görüyorum; çünkü, şu anda mevcut memur sendikalarımızın hiçbirinin bir yerde
legal bir pozisyonları yok; bir taraftan legal; fakat, bir taraftan, yasası
çıkmadığı için ve en son anayasa değişikliğini de yapmış olmamıza rağmen, altı
yıldan bu yana da yasasını çıkaramadığımız için birçok sorunları memur
sendikalarımız yaşıyorlar. İşte, bu açıdan yaklaştığımızda, hiç olmazsa, bir
yasanın çıkmış olması bile, bir işin başlangıcı bakımından önemlidir ve artık,
bunun ertelenmemesinin doğru olduğu kanaatini sizlerle paylaşmak istiyorum. Şimdi, birçok arkadaşımız da değindiler, aslında, bu
konudaki meslekî örgütlerin, meslek sendikalarımızın da bu manada açıklamaları
hep gündeme geldi, yansıdı; grevli, toplu iş sözleşmeli bir yasa talebi. Evet,
ilk bakışta, belki, hakikaten, bu yasa tasarısının içerisinde böyle bir hükmün
olmadığı, bu yasa tasarısının tenkit edilebilecek en önemli yönlerinden biri
olarak değerlendirilebilir; ancak, bunun için de, hepimiz biliyoruz ki, bugünkü
mevcut Anayasa çerçevesi içerisinde düşündüğümüz vakit, herkes arzu etse dahi,
Anayasa değişmeden böyle bir istemin bu yasa tasarısının içerisine konulmasına,
bir defa, hukuken imkân yoktur; ancak, grevli toplu iş sözleşmeli dediğimiz bir
istemin, hangi koşullarda, hangi şartlarda olup olamayacağını da, tabiî, o
noktada, anayasa değişikliği noktasında, Genel Kurulumuzda enine boyuna iyi
tartışmamız lazım geldiğini ifade etmek istiyorum; çünkü, Avrupa Birliğine üye
ülkelerin birçoğunda buna benzer düzenlemeler vardır; ama, o ülkelerin şartları
içerisinde baktığımızda, bizimki gibi, 657 sayılı mutlak bir iş güvencesini
veren bir düzenleme de, "memur" diye adlandırdığımız kimseler de
bulunmamaktadır. Eğer, bir "grev" dediğimiz vakit, onun hemen
çağrışımı, çalışma hayatındaki iş hukukumuz prensibi itibariyle
"lokavt" kavramı da beraberinde gelir. Dolayısıyla, lokavtın olmadığı
tek yönlü olarak bir grevin tanınmasının, dünyadaki çalışma hayatının, ister
işçi kesimi ister kamuda çalışanlar itibariyle düşündüğümüzde, söz konusu
olmadığını biliyoruz. Şimdi, biz, Anayasa çerçevesi içerisinde bir yasa
tasarısının çıkması için de gayret etmeliyiz; ama, anayasa değişikliğiyle
ilgili partilerarası uzlaşma komisyonunda zaten bu konuda bazı çalışmaların
olduğunu biliyoruz. O çalışmaların sonucunda gelinecek bir noktada, eğer genel
bir mutabakat sağlanırsa, tabiî ki, anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde,
o zaman, bu konuyla ilgili alınacak olan bir çoğunluk kararı o manada teşekkül
etmişse, hele partilerarası uzlaşma komisyonunda bir mutabakat temin edildiği
takdirde, zaten, bu manadaki iddia ve bu manadaki tartışmalar da son bulmuş
olacaktır. Onun şekil ve esasları, o anlayış içerisinde, yeniden
değerlendirilir ve çıkarılmış olan bu yasaya hemen entegre edilmesi
sağlanabilir. Dolayısıyla, bize bugün için düşen görev, artık,
ivedilikle, çok fazla, daha fazla bu işi ertelemeden, bir an önce kamu
çalışanlarının sendikalarıyla ilgili olan bu kanunu çıkarmamızdır. Bugün
gelinen nokta itibariyle, maalesef, birçok konuda olduğu gibi bu hususta da,
hep, farklı görüşlerin, zaman zaman bir yasanın çıkma içeriğini tartışayım
derken, bu yasanın çıkmaması, daha uzun yıllara ertelenmesi gibi bir sonucu da
hep beraberinde getiriyor; ama, zannediyorum ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisimiz, bu gelinen noktada bu hususu da dikkate alacaktır. Değerli arkadaşlarım, burada değinmek istediğim diğer
bir konu da; aşağı yukarı, 1993 yılında çıkan bazı genelgeler ve en son, 1997
yılında Başbakanlıktan çıkan genelgelere muhatap olarak bu örgütlenmelerin
yapıldığını da hatırladığımızda, bu yasa, artık, hakikaten geciktirilmeden
çıkmalıdır diye düşünüyorum. 1993 yılında onayladığımız 87 ve 151 sayılı
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmelerine ve 1989 yılında kabul
ettiğimiz Avrupa Sosyal Şartının 5 inci ve 6 ncı maddelerine, 3 Ocak 1976
tarihinde yürürlüğe giren, hükümetimizce de imzalanan Birleşmiş Milletler
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin 8 inci maddesine, 7 Aralık
2000 tarihli Nice Zirvesinde kabul edilen Avrupa Birliği Temel Hakları Şartının
12 nci maddesine ve 1954 yılında onayladığımız Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 11 inci maddesine de, bu yasa tasarısını kanunlaştırdığımız
takdirde uyum sağlamış olacağız. Her yıl, Cenevre'de Uluslararası Çalışma Örgütünün
düzenlediği konferansta, Türkiye'yle ilgili gündem belirlendiğinde, hemen hemen
her sene, yine, kamu çalışanları sendikalarının kurulup kurulmadığı gündeme
gelmektedir ve ben, 12 Haziranda Cenevre'deki bu konferansa gitmeden önce, çok
arzu ederim ve temenni ederim ki, -tabiî ki, takdir, Yüce Heyetinizindir- bu
yasa tasarısı kanunlaşmış olur ve hiç olmazsa bu sene, Türkiye'nin gündemindeki
bazı maddelerden orada bilgi verme noktasından sıyrılıp, bu konuyu, artık,
geride bırakılmış bir husus, bir kanun tasarısı olarak gündemden çıkarmış
olabilelim. Değerli arkadaşlarım, burada, içeriği itibariyle
maddelerde tabiî ki görüşler gündeme gelebilecektir. Ben, kısaca, Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısının, bir an önce, Heyetinizce uygun
görüldüğü takdirde, süratli bir şekilde çıkarılmasının yararlı olacağını
düşünüyorum. Bu duygular içerisinde, hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan. Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Rıdvan
Budak?.. Yok. Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP
sıralarından alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Bugün, burada, Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa
Tasarısını görüşüyoruz. Hükümet tarafı "biz, getirdiğimiz Sendika Yasa
Tasarısıyla, kamuda çalışanlara bir iyilik yapıyoruz" diyor; ama,
Kızılay'a veya Türkiye'nin çoğu vilayetlerine baktığınız zaman, çalışanlar,
yani, bu sendika yasasından yararlanacak insanlar, sokaklara düşmüşler,
münakaşa ediyorlar, coplanıyorlar veya içeri alınıyorlar. O zaman, burada bir
yanlışlık var; yani, ya sizin bu getirdiğiniz tasarıda bir yanlışlık var ya da
o memurlar, sizin getirmiş olduğunuz bu iyilikleri anlayamıyorlar. İkisinin
arasında bir fark var. Bir yerde, getirdiğiniz yasayı öveceksiniz, getirdiğiniz
yasanın tarafları, eğer "bu yasayı biz istemiyoruz" diye sokaklara
dökülüyorlarsa -bilhassa, sosyaldemokratlar, bu görüşüm sizedir- o zaman, bu
yasada bir yanlışlık var demektir. Sayın milletvekilleri, bu tasarıya, bu hükümet ne kadar
ehemmiyet veriyor; yani, memurlara ne kadar önem veriyor? Çok basit; görünüş
burada... Dün gece, saat 03.30'a kadar, 4 tane gazete sahibi, medya sahibi
ihaleye girsin diye, Kabine, burada, gece saat 03.30'a kadar tam tekmil oturdu,
bütün hükümet kanatlarını da burada oturttu ve o yasayı buradan geçirmeye
çalıştı. Bugün, 2 milyon memur için bir sendika yasa tasarısı getiriyorsunuz,
özgürlük yasa tasarısı getiriyorsunuz; ne siz varsınız, ne bir tane bakan var
burada!.. İşte, bu, sizin buna verdiğiniz önemi gösteriyor, onun fotoğrafıdır
bu yahu!.. (FP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Biz buradayız!.. ASLAN POLAT (Devamla) - Yani, siz inkâr da etseniz,
bunun fotoğrafı budur arkadaşlar. Burada, şunu söylemek istiyorum: Sizin getirdiğiniz bu
tasarılarda, sizin, kime, ne kadar destek verdiğiniz... BAŞKAN - Sayın Polat, karşılıklı konuşmayın lütfen. ASLAN POLAT (Devamla) - ...herkesin malumu artık, inkâr
edemezsiniz; şeffaflık burada var yani. Şeffaflık, burada, şu anda var... (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Polat, karşılıklı konuşmayalım. ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır efendim, ben... BAŞKAN - Genel Kurula hitap ederseniz... ASLAN POLAT (Devamla) - Ben, Genel Kurula hitap
ediyorum ve üzerine düşen de alınır. Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanım buraya geldi ve
"biz, getirmiş olduğumuz bu yasa tasarısıyla memurlara çok iyilik
yapıyoruz" dedi. Bakın, şimdi, bu hükümetin ağırlıkta olduğu alt komisyon,
bir rapor hazırlamış. Ne zaman; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
alt komisyon raporunda ne denilmiş -bu hükümetin ağırlıkta olduğu komisyonun
raporu bu- okuyalım: "Anayasadaki bu düzenleme, memurlara, bütün uygar
dünyada tanınmış olan toplusözleşme ve grev haklarının (tabiî sınırlarıyla
birlikte) tanınmasına engel olmak amacıyla "toplusözleşme" gibi,
bütün dünyanın kabul ettiği normal bir deyim yerine, "toplugörüşme"
gibi, anlamı pek anlaşılmayan; ama, sırf kısıtlama amacıyla konduğu belli olan
anormal bir deyimi tercih etmiş; ayrıca, sınırlanarak tanınması pekâlâ mümkün
olan grev hakkını da kategorik şekilde yasaklamıştır. Bu yasakçı anlayışı,
ülkemizin ve memurlarımızın layık olduğu çağdaş, demokratik normlarla bağdaştırmak
ve haklı kabul etmek mümkün değildir." Kim diyor bunu; bu hükümetin alt
komisyonu böyle diyor. Nerede diyor; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda diyor; ama, hükümet, geldiği zaman, kendisinin "kabul etmemiz
mümkün değil" dediği tasarıyı "lütfen, buradan çıkaralım" diye
övünüyor; olmaz... Şimdi, ya orada öyle konuşmayın ya burada böyle konuşmayın
milletvekilleri; çünkü, bu konuştuklarınızın her birisi, bir gün önünüze
geliyor. Sayın Bakanım burada diyor ki, ILO sözleşmeleri var.
