DÖNEM : 21 CİLT : 63 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 100 üncü Birleşim 11 . 5 . 2001 Cuma İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -
YOKLAMALAR IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIŞI Konuşmalar 1.– Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan'ın, Darende İlçesi'nin sosyal ve
kültürel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 2.– Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Adıyaman İlinin ekonomik
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması 3.– Karaman Milletvekili Hasan Çalış'ın, Türk Dili ve Yunus Emre'yi anma
törenlerine ilişkin gündemdışı konuşması B) Tezkereler ve Önergeler 1.– Merkezî İdare ile Mahallî İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet
İlişkilerinin Esasları ile Mahallî İdarelere İlişkin Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere
geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/822 ) V.– ÖNERİLER A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ 1.– Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi VI.– KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.– İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı :
527) 2.– Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine, Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/742, 1/405)
(S. Sayısı : 599) 3.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
4.–Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı : 592) 5.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç
Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666) 6.– 4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) VII.– SORULAR
VE CEVAPLAR A) YazILI Sorular ve CevaplarI 1.– Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, 1980-2000 yılları bütçe
uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/3944) 2.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, BAĞ-KUR ve
SSK'lının ilaç bedellerinin geç ödendiği iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4065) 3.– Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, kamu bankalarının düşük faizle
verdiği kredilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı
(7/4085) 4.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Bakanlıkta çalışan danışman ve
başdanışmanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/4163) I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBBM Genel Kurulu saat 15.00 açılarak iki oturum yaptı. Ankara Milletvekili Ayşe Gürocak'ın, 10-16 Mayıs Sakatlar Haftası
münasebetiyle gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez, Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca'nın, mahalle ve köy muhtarlarının
sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çevre Bakanı
Fevzi Aytekin, Cevap verdiler; Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya, çiftçilerin uygulanmakta olan
kredi faiz oranlarından ve prim ödemelerinden kaynaklanan sorunlarına ilişkin
gündemdışı bir konuşma yaptı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 253 üncü
sırasında yer alan 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının bu kısmın
7 nci sırasına, 254 üncü sırasında yer alan 669 sıra sayılı Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısının 8 inci sırasına
alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan oylamadan sonra, kabul
edildiği; Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının 5 inci sırasında yer alan, Bayburt Milletvekili
Suat Pamukçu ve 36 arkadaşının, telefonların yasadışı olarak dinlendiği
iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerinin 15 Nisan
2001 Salı günü yapılmasına ilişkin Fazilet Partisi Grubu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmediği; Telgraf ve Telekom Kanunu, Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin
Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında Kanun ile Ulaştırma Bakanlığının Teşkilât
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
Başkanlıkça havale edildiği komisyonlardaki görüşmelerine 48 saat geçmeden
başlanmasına; Genel Kurulun 11 Mayıs 2001 Cuma, 12 Mayıs 2001 Cumartesi, 14
Mayıs 2001 Pazartesi, 15 Mayıs 2001 Salı, 16 Mayıs 2001 Çarşamba ve 17 Mayıs
2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına; 15 Mayıs 2001
Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 16 Mayıs 2001 Çarşamba
günü de sözlü soruların görüşülmemesine; 11 Mayıs 2001 Cuma, 12 Mayıs 2001
Cumartesi ve 14 Mayıs 2001 Pazartesi günleri de kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine ilişkin Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Anavatan Partisi Gruplarının müşterek önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edildiği; Açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve
Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/53) (S. Sayısı : 433), Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı
: 592), Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666), Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının (1/393) (S. Sayısı : 89), Görüşmeleri, ilgili Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, Ertelendi; Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının (1/742, 1/405) (S. Sayısı : 599) görüşmelerine
başlanarak, 4 üncü maddesine kadar kabul edildi. Alınan karar gereğince, 11 Mayıs 2001 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşime 19.54'te son verildi.
No. : 139 II. – GELEN
KÂĞITLAR 11 . 5 . 2001
CUMA Raporlar 1.– 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sayıştay Başkanlığına Ait Bölümünde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/846) (S. Sayısı : 670) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME) 2.– 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858)
(S. Sayısı : 671) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME) 3.– Aydın Milletvekilleri Bekir Ongun ve Ali
Uzunırmak'ın, Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/285) (S. Sayısı
: 672) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME) 4.– Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici'nin, 18
Mart Günü'nün Şehitler Günü Olarak İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi
(2/491) (S. Sayısı : 673) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME) 5.– Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli'nin, Askerlik
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/641) (S. Sayısı
: 674) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.– Hatay
Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, Ankara Valisi hakkındaki iddiaya ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1486) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001) 2.– İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, KIZILAY'a
bağışlanan gayrimenkullere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1487) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001) Yazılı Soru Önergeleri 1.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, DMS'nı
kazanan adaylara ilişkin Devlet
Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/4269) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.5.2001) 2.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Silivri F tipi
cezaevi projesi ile ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4270) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2001) 3.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Yenimahalle
İlçe Emniyet Müdürlüğünde basın mensuplarına kötü davranıldığı iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4271) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.5.2001) 4.– Adana
Milletvekili Ali Gören'in,
okullarda Darwin Teorisinin ders olarak okutulmasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4272) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2001) 5.– İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun,
İstanbul-Esenler İlçesinde muhtarların bürolarına molotof kokteyli atılması
sonucu doğan zararlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4273) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001) 6.– İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun meslek
lisesi mezunlarının fakültelere devam
etmelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4274)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001) 7.– İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun,
İstanbul-Esenler İlçesinin okul
ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4275)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001) 8.– İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın,
Yurtbank'ın eski sahibi ile ilgili iddialara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4276) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.5.2001) 9.–İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Özel
televizyon sahiplerinin Radyo Televizyon Kanununun 29 uncu maddesini ihlal
ettikleri iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4277)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2001) 10.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, bazı
okullarda meydana gelen olaylarla ilgili olarak ileri sürülen iddialara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4278) (Başkanlığa geliş tarihi
: 10.5.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 11 Mayıs 2001
Cuma BAŞKAN:
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN
(Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100 üncü Birleşimini
açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündemdışı ilk söz, Darende İlçesinin sosyal ve
kültürel sorunları hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Miraç
Akdoğan'a aittir. Buyurun Sayın Akdoğan.(Alkışlar) IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GündemdIŞI Konuşmalar 1.– Malatya Milletvekili Miraç
Akdoğan'ın, Darende İlçesi'nin sosyal ve kültürel sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 30 Nisan tarihli Hürriyet Gazetesi ve daha sonra iki ayrı
televizyon kanalında yayınlanan "Şeyhin Fakültesi ve Tarikatın Kurtarılmış
İlçesi Darende" başlığıyla sarıklı ve cüppeli resimle neşredilen, bütün
Darendelileri ve üniversitemizi derinden yaralayan, gerçekten uzak bu
neşriyatla ilgili olarak, hem sağlığında tanışma fırsatı bulduğum Hulusi
Efendiye yapılan haksızlığı hem de Malatya Milletvekili olarak güzide ilçemiz
Darende'yi yanlış tanıtan vicdansız, izansız suçlamaları düzeltmek ve
gerçekleri sizlerle paylaşmak için huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, sözde YÖK'ün hazırladığı çok
gizli rapora dayandırılan suçlamalarda, Darende İlahiyat Fakültesinin,
gazetenin şeyh diye tanımladığı Hulusi Efendinin, 1993 yılında açılmasında
önderlik ettiği, fakülte ve lojmanların tarikatların kontrolü altına girdiği,
öğrencilerin devlet ve Atatürk düşmanı olarak yetiştirildiği, fakültenin
garabet bir fakülte olduğu, Darende İlçesinin tarikatın kurtarılmış ilçesi ve
ilçede kadınların sokağa çıkmasının ayıp olduğu, kız öğrencilere kötü gözle
bakıldığı, başı açık kadınlara esnafın müdahale ettiği, ilçede sinema, tiyatro,
pastane ve kütüphane gibi sosyal ve kültürel yerlerin bulunmadığı ve bunların
açılmasının tarikatlarca engellendiği, ilçede kitap satan bir tek yerin
bulunmadığı ve halk kütüphanesinin kapalı olduğu, ilçeye gazete ve dergi
sokulmadığı gibi, Darendelileri ve şirin Darendemizi tanıyanları hayretler
içinde bırakan ve ilçemizi tanımayan ve görmeyenlerin "bu asırda
Türkiye'de böyle bir ilçe var mı" diyebileceği bu yanlış haberi kısa süre
içerisinde düzeltmeye gayret edeceğim. Sayın milletvekilleri, önce, gazetede resmî yayımlanan
cüppeli, sarıklı ve tanınmaması için gözleri bandajlı olan resimdeki şahsın,
Hulusi Efendiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını belirtmek istiyorum.
Hulusi Efendi, hayatı boyunca ne sarık sarmış ne resimdeki gibi cüppe
giymiştir. Hulusi Efendi, ilkokul mezunu olmasına rağmen, kendine ait divanı ve
mektubatı olan, ilim ve irfan sahibi, kendini edebiyat alanında yetiştirmiş bir
şahsiyettir ve bilim adamlarınca çok takdir gören "Divanı Hulusi-i
Darendevi" ve "Mektubatı Hulus-i Darendevi" adlı eserleri,
kendisinin ilim sahasında ne denli söz sahibi olduğu ve ne denli mükemmel
yetiştiğinin işaretleridir. Kaldı ki, Hulusi Efendiyi tarikatçılıkla suçlayan ve
hor gören bu gazete, 11 Mart 1972 tarihli nüshasında "20 nci Asrın
Filozofu" başlığı altında okuyucularına tanıtmış ve Hulusi Efendinin
evindeki 6 048 kitabın varlığını övgüyle okuyucularına duyurmuştur. Ayrıca bu
gazete, 31 Ekim 1984, 16 Haziran 1990 tarihlerinde, Hulusi Efendiyi, gerçek
resimleriyle, övgü dolu haber yapmıştır. Hulusi Efendiyi sadece Kur'an kursu ve imam hatip okulu
açılmasına sebep olmuş gibi göstermek, memleketine hizmet aşkıyla dolu olan
insanlara bir vefasızlık olur. Cami yapımından yol ve köprü inşaatına, sulama
projesinden -ki, Gökpınar projesi, benim de milletvekili olarak takip ettiğim,
Malatya'nın en büyük projelerinden birisidir- endüstri meslek lisesine, Darende
Lisesine, kütüphane, sağlık ocağı, hastane, karakol, lojman, fabrika ve irili
ufaklı işletmeler açılmasına kadar geniş bir yelpazede kendisini göstermiştir.
Yazları, büyük küçük herkesin yüzme sporu yaptığı "Kudret Hamamı" da
denilen yüzme havuzunun inşaında bizzat çalışmıştır. Ayrıca Hulusi Efendi, sağlığında kendisine hiçbir zaman
şeyh dedirtmemiştir. Hulusi Efendi, 1990 yılında vefat etmiş, İlahiyat
Fakültesi ise 1992 yılında 3837 sayılı Kanunla açılmış olup, 1993-1994 yılında
eğitime başlamıştır. Vefatından üç yıl sonra açılan fakültenin, onun tarafından
açılmış olduğu nasıl iddia edilebilir?!. Ayrıca, İlahiyat Fakültesi, İnönü
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı ve resmî, kanunlar çerçevesinde kurulmuş ve
işleyen bir müessesedir; kendi içinde dekanı, dekan yardımcısı ve diğer
birimleriyle görev yapmaktadır. Fakülteye atamalar, Rektörlükçe yapılmaktadır. Değerli milletvekilleri, "Darende İlçesinde
kadınların sokağa çıkması ayıplanıyor" lafı, çok eskimiş bir yadırgama
atfıdır. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Darende'de çalışan ve yaşayan
doktor, hemşire, ebe, öğretmen, savcı, hâkim gibi memurlar, yıllardır rahat bir
şekilde mesleklerini icra etmekte olup, İlahiyat Fakültesi ve meslek yüksek
okullarında okuyan öğrencilerin yarıya yakını da kız öğrencilerdir. Her yerde olduğu gibi, Darende'de de hanımlar,
ihtiyaçlarını çarşı ve pazardan rahatlıkla karşılamaktadırlar. Başı açık
hanımlara esnafın müdahale etmesi söz konusu olmadığı gibi, esnafımızın çoğunun
kendi eşlerinin de başı açıktır; tezgâhlarında bayan elaman çalışmaktadır. İlçede daha önceleri sinema olmasına rağmen, tüm
Türkiye'de olduğu gibi, televizyonla birlikte kapanmış bulunmaktadır. Tüm Türkiye
gerçeğini Darende'de maksatlı olarak dile getirmek hangi mantığa uymaktadır?!. İlçede, birisi Kültür Bakanlığının çok büyük kapasiteli
Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi ve diğeri Somuncubaba Kültür ve Araştırma Merkezî
olmak üzere, iki kütüphane bulunmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederseniz, memnun olurum. MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Örneği az bulunun Somuncubaba
Kültür ve Araştırma Merkezinde bulunan kitapların tamamı internet üzerinden
bütün dünyanın istifadesine sunulmuştur. İlçe Halk Kütüphanesi bir Kültür
Bakanlığı müessesi olup, sadece pazartesi günleri -birçok kütüphanede olduğu
gibi- kapalı olmaktadır; diğer günler açıktır. İlçe merkezinde olmadığı dile getirilen pastane sayısı
6'dır ve tiyatro ve benzeri etkinlikler de, her yerde olduğu gibi, zaman zaman
belirli kuruluşlarca organize edilmektedir. İlçede gazete ve dergi satılmıyor iddiası, tamamen
iftiradır; Yaysat ve Star dağıtım bayileri mevcut olup, her türlü yayın günlük
olarak gelip satılmakta; ayrıca, ilçemizde, 3 mahallî gazete ve dergi
yayımlanmakta ve faal 6 kitapçı bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, Darende'de öğrenim gören
-ortaöğreniminden fakülte öğrenimine kadar- bütün öğrenciler, her Darendeli
gibi, vatanını, milletini, bayrağını seven, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük
Önder Atatürk başta olmak üzere, tüm devlet büyüklerine saygılı olup, bu uğurda
canını seve seve verecek insanlardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim. BAŞKAN - Efendim, lütfederseniz... MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Hürriyet Gazetesinde çıkan bu
haber, YÖK'ün, ya Darende'yi görmeyen bir kişiye hazırlattığı bir rapordur veya
bu raporu hazırlayan her kimse, Darende yerine yanlışlıkla İran'a gitmiştir. Hepinize saygılar sunuyorum; Sayın Başkanım, size de
teşekkür ediyorum. (ANAP, MHP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. BASRİ COŞKUN (Malatya) - Sayın Başkanım, İçtüzüğün 60
ıncı maddesine göre söz istiyorum. BAŞKAN - Yerinizden konuşabilirsiniz. BASRİ COŞKUN (Malatya) - Sayın Başkanım, birtakım
basında Darende İlahiyat Fakültesi ve Darendeliler hakkında çıkan haberlerle
ilgili Anavatan Partisi Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan Beyin gündemdışı
yaptığı konuşmaya ben de katılıyor ve bu asılsız haberleri kınıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili
seçilmeden önce görev yaptığım kuruluşu ve Darende halkını rencide eden bu tür
haberleri yazanları izanlı davranmaya davet ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkun. Efendim, ikinci söz, Adıyaman İlinin sorunları hakkında
söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Özyol'a aittir. Sayın Özyol, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır, lütfen aşmayalım; önümüzde uzun
bir kanun tasarısı var, onu görüşeceğiz. 2. – Adıyaman
Milletvekili Mehmet Özyol’un, Adıyaman İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması MEHMET ÖZYOL (Adıyaman ) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye penceresinden baktığım zaman, seçim bölgem Adıyaman
ile ilgili olarak tespit ettiğim problemleri belirtmek için gündemdışı söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Adıyaman İlimizin acilen
çözüme kavuşturulması gereken sorunları vardır: 1.- Tütün üretimine konulan kota uygulaması. 2.- Üniversite kurulması için altyapı problemlerinin
devam etmesi. 3.- GAP kapsamında, Adıyaman sınırları içinde bulunan,
sulama göletleri, barajlar ve pompa sulaması projeleri, en kısa sürede hayata
geçirilmelidir. 4.- Komşu illerle olan karayolları bağlantıları, acilen
bitirilmelidir. 5.- Turizm için, altyapı sorunlarının büyük bir süratle
çözümlenmesi sağlanmalıdır. Gerek ülkemiz ve gerekse bölge düzeyinde, sosyal ve
ekonomik sektörlerde önemli gelişmelerin yer alacağı projelerde, Adıyaman İli
olarak, GAP kapsamındaki barajların ve ilimize yönelik pompaj sulaması
projelerinin DSİ'ce bir an önce tamamlanması, İlimiz için çok büyük önem arz
etmektedir. Arazisinin çoğu Atatürk Barajı suları altında kalan
ilimizin, geriye kalan tarım arazisine, buğday ve tütünden başka ürün
ekilememektedir. Tütün, Türkiye'de, sosyal ve ekonomik açıdan oldukça önemli
katkı sağlayan bir bitkidir. Bugün, ülkemizde, yaklaşık üç milyon
vatandaşımızın geçim kaynağı olması sebebiyle, tütün ziraatı, tarım sektörümüz
içinde önemli bir paya sahiptir. Tütün üretimi Adıyaman için daha da bir önem arz
etmektedir. Var olan kıraç arazilerde sulu tarım yapılmadığı için, tütünden
başka herhangi bir ikinci ürün yetiştirilememektedir. Bir canlının yaşaması
için hava, su ne kadar lazımsa, Adıyaman için de tütün, o kadar gereklidir; çünkü, 51 000 ailenin tek geçim
kaynağı tütündür. 51 000 tütün ekicisinin toplam nüfusu 300 000'e tekabül
etmektedir. Adıyaman'ın nüfusu 800 000 olduğuna göre, tütünün Adıyaman için
önemi ve değeri meydana çıkmaktadır. Bu 51 000 tütün üreticisinin yüzde 90'ı
topraksız köylüdür. Geçim kaynağı, yarıcılıkla tütünden elde ettiği gelirdir,
başka da gelirleri yoktur. Bundan dolayı, tütünün yerine alternatif bir ürün
veya sulu tarıma geçiş sağlanıncaya kadar, tütün kotasının Adıyaman için
yükseltilmesi veya ilimizin tütünlerinin kota dışı bırakılması gerekir. Kota
uygulaması, ilimizdeki topraksız köylüyü etkilemektedir. Bu da, köyden şehre
göçü başlatacağı gibi, civar illere de göçe neden olacaktır. Bu ise, şehirlerde
varoşların oluşmasına neden olur. Bunun sonucu, huzursuzluklar, anarşi gibi
istenmeyen olaylar meydana gelebilir. 2001 yılında satın alınacak 2000 yılı tütün ürünü için
yaklaşık 12 700 ton kota tahsis edilmiştir. Ancak, tahmin edilen tütün 22 500
tondur; yani, yaklaşık 10 000 tona tekabül eden kota fazlası vardır. Kota
fazlası tütüne bu yıl yüzde 50 kesinti uygulaması düşünülmektedir. Tütün üretiminin düşürülmesi için sadece kota uygulamak
yerine, alternatif ürün sağlayarak, ekonomik ve yapısal tedbirlerin alınması
gereklidir. Tütünün iptali halinde, esnaflar da büyük ölçüde
etkileneceklerdir. Bugün, ekonomik koşullar nedeniyle, iki ay içerisinde iş
terki veren küçük esnaf ve sanatkârlarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır.
İçerisinde bulunduğumuz ekonomik kriz devam ettiği sürece, kepenk kapatmalar,
bir daha açılmamak üzere, devam edecektir. Ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik krizin
faturasını, küçük esnafa, memura, işçiye, köylüye, kısacası halkımıza yükleme
kolaylığına kaçan hükümet, bir an önce başka çözüm yollarına gitmeli ve haksız
kazancın önüne geçmelidir. GAP kapsamındaki barajların ve ilimize yönelik pompaj
sulama projelerinin, gerçek anlamda, bugüne kadar DSİ'ce başlatılamaması
nedeniyle, sulu tarıma da geçilememiştir. Tütün, halen, tarım alanında en büyük
gelir olma özelliğini korumaktadır. GAP kapsamında bulunan ve henüz hiçbir çalışması
yapılamayan Koçali, Gömikan, Besni, Sırımtaş ve Büyükçay barajlarının, bir an
önce ihale safhasına getirilerek, inşaatına başlanılması lazım. Atatürk Barajı inşaatı, Adıyaman'a, neredeyse, faydadan
çok zarar getirmiştir; bu barajın hizmete açılmasıyla, Adıyaman-Diyarbakır yolu
kapanmıştır. Adıyaman-Diyarbakır karayolunun ulaşıma kapanmasıyla, Adıyaman bir
çıkmaz sokak konumuna girmiştir. Fırat Nehri üzerine acilen bir köprü
yapılması, mutlaka, gereklidir. Orman alanları ile Atatürk Barajından dolayı
ağaçlandırılacak sahanın hemen hepsinin ilimiz sınırları içerisinde olması
sebebiyle, Adıyaman'da bir orman bölge müdürlüğü kurulması, artık, kaçınılmaz
bir ihtiyaçtır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Lütfen... BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyol. MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Adıyaman yöresine ilk
çağlardan beri yerleşen toplumlar, çok değerli tarihî yapıtlar bırakmışlardır.
Dünyanın sekizinci harikası olan Adıyaman Nemrut Dağındaki Kommagene Krallığına
ait anıtmezar, yerli yabancı birçok turistin ziyaret ettiği önemli
yerlerdendir. Turistleri çekebilmek için pek çok zenginliğe sahip Adıyaman'da,
ulaşım sorununun çözülmesiyle, turizm daha da güçlenecektir. Bunun için,
Adıyaman-Malatya, Adıyaman-Diyarbakır karayolunun bağlantıları acilen
bitirilmelidir. Hava ulaşımıyla ilgili de bir problemimiz var. Bugün,
havayolu trafiği iptal edilmiştir. Önümüzdeki yaz seferleri açıldığı takdirde,
turist akını başlayacaktır. Adıyaman GAP Üniversitesi için gündemdeki yerini alan
teklifin hemen görüşülerek kanunlaşması ve üniversitenin açılması, ilin
kültürüne ve ekonomisine büyük katkılar sağlayacaktır. 2000 yılında başlayan ekonomik krizin kendini tüm
ağırlığıyla hissettirmeye başlamasıyla, ülkede sosyal dengeler altüst olmuştur,
bıçak kemiğe dayanmıştır. Hükümeti gerekli tedbirleri almaya davet ediyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum... MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Son sözümü söylüyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Efendim, son sözünüzü söyleyin, kapatıyorum. MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Yarım sayfa... BAŞKAN - Yok, yarım sayfa değil... MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Lütfen... Lütfen... Yatırımları, üretimi durdurarak, fabrikaları kapatarak,
ihracatı daraltarak, esnafa kepenk kapattırarak, köylüyü tarlasından kopararak,
memuru, işçiyi, emekliyi evine götürecek ekmek bulamaz hale getirerek
enflasyonu düşürmenin bir başarı olamayacağını bu hükümet artık kabul
etmelidir. Adıyaman İlimiz, Türkiye imkânlarından yeteri kadar
yararlanamamıştır. Tek geliri olan tütün ekimini kaldıran, havayolları
seferlerini kaldıran, komşu illerle irtibatını kesen, nefesi kesilen, geliri
daralan esnafı fakirliğe yönlendiren, kültür ve ekonomiye yol açacak olan
üniversitenin bir türlü açılmamasında ısrar eden bir politikaya artık son
verilmelidir. Dert çok, zaman yok... Kalkınamamış güzel Türkiyemizin
dertli ve sıkıntılı Adıyamanından bahsedeceklerim bugünlük bu kadardır. Muhterem Başkanımın gösterdiği müsamahaya şükranlarımı
sunuyor; hepinize saygılarımı arz ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Özyol, teşekkür ediyorum. Efendim, üçüncü söz, Türk Dili ve Yunus Emre'yi anma
törenleri konusunda söz isteyen Karaman Milletvekili Hasan Çalış'a aittir. Buyurun Sayın Çalış. Süreniz 5 dakika. 3. – Karaman Milletvekili
Hasan Çalış’ın, Türk Dili ve Yunus Emre’yi anma törenlerine ilişkin gündemdışı
konuşması HASAN ÇALIŞ (Karaman) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karamanımızda bu yıl 41 incisini kutladığımız dil bayramı ve
Yunus Emre'yi anma törenleri nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, millet
olabilmemizde ve millet kalabilmemizde, dilimizin ve dolayısıyla kültürümüzün
önemi tartışılamaz. Büyük Türk Milletinin değerli evlatlarının yeryüzünde
yaşadığı bölgeleri ve son bin yıllık tarih serüveninde başından geçenleri göz
önüne getirdiğimiz zaman, bu, çok daha açık olarak anlaşılmaktadır. Her ne
kadar, Marco Polo, eski dünyayı kastederek "sadece Türkçe konuşarak
dünyayı dolaşabilirsiniz" diyor ise de, bugün, aynı toprakları dolaşmada
-anlaşmak anlamında- önümüze ciddî problemler çıkabilmektedir. Değerli arkadaşlarım, bugün, ticaretin, iletişimin ve
ulaşımın geçirdiği hızlı teknoloji nedeniyle ve küreselleşme nedeniyle, yeryüzünde
aziz milletimizin evlatlarının yaşamadığı yer kalmamış gibidir; ancak, dilimiz
ve kültürümüz üzerinde bizimle problemi olanların oynadığı değişik oyunlar
sayesinde, bugün, bu anlamda ciddî problemlerimiz vardır. Bu milletin
evlatlarına değişik alfabeler okutulmuştur. Dilimizi geliştirme ve yenileştirme
adı altında değişik oyunlar sergilenmiş, âdeta, yeryüzünde yaşayan Türk
Milletinin evlatları birbirini anlayamaz hale gelmiştir. İşte, Anadolu'da Farsça'nın ve Arapça'nın moda haline
geldiği, Türkçe'nin horlandığı bir dönemde, 13 Mayıs 1277'de, Karamanoğlu
Mehmet Beyin, meydanda, mecliste, sarayda ve dergâhta Türkçe'den başka dil
konuşulmasını yasaklayan fermanı, bu anlamda, millî bir şahlanış, dilimiz ve
kültürümüz açısından çok kıymetli bir dönüm noktasıdır. Bizler, 41 yıldır, bu
fermanı ve Yunus Emre'nin hoşgörüsünü, insan sevgisini ve felsefesini hareket
noktası alarak bayram olarak kutlamaktayız. Bu nedenle, dilimizin, kültürümüzün
problemlerini gündeme getirmeye çalışmaktayız; bu problemlerimizle ilgili
kendini sorumlu hisseden kişi ve kuruluşları harekete geçirmeye çalışmaktayız;
bizler, gençlerimiz arasında liselerle ilgili yapmış olduğumuz kompozisyon ve
şiir yarışmalarıyla gençlerimizin bu konuya ilgisini çekmeye çalışmaktayız;
düzenlediğimiz sempozyumla ilim adamlarımızın ilgisini çekmeye çalışıyoruz. Giderek, bu bayramın, Türk dünyasının bir bayramı
haline gelmesi, ayrı bir kıvanç nedenimizdir. Ancak, bu yeterli değildir;
edebiyatın ve güzel sanatların her alanında Türk dünyasının tamamını içine alan
yarışmalarla bu işi daha sıkı gündemde tutmak istiyoruz. Bu vesileyle birkaç problemimizi dile getirmek
istiyorum. Gençlerimize en az iki yabancı dili öğretecek bir
altyapı oluşturmalıyız; ama, bunun ölçüsü, Türkçe'yi ve kültürümüzü en iyi
şekilde gençlerimize öğretmek olmalıdır. Gençlerimiz, bu milletin evladı
olmaktan gurur duymalıdır; bunu sağlamalıyız. İlköğretim, ortaöğretim ve üniversiteyi bitirmede,
doçentlik ve doktora tezlerinde, Türkçe, mutlaka baraj dersi olmalıdır. Turizm, ülkemiz için çok önemli bir sektördür; ama,
turistik bölgelerimizde Türkçe işyeri levhaları görmekte güçlük çekiyoruz.
Turizmi, kültürümüzün dünyaya anlatıldığı bir platform haline getirmenin
altyapısını oluşturmalıyız. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, özellikle
ikinci nesillerinin, dil ve kültür tahribatını önleyici tedbirleri
artırmalıyız. Milletimizin tarih serüveni içinde farklı alfabeleri
kullanmış olması, lehçe, ağız ve şive farklılıklarını körüklemiş, bu aziz
milletin evlatları birbirini anlayamaz hale gelmiştir. Mutlaka, pek çok devlet
ve topluluk olmasına rağmen, birbirini rahatça anlayacak tek millet hedefini
yakalayacak tedbirleri almak zorundayız. (MHP sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. HASAN ÇALIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, geçmişte değişik alfabelerle
yazılmış olan eserlerimizi ve arşiv değerlerimizi yeni nesillerimize
kazandıracak tedbirleri almak zorundayız. Değerli arkadaşlarım, ayrıca, bu vesileyle şunu
belirtmek istiyorum: Türk Diliyle ilgili kanun teklifinin Meclis Başkanlığımıza
verilmiş olmasından gurur duyuyorum; bunda emeği geçen partili arkadaşlarımızı
kutluyorum. Dil bayramımızın, Türk dünyasına, Karamanlımıza, Türk
Milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum; bayramımızı kutluyor, dinleme
zahmetinde bulunduğunuz için saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Cevap verecek sayın bakan?.. Yok. Efendim, bugün, gündemimiz yüklü; Kâtip Üyenin,
yerinde, oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ediyorum. Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır. Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre
verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum efendim: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Merkezî
İdare ile Mahallî İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet İlişkilerinin Esasları
ile Mahallî İdarelere İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/822) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
10.5.2001 İlgi: 20.4.2001 tarihli ve
B.02.0.KKG.0.10/101-1332/1878 sayılı yazımız. İlgi yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan
"Merkezî İdareyle Mahallî İdareler arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet
İlişkilerinin Esasları ile Mahallî İdarelere İlişkin Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, yeniden değerlendirilmek üzere geri
gönderilmesini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur; İçişleri, Plan ve
Bütçe Komisyonlarında bulunan kanun tasarısı hükümete geri verilmiştir. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
müşterek önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza
sunacağım. Öneriyi okutuyorum: V. – ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1.– Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 11 Mayıs 2001 Cuma günü (bugün)
yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
ÖNERİ: 11 Mayıs 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 671
sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına
alınması, 11 Mayıs 2001 Cuma günkü birleşimde gündemin 7 nci sırasına kadar
olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Aleyhte, Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; iktidar kanatlarının getirdikleri grup önerisinin, ülkenin
bekleyen çok acil sorunlarını çözme niyetine matuf olmadığını, çok daha önemli
meselelerin olduğunu ve mesela, bunların içerisinde, hukuka uygun davranmanın
her şeyin başı ve temeli olduğunu ifade etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum;
Başkanlığı ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, eğer, bir ülkede, hukuk,
geçerli olmaktan derkenar edilirse, saf dışı edilirse, o ülkede, meseleleri hukuka
uygun biçimde çözme imkânınız olmaz.
Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Anayasanın 95 inci maddesi gayet
açık, deniliyor ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi yaptığı İçtüzük
kurallarına göre çalışır." Kural ithal edemezsiniz ya da örfi
davranamazsınız -ben izninizi alarak ifade edeyim- hele hele keyfî hiç
davranamazsınız. Siz -iktidar kanatları için ifade ediyorum- Parlamentonun
şahsı manevisine, kendi kişisel şahsı manevisinden çok daha fazla önem veren
bir arkadaşınız olarak ifade ediyorum, keyfî davranıyorsunuz. Kanun yapmak, kanun yapmak değildir; kanun yapmak,
gerçekten hukuk yapmaktır. Şimdi, beyler, aramadığınız, araştırmadığınız,
incelemediğiniz, tetkik etmediğiniz, mukayese imkânları bulamadığınız, bu
konuda başka ülkeler, bu konuda bizim Meclisimiz, bu konuda başka hükümetler
nasıl çalışma yapmıştır diye arama ihtiyacı duymadan, ceffelkalem huzura gelir,
sayı çokluğuna güvenerek birtakım düzenlemeleri getirir, geçirir,
gönderirseniz; yaparsınız. Bu, kanun olmaz; bu, kanun kılıklı bir şey olur,
sonra Anayasa Mahkemesinden döner. Diyeceksiniz ki: Efendim, ne yapalım,
dönerse döner, bir daha yaparız. Hayır... Ben, her zaman, bu Parlamentonun
ağırlığına büyük önem atfettiğim için, hep sızlanarak şunu söylemişimdir:
Beyler, Anayasa Mahkemesinin iptali istisna olmalıdır, hatta ona hiç izin
vermemeliyiz, hiç fırsat vermemeliyiz. Bizim görevimiz bu. Ama, hayır...
"İncelemeyin efendim" diyor. Bir Sayın Grup Başkanvekilimiz -her arkadaşıma olan
saygımın sonsuzluğunda bir daralma ve bir kısalma olmaksızın ifade ediyorum-
diyor ki: "Danışma Kurulunu toplamaktan bu muhalefet kanatları huzursuz,
rahatsız..." Hayır... Hiç rahatsız değiliz. Biz, Danışma Kurulunda
"gelin, şu cumartesi ile pazarı bırakın, pazartesi çalışalım" dedik.
Cumartesi pazarı da pazartesi ne iş yapacağımızın çalışmasına verelim
kendimizi. Biz Rahatsız falan değiliz, bizim rahatımızı bozmuyor bu; ama,
huzurumuzu bozduğunu söyleyeyim; çünkü, getirdiğiniz düzenlemeler toplumun
huzurunu bozuyor; temsilini şerefle üstlendiğim milletin huzurunu bozuyor. Siz
bana söyler misiniz: Getirdiğiniz hangi kanun bu milletin içine sindi, hangi
yasa?.. Sayın milletvekilleri, rahatımız bozulmuyor,
şikâyetimiz yok; huzurumuz bozuluyor, huzurumuz! Bakın, bizim inancımız şudur: Yapılan işlerin en güzeli, en zor
olanıdır. Biz, Grup olarak, hayatımız boyu, milletimizin yararı olduğu için,
hep zora talip olmuşuzdur Grup Başkanvekili arkadaşımız diyor ki: "Efendim,
yani biz bekleyeceğiz, sayın muhalefet kanunları inceleyecek, ondan sonra da
gelecek konuşacak! Böyle bir hüküm mü var?" Evet, beklemek mecburiyetinde
olduğun hüküm var. Bunu siz bilmiyor olabilirsiniz; ya da biliyor, gizliyor
olabilirsiniz ya da "herkesi kör, âlemi sersem" sanıyor
olabilirsiniz, Ziya Paşanın dediği gibi. Hayır... Bakınız, açın lütfen,
İçtüzüğün 36 ncı maddesini açın, İçtüzüğün 49 uncu maddesini açın, İçtüzüğün 52
nci maddesini açın, okuyun... İçtüzük yapıcı, anayasa yapıcının talimatı
üzerine içtüzük yapıcı... Anayasa yapıcının talimatı üzerine içtüzük yapıcı
diyor ki, bir meseleyi getireceğin zaman -bu ne olursa olsun, bu bir araştırma
önergesi olabilir, bu bir kanun teklifi olabilir, tasarısı olabilir- getir;
ama, asgarî 48 saatlik süre ver. 48 saat milletvekilleri, grupları araştırsın
soruştursun, ilgilinin birimleriyle konuşsun, o konuda uzmanlığıyla şöhret
sahibi bilim adamlarıyla, uygulamacılarla konuşsun, dört başı mamur bir
düzenleme çıksın. Ben geçende bir vesileyle arz ettim; biz kanun
yapıyoruz beyler; biz geleceğe yönelik yapmıyoruz, geçmişe de etkili kanunlar
yapıyoruz ve tarihe iz bırakacak çalışmalar yapıyoruz. Hayırla anılmayı kim istemez. Bunun için de hayırlı,
semereli, yani, emek mahsulü bir şey koymamız lazım. Onun için, 48 saatlik bu
süreyi içtüzük yapıcı getirmiş koymuş ve siz, onun için sayın iktidarın grup
başkanvekilleri, siz bunun için Danışma Kurulu topluyorsunuz; yani, bu süreyi
kaldırmak için topluyorsunuz. Demek ki, aslolan, bu 48 saatlik süreyi verip,
milletvekillerinin hazırlığını sağlamaktır. Şimdi, konuşacağımız kanun,
Bankalar Kanunu... Artık, bankalar kanunu mu diyeceğiz -alıştı dilimiz;
dilimizi kötüye alıştırdınız- Derviş kanunları mı?.. Tıpkı şu bizim meşhur
Hammurabi kanunları gibi, bundan sonra kanunlar Derviş kanunları olarak
anılacak. Yapmayın... Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kanunlarıdır; hangi kanun
olursa olsun... MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Onu siz söylüyorsunuz
canım!.. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet, siz söyletiyorsunuz.
Siz söyletiyorsunuz... (FP sıralarından alkışlar) Beyler, siz söyletiyorsunuz. Bizim istirhamımız şu: Bakın, biz, hepimiz, bu milletin
birlikte sorumlusu milletvekilleriyiz; bir doğruyu birlikte kavramamız lazım.
Bu, bizim mutfağımızda hazırlanmalı. Beyler, çok önemli bir şey arz ediyorum;
bu düzenlemeler, bizim mutfağımızda hazırlanmalı, bizim!.. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Nerede hazırlandı? YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Efendim?.. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir)- Nerede hazırlandı? YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Biz hazırlamadık, biz
hazırlamadık.(DSP sıralarından gürültüler) Efendim, bırakın... BAŞKAN - Sayın Karahan, lütfen... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bakınız, bu tasarı, dün
akşam komisyondan geçti, dün akşam!..Dün akşam komisyondan geçti. Şimdi, şu anda, komisyonun başlamadığı ya da başlamak
üzere olduğu bir Telekom var. Telekom'u bugün şimdi komisyon konuşacak; nasıl
konuşacak, ne kadar konuşacak, bilmiyoruz; yarın biz konuşacağız, unutmayın;
aha buraya bir çizgi çekiyorum. Yarın, Danışma Kurulu isteyecekler "bu
Telekom'u görüşelim "diyecekler, unutmayın. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Doğru. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Doğrudur, ama, şimdi bu,
bizim hazırlığımız mı oluyor, Allah rızası için söyleyin?! Bizim mutfağımızda hazırlanmalı; biz, konserveye alışık
bir millet değiliz, konserve istemiyoruz... BAŞKAN - Bravo. YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Bizim mutfağımızda
hazırlanmalı bu; Parlamentonun mutfağında hazırlanmalı bu; Parlamentonun
mutfağında, yanlış anlamayın. Parlamentonun mutfağında, benim emeğim sinmeli,
senin emeğin, senin emeğin sinmeli. Ben, şimdi sorsam -sakın yanlış anlamayın,
kimse incinmesin, bütün 550 insana soruyorum- şu tasarıyı okuduk mu başından
sonuna kadar? Benim göbeğim çatladı, göbeğim ! Beyler, göbeğim çatladı; görev
taksimatı yapacağım, madde üzerinde hangi arkadaşımız konuşacak, tümünü kim
konuşacak, kim inceleyecek diye göbeğim çatladı, yapmayın! Böyle kanun yapma
olmaz. Bakın, ben yalvararak söylüyorum, yapmayın. Muhalefet
olsun diye söylüyor değilim. Hayır çıkmıyor, hayırsız çalışmadan; yapmayın! Peki, bu kadar kısa sürede olacaktı, Sayın Enis Öksüz,
Değerli Bakanımız, altı ay, halk deyimiyle, anası dini ağladı; altı ay, Telekom
gelecek... O beş dakikada hallolan meseleydi, bu zat niye ömrünü tüketti bu
yolda ?!. Yani, bakanlar arasında anlaşmanız, mutabakata varmanız için bir sene
lazım geliyor; ama, 550 kişinin bu konuda çalışma yapması için 3 saati çok
görüyorsunuz; yapmayın, bu, doğru değildir. Bakınız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Başkanım... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bitti mi efendim? BAŞKAN - Lütfederseniz memnun olurum efendim. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Estağfurullah efendim. Ah,
ah... Şimdi, bakın takdimi şu: İktidar kanadından değerli bir
grup başkanvekilimiz "önümüze, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat Kanunuyla
ilgili bir düzenleme gelecek" diyor; herhalde, bu, Telekomdur
zannediyorum, öyle mi efendim? Telekomdur... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Evet. YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Ha, tamam, ona bir
itirazımız yok. Bu, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat Kanunu, değil mi? Bu,
nerede görüşülür? Bu, Ulaştırma Komisyonunda görüşülmez mi? Bu, Ulaştırma
Komisyonunda görüşülmemeli mi? Plan ve Bütçe Komisyonuyla ne alakası var?! Niye
yapıyorsunuz bunu?! Ve siz bunu hep yapıyorsunuz. Niye; sayıya güveniyorsunuz,
tek dayanağınız sayı çokluğu. Orada 45 üyenin 25'i sizindir, oradan gelip
götürüyorsunuz. Bu, yol değildir. Bakın, bu, yol değildir; bunun hesabını,
gelecek bir parlamentoda parlamenterlere veririz, hep beraber veririz. Bu,
doğru değildir. Her gün Danışma Kurulu istemek, bir iktidarın, bugünden
yarını görememesi demektir. Böyle, önünü göremeyen bir iktidarla biz nereye
gideceğiz?! Allahım, aklıma mukayyet ol, ne diyeyim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Amin, amin... YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Saygı sunuyorum efendim.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Nevzat Ercan?.. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Konuşmayacağım. BAŞKAN - Lehte söz isteyen var mı efendim? Yok. Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim. Efendim, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1.– İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili
Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232,
2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci Birleşimde,
İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
görüşülmesini erteliyoruz. Sayın milletvekilleri, Adalet Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
kaldığımız yerden başlayacağız. 2.– Adalet
Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/742, 1/405) (S. Sayısı :
599) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu raporunun
müzakeresine başlayacağız. 3.– Kamu Kurum
ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız 4.– Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu
ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup
Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili
Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın
Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. 5.– Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal
Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689,
2/699) (S. Sayısı : 666) BAŞKAN- Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, 4389
sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz. 6.– 4389
Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (1) BAŞKAN- Sayın Komisyon?.. Burada. Sayın Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu, 671 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, aynı anda dokuz sayın
milletvekili söz istediğinden; önce, isimlerini okuyacağız ve sonra da, kurayla
iki sayın milletvekilinin adını belirleyeceğiz efendim. Şimdi, sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak, Erzurum Milletvekili Aslan Polat, Konya
Milletvekili Veysel Candan, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın, Çorum
Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Ankara Milletvekili Aydın Tümen, İstanbul
Milletvekili Masum Türker, Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Afyon
Milletvekili Gaffar Yakın. Şimdi, kura çekiyoruz:. Birinci isim, Erzurum Milletvekili Aslan Polat. Görüyorsunuz değil mi Sayın Polat, hak haktır... NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, biz de söz
istemiştik, ismimiz okunmadı. BAŞKAN - Efendim, isimlerini okuduklarım, aynı anda
müracaat edenler. NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Bizim isimlerimizi de okuyun Sayın
Başkan. BAŞKAN - Efendim, siz, bu arkadaşlarımızla aynı anda
müracaat etmemişsiniz, daha sonra etmişsiniz, onun için, isminizi daha sonra
okuyacağım. Şimdi, aynı anda müracaat edenlerin isimlerini okuyorum ve kura
çekiyorum. İkinci isim, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak. Sayın Toprak?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Söz sırası gelince gelir
efendim. BAŞKAN - Haydi gelmedi, ne yapacağız?.. Onun için, bir
isim daha çekelim. Üçüncü isim, Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlu. Böylece, tümü üzerinde, şahısları adına birinci söz
Sayın Aslan Polat'ın, ikinci söz Sayın Ramazan Toprak'ın. Eğer, Sayın Toprak
sırası geldiğinde burada bulunmazsa, ikinci söz hakkı Sayın Tufan
Yazıcıoğlu'nun olacaktır. Sayın Seven, zatıâliniz, İçtüzüğün 86 ncı maddesine
göre söz istemişsiniz, onun için isminizi okumadık. NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Hayır efendim, 86'ya göre de söz
istedim, şahsım adına da... BAŞKAN - Efendim, şahsınız adına söz talebi gelmemiş. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehinde, İstanbul
Milletvekili Aydın Ayaydın, Ankara Milletvekili Aydın Tümen, İstanbul
Milletvekili Masum Türker, Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Afyon
Milletvekili Gaffar Yakın; aleyhinde, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, ben tasarının tümü
üzerinde şahsım adına ve 86'ya göre söz istemiştim. BAŞKAN - Efendim, Başkanlığa vermiş miydiniz? NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Verdim, aynı dilekçede var
efendim. BAŞKAN - Diğer arkadaşlardan sonra geldiği için
yazmamışlar; ama, ben yazıyorum efendim: Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven... Mesele halloldu, tamam efendim. Malumunuz, müracaatı
alınca saatini yazıyoruz ya, ondan dolayı. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, usulle ilgili
bir hususu arz edeyim; takdirlerinize ve zabıtlara... BAŞKAN - Lütfederseniz, mikrofonu açayım, kamuoyu da
duymuş olur efendim. Bir taşla üç kuş vururuz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, kuş hesabım olmadığı
için, onu düşünmedim. BAŞKAN - Olsun efendim, buyurun, açtım mikrofonu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Madem lütfettiniz... BAŞKAN - Estağfurullah... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - El'emrü fevkal edep; emir
edebin üzerindedir. Öyle emrettiniz, ona uyuyorum. BAŞKAN - Estağfurullah. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Değerli Başkanım, önergelerin
görüşülme yöntemi ve veriliş usulü, malumu faziletleri, İçtüzüğün 87 nci
maddesinde belli. Dördüncü fıkrada "görüşülmekte olan tasarı ve teklife
konu kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok
yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme
açılır" deniliyor. Şimdi, şu anda sayın komisyon başkanımız yahut da
vekâleten bir arkadaşımız temsilen bulunuyorlar; yani, burada bir eksiklik yok;
ancak, siz, Başkanlık olarak, verilecek önergelerin müzakerelerinin teminat
altına alınmasından sorumlusunuz... BAŞKAN - Malum... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, böyle bir önerge
geldiği takdirde, komisyon çoğunluğuyla o önergeyi işleme almanız lazım; yani,
komisyona sormanız lazım. Şimdi, komisyon burada yokken ve komisyon yukarıda
çalışıyor iken, bu çoğunluğun var olup olmadığını nasıl tespit edeceksiniz?.. BAŞKAN - Oturmadıkları için komisyonun çoğunluğu
olmayacak efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Nereye oturmadıkları için
efendim? BAŞKAN - Komisyon sıralarına efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben de onu arz ediyorum
efendim... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, devam
edelim lütfen. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Komisyonun devamlı burada
oturması lazım ya da şu sıralarda olması lazım ki, hini hacette... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Böyle bir mantık var mı
Sayın Başkan. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hini hacette... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Konu anlaşıldı, devam edin Sayın
Başkan. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Müsaade buyurun efendim... BAŞKAN - Anlaşıldı... Anlaşıldı efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, müsaade buyurun... BAŞKAN - Anlaşıldı efendim... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bu nasıl bir mantık,
lütfen devam edin Sayın Başkan. BAŞKAN - Biz de anlayalım efendim... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Lütfen efendim... BAŞKAN - Tamam efendim, anlaşıldı... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Sayın Başkanım, mesele anlaşılmıştır... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -Sayın Başkanım, varsayalım
falan maddeyle ilgili benim bir önergem var... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Efendim, varsayalımla olmaz, şu
anda komisyon temsil ediliyor; önergeler gelince görüşülecek bir konu bu, devam
edin lütfen. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, lütfen
efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Güzel kardeşim, şimdi
gelecek... AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ne zaman gelirse o zaman
konuşulur, şimdi tümünü görüşeceğiz efendim. BAŞKAN - Efendim, şimdi başkanımız geldi... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, önerge geldi... BAŞKAN - Evet, efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Siz komisyona sormak ihtiyacı
duydunuz; nerede komisyon? Onun için, komisyonun... BAŞKAN - Efendim, sizin önergeniz geldiğinde, bendeniz,
mutat şekilde soracağım, komisyonun olup olmadığı o zaman çıkacak. Şimdi,
önerge yok. Efendim, malumunuz, aşağı yukarı 5 grup 20'şer dakika,
sayın bakan da konuşacaksa bir 20 dakika daha olmak üzere 120 dakika tümü
üzerinde konuşma yapacağız. İki sayın milletvekili de 10'ar dakikadan ilave
edersek 140 dakika eder. 140 dakikaya kadar da Allah kerim efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, istirham ederim,
tabiî, Cenabı Allah'ın kerim olduğu konusuna bir itirazımız haşa olamaz; o, hep
kerimdir... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Konu daha anlaşılmadı
mı Sayın Başkan? BAŞKAN - Anlaşıldı efendim, bir dakika... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ama, bizim de hukuka ve usule
uygun davranmamız lazım... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Başta siz! YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, maruzatım kısaca şu... BAŞKAN - Anladım efendim, zabıtlara geçti... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Plan ve Bütçe Komisyonu burada
çalışırken... BAŞKAN - Yukarıda çalışmasın, buraya gelsin... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ....yukarıda çalışma yapamaz;
arz ediyorum efendim. BAŞKAN - Zabıtla geçmiştir, mesele anlaşılmıştır;
teşekkür ederim efendim. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Çoşkun; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakika. FP GRUBU ADINA ALİ ÇOŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 671 sıra sayılı Bankalar Yasasında değişiklik yapan
tasarı hakkındaki görüşlerimizi bildirmek üzere huzurlarınıza çıkmış
bulunuyorum. Son yıllarda, ekonomik hayatımıza güvensizlik,
bilgisizlik, istikrarsızlık ve yolsuzluklar hâkim olmuştur. Memur, işçi,
çiftçi, esnaf, tüccar, sanayici, dul, yetim, emekli, kısaca halk perişandır.
OECD raporlarına göre, nüfusun yüzde 25'i açlık, yarısı yoksulluk sınırındadır.
Türkiye, rekabet gücünü kaybetmiş en zayıf 6 ncı ve yolsuzlukların hâkim olduğu
4 üncü ülke durumuna itilmiştir. Yolsuzluk, hırsızlık ve soygunlar, birkısım
medya, bürokrat, siyaset ve mafya dörtgeninde, ülke için en önemli sorun haline
gelmiştir. Bu sorunlardan en önemlisiyse, şu anda görüşmekte olduğumuz bankalar
soygunu ve sorunlarıdır. İzninizle, önce, bankaları bu kirliliğe, yozlaşmaya
sürükleyen üç temel soruna değinmek istiyorum. Birincisi, devletin, toplumumuzda yadırganan tefeciliği
teşvik ederek, bankalar aracılığıyla, hazine bonoları suretiyle, yüksek
faizlerle tasarrufları emmesi sonucu, malî piyasalar ile üretim sektörü
arasındaki dengeler bozulmuş; ekonomimiz ve siyasî irade, rant sektörünün
baskısı altına sürüklenmiştir. Zira, 2000 yılında toplanan bütün vergilerin
yüzde 76'sı faizlere giderken, 2001 yılında bu oranın yüzde 95 seviyesine
çıkacağı beklenmektedir. Bu haliyle, devlet, iflasın eşiğine gelmiş ve israf
batağına sürüklenmiştir. Basiretsiz yönetimlerle ve teslimiyetçi politikalarla,
IMF güdümünde, ne yazık ki ülkemiz, malî açıdan müstemleke durumuna getirilmiştir. İkincisi, 5 Nisan kararları devamında mevduatlara
getirilen yüzde 100 devlet garantisi, makul sürede uygulamadan kaldırılamadığı
için, bilinen gelişmelere zemin oluşturmuştur. Zamanında alınmayan tedbirler
sonucunda, bazı sermaye sahiplerini ve geceyarısı zenginlerini gecekondu
bankacılığına yönlendirmiş, özelleştirilen kamu bankalarını yok pahasına satın
alan birkısım sermayedar malî piyasalara girmiştir. Bu gelişmede medya
patronlarının banka sahibi olmaları ise, bu yarayı daha da derinleştirmiştir. Üçüncüsü, güven ve itibarı sağlayan müesseseler olması
gereken malî sektörün lokomotifi durumundaki bankacılığımız, genelde özkaynak
aktiflerindeki sağlıksız gelişmeler, özellikle kredi borç batakları ve usulsüz
uygulamalar açısından güven verici bir yapıya kavuşamamıştır. Zira, bankaların
durumunu ana hatlarıyla incelediğimizde, hiç de iç açıcı olmadıklarını görürüz.
Bankaların toplam bilanço olarak ölçek küçüklüğü mevcuttur. Konsolide banka
bilançolarının millî gelire oranı yüzde 58 civarındadır. Bu oran, Avrupa
Birliği ülkelerinde yüzde 200'ün üzerindedir. Bankaların özel sermayeleri
toplamı, 37 nci sırada olan, sadece, bir Avrupa bankasının özkaynağına eşittir.
81 banka içinde, ilk 10 bankanın sektördeki aktif payları yüzde 67 olup, geri
kalan 71 banka zayıf durumdadır. Diğer taraftan, bankaların takipteki batık
kredileri kaygı verici seviyededir. İçborç niteliğindeki kamu bankalarının
görev zararlarıyla, fon bankalarının zararlarının 40 milyar doları aşmış olması
ürkütücüdür. Ayrıca, bu yasa tasarısıyla, batakların kapatılma yöntemleri, bu
felakete sürüklenmenin bir başka acıklı yönüdür. Yıllardır ihmale uğrayan bu
ortamda, yargıya intikal eden olaylardan anlaşıldığına göre, çeşitli
reklamlarla halk aldatılarak toplanan tasarruflar, ya yüksek faizlerle devlete
borç verilerek büyük rantlar elde edilmiş ya da toplanan mevduatlar çeşitli
yöntemlerle kendi kuruluşlarına veya yandaşlarına aktarılmıştır. Değerli milletvekilleri, bütün bu olumsuz gelişmeler
cereyan ederken, üzülerek belirtelim ki, konuyla ilgili bakanlar ve diğer
yetkililer, gizlilik perdesi arkasına sığınıp, kamuoyunu ve Yüce Meclisi
şaşırtan, birbirini tutmayan beyanlarda bulunmuşladır. Sayın Başbakan, fona
aktarılan banka zararlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan karşılanacağını
ve bunun Hazineye yük olmayacağını açıklamasına rağmen, bugün bankaların
zararlarıyla birlikte doğan risk karşılıklarının, tamamen halkın üzerine
yüklendiği ortaya çıkmıştır. Değerli milletvekilleri, şimdi, vicdanlarınıza
sesleniyorum: Yazık değil mi bu çilekeş millete! Bu kötü gidişe sebep olanlar,
alkış tutanlar, bazı güç odakları, yandaş medya ve sivil-resmî inisiyatifler
yaptıklarıyla övünüyorlar mı, yoksa vicdanları sızlıyor mu?! Gelecek nesillere
bu felaketi hazırlamanın vebali altında ezilmeyecekler mi! Değerli milletvekilleri, Kasım 2000 ve Şubat 2001 kriz
ve ekonomik depremlerine de sebebiyet veren, bankalar felaketinin doğmasında
ihmallerle, yanlışlarla, kayırmalarla, siyasî ve ticarî ahlaksızlıklarla karşı
karşıya kaldığımızı görüyoruz. Bunların birincisi, 1998 yılında Sayın Mesut
Yılmaz'ın 55 inci hükümet sırasında Sayın Kutlu Savaş'a hazırlatılan raporlarda
açıkça ortaya konulduğu halde, "devlet sırrıdır" diye gizleyip,
Anayasa Mahkemesinin bir kanun hükmündeki kararnameyi iptaliyle meydana gelen
boşluğa rağmen, yasanın çıkarılmamış olmasıdır. İkincisi, hükümetin bir diğer ihmali de, IMF niyet
mektubunda taahhüt edildiği halde, 4046 sayılı Kanunla, 1994 yılında, devlet
bankalarının özerkleştirilmesi, özelleştirilmesi öngörüldüğü halde, uzun yıllar
bunun yapılmamış olmasıdır. Üçüncüsü, hatırlanacağı üzere, Egebank ve diğer
bankalara, 21.12.1999 akşamı imzalanan kararnameyle 22 Aralık sabahı el konulmuştur. Yargıya, operasyon sonucu
intikal eden Egebank ve Etibank hakkında, bankalar yeminli murakıplarınca, ilki
Nisan 1999 tarihinde hazırlanan ve devam eden raporların -ki, bu raporlarda,
Türk Ceza Kanununun 508 ve 510 uncu maddelerine göre suç duyurusunda
bulunulmuştur- sekiz ay sonra yürürlüğe konulması dikkat çekicidir. Ayrıca, içleri boşaltılarak Fona devredilen 14 banka
uzun bir süredir rehabilite edilip satılmamış, Fona devredilen bankaların
zararları ise artarak devam etmektedir. Değerli milletvekilleri, burada bir tespit yaparak
devam etmek istiyorum. 55, 56 ve 57 nci hükümetler, birbirini tamamlayan, aynı
programın devamı hükümetlerdir. Şimdi, daha önce milletin bu kürsüsünden sorduğum
sualleri hatırlatarak, tekrar sormak istiyorum: Gözlerini maddî hırs bürümüş, kalplerinde Allah
korkusu, yasa korkusu, millet sevgisi olmadığı iddia edilen ve suçlananlar
suçlu da, sizlerin iktidar kanadı olarak suçunuz yok mu? Bu konularla ilgili soruşturma komisyonu raporları,
verilen gensorular, araştırma, soruşturma, genel görüşme önergeleri Yüce
Meclise sunulduğunda, hür iradeleri yerine lider talimatları ve sayısal
çoğunluğa sığınarak, gerçeklerin açığa çıkmasını önleyip, sorumluların Yüce
Divana gitmesini reddedenler şimdi vicdan azabı çekmiyorlar mı? Siz değil misiniz, 23.6.1999 tarihinde yasalaşan
Bankalar Kanununu yürürlüğe koymayıp, kurul üyelerini 23 Eylül 1999 tarihine
kadar atamayıp, vurguna göz yumulmasına fırsat verenler; siz değil misiniz,
bütün uyarılarımıza, muhalefet şerhlerimize rağmen, 19.12.1999 tarihinde, yine
sizin talep ve dayatmalarınız doğrultusunda değişen yasayla, bankaların bu
duruma gelmesinde baş sorumlu olan kurum ve kuruluşlara sekiz ay daha fırsat
verenler ve kurulu atamayarak, vurgunun, soygunun onbir ay devamına göz
yumanlar; siz değil misiniz, programınızı alkışlayıp, kamuoyunu etkileyen bazı
sivil inisiyatiflere, suni gündemlerle halkı yanıltan birkısım medya
patronlarına, yandaş sermayedarlara devletçe menfaat sağlanmasına göz yumanlar;
kendileri de zorda olan kamu bankalarından, batık bankalara ve sahiplerinin
holdinglerine fon aktarılmasına seyirci kalanlar?!. Şimdi soruyoruz; usulsüz, teminatsız kredileri bunlara
kimler verdirtti? Kaç kişiye banka hediye edildi? Banka sahipleri, hangi
siyasilerin ve güç odaklarının yakınlarıdırlar; neden korundular? Kasım
krizinde ve şubat ekonomik depreminde, bu fakir milletin sırtından kimler
vurgun vurdu; kriz akşamı, Merkez Bankasından 3,5 milyar doları alıp, bir
gecede yüzde 50 rant kimler elde etti? Uyguladığınız yanlış ekonomik
politikalarınızı, sürdürülen gayriahlakî ticarî gelişmelere karşı
duyarsızlığınızı, bu kürsülerden ve komisyonlarda size söylemedik mi? Ülkeyi
adım adım krize sürükleyenler siz değil misiniz? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Meclis
denetimi ve siyasî otoriteden uzaklaştırılarak kuruldu da ne oldu; hangi
bankayı rehabilite ettiler, adaletin tecellisini mi sağladılar, bankaları mı
zarardan kurtardılar yoksa malî yapılarını mı kuvvetlendirdiler? Ne yazık ki,
hiç biri. Kaldı ki, krizlerde, bankalar, krizin tetikçisi durumuna itildiler.
