DÖNEM : 21 CİLT : 62 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 94 üncü
Birleşim 1 . 5 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler ve
Önergeler 1.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Cumhur Ersümer'in istifasıyla boşalan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar, Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/807) 2.- Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, (6/1332) ve (6/1333) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/362 ) 3.- Bratislava'da düzenlenecek olan AB üye ve aday ülkeler meclis
başkanları toplantısı için, Slovakya Meclis Başkanı Jozef Mıgas'ın vaki
davetine, TBMM Başkanını temsilen bir Başkanvekilinin icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/808) 4.- Rusya Federasyonuna resmî ziyarette bulunan Turizm Bakanı Erkan
Mumcu'ya refakat eden heyete, Ankara
Milletvekili Aydın Tümen, Antalya Milletvekili Metin Şahin, Çanakkale
Milletvekili Nevfel Şahin, Elazığ Milletvekili Mustafa Gül, Eskişehir
Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ve Hatay Milletvekili Mehmet Şandır'ın da
iştirak etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/809) B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 27 arkadaşının, son ekonomik
krizlerde bazı kamu bankalarından şaibeli döviz satışı yapıldığı iddialarının
araştırılarak, haksız kazanç sağlayanların ve sorumlularının ortaya çıkarılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/195) 2.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan ve 23 arkadaşının, Türkiye Şoförler
ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) hakkındaki yolsuzluk iddialarının
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/196) IV.- ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1.- Ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı
tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent
Ecevit hakkında verilen ve Genel Kurulun 26.4.2001 tarihli 92 nci Birleşiminde
okunmuş bulunan (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 1.5.2001 Salı günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi B) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ 1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden yapılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi V.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Görüşmeler 1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekilleri Sakarya
Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven'in, ülke
ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe
ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddia-sıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12) VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve
İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) 2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/53) (S. Sayısı : 433) 3.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili
Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 4.- Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin
Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir
İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun
Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/206,
1/779) (S. Sayısı : 639) 5.- Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/850)
(S. Sayısı : 664) 6.- Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Avukatlık Kanununa Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı ve Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, 1136 Sayılı Avukatlık
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/422, 1/411, 2/317)
(S.Sayısı: 413) VII.- SORULAR VE CEVAPLAR A) YazIlI Sorular ve CevaplarI 1.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Etibank'ın eski
sahiplerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili
Nami Çağan'ın cevabı (7/3826) 2.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir Ayhanlar Barajı
projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in
cevabı (7/3835) 3.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Egebank A.Ş. hakkında
düzenlenen rapora ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı
(7/3842) 4.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara Trafik
Hastanesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3869) 5.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, ülkemizde faaliyet gösteren
yabancı bankalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı ve Devlet Bakanı
Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/3942) 6.- Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata'nın, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerindeki yatırım projelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman
Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/3970) 7.- Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un, çırçır ve iplik
fabrikalarına işletme kredisi verilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman
Bakanı ve Devlet Bakanı Vekili Nami Çağan'ın cevabı (7/3974) 8.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü'nün cevabı (7/3999) 9.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın cevabı (7/4009) 10.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/4010) 11.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in cevabı (7/4016) 12.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, personel atamalarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı
(7/4020) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum
yaptı. Elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel
Kurulda toplantı yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 1 Mayıs 2001 Salı
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 14.11'de son verildi.
II. – GELEN
KÂĞITLAR 30. 4. 2001 Pazartesİ Yazılı Soru
Önergeleri 1.- Manisa
Milletvekili Rıza Akçalı'nın, Merkez Bankasının 19-21 Şubat tarihlerindeki
döviz satışlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/4138) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.4.2001) 2.- Manisa
Milletvekili Rıza Akçalı'nın, eğitime
katkı payı hesaplarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4139) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.4.2001) 3.- Manisa
Milletvekili Rıza Akçalı'nın, Ziraat Bankasının özel bir bankadan aldığı borca
ilişkin Devlet Bakanından (Kemal
Derviş) yazılı soru önergesi (7/4140) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.4.2001) 4.- Muğla
Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın, orman yangınlarıyla mücadeleye ilişkin Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4141) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.4.2001) 5.- İstanbul
Milletvekili Aydın Ayaydın'ın, İstanbul-Silivri İlçesine F tipi cezaevi yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4142) (Başkanlığa geliş tarihi :
27.4.2001) 6.- Kırıkkale
Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Halk Bankasından kredi alan esnafların
borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4143) (Başkanlığa geliş
tarihi : 27.4.2001) 7.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, kadınları küçük
düşürücü savlar içeren Darwin teorilerinin okullarda ders olarak okutulmasına
ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/4144)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.4.2001) 8.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, kamu bankalarının 2000 yılı sonu görev
zararlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi
(7/4145) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.4.2001)
No. :132 1. 5. 2001
SALI Raporlar 1.- Ozon
Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü Değişikliğinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/827) (S. Sayısı : 659)
(Dağıtma tarihi : 1.5.2001) (GÜNDEME) 2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma ve İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/829) (S. Sayısı : 660) (Dağıtma tarihi : 1.5.2001)
(GÜNDEME) 3.- Kırşehir
Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre
Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/233) (S. Sayısı : 661) (Dağıtma
tarihi : 1.5.2001) (GÜNDEME) 4.- Hatay
Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın İki İlçe ve Bir İl Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin
Önergesi (2/476) (S. Sayısı : 662) (Dağıtma tarihi : 1.5.2001) (GÜNDEME) 5.- İçel
Milletvekili İstemihan Talay ve 11 Arkadaşının, Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınmasına İlişkin Önergesi (2/545) (S. Sayısı : 663) (Dağıtma tarihi :
1.5.2001) (GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Etibank'ın
satışıyla ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru
önergesi (7/4146) (Başkanlığa geliş tarihi :30.4.2001) 2.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara
Atakule'deki işyerlerinin kiralarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4147) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.4.2001) 3.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/4148) (Başkanlığa geliş
tarihi : 30.4.2001) 4.- Konya Milletvekili Lütfü Yalman'ın, emekli iki
orgeneral hakkında yapılan suç duyurusuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4149) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 5.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, belediyelere
yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/4150)
(Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 6.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Abdulhaluk
Mehmet Çay) yazılı soru önergesi (7/4151) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 7.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü)
yazılı soru önergesi (7/4152) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 8.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, Bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez)
yazılı soru önergesi (7/4153) (Başkanlığa geliş tarihi:30.4.2001) 9.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici)
yazılı soru önergesi (7/4154) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 10.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder
Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/4155) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 11.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan
Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/4156) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 12.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz)
yazılı soru önergesi (7/4157) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 13.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım
Yücelen) yazılı soru önergesi (7/4158) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 14.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina
Gürel) yazılı soru önergesi (7/4159) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 15.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Bal)
yazılı soru önergesi (7/4160) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 16.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova)
yazılı soru önergesi (7/4161) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 17.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay)
yazılı soru önergesi (7/4162) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 18.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal)
yazılı soru önergesi (7/4163) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 19.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/4164) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 20.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/4165) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 21.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/4166) (Başkanlığa
geliş tarihi : 30.4.2001) 22.- Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, bakanlıkta
çalışan danışman ve başdanışmanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (A.Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4167) (Başkanlığa geliş
tarihi : 30.4.2001) 23.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın,
yoksulluk ve açlık sınırının tespitine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4168) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 24.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Irak'la
olan sınır ticaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4169)
(Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 25.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sivil
Toplum Kuruluşları Birliğinin statüsüne
ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4170) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 26.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın,
özelleştirme uygulamalarından elde edilen gelire ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4171) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 27.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, bakanlığın
bazı dernek ve kuruluşlarla yaptığı işbirliği çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici)
yazılı soru önergesi (7/4172) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.4.2001) 28.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Sağlık
Eğitim Vakfı ve Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı'nın statülerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4173) (Başkanlığa geliş tarihi :
30.4.2001) 29.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, Merve Safa
Kavakçı'nın milletvekilliği sıfatını kaybetmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4174) (Başkanlığa geliş tarihi :
1.5.2001) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 27
arkadaşının, son ekonomik krizlerde bazı kamu bankalarından şaibeli döviz
satışı yapıldığı iddialarının araştırılarak haksız kazanç sağlayanların ve
sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/195) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.4.2001) 2.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan ve 23 arkadaşının,
TŞOF hakkındaki yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi. (10/196) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.4.2001) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Afyon Milletvekili Sait Açba'nın, 2000 yılında
işyeri kapatan esnaflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3774) 2.- Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, galvanizli tel
fiyatlarındaki artışa ve 2000 yılı inşaat birim fiyatlarına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3775) 3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Sinop-Merkezde kesin kabulü yapılmadığı, genel eksik ve sağlık açısından
sakıncalı bulunduğu halde öğrenim yapılan bir okula ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3777) 4.- Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un,
Şanlıurfa-Birecik-Mezra Beldesinin atık su deresine ve kanalizasyon ihtiyacına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3779) 5.- Hatay Milletvekili
Metin Kalkan'ın, Başbakanlık Kriz Merkezine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3783) 6.- Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın Erzincan İlindeki bazı yatırım
projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3784) 7.- Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş'ın, son
ekonomik krizde Ziraat Bankasının zarar ettirildiği iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3794) 8.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan
İlindeki camilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.
Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/3799) 9.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan
İlindeki hastanelerin onarımı için ayrılan ödenek miktarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3801) 10.- Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, Ankara İlindeki imam ve müezzin sayısına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/3803) 11.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, son ekonomik krizden sonra bazı bankaların
usulsüz kazanç sağladıkları iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Kemal Derviş)
yazılı soru önergesi (7/3825) 12.- Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nın, esnaf ve
sanatkârların kredi borçlarına ilişkin Devlet
Bakanından (Kemal Derviş) yazılı soru önergesi (7/3827) 13.- Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nın
Kütahya-Hisarcık İlçesinin 2. Altı Aylık Kanun Hükmünde Kararname Kapsamına
alınıp alınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3828) 14.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, YÖK'ün
Fatih Üniversitesi ile ilgili olarak aldığı karara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3830) 15.- Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, son
ekonomik krizin etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3832) 16.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir Devlet Hastanesi inşaatı projesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3834) 17.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, İstiklâl ve Çanakkale Savaşı şehitlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3836) 18.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle'nin,
Fatih Üniversitesi'nin YÖK tarafından
cezalandırılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3855) 19.- Van
Milletvekili Hüseyin Çelik'in, YÖK'ün Fatih Üniversitesine bir yıl öğrenci
kontenjanı vermeme kararına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3856) BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati:15.00 1 Mayıs 2001
Salı BAŞKAN
:Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER
: Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Yahya AKMAN (Şanlıurfa) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 94 üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayımız vardır. Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır; ancak,
sunuşların epeyce zaman alacağı dikkate alındığından, kâtip üye arkadaşımızın
oturarak sunuşları sizlere sunması hususunu oylarınıza sunuyorum : Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum: III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler ve
Önergeler 1.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Cumhur
Ersümer'in istifasıyla boşalan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, yeni bir
atama yapılıncaya kadar, Maliye Bakanı Sümer Oral'ın vekâlet etmesinin uygun
görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/807) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına 27 Nisan 2001 İLGİ: Başbakanlığın, 27 Nisan 2001 tarihli ve
B.02.0.PPG.0.12-300-02/6773 sayılı yazısı. İstifa eden ve istifası kabul edilen M.Cumhur
Ersümer'den boşalan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, yeni bir atama
yapılıncaya kadar Maliye Bakanı Sümer Oral'ın vekâlet etmesi, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 113 üncü maddesi uyarınca uygun görülmüştür. Bilgilerinize sunarım. Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Bilgilerinize sunulan bu tezkereye göre, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığından istifa etmiş bulunan Cumhur Ersümer hakkında
verilmiş bulunan (11/13) esas numaralı gensoru önergesinin görüşülmesine gerek
kalmamıştır. Bu nedenle, söz konusu (11/13) esas numaralı gensoru önergesi
işlemden kaldırılmıştır. İki adet Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum: B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ 1.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak
ve 27 arkadaşının, son ekonomik krizlerde bazı kamu bankalarından şaibeli döviz
satışı yapıldığı iddialarının araştırılarak, haksız kazanç sağlayanların ve
sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/195) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 22 Kasım 2000 ve 19-22 Şubat 2001 tarihlerinde üç ay
arayla iki kez meydana gelen ekonomik krizlerde, bazı kamu bankalarının ve üst
düzey yöneticilerinin ciddî şaibelere konu eylem ve davranışlarıyla, bazı
gerçek ve tüzel kişilere milyarlarca dolar tutarında döviz aktardıkları, gerek kendilerine
gerekse yandaşlarına haksız kazanç sağladıkları iddialarının araştırılması ve
sorumluluğu bulunan görevliler hakkında gerekli işlemlerin başlatılması
amacıyla TC Anayasasının 98 inci maddesi ile İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
20.04.2001 1- Ramazan Toprak (Aksaray) 2- Avni Doğan (Kahramanmaraş) 3- Maliki Ejder Arvas (Van) 4- Ahmet Demircan (Samsun) 5- Nezir Aydın (Sakarya) 6- Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 7- Nurettin Aktaş (Gaziantep) 8- M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat) 9- Sait Açba (Afyon) 10- Özkan Öksüz (Konya) 11- Rıza Ulucak (Ankara) 12- Ali Oğuz (İstanbul) 13- Mustafa Geçer (Hatay) 14- M. Zeki Çelik (Ankara) 15- Musa Uzunkaya (Samsun) 16- Fethullah Erbaş (Van) 17- Lütfi Yalman (Konya) 18- Şükrü Ünal (Osmaniye) 19- Remzi Çetin (Konya) 20- Veysel Candan (Konya) 21- Tevhit Karakaya (Erzincan) 22- Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman) 23- Mehmet Özyol (Adıyaman) 24- Aslan Polat (Erzurum) 25- Mehmet Batuk (Kocaeli) 26- Süleyman Arif Emre (İstanbul) 27- İsmail Alptekin (Bolu) 28- Bülent Arınç (Manisa) Gerekçe: Kara Çarşamba olarak anılan 22 Kasım 2000 tarihli kriz
esnasında, İMKB'nin 10 günde yüzde 35 değer kaybettiği, bazı bankaların kamu
bankalarından 10 gün içinde 4 milyar USD döviz aldığı; Merkez Bankasının açık
piyasa işlemleri süresini uzatarak saat 16.50'de iki küçük bankaya yüzde 210
faizle 1,3 katrilyon TL ile ertesi gün 708 trilyon TL olmak üzere toplam 2
katrilyon 8 trilyon TL verdiği, aynı gün gecelik repo faizinin yüzde 50 olduğu
bir gerçektir. Kasım 2000 krizi akabinde krizi değerlendiren Hazine
Müsteşarı Selçuk Demiralp "Türkiye'nin, sektörü zamanında regüle edemediği
için şimdi bedel ödediğini", Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel
"dedikodunun aylarca sürdüğünü ve sonunda birinin tetiği çektiğini",
Devlet Bakanı Sayın Recep Önal "söylenti çıkararak kazanç umanların ağır
bedel ödeyeceğini", Başbakan Sayın Bülent Ecevit "yüksek enflasyon ve
yüksek faiz lobisinin çalıştığını, buna karşı önlem alacaklarını, ekonominin
sağlam olduğunu" belirtmişlerdir. 19 Şubat 2001 pazartesi günü, çıkartılan devlet krizini
takip eden iki saat içinde İMKB'den 8 milyar USD çekildiği; endeksin yüzde 15
düşüşle 10 169'dan 8 683'e düştüğü; gecelik reponun yüzde 760'a yükseldiği;
Salı günü bir önceki hazine borçlanmasında yüzde 65 olan faiz oranının hazinece
yüzde 144,2'ye yükseltilerek hazinenin 1,7 katrilyon TL borçlandığı; para ve
döviz akışının durduğu Çarşamba günü gecelik reponun yüzde 4 500'e fırladığı;
nihayet Perşembe günü Merkez Bankasının açık piyasa işlemleri süresini gecenin
ilerleyen saatlerine kadar uzattığı, gecelik reponun yüzde 7 600'e fırladığı,
aynı gecede ABD Dolarının 685 000 TL'den 1 050 000 TL'ye, Alman Markının 320
000 TL'den 450 000 TL'ye fırladığı bir gerçektir. Üç ay arayla gerçekleşen iki krizle ilgili ciddî bir
adlî kovuşturma açıldığı görülmemiştir. Çıkarılan krizlerle ilgili olarak yetkili ağızlarca
"birilerinin tetiği çektiği ve bunların ağır bedel ödeyecekleri"
ifade edildiği halde aradan geçen süre zarfında bu konuda 57 nci hükümet
tarafından krizin boyutlarıyla orantılı herhangi bir araştırma veya
soruşturmaya girişilmediği de gözlemlenmektedir. Bu durum ise, bir günde yüzde
50'lere varacak her iki krizle birlikte yüzde 100'lere varacak ölçüde
fakirleştirilen 70 milyon Türk insanının şeref ve onurunu kırmakta, yüzbinlerce
esnaf, işçi, memur ve üretici kesimleri haftalarca sokaklara dökmektedir. 1958 ekonomik krizi sonrasında 1960 ihtilalinin
gerçekleştirildiği, 1970 krizi akabinde 1971 muhtırasının verildiği, 1979 krizi
nedeniyle alınan 24 Ocak 1980 kararları akabinde 12 Eylül 1980 ihtilalinin
gerçekleştirildiği hususları göz önüne alındığında, parlamenter sistem dışı
arayışlara son vermenin tek yolu geçmişteki hataları tekrar etmemekten geçiyor.
Bu yol, önceki ekonomik krizleri yaratan; ancak, her defasında yargının
pençesinden yakasını kurtaran saygın soyguncuların bu kez yakalarından
tutulması, 70 milyon Türk insanının gasp edilen kaynaklarının kurtarılması, hiç
değilse bu kez yargı organları önünde hesap sorulmasından geçmektedir. Siyaset kurumlarının ve siyasetçilerinin son zamanlarda
azalan itibarını yükseltmenin bizce ilk şartı, önünde düğme iliklenen saygın
soyguncuları Meclisin denetim yollarını işleterek ortaya çıkarmaktır. Meclis araştırma önergemizle, gerek Kasım 2000 gerekse
Şubat 2001 tarihlerindeki krizlerle, Türk Devleti ve Milletine karşı tarihinin
en büyük vurgununu ve soygununu gerçekleştirenleri ortaya çıkarmayı
hedeflemekteyiz. BAŞKAN- Önerge, bilgilerinize sunulmuş olup, gündemdeki
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır. Diğer önergeyi okutuyorum: 2.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan ve 23
arkadaşının, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) hakkındaki
yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/196) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu,
17.7.1964 tarih ve 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununa göre faaliyet
gösteren, kamu kurumu niteliğinde tüzelkişiliğe sahip bir meslek kuruluşudur.
Esnaf ve sanatkârların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî
faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlarına uygun olarak
gelişmesini sağlamak, meslekî disiplini ve meslek ahlâkını korumak amacıyla
kurulan Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu, son yıllarda, şoför
esnafından tamamen kopuk, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun kendisine
tanıdığı tekel yetkisi sayesinde evrak ve plâka üretip satan, elde edilen
gelirlerin rant amaçlı kullanıldığı, yolsuzluk iddialarının basın yayın
organlarına ve resmî teftiş raporlarına yansıdığı bir kuruluş haline gelmiştir. Bu yolsuzluk iddialarını ve Federasyonun aslî
amaçlarını yerine getiren bir meslek kuruluşu haline dönüştürülmesi hususlarını
araştırmak üzere, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 1. Metin Kalkan (Hatay) 2. Salih Kapusuz (Kayseri) 3. Abdullatif Şener (Sivas) 4. Avni Doğan (Kahramanmaraş) 5. Ali Sezal (Kahramanmaraş) 6. Mustafa Niyazı Yanmaz (Şanlıurfa) 7. Şeref Malkoç (Trabzon) 8. Ahmet Karavar (Şanlıurfa) 9. Yakup Budak (Adana) 10. Zeki Ergezen (Bitlis) 11. İsmail Alptekin (Bolu) 12. Cevat Ayhan (Sakarya) 13. Mehmet Zeki Okudan (Antalya) 14. Yaşar Canbay (Malatya) 15. Latif Öztek (Elazığ) 16. İrfan Gündüz (İstanbul) 17.Mehmet Bekaroğlu (Rize) 18. Bahri Zengin (İstanbul) 19. Sacit Günbey (Diyarbakır) 20. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa) 21. Tevhit Karakaya (Erzincan) 22. Temel Karamollaoğlu (Sivas) 23. Musa Uzunkaya (Samsun) 24. Ayşe Nazlı Ilıcak (İstanbul) Gerekçe: Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu,
Karayolları Trafik Kanununun kendisine tanıdığı tekel yetkisi sayesinde resmî
evrak basımı ve plaka üretimi konusunda trilyonlarca lira gelir elde eden bir
kuruluş haline gelmiştir. Malîye, İçişleri ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teftiş
Kurulu raporları ile basın yayın organlarına yansıdığı kadarıyla, son yıllarda
federasyonun, kuruluş amacından saptığı, elde edilen gelirlerin rant amaçlı
kullanıldığı, federasyon imkânlarının yönetici kadro tarafından kendi çıkarları
için kullanıldığı iddiaları sıkça gündeme getirilmiştir. Şoför esnafının en
büyük örgütü olan ve kamu kurumu niteliğindeki bu meslek kuruluşu hakkında
ileri sürülen iddialardan bazıları şunlardır: 1- 1993, 1996, 1999 yıllarına ait genel kurullarda
çoğunluğun aranmayıp ikinci toplantılara bırakıldığı, toplantılarda birtakım
usulsüzlüklerin yapıldığı, bütçe denetim ve çalışma raporlarının okunmadığı,
toplantılara bakanlık temsilcisi olarak hep aynı kişinin görevlendirildiği,
bazı delegelerin toplantıya alınmadığı, 1999 yılı kongresinde 642 odadan
233'ünün toplantıya hiç katılmadığı, 89 odanın ise bütün üyeleriyle katıldığı,
seçimlerden önce bazı odalarda bazı üyelerin kayıtlarının silindiği, bu veriler
ışığında genel kurul seçimlerinin şaibeli hale geldiği, 2- Federasyonun toplam gelirlerin 1996 yılında yüzde
91'inin, 1999'da yüzde 86'sının kanunun tanıdığı plâka ve değerli kâğıt üretim
ve satış tekelinden oluştuğu, aynı şekilde vatandaşların ve sürücü kurslarının
almak durumunda kaldığı plâka ve değerli kağıtların piyasa fiyatlarının 20 ila
44 katına kadar fahiş fiyatla satıldığı, bu satışlardan trilyonlarla ifade
edilecek miktarlarda paranın federasyona aktarıldığı, 3- Plâka ve değerli kağıt bedellerinin elde edilen
gelirin yüzde 60'ının T.Ş.O.F'ça Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonuna
aktarılması gereken 1 068 053 392 000 TL'nın aktarılmadığı, bazı kurumlara
otomobil hibe edildiği, böylece fon idaresi ile Malîye Bakanlığının devre dışı
bırakıldığı, sahte dosya ve evrak kullanımının fona aktarılması gereken payda
azalmaya neden olduğu, 4- Plâka AŞ'nin bazı kişi ve kuruluşlara haksız kazanç
sağladığı, 5- TŞOF'nun gelirlerinin yüzde 20'sinin şoför esnafının
meslekî eğitiminde kullanılması gerekirken, bu payın "eğitim tesisi"
adı altında benzin istasyonları inşaatına harcandığı, eğitim birimi bilançosu
gelirlerinin 1999 yılında 7 trilyon 487 milyar TL olduğu, bunun 7 trilyon 126
milyar lirasının benzin istasyonları inşaatına harcandığı, 6- Bir meslek kuruluşu olan TŞOF'nun bir rant
kuruluşuna dönüştüğü, 1999 yılında Genel Başkanın Odadan elde ettiği yıllık
gelirin 63 milyar lirayı, Genel Sekreterin yıllık gelirlerinin 27 milyar lirayı
aştığı, 1999 yılına kadar beş yılda 35 yurtdışı seyahat düzenlendiği, bu
gezilerin Federasyona maliyetinin 810 000 dolar olduğu, gezilere katılanlara,
bütün ihtiyaçları Federasyonca karşılandığı halde 500-1 000 dolar gibi fahiş
günlük harcırahlar ödendiği, yurtdışı gezilerin Federasyonun amaçlarıyla bir
ilgisinin bulunmadığı, son beş yılda 131 milyar liralık eşantiyon harcaması
yapıldığı, 7- Federasyonca plâka ve basılı kâğıt işlemlerinin
ihalesiz olarak yaptırıldığı, Federasyon yönetiminin kararları ve icraatlarıyla
bazı kişilere haksız menfaat sağladıkları, böylece görevlerini kötüye
kullandıkları iddia edilmektedir. Bu iddiaların doğruluğunun değerlendirilmesi ve bir
meslek kuruluşunun, idarecilerinin rant alanı olmaktan çıkarılması için gereken
idarî ve yasal düzenlemelerin neler olduğunun ortaya konulması açısından,
TŞOF'nun ve faaliyetlerinin araştırılması gerekmektedir. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sözlü soruların geri alınmasına dair önerge vardır;
okutuyorum: A) Tezkereler ve
Önergeler (Devam) 2.- Balıkesir Milletvekili İsmail
Özgün'ün, (6/1332) ve (6/1333) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergesi (4/362 ) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 610 ve 611
inci sıralarında yer alan (6/1332) ve (6/1333) esas numaralı sözlü soru
önergelerimi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. İsmail Özgün Balıkesir BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: 3.- Bratislava'da düzenlenecek olan AB
üye ve aday ülkeler meclis başkanları toplantısı için, Slovakya Meclis Başkanı
Jozef Mıgas'ın vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen bir Başkanvekilinin
icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/808) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Dışişleri Bakanlığından alınan bir yazıda, Slovakya
Meclis Başkanı Jozef Mıgas'ın TBMM Başkanı Sayın Ömer İzgi'ye hitaben
gönderdiği mektupta, 27-29 Mayıs 2001 tarihlerinde Bratislava'da düzenlenecek
olan "AB Üye ve Aday Ülkeler Meclis Başkanları Toplantısı"na TBMM
Başkanını davet ettiği bildirilmektedir. Söz konusu davete TBMM Başkanını temsilen bir
başkanvekilinin icabet etmeleri hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Ömer
İzgi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre
verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım: 4.- Rusya Federasyonuna resmî ziyarette
bulunan Turizm Bakanı Erkan Mumcu'ya
refakat eden heyete, Ankara Milletvekili Aydın Tümen, Antalya
Milletvekili Metin Şahin, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin, Elazığ
Milletvekili Mustafa Gül, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ve Hatay
Milletvekili Mehmet Şandır'ın da iştirak etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/809) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun, 28-31 Mart 2001
tarihlerinde Moskova'da düzenlenen MITT Moskova Turizm Fuarına katılmak üzere
bir heyetle birlikte 27 Mart-1 Nisan 2001 tarihleri arasında Rusya
Federasyonuna yaptığı resmî ziyarette, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasamızın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim. Bülent Ecevit Başbakan Liste: Aydın Tümen (Ankara) Metin Şahin (Antalya) Nevfel Şahin (Çanakkale) Mustafa Gül (Elazığ) İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir) Mehmet Şandır (Hatay) BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutup
işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım: IV.- ÖNERİLER A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ 1.- Ülke ekonomisinde krize ve tahribata
yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye
sürüklediği iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkında verilen ve Genel Kurulun
26.4.2001 tarihli 92 nci Birleşiminde okunmuş bulunan (11/12) esas numaralı
gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
1.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No:71 Tarihi:
1.5.2001 Ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf
ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla
Başbakan Bülent Ecevit hakkında verilen ve Genel Kurulun 26.4.2001 tarihli 92
nci Birleşiminde okunmuş bulunan (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve
Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin 1.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
BAŞKAN - Öneri üzerinde söz isteği?.. Yok. Öneriyi yeniden okutup, oylarınıza sunacağım: Danışma Kurulu Önerisi No:71 Tarihi:
1.5.2001 Ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf
ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddiasıyla
Başbakan Bülent Ecevit hakkında verilen ve Genel Kurulun 26.4.2001 tarihli 92
nci Birleşiminde okunmuş bulunan (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve
Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin 1.5.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
müşterek önerileri vardır; önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı
okutup, oylarınıza sunacağım: B) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ 1.- Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP
Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 1 Mayıs 2001 Salı günü (bugün)
yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler: 1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 252 nci sırasında yer alan 664
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, 5 inci sırasında yer
alan 413 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 24 üncü sırasında yer
alan 104 sıra sayılı kanun tasarısının 7 inci sırasına, 7 inci sırasında yer
alan 205 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 6 ncı sırasında yer
alan 89 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 11 inci sırasında yer
alan 593 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 10 uncu sırasında yer
alan 599 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 97 inci sırasında yer
alan 348 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 240 ıncı sırasında yer
alan 635 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 229 uncu sırasında yer
alan 619 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 213 üncü sırasında yer
alan 602 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına alınması önerilmiştir. 2- Genel Kurulun; 1 Mayıs 2001 Salı günü 15.00 - 20.00,
02 Mayıs 2001 Çarşamba ve 03 Mayıs 2001 Perşembe günleri 14.00 - 20.00 saatleri
arasında çalışması; 1 Mayıs 2001 Salı günü (11/12) esas numaralı gensoru
önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi, 1 Mayıs 2001 Salı ve 2 Mayıs 2001 Çarşamba günü sözlü soruların
görüşülmemesi; 1 Mayıs 2001 Salı günü gündemin 7 nci sırasına, 2 Mayıs 2001
Çarşamba günü 639 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - Önerinin lehinde, aleyhinde söz isteği var
mı?.. Sayın Ali Rıza Gönül. (DYP sıralarından alkışlar) Aleyhinde mi efendim? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, imzamız
olmadığına göre aleyhinde. BAŞKAN - Efendim, biz her ihtimale karşı soralım. Buyurun Sayın Gönül. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, bugün, iktidar partileri, yine bir öneriyle
Genel Kurulun huzuruna geldiler. Şüphesiz, çıkarılması, yani, yasalaştırılması
istenen kanun tasarı ve teklifleri üzerindeki görüşlerimiz, temelde üst üste
çakışmaktadır. Biz de, ülkemizin, milletimizin ve insanlarımızın bugün ihtiyaç
duyduğu kanun tasarı ve tekliflerinin bir an önce Genel Kurulda görüşülmesi,
Genel Kurulda kabulü görüşünü ve düşüncesini paylaşıyoruz; ama, sizinle
paylaşmadığımız tek konu, bu çalışma saatlerini verimli olarak kullanmadığınız
Genel Kurulun gerek toplanmasında gerekse karar yetersayısı aranması halinde
yeterli çoğunluğu sağlamamak suretiyle, almış olduğunuz kararlara aykırı bir
tavır sergilemiş olmanızdır. Bizim sizden şikâyetimiz, özellikle özündeki
tenkitlerimiz bunlardır. Özellikle yarın veya öbür gün görüşülecek olan bir
kanun tasarısı var. Ben, bundan üç hafta evvel Yüce Heyetinizin huzuruna
geldiğimde, 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Yasa
Tasarısının, artık büyük bir müstaceliyet kesbettiğini, büyük bir ihtiyaç
haline geldiğini, çiftçinin mahsulünün ve tarım alanlarının korunmasında
muhtarlarımızın, daha doğrusu çiftçi malları koruma heyetlerinin güçsüz
kaldığını ifade etmiştim. Bugün getirilmiş olan öneride, bu hafta içinde bu
kanun tasarısının görüşülmesinin istenmesinden dolayı memnuniyetimi belirtmek
istiyorum ve biz de, Doğru Yol Partisi olarak, bunu, grup önerileriyle buraya
getirmekle, memleketimiz için, özellikle tarım kesimi için çok iyi
düşündüğümüze, iyi işler yapmaya çalıştığımıza inanıyorum. Yalnız, sayın milletvekilleri, burada özellikle
söylemek istediğim bir konu var; o da -Sayın bakanlar da burada iken, eğer beni
dinlerlerse, eminim ki bu soruna da çare bulabilirler- şudur: Biliyorsunuz,
Türkiye'de seçilmiş, ama, en güç şartlarda görev yapan insanlar muhtarlardır.
Hepimiz biliriz ki, muhtarların, köyünden kasabaya veya ilçeye, tapu müdürü
çağırır, gider, kaymakam çağırır, gider, karakol komutanı çağırır, gider, nüfus
memuru çağırır, gider, tanıklık yapacaktır, gider; neredeyse haftanın yedi
gününün dört gününü ilçede geçirir, geri kalan günlerde de misafiri boldur,
köyünde veya mahallesinde misafir ağırlar. Şimdi bu insanlara verdiğimiz aylık
ücret, 50 milyon lira civarında. Bakıyorsunuz, bir tarafta Bağ-Kur için ödediği
prim miktarı da 60 milyon liraya yakın. O nedenle, bu insanların mağduriyetini
gidermek, biraz olsun ekonomik olarak katkıda bulunmak için, özellikle
hükümetten istirham ediyoruz, Doğru Yol Partisi olarak istirham ediyoruz.
Muhtar maaşlarının günün koşullarına uygun hale getirilmesinde büyük fayda
vardır. Kamu için, köyü için, toplumu için koşan, çalışan bu insanların bu
mağduriyetlerine son vermek lazım. Diğer bir konuyu, yine, özellikle sayın bakanları
burada bulmuşken ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Bakanlar Kurulu toplanıyor,
özellikle esnaf yürüyüşlerinden sonra Bakanlar Kurulu toplanıyor ve Bakanlar
Kurulu toplantısı sonrası, hükümet sözcüsü basının önüne geçip, bu esnaf kredi
faizlerinin yüzde 55 olarak ödeneceğini ilan ediyor. Şimdi, günlerden beri,
Anadolu'dan, şehirlerden, kasabalardan esnaf vatandaşlar telefon ediyor, faks
çekiyorlar. Esnaf kefalet kooperatifi marifetiyle kullanmış oldukları bu
kredilerin faizlerinin ödenmesine gelindiğinde, yüzde 55 ile değil, yüzde 95,
yüzde 97 ile tahsil edildiğini şikâyet olarak bizlere iletiyorlar. Şimdi,
vatandaş, oradan telefonla veya göndermiş olduğu faksla soruyor: "Ben,
hükümetimin aldığı karara inanmayacağım da, kime inanacağım?! Ben, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin sözcüsü bir sayın bakanın basının önüne çıkıp söylemiş
olduğu, taahhüt ettiği, vaat ettiği kredi faizinin yüzde 55 olarak ödeneceğine
inandım, gittim Halk Bankasına 'istersen öde, istersen ödeme; yarın daha fazla
faizle alırız' dediler ve faizini yüzde 95'ten hesap edip, ödemek zorunda
kaldım. Ben kime güveneceğim" diyor. Ben de, buradan, Sayın Bakanlara şunu
soruyorum: Bu kararın -bu, temenni kararı olsun, yazılı olsun, sözlü olsun; Bakanlar Kurulunda böyle bir karar
alındıysa- arkasında durmak, Bakan için bir onurdur. Eğer bunun aksi
yapılıyorsa, vatandaş, elbette, siyasetçiye de, hükümete de, bakana da inanmaz.
O nedenle, bu meselenin acilen çözümünde fayda gördüğümüzü de ifade etmek
istiyorum. Değerli milletvekilleri, bugün, özellikle pamuk
ekiminin yapıldığı alanlarda, süratle, tarlaların ekime hazırlanması
çalışmaları yapılıyor. İktidar milletvekilleri, muhalefet milletvekilleri
olarak hepiniz biliyorsunuz; bu sene gübrenin temininde büyük güçlük çekildi.
Bu sorumluluk Tarım ve Köyişleri Bakanınındır, onundur, bunundur; ama,
neticede, hükümetin bir sorumluluğudur. Mazot fiyatları 650 000 lirayı geçmiş.
Tarım girdilerinin fiyatları bu sene fevkalade yüksek. Vatandaş, bu şartlar
altında, özellikle, tarım yapamadığı gibi, pamuk ekiminde de, 2001-2002
sezonunda büyük düşüş görülecektir; ama, ülke ihtiyacı dikkate alındığında,
bunun bedelini, biz, ülke olarak, millet olarak, çok acı ödeyeceğiz.
Taahhüdünüz var; "kilo başına 9 sent ödeyeceğiz" dediniz pamuk
üreticisine. Ekimin yapılacağı aya girildiği şu günlerde, hükümetten -parasını
da ayırdık, demiştiniz- pamuk üreticisine, 9 sent, bu primlerin ödenmesini ve
bunun hızlandırılmasını özellikle istiyoruz. ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Pancar parasını da versinler. ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Çünkü, bu ekonomik şartlar
altında esnafıyla, çiftçisiyle, memuruyla, emeklisiyle insanların, yaşam gücünü
artık kaybetmeye başladığı, bedbin ve bitkin olduğu her haliyle görülmektedir.
O nedenle, Yüce Heyetinize arz ettiğim bu üç konuda hükümetin ilgisini ve
duyarlılığını özellikle istirham ediyorum. Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gönül. Başka söz isteği?.. Yok. Önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım: Öneriler: 1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 252 nci sırasında yer alan 664
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, 5 inci sırasında yer
alan 413 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 24 üncü sırasında yer
alan 104 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 7 nci sırasında yer alan
205 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 89
sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 11 inci sırasında yer alan 593
sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 599
sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 97 nci sırasında yer alan 348
sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 240 ıncı sırasında yer alan 635
sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 229 uncu sırasında yer alan 619
sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 213 üncü sırasında yer alan 602
sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına alınması önerilmiştir. BAŞKAN - Birinci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Birinci öneri kabul edilmiştir. İkinci öneriyi okutuyorum: 2- Genel Kurulun; 1 Mayıs 2001 Salı günü 15.00-20.00, 2
Mayıs 2001 Çarşamba ve 3 Mayıs 2001 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışması; 1 Mayıs 2001 Salı günü (11/12) esas numaralı gensoru
önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi, 1 Mayıs 2001 Salı ve 2 Mayıs 2001 Çarşamba günü sözlü soruların
görüşülmemesi; 1 Mayıs 2001 Salı günü gündemin 7 nci sırasına, 2 Mayıs 2001
Çarşamba günü de 639 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN - İkinci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... İkinci öneri de kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz. Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve İçel
Milletvekili Turhan Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak
esnaf ve sanatkârı tarihî bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği
iddiasıyla Başbakan Bülent Ecevit hakkındaki (11/12) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz. V.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) Görüşmeler 1.- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan, Aydın Milletvekili Ali Rıza
Gönül ve İçel Milletvekili Turhan
Güven'in, ülke ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak esnaf ve sanatkârı tarihî
bir çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği iddia-sıyla Başbakan Bülent Ecevit
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12) BAŞKAN - Hükümet?.. Hazır. Önerge daha önce okunduğu için tekrar okutmuyorum. Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine
göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına
birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir. Konuşma süreleri; önerge sahipleri için 10, gruplar ve
hükümet için 20'şer dakikadır. Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi sıfatıyla İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, bir konuyu
özellikle arz etmek istiyorum. Sanıyorum, grup adına da ilk sırada Doğru Yol
Partisi olarak biz varız... BAŞKAN - Süreyi birleştirerek mi kullanacaksınız? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Evet efendim, birleştirerek... BAŞKAN - Peki, yarım saatlik süresini veriyorum
efendim. Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Söylemez, önerge sahibi ve Doğru Yol Partisi
Grubu adına, 30 dakikalık sürenizi başlatıyorum. DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Teşekkür
ederim efendim. Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; ülke
ekonomisinde krize ve tahribata yol açarak, esnaf ve sanatkârları tarihî bir
çöküşe ve halkı fakirleşmeye sürüklediği gerekçesiyle, Doğru Yol Partisi Grup
Başkanvekilleri tarafından hükümet aleyhine verilen gensoru önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Konuşmamın
başında, Sayın Başkanı ve Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum
efendim. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizin
malumları olduğu üzere, önce Kasım 2000, bilahara Şubat 2001 tarihlerinde üst
üste birer tsunami dalgası gibi gelen iki büyük krizin üzerinden aylar geçmiş;
ancak, esnaf, çiftçi, çalışan kesimler, küçük işletmeler, emekliler,
ekonomideki yangını söndürebilecek, piyasalardaki tıkanıklığı aşabilecek, acil
müdahale imkânı verebilecek hiçbir düzenleme ve tedbirin alınmadığını görmenin
üzüntüsü içindeyiz. Bugün, hem finans sektörü ve bankacılık sektörü hem de reel
sektör, gerçek anlamda bir çıkmaz sokağa itilmiş ve Türkiye cumhuriyet
tarihinin en ağır ekonomik kriziyle, maalesef karşı karşıya bırakılmıştır. Değerli milletvekilleri, üretemeyen, satamayan, borcunu
ödeyemeyen, çekini senedini ödeyemeyen, yatırım yapamayan, istihdam
yaratamayan, gelir düzeyi sürekli düşen bir ekonomide alım gücü yok olan,
yoksullaşan geniş halk kitleleri ve bunlar içinde de en ağır tahribatı ve en
ağır sıkıntıyı üstlenmek zorunda bırakılan, sayıları 4 milyonu aşan esnaf ve
sanatkârımız... Gerçekten, son yılların bu yanlış politikalarından en ağır
etkilenen kesim, bu esnaf ve sanatkâr kesimi olmuş; sadece son birbuçuk yılda
378 000 esnaf kepengini indirmiş ve Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu
verilerine göre ise, 159 000 esnaf da TESK'teki kayıtlarını silmek zorunda
kalmıştır. Gerçekten de, kendi mütevazı imkânlarıyla üreten, istihdam yaratan,
vergi ödeyen, borcuna sadık, vatanını, milletini, devletini her şeyin üzerinde
tutan bu sağduyulu büyük kitle, bugün krizi en şiddetle yaşayan, savunmasız ve
sahipsiz bir hale getirilmiştir. Değerli milletvekilleri, eğer bir toplumda, hem
ekonominin hem toplumun moral değerlerinin temel taşı niteliğinde olan esnaf ve
sanatkârlar tükenme noktasına getirilirse, eğer bu kesimin haklı talepleri ve
feryatları gözardı edilirse, esnaf ve sanatkâr tasfiye noktasına getirilerek
tasfiye edilmek istenirse, işte o zaman, ne ekonomik istikrardan ne de
toplumsal barış, sosyal barış ve huzurdan bahsetmek mümkündür. SSK, Bağ-Kur prim borçlarını ödeyemeyen, siftah dahi
yapamayan, çek-senet borçları yüzünden icralık hale gelen, Halkbanktan
kullandığı kısıtlı kredilerin yerine yenisini kullanamayan, yüksek temerrüt
faizleri karşısında takip ve icrayla karşı karşıya kalan esnaf ve
sanatkârımızın artık takatı ve dayanma gücü kalmamıştır. Haksız rekabetle uluslararası ve yerli tekellerin,
hiper ve grossmarketlerin yıkıcı rekabeti karşısında savunmasız bırakılan esnaf
ve sanatkârımız, öte yandan, üretim ve ticaret sektöründen bir türlü
çekilemeyen, özelleşmesini yapamayan devletin de haksız rekabeti altında tam
bir kıskaca alınmış vaziyettedir. Ekmek kapısı olan dükkânlarını kapatarak, kepengini
indirerek, hak aramak için demokratik yollardan meydanlara inmek zorunda
bırakılan esnaf ve sanatkârımızın bugün içine sokulduğu bu durumu hiç de hak
etmediğini belirtmek isterim. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün, Türkiye'nin hemen her yerinde binlerce,
onbinlerce, yüzbinlerce esnaf ve sanatkârımız, ekonomik krizi ve politikaları,
hükümetin ekonomik politikalarını, fakirleşmeyi, ekonomik çöküntüyü protesto
etmek amacıyla, demokratik hukuk devletinin kendilerine verdiği en tabiî
anayasal haklarını kullanmak üzere, cumhuriyet tarihinde ilk kez sokaklara
dökülmüşler ve hükümeti istifaya davet etmişlerdir; ama, hükümet, birkaç
provokatörün yaptıklarını fırsat bilerek, esnaf ve sanatkârımıza karşı son
derece tahammülsüz davranmış, onların en tabiî anayasal haklarını dahi,
toplantı ve gösteri yürüyüşlerini dahi yasaklayarak, bu sıkıntıları görmezden
gelmiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Her zaman toplumsal barıştan, beraberlikten, ortak
değerlerden yana olan, vefakâr, çalışkan, namuslu ve sağduyulu bir büyük kitle
olan esnaf ve sanatkârımız, bugün, sıkıntılıdır ve infial halindedir; maddî
olarak tükenme noktasına gelmiş, manevî olarak, moralini ve teşebbüs gücünü
yitirmek üzeredir. Siftah yapamayan, şehir içinde açılan dev marketlerle
rekabet edemeyen; kazanmadığı halde vergi ödemek, peşin vergi ve hayat
standardı altında sıkıntıya sokulmak zorunda bırakılan; Halk Bankasından kredi
alamayan, aldığı kredileri yenileyemeyen; Bağ-Kur, SSK primlerindeki artışları
karşılayamayan; çekini, senedini ödeyemeyen; dükkânına, rafına giren malın
yerine yenisini koyamayan esnaf ve sanatkârımızı bu hale getiren, onları yok
sayan, onların sokağa çıkmalarına sebebiyet veren, alım gücünü yok eden, hatalı
ekonomik politikalarla, çöken istikrar programıyla Türkiye'yi ekonomide küme
düşüren, esnaf ve sanatkârı böylece tükenme noktasına getiren bu iktidar
hakkında gensoru verilmesi, esnaf ve sanatkârımız ve milletimiz adına
kaçınılmaz hale gelmiştir ve Doğru Yol Partisi de, artık kimsenin güvenmediği
bu siyasal iktidara bu gensoruyu vererek, en demokratik denetim hakkını
kullanmaktadır. (DYP sıralarından alkışlar) İç ve dış piyasalarda kredibilitesi kaybolan, milletin
nazarında inandırıcılığı ve itibarı kalmayan, ekonomiyi çökerten, halkı
fakirleştiren, Türkiye'yi ekonomide fakir Afrika ülkelerinin düzeyine düşüren
bu iktidara, artık kim inansın, niye inansın, neden inansın. Aynı, çiftçiler,
esnaflar, çalışanlar, KOBİ'ler, tüm milletimiz gibi, biz de inanmıyoruz, biz de
artık güvenmiyoruz. Doğru Yol Partisi iktidarları döneminde, esnaf ve
sanatkârlarımızın, ekonominin omurgası olduğunun, üretim yapan, risk alan,
vergi ödeyen, istihdam yaratan bir büyük sağduyulu kitle olduğunun farkında
olan bizler, DYP'nin iktidarda olduğu koalisyonlar döneminde, bu büyük kitleyi,
her şart altında kayıtsız ve şartsız desteklemeyi, ülke ekonomisine de, ülke
huzur ve barışına da en büyük katkı olarak gördük, bundan sonra da böyle
görmeye devam edeceğiz. Bir yandan 800'ü aşkın esnaf ve sanatkârlar kefalet
kooperatifinin ve 29 adet esnaf ve sanatkârlar bölge birliğinin oluşturduğu
Esnaf ve Sanatkârlar Merkez Birliğiyle, diğer yandan sayıları 4 milyonu aşan
esnafımızın örgütlendiği Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonuyla,
esnafımızın meseleleri konusunda, her zaman, yakın işbirliği ve dostluk
ilişkisi içerisinde olduk. Esnaf vefalıdır; kendisine yapılan desteği de kendisine
yapılan her türlü arka çıkışı da hiçbir zaman unutmaz; çünkü, esnaf, bu
anlamda, toplumsal değerlerin de savunucusudur. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, ihmal edilen,
unutulan esnaf ve sanatkârımıza, özellikle, 1993-1997 yılları arasında,
cumhuriyet tarihinin en büyük kredi desteğini vermenin haklı gururu
içerisindeyiz. Bu krediler, gerçek anlamda, esnaf ve sanatkârın Halk
Bankasından kullandığı kredilerdir ve sayıları yüzbinlerle ifade edilen büyük
bir kitleye kullandırılmıştır. Bu kredilerde, sadece, kredi kullandırmakla
kalmadık, gümrük birliği sonrası, esnaf ve sanatkârları, küçük ve orta boylu
işletmeleri desteklemek amacıyla, Sayın Çiller'in talimatlarıyla, esnaf ve
sanatkârın temsilcisi TESK Genel Sekreterini Halk Bankası yönetimine aldık;
yetmedi, küçük ve orta boylu işletmeleri temsilen de, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinin bir temsilcisini de Halk Bankası yönetimine alarak bir
yönetim özelleşmesi modelini başlattık. Amacımız, ikinci aşamada, Halk
Bankasının hissedar yapısını değiştirmek, başta Halk Bankasının çalışanları
olmak üzere, esnaf ve sanatkârı, küçük ve orta boylu işletmeleri, bunların üst
örgütlerini, Dünya Halk Bankaları Birliğini ve nihayet halkımızı da, yapılacak
bir halka arzla, geniş bir tabanda, Halk Bankasının özelleştirilmesinde
birleştirmek olacaktı; ancak, bugün Halk Bankasına yapılanlar, bir özelleştirme
değil, iki üç bankanın bir araya getirilerek tarıma ve esnafa verilen tüm
desteğin ortadan kaybedildiği, âdeta, bir aşureye, bir çorbaya dönüştürüldüğü
çok yanlış ve sakıncalı bir modeldir. Bu model yanlıştır, bu model hatalıdır.
(DYP sıralarından alkışlar) Mantık doğrudur; elbette, Halk Bankasında, esnaf ve
KOBİ'lere finansman sağlayacak, onların, yönetiminde etkin olduğu, pay sahibi
olduğu, geniş tabana yayılmış bir sermaye ortaklığının hayata geçirilmesi
doğrudur; ama, yapılmak istenen bu değildir. İzin verirseniz, size, Halk Bankasında esnaf ve
sanatkârın kullandığı kredilerdeki artış oranlarını gösteren bir grafik
göstermek istiyorum: Bu grafikte, Halk Bankasından esnaf ve sanatkârlarımıza
son on yılda kullandırılan kredilerin yıllık artış oranlarını görebilirsiniz.
Görüleceği üzere, 1993-1997 yılları arasında, cumhuriyet tarihinin en büyük
kredi ve plasman artışları, Halk Bankasında esnafa verilmiştir. 1992-1993
yıllarında 300 000 civarında olan bu krediden faydalanan esnaf sayısı, aradan
geçen üçbuçuk sene içerisinde 750 000'e çıkmıştır. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Doğru Yol Partisi döneminde. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - 2 trilyon lira olan
rakamlar 150 trilyona çıkmıştır. Rakam yetersizdir; ama, artış oranları
reeldir, enflasyonun da, devalüasyonun da üzerindedir; Doğru Yol Partisi, esnaf
ve sanatkârı böyle desteklemiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Nitekim, 1997 Haziranından itibaren, DYP-Refah
Koalisyonu iktidardan ayrıldıktan sonra, esnaf ve sanatkâra kullandırılan
krediler ortalama yüzde 48-yüzde 50'lere inmiş ve maalesef, esnaf ve sanatkâr,
enflasyonun da devalüasyonun da altında, hak etmediği bir kredi artışıyla karşı
karşıya kalmıştır. İşte, onları sokağa indiren, onları canları pahasına gösteri
yapmaya kadar iten ve kepenk kapattırıp, ekmek teknesini kapattırıp sokaklarda
yürüyüş yapmalarına sebep olan tablonun görüntüsü grafiklere bu şekilde
yansımaktadır. Değerli milletvekilleri, esnaf ve sanatkâra
kullandırılan kredilerin enflasyonun sebebi olduğu, görev zararları yüzünden
Türkiye'nin ekonomik krize girdiği biçiminde, bana göre eksik ve yanlış bilgiye
dayanılan, haksız bir kampanya yürütülmektedir. Halk Bankasından esnaf ve
sanatkârın 2000 yılı sonu itibariyle kullandığı kredi miktarı 450 trilyonun
altındadır. Bugün ise, bu rakam, yapılan tahsilatın yeniden verilmemesi
nedeniyle bunun da altındadır. Bu 450 trilyon lira rakamı, batan veya batma
noktasına getirilen 13 bankadan herhangi birinin risk ve zararlarından daha
azdır. (DYP sıralarından alkışlar) Yani, bir Egebankın, bir İktisat Bankasının
risk ve zararları, 1 milyon esnafın bugün kullandığı 400-450 trilyonluk
kredinin neredeyse tamamına eşittir. Dolayısıyla, esnaf ve sanatkâra
kullandırılan kredileri bir zarar, bir enflasyon sebebi gibi görmek, Türk
ekonomisini, Türk esnaf ve sanatkârını hiç anlamamak, hiç anlayamamak demektir.
(DYP sıralarından alkışlar) Halk Bankasının görev zararları, özellikle son dört
senede Halk Bankasına Hazineden gerekli desteğin sağlanmaması, yeterli sermaye
desteğinin sağlanmaması, yaşanan krizler ve yanlış politikalarla yüzde 1
000'lerle, yüzde 7 500'lerle piyasa koşullarında borçlanmak zorunda kalması
yüzünden artmıştır; yoksa, bizim 200 trilyonla devrettiğimiz Halk Bankasının
görev zararlarının dört sene içinde 6,5 katrilyona çıkması imkânsızdır, mümkün
değildir değerli arkadaşlarım. Şimdi, size, Halk Bankasının görev zararlarının seyrini
gösteren bir grafik göstermek istiyorum; Halk Bankasının esnaf kredilerindeki
gelir kaybı ve görev zararlarına ilişkin iki tablo: Tablo, ekonomiden, bankacılıktan anlamaya gerek
duyulmayacak kadar açık ve sarihtir. Bu rakam, 200 trilyondur 1997'de; bu
rakam, yönetilebilir bir rakamdır; bu rakam, idare edilebilir, bütçeye konulabilir
ve karşılığı Hazinede gösterilir bir rakamdır. 1997'nin Haziranında 340
trilyona çıkmış, dört sene içinde 6,5 katrilyona çıkmıştır; bunun hiçbir haklı
gerekçesi yoktur değerli arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar) Bu rakamın
bu noktaya çıkması, yüzde 1 000'lere varan, yüzde 7 500'lere varan faizlerdir.
Dolar bazında da, bugün 6,5 milyar dolar olan hadisenin, o gün 500 milyon
doların altında olduğunu söyleyebilirim. Hepsinin rakamlarını, dileyen değerli
milletvekillerine, ister dolar bazında, ister grafik bazında takdim etmeye
hazırım konuşmamdan sonra. Değerli milletvekilleri, esnaf ve sanatkârın meselesini
Türkiye'nin ekonomik meselesinden ayırmak elbette mümkün değildir. Bugün,
Türkiye, üretemeyen, satamayan, buna rağmen fiyat artışlarını kontrol edemeyen,
hayat pahalılığını kontrol edemeyen, fiyatlar genel seviyesi yükselirken
durgunluğun olduğu bir süreç yaşıyor; buna ekonomi dilinde, stagflasyon derler.
Üretemiyorsunuz, satamıyorsunuz, buna rağmen fiyat artışlarını da
önleyemiyorsunuz. İşte, nisan enflasyonu geliyor; göreceğiz ki, çift haneye
çıkacaktır. 2001'de enflasyonu yüzde 10'a indireceğiz diyenler, 2001'in sadece
bir ayında, nisan ayında enflasyonu yüzde 10'a çıkarmış olacaklardır. İşte bu,
programın da, politikaların da, bir siyasal heyetin iflasının da tam anlamıyla
tercümesidir. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, en iyi programı yapsanız, en
düzgün teknisyenleri getirseniz, en doğru hesapları yapsanız dahi, eğer,
itibarı, inandırıcılığı, güvenilirliği kalmamış, yani, ekonomi dilinde
kredibilitesi kalmamış bir hükümetle bunları yapmaya kalkarsanız, başarılı olma
şansınız son derece azdır. (DYP sıralarından alkışlar) Kredibilite çok önemlidir. Amerikan Hazine Bakanı
O'Neil'in sözleri, hepimizin içini burkmuştur. Amerikan Hazine Bakanı O'Neil,
iki gün önce The New York Tımes'te yayımlanan makalede ne diyor:
"Türkiye'ye yardım yapacağız -yardım diyor; kredi demiyor- bu yardımı
yaparken, Amerikalı marangozların, muslukçuların paralarını, yanlış ekonomik
politikalara bir daha vermek istemiyoruz, ayağınızı denk alın" diyor. Bu,
ulusal gururumuzu rencide eden, Türkiye'yi hiç hak etmediği bir noktaya sokan
yanlış yönetimin, yanlış siyasal anlayışın, yanlış ekonomik politikaların, Türk
Milletine hak etmeden dayattığı kötü bir faturadır; biz, bunu reddediyoruz.
(DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye'de yeniden bir
bayram havası yaratılıyor. Türkiye, 10 milyar dolar daha -kredi değil- yardım
alıyor. Türkiye gitmiş, Yunanistan'ın, Fransa'nın önünde diz çökmüş, yardım
arıyor... "Kredi" demiyorlar; bakın "yardım" diyorlar!..
Elimde uluslararası kredi kuruluşlarının raporları var. Ben, şimdi, size bir
rakam vereceğim: Türkiye'de dış borç stokunun takibi, biliyorsunuz, 1983
yılından sonra yapılmaya başlamıştır. 1983 yılından itibaren Türkiye, Hazine
tarafından dış borç stoklarını takibe başlamıştır. Dışborç stoklarının takip
edildiği geçen on beş yılda, 1997'ye kadar Türkiye'nin kamu dış borcu, yani
kamunun direkt olarak aldığı veya kamunun hazine garantisi verdiği dış
borçların toplamı, hiçbir zaman 50 milyar doları aşmamıştır; yani, 1985'ten
1997'ye kadar toplam kamu dış borcu 50 milyar dolardır. Bugün, alınacak bu
krediyle beraber, son bir senede 75 milyar dolara çıkacaktır; yani, 17 senede
50 milyar dolar, 3 sene içerisinde 25 milyar dolar!.. Peki, bu para nereye gitmiştir; bununla fabrika mı
yapıldı, yol mu yapıldı, ihracata destek mi verildi; hayır; bu para, yüzde 7
500 faizlerle, gecelik devalüasyonlarla Türkiye'den kaçan paranın yerine ikame
edilmek için gelmektedir. Yılbaşında 28 milyar dolar olan Türkiye'nin döviz
rezervleri -Merkez Bankasının döviz rezervleri- bugün 18 milyar dolara
inmiştir. 28 milyar dolarlık bir rezervle kendi ekonomisini krize sokup, 10
milyar dolar, üzerine bir 10 milyar dolar daha borç alan başka bir ülke
ekonomisi ve başka bir siyasal iktidar dünyada yoktur. Bugün, borsadaki çıkışa da sevinmektedirler. Borsadaki
çıkışın sağlıklı olması elbette hepimizi sevindirir, kalıcı, sıcak para olmayan
paranın, spekülatif olmayan paranın borsaya yatırım diye gelmesi elbette
bizleri memnun eder; ama, bugün, borsaya gelen paranın, bilin ki, kuruluş
değerlerinin dahi altına düşen pırıl pırıl şirketleri -Türk şirketlerini- tam
anlamıyla bedavaya, ucuza kapatmaktan, âdeta batan geminin malını almaktan
farkı yoktur. Türkiye, bu 10 milyar doları aldım diye veya borsa 2 puan
yükseldi diye sevinmek yerine, bunu enine boyuna düşünse çok daha iyi eder diye
düşünüyoruz değerli milletvekilleri. Bugün 1 Mayıs; işçiler meydanlardaydı, tüm işçilerin ve
çalışanların 1 Mayıs bayramlarını biz de kutluyoruz; ancak, bugün elimize
geçen, Türk-İşin, işçilerin ve Türk insanının geçim şartlarına, yaşam
şartlarına ilişkin aylık istatistikleri hepimizin içini burkmuştur. Değerli milletvekilleri, Türk-İşin Nisan 2001
raporunda, 4 kişilik bir ailenin zorunlu aylık gıda harcaması 206 milyon lira;
yine, 4 kişilik bir ailenin insanca yaşamak için gerekli olan asgarî harcama
tutarı 628 milyon lira. Bir tanesi açlık sınırı, 206 milyon; bir tanesi de yoksulluk
sınırı kabul ediliyor dünyada, o da 628 milyon. Türkiye, işte böyle bir
tabloyla bugün 1 Mayısa giriyor, böyle bir tabloyla 18 inci stand-by'ını yapmak
için yine pembe tablolar uyguluyor. Değerli milletvekilleri, Sayın Derviş'in açıkladığı,
hükümetin de desteklediği ekonomik programda elbette doğru ve haklı bazı
tespitler var; örneğin, Merkez Bankası Kanununun çıkması ve özerkleşmesi, daha
fazla özerkleşmesi; örneğin, ihale yasasının bir an önce çıkması, şeffaf ihale
döneminin başlaması gibi; ama, çok temel eksikler ve yanlışlar da var. Sayın
Derviş'in programında enflasyon hedefi -TEFE- yüzde 57,6 gözüküyor. Değerli milletvekilleri, yüzde 57,6, kabaca yüzde
60'tır. Türkiye'nin son yirmi yirmibeş yılında enflasyonun zaten yüzde 60
dolayında olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun anlamı, yüzde 60 enflasyon hedefi
koyan bir hükümetin, Türkiye'de üç dört yıldan beri kemer sıktıran,
fakirleştiren, insanlardan fedakârlık isteyen, "enflasyonla mücadele
ediyoruz" diye Türkiye'yi cendereye sokan, küme düşüren bu politikalarına
rağmen, enflasyonla mücadele hedefinden vazgeçmesi demektir. Türkiye, bunca
sıkıntının, fedakârlığın, yoksullaşmanın ardından, enflasyonla mücadele
hedefini bir kenara koyamaz, alınan bunca parayı çarçur edip israfa kadar
gidemez. Türkiye, 17 yılda 50 milyar dolar dış borç alacak; siz, gelip, iki
ayda bunun 20 milyar dolarını israf edeceksiniz, sonra da "ben enflasyonla
mücadeleden vazgeçtim" diyeceksiniz; buna, kimsenin hakkı yok, buna,
elbette, ne bu hükümetin ne de başka bir hükümetin hakkı yok diye düşünüyoruz.
(DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, Türkiye, önce 1998 yılında
IMF'yle yakın izleme anlaşması imzaladı -Staff Monıtoring Program- fiyaskoyla
sonuçlandı; ardından, 1999 yılında büyük iddialarla, yanlış, içerisinde insan
olmayan, kura baskı yapan, bütün ikazlarımıza rağmen düzeltilmeyen -revize
edilmeyen- bir ekonomik programla tarihî çöküşe gitti, bugün, 18 inci stand-by
için Amerika'da; Amerika da diyor ki "size kredi değil, yardım ederiz; bir
daha da yapmayız, ayağınızı denk alın." Türkiye, dış dünyayla,
uluslararası kredi kuruluşlarıyla, elbette, seviyeli, onurlu ve ülkenin
çıkarlarını gözeten diyalog ve ilişkilerini sürdürecektir ve sürdürmelidir;
ama, Türkiye, hiçbir zaman, bugünkü gibi, yabancı dünyanın önünde çaresiz ve ne
yapacağını bilemeden diz çökmemişti. Türkiye'ye bunu yaşatmaya kimsenin hakkı
yoktu; bana göre, bu tükenmiş iktidarın da hiç hakkı yok; içler acısı bu
iktidarın, Türkiye'ye verebileceği hiçbir şey yok. (DYP sıralarından alkışlar) Bakınız, elimizde, yabancı yatırım bankalarının,
Türkiye'ye kredi veren firmaların ve denetim şirketlerinin raporları var; JP
Morgan, yüzde 86 enflasyondan bahsediyor; Merill Lynch "minimum yüzde 75
olur; ama, bugün olduğu gibi para basarsanız, bu, yüzde 100'e çıkar"
diyor. Değerli milletvekilleri, kamu bankalarına görev
zararları karşılığı verilen 14 katrilyon liranın 13 katrilyonu, bugün, Merkez
Bankasından repo yapılmaktadır; bu, para basmanın dolaylı yöntemidir; bunun
riski ise, hiper enflasyondur. Şimdi, siz, Merkez Bankasını, kendi
borçlanmanızda para basma makinesi olarak kullanırsanız, görev zararlarını
ortadan kaldıracağım derken, çok daha büyük risklerle karşılaşırsanız,
Türkiye'de tarımı tasfiye etmeye, Türkiye'de esnaf ve sanatkârı tasfiye etmeye
sakın kalkışmayın; bunun sosyo ekonomik sonuçlarını bir kez daha düşünün
diyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Türkiye, enflasyonunu artıran, üretimini ve ticaretini
artıramayan, piyasaların durduğu, çek-senet sirkülasyonunun kilitlendiği,
itimadın piyasalarda kaybolduğu, bankacılık sektörünün kredi vermediği, verdiği
kredileri geri alamadığı bir büyük malî sabıkalılar ordusunun yaratıldığı bir
dönem yaşıyor. Çek ve senetleri ödenemeyen, çek ve senetleri karşılıksız çıkan
ve protesto olan yüzlerce ticaret erbabı, yatırımcı, esnaf ve sanatkâr, bugün,
bizden bir şey bekliyor. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu kürsüden, milletin
kürsüsünden, hükümete ve Millet Meclisine bir çağrıda bulunmak istiyoruz:
Ekonomik kriz ve hatalı politikalar, esnafın, ticaret erbabının, sanayicinin
günahı değildi. Ekonomik kriz ve hatalı ekonomik politikalarla ülkeyi çıkmaz
sokağa sürükleyen, ekonomide Türkiye'yi küme düşüren bu iktidarın milletten bir
özür borcu vardır. Bunlardan birincisi ise, çeklerini ödeyemeyip çek ödeme
yasağına giren, karşılıksız çek nedeniyle ticarî itibarı sarsılan, protesto
olmuş senetleri nedeniyle bankalardan kredi alamayan ticaret erbabına,
esnaf-sanatkâra, sanayiciye bir malî sicil affı getirilmelidir; çek ödeme
yasakları kaldırılmalı, protesto kayıtları silinmelidir; bunlara, yeniden,
ödemeleri, ticarete başlamaları için -piyasaların açılması için- yeni bir şans
verilmelidir. (DYP sıralarından alkışlar) Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu
kürsüden söz veriyoruz ki; eğer bunu siz yapmazsanız, biz gelip, Doğru Yol
Partisi olarak biz yapacağız. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Bugün, Türkiye'nin içborç stoku 51 katrilyondur değerli
arkadaşlarım. 1997 Haziran ayında 4,2 katrilyonla devrettiğimiz içborçlanma
dört sene içinde 51 katrilyona nasıl çıkmıştır?!. Nasıl bir hesapsız
borçlanmadır bu?!. Nasıl olur da siz, bütün bu yanlışları, son on yıla, son
yirmi yıla, tüm Meclise, tüm Parlamentoya fatura edersiniz?!. "15 günde 15 yasa çıkmazsa kriz düzelmez"
diyenlere şunu söylemek istiyorum: Eğer, kamu yönetimi zaaf içindeyse, kamu
açıklarınız çoksa, bürokrasiniz hantalsa, çok yasa çıkmaya başlar; ama, çok
yasa çıkması, keşke, krizi ve enflasyonu önlemeye yetseydi. Bu Meclis, ülke
yararına olan her kanunu çıkarmakta bir gün gecikmemiştir. Biz de, Doğru Yol Partisi
olarak, demokratik ve pozitif muhalefet anlayışıyla, özelleştirmede, tahkimde,
geçen gün çıkardığımız Merkez Bankası Kanununda, her zaman yapıcı
katkılarımızla ve oylarımızla destek verdik; ülke yararına, millî ekonomi
yararına, millet yararına olacak konularda, muhalefet olma anlayışımızı bu
yönde kullandık. Meclisin günahı yoktur; Meclise gelen yasalar, bazen de
yeterince iyi tartışılmadan, yeterince üzerinde uzlaşılmadan, alelacele
çıkarılmaktadır; ama, inanın, çok sayıda çıkmaktadır, fazlasıyla çıkmaktadır. Enflasyon da, kriz de, yanlış ekonomik politikalardan
çıkmıştır. Türkiye'de, ekonomik krizi onbeş-yirmi yıla yaymak, yaşanan ekonomik
politikalardan pay almamak, işi sadece işi bırakıp kaçan birkaç bürokratın
sırtına yüklemek, siyasal iktidarın bu sorumluluğunu, hukuken de, vicdanen de,
ahlaken de ortadan kaldırmaz. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, Türkiye, siyasetinde de
demokratikleşmeyi, demokraside de hoşgörüyü mutlaka sağlamak zorundadır. Biz,
Doğru Yol Partisi olarak, geçmiş dönemlerde yaşanan birtakım yanlışların,
hukukun siyasallaşmasının peşinde hiç olmadık, özellikle bu Parlamento
döneminde, hukuku siyasallaştıracak, siyasî husumeti Parlamentoya taşıyacak
birtakım önergelerle kişisel suçlamalara hiç kalkışmadık; ülke ve millet
yararına gördüğümüz konularda Meclis denetim mekanizmalarını da çalıştırdık. Bakınız, Davos'ta, Cooper's şirketi, Türkiye'deki
yolsuzluğun boyutlarını dünyaya rapor ediyor; bakınız, beyaz enerji
iddianamesinde sayın bakan hakkında iddialarda bulunuyor. O zaman, yapılması
gereken şey, Meclisin bu konularda duyarlı olmasıdır. Meclis, hiçbir zaman
hukuku siyasallaştırmamalı, hiçbir zaman kişisel husumetlerle siyasî rekabeti
siyasî husumete dönüştürerek bu kürsüleri kullanmamalıdır; bu konuda
hemfikiriz; ama, yapılması gereken bir tek şey vardır: Kamuoyuna mal olmuş,
raporlarla sabit olmuş, yargıya intikal etmiş bu konularda da, artık,
hâkimlerle, savcılarla, hukukla kavga etmemek, bağımsız yargıya mutlaka
güvenmek ve bağımsız yargının önünü tıkamayarak, yargı ile yasama ya da yürütme
arasında tartışma çıkarmamaktır. (DYP sıralarından alkışlar) Biz, Doğru Yol
Partisi olarak, bu ilkeyi ve bu çizgiyi sürdürme kararlığında olduğumuzu
bildiriyoruz. Türkiye'nin, demokratik, tam demokrasi içinde liberal piyasa
ekonomisini uygulayacağı, yeniden büyüyeceği, böyle ekonomik krizlerle, böyle
duvara toslamalarla, böyle fakirleşme, yoksullaşmalarla bir daha
karşılaşmayacağı bir düzen, mutlaka, Türkiye'de, ilk seçimlerden sonra
kurulacaktır. Seçim Yasasını, Siyasî Partiler Yasasını değiştirelim.
Gelin, siyasetteki tıkanmayı da, Meclis olarak, demokratik yollardan böyle
açalım ve taze bir başlangıca gidelim. Türkiye, içler acısı haline düşürülmüş
bu ekonomisiyle, bu tükenmiş iktidarla, bu kredibilitesi bitmiş iktidarla
hiçbir yere gidemez. (DYP sıralarından alkışlar) Bu, iktidar için de bir
kurtuluştur. Gelin, demokratik yollardan taze bir başlangıç yapalım. Esnaf ve
sanatkârın, KOBİ'lerin, köylünün, işsizin, gencin feryadı dinsin; Türkiye'yi,
yönetebilecek, ekonomiyi büyütebilecek, dışa diz çökmeden, Türkiye'nin millî
onuruyla, Türkiye'nin gücüyle ayağa kalkmayı bilebilecek, doğru, işi bilen,
kararlı kadrolar gelsin, Doğru Yol Partisi gelsin diyorum. Hepinizi, önergemizi
desteklemek için, önergeye "evet" oyu vermeye davet ediyorum. Nezaket
ve sabırla dinlediğiniz için ayrıca teşekkür ediyor; Doğru Yol Partisi Grubu
adına, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Söylemez. Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın
Faruk Çelik; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. FP GRUBU ADINA FARUK ÇELİK (Bursa)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, ekonomik kriz ve
tahribatı hakkında Sayın Başbakan Bülent Ecevit hakkında verilmiş olan gensoru
önergesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemiz, özellikle son üç dört
yıldır vurgunlar, soygunlar ülkesi haline getirildi. Bu dönem baskıcı bir
dönemdir. Bu dönem, basiretsiz yöneticilerin işbaşında olduğu bir dönemdir. Bu
dönem, statükoya teslim olan partilerin iktidarda olduğu bir dönemdir. Bu
dönem, aydınlık adına ülkenin karanlığa gömüldüğü bir dönemdir. Bu dönem,
vurgun, soygun ve hortumlama dönemidir. Bu dönem, ülkenin yangın alanına
çevrildiği, halkın tüm kesimlerinin, esnafın, sanatkârın, çiftçinin, memurun,
işçinin, işverenin, emeklinin perişan edildiği, fakirleştirildiği bir dönemdir. Değerli milletvekilleri, bu perişanlığın, soygunların
ve fakirleşmenin altında, seçimlerden önce, emekçiden ve temiz yönetimden yana
olduğunu söyleyen; fakat, iktidarda emekçilere sırtını dönen, emekçileri
aldatan, temiz yönetimi unutan Sayın Ecevit ve partisi vardır. Bu perişanlığın,
vurgunların ve fakirleşmenin altında, seçimlerden önce, yolsuzlukla mücadele
edeceğini söyleyen, iktidara gelince susan, göz yuman ve her defasında ikna
edilen, tepkisiz Sayın Devlet Bahçeli ve partisi vardır. (FP sıralarından
alkışlar) Bu perişanlığın, hortumlamaların, fakirleşmenin altında "sessiz
çoğunluğun sesi olacağız" diyen; fakat, iktidarda sesli azınlığın sesi
olan -rantiyeden yana, şaibelerden yana- yolsuzluk iddialarından hiçbir zaman
yakası kurtulmayan Sayın Mesut Yılmaz ve Anavatan Partisi vardır. (FP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) BEYHAN ASLAN (Denizli) - Kormaz Yiğit'e parayı kim
verdi? 3 Haziran 1997'de Korkmaz Yiğit'e parayı siz verdiniz. Nasıl
konuşuyorsunuz?! Kormaz Yiğit'e parayı siz verdiniz... FARUK ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu
hükümetin ülkeyi getirdiği tabloya bir bakalım. Bildiğiniz gibi, Aralık 1999
yılında yürürlüğe konulan, IMF destekli, sözde istikrar programıyla kamu
harcamaları kısılacak, yapısal reformlar gerçekleştirilecek, yüzde 25'lik
enflasyona endeksli sabit kur uygulamalarıyla faiz ve enflasyon düşürülecek ve
kontrol altına alınacaktı; ama, olmadı. Çünkü, hükümetin dışarıdan izlediği,
doğru kavramadığı, doğru değerlendiremediği, takibini bürokrasiye havale ettiği
otuzaltı aylık program ondördüncü ayında iflas etti, ekonomi çöktü. Ülke,
cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizi ve bilinçli iflasıyla karşı karşıya
bırakıldı. Bu programda, insan unsuru, sivil inisiyatif, reel sektör, üretim ve
halk yoktu. Sabit kur sistemiyle ihracat çökertildi. 14 milyar dolarlık
dışticaret açığı 27 milyar dolara yükseltildi. Yine, 3 milyar dolarlık cari
işlemler açığı 10 milyar dolara, sürdürülemez açık noktasına ulaştırıldı.
Dolayısıyla, işçi, memur yoksulluk sınırına itildi, emekli açlığa mahkûm
edildi, işverenler iflas ettirildi, esnaf kepenk indirmek zorunda bırakıldı. Değerli milletvekilleri, ülkemizde toplam hizmet ve
imalat sektöründeki kuruluşların yaklaşık yüzde 98'ini küçük ve orta ölçekli
işletmeler, başka bir ifadeyle, esnaf ve sanatkârlar oluşturmaktadır. Ekonomiye
dinamizm kazandıran, istihdam sağlayan, yeni iş imkânları ve sahaları açan,
toplumun belkemiği ve sosyal dengenin en önemli unsuru olan, devletine,
milletine bağlı esnaf ve sanatkârlarımız, 57 nci hükümetin teslimiyetçi
politikaları yüzünden âdeta çileden çıktı ve tarihinde ilk kez sokağa döküldü. Esnaf, sokağa keyfinden dolayı çıkmadı. Bugüne kadar,
esnaf, hep veren el oldu. Dünyanın hiçbir yerinde, vergi oranlarını ve
adetlerini artırarak kalkınan hiçbir ülke yoktur. Esnafa, yeni vergi yükleri,
geriye dönük vergiler, hayat standardı, deprem vergisi gibi vergiler
getirdiniz. Esnafımızı, Bağ-Kur primlerini ödeyemez duruma getirdiniz. SSK
primlerinin oranlarını anormal bir şekilde artırdınız. Parasını üretimde ve
ticarette değerlendirmeyen rantiyeye üç ayda 1,5-2 katrilyon verirken,
birikimini ve emeğini üretim ve ticarette değerlendiren esnafımıza, yüzde
250'ler, yüzde 1 000'ler noktasında faiz baskısı uyguladınız. Hâlâ, kredi faiz oranları belirsizliğini korumaktadır.
Esnaf, bu konuda muhatap bulamamaktadır; ciddî sıkıntılarla karşı karşıyadır.
Ayrıca, esnafımızın, talep daralmasının meydana getirdiği gelir kayıpları da
ortadadır. Diğer taraftan, kent merkezlerinde her gün bir yenisi
açılan hipermarketlerle rekabet edemeyen binlerce esnafımız kepengini
kapatmakta ve işsizler ordusuna katılmaktadır. Kredi faiz borçları, Bağ-Kur ve
SSK primleri, piyasanın durgunluğundan dolayı ticarî ödemelerdeki sıkıntılar,
binlerce esnafımızın, maalesef, cezaevlerine girmesine, intiharlara ve hatta
aile facialarına sebep olmaktadır. Değerli milletvekilleri, oysa, esnaf sanatkârımız
toplam üretimin yüzde 40'ını, ihracatın yüzde 20'sini, yatırımların yüzde
27'sini gerçekleştirmekte, vergilerin yüzde 60'ını ödemektedir. Buna karşılık,
toplam kredilerden aldıkları pay ise, sadece yüzde 4'tür. Kredi payları
Fransa'da yüzde 48, Japonya'da yüzde 50, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde
43, Hindistan'da bile yüzde 15 iken, bizde yüzde 4 olması, esnafın nasıl ihmal
edildiğinin açık bir göstergesidir. Oysa, Anayasamızın 173 üncü maddesinde
"Devlet esnaf ve sanatkârı koruyucu tedbirleri alır" denilmektedir.
Ne yazık ki, bu açık Anayasa hükmünün hukuk, sosyal ve ekonomik hayatımızda
pratiğe geçirilemediğini görmekteyiz. Değerli milletvekilleri, esnaf, ülkemizin düzlüğe
çıkması için şimdiye kadar her türlü fedakârlığı, özveriyi göstermiştir; fakat,
IMF destekli sözde istikrar programınızda her defasında bedel ödeyecek kesimler
olarak esnaf ve çiftçiler öne çıkarılmaktadır. Ne esnafın ne de çiftçinin bedel
ödeyecek takatı kalmamıştır. Kaldı ki, soygun, vurgun ve bankaları boşaltanlar
da esnaf ve çiftçiler değildir; yani, bedel ödeme ortamına sebep olanlar,
rantiye kesimidir ve rantiyeye bu ortamı hazırlayanlar da, siz iktidar partisi
mensuplarısınız. Bedeli siz ödeyeceksiniz, bedeli rantiye ödemelidir. (FP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Alınteriyle üretim yapan, pazarlama yapan esnafa,
çiftçiye yeni faturalar kesmeye kalkmayın. Geçimini teminde zorlanan esnaf ve
çiftçi, toplumun üçte ikisini temsil etmektedir. Bu ülkenin imkânları var,
sizin gibi basiretsiz yöneticiler yüzünden rantiyeye bu imkânlar peşkeş
çekilmektedir. Ülkenin bu imkânlarını reel sektöre, esnafa, çiftçiye aktaracak
basiretli yönetime ihtiyaç var; ama, bu, sizin işiniz değil. Onun için, esnaf,
caddelerde "hükümet istifa" diye yürüyor. Esnafın bu haklı tepkisini
de baskı altına aldınız. Esnafın derdine derman olacağınıza, polisiye
tedbirlere ve copa sarıldınız. Bu tepkileri bastırdığınızı zannediyorsunuz;
oysa, toplumun bütün kesimleri infial halinde. Toplumsal barışı
dinamitliyorsunuz, farkında değilsiniz; sizde bunu görecek göz, bunu duyacak
kulak ve bunu hissedecek vicdan, maalesef kalmamıştır. (FP sıralarından
alkışlar) Değerli milletvekilleri, yönetime güven esastır; ama,
siz 57 nci hükümete, milletimizin hiçbir kesiminin güveni kalmamıştır; çünkü,
57 nci hükümeti oluşturan sizler -yani, DSP-MHP-ANAP olarak- seçimlerden önce
ve seçimlerden sonra verdiğiniz sözlerin arkasında durmadınız. "Aydınlık
yarınlar" dediniz, ülkeyi karanlığa gömdünüz; "yoksulluk ve yoklukla
mücadele" dediniz, milleti yoksulluğa ve sefalete mahkûm ettiniz;
"aş" dediniz "iş" dediniz, insanımızı açlığa, işsizliğe
mahkûm ettiniz; "büyüme" dediniz, cumhuriyet tarihinin en büyük
küçülmesini gerçekleştirdiniz; "enflasyonu, faizleri aşağı çekeceğiz"
dediniz, enflasyonu, faizi çıldırttınız. Dışticaret açığında 27 milyar dolarla rekor kırdınız,
iç borçlanmada 51 katrilyonla rekor kırdınız; bankaların hortumlanmasına çanak
tuttunuz, bankacılık sistemini çökerttiniz; siyaseti ve bürokrasiyi mahkeme
kapılarına götürdünüz; yolsuzluk belgeleriniz bit pazarına düştü; siyaset
müessesesine güveni sarstınız; devletin zirvesinde kavgayı sizler başlattınız. Özelleştirmenin lafını yaptınız. Özelleştirme
kapsamındaki kamu kurumlarının trilyonlarca zararına sebep oldunuz; milletimizi
yüzde 100 fakirleştirdiniz; eğitimi perişan ettiniz, üniversiteleri kışlaya
çevirdiniz; demokratikleşme ve insan haklarındaki iyileştirmeleri aklınıza bile
getirmediniz. Bunlar da yetmiyormuş gibi, milletin vermediği iradeyi, Sayın
Kemal Derviş'e devrettiniz. (FP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Ülkeyi, yangın alanına çevirdiniz. Yaşanan tüm bu olumsuzluklara
karşı, istifa etmeniz gerekirken, büyük bir pişkinlikle, sıkılmadan,
alternatifinizin olmadığını söyleyebilmektesiniz. Daha, bu millet için, hangi
kötülükleri düşünüyorsunuz ki, oturduğunuz koltuklardan kalkmıyorsunuz?! Peki,
tüm bu olumsuzlukların sorumlusu kim? Esnaf mı, memur mu, çiftçi mi, işçi mi,
emekli mi, muhalefet mi; yoksa, topyekûn bir millet mi bunların hesabını
verecek; tabiî ki, siz vereceksiniz. Hiçbir şey olmamış gibi o koltuklarda
oturamazsınız. Olup bitenleri artık görün, düşün milletin yakasından diyoruz;
çekip gidin ve milleti rahat bırakın. Bunalımdan çıkışın birinci adımı, bu hükümetin
çekip gitmesidir, istifa etmesidir. (FP sıralarından alkışlar) Fakat, siz
"yeniden yapılanma, güçlü ekonomiye geçiş, ulusal program" gibi güzel
ambalajlı sözlerle yeni senaryolar yazıyorsunuz. Açıkladığınız programın
içeriğine baktığımızda, programda, dışfinansman yok, para politikası yok,
maliye politikası yok, gelirler politikası yok; buna, nasıl, program denir?!
Siz de diyemiyorsunuz. Her şeyi, Sayın Kemal Derviş'e endekslemişsiniz; Sayın
Derviş de, Dünya Bankası ve IMF'ye endekslenmiş; doğrusu, yoklar politikası
olan bu programdan, kimse bir şey beklememelidir. Siz, bu programla, güçlü
ekonomiye geçemezsiniz; olsa olsa, sadece, güçlülerin ekonomisini korursunuz.
(FP sıralarından alkışlar) Oysa, ülke ekonomisini çökerten, IMF programları ve bu
programları uygulayan sizlersiniz. IMF'ye kayıtsız şartsız teslim olan sizler,
ülkeyi iflas ettirdiniz. Bu iflasın sonunda, Sayın Başbakan, çıktı "IMF'nin çağdışı olduğunu" Sayın
Mesut Yılmaz da "IMF programlarının ülkeyi batırdığını" ifade etti;
Sayın Devlet Bahçeli de, her zaman olduğu gibi, susarak bunlara destek verdi.
Bütün bunların sonunda, hiçbir şey olmamış gibi, yine ülkeyi IMF'ye teslim
ediyorsunuz. Siz, Allahaşkına ne söylediğinizin ve ne yaptığınızın farkında
mısınız? Sayın Kemal Derviş "ticaretin
serbestleştirilmesi" adı altında bazı yasaların mutlaka çıkması
gerektiğini, aksi takdirde Dünya Bankası ve IMF desteğinin gelmeyeceğini
ısrarla ifade etmektedir. Bu yasaların, bu aziz milletin işçisine, çiftçisine,
esnafına, alınteri ve emeğiyle çalışanlarına maliyetinin ne olacağını hiç
düşündünüz mü?! Son aldığınız kararlarla Ziraat Bankası ve Halk
Bankasının görev zararlarının önlenmesi bahanesiyle çiftçi ve esnafa kredileri
durdurdunuz. Acaba, iktidara mensup milletvekillerimiz bunu biliyor mu? Bunun
sonucunu düşünebiliyor musunuz?! Şeker ve Tütün Yasasıyla, üreticiye destek
veremeyeceğinizi ifade ediyorsunuz. Peki, 25 milyonluk tarım kesimi ne olacak,
geçimini nereden temin edecek? İşsizler ordusu yaratarak, milleti, çok uluslu
şirketlerin ırgatı ve kölesi mi yapmak istiyorsunuz? Değerli milletvekilleri, geçen ABD ziyaretinde 15 günde
15 yasa çıkarma talimatı veren Sayın Derviş şimdi de Amerika Birleşik
Devletleri'nden "Bankalar Yasası, Telekom ve Eti Holding ile ilgili
yasalar çıkmazsa 14 milyar doları unutun" diyor. Sayın Derviş'e sesleniyorum; siz, her ABD seyahatinde
oradan Parlamentoya talimatlar yağdırıyorsunuz; siz, Türkiye Cumhuriyetinin
bakanı mısınız, yoksa Dünya Bankası ve IMF'nin sözcüsü müsünüz? (FP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunlar, sizin, burada
aklınıza gelmiyor da Amerika Birleşik Devletlerine gidince mi aklınıza geliyor?
Kim, ABD'ye gidince, bunları size fısıldıyor? Siz, hükümet olarak, itibar, onur ve inisiyatifinizi
kaybetmiş olabilirsiniz; ama, milletin onur ve haysiyetiyle hiç kimsenin
oynamaya hakkı yoktur. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Parlamento olarak, milletin temsilcileri olarak, milletimizle beraber bu
onursuz gidişata dur demek mecburiyetindeyiz. Yine, Sayın Derviş'e buradan seslenmek istiyorum: Bazı
şartlar karşılığında 10-15 milyar dolar geleceğini ifade etmektesiniz. Hangi
şartlarda gelecek bu 10-15 milyar dolar? Endişelerimiz ve kuşkularımız var. Sayın Derviş, ülkenin sabit değerlerini peşkeş mi
çekiyorsunuz; Türkiye'yi ayağımızın altından mı kaydırıyorsunuz; Kıbrıs ve
Ege'den taviz mi veriyorsunuz; GAP'ta neler oluyor; Kuzey Irak'ta hangi
hesaplar yapılıyor; gelin, başka yerde değil, milletin Meclisinde bunları
konuşalım. Ayrıca, geleceğini varsaydığınız bu parayı, dipsiz
kuyulara, karadeliklere, rantiyeye mi; yoksa, reel sektöre mi, KOBİ'lere mi,
esnafa mı, nereye vereceksiniz; gelin, bunu burada ifade edin. Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan, her fırsatta
ekonomik kurtuluş savaşından bahsediyor. Bu millet, İngiliz ve Amerikan
mandacılarına rağmen ulusal Kurtuluş Savaşını kazanmış bir millettir. Bugün
yaşanan bu ekonomik kurtuluş savaşını da, ekonomide IMF ve Dünya Bankası
mandacılığını savunan bu 57 nci hükümete rağmen kazanacak güçtedir bu aziz
millet. Millet, bu mandacıları iyi tanımaktadır. İstiklal Savaşında, İngiliz ve
Amerikan mandacılığını savunanlarla bugün ekonomide IMF ve Dünya Bankası
mandacılığını savunan zihniyetin aynı zihniyet olduğu aziz milletimiz
tarafından bilinmektedir. Ekonomik mandacıların, ekonomik kurtuluş savaşından
bahsetmeye hakları yoktur. Değerli milletvekilleri, ulusal ekonomik programdan,
güçlü ekonomiye geçiş programından bahsediyorsunuz. Güçlü siyaset olmadan güçlü
ekonomi olmaz; güçlü demokrasi olmadan güçlü ekonomi olmaz. Siz, hâlâ, 21 inci
Yüzyılda, toplumu baskı altına alacak yasalara el kaldırıyorsunuz, bu
memleketin çocukları arasında ayırım yapıyorsunuz; kimin polis olup
olmayacağına, kimin okuyup okumayacağına burada, maalesef, siz karar
veriyorsunuz. Millî iradeye, milletin taleplerine, milletin değerlerine rağmen,
uygulamalarınız, siyasete olan güveni de sarsmıştır. Millî iradeyi hiçe sayan
yasal düzenlemeleriniz, demokrasinin alanlarını daraltmak isteyenlere, âdeta
çanak tutmaktadır, bilmem farkında mısınız? Güçlü demokrasiye Demokratik Sol Partiyle mi geçeceğiz?
İki gün önce büyük kongrenizi gördük; ne demokrasi, ne demokrasi!.. Kongrede
aday çıkmayacak, çıkarsa konuşturulmayacak; konuşmaya kalkarsa da dayak
yiyecek! Vay Türkiyem, vay! Türkiye'yi kimlere emanet etmişiz! MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Günah... Günah... FARUK ÇELİK (Devamla) - Bütün Türkiye izledi.. Bütün
Türkiye izledi bunu. Demokrasinin D'sinden nasibini almayanlar, maalesef,
bugün, ülkemiz yönetiminde söz sahibidirler. Güçlü demokrasiyi ANAP mı kuracak? Bugün statükoya ve
derin güçlere imada bulunan, hukukun siyasallaştığını söyleyen Sayın Mesut
Yılmaz, dört yıl önce "gelin siyasete sahip çıkalım" dendiğinde,
acaba neredeydiler? Sayın Yılmaz'la mı bu güçlü demokrasi kurulacak? Demokrasiyi töreyle özdeşleştiren MHP'ye burada bir şey
söylemek istemiyorum. Bu anlayıştaki partilerden güçlü bir demokrasi, güçlü bir
ekonomi programı zaten çıkmazdı; çünkü, demokrasiyi algılayışları ortadadır. Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, milletçe
yaşadığımız ekonomik ve sosyal sıkıntıların temelinde, devletin ideolojik
yapılanması yatmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - 1 dakika içerisinde toparlayınız efendim,
buyurun. FARUK ÇELİK (Devamla) - Bugünkü bu olumsuz tablolar,
her şeyi ideolojik bir anlayışla tanzim etmek isteyen bir iradenin sonucudur.
Bir yandan serbest piyasa ekonomisinden bahsedeceksiniz, öte yandan ekonomiye
ideolojik müdahalelerde bulunacaksınız; sermayeyi renklere ayıracaksınız:
Faydalı sermaye-zararlı sermaye, faydalı müteşebbis-zararlı müteşebbis
diyeceksiniz. Kendi müteşebbisinizi devlet eliyle batıracaksınız; sonra da
ekonomik kriz tellallığı yapacaksınız! Değerli milletvekilleri, unutulmamalıdır ki, ekonomiyi
ideolojik bir anlayışla tanzim etmek isteyenler, şimdi, Moskova'da Kızıl
Meydanda dilenci olarak gezmektedirler. (FP sıralarından alkışlar) Açıkça ifade
ediyorum ki, biz, ekonomide mandacılığı da, ideolojik dayatmacılığı da
reddediyoruz; gerçek anlamda, serbest piyasa ekonomisinden yanayız. Çare; Sayın Hükümete seslenmek istiyorum; ama, faydası
olacağı kanaatinde olmadığım için Sayın Kemal Derviş'e sesleniyorum; Sayın Derviş'e, çare, ABD'de, Almanya'da, Fransa'da,
İsrail'de değil; çare, Ankara'da, Diyarbakır'da, Konya'da, Bursa'da, İzmir'de,
Adana'da, Edirne'de olduğunu belirtiyor, gensoruya destek vereceğinizi umuyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından "Bravo"sesleri,
alkışlar) BAŞKAN - Şu ana kadar başka söz isteyen?..Yok. Sayın Hükümet, konuşacak mısınız?.. Sayın Bakan,
konuşacak mısınız? ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Evet. BAŞKAN - Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan, süreniz 20 dakikadır. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grup başkanvekilleri tarafından,
ekonomik gelişmelerle, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin olarak
Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit hakkında verilmiş olan gensoru önergesinin
öngörüşmesi dolayısıyla Hükümetimiz adına söz almış bulunuyorum; sizleri,
şahsım ve Hükümetimiz adına saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, ekonomik bakımdan sıkıntılı bir
dönemden geçmekteyiz. Başta, esnaf ve sanatkârlarımız, memurlarımız,
işçilerimiz, çiftçilerimiz, emeklilerimiz olmak üzere, toplumun bütün kesimleri
olarak bu sıkıntıyı yaşamaktayız. Ancak, belirtmek gerekir ki, çekilen
sıkıntıların kaynağı, sadece bugünün sorunları değildir. Yıllardan beri
sorunların çözümsüz kalması, bizi bu noktaya getirmiştir. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Dört yıldan beri
iktidardasınız Sayın Bakan! ORMAN BAKANI İ.NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - Böyle bir
usulümüz var mı Sayın Gönül?! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Dört yıldan beri
hükümetsiniz!.. BAŞKAN - Sayın Gönül, lütfen! Sayın Bakanım, siz devam edin. Buyurun. ORMAN BAKANI İ.NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - Bu dönemi
atlatıp, ülkemizi dünyanın güçlü ve saygın bir ülkesi yapacak program
hazırlanmıştır ve bu program uygulamaya konulmuştur. Yani, Türkiye, nereye
gideceğini, nasıl gideceğini belirlemiş, çıkış yolunu çizmiştir. Başta esnaf ve sanatkârlarımız olmak üzere, toplumun
bütün kesimlerinin sıkıntılarını azaltacak, bu geçiş dönemini kolay
atlatabilmelerine yardımcı olacak çeşitli önlemler alınmıştır, bu önlemler
alınmaya devam etmektedir. Sayın milletvekilleri, yaklaşık yirmibeş yıldır,
ulusumuz, yüksek enflasyonla birlikte yaşamaktadır. Makroekonomik
dengesizliklere neden olan pek çok köklü sorun, yıllardan beri çözümsüz
bırakıldı; hatta, çoğu zaman, bunlar, sorun olarak bile görülmedi. Yine, uzun
yıllar, toplum olarak, üretmeden kazanmaya, kazandığımızın üstünde tüketmeye
yöneldik. 1990'ların başından itibaren, kamu gelirlerinde,
vergilendirme yerine borçlanma temel tercih olmuş ve bu süreç, yapısal
bozukluklarla birleşince, ekonomi, artık, sürdürülemez noktaya gelmiştir.
Türkiye, kaynaklarının izin verdiği sınırın ötesinde kamu harcaması
yapagelmiştir. 1990 yılında yüzde 29 olan kamu kesimi toplam borcunun
gayri safî millî hâsılaya oranı, 1999 yılı sonunda yüzde 61'e ulaşmıştır.
İçborçların gayri safî millî hâsılaya oranıysa, aynı dönemde yüzde 6'dan yüzde
42'ye yükselmiştir. 1992-1999 arasında yıllık büyüme hızı, ortalama yüzde 4'ün
altında kalmış, iç borçlanma reel faiz oranı yüzde 32 olarak gerçekleşmiştir.
Bu durum, bir borç-faiz kısır döngüsünün açık göstergesidir. Bu kısır döngünün
doğal sonucu olarak, 1990 yılında, toplanan her 100 liralık vergi gelirinin 32
lirası faize giderken, 1999 yılında bu miktar 72 liraya ulaşmıştır. Bütün bu olumsuzluklar üzerine, bir de, dünyadaki
ekonomik krizler ve her bakımdan yıkıcı iki büyük deprem yaşadık. Böylece, 57
nci hükümet, ekonomik sıkıntıları daha da ağırlaşmış olarak önünde bulmuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; başka hükümetler
döneminde yapıldığı gibi, hükümetimiz de, yüzeysel birkısım önlemlerle
sorunları geçiştirmeyi deneyebilirdi, günü kurtarıp, gelecekte ne olursa olsun
demek kolaycılığına sapabilirdi; ancak, 57 nci hükümet bunu yapmıyor; kolay
olanı değil, zor olanı seçtik, yani, ülkemiz, ulusumuz ve geleceğimiz için
gerekli olanı, doğru olanı benimsedi, ciddî, tutarlı ve pek çok zorlukla
karşılaşabileceği bilinen kapsamlı bir ekonomik program hazırlayarak, 2000 yılı
başından itibaren uygulamaya koydu. Programın 2001 Şubat ayı ortalarına kadar
uygulanması sonucunda, önemli sayılabilecek başarılar da sağlandı. Kamu
maliyesi bakımından, 2000 yılında, hemen hemen bütün hedefler tutturuldu; faiz
dışı fazla beklenenden daha yüksek, bütçe açığı daha düşük miktarda
gerçekleşti; enflasyon, 2001 Şubat ayı sonunda 12 aylık toptan eşya
fiyatlarında yüzde 26,5'e, tüketici fiyatlarında yüzde 33,4'e geriledi.
Böylece, bir yılda, enflasyon, TEFE'de 41, TÜFE'de 26,3 puan düştü; son 14
yılda, enflasyon, ilk kez yüzde 30'un altına inmiş oldu. 1999 yılında yüzde 6,4 küçülen ekonomi, 2000 yılında
6,1 büyüdü. 2000 yılında ihracat, yüzde 2,8, ithalat, yüzde 32,7 oranında
arttı. İhracattaki artışın sınırlı kalması, bir ölçüde, euronun dolar
karşısında değer yitirmesinden kaynaklandı. 2000 yılında turizm gelirlerimiz
yüzde 46,7 oranında yükseldi. İhracattaki sınırlı artışa karşılık ithalattaki
yüksek artış, 2000 yılında, carî işlemler dengesinin 9,7 milyar dolar açıkla
sonuçlanmasına yol açtı. Hükümetimiz döneminde pek çok alanda yeniden yapılanma
gerçekleşti. Bankacılık, sosyal güvenlik, gümrük, uluslararası tahkim,
iletişim, sermaye piyasası, tarım satış kooperatifleri, tarımda yeniden
yapılanma, fonların tasfiyesi, elektrik piyasası ve son olarak da, doğalgaz,
şeker, sivil havacılık, Merkez Bankası, kamulaştırmayla ilgili düzenlemeler
gerçekleştirildi; TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, cep telefonu lisans satışı gibi
özelleştirme uygulamalarında başarılı sonuçlar alındı. Genel olarak görülen bu olumlu gelişmelere karşın,
enflasyonun öngörülen hızla düşmemesi sonucu, Türk Lirası aşırı değer kaybetti.
Bunun yanında, carî işlemlerdeki yüksek açık, kamu bankalarının içinde
bulunduğu sorunlar ve öteki bazı nedenler, 2000 yılının ikinci yarısında, dış
kaynak girişinin azalmasına ve mevcut kaynakların dışarıya çıkmasına yol açtı. Sonuçta, oluşan likitide sıkışıklığı, önce, kasım
ayında, ardından da, ödemeler sisteminin
kilitlenmesi suretiyle, şubat ayında yaşadığımız krizlere neden oldu. Programın temel unsurlarından biri olan döviz çıpası
modelinden dalgalı kur modeline geçilmesiyle, genel olarak, ekonomik programın
yenilenmesi gerekti. 14 Mart 2001 tarihinde "Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programı" adıyla açıklanan yeni programımızın temel amacı, güven ve
istikrarı yeniden sağlamak, aynı zamanda, kamu yönetimini ve ekonomiyi geri
dönülmeyecek biçimde yeniden yapılandırmaktır. Bu programla, enflasyonla
mücadelenin kararlı bir biçimde sürdürülmesi, kamu bankaları başta olmak üzere,
bankacılık sisteminin hızla yeniden yapılandırılması, böylece, bankacılık
sektörü ile reel sektör arasında sağlıklı bir ilişki kurulması, kamu finansman
dengesinin sağlanması, özverinin bütün kesimlerce hakça bir biçimde
paylaşılmasını öngören, uzlaşmaya dayalı ve enflasyon hedefleriyle uyumlu bir
gelirler politikasının sürdürülmesi, etkinlik, esneklik ve saydamlık için yasal
altyapının oluşturulması hedeflenmektedir. Başta, Başbakanımız Sayın Bülent
Ecevit olmak üzere, Kabinenin bütün üyeleri, programın uygulanmasında tam bir
kararlılık içindedir. Sayın milletvekilleri, malî sektörün yeniden
yapılandırılması, ekonomik programda büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda,
Bankalar Yasasında değişiklikler öngören tasarı Bakanlar Kurulu üyelerinin
imzasına açılmıştır. Merkez Bankasında yönetim bakımından tam özerkliği
sağlayacak yasa Genel Kurulumuzda kabul edilmiştir. Bundan böyle, kamu
bankalarına zarar oluşturacak görev verilmeyecektir. Gerekli görüldüğünde kamu
bankaları kanalıyla verilecek destek, bütçeye konulacak ödeneklerle
karşılanacaktır. Kamu bankalarının sermayeleri yeterli düzeye getirilmektedir.
Bu bankalar hizmetlerini etkinlik ve verimlilik ilkelerine uygun olarak
sürdürecektir. Bu çerçevede, Emlak Bankası ile Ziraat Bankası
birleştirilmektedir. Kamu bankalarının yönetimi, ortak bir yönetim kuruluna
devredilmiştir. Bu kurul, bankaları hızla yeniden yapılandıracak ve
özelleştirmeye hazırlayacaktır. Kamu bankalarının verimsiz şubeleri
kapatılacak, personel azaltılacaktır. Esnaf ve sanatkârlarımızın, Türkiye Halk Bankasının
özelleştirilmesi aşamasında, hisselerinin, Esnaf ve Sanatkârlar Kredi
Kooperatiflerine devri önerisi, hükümetimizce değerlendirilmektedir. Öte yandan, devlette saydamlığı artıracak ve kamu
finansmanını güçlendirecek düzenlemeler üzerinde önemle durulmaktadır. Bu bağlamda, KİT'lerin faaliyetlerinde zarar
oluşturacak görevlerin en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Hazırlanmakta olan kamu borçlanma yasasıyla, devlette
saydamlık ve hesap verilebilirlik amaçlanmakta, kamu borç yönetiminin sınırları
açık kurallara bağlanmaktadır. Genel Kurulumuzda kabul edilen Kamulaştırma Yasasıyla,
yeterli ödenek sağlanmadan kamulaştırma işlemlerine başlanmaması öngörülmekte,
anlaşma sağlanamaması durumunda, kamulaştırma bedelinin mahkemece saptanması
ilkesi getirilmektedir. Kamu ihalesi yasasıyla, daha rekabetçi, saydam ve etkin
bir ihale sistemi oluşturulması ve bu alanda uluslararası standartlara uyum
sağlanması amaçlanmaktadır. Kapatılan 52 fona ek olarak, 17 fonun daha kapatılmasını
öngören yasa tasarılarıyla ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Ekonomide rekabeti ve etkinliği artıracak
düzenlemelerden, Şeker Yasası çıkarılmıştır, tütün yasasıyla ilgili hazırlık
çalışmaları ilgili bakanlıkça sürdürülmektedir, Doğalgaz Yasası Mecliste
görüşülerek kabul edilmiştir, Türk Telekomun özelleştirilmesini hızlandırmak
amacıyla, ilgili kuruluşlarca bir yasa tasarısı hazırlanmaktadır, Hava
Yollarının iç hat uçuş fiyatlarının serbestçe belirlenmesine olanak sağlayan,
sivil havacılıkla ilgili yasa çıkarılmıştır. Şehiriçinde kurulan, insan ve araç trafiğiyle çevreyi
olumsuz etkileyen büyük alışveriş merkezleri, esnaf ve sanatkârlarımızı haksız
rekabetle karşı karşıya bırakmaktadır. İlgili meslek kuruluşlarının görüşleri
alınmak ve dünyadaki benzer uygulamaları da gözönünde bulundurulmak suretiyle
Tüketim Maddeleri ve İhtiyaç Malzemelerinin Satışıyla İştigal Eden Büyük
Mağazaların Kurulmaları Hakkında Yasa Tasarısı hazırlanmış ve Başbakanlığa
sunulmuştur. Sosyal dayanışmayı güçlendirmek amacıyla Ekonomik ve
Sosyal Konsey Yasası çıkarılmıştır. İş güvencesi yasasıyla ilgili olarak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile sosyal taraflar arasında bir anlaşmaya
varılma noktasına gelinmiştir. Böylece, ekonomik programda hızla çıkarılması
öngörülen 15 yasadan 4'ü yürürlüğe konulmuştur, 3'ü Mecliste görüşülerek Sayın
Cumhurbaşkanımızın onayına sunulmuştur, kalan 8'i ise ardı ardına Meclisimize
getirilecektir. Kur modelinde yapılan değişiklikle birlikte enflasyonda
şu sıralar bir sıçrama yaşıyoruz; ancak, rekabet gücünde kazanılan iyileşme ve
ekonomik programın uygulanmasıyla ekonomide görülen daralma, yılın ikinci
yarısında yeniden büyümeye dönecektir. Özellikle, turizm gelirleri ile
ihracatta beklenen artış ekonomide canlanmaya önemli katkılar sağlayacaktır. Ayrıca, yılın ikinci yarısında, fiyat artışlarının
yeniden yavaşlama eğilimine girmesi beklenmektedir. Bu doğrultuda, 2001 yılının
bütününde yüzde 3 azalması beklenen gayri safî millî hâsılanın 2002 yılında
yüzde 5 büyümesi, 2001 yılında yüzde 50'nin üzerinde olacağı tahmin edilen
enflasyonun 2002 yılında yüzde 16 ile 20 arasında gerçekleşmesi, 2000 yılında
yüzde 2,8 olan faizdışı fazlanın gayri safî millî hâsılaya oranının, 2001
yılında yüzde 5,5; 2002 yılında ise yüzde 6,5 olması hedeflenmektedir. Öte yandan, kamu kesiminde personel istihdamından
sağlık giderlerine, taşıt kullanımından lojmanlara ve sosyal tesislere,
yatırımlardan demirbaşlara ve kırtasiye kullanımına kadar her alanda tasarrufa
gidilmesi, kamu hizmetlerinde etkinliğin ve verimliliğin sağlanması amacıyla
köklü ve kalıcı önlemler alınmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, Türkiye, bu
geçiş döneminden çıkış için planını yapmıştır; Türkiye'nin yolu açıktır,
Türkiye'nin geleceği aydınlıktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gensoru
önergesinde üzerinde çokça durulan esnaf ve sanatkârlar, hükümetimizin de
sorunlarına her zaman duyarlılıkla eğildiği bir kesimdir. Hükümet
programımızda, esnaf ve sanatkârlar ile küçük ve orta ölçekli işletmelere daha
çok kaynak ayrılması öngörülmüştür. Bu temel yaklaşım doğrultusunda, son üç
yılda, Türkiye Halk Bankasınca esnaf ve sanatkârlara verilen krediler yüzde
234,6 artışla 420 trilyon liraya çıkmıştır. Halk Bankası kaynaklarından
kullandırılan ve 1997 yılında 50 milyar lira olan KOBİ kredileri limiti, her
yıl artırılarak, 400 milyar liraya çıkarılmıştır. KOBİ'lerde istihdam
artırmayı, teknoloji yenilemeyi amaçlayan KOBİ teşvik kredileri 1997 yılında
17,6 trilyon lirayken 2000 yılı sonunda 132 trilyon liraya yükselmiş, krediden
yararlanan firma sayısı 1 401'den 6
366'ya ulaşmıştır. Halk Bankası tarafından KOBİ'lere açılan kredi tutarı, son
üç yılda, 96,5 trilyon liradan 757 trilyon liraya yükselmiştir. Sektörel büyüme
kredisi, ürün geliştirme kredisi, bilgisayar yazılımı kredisi, spot kredi,
işyeri yenileme ve edindirme kredisi adlarıyla, KOBİ'lere yönelik yeni krediler
verilmeye başlamıştır. Deprem bölgesinde Halk Bankasından kredi kullanan 12 244
firmanın 15 trilyon lira borcu ertelenmiş, 23 000 firmaya 60 trilyon lira
tutarında, uygun koşullu, yeni kredi verilmiştir. Yaşadığımız bu dönemin çeşitli toplum kesimlerine
getirdiği yüklerin olanak ölçüsünde hafifletilmesi için çeşitli önlemler
alınmıştır. Bu çerçevede, birikmiş vergi borçlarının ödenmesinde kolaylık
sağlamak üzere, uygun koşullu, tecil ve taksitlendirme olanağı getirilmiş; son
olarak, uygulamadan yararlanmak için başvurma süresi nisan ayı sonuna kadar
uzatılmıştır. Benzer bir kolaylığın SSK ve Bağ-Kur'un prim borçları için de
getirilmesi Bakanlar Kurulumuzca kararlaştırılmıştır. Bu yöndeki uygulamaya
kısa sürede başlanacaktır. Öte yandan, artan kredi faiz oranlarından esnaf ve
sanatkârlar ile çiftçilerimizin etkilenmemesi İçin, eski kredi borçlarına,
bugünkü yüksek faiz oranları yerine, daha önce geçerli olan oranların
uygulanması öngörülmüş, bunun için de bütçeye 400 trilyon lira kaynak
konulmuştur. Uygulanmakta olan program çerçevesinde, ülkemiz
nüfusunun yüzde 40'ını oluşturan tarım kesimine de ayrıca özel önem veriyoruz.
Yüksek maliyetli ve çiftçiye ulaşmayan mevcut tarımsal destekleme politikaları
yerine, küçük çiftçilere doğrudan gelir desteği ödemesi yapılması amacıyla 2001
yılı malî bütçesine 500 trilyon lira dolayında ödenek konulmuştur. Bu
çalışmalara ek olarak arz fazlası olan ürünlerle iştigal eden çiftçilerin arz
açığı ürünlere yönlenmesinin teşvik edilmesi amacıyla, alternatif ürün projesi
çalışmaları tamamlanma aşamasındadır. Söz konusu çalışmalar için uluslararası
kuruluşların da desteği sağlanmıştır. O amaçla Dünya Bankasından 600 milyon
dolar tutarında kaynak sağlanma aşamasındadır. Esnaf ve sanatkârlarımız çiftçilerimiz ve diğer toplum
kesimleri mali olanaklar ölçüsünden elbette desteklenecektir. Ancak, bu
desteğin karşılığı mutlaka bütçeye ödenek olarak konulacaktır. Karşılıksız
destek dönemi artık sona ermiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamın başında
da belirttiğim gibi, ekonomimiz ciddî bir süreçten geçmektedir. Ancak, bu
durumu "cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik bunalımı" gibi
ifadelerle nitelemek doğru olmadığı gibi, aynı zamanda büyük bir haksızlıktır.
Burada geçmişi kötülemek, siz şöyle yaptınız, biz böyle yaptık gibi anlamsız
karşılaştırmalar yapmak niyetinde değilim. Ancak, gensoru önergesini veren
arkadaşlarımızın mensubu olduğu partinin ekonomiyi yönettiği 1994 kriziyle
ilgili bazı istatistiklere bakarsak, böyle bir gensorunun her hafta verilmesini
çok anlamlı görmediğimi belirtmek isterim. 1994 yılında Türk Lirası, yüzde
146,7 oranında devalüe edilmişti. Bir önceki yıl yüzde 58,4 olan toptan eşya
fiyatları enflasyonu, 1994 yılında yüzde 120,7'ye, yüzde 66,1 olan TÜFE
enflasyonu, yüzde 106,3'e yükselmişti. Sadece, Nisan 1994'te, bir aylık
enflasyon TEFE'de 32,8 olmuştu. Bu dönemde, ekonomide, cumhuriyet tarihimizin
bütün olumsuzluk rekorları kırılmıştı. Uygulanan programa karşın, yüksek
enflasyon, 1995'te de devam etmiş, fiyat artışları, toptan eşyada yüzde 86,
tüketici fiyatlarında yüzde 88 olmuştu. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; amacımız, kısa
vadede güven ortamını oluşturarak ekonomiyi yeniden canlandırmaktır; bu yolda önemli
gelişmeler sağlandığını da görüyoruz. Orta ve uzun vadede ise hedef, çağımızın
koşullarına uygun bir ekonomik yapılanmayı gerçekleştirerek enflasyonu
düşürmek, istikrarlı bir biçimde büyümeyi sürdürmek, aynı zamanda hakça bir
düzen oluşturarak sosyal adaleti sağlamaktır. Artık, üretmeden tüketme, hak
etmeden refaha ulaşmaya çalışma dönemi bitmiştir. Bundan sonra, ulus olarak,
kaynaklarımız ölçüsünde, fakat, aynı zamanda, kaynaklarımızı artırmanın yoğun
çabası içinde hareket etmek zorundayız. Hükümetimiz, toplumun bütün
kesimlerinin refahını yükseltecek şekilde hazırlanan ekonomik programın
uygulanmasına hızla devam edecektir. Piyasada gözlemlenen diğer olumlu gelişmelerin yanı
sıra, Hazine ihalelerinde gerçekleşen faiz oranlarından da kolaylıkla
anlaşılacağı gibi, alınan önlemler ve açıklanan programın ekonomi üzerinde
olumlu etkileri şimdiden süratle görülmeye başlamıştır. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Nerede Sayın Bakan, nerede
yahu!.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - Şunu da
belirtmeliyim ki, artık, halkımız, kayıkçı kavgasından bıkmıştır.
Yurttaşlarımız, vatandaşlarımız, yıkıcı olanların değil, yapıcı olanların
yanındadır. (DSP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Millet, sizi dinliyor, hiç
merak etmeyin; kapı kapı para dilendiğinizi de biliyor. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - 57 nci hükümet
olarak, muhalefetten beklediğimiz de yıkıcılık değil, yapıcılıktır. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Avuç açarak mı?! ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (Devamla) - Bu düşüncelerle,
Yüce Meclisimizi en içten saygılarımla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Dilenciler!.. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, Başbakan Sayın Bülent Ecevit
hakkındaki (11/12) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler...
Etmeyenler... Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (DSP,
MHP ve ANAP sıralarından alkışlar, FP ve DYP sıralarından alkışlar [!]) Alınan karar gereğince "sözlü sorular" ile
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Meh-met Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının;
Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310,
2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı : 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün
88 inci maddesine göre, Komisyona geri verilen Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişikli Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin görüşülmeyen
maddeleriyle ilgili komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, teklifin
müzakeresini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız. 2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili
Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakeresine başlayacağız. 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı : 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin
Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir
İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun
Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlayacağız. 4.- Ekonomik,
Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun müzakeresine
başlıyoruz. 5.- Terörle
Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/850) (S. Sayısı: 664) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporu 664 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Terörle Mücadele Kanununun bir maddesinin
değiştirilmesi konusuyla ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına
görüşlerimizi sizlere sunmaya çalışacağım; sözlerime başlarken, sizlere
saygılar sunuyorum. İnsanların toplum halinde, birlikte yaşamaya
başladıkları günden bugüne kadar, yani eski çağlardan beri, suç, ceza ve
cezanın infazı kavramları hayata geçmiştir ve bugüne dek, demokratik yönetim
anlayışı ve özgürlükler kavramlarının gelişmesiyle nitelik değiştirerek, bir
anlamda, insan haklarına daha saygılı, özgürlüklere daha bağlı bir ortama
bürünerek bugüne kadar gelmiştir. Eski ceza ve infaz anlayışında, daha ziyade, suç
işleyen kişinin, suç işlediği ölçülere göre, özellikle, eza ve cefa çekmesi,
cezalandırılması, bir anlamda hareketinin kefaretini ödemesi kıstası vardır.
Oysaki, modern ve çağdaş anlayışta, artık, cezanın infazında, her şeyden önce,
ıslah kavramı ve ıslah müessesesi, en önde yer almaktadır; yani, toplumun
nizamına, toplumun kurallarına ters düşerek, bu kuralları ihlal ederek, bir
anlamda topluma ters davranan kişinin, tekrar eğitilerek, ıslah edilerek
topluma kazandırılması, hatta bir adım daha ileri gidilerek, kendisine iş
imkânı yaratılması, kendisinin iş kurabilme ortamına ulaştırılması söz
konusudur. İşte, genel anlamdaki infazda gördüğümüz bu tabloyu, Terörle
Mücadele Yasasındaki infazla mukayese ederek, beraber değerlendirerek sizlere
sunmaya çalışacağım. Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesindeki
değişiklik, esasında, terör suçlarının infaz şeklini değiştiren bir taslaktır.
Terör suçu, bu yasaya göre, belirli kurallara ve diğer suçlardan farklı
esaslara göre infaz olunmaktadır. Bu konuda daha iyi değerlendirme yapabilmek için, her
şeyden önce, terörün ne olduğunu, terör suçlusunun ne olduğunu ve bunun
niteliklerini ortaya koymamız gerekmektedir. Terör, cebir, şiddet ve silah
kullanmak suretiyle, Anayasamızda tarif edilen, belirtilen cumhuriyet
yönetiminin esaslarını değiştirmek, ülkeyi bölmek, parçalamak, devletin
varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve özgürlükleri yok etmek, iç ve dış
güvenliği bozmak ve kamu düzenini zor kullanmak suretiyle ihlal etmeye yönelik
eylemlerden oluşmaktadır. Terör suçunu oluşturabilmek için bir diğer önemli
kıstas da, terör örgütünün varlığıdır; iki veya daha fazla kişinin, terör
amacıyla bir örgüt kurması gerekmektedir. Terör örgütünün yanında, bu suçu
işleyen kişinin terör örgütüyle bağı da çok önemlidir. Kanunumuza göre terör
suçu sayılabilmesi için, kişinin ve terör örgütünün bağlantısının şu şekilde
değerlendirilmesi gerekir: Örgüt mensubu olan bir kişinin suç işlemesi, yani,
yukarıda belirttiğimiz suçlardan birini işlemesi terör suçunu doğurmaktadır
veyahut suç işlemediği halde, doğrudan doğruya suç işlemek amacıyla kurulan
terör örgütü üyesiyse, yine, yaptığı eylem terör suçuna girmektedir. Üçüncüsü
de, eğer, örgüt mensubu olmasa dahi, örgüt adına suç işliyorsa, bunun da suçu
terör suçudur. Şimdi, terör suçlarının kaynağını bu şekilde
belirledikten sonra, terör suçunun bir de niteliğine bakmak lazım. Terör suçu
nasıl meydana geliyor ve terörist hangi şartlarda suçu işlemeye
yönlendiriliyor? Terörü yaratmak amacıyla, terör amacına ulaşmak amacıyla
kurulan örgüt, değişik tarzlarda eğitim programları uygulamaktadır. Bunlar,
bazen, karşımıza, siyasî eğitim, bazen de, karşımıza, silahlı eğitim, yani,
askerî eğitim olarak çıkmaktadır. İşte, terör örgütleri de bu eğitim
programlarına bağlı olarak iki büyük sıfatla karşımıza çıkar; birisi, parti
niteliğinde bulunan terör örgütünün bir bölümü, bir diğeri de, bu örgütün
silahlı eylem grubudur. Terör amacıyla suç işlemek için hazırlanan kişi, uzun
süre siyasî ve silahlı eğitimden geçirilmektedir; yani, suç işlemek için
belirli bir hazırlık yapılmaktadır, suç işlemek için belirli bir fizikî ve
fikrî noktaya ulaşılmaktadır. Bu nedenle, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde
de, terör suçlarıyla ilgili cezaların infazı özel bir statüye bağlanmıştır.
Değiştirilmesi düşünülen Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesine
baktığımızda, kanun kapsamına giren suçları işleyen suçluların iki veya üç
kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz kurumlarında bulunacakları,
bunlara açık bunlara açık görüş yaptırılmayacağı, bunların birbirleriyle
irtibatlarının bulunmayacağı ve diğer hükümlülerle haberleşmelerine engel
olunması esası getirilmiştir. Dünyanın pek çok ülkesinde terörle ilgili
suçların infazında da bu tür özel uygulamalar bulunmaktadır. Şimdi, yeni
hazırlanan tasarıyla bu yöntemde değişiklik yapılmaktadır. Arada şunu da belirteyim: Terörle Mücadele Kanunu, bu
infazın, tek kişilik veya üç kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz
kurumlarında yapılmasını emretmiş; ancak, ülkemizde bu oranda, bu miktarda, bu
şekle göre hazırlanmış cezaevi olmadığı için, aynı yasanın geçici 6 ncı
maddesine göre, bunlar yapılıncaya kadar, infazın, diğer cezaevlerinde
sürdürüleceği de hükme bağlanmıştır. Şimdi, yeni inşa edilen cezaevleriyle birlikte
uygulanmaya başlanan yeni sistemin ana hatları da, şekilleri de ortaya
çıkmaktadır. Taslağa göre, terör suçlarına yeni imkânlar, terör suçlarına insan
haklarına uygun ve insana saygı kuralına uygun yeni uygulamalar
getirilmektedir. Bu yeni gelecek tasarıya göre, terör suçluları, işledikleri
suçlara, davranışlarına, yeteneklerine göre gruplara ayrılacaklar ve gruplara
ayrıldıktan sonra da eğitim, spor, meslek kazandırma, sosyal ve kültürel
faaliyetlere katılma gibi imkânlardan faydalanacaklardır. Ayrıca, kendileri,
açık görüş yapabilme olanaklarına da ulaşacaklardır. Burada, biraz önce belirttiğimiz gibi, artık, infaz
sistemindeki yeni anlayışın, terör suçlarında da uygulamaya konulacağı
görülmektedir; yani, terör suçu işleyen kişilerin tekrar topluma kazandırılması
için, eğitim faaliyetine tabi tutulmaları, sanat ve kültürel faaliyetlere
katılabilmeleri, sportif eylemlerde bulanabilmeleri ve beceri kazandırma gibi
dallarda eğitimden geçirilmeleri gündeme gelmektedir. Burada, tabiî ki, dikkat edilmesi gereken bir konu
vardır. Terör suçlusu, uzun yıllar, siyasî eğitim görmüş, silahlı eğitim görmüş
ve suç işlemek için hazırlanmış bir kişidir. Bu nedenle, kendisi, bazı
ideolojik bağlantılara saplanmıştır; fırsat bulduğu zaman da, tekrar suç
işlemeye dönebilecek bir yapı kazanmıştır. İşte, bunun değiştirilmesi için,
eğitim programlarının, gerçekten, teknik ve ilmî özellik kazanması, eğitim
programlarında mutlaka uzmanlardan yararlanılması gerekmektedir. Ancak, bunun
yanında, önemli olan, cezaevi güvenliğinin ve cezaevinde iç güvenin de
sağlanmasıdır; çünkü, cezaevine giren suçlu, terörist dahi olsa, canını, can
güvenliğini, bir anlamda, devlete, ülkenin yönetimine teslim etmiş kişi
demektir. Bu nedenle, içeride bu programlar uygulanırken, hem cezaevinin genel
güvenliği hem de içeride bulunan hükümlü veya tutukluların da genel
güvenliğinin mutlaka özen altında bulunması gerekmektedir. Bütün ülkeler, bu esasa çok riayet etmektedirler,
etmeye çalışmaktadırlar. Bu bir denge meselesidir. Bir taraftan, insan
haklarına ve özgürlüklere saygılı bir yönetim; bir taraftan, içerideki terör
suçlusunu eğiterek, sportif veya kültürel sanat faaliyetlerine katarak, onları
ıslah etmek; bir taraftan da, cezaevinin güvenliğini ve içeride bulunan hükümlü
ve tutukluların can güvenliğini sağlayabilecek bir sistemin de ayakta kalması
gerekmektedir. İşte, bu dengenin mutlaka iyi sağlanması gerekiyor. Burada, artık, bu yasa kabul edildikten sonra, işin
önemli tarafı, yasamadan ziyade uygulayıcıya çıkmaktadır. Bu yasayı en iyi
şekilde uygulamak, bu dengeyi iyi sağlamak, çeşitli eğitimlerden geçerek, bir
anlamda, suç işlemeye hazır hale getirilmiş terör suçlusunu, içeride, tekrar,
daha gelişmiş, daha uygar eğitimlere tabi tutarak ,topluma kazandırmak, suç
işleme ideolojisinden mutlaka ayırmak ve uzaklaştırmak gerekmektedir. Bu
nedenle, cezaevindeki ıslah çalışmalarının, eğitim çalışmalarının çok dikkatli
yürütülmesi, gelişerek yürütülmesi ve o kişilerin topluma en iyi şekilde
kazandırılması büyük önem taşımaktadır. Yasa tasarısı incelenirken dikkatimizi çeken bir de
konu var. Eski yasada, açık görüşme yoktu. Eski yasada, kişilerin tek veya üç
kişilik odalarda devamlı bulunmaları ve beraber, bir araya gelmelerine imkân
verilmiyordu; ancak, tüzük hükümlerine göre, buna rağmen, yine de, eğitim
programları yapılması gerekiyordu, eğitim programlarının uygulanması
gerekiyordu. Sayın hükümet yetkililerinin, Sayın Bakanın, burada, eski
sistemde, yani, tek veya üç kişilik hücrelerde -eğer uygulanmış ise- eğitim
programları uygulanabilmiş midir; bu eğitim programlarından istenilen sonuç
alınabilmiş midir; bu eğitim programlarının aksayan tarafları veya güvenliği
bozan yönleri var mıdır; bunu açıklamasında bence yarar vardır diyorum ve
bundan sonraki programlar da tanzim edilirken, bu konuların dikkate alınması
büyük önem taşımaktadır. Olaya daha geniş açıdan baktığımızda, esasında, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önüne büyük bir yargı reformu gelmeliydi; çünkü,
bağımsız yargı ve yargının verdiği cezaların infaz sistemi, cezaevi yönetimi
birbirinden ayrı düşünülemez. Parça parça yasalarla cezaevi yönetimini
düzeltmek yerine, yargıyı ve infaz sistemini bir bütün halinde ele alarak
düzeltmekte büyük yarar vardır. Bu nedenle, bizim hükümetten beklediğimiz, her
yönüyle, sadece kâğıt üzerinde kalmış değil, yargı görevlileriyle birlikte
toplumda yaşayan herkesin içine sindirdiği, herkesin beyninde özümleyebildiği
bir bağımsız yargı sisteminin mutlaka kurulması, bunun uygulamaya geçirilmesi
büyük önem taşımaktadır. Bağımsız yargı geliştikçe, Türkiye'de pek çok taşın
yerine oturacağına, Türkiye'de pek çok çivinin yerini bulacağına ve pek çok
kurumun yeniden gelişerek oluşacağına candan inanıyorum. İşte, bu bağımsız
yargıya bağlı olarak, yeniden, infaz sisteminin ve cezaevi yönetiminin
düzenlenmesine gerek vardır. Artık, cezaevleri, diğer dünya ülkeleri
örneklerinde olduğu gibi, iç ve dış güvenlikleri aynı örgüt tarafından
götürülen, yönetilen, modern bir güvenlik sistemine, özel bir güvenlik
sistemine kavuşmalıdır. Cezaevlerinin iç yönetiminde uzmanların ağırlığı,
uzmanların sözünün geçer hale gelmesi sağlanmalı ki, böylece, içeriye giren
herkes, ister hükümlü ister tutuklu olsun, can güvenliğini, her türlü
güvenliğini ve her türlü hakkını cezaevi yönetimine rahatça bırakabilmeli;
cezaevinden çıktığı zaman da, yaptığı hareketten pişman olduğu noktaya
ulaşmalı, topluma tekrar intibak edebilecek noktaya gelmeli, hatta, cezaevinden
çıkmadan önce, kendisine iş imkânı, kendisine iş kurma imkânı ve kendisine
dışarıda çalışabilecek ortam sağlanmalıdır. Böylece, Türkiye, modern bir infaz
sistemine kavuşmalıdır. Bunu, topyekûn gerçekleştirdiğimiz zaman, inanıyorum
ki, geciken yargı olmayacak; inanıyorum ki, hızlı çalışan, herkesi tatmin eden,
herkesin rahatlıkla başvurabileceği ve başka müesseselere, başka yollara, başka
şekillere gitmeye gerek kalmayacak bir yargı sisteminin Türkiye'de
kurulabileceği mutlak olacaktır. Buna bağlı modern bir infaz sistemiyle de
Türkiye, çağdaş dünyadaki çağdaş yerini alacak ve uzun zamandan beri tenkit
edilen, uzun zamandan beri işkence denilen, uzun zamandan beri vatandaşa kötü
muamele denilen, suimuamele denilen pek çok uygulama, diğer kamu kurumlarından
da, birlikte kalkmış olacaktır. Ben, bunu, bu konuda bir adım olarak kabul ettiğimiz
için, bu yasa tasarısına uygun görüşle baktığımızı ve destek vereceğimizi
belirtiyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kozakçıoğlu. Fazilet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın
Mehmet Bekâroğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 664 sıra sayılı, Terörle Mücadele
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu raporu üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi,
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türk cezaevlerinde önemli
sorunların bulunduğundan hareketle bu değişiklik teklifi Meclise sunuldu
kanaatindeyim. Cezaevleriyle ilgili yapılan şikâyetleri, şu 4 maddede
sıralayabiliriz: Bunlardan bir tanesi, yıllardan beri cezaevlerinde
devam eden olumsuz koşullar, kötü hijyen şartları, bakım, iaşe gibi sorunlar. İkincisi, cezaevlerinde uygulanan baskılar; zayıf olan
tutuklu ve hükümlülerin, güçlülerin tahakkümü altında olması, suç örgütlerinin,
mafya liderlerinin, koğuş ağalarının insafına bırakılmış olması. Üçüncüsü, özellikle büyük cezaevlerinde, her türlü
usulsüzlüğün, yolsuzluğun yapıldığı, buraların birer rant merkezi haline
geldiği, isteyenin istediği silahı sokabildiği, uyuşturucuyu, telefonu
cezaevine sokabildiği; dolayısıyla, burada, devletin bu cezaevlerine hâkim
olmadığı gibi bir şikâyet var. Dördüncüsü; bazı cezaevlerinin terör örgütlerinin
eğitim merkezi haline geldiği şeklinde şikâyet mevcut. Nihayet, devam eden açlık grevleri ve ölüm oruçları...
