Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 63       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

100 üncü Birleşim

11 . 5 . 2001 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa       I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIŞI Konuşmalar

1.– Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan'ın, Darende İlçesi'nin sosyal ve kültürel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2.– Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol'un, Adıyaman İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3.– Karaman Milletvekili Hasan Çalış'ın, Türk Dili ve Yunus Emre'yi anma törenlerine ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.– Merkezî İdare ile Mahallî İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet İlişkilerinin Esasları ile Mahallî İdarelere İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/822 )

V.– ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1.– Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VI.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2.– Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/742, 1/405)  (S. Sayısı : 599)

3.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

4.–Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

5.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

6.– 4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671)

 

VII.– SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazILI Sorular ve CevaplarI

1.– Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, 1980-2000 yılları bütçe uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın cevabı (7/3944)

2.– Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, BAĞ-KUR ve SSK'lının ilaç bedellerinin geç ödendiği iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/4065)

3.– Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, kamu bankalarının düşük faizle verdiği kredilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/4085)

4.– Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Bakanlıkta çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal'ın cevabı (7/4163)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBBM Genel Kurulu saat 15.00 açılarak iki oturum yaptı.

Ankara Milletvekili Ayşe Gürocak'ın, 10-16 Mayıs Sakatlar Haftası münasebetiyle gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez,

Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca'nın, mahalle ve köy muhtarlarının sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çevre Bakanı Fevzi Aytekin,

Cevap verdiler;

Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya, çiftçilerin uygulanmakta olan kredi faiz oranlarından ve prim ödemelerinden kaynaklanan sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile  Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 253 üncü sırasında yer alan 667 sıra sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 254 üncü sırasında yer alan 669 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısının 8 inci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan oylamadan sonra, kabul edildiği;

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 5 inci sırasında yer alan, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu ve 36 arkadaşının, telefonların yasadışı olarak dinlendiği iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerinin 15 Nisan 2001 Salı günü yapılmasına ilişkin Fazilet Partisi Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

Telgraf ve Telekom Kanunu, Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Biriktirme ve Yardım Sandığı Hakkında Kanun ile Ulaştırma Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Başkanlıkça havale edildiği komisyonlardaki görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasına; Genel Kurulun 11 Mayıs 2001 Cuma, 12 Mayıs 2001 Cumartesi, 14 Mayıs 2001 Pazartesi, 15 Mayıs 2001 Salı, 16 Mayıs 2001 Çarşamba ve 17 Mayıs 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına; 15 Mayıs 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 16 Mayıs 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesine; 11 Mayıs 2001 Cuma, 12 Mayıs 2001 Cumartesi ve 14 Mayıs 2001 Pazartesi günleri de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının müşterek önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/53) (S. Sayısı : 433),

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592),

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666),

Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının (1/393) (S. Sayısı : 89),

Görüşmeleri, ilgili Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi;

Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/742, 1/405) (S. Sayısı : 599) görüşmelerine başlanarak, 4 üncü maddesine kadar kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 11 Mayıs 2001 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.54'te son verildi.

 

 

Murat Sökmenoğlu

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Burhan Orhan

 

Hüseyin Çelik

 

Bursa

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                             No. : 139

II. – GELEN KÂĞITLAR

11 . 5 . 2001 CUMA

Raporlar

1.– 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sayıştay Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı : 670) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME)

2.– 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME)

3.– Aydın Milletvekilleri Bekir Ongun ve Ali Uzunırmak'ın, Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/285) (S. Sayısı : 672) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME)

4.– Ankara Milletvekili Şevket Bülent Yahnici'nin, 18 Mart Günü'nün Şehitler Günü Olarak İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/491) (S. Sayısı : 673) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME)

5.– Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli'nin, Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/641) (S. Sayısı : 674) (Dağıtma tarihi : 11.5.2001) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.– Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, Ankara Valisi hakkındaki iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından  sözlü soru önergesi (6/1486) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001)

2.– İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel'in, KIZILAY'a bağışlanan gayrimenkullere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1487) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, DMS'nı kazanan adaylara ilişkin Devlet   Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/4269) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2001)

2.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Silivri F tipi cezaevi projesi ile ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4270) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2001)

3.– Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Yenimahalle İlçe Emniyet Müdürlüğünde basın mensuplarına kötü davranıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4271) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2001)

4.– Adana  Milletvekili  Ali Gören'in, okullarda Darwin Teorisinin ders olarak okutulmasına  ilişkin  Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4272) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2001)

5.– İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun, İstanbul-Esenler İlçesinde muhtarların bürolarına molotof kokteyli atılması sonucu doğan zararlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4273) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001)

6.– İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun meslek lisesi mezunlarının fakültelere  devam etmelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4274) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001)

7.– İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun, İstanbul-Esenler İlçesinin okul   ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4275) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001)

8.– İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Yurtbank'ın eski sahibi ile ilgili iddialara  ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4276) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2001)

9.–İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak'ın, Özel televizyon sahiplerinin Radyo Televizyon Kanununun 29 uncu maddesini ihlal ettikleri iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4277) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2001)

10.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, bazı okullarda meydana gelen olaylarla ilgili olarak ileri sürülen iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4278) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.2001)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

11 Mayıs 2001 Cuma

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van),  Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü  Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündemdışı ilk söz, Darende İlçesinin sosyal ve kültürel sorunları hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Miraç Akdoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Akdoğan.(Alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIŞI Konuşmalar

1.– Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan'ın, Darende İlçesi'nin sosyal ve kültürel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Nisan tarihli Hürriyet Gazetesi ve daha sonra iki ayrı televizyon kanalında yayınlanan "Şeyhin Fakültesi ve Tarikatın Kurtarılmış İlçesi Darende" başlığıyla sarıklı ve cüppeli resimle neşredilen, bütün Darendelileri ve üniversitemizi derinden yaralayan, gerçekten uzak bu neşriyatla ilgili olarak, hem sağlığında tanışma fırsatı bulduğum Hulusi Efendiye yapılan haksızlığı hem de Malatya Milletvekili olarak güzide ilçemiz Darende'yi yanlış tanıtan vicdansız, izansız suçlamaları düzeltmek ve gerçekleri sizlerle paylaşmak için huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözde YÖK'ün hazırladığı çok gizli rapora dayandırılan suçlamalarda, Darende İlahiyat Fakültesinin, gazetenin şeyh diye tanımladığı Hulusi Efendinin, 1993 yılında açılmasında önderlik ettiği, fakülte ve lojmanların tarikatların kontrolü altına girdiği, öğrencilerin devlet ve Atatürk düşmanı olarak yetiştirildiği, fakültenin garabet bir fakülte olduğu, Darende İlçesinin tarikatın kurtarılmış ilçesi ve ilçede kadınların sokağa çıkmasının ayıp olduğu, kız öğrencilere kötü gözle bakıldığı, başı açık kadınlara esnafın müdahale ettiği, ilçede sinema, tiyatro, pastane ve kütüphane gibi sosyal ve kültürel yerlerin bulunmadığı ve bunların açılmasının tarikatlarca engellendiği, ilçede kitap satan bir tek yerin bulunmadığı ve halk kütüphanesinin kapalı olduğu, ilçeye gazete ve dergi sokulmadığı gibi, Darendelileri ve şirin Darendemizi tanıyanları hayretler içinde bırakan ve ilçemizi tanımayan ve görmeyenlerin "bu asırda Türkiye'de böyle bir ilçe var mı" diyebileceği bu yanlış haberi kısa süre içerisinde düzeltmeye gayret edeceğim.

Sayın milletvekilleri, önce, gazetede resmî yayımlanan cüppeli, sarıklı ve tanınmaması için gözleri bandajlı olan resimdeki şahsın, Hulusi Efendiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını belirtmek istiyorum. Hulusi Efendi, hayatı boyunca ne sarık sarmış ne resimdeki gibi cüppe giymiştir. Hulusi Efendi, ilkokul mezunu olmasına rağmen, kendine ait divanı ve mektubatı olan, ilim ve irfan sahibi, kendini edebiyat alanında yetiştirmiş bir şahsiyettir ve bilim adamlarınca çok takdir gören "Divanı Hulusi-i Darendevi" ve "Mektubatı Hulus-i Darendevi" adlı eserleri, kendisinin ilim sahasında ne denli söz sahibi olduğu ve ne denli mükemmel yetiştiğinin işaretleridir.

Kaldı ki, Hulusi Efendiyi tarikatçılıkla suçlayan ve hor gören bu gazete, 11 Mart 1972 tarihli nüshasında "20 nci Asrın Filozofu" başlığı altında okuyucularına tanıtmış ve Hulusi Efendinin evindeki 6 048 kitabın varlığını övgüyle okuyucularına duyurmuştur. Ayrıca bu gazete, 31 Ekim 1984, 16 Haziran 1990 tarihlerinde, Hulusi Efendiyi, gerçek resimleriyle, övgü dolu haber yapmıştır.

Hulusi Efendiyi sadece Kur'an kursu ve imam hatip okulu açılmasına sebep olmuş gibi göstermek, memleketine hizmet aşkıyla dolu olan insanlara bir vefasızlık olur. Cami yapımından yol ve köprü inşaatına, sulama projesinden -ki, Gökpınar projesi, benim de milletvekili olarak takip ettiğim, Malatya'nın en büyük projelerinden birisidir- endüstri meslek lisesine, Darende Lisesine, kütüphane, sağlık ocağı, hastane, karakol, lojman, fabrika ve irili ufaklı işletmeler açılmasına kadar geniş bir yelpazede kendisini göstermiştir. Yazları, büyük küçük herkesin yüzme sporu yaptığı "Kudret Hamamı" da denilen yüzme havuzunun inşaında bizzat çalışmıştır.

Ayrıca Hulusi Efendi, sağlığında kendisine hiçbir zaman şeyh dedirtmemiştir. Hulusi Efendi, 1990 yılında vefat etmiş, İlahiyat Fakültesi ise 1992 yılında 3837 sayılı Kanunla açılmış olup, 1993-1994 yılında eğitime başlamıştır. Vefatından üç yıl sonra açılan fakültenin, onun tarafından açılmış olduğu nasıl iddia edilebilir?!. Ayrıca, İlahiyat Fakültesi, İnönü Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı ve resmî, kanunlar çerçevesinde kurulmuş ve işleyen bir müessesedir; kendi içinde dekanı, dekan yardımcısı ve diğer birimleriyle görev yapmaktadır. Fakülteye atamalar, Rektörlükçe yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, "Darende İlçesinde kadınların sokağa çıkması ayıplanıyor" lafı, çok eskimiş bir yadırgama atfıdır.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Darende'de çalışan ve yaşayan doktor, hemşire, ebe, öğretmen, savcı, hâkim gibi memurlar, yıllardır rahat bir şekilde mesleklerini icra etmekte olup, İlahiyat Fakültesi ve meslek yüksek okullarında okuyan öğrencilerin yarıya yakını da kız öğrencilerdir.

Her yerde olduğu gibi, Darende'de de hanımlar, ihtiyaçlarını çarşı ve pazardan rahatlıkla karşılamaktadırlar. Başı açık hanımlara esnafın müdahale etmesi söz konusu olmadığı gibi, esnafımızın çoğunun kendi eşlerinin de başı açıktır; tezgâhlarında bayan elaman çalışmaktadır.

İlçede daha önceleri sinema olmasına rağmen, tüm Türkiye'de olduğu gibi, televizyonla birlikte kapanmış bulunmaktadır. Tüm Türkiye gerçeğini Darende'de maksatlı olarak dile getirmek hangi mantığa uymaktadır?!.

İlçede, birisi Kültür Bakanlığının çok büyük kapasiteli Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi ve diğeri Somuncubaba Kültür ve Araştırma Merkezî olmak üzere, iki kütüphane bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederseniz, memnun olurum.

MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Örneği az bulunun Somuncubaba Kültür ve Araştırma Merkezinde bulunan kitapların tamamı internet üzerinden bütün dünyanın istifadesine sunulmuştur. İlçe Halk Kütüphanesi bir Kültür Bakanlığı müessesi olup, sadece pazartesi günleri -birçok kütüphanede olduğu gibi- kapalı olmaktadır; diğer günler açıktır.

İlçe merkezinde olmadığı dile getirilen pastane sayısı 6'dır ve tiyatro ve benzeri etkinlikler de, her yerde olduğu gibi, zaman zaman belirli kuruluşlarca organize edilmektedir.

İlçede gazete ve dergi satılmıyor iddiası, tamamen iftiradır; Yaysat ve Star dağıtım bayileri mevcut olup, her türlü yayın günlük olarak gelip satılmakta; ayrıca, ilçemizde, 3 mahallî gazete ve dergi yayımlanmakta ve faal 6 kitapçı bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Darende'de öğrenim gören -ortaöğreniminden fakülte öğrenimine kadar- bütün öğrenciler, her Darendeli gibi, vatanını, milletini, bayrağını seven, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk başta olmak üzere, tüm devlet büyüklerine saygılı olup, bu uğurda canını seve seve verecek insanlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Efendim, lütfederseniz...

MİRAÇ AKDOĞAN (Devamla) - Hürriyet Gazetesinde çıkan bu haber, YÖK'ün, ya Darende'yi görmeyen bir kişiye hazırlattığı bir rapordur veya bu raporu hazırlayan her kimse, Darende yerine yanlışlıkla İran'a gitmiştir.

Hepinize saygılar sunuyorum; Sayın Başkanım, size de teşekkür ediyorum. (ANAP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

BASRİ COŞKUN (Malatya) - Sayın Başkanım, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Yerinizden konuşabilirsiniz.

BASRİ COŞKUN (Malatya) - Sayın Başkanım, birtakım basında Darende İlahiyat Fakültesi ve Darendeliler hakkında çıkan haberlerle ilgili Anavatan Partisi Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan Beyin gündemdışı yaptığı konuşmaya ben de katılıyor ve bu asılsız haberleri kınıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili seçilmeden önce görev yaptığım kuruluşu ve Darende halkını rencide eden bu tür haberleri yazanları izanlı davranmaya davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

Efendim, ikinci söz, Adıyaman İlinin sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Özyol'a aittir.

Sayın Özyol, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır, lütfen aşmayalım; önümüzde uzun bir kanun tasarısı var, onu görüşeceğiz.

2. – Adıyaman Milletvekili Mehmet Özyol’un, Adıyaman İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye penceresinden baktığım zaman, seçim bölgem Adıyaman ile ilgili olarak tespit ettiğim problemleri belirtmek için gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adıyaman İlimizin acilen çözüme kavuşturulması gereken sorunları vardır:

1.- Tütün üretimine konulan kota uygulaması.

2.- Üniversite kurulması için altyapı problemlerinin devam etmesi.

3.- GAP kapsamında, Adıyaman sınırları içinde bulunan, sulama göletleri, barajlar ve pompa sulaması projeleri, en kısa sürede hayata geçirilmelidir.

4.- Komşu illerle olan karayolları bağlantıları, acilen bitirilmelidir.

5.- Turizm için, altyapı sorunlarının büyük bir süratle çözümlenmesi sağlanmalıdır.

Gerek ülkemiz ve gerekse bölge düzeyinde, sosyal ve ekonomik sektörlerde önemli gelişmelerin yer alacağı projelerde, Adıyaman İli olarak, GAP kapsamındaki barajların ve ilimize yönelik pompaj sulaması projelerinin DSİ'ce bir an önce tamamlanması, İlimiz için çok büyük önem arz etmektedir.

Arazisinin çoğu Atatürk Barajı suları altında kalan ilimizin, geriye kalan tarım arazisine, buğday ve tütünden başka ürün ekilememektedir. Tütün, Türkiye'de, sosyal ve ekonomik açıdan oldukça önemli katkı sağlayan bir bitkidir. Bugün, ülkemizde, yaklaşık üç milyon vatandaşımızın geçim kaynağı olması sebebiyle, tütün ziraatı, tarım sektörümüz içinde önemli bir paya sahiptir.

Tütün üretimi Adıyaman için daha da bir önem arz etmektedir. Var olan kıraç arazilerde sulu tarım yapılmadığı için, tütünden başka herhangi bir ikinci ürün yetiştirilememektedir. Bir canlının yaşaması için hava, su ne kadar lazımsa, Adıyaman için de  tütün, o kadar gereklidir; çünkü, 51 000 ailenin tek geçim kaynağı tütündür. 51 000 tütün ekicisinin toplam nüfusu 300 000'e tekabül etmektedir. Adıyaman'ın nüfusu 800 000 olduğuna göre, tütünün Adıyaman için önemi ve değeri meydana çıkmaktadır. Bu 51 000 tütün üreticisinin yüzde 90'ı topraksız köylüdür. Geçim kaynağı, yarıcılıkla tütünden elde ettiği gelirdir, başka da gelirleri yoktur. Bundan dolayı, tütünün yerine alternatif bir ürün veya sulu tarıma geçiş sağlanıncaya kadar, tütün kotasının Adıyaman için yükseltilmesi veya ilimizin tütünlerinin kota dışı bırakılması gerekir. Kota uygulaması, ilimizdeki topraksız köylüyü etkilemektedir. Bu da, köyden şehre göçü başlatacağı gibi, civar illere de göçe neden olacaktır. Bu ise, şehirlerde varoşların oluşmasına neden olur. Bunun sonucu, huzursuzluklar, anarşi gibi istenmeyen olaylar meydana gelebilir.

2001 yılında satın alınacak 2000 yılı tütün ürünü için yaklaşık 12 700 ton kota tahsis edilmiştir. Ancak, tahmin edilen tütün 22 500 tondur; yani, yaklaşık 10 000 tona tekabül eden kota fazlası vardır. Kota fazlası tütüne bu yıl yüzde 50 kesinti uygulaması düşünülmektedir.

Tütün üretiminin düşürülmesi için sadece kota uygulamak yerine, alternatif ürün sağlayarak, ekonomik ve yapısal tedbirlerin alınması gereklidir.

Tütünün iptali halinde, esnaflar da büyük ölçüde etkileneceklerdir. Bugün, ekonomik koşullar nedeniyle, iki ay içerisinde iş terki veren küçük esnaf ve sanatkârlarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır. İçerisinde bulunduğumuz ekonomik kriz devam ettiği sürece, kepenk kapatmalar, bir daha açılmamak üzere, devam edecektir.

Ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik krizin faturasını, küçük esnafa, memura, işçiye, köylüye, kısacası halkımıza yükleme kolaylığına kaçan hükümet, bir an önce başka çözüm yollarına gitmeli ve haksız kazancın önüne geçmelidir.

GAP kapsamındaki barajların ve ilimize yönelik pompaj sulama projelerinin, gerçek anlamda, bugüne kadar DSİ'ce başlatılamaması nedeniyle, sulu tarıma da geçilememiştir. Tütün, halen, tarım alanında en büyük gelir olma özelliğini korumaktadır.

GAP kapsamında bulunan ve henüz hiçbir çalışması yapılamayan Koçali, Gömikan, Besni, Sırımtaş ve Büyükçay barajlarının, bir an önce ihale safhasına getirilerek, inşaatına başlanılması lazım.

Atatürk Barajı inşaatı, Adıyaman'a, neredeyse, faydadan çok zarar getirmiştir; bu barajın hizmete açılmasıyla, Adıyaman-Diyarbakır yolu kapanmıştır. Adıyaman-Diyarbakır karayolunun ulaşıma kapanmasıyla, Adıyaman bir çıkmaz sokak konumuna girmiştir. Fırat Nehri üzerine acilen bir köprü yapılması, mutlaka, gereklidir.

Orman alanları ile Atatürk Barajından dolayı ağaçlandırılacak sahanın hemen hepsinin ilimiz sınırları içerisinde olması sebebiyle, Adıyaman'da bir orman bölge müdürlüğü kurulması, artık, kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Lütfen...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyol.

MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Adıyaman yöresine ilk çağlardan beri yerleşen toplumlar, çok değerli tarihî yapıtlar bırakmışlardır. Dünyanın sekizinci harikası olan Adıyaman Nemrut Dağındaki Kommagene Krallığına ait anıtmezar, yerli yabancı birçok turistin ziyaret ettiği önemli yerlerdendir. Turistleri çekebilmek için pek çok zenginliğe sahip Adıyaman'da, ulaşım sorununun çözülmesiyle, turizm daha da güçlenecektir. Bunun için, Adıyaman-Malatya, Adıyaman-Diyarbakır karayolunun bağlantıları acilen bitirilmelidir.

Hava ulaşımıyla ilgili de bir problemimiz var. Bugün, havayolu trafiği iptal edilmiştir. Önümüzdeki yaz seferleri açıldığı takdirde, turist akını başlayacaktır.

Adıyaman GAP Üniversitesi için gündemdeki yerini alan teklifin hemen görüşülerek kanunlaşması ve üniversitenin açılması, ilin kültürüne ve ekonomisine büyük katkılar sağlayacaktır.

2000 yılında başlayan ekonomik krizin kendini tüm ağırlığıyla hissettirmeye başlamasıyla, ülkede sosyal dengeler altüst olmuştur, bıçak kemiğe dayanmıştır. Hükümeti gerekli tedbirleri almaya davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum...

MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Son sözümü söylüyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, son sözünüzü söyleyin, kapatıyorum.

MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Yarım sayfa...

BAŞKAN - Yok, yarım sayfa değil...

MEHMET ÖZYOL (Devamla) - Lütfen... Lütfen...

Yatırımları, üretimi durdurarak, fabrikaları kapatarak, ihracatı daraltarak, esnafa kepenk kapattırarak, köylüyü tarlasından kopararak, memuru, işçiyi, emekliyi evine götürecek ekmek bulamaz hale getirerek enflasyonu düşürmenin bir başarı olamayacağını bu hükümet artık kabul etmelidir.

Adıyaman İlimiz, Türkiye imkânlarından yeteri kadar yararlanamamıştır. Tek geliri olan tütün ekimini kaldıran, havayolları seferlerini kaldıran, komşu illerle irtibatını kesen, nefesi kesilen, geliri daralan esnafı fakirliğe yönlendiren, kültür ve ekonomiye yol açacak olan üniversitenin bir türlü açılmamasında ısrar eden bir politikaya artık son verilmelidir.

Dert çok, zaman yok... Kalkınamamış güzel Türkiyemizin dertli ve sıkıntılı Adıyamanından bahsedeceklerim bugünlük bu kadardır.

Muhterem Başkanımın gösterdiği müsamahaya şükranlarımı sunuyor; hepinize saygılarımı arz ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özyol, teşekkür ediyorum.

Efendim, üçüncü söz, Türk Dili ve Yunus Emre'yi anma törenleri konusunda söz isteyen Karaman Milletvekili Hasan Çalış'a aittir.

Buyurun Sayın Çalış.

Süreniz 5 dakika.

3. – Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Türk Dili ve Yunus Emre’yi anma törenlerine ilişkin gündemdışı konuşması

HASAN ÇALIŞ (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karamanımızda bu yıl 41 incisini kutladığımız dil bayramı ve Yunus Emre'yi anma törenleri nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, millet olabilmemizde ve millet kalabilmemizde, dilimizin ve dolayısıyla kültürümüzün önemi tartışılamaz. Büyük Türk Milletinin değerli evlatlarının yeryüzünde yaşadığı bölgeleri ve son bin yıllık tarih serüveninde başından geçenleri göz önüne getirdiğimiz zaman, bu, çok daha açık olarak anlaşılmaktadır. Her ne kadar, Marco Polo, eski dünyayı kastederek "sadece Türkçe konuşarak dünyayı dolaşabilirsiniz" diyor ise de, bugün, aynı toprakları dolaşmada -anlaşmak anlamında- önümüze ciddî problemler çıkabilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, ticaretin, iletişimin ve ulaşımın geçirdiği hızlı teknoloji nedeniyle ve küreselleşme nedeniyle, yeryüzünde aziz milletimizin evlatlarının yaşamadığı yer kalmamış gibidir; ancak, dilimiz ve kültürümüz üzerinde bizimle problemi olanların oynadığı değişik oyunlar sayesinde, bugün, bu anlamda ciddî problemlerimiz vardır. Bu milletin evlatlarına değişik alfabeler okutulmuştur. Dilimizi geliştirme ve yenileştirme adı altında değişik oyunlar sergilenmiş, âdeta, yeryüzünde yaşayan Türk Milletinin evlatları birbirini anlayamaz hale gelmiştir.

İşte, Anadolu'da Farsça'nın ve Arapça'nın moda haline geldiği, Türkçe'nin horlandığı bir dönemde, 13 Mayıs 1277'de, Karamanoğlu Mehmet Beyin, meydanda, mecliste, sarayda ve dergâhta Türkçe'den başka dil konuşulmasını yasaklayan fermanı, bu anlamda, millî bir şahlanış, dilimiz ve kültürümüz açısından çok kıymetli bir dönüm noktasıdır. Bizler, 41 yıldır, bu fermanı ve Yunus Emre'nin hoşgörüsünü, insan sevgisini ve felsefesini hareket noktası alarak bayram olarak kutlamaktayız. Bu nedenle, dilimizin, kültürümüzün problemlerini gündeme getirmeye çalışmaktayız; bu problemlerimizle ilgili kendini sorumlu hisseden kişi ve kuruluşları harekete geçirmeye çalışmaktayız; bizler, gençlerimiz arasında liselerle ilgili yapmış olduğumuz kompozisyon ve şiir yarışmalarıyla gençlerimizin bu konuya ilgisini çekmeye çalışmaktayız; düzenlediğimiz sempozyumla ilim adamlarımızın ilgisini çekmeye çalışıyoruz.

Giderek, bu bayramın, Türk dünyasının bir bayramı haline gelmesi, ayrı bir kıvanç nedenimizdir. Ancak, bu yeterli değildir; edebiyatın ve güzel sanatların her alanında Türk dünyasının tamamını içine alan yarışmalarla bu işi daha sıkı gündemde tutmak istiyoruz.

Bu vesileyle birkaç problemimizi dile getirmek istiyorum.

Gençlerimize en az iki yabancı dili öğretecek bir altyapı oluşturmalıyız; ama, bunun ölçüsü, Türkçe'yi ve kültürümüzü en iyi şekilde gençlerimize öğretmek olmalıdır. Gençlerimiz, bu milletin evladı olmaktan gurur duymalıdır; bunu sağlamalıyız.

İlköğretim, ortaöğretim ve üniversiteyi bitirmede, doçentlik ve doktora tezlerinde, Türkçe, mutlaka baraj dersi olmalıdır.

Turizm, ülkemiz için çok önemli bir sektördür; ama, turistik bölgelerimizde Türkçe işyeri levhaları görmekte güçlük çekiyoruz. Turizmi, kültürümüzün dünyaya anlatıldığı bir platform haline getirmenin altyapısını oluşturmalıyız.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, özellikle ikinci nesillerinin, dil ve kültür tahribatını önleyici tedbirleri artırmalıyız.

Milletimizin tarih serüveni içinde farklı alfabeleri kullanmış olması, lehçe, ağız ve şive farklılıklarını körüklemiş, bu aziz milletin evlatları birbirini anlayamaz hale gelmiştir. Mutlaka, pek çok devlet ve topluluk olmasına rağmen, birbirini rahatça anlayacak tek millet hedefini yakalayacak tedbirleri almak zorundayız. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, geçmişte değişik alfabelerle yazılmış olan eserlerimizi ve arşiv değerlerimizi yeni nesillerimize kazandıracak tedbirleri almak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, bu vesileyle şunu belirtmek istiyorum: Türk Diliyle ilgili kanun teklifinin Meclis Başkanlığımıza verilmiş olmasından gurur duyuyorum; bunda emeği geçen partili arkadaşlarımızı kutluyorum.

Dil bayramımızın, Türk dünyasına, Karamanlımıza, Türk Milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum; bayramımızı kutluyor, dinleme zahmetinde bulunduğunuz için saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Cevap verecek sayın bakan?.. Yok.

Efendim, bugün, gündemimiz yüklü; Kâtip Üyenin, yerinde, oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ediyorum.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum efendim:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Merkezî İdare ile Mahallî İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet İlişkilerinin Esasları ile Mahallî İdarelere İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/822)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

                                                                                                        10.5.2001

İlgi: 20.4.2001 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-1332/1878 sayılı yazımız.

İlgi yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan "Merkezî İdareyle Mahallî İdareler arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet İlişkilerinin Esasları ile Mahallî İdarelere İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesini arz ederim.

                                                                  Bülent Ecevit

                                                                         Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur; İçişleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarında bulunan kanun tasarısı hükümete geri verilmiştir.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.– Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 11 Mayıs 2001 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Aydın Tümen

 

İsmail Köse

 

DSP Grup Başkanvekili

 

MHP Grup Başkanvekili

 

 

İ. Yaşar Dedelek

 

 

 

ANAP Grup Başkanvekili

 

 

ÖNERİ:

11 Mayıs 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 671 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına alınması, 11 Mayıs 2001 Cuma günkü birleşimde gündemin 7 nci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Aleyhte, Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; iktidar kanatlarının getirdikleri grup önerisinin, ülkenin bekleyen çok acil sorunlarını çözme niyetine matuf olmadığını, çok daha önemli meselelerin olduğunu ve mesela, bunların içerisinde, hukuka uygun davranmanın her şeyin başı ve temeli olduğunu ifade etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum; Başkanlığı ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, eğer, bir ülkede, hukuk, geçerli olmaktan derkenar edilirse, saf dışı edilirse, o ülkede, meseleleri hukuka uygun biçimde çözme imkânınız olmaz.  Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Anayasanın 95 inci maddesi gayet açık, deniliyor ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi yaptığı İçtüzük kurallarına göre çalışır." Kural ithal edemezsiniz ya da örfi davranamazsınız -ben izninizi alarak ifade edeyim- hele hele keyfî hiç davranamazsınız. Siz -iktidar kanatları için ifade ediyorum- Parlamentonun şahsı manevisine, kendi kişisel şahsı manevisinden çok daha fazla önem veren bir arkadaşınız olarak ifade ediyorum, keyfî davranıyorsunuz.

Kanun yapmak, kanun yapmak değildir; kanun yapmak, gerçekten hukuk yapmaktır. Şimdi, beyler, aramadığınız, araştırmadığınız, incelemediğiniz, tetkik etmediğiniz, mukayese imkânları bulamadığınız, bu konuda başka ülkeler, bu konuda bizim Meclisimiz, bu konuda başka hükümetler nasıl çalışma yapmıştır diye arama ihtiyacı duymadan, ceffelkalem huzura gelir, sayı çokluğuna güvenerek birtakım düzenlemeleri getirir, geçirir, gönderirseniz; yaparsınız. Bu, kanun olmaz; bu, kanun kılıklı bir şey olur, sonra Anayasa Mahkemesinden döner. Diyeceksiniz ki: Efendim, ne yapalım, dönerse döner, bir daha yaparız. Hayır... Ben, her zaman, bu Parlamentonun ağırlığına büyük önem atfettiğim için, hep sızlanarak şunu söylemişimdir: Beyler, Anayasa Mahkemesinin iptali istisna olmalıdır, hatta ona hiç izin vermemeliyiz, hiç fırsat vermemeliyiz. Bizim görevimiz bu. Ama, hayır... "İncelemeyin efendim" diyor.

Bir Sayın Grup Başkanvekilimiz -her arkadaşıma olan saygımın sonsuzluğunda bir daralma ve bir kısalma olmaksızın ifade ediyorum- diyor ki: "Danışma Kurulunu toplamaktan bu muhalefet kanatları huzursuz, rahatsız..." Hayır... Hiç rahatsız değiliz. Biz, Danışma Kurulunda "gelin, şu cumartesi ile pazarı bırakın, pazartesi çalışalım" dedik. Cumartesi pazarı da pazartesi ne iş yapacağımızın çalışmasına verelim kendimizi. Biz Rahatsız falan değiliz, bizim rahatımızı bozmuyor bu; ama, huzurumuzu bozduğunu söyleyeyim; çünkü, getirdiğiniz düzenlemeler toplumun huzurunu bozuyor; temsilini şerefle üstlendiğim milletin huzurunu bozuyor. Siz bana söyler misiniz: Getirdiğiniz hangi kanun bu milletin içine sindi, hangi yasa?..

Sayın milletvekilleri, rahatımız bozulmuyor, şikâyetimiz yok; huzurumuz bozuluyor, huzurumuz!  Bakın, bizim inancımız şudur: Yapılan işlerin en güzeli, en zor olanıdır. Biz, Grup olarak, hayatımız boyu, milletimizin yararı olduğu için, hep zora talip olmuşuzdur

Grup Başkanvekili arkadaşımız diyor ki: "Efendim, yani biz bekleyeceğiz, sayın muhalefet kanunları inceleyecek, ondan sonra da gelecek konuşacak! Böyle bir hüküm mü var?" Evet, beklemek mecburiyetinde olduğun hüküm var. Bunu siz bilmiyor olabilirsiniz; ya da biliyor, gizliyor olabilirsiniz ya da "herkesi kör, âlemi sersem" sanıyor olabilirsiniz, Ziya Paşanın dediği gibi. Hayır... Bakınız, açın lütfen, İçtüzüğün 36 ncı maddesini açın, İçtüzüğün 49 uncu maddesini açın, İçtüzüğün 52 nci maddesini açın, okuyun... İçtüzük yapıcı, anayasa yapıcının talimatı üzerine içtüzük yapıcı... Anayasa yapıcının talimatı üzerine içtüzük yapıcı diyor ki, bir meseleyi getireceğin zaman -bu ne olursa olsun, bu bir araştırma önergesi olabilir, bu bir kanun teklifi olabilir, tasarısı olabilir- getir; ama, asgarî 48 saatlik süre ver. 48 saat milletvekilleri, grupları araştırsın soruştursun, ilgilinin birimleriyle konuşsun, o konuda uzmanlığıyla şöhret sahibi bilim adamlarıyla, uygulamacılarla konuşsun, dört başı mamur bir düzenleme çıksın.

Ben geçende bir vesileyle arz ettim; biz kanun yapıyoruz beyler; biz geleceğe yönelik yapmıyoruz, geçmişe de etkili kanunlar yapıyoruz ve tarihe iz bırakacak çalışmalar yapıyoruz. Hayırla  anılmayı kim istemez. Bunun için de hayırlı, semereli, yani, emek mahsulü bir şey koymamız lazım. Onun için, 48 saatlik bu süreyi içtüzük yapıcı getirmiş koymuş ve siz, onun için sayın iktidarın grup başkanvekilleri, siz bunun için Danışma Kurulu topluyorsunuz; yani, bu süreyi kaldırmak için topluyorsunuz. Demek ki, aslolan, bu 48 saatlik süreyi verip, milletvekillerinin hazırlığını sağlamaktır. Şimdi, konuşacağımız kanun, Bankalar Kanunu... Artık, bankalar kanunu mu diyeceğiz -alıştı dilimiz; dilimizi kötüye alıştırdınız- Derviş kanunları mı?.. Tıpkı şu bizim meşhur Hammurabi kanunları gibi, bundan sonra kanunlar Derviş kanunları olarak anılacak. Yapmayın... Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kanunlarıdır; hangi kanun olursa olsun...

MİHRALİ AKSU (Erzincan) - Onu siz söylüyorsunuz canım!..

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Evet, siz söyletiyorsunuz. Siz söyletiyorsunuz... (FP sıralarından alkışlar) Beyler, siz söyletiyorsunuz.

Bizim istirhamımız şu: Bakın, biz, hepimiz, bu milletin birlikte sorumlusu milletvekilleriyiz; bir doğruyu birlikte kavramamız lazım. Bu, bizim mutfağımızda hazırlanmalı. Beyler, çok önemli bir şey arz ediyorum; bu düzenlemeler, bizim mutfağımızda hazırlanmalı, bizim!..

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Nerede hazırlandı?

YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Efendim?..

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir)- Nerede hazırlandı?

YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Biz hazırlamadık, biz hazırlamadık.(DSP sıralarından gürültüler)

Efendim, bırakın...

BAŞKAN - Sayın Karahan, lütfen...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bakınız, bu tasarı, dün akşam komisyondan geçti, dün akşam!..Dün akşam komisyondan geçti.

Şimdi, şu anda, komisyonun başlamadığı ya da başlamak üzere olduğu bir Telekom var. Telekom'u bugün şimdi komisyon konuşacak; nasıl konuşacak, ne kadar konuşacak, bilmiyoruz; yarın biz konuşacağız, unutmayın; aha buraya bir çizgi çekiyorum. Yarın, Danışma Kurulu isteyecekler "bu Telekom'u görüşelim "diyecekler, unutmayın.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya)- Doğru.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Doğrudur, ama, şimdi bu, bizim hazırlığımız mı oluyor, Allah rızası için söyleyin?!

Bizim mutfağımızda hazırlanmalı; biz, konserveye alışık bir millet değiliz, konserve istemiyoruz...

BAŞKAN - Bravo.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla)- Bizim mutfağımızda hazırlanmalı bu; Parlamentonun mutfağında hazırlanmalı bu; Parlamentonun mutfağında, yanlış anlamayın. Parlamentonun mutfağında, benim emeğim sinmeli, senin emeğin, senin emeğin sinmeli. Ben, şimdi sorsam -sakın yanlış anlamayın, kimse incinmesin, bütün 550 insana soruyorum- şu tasarıyı okuduk mu başından sonuna kadar? Benim göbeğim çatladı, göbeğim ! Beyler, göbeğim çatladı; görev taksimatı yapacağım, madde üzerinde hangi arkadaşımız konuşacak, tümünü kim konuşacak, kim inceleyecek diye göbeğim çatladı, yapmayın! Böyle kanun yapma olmaz.

Bakın, ben yalvararak söylüyorum, yapmayın. Muhalefet olsun diye söylüyor değilim. Hayır çıkmıyor, hayırsız çalışmadan;  yapmayın!

Peki, bu kadar kısa sürede olacaktı, Sayın Enis Öksüz, Değerli Bakanımız, altı ay, halk deyimiyle, anası dini ağladı; altı ay, Telekom gelecek... O beş dakikada hallolan meseleydi, bu zat niye ömrünü tüketti bu yolda ?!. Yani, bakanlar arasında anlaşmanız, mutabakata varmanız için bir sene lazım geliyor; ama, 550 kişinin bu konuda çalışma yapması için 3 saati çok görüyorsunuz; yapmayın, bu, doğru değildir. Bakınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başkanım...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Bitti mi efendim?

BAŞKAN - Lütfederseniz memnun olurum efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Estağfurullah efendim. Ah, ah...

Şimdi, bakın takdimi şu: İktidar kanadından değerli bir grup başkanvekilimiz "önümüze, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat Kanunuyla ilgili bir düzenleme gelecek" diyor; herhalde, bu, Telekomdur zannediyorum, öyle mi efendim? Telekomdur...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Evet.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Ha, tamam, ona bir itirazımız yok. Bu, Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat Kanunu, değil mi? Bu, nerede görüşülür? Bu, Ulaştırma Komisyonunda görüşülmez mi? Bu, Ulaştırma Komisyonunda görüşülmemeli mi? Plan ve Bütçe Komisyonuyla ne alakası var?! Niye yapıyorsunuz bunu?! Ve siz bunu hep yapıyorsunuz. Niye; sayıya güveniyorsunuz, tek dayanağınız sayı çokluğu. Orada 45 üyenin 25'i sizindir, oradan gelip götürüyorsunuz. Bu, yol değildir. Bakın, bu, yol değildir; bunun hesabını, gelecek bir parlamentoda parlamenterlere veririz, hep beraber veririz. Bu, doğru değildir.

Her gün Danışma Kurulu istemek, bir iktidarın, bugünden yarını görememesi demektir. Böyle, önünü göremeyen bir iktidarla biz nereye gideceğiz?! Allahım, aklıma mukayyet ol, ne diyeyim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Amin, amin...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) - Saygı sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Nevzat Ercan?..

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Konuşmayacağım.

BAŞKAN - Lehte söz isteyen var mı efendim? Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim.

Efendim, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.– İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;  Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527)

BAŞKAN - 10.01.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşülmesini erteliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine kaldığımız yerden başlayacağız.

2.– Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/742, 1/405)  (S. Sayısı : 599)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

3.– Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız

4.–  Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

5.– Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 618 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı; Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş ve Üç Arkadaşının Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilâtının Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/755, 1/689, 2/699) (S. Sayısı : 666)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, 4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

6.– 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (1)

BAŞKAN- Sayın Komisyon?.. Burada.

Sayın Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 671 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, aynı anda dokuz sayın milletvekili söz istediğinden; önce, isimlerini okuyacağız ve sonra da, kurayla iki sayın milletvekilinin adını belirleyeceğiz efendim.

Şimdi, sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak, Erzurum Milletvekili Aslan Polat, Konya Milletvekili Veysel Candan, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Ankara Milletvekili Aydın Tümen, İstanbul Milletvekili Masum Türker, Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın.

Şimdi, kura çekiyoruz:.

Birinci isim, Erzurum Milletvekili Aslan Polat.

Görüyorsunuz değil mi Sayın Polat, hak haktır...

NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, biz de söz istemiştik, ismimiz okunmadı.

BAŞKAN - Efendim, isimlerini okuduklarım, aynı anda müracaat edenler.

NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Bizim isimlerimizi de okuyun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, siz, bu arkadaşlarımızla aynı anda müracaat etmemişsiniz, daha sonra etmişsiniz, onun için, isminizi daha sonra okuyacağım. Şimdi, aynı anda müracaat edenlerin isimlerini okuyorum ve kura çekiyorum.

İkinci isim, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak.

Sayın Toprak?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Söz sırası gelince gelir efendim.

BAŞKAN - Haydi gelmedi, ne yapacağız?.. Onun için, bir isim daha çekelim.

Üçüncü isim, Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu.

Böylece, tümü üzerinde, şahısları adına birinci söz Sayın Aslan Polat'ın, ikinci söz Sayın Ramazan Toprak'ın. Eğer, Sayın Toprak sırası geldiğinde burada bulunmazsa, ikinci söz hakkı Sayın Tufan Yazıcıoğlu'nun olacaktır.

Sayın Seven, zatıâliniz, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz istemişsiniz, onun için isminizi okumadık.

NİDAÎ SEVEN (Ağrı) - Hayır efendim, 86'ya göre de söz istedim, şahsım adına da...

BAŞKAN - Efendim, şahsınız adına söz talebi gelmemiş.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehinde, İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın, Ankara Milletvekili Aydın Tümen, İstanbul Milletvekili Masum Türker, Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın; aleyhinde, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, ben tasarının tümü üzerinde şahsım adına ve 86'ya göre söz istemiştim.

BAŞKAN - Efendim, Başkanlığa vermiş miydiniz?

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Verdim, aynı dilekçede var efendim.

BAŞKAN - Diğer arkadaşlardan sonra geldiği için yazmamışlar; ama, ben yazıyorum efendim: Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven...

Mesele halloldu, tamam efendim. Malumunuz, müracaatı alınca saatini yazıyoruz ya, ondan dolayı.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, usulle ilgili bir hususu arz edeyim; takdirlerinize ve zabıtlara...

BAŞKAN - Lütfederseniz, mikrofonu açayım, kamuoyu da duymuş olur efendim. Bir taşla üç kuş vururuz.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, kuş hesabım olmadığı için, onu düşünmedim.

BAŞKAN - Olsun efendim, buyurun, açtım mikrofonu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Madem lütfettiniz...

BAŞKAN - Estağfurullah...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - El'emrü fevkal edep; emir edebin üzerindedir. Öyle emrettiniz, ona uyuyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Değerli Başkanım, önergelerin görüşülme yöntemi ve veriliş usulü, malumu faziletleri, İçtüzüğün 87 nci maddesinde belli. Dördüncü fıkrada "görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açılır" deniliyor.

Şimdi, şu anda sayın komisyon başkanımız yahut da vekâleten bir arkadaşımız temsilen bulunuyorlar; yani, burada bir eksiklik yok; ancak, siz, Başkanlık olarak, verilecek önergelerin müzakerelerinin teminat altına alınmasından sorumlusunuz...

BAŞKAN - Malum...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, böyle bir önerge geldiği takdirde, komisyon çoğunluğuyla o önergeyi işleme almanız lazım; yani, komisyona sormanız lazım.

Şimdi, komisyon burada yokken ve komisyon yukarıda çalışıyor iken, bu çoğunluğun var olup olmadığını nasıl tespit edeceksiniz?..

BAŞKAN - Oturmadıkları için komisyonun çoğunluğu olmayacak efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Nereye oturmadıkları için efendim?

BAŞKAN - Komisyon sıralarına efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben de onu arz ediyorum efendim...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, devam edelim lütfen.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Komisyonun devamlı burada oturması lazım ya da şu sıralarda olması lazım ki, hini hacette...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Böyle bir mantık var mı Sayın Başkan.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hini hacette...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Konu anlaşıldı, devam edin Sayın Başkan.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Müsaade buyurun efendim...

BAŞKAN - Anlaşıldı... Anlaşıldı efendim...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, müsaade buyurun...

BAŞKAN - Anlaşıldı efendim...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bu nasıl bir mantık, lütfen devam edin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Biz de anlayalım efendim...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Lütfen efendim...

BAŞKAN - Tamam efendim, anlaşıldı...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Sayın Başkanım, mesele anlaşılmıştır...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) -Sayın Başkanım, varsayalım falan maddeyle ilgili benim bir önergem var...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Efendim, varsayalımla olmaz, şu anda komisyon temsil ediliyor; önergeler gelince görüşülecek bir konu bu, devam edin lütfen.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Başkan, lütfen efendim...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Güzel kardeşim, şimdi gelecek...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Ne zaman gelirse o zaman konuşulur, şimdi tümünü görüşeceğiz efendim.

BAŞKAN - Efendim, şimdi başkanımız geldi...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, önerge geldi...

BAŞKAN - Evet, efendim...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Siz komisyona sormak ihtiyacı duydunuz; nerede komisyon? Onun için, komisyonun...

BAŞKAN - Efendim, sizin önergeniz geldiğinde, bendeniz, mutat şekilde soracağım, komisyonun olup olmadığı o zaman çıkacak. Şimdi, önerge yok.

Efendim, malumunuz, aşağı yukarı 5 grup 20'şer dakika, sayın bakan da konuşacaksa bir 20 dakika daha olmak üzere 120 dakika tümü üzerinde konuşma yapacağız. İki sayın milletvekili de 10'ar dakikadan ilave edersek 140 dakika eder. 140 dakikaya kadar da Allah kerim efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, istirham ederim, tabiî, Cenabı Allah'ın kerim olduğu konusuna bir itirazımız haşa olamaz; o, hep kerimdir...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Konu daha anlaşılmadı mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Anlaşıldı efendim, bir dakika...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ama, bizim de hukuka ve usule uygun davranmamız lazım...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Başta siz!

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Yani, maruzatım kısaca şu...

BAŞKAN - Anladım efendim, zabıtlara geçti...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Plan ve Bütçe Komisyonu burada çalışırken...

BAŞKAN - Yukarıda çalışmasın, buraya gelsin...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - ....yukarıda çalışma yapamaz; arz ediyorum efendim.

BAŞKAN - Zabıtla geçmiştir, mesele anlaşılmıştır; teşekkür ederim efendim.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Çoşkun; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA ALİ ÇOŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 671 sıra sayılı Bankalar Yasasında değişiklik yapan tasarı hakkındaki görüşlerimizi bildirmek üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum.

Son yıllarda, ekonomik hayatımıza güvensizlik, bilgisizlik, istikrarsızlık ve yolsuzluklar hâkim olmuştur. Memur, işçi, çiftçi, esnaf, tüccar, sanayici, dul, yetim, emekli, kısaca halk perişandır. OECD raporlarına göre, nüfusun yüzde 25'i açlık, yarısı yoksulluk sınırındadır. Türkiye, rekabet gücünü kaybetmiş en zayıf 6 ncı ve yolsuzlukların hâkim olduğu 4 üncü ülke durumuna itilmiştir. Yolsuzluk, hırsızlık ve soygunlar, birkısım medya, bürokrat, siyaset ve mafya dörtgeninde, ülke için en önemli sorun haline gelmiştir. Bu sorunlardan en önemlisiyse, şu anda görüşmekte olduğumuz bankalar soygunu ve sorunlarıdır.

İzninizle, önce, bankaları bu kirliliğe, yozlaşmaya sürükleyen üç temel soruna değinmek istiyorum.

Birincisi, devletin, toplumumuzda yadırganan tefeciliği teşvik ederek, bankalar aracılığıyla, hazine bonoları suretiyle, yüksek faizlerle tasarrufları emmesi sonucu, malî piyasalar ile üretim sektörü arasındaki dengeler bozulmuş; ekonomimiz ve siyasî irade, rant sektörünün baskısı altına sürüklenmiştir. Zira, 2000 yılında toplanan bütün vergilerin yüzde 76'sı faizlere giderken, 2001 yılında bu oranın yüzde 95 seviyesine çıkacağı beklenmektedir. Bu haliyle, devlet, iflasın eşiğine gelmiş ve israf batağına sürüklenmiştir. Basiretsiz yönetimlerle ve teslimiyetçi politikalarla, IMF güdümünde, ne yazık ki ülkemiz, malî açıdan müstemleke durumuna getirilmiştir.

İkincisi, 5 Nisan kararları devamında mevduatlara getirilen yüzde 100 devlet garantisi, makul sürede uygulamadan kaldırılamadığı için, bilinen gelişmelere zemin oluşturmuştur. Zamanında alınmayan tedbirler sonucunda, bazı sermaye sahiplerini ve geceyarısı zenginlerini gecekondu bankacılığına yönlendirmiş, özelleştirilen kamu bankalarını yok pahasına satın alan birkısım sermayedar malî piyasalara girmiştir. Bu gelişmede medya patronlarının banka sahibi olmaları ise, bu yarayı daha da derinleştirmiştir.

Üçüncüsü, güven ve itibarı sağlayan müesseseler olması gereken malî sektörün lokomotifi durumundaki bankacılığımız, genelde özkaynak aktiflerindeki sağlıksız gelişmeler, özellikle kredi borç batakları ve usulsüz uygulamalar açısından güven verici bir yapıya kavuşamamıştır. Zira, bankaların durumunu ana hatlarıyla incelediğimizde, hiç de iç açıcı olmadıklarını görürüz. Bankaların toplam bilanço olarak ölçek küçüklüğü mevcuttur. Konsolide banka bilançolarının millî gelire oranı yüzde 58 civarındadır. Bu oran, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 200'ün üzerindedir. Bankaların özel sermayeleri toplamı, 37 nci sırada olan, sadece, bir Avrupa bankasının özkaynağına eşittir. 81 banka içinde, ilk 10 bankanın sektördeki aktif payları yüzde 67 olup, geri kalan 71 banka zayıf durumdadır. Diğer taraftan, bankaların takipteki batık kredileri kaygı verici seviyededir. İçborç niteliğindeki kamu bankalarının görev zararlarıyla, fon bankalarının zararlarının 40 milyar doları aşmış olması ürkütücüdür. Ayrıca, bu yasa tasarısıyla, batakların kapatılma yöntemleri, bu felakete sürüklenmenin bir başka acıklı yönüdür. Yıllardır ihmale uğrayan bu ortamda, yargıya intikal eden olaylardan anlaşıldığına göre, çeşitli reklamlarla halk aldatılarak toplanan tasarruflar, ya yüksek faizlerle devlete borç verilerek büyük rantlar elde edilmiş ya da toplanan mevduatlar çeşitli yöntemlerle kendi kuruluşlarına veya yandaşlarına aktarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bütün bu olumsuz gelişmeler cereyan ederken, üzülerek belirtelim ki, konuyla ilgili bakanlar ve diğer yetkililer, gizlilik perdesi arkasına sığınıp, kamuoyunu ve Yüce Meclisi şaşırtan, birbirini tutmayan beyanlarda bulunmuşladır. Sayın Başbakan, fona aktarılan banka zararlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan karşılanacağını ve bunun Hazineye yük olmayacağını açıklamasına rağmen, bugün bankaların zararlarıyla birlikte doğan risk karşılıklarının, tamamen halkın üzerine yüklendiği ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, vicdanlarınıza sesleniyorum: Yazık değil mi bu çilekeş millete! Bu kötü gidişe sebep olanlar, alkış tutanlar, bazı güç odakları, yandaş medya ve sivil-resmî inisiyatifler yaptıklarıyla övünüyorlar mı, yoksa vicdanları sızlıyor mu?! Gelecek nesillere bu felaketi hazırlamanın vebali altında ezilmeyecekler mi!

Değerli milletvekilleri, Kasım 2000 ve Şubat 2001 kriz ve ekonomik depremlerine de sebebiyet veren, bankalar felaketinin doğmasında ihmallerle, yanlışlarla, kayırmalarla, siyasî ve ticarî ahlaksızlıklarla karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Bunların birincisi, 1998 yılında Sayın Mesut Yılmaz'ın 55 inci hükümet sırasında Sayın Kutlu Savaş'a hazırlatılan raporlarda açıkça ortaya konulduğu halde, "devlet sırrıdır" diye gizleyip, Anayasa Mahkemesinin bir kanun hükmündeki kararnameyi iptaliyle meydana gelen boşluğa rağmen, yasanın çıkarılmamış olmasıdır.

İkincisi, hükümetin bir diğer ihmali de, IMF niyet mektubunda taahhüt edildiği halde, 4046 sayılı Kanunla, 1994 yılında, devlet bankalarının özerkleştirilmesi, özelleştirilmesi öngörüldüğü halde, uzun yıllar bunun yapılmamış olmasıdır.

Üçüncüsü, hatırlanacağı üzere, Egebank ve diğer bankalara, 21.12.1999 akşamı imzalanan kararnameyle 22 Aralık sabahı  el konulmuştur. Yargıya, operasyon sonucu intikal eden Egebank ve Etibank hakkında, bankalar yeminli murakıplarınca, ilki Nisan 1999 tarihinde hazırlanan ve devam eden raporların -ki, bu raporlarda, Türk Ceza Kanununun 508 ve 510 uncu maddelerine göre suç duyurusunda bulunulmuştur- sekiz ay sonra yürürlüğe konulması dikkat çekicidir.

Ayrıca, içleri boşaltılarak Fona devredilen 14 banka uzun bir süredir rehabilite edilip satılmamış, Fona devredilen bankaların zararları ise artarak devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, burada bir tespit yaparak devam etmek istiyorum. 55, 56 ve 57 nci hükümetler, birbirini tamamlayan, aynı programın devamı hükümetlerdir.

Şimdi, daha önce milletin bu kürsüsünden sorduğum sualleri hatırlatarak, tekrar sormak istiyorum:

Gözlerini maddî hırs bürümüş, kalplerinde Allah korkusu, yasa korkusu, millet sevgisi olmadığı iddia edilen ve suçlananlar suçlu da, sizlerin iktidar kanadı olarak suçunuz yok mu?

Bu konularla ilgili soruşturma komisyonu raporları, verilen gensorular, araştırma, soruşturma, genel görüşme önergeleri Yüce Meclise sunulduğunda, hür iradeleri yerine lider talimatları ve sayısal çoğunluğa sığınarak, gerçeklerin açığa çıkmasını önleyip, sorumluların Yüce Divana gitmesini reddedenler şimdi vicdan azabı çekmiyorlar mı?