Bakınız, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Sayın Başkanının Plan ve
Bütçe Komisyonundaki açıklamalarına göre, zordaki bankaların Fona devrinde
zararları 10,1 milyar dolar iken, nisan sonu itibariyle, açıklarıyla beraber
Fona getirdiği yük yirmiüç katrilyon lirayı bulmuştur. Değerli arkadaşlar, kamu bankalarının görev
zararlarıyla, bu açığın 40 milyar doları aşmış olması düşündürücüdür. Sayın
Başbakan, bankalara el konulduğunda, daha önce de söylediğim gibi, bunun,
Tasarruf Fonundan karşılanacağını beyan etmişti; ama, bugün getirilen yasayla,
hükümete, bu borçların silinme yetkisi verilmiştir. Borcu borçla ödemeye
alışmış hükümet, öyle anlaşılıyor ki, Sayın Derviş'in kapı kapı dolaşıp bilinen
bilinmeyen birçok pazarlıkla toplayacağı krediler de banka operasyonlarına
kaynak olacak ve borcumuza yeni borçlar ekleyecektir. Sayın Derviş iki arada
bir derede kalmıştır. Ülke bu durumdayken, tabiî ki, borca muhtaç olana nasihat
de verilir, emir de verilir. Sayın Derviş "bu yasalar çıkmazsa para
gelmez" demiş; der ya... Amerika Birleşik Devletleri Hazine Bakanı da
"bu, sizin son şansınız; kullanamazsanız, bir daha para yardımı
alamazsınız" buyurmuşlar; fakat, şaşırtıcı olan beyan bunlar değil bana
göre; şaşırtıcı beyan, Sayın Mesut Yılmaz'ın beyanıdır: "Derviş hata
yaptı; ben olsam, Derviş'i görevden alırım" demiş. Vah vah!.. Sayın
Yılmaz, hangi görevde olduğunuzun farkında mısınız?! El insaf!.. Ülkeyi bu hale
Sayın Derviş mi getirdi; acaba, sizler mi?! Sizleri kimler görevden alacak
acaba; hiç düşündünüz mü?! TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Millet... Millet... ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
bakınız, Bankalar Yasası 15 defa değişti, son iki yılda üçüncü defa değişiklik
yapılıyor. Her seferinde, tasarı, kurtuluş reçetesi olarak sunuluyor. Bu tasarı
da öyle sunuldu; ama, bununla, hedef bankalardan çok, batıkların kurtarılması
öngörülüyor. Halkta "banka batar, sahibi batmaz" fikri yaşamaktadır.
Zaten, bu değişiklikler, bankacılık için değil, bankacılar için
çıkarılmaktadır. Sayın Kemal Derviş'in, burada olmasını arzu ederdik; şu anda
da gelmiş bulunuyorlar, teşekkür ederiz. Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; kamu vicdanı yara
almıştır, malî sektöre güven sarsılmıştır. Bu yasalar, kanun yapma tekniğine
aykırı, birçok maddesi Anayasa ve hukuk düzeniyle çelişkili, sistemi zorlayıcı
ve reaksiyonel olarak hazırlanmış olup, sağlıklı sonuç vermekten uzaktır. Bu
değişiklik tasarısı, banka kaynaklarının yasalara, ticarî ahlaka aykırı
kullanılmasından doğan zararların mümkün olan kısa sürede geri alınması ve kötü
gidişin önlenmesi olarak takdim edilmektedir; ancak, gecikme sebebiyle,
bunların geri alınabilmesi zor görünmektedir. Değerli milletvekilleri, arkadaşlarımız, maddeler
bazında, Vergi Usul Kanunuyla ilgili ve hukuk düzenini zorlayan açıklamaları ve
teklifleri yapacaklardır. Ben, genelde, izninizle, bazı önemli gördüğümüz
hususlara dikkatlerinizi çekmek istiyorum. 9 uncu maddede "devlet
içborçlanma senetleri, Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilir"
ibaresiyle, Hazinenin fon bankalarının zararlarından doğan alacaklarının
silinmesi hususunda hükümete yetki veriliyor. 8 inci maddeye "doğmuş veya
doğacak borçlarını garanti etmeye" ibaresi konularak, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna alınan bankaların yurtiçi ve belki de bilinmeyen yurtdışı
borçları, önü açık bir şekilde, sınırsız risk getirilmektedir. Amme alacaklarının
tahsili hakkındaki uygulamaya, batık banka alacakları için de imkân sağlanmış,
özel mahkemeler belirlenmiş ve itirazî davaların Danıştaya götürülmesi
öngörülmüştür. Fondaki bankaların yüzde 10'dan yüksek iştiraklerinin yönetim ve
denetimine el koyma yetkisi getiriliyor; bunun, kamu vicdanını rahatlatıcı
olmakla birlikte, uygulamalarda dürüst şirketler için birçok sıkıntı doğuracağı
endişesindeyiz. Bu yasa değişikliği, millî bankacılığın ölüm fermanını
da beraber getirmektedir. Nitekim, İş Bankası Genel Müdürünün bizlere sunduğu
mektupta da, bu, açıkça ortaya çıkmıştır; şöyle ki: Tabiî, banka kaynaklarının
verimli kullanılabilmesi için, bir iştirakin, banka özkaynağının yüzde 15'ini
geçmemesi, toplamın yüzde 60'ını geçmemesi öngörülmüştür; ancak, hemen
altındaki paragrafta, eğer yüzde 10'dan aşağı iştirak ediyorsa, bunların bu
kapsamın dışında kalacağı belirlenmiştir ve zaten malî kuruluşlara iştiraklerde
de herhangi bir sınır yoktur. Şimdi, İş Bankası gibi, cumhuriyet tarihimizin en
önemli bankasını ele alırsak; şişecam fabrikaları gibi dünyada birinci sırada
yer alan bir fabrikayı, İş Bankasının, 9 yıl içinde -ki, bir maddeye göre de,
tabiî, iştirakler kredi sayıldığı için- belki de çok kısa bir zamanda, geçici
maddedeki 9 yıllık süre, yani, 2009 yılına kadar belki uygulanamayacağı için,
yüzde 85 payını satması lazım; bu payı alacak yerli bir güç de görmüyoruz.
Yani, millî bankaların elindeki iştirakler yabancılaşacaktır. Değerli arkadaşlar, fona devredilen bankaların
yönetiminden sorumlu olmayan küçük pay sahipleri hiç dikkate alınmamıştır ya da
borsadan hisse alan, bu bankaların hisselerine sahip olan küçük hissedarların
mağduriyetleri ele alınmadığı halde, geçici maddeye ilave edilen bir paragrafla
-ki, yorumu biraz zor- ekonomik kriz sebebiyle batan banka sahipleri ve
yöneticileriyle, diğer kasıtlı batıkçılar ayırt edilmek istenmektedir. Gönül
arzu ederdi ki, küçük hissedarlar da ele alınsın. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. ALİ COŞKUN (Devamla) - Toparlıyorum efendim. 6 ncı maddenin (g) bendi uyarınca, bankaların
ayırdıkları özel karşılıkların tamamının Kurumlar Vergisi matrahından düşülmesi
sağlanmakla, vergi kaybı yanı sıra, bütün batık krediler için usul ve
kontroldışı adaletsiz bir uygulamaya imkân verilecek ve batıklar bütçeye
olumsuz yük getirecektir. Değerli milletvekilleri, yasada getirilen önemli ve
olumlu bir hususu da belirtmek istiyorum. Bugüne kadar, önyargıyla dışlanan,
gelişmeleri önlenen özel finans kurumlarına güvence getirilmesini ve onların
kamu nitelikli bir birlik altında toplanmasını saygıyla karşılıyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlayacaksınız değil mi. ALİ COŞKUN (Devamla) - Evet. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. ALİ COŞKUN (Devamla) - Zira, bu hareket, milletin
inançları ve beklentileri doğrultusunda, yastık altında sakladığı
tasarruflarının -ki, yurtiçi tasarruflarla beraber, gurbetçi işçilerimiz
tasarruflarının 100 milyar doları geçtiği bilinmektedir- millî ekonomiye
kazandırılması sağlanacaktır, yeter ki uygulama iyi yapılabilsin. Değerli arkadaşlar, sözlerimin sonuna gelirken şunu
açıklıkla belirtmek istiyorum: Neticede, Bankalar Yasası, kırk yamalı bohçaya
dönmüştür. Biz beklerdik ki, bu kadar karmaşaya sebebiyet veren bu yasa A'dan
Z'ye yeniden yazılsın, şeffaf, güvenilir, malî piyasaları tümüyle kucaklayan
bir yasa olarak önümüze gelsin. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlarsanız minnettar kalacağım. Buyurun. ALİ COŞKUN (Devamla) - Aynı zamanda da, Bütçe
Komisyonunda ve Mecliste teklif ettiğimiz; ama, kabul edilmeyen (BDDK)
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun Meclise karşı sorumlu hale
getirilmesini beklerdik. Her şeye rağmen, hukukun üstünlüğü zedelenmeden ve
haksız yere kişiler, kurum ve kuruluşlar lekelenmeden, medyatik hevesle
yargısız infazlara yer verilmeden, hortumcuların, hırsızların, vurguncuların
cezalandırılmasıyla adaletin en kısa zamanda tecelli etmesi dileklerimizle,
yasanın ülkemize hayırlı olmasını diler; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkun. İkinci söz Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Nesrin Nas'ta. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bankalar Kanununda değişiklik yapan tasarı üzerine
görüşlerimi belirtmek amacıyla, Anavatan Partisi Grubu adına yüksek
huzurlarınızdayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, ekonominin bir bütün olarak
sağlıklı bir yapıya oturtulması amacıyla malî piyasaların yeniden
yapılandırılması için gün bugündür, yeter ki, sistemin yeniden yapılandırılması
tartışmaları ekonomik ve hukuk zeminine oturtulsun, tıpkı, bugün bir parçası
olmak istediğimiz Batı'da olduğu gibi. Batı toplumlarında, sistemin yasalar
üzerine oturtulmuş olması, Batı'nın zenginliğinin esas nedenidir; çünkü,
yasalar, oyunun kurallarını kalıcı ve tarafsız bir biçimde belirler,
ayrıcalıkları kaldırır ve adil bir iş ortamı oluşturur. Ancak, bizim asıl zorluğumuz, çoğu konuda, sorunları
birbirine geçmiş olarak irdelemek zorunda kalmamızdır ve ne yazık ki, şu anda
hâkim olan eğilim, bizim işimizi çok güçleştirmektedir; öyle ki, kamu vicdanını
rahatlatmak için "Bankalar Kanunu" çıkarılmak zorunda kalınmaktadır.
Oysa, dünyanın hiçbir yerinde, kamu vicdanını rahatlatmak için bankalar kanunu
çıkarılmaz. Bankalar kanunu, bankaların düzgün işlemesi için ve makroekonomik
istikrarın sağlanmasına katkılarının artırılması amacıyla çıkarılır. Kamu
vicdanı ise, hukuk devleti ilkelerini korumakla ve hukukun üstünlüğünü tesis
etmekle sağlanır. ( FP ve DYP sıralarından alkışlar) Bu yaşanan hengamede olacak olan tek şey, bankacılık
sektörünün ve bankacıların itibar ve güven kaybetmesidir. İtibarı yok olmuş bir
bankacılık sektörü, ekonomiye yarar sağlamaz, olsa olsa çok büyük bir yük olur;
çünkü, bu sektörde itibarsızlığa, güvensizliğe ve daha da önemlisi,
belirsizliğe yer yoktur. Bu sektörde küçük sızıntılar büyük gemileri
batırabilir. Bu sektördeki sıkıntı, ülkenin tümüne zarar verir. Dolayısıyla,
bankacılık sektöründeki sorunlar ve batışlar, tüm diğer sektörlerden daha fazla
devlet müdahalesi ve dramatik çözüm talebini gündeme getirir. Bu nedenle,
benzer sorunları yaşayan başka ülkeler, özellikle altını çizmek istiyorum,
gelişmiş ülkeler, soruna bu perspektiften yaklaşmışlardır. Örneğin 1980'li
yılların ortalarında, Güney Amerika kredileri nedeniyle zora giren Citibankın
yeniden hayata döndürülmesi için ciddî kaynak aktarımı yapılmıştır. Yine, 1993-1996
yılları arasında Credit Lyonnais yaklaşık 40 milyar dolarlık bir kurtarma
operasyonuna konu olmuştur, Barclaysbank aynı şekilde yüzdürülmüştür. Bu
operasyonlar niçin yapılmıştır; bu operasyonlar sistemik riski ve makroekonomik
istikrarsızlığı önlemek amacıyla yapılmıştır ve yapılmak zorundadır. Bankacılık sisteminin, bu nedenle, sağlıklı çalışması,
bizim ekonomimiz açısından da varmak istediğimiz hedefler açısından da son
derece önemlidir; çünkü, bozuk bir bankacılık sistemiyle, sektörüyle krizsiz
yaşamak hemen hemen imkânsızdır ve oluşan krizlerden çıkmak ise daha da güçtür.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da, zaten, münferit krizlerin -bunun
altını çizmek istiyorum- münferit krizlerin sistemik bir krize dönüşmesini
önlemek için oluşturulmuştur. Kurumun aslî görevi, sektörde gözetim ve denetim
mekanizmalarını kurmak ve bu mekanizmayı etkin bir biçimde işleterek sistemin
güvenilirliğini sağlamaktır. Malî sektörde, aksi durumda, gözetim ve denetim
suç ve suçlu aramak için yapılmaz, ana amaç, sistemin sektörde etkin bir
şekilde bankaların varlığını sürdürmesini sağlamaktır. Ancak, Üst Kurul, banka
sisteminin güçlendirilmesi ve daha etkin hale getirilmesi için gerekli adımları
atmakta ne yazık ki geç kalmıştır ve Türkiye'de bankacılık sisteminin sorunu,
şimdi, sadece Fona devredilen bankaların ne olacağı noktasında düğümlenmiştir. Sayın milletvekilleri, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu göreve başladıktan sonra ne yazık ki -biraz da sistemin gereği
onu bu hale getirmiştir- kamulaştırma dairesi gibi çalışmıştır ve kurumun ana
misyonu ikinci plana itilmiştir. Şimdi, yeni bankalar kanunuyla, Fona, icra
dairesi ve amme alacaklarıyla uğraşan bir fonksiyon daha ekleniyor maalesef.
Bu, bankacılık, ekonomi ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kendisi
için de çok ciddî bir risktir. En kısa sürede bu kurum kendi işlevine
döndürülmek zorundadır. Bu nedenle, Fonun yeniden yapılandırılması çok
önemlidir; çünkü, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, sistemik krizlerin değil
bireysel krizlerin çözüm aracıdır. Fonu, sistemik krizleri çözmede kullanmak
yanlış ve yükü artıran bir çözümdü, nitekim öyle de olmuştur. Bu nedenle, Fonu,
tekrar münferit bankaların çözüm aracı haline getirmek zorundayız. Bakınız,
bekleyerek çok değerli bir zamanı boşa harcadık. Bu süre zarfında Fona alınan
bankaların zararları, 6 milyar dolardan 12 milyar dolara çıktı. Bu, çok ağır
bir yüktür. Öte yandan, malî sektörün mevcut yapısı, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun daha fazla uzmanlaşmaya gitmesi gerekliliğini
de açıkça ortaya koymuştur. Bu çerçevede, kredi riskleri, faiz, likidite ve
piyasa riskleri, döviz riskleri, iç kontrol ve veri işleme sistemleri acilen
belirlenmelidir. Bu kapsamda, Bankalar Kanununda yapılması planlanan bazı
değişikliklerin gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Ancak, bu taslağı incelediğimizde -bu benim şahsımın
görüşüdür- gördüğüm şey, burada, devletin, kendini, halen önplana koymasıdır.
Burada, Fona geçen bankaların alacaklarına öncelik verilmektedir. Fona geçen
bankaların alacaklarının hızlandırılması için 6183 sayılı Yasanın uygulanması
ile diğer bankaların -Fon dışındaki bankaların- alacakları teminatsız
kalacaktır ve bu durum, sektörde kredi hacmini daraltacak, hatta kredilerin
geri çağırılmasına yol açabilecektir. Bütün, bunlar, kuşkusuz, reel sektörü
derinden etkileyecektir. Dolayısıyla, bu uygulama, sektörde haksız rekabete
sebep olduğu gibi, sağlam bankaların da zora düşmelerine neden olur. Aynı
zamanda, uzun vadede, sektörün yanlış yapılanması tehlikesini beraberinde
getirir. Belki şu an için gereklidir; ama, en kısa sürede bu kanunu yeniden
değiştirmek zorundayız. Bunun altını önemle çizmek istiyorum. Bu açıdan baktığımda, mevcut Bankalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısı, maalesef, bankacılık reformu
anlamına gelmemektedir. Bu tasarı, şu anda, esas itibariyle, geçmişle uğraşan,
geçmişin hesaplaşmasını yapan bir tasarı halindedir. Evet, tahsilatların nasıl
yapılacağı son derece önemli; banka patronlarının yasalara uymayan eylemleri
nedeniyle tüm varlıklarıyla sorumlu tutulmaları son derece önemli ve olumlu;
ama, bankacılık reformu, yalnızca geçmişle, olup bitmiş eylemlerle ilgili değil
aynı zamanda gelecekle ilgili düzenlemeleri de içermek zorundadır. Bankacılık reformuyla, bizim, bankacılık
sektörünü ayağa kaldırmamız, geleceğin bankacılık pratiklerine temel oluşturmamız
gerekiyor. Bunun için, malî yapısı bozulmaya başlayan bankaların, fona
alınmadan düzeltilebilmelerini mümkün kılacak önlemleri alabilmek, doğru yönde
atılmış bir adım olacaktır. Bunun yanında, banka tasfiyesinin belli bir mevzuata
kavuşması, bankacılık sektöründe gözetleme ve denetleme işlevlerini daha etkin
hale getirecektir. Böyle bir durumda yapılması gereken iki şey var;
birincisi, bankaların yaşam gücü olanlarının belirlenmesi, yaşam gücü
olmayanların bir defada elenerek "hangi banka batacak, hangisi ayakta
kalacak" şüphesine kesin bir çözüm getirilmesidir; çünkü, bankaların
yeniden yapılandırılması için, istesek de istemesek de önemli miktarda kamu
kaynağını kullanmak zorundayız. Dolayısıyla, bu kamu kaynaklarının yerli
yerinde kullanılması ve doğru bankalarda kullanılabilmesi amacıyla bu ayırımı
yapmak, bu sınıflandırmayı yapmak son derece önemlidir. İkincisi; yaşam gücü olan bankaların, bu ayırımı
yaptıktan sonra, sermayelerinin güçlendirilmesi gerekir. Bugün için, maalesef,
hiçbir bankanın, kendi özkaynağını, kendi imkânıyla kısa sürede güçlendirerek
ekonomik yapının güçlendirilmesine katkıda bulunması mümkün değildir. Oysa,
büyüme hızımızı etkileyen faktörlerin başında dış kaynak miktarıyla, bankacılık
sektörünün ekonomiye açtığı krediler önemli bir yer tutar. Bu iki faktör,
açıktır ki, birbiriyle son derece ilişkilidir. Bu nedenle, yeniden, sürdürülebilir bir büyüme hızı
yakalamak istiyorsak, bankacılık sektöründeki tahribatı gidermek zorundayız ve
bunun için de, açıkçası, çok fazla zamanımız yok. Bu amaçla, yurt dışından
alınacak kaynağın bir bölümünü kamu bankalarına sermaye olarak koymak, kamu
bankalarının da, bu kaynağı piyasa fiyatından özel bankalara vermesini sağlamak
durumundayız. Bu, bir sermaye işlemedir; sermaye işlemi olduğundan, kamu
bankaları pozisyon aşmış olmayacaklardır; özel bankalarsa, pozisyon kapatmış
olacaklardır. Sorunlu aktiflerin, olduğu gibi banka bünyesinde
bırakılması, malî krizlerin şiddetini ve süresini uzatarak ekonomide istikrarlı
bir ortamın sağlanmasını güçleştirir. Bu nedenle, her bir bankanın sorunlu
aktiflerinin yönetiminde bilanço üzerinde olumsuz etkileri olmayan kredilerin
ayrılarak kötü kredilerin elden çıkarılması için düzenlemelerin bir an önce
yapılması, bu düzenlemeler kapsamında bu sorunlu aktiflerin ayrı bir aktif
yönetim şirketine devredilerek menkul kıymetleştirilmesi için daha fazla zaman
kaybedilmemelidir ya da bankaların ellerindeki donuk aktiflerin ıskonto
edilerek satın alınması için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
tarafından bir program hazırlanmalı, sermayedarın koyduğu sermayeye orantılı
olarak bir donuk aktif alımı kolaylığı getirilmelidir. Ancak, özel bankaların sermaye yapılarının
güçlendirilmesi operasyonu -daha önce de belirttiğim gibi- kamu kesiminin özel
bankalara kaynak aktaracağı bir operasyon olduğundan, bunu kesinlikle saydam
bir biçimde yapmak; ama, kesinlikle karşılıksız yapmamak gerekiyor. Kamudan
özel bankalara aktarılan kaynaklar, uzun vadeli borç biçiminde olabilir ya da
kamu kesimi, aktardığı kaynak karşılığı bu bankalardan hisse alabilir. Ayrıca,
kamudan aktarılan her birim kaynak karşılığında, sermayedarlardan belli oranda
sermaye koymaları istenebilir. Bu işlemler, sadece malî kesime kaynak aktarmak için
değil -bunun altını çizmek istiyorum- ekonominin düzlüğe çıkması için yapılmak
zorundadır; çünkü, yakın geçmişte yaşadıklarımız, bize, bankalara rağmen,
sağlam bir ekonomiye sahip olamayacağımızı gösteriyor. Özel bankaların sermaye yapısını güçlendirecek önlemler
arasında, birleşmelerin, ayrışmaların teşviki de özellikle önemlidir. Her ne
kadar, birleşmelere vergi teşviki gelmişse de, en önemli birleşme tekniği olan
hisse swapları yoluyla devralmalara yönelik hiçbir teşvik gelmemiştir, halen de
düşünülmemektedir. Oysa, dünyada hâkim trend, birleşmelerin ve devralmaların
hisse swapları yoluyla yapılmasıdır; ancak, benzer teşvikler, reel sektör
şirketlerine tanınmaz ve reel sektörde yeniden yapılandırma özendirilmezse, çok
önemli bir ayak eksik kalmış olur. Sayın milletvekilleri, Türkiye ekonomisi, 2001'de 30
milyar dolara yakın dışborç anapara ve faizi ödemek durumunda. İçborçlarımızın
dolar değeri düşmekle birlikte, ortalama vadenin bir yıl olduğunu kabul etsek,
35 milyar dolar civarında vadesi gelen içborçların bir yıl içinde yenilenmesi
gerekiyor. Bütün bunların üzerine, kamu bankalarının kısa vadede nakit açığını
kapatmak için 3-5 milyar dolara ihtiyacımız var. Bir de, 25 milyar dolar
civarında kısa vadeli dışborçları hesaba kattığımızda, içinden çıkılması zor
bir durumla karşı karşıya olduğumuz kesin. Normal şartlarda, yani, ülkenin dış
piyasalardan rahatlıkla borçlanabildiği durumlarda bu rakamlar korkutucu
rakamlar değildir; fakat, içinde yaşadığımız koşullar normal koşullar değildir;
çünkü, malî piyasalarımızın sağlığı bozuktur. Bu nedenle, malî piyasaların
sağlığını daha da bozacak adımlardan kesinlikle kaçınmamız gerekiyor. Malî
piyasaların sağlığı o kadar bozuktur ki, piyasaların tüm akışkanlığı
kaybolmuştur. Yani, kaynaklar, piyasa sinyallerine karşı duyarlılıklarını
tamamen yitirmişlerdir. Böyle bir ortamda, elinizdeki en önemli iki araç olan
faiz ve kur aracı, ekonomi politikası aracı olma özelliğini yitirir; buna çok
dikkat etmemiz gerekiyor. Bir başka sorunumuz da, kamu ve fon bankalarına verilen
devlet içborçlanma senetleri nedeniyle yaratılan ve tamamen normal piyasanın
dışında bir piyasanın oluşmasıdır; bu da, oldukça tehlike arz edebilecek ve
dikkat edilmesi gereken bir durumdur; çünkü, bu piyasada, vadeler ve faiz
bilinmemektedir ve bu piyasa ile özel malî piyasa arasında hiçbir geçiş yoktur.
Bütün bunlar, bize, malî sektöre ilişkin reformları
daha fazla erteleyemeyeceğimizi çok açık bir biçimde söylemektedir zaten. Evet,
dış dünyadan güçlü malî destek gelmesi, özellikle, büyüme hızımızı olumlu
etkileyecektir. Daha doğrusu, beklediğimiz ekonomik daralma, bizim
beklediğimizden daha düşük olacaktır. Öte yandan, dış destek, Türkiye'nin
yeniden yapılanma sürecinde ödeyeceği bedelin azalması anlamına gelecektir.
Dolayısıyla, piyasaların açılması tarihi de bir miktar öne gelecektir. Buna
rağmen, yılın ilk altı ayı, geçen yılın son aylarında yaşanan olumsuzlukların
etkisiyle yaşanacaktır. Her şeyin hemen normale dönmesini beklemek, hepimiz
için aşırı bir iyimserlik olur; fakat, normale dönme süresini ne kadar kısa
tutabilirsek, göreli istikrarı da o kadar acısız yakalama şansımız vardır.
Ancak, bu kaynak, öncelikle, Türk ekonomimizin uluslararası piyasalardan
yeniden borçlanabilmesini sağlayacak önlemlerin alınmasında kullanılmalıdır. Bu
önlemlerin başında da, konuşmamın ta başından beri vurguladığım gibi, malî
sektörün güçlendirilmesi gelir. Eğer bunu bir an önce yapamazsak, maalesef,
Türk ekonomisine, kısa zamanda, dış piyasalardan uygun koşullarda borçlanabilme
imkânını da kazandıramayız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu vesileyle, bu
yasanın ülke ekonomisine hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Nas. Şimdi, söz sırası Demokratik Sol Parti Grubunda. Aydın Milletvekili Sayın Halit Dikmen?.. Yok. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ağrı
Milletvekili Sayın Nidai Seven; siz buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) Sayın Seven, takdim tehir oldu. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Önemli değil. Sayın Başkanım, biz,
her zaman bankalar konusuna hazırız. BAŞKAN - Bravo. Buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz Bankalar Kanunuyla ilgili
tasarı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini size arz ederken,
hepinizi saygıyla selamlıyorum ve ayrıca, yarının Anneler Günü olması
sebebiyle, tüm annelerin Anneler Gününü kutluyorum. ("Bravo" sesleri,
alkışlar) BAŞKAN - Vallahi Bravo! Nezaketinizin ve zarafetinizin
hayranıyım. Gelelim bankalara; buyurun efendim... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bravo... Aferin... Bir gün
evvel kutluyorsunuz. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Bak, Yasin Bey nasıl farkına
vardı. (MHP sıralarından "Pazar, pazar" sesleri) NİDAİ SEVEN (Devamla) - Pazar günü işte, pazar günü... Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bugün
çok önemli bir tasarı görüşüyoruz. Öyle bir tasarı görüşüyoruz ki, Türk
Milletinin tümünün gözü bizim üzerimizde. Niçin; çünkü, vermiş oldukları
vergiler talan edilmiştir. Niçin; çünkü, devletin hazinesi soyulmuştur. Niçin;
çünkü, yıllardır, kravatlı hırsızlar, bu memleketi soymuşlardır. (MHP
sıralarından alkışlar) İşte, bu kravatlı hırsızlardan, bu memleketi
soyanlardan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp edenlerden hesap sormak için
getirilen bu tasarnın, belki dört dörtlük bir kanun tasarısı olmamakla
birlikte, Türk Milletinin vicdanına hükmedeceği kesin ortadadır. Sayın hatip
demin söylemişlerdi, vicdanla alakası yoktur; çünkü, bu memlekette
insanlarımızın vicdanları gerçekten rahatsızdır ve hırsızların peşine düşüp,
bunlardan hesap sorulması gerektiğine kanaat getirildiği ve bizler de bu manada
hesap sorulmasına inandığımız için, vicdanların rahatlaması noktasında bu kanun
tasarısının mutlaka çıkarılması gerekmektedir. Ekonominin şahdamarı bankalardır. Bankalarda meydana
gelen aksaklıklar ve tıkanmalar, gerçekten, bütün sistemi tıkamıştır. Yıllardan
beri, birkısım bankalar, usulsüzlük ve yolsuzlukların odağı haline gelmiş, rant
ekonomisinden reel ekonomiye geçişte büyük zorluklarla karşı karşıya
kalınmıştır. Ülkemizde, rasgele kuruluş izinlerinin verilmiş olması,
mevzuattaki hukukî boşluklar, bankaların plasman politikaları, aktif
büyüklükleri ve kamu bankalarına uygulanan yanlış politikalar neticesinde,
bankacılık sektörünün gerçekten çok sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı bir ülke
konumuna gelinmiştir. Sabahleyin, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş Beyin
evinin önünde bankerzedeler vardı, off-shorezedeler vardı; çünkü, o insanlar,
yıllardan beri, bankacılıktaki yanlış mevzuattan dolayı, hukukî boşluklardan
dolayı kandırılmış, paraları bankalara aktarılmış, denilmiş ki "Türkiye'de
mevduat faizlerine uygulanan faizin üstünde sizlere faiz vereceğiz."
Halbuki, o, ne bir mevduattır, ne de Tasarruf Sigorta Fonunun teminatı
altındadır; sadece ve sadece yurt dışına çıkarılan bir havaledir; yani,
off-shorezedelerin Türkiye dışına göndermiş oldukları -mevduat olarak kabul
ettikleri- paralar, aslında, bir havale niteliğindedir ve devletin de bu konuda
güvencesi olmamıştır. Tabiî, eğer, Türkiye'de bu fona alınan 13 adet banka,
1999'un eylül ayında alınmamış olsaydı, gerçekten, 15 milyar doların dışında,
bir 15 milyar dolar daha gidecekti; çünkü, birkısım banka sahipleri,
gazetelere, televizyonlara reklamlar vererek, ilanlar vererek, Türkiye'deki
mevduatın üzerinde faiz verdiklerini söylüyorlardı ve halk, bileziğini
bozdurarak, geçim kaynağından kesmiş olduğu o paraları götürerek o bankalara
yatıracaktı. Eğer o gün önüne geçilmemiş olsaydı, 15 milyar dolar, bugün 40
milyar dolar, 50 milyar dolar olacaktı. Tabiî, 1999'da fona alınan bankaların içerisinde,
gerçekten, sıkıntı çeken, iyiniyetli bankalar olabilir; ama, bunların yüzde
80'inin, Türkiye'de yanlış politikalar sonucu ve kamu bankalarının da içinin
boşaltılarak piyasada nakit sıkıntısının oluşturulması sebebiyle, çıtaları
yükselmesin diye bazı lobiler tarafından önleri kesilmiştir. Önleri kesilen bu
birkısım banka ne olmuştur; fona devredildikten sonra, kendi iştiraklerine,
Bankalar Kanununa aykırı olarak kullandırmış oldukları kredileri ya Miami
adalarında kullanmışlar ya da yurtdışında içki masalarında dansözler oynatarak
kutlamışlardır. İşte bugün görüştüğümüz tasarı kanunlaştığında, dansöz
oynatanlardan hesap soracaktır; onun için, bu kanunun çıkması ve Türk
Milletinin vicdanına hükmetmesi uygun olacaktır. Yine, yanlış politikalar sonucu, Türkiye'de kamu
bankaları, vermiş oldukları kredilerin istihbaratlarını yeterince
yapmadıklarından dolayı, naylon şirketler, paravan şirketler kurarak birkısım
insanı bu şekilde devletin paralarıyla beslemişlerdir ve bugün de, Türk
Milletinin fertleri olan memurun, işçinin, köylünün, esnafın, siyasetçilere
karşı bir tepkisi vardır. Tabiî ki, tepki olacaktır. Eğer o insan, Ağrı'nın
Aladağ Yaylasında, karasaban arkasında çift sürüyorsa, teri alnından akıyorsa,
elleri nasırlaşıyorsa ve onun elde ettiği geliri, birkısım hortumcular çalıp
götürüyorsa, yurtdışında kendi çıkarları için kullanıyorsa, bu memlekette,
insanların, siyasetçilere karşı tepkisi olacaktır. Niçin siyasetçilere karşı tepkisi olacaktır? Hani
"Türkiye'de, Parlamento, her şeyin üzerindedir; Parlamento iradesinin
üzerinde başka bir şey yoktur" diyoruz ya, o halde, eğer, Parlamento
iradesi her şeyin üzerindeyse, o zaman, Doğu Anadolu'da, batıda, Karadeniz'de
olan insanların duygularına tercüman olsun, onların, tüyü bitmedik yetim hakkı
için toplamış oldukları paralarına el uzatanların ellerini kestirecek şekilde
kanunlar çıkarsın; biz, Türkiye'de, savcı, hâkim görevini yapsın demiyoruz;
ama, yıllardır, bu memlekette, özellikle fondan veyahut bankanın, çiftçinin
parasından çalanların 18 katrilyon civarında bir görev zararı haline getirip de
kamu bankalarını zor duruma düşürdüğü bir dönemde, 50 milyar dolar civarında iç
borcun bulunduğu, 114 milyar dolar civarında dış borcun bulunduğu bir ülkede, o
insan, tabiî ki, siyasetçiye karşı tepki duyacaktır. İşte, içi boşaltılan bankalarla ilgili, Türkiye'de,
çıkarılması gereken bir kanun tasarısıyla önümüze çıkılmıştır. Bu kanun
tasarısının özünde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların çok
hızlı bir şekilde rehabilite edilerek satılması ve gerekli tahsilatların
yapılarak, hortumlanan paraların yeniden Türk Halkına döndürülmesi
amaçlanmaktadır. Yine, bankaların malî bünyelerini zayıflatan
sorumlulukları olan insanların, bir an önce adaletin önüne çıkarılması için bu
kanun gerekliydi. Yine, Avrupa Birliği normlarına ait düzenlemelere uygun
hale gelmesi için, özkaynak tanımına, bu kanun tasarısında yer verilerek,
özellikle yeni bir maddeyle konsolide özkaynak olayı getirilmiştir. Yine, kredi sınırlarının konsolide olarak hesaplanması
ve uygulanması için bu kanun tasarısıyla imkân sağlanmıştır. Bankaların malî olmayan iştiraklerine sınırlama
getirmesi ve vadeli işlem, opsiyon
sözleşmeleri gibi bazı finansal araçların, genel kredi sınırları
içerisine dahil edilmesi konusunda yeni düzenlemeler getirilmiştir. Yapılan bu düzenlemelerle ilgili, özellikle, fona,
dokuz ay hazırlık süresi getirilmiştir. İçi boşaltıldığı için fona devredilen
bankanın alacaklarıyla ilgili her türlü zamanaşımı ve hak düşürücü süre,
alacaklarının fona devredilmesinden sonra, dokuz aylık bir süre
değerlendirilmesi yapılmıştır. Yine, yıllardır, dava dosyaları tozlu raflarda
bekletilmekteydi. Yeni getirilen düzenlemelerle, bu dava dosyalarının raflarda
kalmaması için yaptırımlar getirilmiştir. Yine, uzman mahkemeler kurulmak suretiyle, fonun açtığı
davalara, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilen asliye ticaret
mahkemelerinin bakması için yeni hükümler getirilmiştir. Yine, gerçekten, yıllardır mahkeme salonlarında,
koridorlarında dolaşan insanların davaları sonuçlandırılamıyordu. Niçin; çünkü,
bilirkişiler, bu konuda yazmış oldukları raporları, ha bire, değerlendirmeye tabi tutmadan, ya maksatlı
ya da parayla uzatabiliyorlardı. Şimdi bilirkişi raporlarının üç aydan fazla
uzatılmaması için bir süre konulmuş, gerekirse iki ay daha uzatılma imkânı
getirilmiştir. Bununla ilgili herhangi bir bilirkişi, bir hata yaptığı takdirde,
bunun, başka bir yerde bilirkişi olmaması için de müeyyideler getirilmiştir. Yine, hortumcuya, kamu davası açılması imkânı
getirilmiştir ve fon, bu konuda her zaman müdahil olarak devreye girebilecektir. Gerek banka sahibinin, gerek
akrabalarının yurt dışına kaçırmış oldukları malların fona devredilmesi için de
yeni bir çalışma getirilmiştir. İşte, bu çerçeve içerisinde, özel finans kurumlarıyla
ilgili bir güvence getirilmiştir. Bu özel finans kuruluşları, biliyorsunuz,
Mevduat Sigorta Fonu kapsamında değildi, bunlarla ilgili yeni bir düzenleme
getirilmiştir. Dolayısıyla, bu Bankalar Kanunu Tasarısı, her ne kadar,
sermaye piyasalarını, para piyasalarını dört dörtlük olarak tamamen
cevaplayacak bir durumda olmamakla birlikte, Türkiye'de, yolsuzluklarla
mücadele yönünde bir reform hareketi başlatılmıştır, yolsuzluklarla mücadele
yönünde bir devrim yaratılmıştır. Bu kanunun, aslında, Türkiye'de daha önce yapılması
gerekirdi ki, Etibank, 490 milyon zararıyla Halk Bankasına devredilmesin,
sonradan bedava satılmasın. Bu Bankalar Kanunu Tasarısının önceden getirilmesi
gerekirdi ki, Sümerbank, Hayyam Gariboğlu'na satılmasın, başına Şükrü
Karahasanoğlu getirilip, daha sonra da Etibankın başına getirilmesin. Eğer bu
kanun olsaydı bunlar olmayacaktı; eğer, bu kanun olsaydı, Türkiye'de şu 13
bankanın bulunduğu bir ortam yaratılmamış olacaktı. İşte, onun için, bu
Bankalar Kanunu Tasarısı, Türkiye'de halkın parasını cebine alan ve onları
soyanlar için bir ders niteliğindedir. Bu birbuçuk yıllık dönem içerisinde, evet, ekonomide
kriz yaratılmıştır. Evet, insanımız mağdur; evet, insanımız perişan; ama, ben,
Türk Milletine sesleniyorum: Çok değerli, sayın milletim, sizin, sonuçlar
üzerinde mi, yoksa sebepler üzerinde mi düşünmeniz gerekir? Önce, sebepler
üzerinde düşünmeliyiz ki, sonuçların neler getirdiğini görelim. Evet, bugünkü
olaylar, bugünün olayları değildir; yılların yanlış politikaları, yılların
suiistimalleri olduğundan dolayı, Türkiye'de yeni bir çığır açılmıştır. Yolsuzlukla, yoksullukla mücadele için, bu memleketin
hakkını her zaman koruyacağımı belirtir, çıkacak yasanın milletimize hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seven. Şimdi söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
Aydın Milletvekili Sayın Halit Dikmen'de; buyurun efendim.(DSP sıralarından
alkışlar) DSP GRUBU ADINA HALİT DİKMEN (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, 4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; yüce Meclisi,
şahsım ve Grubum adına en derin saygılarımla selamlıyorum. Bu arada, en kutsal varlıklarımız olan değerli
annelerimizin de Anneler Gününü kutlar, ebediyete intikal etmiş olan
annelerimize de Allah'tan rahmet dilerim. (Alkışlar) Bankalar kanunlarının temel amacının, mevduat
sahiplerinin hak ve menfaatlarını korumak olduğu hepimizin malumudur. Bu
nedenledir ki, ülkemizin ilk bankalar kanunu da Mevduatı Koruma Kanunu adı
altında yürürlüğe konulmuştur. Hangi adla düzenlenirse düzenlensin, bankalar
kanunları, bankaların kuruluşları, yönetimleri, çalışma esasları, devir,
birleşme ve tasfiyeleri ile denetlenmelerini düzenlemekte, bunu yaparken de
tasarruf sahiplerinin haklarını korumayı amaç edinmektedir. Globalleşme süresi içerisinde malî piyasalarımız, her
geçen gün uluslararası piyasalarla bütünleşmektedir. Bu husus, göz önünde
tutulduğunda, bankalarımızın uluslararası rekabet gücü kazanabilmesi için,
uluslararası bankacılık kuralları dahilinde çalışması ve denetlenmesinin
gerekli olduğu açıktır. Bu çerçevede,
bankacılık sistemini denetleyen kamu otoritesinin, siyasî etkiden bağımsız ve
tamamen özerk karar alma mekanizmasına uygun olarak yeniden yapılanması doğrultusunda,
ülkemizde de denetim otoritesinin hukukî statüsü, Avrupa Birliği mevzuatı ile
uluslararası standartlar dikkate alınarak, yeniden düzenlenmiştir. Bu çerçevede, 1999 yılında Yüce Meclisten geçerek
kanunlaşan 4389 sayılı Bankalar Kanunuyla, bankaların denetim ve gözetimi,
özerk Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna devredilmiştir. Geçtiğimiz yıl
içinde çalışmaya başlayan bu kuruma, dünyadaki örneklerinde görüldüğü üzere,
önemli yetkiler verilmiştir. Bankacılık sistemimiz, uzun yıllar devam eden
birikmiş sorunların altındadır. Bu
sorunların aşılması, bankacılığı düzenlemek ve denetlemekle görevli kamu
kurumunun yanı sıra devletimizin diğer kurumlarına da önemli görevler
yüklemektedir. Bankaların aracılık maliyetinin düşürülmesi, ülkemiz
ekonomisine sayısız önemli katkılarda bulunacaktır. Kalkınmanın ve büyümenin en
önemli girdilerinden biri olan uygun maliyetli finansmanı gerçekleştirmenin en
doğrudan yolu, fon maliyetlerinin azaltılmasıdır. Bankacılık sektörü, son yirmi
yılda gösterdiği gelişmeye karşın, bugün için, 1990'lı yıllarda yaşanan
muhtelif krizlerin etkisini
taşımaktadır. 1994'te yaşanan krizin etkileri tam anlamıyla
giderilmeden, Uzakdoğu ve Rusya krizlerinin etkisi altın kalınmıştır. Ardı
ardına gelen krizler, sektörün sorunlarını âdeta üst üste yığarak biriktirmiş,
geçtiğimiz yılın kasım ayında ve daha üç ay önce, şubat ayında meydana gelen
krize, ekonominin diğer önemli sorunlarıyla
birlikte zemin hazırlamıştır. Şubatta yaşanan ve malî piyasaların yanı sıra,
reel ekonomideki dengeleri ve fevkalade olumsuz yönde etkileyen dalgalanmaların
etkilerinin giderilmesi ve ekonomide sarsılan dengelerin yerine oturtulması,
Türkiye'nin kaldığı yerden büyümesine devam etmesi için, ekonominin yeniden
yapılandırılması gereği ortaya çıkmıştır. Bu
amaçla, hükümetimiz, güçlü
ekonomiye geçiş programını hazırlamış ve uygulamaya başlamıştır. Programın temel taşlarından biri olan bankacılık sisteminin
yeniden yapılandırılmasının iki ana unsuru vardır. Bunlardan biri, kamu
bankaları ile yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna intikal etmiş
bulunan bankaların yeniden yapılandırılmalarıdır. Programın bankacılık
sistemiyle ilgili olarak öngördüğü
ikinci unsur, Bankalar Kanunu değişikliğidir. İşte, bu nedenle, hükümet, bugün buraya getirdiği
değişiklik tasarısıyla yaşanan bu sıkıntıyı aşmayı hedeflemiştir. Bu tasarı,
hem ekonomik programın gerektiği gibi hızla çalışmasını sağlayarak, ülkemizin
yaşadığı ekonomik krizi aşmaya yardımcı olacak hem de düzgün çalışan bir finans
sistemi oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi,
geçen aylarda, halkımızın tüm kesimlerini mağdur eden ekonomik krizler yaşadık.
Bu ekonomik krizlerde bankalar çok konuşuldu. İşte, bu krizlerle birlikte
ortaya çıkan ve kamuoyunda önemli gündem oluşturan bankacılık sektöründeki
birtakım sorunların, hükümetimizce uygulanan ekonomik programın sağlıklı olarak
işlerlik kazanması bakımından hızla çözümlenmesi gereği doğmuştur. Bankalarla ilgili olarak, öncelikle, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunda bulunan bankaların, hızla verimli hale getirilerek veya tasfiye
edilerek, bunların, bir an önce kamuya yük olmaktan çıkarılması şarttır. Bu
tasarıyla, Bankalar Kanununda yer alan bazı maddeler, daha hızlı çalışır hale
getirilecek, banka kaynaklarını kendi çıkarları için kullananlarla, bankaların
malî durumlarının bozulmasına sebebiyet verenlere uygulanacak hukukî
yaptırımlar bir an önce hayata geçirilecek, istismar edilen banka kaynaklarının
hızlı bir şekilde tahsil edilmesi sağlanacaktır. Böylece, halkın parası, hak
ettiği yere tekrar konulacaktır. Bu düzenlemeler, kamu vicdanının
rahatlatılması bakımından da önem taşımaktadır. Yapılan düzenlemeler, Fonun, alacaklarını etkin ve
hızlı bir biçimde tahsil etmesi, kamu kaynaklarının daha az kullanılması
amacına da hizmet edecektir. Banka kaynaklarının ortaklar lehine kullanılması
sebebiyle Fona intikal eden bankalar kamuya yük oluşturmaktadır. Bu kanun
değişikliğiyle, banka kaynaklarını kötüye kullanan ortakların üzerine
gidilecektir; ancak, ekonomik istikrarsızlık ve malî piyasalardaki dalgalanma
nedeniyle güç duruma düşen bankaların ortaklarının, banka kaynaklarını kendi
çıkarları için kullanmadıkları dikkate alındığında, bunlarla ilgili
yaptırımlarda da adil davranılması gerekmektedir. Öte yandan, Bankalar Kanununun bazı maddelerinin,
uygulamada tereddütlere yol açtığı ve Avrupa Birliği mevzuatındaki bazı
hükümlerin kanunda yer almadığı görülmüştür. Bu bakımdan, uygulamaya açıklık
kazandırılması ve Avrupa Birliği mevzuatına tam anlamıyla uyum sağlanması için,
bazı hükümlerde değişiklikler yapma ve kanuna yeni hükümler eklenmesi zaruret
haline gelmiştir. Bu çerçevede, kanunda yer alan özkaynak tanımı, uluslararası
standartlara ve Avrupa Birliği direktiflerine uygun hale getirilmektedir.
Bankaların malî olmayan iştiraklerine sınırlama getirilmektedir. Tahsili
gecikmiş krediler için ayrılan karşılıkların tamamı, Kurumlar Vergisi matrahının
tespitinde gider olarak kabul edilmektedir. Bankaların devir ve birleşme
işlemlerine ilişkin sürecin hızlandırılması bakımından ilave düzenlemeler
yapılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu dönemde
ortaya çıkan ve kamuoyunda da önemli bir gündem oluşturan bankacılık sektörüne
ilişkin sorunların, hükümetçe uygulanan ekonomik programın başarıya ulaşması
bakımından da, hızla çözülmesi gereği doğmuştur. Bu çerçevede, öncelikle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
bünyesinde bulunan bankaların çok hızla bir şekilde rehabilite edilmesi ve
satılması gerekli görülmektedir. Bu itibarla, bu bankalarla ilgili olarak
kanunda yer alan bazı mekanizmaların daha hızlı çalışır hale getirilmesi,
bunların malî bünyelerinin zaafa uğratılmasında sorumluluğu bulunanlara
uygulanacak yaptırımların da bir an önce uygulamaya konulması, özellikle, kamu
vicdanının rahatlatılması bakımından önem arz etmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun
tasarısının hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür eder, Yüce Meclisi, şahsım
ve DSP Grubum adına en derin saygılarımla selamlarım. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. Gruplar adına son söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen'de. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa)- Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Bankacılık Yasa Tasarısı hakkında, Doğru Yol Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Bu, iki yıl zarfında, Meclisin yaklaşık iki yıllık faaliyeti
sırasında getirilen üçüncü Bankacılık Yasa Tasarısı. 57 nci hükümetin
kuruluşunun ilk aylarında bir bankacılık yasa tasarısı geldi. Bu bankacılık
yasa tasarısıyla, Türkiye'nin sorunlu olan bankacılık sektörünün düze
çıkarılacağı dile getirildi; Meclis gece gündüz çalıştı. Bankacılık yasasına
yönelik eleştiriler muhalefet partileri tarafından çok ayrıntılı olarak dile
getirildi; ancak, herhangi bir değişikliğe maruz kalmadan, yasa tasarısı
kanunlaştı. Orada, bankacılıkla ilgili sorunların çözümü için
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kurulduğu, artık, siyasetçinin
elinde bulunan banka kurma ve denetleme, bankacılık sektörüyle ilgili
düzenlemeler yapma yetkisinin siyasetçinin elinden alınacağını, böylelikle,
bankacılık sektörünün sağlığa kavuşacağı söylenildi. Gerçekten de, bazı
itirazlar olmasına rağmen, bazı konularda yetkilerin saklı bırakılmasına
yönelik eleştiriler olmasına rağmen, böyle bir düzenleme, genel kabul gördü.
Sonra ne oldu; yaklaşık yedi sekiz ay daha geçti ve Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu oluşturulamadı. Bunun akabinde, bankacılıkla ilgili yeni
hukukî düzenlemelere ihtiyaç olduğu dile getirildi. Bankacılık Denetleme ve
Düzenleme Kurulunun yapısının değiştirilmesine ihtiyaç olduğu dile getirildi ve
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, çıkan ikinci yasadan sonra, ilk
yasadan 14 ay sonra, yani, 31.8.2000 tarihinde faaliyete geçti. Şimdi, bankacılığı düzenleyecek bir kurumun rolü çok
önemli. Aslında, bankacılığın rolü çok önemli. O tarihten bu tarihe yaşanan olayları
hepimiz biliyoruz. İki kriz yaşandıktan sonra -önce 11, arkasından 2 tane daha-
toplam 13 banka, fon kapsamına alınmak durumuyla karşı karşıya kalındı. Fon
kapsamına alınan bankalar, milletin üzerine önemli yükler getiriyordu. Fon,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuydu ve bu fonun gelirleri, bankalardan toplanan
mevduatlar üzerinden hesaplanan bazı primlerden oluşuyordu. Ancak, oluşan
rakam, toplanan rakam, 500 milyon dolar civarında fon geliri var; ama,
bakıyorsunuz, sistemin kötü işlemesi sonucunda fona intikal eden bankaların
yükü -açığı- 23 katrilyon lirayı bulmuş durumda. Mevduat kamu garantisindeyken, şimdi getirilen yasa
tasarısıyla, kriz gerekçesiyle ek güvenceler getiriliyor. Bu ek güvenceler neye
getiriliyor; bu ek güvencelerle, fondaki bankaların her türlü borçlarını
-altını çizerek söylüyorum- doğmuş ve doğacak tüm borçlarını da Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına alıyoruz. Yani, bu bankaların,
"hortumlandı" dediğimiz bankaların, belki de, sahipleri tarafından
yurt dışında kurulmuş paravan firmalarından aldığı ve kendi bilançolarında borç
gözüken ve sonradan da bunu, tekrar, dolaylı mekanizmalarla dışarıya
çıkarıldığını kabulü varsayacağımız bir mekanizmayla, bu insanların
götürdükleri paralar bir de borç gözüktüğü için de, bu borçlarını da, kamuya
ödeme yükümlülüğü altına sokuyoruz. Bence çok tehlikeli bir gelişme bu; yani, bizim neyi
güvence altına almamız lazım; biz, diyoruz ki, devlet, bankaların çalışmasına
izin veriyor, ruhsat veriyor; 65 milyon vatandaş da götürüp bankalara mevduatını
yatırıyor. Tamam, o zaman, kamunun buna karşı bir tazmin yükümlülüğü olabilir,
güvence getirme yükümlülüğü olabilir; ama, bu bankaların hangi amaçlarla
aldığı, yüksek faizlerle mi olup olmadığı belli olmayan, belki de fiktif
işlemleri içeren çok geniş kapsamdaki borçlarını da devlet güvencesi altına
alıyoruz. Peki, kaynak nerede; kaynak yok! Hazine, bunlara kâğıt
verecek, fonlar, işte, bu borçlar ödenecek. Sonra bu ne olacak; kamu bütçesine
bu alacaklar kamu tarafından, hazine tarafından silinecek. Silinince ne olacak;
65 milyon insan, oradaki alacağın bedelini üstlenmiş olacak. Şimdi, soruyorum, böyle bir düzenleme mi gerekli?
Şimdi, IMF'den bu kanun çıkmazsa ya da Amerikan Başkanından mektup geldi diye
komisyona dün gelen, bugün de karşınıza çıkan yasayı görüşüyoruz. Kimse ne olup
bittiğini anlamadan oy veriyor bu düzenlemelere. Şimdi, bu borçların bir kısmı da, tabiî dışarıdan
alınan borçlar, dış bankaların borçları. Dışarıya karşı yükümlülükleri fondaki
bankaların. Biz, tasarruf mevduatını sigorta amacıyla kurduğumuz fonu,
dışarıdan alınan -hatta içeriye de olabilir- bu borçları ödeme yükümlülüğü
altına sokuyoruz ve bu olmazsa olmaz diyoruz. Peki, olmazsa olmaz demek ne
demektir; yani, IMF, 10 milyar dolar ekkaynağı vermeyecek demektir. Ee demek
ki, verecek; sonra da bunlar, gidip, bunlara ödenecek ve fatura da vatandaşa
çıkacak; yani, vatandaş niçin bu faturayı taşısın?! Bu fona aldığınız bankaları
tasfiye edin; aktif pasifiyle, sadece belli bir rakamın üzerindeki mevduatı
ödersiniz; ama, borçları niçin garanti altına alıyorsunuz?! Bankacılık sistemi;
bilmem, borç... Verirken onu düşünmediler mi? Kırk türlü reyting kuruluşu var;
yabancılar, burada ne olup bittiğini bizden çok daha iyi biliyorlar. O bankaya
kredi verirken, riski de göze alacaktır. Oraya kaynak ayırırken, oraya limit
açarken, bunlar, o bankaların ne durumda olduğunu biliyorlardı. Daha sonradan,
ekonomik kriz çıktı ya da çıkmadı... Ekonomik kriz sadece Türkiye'de olmuyor
ki! Çıkıyorsa, bu yükü riske giren de paylaşır. Bir ticaret düşünün, sıfır
riskli bir ticaret; para verecek, karşılığında riskli mi risksiz mi belli
değil; vereceksiniz her türlü parayı, batınca da "Türk Milleti öde"
diyeceksiniz. Siz, para verirken böyle bir güvence olduğunu biliyor muydunuz; böyle
bir güvence yoktu para verilirken; şimdi niçin güvence veriyoruz, niçin millete
ödetiyoruz; bunu anlamak mümkün değil. Şimdi, düşünün ki, biz, burada
alacağımız kararlarla, bu faturanın millet tarafından ödetilmesini kabul
edeceğiz. Bu, 30 katrilyona ulaşacaktır kısa süre içinde. 1994'te de kriz oldu;
ama, 1994'te batan 3 tane banka tasfiyeye konu edildi, bir tane borcu ödenmedi
kamu tarafından. Yani, 1994 krizinden bahsediyor arkadaşlar; ama, çok farklı
düşünmek lazım olayı. Türkiye'de, aslında, çok yanlış işler oluyor. Bakın, buraya gelirken, kaç tane gazeteci yolumu
çevirdi ve özellikle, bu gelen mektuplar, dışarıdan gönderilen direktifler
konusunda endişelerini dile getirdiler, demeç almak istediler. Ülkenin ciddî
biçimde egemenlik sorunu haline dönüşmeye başladı; bu, ekonomik kriz olmaktan
çıktı, egemenlik krizine dönüşen bir yapı arz ediyor. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; FP sıralarından alkışlar) Biz, borçları
tasfiye edelim; tabiî ki edelim; bu paraları götüren insanların yedi sülalesine
kadar gidelim. Bu konuda, komisyonlarda da destek verdik, yapılacak her türlü
değişikliklere ve düzenlemelere bütün gücümüzle destek verdik; ama, bu borçla
para gelecek diye, yarın neler karşımıza çıkarılacağını endişeyle izler hale
gelmeye başladık. Türkiye, 10 milyar dolarla ayakta kalacak bir ülke değil.