Mesela, 1998 yılında, o zamanki Başbakan, sonradan Cumhurbaşkanımız olan Sayın
Süleyman Demirel, bu 87 nci maddeyi Meclise sunarken ne demiş, ona bakalım.
Yani, bunlar, hep tutanaklarda var. "Türkiye, örgütlenme ve toplupazarlık
hakkının korunmasına ilişkin 98 sayılı sözleşmeler dolayısıyla, kamu personeli
de dahil, tüm çalışanlara da sendikalaşma ve toplupazarlık hakkının tanınması
-toplupazarlık diyor, görüşme demiyor- ülkemizce esasen üstlenilmiş
bulunmaktadır. Belirtilen uluslararası belgelerle üstlenilen bu yükümlülük, 87
sayılı ILO sözleşmesinin onaylanmasıyla yerine getirilmiş olacaktır"
diyor. Kim diyor; Türkiye Cumhuriyetinin o dönemki Başbakanı, sonra da, bir
dönemin de Cumhurbaşkanı. ILO Sözleşmelerinin -işte, burada var, çok uzak bir
yerde değil, isteyen herkes, alır bakar- 87 nci maddesinde "Çalışanlar ve
işverenler, herhangi bir ayırım yapılmaksızın, önceden izin almadan istedikleri
kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşuluyla
bunlara üye olmak haklarına sahiptir ve sendika kurar" diyor. Burada, 98
inci maddede ne diyor, sözleşmelerini garanti altına almış. Burada, gelmiş, 151
inci maddesinde kimlerin kuramayacağını belirtmiş. Mesela, bir sürü
yasaklarınız var sizin, yok polisler kuramaz, askerîyede çalışan siviller de
kuramaz diye. Burada ne diyor "Bu sözleşme, kamuda çalıştırılan herkese
uygulanır. Bu sözleşmede öngörülen güvencelerin, görevlilerce izlenecek
politikaların belirleme ve yönetim işleri, kabul edilen üst düzey görevlilere
veya çok gizli nitelikte görevler ifa edenlere hangi ölçüde uygulanacağı ulusal
yasalarla belirtilecektir" ve bir de belirtiyor "bu, Silahlı Kuvvetlere
ve polise de ne ölçüde uygulanacağı belirtilecektir iç uygulamalarda." Böyle denirken, siz, geliyorsunuz, diyorsunuz ki, yine,
bu maddede, bugün bile sendikası olan; yani, bu beğenmediğimiz durumda bile
sendikalı olan, askeriyede veya emniyette çalışan sivil memurlara bile
sendikalı olamaz diyorsunuz; yani, bu getirdiğinizin gerçekçiliği yok,
uluslararası sözleşmelere tamamen aykırı. Bir taraftan, yine anlaşmalar
yapıyorsunuz "uluslararası sözleşmeler her hukukun üzerindedir"
diyorsunuz, diğer taraftan da, gelip bunu yapıyorsunuz... Yine, Sayın Bakan "uluslararası genişleme
stratejisine uyacak bu kanun" dedi. Peki, o stratejide ne diyor, bir de
ona bakalım, 64 üncü sayfayı açıp okuyalım "sosyal diyalog ile ilgili
olarak kamu sektöründe örgütlenme hakkı üzerinde ciddî kısıtlamalar
getirebilecek bazı hükümler içeren kamu sektöründe sendikalar üzerine bir yasa
hazırlanmaktadır." Bunu kim diyor; işte, sizin üye olduğunuz kuruluş
diyor. Sayın Bakanım, bakın, niye bunu söylüyorum ben:
Getirmiş olduğunuz yasa tasarılarında bu konuları öyle ayarlamak lazım ki...
Dünya bunu kabul etmiyor, memurlar kabul etmiyor, hükümetin de, ben, kabul
ettiğine inanmıyorum; ama, buraya geliniyor ve böyle deniliyor. Şimdi, bakın,
burada, siz diyorsunuz ki -yine bu maddeler içerisinde var- "sendikacılar
siyasetçi, milletvekili olamaz." Peki, Sayın Bülent Ecevit bu konuda ne
demiş, bir de ona bakalım: "Dünyada eşi görülmedik bir demokrasi
ayıbı." Bunun kaldırılması için de, 55 inci hükümet döneminde Anayasa
Komisyonuna gönderilmiş; fakat, reddedilmiş. Bugün, getirin, bunu koyun... Yani,
bir insan, hem sendikacı hem milletvekili niye olmasın!? Sizin de üyeniz var;
yine DİSK'in üyesi olsun, ne olur yani. Yani, o, DİSK üyesidiydi, bugün de
milletvekili; yine, DİSK'te bir başkan veya üye olabilir. Sizin Sayın
Başbakanınız "dünyada eşi görülmedik bir demokrasi ayıbı" diye
nitelendiriyor bunu; ama, bunu kaldırmıyorsunuz. Şimdi, yine, Sayın Bakan "anayasa değişikliği
olmadığı için grev ve lokavt hakkını getiremiyoruz" diyor. Bakın şimdi,
iki şık söyleyeceğim: Birincisi, bu Meclis, anayasa değişikliği yaptı ve
uluslararası tahkimi getirdi. Yine bu Meclis, anayasa değişikliği yaptı,
DGM'lerden askerî personelin çıkarılmasını sağladı. Yani, o kadar zor değil bu.
Bunlar bu Meclisten çıktı. Eğer istiyorsanız bunu da yapabilirsiniz; ama
"biz bunu isteyemiyoruz; çünkü, biz, bütün kaynaklarımızı fon bankalarına,
kamu bankalarına, rantiyeye aktaracağız; bizim, memura, işçiye, çiftçiye
verecek paramız yok" diyorsanız -yaptığınız uygulama bu- doğrudur tabiî. Bakın, size yine bir misal vereyim: Sendika yasası
içerisine ne alırsanız alın, grevsiz bunun bir özelliği yoktur. Türk-İş, belki
de, Türkiye tarihindeki en zayıf anlaşmasını yaptı; ama, yine de yüzde 15 zam
aldı. Siz, bu temmuz ayında memurlara yüzde 5 zam vereceksiniz. Hem de siz,
yine siz, geldiniz "işçiler, memurlardan ortalama 2,6 kat fazla para
alıyor, işçiler fazla alıyor" dediniz. Buna mukabil, yine, sırf, bu
işçilerin grev yapacağından korktuğunuz için, grev yapmasınlar diye yüzde 15
zam verdiniz; grev hakkı olmadığı için, memurlara, bu temmuzda yüzde 5 zam
vereceksiniz. Demek ki, sözleşme grevsiz olduğu zaman bir anlamı yok. Siz,
ancak grevden anlıyorsunuz, ancak güçten anlıyorsunuz, başka bir şeyden
anladığınız yok. Sizin haktan anladığınız yok. (FP sıralarından alkışlar) Sizin
tasarınızda, haklı olanın kuvvetli olma özelliği yok; zaten, onun için
istiyoruz biz bunu, grev hakkının getirilmesini bunun için söylüyoruz. Grev
hakkı olmadı mı, bunu uygulayamıyorsunuz. Sayın milletvekilleri, şimdi, bakın, hiç kendimizi
kandırmayalım. Bugün, kamuda çalışan bir mühendis 350-400 milyon lira maaş
alırken, aynı yerde, o mühendisin yanında çalışan bir işçi, şoför 1 milyar 100
milyon lira maaş alıyorsa, bunun tek sebebi, işçinin, hakkını, bağıra bağıra
grevle almasıdır. O zaman, bu hakkı memura da vermek zorundasınız. Siz, bu hükümet döneminde, üç ay içerisinde, kamu ve
fon bankalarına 43 katrilyon verdiniz mi vermediniz mi? NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Niye hep MHP'lilere
bakarak konuşuyorsun?!. ASLAN POLAT (Devamla) - Sosyaldemokratlar yok ki Erzurum'da.
