Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 65       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

114 üncü Birleşim

7 . 6 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un, fındık taban fiyatlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz'ün, Samsun'da fındık alanlarının tespiti ve sökülen fındık bahçelerine ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan'ın, Hatay'ın sorunları ve Hatay'daki sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İstifa eden ve istifası kabul edilen Sadettin Tantan'dan boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in vekâlet etmesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 113 üncü maddesi gereğince uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/842)

2.- Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın (6/849) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/390)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış ekonomik program ve uygulamalarla ülke ekonomisinde krize ve yoksullaşmaya yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında  gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2.- Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı : 669)

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

5.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

6.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

7.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

8.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komis-yonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

9.- Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/698) (S. Sayısı : 579)

10.- Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/806) (S. Sayısı : 608)

11.- Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S. Sayısı : 89)

12.- Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/470) (S. Sayısı : 348)

13.- Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/638) (S. Sayısı : 635)

14.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87) (S. Sayısı : 683)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Van Milletvekili Hüseyin Çelik'in, merkez teşkilâtında yapılan yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4096)

2.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sivil Toplum Kuruluşları Birliğinin statüsüne ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/4170)

3.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sağlık Eğitim Vakfı ve Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfının statülerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın cevabı (7/4173)

4.- Konya Milletvekili Lüfi Yalman'ın, DGM Savcısı Talat Şalk hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/4234)

5.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, meslek lisesi mezunlarının fakültelere devam etmelerine yönelik çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun cevabı (7/4242)

6.- Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, Afyon -Sandıklı-Karadirek Beldesi Tarım Kredi Kooperatifinde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/4252)

7.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Rusya'dan helikopter alınacağı yolunda basında çıkan haberlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/4259)

8.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, milletvekillerinin telefonlarının dinlendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ömer İzgi'nin cevabı (7/4282)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak sekiz oturum yaptı.

Antalya Milletvekili Osman Müderrisoğlu'nun, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle, Hazreti Muhammed'in hayatına,

Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan'ın, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Recep Önal;

Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, köy ve mahalle muhtarlarının sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına da Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler,

Cevap verdi.

Yüksel Yalova'nın istifasıyla boşalan Devlet Bakanlığına, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın,

İçişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in,

Devlet Bakanlığına, İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu'nun,

Atanmalarının, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113 üncü maddeleri gereğince uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Amasya Milletvekili Akif Gülle'nin, (6/1482) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya ve 19 arkadaşının, bor madenlerinin stratejik ve ekonomik değerinin saptanması ve özelleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu ziyaret eden NATO Savunma Koleji öğrencileri 98 inci dönem kıdemli müdavimlerine, Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısının (1/851) (S. Sayısı : 669) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi;

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Basın Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/705) (S. Sayısı : 682) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan'ın,

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı A. Mesut Yılmaz da, Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in,

Şahsına sataşmada bulunması nedeniyle bir konuşma yaptı.

7 Haziran 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 03.30'da son verildi.

 

 

Mustafa Murat Sökmenoğlu

 

 

Başkanvekili

 

Melda Bayer

 

Yahya Akman

 

 

 

Ankara

 

Şanlıurfa

 

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

Hüseyin Çelik

 

 

Van

 

 

Kâtip Üye

                                                                                                                               
                                                                                                                 No. : 159

II. – GELEN KÂĞITLAR

7.6.2001 PERŞEMBE

Tasarılar

1. - 17.8.1999 ve 12.11.1999 Tarihlerinde Meydana Gelen Depremlerden Zarar Görenlerin Vergi Borçları ve Vergi Cezalarının Terkini ile Vergi Usul Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/869) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.6.2001)

2. - Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/870) (İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.6.2001)

3. - 1990 Tarihli Petrol Kirliliğine Karşı Hazırlıklı Olma, Müdahale ve İşbirliği ile İlgili Uluslararası Sözleşme ve Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/871) (Çevre ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.2001)

4. - Türkiye Cumhuriyeti ve Portekiz Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/872) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :  30.5.2001)

Teklifler

1. - Ankara Milletvekili Uluç Gürkan ve 14 Arkadaşının; Umumî Hıfzısıhha Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/778) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.2001)

2. - İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Orman Kanununun 2 nci Maddesinin B Bendine Bir Hüküm Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/779) (Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.5.2001)

Tezkere

1. - Van Milletvekili Mustafa Bayram'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/841) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.6.2001)

Raporlar

1. - Aydın Milletvekilleri Bekir Ongun ile Ali Uzunırmak'ın, Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önerge (2/284) (S. Sayısı: 699) (Dağıtma tarihi: 7.6.2001) (GÜNDEME)

2. - Adana Milletvekilleri M. Halit Dağlı, Musa Öztürk ve Ali Halaman'ın, Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/495) (S. Sayısı: 700) (Dağıtma tarihi : 7.6.2001) (GÜNDEME)

3. - Ordu Milletvekili Sefer Koçak ve 10 Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/565) (S. Sayısı: 701) (Dağıtma tarihi: 7.6.2001) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk'un, Ziraat Bankası'nın denetlenmesi için açılan denetim ihalesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4461) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

2. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sinop'un 2000-2001 yılları vergi rekortmenlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4462) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

3. - Karabük Milletvekili Mustafa Eren'in, Ulaştırma Bakanlığına yapılan  açıktan  atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4463) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

4. - Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, Van'daki Vartan Oteline ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4464) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

5. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, basında çıkan Irak topraklarında Kürt devleti kurulduğu iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4465) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

6. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, bor madeni üretimine ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi  (7/4466) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

7. - Hatay Milletvekili  Mustafa Geçer'in, çıkarılmak istenilen Tütün Yasası ile ilgili çalışmalara  ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4467) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.6.2001)

8. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, kütüphanelerde Darwin'in kitaplarına yer verilmesinin nedenine ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/4468) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

9. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Hatay-Belen-Sarımazı Mahallesindeki orman alanlarının imha edildiği iddiasına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4469) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

10. - Sakarya Milletvekili Nezir Aydın'ın, fındık ekim alanlarına ve üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4470) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

11. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Darwin teorisinin üniversitelerde okutulma nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4471) (Başkanlığa geliş  tarihi : 6.6.2001)

12. - Hatay Milletvekili Metin Kalkan'ın, Antakya ve çevresinde meydana gelen son sel felaketinden sonraki çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4472) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

13. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Rum Patriğinin ülkemizde düzenlediği ayinlere ve faaliyetlerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı  soru önergesi (7/4473) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

14. - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, IMF'den alınan krediler ile iç ve dış borçlara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/4474) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.2001)

Gensoru Önergesi

1. - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış ekonomik program ve uygulamalarla ülke ekonomisinde krize ve yoksullaşmaya yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.6.2001) (Dağıtma tarihi : 7.6.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

7 Haziran 2001 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz efendim.

Gündeme geçmeden önce üç muhterem arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, fındık tabanfiyatları konusunda söz isteyen Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'a aittir.

Buyurun Sayın Enginyurt. (MHP sıralarından alkışlar)

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un, fındık taban fiyatlarına ilişkin gündemdışı konuşması

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; fındık tabanfiyatlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Öncelikli olarak 57 nci hükümetin fındık politikası son yıllarda ve 2000 yılında, fındık üreticisini memnun edecek düzeyde gerçekleşmiştir, bundan dolayı 57 nci hükümete yörem adına teşekkür ediyorum; lakin, 2001 fındık sezonunun geldiği bu günlerde, özellikle tabanfiyatlar konusunda ciddî tartışmalar başlamıştır. Buğday tabanfiyatının açıklanmasından sonra, birileri, bu tabanfiyatın IMF'ye verilen niyet mektubunun delinmek anlamına geldiğiyle birlikte başlatılan, âdeta bir bardak suda kopartılan fırtınalarla, önümüzdeki günlerde diğer ürünlere verilecek tabanfiyatlar konusunda, sanki önü kesilmek istenmektedir.

Fındık, bugün, Türkiye'ye, 700 milyon dolar ihracat geliriyle, en önemli girdilerden birisini sağlayan bir üründür. 700 milyon dolar ihracat geliriyle yaklaşık 7 milyar dolar refah payı yaratmakta ve bu yarattığı refah payından alınan vergiler hesaplandığı takdirde, fındığa ödenen 150-200 milyon dolar civarındaki rakam, kendiliğinden vergilerden tahsil edilmektedir.

Bu sebeple, fındığın bu sene belli bir seviyede tutulması gerekir diye düşünüyorum. Fındık tabanfiyatını Türkiye'nin belirlediği, özellikle Fiskobirlik'in belirlediği gözönüne alınırsa, hükümetin, önümüzdeki günlerde, fındık tabanfiyatını açıklaması ve desteklemesi, yerinde bir karar olacaktır. Aksi takdirde, bugün 1 dolar 70 sent seviyesinde olan fındık, 40-50 sent seviyelerine düşecek ve bundan da ülke ekonomisi çok büyük kayıplar yaşayacaktır.

Bu, hadisenin ekonomik boyutudur ve hadisenin bir de sosyal boyutu vardır ki, onu da burada dile getirmek istiyorum. Gazeteler, işadamları, fındık tabanfiyatları, buğday tabanfiyatları, pamuk tabanfiyatları, şekerpancarı tabanfiyatları açıklandığı zaman, feryadı figan ediyorlar, "IMF'ye verilen niyet mektubu delindi" diyorlar. Şunu herkesin iyi bilmesi gerekir ki, üreticiye verilen para, hiçbir niyet mektubunu delmez. Üretici, köyünde, mezrasında -kente göçü bir kenara bırakıp- bu ülke ekonomisine bir şeyler kazandırmak için gayret göstermektedir.

Bugün, birçoğumuzun köyde yaşamayı bile göze alamadığı ortamda, bu üreticiler, köylerinde, bütün zor şartlara rağmen üretim yapmaktadırlar. Bu fiyatlar, bu insanlara sosyal tazminat olarak kabul edilmelidir. Eğer, bu insanlara bu fiyatlar verilmezse ve köyde üretim durur, köylü kente göç ederse, bunun maliyeti daha büyük olur. Köyden kente göç, yeni okul, yeni hastane, yeni belediye, velhasıl yeni kaynaklar demek olacağından dolayı, yeni işsizlik alanları demek olacağından dolayı, büyük ekonomik maliyetler getirir. O sebeple, bu insanlara verdiğimiz fiyatlar üzerinde, lütfen, tartışma yapılmasın. Bu, niyet mektubunun veya başka bir şeyin delinmesi değildir.

Bu konuda basın da samimî davranmamaktadır. Buğday tabanfiyatı düşük verilse, fındık tabanfiyatı düşük verilse, her ne kadar muhalefet "basın hükümeti destekliyor" dese de, basın "çiftçi perişan, çiftçi mağdur edildi, ücretler çok düşük açıklandı" şeklinde manşet atmakta; ama, ne yazık ki, aynı basın, 164 000 lira fiyat açıklandığında "eyvah, niyet mektubu delindi, Tarım Bakanı niyet mektubunu deldi, böylelikle ekonomik program sekteye uğrayacak" şeklinde yazarak, 57 nci hükümete çatmaktadır. Bu, çifte standarttır. Bu çifte standardın çiftçimize layık görülmemesi gerekir.

Dolayısıyla, 2001 yılı fındık tabanfiyatı açıklanırken, açıklanacak olan tabanfiyatın ve yapılacak desteklemenin, fındık üreticisine verilen bir nimet olmadığının, bunun, Karadeniz'in o dağlarında, hiç kimsenin yaşama imkânı bulamayacağı ortamlarda, her zor şartta yaşamayı seçen insanlara bir sosyal tazminat olduğunun idraki içerisinde bu fiyat desteklenmeli, en iyi şekilde açıklanmalı ve Türkiye'de nüfusun yaklaşık yüzde 40-45'ini oluşturan bu insanlara karşı, 57 nci hükümet vazifesini yerine getirmelidir diyorum.

Tekrar ifade ediyorum, verilen fiyatları, işadamları, gazeteciler, köşe yazarları, niyet mektubunu, ekonomik programı, hiçbir şekilde, delmek olarak görmesinler. Kendilerine verilen milyarlarca doların bahsinin bile yapılmadığı Türkiye'de, çiftçiye verilenleri eleştirenler art niyetlidir, bu ülke insanını sevmemektedirler. Türkiye, çiftçinin, köylünün, esnafın olduğu kadar işadamının da ülkesi ise, öyleyse, bu ülkede hep birlikte el ele vermeliyiz, birlik ve beraberlik içerisinde bu ülkenin kalkınmasına destek olmalıyız diyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Enginyurt.

Gündemdışı ikinci söz, Samsun'da fındık alanlarının tespiti konusunda söz isteyen, Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz'e aittir.

Buyurun Sayın Açıkgöz. (DSP sıralarından alkışlar)

2.- Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz'ün, Samsun'da fındık alanlarının tespiti ve sökülen fındık bahçelerine ilişkin gündemdışı konuşması

YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; seçim bölgem Samsun'da fındık alanlarının tespiti ve sökülen fındık bahçeleriyle ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, 24 Nisan 2001 tarih ve 24382 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, Samsun'un batı tarafı olan 19 Mayıs İlçesi, Bafra İlçesi, Alaçam ve Yakakent İlçeleri fındık alanları tespiti dışında bırakılmıştır. Bu hususun gözden kaçırıldığı kanaatindeyim. 57 nci hükümetimiz bu hususu derhal gözden geçirmeli ve dört ilçemizi bu mağduriyetten kurtarmalıdır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, sadece 19 Mayıs İlçemizin 21 köyünde fındık üretimi yapılmakta, 9 köyü ise sadece fındıktan geçim sağlamakta, 920 çiftçi ailesi sadece fındık parasıyla ayakta durmaktadır. Yine, sadece bu ilçemizin 14 149 dekar fındık bahçesi mevcuttur. Yıllık üretimi 1 216 tondur ve bu alanlar yüzde 30 ilâ yüzde 80 meyilli arazi olup, erozyonu da önlemektedir. Yine, Bafra İlçesinin yamaç bölgelerinde bulunan 30 köyü fındık alanlarıyla kaplı olup, 10 000 dekar araziyi kaplamaktadır ve yılda     1 477 ton fındık üretmektedir. Burada da, 584 çiftçi ailesi fındık mahsulüyle geçinmektedir.

Ayrıca, kararın 4 üncü maddesinde belirtilen yüzde 6 eğim durumu da göz önüne alındığında, yukarıda belirttiğim ilçelerin köylerinin eğimleri yüzde 30 ile yüzde 80 arasında değişmektedir. Uzun yıllardır fiskobirlikin teşvikiyle fındık üretimi yapan bu köylerimiz, şimdi ne yapacaklar diye düşünüyorum; çünkü, bu köylerin başka ürün alternatifi yoktur.

Değerli arkadaşlarım, fındık, tarım sektöründe, dışsatımda ve döviz girdilerimizde daima önplanda yer almış ve halen, ürün dışsatımında ön sırayı işgal etmektedir; hatta, bazı yıllar, birinci sırayı almaktadır.

Yukarıda açıklamaya çalıştığım üzere, ülkemiz, dünya fındık üretiminin yüzde 65'ini, dünya dışsatımının yüzde 70'ini tek başına sağladığı gibi, dünyanın en kalite fındıkları da ülkemizde yetişmektedir; ama, bugün, ne yazık ki, fındık ithal eden bir ülkeyiz; bu, çok üzücü bir olaydır.

Bugün, Avrupa Birliği ülkelerinde fındık üretimi yok denecek kadar azdır. Bu nedenle, Avrupa Birliği, İtalya ve İspanya'ya, fındık üretmeleri için teşvik vermektedir.

Ülkemizin en fazla fındık üretiminde ise, Karadeniz Bölgesi yer almaktadır. Karadeniz Bölgesi deyince, sadece, Doğu Karadeniz veya Rize akla gelmemeli. Karadeniz Bölgesi, doğusundan batısına kadar fındık bölgesidir. Hal böyle olunca, bakıyoruz, Orta Karadeniz, Samsun'un 4 ilçesi, Bakanlar Kurulu kararıyla fındık ekimi dışına çıkarılıyor. Bu yanlışlıktan derhal dönüleceği kanaatindeyim. Başında da söylediğim gibi, 57 nci hükümetimizin, bu kararı yeniden gözden geçirerek, bu 4 ilçemizi (19 Mayıs, Bafra, Alaçam ve Yakakent) yeniden kapsam içine alarak, buradaki fındık üreticilerimizin mağduriyetlerini önleyeceği düşüncesiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Çabuk, bir maruzatınız mı var efendim?

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bu konu hakkında bir iki cümle de ben etmek istiyorum...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; Karadeniz Bölgesinde yaşayan 7 ilâ 8 milyon insanın geçim kaynağı olan ve ülkemize en fazla döviz getiren tarım ürünlerinin başında fındık gelmektedir.

Her yıl, üretim fazlalığı nedeniyle sorunlu bir ürün haline gelen fındık, 1964 yılından itibaren, devlet tarafından desteklemeye alınmıştır. İhracat ürünü olan fındığımız, müstahsilin olduğu kadar Fiskobirlik'in, ihracatçının ve de devletin ürünüdür. Tek mahsule bakan, fındıktan başka geliri olmayan Ordu, Giresun ve Trabzon üreticisi için destekleme şarttır.

Yıllardır Türk fındığının fiyatını Hamburg Borsası tespit ediyor. Ülkemizde fındık borsasını kuralım. Ordu İlinde fındık borsası için binamız hizmete hazır vaziyette beklemektedir. En büyük üretici olan Türkiye, bu şansa sahiptir. Fındık ürününde kalıcı ve istikrarlı fiyat politikası böyle izlenir.

Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mesut Yılmaz, 28 Temmuz 2000 tarihinde, Fatsa İlçesinde yapmış olduğu konuşmasında, fındık dikim alanlarına sınırlama getirileceğini söylemişti. Ha-yata bir türlü geçmeyen bu projenin uygulanmasını, bölge halkı olarak istiyoruz.

Verilen sözler mikrofon ucunda kalmasın diyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Çabuk, teşekkür ederim.

Gündemdışı üçüncü söz, Hatay'ın sorunları ve Hatay'daki sel felaketi münasebetiyle söz isteyen, Hatay Milletvekili Sayın Metin Kalkan'a aittir. Sayın Kalkan, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

3.- Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan'ın, Hatay'ın sorunları ve Hatay'daki sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşması

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, yaklaşık bir ay evvel, Hatay'da meydana gelen sel felaketi münasebetiyle, ana ağırlık sel felaketinin yol açtığı problemler olmak üzere, Hatay'ın sorunlarını konuşmuştuk. Bunun akabinde, Hatay'a gelen başta Başbakanımız ve diğer bakanlarımız olmak üzere hükümet ricali, durumun tespit edildiğini ve bütün yaraların sarılacağını, mükerrer olarak, her türlü sivil ve resmî platformda ifade ettiler. Bilahara, Bakanlar Kurulunda alınan karara göre, bölgedeki eksikliklerin giderilmesi ve ekonomik teşvik ve yardımların yapılması için, Devlet Bakanı Sayın Derviş'in konuya eğileceği ifade edildi. Biz de, bu felaketin sıcak havası geçince ilgilenilmeyeceği endişesiyle, o gün, birtakım endişelerimizi ifade ettik. Sayın Bakanımız da, faizlerin, bu ekonomik krizden sonra artırılan miktarların eski miktarlara döndürüleceğini, hiç olmazsa yüreklere bir su serpme kabilinden, ifade etti. Bugün tam otuz gün geçti; Ova'da mahsulünü ekemeyenlere, yeniden ekmeleri için, tohum ve mazot gibi herhangi bir destek ve yardım yapılmadı. Artık, biz, sübvansiyonları kestik, hiçbir şeyi sübvanse etmeyeceğiz yaklaşımıyla, elektrikli motorlarla su çekenlerin, çiftçilerin borçları ve çok yüksek faizlerle içine düştükleri sıkıntı giderilecekti; hiç el atılmadı. Bilhassa, bugün duyduğumuza göre, İzmir ve Manisa bölgesinde de verilmesine rağmen, geçen yılın pamuklarının teşviki ve zeytinyağı teşviki, hâlâ, verilmedi. Bakın, eğer, -özel bir himmet, yeni bir kredi değil- üreticinin, pamuk ekenin, buğday ekenin, zeytin üreticisinin, prim alanların, sadece primleri, hakları olan para verilseydi, kesinlikle, hiç olmazsa, zararın en az yüzde 50'sini telafi edebilecek yeni bir ekim imkânı bulacaktı Hatay çiftçisi, ova çiftçisi; ama, bugüne kadar, bu primin ödenmesi cihetinde hiçbir ciddî adım atılmadı, bir destek verilmedi.

Esnaf, gerçekten, battı ve yıkıldı dedik. Sadece dramatik bir tablo çizmek değil, gerçeği ifade etmek açısından, hiç olmazsa, bunların borçları, ödemeleri, geri ödemeleri gelen kredi borçları, bir müddet, düşük faizle, durdurulup, gelecek yıllara sarkıtılırsa, belki bir daha ticaret veya üretim yapma imkânı bulacaklar diye ciddî talepte bulunduk. Bu sözler de mükerreren verildi ve buna da, maalesef, şu ana kadar, hiçbir karşılık veril-medi.

Aradan geçen bu müddet, evsiz kalanların, akrabalarının yanında, onlara sığıntı olarak yaşayan insanların problemlerini de gidermeye yetmedi. Yine, bu müddet içerisinde, bölgenin ticaretini canlandıracak çok önemli unsurlar, bilhassa gümrük kapıları varken, bilakis, giriş ve çıkışlar kısıtlandı.

Değerli arkadaşlar, her şeyden önemlisi, Hatay İlimiz, tam iki aydır, valisiz idare edilmektedir. Vekâletle veya sağ olsun, hizmetlerine şükran sunduğumuz Adana Valisinin yedek ili veya yedek görevi olarak bu sel felaketini geçirdi; ama, bugüne kadar, Hatay'a, hâlâ, bir vali bile tayin edilmedi.

BAŞKAN - Doğru.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Acaba, bunun da mı IMF'lik bir yönü vardı, oradan mı izin veya müsaade bekleniyordu? Türkiye Cumhuriyeti, iki ayda, bir ile, birinci derece sorumlu olacak bir vali tayin edemeyecek miydi, edemez miydi?! Bu kadar yönetsel bir acz ve zaaf, doğrusu, Hatay için, çok daha büyük problemlere yol açar.

Bakın, biz, Türkiye'de hiçbir ocağın sönmemesi, tarımın gerilememesi ve halkın aç ve açıkta kalmaması için her türlü sübvansiyona razıyız; ama, IMF'nin koşullarına, şartlarına göre herhangi bir sübvansiyon, millete haksızlıktır esprisi içerisinde yeniden bütün ekonomiye dizayn verilirken; bir şeyler söylenerek, çiftçinin bütün teşvikleri, yardımları ve doğru dürüst bir üretim karşılığı almasına karşılık, bazı bakanlarımızın verdiği mücadeleye karşılık, ekonomiden sorumlu Bakanın karşı koymasıyla oluşturduğu kaostan çiftçiler perişan olmuşken; evvelki gün Plan ve Bütçe Komisyonunda, yine, bir özel sektörümüze teşvik olsun diye, ilk kalemde en az 100 trilyonluk bir sübvansiyon sağlandı. Buna karşı değiliz; yeni iş sahaları açılsın, bir ocak sönmesin; fakat, bu neden çiftçiden esirgeniyor, bu neden sanayiciden, esnaftan esirgeniyor?.. Bunların katma değer hâsılatı onlardan fazla değil mi?.. İşsizlik problemleri onlardan ciddî değil mi?.. Eğer, ekonomide çifte standart uygulanacaksa, elbette, en başta tarıma, çiftçiye verilmesi gerekmemekte midir?.. Şimdi, birtakım konularda, ekonomik zaruretleri öne sürerek çok büyük vatandaş kesimini perişan etmek, birtakım konularda da, birtakım holdingleri desteklemek adına, acaba alabildiğine bir kayırmacılık mı yapılıyor sorusunu, elbette, herkesin aklına getiriyor.