Bildiğiniz gibi, açlık grevleri ve ölüm oruçları dolayısıyla, bazı cezaevlerine
güvenlik güçleri müdahale etmiş, bu müdahalede 32 kişi ölmüş, daha sonra da
ölüm oruçları bitirilememiş ve ölüm orucu dolayısıyla da, o günden bugüne 20
tutuklu ve hükümlü yaşamını kaybetmiştir. Bu tasarıyla, bu değişiklikle, öyle
umut ediyorum ki, cezaevlerinde devam etmekte olan açlık grevleri ve ölüm
oruçları da bitirilecek; böyle bir amaç da, burada var gibi görünüyor. O halde, konuşmama başlarken, Sayın Bakanıma, şu iki
soruyu sormak istiyorum: Çıkarılmış olan Af Yasasına rağmen, 25 000 civarında
insanın cezaevinden çıkmış olmasına rağmen, şu anda, cezaevlerinde 57 875
tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bunların, sadece 9 136'sı terör nitelikli;
bunların büyük bir çoğunluğu da PKK davasından yatıyor ve bunlar, henüz, F tipi
cezaevlerine taşınmış değiller. Peki, cezaevi reformunun ilk ayağı diye sunulan
bu yasa tasarısı, acaba, tüm bu tutuklu ve hükümlüleri kapsıyor mu; yani, adlî
suçlular dediğimiz tutuklu ve hükümlüleri kapsıyor mu? Büyük çoğunluk da bu
adlî suçlular olduğuna göre ve onların cezaevlerinde çok daha büyük sıkıntı
içerisinde yaşadıklarını bilmemize rağmen, nerede cezaevi reformunun bu önemli
ayağı diye, Sayın Bakanıma soruyorum. İkinci bir soru; Sayın Bakan, niçin, bu yasa tasarısını
sevk etmek için bu kadar beklediler? Eğer, bu yaptığınız doğruysa, doğru
olduğuna inanıyorsanız ve bu değişikliğin, ölüm oruçlarının bitirilmesine bir
katkı sağlayacağını düşünüyorsanız, niçin bu tasarıyı 20 kişi ölmeden önce
Meclis Genel Kuruluna sevk etmediniz? Bu soruya da cevap vermek durumundasınız. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla yapılmak
istenilenleri açık bilmek gerekiyor. Bu tasarı, Terörle Mücadele Kanununun 16
ncı maddesi gereği inşa edilen F tipi cezaevlerinin işleyişini düzenlemek için
hazırlanmıştır. F tipi cezaevleri, bilindiği gibi, 1 ve 3 kişilik hücreler ile
buralarda kalacak olan hükümlülerin ortak kullanımı için yapılan kütüphane, iş
yurdu ve çok amaçlı salonlardan oluşmaktadır. Şu anda mevcut yasaya göre, bu
çok amaçlı salonların, çok amaçlı alanların kullanılması mümkün değil. İşte, bu
yasa tasarısıyla, bu çok amaçlı salonların, kütüphanelerin ve iş yurtlarının
kullanılmasına, bir şekilde imkân sağlanmış olacak. Ancak, burada önemli bir sorun var değerli
milletvekilleri; o da şu: Tasarı, bu ortak kullanım alanlarının kullanılmasını
şarta bağlıyor, diyor ki "kendileri için hazırlanmış iyileştirme ve eğitim
programı çerçevesinde..." Yani, tasarı eğer yasalaşırsa, bu cezaevlerinde
kalan insanlar için hazırlanmış olan iyileştirme ve eğitim programları
uygulanacak; bu programların uygulanması sırasında ve bu programlara uyanlar,
bu ortak kullanım alanlarından istifade edecek. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bir terör
sorununun olduğunu biliyoruz, çok iyi biliyoruz; bunun için, yakın tarihte, bu
milletin büyük bir bedel ödediğini de biliyoruz. Her devletin, güvenliği için,
terör karşısında tedbirler alması gerektiğini de biliyoruz. Yine, cezaevlerinin
örgütsel ilişkilere uygun olduğunu, terör eylemlerinin cezaevleriyle bağlantılı
olarak devam ettirildiğini de biliyoruz; ancak, Avrupa Birliği diyoruz,
demokrasi diyoruz, insan hakları diyoruz, hukuk diyoruz. O halde, güvenlikle
ilgili alacağımız tedbirlerin demokrasiyle, hukukla, insan haklarıyla ters
düşmemesi gerekir. Değerli arkadaşlarım, hiçbir demokratik ülkenin
cezaevlerinde 9 136 terör nitelikli tutuklu ve hükümlü yoktur. Eğer, aftan
çıkarılan 1 000 kişiyi, 1 500 kişiyi eklerseniz, 11 000'e yakın terör nitelikli
tutuklu ve hükümlü.. Değerli arkadaşlarım, eğer, Türkiye cezaevlerinde,
gerçek anlamda 10 000 civarında tutuklu
ve hükümlü varsa, bu terör örgütlerinin dışarıda iki misli sempatizanı, üyesi
olduğuna göre, 50 000 civarında terörist var demektir. Buna, ne Türkiye ne de
demokratik başka bir ülke dayanabilir. Hiçbir demokratik ülkede, 30 000, 40
000, 50 000 terörist olamaz. Eğer, gerçekten, 65 milyonluk ülkede, bu sayıda,
30 000, 40 000 terörist varsa, işimiz çok zor demektir. Değerli milletvekilleri, önce, terör ve terörist
kavramlarını değiştirmemiz gerekiyor, sonra da, Türkiye'de suçlu üreten,
terörist üreten toplumsal ve siyasal yapıyı onarmak zorundayız. Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci maddesi terörü tanımlıyor, 2 nci maddesinde bu tanım
genişletiliyor -terör suçu işlemese dahi, örgütle ilişkisi olanlar- 8 inci
maddede, yazılı ve sözlü propaganda yapanlar, toplantı, gösteri ve yürüyüş
yapanlar diye, terör ve terörist kavramı giderek genişletiliyor. Ayrıca, Türk
Ceza Kanununun 168 inci maddesinin ikinci fıkrasında "terörün sair
efradı" diye, hukuk olarak çok tartışılabilecek bir madde mevcuttur. Size şöyle bir örnek vereyim değerli arkadaşlarım: Bir
lise öğrencisi, diyelim eğitim politikalarıyla ilgili bir protesto gösterisine
katılmış ve taşıdığı pankart bir örgütün renklerine uygunsa, siz, Terörle
Mücadele Kanunu çerçevesinde, Türk Ceza Kanununun 168 inci maddesinin ikinci
fıkrası gereğince, bu gence, bu çocuğa onbeş yıla kadar ceza verebilirsiniz ve
bu çocuk, yine, Terörle Mücadele Yasası gereği infazı daha düşük olacağından
dolayı adlî tutuklu ve hükümlülerden, dokuz ya da oniki yıl cezaevinde yatacak,
sadece pankart astığı için, sadece bir protesto gösterisine katılmış olduğundan
dolayı ve bu çocuk, F tipi cezaevinde yatmak zorunda kalacak. Yine, diyelim ki,
bir üniversite hocası, bir profesör ya da bir sendikacı, bir yazar, yazdığı bir
yazı dolayısıyla, asla hiçbir terör yöntemi kullanmamış olmasına rağmen,
Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi gereği hüküm giyecek ve üç sene F
tipi cezaevinde yatmak zorunda kalacaktır. Şimdi, size soruyorum, Sayın Bakanıma soruyorum:
Bunlara ne diyeceğiz? Bunlar teröristse, bırakın toplumsal ve siyasal yapıyı,
yasalarımız ve yorumlarıyla yargıçlarımız da terörist üretmektedir ki, bunu
ciddî bir şekilde gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Biz, Af Yasası
görüşülürken bu konuyu Sayın Başbakana götürdük, Sayın Bakana götürdük; ayrıca,
Genel Kurulda değişiklik önergesi verdik. Dedik ki: Terör kavramını, terör
tanımını değiştirelim, yasaları, herkesi terörist yapabilen, yoruma göre,
ilgisi olmayan insanları terörist yapabilen yasaları değiştirelim. Dolayısıyla,
bu çocukları cezaevine göndermeyelim. Bu şekilde, içeride, cezaevlerinde ağa
gibi yaşayan örgüt liderlerini işsiz bırakalım diye teklif ettik; ama,
maalesef, bu teklifimiz dikkate alınmadı. Değerli milletvekilleri, suçluların, hükümlülerin
eğitilip topluma kazandırılmasına itiraz eden yok; ama, Sayın Bakanın getirdiği
bu tasarıyla, politik suçlular, düşünce suçluları da ıslah edilecek,
iyileştirilecek. Bu iyileştirme nasıl olacak değerli arkadaşlarım?! Biraz evvel
örnek olarak verdiğim insanlar, nasıl ıslah edilecekler, ne yaparlarsa bu
insanlar ıslah olmuş, iyileşmiş kabul edilecekler? Sonra, bu ıslah
programlarını kimler uygulayacak? Bu programlar nasıl uygulanacak? Şu anda
cezaevinde görev yapan infaz koruma memurları, gardiyanlar mı uygulayacak
bunları? Değerli milletvekilleri, kimse kusura bakmasın, bu,
ilkel bir zihniyettir. Bu, farklı düşüneni, muhalif olanı hasta sayan bir
anlayıştır. Sovyetler Birliğinde, komünist olmayanlara, muhalif olanlara,
yıllarca, hasta oldukları iddiasıyla, psikiyatrik kliniklerinde antipsikotik
ilaçlar verildi, bunlara elektroşoklar yapıldı. Biz, belki elektroşok
yapmayacağız, ilaçlar vermeyeceğiz; ama, daha sofistike yöntem ve araçlarla
iyileştireceğiz; çünkü, biz de, farklı düşünceleri hasta olarak görüyoruz
değerli arkadaşlarım. Cezaevlerinde bir zindancı anlayış var. Şu anda,
cezaevlerindeki düzenlemeleri kapsayan kapsamlı, geniş, iyi düşünülmüş bir
mevzuat yok, bir zindancı anlayış. Cezaevine düşen insanlar, cezaevi
yöneticilerinin insafına bırakılmış durumdadır. Bir yönetici geliyor, şöyle
kurallar uygulanıyor; bir başka yönetici geliyor, başka kurallar uygulanıyor.
Böyle zindancı anlayışın hâkim olduğu cezaevlerinde, siz, bu yöneticilere, bu
şekilde bir imkân verirseniz, kendileri gibi düşünmeyen insanları hasta kabul
edecekler ve icat edeceği yöntemlerle onları tedavi etmeye kalkacaklar ki, bu,
demokrasiyle, insan haklarıyla bağdaşmayan bir konudur. Bu tasarı yasalaşırsa, bu ıslah programına uymayanları,
eğitim, spor, meslek kazandırma, işyurdu çalışmalarıyla diğer sosyal ve
kültürel faaliyetlerden faydalandırmayacağız; yani, insanları tecrit edeceğiz. Değerli arkadaşlarım, bu, ceza içinde ceza uygulamanın
bir sonucudur; bu, doğru değildir. Tecrit, izolasyon, insan varlığına, insanın
bedensel, ruhsal ve sosyal bütünlüğüne terstir. İnsanlar suçlu olabilirler,
farklı da olabilirler, terör suçu işlemiş de olabilirler; ama, onlar
insandırlar ve Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarıdır; dolayısıyla, cezaevi
şartlarında gerekli olan tüm haklarını sağlamak devletin, çağdaş bir devletin,
demokratik bir devletin görevidir; bunu yapmak zorundayız. Değerli milletvekilleri, şu anda F tipi cezaevlerinde
devam eden açlık grevleri ve ölüm oruçlarında bulunan insanların -tutuklu ve
hükümlülerin- çok değişik politik amaçlı talepleri de oldu; bu talepler
tartışılabilir. "DGM'ler kalksın" dediler, Avrupa Birliği de diyor.
Bunlar tartışılabilir; ama, şu anda cezaevlerinde devam etmekte olan ölüm
oruçlarının temel sebebi tecrit uygulamasıdır, izolasyondur. Sayın Bakan da,
Adalet Bakanlığının bürokratları da, İşkenceyi Önleme Komitesi ve Af Örgütü
gibi uluslararası kuruluşlar da, F tipi cezaevlerinde şu anda fiilî bir tecrit
durumunun bulunduğunu kabul etmektedirler. Nitekim, bu tasarı, mevcut fiilî tecrit durumunu
ortadan kaldırmak için Sayın Bakanımız tarafından sevk edildi. Bana göre, bu
tasarıyla, tecrit bütünüyle ortadan kalkmıyor, ortak kullanım alanlarının
şartlı açılması ve hazırlanacak olan ıslah programları, cezaevlerinde, yeni
sorunlara sebep olacak; hem tecrit ortadan kalkmıyor hem de cezaevlerinde
1980'li yıllarda tek tip elbise uygulamasında olduğu gibi, çok ciddî yeni
sorunlara, yeni kargaşalara, yeni inatlaşmalara sebep olacaktır. Değerli milletvekilleri, şu anda cezaevlerinde bulunan
ve bu tasarıyla şartlı olarak açılacak olan alanlar, esasında sessiz
alanlardır. Bu alanlarda; yani, kütüphanede, tiyatroda, iş yurdunda, sinemada,
spor salonunda insanlar paylaşamazlar, birbirleriyle insanca ilişkilere
giremezler; dolayısıyla, bunlar sessiz alanlardır, bunlar şartsız bir şekilde
açılsalar bile, tecridi, izolasyonu ortadan kaldırmazlar. Elbette, bu alanların
şartsız olarak açılması -ki, bu doğrultuda önergemiz var, destek istiyorum-
olumlu bir adım olacak. Bu, ölüm oruçlarının bitirilmesini de kolaylaştıracak
bir girişimdir; ancak, Sayın Bakan, 9 Aralıkta yapmış olduğu açıklamaya geri
dönmek durumundadır. Sayın Bakan 9 Aralık 2000 tarihinde, toplumsal mutabakat
arayacağını söylemişti. İlgili kamu kurumu niteliğindeki sivil toplum
örgütleriyle görüşüp, günün belli saatlerinde ve makul sayıdaki insanın bir
araya gelmesini sağlayacak koşulların hazırlanmasına çalışılacağını söylemişti.
O günle bugün arasında sadece 32; 20 daha 52 ölü var; onun dışında değişen bir
şey yok, şartlar aynen olduğu gibi duruyor. Çok geç kalındı; ama, bu iş bir an
önce yapılmalı ve bir an önce bu ölümlerin önüne geçilmelidir. Tecridi kaldırmak için açacağımız bu ortak kullanım
alanları -elbette, bunları, şartsız açmamız gerekiyor- eğer yetmiyorsa, yine,
yeni ortak alanlar düşünülmelidir. Örneğin yemekhane gibi, örneğin ortak
havalandırma gibi, tecridi bütünüyle ortan kaldıracak, insanların, insanca
ilişkisini sağlayacak yeni ortak kullanım alanları düşünülmelidir. Değerli milletvekilleri, elbette, terörle mücadele
edilmelidir. Teröre karşı en etkili yöntemler bulunmalı ve kullanılmalıdır;
ancak bu yöntemler, asla hukukun dışına çıkamaz; hukuk dediğimiz zaman, sadece
yürürlükteki yasaları anlamayalım. Yasalar, altına imza koyduğumuz uluslararası
belgelere uygun olmak zorundadır. Demokrasilerde, parlamentolar, her konuda
yasa çıkarabilirler; yeter ki, bu yasalar, Anayasaya uygun olsun; ama, en az
bunun kadar önemli olan bir başka konu daha var: Demokrasilerde, parlamentolar,
insan haklarına aykırı, temel insan haklarından birini ya da birkaçını askıya
olan yasa çıkaramaz değerli arkadaşlarım; demokrasinin en temel özelliklerinden
bir tanesi de budur. Evet, millet yönetir; evet, millet iradesi; ama, millet
iradesi bile, çoğunluk iradesi bile, insan haklarına aykırı olan bir yasa
çıkaramaz; demokrasi bu demektir değerli arkadaşlarım. Yani, güvenliğimizi,
terörle mücadeleyi, hukukun içerisinde, uluslararası belgelere uygun olarak,
hak ihlallerine sebebiyet vermeden yapmak zorundayız. Şimdi, şöyle bir eleştiriyi duyar gibiyim: Terörist,
vuruyor, kırıyor, öldürüyor, hak ihlalinde bulunuyor; nasıl oluyor da, bunların
haklarını savunuyorsunuz tipinde eleştirilerle karşılaşıyoruz. Bu eleştirinin
başı doğru; ancak, sonu yanlıştır. Onlar, zaten adı üzerinde, teröristtir.
Devlet ise, kurallara uymak zorundadır. Devlet, kurallara uygun olarak güç
kullandığından dolayı bu güç, meşru güç olarak kabul ediliyor ve tek meşru güç
kullanma, bu şekilde, devlete, Anayasanın, yasaların vermiş olduğu yetkiyle
olan güçtür. Bu güç kullanımı, kurallara uygun olduğundan dolayı meşru güçtür.
Bu kurallar, evrensel hukuk normlarına ne kadar uygunsa, devlet de o kadar
demokratik meşruiyetini kazanıyor. Değerli arkadaşlarım, son bir söz olarak, Sayın Bakan "devlet,
teröristlerle pazarlık yapmaz" diyor; doğrudur. Elbette, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti teröristlerle pazarlık yapacak değildir; yapmasın. Kimse,
teröristle pazarlık yapmayı zaten istemiyor; ama, devlet, ama çağdaş devlet,
çağdaş devletin görevlileri yurttaşlarla konuşur, görüşür, yurttaşların
dertlerini dinler, çareler arar. Devlet etmek, hükümet etmek, iktidarda
bulunmak, yurttaşların sorunlarını çözmek içindir. Siz, kalkıyorsunuz, diğer
yurttaşlarla, işçilerle, memurlarla, bankacılarla, esnafla oturup
konuşuyorsunuz -doğru da yapıyorsunuz- sorunlarını tartışıyorsunuz -doğru da
yapıyorsunuz- ve çözüm yolları arıyorsunuz; o halde, cezaevlerinde bulunan
insanlar da sizin yurttaşlarınızdır, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
yurttaşlarıdır, bu yurttaşları da dinlemek zorundasınız; hem de diğer
yurttaşlardan daha çok dinlemek zorundasınız;. çünkü, bunların güvenliği,
bakımı, sizin denetiminizdedir. Cezaevlerinde bulunduklarından dolayı,
bunlardan, diğer yurttaşlardan çok, siz sorumlusunuz. O halde "bu insanlar
teröristtir, pazarlık yapmam" düşüncesini, bu ilkel düşünceyi bir tarafa bırakıp,
çağdaş bir düşünceyle bu insanları dinleyip, sorunlarını almak ve bunu çözüme
ulaştırmak mecburiyetindeyiz. Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, sadece
insanî vicdanlarımız bundan rahatsız olmuyor; bakınız, şu anda, hem dünya
kamuoyu hem Türk kamuoyu, bu insanlar niçin açlık grevi yapıyor, niye ölüm
orucu tutuyor diye soruyor, şu anda cezaevlerinden çıkan tabutlarla ilgileniyor
ve insanlar, ciddî bir şekilde bundan rahatsız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, 1 dakika içerisinde
toparlayınız. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Eğer, vicdanlarımız
susuyorsa, bir şekilde körelmişse, başka sebeplerden dolayı vicdanı bir tarafa
bırakmışsak, o zaman, ülkenin geleceğini düşünelim değerli milletvekilleri.
Ülkenin geleceği için de, bu olanlarda, bu tabutlarda bir hayır yok. Gerçekten,
Batılı ülkelerden, dışarıdan baktığımız zaman, bu tabutlar insanları çok
rahatsız ediyor. Bu tabutlar, bu ölüler, çocuklarımızı da rahatsız ediyor;
dolayısıyla, geleceğe yönelik toplumsal barışımızı da bozuyor; ekonomik olarak
da, Türkiye'ye çok ciddî sorunlar ortaya çıkarabilir. Dolayısıyla, çağdaş bir devlet olarak, gerçekten
hükümet ediyorsanız, gerçekten idare ediyorsanız, siyasî irade kullanıyorsanız,
bu konuya eğilin ve bu konuyu çözün diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP,
DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bekâroğlu. Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok. Şahsı adına, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak;
buyurun. (FP sıralarından alkışlar) RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz tasarı, Terörle Mücadele Yasasının
16 ncı maddesinde değişikliği içeriyor. Terörle Mücadele Yasasındaki 16 ncı
madde, 1991 yılında getirilmişti; 2001 yılındayız, aradan 10 yıl geçmiş. on yıl
sonra ne getiriliyor, biliyor musunuz? On yıl önce, tek kişilik ve 3 kişilik
oda şeklinde tanzim edilen hapishanelerin, bugünkü adıyla F tipi cezaevlerinin
ne getirdiğini ne götürdüğünü genel hatlarıyla ortaya koymadan önce, bir iki
hususa temas etmek istiyorum. Öncelikle, cezaevlerindeki sorunu, sağlıklı olarak
ortaya koymak lazım. Getirdiğimiz tasarı, cezaevindeki 58 000 hükümlü ve
tutuklunun sadece 9 000'ini kapsayan hükümler içeriyor, iyileştirmeler
getiriliyor. Yani, 20 ölümden sonra, sadece 9 000 kişiye yönelik iyileştirme
getiriliyor. Oysa, cezaevlerinde iyileştirme bekleyen 49 000 hükümlü ve tutuklu
var. Geçtiğimiz bir, birbuçuk takvim yılı içinde dört beş kere af yasası
çıkarıldı, neredeyse, cezaevindeki insan adedi, geçen yılki sayısı kadar. Yani,
biz, sadece bugünü kurtarmaya çalışıyoruz. Hükümet bu tasarıyı getirirken güzel gerekçeler ileri
sürmüş. Bu gerekçeleri ileri sürerken, bir de günah çıkarmış: Terörle Mücadele
Yasasında ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasında, cezaevine
konulan insanların nasıl bir iyileştirme ve eğitim programlarına tâbi
tutulacağına ilişkin hükümler bulunmadığını itiraf etmiş. Sayın hükümet, 2 artı
2 yıl olmak üzere toplam 4 yıldır iktidarda. "20 tane ölüm gerçekleştikten
sonra mı bu tasarı gelecekti" şeklindeki sorumuza, Sayın Bakanın
Komisyondaki ifadesi: "Biz bu tasarıya Haziran 2000 tarihinde
başladık." Değerli arkadaşlar, tasarı tek maddelik. Yani, bir
takvim yılında tek maddelik bir düzenleme getirecek idiyseniz; Sayın Bakanım,
uygulamadan gelen kişiler olarak bunu bize sorsaydınız, biz, bunu size bir
günde verirdik, bir yılda değil. 15 günde 15 tane devasa kanunu çıkarmaya
muktedir bir hükümetin, bir yıl içinde tek maddelik bir kanunu önümüze
getirdiğini düşündüğüm zaman, ifade edecek kelime bulamıyorum. Değerli arkadaşlar, yöneticilerin sade vatandaştan bir
farkı vardır. Yönetici öngörür, sade vatandaş görür. Yönetici öngörerek iş
yapar, sade vatandaş gördükten sonra iş yapar. İkisinin arasındaki mesafe ise
yıllardır arkadaşlar; uzun yıllar vardır ikisinin arasındaki mesafede. İşte,
yöneticinin üstün vasfı gereğidir bu öngörmek. Oysa, biz, gerçek bir öngörüsüzlüğü
yaşıyoruz. Değerli arkadaşlar, bu tarz şeylerin siyasî
mülahazalarla ilgisi yok. Şunu ifade edeyim: Eğer, cezaevinde kanayan bir yara
varsa, günübirlik tedbirlerle bunu ortadan kaldıramazsınız. Tasarı ne getiriyor; 1991 yılında, tek kişilik ve 3
kişilik oda şeklinde tanzim edilen F tipi cezaevlerine, evet, tam on yıldır
esirgenen bir iyileştirme getiriyor. Toplam 368 kişi kapasitelik F tipi
cezaevlerinde 8 tane iş atölyesi var, kütüphane, spor salonu şeklinde 3 tane de
ortak yaşam alanı var, toplam 11 yaşam alanı... Değerli arkadaşlar, tam on yıldır, 11 adet ortak yaşam
alanı bu insanlardan esirgendiği için, insanlar tek kişilik modern hücrelerde,
modern mezarlarda kaldığı için bu sese kulak verilmedi, 20 kişi öldükten sonra
hükümet kulağını açtı; yani, gördükten sonra, öngördükten sonra değil; sade
vatandaştan hiçbir farkı kalmadı. Keşke bugünlere gelinmeseydi. Dün, Avrupa Parlamentosundan 2 kişilik heyet geldi,
benim cezaevimdeki 20 kişinin ölmesiyle ilgili, resmî makamlarımı sorguluyor.
Ben utanç duyuyorum. Değerli arkadaşlar, cezaevine koyduğunuz insan, hukuk
devleti diye çerçevesini çizdiğimiz devletin teminatı altındadır. Kişiliği,
kimliği, cinsi, cibiliyeti, ırkı, dini ne olursa olsun, hukuk devletinin
teminatı, garantisi altındadır. Bir kez cezaevine düşen insan için, devlet iki temel
şeyi düşünmek zorundadır. Birincisi, cezayı çektirme amacı; ikincisi, bu kişiyi
topluma kazandırma amacıdır. İster terörist olsun ister siyasî bir yazı yazdığı
için cezaevine tıkılan ünlü bir yazar olsun, belediye başkanı olsun, kim olursa
olsun, kişiyi tekrar topluma kazandırma hedefi, uygar ülkelerde birinci
öncelikli hedeftir. Cezayı çektirmek zaten elinizin altında; dört duvar
arasına kapatmışsınız, o cezayı çekecektir;
ama, devlete düşen, hukuk devletine düşen, uygar bir devlete düşen, dört duvar
arasına girmiş insanı yeniden topluma kazandırmanın çaresini bulmaktır; bu,
birinci öncelikli hedeftir. Ancak, uygar ülkelerde aranan bu birinci öncelikli
hedefin, bizim cezaevlerinde yıllarca uygulanan politikalara baktığımızda, hiç
de hedefler arasında olmadığını görüyoruz. Örnek mi; on yıl önce getirilen
Terörle Mücadele Yasasında, kişiyi tekrar topluma kazandırmaya yönelik... Evet,
bu tasarıyla getirilen hükümler, on yıldır, devletin teminatı altına, iki
dudağı arasına terk edilen insanlardan esirgenmiş. Sonuç; ölümler. Şunu ifade edeyim: Cezaevleri, yanlış politikalar
nedeniyle, iki temel hastalık üzerine oturmuştur. Birincisi, cezaevleri,
denetimsizlik, kontrolsüzlük nedeniyle birtakım çıkar örgütlerinin rant
merkezleri haline gelmiştir; bu, vurdumduymazlığın kaçınılmaz, birinci
sonucudur. İkincisi, cezaevleri terör örgütlerinin eğitim yuvası haline
gelmiştir. Yani, bu sorunların üzerinden hep atlanarak geçildiği için,
üzerinden her defasında atlanarak geçildiği için veya kafa çevrilerek geçildiği
için, sorun, kartopu yumağı gibi, yuvarlanarak büyüdü, önümüze geldi. 20 kişi
değil, belki daha fazla kişi ölebilirdi. Şu andan itibaren, bu ölümlerin son
bulmasını temenni ediyorum; ancak, iş bu kadar net tabloyla ortadayken, bu,
gerçek bir vurdumduymazlıkla, bir kenara itildi. Bu iki haklı nedenle hareket edilerek... Evet, bu iki
neden, iki tespit doğrudur, haklıdır; ama, doğru şeylerden hareket ederek
yanlış sonuçlara varmak da, akıllı insanın işi değil. Hiçbir zaman doğru şeyler
yanlış şeylerin gerekçesi olamaz, olmamalı. Bu yanlış şeyleri hepimiz kabul
ediyoruz. Sayın hükümete bu konuda yakışan bir tek husus vardı; 4 yıl gecikmeli
olarak -kendi dönemleri itibarıyla ifade ediyorum- geçmiş dönem, 10 yıl itibariyle,
bu tasarıyı Yüce Meclisin gündemine kim getirmediyse, hepsini de sorumlu
tutuyorum; ancak, öncelikle, 4 yıldır; 2 artı 2, toplam 4 yıldır iktidarda olan
bu hükümet, bu düzenlemeyi savsaklamak suretiyle, bana göre, 20 kişinin ölümüne
neden olmuştur. Şu andan tezi yok, yapılması gereken tek bir husus vardır,
cezaevindeki insanlara, nasıl olsa elime düştü istediğim gibi muamele ederim
düşüncesiyle değil bu, ortaçağdan kalma ilkel bir anlayıştır. Zaten cezalarını
çekmek üzere dört odanın içerisine tıkılmış bu insanları -evet, siyasî
yelpazenin en sağından, en soluna, hepsi bizim insanımız- tekrar, topluma
kazandırma amacını birinci öncelikli amaç haline getirmektir. Tasarı, bu
anlamda olumlu bir adımdır; desteklediğimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Toprak. Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk;
buyurun Sayın Bakanım.(DSP sıralarından alkışlar) MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - İkinci konuşmacı yok mu? BAŞKAN - Sayın Bakandan sonra İkinci söz hakkını
kullanma olanağı doğacaktır, merak buyurmayın efendim; Hükümetin önceliği var,
istediği zaman veriyoruz, biliyorsunuz. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı, ülkemizde cezaevleri
sorununun çözümü yolunda atılmış önemli bir adım niteliğindedir. İnfaz
hukukunun amacı, suç işlemiş insanı, kim olursa olsun, suçu ne olursa olsun,
yeniden topluma kazandırmaktır. İnfaz hukukunun amacı, suç işleyen insanları
dört duvar arasına kapatmak değildir. Türkiye'de cezaların infazı, genel olarak, Cezaların
İnfazı Hakkında Kanunda düzenlenmiştir. Bu kanunun uygulanmasıyla ilgili bir de
tüzük vardır; ancak, bazı suçlar bakımından özel infaz hükümleri getirilmiştir.
Bu hükümlerden bir bölümü, Terörle Mücadele Kanununda yer almaktadır.
Gerçekten, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesine göre "bu kanun
kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların cezaları, tek kişilik veya üç
kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz kurumlarında infaz edilir. Bu
kurumlarda açık görüş yaptırılmaz. Hükümlülerin birbirleriyle irtibatına ve
diğer hükümlülerle haberleşmesine engel olunur." Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununun 13 üncü maddesinde de, bu hükme yollama
yapılmıştır. Dolayısıyla, gerek Terörle Mücadele Kanununa göre gerek Çıkar
Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununa göre hüküm giyen veya tutuklananlar,
tek ve 3 kişilik odalardan oluşan özel infaz kurumlarında cezalarını çekerler;
ancak, biraz önce de okuduğum gibi, bu kurumlarda cezalarını çekenlerin
birbirleriyle irtibatına ve diğer hükümlülerle haberleşmesine engel olunması
gerekmektedir ve bu kurumlarda açık görüş yaptırılmaması öngörülmüştür. Bu anlayış, çağımızın infaz hukuku anlayışına
uymamaktadır. Getirilen tasarı, işte, çağımızın anlayışına uygun bir anlayışı
ifade etmektedir. Burada söz alan milletvekillerimiz, tasarıyla ilgili
açıklamalarda bulundular veya tasarıya yönelik sorular sordular. Bunlar, diğer
suçlular, yani, Terörle Mücadele Kanunu ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanunu kapsamı dışında kalan suçlular hakkında hangi hükümlerin
uygulandığıyla ilgiliydi. Söylediğim gibi, bu konuda, yürürlükteki genel
hükümler, yani, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ve Ceza infaz Kurumları ile
Tevkifevlerinin Yönetimine ve İnfazına Dair Tüzük hükümleri uygulanmaktadır.
Cezaevlerindeki insanı topluma yeniden kazandırmak, onların cezaevlerindeki
zamanlarının değerlendirilmesini gerektirmektedir. Bu değerlendirme, onların
eğitim görmesi, çalışması, spor yapması, toplumsal ve kültürel etkinliklere
katılmalarıyla sağlanır. Getirilen tasarı, bunu, Terörle Mücadele Kanunu ve
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlular bakımından
gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır; ama, diğer suçlular bakımından, biraz önce de
değindiğim gibi, genel hükümler uygulanmaktadır. Örneğin, Ceza İnfaz Kurumları
ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve İnfazına Dair Tüzüğün 110 ile 116 ncı
maddeleri arasında, iyileştirme ve eğitim çalışmaları ya da teknik deyimle,
tretman düzenlenmiş bulunmaktadır. Türkiye'de, maalesef, bütün cezaevlerimizde
bu iyileştirme ve eğitim çalışmalarını yürütememekteyiz. Bütün cezaevlerimizi
bu çalışmaları gerçekleştirecek duruma getirmek amacımızdır; ama, öncelikli
olarak, şimdi, bu tasarıyla, tek kişilik ve 3 kişilik odalarda kalan hükümlü ve
tutukluların, iyileştirme ve eğitim programlarından yararlanmalarını sağlamak
istiyoruz. Diğer hükümlü ve tutuklular, genel hükümler çerçevesinde, zaten, bu
tür iyileştirme ve eğitim programlarından var olan olanaklar ölçüsünde
yararlanmaktadırlar. Bunların yeterli olduğunu söyleyemeyiz; ama, bunları bütün
hükümlü ve tutuklulara sağlamak bizim amacımızdır. Türkiye'de, Terörle Mücadele Kanununun, bu kanun
gereğince hüküm giyen veya tutuklananların barındırılmaları için özel bir infaz
sistemi öngörülmesinin belirli nedenleri vardır. Türkiye'de, koğuş sistemi
içinde, çok sayıda insanın bir arada bulunduğu ortamda, güçlü olanlar, zayıflar
üzerinde egemenlik kurabilmektedir. Bu, sosyolojik bir olgudur. Terör örgütleri
söz konusu olduğu zaman, bu örgütler, koğuşları, kendi ideolojik amaçlı
eğitimleri için kullanabilmekte ve yandaşları üzerinde çok katı bir disiplin
uygulayabilmektedir. İşte, bunu önlemek için tek kişilik ve 3 kişilik odalardan
oluşan özel infaz kurumları öngörülmüştür. Bu konudaki düzenleme 1991 yılında
yapıldığı halde, bunu gerçekleştiren ceza infaz kurumlarının inşaatı 1999
yılında başlamıştır. Bunlar, kamuoyunda F tipi olarak bilinen cezaevleridir.
Halen bu cezaevlerinden 6'sının inşaatı tamamlanmıştır, 4'ü kullanılmaya
başlanmıştır; 5 adet F tipi cezaevi daha ihale edilmiş olup, inşaatları devam
etmektedir; ancak, bu cezaevlerinin mimarisinde, hükümlü ve tutukluların
birlikte çalışabilmeleri, birlikte eğitim görmeleri, birlikte spor
yapabilmeleri, birlikte toplumsal ve kültürel etkinliklere katılabilmeleri için
özel yerler öngörülmüştür, örneğin, her F tipi cezaevinde 8 iş atölyesi, 1
çokamaçlı spor salonu ile 1 açıkhava spor alanı bulunmaktadır; onun yanında,
kütüphane ve okuma salonu vardır. İşte, hükümlü ve tutuklular bu alanlarda bir
araya gelerek iyileştirme ve eğitim çalışmalarına katılacaklardır. Bunun bazı koşullara bağlı olması eleştiri konusu
yapıldı. Şimdi, cezaevleri turistik tesis değildir; elbette, bu cezaevlerinin
bir düzeni olacaktır. Bu programların başarıyla uygulanabilmesi için onların
belirli bir çerçeve içinde yürütülmesi gerekir; işte, o çerçeveyle ilgili
kurallar, bu etkinliklerin yürütülmesi için, aranan koşullardır. Eğer, bunlara
uyum gösterilmezse, bu takdirde, uyum göstermeyenler için, ya bir başka program
uygulanacak ya da programa son verilecektir. Bunu, hükümlü ve tutuklunun siyasî
kimliğini değiştirmek olarak yorumlamak yanlıştır. Orada yapılacak olan
çalışmalar, insanların bilgisini artırmak, insanlara bir meslek kazandırmak,
beceri kazandırmak, spor yaptırmak amacıyla yaptırtılan çalışmalardır. Bu
çalışmalara hiç kimsenin itirazı olamaz. Bütün bu çalışmalarla, hükümlü ve tutuklular,
cezaevinden ayrıldıktan sonra, topluma, yeniden, üretken ve onurlu bireyler
olarak dönebileceklerdir. Türkiye'de "terör suçlusu" olarak
adlandırılan herkesin, gerçekte, terör suçlusu olmadığı görüşü ifade edildi.
Yürürlükteki kanunlarımızı, bu arada, Türk Ceza Kanununu yeniden gözden
geçiriyoruz ve Türk ceza kanunu tasarısı, kısa bir zamanda Bakanlar Kuruluna,
uygun görüldüğü takdirde de Yüce Meclise sunulacaktır. Bugünkü sistemde, çok çeşitli kategoriden suçları
işlemiş olanlar, genel bir adla "terör suçlusu" olarak
adlandırılmakta ve cezaevlerinde aynı koğuşları paylaşmaktadırlar. İşte, bunun
sonucunda, biraz önce sözünü ettiğim sakıncalar ortaya çıkabilmektedir.
Böylece, örneğin, bir duvara afiş astığı için örgüt mensubu kabul edilen ya da
bölücü propaganda yaptığı ya da terör örgütlerinin propagandasını yaptığı kabul
edilen genç, orada tabi tutulduğu eğitim sonucunda, aşırı bir militan olarak
karşımıza çıkabilmektedir. İşte, F tipi cezaevleri, Terörle Mücadele Kanununa
göre ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununa göre hüküm giyen ve
tutuklananların gruplandırılmasını ve buna göre, tek kişilik veya 3 kişilik
odalara konulmasını öngörmektedir; ancak, bu, günün makul bir süresi içinde,
onların, iyileştirme ve eğitim çalışmalarına katılmalarına engel olmamalıdır;
ama, yürürlükteki Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrası,
buna olanak vermemektedir. Bunu, idarî bir düzenlemeyle aşma olanağı da yoktur.
Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bunu sağlayacaktır. F tipi cezaevleri, aslında, Birleşmiş Milletler
cezaevleri minimum standartları ile Avrupa Konseyinin cezaevleri standartlarına
uygun olarak yapılmıştır. Getirilen düzenleme de, yine, bu çağdaş anlayışa
uygun olarak hazırlanmış bulunmaktadır. Size, örnek olarak, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin
tehlikeli suçlarla ilgili R (82) 17 sayılı Tavsiye Kararından bir bölümü okumak
isterim. Bu bölümde, üye ülkelerin hükümetlerine, güvenliğin olanak tanıdığı
ölçüde eğitim, meslekî eğitim, iş ve boş vakit meşguliyetleriyle diğer
faaliyetleri sağlamaları tavsiye edilmektedir. Dolayısıyla, getirilen tasarı,
çağdaş normlara uygun bir tasarıdır. Aslında, bu tasarı, cezaevleriyle ilgili olarak
hazırlanan bir dizi yasa tasarısının sadece bir tanesidir. Yüce Meclise
sunduğumuz başka tasarılar da önümüzdeki günlerde komisyonda ve sanıyorum ki,
Genel Kurulda ele alınacaktır. Şimdi, bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, bu yolda bir
öncü tasarı niteliğindedir; ama, cezaevlerindeki bütün uygulamaları yargı
denetimine almak amacıyla, İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı Adalet Komisyonu
gündemindedir. Cezaevlerindeki yaşam koşullarını, oradaki uygulamaları sivil
toplum denetimine açmak için, İzleme Kurulu Kanunu Tasarısı da Adalet Komisyonu
gündemindedir. Öte yandan, ceza infaz kurumları personelinin meslekiçi
eğitimlerini ve meslekte yükselme eğitimlerini sağlamak amacıyla hazırlanan
tasarı da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonundadır. Bu
tasarılar, hepsi bir bütündür. Bu tasarılarla, cezaevlerinde çağdaş anlayışa
uygun infaz gerçekleştirilecektir. Şimdi, halen yürütülmekte olan açlık grevleri ve ölüm
oruçları, ülkemizin önemli sorunları arasındadır. Bu eylemler, belirli terör
örgütleri tarafından yürütülmektedir. Halen, bu eylemlerin arkasında, 19 terör
örgütü bulunmaktadır. Bunların bir bölümü, yurt dışından eylemi
yönlendirmektedir. Onların istekleri, sadece cezaevleriyle ilgili değildir.
Cezaevleriyle ilgili isteklerin bir bölümü, zaten, bu çağdaş anlayışla
hazırlanan düzenlemelerin içindedir; ama, onun dışında kabul etmemiz olanağı
bulunmayan istekler vardır, bunları Yüce Meclisin kürsüsünden tekrarlamak
istemiyorum; ama, bu yasadışı örgütler, birçok kimseye, bu arada belki sizlere
de gönderdikleri elektronik posta mesajlarında, isteklerinde hâlâ ısrar
ettiklerini ifade etmektedirler. Devlet, elbette, bütün yurttaşlarıyla
görüşecektir. Bu, zaten yapılıyor; çok çeşitli şekillerde bu gerçekleşmektedir.
Örneğin, şimdiye kadar, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun oluşturduğu bir alt komisyonun, ülkemizin tanınmış
yazarlarının, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarının, eylemi yürütenlerle
görüşmesine olanak tanıdık. Aynı biçimde, Bakanlığımızın elemanları sık sık
cezaevlerine giderek, hükümlü ve tutuklularla görüşmektedirler. Bunlar arasında
insanî istekler her zaman karşılanmaktadır; ama, bazı görüşmelerde söylenen,
sadece, onların siyasî temsilcileriyle görüşme yapılması şeklindedir. Bunların
çoğu, kendilerini, zaten tutsak olarak nitelendirmektedir. Yani, bizim, ceza
infaz terminolojisinde kullandığımız tutuklu ya da hükümlü değil, kendilerini,
tutsak, başka bir deyişle esir olarak nitelendirmektedirler ve onların
talepleri de, çoğu zaman, bu çerçeve içinde siyasî bir program niteliği
taşımaktadır. İşte, bizim görüşme yapamayacağımızı söylediğimiz... (Mikrofon elektronik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bakanım, 2 dakika içinde toparlar
mısınız. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan. Bunları, Türkiye'de, hiçbir hükümet görüşme konusu
yapamaz; ama, insanî olan isteklere her zaman açığız. Örneğin, koşulları varsa,
cezaların ertelenmesi konusunda, biz, üzerimize düşeni yaparız. Koşulları
varsa, tedavisi olanağı bulunmayan hastalıklar bakımından, Sayın
Cumhurbaşkanının af yetkisini kullanması için, biz, üzerimize düşeni yaparız.
Cezaevlerindeki yaşam koşullarının iyileştirilmesi için getirdiğimiz tasarı,
sadece, bunu izleyecek olan başka tasarıların öncüsü niteliğindedir. Önümüzdeki
günlerde, başka tasarılarla huzurlarınıza geleceğiz ve bu arada, yeni Ceza
İnfaz Kanunu hazırlanmaktadır; dolayısıyla, belki yıllardan beri ihmal
edilenleri, şimdi, 57 nci hükümet yerine getirmeye çalışmaktadır. Buna destek veren bütün partilerimize ve Yüce Meclise
teşekkürlerimi sunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Bakan. Şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Dengir Fırat;
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman)- Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı Maddesinin
Değiştirilmesiyle İlgili Yasa Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Şimdi, bir şansım oldu; Sayın Bakanı, geneli üzerinde
yapılan konuşmalar bitmeden önce dinleme imkânı olduğu için, Sayın Bakanı da
bazı yönlerden cevaplandırabilme imkânı doğmuştur; o bakımdan, Sayın Bakanımın
bu aceleciliğine de biraz teşekkür etmek istiyorum. Adalet Komisyonunda bu yasa tasarısı konuşulurken
fikirlerimi orada beyan etmiştim ve şunu söylemiştim: "Temelde -her zaman
yapıldığı gibi- esasla ilgili, hastalıkla ilgili doğru bir teşhis koyup, bu
teşhisin gerektirdiği ilaçları tatbik etmek yerine, daima yaptığımız gibi, çok
ciddî bir hastalığı, bir pansumanla veya bir aspirinle geçiştirmeye
çalışıyoruz." Bugün, burada görüşmekte olduğumuz yasa için, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, şurada, size
göstermiş olduğum, bu konuyla ilgili; yani, ceza infaz kurumlarıyla ilgili çok
detaylı çalışması olmuştur. Başka hiçbir şeye dönüp bakmanın gereği yok. Çünkü,
uluslararası kontrol mekanizmalarının da, inanıyorum ki, Türk ceza infaz
kurumlarıyla ilgili bunun beş altı katı bir müktesebatı vardır. Eğer, Adalet
Bakanlığı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir komisyonunun, büyük
emekler vererek, ceza ve tutukevlerinde yapmış olduğu şu araştırmalar
incelenmiş olsaydı, sebepleri ve nedenleri ve bu nedenlerin nasıl çözüleceğinin
ilacını bulabilmek mümkün olabilirdi ve inanıyorum ki, o zaman, sadece bir
pansuman olan, sadece toplumu kandırabilmek için, belki, bir yerde de dışarıya
mesajlar verebilmek veya Kızıl Danny'in buradaki denetimine bir cevap
verebilmek için böylesine bir yasa tasarısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin
karşısına çıkılmazdı. (FP sıralarından alkışlar) Çünkü, öncelikle ve öncelikle
üzerinde durulması gereken olay şu: Türkiye, anormal bir süreçten geçmiştir;
onbeş yıl geriye doğru baktığımızda, Türkiye, hakikaten, anormal bir dönem
yaşamıştır ve anormal dönemin gerektirdiği yasal düzenlemeler ve yargısal
düzenlemeler de yapılmıştır; bunu kabul etmek lazım. Bunlar, hukuksal normlara
uymayan yasalardır ve yöntemlerdir; ancak, çözüm, artık, Türkiye'nin
normalleştirilmesi sürecinden geçecektir. Bu sürecin başlangıcı, öncelikle
Terörle Mücadele Yasasının, detaylı olarak, yeniden gözden geçirilerek, dünya
standartlarına uygun ve Terörle Mücadele Yasasının 1 inci maddesinde çok güzel
şekilde tespit edilen terör anlayışı içerisinde, yeni bir yasa düzenlemesine
gidilmesi lazım. Bu yapılmamıştır, 4422 sayılı bir Yasa daha çıkarılmıştır. O
yasayla ilgili, burada çok uzun konuşmalarım oldu ve bu yasanın doğuracağı neticelerin
Türk hukuk sistemi içerisinde yaratacağı yaraların neler olduğunu, o gün
defaaatle söyledim; ancak, dinletebilmek mümkün olmadı. Bugün, 4422 sayılı Yasanın tatbikatından, başta hükümet
mensupları olmak üzere, avaz avaz bağırıyorlar ve yarın da, 4422 sayılı
Yasanın, bu şekilde, kime tatbik edileceğini ve bunun sonuçlarının neler
olacağını da kestirebilmek maalesef mümkün değildir. Çok kolaycı bir yol seçiyoruz; yok yasa, yap yasa.
Eğer, cezaları artırarak, infaz sistemini şiddetlendirerek suçları önleyebilmek
mümkün olabilseydi, o zaman, bugün, burada veya hukuk tarihi içerisinde,
engizisyon mahkemelerinin, alkışlanarak, en iyi hukuk kurumları olduğunu ifade
etmemiz gerekirdi; ama, hukuk tarihi, engizisyon mahkemelerini lanetliyor
bugün. Bugün, insanlığın artık belirli normları var; artık, kendimize has
normlar icat etmek durumunda değiliz; evrensel hukuk sistemini kabul etmek
zorundayız, evrensel, mahkumiyetin infazı, infaz yasalarını kabul etmek
zorundayız. Yasaların, cezaların veya infazın bir ibreti müessire olduğunu veya
bir kefaret esası olduğunu kabul edebilmemiz, artık, modern infaz sistemi
içerisinde düşünülemez. Hatta, bazı suçlar için ıslahı dahi düşünebilmek mümkün
değil. Şu yasanın 8 inci maddesinde, düşünen insanı, pankart
açan insanı ve gençliğin verdiği o heyecanla, bir harekette afiş asan bir
insanı siz terör suçlusu olarak kabul ediyorsanız, o zaman, bu toplumda, bu
yasanın adı "Terörle Mücadele Yasası" olarak nitelendirilemez,
terörist üretme yasası olarak nitelendirilebilir. Eğer, 52 000 tutuklu ve mahkûm içerisinden, siz, 11 000
kişiyi terör suçlusu olarak nitelendirebiliyorsanız, o zaman, modern ülkelerin
size soracağı bir sual olacaktır, bu sual de şudur: Siz, halkınıza, özel terör
eğitimi mi veriyorsunuz? Toplum ve suç... Bunun arasındaki ilişkiyi çok iyi
düzenleyebilmek lazımdır. Aksi halde, terör suçundan siyasî suç düşüncesine
gidersiniz, 21 inci Yüzyılda kabul edilemeyen siyasî suç düşüncesine gidersiniz
ki, ceza sisteminizi izah edebilmek ve modern ülkelerin, sizin hukuk
sisteminize müdahalesine mâni olabilmeniz mümkün olmaz; çünkü, benden önce
konuşan bir psikiyatr hocasının söylediği gibi, siz, düşünce suçu işlemiş bir
insanı nasıl ıslah edeceksiniz?.. Hem, kimle ıslah edeceksiniz?.. Ortaokul
mezunu olan infaz memuruyla mı?.. Onu, düşünen insanı bir şekilde ıslah edebilirsiniz;
düşünce yeteneğini ortadan kaldırırsınız. O da benim bildiğim kadarıyla, bazı
ilaçlarla ve elektroşokla mümkün olabiliyor. Yoksa, hapishanede tek kişilik bir
hücreye koymakla bunları ıslah edebilmenin ve hele, ibreti müessire olarak
kullanabilmenin mümkün olduğu kanısında değilim. İnanıyorum ki, hocam bunu çok
iyi bilir, Adalet Bakanlığı da çok iyi bilir; çünkü, Adalet Bakanlığı, giderek
Adalet Bakanlığı vasfından çıkarak, infaz bakanlığı haline geliyor. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bravo! DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Çünkü, ilgilendiği
tek konu ve tek sorun, Türkiye'de yaratılan tek sorun, infaz sisteminin, bugün,
bu hale getirilmesidir ve Adalet Bakanlığının bütün işlevinin yüzde 90'ı da
artık infaz müesseseleriyle olmaktadır. Adalet Bakanlığının, aslında, bunun
dışında, çok daha büyük fonksiyonları vardır. Peki, bana söyleyebilir misiniz; bir suçun şahsî
oluşunun dışında, infazın da şahsiliği prensibi evrensel bir hukuk kaidesi
değil midir? Beni, bir şekilde sorgulayabilirsiniz; eğer, suçu işlemişsem,
sorumlu olan benim. O suçu işlemişsem, infaz sistemi içerisinde de, benim iyi
olup olmadığım, ancak, uzman kişilerin kararıyla olur; yoksa, kanun hükmüyle
olmaz. Kanun hükmüyle, siz, bir kişiye, belli bir infaz sistemini, daha genel
bir infaz sistemini uygulama hakkına sahip değilsiniz. Ben, bunun modern hukuk
infaz sisteminde de yeri olduğu kanısında değilim. Kaldı ki, tutuklu olan bir
kişiyle, yani, hakkında kesin hüküm oluşmamış bir kişi ile hüküm yemiş olan bir
insanı aynı kefeye nasıl koyarsınız?.. Bu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
inkârı değil mi?.. Ceza Muhakemesi Usulü Yasasında, tutuklulukla ilgili çok
geniş düzenlemelerimiz var. Nedir; geçici bir tedbirdir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - 1 dakika daha rica
edebilir miyim... BAŞKAN - Buyurun, 1 dakika içinde toparlayın. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Suçlu olduğu kesin
olmayan, sadece, geçici bir tedbir olan tutukluluk halini, siz, kalkıp, Terörle
Mücadele Yasasının 16 ncı maddesi içerisinde mütalaa ederek, hüküm yemiş
insanlar gibi aynı işleme tabi tutabilmenin, hukuk mantığında nerede yeri
vardır; eğer, hukukçu olarak bunu izah edebilirseniz, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununa göre izah edebilirseniz, bir hukukçu olarak, bundan sonra, hukukçu
olmadığımı daima ifade edeceğim. İleride, maddeler üzerinde görüşülürken düşüncelerimi
izaha devam edeceğim, hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Fırat. Buyurun Sayın Aydınlı; sorunu alayım. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Adalet Bakanımıza şu soruların sorulmasını talep
ediyorum. 1- İstanbul İli Silivri İlçesine, tüm siyasî parti
temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin muhalefetine
rağmen, (F) tipi cezaevi yapılması için düğmeye basılmış mıdır? 2- 2000 yılında bizzat keşfe gittiğiniz Büyükçavuşlu,
Çatalca ve Çorlu'ya yapılması düşünülen cezaevinin, turistik bir belde olan
Silivri'ye yapılması uygun mudur? 3- Bölgedeki araziler 1 000 000 ile 900 000 lira
arasında satılırken, aynı yerde, cezaevi için ayrılan arazinin sahibi Türkiye
Petrol Ofisinin yerinin istimlak edilmesi bir adaletsizlik örneği değil midir? 4- Ayrıca, metrekarede 4 200 000 bin TL ödenerek,
toplam 4 trilyon TL'nin, o da peşin ödenmesinden, devlet zarara uğratılmamış
mıdır? 5- Rantçılarla mücadeleyi amaç edinen 57 nci Türkiye
Cumhuriyeti hükümetimizin programıyla bu uygulama çelişmemekte midir? 6- Ayrıca, satın alınan bu arazide, daha önce bu
arazinin davasına bakan bir hâkimimizin hissesi var mıdır? Bu arsa sahipleri
kimlerdir? Bu rant olayının arkasındaki devlet adamları ve bürokratlar
kimlerdir? Bir işlem yapmayı ve soruşturma açtırmayı düşünüyor musunuz? 7- Ayrıca, Orman İdaresi arsa vermek istemesine rağmen,
özellikle bu ekonomik kriz döneminde, böyle bir uygulamaya gidilmesi doğru
mudur? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul-Silivri'de bir arsayı
kamulaştırdığımız doğrudur. İstanbul, Türkiye'nin en büyük şehridir, Türkiye
nüfusunun altıda 1'ini barındırmaktadır, en çok suç işlenen şehrimizdir;
dolayısıyla, İstanbul'da cezaevi ve tutukevi yaptırmak zorundayız. Bunun için,
İstanbul'da, uzun zamandan beri arayış içindeyiz; fakat, nerede bir arsa
bulsak, orada -değerli milletvekilimizin sözünü ettiği gibi- sivil toplum
kuruluşları, yerel yönetimler, böyle bir cezaevi isteğine karşı çıkmaktadır. Öte yandan, var olan cezaevlerimizin, örneğin,
Türkiye'nin en büyük cezaevi olan, bir ilçe nüfusu kadar insanı barındıran
Bayrampaşa Cezaevinin, oradan kaldırılması istenmektedir. Türkiye'nin en büyük
şehri olarak, İstanbul'a, mutlaka, kendi il sınırları içerisinde, cezaevi ve
tutukevi yapılmak durumundadır; çünkü, suçun işlendiği yerde suçlu yargılanır.
Dolayısıyla, Türkiye'nin en çok suç işlenen ilinde cezaevleri ve tutukevleri
yaptırmamız kaçınılmazdır. Bugünkü cezaevleri ve tutukevleri yetersizdir.
Yapılan işlemler, tamamıyla yasaların öngördüğü çerçevede yapılmıştır. Sayın
milletvekilinin söylediği gibi, hiçbir kimseye bir rant sağlanması söz konusu
değildir. İstanbul'da cezaevi yaptırmamıza, herkesin yardımcı
olması gerekir. İstanbul, büyük şehir olmanın bütün avantajlarını yaşarken,
onun sonuçlarına da katlanmak zorundadır. Türkiye'de en çok suç işlenen bir
şehirde, biz, eğer, cezaevi ve tutukevi yapamazsak, o zaman, Adalet Bakanlığı
olarak görevimizi nasıl yerine getireceğiz? Söylediklerinizin gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Doğru
olan, sadece Silivri'de bir kamulaştırma yaptırmış olmamızdır. Bu işlemler de
tamamen Kamulaştırma Kanununa uygun olarak gerçekleşmiştir ve bunun gereği
yapılmıştır; ama, bir (F) tipi cezaevi yapılması değil, bir genel tipte cezaevi
yapılması amaçlanmaktadır. İstanbul'da cezaevi yeri arayışlarımız devam
etmektedir, cezaevi yeri bulmak zorundayız. Başka türlü, İstanbul'da, Adalet
Bakanlığı olarak, cezaevleri ve tutukevleri yönünden görevlerimizi yerine
getiremeyiz. O nedenle, değerli milletvekillerimizin, bizim karşımıza, bu
konuda, gerçeğe uygun olmayan birtakım iddialarla çıkmaları değil, bize
yardımcı olmaları gerekir; çünkü, burada sağlamak istediğimiz, suçun
önlenmesidir, suçluların yargılanmasıdır. Eğer, tutukevlerimiz yoksa, biz,
suçluları, yargılanıncaya kadar, hüküm giyinceye kadar nerede barındıracağız?
Eğer, cezaevimiz yoksa, biz, hüküm giyenleri nereye koyacağız? Bu konuda,
mutlaka, bir yer bulmak zorundayız. Anadolu'da birçok küçük kasaba, kendi
kasabalarında cezaevi yapılması için ısrar etmektedirler; ama, İstanbul'a
gelince, durum değişmektedir; çünkü, orada, turizm bakımından gelişme
potansiyeli olduğu söylenmektedir; Anadolu'da ise, ekonomik bakımdan bir katkı
getirebileceği düşünülmektedir. Bu bakımdan, suçluların suç işledikleri yerde
yargılanabilmelerini sağlamak için gerekli tutukevlerini yapmak ve hüküm
giyenlerin cezalarını çekmelerini sağlamak için cezaevi inşa etmek üzere,
özellikle, en büyük ilimizde, çağdaş anlamda, aşırı büyüklükte olmayan, 500
kişiyi geçmeyecek kapasitede en az 10 cezaevi yapmak zorundayız. Bu konuda,
değerli İstanbul milletvekillerinin bize yardımcı olmalarını bekliyoruz. İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sayın Bakanım, biz, cezaevi
yapılmasına karşı değiliz; ama, değeri 900 000 ile 1 000 000 lira arasındaki
arsaların 4 200 000 gibi yüksek fiyatla satın alınmasına, hazine arazileri
dururken özel şahıslardan yüksek fiyatla arsa satın alınmasına karşıyız. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
milletvekilim, bütün bulduğumuz hazine arazilerinin hiçbiri uygun düşmedi,
hepsine benzeri gerekçelerle karşı çıkıldı. Yapılan işlem, Kamulaştırma
Kanununa göre yapılmıştır, pazarlık usulüyle değil; yargı denetimine de
açıktır. Bütün işlemlerimiz tamamıyla yürürlükteki mevzuata uygundur. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Buyurun Sayın Erbaş. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakanımdan aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum. Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinde yapılan
değişiklik, (F) tipi cezaevlerini protesto için başlatılan ölüm oruçlarını sona
erdirmek için mi çıkarılıyor? Bakanlık, bu oruçların sona erdirilmesi konusunda
ne gibi çalışmalar yapıyor? Arz ederim efendim. BAŞKAN - Sayın Bakanım, 1 dakika içerisinde
cevaplandırınız; buyurun. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, bu tasarı yasalaştığı takdirde, açlık grevleri ve ölüm oruçlarını
sürdürenlerin gerekçelerinden biri tamamıyla ortadan kalkmış olacaktır; çünkü,
gerekçelerden biri, (F) tipi cezaevlerinin insanları tecrite yönelik olduğu
şeklindedir. Gerçi, üç kişinin bir araya geldiği durumda, uluslararası ölçülere
göre tecrit söz konusu değildir; ama, yine, biz, tabiî, yapılacak olan her
etkinliğin niteliğine uygun sayıda olmak üzere, ama, herhalde üçten daha çok
insanın da bir araya gelerek, birlikte çalışmalarına, birlikte eğitim
görmelerine, birlikte spor yapmalarına, birlikte toplumsal ve kültürel
etkinliklere katılmalarına olanak verecek bir düzenleme getirmiş bulunuyoruz.