Siz değil misiniz, 23.6.1999 tarihinde yasalaşan Bankalar Kanununu yürürlüğe koymayıp, kurul üyelerini 23 Eylül 1999 tarihine kadar atamayıp, vurguna göz yumulmasına fırsat verenler; siz değil misiniz, bütün uyarılarımıza, muhalefet şerhlerimize rağmen, 19.12.1999 tarihinde, yine sizin talep ve dayatmalarınız doğrultusunda değişen yasayla, bankaların bu duruma gelmesinde baş sorumlu olan kurum ve kuruluşlara sekiz ay daha fırsat verenler ve kurulu atamayarak, vurgunun, soygunun onbir ay devamına göz yumanlar; siz değil misiniz, programınızı alkışlayıp, kamuoyunu etkileyen bazı sivil inisiyatiflere, suni gündemlerle halkı yanıltan birkısım medya patronlarına, yandaş sermayedarlara devletçe menfaat sağlanmasına göz yumanlar; kendileri de zorda olan kamu bankalarından, batık bankalara ve sahiplerinin holdinglerine fon aktarılmasına seyirci kalanlar?!.

Şimdi soruyoruz; usulsüz, teminatsız kredileri bunlara kimler verdirtti? Kaç kişiye banka hediye edildi? Banka sahipleri, hangi siyasilerin ve güç odaklarının yakınlarıdırlar; neden korundular? Kasım krizinde ve şubat ekonomik depreminde, bu fakir milletin sırtından kimler vurgun vurdu; kriz akşamı, Merkez Bankasından 3,5 milyar doları alıp, bir gecede yüzde 50 rant kimler elde etti? Uyguladığınız yanlış ekonomik politikalarınızı, sürdürülen gayriahlakî ticarî gelişmelere karşı duyarsızlığınızı, bu kürsülerden ve komisyonlarda size söylemedik mi? Ülkeyi adım adım krize sürükleyenler siz değil misiniz?

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Meclis denetimi ve siyasî otoriteden uzaklaştırılarak kuruldu da ne oldu; hangi bankayı rehabilite ettiler, adaletin tecellisini mi sağladılar, bankaları mı zarardan kurtardılar yoksa malî yapılarını mı kuvvetlendirdiler? Ne yazık ki, hiç biri. Kaldı ki, krizlerde, bankalar, krizin tetikçisi durumuna itildiler. Bakınız, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Sayın Başkanının Plan ve Bütçe Komisyonundaki açıklamalarına göre, zordaki bankaların Fona devrinde zararları 10,1 milyar dolar iken, nisan sonu itibariyle, açıklarıyla beraber Fona getirdiği yük yirmiüç katrilyon lirayı bulmuştur.

Değerli arkadaşlar, kamu bankalarının görev zararlarıyla, bu açığın 40 milyar doları aşmış olması düşündürücüdür. Sayın Başbakan, bankalara el konulduğunda, daha önce de söylediğim gibi, bunun, Tasarruf Fonundan karşılanacağını beyan etmişti; ama, bugün getirilen yasayla, hükümete, bu borçların silinme yetkisi verilmiştir. Borcu borçla ödemeye alışmış hükümet, öyle anlaşılıyor ki, Sayın Derviş'in kapı kapı dolaşıp bilinen bilinmeyen birçok pazarlıkla toplayacağı krediler de banka operasyonlarına kaynak olacak ve borcumuza yeni borçlar ekleyecektir. Sayın Derviş iki arada bir derede kalmıştır. Ülke bu durumdayken, tabiî ki, borca muhtaç olana nasihat de verilir, emir de verilir.

Sayın Derviş "bu yasalar çıkmazsa para gelmez" demiş; der ya... Amerika Birleşik Devletleri Hazine Bakanı da "bu, sizin son şansınız; kullanamazsanız, bir daha para yardımı alamazsınız" buyurmuşlar; fakat, şaşırtıcı olan beyan bunlar değil bana göre; şaşırtıcı beyan, Sayın Mesut Yılmaz'ın beyanıdır: "Derviş hata yaptı; ben olsam, Derviş'i görevden alırım" demiş. Vah vah!.. Sayın Yılmaz, hangi görevde olduğunuzun farkında mısınız?! El insaf!.. Ülkeyi bu hale Sayın Derviş mi getirdi; acaba, sizler mi?! Sizleri kimler görevden alacak acaba; hiç düşündünüz mü?!

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Millet... Millet...

ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, Bankalar Yasası 15 defa değişti, son iki yılda üçüncü defa değişiklik yapılıyor. Her seferinde, tasarı, kurtuluş reçetesi olarak sunuluyor. Bu tasarı da öyle sunuldu; ama, bununla, hedef bankalardan çok, batıkların kurtarılması öngörülüyor. Halkta "banka batar, sahibi batmaz" fikri yaşamaktadır. Zaten, bu değişiklikler, bankacılık için değil, bankacılar için çıkarılmaktadır. Sayın Kemal Derviş'in, burada olmasını arzu ederdik; şu anda da gelmiş bulunuyorlar, teşekkür ederiz.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; kamu vicdanı yara almıştır, malî sektöre güven sarsılmıştır. Bu yasalar, kanun yapma tekniğine aykırı, birçok maddesi Anayasa ve hukuk düzeniyle çelişkili, sistemi zorlayıcı ve reaksiyonel olarak hazırlanmış olup, sağlıklı sonuç vermekten uzaktır. Bu değişiklik tasarısı, banka kaynaklarının yasalara, ticarî ahlaka aykırı kullanılmasından doğan zararların mümkün olan kısa sürede geri alınması ve kötü gidişin önlenmesi olarak takdim edilmektedir; ancak, gecikme sebebiyle, bunların geri alınabilmesi zor görünmektedir.

Değerli milletvekilleri, arkadaşlarımız, maddeler bazında, Vergi Usul Kanunuyla ilgili ve hukuk düzenini zorlayan açıklamaları ve teklifleri yapacaklardır. Ben, genelde, izninizle, bazı önemli gördüğümüz hususlara dikkatlerinizi çekmek istiyorum. 9 uncu maddede "devlet içborçlanma senetleri, Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilir" ibaresiyle, Hazinenin fon bankalarının zararlarından doğan alacaklarının silinmesi hususunda hükümete yetki veriliyor. 8 inci maddeye "doğmuş veya doğacak borçlarını garanti etmeye" ibaresi konularak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alınan bankaların yurtiçi ve belki de bilinmeyen yurtdışı borçları, önü açık bir şekilde, sınırsız risk getirilmektedir. Amme alacaklarının tahsili hakkındaki uygulamaya, batık banka alacakları için de imkân sağlanmış, özel mahkemeler belirlenmiş ve itirazî davaların Danıştaya götürülmesi öngörülmüştür. Fondaki bankaların yüzde 10'dan yüksek iştiraklerinin yönetim ve denetimine el koyma yetkisi getiriliyor; bunun, kamu vicdanını rahatlatıcı olmakla birlikte, uygulamalarda dürüst şirketler için birçok sıkıntı doğuracağı endişesindeyiz.

Bu yasa değişikliği, millî bankacılığın ölüm fermanını da beraber getirmektedir. Nitekim, İş Bankası Genel Müdürünün bizlere sunduğu mektupta da, bu, açıkça ortaya çıkmıştır; şöyle ki: Tabiî, banka kaynaklarının verimli kullanılabilmesi için, bir iştirakin, banka özkaynağının yüzde 15'ini geçmemesi, toplamın yüzde 60'ını geçmemesi öngörülmüştür; ancak, hemen altındaki paragrafta, eğer yüzde 10'dan aşağı iştirak ediyorsa, bunların bu kapsamın dışında kalacağı belirlenmiştir ve zaten malî kuruluşlara iştiraklerde de herhangi bir sınır yoktur.

Şimdi, İş Bankası gibi, cumhuriyet tarihimizin en önemli bankasını ele alırsak; şişecam fabrikaları gibi dünyada birinci sırada yer alan bir fabrikayı, İş Bankasının, 9 yıl içinde -ki, bir maddeye göre de, tabiî, iştirakler kredi sayıldığı için- belki de çok kısa bir zamanda, geçici maddedeki 9 yıllık süre, yani, 2009 yılına kadar belki uygulanamayacağı için, yüzde 85 payını satması lazım; bu payı alacak yerli bir güç de görmüyoruz. Yani, millî bankaların elindeki iştirakler yabancılaşacaktır.

Değerli arkadaşlar, fona devredilen bankaların yönetiminden sorumlu olmayan küçük pay sahipleri hiç dikkate alınmamıştır ya da borsadan hisse alan, bu bankaların hisselerine sahip olan küçük hissedarların mağduriyetleri ele alınmadığı halde, geçici maddeye ilave edilen bir paragrafla -ki, yorumu biraz zor- ekonomik kriz sebebiyle batan banka sahipleri ve yöneticileriyle, diğer kasıtlı batıkçılar ayırt edilmek istenmektedir. Gönül arzu ederdi ki, küçük hissedarlar da ele alınsın.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

ALİ COŞKUN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

6 ncı maddenin (g) bendi uyarınca, bankaların ayırdıkları özel karşılıkların tamamının Kurumlar Vergisi matrahından düşülmesi sağlanmakla, vergi kaybı yanı sıra, bütün batık krediler için usul ve kontroldışı adaletsiz bir uygulamaya imkân verilecek ve batıklar bütçeye olumsuz yük getirecektir.

Değerli milletvekilleri, yasada getirilen önemli ve olumlu bir hususu da belirtmek istiyorum. Bugüne kadar, önyargıyla dışlanan, gelişmeleri önlenen özel finans kurumlarına güvence getirilmesini ve onların kamu nitelikli bir birlik altında toplanmasını saygıyla karşılıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayacaksınız değil mi.

ALİ COŞKUN (Devamla) - Evet.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

ALİ COŞKUN (Devamla) - Zira, bu hareket, milletin inançları ve beklentileri doğrultusunda, yastık altında sakladığı tasarruflarının -ki, yurtiçi tasarruflarla beraber, gurbetçi işçilerimiz tasarruflarının 100 milyar doları geçtiği bilinmektedir- millî ekonomiye kazandırılması sağlanacaktır, yeter ki uygulama iyi yapılabilsin.

Değerli arkadaşlar, sözlerimin sonuna gelirken şunu açıklıkla belirtmek istiyorum: Neticede, Bankalar Yasası, kırk yamalı bohçaya dönmüştür. Biz beklerdik ki, bu kadar karmaşaya sebebiyet veren bu yasa A'dan Z'ye yeniden yazılsın, şeffaf, güvenilir, malî piyasaları tümüyle kucaklayan bir yasa olarak önümüze gelsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlarsanız minnettar kalacağım.

Buyurun.

ALİ COŞKUN (Devamla) - Aynı zamanda da, Bütçe Komisyonunda ve Mecliste teklif ettiğimiz; ama, kabul edilmeyen (BDDK) Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun Meclise karşı sorumlu hale getirilmesini beklerdik. Her şeye rağmen, hukukun üstünlüğü zedelenmeden ve haksız yere kişiler, kurum ve kuruluşlar lekelenmeden, medyatik hevesle yargısız infazlara yer verilmeden, hortumcuların, hırsızların, vurguncuların cezalandırılmasıyla adaletin en kısa zamanda tecelli etmesi dileklerimizle, yasanın ülkemize hayırlı olmasını diler; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

İkinci söz Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas'ta.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanununda değişiklik yapan tasarı üzerine görüşlerimi belirtmek amacıyla, Anavatan Partisi Grubu adına yüksek huzurlarınızdayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ekonominin bir bütün olarak sağlıklı bir yapıya oturtulması amacıyla malî piyasaların yeniden yapılandırılması için gün bugündür, yeter ki, sistemin yeniden yapılandırılması tartışmaları ekonomik ve hukuk zeminine oturtulsun, tıpkı, bugün bir parçası olmak istediğimiz Batı'da olduğu gibi. Batı toplumlarında, sistemin yasalar üzerine oturtulmuş olması, Batı'nın zenginliğinin esas nedenidir; çünkü, yasalar, oyunun kurallarını kalıcı ve tarafsız bir biçimde belirler, ayrıcalıkları kaldırır ve adil bir iş ortamı oluşturur.

Ancak, bizim asıl zorluğumuz, çoğu konuda, sorunları birbirine geçmiş olarak irdelemek zorunda kalmamızdır ve ne yazık ki, şu anda hâkim olan eğilim, bizim işimizi çok güçleştirmektedir; öyle ki, kamu vicdanını rahatlatmak için "Bankalar Kanunu" çıkarılmak zorunda kalınmaktadır. Oysa, dünyanın hiçbir yerinde, kamu vicdanını rahatlatmak için bankalar kanunu çıkarılmaz. Bankalar kanunu, bankaların düzgün işlemesi için ve makroekonomik istikrarın sağlanmasına katkılarının artırılması amacıyla çıkarılır. Kamu vicdanı ise, hukuk devleti ilkelerini korumakla ve hukukun üstünlüğünü tesis etmekle sağlanır. ( FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Bu yaşanan hengamede olacak olan tek şey, bankacılık sektörünün ve bankacıların itibar ve güven kaybetmesidir. İtibarı yok olmuş bir bankacılık sektörü, ekonomiye yarar sağlamaz, olsa olsa çok büyük bir yük olur; çünkü, bu sektörde itibarsızlığa, güvensizliğe ve daha da önemlisi, belirsizliğe yer yoktur. Bu sektörde küçük sızıntılar büyük gemileri batırabilir. Bu sektördeki sıkıntı, ülkenin tümüne zarar verir. Dolayısıyla, bankacılık sektöründeki sorunlar ve batışlar, tüm diğer sektörlerden daha fazla devlet müdahalesi ve dramatik çözüm talebini gündeme getirir. Bu nedenle, benzer sorunları yaşayan başka ülkeler, özellikle altını çizmek istiyorum, gelişmiş ülkeler, soruna bu perspektiften yaklaşmışlardır. Örneğin 1980'li yılların ortalarında, Güney Amerika kredileri nedeniyle zora giren Citibankın yeniden hayata döndürülmesi için ciddî kaynak aktarımı yapılmıştır. Yine, 1993-1996 yılları arasında Credit Lyonnais yaklaşık 40 milyar dolarlık bir kurtarma operasyonuna konu olmuştur, Barclaysbank aynı şekilde yüzdürülmüştür. Bu operasyonlar niçin yapılmıştır; bu operasyonlar sistemik riski ve makroekonomik istikrarsızlığı önlemek amacıyla yapılmıştır ve yapılmak zorundadır.

Bankacılık sisteminin, bu nedenle, sağlıklı çalışması, bizim ekonomimiz açısından da varmak istediğimiz hedefler açısından da son derece önemlidir; çünkü, bozuk bir bankacılık sistemiyle, sektörüyle krizsiz yaşamak hemen hemen imkânsızdır ve oluşan krizlerden çıkmak ise daha da güçtür. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da, zaten, münferit krizlerin -bunun altını çizmek istiyorum- münferit krizlerin sistemik bir krize dönüşmesini önlemek için oluşturulmuştur. Kurumun aslî görevi, sektörde gözetim ve denetim mekanizmalarını kurmak ve bu mekanizmayı etkin bir biçimde işleterek sistemin güvenilirliğini sağlamaktır. Malî sektörde, aksi durumda, gözetim ve denetim suç ve suçlu aramak için yapılmaz, ana amaç, sistemin sektörde etkin bir şekilde bankaların varlığını sürdürmesini sağlamaktır. Ancak, Üst Kurul, banka sisteminin güçlendirilmesi ve daha etkin hale getirilmesi için gerekli adımları atmakta ne yazık ki geç kalmıştır ve Türkiye'de bankacılık sisteminin sorunu, şimdi, sadece Fona devredilen bankaların ne olacağı noktasında düğümlenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu göreve başladıktan sonra ne yazık ki -biraz da sistemin gereği onu bu hale getirmiştir- kamulaştırma dairesi gibi çalışmıştır ve kurumun ana misyonu ikinci plana itilmiştir. Şimdi, yeni bankalar kanunuyla, Fona, icra dairesi ve amme alacaklarıyla uğraşan bir fonksiyon daha ekleniyor maalesef. Bu, bankacılık, ekonomi ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kendisi için de çok ciddî bir risktir. En kısa sürede bu kurum kendi işlevine döndürülmek zorundadır.

Bu nedenle, Fonun yeniden yapılandırılması çok önemlidir; çünkü, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, sistemik krizlerin değil bireysel krizlerin çözüm aracıdır. Fonu, sistemik krizleri çözmede kullanmak yanlış ve yükü artıran bir çözümdü, nitekim öyle de olmuştur. Bu nedenle, Fonu, tekrar münferit bankaların çözüm aracı haline getirmek zorundayız. Bakınız, bekleyerek çok değerli bir zamanı boşa harcadık. Bu süre zarfında Fona alınan bankaların zararları, 6 milyar dolardan 12 milyar dolara çıktı. Bu, çok ağır bir yüktür.

Öte yandan, malî sektörün mevcut yapısı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun daha fazla uzmanlaşmaya gitmesi gerekliliğini de açıkça ortaya koymuştur. Bu çerçevede, kredi riskleri, faiz, likidite ve piyasa riskleri, döviz riskleri, iç kontrol ve veri işleme sistemleri acilen belirlenmelidir. Bu kapsamda, Bankalar Kanununda yapılması planlanan bazı değişikliklerin gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır.

Ancak, bu taslağı incelediğimizde -bu benim şahsımın görüşüdür- gördüğüm şey, burada, devletin, kendini, halen önplana koymasıdır. Burada, Fona geçen bankaların alacaklarına öncelik verilmektedir. Fona geçen bankaların alacaklarının hızlandırılması için 6183 sayılı Yasanın uygulanması ile diğer bankaların -Fon dışındaki bankaların- alacakları teminatsız kalacaktır ve bu durum, sektörde kredi hacmini daraltacak, hatta kredilerin geri çağırılmasına yol açabilecektir. Bütün, bunlar, kuşkusuz, reel sektörü derinden etkileyecektir. Dolayısıyla, bu uygulama, sektörde haksız rekabete sebep olduğu gibi, sağlam bankaların da zora düşmelerine neden olur. Aynı zamanda, uzun vadede, sektörün yanlış yapılanması tehlikesini beraberinde getirir. Belki şu an için gereklidir; ama, en kısa sürede bu kanunu yeniden değiştirmek zorundayız. Bunun altını önemle çizmek istiyorum.

Bu açıdan baktığımda, mevcut Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısı, maalesef, bankacılık reformu anlamına gelmemektedir. Bu tasarı, şu anda, esas itibariyle, geçmişle uğraşan, geçmişin hesaplaşmasını yapan bir tasarı halindedir. Evet, tahsilatların nasıl yapılacağı son derece önemli; banka patronlarının yasalara uymayan eylemleri nedeniyle tüm varlıklarıyla sorumlu tutulmaları son derece önemli ve olumlu; ama, bankacılık reformu, yalnızca geçmişle, olup bitmiş eylemlerle ilgili değil aynı zamanda gelecekle ilgili düzenlemeleri de içermek zorundadır.  Bankacılık reformuyla, bizim, bankacılık sektörünü ayağa kaldırmamız, geleceğin bankacılık pratiklerine temel oluşturmamız gerekiyor. Bunun için, malî yapısı bozulmaya başlayan bankaların, fona alınmadan düzeltilebilmelerini mümkün kılacak önlemleri alabilmek, doğru yönde atılmış bir adım olacaktır. Bunun yanında, banka tasfiyesinin belli bir mevzuata kavuşması, bankacılık sektöründe gözetleme ve denetleme işlevlerini daha etkin hale getirecektir.

Böyle bir durumda yapılması gereken iki şey var; birincisi, bankaların yaşam gücü olanlarının belirlenmesi, yaşam gücü olmayanların bir defada elenerek "hangi banka batacak, hangisi ayakta kalacak" şüphesine kesin bir çözüm getirilmesidir; çünkü, bankaların yeniden yapılandırılması için, istesek de istemesek de önemli miktarda kamu kaynağını kullanmak zorundayız. Dolayısıyla, bu kamu kaynaklarının yerli yerinde kullanılması ve doğru bankalarda kullanılabilmesi amacıyla bu ayırımı yapmak, bu sınıflandırmayı yapmak son derece önemlidir.

İkincisi; yaşam gücü olan bankaların, bu ayırımı yaptıktan sonra, sermayelerinin güçlendirilmesi gerekir. Bugün için, maalesef, hiçbir bankanın, kendi özkaynağını, kendi imkânıyla kısa sürede güçlendirerek ekonomik yapının güçlendirilmesine katkıda bulunması mümkün değildir. Oysa, büyüme hızımızı etkileyen faktörlerin başında dış kaynak miktarıyla, bankacılık sektörünün ekonomiye açtığı krediler önemli bir yer tutar. Bu iki faktör, açıktır ki, birbiriyle son derece ilişkilidir.

Bu nedenle, yeniden, sürdürülebilir bir büyüme hızı yakalamak istiyorsak, bankacılık sektöründeki tahribatı gidermek zorundayız ve bunun için de, açıkçası, çok fazla zamanımız yok. Bu amaçla, yurt dışından alınacak kaynağın bir bölümünü kamu bankalarına sermaye olarak koymak, kamu bankalarının da, bu kaynağı piyasa fiyatından özel bankalara vermesini sağlamak durumundayız. Bu, bir sermaye işlemedir; sermaye işlemi olduğundan, kamu bankaları pozisyon aşmış olmayacaklardır; özel bankalarsa, pozisyon kapatmış olacaklardır.

Sorunlu aktiflerin, olduğu gibi banka bünyesinde bırakılması, malî krizlerin şiddetini ve süresini uzatarak ekonomide istikrarlı bir ortamın sağlanmasını güçleştirir. Bu nedenle, her bir bankanın sorunlu aktiflerinin yönetiminde bilanço üzerinde olumsuz etkileri olmayan kredilerin ayrılarak kötü kredilerin elden çıkarılması için düzenlemelerin bir an önce yapılması, bu düzenlemeler kapsamında bu sorunlu aktiflerin ayrı bir aktif yönetim şirketine devredilerek menkul kıymetleştirilmesi için daha fazla zaman kaybedilmemelidir ya da bankaların ellerindeki donuk aktiflerin ıskonto edilerek satın alınması için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından bir program hazırlanmalı, sermayedarın koyduğu sermayeye orantılı olarak bir donuk aktif alımı kolaylığı getirilmelidir.

Ancak, özel bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi operasyonu -daha önce de belirttiğim gibi- kamu kesiminin özel bankalara kaynak aktaracağı bir operasyon olduğundan, bunu kesinlikle saydam bir biçimde yapmak; ama, kesinlikle karşılıksız yapmamak gerekiyor. Kamudan özel bankalara aktarılan kaynaklar, uzun vadeli borç biçiminde olabilir ya da kamu kesimi, aktardığı kaynak karşılığı bu bankalardan hisse alabilir. Ayrıca, kamudan aktarılan her birim kaynak karşılığında, sermayedarlardan belli oranda sermaye koymaları istenebilir.

Bu işlemler, sadece malî kesime kaynak aktarmak için değil -bunun altını çizmek istiyorum- ekonominin düzlüğe çıkması için yapılmak zorundadır; çünkü, yakın geçmişte yaşadıklarımız, bize, bankalara rağmen, sağlam bir ekonomiye sahip olamayacağımızı gösteriyor.

Özel bankaların sermaye yapısını güçlendirecek önlemler arasında, birleşmelerin, ayrışmaların teşviki de özellikle önemlidir. Her ne kadar, birleşmelere vergi teşviki gelmişse de, en önemli birleşme tekniği olan hisse swapları yoluyla devralmalara yönelik hiçbir teşvik gelmemiştir, halen de düşünülmemektedir. Oysa, dünyada hâkim trend, birleşmelerin ve devralmaların hisse swapları yoluyla yapılmasıdır; ancak, benzer teşvikler, reel sektör şirketlerine tanınmaz ve reel sektörde yeniden yapılandırma özendirilmezse, çok önemli bir ayak eksik kalmış olur.

Sayın milletvekilleri, Türkiye ekonomisi, 2001'de 30 milyar dolara yakın dışborç anapara ve faizi ödemek durumunda. İçborçlarımızın dolar değeri düşmekle birlikte, ortalama vadenin bir yıl olduğunu kabul etsek, 35 milyar dolar civarında vadesi gelen içborçların bir yıl içinde yenilenmesi gerekiyor. Bütün bunların üzerine, kamu bankalarının kısa vadede nakit açığını kapatmak için 3-5 milyar dolara ihtiyacımız var. Bir de, 25 milyar dolar civarında kısa vadeli dışborçları hesaba kattığımızda, içinden çıkılması zor bir durumla karşı karşıya olduğumuz kesin. Normal şartlarda, yani, ülkenin dış piyasalardan rahatlıkla borçlanabildiği durumlarda bu rakamlar korkutucu rakamlar değildir; fakat, içinde yaşadığımız koşullar normal koşullar değildir; çünkü, malî piyasalarımızın sağlığı bozuktur. Bu nedenle, malî piyasaların sağlığını daha da bozacak adımlardan kesinlikle kaçınmamız gerekiyor. Malî piyasaların sağlığı o kadar bozuktur ki, piyasaların tüm akışkanlığı kaybolmuştur. Yani, kaynaklar, piyasa sinyallerine karşı duyarlılıklarını tamamen yitirmişlerdir. Böyle bir ortamda, elinizdeki en önemli iki araç olan faiz ve kur aracı, ekonomi politikası aracı olma özelliğini yitirir; buna çok dikkat etmemiz gerekiyor.

Bir başka sorunumuz da, kamu ve fon bankalarına verilen devlet içborçlanma senetleri nedeniyle yaratılan ve tamamen normal piyasanın dışında bir piyasanın oluşmasıdır; bu da, oldukça tehlike arz edebilecek ve dikkat edilmesi gereken bir durumdur; çünkü, bu piyasada, vadeler ve faiz bilinmemektedir ve bu piyasa ile özel malî piyasa arasında hiçbir geçiş yoktur.

Bütün bunlar, bize, malî sektöre ilişkin reformları daha fazla erteleyemeyeceğimizi çok açık bir biçimde söylemektedir zaten. Evet, dış dünyadan güçlü malî destek gelmesi, özellikle, büyüme hızımızı olumlu etkileyecektir. Daha doğrusu, beklediğimiz ekonomik daralma, bizim beklediğimizden daha düşük olacaktır. Öte yandan, dış destek, Türkiye'nin yeniden yapılanma sürecinde ödeyeceği bedelin azalması anlamına gelecektir. Dolayısıyla, piyasaların açılması tarihi de bir miktar öne gelecektir. Buna rağmen, yılın ilk altı ayı, geçen yılın son aylarında yaşanan olumsuzlukların etkisiyle yaşanacaktır. Her şeyin hemen normale dönmesini beklemek, hepimiz için aşırı bir iyimserlik olur; fakat, normale dönme süresini ne kadar kısa tutabilirsek, göreli istikrarı da o kadar acısız yakalama şansımız vardır. Ancak, bu kaynak, öncelikle, Türk ekonomimizin uluslararası piyasalardan yeniden borçlanabilmesini sağlayacak önlemlerin alınmasında kullanılmalıdır. Bu önlemlerin başında da, konuşmamın ta başından beri vurguladığım gibi, malî sektörün güçlendirilmesi gelir. Eğer bunu bir an önce yapamazsak, maalesef, Türk ekonomisine, kısa zamanda, dış piyasalardan uygun koşullarda borçlanabilme imkânını da kazandıramayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu vesileyle, bu yasanın ülke ekonomisine hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Nas.

Şimdi, söz sırası Demokratik Sol Parti Grubunda.

Aydın Milletvekili Sayın Halit Dikmen?.. Yok.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven; siz buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Seven, takdim tehir oldu.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Önemli değil. Sayın Başkanım, biz, her zaman bankalar konusuna hazırız.

BAŞKAN - Bravo.

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz Bankalar Kanunuyla ilgili tasarı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini size arz ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve ayrıca, yarının Anneler Günü olması sebebiyle, tüm annelerin Anneler Gününü kutluyorum. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Vallahi Bravo! Nezaketinizin ve zarafetinizin hayranıyım.

Gelelim bankalara; buyurun efendim...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bravo... Aferin... Bir gün evvel kutluyorsunuz.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Bak, Yasin Bey nasıl farkına vardı. (MHP sıralarından "Pazar, pazar" sesleri)

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Pazar günü işte, pazar günü...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bugün çok önemli bir tasarı görüşüyoruz. Öyle bir tasarı görüşüyoruz ki, Türk Milletinin tümünün gözü bizim üzerimizde. Niçin; çünkü, vermiş oldukları vergiler talan edilmiştir. Niçin; çünkü, devletin hazinesi soyulmuştur. Niçin; çünkü, yıllardır, kravatlı hırsızlar, bu memleketi soymuşlardır. (MHP sıralarından alkışlar)

İşte, bu kravatlı hırsızlardan, bu memleketi soyanlardan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp edenlerden hesap sormak için getirilen bu tasarnın, belki dört dörtlük bir kanun tasarısı olmamakla birlikte, Türk Milletinin vicdanına hükmedeceği kesin ortadadır. Sayın hatip demin söylemişlerdi, vicdanla alakası yoktur; çünkü, bu memlekette insanlarımızın vicdanları gerçekten rahatsızdır ve hırsızların peşine düşüp, bunlardan hesap sorulması gerektiğine kanaat getirildiği ve bizler de bu manada hesap sorulmasına inandığımız için, vicdanların rahatlaması noktasında bu kanun tasarısının mutlaka çıkarılması gerekmektedir.

Ekonominin şahdamarı bankalardır. Bankalarda meydana gelen aksaklıklar ve tıkanmalar, gerçekten, bütün sistemi tıkamıştır. Yıllardan beri, birkısım bankalar, usulsüzlük ve yolsuzlukların odağı haline gelmiş, rant ekonomisinden reel ekonomiye geçişte büyük zorluklarla karşı karşıya kalınmıştır.

Ülkemizde, rasgele kuruluş izinlerinin verilmiş olması, mevzuattaki hukukî boşluklar, bankaların plasman politikaları, aktif büyüklükleri ve kamu bankalarına uygulanan yanlış politikalar neticesinde, bankacılık sektörünün gerçekten çok sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı bir ülke konumuna gelinmiştir.

Sabahleyin, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş Beyin evinin önünde bankerzedeler vardı, off-shorezedeler vardı; çünkü, o insanlar, yıllardan beri, bankacılıktaki yanlış mevzuattan dolayı, hukukî boşluklardan dolayı kandırılmış, paraları bankalara aktarılmış, denilmiş ki "Türkiye'de mevduat faizlerine uygulanan faizin üstünde sizlere faiz vereceğiz." Halbuki, o, ne bir mevduattır, ne de Tasarruf Sigorta Fonunun teminatı altındadır; sadece ve sadece yurt dışına çıkarılan bir havaledir; yani, off-shorezedelerin Türkiye dışına göndermiş oldukları -mevduat olarak kabul ettikleri- paralar, aslında, bir havale niteliğindedir ve devletin de bu konuda güvencesi olmamıştır.

Tabiî, eğer, Türkiye'de bu fona alınan 13 adet banka, 1999'un eylül ayında alınmamış olsaydı, gerçekten, 15 milyar doların dışında, bir 15 milyar dolar daha gidecekti; çünkü, birkısım banka sahipleri, gazetelere, televizyonlara reklamlar vererek, ilanlar vererek, Türkiye'deki mevduatın üzerinde faiz verdiklerini söylüyorlardı ve halk, bileziğini bozdurarak, geçim kaynağından kesmiş olduğu o paraları götürerek o bankalara yatıracaktı. Eğer o gün önüne geçilmemiş olsaydı, 15 milyar dolar, bugün 40 milyar dolar, 50 milyar dolar olacaktı.

Tabiî, 1999'da fona alınan bankaların içerisinde, gerçekten, sıkıntı çeken, iyiniyetli bankalar olabilir; ama, bunların yüzde 80'inin, Türkiye'de yanlış politikalar sonucu ve kamu bankalarının da içinin boşaltılarak piyasada nakit sıkıntısının oluşturulması sebebiyle, çıtaları yükselmesin diye bazı lobiler tarafından önleri kesilmiştir. Önleri kesilen bu birkısım banka ne olmuştur; fona devredildikten sonra, kendi iştiraklerine, Bankalar Kanununa aykırı olarak kullandırmış oldukları kredileri ya Miami adalarında kullanmışlar ya da yurtdışında içki masalarında dansözler oynatarak kutlamışlardır. İşte bugün görüştüğümüz tasarı kanunlaştığında, dansöz oynatanlardan hesap soracaktır; onun için, bu kanunun çıkması ve Türk Milletinin vicdanına hükmetmesi uygun olacaktır.

Yine, yanlış politikalar sonucu, Türkiye'de kamu bankaları, vermiş oldukları kredilerin istihbaratlarını yeterince yapmadıklarından dolayı, naylon şirketler, paravan şirketler kurarak birkısım insanı bu şekilde devletin paralarıyla beslemişlerdir ve bugün de, Türk Milletinin fertleri olan memurun, işçinin, köylünün, esnafın, siyasetçilere karşı bir tepkisi vardır.

Tabiî ki, tepki olacaktır. Eğer o insan, Ağrı'nın Aladağ Yaylasında, karasaban arkasında çift sürüyorsa, teri alnından akıyorsa, elleri nasırlaşıyorsa ve onun elde ettiği geliri, birkısım hortumcular çalıp götürüyorsa, yurtdışında kendi çıkarları için kullanıyorsa, bu memlekette, insanların, siyasetçilere karşı tepkisi olacaktır.

Niçin siyasetçilere karşı tepkisi olacaktır? Hani "Türkiye'de, Parlamento, her şeyin üzerindedir; Parlamento iradesinin üzerinde başka bir şey yoktur" diyoruz ya, o halde, eğer, Parlamento iradesi her şeyin üzerindeyse, o zaman, Doğu Anadolu'da, batıda, Karadeniz'de olan insanların duygularına tercüman olsun, onların, tüyü bitmedik yetim hakkı için toplamış oldukları paralarına el uzatanların ellerini kestirecek şekilde kanunlar çıkarsın; biz, Türkiye'de, savcı, hâkim görevini yapsın demiyoruz; ama, yıllardır, bu memlekette, özellikle fondan veyahut bankanın, çiftçinin parasından çalanların 18 katrilyon civarında bir görev zararı haline getirip de kamu bankalarını zor duruma düşürdüğü bir dönemde, 50 milyar dolar civarında iç borcun bulunduğu, 114 milyar dolar civarında dış borcun bulunduğu bir ülkede, o insan, tabiî ki, siyasetçiye karşı tepki duyacaktır.

İşte, içi boşaltılan bankalarla ilgili, Türkiye'de, çıkarılması gereken bir kanun tasarısıyla önümüze çıkılmıştır. Bu kanun tasarısının özünde, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların çok hızlı bir şekilde rehabilite edilerek satılması ve gerekli tahsilatların yapılarak, hortumlanan paraların yeniden Türk Halkına döndürülmesi amaçlanmaktadır.

Yine, bankaların malî bünyelerini zayıflatan sorumlulukları olan insanların, bir an önce adaletin önüne çıkarılması için bu kanun gerekliydi.

Yine, Avrupa Birliği normlarına ait düzenlemelere uygun hale gelmesi için, özkaynak tanımına, bu kanun tasarısında yer verilerek, özellikle yeni bir maddeyle konsolide özkaynak olayı getirilmiştir.

Yine, kredi sınırlarının konsolide olarak hesaplanması ve uygulanması için bu kanun tasarısıyla imkân sağlanmıştır.

Bankaların malî olmayan iştiraklerine sınırlama getirmesi ve vadeli işlem, opsiyon  sözleşmeleri gibi bazı finansal araçların, genel kredi sınırları içerisine dahil edilmesi konusunda yeni düzenlemeler getirilmiştir.

Yapılan bu düzenlemelerle ilgili, özellikle, fona, dokuz ay hazırlık süresi getirilmiştir. İçi boşaltıldığı için fona devredilen bankanın alacaklarıyla ilgili her türlü zamanaşımı ve hak düşürücü süre, alacaklarının fona devredilmesinden sonra, dokuz aylık bir süre değerlendirilmesi yapılmıştır.

Yine, yıllardır, dava dosyaları tozlu raflarda bekletilmekteydi. Yeni getirilen düzenlemelerle, bu dava dosyalarının raflarda kalmaması için yaptırımlar getirilmiştir.

Yine, uzman mahkemeler kurulmak suretiyle, fonun açtığı davalara, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilen asliye ticaret mahkemelerinin bakması için yeni hükümler getirilmiştir.

Yine, gerçekten, yıllardır mahkeme salonlarında, koridorlarında dolaşan insanların davaları sonuçlandırılamıyordu. Niçin; çünkü, bilirkişiler, bu konuda yazmış oldukları raporları, ha bire,  değerlendirmeye tabi tutmadan, ya maksatlı ya da parayla uzatabiliyorlardı. Şimdi bilirkişi raporlarının üç aydan fazla uzatılmaması için bir süre konulmuş, gerekirse iki ay daha uzatılma imkânı getirilmiştir. Bununla ilgili herhangi bir bilirkişi, bir hata yaptığı takdirde, bunun, başka bir yerde bilirkişi olmaması için de müeyyideler getirilmiştir.

Yine, hortumcuya, kamu davası açılması imkânı getirilmiştir ve fon, bu konuda her zaman müdahil  olarak devreye girebilecektir. Gerek banka sahibinin, gerek akrabalarının yurt dışına kaçırmış oldukları malların fona devredilmesi için de yeni bir çalışma getirilmiştir.

İşte, bu çerçeve içerisinde, özel finans kurumlarıyla ilgili bir güvence getirilmiştir. Bu özel finans kuruluşları, biliyorsunuz, Mevduat Sigorta Fonu kapsamında değildi, bunlarla ilgili yeni bir düzenleme getirilmiştir.

Dolayısıyla, bu Bankalar Kanunu Tasarısı, her ne kadar, sermaye piyasalarını, para piyasalarını dört dörtlük olarak tamamen cevaplayacak bir durumda olmamakla birlikte, Türkiye'de, yolsuzluklarla mücadele yönünde bir reform hareketi başlatılmıştır, yolsuzluklarla mücadele yönünde bir devrim yaratılmıştır.

Bu kanunun, aslında, Türkiye'de daha önce yapılması gerekirdi ki, Etibank, 490 milyon zararıyla Halk Bankasına devredilmesin, sonradan bedava satılmasın. Bu Bankalar Kanunu Tasarısının önceden getirilmesi gerekirdi ki, Sümerbank, Hayyam Gariboğlu'na satılmasın, başına Şükrü Karahasanoğlu getirilip, daha sonra da Etibankın başına getirilmesin. Eğer bu kanun olsaydı bunlar olmayacaktı; eğer, bu kanun olsaydı, Türkiye'de şu 13 bankanın bulunduğu bir ortam yaratılmamış olacaktı. İşte, onun için, bu Bankalar Kanunu Tasarısı, Türkiye'de halkın parasını cebine alan ve onları soyanlar için bir ders niteliğindedir.

Bu birbuçuk yıllık dönem içerisinde, evet, ekonomide kriz yaratılmıştır. Evet, insanımız mağdur; evet, insanımız perişan; ama, ben, Türk Milletine sesleniyorum: Çok değerli, sayın milletim, sizin, sonuçlar üzerinde mi, yoksa sebepler üzerinde mi düşünmeniz gerekir? Önce, sebepler üzerinde düşünmeliyiz ki, sonuçların neler getirdiğini görelim. Evet, bugünkü olaylar, bugünün olayları değildir; yılların yanlış politikaları, yılların suiistimalleri olduğundan dolayı, Türkiye'de yeni bir çığır açılmıştır.

Yolsuzlukla, yoksullukla mücadele için, bu memleketin hakkını her zaman koruyacağımı belirtir, çıkacak yasanın milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seven.

Şimdi söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Halit Dikmen'de; buyurun efendim.(DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HALİT DİKMEN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; yüce Meclisi, şahsım ve Grubum adına en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bu arada, en kutsal varlıklarımız olan değerli annelerimizin de Anneler Gününü kutlar, ebediyete intikal etmiş olan annelerimize de Allah'tan rahmet dilerim. (Alkışlar)

Bankalar kanunlarının temel amacının, mevduat sahiplerinin hak ve menfaatlarını korumak olduğu hepimizin malumudur. Bu nedenledir ki, ülkemizin ilk bankalar kanunu da Mevduatı Koruma Kanunu adı altında yürürlüğe konulmuştur. Hangi adla düzenlenirse düzenlensin, bankalar kanunları, bankaların kuruluşları, yönetimleri, çalışma esasları, devir, birleşme ve tasfiyeleri ile denetlenmelerini düzenlemekte, bunu yaparken de tasarruf sahiplerinin haklarını korumayı amaç edinmektedir.

Globalleşme süresi içerisinde malî piyasalarımız, her geçen gün uluslararası piyasalarla bütünleşmektedir. Bu husus, göz önünde tutulduğunda, bankalarımızın uluslararası rekabet gücü kazanabilmesi için, uluslararası bankacılık kuralları dahilinde çalışması ve denetlenmesinin gerekli olduğu açıktır.  Bu çerçevede, bankacılık sistemini denetleyen kamu otoritesinin, siyasî etkiden bağımsız ve tamamen özerk karar alma mekanizmasına uygun olarak yeniden yapılanması doğrultusunda, ülkemizde de denetim otoritesinin hukukî statüsü, Avrupa Birliği mevzuatı ile uluslararası standartlar dikkate alınarak, yeniden düzenlenmiştir.

Bu çerçevede, 1999 yılında Yüce Meclisten geçerek kanunlaşan 4389 sayılı Bankalar Kanunuyla, bankaların denetim ve gözetimi, özerk Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna devredilmiştir. Geçtiğimiz yıl içinde çalışmaya başlayan bu kuruma, dünyadaki örneklerinde görüldüğü üzere, önemli yetkiler verilmiştir. Bankacılık sistemimiz, uzun yıllar devam eden birikmiş sorunların altındadır. Bu  sorunların aşılması, bankacılığı düzenlemek ve denetlemekle görevli kamu kurumunun yanı sıra devletimizin diğer kurumlarına da önemli görevler yüklemektedir.

Bankaların aracılık maliyetinin düşürülmesi, ülkemiz ekonomisine sayısız önemli katkılarda bulunacaktır. Kalkınmanın ve büyümenin en önemli girdilerinden biri olan uygun maliyetli finansmanı gerçekleştirmenin en doğrudan yolu, fon maliyetlerinin azaltılmasıdır. Bankacılık sektörü, son yirmi yılda gösterdiği gelişmeye karşın, bugün için, 1990'lı yıllarda yaşanan muhtelif krizlerin etkisini  taşımaktadır. 1994'te yaşanan krizin etkileri tam anlamıyla giderilmeden, Uzakdoğu ve Rusya krizlerinin etkisi altın kalınmıştır. Ardı ardına gelen krizler, sektörün sorunlarını âdeta üst üste yığarak biriktirmiş, geçtiğimiz yılın kasım ayında ve daha üç ay önce, şubat ayında meydana gelen krize, ekonominin  diğer önemli sorunlarıyla birlikte zemin hazırlamıştır. Şubatta yaşanan ve malî piyasaların yanı sıra, reel ekonomideki dengeleri ve fevkalade olumsuz yönde etkileyen dalgalanmaların etkilerinin giderilmesi ve ekonomide sarsılan dengelerin yerine oturtulması, Türkiye'nin kaldığı yerden büyümesine devam etmesi için, ekonominin yeniden yapılandırılması gereği ortaya çıkmıştır. Bu  amaçla, hükümetimiz, güçlü  ekonomiye geçiş programını hazırlamış ve uygulamaya başlamıştır.

Programın temel taşlarından biri olan bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılmasının iki ana unsuru vardır. Bunlardan biri, kamu bankaları ile yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna intikal etmiş bulunan bankaların yeniden yapılandırılmalarıdır. Programın bankacılık sistemiyle ilgili olarak öngördüğü  ikinci unsur, Bankalar Kanunu değişikliğidir.

İşte, bu nedenle, hükümet, bugün buraya getirdiği değişiklik tasarısıyla yaşanan bu sıkıntıyı aşmayı hedeflemiştir. Bu tasarı, hem ekonomik programın gerektiği gibi hızla çalışmasını sağlayarak, ülkemizin yaşadığı ekonomik krizi aşmaya yardımcı olacak hem de düzgün çalışan bir finans sistemi oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, geçen aylarda, halkımızın tüm kesimlerini mağdur eden ekonomik krizler yaşadık. Bu ekonomik krizlerde bankalar çok konuşuldu. İşte, bu krizlerle birlikte ortaya çıkan ve kamuoyunda önemli gündem oluşturan bankacılık sektöründeki birtakım sorunların, hükümetimizce uygulanan ekonomik programın sağlıklı olarak işlerlik kazanması bakımından hızla çözümlenmesi gereği doğmuştur.

Bankalarla ilgili olarak, öncelikle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda bulunan bankaların, hızla verimli hale getirilerek veya tasfiye edilerek, bunların, bir an önce kamuya yük olmaktan çıkarılması şarttır. Bu tasarıyla, Bankalar Kanununda yer alan bazı maddeler, daha hızlı çalışır hale getirilecek, banka kaynaklarını kendi çıkarları için kullananlarla, bankaların malî durumlarının bozulmasına sebebiyet verenlere uygulanacak hukukî yaptırımlar bir an önce hayata geçirilecek, istismar edilen banka kaynaklarının hızlı bir şekilde tahsil edilmesi sağlanacaktır. Böylece, halkın parası, hak ettiği yere tekrar konulacaktır. Bu düzenlemeler, kamu vicdanının rahatlatılması bakımından da önem taşımaktadır.

Yapılan düzenlemeler, Fonun, alacaklarını etkin ve hızlı bir biçimde tahsil etmesi, kamu kaynaklarının daha az kullanılması amacına da hizmet edecektir.

Banka kaynaklarının ortaklar lehine kullanılması sebebiyle Fona intikal eden bankalar kamuya yük oluşturmaktadır. Bu kanun değişikliğiyle, banka kaynaklarını kötüye kullanan ortakların üzerine gidilecektir; ancak, ekonomik istikrarsızlık ve malî piyasalardaki dalgalanma nedeniyle güç duruma düşen bankaların ortaklarının, banka kaynaklarını kendi çıkarları için kullanmadıkları dikkate alındığında, bunlarla ilgili yaptırımlarda da adil davranılması gerekmektedir.

Öte yandan, Bankalar Kanununun bazı maddelerinin, uygulamada tereddütlere yol açtığı ve Avrupa Birliği mevzuatındaki bazı hükümlerin kanunda yer almadığı görülmüştür. Bu bakımdan, uygulamaya açıklık kazandırılması ve Avrupa Birliği mevzuatına tam anlamıyla uyum sağlanması için, bazı hükümlerde değişiklikler yapma ve kanuna yeni hükümler eklenmesi zaruret haline gelmiştir. Bu çerçevede, kanunda yer alan özkaynak tanımı, uluslararası standartlara ve Avrupa Birliği direktiflerine uygun hale getirilmektedir. Bankaların malî olmayan iştiraklerine sınırlama getirilmektedir. Tahsili gecikmiş krediler için ayrılan karşılıkların tamamı, Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilmektedir. Bankaların devir ve birleşme işlemlerine ilişkin sürecin hızlandırılması bakımından ilave düzenlemeler yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu dönemde ortaya çıkan ve kamuoyunda da önemli bir gündem oluşturan bankacılık sektörüne ilişkin sorunların, hükümetçe uygulanan ekonomik programın başarıya ulaşması bakımından da, hızla çözülmesi gereği doğmuştur.

Bu çerçevede, öncelikle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesinde bulunan bankaların çok hızla bir şekilde rehabilite edilmesi ve satılması gerekli görülmektedir. Bu itibarla, bu bankalarla ilgili olarak kanunda yer alan bazı mekanizmaların daha hızlı çalışır hale getirilmesi, bunların malî bünyelerinin zaafa uğratılmasında sorumluluğu bulunanlara uygulanacak yaptırımların da bir an önce uygulamaya konulması, özellikle, kamu vicdanının rahatlatılması bakımından önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür eder, Yüce Meclisi, şahsım ve DSP Grubum adına en derin saygılarımla selamlarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

Gruplar adına son söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen'de.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bankacılık Yasa Tasarısı hakkında, Doğru Yol Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Bu, iki yıl zarfında, Meclisin yaklaşık iki yıllık faaliyeti sırasında getirilen üçüncü Bankacılık Yasa Tasarısı. 57 nci hükümetin kuruluşunun ilk aylarında bir bankacılık yasa tasarısı geldi. Bu bankacılık yasa tasarısıyla, Türkiye'nin sorunlu olan bankacılık sektörünün düze çıkarılacağı dile getirildi; Meclis gece gündüz çalıştı. Bankacılık yasasına yönelik eleştiriler muhalefet partileri tarafından çok ayrıntılı olarak dile getirildi; ancak, herhangi bir değişikliğe maruz kalmadan, yasa tasarısı kanunlaştı.

Orada, bankacılıkla ilgili sorunların çözümü için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kurulduğu, artık, siyasetçinin elinde bulunan banka kurma ve denetleme, bankacılık sektörüyle ilgili düzenlemeler yapma yetkisinin siyasetçinin elinden alınacağını, böylelikle, bankacılık sektörünün sağlığa kavuşacağı söylenildi. Gerçekten de, bazı itirazlar olmasına rağmen, bazı konularda yetkilerin saklı bırakılmasına yönelik eleştiriler olmasına rağmen, böyle bir düzenleme, genel kabul gördü. Sonra ne oldu; yaklaşık yedi sekiz ay daha geçti ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu oluşturulamadı. Bunun akabinde, bankacılıkla ilgili yeni hukukî düzenlemelere ihtiyaç olduğu dile getirildi. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun yapısının değiştirilmesine ihtiyaç olduğu dile getirildi ve Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, çıkan ikinci yasadan sonra, ilk yasadan 14 ay sonra, yani, 31.8.2000 tarihinde faaliyete geçti.

Şimdi, bankacılığı düzenleyecek bir kurumun rolü çok önemli. Aslında, bankacılığın rolü çok önemli. O tarihten bu tarihe yaşanan olayları hepimiz biliyoruz. İki kriz yaşandıktan sonra -önce 11, arkasından 2 tane daha- toplam 13 banka, fon kapsamına alınmak durumuyla karşı karşıya kalındı. Fon kapsamına alınan bankalar, milletin üzerine önemli yükler getiriyordu. Fon, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuydu ve bu fonun gelirleri, bankalardan toplanan mevduatlar üzerinden hesaplanan bazı primlerden oluşuyordu. Ancak, oluşan rakam, toplanan rakam, 500 milyon dolar civarında fon geliri var; ama, bakıyorsunuz, sistemin kötü işlemesi sonucunda fona intikal eden bankaların yükü -açığı- 23 katrilyon lirayı bulmuş durumda.

Mevduat kamu garantisindeyken, şimdi getirilen yasa tasarısıyla, kriz gerekçesiyle ek güvenceler getiriliyor. Bu ek güvenceler neye getiriliyor; bu ek güvencelerle, fondaki bankaların her türlü borçlarını -altını çizerek söylüyorum- doğmuş ve doğacak tüm borçlarını da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına alıyoruz. Yani, bu bankaların, "hortumlandı" dediğimiz bankaların, belki de, sahipleri tarafından yurt dışında kurulmuş paravan firmalarından aldığı ve kendi bilançolarında borç gözüken ve sonradan da bunu, tekrar, dolaylı mekanizmalarla dışarıya çıkarıldığını kabulü varsayacağımız bir mekanizmayla, bu insanların götürdükleri paralar bir de borç gözüktüğü için de, bu borçlarını da, kamuya ödeme yükümlülüğü altına sokuyoruz.

Bence çok tehlikeli bir gelişme bu; yani, bizim neyi güvence altına almamız lazım; biz, diyoruz ki, devlet, bankaların çalışmasına izin veriyor, ruhsat veriyor; 65 milyon vatandaş da götürüp bankalara mevduatını yatırıyor. Tamam, o zaman, kamunun buna karşı bir tazmin yükümlülüğü olabilir, güvence getirme yükümlülüğü olabilir; ama, bu bankaların hangi amaçlarla aldığı, yüksek faizlerle mi olup olmadığı belli olmayan, belki de fiktif işlemleri içeren çok geniş kapsamdaki borçlarını da devlet güvencesi altına alıyoruz.

Peki, kaynak nerede; kaynak yok! Hazine, bunlara kâğıt verecek, fonlar, işte, bu borçlar ödenecek. Sonra bu ne olacak; kamu bütçesine bu alacaklar kamu tarafından, hazine tarafından silinecek. Silinince ne olacak; 65 milyon insan, oradaki alacağın bedelini üstlenmiş olacak.

Şimdi, soruyorum, böyle bir düzenleme mi gerekli? Şimdi, IMF'den bu kanun çıkmazsa ya da Amerikan Başkanından mektup geldi diye komisyona dün gelen, bugün de karşınıza çıkan yasayı görüşüyoruz. Kimse ne olup bittiğini anlamadan oy veriyor bu düzenlemelere.

Şimdi, bu borçların bir kısmı da, tabiî dışarıdan alınan borçlar, dış bankaların borçları. Dışarıya karşı yükümlülükleri fondaki bankaların. Biz, tasarruf mevduatını sigorta amacıyla kurduğumuz fonu, dışarıdan alınan -hatta içeriye de olabilir- bu borçları ödeme yükümlülüğü altına sokuyoruz ve bu olmazsa olmaz diyoruz. Peki, olmazsa olmaz demek ne demektir; yani, IMF, 10 milyar dolar ekkaynağı vermeyecek demektir. Ee demek ki, verecek; sonra da bunlar, gidip, bunlara ödenecek ve fatura da vatandaşa çıkacak; yani, vatandaş niçin bu faturayı taşısın?! Bu fona aldığınız bankaları tasfiye edin; aktif pasifiyle, sadece belli bir rakamın üzerindeki mevduatı ödersiniz; ama, borçları niçin garanti altına alıyorsunuz?! Bankacılık sistemi; bilmem, borç... Verirken onu düşünmediler mi? Kırk türlü reyting kuruluşu var; yabancılar, burada ne olup bittiğini bizden çok daha iyi biliyorlar. O bankaya kredi verirken, riski de göze alacaktır. Oraya kaynak ayırırken, oraya limit açarken, bunlar, o bankaların ne durumda olduğunu biliyorlardı. Daha sonradan, ekonomik kriz çıktı ya da çıkmadı... Ekonomik kriz sadece Türkiye'de olmuyor ki! Çıkıyorsa, bu yükü riske giren de paylaşır. Bir ticaret düşünün, sıfır riskli bir ticaret; para verecek, karşılığında riskli mi risksiz mi belli değil; vereceksiniz her türlü parayı, batınca da "Türk Milleti öde" diyeceksiniz. Siz, para verirken böyle bir güvence olduğunu biliyor muydunuz; böyle bir güvence yoktu para verilirken; şimdi niçin güvence veriyoruz, niçin millete ödetiyoruz; bunu anlamak mümkün değil. Şimdi, düşünün ki, biz, burada alacağımız kararlarla, bu faturanın millet tarafından ödetilmesini kabul edeceğiz. Bu, 30 katrilyona ulaşacaktır kısa süre içinde. 1994'te de kriz oldu; ama, 1994'te batan 3 tane banka tasfiyeye konu edildi, bir tane borcu ödenmedi kamu tarafından. Yani, 1994 krizinden bahsediyor arkadaşlar; ama, çok farklı düşünmek lazım olayı. Türkiye'de, aslında, çok yanlış işler oluyor.

