Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 61       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

90 ıncı Birleşim

24 . 4 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, İki İlçe ve Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/476) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/358)

2. - Kırşehir Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/359)

3. - İçel Milletvekili Edip Özgenç'in, Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/545) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/360)

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

2. - Emniyet Teşkilâtı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/497, 1/212) (S. Sayısı : 438)

3. - Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı : 653)

4. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

6. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639)

7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655)

 

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un, Şanlıurfa-Birecik-Mezra Beldesinde atık su deresinin ıslahına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3780)

2. - Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın, Erzurum'a doğalgaz verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3831)

3. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir-Ürgüp-Karain Köyünün yerinin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3839)

4. - Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, tavukçuluk sektörüne ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3872)

5. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürlüğünde bilgisayar ve gübre alımları ihalesinde yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3909)

6. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Manavgat Irmağı'nın satılmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3955)

7. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un,

1980-2000 yılları bütçe uygulamasına,

- Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun,

Son ekonomik krizin döviz rezervlerine etkisine ve Ulusal Programa,

- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın,

İç ve dış borç miktarı ve ödeme planına

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3944, 3960, 3962)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.

İstiklal Marşı söylendi.

Genel Kurulun 12.4.2001 tarihli 83 üncü Birleşiminde alınan karar uyarınca, TBMM'nin kuruluşunun 81 inci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla:

TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin sunuş konuşmasından sonra;

DSP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Bülent Ecevit,

MHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Devlet Bahçeli,

FP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Mehmet Recai Kutan,

ANAP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı A. Mesut Yılmaz,

DYP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Tansu Çiller,

Birer konuşma yaptılar.

24 Nisan 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.20'de son verildi.

Ömer İzgi

 

 

Başkan

 

 

 

Hüseyin Çelik

Melda Bayer

 

Van

Ankara

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


                                                                                                                                                                No. :127

II. – GELEN KÂĞITLAR

24.4.2001 SALI

Tasarılar

1. – Türkiye’nin Matra Programına Katılımına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/840) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.2001)

2. – Yükseköğretim Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24.3.1988 Tarihli ve 3418 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanun ile Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/841) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

3. – Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/842) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

4. – Merkezî İdareyle Mahallî İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet İlişkilerinin Esasları ile Mahallî İdarelere İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/843) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

5. – Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/844) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

6. – Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Bir Kampus Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/845) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

7. – 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sayıştay Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/846) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

8. – Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/847) (Millî Savunma ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

9. – Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/848) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

10. – İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı (1/849) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001)

11. – Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/850) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.4.2001)

12. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu Tasarısı (1/851) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.4.2001)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

24 Nisan 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri vardır; önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

IV. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 24 Nisan 2001 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Aydın Tümen

Oktay Vural

İ. Yaşar Dedelek

 

DSP Grup

MHP Grup

ANAP Grup

 

Başkanvekili

Başkanvekili

Başkanvekili

Öneriler:

1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 264 üncü sırasında yer alan 655 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 188 inci sırasında yer alan 530 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 190 ıncı sırasında yer alan 533 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 166 ncı sırasında yer alan 490 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 162 nci sırasında yer alan 491 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 209 uncu sırasında yer alan 563 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 245 inci sırasında yer alan 626 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 107 nci sırasında yer alan 352 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 187 nci sırasında yer alan 529 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 25 inci sırasında yer alan 98 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 32 nci sırasında yer alan 199 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 145 inci sırasında yer alan 430 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 127 nci sırasında yer alan 386 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına, 48 inci sırasında yer alan 103 sıra sayılı kanun tasarısının 20 nci sırasına alınması önerilmiştir.

2. - Genel Kurulun; 24 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 25 Nisan 2001 Çarşamba, 26 Nisan 2001 Perşembe ve 27 Nisan 2001 Cuma günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 27 Nisan 2001 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 24 Nisan 2001 Salı günü gündemin 8 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü 438 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması; 24 Nisan 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, ilk okutmuş olduğum öneriyi tekrar okutacağım ve işleme alacağım...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, lehinde aleyhinde konuşma olmadan öneri işleme alınır mı?!

BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutacağım ve üzerinde tartışma açacağım efendim.

Evet, birinci öneri üzerinde, aleyhte, buyurun Sayın Güven. (DYP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, acaba ben mi yanıldım diye düşünmedim değil bir an; çünkü, tümü üzerinde görüşmeler yapılır, sonra oylamalar yapılır. Tabiî, İçtüzük değişikliğinden sonra geçen dönem içerisinde, İçtüzüğün ne getirip ne götürdüğünü de layıkı veçhile hiçbirimiz anlayamadık; o bakımdan özür diliyorum; çünkü, bu İçtüzükle konuşmaların kısıtlanmasını bir tarafa bırakın, bir kanun tasarısı görüşülürken, bir madde üzerinde, bir komisyona, bir milletvekiline, bir de hükümete önerge verme hakkı doğdu. Hükümet, bugün üç parti, yarın dört partiden oluşan bir koalisyon olabilir. Bir bakan... (DSP sıralarından "sadede gel" sesi)

Sadedin ne olduğunu sen anlayabilsen de, saadet ile sadeti karıştırmasan!.. Evvela bir dinle; dinle de, öğren bir şeyler. Biz, burada öğretmeye çalışıyoruz, öğretmenliğimiz var, sen anlayamıyorsun.

BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin.

Sayın Güven, buyurun, siz Genel Kurula hitap etmeye devam edin efendim.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şimdi, hükümet, bir tasarıyı orada görüştü, anlaşmaya varamadı bir madde üzerinde; komisyona geldi; komisyon da, o madde üzerinde, hükümetteki o bakanın görüşüne katılmadı; Genel Kurula geldi, bakan, bir önergeyle, bu maddeyi, bu değişikliği getirdi önünüze ve buradan geçti; hükümetin diğer ortaklarının haberleri var mı yok mu, belli değil; ne getiriyor ne götürüyor, tartışma imkânınız yok...

Değerli milletvekilleri, birileri istiyor diye kanun çıkarılmaz; birileri getiriyor diye tercüme yapılmaz. Siz, burada, millî iradenin temsilcisisiniz. Daha dün, bunun bayramını kutladık, 81 inci yıldönümünü kutladık. O değerli milletvekiline hitap ediyorum; ne yaptığımızın bilinci içerisinde olalım.

BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap edin Sayın Güven.

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, ben Genel Kurula hitap ediyorum; ama, tabiî, Genel Kurulun içerisinde bulunan milletvekiline de hitap etmem çok doğal bir şey; o da, Genel Kurulun dışında değil ki, içinde tabiî.

Değerli milletvekilleri, bakınız, her hafta başında bir öneri geliyor. Elbette, kanunların çıkışına itirazımız falan var zannetmeyin; yok. Bugün, Danışma Kurulunda da, Doğru Yol Partisi olarak, kanun tasarı ve tekliflerinin ne sıralamasına ne de kanunların çıkmasına hiçbir itirazımız olmadı; ama, bitmesi konusunda "bitinceye kadar" diye bir iş ortaya çıkınca, ona itirazımız var. Bu Meclis, ne çıkardığının bilinci içerisindedir, herkes bunu böyle bilsin; bu Meclis, hangi kanunu çıkarıyorsa, onun bilinci içerisindedir. Niye Meclisi zorlayacaksınız "ille bitinceye kadar çalışın" diye? Meclisin dikkati, Meclisin iradesi, bir kanunun nasıl çıkabileceği konusunda onu düzenler, ona yön verir. Bu, Meclisin hakkıdır; hakkı olduğu kadar da, görevidir. "Yok, bitinceye kadar çalışacaksınız.." Niye efendim?! Enine boyuna tartışılır; bugün 5 maddesi geçer, yarın 8 maddesi geçer ve bir günde 35 - 40 madde geçirme mecburiyetiyle Meclisi muhatap kılmanız mümkün olmaz. O zaman ne olur; işte, o zaman, ahenkli çalışma, uyumlu çalışma ortadan kalkar.

Kanunlar çıksın... Elbette çıksın; ama, her değerli grup, burada, görüşünü bir açıklasın; iş, bir vuzuha kavuşsun; ondan sonra, eğer bir tartışma konusu varsa, gruplar otursunlar, kendi aralarında anlaşsınlar. Önemli olan, işin doğrusunu, güzelini yapabilmektir. Böyle isteniyor diye, virgülüne dahi dokunmaksızın kanunlar geçiyor değerli milletvekilleri; virgülüne bile dokunamıyoruz, dokunamıyorsunuz. Yapmayın!.. Bu Meclis, en önemli görevi olan -kanun yapma tekniğini bir tarafa bırakın ama- kanun yapma hakkını ve görevini de rahat kullanmalıdır. O nedenle, bizim itirazımız, kanunların çıkmasına, gündeme gelmesine, sıralamasına değil "bitinceye kadar" gibi bir kavramın Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmesine karşıdır. Bitinceye kadar diye bir olay yok; bu işin güzeli, doğrusu ve en önemlisi, millet için yararlı olanı çıkıncaya kadar kanun yapılır; millet için yararlı olan kanun çıkıncaya kadar çalışılır. Bu, gerekirse sabaha kadar da olabilir; ama, kalkıp da, bir zorlamayla, ille bitecek... Bitmiyor, bitmediğini de gördük. Hafta içinde çeşitli günleri getirdiniz koydunuz; ki, biz, gerekirse cumartesi pazarı da getireceğiz önünüze, görün bakın; hatta, çalışmalarda, gerekirse, hiç ara vermeden çalışmayı da getireceğiz. Zaten, alınan kararlar öyle; akşam başlıyorsunuz, bitinceye kadar... Peki, akşam 7 ile 8 arasında, 8 ile 9 arasında hiçbir milletvekili ara vermeyecek mi demektir bu; evet, öyle; getirilen şey öyle... Yani, saat 14.00'ten 17.00'ye, 18.00'e, 19.00'dan 20.00'ye kadar, 24.00'e kadar değil, bakın, bitinceye kadar... Ne oluyor tabiî; haklı olarak, herkes kendi ihtiyacı içinde olan şeyleri bıraktığı zaman, salonda, o kanun maddesi layıkı veçhile görüşülemiyor.

Değerli milletvekilleri, bakınız, kanun yapmak güzel bir iştir, Meclisin en önemli görevidir, denetim de en önemli görevidir. Geçen defa -15 gün evvel- değerli arkadaşlarım, Değerli Grup Başkanvekilleri "biz denetime önem vereceğiz" dediler burada, Danışma Kurulunda; zabıtlarda var, gelecek defa getirir, okurum sizlere. Denetime önem vereceğiz diyorsanız, niye denetimi her gün kaldırıyoruz? Her hafta başında denetimi kaldırıyoruz. Siz dediniz... "Denetime önem vermek için şunları bir görüşelim, denetim hemen bunlardan sonra gündeme gelecek" dediniz; ondan sonra da kendiniz denetimi her gün yok ediyorsunuz. Meclis, o zaman, aslî görevlerinden birini yapamıyor ve bu defa başka işlemler ortaya çıkıyor. Bu nedenle, bizim, bu, sonuna kadar, bitinceye kadar çalışma keyfiyetine iştirakimiz söz konusu olamaz; ama, sizin de olmamalıdır; sizin de olmamalıdır. Bu nedenle, değerli milletvekilleri, kanunlar elbette çıkacaktır; ama, sizin süzgecinizden geçe geçe çıkmalıdır, sizin iradenizi ortaya koyacak beyanlar olmalıdır; gerekirse önergelerle, gerekirse değişik şekillerde, gerekirse komisyona iade edebilme keyfiyeti olmalıdır. Bütün bunları eğer göz önüne alırsanız, bir kanun yapma tekniğinin bütün vecibeleri yerine getirilmiş olur. Benim arzım bundan ibarettir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Öneri aleyhinde, buyurun Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

Hükümet ortağı partiler bir müşterek öneri getirdiler. Bu önerinin aleyhinde, biraz evvel, Sayın Güven konuşma yaptılar. Ben de birkaç konuyu sizlere arz etmek istiyorum.

Getirilen bu öneriyle, bugünden itibaren yasama çalışmaları yapılacaktır, cuma günü dahil olmak üzere; bugün, yarım kalan kamulaştırmayla ilgili kanun tasarısı, takiben Merkez Bankasıyla ilgili kanun tasarısının görüşmeleri bitinceye kadar çalışma süresi uzatılmış olacaktır; yarın, 438 sıra sayılı ve gündemin 5 inci sırasında olan, yarım kalmış bulunan, emniyet teşkilatıyla ilgili bir kanun tasarısının bitimine kadar tekrar çalışma süresi uzatılmıştır; takiben de, 13 tane uluslararası sözleşme çıkarılacaktır. Belki de, cuma gününün programı, tekrar bir Danışma Kuruluyla tespit edilmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Güven'e ilaveten, bir iki husus dediğim konuyu arz ediyorum. Merkez Bankasıyla ilgili ve Kamulaştırma Kanunuyla ilgili, acil yasalar kapsamında sayıldığı için herhangi bir şey söylemek istemiyorum. Elbette, bunlar getirilebilir, görüştürülebilir, bu kanun tasarılarıyla ilgili fikirlerimizi, düşüncelerimizi ifade ederiz; ancak, bu öneriye karşı oluşumuzun sebeplerinden bir tanesi, normal çalışma programı, uzunca bir süreden bu yana 14.00-20.00 saatleri arasında gerçekleşiyor; yine, bu programı böyle belirlemekte yarar var. Elbette, uzatılabilirse, o zaman da çalışmayı takip etmek için toplantı ve karar yetersayılarının sık sık aranması da gerekebilir. Kaldı ki, çalışma kapasitesi olarak 6 saatlik çalışmanın, kanun tasarı ve teklifleri üzerinde ancak sağlıklı ve yeterli bir çalışma süresi olabileceğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu iki kanunun dışında, bu hafta gündemine alınan kanunlar, çok acil ve mutlaka çok önemli sayılabilir; ama, bugünlerde görüşülmesi için, böylesine sırada öncelik tanınmasına herhalde gerek olmayan kanunlardı. Bunların bir kısmı, çok eskiden dağıtılmış sıra sayısı olanlardır; bir kısmı da, en yakını yedi sekiz ay önce dağıtılmış sıra sayılı, uluslararası sözleşmelerin uygun bulunduğuna dair anlaşmalardır. Elbette, birini diğerinden tefrik edemeyiz; ama, gündemde yerini almıştır ve şu ana kadar da, bunlar üzerinde, bir ehemmi mühimme tercih veyahut da sıralamada öncelik alması konusunda, hükümet ortakları partilerden de bir teklif gelmemişti; ama, bunun aksine, bakınız, görüşmemiz gereken bir kanun tasarısı var; hem de şubat ayından bu yana her gün, basılı gündemin iç sayfasında yazılı; Avukatlık Kanunu Tasarısından bahsediyorum. Bütün siyasî partilerin müşterek önerisiyle, özel gündemle görüşülmesi kabul edilmişti. Pek çok kereler de buraya çıkıp konuşuyoruz. Bu, en fazla 3-4 saatlik bir görüşme demektir. Binlerce avukat arkadaşımızın, hukukçu meslektaşımızın, hukuk fakültelerinde okuyan değerli gençlerimizin beklediği ve gerçekten, 40 000'den fazla avukat ile bir o kadar daha avukat adayı arkadaşımızı ilgilendiren, 1969'dan bu yana da mutlaka değişiklik yapılması gerektiği üzerinde ittifak sağlanan bir tasarı, maalesef, bu 13 tane uluslararası sözleşmeden ve gündeme alınanlardan daha önemsiz görüldü veya üzerinde, ne hikmetse -Sayın Bakandan mı kaynaklanıyor, yoksa, hükümet ortağı partilerin kendi iç bünyelerinden mi- bilemediğim bir şekilde konuşulmamaya, görüşülmemeye devam ediliyor.

Avukatlık Kanunuyla ilgili tasarı görüşülmelidir; bu, bir ihtiyaçtır. İhtiyaç olduğu ve acil olduğu konusunda da, bütün, 5 siyasî partimiz imza vermiş, müşterek öneri haline gelmiş ve özel gündemle görüşülmesi kararlaştırılmıştır. Bugün de Danışma Kurulunda ifade ettim; bu günlerden birisinde  -çarşamba olur, perşembe olur, cuma olur- mutlaka görüşülmeli ve artık gündemden kalkmalıdır. Bundan önce konuştuğumuz Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve hayvan ıslahıyla ilgili kanun ve diğer bir iki kanunla bunun da aynı kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

5 Nisan Avukatlar Gününde, burada, her siyasî partiden değerli arkadaşlarımız konuşma yaptılar, bugünü tebrik ettiler; ama, bugün dolayısıyla Avukatlık Kanununun çıkarılmasının da çok anlamlı olacağını ifade ettiler. Günler geçti, yirmi gün sonra, yirmibeş gün sonra bugün, tekrar Avukatlık Kanunuyla ilgili tasarının görüşülmesini talep ediyoruz; ama, aynı temennide bulunan arkadaşlarımızın mensup oldukları partilerin grup başkanvekilleri veya yetkilileri, Avukatlık Kanunuyla ilgili tasarının görüşülmesine evet demiyorlar.

Bunu şikâyet yollu söylüyorum. Bizi dinleyen, işiten bütün parlamenter arkadaşlarım ile bu konuya ilgili duyan hukuk camiasıyla ilgili bir şikâyet olarak söylüyorum ki, Fazilet Partisi olarak, Avukatlık Kanunuyla ilgili tasarıyı görüşmeye hazırız, Doğru Yol Partili arkadaşlarımız da görüşme yönünde oy bildiriyorlar; ama, ne hikmetse, hükümet ortağı partiler, bir an evvel, aralarında varsa bir mesele, onu çözüp, bu kanunu çıkaracakları yerde, sürekli geriye atıyorlar.

Şimdi, 13 tane uluslararası sözleşme de girdikten sonra, gündemdeki yeri 20'leri, 25'leri bulacaktır ve ondan sonra da belki, daha önce bir vesileyle de söylediğim gibi, Avukatlık Kanununun çıkarılması bir başka bahara kalacaktır.

Barolar Birliğinin ve Türkiye'deki bütün baroların da dikkatini çekmek için söylüyorum. Fazilet Partisinden kaynaklanan bir engel söz konusu değildir; bir an evvel, hatta bu hafta, hatta bugün, Avukatlık Kanunu Tasarısının görüşülmesinde yarar bulunmaktadır değerli arkadaşlarım. Bunun gündeme alınmaması... Evet, gündemde yerini koruyor; ama, önüne sürekli tasarı ve teklifler geldiği için söylüyorum, fiilen konuşulması engelleniyor, ya Sayın Bakanın bulunmaması veya komisyonun oturtulmaması suretiyle. Hükümet ortağı partilerin buna bir an evvel açıklık getirmesini ve bu hafta içerisinde bu meselenin konuşularak kanunlaşmasını talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, ikinci bir husus, her gün hemen hemen belli bir tasarının çıkmasına değin çalışma süresi uzatılmaktadır. Bugünü anladık; bugün, Kamulaştırma Kanunu Tasarısı ile Merkez Bankasıyla ilgili kanun tasarısı görüşülecektir. Kamuoyu da, bunların, herhalde acil yasalar olduğunu düşünüyor. Buna karşı çıkmak gibi bir düşüncemiz yok. Normal süre içerisinde bile sağlıklı olarak bunları görüşmek mümkün; ama, yarın, mutlaka çıkarılması gerekli ve çalışma süresinin uzatılması gerektiğini de ifade ederek, 438 sıra sayılı emniyet teşkilatıyla ilgili kanun tasarısının bu kapsama alınmamasını düşünüyorum; 5 inci sıradadır, yarım kalan işlerdendir. Başka yarım kalan işler gibi, oturulmadığı sürece de görüşülmesi mümkün değildir.

Bundan onbeş gün evvel Genel Kurulda tartışmalar yaşanmıştır bu kanun tasarısının bazı maddeleriyle ilgili olarak ve sadece Fazilet Partisi değil, bu Parlamentoda bulunan pek çok siyasî partimiz de, bu kanun tasarısının 10 ve 15 inci maddelerine, polislerin kaynakları içerisinde meslek liseleri arasında ayırımcılık yapan bu maddelere açıkça karşı çıkmışlardır; ya buraya gelip düşüncelerini ifade ederek veya toplantıya katılmayarak, bu ayırımcılığı onaylamadıklarını çok güzel biçimde mesaj vermek suretiyle ortaya koymuşlardır. Biz bu tasarının çekileceğini düşünürken, bu yolda bilgiler almışken, bugün Danışma Kurulunda değerli arkadaşlarımız "bu mutlaka görüşülecektir; hem de yarın çalışma süresi, bunun bitimine kadar uzatılmıştır" şeklinde bir dayatmada bulundular.

Değerli arkadaşlarım, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Bu tasarı üzerindeki itirazlarımız devam etmektedir. Herkes elini vicdanına koyduğu takdirde, mademki binlerce gencimizi ilgilendiren bir yarışma yapılacaktır, bir sınav söz konusudur; bütün meslek lisesi ve genel lise mezunlarının kazandığı takdirde girmesi, Anayasanın hem 10 uncu hem de 70 inci maddeleri uyarınca bir anayasal hak iken, imam hatip lisesi mezunlarının polis okullarına alınmaması şeklindeki bir ayırımcılığı, herhalde, bu milletin evlatları olarak hiçbirimizin tasvip etmesi mümkün değildir; dolayısıyla, bu kanunun yarın mutlaka görüşüleceği şeklindeki grup önerisini uygun bulmadığımızı ifade ediyorum.

Eğer bu öneri kabul edilir ve yarın da bu tasarı görüşülmeye çalışılırsa, bütün yasal ve demokratik haklarımızla bu tasarıya karşı muhalefetimizi kullanacağız. Umarım ki, pek çok milletvekili arkadaşım da bunu bir vicdan meselesi olarak kabul edecek ve bu tasarının çıkmaması konusunda mutlaka yardımcı olacaktır.

Neye evet diyeceğimizi Danışma Kurulunda ifade etmiştik; ama, uzlaşma ve paylaşmayı sözde kullanan, asılda reddeden bir düşünceye karşı, sadece bu itirazlarımı ifade ediyorum; aleyhindeyiz.

Takdirlerinize saygıyla sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Şimdi, önerileri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Kâtip üyenin sunuşları oturarak yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci öneriyi tekrar okutuyorum:

1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 264 üncü sırasında yer alan 655 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 188 inci sırasında yer alan 530 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 190 ıncı sırasında yer alan 533 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 166 ncı sırasında yer alan 490 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 162 nci sırasında yer alan 491 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 209 uncu sırasında yer alan 563 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 245 inci sırasında yer alan 626 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 107 nci sırasında yer alan 352 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 187 nci sırasında yer alan 529 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 25 inci sırasında yer alan 98 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 32 nci sırasında yer alan 199 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 145 inci sırasında yer alan 430 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 127 nci sırasında yer alan 386 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına, 48 inci sırasında yer alan 103 sıra sayılı kanun tasarısının 20 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

2- Genel Kurulun; 24 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 25 Nisan 2001 Çarşamba, 26 Nisan 2001 Perşembe ve 27 Nisan 2001 Cuma günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması; 27 Nisan 2001 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 24 Nisan 2001 Salı günü gündemin 8 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü 438 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması; 24 Nisan 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

V. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, İki İlçe ve Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/476), doğrudan Gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/358)

     25.4.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/476) esas numaralı kanun teklifim, Başkanlığınızca komisyona havale edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde ilgili komisyonca görüşülüp sonuçlandırılmamıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi uyarınca kanun teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini arz ve talep ederim.

 

Namık Kemal Atahan

 

Hatay

 

BAŞKAN - Sayın Atahan, konuşacak mısınız efendim?

NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Evet Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Atahan. (DSP sıralarından alkışlar)

NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İskenderun adıyla bir il, Payas ve Uluçınar -eski deyişle Arsuz- isimleriyle iki ilçe kurulması ve mevcut Dörtyol, Erzin, Belen İlçelerinin, kurulacak İskenderun isimli ile bağlanmasıyla ilgili yasa teklifimin doğrudan gündeme alınmasını teklif etmiş bulunuyorum. Bu vesileyle söz almış bulunduğumdan, Yüksek Heyetinizi, saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İskenderun İlçe Merkezi merkez olmak üzere, İskenderun adıyla bir il kuran ve şu anda İskenderun'a bağlı Uluçınar -eski ismiyle Arsuz- ve Dörtyol İlçemize bağlı Payas Beldelerimizin ilçe yapılarak yeni kurulacak İskenderun iline bağlanmasını öngören (2/476) esas numaralı bu yasa teklifim, salt siyasal gerekçelerle hazırlanmış bir teklif değildir. Son zamanlarda il yapılan birçok yerle, objektif yaklaşımla karşılaştırdığımızda, İskenderun'un, her açıdan il olmayı hak eden bir yer olduğunu vurgulamak gerekir.

Tarihi milattan önceki yıllara uzanan İskenderun, giderek modernleşen ve gelişen bir kenttir. Bir hızlı büyümenin yaşandığı kent, geniş iş sahaları, cazibe merkezi, yerleşim alanları ve iklimiyle, büyük oranda nüfus patlaması yaşamaktadır. Kentin nüfusu, son nüfus sayımına göre 300 000'dir. İskenderun, 1970 yılından bu yana, beş yılda bir yapılan nüfus sayımlarında, sürekli bir nüfus artışına sahne olmuştur.

Değerli milletvekilleri, GAP'ın en büyük ve tek limanı konumuna sahip olan İskenderun Limanı, stratejik açıdan da son derece önemlidir. Aynı zamanda, bir eğitim ve kültür kenti olma yolunda hızla ilerleyen İskenderun, bu açıdan da il olmayı çoktan hak eden bir ilçemizdir. İskenderun, yıllarca, en başta il yapılma sözü verilen, ancak, bu sözlerin seçim sonrası çeşitli nedenlerle unutulduğu il adayı kentlerin en başında gelmektedir. İskenderun halkı, bu konuda kendilerini haksızlığa uğramış hissetmektedir.

İskenderun'un il yapılması halinde, bütçeye getireceği yük çok düşüktür; çünkü, İskenderun, zaten, şu anda bir il gibi yönetilmektedir; yalnız, vali yerine kaymakam bulunmaktadır; bütün müdürlükler, il merkezindekiler gibidir. İskenderun'un il olması halinde, kendisine bağlanacak Dörtyol, Erzin, Belen gibi, hazır üç ilçesi bulunmaktadır. İlçe yapılması gerekli olan Payas, nüfusu ve coğrafî durumu itibariyle, ilçe özelliğini çoktan hak etmiştir. Uluçınar -diğer ismiyle Arsuz- bir turizm beldesidir.

İskenderun, Türkiye genelinde vergi rekortmeni çıkaran bir ilçedir. 1991'de, Irak'a konulan petrol boru hattı ambargosundan sonra, İskenderun limanında işlerin durması, bu ilçenin il olma özelliğini ortadan kaldırmaz. Olabildiğince objektif bir yaklaşımla, kentlerin il yapılmasında aranan kriterler açısından, il olmayı çoktan hak eden İskenderun'un il olmasına ilişkin bu haklı yasa teklifimin, siz, değerli üyelerin, sorumluluk bilinci içerisinde kullanacağı olumlu oylarla, doğrudan Genel Kurulun gündemine alınarak yasalaşacağına inancım tamdır.

İskenderun'un il yapılmasına ilişkin yasa teklifimin doğrudan gündeme alınması için oylarınızı bekliyorum. Lütfen, İskenderun'un hakkını teslim ediniz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Atahan.

Önerge üzerinde, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Namık Kemal Atahan Beyin kanun teklifiyle birlikte, kendi bölgemizde, İskenderun'un il olması, bunun yanı sıra, Payas Beldemizin ilçe olması, Arsuz (Uluçınar) Beldesinin ilçe olması teklifini, burada desteklediğimi bildirmek istiyorum. Zira, daha önce, 21.2.2000 tarihinde, Payas Beldesinin ilçe olması noktasında bir kanun teklifim vardı; bu teklifin 37 nci maddeye göre gündeme alınması kabul edilmemişti; ancak, şu anda, bölgemizin coğrafî konumu ve Hatay'ın Amanos Dağlarıyla doğal bir sınıra erişmiş olan bu yöresi de; yani, İskenderun İlçesi, Erzin İlçesi, Dörtyol İlçesi, Belen İlçesi ve İskenderun Körfeziyle sınırlanmış bu yörede, gerçekten, Hatay İlimizin merkezi Antakya'ya olan mesafenin uzaklığı, vatandaşın il bazında yapılacak işlerinin veya muamelelerin çok zaman alması ve uzun mesafede bulunması... Mesela, Erzin İlçemizle Hatay İl Merkezi arasında aşağı yukarı 120 kilometre mesafe olmasına karşılık, İskenderun'la arada 45 kilometre mesafe olması, İskenderun'un il olması ve bununla birlikte bu teklifte öngörülen Payas Beldesinin... Zira, Payas Beldesi -daha önceki teklifimde ben konuşmuştum- şu anda İskenderun Demir Çelik Sanayiinin ve buna bağlı olarak otuza yakın haddehanenin bulunduğu, yerleşik nüfusun 40 000'e vardığı bir beldedir. Bu beldemiz, 1942 yılında belediye olmuş; ancak, şu anda ilçe olmasıyla birlikte kamu hizmetlerini çok daha iyi alacağına inandığımız bu beldenin ilçe olması, bununla birlikte Uluçınar Beldesinin de, bölgemizde turistik bir potansiyel olan bu yörenin ilçe olmasıyla birlikte hem bölgemize hem de orada bulunan, orada yaşayan insanlarımıza ilçe olduğu zaman, ilçe bazında kamu hizmetlerinin daha rahat götürülmesi açısından çok önemli olacağı kanaatindeyim.

Bu vesileyle, ben, bu teklifin gündeme alınmasını destekliyor, bu teklifi veren Namık Kemal Beye teşekkür ediyorum ve sayın parti gruplarından da bu yöndeki bir teklife desteklerini talep ediyor; hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.

Sayın Şandır, bir şey mi ifade edeceksiniz?

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Evet efendim.

BAŞKAN - Efendim, çok kısa... Lütfen... Anladım... Siz de bu önergeye katılıyorsunuz. Yerinizden lütfen...

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, Muhterem Heyetinizi öncelikle saygılarımla selamlıyorum.

Hatay İlinin Payas ve Uluçınar Beldelerinin ilçe olması, İskenderun'un da il olmasıyla ilgili verilmiş olan kanun teklifini ben de yürekten destekliyorum; bu konuya desteklerinizi ve katkılarınızı talep ediyorum. Gerçekten, İskenderun Halkı, uzun yıllardan bu yana il olmayı beklemektedir. Tüm siyasî dönemlerde kendisine söz verilmiştir. Ümit ediyorum ki, bu dönemde bu söz yerine getirilecektir.

Ayrıca Payas, Selçuklulardan ve Osmanlılardan kalma tarihî bir yöredir, ilçe olmalıdır; Uluçınar da, turistik, deniz ve yayla merkezidir, ilçe olmaya layıktır.

Desteklerinizi bekliyor, teşekkür ediyorum efendim.

Sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sağ olun Sayın Şandır. Sizin de iktidar olduğunuz bu dönemde, inşallah, bu, gerçek olur. 

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - İnşallah efendim.

BAŞKAN - Sayın Aykut, buyurun efendim.

HAKKI OĞUZ AYKUT (Hatay) - Sayın Başkan, ben de, Sayın Namık Kemal Atahan'ın vermiş olduğu bu önergeyi desteklediğimi bildiriyorum. Zira, 21.2.2001 tarihinde Payas'ın ilçe olması için verilen önergeyi,  Anavatan Partisi olarak yürekten destekledik.

Arsuz (Uluçınar) Payas ve aynı zamanda da İskenderun için şunları da yaptığımı beyan etmek istiyorum: Milletvekili olduğumuz günden beri İskenderun İlçesinde, pasaport, silah ruhsatı işlemleri yapılmakta, Bağ-Kur ve Çocuk Esirgeme gibi kurumları getirdik; şu anda  İskenderun'da, bir vilayette yapılan işlemler yapılmaktadır. İskenderun'un vilayet olması çok büyük bir malî yük getirmeyecektir. Bu konuyu destekliyorum, halka da bildiriyorum.

CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, ANAP iktidarında gerçekleşir inşallah?!.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Kırşehir Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/359)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/233) esas numaralı Ahi Evran Üniversitesi kurulmasıyla ilgili kanun teklifimiz, havale edildiği komisyonda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden , İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını arz ederiz. 6.2.2001

 

Ramazan Mirzaoğlu

Mustafa Haykır

 

Kırşehir

Kırşehir

 

Fikret Tecer

Hayrettin Özdemir

 

Kırşehir

Ankara

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Devlet Bakanı Sayın Mirzaoğlu, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi ve Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şirin Kırşehirimizde "Ahi Evran" adıyla bir üniversite kurulmasına dair, Kırşehir Milletvekilleri Sayın Mustafa Haykır, Sayın Fikret Tecer ve Ankara Milletvekili Sayın Hayrettin Özdemir'le birlikte vermiş olduğumuz kanun teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Kırşehir İlimizde bir üniversite kurulmasına ilişkin olarak geçmiş yasama ve bu yasama döneminde Mecliste grubu bulunan bütün siyasî partilerin çok değerli milletvekilleri tarafından kanun teklifleri verilmiştir. "Kırşehir İlinde üniversite kurulması niçin bu kadar önemlidir" sorusu aklınıza gelebilir. Öncelikle şunu belirteyim ki, Kırşehir İlinde bir üniversite kurulmasının hayatî mecburiyeti vardır; çünkü, Kırşehir İlimiz Anadolu'nun manevî kalesidir, Kırşehir İlimiz Ahi Evranı Velilerin, Cacabeylerin, Âşık Paşaların, Yunus Emrelerin, Ahmed Gülşehrilerin, Süleyman Türkmenîlerin memleketidir. Kırşehir İlimiz, Anadolu Türklüğüne 800 yıldan beri yön veren ahilik felsefesi ve ahilik kurumunun merkezidir.

Sayın milletvekilleri, Kırşehir İlimiz Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde önemli bir kültür ve sanat merkezidir. Selçuklular döneminde kurulan Cacabey Medresesinde, dinî ilimlerin yanında, felsefe, astroloji ilimleri, Melik Gazi Külliyesinde ise tıp eğitimi verilmekteydi. Bu kurumlar bugünkü anlamıyla birer üniversitedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ilim dilinin Arapça, sanat dilinin Farsça olmasına rağmen, bu kurumlarda eğitim ve öğretim Türk dilinde yapılmıştır. Bu ilim irfan yuvalarında Ahi Evran, Ahmed Gülşehri, Âşık Paşa, Şeyh Süleyman Türkmenî ders vermişler, bu okullardan Hacı Bektaşı Veli ve Şeyh Edebali gibi Osmanlı Devletinin temelini oluşturacak değerler yetişmiştir.

Kırşehir İlimizin o zamanlar ne kadar önemli bir merkez olduğunu Hacı Bektaşı Veli aşağıdaki dörtlüğünde şöyle ifade eder.

"Ol vakit Kırşehri ulu şehirdi

Orta yerinden geçen hem nehirdi

Onsekiz bin derler evi var idi

Burcu baru çevresi çişer idi..."

Aynı şekilde Âşık Paşa, hiç kimsenin Türkçe yazmadığı zamanlarda "hiç kimse Türk diline bakmaz idi, her gönül Türkçeyi akmazdı" diyerek, Türkçe ve Türklüğü önplana almıştır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın önceki bölümlerinde geçmişinden kısaca söz ettiğim Kırşehir İlimiz, maalesef, bugün, her açıdan arzu edilen seviyeye gelememiştir. Cumhuriyet döneminde hak ettiği yatırımları alamamış, siyaseten cezalandırılarak, il iken, ilçe yapılmış bir ilimizdir.

Bugün, Kırşehir'de yediden yetmişe herkes devletten elli yıllık alacağı olduğunu dile getirmektedir.

Tarihinde ilim, irfan merkezî olan Kırşehir İlimizde bugün üniversite olmamasının izahını kimse yapamamaktadır.

Kırşehir İlimizde, halen Eğitim ve Fen-Edebiyat Fakülteleri eğitime devam etmektedir. Ziraat ve iktisadî ilimler fakültelerinin açılmasına ilişkin yasal prosedür tamamlanmıştır. Ayrıca, ikisi 4 yıllık olmak üzere toplam 5 adet yüksekokul faaliyettedir.

Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu ile Fen-Edebiyat Fakültelerinin eğitim ve öğretime başlamalarında Kırşehir halkının çok yüksek katkıları olmuştur. Kırşehir halkı fakülte binalarını ve onların ihtiyaçlarını karşılamak üzere büyük fedakârlık yapmaya hazırdır.

Kırşehir İlimiz, başkent Ankara'ya 180 kilometrede olup, Yozgat Kırıkkale ve Nevşehir İllerinin komşusudur.

Kırşehir İlimizde okuma-yazma oranı yüzde 94'tür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz tamamlandı, açıyorum mikrofonunuzu, lütfen bitirin efendim.

DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) - Kırşehir İlimiz, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı, toplam 2 500 öğrenci kapasiteli kız ve erkek öğrenci yurduna sahiptir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmiş dönem iktidarlarında da sık sık dile getirilen Kırşehir'e yeni bir üniversite kurulması son derece elzemdir. Kırşehir'de bugüne kadar devlet tarafından yapılmış tek bacası tüten Petlas lastik fabrikamız vardı. Özelleştirmeden sonra, bu fabrikamız da, her geçen gün içinden çıkılmaz problemlere duçar olmuştur. O bakımdan, Kırşehir İlimizde bir üniversitenin kurulması, tarihinde olduğu gibi, yeniden Kırşehir'i ilim ve irfan merkezi haline getirecek, aynı zamanda, öğrencisiyle, personeliyle, öğretim elemanlarıyla Kırşehir'in kalkınmasında motor güç olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeye destek vermenizi bekliyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bir noktayı tavzih etmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli Mirzaoğlu'nun kanun teklifine aynen katılıyoruz. Yalnız, Yüce Genel Kurulun bilmesinde yarar gördüğüm bir husus var: Kanun tasarı ve tekliflerinin 226 ncı sırasında, daha evvel, Kırıkkale milletvekilimiz Sayın Hacı Filiz'in, yine, Kırşehir'de bir üniversite kurulmasına ilişkin kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması Yüce Meclisin onayından geçti ve kabul buyuruldu.

Bu nedenle, her iki teklif aynı mahiyette olduğuna göre, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, ayrı kanun teklifleri halinde değil de, birleştirilerek görüşülmesinde yarar gördüğümü ıttılaınıza arz etmek istiyorum efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, Genel Kurulda böyle bir imkân yok.

Çok teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde Sayın Beyhan Aslan, buyurun efendim.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Kırşehir Milletvekilimiz Sayın Ramazan Mirzaoğlu ve arkadaşlarının, Kırşehir'de Ahi Evran adıyla bir üniversite kurulması hakkındaki teklifini Anavatan Partisi Grubu olarak destekliyoruz, hem esnafların piri Ahi Evran isminin bir ilim yuvasının başında yaşatılması hem de tarih kokan bu şehrimizin bir üniversiteyle taçlandırılması fevkalade isabetlidir. Anavatan Partisi Grubu olarak, bu öneriyi destekliyoruz ve öneriyi veren arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Saygılarımızla.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Sayın Bedük, buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, biraz evvel Grup Başkanvekilimiz de ifade etti; ben, Kırşehir'de, gerçekten, fevkalade fazla ve yeteri kadar altyapının hazır olduğunu, gidip, yerinde bizzat müşahede etmiştim; fakülteler hazır, atmosfer de güzel ve vatandaş da destekliyor.

BAŞKAN - Siz de destekliyorsunuz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Müsaade eder misiniz efendim...

Dolayısıyla, Kırşehir'de bir üniversitenin açılmasıyla ilgili, 226 ncı sırada gündeme girmiş olan, Sayın Hacı Filiz tarafından verilen kanun teklifini ben de imzalamıştım. Dolayısıyla, Sayın Kırşehir Milletvekilimizin vermiş olduğu bu önergeyi, gerçekten, haklı, yerinde ve geç kalmış bir talep olarak değerlendiriyorum ve inşallah, Danışma Kurulunda, grup başkanvekillerimiz, bunu birleştirmek suretiyle, görüşme imkânını bize vereceklerdir.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Sayın Tecer, lütfen, çok kısa olmak üzere, buyurun.

FİKRET TECER (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce konuşan Devlet Bakanımız Prof. Dr. Sayın Ramazan Mirzaoğlu'nun yaptığı konuşmaya, ben de yöre milletvekili olarak katılıyorum.

Kırşehir İlinde resmen kendi adına kurulmuş bir üniversite yoktur; fakat, buna mukabil, ilimizde, Gazi Üniversitesine ve Hacettepe Üniversitesine bağlı olmak üzere 4 tane 4 yıllık eğitimine devam eden fakülte, ayrıca 5 tane meslek yüksekokulu vardır. Meslek yüksekokullarından bir tanesi Kaman İlçemizde açılmış bulunmaktadır. Ayrıca, Çiçekdağı ve Mucur İlçelerimizde yüksekokul açılmasıyla ilgili her türlü girişimlerde bulunulmuş ve altyapıları hazırlanmıştır; şu anda yazışmalar devam etmektedir. Öğrenci sayımız 5 000'e yaklaşmış, 2 500'e yakın öğrencimiz yurtlarda kalmaktadır ve özel pansiyonlarımız vardır. Kısaca, önergeyi destekliyorum.

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum efendim.

MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, kürsüde konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Evet; bir milletvekili olarak konuşabilirsiniz efendim.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kırşehirimizde, halen, eğitim fakültesi, meslek yüksekokulu, sağlık yüksekokulu, fen edebiyat fakültesi, beden eğitimi ve spor yüksekokulu, Hacettepe Üniversitesine bağlı meslek yüksekokulu mevcut olup, bu okullarda, toplam 5 142 öğrenci öğrenim görmektedir. 290 öğretim görevlisi ise, eğitim vermektedir.

Ayrıca, YÖK tarafından kabul edilen, Hacettepe Üniversitesine bağlı İktisadi ve Ticarî İlimler Akademisi ve Fizik Tedavi Rehabilitasyon Merkezî  2001-2002 öğrenim yılında açılacak ve böylece, öğrenci ve eğitim görevlisi sayısı katlanarak artacaktır.

26 dönümlük kurulu eğitim fakültesi, meslek yüksekokulu ve 800 kapasiteli erkek öğrenci yurdu, eksiksiz bina donanımı ve sosyal imkâna sahiptir.

Yeni kurulacak üniversiteye verilmek üzere, tapusu Kırşehir Valiliği Özel İdaresinde olan 100 dönümlük bir alan, 64 sosyal tesis ve konut -fen-edebiyat fakültesi ile beden eğitimi ve spor yüksekokulunun yakında taşınacağı son derece mükemmel bir mekân- bulunmaktadır.