Dışarıdan yardım gelmezse batacak bir ülke değil... ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Bravo... Bravo... OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Tabiî ki sıkıntıları olacaktır.
Para gönderen kişiler, bu parayı, Türk Milleti gelir dağılımını düzeltsin diye
göndermiyor. Dışarıdan 10 milyar dolar sözü veren kuruluşlar, finans sistemi
dönsün ve kaptırdıkları, gönderdikleri paralar geriye dönsün diye veriyorlar.
IMF bir yardım kuruluşu değil, kendi içinde tutarlı; onlar, kendi çıkarlarını
gözetiyor; ama, Türk Milletinin Parlamentosu da, milletin çıkarlarını gözetmek
zorunda arkadaşlar. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Önümüze her gelen tasarıya, gözü kapalı bakacağız.
"Telekomun yüzde 99'unu satmak zorundasınız" diyecekler; gece gündüz,
dün akşam önümüze geldi, bugün komisyonda, yarın Mecliste Telekomu vereceğiz...
Verelim... On senedir niye vermedik bu kuruluşu? Ancak köşeye sıkıştırıldığımız
zaman mı bu noktaya getirdik?. MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Siz getirseydiniz kanunu... OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Biz kanunu getirdik... Biz
kanunu getirdik bakanken. İptal ettirenlerde sizin partinizin temsilcileri de
vardı; altında, sizlerin imzalarınız da vardı ve bugün... (DYP sıralarından
alkışlar) O tarihte satsaydık, çok farklı değerden satılacaktı. Onun için,
bakın, bunlar, sen ben meselesi değil. Ortada ciddî bir problem var, ciddî bir
kriz içinde ülke. Dediğim gibi, sadece, bir malî kriz değil, ciddî egemenlik
krizi tablosu göstermeye başladı artık gelişmeler. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Siz lisansları niye 500 milyona
sattınız?... OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Biz satmadık, bizden sonra
gelen hükümette, lisans... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmak yok... OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Burada Telekomu tartışacaksak,
oturalım, sizinle onu da tartışalım; ama, ben bazı gelişmeleri de söylüyorum.
Benim kastettiğim anlamı anlayamıyorsanız, o zaman, sohbete devam etmek mümkün
değil. BAŞKAN - Zaten sohbet yok. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Benim kastettiğim şudur... BAŞKAN - Sohbet yok efendim zaten... Karşılıklı
konuşmak yok... OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Karşılıklı... Çünkü, sohbete
dönüştü Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayır efendim, ben ikaz ettim sayın
milletvekilini... OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Lütfen... Lütfen... BAŞKAN - Siz buyurun, Genel Kurula hitap edin. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Şimdi, bu tasarıda getirilen
tahsilatı hızlandırmaya yönelik düzenlemeler, fevkalade isabetli
düzenlemelerdir. Doğrudur, bazı riskler taşımakla beraber, şu anda milletin
bizden beklediği de, bu kaptırılan paraların geri alınması için en etkili
yöntemleri harekete geçirmektir, bu doğrudur, bunların yapılması lazım; ancak,
dediğim gibi, bu arada, bir şeyi düzeltirken, neleri kaybettiğimizi de
unutmamak lazım. Bu tasarıda, bir de, olmayanlardan bahsetmek istiyorum.
Bir kere, bu bankaların hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında
işlem görürken, Sermaye Piyasasının herhangi bir uyarısı yokken, bu hisse
senetlerine yatırım yapan küçük yatırımcıların durumunu düzenleyecek hiçbir
düzenleme getirilmemiştir. Düşünün ki, siz bakmışsınız herhangi bir uyarı yok,
X bankasına yatırım yapmışsınız. Sonra ne olmuş; birdenbire, bir sabah
kalkmışsınız, Fona gitmiş bu banka, elinizdeki hisse senetleri kâğıt parçası...
Ne yapalım; sen oyun oynadın, elinde kalsın... Peki, o zaman, borç verenleri
niçin kurtarıyorsunuz?! O gariban vatandaşların iyi niyetle... SPK'nın uyarı
yapma yükümlülüğü olduğu halde, uyarı yapmamasını dikkate aldığınız zaman...
Böyle bir vecibe yok mudur?! Bunların haklarının korunması için bir mekanizma
niçin getirilmemiştir?! O yok; çünkü, onlar gariban, dışarıdan güçleri yok,
onlar kaybedebilirler; orada bir sıkıntı yok. BAŞKAN - İnanmış 36 000 mağdur var efendim, tahta
mağduru var. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Evet ve hiçbir uyarı da yok
Sayın Başkan. BAŞKAN - Maalesef efendim. OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Türkiye'de bunu düzenleyecek
Sermaye Piyasası... BAŞKAN - Bu 36 000 mağduru ortada bırakmamak gerekiyor
efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Kesinlikle ve buna, mutlak
surette çare bulmak zorunda bu Meclis. Bakın, bu benzer krizler yaşandıktan, benzer
operasyonlar yapıldıktan sonra, Arjantin'de sektörün yüzde 60'ı yabancıların
eline geçmiş. Endonezya'da tüm bankacılık sektörünün yüzde 100'ü yabancıların
eline geçmiş. Nasıl ki, geçenlerde gazetede bir resim vardı; Endonezya'da, IMF
Başkanı başında durmuş, Devlet Başkanı taahhüt imzalıyordu. Şimdi bize de
taahhüt imzalattılar. Endişe ediyoruz ki, Türk bankacılık sisteminin tümünü de
kaybetmeyelim; bunun için duyarlı olalım. Tabiî ki sıkıntılar vardır, çözümler, seçenekler
vardır; ama, aklın yolu, bu kanun tasarısında yeni bir düzenlemenin de olmasını
bekliyordu. Nedir o; şimdi, bankaları fona aldığınız zaman tüm borçlarını,
mevduatını da garanti altına alıyorsunuz. Halbuki, sıkıntıda olan bankalar,
bazı müdahalelerle, bazı desteklemelerle fona alınmaz hale getirilebilir; yani,
rehabilite edilme imkânları varken, bu mekanizmayı tutmak lazım. Bankaları fona aldığınız zaman, büyük bir yükü
üzerinize alıyorsunuz. Halbuki, rehabilitasyon tedbirleriyle, bunu da
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verelim, bunlar rehabilite etsinler,
fona alınmaz hale getirsinler. Yoksa, ne yapalım; bekleyelim, batacak; ondan
sonra da bunu alıp her türlü riski biz üstleneceğiz! Onun yerine, belki küçük
imkânlarla bunlar yapılabilir. Belki denilebilir ki, bunu başarılı olarak yapan
ülke yoktur. Canım, yapan yoksa, biz yapalım ya da böyle bir yetkimiz olsun,
gerektiğinde kullanalım. Biliyorsunuz, son krize ilişkin olarak Merkez Bankası
çok ciddî eleştiriler altında kaldı; yani, Merkez Bankası bazı fonlamalar
yapabilseydi, Şubat krizi bu kadar ciddî biçimde yaşanmayacaktı -ki, haklılık
payı vardır bu işte- çünkü, sonra ne oldu; kriz çıktı, devalüasyon oldu; sonra,
Merkez Bankası açtı kasaları. O zaman, demek ki, duvara toslamadan işi çözmek
mecburiyetindeyiz. Ona ilişkin düzenlemelerin de burada olması lazım. Biz,
bunları, her önümüze gelen tasarıyı, her önümüze gelen şeyi, bunu mutlak
surette çıkarmak zorundayız anlayışı içerisinde ele alırsak, ciddî söylüyorum,
fevkalade yanlış yaparız. Oturalım, tartışalım, olumlu önerileri dikkate
alalım; haklıysa, eleştiriler varsa, onlara önyargısız biçimde yaklaşalım.
Hazine istemiyor, yok, bilmem dışarısı istemiyor diye, biz, kendi hukukumuzu
düzenleyemeyiz arkadaşlar. Türkiye'nin iyi yetişmiş beyinleri var;
dışarıdakiler düşünüyor, buradaki insanlar düşünmüyor demek mümkün değil. Her
olaya, değişik perspektiflerden bakıp, en uygun çözümü getirmek
mecburiyetindeyiz. Bunu getirmeyeceksiniz; dışarısı böyle istiyor diye -burası
bir fabrika gibi- ne gelirse buradan çıkacak!.. "Biz, millî egemenliği kullanacağız!.."
Bu, millî egemenliğin kullanılması değil, millî egemenliği teslim etmektir. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Tezmen, teşekkür ediyorum efendim. Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, Aslan Bey kurada
yoktu. BAŞKAN - Tombaladan çıktı efendim!.. Hile hud'a yok
bizde; ilk çektim, o çıktı. Aslan Beyin şansı sizde olsa, siz çıkarsınız. Şans
meselesi bu. Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım. Son onaltı yılda 14 kez değişen ve bugünkü tasarıyla 15
inci kez Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelen Bankalar Kanunundaki
düzenlemelerle ilgili olarak, bu hükümet tarafından, 18.6.1998 tarihinde 4389
sayılı Bankalar Yasası çıkarılmış; çıkar çıkmaz işlemeyeceği anlaşılmış ve bu
yasa, altı ay sonra, 17.12.1999 tarihinde 4491 sayılı Yasayla yenilenmiş; bunun
da işlemediğinin, fona alınan ve bir türlü rehabilite edilemeyen ve zararları
katlanarak artan fon bankalarıyla anlaşılması üzerine, bu hükümetçe, bu tasarı,
üçüncü defa Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirilmiş; fakat, bunun
da ömrünün uzun olamayacağı, daha şimdiden, çok net olarak gözükmektedir. Ülkemizde, son yıllarda, bilhassa Anasol-D ve bu
hükümet döneminde soygun ve hortumlama olaylarının bir çığ gibi artması ve
hortumlama olaylarının bilhassa bankacılık sektöründe yoğunlaşması üzerine, bu
sektörde dürüst kesimi rahatsız etmeden, suçlu olanların üzerine süratle
gidilmesi, tüm ülke halkının en önemli beklentisidir. Yalnız, bu uygulamanın da
devamlı olması için, beynelmilel hukuk kurallarına uygun olması gerekmektedir.
Aksi halde, Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden
kararların geri dönmesi halinde, istenen netice alınamamış olacaktır. Adalet ve Anayasa Komisyonlarında görüşülmeyen bu
tasarı üzerinde, basında ve sivil toplum kuruluşlarınca önemli ölçüde anayasaya
aykırılık iddiası bulunmaktadır. TÜSİAD tarafından, içlerinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının hukuk danışmanlığını da yapan profesörlerin
bulunduğu bir ekip, tasarının, Anayasasının özellikle eşitlik ilkesini içeren
10 uncu maddesi, Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti, 9 uncu
maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı ve 6 ncı
maddesindeki, hiçbir kimse veya organın, kaynağını anayasadan almayan bir
devlet yetkisini kullanamayacağı kurallarına ters düştüğünü belirtip; bilhassa,
metnin 24 üncü sayfasında "en baskıcı ve mutlakiyetçi rejimlerde bile,
haklar ve düzen bu derece hiçe sayılamaz" gibi, çok ağır ifadeler
kullanmaktadırlar. Bu kanun hakkında, Bankalar Yeminli Murakıpları Derneği
eski Başkanı da, basına verdiği demeçte aynen: "Fonun alacaklarını tahsil
etme gayretine girişilirken, fona devredilen bankalara borçlu olan müşterilerin
diğer bankalara olan borçları nedeniyle bu bankaların teminatlarını hiçe sayan
yaklaşımların hukuk ilkelerine aykırılığı bir yana, malî yapısı önemli ölçüde
zayıflayan sektörü daha da kötüleştirecektir" demekte ve fonun, Anayasanın
genellik ilkesine, kuvvetler ayrılığı ilkesine, mülkiyet haklarına ters düşen
yetkilerle donatılmasını ve kanunların geriye yürütülmemesi prensiplerinin hiçe
sayılmasını şiddetle tenkit etmektedir. Bizlerin, bu hukukî mütalaalar karşısında, tasarının
bir iki gün dahi olsa Anayasa ve hukuk komisyonlarında görüşülmesi teklifimiz
komisyonda reddedilerek, Sayın Bakan "biz bu kanunları inceledik,
Anayasaya uygun" derken, bir iktidar milletvekili şöyle cevap verdi:
"Özel mülkiyetin kutsallığı tezinden hareket ederek, her türlü karşı
lobicilik faaliyetlerinin devreye girdiği, uğruna, anayasa ve hukuk ilkelerine
aykırı olduğundan bahisle üniversite profesörlerine onbinlerce dolar ödenmek
suretiyle raporlar hazırlatıldığı" şeklinde bir cevap vermiştir. Burada, dikkat çekmek istediğimiz hususlardan birinin,
tasarının komisyonlarda yeterince incelenmeden Türkiye Büyük Millet Meclisinin
huzuruna gelmesindeki yanlışlık; ikincisi de, bilhassa, DSP milletvekillerinin,
TÜSİAD'ın hiç alanına girmediği halde, başörtüsü ve imam-hatipler konusunda
yaptığı araştırmaları hemen referans kabul ederken, TÜSİAD'ın, içlerinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının özel hukuk danışmanlarının da
bulunduğu bir hukukçular ekibine hazırlattığı raporun içeriğini incelemeden,
onbinlerce dolar karşılığı yapılan bir lobicilik faaliyeti olarak lanse
etmedeki ikileme işaret etmektir. Bizim endişemiz, acele ve hukuka aykırı
olduğu iddiasıyla getirilen bu tasarıların, hemen yine değişmeye uğraması ve bu
yüzden istenilen neticelerin alınamamasıdır. Yoksa, bankaları hortumlayanların
ve vurguncuların en kısa zamanda cezalandırılması, bizim en önemli arzu ve
isteğimizdir. Halkın da, bu Meclisten ve hükümetten acil beklentisi bu
yöndedir. Bu noktada, hükümetten şu sorulara da cevap vermelerini
beklemekteyiz: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı, Plan ve Bütçe
Komisyonunda verdiği cevapta, fona alınan bankaların zararlarının, fona
devredildiklerinde 4,4 katrilyon TL; 30 Nisan 2001 tarihinde ise, 12,4
katrilyon TL olduğunu açıklamıştır. Bugüne kadar fona verilen paralar ise, 6,5
katrilyon TL, artı, 2,5 milyar dolardır" demiştir. Yani, fona alınan
bankaların, fon yönetiminde iken zararları 3 misli olmuştur; takriben, 8
katrilyon TL artmıştır. Şimdi, hükümetten net sorumuz şudur; Sayın Bakanım
cevap verirse memnun olacağım: Bu bankaların zararları, eğer, sizin dediğiniz
gibi, sadece hortumlamayla oluyor ise, 4,4 katrilyon hortumlayanların önemli
bir bölümü Kartal Cezaevindeler; peki, bu zararları fon yönetimi içindeyken 3
misline çıkaran ve takriben 8 katrilyon TL artıranlar kim; onlar da hortumcu
mu? Eğer onlar da hortumcu ise, onlara niçin dokunulmuyor?! İkincisi, bu fon bankalarının 2 104 takipteki
alacaklarında, borcun aslı, artı faiz 2,4 katrilyon, temettü faizi 7,1 katrilyon,
toplam 9,5 katrilyon olarak verilmiştir. Ödeme planına bağlanmış olanlar ise,
2370 müşteri ve 10,3 katrilyon TL'dir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, takipteki
9,5 katrilyon TL'nin de önemli bir bölümü alınamayacaktır. Peki, bu durum
karşısında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bu bankaları bugüne kadar
rehabilite edip satmak veya elden çıkarmak için ne gibi tedbirler almıştır
veyahut daha önemlisi, bankalar fona düşmeden, bunları rehabilite edecek hangi
tedbirleri almıştır veya bu konuda neden hiçbir tedbir almamıştır? Burada esas olan, halkın da, bankacıların da, özel
sektörün de, çiftçinin de, esnafın da uygulanan ekonomik program nedeniyle
önlerini görememeleri; bankaların, verdikleri kredileri geri alamamaları;
esnafın ve sanayicinin, aldığı krediyi, reel faizin yüksekliğinden ötürü geri
ödeyememesidir. Eylül 2000 itibariyle, fona alınan değil, normal işleyen
bankaların dahi kredileri içinde, donuk kredilerin banka aktiflerine oranı
yüzde 13'e ulaşmış olup 12,8 katrilyon TL civarındadır. Yani, sadece fon
bankaları değil, bu hükümetin uygulamaları yüzünden, tüm finans sektörü bir
krize doğru süratle gitmektedir. Yine, bu tasarıyla, hortumcuların üzerine gideceğini
söyleyen hükümet, getirilen tasarının 8 inci maddesiyle, fona alınan bankaların
doğmuş veya doğacak borçlarını garanti etmeyi üzerine almak istemiş, bu madde
komisyonda biraz da düzeltilerek "banka kayıtlarına göre gerçek bir
muameleye dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçları garanti
etmeye" şeklinde değiştirilmiş; bu düzenlemeyle, fon bankalarının daha
belli olmayan doğacak borçları dahi, bu hükümetçe garanti altına alınmıştır.
Bununla da yetinmeyen hükümetin, getirdiği bir önergeyle "fona intikal
eden mevduat kabulüne yetkili bankaların her türlü kayıtlı borç ve
yükümlülüklerinin garanti edilmesine" diye bir hüküm getirilmiş, Türk
bankacılık sistemini kökten yıkabilecek bu önergeyi niçin veriyorsunuz
denilince, hükümetçe şu cevap verilmiştir:" Kasım 2000 krizinden sonra,
Sayın Başbakan, yurt dışında Türk bankalarına verilen her türlü yabancı
kredinin garanti edileceği sözünü vermişti. Bu sözün hukukî altyapısı noksandı.
Bu hukukî altyapıyı yerine getirmek için bu önergeyi veriyoruz." Neticede,
büyük itirazlar sonucu, bu önergeyle getirilmek istenen düzenlemeden hükümetçe
vazgeçilmiştir. Burada, şunu söylemek isteriz ki, bir taraftan
hortumcularla mücadele ettiğini söyleyen hükümet, diğer taraftan, dışarıda,
hazine, devlet garantisi vererek libor+3 ile borçlanırken, bu düzenlemeyle,
devlet garantisi olmadığı için ve riskli görüldüğü için libor+15 ile borçlanan
özel bankaların yurtdışı borçlarına hazineyle aynı seviyeye dahi getirilmeden,
hazine garantisi verilerek, devlet, tam bir yıkıma doğru götürülmek
istenmektedir. Yine, tasarının 3 üncü maddesiyle "devlet
içborçlanma senetlerinden oluşan fonun hazineye olan borçları Bakanlar Kurulu
tarafından tasfiye edilebilir" denerek, bu bankalar fon denetimine
geldiğinde, bu bankalardaki hortumlamalar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca
karşılanacak... BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - ...halkın cebinden hiçbir şey
çıkmayacak diyenler, bu tasarıyla fona aktardıkları ve aktaracakları, önü
arkası belli olmayan kaynakları Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edecekler,
diğer taraftan da halka dönüp "biz, hortumcularla mücadele etmek için bu
tasarıyı getirdik" diyecekler. Bir siyasimizin ünlü sözü ile "Haydi
canım sende..." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlayın efendim, lütfen. ASLAN POLAT (Devamla) - Son olarak şunu belirtmek
isteriz: Bu uygulamalar sonunda, Türk bankaları, büyük ölçüde yabancı
bankaların eline geçecektir. Mesela, Arjantin'de 1994'te 17,9 olan yabancı
katılım, 1999'da 48,6 olmuş; şimdi de 16,3'ten 53,6'ya, Endonezya'da hemen
hemen yüzde 100'e çıkmıştır. Netice olarak, sözlerime, hükümetin ekonomik
politikaları ve uygulamaları hakkında Prof. Dr. Hayri Domaniç'in bir sözüyle
son vermek isterim "İşçinin asgarî aylık ücreti 150 milyon TL'den yüzde
15 vergi kesen, buna karşılık, yüzlerce
milyar TL'yi geçse de, devlet kâğıtları gelirlerinden enflasyon arındırma
nedeniyle hiç vergi almayan vergi sistemimiz, Medenî Kanunun 376 ncı maddesi
gereğince, akıl zayıflığı nedeniyle kendi işlerini yapmak yeteneğinden yoksun
kimseleri temsil etmek üzere mahkemece tayin edilen kayyumun bir türü olan IMF
ile 18 defa anlaşma yapmak zorunda kalan Türkiye'yi borç ve krizden
kurtaramayacaktır. Yabancı para, Türkiye'ye, bizi kurtarmak için gelmez, kendi
ülkesinde bulamadığı yüksek faizi sağlamak için gelir. Bu da, güncel iktisadî
krizi ertelese de, kesin olarak ortadan kaldırmaz, sadece erteler. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlarım.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, son yıllarda, bankacılık alanında, yasal ve kurumsal
düzenlemelerin değişen koşullara ve uluslararası standartlardaki gelişmelere
uyumu konusunda bazı önemli adımlar atmıştı. Bu çerçevede, Haziran 1999'da
yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu önemli bir dönüm noktasını ifade
etmektedir. Bu kanunla, uluslararası uygulamalara paralel olarak, bankacılık
sektörünün düzenleme, gözetim ve denetimi, idarî ve malî özerkliğe sahip
Bankacılık ve Düzenleme Denetleme Kuruluna devredilmiştir. 19 Aralık 1999
tarihli 4491 sayılı Yasayla, bankalarla ilgili olarak kuruluştan tasfiyeye
kadar olan süreçte alınması gereken kararların tamamı Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun yetkisine bırakılmıştır. Bankacılık sektörünün gözetim ve denetiminden sorumlu
kamu birimleri, bu kurumun bünyesinde birleştirilerek, kurum, 31 Ağustos 2000
tarihinden itibaren fiilen çalışmaya başlamıştır. 4389 sayılı Yasanın en önemli
boyutu bu idi. Bugün Yüce Meclisin takdirine sunulan kanun tasarısının
iki önemli boyutu bulunmaktadır. İlk olarak, tasarıda, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu bünyesindeki bankalarla ilgili, birikmiş sorunların çözümünü
teminen, fonun, gerek bu bankalardan devraldığı zararlar gerekse bunlardan
devralacağı alacaklar nedeniyle oluşan kayıplarının telafi edilmesi amacıyla,
fonun alacaklarının takip ve tahsilinin hızlandırılmasına yönelik hükümlere yer
verilmektedir. Bu düzenleme, özellikle, banka hâkim hissedarlarının ve
yöneticilerinin, banka kaynaklarını istismarından kaynaklanan tutarları hızla
geri alabilmek açısından önem taşıyor. Bu çerçevede, yönetim ve denetimi veya
hisseleri fona intikal eden bankaların, alacaklarını dava veya takip yoluyla
tahsil etme cihetine gitmeleri halinde, karşılaştıkları sorunların ve
gecikmelerin bertaraf edilebilmesi için, bazı usul kanunlarından kaynaklanan
yükümlülüklerden muafiyet sağlamaktır. Fonun ve fon bankalarının taraf olduğu hukukî
uyuşmazlıkların bir an önce sonuçlanarak, ortaya çıkabilecek zararın asgariye
inmesini temin amacıyla ihtisas mahkemelerinin kurulması öngörülüyor. Fon alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasanın
uygulamasına açıklık getirilmektedir. 6183 sayılı Yasanın öngördüğü yetkilerin,
fon bünyesinde hangi seviyede ve nasıl kullanılacağı konusunun açık olmaması,
takibata hangi kademede ve hangi tutar üzerinden başlanacağının bilinmemesi,
önemli bir boşluk yaratacak nitelikte görülmektedir. Fon bünyesinde bulunan her
bankanın ayrı ayrı yapmış olduğu takiplerin, fon tarafından tek elden
yürütülmesi ve bu şekilde fona intikal edecek alacakların, gerektiğinde 6183
sayılı Yasa hükümlerini uygulamak suretiyle daha etkin ve hızlı bir şekilde
tahsilinin sağlanması öngörülmektedir. Usul ekonomisi ve dava sürecinin
hızlandırılması bakımından, kurul kararlarına karşı, Anayasanın 125 inci
maddesi hükmü gereğince açılacak idarî davaların, ilk derece mahkemesi olarak
Danıştayda görülmesine olanak sağlanmaktadır. İkinci boyutla ilgili olarak, tasarı, Avrupa Birliğine
uyum programı da gözetilerek, daha sağlıklı, rekabet gücünü destekleyecek olan
bir bankacılık sistemi oluşturma yönünde hükümler içermektedir. Bu çerçevede,
Avrupa Birliğinde geçerli özkaynak tanımıyla birlikte, konsolide özkaynak
tanımı getirilmekte ve konsolide esasa göre uygulanacak kredi sınırları ile
standart oranların hesaplanmasında bu tanımın esas alınması sağlanmaktadır.
Bankaların malî kurumlar dışındaki bir ortaklığa iştirak oranı kendi
özkaynaklarının en fazla yüzde 15'yle, bu iştiraklerin toplam tutarı ise
özkaynakların yüzde 60'ıyla sınırlanmaktadır. Bu sınarlara uyumda da 2009
yılına kadar bir geçiş süreci öngörülmektedir. Vadeli işlem, opsiyon sözleşmeleri ve benzeri diğer
türev ürünler, kredi tanımına dahil edilmektedir. Özel karşılıkların Kurumlar
Vergisi matrahının tespitinde gider sayılması konusuna açıklık
kazandırılmaktadır. Bankaların devir ve birleşme işlemlerindeki sürecin
hızlandırılmasını teminen, birleşme ve devirlerde, 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunuyla birlikte, devir ve birleşmeye konu bankaların toplam aktiflerinin
sektör içerisindeki paylarının yüzde 20'yi geçmemesi kaydıyla, 4054 sayılı
Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun bazı maddelerinin uygulanmayacağı hüküm
altına alınmaktadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi,
ülkemiz bankacılık mevzuatı, belirli maddeleri hariç olmak üzere, özel finans
kurumlarının da tabi bulundukları -4491 sayılı Kanunla değişik- 4389 sayılı
Bankalar Kanunu ve bu kanuna ilişkin olarak yapılan düzenlemelerden
oluşmaktadır. Ancak, özel finans kurumlarına ait bir meslek kuruluşunun
olmaması ve bu kurumların zorunlu tasfiyelerinde uygulanacak esas ve usullerin
belirlenmemiş olması başta olmak üzere, bu kurumlara ilişkin olarak uygulamada
gereksinim duyulan bazı hükümler mevcut Bankalar Kanununda yer almadığından,
uygulamada tereddütler ortaya çıkmaktaydı. Bu itibarla, Plan ve Bütçe
Komisyonunda yapılan görüşmeler, sırasında, tasarıya bu hususu telafi edici
hükümler eklenmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz,
Bankalar Kanunu Tasarısının, zor bir dönem yaşayan bankacılık sistemimizin
sorunlarının çözümünde çok önemli bir işleve sahip olduğu düşüncesindedir. Söz
konusu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda, tüm partilerimizin olumlu
yaklaşımları ve katılımlarıyla, oldukça yoğun ve teknik bir çalışma sonucu
-bazı eksikleri de giderilmek suretiyle- kabul edilerek takdirlerinize sunulmuş
bulunmaktadır. Bu itibarla, öncelikle, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan
ve üyeleri ile tüm partilerimize teşekkürlerimi iletmekle birlikte, tasarının
yasalaşma sürecinde Genel Kurulumuzun katkıları için de şimdiden teşekkür
ederim. Bu arada, konuşmalarda da dinlediğim bir hususu biraz
işlemek istiyorum müsaadenizle. Gerçekten, olağanüstü bir hızla ve desteğinizle
birtakım yasalar Yüce Meclisten çıktı ve çıkmaya devam ediyor. Kasım ayında ve
ondan sonra da şubat ayında yaşadığımız çok ağır bunalım, maalesef, bizi, ülke
olarak olağanüstü bir duruma getirmiştir. Biliyorsunuz, hatırlıyorsunuz -zaten,
bankacılık sektörüyle ilgili tartışmada da bunlar her an hatırlanıyor- faizler
yüzde 1000'in de üstüne çıkmıştı; kur kazasına uğradık; Türk Lirası, döviz
karşısında, iki aşamada, yüzde 70'lere, hatta, bazı günler yüzde 80'lere kadar
bir kayba uğramıştı. Bu yangını hep birlikte söndürmek zorundaydık ve
desteğiniz, olağanüstü çalışmalarınız sayesinde de, yangını bugünlerde
söndürmek üzereyiz ve bu konuda, bir daha, hükümet adına ve bütün birlikte
çalıştığımız arkadaşlar adına sizlere teşekkür etmek istiyorum; gerçekten,
olağanüstü bir hızla ve olağanüstü bir özveriyle çalıştınız. İkinci bir konunun altını çizmek istiyorum. Bu
çalışmalar, elbette, bir miktar dış krediyi almak için gereklidir ve bu miktar
dış kredi, maliyeti ve vadesi açısından, şu anda, Türkiye Cumhuriyeti
Hazinesinin başka yoldan elde edebileceği kaynaklara göre daha ucuz ve daha uygundur;
onun için, bunu almak, Türkiye'nin yararınadır ve ekonomiyi bir an önce yeniden
büyümeye dönüştürmek açısından çok önemlidir; fakat, esas önemli olan,
Türkiye'deki ekonomik düzeni dönüştürmek, çağdaş gereksinimlere uydurmak ve
özellikle, her zaman vurguladığım gibi, siyasetin ekonomiye, ekonominin de
siyasete daha saygılı davranmasını sağlamaktır. Bugün, örneğin, bir Telekom yasasını düşünelim -ki,
yarın takdirlerinize sunulacak sanıyorum- önemli olan, katiyen, Telekomu bir
yabancı yatırımcıya satmak değildir. Diğer sektörlerde de olduğu gibi, önemli
olan, her şeyden önce, kendi ekonomimizi, kendi ekonomik kuruluşlarımızı,
ekonomik kıstaslara göre etkinliği en önplanda tutarak, iyi yönetmektir. Zaten,
bunu yaparsak, o zaman, dış kaynağa ihtiyacımız da çok azalacaktır. Eğer, iyi
bir yatırım fırsatı, iyi bir satış fırsatı doğar, uygun şartlarla, herhangi bir
dış yatırımı ülkemize çekebilirsek, bu, yararlı olur, istihdam yaratır,
teknoloji getirebilir ve bunu, elbette isteriz; ama, esas amaç bu değildir.
Esas amaç, hiçbir şekilde, illa da satmak değildir. Esas amaç, enerji
sektöründe olsun, telekom sektöründe olsun, doğalgaz sektöründe olsun, herhangi
bir sektörde -eğer devletin malıysa hâlâ- devletin, bu çok önemli ekonomik
kuruluşları, ekonomik kıstaslara göre, ekonomiyi düşünerek, en etkin bir
şekilde yönetmesidir, önemli olan budur; diğer bütün hususlar çok daha az
önemlidir, en önemli olan budur. Bankacılık konusunda, sanıyorum Doğru Yol Partisi Grubu
adına konuşan arkadaşımızın, aslında çok doğru olan sözleri oldu. Bankaları
rehabilite etmek gerekiyor; en önemli olan odur. Yani, Fona geçtikten sonra,
artık, zaten birçok şeyi kaybetmiş oluyoruz; doğrudur, katılıyorum; fakat,
maalesef, bugünkü ortamda, birçok bankayı Fona almak mecburiyetinde kaldık.
Bunları da en iyi bir şekilde satmamız veya tasfiye etmemiz gerekiyor. Önemli olan, bugün, bankacılık sektöründe de,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, aynı, herhangi bir devlet
kuruluşunda olduğu gibi, sadece ekonomik etkinliği ve bankacılık sektörünün
sağlığını düşünerek, herhangi bir politik etkiden veya kısa vadeli herhangi bir
hesaptan uzak olarak, sadece, bu amaçla, en etkili bir şekilde çalışmasıdır.
Eğer, BDDK bu işlevini yerine getirebilirse önümüzdeki aylarda, sanıyorum,
bankacılık sektörüne büyük bir hizmet edecektir ve ekonomi için çok önemli olan
bu sektör, yeniden, reel sektörü destekleyecek biçimde çalışmaya
başlayabilecektir. Tekrarlıyorum, önemli olan, içerideki yönetimi,
şeffaflığı ve etkinliği sağlamaktır. Bütün çalışmalarınız, bütün yasalar bu
amaca yöneliktir; bunu unutmayalım. Çok teşekkür eder, saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, izin verir
misiniz, bir hususu düzeltmek istiyorum... BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, takipte hata
etmedimse, Sayın Bakan, teşekkür sadedinde "bu tasarının Plan ve Bütçe
Komisyonunda bütün grupların mutabakatıyla çıktığını" ifade ettiler. BAŞKAN - Hayır "yardımlarıyla" dediler
efendim; "mutabakat" demediler. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben öyle takip ettim... BAŞKAN - "Yapıcı yardım" dediler; ben çok
dikkat ettim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, biz, düzeltme
istikametinde yardımda bulunduk; ama, başarılı olamadık. Muhalefet... BAŞKAN - Hayır, Sayın Bakan da onu ifade etmek istedi. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, ben ifade
edeyim de... Lütfen efendim... BAŞKAN - Buyurun efendim, peki. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Siz değerlendirmenizi sonra
lütfediniz efendim. 671 sıra sayısının 17 nci ve 18 inci sayfasında
Grubumuzun muhalefet şerhleri vardır. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Anlaşıldı; destek
değilmişsiniz, köstekmişsiniz Sayın Hatiboğlu!.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bunu, zabıtlara geçmesi
açısından ve izleyenlerin muttali olması açısından arz ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; zaten, sıra sayısı
tutanaklara geçiyor. Sayın Bakan nezaket göstermişler ve tenkitleri de
yapıcı olarak almışlardı efendim. Şahsı adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak;
buyurun. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz tasarıya, bugüne değin, ne
kamuoyunda ne Yüce Meclis önünde hiç değinilmemiş bir yönüyle temas etmek
arzusundayım. Öncelikle, sokaktaki insanımız neyi soruyor: "Hortumlanan
para nasıl iade edilecek?" 24 Nisan MGK toplantısında Cumhurbaşkanı
soruyor: "Hortumlanan para nasıl iade edilecek?" Genelkurmay Başkanı
soruyor: "Hortumlanan para nasıl iade edilecek?" Sayın Bakan cevap
veriyor: "Giden paraları tespit çalışmalarımız devam ediyor, bununla
ilgili yasal düzenleme çalışmalarımız var." Ben, tasarı henüz gelmeden önce, doğrusu, ciddî bazı
düzenlemeler yapılmasını beklerdim. Ne konuda; onu açayım. Değerli milletvekilleri, 4389 sayılı Bankalar Kanunu,
bir yönüyle, bankalar mevzuatını düzenler, diğer yönüyle, özel bir ceza kanunu
niteliğindedir. Yani, Bankalar Kanunu içerisinde onlarca suç tipi ve onlarca
ceza şekli vardır. Aynı yasa, kendi içerisinde işlenen suçlarla ilgili bir adlî
işlem sürecinin başlatılmasına ilişkin hükümler de içermektedir; bankacılık
mevzuatı dışında, bankacılık mevzuatına aykırı işlemlerden kaynaklanan
bankacılık suçları, cezaları ve bu yolda takip edilecek adlî işlem süreciyle
ilgili hükümler içermektedir. Ben arzu ederdim ki, sayın hükümet, iki yıl önce
4389 sayılı Yasayla getirdiği adlî işlem sürecini daha da etkin hale getiren
düzenlemeler getirmiş olsun. Gerçek anlamda bir fiyasko... Kamuoyunun
beklentisi, hortumlanan paranın iadesi nasıl olacak? Tasarı, asla, bu soruya,
bu soruna cevap vermiyor değerli milletvekilleri. Nasıl mı?.. Bakın, 4389
sayılı Bankalar Yasasıyla birtakım denetim organları ihdas edildi; Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu, bir diğer denetim organı bankalar yeminli
murakıpları. Değerli milletvekilleri, bu denetim organları, gerek
Fona devredilen gerek devredilmeyen bankalar ve gerekse kamu bankalarının tüm
işlemleri üzerinde, tüm hareketliliği üzerinde her türlü denetimi yapma
yetkisini haiz denetim organlarıdır. Gerek Üst Kurul ve gerekse bankalar
yeminli murakıpları, düzenledikleri denetim raporlarıyla, haklarında adlî işlem
süreci başlatılması gereken, banka soygununu gerçekleştiren görevlileri ile
bunun diğer sivil işbirlikçi uzantılarının tespit ettiği bütün ilişkilerini,
derhal, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kurumuna gönderir. Bu Kurum, aynı
kanunun 24 üncü maddesi uyarınca -evet, 24 üncü maddesi uyarınca- bu denetim
raporları doğrultusunda, dosyayı cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirmek
zorundadır. Ama, şu an, meri yasanın 24 üncü maddesinde ne hüküm
var biliyor musunuz değerli milletvekilleri... Lütfen... Kamuoyu yanıltılıyor,
göz boyaması yapılıyor. Meri yasanın 24 üncü maddesini okuyorum sizlere:
"Kovuşturma yapılması, Kurumun, cumhuriyet başsavcılığına yazılı
başvurusuna bağlıdır." Değerli milletvekilleri, tüm banka suçlarıyla ilgili,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, eğer, bu dosyayı cumhuriyet
savcılığına göndermiyorsa, hiçbir makam işlem yapamıyor. Bakın, ceza yargısı, Türk Milleti adına yargılama
yetkisini kullanan mahkemeler tarafından icra edilir, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu tarafından değil. Bakın, milletvekilleri dokunulmazlığının
tartışıldığı günlerde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna öyle bir
yetki tanınmış ki, tüm bankacılık suçlarıyla ilgili, kurum isterse, hiç kimseyi
cumhuriyet savcılığına göndermeyebiliyor. Değerli milletvekilleri, bu, ceza
yargılama sistemimin nasıl by-pass edildiğinin açık göstergesidir. Değerli milletvekilleri, bakın, iki yıldır, banka
soygunlarıyla ilgili olarak gerçekleştirilen tüm eylem ve işlemler, çoğu kez
çarşaf çarşaf gazetelere döküldü, açık suç teşkil eden işlemler vardı;
bunlardan bir kısmı, evet, bankalar yeminli murakıpları denetim raporlarıyla
mutlak suretle cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilmesi gerekir denilen
pek çok suiistimal, kurum emrinde bekletiliyor, cumhuriyet savcılıklarına
intikal ettirilmedi. Değerli milletvekilleri, lütfen, kamuoyuna doğru bilgi
verelim. Türk Milleti, doğru bilgiyi kendisine lütfeden insanlara minnettar
kalır; ancak, kendisiyle alay eden insanlardan bir gün çok acı hesap sorar. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla tüyü bitmemiş
yetimin hakkı, anasından, babasından, danasından, malından, mülkünden
toparlanıp getirilecek şeklinde, sizi yanıltan, evet, sizi yanıltan popülist
bir söylem var. Değerli milletvekilleri, 4389 sayılı Yasanın 17 nci
maddesinde, evet, şahsî sorumluluğu gerektiren hükümler var; yani, banka
görevlileri ile bunların sivil diğer uzantıları, işbirlikçileri arasında, eğer,
bir işbirliği içerisinde soygun gerçekleştirilmişse; hem banka görevlileri
hakkında ve hem de bunun işbirlikçilerinin tüm özel mal varlığı hakkında,
sorumlu olduğuna ilişkin, 17 nci maddede hüküm var; fakat, değerli
milletvekilleri, tam iki yıldır, Bankacılık Kanunundaki mevcut düzenlemelerin
hemen hiçbiri işletilmedi. Peki, bu kanunla ne mi getiriliyor... Değerli
milletvekilleri, bakın, cumhuriyet savcıları, Türk Milleti adına yargı
yetkisini, soruşturma yetkisini, bağımsız, tarafsız şekilde icra eden
cumhuriyet organlarıdır, cumhuriyetin organlarıdır, resmî organlarıdır. Bu
cumhuriyet savcılarının müdahil olabilecekleri bütün olaylar -yargı yetkisi,
kovuşturma, soruşturma yetkisi- 4389 sayılı Yasayla kısıtlanmıştı. Şimdi, bu
tasarıyla bu yetki daha da kısıtlanıyor. Tasarının 13 üncü maddesinde buna
yönelik çok somut hükümler var, 24 üncü maddesinde cumhuriyet savcılarına
tanınan yetkilerde yeniden bir daraltma var. Değerli milletvekilleri, bakın, tezgâhın bir başka
boyutu şu: Bu kelimeyi kullanırken özür dileyerek ifade ediyorum; ama, Türk
Milletiyle alay ediliyor. Konu şudur: Eğer bir yerde, bankacılık mevzuatına
aykırı olarak suç işlenmişse, ceza verilecekse, bunun yeri, ceza yargısı
organlarıdır, cumhuriyet savcılıklarıdır. Fakat, bu tasarıyla ne mi yapılmak
isteniyor değerli milletvekilleri; ceza yargısı marifetiyle sonuçlandırılması
gereken tüm adlî işlemlerle ilgili yetki, maalesef, idarî birimlere tevdi
ediliyor, idarî yargı makamlarına tevdi ediliyor. İster istemez benim aklıma
bir başka şey geliyor. Geçtiğimiz bir yıl içinde, cumhuriyet savcılarımız,
cumhuriyet tarihinde görmedikleri baskıya, tahakküme, telkine ve hatta,
ültimatoma maruz kaldılar. Acaba, cumhuriyet savcılarına söz geçiremeyenler,
cumhuriyet savcılarından istedikleri şekilde karar çıkartamayan kesimler, bu
tasarıyla, tamamen kendi emrindeki, emir ve talimat verdikleri görevlilerden
oluşan kurumlara, idarî birimlere tevdi etmek suretiyle, cumhuriyet savcıları
tamamen devredışı mı bırakılıyor diyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bitiriyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür edin, bitirin. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Ceza organları önünde,
cumhuriyet savcıları önünde sonlandırılması gereken bir işlem, emir ve talimat
almaya her an hazır vaziyetteki kurum, kurul, fon üyelerine tevdi ediliyor ve
pek çok yasama ve yargı yetkisi devrediliyor. Değerli milletvekilleri, son dönemlerde bir hastalık
meydana geldi; rehabilitasyona muhtaç kişiler, kurum ve kuruluşlar fona
devredilmeye başlandı. Üzüntüyle görüyorum, Başbakanlık merkezi, kişiler ve
kurumlar açısından, âdeta, rehabilitasyon merkezi haline geldi. Bu hükümetin
yapabileceği bir tek şey var; onu da ben ifade ediyorum; istirham ediyorum,
sayın hükümet, lütfen, kendini de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devretmek
suretiyle, 70 milyon Türk Milletini bu zilletten kurtarsın. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Yapma yahu;
güvenoyu almış bir hükümeti fona devretmek istiyorsun! BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Soru-cevap kısmına geldik. Sayın milletvekilleri, suallerinizi, yorumsuz, kısa ve
net sorarsanız, daha çok arkadaşınıza imkân tanıyacağım. Soru ve cevap süresi 10 dakikadır. Buyurun Sayın Azmi Ateş. AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle,
Sayın Derviş'e sormak istiyordum; ama, olmadıkları için, Sayın Bakana sormak
istiyorum... BAŞKAN - Fark etmez efendim; Sayın Bakan burada, cevap
verecek; siz sorun bana. AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Birinci sorum: 2001 yılı sonuna
kadar ülkemizin ödemek zorunda olduğu ana para artı faiz olarak, ayrı ayrı, iç
ve dış borç yükü ne kadardır? İkinci sorum: 2001 yılı içerisinde Türkiye'ye taahhüt
edilen veya kesinleşmiş olan dış borç miktarı ne kadardır? Bu borçlar hangi
uluslararası kuruluşlardan temin edilmiştir? Hangi ödeme şartlarıyla temin
edilmiştir? Üçüncü ve son sorum: 2001 yılı içerisinde alınacak olan
bu borçları nerede ve nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz? Bu borçların dökümünü
verir misiniz? Bilindiği gibi, ekonomiyi canlandırmak için yatırım,
üretim ve ihracat seferberliğinin olması lazım. Bundan dolayı, ülkemizde
istihdam ve üretime kaynaklık yapan KOBİ'lerin desteklenmesi
gerekmektedir. Bunun için, temin edilen
bu kaynaktan veya diğer kaynaklardan KOBİ'lere ne kadar miktar destek vermeyi
düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş. Buyurun Sayın Elkatmış. MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkanım, Sayın
Bakandan, aracılığınızla şu soruları sormak istiyorum: 1- İnterbank sahipleri ve yöneticilerinin mal
varlıklarına, Selim Sarıibrahimoğlu Avukatlık Bürosu tarafından gerekli
takibatlar yapılmış, hatta, bunların yurt dışındaki alacakları, paraları dahi
tespit edilerek gerekli tedbirler alınmak üzereyken, bu avukatlık bürosunun
sözleşmesi feshedilmiştir. Bu avukatın görevine son verilme nedeni nedir? 2- Banka batıran kişilerin yurt dışına kaçırdıkları paralar
hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır? 3- Batık bankaların sahipleri kendi paralarıyla banka
kurmamışlardır; bunlar, kamu bankalarından aldıkları kredilerle banka
kurmuşlardır ve kamu bankalarının, çok miktarda, bu kişilerden alacağı
bulunmaktadır. Bu alacak miktarları ne kadardır ve bu batık bankalara usulsüz
şekilde kredi veren kamu bankaları yöneticileri hakkında ne gibi işlemler
yapılmıştır? 4- Merkez Bankası Kanununun 43 üncü ve 44 üncü
maddelerine göre, bütün bankaların, verdikleri kredilere dahil olmak üzere,
durumlarını Merkez Bankasının takip etmek yükümlülüğü vardır; ama, görülüyor
ki, bankaların içerisi boşaltılmış; bu da bir günde olmadığına göre, zaman
içerisinde olduğuna göre, bu görevini yapmayan Merkez Bankası yöneticileri
hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Yapılmadıysa, bundan sonra böyle bir
işlemin yapılması düşünülüyor mu? 5- Bazı batık banka sahipleri ve yöneticileri,
haklarında işlem yapılarak tutuklandıkları halde, diğer bazı batık banka
sahipleri hakkında işlem yapılmamıştır. Bu, hakkaniyete de uygun değildir.
Bunun nedeni nedir, bu korumanın nedeni nedir? 6- Geçenlerde, Bakanlar Kurulunda, gerek
çiftçilerimizin ve gerekse esnaflarımızın kredi borçlarının faizlerini indiren
bir karar verildiği yönünde duyumlar alınmıştı; ancak, bugüne kadar bu konuda
bir şey yapılamadı ve çiftçilerden gelen şikâyetlere göre yüzde 180 faiz
istendiği söyleniyor. BAŞKAN - Yorum yapmayın efendim. MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Bu konudaki son durum
nedir? Bunları öğrenmek istiyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Mükerrem Levent, buyurun. Çok kısa ve net. Lütfen... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakanımın, aşağıdaki sorularımı cevaplandırılması hususunu arz ederim. 9 uncu madde değişikliği, Milliyetçi Hareket Partili
komisyon üyelerinin teklifiyle "bankanın uğramış olduğu zararların koymuş
olduğu sermayeyle taahhüt edilmesinin" değil de "zarara uğratanların
bütün mal varlıklarıyla sorumlu olduğu" yer almaktadır. Bu kanunda esas
amaç bu değil miydi; neden bu husus değişikliğe uğramadan yer aldı? Yoksa,
komisyon üyesi arkadaşlarım, bu konuda sizden daha mı hassas? Bu konunun
açıklanmasını istiyorum. İkinci sorum: Biliyorsunuz, Türk Ticaret Bankası, fona
devredilen bankalar arasında yer almaktadır. Burada hukukî durum, bankanın
çalışanları arasında kurulan vakfın yüzde 6 hissesi vardır; bu hisseler, banka
birleştirilmesinde mevcut durumunu koruyacak mı? Açıklarsanız sevinirim. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Yılmaz, buyurun efendim. ARMAĞAN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakanıma aşağıdaki soruları sormak istiyorum: Kendi itibarlarını ortaya koyarak yurt dışından almış
olduğu ve daha sonra Fona devredilen bütün bankaların, dışkaynaklı doğmuş ve
doğacak borçlarına Hazine garantisi verilmesi sizce doğru mudur? Çıkarılacak olan 4491 sayılı Yasada, kredi
kullandırıldıktan sonra banka hortumlamasını önleyecek erken uyarı sistemi
kurulmuş mudur? Banka hortumlamanın diğer bir yolu, off-shore şubelerinden
geçmektedir. Bununla ilgili herhangi bir tedbir alınmış mıdır? Avrupa Birliği ülkelerinin sermaye birikimiyle ilgili
problemi yoktur. Yatırım yapmak isteyen müteşebbisler, projesi uygun olmak
kaydıyla istediği vadede ve miktarda
kredi bulabilmektedirler. Bu durum ülkemizde geçerli değildir. Müteşebbislere,
yatırım yapabilmeleri için orta ve uzun vadeli kredi vermeyi düşünüyor musunuz;
yasaya bununla ilgili bir madde niçin eklenmemiştir? Teşekkür ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
aşağıdaki sorumun Sayın Bakanca cevaplandırılmasını istiyorum: Esnafın ve çiftçinin yükselen kredi faizleri hakkında
Bakanlar Kurulunca karar alındı; ancak, kararname çıkmadığı için yürürlüğe
girmedi. Bütün çiftçi ve esnaf bu haberi bekliyor. Acaba bu kararname ne zaman
çıkacak, faizler ne zaman düşecek? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Sayın Mehmet Çiçek; buyurun. Kısa ve öz soruyorsunuz; lütfen. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Kısa soracağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Tabiî, buyurun efendim, ikaz ettim sadece. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bu kanunun geneli gözden
geçirildiğinde Sayın Başkanım, satılacak bankaların yabancılara satımının
kolaylaştırıldığı anlaşılıyor. Yabancılara bankalarımızı satmak suretiyle,
ülkemiz ne gibi menfaatlar elde edecek? IMF'nin birçok ülkede uyguladığı bu metodun sonucunu
arkadaşlarımız konuşmalarında belirttiler. Millî sermayenin yok olduğu
anlaşılıyor. Endonezya'da olduğu gibi, Türkiye'de de millî sermaye yok
edilirse, bunun sonucunda ülkemiz ne kazanacak? Ulus devlet anlayışının yok
edilip, beynelmilel şirketlerin idaresine ülkemizin terk edildiği
anlaşılmaktadır. Acaba, bu işe bankalar yabancı mı olacaktır? BAŞKAN - Teşekkür ederim. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bir sorum daha var Sayın
Başkanım. 1995 yılından 2001 yılının sonuna kadar Türkiye'nin
yıllar itibariyle dışborcu kaç dolardır? Bu borcun kısa, orta, uzun vadeli
olarak ödeniş şekli nasıldır? Toplam dışborcun ne kadarı anapara, ne kadarı
faizdir? Bu toplam dışborcun özel sektör, kamu sektörü olarak dökümü nasıldır?
Toplam dışborçların, belediyeler dahil, dökümü nasıldır? Teşekkür ediyorum BAŞKAN - Sayın Pamukçu. Kısa ve net efendim. SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan; hemen sorumu yöneltiyorum izninizle Sayın Bakanımıza. Şimdi, bir iki gündür Hatay İlimizde bir sel felaketi
yaşanıyor. Malum, burada birçok sayıda vatandaşımız evsiz barksız kalmıştır;
hatta, can kaybımız da olmuştur. Bugün, bize gelen haberler de bu yöreye
yapılacak yardımlar konusunda tereddütler oluştuğu yönündedir. Nitekim, bu
hükümetin fonları tasfiye etmek ve bütçede karşılığı olmayan konularda herhangi
bir ödeme yapmamak hususundaki kararlılığı açık. Kimsenin hesaba katmadığı
böyle felaketler karşısında mağdur olan vatandaşlarımıza nasıl yardım edileceği
hususunda sayın hükümet ne düşünmektedir? Sağolun, teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Özkan Öksüz, buyurun. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)- Sayın Başkan, bakana şu soruları
sormak istiyorum: Çiftçiye ve esnafa verilecek destekleri, bütçede
karşılığı olmadığı gerekçesiyle reddeden hükümetiniz, bu tasarıyla "banka
batıranlara hesap soracağız" propagandasıyla, batık bankaların zararlarını
kapatmıyor mu? 9 şubat 2001 tarihinde meydana gelen krizle oluşan
devalüasyonla, eski kurlardan 3,5 milyar dolar Merkez Bankasından para alan
bankaları, defalarca sorulduğu halde, ne zaman açıklayacaksınız? Son sorum: Getirilen bu düzenlemeyle, fonun şu anda
oluşmuş 23 katrilyon TL açığı Hazine tarafından üstlenilmekte ve bu Hazine
alacağı, bütçe giderleriyle ilişkilendirilmeksizin silinmektedir. Hortumlanan
bu paralar milletin parasıyla ödettirilmiyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben, teşekkür ederim efendim. Sayın Murat Akın, buyurun efendim. Son soru Sayın Murat Akın'a ait.. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Bize da sıra gelsin... BAŞKAN - Vakit bitti efendim. MURAT AKIN (Aksaray) -Sayın Başkan, aracılığınızla
aşağıdaki sorumu tevcih ediyorum: Fon kapsamındaki bankaların yurt dışındaki
şirketlerine, bu kanunun 8 inci maddesiyle ne kadar ilave külfet geliyor? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Bakan, buyurun efendim, nasıl
cevaplayacaksınız... ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Sayın Başkan,
bütün değerli arkadaşlarımızın sorularını teknik olanaksızlıklar yüzünden şimdi
cevaplamam mümkün değildir. Tutanaklar çözüldükten sonra ve sorular tarafımızca
tam anlaşıldıktan sonra, kendilerine yazılı olarak cevapları sunacağız. (DSP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bakan. III. – YOKLAMA BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine
geçilmesinin oylanmasından önce, bir yoklama talebi gelmiştir. Önce, yoklama
isteyen sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım: Sayın Suat Pamukçu?..Burada. Sayın Nevzat Yalçıntaş?..Burada. Sayın Dengir Fırat?.. Burada. Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Burada. Sayın Akif Gülle?.. Burada. Sayın Ramazan Toprak?... Burada. Sayın Lütfi Doğan?.. Burada. Sayın Tevhit Karakaya?.. Burada. Sayın Sabahattin Yıldız?.. Burada. Sayın Rıza Ulucak?.. Burada. Sayın Ali Oğuz?.. Burada. Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada. Sayın Hüseyin Arı?.. Burada. Sayın Ahmet Karavar?.. Burada. Sayın Yaşar Canbay?.. Burada. Sayın Mehmet Elkatmış?.. Burada. Sayın Veysel Candan?.. Burada. Sayın Musa Demirci?.. Burada. Sayın Mehmet Çiçek?.. Burada. Sayın Azmi Ateş?.. Burada. 20 arkadaşımız buradalar. Şimdi, yoklama için, 3 dakika süre veriyorum efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ve bir teamül oluştu Sayın
Başkan. Bundan sonra 5 dakika veremezsiniz. BAŞKAN - 5 dakikadan fazla veremez miyim? YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır... Yok efendim, aman!