Bakın, buraya gelirken, kaç tane gazeteci yolumu çevirdi ve özellikle, bu gelen mektuplar, dışarıdan gönderilen direktifler konusunda endişelerini dile getirdiler, demeç almak istediler. Ülkenin ciddî biçimde egemenlik sorunu haline dönüşmeye başladı; bu, ekonomik kriz olmaktan çıktı, egemenlik krizine dönüşen bir yapı arz ediyor. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; FP sıralarından alkışlar) Biz, borçları tasfiye edelim; tabiî ki edelim; bu paraları götüren insanların yedi sülalesine kadar gidelim. Bu konuda, komisyonlarda da destek verdik, yapılacak her türlü değişikliklere ve düzenlemelere bütün gücümüzle destek verdik; ama, bu borçla para gelecek diye, yarın neler karşımıza çıkarılacağını endişeyle izler hale gelmeye başladık. Türkiye, 10 milyar dolarla ayakta kalacak bir ülke değil. Dışarıdan yardım gelmezse batacak bir ülke değil...

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Bravo... Bravo...

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Tabiî ki sıkıntıları olacaktır. Para gönderen kişiler, bu parayı, Türk Milleti gelir dağılımını düzeltsin diye göndermiyor. Dışarıdan 10 milyar dolar sözü veren kuruluşlar, finans sistemi dönsün ve kaptırdıkları, gönderdikleri paralar geriye dönsün diye veriyorlar. IMF bir yardım kuruluşu değil, kendi içinde tutarlı; onlar, kendi çıkarlarını gözetiyor; ama, Türk Milletinin Parlamentosu da, milletin çıkarlarını gözetmek zorunda arkadaşlar. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Önümüze her gelen tasarıya, gözü kapalı bakacağız. "Telekomun yüzde 99'unu satmak zorundasınız" diyecekler; gece gündüz, dün akşam önümüze geldi, bugün komisyonda, yarın Mecliste Telekomu vereceğiz... Verelim... On senedir niye vermedik bu kuruluşu? Ancak köşeye sıkıştırıldığımız zaman mı bu noktaya getirdik?.

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Siz getirseydiniz kanunu...

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Biz kanunu getirdik... Biz kanunu getirdik bakanken. İptal ettirenlerde sizin partinizin temsilcileri de vardı; altında, sizlerin imzalarınız da vardı ve bugün... (DYP sıralarından alkışlar) O tarihte satsaydık, çok farklı değerden satılacaktı. Onun için, bakın, bunlar, sen ben meselesi değil. Ortada ciddî bir problem var, ciddî bir kriz içinde ülke. Dediğim gibi, sadece, bir malî kriz değil, ciddî egemenlik krizi tablosu göstermeye başladı artık gelişmeler.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Siz lisansları niye 500 milyona sattınız?...

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Biz satmadık, bizden sonra gelen hükümette, lisans...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmak yok...

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Burada Telekomu tartışacaksak, oturalım, sizinle onu da tartışalım; ama, ben bazı gelişmeleri de söylüyorum. Benim kastettiğim anlamı anlayamıyorsanız, o zaman, sohbete devam etmek mümkün değil.

BAŞKAN - Zaten sohbet yok.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Benim kastettiğim şudur...

BAŞKAN - Sohbet yok efendim zaten... Karşılıklı konuşmak yok...

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Karşılıklı... Çünkü, sohbete dönüştü Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır efendim, ben ikaz ettim sayın milletvekilini...

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Lütfen... Lütfen...

BAŞKAN - Siz buyurun, Genel Kurula hitap edin.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Şimdi, bu tasarıda getirilen tahsilatı hızlandırmaya yönelik düzenlemeler, fevkalade isabetli düzenlemelerdir. Doğrudur, bazı riskler taşımakla beraber, şu anda milletin bizden beklediği de, bu kaptırılan paraların geri alınması için en etkili yöntemleri harekete geçirmektir, bu doğrudur, bunların yapılması lazım; ancak, dediğim gibi, bu arada, bir şeyi düzeltirken, neleri kaybettiğimizi de unutmamak lazım.

Bu tasarıda, bir de, olmayanlardan bahsetmek istiyorum. Bir kere, bu bankaların hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem görürken, Sermaye Piyasasının herhangi bir uyarısı yokken, bu hisse senetlerine yatırım yapan küçük yatırımcıların durumunu düzenleyecek hiçbir düzenleme getirilmemiştir. Düşünün ki, siz bakmışsınız herhangi bir uyarı yok, X bankasına yatırım yapmışsınız. Sonra ne olmuş; birdenbire, bir sabah kalkmışsınız, Fona gitmiş bu banka, elinizdeki hisse senetleri kâğıt parçası... Ne yapalım; sen oyun oynadın, elinde kalsın... Peki, o zaman, borç verenleri niçin kurtarıyorsunuz?! O gariban vatandaşların iyi niyetle... SPK'nın uyarı yapma yükümlülüğü olduğu halde, uyarı yapmamasını dikkate aldığınız zaman... Böyle bir vecibe yok mudur?! Bunların haklarının korunması için bir mekanizma niçin getirilmemiştir?! O yok; çünkü, onlar gariban, dışarıdan güçleri yok, onlar kaybedebilirler; orada bir sıkıntı yok.

BAŞKAN - İnanmış 36 000 mağdur var efendim, tahta mağduru var.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Evet ve hiçbir uyarı da yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Maalesef efendim.

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Türkiye'de bunu düzenleyecek Sermaye Piyasası...

BAŞKAN - Bu 36 000 mağduru ortada bırakmamak gerekiyor efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

OĞUZ TEZMEN (Devamla) - Kesinlikle ve buna, mutlak surette çare bulmak zorunda bu Meclis.

Bakın, bu benzer krizler yaşandıktan, benzer operasyonlar yapıldıktan sonra, Arjantin'de sektörün yüzde 60'ı yabancıların eline geçmiş. Endonezya'da tüm bankacılık sektörünün yüzde 100'ü yabancıların eline geçmiş. Nasıl ki, geçenlerde gazetede bir resim vardı; Endonezya'da, IMF Başkanı başında durmuş, Devlet Başkanı taahhüt imzalıyordu. Şimdi bize de taahhüt imzalattılar. Endişe ediyoruz ki, Türk bankacılık sisteminin tümünü de kaybetmeyelim; bunun için duyarlı olalım.

Tabiî ki sıkıntılar vardır, çözümler, seçenekler vardır; ama, aklın yolu, bu kanun tasarısında yeni bir düzenlemenin de olmasını bekliyordu. Nedir o; şimdi, bankaları fona aldığınız zaman tüm borçlarını, mevduatını da garanti altına alıyorsunuz. Halbuki, sıkıntıda olan bankalar, bazı müdahalelerle, bazı desteklemelerle fona alınmaz hale getirilebilir; yani, rehabilite edilme imkânları varken, bu mekanizmayı tutmak lazım.

Bankaları fona aldığınız zaman, büyük bir yükü üzerinize alıyorsunuz. Halbuki, rehabilitasyon tedbirleriyle, bunu da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verelim, bunlar rehabilite etsinler, fona alınmaz hale getirsinler. Yoksa, ne yapalım; bekleyelim, batacak; ondan sonra da bunu alıp her türlü riski biz üstleneceğiz! Onun yerine, belki küçük imkânlarla bunlar yapılabilir. Belki denilebilir ki, bunu başarılı olarak yapan ülke yoktur. Canım, yapan yoksa, biz yapalım ya da böyle bir yetkimiz olsun, gerektiğinde kullanalım.

Biliyorsunuz, son krize ilişkin olarak Merkez Bankası çok ciddî eleştiriler altında kaldı; yani, Merkez Bankası bazı fonlamalar yapabilseydi, Şubat krizi bu kadar ciddî biçimde yaşanmayacaktı -ki, haklılık payı vardır bu işte- çünkü, sonra ne oldu; kriz çıktı, devalüasyon oldu; sonra, Merkez Bankası açtı kasaları. O zaman, demek ki, duvara toslamadan işi çözmek mecburiyetindeyiz. Ona ilişkin düzenlemelerin de burada olması lazım. Biz, bunları, her önümüze gelen tasarıyı, her önümüze gelen şeyi, bunu mutlak surette çıkarmak zorundayız anlayışı içerisinde ele alırsak, ciddî söylüyorum, fevkalade yanlış yaparız. Oturalım, tartışalım, olumlu önerileri dikkate alalım; haklıysa, eleştiriler varsa, onlara önyargısız biçimde yaklaşalım. Hazine istemiyor, yok, bilmem dışarısı istemiyor diye, biz, kendi hukukumuzu düzenleyemeyiz arkadaşlar. Türkiye'nin iyi yetişmiş beyinleri var; dışarıdakiler düşünüyor, buradaki insanlar düşünmüyor demek mümkün değil. Her olaya, değişik perspektiflerden bakıp, en uygun çözümü getirmek mecburiyetindeyiz. Bunu getirmeyeceksiniz; dışarısı böyle istiyor diye -burası bir fabrika gibi- ne gelirse buradan çıkacak!.. "Biz, millî egemenliği kullanacağız!.." Bu, millî egemenliğin kullanılması değil, millî egemenliği teslim etmektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tezmen, teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, Aslan Bey kurada yoktu.

BAŞKAN - Tombaladan çıktı efendim!.. Hile hud'a yok bizde; ilk çektim, o çıktı. Aslan Beyin şansı sizde olsa, siz çıkarsınız. Şans meselesi bu.

Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Son onaltı yılda 14 kez değişen ve bugünkü tasarıyla 15 inci kez Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelen Bankalar Kanunundaki düzenlemelerle ilgili olarak, bu hükümet tarafından, 18.6.1998 tarihinde 4389 sayılı Bankalar Yasası çıkarılmış; çıkar çıkmaz işlemeyeceği anlaşılmış ve bu yasa, altı ay sonra, 17.12.1999 tarihinde 4491 sayılı Yasayla yenilenmiş; bunun da işlemediğinin, fona alınan ve bir türlü rehabilite edilemeyen ve zararları katlanarak artan fon bankalarıyla anlaşılması üzerine, bu hükümetçe, bu tasarı, üçüncü defa Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirilmiş; fakat, bunun da ömrünün uzun olamayacağı, daha şimdiden, çok net olarak gözükmektedir.

Ülkemizde, son yıllarda, bilhassa Anasol-D ve bu hükümet döneminde soygun ve hortumlama olaylarının bir çığ gibi artması ve hortumlama olaylarının bilhassa bankacılık sektöründe yoğunlaşması üzerine, bu sektörde dürüst kesimi rahatsız etmeden, suçlu olanların üzerine süratle gidilmesi, tüm ülke halkının en önemli beklentisidir. Yalnız, bu uygulamanın da devamlı olması için, beynelmilel hukuk kurallarına uygun olması gerekmektedir. Aksi halde, Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden kararların geri dönmesi halinde, istenen netice alınamamış olacaktır.

Adalet ve Anayasa Komisyonlarında görüşülmeyen bu tasarı üzerinde, basında ve sivil toplum kuruluşlarınca önemli ölçüde anayasaya aykırılık iddiası bulunmaktadır. TÜSİAD tarafından, içlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının hukuk danışmanlığını da yapan profesörlerin bulunduğu bir ekip, tasarının, Anayasasının özellikle eşitlik ilkesini içeren 10 uncu maddesi, Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti, 9 uncu maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı ve 6 ncı maddesindeki, hiçbir kimse veya organın, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı kurallarına ters düştüğünü belirtip; bilhassa, metnin 24 üncü sayfasında "en baskıcı ve mutlakiyetçi rejimlerde bile, haklar ve düzen bu derece hiçe sayılamaz" gibi, çok ağır ifadeler kullanmaktadırlar.

Bu kanun hakkında, Bankalar Yeminli Murakıpları Derneği eski Başkanı da, basına verdiği demeçte aynen: "Fonun alacaklarını tahsil etme gayretine girişilirken, fona devredilen bankalara borçlu olan müşterilerin diğer bankalara olan borçları nedeniyle bu bankaların teminatlarını hiçe sayan yaklaşımların hukuk ilkelerine aykırılığı bir yana, malî yapısı önemli ölçüde zayıflayan sektörü daha da kötüleştirecektir" demekte ve fonun, Anayasanın genellik ilkesine, kuvvetler ayrılığı ilkesine, mülkiyet haklarına ters düşen yetkilerle donatılmasını ve kanunların geriye yürütülmemesi prensiplerinin hiçe sayılmasını şiddetle tenkit etmektedir.

Bizlerin, bu hukukî mütalaalar karşısında, tasarının bir iki gün dahi olsa Anayasa ve hukuk komisyonlarında görüşülmesi teklifimiz komisyonda reddedilerek, Sayın Bakan "biz bu kanunları inceledik, Anayasaya uygun" derken, bir iktidar milletvekili şöyle cevap verdi: "Özel mülkiyetin kutsallığı tezinden hareket ederek, her türlü karşı lobicilik faaliyetlerinin devreye girdiği, uğruna, anayasa ve hukuk ilkelerine aykırı olduğundan bahisle üniversite profesörlerine onbinlerce dolar ödenmek suretiyle raporlar hazırlatıldığı" şeklinde bir cevap vermiştir.

Burada, dikkat çekmek istediğimiz hususlardan birinin, tasarının komisyonlarda yeterince incelenmeden Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmesindeki yanlışlık; ikincisi de, bilhassa, DSP milletvekillerinin, TÜSİAD'ın hiç alanına girmediği halde, başörtüsü ve imam-hatipler konusunda yaptığı araştırmaları hemen referans kabul ederken, TÜSİAD'ın, içlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının özel hukuk danışmanlarının da bulunduğu bir hukukçular ekibine hazırlattığı raporun içeriğini incelemeden, onbinlerce dolar karşılığı yapılan bir lobicilik faaliyeti olarak lanse etmedeki ikileme işaret etmektir. Bizim endişemiz, acele ve hukuka aykırı olduğu iddiasıyla getirilen bu tasarıların, hemen yine değişmeye uğraması ve bu yüzden istenilen neticelerin alınamamasıdır. Yoksa, bankaları hortumlayanların ve vurguncuların en kısa zamanda cezalandırılması, bizim en önemli arzu ve isteğimizdir. Halkın da, bu Meclisten ve hükümetten acil beklentisi bu yöndedir.

Bu noktada, hükümetten şu sorulara da cevap vermelerini beklemekteyiz: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiği cevapta, fona alınan bankaların zararlarının, fona devredildiklerinde 4,4 katrilyon TL; 30 Nisan 2001 tarihinde ise, 12,4 katrilyon TL olduğunu açıklamıştır. Bugüne kadar fona verilen paralar ise, 6,5 katrilyon TL, artı, 2,5 milyar dolardır" demiştir. Yani, fona alınan bankaların, fon yönetiminde iken zararları 3 misli olmuştur; takriben, 8 katrilyon TL artmıştır.

Şimdi, hükümetten net sorumuz şudur; Sayın Bakanım cevap verirse memnun olacağım: Bu bankaların zararları, eğer, sizin dediğiniz gibi, sadece hortumlamayla oluyor ise, 4,4 katrilyon hortumlayanların önemli bir bölümü Kartal Cezaevindeler; peki, bu zararları fon yönetimi içindeyken 3 misline çıkaran ve takriben 8 katrilyon TL artıranlar kim; onlar da hortumcu mu? Eğer onlar da hortumcu ise, onlara niçin dokunulmuyor?!

İkincisi, bu fon bankalarının 2 104 takipteki alacaklarında, borcun aslı, artı faiz 2,4 katrilyon, temettü faizi 7,1 katrilyon, toplam 9,5 katrilyon olarak verilmiştir. Ödeme planına bağlanmış olanlar ise, 2370 müşteri ve 10,3 katrilyon TL'dir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, takipteki 9,5 katrilyon TL'nin de önemli bir bölümü alınamayacaktır. Peki, bu durum karşısında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bu bankaları bugüne kadar rehabilite edip satmak veya elden çıkarmak için ne gibi tedbirler almıştır veyahut daha önemlisi, bankalar fona düşmeden, bunları rehabilite edecek hangi tedbirleri almıştır veya bu konuda neden hiçbir tedbir almamıştır?

Burada esas olan, halkın da, bankacıların da, özel sektörün de, çiftçinin de, esnafın da uygulanan ekonomik program nedeniyle önlerini görememeleri; bankaların, verdikleri kredileri geri alamamaları; esnafın ve sanayicinin, aldığı krediyi, reel faizin yüksekliğinden ötürü geri ödeyememesidir. Eylül 2000 itibariyle, fona alınan değil, normal işleyen bankaların dahi kredileri içinde, donuk kredilerin banka aktiflerine oranı yüzde 13'e ulaşmış olup 12,8 katrilyon TL civarındadır. Yani, sadece fon bankaları değil, bu hükümetin uygulamaları yüzünden, tüm finans sektörü bir krize doğru süratle gitmektedir.

Yine, bu tasarıyla, hortumcuların üzerine gideceğini söyleyen hükümet, getirilen tasarının 8 inci maddesiyle, fona alınan bankaların doğmuş veya doğacak borçlarını garanti etmeyi üzerine almak istemiş, bu madde komisyonda biraz da düzeltilerek "banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçları garanti etmeye" şeklinde değiştirilmiş; bu düzenlemeyle, fon bankalarının daha belli olmayan doğacak borçları dahi, bu hükümetçe garanti altına alınmıştır. Bununla da yetinmeyen hükümetin, getirdiği bir önergeyle "fona intikal eden mevduat kabulüne yetkili bankaların her türlü kayıtlı borç ve yükümlülüklerinin garanti edilmesine" diye bir hüküm getirilmiş, Türk bankacılık sistemini kökten yıkabilecek bu önergeyi niçin veriyorsunuz denilince, hükümetçe şu cevap verilmiştir:" Kasım 2000 krizinden sonra, Sayın Başbakan, yurt dışında Türk bankalarına verilen her türlü yabancı kredinin garanti edileceği sözünü vermişti. Bu sözün hukukî altyapısı noksandı. Bu hukukî altyapıyı yerine getirmek için bu önergeyi veriyoruz." Neticede, büyük itirazlar sonucu, bu önergeyle getirilmek istenen düzenlemeden hükümetçe vazgeçilmiştir.

Burada, şunu söylemek isteriz ki, bir taraftan hortumcularla mücadele ettiğini söyleyen hükümet, diğer taraftan, dışarıda, hazine, devlet garantisi vererek libor+3 ile borçlanırken, bu düzenlemeyle, devlet garantisi olmadığı için ve riskli görüldüğü için libor+15 ile borçlanan özel bankaların yurtdışı borçlarına hazineyle aynı seviyeye dahi getirilmeden, hazine garantisi verilerek, devlet, tam bir yıkıma doğru götürülmek istenmektedir.

Yine, tasarının 3 üncü maddesiyle "devlet içborçlanma senetlerinden oluşan fonun hazineye olan borçları Bakanlar Kurulu tarafından tasfiye edilebilir" denerek, bu bankalar fon denetimine geldiğinde, bu bankalardaki hortumlamalar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca karşılanacak...

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - ...halkın cebinden hiçbir şey çıkmayacak diyenler, bu tasarıyla fona aktardıkları ve aktaracakları, önü arkası belli olmayan kaynakları Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edecekler, diğer taraftan da halka dönüp "biz, hortumcularla mücadele etmek için bu tasarıyı getirdik" diyecekler. Bir siyasimizin ünlü sözü ile "Haydi canım sende..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın efendim, lütfen.

ASLAN POLAT (Devamla) - Son olarak şunu belirtmek isteriz: Bu uygulamalar sonunda, Türk bankaları, büyük ölçüde yabancı bankaların eline geçecektir. Mesela, Arjantin'de 1994'te 17,9 olan yabancı katılım, 1999'da 48,6 olmuş; şimdi de 16,3'ten 53,6'ya, Endonezya'da hemen hemen yüzde 100'e çıkmıştır.

Netice olarak, sözlerime, hükümetin ekonomik politikaları ve uygulamaları hakkında Prof. Dr. Hayri Domaniç'in bir sözüyle son vermek isterim "İşçinin asgarî aylık ücreti 150 milyon TL'den yüzde 15  vergi kesen, buna karşılık, yüzlerce milyar TL'yi geçse de, devlet kâğıtları gelirlerinden enflasyon arındırma nedeniyle hiç vergi almayan vergi sistemimiz, Medenî Kanunun 376 ncı maddesi gereğince, akıl zayıflığı nedeniyle kendi işlerini yapmak yeteneğinden yoksun kimseleri temsil etmek üzere mahkemece tayin edilen kayyumun bir türü olan IMF ile 18 defa anlaşma yapmak zorunda kalan Türkiye'yi borç ve krizden kurtaramayacaktır. Yabancı para, Türkiye'ye, bizi kurtarmak için gelmez, kendi ülkesinde bulamadığı yüksek faizi sağlamak için gelir. Bu da, güncel iktisadî krizi ertelese de, kesin olarak ortadan kaldırmaz, sadece erteler.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, son yıllarda, bankacılık alanında, yasal ve kurumsal düzenlemelerin değişen koşullara ve uluslararası standartlardaki gelişmelere uyumu konusunda bazı önemli adımlar atmıştı. Bu çerçevede, Haziran 1999'da yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu önemli bir dönüm noktasını ifade etmektedir. Bu kanunla, uluslararası uygulamalara paralel olarak, bankacılık sektörünün düzenleme, gözetim ve denetimi, idarî ve malî özerkliğe sahip Bankacılık ve Düzenleme Denetleme Kuruluna devredilmiştir. 19 Aralık 1999 tarihli 4491 sayılı Yasayla, bankalarla ilgili olarak kuruluştan tasfiyeye kadar olan süreçte alınması gereken kararların tamamı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun yetkisine bırakılmıştır.

Bankacılık sektörünün gözetim ve denetiminden sorumlu kamu birimleri, bu kurumun bünyesinde birleştirilerek, kurum, 31 Ağustos 2000 tarihinden itibaren fiilen çalışmaya başlamıştır. 4389 sayılı Yasanın en önemli boyutu bu idi.

Bugün Yüce Meclisin takdirine sunulan kanun tasarısının iki önemli boyutu bulunmaktadır. İlk olarak, tasarıda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesindeki bankalarla ilgili, birikmiş sorunların çözümünü teminen, fonun, gerek bu bankalardan devraldığı zararlar gerekse bunlardan devralacağı alacaklar nedeniyle oluşan kayıplarının telafi edilmesi amacıyla, fonun alacaklarının takip ve tahsilinin hızlandırılmasına yönelik hükümlere yer verilmektedir. Bu düzenleme, özellikle, banka hâkim hissedarlarının ve yöneticilerinin, banka kaynaklarını istismarından kaynaklanan tutarları hızla geri alabilmek açısından önem taşıyor. Bu çerçevede, yönetim ve denetimi veya hisseleri fona intikal eden bankaların, alacaklarını dava veya takip yoluyla tahsil etme cihetine gitmeleri halinde, karşılaştıkları sorunların ve gecikmelerin bertaraf edilebilmesi için, bazı usul kanunlarından kaynaklanan yükümlülüklerden muafiyet sağlamaktır.

Fonun ve fon bankalarının taraf olduğu hukukî uyuşmazlıkların bir an önce sonuçlanarak, ortaya çıkabilecek zararın asgariye inmesini temin amacıyla ihtisas mahkemelerinin kurulması öngörülüyor.

Fon alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasanın uygulamasına açıklık getirilmektedir. 6183 sayılı Yasanın öngördüğü yetkilerin, fon bünyesinde hangi seviyede ve nasıl kullanılacağı konusunun açık olmaması, takibata hangi kademede ve hangi tutar üzerinden başlanacağının bilinmemesi, önemli bir boşluk yaratacak nitelikte görülmektedir. Fon bünyesinde bulunan her bankanın ayrı ayrı yapmış olduğu takiplerin, fon tarafından tek elden yürütülmesi ve bu şekilde fona intikal edecek alacakların, gerektiğinde 6183 sayılı Yasa hükümlerini uygulamak suretiyle daha etkin ve hızlı bir şekilde tahsilinin sağlanması öngörülmektedir. Usul ekonomisi ve dava sürecinin hızlandırılması bakımından, kurul kararlarına karşı, Anayasanın 125 inci maddesi hükmü gereğince açılacak idarî davaların, ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülmesine olanak sağlanmaktadır.

İkinci boyutla ilgili olarak, tasarı, Avrupa Birliğine uyum programı da gözetilerek, daha sağlıklı, rekabet gücünü destekleyecek olan bir bankacılık sistemi oluşturma yönünde hükümler içermektedir. Bu çerçevede, Avrupa Birliğinde geçerli özkaynak tanımıyla birlikte, konsolide özkaynak tanımı getirilmekte ve konsolide esasa göre uygulanacak kredi sınırları ile standart oranların hesaplanmasında bu tanımın esas alınması sağlanmaktadır. Bankaların malî kurumlar dışındaki bir ortaklığa iştirak oranı kendi özkaynaklarının en fazla yüzde 15'yle, bu iştiraklerin toplam tutarı ise özkaynakların yüzde 60'ıyla sınırlanmaktadır. Bu sınarlara uyumda da 2009 yılına kadar bir geçiş süreci öngörülmektedir.

Vadeli işlem, opsiyon sözleşmeleri ve benzeri diğer türev ürünler, kredi tanımına dahil edilmektedir. Özel karşılıkların Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde gider sayılması konusuna açıklık kazandırılmaktadır. Bankaların devir ve birleşme işlemlerindeki sürecin hızlandırılmasını teminen, birleşme ve devirlerde, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunuyla birlikte, devir ve birleşmeye konu bankaların toplam aktiflerinin sektör içerisindeki paylarının yüzde 20'yi geçmemesi kaydıyla, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun bazı maddelerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, ülkemiz bankacılık mevzuatı, belirli maddeleri hariç olmak üzere, özel finans kurumlarının da tabi bulundukları -4491 sayılı Kanunla değişik- 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve bu kanuna ilişkin olarak yapılan düzenlemelerden oluşmaktadır. Ancak, özel finans kurumlarına ait bir meslek kuruluşunun olmaması ve bu kurumların zorunlu tasfiyelerinde uygulanacak esas ve usullerin belirlenmemiş olması başta olmak üzere, bu kurumlara ilişkin olarak uygulamada gereksinim duyulan bazı hükümler mevcut Bankalar Kanununda yer almadığından, uygulamada tereddütler ortaya çıkmaktaydı. Bu itibarla, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmeler, sırasında, tasarıya bu hususu telafi edici hükümler eklenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz, Bankalar Kanunu Tasarısının, zor bir dönem yaşayan bankacılık sistemimizin sorunlarının çözümünde çok önemli bir işleve sahip olduğu düşüncesindedir. Söz konusu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda, tüm partilerimizin olumlu yaklaşımları ve katılımlarıyla, oldukça yoğun ve teknik bir çalışma sonucu -bazı eksikleri de giderilmek suretiyle- kabul edilerek takdirlerinize sunulmuş bulunmaktadır.

Bu itibarla, öncelikle, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve üyeleri ile tüm partilerimize teşekkürlerimi iletmekle birlikte, tasarının yasalaşma sürecinde Genel Kurulumuzun katkıları için de şimdiden teşekkür ederim.

Bu arada, konuşmalarda da dinlediğim bir hususu biraz işlemek istiyorum müsaadenizle. Gerçekten, olağanüstü bir hızla ve desteğinizle birtakım yasalar Yüce Meclisten çıktı ve çıkmaya devam ediyor. Kasım ayında ve ondan sonra da şubat ayında yaşadığımız çok ağır bunalım, maalesef, bizi, ülke olarak olağanüstü bir duruma getirmiştir. Biliyorsunuz, hatırlıyorsunuz -zaten, bankacılık sektörüyle ilgili tartışmada da bunlar her an hatırlanıyor- faizler yüzde 1000'in de üstüne çıkmıştı; kur kazasına uğradık; Türk Lirası, döviz karşısında, iki aşamada, yüzde 70'lere, hatta, bazı günler yüzde 80'lere kadar bir kayba uğramıştı. Bu yangını hep birlikte söndürmek zorundaydık ve desteğiniz, olağanüstü çalışmalarınız sayesinde de, yangını bugünlerde söndürmek üzereyiz ve bu konuda, bir daha, hükümet adına ve bütün birlikte çalıştığımız arkadaşlar adına sizlere teşekkür etmek istiyorum; gerçekten, olağanüstü bir hızla ve olağanüstü bir özveriyle çalıştınız.

İkinci bir konunun altını çizmek istiyorum. Bu çalışmalar, elbette, bir miktar dış krediyi almak için gereklidir ve bu miktar dış kredi, maliyeti ve vadesi açısından, şu anda, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin başka yoldan elde edebileceği kaynaklara göre daha ucuz ve daha uygundur; onun için, bunu almak, Türkiye'nin yararınadır ve ekonomiyi bir an önce yeniden büyümeye dönüştürmek açısından çok önemlidir; fakat, esas önemli olan, Türkiye'deki ekonomik düzeni dönüştürmek, çağdaş gereksinimlere uydurmak ve özellikle, her zaman vurguladığım gibi, siyasetin ekonomiye, ekonominin de siyasete daha saygılı davranmasını sağlamaktır.

Bugün, örneğin, bir Telekom yasasını düşünelim -ki, yarın takdirlerinize sunulacak sanıyorum- önemli olan, katiyen, Telekomu bir yabancı yatırımcıya satmak değildir. Diğer sektörlerde de olduğu gibi, önemli olan, her şeyden önce, kendi ekonomimizi, kendi ekonomik kuruluşlarımızı, ekonomik kıstaslara göre etkinliği en önplanda tutarak, iyi yönetmektir. Zaten, bunu yaparsak, o zaman, dış kaynağa ihtiyacımız da çok azalacaktır. Eğer, iyi bir yatırım fırsatı, iyi bir satış fırsatı doğar, uygun şartlarla, herhangi bir dış yatırımı ülkemize çekebilirsek, bu, yararlı olur, istihdam yaratır, teknoloji getirebilir ve bunu, elbette isteriz; ama, esas amaç bu değildir. Esas amaç, hiçbir şekilde, illa da satmak değildir. Esas amaç, enerji sektöründe olsun, telekom sektöründe olsun, doğalgaz sektöründe olsun, herhangi bir sektörde -eğer devletin malıysa hâlâ- devletin, bu çok önemli ekonomik kuruluşları, ekonomik kıstaslara göre, ekonomiyi düşünerek, en etkin bir şekilde yönetmesidir, önemli olan budur; diğer bütün hususlar çok daha az önemlidir, en önemli olan budur.

Bankacılık konusunda, sanıyorum Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımızın, aslında çok doğru olan sözleri oldu. Bankaları rehabilite etmek gerekiyor; en önemli olan odur. Yani, Fona geçtikten sonra, artık, zaten birçok şeyi kaybetmiş oluyoruz; doğrudur, katılıyorum; fakat, maalesef, bugünkü ortamda, birçok bankayı Fona almak mecburiyetinde kaldık. Bunları da en iyi bir şekilde satmamız veya tasfiye etmemiz gerekiyor.

Önemli olan, bugün, bankacılık sektöründe de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, aynı, herhangi bir devlet kuruluşunda olduğu gibi, sadece ekonomik etkinliği ve bankacılık sektörünün sağlığını düşünerek, herhangi bir politik etkiden veya kısa vadeli herhangi bir hesaptan uzak olarak, sadece, bu amaçla, en etkili bir şekilde çalışmasıdır. Eğer, BDDK bu işlevini yerine getirebilirse önümüzdeki aylarda, sanıyorum, bankacılık sektörüne büyük bir hizmet edecektir ve ekonomi için çok önemli olan bu sektör, yeniden, reel sektörü destekleyecek biçimde çalışmaya başlayabilecektir.

Tekrarlıyorum, önemli olan, içerideki yönetimi, şeffaflığı ve etkinliği sağlamaktır. Bütün çalışmalarınız, bütün yasalar bu amaca yöneliktir; bunu unutmayalım.

Çok teşekkür eder, saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, izin verir misiniz, bir hususu düzeltmek istiyorum...

BAŞKAN - Buyurun efendim, yerinizden...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, takipte hata etmedimse, Sayın Bakan, teşekkür sadedinde "bu tasarının Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün grupların mutabakatıyla çıktığını" ifade ettiler.

BAŞKAN - Hayır "yardımlarıyla" dediler efendim; "mutabakat" demediler.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ben öyle takip ettim...

BAŞKAN - "Yapıcı yardım" dediler; ben çok dikkat ettim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, biz, düzeltme istikametinde yardımda bulunduk; ama, başarılı olamadık. Muhalefet...

BAŞKAN - Hayır, Sayın Bakan da onu ifade etmek istedi.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, ben ifade edeyim de... Lütfen efendim...

BAŞKAN - Buyurun efendim, peki.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Siz değerlendirmenizi sonra lütfediniz efendim.

671 sıra sayısının 17 nci ve 18 inci sayfasında Grubumuzun muhalefet şerhleri vardır.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Anlaşıldı; destek değilmişsiniz, köstekmişsiniz Sayın Hatiboğlu!..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bunu, zabıtlara geçmesi açısından ve izleyenlerin muttali olması açısından arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; zaten, sıra sayısı tutanaklara geçiyor.

Sayın Bakan nezaket göstermişler ve tenkitleri de yapıcı olarak almışlardı efendim.

Şahsı adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarıya, bugüne değin, ne kamuoyunda ne Yüce Meclis önünde hiç değinilmemiş bir yönüyle temas etmek arzusundayım. Öncelikle, sokaktaki insanımız neyi soruyor: "Hortumlanan para nasıl iade edilecek?" 24 Nisan MGK toplantısında Cumhurbaşkanı soruyor: "Hortumlanan para nasıl iade edilecek?" Genelkurmay Başkanı soruyor: "Hortumlanan para nasıl iade edilecek?" Sayın Bakan cevap veriyor: "Giden paraları tespit çalışmalarımız devam ediyor, bununla ilgili yasal düzenleme çalışmalarımız var."

Ben, tasarı henüz gelmeden önce, doğrusu, ciddî bazı düzenlemeler yapılmasını beklerdim. Ne konuda; onu açayım.

Değerli milletvekilleri, 4389 sayılı Bankalar Kanunu, bir yönüyle, bankalar mevzuatını düzenler, diğer yönüyle, özel bir ceza kanunu niteliğindedir. Yani, Bankalar Kanunu içerisinde onlarca suç tipi ve onlarca ceza şekli vardır. Aynı yasa, kendi içerisinde işlenen suçlarla ilgili bir adlî işlem sürecinin başlatılmasına ilişkin hükümler de içermektedir; bankacılık mevzuatı dışında, bankacılık mevzuatına aykırı işlemlerden kaynaklanan bankacılık suçları, cezaları ve bu yolda takip edilecek adlî işlem süreciyle ilgili hükümler içermektedir. Ben arzu ederdim ki, sayın hükümet, iki yıl önce 4389 sayılı Yasayla getirdiği adlî işlem sürecini daha da etkin hale getiren düzenlemeler getirmiş olsun. Gerçek anlamda bir fiyasko... Kamuoyunun beklentisi, hortumlanan paranın iadesi nasıl olacak? Tasarı, asla, bu soruya, bu soruna cevap vermiyor değerli milletvekilleri. Nasıl mı?.. Bakın, 4389 sayılı Bankalar Yasasıyla birtakım denetim organları ihdas edildi; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu, bir diğer denetim organı bankalar yeminli murakıpları.

Değerli milletvekilleri, bu denetim organları, gerek Fona devredilen gerek devredilmeyen bankalar ve gerekse kamu bankalarının tüm işlemleri üzerinde, tüm hareketliliği üzerinde her türlü denetimi yapma yetkisini haiz denetim organlarıdır. Gerek Üst Kurul ve gerekse bankalar yeminli murakıpları, düzenledikleri denetim raporlarıyla, haklarında adlî işlem süreci başlatılması gereken, banka soygununu gerçekleştiren görevlileri ile bunun diğer sivil işbirlikçi uzantılarının tespit ettiği bütün ilişkilerini, derhal, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kurumuna gönderir. Bu Kurum, aynı kanunun 24 üncü maddesi uyarınca -evet, 24 üncü maddesi uyarınca- bu denetim raporları doğrultusunda, dosyayı cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirmek zorundadır.

Ama, şu an, meri yasanın 24 üncü maddesinde ne hüküm var biliyor musunuz değerli milletvekilleri... Lütfen... Kamuoyu yanıltılıyor, göz boyaması yapılıyor. Meri yasanın 24 üncü maddesini okuyorum sizlere: "Kovuşturma yapılması, Kurumun, cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvurusuna bağlıdır."

Değerli milletvekilleri, tüm banka suçlarıyla ilgili, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, eğer, bu dosyayı cumhuriyet savcılığına göndermiyorsa, hiçbir makam işlem yapamıyor.

Bakın, ceza yargısı, Türk Milleti adına yargılama yetkisini kullanan mahkemeler tarafından icra edilir, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından değil. Bakın, milletvekilleri dokunulmazlığının tartışıldığı günlerde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna öyle bir yetki tanınmış ki, tüm bankacılık suçlarıyla ilgili, kurum isterse, hiç kimseyi cumhuriyet savcılığına göndermeyebiliyor. Değerli milletvekilleri, bu, ceza yargılama sistemimin nasıl by-pass edildiğinin açık göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, bakın, iki yıldır, banka soygunlarıyla ilgili olarak gerçekleştirilen tüm eylem ve işlemler, çoğu kez çarşaf çarşaf gazetelere döküldü, açık suç teşkil eden işlemler vardı; bunlardan bir kısmı, evet, bankalar yeminli murakıpları denetim raporlarıyla mutlak suretle cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilmesi gerekir denilen pek çok suiistimal, kurum emrinde bekletiliyor, cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirilmedi.

Değerli milletvekilleri, lütfen, kamuoyuna doğru bilgi verelim. Türk Milleti, doğru bilgiyi kendisine lütfeden insanlara minnettar kalır; ancak, kendisiyle alay eden insanlardan bir gün çok acı hesap sorar.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla tüyü bitmemiş yetimin hakkı, anasından, babasından, danasından, malından, mülkünden toparlanıp getirilecek şeklinde, sizi yanıltan, evet, sizi yanıltan popülist bir söylem var.

Değerli milletvekilleri, 4389 sayılı Yasanın 17 nci maddesinde, evet, şahsî sorumluluğu gerektiren hükümler var; yani, banka görevlileri ile bunların sivil diğer uzantıları, işbirlikçileri arasında, eğer, bir işbirliği içerisinde soygun gerçekleştirilmişse; hem banka görevlileri hakkında ve hem de bunun işbirlikçilerinin tüm özel mal varlığı hakkında, sorumlu olduğuna ilişkin, 17 nci maddede hüküm var; fakat, değerli milletvekilleri, tam iki yıldır, Bankacılık Kanunundaki mevcut düzenlemelerin hemen hiçbiri işletilmedi. Peki, bu kanunla ne mi getiriliyor... Değerli milletvekilleri, bakın, cumhuriyet savcıları, Türk Milleti adına yargı yetkisini, soruşturma yetkisini, bağımsız, tarafsız şekilde icra eden cumhuriyet organlarıdır, cumhuriyetin organlarıdır, resmî organlarıdır. Bu cumhuriyet savcılarının müdahil olabilecekleri bütün olaylar -yargı yetkisi, kovuşturma, soruşturma yetkisi- 4389 sayılı Yasayla kısıtlanmıştı. Şimdi, bu tasarıyla bu yetki daha da kısıtlanıyor. Tasarının 13 üncü maddesinde buna yönelik çok somut hükümler var, 24 üncü maddesinde cumhuriyet savcılarına tanınan yetkilerde yeniden bir daraltma var.

Değerli milletvekilleri, bakın, tezgâhın bir başka boyutu şu: Bu kelimeyi kullanırken özür dileyerek ifade ediyorum; ama, Türk Milletiyle alay ediliyor. Konu şudur: Eğer bir yerde, bankacılık mevzuatına aykırı olarak suç işlenmişse, ceza verilecekse, bunun yeri, ceza yargısı organlarıdır, cumhuriyet savcılıklarıdır. Fakat, bu tasarıyla ne mi yapılmak isteniyor değerli milletvekilleri; ceza yargısı marifetiyle sonuçlandırılması gereken tüm adlî işlemlerle ilgili yetki, maalesef, idarî birimlere tevdi ediliyor, idarî yargı makamlarına tevdi ediliyor. İster istemez benim aklıma bir başka şey geliyor. Geçtiğimiz bir yıl içinde, cumhuriyet savcılarımız, cumhuriyet tarihinde görmedikleri baskıya, tahakküme, telkine ve hatta, ültimatoma maruz kaldılar. Acaba, cumhuriyet savcılarına söz geçiremeyenler, cumhuriyet savcılarından istedikleri şekilde karar çıkartamayan kesimler, bu tasarıyla, tamamen kendi emrindeki, emir ve talimat verdikleri görevlilerden oluşan kurumlara, idarî birimlere tevdi etmek suretiyle, cumhuriyet savcıları tamamen devredışı mı bırakılıyor diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür edin, bitirin.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Ceza organları önünde, cumhuriyet savcıları önünde sonlandırılması gereken bir işlem, emir ve talimat almaya her an hazır vaziyetteki kurum, kurul, fon üyelerine tevdi ediliyor ve pek çok yasama ve yargı yetkisi devrediliyor.

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde bir hastalık meydana geldi; rehabilitasyona muhtaç kişiler, kurum ve kuruluşlar fona devredilmeye başlandı. Üzüntüyle görüyorum, Başbakanlık merkezi, kişiler ve kurumlar açısından, âdeta, rehabilitasyon merkezi haline geldi. Bu hükümetin yapabileceği bir tek şey var; onu da ben ifade ediyorum; istirham ediyorum, sayın hükümet, lütfen, kendini de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devretmek suretiyle, 70 milyon Türk Milletini bu zilletten kurtarsın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Yapma yahu; güvenoyu almış bir hükümeti fona devretmek istiyorsun!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geldik.

Sayın milletvekilleri, suallerinizi, yorumsuz, kısa ve net sorarsanız, daha çok arkadaşınıza imkân tanıyacağım.

Soru ve cevap süresi 10 dakikadır.

Buyurun Sayın Azmi Ateş.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Derviş'e sormak istiyordum; ama, olmadıkları için, Sayın Bakana sormak istiyorum...

BAŞKAN - Fark etmez efendim; Sayın Bakan burada, cevap verecek; siz sorun bana.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Birinci sorum: 2001 yılı sonuna kadar ülkemizin ödemek zorunda olduğu ana para artı faiz olarak, ayrı ayrı, iç ve dış borç yükü ne kadardır?

İkinci sorum: 2001 yılı içerisinde Türkiye'ye taahhüt edilen veya kesinleşmiş olan dış borç miktarı ne kadardır? Bu borçlar hangi uluslararası kuruluşlardan temin edilmiştir? Hangi ödeme şartlarıyla temin edilmiştir?

Üçüncü ve son sorum: 2001 yılı içerisinde alınacak olan bu borçları nerede ve nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz? Bu borçların dökümünü verir misiniz?

Bilindiği gibi, ekonomiyi canlandırmak için yatırım, üretim ve ihracat seferberliğinin olması lazım. Bundan dolayı, ülkemizde istihdam ve üretime kaynaklık yapan KOBİ'lerin desteklenmesi gerekmektedir.  Bunun için, temin edilen bu kaynaktan veya diğer kaynaklardan KOBİ'lere ne kadar miktar destek vermeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Buyurun Sayın Elkatmış.

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkanım, Sayın Bakandan, aracılığınızla şu soruları sormak istiyorum:

1- İnterbank sahipleri ve yöneticilerinin mal varlıklarına, Selim Sarıibrahimoğlu Avukatlık Bürosu tarafından gerekli takibatlar yapılmış, hatta, bunların yurt dışındaki alacakları, paraları dahi tespit edilerek gerekli tedbirler alınmak üzereyken, bu avukatlık bürosunun sözleşmesi feshedilmiştir. Bu avukatın görevine son verilme nedeni nedir?

2- Banka batıran kişilerin yurt dışına kaçırdıkları paralar hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır?

3- Batık bankaların sahipleri kendi paralarıyla banka kurmamışlardır; bunlar, kamu bankalarından aldıkları kredilerle banka kurmuşlardır ve kamu bankalarının, çok miktarda, bu kişilerden alacağı bulunmaktadır. Bu alacak miktarları ne kadardır ve bu batık bankalara usulsüz şekilde kredi veren kamu bankaları yöneticileri hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır?

4- Merkez Bankası Kanununun 43 üncü ve 44 üncü maddelerine göre, bütün bankaların, verdikleri kredilere dahil olmak üzere, durumlarını Merkez Bankasının takip etmek yükümlülüğü vardır; ama, görülüyor ki, bankaların içerisi boşaltılmış; bu da bir günde olmadığına göre, zaman içerisinde olduğuna göre, bu görevini yapmayan Merkez Bankası yöneticileri hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Yapılmadıysa, bundan sonra böyle bir işlemin yapılması düşünülüyor mu?

5- Bazı batık banka sahipleri ve yöneticileri, haklarında işlem yapılarak tutuklandıkları halde, diğer bazı batık banka sahipleri hakkında işlem yapılmamıştır. Bu, hakkaniyete de uygun değildir. Bunun nedeni nedir, bu korumanın nedeni nedir?

6- Geçenlerde, Bakanlar Kurulunda, gerek çiftçilerimizin ve gerekse esnaflarımızın kredi borçlarının faizlerini indiren bir karar verildiği yönünde duyumlar alınmıştı; ancak, bugüne kadar bu konuda bir şey yapılamadı ve çiftçilerden gelen şikâyetlere göre yüzde 180 faiz istendiği söyleniyor.

BAŞKAN - Yorum yapmayın efendim.

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Bu konudaki son durum nedir? Bunları öğrenmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Mükerrem Levent, buyurun.

Çok kısa ve net. Lütfen...

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanımın, aşağıdaki sorularımı cevaplandırılması hususunu arz ederim.

9 uncu madde değişikliği, Milliyetçi Hareket Partili komisyon üyelerinin teklifiyle "bankanın uğramış olduğu zararların koymuş olduğu sermayeyle taahhüt edilmesinin" değil de "zarara uğratanların bütün mal varlıklarıyla sorumlu olduğu" yer almaktadır. Bu kanunda esas amaç bu değil miydi; neden bu husus değişikliğe uğramadan yer aldı? Yoksa, komisyon üyesi arkadaşlarım, bu konuda sizden daha mı hassas? Bu konunun açıklanmasını istiyorum.

İkinci sorum: Biliyorsunuz, Türk Ticaret Bankası, fona devredilen bankalar arasında yer almaktadır. Burada hukukî durum, bankanın çalışanları arasında kurulan vakfın yüzde 6 hissesi vardır; bu hisseler, banka birleştirilmesinde mevcut durumunu koruyacak mı? Açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Yılmaz, buyurun efendim.

ARMAĞAN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanıma aşağıdaki soruları sormak istiyorum:

Kendi itibarlarını ortaya koyarak yurt dışından almış olduğu ve daha sonra Fona devredilen bütün bankaların, dışkaynaklı doğmuş ve doğacak borçlarına Hazine garantisi verilmesi sizce doğru mudur?

Çıkarılacak olan 4491 sayılı Yasada, kredi kullandırıldıktan sonra banka hortumlamasını önleyecek erken uyarı sistemi kurulmuş mudur? Banka hortumlamanın diğer bir yolu, off-shore şubelerinden geçmektedir. Bununla ilgili herhangi bir tedbir alınmış mıdır?

Avrupa Birliği ülkelerinin sermaye birikimiyle ilgili problemi yoktur. Yatırım yapmak isteyen müteşebbisler, projesi uygun olmak kaydıyla istediği  vadede ve miktarda kredi bulabilmektedirler. Bu durum ülkemizde geçerli değildir. Müteşebbislere, yatırım yapabilmeleri için orta ve uzun vadeli kredi vermeyi düşünüyor musunuz; yasaya bununla ilgili bir madde niçin eklenmemiştir?

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, aşağıdaki sorumun Sayın Bakanca cevaplandırılmasını istiyorum:

Esnafın ve çiftçinin yükselen kredi faizleri hakkında Bakanlar Kurulunca karar alındı; ancak, kararname çıkmadığı için yürürlüğe girmedi. Bütün çiftçi ve esnaf bu haberi bekliyor. Acaba bu kararname ne zaman çıkacak, faizler ne zaman düşecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Çiçek; buyurun.

Kısa ve öz soruyorsunuz; lütfen.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Kısa soracağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tabiî, buyurun efendim, ikaz ettim sadece.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bu kanunun geneli gözden geçirildiğinde Sayın Başkanım, satılacak bankaların yabancılara satımının kolaylaştırıldığı anlaşılıyor. Yabancılara bankalarımızı satmak suretiyle, ülkemiz ne gibi menfaatlar elde edecek?

IMF'nin birçok ülkede uyguladığı bu metodun sonucunu arkadaşlarımız konuşmalarında belirttiler. Millî sermayenin yok olduğu anlaşılıyor. Endonezya'da olduğu gibi, Türkiye'de de millî sermaye yok edilirse, bunun sonucunda ülkemiz ne kazanacak? Ulus devlet anlayışının yok edilip, beynelmilel şirketlerin idaresine ülkemizin terk edildiği anlaşılmaktadır. Acaba, bu işe bankalar yabancı mı olacaktır?

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Bir sorum daha var Sayın Başkanım.

1995 yılından 2001 yılının sonuna kadar Türkiye'nin yıllar itibariyle dışborcu kaç dolardır? Bu borcun kısa, orta, uzun vadeli olarak ödeniş şekli nasıldır? Toplam dışborcun ne kadarı anapara, ne kadarı faizdir? Bu toplam dışborcun özel sektör, kamu sektörü olarak dökümü nasıldır? Toplam dışborçların, belediyeler dahil, dökümü nasıldır?

Teşekkür ediyorum

BAŞKAN - Sayın Pamukçu.

Kısa ve net efendim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan; hemen sorumu yöneltiyorum izninizle Sayın Bakanımıza.

Şimdi, bir iki gündür Hatay İlimizde bir sel felaketi yaşanıyor. Malum, burada birçok sayıda vatandaşımız evsiz barksız kalmıştır; hatta, can kaybımız da olmuştur. Bugün, bize gelen haberler de bu yöreye yapılacak yardımlar konusunda tereddütler oluştuğu yönündedir. Nitekim, bu hükümetin fonları tasfiye etmek ve bütçede karşılığı olmayan konularda herhangi bir ödeme yapmamak hususundaki kararlılığı açık. Kimsenin hesaba katmadığı böyle felaketler karşısında mağdur olan vatandaşlarımıza nasıl yardım edileceği hususunda sayın hükümet ne düşünmektedir?

Sağolun, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Özkan Öksüz, buyurun.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)- Sayın Başkan, bakana şu soruları sormak istiyorum:

Çiftçiye ve esnafa verilecek destekleri, bütçede karşılığı olmadığı gerekçesiyle reddeden hükümetiniz, bu tasarıyla "banka batıranlara hesap soracağız" propagandasıyla, batık bankaların zararlarını kapatmıyor mu?

9 şubat 2001 tarihinde meydana gelen krizle oluşan devalüasyonla, eski kurlardan 3,5 milyar dolar Merkez Bankasından para alan bankaları, defalarca sorulduğu halde, ne zaman açıklayacaksınız?

Son sorum: Getirilen bu düzenlemeyle, fonun şu anda oluşmuş 23 katrilyon TL açığı Hazine tarafından üstlenilmekte ve bu Hazine alacağı, bütçe giderleriyle ilişkilendirilmeksizin silinmektedir. Hortumlanan bu paralar milletin parasıyla ödettirilmiyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben, teşekkür ederim efendim.

Sayın Murat Akın, buyurun efendim.

Son soru Sayın Murat Akın'a ait..

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Bize da sıra gelsin...

BAŞKAN - Vakit bitti efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) -Sayın Başkan, aracılığınızla aşağıdaki sorumu tevcih ediyorum:

Fon kapsamındaki bankaların yurt dışındaki şirketlerine, bu kanunun 8 inci maddesiyle ne kadar ilave külfet geliyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun efendim, nasıl cevaplayacaksınız...

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Sayın Başkan, bütün değerli arkadaşlarımızın sorularını teknik olanaksızlıklar yüzünden şimdi cevaplamam mümkün değildir. Tutanaklar çözüldükten sonra ve sorular tarafımızca tam anlaşıldıktan sonra, kendilerine yazılı olarak cevapları sunacağız. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bakan.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasından önce, bir yoklama talebi gelmiştir. Önce, yoklama isteyen sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Sayın Suat Pamukçu?..Burada.

Sayın Nevzat Yalçıntaş?..Burada.

Sayın Dengir Fırat?.. Burada.

Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Burada.

Sayın Akif Gülle?.. Burada.

Sayın Ramazan Toprak?... Burada.

Sayın Lütfi Doğan?.. Burada.

Sayın Tevhit Karakaya?.. Burada.

Sayın Sabahattin Yıldız?.. Burada.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Ali Oğuz?.. Burada.

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Hüseyin Arı?.. Burada.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sayın Mehmet Elkatmış?.. Burada.

Sayın Veysel Candan?.. Burada.

Sayın Musa Demirci?.. Burada.

Sayın Mehmet Çiçek?.. Burada.

Sayın Azmi Ateş?.. Burada.

20 arkadaşımız buradalar.

Şimdi, yoklama için, 3 dakika süre veriyorum efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ve bir teamül oluştu Sayın Başkan. Bundan sonra 5 dakika veremezsiniz.

BAŞKAN - 5 dakikadan fazla veremez miyim?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır... Yok efendim, aman! Ben karışmam efendim; takdire müdahale edilir mi efendim.

BAŞKAN - Başlıyoruz efendim, buyurun...

20 arkadaşımız dışarı çıkmıyor, onları var sayıyoruz.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Çoğunluğumuz vardır; devam ediyoruz efendim.