Olmayanlarla niye konuşacağım. Erzurum'da, benim karşımda ne ANAP var ve DSP
var; Erzurum'da MHP var. Orada da bir İsmail Köse vardı, şimdi o yok, sen
varsın Karslı hemşehrim. Şimdi, bunun için bunu söylüyorum. Yok olanla ben neyi
konuşayım? Onlar yok Erzurum'da. Şu anda şahsım adına konuşuyorum, Grubum adına
konuşmuyorum. Sayın milletvekilleri, şimdi, size bir şey daha
söyleyeceğim. Bu dediğim konuda endişe etmeyin. Bakın, Devlet Denetleme Kurulu
rapor veriyor ve diyor ki -TÜSİAD'ın raporunda var bu- "tüm çalışanlara,
bazı istisnalar dışında grev hakkı tanınmalıdır" Devlet Denetleme Kurulu bunu rapor olarak veriyor. Yine, Türkiye'de demokratikleşme perspektifleri raporu
yapılıyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade
ederseniz konuşmamı bitireyim. BAŞKAN - Enerjinize hayranım Sayın Polat. ASLAN POLAT (Devamla) - ...ve yine burada diyor ki
" ...kamu görevlilerinin sendikal hakları grevli ve toplusözleşmeli
karakter taşıdığından, anayasa değişikliğinin gerektirdiği yasa değişikliği
sırasında bu hususun gözönünde bulundurulmasını ve Anayasanın da buna engel
olmadığını." Bakın, Türkiye'de, esasında, bu Anayasanın, şu anda
buna engel olduğu bile, bir yorumdan ibaret; bazıları "değil"
bazıları "evet" diyorlar. Burada, neticede şunu söylemek istiyorum:
Getirdiğiniz bu yasa tasarısının, grev ve lokavt içermediği müddetçe hiçbir
özelliği yoktur. Ne diyecek sendikalar; "efendim, memura verdiğiniz
maaş çok az, bu memurların maaşını da en az işçilerin maaaşı kadar
artırın" diyecekler. Hükümetin diyeceğini ben biliyorum "benim fon
bankalarından, rantiyeden size verecek param yok" diyecek. Peki, vergi getirin diyeceksiniz... Menkul kıymetlerden
vergi alın, alacak mısınız, niye almıyorsunuz? Herkesten vergi alıyorsunuz da,
menkul kıymet gelirlerinden niye vergi almıyorsunuz? Çünkü, siz, onlara... Yine
aynı sözü söylüyorum: Gece saat 03.30'a kadar, hükümet tam kadro, Bakanlar
Kurulu tam kadro burada, dört tane medya kuruluşu ihaleye girsin diye
oturduğunuz gibi, memur sendikasıyla ilgili konuda da gelin, burada oturun,
Anayasayı değiştirelim ve onlar için de grevli, lokavtlı doğru dürüst kanun
çıkaralım. Onun dışında, getirdiğiniz kanun tasarısının bir özelliği yoktur ve
siz, istediğiniz kadar bu tasarıyı çıkarın, o toplu görüşmeden sonra, yine
haklar, sendikalı olsun olmasın, üye olsun olmasın, bütün memurlara yansıyacağı
için, yine fiilen de bir özelliği olmayacaktır. Siz de, burada, o yüzde 5, üye
olanlardan ancak aidat alma hakkınız var -ki, yüzde 10'du, yüzde 5'e düşmesi
bir bakıma iyi oldu- o üye aidatlarını da kolay kolay alamayacaksınız; çünkü,
üye olan, bir müddet sonra bakacak ki, üye olsam da, üye olmasam da,
toplugörüşmeden bir zam geldiği zaman, ben, bunu, alıyorum buradan; ben, niye
aidat kestireyim diyecektir. Onun için neticeyi şuna bağlıyorum: Getirdiğiniz
bu tasarı, ölü doğan bir tasarıdır ve bu işin, aslında grev ve lokavt olmayan
sendikacılık da olamayacağı için, bunun bir tutarlılığı yoktur. YALÇIN KAYA (İçel) - Oy verecek misin? ASLAN POLAT (Devamla) - Benim "hayır" oyu
vereceğimi sadece sen anladın herhalde bu kadar konuşmamdan. Hepinize saygılar. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'da. Sayın Yalçınbayır?.. Yok. Konya Milletvekili Lütfi Yalman. LÜTFÜ YALMAN (Konya) - Konuşmayacağım efendim. BAŞKAN - Sayın Evliya Parlak, konuşma sırasını Sayın
Masum Türker'e verdi. Buyurun Sayın Türker. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben de söz
istemiştim. BAŞKAN - Efendim, söz sırası Lütfi Yalman'dan sonraydı;
Lütfi Yalman, isteseydi söz sırasını size verirdi; vermedi; yazılı müracaat
etmiş. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, usul böyledir,
önce kişisel söz alanları bir okuyun ondan sonra söz verin. BAŞKAN - Efendim, demin okumuştum. Rıdvan Budak, Aslan Polat, Ertuğrul Yalçınbayır, Lütfi
Yalman, Evliya Parlak, Mehmet Batuk, Masum Türker, Cemal Enginyurt, Kamer Genç. Buyurun Sayın Türker. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye'de kamu görevlilerinin sendikalı olması konusu,
yalnız bugünün, dünün ya da birkaç yıl öncesinin konusu değildir. 1960'lı
yıllarda, Türkiye, işçiler açısından, sendikal hareket, toplusözleşme, grev ve
lokavt yasalarına kavuşturulurken, kamu çalışanlarının da aynı haklara
kavuşması gündeme gelmiştir ve o tarihlerde Çalışma Bakanlığını yapan
Başbakanımız ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit, çeşitli
zamanlarda kamu çalışanlarının sendikal haklarıyla ilgili görüşlerini dile
getirmiş, Türkiye'de de tartışılmıştır. Bu konu, özellikle günümüze
gelindiğinde, 55 inci hükümet döneminde, o güne kadar örgütlülüğü dolayısıyla
horlanan, cezalandırılan, hatta çeşitli kavgalarla karşılaşan, hırpalanan kamu
çalışanlarının, yayınlanan bir genelgeyle, en azından, örgütlülük haklarının
yasal bir çerçevede oluşturulması sağlanmıştır. Bu yeterli değildir. Kamu
çalışanlarının sendikal bir hakka kavuşturulması konusunda 57 nci hükümet tavrını
belirlemiş, hükümet programında, kamu çalışanlarının örgütlenme özgürlüklerine
kavuşturulacağı ve sendikal haklarının verileceği belirlenmiştir. Bu belirlemede, çok kişi, burada kürsüye çıkıp, kamu
çalışanları sendikal haklarının -elimizdeki şu tasarının- yetersiz olduğunu
kolaylıkla söyleyebilir; ancak, bu söylemleri dile getirirken, öncelikle kamu
çalışanlarının sendikal haklarını düzenleyen Anayasadaki değişiklik zamanındaki
uzlaşmayı ve tüm partilerin o zamanki tavrını ve tutumunu da gözden ırak
tutamayız. O güne kadar, Anayasaya göre, hiçbir zaman örgütlenme ve herhangi
bir görüşme yapma hakkı olmayan kamu çalışanlarına, Anayasada yapılan
değişiklikle, 1995'li yıllarda toplugörüşme hakkı tanınarak bu işlemin yerine
getirileceği ve sendikal hakkın tanınacağı belirlenmişti. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - O ne demek? MASUM TÜRKER (Devamla) - Onun ne demek olduğunu
Anayasayı okuyan ve burada Anayasa üzerinde milletvekili andı eden herkesin
bilmesi gerekir; çünkü, Anayasamızdaki ilgili madde budur. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hangi ülkede var o? MASUM TÜRKER (Devamla) - Şimdi, bu sendikal hakla
ilgili olarak yapılan çalışmalarda, birçok kişi, bu işi popülist olarak ele
almak istediğinde, iktidarın 57 nci hükümet olarak gündeme aldığı ve bugün
görüşmeye başladığı bu tasarıdan dolayı da rahatsız olabilir. Niçin rahatsız
olabilir; çünkü, amacı, bu tasarının çıkarılması olmayanlar, Anayasanın
vermediği yetkiyi önce yapalım sonra getirelim dediklerine göre, hiçbir zaman,
örgütlenme hakkının, bir yasal çerçeveye oturtulmasını istemeyenlerdir. Değerli milletvekilleri, elimizdeki kanun tasarısıyla
birlikte, bugün tüm kesimlerin, Türkiye'de örgütlü kamu çalışanlarına ait üç
büyük konfederasyonun mutabık kaldığı; ancak, bazı konfederasyonların kendi
tabanları açısından ve haklı olarak toplusözleşme ve grev hakkı istemleri de
doğrudur. Bugün, her parti, seçim bildirgesinde, kamu çalışanları için nasıl
bir sendikal hak istediğini belirlemiştir. Mensubu olduğum Demokratik Sol
Parti, kendi görüşüne göre, kamu çalışanlarına, toplusözleşmeli ve grevli bir
sendikal hak verilmesini istemektedir. Bu konu, her partimizin kendi seçim
bildirgesinde ve kendi programında vardır. Belli bir uzlaşı kültürüne
dayanılarak oluşturulmuş olan 57 nci hükümet programındaki, toplugörüşmeye
dayanılarak çıkarılan, elimizdeki, kamu çalışanlarının sendikal haklarını
düzenleyen bu yasa tasarısı kanunlaştığı zaman, her şeyden evvel, diğer
haklarını da isteyebilecek ve örgütlülüğü artık kabul edilmiş, sendikal
örgütlülüğün işleyişi, dinamizmi belirlenmiş bir yapıyla karşı karşıya
geleceğiz. Değerli milletvekilleri, burada biraz evvel yapılan
konuşmalarda, çok değerli milletvekillerimiz ve Sayın Bakanımız, bu konudaki