Yüce Meclis bunu kabul ettiği takdirde, gerekçelerden biri ortadan kalkmış
olacaktır. Diğer tasarılarımız bu tasarıyı izleyecektir. Ben, eylemi sürdürenlerin, bunları çok iyi
değerlendirmeleri gerektiği düşüncesindeyim ve buradan da, bu eylemleri sona
erdirme zamanının çoktan geldiğine bir kez daha işaret etmek isterim; bu
eylemlerin en kısa zamanda sona erdirilmesini ve eylemcilerin, eylemleri
yönlendirenlerin emirlerine değil, ama, ülkenin sesine, insanlarımızın sesine,
bu eylemlere son verme yolundaki çağrılara kulak vermelerini dilerim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Soru ve cevap işlemi tamamlanmıştır. Böylece, tasarının tümü üzerindeki görüşmeleri de
tamamlamış bulunuyoruz. Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: TERÖRLE
MÜCADELE KANUNUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Bu kurumlarda hükümlüler, işledikleri suçlara,
kurumdaki davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre gruplandırılarak, güvenlik
bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, kendileri için hazırlanmış iyileştirme
ve eğitim programları çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve işyurdu
çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılırlar. Programların
süresi ve katılacak hükümlülerin sayısı, her programın özelliği, güvenlik
koşulları ve kurumun olanakları dikkate alınarak belirlenir. İyileştirme ve
eğitim programlarının amaca aykırı sonuçlar verdiği belirlenen hükümlüler
yönünden bu uygulamaya son verilebilir veya gerekli değişiklikler yapılabilir.
Haklarında kınama dışında disiplin cezası uygulanan hükümlülere bu ceza
kaldırılıncaya kadar açık görüş yaptırılmaz. Bu kurumlarda cezalarının en az üçte birini iyi halle
geçiren veya 25.3.1988 tarihli ve 3419 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında
Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun ve değişikliklerinden yararlanan hükümlüler,
diğer infaz kurumlarına nakledilebilirler." BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen... Buyurun Sayın Esen. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Terörle Mücadele Yasasının bir maddesinin
değiştirilmesi nedeniyle, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım olarak
görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi,
en derin saygılarımla selamlıyorum. Bu tasarıyla, biraz evvel okunduğu üzere, 16 ncı
maddenin ikinci ve üçüncü fıkrası değiştirilmektedir. Peki, bu değiştirilince
neler getirilmek isteniyor, kısaca değinmek istiyorum. Öncelikle, hükümlülerin, işledikleri suçlara göre,
yeteneklerine göre, gruplandırma esası içerisinde, iyileştirme ve eğitim
programı çerçevesinde, eğitim, spor, meslek kazandırma, işyurdu faaliyetleri
yapabilecek sosyal ve kültürel etkinliklere katılmaları amaçlanıyor. Diğer bir iyileştirme de açık görüş yönünden
getiriliyor. Eski yasadaki açık görüş yaptırılamayacağı kuralı disiplin cezası
kıstasına bağlanarak, kınama cezası haricindeki disiplin suçları alanlara
cezaları kaldırılıncaya kadar açık görüş yaptırılamayacağı hükmü getirilerek,
bir nevî, açık görüş temin edilmiş oluyor. Değerli milletvekilleri, çok tabiî ki, bu tasarıyla
ilgili görüşlerimizi ortaya koyarken, olaya çok boyutlu bakmak mecburiyeti
vardır. Bu boyutların en önemlisi ise, demokrasi ve insan haklarıdır. Esasen,
bu ikili, birbirini takip eden, bir anlamda birbirini tamamlayan, biri olmazsa
diğeri olmayacak kavramlardır. Diğer taraftan, insan hakları, çağa damgasını
vuran, tarih boyunca mücadelelere sahne olan, hatta, günümüzün büyülü bir
kavramı haline gelmiştir. İnsan haklarını şöyle bir açacak olursak, temelinde
insan olgusu yatmaktadır. Sadece biyolojik olarak değil, akıl taşıyan, düşünen,
aynı zamanda psikolojik varlık olarak, insanın, sırf insan olması nedeniyle
doğuştan bazı haklarının olduğu düşüncesi, insan haklarını ve mücadelesini
tarihe taşımıştır. Sayın üyeler, artık, dünyamızda kesin olarak
bilinmektedir ki, gelişmiş ülke ve az gelişmiş ülke olmak ile insan hakları
kavramı doğru orantılıdır. Öyle ki, gayri safî millî hâsılayla bir dünya
ortalaması belirlenerek gelişmiş ülke olmanın ölçüsü tayin edilmiştir.
Günümüzde toplumsal hayatımızdan bir kesit vermek ve bir değerlendirme yapmak
gerekirse, vatandaşlarımızın çoğunun açlık sınırlarının altındaki yaşamları ile
sahip oldukları insan hakları, bugün, maalesef, tartışılır hale gelmiştir.
Anayasamızdaki, yasalardaki, sözleşmelerdeki haklara rağmen, bu kutsal yaşama
hakkı tehlikeye düşen çiftçimizin, esnafımızın, işçimizin, iş
bulamayanlarımızın, memurlarımızın durumunu bir kere daha acilen gözden
geçirmek mecburiyeti vardır; hükümet etme sorumluluğu bunu gerektirmektedir. Değerli milletvekilleri, insan hakları öyle bir haktır
ki, ancak genel teori olarak başka bir insanın haklarıyla ancak sınırlanabilir.
Bu yüzden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, insan haklarının sınırlanabileceği,
ancak, hiçbir surette ihlal edilemeyeceği ilkeleri bir bir sıralamıştır;
bunlar, yaşama hakkıdır, işkence ve insanlık dışı aşağılatıcı ceza ve
işkencelere uğramama hakkıdır, cezaların geriye yürümeme hakkıdır. Öyleyse,
terörün bu haklardan uzaklaştığı sınırı belirlemekte fayda vardır. Kendisini karşı karşıya getirecek hiçbir suçu, günahı
olmayan insanlara karşı, insanın yaşama hakkına doğrudan müdahale olan terör,
bugün, dünyanın her yerinde bir sorun, bir şiddet hareketidir ve tüm masum
insanlığı tehdit eden, planlı, maksatlı, sistematik, örgütlü, olağandışı,
insancıl düşünceden kopuk, can yakan ve mutlaka önlenmesi gereken, uluslararası
işbirliği gerektiren bir davranış biçimidir; çünkü, terörün maksadı korkutmak,
yıldırmaktır. Böyle bir konumda, terörü önlemeye yönelik yasaların temel amacı
da başka insanların insan hakkını korumaktır. İşte, bu nokta, çok ince ve çok
nazik bir çizgidir. Her teröristin de bir insan olduğu ve insan hakları
bulunduğu çizgisiyle, başka insanların yaşama hakkının korunmasına ilişkin
alınacak önlemlerde çok objektif ve hassas olmak gerekliliği vardır. Esasen,
cezanın amacı, ıslah etmek ve yeniden kazanmaktır; toplumla uyumunu
sağlayabilmektir ve tabiî ki, bu, çok zor ve uzun bir yoldur. O nedenle,
suçluyu yaratan ortamın veya fizyolojik, psikolojik faktörlerin ortadan
kaldırılması, hem daha insancıl hem de daha ekonomiktir. Alınması gereken bu
önlemler, sadece terör suçları ve suçluları için değil, tüm suç ve suçlular
için geçerlidir. Değerli milletvekilleri, devlet olmanın en önemli
fonksiyonu, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamaktır ve uyguladığı
kurallar bakımından da otorite sağlamaktır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Esen, 1 dakika içinde toparlar mısınız
efendim. Buyurun. SEVGİ ESEN (Devamla) - Bu bakımdan, hükümlülerin
kaçmalarına veya düzeni bozmalarına mani olacak önlemi almak, en başta vazifesi
olduğu kadar, sosyal devlet olmanın da gereğidir. Bu nedenle, korumak ve
kollamak arasında denge, ciddî denetim mekanizmalarına ihtiyacı vardır. Değerli milletvekilleri, zamanım kalmadığı için kısa
geçmek durumundayım. Biliyorsunuz, çok yakın zamanda bir af yasası çıkarmıştık
ve bu yasayla da geldiğimiz sonucu bir karşılaştırırsak, nerelerde olduğumuz ve
iddialarımızın ne kadar doğru olduğu da ortaya çıkacaktır. Halen cezaevlerinde
57 000 tutuklu ve hükümlünün olması ve bunlardan da 9 000'inin terör suçlu
olması, hem dışarıda hem içeride alınacak önlemleri ve işin ciddiyetini gözler
önüne sermektedir. Böyle bir yasayı konuşurken de 35 000 terör mağdurumuzu
unutmamak gerekir. Unutmamalıdır ki, içinde yaşamak ve avantajlarından
yararlanmak istedikleri demokratik toplumun koyduğu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SEVGİ ESEN (Devamla) - Bir dakika daha.... BAŞKAN - Sayın Esen, prensibim... SEVGİ ESEN (Devamla) - Sonuca gelmem lazım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ama, bağlayacak efendim, ciddî
şeyler... Af çıkardık da, daha fazla mı acaba tutuklu adam var cezaevlerinde şu
anda, daha mı az var?! BAŞKAN - Sayın Güven, konu o değil; konu, bir
prensiptir; bugüne kadar uygulamadığım bir yöntemi bana uygulatmaya
kalkışmayınız. Teşekkür ederiz Sayın Esen. SEVGİ ESEN (Devamla) - Peki, teşekkür ederim. (DYP
sıralarından alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Yani, gerçeklerin duyulmasını
istemiyorsunuz... Gerçekleri duyacaksınız... Gerçekleri saklaya saklaya bu hale
getirdiniz Türkiye'yi. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika efendim. FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Terörle Mücadele Yasasının 16
ncı maddesinin değiştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı üzerinde Grubum adına
söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şahsım adına geneli üzerinde yapmış olduğum konuşmanın
devamı niteliğinde olacak olan bu konuşmamı sabırla dinlemenizi rica ediyorum. Şimdi, her
şeyin ötesinde, infaz sistemi, aslında, bir yargılama sürecinin neticesinde
meydana gelen cezanın bir infazı sistemidir. Dolayısıyla, infaz sistemini iyi
anlayabilmek veya infaz sistemindeki noksanlıkları giderebilmek için, yargı
sistemini ve ceza sistemini çok iyi
irdelememiz gerekiyor. Şimdi, her şeyin ötesinde, daha evvel söylediğim üzere,
mutlak surette, Türkiye'nin yasal olarak bir normalleşme sürecine girmesi
lazım. Olağanüstü dönemlerde -ki, 1921'lerden itibaren çeşitli dönemlerde-
olağanüstü yasalar çıkarılmış; ancak, belli bir süre tatbik edildikten sonra,
ülke normal şartlara geldiğinde, bu yasalar ya tamamen yürürlükten kaldırılmış
veya hiç tatbik edilmemiştir. Aynı şekilde, bu süreç içerisinde, Türkiye'de de, daha
evvel bahsetmiş olduğumuz, üzerinde görüşmüş olduğumuz Terörle Mücadele Kanunu
da bu kapsam içerisinde irdelenmesi gereken bir yasadır ve çok enteresandır,
Anayasa Mahkemesinin en çok iptal
kararı vermiş olduğu yasalardan birisi de, maalesef, Terörle Mücadele
Yasasıdır. Bu, şunu göstermektedir ki: Bir anormal dönemin yasasının, mutlak
surette, normal bir süreç içerisine getirilmesi gerekir. Kaldı ki, düşünceye
özgürlük olarak nitelendirdiğimiz ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kıstas
olarak koymuş olduğu -ki, bugün, kıstasları çok açıktır; ki, bunu sizlere arz
etmekte fayda görüyorum- divana göre, düşünceyi açıklama özgürlüğü, demokratik toplumun
başlıca temel taşlarındandır, kişinin ilerleyip gelişmesi için temel koşuldur
-sınırlamalara ilişkin ikinci fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla- önemsiz
sayılan haberler ya da fikirler bakımından değil; aynı zamanda, devlet yahut
halkın bir bölümü için aykırı, kuraldışı, şaşırtıcı veya endişe verici olanlar
için de geçerlidir hükmünü getirmektedir. Demek ki, fikir suçunun
anlayabileceğimiz kapsamı, belki devleti, belki topluluğun büyük bir kesimini
rahatsız eden fikirlere de açık olabilmek ve bunu, suç olarak, suç unsuru
olarak ortadan kaldırmaktır. Bunu tatbik ettiğimiz zaman, inanıyorum ki, 16 ncı
maddenin değiştirilmesine gerek yoktur. O zaman, hapishanelerdeki sorunun büyük
bir kısmı mutlak surette halledilmiş olacaktır. Sayın Bakanımızın, biraz evvel, bir İstanbul
milletvekilimizin sorusu üzerine vermiş olduğu cevabı dinledim. Şimdi, her
şeyin ötesinde, daha sonra üstünde duracağımız konu, cezaevi ve tutukevlerini
-ki, bu iki unsuru birbirinden ayırmamız gerekir- mutlak surette ayırmamız
gerekir. Doğrudur, yargılamanın, suçun işlendiği mahalde yapılması gerekir,
yasamız bunu gerektirir. Dolayısıyla, tutukevlerinin, şehirlerde, kasabalarda
veya ilçelerde olması normaldir; ancak, dünyadaki infaz sistemi içerisine
baktığımız zaman, yargılama süreci sonucunda kesin hüküm verildikten sonra,
hüküm kesinleştikten sonra, hükümlülerin, bölge cezaevlerine, büyük miktardaki,
büyük kapasiteli ve çok geniş bir alan içerisinde, dolayısıyla emniyet
tedbirlerinin alınmış olduğu bir alan içerisinde ki, bunlar, genelde, değersiz
ve kıymetsiz arazilerdir- bu bölgeler içerisinde cezaevlerinin yapılmasının
prensip olduğunu görüyoruz. Ancak, ne yazık ki, bizim ceza sistemimiz
içerisinde, nedense, İstanbul gibi, Ankara gibi illerde çok kıymetli araziler
istimlak edilerek buralara hükümlüler konulmakta ve burada emniyet sağlanmaya
çalışılmaktadır. Peki, niye Konya'nın o uçsuz bucaksız steplerindeki devletin
malı olan yerlerde, istimlaka gerek olmaksızın 3 000 kişilik, 4 000 kişilik,
hakikaten, tam bir kompleks halinde kurulabilecek olan cezaevleri düşünülmüyor
da, İstanbul'un göbeğinde, en kıymetli yerlerde cezaevi kurulması düşünülüyor.
Tabiî olarak, biraz evvel, milletvekili arkadaşımın da kafasında oluşan sualler
mutlak surette oluşur diyor; hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fırat. Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Yılmaz Karakoyunlu; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika efendim. ANAP GRUBU ADINA YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) -
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanım; Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı
maddesinin değiştirilmesine ilişkin genel müzakereler sırasında, Sayın
Bakanımız, sürekli olarak "hükümlü ve tutuklular" ifadesini kullandı.
Aslında, genel görüşme sırasında söz alabilmek imkânım olsaydı, bu meseleyi,
daha ayrıntılı olarak sizlerle tartışmak imkânı elde edebilecektim; ama, bu 5
dakika içerisine de sığdırmamızda yarar var. Sayın Bakanın konuşmasından anladığımıza göre, 16 ncı
maddenin derpiş ettiği esaslar, hem tutuklular için söz konusudur hem de
hükümlüler için. Dolayısıyla, hem tutukluların hem de hükümlülerin bu
değişikliklerden yararlanacağı öngörüldüyse, madde metninde "hükümlüler ve
tutuklular" ifadesinin sarahate kavuşturulması lazım. Eğer, sadece,
hükümlüler deyimiyle kabul edecek olursanız, F tipi cezaevlerinde tutuklu
olarak bulunanların bu madde kapsamından istifade etmesi mümkün değildir.
Cezaevi yönetiminin müsamahalarıyla da böylesine imkândan istifade etmelerini
düşünmemiz de söz konusu değildir. Dolayısıyla, bu maddeyle ilgili olarak,
kabulünüz sırasında ya bunun değiştirilmesi yolunda hareket etmeliyiz ya da
heyete redaksiyon yetkisi vererek düzeltilmesini temin etmeliyiz. Diğer bir konu da, buradaki ifade. Hükümetin göndermiş
olduğu metindeki "gözlem" kelimesi; yani, eski dilde müşahede, ne
olup bittiğini seyretme hadisesi, komisyonda, isabetli bir değişiklikle
"tespit"e dönüştürülmüş. "Tespit" kelimesi, kendinden
sonraki gelecek eylemde, mutlak surette sarahat tarifi ister.
"Gözlem" gibi değil, seyir keyfî yaratmıyor. Dolayısıyla, eğer
"belirlenen" kelimesiyle bu maddeyi düzenliyorsanız, onun arkasından
gelecek olan tertibin de "tespit" olarak tespit edildiği noktada,
artık "gerekli değişiklik" gibi afakî bir noktaya talik edemezsiniz. Ne demek, gerekli değişiklik? Bir adamı yaptınız ve
tespit ettiniz... Saçını mı keseceksiniz; öğlen nafakasını mı vermeyeceksiniz;
görüşmeden mi mahrum edeceksiniz, ne yapacaksınız? Elbisesini mi
değiştireceksiniz? Yüzlerce, binlerce, milyonlarca şart talik edebilirsiniz.
Dolayısıyla, eğer "tespit" kelimesini seçtinizse, nasıl ki, bunlarla
ilgili ceza hükümlerinde neler yapılacağı, ne tarif edilmişse, burada da tarif
edilmesi lazım. Dolayısıyla, kanunda "tespit" ifadesini
mademki değiştirdiniz, mademki komisyonun bu değişikliğini kabul ettiniz -yine,
tabiî değerli komisyon üyelerimiz de burada açıklama yapmak imkânına
sahiptirler- gerekli değişiklikten maksadın ne olduğunun belirtilmesi lazım. Cezaevi yönetimi, bu tespiti yaptığı anda, bu
uygulamaya son verme yetkisiyle donatılmış durumda; ama, o uygulamaya son verme
yetkisiyle donatıldığı noktadan sonra ne yapacağına ilişkin hiçbir hüküm yok. Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; 5 dakika
içerisinde görüşlerimi özetledim. Bu konuda bir değişiklik yapılması lazım
geldiğine inanıyorum; bunu da, sizin takdirlerinize sunuyorum. Bir ihtimaldir
ki, Sayın Bakanımız, biraz evvel, bu kürsüden yaptığı açıklamalarda işaret
ettiği gibi, hükümlü ve tutuklu ifadesiyle kastedilenlerin tamamının bu madde
kapsamından derpiş edilmiş esaslara uygun istifadeler sağlayacağını belirleyen
bir redaksiyon yapabilir ya da bununla ilgili olarak bir değişiklik önergesi
verip, gerekli maddenin isabetli düzenlenmesi sağlanabilir. Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karakoyunlu. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim? BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım; kısa bir açıklama... ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 1 inci maddesi,
Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının
değiştirilmesini öngörmektedir. Oysa, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı
maddesi, aslında, dört fıkradan oluşmaktadır ve bu dördüncü fıkrada şu hüküm
yer almaktadır: "Bu Kanun kapsamına giren suçlardan tutuklananlar da,
birinci fıkrada gösterilen şekilde inşa edilmiş tutukevlerinde muhafaza
edilirler. İkinci fıkra hükümleri tutuklular hakkında da uygulanır."
Dolayısıyla, burada, ikinci fıkrada, sadece hükümlülerden söz edilmesi,
getirilen düzenlemenin sadece onlara uygulanacağı, tutuklulara uygulanamayacağı
anlamına gelmez; çünkü, dördüncü fıkrada -burada olmayan, değiştirilmesine
gerek duyulmayan dördüncü fıkrada- zaten, bu hükümlerin tutuklulara
uygulanacağı öngörülmüş bulunmaktadır. Sayın Dengir Fırat, İstanbul ve Ankara gibi büyük
illerde çok değerli araziler kamulaştırılırken, neden Konya Ovasında cezaevi
inşa edilmediğini sordular. Şunu hatırlatmakta yarar görürüm: Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 8 inci maddesine göre, davaya bakma yetkisi, suçun işlendiği
yer mahkemesine aittir. Dolayısıyla, İstanbul'da işlenen suçları, biz,
İstanbul'da dava konusu yapmak durumundayız; suçluları, İstanbul mahkemeleri
önüne çıkarmak durumundayız. Konya'dan İstanbul'a suçlu getirmenin ne kadar zor
ve riskli olacağını tahmin edersiniz. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, önce,
geliş sıralarına göre okutacağım; aykırılık derecelerine göre de işleme
alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı
maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde geçen "belirlenen"
kelimesinin "tespit edilen" şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Terörle Mücadele
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve
1 inci maddesiyle değiştirilen 16 ncı maddenin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 1.5.2001
"Bu kurumlarda hükümlüler, eğitim ve spor, meslek
kazandırma ve işyurdu çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere
katılırlar. Haklarında kınama dışında disiplin cezası uygulanan hükümlülere bu
ceza kaldırılıncaya kadar açık görüş
yaptırılmaz." BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda en
aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Terörle Mücadele
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve
1 inci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
1.5.2001
MADDE 1- "12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır." BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor musunuz?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. Eğer, bu kaldırılırsa, getirilen düzenlemenin
tutuklulara uygulanma olanağı kalmayacaktır. BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?.. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Konuşacağız efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinize saygılarımı sunuyorum. Önergemizin mahiyetini kısaca siz değerli arkadaşlarıma
izah etmek istiyorum. Önergemiz, mahiyet itibariyle, görüşmekte olduğumuz
Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin son fıkrasının kaldırılmasından
ibarettir. Saygıdeğer arkadaşlarım, bilindiği gibi, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin kenar başlığı "Cezaların İnfazı ve Tutukluların Muhafazası" şeklinde düzenlenmiştir. Biraz önce, Sayın Bakan, açıklama yaparken "biz, Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin son fıkrasının kaldırılmasına karşıyız; çünkü, getirilen bu düzenlemelerden tutuklular aksi halde istifade edemez, tutuklular hakkında bunu uygulayamayız" dedi. Tabiî, bu cümleden çıkan sonuç şudur: Sayın Bakana göre ve şu anda yürürlükte bulunan kanunun son fıkrasına göre, tutuklu ile hükümlü arasında hiçbir fark yoktur. Acaba, böyle midir? Hükümlü ile tutuklu aynı şey midir sonuç itibariyle? Bize göre değildir; çünkü, Anayasanın 15 inci maddesinin ikinci fıkrası aynen şöyledir: "...suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." Yine, Anayasanın 38 inci maddesinin dördüncü fıkrası: "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." Şimdi, tutuklu, henüz sanık durumundadır, bir suçu işlediği iddiasıyla yargılanmaktadır; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesi gereği yargıcın tutuklanmasına karar verdiği bir kişidir; dolayısıyla, bu kişi, ileride beraat da edebilir. O bakımdan, ileride beraat etme ihtimali olan bir kişiyi, sanki hakkındaki iddia sabit olmuş, mahkeme de karar vermiş, hükmü de kesinleşmiş gibi değerlendiremezsiniz. Bu, Anayasanın biraz önce okuduğum hem 15 inci maddesine hem 38 inci maddesine aykırıdır. Bu maddenin bu fıkrası, hiç şüphesiz ki, Terörle Mücadele Kanunu yürürlüğe girdiği andan beri de madde içerisindedir ve benim kanaatime göre de, Anayasaya aykırı şekilde düzenlenmiş bu fıkra hâlâ madde metni içerisinde bulunmaktadır. Biz, vermiş olduğumuz bu değişiklik önergesiyle, Anayasaya aykırı görmüş olduğumuz bu fıkranın madde metninden çıkarılmasını istiyoruz. Terör, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biridir.
Gerek Sayın Bakan gerek biraz önce grupları adına konuşan arkadaşlarımız,
terörün ve terörle mücadelenin ne anlama geldiğini ifade ettiler. Hiç şüphesiz
ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak terörden çok çektik, yirmi yıla yakın
bir süredir terör için büyük kayıplar verdik, maddî kayıplar, şehitler verdik,
binlerce insan, terörle mücadelede hayatını kaybetti. Hiç şüphesiz ki, güçlü
devlet, kendisine içeriden ve dışarıdan gelen her türlü tehlikeyi anında
önleyebilen devlettir. Hiç şüphesiz ki, terörle mücadelede gayret etmiş olan
güvenlik güçlerimizi, bir kez daha, buradan tebrik etmek ve takdirlerimizi
sunmak görevimizdir; ancak, güçlü devlet, aynı zamanda, hukuk sınırları
içerisinde hareket eden devlet demektir. Biz, geleneğimizde, düşmanımıza dahi insan haklarına
uygun davranmayı göstermiş olan bir milletiz. O bakımdan, 16 ncı maddenin
ikinci ve üçüncü fıkrasıyla getirilen iyileştirmeleri, anamuhalefet partisi
olarak desteklediğimizi -eksik olmakla birlikte- ifade ettik; ama, son
fıkranın; yani, hükümlü eşittir tutuklu, aynı kefeye konulmasını kabul etmemiz
mümkün değildir. Bu değişiklik önergesini bunun için verdik. Sanıyorum,
buradaki tüm milletvekili arkadaşlarımız, tutuklu ile hükümlünün aynı anlama
gelmediği fikrindedirler. Bu değişlik önergemizi destekleyecekleri
kanaatindeyim. Bunu mutlaka düzenlemek durumundayız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika
daha lütfederseniz, konuşmamı tamamlayacağım. BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin. MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ayrıca, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 116 maddesinde "tutuklunun ayrı bir mekânda tutulması
gerektiği, tutuklu hakkında, ancak tutuklamayla gözetilen gayeyi ve tutukevinin
düzenini sağlayacak kadar kayıtlamada bulunulur" denilmektedir. Siz, böyle
bir düzenlemeyi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, tutuklular ile hükümlüleri
aynı yerde muhafaza etmeme gibi bir düzenleme getireceksiniz; ama, Terörle
Mücadele Kanununda buna aykırı bir düzenleme getireceksiniz; bu çelişki, bugün,
burada ortadan kaldırılmalıdır. Genel Kurulun, Anayasaya da aykırı olan, Terörle
Mücadele Kanununun 16 ncı maddesinin son fıkrasını yürürlükten kaldırıcı
mahiyetteki bunu öngören önergemize destek vereceğine inanıyor, hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin. Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın
Şahin'den dinlediğiniz değişiklik önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı Terörle Mücadele
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve
1 inci maddesiyle değiştirilen 16 ncı maddenin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 1.5.2001 Mehmet Bekâroğlu (Rize) ve arkadaşları "Bu kurumlarda hükümlüler, eğitim ve spor, meslek
kazandırma ve işyurdu çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere
katılırlar. Haklarında kınama dışında disiplin cezası uygulanan hükümlülere bu
ceza kaldırılıncaya kadar açık görüş yaptırılmaz." BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Bekâroğlu
konuşacaklar. Buyurun Sayın Bekâroğlu. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi milletvekili arkadaşlarımın
ne yapmak için burada bulunduklarını gerçekten merak ediyorum. Kanunları sadece
bürokratlar yapacaklarsa, sadece seçkinler tarafından bir yerlerde, bir
mahfillerde bu kanunlar yazılacak, çizilecek ve biz burada sadece parmak
kaldıracaksak niye buradayız değerli arkadaşlarım?! Niçin biz, ayda, milletin 2
100 000 000 lirasını alıyoruz, gerçekten merak ediyorum?! Bakınız, değerli arkadaşlarım, biraz evvel vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi, gerçekten on seneden beri devam eden çok ciddî
bir hukuk yanlışını düzeltiyordu; ama, maalesef hiç okumadınız bile, Bakanınız
böyle istediği için, hükümet bu şekilde sevk ettiği için reddettiniz. Canınız
sağ olsun. İkinci vermiş olduğumuz bu önerge de son derece önemli
bir önerge. Tasarının geneliyle ilgili yapmış olduğum konuşmada belirttiğim
gibi, bu ortak kullanım alanlarının açılması şarta bağlanıyor ve gerçekten
ıslah edilme konusu tartışılabilecek, iyileştirilme konusu tartışılabilecek
insanların, birtakım programlardan geçirileceği, bu programlardan geçmezlerse,
ortak kullanım alanlarını kullanamayacaklarını, buralardan istifade
edemeyeceklerini söylemiştim. Sayın Bakan, yapmış olduğu konuşmada, Birleşmiş
Milletler Cezaevleri Minimum Sözleşmesinden, Avrupa Birliğinin konuyla ilgili
belgelerinden söz etti ve "Avrupa da, tehlikeli hükümlüler için birtakım
özel koşulların getirilmesini, kuralların uygulanmasını öngörüyor" dedi.
İşte, burada aldatıcı davranıyoruz, burada yanılıyoruz. Değerli milletvekilleri, evet, Avrupa da, dünya da özel
durumu olan hükümlülere özel infaz şartları getiriyor; ama, bu insanlar, ruhsal
bozuklukları olanlar, psikiyatrik bozuklukları olanlar, suç işleme eğilimi
bulunanlar, psikopatlar, sosyopatlardır. Peki, size soruyorum: Düşünce suçundan
dolayı burada bulunan bir insan, afiş astığından dolayı F tipi cezaevinde
bulunan bir genç, psikopat mıdır, sosyopat mıdır; bunu, nasıl eğiteceksiniz,
nasıl iyileştireceksiniz? O zaman, çıkın, açıkça söyleyin, deyin ki, biz,
Türkiye'yi F tipi cezaevi yapacağız, aykırı düşünen herkesi bir şekilde
kısıtlayacağız, okullara girmesini önleyeceğiz, memuriyet yapmasını
önleyeceğiz, başka şeyleri önleyeceğiz; yapmadı mı, ceza kanunu maddelerini
uygulayacağız, hapsedeceğiz; hapsini de özel infaz kurumlarında yapacağız,
orada ıslah etmeye çalışacağız, düzeltmeye çalışacağız, düzelmezse de
hücrelerde çürüteceğiz. Bunun anlamı bu değerli arkadaşlarım. Bakınız, burada 1968 kuşağından insanlar var, burada
1980 sonrasında tezgâhlardan geçenler var; şimdi, şurada, karşımızda oturan
bazı arkadaşlar var. Onlar, cezaevlerinde siyasî tutuklu ve hükümlüyken, ben
cezaevi doktoruydum, psikiyatri uzmanıydım. Sağıyla, soluyla nasıl tezgâhlardan
geçtiklerini, işkenceden geçtiklerini, birtakım ruhsal sorunları olan ilkokul
mezunu insanların, düşük ücret almalarından dolayı evine, çocuğuna kızamayan
insanların onlara nasıl işkence ettiklerini, kötü muamele ettiklerini, ben,
orada, psikiyatri uzmanı olarak gördüm, kendileri de gördüler ve yaşadılar;
ama, şimdi buna el kaldırıyorlar. Yarın buralara kimin gireceğini kimse
bilmiyor değerli arkadaşlarım. Bakınız, Avrupa'da böyle bir şey yok. Sayın Bakanımız,
sürekli olarak bu teklifleri getirerek, Avrupa'yı da, Türkiye kamuoyunu da
yanıltıyor. Kusura bakmasın, özür diliyorum kendisinden; ama, çok hafif bir şey
kullanıyorum, yanıltıyor diyorum. Bakınız, böyle değil; burada yapmaya
çalıştığınız düzenleme tecridi ortadan kaldırmıyor. Tecridi ortadan
kaldırmadığı gibi "bu düzenleme şartlı" diyerek, siz, zaten, keyfî
uygulamalar bulunan cezaevlerinde... Keyfî uygulamalar diyorum; bu keyfî
uygulamaları -bu Meclisin İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun yapmış olduğu
çalışmalarla, ciltlerle kitaplar şeklinde rapor ettik değerli arkadaşlarım-
bunlar, bu cezaevlerinde yaşanıyor. Şimdi, bu cezaevinde bulunan insanlara
"güvenlik gerekçesiyle" dediğiniz zaman, istediği davranışı
yapabilir. "Güvenlik gerekçesiyle seni şuraya göndermiyorum" der ve
hiç kimse de bir şey söyleyemez değerli arkadaşlarım. Sonra, bu ıslah programlarını, iyileştirme
programlarını kim uygulayacak? Hangi yetişmiş insanınız var Sayın Bakanım?
Cezaevlerini biliyoruz, orada çalışan personeli biliyoruz; bunlar, bu
programları nasıl uygulayacaklar? Bakınız, siz, burada sorun çözmüyorsunuz,
yeni bir sorun ortaya çıkarıyorsunuz. Değerli milletvekili arkadaşlarım, o nedenle, bu
önergeyi destekleyin. Bu önerge, Sayın Bakanımızın "yaptım" dediği
şeyi yapmasını sağlıyor; ama, Sayın Bakanımızın sakladıklarını da ortaya koyuyor.
Bu ortak kullanım alanları tecridi ortadan kaldırmaz; ama, eğer bizim yapmış
olduğumuz değişikliğe destek verirseniz kısmen bir iyileştirme sağlanır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, söz vereceğim; yalnız, bir
hususu açıklığa kavuşturmanızı ben özellikle istiyorum: Cezaevlerinde
psikiyatri uzmanı doktor olarak işkencelere tanık olduğunuzu ifade ettiniz. O
konuda tuttuğunuz tutanak varsa, onu da kamuoyuna deklare etmenizi rica
ediyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Bekâroğlu. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Evet, tuttuğumuz tutanak
var, açılmış davalar var Sayın Başkanım. İstediğiniz zaman bunu size
getirebiliriz. BAŞKAN - Teşekkür ederim. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Açılmış davalar var,
cezaevinde yapılan işkencelerle ilgili açılmış davalar var, açılması gereken
davalar var Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlarım, eğer, biz bu önergeyi
desteklersek, amaç sağlanır, cezaevlerinde mevcut ortak kullanım alanları
kullanıma açılır. Ülkücü kardeşlerim, ben, cezaevlerinde sizlerin görmüş
olduğu işkenceyi de rapor ettim. Değerli arkadaşlarım, arz eder, saygılar sunarım. (FP
sıralarından alkışlar) ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Biz onu yaşadık,
yaşadık... BAŞKAN - Ben, tabiî, olayın açıklığa kavuşması
bakımından söyledim; tutmuşsa, insanî görevini yapmıştır, ettiği yemine sadık
kalmıştır diye söylüyorum. Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmadı; gerekçesini de
Sayın Bekâroğlu'dan dinledik. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 664 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı
maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde geçen "belirlenen"
kelimesinin "tespit edilen" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Aydın
Tümen (Ankara)
ve
arkadaşları BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılıyoruz Sayın Başkanım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, katılamaz; takdire
bırakması lazım. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Efendim, takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki
değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci
madde kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre
söz isteği var. Aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz
konuşacaklar. Sayın Oğuz, 3 dakika içerisinde oyunuzun rengini belli
etmek üzere, buyurun. ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
hikâye, malum... Adam damdan düşmüş de telaş içinde doktor arıyorlarmış. Demiş
ki: "Bana bir damdan düşen bulun, benim halimden o anlar." Şimdi,
Agâh Bey "konuşma Ali ağabey" dedi de... Emrin olur, sen benim
hapishane arkadaşımsın; çünkü, bu çileleri orada beraber çektik. Bu işleri
ancak biz anlarız; ama, oraya girmemiş, oraları tanımamış insanın, onun
ıstırabını bilmesi mümkün değil. İHSAN ÇABUK (Ordu) - Ali Bey, sen de mi oradaydın? ALİ OĞUZ (Devamla) - Evet efendim, 7 ay 23 gün;
sayenizde... (Gülüşmeler) Sayın Başkanım, her şeyden evvel, 22 kişi ölünceye
kadar kimsenin kılı kıpırdamadı. Halbuki, onların da aileleri vardı, çoluk
çocuğu vardı; onlar da bu ıstırabı çekiyorlardı. 22 kişi öldükten sonra, ancak
şu tedbirler akla geldi. Tabiî ki, düşünülmüş ve ortaya konulmuş olan
ferahlandırma veya tedbirler, o insanlara bir parça ferahlık getirmek ve
onların insan haysiyetine uygun bir şekilde orada kalmalarını temin etmek
içindi. Mehmet Ali Bey çok haklı söyledi. Sayın Bakanım niye
taraftar olmadı, ben onu anlayamadım ve hâlâ anlamış değilim. Mevkuf olmak ile
mahkûm olmak çok ayrı şey. Mahkûma infaz tatbik edersiniz; mevkuf ise, tevkif
edilmiştir. Tevkif sebepleri, Usul Kanununun 104 üncü maddesinde bir tedbir
olarak zikredilir; kaçması ihtimaline binaen, delillerin değiştirilmesi
ihtimaline binaen düşünülür. Halbuki, bunlar nazara alınmalıydı. Bir profesör
olan hocamızın, bu ayrılığı, bu inceliği ortaya koyması ve hiç olmazsa,
bunların imkânsızlık sebebiyle nazara alındığını veya mecburiyet tahtında böyle
tatbik edildiğini ifade etmesi ancak bizi ferahlatırdı. Değerli kardeşlerim, şunu ifade etmek lazım ki, oradaki
infaz sistemi içerisinde bir insan olan ve bir insan haysiyetine yakışır bir
şekilde muhafaza edilen insanlara, tatbik edilen muamelelerin, her şeyden
evvel, yarın bize de tatbik edileceği ihtimali düşünülerek ve nazara alınarak
müzakere edilmesi lazım. Biz, senatördük, milletvekiliydik. Bir gün baktık ki,
ne Parlamento var ne Senato var ne Millet Meclisi var. Kendimizi bir anda
hapishanede bulduk. Onun için, o da, bir gün, Allah korusun, sizin başınıza
gelebilir. Bunları nazara alarak düşünün. Men dakka dukka... Bugün başkasının
başına geldiyse, yarın da, Allah muhafaza, sizin başınıza gelebilir. İnsaf
ölçüleri içerisinde bunları müzakere edin diyorum. Saygılar sunuyorum. (FP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Oyunuzun rengini belli etmediniz Sayın Oğuz. ALİ OĞUZ (İstanbul) - Ettim efendim, ettim; düzeltin
diyorum işte. BAŞKAN - "Düzeltin, karşıyım" diyorsunuz. ALİ OĞUZ (İstanbul) - Evet. BAŞKAN - Peki efendim. Lehte olmak üzere... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, bir üyeyle
niçin cümlelerinizle alay ediyorsunuz? Sayın Başkan, siz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanısınız, şu anda oturumu yönetiyorsunuz... BAŞKAN - Sayın Bekâroğlu, size söz vermedim. Lehte mi, aleyhte mi olduğunu belli etsin.
"Düzeltin" deme hakkı yok. Lehte misiniz, aleyhte misiniz... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Bir üyeye bu şekilde davranma
hakkına sahip değilsiniz. Meclisin saygınlığını azaltıyorsunuz Sayın Başkan,
uyarıyorum sizi. BAŞKAN - Siz oturun; ben, size söz vermedim. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Ben konuştum. BAŞKAN - Lehte mi, aleyhte mi olduğunu belli etmek
zorunda. İçtüzüğü de bilmeniz lazım. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Alay etme hakkınız yok. BAŞKAN - Lehte olmak üzere, Sayın Orhan Bıçakçıoğlu;
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz 3 dakika efendim. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün burada çıkaracak olduğumuz kanun, cezaevlerinde
yatmakta olan 1 100 terör suçlusuyla ilgilidir. Mevcut cezaevlerimizde, 57 000
hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Bunların 9 000'i terör suçlusu ve bunların da
1 100'ü F tipi cezaevlerindedir. Peki, bu cezaevlerinde yatan insanlar
kimlerdir; bu cezaevlerinde yatan insanlar, F tipi cezaevlerinde yatan
insanlar, terör suçlusu olan insanlar, devlete karşı isyan bayrağını açmış,
devletle mücadeleyi ideolojilerinin bir gereği olarak kabul etmiş olan
kişilerdir. Bunlar, hükümetten, devletten istediklerini, taleplerini,
bildiriler şeklinde, ilgili makamlara resmî yollardan ulaştırmaktadırlar ve
kendilerine "savaş suçlusu, tutsak" demektedirler. Biz, bu 1 100 kişi
için burada bir düzenleme yapıyoruz. Şimdi, ben, bu taleplerdeki istekleri burada sıralamak
istemiyorum; ama, isteyen arkadaşıma da verebilirim. 1984 yılında, 1985 yılında da bu cezaevlerinde bu tip
olaylar olmuştu. Biz, bu filmi, 12 Eylülden sonra, birkaç kez, cezaevlerinde
yaşadık, seyrettik. O zamanlar "tek tip elbise" adı altında bu
uygulamalar yapılıyordu; açlık grevi, ölüm oruçları cezaevlerinde
yaygınlaştırılmıştı. Fakat, siz zannetmeyin ki, bu düzenlemeden sonra bu
uygulamalar sona erecektir; ermeyecektir; çünkü, "sivil toplum
örgütleri" gibi isimler altında birtakım yandaşların, birkısım medyamızın
bunlara samimî desteği devam ettiği sürece, bu tip eylemleri devam edecektir. Şimdi, burada, vicdanları bunlar için sızlayanların, bu
kapıdan çıkan, cezaevi kapısından çıkan tabutlara vicdanları sızlayanların,
şehit olan devlet görevlileri için de, devletin kapısından çıkan tabutlar için
de sızlaması gerekir. (MHP ve DYP sıralarından alkışlar) Hükümet günah çıkarmıyor; sadece, 4 F tipi cezaevinde
dört ay önce... ki, bunlar 19 Aralıktan sonra F tipi cezaevlerine
nakledilmişlerdir. Bu 4 F tipi
cezaevini normal infaz kurumları içerisine dahil ediyor. Yani, bugün diğer
cezaevlerindeki uygulama nasılsa, F tipi cezaevindeki uygulamalar da, bundan
böyle, böyle olacak. Yani, burada utanç duyulacak bir şey de yok; çünkü,
cezaevlerinin, terör örgütlerinin eğitim yuvası olmaktan kurtarılması lazımdır.
57 nci hükümet, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki cezaevlerini
zapturapt altına almıştır. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Tam da zapturapt ediyor! ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Buralar ne bir turistik
tesistir ne de bir örgüt kampıdır; buralar cezaevidir. Cezaevi demek, cezaların
çekildiği, infaz edildiği kurumlar demektir. Devlet otoritesi, cezaevlerinde
hiçbir zaman zafiyete uğratılmayacaktır. Bunu, bazı arkadaşlarımızın
maksatlarının üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğunu bildiğim için, bu şekilde
konuşmak zorundayım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bıçakçıoğlu, 1 dakika içinde toplayın ve
oyunuzun rengini belli edin efendim. Buyurun. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Devamla) - Cezaevlerinde görev yapan psikologlar, Avrupa ve Amerika'daki
cezaevlerinde uygulamaların nasıl olduğunu gayet iyi bilirler. 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Yasası madem
bugüne kadar gecikmiştir, 1996 yılında iktidardınız, niye değiştirmediniz? 57
nci hükümet, bir eksikliği gidermektedir; Terörle Mücadele Yasasının 16 ncı
maddesini, dört ay gibi kısa bir sürede gündeme getirmiş ve değiştirmiştir. Ben, bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum ve
cezaevinde yatan o 49 000 kader kurbanına da Allah kurtarsın diyor, oyumun
renginin beyaz olacağını açıklıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Sayın Başkanım, oyumun rengi için
söz istemiştim; söz sırası gelmedi. Bu yasa, F tipi cezaevlerini bugünkü
cezaevlerine çevirecektir, teröristlere imkân verecektir. Bu kanuna karşıyım.
Bunu söylemek istedim. BAŞKAN - O takdir sizin tabiî. Ben, İçtüzüğe göre,
ancak birer arkadaşa lehte veya aleyhte söz verebiliyorum. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı olsun. Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Avukatlık Kanununa Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı
ve Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 6. – Avukatlık
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Avukatlık Kanununa
Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Kütahya Milletvekili Emin
Karaa'nın, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/422, 1/411, 2/317) (S.Sayısı : 413) (1) BAŞKAN - Komisyon?... Hazır. Hükümet?... Hazır. Komisyon raporu, 413 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 16.2.2001 tarihli
60 ıncı Birleşiminde alınan karar gereğince, İçtüzüğün 91 inci maddesi
kapsamında değerlendirilen bu kanun tasarısının yapılacak görüşme ve
oylamalarında, tasarının 25'er maddelik 4 bölüm halinde görüşülmesi; tasarının
tümü üzerinde gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 20'şer
dakikayla, kişisel konuşmaların 10 dakikayla sınırlanmış olması; bölümler
üzerinde gruplar, komisyon ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 10'ar dakika
olması; bölümler üzerinde gruplar, komisyon ve hükümetin 1'er,
milletvekillerinin de 1'er önerge verebilmesi; maddeler okunmaksızın, sadece
bölümlerin ayrı ayrı oylanması ve bölümler üzerinde verilen önergelerin kabulü
halinde, o bölümün, kabul edilen önergeyle birlikte oylanması kabul edilmiştir.
Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Gündeminin iç kapağında da
yer almaktadır. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen arkadaşların
isimlerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Nevşehir
Milletvekili Sayın İsmail Çevik; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya
Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Tayfun İçli; Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman
Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat; şahısları adına, Sayın Bülent
Arınç, Sayın Kamer Genç, Sayın Fahrettin Kukaracı, Sayın Aslan Polat, Sayın
İsmail Alptekin, Sayın Masum Türker, Sayın Edip Özgenç, Sayın Murat Akın, Sayın
Lütfi Yalman, Sayın Salih Çelen, Sayın Sadri Yıldırım ve Sayın Mükerrem Levent
söz isteminde bulunmuşlardır. Sayın milletvekilleri, bu açıklamalardan sonra, saat
20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.18 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
20.05 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Şadan ŞİMŞEK (Edirne) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 94 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6. – Avukatlık
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Avukatlık Kanununa
Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Kütahya Milletvekili Emin
Karaa'nın, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/422, 1/411, 2/317) (S.Sayısı : 413) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Sayın İsmail
Çevik; buyurun. (Alkışlar) MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÇEVİK (Nevşehir) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri, 1136 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, bağımsız
yargı, ancak bağımsız savunmayla mümkündür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminde bulunan Avukatlık Yasasında değişiklik yapan tasarı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Adalet Komisyonunda dört aydan fazla süren görüşmeler sonunda
Genel Kurula sevk edilmiştir. 101 maddede değişiklik öngören tasarı, sadece Avukatlık
mesleği adına olmayıp, hukuk alanında çağdaş dünyayı yakalamada bir gösterge
olacaktır. Adalet Komisyonundaki çalışmalarda, Parlamentoda grubu
bulunan tüm siyasî partilerin temsilcisi olan üye arkadaşlarımızın büyük
katkıları olmuştur. Savunmanın işlevinin belirginleştirilmesi, ortak
avukatlık bürolarının açılması, çalışma alanlarının genişletilmesi, mesleğe
girişte sınav sisteminin getirilmesi, meslek ahlakının güçlendirilmesi, adlî
yardımın kurumsallaşması, Avukatlık Yasası değişiklik tasarısıyla getirilen
önemli düzenlemelerdir. Tasarıyla, bağımsız yargının savunma kanadı avukatlık
mesleği, bakanlık vesayetinden kurtarılarak, yasal düzenlemelerle gerçek
bağımsızlığa sahip kılınmış; malî ve meslekî yönden güçlü, güvenceli bir
statüye kavuşturulması öngörülmüştür. Demokratik bir toplumda adlî yargılama süreci, eşitler
arasındaki medenî bir tartışmayı gerektirdiğinden, iddia, savunma ve karar
üçgeninde, savunmanın, demokratik hukuk düzeni için vazgeçilmez olduğunu ve bu
ölçüde de önemli olduğunu belirtmek isterim. Adaletin hızlı, etkin ve adil bir
şekilde gerçekleşmesi için, bu unsurlar arasında ideal düzeyde dayanışma
olmalıdır. Avukatlar, hukuk diyalektiğinin önemli ve zorunlu unsurlarıdır. Değerli milletvekilleri, tasarının 3 üncü maddesiyle
avukatlık sınavı getirilmektedir. Mesleğe kabul için sınav zorunluluğunun
getirilmesi, avukatlığın bilgi düzeyi yüksek kişilerce icra edilmesini temin
edecektir. Ayrıca, artan hukuk fakültesi sayısı ve bunun neticesinde avukat
sayısının denetimsiz olarak artmasının önüne geçilecek, belirli bir kalite elde
edilebilecektir. Bununla birlikte, bir gerçek daha vardır ki, o da, dava konusu
olayların aynı oranda artmadığıdır. Durum böyle olunca da, avukatlar arasında
rekabet aşırı oranda artmakta, birkısım meslektaşlarımız, hiçbir avans ve
masraf dahi almaksızın dava kabul etmekte veya düşük ücretlerle işi kabul
edebilmektedirler. Bu sert rekabet şartlarına ayak uyduramayan birçok avukat,
işsizlik sorunu yaşamakta ve gelir sıkıntısı içerisinde bulunmaktadır. Getirilmek istenilen sınav bu adaletsizlikleri düzeltecek
mahiyette olup, bu vesileyle avukatların sık sık yakındığı bir adaletsizlik
giderilmiş olacaktır. Objektifliği sağlamak amacıyla sınavların Öğrenci Seçme
ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılması esası getirilmiş olup, bu konu her
kesimden olumlu tepki almıştır. Hukuk fakültelerinin sayılarının çoğalması ve
avukatlık mesleğine olan zarurî talebin artması, birçok ülkede var olan sınav
sistemini zorunlu kılmıştır. Tasarının 5 inci maddesiyle, daha önce var olan
düzenlemeye açıklık getirilmekte ve avukatlığa engel suçlar sayılmaktadır.
İkinci fıkrada, bu nedenlerle verilen cezaların ertelenmiş olması veya affa
uğramış olmaları dahi avukatlığa engel kabul edilmektedir ki, bu düzenleme
hukuka aykırıdır; erteleme süresi iyi halle geçirilirse veya af halinde
mahkûmiyet tüm neticeleriyle ortadan kalkacağından, buna göre bir düzenleme
yapılması hukuka ve hakkaniyete uygun düşecektir. Bilindiği üzere, hukuk fakültesini bitiren ve avukatlık
stajına başlayan bir kimsenin staj süresince avukatlıkla bağdaşmayan bir işte
çalışması yasaklanmış olup, staja başlayan bir kimsenin çalıştığı işten
ayrılması bir zorunluluktur. Bu durumda stajyer avukatın geçim sıkıntısına
düşmesi sonucu ortaya çıkmaktadır ki, bu uygulama eskiden beri tenkit edilen
bir husustur. İşte uygulamadan doğan bu sorunu gidermek amacıyla, tasarıyla,
staj süresince, stajyerlere, barolarca kredi verilmesi imkânı getirilmiştir.
Barolara, bu krediyi sağlayabilmeleri için ek gelir temin edilmesi amacıyla
yeni düzenlemeler yapılmıştır. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tasarının
35/a maddesiyle, avukatlara, aldıkları işlerde dava açılmadan veya dava
açılmışsa duruşmaya başlanmadan önce uzlaşma sağlanması hususunda, karşı tarafı
davet etme yetkisi verilmektedir. Bu hükümle, tarafların mahkemeye başvurmadan
uzlaşmalarına imkân verilmektedir. Uzlaşma sonucu taraflar ve avukatlarınca
imzalanacak olan tutanağın ilam niteliğinde olması esası getirilmiş olup, bu
düzenlemeyle, çağdaş ülkelerde var olan bir düzenleme hukukumuza
kazandırılmaktadır. Bu düzenlemeyle, mahkemelerin iş yükünün hafifletilmesi,
zaman ve paradan tasarruf edilmesi amaçlanmıştır. Tasarının 86 ve 87 nci maddelerinde, adlî yardım konusu
düzenlenmiştir. Hukuk devletinde, herkesin, hak arama özgürlüğünden ve savunma
hakkından eşit olarak yararlanması temel ilkelerdendir. Bu bakımdan, ekonomik
ve parasal nedenlerle bu haklardan yararlanamamak hukuka aykırıdır. Tasarıyla,
hak aramada eşitlik sağlanabilmesi öngörülmüştür. Tasarıyla düzenlenen adlî yardım bürosunun işlevini tam
olarak yerine getirebilmesinin sağlanması amacıyla, maddî kaynak temin
edilmiştir. Bu şekilde, adlî yardım hizmetlerinin sağlıklı bir biçimde
yürütülmesi amaçlanmıştır. Böylece, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki zorunlu
müdafiliğe paralel bir düzenleme getirilmiştir. Tasarıda, Avukatlık Kanununun uygulanmasından doğan
bazı aksaklık ve boşlukların giderilmesi için gerekli birçok düzenleme
yapılmıştır. Tasarıyla, şirketleşmeye ilişkin hükümler öngörülmüştür. Zamanımızda, ülkelerin teknolojik ve ekonomik
büyüklükleri önemli ölçüde artmış olup, ülkeler arasındaki para, emek, sermaye,
insan hareketleri yoğun bir şekilde hızlanmıştır. Özellikle, sermaye için
sınırlar âdeta ortadan kalkmıştır. Bütün bunların sonucunda, ülkeler arasındaki her türlü
ilişkiler artmış, sosyal ve ekonomik işbirliği faaliyetleri yoğunlaşmıştır. Bu
yoğunlaşmalar sonucunda büyük şirketler ortaya çıkmış, ülke nüfuslarında artış,
sosyoekonomik gelişmeler ve değişmeler sonunda, hukukî yardım talebi önemli bir
unsur haline gelmiştir. Artan taleplere cevap verilebilmesi, bugün yürürlükteki
Avukatlık Kanunuyla mümkün olamamıştır. Sistemin oturması ve işleyişi için,
avukatların bir şirkette birleşmek suretiyle mesleklerini icra etmeleri gereği
ortaya çıkmıştır. İşte bu ihtiyacın giderilmesi için, avukatlara, bir avukatlık
şirketinde birleşerek mesleklerini icra edebilmeleri imkânı getirilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda,
avukatlık mesleğinin özellikleri dikkate alınarak, ancak Avukatlık Kanununda
sayılan işleri yapabilmeleri ve sadece avukatların kurabileceği, kendine özgü
bir avukatlık şirketi modeli öngörülmüştür. Avukatlık şirketiyle ilgili olarak,
ortaklığın bulunduğu yer barosuna kayıtlı olan avukatlarca kurulabilmesi ve
ortak olunması, belirli bir nakdin, para niteliği olmayan şeylerin, ad ve
şöhret ile şahsî emeğin sermaye olarak konulabilmesi, ortaklığın tüzel kişiliğe
sahip bulunması, ortaklığın teşkilatı, temsilî oy hakkı, payın devri, ortaklık
hak ve sıfatının yitirilmesi, kâr payı hakkı, ortakların sorumlulukları,
ortaklığın infisahı gibi düzenlemeler getirilmiştir. Avukatlık şirketinin tüzelkişilik kazanabilmesi için,
sözleşmenin ortaklarının bağlı olduğu baro yönetim kurulunca onaylanması ve
barolarca tutulan avukatlık şirketi kütüğüne tescil edilmesi esası
benimsenmiştir. Avukatlık şirketinin, yurtdışı hariç, merkezinin bulunduğu yer
dışında büro açamaması öngörülmüş olup; bu hükümle, haksız rekabet ortamı
oluşması engellenmiştir. Bugün, ülkemizde çokuluslu şirketlerin avukatlık
büroları faaliyet gösterebilmekte olup, bu, ülkemiz avukatları arasında
sıkıntıya yol açmıştır. Düzenlemeyle, aynı haklar, ülkemiz avukatlarına da
tanınmaktadır. Şirket ortakları avukatlar kendi adına vekâletname
alamayacak, ancak avukatlık şirketi adına alabileceklerdir. Tebligatlar şirkete
yapılacak, ortaklardan birine yapılan tebligat şirkete yapılmış sayılacaktır.
Avukatların avukatlık şirketi adı altında çok farklı hükümler içeren ortaklık
şekilleri teşkil etmelerinin uygulamada sıkıntılara neden olabileceği
düşünüldüğünden, tasarıda, avukatlık şirket sözleşmesinin ancak avukatlık
şirketi tip ana sözleşmesi çerçevesinde düzenlenmesi öngörülmüştür. Avukatlık
şirketi tip ana sözleşmesinin düzenleme yetkisi Türkiye Barolar Birliğine
verilmektedir. Tasarıyla, tip ana sözleşmesine aykırı olarak düzenlenen
avukatlık şirketi sözleşmesinin tescilinin yapılmayacağı öngörülmüştür. Avukatlık şirketi, avukatlar için öngörülmüş olup,
amaç, avukatlık mesleğinin iyi bir şekilde yürütülmesinin sağlanmasıdır. Amaç
bu olduğuna göre, avukatlık şirketi ortağının pay devrine yasak koyabilmeleri
imkânı öngörülmüş olup, ortaklık payının avukat olmayan üçüncü kişilere
intikali yasaklanmıştır. Avukatlık şirketinin kurulmasına ilişkin düzenlemeyle,
avukatlık bürolarının kurumsallaşmasının yolu açılmakta, avukatların sağlık
gibi özel nedenlerle geçici iş göremezlik durumlarında hem kendilerinin hem de
müvekkillerinin zarara uğramaları önlenmektedir. Avukatların mesleklerini bir avukatlık şirketi
bünyesinde icra etmeleri sonucu, malî endişeler yüzünden avukatlık mesleğini
tercih edemeyen hukukçuların önü açılacak, düzenli ve disiplinli bir çalışma
ortamı oluşturulacak, şirket ortakları arasında ihtisaslaşma sağlanacak, hakkın
teslimi ve davaların sonuçlandırılması süreleri kısalacaktır. Tasarının kanunlaşması halinde, avukatlık mesleğini
icra etmekte bulunan veya bu sahada çalışmayı düşünen hukukçularımızın uzun
zamandan beri olan beklentileri de karşılanmış olacaktır. Tasarının 36 ncı maddesiyle, avukatlar veya avukatlık
ortaklığının başka bir avukatı veya avukatlık ortaklığını tevkil ederken
noterden vekâletname verme yerine, bu vekâletname yerine geçecek yetki belgesi
verebilmesi imkânı getirilmiştir. Bu düzenlemeyle, zaman ve paradan tasarruf
edildiği gibi, mesleğe saygınlık da kazandırılmıştır. Tasarının bütün bu olumlu yanları yanında, düzeltilmesi
gerektiğine inandığım bazı noktalara temas etmek istiyorum. Avukatlık mesleğinin günümüz koşullarına göre en iyi
şekilde yapılabilmesi için, tasarıyla, avukatlara görevlerini yerine
getirmelerinde yardımcı olacak kuruluşlara açıklık getirilerek, bu
kuruluşlardan bilgi ve belge toplama yetkisi verilmektedir. Bu konu, yıllardan
beri avukatlar arasında devamlı dile getirilen bir sorunun giderilmesini
sağlayacaktır. Tasarının 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki bu
düzenleme yerinde olmakla birlikte, bu fıkraya özel ve kamuya ait haberleşme
şirketlerinin kayıtlarının da eklenmesi, adres tespitlerinde büyük kolaylık
sağlayacaktır. Kanun tasarısının 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının
kaldırılması ve beşinci fıkrasından "geri ödemeden gelen paralar ile kredi
ödemelerinden sonra arta kalan miktarın barolar ve Türkiye Barolar Birliği
arasında dağıtım ve sarf esasları ve diğer hususlar" ibaresinin
çıkarılması hukuka ve hakkaniyete uygun olacaktır; çünkü, değişikliğin önemli
bir yanı da, kredi harcamalarından artan bölümün barolar ile Türkiye Barolar
Birliğinin genel giderlerine harcanabileceğidir. Avukatlar, muntazam aidat
ödeyen meslek grubu içindedir; ödemediklerinde de önemli yaptırımlarla
karşılaşmaktadırlar. Aidatlar da memur maaş katsayısına endekslidir. Avukattan
gizli vergi veya aidat şeklinde alınacak pul bedellerinin kullanılmasının
yönetiminin de Barolar Birliğine bırakılması, kanun değişikliğine rengini veren
Barolar Birliği hâkimiyeti ve keyfîliğinin bir göstergesi mahiyetinde
algılanmaktadır. Kaldı ki, barolar ve Barolar Birliğinin kanunla düzenlenmiş
gelirleri mevcuttur. Kanun tasarısının 17 nci maddesiyle, Avukatlık
Kanununun mülga 28 inci maddesinin sonuna "sınav yazılı usule
tabidir" ibaresinin eklenmesi, bir boşluğu dolduracağı gibi, zihinlerde
oluşabilecek soruların da cevabını bulması sağlanacaktır. Sınavın yapılış
şeklinin Barolar Birliğince belirlenecek olması, ÖSYM sınavı dışında sözlü
sınav olarak da değerlendirilebilir. Bu konu sübjektif uygulamalara açık olup,
sözlü sınavın kabulü mümkün değildir. Sınavın yazılı yapılacak olması, mesleğe
girmeye aday avukatların kamuoyu nezdinde herhangi bir kayırma veya hukukdışı
yollarla sınav sonucunun etkilenemeyeceği kanaatinin de yerleştirilmesi
bakımından zarurîdir. Bilindiği üzere, stajyer avukatın avukatlıkla
bağdaşmayan bir işte çalışması yasaklanmıştır; ancak, uygulamada, geçimini
temin etmek zorunda olan bir stajyer avukat gizli de olsa çalışmakta,
yakalanmazsa stajını bitirmekte, yakalandığı takdirde ise stajı yanmaktadır.