VI .– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. – 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler, malumunuz, tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 dakika ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati: 17.13


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.30

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 100 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

671 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI .– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. – 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum efendim:

BANKALAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN

KANUN TASARISI

MADDE 1- 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 2 nci maddesinde yer alan "Ödenmiş sermaye" tanımından "üç aylık hesap özetlerindeki", "Yedek akçeler" tanımından da  "ve üç aylık hesap özetlerinde görülen" ibareleri çıkarılmış, Özkaynak tanımı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye bu tanımdan sonra gelmek üzere aşağıdaki "Konsolide özkaynak" tanımı eklenmiştir.

"Özkaynak:Esas, unsur ve oranları, uluslararası standartlar da dikkate alınmak suretiyle Kurulca belirlenmek üzere, anasermaye ve katkı sermaye  toplamı ile bu toplamdan sermayeden indirilecek değerlerin düşülmesi sonucu bulunacak tutarı,"

"Konsolide özkaynak; Konsolide esasa göre uygulanacak kredi sınırları ile standart oranların hesaplanmasında dikkate alınmak üzere, Kurulca belirlenen kaynaklar toplamını,"

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mir Mehmet Fırat. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sürem çok kısa olduğundan ve yasa da çok mühim olduğundan teknik konulara girmeyeceğim; çünkü, özellikle, Sayın Nesrin Nas, bu konuda bir doktora tezi kadar hazırlanmıştı ve bunun teknik sonuçlarını, bu bankacılık kanununun sonuçlarının ne olacağını teknik olarak açıklamış olduğundan, ben, genel anlamda bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Şimdi, her şeyin ötesinde şu getirilmiş olan bankacılık yasasının tümü, Anayasamızın, matlabından başlamak üzere, 12 maddesini ihlal etmektedir, kesin olarak ihlal etmektedir. Bunu, ben söylemiyorum. Eğer, arzu edilirse, isteyen arkadaşa vermeye hazırım. Anayasa profesörlerinden Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Prof. Dr. Baki Kuru ve Prof. Dr. Ünal Tekinalp tarafından bu yasa tasarısıyla ilgili hazırlanmış bir hukukî mütalaa vardır. Bu mütalaaya istinaden de, komisyonda, Anayasaya aykırılığı nazara alınarak konunun öncelikle Anayasa Komisyonunda görüşülmesi talebimiz, maalesef, kabul görmemiştir. Ancak, hangi grup bu yasayı Anayasa Mahkemesine götürürse, bir hukukçu olarak şunu söyleyebilirim ki, Anayasa Mahkemesi, öncelikle yürütmeyi durdurma kararı verir, sonra da yasayı baştan sona kadar iptal eder.

Bu yasayla getirilmek istenen olay şu: Tasarı, Türkiye'de 13 bankayı hortumlayan bazı hortumcuların hortumlamış oldukları paraların yeniden hazinemize, toplumumuza kazandırılacağı iddiasıyla ortaya çıkarılmıştır. Toplum bu şekilde hazırlatılmıştır. Dolayısıyla da, aslında, bir yargısız infazın hükümleri getirilmektedir. Aslında, bu bankaları hortumlayan kişilerden bu paraların tahsili amaç edinilmemiştir; çünkü, bu tasarıyla getirilmiş olan bir hükme göre, hortumlanan bu paraların, bütçe dışında, halktan toplanan vergilerle itfa edilme hakkı bu kurula verilmiş bulunmaktadır.

Aslında, hortumlanmak istenen Türkiye'nin tümüdür. 13 tane patronun hortumu kaldırılmış, Türkiye'nin siyaseti üstünün tümüne konulmuştur ve Türkiye hortumlanacaktır. Bu yasa çıktığı takdirde, ileride şunu göreceğiz ki, çok kısa bir süreç içerisinde, Türkiye'de millî bankacılık yok edilecektir. Bankacılık sistemi tamamen dışarıya açık hale ve birçok banka, dünya kapital sisteminin alanı haline getirilecektir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de bir şeyler değiştirilmeye çalışılıyor, Türkiye'nin temel siyasî tercihleri değiştirilmeye çalışılıyor; ama, bunların adı, şu anda, 15 tane ekonomik yasa olarak gösterilmekteyse de, aslında, getirilmek istenen ve şu anda karşınızda olan yasa, ekonomik alanda 4422 sayılı Yasanın bir benzeridir. Aynı şey, siyasal alanda yapılan olayların tekrarı ekonomik alanda da yapılacaktır.

Türkiye'de, yargı erki siyasallaştırılarak, etkisiz hale getirilmiştir. Türkiye'de, artık, mafya cirit atmakta, tahsilatı onlar yapmaktadır. Türkiye'de, son zamanlarda, bu Meclisten geçirilen, bağımsız kurum ve kuruluşlar adı altında, idarenin, idare erkinin bütün yetenekleri ve bütün alanları ortadan kaldırılmıştır. Eğer, Türkiye'de, şu arkada yazılan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözü gerçekse, yasaları ve denetimi bu Meclis yapacaksa ve bu Meclis kendi içerisinden çıkarmış olduğu bir hükümetle Türkiye'yi idare edecekse, idare ortadan kaldırılmıştır; çünkü, idarenin talimat vereceği ve idarenin hareket edeceği bir alan bırakılmamıştır. Bunun yanında, özellikle medyanın halka pompaladığı bir şey vardır: Meclis çalışmıyor ve bu işlerin sorumlusu Meclistir. O hale gelmişizdir ki, maalesef, sokak başlarında bankamatiklerin üstünde yazdığı gibi, 7/24 bu Meclise uygulanmaya başlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Yani, haftanın yedi günü 24 saat çalışmasına rağmen, bu Meclisin itibarına korkunç şekilde bir hücum vardır.

Dolayısıyla, anayasal her üç erkin de ortadan kaldırılarak, bazı güçlerin Türkiye'ye hakim olmasının temel yasaları buradan geçirilmek durumundadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı tek şey vardır. Derhal, bu konunun, arkası açık ve gizli bir toplantıda, bir genel görüşme açılarak irdelemesi ve ondan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani, millî egemenlik iradesinin, bir deklarasyonla, bu konuları halka ve topluma açıklaması gerekmektedir. Bu yapılmak zorundadır ve ondan sonra da, bunları yapanlar hakkında Meclis, mutlak surette, beş-altı etkin araştırma komisyonu kurarak, bu komisyonların raporlarını bu millete takdim etmek zorundadır. Yoksa, siyaset, sivil siyaset burada bitirilmek istenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Efendim, teşekkür etmeme müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Evet, buyurun efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Yoksa, burada, belki biz dönemimizi tamamlayabiliriz; ancak, fonksiyonsuz olarak dönemimizi tamamlayacağız. Bundan sonra anayasal erki kullanacak üç gücün hiçbirisinin fonksiyonunun olmadığını görmenin ıstırabı içerisinde, hepimiz mesuliyet çekeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Dönen.

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmadan önce, hepimizin bildiği gibi, Hatay'da çok önemli bir sel felaketi meydana geldi. Allah, ülkemizin diğer bölgelerini korusun. Ancak, bu bölgede birçok demeçler verildi, birçok açıklamalar yapıldı; bölgenin, Hatay'ın, afet bölgesi kapsamına alındığı söylendi; ama, görüyoruz ki, bir bölgenin afet bölgesi kapsamına alınabilmesi için, 7269 sayılı Yasaya göre, Bakanlar Kurulu kararı olması gerekir ve özellikle, bunun da, mahallinde, valilik tarafından ilan edilmesi gerekir. Bunlar, hâlâ tamamlanmadı, yapılmadı. Lafla afet bölgesi kapsamına alınmaz. Bakanlar Kurulu kararının bir an önce tamamlanmasını diliyorum.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Daha üç gün oldu yahu. Böyle de olmaz ki...

BAŞKAN - Sayın Enginyurt, müsaade edin efendim; hatip rahat konuşsun.

Buyurun.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - İkincisi, o bölgede, özellikle, selin oluşturduğu sıkıntıların en büyük ıstırabını çeken belediyelerimize, bir an önce kaynak aktarımı yapılması şarttır. Özellikle, büyük selin oluşturduğu o sıkıntıları yaşayan belediyelerimiz çok güç durumda ve bunların hemen kaynağa ihtiyaçları var. Gün geçirmeden, geç kalınmadan bu kaynakların aktarılması gerekmektedir diye düşünüyorum. Bir kez daha, bölgede yaşayan hemşerilerimin hepsine geçmiş olsun diyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının 1 inci maddesiyle yapılmak istenen, bugüne kadar yasada bulunan "özsermaye" kavramının "özkaynak" kavramı biçiminde yeniden tanımlanmasıyla ilgili. Peki, özkaynak ve özsermaye tanımlanması, özellikle... Değerli arkadaşlarım, hepimizin kabul edeceği gibi, bu konudaki yetkinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmesi, aslında, doğru bir davranış biçimi değil. Burada, bizim komisyonda müdahalemizle, bu Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, uluslararası standartları göz önüne alarak, bu özkaynak belirlemesini yapacağı biçiminde yeni bir düzenleme getirebildik. Bu yeterli mi; elbette ki, yeterli değil; çünkü, bankalarda açıklık, aleniyet çok önem taşımaktadır. Yani, bir bankanın hangi kaynaklarının özkaynak sayılacağı, hangisinin sayılmayacağı, kriterlerle, çok açık olması lazım ve burada da yazılması gerekir. Bu aleniyet olması gerekir ki, bankacılık sistemimize güven artsın. Bankacılık sistemimize güveni artırmadan, bu çıkaracağımız tepki yasalarıyla, bankalarımızı, bugünkü içine düştüğü kötü  durumdan kurtaramayız. Bunun için, burada, bizim özellikle üzerinde durduğumuz, bu kriterlerin, ciddî biçimde, bu yasa tasarısında belirlenmesi gerekirdi. Biz bunu komisyonda söylediğimizde, özellikle, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu Başkanımız, orada, "bu çok uzun, buraya yazmaya gerek yok" gibi bir mazeretin arkasına sığındı. Kaldı ki, bu da doğru bir mazeret değildi. Burada, tek tek bu kriterler sayılmalıydı ve her banka da, kendini ona göre düzenlemeye, ona göre pozisyon almaya zorlamalıydı. Şimdi, burada, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun iki dudağının arasında; hangi kriterleri uygulayacak, hangisini uygulamayacak... Bankacılık sektörü açısından, bu, gerçekten bilinmeyen bir kriterler dizisi.

Şimdi, bilinen kriterler dizisi haline getirebilmek için, bir ölçüde, biraz yumuşattık ve buraya ne koyduk biz, özellikle, bizzat orada buna müdahale ederek; "uluslararası kriterleri dikkate alır" dedik. Böylece, bir ölçüde, bu yasa tasarısını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET DÖNEN (Devamla) - ... belirli bir açıklığa getirmeye çalıştık; ama, yeterli değil. Daha açık, daha net kriterlerin ve bankacılarımızın da hangi kriterlere göre özkaynak tarifinin yapılacağını bilmesi gerektiği kanısındayız.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dönen.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 4389 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin sonuna aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

"Kamu kurum ve kuruluşlarının personeli iken Kurumda görev alanlar istekleri halinde geldikleri kurumlarda durumlarına uygun bir göreve atanırlar. Bu  takdirde, Kurumda geçirdikleri süreler tabi oldukları kanun hükümlerine göre hizmetlerinde değerlendirilir. Bu hükümler, akademik unvanların kazanılması için gerekli şartlar saklı kalmak üzere üniversitelerden gelen personel hakkında da uygulanır."

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Azmi Ateş; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FP GRUBU ADINA AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, milletimiz için hayatî önemi haiz olan Bankalar Kanunu, 57 nci hükümet döneminde, yani iki sene gibi kısa bir zaman zarfında üçüncü defadır değiştirilmektedir. Bunun anlamı şudur: Ülkeyi yönetenler, bırakın milletimizin geleceğini planlamak, önlerini bile göremiyorlar. Bunun neticesinde, 19 Şubatta, Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizi yaşanmıştır. Uzmanların görüşüne göre, bu krizin ülkemize maliyeti, en az 80 milyar dolardır.

Bu krizi hazırlayan başlıca sebeplerden birisi de, bankalar merkezli olarak, yolsuzluğun korkunç boyutlara ulaşmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; içi boşaltılarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen 13 bankanın ülkemize maliyetiyle birlikte, kamu bankalarının görev zararları toplamının 45 katrilyon liranın üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam, Sayın Derviş'in aylardır mekik dokuyarak, 2001 yılı sonuna kadar ödenmek üzere sözünü aldığı 14,3 milyar dolar borcun 3 katından daha fazladır.

Böyle bir kriz ortamında, ülkemizin kaynaklarının hoyratça yağmalanmasına sebep olan bankacılık sektörüyle ilgili kanunu yeniden görüşüyoruz. Bu meyanda, 2 nci maddeyle, 4389 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin sonuna eklenen paragraf, Plan ve Bütçe Komisyonuna "657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi kimselerden" şeklinde gelmiş; ama, bu ifade eşitlik ilkesine aykırı bulanarak, muhalefetin ısrarlı gayretleriyle, komisyonda "kamu kurum ve kuruluşlarının personeli iken kurumda görev alanlar" şeklinde değiştirilerek mevcut şekilde tanzim edilmiştir. Bu haliyle, bir yanlışlığın da önüne geçilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devlet bünyesinde, hükümet, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Rekabet Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, Şeker Piyasası Kurulu, Tüketiciyi Koruma Kurulu gibi yeni kurulan özel kurullar oluşturdu. Bu kurullarda yüksek vasıflı eleman istihdam edebilmek için özel ücret tarifeleri uygulanmaktadır. Aynı uygulama, genel idare içerisinde Başbakanlığa bağlı Hazine, DPT ve Dış Ticaret Müsteşarlığı gibi birtakım kuruluşlarda vardır.

Sayın milletvekilleri, burada, asıl amaç, devletin bütün kademelerinde yüksek vasıflı elemanlarla yönetilmesi olmalıdır. Bunun için, devletin içerisinde özel statülü adacıklar oluşturmak yerine, idarenin bütününü içerisine alacak şekilde, yüksek vasıflı eleman istihdamına imkân verecek tarzda yeni bir düzenleme yapılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken, hiçbir kurul ve kurum, millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimi dışında bırakılmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, kamu personeli arasındaki ücret dengesizliklerinin giderilmesi için, Aralık 2000'de, üç ay süreyle geçerli olan yetki kanunu çıkarılmasına rağmen, hiçbir şey yapılmadığı için, Nisan 2001'de de yapılan yeni bir düzenlemeyle bu süre üç ay daha uzatılmıştır. Kamuda çalışan personelin ücretlerini, insan onuruna yaraşır şekilde yaşayabilecekleri bir seviyeye yükseltmek lazımdır. Bugün, ülkemizin kaynakları bunun için yeterlidir; yeter ki, bu kaynaklar yağmalanmasın ve milletimizin hizmetinde kullanılsın.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, ülkemizde, yolsuzluklar âdeta sektör haline gelmiş olup, bu alanda, dünyada dördüncü sırada bulunmaktayız. Buna karşılık -tek tipçi, merkeziyetçi ve yasakçı anlayışı şiar edinmiş olan YÖK'ün elinde ise- bilimde ancak 51 inci sıradaki yerimizle, bazı üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisinde yer almaktayız.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde yolsuzluğun önlenebilmesi için, önemli bir ayağını oluşturan siyaset ve bürokrasinin kontrol altına alınması lazımdır. Bunun için de, 2531 sayılı Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanunla birlikte, rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele etmek için çıkarılan 3628 sayılı Mal Bildirimi Kanununun gereği mutlaka yapılmalıdır. İnancım odur ki, eğer, bu iki kanun, kamuoyunda nüfuz casusları diye isimlendirilen -başta Sayın Şükrü Karahasanoğlu olmak üzere- bürokratlara, zamanında ve gerektiği şekilde uygulansaydı, batık bankaların maliyeti ve kamu bankalarının görev zararları bu boyutlara varmazdı.

Bu meyanda, şimdi, sayın hükümete sormak istiyorum: 2531 sayılı Yasaya muhalefetten yargılanmakta olan Sayın Tevfik Altınok, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna devredilen bankaların Özelleştirme Kurulu Başkanlığı görevini, hâlâ, nasıl yürütmektedir?

Sayın milletvekilleri, yasalara, yönetilenlerden önce yöneticilerin uyması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yolsuzluklarla mücadele etmenin en etkin yolu, devleti, bütün kurum ve kurullarıyla, her alanda bilgi edinme özgürlüğüne açık olan gün ışığında yönetime kavuşturmak için, tepeden tırnağa yeniden yapılandırmaktan geçmektedir. Sayın Kemal Derviş'in ilan ettiği güçlü ekonomiye geçiş programını bu açıdan değerlendirdiğimizde, her fırsatta seslendirdiği şeffaf yönetimin nasıl sağlanacağıyla ve yerel demokrasiyle ilgili olarak herhangi bir cümleye rastlamadığımızı ifade ediyor; hepinize, tekrar saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ateş, teşekkür ederim.

Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi grubunda.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapan bu kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasayı çıkarmaktan amacımız ve kamuoyunun beklentisi, iki temel, ana düşüncede oluşmuştur. Birisi, bankacılık sistemimiz, bugüne kadar, kamunun açıklarını finanse eden kurumlar gibi gözlenmişti ve böyle çalışmışlardı. Yani, mevduat toplayıp, halktan para toplayıp, ihtiyacı olan devlete para satan kurumlar gibi çalışmışlar, böyle görev yapmışlardı. Şimdi, burada, kamuoyunun bu yasadan beklentisi, bundan sonra, bankacılık sistemimizin, reel sektörü destekleyecek, gerçek bankacılık yapacak bir düzenlemeyle, onların yapısal durumlarını daha iyi bir noktaya getirmemizdir; ancak, bu yasayla bunu sağlamamız mümkün değil.

Şimdi, bizim gibi, özellikle bankacılık sistemlerinin sıkıntılı olduğu ülkelere baktığımızda, bankacılık sistemini yeniden ayağa kaldırabilmek ve gerçekten, reel sektörü finanse eden bir kurum haline getirebilmek için, kendi ulusal gelirlerinin yüzde 20'sine kadar kaynak ayırmışlar ve yeniden rehabilite etmişlerdir. Şimdi, bizim, burada, herhangi bir kaynak falan aktardığımız yoktur ve bu bankaların rehabilite edilmesini sağlayacak herhangi bir maddeyi burada getirmiyoruz.

İkinci olarak, arkadaşlarımızın sık sık burada ifade ettikleri, güncel deyimle, hortumlanan kaynakları tekrar geri döndürme adına bu yasadan beklentiler vardı. Evet, bu alanda, yasada bazı düzenlemeler var; ancak, yasada olan bu düzenlemeler, bu hortumlamadan kaynaklanan sıkıntıları ortadan kaldıracak nitelikte değil. Niye değil; çünkü, özellikle kurula verdiğimiz yasadışı görevlerle bunlar hukukun dışına çıkacakları için, bir müddet sonra suçlu konuma geleceklerdir ve ciddî manada, yani, kamuoyunun beklediği anlamda, gerçekten kamuoyunun vicdanını rahatlatacak anlamda, bu kaynakların, bu hortumlanan bankaların devletin kasasına geri döndürülmesi sağlanamayacaktır; çünkü, hukuk olmadan bunları sağlamanız kolay değil. Hukukun üstünlüğünü, evrensel hukuk ilkelerini göz önünde bulundurarak bu yasayı düzenlemeniz, yapmanız gerekirdi ki, hem kamuoyunda hem uluslararası alanda haklılığınız ortaya çıksın, haklılığınızın arkasında da güçlülüğünüz oluşsun. Şimdi, böyle bir yasayla, ne bu kurula haklılık ne de güçlülük kazandırabiliriz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu bankalar, özellikle fona alınan bankalar, ne kadar kaynakla fona alınmıştı, yani, ne kadar zararla fona alınmıştı; 6 milyar dolar civarında zararları olduğu için fona alındılar. Fona alındıktan sonraki, şimdiki zararları ne kadar 12,7 milyar dolar. Şimdi, biz, bu bankaları batıranları suçluyoruz ve bunlara "hortumcu" diyoruz. Peki, o günden bugüne 6,7 milyar dolar zarar ettirenlerden kim hesap soracak, nasıl soracak? Bu da, sonuçta, vatandaşın cebinden çıkan para değil mi? Bu da bu bankaların zararı değil mi? Peki, kim bunun sorumluluğunu taşıyacak?

Biz, bu yasa geldiğinde dedik ki, bu bankaların rehabilite olabilecek biçimde olanları, ayakta kalabilecek biçimde olanları daha az kaynakla ayakta tutulabilir. Bunu yapmanız gerekirdi; ama, siz, hiç bunlara bakmadan, bir devletleşme, devletleştirme mekanizması kurulmuş gibi, Bankalar Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu, sanki tek işi devletleştirme yapmak gibi, bütün bu bankaları devletleştirerek ve devleti de bu kadar zarara sokarak, bugün karşımızda durmakta. Bunların, hesap verecekleri bir yer de, bir nokta da yok, denetimleri de yok. Peki, bu 6 milyar doların hesabını kim soracak arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen...

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Kim bunun hesabını verecek? (DSP sıralarından gürültüler)

M.HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Çavit Çağlarlar verecek; merak etmeyin.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yani, laf atmanıza gerek yok. Biz, burada, hortumlayanları savunmuyoruz. Bu ülkeyi yönetip de kör kuruşuna zarar getiren, halel getiren herkesin gözü çıksın; kim yaptıysa gözü çıksın. (Alkışlar) Burada, biz, bunları savunmuyoruz. Bunların hepsinden hesap sorulsun; ama, hesap sorulurken -onu söylüyoruz biz- yani Cavit Çağlar'ından da, Demirel'inden de, bir başkasından da, kim varsa, hepsinden hesap sorulsun.

BAŞKAN - Sayın Dönen, burada cevap hakkı olmayanların isimlerini zikretmeyin lütfen.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ama, arkadaşlar oradan laf atıyor; onu söylüyorum.

BAŞKAN - Efendim, olabilir; ama, siz kürsüdesiniz.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Ben hesap sorulmasın demiyorum; ama, hukuk çerçevesi içinde bu hesaplar sorulsun, güçlü bir biçimde sorulsun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bir eksiğiniz var Sayın Dönen; gözünü çıkarmayanların da gözü çıksın.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Evet, Sayın Başkan diyor ki: "Bu ülkenin kaynaklarını hortumlayanları bilip de, gözünü çıkarmayanların da gözü çıksın." (Alkışlar) Ben de katılıyorum.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, 2 nci madde üzerinde görüşmeler bitti.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 4389 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinin (bd) alt bendine "beş yıldan fazla hapis" ibaresinden sonra gelmek üzere "cezasıyla cezalandırılmamış olması veya bu Kanunun 22 inci maddesi hükümlerine muhalefet," ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, ekonomide nerelere geldi; bu ülke müstahak mı? Ekonomi iyi yönetilmiyor, hatta kötü yönetiliyor, çok kötü yönetiliyor. Yöneticilerin bunu idrak etmesi ve bazı şeyleri yapması gerekiyordu.

Aralık ayında bu kürsüde yaptığımız konuşmada, yani, krizden iki ay kadar önce, yapılacak şeyleri kendi mesleğimiz dolayısıyla söylemeye çalıştık; en azından bir revizyon... Yani, nerede görülmüş ki, bir hükümet kurulur, 34 ya da 35 üyesi vardır, hepsi de başarılıdır; bir sene başarılı, iki sene başarılı... Olaylar, tam tersini gösteriyor. Başarısız hükümet üyelerinin zararı, sadece ülkeye değil, kendi meslektaşlarına, kendi hükümetlerine, başarılı arkadaşlarına olmuştur. Bunu dahi yapmamışlardır, yapmayacakları anlaşılıyor; ancak, hadise zorluyor, birisi çekilmek mecburiyetinde kalıyor, onun yerine öbürünü koyuyor; diğeri başka türlü ayrılıyor; ama, hükümet, bir çivi dahi oynatmam, bur tuğla dahi yerinden oynatmam zihniyeti ve bana göre -kusura bakmasınlar- saplantısıyla, işi böyle götürmeye çalışıyor.

Sonra, şubat ayı geliyor, ülkenin en yüksek noktasındaki iki yetkili ve sorumlu, bir anayasa kitabını, gerekmeyen süratle birbirine transfer ettikleri için, birikmiş olan ekonomik kriz göstergeleri bir araya geliyor ve bildiğimiz tablo ortaya çıkıyor. Şimdi, bir şeyden istimdat ediyoruz, bir kanundan istimdat ediyoruz. O kanunun bazı noktalarının Anayasaya aykırı olduğu, bazı noktalarının da adalet prensibine aykırı olduğu, burada, değerli iki hukukçumuz, Ramazan Toprak ve Dengir Mir Mehmet Fırat tarafından açıklandı; bir tarafa bırakıyorum. Her şey kanunlarla, cezalarla, hapislerle halledilmiş olsaydı, düzenleme ve reformlar gerekmezdi.

Asıl, birtakım derin sebepler devam ediyor. Bu derin sebepler ne kanunda tam inikâsını bulmuş ne de icraat da bu uyanma ortaya çıkıyor. Ana prensip, yürütmede isabetli karar, zamanında karar ve etkin icraat. Hayır, böyle bir şey pek aranmıyor, dağınıklık devam ediyor; bir kanun daha, bir kanun daha...

İçeride bulamadık bir kimse, olabilir; çok kıymetli insanlarımız olabilir ve gerçekten de, muhakkak Sayın Bakanımız öyledir; ama, üzerine yıkıyoruz; bir ekonomide yeddi adil durumuna getiriyoruz; sonra, çık, para topla, getir... Zaten bu noktaya gelmemiz, bu kanunların eksikliklerinden, noksanlıklarından değildir; icradaki bu üç noksanlıktandır -ekonomide kastediyorum- isabetli kararları -ama, bu kararlar her hafta alınabilir; ekonomik hayat o kadar canlı, o kadar dinamik- zamanında almak, icra etmek ve takip etmek lazım. Diğerleri devam ediyor...

Neden bu noktaya geldik; önce, ekonomi anlayışımız yanlıştı, bir türlü tashih edemiyoruz. Monoter ekonomi; yani, Profesör Friedman'ın acemi çırakları, yanlış uygulayıcılar, sonunda, Türkiye'yi getirdiler fiskal ve monoter bir ekonomi anlayışına. Reel ekonomi; aylardır burada herkes çırpınıyor, söylüyor; bu yok...

Başka neye geldik; kamunun açıkları. Bir türlü, kaynaklar bulunup getirilemiyor. Açıklar... Onun da yolunu bulduk; tahviller, bonolar çıkar... Tahviller, bonolar ne yapıyor; içborcu yükselttikçe yükseltiyor; geçen sene bütün vergilerin yüzde 95'i, bu sene onu da aştı, oraya gidiyor. Bu, öyle bir yangındır ki, böyle şeylerle sönmez.

O ne yaptı; üçüncü ana fonksiyonu getirdi. Bankacılığın sistemi, yapısı deforme oldu, çarpıldı, distort oldu ve bankalar, kendi ana, bilinen, klasik, dünyanın her yanından görülen fonksiyonlarını bir yana bıraktılar, emmebasma tulumba gibi toparlayabildikleri paraları toparlayıp, hazine bonolarına, hazine tahvillerine, yani faize, borca ve yeni ödemelere... Bunu düzeltecek hangi mekanizmayı getirmişiz, bu çarpık yapıyı...

Arkasından, banka sayıları 35-40'lardan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, her şey bitti; tabiî, İçtüzük böyle olursa...

BAŞKAN - Hocam, bir dakika efendim... Zatıâlilerinizin sözünü kesemem; teeddüp ederim kesmek için.

Buyurun.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Lütfediyorsunuz Sayın Başkanım, çok zarifsiniz.

BAŞKAN - Estağfurullah...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bu emme basma tulumbadan sonra, banka sayıları 81'e çıktı 40'lardan. Her holdingin sanki bir bankası olacak, bir televizyonu olacak...

Dördüncüsü, özelleştirme; dikkatinizi çekiyorum, bu -skandal diyelim artık, başka tabir kullanmayalım- özelleştirilen bankalar çıktı. Kiracıya bile ev verirken, ev sahibi araştırıyor. "Ben vergi kaçakçılığı yaptım, kaçırmayan akılsızdır" diyecek noktalara varan insanlara bankaları sattık ve nihayet, devletin üst makamlarındaki bazı bürokratları, kanun yasak ediyor, buna rağmen aldılar, vitrinlere koydular.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; daha söyleyeceklerim var; ama, zannediyorum, bu 5 dakikalık süreyi aşabilmek için, 4 üncü maddede de söz aldım, ondan sonra devam ederim.

Teşekkür ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim hocam.

Efendim, şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım'da.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 671 sıra sayılı ve 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Ülkede ekonomiyi ayakta tutan, ülkemiz ve 65 milyon insanımız için çok önemli olan bankalarla ilgili bir tasarıyı görüşmekteyiz; çünkü, bankalar, Türk ekonomisinin ve reel sektörün temel direğidir. Bankaların esas amacı, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarını korumak, malî piyasalarda güven ve istikrarı, ekonomik kalkınmanın gereklerini de dikkate alarak, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamaktır. Bankacılık kesimi, düzgün, ilkeli, siyasî müdahalelerden uzak bir sisteme oturtulması halinde, ekonomik üretim ve verimlilik beraberinde artış trendine hızla girecektir.

Öyleyse, bankacılığın Türk ekonomisine katkısına baktığımızda, Türkiye gibi gelişmekte olan ve müteşebbislik ruhunun var olduğu ülkelerde, işletme sermayesi noksanlığı had safhadadır. İşletme sermayesi noksanlığının en büyük göstergesi, malî piyasalarda dolaşan efektif para ile piyasalarda dolaşan çek, bono gibi kıymetli evrakların birbirine oranıdır. Yani, küçük ve orta boy işletmelerin kurulabilmesi, yaşayabilmesi ve bunların üretimdeki pay oranlarının artabilmesi için, bu işletmelere sermaye sağlanması ve eksik olan işletme sermayelerinin giderilebilmesi, bankacılık kesiminin en önemli görevi olmalıdır. Açıkçası, bankacılık kesiminin, tasarruf sahibiyle işletmeciyi aynı çatı altında birleştirmesi neticesi, ülkemiz ekonomisine katkısı daha da artacaktır.

Değerli milletvekilleri, ekonomiye katkısı büyük olan bankacılığın ülkemizdeki durumu nedir diye sorduğumuzda, Türkiye'deki bankacılık, tasarruf sahibinden toplanan mevduatın devlet harcamaları için devlete daha yüksek bedellerle satılmasından dolayı cazip hale gelmiştir. Yani, risk olmadan yüksek kâr marjı anlayışının yerleştiği bir ortamda, gerçek bankacılık yapmak isteyen sermaye gruplarının karşısına, yeni bir ticarî anlayışla, halk ve işveren açısından bakıldığında, halktan parayı toplayan bankacılığın büyük kesimi, toplanan parayı ya devlete satıyor veya kendi grup şirketlerine kullandırıyor; böylece, ekonomik verimlilik sağlayacak olan yatırım yerine, grup şirketlerinin sermaye noksanlıklarını, yüksek faiz ödemek kaydıyla, farklı yollarla gidermeye çalışıyor. Böylece, bankalarımız, esas görevinden uzaklaşarak, daha kolay yoldan para kazanma pahasına, kendilerine, dolayısıyla ülkeye zarar vermişlerdir; ama, bu hükümetin yanlış ekonomik politikaları bankaları da bitirmiştir. Peki, bu durumda, hükümetin görevi ne olmalıdır diye düşünürsek, öncelikle, hükümetin bankaları sıkı denetlemesi ve amacına uygun çalışmasını sağlamak olmalıdır; Türkiye'deki yatırımcıya destek olabilecek önlemleri almalıdır; halkın tamamen güvenini kaybettiği bankacılık kesimine eski güvenini vermek zorundadır. Ülkemizde yaşanan kasım ve şubat krizleri, bankacılık kesiminin elinde bulundurduğu sermaye birikimini de yok etme noktasına getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, en derin ve en ciddî ekonomik ve siyasî krizle karşı karşıyadır. Türkiye, artık, bir dönüm noktasına gelmiştir; artık, sanal büyümelerle bir yere gidebilmemiz mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, ülkeyi krize sürükleyen, esnaf, sanayici, çiftçi, memur, emekli ve işçi değildir, işsizler ve asgarî ücretle çalışanlar hele hiç değildir; yanlış ekonomik politikalar neticesi IMF'ye teslim olan "enflasyonu düşüreceğiz" diyerek krizi yaratan hükümetin ta kendisidir. Krizin üzerinden üç ay geçmesine rağmen herhangi bir çözüm yoktur. Ülke, gün geçtikçe kan kaybetmektedir. Vatandaş umutsuz, yarınından emin değildir. Herkes birbirine "bizim halimiz ne olacak" diye sormaktadır; ama, hükümet, vurdumduymazlığını halen devam ettirmekte; iktidar olan partilerin bakanları, ülke menfaatından önce siyasî menfaat ve çıkar peşindedirler.

Sayın hükümet, bundan sonra, ülkenin gerçeklerine göre millete doğruları söyleyerek, belli bir plan ve hedefler dahilinde toplumun her kesiminden destek alarak bir kalkınma programını hayata geçirmelisiniz. Böyle bir programın yürütülebilmesi için, her şeyden önce, güvenli bir hükümete ve siyasî bir otoriteye ihtiyaç vardır; ancak, siz, bu güveni ve siyasî otoriteyi kaybettiniz. Artık, millet size güvenmiyor, güvenemiyor; çünkü, halen doğruları söylemiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorsunuz herhalde. Son sayfayı mı okuyacaksınız...

Buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Bir dakikada bitiriyorum.

Esnafın ve çiftçinin bankalardan aldığı kredi faizlerini düşürdüğünüzü kırkbeş gün evvel ilan ettiğiniz halde, halen esnaftan yüzde 97, çiftçiden yüzde 120 ve yüzde 130 faiz alınmaktadır. Yaptığınız yanlıştır. Çiftçiye ödediğiniz 3 milyonluk pancar bedeliyle mi geçimini sağlayacaktır? Geriye kalan yarısını ne zaman alacaktır, belli değildir. Hükümet, milletin ve ülkenin gündeminden kopmuştur. Hükümet boşluğu vardır; çünkü, milletin dert ve sıkıntılarını bilmemektedir. Bu durumda, millet, hükümete zaten güvenmiyor; ama, millet, Sayın Derviş'in programına da güvenmemektedir; çünkü, Derviş'in programı da eski programın devamıdır. Halen, yeni programınızda çiftçi yok, esnaf yok, sanayici yok, ekonomiyi ve piyasayı harekete geçirecek reel sektör yok, millet yok. Milletin olmadığı, güvenmediği programın başarılı olması mümkün değildir; çünkü, çareyi başka yerde arıyorsunuz. Çare millettedir, çare demokrasidedir diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bir tane 57 nci hükümet var, bir tane de Başbakanı var efendim, iki başbakan yok Türkiye'de.

3 üncü maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: 3 üncü maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 4389 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, fıkraya (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (c) bendi eklenmiş, (c) bendi mülga (d) bendinin yerine (d) bendi olarak teselsül ettirilmiş ve fıkranın sonuna aşağıdaki (e) bendi eklenmiştir.

"b) Sermayenin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha fazlasına veya bu oranın altında olsa dahi yönetim veya denetim kurullarına üye belirleme imtiyazı veren hisse senetlerine sahip olan ortakların kurucularda aranan nitelikleri taşıması şarttır."

"c) Kurucularda aranan nitelikleri kaybeden ortaklar ile Kurulun iznini almadan pay edinen ortaklar temettü dışındaki ortaklık haklarından yararlanamaz. Bu halde diğer ortaklık hakları Fon tarafından kullanılır. Bu hüküm, münhasıran, hakkında 14 üncü maddenin (1) ve (2) numaralı fıkrası hükümleri uygulanan bir bankada pay sahibi olmaları nedeniyle kurucularda aranan nitelikleri kaybeden ortaklar hakkında uygulanmaz."

"e) Bankaların yönetim ve denetiminin doğrudan ya da dolaylı olarak başka bir sermaye grubuna geçmesine yol açan hisse devir ve edinim izinlerinde, banka ödenmiş sermayesinin, izin tarihinden itibaren bir yıl içinde 7 nci maddenin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde belirtilen tutara yükseltilmesi şarttır."

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlar; bu maddenin mer'i şeklini Kanunlar ve Kararlar Dairesinden alıp bakarsanız, maddenin son bentlerinin ilga edilmiş olduğunu, yani çok yeni bir değişiklik olduğunu görürsünüz.

Madde, son olarak tekrar değişmiş, tekrar geliyor. Zaten, arkadaşlar söylediler, onsekiz ayda üçüncü kanun. Ha, dördüncüsünün geleceğini de, meslektaşım Sayın Nesrin Nas Hanımefendi müjdeledi "yakında tekrar gelecek" dedi. Yani, bizim dönemimizin böyle birtakım -ne diyelim artık- maskot kanunları var; bunları biz getiririz buraya, bunlar komisyonlardan geçer. Nasıl geçer; ben de bir komisyondayım, biliyorum; hemen alelacele buraya getirilir; el aceletü mineşşeytan, acele şeytandan etteenni min errahman... Ee, bunları da unutmuşuz; her şeyi şöyle biraz inceleyerek, ederek bakalım; o da yok; 5'er dakikaya da şöyle sığdırılmış... Müjdeyi de şimdiden Nesrin Hanımefendi lütfettiler, yine gelecek... Neden; acaba bürokrasi mi zayıf -yani, kanunlar bürokraside hazırlanıyor- yoksa, bürokrasi zayıf değil de, hazırlanıyor, götürülüyor; ama, birtakım yan etkiler mi oluyor? Başka kanunlarda görüyoruz, iyi saatlerde olsunların birtakım el izlerini oralarda görüyoruz; ama, neticede ekonominin en hassas sektörü...

İşte, burada paylardan, pay devirlerinden bahsediliyor ve nitelikler aranıyor; elbette; peki, daha önce niye düşünülemedi?  "Yanıl, doğruyu bul" metoduyla mı gidilecektir? Burada özensizlik var ve bu özensizlik, Sayın Ecevit'in başkanlığını yürüttüğü bir hükümet tarafından götürülüyor. Niçin zikrettim; genç asistanız, daha doktoramızı yeni yapmışız, Sayın Ecevit Çalışma Bakanı; mübalağasız, her kanun üniversiteye gelir... O zamanki kanunlar da, kendisinin çıkardığı -hatırlarsınız- sendikalar kanunu, toplusözleşme kanunları; başkaları da... Hocalarımız, bizden büyük doçentler, bizler, doktorasını yeni yapmış asistanlar, otururuz, yani memleketin bütün birikimi kullanılır...

Şimdi, komisyonlarda bizler bile by-pass edilmek istenilirken, böyle bir tradisyon olmuş bu ülkede; temcit pilavı gibi aynı şeyler geliyor, dördüncü defa yine gelecek; görüyoruz içlerinde. Yani, hükümet etme anlayışında bir zaaf var.

Sayın Başkan, burada icra erki zaafa uğramış ve tecezzi etmiş; bu tecezziyi, burada kısmen anlatmaya çalıştım; yani, birbirlerine yetki gaspına varan müdahaleleri oluyor. Sonra yeni problemler çıkarıyor...

Bankaların iştirak meselesi; o da alelaceleye getirilmiş. Bankalar şimdi feryat içerisinde; bize mektup gönderiyorlar, telefon ediyorlar. Bu iştiraklere bazı kişiler şüpheli de bakıyor. Neden bakıyor; Türkiye'nin kalkınmasında, iş bankalarımız ve yatırım bankaları önemli rol oynamışlar; çünkü, kapital orada birikiyor. Gelişmiş ülkede zaten kapital birikmiş, sermaye taşmış, uluslararası sermaye haline dönüşmüş. Şimdi, o uluslararası sermayenin uçlarını, Sayın Başkan Bush'un mektuplarında görüyoruz. Dost ve müttefik bir ülke, elbette ki, dostane bazı fikirlerini ileri sürecek; hayır, proje zikrediyor, kanun zikrediyor: "Telekomünikasyonda cesur olun.." Gayet güzel bir anlayışla, efendim, bizi kutluyor da diyebiliriz; bana göre, tehdit ediyor; yani "yapmazsanız korkaksınız" diyor. Biz bunu elimizin tersiyle itiyoruz; eminim ki, hükümetimiz de elinin tersiyle itiyordur. Bunun tahtında müstetir mana bu "bankalar kanununu bir an evvel çıkarın" diyor... Herhalde Sayın Bush, sabah kahvaltısından sonra bizim kanunları incelemiyor; buna bu rapor veriliyor ve bunun önemli olduğu söyleniyor. Herhalde bir iki defa söyleniyor; hiçbir başkan, tam idrak etmediği bir şey hakkında bir teşebbüse geçmez; teşebbüse geçiyor ve yatırımları ilgilendiriyor. Peki, bu sistem başka yerde uygulanmış mı; Sayın Bush bunu bilmiyor mu?!

Arkadaşlarımız, öğleden sonra örnek verdiler, zikretmediler; Kore aynıdır. Kore, bizim gibi bir krize yakalandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Ekranlarda, hatırlayın, kapanan otomotiv sanayii, arkasından bankalar... Şimdi, müjdeler olsun, Kore bankaları, Amerika ve Batı Avrupa bankalarıyla ya birleşmişlerdir ya sermaye devretmişlerdir. Ortadoğu'da seyahat ederken bankaların üzerine bakalım, bütün Ortadoğu ülkeleri, artık bankacılık sektöründe beyaz bayrağı çektiler.

Yani, konular derin ve hassas; aceleye getirip, komisyonlarda alelacele geçirip... Anayasa Komisyonuna gelmedi, Anayasa Komisyonunda aykırılıkları tespit edilebilirdi; Adalet Komisyonuna gelmedi ve şimdi çıkarmak istiyoruz.

Ben de, hepiniz gibi sadece görevimi yapıyorum, takip ettiğimiz, okuduğumuz, bildiğimiz misalleri önünüze getiriyorum ve Nesrin Hanımefendinin temennisine ben de iştirak ediyorum; ama, inşallah, çok çabuk, çok tarafsız ve dış telkinlerden münezzeh, arınmış yeni bir düzeltme gelebilir.

Teşekkür ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda efendim.

Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık, her altı ayda bir periyodik olarak Bankalar Kanununu görüşüyoruz. Görüşülmekte olan Bankalar Kanunu da, bugün, üçüncü değişikliğini yaşıyor. Tahmin ediyorum ki, bir yıl içinde sil yeni baştan, yeni bir bankalar kanununu görüşeceğiz.

Bir yasa Meclise sunulduğunda, bu yasanın hangi gerekçelerle hazırlandığı önemlidir. Bu yasayı gerekli kılan sebepler nelerdir; bu yasa hangi ihtiyaçlara cevap verecektir; bütün bunlar, yasanın genel gerekçeler bölümünde açıklanır. Şimdi görüşülmekte olan yasanın gerekçelerinde aynen şu ifadeler yer almaktadır: "4389 sayılı Bankalar Kanununun bazı hükümlerinin uygulamada sıkıntı yarattığı; ayrıca, Avrupa Birliği düzenlemelerinde yer alan birkısım hükümlerin kanunda yer almadığı gözlenmiş ve Avrupa Birliği mevzuatına tam uyumun sağlanması amaçlanmıştır" denilmektedir.

Peki, uygulamada sıkıntı yaratan ve Avrupa Birliği mevzuatına uygun olmayan 4389 sayılı Yasayı kim çıkardı; çıkardığı yasanın sıkıntı yarattığını itiraf eden, maalesef, bugünkü hükümet. İşte bu belge, bu hükümetin ülkeyi nasıl yönettiğini, nasıl sıkıntıya soktuğunu kendi ifadeleriyle gösteren bir ibret vesikasıdır.

Peki, 4389 sayılı Yasayı Meclise getirirken gerekçesi neydi; bir de ona bakalım: "Bankalara ilişkin düzenlemelerin Avrupa Birliği ve uluslararası standartlara intibak ettirilmesi." İşte çıkarılan yasa ve işte sonucu!..

Peki, biz, eski yasa görüşülürken ne demişiz; neye itiraz etmişiz; şimdi bir de ona bakalım: "Bankalar Düzenleme ve Denetleme Kurulu, gelişen olaylar karşısında, hızlı, doğru ve yerinde karar alma yönünden yeterli olamayacaktır; önemli sorunlarla karşı karşıya bulunan bankacılık sektörü hakkında ihtiyaç duyulan kararları alamayacak, sektörde esasen gecikmiş olan bazı stratejik kararların alınması daha da gecikecektir" demişiz ve her zaman olduğu gibi, yine bu yasada da haklı çıktık.

Bir iktidar, eğer muhalefetin önerilerini ve tenkitlerini dinlemez, kulak tıkarsa, hatta İçtüzük değişiklikleriyle sesini kısarsa, hata yapma oranı artar ve maalesef, yaptığı hataların faturası da, her zaman olduğu gibi, halka çıkar.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasanın bir diğer gerekçesinde ise "bankaların malî bünyelerinin zaafa uğratılmasında sorumluluğu bulunanlara uygulanacak yaptırımların da bir an önce uygulamaya konulması, özellikle kamu vicdanının rahatlatılması bakımından önem arz etmektedir" denilmektedir. Gelin, o zaman, kamu vicdanını tam olarak rahatlatalım ve bankaları hortumlayanların yanında, hortumlamaya zemin hazırlayanlara, murakıp raporlarını işleme koymayıp sumen altında saklayanlara, iki yıl içinde fona devredilen 13 bankanın 15 milyar dolarlık faturasını halka kesenlere de yaptırım uygulayalım; inanın, kamu vicdanı işte o zaman gerçekten rahatlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, yasa maddesine gelince; Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, devreden çıkarılmıştır. Artık, yasalar, IMF, Kemal Derviş ve iktidarı oluşturan parti liderlerinin görüşmeleri neticesinde oluşuyor; ancak, her defasında, dün çağdışı olarak nitelediğiniz, ancak, bugün, ekonomik manada tam olarak teslim olduğunuz IMF'nin direktifleri yerine getiriliyor; Türkiye Büyük Millet Meclisi de, maalesef, bu direktifleri onaylayan merci konumuna getirildi.

Bir tepki yasası niteliğinde olan ve sadece fondaki bankalar için düşünülüp önümüze getirilen, ancak, sonuçları itibariyle tüm bankaları etkileyecek olan yasa taslağı, zaten hasta olan bankacılık sektöründe haksız rekabet ortamı doğuracak ve uygulamada çeşitli sorunları da beraberinde getirecektir. Bu haliyle, korkarım ki, çok fazla zaman geçmeden, bankacılık sektörü hakkında yeni düzenlemeler yapmak zorunda kalacağız.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

4 üncü madde üzerindeki görüşmeler bitti.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 4389 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin ilk cümlesi ile (5) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bankaların yönetim kurulu üyeleri ile yurtdışında kurulu bankaların Türkiye'deki şubelerinin müdürler kurulu başkan ve üyeleri, seçilmeleri veya atanmalarından sonra yerel ticaret mahkemesi huzurunda yemin etmekle yükümlüdürler."

"5. a) Bu Kanun hükümlerine aykırı hareketlerinden dolayı hapis veya bir defadan fazla ağır para cezası ile cezalandırılan kimseler, durumları bu Kanunun 7 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının, (be) alt bendi hükmü hariç olmak üzere (b) bendine uymayanlar hiç bir bankada yönetim kurulu başkanı, üyesi, denetçi, genel müdür, genel müdür yardımcısı veya birinci derecede imza yetkisini haiz görevli olarak çalıştırılamazlar. Bankalar bu gibi kimselerin imza yetkilerini derhal kaldırmak zorundadırlar. Bu bent hükmü, haklarında 14 üncü maddenin (1) ve (2) numaralı fıkrası hükümleri uygulanan bir bankada pay sahibi olmaları nedeniyle durumları 7 nci maddenin (2) numaralı fıkrasının (b) bendine uymayan kişiler hakkında uygulanmaz.

b) Yapılan denetlemeler sonucunda, bu Kanun veya ilgili diğer mevzuat hükümlerini ihlal ettikleri ve bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürdükleri tespit edilen banka mensuplarının, haklarında kanuni kovuşturma istenmesini müteakip Kurulun talebi üzerine geçici olarak imza yetkilerinin kaldırılması zorunludur. Bu kimseler Kurulun izni olmadıkça imza yetkisini haiz personel olarak hiç bir bankada çalıştırılamazlar."

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bolu Milletvekili Sayın İsmail Alptekin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İSMAİL ALPTEKİN (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 671 sıra sayılı Bankalar Yasasında yapılacak değişikliklerle ilgili tasarının 5 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini arz et-mek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce okunduğu gibi, 5 inci madde, banka yönetim kurulu üyeleri ile Türkiye dışındaki şubelerin müdürler kurulu başkan ve üyelerinin seçim usulünü, yemin etme şeklini belirliyor. İlaveten de, yasalara bağlı olarak, suç işlemiş olanların, genel müdür, genel müdür yardımcısı ve sair görevlerde bulunamayacaklarını ve banka yönetiminde usulüne uygun çalışma yapmayan, bankayı zarara sokanların da imza yetkilerinin nasıl geri alınacağını hükme bağlamıştır. Bu, teknik bir maddedir.

Değerli arkadaşlar, bu madde bu haliyle alındığı zaman, şu anda görüşmekte olduğumuz Bankalar Yasasının sebebini, esprisini, tartışmasını, kavgasını teşkil eden; Türkiye'deki banka yolsuzlukları, hortumlamalar, banka içi boşaltmaları, bankayı zarara sokmalar neticesinde, bu yolu kapama, bankaların daha iyi yönetimini sağlama noktasında getirilen değişiklik tasarısı burada tartışılıyor.

Şimdi, bu tartışma yapılırken, yönetim ve insan unsuru üzerinde durulmadı. Eğer, bir banka, yönetim kurulu tarafından, basiretli bir şekilde, iyi bir şekilde yönetiliyorsa, o banka zarar etmez. Eğer, bir banka, iyi niyetle yönetilmiyorsa, yönetim kurulları ehil kişilerden oluşmamışsa, o bankanın zarar etmesi, içinin boşaltılması, hâsılı, suiistimal yollarının açılması mümkündür.

Peki, Fona devredilmiş olan bankalar, ülkemizi ekonomik olarak batırmıştır, 65 milyonu fakirliğe ve yokluğa mahkûm etmiştir; buna çare arıyoruz; bu tasarıyı, bir noktada, bunun için getirdik. Bu bankaların yöneticileri, anlaşılıyor ki, iyi yönetmemişlerdir.

Şimdi, bundan bahsederken, banka yöneticilerinin bankaları zarara soktuğunu göre göre, bankaların bağlı olduğu ilgili bakanlar, ilgili kurumlar ne yapmışlardır? Banka yöneticilerini ve sahiplerini elbette ki suçluyoruz, milletin parasını hortumlamışlardır; onlardan kuruşuna kadar almak hepimizin görevidir; bunu herkes arzu ediyor. Bu bizim görevimizdir, bizim vekâlet görevimizdir; ama, bütün bunlar olurken, bunlara göz yuman, bunu seyreden siyasî iktidarın hiç sorumluluğu yok mu? Bu konuya hiç değinmiyoruz.

Değerli arkadaşlar, emin olun ki, ehil, bu işi bilen ve milletin parasını, bankanın parasını bir beytülmal olarak koruma onuru, şuuru, anlayışı içerisinde olan bir banka yönetiminin, hangi şartlarda olursa olsun, hem ülkeyi hem de bankayı zarara sokması mümkün değildir, olağanüstü şartlar hariç. Demek ki, banka yönetimi çok önemlidir, insan çok önemlidir. Oraya geldiğinde, o şuur, o anlayış içerisinde olmalıdır. O bankaya emanet edilen parayı, bir şeref olarak, bir onur olarak korumanın anlayışı içerisinde olmalıdır. Bu bakımdan, bu madde önemli. Bu madde önemli olduğu kadar, buraya getirilecek kişiler de önemlidir. Geçmişte adama göre iş anlayışı içerisinde devlet bankalarına ehil olmayan insanlar getirilmiş, geçmişte zaten iyi niyetli olmayan banka yöneticilerinin getirdiği, direnme gücü olmayan yöneticiler, işte bankaların içinin boşaltılmasına göz yummuşlar ve o suça iştirak etmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen efendim.

İSMAİL ALPTEKİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ümit ediyorum ve temenni ediyorum ki, bu madde tatbikatta orayı dolduracak, o anlayışta, o değerde olan insanların hizmet verdiği bir yer olur. Ben, bazı iktidar partisi yöneticisi arkadaşlarımızın kürsüden bahsettikleri gibi, bu yasanın -elbette hepimiz üzülüyor ve hınç duyuyoruz; ama- bir hesap sorma yasası olmadığını, olmaması gerektiğini, yine Anayasa ve yasalar çerçevesinde milletin hakkının kuruşuna kadar alınacağı ve millete iade edileceği bir değişiklik olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubunda.

Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 671 sıra sayılı tasarının 5 inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, 1999 yılına Türkiye ekonomisi makro ekonomik dengeler açısından hayli kötü bir performansla başladı.

Bu sebeple, 19 Temmuz 1998 tarihinde çıkan "malî milat" olarak tabir edilen, vergi kanunlarında değişiklik getiren 4369 sayılı Yasayla, ülkedeki yerli sermayenin yastık altına girmesi, yabancı sermayenin de ülkeyi terk etmesi suretiyle, piyasada, bilhassa reel sektöre yönelik likidite sıkıntısı başlamıştır.

Bu çerçevede, 18 Nisanda yapılan erken genel seçimlerin ardından DSP, MHP ve ANAP tarafından oluşturulan koalisyon hükümeti, 28 Haziranda Başbakan Bülent Ecevit'in yönetimi altında güçlü bir Meclis desteğiyle iktidara geldi. Hükümet, yapısal sorunların çözümü için, kanunlarda değişiklik öngören yoğun bir program uygulamaya soktu. İlk etapta da, 23.6.1999'da 4389 sayılı Bankalar Yasasının Meclisten geçmesini sağladı ve yasa yürürlüğe girdi.

Yeni kanunun getirdiği en önemli yeniliklerden biri, idarî ve malî açıdan bağımsız bir bankacılık gözetim ve denetim kurumunun kurulmasıydı. Ayrıca, kredi tanımı, iştirakleri de kapsayacak şekilde genişletildi, konsolide bazda denetim getirildi, dolaylı kredi-özkaynak ilişkisi daraltıldı, sorunlu bankaların faaliyetlerine müdahale yöntemleri genişletildi ve ortaklarla, yöneticilerin şahsî sorumlulukları artırıldı.