1994 yılında eğitim fakültesinin ek binası olarak temeli atılan 72 dönümlük alanda -yüzde 70'i bitmiş- 4 500 öğrenci kapasiteli ve 188 derslik bir alan mevcuttur.

Kredi ve Yurtlar Kurumu bünyesinde bulunan A-B-C-D blokları, bakım, onarım ve yapımı için toplam 277 milyar 500 milyon lira harcama yapılmıştır.

Sonuç olarak, Selçuklular döneminde Cacabey ve Behramşah Üniversiteleriyle bir kültür şehri olan ahiler diyarı Kırşehirimizin, ne yazık ki, günümüzde bir üniversitesi dahi bulunmamaktadır. Üstelik, yüksek öğrenim kurumları, öğretim elemanları, öğrenci yurtları ve fizikî altyapısı dikkate alındığında, Kırşehir, bir üniversitesinin olmasını fazlasıyla hak etmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlar, altyapısı tamamen bitmiş, Türkiye Cumhuriyetinin bütçesine hiçbir sıkıntısı olmayacak şekilde bütün altyapıları tamamlanmış -Hacettepe ve Gazi Üniversitelerine bağlı olan bu okulların birleştirilerek- üniversitenin bir an önce Kırşehirimizde kurulması ve bununla ilgili kanun teklifimizin 37 nci maddeye göre gündeme alınması hususunda yardımlarınızı ve desteklerinizi bekliyor, şimdiden teşekkür ediyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haykır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. - İçel Milletvekili Edip Özgenç'in, Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/545) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/360)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Başkanlığına sunmuş bulunduğumuz 9.6.2000 ve 144318 sayılı Tarsus'un İl Olmasına İlişkin Yasa Teklifimiz, İçişleri Komisyonunda kırkbeş günlük süre geçtiği halde bir türlü görüşmeye alınmamıştır.

İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre, adı geçen yasanın doğrudan gündeme alınması için gerekli işlemin yapılmasını saygıyla arz ve istirham ederim.   13.2.2001

 

Edip Özgenç

 

İçel

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, Sayın Özgenç, buyurun efendim.

EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarsus'un il olması için, başta değerli bakanlarımızdan Kültür Bakanımız Sayın İstemihan Talay, Ulaştırma Bakanımız Sayın Enis Öksüz, Devlet Bakanımız Sayın Rüştü Kâzım Yücelen ve İçel'in tüm güzide milletvekilleri tarafından hazırlanıp imzaya sunduğumuz Tarsus'un il olmasıyla ilgili yasa teklifi konusunda düşüncelerimi arz etmek için söz almış buluyorum; şahsım ve tüm Tarsuslu hemşerilerim adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, Tarsus'ta ilk yerleşmenin neolitik dönemle 6000 yıl önce başladığı gerçeği yapılan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Tarihi boyunca Tarsus'ta Argos, Hitit, Babil, Asur, Roma ve Kilikyadan devamla Türkiye'nin bir ilçesi olana kadar birçok medeniyetlerle tanışmıştır.

Bu süreç içerisinde, bazı ülkelere başkentlik yapmış, bazı ülkelerin imtiyazlı ve ayrıcalıklı kenti olmuştur.

Tarsus yıllar boyunca din tarihî açısından da oldukça önemli ve zengin bir kent olmuştur ve sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en eski kentlerinden birisi durumundadır.

Ülkemizde tek peygamber mezarı Tarsus'ta bulunmaktadır. Hazreti Daniyel Aleyhisselamın Tarsus Makam Camiinde metfun oluşu; ayrıca, Şit Aleyhisselamın, Halife Memun'un, Lokman Hekim ve Yüce İslam Dininin ilk müezzini Bilalî Habeş gibi din ulemalarının kabir ve makamlarının Tarsus'ta bulunması, Tarsus için son derecede büyük bir önem arz ediyor.

Ayrıca, Kuranı Kerimi Azimüşşanda ve İncil'de konu edilen Yediuyurlar Eshabi Kehf Mağarası Tarsus İlçesinde bulunmakla beraber, Hıristiyanlar açısından da son derece önemli olan Hazreti İsa'nın havarilerinden Aziz St. Paul'un Tarsus'ta doğmuş olması ve St. Paul Kuyusunun da Tarsus'ta bulunuşu, böylesi tarihî birikimi olan kent, geçirdiği devrelerin somut eserlerini binlerce yıldır bağrında taşımıştır. Bu tarihî eser ve yapılar, her yıl binlerce yerli ve yabancı turisti bu yöreye çekmekte ve Tarsus'u dünya kentlerinden birisi olarak ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, ilçe merkezinin denize son derece yakın olması nedeniyle de bir önceki dönemde Bakanlar Kurulumuz kararıyla ilçenin Akdenize yakın olan kıyılarının turizm bölgesi olarak ilan edilmesi, kentin turizmdeki önemini daha da arttırmaktadır.

Tarsus ilçesinin coğrafi olarak oldukça, geniş bir alan üzerinde kurulu olması nedeniyle il yapılması gerekliliğinin yanı sıra, coğrafik yapısıyla birlikte sadece merkez ilçe olarak tasarlanan Tarsus İlçesinin nüfus yapısının, köyleriyle birlikte 420 000 civarında olması, ekonominin ihtiyacı olan altyapının yeterli durumda olması, bu bölgenin bir an evvel müstakil bir il teşkilatına kavuşturulmasının ne derecede önemli olduğunun bir göstergesidir.

Tarsus'un il olması, bir lüks ya da kaynak israfı olarak düşünülmemelidir; çünkü, Tarsus'un il olması için gerekli olan tüm altyapısı hazırdır. 60 000'e yakın vergi mükellefinin bulunması ve tüm devlet kurum ve kuruluşlarının -binalarıyla birlikte- bir ilde olması gereken ölçüde hazırlanmış ve teçhiz edilmiş olması, Tarsus'u, birçok ilçelere göre, gerek kriter açısından gerek nüfus potansiyeli açısından gerek coğrafî gerek nüfus ve sosyal yaşantı itibariyle mutlaka il olması ve il yapılması zarureti içerisinde olan bir bölgemiz olarak gösteriyor.

Güneydoğuda yaşayan bütün insanlarımızın, giderek, Mersin ve Tarsus'ta yerleşmiş olması, Tarsus'un bir an evvel il olması konusunda bize önemli belirtiler ortaya koymaktadır ve Tarsus, ilçe olarak artık idare edilmesi mümkün olmayan bir merkez haline gelmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özgenç; süreniz tamamlandı efendim.

EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Tarsus'un il olması, sadece Tarsus İlçesi için değil, aynı zamanda, kurulacak il idaresine bağlanması düşünülen İçel İline bağlı Çamlıyayla, Adana İline bağlı bulunan Pozantı ilçelerinin de bağlı bulundukları il merkezlerinden oldukça uzak mesafede bulunmaları, bu ilçelerin, başta güvenlik olmak üzere, merkezî idarenin etkinliğinin sağlanması için de gerekli olduğu düşünülmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, teşekkür edin efendim, açıyorum mikrofonunuzu.

EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Tarsus, coğrafî yapısı, ekonomi, nüfus ve diğer bileşenleriyle il olmayı çoktan hak etmiş, haktan ziyade il olması zarurî bir hal alan ilçe merkezi durumundadır. Bu nedenle, Tarsus'un il yapılması konusu zaruret halini almıştır. İl yapılması konusunda ilgi ve desteklerinizi bekler, tüm Tarsuslu hemşerilerim ve şahsım adına Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özgenç.

Önerge üzerinde, İçel Milletvekili Sayın Hidayet Kılınç; buyurun efendim.

HİDAYET KILINÇ (İçel) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Vazgeçtiniz.

Aynı şekilde, Mersin Milletvekili değerli arkadaşlarımız Sayın Yalçın Kaya ve Sayın Akif Serin'in de yine önergeyi desteklemek üzere söz talepleri var; ancak, süre açısından söz taleplerinden vazgeçtiler.

Sayın Öksüz, konuşacak mısınız efendim?

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Konuşacağım.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Efendim, lütfen, 5 dakikayla sınırlı olmak üzere, bir milletvekili olarak önergeye desteğinizi ifade edin.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere, ilçe seviyesindeki bir yerleşim biriminin il olması için çeşitli kıstaslar aranmaktadır. Bunların başında, mülkî ve mahallî yönetimi kolaylaştırmak, halkın daha iyi, daha rahat hizmet almasını sağlamaya yönelik düzenlemeler, coğrafî şartlar, sosyal ve kültürel dokunun ortaya koyduğu zaruretler, geliştirilmeye müsait ekonomik yapı ve nihayet hizmete talip nüfus yoğunluğu gelmektedir.

Bu kapsamda, İçel İline bağlı Tarsus İlçesini değerlendirdiğimiz zaman il olması için bütün şartların mevcut olduğunu, hatta, il olmasının, bugün bölgede, olmazsa olmaz bir zorunluluk haline geldiğini görüyoruz. Zira, Tarsus, 6 000-7 000 yıllık bir geçmişi bulunan, dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden birisidir. Bu tarihî yapıya bağlı olarak, geliştirilmeye fevkalade müsait bir iç ve dış turizm potansiyeline sahiptir. Sanat tarihi ve dinî yapılar bakımından çok zengindir. Bu meyanda ilk akla gelen eserler arasında Eshabı Kehf, Ulu Cami, Şit Aleyhisselam, Lokman Aleyhisselam ve Harun-ür-Reşit'in oğlu Memun yatırları; Eski Cami, Hazreti Daniyel'in Kabri, Türkistanlı Memik Baba Türbesi, Şahmeran Hamamı, Saint Paul Kilisesi ve Kuyusu, Roma Antik Yolu, Donuktaş, Roma Tapınağı, Justinianus Köprüsü, Kleopatra Kapısı, altından geçme Roma Hamamı, eski Tarsus evleri sayılabilir. Ayrıca, Tarsus Şelalesi bir tabiat harikasıdır.

Tarihî değerleri ve tabiî yapısı itibariyle denize ve dağ turizmine açıktır.

Çukurova'dan Anadolu'ya açılan tek kapı niteliğindeki Gülek Boğazı ilçe sınırları içerisindedir.

Geliri kendisine yeten nadir yerleşim merkezlerinden birisidir.

132 köyü ve 7 beldesi bulunmaktadır. Şehir merkezinde 300 000, köyleriyle birlikte 450 000'den fazla nüfusa sahiptir.

Güneydoğudan ve değişik yörelerden sürekli göç almakta, bu durumda da güvenlik, eğitim, ekonomi, sağlık, yerleşim ve şehirleşme bakımından ciddî önemli ve acil düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Şehir merkezinde 26 lise mevcut olup, ilk ve ortaöğretimde bulunan öğrenci sayısı 65 000 civarındadır.

İlçede, devlet ve Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleriyle 9 sağlık ocağı mevcuttur.

Bütün bu bilgi ve rakamlara bakıldığı zaman, ilçenin, bir tek kaymakam tarafından ve ilçe teşkilatıyla idare edilmesinin mümkün olmadığı, il teşkilatı kurulmaması halinde, yakın gelecekte önemli yetersizliklerin ve problemlerin doğacağı açıkça görülmektedir.

Bölgede huzurun sürekliliğinin sağlanması, ekonomik ve turistik potansiyelin yeterince değerlendirilerek refah seviyesinin yükseltilmesi, halkın olumlu ve yeterli hizmet alabilmesi bakımından, Tarsus'un, zaman geçirilmeksizin il statüsüne kavuşturulması; Huzurkent, Yenice, Gülek beldelerinin ilçe haline getirilerek Tarsus'a bağlanması, hatta Pozantı'nın da Tarsus'un ilçesi haline getirilmesi suretiyle, merkez ilçeyle birlikte 6 ilçesi olan bir il haline getirilmesi hususlarını Yüce Meclisimizin takdirlerine sunuyorum.

Saygıyla arz ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öksüz.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, İçel Milletvekili olarak söz istiyorum; müsaade eder misiniz?..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Mikrofon kapandı.

BAŞKAN - Açayım efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Oldu efendim... Tabiî, kürsüye çıkmak güzel bir şey de o bakımdan dedim...

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğe göre 1 kişiden fazlaya söz verme imkânım yok; çok iyi biliyorsunuz.

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, tabiî, İçtüzüğe göre bu mümkün görülmüyor; ama, İçel'in 12 milletvekili var ve 12 milletvekilinin de her birinin, bu konuda...

BAŞKAN - Efendim, her ilin milletvekili sayısına göre İçtüzük yazmaya kalkarsak İstanbul'u ne yapacağız?!

TURHAN GÜVEN (İçel) - Müsaade buyurun, ben açıklayayım da siz ondan sonra görüşünüzü açıklayın efendim.

Her milletvekili bu görüşe katıldığını beyan etmektedir. O nedenle, müsaade ederseniz -yalnız, İçtüzük hükümlerine her zaman uyduğumuzu ifade etmeyelim- ben şunu söylemek istiyorum: Bugün Türkiye'de il yapılması lazım gelen bir yer varsa, tek bir yer de doğrudan il yapılacaksa bu Tarsus'tur. Şu bakımdan Tarsus'tur: Gerek coğrafî konumu, tarihî ve kültürel varlıkları...

BAŞKAN - Sayın Güven, çok kısa lütfen efendim. Anlaşıldı; önergeyi destekliyorsunuz; Tarsus il olsun... Tamam...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Çünkü Tarsus'a bir tek şey lazım Sayın Başkanım; sadece levhalardaki "kaymakamlık" ifadesini kaldırın, "valilik" deyin yeter.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Zaten oylarınızla desteğinizi de göstereceksiniz.

Sayın Aslan, çok kısa lütfen efendim, buyurun.

BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İçel Milletvekilimiz Sayın Edip Özgenç tarafından verilen, partimiz İçel Milletvekilleri Sayın Rüştü Kâzım Yücelen ve Ali Er'in de imzalarını taşıyan, üç ilçe ve bir il kurulması hakkındaki önergeyi, Anavatan Partisi Grubu olarak destekliyoruz.

Değerlendirdiğimiz zaman, gerek coğrafî konumu gerek tarihî dokusu gerekse ticarî ve sınaî hayatı, Tarsus'un çoktan il olmaya layık ve bunu hak eden bir ilçe olduğu konusunda görüşümüzü ifade ediyoruz. Anavatan Partisi Grubu olarak önergeye destek veriyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü sorularla diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527)

BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilen, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, müzakerelerini görüşmelerini erteliyoruz.

Emniyet Teşkilâtı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 sayılı Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin Kanun Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. – Emniyet Teşkilâtı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/497, 1/212) (S. Sayısı : 438)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz.

3. – Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı : 653) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?... Yerinde.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. - 2942 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde, keyfiyet idarece mal sahibi veya mirasçılarına duyurulur. Bu duyurma üzerine mal sahibi veya mirasçıları, aldığı kamulaştırma bedelini üç ay içinde ödeyerek taşınmaz malını geri alabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu... (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat ) - Çalışan süreler aleyhime mi çalışıyor Sayın Başkan?

BAŞKAN - Buyurun efendim, siz buyurun, ben dikkate alırım onu.

FP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat ) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanunu Tasarısıyla ilgili, şahsım adına konuşmak üzere, huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN  - Efendim, Grup adına konuşuyorsunuz; onu düzeltiyorum.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Özür diliyorum; düzeltiyorum, Grubum adına konuşuyorum.

BAŞKAN - Süreye bakmaktan, zannediyorum, onu şaşırdınız o arada...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Evet.

Bu 5 dakikalık sürelere alışamadık da Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

Alışırsınız efendim.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Dünyada mülkiyet ve miras hakkı, bütün hukuk sistemlerinde korunması hedeflenen haklar olarak görülmektedir arkadaşlar. Ancak, bu haklar kamu yararı amacıyla sınırlanabilir ve de kısıtlanabilir. Fakat, Anayasamızın 46 ncı maddesinde kamulaştırma bedeli, nakden ve defaten ödenir denilmesine rağmen, maalesef, geniş ölçüde, idarenin şahsî ve indî mütalaalarıyla, yıllarca, haksız ve hukuksuz olarak hak ihlalleri yapılmakta idi.  Bu ihlalleri salt hukuk sistemimizin, hukukumuzun yetersizliğine bağlamak doğru değildir kanaatindeyim. insanî hataların da bu problemlerimizi artırdığını ifade etmek istiyorum.

Arkadaşlar, tezyidi bedel davaları yılan hikâyesine dönmüş olup, çoğu kez, dedesinin açtığı davayı torununun bile görememesi şeklinde uzun zaman aralığına matuf bırakılmaktadır. Mesela, Tokat'ta üzerine anadolu lisesi yapılmış olan bir arazi biliyorum, senelerce, 1985 yılında kamulaştırıldığı halde, 1990'lı yıllarda bile o arazinin sahipleri kamulaştırma bedelini almadıkları gibi, mezkûr arsayla ilgili olarak da hâlâ, maliye mükellefiyeti devam etmek suretiyle Emlak Vergisi beyannamesi vermek durumunda idi. İşte, bu sıkıntılar bugüne kadar gelmektedir. Mahkemelere bu sıkıntılardan ötürü, hatta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular da, bizim hukukun üstünlüğü ve adalet anlayışımızla ilgili olarak sıkıntılarımızın boyutlarını belirlemektedir.

                                          

(1) 653 S. Sayılı Basmayazı 20.4.2001 tarihli 88 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Bakınız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılan bugüne kadar 303 davadan, yani, kamulaştırma davasından 27'si sonuçlanmış ve bu sonuçlanan 27 davadan da 538 000 dolar, devletimiz, kamulaştırma için dava açmış dava sahiplerine ceza ve yaptırım ödemekle cezalandırılmıştır; yani, vatandaşa, tazminat hakkı doğurmuştur. Sonuçlanan dava, yani, 303'te 27'yi, kabaca, yüzde 10 olarak kabul edecek olursak, demek ki, bütün davalar sonuçlandığında, bu 538 000 dolar, 5-6 milyon dolara tekabül etmektedir ki, bu, 5-6 milyon dolar da yaklaşık, 7 trilyon lira demektir.

Arkadaşlar, biz, idarenin yanlış tasarruflarıyla, uluslararası mahkemeler vasıtasıyla bu kadar ceza ödeyecek kadar zengin bir millet miyiz allahaşkına diye sormadan geçemiyorum.

Şimdi, bakın, çok enteresan, ekstrem bir örnek vermek istiyorum. Tokat'ta, Karayolları bir yol yapımı için bir araziyi istimlak etti. 1997'de istimlak çıktı Tokat-Gümenek yolu arasında, o 1997'de istimlak çıktı ve hemen, belediye, hak sahipleri, tezyidi bedel davası açtılar. Tokat Belediyesi, diğer, özel dava sahiplerinin aksine, muhatabımız devlettir, Karayollarıdır ve sosyal hizmet ediyordur diye, yol yapıyor diye, tapuya ferağ verdi ve haklarını devretti, dava devam ederken. Müteakiben, 1998'de de, hemen akabinde, tezyidi bedel davası sonuçlandı. Mezkûr bölgede, özel şahıslar, paralarını almalarını rağmen teker teker, ilk bedel artı tezyidi bedel hakkı olmak üzere, halen, Tokat Belediyesi, bir kuruş dahi bedel alabilmiş durumda değil. Bakınız, ilk bedel 100 milyar lira olarak belirlendi; buna tezyit olarak da 550 milyar lira ilave edilince, 650 milyar liralık Tokat Belediyesinin hakkı doğmuş idi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan; zaten, geç başlamıştım.

BAŞKAN - Mikrofonu açtım efendim.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bu Tokat Belediyesinin  650 milyar lirasını dolara o günkü tarih itibariyle çevirecek olursak, yaklaşık olarak 5,5 milyon dolar; yani, 7 trilyon lira ediyor. Bu, şu demektir: Tokatlıya hizmet olarak dönmek zorunda olan, kullanılma imkânı olan ve haklı veçli parası olan 7 trilyon liranın senelerdir Tokat Belediyesine verilmemesi sonucunda, kamulaştırma yapıyoruz diye, Tokatlıya zulüm yapıyoruz demektir.

Arkadaşlar, bu bedel, şayet, zamanında verilseydi, bu belediye başkanımız, şu andaki SSK borçları, Maliye borçları ve TEDAŞ'a olan borçlarından ötürü, yaklaşık 2 trilyon liradan ötürü hacizle karşı karşıya kalmamış olacaktı. Öyle ki, hepiniz biliyorsunuz, belediye başkanlarımız, bırakınız belediye mal varlıklarını, şahsî mal varlıkları bile, şu anda hacizle karşı karşıyadır. Yani, devletten 7 trilyon alacağı var ve 2 trilyon liralık borç için, belediye başkanı şahsen muhatap oluyor, hacizle muhatap oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bitirdiniz efendim, süreyi bitirdiniz yani...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla)- Peki, o zaman, bitirmeme izin verin...

BAŞKAN- Teşekkür etmeniz için açıyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Evet arkadaşlar, bizler, bu maddeyle ilgili olarak, gelin, hiç değilse, bu kanunu yaparken, havuz sistemi mantığıyla, borçları alacaklara mahsup etme imkânını verelim ve hiç değilse, ayrıca, geçmişteki birikmiş borçları da bu kanun kapsamına alarak, sıkıntılı olan şahısları ve kurumları sıkıntıdan kurtaralım diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, madde üzerinde, Sayın Ramazan Gül.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında  Kanun Tasarısının 13 üncü maddesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış  bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 2942 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrası görüştüğümüz 13 üncü maddeyle değiştirilmiştir. Yapılan değişikliğe göre, kamulaştırılan bir yerin, kamu yararı kalmaması halinde eski sahiplerine ya da mirasçılarına belli koşullarda iadesi öngörülmektedir. Kuşkusuz, kamu yararı bulunmaması veya değişen koşullara göre böyle bir yararın sağlanmaması halinde, kamulaştırılan taşınmazın tekrar eski sahiplerine geri verilmesi uygun olacaktır; ancak, maddede, kamulaştırma bedelinin üç ay içinde iadesi halinde kamulaştırılan yerin ya da taşınmazın iadesi öngörülmektedir. Bu üç aylık sürenin hangi kıstas esas alınarak belirlendiğini bilmiyoruz; ancak, sonuçta, devletin, kamu yararı bulunmayan bir yeri kamulaştırmaktan vazgeçmesini doğru buluyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut yasa, malumlarınız olduğu üzere, devletin, kamunun, vatandaşın mallarına el koyma hadisesidir. Burada kamulaştırma olayında üç ana unsur mevcuttur; bunları, kamu yararı, cebriyet unsuru ve peşin ödeme olarak düşünebiliriz, algılayabiliriz.

Değerli milletvekilleri, kamulaştırmadaki olay, hakikaten yürekler acısıdır. Bu yasa tasarısı, her ne kadar, Ulusal Programın 15 inci maddesiyle ilgili olarak Yüce Meclise gelmiş ise de, biz, bu tasarıya olumlu bakıyoruz. Şöyle ki: Kamulaştırmada hakikaten çok önemli sorunlar vardır. Bu önemli sorunların başında, hepimizin de bildiği gibi, hem malı kamulaştırılan vatandaş çok büyük sıkıntıya girmektedir hem de devlet çok büyük sıkıntıya girmektedir. Bu konuda vatandaşın, gerçekten, çok büyük şikâyeti vardır. Bugün, hakikaten, en önemli kutsal bir hak dediğimiz mülkiyet hakkı zedelenmektedir. Şöyle ki: Bazen bu konuda keyfî uygulamalara vesile olunmakta, bazen de sembolik bedellerle istimlakler yapılmakta ve bu suretle, vatandaşın malına, elde olmaksızın, zoraki bir şekilde el konulmaktadır.

Düşünebiliyor musunuz değerli milletvekilleri, bir taraftan devlet, bir taraftan belediyeler -aşağı yukarı 3 000 belediye olduğunu farz edelim- icabında vatandaşın malına el koymakta ve malına el konulan vatandaş ne yapmakta; bu kıymet takdir komisyonlarına müracaat etmekte, bu komisyonlar marifetiyle kendilerine sembolik ücretler ödenmekte veyahut da ödenmemekte, böylece, vatandaş mağdur olmaktadır. Vatandaş bu mağduriyeti karşısında, icabında, tezyidi bedel davaları açmakta ve bu tezyidi bedel davaları aylarca, yıllarca sürmekte ve hepimizin de malumu olduğu üzere, ülkemizdeki enflasyonun götürüleriyle beraber, icabında vatandaşın eline hiçbir bedel geçmemektedir.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla kıymet takdir komisyonları kalkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ben bunu, çok kısa bir hatıramla size arz etmek istiyorum. 1970'li yılların başında, Maliye Bakanlığı, bizi, Keban Barajının istimlakleriyle ilgili görevlendirmişti. Maliye Bakanlığı görevlisi olarak, biz, gerçekten, vatandaşın mağdur edilip edilmediği noktasında, Elazığ'a gittik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, siz de lütfen tamamlayın.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - İstimlak edilen yerlerin bedelleri, hakikaten, doğru verilmiş; ama, düşünebiliyor musunuz değerli milletvekilleri, parayı alan hemşerilerimiz Elazığ'da birer apartman dairesi almışlar. 40 yaşından sonra bu vatandaşlar ne yapacak? Bunların -köyünde kentindeyken- ufak bir arazisi ve geçimini temin edebilecek hayvanları vardı ve o hayata alışmışlardı. Bunlar, Elazığ'a geldiklerinde, yeni hayata adaptasyon sağlayamamışlardı.

Değerli milletvekilleri, ben şunu arz etmek istiyorum; biz, ne kadar fazla istimlak bedeli ödersek ödeyelim, icabında öyle durumlar oluyor ki, gerçekten, vatandaşın mağduriyetini önlemek kabil değildir. Bunun yanında, gerçekten, bazen da fahiş fiyatla istimlakler yapılmaktadır. Bu da, devletimize büyük yükler getirmektedir. İşte, bu yeni yasa tasarısını, Maliye Bakanlığına bağlı Muhakemat Genel Müdürlüğü bünyesinde hazırlanan...

BAŞKAN - Efendim, 1 dakikayı da geçtiniz, çok teşekkür ediyorum Sayın Gül.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Ben de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, madde üzerinde 2 adet önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, daha sonra da aykırılıklarına göre işleme alacağım.

1 inci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına "...mal sahibi veya mirasçılarına" ifadesinden sonra gelmek üzere "7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen

Mehmet Şandır

Zeki Çakan

 

Ankara

Hatay

Bartın

 

Mihrali Aksu

Vahit Kayrıcı

 

 

Erzincan

Çorum

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 653 sıra sayılı kanunun 13 üncü maddesinde son paragrafın son satırındaki "üç ay" ifadesinin "6 ay" olarak değiştirilmesini talep ederiz.

 

Mustafa Geçer

M.Ergün Dağcıoğlu

Şükrü Ünal

 

Hatay

Tokat

Osmaniye

 

Yasin Hatiboğlu

Latif Öztek

İsmail Alptekin

 

Çorum

Elazığ

Bolu

BAŞKAN - En aykırı önerge olan bu önergeyi okuttum, aynı zamanda işlemini de yapacağım.

Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

Önerge sahiplerinden konuşmak isteyen var mı efendim?

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Dağcıoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 13 üncü maddesinin -az evvel okunduğunda da anlaşıldığı üzere- son paragrafında "...üç ay içinde ödeyerek taşınmaz malını geri alabilir" deniliyor.

Şimdi, bu maddede "Kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde -yani, devletin bu tahsisi lüzumsuz bulması halinde- keyfiyet idarece mal sahibi veya mirasçılarına duyurulur. Bu duyurma üzerine mal sahibi veya mirasçıları, aldığı kamulaştırma bedelini üç ay içerisinde ödeyerek taşınmaz malını geri alabilir" deniliyor.

Arkadaşlar, Türkiye'de, birtakım şeyleri masa başında yapmama alışkanlığını kazanmak zorundayız. Bakın, bunu, realist bir örnekle ortaya koyacak olursak, herhangi bir yerde 1 trilyon liralık bir kamulaştırmanın yapıldığını kabul edelim ve o arazinin sahibi de arazisi olan; ama, nakdî sermayesi olmayan bir insan olsun. 1 trilyon liralık bu kamulaştırma gerçekleştikten ve parası, kamulaştırma yapılan kişiye ödendikten bir müddet sonra, idare tarafından kamulaştırmanın gereksizliği anlaşıldı diye olaydan vazgeçilir, geri dönülürse, üç ay içerisinde, bu insanlara, almış olduğu bu paradan harcadığı rakamları geri koyabilmek için, zaman tanımamız gerektiği kanaatindeyim. Bu, çok lüks olmasa gerektir. Yani, diyelim ki, insan, bir ev aldı, o evini geri satması lazım, onu nakdî sermayeye dönüştürmesi lazım ve idareye o parayı geri ödemesi lazım ki bu işlem tamamlanmış olsun.

Bu manada, bu tür sıkıntıyla karşı karşıya olan kardeşlerimize, vatandaşlarımıza, bu işi tedbir edebilmek, düzenlemeyebilmek için üç ayın yeterli olmadığı kanaatinden ötürü, hiç değilse altı aya çıkarılmasını teklif ve talep ediyordum; eğer, uygun bulur da üç ayı "altı ay" yaparsanız, teşekkürlerimi arz ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına "mal sahibi veya mirasçılarına" ifadesinden sonra gelmek üzere "7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aydın Tümen (Ankara)

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz olmadığından takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN - Oylamada dikkate alacağım efendim.

Önerge üzerinde konuşma talebi?.. Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

13 üncü maddeyle değişik 22 nci maddenin birinci fıkrasının üçüncü satırındaki "mirasçılarına duyurulur" ifadesinde; bu duyurmanın ne şekilde yapılacağı hususunda bir açıklama getirilmediği için, kanunun uygulanması sırasında, bu husus yanlış şekilde yorumlara ve ihtilaflara neden olabileceğinden, duyurunun hangi yolla yapılacağının belirtilmesi için "7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre" ibaresinin eklenmesi uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.26

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.36

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

653 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. – Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı : 653) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 13 üncü maddesi üzerinde verilen, Aydın Tümen ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, oylamayı tekrarlayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. - 2942 sayılı Kanunun 25 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 25. - Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi, mal sahibi için 10 uncu madde uyarınca mahkemece yapılan tebligatla başlar. Mülkiyetin idareye geçmesi, mahkemece verilen tescil kararı ile olur.

Mahkemece verilen tescil kararı tarihinden itibaren taşınmaz mal sahibinin, kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malda yeni inşa-at veya ekim yapmak veya mevcut inşaatta esaslı değişiklikler meydana getirmek gibi kullanma hakları kalkar. Bundan sonra yapılanların değeri dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Yasa Tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası, 1983 yılında çıkmış ve bugüne kadar devam edegelmiştir. Bu yasa, uzun yıllar içerisinde, kamunun ihtiyaç duyduğu arazi, emlâk gibi, gerek Planlamada gösterilen gerekse belediye imar kanunlarında gösterilen yerler istimlak edilmiş ve bunların bedeli de ödenmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu arada, Anayasanın 46 ncı maddesinde "kamunun ihtiyacını gidermek için yapılması gereken istimlaklerin parası, mutlaka bankaya yatırılır" denilmektedir; fakat, bu  yasayla Anayasa çelişmiş, bu süre içerisinde, istimlak edilen arazinin veya taşınmazın bedelleri, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde, zamanında ve peşin ödenmemiştir. Maalesef, bu kamulaştırma içerisinde, mülkiyet hakkının kutsallığı çiğnenmiş ve bir noktada öyle sıkıntıya gidilmiş ki, gasp şeklinde yorumlanacak kadar mülkiyet hakkı ihlal edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bölgemizde Türkiye'nin en büyük kamulaştırması yapılmış, Atatürk Barajı kamulaştırmaları, ilimin sınırların içerisinde olmuş; aşağı yukarı 3 milyon dönüm arazi kamulaştırılmış; bu süre içerisinde, bunların paraları da maalesef, zamanında verilememiş; para pul olduktan sonra, alacağı, çiftçinin, arazi sahibinin eline geçmiş; fakat, para bir şey alamaz olmuş ve bu arazi sahipleri göçmen durumuna gelmiş, şehre gelmişler, göç etmişler ve maalesef, atadan, dededen kalan arazilerini ve yarıcı olarak  işledikleri arazileri de kaybedince, tamamıyla, omuzlarına yüklerini almak suretiyle, o sular altında kalan verimli araziyi terk etmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, bu araziler, ülkenin en verimli arazileridir. Tabiî, Keban'da da bu böyledir, Yeşilırmak Vadisinde de bu böyledir, Atatürk Barajı vadisinde de bu böyle olmuştur. Bu göl bölgesinde yaşayan insanlar, aşağı yukarı 3 milyon dönüm arazinin sahipleri, tamamıyla perişan olmuşlardır. Mahkemelere gitmişlerdir, mahkemeleri devam etmektedir. Halen, bu kamulaştırma bedellerini alamamış çiftçilerimiz, büyük ölçüde vardır, alanlar da zaten perişan durumdadır. Bir misal vereyim. Atatürk Barajının aksının üzerindeki köyün sahipleri, bugün perişandır. Bölgemde, bu köy sahipleri bugün perişandır. Bunlardan birisi DSİ'ye şoför olarak girmiştir, ayrıldıktan sonra tekrar girmek istemiş, göreve de başlatılmamıştır, aç ve sefillerdir; yani, rızaen alınmayan şeyden hayır çıkmaz.

Değerli milletvekilleri, Hazreti Ömer zamanında, valinin birisi cami yaptırmak için bir yeri istimlak eder ve camiyi yaptırır; fakat, arazi sahibi, arsa sahibi Yahudi vatandaş bundan hoşnut değildir. Hazreti Ömer'e gider, der ki: "Efendim, benim arazimi aldılar, üzerine cami yaptılar." Hazreti Ömer, valiye "bunu niye böyle yaptınız" diye sorduğunda, vali "efendim, parasını ödedik" der; ama, adam "benim rızam yoktu; rızam olmayınca bunu almak, paramı ödemek gibi bir şey olmaz" der. Rızasız istimlak olmaz arkadaşlar. Onun üzerine, Hazreti Ömer "o camiyi yıkın" der. Bunun önemini, altını çizerek söylüyorum.

Benim ilimde, arazi sahibi ve yarıcı perişan olmuştur. 20 000'lik şehir 300 000'e çıkmıştır, hepsi işsiz güçsüzdür ve bunların parası da, parça parça ödenmek suretiyle hiçbir şey alamaz hale gelmiştir. O para, o gün tespit edilen para, iki yıl sonra, üç yıl sonra taksit taksit ödenmiştir ve para, hiçbir şey almamıştır, o arazi sahipleri de perişan durumdadır arkadaşlar.

Bu 14 üncü maddeyle ilgili bir önergemiz var. 14 üncü madde, istimlak edilen sahalardaki arazi sahiplerini, tekrar, nispî sıkıntılarını gidermek için zaman zaman yapmış oldukları, suyun çekilmesiyle arazinin boşalmasından istifade etmek suretiyle mevsimsel ziraatlarını yaparak üç beş kuruş evlerine götürmelerine mani olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bilgiç, lütfen tamamlar mısınız efendim; mikrofonunuzu açıyorum.

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Devamla) - Bununla ilgili önergemiz vardır. En azından, bu suyun çekilmesiyle boş kalan arazinin ekilmesi biçilmesi, üretimin artırılması ve istihdamın sağlanmasına faydadır. Devlet, bunu su biriksin diye almış; su çekildikten sonra işlenen arazideki çiftçinin nispeten mağduriyetini üç ay beş ay için gidermesine mani olmamak lazımdır.

Bununla ilgili önergemiz vardır; bu maddenin kaldırılmasını istemekteyiz.

Tasarının tümüne katılıyoruz. Bu kanun, Kamulaştırma Yasası çıkmalıdır; bu, uzun süredir süregelen yanlışları düzeltmektedir ve bundan sonra, hak sahibinin, mülkiyet sahibinin hakkının gaspı anlamına gelen, parasını ödemeden istimlaklerin yapılmasına mani bir hal olacaktır. Bu kanuna Grup olarak katılıyoruz; fakat, bu 14 üncü maddenin tasarıdan çıkarılması için önerge verdik.

Bu önergeye, Hükümetin ve Komisyonun katılacağını umut ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.

Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 653 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı, her ne kadar, teknik bir tasarı olarak gözükmekte ise de, aslında, çok önemli tasarılardan birisi. Bu yasa tasarısına emek vermiş olan bürokratları, ben, şahsen tebrik ediyorum; hakikaten, üzerinde iyi çalışılmış olan bir yasa tasarısı.

Çok önemli bir tasarı; çünkü, ödevle yükümlü olan teba anlayışından, hak sahibi vatandaş anlayışına geçiş sağlayan ve mirî mal anlayışından ziyade, özel mülkiyeti tasdik eden bir tasarı. Ancak, arzu edilirdi ki, bu, çok daha önce getirilmiş olan bir tasarı olsun. Islahat fermanlarından bugüne kadar olan gelişim içerisinde, keşke, böyle bir yasayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak veya idare olarak, kendi gönlümüzce geçirmiş olsaydık ve vatandaşımıza, vatandaş olma hakkını ve onun özel mülkiyet haklarının korunması yönündeki haklarını verebilmiş olsaydık.

Aslında, bu tasarının buraya geliş nedeni, bundan evvel olduğu gibi, uluslararası mecburiyettir ki, bu, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılmış olan çok fazla davanın aleyhimize sonuçlanması üzerine, mecbur olarak getirmiş olduğunuz tasarılardan birisi; ancak, biraz evvel izah ettiğim üzere, temel bir yasa tasarısı; vatandaşımızın mağdur edilmesi, daha doğrusu, vatandaşımızın teba olarak görülmesinden çok, bir vatandaş olarak haklarına sahip çıkarılması gereken bir yasa tasarısı.

Benden önce görüşen arkadaşlar izah ettiler; aslında, kamulaştırma sürecini çok kısaltan ve vatandaşın mağdur olmasını önleyen birçok yeni enstrümanları getirmiş olan bir tasarımız; ancak, noksanları halen var; çünkü, yasanın tümünü kapsamıyor, yasanın bazı maddelerini değiştiriyor. Mesela, bunlardan en önemli konulardan birisi olan, kamulaştırma sonucunda ekonomik bütünlüğünü kaybetmiş olan malların ne şekilde değerlendirileceği konusu, bundan evvelki yasada da noksan olan bir maddeydi ve bu tasarıyla da, maalesef, bu konu düzeltilememiştir.

Bugüne kadar, özellikle büyük enerji yatırımlarında, Atatürk Barajı, Karakaya Barajı ve Keban Barajında yapılmış olan istimlakler, hakikaten, o bölgedeki insanları mağdur etmiş ve bir nevi, devletin gaspı neticesi doğurmuştur. Öncelikle, yasada yer almış olan trampa usulünün mutlak surette gündeme getirilmesi gerekmektedir, özellikle büyük kamulaştırmalarda. Çünkü, o bölgede yaşayan insanlar çiftçidirler ve paranın nasıl kullanılacağını bilmedikleri için, bunların ekonomik ve sosyal yapılarını bozmamak için, öncelikle, devlet, bunlara, arazileri karşılığında arazi teklif etmesi ve bu şekilde, onların yeniden ekonomik faaliyetlerini devam ettirebilme imkânını sağlaması gerekir kanısındayım. Bu öncelik, maalesef, bu tasarıda yer almamaktadır; ancak, idarenin, bu konuda, bundan böyle daha dikkatli olması gerektiği kanısındayım.

Bu kullanılmadığı takdirde, maalesef, özellikle büyük enerji yatırımlarında yapılan istimlakler, Türkiye'de üç defa çıkarılmış ve uluslararası anlaşmalara aykırı olan iskân politikasının bir enst-rümanı olarak kullanılmış ve kullanılmakta da devam edilmektedir. Mutlak surette bunun önüne geçilmesi gerekir ve dolayısıyla da, trampa meselesinin ve bölgenin sosyoekonomik ve o bölgede, yeniden, malı alınmış olan, malı istimlak edilmiş olan insanların sosyoekonomik durumlarının, mutlak surette, bir önincelemeye tabi tutulması gerekir ve buna göre yeni enstrümanlar yaratılması gerekir kanısındayım. Ancak, Anayasamızda derpiş edilmiş bulunan istimlakin, Avrupa Birliği ülkelerinde yer almış olan ikinci bir şey, sosyalleştirme meselesinin de, bundan sonraki bir anayasa değişikliğinde mutlak surette nazarı itibara alınması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fırat, teşekkür ediyorum; lütfen, tamamlayın efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Kamulaştırma ile sosyalleştirmeyi birbirinden mutlak surette ayırmamız gerekir; çünkü, devletin temel öğelerinden birisi olan sosyal devletin gereklerinin yerine getirilebilmesi için, kamulaştırmanın ötesinde, sosyalleştirmenin de nazara alınması gerekir ve bunun da yasalarda derpiş edilmesi gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 14 üncü maddesiyle değiştirilen 25 inci maddesinin ikinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mahmut Nedim Bilgiç

Ali Naci Tuncer

Mehmet Gölhan

 

Adıyaman

Trabzon

Konya

 

İlhan Aytekin

Nihan İlgün

 

 

Balıkesir

Tekirdağ

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?

MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Gayrimenkul sahiplerinin mağduriyetinin önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. - 2942 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "11 ve 12 nci" ibaresi "10 uncu", "millî bir bankaya" ibaresi "10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilânda belirtilen bankaya" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarının 15 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

15 inci maddeyle, 2942 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "11 ve 12 nci" ibaresinin yerine "10 uncu" ibaresi geliyor; "millî bir bankaya" ibaresi yerine de, değişen "10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya" şeklinde bir ifade yer alıyor. Yeni düzenlenen 10 uncu madde, genelde kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili noktasında yenilikler getirmektedir. 2942 sayılı Kanunun 11 ve 12 nci maddeleri, kıymet takdiri esaslarıyla kısmen kamulaştırılan taşınmaz malın değeri üzerinde idi. Burada, bir noktanın altını çizmek istiyorum. Değişmeden önceki halinde "...tespit edilecek değeri, idare tarafından, mal sahibi adına, millî bir bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulur" ifadesi vardı. Bunun değişmesi son derece isabetlidir. Sanki diğer bankalar millî değilmiş gibi bir ifade ve "el konulur" ifadesi de biraz zorbalığı âdeta çağrıştıran bir ifade. Onun için, yeni 10 uncu maddenin (g) bendine göre, hak sahibi adına herhangi bir bankaya yatırılmasının oldukça isabetli olduğu kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu tasarının 15 inci maddesi üzerinde konuşuyoruz. 15 inci maddeye kadar, dikkatimi çekti, ne hikmetse, konuşan bütün arkadaşlarımız, bu tasarının son derece isabetli olduğunu, destek verdiğimizi, vereceğimizi ifade ettiler; doğrudur; ama, bütün konuşmacıların aynı şeyleri hemen hemen tekrarlaması, bana bir şeyi hatırlatıyor; demek ki, ortaklaşa kabullenebileceğimiz, milletin, memleketin faydasına olan kanunlar çok az gündemimize gelebiliyor ki, böyle bir kanun bu kadar övgüyü alabiliyor.