Ben karışmam efendim; takdire müdahale edilir mi efendim. BAŞKAN - Başlıyoruz efendim, buyurun... 20 arkadaşımız dışarı çıkmıyor, onları var sayıyoruz. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Çoğunluğumuz vardır; devam ediyoruz efendim. VI .– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6. – 4389
Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam) BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler,
malumunuz, tamamlanmıştır. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 dakika ara veriyorum efendim. Kapanma Saati: 17.13 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.30 BAŞKAN:
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 100 üncü Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum. 671 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI .– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6. – 4389
Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam) BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum efendim: BANKALAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN
TASARISI MADDE 1- 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun
2 nci maddesinde yer alan "Ödenmiş sermaye" tanımından "üç aylık
hesap özetlerindeki", "Yedek akçeler" tanımından da "ve üç aylık hesap özetlerinde
görülen" ibareleri çıkarılmış, Özkaynak tanımı aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve maddeye bu tanımdan sonra gelmek üzere aşağıdaki
"Konsolide özkaynak" tanımı eklenmiştir. "Özkaynak:Esas, unsur ve oranları, uluslararası
standartlar da dikkate alınmak suretiyle Kurulca belirlenmek üzere, anasermaye
ve katkı sermaye toplamı ile bu
toplamdan sermayeden indirilecek değerlerin düşülmesi sonucu bulunacak tutarı," "Konsolide özkaynak; Konsolide esasa göre
uygulanacak kredi sınırları ile standart oranların hesaplanmasında dikkate
alınmak üzere, Kurulca belirlenen kaynaklar toplamını," BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mir Mehmet Fırat. (FP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sürem çok kısa olduğundan ve
yasa da çok mühim olduğundan teknik konulara girmeyeceğim; çünkü, özellikle,
Sayın Nesrin Nas, bu konuda bir doktora tezi kadar hazırlanmıştı ve bunun
teknik sonuçlarını, bu bankacılık kanununun sonuçlarının ne olacağını teknik
olarak açıklamış olduğundan, ben, genel anlamda bir değerlendirme yapmak
istiyorum. Şimdi, her şeyin ötesinde şu getirilmiş olan bankacılık
yasasının tümü, Anayasamızın, matlabından başlamak üzere, 12 maddesini ihlal
etmektedir, kesin olarak ihlal etmektedir. Bunu, ben söylemiyorum. Eğer, arzu
edilirse, isteyen arkadaşa vermeye hazırım. Anayasa profesörlerinden Prof. Dr.
Erdoğan Teziç, Prof. Dr. Baki Kuru ve Prof. Dr. Ünal Tekinalp tarafından bu
yasa tasarısıyla ilgili hazırlanmış bir hukukî mütalaa vardır. Bu mütalaaya
istinaden de, komisyonda, Anayasaya aykırılığı nazara alınarak konunun
öncelikle Anayasa Komisyonunda görüşülmesi talebimiz, maalesef, kabul
görmemiştir. Ancak, hangi grup bu yasayı Anayasa Mahkemesine götürürse, bir
hukukçu olarak şunu söyleyebilirim ki, Anayasa Mahkemesi, öncelikle yürütmeyi
durdurma kararı verir, sonra da yasayı baştan sona kadar iptal eder. Bu yasayla getirilmek istenen olay şu: Tasarı,
Türkiye'de 13 bankayı hortumlayan bazı hortumcuların hortumlamış oldukları
paraların yeniden hazinemize, toplumumuza kazandırılacağı iddiasıyla ortaya
çıkarılmıştır. Toplum bu şekilde hazırlatılmıştır. Dolayısıyla da, aslında, bir
yargısız infazın hükümleri getirilmektedir. Aslında, bu bankaları hortumlayan
kişilerden bu paraların tahsili amaç edinilmemiştir; çünkü, bu tasarıyla
getirilmiş olan bir hükme göre, hortumlanan bu paraların, bütçe dışında,
halktan toplanan vergilerle itfa edilme hakkı bu kurula verilmiş bulunmaktadır.
Aslında, hortumlanmak istenen Türkiye'nin tümüdür. 13
tane patronun hortumu kaldırılmış, Türkiye'nin siyaseti üstünün tümüne
konulmuştur ve Türkiye hortumlanacaktır. Bu yasa çıktığı takdirde, ileride şunu
göreceğiz ki, çok kısa bir süreç içerisinde, Türkiye'de millî bankacılık yok
edilecektir. Bankacılık sistemi tamamen dışarıya açık hale ve birçok banka,
dünya kapital sisteminin alanı haline getirilecektir. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de bir şeyler
değiştirilmeye çalışılıyor, Türkiye'nin temel siyasî tercihleri değiştirilmeye
çalışılıyor; ama, bunların adı, şu anda, 15 tane ekonomik yasa olarak
gösterilmekteyse de, aslında, getirilmek istenen ve şu anda karşınızda olan
yasa, ekonomik alanda 4422 sayılı Yasanın bir benzeridir. Aynı şey, siyasal
alanda yapılan olayların tekrarı ekonomik alanda da yapılacaktır. Türkiye'de, yargı erki siyasallaştırılarak, etkisiz
hale getirilmiştir. Türkiye'de, artık, mafya cirit atmakta, tahsilatı onlar
yapmaktadır. Türkiye'de, son zamanlarda, bu Meclisten geçirilen, bağımsız kurum
ve kuruluşlar adı altında, idarenin, idare erkinin bütün yetenekleri ve bütün
alanları ortadan kaldırılmıştır. Eğer, Türkiye'de, şu arkada yazılan
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözü gerçekse, yasaları ve
denetimi bu Meclis yapacaksa ve bu Meclis kendi içerisinden çıkarmış olduğu bir
hükümetle Türkiye'yi idare edecekse, idare ortadan kaldırılmıştır; çünkü,
idarenin talimat vereceği ve idarenin hareket edeceği bir alan bırakılmamıştır.
Bunun yanında, özellikle medyanın halka pompaladığı bir şey vardır: Meclis
çalışmıyor ve bu işlerin sorumlusu Meclistir. O hale gelmişizdir ki, maalesef,
sokak başlarında bankamatiklerin üstünde yazdığı gibi, 7/24 bu Meclise
uygulanmaya başlanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Yani, haftanın yedi
günü 24 saat çalışmasına rağmen, bu Meclisin itibarına korkunç şekilde bir
hücum vardır. Dolayısıyla, anayasal her üç erkin de ortadan
kaldırılarak, bazı güçlerin Türkiye'ye hakim olmasının temel yasaları buradan
geçirilmek durumundadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı tek şey
vardır. Derhal, bu konunun, arkası açık ve gizli bir toplantıda, bir genel
görüşme açılarak irdelemesi ve ondan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
yani, millî egemenlik iradesinin, bir deklarasyonla, bu konuları halka ve
topluma açıklaması gerekmektedir. Bu yapılmak zorundadır ve ondan sonra da,
bunları yapanlar hakkında Meclis, mutlak surette, beş-altı etkin araştırma
komisyonu kurarak, bu komisyonların raporlarını bu millete takdim etmek
zorundadır. Yoksa, siyaset, sivil siyaset burada bitirilmek istenmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Efendim, teşekkür
etmeme müsaade eder misiniz? BAŞKAN - Evet, buyurun efendim. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Yoksa, burada,
belki biz dönemimizi tamamlayabiliriz; ancak, fonksiyonsuz olarak dönemimizi
tamamlayacağız. Bundan sonra anayasal erki kullanacak üç gücün hiçbirisinin
fonksiyonunun olmadığını görmenin ıstırabı içerisinde, hepimiz mesuliyet
çekeceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Dönen. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Dönen. DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının 1 inci
maddesiyle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmadan önce, hepimizin bildiği
gibi, Hatay'da çok önemli bir sel felaketi meydana geldi. Allah, ülkemizin
diğer bölgelerini korusun. Ancak, bu bölgede birçok demeçler verildi, birçok
açıklamalar yapıldı; bölgenin, Hatay'ın, afet bölgesi kapsamına alındığı
söylendi; ama, görüyoruz ki, bir bölgenin afet bölgesi kapsamına alınabilmesi
için, 7269 sayılı Yasaya göre, Bakanlar Kurulu kararı olması gerekir ve
özellikle, bunun da, mahallinde, valilik tarafından ilan edilmesi gerekir.
Bunlar, hâlâ tamamlanmadı, yapılmadı. Lafla afet bölgesi kapsamına alınmaz.
Bakanlar Kurulu kararının bir an önce tamamlanmasını diliyorum. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Daha üç gün oldu yahu. Böyle
de olmaz ki... BAŞKAN - Sayın Enginyurt, müsaade edin efendim; hatip
rahat konuşsun. Buyurun. MEHMET DÖNEN (Devamla) - İkincisi, o bölgede,
özellikle, selin oluşturduğu sıkıntıların en büyük ıstırabını çeken
belediyelerimize, bir an önce kaynak aktarımı yapılması şarttır. Özellikle,
büyük selin oluşturduğu o sıkıntıları yaşayan belediyelerimiz çok güç durumda
ve bunların hemen kaynağa ihtiyaçları var. Gün geçirmeden, geç kalınmadan bu
kaynakların aktarılması gerekmektedir diye düşünüyorum. Bir kez daha, bölgede
yaşayan hemşerilerimin hepsine geçmiş olsun diyorum. Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının 1 inci
maddesiyle yapılmak istenen, bugüne kadar yasada bulunan "özsermaye"
kavramının "özkaynak" kavramı biçiminde yeniden tanımlanmasıyla
ilgili. Peki, özkaynak ve özsermaye tanımlanması, özellikle... Değerli
arkadaşlarım, hepimizin kabul edeceği gibi, bu konudaki yetkinin Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmesi, aslında, doğru bir davranış biçimi
değil. Burada, bizim komisyonda müdahalemizle, bu Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun, uluslararası standartları göz önüne alarak, bu özkaynak
belirlemesini yapacağı biçiminde yeni bir düzenleme getirebildik. Bu yeterli
mi; elbette ki, yeterli değil; çünkü, bankalarda açıklık, aleniyet çok önem
taşımaktadır. Yani, bir bankanın hangi kaynaklarının özkaynak sayılacağı,
hangisinin sayılmayacağı, kriterlerle, çok açık olması lazım ve burada da
yazılması gerekir. Bu aleniyet olması gerekir ki, bankacılık sistemimize güven artsın.
Bankacılık sistemimize güveni artırmadan, bu çıkaracağımız tepki yasalarıyla,
bankalarımızı, bugünkü içine düştüğü kötü
durumdan kurtaramayız. Bunun için, burada, bizim özellikle üzerinde
durduğumuz, bu kriterlerin, ciddî biçimde, bu yasa tasarısında belirlenmesi
gerekirdi. Biz bunu komisyonda söylediğimizde, özellikle, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Üst Kurulu Başkanımız, orada, "bu çok uzun, buraya yazmaya
gerek yok" gibi bir mazeretin arkasına sığındı. Kaldı ki, bu da doğru bir
mazeret değildi. Burada, tek tek bu kriterler sayılmalıydı ve her banka da,
kendini ona göre düzenlemeye, ona göre pozisyon almaya zorlamalıydı. Şimdi,
burada, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun iki dudağının arasında;
hangi kriterleri uygulayacak, hangisini uygulamayacak... Bankacılık sektörü
açısından, bu, gerçekten bilinmeyen bir kriterler dizisi. Şimdi, bilinen kriterler dizisi haline getirebilmek
için, bir ölçüde, biraz yumuşattık ve buraya ne koyduk biz, özellikle, bizzat
orada buna müdahale ederek; "uluslararası kriterleri dikkate alır"
dedik. Böylece, bir ölçüde, bu yasa tasarısını... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET DÖNEN (Devamla) - ... belirli bir açıklığa
getirmeye çalıştık; ama, yeterli değil. Daha açık, daha net kriterlerin ve
bankacılarımızın da hangi kriterlere göre özkaynak tarifinin yapılacağını
bilmesi gerektiği kanısındayız. Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen. 1 inci madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- 4389 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendinin sonuna aşağıdaki paragraf eklenmiştir. "Kamu kurum ve kuruluşlarının personeli iken
Kurumda görev alanlar istekleri halinde geldikleri kurumlarda durumlarına uygun
bir göreve atanırlar. Bu takdirde,
Kurumda geçirdikleri süreler tabi oldukları kanun hükümlerine göre hizmetlerinde
değerlendirilir. Bu hükümler, akademik unvanların kazanılması için gerekli
şartlar saklı kalmak üzere üniversitelerden gelen personel hakkında da
uygulanır." BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Azmi Ateş; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakika. FP GRUBU ADINA AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Bankalar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, milletimiz için hayatî önemi
haiz olan Bankalar Kanunu, 57 nci hükümet döneminde, yani iki sene gibi kısa
bir zaman zarfında üçüncü defadır değiştirilmektedir. Bunun anlamı şudur:
Ülkeyi yönetenler, bırakın milletimizin geleceğini planlamak, önlerini bile
göremiyorlar. Bunun neticesinde, 19 Şubatta, Türkiye tarihinin en büyük
ekonomik krizi yaşanmıştır. Uzmanların görüşüne göre, bu krizin ülkemize
maliyeti, en az 80 milyar dolardır. Bu krizi hazırlayan başlıca sebeplerden birisi de,
bankalar merkezli olarak, yolsuzluğun korkunç boyutlara ulaşmasıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; içi boşaltılarak
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen 13 bankanın ülkemize maliyetiyle
birlikte, kamu bankalarının görev zararları toplamının 45 katrilyon liranın
üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam, Sayın Derviş'in aylardır mekik
dokuyarak, 2001 yılı sonuna kadar ödenmek üzere sözünü aldığı 14,3 milyar dolar
borcun 3 katından daha fazladır. Böyle bir kriz ortamında, ülkemizin kaynaklarının
hoyratça yağmalanmasına sebep olan bankacılık sektörüyle ilgili kanunu yeniden
görüşüyoruz. Bu meyanda, 2 nci maddeyle, 4389 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (a) bendinin sonuna eklenen paragraf, Plan ve Bütçe
Komisyonuna "657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi kimselerden"
şeklinde gelmiş; ama, bu ifade eşitlik ilkesine aykırı bulanarak, muhalefetin
ısrarlı gayretleriyle, komisyonda "kamu kurum ve kuruluşlarının personeli
iken kurumda görev alanlar" şeklinde değiştirilerek mevcut şekilde tanzim
edilmiştir. Bu haliyle, bir yanlışlığın da önüne geçilmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devlet bünyesinde,
hükümet, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Rekabet Kurulu, Sermaye
Piyasası Kurulu, Şeker Piyasası Kurulu, Tüketiciyi Koruma Kurulu gibi yeni
kurulan özel kurullar oluşturdu. Bu kurullarda yüksek vasıflı eleman istihdam
edebilmek için özel ücret tarifeleri uygulanmaktadır. Aynı uygulama, genel
idare içerisinde Başbakanlığa bağlı Hazine, DPT ve Dış Ticaret Müsteşarlığı
gibi birtakım kuruluşlarda vardır. Sayın milletvekilleri, burada, asıl amaç, devletin
bütün kademelerinde yüksek vasıflı elemanlarla yönetilmesi olmalıdır. Bunun
için, devletin içerisinde özel statülü adacıklar oluşturmak yerine, idarenin
bütününü içerisine alacak şekilde, yüksek vasıflı eleman istihdamına imkân
verecek tarzda yeni bir düzenleme yapılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken, hiçbir
kurul ve kurum, millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetimi dışında bırakılmamalıdır. Sayın milletvekilleri, kamu personeli arasındaki ücret
dengesizliklerinin giderilmesi için, Aralık 2000'de, üç ay süreyle geçerli olan
yetki kanunu çıkarılmasına rağmen, hiçbir şey yapılmadığı için, Nisan 2001'de
de yapılan yeni bir düzenlemeyle bu süre üç ay daha uzatılmıştır. Kamuda
çalışan personelin ücretlerini, insan onuruna yaraşır şekilde yaşayabilecekleri
bir seviyeye yükseltmek lazımdır. Bugün, ülkemizin kaynakları bunun için
yeterlidir; yeter ki, bu kaynaklar yağmalanmasın ve milletimizin hizmetinde
kullanılsın. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, ülkemizde,
yolsuzluklar âdeta sektör haline gelmiş olup, bu alanda, dünyada dördüncü
sırada bulunmaktayız. Buna karşılık -tek tipçi, merkeziyetçi ve yasakçı
anlayışı şiar edinmiş olan YÖK'ün elinde ise- bilimde ancak 51 inci sıradaki
yerimizle, bazı üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisinde yer almaktayız. Sayın milletvekilleri, ülkemizde yolsuzluğun
önlenebilmesi için, önemli bir ayağını oluşturan siyaset ve bürokrasinin
kontrol altına alınması lazımdır. Bunun için de, 2531 sayılı Kamu Görevlerinden
Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanunla birlikte, rüşvet ve
yolsuzluklarla mücadele etmek için çıkarılan 3628 sayılı Mal Bildirimi
Kanununun gereği mutlaka yapılmalıdır. İnancım odur ki, eğer, bu iki kanun,
kamuoyunda nüfuz casusları diye isimlendirilen -başta Sayın Şükrü Karahasanoğlu
olmak üzere- bürokratlara, zamanında ve gerektiği şekilde uygulansaydı, batık
bankaların maliyeti ve kamu bankalarının görev zararları bu boyutlara varmazdı. Bu meyanda, şimdi, sayın hükümete sormak istiyorum:
2531 sayılı Yasaya muhalefetten yargılanmakta olan Sayın Tevfik Altınok,
Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankaların Özelleştirme Kurulu
Başkanlığı görevini, hâlâ, nasıl yürütmektedir? Sayın milletvekilleri, yasalara, yönetilenlerden önce
yöneticilerin uyması gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yolsuzluklarla
mücadele etmenin en etkin yolu, devleti, bütün kurum ve kurullarıyla, her
alanda bilgi edinme özgürlüğüne açık olan gün ışığında yönetime kavuşturmak
için, tepeden tırnağa yeniden yapılandırmaktan geçmektedir. Sayın Kemal
Derviş'in ilan ettiği güçlü ekonomiye geçiş programını bu açıdan
değerlendirdiğimizde, her fırsatta seslendirdiği şeffaf yönetimin nasıl
sağlanacağıyla ve yerel demokrasiyle ilgili olarak herhangi bir cümleye
rastlamadığımızı ifade ediyor; hepinize, tekrar saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Ateş, teşekkür ederim. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi grubunda. Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bankalar Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapan
bu kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, bu yasayı çıkarmaktan amacımız ve
kamuoyunun beklentisi, iki temel, ana düşüncede oluşmuştur. Birisi, bankacılık
sistemimiz, bugüne kadar, kamunun açıklarını finanse eden kurumlar gibi
gözlenmişti ve böyle çalışmışlardı. Yani, mevduat toplayıp, halktan para
toplayıp, ihtiyacı olan devlete para satan kurumlar gibi çalışmışlar, böyle
görev yapmışlardı. Şimdi, burada, kamuoyunun bu yasadan beklentisi, bundan
sonra, bankacılık sistemimizin, reel sektörü destekleyecek, gerçek bankacılık
yapacak bir düzenlemeyle, onların yapısal durumlarını daha iyi bir noktaya
getirmemizdir; ancak, bu yasayla bunu sağlamamız mümkün değil. Şimdi, bizim gibi, özellikle bankacılık sistemlerinin
sıkıntılı olduğu ülkelere baktığımızda, bankacılık sistemini yeniden ayağa
kaldırabilmek ve gerçekten, reel sektörü finanse eden bir kurum haline
getirebilmek için, kendi ulusal gelirlerinin yüzde 20'sine kadar kaynak
ayırmışlar ve yeniden rehabilite etmişlerdir. Şimdi, bizim, burada, herhangi
bir kaynak falan aktardığımız yoktur ve bu bankaların rehabilite edilmesini
sağlayacak herhangi bir maddeyi burada getirmiyoruz. İkinci olarak, arkadaşlarımızın sık sık burada ifade
ettikleri, güncel deyimle, hortumlanan kaynakları tekrar geri döndürme adına bu
yasadan beklentiler vardı. Evet, bu alanda, yasada bazı düzenlemeler var;
ancak, yasada olan bu düzenlemeler, bu hortumlamadan kaynaklanan sıkıntıları
ortadan kaldıracak nitelikte değil. Niye değil; çünkü, özellikle kurula
verdiğimiz yasadışı görevlerle bunlar hukukun dışına çıkacakları için, bir
müddet sonra suçlu konuma geleceklerdir ve ciddî manada, yani, kamuoyunun
beklediği anlamda, gerçekten kamuoyunun vicdanını rahatlatacak anlamda, bu
kaynakların, bu hortumlanan bankaların devletin kasasına geri döndürülmesi
sağlanamayacaktır; çünkü, hukuk olmadan bunları sağlamanız kolay değil. Hukukun
üstünlüğünü, evrensel hukuk ilkelerini göz önünde bulundurarak bu yasayı
düzenlemeniz, yapmanız gerekirdi ki, hem kamuoyunda hem uluslararası alanda
haklılığınız ortaya çıksın, haklılığınızın arkasında da güçlülüğünüz oluşsun.
Şimdi, böyle bir yasayla, ne bu kurula haklılık ne de güçlülük kazandırabiliriz
diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, bu bankalar, özellikle fona
alınan bankalar, ne kadar kaynakla fona alınmıştı, yani, ne kadar zararla fona
alınmıştı; 6 milyar dolar civarında zararları olduğu için fona alındılar. Fona
alındıktan sonraki, şimdiki zararları ne kadar 12,7 milyar dolar. Şimdi, biz,
bu bankaları batıranları suçluyoruz ve bunlara "hortumcu" diyoruz.
Peki, o günden bugüne 6,7 milyar dolar zarar ettirenlerden kim hesap soracak,
nasıl soracak? Bu da, sonuçta, vatandaşın cebinden çıkan para değil mi? Bu da
bu bankaların zararı değil mi? Peki, kim bunun sorumluluğunu taşıyacak? Biz, bu yasa geldiğinde dedik ki, bu bankaların
rehabilite olabilecek biçimde olanları, ayakta kalabilecek biçimde olanları
daha az kaynakla ayakta tutulabilir. Bunu yapmanız gerekirdi; ama, siz, hiç
bunlara bakmadan, bir devletleşme, devletleştirme mekanizması kurulmuş gibi,
Bankalar Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu, sanki tek işi devletleştirme yapmak
gibi, bütün bu bankaları devletleştirerek ve devleti de bu kadar zarara
sokarak, bugün karşımızda durmakta. Bunların, hesap verecekleri bir yer de, bir
nokta da yok, denetimleri de yok. Peki, bu 6 milyar doların hesabını kim
soracak arkadaşlar? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen... MEHMET DÖNEN (Devamla) - Kim bunun hesabını verecek?
(DSP sıralarından gürültüler) M.HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Çavit Çağlarlar verecek;
merak etmeyin. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yani, laf atmanıza gerek yok.
Biz, burada, hortumlayanları savunmuyoruz. Bu ülkeyi yönetip de kör kuruşuna
zarar getiren, halel getiren herkesin gözü çıksın; kim yaptıysa gözü çıksın.
(Alkışlar) Burada, biz, bunları savunmuyoruz. Bunların hepsinden hesap
sorulsun; ama, hesap sorulurken -onu söylüyoruz biz- yani Cavit Çağlar'ından
da, Demirel'inden de, bir başkasından da, kim varsa, hepsinden hesap sorulsun. BAŞKAN - Sayın Dönen, burada cevap hakkı olmayanların
isimlerini zikretmeyin lütfen. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ama, arkadaşlar oradan laf
atıyor; onu söylüyorum. BAŞKAN - Efendim, olabilir; ama, siz kürsüdesiniz. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ben hesap sorulmasın
demiyorum; ama, hukuk çerçevesi içinde bu hesaplar sorulsun, güçlü bir biçimde
sorulsun. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir eksiğiniz var Sayın
Dönen; gözünü çıkarmayanların da gözü çıksın. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Evet, Sayın Başkan diyor ki:
"Bu ülkenin kaynaklarını hortumlayanları bilip de, gözünü çıkarmayanların
da gözü çıksın." (Alkışlar) Ben de katılıyorum. Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, 2 nci madde üzerinde görüşmeler
bitti. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- 4389 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin (2)
numaralı fıkrasının (b) bendinin (bd) alt bendine "beş yıldan fazla
hapis" ibaresinden sonra gelmek üzere "cezasıyla cezalandırılmamış
olması veya bu Kanunun 22 inci maddesi hükümlerine muhalefet," ibaresi
eklenmiştir. BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, ekonomide nerelere geldi; bu ülke
müstahak mı? Ekonomi iyi yönetilmiyor, hatta kötü yönetiliyor, çok kötü
yönetiliyor. Yöneticilerin bunu idrak etmesi ve bazı şeyleri yapması
gerekiyordu. Aralık ayında bu kürsüde yaptığımız konuşmada, yani,
krizden iki ay kadar önce, yapılacak şeyleri kendi mesleğimiz dolayısıyla
söylemeye çalıştık; en azından bir revizyon... Yani, nerede görülmüş ki, bir
hükümet kurulur, 34 ya da 35 üyesi vardır, hepsi de başarılıdır; bir sene
başarılı, iki sene başarılı... Olaylar, tam tersini gösteriyor. Başarısız
hükümet üyelerinin zararı, sadece ülkeye değil, kendi meslektaşlarına, kendi
hükümetlerine, başarılı arkadaşlarına olmuştur. Bunu dahi yapmamışlardır,
yapmayacakları anlaşılıyor; ancak, hadise zorluyor, birisi çekilmek
mecburiyetinde kalıyor, onun yerine öbürünü koyuyor; diğeri başka türlü
ayrılıyor; ama, hükümet, bir çivi dahi oynatmam, bur tuğla dahi yerinden
oynatmam zihniyeti ve bana göre -kusura bakmasınlar- saplantısıyla, işi böyle
götürmeye çalışıyor. Sonra, şubat ayı geliyor, ülkenin en yüksek
noktasındaki iki yetkili ve sorumlu, bir anayasa kitabını, gerekmeyen süratle
birbirine transfer ettikleri için, birikmiş olan ekonomik kriz göstergeleri bir
araya geliyor ve bildiğimiz tablo ortaya çıkıyor. Şimdi, bir şeyden istimdat
ediyoruz, bir kanundan istimdat ediyoruz. O kanunun bazı noktalarının Anayasaya
aykırı olduğu, bazı noktalarının da adalet prensibine aykırı olduğu, burada,
değerli iki hukukçumuz, Ramazan Toprak ve Dengir Mir Mehmet Fırat tarafından
açıklandı; bir tarafa bırakıyorum. Her şey kanunlarla, cezalarla, hapislerle
halledilmiş olsaydı, düzenleme ve reformlar gerekmezdi. Asıl, birtakım derin sebepler devam ediyor. Bu derin
sebepler ne kanunda tam inikâsını bulmuş ne de icraat da bu uyanma ortaya
çıkıyor. Ana prensip, yürütmede isabetli karar, zamanında karar ve etkin
icraat. Hayır, böyle bir şey pek aranmıyor, dağınıklık devam ediyor; bir kanun
daha, bir kanun daha... İçeride bulamadık bir kimse, olabilir; çok kıymetli
insanlarımız olabilir ve gerçekten de, muhakkak Sayın Bakanımız öyledir; ama,
üzerine yıkıyoruz; bir ekonomide yeddi adil durumuna getiriyoruz; sonra, çık,
para topla, getir... Zaten bu noktaya gelmemiz, bu kanunların eksikliklerinden,
noksanlıklarından değildir; icradaki bu üç noksanlıktandır -ekonomide
kastediyorum- isabetli kararları -ama, bu kararlar her hafta alınabilir;
ekonomik hayat o kadar canlı, o kadar dinamik- zamanında almak, icra etmek ve
takip etmek lazım. Diğerleri devam ediyor... Neden bu noktaya geldik; önce, ekonomi anlayışımız
yanlıştı, bir türlü tashih edemiyoruz. Monoter ekonomi; yani, Profesör
Friedman'ın acemi çırakları, yanlış uygulayıcılar, sonunda, Türkiye'yi
getirdiler fiskal ve monoter bir ekonomi anlayışına. Reel ekonomi; aylardır
burada herkes çırpınıyor, söylüyor; bu yok... Başka neye geldik; kamunun açıkları. Bir türlü,
kaynaklar bulunup getirilemiyor. Açıklar... Onun da yolunu bulduk; tahviller,
bonolar çıkar... Tahviller, bonolar ne yapıyor; içborcu yükselttikçe
yükseltiyor; geçen sene bütün vergilerin yüzde 95'i, bu sene onu da aştı, oraya
gidiyor. Bu, öyle bir yangındır ki, böyle şeylerle sönmez. O ne yaptı; üçüncü ana fonksiyonu getirdi. Bankacılığın
sistemi, yapısı deforme oldu, çarpıldı, distort oldu ve bankalar, kendi ana,
bilinen, klasik, dünyanın her yanından görülen fonksiyonlarını bir yana
bıraktılar, emmebasma tulumba gibi toparlayabildikleri paraları toparlayıp,
hazine bonolarına, hazine tahvillerine, yani faize, borca ve yeni ödemelere...
Bunu düzeltecek hangi mekanizmayı getirmişiz, bu çarpık yapıyı... Arkasından, banka sayıları 35-40'lardan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, her şey
bitti; tabiî, İçtüzük böyle olursa... BAŞKAN - Hocam, bir dakika efendim... Zatıâlilerinizin
sözünü kesemem; teeddüp ederim kesmek için. Buyurun. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Lütfediyorsunuz Sayın
Başkanım, çok zarifsiniz. BAŞKAN - Estağfurullah... NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bu emme basma tulumbadan
sonra, banka sayıları 81'e çıktı 40'lardan. Her holdingin sanki bir bankası
olacak, bir televizyonu olacak... Dördüncüsü, özelleştirme; dikkatinizi çekiyorum, bu
-skandal diyelim artık, başka tabir kullanmayalım- özelleştirilen bankalar
çıktı. Kiracıya bile ev verirken, ev sahibi araştırıyor. "Ben vergi
kaçakçılığı yaptım, kaçırmayan akılsızdır" diyecek noktalara varan
insanlara bankaları sattık ve nihayet, devletin üst makamlarındaki bazı
bürokratları, kanun yasak ediyor, buna rağmen aldılar, vitrinlere koydular. Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; daha söyleyeceklerim
var; ama, zannediyorum, bu 5 dakikalık süreyi aşabilmek için, 4 üncü maddede de
söz aldım, ondan sonra devam ederim. Teşekkür ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ederim hocam. Efendim, şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım'da. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 671 sıra sayılı ve 4389 Sayılı Bankalar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. Ülkede ekonomiyi ayakta tutan, ülkemiz ve 65 milyon
insanımız için çok önemli olan bankalarla ilgili bir tasarıyı görüşmekteyiz;
çünkü, bankalar, Türk ekonomisinin ve reel sektörün temel direğidir. Bankaların
esas amacı, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarını korumak, malî
piyasalarda güven ve istikrarı, ekonomik kalkınmanın gereklerini de dikkate
alarak, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamaktır. Bankacılık
kesimi, düzgün, ilkeli, siyasî müdahalelerden uzak bir sisteme oturtulması
halinde, ekonomik üretim ve verimlilik beraberinde artış trendine hızla
girecektir. Öyleyse, bankacılığın Türk ekonomisine katkısına
baktığımızda, Türkiye gibi gelişmekte olan ve müteşebbislik ruhunun var olduğu ülkelerde,
işletme sermayesi noksanlığı had safhadadır. İşletme sermayesi noksanlığının en
büyük göstergesi, malî piyasalarda dolaşan efektif para ile piyasalarda dolaşan
çek, bono gibi kıymetli evrakların birbirine oranıdır. Yani, küçük ve orta boy
işletmelerin kurulabilmesi, yaşayabilmesi ve bunların üretimdeki pay
oranlarının artabilmesi için, bu işletmelere sermaye sağlanması ve eksik olan
işletme sermayelerinin giderilebilmesi, bankacılık kesiminin en önemli görevi
olmalıdır. Açıkçası, bankacılık kesiminin, tasarruf sahibiyle işletmeciyi aynı
çatı altında birleştirmesi neticesi, ülkemiz ekonomisine katkısı daha da
artacaktır. Değerli milletvekilleri, ekonomiye katkısı büyük olan
bankacılığın ülkemizdeki durumu nedir diye sorduğumuzda, Türkiye'deki
bankacılık, tasarruf sahibinden toplanan mevduatın devlet harcamaları için
devlete daha yüksek bedellerle satılmasından dolayı cazip hale gelmiştir. Yani,
risk olmadan yüksek kâr marjı anlayışının yerleştiği bir ortamda, gerçek
bankacılık yapmak isteyen sermaye gruplarının karşısına, yeni bir ticarî
anlayışla, halk ve işveren açısından bakıldığında, halktan parayı toplayan
bankacılığın büyük kesimi, toplanan parayı ya devlete satıyor veya kendi grup
şirketlerine kullandırıyor; böylece, ekonomik verimlilik sağlayacak olan
yatırım yerine, grup şirketlerinin sermaye noksanlıklarını, yüksek faiz ödemek
kaydıyla, farklı yollarla gidermeye çalışıyor. Böylece, bankalarımız, esas
görevinden uzaklaşarak, daha kolay yoldan para kazanma pahasına, kendilerine,
dolayısıyla ülkeye zarar vermişlerdir; ama, bu hükümetin yanlış ekonomik
politikaları bankaları da bitirmiştir. Peki, bu durumda, hükümetin görevi ne
olmalıdır diye düşünürsek, öncelikle, hükümetin bankaları sıkı denetlemesi ve
amacına uygun çalışmasını sağlamak olmalıdır; Türkiye'deki yatırımcıya destek
olabilecek önlemleri almalıdır; halkın tamamen güvenini kaybettiği bankacılık
kesimine eski güvenini vermek zorundadır. Ülkemizde yaşanan kasım ve şubat
krizleri, bankacılık kesiminin elinde bulundurduğu sermaye birikimini de yok
etme noktasına getirmiştir. Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğundan bu yana, en derin ve en ciddî ekonomik ve siyasî krizle karşı
karşıyadır. Türkiye, artık, bir dönüm noktasına gelmiştir; artık, sanal
büyümelerle bir yere gidebilmemiz mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, ülkeyi krize sürükleyen,
esnaf, sanayici, çiftçi, memur, emekli ve işçi değildir, işsizler ve asgarî
ücretle çalışanlar hele hiç değildir; yanlış ekonomik politikalar neticesi
IMF'ye teslim olan "enflasyonu düşüreceğiz" diyerek krizi yaratan
hükümetin ta kendisidir. Krizin üzerinden üç ay geçmesine rağmen herhangi bir
çözüm yoktur. Ülke, gün geçtikçe kan kaybetmektedir. Vatandaş umutsuz,
yarınından emin değildir. Herkes birbirine "bizim halimiz ne olacak"
diye sormaktadır; ama, hükümet, vurdumduymazlığını halen devam ettirmekte;
iktidar olan partilerin bakanları, ülke menfaatından önce siyasî menfaat ve
çıkar peşindedirler. Sayın hükümet, bundan sonra, ülkenin gerçeklerine göre
millete doğruları söyleyerek, belli bir plan ve hedefler dahilinde toplumun her
kesiminden destek alarak bir kalkınma programını hayata geçirmelisiniz. Böyle
bir programın yürütülebilmesi için, her şeyden önce, güvenli bir hükümete ve
siyasî bir otoriteye ihtiyaç vardır; ancak, siz, bu güveni ve siyasî otoriteyi
kaybettiniz. Artık, millet size güvenmiyor, güvenemiyor; çünkü, halen doğruları
söylemiyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorsunuz herhalde. Son sayfayı mı
okuyacaksınız... Buyurun. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bir dakikada
bitiriyorum. Esnafın ve çiftçinin bankalardan aldığı kredi
faizlerini düşürdüğünüzü kırkbeş gün evvel ilan ettiğiniz halde, halen esnaftan
yüzde 97, çiftçiden yüzde 120 ve yüzde 130 faiz alınmaktadır. Yaptığınız
yanlıştır. Çiftçiye ödediğiniz 3 milyonluk pancar bedeliyle mi geçimini
sağlayacaktır? Geriye kalan yarısını ne zaman alacaktır, belli değildir.
Hükümet, milletin ve ülkenin gündeminden kopmuştur. Hükümet boşluğu vardır;
çünkü, milletin dert ve sıkıntılarını bilmemektedir. Bu durumda, millet,
hükümete zaten güvenmiyor; ama, millet, Sayın Derviş'in programına da
güvenmemektedir; çünkü, Derviş'in programı da eski programın devamıdır. Halen,
yeni programınızda çiftçi yok, esnaf yok, sanayici yok, ekonomiyi ve piyasayı
harekete geçirecek reel sektör yok, millet yok. Milletin olmadığı, güvenmediği
programın başarılı olması mümkün değildir; çünkü, çareyi başka yerde
arıyorsunuz. Çare millettedir, çare demokrasidedir diyor, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Bir tane 57 nci hükümet var, bir tane de
Başbakanı var efendim, iki başbakan yok Türkiye'de. 3 üncü maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: 3 üncü maddeyi
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4.- 4389 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin (2)
numaralı fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, fıkraya (b)
bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (c) bendi eklenmiş, (c) bendi mülga (d)
bendinin yerine (d) bendi olarak teselsül ettirilmiş ve fıkranın sonuna
aşağıdaki (e) bendi eklenmiştir. "b) Sermayenin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde
on ve daha fazlasına veya bu oranın altında olsa dahi yönetim veya denetim
kurullarına üye belirleme imtiyazı veren hisse senetlerine sahip olan
ortakların kurucularda aranan nitelikleri taşıması şarttır." "c) Kurucularda aranan nitelikleri kaybeden
ortaklar ile Kurulun iznini almadan pay edinen ortaklar temettü dışındaki
ortaklık haklarından yararlanamaz. Bu halde diğer ortaklık hakları Fon
tarafından kullanılır. Bu hüküm, münhasıran, hakkında 14 üncü maddenin (1) ve
(2) numaralı fıkrası hükümleri uygulanan bir bankada pay sahibi olmaları
nedeniyle kurucularda aranan nitelikleri kaybeden ortaklar hakkında
uygulanmaz." "e) Bankaların yönetim ve denetiminin doğrudan ya
da dolaylı olarak başka bir sermaye grubuna geçmesine yol açan hisse devir ve
edinim izinlerinde, banka ödenmiş sermayesinin, izin tarihinden itibaren bir
yıl içinde 7 nci maddenin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde belirtilen
tutara yükseltilmesi şarttır." BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlar; bu maddenin mer'i şeklini Kanunlar
ve Kararlar Dairesinden alıp bakarsanız, maddenin son bentlerinin ilga edilmiş
olduğunu, yani çok yeni bir değişiklik olduğunu görürsünüz. Madde, son olarak tekrar değişmiş, tekrar geliyor.
Zaten, arkadaşlar söylediler, onsekiz ayda üçüncü kanun. Ha, dördüncüsünün
geleceğini de, meslektaşım Sayın Nesrin Nas Hanımefendi müjdeledi "yakında
tekrar gelecek" dedi. Yani, bizim dönemimizin böyle birtakım -ne diyelim
artık- maskot kanunları var; bunları biz getiririz buraya, bunlar
komisyonlardan geçer. Nasıl geçer; ben de bir komisyondayım, biliyorum; hemen
alelacele buraya getirilir; el aceletü mineşşeytan, acele şeytandan etteenni
min errahman... Ee, bunları da unutmuşuz; her şeyi şöyle biraz inceleyerek,
ederek bakalım; o da yok; 5'er dakikaya da şöyle sığdırılmış... Müjdeyi de
şimdiden Nesrin Hanımefendi lütfettiler, yine gelecek... Neden; acaba bürokrasi
mi zayıf -yani, kanunlar bürokraside hazırlanıyor- yoksa, bürokrasi zayıf değil
de, hazırlanıyor, götürülüyor; ama, birtakım yan etkiler mi oluyor? Başka
kanunlarda görüyoruz, iyi saatlerde olsunların birtakım el izlerini oralarda
görüyoruz; ama, neticede ekonominin en hassas sektörü... İşte, burada paylardan, pay devirlerinden bahsediliyor
ve nitelikler aranıyor; elbette; peki, daha önce niye düşünülemedi? "Yanıl, doğruyu bul" metoduyla mı
gidilecektir? Burada özensizlik var ve bu özensizlik, Sayın Ecevit'in başkanlığını
yürüttüğü bir hükümet tarafından götürülüyor. Niçin zikrettim; genç asistanız,
daha doktoramızı yeni yapmışız, Sayın Ecevit Çalışma Bakanı; mübalağasız, her
kanun üniversiteye gelir... O zamanki kanunlar da, kendisinin çıkardığı -hatırlarsınız-
sendikalar kanunu, toplusözleşme kanunları; başkaları da... Hocalarımız, bizden
büyük doçentler, bizler, doktorasını yeni yapmış asistanlar, otururuz, yani
memleketin bütün birikimi kullanılır... Şimdi, komisyonlarda bizler bile by-pass edilmek
istenilirken, böyle bir tradisyon olmuş bu ülkede; temcit pilavı gibi aynı
şeyler geliyor, dördüncü defa yine gelecek; görüyoruz içlerinde. Yani, hükümet
etme anlayışında bir zaaf var. Sayın Başkan, burada icra erki zaafa uğramış ve tecezzi
etmiş; bu tecezziyi, burada kısmen anlatmaya çalıştım; yani, birbirlerine yetki
gaspına varan müdahaleleri oluyor. Sonra yeni problemler çıkarıyor... Bankaların iştirak meselesi; o da alelaceleye
getirilmiş. Bankalar şimdi feryat içerisinde; bize mektup gönderiyorlar,
telefon ediyorlar. Bu iştiraklere bazı kişiler şüpheli de bakıyor. Neden
bakıyor; Türkiye'nin kalkınmasında, iş bankalarımız ve yatırım bankaları önemli
rol oynamışlar; çünkü, kapital orada birikiyor. Gelişmiş ülkede zaten kapital
birikmiş, sermaye taşmış, uluslararası sermaye haline dönüşmüş. Şimdi, o
uluslararası sermayenin uçlarını, Sayın Başkan Bush'un mektuplarında görüyoruz.
Dost ve müttefik bir ülke, elbette ki, dostane bazı fikirlerini ileri sürecek;
hayır, proje zikrediyor, kanun zikrediyor: "Telekomünikasyonda cesur
olun.." Gayet güzel bir anlayışla, efendim, bizi kutluyor da diyebiliriz;
bana göre, tehdit ediyor; yani "yapmazsanız korkaksınız" diyor. Biz
bunu elimizin tersiyle itiyoruz; eminim ki, hükümetimiz de elinin tersiyle
itiyordur. Bunun tahtında müstetir mana bu "bankalar kanununu bir an evvel
çıkarın" diyor... Herhalde Sayın Bush, sabah kahvaltısından sonra bizim
kanunları incelemiyor; buna bu rapor veriliyor ve bunun önemli olduğu
söyleniyor. Herhalde bir iki defa söyleniyor; hiçbir başkan, tam idrak etmediği
bir şey hakkında bir teşebbüse geçmez; teşebbüse geçiyor ve yatırımları
ilgilendiriyor. Peki, bu sistem başka yerde uygulanmış mı; Sayın Bush bunu
bilmiyor mu?! Arkadaşlarımız, öğleden sonra örnek verdiler,
zikretmediler; Kore aynıdır. Kore, bizim gibi bir krize yakalandı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim. NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Ekranlarda, hatırlayın,
kapanan otomotiv sanayii, arkasından bankalar... Şimdi, müjdeler olsun, Kore
bankaları, Amerika ve Batı Avrupa bankalarıyla ya birleşmişlerdir ya sermaye
devretmişlerdir. Ortadoğu'da seyahat ederken bankaların üzerine bakalım, bütün
Ortadoğu ülkeleri, artık bankacılık sektöründe beyaz bayrağı çektiler. Yani, konular derin ve hassas; aceleye getirip,
komisyonlarda alelacele geçirip... Anayasa Komisyonuna gelmedi, Anayasa
Komisyonunda aykırılıkları tespit edilebilirdi; Adalet Komisyonuna gelmedi ve
şimdi çıkarmak istiyoruz. Ben de, hepiniz gibi sadece görevimi yapıyorum, takip
ettiğimiz, okuduğumuz, bildiğimiz misalleri önünüze getiriyorum ve Nesrin
Hanımefendinin temennisine ben de iştirak ediyorum; ama, inşallah, çok çabuk,
çok tarafsız ve dış telkinlerden münezzeh, arınmış yeni bir düzeltme gelebilir. Teşekkür ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda efendim. Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; artık, her altı ayda bir periyodik olarak
Bankalar Kanununu görüşüyoruz. Görüşülmekte olan Bankalar Kanunu da, bugün,
üçüncü değişikliğini yaşıyor. Tahmin ediyorum ki, bir yıl içinde sil yeni
baştan, yeni bir bankalar kanununu görüşeceğiz. Bir yasa Meclise sunulduğunda, bu yasanın hangi
gerekçelerle hazırlandığı önemlidir. Bu yasayı gerekli kılan sebepler nelerdir;
bu yasa hangi ihtiyaçlara cevap verecektir; bütün bunlar, yasanın genel
gerekçeler bölümünde açıklanır. Şimdi görüşülmekte olan yasanın gerekçelerinde
aynen şu ifadeler yer almaktadır: "4389 sayılı Bankalar Kanununun bazı
hükümlerinin uygulamada sıkıntı yarattığı; ayrıca, Avrupa Birliği
düzenlemelerinde yer alan birkısım hükümlerin kanunda yer almadığı gözlenmiş ve
Avrupa Birliği mevzuatına tam uyumun sağlanması amaçlanmıştır"
denilmektedir. Peki, uygulamada sıkıntı yaratan ve Avrupa Birliği
mevzuatına uygun olmayan 4389 sayılı Yasayı kim çıkardı; çıkardığı yasanın
sıkıntı yarattığını itiraf eden, maalesef, bugünkü hükümet. İşte bu belge, bu
hükümetin ülkeyi nasıl yönettiğini, nasıl sıkıntıya soktuğunu kendi
ifadeleriyle gösteren bir ibret vesikasıdır. Peki, 4389 sayılı Yasayı Meclise getirirken gerekçesi
neydi; bir de ona bakalım: "Bankalara ilişkin düzenlemelerin Avrupa
Birliği ve uluslararası standartlara intibak ettirilmesi." İşte çıkarılan
yasa ve işte sonucu!.. Peki, biz, eski yasa görüşülürken ne demişiz; neye
itiraz etmişiz; şimdi bir de ona bakalım: "Bankalar Düzenleme ve Denetleme
Kurulu, gelişen olaylar karşısında, hızlı, doğru ve yerinde karar alma yönünden
yeterli olamayacaktır; önemli sorunlarla karşı karşıya bulunan bankacılık
sektörü hakkında ihtiyaç duyulan kararları alamayacak, sektörde esasen gecikmiş
olan bazı stratejik kararların alınması daha da gecikecektir" demişiz ve
her zaman olduğu gibi, yine bu yasada da haklı çıktık. Bir iktidar, eğer muhalefetin önerilerini ve
tenkitlerini dinlemez, kulak tıkarsa, hatta İçtüzük değişiklikleriyle sesini
kısarsa, hata yapma oranı artar ve maalesef, yaptığı hataların faturası da, her
zaman olduğu gibi, halka çıkar. Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasanın bir
diğer gerekçesinde ise "bankaların malî bünyelerinin zaafa uğratılmasında
sorumluluğu bulunanlara uygulanacak yaptırımların da bir an önce uygulamaya
konulması, özellikle kamu vicdanının rahatlatılması bakımından önem arz
etmektedir" denilmektedir. Gelin, o zaman, kamu vicdanını tam olarak
rahatlatalım ve bankaları hortumlayanların yanında, hortumlamaya zemin
hazırlayanlara, murakıp raporlarını işleme koymayıp sumen altında saklayanlara,
iki yıl içinde fona devredilen 13 bankanın 15 milyar dolarlık faturasını halka
kesenlere de yaptırım uygulayalım; inanın, kamu vicdanı işte o zaman gerçekten
rahatlayacaktır. Değerli milletvekilleri, yasa maddesine gelince;
Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, devreden çıkarılmıştır. Artık, yasalar,
IMF, Kemal Derviş ve iktidarı oluşturan parti liderlerinin görüşmeleri
neticesinde oluşuyor; ancak, her defasında, dün çağdışı olarak nitelediğiniz,
ancak, bugün, ekonomik manada tam olarak teslim olduğunuz IMF'nin direktifleri
yerine getiriliyor; Türkiye Büyük Millet Meclisi de, maalesef, bu direktifleri
onaylayan merci konumuna getirildi. Bir tepki yasası niteliğinde olan ve sadece fondaki
bankalar için düşünülüp önümüze getirilen, ancak, sonuçları itibariyle tüm
bankaları etkileyecek olan yasa taslağı, zaten hasta olan bankacılık sektöründe
haksız rekabet ortamı doğuracak ve uygulamada çeşitli sorunları da beraberinde
getirecektir. Bu haliyle, korkarım ki, çok fazla zaman geçmeden, bankacılık
sektörü hakkında yeni düzenlemeler yapmak zorunda kalacağız. Bu düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
(DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. 4 üncü madde üzerindeki görüşmeler bitti. 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5- 4389 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinin ilk cümlesi ile (5) numaralı fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Bankaların yönetim kurulu üyeleri ile yurtdışında
kurulu bankaların Türkiye'deki şubelerinin müdürler kurulu başkan ve üyeleri,
seçilmeleri veya atanmalarından sonra yerel ticaret mahkemesi huzurunda yemin
etmekle yükümlüdürler." "5. a) Bu Kanun hükümlerine aykırı hareketlerinden
dolayı hapis veya bir defadan fazla ağır para cezası ile cezalandırılan
kimseler, durumları bu Kanunun 7 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının, (be)
alt bendi hükmü hariç olmak üzere (b) bendine uymayanlar hiç bir bankada
yönetim kurulu başkanı, üyesi, denetçi, genel müdür, genel müdür yardımcısı
veya birinci derecede imza yetkisini haiz görevli olarak çalıştırılamazlar.
Bankalar bu gibi kimselerin imza yetkilerini derhal kaldırmak zorundadırlar. Bu
bent hükmü, haklarında 14 üncü maddenin (1) ve (2) numaralı fıkrası hükümleri
uygulanan bir bankada pay sahibi olmaları nedeniyle durumları 7 nci maddenin
(2) numaralı fıkrasının (b) bendine uymayan kişiler hakkında uygulanmaz. b) Yapılan denetlemeler sonucunda, bu Kanun veya ilgili
diğer mevzuat hükümlerini ihlal ettikleri ve bankanın emin bir şekilde
çalışmasını tehlikeye düşürdükleri tespit edilen banka mensuplarının,
haklarında kanuni kovuşturma istenmesini müteakip Kurulun talebi üzerine geçici
olarak imza yetkilerinin kaldırılması zorunludur. Bu kimseler Kurulun izni
olmadıkça imza yetkisini haiz personel olarak hiç bir bankada
çalıştırılamazlar." BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 671 sıra sayılı Bankalar Yasasında yapılacak
değişikliklerle ilgili tasarının 5 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisinin
görüşlerini arz et-mek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce okunduğu gibi, 5 inci madde, banka yönetim
kurulu üyeleri ile Türkiye dışındaki şubelerin müdürler kurulu başkan ve
üyelerinin seçim usulünü, yemin etme şeklini belirliyor. İlaveten de, yasalara
bağlı olarak, suç işlemiş olanların, genel müdür, genel müdür yardımcısı ve
sair görevlerde bulunamayacaklarını ve banka yönetiminde usulüne uygun çalışma
yapmayan, bankayı zarara sokanların da imza yetkilerinin nasıl geri alınacağını
hükme bağlamıştır. Bu, teknik bir maddedir. Değerli arkadaşlar, bu madde bu haliyle alındığı zaman,
şu anda görüşmekte olduğumuz Bankalar Yasasının sebebini, esprisini,
tartışmasını, kavgasını teşkil eden; Türkiye'deki banka yolsuzlukları,
hortumlamalar, banka içi boşaltmaları, bankayı zarara sokmalar neticesinde, bu
yolu kapama, bankaların daha iyi yönetimini sağlama noktasında getirilen
değişiklik tasarısı burada tartışılıyor. Şimdi, bu tartışma yapılırken, yönetim ve insan unsuru
üzerinde durulmadı. Eğer, bir banka, yönetim kurulu tarafından, basiretli bir
şekilde, iyi bir şekilde yönetiliyorsa, o banka zarar etmez. Eğer, bir banka,
iyi niyetle yönetilmiyorsa, yönetim kurulları ehil kişilerden oluşmamışsa, o
bankanın zarar etmesi, içinin boşaltılması, hâsılı, suiistimal yollarının
açılması mümkündür. Peki, Fona devredilmiş olan bankalar, ülkemizi ekonomik
olarak batırmıştır, 65 milyonu fakirliğe ve yokluğa mahkûm etmiştir; buna çare
arıyoruz; bu tasarıyı, bir noktada, bunun için getirdik. Bu bankaların
yöneticileri, anlaşılıyor ki, iyi yönetmemişlerdir. Şimdi, bundan bahsederken, banka yöneticilerinin
bankaları zarara soktuğunu göre göre, bankaların bağlı olduğu ilgili bakanlar,
ilgili kurumlar ne yapmışlardır? Banka yöneticilerini ve sahiplerini elbette ki
suçluyoruz, milletin parasını hortumlamışlardır; onlardan kuruşuna kadar almak
hepimizin görevidir; bunu herkes arzu ediyor. Bu bizim görevimizdir, bizim
vekâlet görevimizdir; ama, bütün bunlar olurken, bunlara göz yuman, bunu
seyreden siyasî iktidarın hiç sorumluluğu yok mu? Bu konuya hiç değinmiyoruz. Değerli arkadaşlar, emin olun ki, ehil, bu işi bilen ve
milletin parasını, bankanın parasını bir beytülmal olarak koruma onuru, şuuru,
anlayışı içerisinde olan bir banka yönetiminin, hangi şartlarda olursa olsun,
hem ülkeyi hem de bankayı zarara sokması mümkün değildir, olağanüstü şartlar
hariç. Demek ki, banka yönetimi çok önemlidir, insan çok önemlidir. Oraya
geldiğinde, o şuur, o anlayış içerisinde olmalıdır. O bankaya emanet edilen
parayı, bir şeref olarak, bir onur olarak korumanın anlayışı içerisinde olmalıdır.
Bu bakımdan, bu madde önemli. Bu madde önemli olduğu kadar, buraya getirilecek
kişiler de önemlidir. Geçmişte adama göre iş anlayışı içerisinde devlet
bankalarına ehil olmayan insanlar getirilmiş, geçmişte zaten iyi niyetli
olmayan banka yöneticilerinin getirdiği, direnme gücü olmayan yöneticiler, işte
bankaların içinin boşaltılmasına göz yummuşlar ve o suça iştirak etmişlerdir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Lütfen efendim. İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ümit
ediyorum ve temenni ediyorum ki, bu madde tatbikatta orayı dolduracak, o
anlayışta, o değerde olan insanların hizmet verdiği bir yer olur. Ben, bazı
iktidar partisi yöneticisi arkadaşlarımızın kürsüden bahsettikleri gibi, bu
yasanın -elbette hepimiz üzülüyor ve hınç duyuyoruz; ama- bir hesap sorma
yasası olmadığını, olmaması gerektiğini, yine Anayasa ve yasalar çerçevesinde
milletin hakkının kuruşuna kadar alınacağı ve millete iade edileceği bir değişiklik
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda. Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 671 sıra sayılı tasarının 5 inci maddesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, 1999 yılına
Türkiye ekonomisi makro ekonomik dengeler açısından hayli kötü bir performansla
başladı. Bu sebeple, 19 Temmuz 1998 tarihinde çıkan "malî
milat" olarak tabir edilen, vergi kanunlarında değişiklik getiren 4369
sayılı Yasayla, ülkedeki yerli sermayenin yastık altına girmesi, yabancı
sermayenin de ülkeyi terk etmesi suretiyle, piyasada, bilhassa reel sektöre
yönelik likidite sıkıntısı başlamıştır. Bu çerçevede, 18 Nisanda yapılan erken genel seçimlerin
ardından DSP, MHP ve ANAP tarafından oluşturulan koalisyon hükümeti, 28
Haziranda Başbakan Bülent Ecevit'in yönetimi altında güçlü bir Meclis
desteğiyle iktidara geldi. Hükümet, yapısal sorunların çözümü için, kanunlarda
değişiklik öngören yoğun bir program uygulamaya soktu. İlk etapta da,
23.6.1999'da 4389 sayılı Bankalar Yasasının Meclisten geçmesini sağladı ve yasa
yürürlüğe girdi. Yeni kanunun getirdiği en önemli yeniliklerden biri,
idarî ve malî açıdan bağımsız bir bankacılık gözetim ve denetim kurumunun
kurulmasıydı. Ayrıca, kredi tanımı, iştirakleri de kapsayacak şekilde
genişletildi, konsolide bazda denetim getirildi, dolaylı kredi-özkaynak
ilişkisi daraltıldı, sorunlu bankaların faaliyetlerine müdahale yöntemleri
genişletildi ve ortaklarla, yöneticilerin şahsî sorumlulukları artırıldı. Bankalar Kanunu ve mevzuatında yapılan diğer
değişikliklerle de, genel bankacılık mevzuatı, Basel Komitesi tavsiyelerine ve
Avrupa Birliği ilkelerine uygun hale getirildi. Bankalar Kanunu, 19 Aralık 1999
tarihinde yeniden değiştirildi. O değişiklik yeterli görülmedi, 14 ay sonra
31.8.2000 tarihinde, geçmişteki kanunlarda öngörülen Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu kuruldu. Şimdi de, tekrar, üçüncü değişiklik getirilmiş
durumdadır. Değerli milletvekilleri, bu değişiklik tasarılarının
sık sık getirilmesinin sebebi, iktidarın, ekonomiyi iyi idare edememesidir.