Bankalar Kanunu ve mevzuatında yapılan diğer değişikliklerle de, genel bankacılık mevzuatı, Basel Komitesi tavsiyelerine ve Avrupa Birliği ilkelerine uygun hale getirildi. Bankalar Kanunu, 19 Aralık 1999 tarihinde yeniden değiştirildi. O değişiklik yeterli görülmedi, 14 ay sonra 31.8.2000 tarihinde, geçmişteki kanunlarda öngörülen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kuruldu. Şimdi de, tekrar, üçüncü değişiklik getirilmiş durumdadır.

Değerli milletvekilleri, bu değişiklik tasarılarının sık sık getirilmesinin sebebi, iktidarın, ekonomiyi iyi idare edememesidir. Hükümet, milleti perişan etmiştir; esnafı perişan etmiştir, çiftçiyi perişan etmiştir. Her gün, yatıp kalkıp "bu ülkenin şu noktada idaresi aksadı" denilerek, daha önceleri sık sık getirilen kanunlar tekrar değişikliğe uğratılmak suretiyle, neredeyse, bir kanunun aslına bağlı kalınmaksızın, değişikliği, aslından fazla olur hale getirilmiştir.

Şimdi, hükümetin uygulamalarına bakıyoruz: IMF ile 17 nci stand-by anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla amaç, ülkede, 2000, 2001 ve 2002 yıllarında -üç yıl içerisinde- enflasyonu yüzde 25'e, yüzde 12'ye ve yüzde 7'ye düşürmekti. Ne yazık ki, uygulamış olduğu kur çıpasıyla, ülkede, özel ve kamu bankalarını likidite sıkıntısına soktu; yine, ülkede, reel sektörün ihracatını tıkadı ve 1 milyar 300 milyon dolar-2 milyar dolar civarında olması gereken cari işlemler açığı, hiç görülmemiş bir şekilde,  10 milyar dolarlara dayandı.

Şimdi, bu hususta, ihracatta ya da reel sektöre olan kredilendirmede, herhangi bir hata varsa, bunu, tamamen  Bankalar Kanuna yüklemek doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

MURAT AKIN (Devamla) - Hükümetin uygulamış olduğu para politikası, hem reel sektörü -işletmeleri- hem çiftçiyi hem esnafı hem de çalışan memur ve dargelirli kesimi sıkıntıya düşürdü hem de bankacılık sektörünü sıkıntıya düşürmek suretiyle, Hazineye, bütçe dışından, 30 katrilyona yakın bir destekleme şekli getirdi. Şimdi yine bu tasarının 8 inci maddesiyle getirilen yeni bir hükümle de bu bankaların yurt dışından borçlanmış oldukları, gerçek olarak borçlanma değil, icabında fiktif borçlanmaların da kayıtlarda gözükme şekliyle, ilave bir külfet getirmek suretiyle Hazineyi yine borç yükü altına sokmaktadır. Bu durumun, Hazine açısından, bütçe açısından çok tehlikeli olduğu düşüncesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

5 inci madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 4389 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, mülga (4) numaralı fıkrası ile (6) numaralı fıkrasının mülga (g) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiş ve 12 numaralı fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"1. Bir bankanın vereceği nakdî krediler ile teminat mektupları, kefaletler, aval, ciro ve kabuller gibi gayrinakdî krediler, satın alacağı tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette vereceği ödünçler, varlıkların vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdî krediler, gayrinakdî kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler ile ortaklık payları izlendikleri hesaba bakılmaksızın bu Kanun uygulamasında kredi sayılır."

"3. Bu Kanun uygulamasında dolaylı pay sahipliği, dolaylı kredi ve dolaylı iştirak tanımları ile kredi sınırlarının hesabında gayrinakdî kredilerin dikkate alınma oranları, ortaklık payları ile vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmelerin kredi sınırları-nın hesabında dikkate alınma oran, esas ve usulleri Kurulca belirlenir."

"4. Bu maddedeki sınırlar, Kurulca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde konsolide esasa göre de hesaplanır ve uygulanır."

"g) Özkaynak hesabında indirilecek değer olarak dikkate alınan işlemler."

"Bankaların, bu fıkra uyarınca ayırdıkları özel karşılıkların tamamı, ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilir."

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

6 ncı maddede, kredi tarif ediliyor, kredilerin sınırlarının hesabı, oran esas ve usullerini düzenleme yetkisi de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmekte ve teminatsız kredilerin matrahtan düşülmesi de öngörülmektedir.

6 ncı maddenin amacına ve gerekçesine dikkatle baktığımızda, banka kaynaklarının korunması, back to back kredileri olmak üzere, yurt dışına, üçüncü kişilere aktarılan yolsuzluk kredilerinin fona intikal ettirilmesini amaçlamaktadır. Bu gayet olumlu görünen maddenin hemen diğer bir bendinde, matrahtan düşme konusu, bankaların, bir yerde, kredi alacaklarının tahsilatını zorlaştırır; ayrıca, muvazaalı, birtakım yasal olmayan işlemlere, ilişkilere iter ve vergi kaybına da sebep olur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, son günlerde Parlamentodaki görüntümüz şudur: İflas eden bir tüccar, mahkemeye müracaat eden bir kişi, tayin edilen bir kayyum ve yurt dışından, çeşitli ülkelerden çeşitli finans kuruluşlarının müdahalesiyle, yasaların, jet hızıyla, süratle, kifayetsiz, yetersiz, daha sonra, kısa zamanda değişmek üzere gelen yasalar!.. İşte, şimdi müzakere ettiğimiz de, bu yasalardan bir tanesi. Maalesef, bu şekliyle devam ettiği sürece, daha sonra bu Parlamentoda görüşülecek birçok tasarının da tartışmaya açılacağı açıktır.

Bir kere, müzakere şeklini kabul etmek mümkün değil. Sayın Derviş, bir taraftan Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşürken, diğer taraftan da IMF yetkilileriyle görüşüyor ve tıpatıp onların, finans kuruluşlarının istediğinin noktasına dokunulmadan yasa tasarıları geçirilmeye çalışılıyor.

Birçok konuşmacı burada ifade etti; bu tasarı, bir kere sureti katiyede hortumlanan paraları geri getirmez. Daha başka tekniklerle, daha başka usullerle bu yöntem uygulanmalıydı. Kaldı ki, bu yasalar uygulandığı zaman, bankacılık sektöründe yerli sermaye kalmayacaktır. Altını çizerek ifade ediyorum: Bu tasarı çıktıktan ve uygulamaya konulduktan sonra, hemen hemen kırk elli banka iflas etmek ve kapanmak durumundadır.

Ayrıca, birçok konuşmacının ifade ettiği gibi, Bankalar Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilen yargı yetkisi vardır. Sanki, burada, bu Düzenleme Kuruluna polis, savcı ve yargı görevi verilmektedir; birçok hukukçunun ifadesi de bunun Anayasa  Mahkemesinden mutlaka döneceği yönündedir.

Ayrıca, banka  yatırımlarının yabancı sermayeye geçeceği noktasında, banka hisselerinin yatırım oranlarının düşürülmesi neticesinde, birçok bankanın iştiraki, özellikle örnek vermek gerekirse İş Bankasıyla Şişe Cam fabrikaları arasındaki ilişkilere baktığımız zaman, mutlaka bu yatırımların en kısa zamanda yabancı sermayeye geçeceği açık ve net görülmektedir.

Grupları adına konuşan değerli arkadaşlarımız bazen burada gayet güzel şeyler söylediler: Hortumlanan paraların mutlaka ve mutlaka geri alınması... Buna hiç itirazımız yok; ama, bu hortumlayan kişilerin mutlaka birileriyle ilişkisi olduğunu, en azından, banka kurma izni verenlerin, banka altyapısı ve sermayesi olmadan banka izni verdiklerini, bankaların denetimsizliğini, iş dünyası ve medyaya verilen bankaların bugün hepsinin battığını, bazı kişilerin makam ve mevkilerini istismar ederek bankacılık yaptıklarını gözlemekteyiz. Ayrıca, burada bir maddede, Bakanlar Kuruluna verilen bir iznin, Hazinenin batan bankalardaki alacaklarından vazgeçme yetkisini Bakanlar Kuruluna vermek, bu kanun tasarısının özünde, batan, hortumlanan paraların alınamayacağının açık işaretidir diye düşünüyor, bu tasarı bu şartlar içerisinde çıkarsa, birçok konuşmacının da ifade ettiği gibi, kısa zamanda geri döneceği ve tekrar yeniden bir düzenleme yapılacağı anlaşılmaktadır. Sayın Derviş "zamanımız yok, pazartesiye, salıya bu yasalar çıkacak, çarşamba günü kredi alacağız..." O zaman, şunu sormak lazım; sizin elinizde hiç takvim yok mu?! Bu şekilde haftalık, aylık ve günlük krize yönelik borçlanma programını anlamak mümkün değildir.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın Necati Yöndar'da. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA NECATİ YÖNDAR (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 4389 sıra sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 6 ncı maddesiyle düzenlenen ve bu Kanunun 11 inci maddesini değiştiren hükümlerle ilgili olarak, görüşlerimi belirtmek üzere Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, finansal piyasaların en önemli unsuru bankacılık sistemidir. Ülkemizde, bugüne kadar, maalesef, sağlam bir bankacılık sistemi kurulmamıştır. Bunun nedenleri hepinizce malum; ben burada nedenler üzerinde durmayacağım; özellikle, üzerinde durmak istediğim nokta, 4389 sayılı Kanunun 11 inci maddesinde hükme bağlanmış bulunan bir cümlenin değiştirilmesindeki adaletsizlikten bahsedeceğim.

4389 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin 12 numaralı bendi şu şekildedir: "Bankalar, kredileri ile diğer alacaklarından doğmuş veya doğması beklenen, ancak, miktarı kesin olarak belli olmayan zararlarını karşılamak amacıyla karşılık ayırmak zorundadırlar. Karşılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ile karşılıklara ilişkin esas ve usuller, Kurulun önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla düzenlenir. Bu karşılıklardan Bakanlar Kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde teminatsız kalan kredilere tekabül eden kısmı, ayrıldıkları yılda Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde gider olarak  kabul edilir."

Maddeden görüleceği üzere, karşılık ayırma usul ve esasları belirlenmektedir. Maddenin önemi ise, karşılık ayrılan kısmın Kurumlar Vergisi matrahından temin edilmesi, diğer bir ifadeyle, bu kredilere tekabül eden Kurumlar Vergisinin alınmamasıdır. Mevcut düzenlemede, karşılık ayırma koşulu olarak, yetki, Bakanlar Kuruluna verilmiş ve kapsam olarak, teminatsız krediler olarak belirlenmiş olmakla birlikte, yeni düzenlemede yetki kurulda kalmakta ve daha önemlisi, teminata ilişkin belirleme kaldırılarak, âdeta, tüm karşılıkların gider olarak dikkate alınması kabul edilmektedir.

Düzenlemenin bu şekilde yasalaşması durumunda, birçok hukukî uyuşmazlığın doğacağını şimdiden söyleyebiliriz. Zira, Kurumlar Vergisi Kanununun mükellefi olan bankalar, dönem kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununa göre işlem yapmakla mükelleftirler.

Karşılıklar ise, Vergi Usul Kanununda düzenlenmiş olup alacaklarda amortisman, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322, 323 ve 324 maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddelerden özellikle, 322 ve 323 maddeler bankalar açısından geçerli olup 4389 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin onikinci fıkrasının son cümlesine ilişkin değişiklik, bu konuyla ilgilidir ve teminat koşulu kaldırılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemeyle vergi düzenlemelerinin dışında özel bir hüküm vazedilmektedir. Uygulamanın sağlıklı bir yapıda yürümesi için söz konusu düzenlemelerin dikkate alınması gerekir. Bu kriterler ise, alacakların teminatlı kısmına karşılık ayrılmaması, dava ve icra safhasında veya alacağın dava talebine değmeyecek derecede küçük olması ve bu alacağın da protesto veya yazıyla bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olması gerekir. Doğrudan gider yazılabilecek alacaklarda ise, kriter olarak kazaî bir hüküm veya kanaat verici bir vesika bulunmalıdır.

Teminatlı alacaklarda ise, karşılığın artakalan kısma ayrılması genel bir vergi ilkesidir. Zira, teminatın paraya çevrilmesiyle bir kısım alacak tahsil edilerek, gider niteliğinden çıkarılmaktadır.

Düzenlemenin bu şekilde yasalaşmasının bir diğer sıkıntısı ise, vergi düzenlemelerinin objektiflik ilkesini zedelemektedir. Düşünün ki, normal, ticarî faaliyette bulunan bir tüccar veya bir esnaf, teminatlı alacağına karşılık ayıramazken, bankaya karşılık ayırma imkânı verilmektedir. Bunun adalete sığmadığı açıktır.

Bu şekilde yasalaştığı takdirde, bu hükmün, 213 sayılı Vergi Usul Kanununa aykırı olduğunu gösteren bir diğer delil ise, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün 27.1.1999 tarih ve 2292 sayılı özelgesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

NECATİ YÖNDAR (Devamla) - Bu özelgeye göre, özel ve genel kredi karşılıklarının teminatsız kredilere isabet eden kısmı, vergi matrahı açısından gider yazılabileceği belirtilmektedir.

Oysa, sonuç olarak burada görüyoruz ki, bu düzenlemenin yürürlükteki kanunlar ve diğer mevzuat hükümleriyle bağlantılı olması, özellikle de adil olması gerekir. Ancak, bu düzenleme, bu özellikleri taşımamakta, yıllarca bankalardan vergi matrahı çıkmasını önleyici bir sonuç doğurmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

6 ncı madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, bir ara verin...

BAŞKAN - Sayın Ercan, aramız yok, molamız var.

Sayın milletvekilleri, uzun ara vermeyeceğim. Lokantamız açıktır, isteyen gider yer.

Devam ediyoruz.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 4389 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasına aşağıdaki bent (a) bendi olarak eklenmiş ve mevcut (a), (b), (c) ve (d) bentleri, (b), (c), (d) ve (e) bentleri olarak teselsül ettirilmiştir.

   "a) 11 inci madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bankalar, ana faaliyet konuları para ve sermaye piyasaları ile sigortacılık olan ve bu konulardaki özel kanunlara göre izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren mali kurumlar dışındaki bir ortaklığa, kendi özkaynaklarının en fazla yüzde onbeşi oranında iştirak edebilirler. Bu iştiraklerin toplam tutarı banka özkaynaklarının yüzde altmışını aşamaz. İştirak olunan ortaklığın sermayesinin yüzde onundan az olan iştirak tutarları ve bedelsiz edinilen iştirak payları ile iştirak paylarının herhangi bir fon çıkışı gerektirmeyen değer artışları bu sınırların hesabında dikkate alınmaz."

BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz madde, 7 nci madde. Yani, 7 nci maddeye gelene kadar, hâlâ, hortumlanan paraların nasıl iade edileceği konusunda hiçbir hüküm yok; merak etmeyin, takip eden maddelerde de, doğrudan iadesiyle ilgili bir hüküm yok.

Değerli milletvekilleri, banka yolsuzluklarını devlet ve kamu adına soruşturmakla görevli cumhuriyet savcılarının birtakım yetkilerini elinden alan Bankalar Yasasında bir adım daha öteye gidilerek, yani, cumhuriyet savcılarının birtakım yetkilerinin tekrar Fona devrine ilişkin bu tasarıyı görüşmeye devam ediyoruz. Yani, sayın hükümetin, Türk Devleti ve kamu adına kovuşturma ve soruşturma yapan savcıların elinden yetkiyi alıp, kendi emrinde görevlilerden oluşturduğu kurum ve kurullara devretmesiyle ilgili bu tasarı hakkında şunu söylemek mümkün: Böyle bir tasarının, ister istemez, benim aklıma, gerçek amacı, ifade edilemeyen amacı, herhalde, cumhuriyet savcıları her türlü baskıya, tehdide, telkine, ültimatoma rağmen, hâlâ, bazılarının istediği yönde, istediği şekilde soruşturma yapmadıkları için, savcıların elindeki bu yetkiler alınıyor ve birtakım kurullara devrediliyor. Yani, hükümet, ben, savcılara hükmedemiyorum; o zaman, kendi oluşturduğum birimler marifetiyle bu sorunları çözerim diyor. Peki, gelinen nokta nedir; ben, bunu, bir değişik şekliyle ifade edeyim: Demokratik hukuk devleti olan ülkelerde, gerçekten, demokratik hukuk devleti ilkesinin geçerli olduğu ülkelerde kuvvetler ayrılığı ilkesi esastır; totaliter rejimlerde ise, kuvvetler birliği ilkesi esastır. Sayın hükümetin, yürütmeyi teşkil eden sayın hükümetin yargıya hükmettiği gibi, yasamaya hükmettiği gibi, bu yolda attığı adımlar gibi, bu tasarıyla, bir adım daha atmış olduğunu görüyoruz; yani, totaliter bir anlayışa bir adım daha bu tasarıyla yaklaşılmış oluyor.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, evet, iki yıl içinde üçüncü defa gelen tasarı. 4389 sayılı Kanun Haziran 1999'da getirilirken aynı iddialarla getirilmişti; yetmedi, altı ay sonra, Aralık 1999'da, yine, 4491 sayılı Kanun aynı iddialarla; yani, topluma yine bir yığın ümit pompalanarak, toplumun beklentileri istismar edilerek iki tasarı kanunlaşmıştı; aradan iki yıl geçti...

Değerli milletvekilleri, işin bir ilginç tarafını ifade edeyim sizlere: 1997 yılından 2001 yılına, bugüne değin fona devredilen toplam 13 banka var. 13 banka fona devredildiği zaman, zararı 11 milyar dolar civarındaydı, şu an, 13 bankanın zararı 17-18 milyar dolar civarında.

Değerli milletvekilleri, 13 banka fona devredildikten sonra, yüzde 80 oranında zararları daha da arttı. Bir yönetim zaafıdır, yönetim aczidir, beceriksizliktir, yeteneksizliktir; sürekli kamu zararı artırılıyor.

Değerli milletvekilleri, ben, açıkçası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun ve denetim organlarının ciddî baskılar altında görev yaptığını düşünüyorum. Biraz önce, kısmen ifade edildi; bir özel hukuk bürosu İnterbankın yurtiçi ve yurtdışı alacaklarının takibi konusunda görevlendirilmişti yönetim tarafından.

Değerli milletvekilleri, bu özel hukuk bürosu, İnterbankın Amerika ve İsviçre bankalarında yatan, kaçırılan, bu milletten hortumlanan 400 milyon dolarla ilgili ciddî bir çalışma yaptı ve bu parayı tespit etti. Bu paranın Türkiye'ye iade aşamasına gelindiği zaman, üzüntüyle ifade ediyorum, yönetim, bu hukuk bürosunun sözleşmesini feshetti. Böyle çalışan bir fon, kendi denetiminde oluşturduğu kurullarla mı Türk Milletini hortumlayanları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu tasarılar, Türk Milletinin beklentisi olan, hortumlanan paranın nasıl iade edileceğine ilişkin, kesinlikle, tek bir hüküm getirmiyor, sadece, tespit edilmiş, artık, takip ve tahsil aşamasına gelen alacaklar için birtakım kolaylıklar getiriyor; ancak, iş, daha hiç o noktaya gelmedi, savcılar devre dışı bırakıldı. İş o noktaya gelmediği için, takip ve tahsille ilgili birtakım hükümler, oldukça lüks, toplumun beklentisini absorbe etmeye yönelik popülist bir yaklaşımdır.

Takip eden maddelerde görüşlerimi ifade edeceğim. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı'da. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankaların, kaynaklarını değerlendirdikleri önemli bir faaliyet alanı da iştirak yatırımlarıdır. Banka sermayesinin erimesine engel olmak amacıyla verimli alanlara yatırım yapılması, bir yandan bankaların malî gücünü sağlamlaştırırken bir yandan da bankalara önemli prim sağlamaktadır. Ancak, aslî görevi kaynak toplayıp kredi vermek olan bankacılık sisteminin kâr amacıyla iştirak politikasına gereğinden fazla yoğunlaşmasını önlemek amacıyla, bankacılık mevzuatında, iştirak edilmeye yönelik sınırlamalar getirilmiştir. Bu çerçevede finans sektörü dışında kalan ticarî ve sınaî nitelikteki teşebbüslere ortak olmaları sınırlandırılarak, bankaların iştirak ve bağlı ortaklıklarıyla beraber, malî sistemde geçerli olan hizmetlerden kazanç sağlamaları amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tam üyelik sürecinde, mevzuat uyumuna önem verildiği bu süreçte, Avrupa Birliği ve Türk bankacılık mevzuatındaki iştiraklerle ilgili düzenlemelerin incelenmesi ve karşılaştırılması gerekmektedir. Avrupa Birliği mevzuatına göre, kredi kuruluşlarının malî sistem dışında kalan sanayi ve ticaret işletmelerinin sermayelerine katılımları sınırlandırılmıştır. 89/646 sayılı direktifin 12 nci maddesinin birinci fıkrasına göre, hiçbir kredi kuruluşu, kendi özkaynaklarının yüzde 15'ini aşan bir yeterli hisseye sahip olamamaktadır. İlgili maddenin devamında ise, bir kredi kuruluşunun sınaî ve ticarî kuruluşlarda sahip olduğu toplam payların, özkaynaklarının yüzde 60'ı üzerine çıkmayacağı belirlenmiştir.

Görüldüğü üzere, Avrupa Birliği bankacılık mevzuatında, kredi kurumlarının başka bir malî kuruluşa iştirak etmeleri serbest bırakılırken, bunun dışında kalan, malî olmayan, ticarî ve sınaî kuruluşlara iştirak etmeleri sınırlandırılmış, iştirak edilme oranı üst sınırıysa, kredi kuruluşlarının özkaynaklarına göre belirlenmiştir.

Bir de, bizdeki duruma bakalım. Bizdeki uygulama tam bir yaz boz tahtasına dönmüştür. 23.6.1999 tarihinde yürürlüğe giren ve bugünkü 57 nci hükümet tarafından çıkarılan 4389 sayılı Bankalar Kanununun 12 nci maddesinin birinci fıkrasında, Avrupa Birliği normlarına da uygun olarak, bankaların malî kurumlar dışında bir ortaklığa, özkaynaklarının en fazla yüzde 15'i oranında iştirak edebileceği ve bu tür ortaklıkların toplam tutarının, banka özkaynaklarının yüzde 60'ını geçemeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu haliyle, Avrupa Birliği normlarına da uygunluk sağlanmıştır. Sonra ne olmuştur bir de ona bakalım. Yine, aynı hükümetçe, bu defa, 4491 sayılı Yasayla -5 İnci maddeyle- 4389 sayılı Yasada belirtilen kısıtlamalar yürürlükten kaldırılmıştır. Bu suretle, Avrupa Birliği normlarından da kopulmuştur.

Bu çerçevede, bankaların tahsis ettikleri sermaye ve kullandırdıkları krediler toplamının, banka özkaynaklarının yüzde 25'ini aşamaması dışında, herhangi bir sınıra tabi olmaksızın iştirak kurma ya da kurulu şirketlere iştirak etme ve bunları kredilendirmelerine imkân sağlanarak holdingleşmeye doğru yönelmelerinin yolu açılmış, aynı zamanda bu düzenleme, daha önceleri holdinglerin banka sahibi olma eğiliminin tersine dönmesine yol açarak, bankaların holdingleşmesine kolay bir ortam hazırlanmıştır.

Nitekim, bir kısım bankalar, bu arada telekomünikasyon, akaryakıt gibi malî olmayan şirketler kurmuş ve faaliyete geçmiştir.

Değerli milletvekilleri, şimdi ne yapılıyor; şimdi yapılanla tekrar başa dönülüyor; yap, boz, tekrar yap; yani, 4389 ile yap, 4491 ile boz, 671 ile tekrar yap. Bu, yap bozların özel bir sebebi yoksa, bu işlemlerin adı gayri ciddilik ve bilgisizliktir.

Değerli milletvekilleri, bu maddeye bağlı olarak, tasarıda 15 inci maddenin (h) bendinde de ayrıca "Bankalar ve özel finans kurumları iştirak tutarlarını 31.12.2009 tarihine kadar kurulca belirlenecek dönem ve oranlar dahilinde kademeli olarak bu kanun hükümlerine uygun hale getirmek zorundadır" hükmü yer almaktadır.

Şimdi, 4491 sayılı Yasayla serbestleştirdiğiniz bu iştiraklere, bir banka iştirak etmiş ve iştirak oranını artırmıştır. Burada, bu bankanın herhangi bir taksiratı ve günahı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Devamla) - O zaman, bu iştirak sınırlarını aşan bankalara, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kademeli olarak oranları indirme konusundaki yaptırımının, bankanın görüşü alınarak ve uygun bir süre tanınarak yapılması doğru olacaktır kanaatindeyim.

Getirilen bu madde, Avrupa Birliği normlarına uygun hale getirilmiş ve doğru bir maddedir. Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, madde üzerindeki görüşmeler...

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Karar yetersayısı aransın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim; önergeniz var. Bir dakika, müsaade buyurun...

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; ancak, yeni geldiği için dağıtamadım; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

671 sıra sayılı Bankalar Kanun tasarısının 7 nci maddesinin son cümlesindeki "iştirak olunan ortaklığın sermayesinin yüzde 10'undan az olan iştirak tutarları ve" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Cevat Ayhan

Ahmet Demircan

Sacit Günbey

 

Sakarya

Samsun

Diyarbakır

 

Özkan Öksüz

 

Yaşar Canbay

 

Konya

 

Malatya

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ayhan, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda değişiklik yapan kanun tasarısının 7 nci maddesinde vermiş olduğum bir önerge sebebiyle söz almış bulunuyorum.

7 nci madde, bankaların iştiraklerini düzenlemektedir; yani, bunun manası, bankaların malî olmayan iştirakleridir. Bir sınaî veya ticarî şirkete özkaynağının en çok yüzde 15'i kadar ortak olma yetkisi verilmekte ve bu ticarî veya sınaî şirket ortaklıklarının toplam tutarının banka özkaynağının yüzde 60'ını geçmemesi sınırı getirilmektedir. Ancak, fıkraya ilave edilen -ki, bu konuştuğumuz husus, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 12 nci maddesindeki bir düzenlemedir- bu düzenleme, (a) bendi olarak getirilmiş. Bu düzenlemeyle yüzde 60 sınırı getiriliyor; bir şirket ortaklığında da yüzde 15 sınırı getiriliyor. Ancak, (a) bendinin devamındaki bir cümlede "iştirak olunan ortaklığın sermayesinin yüzde 10'undan az olan iştirak tutarları -tamamını okumuyorum- dikkate alınmaz" deniliyor. Yani, banka, dört tane şirkete, yüzde 15, yüzde 15 ortak oldu, yüzde 60; ama, onun dışında da, ortak olduğu şirketlerin sermayesinin yüzde 10'unu geçmemek şartıyla, daha istediği kadar şirkete ortak olma imkânı veriliyor.  Bunun manası, özkaynaklarının tamamını, ticarî ve sınaî şirketlere ortak olarak tahsis edebilir. Halbuki, bankaların kuruluş gayesi, tasarrufları toplayıp, esnafa, tüccara, sanayiciye finansman sağlamaktır; yani, tasarruf sahibiyle müteşebbis arasında, iş hayatında çalışan insanlar arasında aracılık rolüdür. Bankaların aslî görevi budur. Bankaların doğrudan doğruya tüccar olması ve sanayici olması matlup değildir. İşte, biz, buraya koyduğumuz bu cümleyle, bu yüzde 60 sınırını deliyoruz, yüzde 100'e kadar, yüzde 120'ye kadar, yüzde 200'e kadar ortak olabilir... Nitekim, bugünkü bankalara baktığınız zaman, özkaynaklarının yüzde 100'ünden fazla, yüzde 200'ü mertebesinde şirketlere ortak olduğunu görüyoruz; yani, bunun metinden çıkarılması lazım. Aksi takdirde, holdingler banka kurar, şirketlerine ortak olur, şirketlere ortak olur, bankaların birsürü imtiyazlarından faydalanır; ama, esnaf, KOBİ sahipleri, sanayici ve tüccar bu bankalardan kredi alamaz. Onun için bunu koyduk; bunu dikkatinize arz edeyim  dedim.

Kanun tasarısı, tabiî, bankaları soyanlardan bu paraları alacağız diye getirildi; ama, aslında, tekrar, bankalar için hazinenin soyulmasını düzenleyen maddeler var burada değerli arkadaşlar. Bakın, bundan önce geçen 6 ncı maddede -biraz önce müzakere ettiğimiz maddede; yani, o da Bankalar Kanununun 11 inci maddesini değiştiriyordu, orada- bankaların karşılıklarında, teminatsız kalan kredileri Kurumlar Vergisine gider yazma, indirme imkânı verilmişti; halen yürürlükte olan kanunda bu budur. Biz, bu teminatsız şartını kaldırdık, bütün özel karşılıkları Kurumlar Vergisinden indirme imkânını getirdik; yani, teminatlı olsa da olmasa da hepsini indirecek. Kısaca, tahsile zahmet yok, sen bunu Kurumlar Vergisinden indir. Bunun nedeni, birtakım muvazaalı münasebetlere meydan verir ve maliyenin de vergi kaybına sebep olur. Tabiî, bunları biz Komisyonda uzun uzun konuştuk, muhalefet şerhimize de uzun uzun yazdık; ama, bunları, tekrar Genel Kurulun gündemine getirmekte fayda gördüm.

Demek ki, özet olarak söylersem, konuştuğumuz 7 nci maddedeki bu cümleciğin metinden çıkarılması lazım ki, bankalar, sermayelerinin, özkaynaklarının yüzde 60'ından fazla, şirketlere ortak olamasınlar; onun dışındaki kısımları da müteşebbislere kredi olarak verebilsinler. Tarımın, sanayiin, ticaretin, KOBİ'lerin yatırımlarını ve işletmelerini finanse edebilsinler, aslî fonksiyonlarını icra etsinler.

Bu önergeyi bilerek, böyle bir teknik düzenleme gerekir diye verdim. Desteğinizi bekliyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı istendiği için 7 nci madde üzerinde elektronik cihazla oylama yapacağım.

5 dakika süre veriyorum; bu süre içerisinde elektronik cihaza giremeyen arkadaşlar pusula gönderebilir, sayın bakanlar vekâleten oy kullanacakları kişilerin isim ve soyadlarını belirtsinler efendim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; üstelik, pusulasız ve vekâletsiz vardır.

7 nci madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 4389 Sayılı  Kanunun  14 üncü maddesinin; (5) numaralı fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, bu bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendi eklenmiş,  (6) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan "vadeleri uzatılmak kaydıyla borçlarını garanti etmeye" ibaresi, "banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçlarını garanti etmeye" şeklinde değiştirilmiş ve (7) numaralı fıkrasına ikinci bendinden sonra  gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiştir.

"c) Bu Kanun hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri Fona intikal eden bankaların, tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas idarelerinin ve Fonun, alacaklarını dava veya takip  yoluyla tahsil etme cihetine gitmeleri halinde, 492 sayılı Harçlar Kanununun 2 nci, 23 üncü, 29 uncu maddeleri ve 2548 sayılı Cezaevleri ile Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesi hükümleri uygulanmaz. Bu bankalar ile tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas idarelerinin ve Fonun, mahkeme ilamını alması ve tebliğe çıkartması işlemlerinde karşı tarafa yükletilmiş olan harcın ödenmiş olması ve her türlü ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinde teminat şartı aranmaz. Bu alacaklara ilişkin davalarda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seri muhakeme usulü hükümleri uygulanır."

"d) Bankalar ile  Fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılacak  hukuk davalarına asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. O yerde, birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması halinde, bu davalar ( 1) numaralı asliye ticaret mahkemesinde görülür.

Bankalar ile  Fon ve bankaların iflas idareleri tarafından muamele merkezi veya ikametgahı İstanbul ili sınırları içinde olan kişiler aleyhine açılacak hukuk davaları ile borçlular hakkında açılacak iflas davalarına İstanbul ( 1) numaralı Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından bakılır. İflas davası açılması halinde, bu mahkeme, hakkında iflası istenen borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine borçlu aleyhine iflas davası açıldığını bildirir."

"Hisseleri kısmen veya tamamen  Fona ait olan bir bankanın hisselerinin üçüncü kişilere devir veya intikali halinde banka tarafından, bankanın eski ortakları, yöneticileri ve denetçileri hakkında açılmış olan dava ve takiplere Fon tarafından kanuni halef sıfatıyla kaldığı yerden devam olunur. Bu dava ve takipler sonucunda hükmolunacak tutarlar Fona ait olur.

BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; tasarının 8 inci maddesinin birinci paragrafı neyi getiriyor; kısaca şunu ifade edeyim: Daha önce hortumlanan paraların iadesiyle ilgili işlemler hakkında bilgi verilmişti. Tasarının bu maddesinin birinci bendiyle, yalnız hortumlanan değil, bundan sonraki dönemde hortumlanacak olan paralar da garanti altına alınıyor; yani, geçmişte hortumlanmış olanlar değil, gelecekte hortumlanmaya aday paraları da garanti altına alan bir düzenleme getiriliyor.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Derviş, önceki gün, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir cümle sarf etmişti; sorumluluğu bulunanlara bir an önce yaptırım uygulanması gerektiği konusunda temennisini dile getirdi. Tasarının hiçbir maddesinde, bir an önce yaptırımı sağlayan bir tek düzenleme yok; evet, tek bir düzenleme yok; yani, soyguncuların yargının pençesine teslim edilmesi konusunda tek bir hüküm yok. Sadece, hortumlanmış paralar, iş işten geçmiş, bunlardan artık unutulan bir kısmı varsa, onların alacağı, takip ve tahsili konusunda birtakım iyileştirmeler getiriliyor; ama, saygın soyguncular hakkında adlî işlem süreci başlatan tek bir düzenleme yok, bir tek madde yok. Ya; hortumlanmış ve bundan sonra hortumlanacak paralar da garanti altına alınıyor bu maddeyle.

Değerli milletvekilleri, lütfen, Türk Milletinin beklentileriyle alay edilmesin; Türk Milletine doğru şeyler söylensin; doğru şeyler söyleyip, yanlış şeyler yapılmasın. Somut bir örneği: Değerli milletvekilleri, şubat krizinin hemen akabinde, Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel'in, bankadaki 52 milyar Türk Lirasını aynı gün dövize çevirerek, bir günde 32 milyar Türk Lirası kazandığı hepimizin malumları. Gazi Erçel hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir soruşturma başlattı, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanma Usulü Hakkındaki Kanun uyarınca Başbakandan izin istedi. Bir ayı aşkın süre geçti, Sayın Başbakan henüz soruşturma izni vermiş değil.

Bir diğer olay: 16, 17, 18 Şubat günlerinde -medyaya intikal etti, internet ortamında da geçti bu haber- Halk Bankası eski Genel Müdürü Yenal Ansen üç gün süreyle kendi yakınlarına telefon ediyor, Şişli Halk Bankası şubesindeki, emekli bir bürokratın 60 milyar Türk Lirasını dövize çevirttiriyor; kendi bütün yakınlarına talimat vererek bir günde yüksek kazançlar elde ediyor.

Değerli milletvekilleri, bu bürokrat hakkında, sayın hükümetin, eğer, gerçekten görevini yapıyorsa, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun, Bankalar Kanununun 24 üncü maddesi uyarınca, derhal denetim raporlarıyla birlikte cumhuriyet savcılığına konuyu intikal ettirmek görevi vardır. Aradan üç ay geçti, hâlâ bir işlem yapılabilmiş değil. Ben, bütün bu sorunları, Sayın Başbakana ilettim, henüz bir cevap alamadım.

Değerli milletvekilleri, doğruyu söyleyip yanlışı yapmak, Türk Milletine ve onun temsilcisine yakışmaz; doğruyu söyleyip doğruyu yapacaksınız. Bu tasarı, doğruyu ifade eden; ancak, asla doğruyu yapmayan düzenlemelere ilişkindir.

Değerli milletvekilleri, bir diğer hortumlama konusunda, yine, hiçbir işlem yapılmadı. Yine, şubat krizinde, yine, Merkez Bankasındaki bir hortumlama olayı. Değerli milletvekilleri, iki üç gün süreyle, Merkez Bankası, adı bizce malum olan 4 bankaya; evet, 4 bankaya, 4 katrilyon Türk Lirası verdi. Aynı bankalar, yine, Merkez Bankasına döndüler, döviz aldılar. Merkez Bankasından aldıkları 4 katrilyon Türk Lirasıyla gittiler, hemen akabinde, Merkez bankasından döviz adılar; yani, devletin parasıyla devlet dolandırıldı. 4 bankaya bir günde kazandırılan rakam, 3 katrilyon Türk Lirasıdır değerli milletvekilleri. Bu hortumlanan, bir günde, Türk Milletinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

Şubat krizi sırasında, Merkez Bankasından 4 bankaya, bizzat görevlilerce -hatta, bazı siyasilerin de katıldığını işittik; ama, somut bilgi veremiyoruz. Hepinizin malumları, siyasî destek olmadan da bu soygunlar gerçekleşmiyor- bir günde, Türk Milletinin cebinden 3 katrilyon Türk Lirasını bedavadan aktardı; karşılıksız aktardı. Bu 4 bankanın cebinden 5 kuruş para çıkmaksızın, Merkez Bankasından aldığı Türk Lirasını, yine, Merkez Bankasına döviz karşılığı sattı.

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu hortumlama şekliyle ilgili, bu bürokratlar hakkında hâlâ hiçbir işlem yapılmadı; bu tasarıda da, buna yönelik hiçbir düzenleme yok.

Bunu, Yüce Türk Milletinin ve sizlerin bilgilerine arz ediyor; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümeti takip ederken, mecburen Düyuni Umumiye Dönemini okumak ihtiyacı hissettim. Gerçekten, Türkiye, çok zor bir süreçten geçiyor.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Daha okumadın mı?!

CELAL ADAN (Devamla) - Eskiden okumuştum; ama, bir daha okuma ihtiyacı hissetim..

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Biz 1994'te okuduk.

CELAL ADAN (Devamla) - Hatta, durumu, şuna da benzetebiliriz: Bu hükümet, düşmana teslim ettiği şehri yanarken gören, ağlayan, Kurtuba Hükümdarının durumuna düştü. Kurtuba Hükümdarı tam ağlarken, annesi görür "ağla ağla, zamanı geldiğinde yiğitçe dövüşmeyenlerin, ağlamaktan başka çareleri yok" der. 10 milyar dolardan dolayı Türkiye'yi getirdiğiniz hale bakın! 50 milyar doların çarçur edilmesine karşı duyarsız kalan bu hükümet, 10 milyar dolardan dolayı, okyanus ötesinden aldığı talimatlarla bu ülkeyi yönetiyor.

Eskiden, Osmanlı döneminde, Galata bankerlerine parasını kaptıranlar, telgrafı, hatta toplanan vergiyi, Deniz İşletmelerini, Devlet Demiryollarını yabancılara ihale etmişlerdi; bugün de, sizin hükümetiniz, Düyuni Umumiye müfettişine Türkiye'yi teslim etti. Sizin iflasınız, bir kere, Sayın Derviş'le ortada. (DYP sıralarından alkışlar)

Bakınız, bu millet, şu kargaşanın hesabını, çok acı bir şekilde sizden soracak. Türkiye'nin 50 milyar doları yastık altında, size güvenmediği için çıkarmıyor. Türkiye'nin dışarıda 100 milyar dolar parası var, size güvenmediği için gelmiyor. İstifa edin de, bu 50 milyar doları millet yastığının altında çıkarsın, 100 milyar dolarını da Türkiye dışarıdan getirsin; Türkiye, okyanus ötesinden aldığı talimatlarla yönetilmesin.

Şimdi, 8 inci maddeyle ilgili çok hassas bir konu var; Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu meselenin üzerinde durduk. Arkadaşlarımız, buraya çıkarken, hırsızdan, arsızdan hesap soracaklarını söylüyorlar; ama, ben, biraz evvel bir vatandaşla konuşurken, bankalarla ilgili bir konuşma yapacağım dedim "bu hırsızı, arsızı boş verin, bu hırsızı arsızı koruyan, bankaları bu hortumculara veren siyasiler nerede diye bir seslen" dedi. Gelin, o siyasileri de ortaya çıkaralım. O siyasiler ortaya çıkmadan da, biz, meşruluğumuzu falan ispatlayamayız.

Değerli arkadaşlar, bakınız, hortumcuyu mortumcuyu açıklayan biziz; ayrıca, raporlarını da ortaya çıkaran biziz; ama, burada bir hassasiyet var, bu konuyu, sizin dikkatinize sunmak istiyorum: "Doğmuş ve doğacak borçları garanti etme" ifadesi. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda "bu doğmuş ve doğacak olan borçları garanti etmeyi nereden çıkardınız?" dedik; "Başbakan Ecevit doğacak ve doğmamış olan borçları da garanti altına alıyoruz dedi, dolayısıyla, mecburuz biz bunu çıkarmaya" dediler.

Banka, özel banka, Hazineye müracaat etmeden, gidip, dışarıdan 100 milyon dolar almışsa, bu 100 milyon doları da, Hazineye müracaat etmediği için... Ben, değerli banka yöneticilerine sordum- yüzde 15, belki daha da yüksek faizle bu parayı almış. Ayrıca, hortumcu, bankayı yönetirken, bankadan çaldığı paraları da yurt dışında bir şirkete götürmüş olabilir, o şirketten borçlanmış olabilir. Şimdi, bunu niye garanti altına alıyorsunuz, onu soruyorum size. Gelin, bunu, bir kere, garanti altına almayalım; gelin, şu maddeyi bir kere, onaylamayalım.

İkincisi, bugün, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu şartlar itibariyle, Düyuni Umumiye dönemine döndük mü, dönmedik mi; onu, gidin dışarıda sorun bakayım. Dışarıda, vatandaş diyor ki "boş verin, sizin alacağınız kararların fazla önemi yok." Hatta, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Milliyetçi Hareket Partisinin, Demokratik Sol Partinin, Anavatan Partisinin milletvekilleri, hükümeti, gelen birtakım meseleleri de uyaran çok güzel konuşmalar yapıyorlar; ama, en son, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı, Sayın Bakana görüşlerini sorunca "bu, hükümetin kararıdır, bunun geçmesi lazım" diyorlar. Ondan sonra da, hükümet kanadı, ellerini kaldırarak, söylediklerinin yüzde yüz zıddı bir görüş ortaya koyuyorlar.

Şu madde; yani, sizin hortumcudan hesap sorduğunuz, içeriye attığınız birkaç tane hortumcudan dolayı övündüğünüz meselenin bir ayağını, yani, siyasî ayağını, gelin ortaya çıkaralım; iki, gelin, doğmuş ve doğacak olan borçları burada onaylamayalım ve hortumcunun dışarıdan aldığı, çaldığı, çırptığı paranın garantisini biz sağlamayalım, devletimiz bunun garantisini sağlamasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız; toparlayacağınızı ümit ediyorum.

Buyurun.

CELAL ADAN (Devamla) - Bu konuda duyarlı olacağınıza inanıyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adan.

Efendim, madde üzerindeki görüşmeler bitti.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, geliş sıralarına göre okutup, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 8 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "veya doğacak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Sacit Günbey

Cevat Ayhan

Yaşar Canbay

 

Diyarbakır

Sakarya

Malatya

 

Avni Doğan

 

Tevhit Karakaya

 

Kahramanmaraş

 

Erzincan

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci maddesi Anayasaya aykırıdır.

8 inci maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Ahmet Demircan

Yahya Akman

 

Van

Samsun

Şanlıurfa

 

Rıza Ulucak

 

Ali Oğuz

 

Ankara

 

İstanbul

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bankalar Kanunu Tasarısının 8 inci maddesindeki "banka kayıtlarına göre..." şeklinde başlayan tırnak içi cümlenin metinden çıkarılmasını arz ederiz

 

Cevat Ayhan

Sacit Günbey

Yaşar Canbay

 

Sakarya

Diyarbakır

Malatya

 

Ergün Dağcıoğlu

 

Yahya Akman

 

Tokat

 

Şanlıurfa

BAŞKAN - Efendim, en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci maddesi Anayasaya aykırıdır.

8 inci maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                               Fethullah Erbaş

                                                                               (Van)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, buyurun.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Aslan Polat konuşacak efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının bu maddesi gerçekten çok önemli; neydi? Bakın, komisyona geldiği zaman şöyleydi: "Vadeleri uzatılmak kaydıyla borçlarını..." ibaresi değiştiriliyor; "doğmuş veya doğacak borçlarını garanti etmeye..." Şimdi, bir taraftan, çiftçinin, esnafın 200 trilyonluk, 300 trilyonluk borcunu ödeyelim dediğimiz zaman, bin dereden bin su getiriliyor. Efendim, paramız yok, Efendim, paramız yok, Hazineye para koymadık, onu vermedik, bunu vermedik; ama, diğer taraftan, fona bir banka aldığınız zaman, doğmuş veya doğacak bütün borçlarını garanti ediyoruz diyorsunuz.

Burada, çok önemli bir konu daha var, o da şu: Düşünebiliyor musunuz -bunu bir daha söylemek istiyorum- Hazine garantisi verdiğimiz zaman, devlet, dışarıdan libor+ 3'ten azamî borçlanıp para alıyor. Niye; devlet garantisi var diyor, bunun riski azdır diyor dışarıdan kredi alınıyor. Şimdi, tüm dışborçlarının yüzde 45'i özel sektörün borçları. Bu özel sektörün borçlarında da devlet garantisi olmadığı için, devlet garantisinin olmadığını bile bile borç veren firmalar libor+10-15 üzerinden borç vermişler. Niye; bunların riski var, o yüzden, biz, bunlara fazla riskli diye para veremiyoruz demişler. Şimdi, sen gelmişsin, bunları, hem de ibor+3'e de düşürtmeden, en riskli haliyle libor+yüzde 15'lerle bütün borçlarını ödemeye kalkmışsınız. Şimdi, diğer taraftan da, geliyorsunuz, fon bankalarının doğmuş, doğacak bütün borçlarını ödeyeceğiz diyorsunuz. Buna karşılık bizim de itiraz etmemiz, gerçekten en doğal konu.

Bu, Anayasaya aykırıdır. Ben, ne olduğunu bilmeden bütün borçları neden kabul edecekmişim ki. Bakın, şimdi, bunun bir ilerisi de var; yani, bunun bir emsal maddesi var. Bu, Plan ve Bütçede de çok tartışıldı, biraz sonra da çıkarıldı. Neydi o; 11 inci maddesinde, hükümet kanadı bir önerge verdi, bunu da burada okumak istiyorum, ileride her maddede çıkmak istemiyorum. Ne diyorsunuz: "14 üncü maddeye istinaden, temettü hariç, ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri fona intikal eden mevduat kabulüyle yetkili bankaların her türlü kayıtlı borç ve yükümlülüklerinin garanti edilmesine, bu garantinin uygulandığı süre içerisinde bu kanun kapsamında mevduat kabul yetkisi bulunan bankaların sigortaya tabi tasarruf mevduatı dışında kalan tüm bilanço içi ve bilanço dışı borç ve yükümlülükleri üzerinden genel bütçeye gelir kaydedilmesine, para alınmasına." Önce bunu verdiniz, bunu da kabul ettirdiniz. Bu sefer, bir iktidar partisi milletvekili söz aldı ve dedi ki "yahu, siz, ne yaptığınızı düşünüyor musunuz?!" -bunu iktidar partisi milletvekilleri diyor- Fona alınan bir bankanın her türlü kayıtlı borç ve yükümlülüklerine nasıl garanti veriyorsunuz -aynen tutanaklardan okuyorum- Fon dışında kalan bütün bankaları öldürüyorsunuz demektir." Bunun üzerine -en acısı bu, bunu söylemek istiyorum ben burada- Hazine temsilcisi, Plan ve Bütçe Komisyonunda söz alıyor ve Hazine temsilcisi aynen şunu söylüyor -Sayın Başbakan da dinlerse memnun olacağım; çünkü, Sayın Başbakanım, bu sizi ilgilendiriyor- "Sayın Başkan, sayın üyeler; bu önergenin nedeni, biliyorsunuz, Başbakanımız, kriz sonrası, bütün bankacılık sisteminin borçlarına bir garanti verildiğini açıklamıştı; ancak, bunun hukukî altyapısı yok idi. Burada bu hukukî altyapı kurulmaya çalışılıyor. Bu altyapıyı da, burada doğabilecek maliyetleri karşılamak üzere bu teklifi getiriyoruz."

Sayın milletvekilleri, yani, öyle bir Türkiye'ye düştük ki, Sayın Başbakanımız dahi, hukukî altyapısı olmayan, dış dünyaya garanti verildiğini -Hazine temsilcisi söylüyor, yanlışım varsa ikaz etsinler, birisi Hazinenin bakanı öbürü de Devletin Başbakanı- ve bu bankaların, önü belli olmayan doğmuş, doğacak bütün borçlarını kabul ediyoruz, hem de bu bankalara, riskli olduğu için, libor + 15 üzerinden verilen faizleri, Hazinenin vermiş olduğu libor artı 3'e çekmeden kabul ediyoruz, ondan sonra da "bunu kabul edin" diyorsanız biz bunu kabul edemeyiz. Siz derseniz ki "bizim IMF'e sözümüz var, kabul edeceğiz" bizim de millete sözümüz var, itiraz edeceğiz.

Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 8 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "veya doğacak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                  Sacit Günbey

                                                                    (Diyarbakır)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Efendim, katılmıyoruz; çünkü, fondaki bankalar, bir yandan faaliyetlerine devam ediyorlar, diğer yandan da banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye dayandığının tespit edilmesi koşulu var, o bakımdan katılmıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Günbey. (FP sıralarından alkışlar)

SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önergemizde, fona devredilen bankaların tüm borçları garanti altına alındığı gibi, sonradan çıkacak borçları, ileride çıkacak borçları da garanti altına alınıyor. Bu, hakikaten Anayasaya da aykırı, yeni birtakım suiistimallere de açık bir kanun tasarısı. Burada hangi borçların çıkacağını bilmeden, dipsiz kuyuda, devleti yeni birtakım borçların altına sokmak için kapı açılıyor. Bu bakımdan, bu önergemizin desteklenmesini istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, müsaade edersiniz, sizlere, Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinden bir pasaj okumak istiyorum:

 "Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir."

Ben, bunu, özellikle Atatürkçü geçinen ve memleketi krize sokanlara ithaf ediyorum.

MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - İlk defa mı okuyorsun?!

SACİT GÜNBEY (Devamla) - Niye zorunuza gidiyor, üstünüze alıyorsunuz?

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan ve Yardımcıları Sayın Bahçeli ile Sayın Yılmaz'ın, IMF'nin isteği üzerine, IMF programını harfiyen uygulayacaklarına dair imzalı taahhütte bulunmalarını, Amerika Birleşik Devletleri Başkanının, Sayın Başbakana, diplomatik ifadeleri aşacak bir üslupla mektup yazmasını ve Sayın Başbakanın da, bu mektubu, bayram havası içinde sevinçle karşılamasını, hükümet içinde süper yetkilerle donatılmış olarak görevlendirilen Sayın Derviş'in, yetmiş gün içinde üç defa Amerika'yı ziyaret etmesini, orada ve Türkiye'ye döndükten sonra, sürekli olarak hükümeti tehdit etmesi ve korkutmasını, hiçbir inisiyatifleri olmadan, sırf bakanlık koltuğunda oturmak uğruna uslu bir şekilde bakanlığa devam etme isteğini, bir milletvekili ve bir vatandaş olarak içime sindiremiyorum. Ülkeyi krize sokmak için her çeşit çaba gösterilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bakın, vermiş olduğum bir soru önergesini ve Sayın Bakanın cevabını burada sizlere ifade etmek istiyorum:

MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Gazeteden mi kestin?

SACİT GÜNBEY (Devamla) - Evet, gazeteden kestim.

23.11.2000 tarihinde verdiğim, Devlet Bakanı Sayın Recep Önal'ın cevaplandırmasını talep ettiğim bir soru önergesiyle, Etibank Anonim Şirketinin hangi tarihte ve hangi hükümet döneminde özelleştirildiğini sormuşum ve "özelleştirilme kararında hangi bakanların imzası var?" demişim.

Verilen cevapta, Etibank Anonim Şirketinin, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 13.11.1998 tarihli ve 11 sayılı kararıyla özelleştirildiği, söz konusu kararda, o dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Devlet Bakanları Güneş Taner, Işın Çelebi, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in imzalarının bulunduğu ifade edilmektedir.

Bu bankanın özelleştirilmesinde, murakıpların olumsuz rapor vermesine rağmen, bu raporun değiştirilerek, tekrar, bu kişilere, bankayı soyan, hortumlayan kişilere verilmesini sağlayan bu Başbakan ve bakanlar hakkında işlem yapılmayacak mıdır, bunların malvarlıklarına el konulmayacak mıdır? Eğer, hortumlama yapılmışsa, bunların sorumluluğu yok mudur?

Ümit ediyorum ki, bu kanunla, hortumlama yapanların ellerindeki kaynaklar -yurtdışına götürdükleri kaynaklara göz yumulmuştur- tahsil edilecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bankalar Kanunu Tasarısının 8 inci maddesindeki "banka kayıtlarına göre" şeklinde başlayan tırnak içi cümlenin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                   Cevat Ayhan

                                                                         (Sakarya)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 8 inci maddenin birinci fıkrasıyla, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin 6 numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan bir ibare değiştirilmektedir. Mevcut Kanunda bu -fonun garanti vermesiyle ilgili- "vadeleri uzatılmak kaydıyla borçlarını garanti etmeye" deniliyor. Şimdi, biz bunu ne hale getiriyoruz; "banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçlarını garanti etmeye."

Tabiî, banka kayıtları lafzı da, Komisyonda arkadaşlarımızın önerisiyle ilave edildi buraya. Aslında, daha önce, hükümetten gelen tasarıda "doğmuş ve doğacak borçların..." Ne doğacak, belli değil. Ne getirirse, bunları garanti edeceksin.

Bu önergede, bunların tamamen çıkarılmasını istiyoruz. Niye istiyoruz; bu bankaların, bugüne kadar olan sistemde, mevduatları garantide. O da, 1994 krizinden sonra sınırsız hale getirildi ve halen de devam ediyor. Şimdi, biz buna, doğmuş ve doğacak borçlarını da ilave ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu bankalar, zaten, Türkiye'yi soymuşlar. Bakın, 25 ilâ 30 katrilyon lira bunlara para ödenecek. Şimdi 9 uncu maddede konuşacağız, Bakanlar Kurulu 25-30 katrilyon parayı bunlara Hazineden ödetecek ve tasfiye edecek, silecek. Yani, biz çiftçiye 300-500 trilyon, esnafa şu kadar para veremiyoruz bütçede ödenek yok diye... Bunları o maddede konuşacağız ayrıca.

