DÖNEM : 21 CİLT : 64 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 105 inci
Birleşim 17 . 5 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – YOKLAMALAR IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Muğisuddin’in, Avrupa Birliğine
üyelik sürecinde Türkiye’yle ilgili gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı 2. – İstanbul Milletvekili İ. Sühan Özkan’ın, Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununun uygulanmasında karşılaşılan sorunlara ilişkin
gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün cevabı 3. – Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz’ün, Ulu Önder Atatürk’ün 19 Mayıs
1919’da Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere Anadolu’ya adım atışının 82
nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu’nun cevabı B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp’in (6/1342) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/370) C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 20 arkadaşının, bor madenleri
konusunda bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/198) V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven’in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı :527) 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı
: 433) 3. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan’ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı :592) 4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının SosyalGüvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :666) 5. – Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı :675) 6. – Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı :676) 7. – Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları
Raporları (1/393) (S. Sayısı :89) 8. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı :669) VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/3995) 2. – Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, Maliye Bakanlığının ek bina
inşaatına ve diğer hizmet binalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Sümer Oral’ın cevabı (7/4022) 3. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş’ın, Ziraat Bankasının nakit
açığına ve borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş’in cevabı
(7/4024) 4. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, GAP, Manavgat Irmağı ve
Mudurnu Tavukçuluğu satın almak isteyen yabancı firmalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/4067) 5. – Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, Devlet Bakanı Kemal Derviş’in
ABD vatandaşı olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Sadettin Tantan’ın cevabı (7/4106) 6. – Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, kriz öncesi Merkez Bankasından
döviz alan özel ve tüzel kişilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Kemal Derviş’in cevabı (7/4107) 7. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, IMF ile yapılan anlaşmalara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş’in cevabı (7/4108) 8. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu’nun çiftçi borçlarının
dağılımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş’in cevabı (7/4113) 9. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, kamu bankalarının görev
zararlarına ve Merkez Bankasından döviz alan bankalara ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Kemal Derviş’in cevabı (7/4124) 10. – Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, gübre sıkıntısına ve ithaline
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı
(7/4126) 11. – Manisa Milletvekili Rıza
Akçalı’nın, Merkez Bankasının 19-21 Şubat tarihlerindeki döviz satışlarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş’in cevabı (7/4138) 12. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, bakanlıkta çalışan danışman ve
başdanışmanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın cevabı
(7/4161) 13. – Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’un, bakanlığın Adıyaman
İlindeki çalışmalarına ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun yazılı
cevabı (7/4148) 14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Turizm Hizmet Bölge ve Meslek
Birlikleriyle ilgili bir kanun tasarısı hazırlanıp hazırlanmadığına ilişkin
sorusu ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı (7/4222) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı. Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız, çiftçi kredi borçlarının
faizlerine, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz, Manisa Milletvekili Cihan Yazar, 14 Mayıs Dünya Eczacılar Gününe, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Ukrayna
Delegasyonundan 5 kişilik bir heyetin Türkiye’ye davetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. TBMM Başkanının, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duması Başkanının
davetine, beraberinde 5 milletvekilinden oluşan bir Parlamento heyetiyle, TBMMDışişleri Komisyonu Başkanının, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Millet
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının davetine, beraberinde Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle, İcabetlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri ile, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkındaki
(9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin “Özel Gündemde
Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve soruşturma açılıp açılmaması
hususundaki görüşmelerin, 22.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi, Kabul edildi. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmında bulunan : TBMMİçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/ 449) (S. Sayısı :527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/53) (S. Sayısı :433), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye İlişkin (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı :592), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :666) Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Türkiye İş Kurumu (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675), Hayvanları Koruma (1/393) (S. Sayısı :89), Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından; Ertelendi; İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının (1/849) (S. Sayısı : 667), yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu, Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle bir açıklamada bulundu. 17 Mayıs 2001 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.47’de son verildi. Mehmet Vecdi
Gönül Başkanvekili
Melda Bayer Ankara Kâtip Üye II. – GELEN KÂĞITLAR No. :144 17.5.2001
PERŞEMBE Sözlü Soru
Önergeleri 1. – Ankara Milletvekili Melda Bayer’in, Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanlığınca kullanılan şehir amblemine ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1500) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2001) 2. – İzmir Milletvekili Mehmet Özcan’ın, İzmir Atatürk
Eğitim Hastanesi ile ilgili basında çıkan habere ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1501) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2001) 3. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, define
aramalarına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/1502) (Başkanlığa
geliş tarihi : 16.5.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay’da
meydana gelen sel felaketinden doğan zararlara ve alınacak önlemlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4297) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2001) 2. –Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, işkencenin
önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4298) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2001) 3. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların borçlarıyla ilgili düzenlemeye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4299) (Başkanlığa geliş tarihi :
16.5.2001) Meclis
Araştırması Önergesi 1. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 20
arkadaşının, bor madenleri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması Açılmasına ilişkin önergesi
(10/198) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 14.00 17 Mayıs 2001
Perşembe BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER
: Melda BAYER (Ankara), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci
Birleşimini açıyorum ve hepinize en iyi dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum. III. –
YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla
yoklama yapacağız. Yoklama için 5 dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısına
ulaşılamamıştır; birleşime, 14.30'a kadar ara veriyorum. Kapanma Saati
: 14.07 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
14.30 BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER
: Melda BAYER (Ankara), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III. –
YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatırlanacağı üzere,
Birinci Oturumda, elektronik cihazla yaptığımız toplantı yetersayısı varlığını
araştıran yoklamada, Tüzüğümüzün aradığı sayıya ulaşılamamıştı. Şimdi, yoklamayı tekrar edeceğiz. Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden evvel, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, Avrupa Birliği süreci içinde
Türkiye'yle ilgili önemli gelişmeler hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili
Sayın Oya Akgönenç'e aittir. Buyurun Sayın Akgönenç. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili Oya Akgönenç
Muğisuddin’in, Avrupa Birliğine üyelik sürecinde Türkiye’yle ilgili gelişmelere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün, burada, sizlerle bazı gözlemlerimi paylaşmak üzere bulunuyorum;
hepinizi, şahsım ve Partim adına saygıyla selamlarım. Sözlerime başlamadan, milletimize, şehitlerimize ve
Silahlı Kuvvetlere başsağlığı dilerim. Bunları söyledikten sonra, ilk sözüm pek de iç açıcı
olmayacaktır. Türkiye'yi zor günler beklemektedir. Burada, herhangi bir kimse
veya grupta hata bulmak üzere değil, ama, oldukça tehlikeli gördüğüm bazı
gelişmelere dikkatinizi çekmek, bazı soruları dile getirmek ve belki de bazı
tedbirlerin alınması konusunda Meclisin harekete geçmesini talep etmek üzere
bulunuyorum. Konularımı 5 kategori içinde toplamaya çalışacağım. 1. Avrupa devletlerinde, Türkiye'ye karşı oluşan
kanaat: Türkiye'deki olaylar son derece yakından takip edilmektedir. Medyada
çıkan tüm haberler incelenmekte, hatta hatta medyanın bastırdığı konular bile
dikkatle incelenerek, ayrı bir yorum yapılmaktadır. Türkiye'deki yolsuzluklar,
banka hortumlamaları, Enerji Bakanlığı olayları dikkatle izlenmekte ve
Türkiye'nin tam bir darboğazda olduğu kanaati gittikçe kuvvetlenmektedir,
açıkça dile getirilmektedir. Bakın, burası çok enteresandır; Türklerin, devlet
ve milletten çok, kendilerini düşündükleri ve böylece bu ekonomik krize,
aslında, temelli bir çözüm getirmeyi pek çok kişinin de pek istemediği gibi bir
intiba, dışarıda kabul görmeye başlamıştır. Bu dönemin çok sıkıntılı bir dönem
olduğu, âdeta Türkiye'nin dizleri üstüne çöktüğü ve Türklerden ne taviz
alınırsa şimdi alınacağı kanaati sık sık dile getirilmektedir. 2. Türkiye ilişkilerinde menfaat ve tehdidin yeri:
Açıkça dillendirilen bazı hususlar, oldukça haysiyet kırıcı ve düşündürücüdür.
Mesela, geçen hafta Perşembe günü, İngiltere'de Oxford Üniversitesinde yapılan
"AB Süreci İçinde Türkiye ve İnsan Hakları Sorunları" adlı bir
panelde davetliydim, aynı zamanda yöneticiydim. Orada, Türkiye'nin, bir çıkarı
olmadan hiçbir reformu içeride gerçekleştirmediği; ancak, bir menfaat için veya
ciddî bir tehdit altında bunu yaptığını London Schooll Of Economics
profesörlerinden birisi dile getirmiş ve sonra da tarihler vererek -şimdi aynen
kote ediyorum- "işte, Çiller döneminde şu oldu, Yılmaz döneminde bu oldu,
şimdi Avrupa Birliği namzetliği konusu var ortada¸o halde, bunlar bu
menfaatları elde etmek için göstermelik çalışmalar yapıyorlar, kalıcı olaylar
yok" demiştir. YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Siz cevap verdiniz mi? OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - Kısacası, Türklerin
kendi iradeleriyle hak ve hukuklarını düzeltemeyecekleri dile getirilmeye
başlanmıştır. Ben, bunu, çok onur kırıcı ve aynı zamanda çok tehlikeli bir
gelişim olarak görüyorum. Tabiî, arkadaşım sorusunda haklı; ben, orada gerekli
cevapları verdim. Şimdi, biz, bütün basına, bu Oxford konferansını
bildirdiğimiz halde, basın bundan katiyen bahsetmemiştir ve buna karşı, bunun
kâfi derece magazin olmadığı dile getirilmiştir. Bunun kararını size
bırakıyorum. Sayın Başkanım, hemen şunu söylemeliyim ki, 3 üncü
noktadayım, konuşmam 5 noktadan ibaret; takdiri sizlere bırakıyorum. 3. Kıbrıs olaylarının insan haklarına bağlanması: Bu
gelişmelerle ilintili olarak, son derece tehlikeli diğer bir gelişme de
mevcuttur. Kıbrıs konusunu, uluslararası anlaşmalarla kolay kolay
bozamayacaklarını anlayan Rumlar ve Yunanlılar, İnsan Hakları Mahkemesine
giderek, 1974 operasyonunu, bir insan hakları ihlali olarak iddia etmiş ve bunu
da kazanmışlardır. Arkadaşlar, Mahkemenin 11 kişiden oluşan hâkimlerinden
10 tanesi "Türkiye haksızdır" demiştir. Bilindiği gibi, Kıbrıs'ta,
1960'tan bu yana Türklere karşı sistemli bir katliam yapılmaktayken, 1974'te
durum bir soykırımına dönmüştür. Halbuki, çeyrek asır sonra, katliamı yapanlar
değil de, bu katliamı durduranlar ve oradaki Türkleri kurtaranlar suçlu ilan
edilmiştir. Bu, tahminlerin üzerinde vahim bir durumdur. 4. Sözde Ermeni soykırım iddialarının sonuçları: Ermeni
diasporasının iddiaları ciddî boyutlara ulaşmıştır. Tek tek Avrupa
devletlerini, tek tek Amerika eyaletlerini ikna ederek aynı kararı
aldırtmışlardır; yani, olayı ispatlamamışlar, sadece ikna yoluyla karar
aldırtmışlardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, tamamlayınız efendim. OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - Biz, hâlâ
konuşmaktayız. Şu anda şunu soruyorum: Ne Ermenilere karşı ne bu kararı alan
devletlere karşı herhangi bir reaksiyonumuz var mı? Suskunluğumuz, Avrupa'da
hiç kimseye, haklılığımız ve büyüklüğümüz intibaını vermemektedir; tam aksine,
bizim, suçlu olduğumuz için ve hiçbir şey söyleyecek yüzümüz olmadığı için bir
şey yapmadığımız intibaı uyanmaktadır. Son günlerde, Orly Havameydanındaki
katliamı gerçekleştiren Ermeni, serbest bırakılmıştır. Olaylar, bundan sonra
bizim üzerimize doğru gelecektir; Türkiye'den tazminat isteme ve ödettirmeye
kadar götürülecektir. Bu, çok tehlikeli bir gelişimdir ve diğer pek çok olayın
yolunu açmaktadır. Türkiye zaten malî ve ekonomik bir kıskaç içindeyken, Rumlar
ve Ermeniler, bir de hukuk kıskacına almaktadırlar. Sonuncu madde; Avrupa Güvenlik Kimliği ve Türkiye
sorunu: En çetrefilli gelişimlerden birisi de son günlerde yaşanmaktadır. Sayın
Dışişleri Bakanı ve Sayın Savunma Bakanı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - Rica etsem... BAŞKAN - Evet, tamamlamanız için mikrofonu açıyorum;
ama, lütfen tamamlayınız. OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Devamla) - ...şu anda
Avrupa'da bunun mücadelesini vermektedirler. Konu şudur: Yapılanmakta olan
Avrupa, şimdi, güvenliğini sağlamak üzere bir ordu kurmaya çalışmaktadır. Bu
orduda, kendisini defaten Avrupa operasyonlarında ispatlamış olan Türkiye'ye
yer yoktur. Yer vardır; ama, ancak sonradan ve Avrupa istediği zaman; yani,
NATO'yu davet ederse; yani, kısacası, lejyoner asker olarak kullanılmak üzere.
Türkiye, buna karşı çıkmaktadır haklı olarak ve NATO içindeki veto hakkını
kullanacağını ifade etmektedir. Bu durum, Avrupa devletlerinin hiç hoşuna
gitmemektedir. Birkaç gün önce, Fransa ve Almanya "Türkiye'nin, bu tutumu
sürdürürse, AB namzetliği tehlikeye girebilir" diyecek kadar işi ileri
götürmüşlerdir. Sorulacak sorular şunlardır arkadaşlar: Avrupa Birliği, neden
Türkiye'yi istemiyor; kurulan ordu, hangi tehlikeye karşı ve hangi ülkelere
karşı hazırlanmaktadır; bu durum, ileride Türkiye'yi nasıl etkileyecektir;
ileride olabilecek bir enerji veya su krizinde ilişkisi olabilir mi? Bu 5 noktada topladığım gelişmeler, son çalışmalarım
sırasında dikkatimi çekenlerdir. Bu durumda, Türkiye, aciz bir görünüm arz
etmeye başlamıştır. Bunun etkisi, derhal, en yakın komşularımızda görülmeye
başlanmıştır. Bir olayı anlatmak istiyorum: Son Avrupa Konseyinde,
Azerbaycan ve Ermenistan'ın konseye alınışında Türkler her ikisine de yardım
etmişlerdir. Sonradan yapılan merasimde, Azerîlerin verdiği resepsiyonda,
Kıbrıs, yani Kuzey Kıbrıs davet edilmemiştir, bizim bütün ısrarlarımız ve
uyarılarımıza rağmen; yani, bazı Avrupa devletlerini memnun etmemek korkusuyla.
Bu gidişatları ben son derece tehlikeli buluyorum. Değerli arkadaşlarım, bu Yüce Meclisin gururlu üyeleri
olarak artık gerçekleri görüp, silkinip, toparlanmamızın zamanı gelmiştir
diyorum. Yoksa, bir gün yine birisi "yok mu kurtaracak bu bahtı kara
mâderini" diyerek şiir yazacaktır. Bu düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP,
MHP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgönenç. Sayın Dışişleri Bakanımız cevap verecekler. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika efendim. DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarken, Sayın Akgönenç'in
getirdiği konular için de kendisine teşekkür etmekteyim. Aynı sıra içinde
değil, ama, her beş noktadaki düşüncemi sunacağım. Sözde Ermeni iddiaları, Türkiye'ye karşı bir kışkırtma,
bir demagoji ve adaletsizlik ortamında karşımıza çıkmaktadır; maalesef
doğrudur. Buna karşı bir reaksiyon gösterilmediği, bir şey yapılmadığı ise,
doğru değildir. Buna karşı devletin bütün ilgili bakanlıkları, bütün ilgili
birimleri ve onların arasında Dışişleri Bakanlığı, her türlü çabayı
göstermektedir, her türlü çalışmayı yapmaktadır. Ancak, ben bir kez daha
söylemiştim, anlamak istemeyene siz ne kadar anlatırsanız anlatın, bir noktaya,
bir ölçüye kadar etkiniz olabilmektedir; çünkü, konu siyasîdir; konu, haklıyı
haksızı ayırt etmek, Türklerin söylediği doğru mu değil mi, arşivlerdeki
bilgiler tamam mı eksik mi konusu değildir; siyaseten Türkiye'ye karşı
kullanılan bir silahtır bu konu ve bu silaha karşı, Türkiye olarak, mümkün olan
her şey yapılmaktadır. Tabiî, şunu da söylemekteyiz: Kimse ham hayale
kapılmasın; bu tarz saçmalıklardan, zırvalardan ötürü de Türkiye'nin ziyan
görmesi, Türkiye'nin bunlara taviz vermesi söz konusu değildir, olmamıştır,
olmayacaktır. (DSP sıralarından alkışlar) Kıbrıs konusu, hepimizin çok iyi bildiği bir konudur.
Kıbrıs konusunda, ben, bütün konuşmalarımda ve bu arada yabancı muhataplarımla
olan bütün konuşmalarımda şunun altını çizmekteyim: Kıbrıs konusunda, her iki
milletin, her iki devletin kabul edeceği ortak bir çözümün bulunması için,
Türkiye olarak ve bizim Bakanlığımız, hatta şahsen ben, elimizden gelen her
türlü gayreti göstermekteyiz. Bizim istediğimiz, bizim talebimiz, her iki
tarafın kabul edeceği bir konfederasyon çözümüdür. Mantık düzeyinde buna itiraz
edilememektedir; çünkü, çok mantıklı bir tezdir bizimki. Buna karşılık, Rum
kesiminin inadı yüzünden mesafe alınmamıştır, alınamamaktadır; ama, bunun
mücadelesi devam etmektedir. Peki, bu olmadı -bunu da kendilerine söylemekteyim- iki
tarafın da uzlaşacağı bir çözüm, Türkiye'nin bütün çabasına, gayretine rağmen,
oluşmadı ve hakikaten bunlar, o çok yanlış, hukukdışı çizgiyi devam ettirdiler;
Avrupa Birliği, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini, sanki bütün Ada'nın temsilcisiymiş
gibi, kendisine üye olarak aldı; o zaman ne olur; o zaman benim tek tek bütün
muhataplarıma sözüm şöyle olmaktadır: Öyle bir yanlışın yapılmasına, Türkiye'de
bizim hükümetimizin seyirci kalmayacağı gibi, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti seyirci kalmaz, seyirci olmaz; öyle bir durumda, Türkiyemizin menfaatı
neyse, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin menfaatı neyse, biz, bunu yaparız.
"Peki, ne yaparsınız" diye sorduklarında, biz "yapacağımızın
ölçüsü yoktur" cevabını vermekteyiz ve bunu konuşurken -iyi oldu, vesile
oldu- inşallah, böyle bir tercih karşısında kalmayız; kalmamız halinde,
tercihimizin ne olacağı bugünden bellidir ve bu tercihimizin kolay bir tercih
olmadığı; birçok ülkeye, Kıbrıs'ın her iki milletine, Türkiye'ye çeşitli
zorluklar getireceği de açıktır; biz, bunu biliyoruz, bunu hesaba almaktayız;
ama, Türkiyemizin tutumu budur ve bizim yapacağımıza bir limit koymamaktayız
diye bunu da kendilerine söylemekteyiz. Yani, Türkiye, Kıbrıs konusunda ortak
bir çözümün, uzlaşıcı bir çözümün bulunması için her türlü gayreti
göstermektedir ve gösterecektir; ama, bu çözüm bulunmazsa "ne yapayım,
kaderim böyleymiş" diyecek bir Türkiye,
bugün yoktur, yarın olmayacaktır; Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin menfaatı, her hal ve her şart altında, sonuna kadar
korunacaktır. (DSP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, Avrupa Birliğinde oluşan kanaat; Türkiye
Cumhuriyeti darboğazda, Türkler diz çökmüş durumda, taviz almanın zamanıdır...
Sayın milletvekiline teşekkür ediyorum.
Hakikaten, bu tarz yanlış düşünceleri akıllarından geçirenler, bizim,
hükümet olarak, bakan olarak muhataplarımızda yoksa bile, bazı çevrelerde
olabilir; bunu konuşmamızda fayda vardır. Şunu, bir defa, herkes iyi bilsin -dışımıza dönük
konuşuyorum- dışımızdaki herkes çok iyi bilsin: Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye
Cumhuriyeti hükümeti, Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanlığı, hiçbir
şekilde, Türkiye'nin bazı ekonomik borçlanmalarına... Ben, buna, büyük bir
katkı, Türkiye'ye dönük büyük bir lütuf diye de bakmıyorum; nihayet, bir borç
almaktayız. Türkiye'ye borç vermiş olmalarından ötürü, bazıları, Türkiye'nin
dış siyasetinde, siyasetinde en küçük bir değişim bekleme hatasına
düşmemelidir; çünkü, bizim, Türkiyemizin siyaseti, ancak Meclisimizin
iradesiyle, ancak hükümetimizin kararıyla ve ancak milletimizin onayıyla
değişir; yoksa, bizde öyle bir değişiklik falan olmaz. (DSP sıralarından alkışlar) Şunu da izninizle ekleyeyim -kimseye haksızlık yapmak
istemem- bugüne kadar, bu ekonomik yardım konusunda, katkı konusunda, borç
konusunda, adı geçen ülkeler, Amerika olsun, Almanya olsun, Avrupa Birliği
olsun, hiçbirinden, ima yoluyla dahi böyle bir şey gelmemiştir; yani, bizim
bakanlığımıza gelmemiştir, hükümetimize gelmemiştir. Dolayısıyla, ben bunu
söylerken, bize baskı yaptılar da, biz de büyük bir mertlikle göğsümüzü gerdik
ve onların baskısını püskürttük diye anlatmıyorum, böyle bir baskı da
gelmemiştir. Çıkarı olmadan, tehdit altında ancak reform yapar,
kendi iradesiyle yapmaz... Bu da bazılarının aklından geçiyor olabilir -yine
teşekkür ediyorum; vesile oldu, konuşuyoruz- ama, bu da doğru değildir. Doğru
olmadığının o kadar çok örneği var ki; en azından, işte sizler buradasınız,
Meclisimiz... Bizim yakın tarihimizdeki en önemli siyasî reformları,
Türkiye'nin en önemli siyasî reformlarını, 1999 Nisan ayından sonra, mayıs,
haziran, temmuz, ağustos yahut eylül aylarında bu Meclis yaptı. Peki, kimin
baskısı vardı, kimin baskısı altında biz bunu yaptık; Avrupa Birliği mi vardı,
bir başkası mı vardı; hayır. Türkiyemiz için doğru olan neyse, Meclis olarak
bir araya geldik ve hepimizin katılımıyla, bütün partilerimizin katkılarıyla,
gerçekten çok önemli adımlar attık ve biz bunu bir başkası için yapmadık ve
bugün de bazı reformları düşünmekteysek; ki, inşallah gerçekleştireceğiz...
Çünkü, Türkiyemizin, demokratikleşme sürecinde, çok ayrı, farklı nedenlerle
-ona girmeyeyim, zamanımı iyi kullanmak açısından- birçok tarihsel nedenle,
geciktiği bazı noktalar mevcuttur bence, yani vardır; ama, biz bunları
tamamlamaktayız ve daha da tamamlayacağımız, yapacağımız işler vardır; fakat,
bunların hiçbirini, Avrupa Birliği düşündü, bize söyledi, Amerika uzaktan
işaret verdi diye yapmadık ve yapmayız. Bunları, zaten, bütün partilerimiz,
biz, yirmi yıldan, yirmibeş yıldan beri konuşmaktayız. Ben hatırlıyorum, bugün
gündemimizde olan konularda, birçok yazar gibi, benim de yazdığım, neredeyse
yüzlerce makalem mevcuttur. Biz bunları niye yaptık, Avrupa Birliğinin hoşuna
gitmek için mi yaptık; hayır... Biz bunları kendimiz yaptık, kendi halkımız
için yaptık, kendi çocuklarımız için yaptık ve biliyoruz ki, bugün, kendi
irademizle, kendi toplumumuzu daha ileri götürmek için bazı değişiklikleri
yapacağız ve bunu da mutlulukla görmekteyim, iktidarımız istedi, iktidar ortaklarından
falanca partimiz istedi diye, muhalefet istedi diye değil, bugüne kadar Meclise
gelen ve siyasî ilerleme, siyasî yenileşme anlamı taşıyan bütün tasarılar,
bütün teklifler elbirliğiyle gerçekleşti ve bu da bizim gururumuzdur. Hiçbir
zaman, biz, başkaları istedi diye yapmadık. Başkaları iyi şeyler de isteyebilir,
bunu dikkate alırız, elbette onların sözüne de kulak veririz; ama, biz ne
yapıyorsak, kendimiz için yapıyoruz. Bir başka konu, Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği...
Olayı şöyle anlatabilirim: Avrupa Birliği, kendi başına bir askerî güç
oluşturuyor, Avrupa Birliği oluşturuyor bunu; yani, bunda Türkiye olarak biz
yokuz. Bizim olmadığımız gibi, Avrupa Birliğine aday başka ülkeler de yok.