Konuyu, uzun yıllar avukat olarak görev yaptığım için yakından biliyorum. İşte
bu durumda olanlar için tasarıya bir ek madde eklenerek, 1136 sayılı Kanunun 11
inci maddesi hükmü uyarınca avukatlık stajıyla bağdaşmayan bir işte çalışması
nedeniyle stajları sayılmayan ve adları staj listesinden silinenlere yeni bir
hak tanınması, hakkaniyete uygun olacaktır. Kaldı ki, bu konuda önemli bir
eksiklik görüldüğü için, gündemimizde bulunan bu tasarıda stajyer avukatlara
staj süresince kredi verilmesi öngörülmektedir. Söz konusu tasarıyı, eksiklerine rağmen destekliyor ve
ülkemize, milletimize, avukatlarımıza hayırlı olması dileğiyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çevik. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili
Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri;
sözlerimin başında, şahsım ve Partim adına, Muhterem Meclisi selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, şu anda, hukukun üstünlüğü
bakımından özel bir anlamı olan tasarıyı müzakere ediyoruz; savunma hakkının
müeyyidelendirildiği kurumsal kuralları gözden geçiriyoruz; yargı
bağımsızlığının temel ölçütlerinden birisi olan, kökten bir değişikliğin ele
alındığı bir tasarıyla karşı karşıyayız. Türk avukatlık mesleği, hukuk bazında, henüz iki asra
ulaşamamıştır. Gelişmiş ülkelerin bu meslekleri, savunma örgütleri, yediyüz
yıllık, sekizyüz yıllık bir evrim tecrübesiyle karşı karşıyadırlar. 1969
yılından -ki, kurumsal kanunun, Wolf Çernis'in önemli projesidir- bu yana
Avukatlık Yasası, savunma mesleğini geliştirici ve özgürleştirici ciddî bir
değişiklik görmedi. Bu tasarı, Türk avukatlarının ve baroların aşağı yukarı
dört yıl mutfak çalışmasını yaptığı ve içinde bulunma onurunu taşıdığım ciddî
bir emeğin ürünüdür. Yetmedi bakanlıkta, yetmedi çevre barolarında, yetmedi
kamuoyunda genişçe tartışıldı. Aslında bu tasarı bağlamında, Türk yasama organının
kanunlaştırma noktasındaki esnekliği veya hızı rahat rahat test edilebilir. Bu
kanun, en az dört yıl öncesinde yürürlüğe girmeli ve şu anda müzakere ediyor
olmamalıydık. Bu anlamda, bekleme odasında yaşlanmış ve henüz tam anlamıyla
güncelleştirilmemiş bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bir reform tasarısı mıdır; elbette ki hayır. Reform
sözcüğü, belki söylenilmesi kolay; ama, alanında bu değişikliğin yapılması öyle
kolay olan bir gayretin adı değil.
Mükemmel mi; elbette ki değil; ama, önemli sorunlarımızı çözüyor. Getirdiklerini anlattıktan sonra, olması gereken
avukatlık kodifikasyonunun, savunma mesleği örgütünün ve savunma mesleğinin
temel esaslarının, öznelerinin tabi bulundukları rejimin bazı özelliklerini siz
değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu tasarı, evvela, avukatın
statüsünü önemli ölçüde yeniden düzenliyor. Staj ve avukatlığa giriş yepyeni
bir disipline tabi tutuluyor. Devlet desteğinde veya kamu garantisinde olan,
çok önemli savunma görevini üstlenecek avukatların veya adayların sınavdan
geçmeleri, aşağı yukarı evrensel değerde kabul edilmiş bir prensiptir. Avukat,
bu tasarıdan sonra, artık, savunma hakkının bihakkın ortaya çıkarılması için,
özel yasa hükümleri ve sırlar alanı hariç, kamudaki ve kimi kuruluşlardaki,
kurumlardaki belgelere ve bilgilere doğrudan ulaşabilecektir. Savunma
dokunulmazlığı yeni bir tanıma tabi tutuluyor. Bu tasarı, baroyu yeniden ele alıyor; Anayasanın meslek
örgütleri tanımındaki daraltıcı sınırlar içerisinde yeniden bir baro tanımını
getiriyor. Gerçekten, şu anda, baro veya Barolar Birliği, Adalet Bakanlığının
yasal vesayeti altında bulunan, bağımsız karar alma organları niteliğinde
değil; bu kaldırılıyor ve aşağı yukarı, baroya, Barolar Birliğine, vesayet
tanımlarına girmeyen esnek bir karar alma mekanizması geliştiriliyor. Değerli arkadaşlar, bu noktada dikkatlerinize sunmam
gereken bir husus, barolar ve Barolar Birliğinin şu ana kadar avukatlık
tarihimizde üstlenmediği bir görev veriliyor kendilerine; o da, insan
haklarının korunması ve insan haklarının baro bakımından ve o araçla
üstünlüğünün ortaya konulması için gereken önlemlerin alınması görevi. Bu görev, gerçekten, bu yasaya reform mührünü veya
damgasını vurdurtacak önemli bir yeniliktir. İnsan haklarının ihlal edildiği
hallerde -ceza olsun, hukuk davası olsun, diğer davalar olsun, eylem olsun,
işlem olsun, hatta yasa olsun- baronun ve Barolar Birliğinin doğrudan müdahale
hakkı ortaya konulmaktadır. O hakla, o yetkiyle donatılmış olmaktadır ki, Türk
insan haklarının, bizim insan hakları rejimimizin dönüştürmesini sağlayacak
önemli manivelalardan, dinamiklerden birisidir ve bu özgün önerinin mimarı
olarak değerli kardeşim Ali Arabacı'yı gönülden kutluyorum. Yeni tasarı, bazı kurumları da düzenliyor; zorunlu
avukatlık -vaktim olsa, genişçe anlatsam- avukatlık şirketi, avukatlık
sözleşmesi ve baro pulu gibi kurumlar... Değerli arkadaşlar, aslında, hukuk ihlalleri, koruyucu
avukatlık yoluyla, koruyucu hukuk yoluyla daha asgariye indirilebilir; sınırlı
şekilde zorunlu avukatlık getirilmiştir. Avukatlık şirketi, bir Avrupa
Birliğine entegrasyon normu niteliğindedir. Avukatlık sözleşmesi, bu yasa
tasarısında ilk defa geliştirilmiş, özgün bir kurumdur ve şu ana kadarki vekâlet
akdi tanımından, avukatlık sözleşmesi tanımından, unsurları itibariyle, tabi
bulunduğu yargı yolu itibariyle ve diğer noktalar açısından, tamamen yepyeni
bir kurumdur. Baro pulu, bizzat avukatın, vekâletle işlem yapması
sırasında, vekâletnameye yapıştırılan harç miktarı kadar alması gereken,
vekâletnameye yapıştırması gereken ve geliri, meslek örgütüne, meslek amaçları
için kullanılmak üzere sağlanan bir malî imkândır. En fazla eleştiri alan
hükümlerden biri budur. Aslında, bu hükmü eleştirmenin olanağı yoktur; çünkü,
bu yasa tasarısı, stajı yeni düzene tabi kılmakta, sınav zorunluluğunu
getirmekte ve belki de aşağıda anlatacağım staj akademileri gibi önemli,
savunma mesleği bakımından önemli bir kurumu da bünyesinde taşıyabilmektedir.
Bunlar büyük giderlere bağlı hedeflerdir. Bu, bizzat özkaynaktır; avukatın
bizzat kendi cebinden vereceği, meslek örgütüne ve meslekî verimin ve meslek
düzeninin mükemmelleşmesi için harcanması gereken bir değerdir; herhangi bir
müvekkile veya davada taraf olana yüklenmesi mümkün olmayan bir parasal
kaynaktır. Arkadaşlar, yasa tasarısının getirdikleri, ana
hatlarıyla bunlar. Bunları detaylandırabiliriz, ayrıntıya inebiliriz; fakat, bu
Parlamento, şu suale cevap vermelidir: Bu yasayla, Türk savunma mesleği, tüm
sorunlarını hukukî düzenleme temelinde çözmekte midir? Bu yasa tasarısı, bir
reform tasarısı mıdır? Bu yasa, gerçekten, şu andaki ihtiyaçları tamamen
karşılayabilmekte midir? Doğru Yol Partisi olarak, çıkacak bu yasayı savunuyoruz
ve ihtiyaçları önemli ölçüde karşıladığına inanıyoruz; ancak, itiraf edeyim,
sarahatle ifade edeyim ki, bu yasa, bir reform yasası olmaktan uzaktır. Değerli arkadaşlar, reform yasası olabilmesi için, bu
yasanın, gerçekten bir savunma kodifikasyonu niteliğinde olması lazım. Kamu
avukatlığı, serbest avukatlık farklıdır. Avukatlarla ve savunma mesleğiyle
ilgili hükümler, çeşitli kanunlarda, parça parça, bölünmüş; elbette ki, Türk
avukatlık mesleği veya savunma mesleği, aynen Medenî Kanunda olduğu gibi, bir
savunma kodifikasyonu ihtiyacıyla karşı karşıyadır. Ayrıca, savunma hakkının ve
millet hakkının, hukukun kamuda egemen kılınması için, bağımsız kamu avukatları
kurumunun kurumsal olarak ihdas edilmesi şarttır. Bilinçle söylüyorum, aynen,
bugün, demokratik ülkelerde, gelişmiş ülkelerde, kamuda hukuku ve demokrasiyi
ikame etmenin kurumsal çaresi, bağımsız idarî otoritelerdir. RTÜK gibi, Rekabet
Kurulu gibi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi, aynen, bütün kamu
kurumlarının hukuk işlerinin, dava ikamesi, savunma, mütalaa verilmesi vesaire
için, bağımsız bir kamu avukatları kurumunun teşekkülü şarttır ve o zaman
yolsuzlukların önüne geçeriz, o zaman şeffaflığı kurumsal anlamda
gerçekleştirebiliriz. Gerçek bir savunma mesleği reformu içerisinde, böyle bir
düzenlemenin zorunluluğuna inanmaktayız. Kamu avukatları, şu anda, gerçekten
bir malî felaketle, bir statü felaketiyle karşı karşıyadırlar. Aşağı yukarı,
1988 yılında yargıç ile kamu avukatı arasında malî haklar bakımından en ufak
bir fark yoktu. Diyoruz ki, savunmayla yargı, yargıçla kamu avukatı arasında
malî statü bakımından farklılık yaratan bir düzenin kamuda hukuku, kamuda
şeffaflığı ve kamuda demokrasiyi ikame etmek bakımından önemli sorunlar
taşıdığı rahat rahat söylenilebilir. Değerli arkadaşlar, gerçek bir reform tasarısını
çıkarabilmemiz için Türk savunma akademisinin bu yasayla kurulmuş olması
gerekir. Ben avukatım yirmi yıl, yirmibeş yıl, öbürü avukat otuz yıl, kırk
yıl... Kurumsallaşabilmek için kurumları oluşturmak lazımdır. Bugün, avukatlığı
bilgi temelinde destekleyen, savunma mesleğini evrim ve dönüşüm temelinde
destekleyen temel kurumlardan birisi savunma akademisi olmalıydı, olmalıdır.
Zannediyorum, yakın gelecekte olmasa bile, uzak olmayan geleceklerde bu
ihtiyacın farkına varılacak ve savunma mesleğinin, savunma hakkıyla
eklemlenmesini sağlayacak, bilgiyle hukuku buluşturacak ve hukukta güncel
dönüşümü sağlayacak böyle bir yapıya, Türk avukatlığı Türk savunma mesleği
kavuşabileceklerdir. Bu yasanın Avrupa Birliği yolculuğu için zorunlu
entegrasyon ayağı kopuktur. Belki şirketler tamam, belki hizmetin belli ölçüde
serbest dönüşümü tamam; ama, bu açıdan, bu yasa, öyle zannediyorum ki, çok uzak
olmayan bir gelecekte, yine, bir değişiklik olarak önümüze gelecektir. Yine,
ben isterdim ki, bu yasada bağdaşmazlıklar yeniden düzenlensin ve
milletvekilliği gibi onurlu bir görevi üstlenen avukatın veya avukatların,
milletvekilliği döneminde avukatlık mesleğini icra edememeleri hükmü derpiş
edilmiş olsun veya normatif bağdaşmazlık konulmuş olsun. İhtisas avukatlığının önünün açılmasını isterdim. Barolar Birliğinin ve baroların, bazı davalarda,
bizzat, temsilden çok doğrudan doğruya el atma yetkilerinin verilmesini
isterdim. Değerli arkadaşlar, reform için bu kısa birkaç
öngörüden sonra, bizi dinlediklerine kuşku duymadığım Türk avukatlarına ve
barolara düşen bazı görevleri dile getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, her avukatın ve baronun,
hukukumuzu, içhukukumuzu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygunluğu ve
Anayasaya uygunluğu bakımından yükümlülükleri var; çünkü, hukuku sadece
parlamento, hukuku sadece yargı dönüştüremez. Türk avukatlarının ve hukukun
evriminde savunma mesleğinin hukuku dönüştüren büyük hizmetleri vardır. İtiraf edeyim ki, Barolar Birliğimiz, evrim çizgisinde
sorunlara daha çok devlet gözlüğüyle ve ideokratik (ideoloji yönetimi)
yaklaşımla hüküm biçmiş, değer biçmiştir. Aslında, saygı duyduğumuz, aynı çatı
altında bulunduğumuz cumhuriyeti koruyanlarımız çok; legal koruyanlar var,
illegal koruyanlar var; ama, bugün, baroların, ama, bugün avukatların en büyük
misyonlarından birisi, sorunlara demokratik çoğulculuk içerisinde yaklaşıp,
özgürlüklerin yanında yer alabilmeleridir. Bu bağlamda da, barolarımızın,
avukatlarımızın kayda değer çok önemli hizmetleri olmuştur; zamanım, vaktim
elverseydi de, onlara değinebilseydim; ama, bugün, içinde bulunduğumuz şartlar
gereği, Türkiye'nin en fazla muhtaç olduğu ortak değer hukuktur, hukukun
üstünlüğüdür, demokratik çoğulculuktur ve özgürlük fukaralığından kurtulmaktır.
Barolarımızın ve avukatların bu konudaki, bu sorundaki misyonları bir tarafa
atılamaz ve o idrak noktalarına gelmeleri en büyük temennimizdir. Yine, bilimi, gelişmeyi yakından takip eden ve seven
Değerli Adalet Bakanımdan, Barolar Birliğiyle bağlantı kurarak, şu Bakanlığın
alt katındaki mahzende nemlerle karşı karşıya bıraktığımız tarihî belgeleri, o
odadaki barolara, avukatlara ait olan Birinci Meşrutiyetten bu yana kadarki o
kıymetli belgeleri -bir protokol mu yaparlar, bir anlaşma mı yaparlar- Barolar
Birliğine tevdi etmeleri ve savunma ortak arşivinin oluşturulması yönünde
asgarî gayretleri esirgememeleri temennisinde bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, bin defa ölsem, yüzbin defa doğsam
seçeceğim tek meslek savunma mesleğidir. Savunma gereği gibi yapılırsa,
savunma, hak savunuculuğu cesaretle yapılırsa, savunma milletle yapılırsa o
milletin yapamayacağı, o milletin ilerleyemeyeceği, o milletin varamayacağı bir
nokta asla yoktur. Yine, Barolar Birliğinden, İkinci Meşrutiyetteki ünlü
Muhamat Dergisini Türkçeye çevirerek günümüz avukatlarının bilgisine sunmaları
temennimizdir. Değerli arkadaşlar, Türk savunma mesleğinin ve
avukatlık kanunlarının teşekkülünde büyük hizmetleri olan Ali Haydar Özkent'i,
Feridun Fikri'yi, Faruk Erem'i, Vasfi Raşit Sevig'i, Volf Çernis'i ve Feridun
Müderrisoğlu'nu, bu dev insanları rahmetle anıyorum. Avukatlık mesleğinin ve kodifikasyonunun günlük
savunucuları, emektarları ve mimarları olan... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın İyimaya, 1 dakika içerisinde bitirin ve
teşekkür edin. AHMET İYİMAYA (Devamla) - Peki efendim. ... genç hukukçular Nejat Ada'yı, Meral Sungurtekin'i,
aziz milletimize ait olan bu kürsüden anmakla, büyük bir sevinç duyduğumu ifade
etmek istiyorum. Bu tasarının, savunma mesleği için, hukukun üstünlüğü
için, yargı bağımsızlığı için, en sonunda da meslektaşlarımız için, hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, daha büyük reformlara imza atmamızı temenni ediyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın İyimaya. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili
Sayın Tayfun İçli; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Ankara) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1136 Sayılı
Avukatlık Yasasında Değişiklik Yapılmasına ve Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair
Yasa Tasarısı hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
şahsım ve Grubum adına saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, avukat, mesleğin niteliği ve
işlevi gereği yargının bağımsız unsuru savunmayı, dolayısıyla, halkın savunmada
odaklaşan hak arama özgürlüğünü temsil eder. Savunma hakkının kutsallığı ve
temel hakların başında yer alışı, savunmayı temsil eden avukatın tam anlamıyla
bağımsız olmasını gerektirmektedir. Avukatın bağımsızlığı, görevleri sırasında
kendisine baskı yapılmaması, bu hakkın güvence altına alınması ve korunması
anlamındadır. Bu bağımsızlık, iş sahibine, meslek örgütüne, devlete ve hatta
topluma karşı bağımsızlıktır. Avukat bağımsız ise, savunma hakkını, hakkıyla
koruyabilir, müvekkilinin haklarını savunabilir. Avukat, mesleğini icra ederken
bu bağımsızlığa sahip değilse, görevini gerçek anlamda yerine getiremiyor
demektir. Nitekim, Uluslararası Barolar Birliğinin, Eylül 1990'da, New York
Genel Kurulunda benimsediği kararlarda, avukatların, müvekkillerinin yasal
işlemlerini gerçekleştirirken tam bağımsız olacaklarını, hiçbir kişi ya da
kurumun baskı ve yasaklarına maruz kalmayacaklarını, toplum ve idare önünde
hiçbir avukatın müvekkili ya da aldığı davalarla özdeş tutulamayacağını,
avukatların meslekî yükümlülüklerini yerine getirebilmek için birtakım
ayrıcalıklarla donatılması gerektiği, bunlardan birinin avukatın görevine
ilişkin özgürce araştırma ve bilgi edinme hakkının sağlanması olduğu
benimsenmiştir. Dünyada avukatlık mesleğine bu denli önem verilmesi
boşuna değildir. Bir ülkede avukatlar ne kadar bağımsız faaliyet
gösterebiliyorlarsa, o ülkede, o kadar hukukun üstünlüğü var demektir. Savunma
mesleğine tanınması gereken özgürlük, yasama, yürütme, yargı organlarına ve tüm
güç odaklarına karşı sağlanması gereken bağımsızlık, avukat için değil, hak
arama özgürlüğü için tanınmış bir güvencedir. Çünkü, hiç kimsenin savunma
hakkından uzak kalması mümkün değildir. İnsanlar suç işlemeyebilirler. Suç
işlememek ellerindedir; ama, itham edilmemek ellerinde değildir. İtham edilen
insanın başvuracağı tek müessese de budur. Avukatlık mesleğinin, kendine özgü yapısı nedeniyle,
savunma, yargının temel öğelerinden biridir. Bağımsız yargı hukuk devletinin
temeli ise, özgür savunma da bağımsız yargının tamamlayıcısıdır. Bu nedenledir
ki, avukatın, görevini yaparken bağımsız olabilmesi için savunma
dokunulmazlığından yararlanması zorunludur. Avukatın dokunulmazlığından, bir
davayla ilgili olmak koşuluyla sarf ettiği sözlerden dolayı avukatın cezaî
kovuşturmaya uğramaması anlaşılmaktadır. Unutmayalım ki, vatandaşın en son
sığınağı, avukattır. Bu bağlamda, avukatlık mesleği, düşünce özgürlüğünün
tanındığı, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir toplumda
gelişebilir, anlamını uygun icra edilebilir. Sayın milletvekilleri, 1969 yılında kabul edilen
Avukatlık Yasası, birçok yasalarımızda olduğu gibi, acil ve esaslı
değişiklikleri gerektirmekteydi. Başkalarının haklarını savunmakla görevli olan
avukatlar, kendi haklarını savunamaz duruma düştükleri gibi, mesleklerini icra
ederken de çeşitli zorluklarla karşılaşıyorlardı. Savunma mesleğinin yılmaz
savunucuları avukatlar, yıllardır, Anayasadan kaynaklanan meslekî bu haklı ve
zorunlu taleplerini dile getiriyorlar; ancak, bu talepleri, ne yazık ki,
karşılanamıyordu. 21 inci Dönem bu Meclis, işte, yine, bir inanılmazı başardı;
yoğun gündemine rağmen, Avukatlık Yasasında esaslı değişikliği getiren -geçici
maddeler hariç- 98 maddeden ibaret bu yasa tasarısını temel yasa kabul ederek
gündemine aldı. Bu yasa tasarısını Meclisimize sevk eden 57 nci hükümete, Sayın
Bakanımıza, mensubu olmaktan onur duyduğum Demokratik Sol Parti Grubu
milletvekilleri başta olmak üzere, koalisyon ortaklarımız milletvekilleri ile
muhalefet partisi milletvekillerine, bir avukat olarak, şükranlarımı sunuyorum. Sayın milletvekilleri, demokratik ve sosyal hukuk
devletinde, herkes, hak arama özgürlüğünden ve savunma hakkından eşit olarak
yararlanmalıdır. Anayasamızda ve yasalarımızdaki bu eksikliklerin süratle
giderilmesi gereklidir. Bu amaçla, öncelikle, evrensel insan hakları
belgelerinde olduğu gibi, savunmanın, yargının temel unsurlarından biri olduğu
anayasa hükmü haline getirilmeli, meslek kuruluşlarının dayanışması ve siyasal
katılımını engelleyen Anayasamızın 135 inci maddesi, zaman geçirilmeksizin
değiştirilmelidir. Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı, avukatlara,
görevlerini yerine getirmelerinde kolaylık sağlayıcı, ayrıca, mesleğin
kalitesini artırıcı düzenlemelere yer verdiği gibi, reform niteliğinde
düzenlemeler de içermektedir. Değerli milletvekilleri, iddia, savunma ve yargı
makamları eşit, eşit olduğu kadar bağımsız olmalıdır. Nitekim, bu yasa
tasarısıyla barolar üzerindeki Adalet Bakanlığı vesayeti kaldırılmakta,
avukatın, serbest ve bağımsız çalışması için gerekli meslek ve kuralların
uygulayıcısı olan baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin de bağımsızlığı
sağlanmaktadır. Vesayet makamı olmaktan çıkan Adalet Bakanlığınca, baroların ve
Türkiye Barolar Birliği kararları aleyhine, gerek görüldüğünde idarî yargı
yoluna başvurma hakkı korunmaktadır. Adlî yardım, avukatların uzlaşmaya davet
yetkisi ve bunun gibi pek çok konuda düzenlemeler yer almaktadır. Ayrıca,
yıllardır avukatların meslek hayatlarında büyük sorun olan şirketleşme yasağı
kaldırılmaktadır. Yeni bir kurum olarak, tüzelkişiliğe sahip avukatlık
ortaklığı getirilmektedir. Ayrıca, staj sonunda, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Kurumu tarafından yapılacak sınavla, stajyerlere, belli bir seviyede hukuk
bilgisi ve nosyonu kazandırılmak istenmiştir. Staj süresince, stajyerlere
barolarca kredi verilmesi olanağı getirilmekte ve barolara, bu krediyi
sağlayabilmeleri için, yeni gelir kaynağı yaratılmaktadır. Bu nedenle de,
gerçekten, avukatlık yapamayacak kişilerin staj başvuruları önlenmek
istenmiştir. Değerli milletvekilleri, yukarıda özetlediğim bu çok
önemli değişikliklerin yanı sıra, aşağıdaki konuların da gündeme gelmesinde ve
çözüm bulunmasında yarar vardır. Bugün, serbest meslek icra eden avukatların hiçbir
sosyal güvenceleri bulunmamaktadır. Sosyal Sigorta Kurumuna yüksek düzeyde
ödenen primler, düşük emeklilik aylığından başka hiçbir hak tanımamakta,
avukatlar, sağlık ve bunun gibi sosyal haklardan yoksun bulunmaktadır. Malî yönden çok büyük yetki kullanmak ve sorumluluk
üstlenmek durumunda bulunan kamu hukukçuları, idare aleyhine, adlî ve idarî
yargı mercilerinde açılan milyarlarca liralık tazminat davalarını bizzat takip
etmektedirler. İdarenin yargısal denetiminde, yargı organları nezdinde sayın
bakanı temsilen idarenin savunması görevini üstlenen kamu hukukçuları,
öncelikle temsil tazminatı alması gereken kamu görevlilerindendir. Tüzük,
yönetmelik, genelge gibi idarî düzenleyici işlemler ile idare tarafından yasama
organına sunulan kanun tasarılarının hazırlanmasına doğrudan katılan, görüş
oluşturan; idarenin yapmış olduğu iş ve işlemlerde danışmanlık yapmak ve
mütalaa vermek suretiyle uygulamaya yön veren ve yol gösteren; idarenin daha
etkin ve hukuka uygun çalışmasına önemli katkı sağlayan ve yüksek disiplin
kurulu, disiplin kurulu gibi kurullarda yer alan kamu hukukçularının, statü ve
malî hakları bakımından görevlerinin ve sorumluluklarının ağırlığıyla orantılı
bir seviyede yer almaları büyük önem taşımaktadır. Kamu hukukçularının görevlerinin kapsamı, niteliği,
önemi, kullandıkları yetki ve üstlendikleri sorunun ağırlığı dikkate alınarak,
statü ve malî haklarında iyileştirme sağlanmadığı takdirde, bir süre sonra,
kamuda nitelikli ve yeterli sayıda hukukçu istihdamında sıkıntı yaşanılması
kaçınılmazdır. Bu duygularla sözlerime son veriyor, Yüce Meclise
saygılarımı sunuyor, Avukatlık Yasasının hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın İçli. Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili
Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) -
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Avukatlık
Yasası üzerinde yapılan değişikliğin geneli hakkında Grubum adına söz almış
bulunuyorum. Tabiî, benden önce grupları adına konuşan çok
saygıdeğer meslektaşlarımdan sonra söz almış olmak benim bir handikabım; çünkü,
hakikaten, tasarıyı çok güzel irdelediler ve çok önemli noktalara parmak
bastılar. Benim şu anda yapacağım şey, onların bütün söylemiş olduklarına
iştirak ile belki, bazı ekler yapabilmek. Malumları olduğu üzere, 1969 tarih ve 1136 sayılı
Yasayla, bugüne kadar savunma müessesesini götürmek durumunda kaldık. Aslında,
yargı sistemi içerisinde, savunma olsun, sav olsun ve karar mercii olsun,
maalesef, yeterli yasalarla idare edildiklerini söyleyebilmek mümkün değil.
İnşallah, Avukatlık Yasasındaki bu değişiklikten sonra, iddia makamının; yani,
savcıların ve bunun yanında da hâkimlerin, gerek özlük hakları gerekse
eğitimleri ve görev süresi içerisinde geliştirilmeleri konusundaki yasaların da
Adalet Bakanlığı tarafından en kısa süreç içerisinde Yüce Parlamentoya
getirilerek, adalet mekanizmasının güncel hale getirilmesi ve ayaklandırılması
gerektiği kanısındayım. Aslında, bugün yaşamış olduğumuz ekonomik sorunların ve usulsüzlüklerin
temelinde yatan asıl sorun, adalet mekanizmasının, halen, otuz kırk yıllık
yasalarla idare edilme çabası içerisinde olunmasıdır. Tabiî olarak, her şeyin ötesinde, adalet mekanizmasının
ve yargılama sürecinin, mutlak surette bir yenilemeye tabi tutulması gerekir ve
ne yazık ki, YÖK'ün Türkiye'ye vermiş olduğu zararların en kötüsünü, en güncel
olanını, hukuk eğitimi üzerinde görmek mümkün. Adalet Bakanlığı tarafından
hâkim ihtiyacını karşılamak için açılmış olan sınavlara müracaat eden 600
kişinin üzerinde hukuk mezununun, yapılan test sınavı sonuçlarında, ancak 60
kişinin; yani, yüzde 10'unun asgarî şartları haiz olduğunun ortaya çıkması,
aslında, Türkiye için üzücü bir olaydır. Her şeyin ötesinde, dört sınıf ve
birkaç tane hocayla birlikte Türkiye'nin her yerine yetersiz hukuk
fakültelerinin açılması sonucunda, hukuk sisteminde, hukuku idame ettiren
avukatıyla, savcısıyla, hâkimiyle giderek düşen bir kalitenin mevcudiyetini
hissetmemek mümkün değildir. Aslında, yapılmak istenilen bu değişiklikte, temel
olarak, tek bir sınav değil, ikili bir sınavı önermiştik. İkili sınavı
önermemizin temelinde yatan olay ise; biraz evvel izah etmiş olduğum hukuk
eğitiminin Türkiye'deki yetersizliğinden dolayıdır. Ancak, Sayın Adalet
Bakanlığı, nedense, buna karşı çıktılar; çünkü, hukuk fakültesini bitiren her
öğrencinin, her kişinin, mutlak suretle, avukat olması, hâkim olması veya savcı
olması gerekmiyor. Bir bilim disiplinini bitirmiş olan insanın belli bir
görevi, belli bir mesleği icra etme mecburiyeti diye bir mecburiyeti
düşünebilmesi mümkün değildir. Mutlak suretle bu hizmetleri götürecek olan
insanların asgarî bir yeterliliğe sahip olması gerekmektedir ki, bugün
Avrupa'daki sistemle aynıdır. Aslında, ikinci bir önerimiz de, avukat, savcı veya
hâkimlik için müracaat eden kişilerin, toptan bir sınava tabi tutularak,
birbuçuk yıl bir ön stajdan geçirilmesi ve bu ön staj dönemi içerisinde malî
imkânların devlet tarafından veya yaratılacak olan kaynaklardan karşılanması
idi; çünkü, savı yargıdan veya savı iddiadan ayırabilmek veya kalite
farklılığını düşünebilmek mümkün değildir. Mutlak suretle bunlarda en üst
seviyeyi tutturmak zorunda idik; çünkü, adalet dağıtan mekanizmanın birer
bireyleriydi ve birbirlerinden de çok büyük bir farklılık arz etmediği
kanısındaydım. Ancak, Sayın Adalet Bakanlığımız bu talebimizi yerine
getirmediler. Zira, birbuçuk yıllık bir eğitimden sonra, bu staj döneminde,
stajyerlere soru sorulabilirdi, mesleklerini tercih edebilirlerdi ve ondan
sonra altı aylık veya bir senelik bir süreç içerisinde de avukat olarak
eğitilebilirlerdi, savcı olarak eğitilebilirlerdi veya yargıç olarak
eğitilebilirlerdi. Bu, bir kere, mutlak suretle bir standart getirecekti ve bu
üstün bir standart olacaktı; fakat, Sayın Adalet Bakanlığıyla anlaşamadığımız
bir konu var; çünkü, bu bir yaklaşım meselesi. Bunun mümkün olmadığı, öncelikle
kaynağın yetersiz olduğu savı ortaya atıldı. Bu sav, Adalet Komisyonu
tarafından kaynakların sağlanabileceği şeklinde kendilerine götürüldüğü halde,
en son anlaşamadığımız tek bir söz söylenmiştir, hâkimlerin ve savcıların birer
devlet memuru olduğu söylenmiştir. Bir kere, kesinlikle bu fikrin
karşısındayız. Biz, yargı erkine mensup olan kişilerin, gerek hâkim olsun gerek
savcı olsun, devletten maaş almalarına rağmen, bir erkin mensupları olduğunu;
yani, nasıl ki, bizler, yasama meclisinin, yasama erkinin birer görevlisiysek,
hâkimler ve savcıların da, hatta, avukatların da yargı erkinin birer mensubu
olduğunu, bir devlet memuru olarak düşünülemeyeceğini mutlak surette kabul
etmemiz gerektiği düşüncesindeydik. Avukatlık, hakikaten çok mühim bir meslek; çünkü, hukuk
devletinin temeli olan yargı bağımsızlığı olsun adil yargılama olsun ve
evrensel hukuka uygunluk ilkeleri olsun, bunların mutlak surette tatbikatında,
avukatların, kesin ve kesin, mutlak surette etkileri vardır ve bu etkilerin
sonucunda da adil bir yargılamanın neticesinin alınmasının vazgeçilmez bir
unsurudur. Ancak, Türkiye'de, nedense, bugüne kadar, avukatlık müessesesi ve
savunma, belki, Osmanlı İmparatorluğunun tebaa anlayışından bugüne kadar
gelişimizden dolayı olsa gerek, çok önemsenmemiş, bir nevi savsaklanan, bir
nevi usulen tatbik edilen bir müessese olarak görülmüş ve her zaman da üvey
evlat muamelesi görmüştür. Hele bir yerde, yargılamada sav ile savunmayı
birbirinden ayırabilmek, bir hukukçunun dediği gibi, sadece, olsa olsa bir
marangozluk hatasından ibarettir. Bu marangozluk hatasının da mutlak surette
giderilmesi lazım; çünkü, savunma ile savın aynı kategoride düşünülmesi
gerekir. Yoksa, yargılamanın tarafsızlığından, yargılamanın adil olmasından
bahsedebilmek mümkün değildir. Bu da, gerek usul yasalarımızda gerekse hukuk
yasalarımızda temelli bazı değişikliklerin acilen gündeme getirilmesi sonucunu
doğurmaktadır. Bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, toplum
tarafından ve Mecliste mevcut bütün siyasî parti grupları tarafından bir
mutabakat içerisinde anlayışla karşılanmış ve hakikaten, Türkiye için bir
gereklilik olarak kabul edilmiştir ve bunun neticesi olarak da, Meclisimizde,
90'ın üzerinde madde temel yasa olarak görüşülmeye başlanmıştır. Hakikaten, Adalet Komisyonunu da, o dönemde o
komisyonda görev almış bir arkadaşınız olarak, kutlamam gerekir. Hakikaten, bu
yasa tasarısı üzerinde, çok detaylı bir çalışma yapılmıştır. Şunu ifade
edebilirim ki, sadece alt komisyonun zabıtlarına biraz evvel baktığımda, 80
sayfanın üzerinde bir çalışma yapıldığını ve her maddenin çok iyi irdelendiğini
ve birçok değişikliğin ilave edildiğini ve geliştirildiğini görmek beni mutlu
etmiştir. Dolayısıyla, gerek Adalet Komisyonunun değerli üyelerini ve gerekse
alt komisyonda görev almış diğer arkadaşları candan kutluyorum. Tasarıyı genel olarak incelediğimiz zaman -diğer
arkadaşlarımın daha çok irdelemesine rağmen- temelde ve birinci olarak,
Anayasanın öngördüğü meslek kuruluşlarının vesayeti konusundaki sınırların en
son noktasına kadar gidilerek, barolar ve Barolar Birliğinin bağımsızlığı
sağlanmıştır. Bence, bu yasa tasarısının getirmiş olduğu en önemli
değişikliklerden birisi budur. Bunun altında, biraz evvel izah etmiş olduğum
eğitim noksanlığını gidermekte ve özellikle avukat stajyerlerinin, staj
dönemleri içerisinde maddî sıkıntılar nedeniyle başka yerde çalışma durumları
nazara alınarak bir fon yaratılmakta ve bu fon ile bu arkadaşlar
kredilendirilmekte ve bu staj süresi içerisinde, kendilerini, tamamen mesleklerine
adamaları temin edilmektedir. Ayrıca, avukatlara belge temininde kolaylık ve
avukatlar olarak tarafların uzlaşması sağlanarak, uzlaşma metninin bir mahkeme
kararı şeklinde kabulü ile mahkemelerin büyük yükünün hafifletilmesi sonucu
ortaya çıkmaktadır. Avukatlık ücretinin ve avukatlık şirketlerinin, ortak
avukat bürolarının statülerinin açık ve kesin olarak bir tüzelkişilik
kazandırılarak derpiş edilmesi ise, tasarının çok yenilikçi olaylarından
birisidir; ancak, bunun yanında da avukatların disiplin suçları ciddiyetle ele
alınmış ve mesleğin disipline edilebilmesi için yeni suç unsurları, yeni
disiplin unsurları ortaya getirmiş ve bunların cezalandırılması -ki, ağır
cezalarla cezalandırılması- konusu da derpiş edilmiştir; ancak, bunun yanında,
hakikaten büyük bir ekonomik sıkıntı içerisinde olan geniş halk kitlelerine,
özellikle, evrensel hukuka pek de uygun olmayan yasalarımız karşısında
savunmasız olan insanlarımıza adlî yardımı geliştirmiş ve bu adlî yardım müessesesinin
malî imkânlarını da yaratmış bulunmaktadır. Kaldı ki, avukatlara, adlî
yardımdan kaçınmama zorunluluğu getirilerek bu görevin, biraz evvel söylemiş
olduğum gibi, avukatlığın bir kamu hizmeti olma unsuru nazara alınmış ve gözden
uzak tutulmamıştır. İnanıyorum ki, bazı çevrelerin bu yasayı belli bir
meslek grubunu, ki, özellikle bu Mecliste bulunan hukuk fakültesi veya hukuk
kökenli bazı arkadaşlarımızın, bir meslek kayırmacılığı içerisinde, böyle bir
yasayı geçirme fikrini empoze eden ve bunu devamlı olarak, özellikle basına
yansıtmakta bir mahzur görmeyen arkadaşlarımın da hatalarının farkına
varacakları kanısındayım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Var var, burada var, okusaydın.
Zaten biraz sonra konuşacağım. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Evet, hayatımda ilk
defa, bir toplu, bir komisyonda rüşvetle karşı karşıya kaldık. Onun bir
kısmını, biraz da tutanaklara istinaden okumak istiyorum. Bir mesleği yapabilmek için belli bir ilim disiplinine
sahip bir okulu bitirmiş olmanız şarttır; bu, temeldir. Bunun haricinde, bir
eczacının, eczacılık fakültesi mezununun bir hukukçu olmasını veya bir
hukukçunun doktorluk yapmasını nasıl isteyemezseniz hukuk eğitimi görmemiş bir
kişinin veya kişilerin, başka bir okuldan çıkmış olan kişilerin de hâkim,
avukat veya savcı olabilmesini talep edebilmek mümkün değildir. Hatırladığım
kadarıyla komisyonda hiç hoş olmayan bir durumla karşı karşıya
kalmıştık. Hukuk menşeli olmayan, ancak idarî yargı içerisinde görev yapan
başka kaynaklı olan insanlara, belli bir süreç içerisinde bu kurumlarda hizmet
etmeleri neticesinde avukat olma hakkının tanınması istenmişti. Bunun, bilimsel
olarak mümkün olmadığı söylendiği andan itibaren de, maalesef, bir tepkiyle
karşılaştık ve bu tepkinin sonucunda da, aynen tutanaklara geçtiği gibi, eğer
bu talep kabul edilmediği takdirde, konunun mümkün olduğunca engelleneceğini... KAMER GENÇ (Tunceli) - Var mı tutanakta öyle? Göstermek zorundasınız. Tutanakta öyle bir şey
yok. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Kamer Bey, ben
sizden bahsetmedim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Komisyonda bir tek ben vardım. BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen... KAMER GENÇ (Tunceli) - Tutanakta varsa söylesin. Bana
iftirada bulundu. BAŞKAN - Şahsınıza ilişkin bir şey söylemedi efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Benim şahsıma söylendi. ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) - Ama Adalet Komisyonundaki
üyeleri zan altında bırakıyor Sayın Başkan; Kamer Bey haklı. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben kastediliyorum efendim. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Efendim, o zaman
şunu söyleyebilirim: 18.11.1999 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet
Komisyonunun Tutanak Dergisini incelediğiniz zaman -ki, bu herkese açıktır,
topluma açıktır- görmek mümkün olabilir. Ancak, burada bulunan -hatırladığım
kadarıyla- 83 hukuk fakültesi kökenli veya avukat kökenli arkadaşı, basın
önünde bir arkadaşımızın da suçlamasını kabul edebilmenin mümkün olmadığı
kanısındayım. (Alkışlar) Bu 83 arkadaşınızdan birisi de benim. 1967 yılında
fakülteyi bitirdim, 1971 yılında baroya kaydoldum, 1980 yılında da avukatlığı
bıraktım ve inanıyorum ki, benimle aynı mesleği icra etmiş olan veya bu
fakülteden mezun olan birçok insan da belki avukatlık yapmamıştır veya halen de
şu anda avukatlık yapmıyorlardır; ancak, belli bir meslek grubunu bu şekilde
suçlamayı da, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetine bir
hakaret olarak addettiğimi de belirtiyor; bu tasarıya, Fazilet Partisi Grubu
olarak destek vereceğimizi beyan ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fırat. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sataşmadan dolayı
söz istiyorum. Hem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine hakaret
ediyor... BAŞKAN - Şahsınıza ilişkin bir şey yok. Biraz sonra
konuşacaksınız, ifade edersiniz. ANAP Grubu adına... KAMER GENÇ
(Tunceli) - Efendim, bir dakika. Sataşmadan dolayı söz istiyorum. BAŞKAN - Şahsınıza ilişkin bir şey söylemedi efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Burada kastedilen kişi benim. BAŞKAN - Sayın Fırat... KAMER GENÇ (Tunceli) - Tabiî benim efendim. BAŞKAN - Efendim, siz, o zaman, niye alınganlık
gösteriyorsunuz? KAMER GENÇ (Tunceli) - Adalet Komisyonu üyeleri
biliyor. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bıçakçıoğlu da itiraz
buyurdular. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, burada kastedilen
kanun Adalet Komisyonunda müzakere edilirken, 25 kişiden, tek başıma ben karşı
koydum, altı hafta, ben, bunu önledim; fakat, burada, böyle bir laf geçmedi;
"bana bu hakkı tanımazsanız, ben, bunu engellerim" demedim. Bunu
söyleyen onursuz bir insandır. Ben, böyle bir şey söylemedim; ama, burada,
kürsüde de konuşmak zorundayım. BAŞKAN - Sayın Genç, şahsınıza ilişkin... KAMER GENÇ (Tunceli)- Hayır efendim. BAŞKAN - Şahsınızı hedef alan bir konuşma yok. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu konuşmayı beni hedef alarak
yaptı. Ben, 85 hukuk... BAŞKAN - Sayın Fırat, Sayın Genç'i mi hedef aldınız
efendim? Sayın Genç'i hedef alarak mı konuştunuz efendim? DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Hayır efendim. BAŞKAN - "İsim vermedim" diyor efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Söylesin kimi kastettiğini. BAŞKAN - Sayın Genç, isim vermiyor, niye alınganlık
gösteriyorsunuz? DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Efendim, eğer,
zorla isim verdirmek istiyorsa, o, ayrı bir konu. KAMER GENÇ (Tunceli) - Onurlu davranmak zorundayız,
doğrusunu söylemek zorundayız. Adalet Komisyonunda kastettiğiniz kişi ben değil
miyim? BAŞKAN - ANAP Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın
Beyhan Aslan. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Fırat'ın
bahsettiği tutanağı, lütfen, bulun ve bana gönderin. BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan. (ANAP sıralarından
alkışlar) ANAP GRUBU ADINA BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın başkan,
değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Avukatlık Kanununda değişiklik yapan tasarı, çok yorgun
bir tasarı; 1970'li yıllardan itibaren, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir
gelmiş, bir düşmüş, bir gelmiş bir düşmüş, her dönem Parlamento bunu konuşmuş;
fakat, bir türlü onu ayağa kaldıramamış, çıkaramamış; ama, bugün, 21 inci Dönem
Parlamentosu, 55 inci hükümet döneminde sevk edilen ve 57 nci hükümetin
Başbakanı tarafından yenilenen Avukatlık Kanunu Tasarısı ile Kütahya
Milletvekilimiz Sayın Emin Karaa ve arkadaşlarının verdiği kanun teklifini
Adalet Komisyonunda değerlendirmiş ve Adalet Komisyonu raporuyla birlikte, bu
metin, Yüce Meclisin huzuruna gelmiştir. Öncelikle, ben de mesleğin bir mensubu olarak Yüce
Parlamentoya teşekkür ediyorum, bütün parti gruplarına teşekkür ediyorum;
çünkü, 99 maddeden ibaret olan bu tasarıyı, bütün grupların anlayışıyla, temel
kanun kabul edip, dört bölüm halinde görüşülmesini sağlamak özverisini gösteren
saygıdeğer gruplara teşekkür ediyorum, milletvekili arkadaşlara teşekkür
ediyorum. Bu kanun tasarısının onurunu bu Meclis taşıyacaktır, meslektaşlarım
adına teşekkür ediyorum. Yine, bu Yüce Meclisi, bu özverisinden dolayı tekrar
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanlık
tarihiyle başlayan ve bir insanlık onuru olan hak arama, uygarlığın gelişimine
paralel olarak gelişen bir kavramdır. Hak aramanın, Magna Carta'dan günümüze
uzanan macerasında gelinen nokta, demokratik anayasalarda ve uluslararası
sözleşmelerde ifade edildiği gibi, hak arama, bireyin vazgeçilmez, devredilmez,
dokunulmaz, hak ve özgürlükleri arasında yer alır. Bizim Anayasa mevzuatımıza bakarsak, bu temel hakka;
yani, savunma hakkına, 1876 tarihli Kanunuesasînin 83, 1924 Anayasasının 59,
1961 Anayasasının 31 inci maddelerinde yer verilmiştir. Yürürlükteki 1982 Anayasamızın ise, 36 ncı maddesinde
anlatım bulan "Hak arama özgürlüğü" başlığı altında yapılan
düzenlemeye göre "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına
sahiptir." Ne yazık ki, bizdeki savunma hakkı mücadelesinin, diğer
ülkelerle kıyasladığımız zaman, tarihi çok yenidir. Hak arama özgürlüğünün bir
sonucu, hakkın savunulmasıdır. Bireyin kendini savunması ya da savunmada
başkalarından yardım istemesi, başkalarına görev vermesi, avukatlık mesleğinin
varlık gerekçesidir. Meslek olarak günümüz avukatlığına, kurum olarak
savunmaya, meslekî örgüt olarak baroların ulaştığı çağdaş düzeyden arkamıza
bakarsak, hayli mücadelenin verilmiş olduğu gerçeğini de inkâr edemeyiz. Cumhuriyet öncesi kadılık dönemlerini bir tarafa
bırakırsak, cumhuriyet döneminde, 3 Nisan 1924 tarihli, 460 sayılı Muhamat
Kanunu, gerçek ve tüzelkişiler adına savunma hakkını kullanma yetkisini
muhamilere -bugünkü adıyla avukatlara- vermiştir. 1969 yılında yürürlüğe giren
1136 sayılı Avukatlık Yasasında "uyuşmazlıkların adalet ve hakkaniyete
uygun olarak çözümlenmesinde vekil sıfatıyla sadece avukatlar görev
yapabilirler" denilmekle, savunma hakkıyla avukat özdeşleşmiştir. Avukat
dediğimiz zaman savunma hakkı, savunma hakkı dediğimiz zaman da avukat akla
gelmektedir. Yürürlükteki 1136 sayılı Avukatlık Yasasısın, sosyal,
ekonomik, teknolojik değişim ve gelişime, hukukun ulaştığı düzeye paralel
olarak yeniden ele alınması bir zarurettir. Aslında, bu değişim ihtiyacı, 25
yıldır hukuk dünyamızın, 1978 yılı başlarından itibaren Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemindedir. Önceki meclislerin iyiniyetli gayretlerine rağmen, bu
yasa, bir türlü çıkarılamamıştır. Avukatlarla birlikte tüm yargı dünyamız
beklenti içine itilmiştir. Bir meslek mensubu düşünün ki, staj döneminde, staja
başlarken Avukatlık Yasasını tartışmış ve emekli olduğu zaman da mesleğe veda
ederken, yine, Avukatlık Yasasını tartışmış. İşte, o kadar uzun bir tartışma
dönemini içine alan bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Bugün, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde
temsil edilen tüm siyasî partilerin gayret ve katkılarıyla Meclis İçtüzüğümüzün
91 inci maddesindeki şartlar çerçevesinde temel yasa kabul edilen bu tasarıyla,
21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri, Avukatlık
Yasasında günümüz şartlarına uygun kapsamlı değişikliği yapmanın sorumluluğunu
ve onurunu paylaşacaklardır. Bu olay, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tartışmasız başarısıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğru, güvenli
ve adil yargılanma hakkının korunması, geliştirilmesi, güçlendirilmesinin
teminatı savunmadır. Savunma deyince, akla avukat gelir. Avukatlar,
yargılanmanın vazgeçilmez öğesidirler. Bu nedenledir ki, birey için kutsallığı
tartışılmaz temel hak savunma hakkını kullanacak olan avukatlık mesleği onurlu
ve soylu bir meslektir. Doğru, güvenli ve adil yargılanmanın gerçekleşmesi
için, işin sorumluluğunu taşıyan, mesleğin etik kurallarına bağlı, nitelikli,
bilgisine güvenen yürekli avukatlara ihtiyaç vardır. Kişilikli, sorumluluk
şuuruna sahip, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan hak ve
özgürlüklerinden taviz vermeyen, bilgisiyle ve meslekî etik kurallarla
donatılmış örnek avukatlar, toplumun dinamik unsurları, toplumun, toplum
gelişiminin öncüleridir. Avukatların savunma hakkını hakkıyla kullanabilmesi
için, avukatların bağımsızlığı şarttır. Avukatın bağımsızlığı, müvekkilinin
çıkarlarını koruması ve her aşamada savunmasının temel şartıdır. Bir ülkede
avukatlar bağımsız ise, o ülkede hukukun üstünlüğü vardır, temel hak ve
özgürlükler güvence altındadır; aksi halde, birey ve toplum, adaletsiz bir
dünyaya mahkûmdur, kaderciliğe terk edilmiştir. Görevi kamu hizmeti yapmak olan
avukat, devletin memuru değildir. Avukatın devlete karşı bağımsızlığı mesleğe
kabulde başlar; mesleğe girişte devletin takdiri yoktur. Avukatın
bağımsızlığının sınırı yargı disiplinidir, yargılamaya ilişkin yasal
kurallardır. Avukat, görevini yaparken hür ve müstakildir, hiçbir makamdan onay
almaz, görevini yaparken hiçbir makam engel olamaz, hakkı savunma noktasında
hiçbir üst tanımaz. Avukatın bağımsızlığı konusunda, en veciz ifadeyle,
Molierac diyor ki: "Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hâkime ne
iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz; fakat,
hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim
yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar; fakat, efendileri de
olmadı" Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devletinin
teminatı ve vazgeçilmez unsuru yargının bağımsızlığının gerçekleşmesi, adil
yargılanmanın sağlanması için yargının kurucu unsurlarından biri olan
savunmanın etkinliğinin artırılması, bu yasa değişikliğinin genel gerekçesidir.
Yapılan değişiklikle, avukatın görevini yerine getirebilmesi için, bütün kurum
ve kuruluşlar savunmaya yardımcı olacaklardır. Mahkemelerden alınacak müzekkere
karşılığında, avukat, bilgi ve belgelere ulaşabilecektir. Tatbikatta, maalesef
ki, ceza davalarında, savcılar, sanıkların aleyhine olan tüm delilleri
toplarlar; ama, lehine olan hiçbir delili toplama gayretine girmezler. Onlar
için dava açmak esastır. Aslında, aleyhe delilleri toplamak göreviyken, lehine
delilleri de toplasa, savcılık safhasındayken açılmayacak çok fazla dava
vardır; ama, bu iş benim elimden çıksın, ben davayı açayım, hâkime gitsin de
gerisi ne olursa olsun zihniyeti, maalesef, hukukumuzun en büyük çilelerinden
biridir. Bu nedenle, avukata delil toplama yetkisinin verilmesi, bu gerçeği
belki biraz olsun değiştirebilir diye düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; meslekî disiplin
ve kuralları koyup, uygulayan baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin
bağımsızlığını sağlamakla da, Adalet Bakanlığının barolar üzerinde var olan
vesayeti kaldırılmaktadır. Barolar ve Barolar Birliği kararları aleyhine Adalet
Bakanlığınca idarî yargı yolu açılmakta; ama, yine Adalet Bakanlığının
kararlarına karşı da barolar yargı yoluna başvurabilmektedir. Avukatın uzlaşmaya daveti ve uzlaşmayı sağlaması, yargı
yükünü azaltacaktır; yani, uzlaşma metninin hüküm ifade etmesi ve mahkeme
kararından sayılması, mahkemelerimizin iş yoğunluğunu hayli büyük oranda
azaltacaktır. Başarılı avukat olmanın şartı, iyi bir hukukçu
olmaktır. Yasayla getirilen ÖSYM tarafından yapılacak sınav, hukuk bilgisi ve
misyonu var olan kişilere avukatlık mesleğini kazandıracaktır. Her isteyen
avukat olamayacak, savunma mesleği avukatlığa bilimsellik hâkim olacaktır. Hele
stajdan sonra sınavın yapılması -ki, bu, komisyonda çok tartışılmıştır; sınav,
staj öncesi mi olsun, yoksa staj sonrası mı olsun diye çok tartışılmıştır; ama,
bana göre, staj sonrası olmalı- stajdaki ciddiyeti artıracak, teorik
bilgilerinin yanında, staj yapan avukat adayının bu işi çok ciddiye almasını
sağlayacaktır. Yasayla, yeni bir kurum olan tüzelkişiliğe sahip
avukatlık ortaklığı getirilmekte; bu ortaklığın tip sözleşmesi, Türkiye Barolar
Birliğince düzenlenecektir; tüzel kişiliği haiz ortaklık, bağlı bulunduğu baro
tarafından denetlenecektir. Bu düzenlemeyle, avukatlık büroları
kurumsallaşmakta, herhangi bir sebeple avukat çalışamaz hale geldiğinde ya da
vefatı halinde, hem kendisinin hem de müvekkilinin hakları korunacaktır. Bugün,
tatbikatta, avukat vefat ettiği zaman ya da avukat başına gelmiş bir kazayla
çalışamaz duruma düştüğü zaman, müvekkiller mağdur olmakta, dosyalarını nereye
verecekleri telaşıyla herkes büyük bir gayret içine düşmektedir. Avukatın
ailesi de telaş içine düşmekte ve müvekkiller de telaş içine düşmektedir; ama,
kurumsallaşmakla, avukatın çalışamaz hale gelmesinde ya da vefatı halinde, bu
şirketin diğer mensupları aynı sorumluluğu taşıdığından dolayı, müvekkillerin
hiçbir mağduriyeti söz konusu olmayacaktır. Avukatların bürolarının aranmasında cumhuriyet
savcılarının yanında baro temsilcisinin de bulunması zorunluluğu getirilmiştir;
ki, bu da, fevkalade isabetli, avukatlık mesleğinin onuruna paralel bir
düzenlemedir. Baro kuruluşlarında gerekli olan avukat sayısı, 15'ten
30'a çıkarılmıştır. Bunun, baroların daha ciddiyetle disipline altına alınması,
arkadaşlık duygularının, sübjektif duyguların öne geçmeden, objektif
kriterlerle kurumsal olarak baronun işlevini daha da artırdığını düşünüyorum. Avukat ile müvekkil arasındaki ücret uyuşmazlıklarında
tahkim yolu benimsenmiştir. Yargı çevresindeki en kıdemli asliye hukuk
hâkiminin başkanlığında iki avukattan oluşacak hakem heyeti, uyuşmazlık
çözümünde görev yapacaklardır. Bu da, avukat ile müvekkilleri arasındaki
ilişkiyi düzenleyecek ve avukatların daha bir disipline altına alınmalarını
sağlayacaktır. Zorunlu vekâlet ve savunma sistemine yönelik olarak
adlî yardım büroları yeniden düzenlenmekte, ödeme gücü bulunmayan yurttaşların,
adlî yardımdan yararlanmaları yoluyla hak aramada da eşitlik sağlanmaktadır;
yani, yoksul, avukat tutma imkânı bulunmayan vatandaşlarımızın hakkının
savunulması noktasında bu yasa çok daha büyük yenilikler getirmekte ve
herkesin, savunma hakkından yararlanması imkânını sağlamaktadır; bu da,
fevkalade ciddî ve önemli bir düzenlemedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bağımsızlık,
avukatlık mesleğinin olmazsa olmaz şartı olunca, meslekî örgüt olan baroların
ve üst kuruluşu Barolar Birliğinin karakteri de bağımsızlık olmalıdır. Barolar,
avukatlık mesleğinin gelişimini, mesleğin disipline edilmesini, mesleğin etik
değerlerinin ve meslekî kuralların uygulanmasını, mesleğin özenle, doğruluk ve
dürüstlük içinde yapılmasını ve denetlenmesini sağlayan örgütler olduğu gibi
demokratik topluma, toplumun modernleşmesine katkılar sağlayan baskı grubudur
da. Bu özelliğiyle, çağdaş demokratik ülkelerde barolar, savunma hakkının, hak
arama özgürlüğünün, hukukun üstünlüğünün, hukukun evrensel kurallarının etkin
biçimde uygulanmasının en büyük takipçisi ve güvencesidir. Barolar, hak aramanın, savunmanın, yargılamanın önemli
bir unsuru olmasına rağmen, kurum olarak, Anayasamızın, maalesef, yargı
bölümünde düzenlenmemiştir; Anayasanın yargı bölümünde düzenlenmesi gerekirdi.
Savcı iddianın öznesi, hâkim hükmün öznesi ise, savunmanın öznesi de avukattır.
Bu üç ayağın, Anayasamızın yargı bölümünde düzenlenmesinde büyük fayda var idi.
İnşallah, yeni bir anayasa düzenlemesinde, savunma mesleğinin de, savunmanın
da, iddia ve hüküm gibi Anayasamızın o bölümünde yer almasını sağlarız. Yargının iki ayağından; yani, hüküm ve iddiadan
savunmayı ayırmak, fevkalade isabetsiz bir düşünce tarzıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hakkın
savunulması gibi kutsal bir görev ifa eden avukatların düsturu, hukukun
üstünlüğüne inanmak, aklın ve bilimin verileri ışığında, özenle, dürüstlük
içinde mesleklerini yapmalarının esas olmasıdır. Ne var ki, her meslekte olduğu
gibi, meslek kurallarını hiçe sayan, meslekî kişilik ve sorumluluk bilincini
yitiren, çeteyle, mafyayla işbirlikçi, âdeta onların emrine giren, yasadışı
örgütlerin uşaklığın tercih eden, cezaevlerine suç aleti sokup, örgüt üyeleri
arasında kuryelik yapıp, adı avukat olan kişilerin varlığı, çok, ama çok az da
olsa, inkâr edilemez. Baroların, meslekî nitelikten, ahlakî kurallardan ve
mesleğin etik kurallarından yoksun bu kişileri bünyelerinde
barındırmayacaklarına ve avukatların, nitelikli avukatların, ahlakî ve meslekî
kurallara bağlı avukatların, bu tip kişilerle birlikte meslek icra
etmeyeceklerine olan inancımız tamdır; bu gibi kişilere, barolar disiplin
kurulları daha dikkatli davranarak, ciddî uyarılarda bulunacaklardır diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, kamu avukatlarının inisiyatifi
yoktur. Kamu avukatları, ciddiyetle ele alınmalıdır. Bakın, kamu avukatlığından
bir örnek anlatacağım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aslan, bir dakika içerisinde toparlar
mısınız efendim. BEYHAN ASLAN (Devamla) - Bir kamu avukatı, bir dava
açar, mahkeme davayı aynen kabul eder; ama, kamu avukatı temyiz eder.
"Niçin temyiz ediyorsun" dediğiniz zaman "müfettiş soruşturma
açar" der. Şimdi, böyle avukatlık olmaz; davayı kabul edeceksin, bütün
taleplerini mahkeme kabul edecek; ama, sen, hâlâ davayı temyiz edeceksin. Bütün
bunların, ciddiyetle, yeniden ele alınması gerekir. Bu yasa tasarısı, elbette, bir reform değildir; ama,
atılmış ciddî bir adımdır. Ben, bu adımın hayırlı olmasını diliyorum ve her
zamanda ve zeminde, her olayda, iftiranın, çirkinliğin, kaba kuvvetin,
demagojinin yerine, hakkın, hukukun kazanmasını diliyorum ve savunma hakkından
yoksun olduğu için çile çekenleri selamlıyorum, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslan. Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahsı adına, Manisa Milletvekili Bülent Arınç. Buyurun Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. 1136 sayılı Avukatlık Kanununda değişiklik yapan
tasarıyı görüşüyoruz. Uzun süreden beri çalışması devam ediyordu. Şubat ayından
bu yana da özel gündemle görüşülmesi kabul edilmişti. Bugün, nihayet görüşmeye
başladık; hayırlı olmasını diliyorum. Arkadaşlarımızın pek çoğu da, bu tasarının geçirdiği
safahattan ve 1969 yılından bu yana yapılması gerekli bazı değişikliklerin, çok
uzun zaman geçmesine rağmen yapılamamasından şikâyet ettiler; onları
tekrarlamayacağım. Bugün geldiğimiz nokta olumludur; tasarıyı görüşüyoruz ve
arkadaşlarımızın tümü de olumlu katkılarda bulunuyorlar. Ben, gerçekten, Meclise girdiğim günden bu yana, bu
kanun tasarısını takip eden bir arkadaşınız olarak, bir şükran borcunu ifade
etmek istiyorum. Bu tasarının bugün önümüze gelmesinde olumlu katkıları
bulunan, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, çok büyük çaba ve gayretlerini
gördüğüm Sayın Komisyon Başkanımıza ve Adalet Komisyonumuzun yeni ve eski
üyelerine huzurlarınızda teşekkür ederim. Aynı zamanda, beş siyasî parti, bu
tasarının böyle bir özel gündemle görüşülmesini de kabul etmiştir; bu da,
uzlaşmanın güzel bir örneğidir. Şüphesiz, çok mükemmel bir tasarı önümüzde yok. Biraz
sonra ifade edeceğim, bazı eksiklikleri ve yanlışlıkları da içinde taşıyor;
ama, gelinen nokta başarılıdır; hem uygulama içerisinde bazı konuları
değiştirmek düşünülebilir hem de zaman içerisinde değişime uygun olarak,
Avukatlık Kanununda bazı yeni reformlar yapmak gerekebilir; ancak, içerisinde
pek çok yeniliği taşıyan Avukatlık Kanununun, 45 000'e yaklaşan avukatlar
camiasına ve binlerce hukuk öğrencisine şimdiden hayırlı olmasını diliyorum. Değerli arkadaşlarım, biraz sonra, birinci bölüm
üzerinde de Partimizin görüşlerini ifade edeceğim; dolayısıyla, sadece geneli
üzerinde bazı konulara dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir defa, bu tasarıyla, önemli yenilikler
getirilmektedir; bir tanesi, hemen Avukatlık Kanununun başında, savunmanın,
yargının kurucu unsurlarından birisi olduğu açıkça yazılmaktadır. Aynı zamanda,
yargı organları yanında, emniyet makamları, kamu kurum ve kuruluşları, kamu
iktisadî teşebbüsleri, özel ve kamu bankaları, noterler, sigorta şirketleri,
vakıflara, avukatların görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olma
yükümlülüğü getirilmektedir. Yeniden staj ve sınav düzenlemeleri
getirilmektedir. Staj döneminde, stajyerlere kredi verilmesi öngörülmektedir.