düzenlemelerin Anayasa uzlaşma komisyonunda yapılabileceğini, yapılmakta
olduğunu, tartışıldığını, konuşulduğunu dile getirdiler. 5 partinin mensupları
da o komisyonda mevcut. Bu çalışmalar devam ederken, en azından, elimizdeki
Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısını görüşmeye başlayarak ve varsa,
bu tasarıdaki eksiklikleri gidererek, kabul edilebilir hale getirdiğimiz zaman,
Türkiye'de olmayan bir yasal düzenlemeyi sağlamış olacağız. Bu yasal düzenlemeyle ne olacak; yani, kamu
çalışanlarının sendikal haklarını verdiğimiz zaman ne olacağına baktığımızda,
her şeyden önce, herhangi bir olay olduğu zaman horlanan, herhangi bir olay
olduğu zaman suçlanan, hesabına geldiği zaman, çeşitli şekillerde beğenilmeyen
ve daima katmadeğerden az pay alan kamu çalışanlarına, örgütlü bir şekilde
haklarını ortaya koyma olanakları tanınmıştır. Bugün, kamuoyunda, özellikle medyada dolaştırılan ve
israfı benimseten, israfı dile getiren birçok haberin hedefi kamu
çalışanlarıdır. Bu haberleri dile getirenlerin, bu konuyu yayanların, kendi
şirketlerinde yöneticilere tahsis ettikleri araçları, harcadıkları benzinleri,
her türlü harcamayı vergiden düştükleri halde, kamu çalışanlarını, salt hedef
göstermek, salt küçük düşürmek adına ne tür yayınlar yaptıklarını,
konferanslarda ve konuşmalarda nasıl suçladıklarını görüyoruz. Bu, benim söylediğim tek bir örnektir. Her konuda,
öğretmenlikte, sağlık alanında, aklınıza gelebilecek her kesimdeki kamu
çalışanları, hakları savunulamayan, örgütlenememiş bir grup olarak ve daima
siyasî istismara açık bir halde bırakılmıştır. Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, en
azından, toplusözleşme ve grev hakkı tanınan süreye kadar -kabul edildiği
zaman- toplugörüşme yoluyla ve sendikacılığın gerektirdiği mekanizma
çerçevesinde, Bakanlar Kuruluna sunulacak bir ücret düzeni belirlenmiş
olacaktır. Hepimiz milletvekili olarak burada yaşıyoruz. Bütçe geldiği zaman
-eğer, muhalefetteysek, en kolay yer- kamu çalışanlarının ücretleri ve memur
katsayısının tayini konusunda, bütçe görüşmelerinin komisyonda başladığı günden
kabul edildiği buradaki son saate kadar yapılan tartışmalar sona erecektir.
Neden; çünkü, oradaki ücretten alınacak pay, asgarî anlaşılmış pay,
toplugörüşme yoluyla buraya indirgenecektir. Ama, bu gerçeğe rağmen, ben,
ilerideki bir tarihte, Yüce Meclisin Anayasadaki değişikliği gerçekleştirerek,
toplusözleşmeli ve grev hakkı tanıyan bir yasal düzenleme değişikliğinin
yapılacağına da inanıyorum ve bu konunun da biz hep savunucusuyuz. Ama, bizim
amacımız, kamu çalışanını, sendika kanunu çıktı çıkacak diye yıllarca yapıldığı
gibi oyalamak değil, 57 nci hükümetin programına aldığı şekilde
sonuçlandırmaktır. Bu konuda birçok kişi çıkıp tartışabilir, kamu
çalışanlarına farklı konuşabilir; ama, konuşanlar, ilk önce, güç ve iktidar
oldukları zaman, neden bunu gerçekleştirmediklerinin de hesabını vermek
zorundalar. TURHAN GÜVEN (İçel)- Ortak sizdiniz!.. MASUM TÜRKER (Devamla)- Bunu vermedikleri takdirde,
bugünkü iktidarı, bu yasa tasarısını getirdi diye suçlamaya hakları yoktur. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yapsaydınız, niye yapmadınız? TURHAN GÜVEN (İçel) - Niye yapmadınız, yapsaydınız? MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu
Mecliste en çok hoşuma giden söz, biz yaptığımız zaman, bir işi yapıp,
gerçekleştirdiğimiz zaman "yapsaydın" sözüdür; çünkü, biz yaparken
"yapsaydın" deniliyorsa, gelecekte yapacaklarımızdan endişe
duyuluyor.(FP ve DYP sıralarından "Allah, Allah sesleri, gürültüler) Bu
Türk toplumu, buradaki işçi, her zaman en iyiye, memur en iyi hakka sahiptir ve
layıktır. 57 nci hükümet, Demokratik Sol Parti, bu düşüncededir
ve özellikle, emeğin hakkını değerlendirip vermekte kararlıdır. Yapılacak her
şey, Türkiye'de yaratılan katmadeğerin bölüşümünde, emeğin hakkını almasına
sağlamaya yönelik olacaktır. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bu, gerçekdışı
konuşma... MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, kamu
görevlilerinin sendikal hakkını tanıyan bu tasarının eksikliklerinin, bu Genel
Kurulda daha da düzeltilmesini, iyileştirilmesini ve gerekirse, çıkar çıkmaz,
yapılması gereken başka değişikliklerin de gerçekleştirilmesini ve yine
belirtiyorum. Toplusözleşme ve grev hakkını tanıyacak günlerin
gelmesi dileğiyle, kanunun hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar) MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - O günleri siz zor göreceksiniz.
O günlerde siz burada olmayacaksınız. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz, yerimden cevap vereyim. HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bir şey söylemedi ki... BAŞKAN - İçtüzük 60'a göre bir şey ifade edecek
efendim. Soracağım, bakalım ne söyleyecek Sayın Güven?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, Değerli DSP
sözcüsünü dinlediğim zaman tüylerim diken diken oldu; çünkü, hükümetin ortağı,
Anavatanın ortağı kendileriydi. Bizim gayretlerimizle 24 üncü maddeye kadar
görüşülen kanun tasarısını geri çeken de yine onlardı. Şimdi, kalkıp da burada,
vatandaşın önünde hilafı hakikat beyanda bulunmanın kendilerine ne yararı var
ben onu öğrenmek istiyorum. Bırakın bunları canım. Millet sizi biliyor, millet
sizi tanıyor, yapmayın böyle, safsatayla uğraştırmayın bizi, rica ederim... BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven, mesele
anlaşılmıştır, düzeltilmiştir. Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, İçtüzük 60'a göre
söz istiyorum. Lütfen... Doğruları ortaya koyalım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ortak siz değil miydiniz?.. Ben
miydim ortak?!. 61 kişiyle... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Komisyon Başkanı olarak ben de söz istiyorum Sayın Başkan. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Niye getirdiniz de geri
çektiniz?! TURHAN GÜVEN (İçel) - Cumhuriyet Halk Partisi
istemediği için kaldı desenize. O cesareti göstersenize... Niye geri çektiniz? NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Görüşmeler kesildi... Niye
kesildi?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ha!.. Niye kesildi?!. BAŞKAN - Buyurun Sayın Tümen. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; konunun açıklığa kavuşması için söz aldım. 55 inci hükümet zamanında bu kanun tasarısı geldi, biz
getirdik ve 24 üncü maddeye kadar da, tasarının o aşamasına kadar da gelmiştik. KAMER GENÇ (Tunceli) - İki birleşimde 25 madde
çıkardık; ben o zaman Başkanvekiliydim. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Özellikle, bugün Parlamentoda
bulunmayan Cumhuriyet Halk Partisi ve destekliyor görüntüsüyle Doğru Yol
Partisi, o zaman yeterli desteği vermediği için görüşmeler 24 üncü maddede
kaldı. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Niye tahrik ediyorsunuz; bunun
çıkmasını istemiyor musunuz?! AYDIN TÜMEN (Ankara) - Parlamento tıkandı, hiçbir
görüşme yapılamaz oldu ve aylarca, o yasa tasarısı, görüşülmek üzere
sürüncemede kaldı. Özellikle, şu anki durumda olduğu gibi, Sayın Doğru Yol
Partisinin sözcüleri, destek verdiklerini söyleyip; ama, fiiliyatta olmayınca,
maalesef, Cumhuriyet Halk Partisinin de engellemeleri karşısında tasarıyı
çıkaramadık. Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, tamam, mesele aydınlanmıştır. (DYP
sıralarından gürültüler) NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Zabıtlar orada kardeşim; kim
oy vermiş kim oy vermemiş... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, söz
istiyorum. BAŞKAN - Size niye söz vereyim efendim... Grup
Başkanvekillerine verdim; mesele anlaşıldı efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Müsaade eder misiniz?.. BAŞKAN - Sayın Bedük, müsaade etmeyeceğim efendim.