Avrupa Birliğinin kendi üyeleri, bizim olmadığımız, Çek Cumhuriyetinin
olmadığı, Polonya'nın olmadığı, Amerika Birleşik Devletlerinin ve Kanada'nın
olmadığı bir askerî güç oluşturuyor ve bu askerî gücü oluştururken NATO'ya
dönüp diyor ki: "Ben, oluşturacağım bu askerî gücün, NATO'nun askerî
imkânına ve daha önemlisi -asıl tartışılan- NATO'nun planlama yeteneğine
sınırsız şekilde erişime sahip olmasını istiyorum." Yani, NATO'ya diyor
ki: "Ben, istediğim vakit, NATO'nun planlama imkânlarından
faydalanmalıyım." Talep bu. Bu konu ilk olarak ciddî şekilde gündeme
geldiğinde, 1998'de Washington'daki NATO zirvesinde Türkiye olarak büyük
mücadele verdik; yani, belki, şu son dört senedeki en zorlu müzakeremiz oydu.
Bütün bu NATO ülkeleri, o yeni katılanlar dahil, bir taraftaydı; ben
karşılarındaydım. Kıran kırana mücadele oldu, münakaşa oldu ve sonuçta bizim
istediğimiz şekilde Washington'da karar çıktı. Biz bu kararı da aldık; ama,
Avrupa Birliği, NATO'nun bu kararına rağmen, NATO imkânlarından sınırsız bir
şekilde faydalanma talebini gündemde tutuyor. İşin NATO cephesine geçiyorum: Bugünkü tartışma, Avrupa
Birliği ile Türkiye, Avrupa Birliği ile NATO arasında değil, NATO'nun kendi
ortakları arasında bir tartışma, bir mücadele, bir münakaşa ve biz diyoruz ki;
NATO, eğer bu imkânı tanıyacaksa Avrupa Birliğine, o zaman, Türkiye gibi Avrupa
Birliği üyesi olmayan NATO üyelerinin hakkını korumak zorundadır. NATO, aslında
kendi hakkını koruyor, benim hakkımdan ziyade; ama, bunun bilincine varmalıdır
ve bizim hakkımızı korumak zorundadır. Biz, bazılarının söylediği gibi, veto
etmiyoruz, veto kullanmıyoruz; engel olmak, engel çıkarmak konumunda da değiliz
Türkiye olarak; ama, diyoruz ki Avrupa Birliğine; siz, kendi askerî birliğinizi
kuracaksınız. Bu, bir yerde sizin bileceğiniz iştir. Ben, orada üye değilim,
üye devlet değilim; ama, eğer, siz, bizim imkânımızı almak istiyorsanız, o
takdirde, makul bir çerçevede, Türkiye ve Türkiye konumundaki ülkelerin
ihtiyacını karşılamak durumundasınız; bizim katılmamızı birçok önemli noktada,
ama öncelikle bizi ilgilendiren konularda, coğrafyalarda sadece bizim
görüşümüzü almak değil, bizim katılımımızı güvence altında tutmak, almak
zorundasınız; aksi halde, biz, buna "evet" demeyiz ve nitekim
"evet" demedik. Kavga mı; hayır, müzakere ediyoruz, konuşuyoruz. Bu,
tabiî, askerî boyutu çok önemli olan, hatta önde olan bir konu. Millî Savunma
Bakanımızla, Bakanlığımızla, Genelkurmay Başkanlığımızla birlikte çalışıyoruz
ve biz, Türkiye'nin gerilemeyeceği çizgide durmaktayız. Müzakeredir bu, devam
ediyor. Umarız, makul bir noktaya gelir ve o makul noktada bu işi uzlaşmayla
noktalarız. Şimdi, Türkiye, Avrupa, Avrupa Birliği -kısaca ona da
değineyim, birkaç dakikam kaldı- o kadar da fena gitmiyor. Ben, sözümü hep
ihtiyatlı kullanırım. Fena gitmiyoruz; yani, Avrupa Birliği ile ilişkilerde
belli bir gelişme var. Olayın daha güzel tarafı, bence, artık, top bizim
elimizde; yani, Türkiye olarak biz, Türkiye olarak Meclisimiz, Avrupa Birliğine
daha kısa sürede katılmayı düşünüyorsa, ona göre top bizim elimizde; yok, eğer
onu düşünmüyorsa, daha ileri, çok uzun vadeye bırakmayı düşünüyorsa, yine top
bizim elimizde. Gelişme var dedim. En son, iki gün önce genişlemeden
sorumlu komisyon üyesiyle bir görüşmemiz oldu ve Türkiye'nin uzun zamandır
ısrar ettiği malî konulardan ikisi çözüme kavuştu. Her ikisi de çözüm
bulduğumuz çok önemli konular; ancak, şunu söyleyeyim: Bunlar çözülmüş olmasına
rağmen, malî konularda, bize göre, daha henüz yeterli değil, Avrupa Birliğinin
yaklaşımı yeterli değil. En son elde ettiğimiz ise önemlidir. Belki bu kürsüden
bahsetmiştim, 450 milyon Euro'luk -yaklaşık 450 milyon dolar diyebiliriz- Özel
Eylem Fonundan, biz, bir kredi istiyorduk, proje kredisi istiyorduk; bu
sağlandı, tamamlandı bunun işlemleri ve Türkiye, şimdi, Avrupa Birliğinden, bu
450 milyon dolarlık krediyi, proje bazında, alabilme konumuna geldi. İkinci ve bence çok önemli olan, baştan beri benim çok
üstünde durduğum, aday ülkelere ayrılmış 8,5 milyar dolar çerçevesinde bir
kaynağı var Avrupa Yatırım Bankasının ve Türkiye, bu kaynak oluştuğunda henüz
aday olmadığından, bugüne kadar bundan faydalanamıyordu. Bu 8,5 milyar dolar,
aday ülkelere sayısal bölüştürmeyle dağıtılmıyor; kimin projesi varsa, bir ülke
gidip, oradan 2 milyar dolarlık da kredi alabiliyor ve Yatırım Bankasının
söylediği, bu kredinin koşulları... Dünyadaki en ucuz kredi bu, Avrupa Yatırım
Bankasının kredisi ve önceki gün tamamlandı işlemler. Türkiye'nin özel sektörü
veyahut devleti, 8,5 milyar dolarlık bir kaynağı, projesini götürüp, kredi alma
imkânını da buldu böylece; yani, fena gitmiyor. "Türkiye âciz
görüntü..." Şimdi, her ülkenin, her milletin, zaman zaman, bazı
alanlarda başının sıkıştığı olmuştur ve Türkiye'nin, bugün, bir ekonomik
sıkışma içinde olduğu da açıktır; ama, bu, hiçbir zaman da, bir acz görüntüsü
değildir, âciz bir ülke görüntüsü değildir. Problemimiz vardır, buna karşılık,
Türkiye'nin fevkalade sağlam bir sanayi altyapısı mevcuttur; Türkiye'nin
fevkalade zengin insan birikimi, insanı mevcuttur ve Türkiye, elbette, bu
sıkıntıyı da aşacaktır. Biraz kısa zamanda olur, biraz daha uzun zamanda olur;
ama, elbette aşacaktır ve bunun da herkes farkındadır. Sonuç olarak "hani yok mu kurtaracak" diye
bir şey söyledi Sayın Akgönenç; aslında, Türkiye olarak bizim kurtarıcı aramaya
ihtiyacımız yoktur. Türkiye'nin kurtarıcısı, Türkiye'nin insanıdır, Türkiye'nin
Büyük Millet Meclisidir, Türkiye'nin halkıdır. (Alkışlar) Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Sayın Dışişleri Bakanımıza teşekkür ediyorum. Gündemdışı ikinci söz, 4422 sayılı Yasanın uygulamaları
hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Sühan Özkan'a aittir. Buyurun Sayın Özkan. Süreniz 5 dakika. 2. – İstanbul Milletvekili İ. Sühan
Özkan’ın, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun uygulanmasında
karşılaşılan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Hikmet
Sami Türk’ün cevabı İ. SÜHAN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
sayın üyeleri; Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu ve bu kanunun
tatbikatı konusunda söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, şahadet mertebesine erişmiş
askerlerimize Cenabı Allah'tan rahmet, geride bıraktıklarına sabırlar ve bütün
ulusumuza başsağlığı diliyorum. Yüksek malumları olduğu üzere, çıkar amaçlı suç
örgütleriyle ilgili kanunun getirdiği en önemli yenilik, usul hukuk alanında
yaptığı istisnaî düzenlemelerdir. İstisnaî araştırma usulleri arasında en
önemlisi, en göze çarpanı, iletişimin dinlenmesi ve tespiti tedbirleridir. Bu
tedbirler, ilgili kanunun 2 ve 3 üncü maddesinde "gizli izleme"
olarak düzenlenmiştir ve bunların, mutlaka, yine, kanunun amir hükümlerine
göre, insan hakları temel normlarına ve anayasal esaslara aykırılık teşkil
etmeden, konularında uzman kolluk kuvvetleri ile savcılık ve hâkimlik unsurları
vasıtasıyla uygulanması gerekir hükmünü amirdir. Bu husus, uygulamada çok
önemli sorunlar doğurmaya aday gözükmektedir. Şimdi, bu kanunun ilgili maddesi o kadar detay
düzenlenmiştir ki, böyle bir dinlemenin ve tespitin yapılabilmesi için, suçun
faili olma veya iştirak veya işlendikten sonra failleriyle her ne surette
olursa olsun, yardım, aracılık veya yataklık etme kuşkusunun mevcudiyeti
aranmaktadır. Yine, devamla, bu kuşkuya ilişkin dinleme ve tespit kararlarının,
mutlaka, kuvvetli belirtilerin varlığı halinde söz konusu olması gerekmektedir.
Yine devamla, başka bir tedbirle failin belirlenmesi, ele geçirilmesi söz
konusuysa, iletişimin dinlenmesine ve tespitine karar verilmemesi
gerekmektedir. Hâkim kararıyla gerçekleşmesi, gecikmede sakınca bulunan
hallerde ise cumhuriyet savcısının yetkisiyle yürütülmesi söz konusudur; ama,
her ne halde bu gibi işlemlerde, 24 saat içerisinde, hâkim kararının
gerekliliği öne sürülmüştür ve hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde,
tedbirin, cumhuriyet savcısı tarafından derhal ortadan kaldırılması
gerekmektedir ve bu uygulamada, dinleme ve tespit kararlarının en çok üç ay
içinde verilebileceği ve bu sürenin en çok iki defa üçer aydan fazla olmamak
üzere uzatılabileceği hususları çok önemlidir. Şimdi, ceza muhakemesine bağlı olarak bu kanunun
tatbikatı açısından kanunun lafzında da sık sık tekrarlanan, şüphe, şüpheli,
kuşku kavramlarının, belirti, emare ve delil kavramlarıyla birlikte
değerlendirilmesinde çok önemli fayda vardır. Aksi vukuunda, kanunla öngörülen
sosyal ve hukukî fayda yanlış tatbikat nedeniyle gerçekleşme imkânı
bulamayacaktır; bugün, karşı karşıya bulunduğumuz tehlike de budur. Ceza muhakemesi, basit başlangıç şüphesiyle
başlamaktadır. Şüphenin varlığı veya yokluğu, kuvvet derecesi, sanığın statüsü
bakımından büyük önem kazanmaktadır. Gerek ceza muhakemesi tatbikatında gerekse
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun tatbikatında şüphe kavramı ve
buna yüklenecek anlam çok önemlidir. Sayın Başkan, bir değerli milletvekilimiz,
dinlenilmiştir; bir eski bakan dinlenilmiştir. Bu konuyla ilgili gösterdiği
hassasiyet için Meclis Başkanlığına ayrıca teşekkür ediyoruz. Bu dinlenilmede,
hangi gerekçeler rol oynamıştır; hangi şüpheden yola çıkılmıştır; teknik
anlamda bu şüpheler, başlangıç şüphesi midir, basit şüphe midir, yeterli şüphe
midir, kuvvetli şüphe midir; yoksa, teknik takip için oluşmuş zorunlu bir
kanaat mi vardır? Bu silsile, mehaz kanunda ve doktrinde, mutlaka, gözetilmesi
gereken bir silsiledir. İsnat işlemi yapılmadan, faile ilişkin araştırma
işlemi, modern hukukta gerçekleştirilemez, yapılamaz. Şimdi, ben, zamanın kısalığını da göz önüne alarak, bu
konuyla ilgili çok ciddî biçimde cevaplandırılması gereken şu hususları, Yüksek
Meclisin ıttılalarına arz ediyorum: Hangi delil, emare ve şüphe aşamalarından sonra ve kim
tarafından bu teknik takip başlatılmıştır? Bu takip, hangi tarih itibariyle başlatılmıştır? Bu takip için ilk dinleme kararı savcılık tarafından
verildiyse, hangi tarihte hâkim onayına sunulmuştur? Bu takip, hangi sürede ve neden sona erdirilmiştir? Kanunun 2 nci maddesi gereği, takibin sona
erdirilmesine ve imhasına ilişkin bir tutanak tanzim edilmiş midir? Sayın Başkan, sayın üyeler; eğer böyle değilse, kanunun
bu emredici hükümlerine aykırı bir dinleme söz konusuysa, Anayasanın, özel
hayatın gizliliği ve korunması, haberleşme hürriyetine dair hükümleri, temel
hakları ihlal edilmiştir ve ortada, bir anayasa suçu vardır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesiyle güvence altına alınan özel yaşam, konut ve haberleşme
özgürlüğüne saygı hakkı ihlal edilmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen tamamlar mısınız efendim. İ. SÜHAN ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Cavit
Kavak'la ilgili dinlemede, hiç olmaması gereken bu uygulamalar, eğer, kasıtlı
değilse, hukukî ehliyet bakımından çok ciddî zaaf belirtisi olan uygulamalar ve
ifadeler söz konusudur. Ceza kovuşturması ciddî bir iştir, hatta, İtalyan ceza
filozofisine göre, insan hayatıyla en yakından ilgili olan hukuk uygulamasıdır.
Çıkar amaçlı suç örgütleriyle ilgili kanunun gerekçesinde de ifade edildiği
gibi, bu istisnaî soruşturma yöntemlerinde, mutlaka, uzmanlaşmış merciler
görevlendirilmelidir. Sayın Başkan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, suçluluğu
sabit oluncaya kadar, masumların teminatıdır. Bu kanun, çok ciddî biçimde
uygulanmalıdır. O zaman, hal böyleyse, eğer ortada bir zaaf yoksa, karşı
karşıya bulunduğumuz durum daha vahimdir. Hiç temenni etmemekle beraber, şu
husus, özellikle bilinmelidir: Bu tip kanunlar, toplumun bekası için çok önemli
yetkilerle donatılan bu kanunlar, bumerang gibidir, atıldığı yerden bir gün
geriye döner ve bu işi de suiistimal eden kişileri, o kanunun suçlusu yapar,
sanığı yapar. Ben, bu duygu ve düşüncelerle, bilimsel yeteneğine
inandığım Sayın Adalet Bakanımızın, konuyla ilgili idarî işlemleri ve kanunun
uygulanmasındaki aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri alacağına inanıyor;
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyor, Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Özkan. Gündemdışı konuşmaya Sayın Adalet Bakanımız cevap
verecekler. Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken dün elim bir kaza
sonucunda kaybettiğimiz şehitlerimizi rahmetle anıyor, kederli ailelerine,
kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine ve büyük Türk Milletine başsağlığı
diliyorum. İstanbul Milletvekili Sayın Sühan Özkan'a, 4422 sayılı
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun uygulanmasında karşılaşılan
bazı sorunlarla ilgili gündemdışı konuşması için teşekkür ederim. Bilindiği üzere, birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizde
de örgütlü suçların yarattığı tehlikelerin giderek arttığı gözlemlenmektedir.
Klasik ceza kovuşturma tedbirleri yerine, özel bazı kovuşturma teknikleri
kullanılmadan bu suçlarla etkili bir biçimde mücadele edilemeyeceği gerçeği
ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelerin ülkemize de yansıması sonucunda, 30.7.1999
tarih ve 4422 Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kabul edilerek,
1.8.1999 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Bu kanun, çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele için
genel hükümlerden farklı olarak bazı istisnaî hükümler getirmiştir. Bunların
başında iletişimin dinlenmesi ve tespitiyle ilgili hükümler gelmektedir. Bu
hükümlerin tam olarak değerlendirilebilmesi için, öncelikle Anayasamızın özel
hayatın gizliliği ve korunmasıyla ilgili hükümleri arasında haberleşme
hürriyeti konusundaki 22 nci maddeyi göz önünde bulundurmakta yarar vardır. Bu
maddeye göre herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği
esastır. Kanunun açıkça gösterdiği hallerde usulüne göre verilmiş hâkim kararı
olmadıkça, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan
merciin emri bulunmadıkça haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. İşte, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun
2 nci maddesindeki iletişimin dinlenmesi ve tespitine ilişkin hükümleri bu
çerçeve içinde değerlendirmek gerekir. 2 nci maddenin birinci fıkrasında, bu
kanunda öngörülen suçları işlemek veya bunlara iştirak yahut işlendikten sonra
faillere, her ne suretle olursa olsun, yardım veya aracılık veya yataklık etme
kuşkusu altında bulunan kimseler hakkında dinleme veya tespit tedbirine
başvurulabilmesine olanak sağlanmaktadır. İletişimin dinlenmesi veya tespiti, sadece telefon
dinlenmesinden ibaret olmayıp, bu tedbirler, faks, bilgisayar gibi kablolu,
kablosuz veya diğer elektromanyetik sistemlerle veya tek yönlü sistemlerle
alınan veya iletilen sinyaller, yazılar, resimler, görüntü veya sesler veya
diğer nitelikteki bilgiler bakımından da söz konusu olabilmektedir. Böylece, 2
nci madde düzenlemesi, iletişimi sağlamak için, çağdaş teknolojinin ortaya
koyduğu bütün araçları ve olanakları kapsayabilecek genişliktedir. Bununla birlikte, iletişime girilerek tespit edilen
hususların ilgisi olmayan üçüncü kişiler tarafından öğrenilmemesi için
mühürlenmesi ve işlemin yetkililerce tutanağa bağlanması öngörülmüştür. 2 nci maddenin ikinci fıkrasında iletişimin
dinlenmesine veya tespitine ilişkin kararların, ancak kuvvetli belirtilerin
varlığı halinde verilebilmesi hükme bağlanmıştır. Bu koşul, bir temel hak ve
özgürlüğe müdahale niteliğindeki bir tedbire ancak gereken durumlarda
başvurulması bakımından önemli bir güvencedir. Öte yandan, 2 nci maddenin üçüncü fıkrasında, iletişimin
dinlenmesine veya tespitine karar verilirken, sözü edilen koşulun yanında,
başka bir tedbirle failin belirlenmesi, ele geçirilmesi veya suç delillerinin
elde edilmesinin mümkün olup olmadığının araştırılması da öngörülmüştür. Bu
araştırma sonucunda dinleme veya tespite başvurmaksızın amaca ulaşılması
olanağı bulunduğu anlaşıldığı takdirde, iletişimin dinlenmesine veya tespitine
karar verilemeyeceği üçüncü fıkrada açıkça belirtilmiştir. Demek ki, failin
belirlenmesi, ele geçirilmesi veya suç delillerinin elde edilmesi bakımından bu
tedbire başvurmaktan başka çare kalmamış olması halinde, Ceza Usulü Hukukunda
"ultima ratio" yani "son çare" olarak adlandırılan bu usule
başvurulacaktır; bu da, temel hak ve hürriyetlerin korunması bakımından çok
önemli bir güvencedir. 2 nci maddenin dördüncü fıkrası, resmî veya özel her
türlü iletişim kuruluşlarının tuttukları iletişimin içeriği dışında kalan
kayıtlar hakkında da sözü edilen hükümlerin uygulanmasına olanak vermektedir.
Bu kayıtlara girilmesi de, ancak, açıklanan koşulların mevcut olması halinde
söz konusu olabilecektir. 2 nci maddenin beşinci fıkrasında, iletişimin
dinlenmesine veya tespitine, cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine, hâkim
tarafından karar verilmesi öngörülmüştür. Bu, 4422 sayılı Kanunla getirilen
istisnaî yetkilerin kullanılmasında amacın dışına çıkılmaması bakımından çok
önemli bir güvencedir. Devlet güvenlik mahkemelerinde bu konudaki kararları
vermeye yedek üye yetkili kılınmıştır; fakat, gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde, örneğin, bu tedbire başvurulmadığında suçla ilgili eser, iz, delil ve
emarelerin kaybolabileceği hallerde, cumhuriyet savcısı da, dinleme veya tespit
konularında yetkilidir; ancak, hâkim kararı olmaksızın yapılan bu gibi
işlemlerin 24 saat içerisinde hâkim kararına bağlanması zorunludur. Sürenin
dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde, alınan tedbir,
cumhuriyet savcısı tarafından, derhal kaldırılır. 2 nci maddenin altıncı fıkrasında öngörülen çok önemli
bir güvence de, dinleme veya tespit kararlarının en çok üç ay için
verilebilmesidir. Hâkimin belirleyeceği bu süre, en çok iki defa, üçer aydan
fazla olmamak üzere uzatılabilir. 2 nci maddenin yedinci fıkrasına göre, iletişimin
dinlenmesi ve tespiti sırasında üç aylık süre henüz sona ermemiş olsa dahi,
4422 sayılı Kanunda öngörülen suçların işlendiğine ilişkin şüphe ortadan
kalkarsa, alınan tedbir, cumhuriyet savcısı tarafından kaldırılır. Bu gibi
hallerde, tedbir uygulaması sonucu elde edilen veriler, cumhuriyet savcısının
denetimi altında, derhal ve engeç on gün içinde yok edilir; durum, bir
tutanakla belirlenir. 2 nci maddenin son fıkrasına göre, cumhuriyet savcısı
veya görevlendireceği kolluk mensubu, iletişim kurum ve kuruluşlarında görevli
veya böyle bir hizmeti vermeye yetkili olanlardan, dinleme ve kayda alınma
işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla, cihazların kurulmasını istediğinde, bu
isteği, derhal yerine getirilir; işlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat
tutanakla saptanır. Bu hüküm, cumhuriyet savcısına veya kolluğa, gerektiğinde
teknik yardım sağlanması amacıyla konulmuştur. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, kanunun 2 nci
maddesi, iletişimin dinlenmesine veya tespitine ilişkin hususları
kapsamaktadır. Ancak, kanunda yer alan diğer tedbirlerden, gizli izleme, kayıt
ve verilerin incelenmesi, gizli görevli kullanılması, hak ve alacaklara ilişkin
tedbirler ile tanığın ve görevlilerin korunması hususundaki bütün işlemlerin
de, kanunun 8 inci maddesi gereğince, 2 nci maddenin tespit ettiği esas ve
usullere uyulmak suretiyle yürütülmesi esastır. Ayrıca, kanunun 10 uncu maddesinde, bu kanun gereğince
yürütülen işlemlerin ve hazırlık soruşturması sırasında alınan kararların gizli
olduğu belirtilmiştir. Gizliliği ihlal edenler hakkında iki yıldan üç yıla
kadar hapis cezası öngörülmüştür. Her yetkide olduğu gibi, 4422 sayılı Kanunun
verdiği yetkinin kullanılmasında da, kanunda belirtilen ölçüler içerisinde
davranılması, hiçbir biçimde bu çerçevenin dışına çıkılmaması gerekir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4422 sayılı
Kanunun uygulanmasıyla ilgili bazı istatistik bilgilerini sunmakta da yarar
görüyorum. Kanunun yürürlüğe girdiği 1.8.1999 tarihinden bu yana, İstanbul
Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca, İstanbul Emniyet
Müdürlüğü ve jandarma tarafından telefon dinlenmesi talebiyle 991 başvuru
yapılmış, bunlardan 963 başvuru mahkemece kabul edilmiş, 25 başvuru
reddedilmiş, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Başsavcılığınca
karar verilen 3 tedbir de mahkemece onaylanmıştır. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığınca 1999 yılında verilen dinleme veya tespit kararı sayısı 102, ret
kararı sayısı 2; 2000 yılında verilen dinleme veya tespit kararı sayısı 421,
ret kararı sayısı 14; 2001 yılında verilen dinleme veya tespit kararı sayısı
197, mahkemece verilen ret kararı sayısı 2, Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen
ret kararı sayısı ise 4 olarak belirlenmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasadışı suç
örgütü mensubu oldukları kuşkusuyla haklarında soruşturma başlatılan bazı
kişilerle ilgili olarak, Jandarma Genel Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından gönderilen 9.11.2000 tarih ve
348416 sayılı yazıya dayanılarak; Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığının 10.11.2000 tarih ve 2000/476 T.Tak. sayılı yazıları ile 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununun 3 üncü maddesi uyarınca, gizli izleme kararı
verilmesi talep edilmiştir. Sözü edilen kişiler arasında İstanbul Milletvekili
Sayın Cavit Kavak'ın da adı bulunmakta idi. Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik
Mahkemesi Yedek Hâkimliğince 10.11.2000 tarih ve 2000/628 D. İş. sayı ile
haklarında soruşturma yürütülen kişilerin her türlü faaliyetlerinin teknik
araçlarla gizli olarak gözetlenmesine ve izlenmesine karar verilmiştir. Bu
karar, telefonların dinlenmesini kapsamamaktadır. Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek
Hâkimliğinin 10.11. 2000 tarihli kararında, bu şahısların uzun süredir takip
edildiği, telefonlarının izlenip, dinlendiği ibaresi yer almakta ise de, bu
ibare sayın milletvekiliyle ilgili olmayıp, tutuklanmış bulunan diğer bir
sanığın telefonlarının dinlenmesi konusunda yedek hâkimlikçe daha önce verilmiş
bulunan kararların uygulanmasına yöneliktir. 10.11.2000 tarihli karar verildiği sırada, Sayın
Kavak'ın milletvekili kimliği bilenemediği için, durum daha sonra soruşturmayı
yapan cumhuriyet savcısına sözlü olarak bildirilmiş, cumhuriyet savcısı
tarafından da yapılan araştırma sonucunda, kararın sayın milletvekili açısından
uygulanmaması yönünde talimat verilmiştir. Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik
Mahkemesi Yedek Hâkimliğince Sayın Kavak'ın telefonlarının dinlenmesine dair
verilmiş bir karar bulunmadığından, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
telefonların da dinlenmesi söz konusu değildir. Ayrıca, Sayın Kavak'ın
milletvekilli kimliği anlaşıldığı andan itibaren, hakkında herhangi bir
soruşturma işlemi yapılmamış, ev veya işyerindeki telefonları da, hâkimlik
kararına dayanılarak hiçbir zaman dinlenilmemiştir. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Adalet Bakanımıza teşekkür ediyorum. Gündemdışı son söz, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı
münasebetiyle söz isteyen Samsun Milletvekili Sayın Yekta Açıkgöz'e aittir. Buyurun Sayın Açıkgöz. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. 3. – Samsun Milletvekili Yekta
Açıkgöz’ün, Ulu Önder Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Ulusal Kurtuluş Savaşını
başlatmak üzere Anadolu’ya adım atışının 82 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun cevabı YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Büyük Kurtarıcı Ulu Önder Atatürk'ün, Ulusal Kurtuluş Savaşını
başlatmak üzere Anadolu'ya adımını attığı 19 Mayıs 1919 tarihinin seksenikinci
yıldönümünde konuşmak üzere gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Dün, Malatya'da hayatını kaybeden askerlerimize
Allah'tan rahmet, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Değerli arkadaşlar, Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs
1919'da İstanbul'da arkadaşlarıyla vedalaşıp ayrılmadan önce, gelecek için
kafasında oluşturduğu düşünceleri şöyle anlatır: "Temel ilke, Türk
Ulusunun onurlu ve saygın bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu, ancak tam bağımsız
olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun, bağımsızlıktan
yoksun bir ulus, uygar toplumlar karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye
gidemez." Değerli milletvekilleri "19 Mayıs 1919; işte benim
doğum günüm" diyen Büyük Önder Atatürk ve arkadaşlarının bize kazandırdığı
bu Yüce Meclisin içinde olmaktan ve halkıma hizmet etmekten büyük gurur
duyuyorum. 19 Mayıs 1919, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
müjdecisidir. Nitekim, dört yıl sonra bu gerçekleşir. Bu eserin korunmasını ve
gelişmesini Türk gençliğine emanet ettiğini şöyle açıklar Ulu Önder:
"Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların
yarattığı uyanıklığın ve sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların
karşılığıdır cumhuriyet; onu Türk gençliğinin koruyuculuğuna bırakıyorum."