Adlî yardım kurumu güçlendirilmektedir. Ücret tarifelerinin, Bakanlık yerine
Barolar Birliği tarafından düzenleneceği ve nispî tarifedeki sınırlamanın
kaldırılacağı öngörülmektedir. Anonim şirketler ve kooperatiflerin bir kısmına
hukuk müşaviri bulundurma zorunluluğu getirilmektedir. Avukatların katıldığı
uzlaşma tutanaklarına, İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi gereğince, ilam
gücü tanınmaktadır ve önemli bir yenilik de, avukatlık ortaklığı kurumu
getirilmektedir. Değerli arkadaşlarım, şahsım adına bu konuşmada, üç
noktayı dikkatlerinize arz edeceğim: Bir tanesi, hukuk fakültelerinin ve
mezunlarının sayısı olağanüstü artmaktadır. Bu sebeple, avukat sayısı, iş
hacminin ve ihtiyacın da maalesef üzerindedir; buna karşılık, kalitenin de
günden güne düştüğü müşahede edilmektedir. Hukuk fakültelerinin sayısı,
eğitimin kalitesi, sınav sonuçları, avukatların ekonomik durumları, mesleğin
geleceği, avukatları derin derin düşündürmektedir. Belki, bir ölçüde, avukatlık
sınavının olumlu katkıları bu konuda sağlanabilecektir; ama, özellikle küçük
şehirlerdeki iş hacminin günden güne azaldığı da bir gerçektir. Değerli arkadaşlarım, avukatlık mesleğinin içinde
bulunduğu sorunlar, aslında, yargının içinde bulunduğu sorunlarla, eğitimin
içinde bulunduğu sorunlarla da doğrudan ilişkilidir; yani, hâkim ve savcıların
durumları, sayıları, kaliteleri, adliye binaları, Adalet Bakanlığına bütçeden
ayrılan ödenekler, af çıkarılan kanunlar, Ceza Usulü Muhakemeleri Kanunu
uygulamaları vesaire, yargı sorunları olarak önümüzde ne duruyorsa, bunun bir
parçası da avukatların ve avukatlık mesleğinin sorunlarıdır. Değerli arkadaşlarım, şunu ifade etmeliyim ki; YÖK'ten
bugün aldığım bilgiler Türkiye'deki hukuk fakültelerinin hem sayılarını hem de
öğrencilerinin sayısını ortaya koymaktadır. 1966 ile 1970 yılları arasında
Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisi bulunan bendeniz, o zaman, sadece İstanbul ve
Ankara Hukuk Fakültelerinin bulunduğunu biliyor, hatta bir başka yerde hukuk
fakültesi açılacak denildiğinde eylem ve boykot yapıyorduk. Şu anda, 14 devlet
üniversitesinde hukuk fakültesi var. 11 tane özel vakıf üniversitesinde hukuk
fakültesi var. Akdeniz Üniversitesinin Alanya'da hukuk fakültesi var
-bilmeyenler olabilir, enteresan bir bilgidir- Anadolu, Ankara, Atatürk, Dicle,
Dokuz Eylül, Galatasaray, Gazi, İstanbul, Kırıkkale, Kocaeli, Marmara, Selçuk
ve Uludağ Üniversitelerinde hukuk fakülteleri var; Bahçeşehir, Başkent,
Çankaya, İstanbul Bilgi, İstanbul Kültür, Maltepe, Ufuk, Yaşar, Yeditepe diye
vakıf üniversitelerinin de hukuk fakülteleri var. Böylece, 25'e yakın hukuk
fakültesi bulunuyor. 1990 ilâ 2000 yılları arasındaki öğrenci sayısı ve mezun
sayısı da takriben şudur: 1990'lı yıllarda 15 000 civarında hukuk fakültesi
öğrencisi var, 10 000'i erkek 4 000'i küsuru bayan olmak üzere. Bu sayı
2000-2001 döneminde 23 000'e ulaşmış. 1990 yılında 2 000 civarında olan mezun
sayısı, 1999-2000 öğrenim yılında 3 500'e yaklaşmış. Böylece, yıllardan beri,
hukuk fakültesinden mezun olan öğrencilerin sayısının ne kadar yükseklerde
olduğu görülmektedir. Şüphesiz, gelişmekte olan bir ülkede sadece avukatlık,
sadece hâkimlik ve savcılık değil, özellikle yönetimde ve diğer meslek
dallarında çalışması, hatta ticaret yapması bile mümkün olabilen hukuk
fakültesi mezunlarının büyük bir kısmının avukatlığı seçebileceğini düşünürsek,
Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu şartlarda bu kadar mezun vermenin, âdeta
ters orantılı birtakım sonuçlar ve sorunlar ortaya çıkardığını söylemem
gerekir. Dolayısıyla, bu tablo karşısında, hukuk fakültelerinin sayısı
sınırlandırılmalıdır; teori ve pratik açısından eğitimi, kadro, kariyer
açısından da güçlendirilmelidir. Bir zamanlar, Erzincan Hukuk Fakültesinde,
Alanya Hukuk Fakültesinde lise öğretmenlerinin ders verdiğini duyar da
inanmazdık. Bu kadar hukuk fakültesi varsa, bunların kaç tanesi profesör ve
doçent seviyesinde öğretim üyesine sahiptir, o da ayrı bir incelemeyi
gerektiriyor. Yani, bu kanunu çıkarmakla sorunları çözmüyoruz, aslında kaynaktan
bu yana da kalitenin temini mutlaka sağlanmalıdır. Değerli arkadaşlarım, ikinci bir konu da, tasarının
genelinde baroları ve Barolar Birliğini güçlendirme düşüncesi yer almaktadır.
Bir bakıma, Adalet Bakanlığının vesayeti daraltılmaktadır. Türkiye Barolar
Birliği, mahallindeki baroların bir üstkuruluşudur ve Anayasanın 135 inci
maddesine göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından birisidir.
Kamuoyunda, Türkiye Barolar Birliği üzerinde bir olumsuz imajın bulunduğunu
üzülerek düşünüyorum. Türkiye Barolar Birliğinin tarafsızlığını yitirdiği ve
politize bir kuruluş haline geldiği kanaatı yaygındır, özellikle başkanın
şahsında, siyasî düşünce ve ideoloji önplanda kalmaktadır. Bu, elbette üzüntü
verici bir olaydır; çünkü, bir meslek kuruluşunun, önce kendi meslektaşlarının
çıkarlarını düşünme ve onları kollama açısından görevi vardır; bir ikincisi,
temsil ettiği savunma gücü karşısında, Türkiye'de söylenebilecek ve
yapılabilecek pek çok şey vardır. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de uzunca bir yıldan bu
yana insan hakları ihlalleri, düşünce ve ifade özgürlüğü, uluslararası hukuk
standartları konuşuluyor ve özgürlükler savunuluyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı,
değişik vesilelerle, Yargıtay Başkanı, değişik vesilelerle özgürlüklerden,
sivil ve demokratik bir anayasa yapılmasından, uluslararası hukuk normlarına
Türkiye'nin kavuşması gerektiğinden bahsederken, Sayın Başkanın, adlî yıl
açılış törenlerinde, bir yasakçı zihniyetin temsilcisi gibi, kılık kıyafet
yasaklamalarını savunması ve sürekli irticadan bahsetmesinin dikkat çekici
olduğunu ifade etmek istiyorum. İrticadan bu kadar çok bahseden ve hemen her
konuşmasında yasakçılıkla ünlenmiş bir kişinin, bir zamanlar, bir mecmuada
yayınlanan haberinin, yüzümü kızarttığını ifade etmek istiyorum. Kocaman bir
başlıkla "çetelerin gölgesi baroların üzerinde" diye bir haber
okumuştum. Merak edip içeriğine baktığımda, İş Bankasından Erol Evcil'e
sağlanan 150 milyon dolarlık batık kredinin, normal usule ve prosedüre uygun
olduğu mütalaasının altında, bugünkü Barolar Birliği Başkanının imzasının
bulunduğunu görmüştüm. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, 1 dakika içinde toparlar mısınız. Buyurun. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başkan benim hukuk fakültesinden hocamdır, kişiliğine bir şey demiyorum; ama,
kırkbinden fazla avukatın temsil edildiği bir Barolar Birliğinin başında
bulunan kişinin, halkın değerlerine yabancı olmaması, hatta düşman olmaması
gerekir. Türkiye Barolar Birliği, mutlaka yeni bir yönetime kavuşmalı; çünkü,
çok yakında kongresini yapacaktır ve Barolar Birliğini, başında bulunan ve
yanındaki çalışma arkadaşlarıyla birlikte tek amacı ve hedefi, Türkiye'de
hukukun üstünlüğünü sağlamak ve savunmak olan kişiler temsil etmelidir. Değerli arkadaşlarım, bir üçüncü konu da, getirdiğimiz
bu düzenlemelerin dışında kalan bir eksiklik var, avukatlar açısından en önemli
problem sağlık sigortasıdır. Serbest meslek erbabı olan avukatların SSK'lı
olması başlıbaşına bir garabettir. Bu nedenle, avukatlar, Bağ-Kur kapsamına
alınmalı veya bir şekilde, sağlık sigortası yardımından istifade edecek bir
düzenleme içerisine girmelidir. Bölüm üzerinde ayrıca konuşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arınç. Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk
konuşacaklar. Buyurun Sayın Bakanım. (DSP sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avukatlık Kanununda değişiklik yapılmasına
ilişkin tasarı üzerinde söz alan bütün konuşmacılara içtenlikle teşekkür
ederim; çünkü, bütün konuşmacılar, partilerarası bir görüş birliğini de ifade
ederek, bu tasarıyla getirilen değişikliklerin önemini, niteliğini belirttiler.
Halen, ülkemizde, hukuk sistemimizi yenilemek yolunda
çok önemli çalışmalar yapıyoruz, yargı sistemimizde yeni bir yapılanmaya
gidiyoruz. Böyle olunca, yargının ayrılmaz bir parçası olan savunma mesleğinde
de gerekli düzenlemelerin yapılması şarttır. Aslında, yürürlükteki Avukatlık
Kanunu, 32 yıllık bir uygulamadan geçmiş bulunmaktadır. Bu kanunda zaman zaman
çeşitli vesilelerle, çeşitli gereksinmelerle değişiklikler yapılmıştır; ama,
şimdi en kapsamlı değişiklik gerçekleşmektedir. Bu tasarıyla, 98 madde ve 3 geçici madde içerisinde çok
önemli yeni hükümler getirilmektedir. Şüphesiz, bu yenilikler, bir reform
olarak da nitelenebilir; reform sözcüğü kullanılmasa bile, çok önemli
değişiklikler yapıldığı bir gerçektir. Tasarı, ülkemizde sadece avukatları ilgilendirmiyor. Bu
tasarı, aslında, herkesi ilgilendiriyor; çünkü, her insan, hak arama
özgürlüğüne ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Her insan, hakkını aramak
zorunda kalabilir, yargılanmak durumunda kalabilir. İşte, o zaman, insanı savunacak
olan avukattır. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Hukuk
devletinin gerçekleşmesinde en önemli görevlerden biri de avukatlara
düşmektedir. Avukatlar, müvekkillerini savunurken, aynı zamanda, insan
haklarını savunmaktadırlar. Yargı yetkisi, Anayasamıza göre, bağımsız
mahkemelerce yerine getirilir. Avukatlık, yargının ayrılmaz bir parçası olan
savunmayı temsil ettiğine göre, bu mesleğin de bağımsız olması gereği açıktır. Avukatlık mesleği de, Anayasanın 135 inci maddesi
çerçevesinde kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olan barolar ve
onların üst kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliği şeklinde örgütlenmiş
bulunmaktadır. Halen, ülkemizde, Mayıs 2001 tarihî itibariyle, 74 baromuz
vardır. Bu barolara kayıtlı olan avukat sayısı 45 265'tir. Avukatlarımızın 13
392'si kadın, 31 873'ü erkektir. Üç büyük baromuz Ankara, İstanbul ve İzmir'de
bulunmaktadır. Ankara Barosuna 6 905, İstanbul Barosuna 15 218, İzmir Barosuna
4 194 avukatımız kayıtlı bulunmaktadır. Böylece, üç büyük ilimizdeki toplam
avukat sayısı 26 317'dir. Yeni tasarının belirgin bazı özellikleri üzerinde
durmak istiyorum. Her şeyden önce, bu tasarı, yürürlükteki Kanunun, avukatlık
mesleğini, bir kamu hizmeti olarak nitelendirmesinden farklı olarak, avukatı,
yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eden
kişi olarak tanımlamaktadır. Bu, genellikle, sav, savunma ve karar üçlüsü
biçiminde ifade edilen bütünlüğü çok güzel bir şekilde belirtmektedir. Bu yeni
anlayışa uygun olarak, avukatlara, görevlerini yerine getirmede bazı
kolaylıklar tanınmıştır. Her şeyden önce, avukatların mesleklerini icra ederken
kendilerine yardımcı olacak kuruluşlar, daha açık ifadelerle ve bir kapsam
genişletilmesiyle, belirtilmiştir. Bu çerçevede, avukatlara, belge toplama
yetkisi verilmiştir. Davaların açılmasını kolaylaştırmak, dava açılmadan önce
bütün delilleri mahkemeye sunabilecek duruma gelmek ve böylece, davaların daha
çabuk görülmesini sağlamakta, bu yeni hükümlerin önemli bir yarar sağlayacağını
düşünüyoruz. Avukatlık mesleği, staj döneminden itibaren, ciddî bir
biçimde düzenlenmiş bulunmaktadır. Her şeyden önce, avukatlık stajının sonunda
bir sınav konulmuştur. Sınavın, stajın sonunda öngörülmesi, stajın ciddî olarak
yürütülmesini sağlamakta önemli bir etken olacaktır. Öte yandan, avukat stajyerlerinin bir an önce
uygulamaya başlayabilmelerini sağlamak için, onların girebilecekleri dava ve
işler yeniden düzenlenmiştir. Altıncı aydan itibaren, avukat stajyerleri, iş ve
dava takip etme şansına sahip olacaklardır. Öte yandan, staj süresince, stajyerlere, barolarca
kredi verilmesi olanağı getirilmiştir. Baroların bu krediyi verebilmeleri için,
kendilerine yeni kaynak sağlanmıştır. Yeni tasarı, avukatların mesleki örgütü olan baroları
yeniden tanımlamaktadır. Ayrıca, baroları yetki itibariyle güçlendirmektedir.
Örneğin, baroların üst kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliğince belirlenen
meslek kurallarına uyma, yasal zorunluluk haline getirilmektedir. Bu arada, Türkiye Barolar Birliğinin, itirazlar üzerine
vereceği kararların, Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren, iki ay
içinde bir karar verilmediği veya karar verildiği takdirde kesinleşmesi; ancak,
Adalet Bakanlığının uygun bulmadığı kararları, bir daha görüşülmek üzere,
gerekçesiyle birlikte, Türkiye Barolar Birliğine geri göndermesi, geri
gönderilen bu kararların Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca üçte iki
çoğunlukla aynen kabul edilmesi durumunda onaylanmış; aksi takdirde,
onaylanmamış sayılması ve Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet Bakanlığına
bildirilmesi esası getirilmektedir. İşte, yıllardan beri sözü edilen, Adalet
Bakanlığının, barolar üzerindeki vesayeti, bu düzenlemelerle, çok geniş ölçüde
kaldırılmaktadır. Barolarımızın ve Türkiye Barolar Birliğinin kendilerine
tanınan bu yeni yetkileri en iyi biçimde kullanacaklarından şüphe etmiyoruz. Yeni tasarının önemli özelliklerinden biri de, bazı
ticaret ortaklıkları için, zorunlu avukat kurumunun getirilmesidir. Gerçekten,
Türk Ticaret Kanununda öngörülen sermaye miktarının beş katı veyahut daha çok
esas sermayesi bulunan; yani, halen 25 milyar liradan fazla sermayesi bulunan
anonim ortaklıklar ile 100'den çok üyesi bulunan kooperatifler bakımından
avukat bulundurma zorunluluğu getirilmektedir. Bu zorunluluk bir açıdan
eleştirilebilir; ancak, getirilen hüküm, koruyucu hekimlik gibi, uyuşmazlıklar
bakımından önleyici niteliktedir; çünkü, bu zorunlu avukatlık kurumuyla, sözü
edilen anonim ortaklıkların ve kooperatiflerin bütün işlemlerini hukuka uygun
biçimde yapmaları güvence altına alınmaktadır. Dolayısıyla, bu düzenleme, bu
anonim ortaklıklar ve kooperatifler bakımından da, aslında, onları, olası
uyuşmazlıklardan koruyucu niteliktedir. Öte yandan, avukatlara, aldıkları işlerde, dava
açılmadan önce veya dava açılmışsa duruşmaya başlanmadan önce karşı tarafla
uzlaşma sağlama konusunda çağrıda bulunma yetkisi verilmektedir. Uzlaşma sonucu
düzenle-necek ve taraf vekilleri ile müvekkiller tarafından imzalanacak olan
tutanağın ilam niteliğinde olması öngörülmüştür. Bu hüküm de, yargının yükünü
önemli ölçüde azaltacak bir özellik taşımaktadır. Gerçekten, böylece, birçok
uyuşmazlık, doğrudan doğruya, mahkemece karara bağlanmasına gerek kalmadan,
avukatların uzlaşma girişimiyle sonuçlanabilecektir. Yeni tasarının çok önemli bir yeniliği de, ortak
avukatlık bürosunun yanında, avukatlık ortaklığı şeklinde çalışmaya da olanak
sağlamasıdır. Hepsi aynı baronun üyesi olan avukatlarca kurulacak olan bu
avukatlık ortaklıkları, ilgili baro tarafından, baro avukatlık siciline tescil
edilmekle tüzel kişilik kazanacaktır. Günümüzde, bireysel avukatlık, çoğu zaman,
müvekkillerin gereksinmelerini karşılamakta yetersiz kalmaktadır. İnsanlar, bir
avukatlık bürosuna gittiği zaman, orada, kendisinin her çeşit hukukî sorununa
bakabilecek, ona çözüm getirebilecek, gerektiğinde yargı önünde takip
edebilecek avukat aramaktadırlar. İşte, şimdi, bu kanun tasarısıyla düzenlenen
avukatlık ortaklığı, avukatların güçlerini birleştirerek uzmanlaşmalarını
sağlayacaktır. Bir avukatlık ortaklığında, ayrı ayrı avukatların çeşitli
konularda uzmanlaşması; örneğin, bir bölümünün hukuk davalarında, bir bölümünün
ceza davalarında, bir bölümünün idarî davalarda, bir bölümünün vergi
davalarında uzmanlaşması böylelikle gerçekleşebilecektir. Bu durumda, bir
avukatlık ortaklığı ile ilişki kuran müvekkil de, her bir uyuşmazlık için ayrı
ayrı avukatlara gitmek zorunda kalmayacaktır. Ayrıca, bu sistem, ülkemizin
hukuk alanında dünya ile bütünleşmesini, Avrupa Birliği ile bütünleşmesini de
kolaylaştıracaktır; çünkü, ancak bu güçlü avukatlık ortaklıkları sınır aşan
ilişkileri kurabilecek güçte olabilecektir. Yabancı avukatlık ortaklıklarına
da, karşılaştırmalı hukuk açısından, hizmet vermek üzere karşılıklılık
ilkesine, yani mütekabiliyet ilkesine uygun olarak ülkemizde çalışma olanağı
getirilmektedir. Avukatlara tanınan kolaylıklar arasında, cezaevlerinde
ve karakollarda müvekkilleriyle görüşmeleri için ayrı bir yer sağlanması da
sayılabilir. Öte yandan avukat yazıhaneleri ve konutlarının, ancak, mahkeme
kararıyla ve cumhuriyet savcılarının denetiminde, baro temsilcisinin
katılımıyla aranabileceği de hükme bağlanmıştır. Bu avukatların mesleklerini
bağımsız, serbestçe icra etmeleri bakımından önemli bir hükümdür. Bütün bunlarla avukatlık mesleğinin bütün sorunları
çözülmüş değildir. Bu çok önemli bir düzenleme olmakla birlikte, bazı
arkadaşlarımızın konuşmalarında sözünü ettikleri düzenlemelerin bundan sonra
yapılması gerekmektedir. Bir arkadaşımız, Sayın İyimaya, Türk savunma
akademisinin kurulması gereğinden söz etti. Gerçekten, bazı ülkelerde, avukatların
meslekiçi eğitimlerini sağlamak üzere, avukatlık akademileri vardır; örneğin,
Almanya'da durum böyledir. Hemen şunu söylemek isterim ki, halen Plan ve Bütçe
Komisyonunda bulunan Türkiye adalet akademisi tasarısı, hâkimlerimiz ve
cumhuriyet savcılarımız yanında, avukatlarımıza da meslekiçi eğitim olanağı
sağlamaktadır. Avukatlarımız da, istedikleri takdirde, bu tasarıya göre,
Türkiye adalet akademisi tarafından hazırlanacak olan programlara
katılabileceklerdir. Böylece, yargıda kalitenin yükseleceğine inanıyoruz. Bunun yanında, Türkiye'de de, artık, avukatlıkta
şirketleşmeyle birlikte gelecek olan uzmanlaşmaya paralel olarak uzman avukat
kurumunun düzenlenmesi zamanı gelmiştir. Nasıl, hekimlikte uzman doktorlar
varsa, avukatlıkta da uzman avukatlar olabilmelidir. Öte yandan, avukatların sosyal güvenlik sorunu tatmin
edici bir çözüme henüz bağlanmamıştır. Kamu hukukçularının durumu, ivedi çözüm
bekleyen bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Sayıları gittikçe artan hukuk fakültelerinde öğretim
kalitesinin yükseltilmesi, avukatlık mesleğinin temelindeki yükseköğretim
kurumlarının vermeleri gereken hizmetin en iyi biçimde yapılması bakımından
zorunludur. Bütün bunlar, halen görüşülmekte olan Avukatlık
Kanununda değişiklik tasarısıyla her sorunun çözülmediğini açıkça ortaya
koymaktadır; ancak, bu, şu anda bütün partilerin desteğiyle ve görüş birliğiyle
yasalaşacak olan kanun tasarısının önemini azaltmaz. Bu tasarı, 1969'dan bu
yana, Avukatlık Kanununda yapılan en önemli değişikliktir. Bu değişikliğin, avukatlık
mesleğine, bütün avukatlarımıza, barolarımıza, Türkiye Boralar Birliğine ve
genel olarak Türk yargı sistemine, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan. Şahsı adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç. Sayın Genç, süreniz 10 dakika. Buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 413 sıra sayılı Avukatlık Yasa Tasarısıyla ilgili kişisel söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evvela, bugün, 1 Mayıs
bayramı; bütün emekçilerin bu bayramını kutluyorum. Değerli milletvekilleri, şimdi, tabiî, bu yasa
tasarısının, evvela, Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmesi lazımdı; çünkü, bunun
içinde vergi var; bunun içinde, devlet bütçesinden 25 trilyon Barolar Birliğine
verme var. Tabiî, burası her ne yaparsa oluyor ya; onun için, hak, hukuk, her
taraf ayağa kaldırılıyor... Bunlar yapılmadı; zaten, bu komisyonda... Ben,
biraz sonra, sataşmadan dolayı Sayın Dengir'e cevap vermek için söz
isteyeceğim; ama, şimdi, konuşmamı o konuyla ilgili kullanmak da istemiyorum. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla,
bir defa, Barolar Birliği imparator yapılıyor; yani, Barolar Birliği, kırmızı
plakalı Adalet Bakanının üstüne çıkıyor. Bundan sonra -soru da soracağım-
Adalet Bakanı, bu kanun çıktıktan sonra, acaba, makamını, Barolar Birliği
Başkanına verecek mi vermeyecek mi? Çünkü, artık, Barolar Birliğinin aldığı
karara Adalet Bakanı uymak zorundadır. Barolar Birliği ne kararlar alıyor
biliyor musunuz; benim, sizin, vatandaşın adalet hizmetinin bedelini o tayin
ediyor; avukatlık ücretini o tayin ediyor, asgarî tarifeleri o tayin ediyor;
yani, eğer benim cebime dokunmasa, hay hay! Yani, avukatları kimse kötülemiyor.
Avukatlık, serbest meslek kazancıdır; yani, savunmanın bu tarafına da bakmak
lazım; serbest meslek kazanç sağlamaktır; her çalışan kişide de kazanç sağlama
esası ön plana çıkar. Şimdi, Yeminli Malî Müşavirler Kanunu çıktı. Yeminli
Malî Müşavirlere faturaları onaylama yetkisini verince, biliyorsunuz, birçok
yeminli malî müşavirler hileli naylon faturalar düzenledi ve devleti
katrilyonlarca lira zarara soktu. Şimdi bu tasarıda da avukatlara, kamu
tüzelkişisinde, yani, bir hâkimde, bir denetim elemanında bulunan yetkiyi
veriyoruz. Yani, gidecek, özel, bankadaki hesaplarınızı inceleyecek,
sigortadaki hesaplarınızı inceleyecek, tapudaki işlemlerinizi inceleyecek,
görecek ve bir de vekaletname getirecek. Alın, 2 nci maddeyi okuyun değerli
milletvekilleri. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Davayla ilgili... KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır efendim, davayla ilgili
bir şey yok. Bakın, benim zamanımı almayın. Ben söylüyorum, siz ne
yaparsanız yapın. Değerli milletvekilleri, ben inanıyorum ki, Sayın
Cumhurbaşkanı bu kanunu veto eder. Burada 98 madde var ve her madde vatandaşın
temel hak ve özgürlüklerine dokunuyor, cebinden bir şey alıp götürüyor ve biz,
bunların maddelerini incelemiyoruz. Burada avukatlar, hukukçular birleşmişler,
bizi baskı altına alıyorlar; neredeyse, bizi vatan haini ilan ediyorlar, biz de
bu psikoloji içinde burada görev yapıyoruz. Bu tasarıyla Barolar Birliğine pul basma yetkisi
veriliyor. Değerli milletvekilleri, ben, stajyer avukata niye para
vereyim. Kendi aralarında meslek dayanışması yapsınlar. Yani, benim cebime
dokunuyorsa, benden bir şey alıyorsa, ben bunun aksini söyleme hakkına sahip
değil miyim? Diğer meslek kuruluşları da var; doktoru var, mühendisi var,
mimarı var, çeşitli meslek mensupları var; peki, siz, vatandaşın cebinden
birtakım paraları alıp onlara veriyor musunuz; vermiyorsunuz. O halde, benim
cebimden, vatandaşın cebinden parayı alıp vereceksin ondan sonra da bunu
söyleyenler ne kadar... Yani, tabiî, işin böyle cafcaflı taraflarını söylemek
kolay; ama, vatandaşa ne külfet getiriyorsunuz? Biraz önce Adalet Bakanı burada açıkladı, 26 000 avukat
var dedi; 26 000 de tam faal değil. İnanmanızı istiyorum, 20 000'i geçmez. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - 45 000 avukat var. KAMER GENÇ (Devamla) - Neyse efendim, ne varsa var. Bakın, ortak sayısı 100'ü geçen yapı kooperatifi avukat
tutmak zorunda. Yahu sana ne! Ben, eğer, avukat tutarsam, tutarım; menfaatım
varsa tutarım, tutmazsam sana ne! Bir yapı kooperatifinin tasfiyesi elli sene
sürer; yirmi sene sürsün... Ben, yirmi sene, niye avukata, durup dururken, hem
de hiçbir denetime tabi olmayan Barolar Birliğinin tayin ettiği ücreti
ödeyeyim? Yine, tasarı, sermayesi 25 milyarı aşan anonim
şirketlere avukat tutma zorunluluğu getiriyor. Arkadaşlar, 25 milyar ne biliyor
musunuz? Geçen gün burada söyledim; Başbakanlıkta bir proje denetim başkanına
ayda 5 000 dolar ücret veriyorsunuz; beş aylık 25 000 dolar eder. O zaman, bu
şirketler avukata mı para versin; yoksa, ticarî faaliyet mi yapsın? Bakın, her yerde herkesin dürüst olmak zorunluluğu var.
Eğer, sen, haksız olarak, vatandaşın cebinden parayı gasp ediyorsan, o zaman
banka hortumcularını niye suçluyoruz? Onun da gücü yetmiş, gitmiş bankayı
hortumlamış, getirmiş. Benim de gücüm yetiyor, kanun çıkaracağım, kendime
avantaj sağlayacağım!.. Böyle bir mantık olur mu efendim? Başkaları avantaj sağladığı
zaman suç işliyor da, suçlu oluyor da, ben niye olmuyorum? Bunun ismi kıyak
avukatlık. Biraz önce bir arkadaşımız "milletvekili olanlar
avukatlık yapmasın" dedi. Geldi işte, verin önergenizi! Milletvekilleri
avukatlık yapamaz... Verin bakalım önergenizi, kabul edin, o zaman ben sizin
doğru olduğunuzu kabul edeyim. Bunları söylediğimiz zaman suçlu mu oluyoruz? Avukatın üstü aranılmayacakmış, evi aranılmayacakmış...
Savcılık getirecek, ancak baro temsilcisi gelecek... Değerli milletvekilleri, baro temsilcisi, aramada -ben
kimsenin aranılmasını istemiyorum- Anayasada eşitlik ilkesi var. Benim üstümü arıyorsun, mühendisin
üstünü arıyorsun, iktisatçının üstünü
arıyorsun, avukata gelince, yok, imtiyazlı... Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Bu Anayasanın 135 inci
maddesi nerede Sayın Bakan? Sayın Bakan, bu kanun tasarısı Adalet Komisyonunda
müzakere edilirken komisyona gelme cesaretini
kendisinde bulmadı. İşte, komisyon üyeleri burada... Gelmedi...
Bürokratlara bıraktılar, tabiî ki onlar da hukukçu; hukukçu da olunca, yarın
öbürgün kendilerini de ilgilendiren bir kanun olabilir diye... Tasarı, hem Anayasaya aykırı hem de vatandaşın cebinden
haksız olarak para alınıyor değerli milletvekilleri. Devlet bütçesinden, adalet harçlarından -idarî para
cezaları hariç- bir parayı Barolar Birliğine veriyorsunuz. Barolar Birliği bu
parayı alıyor, istediği gibi kullanıyor: Adlî müzaheret bürosunu kuracak,
istediği adamları getirecek, ondan sonra, orada istihdam edecek ve ondan sonra
da ne olacak? Peki, baroları kim denetleyecek? Yani, bugün, bakanlar suiistimal
yaptığı zaman Yüce Divana gidiyor. Baroları kim denetleyecek; kim onları
denetleyecek? Bakın... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Adalet Bakanlığı... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, Adalet Bakanlığından
yetkiyi alıyorsunuz. Adalet Bakanı çıksın... Kendisinden yetkiyi alıyorsunuz,
tamamen Barolar Birliğine veriyorsunuz. Barolar Birliği her şeyin başı geliyor.
ALİ ARABACI (Bursa) - Oku, ondan sonra, bilerek konuş. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bakın, bu tasarı, bu
kadar, böyle toplu maddelerle müzakere edilemez. Hakikaten.... Bakın, Türkiye'yi, yabancı sermayenin, yabancıların
sömürecekleri bir düzen alemi haline getirdiniz; şimdi, biraz da Türkiye'deki
birtakım yaşayanların sömürü düzeni alanı haline getiriyoruz. Bu Meclis, böyle
kanunlar çıkaramaz değerli milletvekilleri. Tasarıyı enine boyuna tartışalım. Hangi maddede ne
getiriyor; kime, ne külfetler getiriyor? Bakın, ben, altı hafta, komisyonda bu kanuna tek başıma
karşı koydum, niye; başta gelen metinde, efendim, araba mı satacaksınız, avukat
gelecek; noterde mukavele mi imzalayacaksınız, avukat gelecek; tapuda
gayrîmenkul mü satacaksınız, avukat gelecek... Yahu, avukatınız zaten 20 000
kişi. Nerede?.. Her gün, milyonlarca işlem yapılıyor. Bunları direte direte,
bazı düzeltmeler yaptık; ama... Değerli milletvekilleri, bizi hedef aldılar; yani, ben,
burada çıkıyorum, bu kürsüde bazı doğru şeyleri söylüyorum; bakıyoruz, insanlar
alay ediyor. Yani, aslında, alay edilecek kendileri. Bu memleket, bizim memleketimiz.
Bu memlekette, insanları, yarına, dava açma... İnsanları, dava açma hakkından
mahrum edecekler. Yani, en ufak bir davayı, adam 500-600 milyonla açacaksa,
niye açsın efendim? Niye açsın?! Sonra, avukatların görevlerini ihmalde, kim vatandaşı
koruyacak? Esasında, avukat, tabiî, hukuk bilgisi olan arkadaştır; ama, onun
karşısında, zavallı, hukuk bilgisi olmayan, hukukî himayeye mazhar insanın
hakkını nasıl koruyacağız? Barolar Birliği siyasî bir makamdır; barolar, siyasî
bir makamdır. Bunları barolar cezalandıracak diyoruz; ama, güçlü avukatlar her
türlü şekilde hareket edebilir ve vatandaşları da her türlü şekilde mağdur
edebilir. Sevgili milletvekilleri, bu tasarı, gerçekten, bazı
yönleriyle iyi; ama, hep, avukatların durumunu güçlendirmiş, Barolar Birliğinin
durumunu güçlendirmiş; ama, vatandaşın canına okumuş; yani, benim kesemden
birileri zengin ediliyor efendim. Anonim şirketlerin bünyesinde zaten hukuk
yeteri kadar gelişmiş, niye anonim şirketler avukat tutma zorunluluğunda
tutulsun? Böyle şey olmaz ki değerli milletvekilleri. Onun ücretini kim tayin edecek? Efendim, çıksınlar söylesinler; Barolar
Birliği, dava açmada, avukata asgarî ücreti kendisi takdir edecek. İtiraz da
edemezsiniz, mercii yok. Ondan sonra da, Barolar Birliğinin birtakım kararları
Adalet Bakanlığına gidecek. Eskiden, Adalet Bakanlığı, idarenin bir denetim
kurumuydu. Anayasanın 135 inci maddesinde "kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları üzerindeki idarî ve malî vesayet esastır" deniliyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Genç, 1 dakika içerisinde toparlayınız
efendim. Buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, Sayın Bakan, bu Anayasanın
135 inci maddesindeki idarî ve malî vesayeti nasıl kaldırırsınız? O zaman,
barolar, avukatın her menfaatına uygun geldiği şeyde kararı alacak ve ondan
sonra da yargıya gidecek. Yargıya gidemez ki... İdarî yargıya, ancak, kamu
tüzelkişisi olanlar gidecek; bunlar, kamu tüzelkişisi değil ki; bunlar, kamu
kurumu niteliğindeki meslek kişileridir. Bunları bilmek lazım. En azından,
anayasal terimleri bilmek lazım, hukuku bilmek lazım. Kamu kurumu nedir, idare
nedir?.. Anayasada yönetmelik çıkarma yetkisi idarenindir. Yönetmeliğin kimin
tarafından çıkarılacağı Anayasanın 124 üncü maddesinde belirtilmiş; ama, tabiî,
bu kanunları incelemiyoruz değerli milletvekilleri. Hesabımıza gelince, hakkı,
hukuku, Anayasayı, İçtüzüğü bir tarafa bağlıyoruz; çıksın... Çıksın da, peki,
bu millete ne olacak? Siz, esnaf yürüdü, memur yürüdü, polis yürüdü, öğretmen
yürüdü, onların ücretlerini niye artırmıyorsunuz da, 20 000 avukatın durumunu düzeltmek için gecenin bu
saatlerine kadar bizi çalıştırıyorsunuz? Onlar insan değil mi? Onlar Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı değil mi? Siz kimden yanasınız, onu bir bilelim bakalım. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç. Komisyon Başkanı Sayın Emin Karaa, buyurun efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 yılından beri üzerinde çalışılmakta olan
bir yasa tasarısını görüşüyoruz. 20 nci Dönemde görüşülmeye başlanılan; ancak,
kadük olan avukatlık yasa tasarısı, 21 inci Dönemde tekrar ele alınmıştır. Sözü
edilen avukatlık yasa tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ender görülecek
bir biçimde, bütün grupların, üzerinde hemfikir oldukları, üzerinde tamamen
uzlaştıkları bir metin haline dönüşmüştür. Bu yasa tasarısı Komisyonda
görüşülürken, Sayın Genç'in ileri sürdüğü gibi, kimsenin konuşmasına,
fikirlerine, tartışmalarına... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, beni engellediniz,
bana söz hakkı vermediniz; tutanaklar burada... BAŞKAN - Sayın Karaa, siz buyurun efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Efendim, iftiharla söyleyebilirim ki, keşke, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülen tüm yasa tasarıları, bu kadar geniş kapsamlı olarak bir komisyonda
ele alınabilsin, tartışılabilsin. Şu anda elimde göstermiş olduğum klasör,
sadece 21 inci Dönemdeki altı aylık görüşmenin zabıtlarıdır. Hiç kimsenin
konuşmasına engel olunmamıştır. Değerli konuşmacılar avukatlık yasa tasarısı üzerindeki
görüşlerini beyan ettiler. Bunlara ilave edecek değilim, buna vaktimiz de yok;
fakat, şunun altını çizmek mecburiyetindeyim ki, kimi verilen bilgiler
doğrultusunda kamuoyu yanıltılmaktadır. Bize yapılan başvurularda, Avukatlık
Yasasıyla, tüm muamelelerin, artık, avukatlar marifetiyle yapılacağı,
noterlerdeki muamelelerin avukatlar tarafından yapılacağı, tapu takip
muamelelerinin avukatlar tarafından yapılacağı, tüm şirketlerin, tüm
kooperatiflerin, bu arada, trafik muamelelerinin dahi avukatlar tarafından
yapılacağı şeklinde yurttaşlardan eleştiriler gelmektedir. Oysa, böyle bir şey
yoktur. Biraz sonra görüleceği üzere, sadece anonim şirketlerin sermayelerinin
5 katı tutarında olan, ki, Türkiye genelinde, Sanayi Bakanlığından alınan
rakamlar çerçevesinde, 6 352 anonim şirketin, hukuk müşaviri olarak avukat
tutmak mecburiyeti vardır; bunların büyük bir kısmının da halen avukatı vardır. Sayısı 100 ve 100'den fazla olan yapı kooperatiflerinin
sayısı 3 342'dir. Yapmış olduğumuz araştırmalarda, genel müdürlük seviyesinde
yapmış olduğumuz, uzmanlardan almış olduğumuz görüşlerde herkes hemfikir ki,
yapı kooperatifi üyelerinin haklarının ve hukuklarının çiğnenmemesi için,
onların haklarının savunulabilmesi için, hukuk müşaviri olarak avukatın
bulundurulmasının son derece yerinde olduğu da, hep, bize rapor edilmiştir. Bütün bunlar yargının üzerindeki yükün azalmasına neden
olacaktır. Burada maksat, denildiği üzere, kimileri tarafından ileri sürüldüğü
üzere, avukata pazar yaratmak, avukata çıkar sağlamak amacına yönelmek
değildir. Burada amaç, yargının üzerindeki yükün azaltılmasına, mahkemelerin iş
yükünün azaltılmasına, sürati sağlamaya yöneliktir. Keşke, Türkiye, bugüne
kadar, yargı reformunu tam anlamıyla bir paket halinde yapabilmiş olsaydı. Bu,
bugüne kadar sağlanabilmiş değildir; ama, şu anda çağdaş bir avukatlık yasası
yapılıyor olması demek, yargının üç unsurundan biri olan savunmayı çağdaş bir
hale getiriyor olmamızın temelini teşkil etmektedir. Avukatlar, bulundukları
hal üzere, ellerindeki avukatlık yasası çerçevesinde kendi işlerini yaparlar,
davalarını görürler, müvekkilleriyle olan münasebetlerini de tanzim ederler.
Onların bu konuda bir beklentileri yoktur. Beklenti, sadece, çağdaş bir
Avukatlık Yasası, bağımsız olan savunmayı daha güçlendirme amacına
yönelmektedir. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, son söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç, sorunuzu sorun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, soru sormuyorum; son
söz istiyorum. Komisyon konuştu; son söz, milletvekiline aittir. BAŞKAN - Komisyondan sonra son söz olur mu Sayın Genç?! KAMER GENÇ (Tunceli) - İçtüzüğe baksanıza... BAŞKAN - Baktım efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bak bakalım İçtüzüğe. BAŞKAN - Sayın Genç, hükümet konuşsaydı, dediğiniz
doğru... KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, hükümet değil...
Komisyon ve hükümet konuştuktan sonra son söz milletvekilinindir. Açın ilgili
maddeyi, okuyun. BAŞKAN - Ben okudum efendim. Siz, sorunuzu soruyor
musunuz? Sorunuz varsa buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) - Canım, zoraki zaten orayı
yönetiyorsun. Şey değil ki yani... Buyurun, soralım. Peki... Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana birkaç tane
soru sormak istiyorum. Birincisi, Anayasanın 135 inci maddesine göre, meslek
kuruluşları üzerinde devletin idarî ve malî denetimine ilişkin kurallar kanunla
düzenleniyor. Sayın Bakanın da biraz önce kürsüde açıkladığı gibi, Türkiye
Barolar Birliğinin 3'e 2 kararla aldığı kararlara karşı Adalet Bakanlığının
direnme hakkı yok. Bu, Anayasanın 135 inci maddesine aykırı değil midir?
Birinci sorum bu. İki; barolara karşı idare mahkemesine dava açmak hukuka
uygun mudur? Çünkü, idare mahkemesine veya Danıştaya, ancak kamu kurum ve
kuruluşlarının işlemlerine karşı dava açılabilir, idarenin işlemlerine karşı
dava açılabilir. Halbuki, Barolar Birliği, kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşudur. Meslek kuruluşu olunca da, kamu idaresi sayılamaz. Ayrıca, bu kanun tasarısının 2 nci maddesiyle,
avukatların özel bankalardan, özel sigorta şirketlerinden, her türlü kamu kurum
ve kuruluşlarından istedikleri belgeleri inceleme yetkisini getiriyorsunuz.
Burada, mesela, bir bankadaki herhangi bir vatandaşın hesabının özetini bir
avukat gidip alabilir mi veyahut bir tapu kaydını gidip de -efendim, ben
bununla vekâletini alacağım- alabilir mi veyahut da defter kaydını,
bilançosunu; mesela, vergi dairesinden alabilir mi? Bu konuda bir açıklama
yapmanızı istiyorum. Ayrıca da, avukatların asgarî ücretleri nasıl
belirleniyor? Bunu kontrol eden kimdir? Şimdi, maddede deniliyor ki
"ihtilaf konusu meblağın yüzde 25'ine kadar avukatlık ücreti
kararlaştırılabilir." Bu yüzde 25, sizce büyük bir rakam değil midir? Şimdilik bu kadar efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 135 inci maddesine göre, kamu
kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olan barolar üzerinde de devletin idarî
ve malî denetimine ilişkin kuralların kanunla düzenlenmesi gerekir. Bu genel
kural, barolar hakkında da geçerlidir. Şimdi, burada, tartışma konusu olan, belirli konularda
Türkiye Barolar Birliğinin aldığı kararların Adalet Bakanlığınca doğrudan
doğruya onaylanması sistemi yerine, Bakanlığın onaylamadığı, uygun görmediği
kararları gerekçesiyle birlikte Barolar Birliğine geri göndermesi konusudur.
Eğer, Barolar Birliği üçte 2 çoğunlukla ilk kararında ısrar edecek olursa, o
zaman, bunu, Adalet Bakanlığına bildirecektir. Bu karara karşı, gerek
ilgililerin gerek Adalet Bakanlığının dava açma hakkı bulunmaktadır. Şimdi, burada, bir denetim yapılmaktadır; yani, bu yeni
getirilen düzenleme, denetimi ortadan kaldırmamaktadır. Barolar Birliğinin
gönderdiği karar, Adalet Bakanlığınca incelenmektedir ve Adalet Bakanlığı o
kararı uygun görmüyorsa, bunu, gerekçesiyle birlikte Barolar Birliğine
bildirmektedir. Ayrıca, halen yürürlükteki kanunda bir ek 4 üncü madde
vardır. Bu maddeye göre, Adalet Bakanlığı, barolar ve Türkiye Barolar Birliği
organlarının görevlerini kanun hükümlerine uygun olarak yapıp yapmadıklarını ve
malî işlemlerini yönetmelikte belirlenecek esaslara göre denetlemeye
yetkilidir. Bu idarî ve malî denetim adalet müfettişlerince yapılır. Halen bu
denetim yapılmaktadır. Dolayısıyla, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu
olarak barolar üzerinde Adalet Bakanlığının idarî ve malî denetim yetkisi devam
etmektedir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu maddeyle kalkmıyor mu Sayın
Bakan? ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Hayır,
kalkmıyor... Barolara karşı idare mahkemesinde dava açılmasının
Anayasaya uygun olup olmadığı soruldu. Bilindiği gibi, idarenin her türlü eylem
ve işlemi yargı denetimine tabidir. İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı,
idarî yargıda dava açılabilir. Burada, barolar da, bir kamu kurumu niteliğinde
meslek kuruluşu olarak idarî yargı denetimine tabidir. Her türlü belgeyi inceleme yetkisi, bu tasarıda,
kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla tanınmıştır. Nitekim,
tasarının çerçeve 2 nci maddesiyle önerilen 2 nci madde değişikliğinde
"kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar -yani,
avukatın istemi üzerine kendilerine belge verecek olan kurumlar- avukatın gerek
duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden
örnek alınması vekâletname ibrazına bağlıdır" denilmektedir. Görüldüğü
gibi, burada, ilgili kanunlardaki özel hükümler saklı tutulmuştur. Örneğin,
bankalar bakımından, banka sırrını saklı tutan hükümler vardır; bunlara
dokunulmamaktadır. O hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu bilgi ve belgeleri
inceleme yetkisi tanınmaktadır. Baroların ücret tarifeleri, Türkiye Barolar Birliği
tarafından hazırlanarak Adalet Bakanlığına sunulur. Bugün yürürlükte olan
sisteme göre, Adalet Bakanının onayıyla bu tarifeler gerçekleşir; ama, yeni
tasarıda, Bakanlık bu tarifeyi uygun bulmadığı takdirde, bunu, gerekçesiyle
birlikte Türkiye Barolar Birliğine geri gönderecektir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Vatandaşın güvencesi nerede?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Burada
bitmiyor tabiî... Türkiye Barolar Birliği, eğer, kararında yönetim
kurulunun üçte 2 çoğunluğuyla ısrar edecek olursa, ona karşı, ilgililerin ve
vatandaşın idarî yargıda dava açma hakkı vardır. BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika... Sayın Günay, buyurun. ALİ GÜNAY (Hatay) - Sayın Başkan, Sayın Genç yaptığı
konuşmada kendisini dinleyen yurttaşlarımıza... BAŞKAN - Siz soru soracaksınız efendim. ALİ GÜNAY (Hatay) - Soru soracağım; sorumun nedenini
söylüyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bana da konuşma
hakkı vereceksiniz... ALİ GÜNAY (Hatay) -...kaygılandıracak yanlış bilgiler
vermiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) - Hayır efendim... BAŞKAN - Sayın Günay, bir dakika... Siz, Sayın Bakana
soru soracak mısınız?! ALİ GÜNAY (Hatay) - Soracağım... Soracağım... BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakana soru sorun; Sayın
Genç'in eylemiyle ilgili bir görüş bildirmeyin lütfen! ALİ GÜNAY (Hatay) - Onun yaptığı konuşmaya dayanarak
sorular soracağım... BAŞKAN - Efendim, siz, Sayın Bakana sualinizi tevcih
ediniz! ALİ GÜNAY (Hatay) - Şu iki sorumun, aracılığınızla,
cevabının Sayın Bakanımdan alınmasını rica ediyorum. Tasarının 16 ncı ve 22 nci maddelerine göre,
stajyerlere verilecek kredinin kaynağı nedir ve kişiler, açmak istedikleri
davalarda avukat tutmak zorunda mıdır değil midir? Bunlara, kısaca cevap
verilmesini istiyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Kaynağını yasanın kendisi belirtiyor zaten. ALİ GÜNAY (Hatay) - Yanlış bilgi verdiler. BAŞKAN - Efendim, kaynağı burada belli! Ödenen
harçların, alınan harçların bir bölümü kredi olarak kullandırılacak. Bu sorunun
sorulmasının bir gereği var mı?! NECDET SARUHAN (İstanbul) - Kamuoyu bilmiyor ki... BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, bu
görüşmeler sırasında... BAŞKAN - Bir dakika... Sayın Bakana söz hakkı... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Efendim, soru sorulmasına
müsaade etmediniz; yanlış yapıyorsunuz. Bu sorular sorulsun ki, aydınlığa
kavuşsun ki... BAŞKAN - Sayın Bakan açıklıyor efendim. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sanki, avukatlar
üçkâğıtçı; herkes, vatandaşın... BAŞKAN - Estağfurullah efendim, niye üçkâğıtçı
olsunlar; en onurlu insanlardır. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Bu intibaı, bu iddiaları
ortadan kaldıralım. BAŞKAN - Efendim, avukatlık mesleği, savunma mesleği en
onurlu mesleklerden birisidir. Biraz önce Sayın Aslan ifade ettiler; ne
kimsenin kölesi oldular ne de efendisi oldular. Buyurun Sayın Bakanım. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, tasarının çerçeve 16 ncı maddesiyle değiştirilen Avukatlık Kanununun 27
nci maddesi, Sayın Günay'ın birinci sorusunu cevaplandırmaktadır. Bu maddeye
göre, staj süresince, stajyerlere, Türkiye Barolar Birliğince kredi verilir.
Ödenecek kredinin kaynağı, avukatların yetkili mercilere sunduğu
vekâletnamelere avukatın yapıştıracağı pul bedelleri ile geri ödemeden gelen
paralar ve bunların gelirleridir. Bu pullar, Türkiye Barolar Birliğince
bastırılır. Yapıştırılacak pulun değeri, 2.7.1964 tarihli 492 sayılı Harçlar Kanununun
yargı harçları bölümünde yer alan vekâletname örnekleri için kullanılan harç
tarifesi kadardır. Avukatlarca vekâletname sunulan merciler, pul
yapıştırılmamış veya pulu noksan olan vekâletname ve örneklerini kabul edemez,
gerektiğinde ilgiliye on günlük süre verilerek, bu süre içinde pul
tamamlanmadıkça, vekâletname işleme konulamaz. İşte, stajyerlere verilecek olan
kredinin kaynağı, bu hükümlerde gösterilmiş bulunmaktadır. Şimdi, tasarının çerçeve 22 nci maddesiyle değiştirilen
35 inci maddede şu hükümler yer almaktadır: "Kişiler, kendi davasına ait
evrakı düzenleyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip edebilir."
Benzeri hükümler, yürürlükteki kanunda da yer almaktadır. Avukat tutma
zorunluluğu, sadece, yasal sermaye miktarının 5 katı esas sermayesi olan anonim
ortaklıklar, yani, yürürlükteki duruma göre en az 25 milyar veya daha çok esas
sermayesi olan anonim ortaklıklar ile 100'den çok üyesi bulunan kooperatifler
bakımından söz konusudur; ama, onun dışında, bütün vatandaşlar kendi davalarını
açabilir ve takip edebilirler. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. Soru sorma işlemi tamamlanmıştır. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylayacağım; ancak, Sayın Genç
tarafından Başkanlığa iletilen, karar yetersayısı aranılması istemi var; o
hususu da dikkate alacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım;
ancak, oylamayı elektronik cihazla yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Oylama için 5 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
vardır; tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - İçtüzüğün 61 inci maddesini
okuyun; son söz milletvekilinin mi değil mi; bir oku! BAŞKAN - Biz okuduk Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) - Çıkar, şurada, aç oku; nasıl
okudun?! Şurada diyor ki, son söz milletvekilinin, komisyondan sonra... Yani,
nasıl okudun?! BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince,
Birinci Bölümün görüşmelerine başlıyoruz. AVUKATLIK
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI BAŞKAN - Birinci Bölüm, 1 ilâ 25 inci maddeleri
kapsamaktadır. Bölümde, konuşma süreleri, gruplar, Komisyon ve Hükümet için
10'ar dakikadır. Birinci Bölüm üzerinde söz isteyen arkadaşların
isimlerini okuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Gözlükaya;
Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Arınç. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili
Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, Doğru Yol Partisi Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kitabî laflara geçmeyeceğim; ama, şunu söylemek
zorundayım: Avukatlık müessesesi, yargının çok önemli unsurlarından birisidir,
üç ayağından birisidir; bazılarının, bunu ciddiye almasını öneriyorum, bu
kutsal müesseseye yerli yersiz dil uzatılmamasını özellikle öneriyorum. Değerli arkadaşlarım, nasıl, yargının bağımsızlığını
savunuyorsak, onun aslî unsurlarından birisi olan savunmanın da bağımsızlığını
savunmamız ve sağlamamız gerektiğini ifade ediyorum. Bu arada, hepimiz, genç avukat olarak başladık. Genç
avukatlara da, hâkimlerimizin, savcılarımızın biraz daha yardımcı olmalarını ve
yol göstermelerini, onları soğutmamalarını istirham ediyorum. Ayrıca, asıl bölüme geçmeden önce, maddelere geçmeden
önce, yargıyı mutlaka bağımsız kılmalıyız; ama, son zamanlarda şunu gördük ki,
gerçekten, savcılara, haddini aşma veyahut da fazla ileri gidiyorsun anlamında
birtakım sataşmalarda, hatta, bize göre, talimat vermelerde veya tehditlerde
bulunulur gibi olmaktadır. Bunu, hele Türkiye'yi yönetenlerin yapmaması
gerektiğini bilhassa belirtiyorum. Savcılarla, yargı mensuplarıyla siyasîler
arasında bir savaş olmaması gerektiğini ifade ediyorum. Ayrıca, bir şey söylemek istiyorum; yargı, bağımsız
olduğu kadar hızlı da olmalıdır. Düşünün, aylarca, bir siyasî partinin
kapatılıp kapatılmayacağı belli değil. Tabiî, birtakım rivayetler ortada
dolaşmakta. Yargı bundan yara almaktadır. Bu bakımdan, bu konuda, nasıl karar
verilecekse verilir; ama, yargıya gölge düşürecek şekilde birtakım dedikodulara
yer verilmemesi gerektiğini ifade ediyorum. Değerli arkadaşlarım, Birinci Bölümde birtakım
yenilikler var. Bu yeniliklerin başında, avukatlara görevleriyle ilgili olarak,
eski kanunda sadece resmî kurumlar ve yargıda yardım edilmesi önerilirken,
yasada öyle bir hüküm varken, bugün, artık tadat edilmiş, yargıda, emniyette,
diğer kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi, KİT'lerde, özel ve kamuya ait
bankalarda, noterlerde, sigorta şirketlerinde, görevleriyle ilgili bilgi ve
belgeleri toplama imkânı verilmiştir. Bu, sanılmasın ki, o bankanın veya o
kurumum bütün evraklarını avukat gözden geçirecektir... Öyle bir yanlış
anlatmaya gerek olmadığını ifade ediyorum. Ancak, bakmakta oldukları davalarla
ilgili belgeleri toplayabilirler. Ayrıca, bir sınav usulü getirilmekte. Bu sınav, iki
yılda dört defa yapılacak; ama, ben, bu konuda şunu öneriyorum: İki yılda yine
olsun; ama, altı defa imtihan hakkının tanınmasında fayda olduğu
mülahazasındayım. Değerli arkadaşlarım, ayrıca, 5 inci maddede, mutlak
ağır hapis cezasından mahkûm olanların avukatlık yapmama pozisyonları varken,
bu yeni tasarıda, iki yıl hapis -tabiî, taksirli suçlar hariç oluyor- ve bir
yıldan fazla ağır hapis cezasına mahkum olanların avukatlık yapmalarına,
avukatlığa kabullerine imkân verilmiyor. Ayrıca, bu tasarıyla suçlar da artırılmış. Yani,
istimal ve istihlak kaçakçılığı dışındaki kaçakçılık suçları, ertelenmiş veya
affedilmiş olsalar dahi, avukatlığa mâni suçlardan sayılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, avukatlar açısından çok önemli
bir konu da, eski yasamızın 14 üncü maddesinde, hâkimler ve savcılar, son görev
yaptıkları yerlerde, iki yıl içinde davalara bakamıyorlardı; yani, görev
yaptıkları mahkemelerde bakamıyorlardı. Bu, bir yanlışlıktı. Şimdi, bu,
tasarının ilgili maddesinde, savcı ve hâkimler, beş yıl içinde, o yargı
çevresinde, görev yaptıkları yargı çevresindeki mahkemelerde avukatlık görevi
yapamamaktadırlar. Bu, doğru bir maddedir; çünkü, avukatlar arasında haksız
rekabete meydan vermekteydi. Düşünün, bir ağır ceza reisi, bir başsavcı, iki
yıl görev yapmış, gelmiş, o adliyede avukatlık yapmakta... Bunun birtakım
suiistimallere açık olabileceğini -oldu demiyorum, ama- ifade ediyorum. Bu da,
doğru bir düzenlemedir şeklinde düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, stajyerlere, gerçekten imkânlar
getiriliyor; bu da yerinde bir değişikliktir. Kooperatif ve şirketlerle ilgili düzenleme vardır.
Tabiî ki, bu yönde birtakım istismarlar yapılmıştır; ama, zaten, büyük sermaye
şirketlerinin hepsinin avukatları var. Sanılmasın ki, avukatlar, bunlarla
milyarlarca lira para kazanacaklar. Pazarlık esas... Ücret sözleşmesi, baro ve
Barolar Birliğince, hatta itiraz edildiğinde Adalet Bakanlığınca tespit
edilecek bir olaydır. Yani, avukatlar, bütün şirketlerden milyarlarca liralık
ücret alarak büyük kazanç sağlayacaklar gibi bir durum söz konusu değildir.
Özel sektördeki bütün şirketleri, küçük şirketleri veya diğer müesseseleri de
ürkütmenin anlamının olmadığını ifade ediyorum. Sevgili arkadaşlarım, kooperatiflerin birçoğundan
mağdur olmayan insan yok. Gerçekten yıllarca sürüyor, birtakım suiistimaller
oluyor. Hepinizin ve bizim dışımızdaki bütün vatandaşların başlarına geldi bu.
Onun için, bunu da, ben, doğru bulduğumu ifade ediyorum. Tabiî ki, 100 üyelik
bir sınırlama da doğrudur. Değerli arkadaşlar, tabiî, bu maddelerin hepsinde de
söylenecek çok şey var, birtakım güzellikler var; ama, bunları ifade imkânımız
yok. Son olarak şunu söylüyorum: Avukatlarla uzlaşma
meselesi var. Hani, filmlerde görüyorsunuz Amerika'da. Bu, eskiden de vardı;
yani, avukatlar arasında görüşmeler olurdu; ama, buna bir resmiyet verilmiş.
Yani, avukatlar müvekkillerini buluşturup, hatta bir araya getirip, gerçekten
bir yetkiyle bunları yapabilme imkânına kavuşmuşlardır. Ben, bu bakımdan, bu
bölümdeki değişikliklerin doğru olduğunu ifade ediyorum. Tabiî, gönlümüz ister ki, dünyada gördüğümüz gibi,
avukatlar daha güçlü olsunlar, tabiî, toplum daha güçlü olsun, avukata ücret
verirken daha rahat verebilsinler diye düşünüyoruz. İnşallah, o günlere de
geliriz. Dünyanın birçok yerinde danışma ücretleri vardır. Avukat, basar
teybine, konuştuğu saat kadar ücret alır. Ben, pratikte hiçbir avukat
arkadaşımızın doğru dürüst danışma ücreti aldığını bilmem, hele siyasî
avukatlar hiç almaz. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Ödediği harçlardan haber
ver... MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sayın Hatiboğlu
"harçları da öderiz" der. Bu bakımdan, herhangi bir şekilde, avukatların,
haklarını suiistimal edeceği kimsenin aklına gelmesin. Benim bir lafım var;
inşallah, hukukçulardan da bir Başbakan olur temennisiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gözlükaya. Fazilet Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın
Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Birinci Bölüm üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz
aldım. Bildiğiniz gibi, Birinci Bölüm, 1 inci maddeden 26 ncı maddeye kadar
olan kısımdır. Kendi bölümümle ilgili olarak birkaç noktayı dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Biraz önceki konuşmamda da ifade ettim, bu bölümün
başında, avukatlık kurumunun, yargının temel unsurlarından olan bağımsız
savunmayı temsil ettiği kabul edildi; bu, güzel bir cümleyle yer aldı. 2 nci maddede, avukatlığın amacı yeniden düzenlendi ve
avukatlar görevlerini yaparken, kendisine yardımcı olmakla görevli olan
kurumlar tek tek sayılmak suretiyle gösterildi. Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, birkaç madde
üzerinde durmak istiyorum. Bir tanesi 9 uncu madde. Avukatlık Kanununun 12 (b)
maddesinde, bildiğiniz gibi, öğretmenler -hemen hemen her seviyede- aynı
zamanda avukatlık yapabiliyorlardı; bu, yeni getirilen tasarıda değiştirildi ve
öğretmenlerin avukatlık yapma hakları ortadan kaldırıldı. Tartışılabilir; ama,
böyle uygun görüldü. Biz de, lehindeki ve karşı görüşleri tarttığımız zaman,
mümkün olabileceğini düşünüyoruz; ancak, tasarıda, herhangi bir maddede,
kazanılmış haklar konusunda bir düzenleme mevcut değil. Bu nedenle, en azından,
kazanılmış hakların korunmasına yönelik bir düzenleme getirilmeliydi; ancak, bu
şekilde getirilmiş olmasından, şu anda öğretmenlik yapan avukatların tekrar
görevlerine devam edebilecekleri anlaşılıyor; ben, aksi bir hüküm görmüyorum;
ancak, doğal olanı, kazanılmış hakların da bir madde içerisinde gösterilmesi ve
bir düzenleme yapılmasıydı. Değerli arkadaşlarım, 16 ncı madde, Avukatlık Kanununun
27 nci maddesinde değişiklik yapıyor ve avukatlık stajyerlerine kredi verilmesi
imkânı getiriliyor. Bildiğiniz gibi, avukat stajyerleri, staj süresince
herhangi bir işte çalışmıyorlar. Bu yüzden, maddî durumları müsait olmayan;
ama, istidatlı ve arzulu gençler, staj yapamıyorlar ve avukat olamıyorlar.
Tasarının bu maddesi, avukatlık stajı yaparken kredi sistemini öngörmektedir.
Herhalde herkese yardım yapılması mümkün olmadığına göre, yeni düzenleme daha
rasyonel ve akılcıdır; ancak, kaynak temininde benimsenen yöntem acaba yerinde
mi? Bildiğiniz gibi, ihdas edilen vekâletname pulu yöntemi, zaten altından
kalkılamaz hale gelmiş olan yargı masraflarını biraz daha ağırlaştıracaktır.
Bunun yerine, mevcut vekâletname suret harçları doğrudan bu fona aktarılsa,
kaynak olarak kabul edilse veya Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu
kaynaklarından muayyen birkısım stajyer kredilerinde kullanılabilse, daha mı
uygun olurdu; şahsen, biz, bu görüşteyiz. Dolayısıyla, bugün, tenkidi yapılan
bazı konularda, belki biraz abartılarak ve büyütülerek, ama, yeni bir yargı
gideri doğurulmamalı ve Adalet Teşkilâtını Güçlendirme Fonundan, onun
kaynaklarından bir miktar aktarılabilmeliydi diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, avukatlık sınavı eskiden de
vardı, bir ara ilga edildi. Şimdi, bu mülga hükümler yeniden ihdas edilmektedir
ve avukatlık sınavı tekrar konulmaktadır. Biraz önceki konuşmamda, hukuk
fakültelerinin sayısı ve buradan mezun olan gençlerimizin sayısı ortaya
konulmuş ve gerçekten, hem avukatlığa bir kalite kazandırabilmek hem de
nispeten yığılmaları önleyebilmek açısından sınav sisteminin faydalı
olabileceği öngörülmüştü. Yeniden sınav ihdas edilmektedir; ama, staj bitim
belgesi aldıktan sonra. Burada, esas itibariyle, olumlu bir düzenleme olduğunu
görüyoruz; ama, tasarının genelinde mevcut olan Barolar Birliğini güçlendirme
düşüncesi, burada da, açıkça kendisini gösteriyor. Sınav konusunda tasarıda
belirsizlikler var. Bütün bunların bir yönetmelikle düzenlenebileceği
öngörülmüş; ama, keşke, tasarının içerisine konabilseydi. Çünkü, avukatlığa
başlayabilme, bu sınavı kazanma şartına denk getirildiğine göre, böyle önemli
bir sınavın şartları, koşulları, ne şekilde yapılacağı kanunda açıkça
yazılmalıydı diye düşünüyorum. Gerçi, Avukatlık Kanununda, barolara yönetmelik
çıkarma yetkisi verilmiş; ama, ilk defa ihdas edilen böyle bir sınavın
ilkelerinin kanunda gösterilmiş olması çok daha iyi olacaktı. Bu sınavla neyin ve nasıl ölçüleceği çok belli değil.