Hükümet, milleti perişan etmiştir; esnafı perişan etmiştir, çiftçiyi perişan
etmiştir. Her gün, yatıp kalkıp "bu ülkenin şu noktada idaresi
aksadı" denilerek, daha önceleri sık sık getirilen kanunlar tekrar değişikliğe
uğratılmak suretiyle, neredeyse, bir kanunun aslına bağlı kalınmaksızın,
değişikliği, aslından fazla olur hale getirilmiştir. Şimdi, hükümetin uygulamalarına bakıyoruz: IMF ile 17
nci stand-by anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla amaç, ülkede, 2000, 2001 ve
2002 yıllarında -üç yıl içerisinde- enflasyonu yüzde 25'e, yüzde 12'ye ve yüzde
7'ye düşürmekti. Ne yazık ki, uygulamış olduğu kur çıpasıyla, ülkede, özel ve
kamu bankalarını likidite sıkıntısına soktu; yine, ülkede, reel sektörün
ihracatını tıkadı ve 1 milyar 300 milyon dolar-2 milyar dolar civarında olması
gereken cari işlemler açığı, hiç görülmemiş bir şekilde, 10 milyar dolarlara dayandı. Şimdi, bu hususta, ihracatta ya da reel sektöre olan
kredilendirmede, herhangi bir hata varsa, bunu, tamamen Bankalar Kanuna yüklemek doğru değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen toparlayınız. MURAT AKIN (Devamla) - Hükümetin uygulamış olduğu para
politikası, hem reel sektörü -işletmeleri- hem çiftçiyi hem esnafı hem de
çalışan memur ve dargelirli kesimi sıkıntıya düşürdü hem de bankacılık
sektörünü sıkıntıya düşürmek suretiyle, Hazineye, bütçe dışından, 30 katrilyona
yakın bir destekleme şekli getirdi. Şimdi yine bu tasarının 8 inci maddesiyle
getirilen yeni bir hükümle de bu bankaların yurt dışından borçlanmış oldukları,
gerçek olarak borçlanma değil, icabında fiktif borçlanmaların da kayıtlarda
gözükme şekliyle, ilave bir külfet getirmek suretiyle Hazineyi yine borç yükü
altına sokmaktadır. Bu durumun, Hazine açısından, bütçe açısından çok tehlikeli
olduğu düşüncesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. 5 inci madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir. 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler.. Kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6.- 4389 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin (1) ve
(3) numaralı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, mülga (4) numaralı
fıkrası ile (6) numaralı fıkrasının mülga (g) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiş
ve 12 numaralı fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "1. Bir bankanın vereceği nakdî krediler ile
teminat mektupları, kefaletler, aval, ciro ve kabuller gibi gayrinakdî
krediler, satın alacağı tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta
bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette vereceği ödünçler,
varlıkların vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdî krediler,
gayrinakdî kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, vadeli işlem ve opsiyon
sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler ile ortaklık payları izlendikleri
hesaba bakılmaksızın bu Kanun uygulamasında kredi sayılır." "3. Bu Kanun uygulamasında dolaylı pay sahipliği,
dolaylı kredi ve dolaylı iştirak tanımları ile kredi sınırlarının hesabında
gayrinakdî kredilerin dikkate alınma oranları, ortaklık payları ile vadeli
işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmelerin kredi
sınırları-nın hesabında dikkate alınma oran, esas ve usulleri Kurulca
belirlenir." "4. Bu maddedeki sınırlar, Kurulca belirlenecek
usul ve esaslar çerçevesinde konsolide esasa göre de hesaplanır ve
uygulanır." "g) Özkaynak hesabında indirilecek değer olarak
dikkate alınan işlemler." "Bankaların, bu fıkra uyarınca ayırdıkları özel
karşılıkların tamamı, ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahının tespitinde
gider olarak kabul edilir." BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Fazilet
Partisi Grubu adına söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 6 ncı maddede, kredi tarif ediliyor, kredilerin
sınırlarının hesabı, oran esas ve usullerini düzenleme yetkisi de Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmekte ve teminatsız kredilerin matrahtan
düşülmesi de öngörülmektedir. 6 ncı maddenin amacına ve gerekçesine dikkatle
baktığımızda, banka kaynaklarının korunması, back to back kredileri olmak
üzere, yurt dışına, üçüncü kişilere aktarılan yolsuzluk kredilerinin fona
intikal ettirilmesini amaçlamaktadır. Bu gayet olumlu görünen maddenin hemen
diğer bir bendinde, matrahtan düşme konusu, bankaların, bir yerde, kredi
alacaklarının tahsilatını zorlaştırır; ayrıca, muvazaalı, birtakım yasal
olmayan işlemlere, ilişkilere iter ve vergi kaybına da sebep olur. Değerli milletvekili arkadaşlarım, son günlerde Parlamentodaki
görüntümüz şudur: İflas eden bir tüccar, mahkemeye müracaat eden bir kişi,
tayin edilen bir kayyum ve yurt dışından, çeşitli ülkelerden çeşitli finans
kuruluşlarının müdahalesiyle, yasaların, jet hızıyla, süratle, kifayetsiz,
yetersiz, daha sonra, kısa zamanda değişmek üzere gelen yasalar!.. İşte, şimdi
müzakere ettiğimiz de, bu yasalardan bir tanesi. Maalesef, bu şekliyle devam
ettiği sürece, daha sonra bu Parlamentoda görüşülecek birçok tasarının da
tartışmaya açılacağı açıktır. Bir kere, müzakere şeklini kabul etmek mümkün değil.
Sayın Derviş, bir taraftan Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşürken, diğer
taraftan da IMF yetkilileriyle görüşüyor ve tıpatıp onların, finans
kuruluşlarının istediğinin noktasına dokunulmadan yasa tasarıları geçirilmeye
çalışılıyor. Birçok konuşmacı burada ifade etti; bu tasarı, bir kere
sureti katiyede hortumlanan paraları geri getirmez. Daha başka tekniklerle,
daha başka usullerle bu yöntem uygulanmalıydı. Kaldı ki, bu yasalar uygulandığı
zaman, bankacılık sektöründe yerli sermaye kalmayacaktır. Altını çizerek ifade
ediyorum: Bu tasarı çıktıktan ve uygulamaya konulduktan sonra, hemen hemen kırk
elli banka iflas etmek ve kapanmak durumundadır. Ayrıca, birçok konuşmacının ifade ettiği gibi, Bankalar
Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilen yargı yetkisi vardır. Sanki, burada, bu
Düzenleme Kuruluna polis, savcı ve yargı görevi verilmektedir; birçok
hukukçunun ifadesi de bunun Anayasa
Mahkemesinden mutlaka döneceği yönündedir. Ayrıca, banka
yatırımlarının yabancı sermayeye geçeceği noktasında, banka hisselerinin
yatırım oranlarının düşürülmesi neticesinde, birçok bankanın iştiraki,
özellikle örnek vermek gerekirse İş Bankasıyla Şişe Cam fabrikaları arasındaki
ilişkilere baktığımız zaman, mutlaka bu yatırımların en kısa zamanda yabancı
sermayeye geçeceği açık ve net görülmektedir. Grupları adına konuşan değerli arkadaşlarımız bazen
burada gayet güzel şeyler söylediler: Hortumlanan paraların mutlaka ve mutlaka
geri alınması... Buna hiç itirazımız yok; ama, bu hortumlayan kişilerin mutlaka
birileriyle ilişkisi olduğunu, en azından, banka kurma izni verenlerin, banka
altyapısı ve sermayesi olmadan banka izni verdiklerini, bankaların
denetimsizliğini, iş dünyası ve medyaya verilen bankaların bugün hepsinin
battığını, bazı kişilerin makam ve mevkilerini istismar ederek bankacılık
yaptıklarını gözlemekteyiz. Ayrıca, burada bir maddede, Bakanlar Kuruluna
verilen bir iznin, Hazinenin batan bankalardaki alacaklarından vazgeçme
yetkisini Bakanlar Kuruluna vermek, bu kanun tasarısının özünde, batan,
hortumlanan paraların alınamayacağının açık işaretidir diye düşünüyor, bu
tasarı bu şartlar içerisinde çıkarsa, birçok konuşmacının da ifade ettiği gibi,
kısa zamanda geri döneceği ve tekrar yeniden bir düzenleme yapılacağı
anlaşılmaktadır. Sayın Derviş "zamanımız yok, pazartesiye, salıya bu
yasalar çıkacak, çarşamba günü kredi alacağız..." O zaman, şunu sormak
lazım; sizin elinizde hiç takvim yok mu?! Bu şekilde haftalık, aylık ve günlük
krize yönelik borçlanma programını anlamak mümkün değildir. Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili Sayın Necati Yöndar'da. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 4389 sıra sayılı Bankalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 6 ncı maddesiyle düzenlenen ve
bu Kanunun 11 inci maddesini değiştiren hükümlerle ilgili olarak, görüşlerimi
belirtmek üzere Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere, finansal piyasaların en önemli unsuru
bankacılık sistemidir. Ülkemizde, bugüne kadar, maalesef, sağlam bir bankacılık
sistemi kurulmamıştır. Bunun nedenleri hepinizce malum; ben burada nedenler
üzerinde durmayacağım; özellikle, üzerinde durmak istediğim nokta, 4389 sayılı
Kanunun 11 inci maddesinde hükme bağlanmış bulunan bir cümlenin
değiştirilmesindeki adaletsizlikten bahsedeceğim. 4389 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin 12 numaralı
bendi şu şekildedir: "Bankalar, kredileri ile diğer alacaklarından doğmuş
veya doğması beklenen, ancak, miktarı kesin olarak belli olmayan zararlarını
karşılamak amacıyla karşılık ayırmak zorundadırlar. Karşılık ayrılacak kredi ve
alacakların nitelikleri ile karşılıklara ilişkin esas ve usuller, Kurulun
önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla düzenlenir. Bu karşılıklardan
Bakanlar Kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde teminatsız kalan kredilere
tekabül eden kısmı, ayrıldıkları yılda Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde
gider olarak kabul edilir." Maddeden görüleceği üzere, karşılık ayırma usul ve
esasları belirlenmektedir. Maddenin önemi ise, karşılık ayrılan kısmın Kurumlar
Vergisi matrahından temin edilmesi, diğer bir ifadeyle, bu kredilere tekabül
eden Kurumlar Vergisinin alınmamasıdır. Mevcut düzenlemede, karşılık ayırma
koşulu olarak, yetki, Bakanlar Kuruluna verilmiş ve kapsam olarak, teminatsız
krediler olarak belirlenmiş olmakla birlikte, yeni düzenlemede yetki kurulda
kalmakta ve daha önemlisi, teminata ilişkin belirleme kaldırılarak, âdeta, tüm
karşılıkların gider olarak dikkate alınması kabul edilmektedir. Düzenlemenin bu şekilde yasalaşması durumunda, birçok
hukukî uyuşmazlığın doğacağını şimdiden söyleyebiliriz. Zira, Kurumlar Vergisi
Kanununun mükellefi olan bankalar, dönem kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi
Kanununa göre işlem yapmakla mükelleftirler. Karşılıklar ise, Vergi Usul Kanununda düzenlenmiş olup
alacaklarda amortisman, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322, 323 ve 324
maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddelerden özellikle, 322 ve 323
maddeler bankalar açısından geçerli olup 4389 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin
onikinci fıkrasının son cümlesine ilişkin değişiklik, bu konuyla ilgilidir ve
teminat koşulu kaldırılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemeyle
vergi düzenlemelerinin dışında özel bir hüküm vazedilmektedir. Uygulamanın
sağlıklı bir yapıda yürümesi için söz konusu düzenlemelerin dikkate alınması
gerekir. Bu kriterler ise, alacakların teminatlı kısmına karşılık ayrılmaması,
dava ve icra safhasında veya alacağın dava talebine değmeyecek derecede küçük
olması ve bu alacağın da protesto veya yazıyla bir defadan fazla istenilmesine
rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olması gerekir. Doğrudan gider yazılabilecek
alacaklarda ise, kriter olarak kazaî bir hüküm veya kanaat verici bir vesika
bulunmalıdır. Teminatlı alacaklarda ise, karşılığın artakalan kısma
ayrılması genel bir vergi ilkesidir. Zira, teminatın paraya çevrilmesiyle bir
kısım alacak tahsil edilerek, gider niteliğinden çıkarılmaktadır. Düzenlemenin bu şekilde yasalaşmasının bir diğer
sıkıntısı ise, vergi düzenlemelerinin objektiflik ilkesini zedelemektedir.
Düşünün ki, normal, ticarî faaliyette bulunan bir tüccar veya bir esnaf,
teminatlı alacağına karşılık ayıramazken, bankaya karşılık ayırma imkânı
verilmektedir. Bunun adalete sığmadığı açıktır. Bu şekilde yasalaştığı takdirde, bu hükmün, 213 sayılı
Vergi Usul Kanununa aykırı olduğunu gösteren bir diğer delil ise, Maliye
Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün 27.1.1999 tarih ve 2292 sayılı
özelgesidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bu özelgeye göre, özel ve
genel kredi karşılıklarının teminatsız kredilere isabet eden kısmı, vergi
matrahı açısından gider yazılabileceği belirtilmektedir. Oysa, sonuç olarak burada görüyoruz ki, bu düzenlemenin
yürürlükteki kanunlar ve diğer mevzuat hükümleriyle bağlantılı olması,
özellikle de adil olması gerekir. Ancak, bu düzenleme, bu özellikleri
taşımamakta, yıllarca bankalardan vergi matrahı çıkmasını önleyici bir sonuç
doğurmaktadır. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 6 ncı madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir. 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, bir ara verin... BAŞKAN - Sayın Ercan, aramız yok, molamız var. Sayın milletvekilleri, uzun ara vermeyeceğim.
Lokantamız açıktır, isteyen gider yer. Devam ediyoruz. 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7.- 4389 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin (1)
numaralı fıkrasına aşağıdaki bent (a) bendi olarak eklenmiş ve mevcut (a), (b),
(c) ve (d) bentleri, (b), (c), (d) ve (e) bentleri olarak teselsül
ettirilmiştir. "a) 11
inci madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bankalar, ana faaliyet konuları
para ve sermaye piyasaları ile sigortacılık olan ve bu konulardaki özel
kanunlara göre izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren mali kurumlar dışındaki bir
ortaklığa, kendi özkaynaklarının en fazla yüzde onbeşi oranında iştirak
edebilirler. Bu iştiraklerin toplam tutarı banka özkaynaklarının yüzde
altmışını aşamaz. İştirak olunan ortaklığın sermayesinin yüzde onundan az olan
iştirak tutarları ve bedelsiz edinilen iştirak payları ile iştirak paylarının
herhangi bir fon çıkışı gerektirmeyen değer artışları bu sınırların hesabında
dikkate alınmaz." BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüştüğümüz madde, 7 nci madde. Yani, 7 nci maddeye
gelene kadar, hâlâ, hortumlanan paraların nasıl iade edileceği konusunda hiçbir
hüküm yok; merak etmeyin, takip eden maddelerde de, doğrudan iadesiyle ilgili
bir hüküm yok. Değerli milletvekilleri, banka yolsuzluklarını devlet
ve kamu adına soruşturmakla görevli cumhuriyet savcılarının birtakım
yetkilerini elinden alan Bankalar Yasasında bir adım daha öteye gidilerek,
yani, cumhuriyet savcılarının birtakım yetkilerinin tekrar Fona devrine ilişkin
bu tasarıyı görüşmeye devam ediyoruz. Yani, sayın hükümetin, Türk Devleti ve
kamu adına kovuşturma ve soruşturma yapan savcıların elinden yetkiyi alıp,
kendi emrinde görevlilerden oluşturduğu kurum ve kurullara devretmesiyle ilgili
bu tasarı hakkında şunu söylemek mümkün: Böyle bir tasarının, ister istemez,
benim aklıma, gerçek amacı, ifade edilemeyen amacı, herhalde, cumhuriyet
savcıları her türlü baskıya, tehdide, telkine, ültimatoma rağmen, hâlâ,
bazılarının istediği yönde, istediği şekilde soruşturma yapmadıkları için,
savcıların elindeki bu yetkiler alınıyor ve birtakım kurullara devrediliyor.
Yani, hükümet, ben, savcılara hükmedemiyorum; o zaman, kendi oluşturduğum
birimler marifetiyle bu sorunları çözerim diyor. Peki, gelinen nokta nedir;
ben, bunu, bir değişik şekliyle ifade edeyim: Demokratik hukuk devleti olan
ülkelerde, gerçekten, demokratik hukuk devleti ilkesinin geçerli olduğu
ülkelerde kuvvetler ayrılığı ilkesi esastır; totaliter rejimlerde ise,
kuvvetler birliği ilkesi esastır. Sayın hükümetin, yürütmeyi teşkil eden sayın
hükümetin yargıya hükmettiği gibi, yasamaya hükmettiği gibi, bu yolda attığı
adımlar gibi, bu tasarıyla, bir adım daha atmış olduğunu görüyoruz; yani,
totaliter bir anlayışa bir adım daha bu tasarıyla yaklaşılmış oluyor. Değerli milletvekilleri, bu tasarı, evet, iki yıl
içinde üçüncü defa gelen tasarı. 4389 sayılı Kanun Haziran 1999'da getirilirken
aynı iddialarla getirilmişti; yetmedi, altı ay sonra, Aralık 1999'da, yine,
4491 sayılı Kanun aynı iddialarla; yani, topluma yine bir yığın ümit
pompalanarak, toplumun beklentileri istismar edilerek iki tasarı kanunlaşmıştı;
aradan iki yıl geçti... Değerli milletvekilleri, işin bir ilginç tarafını ifade
edeyim sizlere: 1997 yılından 2001 yılına, bugüne değin fona devredilen toplam
13 banka var. 13 banka fona devredildiği zaman, zararı 11 milyar dolar
civarındaydı, şu an, 13 bankanın zararı 17-18 milyar dolar civarında. Değerli milletvekilleri, 13 banka fona devredildikten
sonra, yüzde 80 oranında zararları daha da arttı. Bir yönetim zaafıdır, yönetim
aczidir, beceriksizliktir, yeteneksizliktir; sürekli kamu zararı artırılıyor. Değerli milletvekilleri, ben, açıkçası, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun ve denetim organlarının ciddî baskılar altında
görev yaptığını düşünüyorum. Biraz önce, kısmen ifade edildi; bir özel hukuk
bürosu İnterbankın yurtiçi ve yurtdışı alacaklarının takibi konusunda
görevlendirilmişti yönetim tarafından. Değerli milletvekilleri, bu özel hukuk bürosu,
İnterbankın Amerika ve İsviçre bankalarında yatan, kaçırılan, bu milletten
hortumlanan 400 milyon dolarla ilgili ciddî bir çalışma yaptı ve bu parayı
tespit etti. Bu paranın Türkiye'ye iade aşamasına gelindiği zaman, üzüntüyle
ifade ediyorum, yönetim, bu hukuk bürosunun sözleşmesini feshetti. Böyle
çalışan bir fon, kendi denetiminde oluşturduğu kurullarla mı Türk Milletini
hortumlayanları... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Bu tasarılar, Türk Milletinin beklentisi olan,
hortumlanan paranın nasıl iade edileceğine ilişkin, kesinlikle, tek bir hüküm
getirmiyor, sadece, tespit edilmiş, artık, takip ve tahsil aşamasına gelen
alacaklar için birtakım kolaylıklar getiriyor; ancak, iş, daha hiç o noktaya
gelmedi, savcılar devre dışı bırakıldı. İş o noktaya gelmediği için, takip ve
tahsille ilgili birtakım hükümler, oldukça lüks, toplumun beklentisini absorbe
etmeye yönelik popülist bir yaklaşımdır. Takip eden maddelerde görüşlerimi ifade edeceğim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı'da. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bankaların, kaynaklarını değerlendirdikleri
önemli bir faaliyet alanı da iştirak yatırımlarıdır. Banka sermayesinin
erimesine engel olmak amacıyla verimli alanlara yatırım yapılması, bir yandan
bankaların malî gücünü sağlamlaştırırken bir yandan da bankalara önemli prim
sağlamaktadır. Ancak, aslî görevi kaynak toplayıp kredi vermek olan bankacılık
sisteminin kâr amacıyla iştirak politikasına gereğinden fazla yoğunlaşmasını
önlemek amacıyla, bankacılık mevzuatında, iştirak edilmeye yönelik sınırlamalar
getirilmiştir. Bu çerçevede finans sektörü dışında kalan ticarî ve sınaî
nitelikteki teşebbüslere ortak olmaları sınırlandırılarak, bankaların iştirak
ve bağlı ortaklıklarıyla beraber, malî sistemde geçerli olan hizmetlerden
kazanç sağlamaları amaçlanmaktadır. Değerli milletvekilleri, tam üyelik sürecinde, mevzuat
uyumuna önem verildiği bu süreçte, Avrupa Birliği ve Türk bankacılık
mevzuatındaki iştiraklerle ilgili düzenlemelerin incelenmesi ve
karşılaştırılması gerekmektedir. Avrupa Birliği mevzuatına göre, kredi
kuruluşlarının malî sistem dışında kalan sanayi ve ticaret işletmelerinin
sermayelerine katılımları sınırlandırılmıştır. 89/646 sayılı direktifin 12 nci
maddesinin birinci fıkrasına göre, hiçbir kredi kuruluşu, kendi özkaynaklarının
yüzde 15'ini aşan bir yeterli hisseye sahip olamamaktadır. İlgili maddenin
devamında ise, bir kredi kuruluşunun sınaî ve ticarî kuruluşlarda sahip olduğu
toplam payların, özkaynaklarının yüzde 60'ı üzerine çıkmayacağı belirlenmiştir. Görüldüğü üzere, Avrupa Birliği bankacılık mevzuatında,
kredi kurumlarının başka bir malî kuruluşa iştirak etmeleri serbest
bırakılırken, bunun dışında kalan, malî olmayan, ticarî ve sınaî kuruluşlara
iştirak etmeleri sınırlandırılmış, iştirak edilme oranı üst sınırıysa, kredi
kuruluşlarının özkaynaklarına göre belirlenmiştir. Bir de, bizdeki duruma bakalım. Bizdeki uygulama tam
bir yaz boz tahtasına dönmüştür. 23.6.1999 tarihinde yürürlüğe giren ve bugünkü
57 nci hükümet tarafından çıkarılan 4389 sayılı Bankalar Kanununun 12 nci maddesinin
birinci fıkrasında, Avrupa Birliği normlarına da uygun olarak, bankaların malî
kurumlar dışında bir ortaklığa, özkaynaklarının en fazla yüzde 15'i oranında
iştirak edebileceği ve bu tür ortaklıkların toplam tutarının, banka
özkaynaklarının yüzde 60'ını geçemeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu haliyle,
Avrupa Birliği normlarına da uygunluk sağlanmıştır. Sonra ne olmuştur bir de
ona bakalım. Yine, aynı hükümetçe, bu defa, 4491 sayılı Yasayla -5 İnci
maddeyle- 4389 sayılı Yasada belirtilen kısıtlamalar yürürlükten
kaldırılmıştır. Bu suretle, Avrupa Birliği normlarından da kopulmuştur. Bu çerçevede, bankaların tahsis ettikleri sermaye ve
kullandırdıkları krediler toplamının, banka özkaynaklarının yüzde 25'ini
aşamaması dışında, herhangi bir sınıra tabi olmaksızın iştirak kurma ya da
kurulu şirketlere iştirak etme ve bunları kredilendirmelerine imkân sağlanarak
holdingleşmeye doğru yönelmelerinin yolu açılmış, aynı zamanda bu düzenleme,
daha önceleri holdinglerin banka sahibi olma eğiliminin tersine dönmesine yol
açarak, bankaların holdingleşmesine kolay bir ortam hazırlanmıştır. Nitekim, bir kısım bankalar, bu arada telekomünikasyon,
akaryakıt gibi malî olmayan şirketler kurmuş ve faaliyete geçmiştir. Değerli milletvekilleri, şimdi ne yapılıyor; şimdi
yapılanla tekrar başa dönülüyor; yap, boz, tekrar yap; yani, 4389 ile yap, 4491
ile boz, 671 ile tekrar yap. Bu, yap bozların özel bir sebebi yoksa, bu
işlemlerin adı gayri ciddilik ve bilgisizliktir. Değerli milletvekilleri, bu maddeye bağlı olarak,
tasarıda 15 inci maddenin (h) bendinde de ayrıca "Bankalar ve özel finans
kurumları iştirak tutarlarını 31.12.2009 tarihine kadar kurulca belirlenecek
dönem ve oranlar dahilinde kademeli olarak bu kanun hükümlerine uygun hale
getirmek zorundadır" hükmü yer almaktadır. Şimdi, 4491 sayılı Yasayla serbestleştirdiğiniz bu
iştiraklere, bir banka iştirak etmiş ve iştirak oranını artırmıştır. Burada, bu
bankanın herhangi bir taksiratı ve günahı yoktur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) - O zaman, bu iştirak
sınırlarını aşan bankalara, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
kademeli olarak oranları indirme konusundaki yaptırımının, bankanın görüşü
alınarak ve uygun bir süre tanınarak yapılması doğru olacaktır kanaatindeyim. Getirilen bu madde, Avrupa Birliği normlarına uygun
hale getirilmiş ve doğru bir maddedir. Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, madde üzerindeki görüşmeler... MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Karar yetersayısı aransın
Sayın Başkan. BAŞKAN - Bir dakika efendim; önergeniz var. Bir dakika,
müsaade buyurun... Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge
vardır; ancak, yeni geldiği için dağıtamadım; okutup, işleme koyacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 671 sıra sayılı Bankalar Kanun tasarısının 7 nci
maddesinin son cümlesindeki "iştirak olunan ortaklığın sermayesinin yüzde
10'undan az olan iştirak tutarları ve" ibaresinin metinden çıkarılmasını
arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Ayhan, buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem
üyeler; 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda değişiklik yapan kanun tasarısının 7
nci maddesinde vermiş olduğum bir önerge sebebiyle söz almış bulunuyorum. 7 nci madde, bankaların iştiraklerini düzenlemektedir;
yani, bunun manası, bankaların malî olmayan iştirakleridir. Bir sınaî veya
ticarî şirkete özkaynağının en çok yüzde 15'i kadar ortak olma yetkisi
verilmekte ve bu ticarî veya sınaî şirket ortaklıklarının toplam tutarının
banka özkaynağının yüzde 60'ını geçmemesi sınırı getirilmektedir. Ancak,
fıkraya ilave edilen -ki, bu konuştuğumuz husus, 4389 sayılı Bankalar Kanununun
12 nci maddesindeki bir düzenlemedir- bu düzenleme, (a) bendi olarak
getirilmiş. Bu düzenlemeyle yüzde 60 sınırı getiriliyor; bir şirket
ortaklığında da yüzde 15 sınırı getiriliyor. Ancak, (a) bendinin devamındaki
bir cümlede "iştirak olunan ortaklığın sermayesinin yüzde 10'undan az olan
iştirak tutarları -tamamını okumuyorum- dikkate alınmaz" deniliyor. Yani,
banka, dört tane şirkete, yüzde 15, yüzde 15 ortak oldu, yüzde 60; ama, onun
dışında da, ortak olduğu şirketlerin sermayesinin yüzde 10'unu geçmemek
şartıyla, daha istediği kadar şirkete ortak olma imkânı veriliyor. Bunun manası, özkaynaklarının tamamını,
ticarî ve sınaî şirketlere ortak olarak tahsis edebilir. Halbuki, bankaların
kuruluş gayesi, tasarrufları toplayıp, esnafa, tüccara, sanayiciye finansman
sağlamaktır; yani, tasarruf sahibiyle müteşebbis arasında, iş hayatında çalışan
insanlar arasında aracılık rolüdür. Bankaların aslî görevi budur. Bankaların
doğrudan doğruya tüccar olması ve sanayici olması matlup değildir. İşte, biz,
buraya koyduğumuz bu cümleyle, bu yüzde 60 sınırını deliyoruz, yüzde 100'e
kadar, yüzde 120'ye kadar, yüzde 200'e kadar ortak olabilir... Nitekim, bugünkü
bankalara baktığınız zaman, özkaynaklarının yüzde 100'ünden fazla, yüzde 200'ü
mertebesinde şirketlere ortak olduğunu görüyoruz; yani, bunun metinden
çıkarılması lazım. Aksi takdirde, holdingler banka kurar, şirketlerine ortak
olur, şirketlere ortak olur, bankaların birsürü imtiyazlarından faydalanır;
ama, esnaf, KOBİ sahipleri, sanayici ve tüccar bu bankalardan kredi alamaz.
Onun için bunu koyduk; bunu dikkatinize arz edeyim dedim. Kanun tasarısı, tabiî, bankaları soyanlardan bu
paraları alacağız diye getirildi; ama, aslında, tekrar, bankalar için hazinenin
soyulmasını düzenleyen maddeler var burada değerli arkadaşlar. Bakın, bundan
önce geçen 6 ncı maddede -biraz önce müzakere ettiğimiz maddede; yani, o da
Bankalar Kanununun 11 inci maddesini değiştiriyordu, orada- bankaların
karşılıklarında, teminatsız kalan kredileri Kurumlar Vergisine gider yazma,
indirme imkânı verilmişti; halen yürürlükte olan kanunda bu budur. Biz, bu
teminatsız şartını kaldırdık, bütün özel karşılıkları Kurumlar Vergisinden
indirme imkânını getirdik; yani, teminatlı olsa da olmasa da hepsini indirecek.
Kısaca, tahsile zahmet yok, sen bunu Kurumlar Vergisinden indir. Bunun nedeni,
birtakım muvazaalı münasebetlere meydan verir ve maliyenin de vergi kaybına
sebep olur. Tabiî, bunları biz Komisyonda uzun uzun konuştuk, muhalefet
şerhimize de uzun uzun yazdık; ama, bunları, tekrar Genel Kurulun gündemine
getirmekte fayda gördüm. Demek ki, özet olarak söylersem, konuştuğumuz 7 nci
maddedeki bu cümleciğin metinden çıkarılması lazım ki, bankalar,
sermayelerinin, özkaynaklarının yüzde 60'ından fazla, şirketlere ortak
olamasınlar; onun dışındaki kısımları da müteşebbislere kredi olarak
verebilsinler. Tarımın, sanayiin, ticaretin, KOBİ'lerin yatırımlarını ve
işletmelerini finanse edebilsinler, aslî fonksiyonlarını icra etsinler. Bu önergeyi bilerek, böyle bir teknik düzenleme gerekir
diye verdim. Desteğinizi bekliyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum... FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN - Karar yetersayısı istendiği için 7 nci madde
üzerinde elektronik cihazla oylama yapacağım. 5 dakika süre veriyorum; bu süre içerisinde elektronik
cihaza giremeyen arkadaşlar pusula gönderebilir, sayın bakanlar vekâleten oy
kullanacakları kişilerin isim ve soyadlarını belirtsinler efendim. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır; üstelik, pusulasız ve vekâletsiz vardır. 7 nci madde kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 8.- 4389 Sayılı
Kanunun 14 üncü maddesinin; (5)
numaralı fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, bu bentten sonra
gelmek üzere aşağıdaki (d) bendi eklenmiş,
(6) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan "vadeleri uzatılmak
kaydıyla borçlarını garanti etmeye" ibaresi, "banka kayıtlarına göre
gerçek bir muameleye dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçlarını
garanti etmeye" şeklinde değiştirilmiş ve (7) numaralı fıkrasına ikinci
bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
bent eklenmiştir. "c) Bu Kanun hükümlerine göre temettü hariç
ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri Fona intikal eden
bankaların, tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas idarelerinin ve
Fonun, alacaklarını dava veya takip
yoluyla tahsil etme cihetine gitmeleri halinde, 492 sayılı Harçlar
Kanununun 2 nci, 23 üncü, 29 uncu maddeleri ve 2548 sayılı Cezaevleri ile
Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara
Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesi hükümleri
uygulanmaz. Bu bankalar ile tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas
idarelerinin ve Fonun, mahkeme ilamını alması ve tebliğe çıkartması işlemlerinde
karşı tarafa yükletilmiş olan harcın ödenmiş olması ve her türlü ihtiyati
tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinde teminat şartı aranmaz. Bu alacaklara
ilişkin davalarda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seri muhakeme
usulü hükümleri uygulanır." "d) Bankalar ile
Fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına asliye ticaret mahkemesi
tarafından bakılır. O yerde, birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması
halinde, bu davalar ( 1) numaralı asliye ticaret mahkemesinde görülür. Bankalar ile
Fon ve bankaların iflas idareleri tarafından muamele merkezi veya
ikametgahı İstanbul ili sınırları içinde olan kişiler aleyhine açılacak hukuk
davaları ile borçlular hakkında açılacak iflas davalarına İstanbul ( 1) numaralı
Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından bakılır. İflas davası açılması halinde, bu
mahkeme, hakkında iflası istenen borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer
asliye ticaret mahkemesine borçlu aleyhine iflas davası açıldığını bildirir." "Hisseleri kısmen veya tamamen Fona ait olan bir bankanın hisselerinin
üçüncü kişilere devir veya intikali halinde banka tarafından, bankanın eski
ortakları, yöneticileri ve denetçileri hakkında açılmış olan dava ve takiplere
Fon tarafından kanuni halef sıfatıyla kaldığı yerden devam olunur. Bu dava ve
takipler sonucunda hükmolunacak tutarlar Fona ait olur. BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP
sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; tasarının 8 inci maddesinin birinci paragrafı
neyi getiriyor; kısaca şunu ifade edeyim: Daha önce hortumlanan paraların
iadesiyle ilgili işlemler hakkında bilgi verilmişti. Tasarının bu maddesinin
birinci bendiyle, yalnız hortumlanan değil, bundan sonraki dönemde
hortumlanacak olan paralar da garanti altına alınıyor; yani, geçmişte
hortumlanmış olanlar değil, gelecekte hortumlanmaya aday paraları da garanti
altına alan bir düzenleme getiriliyor. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Derviş, önceki
gün, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir cümle sarf etmişti; sorumluluğu bulunanlara
bir an önce yaptırım uygulanması gerektiği konusunda temennisini dile getirdi.
Tasarının hiçbir maddesinde, bir an önce yaptırımı sağlayan bir tek düzenleme
yok; evet, tek bir düzenleme yok; yani, soyguncuların yargının pençesine teslim
edilmesi konusunda tek bir hüküm yok. Sadece, hortumlanmış paralar, iş işten
geçmiş, bunlardan artık unutulan bir kısmı varsa, onların alacağı, takip ve
tahsili konusunda birtakım iyileştirmeler getiriliyor; ama, saygın soyguncular
hakkında adlî işlem süreci başlatan tek bir düzenleme yok, bir tek madde yok.
Ya; hortumlanmış ve bundan sonra hortumlanacak paralar da garanti altına
alınıyor bu maddeyle. Değerli milletvekilleri, lütfen, Türk Milletinin
beklentileriyle alay edilmesin; Türk Milletine doğru şeyler söylensin; doğru
şeyler söyleyip, yanlış şeyler yapılmasın. Somut bir örneği: Değerli
milletvekilleri, şubat krizinin hemen akabinde, Merkez Bankası eski Başkanı
Gazi Erçel'in, bankadaki 52 milyar Türk Lirasını aynı gün dövize çevirerek, bir
günde 32 milyar Türk Lirası kazandığı hepimizin malumları. Gazi Erçel hakkında
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir soruşturma başlattı, Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanma Usulü Hakkındaki Kanun uyarınca Başbakandan izin
istedi. Bir ayı aşkın süre geçti, Sayın Başbakan henüz soruşturma izni vermiş
değil. Bir diğer olay: 16, 17, 18 Şubat günlerinde -medyaya
intikal etti, internet ortamında da geçti bu haber- Halk Bankası eski Genel
Müdürü Yenal Ansen üç gün süreyle kendi yakınlarına telefon ediyor, Şişli Halk
Bankası şubesindeki, emekli bir bürokratın 60 milyar Türk Lirasını dövize
çevirttiriyor; kendi bütün yakınlarına talimat vererek bir günde yüksek
kazançlar elde ediyor. Değerli milletvekilleri, bu bürokrat hakkında, sayın
hükümetin, eğer, gerçekten görevini yapıyorsa, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumunun, Bankalar Kanununun 24 üncü maddesi uyarınca, derhal
denetim raporlarıyla birlikte cumhuriyet savcılığına konuyu intikal ettirmek
görevi vardır. Aradan üç ay geçti, hâlâ bir işlem yapılabilmiş değil. Ben,
bütün bu sorunları, Sayın Başbakana ilettim, henüz bir cevap alamadım. Değerli milletvekilleri, doğruyu söyleyip yanlışı
yapmak, Türk Milletine ve onun temsilcisine yakışmaz; doğruyu söyleyip doğruyu
yapacaksınız. Bu tasarı, doğruyu ifade eden; ancak, asla doğruyu yapmayan
düzenlemelere ilişkindir. Değerli milletvekilleri, bir diğer hortumlama
konusunda, yine, hiçbir işlem yapılmadı. Yine, şubat krizinde, yine, Merkez
Bankasındaki bir hortumlama olayı. Değerli milletvekilleri, iki üç gün süreyle,
Merkez Bankası, adı bizce malum olan 4 bankaya; evet, 4 bankaya, 4 katrilyon
Türk Lirası verdi. Aynı bankalar, yine, Merkez Bankasına döndüler, döviz
aldılar. Merkez Bankasından aldıkları 4 katrilyon Türk Lirasıyla gittiler,
hemen akabinde, Merkez bankasından döviz adılar; yani, devletin parasıyla
devlet dolandırıldı. 4 bankaya bir günde kazandırılan rakam, 3 katrilyon Türk
Lirasıdır değerli milletvekilleri. Bu hortumlanan, bir günde, Türk
Milletinin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan. Şubat krizi sırasında, Merkez Bankasından 4 bankaya,
bizzat görevlilerce -hatta, bazı siyasilerin de katıldığını işittik; ama, somut
bilgi veremiyoruz. Hepinizin malumları, siyasî destek olmadan da bu soygunlar
gerçekleşmiyor- bir günde, Türk Milletinin cebinden 3 katrilyon Türk Lirasını
bedavadan aktardı; karşılıksız aktardı. Bu 4 bankanın cebinden 5 kuruş para
çıkmaksızın, Merkez Bankasından aldığı Türk Lirasını, yine, Merkez Bankasına
döviz karşılığı sattı. BAŞKAN - Toparlayın efendim. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu
hortumlama şekliyle ilgili, bu bürokratlar hakkında hâlâ hiçbir işlem
yapılmadı; bu tasarıda da, buna yönelik hiçbir düzenleme yok. Bunu, Yüce Türk Milletinin ve sizlerin bilgilerine arz
ediyor; teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda. Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Celal Adan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) - Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; bu hükümeti takip ederken, mecburen Düyuni Umumiye
Dönemini okumak ihtiyacı hissettim. Gerçekten, Türkiye, çok zor bir süreçten
geçiyor. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Daha okumadın mı?! CELAL ADAN (Devamla) - Eskiden okumuştum; ama, bir daha
okuma ihtiyacı hissetim.. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Biz 1994'te okuduk. CELAL ADAN (Devamla) - Hatta, durumu, şuna da
benzetebiliriz: Bu hükümet, düşmana teslim ettiği şehri yanarken gören,
ağlayan, Kurtuba Hükümdarının durumuna düştü. Kurtuba Hükümdarı tam ağlarken,
annesi görür "ağla ağla, zamanı geldiğinde yiğitçe dövüşmeyenlerin,
ağlamaktan başka çareleri yok" der. 10 milyar dolardan dolayı Türkiye'yi
getirdiğiniz hale bakın! 50 milyar doların çarçur edilmesine karşı duyarsız
kalan bu hükümet, 10 milyar dolardan dolayı, okyanus ötesinden aldığı
talimatlarla bu ülkeyi yönetiyor. Eskiden, Osmanlı döneminde, Galata bankerlerine
parasını kaptıranlar, telgrafı, hatta toplanan vergiyi, Deniz İşletmelerini,
Devlet Demiryollarını yabancılara ihale etmişlerdi; bugün de, sizin
hükümetiniz, Düyuni Umumiye müfettişine Türkiye'yi teslim etti. Sizin
iflasınız, bir kere, Sayın Derviş'le ortada. (DYP sıralarından alkışlar) Bakınız, bu millet, şu kargaşanın hesabını, çok acı bir
şekilde sizden soracak. Türkiye'nin 50 milyar doları yastık altında, size
güvenmediği için çıkarmıyor. Türkiye'nin dışarıda 100 milyar dolar parası var,
size güvenmediği için gelmiyor. İstifa edin de, bu 50 milyar doları millet
yastığının altında çıkarsın, 100 milyar dolarını da Türkiye dışarıdan getirsin;
Türkiye, okyanus ötesinden aldığı talimatlarla yönetilmesin. Şimdi, 8 inci maddeyle ilgili çok hassas bir konu var;
Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu meselenin üzerinde durduk. Arkadaşlarımız,
buraya çıkarken, hırsızdan, arsızdan hesap soracaklarını söylüyorlar; ama, ben,
biraz evvel bir vatandaşla konuşurken, bankalarla ilgili bir konuşma yapacağım
dedim "bu hırsızı, arsızı boş verin, bu hırsızı arsızı koruyan, bankaları
bu hortumculara veren siyasiler nerede diye bir seslen" dedi. Gelin, o
siyasileri de ortaya çıkaralım. O siyasiler ortaya çıkmadan da, biz,
meşruluğumuzu falan ispatlayamayız. Değerli arkadaşlar, bakınız, hortumcuyu mortumcuyu
açıklayan biziz; ayrıca, raporlarını da ortaya çıkaran biziz; ama, burada bir
hassasiyet var, bu konuyu, sizin dikkatinize sunmak istiyorum: "Doğmuş ve
doğacak borçları garanti etme" ifadesi. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda
"bu doğmuş ve doğacak olan borçları garanti etmeyi nereden
çıkardınız?" dedik; "Başbakan Ecevit doğacak ve doğmamış olan
borçları da garanti altına alıyoruz dedi, dolayısıyla, mecburuz biz bunu çıkarmaya"
dediler. Banka, özel banka, Hazineye müracaat etmeden, gidip,
dışarıdan 100 milyon dolar almışsa, bu 100 milyon doları da, Hazineye müracaat
etmediği için... Ben, değerli banka yöneticilerine sordum- yüzde 15, belki daha
da yüksek faizle bu parayı almış. Ayrıca, hortumcu, bankayı yönetirken,
bankadan çaldığı paraları da yurt dışında bir şirkete götürmüş olabilir, o
şirketten borçlanmış olabilir. Şimdi, bunu niye garanti altına alıyorsunuz, onu
soruyorum size. Gelin, bunu, bir kere, garanti altına almayalım; gelin, şu
maddeyi bir kere, onaylamayalım. İkincisi, bugün, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu
şartlar itibariyle, Düyuni Umumiye dönemine döndük mü, dönmedik mi; onu, gidin
dışarıda sorun bakayım. Dışarıda, vatandaş diyor ki "boş verin, sizin alacağınız
kararların fazla önemi yok." Hatta, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Milliyetçi
Hareket Partisinin, Demokratik Sol Partinin, Anavatan Partisinin
milletvekilleri, hükümeti, gelen birtakım meseleleri de uyaran çok güzel
konuşmalar yapıyorlar; ama, en son, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı, Sayın
Bakana görüşlerini sorunca "bu, hükümetin kararıdır, bunun geçmesi
lazım" diyorlar. Ondan sonra da, hükümet kanadı, ellerini kaldırarak,
söylediklerinin yüzde yüz zıddı bir görüş ortaya koyuyorlar. Şu madde; yani, sizin hortumcudan hesap sorduğunuz,
içeriye attığınız birkaç tane hortumcudan dolayı övündüğünüz meselenin bir
ayağını, yani, siyasî ayağını, gelin ortaya çıkaralım; iki, gelin, doğmuş ve
doğacak olan borçları burada onaylamayalım ve hortumcunun dışarıdan aldığı,
çaldığı, çırptığı paranın garantisini biz sağlamayalım, devletimiz bunun
garantisini sağlamasın. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Toparlar mısınız; toparlayacağınızı ümit
ediyorum. Buyurun. CELAL ADAN (Devamla) - Bu konuda duyarlı olacağınıza
inanıyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adan. Efendim, madde üzerindeki görüşmeler bitti. Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, geliş
sıralarına göre okutup, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının 8 inci maddesinin birinci
fıkrasındaki "veya doğacak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz
ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı yasa tasarısının 8
inci maddesi Anayasaya aykırıdır. 8 inci maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bankalar Kanunu Tasarısının 8 inci maddesindeki
"banka kayıtlarına göre..." şeklinde başlayan tırnak içi cümlenin
metinden çıkarılmasını arz ederiz
BAŞKAN - Efendim, en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı yasa tasarısının 8
inci maddesi Anayasaya aykırıdır. 8 inci maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz. Fethullah Erbaş (Van) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Sayın Erbaş, buyurun. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Aslan Polat konuşacak
efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından
alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Tasarının bu maddesi gerçekten çok önemli; neydi?
Bakın, komisyona geldiği zaman şöyleydi: "Vadeleri uzatılmak kaydıyla
borçlarını..." ibaresi değiştiriliyor; "doğmuş veya doğacak
borçlarını garanti etmeye..." Şimdi, bir taraftan, çiftçinin, esnafın 200
trilyonluk, 300 trilyonluk borcunu ödeyelim dediğimiz zaman, bin dereden bin su
getiriliyor. Efendim, paramız yok, Efendim, paramız yok, Hazineye para
koymadık, onu vermedik, bunu vermedik; ama, diğer taraftan, fona bir banka
aldığınız zaman, doğmuş veya doğacak bütün borçlarını garanti ediyoruz
diyorsunuz. Burada, çok önemli bir konu daha var, o da şu:
Düşünebiliyor musunuz -bunu bir daha söylemek istiyorum- Hazine garantisi
verdiğimiz zaman, devlet, dışarıdan libor+ 3'ten azamî borçlanıp para alıyor.
Niye; devlet garantisi var diyor, bunun riski azdır diyor dışarıdan kredi
alınıyor. Şimdi, tüm dışborçlarının yüzde 45'i özel sektörün borçları. Bu özel
sektörün borçlarında da devlet garantisi olmadığı için, devlet garantisinin
olmadığını bile bile borç veren firmalar libor+10-15 üzerinden borç vermişler.
Niye; bunların riski var, o yüzden, biz, bunlara fazla riskli diye para
veremiyoruz demişler. Şimdi, sen gelmişsin, bunları, hem de ibor+3'e de
düşürtmeden, en riskli haliyle libor+yüzde 15'lerle bütün borçlarını ödemeye
kalkmışsınız. Şimdi, diğer taraftan da, geliyorsunuz, fon bankalarının doğmuş,
doğacak bütün borçlarını ödeyeceğiz diyorsunuz. Buna karşılık bizim de itiraz
etmemiz, gerçekten en doğal konu. Bu, Anayasaya aykırıdır. Ben, ne olduğunu bilmeden
bütün borçları neden kabul edecekmişim ki. Bakın, şimdi, bunun bir ilerisi de
var; yani, bunun bir emsal maddesi var. Bu, Plan ve Bütçede de çok tartışıldı,
biraz sonra da çıkarıldı. Neydi o; 11 inci maddesinde, hükümet kanadı bir
önerge verdi, bunu da burada okumak istiyorum, ileride her maddede çıkmak
istemiyorum. Ne diyorsunuz: "14 üncü maddeye istinaden, temettü hariç,
ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri fona intikal eden
mevduat kabulüyle yetkili bankaların her türlü kayıtlı borç ve
yükümlülüklerinin garanti edilmesine, bu garantinin uygulandığı süre içerisinde
bu kanun kapsamında mevduat kabul yetkisi bulunan bankaların sigortaya tabi
tasarruf mevduatı dışında kalan tüm bilanço içi ve bilanço dışı borç ve
yükümlülükleri üzerinden genel bütçeye gelir kaydedilmesine, para
alınmasına." Önce bunu verdiniz, bunu da kabul ettirdiniz. Bu sefer, bir
iktidar partisi milletvekili söz aldı ve dedi ki "yahu, siz, ne
yaptığınızı düşünüyor musunuz?!" -bunu iktidar partisi milletvekilleri
diyor- Fona alınan bir bankanın her türlü kayıtlı borç ve yükümlülüklerine
nasıl garanti veriyorsunuz -aynen tutanaklardan okuyorum- Fon dışında kalan
bütün bankaları öldürüyorsunuz demektir." Bunun üzerine -en acısı bu, bunu
söylemek istiyorum ben burada- Hazine temsilcisi, Plan ve Bütçe Komisyonunda
söz alıyor ve Hazine temsilcisi aynen şunu söylüyor -Sayın Başbakan da dinlerse
memnun olacağım; çünkü, Sayın Başbakanım, bu sizi ilgilendiriyor- "Sayın
Başkan, sayın üyeler; bu önergenin nedeni, biliyorsunuz, Başbakanımız, kriz
sonrası, bütün bankacılık sisteminin borçlarına bir garanti verildiğini
açıklamıştı; ancak, bunun hukukî altyapısı yok idi. Burada bu hukukî altyapı
kurulmaya çalışılıyor. Bu altyapıyı da, burada doğabilecek maliyetleri
karşılamak üzere bu teklifi getiriyoruz." Sayın milletvekilleri, yani, öyle bir Türkiye'ye düştük
ki, Sayın Başbakanımız dahi, hukukî altyapısı olmayan, dış dünyaya garanti
verildiğini -Hazine temsilcisi söylüyor, yanlışım varsa ikaz etsinler, birisi
Hazinenin bakanı öbürü de Devletin Başbakanı- ve bu bankaların, önü belli
olmayan doğmuş, doğacak bütün borçlarını kabul ediyoruz, hem de bu bankalara,
riskli olduğu için, libor + 15 üzerinden verilen faizleri, Hazinenin vermiş
olduğu libor artı 3'e çekmeden kabul ediyoruz, ondan sonra da "bunu kabul
edin" diyorsanız biz bunu kabul edemeyiz. Siz derseniz ki "bizim
IMF'e sözümüz var, kabul edeceğiz" bizim de millete sözümüz var, itiraz
edeceğiz. Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının 8 inci maddesinin birinci
fıkrasındaki "veya doğacak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz
ederiz. Sacit Günbey (Diyarbakır) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN -Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Efendim,
katılmıyoruz; çünkü, fondaki bankalar, bir yandan faaliyetlerine devam
ediyorlar, diğer yandan da banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye
dayandığının tespit edilmesi koşulu var, o bakımdan katılmıyoruz. BAŞKAN - Buyurun Sayın Günbey. (FP sıralarından
alkışlar) SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu önergemizde, fona devredilen bankaların tüm borçları
garanti altına alındığı gibi, sonradan çıkacak borçları, ileride çıkacak
borçları da garanti altına alınıyor. Bu, hakikaten Anayasaya da aykırı, yeni
birtakım suiistimallere de açık bir kanun tasarısı. Burada hangi borçların
çıkacağını bilmeden, dipsiz kuyuda, devleti yeni birtakım borçların altına
sokmak için kapı açılıyor. Bu bakımdan, bu önergemizin desteklenmesini
istiyoruz. Sayın milletvekilleri, müsaade edersiniz, sizlere,
Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinden bir pasaj okumak istiyorum: "Ey Türk
gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün
dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile
ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş,
bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş
olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin
dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde
bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlilerin
siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret içinde harap ve
bitap düşmüş olabilir." Ben, bunu, özellikle Atatürkçü geçinen ve memleketi
krize sokanlara ithaf ediyorum. MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - İlk defa mı okuyorsun?! SACİT GÜNBEY (Devamla) - Niye zorunuza gidiyor,
üstünüze alıyorsunuz? Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan ve Yardımcıları
Sayın Bahçeli ile Sayın Yılmaz'ın, IMF'nin isteği üzerine, IMF programını
harfiyen uygulayacaklarına dair imzalı taahhütte bulunmalarını, Amerika
Birleşik Devletleri Başkanının, Sayın Başbakana, diplomatik ifadeleri aşacak
bir üslupla mektup yazmasını ve Sayın Başbakanın da, bu mektubu, bayram havası
içinde sevinçle karşılamasını, hükümet içinde süper yetkilerle donatılmış
olarak görevlendirilen Sayın Derviş'in, yetmiş gün içinde üç defa Amerika'yı
ziyaret etmesini, orada ve Türkiye'ye döndükten sonra, sürekli olarak hükümeti
tehdit etmesi ve korkutmasını, hiçbir inisiyatifleri olmadan, sırf bakanlık
koltuğunda oturmak uğruna uslu bir şekilde bakanlığa devam etme isteğini, bir
milletvekili ve bir vatandaş olarak içime sindiremiyorum. Ülkeyi krize sokmak
için her çeşit çaba gösterilmiştir. Sayın milletvekilleri, bakın, vermiş olduğum bir soru
önergesini ve Sayın Bakanın cevabını burada sizlere ifade etmek istiyorum: MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Gazeteden mi kestin? SACİT GÜNBEY (Devamla) - Evet, gazeteden kestim. 23.11.2000 tarihinde verdiğim, Devlet Bakanı Sayın
Recep Önal'ın cevaplandırmasını talep ettiğim bir soru önergesiyle, Etibank
Anonim Şirketinin hangi tarihte ve hangi hükümet döneminde özelleştirildiğini
sormuşum ve "özelleştirilme kararında hangi bakanların imzası var?"
demişim. Verilen cevapta, Etibank Anonim Şirketinin,
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 13.11.1998 tarihli ve 11 sayılı kararıyla
özelleştirildiği, söz konusu kararda, o dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Devlet Bakanları Güneş Taner, Işın
Çelebi, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım
Erez'in imzalarının bulunduğu ifade edilmektedir. Bu bankanın özelleştirilmesinde, murakıpların olumsuz
rapor vermesine rağmen, bu raporun değiştirilerek, tekrar, bu kişilere, bankayı
soyan, hortumlayan kişilere verilmesini sağlayan bu Başbakan ve bakanlar
hakkında işlem yapılmayacak mıdır, bunların malvarlıklarına el konulmayacak
mıdır? Eğer, hortumlama yapılmışsa, bunların sorumluluğu yok mudur? Ümit ediyorum ki, bu kanunla, hortumlama yapanların
ellerindeki kaynaklar -yurtdışına götürdükleri kaynaklara göz yumulmuştur-
tahsil edilecektir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bankalar Kanunu Tasarısının 8 inci maddesindeki
"banka kayıtlarına göre" şeklinde başlayan tırnak içi cümlenin metinden
çıkarılmasını arz ederiz. Cevat Ayhan (Sakarya) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayhan. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem
üyeler; 8 inci maddenin birinci fıkrasıyla, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14
üncü maddesinin 6 numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan bir ibare değiştirilmektedir.
Mevcut Kanunda bu -fonun garanti vermesiyle ilgili- "vadeleri uzatılmak
kaydıyla borçlarını garanti etmeye" deniliyor. Şimdi, biz bunu ne hale
getiriyoruz; "banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye dayandığı tespit
edilen doğmuş veya doğacak borçlarını garanti etmeye." Tabiî, banka kayıtları lafzı da, Komisyonda
arkadaşlarımızın önerisiyle ilave edildi buraya. Aslında, daha önce, hükümetten
gelen tasarıda "doğmuş ve doğacak borçların..." Ne doğacak, belli
değil. Ne getirirse, bunları garanti edeceksin. Bu önergede, bunların tamamen çıkarılmasını istiyoruz.
Niye istiyoruz; bu bankaların, bugüne kadar olan sistemde, mevduatları
garantide. O da, 1994 krizinden sonra sınırsız hale getirildi ve halen de devam
ediyor. Şimdi, biz buna, doğmuş ve doğacak borçlarını da ilave ediyoruz. Değerli arkadaşlar, bu bankalar, zaten, Türkiye'yi
soymuşlar. Bakın, 25 ilâ 30 katrilyon lira bunlara para ödenecek. Şimdi 9 uncu
maddede konuşacağız, Bakanlar Kurulu 25-30 katrilyon parayı bunlara Hazineden
ödetecek ve tasfiye edecek, silecek. Yani, biz çiftçiye 300-500 trilyon, esnafa
şu kadar para veremiyoruz bütçede ödenek yok diye... Bunları o maddede
konuşacağız ayrıca. Şimdi, bu borçları garanti etmek fevkalade yanlış bir
iştir. Adam kaça borçlandı, nereden borçlandı, ne yaptı bunu?.. Tabiî,
Türkiye'deki sistemde, dışarıdan, gidiyor, doları markı topluyor yüzde 8-10
faizle, yüzde 15 faizle, risk durumuna göre; devlete geliyor, dolar üzerinden
yüzde 32 faizle satıyor bunları. Biz, şimdi, bu borçları garanti ediyoruz; buna
ne hakkımız var değerli arkadaşlar?! Yani, kamu kuruluşları, KİT'ler, şunu
batırdı, bunu batırdı diyoruz, haklı olarak tenkit ediyoruz müdebbir bir tüccar
gibi çalışmıyorsun diye; bu bankalar müdebbir bir tüccar gibi mi çalışıyor?!