Ulu Önder, gençliğin, devrim ve ilkelerine sahip çıkmasını ister. Değerli arkadaşlar, tüm gerici ve karanlık emellerin
engellemelerine rağmen, cumhuriyet ve ilkeleri dimdik ayaktadır ve ayakta
kalmaya devam edecektir. 19 Mayıs 1919, ana toprak Anadolu'da yeni bir destan
yaratan tarihtir; halkın, var olan egemenlik duygusunun harekete geçişidir;
Türk Halkının, ümmet halinden yurttaş haline geçişinin tarihidir. Onun için,
tekrar karanlıklara dönmek bu ulusa yakışmaz. Yine, hepimizin bildiği gibi, Büyük Önder Mustafa Kemal
Paşa, 16 Mayıs 1919'da Samsun'a gitmek üzere, İstanbul'dan Bandırma adlı eski
bir vapurla yola çıktığında, O'nun en yakın arkadaşları Bahriye Nazırı Rauf
Orbay, İsmet İnönü, Fethi Okyar, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Fevzi Paşa,
Cevat Paşa gibi önemli kişiler, Türk bağımsızlık savaşının geleceğini bir gece
önce Şişli'de Ata'nın evinde yapılan bir toplantıda hissetmişlerdi. 17 Mayısta Sinop önlerine gelen Mustafa Kemal, Sinop
Sancak Beyinden, Samsun'a güvenli bir yolun olup olmadığını sorarken, İzmir'in
işgal edildiği ve hükümetin düştüğü haberini alır; bu olay, O'nu çok üzer.
Bandırma Vapuru, Gerze ve Bafra kıyılarını takiben 19 Mayıs 1919 Pazartesi
sabahı, Büyük Kurtarıcıyı taşıyan vapur Samsun'a çıkar. O'nu ilk karşılayan
Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey olmuştur. Savaşlardan yeni çıkmış, yorgun,
umutsuz, çileli bir ulusu yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak üzere, Atatürk'ün
Samsun'dan Anadolu'ya ilk adımını atışı o sabah gerçekleşmiştir. Bugün, Büyük Önderle birlikte Samsun'a çıkanlardan hayatta
hiç biri kalmamıştır. Bunların başlıcaları; Refet Bele, Kâzım Dirik, Mehmet
Arif Ayırıcı, Hüsrev Gerede, Kemal Doğan, İbrahim Tali Öngören, Refik Saydan,
Cevat Abbas Gürer, Mümtaz Tünay, İsmail Hakkı Ede, Ali Şevket Öndersen, Mustafa
Vasfi Susay, Hayati Bey, Abdullah Bey, Arif Hikmet, Muzaffer Erbay, Faik Bey ve
Memduh Beylerdi. Değerli arkadaşlarım, bu ulusal kahramanlarımızın,
başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere, hepsinin, aslına uygun olarak, Bandırma
vapurunda mumya heykelleri mevcut olup, bu bayramda halkın ziyaretine
açılacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız efendim. YEKTA AÇIKGÖZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Konuşmamı, bir ozanımızın kısa bir şiiriyle bitirmek
istiyorum: "Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil, Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil." Değerli arkadaşlarım, 19 Mayıs 1919'un bize armağan
ettiği bu Yüce Meclis, ne bir egemen sınıfın ne çıkarcıların ne de bir zümrenin
Meclisidir. Bu Meclis, Yüce Türk Halkının ve ulusunun Meclisidir; ancak, ona
hizmetkârlık eder. Saygılarımla. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Açıkgöz. Zannediyorum, aynı konuda, Samsun Milletvekili Sayın
Şenel Kapıcı görüşmek istiyorlar. Çok kısa olmak üzere, buyurun efendim. ŞENEL KAPICI (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Önce, Malatya İlimizde meydana gelen dünkü uçak
kazasında, görev şehitlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar
diliyor; ulusumuzun başı sağ olsun diyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de, ulusumuzun
sonsuza dek sürecek olan özgürlüğümüzün güvencesi gençlerimizin Gençlik
Haftasının 82 nci yılını kutluyorum. 19 Mayıs olarak, bu duygular ve düşünceler, kısa bir
zamana sığacak kadar önemsiz değildir; ama, ben, bunları, fazla da zamanınızı
almamak kaydıyla, kısaca şöyle özetlemeye çalışacağım. Sayın milletvekilleri, Birinci Dünya Savaşından sonra
Mondros Mütarekesiyle sınırları daraltılarak, siyasî, mülkî, askerî ve politik
erkleri elinden alınan Osmanlı İmparatorluğu, 1914 yılında, her yanı
zincirlenmiş bir görüntü içerisindeydi. Gerek toplumun aydın kesimlerinde gerek
asker kökenli yurttaşlarda gerekse sivil halkta direnme yönünde hareketlilik ve
isteklilik varsa da, örgütsüz ve düzensiz, ne olduğu ve ne olacağı
kestirilemeyen duyarlılıklar ses getirecek güçte ve yeterlilikte değildi. Korku ve şaşkınlık halkı sindirmişken, Mustafa Kemal ve
birkaç arkadaşı Anadolu'ya geçmeye çalışıyor, geçici bir dönem için Osmanlı
hükümetinin ve padişahın desteği, limanları kontrol altında tutan İngiliz
sömürge güçlerini etkisiz hale getirmek için oldukça önemliydi. Tam da bu
çabalar sırasında Mustafa Kemal'e, Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevi tebliğ
ediliyordu; Mustafa Kemal ve yakın arkadaşlarının beklediği fırsat ve zemin
oluşturulmuştu; o dönem için Karadeniz'in en gelişmiş kenti olan Samsun'a
gidilecekti. Bandırma Vapuruyla zorlu bir yolculuk sonrası Samsun'a
çıkan Mustafa Kemal ve 17 arkadaşı, Anadolu'ya geçişin ilk adımıyla, ulusal
kurtuluş mücadelesini fiilen başlatmış bulunuyordu. Resmî görevi, Anadolu'da
başlayan yer yer ayaklanmaları bastırmak, yerel direnişi kırmak iken, O, bu
kıvılcımları büyük bir ateşe dönüştürmek için örgütlü eylemler başlatılması
yönünde çalışmalara başladı. Bu tutumu, İngiliz hükümetinin gözünden kaçmadı;
İstanbul'a yapılan baskıyla, Mustafa Kemal görevinden uzaklaştırılmak
isteniyor, geriye çağrılıyordu. Onlar, bu kaygıyla hareket ederken, bir avuç
yurtsever, Mustafa Kemal'in yüreğiyle bütünleşen özgürlük ve bağımsızlık hareketi
içerisinde mücadeleye başlamıştı. Amasya Genelgesini Erzurum ve Sıvas
Kongreleri izleyecekti. "Misakımillî sınırları içerisinde vatan bir
bütündür, parçalanamaz" tümcesi, Ulu Önderin, 19 Mayıs 1919'da Samsun
Limanında kutsallaştırdığı Anadolu toprağının bütünlüğü için ne gerekirse
yapılacağının andıyla hayata geçiriliyordu. Sayın milletvekilleri, bu konuyla ilgili şimdi sizlere
göstereceğim resimleri, o günlerin anısı olarak hazırlatan Samsun Valimiz Sayın
Muammer Güler Beyin başarılı çalışmalarını da huzurlarınızda kutluyorum. Şu
anda, Samsun'da, Mustafa Kemal Atatürk ve 17 arkadaşının balmumu heykelleri ve
Samsun'a Bandırma Vapuruyla gelişiyle ilgili Millî Mücadeleyi Tanıtma
Projesinin, büyük bir çevre düzenlemesiyle hazırlıkları sürdürülüyor. Bitiş
aşamasına getirilen projenin, tahminen, 29 Ekim 2001'de Cumhuriyet Bayramı
kutlamalarında açılışı yapılacaktır. İlgili bakanlıklardaki fonlardan da
yeterli desteğin sağlanması tabiî ki gerekmektedir. Sayın milletvekilleri, büyük maddî ve manevî olanaksızlıklar
içerisinde, yalnızca halkının bağımsızlık ve onur savaşının gücüyle, inanan tüm
insanları çevresinde toplayan Mustafa Kemal, Samsun'da yaktığı ateşi, ülkenin
her yerine ulaştırabilen askerî dehalardan biridir. 82 nci yılında yeni bir 19
Mayıs Gençlik Haftası kutlanırken, Mustafa Kemal Atatürk'ün Onuncu Yıl
Nutku'nda söylediği "Yurttaşlarımız, az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu
işlerin en büyüğü, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye
Cumhuriyetidir" sözlerini unutmamalıyız. Genç kuşağa emanet ettiği bağımsızlık meşalesinin
sönmeyecek ateşi, bugün bir kez daha yüreklerimizde yanmaktadır. Her genç
insanımızı, gerektiği zaman kanının son damlasına kadar vatanını savunacak
birer Mustafa Kemal olarak görmekteyiz. "19 Mayıs 1919 Samsun, işte benim doğum
tarihim" diyen Mustafa Kemal Atatürkümüzü, bir defa daha saygıyla
anıyoruz. 19 Mayıs Cumartesi günü büyük bir coşkuyla kutlayacağımız Gençlik
Haftası kutlu olsun diyor; bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapıcı. Sayın milletvekilleri, Sayın Açıkgöz'ün konuşmalarına
Sayın Millî Eğitim Bakanımız cevap verecekler. Buyurun Sayın Bakanım. (Alkışlar) Süreniz 20 dakika efendim. MİLLî EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; aslında, bu tip konuşmalara cevap değil
katkıda bulunmak dileğiyle söz alıyoruz. O nedenle, cevap verme şeklinde
İçtüzükte yer alan hükmün, herhalde, bu konuda bakanın açıklamaları şeklinde
düzeltilmesinde, ileride, fayda olacaktır. Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; ben de, dün,
bütün halkımızı üzüntüye gark eden, bir uçak kazasında yitirdiğimiz, şehit olan
askerlerimizi rahmetle anıyor, geride kalanlarına ve Yüce Türk Milletine
sabırlar diliyorum. Sayın milletvekilleri, 19 Mayıs 1919, Türk Milletinin
özgürlük, bağımsızlık ve çağdaşlaşma mücadelesinde ilk adımın atıldığı gündür.
19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'da yaktığı kurtuluş meşalesinin
ilden ile, elden ele bayrak gibi taşınmaya başlandığı, ulusça karanlıktan
aydınlığa uzandığı gündür. 19 Mayıs, her yanından kuşatılmış, yoksulluk ve
karanlık içinde kalmış, bağımsızlığı elinden alınmış, vatanı parçalanmak üzere
olan bir ulusun yeniden doğuşunun ve şahlanışının yıldönümüdür. Bu mutlu günün
82 nci yıldönümünü kutlayacağız iki gün sonra. İşte, bugün de, Atatürk'ün ilke
ve devrimlerine gönülden bağlı kalmanın ve cumhuriyetimizi koruyup yüceltmenin
onuruyla, yine heyecan, yine gurur ve coşkuyla kutluyoruz. 19 Mayıs Atatürk'ü
Anma Gençlik ve Spor Bayramı ulusumuza kutlu olsun. Yüce Atatürk, büyük eseri Nutuk'ta, Samsun'a çıktığı
gün ülkemizin genel durumunu çarpıcı şekilde anlatmıştır. Birinci Dünya Savaşı
sonrasıydı, Osmanlı ordusu her yanda ağır yenilgiler almış, koşulları ağır
ateşkes anlaşması imzalanmıştı. Ulusumuz yorgun ve yoksul düşmüştü. Ordunun
elinden silah ve cephanesi alınmış, yurdumuzun dört bir yanı işgal altındaydı.
Padişah ve yönetim hainlik içindeydi. Kurtuluşu, kimi devletlerin
koruyuculuğunda ya da güdümünde görenler vardı. Halifeyi ve padişahı
kurtarmadan, kurtuluşun olamayacağına inanılıyordu; ama, böylesine karanlık bir
tablo karşısında, Atatürk şöyle diyordu: "Bu durum karşısında bir tek
karar vardır; o da ulus egemenliğine dayanan, kayıtsız, koşulsuz, bağımsız yeni
bir Türk Devleti kurmak. Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus
olarak yaşamasıdır. Bu, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Öyleyse, ya
bağımsızlık ya ölüm." 1919'un karanlık tablosu, Atatürk'ün ulusuna güveniyle
aydınlığa dönüşmüştür. Vatanımızı bölüp parçalamaya çalışanlar, asla
unutamayacakları dersler almışlardır. Başka devletlerin güdümünü isteyenler de
en büyük utancı yaşamışlardır. Özgürlük ve bağımsızlık mücadelemiz ve ardından
genç Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu, gerçekleştirilen devrimler ve büyük
atılımlar tüm dünyaya örnek olmuştur. Bağımsızlık ve çağdaşlaşma mücadelesi
veren uluslar, Atatürk ve onun yarattığı yeni Türkiye Cumhuriyetini örnek
almışlardır. Atatürk, gençliğe seslenişinde, birinci görevimizin,
bağımsızlığımızı ve cumhuriyetimizi sonsuza kadar korumak ve savunmak olduğunu
söylemiştir. Her zamanki uzak görüşlülüğüyle, vatanımıza ve cumhuriyetimize,
içeriden ve dışarıdan düşmanların karanlık emellerinin sürebileceğine dikkati
çekmiştir. Bugün, bazı karanlık güçlerin, ülkemizin bölünmez
bütünlüğüne, cumhuriyetimize, Atatürk ilke ve devrimlerine, demokratik, laik ve
çağdaş hukuk devletimize karşı giriştikleri saldırıların, Türk gençliğini ve
milletimizi hiçbir zaman yıldırmayacağını biliyor ve buna yürekten inanıyoruz. Türk gençliği, Atatürk'ten aldığı güç ve inançla, O'nun
kendilerine emanet ettiği Türkiye Cumhuriyetini sonsuza kadar koruyup
yüceltecek bilince ve olgunluğa sahiptir. Bu bilinci oluşturan en önemli kaynak
ise eğitim, bilim ve akıldır. Her alanda hızla değişim ve gelişmelerin yaşandığı,
zamanla yarışıldığı günümüzde daha bilgili, daha donanımlı olmamız gerekiyor.
Bilgi çağında geri kalmamak, daima önde koşmak, çalışmak, üretmek, kendimizi ve
ülkemizi geliştirmek zorundayız. Bizler de, Millî Eğitim Bakanlığı olarak,
2000'li yıllarda, ülkemizin yönetimini üslenecek gençlerimizi, çağın
gereklerine ve toplumumuzun ihtiyaçlarına göre yetiştirmek için var gücümüzle
çalışıyoruz. Bu inançla, birlik ve bütünlüğümüzü sonsuza kadar
yaşatacak sevgili gençlerimizin ve ulusumuzun 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik
ve Spor Bayramını kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Millî Eğitim Bakanımıza teşekkür ediyorum. Sayın Uzunkaya söz istemişler; aynı konuda mı
efendim?.. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Evet efendim. BAŞKAN - Çok kısa olmak kaydıyla, buyurun efendim. MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; değerli konuşmacılarımız ve Saygıdeğer Bakanımızın da işaret
ettikleri gibi, ulusça, Gençlik Haftasında, 19 Mayıs 1919'u yeniden hatırlama
fırsatını bulduk ve 82 nci yılını idrak ediyoruz. 82 yıl önce bağımsızlık
mücadelemizin meşalesinin tutuşturulduğu il olan Samsun'un, dolayısıyla bu
tarihî günün, millet hayatımızda önemini hepimiz müdrik ve Yüce Parlamentonun
da bu saygınlığı her şeyin üstünde tuttuğuna inanıyoruz. Bağımsız bir ülkenin var olmasının başlangıç tarihi 19
Mayıs 1919'dur ve dolayısıyla bu bayram gençliğimize armağan edilmiştir. Benim
esasen burada üzerinde durmak istediğim husus, böyle güzel bir günü bir hafta
içinde kutlarken, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın ve Gençlik ve Spordan sorumlu
Devlet Bakanlığımızın müşterekliğinde, böyle bir haftada, Türk gençliğinin,
başta eğitim olmak üzere, içinde bulunduğu sorun ve sıkıntılar, iş ve işsizlik
açısından karşılaşılan problemler, gençlik derken çıraklık eğitimi veya bilfiil
içinde bulunanların karşılaştığı sorunlar, son günlerde ve haftalarda
televizyonlarda da paylaşılan yurtdışına ciddî anlamda genç beyin göçünün
hızlandırılması karşısında bakanlığımız ve kurumlarımızın tutum ve yeniden
değerlendirme çalışmalarının yapılması ve hiç olmazsa Parlamento içinden vücut
bulmuş değerli hükümetimizin bir Bakanlar Kurulu toplantısını da 19 Mayıs
vesilesiyle Samsun'da yapmak suretiyle, Samsun'un da millî mücadeledeki önemini
göz önünde bulundurarak, mahallen, sorunlarını, lütfen Mustafa Kemal'e
duydukları saygıyı da nazarı itibara alarak Samsun'un sorunların, böyle bir
hafta içerisinde eğitim ve ekonomi başta olmak üzere bütün sorunlarını ele
alabilecek bir kabine toplantısının orada da yapılmasının uygun olacağı
kanaatindeyim; çünkü, Sayın Millî Eğitim Bakanımız da Sayın Adalet Bakanımız da
esasen Samsunludurlar ve bugün ikisinin de burada konuşmalarını dinlemiş
olmanın ayrı bir zevkini yaşadık. Dolayısıyla, böyle bir konuda öncülük
yaparlar ve gençlik ve spordan sorumlu Devlet Bakanımız da gençlik sorunlarını
ele alırlarsa fevkalade güzel olur. Nitekim, 25 Mayısta Havza'ya geçen Mustafa
Kemal, takribî 20 gün kadar Havza'da kalmıştır; Havza'nın millî mücadeledeki
önemini de vurgulamak lazım, bunun üzerine de yeteri kadar eğilindiği
kanaatinde değilim. Bunların gündeme taşınması temennilerimle, ben de, bu
gençlik haftasında, genç yaşında ebediyete göçen kahraman askerlerimizi,
şehitlerimizi burada rahmetle yâd ediyor, millet olarak, bütün milletimize,
Genelkurmaya ve bütün camiaya başsağlığı diliyor, millî mücadelenin meşalesi
olan bu büyük günümüzü millet olarak kutlamanın kıvancıyla Heyete saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya'ya
teşekkür ediyorum. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Sunuşlara başlamadan evvel, Divan Kâtibinin sunuşları
oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Şimdi, soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır, okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Bursa Milletvekili Teoman Özalp’in
(6/1342) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/370) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 548 inci
sırasında yer alan (6/1342) esas numaralı sözlü önergeme yazılı cevap verildiği
için geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. 16.5.2001 Teoman Özalp Bursa BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum: C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu
ve 20 arkadaşının, bor madenleri konusunda bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/198) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Stratejik bir madde
olan bor madenleri, ülkemizin en değerli yeraltı zenginliğidir. Sanayiin
tuzu olarak adlandırılan bor, 400'e yakın sanayi ürününde kullanılan bir
elementtir. Ülkemizin ekonomik kalkınmasına, sosyal ve siyasal
açılımına çok önemli katkı sağlayacak olan bu millî serveti milletimizin
hizmetine sunmak, neler yapılması gerektiğini tespit etmek ve gerekli önlemleri
almak için, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ederiz. 1. Mahmut
Göksu (Adıyaman) 2. Yasin
Hatiboğlu (Çorum) 3. Teoman Rıza
Güneri (Konya) 4. Akif Gülle
(Amasya) 5. Tevhit
Karakaya (Erzincan) 6. Musa
Demirci (Sıvas) 7. Ahmet Sünnetçioğlu
(Bursa) 8. Temel
Karamollaoğlu (Sıvas) 9. Ahmet Cemil
Tunç (Elazığ) 10. Şükrü Ünal (Osmaniye) 11. Hüseyin Kansu (İstanbul) 12. Alaattin Sever Aydın (Batman) 13. Sacit Günbey (Diyarbakır) 14. İrfan Gündüz (İstanbul) 15. Faruk Çelik (Bursa) 16. Mehmet Bekâroğlu (Rize) 17. Hüsamettin Korkutata (Bingöl) 18. Ali Gören (Adana) 19. Hüseyin Karagöz (Çankırı) 20. Ali Sezal (Kahramanmaraş) 21. M. Zeki Çelik (Ankara) Gerekçe : Stratejik bir madde olan bor madenleri, yeraltından
çıkarıldığı andan itibaren, gerek ham gerekse rafine olarak, yaygın kullanım
alanına sahip, katmadeğeri yüksek endüstriyel bir hammaddedir. Karbon kadar
güçlü, sürtünmeyi, aşınmayı ve yanmayı geciktirmeye karşı çok yüksek
performanslıdır. Dünyanın uzay çağı, elektronik ve bilgi çağını yaşamasında en
yüksek katkı sağlayan hammaddelerin başında gelmektedir. Sanayiin tuzu olarak
adlandırılan bor, 2 300 derecede ergimesi yangın geciktirici olarak, uzay
mekiğinden inşaatlara kadar pek çok alanda kullanılma özelliğine sahiptir. Dünya bor rezervinin yüzde 70'i ülkemizde
bulunmaktadır. Kalan rezervin büyük bölümüyse, ABD, Çin ve Rusya'dadır. Maden
ihracatımızın yarısından fazlası bor madenidir. Buna rağmen, dünya üretiminin yaklaşık yüzde 30 kadarı
Türkiye'de yapılıyor. Öte yandan, daha az rezerve sahip ABD'de ise, dünya
üretiminin yüzde 39'u yapılmaktadır. Yine, ABD, bor satışında, Türkiye'nin elde
ettiğinin 3 katı bir gelir sağlıyor. Sebebi ise, Türkiye'de kapasite düşüklüğü
ile uluslararası pazarlama ve dağıtım ağının yetersizliğidir. Bor madeni, ülkemize gözardı edilmeyecek boyutta gelir
sağlayan bir madendir. Ortadoğu ülkeleri içen petrol, Rusya için doğalgaz ne
ifade ediyorsa, bor da Türkiye için aynı anlama gelmektedir. Türkiye'de 2,5 milyar ton bor bulunmakta olup, bunun
bugünkü değeri 1 trilyon dolardır. Ekonomik krizden çıkamayan ülkemizin
kurtuluşu bor madenlerindedir. Dikkat edilmesi gereken, ülkemizin millî gelirinin
artırılmasında büyük katkı sağlayacak bor madenlerimizin, uluslararası firmaların
baskısıyla yok pahasına özelleştirilmesini önlemektir. Eğer bu millî
servetimizi iyi değerlendirebilirsek insanımızın refah seviyesi artacaktır.