Gerçi, tasarının 19 uncu maddesinde "avukatlık sınavının amacı, stajyerin
meslek kuralları bilgisi ile hukuk ilkelerini ve mevzuat hükümlerini olaylara
uygulayabilme yeterliliğini değerlendirmektir" deniliyor. Bu, şüphesiz,
sınavla ilgili yönetmelik ortaya çıktığında, somut olarak da ortaya
konulmalıdır. Bu sınav ne şekilde yapılacaktır? Sınav sorularını kim
hazırlayacaktır? Sınav usulünün yasada düzenlenmediği ve yönetmeliğe
bırakıldığı dikkate alınırsa, şunları, düşüncemiz olarak ifade edebilirim:
Kanaatimizce, sınav, mutlaka, yazılı olarak yapılmalı, sözlü usulde sınav
yapılmamalıdır. Yazılı sınav tamamen test veya klasik usulde yapılabileceği
gibi, kısmen test, kısmen de klasik usulde, karma bir yazılı yöntem de
benimsenebilir. Sınavda, hukuk fakültelerinde okutulan derslerle ilgili
bilgiler ölçülmelidir. Sınav soru ve cevaplarını, hukuk fakülteleri öğretim
üyelerinden oluşturulacak bir sınav komisyonu belirlemelidir. Bu arada, biraz
evvel isimlerini okuduğum, hukuk fakültesi işliğinde, hukuk fakülteleri
içerisinde, muayyen, belirli hukuk fakültesi mezunlarına avantaj sağlamamak
bakımından, komisyon üyeleri de, muhtelif hukuk fakültelerinden seçilmelidir;
daha objektif olur diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, sınav zamanı da değiştirilebilir.
Tasarıda, sınav, avukatlık stajının sonunda düşünülmüştür. Böyle bir düzenleme,
bize göre zaman ve emek kaybı demektir. Şüphesiz, bunlar, komisyon görüşmeleri
sırasında da ifade edilmiştir; ama, bir ölçüde uzlaşma sağlayabilmek, tasarı ve
teklifleri birleştirebilmek açısından, sınavın staj sonunda yapılması kabul
edilmiştir. Ancak, söylediğimiz gibi olduğu takdirde, yani, stajın sonunda
sınav yapılabilseydi, bu zaman ve emek kaybını önlemiş olacaktı. Şimdi, bir yıl
staj süresi var, kaybedilen zaman ve emek buna göre değerlendirilebilir. Sınav,
staja başlamadan önce yapılmalı, sınavı başaramayan da staja kabul
edilmemeliydi. Öte yandan, sınav, fakültelerin mezun verdikleri ve
erkek adayların askere alındıkları aylara göre yapılabilir. Buna göre, ağustos,
kasım, şubat ve mayıs aylarında olmak üzere, yılda dört kez sınav yapılması
uygun olabilir. Fakülteyi bitiren aday, çıkış belgesi veya diplomayla doğrudan
ÖSYM'ye başvurmalı, ilgili baronun, sınava giriş belgesi tanzim etmesi gibi bir
zorunluluk bulunmamalıdır. Sınav usulünün ve soruların barolar birliğince
belirlenmesi, sınava girecek adayların barolarca tespit edilmesi benimsenirse,
aday tarafından açılacak davalarda, muhatap, barolar veya birlik olacaktır. Bu
da, avukatlar ile baro ve birlik arasındaki iyi ilişkilerin zedelenmesine yol
açabilecektir. Değerli arkadaşlarım, bir önemli düzenleme de,
tasarının 23 üncü maddesinde "uzlaşma sağlama" başlığı altında,
avukatların katıldığı uzlaşma tutanakları, İcra ve İflas Kanununun 38 inci
maddesine göre ilam mahiyetindedir. Bu, doğru ve yerinde bir düzenlemedir; ama,
aynı şekilde bir düzenlemenin de avukatlık ücret sözleşmelerinde yapılması
uygun olurdu. Avukatlık ücret sözleşmeleri ilam niteliğinde belge
sayılabilseydi, hiç olmazsa ihtilaflar büyük ölçüde ortadan kalkardı. Yoksa,
vekâlet ücretine ilişkin dava ve uyuşmazlıklar, maalesef, yıllarca sürmektedir.
Bunu bilen müvekkiller de davanın belli bir aşamasında avukatı azletmekte ve
ücretin tahsilatında büyük sıkıntılar doğmaktadır. Uzlaşma tutanağına ilam
gücünü veren tasarı, avukatlık ücret sözleşmesi konusunda, maalesef, bir
ihmalde bulunmuştur. Değerli arkadaşlarım, yasada buna benzer pek çok
düzenleme var, üzerinde tartışılabilecek noktalar var; ama, genel olarak
meseleye baktığımızda, bu düzenlemenin faydalı, yararlı olabileceğini ve
uygulama sırasında, yine, ihtiyaç duyulursa, bazı maddelerinin
değiştirilebilmesi imkânı olacağını düşünüyorum. Hem bu yasa tasarısına karşı hem de avukatlık mesleğine
karşı haksız ve ağır eleştiriler yapılıyor; doğrusu, bunları kabul etmek mümkün
değil. Avukatlar da bir meslek icra ediyorlar; her meslek sahibi insanlar gibi,
bunun içerisinde de görevini yapmayan veya ihmal eden kişiler bulunabilir. Avukatlar ile milletvekillerinin kaderini, ben, bir
benzerlik içerisinde görüyorum. Avukatlar, toplumun içerisinde ve toplumla
beraberdir, onların sorunlarını en iyi bilen ve onlarla birebir karşı karşıya
kalan insanlardır. Milletvekillerine yöneltilen ne kadar haksız suçlama varsa,
bir ölçüde de avukatlara bunlar yapılmaktadır. Ben, hukuk fakültesini bitirdim,
kaymakamlık stajına başladım -burs almıştım- sonra avukatlığa döndüğüm zaman,
en yakınımda ailemden başlayarak, insanlar, bana, bu mesleği niçin seçtiğim
konusunda hep tarizde bulundular. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, 1 dakika içinde toparlar mısınız
efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Avukatlar, bir yalancı meslek
olarak, kamuoyunda, haklı veya haksız, bir itibar yıpranmasına maruz kalmıştır;
ama, milletvekillerinin maaşı da, dokunulmazlığı da, lojmanları da, her gün,
haksız bir şekilde eleştiriliyor. Şüphesiz, avukatların kendi kendilerini
yenilemeleri, sağlıklı ve kaliteli görev yapmaları, içinde bulundukları hayat
şartlarının düzeltilmesi, kendilerine yasalarca tanınan imkânlar yanında, kendi
meslek kuruluşları içerisinde de sürekli eğitimin ve kalitenin kollanmış
olması, herhalde, toplumdaki beklentilerin de karşılığını bulmasına yol
açacaktır. Bu mesleğin bir savunma mesleği olduğunu biliyor ve
mesleğin güçlendirilmesi gerektiği üzerinde, sanıyorum, fikir beraberliği
içinde bulunuyoruz. Ben, tekrar, bu maddelerin, yani, sorumlu olduğum
bölümün avukatlık mesleğine ve hukuk camiasına hayırlı olmasını diliyor;
hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arınç. Bu bölümle ilgili üç önerge vardır. Önce, geliş
sırasına göre okutacağım, sonra da aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 413 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 18 inci
maddesiyle yeniden düzenlenmesi öngörülen Avukatlık Kanununun 29 uncu
maddesinin ikinci fıkrasındaki "dört defa" ibaresinin "altı
defa" olarak, aynı maddenin üçüncü fıkrasındaki "üç yıl"
ibaresinin ise "dört yıl" olarak değiştirilmesini, çerçeve 19 uncu
maddesiyle yeniden düzenlenmesi öngörülen Avukatlık Kanununun 30 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasına "duyurulması" ibaresinden sonra gelmek
üzere "hiçbir surette mülakat içermeksizin" ibaresinin eklenmesini
Grubumuz adına saygıyla arz ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı kanun tasarısının,
çerçeve 4 üncü maddesiyle değiştirilen Avukatlık Kanununun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasına "savcılıklarında," kelimesinden sonra gelmek üzere
"Anayasa Mahkemesi raportörlüklerinde, Danıştay üyeliklerinde,"
ibaresinin eklenmesini, Çerçeve 16 ncı maddesiyle değiştirilen Avukatlık
Kanununun 27 nci maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve aşağıdaki fıkranın altıncı fıkra olarak eklenmesini, "Bu kredinin ilke ve koşulları, kimlere
verileceği, miktarı, geri ödeme şekli, geri ödemeden gelen paralar ile kredi
ödemelerinden sonra arta kalan miktarın barolar ve Türkiye Barolar Birliği
arasında dağıtım ve sarf esasları ve diğer hususlar Türkiye Barolar Birliği
Yönetim Kurulunca hazırlanacak ve Adalet Bakanlığınca onaylanacak yönetmelikte
gösterilir. Pul bedelleri ile geri ödemeden gelen paralar ve
bunların gelirleri, kredi ödemelerinden arta kalan miktarın dağıtımı ve sarfı,
her yıl Adalet Bakanlığı tarafından ek 4 üncü maddedeki esas ve usullere göre
denetlenir." Çerçeve 18 inci maddesiyle yeniden düzenlenen Avukatlık
Kanununun mülga 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde, ikinci
fıkrasındaki "dört defa" ibaresinin "altı defa", üçüncü
fıkrasındaki "üç yıl içinde" ibaresinin "dört yıl içinde"
şeklinde değiştirilmesini, "Sınava girecek olanlara, stajyer listesinde
yazılı oldukları baro yönetim kurulunca sınav başvuru belgesi verilir ve
bunların listesi Türkiye Barolar Birliğine bildirilir." Çerçeve 19 uncu maddesiyle yeniden düzenlenen Avukatlık
Kanununun mülga 30 uncu maddesinin son fıkrasında geçen "sınavın yapılış
şekli," ibaresinin "sınav konuları" şeklinde değiştirilmesini, Çerçeve 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz. MADDE 22. - Avukatlık Kanununun 35 inci maddesinin
üçüncü fıkrasına aşağıdaki hükümler eklenmiştir. "Ancak, 29.6.1956 tarih ve 6762 sayılı Türk
Ticaret Kanununun 272 nci maddesinde öngörülen esas sermaye miktarının beş katı
veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya
daha fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak
zorundadır. Bu fıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşlara mahallin büyük mülkî
idare amiri tarafından sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi
sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte
bulunan, asgarî ücretin bir aylık brüt tutarı kadar para cezası verilir.
Verilen para cezalarına dair kararlar ilgililere Tebligat Kanunu hükümlerine
göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi
gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine
verilen karar kesindir. Bu cezalar 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edilir ve Hazineye gelir
kaydedilir."
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bu önergeyi işleme
koyamazsınız; çünkü, bakın burada "gruplar önerge verebilir"
deniliyor. Önergeyi her gruptan bir milletvekili imzalamış. BAŞKAN - Grup başkanvekilleri veriyor efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Olur mu?.. BAŞKAN - Okutacağım üçüncü önerge, aynı zamanda, en... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, biraz önce
okuttuğunuz önergeyi işleme koyamazsınız. Her gruptan bir milletvekili var. BAŞKAN - Grup başkanvekilleri veriyor efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, grup başkanvekilleri
olarak verebilir, başka gruplarla birlikte veremez. Onun için, bu, grup
önergesi olmaz ki. Yani, bu İçtüzüğü biraz öğrenerek çıkın o kürsüye canım!
Allah Allah!.. Bakın, önerileri okuyun: "Gruplar önerge verebilir"
deniliyor. BAŞKAN - Efendim, üçüncü önerge, aynı zamanda en aykırı
önergedir; okutup, işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Avukatlık Kanununa Bazı
Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Kütahya Milletvekili Emin
Karaa'nın 1136 sayılı Avukatlık Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin; 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 7 nci maddelerinin, 8 inci
maddesinin 1 inci fıkrasından "Avukat kimliği resmî belge
niteliğindedir" ibaresinin, 9, 10, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 22 ve 24
üncü maddelerinin metinden çıkarılmasını, 25 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim. Kamer Genç Tunceli Madde 25 - Tayin olunun avukat, daha önce Türkiye
Barolar Birliğince bölgeleri itibariyle belirlenerek Adalet Bakanlığınca
onaylanan ücret karşılığında işi takip etmek zorundadır. BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayısal çoğunluğunuz yok; takdire
bırakıyorsunuz. Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Genç?.. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, benim bu
önergemin, aslında, 2 nci maddede
işleme konulması lazımdı; ama... Neyse, kürsüde açıklayayım. BAŞKAN - Sayın Genç, önergeyi ikinci bölümde mi işleme
alalım? KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır efendim, her bölümde...
Şimdi açıklayayım... BAŞKAN - Efendim, önergeniz 1 inci maddeden itibaren
de, onun için... Buyurun Sayın Genç. Süreniz 5 dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, bakın, biraz önce, Komisyon konuştu; ben, arkasından
söz istedim; -İçtüzükte, son söz milletvekilinin- Başkan vermedi. Şimdi, Sayın Başkan, burası DSP kongresi değil,
istediğinize söz vereceksiniz, istemediğinize vermeyeceksiniz... (DSP
sıralarından gürültüler) MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ne alakası var?!
Bırak allahaşkına!.. KAMER GENÇ (Devamla) - Doğru; yani, İçtüzük açık... İkincisi, Sayın milletvekilleri, ben, bu kanun
tasarısının üzerinde, yazın çalıştım; tam 100 küsur önerge hazırladım ve her
maddede de... Orada var... Şimdi, Kanunlar Müdürlüğündeki arkadaşlar, getirmiş,
bir maddeye hasretmişler. Bakın, böyle bir kanun olmaz; 25 madde üzerinde bir
önerge verilmez; aklı olan, izanı olan herkes bunu kabul eder. Böyle bir kanun
müzakeresi oldu mu?! Siz, 25 tane maddeyi birleştireceksiniz; bu, her bir
maddede... Toplumda ferdi çok yakından ilgilendiren bir konu. Şimdi, 2 nci maddeyi açın bakın; avukatlar... Bakın,
arkadaşlar, ben avukatlara saygı duyuyorum; ama, bazı yetkileri verdiğiniz
zaman, kötü niyetli insanlar kötüye kullanabilir. Bir zamanlar, Merkez
Bankasının başlık yazısı alınarak, gümrüklerden, sanki ithalat müsaadesi
alınmış gibi, kaçak mal sokuldu Türkiye'ye. Şimdi, burada da, Avukatlara bazı
yetkiler tanınıyor. Bu tanınan yetkiler, icabında hatalı kullanılır;
kullanıldığı takdirde de avukatlık müessesesi yıpranır. Bunun ortasını bulmak
lazım. Şimdi, avukat, gidip de resmî daireden bir belge aldığı zaman -yüzde 1'i
de olsa- zavallı vatandaş bunu bilemez ki; ya, hatalı bir belge getirdi; ne
yapacaksınız? Hak yenilmiş olur. Bunlar ifrat-tefrit meselesi; ama, burada,
getirilmiş, birçok madde birleştiriliyor, ondan sonra önerge veriliyor...
Bakın, ben biraz önce burada konuştuğum zaman dedim ki, kardeşim, ben, bir fert
olarak kendi davamı açmalıyım. Ben eğer biliyorsam hanımımın da davasını
açmalıyım, oğlumun da davasını açmalıyım. Yani, niye gidip bir avukat tutayım?
Benim bir aile gelirim var, niye tutayım?! "Yok, ille gidip bir avukat
tutacaksın..." Böyle bir şey olur mu yani?!. Olmaz. Mademki şeyiz...
Niye?.. "İlle avukata para vereceksin." O zaman da insanlar avukat
tutmaktan vazgeçiyor. NECDET SARUHAN (İstanbul) - Böyle bir şey yok; nereden
çıkartıyorsun bunları?! KAMER GENÇ (Devamla) - Aç 35 inci maddeyi oku. NECDET SARUHAN (İstanbul) - Herkes dava açma hakkına
sahip. KAMER GENÇ (Devamla) - Ben diyorum ki, hem kendimin hem
eşimin hem çocuğumun davasını açayım. NECDET SARUHAN (İstanbul) - Anlatma bunları kamuoyuna;
demin Bakan da söyledi. KAMER GENÇ (Devamla) - Doğrusunu söylüyorum. Çıksın
Bakan da söylesin, Komisyon Başkanı da söylesin. Sen ne biçim avukatlık yaptın?
Bir kişi ancak kendisine dava açabilir. Oğluna açamaz, karısına açamaz,
babasına açamaz. Yani, bunu bilmiyorsanız.. Gelip de oy veriyorsunuz. NECDET SARUHAN (İstanbul) - Mevcut yasada açabilir
misiniz? KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, yani, yasayı o şekilde
değiştirelim, vatandaşın lehine değiştirelim. BAŞKAN - Sayın Saruhan, lütfen... KAMER GENÇ (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, neye oy
verdiğinizi dahi bilmiyorsunuz. Ben diyorum ki... EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Derdin ne senin?! Ne derdin var bu
avukat arkadaşlarla?! KAMER GENÇ (Devamla) - Vatandaşın hakkını savunmayacak
mıyım? Sayın Başkan, bunlar ne diyorlar?! BAŞKAN - Sayın Genç, Sayın Özgenç, lütfen... KAMER GENÇ (Devamla) - Ben avukatlardan bir şey
istemiyorum ki... Ben vatandaşın hakkını savunuyorum. NECDET SARUHAN (İstanbul) - O zaman, doğruyu söyle! KAMER GENÇ (Devamla) - Diyorum ki, vatandaşın hakkından
kendinize para almayın. Siz avukatsınız, lehinize kanun çıkartıyorsunuz. Biraz
önce dedim ki, banka hortumlayan insanların gücü bankaya yetti; biz de
milletvekilleri olarak kendi lehimize kanun çıkartırsak, o hortumculardan ne
farkımız olur?! Ben de bunu diyorum. Bu kıyak avukatlıktır. Verin bir önerge
"milletvekilleri bundan yararlanmaz" deyin. Biraz önce Komisyon Başkanı burada yanlış bir bilgi
verdi, dedi ki: " 6 000 tane anonim şirket var." Hayır, 50 000'in
üzerinde anonim şirket var. Ben Sanayi Bakanına sordum. Aşağı yukarı, 40 000'e
yakın da 100 kişiyi geçen kooperatif var. Yani, buraya getirip de yanlış bilgi
vermek suretiyle, böyle olayı küçülterek burada yanlış kanun çıkarılır mı sayın
milletvekilleri?! Gecenin bu saatinde 98 maddelik bir kanunu böyle 5 dakikada
çıkarın da, ondan sonra vatandaşın canı yansın. Böyle kanun çıkarırsanız, bu
kanun doğru dürüst uygulanmaz memlekette, memlekete fayda yerine zarar getirir,
avukatlık müessesesini de yıpratır. Biraz önce dedim; bakın, yeminli malî müşavirlere
tuttunuz fatura tasdik etme yetkisi verdiniz, bana göre hatalı verildi; ama, o
yeminli malî müşavirlerin birçoğu naylon faturayı tasdik etti, gidildi,
trilyonlarca, katrilyonlarca lira hayalî ihracattan vergi alındı. Bakın,
serbest meslek sahibi olarak faaliyette bulunan insanlara çok büyük yetki
verdiğiniz zaman, bunların bazıları kendi cebini düşünür; bunu kabul etmek
lazım. İnsanlar kendi menfaatlarını zaman zaman her şeyin üstünde tutabilirler. Burada da getirilen tasarı yanlış. 2 nci maddeyle
getirilen yanlış. Benim cebimden, vatandaşın cebinden, harç pulunu Barolar
Birliğine çıkarma yetkisi vermek yanlış. Bunları söylüyorum. Çıkarıyorsunuz;
zaten çoğunluk var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Genç, toparlar mısınız. KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, biz, burada, bu kadar
yoksulluk içinde olan memura, adliyede çalışan zabıt kâtibine, hademeye,
odacıya bir şey çıkarıyor muyuz, öğretmene bir şey çıkarıyor muyuz... Öğretmene
bir şey çıkarıyor muyuz; yok. Bu saatte
20 000 avukatın durumunu düzeltmek için kanun çıkarıyoruz. Bunun anlamı budur.
Benim hazmedemediğim budur. Yoksa, benim avukatlarla bir alacağım, vereceğim
yok. Benim bir davam olsa kendim de
savunuyorum; ama, bu halk her şeyi bilsin. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Herkesin müstakil dava açma
hakkı var. KAMER GENÇ (Devamla) - Bu halk her şeyi bilsin ki,
desin ki: Bu milletvekilleri bu saatte bunu çıkarıyor. İşte, Parlamentonun
itibarını böyle zedeliyoruz. Bakın, doğruları söyleyince hoşunuza gitmiyor tabiî. Peki, saygılar sunarım.(DYP sıralarından alkışlar) Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Millete yanlış bilgi veriyorsunuz,
başka bir şey yapmıyorsunuz. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın
Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Karaa. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Genç'in söylediği gibi, Komisyon
Başkanının yanlış bilgiler vermesi söz konusu olamaz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Soralım Sanayi Bakanlığından. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın
Genç başkasıyla bizi karıştırıyor. Mevcut kanunun 35 inci maddesin de zaten... Kamuoyunun
yakından bilmesinde yarar var. Sayın Genç, öyle ithamlarda bulunuyor ki, bütün
yurttaşların dava açmak için avukat tutma mecburiyeti olduğunu söylüyor. Oysa,
mevcut kanunun 35 inci maddesi "dava açmaya yeteneği olan herkes kendi
davasına ait evrakı düzenleyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip
edebilir..." KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben onu demedim. Anlamıyorsun
Komisyon olarak. Ben, çocuklarımın davasını açayım dedim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Bu
yürürlükteki kanun metni, aynen tasarıda da mevcuttur. Bizim sözünü etmiş olduğumuz rakamların yanlış olduğunu
ileri süren Genç'i, tekrar, buradan ikaz ediyorum. Türkiye'de, sermayesi 25
milyar liranın üzerinde olan şirket sayısı 6 252'dir; onun söylediği gibi 50
000'in üzerinde değildir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben de sordum. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - 6
252'dir. Burada, resmî yazı var. Ayrıca, üye sayısı 100 üyeden fazla olan yapı
kooperatiflerinin adedi 3 342'dir. Onun söylediği gibi, yüzbinlerce kooperatif
söz konusu değildir. Bu hususların bilinmesinde yarar görüyorum. Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. KAMER GENÇ (Tunceli) - Karar yetersayısının
aranılmasını istemiştim Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır;
önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 4 üncü maddesiyle değiştirilen Avukatlık Kanununun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasına "savcılıklarında," kelimesinden sonra gelmek üzere
"Anayasa Mahkemesi raportörlüklerinde, Danıştay üyeliklerinde,"
ibaresinin eklenmesini, Çerçeve 16 ncı maddesiyle değiştirilen Avukatlık
Kanununun 27 nci maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve aşağıdaki fıkranın altıncı fıkra olarak eklenmesini, "Bu kredinin ilke ve koşulları, kimlere
verileceği, miktarı, geri ödeme şekli, geri ödemeden gelen paralar ile kredi
ödemelerinden sonra arta kalan miktarın barolar ve Türkiye Barolar Birliği
arasında dağıtım ve sarf esasları ve diğer hususlar Türkiye Barolar Birliği
Yönetim Kurulunca hazırlanacak ve Adalet Bakanlığınca onaylanacak yönetmelikte
gösterilir. Pul bedelleri ile geri ödemeden gelen paralar ve
bunların gelirleri, kredi ödemelerinden arta kalan miktarın dağıtımı ve sarfı,
her yıl Adalet Bakanlığı tarafından ek 4 üncü maddedeki esas ve usullere göre
denetlenir." Çerçeve 18 inci maddesiyle yeniden düzenlenen Avukatlık
Kanununun mülga 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde, ikinci
fıkrasındaki "dört defa" ibaresinin "altı defa", üçüncü
fıkrasındaki "üç yıl içinde" ibaresinin "dört yıl içinde"
şeklinde değiştirilmesini, "Sınava girecek olanlara, stajyer listesinde
yazılı oldukları baro yönetim kurulunca sınav başvuru belgesi verilir ve
bunların listesi Türkiye Barolar Birliğine bildirilir." Çerçeve 19 uncu maddesiyle yeniden düzenlenen Avukatlık
Kanununun mülga 30 uncu maddesinin son fıkrasında geçen "sınavın yapılış
şekli," ibaresinin "sınav konuları" şeklinde değiştirilmesini, Çerçeve 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. "Madde
22.- Avukatlık Kanununun 35 inci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki hükümler
eklenmiştir. Ancak, 29.6.1956 tarih ve 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanununun 272 nci maddesinde öngörülen esas sermaye miktarının beş katı veya
daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha
fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadır. Bu
fıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşlara mahallin en büyük mülkî idare amiri
tarafından sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe
çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan,
asgarî ücretin bir aylık brüt tutarı kadar para cezası verilir. Verilen para
cezalarına dair kararlar ilgililere Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ
edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar
kesindir. Bu cezalar 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edilir ve Hazineye gelir kaydedilir." Mehmet Emrehan
Halıcı (Konya)
ve
arkadaşları BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Sayın Grup Başkanvekilim, gerekçeyi okumaya
gerek kalmadı; çünkü, Hükümetimiz katılıyor. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Evet... BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, yine yanlış
yapıyorsunuz... Komisyon katılamaz, çoğunluğu olmadığı için... ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN - Takdire bırakıyor efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - İçtüzüğü açın, okuyun; rica
ediyorum... Gerekçesinin orada okunması lazım. Arkadaşlar, doğrusunu
söylüyorum; doğrusu bu... Takdire bırakmış; gerekçeyi okuması lazım. BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum... Sayın milletvekilleri, okutacağım bu önergenin bir
cümlesi, yani, tasarının 18 inci maddesi ve 29 uncu maddesiyle ilgili bölümler,
bir önceki önergenin aynısıydı, kabul edildi; o nedenle, bu önergeyi; "413 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu
maddesiyle yeniden düzenlenmesi öngörülen Avukatlık Kanununun 30 uncu maddesinin
üçüncü fıkrasına "duyurulması" ibaresinden sonra gelmek üzere
"hiçbir surette mülakat içermeksizin" ibaresinin eklenmesini saygıyla
arz ederiz. Nevzat Ercan Sakarya" Şeklinde düzeltiyorum; çünkü, daha önceki kabul edilen
bölümde onu çıkarmış oluyoruz. Sayın Komisyon, bu haliyle önergeye katılıyor musunuz
efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Başkan... TURHAN GÜVEN (İçel) - Neden katılmadıklarını onlar
açıklasınlar. İçtüzükte "açıklama yaparlar" deniliyor; yapsınlar
efendim. Hukuk var... BAŞKAN - Sayın Bakan, neden katılmadığınızı ifade
buyurun efendim. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Çünkü,
burada, sınavın, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezine yaptırılacağı
öngörülmüştür. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yaptırılan
sınavlar, bilindiği gibi, çoktan seçmeli sınavlardır, bunlar yazılıdır.
Dolayısıyla, bu sınavlarda, hiçbir biçimde, mülakat zaten söz konusu değildir. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Komisyonun katılmadığı, Hükümetin katılmadığı ve biraz
önce Sayın Bakanın da katılmama gerekçesini dinlediğiniz önergeyi yeniden
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Birinci bölümü, kabul edilen değişiklik önergesi
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Birinci
bölüm kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz. İkinci bölüm, 26 ilâ 50 nci maddeleri kapsamaktadır. Bu
bölümde de konuşma süreleri, gruplar, hükümet ve komisyon için 10'ar dakikadır.
Şimdi, söz isteklerini söylüyorum: Doğru Yol Partisi
Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; Fazilet Partisi Grubu
Adına, Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Sevgi Esen,
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, huzurlarınızda, Avukatlık Kanunu tasarısını
görüşmek üzere gündem oluşturulmuş bulunmaktadır. Ben de, bu mesleğe otuz
yılını vermiş bir arkadaşınız olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi
bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. Özellikle, bu tasarının öncelikli ve temel kanun olarak
görüşülmesi nedeniyle, başta Sayın Bakan olmak üzere, tüm parti gruplarına,
Adalet Komisyonu Başkan ve üyelerine, Barolar Birliğine, Ankara Barosunun
değerli Başkan ve üyelerine teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, birçok kanun gibi, avukatlık
mesleğini düzenleyen ve halen yürürlükte olan Avukatlık Kanunu da 1969 tarihli
ve eski bir kanundur. Hukuk sistemimizin esasını oluşturan ve düzenleyen
kanunlarımızın çoğunun 1920'li ve 1930'lu yıllarda yapıldığı gerçeği
karşısında, bugün geldiğimiz noktayı ve etrafımızda olan biteni ve bu tasarı
nedeniyle bir kere daha gözlemlemek ve sorunların kaynağını bulmak zarureti
vardır. Evet, sorunların kaynağını tespit etmek zarureti vardır. Bugünün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde birçoğumuz, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş
aşamasını bilmesek de o büyük olayın ve yapılan reformların nimetlerinin
eserleri olarak, bugün buradayız ve bu kürsüden demokrasi, daha çok demokrasi
talebinde bulunuyoruz. Dileğimiz, yeni reformların kapısını hemen ve ivedilikle
aralamaktır. Ben, şahsen, bir cumhuriyet kadını olarak, henüz
dünyanın "demokrasi" ve "cumhuriyet" sözcüklerine dahi
tahammülü olmadığı ve hatta, tepkili olduğu bir dönemde meslek sahibi olmamızı
ve görevlerin en yücesi Türkiye Büyük Meclisi üyesi olmamızı sağlayan, o büyük
reformlara, hukuk reformuna imza atan başta Mustafa Kemal Atatürk ve büyük
mücadelenin ufku açık öncülerini, huzurlarınızda, bir kere daha minnetle anıyor
ve saygılarımı sunuyorum. Hemen günümüze gelmek istiyorum ve soruyorum: Bugün
ülkemizde neler oluyor? Her gün kalktığımızda öğrendiğimiz hangimizi mutlu
ediyor? Bu nedenle, cumhuriyeti bize emanet edenlere karşı daha çok
görevlerimiz olduğunu düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin
anayasalarında vazgeçilmeyen başlık şudur: "Türkiye Cumhuriyeti,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" ve bunun hemen arkasından
da bir doğal sonuç olarak şu cümleler dökülür: "Herkes hak arama
özgürlüğünden ve savunma hakkından eşit olarak yararlanmalıdır." Şöyle bir
tarihe gidelim. Ülkemiz, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine imza
koymuştur. Bugün, dünyada yükselen değer olan her türlü demokratik sisteme onay
vermiştir; ancak, geçen zaman içerisinde, dünya dahi demokratik gelişmelere ayak uyduramamıştır. İçimizi karartan
gazete manşetleri, milletimizi üzen haberlerin olmayacağı, yolsuzluk ve
yoksulluğun olamayacağı, birey haklarının önplanda olacağı, devletin tüm
vatandaşlara hizmet için kurulduğu inancının var olacağı bir sistem için bir
düzen istiyorsak, bir tek çözüm yolu vardır; o da, hukukun üstünlüğünü kabul
etmektir, hukuk devletini değil, hukukun üstünlüğünün hâkim kılındığı devleti
inşa etmektir. Kim bu gerçekten bugün kaçabilir? Biraz uzayabilir, derin
yaralar açabilir, birtakım mağdurlar doğabilir; ancak, Atatürk Türkiyesi,
temelindeki o helal harç nedeniyle, mutlaka demokrasinin egemen olduğu,
bireylerin hakkının en üst hak olduğu, hukukun üstülüğünün hâkim olduğu günlere
mutlaka gelecektir. Milletin bir kuruşu dahi haram midelere inmeyecektir;
çünkü, sistem buna izin vermeyecektir. Değerli milletvekilleri, hepimizin bu çağda tartışmasız
kabul ettiği gerçek, hukukun temelini adaletin oluşturmasıdır. Bireyler
arasındaki ilişkiye "adalet" demek, birey ile devlet ilişkisindeki
adalete de "hukuk devleti" demek, çağı ifade etmek olacaktır. Hiç
şüphesiz, adaletin ve hukuk devletinin kaynağı, pınarı, ahlak ölçüleridir;
kanunlarımızda yerini bulan ifadesiyle "genel ahlak ve adaptır." Bu
bakımdan, avukatı tarif ederken, hukuka uyum, bilgi, deneyim, özen, doğruluk ve
onur içinde görev yapma yükümlülüğü başlıkları ayrı bir anlam taşımaktadır. Değerli üyeler, Avukatlık Kanunuyla ilgili tasarı,
yıllardır beklenen ve özlenen bir tasarıdır. Doğru Yol Partisi Grubu, bu
tasarıya baştan beri ilgi göstermiş, şahsım da dahil olmak üzere, Grup
üyelerimiz, tasarının Adalet Komisyonunda ve alt komisyonda görüşülmesi
sırasında hem görev almış hem de destek vermiştir. Doğru Yol Partisinin verdiği
destek, hukukun üstün kılınmasına, insan haklarına, devletin millet için
olduğuna, her ferdin hiçbir ayırım gözetmeksizin eşit olduğuna ve savunmanın
kutsallığına verdiği destektir. Avukatlık Kanunuyla ilgili tasarı yasalaştığında, staj
sonrası sınavla, mesleğe kabulde daha bir özen ve titizlik getirilmiş
olacaktır; fakülte ve üniversite arasındaki öğrenim farklılıkları giderilerek,
belirli bir birikimle hak savunmasına çıkılması sağlanmış olacaktır. İlaveten,
stajın Barolar Birliğince düzenlenecek yönetmelikle yapılması, bütün barolarda
işlem birliği ve düzen sağlayacaktır. Ayrıca, staj süresinde maddî destek
sağlanmasıyla da, barolarımız, aldığımız bu konudaki mesajlara cevap vermiş
olacaklardır. Kaldı ki, bu kredi kaynağının yine avukatlar tarafından ve harç
pullarından alınması, sisteme ve mesleğe bütünlük getirecektir. Bunun yanında,
ortak avukat bürosunun müvekkile karşı birlikte sorumluluğu ve çalışma
disiplinine ilişkin savunma görevini verenlerin haklarını korumasıyla da ayrı
bir önem kazanmaktadır. Önemli bir husus da, CMUK'taki zorunlu müfettişliğe
paralel bir düzenlemeyle, yargılamada taraf olan ve ödeme gücü bulunmayan
yurttaşların da, avukatların hukukî yardımından yararlanmalarına olanak
sağlanmış olacaktır. Çok sayın üyeler, birçok değerli milletvekilinin de
ifade ettiği gibi, bu tasarı, bu mesleğe getirilen kendi iç disiplini yanında,
toplumu var eden bireylerin haklarının korunması noktasında da bir nevi
teminattır. O nedenle ki, Grubumuzdan tasvip görmüştür. Şahsım ve Grubum olarak, bu kanunun, birtakım
eksiklikleri olmasına rağmen, tüm hukuk sistemimize ve değerli meslektaşlarıma
hayırlı uğurlu olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyoruz Sayın Esen. Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Cemil Çiçek; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. FP GRUBU ADINA CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gecenin bu ilerlemiş saatinde önemli bir yasa
tasarısını konuşuyoruz. Bu tasarının önemi, evvela bütün grupların ittifakıyla
gündeme gelmiş olmasındandır ve bir temel yasa olarak kabul edilmesinden
kaynaklanıyor. Belli ki, içerisine, muhtevasına baktığımızda, buradaki
düzenlemeler önemli bir ihtiyacı karşılayacak. İkincisi, bu tasarının önemi, hukuk hayatımızla alakalı
olmasıdır. Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin laik
bir devlet olduğu, demokratik bir devlet olduğu, sosyal bir devlet olduğu,
hukuk devleti olduğu yazılıdır. Bu kavramların hepsi, başlı başına önem ifade
ediyor. Bunlar, Anayasada yazılmamış olsaydı dahi, günümüz dünyasında çağdaş
devletler bu nitelikleri taşıyor. Gerçekten önemli kavramlar. Bunların
Anayasaya yazılmış olması yetmez, bunların hayata intikali, yazılmasından daha
da önemlidir. İçinden geçtiğimiz sürece baktığımızda, Türkiye, bugün,
demokrasi ve hukuk açığıyla karşı karşıyadır. Gerçekten de, ülkemizde, hukuk ve
demokrasi en azından oksijen kadar zarurîdir. O sebeple, bu tasarı, hukuk
hayatımıza katkı sağlayacak, hak arama özgürlüğünün ve hak arama hakkının
sağlanabilmesi bakımından, önemli düzenlemeleri getiriyor. Gerçekten de, yaşadığımız olaylara baktığımızda,
Türkiye, bir hukuk krizi yaşıyor. Bu hukuk krizinin aşılabilmesi noktasında, bu
tasarı, önemli bir adım. Yaşadığımız sıkıntılar ile Türkiye'deki hukuk krizi
arasında -belki çoğumuz yeterince üzerinde duramıyoruz; ama- doğrudan doğruya
bir bağlantı var. Türkiye'de hukuk uygulanabilseydi, hukuk gerçekten öne
çıkarılabilseydi, belki, yaşadığımız sıkıntıların önemli bir kısmını da
yaşamamış durumda olabilirdik; çünkü, Türkiye, geçtiğimiz sürece baktığımızda,
ruhsatlı bir hukuk ve ruhsatlı bir adalet anlayışını, maalesef, sergilemeye
devam ediyor. Esas itibariyle, dünyada iki tip devlet var: Bunlardan
bir kısmına -özellikle, Batı demokrasilerinde- hukuk devleti diyoruz. Bir de
polis devleti var. Hukuk devleti ile polis devleti arasında ne fark vardır
derseniz; görüştüğümüz tasarı açısından baktığımızda, savunma hakkının en emin
bir şekilde kullanılabildiği devlet, hukuk devletidir; bu hakkın kısıtlandığı,
önüne engellerin çıkarıldığı devlet de, polis devletidir. Gerçekten,
Anayasamızda yazıldığı şekliyle, Türkiye gerçek anlamda bir hukuk devleti
olacaksa, savunma hakkının kullanılabilmesi açısından ne gibi sıkıntılar varsa,
ne gibi engeller varsa, bunların bir an evvel ortadan kaldırılması gerekiyordu.
İnanıyorum ki, bu tasarı, savunma hakkının kullanılabilmesi açısından bazı
kolaylıkları getirmektedir. Peki, Türkiye'de hukuk öne çıkmazsa, hukukun üstünlüğü
sağlanamazsa ve Anayasada yazıldığı şekliyle hukuk devleti öne çıkmazsa... O
zaman, mafya öne çıkar, mafya türü usuller Türkiye'de geçerli olur. Onunla da
hakkın tecelli etmesi mümkün değildir. Günümüz dünyasında en önemli kavramlardan bir tanesi
şeffaflıktır. Geldiğimiz noktada şeffaflık, bir hukuk kurumu haline gelmiştir.
Eğer, bir ülkede şeffaflık sağlanacaksa, bunun teminatı da savunma mesleğinin
güçlendirilmesinden geçmektedir; çünkü, bugün bizim hukukumuz, devleti koruyan
bir hukuk, onu öne çıkarıyor. Halbuki, çağdaş devlet felsefesinde ve siyaset
anlayışında esas itibariyle öne çıkması gereken, bireyin hak ve hukukudur.
Bireyin hak ve hukukunu kim koruyacak; evvela kendisi koruyacak; ama, yeterli
bilgiye sahip değilse, donanıma sahip değilse... İşte, savunma mesleği burada
öne çıkıyor. Eğer, savunma mesleğine birkısım kısıtlamalar getirilmişse, bu
yeterince kullanılamıyorsa, bazı zorlukları varsa, o takdirde, bu demektir ki,
bireyin hakkını korumada o ülkede bazı zorluklar var. İşte, belki de bunun sonucudur ki, bugün, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde Sovyet Rusya'dan sonra en fazla aleyhinde dava açılan
ülke, Türkiye'dir. 1987'den bu yana 4 127 kişi, Türkiye aleyhine, Türkiye'deki
uygulamalar aleyhine, hukuksuzluk aleyhine, hukuk açığından doğan sıkıntılar
sebebiyle dava açmıştır. Türkiye, bu davalardan sadece 3'ünü kazanmış, 138'inde
kaybetmiştir. Böylece, Türkiye, Avrupa Birliğine üye ülkeler bakımından, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine müracaat hakkını elde etmiş ülkeler bakımından,
gerçekten, kötü bir görüntü, olumsuz bir görüntü sergilemektedir. Bu da, belli
ki, Türkiye'de, savunma mesleğinin, savunma hakkının kullanımında ve icraında
ciddî zorluklar var demektir. Yine, ülkemizde üzerinde durulması gereken konulardan
bir tanesi, yargının bağımsızlığı ve en az onun ki kadar da önemli olan,
yargının tarafsızlığıdır. Yargının bağımsızlığını, bir manada, yasalarla temin
etmeniz mümkündür. Peki, yargının tarafsızlığını nasıl temin edeceksiniz; yargı
taraf tutma durumunda olduğu takdirde, kişinin hak ve hukukunu kim koruyacak,
nasıl koruyacak? Bu, bir teknik meseledir; bunu koruyacak olan da, savunma
mesleğinin mensuplarıdır. Bu manada, getirilen tasarı, önemli bir adım teşkil
ediyor. Kaldı ki, Türkiye'de en fazla şikâyet edilen konu,
adaletin zamanında ve süratli temin edilememesidir. Vatandaşlar, kendi hak ve
hukuklarını koruma noktasında yargıya gittiklerinde, aylar ve yıllar sürmüş
olması sebebiyle, adaletin tecellisi bakımından, o zaman, hukukdışı yollara
tevessül etmekte; özellikle, şahıs hukukundan doğan alacak verecek davalarında,
mafyaya gitmek suretiyle alacağını tahsil etme yoluna gitmektedir. Eğer, biz,
savunma hakkını ve savunma mesleğini bugünkünden daha kolay işleyebilir hale
getirebilirsek, onu daha itibarlı hale getirebilirsek, gerekli donanımları
sağlayabilirsek, o takdirde, yargıdan tecelli edecek olan adalete vatandaşın
güveni artacaktır; dolayısıyla, hukuk devleti kavramı, Türkiye'de işlerliğe
kavuşmuş olacaktır. Şimdi, üzerinde konuştuğumuz maddeler, 26'dan 51 inci
maddeye kadar olan kısım. Burada, daha çok, teknik düzenlemeler var. Bunların
hepsi doğru, yerinde, isabetli; ama, üzerinde en fazla durulması gereken konu,
46 ncı maddedir. Şimdi, buradan, meslek kuruluşu olan baroya ve Barolar
Birliğine, bir iki hususu ifade etmek istiyorum. Bugün Mecliste grubu bulunan
beş parti, bunu bir temel yasa kabul etmiş, öneminden dolayı. Şu fikir, bu
fikir ayırımı yapmadan, bir ittifak halinde bu yasa tasarısını geçiriyorlar.
İnşallah, bu kuruluşlar, bu ittifakın kıymetini bilir, kendilerine sağlanan
desteği, kendi tatbikatlarında, aynen, buradaki birlik ve beraberlik havası
içerisinde yansıtmaya çalışırlar. 46 ncı maddede, barolara yüklenen görevler var;
"Barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri
ve iş sahipleriyle olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek
düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını
savunmak..." diye başlayan bir görev maddesidir. Ben, temenni ediyorum, inanıyorum ki, barolarımız ve
özellikle Barolar Birliğimiz, ideolojik saplantı içerisinde olmazlar.
İdeolojileri öne çıkarmak yerine, hukuku öne çıkarırlar, hukukun üstünlüğünü
öne çıkarırlar. Eğer, Türkiye'de barolar taraf olacaksa, ideolojilerden yana
değil, hukuktan yana, hukukun üstünlüğünden yana taraf olurlar. Mademki, bu
kadar desteği sağlıyoruz, destek vermeye çalışıyoruz, bazı noksanlıklarını ve
bazı olumsuz yansımalarını da burada dile getirmek bizim hakkımızdır. Maalesef,
Barolar Birliği, şu ana gelinceye kadar, bu konuda olumlu bir görüntü
sergilememiştir, olumlu bir sınavdan da geçmemiştir. 46 ncı madde, bu manada
fevkalade önemlidir; çünkü, insan haklarını savunmak ve korumak... Eğer,
Barolar Birliği, yöneticilerinin ideolojisinde olanların hakkını hukukunu
koruyacak, oraya gelince ayağa kalkacak, kendi fikrinde olmayanların insan
hakkı söz konusu olduğunda suspus olacak ise, o takdirde, 46 ncı maddenin hem
metnine hem de ruhuna aykırı davranmış olur. Dolayısıyla, bu 46 ncı madde, bu
bölümün en önemli maddesidir, en önemli düzenlemesidir. Temenni ediyoruz ve inanıyoruz ki, hem barolarımız hem
de onun üst kurumu olan Barolar Birliği, bu 46 ncı maddede kendilerine yüklenen
görev ve sorumluluğun idraki içerisinde olurlar, böylece, hukuk hayatımıza da,
demokrasimize de önemli bir katkı sağlamış olurlar. Bu düşüncelerle, bu yasanın hukuk camiasına hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çiçek. Bölümle ilgili 3 adet önerge vardır. Önergeleri, geliş
sırasına göre okutup aykırılık derecesine göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 29 uncu maddesiyle,
Avukatlık Yasasının 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki iki cümle
eklenmiştir. "Avukatlık ortaklığı yurt içinde şube açamaz.
Milletvekilleri, milletvekilliği boyunca avukatlık yapamazlar."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 30 uncu maddesiyle değiştirilen Avukatlık Kanununun 44 üncü maddesinin
(B) fıkrasının ikinci paragrafının ve (c) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Çerçeve 34 üncü maddesiyle, Avukatlık Kanununun 50 nci
maddesine eklenen fıkranın iki cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, Çerçeve 37 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Çerçeve 40 ıncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Çerçeve 43 üncü maddesiyle değiştirilen Avukatlık
Kanununun 72 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinden "63 üncü
maddenin ikinci fıkra hükmü saklıdır" ibaresinin çıkarılmasını, Çerçeve 46 ncı maddesiyle değiştirilen Avukatlık
Kanununun 76 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Çerçeve 47 nci maddesinden "ve beşinci"
ibaresinin ve bu madde ile değiştirilen Avukatlık Kanununun 77 nci maddesinin
beşinci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
30 uncu madde ile değiştirilen 44 üncü maddenin (B)
fıkrasının ikinci paragrafı: "Ana sözleşmesi tip ana sözleşmeye uygun olarak
düzenlenen avukatlık ortaklığı, kurucularının kayıtlı bulunduğu baro yönetim
kurulu tarafından Baro Avukatlık Ortaklığı Siciline yazılmasıyla tüzel kişilik
kazanır. Yazılma istemi, ancak kanuna ve tip ana sözleşmeye aykırılık
gerekçesiyle reddedilebilir. Bu durumda 8 inci madde hükümleri kıyasen
uygulanır. Ana sözleş-menin bir örneği Türkiye Barolar Birliğine
gönderilir." (c) bendi: Avukatlık ortaklığı tip ana sözleşmesinde bulunması
gereken; ortakların kimlik bilgileri, ortaklığın unvanı ve adresi, ortaklık
payları, ortaklar arasındaki ilişkiler, iş ve davalarla ilgili işbölümü,
yönetici ortakların yetkileri, ortaklığın yönetimi ve temsili, ortaklar kurulu,
kurulun görev ve yetkileri, gelir ve giderin paylaşılması, denetim, ortaklıktan
çıkma, çıkarılma, pay devri, ortaklığın sona ermesi, fesih, infisah ve tasfiye
gibi hususların esas, şekil ve şartları Türkiye Barolar Birliği Yönetim
Kurulunca hazırlanıp Adalet Bakanlığınca onaylanarak Resmî Gazetede ilan edilen
yönetmelikte düzenlenir." 34 üncü maddeyle değiştirilen 50 nci maddeye eklenen
fıkranın ikinci cümlesi: "Bu yerlerin bakım ve onarımı ilgisine göre Adalet
ve İçişleri Bakanlıklarınca yaptırılır." "Madde 37.- Avukatlık Kanununun 58 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar
Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında
işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının
vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer cumhuriyet savcısı tarafından
yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararıyla ve kararda
belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro
temsilcisinin katılımıyla aranabilir. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri
dışında avukatın üzeri aranamaz." "Madde 40.- Avukatlık Kanununun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir. 46 ncı maddeyle değiştirilen 76 ncı maddenin birinci
fıkrası: "Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek
mensuplarının birbirleri ve iş sahipleriyle olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve
güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü,
insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla tüm çalışmaları yürüten tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını
demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşlarıdır." BAŞKAN - Bu okutacağım önerge, aynı zamanda en aykırı
önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Avukatlık Kanununa Bazı
Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Kütahya Milletvekili Emin
Karaa'nın 1136 sayılı Avukatlık Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının 27, 37 ve 39 uncu
maddesinin, 41 inci maddesinin ikinci fıkrasının, 42 nci maddesinin üçüncü
fıkrasının, 46 ve 48 inci maddesinin metinden çıkarılmasını, 30 uncu maddesinin 5 numaralı bendinin (c) alt bendinin
sonundaki "Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca" ibaresinin
çıkarılarak yerine "Adalet Bakanlığınca" ibaresinin konulmasını arz
ve teklif ederim. Kamer Genç Tunceli BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Genç?.. KAMER GENÇ (Tunceli) - Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç. Süreniz 5 dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın milletvekilleri, demin de söylediğim gibi, ben bu
tasarıyı yazın incelemiştim, 100'ün üzerinde önerge hazırlamıştım. Tabiî, garip
bir İçtüzük değişikliği oldu. Bu İçtüzük değişikliğiyle, emsali olmayan bir
uygulamaya girdik, 25 maddeyi birden görüşüyoruz. Sağ olsun, Kanunlardaki
arkadaşlar, verdiğimiz ilgili bölümdeki önergeleri birleştirmişler kısmen.
Tabiî, kısmen de bizim amacımız dışında. Tabiî, bu tasarıyla barolara ve avukatlara çok istisnaî
imtiyazlar getirilmiş. Avukatın üstü aranamaz, evi aranamaz; ancak, Barolar
Birliği temsilcisi olmadan... Şimdi, Barolar Birliği temsilcisini arama gereken
hallerde savcılık nereden bulacak veya buldu "gelmem" dedi; çünkü,
aynı meslek kuruluşları içindedir, kolay kolay şey eder mi?! Yani, kanunları
düzenlerken bunların uygu-lanabilirlik vasıflarını da araştırmak lazım. Peki, yine, bir doktorun üzerini arıyorsunuz, bir
mühendisin üzerini arıyorsunuz, evini de arıyorsunuz, işyerini de arıyorsunuz;
ama, avukata gelince... Avukatın ne imtiyazı var? Yani, avukatın imtiyazı, şu
anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde avukatların çoğunluk teşkil etmesinden
midir?! Bunun başka bir gerekçesi var mıdır; yani, varsa, o zaman öteki
vatandaştan niye?.. Hani, Anayasada eşitlik ilkesinden bahsediyorsunuz. Barolar
Birliği Başkanı gidecek, cumhuriyet başsavcısının yanında, bayramlarda
protokolde yerini alacak, öte tarafta, Tabipler Birliği Başkanı gidecek, halkın
içinde kalacak. Yani, böyle bir mantıksızlık olur mu?! Belirli meslek
gruplarına böyle imtiyaz getiriyorsunuz, ondan sonra ötekilere... Söyledik
işte, burada da söyledik. Komisyon başkanı da "efendim, işte, biz
hukukçular burada çoğunluktayız, istediğimiz kanunu çıkaracağız..."
Çıkarırsanız biz de buna karşı düşüncelerimizi söyleyeceğiz; ama, DSP'li arkadaşlarımız
da bundan çok rahatsız oluyorlar "yok, sen niye avukatlara düşmanlık
yapıyorsun..." Yahu, niye düşmanlık yapayım kardeşim; ben burada hukuku
savunuyorum, ben burada eşitliği savunuyorum, burada doğruları savunuyorum.
Sizler yıllarca Barolar Birliği Başkanlığını yaptınız, geldiniz, meslek
şovenizmiyle kendi mesleğinize en büyük imtiyazları getirmek için bizi alet
ediyorsunuz. Böyle bir şey olmaz ki. Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle şey
olur mu yahu?!. 1960'larda Nadir Nadi'nin meşhur bir yazısı var. O
zaman da Avukatlık Kanunu çıktığı zaman, Meclisteki bütün avukatlar
birleşmişler, istedikleri süratte ve birtakım imtiyazlarla kanun çıkarmışlar;
ki, aslında, çıkan kanundaki birçok şey de çok yanlış. "Bu milletvekilleri
halkı düşünmüyorlar mı? Halkın bu kadar sıkıntısı varken, hukukçulara,
avukatlara bu kadar imtiyaz tanınan bir kanun çıkarılır mı" diyor.
Rahmetli Nadir Nadi, bunları, 1960'larda söylemiş. Bunun yazısı da var
Cumhuriyet'te. Şimdi, burada ne yapıyoruz; burada -demin de söylediğim
gibi- bir tasarı getiriyoruz; ama, tasarının maddelerini müzakere edemiyoruz.
Kime ne getiriyor, kime ne götürüyor belli değil. Biraz önce, Komisyon Başkanı
bize birkaç tane rakam verdi: Ben de, inanmanızı istiyorum, bakın -yazdığım
muhalefet gerekçemde- Sanayi Bakanlığından sorduğumda 150 000 ilâ 200 000
anonim şirket olduğunu öğrendim. Şimdi, böyle olunca, tabiî, hakikaten, 50 000
avukat olsa, bu kanun çıktıktan sonra hâkim bulamazsınız. Yani, hâkim niye,
gitsin, 400-500 milyon liraya çalışsın canım?! Gelir bir avukatlık bürosu açar,
üç tane beş tane anonim şirketin avukatlığını alır, üç beş tane kooperatifin
avukatlığını alır, ayda 1'er milyardan 5-10 milyar lira para alır. Yani, hazine
avukatı niye avukatlık yapsın? Yani, birtakım kanunları getirirken, bu
memleketimize ne getirir ne götürür hesaba katmıyoruz, kendi meslek
şovenizmimizle hareket ediyoruz; ondan sonra da, memleket... Ne olacak canım,
işte, zaten, memleketi kim düşünür!.. Maalesef, Türkiye'de olan ve cereyan eden
olaylar bunlardır. Biz de istiyoruz ki... Burada doğru şeyler çıkarsa, biz
de çıkar, doğru şeyleri herhalde överiz. Yani, biz de bu memleketin bir
yerlerinden gelen insanlarız; ama, burada, böyle, her şeyi, kendi menfaatımıza
uygun şeyleri, istediğimiz şekilde, hakkı, adaleti, hukuku bir tarafa iterek
çıkarmaya çalışırsak, elbette ki, bunlar, milletvekilliğine de, bir
milletvekilinde bulunmaması gereken tarafsızlığa da yakışmayan bir davranıştır. Onun için, ben, bu kanunun Cumhurbaşkanı tarafından
veto edileceğine inanıyorum. Eğer, önergelerim tek tek işleme konulsaydı,
hakikaten, ilgili kuruluşlarla temas ederek, yani, uygulamayı bilen insanlarla
da konuşarak önergelerimi hazırladım, ama, tabiî, 25 madde üzerinde bir önerge
birleştirip vermek büyük bir kehanet (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) - Bu İçtüzük değişikliği sırasında
söyledik bunu. Ondan sonra da, böyle bir kehanete dayalı fazla bir kabiliyet de
göstermek mümkün değil. O bakımdan, hakikaten, çok kötü bir uygulamaya
başladık. Aslında, temel kanunlar, üzerinde uzun uzadıya
tartışılması, görüşülmesi gereken kanunlardır ve vatandaşın günlük hayatıyla
yakından ilgili olan kanunlardır. Bunların uygulamalarını bilmek, uygulamada
kime ne zarar getireceğini, ne götüreceğini anlamak lazım, yoksa, böyle
kanunlar çıkaracaksak, o zaman, Bakanlar Kurulu, hiç Meclise getirmeden, orada
çıkarsın; daha rahat olur, daha iyi olur; ne birbirimizi üzeriz, ne birbirimize
karşı bir kırıcı hareketimiz olur. Zaten, hükümetimiz, her şeyi, maşallah, çok
iyi yapıyor, Türkiye'yi de iyi batırıyor; biraz da bunlar batırsın, ne olacak. Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 30 uncu maddesiyle değiştirilen Avukatlık Kanununun 44 üncü maddesinin
(B) fıkrasının ikinci paragrafının ve (c) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Çerçeve 34 üncü maddesiyle, Avukatlık Kanununun 50 nci
maddesine eklenen fıkranın iki cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, Çerçeve 37 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Çerçeve 40 ıncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Çerçeve 43 üncü maddesiyle değiştirilen Avukatlık
Kanununun 72 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinden "63 üncü
maddenin ikinci fıkra hükmü saklıdır" ibaresinin çıkarılmasını, Çerçeve 46 ncı maddesiyle değiştirilen Avukatlık
Kanununun 76 ncı maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Çerçeve 47 nci maddesinden "ve beşinci"
ibaresinin ve bu madde ile değiştirilen Avukatlık Kanununun 77 nci maddesinin
beşinci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Mehmet Emrehan
Halıcı (Konya)
ve
arkadaşları 30 uncu maddeyle değiştirilen 44 üncü maddenin (B)
fıkrasının ikinci paragrafı: "Ana sözleşmesi tip ana sözleşmeye uygun olarak
düzenlenen avukatlık ortaklığı, kurucularının kayıtlı bulunduğu baro yönetim
kurulu tarafından Baro Avukatlık Ortaklığı Siciline yazılmasıyla tüzel kişilik
kazanır. Yazılma istemi, ancak kanuna ve tip ana sözleşmeye aykırılık
gerekçesiyle reddedilebilir. Bu durumda 8 inci madde hükümleri kıyasen
uygulanır. Ana sözleşmenin bir örneği Türkiye Barolar Birliğine
gönderilir." (c) bendi: Avukatlık ortaklığı tip ana sözleşmesinde
bulunması gereken; ortakların kimlik bilgileri, ortaklığın unvanı ve adresi,
ortaklık payları, ortaklar arasındaki ilişkiler, iş ve davalarla ilgili
işbölümü, yönetici ortakların yetkileri, ortaklığın yönetimi ve temsili,
ortaklar kurulu, kurulun görev ve yetkileri, gelir ve giderin paylaşılması,
denetim, ortaklıktan çıkma, çıkarılma, pay devri, ortaklığın sona ermesi,
fesih, infisah ve tasfiye gibi hususların esas, şekil ve şartları Türkiye
Barolar Birliği Yönetim Kurulunca hazırlanıp Adalet Bakanlığınca onaylanarak
Resmî Gazetede ilan edilen yönetmelikte düzenlenir." 34 üncü maddeyle değiştirilen 50 nci maddeye eklenen
fıkranın ikinci cümlesi: "Bu yerlerin bakım ve onarımı ilgisine göre Adalet
ve İçişleri Bakanlıklarınca yaptırılır." "Madde 37.- Avukatlık Kanununun 58 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar
Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında
işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının
vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer cumhuriyet savcısı tarafından
yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararıyla ve kararda
belirtilen olayla ilgili olarak cum-huriyet savcısı denetiminde ve baro
temsilcisinin katılımıyla aranabilir. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri
dışında avukatın üzeri aranamaz." "Madde 40.- Avukatlık Kanununun 63 üncü maddesinin
birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir. 46 ncı maddeyle değiştirilen 76 ncı maddenin birinci
fıkrası: "Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek
mensuplarının birbirleri ve iş sahipleriyle olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve
güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü,
insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla tüm çalışmaları yürüten tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını
demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşlarıdır." BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılıyoruz. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 29 uncu maddesiyle
Avukatlık Yasasının 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki iki cümle
eklenmiştir. "Avukatlık ortaklığı yurt içinde şube açamaz.
Milletvekilleri, milletvekilliği boyunca avukatlık yapamazlar." Turhan Güven (İçel)
ve arkadaşları BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Efendim, çoğunluğumuz olmadığı için
katılamıyoruz, takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın
Başkan, katılamıyoruz. Gerekçemi açıklamak isterim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Anayasamızın
82 nci maddesinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeliğiyle bağdaşmayan işler gösterilmiştir. Bu maddenin son
fıkrasında "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ile bağdaşmayan diğer
görev ve işler kanunla düzenlenir" hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla,
böyle bir kanunda, milletvekilliğinin avukatlıkla bağdaşmadığı belirtilebilir,
buna bir engel yok; ama, bu konudaki madde birinci bölümde yer almaktaydı;
çünkü, yürürlükteki Avukatlık Kanununun 12 nci maddesinde, avukatlıkla
birleşebilen işler gösterilmiştir. Bu maddenin (a) bendinde, avukatlıkla
birleşebilen işler arasında milletvekilliği, il genel meclisi ve belediye
meclisi üyeliği yer almaktadır. 12 nci
maddeyle ilgili bir hüküm tasarıda yer almaktaydı; ama, o zaman bu önerge
verilmemişti. Şimdi, tasarının 29 uncu maddesiyle değiştirilmek istenilen 43
üncü madde, büro edinme zorunluluğuyla ilgili bir hükümdür. Orada
"avukatlık ortaklığı yurt içinde şube açamaz" hükmü zaten yer
almaktadır. Milletvekilleri bakımından eğer böyle bir hüküm konulacak olursa, daha
önce geçmiş bulunan ve halen yürürlükte bulunan kanunda yer alan 12 nci maddeyle
çelişen bir hüküm ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, katılmamıza olanak yoktur. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Bakan, milletvekilleri
mühendislik yapamıyor. Onların ne şeyi var; onlar hırsız mı?! Müteahhitlik
yapamıyor; niye?.. BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çok önemli bir kanun tasarısını, bugün, hep birlikte
kanunlaştırmak üzereyiz; ama, bugün, Türkiye'de, siyasetin üzerine, bir
karabasan gibi, birtakım iddialar, gerçekdışı beyanlar geldi. Bundan kurtulmak, hep birlikte olacaktır. Münferit
davranışların herhangi bir yararı olmadığı görülmektedir. Bu nedenle,
milletvekillerinin özellikle kirli siyaset içinde olmadıkları noktasındaki
fikri geliştirmek, kamuoyu yaratma bakımından... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Yeri burası mı?! TURHAN GÜVEN (Devamla) - Yeri burası veya değil...
Sayın Bakan şunu deseydi, ben buna daha rahat katılırdım; bir tekriri
müzakereyle bunu orada çözeriz deseler, daha memnun olurdum. Şimdi, milletvekilliği devamı süresince, zaten, yalnız
avukatlık yapan arkadaşlarımız değil, diğer meslek mensuplarının da o meslekten
ari olmaları, daha doğrusu, Türkiye'de serbest ticaret erbabı için bir
kayyımlık müessesesinin getirilmesi çok uygun olur. Dünyada, bu böyledir. Biz ne yapıyoruz; milletvekilleri nüfuz ticareti yaptı
intibaından kurtarmak istiyoruz milletvekilini; yani, Meclisi bundan kurtarmak
istiyoruz. Buna hayır diyecek insan olur mu?! Yani, milletvekilleri, haberi bile olmadan, kendileri
adına birtakım işler yürütülebiliyor; avukatlık mesleğini icra ederken, kendi
adlarını kullanmak üzere bazı çirkin olaylar olabiliyor. Bunlardan nasıl
kurtulur Millet Meclisi ve değerli avukat arkadaşlarımız, milletvekili
arkadaşlarımız; işte, bu maddeyi getirerek kurtulur. O bakımdan, burada nüfuz
ticareti yaptığı iddiasını ortadan kal-dırmak istiyorsanız, avukatlık,
milletvekilliği süresince yapmasın. Anayasadaki eşitlik ilkesi, doğru. Aslında,
bu maddeyi,diğer mesleklerde de -milletvekilinin yapamayacağı işlerde de-
tamamına teşmil etmek lazım. Doğru; kanunla düzenlenirse, bu da kanun.