Bakın, bizim komisyonda açıkladı ilgili bakan; 30 nisan tarihi itibariyle,
batan bu bankaların devlete yükü 12,4 katrilyon liradır; bu, tabiî, 25-30
katrilyonu bulacak. Biz, şimdi, bu bankalara diyoruz ki, git arkadaş, kaça
borçlanırsan borçlan, yüksek faizle borçlan, sen bunu al, istediğin yerde
kullan, batırdığın zaman ben ödeyeceğim... Yani, siz, bütün bankaları
KİT'leştiriyorsunuz arkadaşlar. Ne yaparsan yap, zararın bana ait, borcun bana
ait... Yani, böyle ticaret olur mu?! Böyle özel sektör faaliyeti olur mu?!
Böyle bir mantık olur mu?! Tabiî, ne oluyor neticede; yüzde 100, yüzde 190 ile borçlanıyorsunuz, bunlara kaynak
ödüyorsunuz. Bakın, 2000 yılında 33 katrilyon lira faiz ödediniz içborçlar
için; ama, bunlar hep dışarıya gidiyor. Bankalar, bunların simsarı, komisyoncusu,
tefecisi. Ayrıca, 2001 yılının üç ayında da ödediğiniz faiz 6,3 milyar
dolardır. Türkiye'yi batırıyorsunuz. Bu hükümet, Türkiye'yi batırma hükümeti.
Artık, iradenizi de kaybettiniz, her şeyinizi kaybettiniz; dışarıdan bir mektup
gelince, esas duruşa... Dışarıdan bir finans kuruluşu diyor ki "olmaz,
Telekomun yönetim kurulunu değiştireceksiniz, beğenmiyoruz";
"başüstüne efendim" diye, hemen pazartesi, Hazine, Türk Telekomun
genel kurulunu toplantıya çağırıyor, yönetim kurulunu değiştirecek. Siz, kimin
hükümetisiniz değerli arkadaşlar?! Ama, ben, değerli milletvekillerine
sesleniyorum; bunları reddetmeniz lazım, bunları kabul etmemeniz lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde, hiçbir
şekilde, böyle uluslararası sermayenin tekeli altına girmedi, baskısı altına girmedi, bundan sonra da
girmeyecektir; ama, bu görüntüler, düzgün görüntüler değil. Millî hassasiyeti
olan herkesin burada ayağa kalkması ve artık yeter demesi lazım. Bu millet
soyulurken, esnafıyla, çiftçisiyle bütün kesimleriyle ezilirken ve kan
ağlarken, siz, bankalar için 25-30 katrilyon lirayı bunlara transfer edecek
yolları açıyorsunuz ve soygunun devam etmesine zemin hazırlıyorsunuz kanunla.
Hani, siz, hortumcuların soyduklarını geri alacaktınız? Hiçbirini geri
alamayacaksınız; milleti uyutuyorsunuz. Zaten "milletin kızgınlığını
gidermek için bu kanunu acele çıkaralım" diye tasarıya yazmışsınız,
tasarının gerekçesinde var; ama, milletvekillerini, inanıyorum ki aldatamayacak
ve ... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. CEVAT AYHAN (Devamla) - ...önergemizi kabul
edeceksiniz. Sayın Başbakan, sorumsuz bir şekilde "bütün
borçları garanti ediyoruz, nereden, ne bulursanız getirin" dedi. Kimin
parasını veriyorsunuz efendim?! Kimin parasını veriyorsunuz?! Bunların bir gün hesabı olur der, hepinizi hürmetle
selamlarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, saat 20.15'e kadar birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati: 19.54 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
20.20 BAŞKAN:
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 100 üncü Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 671 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6.– 4389
Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. III. – YOKLAMA BAŞKAN - 8 inci maddenin oylamasından önce yoklama
talebi vardı. Önergede isimleri olan milletvekillerini arayıp, sonra
da yoklama yapacağım efendim. Sayın Avni Doğan?.. Burada. Sayın Ramazan Toprak?.. Burada. Sayın Fethullah Erbaş?.. Burada. Sayın Ali Oğuz?.. Burada. Sayın Rıza Ulucak?.. Burada. Sayın Yahya Akman?.. Burada. Sayın Turhan Alçelik?.. Burada. Sayın Ahmet Demircan?.. Burada. Sayın Cevat Ayhan?.. Burada. Sayın Sacit Günbey?.. Burada. Sayın Yaşar Canbay?.. Burada. Sayın Ergün Dağcıoğlu?.. Burada. Sayın Osman Aslan?.. Burada. Sayın Hüseyin Arı?.. Burada. Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada. Sayın Aslan Polat?.. Burada. Sayın Musa Demirci?.. Burada. Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada. Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada. Sayın Ahmet Nurettin Aydın?.. Burada. Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
vardır. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6.– 4389
Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam) BAŞKAN - Tasarının görüşmelerine devam ediyoruz. 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun. 9 uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 9- 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (2)
numaralı fıkrasının son paragrafında yer alan "uzun vadeli" ibaresi
çıkarılmış, fıkranın sonuna "Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç
edilmiş bulunan Devlet İç Borçlanma Senetlerinden doğan borçlar Bakanlar Kurulu Kararı ile tasfiye
edilebilir." cümlesi eklenmiş, maddenin (3) ve (4) numaralı fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki (7) ,(8) ve (9) numaralı
fıkralar eklenmiştir. "3. Fon her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
14 üncü maddenin (6) numaralı fıkrasının (b) bendi ile verilen yetkiler saklı
kalmak kaydıyla, Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen
veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da
dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu
ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya
başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden,
yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi
başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve
çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların
bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile (7) numaralı
fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan
alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, devraldığı alacağın takibine, alacağın
devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair
giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlar. Bu
alacaklar, Fon tarafından devralındığı tarihten itibaren amme alacağı
niteliğini kazanır ve birikmiş alacak tutarına, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme
zammı uygulanır. Ancak Fon, her türlü alacakları ve devraldığı alacaklarla
ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre
başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı
yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın
takibinden sarfınazar ederek devraldığı
alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de
karar verebilir. Yukarıda sözü edilen sarfınazar, haktan feragati tazammun etmez. Fon, 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca takibine karar verdiği
alacaklarına ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde de anılan Kanun hükümlerini uygulayabilir. Fon 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığı, tahsil dairesi ve
diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanır. Bu
yetkilerin kullanılmasına ilişkin esas
ve usuller Fon Yönetmeliğinde gösterilir. Fona borçlu olanların iflası halinde
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 221 inci maddesindeki iflas bürosu Fon
temsilcisinin katılımıyla teşekkül eder. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun
223 üncü maddesindeki iflas idaresinin, Fonun talep etmesi halinde üyelerinden
biri veya ikisi, Fonun göstereceği iki kat aday arasından icra tetkik mercii
tarafından seçilir. Fon, bir üye seçtirmişse icra tetkik mercii diğer bir üyeyi
alacak tutarı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği iki aday arasından,
bir üyeyi de alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği
adaylar arasından seçer. Fon iki üye seçtirmişse, diğer bir üye icra tetkik
mercii tarafından alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği
iki aday arasından seçilir. Fon, devraldığı alacakla ilgili olarak iskonto da
dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, alacağına
mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir
sınırlamaya tabi olmaksızın devralmaya yetkilidir. 5682 sayılı Pasaport
Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile
tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır. Fon, 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 832 sayılı
Sayıştay Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine tabi değildir." "4. Fon, Kurulca hazırlanacak Fon yönetmeliği
dahilinde Kurum tarafından idare ve temsil olunur. Fonun karar organı, Kurul
Başkanı, İkinci Başkan ve Kurulun kendi üyeleri arasından seçeceği üç üye ile
Kurulca belirlenecek Fon Başkan Yardımcısı ve Kurum Başkan Yardımcısından
oluşan Fon Yönetim Kuruludur. Fon mevcudunun kullanılış usul ve esasları ile bu
Kanunla Fona verilen yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar Fon yönetmeliğinde gösterilir." "7. a) Fon, alacağının tahsili bakımından yarar
görmesi halinde, hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bir
bankanın yönetim ve denetimine sahip
olduğu iştiraklerinin, bu bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran tüzel kişi ortaklarının, gerçek ve tüzel kişi ortaklarının yönetim ve
denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde
bulundurdukları şirketlerin, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve
denetimini devralmaya veya yönetim, müdürler ve denetim kurulu üyelerinin
tamamını veya bir kısmını, hisselerinin imtiyazlı olup olmadığına
bakılmaksızın, görev-den alarak veya üye sayısını artırarak bu kurullara üye
atamaya yetkilidir. Bu hüküm, bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da
dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların, banka
kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde
doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları veya bankayı bu
suretle zarara uğrattıklarının tespiti
halinde uygulanır." b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın yönetim ve
denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde
bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri,
şubeler, diğer yetkili ve görevliler
aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını doğrudan
veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat
göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek, karşılığında kredi
temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurtiçi veya yurtdışı banka ve mali
kuruluşlar nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları
teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak suretiyle veya başkaca
dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere
edindirdikleri para, mal, her türlü hak
ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle
doğan alacak Fon alacağı sayılır. Bu alacaklar hakkında 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, bu para,
mal, her türlü hak ve alacaklara
ihtiyati haciz koymaya, muhafaza altına almaya ve bunlardan değeri Fon
tarafından belirlenemeyenleri 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci maddesine
göre kurulan Takdir Komisyonlarının Fon tarafından belirlenecek kurum ve
kuruluşlarca hazırlanacak raporları da dikkate alarak tespit edeceği değeri
üzerinden, alacağına ve/veya bu bankaların Fon tarafından devralınan
zararlarına mahsuben devralmaya yetkilidir. Bu alacaklara zararın ve/veya
alacağın doğmasına sebebiyet veren haksız işlemin yapıldığı tarihten itibaren
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde
belirtilen oranda gecikme zammı uygulanır. (a) ve (b) bentlerindeki yetki, banka hisselerinin
kısmen veya tamamen üçüncü kişilere satış, devir veya intikalinden sonra da
kullanılabilir. Fon tarafından bu fıkra hükümlerine istinaden tesis
edilen işlemlere karşı idari yargı
mercilerinde açılan davalarda mahkemelerce yürütmenin durdurulması kararı
verilebilmesi için teminat aranmaz. Fon tarafından bu madde hükümlerine istinaden yapılacak işlemlerde 6762 sayılı
Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanmaz. Bu işlemler her türlü vergi, resim ve
harçtan istisna tutulur. Bu fıkra ile Fona tanınan yetkiler Fon tarafından başkaca
bir işleme gerek olmaksızın Fonun karar alması ile tekemmül eder. Yapılan
işlemlerden tescile tabi olanlar Fonun talebi üzerine tescil ve gerektiğinde
ilan olunur. "8. Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel
kişiler, bu madde kapsamına giren işlemlerle sınırlı olmak üzere, devletin
güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile
meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler
saklı kalmak kaydıyla, özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler
dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa Fon tarafından istenecek her türlü bilgiyi uygun süre ve ortamda, sürekli veya
münferit olarak vermeye, istenecek defter ve belgeleri ibraz etmeye
mecburdurlar." "9. a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal
eden bir bankanın alacaklarının Fon tarafından devralınması halinde, bu
alacaklarla ilgili olarak, 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek
Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunundan
doğanlar dahil, açılmış veya açılacak her türlü ceza davalarında, alacağın
devralındığı tarihten itibaren, suçtan zarar gören olarak, Fon müdahil sıfatını kazanır. Bu davalara
bağlı şahsi haklar dahi Fona ait olur. b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir
bankanın alacaklarının Fon tarafından
devralınması halinde, bu alacaklarla ilgili olarak, Fonun taraf olduğu icra
takipleri ile icra takiplerinden kaynaklanan her türlü hukuk davalarının kısmen
veya tamamen Fon aleyhine neticelenmesi halinde, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununda yazılı tazminat ve cezalar Fon hakkında uygulanmaz. c) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir
bankanın alacaklarının Fon tarafından devralınması halinde, bu alacaklarla
ilgili olarak açılmış veya açılacak dava ve icra takiplerinde kanunlarda yazılı
zamanaşımı ve hak düşürücü süreler dahil her türlü süre alacağın temlik
edildiği tarihten itibaren Fon bakımından 9 ay süre ile durur. d) Bu Kanunun uygulanmasına veya alacağın tahsiline
ilişkin olarak Fonun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılan
ihalelere iştiraklerinde teminat şartı aranmaz." BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Çok Değerli
Başkanım, muhterem milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Okunması 13 dakika süren, aslında, tasarının da temel
iskeletini oluşturan bir madde hakkında, yetiştirebilirsem, 5 dakika
içerisinde, görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sözlerimin başında, açıklıkla ifade edeyim ki, maddenin
özüne ve felsefesine katılıyoruz. Bankacılık düzenini, giderek ekonomik kamu
düzenini sarsan ve bankaları, mevduat sahiplerine karşı, âdeta, tuzak için
kullanan çıkarcılar için, bunların elde ettikleri değerleri, en seri şekilde,
en emin şekilde Fona veya yerlerine getirtmek, hukukun da temel bir görevidir. Ancak, arkadaşlar, olağanüstü hal rejiminde olsun, kriz
dönemlerinde olsun, her zaman için, hukukun ölçüleri, temel kriterleri kaçınılmazdır.
İki önemli noktaya temas etmek istiyorum. Fon, bu tasarıyla, âdeta, bir masal
devine dönüşmektedir. Gerçekten sulh, feragat, avukat tutma -"her türlü
tasarrufta" diyor- her türlü tasarrufta bulunma yetkisini kendilerine
veriyoruz; kimi diğer yetkileri de veriyoruz; ancak, mevduatı yönetme
konusundaki kuralları yasada öngörmüyoruz, Fon Yönetmeliğine tevdi ediyoruz. Oysa, Anayasamızın 125 inci maddesine göre, idarede
ihdas edeceğiniz organa, yetkileri yasayla vermek zorundasınız.
"Kanunilik" diyoruz... Bu, aslında, bir yolsuzluk odağı yaratacak
temel düzenleme noksanlıklarından birisi. Yine, bilhassa, Fon ve bağımsız idarî otoriteler
konusunda Türk yasama organının temel yanlışı, bunların düzenleme ve denetleme
organları olmasına karşın, kendilerinin yasama organı tarafından denetlenemiyor
olmasıdır. Bu da, ileride, önemli sorunlar yaratabilir; denetimin denetimi, bu
konuda, mutlaka sağlanmalıdır. İlgili komisyonda sarahatle belirttim; bir madde
var; bu Fonda çalışan arkadaşların eylem veya işlemleriyle veya Fon
işlemleriyle, Fona verilen veya üçüncü kişilere verilen zararlarda, Fonun
ödeyeceği tazminattan dolayı, görevi kötüye kullanma suçlarının dışında sorumlu
olmuyorlar ve rücu davaları önleniyor. Anayasanın 129 uncu maddesi, her türlü
kusurda rücu davasını zorunlu görüyor. Değerli arkadaşlar, ölçülülük kriterine riayet
edilmemiştir; eşit olmayan yetkiler verilmektedir. Artık, çağdaş devlet, birey
ile devlet arasındaki haklar bakımından, eğer, kamu otoritesinden
kaynaklanmayan bir düzenleme ise, eşitliğin söz konusu olduğu devlettir. Fon,
takip edecek, dava açacaktır 1 trilyonluk, davayı kaybettiği zaman, kendisi
icra inkâr tazminatı vermeyecek; ama, aynı davada, karşı taraf kaybettiği
zaman, 400 milyarlık icra inkâr tazminatı olacak. O kişileri
beğenmeyebilirsiniz, karşı olabiliriz, beddualar edebiliriz; ama, hukuk, iyi
insana, kötü insana göre değil, ilkeye göre düzenlenir ve bir hakem kurumdur.
Bugün yapılan düzenleme, bir öfke, bir kriz ve bir sorun ivediliği içerisinde,
hukuku askıya alan bir düzenlemedir ve korkarım ki, bilhassa, özel alacağı,
kamu alacağı tarifine sokması ve şu ana kadar, Anayasa Mahkememizin
denetiminden bu konunun geçmemesi sebebiyle, Amme Alacakları Usulü Yasasının
dahi iptali ve bu gibi usullerin ortadan kaldırılması söz konusu olabilir. Benim bu düşüncelerimi dikkatle dinlediğiniz için ve
düşüncelerimi parmaklarınızla olmasa da paylaştığınız için teşekkür ediyor;
saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili
Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan,
muhterem üyeler; 671 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısı üzerinde, Fazilet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. O kadar çetrefil meseleleri o kadar dar zamana
sığdırıyorsunuz ki, Telekom Kanunu, 24 saat olmadan Plan ve Bütçe Komisyonundan
geçti. Yani, dağıtımından bitişine kadar... Burada zamanı 5 dakikayla tahdit
ettiniz, söylenecek bir şey yok! Yani, Meclisi, beceriksiz iktidarınıza, Meclis
çoğunluğunuzu kullanarak alet ediyorsunuz; bunların faturasını Türkiye çok ağır
şekilde ödeyecek. Bu konuştuğumuz 9 uncu madde, bu tasarının esası olan
bir maddedir, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu düzenlemektedir, 4389 sayılı
Kanunun 15 inci maddesini yeniden düzenlemektedir. Esas olarak, bu maddede,
getirilen değişikliklerle beraber, Hazine alacaklarının Bakanlar Kurulu
kararıyla tasfiyesi hükmü getirilmektedir. 25-30 katrilyona ulaşacak olan,
bankaların doğurduğu zararların, defaten, doğrudan doğruya Bakanlar Kurulu
kararıyla silinmesidir; buna dikkatinizi çekiyorum; önergem de var, orada da
konuşacağım. Fonun yetkileri düzenleniyor. Bu meyanda, 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre alacakların tahsili
getirilmektedir. Sayın İyimaya ifade ettiler, bunun, Anayasa
Mahkemesinden dönme ihtimali vardır; çünkü, Fonun, bir hükmî şahsiyetten veya
kişiden alacağı varsa, bir başkasının da varsa, orada Fon öncelik
kazanmaktadır, amme alacaklarına göre. Halbuki, aradaki akit, özel hukuka
göredir. Bu, Anayasa Mahkemesinden döner. Evet, götürülürse; ki, bunun
tarafları götürebilirler. Bir de, yine, bu maddeyle, Fonun, bir bankanın ortak
olduğu bir şirkete el koyma yetkisi verilmektedir. Bu, hükümetten gelen
tasarıda yüzde 10'du. Yani, fona intikal eden bankanın, bir şirkette, yüzde
10'dan fazla hissesi varsa, ona el koyma yetkisi vardı. Şimdi, biz, tabiî, buna
itiraz ettik, bu yanlıştır diye; yüzde 10 da kaldırıldı, yüzde 2 de olsa el
koyabilecek. Yönetiminde hâkim olma ifadesi getirilmiş. Tabiî, bunu
çok dikkatli kullanmak lazım değerli arkadaşlar. Takip ettiğiniz ekonomik
politika bankaları batırırken, şirketleri batırırken, şimdi, batık bankalar
sebebiyle birçok sanayi ve ticaret şirketini de batırabilirsiniz. Yüzde 5,
yüzde 10, yüzde 40 hissesi var olabilir; ama, yüzde 60'ı başkasının ve binlerce
insan çalışıyor bu şirketlerde... Ne yapacaksınız?.. Bürokratların eline
veriyorsunuz fonu... Devlet bürokratı para mı kazandı, iş hayatında mı çalıştı;
"el koydum, yönetim kurulunu feshettim, yeni yönetim kurulu
getirdim..." Siz, memurlarla, bu, binlerce, yüzbinlerce insanın çalıştığı
şirketleri idare mi edebileceksiniz?.. Yani, bu kanun, kızgınlıkla getirilen
bir kanundur, bir tepki kanunudur, akıllıca hazırlanmış bir kanun değildir. Evet, tepkiler var; doğru, ama, bunun sebebi de, yine,
bu hükümettir. Bakın, biz, Haziran 1999'da Bankalar Kanununu çıkardık, 4389
sayılı Kanunu... Ta 20 nci Dönemde hep konuşuluyordu bu ve o zaman da
hükümetti, hükümetin iki ortağı. Tamam, çıkardık Haziran 1999'da; ondan sonra,
Aralık 1999'da acele bir daha tadil ettik kanunu ve şimdi, üçüncü tadilatı
yapıyoruz. 22 ayda üç defa kanun değişiyor, Bankalar Kanunu; ama, siz,
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunu 14 ay tayin etmediniz. Haziran
1999'da çıkan Bankalar Kanunuyla kurulan Bankacılık Denetleme ve Düzenleme
Kurulunu Ağustos 2000 yılında kurdunuz. Hükümet ortağı üç partinin çekişmesi
yüzünden siyasî rekabet yüzünden 14 ay Denetleme Kurulunu kurmadınız. İşte, 13
banka battı ve bugünkü zararı 12,4 katrilyondur; önümüzdeki dönemde bu zarar
25-30 katrilyona ulaşacaktır. Yani, burada ehliyetsizlik hükümetindir. Evet,
bankaları soyanlar var, hortumlayanlar var; ama, bunları denetlemeyerek bunlara
meydanı siz açtınız. Onun için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Nereye el atsanız her şeyi
batırıyorsunuz; çünkü, bereketsiz bir yapınız var sizin. Türkiye'nin
maneviyatını, ahlakını, ticaretini, sanayiini, ekonomisini, her şeyini
batırıyorsunuz, sonunda siz de batacaksınız, ama, olan bu millete olacak. (DSP
sıralarından "siz battınız" sesleri) Kimin battığını, kimin batmadığını, buyurun, getirin
sandığı da görelim. Bu sonbaharda zaten seçim var, kaçamayacaksınız. Bu krizi
aşamayacaksınız; çünkü, sizde bu krizi aşma kabiliyeti yok, bilgisi yok,
dirayeti yok. Getirdiniz bir Derviş, işleri düzenleyelim diye; bir Derviş'le bu
iş olsa... Hükümetin üç ortağı üç ayrı rakip gibi çalışıyor; Derviş bir tarafta
hükümet bir tarafta. Her gün ayrı bir mizansenle geliyorsunuz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Saygılı konuşun!.. CEVAT AYHAN (Devamla) - Saygının ne olduğunu ben
bilirim. BAŞKAN - Lütfen, karşılıklı konuşmayın... Sayın Ayhan, lütfen efendim... Bir de önergeniz var
zaten, lütfederseniz memnun olurum. CEVAT AYHAN (Devamla) - Türkiye'yi batırıyorsunuz... Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Üç adet önerge vardır; önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme koyacağım efendim. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Tasarının 9 uncu maddesinin 1 inci fıkrasıyla 4389
sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası sonuna eklenen "Hazine
Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma
senetleri, Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilebilir" cümlesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş
bulunan devlet iç borçlanma senetleri, Bakanlar Kurulu kararıyla ve bütçede
ödenek olması kaydıyla tasfiye edilebilir." BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bankalar Kanunu Tasarısı 9 uncu maddesi birinci
fıkrasındaki "Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan
devlet iç borçlanma senetleri, Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye
edilebilir" cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Efendim, okutacağım bu son önerge, en aykırı
önergedir, okutup işleme koyacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı yasa tasarısının 9
uncu maddesi Anayasaya aykırıdır. 9 uncu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Erbaş, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) Süreniz 5 dakikadır efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; madde metninin okunması -biraz evvel arkadaşlarımız da
söyledi- 13 dakika sürdü; biz, 5 dakika içerisinde bunun Anayasa aykırılığını
iddia edeceğiz. Değerli arkadaşlar, bu madde, esas itibariyle fonlardan
bahsediyor. Maddede "Fon kaynakları ile her türlü alacakları ve hisseleri
kısmen veya tamamen Fona ait olan bankaların, Fon tarafından devralınan üçüncü
şahıslardaki alacaklarının takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, devraldığı alacağın
takibine, alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve
belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin
toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlar. Bu alacaklar, Fon
tarafından devralındığı tarihten itibaren..." deniyor. Hukuk devletinde; yasal yargıç, kanunî hâkim; doğal
yargıç, tabiî hâkim olarak anlaşılmalıdır. Doğal yargıç kavramıysa, bu anlamda,
suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce, davayı görecek yargı
yerini yasanın belirlemesi diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla, doğal
yargıç ilkesi, yargılama makamının, suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana
gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına engel oluşturur; sanığa
veya davanın yanlarına göre yargıç atanmasına olanak vermez. Değerli arkadaşlar, yine, bu madde, Anayasanın 37 nci
maddesi ilkelerine de aykırı. Madde, "Hiç kimse kanunen tabi olduğu
mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu
mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip
olağanüstü merciler kurulamaz" demektedir. Değerli arkadaşlar, yine bir madde, "Fon, 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulamasında,
"anılan kanunun Maliye Bakanlığı, tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve
komisyonlara verdiği yetkileri kullanır. Bu yetkilerin kullanılmasına ilişkin
esas ve usuller Fon Yönetmeliğinde gösterilir. Fon, devraldığı alacakla ilgili
olarak, iskonto da dahil olmak üzere, her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh
olmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve
alacakları, hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmaya yetkilidir."
denmektedir. Oysa, Fon, bu kanunun tüzelkişisi ise, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun kapsamına alınan devlet il özel
idaresi ve belediyelerin işlev ve özelliklerine sahip değildir. Fon, spesifik
bir işlev gören çok sayıda kamu tüzelkişilerinden sadece biridir. Fonu, benzer
statü ve nitelikteki çok sayıda diğer kamu tüzelkişilerinden ayırarak, farklı
statüdeki devlet il özel idaresi ve belediyeyle aynı kategoriye sokmak,
Anayasamızın 10 uncu maddesindeki "kanun önünde eşitlik" ilkesine
aykırı düşecektir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de, yerleşik içtihatlarında,
eşitlik ilkesini, aynı statüde olanlara aynı kuralların, farklı statüde
olanlara da farklı kuralların uygulaması olarak açıklamıştır. Anayasa Mahkemesinin yerleşik bu içtihadına göre,
eşitlik ilkesine, Anayasanın 10 uncu maddesinde yer verilmiştir. Buna göre;
herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye,
aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek
zorundadırlar. Yasa önünde eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı
olanlar için söz konusudur. Bu ilkeyle, eylemli değil, hukuksal eşitlik
öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar
karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını,
ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi
yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin, her yönden aynı kurallara bağlı
tutulacağı anlamına gelmez; durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ve
topluluklar için değişik kurallar ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal
durumları... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Size söz hakkı tanımayacağım; çünkü, Anayasayı
okuyorsunuz... FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, herkese 1 dakika
süre veriyorsunuz!.. BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen; istirham ederim... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, Anayasa okumak
suç mu?! BAŞKAN - Efendim, bu Anayasayı ben de okuyorum;
bildiğim için, kulağıma yabancı gelmedi. FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Aynı hukuksal durumları
aynı, ayrı hukuksal durumları farklı kurallara bağlı tutulursa, Anayasada
öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Kuşkusuz, Fona tanınan bu imtiyaz
nedeniyle, Fona borçlu ya da Fonla uyuşmazlığa düşecek kişiler bakımından da
eşitlik ilkesi olumsuz yönde bozulacak; bu kişiler, Anayasanın 36 ncı
maddesindeki hak arama özgürlüğünden tam olarak yararlandırılmayacaklardır. Ayrıca, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna
tabi işlemlerde dava ve itiraz hakları adlî yargıdan idarî yargıya taşınmış
olmakla, bu kişiler, Anayasanın 37 nci maddesindeki doğal kanunî yargı
güvencesinden de yoksun tutulacaklardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; siz de teşekkür edin. FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bankalar kanun tasarısı 9 uncu maddesi birinci
fıkrasındaki tırnak içindeki "Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç
edilmiş bulunan Devlet iç borçlanma senetleri Bakanlar Kurulu kararı ile
tasfiye edilebilir" cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz. Cevat Ayhan (Sakarya) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?... DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Katılmıyorsunuz... Sayın Cevat Ayhan, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem
üyeler; 671 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinin birinci
fıkrasındaki bir cümlenin madde metninden çıkarılması için vermiş olduğum
önergeyle ilgili söz aldım. 9 uncu maddenin birinci fıkrasına konulan bu cümle...
Hazine Müsteşarlığı -esasını ifade edeyim- batan bankalara kredi veriyor.
Nitekim, 6,1 katrilyon kredi verdi batan bankalarla ilgili. Bu, Hazinenin ve bankalardan sorumlu arkadaşların
komisyonda verdikleri bilgiye göre, önümüzdeki dönemde 25-30 katrilyona kadar
çıkacak. Şimdi, buraya madde getiriyoruz. Tabiî, fonun bu parayı
geri ödemesi mümkün değil. Fonun yıllık geliri, yani, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun yıllık geliri 500 milyon dolar -bu da, Hazinenin verdiği bilgidir- bu
gelirle, 25-30 katrilyonu ödemek mümkün değil. Onun için, burada, hükümete
yetki veriyoruz. Diyoruz ki: "Hükümet, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
Hazineden aldığı kredileri tasfiye edebilir, silebilir, affedebilir."
Getirdiğimiz hüküm budur değerli arkadaşlar. Yani, biz, diyoruz ki:
"Bundan sonra, bütçede olmayan bir şeyi katiyen ödeyemeyiz." Sayın
hükümet mensupları bunu ifade ediyorlar "veremeyiz efendim, çiftçiye de
veremeyiz, esnafa da veremeyiz" diyorlar. Niye; "paramız yok."
Ee, bunu nasıl vereceksiniz değerli arkadaşlar?! Bugün bu borç, bu zarar, 12,4
katrilyon mertebesinde; yarın 25-30 katrilyona ulaşacak, Bakanlar Kurulu bir
sayfalık bir kararname çıkaracak "Hazinenin Fondan alacaklarını affettim,
sildim" diyecek; kimin parasını siliyorsunuz?! Bu gariban vatandaşların
ödediği KDV ile ödediği vergiyle, esnafın, çiftçinin ödediği vergilerle
birikmiş olan Hazinenin, milletin parasını batan bankalara bağışlıyorsunuz;
yaptığınız budur değerli arkadaşlar. Bunu dikkate alın diye, tekrar tekrar sizi
ikaz ediyorum muhterem arkadaşlar. Bakın, bugün sistemi ne hale getirdiniz. Geçenlerde
buradan Merkez Bankası Kanunu çıkardık; Merkez Bankası, Kanununda dediniz ki
-biz karşı çıktık- yazdınız oraya: "Merkez Bankası, Hazineye 1 kuruş borç
veremez." Kime verir; batan bankalara verir!.. Kime verir; diğer batmak
üzere olan bankalara verir!.. Ee, Hazinenin paraya ihtiyacı var, ne yapacak;
gidecek o bankalardan alacak. Yani, o bankalar Merkez Bankasından, Hazineden
alacaklar, üzerine faizi koyup, Hazineye satacaklar, Hazine de onunla
masraflarını karşılayacak. Böyle akılsız bir kanun olur mu?! Bunları niye
yapıyorsunuz; ha, bunları şunun için yapıyorsunuz: Tabiî, IMF, Dünya Bankası
gırtlağını sıkmış, bu bankalara dışarıdan gelen mevduat var, bankaların altına
girdikleri 25-30 milyar dolar dışborçlar var, tabiî bu da uluslararası
sermayenin parasıdır, IMF'ye, Dünya Bankasına Türkiye'nin gırtlağını
sıktırıyor, bu paraları geri alabilmek için hukukî, kanunî zemini hazırlıyor.
Siz, IMF'nin, Dünya Bankasının hükümeti misiniz, bu milletin hükümeti misiniz
değerli arkadaşlar?! Yani, bu sistem bir soygun düzenidir. Bakın, Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili tasarı
komisyondan geçti, buradan onu da çıkaracaksınız, Telekomu da yabancı sermayeye
teslim edeceksiniz; Türkiye'deki şirketleri topluyorlar. İsmet Paşa, Lozan görüşmelerinde
Lord Curzon ile karşı karşıya olduğu zaman, Lord Curzon demişti ki: "İsmet
Paşa, İsmet Paşa, her şeyi reddediyorsun, bunları cebime koyuyorum, yarın
önünüze koyacağım." Maalesef ve maalesef, İsmet Paşanın yanında çalışmış
olan, İsmet Paşanın yanında yetişmiş olan bir Ecevit'in Başbakanlığı zamanında,
işte Lord Curzon'un cebine koyduğu bütün o faturalar, gelip, bu millete
ödetiliyor; siz de, bu hükümeti destekleyen milletvekilleri olarak, bu cürüme
ortak oluyorsunuz, iştirak ediyorsunuz değerli arkadaşlar. Onun için, bu önergenin, bu tasarıdan çıkarılması
lazım. Buna hakkınız yok. Türkiye'yi batırıyorsunuz. Yarın, bunun hesabını
veremeyeceksiniz. Milletin yüzüne bakamayacaksınız. Milletvekillerinize sorun.
"Biz, hiçbir zaman barajı aşamayız" diye feryat ediyorlar. Biz, ikili
konuşmalarda bunları kendilerinden dinliyoruz. Gruptaki baskıyı kaldırın,
manzaranın ne olduğunu onlar size söyleyecektir. Robot haline getirilmiş
milletvekilleriyle bir yere gidemezsiniz. Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Tasarının 9 uncu maddesi birinci fıkrasıyla 4389 sayılı
Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası sonuna eklenen "Hazine
Müsteşarlığınca fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan Devlet iç borçlanma
senetleri Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilebilir" cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Cevat
Ayhan (Sakarya)
ve arkadaşları "Hazine Müsteşarlığınca fona ikrazen ihraç edilmiş
bulunan devlet iç borçlanma senetleri Bakanlar Kurulu kararıyla ve bütçede
ödenek olması kaydıyla tasfiye edilebilir." BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, zatıâliniz mi konuşacaksınız? Buyurun efendim. Öyle hissettim çünkü. Hissikablelvuku. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan,
hissikablelvuku konusundaki bu maharetinizi bilmesek, Başkan seçer miydik sizi. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 671 sıra sayılı
4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
9 uncu maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında konuşmak üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu maddeyle, Kanuna "Hazine
Müsteşarlığınca fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma
senetlerinden doğan borçlar, Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilebilir"
cümlesi eklenmiş bulunuyor. Az önce, Sayın Cevat Ayhan, bu hükmün tamamen
kaldırılmasını istiyordu. Ben de, nasıl olsa, sizin bunu tamamen
kaldırmayacağınızı düşünerek -hiç değilse ehveni şer olsun diye- şayet, tamamen
kaldırmazsanız "bütçede ödenek olması şartıyla" ilavesini
getirmiştim. Bu kanun tasarının gerekçesine bakıyorum; hiçbir şey
yok. Neden tasfiye ediliyor -yani, bu maddeyle ilgili olarak, Bankalar Kanununu
kastetmiyorum- tasfiyesi söz konusu olan borçlar ne kadardır; bu tasfiye hangi
şekilde yapılacaktır ve bu yük, kimin sırtına binecektir? Bunların cevabı yok.
Bütün bunlara bir açıklık yok. Neyi, kimden kaçırıyorsunuz? Bu kadar önemli bir
yetki alırken, âdeta, el çabukluğuyla, yangından mal kaçırır gibi bir davranış
içerisinde bulunulmasını doğrusu kınıyorum. Değerli arkadaşlarım, resmî açıklamalara göre, batık
bankaların, 30 Nisan 2001 tarihi itibariyle zararı, yani tasfiye edilecek
miktar, 12,4 katrilyon lira. Bu rakam, şu anda gelinen noktada, 23 katrilyon
liralarla ifade ediliyor ve bunun, süratle 30 katrilyon liraya doğru
tırmanacağı da, bütün hatipler tarafından dile getirildi biliyorsunuz. Bu para,
vergi ödeyen vatandaşların cebinden çıkmış olmayacak mı? Her ne kadar, bu
bankaların battığı günlerde, hükümet, bu zararların, bankalar tarafından,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan ödenen primlerle ödeneceğini, devletin
zararı olmayacağını beyan etmişse de, bunun böyle olup olmayacağı konusunda
ciddî endişeler duymaktayız. Neden; geçmişten bugüne kadar gelen
uygulamalarınızdan. O günlerde, kamuoyundaki tepkileri yatıştırmak için
söylenen bu sözler, söylendi gibi kabul ettiğimiz bu sözler, bugün geldiğimiz
noktada, yapılan bu değişiklikle, millete, gerçeğin söylenmediğini, milletin
aldatıldığını ortaya koymakta ve ispat etmektedir; çünkü, hükümet yetkilileri,
Plan ve Bütçe Komisyonundaki ifadeleriyle, daha dün, fondaki gelirlerin yıllık
500 milyon dolar seviyesinde olduğunu ifade ettiler; bununla, batan bankaların
katrilyonlarca lira zararının ödenmesinin mümkün olamayacağını itiraf ettiler.
Zaten, bu kadarcık küçük bir rakamla, 500 milyon dolar seviyesindeki portföyün
karşılanmayacağının hesabını ilkokul çocukları da yapıyor. Demek ki, Hazine tarafından fona ikrazen ihraç edilmiş
bulunan devlet iç borçlanma senetlerinden doğan borçlar -yani, bir anlamda
krediler- geri ödenemeyeceğinden, bu maddeyle Bakanlar Kuruluna verilen yetkiye
dayanılarak silinebilecektir. Bu, çok tehlikeli. Bu, şu demektir: Yani,
Hazinenin batık bankaları kurtarmak için verdiği borçların tahsilinden
-hükümetin kendi ifadesiyle- umut kesilmiş demektir. Yani, Hazinenin bu batık
bankaları kurtarmak için verdiği borçların tahsilinden umudun kesilmesi,
bütçede ödeneği olmayan, zarar kabul edilmeyecek demek olan meselelerin de
düşünülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Çiftçiye ve esnafa verilecek destekleri, bütçede
karşılık yoktur diyerek, karşılık olmadığı gerekçesiyle siz reddetmediniz mi
geçenlerde?! Nasıl olacak da, bu hükümet, parmak çoğunluğuna dayanarak,
milletin milyarlarca dolarlık parasını batık bankalara bağışlayabilecektir, hem
de bütçede ödenek olmadan; bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar. Bu, en azından
ilkesizliktir, millete karşı tutarsızlıktır. Şimdi, gelip, bir taraftan, banka batıranlardan hesap
soracağız edebiyatı yaparken, diğer taraftan, bu değişiklikle, milletin
kesesinden bankaların zararlarını kapatıp, el malıyla dost gönülleme çabası
içerisindesiniz. Madem böyle bir şey yapmaya kararlısınız, öyleyse, bu
değişiklik önergemde olduğu gibi, en azından, bunun karşılığını bütçeye
koyarak, bütçede ödenek ihdas ederek yapmanız gerekmez mi; çünkü, neticede, bu
işlem, Hazine için bir alacak, yani, gelir kaybıdır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Yani, düpedüz
giderdir. Öyleyse, şayet yaptığınız işte tutarlı olmak, ilkeli olmak, ilkesiz
görünmemek istiyorsanız, bunu bütçeye koyar, kaynağını bulur, gelir, burada,
Yüce Meclisin önünde de çatır çatır savunursunuz; yoksa, böyle kaynak bulmadan,
müdevver bir şekilde 1 Türk Lirasını 1 milyar Türk Lirasına tahvil etmek,
kalbetmek suretiyle, olmayan borçlarımızı artırmak suretiyle gideceğiniz yer,
seçim sandığında mahkûmiyet ve boğulmaktır. Bu nedenle, ciddî devlet anlayışı
içerisinde, haklı bulduğumuz, insanların, dinleyenlerin bütün katmanlarında
kabul edilen bu önergemize desteğinizi arz ederek, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dağcıoğlu. Efendim, Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir. 10 uncu maddeyi okutuyorum: MADDE 10. - 4389 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının dördüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bankaların bu Kanun hükümlerine göre birleşme ve
devirlerinde 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile devir veya birleşmeye konu
bankaların toplam aktiflerinin sektör içindeki paylarının yüzde yirmiyi
geçmemesi kaydıyla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 7, 10 ve 11
inci maddeleri hükümleri uygulanmaz." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 671 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 10 uncu maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım; muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Çerçeve 10 uncu madde, Bankalar Kanununun 18 inci
maddesinde bir değişiklik öngörüyor. Bu değişiklikle ilgili düşüncelerimi arz
etmeden önce, tasarının geneliyle ilgili birkaç düşüncemi, siz değerli
milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bu
tasarı, pazartesi günü, Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümetçe sevk edildi;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe
Komisyonunun ve tali komisyon olarak da, Adalet Komisyonunun bu tasarıyı
görüşmesini istedi. Ben, Adalet Komisyonu üyesiyim, ne böyle bir davet aldık ne
komisyon başkanımız bu tasarıyla ilgili bizi bir toplantıya davet etti; böyle
bir çalışma yapamadık. Böyle bir çalışma yapılmamasını, ben, İçtüzüğe aykırı
buluyorum; bir aceleciliğin sonucunda İçtüzüğün nasıl ihlal edildiğini de siz
arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Ayrıca, biraz önce, Sayın Erbaş, burada, Anayasaya
aykırılıkla ilgili düşüncelerini ifade etti. Bakın, elimde bir mütalaa var. 46
sayfalık bu mütalaanın altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının Hukuk
Danışmanı Prof. Sayın Erdoğan Teziç'in imzası var. Bu 46 sayfalık raporda, bu
tasarının birçok bakımdan Anayasaya aykırı olduğu ifade ediliyor. En azından,
bu tasarının, yine bir tali komisyon olarak, belki de, Anayasa Komisyonuna
gönderilmesi ve orada da, Anayasaya uygunluk ve aykırılık yönünden bir
incelemeye tabi tutulması gerekirdi; bu da yapılmamıştır. Şimdi, tabiî, nedir bu acele, yapılmak istenen nedir
diye insan sorduğunda; gerçekten, gerekçeyi okuduğumuzda anlamakta güçlük
çekiyoruz. Ne diyor gerekçe: "Ülkemizde bankacılık mevzuatı, 4389 sayılı
Bankalar Kanunuyla Avrupa Birliği uygulamalarına ve uluslararası standartlara
uygun hale getirilmiştir." Kim söylüyor bunu; bu tasarı söylüyor. Hangi
kanun için söylüyor; şimdi, yarıdan fazlasını değiştirmek istediği kanun için
söylüyor; diyor ki: "Bu kanun, Avrupa Birliği uygulamalarına ve
uluslararası standartlara uygundur." Uygunsa, niye değiştiriyorsunuz;
Avrupa standartları mı değişti, Avrupa Birliğinin uygulamaları mı değişti;
hayır. Gerekçe hazır, gerekçe şu: "Ekim 2000'de ve Şubat 2001'de ekonomik
krizler yaşandı" ee "bu kriz sonunda özellikle bankacılık sektöründe
sorunlar meydana geldi" başka "bu sorunları aşmak için Bankalar
Kanununda değişiklik zorunlu hale geldi." Değerli arkadaşlarım, bu hükümet demek istiyor ki, şu
anda, Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz ve bu krize bağlı olarak yaşadığımız
sosyal problemlerin sebebi, kanunlardır ve özellikle Bankalar Kanunudur.
Bankalar Kanununu değiştirirsek, bu sorunlar da çözülecek. Buldular bir tane
suçlu; ona yüklüyorlar. Değerli arkadaşlarım, bu, bir açıkgözlülüktür; bu,
tabir caizse, lütfen beyanımı hoşgörünüz, bir pişkinliktir; kendini akıllı,
elâlemi sersem sanma mantığıdır. Bu ülkede şu anda yaşanan ekonomik ve sosyal
krizin sebebi, ne kanunlardır ne Bankalar Kanunudur; doğrudan doğruya, 57 nci
cumhuriyet hükümetidir, bu hükümettir. (FP sıralarından alkışlar) O sebeple,
Bankalar Kanununu da değiştirseniz, diğer kanunları da değiştirseniz, bu
hükümet değişmediği sürece, bu krizleri aşmak mümkün değildir. Bankalar
Kanunundan önce bu hükümetin değişmesi lazım. Sayın Başbakan doğru söylüyor. Sayın Başbakan
"bizim alternatifimiz yok" diyor. Ben de katılıyorum Sayın Başbakana.
Gerçekten, beceriksizlikte bu hükümetin alternatifi yoktur; başarısızlıkta bu
hükümetin alternatifi yoktur; kişiliksizlikte ve Türkiye'yi dışa bağımlı hale
getirmekte bu hükümetin alternatifi yoktur. Bu Parlamentodan çıkacak en zayıf
hükümet, bu hükümetten daha başarılı olur. O bakımdan... M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - "Kişiliksiz"
diyor... Ne demek?! BAŞKAN - Ne oluyor efendim?.. M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - "Kişiliksiz
hükümet" diyor. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Lütfen sakin olunuz...
Lütfen sakin olunuz... M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Aynı kelimeyi iade
ediyorum. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi diyeceksiniz ki,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesinde bulunan bankaların... (DSP
sıralarından gürültüler) Şimdi, bakın, kuliste beraber konuşurken diyorsunuz
ki: "Bu hükümet başarısızdır." Buraya gelince bana laf atıyorsunuz.
Kaç tane DSP'li milletvekili arkadaşım bana bunu bizzat söylemiştir. ESVET ÖZDOĞU (Ankara) - Kim söyledi, kim?.. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - "Bu hükümet, her
şeyi, yüzüne gözüne bulaştırmış bir hükümettir" diye bana söylediniz;
isimlerinizi burada söylemiyorum. SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sizin yaptıklarınızı
temizliyor bu hükümet. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Size saygımdan
söylemiyorum. Lütfen, tepki göstermeyin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika
daha istirham edebilir miyim? BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula hitap ederseniz,
bitirmenize müsaade edeceğim. Toparlayın efendim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - İftiraya, yalana
tahammülümüz yok. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî efendim, doğrulara
tahammülünüz yok artık. Doğruları bile dinlemekten korkuyorsunuz. Diyeceksiniz ki, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
bünyesinde bulunan bankaların çok hızlı satılmasını gerçekleştirmeyelim mi?
Diyeceksiniz ki, bu bankaların malî bünyelerinin zaafa uğratılmasında
sorumluluğu bulunanlara uygulanacak yaptırımlara etkinlik kazandırmayalım mı;
keşke, bu amaç için gelmiş olsaydı bu tasarı. Bu tasarının, bana göre nihaî
hedefi şudur: Türkiye'de yabancı sermayenin etkisinde 5 tane banka kalsın
isteniyor. Üzerinde konuşmakta olduğum çerçeve 10 uncu maddeyle değiştirilen 18
inci maddeyi okursanız, bunu çok net şekilde göreceksiniz; diyor ki:
"Sektör içindeki paylarının yüzde 20'yi geçmemesi kaydıyla Rekabetin
Korunması Hakkında Kanunun hükümleri burada uygulanmaz. Bu, şu demektir: 100'ü
bölün 20'ye 5, bu kanunun nihaî amacı, yabancı sermayenin kontrolünde 5 tane
bankadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - O bakımdan değerli
arkadaşlarım, bu kanunun ülkemiz için hayırlar getirmeyeceği endişesini
taşıyarak, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Sayın Başkan, sözünü geri
alsın! Almıyorsa, aynı kelimeyi kendisine iade ettiğimizi lütfen kendisine
hatırlatın. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sözünü geri alsın! MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Neyi iade ediyorsunuz? M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Hükümeti kişiliksizlikle
suçlamıştır. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sürekli hakaret
ediyorsunuz, yakışıyor mu size?! BAŞKAN - Efendim, lütfen karşılıklı konuşmayın. MEHMET GÜNEŞ (Şanlıurfa) - Siz çok mu kişiliklisiniz?! MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Dışarıda böyle
söylemiyordun. BAŞKAN - Efendim, istirham ederim, lütfen... Lütfen
efendim... Lütfen... Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili
Sayın Mehmet Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. Toplumların ekonomik üretimle tanışmalarıyla beraber,
bankacılık, hayatımıza girmeye başlar. Toplumların gelişmesinde ve ekonomik
özgürlüğün kazanılmasında düzgün, ilkeli ve doğru kurallarla çalışan ve
çalıştırılan finans piyasalarının payı çok büyüktür. Ülkedeki en büyük krizin
nedenlerinden biri, bankaların esas görevlerinden uzaklaşmaları ve kuruluş amaç
ve faaliyetlerine aykırı çalışmaları nedeniyle bu noktaya gelinmiştir. Değerli milletvekilleri, öncelikle, krizin çözümünü
bulmak için, teşhisi doğru yapmamız gerekmektedir. Türkiye ekonomisinin bugün
içinde bulunduğu temel sorun, yüksek düzeyli kamu açıkları, bundan kaynaklanan
yüksek enflasyon ve mevcut hükümete olan güven kaybıdır. Hükümet, toplumun tüm
kesimlerinde güvenilirliğini yitirmiştir. Hükümet tarafından, krizin teşhisi
yanlış konulmuştur. Şu ana kadar, gerekenler yapılmamıştır ve kriz derinleşerek
devam etmektedir. Türkiye'nin bugünkü sorunu, yapacağı program değil, şu an
içerisinde bulunduğu krizin adının konulmasıdır. Bu teşhis, bugüne kadar,
maalesef konulmamıştır. Şimdi yapılması gereken şey, malî piyasalardan reel
kesime sıçrayan krizin, uygulanacak doğru politikalarla aşılmasıdır; yani, malî
sektörde yaşanan krizler nedeniyle piyasalarda oluşan çok yüksek ve
sürdürülemez boyuttaki faiz oranları düşürülerek, talep ve yatırımlar teşvik
edilmelidir. Reel sektörün faiz yükü hafifletilmelidir. Faiz oranlarının makul
düzeylerde belirlenmesi ve makul sürelerde ödenmesi sağlanmalıdır. Özkaynakları
yetersiz, aktif kaliteleri zayıf, açık pozisyon içerisinde olan ve bu nedenle
kırılgan bir yapıda olan bankacılık sistemi bir an önce düzeltilmelidir. Buna
inanan tüm Türkiye bankacısı, sanayicisi, esnafı, memuru, işçisi, velhasıl tüm
kesim, hesabını kitabını bu inanç üzerine bina etti; yatırımlar, borçlanmalar,
bu hesaba göre yapıldı; harcamalar bu hesaba göre yapıldı. Dahası, bu hükümet,
bu IMF ve tabiî ki, malum, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu, hedeflere
adım adım ulaşıldığını büyük bir inandırıcılıkla söylediler; fakat, biz, Doğru
Yol Partisi olarak, Genel Başkanımız Prof. Dr. Tansu Çiller, bundan bir yıl
önce, uygulanan ekonomik programın başarıya ulaşma şansının olmadığını
söylediğinde, hep karşı çıktınız; ama, ne oldu; önce, kasım ayında, bu inanç
binası ciddî bir biçimde sallanmaya başladı ve tam ne oluyor demeye kalmadan,
şubat ayında, o kule yerle bir oldu. Ülke, cumhuriyet tarihinin en büyük
ekonomik krizine bu hükümet tarafından saplanıp kalıyor. Bu, tam manasıyla bir
hayal kırıklığı, bir aldatmacadır ve artık, insanların sisteme güveni, bu
hükümet sayesinde ortadan kalkmıştır. Ortada bir güven kaybı vardır ve bu güven
kaybının tamiri hiç de kolay değildir. Her zaman övgüyle sözünü ettiğimiz
Batılı demokrasilerde, bu güven bunalımını yaşatan hükümetler, daha krizin
ortaya çıkmadığı; fakat, krizin yaşanması muhtemel durumlarda, bu işi
beceremediklerini kabul edip, halkından özür dileyerek istifa ettikleri halde,
bizdeki mevcut hükümet ne yapmaktadır?! Sebep oldukları cumhuriyet tarihinin en
büyük krizine rağmen, iktidar koltuğuna yapışmaları, Türkiye'nin bu durumda bir
alternatifinin olmadığını söylemeleri, başta demokrasimize, hukukumuza ve Türk
halkına karşı yapılan ihanettir, işlenen en büyük suçtur. BAŞKAN - Toparlayın efendim. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla, bankaların borcunu fona devrediyorsunuz; yani,
borçlarını siliyorsunuz. Nasıl olsa, bu yükü çekecek çiftçi, esnaf, sanayici ve
millet var. Artık, vur abalıya; nasıl olsa yük çekmeye alışmış -getirdiğiniz
vergiye, zamma boyun eğen- zihniyetinden vazgeçin; çünkü, millet, ülkesi için
sabrediyor; ama, bir gün, bu yükü çekemeyecek ve sosyal patlama olacaktır. Siz
de, bu patlamanın altında ezileceksiniz. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, Af Kanunu görüşülürken,
esnafın, çiftçinin borçlarının -anaparası ödenmek şartıyla- faizlerinin affı ve
taksitlendirilmesi için önerge verdik; ama, maalesef, reddettiniz. Bu tasarı, eşitlik ilkesine aykırıdır; ancak,
gittiğiniz yanlış yoldan dönmeyeceksiniz belli; ama, hiç değilse, çıkardığınız
kanun ülkeye faydalı mıdır, zararlı mıdır, onu bilin yeter diyor, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir. 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 11 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 11.- 4389 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "5. Kurul kararlarına karşı açılacak idari davalar
ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülür." "6. a) Bu Kanunun 10 uncu maddesinin (2) ve (3)
numaralı fıkraları, 14 üncü maddesinin (5), (6) ve (7) numaralı fıkraları, 15,
16, 17 ve 19 uncu maddeleri ile 20 nci maddesinin (2) numaralı fıkrası
hükümleri dışındaki diğer maddeleri, mevduat toplama yetkisi bulunmayan ancak,
özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hakkı veren hesaplar yoluyla fon
toplayan, ekonomik faaliyetleri ekipman veya emtia temini veya kiralanması veya
ortak yatırımlar yoluyla finanse eden özel finans kurumları bakımından da
uygulanır. Bu Kanunun 12 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki yasak ve
sınırlamalar, özel finans kurumlarının üçüncü kişilere finansman sağlamaya
yönelik faaliyetleri bakımından uygulanmaz. Kurum bu Kanun hükümleri
çerçevesinde bu kurumlara ilişkin kâr ve zarara katılma hakkı veren hesapların
özelliklerini de dikkate alarak her türlü düzenleme yapmaya yetkilidir. Ancak,
Kurum bu Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında belirtilen
durumları tespit ettiği takdirde, özel finans kurumunun faaliyet izni Kurulun
en az beş üyesinin aynı yöndeki oyuyla alınmış kararıyla kaldırılır. Özel finans kurumları açısından emtia veya
gayrimenkullerin finansal kiralanması ya da kâr ve zarara katılma ve benzeri
yöntemlerle yapılan her türlü finansman faaliyetleri de bu Kanuna göre kredi
olarak addolunur. Bu Kanunun 21, 22 ve 23 üncü maddelerinde yer alan ceza
hükümleri, özel finans kurumları ve görevlileri ile 22 nci maddenin (3), (6),
(7), (8) ve (9) numaralı fıkralarında yazılı suçları özel finans kurumlarına
karşı işleyen kişiler için de uygulanır. 22 nci maddenin (1) numaralı fıkrası,
bu Kanuna göre alınması gereken izinleri almaksızın özel finans kurumlarına
münhasır işlemler ile uğraşan veya özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma
hakkı veren hesaplar yoluyla fon toplayan veya ticaret unvanları, her türlü
belgeleri, ilan ve reklamları veya kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda özel finans
kurumu adını kullanan, özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hakkı veren
hesaplar yoluyla fon topladıkları, özel finans kurumlarına münhasır işlemler
ile uğraştıkları izlenimini yaratacak söz ve deyimleri kullanan gerçek kişiler
ile tüzel kişilerin görevlilerini de kapsar. 22 nci maddenin (2) numaralı
fıkrasının ilk cümlesi, özel cari hesap sahiplerinin tasarruflarını ve açılan
hesaba göre kâr ve zarara katılma hesap sahiplerine ödenmesi icap eden
tutarları geri almalarını kasıtlı olarak engelleyen özel finans kurumlarının
görevli veya ilgili mensupları hakkında da uygulanır. b) Kanun ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde özel
finans kurumlarının faaliyetlerine uygun şekilde çalışmalarını ve mesleğin
gelişmesini temin etmek, mali kurum olmanın gerektirdiği vakar, disiplin ve
birlik içinde ekonominin ihtiyaçlarına uygun olarak çalışmalarını sağlamak,
özel finans kurumları arasındaki haksız rekabeti önlemek amacıyla gerekli her
türlü tedbiri almak ve uygulamak, ilan ve reklamlarında özel finans kurumlarının
uyacakları esas ve şartları tür, şekil, nitelik ve miktarları itibariyle
Kurumun uygun görüşünü alarak tespit etmek ve bu Kanun ile kendisine verilen
diğer işleri yapmak üzere tüzel kişiliği haiz ve kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşu olan Özel Finans Kurumları Birliği kurulmuştur. Özel finans kurumları,
faaliyet izni aldıkları tarihten itibaren bir ay içinde Birliğe üye olmak
zorundadır. Birlik, özel finans kurumları ile ilgili mevzuatı ve
aldığı karar ve önlemlerin uygulanmasını takip eder ve Kurumca alınması istenen
tedbirleri alır. Birliğin organları, çalışma esasları ve faaliyetlerinin
kapsamı Kurulun, Birliğin görüşünü alarak yapacağı öneri üzerine Bakanlar
Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak Birlik Statüsünde gösterilir. Özel finans
kurumları, Birlik Statüsüne ve Birlik tarafından alınacak karar ve tedbirlere
uymak zorundadır. Birliğin giderleri, Birlik Statüsü gereğince tespit olunan oy
sayısına göre özel finans kurumlarına dağıtılır. Özel finans kurumları,
kendilerine düşen masraf paylarını statüde belirtilen süre içinde yatırmak
zorundadırlar. Masraf iştirak payları belirlenen süre içinde ödenmediği
takdirde Birlik tarafından icra yoluyla tahsil olunur. Masraf iştirak
paylarının ödenmesine dair kararlar 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 68 inci
maddesinde yazılı resmi belge niteliğindedir. Birliğin organ seçimleri bu Kanunda öngörülen esaslar
çerçevesinde gizli oyla ve yargı gözetimi altında gerçekleştirilir. Seçim
yapılacak genel kurul toplantısından en az onbeş gün önce seçimlere katılacak
üye kuruluşları ve temsilcilerini
belirleyen liste, toplantının gündemini, yerini, gününü, saatini ve çoğunluk
olmadığı takdirde yapılacak ikinci toplantıya ilişkin hususları belirten bir
yazı ile birlikte üç nüsha olarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek seçim
kurulu başkanı hakime tevdi edilir. Hakim gerekli incelemeyi yaparak listeyi ve
diğer hususları onaylar, bir sandık kurulu başkanı ve iki sandık kurulu üyesi
ile bunlar için birer yedek üye atar. Oy verme işlemi gizli oy, açık sayım ilkelerine
göre yapılır. Seçim süresinin sonunda seçim sonuçları tutanakla tespit edilip
seçim sandık kurulu başkanı ve üyeleri tarafından imzalanır. Tutanağın
düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçimlere yapılacak her türlü itirazlar
hakim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Birliğin aldığı genel ya da özel nitelikteki karar ve
tedbirlere zamanında ve tam olarak
uymayan üyeler hakkında Birlik Yönetim Kurulunca bir milyar liraya kadar para
cezası uygulanabilir. Birlik, cezaları ilgiliye tebliğ eder ve tahsil olunan
cezalar Güvence Fonuna gelir kaydedilir. Bu fıkrada yer alan maktu para cezası,
her yılın Ocak ayından geçerli olmak üzere 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun
Mükerrer 298 inci maddesi uyarınca tespit edilecek yeniden değerleme oranı kadar
artırılmak suretiyle bulunacak tutar üzerinden uygulanır. Birlik, özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma
hesabı sahibi gerçek kişilerin özel finans kurumlarındaki tasarruflarını
güvence altına almak amacıyla, "Güvence Fonu" kurmakla görevli ve yetkilidir. c) Özel finans kurumlarında gerçek kişiler adına açılan
özel cari hesaplarda ve kâr ve zarara katılma hesaplarında toplanan
tasarrufların güvence altına alınması amacıyla Birlik bünyesinde oluşturulan
Güvence Fonu, Birlik tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulacak Güvence Fonu
Yönetmeliği dahilinde, Birlik tarafından idare olunur. Güvence Fonu mevcudunun
kullanılış şekil ve esasları ile özel finans kurumları nezdindeki, güvenceye
tabi olacak özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hesaplarına ait
tasarrufların kapsamı, tutarı, güvence priminin tarifesi ile tahsil zamanı,
şekli ve diğer hususlar Güvence Fonu Yönetmeliğinde gösterilir. Özel finans
kurumları, nezdlerindeki özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma
hesaplarına ait tutarları bu kapsam ve şartlar dahilinde sigorta ettirmek
zorundadır. Kurum, Güvence Fonu üzerinde her türlü denetimi yap-maya
yetkilidir. Güvence Fonunun kaynakları; güvence primlerinden, 10
uncu maddeye göre zamanaşımına uğrayan, özel finans kurumları nezdindeki hesap,
emanet ve alacaklardan, kuruluş izni verilen özel finans kurumlarının
kurucularının, 7 nci maddenin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde belirtilen
asgari sermayenin yüzde onu tutarında Güvence Fonuna yatıracakları sisteme
giriş payından, 8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümleri çerçevesinde,
devralan bakımından verilen hisse devir izinlerinde, özel finans kurumunun
sermayesini temsil eden hisseleri devralan ortaklar tarafından, devralınan
hisselerin nominal bedelinin veya borsa değeri daha yüksek olduğu takdirde
borsa değerinin yüzde biri oranında Güvence Fonuna yatırılacak tutarlardan, bu
Kanun hükümlerine aykırılık dolayısıyla özel finans kurumlarının görevli ve
ilgili mensupları ile özel finans kurumlarına karşı işlenen suçlardan dolayı
üçüncü kişilere hükmolunacak adli para cezaları ile özel finans kurumlarına
uygulanacak idari para cezalarının yüzde ellisinden ve Güvence Fonu mevcudunun
gelirleri ile sair gelirlerden oluşur. Bir özel finans kurumunun sermayesinin yüzde on ve daha
fazlasına sahip ortakları ile yönetim kurulu başkan ve üyelerinin, genel müdür
ve yardımcılarının, kredi açmaya yetkili memurlarının, denetçilerinin ve
bunların ana, baba, eş ve çocuklarının o özel finans kurumundaki özel cari
hesaplar ve kâr ve zarara katılma hesaplarında bulunan tasarrufları güvenceye
tabi değildir. Özel finans kurumlarınca Güvence Fonuna ödenen primler
kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider kabul edilir. d) Bu Kanunun
14 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre faaliyet izni kaldırılan özel
finans kurumunun yönetim ve denetimi Birlik tarafından atanan ve beş kişiden
oluşan Tasfiye Kuruluna intikal eder. Faaliyet izninin kaldırılmasına ilişkin
Kurul Kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren özel finans
kurumu hakkındaki ihtiyati tedbir dahil her türlü icra ve iflas takibatı durur.