Zaten bu konuyla ilgilenen bilim adamları da bor=refah demektedirler. Bir daha yerine koyamayacağımız bu yeraltı kaynağı,
Türkiye'nin coğrafî konumu kadar stratejiktir. Borun neden stratejik olduğunu
anlamak için kullanım alanlarına bakmak yeterlidir. İşte bunlardan bir kaçı: Askerî piroteknik, nükleer silahlar, nükleer yakıt,
nükleer güç reaktörlerinde muhafaza, havacılık için kompozitler, fotoğrafçılık
kimyasalları, deterjan ve beyazlatıcılar, temizlik malzemeleri, kâğıt hamurunu
beyazlaştırma, metal yüzeylerin temizlenmesi, yangın geciktiriciler,
antiseptikler, cam, sır, seramik, porselen, emaye, tekstil, ziraî ilaçlama...
Bunlar borun kullanım alanlarının bazılarıdır. 400'e yakın sanayi ürününde kullanılan bor, bilgisayar
teknolojisinde de giderek daha çok kullanılmaktadır. Teknolojinin genel
yönelimi bor kullanımını artıracak şekildedir. Sonuç olarak; Bor madeni, ülkemizi, uluslararası alanda, yalnızca
ekonomik değil, siyasî olarak da güçlü kılan bir madendir. Bor madeninin özelleştirilmesi demek; Türkiye'nin dünya bor pazarındaki rekabet gücünü
tamamen yitirmesi demektir. Dışticaret açığı her geçen gün büyüyen Türkiye'nin,
milyarlarca dolarlık ihracat gelirinden mahrum olması demektir. Sadece ekonomik değil, sosyal ve siyasal açıdan da
ülkemizin geleceği için son derece önem arz eden bu millî servetimize,
hepimizin kafa yorup, kimseye peşkeş çekmeden milletimizin refahına sunmanın
yollarını bulmak her yurtseverin görevidir. İşte bu araştırma önergesi, TBMM'nin bu çalışmalara
öncülük ederek, geleceğimiz olan bor üzerinde oynanan oyunları bozmak, bu millî
kaynağımızı milletimizin hizmetine sunmak için neler yapılması gerektiğini
tespit ederek gerekli önlemleri almak için verilmiştir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz. V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu’nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya’nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut’un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım’ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven’in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici’nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı :527) BAŞKAN - İçtüzük teklifinin görüşülmeyen maddeleriyle
ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, İçtüzük teklifinin
müzakerelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız. 2. – Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt
Dışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakereler ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
başlayacağız. 3. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi
Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan’ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı :592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakereler ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 4. – Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili
Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının SosyalGüvenlik Kurumu Teşkilâtının
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı :666) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakereler ertelenmiştir. Türkiye İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız. 5. – Türkiye
İş Kurumunun Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 617 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/754, 1/692) (S. Sayısı : 675) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakereler ertelenmiştir. Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının müzakerelerine başlayacağız. 6. – Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu,
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 619 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/756, 1/691) (S. Sayısı : 676) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakereler ertelenmiştir. Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının müzakeresine
başlayacağız. 7.- Hayvanları
Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/393) (S.
Sayısı : 89) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakereler ertelenmiştir. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun müzakerelerine başlıyoruz. 8. – Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı : 669) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 669 sıra
sayısıyla bastırılarak dağıtılmıştır. Şimdi, tasarının tümünün müzakerelerine başlıyoruz. İlk sözün sahibi, Fazilet Partisi Gruba adına, Rize
Milletvekili Sayın Mehmet Bekâroğlu'dur. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Teşekkür
ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 669 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Yasa Tasarısı üzerinde
Fazilet Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle, dün meydana gelen elim kazada kaybetmiş
olduğumuz askerlerimizi rahmetle anıyorum, Silahlı Kuvvetlere ve Türk Milletine
başsağlığı diliyorum. Değerli arkadaşlarım, geçen hafta, yine cezaevleriyle
ilgili bir yasa tasarısı müzakere edilirken, bir arkadaşımız, burada yapmış
olduğu konuşmada "bazıları buraya gelip, cezaevlerinde ölüm orucu
tutanların haklarını savunuyorlar; ama, şehitlerin haklarını
savunmuyorlar" diye bir cümle kullandı. Bu cümle, son derece yanlış bir
cümle. Artık, anlaşılmalı ki, bu memlekette, bu ülkede, bazı konular üzerinde
siyaset yapılmamalı. Bu konulardan en başta gelen de şahadettir, şehitlerdir. Değerli milletvekilleri, bir süreden beri,
cezaevleriyle ilgili bir seri düzenlemeler yapıyoruz, yasalar çıkarıyoruz.
Burada, temel amaç, bu yasaların gerekçelerinde de belirtildiği gibi,
cezaevlerindeki işleyişi düzenlemek, cezaevlerinde, mevcut Anayasaya, yasalara
uygun şartlar oluşturmak, ayrıca, imza koymuş olduğumuz uluslararası belgelere
uygunluğu temin etmek amacıyla bu yasaları burada konuşuyoruz, tartışıyoruz. Değerli milletvekilleri, şimdi görüşmekte olduğumuz
ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarıyla ilgili yasa
tasarısıyla, cezaevlerinde mevcut yönetimin dışında, yani, cezaevi savcısı,
cezaevi müdürü, müdür yardımcıları, yöneticilerin dışında, dün çıkarılan
yasayla, bildiğiniz gibi, infaz hâkimliği kurulmuş, şimdi de, kimlerden
oluşacağı tartışılabilir; ama, ayrı bir denetim müessesesi getirilmektedir.
Prensip olarak, bu izleme kurulları, olumlu bir adım olarak
değerlendirilebilir. Gerçekten, bu yasaların gerekçelerinde belirtildiği
gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türkiye Cumhuriyetinin altına imza
koymuş olduğu yasalarda, kimseye işkence ve eziyet edilemeyeceği; kimseye,
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza ve muamele yapılamayacağı; yine,
değişik sebeplerden dolayı özgürlüklerinden yoksun bırakılan insanlara, insanca
ve doğuştan sahip olduğu onuruna saygı gösterilmesi gerektiği, gerekçe olarak
ortaya konuluyor. Öyle anlaşılıyor ki, yapmış olduğumuz bu düzenlemeler,
aslında, bugüne kadar, bu konularla ilgili, Türkiye'nin, Adalet Bakanlığının
sorunlarının bulunduğunun da, bir şekilde kabul edilmesidir. Tabiî, bu kabul
edilme, aslında -çok olumsuz anlamda söylemiyorum- bir itiraftır, sorunlarımız
var, sıkıntılarımız var, cezaevlerinde, gerçekten, insan onurunu zedeleyecek
durumlar, şartlar ve müdahaleler var; biz, bunları söyleyeceğiz demek; aslında,
güzeldir bu itiraf. Değerli milletvekilleri, yapmış olduğumuz bu
düzenlemelerle, cezaevlerinde reform yaptığımızı iddia ediyoruz. Sayın Bakan,
her vesileyle, bu konuda, Türk cezaevlerinde reform yapıldığını söylüyor.
Aslında yapılan bu düzenlemelerin bir kısmı, gerçekten, reform niteliğindedir;
ancak, cezaevlerinde mevcut olan tutuklu ve hükümlülerin durumu göz önüne
alındığında, yine, Sayın Bakanın, komisyonda, yasa tasarıları görüşülürken
vermiş olduğu rakamlara bakıldığında, şu anda cezaevlerinde 57 000 civarında
tutuklu ve hükümlü var; bunlardan, sadece, 9 000 civarındakiler terör nitelikli
tutuklu ve hükümlüdür ve yapılan bu düzenlemelerin hemen hemen tamamı (F) tipi
diye bildiğimiz, bu terör nitelikli tutuklu ve hükümlüleri koyacağımız
cezaevleriyle ilgilidir. Beklenirdi ki, bu sorunların; yani, cezaevleriyle
ilgili hak ihlallerinin çok daha fazla yaşanmış olduğu diğer "adlî"
dediğimiz tutuklu ve hükümlüler için de düzenlemeler yapılsaydı. Herkes biliyor
ki, herkesin bilmesinin ötesinde, artık, devletin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin oluşturduğu komisyonların düzenleyip yayımlamış olduğu raporlarda da
belirtildiği gibi, Türk cezaevlerinde, gerçekten, son derece içler acısı bir
manzara var. Sayın Bakanımız çok iyi bileceklerdir, biz,
cezaevleriyle ilgili olarak kurulan araştırma komisyonu üyeleri olarak
yaptığımız bir çalışmada, Bayrampaşa Cezaevinde "karantina" denilen
bir koğuşa girdik. Karantina dediğimiz yer 150 metrekarelik bir koğuştu ve
burada tam 230 kişi kalıyordu. İnsanlar, yatarken nöbetleşe yatıyorlardı;
nerede biliyor musunuz; betonların üzerine serilmiş hasırlarda nöbetleşe
yatıyorlardı. Sabahları 230 kişi uyanıyordu ve ihtiyaçlarını karşılamak için
tek bir tuvaletin önünde sıraya giriyorlardı. İşte, cezaevlerinde böyle bir
manzara var. Değerli arkadaşlarım, isterdik ki, bu reformlar adlî
tutuklu ve hükümlüler için başlasın ve önce Bayrampaşa Cezaevindeki karantina
gibi koğuşlarda başlasın; Sayın Bakanım diyecek ki, bu tespitinizden sonra,
ben, karantina koğuşunu düzelttim; ama, Türkiye'de, onlarca, yüzlerce karantina
koğuşları var, bunu da unutmamak gerekir. Değerli arkadaşlarım, aslında, cezaevleriyle ilgili
düzenlemelere başlamadan evvel, Türkiye'de gerçek sorunun Terörle Mücadele
Yasasında olduğunu bilmemiz gerekir. Terörle Mücadele Yasası, belli ceza
kanunlarına göre ceza alan insanlar için sadece özel yargılama değil, özel
infaz getiren bir düzenlemedir ve bu düzenleme, gerçekten, Anayasanın eşitlik
ilkesini zedelediği gibi, Ceza Yasası sistematiğini de bozuyor, içini
boşaltıyor ve ceza hukukunun evrensel ilkelerini zedeliyor. Asıl yapılacak olan
iş, Terörle Mücadele Yasasının yeniden ele alınması ve terörün yeniden
tanımlanmasıdır. Bu şekilde, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındaki suçlar bu
yasadan çıkarılmalı, daha sonra da, esasında, düşünce ve ifade, suç olmaktan
çıkarılmalıdır. Değerli milletvekilleri, bu tasarılar gündeme geldiğine
göre, bugün, bu tasarıları burada müzakere ettiğimize göre, Bakanlık, iki
konuda, yapılan itirazı kabul ediyor demektir. Önce, Terörle Mücadele Kanununun
16 ncı maddesini getirdiler. 16 ncı madde, bildiğiniz gibi, terör nitelikli
tutuklu ve hükümlüler için tecridi öngören, yani, birbirleriyle görüşmesini
yasaklayan bir madde idi. Yapmış olduğumuz değişikliklerle, koşullu olarak, bu
tecridi ortadan kaldırdık; yani (F) tipi cezaevlerinde mevcut olan ortak
kullanım alanlarını koşullu bir şekilde açmış olduk. Şimdi ise, dün infaz
hâkimliği, bugün de izleme kurullarıyla ilgili bir yasa çıkarıyoruz. Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde yapmış olduğumuz
araştırmalarda, incelemelerde, şu anda cezaevlerinde eylem yapan tutuklu ve
hükümlülerin (F) tipi cezaevleriyle ilgili, iki temel itirazı vardı. Bunlardan
biri tecritti, tecrit koşullarının kaldırılması; diğeri ise, can
güvenliklerinin olmadığı... 50 kişilik, 80 kişilik koğuşlarda kendilerine kötü
muamele yapıldığı, işkence yapıldığı, dolayısıyla, 1 kişilik ve 3 kişilik
koğuşlarda işkence ve kötü muamele konusunda çok daha zayıf olacaklarını iddia
ediyorlardı; yani, kendi bedenlerine yöneltilecek birtakım yanlış
davranışlardan endişeleri vardı. Şimdi, izleme kurulları oluşturmakla, bu
endişenin, devlet tarafından, dolayısıyla, Bakan tarafından da paylaşıldığı
anlaşılmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu endişeyi yabana atmamak
durumundayız. Gerçekten, cezaevlerinde, şu anda sadece siyasî tutuklu ve
hükümlüler için değil, terör nitelikli tutuklu ve hükümlüler için değil, tüm
tutuklu ve hükümlüler için, bu konularda, hak ihlalleri konusunda, kötü muamele
konusunda çok ciddî sorunlar mevcuttur. Bir defa, biz, cezaevlerimizde ne kadar çağdaş
düzenleme yaparsak yapalım, cezaevi şartlarını, maddî şartlarını ne kadar iyi
düzenlersek düzenleyelim; bu konudaki mevzuatı ne kadar iyi hale getirirsek
getirelim, eğer, şu anda mevcut olan zihniyet; yani, zindancı zihniyet ortadan
kaldırılmazsa, bu konuda eğitimle iyileştirmeler yapılmazsa, bu hak ihlallerini
önleyemeyiz. Cezaevlerinde kötü muameleyle ilgili her gün yaşanan
birkaç tane örnek vereyim size değerli arkadaşlarım. Cezaevinde, diyelim ki,
bir rahatsızlığınız var, revire çıkacaksınız; burada 5-6 tane demir kapıyı
geçip revire götürecekler sizi. Bir kapıda arama yapıyorlar, yönetmelik böyle;
diğer kapıya geliyorsunuz, bu kapıdan 5-6 metre uzaklıktaki bir kapıda tekrar
aranıyorsunuz. Tutuklu ve hükümlü soruyor: "Niye beni arıyorsunuz, biraz
evvel beni aradınız, oradan buraya da birlikte geldik ve bir şey yapmadığımı,
üzerime bu arada bir şey almayacağımı da biliyorsunuz, niye beni
arıyorsunuz" dediğinde "yönetmelik böyle, gelenek böyle"
deniliyor. Şu anda (F) tipi cezaevlerinde, yönetmelik gereği,
sabah akşam sayım yapılıyor. Mazgaldan baktığı zaman hücrenin içerisindeki
insanı görüyor; ama, görevli infaz koruma memuru diyor ki "ayağa
kalkacaksın, esas duruşa geçeceksin." Niçin; bu sayımın amacı, tutuklunun
orada olup olmadığını tespit etmek değil mi?.. Ama, iş böyle değil: Orada
çalışan insanlarımız, bir defa, tutuklanıp, teslim alınıp cezaevine konulan
insanın her gün tekrar tekrar tutuklanması gerektiği, her an tekrar tekrar
teslim alınması gerektiği gibi bir düşünceye sahip. Bu düşünceyi değiştirmeden,
yapacağımız bu düzenlemelerin çok büyük faydası olacağını sanmıyorum. Yine, aramalarda, hiç gerek yokken, şu anda,
cezaevlerinde koğuşlara giriliyor, her taraf dağıtılıyor ve çıkılıyor,
özellikle yapılıyor bu. Niye; yine aynı manzara; her gün tekrar tekrar teslim
alma... Hatırlar mısınız değerli arkadaşlarım, geçen sene, bir cezaevine
operasyon yapılmış ve orada bulunan tutuklular alınmış, başka cezaevine
götürülmüştü. Yara bere içindeydiler, devlet güvenlik mensupları, onların
ranzadan düştüğünü; bu yaraları, ranzadan düşme dolayısıyla aldıklarını
söylemişti. Onu geçiyorum; ama, vahim bir şey var, sadece cezaevi çalışanları
değil, toplumun da olaya nasıl baktığını gösteren vahim bir şey var; o da
şudur: Çok büyük gazetelerden birinde "filan örgütün lideri filan teslim
alındı" diyordu. Değerli arkadaşlarım, devlet, kendi cezaevindeki insanı
nasıl teslim alır? Durum bu. Niye bu örnekleri veriyorum; bu zihniyeti
değiştirmeden, bu konuyla ilgili yapılacak çok fazla şeyler yoktur. Değerli arkadaşlarım, gerçekten, sivil bir izleme
komitesine ihtiyaç vardır. Ne yaparsanız yapın, kim ne derse desin, Türkiye
cezaevlerinde, karakollarında her gün işkence iddiaları mevcuttur. Öyle,
söylendiği gibi, devlet yetkililerinin, sayın bakanların söylediği gibi,
işkence, Türkiye'de münferit olaylar değildir, sistemlidir. Değerli
arkadaşlarım, bizim "karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" diye
bir türkümüz var, bunun altında yatan şey, gerçekten, bu işin, neredeyse,
gelenek haline, kötü muamelenin, cezaevinde kötü muamelenin, bir gelenek haline
geldiğini gösteren bir sözdür. Dolayısıyla, bu izleme komitelerinin kurulması,
gerçekten, bir ihtiyaçtır. Kimse, işkence yoktur diye iddia etmesin değerli
arkadaşlarım. Geçen sene, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun yapmış olduğu
çalışmalar sonucu, ciltlerle işkence raporları yayınlandı değerli arkadaşlarım;
ama, sayın bakanlar, devlet yetkilileri, bu raporlarla ilgili, şimdiye kadar,
çok ciddî bir şey yapmamışlardır. Sayın Bakan, bu milletin seçtiği, bu Meclisin
çıkarmış olduğu bir Bakandır, yürütmededir; dolayısıyla, bu Meclisin İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun yazmış olduğu bu raporu, ciddiye alıp, gereğini
yapmalıydı; bunu beklerdik. Değerli arkadaşlarım, şu anda, üzerinde konuşmakta
olduğumuz izleme kurulları oluşturulmasıyla ilgili yasa tasarısının gerekçesine
katılıyoruz; böyle bir yasaya ihtiyaç var; ama, bu yasa tasarısında çok ciddî
iki tane problem var. Bunlardan bir tanesi, bu kurulların nasıl oluşacağı. 5
inci madde, bu kurulların nasıl oluşacağını öngörüyor. Bu kurullar, yine,
devlet tarafından oluşturuluyor. Devlet tarafından derken, adlî yargı, adalet
komisyonu tarafından seçilecek; nitelikleri sayılanlar arasından, bu adalet
komisyonu tarafından seçilecek. Aynı yasanın başka bir maddesine göre, bu insanlar
memur niteliğindedir; çünkü, kendilerine karşı işlenilen suçlar, aynen memurlar
gibi işlem görecek, kendileri bir suç işledikleri zaman, yine, memurlar gibi
işlem görecekler. Yine, bu kurul, yapmış olduğu çalışmalarla ilgili hiç
açıklama yapamayacak. Açıklama için "İzleme kurulu üyeleri, görevleri
sırasında edindikleri bilgileri ve düzenlenen raporları, yetkili mercilerin
izni olmaksızın açıklayamazlar" deniliyor. Bu insanlar tamamen devlet
memuru. Her ne kadar, şu özellikleri bulunan insanlardan... Sayın Bakanın
göndermiş olduğu teklifte "tercihen emeklilerden" deniliyordu; ama,
komisyon "tercihen emekliler" kelimelerini çıkardı; şu özellikleri
taşıyan insanlardan, adlî yargı, adalet komisyonu tarafından seçilecek ve bu
insanlar devlet memuru olacak. Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; zaten,
cezaevleri, devlet memurları tarafından idare edilmektedir ve sorun, devlet
memurları ile cezaevlerinde kalan tutuklu ve hükümlü yurttaşlar arasındaki
sürtüşmelerden kaynaklanıyor. İzleme kurullarının oluşturulmasının temel
esprisi de, bu sürtüşmelerin izlenmesi, denetlenmesi, burada caydırıcı görev
yapacak bir kurulun oluşturulmasıdır. Nitekim, böyle bir yasanın çıkarılmasını,
bizim de altına imza koymuş olduğumuz uluslararası belgeler de öngörüyor.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin, üye devletlere, Avrupa cezaevleri
kuralları hakkındaki tavsiyeleri kapsayan metninde de bu var; bu sebepten
dolayı oluşturuyoruz ve buralarda, bu kurulların tamamı sivil kurullardır. Sayın Bakanımızdan beklerdik ki, isterdik ki, bunları
sivil kurullardan oluştursun. Kimlerdir bunlar; sivil toplum örgütleri değerli
arkadaşlarım. Örneğin, o illerdeki tabip odaları, o illerdeki barolar, o
illerdeki insan hakları dernekleri. İşte, insan hakları kurulları mevcut, o
kurullardan insanlar tayin edilebilirdi ya da diğer sivil örgütlerden
seçilebilirdi ve bu izleme komiteleri, sivil izleme komiteleri olurdu, şu anda,
can güvenliğiyle ilgili sıkıntıları da ortadan kaldırırlardı; ama, maalesef,
böyle bir düzenleme yapılmadı. Biz, arkadaşlarımla beraber, bu konuda bir değişiklik
önergesi vereceğiz; sizlerden, bu önergeyi desteklemenizi bekliyoruz. HASARİ GÜLER (Adıyaman) - PKK'dan da bir tane temsilci
olarak al!.. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşım, bu
konuda bir fikrin varsa, söyleyeceğin bir şey varsa, milletin kürsüsü burada,
gelirsin, konuşursun. PKK'yı alalım diye bir şey söylemedim; İnsan Hakları
Derneğinden söz ettim, barolardan söz ettim, Tabip Odalarından söz ettim. (MHP
sıralarından gürültüler) MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Tabip Odaları ne yapıyor?..
Tabip Odaları ne yapıyor?.. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bunlar, kamu kuruluşu
niteliğindeki sivil toplum örgütleridir. Milletten korkmayınız, Milliyetçi
Hareket Partisinin sayın milletvekilleri; milletten korkmayınız!.. (MHP
sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) - Siz korkmayın!.. Siz korkmayın
milletten!.. BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu
şekilde, yeni bir bürokratik kurul oluşturuluyor. Zaten, bu Meclis, bu hükümet
zamanında, milletin bize tevdi etmiş olduğu yetkileri, birtakım bürokratik
kurullara ve kurumlara devretmekte usta oldu. Ekonomiyle ilgili, toplumsal
ilişkilerle ilgili her şeyi,
bürokratlardan oluşan, memurlardan oluşan birtakım kurullara devrettik.
Peki, siz burada ne yapıyorsunuz; işte, oluşturduğumuz şu izleme kurullarıyla,
aynı şekilde, bütün illerde, bütün cezaevlerinde, yeni bir bürokratik kurul
oluşturuyoruz. Bu kurulun açıklamasının izne tabi olması da kabul
edilemez. Bu kurulun caydırıcılık özelliği olacak, bu kurul cezaevinde görmüş
olduklarını -başka bir yaptırımı yok- kamuoyuna açıklayacak ki, cezaevi
personeli, yöneticileri, kötü muamele konusunda çekinceli davransınlar,
caydırıcı olsun; ama, Sayın Bakanım, Sayın Bakanlık yetkilileri, bu tasarıyı
hazırlayan bürokratlar, sivil toplumdan, sivil denetimden çekiniyorlar. Bir
bürokratla dışarıda sohbet ettim, aynen, bana laf atan değerli arkadaşım gibi
"ama, o kuruluşlar tarafsız değil ki" dedi. Değerli arkadaşlarım, nasıl, milletin bir kesimini, bu
şekilde, bir yere koyabilirsiniz; nasıl, sizin gibi düşünmeyenleri; nasıl,
devlet gibi düşünmeyenleri düşman olarak görebilirsiniz?! Böyle bir
zihniyetten, gerçekten, bu milletin lehine bir şey çıkar mı? Değerli arkadaşlarım, hatırlayacaksınız, bundan bir
süre önce emekli olan bir savcı "Bu ülkede okumuşlardan, yetişmişlerden
200 000 hain var." dedi. Değerli arkadaşlar, bu zihniyeti terk etmek
durumundayız, bu zihniyetle bir yere gidemeyiz. Son olarak, Sayın Bakanım, şu anda cezaevlerinde devam
eden ölüm oruçları, maalesef, yapılan bu düzenlemelere rağmen devam etmektedir.