Bölge, üç ziraî üretimle ayakta durmakta; pamuk, buğday, tütün. Tütüne koyduğumuz kota 150 - 100 kilogram civarına indi. Bununla bir çiftçi ailesi nasıl geçinir?.. Bunu nasıl artıracağız?.. Hiç mi bir acıma veya merhamet duygusu galip gelmeyecek?.. Bu kadar zamandır çekilen sıkıntının faturasını, bütün Türkiye çiftçisi; ama, özellikle Hatay, daha fazla ödememelidir.

HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, süreyi çok aştı sayın konuşmacı.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) - Hatay, daha fazla valisiz kalmamalıdır. Hatay'ın bütün altyapısı çökmüş belediyeleri, kendi sorunlarıyla baş başa kalmamalıdır. Hatay sanayicisi, çiftçisi, köylüsü, artık, herhangi bir işadamının desteklendiği kadar mutlaka desteklenmelidir diyorum ve buna daha fazla lakayt kalınmaması, bu sorunlarla ilgili, milletin umudunun çöktüğü anda, hiç olmazsa, bugün sadre şifa olacak, umutları yeniden canlı tutacak veya devletinden hâlâ bir şeyler bekleme ümidiyle ayakta kalacak bir ortam oluşturulmasını ve buna çözüm bulunmasını Yüce Meclise arz ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Efendim, Sayın Metin Kalkan, Hatay'ın sorunlarını anlattı. Hatay'ın sorunları 5 dakikaya sığmıyor; ne yapalım. 8 dakikaya dahi sığmaz... Hatay da, kaderine terk edilemez.

Sayın Kalkan, bu arada, pamuk primleriyle ilgili bilgi vereyim. Pamuk primleri, Ziraat Bankasında askıda. İzmir'den sonra sıra gelecek inşallah.

SÜLEYMAN METİN KALKAN (Hatay)- Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Ben teşekkür ederim efendim, Hataylılar adına.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa)- Sayın Başkan, bu, hükümet adına...

BAŞKAN- Hükümet adına değil, millet adına konuştum. Burası milletin kürsüsü. Hatay, herkesi alakadar ediyor, hükümeti de muhalefeti de.

Hatay, kaderine terk edilemez efendim diyorum ve Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşlarına geçiyorum.

Sayın Akman dün gece de sabaha kadar çalıştı. Onun için -herkes yorgun- Sayın Akman'ın, sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İstifa eden ve istifası kabul edilen Sadettin Tantan'dan boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar, Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in vekâlet etmesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 113 üncü maddesi gereğince uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/842)

                                                                                               6 Haziran 2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanığına

İLGİ: Başbakanlığın 6 Haziran 2001 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-02/8992 sayılı yazısı.

İstifa eden ve istifası kabul edilen Sadettin Tantan'dan boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in vekâlet etmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 113 üncü maddesi uyarınca uygun görülmüştür.

Bilgilerinize sunarım.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Demek ki, Sayın Cumhurbaşkanı Meclis oturumlarını anında izliyor ki, dün, muhalefetin, Sayın Tantan'ın istifasının gelmediğine dair tenkiti, bugün izale olmuş oldu efendim.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge, bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi önergeyi okutuyorum efendim:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, yanlış ekonomik program ve uygulamalarla ülke ekonomisinde krize ve yoksullaşmaya yol açtığı iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

IMF destekli enflasyonla mücadele programı, 2000 yılı sonunda enflasyonu yüzde 25-20, 2001 yılında da yüzde 12-10 seviyesine düşürmeyi hedeflemiştir. Bu hedeflerle uyumlu, önceden ilan edilmiş kur politikası, para politikası, kamu finansman politikası ve yapısal reform politikaları da programda detayları ile yer almıştır.

Hükümetin enflasyon hedeflerinin gerçekçi hedefler olmadığı, önceden açıklanmış kurların ödemeler dengesi için büyük bir risk oluşturacağı, dış ticaret dengesi ve ticarî işlemler dengesinde olağanüstü açıklar yaratacağı hususlarına özenle işaret ettik. Programın finansal politikalar hedeflerinin yanlış olduğuna, bütçe dengeleri ve faiz dışı fazla hedefleri ile birlikte konsolide finans dengesine bakılması gerektiğine işaret ettik. Programın yapısal reform uygulamalarındaki tutarsızlıklarını, yanlışlarını da açıkça ortaya koyduk.

Hükümet, kur politikasındaki yanlışları ve ödemeler dengesindeki sorunları görmedi. Konsolide kamu finansman açığındaki büyük artışları fark etmedi. Bankacılık sektörü reformu adı altında, sorunlu bankaları devletleştirmenin sonuçlarını kavramadı, tarımı tasfiye politikalarını sürdürmeye devam etti.

2000 sonbaharında ödemeler dengesinde yaşanan sorunları, kamu açıklarındaki sürdürülemez boyuttaki artışları, programı yöneten kadronun bilgi ve beceri eksikliğini yakından izleyen dış piyasalar Türk piyasalarından çekilme operasyonu başlattı. Faizler yüzde onbinler seviyesine yükseldi. Yükselen faizler reel sektöre ve kamu sektörüne olağanüstü yükler getirdi. IMF'den sağlanan 7,3 milyar dolarlık rezerv desteği ve yanlış kur politikası ile program uygulaması sürdürüldü.

19 Şubat 2001'de Türkiye gündeminden ve Hazine ihalelerindeki büyük riskten bihaber olan Başbakan, devlet zirvesindeki akıl dışı kavgayı başlattı. Kavga ile yetinmeyip, Türk ve dünya kamuoyuna, Türkiye'nin derin bir siyasî kriz yaşamakta olduğunu ilan etti. Dalgalı kur rejimine geçildi, TL yüzde 60 devalüe edildi.

Sağlanan 8 milyar dolarlık ek kredi ile birlikte 2000 ve 2001 yıllarında kamu kesimi 32,6 milyar dolarlık dış borçlanma yapmış olacak. 1999 yılı sonunda 43,4 milyar dolar olan kamu kesimi brüt dış borcu yüzde 75 oranında artış kaydedecektir. Kamu bankaları zararları ile fona devredilen 13 bankanın Hazinece devralınan zararları iç borçların 54 katrilyon düzeyinde artmasına ve toplam iç borcun 110 katrilyon düzeyine yükselmesine neden oldu.

Revize edilmiş programdaki yüzde 3 küçülme hedefi iyimser bir hedef; 2001 yılında ekonomi yüzde 7 küçülecektir. Enflasyon yüzde 75-80 düzeyinde olacaktır. Düşük enflasyon hedefi, işçinin, memurun, emeklinin, yaklaşık 8 milyonluk kitlenin ücret artışlarını düşük tutmanın yüzde 75-80 artış yerine 52,5 artış uygulamanın ve aradaki farkı enflasyon vergisi olarak almanın aracı olarak kullanılıyor. Aynı düşük oran, tarımda çalışan yaklaşık 30 milyon üretici daha da fakirleştirmek için bir tuzak olarak kullanılıyor. Çiftçinin başta mazot, gübre, ilaç, kredi ve benzeri girdileri ise olağanüstü oranlarda artırılarak üretenler daha da fakirleştiriliyor, üretemez hale getiriliyor. Tarımdaki destekleme uygulamaları kaldırılıyor, yerine yeni hiçbir sistem getirilmiyor, çiftçi, köylü yok sayılıyor, tarım tasfiye ediliyor.

Hükümet, reel sektördeki üretim kayıplarını, şubat krizinden bu yana 500 bin insanın işini kaybettiğini, ihracatın tıkandığını, vergi ve SSK yükümlülüklerinin yerine getirilemez düzeyde arttığını görmüyor.

Bugünkü hükümet, 2000 yılı başında uygulamaya konulan hatalı ekonomik programın sorumlusudur. Hatalı uygulamaların, ülkeyi ve ekonomiyi krize götüren hataların sorumlusudur. Yanlış teşhislerin ve yanlış tedbirlerin sorumlusudur. Her iki kriz döneminde döviz rezervlerinde yaratılan 12 milyar dolarlık erimenin sorumlusudur. Yine, bu hükümet, ekonomide yaşanan derin küçülmenin, çiftçi, köylü, işçi, memur, emekli ve esnafın yaşamakta olduğu inanılmaz yoksullaşmanın, fakirleşmenin sorumlusudur. İç ve dış borçlardaki inanılmaz artışların da sorumlusudur. Reel ekonomide yaşanan üretim düşüşlerinin, kapanan işyerlerinin, ödenemez hale gelen faizler nedeniyle reel sektörle malî sektör arasında yaşanan finansal sorunların da sorumlusudur.

Yanlış program, yanlış karar ve uygulamalarla ekonomide krize, geniş kitlelerde yoksulluk ve fakirleşmeye neden olan Başbakan Bülent Ecevit hakkında, Anayasanın 99 İçtüzüğün 106 ncı maddeleri gereğince bir gensoru açılmasını grubumuz adına arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Nevzat Ercan

Ali Rıza Gönül

Turhan Güven

 

 

 

Sakarya

Aydın

İçel

 

 

 

DYP Grup Başkanvekili

DYP Grup Başkanvekili

DYP Grup Başkanvekili

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuş olup, gensoru önergesinin görüşme günü Danışma Kurulunda daha sonra belirlenecek, onayınıza sunulacaktır efendim.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.- Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'ın (6/849) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/390)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 128 inci sırasında yer alan (6/849) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.                   7.6.2001

Alaattin Sever Aydın

            Batman

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa henüz gelmediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

2.- Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı : 669)

 BAŞKAN - Komisyon?..Yok.

Ertelenmiştir efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Bakan az evvel buradaydı.

Sayın Başkan, hoş olmayan bir görüntü... Meclis ciddiyetine yakışmayan olaylar cereyan ediyor; olur mu böyle şey?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Böyle keyfîlik olmaz ki!

BAŞKAN - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

3.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

BAŞKAN - Komisyon ?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5.- Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN - Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

6.- Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun  Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

7.- Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal  İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676)

BAŞKAN - Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

8.- Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 616 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/753, 1/690) (S. Sayısı : 685)

BAŞKAN - Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstidam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

9.- Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/698) (S. Sayısı: 579)

BAŞKAN - Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sonuna kadar okuyacak mısınız?

BAŞKAN - Askerlik Kanununda  Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasasının müzakeresine başlayacağız..

10.- Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/806) (S. Sayısı : 608)

BAŞKAN - Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

Hayvanları Koruma Kanunu tasarısının müzakeresine başlayacağız.

11.- Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S.Sayısı : 89)

BAŞKAN -Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

12.- Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/470) (S.Sayısı : 348)

BAŞKAN - Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

13.- Karayolu Taşıma Kanunu Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonları Raporları (1/638) (S. Sayısı: 635)

BAŞKAN - Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

14.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87) (S. Sayısı : 683) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerini aldı.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 683 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde grupları adına söz isteyenler?..

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler konuşacak.

BAŞKAN - Grupları adına başka söz isteği?.. Şu anda yok.

Buyurun Sayın Güler. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 683 sıra sayılı, Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, uzun bir süredir Yüce Meclisin komisyonlarında görüşülen Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı, ne yazık ki, üzerinde tam bir mutabakat sağlanamadan Genel kurula indirilmiştir. Bugün huzurlarınıza getirilen bu tasarı, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna, geçen yılın nisan ayında gelmiş ve Sağlık Komisyonu, bir altkomisyon oluşturarak çalışmalara başlamıştır. Altkomisyonumuz, yıllardır çözülemeyen ve bugün de çözülmesi çok zor hale getirilmiş olan memur sendikacılığı sorunlarının, yasalarla ve uygulamayla getirilen yanlış bir işçi-memur ayrımı anlayışından meydana geldiğini tespit etmiştir.

Demokratik dünya pratiğinde, sendikal anlamda memur sıfatı, sadece, kamu otoritesini fiilen kullanan üstdüzey kamu görevlilerine verilir ve bu tanımın dışındaki kamu görevlileri, diğer çalışanlarla aynı statüde görülüp, genel anlamdaki sendikalaşma, toplusözleşme ve grev haklarından birlikte yararlanırlar. Oysa, ülkemizde, memur tanımı kabul edilemez derecede genişletilerek, milyonlarca çalışanımız, sendikal haklardan mahrum bırakılmıştır.

Bu durumda, devletin personel mevzuatında acilen değişiklik yapılarak, memur statüsünün, sadece dünyada kabul edilen düzeyde sınırlanması ve diğer kamu görevlilerinin, genel anlamda çalışanlarla aynı statüye ve dolayısıyla, aynı haklara sahip olması gerektiğine inanıyoruz.

Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu ifade edilmiştir. Demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın en önemli göstergelerinden birini de, temel insan haklarından biri sayılan örgütlenme özgürlüğü oluşturmaktadır.

                               

(1) 683 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

Ülkemizde de, örgütlenme özgürlüğü çerçevesinde, Anayasamızın 53 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, işçiler dışındaki kamu görevlilerine de örgütlenme ve toplugörüşme hakkı tanınmış ve bu hakkın nasıl kullanılacağına ilişkin usul ve esasların kanunla belirlenmesi hükme bağlanmıştır.

Anayasadaki bu düzenleme, memurlara, bütün uygar dünyada tanınmış olan toplusözleşme ve grev haklarının tanınmasına engel olmak amacıyla, toplusözleşme gibi bütün dünyanın kabul ettiği bir ortak deyim yerine, toplu görüşme gibi anlamı pek anlaşılamayan ve sırf kısıtlama amacıyla konduğu belli olan anormal bir deyimi tercih etmiştir. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, anayasasına, böyle anlamsız bir tanımı koyan demokratik bir ülke de yoktur ve böyle bir yönetim tarzı görülmemiştir.

Bu yasakçı anlayışı, ülkemizin ve memurlarımızın layık olduğu çağdaş, demokratik normlarla bağdaştırmak ve haklı kabul etmek mümkün değildir. Alt komisyonumuz, Anayasadaki bu kısıtlayıcı ve yasakçı tercihlerin çağdaş olmadığını ve mutlaka kaldırılması gerektiğini rapor halinde bildirmiştir. Kamu görevlilerine sendikal hakların, grev ve toplusözleşme hükümlerini de birlikte içeren bir bütün olarak tanınmasının çağdaş bir yaklaşım olacağı ortadadır. Bu amaçla, öncelikle, memur tanımının demokratik dünya normlarına uygun şekilde yeniden yapılması, personel rejiminin buna göre düzenlenmesi gerekmektedir. Fiilen işçi olan geniş memur kitlelerinin, hukuken de işçi statüsüne geçirilmesi ve mevcut işçi haklarından yararlandırılması şarttır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda oluşturulan alt komisyonda, tüm partilerin ittifakla kabul ettikleri ortak nokta, eğer kamu çalışanlarının sendikal haklarında, Anayasada toplusözleşme ve grev hakkı yasaklanmışsa, vakit geçirmeden bu yasağın ortadan kaldırılmasıdır ve bunun için, tüm partilerin hemfikir olduğu ifade edilmiştir. Gerek Sağlık Komisyonunda ve gerekse alt komisyonda aylarca üzerinde çalıştığımız, emek verdiğimiz ve tüm sosyal tarafları da dinleyerek mutabakat sağladığımız bu çalışma, ne yazık ki, Plan ve Bütçe Komisyonunda tasarı görüşülürken gözardı edilmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı, yaptığımız itiraz üzerine "hangi tasarı üzerinde görüşme yapacağım benim takdirimdedir; ben de, hükümetten gelen tasarıyı görüşeceğim" diyerek, tamamen keyfî bir tutum izlemekle kalmamış, aynı zamanda İçtüzüğü ve Anayasayı da çiğnemiştir. Eğer, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan geçen tasarı görüşülmeyecekse ve değerli komisyon üyelerinin, aylarca üzerinde titizlikle çalıştığı, emek verdiği bu tasarı yok sayılacaksa, o zaman bu komisyon neden kuruldu? Anayasaya ve İçtüzüğe göre kurulan ve çalışan bu komisyonun hazırladığı bu tasarıyı Sayın Başkan hangi yetki ve hangi hakla yok sayabilmekte ve böyle bir tavır sergileyebilmektedir?

Anayasayı ve Meclis İçtüzüğünü çiğneyen ve antidemokratik uygulamalar sergileyen bu Sayın Başkanı, Yüce Meclisin huzurunda kınıyorum. Keyfî uygulamalarla görevini sürdüren bu Başkanın, derhal istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarı üzerinde gerek komisyonumuz ve gerekse alt komisyon şu anda mevcut olan, faaliyet gösteren ve binlerce memur üyesi bulunan Kamu-Sen, Memur-Sen ve KESK yetkililerini defalarca dinlemiş, mümkün mertebe ortak bir zemin bulmaya çalışmış ve sonuçta da tüm sosyal tarafların benimsediği bir metin hazırlanmıştır; ama, ne yazık ki, bütün partilerin ve sosyal tarafların üzerinde anlaşma sağladığı, mutabakata vardıkları bu taslak, demin de sözünü ettiğim nedenlerden dolayı görüştürülmemiştir. Tasarıya bu haliyle, bizim, Fazilet Partisi olarak destek vermemiz bu nedenlerle mümkün değildir. Memur sendikalarının tümünün onaylamadığı, benimsemediği bu tasarıyı, bizim Fazilet Partisi olarak kabullenmemiz hiçbir şekilde söz konusu olamaz.

Memur-Sen'in, KESK'in de bu tasarıdan bekledikleri, benimsedikleri ve destek verdikleri mutlaka göz önüne alınmalıydı ve tasarı, hem tüm siyasal partilerin üzerinde mutabık kaldıkları bir metin olmalıydı hem de sosyal tarafların tasvip göreceği bir tasarı olmalıydı; ama, ne yazık ki, bu böyle olmadı. Her zamanki gibi, bu hükümet, muhalefeti görmezlikten geldi ve muhalefetin sesine kulak vermedi; binlerce memur üyesi olan Memur-Sen'i ve KESK'i ciddîye almadan, bu tasarıyı Genel Kurula indirdi.

Tasarı, bu haliyle, çalışma düzenini bozmuş, binlerce memuru sokağa dökmüştür; çalışma barışını olumsuz yönde etkilemiş ve çalışma barışını da bozmuştur. Hükümetin yapacağı tek şey, bu tasarıyı, vakit geçirmeden geri çekmesidir. Memurlarımız için, çalışanlarımız için en hayırlı iş bu olacaktır.

Bu yasa tasarısıyla getirilmek istenen düzenleme bir aldatmacadır. Bu tasarıyla, memurlarımızın, çalışanlarımızın herhangi bir kazanımları yoktur. Tersine, sarı sendikacılığı özendirecek, memura pazarlık imkânı vermeyen, toplusözleşme ve grev hakkı tanımayan bu tasarı, tamamen bir kandırmacadır.

Bu tasarıyla, Türkiye'deki memur sendikacılığı, eli kolu bağlı bir dernek düzeyine indirilmiştir. Tasarı, ILO sözleşmelerine aykırıdır; çünkü, ILO, kamu çalışanlarına, 87 sayılı Sözleşmeyle örgütlenme ve grev hakkı tanımıştır; 98 sayılı Sözleşmeyle de, toplusözleşme hakkı tanımıştır.  Ülkemiz de bu sözleşmeleri onaylamış bulunmaktadır; ancak, tasarı içerisinde toplusözleşme ve grev hakkı yer almamıştır.

Tasarıya, Anayasa açısından bakıldığında, toplusözleşme ve grev hakkının Anayasaya aykırı olup olmadığına ilişkin, 54 üncü hükümet döneminde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bilim adamlarından görüş istemiştir. Bakanlık tarafından istenilen görüşlere yanıt veren hukuk fakülteleri, toplusözleşme ve grev hakkında Anayasal bir yasak olmadığını açıkça belirtmişlerdir. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı, "Anayasa, kamu görevlilerine grev hakkı tanımamıştır; ancak, grev yasağı da koymayarak, bu hak karşısında sessiz kalmıştır. Liberal demokratik rejimin geçerli olduğu çoğulcu siyasal sistemlerde 'açıkça tanınmamış olan yasaktır' kuralı değil, 'yasaklanmamış olan serbesttir' ilkesi geleneksel hale gelmiştir" demekte ve kamu çalışanlarının toplusözleşme hakkının kullanımı önünde bir yasak olmadığı açık olarak belirtmektedir.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirilen görüşte de "memurların Anayasadan doğan bir talep hakları bulunmamakla birlikte, söz konusu Anayasa hükümleri, yasa yoluyla memurlara toplusözleşme ve grev hakkı tanınmasına da engel değildir" denilmiştir.

Görüldüğü gibi, toplusözleşme ve grev hakkının Anayasaya aykırı olmadığı, siyasî otoritenin tercihine bağlı olduğu belirtilmektedir. Demin de söylediğim gibi, şayet Anayasaya aykırılık söz konusuysa, tüm partilerin hemfikir olduğu bu konuda, zaman geçirmeden, Anayasa değiştirilmeli ve adam gibi bir sendika kanunu çıkarılmalıdır. Onbir yıldan beri, ülkemizde, 2 milyonu aşkın memurumuzun özlemle beklediği bu yasa, çağdaş, demokratik ülkelerdeki gibi, gelecek on yılları, yirmi yılları kapsayacak şekilde olmalıdır.

Bu haliyle yasa tasarısı, ülkemiz tarafından da onaylanan, başta ILO sözleşmelerine olmak üzere, evrensel demokratik değerlere ve Avrupa Birliği normlarına aykırıdır.

Tasarıyla, yalnızca toplusözleşme ve grev hakkı yasaklanmamakta, örgütlenme hakkı değişik şekillerde de kısıtlanmaktadır. El yordamıyla hazırlanan ve belli bir ideolojik yapının devlet içinde örgütlenmesine zemin hazırlayan bu tasarının yasalaşması, kamuda çalışma barışını bozacak, kamu yönetimini demoralize edecek, devlet dairelerinde kamplaşmalara ve hizipleşmelere meydan verecek ve insanları atalete sevk edecektir.

Avrupa Birliğine girmeye çalışan ülkemizde, Avrupa Birliği normlarına ve standartlarına ters düşen bu tasarıyla, ILO çalışmalarına katılmak, ülkemiz için bir ayıp olsa gerektir.

Ulusal Programda, tüm kamu çalışanlarına toplusözleşmeli ve grevli sendikal haklar sözü verildiği ve anlaşmaların altına devlet adına imza atıldığı halde, bunun tersine hareket etmek devlet anlayışına sığar mı?

Bütün demokratik ülkelerde, Batı ülkelerinde, özellikle Yunanistan ve İtalya'da, tüm kamu görevlileri sendika kapsamı içerisindedir; grev ve toplusözleşme hakları da vardır. Devlet işleri de etkin, verimli ve hızlı işlemektedir. Fransa ve Almanya gibi gelişmiş Batı ülkelerinde tüm çalışanlar sendikalıdır; hatta, bazı Batı ülkelerinde genelkurmay başkanları bile sendika üyesidirler.