Şimdi, bu borçları garanti etmek fevkalade yanlış bir iştir. Adam kaça borçlandı, nereden borçlandı, ne yaptı bunu?.. Tabiî, Türkiye'deki sistemde, dışarıdan, gidiyor, doları markı topluyor yüzde 8-10 faizle, yüzde 15 faizle, risk durumuna göre; devlete geliyor, dolar üzerinden yüzde 32 faizle satıyor bunları. Biz, şimdi, bu borçları garanti ediyoruz; buna ne hakkımız var değerli arkadaşlar?! Yani, kamu kuruluşları, KİT'ler, şunu batırdı, bunu batırdı diyoruz, haklı olarak tenkit ediyoruz müdebbir bir tüccar gibi çalışmıyorsun diye; bu bankalar müdebbir bir tüccar gibi mi çalışıyor?! Bakın, bizim komisyonda açıkladı ilgili bakan; 30 nisan tarihi itibariyle, batan bu bankaların devlete yükü 12,4 katrilyon liradır; bu, tabiî, 25-30 katrilyonu bulacak.

Biz, şimdi, bu bankalara diyoruz ki, git arkadaş, kaça borçlanırsan borçlan, yüksek faizle borçlan, sen bunu al, istediğin yerde kullan, batırdığın zaman ben ödeyeceğim... Yani, siz, bütün bankaları KİT'leştiriyorsunuz arkadaşlar. Ne yaparsan yap, zararın bana ait, borcun bana ait... Yani, böyle ticaret olur mu?! Böyle özel sektör faaliyeti olur mu?! Böyle bir mantık olur mu?!

Tabiî, ne oluyor neticede;  yüzde 100, yüzde 190 ile borçlanıyorsunuz, bunlara kaynak ödüyorsunuz. Bakın, 2000 yılında 33 katrilyon lira faiz ödediniz içborçlar için; ama, bunlar hep dışarıya gidiyor. Bankalar, bunların simsarı, komisyoncusu, tefecisi. Ayrıca, 2001 yılının üç ayında da ödediğiniz faiz 6,3 milyar dolardır. Türkiye'yi batırıyorsunuz. Bu hükümet, Türkiye'yi batırma hükümeti. Artık, iradenizi de kaybettiniz, her şeyinizi kaybettiniz; dışarıdan bir mektup gelince, esas duruşa... Dışarıdan bir finans kuruluşu diyor ki "olmaz, Telekomun yönetim kurulunu değiştireceksiniz, beğenmiyoruz"; "başüstüne efendim" diye, hemen pazartesi, Hazine, Türk Telekomun genel kurulunu toplantıya çağırıyor, yönetim kurulunu değiştirecek. Siz, kimin hükümetisiniz değerli arkadaşlar?! Ama, ben, değerli milletvekillerine sesleniyorum; bunları reddetmeniz lazım, bunları kabul etmemeniz lazım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde, hiçbir şekilde, böyle uluslararası sermayenin tekeli altına girmedi,  baskısı altına girmedi, bundan sonra da girmeyecektir; ama, bu görüntüler, düzgün görüntüler değil. Millî hassasiyeti olan herkesin burada ayağa kalkması ve artık yeter demesi lazım. Bu millet soyulurken, esnafıyla, çiftçisiyle bütün kesimleriyle ezilirken ve kan ağlarken, siz, bankalar için 25-30 katrilyon lirayı bunlara transfer edecek yolları açıyorsunuz ve soygunun devam etmesine zemin hazırlıyorsunuz kanunla. Hani, siz, hortumcuların soyduklarını geri alacaktınız? Hiçbirini geri alamayacaksınız; milleti uyutuyorsunuz. Zaten "milletin kızgınlığını gidermek için bu kanunu acele çıkaralım" diye tasarıya yazmışsınız, tasarının gerekçesinde var; ama, milletvekillerini, inanıyorum ki aldatamayacak ve ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) - ...önergemizi kabul edeceksiniz.

Sayın Başbakan, sorumsuz bir şekilde "bütün borçları garanti ediyoruz, nereden, ne bulursanız getirin" dedi. Kimin parasını veriyorsunuz efendim?! Kimin parasını veriyorsunuz?!

Bunların bir gün hesabı olur der, hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 20.15'e kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.54

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.20

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 100 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

671 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.– 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

                           III. – YOKLAMA

BAŞKAN - 8 inci maddenin oylamasından önce yoklama talebi vardı.

Önergede isimleri olan milletvekillerini arayıp, sonra da yoklama yapacağım efendim.

Sayın Avni Doğan?.. Burada.

Sayın Ramazan Toprak?.. Burada.

Sayın Fethullah Erbaş?.. Burada.

Sayın Ali Oğuz?.. Burada.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Yahya Akman?.. Burada.

Sayın Turhan Alçelik?.. Burada.

Sayın Ahmet Demircan?.. Burada.

Sayın Cevat Ayhan?.. Burada.

Sayın Sacit Günbey?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sayın Ergün Dağcıoğlu?.. Burada.

Sayın Osman Aslan?.. Burada.

Sayın Hüseyin Arı?.. Burada.

Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sayın Musa Demirci?.. Burada.

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada.

Sayın Ahmet Nurettin Aydın?.. Burada.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.– 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının görüşmelerine devam ediyoruz.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının son paragrafında yer alan "uzun vadeli" ibaresi çıkarılmış, fıkranın sonuna "Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan Devlet İç Borçlanma Senetlerinden doğan borçlar  Bakanlar Kurulu Kararı ile tasfiye edilebilir." cümlesi eklenmiş, maddenin (3) ve (4) numaralı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki (7) ,(8) ve (9) numaralı fıkralar eklenmiştir.

"3. Fon her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. 14 üncü maddenin (6) numaralı fıkrasının (b) bendi ile verilen yetkiler saklı kalmak kaydıyla, Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile (7) numaralı fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, devraldığı alacağın takibine, alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine  göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlar. Bu alacaklar, Fon tarafından devralındığı tarihten itibaren amme alacağı niteliğini kazanır ve birikmiş alacak tutarına, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulanır. Ancak Fon, her türlü alacakları ve devraldığı alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek  devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de  karar verebilir. Yukarıda sözü edilen sarfınazar, haktan feragati  tazammun etmez. Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklarına ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde de anılan  Kanun hükümlerini  uygulayabilir. Fon 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığı, tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanır. Bu yetkilerin  kullanılmasına ilişkin esas ve usuller Fon Yönetmeliğinde gösterilir. Fona borçlu olanların iflası halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 221 inci maddesindeki iflas bürosu Fon temsilcisinin katılımıyla teşekkül eder. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 223 üncü maddesindeki iflas idaresinin, Fonun talep etmesi halinde üyelerinden biri veya ikisi, Fonun göstereceği iki kat aday arasından icra tetkik mercii tarafından seçilir. Fon, bir üye seçtirmişse icra tetkik mercii diğer bir üyeyi alacak tutarı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği iki aday arasından, bir üyeyi de alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği adaylar arasından seçer. Fon iki üye seçtirmişse, diğer bir üye icra tetkik mercii tarafından alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği iki aday arasından seçilir. Fon, devraldığı alacakla ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmaya yetkilidir. 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır. Fon, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine tabi değildir."

"4. Fon, Kurulca hazırlanacak Fon yönetmeliği dahilinde Kurum tarafından idare ve temsil olunur. Fonun karar organı, Kurul Başkanı, İkinci Başkan ve Kurulun kendi üyeleri arasından seçeceği üç üye ile Kurulca belirlenecek Fon Başkan Yardımcısı ve Kurum Başkan Yardımcısından oluşan Fon Yönetim Kuruludur.

Fon mevcudunun kullanılış usul ve esasları ile bu Kanunla Fona verilen yetkilerin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar  Fon yönetmeliğinde gösterilir."

"7. a) Fon, alacağının tahsili bakımından yarar görmesi halinde, hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bir bankanın  yönetim ve denetimine sahip olduğu iştiraklerinin, bu bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran tüzel kişi ortaklarının,  gerçek ve tüzel kişi ortaklarının yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulundurdukları şirketlerin, temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimini devralmaya veya yönetim, müdürler ve denetim kurulu üyelerinin tamamını veya bir kısmını, hisselerinin imtiyazlı olup olmadığına bakılmaksızın, görev-den alarak veya üye sayısını artırarak bu kurullara üye atamaya yetkilidir. Bu hüküm, bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların, banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları veya bankayı bu suretle zarara uğrattıklarının tespiti  halinde uygulanır."

b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona  intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili  ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek,  teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek, karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurtiçi veya yurtdışı banka ve mali kuruluşlar nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek  ve sair  şekillerde kullanmak suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri  para, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacak Fon alacağı sayılır. Bu alacaklar hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, bu para, mal,  her türlü hak ve alacaklara ihtiyati haciz koymaya, muhafaza altına almaya ve bunlardan değeri Fon tarafından belirlenemeyenleri 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci maddesine göre kurulan Takdir Komisyonlarının Fon tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşlarca hazırlanacak raporları da dikkate alarak tespit edeceği değeri üzerinden, alacağına ve/veya bu bankaların Fon tarafından devralınan zararlarına mahsuben devralmaya yetkilidir. Bu alacaklara zararın ve/veya alacağın doğmasına sebebiyet veren haksız işlemin yapıldığı tarihten itibaren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulanır.

(a) ve (b) bentlerindeki yetki, banka hisselerinin kısmen veya tamamen üçüncü kişilere satış, devir veya intikalinden sonra da kullanılabilir.

Fon tarafından bu fıkra hükümlerine istinaden tesis edilen işlemlere karşı  idari yargı mercilerinde açılan davalarda mahkemelerce yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için teminat aranmaz.

Fon tarafından bu madde hükümlerine  istinaden yapılacak işlemlerde 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanmaz. Bu işlemler her türlü vergi, resim ve harçtan istisna tutulur. Bu fıkra ile Fona tanınan yetkiler Fon tarafından başkaca bir işleme gerek olmaksızın Fonun karar alması ile tekemmül eder. Yapılan işlemlerden tescile tabi olanlar Fonun talebi üzerine tescil ve gerektiğinde ilan olunur.

"8. Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler, bu madde kapsamına giren işlemlerle sınırlı olmak üzere, devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak haller ile meslek sırrı, aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa Fon tarafından  istenecek her türlü bilgiyi uygun süre ve ortamda, sürekli veya münferit olarak vermeye, istenecek defter ve belgeleri ibraz etmeye mecburdurlar."

"9. a) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın alacaklarının Fon tarafından devralınması halinde, bu alacaklarla ilgili olarak, 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunundan doğanlar dahil, açılmış veya açılacak her türlü ceza davalarında, alacağın devralındığı tarihten itibaren, suçtan zarar gören olarak,  Fon müdahil sıfatını kazanır. Bu davalara bağlı şahsi haklar dahi Fona ait olur.

b) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın  alacaklarının Fon tarafından devralınması halinde, bu alacaklarla ilgili olarak, Fonun taraf olduğu icra takipleri ile icra takiplerinden kaynaklanan her türlü hukuk davalarının kısmen veya tamamen Fon aleyhine neticelenmesi halinde,  2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununda yazılı tazminat ve cezalar  Fon hakkında uygulanmaz.

c) Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın alacaklarının Fon tarafından devralınması halinde, bu alacaklarla ilgili olarak açılmış veya açılacak dava ve icra takiplerinde kanunlarda yazılı zamanaşımı ve hak düşürücü süreler dahil her türlü süre alacağın temlik edildiği tarihten itibaren Fon bakımından 9 ay süre ile durur.

d) Bu Kanunun uygulanmasına veya alacağın tahsiline ilişkin olarak Fonun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılan ihalelere iştiraklerinde teminat şartı aranmaz."

BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Çok Değerli Başkanım, muhterem milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Okunması 13 dakika süren, aslında, tasarının da temel iskeletini oluşturan bir madde hakkında, yetiştirebilirsem, 5 dakika içerisinde, görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sözlerimin başında, açıklıkla ifade edeyim ki, maddenin özüne ve felsefesine katılıyoruz. Bankacılık düzenini, giderek ekonomik kamu düzenini sarsan ve bankaları, mevduat sahiplerine karşı, âdeta, tuzak için kullanan çıkarcılar için, bunların elde ettikleri değerleri, en seri şekilde, en emin şekilde Fona veya yerlerine getirtmek, hukukun da temel bir görevidir.

Ancak, arkadaşlar, olağanüstü hal rejiminde olsun, kriz dönemlerinde olsun, her zaman için, hukukun ölçüleri, temel kriterleri kaçınılmazdır. İki önemli noktaya temas etmek istiyorum. Fon, bu tasarıyla, âdeta, bir masal devine dönüşmektedir. Gerçekten sulh, feragat, avukat tutma -"her türlü tasarrufta" diyor- her türlü tasarrufta bulunma yetkisini kendilerine veriyoruz; kimi diğer yetkileri de veriyoruz; ancak, mevduatı yönetme konusundaki kuralları yasada öngörmüyoruz, Fon Yönetmeliğine tevdi  ediyoruz.

Oysa, Anayasamızın 125 inci maddesine göre, idarede ihdas edeceğiniz organa, yetkileri yasayla vermek zorundasınız. "Kanunilik" diyoruz... Bu, aslında, bir yolsuzluk odağı yaratacak temel düzenleme noksanlıklarından birisi.

Yine, bilhassa, Fon ve bağımsız idarî otoriteler konusunda Türk yasama organının temel yanlışı, bunların düzenleme ve denetleme organları olmasına karşın, kendilerinin yasama organı tarafından denetlenemiyor olmasıdır. Bu da, ileride, önemli sorunlar yaratabilir; denetimin denetimi, bu konuda, mutlaka sağlanmalıdır. İlgili komisyonda sarahatle belirttim; bir madde var; bu Fonda çalışan arkadaşların eylem veya işlemleriyle veya Fon işlemleriyle, Fona verilen veya üçüncü kişilere verilen zararlarda, Fonun ödeyeceği tazminattan dolayı, görevi kötüye kullanma suçlarının dışında sorumlu olmuyorlar ve rücu davaları önleniyor. Anayasanın 129 uncu maddesi, her türlü kusurda rücu davasını zorunlu görüyor.

Değerli arkadaşlar, ölçülülük kriterine riayet edilmemiştir; eşit olmayan yetkiler verilmektedir. Artık, çağdaş devlet, birey ile devlet arasındaki haklar bakımından, eğer, kamu otoritesinden kaynaklanmayan bir düzenleme ise, eşitliğin söz konusu olduğu devlettir. Fon, takip edecek, dava açacaktır 1 trilyonluk, davayı kaybettiği zaman, kendisi icra inkâr tazminatı vermeyecek; ama, aynı davada, karşı taraf kaybettiği zaman, 400 milyarlık icra inkâr tazminatı olacak. O kişileri beğenmeyebilirsiniz, karşı olabiliriz, beddualar edebiliriz; ama, hukuk, iyi insana, kötü insana göre değil, ilkeye göre düzenlenir ve bir hakem kurumdur. Bugün yapılan düzenleme, bir öfke, bir kriz ve bir sorun ivediliği içerisinde, hukuku askıya alan bir düzenlemedir ve korkarım ki, bilhassa, özel alacağı, kamu alacağı tarifine sokması ve şu ana kadar, Anayasa Mahkememizin denetiminden bu konunun geçmemesi sebebiyle, Amme Alacakları Usulü Yasasının dahi iptali ve bu gibi usullerin ortadan kaldırılması söz konusu olabilir.

Benim bu düşüncelerimi dikkatle dinlediğiniz için ve düşüncelerimi parmaklarınızla olmasa da paylaştığınız için teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 671 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

O kadar çetrefil meseleleri o kadar dar zamana sığdırıyorsunuz ki, Telekom Kanunu, 24 saat olmadan Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti. Yani, dağıtımından bitişine kadar... Burada zamanı 5 dakikayla tahdit ettiniz, söylenecek bir şey yok! Yani, Meclisi, beceriksiz iktidarınıza, Meclis çoğunluğunuzu kullanarak alet ediyorsunuz; bunların faturasını Türkiye çok ağır şekilde ödeyecek.

Bu konuştuğumuz 9 uncu madde, bu tasarının esası olan bir maddedir, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu düzenlemektedir, 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesini yeniden düzenlemektedir. Esas olarak, bu maddede, getirilen değişikliklerle beraber, Hazine alacaklarının Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiyesi hükmü getirilmektedir. 25-30 katrilyona ulaşacak olan, bankaların doğurduğu zararların, defaten, doğrudan doğruya Bakanlar Kurulu kararıyla silinmesidir; buna dikkatinizi çekiyorum; önergem de var, orada da konuşacağım.

Fonun yetkileri düzenleniyor. Bu meyanda, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre alacakların tahsili getirilmektedir.

Sayın İyimaya ifade ettiler, bunun, Anayasa Mahkemesinden dönme ihtimali vardır; çünkü, Fonun, bir hükmî şahsiyetten veya kişiden alacağı varsa, bir başkasının da varsa, orada Fon öncelik kazanmaktadır, amme alacaklarına göre. Halbuki, aradaki akit, özel hukuka göredir. Bu, Anayasa Mahkemesinden döner. Evet, götürülürse; ki, bunun tarafları götürebilirler.

Bir de, yine, bu maddeyle, Fonun, bir bankanın ortak olduğu bir şirkete el koyma yetkisi verilmektedir. Bu, hükümetten gelen tasarıda yüzde 10'du. Yani, fona intikal eden bankanın, bir şirkette, yüzde 10'dan fazla hissesi varsa, ona el koyma yetkisi vardı. Şimdi, biz, tabiî, buna itiraz ettik, bu yanlıştır diye; yüzde 10 da kaldırıldı, yüzde 2 de olsa el koyabilecek.

Yönetiminde hâkim olma ifadesi getirilmiş. Tabiî, bunu çok dikkatli kullanmak lazım değerli arkadaşlar. Takip ettiğiniz ekonomik politika bankaları batırırken, şirketleri batırırken, şimdi, batık bankalar sebebiyle birçok sanayi ve ticaret şirketini de batırabilirsiniz. Yüzde 5, yüzde 10, yüzde 40 hissesi var olabilir; ama, yüzde 60'ı başkasının ve binlerce insan çalışıyor bu şirketlerde... Ne yapacaksınız?.. Bürokratların eline veriyorsunuz fonu... Devlet bürokratı para mı kazandı, iş hayatında mı çalıştı; "el koydum, yönetim kurulunu feshettim, yeni yönetim kurulu getirdim..." Siz, memurlarla, bu, binlerce, yüzbinlerce insanın çalıştığı şirketleri idare mi edebileceksiniz?.. Yani, bu kanun, kızgınlıkla getirilen bir kanundur, bir tepki kanunudur, akıllıca hazırlanmış bir kanun değildir.

Evet, tepkiler var; doğru, ama, bunun sebebi de, yine, bu hükümettir. Bakın, biz, Haziran 1999'da Bankalar Kanununu çıkardık, 4389 sayılı Kanunu... Ta 20 nci Dönemde hep konuşuluyordu bu ve o zaman da hükümetti, hükümetin iki ortağı. Tamam, çıkardık Haziran 1999'da; ondan sonra, Aralık 1999'da acele bir daha tadil ettik kanunu ve şimdi, üçüncü tadilatı yapıyoruz. 22 ayda üç defa kanun değişiyor, Bankalar Kanunu; ama, siz, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunu 14 ay tayin etmediniz. Haziran 1999'da çıkan Bankalar Kanunuyla kurulan Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunu Ağustos 2000 yılında kurdunuz. Hükümet ortağı üç partinin çekişmesi yüzünden siyasî rekabet yüzünden 14 ay Denetleme Kurulunu kurmadınız. İşte, 13 banka battı ve bugünkü zararı 12,4 katrilyondur; önümüzdeki dönemde bu zarar 25-30 katrilyona ulaşacaktır. Yani, burada ehliyetsizlik hükümetindir. Evet, bankaları soyanlar var, hortumlayanlar var; ama, bunları denetlemeyerek bunlara meydanı siz açtınız. Onun için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) - Nereye el atsanız her şeyi batırıyorsunuz; çünkü, bereketsiz bir yapınız var sizin. Türkiye'nin maneviyatını, ahlakını, ticaretini, sanayiini, ekonomisini, her şeyini batırıyorsunuz, sonunda siz de batacaksınız, ama, olan bu millete olacak. (DSP sıralarından "siz battınız" sesleri)

Kimin battığını, kimin batmadığını, buyurun, getirin sandığı da görelim. Bu sonbaharda zaten seçim var, kaçamayacaksınız. Bu krizi aşamayacaksınız; çünkü, sizde bu krizi aşma kabiliyeti yok, bilgisi yok, dirayeti yok. Getirdiniz bir Derviş, işleri düzenleyelim diye; bir Derviş'le bu iş olsa... Hükümetin üç ortağı üç ayrı rakip gibi çalışıyor; Derviş bir tarafta hükümet bir tarafta. Her gün ayrı bir mizansenle geliyorsunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Saygılı konuşun!..

CEVAT AYHAN (Devamla) - Saygının ne olduğunu ben bilirim.

BAŞKAN - Lütfen, karşılıklı konuşmayın...

Sayın Ayhan, lütfen efendim... Bir de önergeniz var zaten, lütfederseniz memnun olurum.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Türkiye'yi batırıyorsunuz...

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Üç adet önerge vardır; önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme koyacağım efendim.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tasarının 9 uncu maddesinin 1 inci fıkrasıyla 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası sonuna eklenen "Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetleri, Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilebilir" cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Cevat Ayhan

Mehmet Ali Şahin

M. Ergün Dağcıoğlu

 

Sakarya

İstanbul

Tokat

 

Sacit Günbey

 

Yaşar Canbay

 

Diyarbakır

 

Malatya

"Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetleri, Bakanlar Kurulu kararıyla ve bütçede ödenek olması kaydıyla tasfiye edilebilir."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bankalar Kanunu Tasarısı 9 uncu maddesi birinci fıkrasındaki "Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetleri, Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilebilir" cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

 

Cevat Ayhan

Sacit Günbey

Ahmet Aydın

 

 

Sakarya

Diyarbakır

Siirt

 

 

Hüseyin Arı

Ahmet Demircan

Remzi Çetin

 

 

Konya

Samsun

Konya

 

 

 

Fethullah Erbaş

 

 

 

 

Van

 

 

BAŞKAN - Efendim, okutacağım bu son önerge, en aykırı önergedir, okutup işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı yasa tasarısının 9 uncu maddesi Anayasaya aykırıdır.

9 uncu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Özkan Öksüz

Maliki Ejder Arvas

 

Van

Konya

Van

 

Eyyüp Sanay

 

Musa Demirci

 

Ankara

 

Sivas

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde metninin okunması -biraz evvel arkadaşlarımız da söyledi- 13 dakika sürdü; biz, 5 dakika içerisinde bunun Anayasa aykırılığını iddia edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, bu madde, esas itibariyle fonlardan bahsediyor. Maddede "Fon kaynakları ile her türlü alacakları ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona ait olan bankaların, Fon tarafından devralınan üçüncü şahıslardaki alacaklarının takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, devraldığı alacağın takibine, alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlar. Bu alacaklar, Fon tarafından devralındığı tarihten itibaren..." deniyor.

Hukuk devletinde; yasal yargıç, kanunî hâkim; doğal yargıç, tabiî hâkim olarak anlaşılmalıdır. Doğal yargıç kavramıysa, bu anlamda, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce, davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla, doğal yargıç ilkesi, yargılama makamının, suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına engel oluşturur; sanığa veya davanın yanlarına göre yargıç atanmasına olanak vermez.

Değerli arkadaşlar, yine, bu madde, Anayasanın 37 nci maddesi ilkelerine de aykırı. Madde, "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz" demektedir.

Değerli arkadaşlar, yine bir madde, "Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulamasında, "anılan kanunun Maliye Bakanlığı, tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanır. Bu yetkilerin kullanılmasına ilişkin esas ve usuller Fon Yönetmeliğinde gösterilir. Fon, devraldığı alacakla ilgili olarak, iskonto da dahil olmak üzere, her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları, hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmaya yetkilidir." denmektedir.

Oysa, Fon, bu kanunun tüzelkişisi ise, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun kapsamına alınan devlet il özel idaresi ve belediyelerin işlev ve özelliklerine sahip değildir. Fon, spesifik bir işlev gören çok sayıda kamu tüzelkişilerinden sadece biridir. Fonu, benzer statü ve nitelikteki çok sayıda diğer kamu tüzelkişilerinden ayırarak, farklı statüdeki devlet il özel idaresi ve belediyeyle aynı kategoriye sokmak, Anayasamızın 10 uncu maddesindeki "kanun önünde eşitlik" ilkesine aykırı düşecektir.

Nitekim, Anayasa Mahkemesi de, yerleşik içtihatlarında, eşitlik ilkesini, aynı statüde olanlara aynı kuralların, farklı statüde olanlara da farklı kuralların uygulaması olarak açıklamıştır.

Anayasa Mahkemesinin yerleşik bu içtihadına göre, eşitlik ilkesine, Anayasanın 10 uncu maddesinde yer verilmiştir. Buna göre; herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar.

Yasa önünde eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilkeyle, eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını, ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin, her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez; durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ve topluluklar için değişik kurallar ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Size söz hakkı tanımayacağım; çünkü, Anayasayı okuyorsunuz...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, herkese 1 dakika süre veriyorsunuz!..

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen; istirham ederim...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, Anayasa okumak suç mu?!

BAŞKAN - Efendim, bu Anayasayı ben de okuyorum; bildiğim için, kulağıma yabancı gelmedi.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Aynı hukuksal durumları aynı, ayrı hukuksal durumları farklı kurallara bağlı tutulursa, Anayasada öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Kuşkusuz, Fona tanınan bu imtiyaz nedeniyle, Fona borçlu ya da Fonla uyuşmazlığa düşecek kişiler bakımından da eşitlik ilkesi olumsuz yönde bozulacak; bu kişiler, Anayasanın 36 ncı maddesindeki hak arama özgürlüğünden tam olarak yararlandırılmayacaklardır.

Ayrıca, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna tabi işlemlerde dava ve itiraz hakları adlî yargıdan idarî yargıya taşınmış olmakla, bu kişiler, Anayasanın 37 nci maddesindeki doğal kanunî yargı güvencesinden de yoksun tutulacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; siz de teşekkür edin.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bankalar kanun tasarısı 9 uncu maddesi birinci fıkrasındaki tırnak içindeki "Hazine Müsteşarlığınca Fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan Devlet iç borçlanma senetleri Bakanlar Kurulu kararı ile tasfiye edilebilir" cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                   Cevat Ayhan

                                                                         (Sakarya)

                                                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?...

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz...

Sayın Cevat Ayhan, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 671 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki bir cümlenin madde metninden çıkarılması için vermiş olduğum önergeyle ilgili söz aldım.

9 uncu maddenin birinci fıkrasına konulan bu cümle... Hazine Müsteşarlığı -esasını ifade edeyim- batan bankalara kredi veriyor. Nitekim, 6,1 katrilyon kredi verdi batan bankalarla ilgili. Bu,  Hazinenin ve bankalardan sorumlu arkadaşların komisyonda verdikleri bilgiye göre, önümüzdeki dönemde 25-30 katrilyona kadar çıkacak.

Şimdi, buraya madde getiriyoruz. Tabiî, fonun bu parayı geri ödemesi mümkün değil. Fonun yıllık geliri, yani, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yıllık geliri 500 milyon dolar -bu da, Hazinenin verdiği bilgidir- bu gelirle, 25-30 katrilyonu ödemek mümkün değil. Onun için, burada, hükümete yetki veriyoruz. Diyoruz ki: "Hükümet, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Hazineden aldığı kredileri tasfiye edebilir, silebilir, affedebilir." Getirdiğimiz hüküm budur değerli arkadaşlar. Yani, biz, diyoruz ki: "Bundan sonra, bütçede olmayan bir şeyi katiyen ödeyemeyiz." Sayın hükümet mensupları bunu ifade ediyorlar "veremeyiz efendim, çiftçiye de veremeyiz, esnafa da veremeyiz" diyorlar. Niye; "paramız yok." Ee, bunu nasıl vereceksiniz değerli arkadaşlar?! Bugün bu borç, bu zarar, 12,4 katrilyon mertebesinde; yarın 25-30 katrilyona ulaşacak, Bakanlar Kurulu bir sayfalık bir kararname çıkaracak "Hazinenin Fondan alacaklarını affettim, sildim" diyecek; kimin parasını siliyorsunuz?! Bu gariban vatandaşların ödediği KDV ile ödediği vergiyle, esnafın, çiftçinin ödediği vergilerle birikmiş olan Hazinenin, milletin parasını batan bankalara bağışlıyorsunuz; yaptığınız budur değerli arkadaşlar. Bunu dikkate alın diye, tekrar tekrar sizi ikaz ediyorum muhterem arkadaşlar.

Bakın, bugün sistemi ne hale getirdiniz. Geçenlerde buradan Merkez Bankası Kanunu çıkardık; Merkez Bankası, Kanununda dediniz ki -biz karşı çıktık- yazdınız oraya: "Merkez Bankası, Hazineye 1 kuruş borç veremez." Kime verir; batan bankalara verir!.. Kime verir; diğer batmak üzere olan bankalara verir!.. Ee, Hazinenin paraya ihtiyacı var, ne yapacak; gidecek o bankalardan alacak. Yani, o bankalar Merkez Bankasından, Hazineden alacaklar, üzerine faizi koyup, Hazineye satacaklar, Hazine de onunla masraflarını karşılayacak. Böyle akılsız bir kanun olur mu?! Bunları niye yapıyorsunuz; ha, bunları şunun için yapıyorsunuz: Tabiî, IMF, Dünya Bankası gırtlağını sıkmış, bu bankalara dışarıdan gelen mevduat var, bankaların altına girdikleri 25-30 milyar dolar dışborçlar var, tabiî bu da uluslararası sermayenin parasıdır, IMF'ye, Dünya Bankasına Türkiye'nin gırtlağını sıktırıyor, bu paraları geri alabilmek için hukukî, kanunî zemini hazırlıyor. Siz, IMF'nin, Dünya Bankasının hükümeti misiniz, bu milletin hükümeti misiniz değerli arkadaşlar?! Yani, bu sistem bir soygun düzenidir.

Bakın, Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili tasarı komisyondan geçti, buradan onu da çıkaracaksınız, Telekomu da yabancı sermayeye teslim edeceksiniz; Türkiye'deki şirketleri topluyorlar. İsmet Paşa, Lozan görüşmelerinde Lord Curzon ile karşı karşıya olduğu zaman, Lord Curzon demişti ki: "İsmet Paşa, İsmet Paşa, her şeyi reddediyorsun, bunları cebime koyuyorum, yarın önünüze koyacağım."

Maalesef ve maalesef, İsmet Paşanın yanında çalışmış olan, İsmet Paşanın yanında yetişmiş olan bir Ecevit'in Başbakanlığı zamanında, işte Lord Curzon'un cebine koyduğu bütün o faturalar, gelip, bu millete ödetiliyor; siz de, bu hükümeti destekleyen milletvekilleri olarak, bu cürüme ortak oluyorsunuz, iştirak ediyorsunuz değerli arkadaşlar.

Onun için, bu önergenin, bu tasarıdan çıkarılması lazım. Buna hakkınız yok. Türkiye'yi batırıyorsunuz. Yarın, bunun hesabını veremeyeceksiniz. Milletin yüzüne bakamayacaksınız. Milletvekillerinize sorun. "Biz, hiçbir zaman barajı aşamayız" diye feryat ediyorlar. Biz, ikili konuşmalarda bunları kendilerinden dinliyoruz. Gruptaki baskıyı kaldırın, manzaranın ne olduğunu onlar size söyleyecektir. Robot haline getirilmiş milletvekilleriyle bir yere gidemezsiniz.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tasarının 9 uncu maddesi birinci fıkrasıyla 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası sonuna eklenen "Hazine Müsteşarlığınca fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan Devlet iç borçlanma senetleri Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilebilir" cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                   Cevat Ayhan

                                                                         (Sakarya)

                                                                  ve arkadaşları

"Hazine Müsteşarlığınca fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetleri Bakanlar Kurulu kararıyla ve bütçede ödenek olması kaydıyla tasfiye edilebilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, zatıâliniz mi konuşacaksınız?

Buyurun efendim.

Öyle hissettim çünkü. Hissikablelvuku.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, hissikablelvuku konusundaki bu maharetinizi bilmesek, Başkan seçer miydik sizi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 671 sıra sayılı 4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında konuşmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle, Kanuna "Hazine Müsteşarlığınca fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetlerinden doğan borçlar, Bakanlar Kurulu kararıyla tasfiye edilebilir" cümlesi eklenmiş bulunuyor. Az önce, Sayın Cevat Ayhan, bu hükmün tamamen kaldırılmasını istiyordu. Ben de, nasıl olsa, sizin bunu tamamen kaldırmayacağınızı düşünerek -hiç değilse ehveni şer olsun diye- şayet, tamamen kaldırmazsanız "bütçede ödenek olması şartıyla" ilavesini getirmiştim.

Bu kanun tasarının gerekçesine bakıyorum; hiçbir şey yok. Neden tasfiye ediliyor -yani, bu maddeyle ilgili olarak, Bankalar Kanununu kastetmiyorum- tasfiyesi söz konusu olan borçlar ne kadardır; bu tasfiye hangi şekilde yapılacaktır ve bu yük, kimin sırtına binecektir? Bunların cevabı yok. Bütün bunlara bir açıklık yok. Neyi, kimden kaçırıyorsunuz? Bu kadar önemli bir yetki alırken, âdeta, el çabukluğuyla, yangından mal kaçırır gibi bir davranış içerisinde bulunulmasını doğrusu kınıyorum.

Değerli arkadaşlarım, resmî açıklamalara göre, batık bankaların, 30 Nisan 2001 tarihi itibariyle zararı, yani tasfiye edilecek miktar, 12,4 katrilyon lira. Bu rakam, şu anda gelinen noktada, 23 katrilyon liralarla ifade ediliyor ve bunun, süratle 30 katrilyon liraya doğru tırmanacağı da, bütün hatipler tarafından dile getirildi biliyorsunuz. Bu para, vergi ödeyen vatandaşların cebinden çıkmış olmayacak mı? Her ne kadar, bu bankaların battığı günlerde, hükümet, bu zararların, bankalar tarafından, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan ödenen primlerle ödeneceğini, devletin zararı olmayacağını beyan etmişse de, bunun böyle olup olmayacağı konusunda ciddî endişeler duymaktayız. Neden; geçmişten bugüne kadar gelen uygulamalarınızdan. O günlerde, kamuoyundaki tepkileri yatıştırmak için söylenen bu sözler, söylendi gibi kabul ettiğimiz bu sözler, bugün geldiğimiz noktada, yapılan bu değişiklikle, millete, gerçeğin söylenmediğini, milletin aldatıldığını ortaya koymakta ve ispat etmektedir; çünkü, hükümet yetkilileri, Plan ve Bütçe Komisyonundaki ifadeleriyle, daha dün, fondaki gelirlerin yıllık 500 milyon dolar seviyesinde olduğunu ifade ettiler; bununla, batan bankaların katrilyonlarca lira zararının ödenmesinin mümkün olamayacağını itiraf ettiler. Zaten, bu kadarcık küçük bir rakamla, 500 milyon dolar seviyesindeki portföyün karşılanmayacağının hesabını ilkokul çocukları da yapıyor.

Demek ki, Hazine tarafından fona ikrazen ihraç edilmiş bulunan devlet iç borçlanma senetlerinden doğan borçlar -yani, bir anlamda krediler- geri ödenemeyeceğinden, bu maddeyle Bakanlar Kuruluna verilen yetkiye dayanılarak silinebilecektir. Bu, çok tehlikeli. Bu, şu demektir: Yani, Hazinenin batık bankaları kurtarmak için verdiği borçların tahsilinden -hükümetin kendi ifadesiyle- umut kesilmiş demektir. Yani, Hazinenin bu batık bankaları kurtarmak için verdiği borçların tahsilinden umudun kesilmesi, bütçede ödeneği olmayan, zarar kabul edilmeyecek demek olan meselelerin de düşünülmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Çiftçiye ve esnafa verilecek destekleri, bütçede karşılık yoktur diyerek, karşılık olmadığı gerekçesiyle siz reddetmediniz mi geçenlerde?! Nasıl olacak da, bu hükümet, parmak çoğunluğuna dayanarak, milletin milyarlarca dolarlık parasını batık bankalara bağışlayabilecektir, hem de bütçede ödenek olmadan; bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar. Bu, en azından ilkesizliktir, millete karşı tutarsızlıktır.

Şimdi, gelip, bir taraftan, banka batıranlardan hesap soracağız edebiyatı yaparken, diğer taraftan, bu değişiklikle, milletin kesesinden bankaların zararlarını kapatıp, el malıyla dost gönülleme çabası içerisindesiniz. Madem böyle bir şey yapmaya kararlısınız, öyleyse, bu değişiklik önergemde olduğu gibi, en azından, bunun karşılığını bütçeye koyarak, bütçede ödenek ihdas ederek yapmanız gerekmez mi; çünkü, neticede, bu işlem, Hazine için bir alacak, yani, gelir kaybıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Yani, düpedüz giderdir. Öyleyse, şayet yaptığınız işte tutarlı olmak, ilkeli olmak, ilkesiz görünmemek istiyorsanız, bunu bütçeye koyar, kaynağını bulur, gelir, burada, Yüce Meclisin önünde de çatır çatır savunursunuz; yoksa, böyle kaynak bulmadan, müdevver bir şekilde 1 Türk Lirasını 1 milyar Türk Lirasına tahvil etmek, kalbetmek suretiyle, olmayan borçlarımızı artırmak suretiyle gideceğiniz yer, seçim sandığında mahkûmiyet ve boğulmaktır. Bu nedenle, ciddî devlet anlayışı içerisinde, haklı bulduğumuz, insanların, dinleyenlerin bütün katmanlarında kabul edilen bu önergemize desteğinizi arz ederek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dağcıoğlu.

Efendim, Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - 4389 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının dördüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bankaların bu Kanun hükümlerine göre birleşme ve devirlerinde 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile devir veya birleşmeye konu bankaların toplam aktiflerinin sektör içindeki paylarının yüzde yirmiyi geçmemesi kaydıyla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 7, 10 ve 11 inci maddeleri hükümleri uygulanmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 671 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 10 uncu maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çerçeve 10 uncu madde, Bankalar Kanununun 18 inci maddesinde bir değişiklik öngörüyor. Bu değişiklikle ilgili düşüncelerimi arz etmeden önce, tasarının geneliyle ilgili birkaç düşüncemi, siz değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bu tasarı, pazartesi günü, Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümetçe sevk edildi; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunun ve tali komisyon olarak da, Adalet Komisyonunun bu tasarıyı görüşmesini istedi. Ben, Adalet Komisyonu üyesiyim, ne böyle bir davet aldık ne komisyon başkanımız bu tasarıyla ilgili bizi bir toplantıya davet etti; böyle bir çalışma yapamadık. Böyle bir çalışma yapılmamasını, ben, İçtüzüğe aykırı buluyorum; bir aceleciliğin sonucunda İçtüzüğün nasıl ihlal edildiğini de siz arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.

Ayrıca, biraz önce, Sayın Erbaş, burada, Anayasaya aykırılıkla ilgili düşüncelerini ifade etti. Bakın, elimde bir mütalaa var. 46 sayfalık bu mütalaanın altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının Hukuk Danışmanı Prof. Sayın Erdoğan Teziç'in imzası var. Bu 46 sayfalık raporda, bu tasarının birçok bakımdan Anayasaya aykırı olduğu ifade ediliyor. En azından, bu tasarının, yine bir tali komisyon olarak, belki de, Anayasa Komisyonuna gönderilmesi ve orada da, Anayasaya uygunluk ve aykırılık yönünden bir incelemeye tabi tutulması gerekirdi; bu da yapılmamıştır.

Şimdi, tabiî, nedir bu acele, yapılmak istenen nedir diye insan sorduğunda; gerçekten, gerekçeyi okuduğumuzda anlamakta güçlük çekiyoruz. Ne diyor gerekçe: "Ülkemizde bankacılık mevzuatı, 4389 sayılı Bankalar Kanunuyla Avrupa Birliği uygulamalarına ve uluslararası standartlara uygun hale getirilmiştir." Kim söylüyor bunu; bu tasarı söylüyor. Hangi kanun için söylüyor; şimdi, yarıdan fazlasını değiştirmek istediği kanun için söylüyor; diyor ki: "Bu kanun, Avrupa Birliği uygulamalarına ve uluslararası standartlara uygundur." Uygunsa, niye değiştiriyorsunuz; Avrupa standartları mı değişti, Avrupa Birliğinin uygulamaları mı değişti; hayır. Gerekçe hazır, gerekçe şu: "Ekim 2000'de ve Şubat 2001'de ekonomik krizler yaşandı" ee "bu kriz sonunda özellikle bankacılık sektöründe sorunlar meydana geldi" başka "bu sorunları aşmak için Bankalar Kanununda değişiklik zorunlu hale geldi."

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet demek istiyor ki, şu anda, Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz ve bu krize bağlı olarak yaşadığımız sosyal problemlerin sebebi, kanunlardır ve özellikle Bankalar Kanunudur. Bankalar Kanununu değiştirirsek, bu sorunlar da çözülecek. Buldular bir tane suçlu; ona yüklüyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu, bir açıkgözlülüktür; bu, tabir caizse, lütfen beyanımı hoşgörünüz, bir pişkinliktir; kendini akıllı, elâlemi sersem sanma mantığıdır. Bu ülkede şu anda yaşanan ekonomik ve sosyal krizin sebebi, ne kanunlardır ne Bankalar Kanunudur; doğrudan doğruya, 57 nci cumhuriyet hükümetidir, bu hükümettir. (FP sıralarından alkışlar) O sebeple, Bankalar Kanununu da değiştirseniz, diğer kanunları da değiştirseniz, bu hükümet değişmediği sürece, bu krizleri aşmak mümkün değildir. Bankalar Kanunundan önce bu hükümetin değişmesi lazım.

Sayın Başbakan doğru söylüyor. Sayın Başbakan "bizim alternatifimiz yok" diyor. Ben de katılıyorum Sayın Başbakana. Gerçekten, beceriksizlikte bu hükümetin alternatifi yoktur; başarısızlıkta bu hükümetin alternatifi yoktur; kişiliksizlikte ve Türkiye'yi dışa bağımlı hale getirmekte bu hükümetin alternatifi yoktur. Bu Parlamentodan çıkacak en zayıf hükümet, bu hükümetten daha başarılı olur. O bakımdan...

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - "Kişiliksiz" diyor... Ne demek?!

BAŞKAN - Ne oluyor efendim?..

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - "Kişiliksiz hükümet" diyor.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Lütfen sakin olunuz... Lütfen sakin olunuz...

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Aynı kelimeyi iade ediyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi diyeceksiniz ki, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesinde bulunan bankaların... (DSP sıralarından gürültüler) Şimdi, bakın, kuliste beraber konuşurken diyorsunuz ki: "Bu hükümet başarısızdır." Buraya gelince bana laf atıyorsunuz. Kaç tane DSP'li milletvekili arkadaşım bana bunu bizzat söylemiştir.

ESVET ÖZDOĞU (Ankara) - Kim söyledi, kim?..

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - "Bu hükümet, her şeyi, yüzüne gözüne bulaştırmış bir hükümettir" diye bana söylediniz; isimlerinizi burada söylemiyorum.

SALİH DAYIOĞLU (İzmir) - Sizin yaptıklarınızı temizliyor bu hükümet.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Size saygımdan söylemiyorum. Lütfen, tepki göstermeyin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakika daha istirham edebilir miyim?

BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula hitap ederseniz, bitirmenize müsaade edeceğim.

Toparlayın efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - İftiraya, yalana tahammülümüz yok.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî efendim, doğrulara tahammülünüz yok artık. Doğruları bile dinlemekten korkuyorsunuz.

Diyeceksiniz ki, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesinde bulunan bankaların çok hızlı satılmasını gerçekleştirmeyelim mi? Diyeceksiniz ki, bu bankaların malî bünyelerinin zaafa uğratılmasında sorumluluğu bulunanlara uygulanacak yaptırımlara etkinlik kazandırmayalım mı; keşke, bu amaç için gelmiş olsaydı bu tasarı. Bu tasarının, bana göre nihaî hedefi şudur: Türkiye'de yabancı sermayenin etkisinde 5 tane banka kalsın isteniyor. Üzerinde konuşmakta olduğum çerçeve 10 uncu maddeyle değiştirilen 18 inci maddeyi okursanız, bunu çok net şekilde göreceksiniz; diyor ki: "Sektör içindeki paylarının yüzde 20'yi geçmemesi kaydıyla Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun hükümleri burada uygulanmaz. Bu, şu demektir: 100'ü bölün 20'ye 5, bu kanunun nihaî amacı, yabancı sermayenin kontrolünde 5 tane bankadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - O bakımdan değerli arkadaşlarım, bu kanunun ülkemiz için hayırlar getirmeyeceği endişesini taşıyarak, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın! Almıyorsa, aynı kelimeyi kendisine iade ettiğimizi lütfen kendisine hatırlatın.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sözünü geri alsın!

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Neyi iade ediyorsunuz?

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Hükümeti kişiliksizlikle suçlamıştır.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sürekli hakaret ediyorsunuz, yakışıyor mu size?!

BAŞKAN - Efendim, lütfen karşılıklı konuşmayın.

MEHMET GÜNEŞ (Şanlıurfa) - Siz çok mu kişiliklisiniz?!

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Dışarıda böyle söylemiyordun.

BAŞKAN - Efendim, istirham ederim, lütfen... Lütfen efendim... Lütfen...

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Toplumların ekonomik üretimle tanışmalarıyla beraber, bankacılık, hayatımıza girmeye başlar. Toplumların gelişmesinde ve ekonomik özgürlüğün kazanılmasında düzgün, ilkeli ve doğru kurallarla çalışan ve çalıştırılan finans piyasalarının payı çok büyüktür. Ülkedeki en büyük krizin nedenlerinden biri, bankaların esas görevlerinden uzaklaşmaları ve kuruluş amaç ve faaliyetlerine aykırı çalışmaları nedeniyle bu noktaya gelinmiştir.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, krizin çözümünü bulmak için, teşhisi doğru yapmamız gerekmektedir. Türkiye ekonomisinin bugün içinde bulunduğu temel sorun, yüksek düzeyli kamu açıkları, bundan kaynaklanan yüksek enflasyon ve mevcut hükümete olan güven kaybıdır. Hükümet, toplumun tüm kesimlerinde güvenilirliğini yitirmiştir. Hükümet tarafından, krizin teşhisi yanlış konulmuştur. Şu ana kadar, gerekenler yapılmamıştır ve kriz derinleşerek devam etmektedir. Türkiye'nin bugünkü sorunu, yapacağı program değil, şu an içerisinde bulunduğu krizin adının konulmasıdır. Bu teşhis, bugüne kadar, maalesef konulmamıştır.

Şimdi yapılması gereken şey, malî piyasalardan reel kesime sıçrayan krizin, uygulanacak doğru politikalarla aşılmasıdır; yani, malî sektörde yaşanan krizler nedeniyle piyasalarda oluşan çok yüksek ve sürdürülemez boyuttaki faiz oranları düşürülerek, talep ve yatırımlar teşvik edilmelidir. Reel sektörün faiz yükü hafifletilmelidir. Faiz oranlarının makul düzeylerde belirlenmesi ve makul sürelerde ödenmesi sağlanmalıdır. Özkaynakları yetersiz, aktif kaliteleri zayıf, açık pozisyon içerisinde olan ve bu nedenle kırılgan bir yapıda olan bankacılık sistemi bir an önce düzeltilmelidir. Buna inanan tüm Türkiye bankacısı, sanayicisi, esnafı, memuru, işçisi, velhasıl tüm kesim, hesabını kitabını bu inanç üzerine bina etti; yatırımlar, borçlanmalar, bu hesaba göre yapıldı; harcamalar bu hesaba göre yapıldı. Dahası, bu hükümet, bu IMF ve tabiî ki, malum, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu, hedeflere adım adım ulaşıldığını büyük bir inandırıcılıkla söylediler; fakat, biz, Doğru Yol Partisi olarak, Genel Başkanımız Prof. Dr. Tansu Çiller, bundan bir yıl önce, uygulanan ekonomik programın başarıya ulaşma şansının olmadığını söylediğinde, hep karşı çıktınız; ama, ne oldu; önce, kasım ayında, bu inanç binası ciddî bir biçimde sallanmaya başladı ve tam ne oluyor demeye kalmadan, şubat ayında, o kule yerle bir oldu. Ülke, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine bu hükümet tarafından saplanıp kalıyor. Bu, tam manasıyla bir hayal kırıklığı, bir aldatmacadır ve artık, insanların sisteme güveni, bu hükümet sayesinde ortadan kalkmıştır. Ortada bir güven kaybı vardır ve bu güven kaybının tamiri hiç de kolay değildir. Her zaman övgüyle sözünü ettiğimiz Batılı demokrasilerde, bu güven bunalımını yaşatan hükümetler, daha krizin ortaya çıkmadığı; fakat, krizin yaşanması muhtemel durumlarda, bu işi beceremediklerini kabul edip, halkından özür dileyerek istifa ettikleri halde, bizdeki mevcut hükümet ne yapmaktadır?! Sebep oldukları cumhuriyet tarihinin en büyük krizine rağmen, iktidar koltuğuna yapışmaları, Türkiye'nin bu durumda bir alternatifinin olmadığını söylemeleri, başta demokrasimize, hukukumuza ve Türk halkına karşı yapılan ihanettir, işlenen en büyük suçtur.

BAŞKAN - Toparlayın efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, bankaların borcunu fona devrediyorsunuz; yani, borçlarını siliyorsunuz. Nasıl olsa, bu yükü çekecek çiftçi, esnaf, sanayici ve millet var. Artık, vur abalıya; nasıl olsa yük çekmeye alışmış -getirdiğiniz vergiye, zamma boyun eğen- zihniyetinden vazgeçin; çünkü, millet, ülkesi için sabrediyor; ama, bir gün, bu yükü çekemeyecek ve sosyal patlama olacaktır. Siz de, bu patlamanın altında ezileceksiniz.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, Af Kanunu görüşülürken, esnafın, çiftçinin borçlarının -anaparası ödenmek şartıyla- faizlerinin affı ve taksitlendirilmesi için önerge verdik; ama, maalesef, reddettiniz.

Bu tasarı, eşitlik ilkesine aykırıdır; ancak, gittiğiniz yanlış yoldan dönmeyeceksiniz belli; ama, hiç değilse, çıkardığınız kanun ülkeye faydalı mıdır, zararlı mıdır, onu bilin yeter diyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- 4389 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin  (5) ve (6) numaralı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"5. Kurul kararlarına karşı açılacak idari davalar ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülür."

"6. a) Bu Kanunun 10 uncu maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları, 14 üncü maddesinin (5), (6) ve (7) numaralı fıkraları, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddeleri ile 20 nci maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümleri dışındaki diğer maddeleri, mevduat toplama yetkisi bulunmayan ancak, özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hakkı veren hesaplar yoluyla fon toplayan, ekonomik faaliyetleri ekipman veya emtia temini veya kiralanması veya ortak yatırımlar yoluyla finanse eden özel finans kurumları bakımından da uygulanır. Bu Kanunun 12 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki yasak ve sınırlamalar, özel finans kurumlarının üçüncü kişilere finansman sağlamaya yönelik faaliyetleri bakımından uygulanmaz. Kurum bu Kanun hükümleri çerçevesinde bu kurumlara ilişkin kâr ve zarara katılma hakkı veren hesapların özelliklerini de dikkate alarak her türlü düzenleme yapmaya yetkilidir. Ancak, Kurum bu Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında belirtilen durumları tespit ettiği takdirde, özel finans kurumunun faaliyet izni Kurulun en az beş üyesinin aynı yöndeki oyuyla alınmış kararıyla kaldırılır.

Özel finans kurumları açısından emtia veya gayrimenkullerin finansal kiralanması ya da kâr ve zarara katılma ve benzeri yöntemlerle yapılan her türlü finansman faaliyetleri de bu Kanuna göre kredi olarak addolunur.

Bu Kanunun 21, 22 ve 23 üncü maddelerinde yer alan ceza hükümleri, özel finans kurumları ve görevlileri ile 22 nci maddenin (3), (6), (7), (8) ve (9) numaralı fıkralarında yazılı suçları özel finans kurumlarına karşı işleyen kişiler için de uygulanır. 22 nci maddenin (1) numaralı fıkrası, bu Kanuna göre alınması gereken izinleri almaksızın özel finans kurumlarına münhasır işlemler ile uğraşan veya özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hakkı veren hesaplar yoluyla fon toplayan veya ticaret unvanları, her türlü belgeleri, ilan ve reklamları veya kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda özel finans kurumu adını kullanan, özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hakkı veren hesaplar yoluyla fon topladıkları, özel finans kurumlarına münhasır işlemler ile uğraştıkları izlenimini yaratacak söz ve deyimleri kullanan gerçek kişiler ile tüzel kişilerin görevlilerini de kapsar. 22 nci maddenin (2) numaralı fıkrasının ilk cümlesi, özel cari hesap sahiplerinin tasarruflarını ve açılan hesaba göre kâr ve zarara katılma hesap sahiplerine ödenmesi icap eden tutarları geri almalarını kasıtlı olarak engelleyen özel finans kurumlarının görevli veya ilgili mensupları hakkında da uygulanır.

b) Kanun ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde özel finans kurumlarının faaliyetlerine uygun şekilde çalışmalarını ve mesleğin gelişmesini temin etmek, mali kurum olmanın gerektirdiği vakar, disiplin ve birlik içinde ekonominin ihtiyaçlarına uygun olarak çalışmalarını sağlamak, özel finans kurumları arasındaki haksız rekabeti önlemek amacıyla gerekli her türlü tedbiri almak ve uygulamak, ilan ve reklamlarında özel finans kurumlarının uyacakları esas ve şartları tür, şekil, nitelik ve miktarları itibariyle Kurumun uygun görüşünü alarak tespit etmek ve bu Kanun ile kendisine verilen diğer işleri yapmak üzere tüzel kişiliği haiz ve kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan Özel Finans Kurumları Birliği kurulmuştur. Özel finans kurumları, faaliyet izni aldıkları tarihten itibaren bir ay içinde Birliğe üye olmak zorundadır.

Birlik, özel finans kurumları ile ilgili mevzuatı ve aldığı karar ve önlemlerin uygulanmasını takip eder ve Kurumca alınması istenen tedbirleri alır.

Birliğin organları, çalışma esasları ve faaliyetlerinin kapsamı Kurulun, Birliğin görüşünü alarak yapacağı öneri üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak Birlik Statüsünde gösterilir. Özel finans kurumları, Birlik Statüsüne ve Birlik tarafından alınacak karar ve tedbirlere uymak zorundadır. Birliğin giderleri, Birlik Statüsü gereğince tespit olunan oy sayısına göre özel finans kurumlarına dağıtılır. Özel finans kurumları, kendilerine düşen masraf paylarını statüde belirtilen süre içinde yatırmak zorundadırlar. Masraf iştirak payları belirlenen süre içinde ödenmediği takdirde Birlik tarafından icra yoluyla tahsil olunur. Masraf iştirak paylarının ödenmesine dair kararlar 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 68 inci maddesinde yazılı resmi belge niteliğindedir.