Gerçekten, çıkacak bu kanun, eğer uygulamada aksaklıklar olmazsa... Eğer, kanun, bütün meseleyi halletse veya kanunlar, kurallar bütün meseleleri halletse, öyle zannediyorum ki, geri kalmış ülkelerin veya bizim gibi ilerlemekte olan ülkelerin hiçbir sıkıntısı olmasa gerekir. İleri ülkeler nasıl yapıyor; kanunlarını aynen alırız, kurallarını aynen alırız; biz de, onları yasalaştırır, meseleyi hallederiz. Demek ki, sadece kanun yapmak, kural koymak meseleyi halletmiyor; o kanun ve kuralları uygulamak gerekiyor.

Hepinizin malumudur ki, şu ana kadar, maalesef, Türkiyemizde mahkemelerimizin en çok uğraştığı konulardan bir tanesi, bu kamulaştırma noktasındaki açılan davalardır. Ben, yaşadığım Sakarya'da -ki, otoban geçmiştir, çeşitli vesilelerde yollar açılmıştır, çeşitli kamulaştırma işlemleri bugüne kadar yapılmıştır- hiçbir bir tanesinde mahkemelik olmayan bir kamulaştırma olayı hatırlayamıyorum. En son, orada serbest bölge kurma noktasındaki çok büyük alanlar şu anda kamulaştırılıyor. Ne yazıktır ki, yetkililere "bu bedelle bu olmaz" denildiğinde "efendim, Türkiye'deki uygulama budur, biz bunu böyle yaparız, siz de mahkemeye gidersiniz; mahkeme bunu artırır, o şekilde neticelenir" diyor; ama, mahkemelerin yoğunluğundan, davalar yıllarca sürüyor.

Şimdi, çok enteresan bir şey daha var burada -bugüne kadar uygulamadaki hususu, inşallah, bundan sonra olmaz düşüncesiyle söylüyorum- bir kamu kuruluşu, herhangi bir araziye, kendi faaliyetiyle ilgili kullanma noktasında tapuya yazı yazarak bir şerh koyuyor; işte, ben, falan yeri şu iş için kamulaştıracağım... Vatandaşın veya sahibinin hiç haberi olmadan, tapu dairesi, bu arazinin üzerine bu şerhi koyuyor. Altı ay sonra, bir sene sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, açıyorum mikrofonunuzu efendim; lütfen, tamamlar mısınız...

NEZİR AYDIN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Vatandaş herhangi bir tasarrufta bulunacağı zaman tapu dairesine gittiğinde "senin arazin böyle böyle kamulaştırılacaktır; onun için, bunu yapamazsın veya satamazsın" deniyor. İlgili daireye gittiğinde vatandaş "madem arazimi alacaksın al, bedelini ver" diyor, "hayır, param yok" deniyor; "o zaman, bu şerhi kaldır" diyor, "hayır kaldıramam, bana lazım" deniyor.

Temennimiz, uygulamada bu tip şeylerin olmaması ve kanun çıktığı şekliyle, Türkiye'nin en büyük problemlerinden bir tanesinin çözülmesine vesile olmasıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. - 2942 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 29. - 10 uncu madde uyarınca mahkeme heyetinin harcırahları, 15 inci madde uyarınca mahkemece oluşturulan bilirkişilerin ve keşifte dinlenilen muhtarın mahkemece takdir edilecek ücretleri ile, tapu harçları ve bu Kanunun gerektirdiği diğer giderler kamulaştırmayı yapan idarece ödenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın ifade edecekler.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamulaştırma Kanunu Tasarısının, bu defa 16 ncı maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, bu maddeyle, 2942 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi değiştirilmektedir. 29 uncu maddesi, giderlerin değiştirilmesi noktasında. Ancak, bütün bu maddelerle ilgili övgüler hususundaki ifadeleri söyledim; ama, bu madde niye değişiyor; şahsen, ben bunu anlayabilmiş değilim. Eski 29 uncu maddede "bütün giderler idarece ödenir" diyordu. Şimdi, değiştirilmiş şekliyle, yine aynı giderler sayılıyor "kamulaştırmayı yapan idarece ödenir" deniliyor. Acaba, eskiden, bu giderleri kamulaştırmayı yapan idare ödemiyordu da, Millî Piyango İdaresi mi ödüyordu[!] Gayet tabiî ki, idareden maksat, kamulaştırmayı yapan idaredir; öyle bir değişiklik yapılmış. Mahkemece takdir edilecek ücretler ile tapu harçları ve kamunun gerektirdiği bütün giderleri bu şekilde bir ödemeye bağlamış.

Değerli arkadaşlar -az önce bir arkadaşımız da söyledi burada- bu tasarının gerekçesini detaylı bir şekilde okuduğumuz zaman, bir şeyi detaylı bir şekilde iki defa izah etme ihtiyacının hissedilmiş olduğunu görüyoruz. Bunlardan bir tanesi -ki, ikisi de detaylı olmasına rağmen, aynı noktaya geliyor- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, özellikle bu kamulaştırma davalarından dolayı birçok dava açılmış ve açılan bu davalarda, insan hakları mahkemesi, dava açanları haklı bulmuş; neticede, Türkiye Cumhuriyeti idaresini veya kamulaştırmayı yapan idareyi -neticede, bu, devlete dayanan bir olaydır- suçlu bularak, büyük miktarlarda ödemelerde bulunmasını kararlaştırmış, tazminatlar ödettirmiş. Onun için -aynen, gerekçeyi okursanız orada var- ülkemizin, dünya üzerinde veya diğer ülkeler nezdinde itibarının zedelenmemesi, devletimizin de böyle paralar ödememesi için, bu değişiklikleri yapma ihtiyacı hâsıl olmuştur deniliyor.

Değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmeseydi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi böyle kararlar vermeseydi, bu kanunları, biz, milletin menfaatına değiştirme ihtiyacı hissetmeyecek miydik acaba?! Yani, her şeyde, allahaşkına, bu Avrupa gelinceye veya Avrupa canımızı acıtıncaya kadar, tazminat davaları, bilmem şunlar bunlar, bu kararları verecekte mi, biz, bazı şeyleri değiştirme ihtiyacını hissedeceğiz! Bizim, değişikliği, önce, kendi insanımızın mutluluğu, kendi insanımızın rahatı için istememiz, yapmamız lazım; böyle takdir edilmesi lazım. Avrupa ceza veriyormuş, ödemeler yüklü yüklü geliyormuş, ülkemizin itibarı zedeleniyormuş, öyleyse bunu değiştirelim!

Velhasıl, öyle ya da böyle, mutlaka, değişmesi çok iyi olmuştur; ama, şimdi, benim gönlüm şahsen arzu ediyor ki, bu ülkede insan hakları noktasında değişmesi gereken çok şeyler var, bu konuda da... Avrupa, insan haklarıyla ilgili ülkemizin itibarını zedeleyici birsürü karar vermiyor mu; düşünce özgürlüğü noktasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birsürü onur zedeleyici davada kararlar vermiyor mu; peki, bunları ne zaman değiştireceğiz, bunları ne zaman gündemimize alacağız? Bunları da bir an önce almamız lazım, inşallah, bunları da bir an önce görüşürüz.

Şimdi, kamulaştırma noktasında, tabiî, şu anda hepinizin çok iyi bildiği gibi, ülkemizde milletimizin cüzdanları kamulaştırılmıştır; yani, 19 Şubattan beri, cüzdanlar kamulaştırılmıştır; düşünceler, ülkemizde, uzun zamandan beri kamulaştırılmıştır. Acaba, bunların kamulaştırılmasından ne zaman vazgeçeceğiz; bunu da düşünmek lazım.

Gerekçede dikkatimi çeken bir diğer şey daha var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, süreniz tamamlandı.

Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayınız.

NEZİR AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

...orada deniliyor ki, kamulaştırma yasasını bu şekilde yapmakla, devletle vatandaşı barışık hale getiriyoruz. Bu da çok güzel bir şey; ama, değerli milletvekilleri, ülkemizde, vatandaş ile devletin barışık olmadığı bir tek konu, gayrimenkul kamulaştırmalarıyla ilgili mahkemeler mi acaba?! Bunun detayına girmeye zamanımız yok; ancak, bütün sahalarda, milletimizle devletimizi barışık hale getirecek yasaları, şu kürsüye, şu Meclise, Yüce Meclise taşımak iktidarın görevi; onları yasalaştırmak ise hepimizin görevidir diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17. - 2942 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 30. - Kamu tüzel kişilerinin ve kurumlarının sahip oldukları taşınmaz mal,kaynak veya irtifak hakları diğer bir kamu tüzel kişisi veya kurumu tarafından kamulaştırılamaz.

Taşınmaz mala, kaynak veya irtifak hakkına ihtiyacı olan idare, 8 inci madde uyarınca bedelini tespit eder. Bu bedel esas alınarak ödeyeceği bedeli de belirterek mal sahibi idareye yazılı olarak başvurur. Mal sahibi idare devire muvafakat etmez veya altmış gün içinde cevap vermez ise anlaşmazlık, alıcı idarenin başvurusu üzerine Danıştay ilgili idarî dairesince incelenerek iki ay içinde kesin karara bağlanır.

Taraflar bedelde anlaşamadıkları takdirde; alıcı idare, devirde anlaşma tarihinden veya Danıştay kararının tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde, 10 uncu maddede yazılı usule göre mahkemeye başvurarak, kamulaştırma bedelinin tespitini ister. Bu durumda yapılacak yargılamada mahkemece, 29.6.1938 tarihli ve 3533 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz.

Mahkemece, 10 uncu maddede öngörülen usule göre kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen miktarın, peşin ve nakit olarak mal sahibi idareye verilmek üzere belirleyeceği bir bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için alıcı idareye 15 gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Alıcı idare tarafından kamulaştırma bedelinin mal sahibi idare adına bankaya yatırıldığına dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın alıcı idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin mal sahibi idareye ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

Bu suretle devir alınan taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkı, sahibinden kamulaştırma yolu ile alınmış sayılır ve devir amacı veya devreden idarenin izni dışında başkaca bir kamusal amaçla kullanılamaz. Aksi takdirde devreden idare, 23 üncü madde uyarınca taşınmaz malı geri alabilir. Bu husus tapu kütüğünün beyanlar hanesine şerh verilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 17 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bu kanun tasarısının 10 uncu maddesiyle ilgili yaptığım konuşma sırasında, eksikliğini gördüğüm iki hususun, Sayın Hükümeti temsilen Bakan tarafından ve Komisyon tarafından benimsenmesi nedeniyle, kendilerine şükranlarımı arz ediyorum; çünkü, bu Yüce Kurulda pek alışık olmadığımız bir durumdu; demek ki, anlaşma sağlandığında, memleket menfaatı düşünüldüğünde, bir noktada buluşabiliyormuşuz.

Saygıdeğer milletvekilleri, kamulaştırma, malumunuz olduğu üzere, Anayasanın 35 inci maddesindeki mülkiyet hakkının tahdit edilmesi veya değiştirilmesini ilgilendiriyor; aynı Anayasanın 46 ncı maddesinde de, bunların nasıl yapılacağı belirlenmişti. Burada, bir tarafta kamu kuruluşu, diğer tarafta kamu niteliğinde olmayan tüzelkişi veya fertler mevzubahisti. Görüşmekte olduğumuz 17 nci maddede, kamulaştırmadan bahsedilemez; çünkü, iki tarafta da kamu kuruluşu mevcuttur. Bu nedenle, kamu kuruluşları arasında kamulaştırma yapılamayacağı hükme bağlanmaktadır; ancak, kamunun elindeki bir yerin, kamu yararına başka bir kurumun ihtiyacında ise, nasıl alınacağını bu maddeyle düzenlemekteyiz. İhtiyacı olan kurum, kabul ettiğimiz 8 inci maddeye göre, bedelini tespit edecek ve yazılı olarak mülk sahibi olan diğer kuruma bildirecek; eğer, kurum muvafakat etmez veya iki ay içerisinde cevap vermezse, o zaman, ihtiyacı olan kurum, Danıştaya müracaat edecek ve kamu yararının tespitiyle kendi adına tescilini isteyecek. Danıştayın vereceği karar kesindir ve iki ay içerisinde de, bu kararı vermesi hüküm altına alınmıştır. Burada amaç, kamu yararına el konulan mülkün, bir an önce ihtiyaç sahibi kurumun eline geçip, bir an önce yapılacak projeye hayatîyet kazandırmaktır. Zaten, kanunu tetkik ettiğimizde, genel espri, ferdin hakkını korumanın yanında, kamu hizmetinin etkin ve bir an önce yapılmasıdır. Eğer, bedelde anlaşma temin edilemezse, o zaman, daha önce kabul ettiğimiz 10 uncu maddeye göre, mal sahibi olan kamu kuruluşu mahkemeye müracaat edip, bedelin tespitini talep edebilecek.

Tesciller kesin olmasına rağmen, bedeller kesin değildir, yargı yoluna başvurulabilir.

Adına tespit yapılan kurum, bedeli, onbeş gün içerisinde, gösterilen bir bankaya veya peşin olarak ödemek zorundadır; ancak, kamu kuruluşu, diğer kamu kuruluşundan, ihtiyacı nedeniyle aldığı mülkü amacı dışında kullanamaz. Burada, bir istisna daha getirilmiş, devraldığı mülkü amacının dışında kullanabilmesi için, aldığı kurumun yazılı muvafakatini gerektirir; çünkü, bazen, projelerde değişiklik gerekmektedir. Bu nedenle, devraldığı zamanki durumla, projeyi meydana getireceği zamanki durum arasında bir farklılaşma olabilir. O zaman da, devraldığı kurumun yazılı muvafakatini alması şarttır. Bu yazılı muvafakat alınmadan ve gayesi dışında kullanıldığı takdirde geri alınabileceğine dair tapuya şerh konulur. Bu, tatbikatta çok görülen bir hususu düzenlemiş bulunuyor. Zira, yol, köprü, okul için kamulaştırılan birçok yerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Sayın Başkan, iki cümlem kaldı.

BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açıyorum; lütfen tamamlayın.

Buyurun.

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

...kamu kuruluşlarının lojmanları veya dinlenme tesisleri olarak kullanıldığı tatbikatta çok görülmüştür. Bu hüküm de yerindedir; bu nedenle, buna müspet oy vereceğiz. Tasarı kanunlaştığı takdirde de, kanunun memlekete, millete hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.

Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 17 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 17 nci maddesinde, daha önceki yasanın 30 uncu maddesinde birtakım değişiklikler öngörülüyor. Bu madde, Kamulaştırma Kanununun, kamu kurumları ve tüzelkişiler arasındaki taşınmaz devirlerini düzenliyor. Dolayısıyla, diğer maddelerde ve yasada yapılan köklü değişiklikler sebebiyle, 30 uncu maddede de birtakım teknik düzenlemelerin yapılması öngörülüyor. Bu konuyu bütünlük içerisinde ele aldığımızda, 30 uncu maddenin de değiştirilmesi gerekiyor.

İlgili yasanın 30 uncu maddesinde, daha önce "taşınmaz mala, kaynak veya irtifak hakkına ihtiyacı olan idare, ödeyeceği bedeli belirterek mal sahibi idareye yazılı olarak bildirir" deniliyordu. Mevcut tasarının 8 inci maddesinde ise "taşınmaz mala, kaynak ve irtifak hakkına ihtiyacı olan idare, 8 inci madde uyarınca bedelini tespit eder" denilmektedir; yani, burada, 8 inci maddede düzenlenen bilirkişi marifetiyle bedel tespit edilerek, mal sahibi, idareye bildirilir. Mal sahibi idarenin buna itiraz etmesi karşısında Danıştayın ilgili dairesinde dava açılır ve iki ay içerisinde bu kesin karara bağlanır. Taraflar bedelde anlaşamadıkları takdirde -yine 10 uncu maddede düzenlenmiş- yargı yoluna başvurulur. Neticede, kamu kurumları ve tüzelkişileri arasında taşınmaz mal değişimleri böylece sağlanmış olur.

Yine, maddenin son fıkrasında, bu suretle devir alınan taşınmaz malların kamulaştırma amacına uygun kullanılmadığı takdirde devreden idareye iadesi de öngörülmektedir. Bu, teknik bir düzenlemedir ve gerçekten, kamu tüzelkişileri arasında da taşınmaz mal değişiminin pratik olarak kolaylaştırılmasını öngörmektedir; dolayısıyla, yerinde bir maddedir; ancak, bu maddelerin ve tasarının tamamı üzerinde benim anlamadığım bazı konular var, onları burada izah etmeye çalışacağım. Kamuoyu yararının zorunlu olduğu hallerde idarenin yatırım programında yer alan yatırımları için bütçelerinde ödenek varsa kamulaştırma yapılır deniliyor. Burada, kamulaştırılacak taşınmazın idarece önceden fiyatı belirlenerek, bir önceki yıl bütçesine ödenek konulması tespitinin 8 inci maddeye göre olmayacağı kanısındayım; zira, herhangi bir gayrimenkulü, taşınmazı kamulaştıracak kamu idaresinin önceden, bütçesine, bunun ödeneğini koyması lazım. Örneğin, burada, bir vatandaşa ait 10 000 metrekarelik bir taşınmazın kamulaştırılması için buna ihtiyaç duyan idare, önceden, bütçesine, hangi kriterlere göre bedeli tespit ederek ödenek koyacak? Koymuş olduğu ödenek üzerinde idare ile malik arasında itiraz durumu veya muvazaa çıktığı zaman, bunların giderilmesi neticesinde konulan ödenekten büyük bir rakam ortaya çıkmış veya mahkeme kararıyla belirlenmişse, bu aradaki fark nasıl giderilecek, malike nasıl ödenecek?

Diğer taraftan, belediye imar yasalarında belirlenen kamuya ayrılmış alanlar var özel mülkiyetlerde -mesela, okul alanları, yeşilalanlar ve sokaklar ayrılıyor- bunların üzerinde, malikin kullanımı hususunda bir sınırlama, kısıtlama getiriliyor; yani, belediye imar yasalarında, yeşilalan olarak ayrılan bir alan için, ileride kamulaştırılacak diye, belki, yıllarca süren bir kısıtlama getiriliyor; dolayısıyla, oradaki, malik, bu gayrimenkulü kullanamıyor, üzerine bina yapamıyor veya başka bir amaçla tasarrufta bulunamıyor.

Burada, tabiî, o gayrimenkulü kamulaştıracak idarenin, mesela belediyenin veya Millî Eğitimin bütçesine ödeneğin ne zaman konulacağı da belli olmadığı için, uzun yıllar sürüyor. Dolayısıyla, vatandaş, daha önceki uygulamalarda, beş yıl aştıktan sonra veya imar planında belli bir amaç için ayrılan o gayrimenkul, kamu idaresince kullanılmadığı zaman, bunun iptalini isteyerek, onun üzerinde tekrar iktisap etme veya tasarrufta bulunma veya inşaat yapma iznini alıyordu; burada, bunlar belirlenmemiş, fiyat belirlemeleri de daha önceden olacağı için -neredeyse 8 inci madde de devre dışı bırakılıyor- yani, kamu idaresi, bütçede, belli bir fiyat takdir edecek, koyacak ve böylece, kamulaştırma gerçekleştirilmiş olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Sayın Başkan, bir cümlem kaldı.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.

Açıyorum mikrofonunuzu efendim.

Buyurun.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Tabiî, burada çıkacak nizalarda da, yine, uzun bir yargı süreci olabilir diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, burada, kamu idarelerinin bütçelerinde kamulaştırma veya kamu yatırımları için ödenek ayırma şartı getiriliyor. Bununla da -bazı duyumlarımıza göre 2002 yılı sonuna kadar yatırımların yapılmayacağı hu-susu gündemde olduğu için- kamu idareleri ve tüzelkişilerin yatırım yapmayacakları anlamına geliyor. Ben, burada, Sayın Bakanımdan şunu sormak istiyorum: Mesela, şu anda, benim bölgem İskenderun-Belen arasında otoyol için kamulaştırılmış araziler var, bunlarla ilgili tezyidi bedel davaları da kesin sonuçlara bağlanmış; acaba, bu aşama içerisinde bunların ödenekleri ayrılacak mı ve en azından, kısa bir süre içerisinde vatandaşların paraları ödenecek mi diye soruyorum; cevaplandırırlarsa memnun olurum ve bu vesileyle, bu yasanın hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinize selam ve saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır.

Önerge Divana şu anda ulaştığı için basıp gruplara dağıtma imkânımız yoktur.

Önergeyi okutuyorum ve işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 653 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 17 nci maddesiyle değiştirilen 2942 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"İmar Kanununun 11 inci maddesi hükmü saklıdır."

 

Fethullah Erbaş

Şükrü Ünal

Sacit Günbey

 

Van

Osmaniye

Diyarbakır

 

Rıza Ulucak

Ali Oğuz

 

 

Ankara

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, önerge sahipleri adına, Sayın Fethullah Erbaş.

Buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemizde açıklamak istediğimiz konu şu: Bu, gayet güzel bir madde; ancak, belediyelerin zaman zaman imar planlarına koymuş oldukları yerler var. Bu yerler kamu tarafından kullanılmıyor; ama, imar planında, diyelim ki bir minibüs durağı veya bir yol, bir yeşilalan, bir park diye bir şey bırakılmış; bu, Hazineye ait bir yer olabiliyor, bir başka kamu kuruluşuna ait bir yer olabiliyor; ama, kullanılmayan bir yer. İmar Kanununun 11 inci maddesine göre, bunun, belediye hizmetlerine tahsisi isteniyordu ve istenen bu tahsis sonucunda da devlet tarafından bu tahsis yapılıyordu. Tahsisten sonra da, bir bedel ödemeden kamunun hizmetine sunulabiliyordu. Şimdi, bu maddeden sonra... Belediyelerin malî durumları ortada, kamulaştırma bedelini yatıramadıkları için uzun süre bunlar kalmaktadır. İmar Kanununun 11 inci maddesiyle, bunu istemek suretiyle toplumun hizmetine sunuyorlardı. Şimdi, bu maddeye bunu ilave edersek yani "11 inci madde hükmü saklıdır" dersek, belediyeler, yine, eskiden olduğu gibi bu konuda daha iyi çalışmalar yapabilirler.

Önergemin desteklenmesini istirham ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18. - 2942 sayılı Kanunun 31 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 31. - Aşağıda yazılı işler ve eylemler yasaktır:

a) 15 inci madde uyarınca oluşturulan bilirkişilerin, kendilerine mahkemece takdir edilen ücret dışında herhangi bir suretle çıkar sağlamaları,

b) Mahkemece 10 uncu madde uyarınca yapılan tebligat, davet veya ilanen tebliğden sonra taşınmaz malın başkasına devir ve ferağ veya temliki,

c) Dava giderlerinin avukat veya dava vekilleri veya onlar adına hareket edenler tarafından kabullenilmesi,

d) Kamulaştırma bedelinin tamamının veya bir kısmının nakden veya başka bir şekilde, avukat veya dava vekili veya onlar adına hareket edenler tarafından mal sahibine önceden ödenmesi,

e) Kamulaştırma bedelinin tamamının veya bir kısmının avukat veya dava vekili veya onlar adına hareket edenlere ait olacağının kararlaştırılması,

f) Yukarıda yazılı bentlerde yasaklanan fiillerin avukat veya dava vekillerince bizzat veya aracı ile mal sahibine teklif edilmesi veya bunlara yardımcı olunması."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkan, İstimlak Kanunundaki değişikliğin 18 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Devlet hayatımızda, bilhassa 1950'li yıllardan sonra en çok uygulanan ve tatbik edilen kanun, şu anda değiştirmeye çalıştığımız İstimlak Kanunu olmuştur. Kamulaştırma, esasında, çok önemli bir devlet tasarrufudur; yüzyıllardır bağlı olduğunuz topraklardan, sizi, zoralımla, göçe zorlamaktadır. Türkiye'de yapılan baraj istimlakleri, hep, böyle bir zaruretin sonucu olmuştur. Yüzlerce baraj, baraj gölü, sulama sistemleri ve hatta yeni kurulan üniversitelerin bulunduğu yerler, hep, böyle, toplu istimlake konu olmuş yerlerdir.

İstimlak bedelleri konusunda, Türkiye, bayağı sıkıntılı dönemler geçirmiştir; bazen vergi değeri esas alınmış, mal sahipleri çok büyük mağduriyetlere uğramıştır; bazen de, istimlak değerini hakiki değerin kat kat altında, kamu idareleri belirleyerek, insanları, âdeta, dava açmaya sevk etmiştir. Onbinlerce dosya, adliyelerin altından kalkamaz bir yük haline getirmiştir. İşte, getirilen bu değişikliklerle, geçmişteki tatbikat ve uygulamalardaki hataları önemli ölçüde gidermiş olduğu ve hatta, mülkiyet hakkını koruduğu açıkça görülmektedir.

Kanunun pazarlık usulünü getirmiş olması, çok çok önemli bir değişikliktir. Kıymet takdir komisyonlarının rayiç ve gerçek değerlere önem vermesi ve bu meseleleri yasaya bağlaması, önemli ölçüde teminat olarak kabul edilmesi gereken başlıca hususlardan bir tanesidir. Hatta, bu yasa değişikliğini okuduğumda, getirilen yeniliklerin ne kadar önemli olduğunu ifade ettiğimde, iktidar kanadı sayın vekillerinin, Doğru Yol Partisi milletvekillerinin verdiği önergelere destek verdiğini ve hakikaten, ilk defa, bu sayede, muhalefetin önerilerinin dikkate alınması suretiyle komisyonlardan çok ciddî bir şekilde bu kanun tasarısının Yüce Heyetinize indiğini görmüş olmaktan memnuniyet duymaktayız.

Görüşmekte olduğumuz 18 inci madde, dava vekilleri ve avukatların, eski tabirle, hâsılı dava, davaya iştiraklerini esasen yasaklamıştı. Kamulaştırma bedellerinin önceden mal sahiplerinden tahsili veya dava sonunda elde edilecek hâsılanın, takipçilerin, bu davaya bölüşüm esasını önlemek için getirdiği çok büyük önlemler vardır; bunları, takdirle karşılıyoruz. Hatta, bu konuda, dava vekillerinin, avukatların, takipçilerin, mal sahiplerine, bu konuda teklif dahi götüremeyecekleri, burada net bir şekilde hükme bağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, istimlak davalarında ve geçmiş dönemde, bu konu, çok şaibelere alet olmuş bir meseledir. Bilirkişilerin buradaki durumları açık ve net şekilde hükme bağlanmıştır; bilirkişilerin, hâkimlerin takdir ettiği ücretlerin dışında hiçbir hak ve ücret alamayacakları net bir şekilde ifade edilmiştir. Esasında, bu konudaki değerlendirmeler genel hükümler vasıtasıyla buraya geliyordu; ama, bu kanun, bu meseleyi de halletmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sezgin, lütfen tamamlayın efendim; mikrofonunuzu açıyorum.

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Adalet mülkün temelidir ve kamulaştırmalarda, her zaman, zor alım ve cebir unsuru vardır. Burada, mülkiyet hakkını koruyan çok değerli hükümler de vardır ve bunlar, hukukçular için, mülk sahipleri için, insan için çok büyük şeyler ifade etmektedir.

Bu kanunun milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin.

Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 18 inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi amaçlanmıştır. Yürürlükte bulunan kanunun bugüne kadarki uygulanmasında ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi ve sorunlara daha sağlıklı çözüm yollarının getirilmesi, gerekçe olarak sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 35 inci maddesinde "herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir" ifadesi yer almaktadır; fakat, aynı maddede, devletin, kamu yararının gerektirdiği hallerde, bireylerin mülkiyet hakkını sınırlandırabileceği ifade edilmektedir.

Yine, Anayasamızın 46 ncı maddesinde, devlet, kamu yararının gerektirdiği hallerde, kanunda belirtilen usullere göre, kamulaştırma yapmaya yetkili kılınmaktadır.

Yine, Anayasada, kamulaştırma bedelinin nakden ve peşin olarak ödeneceği, bazı hallerde de kamulaştırma bedelinin taksitle ödenebileceği ibaresi yer almaktadır.

Şu anda yürürlükte bulunan 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının uygulamaları neticesinde, hem devlet hem de vatandaşlar gereksiz yere zarara uğramışlardır. Geçmiş uygulamalar sırasında, kıymet takdir komisyonları tarafından belirlenen bedellerin kimi yerde yüksek, kime yerde ise düşük tutulması neticesinde, yapılan kamulaştırmalar, hem devleti hem de bireyleri sıkıntılara sokmuştur. Bu farklı bedel uygulamaları, vatandaşla devlet arasında ihtilafların oluşmasına neden olmuştur. Vatandaş, mahkeme kapılarına gitmek zorunda kalmıştır. Mülkiyet hakkının çiğnenmesi sonucunda, çare olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulmuştur. Bu durum, Türkiye'nin, Avrupa Birliği nezdinde itibar kaybına neden olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde, Türkiye aleyhine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, 1 250 civarında, kamulaştırma nedeniyle dava açılmıştır. Kamulaştırmalarla ilgili olarak açılan bazı davalar sonucu, Türkiye, maddî ve manevî tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Özellikle, açılan davalar, kamulaştırma bedellerinin ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle vatandaşlarımızın maddî kayba uğradığı gerekçesiyle Türkiye aleyhine sonuçlanmıştır. Mahkeme kararlarında gerekçe olarak şunlar ifade edilmiştir: "Paranın sürekli değer kaybettiği ülkelerde, kamulaştırma bedellerinin geç ödendiği Türkiye'de, devlet borçlarına karşı uygulanan düşük borç faizi, arazisi kamulaştırılan kişinin malî kayıplara uğramasına neden olmakta ve kişinin durumunu belirsizleştirmektedir." Aynı zamanda, mahkeme, bazı davalarda, mülkiyet hakkının ihlal edildiği kararına da varmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2942 sayılı Kanun, devletin kamulaştırma yapmasıyla elde edeceği yararı sağlayamamıştır. Kamulaştırma neticesinde yapılacak yatırımları sekteye uğratmış, zaman kaybına neden olmuştur. Yapacağımız değişikliklerin, kamulaştırma uygulamalarında şimdiye kadar görülen aksaklıkların önüne geçeceğini umut ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamulaştırma kanunu Tasarısında getirilen; satın alma, mahkemenin bedel belirlemesi, temyiz yolu, ödeneğin yeterli olmadığı dönemde kamulaştırmanın yapılamaması gibi değişikliklerin, vatandaşla devleti barıştıracağını umuyor, bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Madde üzerinde önerge yok.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

Dışarıda kalmasınlar efendim, içeri gelsinler... Dışarıda hepsi, içeri girsinler.

BAŞKAN - Bu maddeyi oylayalım da efendim, bir dahaki maddeye bakalım.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hepsi dışarıdalar efendim. Gelsinler, içeride otursunlar hiç olmazsa.

BAŞKAN - Olur, ben şimdi ikaz ederim efendim.

Müsaade ederseniz maddeyi oylayayım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 19. - 2942 sayılı Kanunun 33 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 33. - Fiilleri daha ağır cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde, bu Kanunun 31 inci maddesinin (a) bendine aykırı hareket edenler iki yıldan aşağı olmamak üzere hapis ve iki milyar liradan dört milyar liraya kadar; (d), (e) ve (f) bentlerine aykırı hareket edenler ise, bir yıldan aşağı olmamak üzere hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezasıyla, (b) ve (c) bentlerine aykırı hareket edenler, altı aydan iki yıla kadar hapis ve ikiyüz milyon liradan dörtyüz milyon liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılırlar. Bu maddedeki para cezaları her yıl 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun ek 2 nci maddesi hükümleri uyarınca artırılır.”

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak ifade edeceklerdir.

Sayın Toprak?.. Yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20.- 2942 sayılı Kanunun 39 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 39. - Kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırıldığı yıla ait emlak vergisi tarhına esas olan vergi değeri, kesinleşen kamulaştırma bedelinden az olduğu takdirde, kamulaştırma bedeli ile vergi değeri arasındaki fark üzerinden, cezalı emlak vergisi tarh olunur.

Emlak vergisi beyannamesinin ek süreye rağmen verilmemiş olması halinde, kesinleşen kamulaştırma bedeli, kamulaştırmanın yapıldığı yıla ait vergi değeri yerine geçer ve bu değer üzerinden cezalı emlak vergisi tarhiyatı yapılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade edeceklerdir.

Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 20 nci maddenin ilk fıkrası, kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırıldığı yıla ait emlak vergisi tarhına esas olan vergi değeri ile kamulaştırılan bedel arasında bir fark söz konusu ise kamulaştırma bedeli ile vergi değeri arasındaki fark üzerinden cezalı emlak vergisi tarh edileceğine dair hüküm ihtiva etmektedir. Halbuki, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre, sadece, eksüreye rağmen Emlak Vergisi beyannamesi verilmiyorsa bu takdirde cezalı tarhiyat yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu Kamulaştırma Kanununun 20 nci maddesi, Emlak Vergisi Kanunuyla irtibatlandırılmak suretiyle ceza hükmü getirilmiş; ancak, kamulaştırma bedeli, her hal ve takdirde, emlak değeri ve rayiç değer üzerinden fazla olacağı için mutlak surette bir fark olacaktır ve bu da, bu hükme göre cezalı tarhiyatı gerekli kılmaktadır.

Emlak Vergisi Kanununun diğer kanunlara göre istisnaî bir durumu vardır, eksüreye rağmen. Veraset ve İntikal Vergisinde de vergi idaresinin bildirimine rağmen, kişi, beyanname vermezse, ceza getirileceği açıkça belirtildiği halde, kamulaştırmada, mutlak surette, vergi değeri ve rayiç değer, maddî delillere göre tespit edilen değer arasında fark olacaktır. Bu tasarının getiriliş özü de sebebi de idarenin tespit etmiş olduğu değerin, ihtilaf halinde, mahkemece karara bağlanacak değerden az olacağı malum olduğuna göre, mutlaka bir fark olacaktır. Eğer, bunu, ilgili yılla ilgili olarak malik beyan etmişse, bu beyan edilen değerden de farklı olacağına göre, cezalı hükmün getirilmesi, Emlak Vergisi Kanununun genel hükümlerine göre doğru değildir.

1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 7 ve 17 nci maddelerine göre tespit olunan bir vergi değeri vardır. Bu değer de, yine, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 261 inci ve 268 inci maddelerine göre rayiç değerdir. Rayiç değer de, aynı kanunun ilgili maddelerine göre piyasada alınıp satılan değer olarak belirlenmiş ve bugüne kadar da bütün istimlaklerde olsun ve taşınmazların genel ve tadilat nedeniyle beyanlarında olsun, mutlak surette, piyasada alış ve satış değerinin altında beyan edilmektedir; ancak, bunu, idare, umumiyetle kabul etmekte ve rayiç bedel olarak işlem görmektedir.

Burada istisnaî durum, bilmem, ne şekilde, ne düşünülerek düzenlenmiş... Bile bile, mükelleflerin, taşınmaz sahiplerinin, bir taraftan, beyan ettikleri değerin istimlak değeri olmadığını kabullenip, bu kanunla, istimlak değerinin hakikî değere yükseltilmesi tasarlanmış olsun, düşünülmüş olsun, öbür taraftan da "siz niçin noksan beyan ettiniz" diye cezaî bir hüküm getirilmesi düşünülsün.. Çelişkili bir durumdur. Aslında bu durum bir önergeyle düzeltilebilirdi.

Değerli milletvekilleri, yine, 1319 sayılı Kanunun 32 nci maddesine göre, biraz önce de ifade ettiğim gibi, eksüreye rağmen beyanname verilmemesi halinde, bu kanun hükümlerine göre ikmalen vergi tarh edileceği, gayrimenkulün maddî delillere göre tespit edilen değerinin, beyan edilmesi gereken asgarî değerden fazla olması halinde, bu değer üzerinden ikmalen vergi tarh edileceği, beyannamenin de eksüreye rağmen verilmemesi halinde, mükellefler adına vergi zıyaı cezası kesileceği belirtilmektedir. Buradaki düzenleme, tamamen değişik bir düzenleme; ama, özünde de, mükellefin emlak vergisi değerini doğru kabul etmediği için, idarenin yeni tespit edeceği değer üzerinden istimlaki esas alınmış.

Bu çelişkili durumun düzeltilmesinin doğru olacağı kanaatiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeye geçeceğiz. Yalnız, sayın milletvekilleri, 21 inci maddeye geçmeden önce bir hususta Yüce Heyetinizi bilgilendirmek istiyorum: 21 inci madde, geçici 5 inci maddeyle ilgili ve irtibatlı bir maddedir. Aslında, hükümetten geliş şekliyle doğru olan yazılım, komisyonda değiştirilmiştir. Dolayısıyla, tamamen birbiriyle alakalı olan 21 inci ve geçici 5 inci maddeyi birlikte mütalaa edip, 21 inci maddeyi çerçeve madde olarak kabul edeceğim ve uygulamayı bu şekilde yapacağım.

21 inci maddeyi geçici 5 inci maddeyle beraber okutuyorum:

MADDE 21. - 2942 sayılı Kanunun 13, 16 ve 17 nci maddeleri yürürlükten kaldırılmış ve bu Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 5. - Bu Kanunun değişik 15 inci maddesinde öngörülen yönetmelik çıkarılıncaya kadar bilirkişiler önceki hükme göre seçilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Oğuz Tezmen?.. Yok efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik efendim.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak, görüşlerini ifade edecek.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK  (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum

Görüşmekte olduğumuz tasarı, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısıdır. Bu tasarıyla, kamulaştırma esasları yeniden gözden geçirilmekte. Özellikle, mahallî idareler için, kamulaştırmayı meşru görüntü altında tamamen imkânsız hale getirmektedir, birkaç süreyle. Bütçede ödenek yoksa kamulaştırma yapamıyorsunuz, bütçeye ödenek koyamayınca da, asla ve asla, kamulaştırma denilen kavramdan bahsedemiyorsunuz. Böyle bir tasarı...

Burada bazı konulara temas etmek arzusundayım, yine, konumuzla ilintili olduğunu düşünüyorum. Ülke siyaseti, ülkenin önünü açabilmek amacıyla yürütülen bir faaliyet alanı; ancak, yürüttüğünüz siyaset ülkenin önünü tıkayacaksa, bunun adına siyaset denilmez, bunun dışında başkaca her şey söylenir.

Yaklaşık iki yıldır, sayın hükümetin iktidarda olduğunu düşündüğümüzde, geçen yıl bu zamanlar bir yıllık küçülme rakamı açıklanmıştı ve yıllık yüzde 10 idi. Aradan geçen bir yıl içindeki küçülme oranı henüz netleşmiş değil; ancak, geçtiğimiz günlerde Sayın Bakan Kemal Derviş'in açıkladığı büyüme hedefi eksi 9. Geçtiğimiz bir yıl da buna eklendiği zaman, yüzde 9, artı yüzde 10 ve aradan geçen bir takvim yılını eklediğiniz zaman, iki, üç yıllık zaman dilimi içinde, yüzde 20'nin üzerinde bir küçülme gerçekleşmiş durumda. Peki, bu, neyi ifade ediyor?

Değerli arkadaşlar, öncelikle, ülke yönetmeye aday insanların, ortaya çıkmış insanların, sokaktaki sade vatandaştan bir farkının olması lazım. O da şudur : Yönetici, öngörerek iş yapar. Sade vatandaş, görerek iş yapar; aradaki zaman farkı, yöneticinin kalitesinin göstergesidir, niteliğinin, becerisinin göstergesidir.

Ben, geçtiğimiz yıl haziran ayında, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken bir konuşma yapmıştım; aynen konuşmamdan okuyorum: "Acaba, burada hedef, enflasyonu küçültmek mi? Geniş bir perspektiften baktığım zaman, ben, hadisenin bir başka boyutunu görüyorum. 'Enflasyonu düşürelim' derken, acaba, Türk Devletinin ekonomisi küçültülmek mi isteniyor? Devlet küçültülmek mi isteniyor? Hedefler küçültülmek mi isteniyor? Küçültülen bir ekonomi, kontrol edilebilen bir ekonomidir. Acaba hedef, yalnızca 'devleti küçültelim, enflasyonu düşürelim' derken, yoksa, gizlenen hedef, ekonomiyi, kontrol altına alınabilecek derecede küçültmek midir?"

Toplantıdaki sayın bakanlar, benim bu tahminimde yanıldığımı ifade ettiler; ancak, aradan on ay geçtikten sonra, geçtiğimiz ay, Sayın Başbakan, bir basın toplantısıyla, benim bir yıl önce öngördüğüm bu konuyu itiraf ettiler. Ben, sade bir milletvekiliyim, benim öngörümü, aradan on ay geçtikten sonra Sayın Başbakan bir basın toplantısıyla ikrar etmek zorunda kaldı.

Değerli arkadaşlar, bırakın geleceği, önünü dahi göremeyen insanlarla ülke yönetilmez. Bu kadar öngörüsüzlükle, beceriksizlikle ülkeyi yönetmeye kalkışırsanız, iki defa değil, oniki defa duvara toslarsınız, bu krizler nedeniyle.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin, öngörüsü olan, nitelikli, becerikli yöneticilerce en kısa süre içinde yönetilmesi ve artık, krizkolik olmaktan kurtarılması temennisiyle; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Sayın milletvekilleri, madde 21 ve geçici 5 inci maddeyi müştereken oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, kamulaştırma kararı alınmış ancak henüz tebligata çıkarılmamış kamulaştırmalarda bu Kanun hükümleri, diğerlerinde önceki hükümler uygulanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Madde 22'yi okutuyorum:

MADDE 22. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 23'ü okutuyorum:

 MADDE 23. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzük 86'ya göre, tasarının lehinde Sayın Nidai Seven söz istemişlerdir.

Buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısı, iki gündür detaylarıyla görüşüldü; hayırlı olsun, lehte oy veriyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Atahan?.. Yok.

Tasarının aleyhinde Sayın Arınç; buyurun efendim.

Birinci konuşma lehinde olunca, size de aleyhi kaldı efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başkanı haksız çıkarmamak için bir iki eleştirim olacak; ama, genelde, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, Meclisimizde görüşülüp, biraz sonra kabul edilecek olmasından sevinç duyuyorum; çünkü, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun günün şartlarına göre değiştirilmesi, Bakanlar Kurulunca tasarı olarak önümüze getirildi, üzerinde faydalı görüşmeler oldu. Pek çoğunuz gibi, uygulamadan gelen bir hukukçu arkadaşınız olarak, bu Kamulaştırma Kanununun, bugüne kadar, maalesef pek çok can yaktığını, vatandaşı mağdur ettiğini, pek çok rüşvet ve yolsuzluk iddialarını içerdiğini, kötüye kullanıldığını ve en sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bireysel başvuru hakkı tanınıp yargı yetkisi de kabul edildikten sonra, imkânı olan, fırsatı olan vatandaşlarımız tarafından bu mahkemeye götürüldüğünü biliyorum.