Uygulamalarda görülen bir gerçek de şudur: Sendikalaşmanın olduğu kamu kurum ve kuruluşlarında, yolsuzlukların ve hırsızlıkların minimuma indiği görülmüştür; çünkü, sendikalar, aynı zamanda otokontrol görevi yaparak, işyerlerini denetim altına almaktadırlar.

Mevcut yasa tasarısı, halen kullanılan sendikal hakların bile gerisindedir. Bu nedenle, bu tasarı geri çekilerek, toplusözleşmeli, grevli, özgürlükçü, demokratik ve katılımcı bir yasa hazırlanmalıdır.

Devlet, dünyadaki bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi, sivil toplum kuruluşlarından korkmamalı, bu sivil toplum örgütlerini kontrol altında tutmaya çalışmamalıdır. Aksine, sosyal devlet, sosyal tarafları, sendikaları ve tüm sivil toplum örgütlerini teşvik ve takdir etmeli, onların, toplumun can damarları olduğu gerçeğini kavramalıdır. Çağdaş devlet anlayışı, kendi vatandaşından, kendi çalıştırdığı bireyden korkmayan, onun özgürlüklerine ve örgütlenmesine yardımcı olan anlayıştır.

Bu tasarıyla, kamu görevlilerine toplusözleşme ve grev hakkı verilmediği ve tüm sosyal tarafların mutabakatı alınmadığı için, biz, Fazilet Partisi olarak, bu tasarıya karşıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güler, teşekkür ediyorum efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

 

DSP GRUBU ADINA EVLİYA PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 683 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlarken, Yüce Meclise, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmama geçmeden önce, Fazilet Partisi adına konuşan değerli sözcünün, özellikle, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanıyla ilgili eleştiri ve istifa çağrılarından dolayı, Grubum adına üzüntülerimi iletmek istiyorum; çünkü, bir komisyonun, bir kanun tasarı ve teklifiyle ilgili tali veya asıl komisyon olup olmayacağına Yüce Meclis Başkanı karar vermektedir. Ayrıca, 40 kişiden oluşan Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin hür iradelerinin de, herhalde, yalnız Sayın Başkanın elinde olmadığını burada açıklamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın en önemli göstergesinin örgütlenme özgürlüğü olduğu ve temel insan haklarından sayılan bu özgürlüğün de, sendikal hak olarak, tüm çalışanlara ayrımsız bir şekilde tanınması gerektiği hepimizce bilinmektedir. İşte, 57 nci hükümetin Genel Kurul gündemine getirdiği bu tasarı, bu örgütlenme özgürlüğünü, mevcut Anayasa ve yasalara uygun bir tarzda düzenlemeyi hedeflemektedir; ancak, bu tasarıyla ilgili açıklamalara geçmeden önce, bu temel insan hakkının tanınmasındaki tarihî gelişimden de söz etmek istiyorum.

Dünyada, çalışanların sendikal hak kazanması, özellikle Avrupa ülkelerinde, Amerika'da, 19 uncu Yüzyıldan itibaren başlamıştır. Bizde, ilk kez, işçi kesimi için, sendika kurma hakkı, 1947'de çıkarılan Sendika Kanunuyla tanınmıştır; ancak, o kanunda da, toplusözleşme ve grev hakkı bulunmamaktaydı. 1947'den 1963'e kadar -onaltı yıl sonra- bugünkü çok değerli Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımızın Çalışma Bakanı olduğu dönemde çıkarılan 274 ve 275 sayılı Kanunlarla, işçilerimize, toplusözleşme ve grev hakkı verilmiştir.

Yine, 1961 Anayasasının verdiği olanaklar içerisinde, beş yıl sonra, 1965'te, 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Yasası çıkarılarak memurlara da sendika kurma özgürlüğü tanınmıştır. 1965-1966 yıllarında, ilk defa, öğretmen olarak kamu kesiminde görev alan bir arkadaşınız olarak, o tarihlerde yeni kurulan Türkiye Öğretmenler Sendikası, kısa adı TÖS'ün şubelerinin kurulmasında bulundum; ancak, o günkü koşullarda da bu sendikalara toplusözleşme ve grev hakkı verilmemişti. Buna rağmen, bütün çalışanlar, çok sayıda, kısa sürede şubeler açmaya, sendikalar kurmaya başladılar. Fakat, hepimizin bildiği gibi, 12 Mart 1971 askerî muhtırasıyla 1961 Anayasasının değişikliğe uğramasının öngörüldüğü tarihlerde, 1961 Anayasasında memurlara, yani, kamu kesiminde çalışanlara tanınan bu sendika kurma hakkı geri alınmış ve bütün sendikalar kapatılmıştır. 1971'den itibaren, bütün kamu kesiminde çalışan memurlar, meslekî dayanışmayı öngören birtakım dernekler veya birliklerle bu örgütlenmelerini devam ettirme çabası içinde olmuşlardır ve 1980'de 12 Eylül ihtilaliyle birlikte, yeniden, her türlü örgütlenmeye son verilmiştir.

Nihayet, 1990'lardan sonra, artık, askerî idarenin etkinliğinin azalmasıyla birlikte, sivil toplum hareketleri çoğalmaya başladı ve 1990'lardan itibaren de, değişik isimler altında yeni yeni memur sendikaları oluşmaya başladı. 1990'dan itibaren oluşturulan bu sendikaların temel dayanakları, genelde, iç mevzuatımızdan çok uluslararası anlaşma ve sözleşmelerdi. Bunların en önemlileri olan, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun kabul ettiği 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunması Sözleşmesi 1992 yılında, yine 1949 yılında kabul ettiği 98 sayılı Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi 1951 yılında, 1978 tarihli 151 sayılı Kamu Kesiminde Örgütlenme Hakkı Sözleşmesi 1992 yılında devletimizce onaylanmıştır.

Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Bildirisini de 1949'da ulusumuz kabul etmiş, onaylamıştı.

Bütün dünyada kabul edilen bu anlaşma ve sözleşmelere rağmen, kendi iç konumlarına, iç mevzuatlarına ve koşullarına göre, her ülkenin, bu sendika hakkını değişik zamanlarda, değişik şekillerde ve biçimlerde tanıdığını da görmek mümkündür. Yani, bütün devletler, bu anlaşmaları imzaladıktan sonra, aynı tarihte, aynı biçimde sendika hakkını tanımış değildir. Bunu da vurgulamak istiyorum.

Bizde ise, bu örgütlenmelerin 1990'dan sonra yaygınlaşmasıyla birlikte, zaman zaman yargıya başvurma, kapatma, yasaklama şeklinde birtakım olaylarla devam etmiştir. Nihayet, 1997'de, bu sendikalara, Başbakanlık genelgeleriyle bir onay verilmeye başlanmıştır. Tabiî ki, 1982 Anayasasının bütün Meclislerde, bütün dönemlerde eleştirildiği, hatta değişikliği gerektiği söz konusu olduğu herkesçe bilinmektedir. Nihayet, 1995'te, o günkü Mecliste sağlanan uzlaşmayla çok maddesi değiştirildiğinde, 53 üncü madde de bu değişiklikler içinde yerini almıştır. Bu Anayasanın 53 üncü maddesinin değişikliğiyle şöyle bir hüküm getirildiği hepimizce bilinmektedir: "Kamu görevlilerine kanunla belirlenecek esaslar çerçevesinde sendika kurabilme ve üst kuruluşların idareyle amaçları doğrultusunda toplugörüşmeye katılma hakları tanınmıştır." Böylece, 1990'lardan itibaren iç mevzuatımızda yer almayan; fakat, fiilî olarak kurulan bu sendika hareketlerine, Anayasada bir dayanak sağlanmış olunmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu 53 üncü maddenin yanında, Anayasanın 128 inci maddesinde -ki bu hüküm de göz önünde tutulmalıdır- kamu görevlilerinin aylık ve her türlü özlük haklarının kanunla düzenlenmesi ifade edilmektedir.

İşte, Anayasanın bu değişikliklerine uygun bir şekilde uyum yasası olarak niteleyeceğimiz böyle bir teklif, daha önce 20 nci Dönemde, hem tasarı hem teklifler halinde gündeme gelmiştir; görüşmeleri de epey ilerlerken, o zamanki hükümet bunu geriye almıştır. Bu 21 inci Dönemde de, yeniden, bir tasarı ve iki teklif Meclise intikal etmiştir. Bu tekliflerden biri, doğrudan doğruya Genel Kurulun gündemine gelmiştir; diğer teklif ile hükümet tasarısı birleştirilerek, bugün, karşımıza bu tasarı getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu getirilen tasarıda, özellikle bütün hükümlerin düzenlenmesinde, bugün yürürlükte bulunan 2821 sayılı Sendikalar Kanununun ilkelerine riayet edilme çabası olmuştur. Bu ilkelerden birkaç tanesini vurgulamak istiyorum: Öncelikle, sendikaların kuruluşu, örgütlenmesi ve faaliyetleriyle ilgili olan İLO'nun kabul ettiği, bizim de onayladığımız 87, 98, ve 151 inci sözleşmelerin esasları, ulusal mevzuatımıza uyarlanmaya çalışılmıştır.

Yine, 2821 sayılı Sendikalar Yasasının kapsamı dışında kalan tüm kamu görevlilerinin, olabildiğince, bu yasa çerçevesi içerisinde, yararlanma olanağına çaba gösterilmiştir.

Yine, sendikaların güçlü yapılanabilmeleri için, hizmet kolu esası esas alınmış ve kamu kesiminde yapılan hizmetler, 10 hizmet kolu olarak tasarıda yer almıştır. Meslek ve işyeri esasına göre sendika kurulmasına izin verilmemiştir; yani, hizmet kolları tespit edilirken, özellikle, kamu görevlilerinin yoğunluğu ve yapılan hizmetin esası dikkate alınmıştır. Bu, işçilerle ilgili 2821 sayılı Kanunda ise 28 işkolu halinde düzenlenmiştir.

Yine, sendika yönetimlerinde karışıklığa meydan vermeyecek düzenlemeler, özellikle, sendikaiçi demokrasiyi geliştirici düzenlemeler; sendika ve konfederasyonların oluşumu, yönetimi, faaliyetleri, fesih işlemleri, en geniş anlamda, kendi isteklerine bırakılmıştır. Üyelikten çıkma veya üye olma, noter onayına bağlanmadan kişinin isteğine bırakılmış, örgütlenme hakkı kullanılırken kısıtlamalardan kaçınılmış, her türlü ayırımcılığı önleyici önlemlere özellikle yer verilmiştir.

Yine, üyelikten çıkarılması genel kurul kararına bağlanmıştır; yani, yönetim kurullarının kişisel birtakım düşüncelerle karar verme olanağı ortadan kaldırılmıştır.

Yine, sendikalara üye veya yönetici olanların güvenceleri sağlanmıştır. Özellikle, yönetim kurullarına seçilen arkadaşların, maaşsız izinli ve aynı zamanda, yöneticisi olduğu sendikasından Emekli Sandığı aidatı ödenmek koşuluyla, Emekli Sandığıyla bağlantısının kesilmemesi sağlanmıştır.

Sendika üyelerinin veya yöneticilerinin, iş saatleri dışında veya işverenin de izniyle iş saatlerinde, sendikal faaliyetlerde bulunma güvencesi sağlanmıştır.

Yine, bu kurulacak olan sendikalara, bu haklarını özgürce kullanabilmeleri, çalışma koşullarını iyileştirmeleri, hizmet verimliliğinin artırılması ve yönetime katılım konusunda imkânlar tanınmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu yasa tasarısının en önemli hükmü, herkesin de tartıştığı, toplugörüşme ve toplusözleşme konusudur. Bu iki sözcük yerine, tasarıda toplugörüşme yer almış, toplusözleşme yer almamıştır, grev hakkı yer almamıştır. Bunun biraz sonra açıklayacağım nedenlerine geçmeden önce, bu toplusözleşmenin sağlıklı olabilmesi için, bütün kurullarda, işveren ile memur sendikalarının temsilcilerinin eşit sayıda temsil edilmesi olanağına özellikle dikkat edilmiştir.

Kurulacak sendikaların işyeri temsilciliği, şubeleri, sendika ve konfederasyonların zorunlu organları, genel kurul, yönetim, denetleme ve disiplin kurullarının oluşumları, 2821 sayılı Sendikalar Yasasının hükümleri gözönüne alınarak, ona tıpatıp benzer nitelikte düzenlemelere yer verilmiştir. Yine, tüm organların seçimlerinin demokratik ve güvenceli olabilmesi için, yargı gözetimi, serbest, eşit, gizli oy, açık sayım ve döküm esasları öngörülmüştür. Kurulacak olan sendika ve konfederasyonlara aynı nitelikteki uluslararası kuruluşlara üye olma veya ilişki kurma imkânı sağlanmıştır.

Sendikalara, üyelerine ilişkin çalışma ve sağlık koşullarının, güvenliklerinin, toplugörüşme yapma konusunda konu edilmesi; ayrıca, devlet personel mevzuatının değiştirilmesi veya onunla ilgili çalışmalarda temsilci bulundurulması yönünde imkânlar tanınmıştır.

Yine, sendikaların kendi üyeleri için kurslar, seminerler, sosyal amaçlı toplantılar düzenlemesi, idareyle ihtilaflarda hukukî yardım sağlaması, onu temsil etme veya ettirme gibi yeni birtakım olanaklar sendikalara tanınmış bulunmaktadır.

Özellikle toplugörüşmelerde, çalışanlara her türlü ödenek, aylık, ücret, zam, tazminat, fazla çalışma ücreti, yolluk, ikramiye, lojman yardımı, doğum, ölüm, aile yardımı, tedavi ve cenaze giderleri, giyecek yardımı gibi, çalışanları her yönüyle ilgilendiren bütün imkânların, bütün olanakların mutabakata bağlanması, öncelikle burada vurgulanmaya çalışılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu yasa tasarısında, hemen hemen, gerekli olan her konuda düzenleme yapılmaya çalışılmıştır; ancak, buna rağmen, herhangi bir boşluk doğması halinde, mevcut 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2908 sayılı Dernekler Kanunu ve 743 sayılı Türk Medenî Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanacağı da vurgulanmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben, bu kürsüden, özellikle, geçmişte onlardan biri olmakla onur duyduğum tüm memur kardeşlerime seslenmek istiyorum. Bu yasa tasarısının hepimizce kabul edilen noksanlığı, belki "grev ve toplusözleşme" sözcüklerinin yer almamasıdır. Tahmin ediyorum, şu Mecliste yer alan bu beş partinin beşi de bunda mutabıktır. Bugünkü koşullarda, Anayasamızın 53 ve 128 inci madde hükümleri meriyette, yani, yürürlükte olduğu sürece, bu toplugörüşmeden vazgeçip "grev ve toplusözleşme" sözcüklerini de yerleştirme olanağına sahip değiliz; ancak, Meclisimizin beş grubunun ortak anlaşması sonucunda, Anayasada yapılacak değişiklikleri tespit etmek, hazırlamak, uzlaşmayı sağlamak üzere bir uzlaşma komisyonu kurulduğu, hepimizce bilinmektedir. Bu komisyonda, 50 - 51 maddede uzlaşma noktasına yaklaşılmış veya bir kısmı kesinleşmiş durumdadır. Aldığımız bilgiye göre bunlardan biri de, Anayasanın bu 53 üncü maddesidir. İnşallah, kısa sürede, bu 21 inci Dönem bitmeden, Anayasada gerekli bu değişiklikleri de hep beraber gerçekleştiririz. Bu, mevcut olan ve çıkarmaya çalıştığımız kamu görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyen yasada ona da yer verecek sadece iki cümleyi ekleyeceğiz "grev ve toplugörüşme" yerine "toplusözleşme." Bunlar girdiği zaman, Anayasanın bu imkânı tanıdığı an, bu yasanın çok eksik bir tarafı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

EVLİYA PARLAK (Devamla) - Bu Anayasa değişikliğiyle beraber bu değişikliği sağladığımız an, bu yasa tasarısının noksanını söylemek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, ben, bu yasaya bakışı bir şeye benzetiyorum. Bir bardağın yarısına kadar su doluysa, bizim, yarısı doludur ifadesini kullanmamız veya o düşünceyle yaklaşmamız başkadır; yarısı boştur diyerek, sadece boş kısmını görüp, alt kısmındaki doluluğu görmezsek, bu yanlışa düşeriz.

Şimdi, ben, diyorum, tekrarlıyorum; bugün, örnek olarak da vermek istiyorum. Demokratik Sol Partinin seçim bildirgesinde toplusözleşmeli grev hakkını sağlayan kamu sendikalarının kurulmasıdır; ama, 57 nci hükümet, mevcut Anayasa çerçevesi içinde... Tahmin ediyorum ki, koalisyonun diğer ortakları da aynı görüşte, aynı fikirdedir ve aynı beyanları vardır. O halde, önce Anayasayı değiştirmemiz gerektiğini hep birlikte kabul etmek mecburiyetindeyiz.

Bu tasarının, Yüce Genel Kurulda yapılacak görüşmeler sonucunda daha da olgun bir hale getirileceği, eksikleri varsa düzeltileceği ve kısa sürede yürürlüğe gireceği umuduyla sözlerimi bitirirken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Parlak.

Efendim, şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen'de.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Kusura bakmayın, bugün biraz rahatsızım; onun için sesim çok kötü çıkabilir.

Değerli arkadaşlarım, kamu çalışanlarıyla ilgili bir sendika yasası çıkarmaya çalışıyoruz ve bu, kamuoyunda da çok yoğun bir biçimde tartışılıyor. Bu konuda, kimilerinin, bunun bir sendika yasası olmadığı; kimilerinin, bunun, hiç olmazsa sendikacılığa ilk adımı gerçekleştirecek bir yasa olduğu; kimilerinin, özellikle toplusözleşmeli, grev haklı bir sendikal yasanın Anayasamızla uyum göstermediği yönünde görüşleri ve birçok tartışmalar var. Bunun standardı nedir diye baktığımızda, tüm dünyada bunun standardı, kamu çalışanlarının toplusözleşmeli ve grev hakkı olan bir sendikal örgütlenme çerçeve yasasına sahip olmaları gereğidir. Dünyanın çağdaş bütün ülkelerindeki temel, olmazsa olmaz norm budur; ama, Türkiye'de, her konuda olduğu gibi, dernek ile sendika yasası arasında yasal bir düzenleme yapıyoruz.

Değerli milletvekilleri, globalleşen dünyada sendikacılık ve sendikalizm daha da bir önem kazanmıştır. Dikkat ederseniz, bu global dünyada, bilgi ve para sınır tanımadan dolaşmaktadır. Eğer para, bu ülkede veya bir başka ülkede yeteri kadar değer bulamıyorsa, bir başka ülkeye gidip, orada yatırıma dönüşüp, daha değerli olabileceği alanlar bulabilmekte; yani, daha iyi gelişebileceği, yetişebileceği ülkelere, alanlara kayabilmektedir. Buna karşın, emek böyle değildir; emek sabittir. Bu ülkede ne kadar kriz olursa olsun, emeğin, bu ülkenin dışında bir başka ülkeye gidip...

Bu ülkedeki emek ve emekçilerin durumu hakikaten kötü. İşte biz bir kriz yaşadık, yüzde 70'lerin üstünde bir devalüasyon yaşadık ve çalışanlarımızın hepsi, reel olarak ücretlerinde yüzde 70'in üzerinde değer kaybettiler. "Ben burada iyi koşullarda çalışamıyorum, Hollanda'da daha iyi koşullarda çalışırım, oraya gideyim" deme şansları yoktur. Bunların bir tek şansı vardır. O şansları da, bu ülkede, kendi haklarını alabilecekleri örgütlü bir yapılanmaya sahip olmalarıdır. Aksi takdirde, bu krizlerin, bu global dünyanın yarattığı, özellikle sermaye hareketlerinin birçok ülkede çok yoğun olarak doğurduğu krizlerin temel sıkıntısını çalışanlarımız çeker diye düşünüyorum. Onun için, özellikle gönül isterdi ki, bugünkü bu tasarı, gerçekten çağdaş normlara sahip, toplusözleşmeli, grev haklı bir tasarı olsun. Ancak, biz, bunu, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda çok uzun konuştuk, tartıştık; sendikalarımız, bu konuda iki ayrı düşünce sergilediler; ama, biz de, Doğru Yol Partisi olarak, bu tasarının, hiç olmazsa, bir ilk adım olması dolayısıyla, engellememe ve bu yasanın çıkmasına engel olmama kararını aldık; yani, bizim isteğimiz doğrultuda bir yasa olmasa ve burada birçok arkadaşımızın istediği doğrultuda bir yasa olmasa da, hiç olmazsa sendikalarımızın örgütlenebileceği ve belki de, ileriye dönük daha iyi haklar kazanabilecekleri bir anlayışı, burada, bu yasanın sağlayabileceği kanısında olduğumuz için de, özellikle bu yasaya karşı çıkmıyoruz. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, dünyadaki son gelişmeleri iyi takip ettiğimizde, sanayi toplumunun emek-sermaye çelişkisine dayalı ideolojilerinin çöktüğü bir dönemi, bir yeni dünyayı yaşamaktayız; yani, artık, eskiden olduğu gibi, işçi-işveren kavgalarının çok uzaklarda kaldığı yeni bir süreci yaşamaktayız. Kamu çalışanlarımız, eğitimli kamu çalışanlarımız da, bu açıdan sendikal haklarına kavuştukları zaman -yani, biz, şunu zannetmeyelim- bu ülkeyi tahrip ederler, bu ülkeyi gerçekten çok zor duruma sokarlar anlayışını ben kabul edemiyorum; çünkü, çalışanların -yani, 1475'e göre çalışanların bile- emek-sermaye çelişkisine dayalı bir anlayıştan, artık, emek-sermaye uzlaşmasına dayalı yeni bir konsepti Türkiye de -dünyanın bütün ülkelerinin de- gerçekleştirmekte olduğunu görmekteyiz.

Neden böyle?.. Bunun nedeni şudur aslında: 1980'e kadar, Türkiye'de, özellikle ithal ikameci bir rejimin uygulandığı, ihracata çok büyük önem verilmediği bir süreci yaşadık; ama, 1980 sonrasında, globalleşen dünyayla birlikte Türkiye de, özellikle, ithal ikameci bir rejimden ihraç ikameci, ihracata, globalleşmeye uygun, dünya pazarlarında mal satmaya yönelik yeni bir konsepti kabul etti. Şimdi, 1980 öncesinde, ürettiğiniz malın fiyatını sizin tespit etme şansınız vardı. Siz, ürettiğiniz malın özellikle değerini tespit ettiğinizde, orada, işçinin de, aynı masada oturup, sizinle birlikte, onun içinden alacağı payı, ciddî anlamda sizinle bir çekişme içerisinde, almak durumundaydı; ama, şimdi geldiğimiz noktada, artık, ürettiğiniz ürünün fiyatını dünya pazarları belirliyor, global pazarlar belirliyor. Global pazarların belirlediği o piyasalarda, ancak, rekabet gücü varsa ayakta durabiliyor işletme ve işletme ayakta durabiliyorsa, işçi ve işveren de ayakta duruyor.