Birliğin organ seçimleri bu Kanunda öngörülen esaslar çerçevesinde gizli oyla ve yargı gözetimi altında gerçekleştirilir. Seçim yapılacak genel kurul toplantısından en az onbeş gün önce seçimlere katılacak üye kuruluşları  ve temsilcilerini belirleyen liste, toplantının gündemini, yerini, gününü, saatini ve çoğunluk olmadığı takdirde yapılacak ikinci toplantıya ilişkin hususları belirten bir yazı ile birlikte üç nüsha olarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek seçim kurulu başkanı hakime tevdi edilir. Hakim gerekli incelemeyi yaparak listeyi ve diğer hususları onaylar, bir sandık kurulu başkanı ve iki sandık kurulu üyesi ile bunlar için birer yedek üye atar. Oy verme işlemi gizli oy, açık sayım ilkelerine göre yapılır. Seçim süresinin sonunda seçim sonuçları tutanakla tespit edilip seçim sandık kurulu başkanı ve üyeleri tarafından imzalanır. Tutanağın düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçimlere yapılacak her türlü itirazlar hakim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.

Birliğin aldığı genel ya da özel nitelikteki karar ve tedbirlere  zamanında ve tam olarak uymayan üyeler hakkında Birlik Yönetim Kurulunca bir milyar liraya kadar para cezası uygulanabilir. Birlik, cezaları ilgiliye tebliğ eder ve tahsil olunan cezalar Güvence Fonuna gelir kaydedilir. Bu fıkrada yer alan maktu para cezası, her yılın Ocak ayından geçerli olmak üzere 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun Mükerrer 298 inci maddesi uyarınca tespit edilecek yeniden değerleme oranı kadar artırılmak suretiyle bulunacak tutar üzerinden uygulanır.

Birlik, özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hesabı sahibi gerçek kişilerin özel finans kurumlarındaki tasarruflarını güvence altına almak amacıyla, "Güvence Fonu" kurmakla  görevli ve yetkilidir.

c) Özel finans kurumlarında gerçek kişiler adına açılan özel cari hesaplarda ve kâr ve zarara katılma hesaplarında toplanan tasarrufların güvence altına alınması amacıyla Birlik bünyesinde oluşturulan Güvence Fonu, Birlik tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulacak Güvence Fonu Yönetmeliği dahilinde, Birlik tarafından idare olunur. Güvence Fonu mevcudunun kullanılış şekil ve esasları ile özel finans kurumları nezdindeki, güvenceye tabi olacak özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hesaplarına ait tasarrufların kapsamı, tutarı, güvence priminin tarifesi ile tahsil zamanı, şekli ve diğer hususlar Güvence Fonu Yönetmeliğinde gösterilir. Özel finans kurumları, nezdlerindeki özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hesaplarına ait tutarları bu kapsam ve şartlar dahilinde sigorta ettirmek zorundadır. Kurum, Güvence Fonu üzerinde her türlü denetimi yap-maya yetkilidir.

Güvence Fonunun kaynakları; güvence primlerinden, 10 uncu maddeye göre zamanaşımına uğrayan, özel finans kurumları nezdindeki hesap, emanet ve alacaklardan, kuruluş izni verilen özel finans kurumlarının kurucularının, 7 nci maddenin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde belirtilen asgari sermayenin yüzde onu tutarında Güvence Fonuna yatıracakları sisteme giriş payından, 8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümleri çerçevesinde, devralan bakımından verilen hisse devir izinlerinde, özel finans kurumunun sermayesini temsil eden hisseleri devralan ortaklar tarafından, devralınan hisselerin nominal bedelinin veya borsa değeri daha yüksek olduğu takdirde borsa değerinin yüzde biri oranında Güvence Fonuna yatırılacak tutarlardan, bu Kanun hükümlerine aykırılık dolayısıyla özel finans kurumlarının görevli ve ilgili mensupları ile özel finans kurumlarına karşı işlenen suçlardan dolayı üçüncü kişilere hükmolunacak adli para cezaları ile özel finans kurumlarına uygulanacak idari para cezalarının yüzde ellisinden ve Güvence Fonu mevcudunun gelirleri ile sair gelirlerden oluşur.

Bir özel finans kurumunun sermayesinin yüzde on ve daha fazlasına sahip ortakları ile yönetim kurulu başkan ve üyelerinin, genel müdür ve yardımcılarının, kredi açmaya yetkili memurlarının, denetçilerinin ve bunların ana, baba, eş ve çocuklarının o özel finans kurumundaki özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hesaplarında bulunan tasarrufları güvenceye tabi değildir.

Özel finans kurumlarınca Güvence Fonuna ödenen primler kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider kabul edilir.

d)  Bu Kanunun 14 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre faaliyet izni kaldırılan özel finans kurumunun yönetim ve denetimi Birlik tarafından atanan ve beş kişiden oluşan Tasfiye Kuruluna intikal eder. Faaliyet izninin kaldırılmasına ilişkin Kurul Kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren özel finans kurumu hakkındaki ihtiyati tedbir dahil her türlü icra ve iflas takibatı durur. Faaliyet izninin kaldırıldığı tarihten itibaren özel finans kurumunun alacaklıları, alacaklarını temlik edemez veya bu sonucu doğuracak işlemleri yapamazlar. Tasfiye Kurulu özel finans kurumunu genel hükümlere göre tasfiye eder. Özel finans kurumlarının tasfiye işlemlerinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümleri uygulanmaz.

Bir özel finans kurumunun yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları özel finans kurumunu ilzam eden memurlarının kanuna aykırı karar ve işlemleriyle özel finans kurumu hakkında bu Kanunun 14 üncü maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkra hükümlerinin uygulanmasına neden olduklarının tespiti halinde, özel finans kurumuna verdikleri zararlarla sınırlı olarak bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, Tasfiye Kurulunun talebi üzerine şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu karar ve işlemler özel finans kurumunun yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklara menfaat temini amacıyla yapıldığı takdirde, menfaat temin eden ortaklar hakkında da temin ettikleri menfaat üzerinden aynı hüküm uygulanır. Bu halde, bu Kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendindeki mal beyannamesine ve muhafaza tedbirlerine ilişkin hükümler kıyasen uygulanır. Mahkemece iflasına karar verilenler hakkındaki takibi, Tasfiye Kurulu yürütür. Bu paragraf hükmüne göre iflası istenenler hakkında mahkemece 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 257 nci ve izleyen maddeleri hükümleri uygulanır.

Bir özel finans kurumunun faaliyet izninin kaldırılması halinde Birlik, özel finans kurumundaki özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hesaplarındaki tutarların güvenceye tabi kısmını bu maddenin birinci fıkrasında tanımlandığı şekilde oluşturulan Tasfiye Kurulunun onayıyla doğrudan veya Tasfiye Kurulunca ilan edilecek bir özel finans kurumu aracılığıyla Güvence Fonu mevcudundan öder ve Güvence Fonu hesabına tasfiye işlemlerine öncelikli alacaklı sıfatı ile iştirak eder. Bu şekilde meydana gelen alacak nedeniyle Güvence Fonu hesabına yapılacak ödemeler için tasfiye sonucu beklenmez.

Güvence Fonu mevcudunun ihtiyacı karşılayamaması durumunda, özel finans kurumlarından, ileride doğacak prim yükümlülüklerine mahsuben bir önceki yılda ödedikleri   güvence primi toplamına kadar, bunun yetersiz kalması halinde ise her bir özel finans kurumunun sahip olduğu özel cari hesaplar ve kâr ve zarara katılma hesapları toplamına karşılık gelen oranda ve kalan tutarı karşılayacak kadar avans alınabilir. Bu avans, özel finans kurumlarının kâr ve zarara katılma hesaplarında topladıkları fonlara özel cari hesap ve kâr ve zarara katılma hesapları toplamları en yüksek beş özel finans kurumunca bir önceki dönemde verilen ortalama kâr payı oranı dikkate alınarak Birlikçe belirlenecek oran üzerinden hesaplanacak tutar ile birlikte, doğacak prim borçlarına mahsup edilir.

e) Özel Finans Kurumları, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun  ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile diğer mevzuatın çeke  ve teminat mektuplarına ilişkin hükümleri ile  213 Sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümlerinin uygulanması bakımından banka addolunur.

BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bankalar ve finans kurumları, tasarrufları, kaynakları yatırıma dönüştüren kurumlardır, kuruluşlardır, dönüştürmesi gereken kuruluşlardır. Bu amaca yönelik olmalıdır bankalar ve özel finans kurumları; ancak, son dönemlerde, rant ekonomisinin aslî unsurlarından birini oluşturması nedeniyle, içerisine düştüğümüz çifte krizleri yaşamaya başladık. Bankacılık, aslına uygun olarak yapıldığı takdirde, ülke menfaatına, millet menfaatına hizmet eden bir sektördür. Dikkat ediyoruz, bu hükümet geldiğinden beri, bu, üçüncü tasarı; ikisi kanunlaştı, bunun kanunlaşmasına ramak kaldı.

Değerli milletvekilleri, bir husus, bütün kamuoyunun dikkatini çekiyor. Bankacılık mevzuatı sürekli değiştirilmeye çalışılıyor; ancak, bu, bankacılık mevzuatı için değil, bankacılar için yapılmaya başlandı. Bunun çok somut bir sonucu ise, bütün kamuoyunun hemfikir olduğu şu sonuçtur: Bankalar batıyor; ama, bankacılar, aynı lüks hayatlarına, yaşamlarına yine devam ediyor. Yani, banka batıyor; ama, bankacı, dünyanın en lüks tatil yerlerinde, âdeta, batırdığıyla alay ediyor. Değerli milletvekilleri, bakın, işte, gelinen bu nokta, nasıl yanlış bir mantaliteyle hareket edildiğinin çok somut bir sonucudur. Bunu, hiç kimse gözardı edemez.

Sayın Bakan Kemal Derviş, komisyon üyelerinin bulunduğu bir toplantıda, aynen şu sözleri sarf etmiştir: "Göreceksiniz, yakında bu 80 banka, 10-12 bankaya düşecek."

Değerli milletvekilleri, tasarrufları, yüzde 100 mevduat güvencesiyle Fona devrediyorsunuz, mudileri kurtarıyorsunuz. Mudileri kurtarmanın -elbette, ekonomik bir krizin önüne geçmek kadar- bana göre, aslî bir nedeni, Fona devredilen bankalarda, milyonlarca mevduat sahibinin bankazede olması ve sokaklara yürümesi halinde, bu yürüyüşün karşısında hiçbir siyasî iktidar duramaz, bütün siyasî iktidarları siler süpürür. Bu tehlikeyi gören sayın hükümet, bu bankaları sürekli Fona alarak, siyasî ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bu kez, Fon batıyor. Yani, bir tarafı doğrultmaya çalışıyorsunuz, diğer tarafı batırıyorsunuz. Bu, bir büyük acziyetin ifadesidir; yönetim aczidir, beceriksizliğin açık göstergesidir. Yanlış insanlar asla doğru yapamaz, yanlış hükümet asla doğru yapamaz; gelinen noktada olduğu gibi.

Yapılması gereken, bankacılık mevzuatının rehabilitasyonu; ama, bankacılar için değil, bankacılık mevzuatı için. Bunun için ne yapmak gerekiyor?

Değerli milletvekilleri, ben, birkaç ay önce sorduğum zaman, kamu bankaları dahil, toplam 83 banka vardı. Bu bankaların listesini bir çıkardım; mevduat bankaları, yatırım bankaları dahil, son on yılda, 25 civarında banka kurma izni çıkarılmış. Değerli milletvekilleri, bunların büyük bir kısmı fason banka, gecekondu bankası. Bu bankacılığa izin veren, iktidarlardır, Bakanlar Kuruludur. Banka kurma izni, hepinizin yüksek malumları, Bakanlar Kurulundan çıkan bir izin. Bu Bakanlar Kurulu üyelerinden acaba hangisi hukukî bir sorumluluk altına girdi, hangisi siyasî bir sorumluluk altına girdi? Değerli milletvekilleri, siyasîler asla fatura ödemiyor, hortumlayıcılar asla fatura ödemiyor. Bu faturalar, Türk Milletine ödettiriliyor; 70 milyon Türk insanı inim inim inletiliyor. Herhalde, Victor Hugo yaşamış olsaydı, yeniden değil, belki, bir defa değil, yüzlerce kez "Sefiller"i yazacaktı.

Değerli milletvekilleri, işi, bu gerçek boyutuyla görmek lazım. Bir tasarıya temelden karşı çıkmak veya sonuna kadar yanında olmak bir saplantıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, evet, bağlarsanız memnun olacağım.

Buyurun.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bir tasarı, doğrularıyla sahiplenilmek, eğrileriyle eleştirilmek durumundadır, objektif yaklaşımlarla ortaya konulmak durumundadır. Bu tasarının içerisinde, son derece yanlış düzenlemeler vardır; banka rehabilitasyonlarına, finans kurumlarının rehabilitasyonlarına yönelik olumlu düzenlemeler de vardır.

Hatasıyla sevabıyla, böyle bir kanun bugün çıkacaktır. Her şeye rağmen, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Dönen; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bankalar Yasasıyla ilgili tasarının 11 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bizim ülkemizde öyle bir gelenek oluştu ki, anayasa yapıyoruz, bir tepki anayasası. Şimdi uğraşıyoruz, hep birlikte, uzlaşma kurullarıyla, yeni bir anayasa, yeni bir sivil anayasa yapmaya çalışıyoruz. Yasa çıkarıyoruz, bir tepki yasası. Şimdi, bu yasaya baktığınızda, 1 inci maddesinden son maddesine kadar iyi incelediğinizde, bu bir tepki yasası olarak gündeme gelmiş ve tepki yasası olarak, gerçekten, hukuk devletinin temel ilkelerini bir tarafa bırakmış ve tamamen polis devleti anlayışıyla, Fona, BDDK'ya çok ciddî yetkiler veren bir yasal düzenlemeyi şimdi görüşüyoruz.

Tabiî ki, bu yasal düzenleme önümüzdeki günlerde gelecek, bir hukuk devleti kuralları içerisinde, yeniden, bir hukuk mantığıyla ele alınacak; ama, bu arada vakit kaybetmiş olacağız.

Şimdi, burada, özellikle, bu maddeyle yapılmaya çalışılan şu: Biliyorsunuz, bugüne kadar, özel finans kuruluşlarının, oraya para yatıran, kaynak yatıran insanların hiçbir güvencesi yoktu. Bankacılık sisteminde, Fondan kaynaklanan bir güvence verilmişti kendi mudilerine; ama, bu özel finans kuruluşlarında yoktu. Şimdi bu maddeyle getirilen, özel finans kuruluşları bir birlik kuracak, özellikle bir özel güvence fonu kuracak ve kendi kaynaklarından kesilen bu özel güvence fonuyla da, herhangi bir sıkıntıya girdiğinde... Hükümet söz verip, böyle "ben, artık, doları belirli bir kurda tutacağım" deyip, onu da tutmayıp yüzde 100 devalüe ettiği zaman, dolar üzerinden para almış bu özel kuruluşların ayakta kalmakta şansı da, doğal olarak kalmayacak, ödeme gücü de kalmayacaktı. Şimdi, özellikle bu kurumlara para yatıran yurttaşlarımızın haklarını güvence altına almak için, böyle bir madde geldi komisyonumuzda. Dikkat ederseniz, Sayın Divan Kâtibimiz bile, okurken yoruldu; çok uzun bir madde.

Aslında, bu, Bankalar Yasası gibi, özel bir yasa olması gereken ve bütün ayrıntılarıyla düzenlenmesi gereken bir yasal düzenleme; ama, biz, bunu, Bankalar Yasası içerisinde getirdik; bir önergeyle, ne kadar doğru olduğu, ne kadar incelenebildiği, ne kadar bu güvencenin sağlanabildiği, çok belli olmayan bir gece önergesiyle buraya girmiş bir madde. Aslında, bu, bütün ayrıntılarıyla belirlenmesi, aynı Bankalar Yasası gibi düzenlenmesi gereken bir olgu; ama biz, bunu, farklı bir biçimde buraya getirdik. Farklı biçimde getirdiğimiz bu düzenleme, hiç olmazsa, bugün... Bankalar battıktan sonra bankaları yeniden yapılandırmak, düzenlemek aklımıza geliyor, bu özel finans kuruluşları battığı zaman onları yeniden düzenlemek ve onlarla ilgili bir yasal düzenleme yapmak aklımıza geliyor; ama, artık, hepimiz görüyoruz ki, bu finans mekanizmasını bütün olarak ele alıp, çağdaş bir anlayışla, hukuk kuralları içerisinde yeniden düzenlemek gerektiği, kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır; çünkü, her gün bir yerden bir sıkıntı çıkıyor, bir yıkıntı ortaya çıkıyor, bu yıkıntıyı kaldırmak için yeni bir yasa yapıyoruz, bir de bakıyoruz, bir başka yerden bir başka yıkıntı, bir başka sıkıntı çıkıyor ve onun için başka yasal düzenlemeler yapıyoruz.

Ben, hep söylüyorum, bu Mecliste biz patinaj yapıyoruz. Hükümetimiz, bütün olarak olaylara bakıp, bu olayları bütün olarak çözecek yeni bir anlayışla yasaları buraya getirmiyor; hükümetimiz, günü kurtarmak, günü birlik yasalar çıkarmakla uğraşıyor. Bunun yerine, oturup, Türkiye'de finans sektörünü yeniden ele alıp ve yeniden düzenleyen bir yasal çalışmayı yapıp, Meclisin önüne gelmek durumunda hükümet, yürütme organı ve biz de, burada, enine boyuna tartışarak, bunları yasalaştırmak durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Dönen, buyurun efendim.

MEHMET DÖNEN (Devamla) - Yine de, hiç olmazsa özel finans kurumuna bir soluk aldıracak bu düzenlemeyi olumlu görüyor ve gecenin bu saatinde beni dinleme zahmetine katlandığınız için de, hepinize teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

Efendim, 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 12.- 4389 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan "8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki izin alınmaksızın yapılan pay devirlerinin pay defterine kaydedilmesi" ibaresi "8 inci maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine aykırılık" şeklinde değiştirilmiş ve (1) numaralı fıkrasında yer alan " idari para cezası uygulanır." ibaresi, " idari para cezası uygulanabilir."  şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN- 12 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun.

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 12 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa, IMF'ye verilen söz gereği çıkarılacak 11 yasadan biridir. Daha önce çıkarılan 4389 sayılı Bankalar Kanunu ikinci yılını doldurmadan, bu kanun üzerinde üçüncü değişikliği yapıyoruz. 4389 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasını değiştirmek üzere bu madde getirilmektedir. Bu maddeyle, bankalara verilen para cezalarının yarıya kadar azaltılabileceği öngörülmekte ve "idarî para cezası uygulanır" ibaresi "uygulanabilir" haline getirilerek, vergi mevzuatına uyumlu hale getirilmektedir; yani, bir düzenleme maddesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne kadar kanun üzerinde değişiklikler yapsak da, bankalara verilmiş olan devlet güvencesini kaldırmadıkça, bizler, daha çok kanunlar üzerinde görüşürüz ve görüşmeye devam ederiz. O halde, mutlaka, devlet güvencesi kaldırılmalı veya mudiye güvence verilmelidir veya serbest piyasa tam uygulanmalıdır. Tasarıda, 13 fon bankasına devlet güvencesi verilmekte, iyi niyetli, dürüst çalışan bankalara herhangi bir işlem yapılmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlerde, hükümet, ülkenin bağımsızlığını koruyamamakta ve gelişmeleri kontrol edememektedir. Ülkemizin millî egemenliği, her gün, daha da hızlı yara almaktadır. Ekonomide, dizginler, tamamen yabancıların eline geçmiş durumdadır. Bugün itibariyle ulaştığımız 70 katrilyon içborç, 120 milyar dolar dışborç, ülkemizin, bağımsız, millî politikalar izlemesine engel olmaktadır. Kanunlar ve yapılacak işlemler, IMF, Dünya Bankası, Bush tarafından dikte edilmekte ve hükümetçe de harfiyen uygulanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, kamu kaynaklarının kişisel çıkarlar için yoğun şekilde kullanılmasına yolsuzlukların odağında hükümetle iç içe gelmiş çıkar çevrelerinin bulunması eklenince, tahribat ve yolsuzluklar, her geçen gün daha da artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içinde sürüklendiği ekonomik ve siyasî sıkıntıların giderilmesi için takip edilen yol ve yöntemler, milletin haysiyetini rencide etmekte ve millî bağımsızlığımıza gölge düşürmektedir. Hükümet, dışkaynaklı baskı ve dayatmalara karşı koyamaz durumda olduğu için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, tasdik makamı durumuna getirilmektedir. Şahsım ve milletim adına, bu durumdan kaygı ve üzüntü duymaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkede medya kartelleşirse, o ülkede siyaset kirlenir. Bunun sonucu olarak da, gerçek bankacıların yerine, bankacılıkla ilgisi olmayan medya patronları bankacılık yapmaya başlar ve ülkenin kaynakları çarçur edilir. İşte, bugünkü bankacılık sistemini etkileyen en önemli nedenlerden bir tanesi de bu uygulamalardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut yasayla, hortumlanan paralar geri dönmeyecektir. Siyasî ve idarî sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmamaktadır. Bu tasarı, aslında, hukuka aykırıdır. 13 bankayı hortumlayanlara ve hortumlayacaklara hazineden yardımlar yapılmaktadır. Yani, sizlerin anlayacağı, millî bankacılık yok edilmektedir. Normal çalışan, iyi niyetli bankalara herhangi bir işlem yapılmamaktadır; ama, kötü niyetli, ülkeyi dolandıranlar garanti altına alınmakta -toplumda- 13 bankayı hortumlayanlara hazineden yardım yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümet, çiftçiye ve esnafa verilecek 400 trilyon lirayı, karşılığı olmadığı gerekçesiyle reddetmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, baktım baktım, bu maddeyle bizim çiftçilerin ne alakası var bilemedim. Bir toparlayın allahaşkına!.. (Gülüşmeler)

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Oysa, Anasol-M hükümeti ve Sayın Ecevit, üç armatörün 300 trilyon liralık borcunu ertelemeye kalkmaktadır. Bunun yanında, Anasol-M hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çoğunluğuna dayanarak, onlarca katrilyon lirayı, ödeneği olmadığı halde, batık veya batacak bankalara bağışlamaktadır.

Banka batıranlardan hesap sorulmalı, batırdığı paraların mutlaka tahsilatı yapılmalı, mal varlıklarına el konulmalı, devletin alacağı öncelikle tahsil edilmelidir.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu tasarının tahsilatla ilgili bölümünü destekliyoruz ve olumlu bakıyoruz; yalnız, aradan o kadar çok zaman geçti ki, ortada ne tahsil edilecek para ne de mal kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasalar, IMF, Dünya Bankası ve G-7 ülkelerinin verdiği borçların...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ediyorum.

Sizden sonra Ramazan Bey gelecek, o da devam eder. İki Ramazan, lütfen, bitirelim bu işi.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - ...garanti altına alınması içindir. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ne yazık ki, IMF'ye mahkûm olmuşuz efendim; buyurduklarınız doğru, ama çare yok.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, zarafetinize karşın Meclis Başkanlığına yönelteceğim bir eleştirim olacak. Bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği gün, Adalet Komisyonuna da tevdi edilmişti; ancak, Adalet Komisyonu gündemine hiç alınmadı.

Dikkat ediyorum, son zamanlarda hükümet, komisyonlarda tartışmaktan çekindiği, çıkarabilir miyim diye tereddüt ettiği temel yasaları Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderiyor. Benim aklıma bir başka şey geliyor; acaba, sayın hükümet, Meclis Başkanlığını da kendisine alet ederek, Plan ve Bütçe Komisyonunu tetikçi komisyon olarak gördüğü için mi, diğer komisyonlarda bu teknik kanunları hiç tartıştırmadan geçirme gayretinde. Bu, yürütmenin yasama üzerinde ne kadar etkili olduğunun somut bir göstergesidir. Umarım, bu tasarı, bu alışkanlığın sonu olur.

BAŞKAN - Efendim, özür dilerim; ancak, Başkanlığımızın hiçbir kabahati yok. Başkanlığımız, komisyona havale etmiş; sizin komisyon, Adalet Komisyonu, görüşme gereği duymadan Plan ve Bütçe Komisyonuna havale etmiş. Onun için, bizim, Başkanlık olarak işlemlerimiz doğrudur.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Sayın Başkan, ilimizin adını vermeyeceğim, gözü açık bir ilimizin gözü açık vatandaşı, bir kardeşini acilen bir yemeğe davet eder, hemen arkasından, o daveti unutturmak için, konuyu bastıran başka konuları gündeme getirirmiş; yani, davetini unuttururmuş. Bu açıkgözlülüğü anlıyorum Sayın Başkanım.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bu olmadı!

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tasarıyla neyin getirilmek istendiğini ifade etmeye çalıştık. Bankacılık mevzuatı rehabilite edilme amacında; ama, vatandaşın sorunu bu değil. Sokaktaki vatandaş "benim paramı hortumlayan, paramı çalan saygın soyguncuların peşine nasıl düşeceksiniz" diye soruyor.

Değerli milletvekilleri, lütfen, tasarıyı okuyun. Bu tasarı içinde, adlî işlem sürecinin derhal başlatılması, yani cumhuriyet savcılarının derhal, filhal göreve gelmesi ve olaya el koymasıyla ilgili bir tek düzenleme yok.

Değerli milletvekilleri, bankacılık mevzuatının rehabilitasyonuyla ilgili genel ve aciliyeti olmayan düzenlemeler var. Oysa, vatandaşın beklentisi bu değil. Vatandaş "hortumlanan paramı nasıl getireceksiniz" sorusunun cevabını arıyor. Bu tasarı buna cevap vermiyor. Bunu bana gösterecek tek bir cümle bulamazsınız değerli milletvekilleri. Bizim gayret ettiğimiz konu budur. Toplumun beklentisine cevap verilmiyor.

Değerli milletvekilleri, bakın, şu an, yani 4389 sayılı Bankalar Yasasında, hortumlanan paraların nasıl geri getirileceği konusunda bir yığın hükümler var; bu hükümlerin hiçbiri işletilmiyor. Bizim bütün isyanımız, feveranımız bunadır. Bu hükümler yerine getirilmiyor, sadece vatandaşın "param geri gelecek" beklentisi, yanlış bir şekilde, bu tasarıyla, maalesef, yerine getirilecekmiş gibi gösteriliyor; bir hayal dünyası yaşatılıyor. Göreceksiniz, kısa bir süre sonra, bu tasarı da, sonuçları itibariyle bir fiyasko doğuracak.

Değerli milletvekilleri, bakın, bankalar mevzuatını okuyan herhangi bir kimse, bununla ilgili adlî süreci çok rahatlıkla görebilecektir. Bankalar Yasasının 24 üncü maddesi çok açıktır; ama, kurum, bu maddeyle kendisine verilen ödevi gereği gibi yerine getirmiyor. Yeminli murakıpların "derhal savcılığa intikal ettirmeniz gerekir" dediği dosyaların büyük bir kısmının hasıraltı edildiği konusunda çok ciddî iddialar var; hiçbirine cevap verilmiyor. Bizim bu konudaki bütün yazılı soru önergelerimize verilen tek bir somut cevap yok değerli milletvekilleri; ne örtülmek isteniyor; Türk Milletinden ne gizleniliyor? Eğri otursak da doğru konuşalım; bu tasarı, kesinlikle bu sorunun cevabı değil.

Dikkat ediyorum, BDDK kurulalı iki yıldır; ne görev yapıyor, merak ediyorum. 16 Kasım 2000 tarihinde sayın hükümet, Sayın Özkan başkanlığında 6 bakandan oluşan bir banka çalışma grubu teşekkül ettirdi; tam altı gün sonra kasım krizi patladı. Değerli milletvekilleri, çok mânidar değil mi?! Banka çalışma grubu oluşturuyorsunuz, altı gün sonra kasım krizi patlıyor. Bununla ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, teşekkür etsek mi; edelim efendim teşekkür.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Edelim efendim.

Bir idarî cezayla ilgili düzenlemedir Sayın Başkan; o kadar da ciddî bir iyileştirme getirmiyor.

Yine, değerli milletvekilleri, şubat krizinin hemen arifesinde bir banka bono ihalesine girmiş, 250 trilyonluk bono ihalesine girmiş, teminatını yakıyor ve derhal Hazineden döviz satın alıyor, teminatını yakarak...

BAŞKAN - Sayın Toprak, efendim, teşekkür ederim.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bu tüyoyu kimden aldı bu? Bunlarla ilgili hiçbir işlem yapılmıyor değerli milletvekilleri. Bizim feveranımız budur; buna yönelik düzenleme...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Bitirdiniz gibi geliyor, teşekkür ediyordum; onun için...

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Feveranımız bunadır. Bankalar Kanununda buna ilişkin düzenlemeler vardır. Tek istirhamımız, lütfen, bankalar mevzuatındaki bu hükümler işletilsin; başka bir talebimiz yoktur.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, 22.15'te toplanmak üzere, ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 22.08


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.19

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 100 üncü Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

671 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.– 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 12 nci maddesini oylamadan önce ara vermiştim...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Geri alıyoruz yoklama talebimizi.

BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ederiz.

ASLAN POLAT (Erzurum) - 11 inci maddeden dolayı jest yaptık.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Fazilet Partisine efendim.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Avni Doğan, teşekkür ediyoruz Parlamento adına.

Uzlaşma kültürü kadar güzel bir şey yok!.. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

13 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 13. - 4389 sayılı  Kanunun 24 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrasının sonuna aşağıdaki paragraflar ve maddeye aşağıdaki (7) numaralı fıkra eklenmiştir.

"Bu fıkra hükmü Kurul, Kurum, Fon Yönetim Kurulu ve Fonun bu Kanunda yazılı görevlere ilişkin karar, eylem ve işlemleri nedeniyle, kişilerin, uğradıkları zararlardan dolayı Kurul ve Fon Yönetim Kurulu üyeleri ile Kurum ve Fon personeli aleyhine açtıkları ve açacakları davalar hakkında da uygulanır.

"7.a) Bu Kanun uygulaması ile ilgili olarak, bu Kanunda ve diğer kanunlarda  belirtilen cezalara ilişkin suçlardan dolayı açılan ceza davalarında,  gerekli görülen hallerde yaptırılacak bilirkişi incelemelerinde, bilirkişi  raporunu, dosyanın kendisine verildiği tarihten başlayarak üç ay içinde mahkemeye verir.  Bu süre hakim tarafından iki aya kadar uzatılabilir. Bu süre içerisinde de rapor mahkemeye verilmediği takdirde görev, ücret ödenmeksizin bilirkişiden alınır ve yeni bilirkişi atanır. Bilirkişilik görevi bu şekilde kendisinden alınan kişiler, bir yıl süreyle bu Kanun kapsamında hiçbir davada bilirkişi olarak atanamazlar. Bu kişiler, raporların süresinde verilmemesinin sebep olduğu masrafları ödemeye ve ayrıca beşyüzmilyon liradan birmilyarbeşyüzmilyon liraya kadar hafif para cezasına mahkum edilirler. Dosyanın bilirkişiye tevdii tarihinde dava zamanaşımı süresi durur. Bilirkişinin  raporunu mahkemeye verdiği tarihten itibaren bu süre kaldığı yerden işlemeye devam eder.

b) Kurum, Fon  ve temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri Fona ait olan bankalar ile tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas idareleri tarafından açılan  hukuk davalarında gerekli görülen hallerde, yaptırılacak bilirkişi incelemelerinde, bilirkişi  raporunu dosyanın kendisine verildiği tarihten başlayarak üç ay içinde mahkemeye verir. Bu süre hakim tarafından iki aya kadar uzatılabilir. Bu süre içerisinde de  rapor mahkemeye verilmediği takdirde görev, ücret ödenmeksizin bilirkişiden alınır ve yeni bilirkişi atanır. Bilirkişilik görevi bu şekilde kendisinden alınan kişiler, bir yıl süreyle bu Kanun kapsamında hiçbir davada bilirkişi olarak atanamazlar. Bu kişiler,  raporların süresinde verilmemesinin sebep olduğu masrafları ödemeye ve ayrıca beşyüzmilyon liradan birmilyarbeşyüzmilyon liraya kadar hafif para cezasına mahkum edilirler."

BAŞKAN - 13 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen...

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz; teşekkür ederiz efendim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkanım, 4389 sayılı Bankalar Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısı üzerinde konuşuyoruz; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Bankalar Kanunuyla ilgili değişiklik, bu Yüce Parlamentoda, bir sene içerisinde üçüncü kez konuşuluyor. Sabaha karşı komisyondan geçen bu yasa tasarısını, acaba, koalisyon partileri milletvekillerinin yüzde 5'i inceleme imkânı bulabilmişler midir? Hükümetin, en azından, siyasî parti gruplarınca bu tür yasaların görüşülmesine imkân verecek zaman balansını yapması gerekmez miydi? Ancak, gazete ve televizyonlar yazıyor, gösteriyor, işte oradan takip edin mantığının, Yüce Parlamentoyu ve itibarını ne derece zedelediğini, hâlâ görmezlikten gelemeyiz. Aynı anlayışla gidersek, aynı yasa, daha, çok, Meclisin huzuruna gelebilir; ondan sonra da, Meclis kanun yapıyor, hukuk yapıyor diye övünür dururuz!..

Yüce Parlamentoya ve sayın vekillerine bir zorunluluğu ifade etmek istiyorum: Kanunlar, kendi kendini yürütmezler. Hele hele, ekonomiyle ve bankacılık sistemiyle ilgili yasaların işlemesi, başarıyla uygulanması, tamamen, yürütme organı olan hükümetin becerisine bağlıdır. Malî piyasalarda, finans sisteminin ve bankacılık sektörünün çökmesi, tamamen, Hazine ve para politikalarına bağlıdır.

Bir sayın bakan bu sistemi çökertmiş olmasına rağmen, hâlâ Bakanlar Kurulu sıralarında oturmaktadır. Eğer, böyle bir çöküntüye sebep olmak, Osmanlı döneminde olmuş olsaydı, veziriazamın da, nazırın da sabaha karşı işi bitirilirdi; demokratik ülkelerde ise, bırakınız makamdan istifayı, milletvekilliğinden dahi istifa eder, siyasete veda ederdi. Birilerinin hâlâ koltuklarında direnmeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve siyasete, siyasetçiye olan güveni önemli ölçüde sarsmış ve sarsmaktadır.

Getirilen değişiklik, Bankalar Kanununun 24 üncü maddesine ek 2 fıkra getirmektedir.

Bu yasanın diğer bir özelliği, bankalar veya fonlar vasıtasıyla batık paraların tahsilatını biraz daha hızlandırma amacını taşıdığı için, sırf bu özelliğinden dolayı, DYP Grubu adına destekliyor ve olumlu buluyoruz.

Kurul, Kurum, Fon Yönetim Kurulu ve Fonun bu Kanunda yazılı görevlere ilişkin karar, eylem ve işlemleri nedeniyle, kişilerin, uğradıkları zararlardan dolayı Kurul ve Fon Yönetim Kurulu üyeleri ile Kurum ve Fon personeli aleyhine açılacak ceza davalarında gerekli görülen hallerde bilirkişi incelemesi yapılır denilmektedir.

Yüce Heyetin ve Sayın Bakanın burada da dikkatini çekiyorum; Ceza Usul Kanununda, ceza davalarında üç kişiden fazla bilirkişi tensip edilemez deniliyor. Bu kadar banka işlemlerinden dolayı, üç kişinin bu işin içinden çıkması mümkün değildir. Bu yasa hazırlanırken, bilirkişi sayısı hakkında, Ceza Usul Kanununda belirtilen üç kişiye ilaveten en azından, alt bilirkişiler vasıtasıyla olayın daha süratle bitirilmesi sağlanabilirdi.

Burada, maddî bir olay daha var; onu da dikkatinize çekmek istiyorum: Burada, bilirkişi incelemeleri ve dava esnasında müruruzaman durur deniliyor. Esasında, bu uygulama, bundan sonraki durumlara münhasırdır. Bu duruma da hükümetin dikkatini çekiyorum. Biraz noksanlık vardır; ama, tahsilatın hızlandırılmasını öngördüğü için çok olumlu buluyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sezgin.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlandı.

Maddeyle ilgili bir önerge var; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı tasarının 13 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Tevhit Karakaya

Ramazan Toprak

Fethullah Erbaş

 

 

Erzincan

Aksaray

Van

 

 

Musa Demirci

 

M. Ergün Dağcıoğlu

 

 

Sıvas

 

Tokat

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katlıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, katılmıyoruz; çünkü, bankalar hukuku açısından, ceza ve hukuk davalarında bilirkişi raporları dolayısıyla davaların sürüncemede kalmaması, dolayısıyla işlerin hızlandırılması gerekçesiyle işlerin daha hızlı yürütülebilmesi için bazı özel düzenlemeler getirilmektedir. Bunun Anayasaya aykırı bir tarafı yoktur. Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın Toprak. (FP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının başından beri dile getirdiğim hususun somut bir göstergesidir; tasarının aslında odak noktası olması gereken 24 üncü maddesiyle ilgili düzenlemedir. Bankalar Kanununun 24 üncü maddesinin birinci bendi aynen şu şekilde: "Bu Kanunda belirtilen cezalara ilişkin suçlardan dolayı kovuşturma yapılması, kurumun cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvuruda bulunmasına bağlıdır." Yani, bu kanunda yazılı suçları işleyenler hakkında cumhuriyet savcılığına intikal, yalnızca kurumun yazılı başvurusuyla mümkün. Tasarıyla ne getiriliyor?..

Değerli milletvekilleri, yargı yetkisi kısılıyor derken, afakî konuşmamıştık, soyut iddia değildi. İşte, tasarının bu maddesinin birinci paragrafında, kuruma tanınan bu imtiyaz yetmemiş gibi; bir de, kurum, Üst Kurul ve Fon Yönetim Kurulu üyeleri ve görevlileri hakkında, bu işlemler nedeniyle herhangi bir soruşturma açılacaksa, bu da kurumun iznine bağlanıyor.

Değerli milletvekilleri, milletvekili dokunulmazlığının tartışıldığı bir günde, bir dokunulmazlık zırhı daha getiriliyor; dile getirmeye çalıştığımız husus budur. Seçilmişlerin, mutlak değil nispî dokunulmazlıkları; yani, milletvekilliği dönemince var olan dokunulmazlıkları göze batarken, bu kamu görevlilerinin ömür boyu devam edecek mutlak dokunulmazlıkları hakkında kimsenin sesi çıkmıyor. İşte, kurum görevlileri, kurul görevlileri, Fon Yönetim Kurulu üyeleri ve diğer görevliler hakkında dahi bir korunma zırhı getiriliyor.

Sayın Bakanım, bilirkişilere ilişkin hususları ifade etti. O zaman benim yaklaşımım şudur: Sayın Bakanım, lütfen, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Bankalar Kanununun 24 üncü maddesindeki görevini yerine getirsin. Yeminli murakıpların, kurulun denetim raporlarını cumhuriyet savcılıklarına intikal ettirsin. Cumhuriyet savcılıkları sizin bu maddede getirdiğiniz bütün düzenlemelere ilişkin hükümleri, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki paralel hükümleri işletmek suretiyle, bu sonucu zaten sağlayacaktır.

Lütfen, Türk Milletinin gözü boyanmasın, Türk Milleti doğruyu duysun. Doğruyu ifade ederken, doğruyu ortaya koymayan, kenarından dolanan, sorunu çözmeyen çözümlemelerle Türk kamuoyu yanlış bilgilendirilmesin. Herhalde, Türk Milletinin doğru bilgilenme hakkı vardır.

Gerekçem bu yöndedir. Fon üyelerine, kurul üyelerine ve kurum üyelerine bir korunma zırhı getiren, dokunulmazlık zırhı getiren bu düzenleme mutlak surette tasarıdan çıkarılmalıdır. Önergem bu doğrultudadır. Kabulünü arz ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Komisyon, 13 üncü maddeyi oylamadan önce, ikinci satırda "paragraflar" yazılmış, bunun "paragraf" olarak düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum, siz ne dersiniz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) -Sayın Başkanım, doğrudur; çünkü, zaten kendisi tek paragraf.

BAŞKAN - Bu değişiklikle beraber 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. - 4389 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (d) bendinde yer alan "ilk iki yıl" ibaresi "ilk dört yıl" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, Fazilet Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; üzerinde tartıştığımız 4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1985 yılından bu yana ondört kez değişikliği uğrayan ve onbeşinci değişiklik üzerinde tartıştığımız Bankalar Kanunu, topluma, son dönemde yaşadığımız olumsuzları ortadan kaldıracak kurtarıcı, tartışılmaz bir tabu halinde sunulmuştur.

Bu ortam, yasanın kamuoyu önünde ilgililerce yeterince tartışılmasına imkân vermemektedir. Kanunlar, çok hızlı bir şekilde Meclise sevk edilip, süratle komisyondan geçerek Genel Kurul gündemine geliyor. Bu davranış biçimi, aslında, hükümetin hazırladığı her kanunda mevcuttur. Bu davranış biçiminin çok yanlış olduğu ortadadır; çünkü, görüştüğümüz Bankalar Kanunu değişikliğini, bizler, 18.6.1999 tarihinde de yapmıştık. Hükümet, henüz iki yılı doldurmadan, aynı kanun değişikliğiyle karşımıza geliyor. Hükümetin bu tavrı devam ederse, muhtemeldir ki, çok kısa bir süre sonra, aynı kanunla ilgili değişikliği içeren bir tasarı daha Meclise gönderilecektir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 14 üncü maddesinde 4389 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (d) bendinde yer alan "ilk iki yıl" ibaresinin "ilk dört yıl" olarak değiştirilmesi öngörülmektedir. 4389 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesinin (d) bendi aynen şöyledir: "Kurul, Hazine Müsteşarlığı ile müştereken kuruluş bütçesini hazırlar. Bu bütçenin giderlerini karşılamak üzere bankalar, 1998 yıl sonu bilanço toplamları üzerinden 6 ncı maddedeki esaslar çerçevesinde giderlere katılma paylarını tebligattan itibaren onbeş gün içinde öderler. Bakanlar Kurulu ilk iki yıl için 6 ncı maddenin (3) numaralı fıkrasında belirtilen oranı iki katına kadar artırmaya yetkilidir. Bütçenin uygulanması Kurulca yürütülür. Kuruluş bütçesi yürürlüğe girinceye kadar Kurul üyelerinin ücretleri, malî hakları ve sair giderler Fon tarafından karşılanır." Kurulun bütçesiyle ilgili hükümleri içeren söz konusu maddenin (d) bendinde yapılan değişiklikle, 6 ncı maddenin (3) numaralı fıkrasında "giderlere katılma payı olarak tahsil olunacak tutar bankaların bilanço toplamlarının onbinde üçünü geçemez" hükmüyle ifade edilen onbinde 3 oranının 2 katına kadar çıkarılması yetkisi, ilk iki yıl için Bakanlar Kurulu yetkisinde bulunuyordu. Bu yetki süresi, yapılan değişikliklerle dört yıla çıkarılmaktadır. Bu süre içerisinde Bakanlar Kurulu, yasada belirtilen onbinde 3 oranını 2 katına kadar çıkarabilecektir. Hükümet, daha önce, bankacılık sektörünün çökeceğini öngöremediği için, bugün, geçici 1 inci madde değişikliğiyle karşımızdadır. Bankacılık sektörüyle beraber, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bütçesinde de sıkıntı yaşanacağı için, böyle bir düzenlemeyle, Bakanlar Kurulu, yasada belirtilen oranı, bir süre daha, 2 katına kadar artırma yetkisini haiz olacaktır.

Ümidimiz, bankacılık sektöründe yaşanan olumsuzluklar ve sorunların düzeltilerek, sektörün bugün içinde bulunduğu acıklı durumdan bir an evvel kurtarılması için gerekli hükümlerin ihdas edilmesi ve gereksiz bürokrasi ve teşkilatlanmalardan vazgeçen temel prensipleri, herkes ve her kurum için uygulayan bir devlet anlayışının benimsenmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlarsanız minnettar kalacağım.

OSMAN ASLAN (Devamla) - Aksi halde, görüşmekte olduğumuz bu tasarıyı bir başka acil tasarı izleyecek ve yaz boz süreci sürüp gidecektir.

Yasanın, bu şekliyle de olsa, ülkemize hayırlar getirmesini diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyursunlar efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 671 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının 14 üncü maddesinde, esasen 4389 sayılı Kanunla kurulmuş bulunan Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun giderleriyle ilgili olarak, iki yılda kesilmesi öngörülen primlerle ilgili sürenin, dört yıla çıkarılması öngörülmektedir. Buna bizim hiçbir itirazımız yoktur. Aslında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, bugüne kadar, bununla ilgili bilançosunu ve bütçesini hazırlaması lazımdı; ama, görülüyor ki, bu Kurul, görevini süratle yapamamış, amacına uygun hareket edememiş, görevini yeterli şekilde yapmamıştır. O sebeple, böyle bir düzenlemeyi lüzumlu görmüş bulunmaktadır hükümetimiz.

Sayın milletvekilleri, benim bu maddeyle ilgili herhangi bir şekilde daha ilave edecek bir şeyim yok; ama, üzerinde durulması gereken bir husus var. Biz, ekonominin içerisinde bulunduğu bu güç şartların, yaşadığımız çöküntünün ve özellikle bankacılık sektöründe çıkan krizin, ülkemizde yarattığı sosyal ve ekonomik bunalımdan rahatsızlık duyuyoruz. Bu ekonomik ve sosyal bunalım, reel sektörü vurmuştur, finans sektörünü vurmuştur ve dolayısıyla ekonomik istikrar programının, gerçekten halka dayalı olmadığının, halkın gerçeklerine uygun tedbirleri ihtiva etmediğinin bir işareti olarak da değerlendirilmesi gerekir.

Bir diğer husus da, yöntemdedir itirazımız. Özellikle, Bankalar Kanunu ile Telekom Kanununun çıkarılmasının bir şart olarak gündeme getirilmesi ve âdeta bir dayatma anlayışı içerisinde de "eğer bu kanunları çıkarırsanız, biz de size para veririz, eğer çıkarmazsanız vermeyiz" şeklindeki değerlendirmeden veya dayatmadan fevkalade rahatsızlık duyduğumuzu belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle, Sayın Bakanın ilk Amerika seyahati sırasında, CNN TÜRK'te takip ettiği bir toplantıda "kasım ayında size 7 milyar dolar para verdik, nereye gittiğini bilmiyoruz. Güvenilen yerlere para verilir. Sizde yolsuzluklar çok fazladır; 34 büyük ülke arasında yapılan araştırmada, yolsuzlukların en fazla olduğu ülkelerden 4 üncü sırada Türkiye'dir" deyip de, arkasından da "önce, siz bunları çıkarın" demeleri ve orada da, özellikle bir tepki konulmamasını, ben büyük bir eksiklik olarak görüyorum.

İkincisi, yine para verilmesi maksadıyla yapılan görüşmeler sırasında, Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanı O'Neil'in "bu sefer size veriyoruz; ama, bir daha bize bunun için gelmeyin. Amerikan vatandaşlarından topladığımız bu paraları, biz, devamlı olarak size vermek durumunda değiliz" şeklindeki değerlendirmesini, millet adına, devletim adına fevkalade hicap verici, üzüntü verici bir ifade olarak değerlendiriyorum. Keşke bunları söylememiş olsalardı, keşke Sayın Bakanımız orada bir tepki koyabilseydi. Bu, bizi üzmüştür. Bu, milletimizi rencide etmiştir.

Bankacılık sektörünün ortaya çıkarmış olduğu bu ekonomik krizde milletimizin hiçbir kabahati yoktur; hatta, milletvekillerimizin çoğunun da kabahati yoktur. Yönetimdeki boşluğun, siyasetteki zafiyetin ortaya çıkarmış olduğu bu kriz ve hortumlamalar, 11 veya 13 bankanın içerisinin boşaltılması, maalesef, bizim milletimize yüklenmiştir. Milletimiz, geçmişten gelen o güzel kültürü ve ahlakî değeriyle hiçbir surette o ifadeleri hak etmemiş olmasına rağmen, ona bir tepkinin konulmamasını büyük bir eksiklik olarak değerlendirdiğimi ve onun için de üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bankanın içerisinin boşaltılması burada olmuyor; şubesi yurt dışında, oradan da boşaltılıyor. Bu kanunla ne oluyor; bir taraftan bankanın içi yurt dışındaki şubeleri aracılığıyla boşaltılıyor ve arkasından da, boşaltılan bankalar korunuyor; ama, dürüst çalışan bankalarla ilgili herhangi bir düzenleme de gündeme gelmiyor. Bu da bir sıkıntı.

Değerli milletvekilleri, bir diğer sıkıntı daha, milletimizin arasına gittiğiniz zaman, hemen bankacılık konusunu, özellikle hortumlanan bankalarla ilgili suallere muhatap oluyorsunuz ve çok açık söylüyorum; hepimizi içerisine koyuyorlar. Hepimizi, bütün milletvekillerini...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Ama, bizi koymuyorlar.

BAŞKAN - Sayın Bedük, toparlarsanız...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, samimî olarak söylüyorum, yanlış anlamayın. Bugün dahi, yine vatandaşlar arasından gelirken, hepimizi dahil ettiler. Arkadaşlar, bankaların içerisini boşaltan hırsız, yolsuz, uğursuzlar hesabını vermeli; işadamı varsa, işadamı bunun hesabını vermeli; yönetici varsa, bürokrat varsa bunun hesabını vermeli; siyaset ayağı varsa, siyaset ayağı da, açık, net olarak vermeli. (Alkışlar)

BAŞKAN - Bravo efendim, teşekkür ederim efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Niye milletvekillerine söyleniyor?..

(Mikrofon, otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bedük, teşekkür ediyoruz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Ben, sizin adınıza, tüm milletvekillerimizin adına, milletvekillerimizin hepsini içerisine alacak şekilde bir değerlendirmeyi, ne size...

Sayın Başkanım, niye mikrofonu kapatıyorsunuz?

BAŞKAN - Kendi kendine kapandı efendim; 5 dakika 50 saniye süre verdiğim için, kendi kendine kapandı.

Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Süre bitmeden mikrofonu kapatmıştınız Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, ben, bunu, gerçekten, samimi olarak söylüyorum; çünkü, bütün milletvekillerini içerisine alacak şekilde yapılan değerlendirmelerden rahatsızlık duyuyorum, sizler de rahatsızlık duyuyorsunuz. Güven bunalımı var; siyasetçilerin hepsini içerisine alacak şekilde ithamlar var, iddialar var.

Dolayısıyla, 13 tane bankanın içerisini boşaltanlar ve boşaltmaya destek olanlar, yardımcı olanlar, açık, net olarak ortaya konulmalı ve en son olarak Merkez Bankasından çekilen paraları kim çekmişse ortaya çıkmalı ve bunlar açıklanmalı. Dolayısıyla, Türkiye'de, siyasetçiye karşı iç güvensizliği de, dış güvensizliği de ortadan kaldırmış oluruz ve böylece milletimize reva görülen bu çirkin iddia ve ithamlardan kurtulmuş oluruz diye düşünüyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - 14 üncü madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. - 4389 sayılı  Kanunun Geçici 2 nci maddesinin (h) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (j) bendinde yer alan  "teminat" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve iflas idarelerinin mahkeme ilamını alması ve tebliğe çıkartması işlemlerinde karşı tarafa yükletilmiş olan harcın ödenmiş olması" ibaresi eklenmiş ve (c) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

"h) Bankalar ve özel finans kurumları iştirak tutarlarını 31/12/2009 tarihine kadar,  Kurulca belirlenecek dönem ve oranlar dahilinde kademeli olarak bu Kanun hükümlerine uygun hale getirmek zorundadırlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4389 sayılı Bankalar Kanunuyla ilgili tasarının 15 inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bankalar Kanununda yapılan değişiklikle, piyasada bir güvenin temini, bilhassa, bankalarda toplanan fonun reel sektöre, işletmelere kredi olarak gitmesi; bu çerçevede, yatırım ve üretimin artırılması, istihdamın genişletilmesi, işsizliğin ülkede kaldırılması hedeflenmektedir; ancak, bu güven unsurunu sağlayacak, ilk önce, mevcut koalisyondan oluşan hükümettir. Hükümetin piyasaya vermiş olduğu bir güven unsuru yoktur.

Değerli milletvekilleri, son hisse senedi ve tahvil ihracıyla arz edilen devlet kâğıtlarıyla 410,5 trilyon borçlanmaya karşılık, piyasada 2,5 katrilyona yakın bir talep oluşmuştur. Demek ki, eğer bu millete güven verilmiş olsa, bu milletin bir kısmında, işletmelerde sermaye oluşturacak bir birikim, bir tasarruf mevcuttur; ancak, hükümet bu güveni veremediği için, bu güveni sağlayamadığı için, ülkedeki kriz, derinliğine devam etmektedir.

Geçmişte uygulanan para politikasında, hükümet, Merkez Bankasını yanlış yönlendirdi, Merkez Bankasını bir para kurulu gibi çalıştırdı ve neticede, Merkez Bankası, bu acemice çalışmalar sonucunda IMF reçetelerini uyguladı ve Merkez Bankasının para kurulu gibi çalıştırılması sonucu, IMF reçetelerinin uygulandığı diğer ülkeler de, bizim ülkemizin sürüklendiği krize aynı şekilde sürüklendi.

Değerli milletvekillerim, para kuru uygulanmasında merkez bankaları istedikleri zaman para basarak likiditeyi artıramazlar; yani, piyasaya para süremezler. Merkez bankalarının para basabilmeleri için, birilerinin merkez bankasına döviz getirmesi gerekir. Merkez Bankası, yalnızca döviz karşılığında para basabilir. Bu kural, merkez bankalarının karşılıksız para basmalarını önlemek için konulmuş bir kuraldır; çünkü, karşılıksız basılan para enflasyonu körükler; fakat, para krizi yaşanırken bu kuralın uygulanmaması gerekir; Türkiye'de likidite sıkıntısı varken, ısrarla bu kuralın uygulanıp esnek kur sistemine geçilmemesi gerekirdi.