Gerçekten, yıllardan beri, uygulama, vatandaşın aleyhinde cereyan etmiştir, bir daha ele geçmemek üzere, çok kıymetli mülkler elden çıkmıştır ve vatandaşlar, Anayasanın 35 inci maddesindeki mülkiyet haklarının kendilerinden haksız biçimde alındığını ve bedelin, hiçbir zaman gerçek değeri karşılamadığını görmüşlerdir. Getirilen kanun, inşallah, uygulamada da yararlı olacaktır ve vatandaşın mülkiyet hakkının, Anayasanın 46 ncı maddesindeki özellikler ve kamu yararı dikkate alınarak, ama, yine Anayasadaki ifadesiyle, karşılığı peşin ödenmek suretiyle ve pek çok masrafları da baştan asgariye indirici bir biçimde daha faydalı, daha yararlı bir şekle dönüşmüş olacaktır.

Ben, şu cümleyi ilave etmek istiyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde pek çok davanın açılmış ve Türkiye hükümeti aleyhine neticelenmiş olması, belki böyle bir düzenlemeyi acil olarak önümüze getirdi; ama, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde devam eden pek çok dava da var. Bu davalara ilişkin olarak da, insan hak ve özgürlükleriyle ilgili, ifade özgürlüğüyle ilgili, örgütlenme özgürlüğüyle ilgili, işkenceyle ilgili pek çok taleblerin de, aynen, bu Kamulaştırma Kanununda yapıldığı gibi, hem altına imza koyduğumuz uluslararası sözleşmelere hem de vatandaşımızın taleplerine, hak ve nisfek ölçülerine göre yeniden düzenlenmesi gerekir.

Ben, Kamulaştırma Kanununda, sadece, bu son maddede bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Şu anda devam eden, belki, yüzlerce istimlak davası vardır. Bunlarla ilgili bir hüküm olarak, geçici 1 inci maddeyi gördüm; ama, el kaldırma imkânım olmadı. Bir cümleyle söyleyeyim; belki, bunu, ileride değiştirme imkânımız olabilir. Şu anda, bu yeni kanun yürürlüğe girdikten sonra, ancak, tebligata çıkarılmamış kamulaştırmalarda bu kanun hükümleri uygulanacaktır; tebligata çıkmış olanlarda eski Kanun hükümleri uygulanacaktır. Bu, büyük mağduriyetlere yol açabilir; çünkü, yeni kanun uygulamayı daha da basitleştirmiş ve vatandaş lehine yeni düzenlemeler yapmıştır. Bunu, devam eden davalarda, son noktaya kadar gelmiş olabilenler için de yeni kanun hükümleri mümkünse uygulanmalıdır diye düşünüyorum.

Bu tenkitlerimle birlikte, oyum, lehte olacaktır. hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

Sayın milletvekilleri, 5 inci maddeyle ilgili olarak, 18 inci sayfada, Komisyonun arzu etmiş olduğu bir redaksiyon talebi var. Şimdi, onu tekrar bilgilerinize sunacağım: "Hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda mahkemece, kamulaştırma bedelinin -üç yazılmış- üçer aylık vadeli hesaba dönüştürülerek nemalandırılması amacıyla gerekli tedbirler alınır."

Evet, bu düzeltmeyle birlikte tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Bakan yerinden bir kısa teşekkür konuşması yapacaklar;

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce, değerli arkadaşım Ramazan Toprak, konuşması sırasında, büyümeyle ilgili iki rakam verdi. Eğer, yanlış tespit etmediysem, 2001 yılı için eksi 9 büyüme...

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - 2001 ve devam eden yıllar için...

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - 2001 için; evet, yani, 2001 yılı için...

2001 yılı için büyüme hedefimiz eksi 3 olarak düşünülüyor; onu ifade etmek istedim.

Bir de, 1999 yılında da büyüme oranı, eksi 10 değil, eksi 6,1. Eğer, yanlış tespit etmediysem, bunları düzeltmek için, kendilerinin izniyle, bunu söylemek istedim.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - 1999 yılı ve 2000 yılı toplamı yüzde 10.

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; diğer temel haklarda olduğu gibi, mülkiyet hakkı da sınırsız değildir. Kamusal hizmetin gerektirmesi, yani, ortada bir kamu yararı bulunması halinde bireylerin özel mülkiyetinde bulunan taşınmaz mallar kamulaştırılabilecektir. Devletin kamulaştırma hakkı karşısında, bireylerin de kamulaştırılan taşınmaz malların bedellerini istemek hakkı vardır. Kamulaştırılan taşınmaz mal karşılığında kişiye ödenen para ile el değiştiren mülkiyet hakkının içeriği arasında adalete uygun bir dengenin bulunması gerekmektedir. Bu denge, mülkiyet hakkının karşılığı olan paranın, hem taşınmazın gerçek değerini göstermesi hem de gecikmeden tam ve zamanında ödenmesiyle sağlanabilir.

Değeri oylarınızla kabul edilen bu tasarıyla, adalete uygun bu dengenin sağlanmış olduğu inancıyla, Yüce Meclisimize teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

4. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarı ve aynı mahiyetteki kanun tekliflerin müzakeresine başlayacağız.

5. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması ve 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

6. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişlik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 655 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerindeki müzakerelere başlıyoruz.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

                                  

(1) 655 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, yaşanan büyük ekonomik krizden çıkış yolunda "15 günde 15 yasa çıkarsa bu ülke krizden çıkar" şeklinde yansıtılan tasarılardan bir tanesidir. Merkez Bankası elbette özerk olmalıdır, elbette para politikalarında, fiyat istikrarının sağlanmasında bağımsız karar vermelidir. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, geçmişte de yaptığımız bu tür düzenlemelerle Merkez Bankasını oldukça özerk bir hale getiren yasa değişikliklerini zaten geçmişte yapmıştık. Bu kez de, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını Avrupa Birliği standartlarına çıkarmayı amaçladığını söyleyen, Merkez Bankasının özerkleştirilmesine ilişkin bu yasa teklifine, Doğru Yol Partisi olarak, prensip olarak "evet" diyoruz. Geçmişte, özelleştirmede, tahkimde, gümrük kanununda olduğu gibi, ülke ve millet yararına olan doğru konularda, muhalefet olduğumuza bakmaksızın bu desteğimizi hep ülke ekonomisinden esirgememiştik. İşte, pozitif muhalefetin de, doğru muhalefet tarzının da bir yansımasıdır bu.

Elbette, Merkez Bankasının getirilen bu kanunuyla özerkleştirilmesi amaçlanırken, kanunda birçok da eksik ve yanlışın olduğunu söylemek isterim; ama, ilerleyen saatlerde, maddeler üzerinde yapacağımız görüşmeler sırasında, vereceğimiz ortak düzeltme önergeleriyle bu konuda orta bir yol bulacağımızı umut ediyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde açıklanan ve krizden çıkış programı olarak sunulan program taslağında, Türkiye'nin, bugün içinde yaşadığı büyük ekonomik yangına, büyük sıkıntıya, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik buhranına çözüm niteliğinde, acil yasa niteliğinde, acil önlem niteliğinde hiçbir unsurun bulunmadığını üzülerek görüyoruz.

Öncelikle, yüzbinlerin sokaklarda yürüdüğü, çek-senet sirkülasyonunun durduğu, dışarıdan kredi ve yabancı sermaye girişinin bıçak gibi kesildiği, büyük bir fakirleşmenin ve enflasyon içinde durgunluğun yaşandığı bu ortamda, ilan edilecek her türlü programın arkasında, kamuoyundan tam destek alan ve kamuoyu desteği tartışılmayan bir siyasal iktidarın bulunması kaçınılmazdır; ama, gelin görün ki, bu program taslağı açıklandığı gün, hepinizin hatırlayacağı gibi, emek platformu, onbinlerce çalışan sokaklarda hükümeti istifaya davet ediyordu.

Bu tür programların uygulandığı birçok ülkede, adına "sosyal uzlaşma" ya da "sosyal kontrat" denilen toplumsal mutabakat aranır. Toplumsal mutabakatın olmadığı yerde fedakarlığı, sıkıntıyı ve gerçekten özveriyi içeren bu tür programların uygulanma şansı oldukça zor olur.

O nedenle, Sayın Derviş'in açıkladığı, bana göre kapsamlı bir istikrar programı olmayan program taslağında esas unsurun, yani, siyasal iktidarın arkasındaki inanırlılığın, güvenirliliğin, yani ekonomi dilinde kredibilite dediğimiz hadisenin kalmadığını hepimizin görmesi lazım. Yoksa, yüzbinlerin, esnafın, çiftçinin, işçinin "hükümet istifa" diye sokaklarda yürüdüğü bir ortamda "biz, toplumsal mutabakat yaptık; bir program daha yapıyoruz; haydi bizi bir daha destekleyin, haydi bize bir daha avans verin" demek mümkün değildir, inandırıcı değildir ve başarılı olma şansı, maalesef, azdır; sıkıntı buradadır. Türkiye, mutlaka, Parlamento içinde bir taze başlangıca gidebilseydi, gerçekten, programın eksik ve yanlışlarını daha rahat tartışmamız, çözümlere daha rahat gitmemiz mümkün olabilirdi diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 günde 15 yasayla Türk ekonomisi bu ağır buhrandan çıkamaz; keşke çıkabilse, hemen 15 günde değil, 10 günde çıkaralım. Nitekim, bugün, Merkez Bankası Yasasını, bu anlayış içinde, biz destekliyoruz. Özerk bir Merkez Bankası, evet; ama, liberal bir piyasa ekonomisinin uygulandığı, piyasaların çalıştığı bir yapıda evet. Açıklanan program taslağında, yarın çekini, senedini ödeyecek olan veya ödeyemeyecek olan, yarın ithalat yapacak olup döviz kurunun ne olacağını bilemeyen, çalışana, üreticiye, sanayiciye, esnafa yönelik acil önlem niteliğinde tek bir açıklık var mı; açıklanan programın ya da program taslağının içinde, ödemeler dengesi, faiz politikaları, ithalat-ihracat rakamları, kur ve döviz rejimi hakkında inandırıcı bir şey var mı; yok. Açıklanan programda, enflasyonun yüzde 57,6 olduğunu söylüyor Sayın Derviş ve programı hazırlayan ekibi.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin son yirmi yirmibeş yıllık enflasyon ortalaması, zaten yüzde 60 dolayındadır. Yani, Türkiye, hiçbir istikrar programı uygulamasa, hiçbir kemer sıkmaya ve fakirleşmeye gitmese bile, son yirmi yıllık ortalama, artı eksi yüzde 60 dolayındadır. Yüzde 57,6'lık bir enflasyon hedefi, aslında, hükümetin iki seneden beri insanlara kemer sıktırarak, fakirleştirerek, toplumsal huzuru bozarak, ülke ekonomisini çökertmek pahasına yaptığı programın da kenara konmasıdır. Yüzde 57,6'lık bir enflasyon hedefi, ben, enflasyonla mücadeleden vazgeçtim demenin dolaylı yöntemidir. Böyle bir hedef konamaz; böyle bir hedefi koyduğu için de, gerçekten yadırgadığımızı ve bu işi anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmek isterim.

Ekonomik krizde, ekonomik yangında Türkiye'nin meselelerine çözüm mahiyetinde hiçbir şey bu program taslağında yoktur. Bugün reel devalüasyonun nerede duracağı bilinmemektedir. Açık pozisyonları nedeniyle çok büyük sıkıntıya giren finans kesimi ve bankacılık kesiminin yanı sıra, geçmiş programa, yani Anasol M hükümetinin bir önceki programına inanarak pozisyon açan, dövizle borçlanan, ithalat yapan, tüketici kredisi alan binlerce, onbinlerce vatandaşımız, şirketimiz ve piyasa aktörleri son derece zor durumdadır.

Program altmış gün beklendikten sonra, az önce söylediğim gibi, ödemeler dengesi, faiz politikaları, gelirler politikaları, ithalat, ihracat dengeleri konusunda büyük boşluklar bırakarak açıklanmıştır. Bu olsa olsa tespitler ve temenniler manzumesidir değerli arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Kemal Derviş'in yaptığı tespitlerin içinde gerçekten haklı ve doğru olanları da vardır; ama bu tespitleri bu ülkede çok kişi, çok defa yapmıştır. Geçen hükümet programlarının çoğunda yer alan Telekomun özelleştirilmesi, Merkez Bankasının özerkleşmesi gibi hususları tespit edebilmesi, Türkiye'de yaşanan büyük ekonomik krize, her yeri saran ekonomik yangına çare olacak, bu yangını söndürecek tek bir enstrümanı içermemektedir.

Sayın Derviş, toplumsal mutabakat ararken, muhalefet partilerine ve Meclise program hakkında bilgi vermemiş, danışma gereğini hissetmemiştir. Yüzbinlerin, sokaklarda hükümeti istifaya davet ettiği bir programda elbette toplumsal mutabakat olduğunu kimse iddia etmemelidir; birçok dış ülkede de böyle olmuştur. Yüzde 57,6'lık, aslında enflasyonla mücadeleyi bir kenara koyan hedefe kimse inanmamaktadır. Bu sene enflasyonun Türkiye'de yüzde 70 - 75'le yüzde 100 arasında olacağına dair dünyanın bütün kredi veren büyük kredi kuruluşları ve reyting kuruluşlarının raporları maalesef elimizdedir. J P Morgan'ın raporu yüzde 82 diyor, Merill Lynch yüzde 75 diyor. Siz bunlardan kredi isteyeceksiniz; 75'den aşağı enflasyon hedefi öngören tek bir yabancı yatırım bankası ve dış kreditör yok; siz nasıl 57,6 diyorsunuz ve son yirmi yıllık ortalaması yüzde 60 olan Türkiye'deki enflasyona 57,6 hedef koyarak kimi aldatıyorsunuz?! Açık açık söyleyin, samimî olun, madem samimiyet diyorsunuz, gelin deyin ki: "Biz, enflasyonla mücadelede yenildik, duvara tosladık, enflasyonla mücadele hedefini kenara kaldırdık." Samimî olmak, açık olmak, bu tür programların, bana göre, olmazsa olmaz unsurudur.

Sayın Kemal Derviş'in açıkladığı program taslağında -ki, az önce söylediğim sebeplerden buna program demek mümkün değil- kaynak yok, ödemeler dengesi yok, kur politikası yok, faiz politikası yok, gelirler politikası yok, yok, yok, yok; ekonomide yangını söndürecek hiçbir şey yok; ama, program deniliyor. Peki, ama Sayın Derviş -bilerek veya bilmeyerek, elindeki rakamlar ne derece sağlıklı bilemiyorum ama- yaptığı toplantıda, tüm siyaset kurumunu, gelmiş geçmiş bütün hükümetleri töhmet altına alan ve bana göre, hiç de şık ve nazik olmayan bir beyanda bulunmuştur. Türkiye'nin, elbette yıllardan beri süren yapısal, kronik sorunları vardır; elbette, demokrasinin kesintiye uğramasından kaynaklanan istikrarsızlıkları vardır; ama, bunların faturasının bütün siyaset kurumuna, bütün on yılda görev yapan hükümetlere çıkarılması, sorumluluğun başka taraflarda aranması, siyasal iktidarın sorumluluğunun gözardı edilmesi mümkün değildir. Ünlü bir laf vardır değerli arkadaşlarım: "Yenilgi öksüzdür; ama, başarının çok babası vardır" derler; bu laf doğrudur, gerçekten duvara çarpan istikrar programında, Türkiye'yi fakirleştiren hatalı programda kur çıpasını esas alarak, bütün ikazlara rağmen, inatla sürdürülüp ülkeyi fakirleştiren programda, siyasal sorumluların, son on yılın değil, bu programı ısrar  ve iddiayla ortaya koyanlar olması gerekmez mi? Vicdan ve adalet bunu gerektirmez mi?!

İzniniz olursa, birkaç tane grafikten size bunu göstereyim...

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Son on yıla gitme, orada sen de varsın.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - İşte, onun için diyorum, göstereceğim işte.

Şimdi, Sayın Derviş, toplam borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranının, son on yılda bozulduğunu söylüyor. İçborç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranının, son on yılda kötüleştiğini söylüyor. Bakınız, ben size bir tablo gösteriyorum: İçborç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı... (DYP sıralarından "Sayın Derviş de görsün" sesleri)

Ben, bir nüshasını da vereceğim Sayın Derviş'e yazılı olarak, arzu ederse tabiî.

HASAN AKGÜN (Giresun) - Biz de görelim.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Size de göstermek istiyorum...

Bakınız, Türkiye yüzde 15'i aşmamış... Bakınız, son dört yılın rakamları, bunlar İstatistik Enstitüsünün, DPT'nin rakamlarından alınmıştır, isteyene birer nüsha da vermem mümkündür.

Nerede bozulma değerli arkadaşlar; son on yılda mı?!

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Derviş'e göster.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Hayır, Sayın Derviş isterse, ben, vereceğim. (DYP sıralarından alkışlar)

İçborç stokunun büyümesini gösteriyorum sizlere. İçborç stoku, Türkiye'de on yılda mı bu hale gelmiş?! Refahyol Hükümeti ayrıldığında 4,2 katrilyon, bugün 51 katrilyon; dört senede 4 katrilyonu 50 katrilyon yapacaksınız, bunu son on yıla fatura edeceksiniz! (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Böyle şey olur mu, böyle adaletsizlik olur mu?! Rakamları söyleyeceksek, doğruları söyleceğiz. Buyurun. Bakınız...

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Başlatan kim?!

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, her ülke içborç da alır dışborç da alır. Bu, ayıp, günah değildir. Önemli olan, bunun, yönetilebilir, makul seviyelerde olmasıdır. Ben, onu diyorum. Rakam burada; tek tek söyleyeyim, çek etsinler: 6 katrilyon 1997 sonudur. 11,6 1998 sonudur. 2000'de 36,4'tür. 2000'e razıyız. Bugün, 50,8 olmuştur değerli arkadaşlarım. Kim yapmış içborcu, kim yapmış?! (DYP sıralarından alkışlar)

M.HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Borçları büyütmüşsünüz.

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin hatibe. Lütfen, rica ediyorum...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Şimdi, size dışborç stokunu da göstermek istiyorum; Türkiye'nin toplam dışborç stoku. Bugün, daha fazladır, 2001'i almadım. Buyurun... (DSP sıralarından gürültüler) Buyurun.

1991'den 2001'e kadar, on yıllık. Amacım, burada, bir siyasî polemik falan da değil. Ancak, Sayın Derviş'e... Burada daha fazla var; ama, zaman almayacağım. Çok daha fazlası var.

Şimdi, şunu söylüyorum: Bir siyasal iktidar, 1999 yılında gelecek, manşetlerin desteğiyle, büyük iddialarla bir stand-by programını yürürlüğe koyacak, muhalefetin tüm ikaz ve eleştirilerine rağmen, kur çıpasında ısrar edecek, kasımda kriz olacak, Türkiye'de 13 banka batacak. Ardından, yapılan ikazlara rağmen, yine devam edecek ve bir gece ansızın "ben pes ettim ve dalgalı kura geçtim"  diyecek.

Değerli arkadaşlarım, bugün, reel devalüasyon yüzde 75-80'lerdedir. Daha bugün, Merkez Bankası 1 264 000 liradan, 50 milyon dolar döviz satmıştır. Yılbaşında 28 milyar dolar olan rezervler, bugün, 18 milyar dolardır.

Şimdi, bunun siyasal sorumluluğu olmayacak mı; yani, Merkez Bankası Başkanı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı ve Hazine Müsteşarı istifa ettiler -bana göre, onurlu bir davranış yaptılar- peki, bunun siyasal sorumlusu olmayacak mı?! Sizi savunmak Sayın Derviş'e mi kalmalıydı?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Peki, sen ne yaptın?!

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Şimdi, Merkez Bankasının özerk olması konusunda, biz, Doğru Yol Partisi olarak, aynı özelleşmede yaptığımız gibi, aynı tahkimde yaptığımız gibi, aynı gümrük yasasında yaptığımız gibi "evet" diyoruz. Merkez Bankası zaten özerkti, Avrupa Birliği standartlarına çıksın diyoruz; ama, Merkez Bankası Yasasında, bana göre Merkez Bankasının özerkliğini tehlikeye sokan bazı düzenlemeler de var. Geneline "evet" dediğimiz için maddelerde onları açıklayacağım; ancak, şunu söyleyeyim: Bugün, Merkez Bankası Genel Kurulu yapıldı, Merkez Bankasının kârı ve kur farkları ilk defa Hazineye ödendi. Hazinenin devamlı olarak Merkez Bankasına borcu olduğu için, bu, hep mahsup edilirdi. Sayın Derviş veya -onun bilgisi dahilinde olup olmadığını bilmiyorum- ekibi, bugün, Merkez Bankasından bu parayı aldılar. Bunun anlamı nedir; tam anlamıyla monetizasyondur, para basmaktır bu. Başka hiçbir yolu yoktur. Siz, Hazinenin borcu dururken, Hazineyle bunu mahsuplaştırmazsanız, piyasaya para sürmenin dolaylı yoludur. Hani, açık olacaktık? Hani, samimi olacaktık? Bu samimiyeti, maalesef, burada göremiyoruz değerli arkadaşlarım.

Merkez Bankasının bir meclisi vardır; Merkez Bankası meclisi ne iş yapacak, o konu açığa kavuşmamıştır. Her maddede bakacağız. Merkez Bankasının verdiği 1 lira, her lira para basmaktır; enflasyon yaratır değerli arkadaşlarım.

Merkez Bankasına gayrimenkul alma izni veriyorsunuz "ihtiyaç fazlası olan" lafını kaldırarak. Niye veriyorsunuz bunu?

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki bankalara, eskiden -1994 krizinde koymuştuk bunu- bankacılık sisteminin likiditesini sağlamak için, bir yıl vadeyle, teminatlı ve limitli kredi verilebilirdi. Doğru bir yöntemdir. Şimdi, siz, teminatı, vadeyi her şeyi kaldırıyorsunuz.

Benim en büyük korkum, bu madde değişikliğiyle, Merkez Bankası, yarın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun işlevini üstlenir; bu sefer, batmış bankaları kurula almak yerine buradan fonlanır. Merkez Bankası Kanununda da çok ciddî eksikler ve yanlışlar var.

Umarım ve dilerim ki, orta vadeli bu kanunu; yani, bugün yaşanan krize hiçbir kısa vadeli yararı olmayan bu kanunu bu sefer doğru çıkarırız. Eleştirilerimize "muhalefet söylüyor; o zaman, biz reddedelim" demezsiniz. Bizim Merkez Bankasının özerkleşmesinde "evet" dediğimiz gibi, siz de, bizim, doğru, haklı, liberal ekonomiye uygun, piyasa ekonomisine uygun görüş ve düzeltmelerimize, umarım ve dilerim ki destek verirsiniz. Merkez Bankası gibi hepimizin itibarı olan bir kurumun yasasını, yine, eski Bankalar Kanununda olduğu gibi, yaz boz tahtasına çevirmezsiniz diye düşünüyorum.

Türkiye'de, ekonomide, gerçekten küme düşme psikolojisi yaşanmaktadır; teşebbüs gücü, moral gücü kaybolmuştur; üreten reel sektörün, çek ve senet sirkülasyonu tamamen durmuştur; küçük ve orta ölçekli işletmeler kredi alamıyor; dışarıdan kredi girişi, yabancı yatırım ve sermaye girişi bıçak gibi kesilmiştir. Ekonomideki yangına ne çözüm bulmamız gerekir? Nasıl canlandıracaksınız bu piyasaları? Çeki senedi protesto olan, malî sabıkalı hale gelen binlerce küçük işletmeye, esnafa, ne tür önlem getireceksiniz? Eximbankı nasıl canlandıracaksınız? Gelin, acil yasa diye bunları konuşalım.

Hep orta vadeli düzenlemeleri konuşuyoruz. Hay hay... Ama "15 günde 15 yasa çıkarsa, bu kriz düzelir" diyen anlayışı, aşırı iyimser görüyorum. Kamuoyunu yanıltmayalım. Krizin ne kadar tahribat yaptığı bilinmiyor. Kriz, aslında, giderek derinleşiyor da. Bu krizi, kimse, 5 Nisanla falan da karşılaştırmasın. 5 Nisandan sonra, bir yıl içerisinde, Türkiye, krizden çıkmış, büyümeyi, ihracat artışını başarmış, piyasalara moral gelmiş, sirkülasyon başlamıştı. Bugün, aylardır, günlerdir piyasada yaprak kımıldamıyor; döviz piyasalarında güven kalmamış; bankacılık sektörü, birbirine borç vermiyor; işsizlik, almış başını gitmiş. Hepiniz seçilmiş milletvekillerisiniz, sizlere gelen iş taleplerinden, herhalde, durumun vahametini en az benim kadar biliyor olmalısınız. Türkiye, böyle yangın yerine dönmüş ekonomide, acil yasa diye, orta vadeli bu tür düzenlemeleri öne alarak, bana göre doğru yapmıyor. Eğer, yasa sayısıyla, çok yasa çıkarmakla kriz çıkmayacak olsaydı, herhalde şu yaşadığımız kriz çıkmazdı;  çünkü, bu Yüce Parlamento, son dönemlerle kıyas edildiğinde, bu dönem, en çok yasayı çıkaran Parlamento; ama, en ağır krizin de yaşandığı döneme denk geldi maalesef. Niye; eğer, yasaları gerçekçi çıkarmazsanız, öncelik sırasını doğru tayin etmezseniz, uygulamasında yeterli ölçüde basiretli davranamazsanız, krizlere yeterli ehliyetli kadrolarla müdahale edemezseniz, ondan sonra bu tür olaylarla karşılaşırsınız. Yasa çıkararak, keşke enflasyon düşse; yasa çıkararak, keşke kriz düzelse.

Gelin, bir malî af çıkaralım; çekini senedini ödeyemeyen küçük ve orta ölçekli işletmelerin malî sabıkalı halden kurtulmasını sağlayalım. Merkez Bankasının özerkleşmesine evet; ama, merkez bankasını ipotek altına alacak düzenlemelere hayır diyoruz.

Sayın Derviş'e de, teknik bir insan olarak getirildiği bu görevde, tüm siyaset kurumunu, tüm siyasetçileri, tüm hükümetleri aynı kefeye koyan toptancı açıklama ve yaklaşımlardan, polemiklerden kaçınmasını tavsiye ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, krize acil müdahale edecek önlemlerde gecikmektedir. Yüce Meclisin sabahlara kadar süren mesailerinde, mutlak ve mutlak, bu yangını söndürecek acil önlemler gündeme getirilmelidir. Görüşülen Kamulaştırma Yasası da, bugün görüşeceğimiz Merkez Bankası Yasası da, orta vadeli yapısal düzenlemelerdir; yapılmalarına bir şey demiyoruz; ama, yangına çare yoktur. Hâlâ  yurt dışından gelecek yardımlar bekleniyor. Artık, "kredi" de değil, "yardım" deniyor; Türkiye bu noktaya getirilmiştir. Yazık günahtır bu koca ülkeye...

Gelecek maddelerde, Merkez Bankası Kanunu üzerindeki görüş ve düşüncelerimizi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Söylemez, süreniz tamamlandı efendim. Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayınız.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gelecek maddelerde, detaylara girerek, maddelerde gerekli düzeltmeleri yapacağımız, hiç olmazsa burada bir uzlaşma sağlayacağımız umuduyla, hepinize, nezaket ve sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum efendim, sağ olun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Söylemez.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan ifade edecekler.

Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan 655 sıra sayılı Kanun Tasarısının geneli üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; söze başlarken, hepinizi hürmetle selamlarım.

Muhterem arkadaşlar, kanun tasarısı 18 maddedir ve Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapmaktadır. Merkez Bankası Kanunu, 14 Ocak 1970'te çıkarılmış 1211 sayılı Kanun, takriben 70 maddelik bir kanundur. Getirilen bu tasarıyla kanunun muhtelif maddelerinde değişiklik yapılmaktadır. 4, 13, 22, 29, 36, 40, 42, 43, 45, 52, 53, 56, 61 ve 68 inci maddelerde değişiklik yapılmakta ve 22/A numarasıyla, para politikası kurulu kurulmasıyla ilgili bir madde getirilmekte, geçici 2 madde de getirilmektedir.

Tasarı, Merkez Bankası Kanununda mühim bazı değişiklikler yapmaktadır. Plan ve Bütçe Komisyonunda bazı değişiklikler yaptık; buna rağmen, yapamadığımız değişiklikler de oldu muhalefet partisi olarak. Bunları da muhalefet şerhimizde geniş bir şekilde arz ettik.

Tabiî, tasarıyla yapılmak istenilen, ifade edildiğine göre, daha bağımsız bir Merkez Bankası kurulması. Peki, şimdiye kadar, Merkez Bankası bağımsız değil miydi; elbette, bağımsızdı. Kimse, Merkez Bankasının işine bugüne kadar müdahale etmedi. Nitekim, son krizlerde, kriz öncesi, bütün politikaları yönetenlerin de Merkez Bankası ve Hazineyle müşterek olarak ortaya koydukları politikalar oldu. Son krizde ağırlık bürokrasideydi. Merkez Bankasına dışarıdan müdahaleyle, şu şöyle yapılsın, bu böyle yapılsın şeklinde, geçmiş, yakın zamanlarda bu olmadı. Bir iki defa geçmişte... Zannederim, birincisi, CHP hükümeti zamanındaydı, Merkez Bankası Başkanı olağanüstü bir genel kurulla değiştirildi; İsmail Hakkı Aydın Bey getirilmişti yanlış hatırlamıyorsam. Bunun dışında, genellikle, Merkez Bankası, hükümet politikalarıyla uyumlu halde, para politikalarını belirlemede ağırlığı olan bir kurum olarak devam eder.

Tabiî, yeni getirilen tasarıda bizim ısrarla üzerinde durduğumuz, Merkez Bankasının da, diğer bütün kurumların da hükümetlerle uyumlu politika götürmesi esastır. Yeni kurulan bütün özerk kurumlar için de aynı şeyi söylüyorum. Mademki, ülkeyi yönetme görevi hükümetindir, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu almış olan hükümetlerindir. Bu hükümetlerle devletin bütün kurumlarının, yargının da tabiî, kendi kanunları çerçevesinde uyumlu olarak politikaları götürmesi gerekir. Onun dışında, özerk kurumlar kurarak siyasî iradenin dışına birtakım icra sahalarının çıkarılması kabul edilemez. Bunu, açıklıkla ifade etmekte fayda var. Zira, ülkenin yönetiminden sorumlu olan siyasî iktidarlardır. Siyasî iktidarların görev alanlarını daraltmak, millete hesap verecek olanların elini kolunu bağlamaktır. Ha, onlar iyi yapamazlarsa, seçim sandığında hesabı verirler ve yenilenirler. Ülkenin yönetiminden sorumlu olan özerk kurumlar değil, siyasî iktidarlardır. Daima, kanunları yaparken, bu ölçülere riayet etmekte fayda var. Her ne kadar ararejimlerde, Türkiye'de bazı icraat sahaları -YÖK'te olduğu gibi, diğerlerinde olduğu gibi- siyasî iktidarların irade sahası dışına çıkarılmak isteniyor ve yapılıyor ise de, eğer bu ülkede demokrasi yerleşecekse, hukuk yerleşecekse, millet iradesi yerleşecekse, bunun tersine çevrilmesi ve millet iradesinin hâkim olmasını mümkün kılacak olan bir düzenlemenin esas alınması gerekir. Hatırlarsanız, 55 inci hükümet zamanında, İstanbul Üniversitesinde YÖK'teki uygulamalar sebebiyle meydana gelen hadiseler neticesinde, devrin Başbakanı Sayın Yılmaz "yetkim olsa bu duruma müdahale eder ve düzeltirim" dedi; yani, bir Başbakan, Meclisten güvenoyu almış olan bir Başbakan, bir kurumun uygulamaları karşısında acz ifade etmektedir. Elbette, onu tenkit babında söylemiyorum; yani, yapılan düzenlemeler, siyasî iktidarın elini kolunu bağlarsa, o zaman milletin refahına, saadetine hizmet edecek olan siyasî iktidarın, millî iradenin eli kolu bağlanmış olur. Ben, son zamanlarda gelen bazı -özerk kurumlar, kurullar dönemine girdik- özerk kurumlar, kurullar sebebiyle bunu burada zikretmekte fayda gördüm.

Muhterem arkadaşlar, tabiî, Merkez Bankası Kanunu acele çıkarılması gereken kanunlardan biridir. Biz, buna, latife olarak, "bu da Derviş Kanunu mu" diyoruz. Sayın Bakanın soyadı, artık, Türkiye'de belli politikalara alem olmuş vaziyettedir. Kendisine başarılar dileriz.

Değerli arkadaşlar, ancak, tabiî, kanunu müzakere ederken yakın zamana da şöyle bir bakmak lazım. Daha krizin ateşi düşmedi. Krizin ateşi had safhada devam ediyor. Bir kasım krizi yaşadık, bir de şubat krizi yaşadık. İki krizin yüksek seviyede ateşi devam ediyor halen.

Tabiî, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Derviş'in, bundan birkaç gün önce açıklamış olduğu programla ilgili, Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş programıyla ilgili, bakın, orada, maddelerde neler  söylenmiş. 18, 19, 20 nci maddeleri açarsanız, orada diyor ki: "2000 yılı ikinci yarısında Türkiye'ye dış kaynak girişi azaldı. Bunun arkasından, kamu işletmeleriyle ilgili çalışmalar gecikti." Yani, Telekom ve Türk Hava Yolları özelleştirilemedi; bunun tercümesi bu. Ondan sonra, yine aynı maddede: "Kamu bankaları meselesi halledilemedi -detayına girmiyorum- bazı politik belirsizlikler ortaya çıktı. Arjantin ekonomisindeki gelişmelerin (kur çıpası, Para Kurulu benzerinin) tesiri oldu. Uluslararası sermaye tereddüde düştü." Ne zaman bu; 2000 yılının ikinci yarısında meydana çıkan hadise. Arkasından  ne oldu; kasım krizi patladı.

Ondan sonra, 19 uncu maddeye geçiyoruz:"Likidite daralması sıkışıklığı meydana geldi. Kur çıpası sebebiyle, likidite artışının döviz girişine bağlanması sebebiyle, piyasada likit darlığı meydana geldi -rapordan okuyorum, ben söylemiyorum- dış kaynak imkânlarında daralma, yabancı kaynak girişinin azalması -tabiî, buna ben de ilave edeyim: İhracat-ithalat farkının, yani, cari işlemler dengesinin giderek büyüyerek aleyhimize doğru tırmanması- faiz ve kurlara hassasiyetin artması; yabancı yatırımcılarda programa güven sarsılması; IMF temsilcisinin ince ayar ikazı."

Hatırlarsanız, ağustos-eylül ayında, IMF temsilci Cottarelli dedi ki: "Acele ince ayar yapmak gerekir." Sayın Başbakan da Cottarelli'ye karşı kükredi aslanlar gibi, bizim işimize karışamazsınız dedi, azarladı; ama, arkasından, biliyorsunuz, kasım krizi patladı ve yine arkasından, tabiî, 20 nci maddedeki değerlendirmeye bakın: "Kısa vadeli faizlerde sıçrama -zaten kasımda sıçramıştı onlar- tahvil, bono ve hisse senedi fiyatlarında keskin düşüş -yani, bunların faizleri yükseldi, değerleri düştü; tersinedir hareket daima- bankaların portföyünde devlet iç borçlanma senedi yüklü hale geldiği için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devirler başladı, yabancı yatırımcılar kaçtı, Merkez Bankasından 6 milyar dolar döviz çıkışı oldu."

Şimdi, bütün size anlattığım bu mizansen nerde oldu; Türkiye'de. Nerde oldu; evet, bugünkü hükümetin döneminde oldu. Evet, Merkez Bankası, Hazine bürokratları var; ama, ortada da hükümet var; yani, bütün bunlara seyirci kalan bir hükümet var ortada.

Şimdi, tabiî, bunun neticesinde ne yaptık; yeni bir program getiriyoruz. Kim inanır bu programa? Ben size söylüyorum, ondört ay milletin gırtlağını sıkmışsınız, kemerini sıkmışsınız, canını çıkarmışsınız, mazotu 3-4 misli artırmışsınız, gübreyi artırmışsınız, vatandaşın bugün gübre atacak parası yok, mazot alacak parası yok, benim seçim çevremde tarlalar boş, bir de şimdi "verin bakayım kredileri" diyorsunuz. Ne verecek? İşte, Ali Bey kardeşimiz feryat ediyor. Köyü satsan krediyi alamazsın; tarlayı değil, traktörü değil, köyü satsan, krediyi geriye alamazsın. Batmış bir Türkiye ortaya çıkardınız. Yani, onun için, bu krize karşı, bu yeni program şifa değil.

Bakın, bu programı ben okudum. Bu programda reel sektör nasıl harekete geçecek; üretim nasıl artacak; bu var mı? İhracat nasıl artacak; bu var mı? Bu program, 80 milyar, 90 milyar dolar para bulursa, bankaları kurtaracak. Zaten ömrümüz bankaları kurtarmakla geçiyor. Çiftçiyi kim kurtaracak; esnafı kim kurtaracak; üretimi kim kurtaracak? Bin kişi çalıştıran falan fabrika kapanmış. 25 milyon dolar sıkıntısı var, borcunu ödeyemiyor; falana 10 milyon dolar borcu var ödeyemiyor. Bu özel sektörü kim kurtaracak? Reel sektörü... Bu insanlar adam çalıştırıyor, üretim yapıyor, ihracata mal hazırlıyor. Hükümetin işi gücü, daha, dışarıdan para bulacak, içeriden 50-60 milyar dolar ilave borç alacak ve bankaları kurtaracak. Ne olacak bu bankalar?.. Zaten, bu bankalarda sıhhat yok ki. Yine, raporda kendileri ifade ediyorlar. Bankalar, para toplayıp da, bunları, reel sektöre mi veriyor; tarım gelişsin diye mi veriyor; sanayi gelişsin diye mi veriyor?! Hizmet sektörü gelişsin diye... Nereye veriyor; hazine tahviline, hazine bonosuna, devlet tahviline yatırıyor; yatıyor aşağı, ense... Oradan kâr ediyor; alışmış bu tatlı kâra. Biz de, hükümetler olarak, bunu, devamlı destelemişiz ve netice, bu iflas noktasına gelinmiş.

Bu programdan bir şey çıkması mümkün değil, boşuna milleti aldatmayalım. Bu programa hükümetin ortakları da inanmıyor; onu da ifade edeyim. Biz, milletvekilleriyle birebir konuşuyoruz, arkadaşlarla temas ediyoruz. Onun için, güven veren, reel bir program ortaya koymak lazım.

Bakın, Türkiye birkaç defa bu krizi geçirdi. En son ciddî geçirdiği krizlerden biri, 1980 krizidir. 1980 öncesi, biliyorsunuz, Sayın Ecevit'in yine, başbakanlığı döneminde, 1 litre mazota muhtaç, 1 kilo gübreye muhtaç, 1 topak şekere muhtaç hale geldik; ama, o zaman da, hükümetin saplantıları üzerinde, hiçbir şey bulunamaz hale geldi. Rahmetli Özal geldi, reel politikaya döndü. Yanında değerli arkadaşlar vardı. Onların bir kısmı hâlâ bu Mecliste veya siyasî sahadadır; tanışırsınız hepiniz. Bunlar, derhal pratiğe yöneldi, çözüme yöneldi, "şu mu yok; paran varsa getir" dedi. Parayı sormuyorum. "Kara paran mı var, ak paran mı var; sırdaş yap getir, yatır, ekonomiye kat" dedi. Yani, şimdi, böyle bir, acele üretimi harekete geçirme dönemi. Onu söylüyorum ben.

Bankaları kurtarsanız ne olacak, kurtarmasanız ne olacak. Efendim, bunlar kurtulacak da, ondan sonra, reel sektörü finanse edecekler. Ben, inanmıyorum buna. Bunlar, zaten, soya soya gelmişler. Verdikleriniz de onların hunisi içinde kaybolup gidecek; hiçbir şey de elde edemeyeceksiniz.

Değerli arkadaşlar, onun için, tabiî, benim kanaatim -bilemiyorum, üç ortak neye karar verir ama- bu hükümetin ömrü bitti. Hükümetin istifa etmesi lazım; yeni bir hükümetin kurulması lazım. Azınlık hükümetiyse azınlık hükümeti kurarsınız, yürürsünüz. Bakın, 1980 krizinde azınlık hükümeti vardı. Biz de, azınlık hükümetini dışarıdan destekledik ve o hükümet geldiği zaman, Sayın Başbakan, o dönemde, Sayın Özal'ı müsteşar olarak getirdi; hem Başbakanlık Müsteşarı hem de Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Vekiliydi, iki görevi birden aldı; çünkü, ekonomi planlamadan yönetilir, bürokrasiye de Başbakanlıktan kumanda edilir. O zamanki Başbakanın bakanlara söylediği şudur: "Sayın Özal'dan gelen kararnameleri imzalamayan istifa mektubunu versin." Bu, bir kriz yönetimidir.

Şimdi, Kabinenin her bakanı ayrı çalacak, her kurumu ayrı çalacak; siz de orkestra şefi olarak Sayın Derviş'i getirdik, bunu idare etsin. Ne yapsın Derviş bu şeyin içerisinde? Dervişler şeyhle beraber çalışır. Şeyh yok ki ortada. Şeyh başbakandır. Başbakan yok ortada. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, böyle uyurgezer bir hükümetle, sizin bu işleri halletmeniz mümkün mü, Türkiye'nin yangınını söndürmeniz mümkün mü? İfade ediyorum...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Şeyh özlemi mi çekiyorsunuz Sayın Milletvekili?

CEVAT AYHAN (Devamla) - Evet, şeyhlik meşruiyet kazandı; çünkü, Derviş'i getirip ekonomiden sorumlu başbakan yardımcı konumunda devlet bakanı tayin ettiniz; artık, şeyhlik, bizim literatürümüze girdi. Merak etmeyin şey itibariyle...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bunu da kabul ediyorsunuz.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, onun için tez elden yapılması gereken, hükümetin istifasıdır. Bir çözüm hükümeti gelir ve acele de seçime gidilir. Bu işi taşıyamazsınız, mümkün değil. Bakın, kriz derinleşerek devam ediyor; Türkiye'deki fabrikalar dışarıya gidiyor. Takip edin basını, bakın; adam, yatırım yapmıyor, buradaki fabrikasını alıyor dışarıya götürüyor. Yahu, insaf edin, nasıl hükümetsiniz siz?