Tabiî, 1980 öncesinde özellikle Türkiye'de, işçi ve işverenler tıpkı ayrı köşelerde birbirine karşı gart almış ve sürekli birbirine yumruk atmaya çalışan boksörler gibi, enerjisini işçi-işveren çekişmesi üstüne dayandırdı ve Türkiye buralardan da çok ciddî sıkıntılar çekti; ama, geldiğimiz noktada, sendikalarımızın özverisine, anlayışına bakıyoruz, çok farklı bir noktaya geldiğini görmekteyiz. Onun için, özellikle, sendikacılık hareketi yeni bir boyut kazanmakta, yeni bir anlayış kazanmaktadır. Bu yeni boyutta, artık, işçi ve işveren, dünya pazarlarında birlikte rekabet etmek durumundadır. Özellikle bilgi çağında, bu iki kesim de, bilgiye uzanan yolda birlikte yürümek ve birlikte hareket etmek durumundalar ve dünya pazarlarından daha çok pay alarak onu paylaşmak durumundalar. Artık, önümüzdeki günlerde "ben istediğimi işe alır, istediğimi işten atarım" lüksüne işveren de sahip olamayacak. Neden; çünkü, orada yetişmiş bilgili, deneyimli ve o bilgisini üretime aktaran ve dünyada rekabet şartlarını oluşturan o işçiyi, işveren istese de atamayacak; yani, uç veren böyle bir süreci, böyle bir dönemi, önümüzdeki günlerde, çok ciddî anlamda, birlikte yaşayacağız, göreceğiz değerli arkadaşlarım.

Onun için, buna dayalı olarak, aslında çok ciddî anlamda bu emek-sermaye çelişkisinden oluşan ideolojilerin de çöküşüyle, dikkat ederseniz siyasette de yumuşama çok önemli ve olumlu bir gelişme olarak karşımıza çıkmakta. Bu, hem siyasî parti...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - İşveren kalmadı ki, hepsini öldürdüler. İş verecek fabrika mı kaldı?

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Biz bu işin felsefesini konuşuyoruz şimdi. Onun için... O konulara geliriz.

Dikkat ederseniz, siyasî partiler arasında, daha önceleri görülen çekişmelerin, yarışmaların, kavgaların, artık, kamuoyunda prim yapmadığını; uzlaşmanın, uzlaşma kültürünün yaygınlaşmasının daha çok prim yaptığını görüyoruz. İşte bu da, o üretim denklemindeki çekişmelerin artık sona erdiği bir sürecin Türkiye'de de uygulanmakta olduğunu göstermektedir.

Hatta, çok ilginç; komşumuz Yunanistan, dikkat ederseniz bugüne kadar seçimlerde Türkiye düşmanlığı üzerinde politika yapar ve oralardan da çok büyük puanlar alırdı; ama, ilk defa bu seçimde, Türkiye ile daha çok dost olmayı, uzlaşmayı vaat ederek seçim kazanmaya çalıştı; yani, dünyada gelişen uzlaşma konseptinin bir gereği olarak, uluslararası politikalarda ve ulusal politikalarda, artık, bunun yerini almaya başladığını hep birlikte görmekteyiz, tanık olmaktayız.

İşte, çalışma yaşamımızın da bu boyutta ele alınıp, yeniden dizayn edilmesi gerekir. Yalnız kamu çalışanlarıyla ilgili değil, özellikle 2821 sayılı Sendikalar Yasasının ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasasının tekrar ele alınıp, yeniden düzenlenmesi gerektiği kanısındayım.

1980 darbesi sonrasında oluşan Anayasamıza uygun olarak, bütün çalışanların, özellikle 1475'e göre çalışanların haklarının gasp edildiği bu yasalarda çok açık bir biçimde ortada durmaktadır; yani, dün, askerî rejim döneminde yapılan bu yasaları, artık, demokratik bir organizasyon içerisinde, bizim, parlamentoda siviller olarak oturup, Türkiyemizin sendikal özgürlükleri ve haklarını yeniden ortaya koyup, tartışmamızın gerekli olduğu bir dönemi, bir süreci yaşamaktayız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, çalışanları bir bütün olarak ele alırsak, kamu çalışanları ve diğer çalışanların tümünün sendikal haklarını ve özgürlüklerini koruyacak yeni bir anlayışa çok büyük oranda ihtiyaç vardır. Burada, özellikle, 1475 ile 657 sayılı Yasaların da, oturulup, tekrar birlikte ele alınması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, burada, sık sık hani söyleriz sendikalı olanlar çok yüksek ücret alıyor... Ki, ben katılmıyorum, çok yüksek ücret almıyorlar; ama, ona göre, 657'ye göre çalışanlar, yani, kamu çalışanları diye adlandırdığımız memurlar çok düşük ücret almakta; hatta bu, işte, bir genel müdürle şoförünün maaşları kıyaslanılarak anlatılmaya çalışılır. Bu, çok önemli bir şey; yani bu, önümüzde, özellikle bilgi çağına geldiğimiz şu süreçte, özellikle bilgisiyle çalışan insanların hakikaten bu ücretlerle çalışması, Türkiye'nin bilgi çağını algılayamaması anlamına gelir. Onun için, çalışma yaşamımızda, bizim, bilgisiyle daha çok katmadeğer yaratan... Ki, bilginin, kas gücünden daha çok katma değer yarattığı, artık, bütün dünyada bilinmekte; hatta Japonya, kol gücüyle, kas gücüyle yapılacak olan işleri, kol gücünün, kas gücünün, emeğin daha ucuz olduğu ülkelerde yaptırmakta ve kendisi, daha çok bilginin gerektirdiği ve daha çok aklın ve eğitimin gerekli olduğu alanlarda daha yüksek katmadeğer yaratarak, halkının gönencini, ulusal gelirini çok ciddî anlamda artırmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, işte tüm bunlar doğrultusunda, tüm dünyada bu gelişmeler doğrultusunda, bizim, özellikle, çalışma yaşamımızı tekrar ele alıp, bunları yeniden yapılandırmamız gerekir.

Şimdi, bir konu, çalışma yaşamımızda, özellikle komisyonlarda çok fazla gündeme gelip, çok fazla tartışılmaktadır. Özellikle, bazı KİT'lerde çalışanların yüksek maaş aldıkları ve bunun için de o KİT'lerin rekabet gücünü kaybettikleri gibi tezler gündeme getirilmekte ve savunulmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, özellikle emeğin ücretle ölçülmesi, çok doğru bir kavram değil. Emek, işçilik, ürettiği o ürün içindeki aldığı payla ölçülür. Biz böyle baktığımızda, doğrusu budur; yani, bir ürünü üretiyorsanız, eğer dünya ölçeğinde de bir ürün üretip dünya pazarlarında rekabet edecekseniz, o ürün içindeki ücretin payı, dünya genelindeki payın üstünde olduğu zaman sıkıntı olur, rekabet gücünü kaybedersiniz, altında olduğu zaman da, özellikle, kendi çalışanlarınızı sıkıntıya sokarsınız.

Şimdi, bunun dengesi nedir; dünyada her sektörde bellidir, ölçüleri vardır ve bu ölçüler içerisinde bunlar verilir; ama, biz, bazı alanlarda, özellikle yüzde 40'lara varan işçilik paylarını üretim içinde görüyoruz. Bunun nedeni, aldıkları fazla ücret değil; bunun nedeni, o KİT'lerdeki iş organizasyonunun bozukluğu, verimin düşüklüğüdür. Özellikle, dünyadaki fert başına üretimle Türkiye'deki fert başına üretim onda 1'lerle ölçülmektedir. O zaman, verimsiz bir alanda çalıştırdığınız insanın, ücreti yüksek diye, siz, o insanı farklı bir biçimde eleştirmek durumunda değilsiniz. Sizin yapacağınız şey, o alanın verimli hale getirilmesi, verimli bir organizasyona geçilmesidir. Kısacası, şunu söylemek istiyorum: Memur kavramı yeniden ele alınmalı ve yeniden tarif yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir kurumda iki insan, ikisi de daktilo yazıyor; biri 1475'e göre işçi statüsünde, biri memur statüsünde. Bunların artık Türk çalışma yaşamından ayıklanmasının ve bu tariflerin yeniden yapılmasının, Türkiye'nin yeniden yapılanma sürecinde çok önemli olacağı kanısındayım. Eğer siz böyle bakarsanız, böyle düşünürseniz, bu sendikal yasaları daha bir farklı açıdan görür, daha bir kolaylıkla sorunları çözecek noktaya gelirsiniz diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıya iyi baktığınızda, bu tasarı, devletin kontrolünde ve denetiminde bir sendikal yasa tasarısı olarak gündeme gelmektedir. Yani, devlet, kendi çalıştırdığı kamu görevlilerinden korkmaktadır. Bu korkunun yersiz olduğu kanısındayım; az önce birçok nedenlerle açıkladım. Artık, dünyanın demokratik ülkelerinde, sivil toplum örgütlerinin devleti yönlendirdiği bir dünyada, siz hâlâ kendiniz, devlet olarak, sivil toplum örgütlerini yönlendirme misyonunu üstlenirseniz, bu sorunları çözemezsiniz, bu sorunların altından kalkamazsınız. İşte o zaman, herkesle kavga eden, herkesi kontrolü altında tutmaya çalışan bir devlet yapısını sergilersiniz ki, bu devlet yapısı içerisinde, sorunları hep farklı gözlüklerle görürsünüz, demokratik gözlüklerle göremezsiniz. İşte onun için, bu yasaya bizim karşı olmamızın temelinde bu var.

Yani, bu yasayla, insanların demokratik bir biçimde örgütlenmelerinin ve örgütlerinin bütün güvencelerinin sağlanması gerektiği kanısındayım. Bunlara burada rastlanmamakta; ancak, yine tekrar ediyorum: Doğru Yol Partisi Grubu olarak biz, her şeye rağmen, içerisinde birçok maddesine karşı olmamıza rağmen, bu yasa tasarısının çıkmasını engellemeyeceğiz, size katkı yapacağız; çünkü, sendikalarımızın da bu yönde talepleri var. Bunu, o taleplerin karşılanması açısından önemsiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 15.42


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

683 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

14.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87) (S. Sayısı : 683) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Kemal Başaran'da.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ALİ KEMAL BAŞARAN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısıyla ilgili, Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek için huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, üzülerek ifade etmek gerekir ki, 1995 yılında, biz, memurlara, anayasa değişikliği yaparak, sendika kurma hakkı vermişiz; ama, 6 yıldır, kanunlarını çıkarıp da, onları sendikal yaşama kavuşturamamışız; bu, fevkalade üzücü bir şeydir.

Tabiî, geçen dönem, 55 inci hükümet döneminde buraya bir kanun tasarısı gelmişti. Anavatan Partisi olarak söylemek isteriz ki, o kanun tasarısının Meclise getirilişine kadar ve 25 inci maddesinin Genel Kurulda görüşülmesine kadar, her kademesinde, Anavatan Partisinin payı vardır; ama, üzülerek ifade edelim ki, o kanun tasarısını o zaman engelleyenlerin, bazı mekânlarda, genel kurullarda, bunun çıkmayışını, çıkmayışının sebebini başka taraflarda arayış içerisinde olduklarını da müşahede etmişizdir.

Değerli milletvekilleri, esasta, Türkiye'nin yapısı gereği, memur sendikaları kanununu çıkarmada bir hatamız var gibi düşünüyorum. O da, Türkiye'de işçi-memur ayırımını tam yapamadan memur sendikası kanunu çıkarmak gibi bir davranışta bulunmamızdır; bu da, bizi bir çıkmaza sokmaktadır, bizi zora sokmaktadır. Oysa, Türkiye'de işçi-memur ayırımını tam yapıp, ondan sonra bir memur sendikası kanunu çıkarabilmiş olsaydık, bana göre, çok daha güzel olurdu.

Tabiî, bu dönemi kaçırdık; ama, şimdi bir mecburiyet var. O mecburiyet de, 6 yıl evvel, Anayasayla -biraz evvel söylediğim gibi- sendika kurma hakkını verdiğimiz memurların sendika yasasını -bu tasarıyı- mutlaka, bu Meclisten geçirmemiz lazım. İnşallah, arzu ederim ki, bu tasarı, bu dönem bu Meclisten geçer.

Elbette, bu tasarı, böyle dört başı mamur bir tasarı şeklinde değildir; bu tasarıda, elbette ki, memurlarımız açısından bakıldığı zaman, çok tasvip edilmeyen yönler vardır. Örneğin, memurlarımız, toplusözleşme ve grev hakkı istemektedirler. Biz, bu konuda, geçmişte de üç büyük memur sendikasıyla, gerek Kamu-Sen gerek KESK gerek Memur-Sen'le yaptığımız görüşmelerde, özellikle Kamu-Sen ve Memur-Sen'le bir noktada birleşebildik; ama, KESK, ısrarla grev hakkı istedi; hatta, onlarla yaptığımız toplantıları terk ederek, grev hakkı olmayan bir memur sendikası kanununu kabul etmeyiz gibi bir davranış içinde de bulundu.

Değerli milletvekilleri, hiçbir sendika, kuruluşuyla birlikte, toplusözleşme, grev hakkı, toplugörüşme ve örgütlenme hakkını, bir defada elde etmiş değildir. Sendikalar, kurulurlar, evvela örgütlenirler, arkasından toplugörüşme, arkasından toplusözleşme ve grev hakkı gelir. Bizim de, memur sendikalarımızdan özellikle beklediğimiz ve istediğimiz, bu tasarıyı evvela buradan geçirelim... Elbette ki, biraz evvel söylediğim gibi, işçi-memur ayırımını tam yapıp, zaman içerisinde grev ve toplusözleşme hakkını da vermek mümkün olabilir gibi, Anayasada öyle bir değişiklik yaparak o hakkı sizlere vermek elbette mümkün olabilir gibi bir yaklaşım içerisinde olduk.

Tabiî, yine, değerli sendika üyelerimizden, değerli memurlarımızdan beklediğimiz şey, bu konuda anlayışlı olmaları, bizi anlayışla karşılamalarıdır.

Görüşmekte olduğumuz Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı, kamu görevlilerinin, ortak hak ve menfaatlarının korunması ve geliştirilmesi için kuracakları sendika ve konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumlulukları ile toplugörüşmelerinin yöntem ve esaslarının düzenlenmesi amacıyla hazırlanmıştır.

Temel insan hakları arasında önemli bir yeri olan örgütlenme özgürlüğünün, tüm çalışanlara ayırımsız bir şekilde tanınması, aynı zamanda, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın temel göstergelerinden biridir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası metinler ile Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun 87, 98 ve 151 sayılı Sözleşmeleri de, bu anlayışla, ülkemiz tarafından onaylanarak ulusal hukukumuza katılmıştır. Ancak, sendikal hakların kaynağını oluşturan birçok uluslararası belgeyi onaylayarak, kamu görevlilerine sendikal haklarını tanımayı yıllar öncesinden üstlenmiş olmamıza karşın, ülkemizin bu konuda çok geç kaldığı bir gerçektir.

1960'lı yıllarda, ülkemizde, çok sayıda kamu görevlileri sendikası kurulup, çeşitli etkinliklerde bulunmasına rağmen, konunun yasal bir çerçeveye alınması hiçbir zaman sağlanamamıştır.

Ülkemizde, kamu görevlilerinin sendika kurma hakları, ilk defa, 1961 Anayasasının 46 ncı maddesinde yer almış ve işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki haklarının yasayla düzenleneceği belirtilmiştir. Bu maddeye dayanılarak, 8.6.1965 tarihli, 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Ayrıca, 14.7.1965 tarihinde çıkarılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 22 nci maddesiyle, memurlara, sendika kurma ve bunlara üye olma hakları verildiği de bilinmektedir.

Ancak, 20.9.1971 tarih ve 1488 sayılı Kanunla Anayasada yapılan değişiklik sonucunda yalnızca işçi ve işverenlerin sendika ve sendika birlikleri kurma hakları kabul edildiğinden, memurların ve işçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin sendika kurabilmelerine ilişkin 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 22 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

1982 Anayasasının 51 inci maddesinde de, işçi ve işverenlere sendika kurma hakkı tanınmış; yani, 1982 Anayasası, sendikal hakları, işçi ve işverenlerle sınırlı tutmuş. Kısaca söylemek gerekirse, memurlar için, bugün içinde bulunduğumuz durum, geçmişten çok gerilerdedir; otuzaltı yıl önce var olan hakları, bugün, yeni haklar olarak ortaya çıkmaktadır.

Biraz evvel de söylediğim gibi, 1995 yılında, 4121 sayılı Kanun ile Anayasanın 53 üncü maddesine bir fıkra eklenmiş ve kamu görevlilerine sendika ve üst kuruluşları kurma ve toplugörüşme hakkı tanınmıştır. Buna ilişkin usullerin, kanun ile düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu hükümde, ayrıca, kamu görevlileri sendikaları ve üst kuruluşlarının Anayasanın toplu iş sözleşmesine ilişkin 53 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile grev ve lokavtla ilgili 54 üncü maddesi hükümlerine tabi olmayacakları da açıkça belirtilmiştir.

Kamuoyunda yapılan tartışmalardan, kamu görevlileri sendikalarından bir bölümünün, anayasal sınırları içerisinde toplugörüşmeye dayanan bir sendikacılığı yeterli görmedikleri, toplusözleşme ve grev haklarını öngörmeyen bir sendika kanununun hiç çıkmamasının daha iyi olacağı görüşünü savundukları görülmektedir. Kamu görevlileri sendikalarının Anayasanın 53 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen, toplu iş sözleşmesi hakkı ve 54 üncü maddesinde düzenlenen grev haklarından yararlanamayacakları hiçbir tereddüde meydan veremeyecek kadar açık ortadadır. Ayrıca, toplugörüşme yapabilecekleri belirtilerek, Anayasa koyucunun iradesinin toplusözleşme yönünde olmadığı bir kez daha vurgulanmıştır. Buna rağmen kamu görevlileri sendikaları için toplusözleşme ve grev hakkının açıkça yasaklanmadığı kabul edilse bile ya da ilgili fıkra bir an için tamamen yok sayılsa bile, kamu görevlilerine toplu sözleşme ve grev hakkı tanınması Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrasına da aykırı düşmektedir. Söz konusu 128 inci maddenin ikinci fıkrasında şöyle denilmektedir:  "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir." Bu hükmün yer aldığı 128 inci maddeyle kamu görevlilerinin aylık ve ödenekleri dahil tüm özlük işlerinin, toplusözleşmeyle değil kanunla düzenlenmesi, Anayasanın açık bir emridir.

Bütün bu nedenlerle, Anayasada değişiklik yapılmadan, kamu görevlilerine örgütlenme ve toplugörüşme hakkı dışında, toplusözleşme ve grev hakkı tanınması mümkün bulunmamaktadır. Kamu görevlilerine toplusözleşme hakkı verilebilmesi için, Anayasanın 53 üncü ve 128 inci maddelerinin yanı sıra, 657, 926, 2802 ve 2914 sayılı dört ayrı personel kanunuyla düzenlenmiş bulunan personel rejiminin tümüyle değiştirilerek, kamu görevlilerinin aylık ve özlük haklarının, işçi kesiminde olduğu gibi, bireysel sözleşme esasına göre düzenlenmesi ve buna bağlı olarak, idarî yargı yerine, adlî yargı -iş mahkemeleri yani- esasının getirilmesine kadar bir seri düzenlemenin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Bu nedenlerle, kanun tasarısı ile Anayasa hükümleri ve kamu personel yasalarıyla belirlenen mevcut hukukî çerçeve içinde kamu görevlilerinin aylık ve özlük haklarının belirlenmesi sürecinde sendikaların yer almalarını öngören toplugörüşme esası getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sendikal örgütlenme ve sendika üyelerine tanınacak haklar, birbirinden farklı iki ayrı konudur. Nitekim, işçi sendikalarının kurulmasına ilişkin yasa, ilk kez 1947 yılında çıkarılmış olmasına rağmen, toplusözleşme ve grev hakkı 16 yıl sonra, yani, 1963 yılında tanınmıştır. Yine, işçi sendikalarının örgütlenmeleri 2821 sayılı, bunların toplu iş sözleşmesi ve grevle ilgili faaliyetleri ise 2822 sayılı kanunlarla olmak üzere iki ayrı kanunla düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdir edileceği gibi, devletin temel niteliklerinden birinin hukuk devleti ilkesi olduğu bir ülkede, Anayasaya aykırı olduğu açıkça görülen bir tasarının hazırlanması elbette beklenemez. Bununla birlikte, kamu görevlilerinin kendi aralarında sendika kurabilmelerini ve idare ile toplugörüşme yapabilmelerini sağlayıcı düzenlemeleri içeren kamu görevlileri sendikalar kanununun çıkarılması bir Anayasa gereğidir. Ayrıca, Anayasanın 53 üncü maddesi dışında yasal bir dayanağı bulunmayan mevcut kamu görevlileri sendikaları halen üyelik ödentisi toplamakta, oluşan fonları kullanmakta, kamu kuruluşlarında temsilcilikler açmakta ve çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Tabiî, anayasal hak olarak verdiğimiz bu görevi yaparken sendikalar, bunun tamamlayıcısı olan yasal düzenlemeleri, biraz evvel söylediğim gibi, hâlâ yapmamış olmamız gerçekten büyük eksikliktir.

Sendikalar üye aidatlarını doğrudan üyelerden toplarlardı; Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakan olduğu 55 inci hükümet döneminde, özellikle kendisinden, biz, sendikalarla birlikte, bu ödentilerin doğrudan işyerlerinden toplanması konusunda bir genelge yayımlamasını istemiştik ve Sayın Başbakanımız o zaman bir genelgeyle, üye aidatlarının üyelerden toplanması yerine işyerlerinden toplanılarak sendikalara aktarılması gibi bir kolaylık da getirmişti.

Hükümetimizce 19 Mart 2001 tarihinde açıklanan Avrupa Birliğine katılım sürecinde ülkemizin kısa ve orta vadeli önceliklerine ilişkin ulusal programın sosyal politikalar ve istihdam ile ilgili bölümünde kamu görevlileri sendikaları kanun tasarısının yasalaşması, birinci sırada kısa vadeli hedefler arasında gösterilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının yasalaşmasıyla kamu çalışanları ve onların sendikaları önemli kazanımlar elde edeceklerdir. Bunları şöylece özetleyebiliriz:

Her şeyden önce, kamu görevlileri sendikalarının kuruluşu ve etkinlikleri yasal bir temele oturtulmuş olacaktır. Bu alanda yaşanan kuralsızlık ve kargaşa tamamen ortadan kalkacaktır.

Kamu görevlileri için uygulanacak katsayı ve göstergeler toplugörüşmeyle tespit edilecektir.

Yine, aylık ve ücretler, zam ve tazminatlar; doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, tedavi yardımı ve cenaze giderleriyle yiyecek ve giyecek yardımları, bugüne kadar olduğu gibi, yönetimin tek yanlı kararıyla değil, toplugörüşmeyle belirlenecektir.

Sendika üyeleri ve yöneticileri, önemli güvencelere kavuşturulacak, kuruldukları yıllardan bu yana sendikaların ve sendikacıların karşı karşıya kaldıkları sorunlar son bulacaktır.

Görüşülmekte olan tasarının, tüm kamu çalışanlarına ve aziz milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce Meclisimizin sayın üyelerine, görüşmeler sırasında yapacakları katkılar için şimdiden teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başaran.

Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Ali Işıklar'da.

Buyurun Sayın Işıklar

MHP GRUBU ADINA ALİ IŞIKLAR (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, memur sendika yasası ve buna bağlı olarak kamu çalışanlarının ücreti ve 657 sayılı Yasayla ilgili kısa bazı bilgiler sunmaya çalışacağım.

Sayın milletvekilleri, milletleri millet yapan vazgeçilmez unsurlar vardır; bunlardan en önemlisi devlettir. Devleti devlet yapan, onun vazgeçilmez unsuru, olmazsa olmazı, kamu çalışanlarıdır.