Bunu önlemek mecburiyetindeyiz değerli arkadaşlarım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bunun önlenmesi için
yapılacak şeyler bellidir. Sayın Bakanımız, getirmiş olduğu bu düzenlemelerle
çok önemli adımlar atmıştır, kendisini tebrik ediyorum, kutluyorum; özellikle,
ortaklarına rağmen bunları yapıyor, kendisini tebrik ediyor ve kutluyorum;
ancak, atılacak bir adım var. Bakınız, Sayın Bakanım, geçen hafta İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonundan bir kurul Avrupa'da idi, oradaki cezaevlerini
gördü, 18 kişi, 20 kişi, günün belli saatlerinde bir arada kalabiliyor. Sayın
Bakanım, siz biliyorsunuz ki (F) tipi cezaevleri müsaittir. 9 kişinin, günün
belli saatlerinde oda kapılarını açar, koridorlar aracılığıyla ilişkisini
sağlarsanız, bu ölüm oruçları biter. Bunu bitirirseniz, ne devlet zarar eder
Sayın Bakanım, ne siz zarar edersiniz ne de devletin terörle mücadelesinde bir
geri adım atılmış olur; ama, insan olarak, çağdaş devlet olarak çok ciddî bir
iş yapmış oluruz ve bundan sonra ortaya çıkabilecek muhtemel ölümleri önleriz
diyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bekâroğlu. HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Seni MED-TV'ye spiker tayin
edelim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Milletin kürsüsü orada, niye
yerinden laf atıyorsun, bir fikrin varsa, çık oradan konuş, BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, Ankara
Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük ifade edeceklerdir. Buyurun Sayın Bedük. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 669 sıra sayılı Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, elim bir uçak kazası
sonucunda yitirmiş olduğumuz şehitlerimize, Yüce Allah'tan rahmet; Büyük Türk
Milletine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve onların aile efradına, özellikle,
başsağlığı dileklerimi sunuyor, bu milletimize bir daha böyle bir kazayı
göstermemesini temenni ediyorum. Değerli milletvekilleri, ceza infaz kurumları ile
tutukevleri, özellikle, suç işlemiş olan insanların -altını çizerek
belirtiyorum- suç işlemiş olan insanların cezalarının infaz edildiği veya
mahkemesi devam etmekte olan, yine, birkısım, suç işlemiş olduğu iddia edilen
kişilerin tutuklama tedbirlerinin de yerine getirildiği kurumlardır ve bu
kurumlar da, Adalet Bakanlığına bağlı olarak çalışmaktadırlar. Ceza infaz kurumları ve tutukevleriyle ilgili olarak,
özellikle, gerek yurt içinden ve gerekse yurt dışından, asıllı veya asılsız,
haklı veya haksız birkısım iddia ve ithamlar, büyük milletimizi de rencide
etmiş; devletimizi de, maalesef, birkısım kurumlar nezdinde güç durumda
bırakmıştır. Bu kurumlarda, özellikle yönetimden kaynaklanan işleyiş
ve uygulamalarla ilgili olarak ileri sürülmüş olan iddiaların takibine imkân
sağlamak maksadıyla izleme kurulları teşekkül ettiriliyor. Ben, bu izleme
kurullarının teşekkülünü, Adalet Bakanlığı olarak ve Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olarak, özellikle, ceza infaz kurumları ile tutukevlerindeki birkısım
olayların, yine biraz evvel söylediğim gibi, asılsız veya haklı ya da haksız
iddialarla ilgili gerçekleri yakalama açısından getirilen bir sistem olarak
değerlendiriyorum. Bu anlamda, özellikle üzerini çizerek belirtmek
istediğim bir diğer husus, son zamanlarda, cezaevlerinde ve tutukevlerinde
büyük koğuş sistemlerinin uygulanması sebebiyle 50, 60, 90, hatta 100
civarındaki insanın bir arada olmasından kaynaklanan nedenlerle, bir taraftan,
o cezaevinde bulunan insanların kendi güvenlikleri, bir taraftan da, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti olarak, sorumluluğun bir gereği, kendi insanının
güvenliğini sağlamaya yönelik birkısım tedbirleri almak durumundayız. Ben, daha evvelki görevlerim sebebiyle, bir hususu size
açıklamak mecburiyetindeyim. Birkısım hain terör örgütlerinin, birkısım
cezaevlerini, özellikle bir eğitim müessesesi olarak kullandıklarını; hatta,
oraya giden birkısım insanları eğitime tabi tuttuklarını ve bazen de onları
maşa olarak kullanmak suretiyle açlık grevine sevk ettiklerini veya o örgüt,
gerçekten o militanıyla ilgili olarak, istenilen hususları yerine getirmemişse
eğer, infaz yaptığı konuları, olayları biliyorum. Onun için, meseleyi, sadece
tek yönlü olarak değerlendirmenin fevkalade mahzurlu olduğunu; eğer, bu konuyla
ilgili araştırma isteniyorsa, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünde,
birkısım vilayetlerdeki cezaevlerinde vuku bulan olaylarla ilgili, oradaki
militanların, cezaevi sorumlularının, yani koğuş sorumlularının, örgüt
sorumlularının "bizim isteklerimizi yerine getirmezsen eğer, senin
hakkında biz yargılama yaparız; bu bir halk mahkemesidir" demek suretiyle
onlar hakkında nasıl ceza davaları açıldığını ve ceza verildiğini herkes
biliyor. Onun için, meseleyi çok iyi değerlendirmek ve milletin de gözünden
hiçbir şeyi kaçırmamak gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, hukuk devletinde, demokrasi
standardını yükseltmenin en önemli unsur olduğunu gözden uzak tutmamamız lazım.
Bir hukuk devletinde ceza ve infazla ilgili olan sistemi bir bütün olarak ele
almak gerekir. Dünyada, 1990 yılından itibaren, cezayla ilgili
birkısım reform hareketlerine girişilmiştir. Küreselleşmeyle birlikte,
özellikle suç ve suçlu tipinde değişiklikler olduğu gibi, onlarla ilgili
sistemlerde de yeni birkısım oluşumlara ve düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur;
çünkü, 21 inci Asrın yükselen değeri insan ve dolayısıyla insanın hakkının ve
hukukunun korunması, adaletin tam anlamıyla tahakkuk ettirilmesi, çağdaş
ülkelerin, vazgeçilmez görevleri ve hedefleri haline gelmiştir. Hukukun üstün
olmadığı bir ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Dolayısıyla, insanların
hak ve hukukunun korunması ve kollanması istikametinde alınacak her tedbirin
yargı denetimi ve yargı koruması altında olduğunu da dikkate aldığımızda, bunu,
bir bütün olarak değerlendirmek durumunda olmamız gerekir. Değerli milletvekilleri, yargı bağımsızlığının, yargı
tarafsızlığının olmadığı bir ülkede hukukun üstünlüğünden de bahsetmek mümkün
değil; ama, yine, demokrasi bakımından önemli olan hukukun üstünlüğünün önem
arz ettiği ülkelerde de yolsuzluğun, hırsızlığın, ayrıcalıkların, eşitsizliklerin
de olmadığını dikkate almak mecburiyetindeyiz. Bu sebeple, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olarak, öncelikle, hukukun üstünlüğünü temel alacak birkısım
düzenlemeleri yerine getirmek ve yargıya müdahaleye neden olacak hiçbir
şekildeki uygulamaya asla izin vermemek ve bu konuda da gerekli hassasiyeti
göstermek hepimizin boynunun borcu olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir
sosyal devlettir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir ve devlet
faaliyetleri hukuk kurallarına uygun olarak mutlak surette vatandaşı koruyucu
ve kollayıcı mahiyette olmalıdır. Hak, hukuk ve adalet kavramı, yine, 21 inci Asrın,
devletlere yükümlediği önemli görevlerdir, sorumluluklardır. Hukuk devleti
çağdaş devlettir, hukuk devleti millî onurumuzun ve harsımızın yaşatıldığı
ülkedir. Hukuk devleti ayrılığın, yolsuzluğun, haksızlığın olmadığı ülkedir.
Kargaşa ve düzensizlik hukukla önlenir. Hukuk devleti demek adalet demektir,
adaleti süratle gerçekleştirmek demektir. İşte, burada, üzerinde durulması
gereken noktaya işaret etmek istiyorum değerli milletvekilleri: Adaleti süratle
tahakkuk ettirici bir reform hareketini gündeme getirmediğimiz sürece ve yine,
adaleti, yargıyı, hukuku siyasallaştırmayacak şekilde bir düzenlemeyi gündeme
getirmediğimiz sürece, bu görevlerimizi, bu sorumluluğumuzu da yerine
getirmemiş oluruz. Ben, temenni ederim ki, birkaç günden beri, özellikle hukuk
devletinin bir gereği olarak, ceza infaz kurumlarıyla ilgili getirilen
yenilikler dışında, Ceza Kanunu ve uluslararası anlaşmalara uygun olarak getirilen
birkısım düzenlemeler babında, tekrar, bu gündeme gelsin, bir an evvel
görüşülsün ve böylece -imzalamış olduğumuz anlaşmalar, gireceğimiz paktlar ve
birlikler, Avrupa Birliği de dahil olmak üzere- o normları yakalayacak birkısım
düzenlemeleri ihtiva edecek yenilikleri gündeme getirebilsinler diye
düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, bu bağlamda, ben, özellikle,
şunu yine huzurunuza getirmek istiyorum: Devletin en önemli görevlerinden biri,
insanların huzurunu ve güvenliğini sağlamaktır, refahını temin etmektir.
Dolayısıyla, sosyal düzeni kurmak ve korumak, devletin aslî görevleri
arasındadır. Devletin, kamu düzeninin sağlanması olarak nitelendirilebilecek bu
önemli görevi iki anlamda değerlendirmek lazım; biri önleyici; biri de, daha
sonra, olayların vuku bulmasından sonraki safhadır. Önleyici tedbir,
devletlerin aslî görevi olmakla birlikte, insanın huzurunu, güvenini, refahını
temin etmekle birlikte, bilhassa, toplum düzenini en ileri standartlarda
ulaştırabilecek bir faaliyeti, bir çalışmayı, bir düzenlemeyi de emretmektedir;
ama, devletler, bu konuda ne kadar hassas davranırlarsa davransınlar, ne kadar
önlemler aldıklarını ifade ederlerse etsinler, maalesef, birkısım suçlara ve
bununla ilgili olarak da kamu düzenini bozucu faaliyetlere rastlamak mümkündür.
Bu nedenle, devletin, bilhassa belirtmiş olduğum bu faaliyetleriyle ilgili
olarak, eğer, suç işlenmiş ise, suç işleyenlerle ilgili birkısım tedbirleri de
gündeme getirmek durumunda olduğunu gözden uzak tutmamamız lazım. Çağdaş devlet
demek, aslında, bu demektir; çağdaş devlet demek, görev ve sorumluluk bilinci
içerisinde, hukuk kuralları içerisinde, suçluları yakalayarak adil
yargılanmaları yanında, yargılanma sonunda hüküm giyenlerin, çağdaş infaz
kurumlarında, insan onuruna yaraşır bir biçimde cezalarını çekmelerini
sağlamayı da temin etmek demektir. Değerli milletvekilleri, bu anlamda, kamu ve toplumsal
düzeni bozanların, yasalarla belirlenen cezayı görmeleri; kamu düzeni kurmanın
ve korumanın vazgeçilmez kuralı olduğu muhakkaktır. Ülkemizde de, cumhuriyetle
başlayan ve daha sonra da ceza ve infaz kurumlarıyla ilgili bir kısım
düzenlemeler yapılmıştır; ancak, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, tüm iyi
niyetli girişimlere rağmen, gerek yönetimden kaynaklanan gerekse altyapıdan
kaynaklanan nedenlerle birkısım eksiklikler hep tespit edilmiş ve bunlarla
ilgili olarak da değerlendirmeler yapılmıştır. Önemli olan, çağdaş, insan
onuruna yakışacak düzenlemeleri gündeme getirmek ve bununla ilgili olarak da,
bilhassa, birkısım altyapıyı hazırlamak olduğunu belirtmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, iç ve dış güvenlik, ceza ve
infaz kurumları ile tutukevleri, üzerinde hassasiyetle durulması gereken
konular arasındadır. İç güvenlikten Adalet Bakanlığı, dış güvenlikten de
İçişleri Bakanlığı sorumlu tutulmaktadır. Dolayısıyla, ceza infaz kurumları ile
tutukevlerinin tek bir otoriteye bağlı olması, yani, Adalet Bakanlığına bağlı
hale getirilmesi gerçekten önemli bir değişiklik, bir düzenleme olacaktır. Yine, savunma hakkı ve avukatla ilişkiler konusu da,
uygulamada en fazla karşılaşılan ve şikâyet konusu olan konular arasındadır.
Fizikî ve hijyenik şartların elverişsizliği, personel, hekim ve sağlık
personeli, psikolog ve eğitmenle ilgili yetersizlikler, bugünkü uygulamada
karşılaştığımız önemli eksiklikler arasındadır. Keza, aynı şekilde, yönetime ilişkin birkısım
eksiklikleri de mutlak surette gidermek gerekir; ama, değerli milletvekilleri,
şunu unutmamak gerekir ki, getirilmekte olan son yeni düzenlemelerle, bir
taraftan, yargı sürecinin (sav, savunma ve hâkim) ve bunların vermiş olduğu
kararlardan sonra hüküm giymiş olan vatandaşlarımızın infazla ilgili
meselelerinin ayrı bir kuruma ve ayrı bir sisteme tabi olması, gerçekten önemli
bir yeniliktir. Nitekim, dün kabul edilen infaz hâkimliği müessesesi, mevcut
olan hâkimlerden farklı bir sistemi gündeme getirmektedir; dolayısıyla, kararı
vermiş olan hâkim ile daha sonraki yaşantısıyla ilgili birkısım iddialar veya
şikâyetleri düzenleyecek, onu denetleyecek, inceleyecek, onunla ilgili birkısım
kararlar alacak hâkim ayrılmış bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, yine, getirilen bu düzenlemede
kurullara yapılacak olan atamaların Adalet Komisyonu tarafından seçilmesini,
ben, şahsen olumlu bulduğumu belirtmek istiyorum. Madem ki yargıya bağımsızlık
veriyoruz, madem ki yargıcı tarafsız şeklinde nitelendiriyoruz ve o sorumluluğu
veriyoruz; dolayısıyla, hâkimlerden teşekkül eden Adalet Komisyonunun... Yine,
bunun da, bilhassa biraz evvel de ifade edildiği şekliyle belirtmek istiyorum
ki, tıp, eczacılık, hukuk, kamu yönetimi, sosyoloji, psikoloji, sosyal
hizmetler, eğitim bilimleri ve benzeri alanlarda en az dört yıllık
yükseköğretim kurumlarından veya bunlara denk olan yükseköğretim kurumlarından
mezun olanlar arasından seçilmiş olmasını ve bağımsız bir kurula bu görevin
verilmiş olmasını, ben, olumlu olarak değerlendiriyorum. Yine, böyle bir izleme
kurulunun, esasen, sivil toplum örgütü mahiyetinde olduğunun da gözden uzak
tutulmaması gerektiğini değerlendiriyorum; çünkü, sivillerden teşekkül
etmektedir; hatta, öylesine bir madde var ki, Adalet Komisyonunda oybirliğiyle,
ancak bir kişi izleme kuruluna seçilebilecektir. Görülüyor ki, Adalet Komisyonu
Başkan ve üyeleri fevkalade hassas davranmak ve seçilecek olan kişiler arasında
da mutabakat sağlamak mecburiyetindedir ve yine, bu kanun tasarısında yer alan
ve izleme kuruluna seçilecek olan kişilerin 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun güvenlik sistemine tabi olması; yani, bu kurul üyelerine karşı
işlenecek suçların memurlar aleyhine işlenmiş suç sayılması, aslında, bu kurula
seçilecek olan üyelere bir güvencedir. Yoksa, onları memur yapmamaktadır.
Dışarıdan, kendilerine yönelik yapılacak olan bir kısım müdahalelerin veya
güvenliğiyle ilgili bir kısım tehdit veya tehlikeleri ortadan kaldırmaya
yönelik bir düzenleme olduğunu, yine, dikkate almak mecburiyetindeyiz. Değerli milletvekilleri, ceza ve infaz kurumlarıyla
ilgili olarak, bir de, yurtdışındaki birkısım uygulamaları önünüze getirmek
istiyorum. Ceza, ibret verici, ıslah edici, toplum hakkının ve hukukunun
korunmasıyla ilgilidir; ama, bu arada da, getirilen kurallara mutlak surette,
cezaevi içerisindeki kurallara da hepimizin uyma zorunluluğu vardır. Bir
taraftan yönetim, bir taraftan da, orada, devletin güvenliği ve teminatı
altında bulunan insanları insan olarak değerlendirmek suretiyle hayat haklarını
korumak ve onları ıslah etmek, geleceğe hazırlamak, ekonomik bakımdan da
üretken hale gelebilecek bir kısım düzenlemeleri yapmak durumundayız. Nitekim,
bizde de bunlar var; ama, yeterli değildir. Ben şunu belirtmek istiyorum: Birkısım ülkelerde
"hapishane endüstrisi" adı altında bir anlam ifade edebilecek
uygulamalar vardır; yani, hapishaneleri bir işyeri olarak mütalaa etmek
suretiyle, hem oraya girmiş olan
mahkûmların veya tutukluların bilgi, beceri ve kabiliyetlerini artırmak,
üretken hale getirmek; elde ettikleri, yaptıkları mamul maddeleri satmak
suretiyle elde ettikleri gelirin kendilerine kazandırılmasına yönelik
uygulamalar vardır. Yine "özel hapishaneler" adı altında birkısım
uygulamalar var. Bu özel hapishanelerde, keza, aynı şekilde, doğrudan, doğruya
daha uygun şartlarda; ama, sınıflandırma yapmak suretiyle birkısım tutuklu,
daha doğrusu hükümlü olan kişilerle ilgili getirilmekte olan düzenlemeler
vardır. Bu, bir noktada, devletin, sosyal devlet olma gereği olarak, kendisinin
huzur, güven ve refahından sorumlu olduğu, can ve mal emniyetini sağlamakla
yükümlü olduğu hükümlü veya tutukluları da kazanmaya yönelik bir düzenlemedir. Bu itibarla, ümit ediyorum ki, Adalet Bakanlığımız,
ceza infaz kurumları ve tutukevleriyle ilgili daha da fazla güzel düzenlemeler
yapacak ve dolayısıyla, onları topluma kazandıracak birkısım düzenlemeleri
gündeme getirmiş olacaktır; ama, unutulmaması gereken bir şey vardır: Her
getirilen düzenlemede, devlet, görevini bilecek, ama, cezaevinin içerisinde
bulunan kişiler de oranın bir otel olmadığını, mutlaka dikkate alacaktır. Orası
otel değildir; orası, pek tabiî ki, belli kurallara uyulması mecburiyetinin
getirildiği bir yerdir. Onların sağlığı, sosyal hakları ne kadar düşünülüyorsa,
oradaki insanların da disipline o kadar uyması gerekmektedir. Ben, ülkemizde, özellikle, yargı bağımsızlığına ve
tarafsızlığına imkân sağlayacak, hukukun üstünlüğünü temin edecek
düzenlemelerin bir an evvel gündeme getirilmesini temenni ediyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Bedük. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Son zamanlarda, cezaevi
savcılarına, daha doğrusu, devlet güvenlik mahkemesi savcılarına yönelik
kamuoyu nezdinde yapılan değerlendirmeleri doğru bulmuyorum. Eğer, bilgi, belge
ve delile dayalı olmak suretiyle yazılmış olan iddianame aleyhine birkısım
savlar, düşünceler, fikirler ifade edilmek isteniyorsa, bunun yolu
mahkemelerdir. Dolayısıyla, mahkemelere gidilir, orada gereği yapılır. Eğer,
savcı, haksız iddiada bulunmuşsa, hâkim huzurunda aklanarak veya gerçekleri
dile getirmek suretiyle, bu konunun daha açıklığa kavuşması mümkündür. Kaldı
ki, hükümette ortak olanların veya hükümette olan kişilerin sorumluluğu, o
kişilerin görevlerini yasalara uygun olarak yapıp yapmadığını da denetlemektir.
Bu denetlemeyi de, mutlaka, yapmak durumundadırlar. Araştırma önergesi vermek
suretiyle veya bir başka sistemi getirmek suretiyle, âdeta kendi bakanları
aleyhinde veya kendi sorumlulukları ve görev alanları içerisindeki kurumlarla
ilgili bir denetleme sistemini gündeme getirmektedirler, harekete
geçirmektedirler. Oysa, hükümet kendileri, hükümette olan bakanlar kendi
görevlerini yaparlarsa, hükümet kendi görevini yaparsa, bu gibi yanlışlıklar da
olmamış olacak diye değerlendiriyorum. O sebeple, diyorum ki, yargı, her türlü münakaşanın
dışında olmalıdır, hukukun siyasallaştırılmamasına özen gösterilmesi
gerekmektedir ve nihayet, tabiî ki, hukukun siyasallaştırılmaması için,
hâkimler de, savcılar da üzerlerine düşen görevi mutlaka yapmalıdırlar,
yapmaktadırlar. Ben, bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bedük. Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini, Manisa
Milletvekili Sayın Hüseyin Akgül ifade edecekler. Buyurun Sayın Akgül. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika efendim. MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AKGÜL (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu Tasarısına ilişkin Grubumun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzda
bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi en
derin saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün meydana
gelen müessif kazada hayatını kaybeden aziz şehitlerimize Yüce Allah'tan
rahmet; ailelerine, yakınlarına, silah arkadaşlarına ve aziz milletimize,
şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına sabır ve başsağlığı niyaz
ediyorum. Bilindiği üzere, cezaevleri, ülkenin en önemli
problemlerinden birisidir; devamlı olarak da kamuoyunun gündeminde yer
almaktadır. Cezaevleri ve cezaevlerindeki uygulamalar hemen hemen her gün
zihinleri meşgul etmekte, gazete ve görsel basında yer almaktadır. Özellikle,
ölüm oruçları sebebiyle gün geçmiyor ki, gazetelerde ve basında bir haber
çıkmasın. Ölüm oruçları neden başlamıştır, niçin başlamıştır?
Ölüm oruçları (F) tipi cezaevleri adını verdiğimiz oda sistemindeki
cezaevlerini, tutuklu ve hükümlülerin protestosu neticesinde başlamıştır. Peki,
bu protesto, bu karşı koyma haklılık payına sahip midir? Düşünelim, koğuş
sistemi, elli yıldır hiçbir ülkede uygulanmayan, daha doğrusu, uygar ülkelerde
uygulanmayan bir sistemdir; çünkü, koğuş sistemi, gerek hijyenik açıdan gerek
sağlık açısından gerek güvenlik açısından ve gerekse insanlık onuru açısından
tasvip görmeyen, kabul edilemeyen bir sistemdir. Ayrıca, gerek terör örgütleri gerekse organize suç
örgütleri tarafından koğuş sisteminde, koğuş sistemine gelen, koğuşa gelen ilk
defa suç işlemiş bir amatör suçlunun, profesyonel ve bilinçli bir suçlu olarak
yetişmesine zemin hazırlayan bir mekândır. Bu bakımdan, asla ve asla tasvip
edilemeyecek koğuş sistemine bir daha dönmek kesinlikle mümkün değildir. Koğuş
sistemine dönülmeyeceği gibi (F) tipi cezaevlerini ve oda sistemini de
yaygınlaştırarak burada gerçek manada infazın yapılmasını, suçluya, suçunu
çektiği kadar, topluma kazandıracak mekânların hazırlanmasını da tasvip
ediyoruz, kabul ediyoruz. (F) tiplerinde zaman zaman ortaya atılan olumsuz
yapılanma ise bundan önce Yüce Mecliste kanunlaşan cezaevleriyle ilgili
iyileştirmeler ve bugün kanunlaşacak olan bu tasarıyla, bundan sonra,
cezaevlerinin Türkiye'nin gündemini olumsuz yönde işgal etmeyeceğini umuyorum
ve yine, ölüm oruçlarının da bu sebeple biteceğini umuyorum. Çünkü, Yüce
Mecliste kanunlaşan Terörle Mücadele Kanununun değiştirilen 16 ncı maddesi;
yine, İşyurtları Kanunu; ayrıca, İnfaz Hâkimliği Kanunuyla buralarda olumlu
yönde iyileştirmeler yakalanmış, bu kanunla da, Batı standardında cezaevlerine
ulaşılacak bir yapılanma meydana getirilmiştir. Bundan önce, zaman zaman, gerek Batıda ve gerekse iç
basında tenkit edilen (F) tiplerindeki tecrit meselesi, kanunlaşan bu
yapılanmayla, ortak kullanım alanlarına, işyurtlarına, rehabilitasyon
merkezlerine sahip olunacak ve bu yapılanma da hem bağımsız yargının denetimine
ve hem de bu kanunla sivil inisiyatifin denetimine girecektir. Böylece de,
insan hakları konusundaki kurumsal yapılanmalardan biri daha gerçekleşmiş
olacaktır. Bu tasarı kanunlaştığında, ülkemizde yepyeni bir
uygulama başlayacaktır. İzleme kurulları, en az beş, en çok yedi üyeden
oluşmakta ve görev süresi de dört yılla sınırlı bulunmaktadır. Başkan ve
üyeleri, tıp, eczacılık, hukuk, kamu yönetimi, sosyoloji, psikoloji, sosyal
hizmetler, eğitim bilimleri ve benzeri alanlarda en az dört yıllık eğitim
görmüş, dürüst, güvenilir ve ahlaklı olarak tanınmış ve otuzbeş yaşını bitirmiş
kişiler arasından, adlî yargı tarafından, yani, adalet komisyonlarınca
seçilecektir. Peki, bu kurullar ne gibi görevleri üstlenecektir;
infaz ve ıslah uygulamalarına ilişkin işlem ve faaliyetleri yerinde görmek,
incelemek, yönetici ve görevlilerden bilgi almak, öncelikle, görev alanı
içindedir. Ayrıca, tutuklu ve hükümlüleri dinlemek, sağlık ve yaşam koşulları,
iç güvenlik, sevk ve nakil işlemlerinde gördükleri aksaklık ve eksiklikleri
yetkili makamlarına bildirmek de görev alanı içindedir. Ayrıca, ceza ve infaz
kurumlarındaki tespitlerini ve aldıkları bilgileri değerlendirerek, en az üç
ayda bir rapor düzenlemek, raporun birer örneğini Adalet Bakanlığına, infaz
hâkimliğine ve cumhuriyet başsavcılıklarına, gerektiğinde de Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığına göndermek bu
kurulun görevleridir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyada
olduğu gibi, ülkemizde de ceza ve infaz kurumları devlet eliyle kurulmakta ve
yönetilmektedir. Bu kurumlarda, hürriyeti bağlayıcı cezalar ile tutuklama gibi
tedbirler yerine getirilmektedir. Hapsedilmekteki amaç ise, sadece, suçluyu
cezalandırmak olmayıp, onu, toplumun yararlı bir ferdi olarak yetiştirmek,
iyileştirmek, geliştirmek ve topluma olan borcunu ödeme bilinci içerisinde
dışarıdaki hayatına hazırlamaktır. Cezaevi toplumu, dışarıdaki toplumun bir parçasını
oluşturmakla, bu kurumlarda bulunan kişilere uygulanan güvenlik rejimi, eğitim
çalışmaları ve yeniden topluma kazandırma faaliyetleri, kamuoyunun, yazılı ve
görsel basının ve sivil toplumun dikkatini çekmekte ve bu nedenle de,
cezaevleri, birer ilgi odağı haline gelmektedir. Bilindiği gibi, ülkemizde ceza infaz kurumları, hâkim
sınıfından olan Adalet Bakanlığı müfettişleri, Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğü kontrolörleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu ve taraf olduğumuz ülkelerle yapılan sözleşmeler gereğince, Birleşmiş
Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından
denetlenmektedir; ancak, gelişmiş Batı demokrasilerine baktığımızda, topluma
çok fazla açık olmayan cezaevlerinde şeffaflığı sağlamak ve sivil toplumun
kaygı ve meraklarını gidermek; ayrıca, sivil toplum gözüyle, cezaevi sistem ve
uygulamalarını değerlendirmek amacıyla, toplumun fertlerinden oluşan heyetlerin
ceza infaz kurumlarında incelemelerde bulunduklarını görüyoruz. Bunlar,
eksiklikleri, kurumlara yönelik tavsiyelerini içeren raporlarını yetkili
organlara sunmakta; böylece, devlet, bir nevi, kendi kendisini sivil topluma
denetlettirmektedir. Bu heyetlerin oluşumu ülkeden ülkeye farklılık
göstermekte, yine, işlevi ve ifa ettiği görevler bakımından da farklılıklar
göze çarpmaktadır. Söz konusu uygulama, bazı ülkelerde sivil toplumdan,
bazılarında ise kamu görevlileri ile sivil toplum üyelerinin ortaklaşa
katılımıyla oluşturulmaktadır; ancak, her halükârda faydalı bir sistem olarak
karşımıza çıkmaktadır. Adalet Bakanlığı da, hazırlamış olduğu Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Yasa Tasarısıyla, bu tür yararlı bir
uygulamayı ceza infaz kurumlarımızda başlatarak, cezaevlerini sivil toplum
denetimine açmayı arzulamaktadır; ancak, söz konusu sistemin başarıya
ulaşabilmesi için, kurul üyelerinin çok dikkatlice seçilmesi gerekmektedir.