Affedersiniz... Grup Başkanvekilinize söz verdim; diğer Grup Başkanvekiline
verdim; size, ne münasebetle vereyim? SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, eski bir
grup başkanvekili olarak, aramızda yapılan konuşmalar var. AYDIN TÜMEN (Ankara) - O zaman, Deniz Baykal'ın da
önerisi vardı... BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Sayın Güven
anlattı. Sayın Grup Başkanvekili de, Cumhuriyet Halk Partisinin
desteklemediğini ifade ettiler. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ama, hayır... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hilafı hakikat beyanda
bulunduklarını söylüyorum ben. Bakın, bu kanun tasarısına bakın, okuyun; nedir
bu: Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Tansu
Çiller ve 3 Arkadaşının Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi... BAŞKAN - Efendim, istirham ederim. Lütfen... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Bedük, anlayış gösterin; rica ediyorum
efendim. Sayın Bedük, lütfen, maddelerde söz alır, söylersiniz. Böyle bir
usulümüz yok efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Maddelere geçişle ilgili
oylamada, eğer Doğru Yol Partisi olmasaydı, tasarının maddelerine de
geçilemeyecekti; onlar da biliyorlar... BAŞKAN - Söylediler efendim. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Söyledik, tamam; ama, anlamak
istemiyorlar... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Doğru Yol Partisi olarak
biz destekledik. BAŞKAN - Tamam Sayın Bedük; teşekkür ederim. Efendim, sorulara geçiyorum. Sayın milletvekilleri, lütfen, sorularınızı, kısa, öz
ve yorumsuz sorun ki, arkadaşlarınıza da bu imkânı tanıyın. Buyurun Sayın Sünnetçioğlu. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, aşağıdaki sorumu Sayın Bakanıma yöneltmek istiyorum. Sayın Bakanım, bu tasarının amacı, kamu görevlilerinin
ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlarının korunması olarak
belirtiliyor. Bu tasarının, bu şekliyle, bu amaç için yeterli olduğuna inanıyor
musunuz diye soracaktım; ancak, konuşmanızda, bu tasarının eksikliği olduğunu
ve her şeye rağmen bir yasa tasarısı olduğunu belirttiniz. Her ne kadar, Sayın
Türker de, bu yasa tasarısı üzerinde mutabık kalındığını belirtiyorsa da ve
çıkmasını istemeyenlerin, toplusözleşme ve grev hakkını gündeme getirdiğini
belirtiyor olsa da... BAŞKAN - Efendim, soruya gelir misiniz. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sorumu soruyorum şimdi. BAŞKAN - Lütfen... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Elimde, Eğitim-Sen,
Enerji-Yapı Yol-Sen, SES, Tüm-Bel-Sen, BES, Haber-Sen, Tarım-Gıda-Sen,
Tüm-Sosyal-Sen, Tüm-Yargı-Sen Bursa şubelerinin ortak bir metni var ki, bunlar,
konunun tarafıdırlar. BAŞKAN - Soruya gelir misiniz efendim. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Bunlar şunu iddia
ediyorlar: Mevcut yasa tasarısı, halen kullanılan sendikal hakların bile
gerisindedir. Bu konuda ne diyorsunuz? BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Akif Gülle, buyurun. Soruyu yorumsuz rica edeceğim efendim. AKİF GÜLLE (Amasya) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım, konuşmanızda da ifade ettiniz, bu
tasarıyla tatmin olmadığınızı söylediniz; tabiî, memurlarımızın tatmin olması
hiç mümkün değil; bundan, elbette, psikolojik bir sıkıntıya da girecekler. Hiç
olmazsa, hükümetin bir üyesi olarak, şu anda bizi izleyen burada çok değerli
sendikacılarımız var, 2 milyon memurumuz var. BAŞKAN - Soru, efendim... AKİF GÜLLE (Amasya) - İçerisinde bulundukları ekonomik
problemlerin çözümü noktasında, ikinci altı aylık dönemde, sayın memurlarımıza
şu anda verebileceğiniz bir müjdeniz ve ümidiniz var mı; bunu öğrenmek
istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Şükrü Ünal, buyurun efendim. ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Teşekkür ederim. Sayın Başkanım, aracılığınızla, Değerli Bakanımızdan,
sorularımın cevaplandırmasını arz ediyorum. Sayın Bakanım, konuşmanızda da, 1961'den bu yana bu
yasanın gündemde yer aldığını ifade ettiniz ve içeriği de ne olursa olsun,
mutlaka çıkması gerektiğini söylediniz. Peki, size göre, gerek ILO'ya ve
gerekse AB normlarına, bu yasa, uygun olarak hazırlanmış mıdır; bunda, kalben
mutmain misiniz? İkinci sorum da -sizi şahsen ilgilendirdiği için
soruyorum- özürlü çocuklarımızın eğitim ücretini SSK ve Emekli Sandığı öderken,
Bağ-Kur ödememektedir. Bu da, özürlü... BAŞKAN - Efendim, bu sorunun tasarıyla ilgisi yok; o
yüzden, bu soruyu almıyorum. Bir arkadaşımıza fazladan söz vereceğim. Sayın Doğru, buyurun. REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
ben de bir soru sormak istiyorum. Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının Meclis
gündemine gelmesi, yıllardan beri, tüm memurların beklentisi ve özlemiydi.
Bugün, bu özlemin gerçekleşmesinin başlangıç günüdür. Memurlarımız, almış
oldukları ücret noktasında olsun, sosyal haklar noktasında olsun, birçok
ülkedeki, aynı konumdaki çalışanlara göre çok geridedir. Bu kanun, önümüzdeki
günlerde büyük bir mutabakatla çıkmış olacaktır. Memurlarımıza toplugörüşme
hakkı verilmiştir; toplusözleşmeyle ilgili bir çalışma var mıdır? Toplugörüşme
başlangıcı için belirli bir süre konulurken, sosyal haklarla ilgili, yakın bir
tarihte, bir görüşme yapılabilir mi? İkincisi de, 1996-1997 yıllarında, çeşitli hükümetler
zamanında, bu kanun, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştü. O zamanki
görüşmeler esnasında, acaba, tasarıda, toplusözleşme ve grev hakkı var mıydı?
Kamuoyunun aydınlanması noktasında bunu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Nidai Seven; buyurun. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum: Sendikaiçi demokrasinin gelişmesi için, sendika ve
konfederasyonların oluşum, yönetim, faaliyet ve feshini kapsayan işlemler kendi
isteklerine mi bırakılmış? Bırakıldıysa, bu konuda ne amaçlanmıştır? İkinci sorum, sendikalara üye olma ve üyelikten çekilme
işlemlerinde yetkili organ kimdir? Üçüncü sorum, toplugörüşme sağlanmaması halinde, bu
yasa tasarısı, uzlaşma kurulunun devreye sokulacağını işaret etmektedir. Bu
uzlaşma, kim tarafından belirlenecek ve kimlerden oluşturulacaktır? BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Bekir Ongun, buyurun. BEKİR ONGUN (Aydın) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakanımızdan sorumun cevabını almak istiyorum: Sayın Bakanımıza, kanunu
Meclis gündemine getirdiği için, eski bir devlet memuru olarak minnetlerimi
belirtmek istiyorum; ancak, kanun tasarısının 15 inci maddesinde sendika üyesi
olamayacaklar sayılırken "il ve ilçe teşkilatlarının en üst amirleri ile
bunlara eşit veya daha üst düzeyde olan kamu görevlileri, işyerlerinin en üst
amirleri ve yardımcıları" diye sayılmıştır. Bir örnek verirsek; bir okul
müdürü, okul müdür yardımcısı, hastane başhekimi, başhekim yardımcısı, köydeki
müdür yetkili bir öğretmen üye olamayacaktır. Türkiye'de 50 000 ilköğretim
okulu olduğunu düşünürsek, bu sayı, en az 100 000'in üzerinde gözükmektedir. Bu
maddelerde değişiklik düşünüyor musunuz? BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Öztürk, buyurun. BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum: 1968 yılında Türkiyemizin
değişik yerlerinde "müstahsili destekleme" adı altında mitingler
düzenlenmiştir. O zaman, fabrikalar işgal edildi, devlet malına ve
vatandaşların mallarına zarar verildi. O günleri hatırlayanlarınız vardır
-Sayın Bakanımız da çok iyi hatırlıyor- bu miting ve işgallerde, toplulukların
başında, kamu çalışanları vardı. Tam o günler, kamu çalışanlarının sendikal
hakları verilmek üzereydi. O günkü çirkin provokasyonlardan dolayı, kamu
çalışanları, sendikalarına bugüne kadar kavuşamadı. Sayın Bakanım, bugün de aynı oyunlar oynanmak
isteniyor. 21 inci Meclis, inşallah, oyunu bilerek, bu sendikal başlangıç
yasasını çıkaracaktır; buna inanıyorum. 57 nci hükümet, bu yasanın arkasından, hemen, 657
sayılı Devlet Memurları Yasası ve Devlet Personel Yasasını, ne zaman günümüzün
şartlarına uydurmak için Meclisimize getirecektir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Erbaş, buyurun. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, yüksek
delaletlerinizle, Sayın Bakanımdan şu soruların cevabını öğrenmek istiyorum: Soru bir: Grev hakkının bulunmadığı bir sendika yasası
dünyada hangi ülkelerde vardır ki, bizde de olsun?! Bu haliyle, bu tasarı iğdiş