Sayın milletvekilleri, hepimizin malumu olduğu üzere, eğitimden sağlığına, tarımından ormanına, ekonomisinden teknolojisine, iç güvenliğinden dış güvenliğine, işçi meselesinden işveren meselesine, velhasıl, ülkenin tüm meselelerinin fikrini ve icrasını yapan, devletin olmazsa olmazını teşkil eden kamu çalışanlarıdır. Bu kesim, yıllardan beri, hükümetlerin gazabına uğramış, gerek ekonomik yönden gerekse sosyal yönden bitirilmiş, tüketilmiştir. Bunun neticesi olarak, ülkemizde, iyi dediğimiz hiçbir şey yoktur; çünkü, ülkeyi iyi konuma getireceklerde mecal kalmamıştır.

Yıllardan beri, yanlış teşhis konup, yanlış tedavi yapılmıştır. Siyasîlerimiz ve hükümetlerimiz, sıkıştıklarında bu kesimin ilminden, fikrinden ve icraatından istifade etmişler, yanlış yapıp, beceriksizlik yaptıkları zaman da, konuşmayan, konuşturulmayan bu kesim, siyasîler ve hükümetler tarafından günah keçisi haline getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu ülkeyi, bu milleti seviyorsak ki seviyoruz, öyleyse, bu ülkeyi kurtaracakları kurtarmadan, bu ülkeyi kurtaramayız. O zaman, bu kesimin özlük, sosyal haklarını, demokratik ve kalkınmış ülkelerdeki seviyeye getirerek çağdaş sendika hakkının verilmesiyle mümkündür.

Sayın milletvekilleri, bugün, kamu çalışanlarının çalışmasını düzenleyen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, tabiri caizse yamalı bohça haline gelmiştir. 1970 yılında çıkmış olan yasa, 239 maddeden oluşmasına rağmen, 300 civarında değişiklik yapılmıştır; birçoğu da birkaç defa değiştirilmiştir. Cezalarla dolu, dayatmacı, özendirmeden uzak, çalışma şevkini kıran, siyasî  kimlikli kişileri koruyan; çalışanları, hükümetlerin kapı kulu haline getiren, devlet memurluğundan çıkararak, hükümetler memuru haline getiren yasa bu haliyle, Anayasaya aykırı bir yasa haline gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, buna birkaç misal vermek gerekirse; kamuda çalışan insanlar arasında kurum içi ve kurumlar arası adaletsizlikler oluşturulmuş; memur, işçi, sözleşmeli, sözleşmesiz, barem içi, barem dışı, kadro karşılıklı sözleşmeli, kadrosuz sözleşmeli, genel hizmet sınıfı, sağlık hizmet sınıfı, teknik hizmet sınıfı gibi farklı statüler uygulanması sebebiyle, aynı yerde çalışan ve aynı işi yapan insanlar arasında çalışma barışı bozulmuş, kamu çalışanları birbiriyle konuşmaz ve birbiriyle kavgalı hale gelmiştir. Adamını bulan daha iyi bir konuma veya statüye geçmeye çalışmakta, bunun sonucu, bazı kurumlarda çalışanların sayısı azalırken, bazı kurumlarda fazlalıklar oluşarak yanlış istihdama sebep olunmuştur.

Misal olarak vermek istersem; Cumhurbaşkanlığı, Meclis, Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar, SPK, bankalar, Rekabet Kurulu ve Maliye Bakanlığı gibi kuruluşlarda, sekreter, odacı gibi unvanlarla çalışanlar diğer kurumlardaki daire başkanlarından fazla ücret almaktadır. Yönetim kurulu üyeleri ve bazı genel müdürler, milletvekillerinden fazla ücret almaktadır. İşçilerle memurlar arasında uçurumlar oluşmuş; işçi, memurun üç, beş katı maaş alır olmuş; şoför işçi, sekreter işçi, amiri olan bölge müdürü ve daire başkanından fazla ücret alır hale gelmiştir. Devletin çalışma düzenine çomak sokulan bu anlayış kaldırılmalı, eşit işe eşit ücret prensibine uygun olarak, farklı statüler kaldırılarak, kamu çalışanları adı altında birleştirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, buralardaki olaylar, zaman zaman gündeme gelip, bu kadar ayrıcalıkları olduğu halde, yine, tekrar, Meclisimizde de, zaman zaman gündeme gelen bazı meslekî taassuplarla, yeni ayrımlar, yeni ayrıcalıklar yapılmakta. Zaman zaman doktor, zaman zaman mühendis, zaman zaman adliye görevlisi, zaman zaman polis, değişik şekillerde gündeme getirilirken, zaten bozulmuş olan çalışma barışı, böylece, farklı kesimlere, sadece bir kesime, ücret farklılığı şeklindeki ortaya atılan görüşlerle yeni uçurumlar doğurulmaya çalışılmaktadır. Halbuki, memur kesimi bir bütündür. Dolayısıyla, burada meseleleri değerlendirirken, bir kesimdeki kişiler için ücret ayrılığı düşünenlerin, onların, bir ekip hareketiyle çalıştığını gözönüne alarak, mutlaka, bu, bir ameliyat masası etrafında toplanan insanlar olarak görülmelidir. Bir ameliyat masasında doktor vardır, hemşire vardır, ebe vardır, narkozcu vardır, teknisyen vardır, odacı vardır. Öyleyse, belki doktor diğerlerinden farklı almalı; ama, odacı da teknisyen de oradaki memur da aynı ameliyata katkıda bulunan, bir ekip hareketi olan insanlar ayrılmadan, beraberce düşünülerek, hele hele o geniş kitleyi teşkil eden -bu ülkenin yüzde 60 memurunun, bugün, 200 milyon civarında maaş aldığını göz önüne alarak- o kesimi dışlayan davranışlarda da bulunmamamız gerektiğine inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, böylece, kurumlararası ve kesimlerarası ayrıcalığın ortadan kalkmasıyla çalışma barışı sağlanmış, istihdam yanlışlıklarından da kurtulunmuş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, 657 sayılı Yasada, her yıla 1 kademe, her üç yıla da 1 derece verilir denilmektedir. Ayrıca, hangi okul mezunlarının hangi derecelere kadar yükseleceği belirtilmiştir. Bu kanuna rağmen, kamu çalışanları 7'nin 9'u, 5'in 9'u, 2'nin 6'sı, 1'in 4'ü şeklinde yükseltilerek daha üst derecelerin ekgöstergeleri, yan ödemesi ve derecesi gibi avantajlardan istifade edememekte, bu sebeple, maaş artışları iyi olmayan bu kesim, üst kadro ve derecelerden yararlanmadığı için, ikinci defa sosyal ve ekonomik olarak darbe yemektedir. Çünkü, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı, keyfî olarak, kanuna rağmen kadro vermemekte, memurların mağduriyetine sebep olmaktadır. Bu kurumların yetkisi alınmalı, kanunun özü olan her yıla 1 kademe, her üç yıla 1 derece verilmek suretiyle, 500 000 civarındaki çalışanın mağduriyeti giderilmelidir.

Sayın milletvekilleri, bir diğer konu da, amirlerin sicil ve ceza vermeleriyle ilgili yaptırımlarıdır. Bunlar, tamamen sübjektif olup, ideolojik, politik ve keyfîlikle uygulanmakta; sevdiği sevmediği, partili gördüğü görmediği, yanlış emir ve icraatlarına uymayan memurlara az puan vererek, kademe ve derece almaları engellenirken, idareci olmaları maksatlı olarak engellenmekte, memuriyet hayatı sona erdirilebilmektedir. Yirmi yıl olumlu sicil almış biri saydığım sebeplerle idareci olamayacağı gibi, memuriyetine de son verilebilmektedir. Yine, demin saydığım anlayışla, kınama, maaş kesimi, derece ve kademe ilerleme cezaları verilerek, keyfîlikler uygulanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, diğer bir konu ise, bir maaş bordrosunda yaklaşık 30 kalem yer almaktadır. Maaş bordrolarında yer kalmamış, anlamını yitirmiş kalemlerle doludur. Kabaca sayacak olursak, derece, kademe, ekgösterge, taban aylığı, özel hizmet, iş riski, temininde güçlük, malî sorumluluk tazminatı, fiilî hizmet tazminatı, makam tazminatı, dil tazminatı, ekders ücreti, fazla çalışma karşılığı, aile yardımı gibi 30'dan fazla kalem yer almakta ve bunlardan dolayı da, maaş bordrolarında yer kalmamış, geçerliliği bitmiş kalemlerle dolu bir şekildedir. Mutlaka, bunlar, bu tarz anlayışlar ortadan kaldırılarak, uygulanabilir, yapılabilir bir maaş düzeni ve maaş sistemi haline getirilerek, bu hantal yapıdan da mutlaka kurtulunması gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, bu ve benzeri gibi birçok gerçeklerden dolayı 657 sayılı Devlet Memurları Yasası yeniden düzenlenerek, yasaklardan arındırılmış, keyfîlikten uzak, çalışmayı özendirici, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, eşit işe eşit ücret prensibine dayalı, hükümetler memurluğundan çıkarılıp, Anayasada yerini bulan devlet memuru haline getirilmelidir. Bu sağlanmıyorsa, saydığım kavramlara uygun yeni bir yasa çıkarılmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, kamu çalışanları, ücret bakımından, yıllardan beri ekonomik soykırımla karşı karşıya bırakılmıştır. Halbuki, kamu çalışanları, yıllardan beri deprem felaketini yaşamaktadır; millet, devlet adına ölümü pahasına çalışmakta, kimsenin gezemediği bölgelerde görev yaparak, yüzlerce öğretmen, yüzlerce doktor, mühendis, amir, memur, polis memuru, subayı ölmüş, binlerce yaralı vererek devletin, milletin bütünlüğünü sağlamış, siyasîlerimizin olumsuzluklarına rağmen, yarınlardan ümit kesilmemesine sebep olmuşlardır. Devletimizin olmazsa olmazı olan bu kesime, yıllardan beri, her kesime istedikleri verildikten sonra kalan kadar verilmiştir. Bunun sonucu olarak tarım emeklisi 40 milyon, Bağ-Kur emeklisi 70 milyon, işçi emeklisi 100 milyon, memur emeklisi 100 milyon alırken, kamu çalışanlarının yüzde 60'ının aylık ortalaması 200 milyon, tümünün ortalaması ise 230 milyon olduğu, asgarî geçinme standardının 400 milyon civarında, mutfak masrafının 200 milyon, ev kirasının 100 milyon olduğu göz önüne alındığında, üniversite mezununa 200 milyon veriyorsak, bu, ekonomik bir soykırım değil de nedir?! Bu insanlar, bu parayla ne yer, ne içer, nasıl ısınır, nasıl giyinir, hangi parayla çocuğunu okutur, hangi parayla kirasını öder?! "Verdim oldu" mantığıyla yaklaşmak, en azından, insafsızlık ve bindiği dalı kesmektir.

Yıllardan beri, iş çevreleri, kredi, tahvil, bono, borsa yoluyla beslenmekte, ithalat, ihracat desteklenmekte, esnaf korunurken, çiftçi taban fiyatıyla desteklenirken, kamudaki işçimiz yüksek ücret alırken, milletvekili maaşı üzerinde maaş alan kurum ve kuruluş yöneticileri ve 5 milyarın üzerinde maaş alan yönetim kurulu başkanı ve üyeleri varken, üniversite mezunu memurlara 200 milyon vermenin insafla bağdaşmadığını düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, kamudaki emsalleri bu parayı bulanların, devletimizin ve milletimizin olmazsa olmazlarına bu ücreti reva görmesi kabullenilemez. Onlar hak etmişse, görev ve sorumluluğu daha fazla olan bu kesim daha çok hak etmiştir. "Adamı olana çok, adamı olmayana yok" mantığından kendimizi kurtarmalıyız, çifte standardı kaldırmalıyız. Biz ise, sendikalıya çok, sendikasız olanlara az ücret vererek adalet sağlamadığımız gibi eşitlik de sağlayamamış durumdayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu ve bu gibi sebepler göz önüne alınarak, bugün, bu acı dramı yaşayan insanlardan, çocuğuna ve hanımına mahcup, dostları ve esnafa karşı gururu kırılan bu insanlardan, millete, devlete hizmet almak mümkün olmaz. Öyleyse "verdim, oldu" mantığından kendimizi kurtarıp, bu milleti ve devleti kurtaracakları ekonomik olarak kurtarmalıyız.

Sayın milletvekilleri, kamu çalışanlarının konumu, kısaca, bu durumdadır. Yıllarca, hükümetlerin, bu durumu göreceği ve çözeceği beklenmiş; vermediği, vermeyeceği görülmüştür. Öyleyse, tüm kesimler, haklarını, kuruluşlarını kurarak almalıdır. Kamu çalışanları, bu hakkı herkesten çok hak ettiği halde bugüne kadar tanınmamıştır.

Bugün, Avrupa Birliğine aday olduğumuz, kendimizi medenî ve demokratik ülkeler arasında gördüğümüz halde, bu ülkelerden Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İngiltere, İsveç, Almanya, İrlanda, Kanada, Lüksemburg, Norveç, Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde, sendika hakkı, toplugörüşme ve sınırsız grev hakkı vardır; bazılarında grev sınırlıdır.

Ülkemize geldiğimizde, işçilerimiz, 1946 yılında sendika hakkını, 1963 yılında da toplusözleşme ve grev hakkını almıştır. ILO'nun 1949 yılında kabul ettiği örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının korunmasına ilişkin 98 sayılı sözleşme -sendika ve örgütlenme hakkının korunması- Türkiye tarafından onaylanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ IŞIKLAR (Devamla) - Ayrıca, ILO tarafından, 1978 yılında kabul edilen kamu hizmetlerinde örgütlenme hakkının korunması ve istihdam koşullarının belirlenmesi yöntemine ilişkin 151 sayılı Sözleşmeyi, Türkiyemiz de 1993 yılında onaylamıştır. Danıştay Birinci Dairesince, 22 Haziran 1992 tarihinde, memurların sendika kurmalarının ve bu konunun yasal olarak düzenlenmesinin Anayasaya aykırı olmadığı karar altına alınmıştır.

Diğer taraftan, 1995 yılında, Anayasamızın 53 üncü maddesine bir fıkra eklenerek, kamu görevlilerine, sendika ve üst kuruluşlarını kurma ve toplugörüşme hakkı tanınmıştır ve buna ilişkin usullerin çıkarılacak bir kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür.

Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu üzere, bugün, sivil toplum örgütleri, hem kalkınmış olan ülkelerin hem de Türkiyemizin vazgeçilmez bir unsurudur. Dolayısıyla, Türkiye'de çok gecikmiş olan -bize göre ve benim inancım da odur ki- diğer kesimlerden çok bu kamu çalışanlarının ilk sendikal hakkı elde etmesi gerekirken, maalesef, bugüne kadar bu haktan yoksun bırakılmıştır.

Saygıdeğer konuşmacıların da ifade ettiği gibi, buralarda, kesin olarak, bir sendika dediğiniz zaman, mutlaka toplusözleşme, grev, konuşabilme özgürlüğü ve teşkilatlanma özgürlüğü anlaşılır. Bu dört unsuru bir arada teşkil eden sendika, sendika olarak adlanır ve en iyi sendikacılığın da örnekleri, bu şekilde olmasıyla mümkündür.

Saygıdeğer milletvekilleri, Partim ve şahsım, yıllardan beri bu camianın içerisinden gelerek, Türkiye'de de böyle bir hareketi ilk olarak başlatmış bir arkadaşınız olarak, bu olayı hep savunduk ve savunarak da geldik.

Türkiye'de, sendikal hakkın, 53 üncü maddenin değiştirilmesiyle, bir yasal boyuta geçilmesi istenmiştir. Elbette ki, bunların hepsini ihtiva etmelidir; ancak, gördük ki, 1995 yılında, Anayasa, toplugörüşme hakkını ifade etmesine rağmen, altı yıldan beri, ya Meclise yeteri kadar kanun teklifi verilememiş yahut da verilenler engellenmeye çalışılmıştır. Dolayısıyla, biz, şurada, şunu ifade edelim: Demek ki, Anayasadaki konumun değişmesi, değiştirilmesi her gündeme geldiğinde, toplusözleşme, grev ve sendika hakkı istenilmekte ve ifade edilmektedir; ancak, gördük ki, altı yıldan beri bu başarılamamıştır. Bu parçalı yapıda, bu parçalı harekette, bir anayasa değişikliği de şu anda mümkün görülmemektedir.

Öyleyse, biz, burada, eksikleri de olsa, mutlak surette, bardağın yarısını dolduralım. Dersek ki "bardağın yarısı boştur" doğru; ama, yarısı da doludur. Mademki, altı yıldan beri, her hükümet geldiğinde, muhalefet iktidar bunu dedi; ama, Anayasa değişikliği olmadı; o zaman, hiç olmazsa, bu insanlara, kendilerini ifade edebileceği, masanın bir tarafına oturarak geri kalan haklarını isteyebileceği bu yapıyı vererek -onların desteği, isteği, sizlerin ve Yüce Meclisin  de teveccühüyle- eksik kalan kısmını da ileriki günlerde tamamlayarak, eksikliği telafi edelim.

Hepiniz, Maliye Bakanlığı bütçesinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinde, her konuşmada, her gündeme geldiğinde, bu yasa tasarının bir an evvel gelmesini arzu ettiğinizi ifade ettiniz; dolayısıyla, bu arzunuz, isteğiniz üzerine de bu tasarı gelmiştir.

Ben, beş siyasî partimizin de, bu olaya, uygun, olumlu, iyi baktığı inancını taşıyorum; gittikleri her yerde de, bu tarzdaki sözleri verdiklerine de inanıyorum.

Çıkaracağımız bu yasanın -Meclisteki diğer tasarılarda olduğu gibi, erteleyen, uzatan bir davranışa sokmadan- Yüce Heyetinizin ve bu beş partimizin de, bu Parlamentonun da şeref ve şanı olsun diyor, bunu destekleyeceğinizi umut ediyor, Yüce Heyetinize saygı ve şükranlarımı sunuyorum; sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak bazı hususları sizlerle paylaşmak arzusundayım. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda tekrar ele alınan ve görüşülmeye başlanan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı, aslında, ta 1961 yılından bu yana Türkiye'nin gündeminde yer alan, fakat, maalesef, bugüne kadar ciddî bir yasalaşma sürecini tamamlayamamış ve dolayısıyla da kamuda çalışan 2 milyonu aşkın memur kardeşimizin örgütlenmeyle ilgili hakları kendilerine resmen tescil edilememiştir.

Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yasama döneminde, burada, yine, bu kanun tasarısı ele alınmış ve 23 üncü maddesine kadar görüşülmüş; ama, sonra, erken seçim kararı alınması ve diğer sebeplerle, bu görüşülen kanun tasarısı kadük olmuş; tekrar, bu yeni yasama dönemine başladığımızda da, 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak bu tasarıyı Meclise sevk etmiştik; ancak, maalesef, iki yıllık bir süre içerisinde de, şu noktaya kadar gelmede epey merhalelerden geçti ve bugün, bu tasarı, tekrar, Genel Kurulda görüşülmeye başlanıldı.

Öncelikle arz etmek istiyorum ki, hepimizin de bildiği gibi, Avrupa Birliğiyle başlattığımız süreçte Ulusal Programın kısa vadede hedef olarak aldığı, çıkarmayı hedef olarak taahhüt altına aldığı, çalışma hayatımızla ilgili bazı yasalar var. Bunlardan bir tanesi de kamu görevlilerinin sendikalarıyla ilgili kanun tasarısının bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde Parlamentodan çıkarılması; böyle bir hedef ortaya konulmuştur.

Yine, bildiğiniz gibi, çalışma hayatıyla ilgili, bir yıl, kısa vadeli hedeflerin içerisinde Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulmasıyla ilgili bir husus vardı ve yine, hepimizce malumdur ki, bu, geçtiğimiz ay içerisinde Parlamentomuzca kanunlaştırıldı.

Yabancıların çalışma izinlerini düzenleyen bir kanun tasarımız var. İş güvencesi yasa tasarımız var. Çocuk işçiliğinin önlenmesine ilişkin yasa tasarımız var. Bütün bu yasa tasarıları, demin de arz ettiğim gibi, bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde Parlamentodan çıkarmayı çalışma hayatımızla ilgili olarak Ulusal Programda taahhüt altına aldığımız yasalardır. Şimdi görüşülmekte olan memurların, kamuda çalışanların sendikalarıyla ilgili yasa tasarısı da, işte, bu açıdan önem arz etmektedir ve mutlaka, ivedi olarak çıkarılmasındaki zaruret, diğer birçok sebebin ötesinde, Ulusal Programın bir taahhüdü olarak da gündemdedir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, her kanun tasarısında, lehinde, aleyhinde çok şey söylemek mümkündür. Kanun tasarılarının genel müzakerelerine baktığımızda da bu söylenenlerin her birinde hakikat paylarının olduğu bir gerçek; ancak, yine, hepimiz biliyoruz ki, bazı yasalar, özellikle uzun yıllardan beri Türkiye'nin gündeminde yer alıp, bir türlü kanunlaşmayan yasaların daha mükemmelini, daha iyisini, içeriğinin daha iyi bir şekilde çıkmasını temin maksadındaki halisane niyetlerimiz olsa bile, bu tartışmaların bir noktada kesilip işin fiiliyata dökülmesindeki zaruret de bir gerçektir. Aksi takdirde, daha iyi yapalım dediğimizde, hep ertelenen ve hatta -örneğin işsizlik sigortasında, iş güvencesinde olduğu gibi elli yıl süren tartışmalar- işte burada da ta 1960'tan bu yana süren, kırk yılı aşkın süren bir tartışmayı hep birlikte daha uzun yıllara da devredebiliriz.

Şimdi, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının içeriği itibariyle birçok eleştirilecek yönleri vardır; birçok husus itibariyle farklılıkları içeren teklifler de olacaktır, olmalıdır da. Ancak, ben, her şeyden önce, içeriğinden çok, böyle bir yasanın çıkmış olmasını bile, kamuda çalışan arkadaşlarımız için bir önemli aşama, bir önemli merhale olarak görüyorum; çünkü, şu anda mevcut memur sendikalarımızın hiçbirinin bir yerde legal bir pozisyonları yok; bir taraftan legal; fakat, bir taraftan, yasası çıkmadığı için ve en son anayasa değişikliğini de yapmış olmamıza rağmen, altı yıldan bu yana da yasasını çıkaramadığımız için birçok sorunları memur sendikalarımız yaşıyorlar. İşte, bu açıdan yaklaştığımızda, hiç olmazsa, bir yasanın çıkmış olması bile, bir işin başlangıcı bakımından önemlidir ve artık, bunun ertelenmemesinin doğru olduğu kanaatini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, birçok arkadaşımız da değindiler, aslında, bu konudaki meslekî örgütlerin, meslek sendikalarımızın da bu manada açıklamaları hep gündeme geldi, yansıdı; grevli, toplu iş sözleşmeli bir yasa talebi. Evet, ilk bakışta, belki, hakikaten, bu yasa tasarısının içerisinde böyle bir hükmün olmadığı, bu yasa tasarısının tenkit edilebilecek en önemli yönlerinden biri olarak değerlendirilebilir; ancak, bunun için de, hepimiz biliyoruz ki, bugünkü mevcut Anayasa çerçevesi içerisinde düşündüğümüz vakit, herkes arzu etse dahi, Anayasa değişmeden böyle bir istemin bu yasa tasarısının içerisine konulmasına, bir defa, hukuken imkân yoktur; ancak, grevli toplu iş sözleşmeli dediğimiz bir istemin, hangi koşullarda, hangi şartlarda olup olamayacağını da, tabiî, o noktada, anayasa değişikliği noktasında, Genel Kurulumuzda enine boyuna iyi tartışmamız lazım geldiğini ifade etmek istiyorum; çünkü, Avrupa Birliğine üye ülkelerin birçoğunda buna benzer düzenlemeler vardır; ama, o ülkelerin şartları içerisinde baktığımızda, bizimki gibi, 657 sayılı mutlak bir iş güvencesini veren bir düzenleme de, "memur" diye adlandırdığımız kimseler de bulunmamaktadır. Eğer, bir "grev" dediğimiz vakit, onun hemen çağrışımı, çalışma hayatındaki iş hukukumuz prensibi itibariyle "lokavt" kavramı da beraberinde gelir. Dolayısıyla, lokavtın olmadığı tek yönlü olarak bir grevin tanınmasının, dünyadaki çalışma hayatının, ister işçi kesimi ister kamuda çalışanlar itibariyle düşündüğümüzde, söz konusu olmadığını biliyoruz.