Öncelikle, bu kişilerin, her türlü ideolojik yaklaşımdan arınmış, duygularına
göre hareket etmeyen ve rasyonel kararlar verebilen kişiler arasından seçilmesi
önem arz etmektedir. Keza, seçilecek olanlarda aranan şartlar arasında yer
alan hukuk ve kamu yönetimi; kurumların yasalara uygun yönetilip
yönetilmediğini temin ve insan hakları yönünden, tıp ve eczacılık; mahkûmlara
sunulan sağlık hizmetleri, hijyen ve beslenmeyle ilgili hususların uygunluğu
yönünden, eğitim birimleri; mahkûmlara sunulan eğitim öğretim, topluma
kazandırma, sosyal ve kültürel faaliyetler ile psikososyal hizmetler yönünden
son derece isabetli seçilme şartları olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Bunun yanında, kurul üyesinin çevresinde dürüst,
güvenilir ve ahlaklı olarak tanınan saygın bir kişiliğe sahip olması da
aranmaktadır ki, bu, son derece isabetli bir yaklaşımdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda
değişik iddialar ortaya atılmakta. Barolar, Türk Tabipler Birliği ve insan
hakları kuruluşları gibi sivil toplum örgütlerine bu kurullarda yer verilmediği
yönündeki bu iddialara katılmıyoruz. Zira, kanun tasarısına göre, adı geçen
sivil toplum kuruluşlarının üyesi bulunan bir hukukçu, bir doktor, bir
psikolog, bir eczacı veya bir eğitimci ve benzeri kişilerin, söz konusu izleme
kurullarına üye seçilmesine engel herhangi bir durum söz konusu değildir.
Dolayısıyla da iddialar mesnetsizdir ve spekülatiftir. Kaldı ki, tasarıyla,
kendi kendisini denetlettirmeyi planlayan Adalet Bakanlığı, kurul üyelerini,
bazı Batı ülkelerinde, örneği İngiltere'de olduğu gibi, bakan tasarrufuyla
atamamaktadır; Anayasaya göre bağımsız olan ve hiçbir makam ve merciden emir,
talimat ve telkin almayan hâkimlere seçtirmektedir. Söz konusu kurul üyelerine
ödenecek olan huzur hakkının miktarı da göz önüne alındığında, bu işin, ücretle
yapılan bir iş olmayıp, daha çok gönüllü olarak hizmet verme esasına dayandığı
görülmekte ve bu da, kurulun tarafsızlığı konusunda önemli bir faktör olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son
verirken, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevi İzleme Kurulları Kanunu Tasarısının
hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgül. Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini, Denizli
Milletvekili Sayın Beyhan Aslan ifade edecekler. Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu Tasarısı, gerçekten, çok geç kalmış ve bu geç kaldığı süreye kadar da,
yurtdışındaki, bazen kasıtlı ülke düşmanları tarafından, bazen de ideolojik,
radikal gruplar tarafından bizim cezaevlerimiz hep istismar edilmiş, Türkiye
hep suçlanmış; insan hakları alanında, cezaevlerindeki yaşam koşullarının kötü
olması yönündeki konular hep istismar edilmiş ve birtakım terör örgütleri,
bunu, hep malzeme olarak kullanmış ve Türkiye, hep dışarıya karşı jurnal
edilmiştir. Türkiye'nin yumuşak karnı olarak bilinen bu konu üzerine, hep,
vuruldukça vurulmuş; âdeta, Türkiye dışarıda mahkûm edilmek istenmiştir. Dışarıdan cezaevlerimizi izlemek için gelen kurullar
karşılarında muhatap bulamayınca, çeşitli kuruluşlarla -ki, bu kuruluşlar gayri
resmî kuruluşlardır, ideolojik elbise giymiş kuruluşlardır- işbirliği yapmışlar
ve bu kuruluşlarla birlikte Türkiye'yi dışarıya şikâyet etme ve Türkiye'nin
imajını yok etme uğruna çalışmalar yapmışlardır. Gelmişler, sözümona mahkûm
aileleri derneği, sözümona İstanbul'da bulunan insan hakları dernekleriyle
görüşmüşler ve onlar, sanki Türkiye Devletinin temsilcileriymiş gibi, Türk
Milletinin temsilcileriymiş gibi, ideolojik noktadan meseleye bakmışlar ve
Türkiye'yi bölüp parçalamak isteyenlerin, Türkiye'nin imajını yok etmek ve
Türkiye'yi geri bırakmak isteyenlerin ekmeğine hep yağ sürmüşlerdir. İşte, bu
izleme kurulları, Türkiye aleyhine dönen bu çarkları durduracak ve Türkiye
aleyhine dönen bu tekere çomak sokacaktır. Bu nedenle, bu yasa tasarısı çok
önemlidir; çünkü, bundan sonra Türkiye'ye gelecek izleme kurulları,
karşılarında bir muhatap bulacaktır. Bu muhatap da, Türklerden oluşan, her
yargı çevresinden oluşan bir kurul olacak ve bu kurul, Türkiye'deki cezaevi
şartlarını inceleyecektir, Türkiye'deki cezaevleri şartları hakkında bilgi
sahibi olacaktır ve rapor tanzim edecektir; başkalarının bizi izlemesini,
başkalarının bizim hakkımızda rapor tanzim etmelerini, yalan yanlış beyanlarla
Türkiye'yi jurnal etmelerini ve Türkiye'nin imajını kötü noktalara
düşürmelerini engelleyecektir. Bu nedenle, bu yasa tasarısı fevkalade
önemlidir. Şimdi, bu yasa tasarısıyla, en az dört yıllık
yüksekokul mezunu, en az on yıl görev
yapmış -ki, emekliler arasından tercih edilecektir- ve en yüksek mülkî idare
amirinin yardımıyla, o yörenin adalet komisyonu başkanınca seçim yapılacaktır
ve bu seçim yapılırken de hukuk, eczacılık, tıp, psikolog, sosyolog gibi, daha
ziyade, tutuklu ve hükümlülerin gerek duyduğu meslek mensuplarından oluşan bir
kurul oluşuyor. Onların, gerçekten, sosyologa, psikologa, hukukçuya, doktora,
eczacıya ihtiyaçları vardır. Zaten, şikâyet edilen konular da bunlardır. Şimdi, bu şekilde oluşacak kurul, cezaevlerini
izleyecek, cezaevlerindeki mahkûmların hayat standartlarını izleyecek, temel
hak ve hürriyetleri açısından, insan onur ve haysiyeti açısından bunları
değerlendirecek ve bu konuda üç ayda bir rapor tanzim ederek, Adalet Komisyonu
Başkanlığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığına verecektir. İşte, bu hüküm de fevkalade önemlidir; çünkü, bir
standart ve koordinasyon getiriliyor. Cezaevleriyle ilgili mahallerde yapılacak
bu raporların tümü, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda birleşecektir. Bu
birleşmeden itibaren, buradaki yapılacak değerlendirme, Türkiye'nin her
noktasındaki cezaevlerinin içinde bulunduğu şartlar değerlendirilecek ve tüm
Türkiye, bölge farkı gözetmeksizin dikkate alınacaktır, koordinasyon sağlanmış
olacaktır. Bu, fevkalade önemli bir hükümdür. İzleme kurullarının bir başka fonksiyonu da,
cezaevlerine gidip araştırma yapacaklar ve orada, kimsesiz, yoksul ve kendisine
hiç ziyaretçi gelmeyen kişileri de zaman zaman
ziyaret ederek, onların da dertlerini dinleme noktasında görev ifa
edeceklerdir; ki, bunun örneği, Avrupa Birliği ülkelerinde ve Amerika'da
vardır. Bunlar, çeşitli isimler altında kurulan bu dernek ya da teşekküller,
cezaevlerinde kimsesiz mahkûmları ziyaret etmekte, onların sorunlarıyla ilgilenmekte,
dışarıyla içeri arasıdaki münasebetlerini temin etmektedirler. Ben, bu izleme
kurullarının, bu noktadan da görev yapacaklarına inanıyorum. Bu tasarı yasalaştığı zaman, aynı zamanda, Avrupa
Birliği standartları açısından ele aldığımız zaman, bizim ulusal program
içerisinde var olan ve Avrupa Birliğinin kapısını açabilmek noktasında da,
bize, fevkalade adım attıran yasalardan biri olacaktır. Bu noktadan da, bu yasa
fevkalade büyük görev ifa edecektir. Değerli arkadaşlar, tabiî, bütün bu yasalar, bu
düzenlemeler güzel şeyler; ancak, bizim cezaevlerimizin altyapı sorunları
mutlaka giderilmelidir. Ben, daha önce, cezaevleriyle ilgili bir araştırma
önergesi görüşülürken burada dile getirmiştim; cezaevleri, mutlaka ve mutlaka,
şehirlerin dışına çıkarılmalıdır ve şehirlerin dışına çıkarılmakla kalınmamalı,
cezaevlerinden en az 2 kilometrelik mesafeden sonra imar izni verilmelidir,
cezaevlerinin bir güvenlik alanı olmalıdır. Bu şekilde, cezaevinden kaçmaların
önleneceği gibi, cezaevleri önünde şov yapan terör örgütlerinin görevleri de
sona erecektir, ıssız o bölgelerde kimse şov yapamayacaktır ve kimse,
cezaevlerine, evlerinin balkonundan esrar atamayacaktır, silah sokamayacaktır;
kimse, cezaevinin içerisine, bir suç aleti götüremeyecektir ve o zaman
cezaevlerinden telefonla görüşülemeyecektir; çünkü, şehrin göbeğindeki bir
cezaevinde, siz, telefonları kesemiyorsunuz; çünkü, koyacağınız bir aletle, o
bölgedeki bütün evlerin de telefonlarını kesmiş oluyorsunuz; ama, siz,
cezaevini şehir dışına çıkardınız, mesela, belediye mücavir sahasının en az 10
kilometre dışında olur ve cezaevinin yapıldığı bölgeye 2 kilometre mesafeye
imar izni verilmez, bu, olayı bitirir; aynı askerî mekânlar gibi bir güvenlik
alanı oluşur ve cezaevi ancak böyle olur. Filmlerde izlemişizdir, Avrupa'daki
cezaevlerinin büyük bölümü böyledir, kırsal kesimlerdedir. Hem şehrin en verimli
arazileri kurtulmuş olur hem de güvenlik açısından, en tedbirli bölgelere
cezaevleri yapılmış olur. Bunu sağlamak için, bundan sonra -ki, bu, büyük bir
altyapı sorunu, büyük bir finansman sorunu; biz, Adalet Bakanlığımızın bütçesini
de hep beraber burada veriyoruz; yetersiz bütçeyi verdiğimizi de biliyoruz; ki,
döner sermayeye ilişkin yasayı da çıkardık- Adalet Bakanlığımızı imkânlarla
donatıp, cezaevleri sorununun altyapısını mutlaka halletmek durumundayız. Bu
altyapıyı hallettiğimiz zaman, çıkardığımız bu yasalarla, cezaevlerimiz, çağdaş
standarda, gelişmiş ülkelerdeki standarda ulaşacaktır. Değerli arkadaşlar, bugünlerde (F) tipi cezaevlerine
karşı tenkitler yapıldıkça, diğer ülkelerdeki cezaevleriyle, diğer ülkelerdeki
() tipi cezaevleriyle ülkemizdeki (F) tipi cezaevlerinin karşılaştırılmasını
hep beraber gördük. Bu konular basınımıza da yansıdı ve açıkça ifade edeyim ki,
bizim cezaevlerimizin, yapılan ve tutukluların, hükümlülerin konulduğu bu
cezaevlerinin, Avrupa'daki cezaevlerinden fevkalade önde olduğu ve fevkalade
lüks olduğu açıkça ortada. Bugün, bu cezaevlerini tenkit edip, yeniden koğuş
sistemine geçmenin çığlığını atanlar, aslında, mahkûmların ıslahına yönelik
çığlık atmıyorlar; mahkûmların ıslahı, hükümlünün ıslahı ikinci planda; önemli
olan örgüt propagandasıdır. Onun için, onlar, örgüt propagandası yapıyorlar;
onların çığlıkları ki, bu çığlık, üç beş kişinin çığlığıdır, çok azınlığın
çığlığıdır; bu çığlık, Türkiye düşmanlarının çığlığıdır; bu nedenle, bu
çığlıklara kulaklarımızı kapatarak, doğru bildiğimizi yapmak noktasında
hükümetin ve Adalet Bakanlığımızın taviz vermeyeceğine inanıyoruz. Bu taviz
vermeme noktasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve özellikle Anavatan Partisi
Grubu olarak hükümetin tam destekçisiyiz. Bu konuda geri adım atılamaz; çünkü,
cezaevlerinden maksat, yatan tutuklu ve hükümlülerin ıslahıdır. Bize göre,
alınan tedbirler ıslaha yöneliktir. Islaha yönelik olan bu tedbirlerden
vazgeçilemez ve insan hak ve hürriyetleri ve insanın doğuştan sahip olduğu
temel hakları, insan haysiyet ve onuru çiğnenmeden tutuklu ve hükümlülerin
cezalarını çekmelerini ve sonuçta topluma kazandırılmasını diliyor, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan. Gruplar adına söz talepleri yerine getirilmiş oldu. Şimdi, şahısları adına yapılan söz taleplerini
sırasıyla okuyorum: Sayın Toprak, Sayın Yalman, Sayın Fatsa, Sayın Bayram. İlk söz, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak'a
ait. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, dünkü elim uçak kazasında hayatını kaybeden
34 şehidimize Allah'tan rahmet, Türk Milletine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve
ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanun Tasarısı üzerinde birkaç
cümle etmeden önce bir iki temel konuya temas etmek arzusundayım.
Cezaevlerimizdeki yığınla sorunun temelinde, cezaevi politikalarındaki
yanlışlıklar yatmaktadır ve bu nedenle bu duruma gelinmiştir; diğer bir
ifadeyle, cezaevleri politikasızlığımız nedeniyle bugünlere gelinmiştir. Yanlış
politika eşittir politikasızlık; galiba, ikincisi daha baskın gelen bir durum. Cezaevlerine yöneltilen iki temel eleştiri var. Bir
tanesi, örgütlü suçlarla ilgili olmak üzere, cezaevlerinin bir tür rant
merkezleri haline geldiğidir; bu, doğrudur. Bir diğeri, cezaevlerinin, âdeta,
eğitim merkezleri haline geldiği hususudur; bu da doğrudur. 500 kişilik
Bayrampaşa Cezaevine 2 500-3 000 kişiyi ve hatta bazen 4 000 kişiyi koyarsanız,
20 kişilik koğuşa 100 kişiyi, 110 kişiyi koyarsanız, burası, hem eğitim merkezi
haline gelir hem de rant merkezi haline gelir; yani, bu, politikasızlığın
sonucudur. Sayın Bakanımın cezaevleri genel sorunuyla ilgili
olarak ifade ettiği bir husus vardı; katılıyorum. Cezaevlerinde halen var olan
koğuş sisteminden, derhal, acilen, oda sistemine geçilmek zorunluluğu vardır.
Eğer bunu gerçekleştirebilirseniz, sorunların büyük oranda önünü almak
mümkündür. Bu kadarla sınırlı değil cezaevi sorunları. Bir diğer ana sorun, cezaevlerinin iç güvenliği ve dış
güvenliğiyle ilgili temel sorundur ve bu sorun, halen, Adalet Bakanlığı ile
İçişleri Bakanlığı arasında henüz
çözülebilmiş değil, kısa vadede çözülecek gibi de gözükmüyor. Oysa,
bunlar, temel sorunlar. Bu yönetim sorunları üzerinde somut çözümler ortaya
koyamadığınız takdirde, bu, ciddî yönetim sorunlarına ve ciddî ihlallere neden
oluyor. Bu kopukluk, birileri için iyi bir malzeme ve bunu değerlendiriyorlar.
İhlaller söz konusu olduğunda, bu kez, günü kurtaran çözümlerle milletin önüne
geliyoruz. Örneğin, iki hafta önce Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı maddesinde
yapılan kısmî iyileştirme gibi; örneğin, dün İnfaz Hâkimliğinde olduğu gibi;
örneğin, önümüzdeki tasarıda oldu gibi. Bu üç tasarıyla, üç değişik, üç olumlu
adım atılıyor; ancak, atılması gereken adımlarla atılan adımları
karşılaştırdığınız zaman, arada çok büyük mesafeler var. Yani, sorun üreten
temel konularla ilgili çözümler üretmediğiniz sürece, diğer tabirle, bataklığı
kurutmadığınız sürece, sivrisinek mücadelesinin cezaevi sorunlarına çözüm
olması mümkün değil. Sorunun birini çözersiniz, bir başka sorun, tekrar,
gündeme gelecektir. Bunun için -birkaç defa ifade ettik, bir kez daha ifade
ediyorum- ceza infaz kurumlarına mahkûmların konulabilmesinin iki ana hedefi
vardır. Birinci hedef, bunların topluma yeniden kazandırılması olmalıdır.
İkinci hedef ise, zaten, bunun doğal bir sonucu olan cezanın infazıdır; ama,
birinci öncelikli olarak, kişileri topluma tekrar kazandıran çözüm önerilerini,
çözüm projelerinizi ortaya koyar ve bunu gerçekleştirirseniz, cezaevi sorununu
çözersiniz. Tasarıda olumlu birtakım değişiklikler olduğunu ifade
etmiştik. Adalet Komisyonunda, izleme kurullarında görev alacak kişilerin,
emekli olmalarının tercih sebebi olduğu ifade edilen bir düzenleme vardı; bu
konuda benim bir önergem oldu, gerek Sayın Bakan ve gerekse değerli komisyon
üyeleri bu önergeme destek verdiler; izleme kurullarında görev alacak kişilerin
tercihen emekli kişilerden seçilmesi yanlış hükmü geri alındı ve doğru olan,
aktif görev yapabilme gücüne, beyin gücüne, beden gücüne sahip insanların,
kişilerin izleme kurullarında görev alması kabul edildi; son derece olumlu bir
gelişmedir. Tabiî, eleştirilecek bir husus var; onu, burada dile
getirmeden geçemeyeceğim. Tasarının 2 nci maddesinde, izleme kurulları için,
adalet komisyonlarının bulunduğu binalarda bir yer tahsis edileceğine ilişkin
hüküm var. Değerli milletvekilleri, hâkimlik yapan kişilerin yakinen
hissettiği, yüreğinde hissettiği, damarında hissettiği bir temel sorun var.
Nasıl, Yüce Meclisin mehabetine yakışır bir kürsüyü iki yıldır tartışıyor isek,
hâkimlerin de mehabetini ortaya koyacak çalışma şartları gereklidir, duruşma
salonu ve kürsüler gereklidir. Düşünün, bir sanık; zamanında önünde düğme
iliklenmiş bir saygın soyguncuyu düşünün, ipek halılar üzerinde geziniyor, lüks
ofislerden çıkmış, gelmiş bir hâkimin huzuruna. Hâkimin odasına girdiğinde,
kırık dökük bir masa, kırık dökük bir sandalye, eski püskü dosyalar, kırık
dökük bir daktilo... Bir söylediğiniz zaman bir kelimeyi üç beş defa tekrar
etmekle geçiren bir kâtip düşünün. Hâkim, bu şartlar altında görev ifa ediyor.
Bu hâkime layık gördüğümüz kürsüleri düşünün. İşte, hâkimin, mahkemenin, Türk
Milleti adına yargılama yetkisine sahip hâkimin oturduğu kürsüler, hiç de Türk
Milletine yakışan kürsüler değil. Son derece lüks donanımlı bir ofise sahip
saygın soyguncu, acınacak haldeki hâkimin huzurunda duruyor. Bunun psikolojik
atmosferini, psikolojik durumunu düşünebiliyor musunuz?.. O hâkimin, hükümlü
veya tutuklu üzerinde veya sanık üzerinde, asla, psikolojik bir üstünlüğü sağlaması
mümkün değil. Hâkim olduğunu dahi hissedemiyor. Orada hâkim kendisi mi, yoksa
sanık mı; zaman zaman karışıyor. Zaman zaman tutukluların veya sanıkların
müstehzi tavırlarıyla karşılaşan bir hâkimin psikolojik durumunu düşünün, bu
şartlar altında görevini ne kadar sağlıklı yapıp yapamayacağını düşünün... Bu şekilde, izbe, loş, nemli, içinde asla sağlıklı
çalışma şartları bulunmayan, Türk Milleti adına yargılama yetkisini haiz
hâkimlerimize reva gördüğümüz bu binalar içinde, izleme kurullarına da bir yer
tahsis edilmesi hükmünü getiriyoruz. Zaten, kendisinin bir odası, bir çalışma
ofisi yok. Artı, izleme kurullarının faaliyetleri, yine, adalet komisyonunun
bürosu tarafından yürütülüyor. Yani, zaten sıkıntı içinde olan adliyeye, ilave,
yeni sorunlar getiriyorsunuz, ek külfet getiriyorsunuz, çözüm yolu
getirmiyorsunuz. Bu bir külfettir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Toprak, lütfen toparlayınız. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Yakın bir gelecekte, izleme
kurulları ile adalet komisyonları arasında oda kavgası yaşandığını duyarsanız,
hiç şaşırmayın. Bu da, tasarıda bir boşluktur. Türk Milleti adına yargılama yetkisini yürüten
hâkimlere reva görülen bunlar olmamalıdır. Bu şartların en kısa sürede
iyileştirilmesi lazımdır. Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki
konuşmasını hiç unutamıyorum, aynen ifade etmişti, "bana tahsis edilen bu
bütçe imkânlarıyla, otuz yılda yargı reformunu gerçekleştiremem" demişti.
Umarım Sayın Bakanın bu isyanı, bu feveranı yankı bulur, gereği yapılır; Türk
Milletine yakışır, Türk yargısına yakışır bir adliye sistemini kurar ve en kısa
süre içerisinde yargı reformunu gerçekleştiririz. Hepinize saygılar sunuyorum.(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Toprak. Tasarının tümü üzerinde, hükümetin görüşlerini, Sayın
Adalet Bakanı ifade edecekler. Buyurun Sayın Bakan. Süreniz 20 dakika efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme
Kurulları Kanunu Tasarısı üzerinde söz alan bütün arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum. Bütün grup sözcüleri ve şahsı adına konuşan arkadaşımız çok değerli
görüşler açıkladılar; hepsine teşekkür etmek istiyorum. Bu tasarı, yasalaştığı zaman, ülkemizde cezaevlerini
saydamlaştıracaktır. Tasarı, cezaevlerinde yaşam koşullarının düzeltilmesi,
cezaevlerinde işkence ve kötü muamele iddialarının ortadan kaldırılması
yolunda, şimdiye kadar atılmış olan en cesur adımdır. Böylelikle cezaevlerimiz
sivil toplum denetimine açılmaktadır. İzleme kurullarının oluşum tarzı, bazı arkadaşlarımız
tarafından eleştirildi. Bu eleştirilere katılma olanağı yok; çünkü, izleme
kurulları, toplumda tıp, eczacılık, hukuk, kamu yönetimi, sosyoloji, psikoloji,
eğitim bilimleri gibi alanlarda uzmanlıklarıyla tanınmış saygın kişiler
arasından seçilecektir. Bu kişiler seçilirken, eğer o alanlarda kamu kurumu
niteliğinde meslek kuruluşu varsa, o kuruluşların da görüşü alınacaktır.