Bakın, benim ilimde Sakarya'da, Afyon'da, Kütahya'da, Balıkesir'de, Bandırma'da, Bolu'da, bu bölgede tavukçuluk sektörü var. Bu sektör sıkıntıya düştü. Milletin gırtlağını sıktınız 2000 yılında; ayda 4 tavuk alan 3'e düştü, 3 alan 2'ye, hiç alamaz hale geldi. Tabiî, kümeslerden gelen tavuklar, piliçler fabrikaların, entegre tesislerin soğuk depolarını doldurunca, bu insanlar dediler ki, "Yahu biz tıkandık 750 000 ton piliç, tavuk üretilir; bize bir ihracat kapısını açın, ton başına 300 dolar destek verin; 50 000 ila 100 000 ton ihracat yapsak, sektör rahatlar, kümesler dolar taşar. Yüzbinlerce insan geçiniyor bu sektörden." Bunu, ilgililer getirdiler, bakanlığa intikal ettirdiler, hükümete intikal ettirdiler; biz çalıştık, değerli milletvekili arkadaşlarımız, iktidar grupları içerisinde sektörü tanıyanlar gayret ettiler, duyurdular; ama, anlamayan, tınmayan, duymayan, Hazineden sorumlu Bakanımız, Hazinemiz, Başbakanımız... Yani, siz, bunları konuşmayacaksınız da, bunları takip edip, bunları değerlendirmeyeceksiniz de, ne yapacaksınız arkadaş; hükümetin görevi nedir?! Böyle bir hükümet netice alır mı?! Sektörün sıkıntısı var; gidecek bir bakana anlatacak; o gidecek Başbakana tercüme edecek; Başbakan, gelin bakayım ortaklar, böyle bir sıkıntı varmış, bunu nasıl hallederiz diyecek; haydi bakayım, celse üzerine celse... Ondan sonra, zaten, mesele yıkılıp gidiyor.

Onun için, böyle, bu işi yönetemezsiniz. Size söylüyorum; derhal, hükümetin istifa edip, bu işleri yönetebilecek olan yeni bir hükümetin gelmesi lazım. Sayın Derviş de bu işin içinde olur, olmaz, kendi takdirleridir; ama, sizin, bu kafayla, bu anlayışla, bu üslupla bu işi götürmeniz mümkün değil. Bak, Türkiye'yi harap ettiniz. Benden önce konuşan arkadaşım, içborç stoklarını söyledi, hepsini söyledi. İşte, bakın, burada, rakamlar elimizde; kimseye bahane atmayın. Bakın, kimseye bahane atmayın. Çıktığınız zaman buraya, "efendim on senedir böyle..." Ee, senin işin daha da batırmak mı?! Bak, içinde bulunduğum 54 üncü hükümet devrettiği zaman görevi, borç stoku 28 milyar dolar...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - 84 milyar dolar...

CEVAT AYHAN (Devamla) - Hayır efendim, 28 milyar dolar; içborç stoku, söylüyorum...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - 84 milyar dolar...

CEVAT AYHAN (Devamla) - Atmayın. Gelin, size göstereyim tabloları, Hazine rakamlarına bakın, bunu bulursunuz; 28 milyar dolar. Peki, şimdi geldiğimiz nokta ne; şimdi geldiğimiz noktaya bakalım: Şimdi geldiğimiz nokta da 50 milyar dolar. Her şeyi daha kötü hale getirmişsiniz, her şeyi daha berbat hale getirmişsiniz. Biz, size, dışborcu 80 milyar dolar mertebesinde devretmişiz, 114 milyar dolar mertebesine gelmişsiniz. Sadece son bir ayda... Bak, son bir ayda, mart ayında... Şubat ayı sonu içborç stoku, 45 milyar dolar; Hazinenin rakamlarına göre, şubat ayı sonunda içborç stoku 45 katrilyon liradır; mart ayı sonunda 50 milyar... 50 trilyon... Rakamları da karıştırıyoruz sizin idarenizde mübarekler, artık katrilyona da sığmamaya başladık. 50 katrilyon 800 trilyon liradır. Yani, içborcu, bir ayda 5,5 katrilyon artırmışsınız. Şimdi, önümüzdeki ayda, bunun daha da tırmandığını göreceksiniz. Nasıl döneceksiniz içborçta? Haydi bakayım... Dönün bakayım... Dışarıdan sıcak döviz geliyordu, bozduruyordu... Dolar üzerinden yüzde 32 faiz alıyor, milletin kanını emiyor bu düzen. Bunu görmüyor musunuz arkadaşlar?!

Bakın, biz hükümet olmuşuz -54 üncü hükümet- havuz sistemine geçmişiz; borçlanmayı azaltmışız, bunları rekabete sokmuşuz ve belli bir dengeye gelmişiz. Ödediğimiz faizlere bakın, fren yapmışız; borç stokuna bakın, fren yapmışız. Eğer kalsaydık, Fadime, Kalkancı numaralarıyla bizim hükümet yıkılmasaydı... Ki, siz, o Fadime, Kalkancıların eseri bir hükümetsiniz netice itibariyle, o dönemin taşeron hükümetisiniz, devamısınız aslında; çünkü, siz, dört yıllık bir hükümetsiniz, iki yıllık değil. Ta 1 Temmuz 1997'den beri gelen bir hükümetsiniz. Üç ortaksınız; ama, iki ayak o dönemden gelmedir. Uygulamalarda... Ayrıca, Sayın Ecevit, tek başına hükümetti beş,altı ay...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayhan, süreniz tamamlandı efendim.

Açıyorum mikrofonunuzu; lütfen, tamamlar mısınız.

CEVAT AYHAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasıyla ilgili kanun tasarısına muhalefetimiz var. Yine de hayırlı olsun diyorum; ama, size söylüyorum ki, Türkiye'yi bir yangın yerine çevirdiniz. Yangın giderek artıyor, kriz derinleşiyor. Ne yapacaksanız, oturun, akıllı uslu düşünün; çözüm getiremiyorsanız, istifa edin ediyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven açıklayacaklar.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini takdim ederken; kamuda çalıştığım sıralarda Sayın Serdengeçti'nin Merkez Bankası Başkanı olarak atanmasını ve bugün burada olmasını memnuniyetle karşılıyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bravo!..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bravo diyeceksin tabiî...

Bankalar, tabiî ki, ekonominin şahdamarıdır. Şahdamarında meydana gelen aksaklık ve tıkanmalar bütün sistemi etkisi altına alacaktır. Yıllardan beri, birkısım bankalar usulsüzlük ve yoksuzlukların odağı haline gelmiş, rant ekonomisinden reel ekonomiye geçişte büyük zorluklarla karşı karşıya kalınmıştır. Ülkemizde, rasgele kuruluş izinlerinin verilmiş olması, mevzuattaki hukukî boşluklar, bankaların plasman politikaları ile aktif büyüklükleri ve kamu bankalarına uygulanan yanlış politikalar sonucu bankacılık sektörünün karşı karşıya kaldığı çıkmazlarla bugün karşı karşıya bulunmaktayız. Bankerzede olayından tutun, konutzede olayına ve offshorezedeler faciasına kadar bu faturalar tasarruf sahiplerine ödetilmiş ve birçok insan bu sebeplerden intihar etmiştir. Halktan toplanan birkısım paralarnın, banka sahiplerince, iştiraklerine aktarılması suretiyle, bankalar, maalesef, hortumlama işlemiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Yıllardan beri, devlet iç borçlanma senetlerinden ve hazine bonolarından aldıkları yüksek faizlerle beslenen bu hortumcular, çareyi ya yurt dışına kaçmakta görmüşler ya da bugünkü gibi demir parmaklıklarla karşı karşıya kalmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz, gerçekten, esnaf, sanayici, tüccar, işçi, köylü ve memurumuzu üzmüştür. Bu üzüntüyü yüreğimizde hissetmememiz mümkün değildir; ancak, bu durumu fırsat bilenler, millî mücadeleyi kazanan parlamenter sistemi hedef almışlar, kanserli dokuların vücuttan temizlenmesi yerine ajitasyonlara başvurmuşlar, karanlık senaryolarla ara rejime davetiye çıkarmışlar, ateşin üzerine âdeta benzinle gitmişler, ekonomik krizin arkasına sığınarak siyaset kurumu ve siyasetçileri yıpratmaya çalışmışlar, toplumdaki tansiyonu düşürme yerine, ekonomik krizi siyasî krize dönüştürmeye çalışmışlar, amaçları doğrultusunda eylem yapmaya cesaret edemeyenler, esnaf gölgesi altında kışkırtıcılığa soyunmuşlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış güçlerin, ülkemiz üzerinde oyun oynamasına hiç gerek yok; dedim ya, ateşin üzerine benzinle gidiyoruz. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye gelip, rapor yazmalarına gerek yok, yurtdışı bankaların kredi vermeleri için Türkiye hakkında istihbarat yapmalarına da gerek yok; kredibilitemizi, zaten, kendimiz, onlara sunuyoruz. Nasıl olsa, felaket çığırtkanlığı yaparak ülkemizin turizm sektörüne de darbe vurmayı gözardı etmiyoruz. Ekonomide moral bozarak, stok ve kuyruklara yol açıp, birkısım insanları zengin ettirmeye de çalışıyoruz. Peki, bunlardan karaborsacılar ne kadar para kazanacak ve kimlerden?.. Yine, benim Anadolu'da yaşayan çiftçim, işçim, köylüm, memurum bundan zarar görecektir.

Halkın moralini menfî yönde etkileyerek, bankacılık sektöründeki paraları yastık altına çekmeye hiçbirimizin hakkı yoktur; güven olayını sarsarak ekonomiyi kilitlemeye, hele hele, hiçbirinizin hakkı yoktur. Krizin arkasına sığınan birkısım insanların kurumlara ve şahıslara karşı taahhütlerini yerine getirmemesi için o insanlara -artniyetli insanlara- fırsat vermeye, hiç mi hiç hakkınız yoktur. Vatandaşlarla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeye ve toplumu gerginlik içerisine çekmeye, hiçbir zaman hakkınız yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fon arzı ile fon talebinin karşılaştığı bu para piyasaları, sermaye piyasaları, gerçekten, ekonominin vazgeçilmez kurallarıdır. Bankalar, aracı kurumlar, özel finans kuruluşları, bu piyasaların vazgeçilmez temel taşlarıdır. Ülkemizde, bu temel taşlar yeterince yerine oturtulmamıştır. Altyapının oluşturulmamış olması, yıllardan beri süregelen mevzuattaki hukukî boşluklar nedeniyle, bankalar ve özel finans kuruluşları, halktan toplamış oldukları paraları, iştiraklerine, bağlı ortaklıklarına ve yan kuruluşlarına kaynak teminine matuf olarak kullanmışlardır. 1994 yılında meydana gelen kriz sonucu, İnterbank ve diğer bankalardan, diğer piyasalardan yüksek faizle toplanan paralarla, kamu bankalarının görev zararları, katlamalı olarak gelmiştir. Bunların hepsini, rakamlarla burada vermeye hazırım; ama, rakamlara girmek istemiyorum. Devlet tahvili ve hazine bonosu karşılığında yapılan borçlanmalarla, kamu maliyesi, içinden çıkılmaz bir hal almıştır.

Para piyasalarında ve sermaye piyasalarında meydana gelen likidite sıkıntısı, gerçekten, bütün Türk Milletini meydana getiren tüm toplum katmanlarını etkilemiştir.

Herhangi bir bankanın borçlanma taahhüdünü gün içerisinde yerine getirmemiş olması, piyasadaki bankaları zincirleme olarak etkilemiş; en önemlisi de, yurtdışı güven ve kredibilitemizi riske sokmuştu.

İthalat ve ihracatımızda oluşan olumsuzluklar, akreditif ve teminat mektuplarında karşılaşılan sıkıntılar, hepimizi yeterince üzmüştür. Ne var ki, Merkez Bankasının, Uluslararası Para Fonuna verdiği taahhüt gereği, net iç varlıkların seviyesini koruyacağım diye gerekli basireti göstermediği de bir gerçektir.

19 Şubat 2001 tarihinde oluşan finansman darboğazıyla ilgili hükümetin, gerçekten, almış olduğu kararlar, belki, şu anda net olarak ortaya çıkmamakla birlikte, Merkez Bankası Kanununun Türkiye'nin önüne getirilmesi, bana göre, bütün reformların en önemli kaynağı haline gelmiştir.

Hükümetin malî ve ekonomik, müşavirlik, malî ajanlık ve haznedarlık görevini yapan ve aynı zamanda, para ve kredi politikasını, kalkınma planı ve yıllık programlara uygun şekilde yürütme görevini alan Merkez Bankası, bugün, 71 yıllık bir maziye sahip olup, 1930 yılında kurulan bir banka olarak önümüze çıkmaktadır; ama, 1970 yılından itibaren, gerçekten, çok detaylı, çok köklü değişikliklere gidilmemiş ve bugün önümüze gelen bu yasa tasarısıyla, Merkez Bankası Kanunu elden geçirilerek yeni bir şekille önümüze çıkmaktadır.

Bu görev ve yetkilerle donatılan Merkez Bankasına, gerçekten, 15 Nisan 2001 tarihinde açıklanan programın başarıya ulaşması için çok büyük görevler düşmektedir. Bankacılık sektöründeki malî bozukluktan fona devredilen bankalara kadar, sermaye piyasalarından para piyasalarına kadar pek çok yapısal reformun yeniden yapılandırılmasına kaynak teşkil edecektir.

Bugün, fona devredilen bankalar... Kamuoyuna 13 bankanın batırılarak fona devredildiğini belirten insanlara şunu sormak gerekir: 57 nci hükümetin güvenoyu aldığı tarih, zannedersem, 2 Haziran 1999. Fona alınan bankaların tarihi, 1999'un üçüncü çeyreği. O günkü gazete ilanlarını eğer değerlendirirseniz, bütün bankalar gazetelere ilan veriyordu; dövize yüzde 30, mevduat faizlerine yüzde 300, offshore hesaplara şu kadar vereceğiz diye. Peki, o bankalar fona alınmasaydı da, 20 milyar dolar yerine 50 milyar dolar mı götürseydi o hırsızlar? Onu size sormak istiyorum.

Bugün, memleketin içerisinde bulunduğu durumu hassas bir şekilde değerlendirmek gerekir. 1970 yılından itibaren, zaman zaman bazı değişiklikler yapılmış; ama, bu yasa tasarısıyla, özellikle, Avrupa Birliği normları ve dünyada meydana gelen gelişmelerin gerisinde kalmış olan bir Merkez Bankasının -yeni değişiklikler getirilmek suretiyle- dünyayla entegrasyonu sağlanmaktadır. Bu yasa tasarısıyla, para politikalarının belirleyicisi ve uygulaması konusunda tek yetkili hale getirilmiştir; sadece para politikaları yönünde... Yine, hükümetle birlikte, Türkiye'de kangren haline gelmiş enflasyonun hedefinde etkin rol oynamak ve bağımsız bir yöntemle bu enflasyonu aşağıya çekme konusunda hükümete müşavirlik ve yardımcı olma noktasında, tasarıda yer verilmiştir.

Yine, sistemdeki tıkanıklıkları gidermek için, teminat karşılığında kredi sağlama imkânı getirilmiştir.

Yine, bu tasarıyla, Bakanlar Kuruluna, her yıl, nisan ve ekim aylarında rapor verilmesi hükme bağlanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunun, Merkez Bankasının çalışmaları ve rezervleri olsun, diğer bilgileri noktasında, yılda iki kere bilgilendirilmesi yasa tasarısına konulmuştur.

Hazineye kaynak aktarımına yasak getirilmiştir; çünkü, yıllardır, Hazineye, gerek çiftçilere... Bazıları diyor ki, efendim, çiftçilere verilen düşük krediler helal olsun. Tabiî ki, helali hoş olsun; ama, bütçeye konulmak suretiyle verilmek helali hoş olsun. Bunu da çok iyi düşünmek gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Merkez Bankası Kanun Tasarısıyla ilgili konulara değindikten sonra, geçen gün Ortadoğu Gazetesindeki yazımda da belirttiğim üzere, toplumla ilgili...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Hangi yazı?..

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Gazete okusaydın, öğrenirdin.

Merkez Bankası Kanun Tasarısıyla ilgili konulara değinirken, toplumun sesine, mutlaka ve mutlaka, kulak vermemiz gerekmektedir.

Çare ararken, çaresizliğe düşmemeliyiz. Gerçekten, enerjimizi boşaltmak hepimizin hakkı. Yürümeliyiz; sadece kendi çıkarımız için değil. Geleceğimize ipotek koyacak adımlara karşı da sesimizi yükseltmeliyiz. Hafızalarımızı yoklamalıyız; Türkiye'ye neler getirdiğimizi de düşünmeliyiz. Gerçekten, yürümek güzel; ama, yıkmadan, tahrip etmeden, demokratik hakkımızı kullanarak; ama, müflis olanlar ile önünü görmeyenlerin oyununa gelmeden, şahsına ve şirketlerine aldığı kredileri ödemeyen, sözde sanayici ve esnaf temsilcisi geçinen bazı şahısların gözlükleri arkasında yatan maksatları da düşünerek...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Kim onlar? Onları da bir açıkla.

NİDAİ SEVEN (Devamla) - Sümerbankın 1995 yılında özelleştiğini, sonra da sahiplerinin içeride olmasını, buna bir örnek olarak gösterebilirim size.

Bankaları hortumlayan, hazineyi soyan kravatlı hırsızların senaryolarına kapılmadan, kredi muslukları kısılan birkısım medyanın ekmeğine yağ sürmeden yürümeliyiz; ama, toplumsal rahatlamaya doğru el ele vermeliyiz, ülkemizi daha iyi günlere hep birlikte götürmeliyiz.

Bankalar enflasyonunu mutlaka ortadan kaldırmalıyız. 83 banka olmuş; Türkiye'de bir enflasyonla karşı karşıya gelmişiz. Bu bankalar enflasyonundan, bir an önce, mutlaka kurtulmalıyız.

Kamu bankalarının görev zararlarına meydan vermeden, bütçe disiplininin mutlaka uygulanması gerekmektedir.

Yılların birikimi olan yolsuzlukların ortadan kaldırılması için, rant lobisinin reel ekonomiye karşı açmış olduğu savaşı mutlaka kazanmalıyız. Lobiye o fırsatı vermemeliyiz.

Kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine mutlaka çekmeliyiz.

Halkın paralarını kendi şirketlerine hortumlayanlardan mutlaka hesap sormalıyız.

Kamu finansman borçlarını kontrol altına mutlaka almalıyız.

Çıkar Amaçlı Suçlarla Mücadele Yasasının olumlu sonuçlarını, Türkiye'de son birbuçuk, iki sene içerisinde görmekteyiz; ama, bu Çıkar Amaçlı Suçlarla Mücadele Yasasının olumsuz yönleri üzerinde de dikkatlice durmalıyız. Yani, bir sepetin içerisinde bulunan elmaların arasındaki çürükleri ayırt etmeliyiz.

Bugünü kurtarırken, yarınlarımızı ipotek altına kesinlikle almamalıyız. Bu da yapılırken, mutlaka, günübirlik politikalardan uzak... Bugünü kurtaralım diye yarına yük olmamak açısından bu çok önemlidir.

Gelir adaletsizliğini mutlaka ortadan kaldırmalıyız.

Zamanım çok az kaldığı için, burada, rakamlara girmek istemiyorum; ama, maddeler üzerinde konuşmacıların yapacakları konuşmaları takip ederek, tarih ve rakamları da belirtebilirim.

Bu cümleden olarak, çıkarmakta olduğumuz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasıyla ilgili kanunun ülkemize hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan diler; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP, DSP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seven.

Gruplar adına dördüncü söz, Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas'a aittir.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubumun görüşlerini belirtmek amacıyla yüksek huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ilk olarak, gereğine inandığım bir hususun altını çizmek istiyorum. Biz, burada, yasama faaliyetinde bulunurken, çıkardığımız kanunların ihtiyaca tümüyle karşılık verecek özellikte olması için azamî çabayı göstermek, samimî katkılarda bulunmak zorundayız. Ancak, çokça yapıldığı gibi, bu amaçla yapılan teknik eleştirilerin ve ortak akla varma çabalarının, sekter ve negatif muhalefetten kesinlikle ayırt edilmesi lazımdır.

Sayın milletvekilleri, bu hususun altını çizdikten sonra, öncelikle, çok tartışılan ve genellikle yanlış anlaşılan Merkez Bankası bağımsızlığı konusunu dikkatlerinize getirmek istiyorum.

Merkez Bankasının bağımsızlığı, hedeflerde bağımsızlığı içermez; araç bağımsızlığını içerir. Merkez Bankasının bağımsızlığı demek, para politikasının belirlenmesinde bağımsız olması demektir. Çağımızda merkez bankalarının, kalkınmanın sağlanması ve işsizliğin önlenmesi gibi görevleri yoktur. Merkez bankasının artık tek bir işlevi vardır;  o da, paranın istikrarını sağlamak ve bunu yaparken, para politikası ve para politikasıyla ilişkili kur ve faiz politikalarını belirlemektir.

Sayın milletvekilleri, Merkez Bankasının araç bağımsızlığının sağlanabilmesi için, kamu, para basımından elde ettiği senyoraj gelirinden tamamen vazgeçmeli; malî piyasalar, kamu borç kâğıtlarını emebilecek derinliğe sahip olmalı ve en önemlisi, içborç düzeyi, para politikası üzerinde baskı yaratmayacak düzeyde tutulmalıdır. Son açıklanan program da zaten bu hedeflere vurgu yapmıştır ve bu çerçevede onayınıza sunulan bu tasarıyla, Merkez Bankasının araç bağımsızlığı yasal güvenceye kavuşmuş olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bağımsız para otoritesinin olmadığı dönemlerde hükümetler, her dara düştüklerinde para basmışlar ve başta enflasyon olmak üzere ekonomik istikrarsızlığın artmasına ve ekonomik çalkantıların birbirini izlemesine neden olmuşlardır.

Bütün bu nedenler, Merkez Bankasının, para arzını kontrol ederken, hükümetlerin etkisinden çıkarılmasını zorunlu kılmıştır. Bu yasada yapılan değişiklik bu amaca yöneliktir.

Banka, ana hedef olan enflasyonla mücadelenin etkin biçimde sürdürülmesi amacıyla, enflasyon hedefini hükümetle birlikte belirleme görev ve yetkisiyle donatılmıştır. Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlamak, enflasyonla mücadele edebilmek için, açık piyasa işlemleri, döviz ve efektif işlemleri, reeskont ve avans işlemleri, zorunlu karşılık ve umumî disponibilite ile uygun bulacağı diğer para politikası araçlarını doğrudan belirleme ve kullanmayla görevli ve yetkili kılınmıştır.

Yine, bu kanun değişikliğinde, fiyat istikrarının gerçekleştirilmesinde etkinlik sağlanması amacıyla, dünyadaki uygulamalar da göz önüne alınarak, banka bünyesinde Para Politikası Kurulu oluşturulmuştur. Finansal sistemde istikrarı sağlama görev ve yetkisi kapsamında, bankaya, malî sistemin altyapısının güçlendirilmesi ve malî sistemdeki risklerin sektörün geneline yayılmasını önlemek için gerekli tedbirleri alma yetkisi verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu nedenle bu tasarı son derece önemlidir; ancak, Merkez Bankasının bağımsızlığı, sadece yasal bir sorun değildir; aynı zamanda, bir kurumsal yeterlilik sorunudur. Bunu sağlamak için de, Merkez Bankasının, önceliğinin kendi bilanço hedeflerini tutturmak değil, ekonomik istikrarı sağlamak olduğu konusunda piyasaları ikna etmesi ve piyasaların güvenini kazanması gerekir. Kaldı ki, Türkiye örneğinde -bunu oldukça önemsiyorum- Hazinenin kuruluş yasasında "Hazine, Türk parasının dolaşım ve istikrarını sağlamaya yönelik politikaları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasıyla birlikte oluşturmak ve uygulamakla görevlidir" hükmü durdukça, aslında, yasal gerek de tam olarak sağlanmış sayılmaz.

Daha da önemli bir şeyi vurgulamak istiyorum. Daha da önemlisi, hepsinden önemlisi, Merkez Bankasının bağımsızlaştırılacağı tek kurum, siyaset kurumu değildir; banka, aynı zamanda, para politikasının yönetiminden sorumlu olduğu ekonomiyi herkesten ve her kurumdan, hatta IMF'den bile daha iyi bilmek ve gerektiğinde, ortak bir program içinde olsa dahi, uluslararası kuruluşlara karşı da bağımsızlığını sürdürmek zorundadır; yani, finansal sisteme gerekli olan likiditeyi derhal verebilmelidir ve likidite krizinin büyük bir ekonomik çöküntüye dönüşmesini önlemek zorundadır. Bugün tüm dünya, Federal Reserve Banka bu nedenle güvenir. Bilirler ki, dünya ekonomisini etkileme gücüne sahip Amerikan ekonomisinde, FED, likidite krizlerinin ekonomik çöküntüye yol açmasına ya da bunun tersi gelişmelere hiçbir zaman izin vermez.

Sayın milletvekilleri, malî krizler, aniden parlayan bir alev gibidir; üzerine hemen gidilirse, verdikleri zarar çok küçük olur. Çünkü, malî krizin ilk günlerinde oluşan fiyatlar genellikle panik sonucunda ortaya çıkar. Dövize saldırılır veya yatırımcı bir anda elindeki kâğıtların hepsini boşaltır. Bu durumda vakit kaybedilir ve panikle oluşmuş fiyatlar şu veya bu nedenden uzun süre durursa, yavaş yavaş normalleşmeye başlar. Yüksek fiyata alışmış birine düşük fiyattan hiçbir şeyi sattıramazsınız; fiyatın yine o seviyeye gelmesini bekler. Kısaca, malî krizlerde hemen harekete geçilmezse, panik haliyle ortaya çıkmış olan fiyatlar, denge fiyatı haline gelir.

Sonuç olarak, finansal krize, malî krize müdahale etmekle yapısal önlemleri almak ayrı şeylerdir, değişik yöntemler ve değişik adımlar gerektirir. Çünkü, piyasalar, her fırsatta, karar alıcıları test ederler. Bu nedenle, hızlı ve kararlı davranmak son derece önemlidir. Öte yandan, kırılganlığı çok yüksek olan piyasalar için, hedefler kadar, hedeflere nasıl ulaşılacağı da önemlidir. Kısa dönemde devletin nasıl bir ekonomi politikası uygulayacağını bilmek, piyasalar açısından ve ileriye dönük beklentileri şekillendirmek açısından çok önemlidir. Şu anda bankalar ve piyasalar, el yordamıyla yol almaya çalışıyorlar; bir gün sonrasında piyasanın nasıl oluşacağını, dövizin, faizin ne olacağını anlamak istiyorlar. Böyle bir ortamda piyasaları kendi haline bırakamazsınız. Şu anda görünen o ki, Merkez Bankası, döviz çıpası yerine faiz çıpası kullanıyor; ancak, piyasa faktörleri üzerindeki kontrollerin kısa vadeli olduğunu akılda tutmamız gerek. Kuru, faizi, kısaca tüm fiyatları diğer politikalarla desteklemeden uzun süre baskı altında tutmak hemen hemen imkânsızdır. Bu konuda dikkatli olmamız gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, zaman kaybetmeden üzerinde durmamız gereken konu, bu nedenle, bankacılık reformudur. Sektörün yeniden yapılandırılması için çok büyük kaynaklar gerekmektedir. Yok, kamu kaynaklarını kullandırmamak üzere yola çıkılırsa, bunun bir tek sonucu, maliyetin daha da artması olur; çünkü, çok büyük kaynak ihtiyacı içinde olan bir sektörün yeniden yapılandırılması için kaynak bekleyemeyiz. Yeniden yapılanma acilen başlatılmalı, kaynak bulundukça da bu sektöre verilmelidir. Zaman kaybettikçe, sektörün içine düştüğü sorunları çözmek giderek pahalılaşmaktadır.

Bu tasarıda, Bankalar Kanunundaki düzenlemeye paralel olarak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna olağanüstü durumlarda avans verilmesi, bankacılık sistemindeki belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde de bankalara verilebilecek krediler konusunda düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle, bu, oldukça olumlu bir adımdır.

Değinmek istediğim bir husus da, Merkez Bankasında gerçek kişilerin hesap açtırabilmesi hususudur. Gerçek kişilerin, Merkez Bankasında 11 milyar dolara yakın mevduat hesapları var. Bu hesapların ortalama maliyeti yüzde 15 civarındadır. Evet, bu hesaplar, belki en istikrarlı hesaplardır; belki Polonya gibi ülkeler de benzeri uygulama için arzulu olabilirler; ancak, unutulmamalı ki, bu hesaplar, maliyeti yüksek hesaplardır ve bu maliyet, ödenen faizlerle sınırlı değildir; çünkü, Merkez Bankasının ödediği bu faiz, Türkiye'nin risk primine baz oluşturmakta ve Türkiye'nin risk priminin olduğundan daha yüksek algılanmasına yol açmaktadır. Yıllardır süregelen bu uygulamanın, koşullar uygun olduğunda, gerekirse hazine garantisi verilerek, Merkez Bankası dışına çıkarılması düşünülmelidir. Kaldı ki, bu hesapların Merkez Bankası dışına taşınması, döviz rezervlerinin düzeyini etkilemeyecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kabul etmemiz gerekir ki, malî piyasalardaki çalkantıların reel sektör üzerindeki olumsuz yansımalarını düzeltebilmek zaman alacaktır; bu da yoksulluğu daha da artıracaktır. Malî sektördeki çalkantılara seyirci kalınmasının en büyük riski burada yatmaktadır; çünkü, merkez bankalarının ana sorumluluğu, son kredi merci olarak bankaların likitide sıkıntısını gidermek, likidite sıkıntısının krize dönüşmesine, sistemi çökertmesine mâni olmaktır. Böyle bir merkez bankasının olmadığı ülkede, bankacılık sistemi de, reel sektör de ayakta kalamaz. Bu nedenle, piyasaların çalışmasını sağlayacak önlemler daha fazla ertelenmemelidir.

Bu tasarının bu açıdan önemli olduğunu belirtir, Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Nas.

Sayın milletvekilleri, saat 20.15'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.10

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.15

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, 90 ıncı Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde

Hükümet?..Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'de.

Sayın Türker, buyurun.(DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu adına ve şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, burada görüştüğümüz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının yeniden yapılanmasıyla ilgili kanun tasarısı -Türkiye Cumhuriyetinin- Kurtuluş Savaşıyla birlikte gündeme gelmiş ve cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında, dışarıdan kuşatılmanın belirli cezaları görüldüğü sırada gündeme gelmiş bir kanunun iyileştirilmesiyle ilgilidir.

Yıl 1929, dünya buhranı ve Türkiye'nin merkez bankası yok. Türkiye'nin merkez bankası işlemlerini, Osmanlılardan kalma ve yabancı sermayeli bir şirket gündeme getiriyor. O tarihlerde, Türkiye, bir taraftan, Düyunu Umumiyeden kalan borçlarını ödüyor, diğer taraftan, gelişimini her yönüyle tamamlamaya çalışıyor ve merkez bankasının, ülkenin yararları için devreye girmesi gerekiyor; ama, bu işlemi yerine getiren özel banka, hükümete, ülkenin bu ekonomik gelişmesiyle ilgili gelişmeleri yerine getiremem diyor.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve her zaman, her yerde, herkesin gündeme getirdiği Mustafa Kemal Atatürk'ün o tarihlerde yaptırdığı incelemelerden bir tanesi, işte, bir merkez bankası kurulmasıdır. Hatta, merkez bankası kurulması gündeme gelince, buraya atanacak elemanlar aranıyor ve bakılıyor ki, Türkiye'de yetişmiş ekonomist yok. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinin, Hitler Almanya'sından kaçan profesörlere kurdurulması bu dönemde gündeme geliyor. Ne garip tesadüftür ki, ülkenin hem para yönetimi ve ekonomi yönetimi için gerekli olan bankası ile bugün, Türkiye'de, bir türlü iki yakasını bir araya getiremediğimiz, ekonomi için ekonomist yetiştirmesi gereken üniversitenin ilgili fakültesinin kuruluşu aynı günlerde gündeme geliyor.

O tarihlerde kurulan Merkez Bankası, millî çıkarları önplanda tutan, bağımsız karakterde bir merkez bankasıdır; ama, bu Merkez Bankası, bugün tartıştığımız birçok problemin nedeni olan değişiklikleri de 1950'li yılların ilk başlarında yaşamaya başlıyor ve bu ülkede, nedense, serbest piyasa ekonomisine geçildiği, liberalizmin önplanda tutulduğu tarihlerde, Merkez Bankası, yavaş yavaş bir komuta ekonomisinin parçası haline gelmeye başlıyor.

Merkez Bankasıyla ilgili ciddî değişiklik 1970 yılında yapılıyor ve 1970 yılından bugüne geldiğimizde, Merkez Bankasının yüklendiği görevler, ülkenin ekonomik gelişmesi önplanda olmak üzere, istihdamdan, üretimden, büyümeden, aklınıza gelebilecek her türlü ekonomik işlevle ilgili olduğu için, Merkez Bankası -bankacılıkla ilgili önemli olan- paranın değerini korumak, fiyat istikrarını sağlamak işlevini bir türlü önplana alamıyor.

İşte, bugün, burada, reform adı altında görüştüğümüz şey, yani, Merkez Bankasının -bağımsızlığı demeyeceğim- özerkleştirilmesini sağlayan, özerk bir para yönetimine sahip olmasını sağlayan değişim, artık, fiyat istikrarını önplanda tutarak ve hükümetle işbirliği yaparak tespit ettikleri enflasyona bağlı bir para politikası oluşturmasıdır.

Kimi konuşmacılar, burada, Merkez Bankasından çok, Türkiye ekonomisinin bugün geldiği noktayı bizim önümüze serdiler ve bir konuşmacı dostumuz, Türkiye'de, şu anda toplam içborç stokunun 50 katrilyonu geçtiğini gündeme getirdi. Evet, bu rakam doğru, 50 katrilyon; ama, bunun 19,9 katrilyonu ise aynî niteliğindedir, yani, nakdî borç stoku değildir. Nedir; özellikle 1999 yılının sonunda 2,7 katrilyon olan bu borcun 19,995'e çıkma nedeni, her zaman ve her gün bu kürsüde tartıştığımız görev zararlarına ve yılların birikimiyle bir kamu borcuna dönüşmüş olan, kamu bankaları için Merkez Bankasına Hazine tarafından kırdırılmak üzere ihraç edilmiş olan bonolardır. Yani, burada "57 nci hükümet, borcu şu kadara getirdi" diye Merkez Bankası Kanununu bahane edip tartışırken ve bu ülkede, artık, tek adamlık yerine, demokratik yapıyı işleten bir başbakanın demokratik anlayışını başbakan yokluğu gibi ileri sürünce, biraz da, insanların kendine bakması gerekir.

Evet, bu ülkede, bir başbakan, eğer, uzlaşı kültürüyle üç partinin bir araya getirdiği hükümetin yönetiminden sorumluysa, kuşkusuz, her olay için, birdenbire parlayan bir alev gibi parlaması beklenemez; çünkü, parlayan her alevin, aniden bir şeyi tutuşturması da mümkündür. Üç ortağın, bir arada, temsil ettikleri kitlelere göre değerlendirip, yorumlayıp, karar almalarını beklemek gerekir. Eğer biz, burada, tutup da, uzlaşma kültürü üzerine kurulmuş olan bu sistemi, başbakanı salt yermek adına söylersek, buna, tek yanıtımız; evet, bizim Başbakanımız, diğer başbakanlar gibi tek başına, ülkenin genelini düşünmeden karar vermez. Çünkü, demokratik anlayış bunu gerektirir.

Şimdi, değerli milletvekilleri; Türkiye, bu hale niye geldi? Türkiye'nin bu hale niye geldiğini, dünyada Türk bankacılığının nasıl görüldüğüne şöyle bir göz atarsak rahatlıkla göreceğiz. Geçtiğimiz iki üç yıla kadar, dünyada, finans piyasalarında, kâğıt üzerinde bakıldığı zaman, en kârlı sektörün, dünyada en kârlı sektörün, Türkiye'de bankacılık yapmak olduğu görülürdü. Neden; çünkü, Türkiye'de öyle bir sistem kurulmuş ki, Hazine borçlanıyor, banka, oturduğu yerde, yalnız, kamuyu finanse ediyor, kamunun hazinesini finanse ettiği için, büyük kârlar elde ediyor; elde ettiği kârlar da az buz değil, reel faiz oranı yüzde 25, yüzde 30 civarında.

İşte, kâğıt üzerinde çok kârlı gözüken bu bankacılık sektörü, bir taraftan pompalanırken, bir taraftan, geçmişte bu bankaların devrine kendileri izin verirken, kimilerinin kurulmasına kendileri önayak olurken ve bunların stokları deşildiği zaman, kendi dönemlerinde oluşurken, o dönemi görmeyen arkadaşlarımız, maalesef, son iki yılda enflasyonu düşürmek, reel faizi düşürmek adına yapılanları görmezden gelip, hemen bizim hükümeti ve bugünkü durumu eleştirdiler.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Hepsini görelim...

MASUM TÜRKER (Devamla) - Şimdi, eleştirmek kolay, İspir'e çok yol yapmak da kolay.

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Ancak, bu eleştirileri gündeme getirirken şuna bakmak lazım: Uzun yıllar bu Hazine finansmanı olgusunu kurarken, Türkiye'de her şeyi finans piyasaları üzerine kurup, kârlı bir bankacılık sektörünü kâğıt üzerinde yaratırken, reel sektörü düşünmeyince ne yaptı bizden evvelki arkadaşlarımız; sızıntı ekonomisini kullandılar. Nedir sızıntı ekonomisi, reel ekonomiden etkilenenler bu kaymağın bir yere kaydığından haberdar olmasınlar diye "sübvansiyonlar" adı altında sürekli desteklendiler; ama, gün, bugüne geldi. Ekonomi, artık, bu kişileri sübvansiyon yoluyla desteklemeyecek noktaya gelince, her şey ortaya çıktı. Yani, biz, burada oturup da, birbirimizi suçlarken, aslında, sisteme bakmak lazım. Sistemin içinde 1990'dan bugüne getirilen olguda "efendim, siz, bizi ya da onu suçluyorsunuz" diye ele almamak gerekir. Ele alınması gereken şey, tercihlerin nasıl kullanıldığı konusunda, o tercihleri kullananlar kullandıkları zaman, kendi içlerinden bile duyarlıların ortaya çıkmamasıdır.

Şimdi, hep birlikte duyarlı olmak konumundayız. Bugün burada duyarlıyız. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, Merkez Bankasının özerkleştirilmesi olgusunu sağlayabilirsek, sızıntı ekonomisine ihtiyaç olmaksızın, ülkede serbest piyasa ekonomisi işlerken, sosyal içerikli destekler kendiliğinden sistemin içinde gelmeye başlar. Eğer, çok iyi okunursa, şu anda sunulan ekonomiye geçiş programının 75 inci paragrafında -son paragrafında- sosyal piyasa ekonomisiyle ilgili, özel kesimin güven içinde çalışacağı ve sağlam, güçlü bir özel sektör öne getirilirken, iki temel olgu beraberinde getiriliyor: Sağlıklı işleyen bir serbest piyasa ekonomisi; yani, tam rekabet kurallarının işlediği bir piyasa ekonomisi.

Bunun bir olgusunu, bu son iki ay içinde yaşıyoruz. Bundan iki ay evveline kadar, hepimizin, Telekom dahil, 2 cep telefonuna ödediğimiz ücretlerin düşürülmesini hayal eder miydik? Serbest piyasa ekonomisi var diyorduk ve ücretler arttı mı, sabit fiyatlar geldi mi, sürekli yükselirdi. Dilerim Tanrı'dan, şu giren üçüncü telefon şebekesi dolayısıyla, Telekom'da bile düşmeye başlayan telefon fiyatlarının sürekli olması ve bunun, bütün sektörlerde, bir kartel ekonomisi oluşmadan, bir kartelleşme oluşmadan bir araya gelmesidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de bu olguyu getirirken, mevcut geçiş programının üçüncü ve önemli maddesi, devlete yüklenen yüktür. "Devlet, sosyal destek sağlayacak, aynı zamanda, güvenilir bir denetim organizasyonu kurulacak" denilmektedir. İşte, bu sosyal desteklerden bir tanesi, merkez bankalarının özerkleştirilmesidir. Sosyal piyasa ekonomisi modeli olarak da adlandırılan ve özellikle, İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya'da uygulanan piyasa ekonomisinde, sosyal kavramının içeriğini veren hükümlerden bir tanesi, işte, merkez bankasının özerkleştirilmesidir. Nedir özerkleştirilme; bugüne kadar, merkez bankalarında sıkışıldığı zaman, hükümet para bas dediği zaman para basılıyordu. Bugün, burada yapılan değişiklikle, birlikte karar verdiğimiz takdirde, biraz önce belirttiğim gibi, artık fiyat istikrarı ön plana geçtiği için, Merkez Bankası sürekli para basarak sosyal desteği sağlamayacak; ne yapacak; para politikasını, enflasyonun belirlediği duruma göre ortaya koymaya çalışacaktır; yani, Merkez Bankasına kimse para bas demeyecek.

Şimdi, tabiî, gündeme hemen bir konu geliyor: Merkez Bankası güzel, para basmasın; ama, dalgalı kur sistemine geçtik, Merkez Bankası kura seyirci kalıyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de bunlar hep yaşandı; nasıl yaşandı; bu krizlerin olduğu dönemde Merkez Bankası piyasaya girerdi ve Merkez Bankası piyasaya girdiği zaman rezervlerinin, belirli bir kesime, zorunlu olarak transferine neden olurdu. Merkez Bankası, bu dönem kurun artış ve inişine mademki dalgalı kur, serbest kur istiyorsunuz, karışmıyorum diyor, kendi rezervlerini koruyor.

Şimdi, hemen itiraz edilebilir, denilebilir ki "olur mu öyle şey?.." Çıpayı kullandığımız zaman, şu kürsü şahit oldu, hep denildi ki "serbest kur sistemine geçilsin, biz bunu istiyoruz." Bunun eleştirisi yapıldı.

Serbest kur sistemine geçirilirken birkaç kurum para kazandı; ama, onların bu kazancının sürekli olabilmesi için ihtiyaçları olan şey, Merkez Bankasının da piyasaya girmesi ve Merkez Bankasının rezervlerini çekmeleriydi.

Şimdi, biz milletvekilleri olarak, bugün, burada verdiğimiz kararlarda, Merkez Bankasının kur politikasına karışmasını gündeme getirirken duymamız gereken bir sorumluluk var; hepimizin sahibi olduğu, ülkenin hazinesi olan bu rezervlerin heba olup olmayacağına, gidip gitmeyeceğine göz yumulup yumulmayacağıdır. Denilebilir ki, gitsin; denilebilir ki, gitsin... Gitmesine alışanlar der.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - 10 milyar dolar zaten gitti!

MASUM TÜRKER (Devamla) - Geçmişlerine baktığınız zaman...

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın efendim.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Geçmişlerine baktığınız zaman, kendi yandaşları...

BAŞKAN - Sayın Türker, Genel Kurula hitap edin; karşılıklı konuşmayın.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Ben, Genel Kurula hitap ediyorum efendim; hem de en çok DSP'ye bakıyorum.

BAŞKAN - Hayır efendim, ortalama bakalım; karşılıklı konuşmayalım.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Peki, ortaya da bakayım.