Şimdi, biz, Anayasa çerçevesi içerisinde bir yasa tasarısının çıkması için de gayret etmeliyiz; ama, anayasa değişikliğiyle ilgili partilerarası uzlaşma komisyonunda zaten bu konuda bazı çalışmaların olduğunu biliyoruz. O çalışmaların sonucunda gelinecek bir noktada, eğer genel bir mutabakat sağlanırsa, tabiî ki, anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde, o zaman, bu konuyla ilgili alınacak olan bir çoğunluk kararı o manada teşekkül etmişse, hele partilerarası uzlaşma komisyonunda bir mutabakat temin edildiği takdirde, zaten, bu manadaki iddia ve bu manadaki tartışmalar da son bulmuş olacaktır. Onun şekil ve esasları, o anlayış içerisinde, yeniden değerlendirilir ve çıkarılmış olan bu yasaya hemen entegre edilmesi sağlanabilir.

Dolayısıyla, bize bugün için düşen görev, artık, ivedilikle, çok fazla, daha fazla bu işi ertelemeden, bir an önce kamu çalışanlarının sendikalarıyla ilgili olan bu kanunu çıkarmamızdır. Bugün gelinen nokta itibariyle, maalesef, birçok konuda olduğu gibi bu hususta da, hep, farklı görüşlerin, zaman zaman bir yasanın çıkma içeriğini tartışayım derken, bu yasanın çıkmaması, daha uzun yıllara ertelenmesi gibi bir sonucu da hep beraberinde getiriyor; ama, zannediyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, bu gelinen noktada bu hususu da dikkate alacaktır.

Değerli arkadaşlarım, burada değinmek istediğim diğer bir konu da; aşağı yukarı, 1993 yılında çıkan bazı genelgeler ve en son, 1997 yılında Başbakanlıktan çıkan genelgelere muhatap olarak bu örgütlenmelerin yapıldığını da hatırladığımızda, bu yasa, artık, hakikaten geciktirilmeden çıkmalıdır diye düşünüyorum.

1993 yılında onayladığımız 87 ve 151 sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmelerine ve 1989 yılında kabul ettiğimiz Avrupa Sosyal Şartının 5 inci ve 6 ncı maddelerine, 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe giren, hükümetimizce de imzalanan Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin 8 inci maddesine, 7 Aralık 2000 tarihli Nice Zirvesinde kabul edilen Avrupa Birliği Temel Hakları Şartının 12 nci maddesine ve 1954 yılında onayladığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 inci maddesine de, bu yasa tasarısını kanunlaştırdığımız takdirde uyum sağlamış olacağız.

Her yıl, Cenevre'de Uluslararası Çalışma Örgütünün düzenlediği konferansta, Türkiye'yle ilgili gündem belirlendiğinde, hemen hemen her sene, yine, kamu çalışanları sendikalarının kurulup kurulmadığı gündeme gelmektedir ve ben, 12 Haziranda Cenevre'deki bu konferansa gitmeden önce, çok arzu ederim ve temenni ederim ki, -tabiî ki, takdir, Yüce Heyetinizindir- bu yasa tasarısı kanunlaşmış olur ve hiç olmazsa bu sene, Türkiye'nin gündemindeki bazı maddelerden orada bilgi verme noktasından sıyrılıp, bu konuyu, artık, geride bırakılmış bir husus, bir kanun tasarısı olarak gündemden çıkarmış olabilelim.

Değerli arkadaşlarım, burada, içeriği itibariyle maddelerde tabiî ki görüşler gündeme gelebilecektir. Ben, kısaca, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısının, bir an önce, Heyetinizce uygun görüldüğü takdirde, süratli bir şekilde çıkarılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Bu duygular içerisinde, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Sayın Rıdvan Budak?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bugün, burada, Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısını görüşüyoruz. Hükümet tarafı "biz, getirdiğimiz Sendika Yasa Tasarısıyla, kamuda çalışanlara bir iyilik yapıyoruz" diyor; ama, Kızılay'a veya Türkiye'nin çoğu vilayetlerine baktığınız zaman, çalışanlar, yani, bu sendika yasasından yararlanacak insanlar, sokaklara düşmüşler, münakaşa ediyorlar, coplanıyorlar veya içeri alınıyorlar. O zaman, burada bir yanlışlık var; yani, ya sizin bu getirdiğiniz tasarıda bir yanlışlık var ya da o memurlar, sizin getirmiş olduğunuz bu iyilikleri anlayamıyorlar. İkisinin arasında bir fark var. Bir yerde, getirdiğiniz yasayı öveceksiniz, getirdiğiniz yasanın tarafları, eğer "bu yasayı biz istemiyoruz" diye sokaklara dökülüyorlarsa -bilhassa, sosyaldemokratlar, bu görüşüm sizedir- o zaman, bu yasada bir yanlışlık var demektir.

Sayın milletvekilleri, bu tasarıya, bu hükümet ne kadar ehemmiyet veriyor; yani, memurlara ne kadar önem veriyor? Çok basit; görünüş burada... Dün gece, saat 03.30'a kadar, 4 tane gazete sahibi, medya sahibi ihaleye girsin diye, Kabine, burada, gece saat 03.30'a kadar tam tekmil oturdu, bütün hükümet kanatlarını da burada oturttu ve o yasayı buradan geçirmeye çalıştı. Bugün, 2 milyon memur için bir sendika yasa tasarısı getiriyorsunuz, özgürlük yasa tasarısı getiriyorsunuz; ne siz varsınız, ne bir tane bakan var burada!.. İşte, bu, sizin buna verdiğiniz önemi gösteriyor, onun fotoğrafıdır bu yahu!.. (FP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Biz buradayız!..

ASLAN POLAT (Devamla) - Yani, siz inkâr da etseniz, bunun fotoğrafı budur arkadaşlar.

Burada, şunu söylemek istiyorum: Sizin getirdiğiniz bu tasarılarda, sizin, kime, ne kadar destek verdiğiniz...

BAŞKAN - Sayın Polat, karşılıklı konuşmayın lütfen.

ASLAN POLAT (Devamla) - ...herkesin malumu artık, inkâr edemezsiniz; şeffaflık burada var yani. Şeffaflık, burada, şu anda var... (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Polat, karşılıklı konuşmayalım.

ASLAN POLAT (Devamla) - Hayır efendim, ben...

BAŞKAN - Genel Kurula hitap ederseniz...

ASLAN POLAT (Devamla) - Ben, Genel Kurula hitap ediyorum ve üzerine düşen de alınır.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanım buraya geldi ve "biz, getirmiş olduğumuz bu yasa tasarısıyla memurlara çok iyilik yapıyoruz" dedi. Bakın, şimdi, bu hükümetin ağırlıkta olduğu alt komisyon, bir rapor hazırlamış. Ne zaman; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu alt komisyon raporunda ne denilmiş -bu hükümetin ağırlıkta olduğu komisyonun raporu bu- okuyalım: "Anayasadaki bu düzenleme, memurlara, bütün uygar dünyada tanınmış olan toplusözleşme ve grev haklarının (tabiî sınırlarıyla birlikte) tanınmasına engel olmak amacıyla "toplusözleşme" gibi, bütün dünyanın kabul ettiği normal bir deyim yerine, "toplugörüşme" gibi, anlamı pek anlaşılmayan; ama, sırf kısıtlama amacıyla konduğu belli olan anormal bir deyimi tercih etmiş; ayrıca, sınırlanarak tanınması pekâlâ mümkün olan grev hakkını da kategorik şekilde yasaklamıştır. Bu yasakçı anlayışı, ülkemizin ve memurlarımızın layık olduğu çağdaş, demokratik normlarla bağdaştırmak ve haklı kabul etmek mümkün değildir." Kim diyor bunu; bu hükümetin alt komisyonu böyle diyor. Nerede diyor; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda diyor; ama, hükümet, geldiği zaman, kendisinin "kabul etmemiz mümkün değil" dediği tasarıyı "lütfen, buradan çıkaralım" diye övünüyor; olmaz... Şimdi, ya orada öyle konuşmayın ya burada böyle konuşmayın milletvekilleri; çünkü, bu konuştuklarınızın her birisi, bir gün önünüze geliyor.

Sayın Bakanım burada diyor ki, ILO sözleşmeleri var. Mesela, 1998 yılında, o zamanki Başbakan, sonradan Cumhurbaşkanımız olan Sayın Süleyman Demirel, bu 87 nci maddeyi Meclise sunarken ne demiş, ona bakalım. Yani, bunlar, hep tutanaklarda var. "Türkiye, örgütlenme ve toplupazarlık hakkının korunmasına ilişkin 98 sayılı sözleşmeler dolayısıyla, kamu personeli de dahil, tüm çalışanlara da sendikalaşma ve toplupazarlık hakkının tanınması -toplupazarlık diyor, görüşme demiyor- ülkemizce esasen üstlenilmiş bulunmaktadır. Belirtilen uluslararası belgelerle üstlenilen bu yükümlülük, 87 sayılı ILO sözleşmesinin onaylanmasıyla yerine getirilmiş olacaktır" diyor. Kim diyor; Türkiye Cumhuriyetinin o dönemki Başbakanı, sonra da, bir dönemin de Cumhurbaşkanı.

ILO Sözleşmelerinin -işte, burada var, çok uzak bir yerde değil, isteyen herkes, alır bakar- 87 nci maddesinde "Çalışanlar ve işverenler, herhangi bir ayırım yapılmaksızın, önceden izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşuluyla bunlara üye olmak haklarına sahiptir ve sendika kurar" diyor. Burada, 98 inci maddede ne diyor, sözleşmelerini garanti altına almış. Burada, gelmiş, 151 inci maddesinde kimlerin kuramayacağını belirtmiş. Mesela, bir sürü yasaklarınız var sizin, yok polisler kuramaz, askerîyede çalışan siviller de kuramaz diye. Burada ne diyor "Bu sözleşme, kamuda çalıştırılan herkese uygulanır. Bu sözleşmede öngörülen güvencelerin, görevlilerce izlenecek politikaların belirleme ve yönetim işleri, kabul edilen üst düzey görevlilere veya çok gizli nitelikte görevler ifa edenlere hangi ölçüde uygulanacağı ulusal yasalarla belirtilecektir" ve bir de belirtiyor "bu, Silahlı Kuvvetlere ve polise de ne ölçüde uygulanacağı belirtilecektir iç uygulamalarda."

Böyle denirken, siz, geliyorsunuz, diyorsunuz ki, yine, bu maddede, bugün bile sendikası olan; yani, bu beğenmediğimiz durumda bile sendikalı olan, askeriyede veya emniyette çalışan sivil memurlara bile sendikalı olamaz diyorsunuz; yani, bu getirdiğinizin gerçekçiliği yok, uluslararası sözleşmelere tamamen aykırı. Bir taraftan, yine anlaşmalar yapıyorsunuz "uluslararası sözleşmeler her hukukun üzerindedir" diyorsunuz, diğer taraftan da, gelip bunu yapıyorsunuz...

Yine, Sayın Bakan "uluslararası genişleme stratejisine uyacak bu kanun" dedi. Peki, o stratejide ne diyor, bir de ona bakalım, 64 üncü sayfayı açıp okuyalım "sosyal diyalog ile ilgili olarak kamu sektöründe örgütlenme hakkı üzerinde ciddî kısıtlamalar getirebilecek bazı hükümler içeren kamu sektöründe sendikalar üzerine bir yasa hazırlanmaktadır." Bunu kim diyor; işte, sizin üye olduğunuz kuruluş diyor.

Sayın Bakanım, bakın, niye bunu söylüyorum ben: Getirmiş olduğunuz yasa tasarılarında bu konuları öyle ayarlamak lazım ki... Dünya bunu kabul etmiyor, memurlar kabul etmiyor, hükümetin de, ben, kabul ettiğine inanmıyorum; ama, buraya geliniyor ve böyle deniliyor. Şimdi, bakın, burada, siz diyorsunuz ki -yine bu maddeler içerisinde var- "sendikacılar siyasetçi, milletvekili olamaz." Peki, Sayın Bülent Ecevit bu konuda ne demiş, bir de ona bakalım: "Dünyada eşi görülmedik bir demokrasi ayıbı." Bunun kaldırılması için de, 55 inci hükümet döneminde Anayasa Komisyonuna gönderilmiş; fakat, reddedilmiş. Bugün, getirin, bunu koyun... Yani, bir insan, hem sendikacı hem milletvekili niye olmasın!? Sizin de üyeniz var; yine DİSK'in üyesi olsun, ne olur yani. Yani, o, DİSK üyesidiydi, bugün de milletvekili; yine, DİSK'te bir başkan veya üye olabilir. Sizin Sayın Başbakanınız "dünyada eşi görülmedik bir demokrasi ayıbı" diye nitelendiriyor bunu; ama, bunu kaldırmıyorsunuz.

Şimdi, yine, Sayın Bakan "anayasa değişikliği olmadığı için grev ve lokavt hakkını getiremiyoruz" diyor. Bakın şimdi, iki şık söyleyeceğim: Birincisi, bu Meclis, anayasa değişikliği yaptı ve uluslararası tahkimi getirdi. Yine bu Meclis, anayasa değişikliği yaptı, DGM'lerden askerî personelin çıkarılmasını sağladı. Yani, o kadar zor değil bu. Bunlar bu Meclisten çıktı. Eğer istiyorsanız bunu da yapabilirsiniz; ama "biz bunu isteyemiyoruz; çünkü, biz, bütün kaynaklarımızı fon bankalarına, kamu bankalarına, rantiyeye aktaracağız; bizim, memura, işçiye, çiftçiye verecek paramız yok" diyorsanız -yaptığınız uygulama bu- doğrudur tabiî.

Bakın, size yine bir misal vereyim: Sendika yasası içerisine ne alırsanız alın, grevsiz bunun bir özelliği yoktur. Türk-İş, belki de, Türkiye tarihindeki en zayıf anlaşmasını yaptı; ama, yine de yüzde 15 zam aldı. Siz, bu temmuz ayında memurlara yüzde 5 zam vereceksiniz. Hem de siz, yine siz, geldiniz "işçiler, memurlardan ortalama 2,6 kat fazla para alıyor, işçiler fazla alıyor" dediniz. Buna mukabil, yine, sırf, bu işçilerin grev yapacağından korktuğunuz için, grev yapmasınlar diye yüzde 15 zam verdiniz; grev hakkı olmadığı için, memurlara, bu temmuzda yüzde 5 zam vereceksiniz. Demek ki, sözleşme grevsiz olduğu zaman bir anlamı yok. Siz, ancak grevden anlıyorsunuz, ancak güçten anlıyorsunuz, başka bir şeyden anladığınız yok. Sizin haktan anladığınız yok. (FP sıralarından alkışlar) Sizin tasarınızda, haklı olanın kuvvetli olma özelliği yok; zaten, onun için istiyoruz biz bunu, grev hakkının getirilmesini bunun için söylüyoruz. Grev hakkı olmadı mı, bunu uygulayamıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bakın, hiç kendimizi kandırmayalım. Bugün, kamuda çalışan bir mühendis 350-400 milyon lira maaş alırken, aynı yerde, o mühendisin yanında çalışan bir işçi, şoför 1 milyar 100 milyon lira maaş alıyorsa, bunun tek sebebi, işçinin, hakkını, bağıra bağıra grevle almasıdır. O zaman, bu hakkı memura da vermek zorundasınız.

Siz, bu hükümet döneminde, üç ay içerisinde, kamu ve fon bankalarına 43 katrilyon verdiniz mi vermediniz mi?

NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Niye hep MHP'lilere bakarak konuşuyorsun?!.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sosyaldemokratlar yok ki Erzurum'da. Olmayanlarla niye konuşacağım. Erzurum'da, benim karşımda ne ANAP var ve DSP var; Erzurum'da MHP var. Orada da bir İsmail Köse vardı, şimdi o yok, sen varsın Karslı hemşehrim. Şimdi, bunun için bunu söylüyorum. Yok olanla ben neyi konuşayım? Onlar yok Erzurum'da. Şu anda şahsım adına konuşuyorum, Grubum adına konuşmuyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, size bir şey daha söyleyeceğim. Bu dediğim konuda endişe etmeyin. Bakın, Devlet Denetleme Kurulu rapor veriyor ve diyor ki -TÜSİAD'ın raporunda var bu- "tüm çalışanlara, bazı istisnalar dışında grev hakkı tanınmalıdır"  Devlet Denetleme Kurulu bunu rapor olarak veriyor.

Yine, Türkiye'de demokratikleşme perspektifleri raporu yapılıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz konuşmamı bitireyim.

BAŞKAN - Enerjinize hayranım Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla) - ...ve yine burada diyor ki " ...kamu görevlilerinin sendikal hakları grevli ve toplusözleşmeli karakter taşıdığından, anayasa değişikliğinin gerektirdiği yasa değişikliği sırasında bu hususun gözönünde bulundurulmasını ve Anayasanın da buna engel olmadığını."

Bakın, Türkiye'de, esasında, bu Anayasanın, şu anda buna engel olduğu bile, bir yorumdan ibaret; bazıları "değil" bazıları "evet" diyorlar. Burada, neticede şunu söylemek istiyorum: Getirdiğiniz bu yasa tasarısının, grev ve lokavt içermediği müddetçe hiçbir özelliği yoktur.

Ne diyecek sendikalar; "efendim, memura verdiğiniz maaş çok az, bu memurların maaşını da en az işçilerin maaaşı kadar artırın" diyecekler. Hükümetin diyeceğini ben biliyorum "benim fon bankalarından, rantiyeden size verecek param yok" diyecek.

Peki, vergi getirin diyeceksiniz... Menkul kıymetlerden vergi alın, alacak mısınız, niye almıyorsunuz? Herkesten vergi alıyorsunuz da, menkul kıymet gelirlerinden niye vergi almıyorsunuz? Çünkü, siz, onlara... Yine aynı sözü söylüyorum: Gece saat 03.30'a kadar, hükümet tam kadro, Bakanlar Kurulu tam kadro burada, dört tane medya kuruluşu ihaleye girsin diye oturduğunuz gibi, memur sendikasıyla ilgili konuda da gelin, burada oturun, Anayasayı değiştirelim ve onlar için de grevli, lokavtlı doğru dürüst kanun çıkaralım. Onun dışında, getirdiğiniz kanun tasarısının bir özelliği yoktur ve siz, istediğiniz kadar bu tasarıyı çıkarın, o toplu görüşmeden sonra, yine haklar, sendikalı olsun olmasın, üye olsun olmasın, bütün memurlara yansıyacağı için, yine fiilen de bir özelliği olmayacaktır. Siz de, burada, o yüzde 5, üye olanlardan ancak aidat alma hakkınız var -ki, yüzde 10'du, yüzde 5'e düşmesi bir bakıma iyi oldu- o üye aidatlarını da kolay kolay alamayacaksınız; çünkü, üye olan, bir müddet sonra bakacak ki, üye olsam da, üye olmasam da, toplugörüşmeden bir zam geldiği zaman, ben, bunu, alıyorum buradan; ben, niye aidat kestireyim diyecektir. Onun için neticeyi şuna bağlıyorum: Getirdiğiniz bu tasarı, ölü doğan bir tasarıdır ve bu işin, aslında grev ve lokavt olmayan sendikacılık da olamayacağı için, bunun bir tutarlılığı yoktur.

YALÇIN KAYA (İçel) - Oy verecek misin?

ASLAN POLAT (Devamla) - Benim "hayır" oyu vereceğimi sadece sen anladın herhalde bu kadar konuşmamdan.

Hepinize saygılar. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'da.

Sayın Yalçınbayır?.. Yok.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman.

LÜTFÜ YALMAN (Konya) - Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN - Sayın Evliya Parlak, konuşma sırasını Sayın Masum Türker'e verdi.

Buyurun Sayın Türker.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben de söz istemiştim.

BAŞKAN - Efendim, söz sırası Lütfi Yalman'dan sonraydı; Lütfi Yalman, isteseydi söz sırasını size verirdi; vermedi; yazılı müracaat etmiş.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, usul böyledir, önce kişisel söz alanları bir okuyun ondan sonra söz verin.

BAŞKAN - Efendim, demin okumuştum.

Rıdvan Budak, Aslan Polat, Ertuğrul Yalçınbayır, Lütfi Yalman, Evliya Parlak, Mehmet Batuk, Masum Türker, Cemal Enginyurt, Kamer Genç.

Buyurun Sayın Türker.

MASUM TÜRKER (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de kamu görevlilerinin sendikalı olması konusu, yalnız bugünün, dünün ya da birkaç yıl öncesinin konusu değildir. 1960'lı yıllarda, Türkiye, işçiler açısından, sendikal hareket, toplusözleşme, grev ve lokavt yasalarına kavuşturulurken, kamu çalışanlarının da aynı haklara kavuşması gündeme gelmiştir ve o tarihlerde Çalışma Bakanlığını yapan Başbakanımız ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit, çeşitli zamanlarda kamu çalışanlarının sendikal haklarıyla ilgili görüşlerini dile getirmiş, Türkiye'de de tartışılmıştır. Bu konu, özellikle günümüze gelindiğinde, 55 inci hükümet döneminde, o güne kadar örgütlülüğü dolayısıyla horlanan, cezalandırılan, hatta çeşitli kavgalarla karşılaşan, hırpalanan kamu çalışanlarının, yayınlanan bir genelgeyle, en azından, örgütlülük haklarının yasal bir çerçevede oluşturulması sağlanmıştır. Bu yeterli değildir. Kamu çalışanlarının sendikal bir hakka kavuşturulması konusunda 57 nci hükümet tavrını belirlemiş, hükümet programında, kamu çalışanlarının örgütlenme özgürlüklerine kavuşturulacağı ve sendikal haklarının verileceği belirlenmiştir.

Bu belirlemede, çok kişi, burada kürsüye çıkıp, kamu çalışanları sendikal haklarının -elimizdeki şu tasarının- yetersiz olduğunu kolaylıkla söyleyebilir; ancak, bu söylemleri dile getirirken, öncelikle kamu çalışanlarının sendikal haklarını düzenleyen Anayasadaki değişiklik zamanındaki uzlaşmayı ve tüm partilerin o zamanki tavrını ve tutumunu da gözden ırak tutamayız. O güne kadar, Anayasaya göre, hiçbir zaman örgütlenme ve herhangi bir görüşme yapma hakkı olmayan kamu çalışanlarına, Anayasada yapılan değişiklikle, 1995'li yıllarda toplugörüşme hakkı tanınarak bu işlemin yerine getirileceği ve sendikal hakkın tanınacağı belirlenmişti.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - O ne demek?