Örneğin, izleme kurulunun görev yapacağı yargı çevresinde baro, tabipler odası
veya eczacılar odası varsa, o kuruluşların da görüşü alınacaktır. Seçim, bağımsız yargı tarafından yapılacaktır. Seçimi,
adlî yargı adalet komisyonu yapacaktır. Başka ülkelerle karşılaştırdığımız zaman çok ilginç
tespitler yapabiliriz. Örneğin, İngiltere'de, izleme kurulları, cezaevleriyle
ilgili bakan tarafından seçilir. Seçilen kişiler, halk içinden gönüllü kişiler
arasından seçilir. Seçim, üç yıl için yapılır ve gerektiğinde, yine aynı bakan
tarafından, belirli nedenlerle, seçilenlerin görevine son verilebilir; ama,
izleme kurullarında iki sulh hâkiminin de yer alması öngörülmüştür. Demek ki,
Batı'dan örnek aradığımız takdirde, bu kurulların doğrudan doğruya sivil toplum
örgütlerince seçilmesi zorunluluğu yok. Bizde, İngiltere'de olduğu gibi, Adalet
Bakanlığının böyle bir atama yoluna gitmesi söz konusu değildir. Seçim, adlî
yargı adalet komisyonlarınca, bağımsız olarak, kanunun koyduğu ölçülere göre
yapılacaktır. Seçilecek olan kişilerin uzmanlıkları, cezaevleriyle en
çok ilgili olan alanlar bakımından aranmıştır. O nedenle, getirilen
düzenlemenin uygun olduğunu düşünüyoruz. Almanya'da, cezaevleri danışma kurulları vardır.
Federal İnfaz Kanunu, bu konuda, sadece, seçilecek olan kişilerin ceza infaz
kurumlarında görevli kişiler olmaması sınırını koymuştur. Bu sınırlama dışında,
kimlerin seçilebileceği, eyaletler tarafından çıkarılacak kanunlarla
düzenlenecektir; çünkü, Almanya'da, cezaevleri, eyalet Adalet Bakanlıklarına
bağlıdır. Bu arada, izleme kurullarının edindikleri bilgilerle
açıklama yapamamaları da eleştiri konusu oldu. Düşününüz ki, izleme kurulları,
görevleri sırasında, başta hükümlü ve tutuklular olmak üzere, çeşitli
insanlarla ilgili birtakım bilgiler edineceklerdir. Bunların, yetkili makamın
izni olmadan açıklanması sakıncalıdır. Yine, Batı ülkelerinden size örnek vereyim:
İngiltere'de, izleme kurulları üyeleri, 1989 tarihli Resmî Sırlar Kanununa
tabidir. Dolayısıyla, bu sırları, orada öğrendiklerini, yetkili makamların izni
olmadıkça açıklayamazlar. Alman İnfaz Kanunu, cezaevleri danışma kurulları için
sır saklama yükümlülüğü getirmiştir. Burada, sadece, cezaevleri yönetimine
ilişkin bilgiler söz konusu değildir; aynı zamanda, hükümlü ve tutukluların
işledikleri suçlar, onların hayatlarıyla ilgili bilgiler de olabilir. Kaldı ki,
bu bilgilerin, yapılacak olan gözlemlerin ve tespitlerin hangi makamlara
iletileceği kanun tasarısında çok açık olarak bildirilmiştir. Adalet
Bakanlığına, infaz hâkimliğine, cumhuriyet savcılığına ve gerektiğinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi insan hakları inceleme kuruluna, yapılan tespitlerin
sonuçları bildirilecektir. Şimdi, doğrudan doğruya sivil toplum örgütleri veya
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının temsilci seçmeleri konusuna
gelince; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının görüşlerinin
alınacağını zaten ifade ettim; ama, burada getirilen sistem, o kuruluşlardan
insanların seçilmesine, o kuruluşların üyelerinin seçilmesine engel değildir.
Kurul üyeleri, belirli kuruluşların temsilcileri olarak değil, kendi adlarına
görev yapacaklardır. Bunlar seçilirken, eğer varsa, ilgili kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşunun görüşü alınmakla birlikte, seçilen kişi,
belirli alanlarda uzmanlığıyla tanınmış saygın bir kişi olarak seçilecektir.
Tasarıda buna özen gösterilmiştir. Eğer, belirli kuruluşların temsilcilerini
seçecek olursanız, o kişiler, o kuruluşlara karşı da sorumlu olmak
durumundadırlar. Oysa, seçimde, o kuruluşların görüşlerinden yararlanmakla
birlikte, burada, seçilen kişilerin, görevlerini, kendi adlarına, kendi
sorumluluk duyguları içinde ve bir izleme kuruluşunda birlikte görev yapmanın
sorumluluğu içinde yerine getireceklerdir. O bakımdan, tasarıda, seçimin, adlî
yargı, adalet kuruluşları tarafından yapılması öngörülmüştür. Bu seçimde oybirliği aranmıştır; yani, adlî yargı
adalet komisyonunun 3 üyesinin de, seçilen kişinin kişiliği, onun uzmanlığı ve
saygınlığı hakkında görüş birliği içinde olması gerekir. O bakımdan, bu sistem,
görevin yerine getirilmesi bakımından en uygun olan sistemdir. Cezaevlerinde bütün bu yapılanlarla, sanıyorum ki,
artık, ileride hiç kimse işkence ve kötü muamele iddiasını öne süremeyecektir;
ama, cezaevleriyle ilgili tasarılarımız bu tasarıyla bitmiyor, halen, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen bir tasarımız daha
var; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanunu
Tasarısı. Bu tasarı da yasalaştığı zaman, bütün infaz ve koruma memurlarımızı
meslek öncesi, meslek içi eğitimden geçireceğiz, onlar, görevlerini yerine
getirmek için gerekli olan bilgi ve becerileri bu merkezlerde edineceklerdir.
Ayrıca, ceza hukuku, ceza infaz hukuku
ve insan hakları konusunda bilgi edineceklerdir. Böylece, görevlerini en iyi
biçimde yapmaları sağlanacaktır. Bu tasarının bir an önce Plan ve Bütçe
Komisyonunda sonuçlandırılarak, Genel Kurula sunulmasını bekliyoruz. Cezaevleriyle ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, şimdiye kadar, çok önemli incelemeler yapmıştır. Oradaki
tespitlerin hepsinin üzerinde Bakanlığımızca büyük bir duyarlılıkla durulmaktadır;
oradaki eksiklerin giderilmesine çalışılmaktadır. Ancak, o raporlarda işkence
ve kötü muamele iddiaları da yer almaktadır. Cumhuriyet savcılarımız, bu
iddiaların üzerine gidebilmek için, ceza kovuşturması yapabilmek için, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonundan, orada adları yer
almayan, sadece rakamla gösterilen kişilerin kimliklerini sormuşlardır; ama,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, onlara herhangi bir zarar gelebileceği
kaygısıyla, bu isimleri açıklamayı reddetmiştir. Şimdi, Türkiye'de hakkını
arayan herkes, devletin koruması altındadır. Eğer, o raporlarda adları geçen
kişilerin isimleri cumhuriyet savcılarımıza bildirilecek olursa, cumhuriyet savcılarımız,
o iddialarla ilgili ceza kovuşturmasını başlatacaklardır. Cezaevlerimizde, fizikî bakımdan da önemli bir
değişimden geçiyoruz. Her yönden sakıncaları görülen, cezaevlerinde güçlülerin
zayıflar üzerinde egemenlik kurmasına, onları sömürmesine yol açan,
cezaevlerinin bir rant ve eğitim merkezi haline gelmesine yol açan koğuş
sisteminden oda sistemine geçilmesi için gerekli değişiklik çalışmaları hızla
yürütülmektedir. Bu arada, yeni cezaevlerinin, artık, şehirlerin merkezinde
değil, şehirlerin dışında inşa edilmesi için çalışmalarımız devam etmektedir;
ama, Türkiye'nin en büyük şehri olan, en çok suç işlenen ili niteliğindeki
İstanbul'da cezaevi inşa edebilmek için yer sıkıntısı içindeyiz. Bulabildiğimiz
ve kamulaştırdığımız yerin seçilmemesi, orada cezaevi inşa edilmemesi için de
çok haksız suçlamalarla karşılaşıyoruz; ama, bu suçlamalarda bir gerçek payı
olabileceğini de dikkate alarak, ben, Adalet Bakanlığı müfettişlerince
incelemeye ve gerektiğinde soruşturmaya başlanması için gerekli talimatı da
verdim; fakat, İstanbul'da cezaevi ve tutukevi inşaı için mutlaka yer sorununu
çözmemiz gerekir. Anadolu'da bu konuda bir sıkıntıyla karşılaşmıyoruz. Amacımız, cezaevlerini şehirlerin dışına çıkarmaktır;
küçük cezaevleri yerine bölge cezaevleri inşa etmektir. Bu arada, yapılacak
olan cezaevlerinin çevresinde -bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi- mutlaka bir
güvenlik bölgesi olmalıdır; çünkü, boş bir alanda inşa edilen cezaevinin
çevresinde bile, bir süre sonra, bir yerleşim merkezi oluşmaktadır. Bunun tipik
bir örneği, eski Sağmalcılar, şimdiki Bayrampaşa Cezaevidir. Buna meydan
vermemek gerekir. Ayrıca, cezaevlerinde, çok zor koşullar altında, çok
düşük ücretlerle, çok büyük stres altında, çok büyük riskler altında çalışan
infaz ve koruma memurlarının da, yeni yapılacak cezaevleri çevresinde mutlaka
lojman sahibi olmasının sağlanması gerekir. Yeni cezaevleri bakımından bunu da
planlamaktayız. İzleme kurullarında çalışanların memur sayılması,
eleştiri konusu oldu. Getirilen hüküm, bir yönüyle, Türk Ceza Kanununun 279
uncu maddesine paralel bir düzenlemedir. O maddede de, Türk Ceza Kanunu
uygulamasında kimlerin memur sayılacağı belirtilmiştir. Bu anlamda, kendilerine
karşı işlenen suçlar bakımından yasama organı üyeleri dahi memur sayılmaktadır.
Burada, izleme kurulu üyelerinin, güvenliği bakımından, korunması bakımından
memur sayılması söz konusudur; ama, izleme kurulu üyeleri, görevleriyle ilgili
bir suç da işleyebilir, o bakımdan da memur sayılmaları öngörülmüştür; yani,
kendileriyle ilgili kovuşturma, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun çerçevesinde yürütülecektir. Bu
bakımdan, izin mercii olarak, adlî yargı adalet komisyonu başkanı
gösterilmiştir. Bu hüküm, bu kurullarda görev alanların, memur olarak,
Adalet Bakanlığının istediği yönde inceleme yapacağı izlenimini verecektir
açıklamalarının haksız olduğunu göstermek için yeterlidir; böyle bir amaç söz
konusu değildir. Seçimi, bağımsız yargı mercileri yapacaktır ve seçilecek
kişiler de, toplumun, uzmanlık ve saygınlıklarıyla kabul ettiği kişiler
olacaktır. Bu tasarı ile dün kabul etmiş olduğumuz İnfaz Hâkimliği
Kanunu, birbirini tamamlayan iki kanun olacaktır; çünkü, bir yandan,
cezaevlerindeki her türlü işlem ve faaliyet, yargı denetimine alınmakta, öbür
yandan, cezaevleri sivil toplum denetimine açılmaktadır. Böylece, cezaevleri
konusunda bir süreden beri sürdürülmekte olan eylemlerin de, artık, hiçbir
gerekçesi kalmamaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, bu
eylemlerin en kısa zamanda sona erdirilmesi çağrımı, bir kez daha yineliyorum. Bir arkadaşımız, eğer, (F) tipi cezaevlerinde hükümlü
ve tutukluların günün belli saatlerinde bir araya gelmelerine izin verilirse,
bu sorunun sona erebileceğini ifade etti. Bir süre önce Yüce Meclis, 4666 sayılı Kanunla, Terörle
Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde değişiklik yaptı. O değişiklikte, hükümlü
ve tutukluların hangi koşullar altında nasıl bir araya gelecekleri açıkça
düzenlenmiştir; bunlar: birlikte çalışma, birlikte eğitim görme, birlikte spor
yapma, birlikte toplumsal ve kültürel etkinliklerde bulunma amacıyla yapılacak
olan uygulamalardır. Bu uygulama başlatılmıştır; ama, size şunu söylemek
isterim ki, şimdiye kadar (F) tipi cezaevlerinin hükümlü ve tutukluları tecrit
amacıyla kurulduklarını iddia edenler, henüz bu uygulamaya katılmamışlardır. Bu
da, onların gerçek amacının başka olduğunu göstermektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Lütfen, tamamlar mısınız. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biz, cezaevlerimizde, gerçekten insan onuruyla
bağdaşmayan koşulları tamamıyla ortadan kaldırmaya kararlıyız. Tecrit, asla
amacımız değildir. Cezaevlerinde kim olursa olsun, suçu ne olursa olsun, bütün
hükümlü ve tutukluların insan haklarına uygun koşullar içinde yaşamasını
sağlamak durumundayız. Onların birlikteliği de, bir araya gelmeleri de, Avrupa
standartlarına uygun olarak, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde
yapılan değişiklik çerçevesinde gerçekleştirilecektir. Bunun dışında bir uygulama bizden beklenmemelidir. Yüce Meclise sunduğumuz tasarıya vereceğiniz destek
için hepinize teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Adalet Bakanımıza teşekkür ediyorum. Tasarının tümü üzerindeki son söz, şahsı adına, Konya
Milletvekili Sayın Lütfi Yalman'a aittir. Sayın Yalman?.. Yok. Şahsı adına, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa;
buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 669 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme
Kurulları Kanunu Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, son günlerde cezaevlerinin ıslahı,
hak ihlallerinin giderilmesi, kötü muamelenin ortadan kaldırılması ve
cezaevlerindeki yapılanmanın gelişmiş ülkelerin standartlarına getirilmesi
noktasında bir dizi düzenlemeler yapılmaktadır. Bunu iyi bir başlangıç kabul
ediyor ve memnuniyetle karşılıyoruz. Hükümetler, cezaevlerindeki her olay ve eylemden sonra
birtakım teşebbüslere geçmektedir. Bu düzenlemeleri yapmak için ille de
cezaevlerinde birtakım olayların cereyan etmesini beklemek gerekmemektedir.
Özellikle, 200 günü geçen ölüm oruçları, cezaevi olayı ve eylemleri,
Türkiye'nin dış görüntüsü açısından fevkalade kötü bir durum arz etmektedir. Bu
sorumluluk devletindir ve devlet bu zaaftan bir an önce kurtulmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, yönetilenlerin rızasını yitiren bir devlet meşruiyetini de
yitirir. Değerli arkadaşlar, getirilen bu tasarıyla kurulması
istenilen izleme kurullarına, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin yönetim,
işleyiş ve uygulamalarını yerinde görmek, incelemek, bilgi almak ve
tespitlerini rapor haline getirmek görevleri verilmektedir. Şikâyete konu olan
şartların ortadan kaldırılması için izleme kurulları oluşturulmaktadır. Bu ise,
cezaevlerindeki kötü durumun ve hak ihlallerinin varlığını itiraf ve
kabullenmektir. Her defasında, mahkûmların eylemleriyle harekete geçen hükümet,
âdeta mahkûmlar ile devleti pazarlık yapar bir görüntüye sokmaktadır. Halbuki,
cezaevlerinin iyileştirilmesi için gerekli eksiklikler önceden tespit edilip,
hiçbir üzücü olaya sebebiyet vermeden, cezaevlerimizin standartlarını, gelişmiş
ülkelerin standartlarına getirmemiz gerekirdi. Altına imza attığımız
uluslararası anlaşma ve sözleşmelere rağmen, Türkiye, bu standartların
gerçekleşmesine direnmiş, sorumluluklarını görmezlikten gelmiştir. Tasarı, cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinin
kaldırılması açısından atılmış önemli bir adımdır. Bunun ne getirip ne
götürdüğünü uygulamalarla görmemiz mümkün olacaktır. İnsan hak ve
hürriyetlerinin kanunlarda, yasalarda güvenceye alınması yeterli değildir;
bunun uygulamalarda güvenceye alınması şarttır. Kurumsal olarak güzel bir iskelet oluşmaktadır. Gerçi,
burada yalnız sivil cezaevleriyle ilgili hükümler bulunmaktadır, askerî ceza ve
tutukevleriyle ilgili bir düzenleme yoktur. Halbuki, toplumu bir bütün olarak
ele aldığımızda, sivil ve askerî cezaevlerinin her ikisi de ceza infazı
açısından aynıdır. Bu durumun, uygulamada bir çifte standardı beraberinde
getireceği endişesini taşımaktayız. Değerli arkadaşlar, kurulacak bu izleme kurulu, sivil
bir görüntü arz etmemektedir. Bu adlî yargı adalet komisyonunun oluşturduğu bir
kuruldur. Atanmış bir kurulun, kuruluş esprisini gerçekleştiremeyeceği
endişesini taşımaktayız; cezaevlerindeki kötü şartları, işkence, kötü muamele
ve hak ihlallerini ortadan kaldırabilecek güveni vermektedir. Bu kurulun,
cezaevlerindeki mevcut sıkıntıları ve endişeleri ortadan kaldırmaya yetmeyeceği
kanaatindeyim; çünkü, atanan her kurul üyesi belli bir düşünce ve belli bir
ideolojik anlayıştan seçilecektir. Zaten yaşanan bütün insan hakları
ihlallerinin temelinde ideolojik yaklaşımlar vardır. Bu kurulun seçimi, bu
endişeleri giderecek güven ve görüntüyü vermemektedir. Değerli arkadaşlar, bütün bunlar bir tarafa, bu kanun
hükümlerini uygulayacak olan insan faktörü de çok önemlidir. Cezaevlerine ıslah
edilmek ve topluma yeniden kazandırılmak için konulan insanların, mevcut kadro
ve uygulamalarla bu fonksiyonunu yerine getirmediğine şahit oluyoruz.
Psikoloji, pedagoji ve formasyon eğitimi almış kalifiye insanların
cezaevlerinde idareci ve personel olarak görev alması gerekirken, bu şartları
taşımayan, açlık sınırının altında bir ücrete mahkûm olan cezaevi
çalışanlarının her şartta, kanun ve kurallara uymak konusunda çok istekli
olmayacakları ve olmadıkları geçmişte gözlenmiş, bugün için de durum aynıdır. Sayın hükümetin, bu tasarıdan önce, cezaevi
çalışanlarının standartlarının ve hayat şartlarının iyileştirilmesiyle ilgili
bir düzenleme yapması gerekirdi kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, tasarının 6 ncı maddesinde, izleme
kurullarının görevleri sayılmakta ve "hazırlanan raporlar, gerektiğinde
ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığına gönderilir" denmektedir. Bu gerekliliğe kim karar verecek,
bunu kim, nasıl tespit edecektir. Asıl itibariyle, bu raporların, doğrudan
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna gönderilmesi gerekirdi. Ayrıca "gördükleri eksikleri ve yanlışları,
uygulamaları yetkili mercilere bildirirler" denilmektedir. Yetkili
mercilerden kasıt, açık olarak belirtilmemiştir. Yetkili merci neresidir, buna
açıklık getirilmesi gerekirdi. Sayın Adalet Bakanımız, kurulması istenilen bu izleme
kurullarının faydalı olacağına ve beklenen neticeyi vereceğine inanıyorsa,
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun hazırladığı cezaevleri
raporlarında haklarında suç duyurusunda bulunulan sorumlularla ilgili nasıl bir
işlem yapıldığını açıklamalıdır. Bu kurulacak olan izleme kurullarının
hazırlamış olduğu raporlarla ilgili nasıl bir muamele yapılacağının, bilinmesi
açısından da çok faydalı olacaktır kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, kurul üyelerinin seçimleriyle
ilgili olarak mahallî sivil örgütler, baro, tabip odası, insan hakları kurulu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonundan görüş
alınabilir ya da onların belirleyeceği adaylardan da, kurul üyelerinin seçimine
gidilebilirdi. Böyle olması daha demokratik ve sivil bir görüntü ortaya
koyardı. Değerli arkadaşlar, çok iyi niyetle hazırlandığını
düşündüğüm bu tasarının kanunlaşması, başta cezaevlerinde yaşanan
olumsuzlukların ve üzücü olayların giderilmesine, insan hak ve hürriyetlerinin
tesisine, kırılan ve sarsılan güvenin yeniden kazanılmasına, ülkemizi içte ve
dışta zor durumda bırakan cezaevleri şartlarının ıslahına ve hepsinden
önemlisi, demokratik bir açılımın sağlanmasına yardımcı olur düşüncesiyle,
kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır. Soru yok. NEZİR AYDIN (Sakarya) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Tasarının maddelerine geçilmesini kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yetersayısına ulaşılamamıştır. Birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati
: 17.57 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 18.09 BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER
: Melda BAYER (Ankara), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 8. – Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/851) (S. Sayısı : 669) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Hatırlanacağı üzere, görüşmekte olduğumuz 669 sıra
sayılı kanun tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve maddelere
geçilmesi oylamasına sıra geldiğinde karar yetersayısının aranılması istenmiş;
ancak, bu sayıya ulaşılamamıştı. Şimdi, elektronik cihazla oylamayı tekrarlayacağım. 3 dakika süre veriyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır ve tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum : CEZA İNFAZ
KURUMLARI VE TUTUKEVLERİ İZLEME KURULLARI KANUNU
TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, yürürlükteki mevzuat ve
ülkemizin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerle belirlenen ilkeler çerçevesinde ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinin yönetim, işleyiş ve uygulamalarını yerinde görmek, incelemek,
bilgi almak ve tespitlerini rapor haline getirerek yetkili ve ilgili mercilere
sunmak üzere, ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının
kurulmasına, görev ve yetkilerine ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir. Bu Kanunda tekil veya çoğul olarak geçen "izleme
kurulu" terimi, ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarını
ifade eder. Askerî ceza infaz kurumları ve tutukevlerine ilişkin
hükümler saklıdır. BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu
adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'a aittir. Buyurun Sayın Akman. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 669 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, mevzuatımızda
yer almayan yeni bir kurum oluşturulmaktadır; ceza infaz kurumları ve
tutukevleri izleme kurulları. Tasarı, daha önce kabul edilen infaz hâkimliği
kurumuyla beraber düşünüldüğünde, cezaevlerinin, biri yargısal, diğeri kısmen
sivil olmak üzere, iki ayrı denetime tabi tutulması anlamını ifade etmektedir.
Tasarıya göre, ceza ve tutukevleri izleme kurulları, biraz mülkî idare amirine,
biraz cumhuriyet savcısına, biraz infaz hâkimine, biraz adalet komisyonuna
bağlı bir nitelik arz etmektedir. Bu tasarıyla, elbette ki, bugüne göre ileri bir adım
atılmıştır; ama, kanaatimce, yine kamusal bazı yetkilerle donatılmış daha sivil
bir kurum oluşturulması isabetli olurdu. Bu kadar yerle ilişkilendirilen bir
kurulun ne kadar sivil ve bağımsız olabileceği şüphelidir. Cezaevlerindeki her
türlü aksaklık ve yanlışlıktan sorumlu kurumları, bir yerde, denetleyecek,
onların eksikliğini tespit edecek bir kurul, bu kadar bağımlı bir yapıda
olmamalıydı. Her şeyden önce, kurulun belirlenmesinin şekli çok
yanlıştır. Doğrudan doğruya adalet komisyonu başkanı tarafından atama suretiyle
belirlenmesi, işe yanlış başlandığının bir göstergesidir. İzleme faaliyetinin
aynı zamanda bir denetim faaliyeti olacağı düşünülürse, muhakkak surette,
sonraki maddelerde vermiş olduğumuz önergedeki gibi, sivil toplum
kuruluşlarının önereceği isimlerden böyle bir kurulun tespit edilmesi
zorunludur diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, bu endişeleri ifade etmemin
nedeni şudur: Bugün, kuvvetler ayırımı prensibi ihlal edildiği zaman, devlet
yönetimine ilişkin tartışmalar başlamaktadır. Yürütme yargının, yargı yasamanın
görev alanına girmemeli ve bu hassas çizgilerin sınırları iyice belirlenmeli
diyoruz. İşte, bu görüştüğümüz tasarıyla getirilen izleme
kurulları da, cezaevleri gibi son derece hassas bir konuyla ilgilidir. Hiçbir
zaman, cezaevlerindeki kötü şartlar ve işkence iddiaları bitmek tükenmek
bilmemektedir. Son zamanlarda, çok sayıda işkence ve kötü muamele iddiası,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna kadar gelmiş
ve bunlarla ilgili suç duyuruları ilgili cumhuriyet savcılıklarına yapılmıştır.
Eğer ceza ve tutukevleri için tartışılmayan bir yapı
oluşturmak arzusunda isek, muhakkak surette ince eleyip sık dokumak zorundayız.