Faaliyet izninin kaldırıldığı tarihten itibaren özel finans kurumunun alacaklıları,
alacaklarını temlik edemez veya bu sonucu doğuracak işlemleri yapamazlar.
Tasfiye Kurulu özel finans kurumunu genel hükümlere göre tasfiye eder. Özel
finans kurumlarının tasfiye işlemlerinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
hükümleri uygulanmaz. Bir özel finans kurumunun yönetim kurulu ve kredi
komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve
imzaları özel finans kurumunu ilzam eden memurlarının kanuna aykırı karar ve
işlemleriyle özel finans kurumu hakkında bu Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve
(4) numaralı fıkra hükümlerinin uygulanmasına neden olduklarının tespiti halinde,
özel finans kurumuna verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsi
sorumlulukları yoluna gidilerek, Tasfiye Kurulunun talebi üzerine şahsen
iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu karar ve işlemler özel finans
kurumunun yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya
birlikte elinde bulunduran ortaklara menfaat temini amacıyla yapıldığı
takdirde, menfaat temin eden ortaklar hakkında da temin ettikleri menfaat
üzerinden aynı hüküm uygulanır. Bu halde, bu Kanunun 14 üncü maddesinin (5)
numaralı fıkrasının (b) bendindeki mal beyannamesine ve muhafaza tedbirlerine
ilişkin hükümler kıyasen uygulanır. Mahkemece iflasına karar verilenler
hakkındaki takibi, Tasfiye Kurulu yürütür. Bu paragraf hükmüne göre iflası
istenenler hakkında mahkemece 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 257 nci ve izleyen
maddeleri hükümleri uygulanır. Bir özel finans kurumunun faaliyet izninin kaldırılması
halinde Birlik, özel finans kurumundaki özel cari hesaplar ve kâr ve zarara
katılma hesaplarındaki tutarların güvenceye tabi kısmını bu maddenin birinci
fıkrasında tanımlandığı şekilde oluşturulan Tasfiye Kurulunun onayıyla doğrudan
veya Tasfiye Kurulunca ilan edilecek bir özel finans kurumu aracılığıyla
Güvence Fonu mevcudundan öder ve Güvence Fonu hesabına tasfiye işlemlerine
öncelikli alacaklı sıfatı ile iştirak eder. Bu şekilde meydana gelen alacak
nedeniyle Güvence Fonu hesabına yapılacak ödemeler için tasfiye sonucu
beklenmez. Güvence Fonu mevcudunun ihtiyacı karşılayamaması
durumunda, özel finans kurumlarından, ileride doğacak prim yükümlülüklerine
mahsuben bir önceki yılda ödedikleri
güvence primi toplamına kadar, bunun yetersiz kalması halinde ise her bir
özel finans kurumunun sahip olduğu özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma
hesapları toplamına karşılık gelen oranda ve kalan tutarı karşılayacak kadar
avans alınabilir. Bu avans, özel finans kurumlarının kâr ve zarara katılma
hesaplarında topladıkları fonlara özel cari hesap ve kâr ve zarara katılma
hesapları toplamları en yüksek beş özel finans kurumunca bir önceki dönemde
verilen ortalama kâr payı oranı dikkate alınarak Birlikçe belirlenecek oran
üzerinden hesaplanacak tutar ile birlikte, doğacak prim borçlarına mahsup
edilir. e) Özel Finans Kurumları, 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun ve 3167 sayılı
Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile
diğer mevzuatın çeke ve teminat
mektuplarına ilişkin hükümleri ile 213
Sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümlerinin uygulanması
bakımından banka addolunur. BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun. (FP sıralarından
alkışlar) FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bankalar ve finans kurumları,
tasarrufları, kaynakları yatırıma dönüştüren kurumlardır, kuruluşlardır,
dönüştürmesi gereken kuruluşlardır. Bu amaca yönelik olmalıdır bankalar ve özel
finans kurumları; ancak, son dönemlerde, rant ekonomisinin aslî unsurlarından
birini oluşturması nedeniyle, içerisine düştüğümüz çifte krizleri yaşamaya
başladık. Bankacılık, aslına uygun olarak yapıldığı takdirde, ülke menfaatına,
millet menfaatına hizmet eden bir sektördür. Dikkat ediyoruz, bu hükümet
geldiğinden beri, bu, üçüncü tasarı; ikisi kanunlaştı, bunun kanunlaşmasına
ramak kaldı. Değerli milletvekilleri, bir husus, bütün kamuoyunun
dikkatini çekiyor. Bankacılık mevzuatı sürekli değiştirilmeye çalışılıyor;
ancak, bu, bankacılık mevzuatı için değil, bankacılar için yapılmaya başlandı.
Bunun çok somut bir sonucu ise, bütün kamuoyunun hemfikir olduğu şu sonuçtur:
Bankalar batıyor; ama, bankacılar, aynı lüks hayatlarına, yaşamlarına yine
devam ediyor. Yani, banka batıyor; ama, bankacı, dünyanın en lüks tatil
yerlerinde, âdeta, batırdığıyla alay ediyor. Değerli milletvekilleri, bakın,
işte, gelinen bu nokta, nasıl yanlış bir mantaliteyle hareket edildiğinin çok
somut bir sonucudur. Bunu, hiç kimse gözardı edemez. Sayın Bakan Kemal Derviş, komisyon üyelerinin bulunduğu
bir toplantıda, aynen şu sözleri sarf etmiştir: "Göreceksiniz, yakında bu
80 banka, 10-12 bankaya düşecek." Değerli milletvekilleri, tasarrufları, yüzde 100
mevduat güvencesiyle Fona devrediyorsunuz, mudileri kurtarıyorsunuz. Mudileri
kurtarmanın -elbette, ekonomik bir krizin önüne geçmek kadar- bana göre, aslî
bir nedeni, Fona devredilen bankalarda, milyonlarca mevduat sahibinin bankazede
olması ve sokaklara yürümesi halinde, bu yürüyüşün karşısında hiçbir siyasî
iktidar duramaz, bütün siyasî iktidarları siler süpürür. Bu tehlikeyi gören
sayın hükümet, bu bankaları sürekli Fona alarak, siyasî ömrünü uzatmaya
çalışıyor. Bu kez, Fon batıyor. Yani, bir tarafı doğrultmaya çalışıyorsunuz,
diğer tarafı batırıyorsunuz. Bu, bir büyük acziyetin ifadesidir; yönetim
aczidir, beceriksizliğin açık göstergesidir. Yanlış insanlar asla doğru
yapamaz, yanlış hükümet asla doğru yapamaz; gelinen noktada olduğu gibi. Yapılması gereken, bankacılık mevzuatının
rehabilitasyonu; ama, bankacılar için değil, bankacılık mevzuatı için. Bunun
için ne yapmak gerekiyor? Değerli milletvekilleri, ben, birkaç ay önce sorduğum
zaman, kamu bankaları dahil, toplam 83 banka vardı. Bu bankaların listesini bir
çıkardım; mevduat bankaları, yatırım bankaları dahil, son on yılda, 25
civarında banka kurma izni çıkarılmış. Değerli milletvekilleri, bunların büyük
bir kısmı fason banka, gecekondu bankası. Bu bankacılığa izin veren,
iktidarlardır, Bakanlar Kuruludur. Banka kurma izni, hepinizin yüksek
malumları, Bakanlar Kurulundan çıkan bir izin. Bu Bakanlar Kurulu üyelerinden
acaba hangisi hukukî bir sorumluluk altına girdi, hangisi siyasî bir sorumluluk
altına girdi? Değerli milletvekilleri, siyasîler asla fatura ödemiyor,
hortumlayıcılar asla fatura ödemiyor. Bu faturalar, Türk Milletine
ödettiriliyor; 70 milyon Türk insanı inim inim inletiliyor. Herhalde, Victor
Hugo yaşamış olsaydı, yeniden değil, belki, bir defa değil, yüzlerce kez
"Sefiller"i yazacaktı. Değerli milletvekilleri, işi, bu gerçek boyutuyla
görmek lazım. Bir tasarıya temelden karşı çıkmak veya sonuna kadar yanında
olmak bir saplantıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, evet, bağlarsanız memnun olacağım. Buyurun. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bir tasarı, doğrularıyla
sahiplenilmek, eğrileriyle eleştirilmek durumundadır, objektif yaklaşımlarla
ortaya konulmak durumundadır. Bu tasarının içerisinde, son derece yanlış
düzenlemeler vardır; banka rehabilitasyonlarına, finans kurumlarının
rehabilitasyonlarına yönelik olumlu düzenlemeler de vardır. Hatasıyla sevabıyla, böyle bir kanun bugün çıkacaktır.
Her şeye rağmen, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bankalar Yasasıyla ilgili tasarının
11 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, tabiî, bizim ülkemizde öyle bir
gelenek oluştu ki, anayasa yapıyoruz, bir tepki anayasası. Şimdi uğraşıyoruz,
hep birlikte, uzlaşma kurullarıyla, yeni bir anayasa, yeni bir sivil anayasa
yapmaya çalışıyoruz. Yasa çıkarıyoruz, bir tepki yasası. Şimdi, bu yasaya
baktığınızda, 1 inci maddesinden son maddesine kadar iyi incelediğinizde, bu
bir tepki yasası olarak gündeme gelmiş ve tepki yasası olarak, gerçekten, hukuk
devletinin temel ilkelerini bir tarafa bırakmış ve tamamen polis devleti
anlayışıyla, Fona, BDDK'ya çok ciddî yetkiler veren bir yasal düzenlemeyi şimdi
görüşüyoruz. Tabiî ki, bu yasal düzenleme önümüzdeki günlerde gelecek,
bir hukuk devleti kuralları içerisinde, yeniden, bir hukuk mantığıyla ele
alınacak; ama, bu arada vakit kaybetmiş olacağız. Şimdi, burada, özellikle, bu maddeyle yapılmaya
çalışılan şu: Biliyorsunuz, bugüne kadar, özel finans kuruluşlarının, oraya
para yatıran, kaynak yatıran insanların hiçbir güvencesi yoktu. Bankacılık
sisteminde, Fondan kaynaklanan bir güvence verilmişti kendi mudilerine; ama, bu
özel finans kuruluşlarında yoktu. Şimdi bu maddeyle getirilen, özel finans
kuruluşları bir birlik kuracak, özellikle bir özel güvence fonu kuracak ve
kendi kaynaklarından kesilen bu özel güvence fonuyla da, herhangi bir sıkıntıya
girdiğinde... Hükümet söz verip, böyle "ben, artık, doları belirli bir
kurda tutacağım" deyip, onu da tutmayıp yüzde 100 devalüe ettiği zaman,
dolar üzerinden para almış bu özel kuruluşların ayakta kalmakta şansı da, doğal
olarak kalmayacak, ödeme gücü de kalmayacaktı. Şimdi, özellikle bu kurumlara
para yatıran yurttaşlarımızın haklarını güvence altına almak için, böyle bir
madde geldi komisyonumuzda. Dikkat ederseniz, Sayın Divan Kâtibimiz bile,
okurken yoruldu; çok uzun bir madde. Aslında, bu, Bankalar Yasası gibi, özel bir yasa olması
gereken ve bütün ayrıntılarıyla düzenlenmesi gereken bir yasal düzenleme; ama,
biz, bunu, Bankalar Yasası içerisinde getirdik; bir önergeyle, ne kadar doğru
olduğu, ne kadar incelenebildiği, ne kadar bu güvencenin sağlanabildiği, çok
belli olmayan bir gece önergesiyle buraya girmiş bir madde. Aslında, bu, bütün
ayrıntılarıyla belirlenmesi, aynı Bankalar Yasası gibi düzenlenmesi gereken bir
olgu; ama biz, bunu, farklı bir biçimde buraya getirdik. Farklı biçimde
getirdiğimiz bu düzenleme, hiç olmazsa, bugün... Bankalar battıktan sonra
bankaları yeniden yapılandırmak, düzenlemek aklımıza geliyor, bu özel finans
kuruluşları battığı zaman onları yeniden düzenlemek ve onlarla ilgili bir yasal
düzenleme yapmak aklımıza geliyor; ama, artık, hepimiz görüyoruz ki, bu finans
mekanizmasını bütün olarak ele alıp, çağdaş bir anlayışla, hukuk kuralları
içerisinde yeniden düzenlemek gerektiği, kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza
çıkmaktadır; çünkü, her gün bir yerden bir sıkıntı çıkıyor, bir yıkıntı ortaya
çıkıyor, bu yıkıntıyı kaldırmak için yeni bir yasa yapıyoruz, bir de bakıyoruz,
bir başka yerden bir başka yıkıntı, bir başka sıkıntı çıkıyor ve onun için
başka yasal düzenlemeler yapıyoruz. Ben, hep söylüyorum, bu Mecliste biz patinaj yapıyoruz.
Hükümetimiz, bütün olarak olaylara bakıp, bu olayları bütün olarak çözecek yeni
bir anlayışla yasaları buraya getirmiyor; hükümetimiz, günü kurtarmak, günü
birlik yasalar çıkarmakla uğraşıyor. Bunun yerine, oturup, Türkiye'de finans
sektörünü yeniden ele alıp ve yeniden düzenleyen bir yasal çalışmayı yapıp,
Meclisin önüne gelmek durumunda hükümet, yürütme organı ve biz de, burada,
enine boyuna tartışarak, bunları yasalaştırmak durumundayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum efendim. BAŞKAN - Sayın Dönen, buyurun efendim. MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yine de, hiç olmazsa özel
finans kurumuna bir soluk aldıracak bu düzenlemeyi olumlu görüyor ve gecenin bu
saatinde beni dinleme zahmetine katlandığınız için de, hepinize teşekkür
ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. Efendim, 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 12 nci maddeyi okutuyorum efendim: MADDE 12.- 4389 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan "8 inci maddesinin (2) numaralı
fıkrasındaki izin alınmaksızın yapılan pay devirlerinin pay defterine
kaydedilmesi" ibaresi "8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası
hükümlerine aykırılık" şeklinde değiştirilmiş ve (1) numaralı fıkrasında
yer alan " idari para cezası uygulanır." ibaresi, " idari para
cezası uygulanabilir." şeklinde
değiştirilmiştir. BAŞKAN- 12 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun. DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 12 nci maddesi üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa, IMF'ye
verilen söz gereği çıkarılacak 11 yasadan biridir. Daha önce çıkarılan 4389
sayılı Bankalar Kanunu ikinci yılını doldurmadan, bu kanun üzerinde üçüncü
değişikliği yapıyoruz. 4389 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasını
değiştirmek üzere bu madde getirilmektedir. Bu maddeyle, bankalara verilen para
cezalarının yarıya kadar azaltılabileceği öngörülmekte ve "idarî para
cezası uygulanır" ibaresi "uygulanabilir" haline getirilerek,
vergi mevzuatına uyumlu hale getirilmektedir; yani, bir düzenleme maddesidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne kadar kanun
üzerinde değişiklikler yapsak da, bankalara verilmiş olan devlet güvencesini
kaldırmadıkça, bizler, daha çok kanunlar üzerinde görüşürüz ve görüşmeye devam
ederiz. O halde, mutlaka, devlet güvencesi kaldırılmalı veya mudiye güvence
verilmelidir veya serbest piyasa tam uygulanmalıdır. Tasarıda, 13 fon bankasına
devlet güvencesi verilmekte, iyi niyetli, dürüst çalışan bankalara herhangi bir
işlem yapılmamaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlerde,
hükümet, ülkenin bağımsızlığını koruyamamakta ve gelişmeleri kontrol
edememektedir. Ülkemizin millî egemenliği, her gün, daha da hızlı yara
almaktadır. Ekonomide, dizginler, tamamen yabancıların eline geçmiş durumdadır.
Bugün itibariyle ulaştığımız 70 katrilyon içborç, 120 milyar dolar dışborç,
ülkemizin, bağımsız, millî politikalar izlemesine engel olmaktadır. Kanunlar ve
yapılacak işlemler, IMF, Dünya Bankası, Bush tarafından dikte edilmekte ve
hükümetçe de harfiyen uygulanmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, kamu
kaynaklarının kişisel çıkarlar için yoğun şekilde kullanılmasına yolsuzlukların
odağında hükümetle iç içe gelmiş çıkar çevrelerinin bulunması eklenince,
tahribat ve yolsuzluklar, her geçen gün daha da artmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içinde
sürüklendiği ekonomik ve siyasî sıkıntıların giderilmesi için takip edilen yol
ve yöntemler, milletin haysiyetini rencide etmekte ve millî bağımsızlığımıza
gölge düşürmektedir. Hükümet, dışkaynaklı baskı ve dayatmalara karşı koyamaz
durumda olduğu için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, tasdik makamı durumuna
getirilmektedir. Şahsım ve milletim adına, bu durumdan kaygı ve üzüntü
duymaktayım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkede medya
kartelleşirse, o ülkede siyaset kirlenir. Bunun sonucu olarak da, gerçek
bankacıların yerine, bankacılıkla ilgisi olmayan medya patronları bankacılık
yapmaya başlar ve ülkenin kaynakları çarçur edilir. İşte, bugünkü bankacılık
sistemini etkileyen en önemli nedenlerden bir tanesi de bu uygulamalardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut yasayla,
hortumlanan paralar geri dönmeyecektir. Siyasî ve idarî sorumlular hakkında
herhangi bir işlem yapılmamaktadır. Bu tasarı, aslında, hukuka aykırıdır. 13
bankayı hortumlayanlara ve hortumlayacaklara hazineden yardımlar yapılmaktadır.
Yani, sizlerin anlayacağı, millî bankacılık yok edilmektedir. Normal çalışan,
iyi niyetli bankalara herhangi bir işlem yapılmamaktadır; ama, kötü niyetli,
ülkeyi dolandıranlar garanti altına alınmakta -toplumda- 13 bankayı
hortumlayanlara hazineden yardım yapılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümet,
çiftçiye ve esnafa verilecek 400 trilyon lirayı, karşılığı olmadığı
gerekçesiyle reddetmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, baktım baktım, bu maddeyle bizim
çiftçilerin ne alakası var bilemedim. Bir toparlayın allahaşkına!..
(Gülüşmeler) RAMAZAN GÜL (Devamla) - Oysa, Anasol-M hükümeti ve
Sayın Ecevit, üç armatörün 300 trilyon liralık borcunu ertelemeye kalkmaktadır.
Bunun yanında, Anasol-M hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çoğunluğuna
dayanarak, onlarca katrilyon lirayı, ödeneği olmadığı halde, batık veya batacak
bankalara bağışlamaktadır. Banka batıranlardan hesap sorulmalı, batırdığı
paraların mutlaka tahsilatı yapılmalı, mal varlıklarına el konulmalı, devletin
alacağı öncelikle tahsil edilmelidir. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu tasarının tahsilatla
ilgili bölümünü destekliyoruz ve olumlu bakıyoruz; yalnız, aradan o kadar çok
zaman geçti ki, ortada ne tahsil edilecek para ne de mal kalmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasalar, IMF,
Dünya Bankası ve G-7 ülkelerinin verdiği borçların... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum. Sizden sonra Ramazan Bey gelecek, o da devam eder. İki
Ramazan, lütfen, bitirelim bu işi. RAMAZAN GÜL (Devamla) - ...garanti altına alınması
içindir. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ne yazık ki, IMF'ye mahkûm olmuşuz efendim;
buyurduklarınız doğru, ama çare yok. Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ramazan Toprak;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, zarafetinize karşın Meclis Başkanlığına
yönelteceğim bir eleştirim olacak. Bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği
gün, Adalet Komisyonuna da tevdi edilmişti; ancak, Adalet Komisyonu gündemine
hiç alınmadı. Dikkat ediyorum, son zamanlarda hükümet, komisyonlarda
tartışmaktan çekindiği, çıkarabilir miyim diye tereddüt ettiği temel yasaları
Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderiyor. Benim aklıma bir başka şey geliyor;
acaba, sayın hükümet, Meclis Başkanlığını da kendisine alet ederek, Plan ve
Bütçe Komisyonunu tetikçi komisyon olarak gördüğü için mi, diğer komisyonlarda
bu teknik kanunları hiç tartıştırmadan geçirme gayretinde. Bu, yürütmenin
yasama üzerinde ne kadar etkili olduğunun somut bir göstergesidir. Umarım, bu
tasarı, bu alışkanlığın sonu olur. BAŞKAN - Efendim, özür dilerim; ancak, Başkanlığımızın
hiçbir kabahati yok. Başkanlığımız, komisyona havale etmiş; sizin komisyon,
Adalet Komisyonu, görüşme gereği duymadan Plan ve Bütçe Komisyonuna havale
etmiş. Onun için, bizim, Başkanlık olarak işlemlerimiz doğrudur. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Sayın Başkan, ilimizin adını
vermeyeceğim, gözü açık bir ilimizin gözü açık vatandaşı, bir kardeşini acilen
bir yemeğe davet eder, hemen arkasından, o daveti unutturmak için, konuyu
bastıran başka konuları gündeme getirirmiş; yani, davetini unuttururmuş. Bu
açıkgözlülüğü anlıyorum Sayın Başkanım. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bu olmadı! RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
tasarıyla neyin getirilmek istendiğini ifade etmeye çalıştık. Bankacılık
mevzuatı rehabilite edilme amacında; ama, vatandaşın sorunu bu değil. Sokaktaki
vatandaş "benim paramı hortumlayan, paramı çalan saygın soyguncuların
peşine nasıl düşeceksiniz" diye soruyor. Değerli milletvekilleri, lütfen, tasarıyı okuyun. Bu
tasarı içinde, adlî işlem sürecinin derhal başlatılması, yani cumhuriyet
savcılarının derhal, filhal göreve gelmesi ve olaya el koymasıyla ilgili bir
tek düzenleme yok. Değerli milletvekilleri, bankacılık mevzuatının
rehabilitasyonuyla ilgili genel ve aciliyeti olmayan düzenlemeler var. Oysa,
vatandaşın beklentisi bu değil. Vatandaş "hortumlanan paramı nasıl
getireceksiniz" sorusunun cevabını arıyor. Bu tasarı buna cevap vermiyor.
Bunu bana gösterecek tek bir cümle bulamazsınız değerli milletvekilleri. Bizim
gayret ettiğimiz konu budur. Toplumun beklentisine cevap verilmiyor. Değerli milletvekilleri, bakın, şu an, yani 4389 sayılı
Bankalar Yasasında, hortumlanan paraların nasıl geri getirileceği konusunda bir
yığın hükümler var; bu hükümlerin hiçbiri işletilmiyor. Bizim bütün isyanımız,
feveranımız bunadır. Bu hükümler yerine getirilmiyor, sadece vatandaşın
"param geri gelecek" beklentisi, yanlış bir şekilde, bu tasarıyla,
maalesef, yerine getirilecekmiş gibi gösteriliyor; bir hayal dünyası
yaşatılıyor. Göreceksiniz, kısa bir süre sonra, bu tasarı da, sonuçları
itibariyle bir fiyasko doğuracak. Değerli milletvekilleri, bakın, bankalar mevzuatını
okuyan herhangi bir kimse, bununla ilgili adlî süreci çok rahatlıkla
görebilecektir. Bankalar Yasasının 24 üncü maddesi çok açıktır; ama, kurum, bu
maddeyle kendisine verilen ödevi gereği gibi yerine getirmiyor. Yeminli
murakıpların "derhal savcılığa intikal ettirmeniz gerekir" dediği
dosyaların büyük bir kısmının hasıraltı edildiği konusunda çok ciddî iddialar
var; hiçbirine cevap verilmiyor. Bizim bu konudaki bütün yazılı soru
önergelerimize verilen tek bir somut cevap yok değerli milletvekilleri; ne
örtülmek isteniyor; Türk Milletinden ne gizleniliyor? Eğri otursak da doğru
konuşalım; bu tasarı, kesinlikle bu sorunun cevabı değil. Dikkat ediyorum, BDDK kurulalı iki yıldır; ne görev
yapıyor, merak ediyorum. 16 Kasım 2000 tarihinde sayın hükümet, Sayın Özkan
başkanlığında 6 bakandan oluşan bir banka çalışma grubu teşekkül ettirdi; tam
altı gün sonra kasım krizi patladı. Değerli milletvekilleri, çok mânidar değil
mi?! Banka çalışma grubu oluşturuyorsunuz, altı gün sonra kasım krizi patlıyor.
Bununla ilgili... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, teşekkür etsek mi; edelim efendim
teşekkür. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Edelim efendim. Bir idarî cezayla ilgili düzenlemedir Sayın Başkan; o
kadar da ciddî bir iyileştirme getirmiyor. Yine, değerli milletvekilleri, şubat krizinin hemen
arifesinde bir banka bono ihalesine girmiş, 250 trilyonluk bono ihalesine
girmiş, teminatını yakıyor ve derhal Hazineden döviz satın alıyor, teminatını
yakarak... BAŞKAN - Sayın Toprak, efendim, teşekkür ederim. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bu tüyoyu kimden aldı bu?
Bunlarla ilgili hiçbir işlem yapılmıyor değerli milletvekilleri. Bizim
feveranımız budur; buna yönelik düzenleme... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN - Bitirdiniz gibi geliyor, teşekkür ediyordum;
onun için... RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Feveranımız bunadır.
Bankalar Kanununda buna ilişkin düzenlemeler vardır. Tek istirhamımız, lütfen,
bankalar mevzuatındaki bu hükümler işletilsin; başka bir talebimiz yoktur. Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, 22.15'te toplanmak üzere, ara
veriyorum. Kapanma Saati : 22.08 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 22.19 BAŞKAN:
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 100 üncü Birleşimin
Dördüncü Oturumunu açıyorum. 671 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6.– 4389
Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Tasarının 12 nci maddesini oylamadan önce ara
vermiştim... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Geri alıyoruz yoklama
talebimizi. BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ederiz. ASLAN POLAT (Erzurum) - 11 inci maddeden dolayı jest
yaptık. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Fazilet Partisine efendim. 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın Avni Doğan, teşekkür ediyoruz Parlamento adına. Uzlaşma kültürü kadar güzel bir şey yok!.. (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) 13 üncü maddeyi okutuyorum : MADDE 13. - 4389 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrasının sonuna
aşağıdaki paragraflar ve maddeye aşağıdaki (7) numaralı fıkra eklenmiştir. "Bu fıkra hükmü Kurul, Kurum, Fon Yönetim Kurulu
ve Fonun bu Kanunda yazılı görevlere ilişkin karar, eylem ve işlemleri
nedeniyle, kişilerin, uğradıkları zararlardan dolayı Kurul ve Fon Yönetim
Kurulu üyeleri ile Kurum ve Fon personeli aleyhine açtıkları ve açacakları
davalar hakkında da uygulanır. "7.a) Bu Kanun uygulaması ile ilgili olarak, bu
Kanunda ve diğer kanunlarda belirtilen
cezalara ilişkin suçlardan dolayı açılan ceza davalarında, gerekli görülen hallerde yaptırılacak
bilirkişi incelemelerinde, bilirkişi
raporunu, dosyanın kendisine verildiği tarihten başlayarak üç ay içinde
mahkemeye verir. Bu süre hakim
tarafından iki aya kadar uzatılabilir. Bu süre içerisinde de rapor mahkemeye
verilmediği takdirde görev, ücret ödenmeksizin bilirkişiden alınır ve yeni
bilirkişi atanır. Bilirkişilik görevi bu şekilde kendisinden alınan kişiler,
bir yıl süreyle bu Kanun kapsamında hiçbir davada bilirkişi olarak atanamazlar.
Bu kişiler, raporların süresinde verilmemesinin sebep olduğu masrafları ödemeye
ve ayrıca beşyüzmilyon liradan birmilyarbeşyüzmilyon liraya kadar hafif para
cezasına mahkum edilirler. Dosyanın bilirkişiye tevdii tarihinde dava
zamanaşımı süresi durur. Bilirkişinin
raporunu mahkemeye verdiği tarihten itibaren bu süre kaldığı yerden
işlemeye devam eder. b) Kurum, Fon
ve temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri
Fona ait olan bankalar ile tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas
idareleri tarafından açılan hukuk
davalarında gerekli görülen hallerde, yaptırılacak bilirkişi incelemelerinde,
bilirkişi raporunu dosyanın kendisine
verildiği tarihten başlayarak üç ay içinde mahkemeye verir. Bu süre hakim
tarafından iki aya kadar uzatılabilir. Bu süre içerisinde de rapor mahkemeye verilmediği takdirde görev,
ücret ödenmeksizin bilirkişiden alınır ve yeni bilirkişi atanır. Bilirkişilik
görevi bu şekilde kendisinden alınan kişiler, bir yıl süreyle bu Kanun
kapsamında hiçbir davada bilirkişi olarak atanamazlar. Bu kişiler, raporların süresinde verilmemesinin sebep
olduğu masrafları ödemeye ve ayrıca beşyüzmilyon liradan birmilyarbeşyüzmilyon
liraya kadar hafif para cezasına mahkum edilirler." BAŞKAN - 13 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu
adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen... ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Konuşmayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz; teşekkür ederiz efendim. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili
Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun. DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın
Başkanım, 4389 sayılı Bankalar Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun
tasarısı üzerinde konuşuyoruz; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. Bankalar Kanunuyla ilgili değişiklik, bu Yüce
Parlamentoda, bir sene içerisinde üçüncü kez konuşuluyor. Sabaha karşı
komisyondan geçen bu yasa tasarısını, acaba, koalisyon partileri
milletvekillerinin yüzde 5'i inceleme imkânı bulabilmişler midir? Hükümetin, en
azından, siyasî parti gruplarınca bu tür yasaların görüşülmesine imkân verecek
zaman balansını yapması gerekmez miydi? Ancak, gazete ve televizyonlar yazıyor,
gösteriyor, işte oradan takip edin mantığının, Yüce Parlamentoyu ve itibarını
ne derece zedelediğini, hâlâ görmezlikten gelemeyiz. Aynı anlayışla gidersek,
aynı yasa, daha, çok, Meclisin huzuruna gelebilir; ondan sonra da, Meclis kanun
yapıyor, hukuk yapıyor diye övünür dururuz!.. Yüce Parlamentoya ve sayın vekillerine bir zorunluluğu
ifade etmek istiyorum: Kanunlar, kendi kendini yürütmezler. Hele hele,
ekonomiyle ve bankacılık sistemiyle ilgili yasaların işlemesi, başarıyla
uygulanması, tamamen, yürütme organı olan hükümetin becerisine bağlıdır. Malî
piyasalarda, finans sisteminin ve bankacılık sektörünün çökmesi, tamamen,
Hazine ve para politikalarına bağlıdır. Bir sayın bakan bu sistemi çökertmiş olmasına rağmen,
hâlâ Bakanlar Kurulu sıralarında oturmaktadır. Eğer, böyle bir çöküntüye sebep
olmak, Osmanlı döneminde olmuş olsaydı, veziriazamın da, nazırın da sabaha
karşı işi bitirilirdi; demokratik ülkelerde ise, bırakınız makamdan istifayı,
milletvekilliğinden dahi istifa eder, siyasete veda ederdi. Birilerinin hâlâ
koltuklarında direnmeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve siyasete,
siyasetçiye olan güveni önemli ölçüde sarsmış ve sarsmaktadır. Getirilen değişiklik, Bankalar Kanununun 24 üncü
maddesine ek 2 fıkra getirmektedir. Bu yasanın diğer bir özelliği, bankalar veya fonlar
vasıtasıyla batık paraların tahsilatını biraz daha hızlandırma amacını taşıdığı
için, sırf bu özelliğinden dolayı, DYP Grubu adına destekliyor ve olumlu
buluyoruz. Kurul, Kurum, Fon Yönetim Kurulu ve Fonun bu Kanunda
yazılı görevlere ilişkin karar, eylem ve işlemleri nedeniyle, kişilerin,
uğradıkları zararlardan dolayı Kurul ve Fon Yönetim Kurulu üyeleri ile Kurum ve
Fon personeli aleyhine açılacak ceza davalarında gerekli görülen hallerde
bilirkişi incelemesi yapılır denilmektedir. Yüce Heyetin ve Sayın Bakanın burada da dikkatini
çekiyorum; Ceza Usul Kanununda, ceza davalarında üç kişiden fazla bilirkişi
tensip edilemez deniliyor. Bu kadar banka işlemlerinden dolayı, üç kişinin bu
işin içinden çıkması mümkün değildir. Bu yasa hazırlanırken, bilirkişi sayısı
hakkında, Ceza Usul Kanununda belirtilen üç kişiye ilaveten en azından, alt
bilirkişiler vasıtasıyla olayın daha süratle bitirilmesi sağlanabilirdi. Burada, maddî bir olay daha var; onu da dikkatinize
çekmek istiyorum: Burada, bilirkişi incelemeleri ve dava esnasında müruruzaman
durur deniliyor. Esasında, bu uygulama, bundan sonraki durumlara münhasırdır.
Bu duruma da hükümetin dikkatini çekiyorum. Biraz noksanlık vardır; ama,
tahsilatın hızlandırılmasını öngördüğü için çok olumlu buluyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sezgin. Madde üzerindeki konuşmalar tamamlandı. Maddeyle ilgili bir önerge var; okutup, işleme
koyacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı tasarının 13 üncü
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katlıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
katılmıyoruz; çünkü, bankalar hukuku açısından, ceza ve hukuk davalarında
bilirkişi raporları dolayısıyla davaların sürüncemede kalmaması, dolayısıyla
işlerin hızlandırılması gerekçesiyle işlerin daha hızlı yürütülebilmesi için
bazı özel düzenlemeler getirilmektedir. Bunun Anayasaya aykırı bir tarafı
yoktur. Katılmıyoruz. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Buyurun Sayın Toprak. (FP sıralarından alkışlar) RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının başından beri dile getirdiğim hususun somut
bir göstergesidir; tasarının aslında odak noktası olması gereken 24 üncü
maddesiyle ilgili düzenlemedir. Bankalar Kanununun 24 üncü maddesinin birinci
bendi aynen şu şekilde: "Bu Kanunda belirtilen cezalara ilişkin suçlardan
dolayı kovuşturma yapılması, kurumun cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvuruda
bulunmasına bağlıdır." Yani, bu kanunda yazılı suçları işleyenler hakkında
cumhuriyet savcılığına intikal, yalnızca kurumun yazılı başvurusuyla mümkün.
Tasarıyla ne getiriliyor?.. Değerli milletvekilleri, yargı yetkisi kısılıyor
derken, afakî konuşmamıştık, soyut iddia değildi. İşte, tasarının bu maddesinin
birinci paragrafında, kuruma tanınan bu imtiyaz yetmemiş gibi; bir de, kurum,
Üst Kurul ve Fon Yönetim Kurulu üyeleri ve görevlileri hakkında, bu işlemler
nedeniyle herhangi bir soruşturma açılacaksa, bu da kurumun iznine bağlanıyor. Değerli milletvekilleri, milletvekili dokunulmazlığının
tartışıldığı bir günde, bir dokunulmazlık zırhı daha getiriliyor; dile
getirmeye çalıştığımız husus budur. Seçilmişlerin, mutlak değil nispî
dokunulmazlıkları; yani, milletvekilliği dönemince var olan dokunulmazlıkları
göze batarken, bu kamu görevlilerinin ömür boyu devam edecek mutlak
dokunulmazlıkları hakkında kimsenin sesi çıkmıyor. İşte, kurum görevlileri,
kurul görevlileri, Fon Yönetim Kurulu üyeleri ve diğer görevliler hakkında dahi
bir korunma zırhı getiriliyor. Sayın Bakanım, bilirkişilere ilişkin hususları ifade
etti. O zaman benim yaklaşımım şudur: Sayın Bakanım, lütfen, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Bankalar Kanununun 24 üncü maddesindeki görevini
yerine getirsin. Yeminli murakıpların, kurulun denetim raporlarını cumhuriyet
savcılıklarına intikal ettirsin. Cumhuriyet savcılıkları sizin bu maddede
getirdiğiniz bütün düzenlemelere ilişkin hükümleri, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunundaki paralel hükümleri işletmek suretiyle, bu sonucu zaten
sağlayacaktır. Lütfen, Türk Milletinin gözü boyanmasın, Türk Milleti
doğruyu duysun. Doğruyu ifade ederken, doğruyu ortaya koymayan, kenarından
dolanan, sorunu çözmeyen çözümlemelerle Türk kamuoyu yanlış bilgilendirilmesin.
Herhalde, Türk Milletinin doğru bilgilenme hakkı vardır. Gerekçem bu yöndedir. Fon üyelerine, kurul üyelerine ve
kurum üyelerine bir korunma zırhı getiren, dokunulmazlık zırhı getiren bu
düzenleme mutlak surette tasarıdan çıkarılmalıdır. Önergem bu doğrultudadır.
Kabulünü arz ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Sayın Komisyon, 13 üncü maddeyi oylamadan önce, ikinci
satırda "paragraflar" yazılmış, bunun "paragraf" olarak
düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum, siz ne dersiniz? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya)
-Sayın Başkanım, doğrudur; çünkü, zaten kendisi tek paragraf. BAŞKAN - Bu değişiklikle beraber 13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13 üncü madde kabul
edilmiştir. 14 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 14. - 4389 sayılı Kanunun geçici 1 inci
maddesinin (d) bendinde yer alan "ilk iki yıl" ibaresi "ilk dört
yıl" olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN - Efendim, Fazilet Partisi Grubu adına,
Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; üzerinde tartıştığımız 4389 sayılı Bankalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, 1985 yılından bu yana ondört kez
değişikliği uğrayan ve onbeşinci değişiklik üzerinde tartıştığımız Bankalar
Kanunu, topluma, son dönemde yaşadığımız olumsuzları ortadan kaldıracak
kurtarıcı, tartışılmaz bir tabu halinde sunulmuştur. Bu ortam, yasanın kamuoyu önünde ilgililerce yeterince
tartışılmasına imkân vermemektedir. Kanunlar, çok hızlı bir şekilde Meclise
sevk edilip, süratle komisyondan geçerek Genel Kurul gündemine geliyor. Bu
davranış biçimi, aslında, hükümetin hazırladığı her kanunda mevcuttur. Bu
davranış biçiminin çok yanlış olduğu ortadadır; çünkü, görüştüğümüz Bankalar
Kanunu değişikliğini, bizler, 18.6.1999 tarihinde de yapmıştık. Hükümet, henüz
iki yılı doldurmadan, aynı kanun değişikliğiyle karşımıza geliyor. Hükümetin bu
tavrı devam ederse, muhtemeldir ki, çok kısa bir süre sonra, aynı kanunla
ilgili değişikliği içeren bir tasarı daha Meclise gönderilecektir. Sayın milletvekilleri, tasarının 14 üncü maddesinde
4389 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (d) bendinde yer alan "ilk
iki yıl" ibaresinin "ilk dört yıl" olarak değiştirilmesi
öngörülmektedir. 4389 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesinin (d) bendi aynen
şöyledir: "Kurul, Hazine Müsteşarlığı ile müştereken kuruluş bütçesini
hazırlar. Bu bütçenin giderlerini karşılamak üzere bankalar, 1998 yıl sonu
bilanço toplamları üzerinden 6 ncı maddedeki esaslar çerçevesinde giderlere
katılma paylarını tebligattan itibaren onbeş gün içinde öderler. Bakanlar
Kurulu ilk iki yıl için 6 ncı maddenin (3) numaralı fıkrasında belirtilen oranı
iki katına kadar artırmaya yetkilidir. Bütçenin uygulanması Kurulca yürütülür.
Kuruluş bütçesi yürürlüğe girinceye kadar Kurul üyelerinin ücretleri, malî
hakları ve sair giderler Fon tarafından karşılanır." Kurulun bütçesiyle
ilgili hükümleri içeren söz konusu maddenin (d) bendinde yapılan değişiklikle,
6 ncı maddenin (3) numaralı fıkrasında "giderlere katılma payı olarak
tahsil olunacak tutar bankaların bilanço toplamlarının onbinde üçünü
geçemez" hükmüyle ifade edilen onbinde 3 oranının 2 katına kadar
çıkarılması yetkisi, ilk iki yıl için Bakanlar Kurulu yetkisinde bulunuyordu.
Bu yetki süresi, yapılan değişikliklerle dört yıla çıkarılmaktadır. Bu süre
içerisinde Bakanlar Kurulu, yasada belirtilen onbinde 3 oranını 2 katına kadar
çıkarabilecektir. Hükümet, daha önce, bankacılık sektörünün çökeceğini
öngöremediği için, bugün, geçici 1 inci madde değişikliğiyle karşımızdadır.
Bankacılık sektörüyle beraber, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
bütçesinde de sıkıntı yaşanacağı için, böyle bir düzenlemeyle, Bakanlar Kurulu,
yasada belirtilen oranı, bir süre daha, 2 katına kadar artırma yetkisini haiz
olacaktır. Ümidimiz, bankacılık sektöründe yaşanan olumsuzluklar
ve sorunların düzeltilerek, sektörün bugün içinde bulunduğu acıklı durumdan bir
an evvel kurtarılması için gerekli hükümlerin ihdas edilmesi ve gereksiz
bürokrasi ve teşkilatlanmalardan vazgeçen temel prensipleri, herkes ve her
kurum için uygulayan bir devlet anlayışının benimsenmesidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız minnettar kalacağım. OSMAN ASLAN (Devamla) - Aksi halde, görüşmekte
olduğumuz bu tasarıyı bir başka acil tasarı izleyecek ve yaz boz süreci sürüp
gidecektir. Yasanın, bu şekliyle de olsa, ülkemize hayırlar
getirmesini diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyursunlar efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 671 sıra sayılı kanun
tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak
üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarının 14 üncü maddesinde, esasen 4389 sayılı
Kanunla kurulmuş bulunan Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun
giderleriyle ilgili olarak, iki yılda kesilmesi öngörülen primlerle ilgili
sürenin, dört yıla çıkarılması öngörülmektedir. Buna bizim hiçbir itirazımız
yoktur. Aslında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, bugüne kadar,
bununla ilgili bilançosunu ve bütçesini hazırlaması lazımdı; ama, görülüyor ki,
bu Kurul, görevini süratle yapamamış, amacına uygun hareket edememiş, görevini
yeterli şekilde yapmamıştır. O sebeple, böyle bir düzenlemeyi lüzumlu görmüş bulunmaktadır
hükümetimiz. Sayın milletvekilleri, benim bu maddeyle ilgili
herhangi bir şekilde daha ilave edecek bir şeyim yok; ama, üzerinde durulması
gereken bir husus var. Biz, ekonominin içerisinde bulunduğu bu güç şartların,
yaşadığımız çöküntünün ve özellikle bankacılık sektöründe çıkan krizin,
ülkemizde yarattığı sosyal ve ekonomik bunalımdan rahatsızlık duyuyoruz. Bu
ekonomik ve sosyal bunalım, reel sektörü vurmuştur, finans sektörünü vurmuştur
ve dolayısıyla ekonomik istikrar programının, gerçekten halka dayalı
olmadığının, halkın gerçeklerine uygun tedbirleri ihtiva etmediğinin bir
işareti olarak da değerlendirilmesi gerekir. Bir diğer husus da, yöntemdedir itirazımız. Özellikle,
Bankalar Kanunu ile Telekom Kanununun çıkarılmasının bir şart olarak gündeme
getirilmesi ve âdeta bir dayatma anlayışı içerisinde de "eğer bu kanunları
çıkarırsanız, biz de size para veririz, eğer çıkarmazsanız vermeyiz"
şeklindeki değerlendirmeden veya dayatmadan fevkalade rahatsızlık duyduğumuzu
belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, özellikle, Sayın Bakanın ilk
Amerika seyahati sırasında, CNN TÜRK'te takip ettiği bir toplantıda "kasım
ayında size 7 milyar dolar para verdik, nereye gittiğini bilmiyoruz. Güvenilen
yerlere para verilir. Sizde yolsuzluklar çok fazladır; 34 büyük ülke arasında
yapılan araştırmada, yolsuzlukların en fazla olduğu ülkelerden 4 üncü sırada
Türkiye'dir" deyip de, arkasından da "önce, siz bunları çıkarın"
demeleri ve orada da, özellikle bir tepki konulmamasını, ben büyük bir eksiklik
olarak görüyorum. İkincisi, yine para verilmesi maksadıyla yapılan
görüşmeler sırasında, Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanı O'Neil'in
"bu sefer size veriyoruz; ama, bir daha bize bunun için gelmeyin. Amerikan
vatandaşlarından topladığımız bu paraları, biz, devamlı olarak size vermek
durumunda değiliz" şeklindeki değerlendirmesini, millet adına, devletim
adına fevkalade hicap verici, üzüntü verici bir ifade olarak değerlendiriyorum.
Keşke bunları söylememiş olsalardı, keşke Sayın Bakanımız orada bir tepki koyabilseydi.
Bu, bizi üzmüştür. Bu, milletimizi rencide etmiştir. Bankacılık sektörünün ortaya çıkarmış olduğu bu
ekonomik krizde milletimizin hiçbir kabahati yoktur; hatta,
milletvekillerimizin çoğunun da kabahati yoktur. Yönetimdeki boşluğun,
siyasetteki zafiyetin ortaya çıkarmış olduğu bu kriz ve hortumlamalar, 11 veya
13 bankanın içerisinin boşaltılması, maalesef, bizim milletimize yüklenmiştir.
Milletimiz, geçmişten gelen o güzel kültürü ve ahlakî değeriyle hiçbir surette
o ifadeleri hak etmemiş olmasına rağmen, ona bir tepkinin konulmamasını büyük
bir eksiklik olarak değerlendirdiğimi ve onun için de üzüntü duyduğumu
belirtmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bankanın içerisinin
boşaltılması burada olmuyor; şubesi yurt dışında, oradan da boşaltılıyor. Bu
kanunla ne oluyor; bir taraftan bankanın içi yurt dışındaki şubeleri
aracılığıyla boşaltılıyor ve arkasından da, boşaltılan bankalar korunuyor; ama,
dürüst çalışan bankalarla ilgili herhangi bir düzenleme de gündeme gelmiyor. Bu
da bir sıkıntı. Değerli milletvekilleri, bir diğer sıkıntı daha,
milletimizin arasına gittiğiniz zaman, hemen bankacılık konusunu, özellikle
hortumlanan bankalarla ilgili suallere muhatap oluyorsunuz ve çok açık
söylüyorum; hepimizi içerisine koyuyorlar. Hepimizi, bütün milletvekillerini...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ama, bizi koymuyorlar. BAŞKAN - Sayın Bedük, toparlarsanız... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, samimî olarak söylüyorum, yanlış anlamayın. Bugün dahi, yine
vatandaşlar arasından gelirken, hepimizi dahil ettiler. Arkadaşlar, bankaların
içerisini boşaltan hırsız, yolsuz, uğursuzlar hesabını vermeli; işadamı varsa,
işadamı bunun hesabını vermeli; yönetici varsa, bürokrat varsa bunun hesabını
vermeli; siyaset ayağı varsa, siyaset ayağı da, açık, net olarak vermeli.
(Alkışlar) BAŞKAN - Bravo efendim, teşekkür ederim efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Niye milletvekillerine
söyleniyor?.. (Mikrofon, otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bedük, teşekkür ediyoruz. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Ben, sizin adınıza, tüm
milletvekillerimizin adına, milletvekillerimizin hepsini içerisine alacak
şekilde bir değerlendirmeyi, ne size... Sayın Başkanım, niye mikrofonu kapatıyorsunuz? BAŞKAN - Kendi kendine kapandı efendim; 5 dakika 50
saniye süre verdiğim için, kendi kendine kapandı. Buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Süre bitmeden mikrofonu
kapatmıştınız Sayın Başkanım. Değerli milletvekilleri, ben, bunu, gerçekten, samimi
olarak söylüyorum; çünkü, bütün milletvekillerini içerisine alacak şekilde
yapılan değerlendirmelerden rahatsızlık duyuyorum, sizler de rahatsızlık
duyuyorsunuz. Güven bunalımı var; siyasetçilerin hepsini içerisine alacak
şekilde ithamlar var, iddialar var. Dolayısıyla, 13 tane bankanın içerisini boşaltanlar ve
boşaltmaya destek olanlar, yardımcı olanlar, açık, net olarak ortaya konulmalı
ve en son olarak Merkez Bankasından çekilen paraları kim çekmişse ortaya
çıkmalı ve bunlar açıklanmalı. Dolayısıyla, Türkiye'de, siyasetçiye karşı iç
güvensizliği de, dış güvensizliği de ortadan kaldırmış oluruz ve böylece
milletimize reva görülen bu çirkin iddia ve ithamlardan kurtulmuş oluruz diye
düşünüyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - 14 üncü madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.