Değerli milletvekillerim, para kuru kuralı katı uygulandığında yabancı paranın ülkeye gelmesi ve ülkeyi hızla terk etmesi durumlarında sorunlar yaratır. Yabancı para ülkeye gelirken elde tutulmayan, mal ithal etmek için kullanılmayan döviz Merkez Bankasına gider, Merkez Bankası da bunların karşılığında para basar. Böylece, para arzının artmasına neden olur; artan para arzı da enflasyonu körükler; fakat, bu ara tehlikeli iki gelişme olur: Bir taraftan, döviz bolluğu olduğundan döviz kurları yavaş artar ve ülke parasının değeri artar; diğer taraftan da para bolluğu olduğundan faizler düşer. Bir ülkenin parasının aşırı değer kazanması ve faiz düşmesi, ciddî sorunlar yaratır ve kriz oluşur. Yabancı para ürküp ülkeyi terk etmeye kalktığında ise, Merkez Bankası döviz satacak, piyasadan para çekilecek ve likidite daralması olacaktır. Bu durumlarda, Merkez Bankası para basarak likiditeyi artırdığında, faizler çılgınca yükselir, para krizinin ekonomik krize dönüşmesine neden olur -Türkiye'de yaşadığımız son kriz de bu durumdan oluşmuştur- sıcak para ürkütülmüş olur, dövize büyük de değil, yalnızca orta çaplı bir hücum olmuş olur; daha sonra, krizin ilerleyen safhalarında ise dövize aşırı hücumdan dolayı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT AKIN (Devamla) - ...bizim ülkede yaşanan 19 Şubat ve 22 Kasım krizlerinde olduğu gibi, aşırı derece de, yüzde 1 000'lere, 1 500'lere, 10 000'lere varan bir faiz yükselmesine neden olur ki, bu durum da, reel sektörün, esnafın, işçinin ve çiftçinin çökmesi demektir.

Bu kanunun bu sıkıntılardan uzak bir şekilde ülkeye faydalı olacağı düşüncesiyle; hepinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 15 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu maddede "bankalar ve özel finans kurumları iştirak tutarlarını 31.12.2009 tarihine kadar, Kurulca belirlenecek dönem ve oranlar dahilinde kademeli olarak bu Kanun hükümlerine uygun hale getirmek zorundadırlar" denilmektedir. Bu kanun tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonuna gelişinde ise, bu kademe yoktu, sadece 2009 yılına kadar bu orana gelmeleri isteniyordu. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuda bayağı tartışma oldu; işte, kademeli olsun mu, olmasın mı; en sonunda kademeli yapılması uygun bulundu.

Yalnız, burada, bu madde üzerinde, bilhassa millî bankamız olarak görülen İş Bankasının da çok büyük itirazları oldu, Bankalar Birliğinin oldu ve en önemlisi de, bir DSP milletvekilinin bu konuda çok önemli itirazları oldu; onu belirtmek istiyorum.

Şimdi, görüşlerine de çok önem verdiğim o arkadaş, DSP milletvekili "şimdi, burada, iştirak payları ve ortaklık payları da kapsam içine alındığı için, bunun iyi belirlenmesi gerekir" diyor ve devam ediyor -biraz sonra, arz edeceğim bu laflardan DSP'lilerin uykusu kaçacak yalnız- "İş Bankası iki tane özelleştirmeye girdi, beklenenin üstünde fiyatlarla Türkiye bütçesine gelir sağlandı; ama, burada getirilen tıkanıklık dolayısıyla, İş Bankası, o günden sonra, örneğin, Türk Hava Yolları ihalesine girmeyi hayal bile etmedi ve bugün, Türk Hava Yollarına ciddî donanımlı bir müşteri çıkmıyor" diyor. Bu DSP milletvekili arkadaş devam ediyor, diyor ki: "Yani, kanunda çelişkiler var." Siz, şimdi rahat oturuyorsunuz; ama, bunu okuyanların itirazları var; onu iyi dinleyin. "Bir taraftan diyoruz ki, biz size bunları getirdik, gidin sermaye artırımı yapın, iştirak getirin diyoruz" ve "yeri geldi hiç kullanmadık; ama, kullanıyorum. Atatürkçü düşünceye, Atatürk'ün ekonomi politikasında İş Bankası kurulurken, iktisat kongresinden sonra getirilen ve herkese şamil kılınan sermayenin tabana yayılması, ekonomide demokrasi sağlanması ilkesine de aykırı bir uygulama olacaktır. Açıklamadan yapıldığını gördük. Bunu, ben, her arkadaşa tavsiye ediyorum. Burada millî bir duygudur; yani, Türk İslam Ticaret Bankası diye Sakarya'da kurulmuş bir banka bugün, fonların eline düşürülecek hale getirilmişse, bankacılık tekniğindeki, kanunlarındaki geçmiş otuz yıllık yanlışlıklar yüzünden, bir başka bankayı da bu duruma düşürmemeliyiz" deyip devam ediyor.

Şimdi, neden devam ediliyor; en önemli madde şu: Getirdiğiniz tasarıyla siz, iştirakleri ve kredileri kapsar şekilde bunu yüzde 60'a getirmeyi istediniz. İş Bankasının bu durum karşısında 2009 yılına kalmadan Şişecam Fabrikası da dahil, bütün iştiraklerini; bilhassa, Şişecam Fabrikasını elden çıkarması gerekiyor. Bugün, Türkiye'de, Şişecam Fabrikasını İş Bankası satmaya kalksa, bir başka banka da aynı kısıtlama içinde olduğu için alamayacağına göre, mutlaka, bu Paşabahçe Şişecam Fabrikası gibi fabrikaları yabancılara satmış olacağız.

MHP'liler, sizin zamanınızda, Atatürk'ün emriyle kurulan bir millî bankanın, kurduğu en büyük milli müessese, yabancılara satılacaktır bu uygulama yüzünden. Neden; çünkü, 4491'in geçici 1 inci maddesinde de, sadece kredilerin yüzde 25'e getirilmesi vardı, orada da paralellik getirilmedi. Şimdi, ikilem geldi ve İş Bankasının Genel Müdürü, hem Plan Bütçe Komisyonunu hem de bütün komisyonlara mektup gönderdi; size de gelmiştir mutlaka. "Bu 4491'deki geçici 1 inci madde ile bu madde paralel olsun; oradaki yüzde 25'ti, buradaki yüzde 60'tır; bu farkı düzeltin" diye de bir itirazları var. "Aksi halde, biz Şişecamı satmak zorunda kalacağız" diye figan ediyor. Ama, dikkat ediyorum, şimdi, sizce ne Atatürk'ün kurduğu banka önemli, ne millî bankalar önemli; sadece, IMF'den emir gelmiş, bu bankalar kanunu çıkacak diyorsunuz. Bu çıkacak diyorsunuz; ama, bakın, sizin bu konuda en etkili arkadaşlarınız, bunu okuyan arkadaşlarınız da, komisyonlarda figan ediyorlar ve "bu, çok yanlış bir uygulamadır, dikkat edin" diyorlar. Ben de size söylüyorum, eğer dikkat ederseniz, uykunuz kaçar, açılır diye söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Polat, toparlar mısınız efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum, daha 45 saniyem var.

Bir de, burada, özel finans kuruluşlarında bu oranlar sağlanmak isteniyor. Zaten, bu tasarının 1 tane doğru maddesi vardı, o da, özel finans kuruluşlarına getirdiğiniz kanuniyetti. O da nedendi; çünkü, özel finans kuruluşları, reel sektöre direkt para aktaran bir sermaye. Reel sektörün, zaten, yüzde 150, yüzde 200 faizlerle oradan kredi alıp da bir iş yapması da mümkün değildi. Ancak, özel finans kuruluşları gibi, reel sektöre para aktaran kuruluşlar vasıtasıyla bizim reel sektör ayakta durabilir. Zaten, biliyorsunuz, enerji sektörü, tarım sektörü, deniz nakliyeleri riskli sermaye kabul edildiği için, bankalar, kredi de vermek istemiyorlar; şimdi, bir de, bunların böyle yapılarını zayıflattınız, bunlara kim kredi verecek?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, size zaten sonda söz verdim ki, istediğiniz gibi konuşun diye.

Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.

Neticede, şunu söylemek istiyorum sayın milletvekilleri, bu getireceğiniz tasarılarla Türk bankacılığını, bu maddeyle de millî bankacılığı yok etme durumunuz vardır.

Tekrar düşünün diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Ancak, bu 2 önerge de son anda geldiği için dağıtılamamıştır efendim.

Geliş sıralarına göre okutuyorum; en aykırı önergeyi de en son okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı tasarının çerçeve 15 inci maddesi (h) bendinde yer alan "kademeli olarak" ibaresini metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                  Kemal Derviş

                                                                 Devlet Bakanı

BAŞKAN - Efendim, 2 nci önerge, aykırı önergedir; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 15 inci maddesiyle değiştirilen 4389 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (h) bendinin, madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Fethullah Erbaş

Aslan Polat

Rıza Ulucak

 

Van

Erzurum

Ankara

 

Ali Oğuz

 

Sacit Günbey

 

İstanbul

 

Diyarbakır

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde, elbette ki, bu yasa tasarısını bitireceğiz; ancak, bu 15 inci maddeyle değiştirilen (h) bendi konusunda birtakım önerilerimiz olacak; onun için bu önergeyi verdik.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 15 inci maddesiyle değiştirilen, 4389 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (h) bendinde "Bankalar ve özel finans kurumları iştirak tutarlarını 31.12.2009 tarihine kadar (...) bu Kanun hükümlerine uygun hale getirmek zorundadırlar" denilmektedir. İştirak sınırlarına uyum için sağlanan bu geçiş süresi, tek başına yeterli değildir; çünkü, kanunun 11 inci maddesinde, ortaklık paylarının kredi sayılacağına ilişkin hükümlerde değişikliğe gidilmediğinden, önümüzdeki günlerde çıkarılacak yönetmelikle, dolaylı krediler için yapılması beklenen tanımlamayla, iştiraklere yapılan yatırımlara yeni bir kısıt yaratılması ihtimali ortaya çıkmakta; diğer bir deyişle, iştirakler için öngörülen geçiş süresinin işlemez hale gelmesi mümkün bulunmaktadır.

Buna göre, daha önce Türkiye Bankalar Birliğine ulaştırılmış olan yeni yönetmelik taslağındaki tüm iştiraklerin ve bunlara kullandırılan kredilerin tek bir kredi olarak yorumlandığı dolaylı kredi tanımı da dikkate alınarak, aslında, iştiraklerle ilgili toplam sınırların, fiilen, 1.1.2003 tarihinde özkaynakların yüzde 55'ine, 1.1.2004 tarihinde özkaynakların yüzde 45'ine, 1.1.2005 tarihinde özkaynakların yüzde 35'ine ve 1.1.2006 tarihinde özkaynakların yüzde 25'ine indirgendiği ve ortaklık paylarının kredi sayılmasından vazgeçilmediği için, yine yönetmelik taslağında yer verilen kalkış noktası dikkate alınarak, aslında toplam iştirak sınırının nihaî olarak özkaynağın yüzde 60'ıyla değil, yüzde 25'iyle sınırlı tutulacağı sonucuna varılmaktadır. Dolaylı krediler için getirilen bu sınırlama için öngörülen geçiş süresi de Avrupa Birliği üyesi ülkeler için getirilmiş olan geçiş süresinin çok gerisindedir; çünkü, 12 Aralık 1992 tarihli 92/121/EEC sayılı direktifin 6 ncı maddesiyle, Avrupa Birliğinde bahse konu geçiş süresi, dolaylı kredi ve büyük kredi sınırları için dokuz yıl olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede, 4389 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (h) bendinde yer alan geçiş süresine paralellik sağlamayı teminen, 4389 sayılı Bankalar Yasasını değiştiren 4491 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesinin (h) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini talep ettik ve madde metninden çıkarılmasını istedik. Bütün konu bundan ibarettir. Yani, geçiş süresi on yılda yüzde 60'a değil, yüzde 25'e düşmektedir. Bu nedenle, önergemin kabulü istirham ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Hükümetin önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı tasarının çerçeve 15 inci maddesi (h) bendinde yer alan "kademeli olarak" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                  Kemal Derviş

                                                                 Devlet Bakanı

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Komisyon yerinde yok; ne karar yetersayısı?! Komisyonu bekliyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - İlk defa bir şey söylüyor; kabul etseydiniz...

BAŞKAN - Efendim, Komisyon yerinde olmadığı için, bekliyoruz. Malumunuz, Komisyon olacak yerinde. Bakan yerinde...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Efendim, yasama beklemez; devam eder...

BAŞKAN - Komisyon Başkanı yerinde bulunmadığından, 5 dakika ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati: 23.05

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.15

BAŞKAN: Başkanvekili Mustafa Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Hüseyin ÇELİK (Van), Burhan ORHAN (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 100 üncü Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

671 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.– 4389 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/858) (S. Sayısı : 671) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 15 inci maddesi üzerinde hükümetçe verilen önergenin işleminde kalmıştık.

Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz hazır bulunmuyor, takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı hükümetin önergesinin gerekçesini okutuyorum:

"Gerekçe: Metinde yer alan "kademeli olarak" ibaresinin uygulamada tereddüt yaratacağı görülmüştür."

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçesini okuduğumuz, Komisyonun takdire bıraktığı hükümetin önergesini elektronik cihazla oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylama için 2 dakika süre veriyor ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen önergeyle beraber 15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE  1. - 4389 sayılı Bankalar Kanununa, bu Kanunun 8 inci maddesinin (b) ve (d) bentleri ve 9 uncu maddesiyle eklenen  hükümler ile 4389 sayılı Bankalar Kanununun bu Kanunun 8 inci maddesinin (a) bendi ve 9 uncu maddesiyle değiştirilen hükümleri, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihte temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalar, bunların yönetim ve denetimine sahip oldukları iştirakler, bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya  birlikte elinde bulunduran ortakları ve  ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketler, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacakları,  bu kanunun 9 uncu maddesi ile 4389 sayılı Kanunun 15 inci maddesine eklenen (7) numaralı fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan alacakları  ile söz konusu bankaların kaynaklarını doğrudan veya dolaylı olarak kullanmak suretiyle sahip olunan para, mal, her türlü hak ve alacaklar hakkında da uygulanır. Şu kadar ki, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendi hükmü bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları veya bankayı bu suretle zarara uğrattıklarının  tespiti halinde uygulanır.

BAŞKAN - Efendim, geçici 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, genelde mevcut olan sorunlar için kanunun benimsediği çözümü ve sistematiği bundan önce gerçekleşen banka felaketlerine de uygulanmasını öngören bir maddedir. Tartışılır, geçmişe yönelik bir hüküm düzenlenir mi şeklinde; aslında, o felaketler halen sonuçları sona ermemiş felaketler olduğu için, bu madde, geriye yürüyen değil, sonuçları var olan olaylara, şimdiye ve geleceğe etkilidir. Ayrıca, böyle de olmasaydı, bu gibi durumlarda hukuk, faciaları, haksızlıkları ve yolsuzlukları önlemek için geriye yürür. Burada, kazanılmış haklar değil, belki haksız kazanılanların önlenmesi olayı vardır.

Sözlerimin başında, bu maddenin taknin tarzının amaca uygun olmadığını, belirtmek istiyorum. Gerçekten, maddede "yürürlük tarihinde intikal eden bankalar" denilmektedir; oysa "yürürlük tarihinden önce intikal eden bankalar" denilmesi lazım; aksi takdirde, ihtiyacı karşılamaz. Bir de, teklifin son cümlesinin öznesi belli değildir; tamamlamak lazım.

Değerli arkadaşlar, ben, bu madde yoluyla sizleri bu yasada var olması gereken çok önemli birkaç noksanlık konusunda bilgilendirmek istiyorum. Maalesef, yasama sanatının ve yasama fonksiyonunun tabiî gereği olarak düzenlenen alanın bütün boyutlarını kuşatma anlayışını bir türlü sergileyemiyoruz. Şu anda düzenlediğimiz yasanın demokrasi teorisi bakımından anlamı, sermaye iktidarının, banka iktidarının demokrasiyle bağlantı noktalarının ne olduğu meselesidir.

Sayın Bakan "siyasetin, bankalardan elinin çekilmesi lazımdır" dediler ve devlet bankalarıyla ilgili kimi reformlar gerçekleştirildi. Temenni ediyorum ki, uygulamada bu nokta da yerleşik bir vaziyet alır; ama, şu anda, bankacılıkla bağdaşmaz sorunlar şurada düzenlenmesi gerekirken, maalesef, düzenleyemiyoruz. Somutlaştırayım: Bankacılıkta nispî değil, mutlak bağdaşmaz olaylar, işlemler, alanlar vardır. O da, medyanın bankaları olayıdır. Türk demokrasisini, Türk siyasetini yozlaştıran ve Türk kamuoyunun gereği gibi ve gerçek şartlarda oluşmasını önleyen temel sorunlarından birisinin çözüleceği zaman da, yer de şu andır; çünkü, medyanın bankası, banka çıkarlarının medyaya tahsis edilmesi olayıyla, patolojisiyle denk bir anlatımı ifade etmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu reformu yapmak, hem medyanın hem demokrasinin hem siyasetin bir itibar şartıdır. 7 nci maddeyle tadil edilen 12 nci maddedeki bağdaşmazlığa bunu oturtmak lazımdır; aksi takdirde, bankacılık alanındaki rekabeti, elinde medya olan bankanın medya imkânlarını kullanması yoluyla bozarsınız.

BAŞKAN - Sayın İyimaya, toparlar mısınız efendim.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkanım, bu kadar güzel bir konuşmayı kesmeyin lütfen.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Ayrıca, bakınız, siyaset ile banka ve medya arasında örtülü izdivaçları önleyemezseniz "on yıl sonunu görüyoruz, sonumuzu görüyoruz" derler; on gün sonra cezaevine girerler; yönlendirici kamuoyu yoklamalarıyla karşı karşıya kalırsınız.

Ayrıca, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun denetim işlevi, bu reform yapılmadıkça, medya bankaları bakımından, gereği gibi ve hukuka uygun olarak gerçekleştirilemez. Bir gece, değerli Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu mensuplarının birileriyle yedikleri yemek, başka bir bankanın aleyhine veya lehine bir pazarlık olarak, bir gazetenin manşetinde yer alabilir.

Yasa, riskleri tam değerlendirebilmiş yasa değildir; önemli riskler var; zamanım yok; ama, bir vecizeyle sözlerime son vermek istiyorum. Bu yasa, bir dönüşüm yasası değil, panik yasasıdır; ivedi şartlarda, ivedi şekilde düzenlendiğiniz yasaların adı panik yasalarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bir büyük filozof "hukukta en hızlı yol en uzun yoldur" demişlerdir; zaten bu yasayı da iki sene içerisinde üç defa değiştiriyor olmamız, en hızlı yolun, uzun yol olduğunu gösteriyor.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum; sağ olun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun.

Sayın Toprak, süreniz 5 dakikadır.

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, banka soygunlarıyla ilgili olarak, gerek Sayın Başbakana ve gerekse diğer bakanlara gönderdiğimiz, şahsen veya diğer arkadaşların gönderdiği tüm yazılara verilen cevaplarda "Bankacılık Yasasının 22 nci maddesi bu bilgileri size vermemize engeldir" deniliyor; "ticarî sır" diyorlar, "banka sırrı" diyorlar, "müşteri sırrı" diyorlar; ama, bu bilgileri vermiyorlar, "biz, bu bilgileri yalnızca yetkili makamlara verebiliriz" diyorlar. Nedir bu yetkili makamlar; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu ile bankalar yeminli murakıpları; ancak, bu kurullara da hiçbir bilgi verilmiyor. Dolayısıyla, bu banka soygunlarıyla ilgili adlî işlem süreci bugüne kadar başlatılmadı, yeterince başlatılmadı. Bankalar Yasasının 24 üncü maddesi bugüne kadar yeterince işletilmiş değil; işletilmiş olsaydı, inanın, bu tasarıya da gerek kalmazdı. Bütün sorun, mevcut düzenlemelerin, mevcut hükümlerin uygulanmamasından kaynaklanıyor, yetersizliğinden değil. Kısmî rehabilitasyona muhtaç hükümler var; ama, mevcut hükümleri uyguladığınız zaman bile bunları büyük oranda engellersiniz; bu maddeler uygulanmıyor. Yani, şöyle ifade edeyim: Bankalar Yasasının 22 nci maddesi, bu bilgileri, belki milletvekillerine vermeye engel; ama, denetim organlarına vermeye engel değil; aksine, yükümlülük getiren bir madde ve bu yapılmıyor. Yani, diğer tabirle, banka soygunlarını gerçekleştiren kişiler ve işbirlikçileri hakkında, gerçekte, adlî işlem sürecinin başlatılmasını öngören 22 nci madde, aynı saygın soyguncuların, bir tür korunma maddesi, korunma zırhı haline geldi. Bana vermiyorsun, denetim organlarına vermiyorsun; yani, diğer tabirle, soyguncuları korumakla eşanlamlıdır.

Değerli milletvekilleri, hukukumuzda yeterince hüküm var. İlgisiz gibi gelebilir; ama, meri Medenî Kanunumuzun 2 nci maddesinde bir hüküm var: "Bir hakkın suiistimalini hiçbir kanun himaye etmez" deniliyor. Burada, bir hakkın suiistimali var, açık ifade ediyorum. Sayın hükümet, 22 nci maddeyi, yorumlama açısından, bir hakkın suiistimali şeklinde algılıyor; bu suiistimalden vazgeçip, derhal, bizim, somut olarak, somut olaylar vererek, yer, zaman vererek, hatta isim vererek belirttiğimiz konuları denetim organlarına intikal ettirsin. Bu yapılmıyor; bizim isyanımız bunadır. Bankalar Kanununun mevcut hükümleri işletilmiyor; işletilmiş olsaydı, bu banka soygunları büyük oranda gerçekleştirilmezdi.

Değerli milletvekilleri, Türk toplumu bir şey soruyor "benim paramı kim soydu" diyor. Ben de şunu ifade ediyorum: Eğer bu hükümetin yapabileceği bir şey varsa, çok net ifade ediyorum, götürengiller ailesi var, yeğengiller ailesi var, yiyengiller ailesi var; sayın hükümet, lütfen, banka hortumlamasını gerçekleştiren bu giller ailesiyle, soyguncugiller ailesiyle ilgili, bunları adaletin pençesine, hemen, evet, derhal teslim edecek düzenlemeleri getirin, hiçbir tartışma yapmayalım, hiçbir konuşma yapmayalım, 10 dakika içerisinde bu Meclisten geçsin ve bu hırsızların yakasına yapışılsın. İşte, buna yönelik düzenlemeler beklentisi içindeyiz; ancak, bu yerine getirilmedi.

Değerli milletvekilleri, 70 milyon Türk Milleti, biz ister kabul edelim ister etmeyelim, bir yargıya varmış; o yargı şudur: Son zamanlarda, işgal ettikleri makamları ve görevleri nedeniyle kendinde suç işleme imtiyazı gören birtakım saygın soyguncular türedi. Türk Milleti,  makamları nedeniyle kendini korunma zırhı içerisinde gören bu saygın soyguncuların yakasına yapışılmasını bekliyor.

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bu yolsuzluk üçgenlerinin değişmez ayağı, maalesef, siyasîlerdir. Şu Yüce Meclisin itibarını yukarıya fırlatmanın yolu, bu yolsuzluk üçgenlerinin değişmez, sabit ayağı olan siyasîleri derhal yargı önüne getirecek bir düzenlemeyi sayın hükümet getirsin, hiç tartışma yapmaksızın, konuşma yapmaksızın destek verelim ve Türk Milletinin beklentisine de cevap verelim.

Tasarının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Geçici 1 inci madde üzerinde verilmiş 2 adet önerge vardır; geliş sıralarına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

671 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci maddesine ikinci fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

Saygılarımızla.

                                                               Ahmet İyimaya

                                                                           Amasya

"19.2.2001-22.2.2001 tarihleri arasında Merkez Bankasından işlem günü itibariyle toplam otuz milyar TL değerinin üstünde bir miktarda döviz iktisap edenler, bu Kanunun yayımını izleyen bir ay içinde dövizi aynen iade ederler. Şu kadar ki, alıcı bankalardan bu dövizlerin iktisabının, tarafı banka olmaksızın daha önce bağıtlanmış bir akdî yükümlülüğün ifası zorunluluğuna bağlı olması halinde, iade mükellefiyeti doğmaz. Bu dövizleri bankalardan, tarafı banka olmayan bir akdî yükümlülüğü ifa zorunluğuna dayanmaksızın iktisap eden gerçek ve tüzelkişiler dahi, aynı süre içinde ve aynı şekilde dövizleri iade ederler. Döviz için ödenen TL, iade sırasında yasal faiziyle birlikte defaten geri ödenir. Döviz alacakları için, bu Yasanın 9 uncu maddesi dahil, ilgili hükümleri uygulanır. Bu süre içinde döviz iktisap edenler ve miktarları, en geç bir ay içinde Resmî Gazetede yayımlanır."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinde aşağıdaki değişikliğin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Emrehan Halıcı

İbrahimYaşar Dedelek

Ahmet Kabil

 

Konya

Eskişehir

Rize

 

Cengiz Aydoğan

A. Aydın Ayaydın

İsmail Köse

 

Antalya

İstanbul

Erzurum

 

 

Cemal Özbilen

 

 

 

Kırklareli

 

"4389 sayılı Bankalar Kanununa, bu Kanunun 8 inci maddesinin (b) ve (d) bentleri ve 9 uncu maddesiyle eklenen hükümler ile 4389 sayılı Bankalar Kanununun, bu Kanunun 8 inci maddesinin (a) bendi ve 9 uncu maddesiyle değiştirilen hükümleri, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihte temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalar" şeklindeki ifadenin, "Bu Kanunla, 4389 sayılı kanunun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasına eklenen (d) bendi hükmü hariç olmak üzere, 4389 sayılı Bankalar Kanununun ve bu kanunun 8 ve 9 uncu maddeleriyle eklenen ve değiştirilen hükümleri, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten önce temettü hariç ortaklık haklarıyla yönetim ve denetimleri veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankalar..." şeklinde değiştirilmiştir.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Kâtip Üye önergeyi noksan okudu.

BAŞKAN - Noksan mı okudu?..

KÂTİP ÜYE HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sadece beş imza okuduğumuz için efendim; yani, Erzurum Milletvekili İsmail Köse Beyin de imzası var; ancak, beş isim okuyabiliyoruz, yan tarafta olduğu için...

BAŞKAN - Neyi okutayım efendim, sıralamayı mı?...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sıralamayı yanlış okuyorsunuz.

BAŞKAN - Peki, efendim sıralamayı doğru okuyalım.

Okuyalım efendim, bir dakika istirham ederim, buyurun.

 

Emrehan Halıcı

İsmail Köse

İbrahim Yaşar Dedelek

 

Konya

Erzurum

Eskişehir

 

Ahmet Kabil

 

Cengiz Aydogan

 

Rize

 

Antalya

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYON BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz olumlu görüşle.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz gerekçesini okutayım.

Buyurun efendim.

Gerekçe: Tasarı metninde Komisyonda yapılan değişiklikler sonucunda bu teknik düzeltmenin yapılması zarureti ortaya çıkmıştır.

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

671 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci maddesine, ikinci fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

Saygılarımla

                                                               Ahmet İyimaya

                                                                           Amasya

"19.2.2001 - 22.2.2001 tarihleri arasında Merkez Bankasından işlem günü itibarıyla toplam otuz milyar TL değerinin üstünde bir miktarda döviz iktisap edenler, bu Kanunun yayımını izleyen bir ay içinde dövizi aynen iade ederler. Şu kadar ki, alıcı bankalardan bu dövizlerin iktisabının, tarafı banka olmaksızın daha önce bağıtlanmış bir akdî yükümlülüğün ifası zorunluluğuna bağlı olması halinde, iade mükellefiyeti doğmaz. Bu dövizleri bankalardan, tarafı banka olmayan bir akdî yükümlülüğü ifa zorunluluğuna dayanmaksızın iktisap eden gerçek ve tüzelkişiler dahi, aynı süre içinde ve aynı şekilde dövizleri iade ederler. Döviz için ödenen TL, iade sırasında yasal faiziyle birlikte defaten geri ödenir. Döviz alacakları için, bu yasanın 9 uncu maddesi dahil ilgili hükümleri uygulanır. Bu süre içinde döviz iktisap edenler ve miktarları, en geç bir ay içinde Resmî Gazetede yayımlanır.

BAŞKAN- Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN- Gerekçesini okutayım mı efendim?

AHMET İYİMAYA (Amasya)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN- Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

19.2.2001 tarihi, Başbakanın MGK'daki gizli kavgaya ilişkin ünlü açıklamasını yaptığı ve kriz piminin çekildiği günün adıdır. 22.2.2001 tarihi ise, haziran sonuna kadar süreceği hükümetçe kamuoyuna taahhüt olunan döviz çıpasından vazgeçildiği ve dalgalı kurun benimsendiği şok günün adıdır.

Bu üç dört gün içinde neler olduğunu, haksız kazancın, doğrudan ve dolaylı aktörleri dışında, Allah'tan başka kimse bilmemektedir. Bu sürede, hatta ilk saatlerde Merkez Bankasından yoğun döviz talebi olduğu ve bazılarının (?) karşılandığı kamuoyuna yansımıştır. Kimi ekonomi bürokratlarının dalgalı kur öncesi dövize geçmeleri ve kamu takibine uğramaları, haksız iktisap kuşkusunu kesinlik doğrultusunda beslemiştir.

Yasama organı, görünürde hukuka uygunluk karinesine büründürülmüş ve haksız iktisap kuşkusunu yoğun şekilde taşıyan edinimlere süreç içinde müdahale edebilir. Ekonomik kamu düzeni ve hakka uzanan ellerin temiz olması yönündeki köklerini genel ilkelerden ve Anayasadan alan temel prensipler, böylesi bir düzenlemenin meşruiyet tabanını oluşturur (Anayasa Madde 2, 48, 13, 167). Kriz fırsatçılığını meşru gören hukuka ve ahlaka tek bir örnek yoktur. Olağan günlerde benzerine rastlanmayan, 5 milyar dolara ulaştığı söylenen bu para hareketi, fırsatçı olmayan makul sebeplerin tahrik ettiği bir olay olarak görülemez. Esasen, kötü yönetimden kaynaklanan krizlerden (zarar ve sosyal hasardan) siyasal yönetimler ve idare dahil, sonuca sebebiyet verenlerin tazmin sorumluluğu, pozitif hukukumuzun gündemine aktarılmalıdır.

Gerçek ihtiyaç ve yükümlülükler çerçevesinde cereyan eden ilişkiler korunmaktadır. Spekülatif hareketler müeyyidelendirilmiştir. Merkez Bankası alıcı banka ve banka müşterisi üçgeni, düzenlemede esas alınmıştır.

Yolsuzluk haksız iktisap karinesinin tabanı, o günkü değerle 30 milyar TL karşılığı dövizdir. Gerçek olsun tüzel olsun, yerli olsun yabancı olsun, bu süre içinde, bu miktar üzerinde iktisapta bulunan kişi veya kişiler, iade yükümlüsüdürler. İadede temerrüt, Bankalar Kanunundaki özel yöntemlerle takibi ve aynı kanundaki ağır hukukî yaptırımları davet eder.

Belirtilen sürelerdeki iktisaplarda gizlilik yasal kaydı kaldırılmış ve saydamlık benimsenmiştir. Esasen, mevcut şekliyle banka mevzuatımızdaki gizlilik, yeniden tarifi gerekli, sınırlanması ve saydamlıkla tanışması zorunlu bir kavramdır.

Önerge, ekonomik kamu düzenini egemen kılmaya ve yolsuzluğu önleme beklentilerini hukuk temelinde karşılamaya yöneliktir. Kriz hukuku ve yoğun yolsuzluk sarmalı, bazen geçici olarak güven ilkesini ikinci dereceye düşürebilir. Bu gibi önlemler, uzun vadede gerçek güveni sağlayan araç görevini de görebilir.

BAŞKAN - Konuşsaydınız daha iyiydi tabiî...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Tarihî mesuliyetin gereğidir...

BAŞKAN - Hayır, bir şey demedim efendim; konuşsaydınız 5 dakika tutacaktı; bu, 5 dakikadan fazla sürdü.

MEHMET DÖNEN (Hatay) - Sayın Başkan, önergeye ben de katılıyorum.

BAŞKAN - Peki efendim.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylamadan evvel, bir redaksiyon işlemi yapacağım: Geçici 1 inci maddenin sondan bir evvelki satırında "dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıkları" ibaresi var. Bunun "kullandıklarının veya bankayı bu surette zarara uğrattıklarının tespiti halinde uygulanır" diye düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum. 

Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Doğrudur Sayın Başkan.

BAŞKAN - Biraz evvel kabul edilen önerge doğrultusunda ve yaptığımız redaksiyonla beraber geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - a) Bu Kanunun yayımı tarihinden önce faaliyet izni kaldırılan özel finans kurumları hakkında bu Kanunla özel finans kurumlarının tasfiyesine ilişkin olarak getirilen hükümler uygulanmaz.

b) 4389 sayılı Bankalar Kanununa tabi olarak faaliyette bulunan özel finans kurumları, Özel Finans Kurumları Birliğinin faaliyete geçtiği tarihi izleyen otuz gün içinde birliğe üye olmak zorundadır.

BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Cihan Paçacı; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde bankacılık sektörü, Türkiye'nin en büyük, en likit ve uluslararası sisteme entegre olmuş bir sektörüyken bugün, maalesef, büyük sorunları olan ve ayakta kalmaya çabalayan bir sektör haline gelmiştir.

Yakın geçmişe baktığımızda, artan kamu iç borçlanma ihtiyacına bağlı olarak, kamu kâğıtlarının getirisinin yüksek oluşu, devlet iç borçlanma senetlerinin, bankaların menkul kıymet değerleri cüzdanı içinde giderek ağırlık kazanmasına sebep olmuştur. Getirisinin yüksekliğinin yanı sıra riskinin de olmaması, kamu kâğıtlarının, bankalar açısından cazip olmasını sağlamıştır. Dolayısıyla da bankalar için risksiz olan bu kolay para kazanma alanı son derece cazip hale gelmiştir. Tabiî, buna paralel olarak da banka kredilerinde düşme meydana gelmiştir. Bir taraftan kamu kâğıtlarının cazibesi, diğer taraftan kura baskı yapılarak kur artışının düşük tutulması neticesinde bankalar döviz cinsinden borçlanmış, bunu Türk Lirası olarak, özellikle kamu kâğıtlarına plase etmişlerdir. Bunun neticesi olarak da açık pozisyonları artmış, dolayısıyla, üstlendikleri kur riski de yükselmiştir.

Geçen yıl, haklı bir gerekçesi olmadan, kamu kâğıtları faiz oranlarının yüzde 30-35'lere düşmesi ve bankaların menkul cüzdanlarında dövizle borçlanıp yüzde 30-35 faizle alınan kamu kâğıtlarının yer alması ve akabinde de 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleri sonucunda hem kamu kâğıtları faiz oranlarının yüzde 100'leri aşması hem de döviz kurlarının ortalama yüzde 100 artması, bankaları, altından kalkamayacakları oranda zarara sürüklemiştir.

Değerli milletvekilleri, bankacılık krizlerinin çözümünde yapılması gerekenlerin başında, öncelikle, ödeme güçlüğüne düşen, malî bünyeleri zayıflayan ve faaliyetlerini sürdüremeyecek olanların derhal tasfiye edilmesidir. İkinci adım, malî bünyeleri zayıflayan, ancak, faaliyetlerine devam edebilecek olan bankaların, malî bünyelerini güçlendirmesi için gerekli mekanizmaların oluşturulması gerekmektedir.

Türkiye'deki uygulamaya baktığımızda, faaliyetlerini yürütemeyecek kadar malî bünyeleri zayıflamış bankalar fona alınmış ve yaşatılmaya çalışılmıştır. Bu, son derece yanlış bir uygulamadır. Bu uygulama, bu bankalara yeni fonlar aktarılmasını da beraberinde getirmiştir. Nitekim, fondaki bankaların, bu yılın ilk üç ayında önemli ölçüde zararları ve açıkları oluşmuştur. Bu zararlar da, maalesef, yine, neticede halkın cebinden karşılanacaktır. Bu bankaların derhal tasfiyesi gerekir.

Yine bir başka yanlış uygulama ise, malî bünyeleri zayıflamış, ödeme güçlüğü içine düşmüş; ancak, faaliyetlerini yürütebilecek bankaların alelacele fona alınması olmuştur. Bu bankaları fonda rehabilite etmeye çalışmak, tümüyle yanlış bir stratejidir. Rehabilitasyonun fonda yapılması son derece zordur ve mevcut uygulamalar da bu stratejinin yanlış olduğunu göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, aslında, bankacılık sektörü için alınması gereken önemli tedbirler vardır. Bunların başında, bankaların, bugün yüksek olan yasal yükümlülüklerinin düşürülmesi önem arz etmektedir.

Tüm bankaların ve diğer malî kurumların zorunlu olarak katılmasını sağlayacak bir risk merkezinin oluşturulması da yine alınması gereken bir başka tedbirdir.

Türkiye'de evrensel bankacılığın desteklenmesi ve uluslararası muhasebe sisteminin geliştirilmesi gibi tedbirlerin alınması ve her şeyden önemlisi, malî sektörün tamamını kapsayan yeni bir düzenlemenin yapılması sistemin sağlıklı olarak işlemesini sağlayacaktır. Bugün, bankalar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun denetimi altında olmasına karşın, leasing, factoring gibi yine kredi veren şirketler, Hazinenin kontrolü altındadır. Tüm bankalar ve finans kuruluşlarının tek bir merci tarafından denetim ve gözetim altına alınması, bir bütünlük sağlayacak ve yapısal boşluk giderilmiş olacaktır.

Tasarının geçici 2 nci maddesine Doğru Yol Partisi olarak katılıyoruz.

Bu düşüncelerle, yasanın hayırlara vesile olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler, 671 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısının geçici 2 nci maddesinde söz almış bulunuyorum.

Bu madde, özel finans kurumlarıyla ilgili bir düzenleme getirmektedir. Bu tasarıyla, özel finans kurumları hakkındaki uygulamaların, daha önce tasfiyesine karar verilmiş olan özel finans kurumlarına uygulanamayacağı hükmü getirilmekte; ayrıca, Özel Finans Kurumları Birliğine bütün özel finans kurumlarının 30 gün içinde üye olması şartı getirilmektedir. Özel finans kurumları, 1980'den sonra faaliyete başlamıştır. Aslında, altyapısı ilk defa 1974 MSP-CHP hükümeti zamanında çıkarılan bir Bakanlar Kurulu kararıyla teşekkül etmiş ve 1980'den sonra da uygulamaya geçilmiştir. O dönemde, 12 Eylül yönetimi zamanında tatbikata başlanmıştır.

Takriben 3 milyar dolar mertebesinde bir finans imkânı sağlamaktadır. Ancak, bu son büyük iktisadî krizden, özel finans kurumları da nasibini almıştır. Vatandaşın malî sisteme güveni kaybolmuş ve bu sebeple, gerek bankalardan gerekse özel finans kurumlarından, yatırdıkları paraları süratle çekme noktasına gelmiştir. Bu kanun tasarısıyla getirilen düzenleme, özel finans kurumlarının kendi aralarında kuracakları bir birlikle, belli miktardaki katılımlara bir garanti verme yoludur; kendi kaynaklarından tabiî ve bankalara benzer birtakım düzenlemeler de getirilmiştir.

Şimdi, ben burada bu  tasarı vesilesiyle şunu ifade etmek istiyorum muhterem arkadaşlar: Tabiî, bankalarla ilgili bir düzenleme yapıyoruz; ama, bu son kasım ve şubat krizinden zarar görenler, sadece bankalar değil; reel sektör dediğimiz iş hayatı, fabrikalar, sanayi bunların hepsi, bu fırtınaya yakalanmış durumdadır; umumî bir felakettir bu, afettir Türkiye ekonomisi üzerinde. Bunu süratle rehabilite edecek olan, tekrar çalışır hale getirecek olan yeni bir programı hükümetin acele başlatması lazım.

Bu yapılamadığı takdirde, işletme sermayesi sıkıntısı, borç krizi içerisinde bulunan üretim tesisleri tek tek kapanmakta veya Türkiye'deki şartlardan ürken üreticiler, yatırımcılar, Türkiye dışında, Balkan ülkelerine, başka yerlere yatırımlarını kaydırmakta, taşımakta; hatta hatta, mevcut tesislerini kapatarak, makine ve teçhizatını sökerek, başka ülkelere taşımaktadır, yatırım kararlarında başka ülkeleri tercih etmektedir.

Bu şartların süratle değiştirilmesi gerekir. Hükümetin önünde en acil program budur. Getirilecek olan 15 milyar dolarla, Hazinenin borçları ödenecektir, önümüzdeki aylarda borç yükü karşılanacaktır; ama, eğer reel sektörü ayağa kaldıracak olan bir program ortaya konulmazsa, sonbaharda, Türkiye için çok daha büyük bir iktisadî kriz, felaket meydana gelir. Kapanan her fabrika, üretimin azalmasıdır. Kapanan her fabrika, insanların işsiz kalmasıdır.

Hükümetin önündeki acil mesele şudur: İhracatın açılması lazım. İçpazarı genişletemeyeceğinize göre, üretim çarkının dönebilmesi için, üretebilen insanın satacağı pazarı geliştirmek; yani, ihracatın desteklenmesi lazım.

Tabiî, Sayın Derviş'in bir şansızlığı da, ekonomiyle ilgili kurumların üç partiye dağılmış olmasıdır. Sayın Derviş'in uhdesinde bulunan ekonomi yönetim gücü, yüzde 15-20 mertebesindedir; Dış Ticaret, Eximbank, Devlet Planlama, birtakım kurumlar, diğer partilerdedir. Verimli bir işbirliği bugüne kadar görülmüyor; bundan sonra da bu yapılamazsa, işte o zaman asıl felaket meydana gelir. Yani, ihracatı artırmak için, bu aletleri, çok verimli, dinamik ve süratle kullanabilir bir gücün ortaya çıkması lazım. Sayın Başbakan, bu ehliyet ve kabiliyeti gösteremiyor; Allah sıhhat, afiyet versin, fizikî şartları da buna müsait değil. Onun için... (DSP sıralarından gürültüler)

Efendim, biz, Sayın Başbakanı sizden önce tanıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET SARUHAN (İstanbul) - Tanısaydınız, destek olurdunuz Başbakana.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) - 1978-1979'da Türkiye'yi ne hale getirdiğini bütün Türkiye biliyor.

Süratle, hükümetin, bu işleri yönetebilecek bir performansı, kabiliyeti ortaya koyması lazım.

Tabiî, meselemiz o değil, buradan söylerseniz memnun olurum da, asıl söylemek istediğim; reel sektörü harekete geçirmektir. Temin edeceğiniz kaynakların bir kısmıyla, işletme sermayesi veya borç krizine düşmüş olan, üretim kabiliyeti olan, son yıllarda performansı yüksek olan tesisleri çalışır hale getirmeniz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Efendim, teşekkür ederim.

CEVAT AYHAN (Devamla)- Evet, biz, bu gerçekleri bir daha söylersek sizin için faydalı olur diyoruz...

M. ZEKİ SEZER (Ankara)- Biz, sizinle ilgili gerçekleri de biliyoruz!..

BAŞKAN- Efendim, istirham ederim...

CEVAT AYHAN (Devamla)- .. ama, bunu anlayacak takatınız yoksa ben ne yapayım!..

Hepinize saygılar sunuyorum.,

BAŞKAN- Teşekkür ederiz efendim.

Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 2 nci madde kabul edilmiştir.

 Sayın milletvekilleri, tasarıya geçici bir madde eklenmesine dair önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 671 sıra sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısına aşağıdaki metnin geçici 3 üncü madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Emrehan Halıcı

İsmail Köse

İbrahim Yaşar Dedelik

 

Konya

Erzurum

Eskişehir

 

Cemal Özbilen

 

Aydın Ayaydın

 

Kırklareli

 

İstanbul

"Geçici Madde 3- Başkan dışındaki Kurul üyelerinin görevleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer. Yeni üyeler yürürlük tarihinden itibaren onbeş gün içinde Bakanlar Kurulunca atanır ve bu süre içinde, mevcut üyelerin görevleri devam eder. Bu suretle atanan üyelerden, ikinci yılın sonunda kura sonucunda belirlenecek iki üye ve dördüncü yılın sonunda kalan üyelerden, kura sonucu belirlenecek iki üyenin yerine, bu Kanunda belirtilen hükümlere uygun olarak yeni üye ataması yapılır."

BAŞKAN- Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale)- Çoğunluğumuz olmadığından takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

CEVAT AYHAN (Sakarya)- Komisyonun çoğunluğu yok; yeni bir madde koyamazsınız...

BAŞKAN- Efendim, geçici madde, önerge mahiyetinde; 87'nin dördüncü fıkrasında yazıyor.

Hükümet?..

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Bu madde ile, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 3 üncü maddesi uyarınca oluşturulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun aynı madde hükümlerine göre karar organı olarak görev yapması ve biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere yedi üyeden oluşması öngörülen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başkan dışındaki üyelerinin görevleri, kurul hizmetlerinde verim ve uyumun sağlanması amacıyla sona erdirilmekte, yeni üyelerin 15 gün içinde Bakanlar Kurulunca atanacağı ve bu süre içinde de mevcut üyelerin görevlerinin devam edeceği hükme bağlanmaktadır.

BAŞKAN - Efendim, hükümetin kabul ettiği...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkanım, saat 24.00. Parlamentonun çalışma düzeni kendi iç anayasasıyla tanzim edilmiştir. Müstakil madde niteliğindeki bir önergenin fıkraya eklenmesi...

BAŞKAN - Geçici madde efendim...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Fıkra olarak, geçici maddenin, bir fıkra olarak eklenmesi, Parlamento hukukunun, Riyasetçe ve milletvekillerince ihlali anlamını taşır. Bu, müstakil maddedir. Lütfen, Parlamentonun, partilerin, iktidar çoğunluğunun görüşünü alınız, hiç olmazsa o imkânı temin edin, ben, bu konuda 2-3 dakika konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğün 87 nci maddesinde...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın İyimaya haklıdır Başkanım.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Mevcut maddeyi değiştiriyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, müsaade edin de ben cevap vereyim sizin yerinize, olmuyor yani...

Efendim, 87 nci madde çok açık: "Görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır."

Bu, geçici madde efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Yeni madde efendim.

BAŞKAN - Bu, geçici madde efendim. Teamülde de hep böyle görüşülmüş.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Görüşmeye açacak mısınız efendim?

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Geçici maddeyle, aslî bir kanun maddesini değiştiremezsiniz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, bu, aslî bir maddedir.

BAŞKAN - Müsaade edin efendim, Başkanlık olarak savunmasını yapalım.

7.6.2000 tarihli 106 ncı Birleşim, 15.1.1997 tarihli 46 ncı Birleşim, 25.8.1999 tarihli 57 nci Birleşim... Hep böyle uygulanıp gelmiş efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Arz edeyim Başkanım.

BAŞKAN - Geçici madde eklenmesiyle ilgili önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz...

BAŞKAN - Efendim, okuyorum İçtüzüğü, istirham ederim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - İçtüzüğe aykırı bu. Özel bir madde getiriyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, 16 ncı maddeyi okutuyorum: (DYP ve FP sıralarından gürültüler)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Komisyonun çoğunluğu yok

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Kanunun herhangi bir maddesini geçici maddeyle değiştiremezsiniz.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - By-pass ediyorsunuz.

BAŞKAN - Biz, kimseyi by-pass etmiyoruz efendim.

Okudum efendim. 1999, 1997 yıllarındaki tatbikatları da okudum.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Hayır efendim, yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN - 2000 yılında da aynısı...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Yanlış yapıyorsunuz Başkan.

BAŞKAN - Geçici maddeler bu şekilde uygulanmış ve konulmuş efendim. Önerge muamelesi...

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Sayın Başkan, geçici maddeyle, aslî bir kanun maddesini değiştiremezsiniz. (DYP ve FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Size numara veriyorum, istirham ederim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, bu, İçtüzüğe aykırı; geçici maddeyle, kanunun aslî maddesini değiştiremezsiniz...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - İçtüzüğü yok ediyorsunuz Başkan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Meclisin hakkını ve hukukunu ihlal ediyorsunuz; bu tutum odur...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Aynı hükümet gibi davrandınız.

BAŞKAN - Aman efendim, istirham ediyorum...

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, 86 ncı maddeye göre söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini daha evvel okumuştum. Aleyhinde, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu, Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt.

Lehinde ise, aynı saatlerde, 9.55'te müracaat eden 5 milletvekilimiz var. Onun için, huzurlarınızda kura çekeceğim efendim. Lehinde söz alanların isimlerini okuyorum: İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın, Ankara Milletvekili Aydın Tümen, İstanbul Milletvekili Masum Türker, Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın.

Huzurlarınızda bir kişinin ismini kura ile çekeceğim; lehinde, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın.

Gaffar Bey, buyurun efendim.

Oyunuzun rengini belli etmek için lehte 3 dakika süre veriyorum efendim, buyurun.(DSP sıralarından alkışlar)

GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankacılık, içinde yaşadığımız sistemin vazgeçilmez bir faktörüdür. Liberal kapitalist bir ekonomide, bankalar, olmazsa olmaz bir faktördür; ama, bu bankaların, Türkiye'deki ticaretin ve ekonominin daha iyi işleyebilmesi için sağlıklı hale getirilmesi de şarttır.

Bankaların asıl amaçları, ekonominin verimli hale gelmesi için, daha güzel bir çalışma sağlamak için kredi vermektir, hortumlamak için değildir. Türk Milletinin sermayesini hortumlayanlara, bu kanunla birlikte, o tüyü bitmemiş yetimlerin hakkının alınması sağlanmaktadır. Devletin kamu parası olarak değerlendirilmekte ve devlet, artık ilk elden gidip icralarda takip edebilecektir.

İnşallah, bu kanunla birlikte, bundan sonra hortumculuk ve soygun Türk bankacılık sisteminde yok olur.

Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, tasarının aleyhinde Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu?.. Yok.

Sayın Enginyurt?.. Buyurun efendim.

Aleyhte size de 3 dakika süre veriyorum.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Şubat krizinin arkasından ülkenin içinde bulunduğu bu ekonomik krizi ortadan kaldırmak için gece gündüz bu Meclis büyük çaba ve gayret göstererek, büyük bir inançla, 57 nci hükümetin "acil 15 yasa" diye tabir ettiği yasayı çıkarmak için gerekli performansı ortaya koymuşken, maalesef, bazı köşe yazarları, televole ekonomistleri, nesli tükenmiş kelaynak misali ne kadar eski tüfek varsa, televizyon ekranlarında, gazete sütunlarında, bu Parlamentoya büyük hakaretler yağdırmaya devam etmiş; sanki, bu 15 yasayı çıkaracak olan, ülkenin içinde bulunduğu bu ekonomik çıkmazı ortadan kaldıracak olan bu 540 milletvekili değilmişçesine, kerameti kendilerinde gören, olağanüstü dönemlerde iktidar olmaya heveslenmiş, Parlamentoya girme şansını bulamamış bu tipler, bu Parlamentoya, 22 Şubattan bu tarafa her türlü hakareti yağdırmışlardır. Öncelikle, kendilerini şiddetle kınıyor ve bu yaptıklarının, ne demokrasiye ne de ahlaka sığdığını belirtmek istiyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

İkinci olarak, bu kürsüye çıkan gerek iktidar gerekse muhalefet partilerinin sözcüleri, hep, hortumlanan bankalardan, yağmalanan kredilerden söz ettiler. Başta ben olmak üzere, inanıyorum ki, bu Parlamentoda bulunanların tamamı, son on yıl içerisinde bankaları kimin hortumladığını isim isim merak ediyor; bu isimlerin, özellikle açıklanmasını talep ediyor. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Çünkü, öylesine rakamlar ortaya atılıyor ki, bu rakamlar nedeniyle, her birimiz bölgelerimize gittiğimizde hesap vermek durumunda kalıyoruz. Ekonomiden sorumlu Sayın Devlet Bakanına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanına, bütün milletvekilleri adına rica ediyoruz; son on yıl içerisinde, bu ülkeyi yağmalayan, soyan, haksız kredi alan; tekrar ifade ediyorum, haksız kredi alan, aldığı krediyi geri vermeyen kim varsa, tek tek açıklansın ve isimleri Parlamentoya sunulsun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Eğer, mevcut Bankacılık Yasası -Sayın Ramazan Toprak'ın ifade ettiği gibi- buna müsaade etmiyor deniliyorsa, gizli bir oturum düzenlensin, bu gizli oturumda, bu isimler tek tek açıklansın.

 Son olarak da şunu belirtmek istiyorum: Bu hükümetin her bakanı, 57 nci hükümetin 35 bakanından birisidir. Dolayısıyla, hiç kimsenin, bu Parlamentonun üzerinde, bu Meclisin üzerinde, ne söz hakkı ne de yetkisi vardır. Herkes bu Parlamentoya saygı duymalı ve bu Parlamentodaki insanların şahsiyetlerini incitmeden, gururlarını incitmeden, memleketlerine gittiklerinde, kurtarıcı mehdilere sığınmadan, şahsiyetli milletvekilleri olarak görev yapmak istiyorlar. Onun için, belki, Parlamentoya yeni gelişten dolayı, belki Türkiye'ye yeni gelişten dolayı işleyiş bilinmeyebilir; ama, bu işleyiş, acilen öğrenilmeli, dersine çalışılmalı ve gol atıp, gol yeme yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi haysiyetli mücadelesine devam etmelidir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Oyunuzun rengi?..

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Kabul...

BAŞKAN - Kabul diyorsunuz; lehte, üzerinde konuştunuz.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Aleyhte istedi Başkan...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) -Aleyhte istedi...

BAŞKAN - Efendim, aleyhte isteyip, üstünde... Bu, böyle teamüller, istirham ederim yani... Ben de sizin sıranızdayken aynı şeyi yapıyordum, yapmayın allahaşkınıza!.. Yeni âdet çıkıyor...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Başkanım, darbeler gece olur; bir İçtüzük darbesi yaptınız geceyarısı!..

BAŞKAN - Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

Kaç dakika süre vereyim efendim?

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 3 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - 3 dakika süre veriyorum.

Elektronik cihaza giremeyen arkadaşlarımız, görevlilere pusula verecek; ayrıca, Sayın Bakanlar, vekâleten kim adına oy kullanıyorsa, adını ve soyadını yazıp, imzalayacak efendim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Efendim, 4389 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 211 sayın milletvekili iştirak etmiş; 203 kabul, 7 ret ve 1 mükerrer oy kullanılmıştır; bu şekilde, tasarı, kanunlaşmıştır; Türkiye'ye hayırlı, uğurlu olsun.

Bu arada, adınıza, muhalefet partilerine de teşekkür ediyorum; uzlaşma kültürü gösterdiler; arkadaşlar burada. Sayın Bakana da ayrıca teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekillleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, bugün, 12 Mayıs 2001 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 00.12

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.