BAŞKAN - Evet, teşekkür ederim.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Hayır, yani, ben, herhangi bir kişiye özellikle bakmam Sayın Başkan; ama, uyarınıza çok teşekkür ediyorum, sağ olun efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, tabiî, buna itiraz edenler olur. Niye itiraz ederler; çünkü, geçmişte, hep böyle olduğu zaman, Merkez Bankasının kur piyasasına girmesinden türeyen zenginlerin yanında bulunmuşlardır; onun için itiraz ederler. Yani, bu çok önemlidir değerli arkadaşlar. Şimdi, bu konuya, tabiî, tarihî gelişimi içinde bakmayanlar, bugün, bizi, hükümeti, Merkez Bankasını eleştirebilirler; ama, bu politika doğrudur. Bu politika nereye kadar doğrudur; Merkez Bankasının kur piyasasına karışmadan, kurun kendi dengesini bulduğu noktaya kadar doğrudur. Nitekim, biraz evvel, değerli arkadaşım Sayın Nesrin Nas, fiyatları anlatırken, çok önemli bir şey için hepimizin dikkatini çekti, altını çizdi, "bir fiyat yükselmişse, onun, düştüğü zaman, aynı fiyatlara tekrar düşmesini bekleyemeyiz" dedi -eğer, yanlış hatırlamıyorsam- bu söylediği doğrudur. Şimdi, ben, bu fiyatı indireceğim diye, ülkenin rezervlerini kullanırsak, düşeceğimiz durum daha kötüdür.

Değerli arkadaşlar, mevcut Merkez Bankası Kanununda değiştireceğimiz maddelerden çok, iptal ettiğimiz maddeler önemli. Elimizdeki kanun tasarısının 16 ncı maddesinde, iptal edilen belirli maddeler var. Bu maddelerle, bugüne kadar, Hazinenin borçlanmasına, Merkez Bankasının para basmasına neden olan hükümler ortadan kaldırılıyor. Önemli, özerklik bu şekilde sağlanıyor.

Bir de, gündeme, sürekli para kurulu geliyor. Geçmişte hep burada savunuldu; "siz, çıpaya geçtiniz, para kuruluna da geçeceksiniz..." Bugün, kabul edeceğimiz yasayla kurulan para politikası kurulu, bildiğimiz para kurulu değil. Bu, Bankanın kendi içinde, başkan ve yardımcıları ile banka meclisinden bir kişi, hükümetin, banka başkanı tarafından tayin edilmiş olan bir kişiyi atamasıyla oluşacak ve para politikalarını belirleyecek olan sürekli bir kuruldur. Bu kurulun, anlaşıldığı gibi, yarın öbür gün, bu kürsüde "para kurulu kuruldu, Türk parası başka yerlere emanet edildi, başka bir dövize endekslendi" sözleri söylenmesin diye, ben, bunu dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasının bağımsızlığı, birinin ya da bir otoritenin, artık, para basma yönünde söz sahibi olmaması, Merkez Bankasının, özellikle, bu para politikası kurulu aracılığıyla, kendi para politikalarını belirlemesidir. Merkez Bankasının özerk olmasıyla, serbest piyasa ekonomisini başıboş bir ekonomi değil, ülkemizin, vatandaşımızın yararı için, sosyal içerikli bir ekonomi olacağını düşünüyorum; bu vesileyle, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker.

Gruplar adına görüşmeler bitmiştir.

Şimdi, şahısları adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarı üzerinde, şahsım adına söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir kanunu görüşüyoruz. Esasen, gazetelerde de uzun zamandır yazılıp çiziliyor, acil yasalar içerisinde zikrediliyor, birtakım yapısal değişiklikleri getirdiği ifade ediliyor, süratle Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti ve Genel Kurulumuza geldi.

Değerli arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonundaki müzakereleri tutanaklardan takip ettim. Gerçekten konu üzerinde değerli arkadaşlarımız görüşlerini ifade etmişler, bunlardan da istifade ettim ve özellikle hükümet ortağı partilerin Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerli üyeleri de isabetli tenkitlerde ve temennilerde bulunmuşlar. İsimlerini bütün arkadaşlarımız biliyor, önemli olan konuşulan konulardır. Ben, hem partimiz üyesi milletvekili arkadaşlarımın, hem Doğru Yol Partili üyelerin ve hem de hükümet ortağı üç partinin üyelerinin müşterek eleştirilerini şöylece özetleyebilirim:

Bir tanesi, Merkez Bankası bünyesinde ilk defa para politikası kurulu oluşturuluyor; ancak, tenkit var, bu kurul üyelerinin büyük birkısmı zaten Merkez Bankası bürokratları diyorlar.

Yine Merkez Bankasının özerk hale geleceğinden bahsedilmiş, halbuki sermayesinin yüzde 51'i Hazineye aittir, bu nasıl özerkliktir, tam bağımsız sayılamaz diyorlar.

Merkez Bankasının, hangi kuruma veya kurula karşı sorumlu olacağı tartışılmış. Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu olması gerektiği ifade edilmiş, bu da bir eksiklik olarak görülmüş; çünkü, şu anda sorumluluğu Bakanlar Kuruluna karşı.

Bankalar Kanununda değişiklik yapılacaksa, bu Merkez Bankası Kanunundan önce olmalıydı; birbiriyle bağlantısı olabilirdi demişler. Bu da haklı bir eleştiri sayılabilir.

Yine, Merkez Bankasının yurtdışında temsilcilikleri var; Japonya, Hollanda, Almanya,  pek çok yerlerde; bunlardan birkaç tanesi müstesna, diğerlerinin çok fazla işe yaramadığı, tasarruf tedbirleri içerisinde bunların da mutlaka kapatılmalarının gerekeceği ifade edilmiş.

Şüphesiz, bugünkü konuşmalarla da bir noktada kanunun en iyi şekilde çıkması için çaba sarf edeceğiz; çünkü, bildiğim kadarıyla ekonomiden sorumlu Sayın Devlet Bakanı yarın Amerika Birleşik Devletlerine gidecek ve gittiği zaman, sepetinde Merkez Bankası Kanununun da bulunmasını isteyecek.

Değerli arkadaşlarım, konuya şu açıdan bakmak istiyorum: Biraz evvel huzurlarınızda konuşan değerli sözcülerden bir arkadaşımız, hükümetin bugüne kadar ne büyük başarılara imza attığını tekrarladı; yani, "çok önemli bir uzlaşma örneği gösterilmiş, 3 parti bir araya gelmişler, yapısal reformlar meydana getirilmiş ve bunun neticesinde, hükümetin başarısızlığından bahsedilemez, Merkez Bankası da işte bunun örneklerinden birisidir" şeklinde özetleyebileceğim bir konuşma yaptı.

Değerli arkadaşlarım, gümrük kapısında, şüphelenmişler, elinde iki tane valiz olan adama sormuşlar, valizde ne var diye, hiçbir şey yok demiş. Şöyle ellemişler, biraz ağır gelmiş; doğru söyle ne var bu valizlerde deyince, kuş yemi aldım demiş. Aç bakalım görelim kuş yemini demişler, çantalar açılmış,  ikisinden de kaçak saatler çıkmış. Gümrükçüler kızmışlar, sen kuş yemi dedin, bak buradan kaçak saat çıktı diye. Adam onlardan daha pişkin çıkmış, vallahi ben bunları kuş yemi niyetine aldım, kuşların önüne koyarım, yerlerse, demiş.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu anlattığım fıkrayla bu konuşmaların nasıl bir irtibatı var, onu herhalde düşünmemiz gerekiyor. Bu kadar büyük başarılar var da, acaba, biz niye bu kadar sıkıntılar çekiyoruz?!

Adam hastaneye gitmiş, başım ağrıyor, ayaklarım tutmuyor, dizlerim bükülüyor, gözlerim de görmez oldu, başımı yerinde tutamıyorum... Tahliller, muayeneler, her şey; adama müjdeyi vermişler; sen sapasağlamsın, hiç korkma... Adam ağlamaya başlamış, sevincinden değil, üzüntüsünden, desene demiş sapasağlam ölüyorum ben.

Şimdi, her şey çok güzel, çok uzlaşı kültürü var, bir aradayız, iki sene geçti; ama, büyük bir krizin içerisindeyiz. Bir gecede 5 milyar dolar Merkez Bankasının kasasından çıkıyorsa, verilen cevaba göre, bunun 1 milyar doları sadece bir bankaya aitse, diğerlerini 84'e taksim ettiklerini söylüyorlar; ama, hangisine ne kadar gittiğini şu anda bile bilmiyorsak, Hazinenin, Merkez Bankasının bir gecede bu kadar içinin boşaltılması, bu hükümetin hanesine yazılacak bir başarı mıdır değerli arkadaşlarım?!.

Eğer repo faizleri gecelik yüzde 7 500'lere çıkmışsa, eğer cebimizdeki para, bir gecede hemen hemen yüzde 40-50'ler daha sonra da daha fazla kayba uğramışsa, faizler çıldırmışsa, devalüasyon adı konulmamasına rağmen 680 000 liralık döviz 1 250 000-1 300 000 sınırında dolaşıyorsa, bunun adına başarı mı denilecektir?!.

Değerli arkadaşlarım, burada gerçekleri konuşmak hepimizin görevidir. Zaman zaman, siyaset adına belki başka şeyler de konuşulabilir; ama, bilimadamlarının, bilim haysiyetiyle en azından, doğruları söylemeleri, hepimizin sorumluluğundan biraz daha fazla olmak gerektir. Şu anda bile, varlığı yokluğu tartışılan, çok fazla itibarı kalmadığı için belki yeni bir aşıyla imaj tazelemek ihtiyacını duyan, sadece yıkılmamak için birbirlerine dayanıp ayakta durmaya çalışan bir hükümeti, iki senenin müthiş başarılarıyla ortaya koymak, herhalde sadece değerli arkadaşımızın yapacağı bir şeydi!

Değerli kardeşlerim, bugün çektiğimiz sıkıntılar ülkenin çektiği sıkıntılardır, 65 milyonun çektiği sıkıntılardır. Sayın Derviş'in gelişi 60 günü buldu; elbette, kariyerine, yaptığı hizmetlere, çalışmalara bir diyeceğimiz yok; ama, siyaseten bir büyük yanlışlık yapıldığını o zaman da söyledik. Bakınız, 60 gün sonra, bugün, ne tedbir vardır ne kriz yönetimi vardır ne hangi ölçülerde, hangi istikamette seyredecek ve hangi noktaya varacak; bunun belli bir programı ve planı da yoktur. Geçtiğimiz haftalarda açıklanan temenniler paketi, sadece cek'lerden, cak'lardan ibaret kalmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, ekonomiden sorumlu Sayın Devlet Bakanı olaya nasıl bakıyor: Mart sonlarında dolar 1 300 000 lira olunca Sayın Derviş'e soruyorlar: "Ne olacak halimiz?" Diyor ki: "Kurun yükselmesi o kadar önemli değil." Tekrar soruyorlar: "Peki, dolar ne zaman stabil olacak, istikrar bulacak?" Cevap veriyor: "Program ilan edilince." Tekrar soruyorlar: "Peki, program ne zaman ilan edilecek?" O belli değil, cevabı yok, nokta nokta geçmiş... Aynı günlerde Sayın Başbakana soruyorlar: "Ne olacak bu doların hali?", "Umarım daha kötü olmaz" diyor, temennisini söylüyor. Soruyorlar: "Peki, ne yapacaksınız?", "Herhalde bir plan ve program yapmamız gerekecek" diyor. Yine, Sayın Derviş'in Amerika'da olduğu tarihlerde, 28 Mart itibariyle Sayın Başbakana soruyorlar: "Ne oldu, görüşmeler nasıl bir netice verdi?", "Birkaç gündür kendisiyle görüşemedim, umarım Türkiye'ye dönünce öğreneceğiz" diyor.

Şimdi, Türkiye, böylesine derinleşen ve yöneticilerinin de ne kadar derinleştiğinin farkında olmadığı bir noktada iken, her şeyi güllük gülistanlık gösteremeyiz değerli arkadaşlarım. Bakınız, toplumda sosyal patlamalara gidebilecek sıkıntılar var, esnafıyla, çiftçisiyle, çalışanlarıyla, çalışmayanlarıyla, dargelirlileriyle; biz de bu yangını söndürmek istiyoruz. O yüzden "15 günde 15 kanun" diyeli, tam bir ay geçti ve bu 15 kanundan -hesabını siz de yaparsınız- sadece 6 tanesi Genel Kurulda kanunlaşabildi; daha 9 tanesi yok, Başbakanlıktan da sevk edilmiş değil büyük ölçüde ve ne zaman çıkacakları da belli değil.

Güven ortamının yeniden tesis edilmesi adına, halkın, bu akşam ne olacak, yarın bu iş nereye varacak ümitsizliğini ortadan kaldıracak ciddî tedbirler almaya ve bu tedbirleri bir an evvel, mutlaka, ortaya koymaya mecburuz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Amerika Birleşik Devletleriyle, onların yönetimiyle yapılan görüşmelerde, Sayın Cem ve Sayın Derviş'in birlikte katıldıkları toplantılarda ve daha sonra da uluslararası finans çevreleriyle yapılan konuşmalarda, belki bu kanunların çıkması konu edildi; ama, onun yanında, siyasî açıdan yapılması gerekenler de ortaya konuldu.

Bakınız, mutemet bir gazetenin Amerika mahreçli haberinde, Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı Brent Scowcroft'un açıklaması var; Amerikan yönetiminin Türkiye'ye doğrudan yardım yapması konusunda tereddüt geçirdiğini anlatırken diyor ki: "Bu tereddütler geçmiş deneylerden kaynaklanıyor. Ayrıca, yolsuzluklar çok önemli. Siyasî sistemdeki bozukluklar, şeffaflığın olmayışı, vesaire, size yapılacak yardım konusunu güçleştiriyor. Ayrıca, bankalar sistemindeki yolsuzluklar var."

Bu bankaların yönetimi de denetimi de, şu geçtiğimiz iki yıl içerisinde, hem yeminli murakıplardan tutunuz hem Hazinenin sorumluluğuna varıncaya kadar, yine, elbette, sorumlusu olan yönetim içerisinde mesuliyeti gereken insanların elindeydi.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah.

Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yine, Wolfowitz'in bir başka beyanatı var. O da, mutlaka, siyasî açıdan, Türkiye'de bazı reformların yapılması gerektiği, Türkiye'de yönetimin güven tazelemesi gerektiği üzerinde durmuş.

Değerli arkadaşlarım, bu, ülkemizin meselesidir. Dolayısıyla, Türkiye'de, yönetimin, hem yolsuzluklar konusunda hem savurganlık konusunda hem insan hakları ve özgürlükler konusunda, mutlaka, üzerine düşeni yapması gerekiyor; yapması gerekir ki, özgürlükler, aynı zamanda, hem ekonominin hem Türkiye'de sosyal barışın da en önemli göstergesidir.

Şimdi, yolsuzluklar denildiği için, bakınız, bugün yaşanmış bir olayı söylemek istiyorum. Beyaz enerji operasyonuyla ilgili olarak, günlerden beri iddianamenin açıklanacağı konuşuluyordu. Geçtiğimiz günlerden bugüne tehir edildi, öğle saatlerinde, DGM Başsavcısı, bu iddianamede bazı değişiklikler yapılması gerektiğini ifade etti, akşamüzeri DGM Başsavcısıyla tahkikatı yürüten savcı yan yana geldiler; ama, tahkikatı yürüten ve sorumluluğu üzerinde taşıyan savcı bir cümle bile konuşamadan, yanındaki savcının açıklamalarını dinledik. Her ikisinin de yüz hatlarına baktığımız zaman, olup bitenleri zaten oradan da görmek mümkün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım, toparlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu Mecliste, bir gensoruyla, Sayın Enerji Bakanı hakkındaki iddialar ortaya konulduğunda çekimser davranılmıştı. Şimdi, aynı iddianamenin içerisinde "Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince bizim bir şey yapmamız mümkün değil, Meclis bu konuda görevlidir" deniliyor.

Dolayısıyla, Meclis soruşturmaları ve gensorular konusunda, maiyetindeki bürokratların yarısından fazlası cezaevinde bulunan bir sayın bakanın istifa etmemekte direnmesinin Türkiye'ye çok şeyler kaybettirdiğini tekrar ifade edeyim.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım -Sayın Başkanım ikaz ediyor- bu yolsuzluklar, bu güven, bu hükümetin otoritesi, meselelere bakış açısı halledilmedikçe, çıkaracağımız veya çıkardığımız bu kanunların tek başına yeterli olması ve krizden kurtulmamız mümkün değildir. Umarım, bir an önce Türkiye böyle bir yönetime kavuşur; demokrasinin de gereği budur.

Saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu Merkez Bankası Yasa Tasarısı, tabiî, tek başına değil, bütün program çerçevesinde ele alınıyor ve tartışmalar da, gayet doğal olarak, o şekilde yer alıyor Meclisimizde. Doğrudur; tek başına, Merkez Bankası Yasasının bu bunalımdan Türkiye'yi çıkarabilmesi mümkün değildir; tabiî ki, diğer bütün yapısal yenilemeyle birlikte ve ekonomik politikayla birlikte bunu ele almakta ve değerlendirmekte büyük yarar vardır. Ancak, önemi büyük bu Merkez Bankası Yasasının.

Türkiye, uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşamıştır; buna bir yerde göz yummuştur toplum olarak ve bu yüksek enflasyonun getirdiği olumsuzluklar birikmiştir; hem gelir dağılımındaki adaletsizlikler hem yüksek reel faiz, bu yüksek enflasyonlu sürecin bir sonucudur esasen ve bu, çok uzun yıllar sürmüştür.

Bu tasarının, Merkez Bankasıyla ilgili tasarının temel amacının, fiyat istikrarını sağlamak olduğunu unutmamalıyız; yani, burada temel amaç, fiyat istikrarını çok daha kararlı biçimde sağlamak istediğimizi beyan edip, bu konuda çok kararlı olduğumuzu, kesin bir şekilde, hem içerideki kamuoyuna hem dışarıdaki kamuoyuna belirtmektir.

Çağdaş ekonomilerde ve toplumlarda, çağdaş demokrasilerde kurumlar çok önemlidir. Bazı çok önemli kurumları, günlük siyasetten uzak tutmak, çağdaş demokrasinin bir parçası oluyor. Nasıl ki Anayasa Mahkemesinin belli bir özerkliği vardır; aynı şekilde, Merkez Bankasının özerkliği de, herhangi bir şekilde, sorumsuzluk anlamına gelmez; ancak, dünyada, genelde, merkez bankaları "belki bir seçim olur bir iki ay sonra -kısa vadeli- Merkez Bankası buna yardımcı olsun" gibi hükümetlerden gelebilecek herhangi bir tavrı, özerkliği sayesinde karşılayabilecek, özerkliği sayesinde kendilerini bu tavra karşı daha iyi koruyabilecektir ve bu şekilde, uzun vadeli fiyat istikrarını çok daha kararlı biçimde savunabilmesi için bu özerklik geliştiriliyor ve bu tasarının da temel amacı budur. Diğer şeyler, bir yerde ayrıntıdır; önemlidir; fakat, bu temel amacın altını çizmekte büyük yarar var.

Şimdi, tartışmalarda ve bu akşam belirttiğiniz görüşlerde, tabiî, genel ekonomik durumla ilgili sorular ve görüşler de vardı. Çok da kötümser olmak için bir neden yok bugün. Özellikle bu hafta, piyasalardaki durumu gördünüz. Bugün, Hazine, yüzde 107 faizle borçlanma imkânını bulmuştur. Biliyorsunuz, dört hafta önce, 21 Martta, krizden sonraki ilk büyük ihalede, bileşik faiz olarak ancak yüzde 193 maliyetiyle borçlanabilmiştik. Bu maliyet, bir ay içinde, yüzde 200'e yakın bir orandan, yüzde 100'e yakın bir orana düşmüştür. Bu, gerçekten, bence, hepimizin sevinmesi gereken bir husustur, hepimiz bu konuda memnun olmalıyız. Yeterli değildir; yani, yüzde 100'ün üstünde bir faiz hâlâ  çok yüksektir; fakat, bir ay içinde bunun yüzde 200'den yüzde 100'e inmesi, gerçekten, sevindirici oldu.

Bir program, bir gün açıklanıp, ondan sonra tamamen donmuş bir şekilde uygulanmaz. Programı adım adım hazırlıyoruz. Birçok yasayı zaten siz de destekliyor durumdasınız; Meclise geliyor, destekliyorsunuz, Meclisten de geçmiştir. Çeşitli yeni düzenlemeler bunun arkasından geliyor ve sanıyorum, önümüzdeki aylar, adım adım, Türkiye'yi, hak etmediği bu bunalımdan çıkarıp, hep birlikte, çok daha sağlıklı bir yapıya kavuşturabiliriz.

Programın dış destek kısmı önemlidir. Defalarca belirttim; tabiî, esas çare içeridedir, iç kaynağımızla ekonomiyi yürütmemiz gerekiyor; fakat, bu kazaya uğradığımız için, bir miktar dış desteği de bulup, bütün yükü içerideki piyasalara ve içerideki maliyeye vermememiz gerekiyor. Bu, dışarıdan gelecek resmî desteğin maliyeti, bugün piyasalardan sağlayacağımız kaynak veya iç piyasalardan veya dış özel piyasalardan sağlayacağımız kaynaktan daha ucuzdur ve dolayısıyla, borçlanma açısından daha az bir yük altına gireceğiz. Hiç kuşkusuz, böyle olağanüstü durumlarda borçlanma yoluna gitmek doğru bir şey değildir. Bir daha bu durumlara düşmemek üzere, bunun bir daha olmaması için, bir an önce, gerekli önlemleri almamız gerekiyor.

Biliyorsunuz, IMF ve Dünya Bankasının bahar toplantıları bakan düzeyinde oluyor ve sanıyorum, bu hafta sonu bu toplantılar sırasında da dış destek konusunda kesin karar verilecektir. Bu kesin karar verildiğinde, programın para politikası kısmını da oluşturabileceğiz, dış desteğe bağlı olarak, içerideki para hedeflerini de koyabileceğiz ve program bütünüyle ortaya çıkmış olacak; ama, tabiî, esas önemlisi, ondan sonra bu programı uygulamaktır.

Uygulamada, her hafta, her ay önemli adımlar atacağız. Belki, eksik kalan bazı kısımları da tamamlayacağız yardımlarınızla ve istediğimiz gibi ilerleyebilirsek, yazın, dışsatım ve turizmin de yardımıyla birlikte, bu, daralan ekonomiyi, istihdam yaratmayan ekonomiyi, işyerlerini tehdit eden durumu aşıp, yeniden büyümeye geçebiliriz.

Dün ilk ihracat rakamlarına bakabildim; 15 Nisana kadar. 1 Ocak-15 Nisan döneminde geçen yıla kıyasla, dolar bazında, ihracat yüzde 10 artmış oluyor. Bütün olumsuzluklara rağmen ve piyasadaki çekimserliğe rağmen bu dönemde ihracat yüzde 10 artmıştır. Biliyorsunuz, turizm sezonu da çok iyi başlamıştır. Rekor bir turist girdisi bekliyoruz, döviz ve aynı zamanda turist sayısı açısından. İnşallah, herhangi bir olumsuz olay olmaz ve bunu da gerçekleştiririz. Dünkü İstanbul'daki olayın da hızla bitmesi ve daha da büyük bir olumsuzluk yaratmaması, tabiî, çok sevindirici oldu.

Dolayısıyla, dört hafta öncesine kıyasla, sizlerin de desteğiyle, sanıyorum, bu panik havasını yenmiş durumdayız. Şubat sonunda, biliyorsunuz, Hazine hiç borçlanamıyordu. Dolar, Merkez Bankasında bir miktar dövizler satılarak belli bir düzeyde tutuldu; fakat, ondan sonra yeniden kaydı ve ülke, mart ayında, nerede duracağı belli olmayan bir belirsizlik, hafif bir panik havasına girdi. Şu anda, bu panik havasından çıkmış bulunuyoruz. Sanıyorum, borsa -emin değilim; ama, arkadaşlar söylediler- ilk defa olarak bugün 10 000'in üstünde bitirdi günü. Dolayısıyla, hep birlikte biraz daha iyimser olalım diyorum.

Bu programı, eksikleri varsa da düzeltelim. Borç dinamiğini bir an önce terse çevirip, yavaş yavaş içborç ve dışborç stokunu aşağıya doğru çekelim ve her şeyden önce -bu yasanın önemini de yine bu açıdan tekrarlıyorum- enflasyonist bir çıkmaza girmeyeceğimizi çok kesin bir biçimde kamuoyuna açıklayalım bu yasayı destekleyerek. Türkiye, kamu maliyesiyle, yapısal yenilemesiyle, borç politikalarıyla bu çıkmazı yenecektir, bu bunalımdan çıkacaktır, büyümeye tekrar dönecektir ve bunu, zaten yüksek olan, şu anda yüksek olan enflasyonu tekrar hortlatacak bir şekilde değil, enflasyonu da hızla aşağıya çekerek yapmamız gerekiyor. Bu konuda, bir yerde, hepimiz elimizi bağlıyoruz; doğrudur; yani, hükümet de elini bağlıyor. Merkez Bankası, para politikasında bağımsızdır ve para politikasını bağımsız olarak yürütür; doğrudur; hükümetle birlikte enflasyon hedefini seçecektir; ama, sanıyorum, hiçbir hükümet, olağanüstü yüksek bir enflasyon hedefini de seçmez. Dolayısıyla, hükümet, topluma ve halka karşı sorumlu bir şekilde, enflasyonu mümkün olduğu kadar düşük bir seviyede belirler, ondan sonra da, Merkez Bankası, para politikasıyla bunu gerçekleştirmeye çalışır; onun dışındaki baskılara, onun dışındaki telkinlere de kapalı olur.

Bu, kısa vadede, herhangi bir hükümet için, bu hükümet için veya yarın başka bir hükümet için belki bir sorun teşkil edebilir. Biraz para basalım, şu anda biraz rahatlayalım, seçime üç ay kala -diyorum bir seçim olursa günün birinde- böyle bir şey yapalım da Merkez Bankası bu seçimde bize yardımcı olsun mantığı, artık ortadan kalkmış olur. Hem toplum hem piyasa, içerideki kamuoyu, dışarıdaki kamuoyu, Merkez Bankasının, para politikasını bağımsız bir şekilde yürüttüğünü bilir ve bu yasa değişikliği olmadan da bu bir daha değişemez şeklinde bir güven gelir. Bence, bu yasanın temel taşı budur. Ayrıntılar üzerinde zaten görüşmeler devam edecek; ama, benim şu anda üstünde durmak istediğim ve altını çizmek istediğim husus buydu.

Çok teşekkürler ederim, saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Efendim, şimdi, söz sırası, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'da.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası, 1715 sayılı Yasayla 1930'da gündeme gelmiş ve daha sonra, yasa üzerinde 22 defa değişiklik yapılmış ve son, 1970'te de yasa tamamen değiştirilmek suretiyle, bugünkü hale gelmiş ve bugün de 18 maddede değişiklik yapmaktayız.  Demek ki, aslında, Merkez Bankası Kanununda günün şartlarına göre değişiklik yapmak normaldir; ancak, o zaman verilen görev itibariyle baktığımız zaman, Merkez Bankasına, o günlerde bir para politikası ve bir de kredi politikası görevleri verilmiş ve gerekçeyi dikkatle takip ettiğimiz zaman, hükümetçe izlenen ekonomik hedeflere uygun bir tarzda gerçekleştirileceği ifade edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, hükümetin, Sayın Bakanın hazırladığı güçlü ekonomiye geçiş programında da ifade edildiği üzere, Sayın Bakan ve hükümetle anlaşamadığımız konu şurada: Hükümet, IMF ile daha önce 17 defa stand-by anlaşması yapmış ve iflas etmiştir. Daha önce 18 incisini yapan hükümet de, bu kürsüden, kur çıpasından ve enflasyon hedeflerinden bahsetmiş; ama, hiçbir tanesi de tutmamıştır.

Şimdi, aslında, burada, programda, bize göre, en az dış kaynak ve kendi iç dinamiklerimizle doğruya çıkılacağı kanaatindeyiz. O açıdan, Sayın Bakanın ifade ettiği programın sözel bölümü tamam ve aslında, o sözel bölümde, şimdiye kadar hükümet ve muhalefetin söylediklerini alt alta yazdığınız zaman bu program çıkıyor; ama, sadece sözlerle, sadece temenni ve tavsiyelerle bir yere varmanın da mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan, mutlaka rakamların, özellikle geçici bütçenin süratle gelmesi ve kamuoyunda güven ortamının sağlanması gerekir.

Değerli arkadaşlar, tutanakları okuduğumuz zaman, komisyon çalışmalarını dikkatle takip ettiğimiz zaman, bu hükümet döneminde sık sık rastlanan durumla karşılaşıyoruz. Kanun tasarısı 16.4.2001'de komisyon üyelerine dağıtılıyor, 18.4.2001'de müzakerelere başlanıyor, tamamlanıyor, alt komisyon reddediliyor; yani, burada ciddî bir müzakere yapılmadan, belki, biraz sonra da müzakereye devam ettikçe göreceğiz, hiçbir maddesinin noktasına ve virgülüne dokunmadan tasarı aynıyla geçecek. Sayın Bakan da, ABD seyahatine, çantasında Merkez Bankası Kanunuyla beraber gidecek. Hatırlanacağı üzere, daha önceki, ekonomiden sorumlu bakanlar da, benzer kanunlarla, Avrupa Birliğine, IMF'ye ve Dünya Bankasına gitmişlerdi.

Aslında, sorunun şurada tartışılması gerekir: Hakikaten, Türkiye içindeki şartlarda kriz sebepleri, sorumluları, yasa eksikliğinden mi; yoksa, birilerinin yasaları yozlaştırarak kullanmasından mı; bunun üzerinde durmak lazım. Sayın Bakan, biraz önce bazı tespitler yaptı ve dedi ki "ekonomide panik havası gitti, faiz yüzde 200'lerden yüzde 100'e düştü." Değerli arkadaşlar, nisan ayında hükümetin borçlanması 5 katrilyon civarındadır, faiz oranları yüzde 110 ile yüzde 148 civarındadır ve bu şartlarda paranın aylık değeri yüzde 12-13 civarındadır. Böyle bir şartta hükümetin enflasyon oranı koyması mümkün değildir ve konulacak hedefleri de, böyle faiz oranlarıyla tutturmak mümkün değildir.

Aslında, Sayın Derviş, zaman zaman siyasî ve ekonomik açıklamalar yapmaktadır ve açıklamalarının bir yerinde Sayın Derviş bir tespit yapıyor, diyor ki "siyaset, ekonomiyi kullanmasın." Tamam, bu doğru cümle de, ekonomiyi siyasette kullanan veya kamu bankalarını, hükümet oluştururken, koalisyon kurarken birer birer aralarında taksim eden kim?! Şimdi, aslında hükümet ve muhalefet, burada, biz daha az borçlandık, biz daha az borçlanmaya çalıştık gibi savunma psikolojisi içindeler idi. Halbuki, doğru olan, içinde bulunduğumuz şartlar itibariyle yapılması gerekeni tespit etmektir.

Değerli arkadaşlar, tasarıyı tamamen okuduğumuz zaman, bazı maddeler üzerinde endişelerimi ifade etmek istiyorum: Bu tasarı, Merkez Bankasının, yabancı denetim kuruluşlarınca denetlenmesi imkânını getirmektedir. Dünya merkez bankaları da denetlenir; ancak, yabancı kuruluşlarca değil. Bakınız, Dünya Bankası İkinci Başkanı bir açıklamasında özetle "Merkez Bankasının denetim altına alınmaması halinde suiistimaller yaşanır. Ülkelere göre, denetim değişebilir. En uygunu, parlamentoya hesap vermeleridir:" diyor. "ABD Merkez Bankası, Kongreye her hafta bilgi verir ve Kongrenin tasvibini alır" denilmektedir. Yine, Almanya'da, parlamentonun aldığı kararları, merkez bankası uygular ve harfiyen bu bilgi vermesi mutat haldedir. Yani, özetle söylemek gerekirse, burada, Merkez Bankasının denetimi, mutlaka, Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmalıdır ve üç aylık sürelerle değil, ekonomideki hareketlenmelere göre, ihtiyaç halinde, haftada ve ayda, bakanlık, Merkez Bankası, komisyon ve Parlamento, mutlaka, diyalog halinde olmalı; bu da, bilgilendirme değil, hesap verme şeklinde olmalıdır. Aslında, hükümet, burada, maalesef, kendi yetkisi üzerinde birtakım kurullar oluşturarak, belki, ileride daha çok sıkıntıları da meydana getirecek bir yapılanma içerisine gitmektedir.

Değerli arkadaşlar, kriz dönemine girdik, Merkez Bankası Başkanının biri istifa etti, biri de, zannediyorum emekli oldu ve hiçbir zaman da, hiç kimseye karşı, özellikle millete karşı sorumlulukları yok. Benim yaptığım araştırmalarda, Merkez Bankası bilançosu, faaliyet raporu Sayıştayca incelenmektedir; halbuki, Sayıştayın inceleme raporuna baktığımız zaman, şimdi, kanununu çıkaracağımız Merkez Bankasının 5 yıldır hesapları ibra edilmemektedir.

Şimdi, Sayın Bakanın, burada, bunu cevaplandırması gerekir. Demek ki, konu, Sayıştaya, kurumu inceleme ve hesaplarını ibra etme yetkisi verdiği halde, hesaplar da 5 yıldır ibra edilmediği halde, hiçbir yaptırım gücü yok. Demek ki, sadece yasaları çıkarmak, konuya çözüm değil.

Değerli arkadaşlar, diğer bir konu, burada, para politikası kurulu oluşturulmaktadır. Buradaki, kişisel itirazım, kurul oluşturulurken, zaten Merkez Bankası başkanı ve yardımcılarından oluşmakta; halbuki, Türkiye'de reel ekonominin ciddî anlamda temsilcileri veya yönlendiricileri olan DPT, Hazine, Dış Ticaret ve Maliye müsteşarlarının da bu kurulun içerisinde bulunması daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Ayrıca, dünyada, sadece 4 ülkede merkez bankası para kurulunun bulunması da, doğrusu dikkat çekicidir.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasına batık bankalara kredi verme hükmü getirilmektedir. Halbuki, burada, biz bekliyorduk ki, batık banka sahiplerinin mal ve şirket hisselerine el koyma yasa tasarısı buraya gelmeliydi, doğru olan buydu; çünkü, herkesin bildiği gibi, batık banka patronlarının çoğunun serveti, malları, ortak şirketleri, hepsi, ya yurt dışına gitmekte ya transfer olmaktadır. O açıdan, batık bankaları desteklemek için başka bir fon oluşturulması; ama, asıl olan, batık bankaların sahipleriyle ilgili yasa tasarısının Parlamentoya bir an önce gelmesi gerekir.

BAŞKAN - Sayın Candan, toparlar mısınız efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tabiî, toparlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, şimdi, Türkiye'deki krizin kanunlardan mı, yoksa uygulamalardan mı olduğuna bir örnekle, konuşmamı tamamlamak istiyorum. Tarih: 19-21 Şubat 2001. Merkez Bankası ve kamu bankaları ilişkilerinde yaşanan skandal. Mevcut mevzuat, hepsi tamam. Ziraat Bankası, 1 katrilyon açık var. Merkez Bankası kayıtsız. Ziraat Bankası, özel bankalardan, geceliği yüzde 7 500 ilâ 10 000 arasında borçlanıyor. 1 katrilyon için ödenen faiz 1,8 katrilyon.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen toparlıyorum.

Şimdi, olayın vahim tarafı şu: Ziraat Bankasına borç veren, yani, devletten 1,8 katrilyon kazanan banka, aynı tarihte, peşin dolar fiyatı 685 000 lira olmak üzere, 1 milyar dolarlık döviz alıyor; ama, bedelini ödemiyor.

Şimdi, Sayın Bakan, acaba, ilgilenirler mi; uzman bankacıların ve hukukçuların görüşü, özel bankanın, holding bankasının, hem borçlu hem alacaklı olduğu ve ödenen 1,8 katrilyonun geri alınmasının hukukî olduğu iddiası vardır. Bu konunun araştırılmasının faydalı olacağı kanaatindeyim.

Muhterem Heyetinize saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

İlk soru, Sayın Özkan Öksüz'e aittir.

Buyurun efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma, aşağıdaki soruları tevdi ediyorum.

Son krizin, ülke ekonomisinde meydana getirdiği hasar miktarı ve bunun sebep ve sorumluları tespit edilmiş midir?

Son yaşanan krizde, Merkez Bankası, krizi yönetememiştir, gerekli tedbirleri zamanında almamıştır. Merkez Bankasından, dalgalı kura geçmeden bir gün önce, 5 milyar dolar çekilmiştir. Bunun, 84 banka ve finans kuruluşu tarafından çekildiği ifade edilmektedir. 500 milyon doların üzerinde para çekilmiş midir; çekilmişse, bunları kimler çekmiştir?

Bankacılık Sigorta Fonuna devredilen ve içerisi boşaltılan bankaların sahiplerinin ve yakınlarının yurt dışındaki mal varlığına ve yurt içindeki mal varlığına el konulacak mı? Eğer, el konulmaya hukukî bir engel varsa, bu engeli ortadan kaldıracak bir yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmayı düşünüyor musunuz?

Son sorum: Bu kanun tasarısıyla, Merkez Bankasının, yabancı denetim kuruluşları tarafından denetlenmesine imkân sağlanmaktadır. Bu, millî menfaatlara ve devlet haysiyetine uygun düşer mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, sorular kısa ve öz olursa, diğer arkadaşlarınıza da sıra gelecek.

Buyurun Sayın Ilıcak.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana şu soruları sormak istiyorum:

Bir iddiaya göre, 19 Şubat ilâ 21 Şubat arasında, 5 milyar dolar, 4 bankaya; bir başka iddiaya göre de, 2 bankaya dağıtıldı. Bir kere, bu iddiaların hangisi doğru? 4 bankaysa, bu 4 bankanın; 2 bankaysa, bu 2 bankanın adını verebilir misiniz? Eğer 2 bankaysa, bu 2 banka, içeriden bilgi sızdırıldığı için mi bu alımı yaptı; yoksa, tesadüfen, kendi ekonomik düşünceleri doğrultusunda mı böyle bir alım yaptı? Bu konuda bir kanaat edindiniz mi?

Size göre, dalgalı kur, yerinde bir karar mıydı? Madem dalgalı kura geçilecekti, acaba neden üç gün gecikildi?

Bir de, görev zararları konusunda bir soru sormak istiyorum: 1998'den sonra, görev zararlarında önemli bir tırmanma olduğu göze çarpıyor sizin verdiğiniz tabloda; ama, hangi kamu bankası, ne kadar görev zararına uğradı, bu, tam anlamıyla belli değil. Acaba, tarihler itibariyle bu detaylandırılabilir mi? Bankalar itibariyle bu detaylandırılabilir mi?

Bir de, kamu bankalarının özel sektöre açtığı ve bugün, donuk hale gelen kredilerin kimlere verildiğini açıklayabilir misiniz? Burada, bankacılık sırrının öne sürülebileceğini zannetmiyorum; çünkü, soygunun sırrının olacağını da tahmin etmiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Gül, buyurun.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakana soru sormak istiyorum.

Malumlarınız olduğu üzere, dalgalı kura geçişte dolar 680 000 TL idi ve kamuoyundan ve basından aldığımız haberlere göre, 5 milyar dolar, o gün para çekilmiş. Çekilen bu 5 milyar dolar içerisinde Tekstilbankın çektiği para miktarı nedir? Bunu özellikle öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Bekâroğlu, buyurun.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Bakana sorum şu: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 1991 Körfez Savaşı krizi ve 1998 Rusya krizi esnasında hükümete karşı bağımlı olmasına rağmen, doğru bildiğini yapmış ve aktif politikalar izleyerek krizin doğması engellenmişti. Halbuki, kasım krizinde, Merkez Bankası, likidite sıkıntısına rağmen, IMF'in engellemesiyle aktif davranamamış ve bu kriz ortaya çıkmıştı.

Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Siz, Merkez Bankasını, hükümete karşı bağımsızlaştırıyorsunuz. Diyorsunuz ki, Merkez Bankası, seçime yakın, hükümetin emriyle para basmayacak. Peki, Merkez Bankasını, diğer kuruluşlara karşı; örneğin, uluslararası kuruluşlara karşı, IMF'e karşı, Dünya Bankasına karşı nasıl koruyacaksınız?

BAŞKAN - Sayın Göksu, buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma soruyorum: Sayın Bakanım, Bakanlık görevini aldığınızdan bu yana, hep toplumsal destekten bahsettiniz. ABD'yle, Almanya'yla, hatta bizi soykırımla suçlayan Fransa ile Yunanistan ve İsrail Dışişleri Bakanları ile görüştünüz; ama, ne hikmetse, muhalefetle bir türlü görüşmüyorsunuz. Bu, sizin toplumsal destek önerinizle ve talebinizle çelişkili bir olay değil midir?

 İkinci sorum: 30 sayfalık, güçlü ekonomiye geçiş programını 53 günde hazırladınız. Bunda da, tasarruf ve yapısal değişiklikler var; ama, şu anda esnafımızın, çiftçimizin, sanayicimizin derdine derman olacak herhangi bir şey göremiyoruz. Bunları hayata geçirecek, bunları ayağa kaldıracak, acilen yeni önerileriniz olacak mı?

Şu andaki görüştüğümüz Merkez Bankası Kanun Tasarısında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna para aktarma söz konusu. Bu şu demektir: Batık bankalara para aktarılması... Batık bankalara para aktarılması düşünülüyor da, bu bankaları batıranların kendilerinin veya yakınlarının gayrimenkullerine el koymayı, bir kanun tasarısı şeklinde getirmeyi düşünüyor musunuz?

Son sorum: Konuşmanızda dediniz ki "dışarıdan alınan borç, içeriye göre daha ucuz, bedeli daha azdır" dediniz. Acaba, siyasî bedeli var mıdır, yok mudur? Son gezinize Dışişleri Bakanıyla beraber gittiniz, bu, böyle bir çağrışım yapmaktadır, bedeli daha ağırdır diye, böyle bir bedel var mı, yok mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Nidai Seven...

Kısa ve öz lütfen.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Demin konuşan bir hatip arkadaş, Merkez Bankası hesaplarının beş yıldır denetlenmediğini ve ibra edilmediğini belirtmişlerdi. Banka, her takvim yılı sonu itibariyle düzenleyeceği bilanço ve kâr zarar hesabını, bir yıllık faaliyet raporunu, önce Başbakanlığa tevdi eder ve sonra da Resmî Gazetede de ilan edilir. Ben, bu beş yıllık dönem içerisinde, hesapların ibra edilip edilmediği konusunda yanlış bilgi verildiğini zannediyorum. Sayın Bakanımın, bunu düzeltmesini arz ediyorum.

BAŞKAN - Bu, soru olmadı.

Sayın Yalman, buyurun.