14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 15 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 15. - 4389 sayılı Kanunun Geçici 2 nci maddesinin (h) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş, (j) bendinde yer alan
"teminat" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve iflas
idarelerinin mahkeme ilamını alması ve tebliğe çıkartması işlemlerinde karşı
tarafa yükletilmiş olan harcın ödenmiş olması" ibaresi eklenmiş ve (c)
bendi yürürlükten kaldırılmıştır. "h) Bankalar ve özel finans kurumları iştirak
tutarlarını 31/12/2009 tarihine kadar,
Kurulca belirlenecek dönem ve oranlar dahilinde kademeli olarak bu Kanun
hükümlerine uygun hale getirmek zorundadırlar." BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4389 sayılı Bankalar Kanunuyla ilgili tasarının 15
inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Bankalar Kanununda yapılan
değişiklikle, piyasada bir güvenin temini, bilhassa, bankalarda toplanan fonun
reel sektöre, işletmelere kredi olarak gitmesi; bu çerçevede, yatırım ve
üretimin artırılması, istihdamın genişletilmesi, işsizliğin ülkede kaldırılması
hedeflenmektedir; ancak, bu güven unsurunu sağlayacak, ilk önce, mevcut
koalisyondan oluşan hükümettir. Hükümetin piyasaya vermiş olduğu bir güven
unsuru yoktur. Değerli milletvekilleri, son hisse senedi ve tahvil
ihracıyla arz edilen devlet kâğıtlarıyla 410,5 trilyon borçlanmaya karşılık,
piyasada 2,5 katrilyona yakın bir talep oluşmuştur. Demek ki, eğer bu millete
güven verilmiş olsa, bu milletin bir kısmında, işletmelerde sermaye oluşturacak
bir birikim, bir tasarruf mevcuttur; ancak, hükümet bu güveni veremediği için,
bu güveni sağlayamadığı için, ülkedeki kriz, derinliğine devam etmektedir. Geçmişte uygulanan para politikasında, hükümet, Merkez
Bankasını yanlış yönlendirdi, Merkez Bankasını bir para kurulu gibi çalıştırdı
ve neticede, Merkez Bankası, bu acemice çalışmalar sonucunda IMF reçetelerini
uyguladı ve Merkez Bankasının para kurulu gibi çalıştırılması sonucu, IMF
reçetelerinin uygulandığı diğer ülkeler de, bizim ülkemizin sürüklendiği krize
aynı şekilde sürüklendi. Değerli milletvekillerim, para kuru uygulanmasında
merkez bankaları istedikleri zaman para basarak likiditeyi artıramazlar; yani,
piyasaya para süremezler. Merkez bankalarının para basabilmeleri için,
birilerinin merkez bankasına döviz getirmesi gerekir. Merkez Bankası, yalnızca
döviz karşılığında para basabilir. Bu kural, merkez bankalarının karşılıksız
para basmalarını önlemek için konulmuş bir kuraldır; çünkü, karşılıksız basılan
para enflasyonu körükler; fakat, para krizi yaşanırken bu kuralın uygulanmaması
gerekir; Türkiye'de likidite sıkıntısı varken, ısrarla bu kuralın uygulanıp
esnek kur sistemine geçilmemesi gerekirdi. Değerli milletvekillerim, para kuru kuralı katı
uygulandığında yabancı paranın ülkeye gelmesi ve ülkeyi hızla terk etmesi
durumlarında sorunlar yaratır. Yabancı para ülkeye gelirken elde tutulmayan,
mal ithal etmek için kullanılmayan döviz Merkez Bankasına gider, Merkez Bankası
da bunların karşılığında para basar. Böylece, para arzının artmasına neden
olur; artan para arzı da enflasyonu körükler; fakat, bu ara tehlikeli iki
gelişme olur: Bir taraftan, döviz bolluğu olduğundan döviz kurları yavaş artar
ve ülke parasının değeri artar; diğer taraftan da para bolluğu olduğundan
faizler düşer. Bir ülkenin parasının aşırı değer kazanması ve faiz düşmesi,
ciddî sorunlar yaratır ve kriz oluşur. Yabancı para ürküp ülkeyi terk etmeye
kalktığında ise, Merkez Bankası döviz satacak, piyasadan para çekilecek ve
likidite daralması olacaktır. Bu durumlarda, Merkez Bankası para basarak
likiditeyi artırdığında, faizler çılgınca yükselir, para krizinin ekonomik
krize dönüşmesine neden olur -Türkiye'de yaşadığımız son kriz de bu durumdan
oluşmuştur- sıcak para ürkütülmüş olur, dövize büyük de değil, yalnızca orta
çaplı bir hücum olmuş olur; daha sonra, krizin ilerleyen safhalarında ise
dövize aşırı hücumdan dolayı... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MURAT AKIN (Devamla) - ...bizim ülkede yaşanan 19 Şubat
ve 22 Kasım krizlerinde olduğu gibi, aşırı derece de, yüzde 1 000'lere, 1
500'lere, 10 000'lere varan bir faiz yükselmesine neden olur ki, bu durum da,
reel sektörün, esnafın, işçinin ve çiftçinin çökmesi demektir. Bu kanunun bu sıkıntılardan uzak bir şekilde ülkeye
faydalı olacağı düşüncesiyle; hepinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın
Aslan Polat; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tasarının 15 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bu maddede "bankalar ve özel finans
kurumları iştirak tutarlarını 31.12.2009 tarihine kadar, Kurulca belirlenecek
dönem ve oranlar dahilinde kademeli olarak bu Kanun hükümlerine uygun hale
getirmek zorundadırlar" denilmektedir. Bu kanun tasarısının Plan ve Bütçe
Komisyonuna gelişinde ise, bu kademe yoktu, sadece 2009 yılına kadar bu orana
gelmeleri isteniyordu. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuda bayağı tartışma
oldu; işte, kademeli olsun mu, olmasın mı; en sonunda kademeli yapılması uygun
bulundu. Yalnız, burada, bu madde üzerinde, bilhassa millî
bankamız olarak görülen İş Bankasının da çok büyük itirazları oldu, Bankalar
Birliğinin oldu ve en önemlisi de, bir DSP milletvekilinin bu konuda çok önemli
itirazları oldu; onu belirtmek istiyorum. Şimdi, görüşlerine de çok önem verdiğim o arkadaş, DSP
milletvekili "şimdi, burada, iştirak payları ve ortaklık payları da kapsam
içine alındığı için, bunun iyi belirlenmesi gerekir" diyor ve devam ediyor
-biraz sonra, arz edeceğim bu laflardan DSP'lilerin uykusu kaçacak yalnız-
"İş Bankası iki tane özelleştirmeye girdi, beklenenin üstünde fiyatlarla
Türkiye bütçesine gelir sağlandı; ama, burada getirilen tıkanıklık dolayısıyla,
İş Bankası, o günden sonra, örneğin, Türk Hava Yolları ihalesine girmeyi hayal
bile etmedi ve bugün, Türk Hava Yollarına ciddî donanımlı bir müşteri
çıkmıyor" diyor. Bu DSP milletvekili arkadaş devam ediyor, diyor ki:
"Yani, kanunda çelişkiler var." Siz, şimdi rahat oturuyorsunuz; ama,
bunu okuyanların itirazları var; onu iyi dinleyin. "Bir taraftan diyoruz
ki, biz size bunları getirdik, gidin sermaye artırımı yapın, iştirak getirin
diyoruz" ve "yeri geldi hiç kullanmadık; ama, kullanıyorum. Atatürkçü
düşünceye, Atatürk'ün ekonomi politikasında İş Bankası kurulurken, iktisat
kongresinden sonra getirilen ve herkese şamil kılınan sermayenin tabana
yayılması, ekonomide demokrasi sağlanması ilkesine de aykırı bir uygulama
olacaktır. Açıklamadan yapıldığını gördük. Bunu, ben, her arkadaşa tavsiye
ediyorum. Burada millî bir duygudur; yani, Türk İslam Ticaret Bankası diye
Sakarya'da kurulmuş bir banka bugün, fonların eline düşürülecek hale
getirilmişse, bankacılık tekniğindeki, kanunlarındaki geçmiş otuz yıllık
yanlışlıklar yüzünden, bir başka bankayı da bu duruma düşürmemeliyiz"
deyip devam ediyor. Şimdi, neden devam ediliyor; en önemli madde şu:
Getirdiğiniz tasarıyla siz, iştirakleri ve kredileri kapsar şekilde bunu yüzde
60'a getirmeyi istediniz. İş Bankasının bu durum karşısında 2009 yılına
kalmadan Şişecam Fabrikası da dahil, bütün iştiraklerini; bilhassa, Şişecam
Fabrikasını elden çıkarması gerekiyor. Bugün, Türkiye'de, Şişecam Fabrikasını
İş Bankası satmaya kalksa, bir başka banka da aynı kısıtlama içinde olduğu için
alamayacağına göre, mutlaka, bu Paşabahçe Şişecam Fabrikası gibi fabrikaları
yabancılara satmış olacağız. MHP'liler, sizin zamanınızda, Atatürk'ün emriyle
kurulan bir millî bankanın, kurduğu en büyük milli müessese, yabancılara
satılacaktır bu uygulama yüzünden. Neden; çünkü, 4491'in geçici 1 inci
maddesinde de, sadece kredilerin yüzde 25'e getirilmesi vardı, orada da
paralellik getirilmedi. Şimdi, ikilem geldi ve İş Bankasının Genel Müdürü, hem
Plan Bütçe Komisyonunu hem de bütün komisyonlara mektup gönderdi; size de
gelmiştir mutlaka. "Bu 4491'deki geçici 1 inci madde ile bu madde paralel
olsun; oradaki yüzde 25'ti, buradaki yüzde 60'tır; bu farkı düzeltin" diye
de bir itirazları var. "Aksi halde, biz Şişecamı satmak zorunda
kalacağız" diye figan ediyor. Ama, dikkat ediyorum, şimdi, sizce ne
Atatürk'ün kurduğu banka önemli, ne millî bankalar önemli; sadece, IMF'den emir
gelmiş, bu bankalar kanunu çıkacak diyorsunuz. Bu çıkacak diyorsunuz; ama,
bakın, sizin bu konuda en etkili arkadaşlarınız, bunu okuyan arkadaşlarınız da,
komisyonlarda figan ediyorlar ve "bu, çok yanlış bir uygulamadır, dikkat
edin" diyorlar. Ben de size söylüyorum, eğer dikkat ederseniz, uykunuz
kaçar, açılır diye söylüyorum. BAŞKAN - Sayın Polat, toparlar mısınız efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum, daha 45 saniyem
var. Bir de, burada, özel finans kuruluşlarında bu oranlar
sağlanmak isteniyor. Zaten, bu tasarının 1 tane doğru maddesi vardı, o da, özel
finans kuruluşlarına getirdiğiniz kanuniyetti. O da nedendi; çünkü, özel finans
kuruluşları, reel sektöre direkt para aktaran bir sermaye. Reel sektörün,
zaten, yüzde 150, yüzde 200 faizlerle oradan kredi alıp da bir iş yapması da
mümkün değildi. Ancak, özel finans kuruluşları gibi, reel sektöre para aktaran
kuruluşlar vasıtasıyla bizim reel sektör ayakta durabilir. Zaten, biliyorsunuz,
enerji sektörü, tarım sektörü, deniz nakliyeleri riskli sermaye kabul edildiği
için, bankalar, kredi de vermek istemiyorlar; şimdi, bir de, bunların böyle
yapılarını zayıflattınız, bunlara kim kredi verecek? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, size zaten sonda söz verdim ki,
istediğiniz gibi konuşun diye. Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım. Neticede, şunu söylemek istiyorum sayın
milletvekilleri, bu getireceğiniz tasarılarla Türk bankacılığını, bu maddeyle
de millî bankacılığı yok etme durumunuz vardır. Tekrar düşünün diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Ancak, bu 2 önerge
de son anda geldiği için dağıtılamamıştır efendim. Geliş sıralarına göre okutuyorum; en aykırı önergeyi de
en son okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı tasarının çerçeve 15
inci maddesi (h) bendinde yer alan "kademeli olarak" ibaresini
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. Kemal
Derviş Devlet Bakanı BAŞKAN - Efendim, 2 nci önerge, aykırı önergedir;
okutup, işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı yasa tasarısının
çerçeve 15 inci maddesiyle değiştirilen 4389 sayılı Kanunun geçici 2 nci
maddesinin (h) bendinin, madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Sayın Erbaş, buyurun efendim. (FP sıralarından
alkışlar) FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; gecenin bu saatinde, elbette ki, bu yasa tasarısını
bitireceğiz; ancak, bu 15 inci maddeyle değiştirilen (h) bendi konusunda
birtakım önerilerimiz olacak; onun için bu önergeyi verdik. Şimdi, değerli arkadaşlar, 4389 Sayılı Bankalar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 15 inci maddesiyle
değiştirilen, 4389 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (h) bendinde
"Bankalar ve özel finans kurumları iştirak tutarlarını 31.12.2009 tarihine
kadar (...) bu Kanun hükümlerine uygun hale getirmek zorundadırlar"
denilmektedir. İştirak sınırlarına uyum için sağlanan bu geçiş süresi, tek
başına yeterli değildir; çünkü, kanunun 11 inci maddesinde, ortaklık paylarının
kredi sayılacağına ilişkin hükümlerde değişikliğe gidilmediğinden, önümüzdeki
günlerde çıkarılacak yönetmelikle, dolaylı krediler için yapılması beklenen
tanımlamayla, iştiraklere yapılan yatırımlara yeni bir kısıt yaratılması
ihtimali ortaya çıkmakta; diğer bir deyişle, iştirakler için öngörülen geçiş
süresinin işlemez hale gelmesi mümkün bulunmaktadır. Buna göre, daha önce Türkiye Bankalar Birliğine
ulaştırılmış olan yeni yönetmelik taslağındaki tüm iştiraklerin ve bunlara
kullandırılan kredilerin tek bir kredi olarak yorumlandığı dolaylı kredi tanımı
da dikkate alınarak, aslında, iştiraklerle ilgili toplam sınırların, fiilen,
1.1.2003 tarihinde özkaynakların yüzde 55'ine, 1.1.2004 tarihinde özkaynakların
yüzde 45'ine, 1.1.2005 tarihinde özkaynakların yüzde 35'ine ve 1.1.2006
tarihinde özkaynakların yüzde 25'ine indirgendiği ve ortaklık paylarının kredi
sayılmasından vazgeçilmediği için, yine yönetmelik taslağında yer verilen
kalkış noktası dikkate alınarak, aslında toplam iştirak sınırının nihaî olarak
özkaynağın yüzde 60'ıyla değil, yüzde 25'iyle sınırlı tutulacağı sonucuna
varılmaktadır. Dolaylı krediler için getirilen bu sınırlama için öngörülen
geçiş süresi de Avrupa Birliği üyesi ülkeler için getirilmiş olan geçiş
süresinin çok gerisindedir; çünkü, 12 Aralık 1992 tarihli 92/121/EEC sayılı
direktifin 6 ncı maddesiyle, Avrupa Birliğinde bahse konu geçiş süresi, dolaylı
kredi ve büyük kredi sınırları için dokuz yıl olarak belirlenmiştir. Bu
çerçevede, 4389 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (h) bendinde yer alan
geçiş süresine paralellik sağlamayı teminen, 4389 sayılı Bankalar Yasasını
değiştiren 4491 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesinin (h) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini talep ettik ve madde metninden çıkarılmasını istedik.
Bütün konu bundan ibarettir. Yani, geçiş süresi on yılda yüzde 60'a değil,
yüzde 25'e düşmektedir. Bu nedenle, önergemin kabulü istirham ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Hükümetin önergesini okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı tasarının çerçeve 15
inci maddesi (h) bendinde yer alan "kademeli olarak" ibaresinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. Kemal
Derviş Devlet Bakanı ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Bir dakika efendim... Komisyon yerinde yok; ne
karar yetersayısı?! Komisyonu bekliyorum. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - İlk defa bir şey
söylüyor; kabul etseydiniz... BAŞKAN - Efendim, Komisyon yerinde olmadığı için,
bekliyoruz. Malumunuz, Komisyon olacak yerinde. Bakan yerinde... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Efendim, yasama beklemez;
devam eder... BAŞKAN - Komisyon Başkanı yerinde bulunmadığından, 5
dakika ara veriyorum efendim. Kapanma Saati: 23.05 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 23.15 BAŞKAN:
Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN (Bursa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 100 üncü Birleşimin
Beşinci Oturumunu açıyorum. 671 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6.– 4389
Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Tasarının 15 inci maddesi üzerinde hükümetçe verilen
önergenin işleminde kalmıştık. Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Sayın Başkan, çoğunluğumuz hazır bulunmuyor, takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı hükümetin
önergesinin gerekçesini okutuyorum: "Gerekçe: Metinde yer alan "kademeli
olarak" ibaresinin uygulamada tereddüt yaratacağı görülmüştür." CEVAT AYHAN (Sakarya) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçesini okuduğumuz, Komisyonun takdire
bıraktığı hükümetin önergesini elektronik cihazla oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım. Oylama için 2 dakika süre veriyor ve oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; önerge kabul
edilmiştir. Şimdi, kabul edilen önergeyle beraber 15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15 inci madde kabul
edilmiştir. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1.
- 4389 sayılı Bankalar Kanununa, bu Kanunun 8 inci maddesinin (b) ve (d)
bentleri ve 9 uncu maddesiyle eklenen
hükümler ile 4389 sayılı Bankalar Kanununun bu Kanunun 8 inci maddesinin
(a) bendi ve 9 uncu maddesiyle değiştirilen hükümleri, bu değişikliklerin
yürürlüğe girdiği tarihte temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve
denetimleri veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalar,
bunların yönetim ve denetimine sahip oldukları iştirakler, bankanın yönetim ve
denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakları ve ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya
da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları
şirketler, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları,
kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve
bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden
diğer bankaların bunlardan olan alacakları,
bu kanunun 9 uncu maddesi ile 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesine
eklenen (7) numaralı fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon
tarafından devralınan alacakları ile
söz konusu bankaların kaynaklarını doğrudan veya dolaylı olarak kullanmak
suretiyle sahip olunan para, mal, her türlü hak ve alacaklar hakkında da
uygulanır. Şu kadar ki, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7)
numaralı fıkrasının (a) bendi hükmü bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya
da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların banka
kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde
doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları veya bankayı bu
suretle zarara uğrattıklarının tespiti
halinde uygulanır. BAŞKAN - Efendim, geçici 1 inci madde üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum. Bu madde, genelde mevcut olan sorunlar için kanunun
benimsediği çözümü ve sistematiği bundan önce gerçekleşen banka felaketlerine
de uygulanmasını öngören bir maddedir. Tartışılır, geçmişe yönelik bir hüküm
düzenlenir mi şeklinde; aslında, o felaketler halen sonuçları sona ermemiş
felaketler olduğu için, bu madde, geriye yürüyen değil, sonuçları var olan
olaylara, şimdiye ve geleceğe etkilidir. Ayrıca, böyle de olmasaydı, bu gibi
durumlarda hukuk, faciaları, haksızlıkları ve yolsuzlukları önlemek için geriye
yürür. Burada, kazanılmış haklar değil, belki haksız kazanılanların önlenmesi
olayı vardır. Sözlerimin başında, bu maddenin taknin tarzının amaca
uygun olmadığını, belirtmek istiyorum. Gerçekten, maddede "yürürlük
tarihinde intikal eden bankalar" denilmektedir; oysa "yürürlük
tarihinden önce intikal eden bankalar" denilmesi lazım; aksi takdirde,
ihtiyacı karşılamaz. Bir de, teklifin son cümlesinin öznesi belli değildir;
tamamlamak lazım. Değerli arkadaşlar, ben, bu madde yoluyla sizleri bu
yasada var olması gereken çok önemli birkaç noksanlık konusunda bilgilendirmek
istiyorum. Maalesef, yasama sanatının ve yasama fonksiyonunun tabiî gereği
olarak düzenlenen alanın bütün boyutlarını kuşatma anlayışını bir türlü
sergileyemiyoruz. Şu anda düzenlediğimiz yasanın demokrasi teorisi bakımından
anlamı, sermaye iktidarının, banka iktidarının demokrasiyle bağlantı
noktalarının ne olduğu meselesidir. Sayın Bakan "siyasetin, bankalardan elinin
çekilmesi lazımdır" dediler ve devlet bankalarıyla ilgili kimi reformlar
gerçekleştirildi. Temenni ediyorum ki, uygulamada bu nokta da yerleşik bir
vaziyet alır; ama, şu anda, bankacılıkla bağdaşmaz sorunlar şurada düzenlenmesi
gerekirken, maalesef, düzenleyemiyoruz. Somutlaştırayım: Bankacılıkta nispî
değil, mutlak bağdaşmaz olaylar, işlemler, alanlar vardır. O da, medyanın
bankaları olayıdır. Türk demokrasisini, Türk siyasetini yozlaştıran ve Türk
kamuoyunun gereği gibi ve gerçek şartlarda oluşmasını önleyen temel
sorunlarından birisinin çözüleceği zaman da, yer de şu andır; çünkü, medyanın
bankası, banka çıkarlarının medyaya tahsis edilmesi olayıyla, patolojisiyle
denk bir anlatımı ifade etmektedir. Değerli arkadaşlar, bu reformu yapmak, hem medyanın hem
demokrasinin hem siyasetin bir itibar şartıdır. 7 nci maddeyle tadil edilen 12
nci maddedeki bağdaşmazlığa bunu oturtmak lazımdır; aksi takdirde, bankacılık
alanındaki rekabeti, elinde medya olan bankanın medya imkânlarını kullanması
yoluyla bozarsınız. BAŞKAN - Sayın İyimaya, toparlar mısınız efendim. MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkanım, bu kadar güzel
bir konuşmayı kesmeyin lütfen. AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın İyimaya. AHMET İYİMAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım. Ayrıca, bakınız, siyaset ile banka ve medya arasında
örtülü izdivaçları önleyemezseniz "on yıl sonunu görüyoruz, sonumuzu görüyoruz"
derler; on gün sonra cezaevine girerler; yönlendirici kamuoyu yoklamalarıyla
karşı karşıya kalırsınız. Ayrıca, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
denetim işlevi, bu reform yapılmadıkça, medya bankaları bakımından, gereği gibi
ve hukuka uygun olarak gerçekleştirilemez. Bir gece, değerli Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu mensuplarının birileriyle yedikleri yemek, başka
bir bankanın aleyhine veya lehine bir pazarlık olarak, bir gazetenin manşetinde
yer alabilir. Yasa, riskleri tam değerlendirebilmiş yasa değildir;
önemli riskler var; zamanım yok; ama, bir vecizeyle sözlerime son vermek
istiyorum. Bu yasa, bir dönüşüm yasası değil, panik yasasıdır; ivedi şartlarda,
ivedi şekilde düzenlendiğiniz yasaların adı panik yasalarıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bir cümleyle bitiriyorum
Sayın Başkanım. Bir büyük filozof "hukukta en hızlı yol en uzun
yoldur" demişlerdir; zaten bu yasayı da iki sene içerisinde üç defa
değiştiriyor olmamız, en hızlı yolun, uzun yol olduğunu gösteriyor. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum; sağ olun. (DYP ve
FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray
Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun. Sayın Toprak, süreniz 5 dakikadır. FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, banka soygunlarıyla ilgili
olarak, gerek Sayın Başbakana ve gerekse diğer bakanlara gönderdiğimiz, şahsen
veya diğer arkadaşların gönderdiği tüm yazılara verilen cevaplarda
"Bankacılık Yasasının 22 nci maddesi bu bilgileri size vermemize
engeldir" deniliyor; "ticarî sır" diyorlar, "banka
sırrı" diyorlar, "müşteri sırrı" diyorlar; ama, bu bilgileri
vermiyorlar, "biz, bu bilgileri yalnızca yetkili makamlara verebiliriz"
diyorlar. Nedir bu yetkili makamlar; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst
Kurulu ile bankalar yeminli murakıpları; ancak, bu kurullara da hiçbir bilgi
verilmiyor. Dolayısıyla, bu banka soygunlarıyla ilgili adlî işlem süreci bugüne
kadar başlatılmadı, yeterince başlatılmadı. Bankalar Yasasının 24 üncü maddesi
bugüne kadar yeterince işletilmiş değil; işletilmiş olsaydı, inanın, bu
tasarıya da gerek kalmazdı. Bütün sorun, mevcut düzenlemelerin, mevcut
hükümlerin uygulanmamasından kaynaklanıyor, yetersizliğinden değil. Kısmî
rehabilitasyona muhtaç hükümler var; ama, mevcut hükümleri uyguladığınız zaman
bile bunları büyük oranda engellersiniz; bu maddeler uygulanmıyor. Yani, şöyle ifade
edeyim: Bankalar Yasasının 22 nci maddesi, bu bilgileri, belki
milletvekillerine vermeye engel; ama, denetim organlarına vermeye engel değil;
aksine, yükümlülük getiren bir madde ve bu yapılmıyor. Yani, diğer tabirle,
banka soygunlarını gerçekleştiren kişiler ve işbirlikçileri hakkında, gerçekte,
adlî işlem sürecinin başlatılmasını öngören 22 nci madde, aynı saygın
soyguncuların, bir tür korunma maddesi, korunma zırhı haline geldi. Bana
vermiyorsun, denetim organlarına vermiyorsun; yani, diğer tabirle, soyguncuları
korumakla eşanlamlıdır. Değerli milletvekilleri, hukukumuzda yeterince hüküm
var. İlgisiz gibi gelebilir; ama, meri Medenî Kanunumuzun 2 nci maddesinde bir
hüküm var: "Bir hakkın suiistimalini hiçbir kanun himaye etmez"
deniliyor. Burada, bir hakkın suiistimali var, açık ifade ediyorum. Sayın
hükümet, 22 nci maddeyi, yorumlama açısından, bir hakkın suiistimali şeklinde
algılıyor; bu suiistimalden vazgeçip, derhal, bizim, somut olarak, somut
olaylar vererek, yer, zaman vererek, hatta isim vererek belirttiğimiz konuları
denetim organlarına intikal ettirsin. Bu yapılmıyor; bizim isyanımız bunadır.
Bankalar Kanununun mevcut hükümleri işletilmiyor; işletilmiş olsaydı, bu banka
soygunları büyük oranda gerçekleştirilmezdi. Değerli milletvekilleri, Türk toplumu bir şey soruyor
"benim paramı kim soydu" diyor. Ben de şunu ifade ediyorum: Eğer bu
hükümetin yapabileceği bir şey varsa, çok net ifade ediyorum, götürengiller
ailesi var, yeğengiller ailesi var, yiyengiller ailesi var; sayın hükümet,
lütfen, banka hortumlamasını gerçekleştiren bu giller ailesiyle, soyguncugiller
ailesiyle ilgili, bunları adaletin pençesine, hemen, evet, derhal teslim edecek
düzenlemeleri getirin, hiçbir tartışma yapmayalım, hiçbir konuşma yapmayalım,
10 dakika içerisinde bu Meclisten geçsin ve bu hırsızların yakasına yapışılsın.
İşte, buna yönelik düzenlemeler beklentisi içindeyiz; ancak, bu yerine
getirilmedi. Değerli milletvekilleri, 70 milyon Türk Milleti, biz
ister kabul edelim ister etmeyelim, bir yargıya varmış; o yargı şudur: Son
zamanlarda, işgal ettikleri makamları ve görevleri nedeniyle kendinde suç
işleme imtiyazı gören birtakım saygın soyguncular türedi. Türk Milleti, makamları nedeniyle kendini korunma zırhı
içerisinde gören bu saygın soyguncuların yakasına yapışılmasını bekliyor. BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim. RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bu yolsuzluk üçgenlerinin
değişmez ayağı, maalesef, siyasîlerdir. Şu Yüce Meclisin itibarını yukarıya
fırlatmanın yolu, bu yolsuzluk üçgenlerinin değişmez, sabit ayağı olan
siyasîleri derhal yargı önüne getirecek bir düzenlemeyi sayın hükümet getirsin,
hiç tartışma yapmaksızın, konuşma yapmaksızın destek verelim ve Türk Milletinin
beklentisine de cevap verelim. Tasarının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Geçici 1 inci madde üzerinde verilmiş 2 adet önerge
vardır; geliş sıralarına göre okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 671 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun tasarısının
geçici 1 inci maddesine ikinci fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir. Saygılarımızla. Ahmet
İyimaya Amasya "19.2.2001-22.2.2001 tarihleri arasında Merkez
Bankasından işlem günü itibariyle toplam otuz milyar TL değerinin üstünde bir
miktarda döviz iktisap edenler, bu Kanunun yayımını izleyen bir ay içinde
dövizi aynen iade ederler. Şu kadar ki, alıcı bankalardan bu dövizlerin
iktisabının, tarafı banka olmaksızın daha önce bağıtlanmış bir akdî yükümlülüğün
ifası zorunluluğuna bağlı olması halinde, iade mükellefiyeti doğmaz. Bu
dövizleri bankalardan, tarafı banka olmayan bir akdî yükümlülüğü ifa
zorunluğuna dayanmaksızın iktisap eden gerçek ve tüzelkişiler dahi, aynı süre
içinde ve aynı şekilde dövizleri iade ederler. Döviz için ödenen TL, iade
sırasında yasal faiziyle birlikte defaten geri ödenir. Döviz alacakları için,
bu Yasanın 9 uncu maddesi dahil, ilgili hükümleri uygulanır. Bu süre içinde
döviz iktisap edenler ve miktarları, en geç bir ay içinde Resmî Gazetede
yayımlanır." BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinde
aşağıdaki değişikliğin yapılmasını arz ve teklif ederiz.
"4389 sayılı Bankalar Kanununa, bu Kanunun 8 inci
maddesinin (b) ve (d) bentleri ve 9 uncu maddesiyle eklenen hükümler ile 4389
sayılı Bankalar Kanununun, bu Kanunun 8 inci maddesinin (a) bendi ve 9 uncu
maddesiyle değiştirilen hükümleri, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihte
temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri kısmen
veya tamamen Fona intikal eden bankalar" şeklindeki ifadenin, "Bu
Kanunla, 4389 sayılı kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasına eklenen
(d) bendi hükmü hariç olmak üzere, 4389 sayılı Bankalar Kanununun ve bu kanunun
8 ve 9 uncu maddeleriyle eklenen ve değiştirilen hükümleri, bu değişikliklerin
yürürlüğe girdiği tarihten önce temettü hariç ortaklık haklarıyla yönetim ve
denetimleri veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden
bankalar..." şeklinde değiştirilmiştir. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kâtip Üye önergeyi noksan
okudu. BAŞKAN - Noksan mı okudu?.. KÂTİP ÜYE HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sadece beş imza
okuduğumuz için efendim; yani, Erzurum Milletvekili İsmail Köse Beyin de imzası
var; ancak, beş isim okuyabiliyoruz, yan tarafta olduğu için... BAŞKAN - Neyi okutayım efendim, sıralamayı mı?... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sıralamayı yanlış okuyorsunuz. BAŞKAN - Peki, efendim sıralamayı doğru okuyalım. Okuyalım efendim, bir dakika istirham ederim, buyurun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim. Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYON BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz olumlu görüşle. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim. BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz gerekçesini
okutayım. Buyurun efendim. Gerekçe: Tasarı metninde Komisyonda yapılan
değişiklikler sonucunda bu teknik düzeltmenin yapılması zarureti ortaya
çıkmıştır. BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 671 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun tasarısının
geçici 1 inci maddesine, ikinci fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir. Saygılarımla Ahmet İyimaya Amasya "19.2.2001 - 22.2.2001 tarihleri arasında Merkez
Bankasından işlem günü itibarıyla toplam otuz milyar TL değerinin üstünde bir
miktarda döviz iktisap edenler, bu Kanunun yayımını izleyen bir ay içinde
dövizi aynen iade ederler. Şu kadar ki, alıcı bankalardan bu dövizlerin
iktisabının, tarafı banka olmaksızın daha önce bağıtlanmış bir akdî
yükümlülüğün ifası zorunluluğuna bağlı olması halinde, iade mükellefiyeti
doğmaz. Bu dövizleri bankalardan, tarafı banka olmayan bir akdî yükümlülüğü ifa
zorunluluğuna dayanmaksızın iktisap eden gerçek ve tüzelkişiler dahi, aynı süre
içinde ve aynı şekilde dövizleri iade ederler. Döviz için ödenen TL, iade
sırasında yasal faiziyle birlikte defaten geri ödenir. Döviz alacakları için,
bu yasanın 9 uncu maddesi dahil ilgili hükümleri uygulanır. Bu süre içinde
döviz iktisap edenler ve miktarları, en geç bir ay içinde Resmî Gazetede
yayımlanır. BAŞKAN- Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya)-
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN- Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN- Gerekçesini okutayım mı efendim? AHMET İYİMAYA (Amasya)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN- Önergenin gerekçesini okutuyorum: Gerekçe: 19.2.2001 tarihi, Başbakanın MGK'daki gizli kavgaya
ilişkin ünlü açıklamasını yaptığı ve kriz piminin çekildiği günün adıdır.
22.2.2001 tarihi ise, haziran sonuna kadar süreceği hükümetçe kamuoyuna taahhüt
olunan döviz çıpasından vazgeçildiği ve dalgalı kurun benimsendiği şok günün
adıdır. Bu üç dört gün içinde neler olduğunu, haksız kazancın,
doğrudan ve dolaylı aktörleri dışında, Allah'tan başka kimse bilmemektedir. Bu
sürede, hatta ilk saatlerde Merkez Bankasından yoğun döviz talebi olduğu ve
bazılarının (?) karşılandığı kamuoyuna yansımıştır. Kimi ekonomi
bürokratlarının dalgalı kur öncesi dövize geçmeleri ve kamu takibine
uğramaları, haksız iktisap kuşkusunu kesinlik doğrultusunda beslemiştir. Yasama organı, görünürde hukuka uygunluk karinesine
büründürülmüş ve haksız iktisap kuşkusunu yoğun şekilde taşıyan edinimlere
süreç içinde müdahale edebilir. Ekonomik kamu düzeni ve hakka uzanan ellerin
temiz olması yönündeki köklerini genel ilkelerden ve Anayasadan alan temel
prensipler, böylesi bir düzenlemenin meşruiyet tabanını oluşturur (Anayasa
Madde 2, 48, 13, 167). Kriz fırsatçılığını meşru gören hukuka ve ahlaka tek bir
örnek yoktur. Olağan günlerde benzerine rastlanmayan, 5 milyar dolara ulaştığı
söylenen bu para hareketi, fırsatçı olmayan makul sebeplerin tahrik ettiği bir
olay olarak görülemez. Esasen, kötü yönetimden kaynaklanan krizlerden (zarar ve
sosyal hasardan) siyasal yönetimler ve idare dahil, sonuca sebebiyet verenlerin
tazmin sorumluluğu, pozitif hukukumuzun gündemine aktarılmalıdır. Gerçek ihtiyaç ve yükümlülükler çerçevesinde cereyan
eden ilişkiler korunmaktadır. Spekülatif hareketler müeyyidelendirilmiştir.
Merkez Bankası alıcı banka ve banka müşterisi üçgeni, düzenlemede esas
alınmıştır. Yolsuzluk haksız iktisap karinesinin tabanı, o günkü
değerle 30 milyar TL karşılığı dövizdir. Gerçek olsun tüzel olsun, yerli olsun
yabancı olsun, bu süre içinde, bu miktar üzerinde iktisapta bulunan kişi veya
kişiler, iade yükümlüsüdürler. İadede temerrüt, Bankalar Kanunundaki özel
yöntemlerle takibi ve aynı kanundaki ağır hukukî yaptırımları davet eder. Belirtilen sürelerdeki iktisaplarda gizlilik yasal
kaydı kaldırılmış ve saydamlık benimsenmiştir. Esasen, mevcut şekliyle banka
mevzuatımızdaki gizlilik, yeniden tarifi gerekli, sınırlanması ve saydamlıkla
tanışması zorunlu bir kavramdır. Önerge, ekonomik kamu düzenini egemen kılmaya ve
yolsuzluğu önleme beklentilerini hukuk temelinde karşılamaya yöneliktir. Kriz
hukuku ve yoğun yolsuzluk sarmalı, bazen geçici olarak güven ilkesini ikinci
dereceye düşürebilir. Bu gibi önlemler, uzun vadede gerçek güveni sağlayan araç
görevini de görebilir. BAŞKAN - Konuşsaydınız daha iyiydi tabiî... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Tarihî mesuliyetin
gereğidir... BAŞKAN - Hayır, bir şey demedim efendim; konuşsaydınız
5 dakika tutacaktı; bu, 5 dakikadan fazla sürdü. MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, önergeye ben de
katılıyorum. BAŞKAN - Peki efendim. Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Sayın milletvekilleri, maddeyi oylamadan evvel, bir
redaksiyon işlemi yapacağım: Geçici 1 inci maddenin sondan bir evvelki
satırında "dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları" ibaresi var.
Bunun "kullandıklarının veya bankayı bu surette zarara uğrattıklarının
tespiti halinde uygulanır" diye düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum. Komisyon katılıyor musunuz? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -
Doğrudur Sayın Başkan. BAŞKAN - Biraz evvel kabul edilen önerge doğrultusunda
ve yaptığımız redaksiyonla beraber geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 2. - a) Bu Kanunun yayımı tarihinden önce
faaliyet izni kaldırılan özel finans kurumları hakkında bu Kanunla özel finans
kurumlarının tasfiyesine ilişkin olarak getirilen hükümler uygulanmaz. b) 4389 sayılı Bankalar Kanununa tabi olarak faaliyette
bulunan özel finans kurumları, Özel Finans Kurumları Birliğinin faaliyete
geçtiği tarihi izleyen otuz gün içinde birliğe üye olmak zorundadır. BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde bankacılık sektörü, Türkiye'nin en büyük, en
likit ve uluslararası sisteme entegre olmuş bir sektörüyken bugün, maalesef,
büyük sorunları olan ve ayakta kalmaya çabalayan bir sektör haline gelmiştir. Yakın geçmişe baktığımızda, artan kamu iç borçlanma
ihtiyacına bağlı olarak, kamu kâğıtlarının getirisinin yüksek oluşu, devlet iç
borçlanma senetlerinin, bankaların menkul kıymet değerleri cüzdanı içinde
giderek ağırlık kazanmasına sebep olmuştur. Getirisinin yüksekliğinin yanı sıra
riskinin de olmaması, kamu kâğıtlarının, bankalar açısından cazip olmasını
sağlamıştır. Dolayısıyla da bankalar için risksiz olan bu kolay para kazanma
alanı son derece cazip hale gelmiştir. Tabiî, buna paralel olarak da banka
kredilerinde düşme meydana gelmiştir. Bir taraftan kamu kâğıtlarının cazibesi,
diğer taraftan kura baskı yapılarak kur artışının düşük tutulması neticesinde
bankalar döviz cinsinden borçlanmış, bunu Türk Lirası olarak, özellikle kamu
kâğıtlarına plase etmişlerdir. Bunun neticesi olarak da açık pozisyonları
artmış, dolayısıyla, üstlendikleri kur riski de yükselmiştir. Geçen yıl, haklı bir gerekçesi olmadan, kamu kâğıtları
faiz oranlarının yüzde 30-35'lere düşmesi ve bankaların menkul cüzdanlarında
dövizle borçlanıp yüzde 30-35 faizle alınan kamu kâğıtlarının yer alması ve
akabinde de 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleri sonucunda hem kamu kâğıtları faiz
oranlarının yüzde 100'leri aşması hem de döviz kurlarının ortalama yüzde 100
artması, bankaları, altından kalkamayacakları oranda zarara sürüklemiştir. Değerli milletvekilleri, bankacılık krizlerinin
çözümünde yapılması gerekenlerin başında, öncelikle, ödeme güçlüğüne düşen,
malî bünyeleri zayıflayan ve faaliyetlerini sürdüremeyecek olanların derhal
tasfiye edilmesidir. İkinci adım, malî bünyeleri zayıflayan, ancak,
faaliyetlerine devam edebilecek olan bankaların, malî bünyelerini güçlendirmesi
için gerekli mekanizmaların oluşturulması gerekmektedir. Türkiye'deki uygulamaya baktığımızda, faaliyetlerini
yürütemeyecek kadar malî bünyeleri zayıflamış bankalar fona alınmış ve
yaşatılmaya çalışılmıştır. Bu, son derece yanlış bir uygulamadır. Bu uygulama,
bu bankalara yeni fonlar aktarılmasını da beraberinde getirmiştir. Nitekim,
fondaki bankaların, bu yılın ilk üç ayında önemli ölçüde zararları ve açıkları
oluşmuştur. Bu zararlar da, maalesef, yine, neticede halkın cebinden
karşılanacaktır. Bu bankaların derhal tasfiyesi gerekir. Yine bir başka yanlış uygulama ise, malî bünyeleri
zayıflamış, ödeme güçlüğü içine düşmüş; ancak, faaliyetlerini yürütebilecek
bankaların alelacele fona alınması olmuştur. Bu bankaları fonda rehabilite
etmeye çalışmak, tümüyle yanlış bir stratejidir. Rehabilitasyonun fonda
yapılması son derece zordur ve mevcut uygulamalar da bu stratejinin yanlış
olduğunu göstermiştir. Değerli milletvekilleri, aslında, bankacılık sektörü
için alınması gereken önemli tedbirler vardır. Bunların başında, bankaların,
bugün yüksek olan yasal yükümlülüklerinin düşürülmesi önem arz etmektedir. Tüm bankaların ve diğer malî kurumların zorunlu olarak
katılmasını sağlayacak bir risk merkezinin oluşturulması da yine alınması
gereken bir başka tedbirdir. Türkiye'de evrensel bankacılığın desteklenmesi ve
uluslararası muhasebe sisteminin geliştirilmesi gibi tedbirlerin alınması ve
her şeyden önemlisi, malî sektörün tamamını kapsayan yeni bir düzenlemenin
yapılması sistemin sağlıklı olarak işlemesini sağlayacaktır. Bugün, bankalar,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun denetimi altında olmasına karşın,
leasing, factoring gibi yine kredi veren şirketler, Hazinenin kontrolü
altındadır. Tüm bankalar ve finans kuruluşlarının tek bir merci tarafından
denetim ve gözetim altına alınması, bir bütünlük sağlayacak ve yapısal boşluk
giderilmiş olacaktır. Tasarının geçici 2 nci maddesine Doğru Yol Partisi
olarak katılıyoruz. Bu düşüncelerle, yasanın hayırlara vesile olmasını
diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın
Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan,
muhterem üyeler, 671 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısının geçici 2 nci
maddesinde söz almış bulunuyorum. Bu madde, özel finans kurumlarıyla ilgili bir düzenleme
getirmektedir. Bu tasarıyla, özel finans kurumları hakkındaki uygulamaların,
daha önce tasfiyesine karar verilmiş olan özel finans kurumlarına
uygulanamayacağı hükmü getirilmekte; ayrıca, Özel Finans Kurumları Birliğine
bütün özel finans kurumlarının 30 gün içinde üye olması şartı getirilmektedir.
Özel finans kurumları, 1980'den sonra faaliyete başlamıştır. Aslında, altyapısı
ilk defa 1974 MSP-CHP hükümeti zamanında çıkarılan bir Bakanlar Kurulu
kararıyla teşekkül etmiş ve 1980'den sonra da uygulamaya geçilmiştir. O
dönemde, 12 Eylül yönetimi zamanında tatbikata başlanmıştır. Takriben 3 milyar dolar mertebesinde bir finans imkânı
sağlamaktadır. Ancak, bu son büyük iktisadî krizden, özel finans kurumları da
nasibini almıştır. Vatandaşın malî sisteme güveni kaybolmuş ve bu sebeple,
gerek bankalardan gerekse özel finans kurumlarından, yatırdıkları paraları
süratle çekme noktasına gelmiştir. Bu kanun tasarısıyla getirilen düzenleme,
özel finans kurumlarının kendi aralarında kuracakları bir birlikle, belli
miktardaki katılımlara bir garanti verme yoludur; kendi kaynaklarından tabiî ve
bankalara benzer birtakım düzenlemeler de getirilmiştir. Şimdi, ben burada bu
tasarı vesilesiyle şunu ifade etmek istiyorum muhterem arkadaşlar:
Tabiî, bankalarla ilgili bir düzenleme yapıyoruz; ama, bu son kasım ve şubat
krizinden zarar görenler, sadece bankalar değil; reel sektör dediğimiz iş
hayatı, fabrikalar, sanayi bunların hepsi, bu fırtınaya yakalanmış durumdadır;
umumî bir felakettir bu, afettir Türkiye ekonomisi üzerinde. Bunu süratle
rehabilite edecek olan, tekrar çalışır hale getirecek olan yeni bir programı
hükümetin acele başlatması lazım. Bu yapılamadığı takdirde, işletme sermayesi sıkıntısı,
borç krizi içerisinde bulunan üretim tesisleri tek tek kapanmakta veya
Türkiye'deki şartlardan ürken üreticiler, yatırımcılar, Türkiye dışında, Balkan
ülkelerine, başka yerlere yatırımlarını kaydırmakta, taşımakta; hatta hatta,
mevcut tesislerini kapatarak, makine ve teçhizatını sökerek, başka ülkelere
taşımaktadır, yatırım kararlarında başka ülkeleri tercih etmektedir. Bu şartların süratle değiştirilmesi gerekir. Hükümetin
önünde en acil program budur. Getirilecek olan 15 milyar dolarla, Hazinenin
borçları ödenecektir, önümüzdeki aylarda borç yükü karşılanacaktır; ama, eğer
reel sektörü ayağa kaldıracak olan bir program ortaya konulmazsa, sonbaharda,
Türkiye için çok daha büyük bir iktisadî kriz, felaket meydana gelir. Kapanan
her fabrika, üretimin azalmasıdır. Kapanan her fabrika, insanların işsiz
kalmasıdır. Hükümetin önündeki acil mesele şudur: İhracatın
açılması lazım. İçpazarı genişletemeyeceğinize göre, üretim çarkının
dönebilmesi için, üretebilen insanın satacağı pazarı geliştirmek; yani,
ihracatın desteklenmesi lazım. Tabiî, Sayın Derviş'in bir şansızlığı da, ekonomiyle
ilgili kurumların üç partiye dağılmış olmasıdır. Sayın Derviş'in uhdesinde
bulunan ekonomi yönetim gücü, yüzde 15-20 mertebesindedir; Dış Ticaret,
Eximbank, Devlet Planlama, birtakım kurumlar, diğer partilerdedir. Verimli bir
işbirliği bugüne kadar görülmüyor; bundan sonra da bu yapılamazsa, işte o zaman
asıl felaket meydana gelir. Yani, ihracatı artırmak için, bu aletleri, çok
verimli, dinamik ve süratle kullanabilir bir gücün ortaya çıkması lazım. Sayın
Başbakan, bu ehliyet ve kabiliyeti gösteremiyor; Allah sıhhat, afiyet versin,
fizikî şartları da buna müsait değil. Onun için... (DSP sıralarından
gürültüler) Efendim, biz, Sayın Başbakanı sizden önce tanıyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NECDET SARUHAN (İstanbul) - Tanısaydınız, destek
olurdunuz Başbakana. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız. CEVAT AYHAN (Devamla) - 1978-1979'da Türkiye'yi ne hale
getirdiğini bütün Türkiye biliyor. Süratle, hükümetin, bu işleri yönetebilecek bir
performansı, kabiliyeti ortaya koyması lazım. Tabiî, meselemiz o değil, buradan söylerseniz memnun
olurum da, asıl söylemek istediğim; reel sektörü harekete geçirmektir. Temin
edeceğiniz kaynakların bir kısmıyla, işletme sermayesi veya borç krizine düşmüş
olan, üretim kabiliyeti olan, son yıllarda performansı yüksek olan tesisleri
çalışır hale getirmeniz lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Efendim, teşekkür ederim. CEVAT AYHAN (Devamla)- Evet, biz, bu gerçekleri bir
daha söylersek sizin için faydalı olur diyoruz... M. ZEKİ SEZER (Ankara)- Biz, sizinle ilgili gerçekleri
de biliyoruz!.. BAŞKAN- Efendim, istirham ederim... CEVAT AYHAN (Devamla)- .. ama, bunu anlayacak takatınız
yoksa ben ne yapayım!.. Hepinize saygılar sunuyorum., BAŞKAN- Teşekkür ederiz efendim. Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 2 nci madde kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, tasarıya geçici bir madde eklenmesine dair önerge vardır;
önergeyi okutup, işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Genel Kurulda görüşülmekte olan 671 sıra sayılı
Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısına aşağıdaki
metnin geçici 3 üncü madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Geçici Madde 3- Başkan dışındaki Kurul üyelerinin
görevleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer. Yeni üyeler yürürlük
tarihinden itibaren onbeş gün içinde Bakanlar Kurulunca atanır ve bu süre
içinde, mevcut üyelerin görevleri devam eder. Bu suretle atanan üyelerden,
ikinci yılın sonunda kura sonucunda belirlenecek iki üye ve dördüncü yılın
sonunda kalan üyelerden, kura sonucu belirlenecek iki üyenin yerine, bu Kanunda
belirtilen hükümlere uygun olarak yeni üye ataması yapılır." BAŞKAN- Komisyon? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT
(Kırıkkale)- Çoğunluğumuz olmadığından takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. CEVAT AYHAN (Sakarya)- Komisyonun çoğunluğu yok; yeni
bir madde koyamazsınız... BAŞKAN- Efendim, geçici madde, önerge mahiyetinde;
87'nin dördüncü fıkrasında yazıyor. Hükümet?.. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN- Gerekçesini okutuyorum: Gerekçe: Bu madde ile, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 3
üncü maddesi uyarınca oluşturulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun
aynı madde hükümlerine göre karar organı olarak görev yapması ve biri başkan,
biri ikinci başkan olmak üzere yedi üyeden oluşması öngörülen Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başkan dışındaki üyelerinin görevleri, kurul
hizmetlerinde verim ve uyumun sağlanması amacıyla sona erdirilmekte, yeni
üyelerin 15 gün içinde Bakanlar Kurulunca atanacağı ve bu süre içinde de mevcut
üyelerin görevlerinin devam edeceği hükme bağlanmaktadır. BAŞKAN - Efendim, hükümetin kabul ettiği... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Buyurun efendim. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkanım, saat 24.00.
Parlamentonun çalışma düzeni kendi iç anayasasıyla tanzim edilmiştir. Müstakil
madde niteliğindeki bir önergenin fıkraya eklenmesi... BAŞKAN - Geçici madde efendim... AHMET İYİMAYA (Amasya) - Fıkra olarak, geçici maddenin,
bir fıkra olarak eklenmesi, Parlamento hukukunun, Riyasetçe ve
milletvekillerince ihlali anlamını taşır. Bu, müstakil maddedir. Lütfen,
Parlamentonun, partilerin, iktidar çoğunluğunun görüşünü alınız, hiç olmazsa o
imkânı temin edin, ben, bu konuda 2-3 dakika konuşmak istiyorum. BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğün 87 nci maddesinde... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın İyimaya haklıdır
Başkanım. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Mevcut maddeyi
değiştiriyorsunuz. BAŞKAN - Efendim, müsaade edin de ben cevap vereyim
sizin yerinize, olmuyor yani... Efendim, 87 nci madde çok açık: "Görüşülmekte olan
tasarı ve teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı
veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılır." Bu, geçici madde efendim. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Yeni madde efendim. BAŞKAN - Bu, geçici madde efendim. Teamülde de hep
böyle görüşülmüş. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Görüşmeye açacak mısınız
efendim? CEVAT AYHAN (Sakarya) - Geçici maddeyle, aslî bir kanun
maddesini değiştiremezsiniz. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, bu, aslî
bir maddedir. BAŞKAN - Müsaade edin efendim, Başkanlık olarak
savunmasını yapalım. 7.6.2000 tarihli 106 ncı Birleşim, 15.1.1997 tarihli 46
ncı Birleşim, 25.8.1999 tarihli 57 nci Birleşim... Hep böyle uygulanıp gelmiş
efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) AHMET İYİMAYA (Amasya) - Arz edeyim Başkanım. BAŞKAN - Geçici madde eklenmesiyle ilgili önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, yanlış
yapıyorsunuz... BAŞKAN - Efendim, okuyorum İçtüzüğü, istirham ederim... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - İçtüzüğe aykırı bu. Özel
bir madde getiriyorsunuz. BAŞKAN - Efendim, 16 ncı maddeyi okutuyorum: (DYP ve FP
sıralarından gürültüler) AVNİ
DOĞAN (Kahramanmaraş) - Komisyonun çoğunluğu yok CEVAT AYHAN (Sakarya) - Kanunun herhangi bir maddesini
geçici maddeyle değiştiremezsiniz. AHMET İYİMAYA (Amasya) - By-pass ediyorsunuz. BAŞKAN - Biz, kimseyi by-pass etmiyoruz efendim. Okudum efendim. 1999, 1997 yıllarındaki tatbikatları da
okudum. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Hayır efendim, yanlış
yapıyorsunuz. BAŞKAN - 2000 yılında da aynısı... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Yanlış yapıyorsunuz Başkan. BAŞKAN - Geçici maddeler bu şekilde uygulanmış ve
konulmuş efendim. Önerge muamelesi... CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, geçici maddeyle,
aslî bir kanun maddesini değiştiremezsiniz. (DYP ve FP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Size numara veriyorum, istirham ederim... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, bu,
İçtüzüğe aykırı; geçici maddeyle, kanunun aslî maddesini değiştiremezsiniz... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - İçtüzüğü yok ediyorsunuz
Başkan. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Meclisin
hakkını ve hukukunu ihlal ediyorsunuz; bu tutum odur... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Aynı hükümet gibi
davrandınız. BAŞKAN - Aman efendim, istirham ediyorum... 16 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 16.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 17 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 17.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Sayın milletvekilleri, 86 ncı maddeye göre söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini daha evvel okumuştum. Aleyhinde, Çorum
Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt. Lehinde ise, aynı saatlerde, 9.55'te müracaat eden 5
milletvekilimiz var. Onun için, huzurlarınızda kura çekeceğim efendim. Lehinde
söz alanların isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın, Ankara
Milletvekili Aydın Tümen, İstanbul Milletvekili Masum Türker, Bartın
Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın. Huzurlarınızda bir kişinin ismini kura ile çekeceğim;
lehinde, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın. Gaffar Bey, buyurun efendim. Oyunuzun rengini belli etmek için lehte 3 dakika süre
veriyorum efendim, buyurun.(DSP sıralarından alkışlar) GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bankacılık, içinde yaşadığımız sistemin vazgeçilmez bir
faktörüdür. Liberal kapitalist bir ekonomide, bankalar, olmazsa olmaz bir
faktördür; ama, bu bankaların, Türkiye'deki ticaretin ve ekonominin daha iyi
işleyebilmesi için sağlıklı hale getirilmesi de şarttır. Bankaların asıl amaçları, ekonominin verimli hale
gelmesi için, daha güzel bir çalışma sağlamak için kredi vermektir, hortumlamak
için değildir. Türk Milletinin sermayesini hortumlayanlara, bu kanunla
birlikte, o tüyü bitmemiş yetimlerin hakkının alınması sağlanmaktadır. Devletin
kamu parası olarak değerlendirilmekte ve devlet, artık ilk elden gidip
icralarda takip edebilecektir. İnşallah, bu kanunla birlikte, bundan sonra hortumculuk
ve soygun Türk bankacılık sisteminde yok olur. Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, tasarının aleyhinde Çorum
Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Yok. Sayın Enginyurt?.. Buyurun efendim. Aleyhte size de 3 dakika süre veriyorum. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 22 Şubat krizinin arkasından ülkenin içinde bulunduğu bu
ekonomik krizi ortadan kaldırmak için gece gündüz bu Meclis büyük çaba ve
gayret göstererek, büyük bir inançla, 57 nci hükümetin "acil 15 yasa"
diye tabir ettiği yasayı çıkarmak için gerekli performansı ortaya koymuşken,
maalesef, bazı köşe yazarları, televole ekonomistleri, nesli tükenmiş kelaynak misali
ne kadar eski tüfek varsa, televizyon ekranlarında, gazete sütunlarında, bu
Parlamentoya büyük hakaretler yağdırmaya devam etmiş; sanki, bu 15 yasayı
çıkaracak olan, ülkenin içinde bulunduğu bu ekonomik çıkmazı ortadan kaldıracak
olan bu 540 milletvekili değilmişçesine, kerameti kendilerinde gören,
olağanüstü dönemlerde iktidar olmaya heveslenmiş, Parlamentoya girme şansını
bulamamış bu tipler, bu Parlamentoya, 22 Şubattan bu tarafa her türlü hakareti
yağdırmışlardır. Öncelikle, kendilerini şiddetle kınıyor ve bu yaptıklarının,
ne demokrasiye ne de ahlaka sığdığını belirtmek istiyorum. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) İkinci olarak, bu kürsüye çıkan gerek iktidar gerekse
muhalefet partilerinin sözcüleri, hep, hortumlanan bankalardan, yağmalanan
kredilerden söz ettiler. Başta ben olmak üzere, inanıyorum ki, bu Parlamentoda
bulunanların tamamı, son on yıl içerisinde bankaları kimin hortumladığını isim
isim merak ediyor; bu isimlerin, özellikle açıklanmasını talep ediyor. (MHP,
DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Çünkü, öylesine rakamlar ortaya atılıyor ki,
bu rakamlar nedeniyle, her birimiz bölgelerimize gittiğimizde hesap vermek
durumunda kalıyoruz. Ekonomiden sorumlu Sayın Devlet Bakanına, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanına, bütün milletvekilleri adına rica
ediyoruz; son on yıl içerisinde, bu ülkeyi yağmalayan, soyan, haksız kredi
alan; tekrar ifade ediyorum, haksız kredi alan, aldığı krediyi geri vermeyen
kim varsa, tek tek açıklansın ve isimleri Parlamentoya sunulsun. (MHP, DSP ve
ANAP sıralarından alkışlar) Eğer, mevcut Bankacılık Yasası -Sayın Ramazan
Toprak'ın ifade ettiği gibi- buna müsaade etmiyor deniliyorsa, gizli bir oturum
düzenlensin, bu gizli oturumda, bu isimler tek tek açıklansın. Son olarak da
şunu belirtmek istiyorum: Bu hükümetin her bakanı, 57 nci hükümetin 35
bakanından birisidir. Dolayısıyla, hiç kimsenin, bu Parlamentonun üzerinde, bu
Meclisin üzerinde, ne söz hakkı ne de yetkisi vardır. Herkes bu Parlamentoya
saygı duymalı ve bu Parlamentodaki insanların şahsiyetlerini incitmeden,
gururlarını incitmeden, memleketlerine gittiklerinde, kurtarıcı mehdilere
sığınmadan, şahsiyetli milletvekilleri olarak görev yapmak istiyorlar. Onun
için, belki, Parlamentoya yeni gelişten dolayı, belki Türkiye'ye yeni gelişten
dolayı işleyiş bilinmeyebilir; ama, bu işleyiş, acilen öğrenilmeli, dersine
çalışılmalı ve gol atıp, gol yeme yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi haysiyetli
mücadelesine devam etmelidir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Oyunuzun rengi?.. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Kabul... BAŞKAN - Kabul diyorsunuz; lehte, üzerinde konuştunuz. AHMET İYİMAYA (Amasya) - Aleyhte istedi Başkan... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) -Aleyhte istedi... BAŞKAN - Efendim, aleyhte isteyip, üstünde... Bu, böyle
teamüller, istirham ederim yani... Ben de sizin sıranızdayken aynı şeyi
yapıyordum, yapmayın allahaşkınıza!.. Yeni âdet çıkıyor... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Başkanım, darbeler gece
olur; bir İçtüzük darbesi yaptınız geceyarısı!.. BAŞKAN - Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. Kaç dakika süre vereyim efendim? İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 3 dakika Sayın Başkan. BAŞKAN - 3 dakika süre veriyorum. Elektronik cihaza giremeyen arkadaşlarımız, görevlilere
pusula verecek; ayrıca, Sayın Bakanlar, vekâleten kim adına oy kullanıyorsa,
adını ve soyadını yazıp, imzalayacak efendim. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, 4389 sayılı Bankalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 211
sayın milletvekili iştirak etmiş; 203 kabul, 7 ret ve 1 mükerrer oy
kullanılmıştır; bu şekilde, tasarı, kanunlaşmıştır; Türkiye'ye hayırlı, uğurlu
olsun. Bu arada, adınıza, muhalefet partilerine de teşekkür
ediyorum; uzlaşma kültürü gösterdiler; arkadaşlar burada. Sayın Bakana da
ayrıca teşekkür ediyorum. Sayın milletvekillleri, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, bugün, 12 Mayıs 2001 Cumartesi
günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 00.12 |
|