edilmemiş midir? Soru iki: Bu tasarı, niçin, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonunda görüşüldü; vakit geçirmek için mi, dostlar alış
verişte görsün diye mi? Soru üç: Bu tasarı hazırlanırken, memur sendikalarının
görüşü alınmış mıdır? Alındı diyorsanız, memurlar niçin sokaklara dökülmekte,
bizi, Kızılay'a gitmeye korkar hale getirmektedir? Arz ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Enginyurt, buyurun. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınla,
Sayın Bakandan bir konuyu öğrenmek istiyorum. Çıkacak bu sendika yasasında grev hakkının olmadığı
ifade ediliyor. 1996 yılında Sayın Necati Çelik'in hazırladığı tasarıda grev
hakkı var mıydı? Onu öğrenmek istiyorum. Bir diğer konu da, din görevlilerini ayrı bir sendika
çatısı altında toplamayı, bu tasarıda bir değişiklik önergesiyle düşünüyor
musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum. Sayın Ali Oğuz, buyurun efendim. ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, aracılığınızla,
özellikle Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Bugüne kadar, biliyorsunuz ki,
huzursuzluk getirmiş ve iş barışı bozulmuştur; memurumuz da, işçimiz de
sefalete düşmüş, zekât ve sadakaya muhtaç hale getirilmiştir. Son günlerde ise,
devlet kurumlarında, müesseselerinde ve fabrikalarında çalışanlar aylardır maaş
alamamaktadır. Bu maaşlar kendilerine ne zaman verilecektir? Sayın Bakanımdan
bunu öğrenmek istiyorum. Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Geçer, buyurun. Kısa ve öz, iki arkadaşımıza daha söz vereceğim. MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, delaletinizle,
aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim. Birinci sorum, grev ve toplusözleşme yetkisi olmayan
bir sendikaya hukuken sendika denilebilir mi? Her ne kadar, adı, sendikaysa da,
dernek mevzuatında değil mi? Diğer bir sorum; sendika kurulacak hizmet kollarını
düzenleyen 5 inci maddede, emniyet, yargı, din hizmetleri, emekliler bu kollara
alınmamıştır. Bunlar alınmadığına göre, diğer hizmet kollarında yapılacak
toplusözleşmelerde elde edilecek menfaat ve gelir artışları bu kollara
yansıtılacak mıdır? Bunların hakları nasıl korunacaktır? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Karapaşaoğlu, buyurun efendim. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın Bakandan şu konuyu anlamak istiyorum: Toplusözleşme ile
toplugörüşme arasındaki anlam farkı malumunuz. Neden toplusözleşme değil de
toplugörüşme yolu tercih edilmiştir? Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN - Sayın Öksüz, buyurun efendim. Lütfen, kısa... Çünkü, Sayın Öztek'e de son sözü
vereceğim. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkanım, tasarı, bu
haliyle, uluslararası sözleşmelere ve çalışma hayatını ilgilendiren örgütlenme
özgürlüğüne aykırı değil mi? İkinci sorum: Toplusözleşme yapma hakkı elinden alınan,
grev hakkı bulunmayan sendikaya sendika denilir mi? Son sorum: Bu getirilen yasayla, sendikalar, devlet
güdümündeki sendikacılık mı yapacaklar? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Öztek, buyurun efendim. LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Teşekkür ederim. Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakandan,
aşağıdaki suallerimin cevaplandırılmasını istirham ediyorum. Birinci sualim: Kamu görevlilerine toplusözleşme ve
grev hakkı tanımadan çıkarılacak bu kanunun, kamu görevlilerinin çalışma
hayatında karşılaştıkları sorunları arzulanan şekilde çözebileceğine inanıyor
musunuz? İnanmıyorsanız, niçin, 57 nci hükümet tarafından uygun bir tasarı
hazırlanmadı? İkinci sorum: Anayasamızda, kamu görevlilerine
toplugörüşme hakkı tanıyan sendikal haklara müsaade edilmektedir. Anayasamızda
kamu görevlilerine toplusözleşme ve grev hakkı tanıyacak şekilde
değişikliklerin yapılması için Partilerarası Uzlaşma Komisyonu nezdinde
girişimleriniz oldu mu? Olduysa, aldığınız sonuç hakkında bilgi verir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Bakan, buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)
- Efendim, değerli arkadaşlarımızın bazı sorularını yazılı olarak
cevaplandıracağım; bir kısmına kısaca değinmek ve bilgi arz etmek istiyorum. Demin, konuşmamda da kısaca belirtmeye çalışmıştım; bu
mevcut yasada -birçok arkadaşımız da burada, kürsüde dile getirdiler- toplu iş
sözleşmesi ve grev hakkı talepleri var. Ben, demin de arz etmeye çalıştım,
grevin karşısında lokavt olmadan, grevi aynı anda talep edebiliriz; ama, bunu
hukuk sistemimize sokmak doğru bir anlayış değildir. Avrupa'da da örnekleri
itibarıyla -eğer, dikkate alacak olursak- uygulamanın bu dediğim manada
olduğunu da görüyoruz. Bir taraftan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu devam
edecek, mutlak iş güvencesi devam edecek; öbür taraftan, grev hakkını
tanıyacaksınız. Bu, bir çelişkidir; çünkü, çalışma hayatımızda da, bildiğiniz
gibi, işçilerimiz için grev ve lokavt, aynı anda tanınmış haklardır, işçi ve
işverene tanınan haklardır. Dolayısıyla, şimdi, burada, genelde konuşan
arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu, aynı şekilde, grevli ve toplu iş
sözleşmeli bir memur sendikası yasasından bahsetmektedir. Plan ve Bütçe
Komisyonunda da buna benzer görüşler dile getirilmişti. Demin de arz ettim;
zannediyorum, burada bulunan beş partimizden, Anavatan Partisi haricinde dört
parti bunu dillendiriyor, yeterli Anayasa çoğunluğu itibarıyla düşünebiliriz;
ama, partilerarası uzlaşma komisyonunda bu konuda eğer bir mutabakat
sağlanırsa, zaten gündeme gelir. Onun şeklini, esasını, usulünü, daha sonraki
müzakerelerde ele almamız lazım. Şu anda mevcut Anayasadaki hükümler; yani,
altı yıl önce Anayasada yaptığımız değişiklik çerçevesinde düşündüğümüzde, bu
yasa tasarısının içerisine istesek de böyle bir hükmün konulması demek, Anayasa
Mahkemesinin bu yasayı iptal etme gerekçesini peşinen hazırlamış olmak
demektir. Burada, bu hazırlanan tasarı, ILO normlarına veya
Avrupa Birliğindeki benzeri uygulamalara mutabakat sağlıyor, sağlamıyor...
Demin de ifade ettim: Bu yasa tasarımızın içeriğiyle ilgili çok çeşitli
eleştiriler getirilebilir, eksiklikleri ifade edilebilir; ama, bence en önemli
hadise, ilk kez, ta 1961 yılından beri tartışılan, kamuda çalışan memurlarla
ilgili bir yasal düzenlemeye kavuşmuş olması bile, işin başlangıcı bakımından
çok önemseyeceğimiz bir durumdur. Şu anda Başbakanlık genelgeleriyle, ancak,
kamuda bir örgütlenme sağlanabilmiştir; hukuksal bir zemin boşluğu vardır. Bunu
böyle değerlendirmemiz lazım; daha doğru olur diye düşünüyorum. Bir diğer soruya cevap olarak da: Daha önceki tasarıda
da "grev" yoktu; grevle ilgili veya toplu iş sözleşmesiyle ilgili
herhangi bir husus yoktu. "Toplugörüşme" tabiri aynen vardı. Sayın
Çalışma Bakanı Necati Çelik zamanında hazırlanmış olan yasa tasarısında da aynı
şekildeydi. Yani, "toplu iş sözleşmesi" ve "grev" tanımlamasıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine intikal etmiş, bizim bu manadaki bir
kanun tasarısı metni söz konusu değildi. Diğer hususları yazılı olarak arz edeceğim. BAŞKAN- Sayın Bakan, teşekkür ederim efendim. Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. III. – Y O K
L A M A BAŞKAN- Tasarının maddelerine geçilmesini oylamadan
önce, bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebinde bulunan arkadaşları arayacağım,
buradalarsa, yoklamaya geçeceğim efendim. Fethullah Erbaş?.. Burada. Musa Demirci?.. Burada. Mehmet Özyol?.. Burada. Osman Aslan?.. Burada. Maliki Ejder Arvas?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Yaşar Canbay?.. Burada. Nezir Aydın?.. ASLAN POLAT (Erzurum) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Polat tekabbül ettiler efendim. Turhan Alçelik?.. Burada. Ali Sezal?.. Burada. Ahmet Demircan?.. Burada. Latif Öztek?.. Burada. Mahfuz Güler?.. Burada. Akif Gülle?.. Burada. Abdullah Gül?.. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Ali Sezal?.. Burada. Hüseyin Kansu?.. Burada. Bülent Arınç?.. Burada. Zeki Okudan?.. Burada. Sayın milletvekilleri, yoklama talebinizi kabul
edemeyeceğim; çünkü, 19 kişisiniz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Burada 30 kişi var; olur mu
Sayın Başkan! BAŞKAN - Ahmet Sünnetçioğlu'nu yazdım efendim. Niye kabul etmedim; çünkü, iki kere yazılmış da onun
için... Yanılttınız beni. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Şimdi yoklama istiyoruz
öyleyse... Ayağa kalkarak... (FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) BAŞKAN - 20 arkadaşımız var... Oturun efendim...