MASUM TÜRKER (Devamla) - Onun ne demek olduğunu Anayasayı okuyan ve burada Anayasa üzerinde milletvekili andı eden herkesin bilmesi gerekir; çünkü, Anayasamızdaki ilgili madde budur.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hangi ülkede var o?

MASUM TÜRKER (Devamla) - Şimdi, bu sendikal hakla ilgili olarak yapılan çalışmalarda, birçok kişi, bu işi popülist olarak ele almak istediğinde, iktidarın 57 nci hükümet olarak gündeme aldığı ve bugün görüşmeye başladığı bu tasarıdan dolayı da rahatsız olabilir. Niçin rahatsız olabilir; çünkü, amacı, bu tasarının çıkarılması olmayanlar, Anayasanın vermediği yetkiyi önce yapalım sonra getirelim dediklerine göre, hiçbir zaman, örgütlenme hakkının, bir yasal çerçeveye oturtulmasını istemeyenlerdir.

Değerli milletvekilleri, elimizdeki kanun tasarısıyla birlikte, bugün tüm kesimlerin, Türkiye'de örgütlü kamu çalışanlarına ait üç büyük konfederasyonun mutabık kaldığı; ancak, bazı konfederasyonların kendi tabanları açısından ve haklı olarak toplusözleşme ve grev hakkı istemleri de doğrudur. Bugün, her parti, seçim bildirgesinde, kamu çalışanları için nasıl bir sendikal hak istediğini belirlemiştir. Mensubu olduğum Demokratik Sol Parti, kendi görüşüne göre, kamu çalışanlarına, toplusözleşmeli ve grevli bir sendikal hak verilmesini istemektedir. Bu konu, her partimizin kendi seçim bildirgesinde ve kendi programında vardır. Belli bir uzlaşı kültürüne dayanılarak oluşturulmuş olan 57 nci hükümet programındaki, toplugörüşmeye dayanılarak çıkarılan, elimizdeki, kamu çalışanlarının sendikal haklarını düzenleyen bu yasa tasarısı kanunlaştığı zaman, her şeyden evvel, diğer haklarını da isteyebilecek ve örgütlülüğü artık kabul edilmiş, sendikal örgütlülüğün işleyişi, dinamizmi belirlenmiş bir yapıyla karşı karşıya geleceğiz.

Değerli milletvekilleri, burada biraz evvel yapılan konuşmalarda, çok değerli milletvekillerimiz ve Sayın Bakanımız, bu konudaki düzenlemelerin Anayasa uzlaşma komisyonunda yapılabileceğini, yapılmakta olduğunu, tartışıldığını, konuşulduğunu dile getirdiler. 5 partinin mensupları da o komisyonda mevcut. Bu çalışmalar devam ederken, en azından, elimizdeki Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısını görüşmeye başlayarak ve varsa, bu tasarıdaki eksiklikleri gidererek, kabul edilebilir hale getirdiğimiz zaman, Türkiye'de olmayan bir yasal düzenlemeyi sağlamış olacağız.

Bu yasal düzenlemeyle ne olacak; yani, kamu çalışanlarının sendikal haklarını verdiğimiz zaman ne olacağına baktığımızda, her şeyden önce, herhangi bir olay olduğu zaman horlanan, herhangi bir olay olduğu zaman suçlanan, hesabına geldiği zaman, çeşitli şekillerde beğenilmeyen ve daima katmadeğerden az pay alan kamu çalışanlarına, örgütlü bir şekilde haklarını ortaya koyma olanakları tanınmıştır.

Bugün, kamuoyunda, özellikle medyada dolaştırılan ve israfı benimseten, israfı dile getiren birçok haberin hedefi kamu çalışanlarıdır. Bu haberleri dile getirenlerin, bu konuyu yayanların, kendi şirketlerinde yöneticilere tahsis ettikleri araçları, harcadıkları benzinleri, her türlü harcamayı vergiden düştükleri halde, kamu çalışanlarını, salt hedef göstermek, salt küçük düşürmek adına ne tür yayınlar yaptıklarını, konferanslarda ve konuşmalarda nasıl suçladıklarını görüyoruz.

Bu, benim söylediğim tek bir örnektir. Her konuda, öğretmenlikte, sağlık alanında, aklınıza gelebilecek her kesimdeki kamu çalışanları, hakları savunulamayan, örgütlenememiş bir grup olarak ve daima siyasî istismara açık bir halde bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, en azından, toplusözleşme ve grev hakkı tanınan süreye kadar -kabul edildiği zaman- toplugörüşme yoluyla ve sendikacılığın gerektirdiği mekanizma çerçevesinde, Bakanlar Kuruluna sunulacak bir ücret düzeni belirlenmiş olacaktır. Hepimiz milletvekili olarak burada yaşıyoruz. Bütçe geldiği zaman -eğer, muhalefetteysek, en kolay yer- kamu çalışanlarının ücretleri ve memur katsayısının tayini konusunda, bütçe görüşmelerinin komisyonda başladığı günden kabul edildiği buradaki son saate kadar yapılan tartışmalar sona erecektir. Neden; çünkü, oradaki ücretten alınacak pay, asgarî anlaşılmış pay, toplugörüşme yoluyla buraya indirgenecektir. Ama, bu gerçeğe rağmen, ben, ilerideki bir tarihte, Yüce Meclisin Anayasadaki değişikliği gerçekleştirerek, toplusözleşmeli ve grev hakkı tanıyan bir yasal düzenleme değişikliğinin yapılacağına da inanıyorum ve bu konunun da biz hep savunucusuyuz. Ama, bizim amacımız, kamu çalışanını, sendika kanunu çıktı çıkacak diye yıllarca yapıldığı gibi oyalamak değil, 57 nci hükümetin programına aldığı şekilde sonuçlandırmaktır.

Bu konuda birçok kişi çıkıp tartışabilir, kamu çalışanlarına farklı konuşabilir; ama, konuşanlar, ilk önce, güç ve iktidar oldukları zaman, neden bunu gerçekleştirmediklerinin de hesabını vermek zorundalar.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Ortak sizdiniz!..

MASUM TÜRKER (Devamla)- Bunu vermedikleri takdirde, bugünkü iktidarı, bu yasa tasarısını getirdi diye suçlamaya hakları yoktur.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yapsaydınız, niye yapmadınız?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Niye yapmadınız, yapsaydınız?

MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu Mecliste en çok hoşuma giden söz, biz yaptığımız zaman, bir işi yapıp, gerçekleştirdiğimiz zaman "yapsaydın" sözüdür; çünkü, biz yaparken "yapsaydın" deniliyorsa, gelecekte yapacaklarımızdan endişe duyuluyor.(FP ve DYP sıralarından "Allah, Allah sesleri, gürültüler) Bu Türk toplumu, buradaki işçi, her zaman en iyiye, memur en iyi hakka sahiptir ve layıktır.

57 nci hükümet, Demokratik Sol Parti, bu düşüncededir ve özellikle, emeğin hakkını değerlendirip vermekte kararlıdır. Yapılacak her şey, Türkiye'de yaratılan katmadeğerin bölüşümünde, emeğin hakkını almasına sağlamaya yönelik olacaktır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bu, gerçekdışı konuşma...

MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, kamu görevlilerinin sendikal hakkını tanıyan bu tasarının eksikliklerinin, bu Genel Kurulda daha da düzeltilmesini, iyileştirilmesini ve gerekirse, çıkar çıkmaz, yapılması gereken başka değişikliklerin de gerçekleştirilmesini ve yine belirtiyorum.

Toplusözleşme ve grev hakkını tanıyacak günlerin gelmesi dileğiyle, kanunun hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - O günleri siz zor göreceksiniz. O günlerde siz burada olmayacaksınız.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, yerimden cevap vereyim.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bir şey söylemedi ki...

BAŞKAN - İçtüzük 60'a göre bir şey ifade edecek efendim. Soracağım, bakalım ne söyleyecek Sayın Güven?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, Değerli DSP sözcüsünü dinlediğim zaman tüylerim diken diken oldu; çünkü, hükümetin ortağı, Anavatanın ortağı kendileriydi. Bizim gayretlerimizle 24 üncü maddeye kadar görüşülen kanun tasarısını geri çeken de yine onlardı. Şimdi, kalkıp da burada, vatandaşın önünde hilafı hakikat beyanda bulunmanın kendilerine ne yararı var ben onu öğrenmek istiyorum. Bırakın bunları canım. Millet sizi biliyor, millet sizi tanıyor, yapmayın böyle, safsatayla uğraştırmayın bizi, rica ederim...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven, mesele anlaşılmıştır, düzeltilmiştir.

Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, İçtüzük 60'a göre söz istiyorum. Lütfen... Doğruları ortaya koyalım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ortak siz değil miydiniz?.. Ben miydim ortak?!. 61 kişiyle...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Komisyon Başkanı olarak ben de söz istiyorum Sayın Başkan.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Niye getirdiniz de geri çektiniz?!

TURHAN GÜVEN (İçel) - Cumhuriyet Halk Partisi istemediği için kaldı desenize. O cesareti göstersenize... Niye geri çektiniz?

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Görüşmeler kesildi... Niye kesildi?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ha!.. Niye kesildi?!.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tümen.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; konunun açıklığa kavuşması için söz aldım.

55 inci hükümet zamanında bu kanun tasarısı geldi, biz getirdik ve 24 üncü maddeye kadar da, tasarının o aşamasına kadar da gelmiştik.

KAMER GENÇ (Tunceli) - İki birleşimde 25 madde çıkardık; ben o zaman Başkanvekiliydim.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Özellikle, bugün Parlamentoda bulunmayan Cumhuriyet Halk Partisi ve destekliyor görüntüsüyle Doğru Yol Partisi, o zaman yeterli desteği vermediği için görüşmeler 24 üncü maddede kaldı.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Niye tahrik ediyorsunuz; bunun çıkmasını istemiyor musunuz?!

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Parlamento tıkandı, hiçbir görüşme yapılamaz oldu ve aylarca, o yasa tasarısı, görüşülmek üzere sürüncemede kaldı. Özellikle, şu anki durumda olduğu gibi, Sayın Doğru Yol Partisinin sözcüleri, destek verdiklerini söyleyip; ama, fiiliyatta olmayınca, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisinin de engellemeleri karşısında tasarıyı çıkaramadık.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, tamam, mesele aydınlanmıştır. (DYP sıralarından gürültüler)

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Zabıtlar orada kardeşim; kim oy vermiş kim oy vermemiş...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Size niye söz vereyim efendim... Grup Başkanvekillerine verdim; mesele anlaşıldı efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Müsaade eder misiniz?..

BAŞKAN - Sayın Bedük, müsaade etmeyeceğim efendim. Affedersiniz... Grup Başkanvekilinize söz verdim; diğer Grup Başkanvekiline verdim; size, ne münasebetle vereyim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, eski bir grup başkanvekili olarak, aramızda yapılan konuşmalar var.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - O zaman, Deniz Baykal'ın da önerisi vardı...

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim... Sayın Güven anlattı. Sayın Grup Başkanvekili de, Cumhuriyet Halk Partisinin desteklemediğini ifade ettiler.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ama, hayır...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hilafı hakikat beyanda bulunduklarını söylüyorum ben. Bakın, bu kanun tasarısına bakın, okuyun; nedir bu: Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi...

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim. Lütfen...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Bedük, anlayış gösterin; rica ediyorum efendim. Sayın Bedük, lütfen, maddelerde söz alır, söylersiniz. Böyle bir usulümüz yok efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Maddelere geçişle ilgili oylamada, eğer Doğru Yol Partisi olmasaydı, tasarının maddelerine de geçilemeyecekti; onlar da biliyorlar...

BAŞKAN - Söylediler efendim.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Söyledik, tamam; ama, anlamak istemiyorlar...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Doğru Yol Partisi olarak biz destekledik.

BAŞKAN - Tamam Sayın Bedük; teşekkür ederim.

Efendim, sorulara geçiyorum.

Sayın milletvekilleri, lütfen, sorularınızı, kısa, öz ve yorumsuz sorun ki, arkadaşlarınıza da bu imkânı tanıyın.

Buyurun Sayın Sünnetçioğlu.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, aşağıdaki sorumu Sayın Bakanıma yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, bu tasarının amacı, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlarının korunması olarak belirtiliyor. Bu tasarının, bu şekliyle, bu amaç için yeterli olduğuna inanıyor musunuz diye soracaktım; ancak, konuşmanızda, bu tasarının eksikliği olduğunu ve her şeye rağmen bir yasa tasarısı olduğunu belirttiniz. Her ne kadar, Sayın Türker de, bu yasa tasarısı üzerinde mutabık kalındığını belirtiyorsa da ve çıkmasını istemeyenlerin, toplusözleşme ve grev hakkını gündeme getirdiğini belirtiyor olsa da...

BAŞKAN - Efendim, soruya gelir misiniz.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sorumu soruyorum şimdi.

BAŞKAN - Lütfen...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Elimde, Eğitim-Sen, Enerji-Yapı Yol-Sen, SES, Tüm-Bel-Sen, BES, Haber-Sen, Tarım-Gıda-Sen, Tüm-Sosyal-Sen, Tüm-Yargı-Sen Bursa şubelerinin ortak bir metni var ki, bunlar, konunun tarafıdırlar.

BAŞKAN - Soruya gelir misiniz efendim.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Bunlar şunu iddia ediyorlar: Mevcut yasa tasarısı, halen kullanılan sendikal hakların bile gerisindedir. Bu konuda ne diyorsunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Akif Gülle, buyurun.

Soruyu yorumsuz rica edeceğim efendim.

AKİF GÜLLE (Amasya) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, konuşmanızda da ifade ettiniz, bu tasarıyla tatmin olmadığınızı söylediniz; tabiî, memurlarımızın tatmin olması hiç mümkün değil; bundan, elbette, psikolojik bir sıkıntıya da girecekler. Hiç olmazsa, hükümetin bir üyesi olarak, şu anda bizi izleyen burada çok değerli sendikacılarımız var, 2 milyon memurumuz var.

BAŞKAN - Soru, efendim...

AKİF GÜLLE (Amasya) - İçerisinde bulundukları ekonomik problemlerin çözümü noktasında, ikinci altı aylık dönemde, sayın memurlarımıza şu anda verebileceğiniz bir müjdeniz ve ümidiniz var mı; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Şükrü Ünal, buyurun efendim.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, aracılığınızla, Değerli Bakanımızdan, sorularımın cevaplandırmasını arz ediyorum.

Sayın Bakanım, konuşmanızda da, 1961'den bu yana bu yasanın gündemde yer aldığını ifade ettiniz ve içeriği de ne olursa olsun, mutlaka çıkması gerektiğini söylediniz. Peki, size göre, gerek ILO'ya ve gerekse AB normlarına, bu yasa, uygun olarak hazırlanmış mıdır; bunda, kalben mutmain misiniz?

İkinci sorum da -sizi şahsen ilgilendirdiği için soruyorum- özürlü çocuklarımızın eğitim ücretini SSK ve Emekli Sandığı öderken, Bağ-Kur ödememektedir. Bu da, özürlü...

BAŞKAN - Efendim, bu sorunun tasarıyla ilgisi yok; o yüzden, bu soruyu almıyorum. Bir arkadaşımıza fazladan söz vereceğim.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, ben de bir soru sormak istiyorum.

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının Meclis gündemine gelmesi, yıllardan beri, tüm memurların beklentisi ve özlemiydi. Bugün, bu özlemin gerçekleşmesinin başlangıç günüdür. Memurlarımız, almış oldukları ücret noktasında olsun, sosyal haklar noktasında olsun, birçok ülkedeki, aynı konumdaki çalışanlara göre çok geridedir. Bu kanun, önümüzdeki günlerde büyük bir mutabakatla çıkmış olacaktır. Memurlarımıza toplugörüşme hakkı verilmiştir; toplusözleşmeyle ilgili bir çalışma var mıdır? Toplugörüşme başlangıcı için belirli bir süre konulurken, sosyal haklarla ilgili, yakın bir tarihte, bir görüşme yapılabilir mi?

İkincisi de, 1996-1997 yıllarında, çeşitli hükümetler zamanında, bu kanun, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştü. O zamanki görüşmeler esnasında, acaba, tasarıda, toplusözleşme ve grev hakkı var mıydı? Kamuoyunun aydınlanması noktasında bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Nidai Seven; buyurun.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum:

Sendikaiçi demokrasinin gelişmesi için, sendika ve konfederasyonların oluşum, yönetim, faaliyet ve feshini kapsayan işlemler kendi isteklerine mi bırakılmış? Bırakıldıysa, bu konuda ne amaçlanmıştır?

İkinci sorum, sendikalara üye olma ve üyelikten çekilme işlemlerinde yetkili organ kimdir?

Üçüncü sorum, toplugörüşme sağlanmaması halinde, bu yasa tasarısı, uzlaşma kurulunun devreye sokulacağını işaret etmektedir. Bu uzlaşma, kim tarafından belirlenecek ve kimlerden oluşturulacaktır?

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bekir Ongun, buyurun.

BEKİR ONGUN (Aydın) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımızdan sorumun cevabını almak istiyorum: Sayın Bakanımıza, kanunu Meclis gündemine getirdiği için, eski bir devlet memuru olarak minnetlerimi belirtmek istiyorum; ancak, kanun tasarısının 15 inci maddesinde sendika üyesi olamayacaklar sayılırken "il ve ilçe teşkilatlarının en üst amirleri ile bunlara eşit veya daha üst düzeyde olan kamu görevlileri, işyerlerinin en üst amirleri ve yardımcıları" diye sayılmıştır. Bir örnek verirsek; bir okul müdürü, okul müdür yardımcısı, hastane başhekimi, başhekim yardımcısı, köydeki müdür yetkili bir öğretmen üye olamayacaktır. Türkiye'de 50 000 ilköğretim okulu olduğunu düşünürsek, bu sayı, en az 100 000'in üzerinde gözükmektedir. Bu maddelerde değişiklik düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk, buyurun.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum: 1968 yılında Türkiyemizin değişik yerlerinde "müstahsili destekleme" adı altında mitingler düzenlenmiştir. O zaman, fabrikalar işgal edildi, devlet malına ve vatandaşların mallarına zarar verildi. O günleri hatırlayanlarınız vardır -Sayın Bakanımız da çok iyi hatırlıyor- bu miting ve işgallerde, toplulukların başında, kamu çalışanları vardı. Tam o günler, kamu çalışanlarının sendikal hakları verilmek üzereydi. O günkü çirkin provokasyonlardan dolayı, kamu çalışanları, sendikalarına bugüne kadar kavuşamadı.

Sayın Bakanım, bugün de aynı oyunlar oynanmak isteniyor. 21 inci Meclis, inşallah, oyunu bilerek, bu sendikal başlangıç yasasını çıkaracaktır; buna inanıyorum.

57 nci hükümet, bu yasanın arkasından, hemen, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası ve Devlet Personel Yasasını, ne zaman günümüzün şartlarına uydurmak için Meclisimize getirecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Erbaş, buyurun.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, yüksek delaletlerinizle, Sayın Bakanımdan şu soruların cevabını öğrenmek istiyorum:

Soru bir: Grev hakkının bulunmadığı bir sendika yasası dünyada hangi ülkelerde vardır ki, bizde de olsun?! Bu haliyle, bu tasarı iğdiş edilmemiş midir?

Soru iki: Bu tasarı, niçin, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşüldü; vakit geçirmek için mi, dostlar alış verişte görsün diye mi?

Soru üç: Bu tasarı hazırlanırken, memur sendikalarının görüşü alınmış mıdır? Alındı diyorsanız, memurlar niçin sokaklara dökülmekte, bizi, Kızılay'a gitmeye korkar hale getirmektedir?

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Enginyurt, buyurun.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, aracılığınla, Sayın Bakandan bir konuyu öğrenmek istiyorum.

Çıkacak bu sendika yasasında grev hakkının olmadığı ifade ediliyor. 1996 yılında Sayın Necati Çelik'in hazırladığı tasarıda grev hakkı var mıydı? Onu öğrenmek istiyorum.

Bir diğer konu da, din görevlilerini ayrı bir sendika çatısı altında toplamayı, bu tasarıda bir değişiklik önergesiyle düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Ali Oğuz, buyurun efendim.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, özellikle Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Bugüne kadar, biliyorsunuz ki, huzursuzluk getirmiş ve iş barışı bozulmuştur; memurumuz da, işçimiz de sefalete düşmüş, zekât ve sadakaya muhtaç hale getirilmiştir. Son günlerde ise, devlet kurumlarında, müesseselerinde ve fabrikalarında çalışanlar aylardır maaş alamamaktadır. Bu maaşlar kendilerine ne zaman verilecektir? Sayın Bakanımdan bunu öğrenmek istiyorum.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Geçer, buyurun.

Kısa ve öz, iki arkadaşımıza daha söz vereceğim.

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Birinci sorum, grev ve toplusözleşme yetkisi olmayan bir sendikaya hukuken sendika denilebilir mi? Her ne kadar, adı, sendikaysa da, dernek mevzuatında değil mi?

Diğer bir sorum; sendika kurulacak hizmet kollarını düzenleyen 5 inci maddede, emniyet, yargı, din hizmetleri, emekliler bu kollara alınmamıştır. Bunlar alınmadığına göre, diğer hizmet kollarında yapılacak toplusözleşmelerde elde edilecek menfaat ve gelir artışları bu kollara yansıtılacak mıdır? Bunların hakları nasıl korunacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Karapaşaoğlu, buyurun efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakandan şu konuyu anlamak istiyorum: Toplusözleşme ile toplugörüşme arasındaki anlam farkı malumunuz. Neden toplusözleşme değil de toplugörüşme yolu tercih edilmiştir?

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Öksüz, buyurun efendim.

Lütfen, kısa... Çünkü, Sayın Öztek'e de son sözü vereceğim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkanım, tasarı, bu haliyle, uluslararası sözleşmelere ve çalışma hayatını ilgilendiren örgütlenme özgürlüğüne aykırı değil mi?

İkinci sorum: Toplusözleşme yapma hakkı elinden alınan, grev hakkı bulunmayan sendikaya sendika denilir mi?

Son sorum: Bu getirilen yasayla, sendikalar, devlet güdümündeki sendikacılık mı yapacaklar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Öztek, buyurun efendim.

LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakandan, aşağıdaki suallerimin cevaplandırılmasını istirham ediyorum.

Birinci sualim: Kamu görevlilerine toplusözleşme ve grev hakkı tanımadan çıkarılacak bu kanunun, kamu görevlilerinin çalışma hayatında karşılaştıkları sorunları arzulanan şekilde çözebileceğine inanıyor musunuz? İnanmıyorsanız, niçin, 57 nci hükümet tarafından uygun bir tasarı hazırlanmadı?

İkinci sorum: Anayasamızda, kamu görevlilerine toplugörüşme hakkı tanıyan sendikal haklara müsaade edilmektedir. Anayasamızda kamu görevlilerine toplusözleşme ve grev hakkı tanıyacak şekilde değişikliklerin yapılması için Partilerarası Uzlaşma Komisyonu nezdinde girişimleriniz oldu mu? Olduysa, aldığınız sonuç hakkında bilgi verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Efendim, değerli arkadaşlarımızın bazı sorularını yazılı olarak cevaplandıracağım; bir kısmına kısaca değinmek ve bilgi arz etmek istiyorum.