Hedef, şikâyetlerin bir oranda düşürülmesi değil, belki, sıfıra indirilmesi
olmalıdır. Bu kurulun mahzurları, kurulun oluşturuluş şeklinden başlayarak,
çalışma usulüne ve rapor aşamasına kadar devam etmektedir. Mahzurların
giderilmesi için, kurulun tamamının kamuda çalışmayan kişilerden oluşturulması,
çalışmaları ve kararları üzerinde kamusal vesayet bulunmaması ve nihayet, özgür
bir hareket alanı olması gerekir. Unutmamak gerekir ki, bugün, Türkiye'nin ayıbı olarak
sürekli karşımıza çıkan kötü muamele ve işkence iddialarının çoğunu
belgelendirme durumu olamamaktadır. Bunun bilinen nedenlerinden biri, bir kamu
görevlisi tarafından yapılan bir yanlışın, yine bir kamu görevlisi tarafından
örtbas edilmesidir. Şayet mekanizma böyle işlemeyip, kamu görevlisi yaptığı
suçun muhakkak açığa çıkacağını bilse, kuvvetle muhtemeldir ki, kanunsuzluğa
tevessül etmeyecektir. Değerli milletvekilleri, izleme kurullarının daha
pratik, kolay çalışabilen, çabuk karar verebilen, anında icra edebilen kurullar
olması gerekir. Maalesef, iyiniyetli bir girişimin de, acımasız bürokratik
mekanizma içerisinde anlamsız kalacağını düşünüyorum. Bugünlerde peş peşe kabul
ettiğimiz ceza ve tutukevleriyle ilgili bu tasarılarla, yeni bürokratik
adacıklar oluşturulmaktadır, aynı zamanda da, ciddî bir yetki karmaşasına neden
olunmaktadır. Savcı, hâkim, cezaevi idaresi, Adalet Komisyonu Başkanı, mülkî
idare amiri ve daha sayamadığım birçok bürokratik mekanizma, tüm bu
mekanizmalarla beraber izleme kurulları, olsa olsa, cezaevlerinin bazı fiziksel
eksikliklerini rapor eden birer kurul olurlar ve muhtemeldir ki, bakanlığa
yazılan bir yazıya "bu yılki bütçe imkânlarımız elvermediğinden, söz
konusu talebiniz karşılanamamıştır" gibi bir yazıyla cevap verilecektir. Değerli milletvekilleri, asıl olması gereken, ceza ve
tutukevlerinde yaşayan insanların insanî şartlarda yaşamasının temin edilmesi,
bunların yeniden topluma kazandırılıp, faydalı birer insan haline getirilmesi,
yapılan işten pişman kılınmasıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, tamamlayınız Sayın Akman. YAHYA AKMAN (Devamla) - Bu, sosyal bir hukuk devletinin
en önemli görevlerindendir. Cezaevleri, yeni suçlular üreten yerler olamayacağı
gibi, devletin intikam almak için kötü muamele yaptığı yerler de olmamalıdır.
Muhakkak surette, evrensel standartları ülkemizde de hâkim kılmak zorundayız.
Onun için de, iyiniyetle, belki, getirilen bu tasarının, vereceğimiz teklifin
de, önergenin de kabulü doğrultusunda daha iyi bir hale geleceğini umuyor; bu
duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akman. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: İzleme kurullarının kuruluşu MADDE 2. - Bulunduğu yargı çevresinde ceza infaz kurumu
veya tutukevi olan her adlî yargı adalet komisyonunca bir izleme kurulu
kurulur. İzleme kurulu, başkanla birlikte beş üyeden oluşur.
Üyeleri dört yıl için seçilir. Süresi dolan üyeler yeniden seçilebilir. İzleme kurulunun yetki alanı, adlî yargı adalet
komisyonunun bulunduğu yargı çevresi ile sınırlıdır. Yargı çevresinde müdürlük teşkilâtı olan birden çok
ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunması halinde buna uygun sayıda izleme kurulu
kurulabilir. Bu durumda her izleme kurulunun yetki alanı, adlî yargı adalet
komisyonunca belirlenir. İzleme kuruluna çalışmaları için ilgili adlî yargı
adalet komisyonunun bulunduğu binada bir yer ayrılır. İzleme kurulunun
sekretarya hizmetleri, aynı adlî yargı adalet komisyonunun bürosu tarafından
yürütülür. BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Fahrettin Kukaracı'nındır. Buyurun Sayın Kukaracı. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. FP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesi
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde yönetimin işleyişi ve uygulamalarını yerinde görmek, incelemek,
bilgi almak, bu hususlarda rapor hazırlamak gibi görevler yüklenen izleme
kurulları, bu kurumlarda yönetimin şeffaf hale gelmesini sağlayacak, eksiklik
ve aksaklıkların giderilmesine yardımcı olacak bir kuruldur. Bu kurullar,
kısmen sivil halktan oluşacağı için, daha objektif davranacak, düzeltilmesi
gereken hususları ilgililerin bilgisine sunacaktır. Son zamanlarda, Adalet Bakanlığının Yüce Meclisimize
sunduğu Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde değişiklik yapan tasarı
kanunlaşmış, İnfaz Hâkimliği Kanun Tasarısı Meclisimizce kabul edilmiştir.
Bugün görüşmekte olduğumuz izleme kurulları oluşturulmasını içeren tasarıyla
da, ceza ve tutukevlerindeki hükümlü ve tutuklulara insan onuruna yakışır bir
şekilde muamele edilmesi, cezaevi şartlarını iyileştirme, geliştirme
hedeflenmektedir. Avrupa Birliğine girme sürecindeki Türkiye, Avrupa
Birliği müktesebatına uygun düzenlemeler yapmaktadır. Kendiliğinden yapmış
olmasak da, bu bir başlangıçtır ve devamını arzu etmek, teşvik etmek, hem
hakkımız hem de görevimizdir. Çıkarılmakta olan bu kanunlar bir ihtiyaca cevap
verse de yeterli değildir. Birleşmiş Milletler standart minimum cezaevi
kurallarının tümünün uygulanabilmesi için, daha çok mesafe almamız
gerekecektir. Değerli milletvekilleri, izleme kurullarının icraî
herhangi bir görevi yoktur; görevleri, cezaevlerindeki yönetimin işleyişini,
tutuklu ve hükümlülerin durum ve şikâyetlerini ilgili mercilere rapor etmekten
ibarettir. Yeterli olmasa da, bu bile, şeffaf bir yönetimin oluşmasına yardımcı
olacak bir faaliyettir; ancak, bu raporların, ilgili ve yetkili merciler
tarafından nasıl değerlendirileceği belirgin değildir. Cezaevlerinin
standartlara uygun olmadığıyla ilgili raporun gereğini kim, ne zaman, nasıl
yerine getirecektir? Bu belirsizlikler, raporların işlevinin sonuçsuz
kalabileceği ihtimalini gündeme getirmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz bir diğer
kanun olan İnfaz Hâkimliği Kanununda ihdas edilen infaz hâkimliği, umarız,
vereceği kararlarla, hem izleme kurullarının hem de kendi kuruluş gayesine en
iyi şekilde hizmet etsin. Değerli milletvekilleri, bu kurullar, bulunduğu yargı
çevresinde ceza infaz kurumu veya tutukevi bulunan her adlî yargı adalet
komisyonunca kurulmaktadır. Beş kişiden oluşacak olan kurulun adalet komisyonu
tarafından kurulması uygun olsa da, üyelerin seçiminde tutulan yol yanlıştır.
Bir şekilde, bakanlığın ve dolayısıyla idarenin temsilcisi olan heyetin
seçeceği kurulun, bağımsız, tarafsız olamayacağı ihtimali mevcuttur. Halbuki,
komisyon çalışmaları esnasında verdiğimiz önerge kabul edilmiş olsaydı, hiç
olmazsa, beş üyeden üçü o yerde bulunan baro, tabip odası ve insan hakları
kurulundan, yine adalet komisyonu tarafından seçilecekti ve bu şekilde,
kararlarda daha objektif sonuçlara varılacaktı; ancak, bu sağlanamamıştır.
Umarız, faydalı hizmetler yapar, toplumun zihnini meşgul eden cezaevi olayları
müspet bir sona ulaşır, çağdaş bir yönetim ve işleyiş temin edilmiş olur. Bir suçluyu dış dünyadan ayıran hapis cezası, o
kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılmasından ötürü, başlıbaşına acı bir
olaydır. Haklı gerekçeler ve disiplin dışındaki gerekçelerle bu acıyı daha da
artırmamak gerekir. Tutuklulara, onları toplumdan dışlayacak biçimde değil,
toplum içinde yer almaya devam edecekleri biçimde davranılmalı, onların
saygınlığını azaltıcı cezaevi yaşamı ile özgür yaşam arasındaki ayırımı en aza
indirmeye çalışılmalıdır. Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığımız, getirmiş
olduğu bu yeni kurullar için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız. FAHRETTİN KUKARACI (Devamla) - Tamamlıyorum efendim. ...zaten dar ve elverişsiz adliye binalarında yer
bulmakta, personel ve büro temin etmekte güçlük çekecektir. Bunun için, kadro
ve ayrıca bir tahsisat ayrılmaması, mevcutla yetinileceğini göstermektedir. Bu
da, faaliyetin başarısına menfi etki edecek önemli unsurlardan biridir. Kurul üyelerine ödenecek huzur hakkı da, ülkede
kurulacak kurul sayısı dikkate alındığında, elbette ki, gözardı edilemeyecek
büyüklükte bir malî yükü getirmektedir. Başarılı hizmetler verilmesi dileğiyle, kanunun hayırlı
olmasını diliyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayı Kukaracı. Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini, İçel
Milletvekili Sayın Turhan Güven ifade edecekler. Buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan,
değerli üyeler; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Bazı kanunların, asıl maksadı ortaya çıkarmak yerine,
palyatif birtakım metinlerle günü gün etme noktasındaki bir yaklaşımını kabul
etmemiz mümkün değildir. Dün, Sayın Bakan, Değerli Bakan, burada, bir açıklama
yaptı ve yeni infaz kurumları yasa tasarısının bitmek üzere olduğunu ve yine,
bunun içinde infaz yasa tasarısının da bitirilmek üzere olduğunu ifade
buyurdular. Şimdi, çok arzu ettiğimiz yeni bir infaz yasa tasarısı
ve infaz kurumları yasa tasarısı huzurlarınıza yakında gelecekse, bu getirilen
kanun tasarısının ve dün çıkarılan kanunun bu maddeler üzerinde yer alması
lazım, bu hükümler içinde yer alması lazım; yani, eğer bir ay sonra huzurunuza
gelecek bir kanun tasarısı varsa, siz, neden üç beş madde halinde bunu yeniden
gündeme getiriyorsunuz diye sormak lazım. İyi niyetlerinden şüphe etmiyorum;
ama, uygulama zorluğu olabilecek bir hususu gündeme getirmek istiyorum. Acaba, Türkiye'de, özellikle adalet komisyonunun
bulunduğu, yani, ağır ceza merkezlerinde bir tespit yapıldı mı; yani, oralarda,
adalet komisyonlarının rahat çalışabileceği bir salon var mı, bir oda var mı
ki, onun yanında, siz, bu defa, bu kurumu çalıştıracak hale geleceksiniz; onu
bilmiyoruz. Bugün, Türkiye'de yargıyla iştigal edilen noktalarda, adalet
binalarının ne halde olduğu, hiç kimsenin bilmediği bir husus değil. Bırakınız,
siz, hâkimin rahat bir çalışma yapacağı ve dosya okuyacağı odayı, dosdoğru
salonun bile olmadığı bir gerçek. Bu böyle devam ederken, bir de, onun yanına,
adalet komisyonunun yanında da bir oda tahsisini, hangi tespitle ortaya
çıkardılar?! İki; bu infaz izleme kurulunun, acaba, teşekkül
tarzında ne derece başarı sağlanacak; yani, çocuk mahkemeleri gibi, sadece
kanunu mevcut olup da, daha sonra, arkadaşların orada olup olmadığını; yani,
bir ağır ceza merkezinde, şu kanun tasarısında sayılan vasıftaki insanların
olup olmadığını nasıl biliyorsunuz; bir tespit yaptınız mı?! Siz, 3 üncü
maddede diyorsunuz ki, tıp, eczacılık, hukuk, kamu yönetimi, sosyoloji ve
benzeri... Peki, o kasabada, acaba, yeteri kadar, tıp eğitimi görmüş olan
doktor var mı; psikoloji eğitimi görmüş olan insan var mı; sosyal hizmetler
eğitimi görmüş olan insan var mı; ve benzeri alanlarda eğitim görmüş olan insan
var mı; yani, ağır ceza merkezinin, doğuda bir ilimizin ilçesinde olduğunu
düşünün; binlerce vatandaşımız, orada doktor olmadığındın şikâyetçi; siz,
orada, benzeri eğitim yapan bir insandan bahsediyorsunuz; yani... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Her ilçede var mı
ağır ceza?.. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Her ilçede yok efendim ağır
ceza, her ilçede yok tabiî; ama, bakınız, ben, ağır ceza merkezi olan ilçeden
bahsediyorum; yani, ağır ceza merkezi olan ilçede, bakalım, bu eğitim
alanlarını başarıyla bitirmiş olan insan var mı?! Şimdi, onun için, değerli arkadaşlarım, uygulanması
mümkün olmayan maddeler, göze, kulağa hoş gelir; ama, bu izleme kurullarını,
siz, nasıl teşekkül ettireceksiniz; ben, onu merak ediyorum. Çünkü, yetki
alanı, adlî yargı çevresi olarak düşünülüyor bir komisyonun; yani, bakınız,
ağır ceza merkezi küçük bir ilçede olabilir, ona bağlı üç dört ilçe daha olur.
Bu kurullar, buralarda da görev yapacaklar, buralara da gidecekler. O zaman,
siz, bu elemanları, bu kurul üyelerini bulmakta zorluk çekersiniz gibi geliyor
bana. Değerli arkadaşlarım, aslolan iyi niyettir, bundan
şüphem yok; fakat, birtakım tespitler yapıldı mı, incelemeler yapıldı mı Sayın
Bakan? Bunu merak ediyorum. Eğer, böyle bir tespit yapıldı da, bize burada
açıklama yapacaklarsa, memnun olacağım; çünkü, o kasabada, o ilçemizde neyin ne
olduğunu tespit etmeden -Türkiye genelinde neyin ne olduğunu tespit etmeden,
büyük iller için söylemiyorum; vardır tabiî, ama- böyle bir kanun tasarısının
huzurunuza gelmesi, bence, çok fantezi bir olaydan öteye geçmiyor. Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: İzleme kurulu üyelerinde aranacak nitelikler MADDE 3. - İzleme kurullarına başkan ve üye
seçilebilmek için 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
öngörülen genel şartlara ek olarak aşağıdaki nitelikler aranır: 1. Otuzbeş yaşını doldurmuş olmak. 2. Tıp, eczacılık, hukuk, kamu yönetimi, sosyoloji,
psikoloji, sosyal hizmetler, eğitim bilimleri ve benzeri alanlarda en az dört
yıllık yükseköğretim kurumlarından veya bunlara denkliği kabul edilen yurt
dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak ve mesleği ile ilgili olarak
kamu kurum ve kuruluşlarında ya da özel sektörde en az on yıl çalışmış
bulunmak. 3. Kişisel nitelikleri ile çevresinde dürüst, güvenilir
ve ahlaklı olarak tanınmış olmak. 4. Herhangi bir siyasî partinin merkez, il veya ilçe
teşkilâtlarında görevli bulunmamak. BAŞKAN - Madde üzerinde ilk söz, Fazilet Partisi Grubu
adına... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya konuşacaklar. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili
Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu madde üzerinde... Tabiî, bir kere, yasa tasarısının
geneli hakkında, müspet bir adım olduğunu, bugüne kadar böyle bir kurumun
bulunmayışının bir eksiklik olduğunu, genel anlamda hayırlı bir çalışma
olacağını umduğumu ifade etmek istiyorum; ancak, biraz, Sayın Bakanım ve bu
yasayı hazırlayanlar bağışlarlarsa ifade etmek istiyorum; yani, yasa, sanki
zevahiri kurtarmak, bir yerlere, işte biz de, böyle, cezaevlerimizi,
tutukevlerini izleme hususunda bir oluşum sağladık; dolayısıyla, buralarda
olumsuzluk varsa, Avrupa İnsan Hakları vesaire bizi izlemeden, işte biz de
izliyoruz, takip ediyoruz demek ve dedirtmek gibi bir şey husule gelecek. Bir kere, 3 üncü maddede izleme kurulu üyelerinde
aranılacak vasıflar zikredilirken; yani, tıp, hastalık açısından, oradakilerin
sağlık yönünden izlenmesini; eczacılık, herhalde ilaçların kontrolünü,
sağlıklı, düzenli bir şekilde ilaçların verilip verilmediğini; hukukçu
arkadaşlarımızın, zaten, bunları belirleyecek olanların da hukukçu olmaları
yanında, hukukçuların da herhalde hukukî yönden bir izleme durumu olacak; kamu
yönetimi, sosyoloji, psikoloji, sosyal hizmetler, eğitim bilimleri ve benzeri
alanlar. Değerli arkadaşlar, tabiî, Türkiye'de cezaevlerinde
mahkûmların... Ben, yıllarca taşrada görev yaptığım için, 1975'ten beri var
olan cezaevi vaaz ve irşat hizmetlerinde bulunan bir arkadaşınızım. Hemen her
hafta, cezaevlerine sohbete gidiyorduk. Onların psikolojik sorunlarını, manevî
sorunlarını, varsa dinî sorunlarını dinliyor, onların gelecekte topluma adapte
edilmesi konusunda ciddî gayretlerimiz oluyordu. Hâlâ, bu kurulun, aktif hizmet
yaptığını da biliyorum, hatta bu konuda cezaevi vaizliği müessesesi var.
Bunların sayısal olarak da behemehal doldurulmasının faydalı olacağı
kanaatindeyim; ancak, burada, eğer uygun görülürse, veya görülmüş olsaydı,
temenni ederdim böyle bir şey yapmış olsaydı Sayın Bakan ve Bakanlığımız, bu
heyetin içerisinde ilahiyatçının; yani, ilahiyat fakültelerinin bulunduğu
yerlerde bir akademisyen profesörün, emekli veya halen aktif görevde olan veya
il müftüsü veya ilçe müftüsü emekli veya görevlisinin, orada, o alandaki
sorunlarını da izleme konusunda, o görevin içinde bulunmasının faydası olduğu
kanaatindeyim. Samimiyetimle söyleyeyim; müşahede ettiğim çok
enteresan olaylar vardı. Hırsızlıktan gelmiş, gasptan gelmiş insanlarla
konuşuyoruz biz. Adam diyor ki: "Ben çıkınca yine bu hizmeti yapacağım. Ne
yapacağım; gideceğim, yine gaspa devam edeceğim; çünkü, ben cezaevinden
çıktıktan sonra bana normal sosyal hayatta iş vermezler, şunu
yapmazlar..." İstanbul'un şu semtinde en lüks arabaları parçalayıp satan
bir ekibin elemanı diyor ki: "Ben, çıkınca bu görevi yapacağım."
Niye; topluma adapte olmayı düşünmüyor? Bu alanda manevî etkinin orada büyük
olacağı kanaatindeyim, hem cezaevindeki insanların bilahare topluma
kazandırılması açısından, irşat hizmetlerinin önemli olduğunu düşünüyorum, hem
de izlemede, bu alanda, varsa eksikleri ciddî olarak gözlemleyebilecek izleme
heyetinde bir zatın bulunmasının da uygun olacağı kanaatindeyim; ama, uygun
olmayan bir şey var burada; yani, biz... Tabiî, son dönemde Adalet Bakanlığımız, hukuk
işlerimiz, Türkiye'de, çokça tartışılır hale geldi. Bunun tartışılıyor olması
da cidden üzücü bir şey; yani, Türkiye'de hukuk, dünyada hukuk zedelenirse,
hiçbir şeye güven kalmaz. Zannediyorum, bu tavırlarımız Avrupa'da sık sık sorun
haline gelmiş ki, ben, bir baro başkanının vaktiyle yazdığı bir kitabın bir
bölümünde okudum. İsviçre'nin, biliyorsunuz denizi yok; ama, denizcilikten
sorumlu devlet bakanlığı var. Avrupa'da denizcilikle ilgili olarak yapılan bir
toplantıda bizim yetkili diyor ki: "Yahu, sizin deniziniz olmadığı halde
niçin denizcilikten sorumlu bakanlığınız var?" Tabiî, o da çok enteresan
bir cevap veriyor, diyor ki: "Yani, illa deniz olması şart mıdır; sizde
Adalet Bakanlığı niçin var?" Yani, herhalde, bunu sormasının bir sebebi
olmalı. Biz, katılmıyoruz böyle bir düşünceye; ancak, Türkiye, sık sık İnsan
Hakları Mahkemesine başvuran, Türkiye dışında adaletten çare arayan insanların,
çaresizlerin bulunduğu bir ülke haline getirildi. Bu, elbette hoş bir şey
değil. Adalet Bakanlığımızın, ilgili kurumun ilgililerinin, yetkililerinin bu
görüntüyü bir an önce gidermesi, kurtarması lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın Sayın Uzunkaya. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım. Bir de, şu tasarıda bu vasıfları sayılan insanları, kim
olursa olsun, -ilahiyatçı, öğretmen, eczacı, doktor, vesaire- eğer, yine adlî
kurum ve resmî memurlar atayacaksa, bu kurumun sadece ismi olacaktır; ama,
resmî, bürokratik bir müessese olacaktır. Hatta, bunlara, devletin ücret
vermesi de kanaatimce yanlıştır. Tamamen bağımsız, devletten ücret almayan,
gönüllü ve gönüllü teşekküllerin... Ama, Sayın Bakanımın, arkadaşlarımın
önergesi olmasına rağmen, ısrarla "hayır" diye bu konuda diretmesi,
bu konudaki endişemizi de teyit eder mahiyettedir. Devletten tecrit edilmesi
lazım, tamamen, demokratik kitle örgütlerinin kendi içlerinden verdiği kişiler
olması lazım ki, orada özgürce eksikleri tespit etsin, ilgili kurumun
yetkililerine getirsin. Yani, hem kendi kendini denetleyen ve denetleten, onun
üstü durumunda olan bir kuruma atayacak, ondan sonra da diyecek ki, benim adıma
hizmet yap. Değerli arkadaşlar, bu anlamda, bunun inandırıcılığı ve
güvenilirliği yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Son cümleniz için mikrofonu açıyorum. Buyurun. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Müessese olarak doğrudur;
ama, şu anda eylem planı itibariyle yanlış olduğunu söylüyor; Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: İzleme kurullarına seçilemeyecek olanlar MADDE 4. - Aşağıda yazılı kişiler, izleme kurulu başkan
ve üyeliğine seçilemez : 1. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri ile ilgili
ihale, alım, satım ve benzeri hukukî ilişkilere taraf olanlar. 2. Görev yapacakları ceza infaz kurumları veya
tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklulardan birisinin işlediği suçtan
kendileri veya ikinci derece dahil hısımları zarar görenler. 3. Görev yapacakları ceza infaz kurumları ve
tutukevlerindeki hükümlü ve tutuklulardan biri ile aralarında evlilik, vesayet
veya ikinci derece dahil hısımlık ilişkisi bulunanlar. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Rıza Ulucak... BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, konuşmayacaklar. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunacağım; ancak, bir yoklama talebi var. Şimdi, yoklama talebiyle ilgili önergeyi okutuyorum : III. –
YOKLAMA Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Meclis Genel Kurulunda toplantı yetersayısı yoktur.
Görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesinin oylaması sırasında yoklama
yapılmasını arz ederiz. BAŞKAN - İsimleri arayacağım. Bülent Arınç?.. Burada. Fethullah Erbaş?.. Burada. Yahya Akman?.. Burada. Ramazan Toprak?.. EYÜP FATSA (Ordu) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Latif Öztek?.. Burada. Nezir Aydın?.. Burada. Salih Kapusuz?.. Burada. Fahrettin Kukaracı?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Ergün Dağcıoğlu?.. Burada. Mahmut Göksu?.. Burada. Musa Uzunkaya?.. Burada. Mehmet Bekâroğlu?.. Burada. Mehmet Özyol?.. YAKUP BUDAK (Adana) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Ejder Arvas?.. Burada. Sait Açba?.. Burada. Sacit Günbey?.. Burada. Lütfi Doğan?.. TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Musa Uzunkaya?.. Burada. Lütfi Yalman?.. Burada. Zeki Çelik?.. Burada. Elektronik cihazla yoklama yapacağız. 3 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısının
ancak yarısına ulaşabildik. 10 dakika sonra toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati
: 18.49 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati:
18.59 BAŞKAN :
Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL KÂTİP ÜYELER
: Melda BAYER (Ankara), Mehmet AY (Gaziantep) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105 inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. III. –
YOKLAMA BAŞKAN - Hatırlanacağı üzere, 669 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin oylanması sırasında yoklama yapılması
istenilmişti ve toplantı yetersayısına ulaşılamamıştı. Şimdi, yoklama işlemini tekrar edeceğiz. Elektronik cihazla yapacağımız yoklama için 3 dakikalık
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci kez toplantı
yetersayısına ulaşılamamıştır. İçtüzüğümüzün 57 nci maddesinin son fıkrası gereğince,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Sayın Cumhur Ersümer hakkındaki Meclis
soruşturması önergesi ile sözlü sorular ve diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 22 Mayıs 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyorum. Kapanma Saati
: 19.04 |
|