İstirham ederim... Başlayacağız. Yoklamayı elektronik cihazla yapacağım. 5 dakika süre veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 14.- Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller
ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87)
(S. Sayısı: 683) (Devam) BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: KAMU
GÖREVLİLERİ SENDİKALARI KANUNU
TASARISI BİRİNCİ KISIM Amaç, Kapsam ve Tanımlar Amaç MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin ortak
ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi
için oluşturdukları sendika ve
konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika
ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını
belirlemek ve her hizmet kolunda yetkili kamu görevlileri sendikaları ve
bunların bağlı bulundukları konfederasyonlar ile Kamu İşveren Kurulu arasında yürütülecek toplu görüşmelere ilişkin esasları düzenlemektir. BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına... TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik efendim. BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz; çok teşekkür ediyorum
efendim. Fazilet Partisi Grubu adına?.. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Samsun Milletvekili Sayın Ahmet
Demircan konuşacaklar. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun. FP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 1 inci
maddesi hakkında, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki bu kanun
tasarısı çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş bulunuyor. Emeğin hakkının
savunulmasıyla ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Emek kutsaldır. İnsanın
hayatını kazanabilmesi için, emeğinin haklarını sağlayabilmesi, elde edebilmesi
gerekir. Emeğinin hakkını elde edebilmesi için ise, temel hususlardan bir
tanesi, serbest bir şekilde, özgür bir şekilde emeğini pazarlık konusu
yapabilmeli, sözleşme konusu yapabilmelidir. Bugün, ülkemizde, bu konudaki uygulamalara şöyle bir
göz attığımızda, baktığımızda, bir samimiyetsizliği gözlemiş bulunuyoruz. İşin
iki yönü var; bir, uluslararası anlaşmalara dönük yönü var; bir de, emeğin
gerçek sahibi çalışanımıza dönük yönü var. Bu iki yönde de, büyük bir
samimiyetsizliğin sergilenmekte olduğunu gözlemek mümkün. Türkiye olarak, uluslararası sözleşmelere imza atmışız,
bu sözleşmelerde ileri sürülen hususları kabul ettiğimizi beyan etmişiz -ki, bu
sözleşmelerin hemen hepsinde, çalışanların serbestçe örgütlenebilmesi ve
emeğini, toplusözleşme, grev hakkıyla satması ve emeğinin hakkını koruması
taahhüt edilmiş- ama, içe dönük hukuk düzenlemelerine gelince, bu anlaşmaların
altına atılan imza unutulmuş, bütün hukukî düzenlemelerde ikiyüzlü bir tavır
sergilenmiş. İşçi, toplusözleşme ve grev hakkıyla, bu konuda, emeğinin hakkını
savunma hususunda haklarını elde etmiş ve hakları için mücadelesini veriyor;
ama, kamu çalışanlarının diğer yönü olan, memurlara ait olan sözleşmelerde
verdiğimiz taahhütleri, maalesef, yerine getirememişiz. Samimiyetin millete dönük kısmına gelince; yani,
çalışana dönük kısmına gelince; bu hükümetin bu konuda ileri sürdüğü
mazeretler, gerçekten inandırıcı değil ve samimi olmadığını ortaya koyucu
mazeretlerdir. Bakın, bu hükümet döneminde, yani, 21 inci Dönemde,
Tahkim Yasasıyla ilgili bir anayasa değişikliği yapıldı; o da, emekle ilgili
bir sözdü; yani, uluslararası sermayeye, tüketilmemiş emeğin, tasarruf edilmiş
emeğin karşılığı olan sermayeye taahhüt verildi ve o konuda hükümet ısrarcı oldu,
uluslararası sermayenin haklarını elde etmesi için yasal engelleri ortadan
kaldırdı, burada, gerekli kararlılığı gösterdi; ama, içeride çalışanlara döndüğü zaman bu konu, baktık ki, IMF'ye
verilen sözler tutuluyor, memura gelince, kıyım kararnameleri çıkarılıyor, bu
kıyım kararnameleriyle ilgili krizler çıkarılıyor, yargısız cezaya yol açacak
bir uygulama getiriliyor. Bu konuda yaşanan krizleri hatırlıyorsunuzdur. Memurundan
korkan, siyasetçisinden korkan, milletinden korkan bir zihniyet sergileniyor. Bakın, aynı zamanda, şu anda, gündemin 185 inci
sırasında yer alan, 657 sayılı Yasanın 125 inci maddesinin (a) bendiyle ilgili
yapılan bir çalışma, kıyım kararnameleriyle yapamadıklarını, şimdi, yasayla
yapmayı adım adım geliştirmeye çalıştıklarının en büyük göstergesi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET DEMİRCAN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. Memura, toplusözleşme ve grev hakkı verilmesi gündeme
gelince, anayasal engelden bahsediliyor; peki, bu hükümet, bu konuda herhangi
bir girişimde bulundu mu; yok. Herhangi bir kararlılık sergiledi mi; yok. İşte,
Fazilet Partisi, bu konuda size destek veriyor; konuşmacıları izliyoruz, DYP
destek veriyor, DSP'nin de aynı konuda kararlılığını biliyoruz; daha ne kalıyor
geriye, Milliyetçi Hareket Partisi de, herhalde, bunun dışında kalacak
değildir. Anayasa değişikliğini yapmanız birkaç günü alır; ama, iş oraya
gelince, sayınız da yeterli olduğu halde, yeterli destek olduğu halde, bir
bahanenin arkasına sığınmak gerekçesi oluşturuluyor ve anlamsız bir yasa
getiriliyor. Yani, şimdi, vatandaşımıza, memurumuza diyoruz ki, size bir araba
veriyoruz; tekeri yok, motoru yok. Ne işe yarar; eh, binin içine arada bir.
Toplugörüşme veriyoruz size; şu anda ücretler veriliyor, şimdi, yüzünüze karşı
görüşerek söyleyecekler... 2 nci maddede görüşlerimi ifade etmeye devam edeceğim. Saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Demircan, teşekkür ediyorum. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum efendim: Kapsam MADDE 2. - Bu Kanun, Devletin veya diğer kamu tüzel
kişilerinin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetle-rinin görüldüğü genel,
katma ve özel bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara
bağlı kuruluşlarda kamu iktisadî teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya özel
kanunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara
bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında
çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanır. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2 nci madde hakkında da Fazilet Partisi adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmamı, kaldığım yerden devam ettirmek istiyorum. Bu samimiyetsizlik göstergesinin diğer bir örneğini de
dün akşam yaşadık. Bakın, kartel medyasının taleplerini karşılamak için
hükümet, tam kadro, burada sabahlara kadar bekledi ve o yasa çıkarıldı. IMF
istediği için, Avrupa Birliği istediği için Anayasa değişiklikleri
yapıyorsunuz; ama, memurumuzun, milletimizin isteğine dönük talepleri
karşılamak için bu şekilde bir ciddî çalışma yapmıyorsunuz. Şu tasarıyla millete sunduğunuz, bir imitasyon sendika.
Yani, şöyle bir meyve tabağı görürsünüz, üzerinde meyveler dizilmiştir; ye;
ama, yenmez; çünkü, o sahte bir meyve tabağıdır. Bu yasada da öyle; sendikal
hak veriyorsunuz... Ne işe yarayacak, ne yapacak benim memurum bu sendika yasa
tasarısıyla; bir işe yarayacak, sadece sendikaya üye olacak, aidat ödeyecek ve
belki, bu yasayla, sendika ağalığı gibi bir sistem geliştireceksiniz; ama,
gidip bir sözleşme yapamayacak, hak talep edemeyecek, pazarlık yapamayacak; ne
işe yarar. Hani, Nasreddin Hocaya atfedilen bir fıkra vardır: Hoca, bir kış
günü "bir helva keşfettim, bütün dünyaya yeter" demiş; demişler
"ne helvası?" Hoca "vallahi, bakın her taraf bembeyaz, kar
helvası; ama, tadını ben de beğenmedim" demiş. Şimdi, gelip söylüyor
konuşmacılar; evet, biz, bu yasayı getirelim, bu durumu meşrulaştıralım,
yasallaştıralım; ama, bir işe yaramayacak... Sendika değil; böyle bir sendika
olmaz. Uluslararası normlarda, standartlarda sendikanın tanımı yapılmıştır,
sendikanın ne işe yarayacağı, niçin yarayacağı, nasıl yarayacağı normlarla
belirlenmiştir; ama, biz, şimdi, memurlara daha önceden verilmiş olan dernek
hakkını, tabelada derneği sendika şeklinde değiştiriyoruz ve size sendika
verdik; kardan helva... Ne işe yarayacak; yaşayınca göreceğiz. Değerli milletvekilleri, böyle samimiyetsiz bir tavrı,
bu Meclisin sergilemesi fevkalade yanlış olur. Meclisin iradesini, milletin
isteği istikametinde kullanmak, hepimizin görevidir. Bu irade, bize, milletin
meselelerini çözmek için verildi. Bu sendikacılık, uluslararası sözleşmelere
uymuyor; bu sendikacılık anlayışı, memur sendikası anlayışı çalışanları memnun
etmiyor; onlar, şu anda, sokaklarda, haklarının, gerçek haklarının takipçisi
oluyorlar, talepçisi oluyorlar. Türkiye'de, maalesef, benzer sıkıntılar bütün alanlarda
mevcut. Her türlü mefhumun içini boşaltıp, kabuğunu, topluma, sanki gerçekmiş
gibi sunma alışkanlığı var. İşte, demokrasimiz de böyle, işte oluşturduğumuz
kurumlar da böyle. Bütün bu sakıncalı durumlardan kaçabilmek için, bunları
ortadan kaldırabilmek için, önce, samimiyete ihtiyaç var. Derhal, bu yasa