Demin, konuşmamda da kısaca belirtmeye çalışmıştım; bu mevcut yasada -birçok arkadaşımız da burada, kürsüde dile getirdiler- toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı talepleri var. Ben, demin de arz etmeye çalıştım, grevin karşısında lokavt olmadan, grevi aynı anda talep edebiliriz; ama, bunu hukuk sistemimize sokmak doğru bir anlayış değildir. Avrupa'da da örnekleri itibarıyla -eğer, dikkate alacak olursak- uygulamanın bu dediğim manada olduğunu da görüyoruz. Bir taraftan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu devam edecek, mutlak iş güvencesi devam edecek; öbür taraftan, grev hakkını tanıyacaksınız. Bu, bir çelişkidir; çünkü, çalışma hayatımızda da, bildiğiniz gibi, işçilerimiz için grev ve lokavt, aynı anda tanınmış haklardır, işçi ve işverene tanınan haklardır.

Dolayısıyla, şimdi, burada, genelde konuşan arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu, aynı şekilde, grevli ve toplu iş sözleşmeli bir memur sendikası yasasından bahsetmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda da buna benzer görüşler dile getirilmişti. Demin de arz ettim; zannediyorum, burada bulunan beş partimizden, Anavatan Partisi haricinde dört parti bunu dillendiriyor, yeterli Anayasa çoğunluğu itibarıyla düşünebiliriz; ama, partilerarası uzlaşma komisyonunda bu konuda eğer bir mutabakat sağlanırsa, zaten gündeme gelir. Onun şeklini, esasını, usulünü, daha sonraki müzakerelerde ele almamız lazım. Şu anda mevcut Anayasadaki hükümler; yani, altı yıl önce Anayasada yaptığımız değişiklik çerçevesinde düşündüğümüzde, bu yasa tasarısının içerisine istesek de böyle bir hükmün konulması demek, Anayasa Mahkemesinin bu yasayı iptal etme gerekçesini peşinen hazırlamış olmak demektir.

Burada, bu hazırlanan tasarı, ILO normlarına veya Avrupa Birliğindeki benzeri uygulamalara mutabakat sağlıyor, sağlamıyor... Demin de ifade ettim: Bu yasa tasarımızın içeriğiyle ilgili çok çeşitli eleştiriler getirilebilir, eksiklikleri ifade edilebilir; ama, bence en önemli hadise, ilk kez, ta 1961 yılından beri tartışılan, kamuda çalışan memurlarla ilgili bir yasal düzenlemeye kavuşmuş olması bile, işin başlangıcı bakımından çok önemseyeceğimiz bir durumdur. Şu anda Başbakanlık genelgeleriyle, ancak, kamuda bir örgütlenme sağlanabilmiştir; hukuksal bir zemin boşluğu vardır. Bunu böyle değerlendirmemiz lazım; daha doğru olur diye düşünüyorum.

Bir diğer soruya cevap olarak da: Daha önceki tasarıda da "grev" yoktu; grevle ilgili veya toplu iş sözleşmesiyle ilgili herhangi bir husus yoktu. "Toplugörüşme" tabiri aynen vardı. Sayın Çalışma Bakanı Necati Çelik zamanında hazırlanmış olan yasa tasarısında da aynı şekildeydi. Yani, "toplu iş sözleşmesi" ve "grev" tanımlamasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine intikal etmiş, bizim bu manadaki bir kanun tasarısı metni söz konusu değildi.

Diğer hususları yazılı olarak arz edeceğim.

BAŞKAN- Sayın Bakan, teşekkür ederim efendim.

Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN- Tasarının maddelerine geçilmesini oylamadan önce, bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşları arayacağım, buradalarsa, yoklamaya geçeceğim efendim.

Fethullah Erbaş?.. Burada.

Musa Demirci?.. Burada.

Mehmet Özyol?.. Burada.

Osman Aslan?.. Burada.

Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Yaşar Canbay?.. Burada.

Nezir Aydın?..

ASLAN POLAT (Erzurum) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Polat tekabbül ettiler efendim.

Turhan Alçelik?.. Burada.

Ali Sezal?.. Burada.

Ahmet Demircan?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Mahfuz Güler?.. Burada.

Akif Gülle?.. Burada.

Abdullah Gül?..

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Ali Sezal?.. Burada.

Hüseyin Kansu?.. Burada.

Bülent Arınç?.. Burada.

Zeki Okudan?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, yoklama talebinizi kabul edemeyeceğim; çünkü, 19 kişisiniz. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Burada 30 kişi var; olur mu Sayın Başkan!

BAŞKAN - Ahmet Sünnetçioğlu'nu yazdım efendim.

Niye kabul etmedim; çünkü, iki kere yazılmış da onun için... Yanılttınız beni. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Şimdi yoklama istiyoruz öyleyse... Ayağa kalkarak...

(FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN - 20 arkadaşımız var... Oturun efendim... İstirham ederim... Başlayacağız.

Yoklamayı elektronik cihazla yapacağım.

5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik  cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır.

 

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

14.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87) (S. Sayısı: 683) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI

KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları  sendika ve konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını belirlemek ve her hizmet kolunda yetkili kamu görevlileri sendikaları ve bunların bağlı bulundukları konfederasyonlar ile  Kamu İşveren Kurulu arasında yürütülecek toplu görüşmelere  ilişkin esasları düzenlemektir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik efendim.

BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz; çok teşekkür ediyorum efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına?..

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan konuşacaklar.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun.

FP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi hakkında, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki bu kanun tasarısı çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş bulunuyor. Emeğin hakkının savunulmasıyla ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Emek kutsaldır. İnsanın hayatını kazanabilmesi için, emeğinin haklarını sağlayabilmesi, elde edebilmesi gerekir. Emeğinin hakkını elde edebilmesi için ise, temel hususlardan bir tanesi, serbest bir şekilde, özgür bir şekilde emeğini pazarlık konusu yapabilmeli, sözleşme konusu yapabilmelidir.

Bugün, ülkemizde, bu konudaki uygulamalara şöyle bir göz attığımızda, baktığımızda, bir samimiyetsizliği gözlemiş bulunuyoruz. İşin iki yönü var; bir, uluslararası anlaşmalara dönük yönü var; bir de, emeğin gerçek sahibi çalışanımıza dönük yönü var. Bu iki yönde de, büyük bir samimiyetsizliğin sergilenmekte olduğunu gözlemek mümkün.

Türkiye olarak, uluslararası sözleşmelere imza atmışız, bu sözleşmelerde ileri sürülen hususları kabul ettiğimizi beyan etmişiz -ki, bu sözleşmelerin hemen hepsinde, çalışanların serbestçe örgütlenebilmesi ve emeğini, toplusözleşme, grev hakkıyla satması ve emeğinin hakkını koruması taahhüt edilmiş- ama, içe dönük hukuk düzenlemelerine gelince, bu anlaşmaların altına atılan imza unutulmuş, bütün hukukî düzenlemelerde ikiyüzlü bir tavır sergilenmiş. İşçi, toplusözleşme ve grev hakkıyla, bu konuda, emeğinin hakkını savunma hususunda haklarını elde etmiş ve hakları için mücadelesini veriyor; ama, kamu çalışanlarının diğer yönü olan, memurlara ait olan sözleşmelerde verdiğimiz taahhütleri, maalesef, yerine getirememişiz.

Samimiyetin millete dönük kısmına gelince; yani, çalışana dönük kısmına gelince; bu hükümetin bu konuda ileri sürdüğü mazeretler, gerçekten inandırıcı değil ve samimi olmadığını ortaya koyucu mazeretlerdir.

Bakın, bu hükümet döneminde, yani, 21 inci Dönemde, Tahkim Yasasıyla ilgili bir anayasa değişikliği yapıldı; o da, emekle ilgili bir sözdü; yani, uluslararası sermayeye, tüketilmemiş emeğin, tasarruf edilmiş emeğin karşılığı olan sermayeye taahhüt verildi ve o konuda hükümet ısrarcı oldu, uluslararası sermayenin haklarını elde etmesi için yasal engelleri ortadan kaldırdı, burada, gerekli kararlılığı gösterdi; ama, içeride çalışanlara  döndüğü zaman bu konu, baktık ki, IMF'ye verilen sözler tutuluyor, memura gelince, kıyım kararnameleri çıkarılıyor, bu kıyım kararnameleriyle ilgili krizler çıkarılıyor, yargısız cezaya yol açacak bir uygulama getiriliyor. Bu konuda yaşanan krizleri hatırlıyorsunuzdur. Memurundan korkan, siyasetçisinden korkan, milletinden korkan bir zihniyet sergileniyor.

Bakın, aynı zamanda, şu anda, gündemin 185 inci sırasında yer alan, 657 sayılı Yasanın 125 inci maddesinin (a) bendiyle ilgili yapılan bir çalışma, kıyım kararnameleriyle yapamadıklarını, şimdi, yasayla yapmayı adım adım geliştirmeye çalıştıklarının en büyük göstergesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET DEMİRCAN (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

Memura, toplusözleşme ve grev hakkı verilmesi gündeme gelince, anayasal engelden bahsediliyor; peki, bu hükümet, bu konuda herhangi bir girişimde bulundu mu; yok. Herhangi bir kararlılık sergiledi mi; yok. İşte, Fazilet Partisi, bu konuda size destek veriyor; konuşmacıları izliyoruz, DYP destek veriyor, DSP'nin de aynı konuda kararlılığını biliyoruz; daha ne kalıyor geriye, Milliyetçi Hareket Partisi de, herhalde, bunun dışında kalacak değildir. Anayasa değişikliğini yapmanız birkaç günü alır; ama, iş oraya gelince, sayınız da yeterli olduğu halde, yeterli destek olduğu halde, bir bahanenin arkasına sığınmak gerekçesi oluşturuluyor ve anlamsız bir yasa getiriliyor. Yani, şimdi, vatandaşımıza, memurumuza diyoruz ki, size bir araba veriyoruz; tekeri yok, motoru yok. Ne işe yarar; eh, binin içine arada bir. Toplugörüşme veriyoruz size; şu anda ücretler veriliyor, şimdi, yüzünüze karşı görüşerek söyleyecekler...

2 nci maddede görüşlerimi ifade etmeye devam edeceğim.

Saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Demircan, teşekkür ediyorum.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum efendim:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun, Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetle-rinin görüldüğü genel, katma ve özel bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda kamu iktisadî teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya özel kanunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanır.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 nci madde hakkında da Fazilet Partisi adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamı, kaldığım yerden devam ettirmek istiyorum.

Bu samimiyetsizlik göstergesinin diğer bir örneğini de dün akşam yaşadık. Bakın, kartel medyasının taleplerini karşılamak için hükümet, tam kadro, burada sabahlara kadar bekledi ve o yasa çıkarıldı. IMF istediği için, Avrupa Birliği istediği için Anayasa değişiklikleri yapıyorsunuz; ama, memurumuzun, milletimizin isteğine dönük talepleri karşılamak için bu şekilde bir ciddî çalışma yapmıyorsunuz.

Şu tasarıyla millete sunduğunuz, bir imitasyon sendika. Yani, şöyle bir meyve tabağı görürsünüz, üzerinde meyveler dizilmiştir; ye; ama, yenmez; çünkü, o sahte bir meyve tabağıdır. Bu yasada da öyle; sendikal hak veriyorsunuz... Ne işe yarayacak, ne yapacak benim memurum bu sendika yasa tasarısıyla; bir işe yarayacak, sadece sendikaya üye olacak, aidat ödeyecek ve belki, bu yasayla, sendika ağalığı gibi bir sistem geliştireceksiniz; ama, gidip bir sözleşme yapamayacak, hak talep edemeyecek, pazarlık yapamayacak; ne işe yarar. Hani, Nasreddin Hocaya atfedilen bir fıkra vardır: Hoca, bir kış günü "bir helva keşfettim, bütün dünyaya yeter" demiş; demişler "ne helvası?" Hoca "vallahi, bakın her taraf bembeyaz, kar helvası; ama, tadını ben de beğenmedim" demiş. Şimdi, gelip söylüyor konuşmacılar; evet, biz, bu yasayı getirelim, bu durumu meşrulaştıralım, yasallaştıralım; ama, bir işe yaramayacak... Sendika değil; böyle bir sendika olmaz. Uluslararası normlarda, standartlarda sendikanın tanımı yapılmıştır, sendikanın ne işe yarayacağı, niçin yarayacağı, nasıl yarayacağı normlarla belirlenmiştir; ama, biz, şimdi, memurlara daha önceden verilmiş olan dernek hakkını, tabelada derneği sendika şeklinde değiştiriyoruz ve size sendika verdik; kardan helva... Ne işe yarayacak; yaşayınca göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, böyle samimiyetsiz bir tavrı, bu Meclisin sergilemesi fevkalade yanlış olur. Meclisin iradesini, milletin isteği istikametinde kullanmak, hepimizin görevidir. Bu irade, bize, milletin meselelerini çözmek için verildi. Bu sendikacılık, uluslararası sözleşmelere uymuyor; bu sendikacılık anlayışı, memur sendikası anlayışı çalışanları memnun etmiyor; onlar, şu anda, sokaklarda, haklarının, gerçek haklarının takipçisi oluyorlar, talepçisi oluyorlar.

Türkiye'de, maalesef, benzer sıkıntılar bütün alanlarda mevcut. Her türlü mefhumun içini boşaltıp, kabuğunu, topluma, sanki gerçekmiş gibi sunma alışkanlığı var. İşte, demokrasimiz de böyle, işte oluşturduğumuz kurumlar da böyle. Bütün bu sakıncalı durumlardan kaçabilmek için, bunları ortadan kaldırabilmek için, önce, samimiyete ihtiyaç var. Derhal, bu yasa tasarısını durduralım; bu yasayı çıkarabilmek için, Anayasanın 53 üncü maddesinde çok hızlı bir şekilde, yapılabilecek değişikliği yapalım. Orada da şuna sığınmayalım: Partilerarası uyum çalışması devam ediyor, Anayasada değişiklikler yapılacak, uyum sağlanacak... Kaç madde; 50 madde. Bu Meclisin 50 maddede uyum sağlaması mümkün değil. İşte orada da ipe un seriliyor. İpe un sermenin hiç anlamı yok. Getirin bu konuyu, anayasa değişikliğini Meclise, çıkaralım o anayasa değişikliğini; bu yasada da gerekli düzenlemeleri yapalım, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda da değişiklikleri yapalım. Sayın Bakan değindi, ömür boyu; yani, 65 yaşa kadar çalışma güvencesi olan bir yasayla toplusözleşme ve grev hakkı vermek, elbette ki sıkıntı doğuracak bir husustur; ama, önce meseleyi kenarından köşesinden tutmayalım, Anayasadaki hakkı burada verelim, düzenlemeyi yapalım, ilgili yasalarda da düzenlemeyi yapalım. Bunun için ille IMF mi dayatsın, ille Derviş yasaları mı getirilsin milletin önüne, Meclisin önüne?.. Niye milletin taleplerini getirmiyorsunuz?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demircan, toparlar mısınız efendim.

AHMET DEMİRCAN (Devamla) - 350 milletvekiliyle bir çoğunluğa sahipsiniz ve muhalefetin de desteğini alabileceğiniz bir yasa gündemde. Gelin, bunu, gerçekte olması gerektiği şekliyle; yani, imitasyon değil, hakiki şekliyle; tekeri olan, motoru olan bir araba şekliyle çıkaralım, çalışanlarımızı, memurlarımızı kandırmayı düşünmeyelim; onlar bu ülkenin yetiştirdiği aydın insanlardır; bu imitasyon yasaya inanmayacaklar, kanmayacaklar ve bunun hesabını da sandıkta ilgililerden soracaklardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin birinci fıkrasının "ve diğer" ibaresinden sonra gelmek üzere "diyanet ve vakıf hizmetleri" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

Sacit Günbey

 

 

 

Van

Erzurum

Diyarbakır

 

 

 

Mahfuz Güler

 

Maliki Ejder Arvas

 

 

 

Bingöl

 

Van

 

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Fethullah Erbaş?..

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Aslan Polat konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Polat, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, tasarının "Kapsam" başlıklı bu maddesine baktığımız zaman, il özel idarelerinden, genel, katma ve özel bütçeli idarelerden, kamu iktisadî teşebbüslerinden bahsediliyor. Biz, önergemizde, buna, vakıflar ile din görevlilerinin de katılmasını istedik. Ayrıca, burada, özel kanunlarla veya özel kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarını da sendika kapsamına alıyorsunuz.

Bakın, burada, yine, bu çıkarılacak kanunda, grev hakkı olmadığı zaman bir iş yapamayacağının en önemli özelliği, yine bu bankalarda da bellidir. Bugün, siz, fona alınan bütün bankaları, bilhassa kamu bankalarını, Emlak Bankası başta olmak üzere, Vakıfbankı, hatta Ziraat Bankası çalışanlarını hükümetiniz işten çıkarmaya başladı ve her gün caddelerde bu bankalardan çıkarılan memurların yürüyüşleri ve onların uğradıkları haksızlıklardan bahsediliyor; ama, bu Sendika Kanunu çıksa da çıkmasa da, grev hakkı olmadığı için, bunların grev yapma özgürlükleri olmadığı için, bu kamu bankalarında çalışıp da işten atılan memurların en ufak bir hakkını koruyamıyorlar ve bu gelecek kanunla da koruyamayacaklar. İşte, bunun için biz diyoruz ki, baştan bir şey yanlış yapılıyor. Yani, bu yanlış yapıldığı zaman... İsteğinize bağlı; siz, hiçbir zaman için, bu "Sendikalar Yasasında biz grev hakkını vermiyoruz" hakkınızın gerekçesi sağlam değildir. Bu Meclisin, Uluslararası Tahkim Yasasını çıkardığı gibi, bu Meclisin DGM'lerde askerî üyelerin çıkarılmasını kabul ettiği gibi, siz isterseniz, grev hakkını da bu maddeye çok rahat bir şekilde yerleştirebilirsiniz. Hatta, yerleştirilmesine de lüzum yok; birçok üniversite profesörünün, Devlet Denetleme Kurulunun verdikleri raporlarda, mevcut Anayasanın dahi, hiçbir zaman grev hakkına mâni olduğuna dair kesin bir hüküm yoktur; sadece yorum vardır, görüşler vardır. Herkes bilir ki, özgürlükler esastır; bir yerde özgürlük veya ceza uygulaması tercihi varsa, her zaman özgürlük esas alınır.

Şimdi, ben, size, tekrar şunu söylüyorum: Getirdiğiniz bu tasarı bu haliyle çıksa bile, Emlakbank başta olmak üzere, banka şubeleri kapatılınca, bankalardan çıkarılacak bu çalışanların hangisinin hakkını koruyabileceksiniz?! Çünkü, grev hakkı olmadığı müddetçe, sendikal özgürlük yok demektir. Bunun, başka misalini vereyim: Doğu Avrupa ülkelerinde, Komünist Bloku ülkelerinde, sendika, eskiden beri, ta 1900'lerden beri vardı, orada işçi sendikaları da vardı; fakat, sırf grev hakkı olmadığı için, bugün, Doğu Blokundaki, mesela Bulgaristan'da, Romanya'daki işçilere bakın, son derece düşük ücretlerle çalıştıkları için... Hatta, şu anda belki onlar için bir avantaj oldu düşük işçilik  ücretleri; Türkiye'deki birçok tekstil firması dahil, bütün dünya orada fabrika kuruyor. Neden; çünkü, 50 dolara, 30 dolara işçi çalışıyor. Yıllardan beri sendikası var, felsefesi sizden daha güçlü sendikaları var; ama, grev hakları olmadığı için, Batı'daki, çağdaş işçilerin aldıkları hakların hiçbirini alamadıkları için, son derece düşük bir işçilik ücretinde kalmışlar.

Sendikacılığın olmazsa olmaz koşulu, grev ve lokavt hakkıdır. İşte, o kadar basit ki; bir Doğu Almanya'daki işçilere bakın, bir Batı Almanya'daki işçilere bakın. Doğu Almanya'da da, yıllardan beri, otuz senedir, kırk senedir sendika hakkı olmuş, Bulgaristan'da da olmuş, Romanya'da da olmuş; ama, sendika hakkı grevle birleşmediği için, işçi, orada, yok pahasına emeğini satmış. Orada, ayda 30 dolar alabiliyorlar; ama, Batı Almanya'ya geçtiğiniz zaman, 1 000 dolara bile çalışan bulamıyorsunuz; çünkü, adamın sendika hakkı var, özgürlük hakkı var, grev hakkı var, hakkını bağırta bağırta alıyor.

Onun için, bu getirdiğiniz tasarıya grev hakkı koymadığınız müddetçe, bu bir sendika hakkı değildir, bu bir dernek bile değildir. Aynen bir dernek gibidir ve siz, bu sendika hakkını çok da dar tutmuşsunuz. Biraz sonra, 5 inci madde üzerinde de konuşacağız, bir sürü çalışanı da işten çıkaracaksınız; bugün mevcut olan bazı sendikaları bile kapatacaksınız, askeriyede çalışanları, savcılıkta çalışan personeli, sivil personeli de çıkaracaksınız. Mesela, Büyük Millet Meclisinde, Cumhurbaşkanlığında çalışan bütün memurları, Genel Sekreterliğe bağlı bütün memurları da sendika hakkından mahrum edeceksiniz! Bunlar olmaz ki!.. Adam orada odacı, adam orada düz bir memur, daktilo memuru; onun da grev hakkını kaldırıyorsunuz, grevi bırakın -grev yok zaten- sendika hakkını kaldırıyorsunuz.

Bu tasarı, kendinizin bile inanmadığı bir konuyu, sırf "yaptık" demek için getirdiğiniz bir tasarıdır.

Ha, buradan, memurlara istediğiniz kadar da maaş farkı çıkmayacaktır. Sizin, batık bankalara vermiş olduğunuz paranın onda 1'i bile, bu memurdan alınacak para da değildir.

Onun için, biz diyoruz ki, hem sendikalara grev hakkı tanımıyorsunuz hem de haklarını kısıtlıyorsunuz. Yani, o yok bu yok, o yok bu yok... Biz diyoruz ki, hiç olmazsa bu haklar biraz artırılsın.

Sayın Başkan, hiç konuşmayın; bankalara 45 kat trilyon lirayı siz verdiniz, siz; ama, buna mukabil, bir tane memura para vermek istemiyorsunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve oylamayı elektronik cihazla yapacağım...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Efendim, önergemize Komisyonun ve Hükümetin katılıp katılmadığını sormadınız.

BAŞKAN - Aman efendim!.. Nasıl söz verdim?.. İstirham ederim... 48 saattir önerge şampiyonusunuz... İstirham ederim... Yoksa, Sayın Polat'a nasıl söz verecektim?!

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Doğru efendim; özür dilerim.

BAŞKAN - Oylama için 2 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.18


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.31

BAŞKAN : Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 114 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

14. - Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Tansu Çiller ve 3 Arkadaşının, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/418, 2/87) (S. Sayısı: 683) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Fethullah Erbaş ve arkadaşlarının önergesinin oylaması sırasında karar yetersayısının aranılması istenilmişti; karar yetersayısı bulunamadığı için ara vermiştik.

Oylamayı tekrarlayacağım ve yine elektronik cihazla tekrarlayacağım.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı, maalesef, bulunamadığından, görüşmelere daha fazla devam etmenin imkânsızlığını ifade ediyorum.

Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 12 Haziran 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 18.34

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.