Avukatlığın kanunu bu ise, bu maddenin burada yerleşmesi, oturması,
gerçekleşmesi daha uygun olur diye düşündük ve eğer Sayın Bakan biraz evvelki
beyanında ısrarlı ise, o zaman Sayın Bakandan bir ricamız var, bir tekriri
müzakere talep etsinler hükümet olarak, madde neredeyse orada olsun, orada
görüşülsün. Değerli arkadaşlarım, hepimizi bundan kurtaralım. Bu
yersiz, mesnetsiz, siyasetin üzerine bir hışımla gelen ve kamuoyunda bayağı da
yoğunlaşan, ciddî birtakım endişeleri de beraberinde getiren olaylardan
kurtulmanın yollarından birisi de budur diye düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Güven. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkan, mühendisler ile
müteahhitler de mesleklerini icra edemiyorlar, doğrudur. Ben de bir
milletvekili olarak, bu çerçevede, milletime verdiğim sözü tutarak
yapmayacağım; ama, diğer arkadaşlar yapmak isteseler de yapamıyorlar, sayıları
da çok fazla. Bunun, yeri burası değilse, Sayın Bakandan ve Komisyondan, bütün
meslekler için de geçerli olmak kaydıyla düzeltilmesini talep ediyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, bir şey de ben
söylemek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatiboğlu. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkanım,
arkadaşlarımızın verdiği önerge, bana göre, eğer kabule şayan olursa, avukatlık
mesleği bir onur daha kazanır; Parlamento, gerçekten kendisi üzerine düşürülmek
istenen gölgeyi sıyırabilir. Bendeniz, 1973'ten bu tarafa Parlamentoyla içli
dışlıyım, yasaklı dönemler hariç. Türkiye siyaseti bellidir; bazen mebus
olursunuz, bazen mahpus olursunuz; ben iki dönemi de geçirdim; ama, ne zaman
milletvekilliği adayı olmayı kafama koydumsa, avukatlık görevini yerine
getirmeyeceğime dair, maliyenin vergi dairesine gidip beyanda bulundum,
avukatlık yapmadım; çünkü, özel vekillikle, para getiren vekillikle -ki, o
doğal haktır, ona bir itirazım yok- genel vekillik yan yana geldiği zaman -bu,
her insanda vardır- para kazanma arzusu ağır basar; genel vekillik işi tavsar,
savsatılır. Bunun için de, milletvekili arkadaşlarım görevlerini hakkıyla
yerine getiremeyebilirler. Ben kendime göre söylüyorum. Bu sebeple, Sayın
Bakanımız ve Sayın Komisyon, bu önergenin, bu teklif edildiği bölümde kabulüne
bence anayasal engel olmadığına göre, bir meseleyi aynı kanunun şu maddesinde
düzenleyeceğine, bir başka ilişki sebebiyle şu maddesinde düzenlemeye bir engel
yoktur. Dolayısıyla, teklif edilen maddede düzenlenmesi için bir sakınca
olmadığını düşünüyorum. Gereğinin buna göre yapılması konusunda Sayın Komisyon
Başkanını ve Sayın Bakanı yardıma ve desteğe davet ediyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN- Efendim, teşekkür ediyorum. Ben de, 31.12.1995 tarihi itibariyle serbest
avukatlıktan ayrıldığımı maliyeye bildirerek buraya geldim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Aman ne güzel. BAŞKAN- Bütün arkadaşlarımızın genellikle böyle hareket
ettiğini biliyo-rum. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - O zaman, yapalım gereğini Sayın
Başkan. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - O zaman, yasal hale
getirelim Sayın Başkan. BAŞKAN- Efendim, Genel Kurul inşallah getirir. Ben bir
şey diyemem yani. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Tekriri müzakere
yapalım. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
(DYP sıralarından alkışlar) İkinci bölümü, kabul edilen değişiklik önergeleri
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... İkinci bölüm
kabul edilmiştir. Üçüncü bölüm üzerindeki görüşmelere başlıyoruz. Üçüncü bölüm, 51 ila 75 inci maddeyi kapsamaktadır. Bu
bölümde de konuşma süreleri, gruplar, komisyon ve hükümet için dakikadır. Üçüncü bölümde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Salih Çelen; buyurun Sayın Çelen. DYP GRUBU ADINA SALİH ÇELEN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, az önce Doğru Yol Partisinin vermiş olduğu
önergeye destek vermiş olmanızdan dolayı hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, öncelikle ifade etmek gerekir
ki, sav, savunma ve yargı olmak üzere üç unsurdan oluşan yargımızın çok önemli
bir ayağını teşkil eden savunma mesleğinin mühim sorunlarına çözüm getirmek
üzere getirilen bu tasarının üzerinde söz aldığım konuları oluşturan bölümünde
düzenlenen hususların büyük bir kısmı, bizim de katıldığımız ve gerçekten de
yapılması gerekli olan değişikliklerdir. Tasarının, Doğru Yol Partisinin de
katkısıyla, Meclis Danışma Kurulunda temel yasa olarak kabul edilmesine rağmen,
iki ayı aşkın bir zamandır anlaşılmaz bir şekilde gündeme alınmaması, hem bizi
hem de üyesi olmaktan onur duyduğum camiayı fevkalade üzmüştür. Gecikmeli de
olsa, bugün getirilmiş olması nedeniyle, başta Sayın Bakanımız ve Komisyon
Başkanımız olmak üzere, gündeme alınmasında emeği geçenlere ayrı ayrı tekrar
teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, Doğru Yol Partisi olarak biz,
tasarıya destek vermekle birlikte, tasarının tümüne madde madde katılmamız
mümkün değildir. Az sonra ifade edeceğim üzere, tasarı, çeşitli hususlarda
yeterli olmaktan uzaktır; ancak, yanlışlarının yanında doğrularının daha fazla
olması nedeniyle, biz, savunmanın yaralarına kısmen de olsa merhem olması
nedeniyle, bu tasarıya destek veriyoruz. Değerli milletvekilleri, avukatın, sadece müvekkiline
karşı değil, aynı zamanda meslek örgütüne karşı da sorumluluğunun düzenlenmesi,
Türkiye Barolar Birliği Başkanının protokolde Yargıtay Başsavcısının yanında
yer alacağının hükme bağlanmış olması, fevkalade isabetli ve gerekli olan bir
değişikliktir. 50 000'e yaklaşan sayıda
seçkin mensubu olan bir meslek kuruluşunun seçimle gelmiş başkanının
protokoldeki bu yer düzenlemesi, bizce de uygun ve gerekli bir düzenlemedir. Ayrıca, bu tasarıyla, barolar, Barolar Birliği, yeterli
olmasa da, eskiye nazaran daha güçlendirilmektedir. Baroların güçlendirilmesi
demek, mülkün temeli olan adaletin güçlendirilmesi demektir. Zira, barolarımız
yansız organlardır, meslektaşlarına eşit mesafededir, ideolojilerin yanında
veya karşısında değil, hukukun yanında kuruluşlardır. (DYP sıralarından
alkışlar) Barolarımız, bulunduğu kentin temel sorunlarıyla
yakından ilgilenen, çevre korumacılarının yanında yer alan, çevre ihlallerine
karşı çıkan, imar yolsuzluk ve yağmalamalarına karşı çıkan, kültür mirasımızın
gelecek kuşaklara bozulmadan kalmasını sağlamayı kendisine görev edinen
kuruluşlardır. Yakın geçmişte Türkiye Barolar Birliğinin düzenlediği
Anayasa Hukuku Sempozyumu, Ankara Baromuzun değerli Başkan ve üyelerinin
düzenlemiş olduğu Hukuk 2000 Paneli, anılmaya değer çalışmalardır. Bu bakımdan,
tasarının barolarımıza güç veren hükümlerine olan desteğimiz tamdır. Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı, toplumun
tamamını yakından ilgilendiren, hatta Türk Milleti yanında uluslararası
kuruluşlar ve yabancıların dahi takip ettiği Türkiye'deki yolsuzlukların
bitirilmesine imkân sağlayabilecek ayrı bir fırsatı da önümüze getirmiştir.
Gerçekten de son dört yıldan bu tarafa Türkiye, yolsuzluk cenneti haline
gelmiştir. Son dört yılda Türkiye, yolsuzlukta dünya sıralamasının en
başlarında yer almıştır. Bu tasarı, yolsuzlukla mücadele için bulunmaz bir
fırsat olabilirdi. Gerçekten de bu tasarıyla, avukatlara, sınırlı da olsa,
delil toplama yetkisi verilmektedir. Şu ana kadar Türkiye'de avukatların delil
toplama yetkisi yoktu; ancak, bu tasarıyla getirilen delil toplama yetkisi,
avukatlara tebligat yapma yetkisiyle tamamlansaydı, çok daha yararlı olabilir,
davaların gereksiz yere uzaması, yargının tıkanması önlenebilirdi. Değerli savcılarımız, gerçi, bir yandan zor şartlar
altında özveri göstererek çalışmakta, iyi niyetle görevlerini yapmakta, diğer
yandan da hükümetten gelen baskıları göğüslemektedirler. Ölüm tehdidi dahil her türlü tehdidi alma-sına rağmen
korkmadan, yılmadan çalışarak yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışan
savcılarımıza yardımcı olunacağı yerde, yürütmenin başında bulunan-ların köstek
olduğu, çalışmalarını akamete uğrattığı, kamuoyu önünde küçük düşürülmeye
çalışıldığı, statükoculuk ve art niyetle suçlandığı gözetilerek, şayet,
bağımsız savunmaya bu yetki ve görev verilebilseydi, özellikle kamu menfaatının
gerektirdiği yerlerden, avukatlarımız, bağımsızca delil toplama imkânına kavuşturulabilseydi,
bu kanun tasarısı, yolsuzlukla mücadelenin temel unsuru haline gelebilirdi. Değerli milletvekilleri, vakit geç değildir. Gelin, bir
değişiklik yaparak, avukatlarımıza, derdest davalarda bile, hâkim müzekkeresi
olmaksızın, bağımsızca delil toplama yetkisi verelim; avukatlarımıza, tebligat
yapabilme yetkisi verelim; avukatlarımıza, noterlik benzeri geniş yetkiler
verelim ve savunmayı yolsuzlukla mücadelenin bir unsuru haline getirelim.
Gerçi, bu yetkiler, sadece Türkiye'ye has değil, dünyanın bütün çağdaş
demokrasilerinde avukatlara verilmiş yetkilerdir. Türkiye'nin de bu yönde
değişiklik yapmasında acil ihtiyaç bulunmaktadır. Bu tür bir değişiklik, aynı
zamanda, yargının hızlı işlemesi neticesini doğuracak, davaların gereksiz
uzamasını da önleyecektir. Gerçi, koalisyon partilerimiz -DSP, MHP ve ANAP- af
kanunu çıkararak, yargının iş yükünü biraz olsun hafifletmiştir; hırsızı,
kapkaççıyı affederek, onlarla ilgili olarak açılmış davalarda yargının iş
yükünde bir azalma sağlamışsa da, bu yeterli olmamıştır; çünkü, af kanunuyla
cezaevlerinden çıkan bu mahkûmlar, yeniden suç işlemişler, suç oranları eskiye
nazaran yüzde 100'den fazla artış göstermiştir. Bu nedenle açılan davalar
sebebiyle yargımız yine iş yükü altında ezilmekte, altından kalkamamaktadır. Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yasama döneminde 55
inci hükümet tarafından Meclise sevk edilen tasarının ilk hali, Avukatlık
Kanununa bazı maddelerin eklenmesine dair, içerik olarak da avukatlık
mesleğinin şirket veya avukatlık ortaklığı şeklinde yapılabilmesine imkân
veren, meslek açısından gerçekten gerekli ve önemli düzenlemeler getirmekteydi.
Daha sonra ise, avukatlık stajına ve mesleğe giriş sınavı ile adlî yardım
hizmetlerine ilişkin düzenlemeler içeren tasarıyla yapılmak istenen
düzenlemelerin kapsamı daha da genişletilmiştir. Bugün önümüzde bulunan ve
Adalet Komisyonu tarafından kabul edilmiş bulunan metin, komisyondaki bir
teklifin de dahil edilmesiyle, çok daha geniş bir şekilde, stajdan sınav
şartına, baroların Bakanlıkça idarî denetiminden baro genel kurul
toplantılarına, yönetim seçimlerine kadar pek çok konuyu içine alacak şekilde
genişletilmiş bulunmaktadır. Burada, yasa yapma yöntemi olarak, şekil olarak, şu
tespitimi Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum: Nedense, hukuken gerçek ihtiyaç
olan düzenlemeleri yaparken, gereksiz yere, neredeyse, her maddeyi
değiştirmeyi, kanun yapmak zannediyoruz. Önümüzdeki tasarıyla değiştirilmek istenen kanunun
hepsi, 200 maddelik bir kanundur. Bizim yaptığımız ve değişiklik öngören madde
sayısı ise 98'dir; yani, 200 maddelik bir kanunu yeniden revize etsek, 50-60
maddelik bir temel kanun ortaya çıkabilir; ama, biz, bunu yapmıyoruz, 98
maddelik bir değişiklik öngörüyoruz; sonra da diyoruz ki, bu bir temel
kanundur, o nedenle, İçtüzüğün 91 inci maddesine göre özel bir görüşme yöntemi
belirlenmelidir. Mademki bu değişiklikler yapılacaktır, kanunu yeniden ele alıp
geçirsek, tekrar yazsak, bu kanun 50 maddeye inebilecektir; işte o zaman,
tasarıyı, gerçek anlamda bir temel kanun kabul etmek mümkün olabilecektir. Yine, bakıyorum, bu üçüncü bölümde, değişiklik içeren
25 maddeden 15 adedi, Komisyonda bulunan bir tekliften ya aynen ya da
değiştirilerek kabul edilmiş. Tasarı, 65 maddelik bir tasarıyken, komisyonda 98
maddeye çıkınca mı temel kanun statüsüne kavuştu; bu değişiklikler gerekliyse,
tasarıda neden öngörülmedi; bunların üzerinde de durulması gerektiği
inancındayım. Diğer bir husus da, bu tasarıların, Meclise
gönderildiği 10.8.1997 tarihinden bu tarafa neden bir türlü görüşülemediği
konusudur. Bu düzenlemeler yapılırken, kamuoyunda şöyle bir hava
yaratılmaktadır: Bunlar reform niteliğinde temel değişikliklerdir; o nedenle,
mutlak surette, acilen yapılmalıdır. Meclise geldiği tarihten bu tarafa dört
yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen, mevcut iktidar partilerinin dışında
bir hükümet gelmemiştir; o halde, geçen bu kadar sürede bu ihtiyaçlar yok
muydu; daha önce bunlar Meclisin önüne getirilemez miydi; bunun da
sorumluluğunun, mevcut koalisyon partilerinde olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan, bu düzenlemeler üzerinde, Adalet
Komisyonunda kabul edilen şekliyle, bazı hususlara da kısaca değinmek
istiyorum. Üçüncü bölümdeki düzenlemeler, genel olarak, disiplin,
baro genel kurulu ve yönetim organlarına ilişkin hükümlerdir. Avukatlık Kanununun 86 ncı maddesinde çerçeve 51 inci
maddeyle yapılmak istenilen değişiklikle, baro levhasına kayıtlı avukatların
genel kurul toplantılarında oy kullanmamaları halinde para cezasıyla
cezalandırılmaları öngörülmektedir. Tasarıyla, mevcut yasa hükmündeki ceza
miktarları artırılmak istenilmektedir. Para cezası miktarı, baro keseneğinin
üçte 1'i oranına getirilmektedir. Sayın milletvekilleri, genel kurulda oy kullanmak,
demokratik bir hakkın kullanılmasıdır; bu demokratik hakkın kullanılmasını da
demokratik bir hak olarak kabul etmek, zannediyorum demokrasi anlayışına daha
uygun bir yaklaşım olacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SALİH ÇELEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. Bu nedenle, mevcut kanunda öngörülen sembolik miktarı
artırarak, bir anlamda bunu gelir kaynağı haline getirmek, kabul edilir bir
anlayış olmamalıdır diye düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, parlamenter sistem
içerisinde, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkilerin gündemde
olduğu bugünlerde, yargıya müdahale edildiği tartışmalarının en üst seviyelerde
olduğu bu ortamda, savunma makamı ve onun yargıdaki temsilcisi olan avukatlık
mesleğiyle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin hayırlı olması dileklerimle,
kanunun çıkmasında ve gündeme alınmasında emeği geçenlere tekrar teşekkür
ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelen. Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Yahya Akman; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 1136 sayılı Avukatlık Kanununda değişiklik öngören yasa
tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Yıllardır çeşitli maddelerinin değiştirilmesi gündeme
gelen, fakat bir türlü kapsamlı değişiklik yapılamayan Avukatlık Yasası, bugün,
Genel Kurulun gündemine gelebilmiştir. Doğrusu, yakın bir tarih öncesine kadar
bile, bizden biraz daha tecrübeli arkadaşlarımıza, Avukatlık Yasa Tasarısını
görüştük, komisyondan geçti dediğimiz zaman, bir türlü inanmak istemiyorlardı;
ama, bunun bugün realize olmasından memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum;
tasarıya katkısı olmuş bir arkadaşınız olarak bu memnuniyetimi ifade ediyorum. Değerli milletvekilleri, bir ülkede demokrasinin var
olduğunun en önemli göstergelerinden birisi, kuvvetler ayrımı prensibidir.
Yargı ise, bu kuvvetlerin en önemli sacayaklarından biridir. Bağımsız ve adil
bir yargıdan söz edebilmek, ancak adaletin iddia, yargı ve savunma ayaklarının
sağlam temeller üzerine oturmuş olmasına bağlıdır. Dünyanın en geri kalmış
ülkelerinde bile, şeklen de olsa, iddia ve yargı vardır. Hatta, bazı ülkelerde,
göstermelik de olsa, bir savunma kurumundan da söz etmek mümkündür; fakat,
gelişmiş ve insan haklarına dayalı demokrasiyi tesis edebilmiş ülkelerin en
önemli özelliği, bağımsız ve geniş haklarla donatılmış bir savunmanın
varlığıdır. Ülkemizin de gelişmiş demokratik bir ülke olabilmesinin önkoşulu,
tam anlamıyla bağımsız ve geniş yetkiler verilmiş bir savunmanın var
olabilmesine bağlıdır. Önümüzdeki tasarı, bu anlamda atılacak bir adımdır.
Tasarı, avukatlarımızın meslekî dayanışmasıyla kendi meslektaşlarına imkân
getiren bir yasa olarak değerlendirmek, son derece yanlıştır. Savunma, aynı
zamanda, halkın, daha doğrusu güçsüz olanın, otorite olan güce karşı
savunmasını da üstlenen kurumdur. Savunmanın güçlendirilmesi, zayıfın
kuvvetliye karşı korunmasını sağlamak demektir. Bu da, Avrupa Birliği
sürecindeki Türkiye için yapılması gereken bir değişikliktir. Zira, hemen tüm
Avrupa Birliği ülkelerinde, avukatlık kurumu çok daha geniş yetkilerle
donatılmıştır. Unutmamak gerekir ki, mesleğin icrasında avukata gösterilen her
kolaylık, vatandaşın bizzat kendisine gösterilmiş kolaylık demektir. Bu tasarıya bakıldığında, önemli bir bölümün, barolara
ve avukatlara prestij niteliğinde bazı kazanımlar ve yetkiler verdiğini
görmekteyiz. Yine, mesleğe yeni başlayan ve bu alanda -tabiri caizse- tutunmaya
çalışan meslektaşların tutunabilmesi için bazı imkânlar öngörülmektedir. Bu
anlamda, stajyer avukata barodan kredi imkânı verilmesi, avukatların bir araya
gelerek meslekî şirket kurabilmesi, üstlerinin aranması ve yargılamaları
konularındaki iyileştirmeler, mesleğin icrasında kolaylık niteliğindeki
düzenlemelerdir. Avukatların delil toplayabilmesi, yine, bu anlamdaki bir
kolaylıktır. Dava açılmadan evvel avukatın uzlaşma sağlama yetkisine
sahip olması, yargının işini hafifletici nitelikte bir adımdır. Bu arada, birçok konuda, Barolar Birliğine, yönetmelik
çıkarma yetkisi verilmektedir. Benim temennim odur ki, bu kanunun ruhuna ve
özellikle görüşmeler sırasında serdedilen beyanlara itibar edilerek, kanunun
ruhuna uygun bazı yönetmeliklerin Barolar Birliği tarafından çıkarılmasıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bu tasarı
vesilesiyle ifade etmek gerekiyor ki, avukatların beklediği birçok konuyla
ilgili dertlerine çare de olunamamıştır. Örneğin, meslektaşlarımızın, bugün,
sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için, zorunlu olan topluluk sigortası
priminin yanında, ayrıca, sağlık primi ödeme zorunlulukları vardır. Bilhassa,
meslekte yeni olan arkadaşlarımız için, bu, son derece büyük güçlük ifade
etmektedir. Bunun için, çözüm olarak, ben şahsen, meslektaşlarımızın Bağ-Kur
ile ilgilendirilmesi gereğini öneriyorum. Yine, meslektaşların yeni vergi
kanunuyla hayat standardına tabi tutulması, özellikle yeni mesleğe başlayanlar
açısından ciddî bir külfet teşkil etmektedir. Tasarıyla getirilen sınav şartıyla ilgili olarak da,
Komisyonda da ifade ettiğim üzere, ben şahsen, yapılması arzulanan sınavın
stajdan önce yapılmasına taraftarım. Zira, hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş
bir insanın taze bilgilerle teorik bir sınavdan geçmesinin daha doğru olduğunu
düşünüyorum. İnsanları bir yıllık stajdan sonra sınava tabi tutmak, onların
asgarî bir yılının, hele, birinci hakta sınavı kazanmadığını varsayarsanız,
birkaç yılının kaybolması anlamına gelmektedir. Avukatların, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, kendilerine
verilen vekâletnamelerini kendilerinin onaylama yetkisi olmaması bir
eksikliktir; ama, önümüzdeki düzenlemeyle, bir defa almış oldukları
vekâletnameleri daha sonra tevkil yoluyla diğer avukatlara verme imkânının
verilmiş olmasını da bir yenilik olarak kabul etmek gerekiyor. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; belirtmem gereken
önemli hususlardan biri de, devlet güvenlik mahkemesinin görevi kapsamında
kabul edilen suçlarla ilgili olarak hazırlık soruşturmasında avukatların
bulundurulmaması konusudur. Her geçen gün görev alanı değiştirilen devlet
güvenlik mahkemeleri, bugün, istisna değil, tüm önemli suçlara bakan aslî bir
mahkeme durumuna gelmiştir. Bu durumdaki bir mahkeme, özellikle Türk Ceza
Kanununun birçok maddesini kapsam içerisine alan, Terörle Mücadele Kanunu,
Organize Suçlarla Mücadele Kanunu gibi birçok kanunu görev alanı içerisine alan
devlet güvenlik mahkemelerinin hazırlık aşamalarında avukat bulundurulmaması
olayı, bana göre ciddî bir eksiklik. İlgili kanunlarda değişiklik yapılmak suretiyle,
bugün görüşmekte olduğumuz kanunun ruhuna uygun olarak bir değişiklik
yapılması, en önemli temennilerimdendir. Yine, duruşma sırasında, aynı eğitimi almış olan
savcıların beyanlarının doğrudan zapta geçirilmesi, bunun yanında avukatların
beyanlarının hâkim aracılığıyla zapta geçirilmesi, savunma aleyhine olan bir
kuraldır. Avukatlık ruhsatı almış her meslektaşımız, diyeceklerini,
yazdırabilecek ve gereken hukukî dille ifade edebilecek durumdadır. Bazen, çok
önemli beyanların dahi, hâkimler tarafından "iddiaları kabul
etmiyorum" yahut "davanın reddini talep ediyorum" şeklinde sözde
özetlenerek zapta geçirildiğine şahit oluyoruz. Adil bir sacayağından
bahsedebilmek için, avukatlar, hem yargının hazırlık soruşturması dahil her
aşamasında bulunmalı hem de savunduğu kişilerin arzularını, bir hukukçu olarak
kendi ifadeleriyle zapta geçirebilmelidirler. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
Avukatlık Yasası vesilesiyle belirtmem gerekir ki, toplumun her kesimi gibi
yargı camiasının da tüm mensupları ciddî ekonomik sıkıntılar içerisindedir.
Hâkim ve savcıların ücret durumları, yaptıkları görevin önemiyle orantılı
olmadığı gibi, birinci sınıfa ayrılmış olanlar ve olmayanlar arasında son
düzenlemelerle meydana getirilen dengesizlik, yargı camiasında ciddî bir
huzursuzluğa neden olmuştur. Bu durumun telafisi, birinci sınıfa ayrılmamış her
kademedeki hâkim ve savcıların ücretlerinde yapılacak iyileştirmeyle mümkündür.
Yargı camiasında müdür, kâtip, mübaşir ve benzeri unvanlarla çalışan memurların
da durumu, bütün memurlarda olduğu gibi acınacak haldedir. Yine, kamuda çalışan avukatların durumu da yaptıkları
görevin önemiyle bağdaşmamaktadır. Hâkim ve savcılarla aynı eğitimi almış olan
kamu avukatlarının, ücret bakımından geri bırakılmış olması doğru değildir.
Kamunun her sahasında çalışan avukatların devlet adına takip ettikleri
davaların maddî ve manevî değerleri düşünüldüğünde, çoğu zaman avukatlar, bu
ağırlığın altında âdeta ezilir durumda bırakılmaktadır. Hele serbest çalışan
meslektaşlarıyla dava itibariyle durumları kıyaslandığında, kamu avukatı, bu
işi icra etmekten dolayı ruhen bunalıma girmektedir. Kamu adına hükmedilen
vekâlet ücretinin avukatlara bırakılması veya en azından, önemli bir kısmının
bırakılması, bu konuda bir çözüm olarak düşünülebilir. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bölümle
ilgili olarak söyleyebileceğim şey, özellikle 55 inci maddede ve 59 uncu
maddede ifadesini bulan "hukukun üstülüğünü ve insan haklarını savunmak,
korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak" gibi bir görev, avukatlara,
barolara ve Barolar Birliğine tanınmaktadır. Bu tanınmış olan hakların çok
doğru ve isabetli bir şekilde kullanılacağına inanıyorum ve önemli bir
değişiklik olduğunu düşünüyorum. 40 000 civarındaki avukatın yıllardır beklemiş olduğu,
aynı zamanda, yolu bir şekilde mahkemeye düşen veya düşebilecek nitelikteki
bütün insanlarımızı ilgilendiren bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akman. Üçüncü bölümle ilgili bir önerge vardır; okutup, işleme
alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tasarının çerçeve 56 ncı maddesinin Avukatlık Kanununun
96 ncı maddesinin birinci fıkrası son cümlesinden sonra gelmek üzere
"ancak görev süresi iki dönemden fazla olamaz" şeklinde ve
"maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir" biçiminde olmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Bakanım?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Önerge bize
ulaşmadı. BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanıma tevdi edin önergeyi,
okusunlar. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Katılmıyorsunuz... Önergenin gerekçesini okutuyorum: Gerekçe: Teklif, demokratikleşme yolunun açılmasını
amaçlamaktadır. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda, üçüncü bölümü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Üçüncü bölüm kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, dördüncü bölüme geçmeden önce,
birleşime, 00.30'da toplanmak üzere, ara veriyorum. Kapanma Saati: 00.28 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:
00.33 BAŞKAN :
Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 94 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 6. – Avukatlık
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Avukatlık Kanununa
Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Kütahya Milletvekili Emin
Karaa'nın, 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/422, 1/411, 2/317) (S.Sayısı : 413) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Dördüncü Bölüm, 76 ncı madde ile daha sonraki maddeleri
kapsamaktadır. Bu bölümde de konuşma süreleri, Hükümet, gruplara ve Komisyona
10'ar dakikadır. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili
Sayın Sadri Yıldırım; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 413 sıra sayılı Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Dördüncü Bölümü üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize,
tüm adalet camiasına, değerli meslektaşlarım avukatlarımıza ve aziz milletimize
Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. Konuşmama başlamadan evvel, biraz evvel vermiş
bulunduğumuz avukatların milletvekilliği süresince avukatlık yapamamalarına
dair önergenin, Yüce Meclisçe kabul edilmesinden dolayı sayın üyelerimize
teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, toplum, adalet, hukuk ve
demokrasi adına çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz; çünkü, devletin
varlık sebebi adalettir. Adalet devletin meşruiyet temelidir. Adalet, ancak
demokratik hukuk devletiyle mümkündür. Adalet, hukukunun üstünlüğüne inanmak ve
uygulamakla mümkündür. Adalet, toplumsal barışın güvencesidir; yani, bir
toplumda demokrasi yoksa, hukuk yoksa adalet de yoktur. Öyleyse, Anayasamızın 2
nci maddesinde belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.
Egemenlik, mutlak surette milletindir. Üstünlük, sadece, Anayasa ve kanunlarda
mevcuttur. Yargı gücü, devletin, egemenlik haklarındandır; hakkın, hukukun ve
adaletin sağlanması ise, temel görevlerindendir. Değerli milletvekilleri, yargı, usul kanunlarımıza
göre, iddia, savunma ve karar makamından teşekkül etmektedir. Yoksa, yargı
denilince, sadece, hâkim akla gelmemelidir. Hâkimin karar vermesinde, ona ışık
tutacak, delil toplayacak ve delillerin değerlendirilmesinde yardımcı olacak
iddia makamında oturan cumhuriyet savcılarımız ve yine, hâkimin karar
vermesinde delilleri sunacak olan, hâkime adaletin tecellisi için yardımcı
olan, hak ve hukuku koruyan, savunan, savunma makamında oturan avukatlarımız
vardır. Kısacası, adalet terazisinin düzgün, eşit, hak ve hukuka uygun, adil
bir biçimde tartması için, karar makamında oturan hâkim, iddia makamında oturan
cumhuriyet savcısı ve savunma makamında oturan avukat, üçü birlikte yargının
unsurlarıdır; yani, üçlü sacayağıdır. Önemini arza çalıştığım adaletin, ülkede hâkim
olabilmesi için, evvela, yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin teminatı
şarttır; bugüne kadar hep bunu savunduk, yine savunacağız. Ancak, yukarıda izah
ettiğim sebeplere ve tüm uygar ülkelerde kabul edilen ilkeye göre, avukatların
ve baroların bağımsız olmadığı bir ülkede, yargı, bağımsız olarak kabul
edilemez. Bu nedenle, barolar ve Barolar Birliği üzerindeki Adalet Bakanlığı
vesayeti de kaldırılmaktadır. Öyleyse, tam yargı bağımsızlığından bahsedebilmek için,
hâkim, cumhuriyet savcısı ve avukat bağımsız olmalıdır. Her üçü birlikte
bağımsız olduğu takdirde, tarafsızlık da sağlanır. Yani, yargı bağımsız ve
tarafsız olduğu takdirde, adalete güven gelir ve adaletin kestiği parmak acımaz
düşüncesi toplumda sağlanmış olur. Değerli milletvekilleri, 1136 sayılı Avukatlık
Kanununun 1 inci maddesinde "avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir
meslektir. Avukat, görevini yerine getirmekte bağımsızdır" denilmektedir.
Yine, 2 nci maddesinde ise, avukatlığın amacı izah edilmiştir. 34 üncü
maddesinde "avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına
yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık
unvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle
yükümlüdürler" denilerek, avukatlığın önemli ve kutsal bir meslek olduğu
belirtilmiştir. Yani, hâkimlik ülkemizde nasıl onurlu, şerefli, kutsal bir
görev ise, adaletin tecellisinde mahkemeye ve hâkime yardımcı olan ve her
fedakârlığa katlanan, bir nevi amme hizmeti gören avukatlık da kutsal, onurlu
ve şerefli bir görevdir. Çünkü, adaletin tecellisinde avukatın görevi hem zor
ve hem de çok önemlidir; çünkü, insan haklarını savunmaktadır; çünkü,
mağdurların hakkını aramaktadır. Öyleyse, avukat, halkla iç içe olmalı,
toplumun dert ve sıkıntılarını bilmeli ve milletle yargıyı kucaklaştırmalı ve
halka adaleti benimseterek sevdirmelidir; yani, avukat, halkla yargı arasında
diyalogu sağlayarak köprü görevi görmelidir. Türk Milleti, zaten, kanunlara
saygılıdır, adalete de güveni tamdır. İşte, avukatların görevlerinin önemi gözönüne alınarak,
savunmanın, yargının temel unsurlarından biri olduğu düşüncesinden hareketle,
avukatlık mesleğinin günümüz koşullarına göre en iyi şekilde yapılabilmesi için
avukatlara görevlerini yerine getirmelerinde yardımcı olacak kuruluşlara
açıklık getirilerek, bu kuruluşlardan bilgi ve belge toplama yetkisi
verilmektedir. Tasarıyla getirilen diğer bir değişiklik de, demokratik
ve sosyal hukuk devletinde, herkes, hak arama özgürlüğünden ve savunma hakkından
eşit olarak yararlanmalıdır. Bu bakımdan, ekonomik ve parasal nedenler
engelleyici rol oynamamalıdır. Evrensel insan hakları belgelerinde olduğu gibi,
Anayasamızda da yer alan bu anlayış uygulanarak, adlî yardım yoluyla hak
aramada eşitlik sağlanabilecektir. Avukatlık Kanununda yeni düzenlemeler yapılması
ihtiyacı, uzun süreden beri kendini hissettirmiştir. Avukat, mesleğini icra
ederken, bağımsız olmalıdır. Tabiî, avukatın meslek kuruluşu olan baroların da,
bağımsız ve yeterli gelir kaynağına sahip kurumlar olması zorunludur. Avukatlık
mesleği ve barolar, Avrupa Birliği standartlarına ulaştırılmalıdır. Türkiye'nin
Avrupa Birliğiyle entegrasyonunda atılması gerekli olan adımlardan biri de bu
yasal düzenlemedir. Değerli milletvekilleri, tabiî ki, sadece Avukatlık
Yasasında yapılan düzenlemelerle yetinilmemeli ve paralel düzenlemeler, ceza
muhakemeleri usulü ve hukuk usulünde de yapılmalıdır. Avukatlık mesleği, tüm dünya ülkelerinde saygın ve
vazgeçilmez bir meslektir. İnsan haklarının temel unsurlarından biri
savunmadır. Savunma yoksa, hukuk da yoktur; hukuk ve savunma yoksa, hak ve
adalet de yoktur, demokrasi de yoktur. Onun için, savunma çok önemlidir.
Moliere "avukatlar esir kullanmadılar; fakat, efendiler de olmadı"
diyerek, savunmanın önemini belirtmiştir. Bu tasarının, ülkemize, demokrasimize, adaletimize,
insan haklarına, yargımıza, insan haklarını can pahasına savunan ve savunmayı
temsil eden avukatlarımıza, barolara ve Barolar Birliğimize hayırlı ve uğurlu
olmasını diler, Yüce Heyetinize, tüm adalet camiasına, avukatlara, barolara ve
Barolar Birliğine, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygılar sunarım.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım. Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın
Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime, bu tasarıya olumlu yaklaştığımı, olumlu oy
vereceğimi, yargının üç süjesinden birisinin bir parça daha güçlendirildiğini
ifade etmekle başlıyorum; ancak, yargının üç süjesinden birisi olan, üç kurucu
unsurundan birisi olan avukatlık söz konusu olunca, yani yargının, bugün
gelinen nokta itibariyle, gerçekten dikkat edilmesi gereken noktası avukatlık
olunca, bu noktadan hareketle biraz yargıya, yargının ne durumda olduğuna
birkaç cümleyle temas etmek arzusundayım. Tasarı, avukatlıkta iyileştirme getiriyor. Peki,
avukatlık, hukuk devleti anlayışında, bizim sistemimizde nerede yer alıyor?
Hukuk devletinde yasama, yürütme, yargı diye üç erk vardır. Her erk kendi görev
sınırları içinde bağımsızdır; ancak, her bir erk diğer erkle görev sınırları
kesiştiği takdirde karşılıklı ve dengeli bağımlılık söz konusudur; tam
bağımsızlık değil. Peki, bu, nerede?. Uygar ülkelerde. Gelişmemiş ülkelerde
ise, bu, karşılıklı ve tam bağımlılık ilkesi yerini bir başka anlama, bir başka
kavrama terk eder. Biraz önce ifade ettiğim husus uygar ülkelerde, gelişmiş
ülkelerdedir ve kuvvetler ayrılığı ilkesi ile ifade edilir; yani, yasama,
yürütme, yargı birbirinden tamamen ayrı, bağımsız, kesiştiği noktalarda
karşılıklı, dengeli bağımlılık vardır. Peki, bizde, bu, böyle mi? Maalesef,
bunu söyleyemeyeceğiz. Şöyle ifade edeyim: Bizde, yürütme, hükümeti ifade eder.
Yürütmenin başı Sayın Cumhurbaşkanıdır ve Bakanlar Kurulu yürütmeyi ifade eder.
Yürütmeyi eline geçiren, yürütmede bulunan her birim, maalesef, önce yasamayı,
sonra yargıyı dilediği gibi kontrol edebiliyor. Bu, bize mahsus bir anlayış.
Uygar ülkelerdeki kuvvetler ayrılığı ilkesi, bizde, kuvvetler birliği ilkesine
dönüşüyor; yani, yürütmede bulunan gerek yasamayı ve gerekse yargıyı çok
rahatlıkla kontrol edebiliyor. Bunun sonuçları nelerdir; bizde, yürütmenin
yargı ve yasama üzerindeki somut örneklemelerini ifade etmek gerekirse,
maalesef, yasamanın, ciddî anlamda bir karşı koyuşunu, bir irade ortaya
koyuşunu gözlemliyemiyorum. Sayın hükümetin getirdiği bütün tasarılar,
istisnasız, el kaldırıp indirmek suretiyle, kanuna dönüşüyor. Bir diğerini, yargıya olan müdahalesini ifade edeceğim.
Yargının üç süjesinden bahsetmiştik. Bunlardan bir tanesi iddia makamıdır;
yani, savcıları ifade eder. Diğeri yargı makamıdır, hâkimler ve mahkemeler...
İşte, tasarının 1 inci maddesiyle, yargının üç kurucu unsurundan birisi olarak
kabul edilen avukatlar, savunma makamını temsil ediyor, avukatlar için birtakım
iyileştirmeler getiriliyor. Gelişmiş ülkelerde en sade vatandaşın, bütün resmî
veya özel kurumlardan bilgi edinme hakkı vardır, bilgi kaynaklarına ulaşma en
doğal, en temel haktır. Oysa bizde, bırakın sade vatandaşı, savunma makamında
bulunan avukat için bilgi edinme ancak bu tasarıyla getirilebiliyor; yani,
uygar ülkelerde en sade vatandaşın en doğal hakkı, bizde, savunma makamındaki
avukatlara ancak bu tasarıyla; yani, bir kanunla getirilebiliyor. Tasarıda bu
konudaki hükümler, uygarlığın neresinde olduğumuzun bir başka ifadesidir. Savunma bu durumda, peki yargıya gelelim: Yargıtayın
eski bir başkanı "hâkimlerimiz, savcılarımız vicdanıyla cüzdanı arasında
sıkışmış vaziyette" diye ifade etmişti. Gelelim yargının üçüncü unsuruna: Bu da iddia makamı;
yani, savcı. Savcılar ne kadar teminata sahipler, ne kadar bağımsızlar, ne
kadar tarafsız görev yapabiliyorlar. Bununla ilgili hususlar ifade edildiğinde
çok yüksek sesler çıkıyor. Devletin zirvesinden, yüksek yargı organlarının
başkanlarına kadar istisnasız herkes bu konuda aynı şeyi söylüyor. Üç ay önceki birkaç gazete başlığını okumak istiyorum:
"Danıştay Başkanının ifadesi; idare yargıya uymalı", "Keyfi
idareye isyan", "Savcı Şalk'ın baskılara maruz kaldığı hususlar"
Yine, gazete kupürlerinden okuyorum: "Sayın Ecevit; Talat Şalk yetkilerini
aştı", "Savcıya baskı", "Dışişleri şok etti",
"Dışişleri Bakanlığı tüm yargı kurumlarına mektup yazarak 'her olayda
cezaî işlem uygulamayın' diye uyardı", "Savcı Şalk'a
soruşturma", "Savcı Şalk'a üçlü oyun", "Yargıya
müdahale..." Bunlar üç ay önceki birkaç başlıktı, aradan üç ay geçti,
başlıklar çok mu değişti; hayır. Bugün, yine bir gazetenin başlığı: "Şok
iddialar" Yine, bu konudaki bir gazete haberi: "Statükocuların bazen
savcı, hâkim bazen gazeteci bazen bilirkişi olduğu..." Değerli arkadaşlar, yargının üç süjesinden bir tanesi
olan savcıların, bugün, rahat şartlarda görev yaptığını ifade etmek mümkün
değil, hâkimlerin bağımsız ve tarafsız görev yaptığını ifade etmek mümkün
değil. Yargının üç süjesinden birisi olağanüstü sıkıntı yaşarken diğer süjesine
birtakım iyileştirmeler getirmek elbette bir iyiniyet ifadesi; ama, ben, diğer
iki süjesinin bu konuda unutulduğunu görüyorum. Bunun özellikle gözönünde
bulundurulması gereken bir husus olduğunu ifade ediyorum. Yine, beyaz enerji soruşturmasında Sayın Şalk'ın ilk
hazırladığı iddianamenin onbir sayfasının eksik olarak mahkemeye tevdi edildiği
hususu iddiaları hâlâ açıklığa kavuşmuş değil. Değerli milletvekilleri, sözlerimi bir iki konuya temas
ederek bağlıyorum. Gelişmiş ülkelerde bir yanlış bütün doğruları alıp
götürüyor; geri kalmış ülkelerde ise, bir doğru, bütün yanlışları alıp
götürüyor. Çok ters bir mantık. Uygarlığın neresinde olduğumuzun bir cümleyle
çok somut ifadesidir. Bu konuda tutarlı olmak lazım. Değerli milletvekilleri, anlıyorum, bu saatte, elbette
dikkatler dağıldı. Son cümlemi ifade ediyorum. Her kişi ve kurum,
meşruiyetini hukuk kurallarından alır. Hukuk kuralları, her kişi ve kurumu
bağlar. Hukuk, bazen bazıları için değil; hukuk, her zaman herkes için gerekli
bir öğedir. Tasarının hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Toprak. Sayın milletvekilleri, maddeyle ilgili 2 önerge vardır;
geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı kanun tasarısının
geçici 1 inci maddesi ile 97 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunla getirilen avukatlık
staj sonu sınavına ilişkin hükümler bu Kanunun yayımından sonra avukatlık
stajına başvuruda bulunanlar hakkında uygulanır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce 1136 sayılı
Avukatlık Kanununun 11 inci maddesi hükmü uyarınca, avukatlık ve avukatlık stajıyla birleşmeyen diğer
işlerde bulunulması sebebine dayanılarak, yapmış oldukları stajın geçerli
sayılmamasından dolayı aynı Kanunun 72 nci maddesinin (b) bendi uyarınca adları
baro levhasından silinmiş bulunanlarla staj bitim belgesi almış oldukları halde
aynı sebeple baro levhasına yazılma istemleri reddedilenler, levhaya
yazılmalarına dair baro yönetim kurulu kararları Adalet Bakanlığınca
onaylanmayanlar veya baro levhasına yazılmamış olanlar, başvurdukları takdirde
avukatlıkla birleşmeyen işlerinden ayrılmış olmaları ve başkaca engellerin bulunmaması
kaydıyla baro levhasına yazılırlar. Bu şekilde avukatlık stajı yaptıktan sonra
baro levhasına yazılmış bulunanların da avukatlıkla birleşmeyen bir işle
uğraşmamaları ve başkaca engellerin bulunmaması şartı ile kayıtları silinmez.
Adları staj listesinden silinenler, avukatlıkla birleşmeyen işlerinden ayrılmış
oldukları ve başkaca engelleri bulunmadığı takdirde bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren üç ay içinde başvurmaları halinde yeniden staj listesine
yazılırlar ve silme kararından önce yaptıkları staj geçerli sayılarak
stajlarına devam ederler. Bunlardan adları staj listesinden silinmesi
gerekenler hakkında başkaca engelleri yoksa silme işlemi yapılmaz. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce avukatlıkla
bağdaşmayan bir işle uğraştıkları sırada avukatlık stajını yapan ve yapmakta
bulunanlar hakkında; a) Cezaî takibat yapılmaz. b) Daha önce başlamış olan takibatlar durdurulur. Hükmolunan cezalar ceza mahkûmiyetlerinin sonuçlarını
da kapsamak üzere affedilmiştir. Bu suretle cezaları bütün sonuçlarıyla affedilmiş olan
avukat ve avukat stajyerleri hakkında, bu mahkûmiyetlerine dayanılarak
Avukatlık Kanununun avukatlığa kabul edilmemeye ve ruhsatnameleri geri alınmak
suretiyle iptal ve adları bir daha yazılmamak üzere levhadan silinmeye dair
hükümleri uygulanmaz." "Madde 97.- Bu Kanunun 9 uncu maddesi yayımı
tarihinden bir yıl sonra, 22 nci maddesi yayımı tarihinden altı ay sonra, diğer
hükümleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer" BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Avukatlık Kanununa Bazı
Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Kütahya Milletvekili Emin
Karaa'nın 1136 sayılı Avukatlık Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının 78, 79, 84, 88, 90
ıncı maddelerinin tasarı metninden çıkarılmasını, 77 nci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Kamer
Genç Tunceli Madde 164 - Fıkra 1.- Avukatlık ücreti, avukatın
yaptığı hizmetin karşılığı olan bir meblağdır. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımız son anda
bir önerge getirdiler. Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı yasa tasarısının 122
nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep teklif ederiz. "Yeniden seçilmek caizdir; ancak, bu süre iki
dönemden fazla olamaz." BAŞKAN - Biraz önce, üçüncü bölümü, yani, bu maddenin
yer alması gereken bölümü görüştük ve tamamladık. Komisyon metninde de böyle
bir madde yoktur; kaldı ki, Komisyonun çoğunluğu da hazır değildir. O nedenle,
görüşme imkânımız yoktur. Okuttuğum son önerge, aynı zamanda en aykırı önergeydi.
Sayın Komisyon, Sayın Kamer Genç'in önergesine
katılıyor musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Genç, buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, 25 madde halinde görüşünce -bu arada bir sürü önerge de
verildi- kanun tamamen, karma karışık oldu, ne olduğu belli değil. Böyle bir
yasa çıkarmak, bilmiyorum, şimdiye kadar görülmemiştir. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Kanun için önerge verdik... KAMER GENÇ (Devamla) - Bir dinle kardeşim; ne
anlatıyorum ben!.. Bu yeni getirilen sistemle, avukatlık ücretinin
miktarını barolar birliği belirliyor. Barolar birliği, avukatlık ücretinin
miktarını belirleyince, vatandaşı düşünmez, avukatı düşünür. Yani, ben,
getirdiğim önergede diyorum ki, yine eski sistem olsun; Barolar Birliği
avukatlık ücretini belirlemesin, bunun en son mercii Adalet Bakanlığı olsun;
ama, getirilen bu sistemle, Barolar Birliği avukatlık ücretini belirliyor,
Adalet Bakanlığına gönderiyor, Adalet Bakanlığı, eğer, Barolar Birliğinin
gönderdiği bu rakama uymadığı zaman, Barolar Birliğinin önerisini kabul
etmeyince, Barolar Birliğine tekrar geri gönderiyor ve Barolar Birliği Yönetim
Kurulunca üçte iki çoğunlukla kabul edilince, bu, kesinleşiyor. Böyle bir
sistem, bana göre hatalıdır; çünkü, bu, vatandaşın cebinden çıkan paradır;
cebinden çıkan parayı da... Avukatın menfaatı düşünülerek... Barolar Birliği,
siyasî bir mercidir, dolayısıyla, herhalde, kendi mensubunu düşünür, vatandaşını
düşünmez. Onun için, bunun daha objektif ölçülere bağlı olması lazım. Bu
önergemin birinci kısmı bu. İkincisi, bütçeden bu kurula; yani, Barolar Birliğine,
bugünkü parayla, aşağı yukarı 25 trilyon civarında bir para veriyoruz; yani,
492 sayılı Harçlar Kanununun 1, 2, 3 nolu çizelgeleri ve idarî para cezaları
hariç, para cezalarının yüzde 3'ünü veriyoruz, bu da aşağı yukarı 25 trilyon
civarında bir paradır. Bunları, Barolar Birliği istediği gibi kullanıyor.
Burada, nasıl kullanacağı, nasıl vereceği konusunda bir düzenleme de yok;
ancak, işte, adlî müzaheret için avukatlar tutacak... Avukatları da, icabında,
Barolar Birliği kendi yandaşlarından tutar, yüksek ücretler verir. Yani, kanun
vazının amacı... Bunları mademki burada düzeltiyorsak, her şeyi ayrıntılı
belirleyelim ve doğru dürüst de kanun çıksın. Bu saatlere kadar, çıkıp da neyi
kaçırıyoruz, yangından mal mı kaçırıyoruz? Burada, dediğim gibi, daha baştan
beri söylediğim gibi, 20 000 avukatın durumunu düzeltmek için, bu saatlere
kadar bu Meclisin çalıştırılmasına da gerek yok, böyle bir kanun çıkmasına da
gerek yok. Dolayısıyla, benim cebimden verdiğim vergiyi, niye
getirip de bilmem birtakım meslek kuruluşlarına verelim ve onlar da istediği
gibi kullansınlar; memlekette bu kadar sıkıntı varken... Bunları söylüyoruz.
Bunları söylemek size niye bu kadar ters geliyor, ben de anlamıyorum. İşin özü, bir defa, bu Barolar Birliğine bütçeden
aktarılan paranın kesilmesi lazım bana göre. YUSUF KIRKPINAR (İzmir) - Ben de katılıyorum. KAMER GENÇ (Devamla) - İkincisi, Barolar Birliğinin
tespit ettiği avukatlık ücretini Adalet Bakanlığının belirlemesi lazım. Aksi
takdirde, vatandaşın cebinden gidiyor. Vatandaşı koruyan bir merci olması
lazım; önce Meclistir, o da idaredir; ama, siz, ister kabul edersiniz ister
kabul etmezsiniz. Dolayısıyla, önergelerimde ben bunları vurguluyorum. Kanuna
her yönüyle de karşı olduğumu söyledim. Evet, teknik birtakım düzenlemeler
gerekli; ama, bu kanun bu şekilde çıkmaz. Bakın, burada birçok önerge verildi ve değiştirildi.
Ben, şahsen, bir milletvekili olarak, ne değişti bilmiyorum; çünkü, burada,
komisyonda bazı şeyleri önledik; ama, barolarda başkanlık yapan arkadaşlarımız,
bu komisyonda etkili, gruplarında da etkili. Birtakım önergeler verdiler; bir
yandan gürültü, bir yandan da biz... Vatandaşa ne getiriyor; bizim korkumuz o.
Vatandaşa yeni yeni mükellefiyetler, yeni yeni cebindeki paradan alma
şeklindeki önergeler veriliyorsa, bunları önlemek lazım. YEKTA AÇIKGÖZ (Samsun) - Gelmiyor... KAMER GENÇ (Devamla) - Bence, bu saatte, bu kanunu
bırakmak lazımdı, yarına -ne olur, zamanımız vardı- uzun uzadıya
tartışabilirdik; ama, görüyorum ki, tabiî, bizim konuşmalarımız vatandaşın
hoşuna gidiyor; ama, sizlerin hoşuna gitmiyor. Yarın o vatandaşın karşısına
gideceğiz. Zaten, herkes de bizi dinliyor. Bir önerge kabul edildi, iyi oldu;
milletvekilliği yapanlar avukatlık da yapmasınlar. En azından, bizim bu
konuşmamızın biraz etkisi oldu; yani, hani, dedim ya, kıyak avukatlıktır...
Şimdi, kıyak avukatlık kısmı milletvekilleri yönünden çıktı. Önergem budur; kabul ederseniz, memnun olurum. Saygılar sunarım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, Sayın Başkanım,
Komisyonda 11 kişi vardı. Zatıâliniz dediniz ki: "Toplantı yetersayısı
yok." Komisyon üçte birle toplanır. BAŞKAN - Hayır efendim, salt çoğunlukla... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır efendim... BAŞKAN - Madde değişikliğine ilişkin efendim... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır efendim... BAŞKAN - O geçti efendim, o madde... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır efendim.. Hayır... Hayır
efendim... BAŞKAN - Sayın Topçu, madde metninde... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Başkanım, toplantı
yetersayısı her yerde aynıdır; yukarıda ayrı, burada ayrı değil. KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, burada ayrı hüküm var.
Salt çoğunlukla diyor, salt çoğunluk... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olmaz öyle şey... Toplantı
yetersayısı 8'dir efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır... Hayır... Uygulama
doğru. BAŞKAN - Salt çoğunluk 13'tür Sayın Genç. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olmaz efendim... 8'dir efendim...
Madde burada. "Madde 27.- Komisyonlar, başkanlarının yönetiminde çalışır.
Başkanın bulunmadığı zaman başkanvekili, o da yoksa sözcü, komisyona başkanlık
eder." BAŞKAN - Sayın Topçu... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir dakika efendim... "Komisyonlar, üye tamsayısının üçte biri ile
toplanır..." BAŞKAN - Sayın Topçu, toplanma ile Genel Kuruldaki
faaliyetler arasında fark var. Bakınız... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, fark olmaz. BAŞKAN - Bir dakika efendim... Siz de dinleyin; ben
sizi dinledim. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Buyurun. BAŞKAN - Açınız 87 nci maddeyi... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet, buyurun. BAŞKAN - "Görüşülmekte olan tasarı veya teklife
konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok
yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açılır." Salt çoğunluk 13'tür efendim; 25 kişi... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, izin verir misiniz...
Sayın Başkanım, benim cümlemin sonunu beklemeden siz araya girdiniz, onun için
itiraz ettim. BAŞKAN - Buyurun efendim. YAŞAR TOPÇU (Sinop)- 27 nci maddeye devam ediyorum,
onların arasında fark yok. "...
üye tamsayısının üçte biri ile toplanır ve hazır bulunan üyelerin salt
çoğunluğu ile karar verir." Salt çoğunluk odur. BAŞKAN - Hayır efendim, o komisyon toplantıları
sırasında... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır efendim. BAŞKAN - Efendim, biz öyle kabul ediyoruz. Evet, Sayın Kamer Genç'in önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 413 sıra sayılı Kanun Tasarısının
Geçici 1 inci maddesiyle 97 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz. Mehmet Emrehan
Halıcı (Konya)
ve arkadaşları Geçici Madde 1. - Bu Kanunla getirilen avukatlık staj
sonu sınavına ilişkin hükümler bu Kanunun yayımından sonra avukatlık stajına
başvuruda bulunanlar hakkında uygulanır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce 1136 sayılı
Avukatlık Kanununun 11 inci maddesi hükmü uyarınca, avukatlık ve avukatlık
stajıyla birleşmeyen diğer işlerde bulunulması sebebine dayanılarak, yapmış
oldukları stajın geçerli sayılmamasından dolayı aynı Kanunun 72 nci maddesinin
(b) bendi uyarınca adları baro levhasından silinmiş bulunanlarla staj bitim
belgesi almış oldukları halde aynı sebeple baro levhasına yazılma istemleri
reddedilenler, levhaya yazılmalarına dair baro yönetim kurulu kararları Adalet
Bakanlığınca onaylanmayanlar veya baro levhasına yazılmamış olanlar,
başvurdukları takdirde avukatlıkla birleşmeyen işlerinden ayrılmış olmaları ve
başkaca engellerin bulunmaması kaydıyla baro levhasına yazılırlar. Bu şekilde
avukatlık stajı yaptıktan sonra baro levhasına yazılmış bulunanların da
avukatlıkla birleşmeyen bir işle uğraşmamaları ve başkaca engellerinin
bulunmaması şartı ile kayıtları silinmez. Adları staj listesinden silinenler,
avukatlıkla birleşmeyen işlerinden ayrılmış oldukları ve başkaca engelleri
bulunmadığı takdirde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde
başvurmaları halinde yeniden staj listesine yazılırlar ve silme kararından önce
yaptıkları staj geçerli sayılarak stajlarına devam ederler. Bunlardan adları
staj listesinden silinmesi gerekenler hakkında başkaca engelleri yoksa silme
işlemi yapılmaz. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce avukatlıkla
bağdaşmayan bir işle uğraştıkları sırada avukatlık stajını yapan veya yapmakta
bulunanlar hakkında; Cezaî takibat yapılmaz, Daha önce başlamış olan takibatlar durdurulur Hükmolunan cezalar ceza mahkûmiyetlerinin sonuçlarını
da kapsamak üzere affedilmiştir. Bu suretle cezaları bütün sonuçlarıyla affedilmiş olan
avukat ve avukat stajyerleri hakkında, bu mahkûmiyetlerine dayanılarak
Avukatlık Kanununun avukatlığa kabul edilmemeye ve ruhsatnameleri geri alınmak
suretiyle iptal ve adları bir daha yazılmamak üzere levhadan silinmeye dair
hükümleri uygulanmaz." "Madde 97- Bu kanunun 9 uncu maddesi yayımı
tarihinden bir yıl sonra, 22 nci maddesi yayımı tarihinden altı ay sonra, diğer
hükümleri ise, yayımı tarihinde yürürlüğe girer." BAŞKAN- Sayın Komisyon?.. KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan "yürürlük
maddesinde önerge verilmez" diye İçtüzük değişikliği var. Şimdi, bunları
ya uygulayın ya uygulamayın. BAŞKAN- Sayın Genç, aslında, ben de sizin
görüşünüzdeydim; ama... KAMER GENÇ (Tunceli)- Hayır efendim... BAŞKAN- Bir
dakika efendim, ben de izah edeyim. Bunu, özel bir görüşme usulüne tabi tuttukları için... KAMER GENÇ (Tunceli)- Özel gündemi... BAŞKAN- Gündem demeyelim de, özel görüşme usulüne tabi
tutmuşlar; o nedenle, o bölümle ilgili önergeyi vermişler. Biz onu o şekliyle
kabul ediyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli)- Böyle şey olur mu! BAŞKAN- Sayın Komisyon?.. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya)- Efendim,
çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz, takdire bırakıyoruz. BAŞKAN- Sayın Bakan?.. ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)- Katılıyoruz. BAŞKAN- Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge,
kabul edilmiştir. Dördüncü Bölümü, kabul edilen bu değişiklik önergesi
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Dördüncü
Bölüm, kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza
sunacağım; ancak, biraz önce, Üçüncü Bölümde çerçeve 56 ncı maddede, Avukatlık
Kanununun 96 ncı maddesinin birinci fıkrasına "ancak, görev süresi iki
dönemden fazla olamaz" cümlesi eklenmiştir. Ana temada bir değişiklik
yapmıyor, redaksiyon yetkisiyle birlikte "bu maddenin ikinci ve üçüncü
fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir" ibareleri aynı kalmak üzere
bir redaksiyon yetkisi istiyoruz. Bununla birlikte... ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya)- Sayın
Başkan, bir ikazımız daha var efendim. BAŞKAN- Buyurun. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya)- Çerçeve
55 inci maddenin 22 numaralı bendinde "avukatlık ortaklığı
anasözleşmesinin tip anasözleşmeye uygunluğunu onaylamak ve avukatlık ortaklığı
siciline tesciline karar vermek" şeklinde geçmiş. Sehven yazılmış.
"Onaylamak" yerine "incelemek" olacak efendim. BAŞKAN- Neresi efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) - Çerçeve
55 inci maddenin 22 nci bendi, 83 üncü sayfada; "onaylamak" yerine
"incelemek" olacak Sayın Başkan. BAŞKAN - Evet, bu hususta da redaksiyon yetkisinin
verilmesi suretiyle, tasarının tümünü oylarınıza sunacağım; ama, ondan önce,
Sayın Genç'in aleyhte olmak üzere, 86 ncı maddeye göre, söz isteği vardır. Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Genç, 3 dakika içinde oyunuzun rengini
belirtirseniz... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; aslında, ben, anlamadım; bir yandan, avukatlar, bu kanun
tasarısını destekliyor; çıkıyor, 10'ar dakika da konuşuyor; yani, ben,
karşıyım, baştan beri söyledim; karşı olduğum için kendi düşüncelerimi dile
getirmek durumundayım; ama, ben, bu kanun tasarısının hem tümünde hem de
maddelerinde düşüncelerimi söyledim. Hakikaten, vatandaşın kesesine yeni yeni
mükellefiyetler getiriyor, adalet hizmetini pahalılaştırıyor; hukuku bilmeyen
sokaktaki saf vatandaşın da hakkını korumayan, onu koruyacak yeni yeni hükümler
de getirmeyen bir tasarıdır. Barolar Birliğine padişahlık yetkisi veriyor. Ben,
Sayın Adalet Bakanının yerinde olsam, Barolar Birliği Başkanını da getirtir
Adalet Bakanlığına oturturum; zaten, yetkiyi hep ona verdi; ondan sonra rahat
rahat otururum. Onun için, tasarıya "ret" veriyorum. Saygılar sunarım efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Genç. Lehte olmak üzere, Sayın Masum Türker. (DSP
sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Türker. MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyeti saygılarımla
selamlıyorum. Ben avukat değilim. Şu ana kadar, bu tasarı konusunda
söz alanların çoğunluğu avukattı; ama, avukat olmayan bir kişi olarak
söylüyorum, bu Meclis, Türkiye'de, çok önemli olan bir savunma hakkını kullanan,
yargıda vatandaşın yanında yer alan kesimle ilgili düzenlemeleri, gecikmiş
olsak bile, eksik de olsa, bazı yanlışlıkları da olsa gerçekleştirdiği için 21
inci Dönem Meclis olarak büyük bir onur taşıyor. (DSP sıralarından alkışlar) Göç yolda düzelir. Buradaki birçok eksikliklerin
gelecekte, başta dönemdeki meclisler tarafından düzeltilmesini umuyorum ve bu
tasarının çıkmasında çok önemli bir ayrıntıya da dikkati çekmek istiyorum:
Başta, Komisyon Başkanı Sayın Emin Karaa, Sayın Namık Kemal Atahan, Sayın Ali
Arabacı ve Sayın Çetin Bilgir, bunlar benim bildiğim baro başkanlığı yapmış
milletvekili arkadaşlarımız ve diğer bütün hukukçu arkadaşlarımız bu yasanın
oluşmasına büyük bir katkı sunmuşlardır. Dileğimiz, her meslek örgütünün, her
meslek mensubunun, yılların birikimiyle oluşmuş olan sorunlarını çözecek yasal
düzenlemeleri bu Meclise taşımalarıdır. Ben, avukat olmadığım halde, savunmayı düzenleyecek
böylesine bir kanun tasarısının lehinde oy kullandığım için de mutlu olduğumu
sizinle paylaşmak istiyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türker. Tasarının tümünü, biraz önce ifade ettiğim redaksiyon
yetkileriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı olsun, özellikle hukuk
camiasına. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2
Mayıs 2001 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor, hepinize iyi
akşamlar diliyorum. Kapanma
Saati: 01.11 |
|