tasarısını durduralım; bu yasayı çıkarabilmek için, Anayasanın 53 üncü
maddesinde çok hızlı bir şekilde, yapılabilecek değişikliği yapalım. Orada da
şuna sığınmayalım: Partilerarası uyum çalışması devam ediyor, Anayasada
değişiklikler yapılacak, uyum sağlanacak... Kaç madde; 50 madde. Bu Meclisin 50
maddede uyum sağlaması mümkün değil. İşte orada da ipe un seriliyor. İpe un
sermenin hiç anlamı yok. Getirin bu konuyu, anayasa değişikliğini Meclise,
çıkaralım o anayasa değişikliğini; bu yasada da gerekli düzenlemeleri yapalım,
657 sayılı Devlet Memurları Kanununda da değişiklikleri yapalım. Sayın Bakan
değindi, ömür boyu; yani, 65 yaşa kadar çalışma güvencesi olan bir yasayla
toplusözleşme ve grev hakkı vermek, elbette ki sıkıntı doğuracak bir husustur;
ama, önce meseleyi kenarından köşesinden tutmayalım, Anayasadaki hakkı burada
verelim, düzenlemeyi yapalım, ilgili yasalarda da düzenlemeyi yapalım. Bunun
için ille IMF mi dayatsın, ille Derviş yasaları mı getirilsin milletin önüne,
Meclisin önüne?.. Niye milletin taleplerini getirmiyorsunuz?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Demircan, toparlar mısınız efendim. AHMET DEMİRCAN (Devamla) - 350 milletvekiliyle bir
çoğunluğa sahipsiniz ve muhalefetin de desteğini alabileceğiniz bir yasa
gündemde. Gelin, bunu, gerçekte olması gerektiği şekliyle; yani, imitasyon
değil, hakiki şekliyle; tekeri olan, motoru olan bir araba şekliyle çıkaralım,
çalışanlarımızı, memurlarımızı kandırmayı düşünmeyelim; onlar bu ülkenin
yetiştirdiği aydın insanlardır; bu imitasyon yasaya inanmayacaklar,
kanmayacaklar ve bunun hesabını da sandıkta ilgililerden soracaklardır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Bir önerge vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 683 sıra sayılı yasa tasarısının 2
nci maddesinin birinci fıkrasının "ve diğer" ibaresinden sonra gelmek
üzere "diyanet ve vakıf hizmetleri" ibaresinin eklenmesini arz
ederiz.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)
- Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Fethullah Erbaş?.. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Aslan Polat konuşacak. BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, tasarının "Kapsam" başlıklı bu
maddesine baktığımız zaman, il özel idarelerinden, genel, katma ve özel bütçeli
idarelerden, kamu iktisadî teşebbüslerinden bahsediliyor. Biz, önergemizde,
buna, vakıflar ile din görevlilerinin de katılmasını istedik. Ayrıca, burada,
özel kanunlarla veya özel kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan banka
ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarını da sendika kapsamına
alıyorsunuz. Bakın, burada, yine, bu çıkarılacak kanunda, grev hakkı
olmadığı zaman bir iş yapamayacağının en önemli özelliği, yine bu bankalarda da
bellidir. Bugün, siz, fona alınan bütün bankaları, bilhassa kamu bankalarını,
Emlak Bankası başta olmak üzere, Vakıfbankı, hatta Ziraat Bankası çalışanlarını
hükümetiniz işten çıkarmaya başladı ve her gün caddelerde bu bankalardan
çıkarılan memurların yürüyüşleri ve onların uğradıkları haksızlıklardan
bahsediliyor; ama, bu Sendika Kanunu çıksa da çıkmasa da, grev hakkı olmadığı
için, bunların grev yapma özgürlükleri olmadığı için, bu kamu bankalarında
çalışıp da işten atılan memurların en ufak bir hakkını koruyamıyorlar ve bu
gelecek kanunla da koruyamayacaklar. İşte, bunun için biz diyoruz ki, baştan
bir şey yanlış yapılıyor. Yani, bu yanlış yapıldığı zaman... İsteğinize bağlı;
siz, hiçbir zaman için, bu "Sendikalar Yasasında biz grev hakkını
vermiyoruz" hakkınızın gerekçesi sağlam değildir. Bu Meclisin,
Uluslararası Tahkim Yasasını çıkardığı gibi, bu Meclisin DGM'lerde askerî
üyelerin çıkarılmasını kabul ettiği gibi, siz isterseniz, grev hakkını da bu
maddeye çok rahat bir şekilde yerleştirebilirsiniz. Hatta, yerleştirilmesine de
lüzum yok; birçok üniversite profesörünün, Devlet Denetleme Kurulunun
verdikleri raporlarda, mevcut Anayasanın dahi, hiçbir zaman grev hakkına mâni
olduğuna dair kesin bir hüküm yoktur; sadece yorum vardır, görüşler vardır.
Herkes bilir ki, özgürlükler esastır; bir yerde özgürlük veya ceza uygulaması
tercihi varsa, her zaman özgürlük esas alınır. Şimdi, ben, size, tekrar şunu söylüyorum: Getirdiğiniz
bu tasarı bu haliyle çıksa bile, Emlakbank başta olmak üzere, banka şubeleri
kapatılınca, bankalardan çıkarılacak bu çalışanların hangisinin hakkını
koruyabileceksiniz?! Çünkü, grev hakkı olmadığı müddetçe, sendikal özgürlük yok
demektir. Bunun, başka misalini vereyim: Doğu Avrupa ülkelerinde, Komünist
Bloku ülkelerinde, sendika, eskiden beri, ta 1900'lerden beri vardı, orada işçi
sendikaları da vardı; fakat, sırf grev hakkı olmadığı için, bugün, Doğu
Blokundaki, mesela Bulgaristan'da, Romanya'daki işçilere bakın, son derece
düşük ücretlerle çalıştıkları için... Hatta, şu anda belki onlar için bir
avantaj oldu düşük işçilik ücretleri;
Türkiye'deki birçok tekstil firması dahil, bütün dünya orada fabrika kuruyor.
Neden; çünkü, 50 dolara, 30 dolara işçi çalışıyor. Yıllardan beri sendikası
var, felsefesi sizden daha güçlü sendikaları var; ama, grev hakları olmadığı
için, Batı'daki, çağdaş işçilerin aldıkları hakların hiçbirini alamadıkları
için, son derece düşük bir işçilik ücretinde kalmışlar. Sendikacılığın olmazsa olmaz koşulu, grev ve lokavt
hakkıdır. İşte, o kadar basit ki; bir Doğu Almanya'daki işçilere bakın, bir
Batı Almanya'daki işçilere bakın. Doğu Almanya'da da, yıllardan beri, otuz
senedir, kırk senedir sendika hakkı olmuş, Bulgaristan'da da olmuş, Romanya'da
da olmuş; ama, sendika hakkı grevle birleşmediği için, işçi, orada, yok
pahasına emeğini satmış. Orada, ayda 30 dolar alabiliyorlar; ama, Batı
Almanya'ya geçtiğiniz zaman, 1 000 dolara bile çalışan bulamıyorsunuz; çünkü,
adamın sendika hakkı var, özgürlük hakkı var, grev hakkı var, hakkını bağırta
bağırta alıyor. Onun için, bu getirdiğiniz tasarıya grev hakkı
koymadığınız müddetçe, bu bir sendika hakkı değildir, bu bir dernek bile
değildir. Aynen bir dernek gibidir ve siz, bu sendika hakkını çok da dar
tutmuşsunuz. Biraz sonra, 5 inci madde üzerinde de konuşacağız, bir sürü
çalışanı da işten çıkaracaksınız; bugün mevcut olan bazı sendikaları bile
kapatacaksınız, askeriyede çalışanları, savcılıkta çalışan personeli, sivil
personeli de çıkaracaksınız. Mesela, Büyük Millet Meclisinde,
Cumhurbaşkanlığında çalışan bütün memurları, Genel Sekreterliğe bağlı bütün
memurları da sendika hakkından mahrum edeceksiniz! Bunlar olmaz ki!.. Adam
orada odacı, adam orada düz bir memur, daktilo memuru; onun da grev hakkını kaldırıyorsunuz,
grevi bırakın -grev yok zaten- sendika hakkını kaldırıyorsunuz. Bu tasarı, kendinizin bile inanmadığı bir konuyu, sırf
"yaptık" demek için getirdiğiniz bir tasarıdır. Ha, buradan, memurlara istediğiniz kadar da maaş farkı
çıkmayacaktır. Sizin, batık bankalara vermiş olduğunuz paranın onda 1'i bile,
bu memurdan alınacak para da değildir. Onun için, biz diyoruz ki, hem sendikalara grev hakkı
tanımıyorsunuz hem de haklarını kısıtlıyorsunuz. Yani, o yok bu yok, o yok bu
yok... Biz diyoruz ki, hiç olmazsa bu haklar biraz artırılsın. Sayın Başkan, hiç konuşmayın; bankalara 45 kat trilyon
lirayı siz verdiniz, siz; ama, buna mukabil, bir tane memura para vermek
istemiyorsunuz. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunacağım ve oylamayı elektronik
cihazla yapacağım... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, önergemize Komisyonun
ve Hükümetin katılıp katılmadığını sormadınız. BAŞKAN - Aman efendim!.. Nasıl söz verdim?.. İstirham
ederim... 48 saattir önerge şampiyonusunuz... İstirham ederim... Yoksa, Sayın
Polat'a nasıl söz verecektim?! FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Doğru efendim; özür dilerim. BAŞKAN - Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati
: 18.18 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 18.31 BAŞKAN :
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 114 üncü Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 14. - Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller
ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87)
(S. Sayısı: 683) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde. Fethullah Erbaş ve arkadaşlarının önergesinin oylaması
sırasında karar yetersayısının aranılması istenilmişti; karar yetersayısı
bulunamadığı için ara vermiştik. Oylamayı tekrarlayacağım ve yine elektronik cihazla
tekrarlayacağım. Oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı,
maalesef, bulunamadığından, görüşmelere daha fazla devam etmenin imkânsızlığını
ifade ediyorum. Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 12 Haziran 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
: 18.34 |
|