Son sorudur efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanın aşağıdaki sorularımı cevaplandırmasını arz ediyorum.

Birinci sorum: 7 nci maddede, batık bankalar için kullanılmak üzere kredi ve destekleme hükmü getiriliyor mu? Milyarlarca dolar batıran veya kaçıran bankalara kredi verilmesi, devleti, sizce, daha büyük zarara uğratmayacak mı?

İkinci sorum: Merkez Bankasının, yabancı denetim kuruluşları tarafından denetlenmesi hükmü de bu tasarıyla getiriliyor. Acaba, bu, millî menfaat ve devlet haysiyeti açısından sizce uygun mudur?

Son sorum: Şimdi, tasarıyla Para Politikası Kurulu oluşturuluyor. Para Politikası Kurulu, biliyorsunuz, fiyat istikrarını ve enflasyon hedeflerini de belirleyecek. Bu tasarıyla bu hüküm getiriliyor. Türkiye'de, para politikasıyla birlikte, yatırım, üretim ve ihracatın dengeli gelişmesine bunlar bağlı. Acaba, bu kurulda Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine, Dış Ticaret ve Maliye Müsteşarlarının bulunması sizce daha doğru değil miydi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Soru işlemi bitti.

Sayın Akın, size söz verebilmem için 5 arkadaşa daha vermem gerekiyor; özür diliyorum.

Sayın Bakan, buyurun cevaplayın efendim.

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Bir soru -Sayın Özkan Öksüz ve sanıyorum Sayın Nazlı Ilıcak da değindiler- bu şubat bunalımındaki satışlar konusunda. Tabiî, bunun ayrıntılı cevabını, birkaç kez, Merkez Bankası bize iletti, biz de, zaten Büyük Millet Meclisinden gelen birtakım sorulara cevaben ilettik; fakat, tekrar toparlayalım. Merkez Bankası, net 5,2 milyar dolar satmış bu günlerde. Aslında, yaklaşık 10 milyar satılmış; fakat, 5 milyar kadarı da geri alınmış veya satım işlemleri iptal edilmiştir.

Türk Lirası bulundurabilenler döviz alabilmişlerdir. 84 banka, özel finans kurumu ve döviz büfesiyle işlem yapılmış, 14 tanesi Merkez Bankasına net döviz satmışlardır. Bu konuda, tabiî, bir hususu hatırlatmakta yarar var; dalgalı kura geçiş kararı verilmeden önce, Türkiye, belli bir kur çıpasını benimsemişti ve hükümet, isteyen herkese, bu kurdan, Türk Lirası karşılığı döviz satılacağını ilan etmişti. Dolayısıyla, sanıyorum, bu kur rejimi değişmeden satmamak diye bir şey de söz konusu olamazdı; ancak, rejim değişince, dalgalı kura geçilince, o zaman Merkez Bankası, döviz satmamak kararını verebilir veya ne kadar satacağına karar verebilir; ama, öbür rejimde böyle bir serbestiyeti yoktu.

Dalgalı kur rejimine geçiş iyi mi oldu, kötü mü oldu; onu, tabiî, hep birlikte göreceğiz; ama, sanıyorum, şubattaki baskıdan sonra Türkiye'nin başka bir çaresi de yoktu; yani, Merkez Bankasındaki bütün dövizleri satıp, belli bir kuru tutmaya çalışmak, herhalde ülke için çok zararlı olacaktı. Dolayısıyla, dalgalı kura geçiş kaçınılmaz oldu.

Bir kere, bu dalgalı kurun birtakım avantajları var; para politikasını daha bağımsız kılıyor; bir bakıma, para politikasının, kur rejiminden ayrı olarak yürütülmesini mümkün kılıyor; ama, diğer taraftan da, birçok belirsizliği beraberinde getiriyor. Bu, dünyada çok tartışılan bir konu; yani, hangi kur rejimi, hangi ülke için, hangi dönemde en doğru kur rejimidir, buna, kesin cevap vermek zor; fakat, bu programın ve bu dönemin belki bir büyük avantajı -belirsizlikler ve bankacılık sektöründe yarattığı zorlukları tabiî, hepimiz biliyoruz- bu senenin turizm ve ihracat sezonuna, çok rekabet edebilir bir kurla giriyoruz ve dolayısıyla, bu olumsuzlukların yanında, böyle bir kurla girmenin bazı avantajları da var ve ekonomi tarihine baktığımız zaman, ekonomiyi rekabet edebilir bir kurla götürmek, ihracat ve döviz yaratma açısından büyümeye her zaman yardımcı olmuştur. Bu olumlu tarafını da kullanmamız gerekiyor.

Merkez Bankasının hesaplarının ibrası konusuna gelince. Merkez Bankası, Sayıştay denetimine tabi değildir; fakat, bugün genel kurulunda hesaplarını ibra etmiştir. Dolayısıyla, bu konuda bir anlaşmazlık var; yani, hesapları ibra olmuyor diye bir durum yoktur.

Bağımsız denetim sorusu konusunda da sanıyorum yanlış bir anlama var; dış yabancı denetim değil, bankanın organik yapısı dışında kalan denetim söz konusu. Üstelik, söz konusu olan işlem denetimi değil, muhasebe denetimidir. Bu, hem ABD'de hem Avrupa'daki Merkez Bankalarında böyle uygulanıyor ve işte tekrarlıyorum, önemli olan, merkez bankasıyla organik bir bağ içinde olmayan bir kurum tarafından denetlenmesi; yabancı bir kurum tarafından denetlenmesi meselesi değildir.

Para kurulu konusunda da sanıyorum bazı yanlış anlamalar var. İsmini hatırlayamayacağım; ama, bir milletvekili arkadaşımız, dünyada sadece 4 ülkede böyle bir kurulun olduğunu söyledi ve ona değindi. Burası, bir para kurulu şeklinde değil, bankanın yönetimine yardımcı olabilecek istişarî bir kuruluştur ve herhalde, dünyada, tam sayısını bilemeyeceğim; ama, en azından 20-30 ülkede bu vardır. Sabit kur sistemini veya ulusal parayı tamamen başka bir paraya bağlayan para kurulu tipinde bir düzenlemeden bahsetmiyoruz.

Sayın Nazlı Ilıcak'ın, kamu bankaları konusundaki detaylı sorusuna mümkünse yazılı olarak cevap vereceğiz. Bütün bilgiler mevcuttur -hangi bankanın ne kadar görev zararı var ve bu görev zararı hangi yıllarda oluştu- bunları size müsaadenizle yazılı olarak bildirebiliriz.

Son olarak, muhalefetle görüşme sorusu: Bu, tabiî, çok olağan bir şey değildir. Sanıyorum, geçmişte, birtakım alanlardan sorumlu devlet bakanlarının, gidip, muhalefetle özel görüşmesi diye bir gelenek pek yok gibi geliyor; ama, belki ben yanılıyorum bu konuda. Buna rağmen, muhalefet liderleriyle de görüşüp, onlara, özellikle, bu son gelişmeler konusunda bilgi vermek istiyorum tabiî ve özellikle bu seyahatten sonra bu konuda randevu da talep etmiş bulunuyorum. İnşallah, önümüzdeki hafta veya haftalarda bu gerçekleşir. Ben bilgi vereceğim; tabiî ki onların da görüşlerini dinleyeceğim ve yararlanmayı düşünüyorum...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Programdan önce almalıydınız Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Bu, olağan bir şey değildir, yani, hükümetin bir mensubuyuz, hükümet içinde çalışıyoruz, Mecliste de çalışıyoruz. Özellikle muhalefet liderleriyle ayrı bir görüşme veya temas düzeni de, sanıyorum, normal bir şey de değildir; ama, onun dışında, tabiî ki, eğer isterlerse, beni kabul ederler ve görüşmede de bulunuruz.

Çok teşekkürler. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 500 milyon doların üzerinde kaç banka çekmiştir; onu söylemedi.

BAŞKAN - Efendim, sorulara cevap verdi, Sayın Bakan süresini de aştılar.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 500 milyon doların üzerinde kaç banka çekmişse, onu söyler mi?

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan cevap verdi.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Hangi bankalar?..

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ben de soruma cevap alamadım Sayın Başkanım.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O bankalar için cevap istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, yazılı alırsınız; süresi bitti Sayın Bakanın. Yorumlu sual soruyorsunuz efendim; 1,5 dakika size imkân tanıdım; istirham ederim...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ben bir soru sordum Sayın Başkan.

BAŞKAN - 10 dakikayla sınırlamışız efendim; Sayın Öksüz, bitti tabiî; münakaşa etmeyelim lütfen.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 14/1/1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 4.- Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler.

Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler.

Bankanın temel görev ve yetkileri şunlardır:

I. - Bankanın temel görevleri;

a) Açık piyasa işlemleri yapmak,

b) Hükümetle birlikte Türk Lirasının iç ve dış değerini korumak için gerekli tedbirleri almak ve yabancı paralar ile altın karşısındaki muadeletini tespit etmeye yönelik kur rejimini belirlemek, Türk Lirasının yabancı paralar karşısındaki değerinin belirlenmesi için döviz ve efektiflerin vadesiz ve vadeli alım ve satımı ile dövizlerin Türk Lirası ile değişimi ve diğer türev işlemlerini yapmak,

c) Bankaların ve Bankaca uygun görülecek diğer mali kurumların yükümlülüklerini esas alarak zorunlu karşılıklar ve umumi disponibilite  ile ilgili usul ve esasları belirlemek,

d) Reeskont ve avans işlemleri yapmak,

e) Ülke altın ve döviz rezervlerini yönetmek,

f) Türk Lirasının hacim ve tedavülünü düzenlemek, ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemleri kurmak, kurulmuş ve kurulacak sistemlerin kesintisiz işlemesini ve denetimini sağlayacak düzenlemeleri yapmak, ödemeler için elektronik ortam da dahil olmak üzere kullanılacak yöntemleri ve araçları belirlemek,

g) Finansal sistemde istikrarı sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici tedbirleri almak,

h) Mali piyasaları izlemek,

ı) Bankalardaki mevduatın vade ve türleri ile özel finans kurumlarındaki katılma hesaplarının vadelerini belirlemektir.

a) Türkiye'de banknot ihracı imtiyazı tek elden Bankaya aittir.

b) Banka, Hükümetle birlikte enflasyon hedefini tespit eder, buna uyumlu olarak para politikasını belirler. Banka, para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur.

c) Banka, fiyat istikrarını sağlamak amacıyla bu Kanunda belirtilen para politikası araçlarını kullanmaya, uygun bulacağı diğer para politikası araçlarını da doğrudan belirlemeye ve uygulamaya yetkilidir.

d) Banka, olağanüstü hallerde ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda, belirleyeceği usul ve esaslara göre bu Fona avans vermeye yetkilidir.

e) Banka, nihai kredi mercii olarak bankalara kredi verme işlerini yürütür.

f) Banka, bankaların ödünç para verme işlemlerinde ve mevduat kabulünde uygulayacakları faiz oranlarını, belirleyeceği usul ve esaslara göre bankalardan istemeye yetkilidir.

g) Banka, mali piyasaları izlemek amacıyla bankalar ve diğer mali kurumlardan ve bunları düzenlemek ve denetlemekle görevli kurum ve kuruluşlardan gerekli bilgileri istemeye ve istatistiki bilgi toplamaya yetkilidir.

III- Bankanın başlıca müşavirlik görevleri;

a) Banka, Hükümetin mali ve ekonomik müşaviri, mali ajanı ve haznedarıdır. Bankanın Hükümetle ilişkisi, Başbakan aracılığı ile sağlanır.

b) Banka, finansal sistemle ilgili olarak istenilecek hususlarda Hükümete görüş verir.

c) Banka, bankalar ve uygun göreceği diğer mali kurumlar hakkındaki görüşlerini ve tespitlerini Başbakanlık ile bu kurum ve kuruluşları düzenleme ve denetleme yetkisine sahip kuruluşlara bildirebilir.

Banka, bu Kanunla ve mevzuatla kendisine verilen yetki ve görevlerle ilgili olarak düzenlemeler yapmaya ve bunları uygulamaya, bu düzenlemelere tabi kurum ve kuruluşlar nezdinde bunlara uygun hareket edilip edilmediğini ve kendisine gönderilen bilgilerin doğru olup olmadığını denetlemeye görevli ve yetkilidir.

Banka, bu Kanun ile kendisine verilen görev ve yetkileri, kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır.

Banka, para politikası araçlarının kullanımı sırasında işlem yaptığı banka, kişi veya kurumun iflası halinde, alacaklı olduğu miktar ve faizi için iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder.

Banka mensuplarının görevlerini yerine getirmelerinden doğan tazminat davaları ancak Banka aleyhine açılabilir. Bankanın rücu hakkı saklıdır."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Merkez Bankasıyla ilgili kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla yeniden selamlıyorum efendim.

Az önce konuşan ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Derviş, Merkez Bankası Yasası ile program arasında bir irtibat bulunduğunu, elbette, bunun da, ilan ettiklerini söyledikleri programın bir parçası olduğunu söyledi. Böylece, az önce, sayın iktidar sözcülerinden birisinin, buraya, Merkez Bankası Kanunu için gelip de programın eksik ve yanlışlarını niye söylediniz tarzındaki eleştirisine de, bir anlamda, cevap vermiş oldu.

Şimdi, geçen program, 1999'da uygulanan program, yine, tek taraflı propagandalarla, manşetlerin desteğinde, karşı hiçbir görüş ve eleştiri dikkate alınmadan, konu açık yüreklilikle tartışılmadan yürürlüğe konuldu. Yaptığımız tüm haklı ikaz ve eleştirilerimize rağmen de, maalesef, program, hem Kasım 2000'de hem Şubat 2001'de duvara tosladı ve Türkiye, tarihinin en ağır bunalımına sürüklendi. Umuyor ve diliyoruz ki, bu program, işte, o  "toplumsal uzlaşma" dediğimiz hadiseyi arar; yani, programı ya da program taslağını açıklarken, yüzbinlerin sokaklarında yürüdüğü Türkiye'de toplumsal uzlaşma arayışlarına her zamankinden fazla ihtiyaç var.

Sayın Derviş haklıdırlar "muhalefete bilgi vermek ya da ziyaret etmek gibi bir âdet yoktur, olağan değildir" dediler; ama, tabiî, Sayın Derviş'in gelişi şeklinde bir geliş de olağan değildir; yaşanan da olağanüstü bir durumdur zaten. O nedenle, kendisinin de, olağanüstü bir durum yaşadığını, olağanüstü koşullarda burada olduğunu gözden çıkarmaması lazım diye düşünüyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, söyledikleri şeylerde, temennilerinde, gerçekten haklılık payı da vardır; bu bakımdan, bizim bir itirazımız da yoktur; ancak, söylenilen temennilerde samimî olmak gereği vardır. Doğrudur, Merkez Bankasının para basmaması, hükümetlerin siyasal politikaları yerine fiyat istikrarını sağlaması esastır; ancak, şu anda Türkiye'de bir fiyat istikrarından bahsetmek mümkün değildir. Türkiye, bugün, hem durgunluğu hem enflasyonu bir arada yaşıyor; yani, bir kalem varsayalım, bugün, hem bu malın fiyatı yükseliyor; yani, hem hayat pahalılığı, fiyatlar genel seviyesi artıyor hem de bu malın alıcısı yok, üreticisi yok, satıcısı yok; yani, alamıyorsunuz, satamıyorsunuz, üretemiyorsunuz; ama, malın fiyatı artıyor. Bu, ekonomi dilinde, stagflasyondur, buna çözüm bulmak gerekir. Bugün piyasaların bizden acil beklediği mesele, orta vadeli bu yapısal reformlar kadar, bana göre, bunlardan da öncelikli, ekonomide yaşanan yangına müdahale etmektir.

Şimdi "Merkez Bankası para basmayacak" deniliyor; ama, benim takip ettiğim kadarıyla, bugünkü Genel Kurulda, kur farklarından doğan 800 küsur trilyonun 600 küsur trilyonu Hazineye nakden ödeniyor. Bu da bir para basma değil midir; bu, dolaylı para basmanın tam anlamıyla tarifi değil midir?! Mahsuplaşmak dururken, Hazinenin borçları nedeniyle bu kârın mahsup edilmesi gerekirken -ki, bugüne kadar hep böyle yapılmıştır- bu parayı Hazineye nakden öderseniz, o zaman, siz, para basmış olursunuz.

İşte, burada samimî olmak lazım, açık olmak lazım. Zaten, kamuoyunun, bugüne kadar uygulanan programa ve uygulayanlara hiçbir inancı, itibarı kalmamıştır, o nedenle piyasalar kilitlenmiştir; çek-senet sirkülasyonu durmuş, bankacılık kredi veremez olmuş, insanlar faizini ödemiyor. Piyasalarda itimat kaybolmuştur, güven kaybolmuştur, kredibilite yoktur. Şimdi, burada, daha programın ilk gününden, siz, Merkez Bankasından 13 katrilyon lira kâğıt alıp, repo yapacaksınız, bunun adı finansman monetizasyon olmayacak, daha bugünkü Merkez Bankasının Genel Kurulunda 800 trilyon kur farkının 600 trilyonunu nakden ödeyeceksiniz; bu, para basmaktır. Bizi ya monetizasyon ya konsalidasyon açmazına sürüklemeyin, esas samimiyet burada gelir. Onun için, bu program tartışılmalıdır. Bu program, diğer birşeye benzemez. O bakımdan, Sayın Derviş'in, sadece Meclisle değil, muhalefetle de, hükümeti istifaya davet eden esnaf kesimiyle de, işçi kesimiyle de, tasfiye edilmek istenen tarım kesimiyle diyaloğa, iknaya ve ortak uzlaşma arama mecburiyeti vardır. Bu, onun şahsî nezaketine kalmış bir hadise filan değildir. Bu, toplumun, yaşanan ağır ekonomik krizin, bu büyük fakirleşmenin getirdiği kaçınılmaz zorunluluktur. Onun için diyoruz ki, fiyat istikrarına evet; ama, siz, bugün, üç ay vadeli yüzde 110'la borçlandınız, buna sevinemeyiz. Elbette yüzde 193'ten iyidir; ama, Nisan ayında yüzde 193, yüzde 148, yüzde 119; bugün yüzde 110... Ortalamaya bakarsanız, yüzde 140 ortalamayla bu ülke borçlandı. Nasıl yüzde 57 enflasyon hedefi tutacak? Bunları tartışmalıyız, birbirimizi aldatmamalıyız. Bu, orta vadeli bir yasadır, bu yasayı fırsat bilerek, programın eksik ve yanlışlarını, hedeflerini tekrar konuşmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Söylemez, lütfen toparlar mısınız.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Bir daha Türkiye'nin, artık, ne tahammülü, ne takati, ne sabrı var sil baştan yapmaya. O bakımdan, bu yasanın bir vesile olmasını diliyorum; ilerleyen maddelerde de detaylara girmeyi umuyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

İkinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'da; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Yasa Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının bu maddesinde "Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler.

Banka, fiyat istikrarını sağlamak amacı ile çelişmemek kaydıyla, Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler." denilmektedir. Burada önemli olan şudur: İşsizliğin önemli boyutlara ulaştığı, ülkemiz gibi kalkınma çabası içerisinde olan ve bilhassa, globalleşme ve IMF programlarına uyum neticesinde, kırsal alanda işsiz kalan kesime iş bulmak ve istihdam yaratmak vaadiyle halktan yetki isteyip iktidara gelen siyasî iradenin büyüme ve istihdam politikalarının, bankanın kendisine neredeyse tek hedef seçtiği fiyat istikrar politikasıyla çelişmesi halinde siyasî iradenin ne yapacağıdır. Bu konu basında da önemli ölçüde tartışılmış ve şu ifadeler ağırlıklı olarak yer almıştır: Aslında, Türkiye, bu kanunla, istikrarı ve düşük enflasyonu tek siyasî seçenek haline getirmektedir. Satır aralarında, bundan sonra hükümetlere istikrarı tehdit eden politikalar uygulamayı yasaklamaktadır. Bu yaklaşım, gelişmiş ülkelerde doğru ve yerinde bir karar olmakla beraber, ülkemiz gibi gelişmekte olan ve önemli istihdam açığı olan ülkeler açısından, daima, hükümetle merkez bankası arasında bir çekişmeye sebep olacaktır. Bu madde, eski halinde;

"Bankanın temel görevleri, bu kanun hükümlerine göre ve ekonomik gelişmeye yardım etmek amacıyla;

a) Para kredi politikasını, kalkınma planları ve yıllık programlar göz önünde bulundurularak, ekonominin gereklerine göre fiyat istikrarını sağlayacak bir tarzda yürütmek" şeklinde düzenlenmişti ve bu haliyle itici güç hükümetler ve onların politikaları iken, yeni halinde, banka itici güç olmuş ve hükümet, programlarını bankaya uydurmaya mecbur edilmiştir.

Kanun tasarısının 2 nci, "Bankanın temel yetkileri" bölümünün (b) başlığı, hükümetten gelen şekliyle şöyle düzenlenmişti:

"b) Banka, ülkenin para politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur. Banka, para politikası stratejisi çerçevesinde hükümetle birlikte enflasyon hedefini belirler." Bu madde, Plan ve Bütçe Komisyonunda önemli ölçüde tenkitlere maruz kalmış ve siyasî iradeyi tamamen yok sayan bu maddenin bu haliyle geçmesi halinde siyasî iradenin bir gücünün kalmayacağı şeklindeki itirazlar üzerine, madde "Banka, hükümetle birlikte enflasyon hedefini tespit eder, buna uyumlu olarak politikasını belirler. Banka, para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur" şeklinde bir düzeltmeyle, biraz daha siyasî iradeye itibar eden bir şekle dönüştü.

Merkez Bankası eski başkanı Gazi Erçel, basına yansıyan demeçlerinde 2000 yılı ekim ayında aynen şunları söylüyordu: "Enflasyon hedeflemesi sisteminin başarısı fiyat istikrarı konusunda güçlü bir kurumsal taahhüdün bulunmasına bağlıdır. Kurumsal taahhüt, politik müdahalelerden arındırılmış, elindeki para politikası araçları üzerinde tam bir kontrol sağlamak ve temel hedefi fiyat istikrarını sağlamak olan bir Merkez Bankasına sahip olmaktan geçer."

Peki, netice ne oldu? Hükümet, Merkez Bankasının müşavirliği altında 2001 yılı enflasyon oranı olarak TÜFE'de yüzde 12 oranını tespit edip, buna göre işçi ve memur maaşlarına zam yapmış, Merkez Bankasının döviz hesabına güvenen bankalar, buna göre Hazine kâğıtlarını almış, neticede, hepimizin bildiği gibi, Merkez Bankasının ve hükümetin enflasyon hesaplarının tutmaması üzerine işçi, memur ve esnaf "yandım Allah" diye sokaklara düşmüş, bankalar birer birer fonun denetimine geçmiştir.

Bütün bu mazideki uygulamalar, hiç olmamış gibi, tasarının hükümetten gelen şeklinde yer alan "hiçbir makam ve merci bankaya talimat veremez" hükmü Plan ve Bütçe Komisyonunda, iktidar-muhalefet tüm milletvekillerinin yoğun tepkisi sonucu kaldırılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde tartışmalarda bir iktidar partisi milletvekili tepkisini şu sözlerle dile getirmiştir: "Bütçe açığı var; borçları, borcu ucuza mal edelim diye hazine bonosu ve devlet tahvilinden vergi alma, bu işlerde saadet zinciri olduğunu gören eşe dosta banka kurma izni ver, sonra, bankanın içini boşalt ve bankayı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna, daha doğrusu halkın sırtına yükle, şimdi ise, bankaların içini boşaltanların şahsî mal varlıklarıyla ilgili sorumlu tutulmalarını ve takibini sağlayacak düzenlemeleri engellemeye çalış. Sayın Bakan, lütfen, Merkez Bankasının dördüncü güç olmasını engelleyelim."

İşte, biz, tam bu sırada "bankaya hiçbir merci emir veremez" ifadesini kanuna derç etmek isteyen iradeye, hiç kimse bankaya emir vermesin; ama, şunları da sormadan geçmesin deyip soruyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - 1 dakika daha eksüre verirseniz, bitireceğim.

BAŞKAN - Toparlayacak mısınız efendim?

ASLAN POLAT (Devamla) - Toparlayacağım efendim.

1- 28 Şubattan sonra kurulan hükümetler döneminde kaç yeni banka kuruldu?

2- Bu kurulan bankalardan kaç tanesinin içi boşaltılıp fona devredildi?

3- Sayın Bakanım, tekrar size soruyoruz: Bu, 19-21 Şubatta dağıtılan 5,2 milyar doların 2 milyar doları iki bankaya verilmiş midir? Bu, çok önemli. Lütfen buna cevap verin; ne Plan Bütçe Komisyonunda ne de burada cevap veriyorsunuz; iki bankayla ilgili soruya cevap verin...

BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula hitap edip teşekkür edin.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum.

Cevap verin ve bu iki bankadan bir tanesinin, bir siyasînin akrabası olduğu doğru mudur?

4- Yine basına yansıdığı şekliyle "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bilançoları izlendiğinde, Ocak 2001 sonu itibariyle 1,7 katrilyon TL, açık piyasa işlemlerinden nakit alacağının, kriz günlerinde birden 4,6 katrilyon TL'ye yükseldiği görülmektedir. Bazı bankalara TL vereceksiniz, sonra da verilen bu TL karşılığında ucuz döviz satacaksın" ifadesi doğru mudur?

5- 19-21 Şubat krizi sonrası Merkez Bankası Başkanının kendisini bu krizde hatalı bulup istifa etmesine rağmen tüm mesai arkadaşlarının aynı bankada terfi etmesini nasıl izah ediyorsunuz? Ülkeyi, belki de yetmişsekiz yıllık cumhuriyet döneminin en büyük krizine sürükleyecek iradede, tek hatalı olan, sadece Merkez Bankasının Bankanı mıydı; ekibinin ve siyasîlerin hiçbir hatası yok muydu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bu sorularıma verilecek cevaplar tasarı ile Merkez Bankasına getirilmek istenen şeffaflık ve güven konusunda bizleri önemli ölçüde aydınlatacağını belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; öbür maddede de aynı şekilde konuşabilirsiniz.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen dördüncü fıkrasında yer alan "Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır" kısmının "Bankanın temel amacı istihdamı öne alarak fiyat istikrarını sağlamaktır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aslan Polat

Latif Öztek

Kemal Albayrak

 

Erzurum

Elazığ

Kırıkkale

 

Mehmet Özyol

Osman Aslan

 

 

Adıyaman

Diyarbakır

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizim bu önergemizin ana maksadı istihdamı da göz önüne almaktır. Çünkü, istihdam burada gerçekten çok önemlidir.

Bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, burada muhalefeti tenkit eden iktidar partisi milletvekilleri de muhalefetten daha fazla bu tasarıya itiraz ediyorlardı. Mesela bir tanesi ne diyordu: "Para Kurulu tarafından yerine getirileceği dikkate alınmıyor.  Buradaki oluşum, ekonomiyi yönetmekten sorumlu olan siyasîlerin tamamen elini kolunu bağlayacak bir düzenlemedir ve hatta, ben, Sayın Bakanımın özellikle dikkatini çekmek istiyorum, bir maddesinde, siyasî düşünceyi, temel politikayı da gündem dışına çıkaran bir düzenleme var." Kim diyor bunu; iktidar partisi milletvekilleri diyor. Nerede diyor; Plan ve Bütçe Komisyonunda; zabıtlarda geçen konuşmaları; ama, buraya geldikleri, zaman, kendileri, sanki, bu lafları hiç söylemiyorlarmış gibi, gelip, muhalefeti tenkit ediyorlar.

Kalkınma planları ve yıllık programlar göz önünde bulundurularak ekonominin gereklerine göre fiyat ve fiyat istikrarını sağlayacak bir tarzda yürütmek kavramını kaldırıyoruz." Kim diyor; yine, iktidar partisi milletvekilleri diyor.

"Değişikliğe gelelim: Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır; başka bir amacı yok... Şimdi ne yapıyoruz? Bankanın ekonomik gelişmeyi düzenleme olgusunu ortadan kaldırıyoruz, fiyat istikrarını sağlama amacıyla görevlendiriyoruz. Bir kere, böyle bir yaklaşım, Türkiye'de 1929 yılında Merkez Bankasının kurulma ihtiyacını görmezlikten gelme noktasına götürebilir diye düşünüyorum." Yine bunu kim diyor; hiçbir şey olmamış gibi, iktidar partisi milletvekilleri buraya gelip diyor.

Biraz önce yine aynı milletvekili arkadaşlarımız gelip dediler ki: "Bu iç borçlar her zaman vardı." Bakın, şimdi, Sayın Kemal Derviş'in, Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş programı yayınlandı, şurada da bir grafik gördüm; ben vermedim, Kemal Derviş gönderdi. Kemal Derviş'in verdiği bu grafikte net olarak görülüyor ki, işte şu noktada, 1997'de 54 üncü hükümet size içborç teslim etmiş; siz, bunu, böyle ok gibi çıkarmışsınız şuraya kadar. Kim çıkarmış; Anasol-D hükümetleri, sonradan devam eden Milliyetçi Hareket Partili hükümet çıkarmış. Bunu ben demiyorum, bak, Kemal Derviş diyor arkadaşım, grafiği de çizmiş, bize göndermiş. Yani, şimdi bunlar hiç yokmuş gibi, burada, tasarıda söylemekle bir şey elde edemezsiniz.

Biz diyoruz ki, istihdama önem verelim. Şimdi, Sayın Kemal Derviş burada cevap verirken bir şey söyledi, dedi ki: "Yüzde 107 faizle borçlandık, ne kadar iyi." Peki, siz, 2001 bütçesine kaç koymuşsunuz bu oranı; yüzde 22 faizle borç alacağız demiştiniz. Şimdi, yüzde 22 ile borçlanacağım diyorsun, yüzde 107 ile borçlandığın zaman, bunu iftiharla sunuyorsun! 5 katı, yüzde 500 şaşmışsınız bundan. Bunu da söylemiyorsunuz. Ben size bir şey söyleyeyim: Yüzde 107 faiz aldığınız zaman, bunu kaç tane reel sektöre satacaksınız ki, o reel sektör alsın da bir işyeri kursun, sanayi tesisi kursun çalışsın, işçi istihdam etsin? Bunu söylüyorum size ben.

Türkiye'nin enflasyonunu yüzde 20'lerde, 30'larda hayalî olarak saptayacaksınız, ondan sonra yüzde 107 faizle kredi satacaksınız, birisi o yüzde 107'lik faizle krediyi alacak, onunla bir fabrika kuracak, o fabrikada işçi istihdam edecek, o işçi de ekmek kuracak!.. Doğru mu, öyle mi yapacaksınız? Halbuki siz sadece bu 15 Derviş yasalarından Şeker Piyasası Yasasında ekim alanlarını 500 000 hektardan 100 000 hektarı düşürmekle yüzde 20 azalttınız ki, 1 630 000 civarında pancar eken çiftçiden 350 000'ini işsiz bıraktınız. 350 000 işçiye iş bulmanız gerekiyor, ama siz, bunlar hiç yokmuş gibi gelip burada konuşunca inanın şaşırıyor insan! Acaba, biz, bu şahısla aynı dünyada mı yaşıyoruz diye şaşıyorum.

Ben, tekrardan, Sayın Devlet Bakanından rica ediyorum; gelsin, yüzde 107 faizle reel sektörün nasıl borçlanacağını, bu borçla nasıl istihdam yaratacağını izah etsin, öğrenelim; yani bunu öğrenelim diyoruz, niye buna cevap vermiyor?

Sayın Bakanım, size tekrar soruyorum: Merkez Bankasından, iki banka, 2 milyar dolar almış mıdır almamış mıdır? Almamış demediğiniz müddetçe, bunu zımnen kabul ediyorsunuz diyeceğim ve bunun mesullerini de ben burada, Türküm, bütün Türkiye savcılığına şikâyet ediyorum

Hepinize saygılar sunarım. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, hükümetin ve komisyonun kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir efendim.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 1211 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Organlar

Madde 13. - Bankanın organları şunlardır :

a) Genel Kurul,

b) Banka Meclisi,

c) Para Politikası Kurulu,

d) Denetleme Kurulu,

e) Başkanlık (Guvernörlük),

f) Yönetim Komitesi."

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2 nci maddede, organlarla ilgili bir düzenleme var. Eski ve yeni düzenleme arasındaki ilişkiye baktığımızda, daha önce "hissedarlar genel kurulu" şeklindeki düzenleme, yeni düzenlemede "genel kurul" şekline çevrilmiş; "banka meclisi" aynı şekilde... Ancak, banka meclisinin görevleri, çağdaş bir anlayışla tadat edilmiş durumda. Başkanlık, guvernörlükle ilgili  değişiklik yok. Yine, denetleme kuruluyla ilgili herhangi bir değişiklik yok daha öncekinde olduğu gibi. Yönetim komitesi, yine aynı... Sadece, merkez ve şubeler iskonto komitesi ve şubeler, organlar içinden çıkarılmış ve yeni düzenlemede, para politikası kurulu ihdas edilmiş.

Tabiî, Merkez Bankasının, bu organlarından hareketle, organların teşkili ve fonksiyonları itibariyle, Merkez Bankasının bağımlı ve bağımsızlığıyla ilgili tartışmalar yapılmaktadır. Bağımlılık ve bağımsızlık tartışmalarındaki temel ilke şudur: Eğer, merkez bankaları hükümetlerin ekonomik politikalarının doğrultusunda serbest bir şekilde para politikasını tespit ediyorlarsa, böyle bir durumda, temel ilke olarak, merkez bankaları bağımsızdır. Şayet hükümetler, para politikasıyla ilgili hususların tespitini yapıyorlar, merkez bankaları, sadece uygulamakla görevli iseler, böyle bir durumda da, merkez bankasının bağımsızlığından bahsetme imkanı yoktur.

Tabiî, Merkez Bankasıyla ilgili uygulamalara baktığımızda bağımlı ve bağımsızlık yönüyle; bağımsız olduğu halde, bazı ülkelerde, siyasî otoriteyle kurulan diyalog ve çalışma sonucunda enflasyon, fiyat istikrarı ve sürdürülebilir kalkınma alanlarında bağımsız merkez bankalarından daha iyi performans gösteren merkez bankalarının sayısının da, az olmadığını açıkça ifade etmemiz gerekir.

Dünya Bankasının 1992'de yapmış olduğu bir araştırma var; 72 ülke arasında yapılmış, Türkiye'nin de dahil olduğu bir araştırma. Burada, tabiî, sorulan hususlardan biri, yasal bağımsızlıkla ilgili. Bu araştırma sonucuna bakıyoruz 72 ülke arasında, Türkiye'nin, 10 uncu sırada, yasal bağımsızlık yönüyle bir merkez bankasına sahip olduğu öngörülüyor.

Yine, enflasyon yönüyle bir soru soruluyor; enflasyon yönünden Türkiye'nin konumu 60 ıncı sırada maalesef. Dolayısıyla, enflasyon konusunda, Merkez Bankasının, hükümetlerle uyumla çalışmadığı ve bütçe ve maliye politikaları ve para politikaları konusunda ciddî bir uyumun olmadığını da net olarak ortaya çıkıyor.

Diğer taraftan, bir de, merkez bankası başkanlarının görev süreleriyle ilgili düzenleme yapılmış. Bu düzenlemeye bakıldığında, maalesef, Türkiye, Merkez Bankası başkanlarını -1950'den beri uygulamaya bakıldığında- hemen hemen ortalama ikibuçuk yıl gibi bir süre içinde değiştiriyor. Dolayısıyla, bu da çok ciddî bir istikrarsızlık kaynağı olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye'de Merkez Bankasının, gerçek anlamda, salt bir biçimde bağımsız olduğunu söylememiz mümkün değildir; ama, para politikası konusunda bağımsız hareket etmektedir, hükümet politikaları ile ekonomi politikalarıyla uyumlu bir hareket söz konusudur. Organlarına baktığımızda, örneğin; başkana baktığımızda, başkan, zaten, Bakanlar Kurulu tarafından beş yıl süreyle atanmaktadır. Genel Kurullarına baktığımızda, genel kurullarında, zaten, hâkim olan unsur Hazinedir, Hazinenin sermaye payı, zaten, yüzde 51'den aşağı değildir. Dolayısıyla, Banka Meclisinin tesisinde de Hazinenin ağırlığı vardır, Hazinenin egemenliği söz konusudur.

Denetim yönüyle bakıldığında, zaten, Denetleme Kuruluyla ilgili, mevcut yasada herhangi bir düzenleme söz konusu değildir; ama, tesis edilmiş denetleme kurulu, yine, ideal bir şekilde tesis edilmiştir. Denetleme Kurulu üyelerinden, 4 üyelikten 1'i Hazinededir; diğer 3'ü de, diğer gerçek ve tüzelkişiliklere ait olan üyeliklerdir; bu haliyle de ideal bir düzenleme söz konusudur.

Bu mevcut yasada, denetimle ilgili bazı hususlar düzenlenmiştir. Bu denetimle ilgili düzenlenen hususlara baktığımızda, bir defa, Merkez Bankası, Başbakanın denetimine muhataptır; yani, Merkez Bankası işlem ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız; 2 nci maddeden sonra, artık, müsamaha etmeyeceğim. Malumunuz, gece saat 3'te biter normal mesai yaparsak...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Onun için, toparlayıp teşekkür edin; 3 üncü maddede tekrar söz alın.

SAİT AÇBA (Devamla) - Merkez Bankasını Başbakan denetlettirebilmektedir. İşlem hesapları itibariyle, rahatlıkla, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından denetlenebilmektedir, bu yönüyle, denetim konusunda bir problem söz konusu değildir.

Bankanın bilanço, kâr ve zarar cetvellerinin de, bağımsız denetim kuruluşlarına denetletilmesiyle ilgili yeni bir düzenleme getirilmiştir. Dolayısıyla, bu düzenlemeyle ilgili istifhamları, Sayın Bakan da, zaten, yaptığı açıklamalarda aydınlatmış bulunmaktadır.

Bankanın organlarının yapılanmasıyla ilgili olarak, tabiî, ülkeden ülkeye göre değişik yapılanmalar söz konusudur; ama, gelişmiş ülkelerin modellerini aynen Türkiye'ye getirtip oturtma imkânı da yoktur, her ülkenin kendi yapısına uygun bir şekilde bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi söz konusudur her zaman için; ama, Merkez Bankası...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Açba, 50 saniye size o imkânı verdim.

SAİT AÇBA (Devamla) - Peki; teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Polat buyurun; demin duyamadım, Sayın Açba'nın sözünü de kesmek istemedim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, iktidar milletvekilleri sabaha kadar beklemek istiyorlarsa, biz de bekleriz, beraber bekleyelim.

BAŞKAN - Efendim, ben onu söylemedim; kanun zor demedim, yani dedim ki, eğer müsamaha etmezsem gece 3'te bitecek. Onun için...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Efendim, siz, müsamahanızı edin, arkadaşlar...

BAŞKAN - Efendim, o beni alakadar etmiyor.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Merkez Bankası Yasa Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum.

Şimdi, bugün, Merkez Bankamızın Genel Kurulu yapıldı. Merkez Bankamızın Genel Kurulunda yayımlanan 2000 Yılı Raporu ve Merkez Bankasının değerli Başkanı Sayın Serdengeçti'nin konuşmalarını dikkatle inceledik. Merkez Bankası Sayın Başkanı, Merkez Bankasının bu yeniden yapılanmasıyla, enflasyon mücadelesinde orta ve uzun vadeli hedeflerden bahsetmektedir; ki, doğrudur dedikleri; çünkü, kısa vadeli enflasyon hedefinde, âdeta, bir ihmal gözükmektedir.

Şimdi, 1999'da başlayan, 2000 ve 2001'in bugününe kadar, enflasyonu yüzde 10'a indireceğiz, tek haneye indireceğiz diye milleti fakirleştiren, yoksullaştıran, çöküntüye neden olan program terk ediliyor, enflasyon hedefi yüzde 60 olarak konuluyor ve Merkez Bankası Başkanı da, bu hazırlıkların orta vadeli olduğunu söylüyor; ki, doğrusunu söylüyor bana göre.

Şimdi, bizim rahatsız olduğumuz nokta şudur: Türkiye'de, eğer siz, bu sıkıntıyı, üretimi artırarak, arz yanlısı politikalarla aşamaz, krize acil müdahale edemez iseniz, korkumuz, monetizasyona gitmenizdir; yani, bir anlamda, kamunun finansmanını Merkez Bankası kanalıyla yapmanızdır. Merkez Bankasına biz para bastırmayacağız derken, aksine, para bastırıyor olmanızdır.

Bunu nereden söylüyoruz: 2000 Kasım krizinden önce, sadece 2,8 katrilyon lira olan Merkez Bankası kamu borçlanma senetleri portföyü, nisanın başında 13 katrilyon lirayı aşmıştır; yani, fona devredilen bankaların elindeki kâğıtlar ve kamu bankalarına verilen kâğıtlar -ki, bu, 30 katrilyona yaklaşacaktır, hepsi verilirse- bir şekilde, Merkez Bankasına enflasyon yarattırılarak nakde çevrilmektedir. İşte, monetizasyon tehlikesi buradadır; bizim dediğimiz konu budur. Yani, Merkez Bankası -bir de geçici madde geldi; ki, ona en son geleceğiz; geçici maddede, altı ay süreyle birincil piyasadan borçlanma imkânı da konuldu; ki, bu da büyük bir risktir- bir anlamda, fondaki bankaların ve kamu bankalarının elindeki kâğıtları Türk Lirasına dönüştürerek, bir anlamda, enflasyonla bu borçları ödemeye gidecektir. Bu, hiperenflasyon tehlikesini içinde barındırmaktadır. Bu konuda ikaz ediyoruz.

Bu hiperenflasyon tehlikesine, sadece biz değil, dünyadaki hemen hemen bütün sayılı kredi rating dereceleme kuruluşları da yatırım bankaları da dikkat çekiyor. Nitekim, program açıklandıktan ve ilk uygulamalardan sonra, Standart and Poors isimli uluslararası rating kuruluşu, Türkiye'nin kredi ratingini düşürdü. Sebep budur. Nitekim, birçok yabancı yatırım bankası da, enflasyon tahminine aşırı iyimser diyor; 82-86 diyor. Siz, bütün her şeyi yine buna göre endekslerseniz, ileride büyük sıkıntı çıkar.

Şimdi, Merkez Bankası, bize burada açıklamalıdır ki, 30 katrilyonu bulacağı anlaşılan kamu bankalarına verilen kâğıtlar ve fondaki bankaların kâğıtlarını monetize etmeyecektir. Ne kadar edecek?.. Sayın Başkan, orta vadeli bir enflasyon hedefinden bahsettiğine göre -ki, doğrudur, bugün, kısa vadeli bir enflasyon hedefi yoktur- yani, bu programın, enflasyonu bu yıl aşağıya düşürmek gibi bir kaygısı da yoktur, o zaman bunca çekilen sıkıntı, katlanılan fedakârlık nereye gitmiştir?.. Bizim, bu konuda Merkez Bankasından açıklama istememiz ve Merkez Bankasını bu monetizasyon konusunda uyarmamız gerekir; çünkü, bunun sonu üç haneli rakamlara gider, Allah korusun, hiperenflasyona gider. Dolayısıyla, kamu kâğıtlarını nasıl paraya çevirecekleri, bu konuda prensiplerin ne olduğu konusunda da, mutlaka, Sayın Bakandan ve Merkez Bankası Başkanından açıklamayı, kamuoyu adına, bekliyoruz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, şu anda bir önerge gelmiştir; fotokopi çekme imkânı olmadığı için dağıtamadık.

Önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

655 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesinin (c) bendinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Cevat Ayhan

Temel Karamollaoğlu

Aslan Polat

 

Sakarya

Sıvas

Erzurum

 

Lütfi Yalman

Nazlı Ilıcak

 

 

Konya

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Ayhan, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; tasarının 2 nci maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önergede bir değişiklik talep ediyoruz. Bu değişiklik talebimiz... Merkez Bankasının teşkilat ve organlarıyla ilgili düzenlemede, para politikası kurulu getirilmiş. Bu kurulun üyeleri kim diye baktığınız zaman, kurulun üyeleri; Merkez Bankası Başkanı, 4 yardımcısı, Merkez Bankasından 1 Meclis üyesi ve Merkez Bankası Başkanının teklifi üzerine, müşterek kararnameyle tayin edilecek 1 kişi. Yani, zaten Merkez Bankasının kendisi bir kurul; başkan var, 4 yardımcısı var, nazar değmesin diye Meclisten de -kendi Meclisinden- 1 kişiyi koymuşuz, 1 kişiyi de Başkan teklif ediyor, müşterek kararnameyle -Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı- atanıyor. Zaten, Merkez Bankasının kendi yöneticisi 5 kişi var. Bu kurulun hiçbir manası yok. Nitekim, Sayın Bakan, biraz önce "bu kurulu istişarî olarak kurduk" diyor. İstişariyse, o zaman niye boşuna bir bürokratik şey çıkarıyorsunuz? Sabahtan akşama kadar beraber çalışıyorsunuz; istişare edecekseniz, aranızda edin, kararları da verin. Yanlış bir kuruldur, hiçbir manası yok, hiçbir gereği yok.

Değerli arkadaşlar, kendi kendimizi aldatıyoruz; yani, kurulların düzenlenmesinde, hedefe, maksada uygun düzenleme yapmak, verimli çalışmayı esas almak lazım. Diğer bir maddede -bu kurulla ilgili maddede- konuşuruz; ama, aslında, bu kurulda -böyle bir para kurulu, para politikası kurulu kurulacaksa- başkalarının da olması lazım. Merkez Bankası ne yapacak, neyle görevli; fiyat istikrarını sağlayacak. Neyle görevli; enflasyon hedefini, hedef alınan enflasyonu gerçekleştirecek veya hudutlar içinde tutacak; yani, enflasyona çıpa atacak diyelim -çıpa, çok yaygın bir tabir oldu şimdi- enflasyonu yakalayacak, bir yerde tutacak. Bu politikayı nasıl yürütecek, soruyorum size? Yani, fiyat istikrarı ve enflasyon nasıl sağlanır bir ülkede? Şu kadar para verdim, şu kadar para vermedim; bu mudur belirleyen? Üretim nerede, ihracat nerede, genel ekonomik faaliyetler, reel sektörün faaliyetleri nerede? Peki, bunları kim bilecek, kim değerlendirecek; Merkez Bankası Başkanı ve yardımcıları; yani, sadece para meselesiyle uğraşan kurul. Onun için, bu kurulun başka bir şekilde teşkil edilmesi lazım. Eğer, para politikası kurulu olacaksa, bu kurulun başka bir yapısının olması lazım. Bizim söylediğimiz budur. Onun için, bunun buradan çıkarılması lazım. Eğer, kurul konulacaksa, tekrar önergeyle düzeltilir. Biz, bunu, yukarıda, komisyonda da uzun uzun müzakere ettik, orada da fikirlerimizi ifade ettik.

Tabiî, şu havayı görüyorum Türkiye'de: İki kriz darbesi yedik; fena vurgun yedi; tam tabiriyle, denizci tabiriyle vurgun yedi Türkiye ekonomisi şimdi. Bunun için de kıvranıyor. IMF, ben size biraz para veririm; ama, şunu şunu değiştir, şunu şunu değiştir diye önümüze getirip koyuyor, biz de acele bunları yapalım... Yani, kendi işimize kendimiz sahip olalım, kendi işimizi kendimiz tarif edelim ve çalışır bir düzen kuralım.

Değerli arkadaşlar, böyle olmadığı zaman, devamlı, o kapıdan o kapıya dolaşıyoruz. Şimdi, Sayın Bakan gidecek, dışarıda, yurt dışında, toplantıda aman bize destek, aman bize destek... Tabiî, ben, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olarak üzülüyorum, bizim bu hale düşmememiz lazım. Birbuçuk sene milleti inim inim inlettiniz, istikrar programı dediniz... Enflasyon bu sene yüzde 10'a düşecekti; hani yüzde 10! Şimdi yüzde 70-80.

Biraz önce bir değerli arkadaşımız da ifade etti, uluslararası kurumların Türkiye'de 2001 yılında enflasyon tahmini yüzde 70-80. Belki daha yüksek mertebededir.

Onun için, manasız bir kurul kuruyorsunuz; bunun kaldırılmasını teklif ettik. Önergenin desteklenmesini temenni eder, hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 1211 sayılı Kanunun (II) numaralı Kısmının (II) numaralı Bölümünün başlığı "Banka Meclisi ve Para Politikası Kurulu" olarak ve 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 22. - Banka Meclisi;

a) Para politikası stratejisi ve enflasyon hedefi doğrultusunda uygulanabilecek para politikasına ve kullanılabilecek para politikası araçlarına ilişkin kararların alınması,

b) Tedavüldeki banknotların değiştirilmesine, tedavülden kaldırılmasına ve yok edilmesine ilişkin konularda düzenleme yapılması ve karar alınması,

c) Açık piyasa işlemlerine, döviz ve efektif işlemlerine, reeskont ve avans işlemleri ile reeskont ve avans faiz oranlarına zorunlu karşılıklara ve umumi disponibiliteye, diğer para politikası işlemleri ve araçlarına, ülke altın ve döviz rezervlerinin yönetimine ilişkin usul ve esasların tespiti ile gerekli düzenlemelerin yapılması,

d) 40 ıncı maddenin (I) ve (III) numaralı fıkralarında düzenlenen hususlarda karar alınması,

e) Ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemlerinin güvenilirlik ve etkinliklerini artıracak şartlarda kurulması konusunda karar alınması, ödeme yöntemleri ile araçlarının usul ve esaslarının belirlenmesi, takas odalarının gözetim ve denetimine ilişkin düzenlemelerin yapılması,

f) Bilgi istemeye, risk ve istatistikî bilgileri toplamaya ilişkin usul ve esasların belirlenmesi,

g) Şube açılması, muhabir temin edilmesi, temsilcilik ve büro kurulması ile Banknot Matbaasına ilişkin konularda düzenleme yapılması ve karar alınması,

h) Provizyon ve ihtiyatlara ilişkin konularda karar alınması ile kârın dağıtılmasından sonraki bakiyenin Hazineye verilmesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi,

ı) Bankanın bütçesinin, yıllık faaliyet raporunun, bilanço, kâr ve zarar hesaplarının ve Genel Kurul gündeminin hazırlanması,

j) Sermayenin artırılmasına ve Esas Mukavelede değişiklik yapılmasına ilişkin olarak Genel Kurula öneride bulunulması,

k) Bankanın idare, teşkilât ve hizmetleri ile personeline ilişkin olarak hazırlanan düzenlemelerin onaylanması,

l) Bankanın ihtiyacı için gayrimenkul satın alınması veya iktisabı, maliki bulunduğu gayrimenkullerin gerektiğinde satılması, trampa edilmesi, bağışlanması ve sair işlemlerde bulunulması hakkında karar alınması,

m) Bankanın diğer organlarına vereceği yetkiler kapsamı dışındaki meblağlara ve kıymetlere ilişkin bağış, sulh, ibra, feragat ve terkin konularında karar verilmesi,

n) Bankanın personel kadrolarının onaylanması,

o) Bu Kanunda Para Politikası Kurulu kararına bağlı konular dışında kalan, Başkanlık (Guvernörlük) ça inceleme ve onaya sunulacak sair hususlar hakkında karar alınması ve düzenleme yapılması,

İle görevli ve yetkilidir."

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Partim adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3 üncü madde, Banka Meclisinin görev ve yetkilerini belirliyor. Bizim, Merkez Bankasının özerk olması konusunda önemli bir itirazımız yok. Bugün için, zaten, Merkez Bankası özerk bir yapıya sahip. Yalnız, bir başka soru da ortaya atılabilir; acaba, Hazine'nin yüzde 51 hissesine sahip olduğu Merkez Bankası açısından gerçek bir özerklikten söz edilebilir mi? Bakın, biz buraya özerklik için kanun getirdik diyoruz; ama, Merkez Bankası eski Başkanı Yaman Törüner, bir gazetede yazdığı yazıda, aynen şöyle diyor: "Merkez Bankası, Başbakan ve Bakanın emrine verilmiştir. Merkez Bankası, yeni kanuna göre, Başbakanlık tarafından denetleniyor. Ayrıca, Bankaca, Bakanlar Kuruluna periyodik raporlar gönderiliyor." Dolayısıyla, şimdi, bir özerklik tartışması yaparken ve özerklik için bu kanunu getirdik derken, bambaşka iddialar, hem de Merkez Bankasının eski bir Başkanı tarafından ortaya atılıyor.

Demek ki, aslında, bunun altında yatan, Merkez Bankasını özerkliğe kavuşturmak değil. Aslında, IMF istiyor diye biz bu kanunu getiriyoruz, IMF'den birtakım paralar ümit ettiğimiz için böyle bir kanunun peşinde koşuyoruz; ama, eğer, biz soygundan tasarruf edebilsek, IMF'nin bize getirdiği para kadar parayı temin etmemiz mümkün. Bu düşünce, sadece benim sahip olduğum bir düşünce değil. 23 Nisan resepsiyonunda, Sayın Kıvrıkoğlu, aynen şöyle dedi: "Eğer hortum olmasa, bugünkü ekonomik kriz de doğmazdı."

Şimdi, birtakım tedbirler alındı, birtakım yapısal reformlar gündeme getiriliyor; ama, işte, Arjantin'de Ekonomi Bakanı, gerçek anlamda birtakım tedbirler almış. Tedbir; öyle tedbirler, piyasayı rahatlatıcı tedbirler. 4 üncü madde konuşulurken, Sayın Ahmet Sünnetçioğlu bu tedbirlerden söz edecek.

Şimdi, burada, DSP sözcüsü Sayın Masum Türker dedi ki, piyasaya Merkez Bankası dolar olarak müdahale edemez, o zaman kıymetli dövizlerimiz birilerinin cebine girer. Biz de zaten, kimlerin cebine girdi bu 5 milyar dolar, onu öğrenmek istiyoruz. Sayın Bakana sorduk, 500 milyon doların üzerinde kaç banka, ne kadar para çekti ve özellikle sorduk, Tekstilbank para aldı mı; bir cevap alamadık maalesef.

Şimdi, Türkiye'deki bu kargaşanın sorumlusu Merkez Bankasının özerk olmaması değil; ortada bir basiretsizlik ve bir beceriksizlik var ve üstelik bir büyük soygun var. Şimdi, biz 5 milyar doların akıbetini bilmiyoruz; ama bir yabancı denetim kuruluşu olan Deloit Tuch bunu biliyor.

Şimdi, kanunda, bir yabancı denetim kuruluşuna muhasebe denetiminin verileceği belirtiliyor; ama, fiilen halen böyle bir uygulama mevcut. Deloit Tuch bunu bilince IMF de biliyor; ama, biz, hâlâ bu 5 milyar doların kimin cebine aktığını öğrenemedik.

Şimdi, bugünkü ekonomik sıkıntının büyük soygundan kaynaklandığını belirttik. Geçen hafta, Sayın Hüsamettin Özkan'a Halk Bankasıyla ilgili bazı sorular sormuştum. "Acaba kredi verdiniz mi" diye sormadım, "acaba bu batık kredileri tahsil yoluna gittiniz mi; sorumluları izlediniz, takip ettiniz ve mahkemeye verdiniz mi" diye sordum; sadece "ben kredi vermedim" dedi ve buradaki kamuoyunu etkilemek üzere iki de belge yolladı. Bu belgelerden bir tanesi kaynanasının bir avukata verdiği vekâlet, bir diğeri de Sayın Mesut Yılmaz'a Hazinenin bağlandığını gösteren bir başka belge; ama, belge o değil; işte, belge bu, gizli bir belge! Bu belgede ne diyor Sayın Hüsamettin Özkan, Sayın Güneş Taner'e; "yöneticinin takdir hakkını kullanması ile suiistimal arasında ince ayırım vardır, dolayısıyla bir kasıt bulunup bulunmadığını araştıralım" diyor, 4.5.1998 tarihinde ve daha sonra Sayın Mesut Yılmaz'a yazdığı 15.12.1998 tarihli raporda "aman, bu dosyaları savcılıktan hemen geri alalım, yasaya aykırılık var mı, yoksa takdir hakkının geniş yorumlanması mı" diyor ve bakın, 1998 başında gelen bu murakıp raporları hakkında inceleme, maalesef, ancak 2000 yılının sonunda yapılabilmiştir. Bu kadar bir gecikme, ülkemize de çok büyük zarara mal olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Sayın Başkan, selamlayacağım; ama, bana ufak bir imkân verirseniz...

BAŞKAN - Buyurun.

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Şimdi, Merkez Bankamız, bugün, büyük ölçüde, aslında özerktir; sorun bu değil. IMF de yapısal bir değişim belki istiyor, belki biz bu yapısal değişimi IMF'den birtakım imkânlar elde etmek için gerçekleştirmeye gayret ediyoruz; ama, Batı'nın asıl istediği, bir siyasî değişim, siyasette yeniden yapılanma, dürüst bir yönetim; çünkü, güven kalmadı.

Eğer, güveni yeni baştan kazanmayı arzu ediyorsanız, her şeyden önce, Enerji Bakanını istifaya davet edin. Sadece onu değil, maalesef, hükümetin içinde birtakım bay şaibeler var; eğer onları da istifaya davet ederseniz, belki, taze bir başlangıç yapabilirsiniz.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'da.

Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 üncü maddenin (a) bendi, bilindiği üzere, bugün ülkemizin de içinde bulunduğu derin krizle alakalı olan bir benttir; Para politikası stratejisi ve enflasyon hedefi doğrultusunda uygulanabilecek para politikasına ve kullanılabilecek para politikası amaç ve araçlarına ilişkin, İdare Meclisinin, Banka Meclisinin alacağı kararlara ilişkin hükmü ihtiva etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilhassa Hazine'nin en önemli fonksiyonlarından birisi, ekonomiyi, piyasayı düzenleme fonksiyonudur. Çağdaş devlette, iktisat ve maliye politikaları, belirli gayelere ulaşmak için çalışmaktadırlar; iktisadî istikrar, kalkınma, belirli bir servet, gelir ve refah seviyesini gerçekleştirmek... Devlet, adı geçen bu ekonomik amaçları gerçekleştirirken, ekonominin süratli ve devamlı kalkınmasından da mesuldür.

Değerli milletvekilleri, bu amaçla, devlet, ekonomide öncülük eder. Devlet, piyasa ekonomisinin aksayan yönlerini gidermek, piyasa kuvvetlerinin yetersizliğini telafi etmek mecburiyetindedir. Piyasa ekonomisinin aksaklıklarının giderilmesi ve normal işler hale getirilmesi, özel sektörün belirli hallerde desteklenmesi ve teşvik edilmesi, özel sektörden toplum yararına faydalanılması suretiyle olur.

Yukarıda belirtilen maksatların gerçekleştirilmesi ve devletçe yüklenilen fonksiyonun yerine getirilmesi sonucunda, millî ekonomi faaliyetleri, istikrara, ahenge ve düzene kavuşur; fakat, sağlanan bu istikrarın, ahengin ve düzenin altında en büyük destek olarak Hazine görülür.

Değerli milletvekilleri, bu ifade ettiğim hususları, mevcut iktidarın, 1999 yılında, üç yılı kapsayacak şekilde hazırlamış olduğu ekonomik istikrar politikasına baktığımız zaman, 1995, 1996 ve 1997 yıllarında devam eden ekonomik istikrarın, 1998 ve 1999 yıllarında şöyle böyle; ama, 2000 yılında, 2001 yılında, devlet, bu piyasayı düzenleyeceği yerde, maalesef, ekonomiyi istikrarsızlığa ve bugün içinde olduğumuz derin bir krize sürüklemiştir.

Değerli milletvekilleri, enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için konulan enflasyon ve döviz kuru hedefi ile piyasada oluşan faiz oranının birbiriyle tutarlı olması gerekir.

2001 yılı için konulmuş olan yüzde 12'lik enflasyon hedefi, buna uygun belirlenmiş olan bir kur politikası ile ancak bu rakamlara uygun bir faiz seviyesiyle inandırıcı olabilir. 1999 yılında, 2000 yılı için konulan yüzde 25 faiz oranı, maalesef, yüzde 40'larda, yüzde 25 olarak konulan enflasyon oranıysa -çekirdek enflasyon- yüzde 54'lerin üzerinde gerçekleşmiştir.

Demek ki, hükümetin, 1999'da, IMF'yle yapmış olduğu stand-by anlaşması, 2000 ve 2001 yıllarında, anlaşma yapılmadan önce içinde bulunulan ekonomik istikrarı devam ettiremediği gibi, mevcut istikrarın da iyice bozulmasına sebep olmuştur. Şimdi, 2001 yılı içerisindeyiz. Halbuki, 2001 yılı için, 1999 yılında hedeflenen enflasyon oranı yüzde 10-12'lerde, döviz kuru ise yüzde 9, yüzde 10, yüzde 12'lerdeydi. Kasım ve 19 Şubat krizleriyle döviz kurundaki sapmalar yüzde 100'leri de geçmiş ve devalüasyon, neredeyse, yüzde 90'lara, yüzde 100'lere varmıştır.

Değerli milletvekilleri, demek ki, Hazineden sorumlu geçmişteki Bakan, herhangi bir piyasa işlemini ve Merkez Bankasının para politikasını, faiz politikasını ve kur politikasını belirlemede yanlış uygulamalar içerisinde olmuştur.

İnşallah, bu yeni düzenlemeyle, aynı hata içerisine düşülmez ve ülke, içerisinde bulunduğu bu belirsizlikten bir an önce kurtulur düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

Madde üzerinde son dakika gelen bir önerge var; onun için, çoğaltıp dağıtamıyoruz. Önerge sahibi sayın milletvekilinin okunmayacak şekilde yazılmış bir önergesi... Kâtip Üyemiz okuyamıyor efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Önerge sahibi okusun efendim!..

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, bilirkişiye gönderin!..

BAŞKAN - Ben kendim okumak için zorlayacağım; ama, istirham edeceğim efendim; yani, işleme koymayabilirim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - 10 dakika ara verin!..

BAŞKAN - Ben eczacıyım efendim, okuyabilirim...

Önergeyi okuyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

Aslan Polat

Cevat Ayhan

Avni Doğan

 

Erzurum

Sakarya

Kahramanmaraş

 

Musa Demirci

Ayşe Nazlı Ilıcak

 

 

Sıvas

İstanbul"

 

Sayın Aslan Polat, bu sizin yazınız mı? Ben, Sayın Cevat Ayhan'ın zannettim; yoksa önergeyi işleme koymazdım, gayet samimî söylüyorum.

Hayır, biliyorsunuz, ne yaparsanız yapın, Cenabı Allah isterse, bu kanunu bu gece bitireceğiz; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi zan altından kurtulacak. Kanun çıkarmıyor, acil ekonomik kanunlar çıkmıyor diyorlar; muhalefetiyle, iktidarıyla, elbirliğiyle bu kanunları çıkaracağız; ne kadar çok kanun gelirse, bunu yapacağız. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Onun için, bu Meclisin açık kalması için direncimi devam ettiriyorum efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bu Meclis açık. Aksini kim söyleyebilir! Bu Meclis her zaman açık kalacak.

BAŞKAN - Maddenin tasarı metninden çıkarılmasına dair önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI  İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Polat, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

ASLAN POLAT (Erzurum) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkanım, bir kere şunu söyleyeyim: Siz, bu tasarıyı kanunlaştıracağız diyorsunuz. Biz, çıkmasın demiyoruz; ama, bir şeyi söylüyoruz: Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisini, aslında böyle sürekli tasarı getirmekle, çalıştırtmıyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisini devreden çıkarıyorsunuz.

Şu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. "Alt komisyon" dedik, alt komisyonu bile kurdurmadınız. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda buradan daha iyi tartışıldı, metin, biraz daha iyi biliniyordu. Buraya geliyoruz; bir günde iki önemli tasarının, Kamulaştırma Yasa Tasarısı ve Merkez Bankası Yasa Tasarısının görüşmelerini bitireceğiz diyorsunuz.

1999 yılında, Merkez Bankası Kanunun 7 nci maddesinde -7 nci madde gelince izah edeceğim- çok önemli değişiklikler yapılmıştı bu Mecliste, komisyonlar kurulmuştu; bugün, bunu değiştiriyorsunuz. Yani, öyle bir hale getirdiniz ki, şu Meclise getirdiğiniz tasarı altı aydan fazla dayanmıyor; çünkü, bir ciddiyeti yok. Getiriliyor; ne alt komisyon kuruyorsunuz, ne milletvekillerinin ciddî olarak incelemesi için vakit veriyorsunuz. Sabaha kadar oturacaksınız burada... En önemli tasarı bu, Merkez Bankasına ben katrilyonluk yetki vereceğim. Peki, ben katrilyonluk yetkiyi vermek  için, Merkez Bankasının...

Maddede deniliyor ki: "Banka Meclisi;

a) Para politikası stratejisi ve enflasyon hedefi doğrultusunda uygulanabilecek para politikasına ve kullanılabilecek para politikası araçlarına ilişkin kararların alınması" deniliyor. Yani, Sayın Başkanım, bakın bir şey söyleyeceğim size: Şimdi, siz, burada, para politikasını yürütecek kurulda -biraz sonra söyleyeceksiniz- Başkan, Başkan Yardımcıları, bir de Başkanın teklifi üzerine hükümetin tayin ettiği birisi bulunacak; yine, o da, Başkanın istediği şahıs olacak. Peki, yani bu politika...

BAŞKAN - Siz, hangi Başkana hitap ediyorsunuz efendim; bendenize mi?

ASLAN POLAT (Devamla) - Sizin delaletinizle Meclise Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben, Merkez Bankası Başkanına hitap ediyorsunuz zannettim de onun için sordum.

Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sizin delaletinizle, Merkez Bankası Başkanına...

BAŞKAN - Tabiî efendim... Yani, Merkez Bankası Başkanına hitap etmeyeceğinizi ifade etmek istedim.

Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, o kadar, yani... Kusura bakmayın... Kime ne diyoruz, biliyoruz yani... (DSP, MHP ve ANAP sıralarından gülüşmeler)

Bakın, şimdi... İktidar Partisi milletvekilleri, biraz işi ciddiye alın.

Şimdi, meselenin özü şu: Plan ve Bütçe Komisyonunda -tutanakları getirteyim şurada- siz, iktidar partisi milletvekilleri, sabahtan akşama kadar, bunun yanlış olduğunu bas bas bağırdınız. DSP'liler de bağırdı, ANAP'lılar da bağırdı, MHP'liler de bağırdı...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bağırmazlar, yüksek sesle söylerler.

ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi buraya geldiniz hepiniz, bunu tasvip eder duruma geldiniz. Siz de dediniz ki, şu para kuruluna ihtiyaç yok; çünkü, başkanı orada zaten, yardımcıları orada... Bir tane dışarıdan şey getiriyorlar; başkanın önerisiyle hükümet birisini atıyor, yine başkanın istediği birisini atıyor. Hazine Müsteşarı da gelecek, öyle oy hakkı falan yok, isterse bir konuşacak diyorsunuz. Burada önemli olan şu: O zaman, buna hiç lüzum yok. Zaten başkan orada, yardımcısı orada... Bir tek, bir insana, Meclis üyesi olayım diye para vermek için böyle kurullar tespit edilmez. Biz, bunu size söylemek istiyoruz. Bunu, bizden daha çok, Plan ve Bütçe Komisyonunda DSP'li üyeler bağırdılar; isimlerini vermiyorum, DSP'li üyeler bas bas bağırdılar, bu yanlıştır dediler; ama, şimdi...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Bağırmadılar...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın... Sayın Karahan... İstirham ederim... Sayın Polat, lütfen efendim...

ASLAN POLAT (Devamla) - Yani, üzerine basarak konuştular demek istedim Sayın Karahan. Yani, bağırmak dediğim zaman...

BAŞKAN - Genel Kurula, Sayın Polat...

ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam...

Bakın, arkadaşlar, şimdi, işi öyle sadece demagojiye çevirmeyin. Ben, şunu söylemek istiyorum: Israrla, ısrarla, DSP milletvekilleri bunun üzerinde çok durdularsa, kabul etmediler demektir; ben bunu söylüyorum. Ha, bağırmak... Olabilir... Benim tarzım, biraz hızlı konuşurum, bazıları yavaş konuşur diyorlar. İşine gelmediği zaman önergeyi okuyamaz arkadaşım; halbuki, o arkadaşım yüksek mühendistir, biliyorum, onu çok rahatlıkla okur da, işine gelmedi yoksa; yani, o kadar şeyi bir mühendis okur.

Ben, neyi söylemek istiyorum; neticede, size şunu söylüyorum: Şu yapacağınız kurul, tamamen boşuna bir kurul; çünkü, bütün üyeler hemen hemen Merkez Bankasında var; sadece bir kişiye para vermek için bir kurul teşkil ediyorsunuz ve bundan da size şey yapmaya kalkıyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz. Hem bir taraftan diyorsunuz ki "tasarruf yapacağız" bir taraftan da, sürekli olarak, idare heyetidir, kuruldur, yok efendim, üst kuruldur diye adam getiriyorsunuz, maaş veriyorsunuz; ondan sonra da nasıl tasarruf yapacaksınız, ben, bir türlü anlayamadığımı belirtiyorum. İşin doğrusu, bunun çıkmasıdır... Eğer, bunu gizli oy yapsak, şurada, aynı anayasa değişikliklerindeki gibi bir oda koysak, tek tek oy verdirsem, adımın Aslan Polat olduğu kadar eminim, bunun çıkması için oy vereceksiniz; ama, hükümet tasarısı olduğu için, el mahkûm, DSP'liler belki oy verecekler; yanlış yapacaklar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat.

Efendim, komisyonun ve hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 22.33

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 22.44

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 90 ıncı Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 4 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 4. - 1211 sayılı Kanuna 22 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 22/A maddesi eklenmiştir.

"Para Politikası Kurulu

MADDE 22/A. - Para Politikası Kurulu, Başkan (Guvernör)ın başkanlığı altında, Başkan (Guvernör) Yardımcıları, Banka Meclisince üyeleri arasından seçilecek bir üye ve Başkan (Guvernör)ın önerisi üzerine müşterek kararla atanacak bir üyeden oluşur. Hazine Müsteşarı veya belirleyeceği Müsteşar Yardımcısı toplantılara oy hakkı olmaksızın katılabilir. Başkanlık (Guvernörlük), Başkan (Guvernör) Yardımcılığı ve Banka Meclisi üyeliği görevi sona erenlerin Para Politikası Kurulu üyeliği de sona erer.

Müşterek kararla atanacak üyenin para politikası konusunda çalışmalarının bulunması ve ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından birinde akademik unvana sahip, görevi ile ilgili alanda en az 10 yıl çalışmış, yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olması gerekir. Bu üyenin görev süresi beş yıldır.

19 uncu maddedeki yasaklar atanan üye için de geçerlidir. Ancak, üniversitelerde alınacak görevler bu hükmün dışındadır. Atanan üye, Banka Meclisi üyeleri ile aynı mali ve sosyal haklara sahiptir.

21 inci maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları, Para Politikası Kurulu toplantıları için de uygulanır.

Para Politikası Kurulu;

a) Fiyat istikrarını sağlamak amacıyla para politikası ilke ve stratejilerinin belirlenmesi,

b) Para politikası stratejisi çerçevesinde Hükümetle birlikte enflasyon hedefinin belirlenmesi,

c) Para politikası hedefleri ve uygulamaları konusunda belirli dönemler itibarıyla raporlar hazırlayarak Hükümetin ve belirleyeceği esaslar doğrultusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi,

d) Hükümetle birlikte Türk Lirasının iç ve dış değerini korumak için gerekli tedbirlerin alınması ve yabancı paralar ile altın karşısındaki muadeletini tespit etmeye yönelik kur rejiminin belirlenmesi,

İle görevli ve yetkilidir.

Para Politikası Kurulu, ilan edeceği hususları ve bunların ilan şeklini belirler. Para Politikası Kurulunca Resmi Gazetede ilanı istenilecek hususlar  gecikmeksizin ilan edilir.

Para Politikası Kurulu kararları, Başkan (Guvernör) tarafından yürütülür ve Banka Meclisinin bilgisine sunulur."

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN  (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu madde, yeni bir maddedir, 22 nci maddeden sonra 22/A olarak getirilen bir maddedir. Bu maddede para politikası kurulu tarif edilmektedir. Para politikası kurulu, banka başkanı, başkan yardımcıları -ki, 4 başkan yardımcısı var- banka meclisinden seçilecek 1 üye ve başkanın teklifi ve müşterek kararnameyle tayin edilecek 1 üyeden oluşur. Toplantılara, Hazine Müsteşarı veya yardımcısı da oy hakkı olmaksızın katılmaktadır.

Maddede, kurulun yetkileri, fiyat istikrarı için para politikası ilke ve stratejilerini belirleme; para politikası stratejisi çerçevesinde enflasyon hedefinin tespiti; para politikası hedef ve uygulamaları hakkında rapor hazırlaması, bu raporu belirli sürelerle hükümete ve kamuoyuna, efkârıumumiyeye duyurması, yayınlaması; hükümetle birlikte TL'nin -Türk parasının- iç ve dış değerlerinin korunması, yabancı paralar ve altın karşısında kurlarının, kur politikalarının tespitidir.

Değerli arkadaşlar, bizim bu maddeye itirazımız -ki, muhalefet şerhine de bunu derç ettik- şu: Bu kurul, fiyat istikrarını temin edecek, enflasyon politikasını belirleyecek, uygulayacak; ancak, bu kurula baktığınız zaman -biraz önce de bir önerge vesilesiyle arz etmiştim- başkan var, başkan yardımcıları var, banka meclisinden 1 üye var; yani, başkan ve yardımcıları zaten 5 kişi olmaktadır, onun dışında banka meclisinden 1 üye, 6 ncı, bir de başkanın teklifi ve müşterek kararnameyle tayin edilen 1 üye, o da 7 nci olmaktadır; Hazine Müsteşarı ise, kurula oy hakkı olmaksızın katılmaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kurul eğer fiyat istikrarını sağlayacak, enflasyon politikalarını uygulayacaksa, bu kurulda, kanaatimizce, iktisadî hayatla ilgili olarak, Maliye Bakanlığı Müsteşarının bulunması lazım, Hazine Müsteşarının bulunması lazım, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarının bulunması lazım ve Dış Ticaret Müsteşarının bulunması lazım. Bu takım böyle kurulursa, hakikaten, hem fiyat istikrarı bakımından hem de enflasyonu belli sınırlar içinde tutma bakımından bu kurul başarılı olur; aksi takdirde, sadece para mekanizmalarıyla bu işi yönetmek mümkün değildir. Zaten, bir süredir, sadece para mekanizmalarını kullanarak bu işi yürütmeye çalıştığımız için, bugün mesele çıkmaza girmiş bulunmaktadır.  Burada, yol yakınken bunu değiştirmekte fayda var; aksi takdirde, ileride, eyvah, bu yine olmadı diyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, bakın, yani, bugün, Türkiye'de enflasyonun önlenmesi, fiyat istikrarının sağlanması, arzın, yani, üretimin artmasına bağlıdır. Bugün, gerçi, Türkiye'de enflasyonun sebebi, hükümetlerin piyasadaki parayı yüksek faizle çekmeleridir. Bu politika, tabiî, Türkiye'de enflasyonu sunî olarak yükseltmektedir. Aslında, enflasyonunu sebebi, hükümetlerin para piyasasından yüksek faizle borçlanmalarıdır; ama, normal bir düzene geçtiğiniz zaman, bu borç batağından kurtulduğunuz zaman, üretimi, ihracatı, yatırımları dengeli olarak götürecek olan bir politikanın uygulanması lazım. Burada yanlış yapılmaktadır -bunu ifade etmek istiyorum- acele yapılmaktadır. Yani, tamam, bu saydığım DPT, Dış Ticaret, Hazine, Maliye, efendim, bunlar hükümet organı... Siz de, yine, hükümete müşterek kararnameyle birini tayin ettiriyorsunuz; hükümet bu işin içinde yok diye bir şey yok ki. Zaten, hükümetle beraber enflasyon politikalarını tespit ediyor, hükümetle beraber bunları götürmek mecburiyetinde. Kanunun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla)  - Son cümlemi söylüyorum.

Yani, yol yakınken bunun düzeltilmesi lazım.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Merkez Bankası yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, para politikası kuruluyla ilgili olarak görüşlerimiz arz etmek istiyorum.

Az önce Sayın Bakan da, açıkladılar, gerçekten, bu para kuruluyla karıştırılmaması gereken bir dahili organizasyon. Bu tür dahili organizasyonları kurmak için, bana göre yasaya da çok ihtiyaç yoktu; zaten, Merkez Bankasının böyle bir imkânı her zaman var; bu tasarının içerisinde yer alıp almaması bana göre o kadar önemli değildi. Tabiî, bu kurullar ile, o para kurulu dediğimiz, işte, ülke parasını bir dövize bağlayan, bir endekse bağlayan kurulları karıştırmamamız gerektiği konusunda, hepimizin hemfikir olduğunu düşünüyorum.

O zaman, para politikası kurulundan, bizim, Doğru Yol Partisi olarak bir tane isteğimiz var: İlk icraata başladıkları zaman, madem buna hükümet karışmayacak, ekonomik kriz nedeniyle, özellikle 2000 Kasımından beri, bugüne kadar küçük ve orta boy işletmeler başta olmak üzere, esnaf ve sanatkârlar, ticaret erbabı, sanayiciler hepsi, herkes, ödeme güçlüğü, tahsilat güçlüğü çekiyor; yüzlerce, binlerce hatta belki onbinlerce vatandaşımız, çek ve senetlerini ödeyemeyerek ya protesto olmuşlar ya da karşılıksız çek verdikleri için çek ödeme yasağına girmişlerdir.

Şimdi, Merkez Bankası yetkisinde olan bir hadise de, 800 milyon lirayı aşan ve ödenmeyen senetler biliyorsunuz protesto kaydına giriyor ve bu insanlar, gelecekte kredi, yatırım, itibar aradıklarında bu kara listede yer alıyorlar; yani, bir anlamda malî sabıkaları oluyor. Bu insanların, bu krizin sorumlusu olmadıklarını unutmamamız lazım. Kriz, yanlış politikalar, bu politikaları yanlış uygulayan siyasal iktidarlar yüzünden çıkmıştır; ama, insanlar, bu krizin kurbanı olmuştur.

Bu kanunla beraber yapmamız gereken, senetleri 800 milyon liranın üzerinde protesto kaydına uğrayan insanlara, bir ödeme hakkı şansı tanıyarak -buna bir vade de bağlanabilir- bunu ödedikleri takdirde, Merkez Bankasındaki malî sabıkalarının kaldırılmasıdır. Bunu kaldırmak zorundasınız. Eğer, bu malî affı yapmazsanız, gerçekten bu krizin faturasını, bu küçük işletmelere, esnafa ve iyiniyetli, borcunu ödemek isteyip, satamayan, tahsilat yapamayan, üretemeyen insanlara yıkmış olursunuz.

Bizim, Doğru Yol Partisi olarak sözümüz, bu insanların, malî sabıkalarına sebep olacak bu protesto kayıtlarını, çek ödeme yasaklarını, kullanma yasaklarını, bu malî sabıkalarını, mutlaka, kriz dönemine mahsus olmak üzere, bir defaya mahsus kaldırmayı taahhüt etmektir. Biz, bu kürsüden bunu söylüyoruz; ama, bunun beklemeye tahammülü yoktur diyoruz.

Bu vesileyle, para politikası kurulunun da, bu konuda bir karar almasının ya da tavsiye etmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu konuşmaların, hiç olmazsa, böyle, pratik çözümler de üretmesi lazım. Yoksa, orta vadede, Merkez Bankası Yasasını düzenliyoruz; ama, bugün yaşanan krize, bugünkü ekonomik yangına hiçbir katkısı olmayan şeyler görüşüyoruz. İnsanlar, yarın bizden bir icraat, bir umut, bir enstrüman bekliyor; bu Meclisin görüşmelerinden bir çıkış yolu arıyor. O bakımdan, bizim, Doğru Yol Partisi olarak önerimiz -tekrar ediyorum- kriz nedeniyle, kasımdan bugüne kadar, protesto olmuş senetleri yüzünden ve karşılıksız kalmış çekleri yüzünden ödeme yasağına ve protesto kaydına giren küçük işletmelere, esnafa, tacire, ticaret erbabına, ödemelerini yapabilmeleri koşuluyla, bir malî sabıka affı getirmektir. Bu affı, para politikası kurulu mutlaka ele almalıdır; ele almadığı takdirde, biz, Doğru Yol Partisi olarak, bunu yapacağımızı taahhüt ediyoruz, söz veriyoruz.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri okutup, aykırılık derecelerine göre de işleme koyacağım.

Bu arada, önergeleri düzgün yazdığınızdan dolayı da, Divan olarak teşekkürlerimizi arz ediyoruz sayın milletvekillerine; okunaklı ve anlamlı.

Buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

655 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "oy hakkı olmaksızın" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Lütfi Yalman

Yaşar Canbay

Mehmet Batuk

 

Konya

Malatya

Kocaeli

 

Osman Aslan

Ahmet Karavar

 

 

Diyarbakır

Şanlıurfa

 

BAŞKAN - 2 nci önergeyi okutuyorum; en aykırı önerge olduğundan, okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Lütfi Yalman

Yaşar Canbay

Mehmet Batuk

 

Konya

Malatya

Kocaeli

 

Osman Aslan

Ahmet Karavar

 

 

Diyarbakır

Şanlıurfa

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerindeki önergeyle ilgili söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çok fazla uzatmayacağım; ama, 4 üncü madde üzerinde yapılan değişiklikle ilgili ilk paragrafı okuyorum dikkatlice: "Para Politikası Kurulu, Başkanın başkanlığı altında, Başkan Yardımcıları, Banka Meclisince üyeleri arasından seçilecek bir üye ve Başkanın önerisi üzerine müşterek kararla atanacak bir üyeden oluşur. Hazine Müsteşarı veya belirleyeceği Müsteşar Yardımcısı toplantılara oy hakkı olmaksızın katılabilir. Başkanlık, Başkan Yardımcılığı ve Banka Meclisi üyeliği görevi sona erenlerin Para Politikası Kurulu üyeliği de sona erer."

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, para politikası kurulu, Türkiye'de, genel olarak, piyasanın fiyat istikrarını ve enflasyon hedefini belirlemede birtakım sorumlulukları, yükümlülükleri olan kuruldur. Bu kanunla, en azından, bu sorumluluklar ve yükümlülükler bu kurula veriliyor. Tabiî, bunların sağlanması, para politikasıyla birlikte, yatırım, üretim ve ihracatın da dengeli gelişmesine bağlıdır. Halbuki, yatırımın, üretimin veya ihracatın dengeli gelişmesi, sadece Merkez Bankasının inisiyatifinde olabilecek bir durum değildir bir devlette, bir devletin sınırları içerisinde; çünkü, netice olarak,  hem Merkez Bankası hem de başkanı ve yardımcılarından teşekkül edecek bir kurul, bu fiyat istikrarını sağlama konusunda, devletin ekonomik piyasasını belirleme konusunda, dengeleri belirleme konusunda, ihracatını belirleme konusunda, enflasyon hedefini belirleme konusunda yetersiz kalır. Onun için, burada, bu maddede, Devlet Planlama Teşkilatından bir yetkilinin, Hazineden bir yetkilinin, Dış Ticaretten bir yetkilinin ve Maliyeden bir yetkilinin mutlak manada bulunması gerekir. 4 üncü maddede, Hazine Müsteşarlığından bir yetkilinin bulunabileceği ifade ediliyor; ama, müsteşar veya belirleyeceği müsteşar yardımcısı oy hakkı olmaksızın bulunabilir. Yani, istişari manada, o kurul toplantısına katılmadan da herhangi bir görüş istenebilirdi Hazine Müsteşarlığından; fakat, bu yanlışlığın mutlak manada düzeltilmesi lazım burada. Bu kurulda, Devlet Planlama Teşkilatından, piyasaları yakinen ilgilendiren, piyasaların düzenlenmesi konusunda, fiyatların düzenlenmesi konusunda, ihracatın belirlenmesi konusunda, enflasyon hedeflerinin tespit edilmesi konusunda etkinliği mutlak manada olan ve etkinliğinden kurtulunamayan bunların etkinliğinden, bu kurumlardan temsilcilerin mutlaka bulunması lazım.

Böyle bir eksikliğin olduğu kanaatiyle bu önergeyi verdik; ancak, sayın komisyon üyeleri de, Sayın Bakan da önerge okunurken dinlemedi bile; çünkü, fark etmediler. Hatta, bu konuşmayı bile dinledikleri kanaatinde değilim; çünkü, hem kmisyon üyesi arkadaşlarımızın hem bakan arkadaşlarımızın, sürekli, burada, verilen değerlendirmelerle ilgili, önergelerle ilgili, konuşmalarla ilgili dikkat kesilmedikleri hep gözleniyor. Bunu da burada üzüntüyle ifade etmiş olayım.

Bu düşüncelerimi açıklamak için önerge vermiştim; ama, maalesef, reddedildi. (FP sıralarından "daha reddedilmedi" sesleri)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutacağım. 4 üncü maddeyi oylamadan evvel de yoklama talebi vardır.

Arz ederim efendim.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

655 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "oy hakkı olmaksızın" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Lütfi Yalman (Konya)

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMANA BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Yalman?..

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.  Komisyonun da, Bakanın da dinlediği yok.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Türkiye'nin ekonomik gidişatında etkin rol oynayan kurumların oy hakkının olmaması yanlıştır.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, usul hakkında söz alabilir miyim?

BAŞKAN - Önergeyi oylayayım, ondan sonra söz vereyim efendim.

Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, İçtüzük, çok dikkatli, yılların getirdiği birikimlerden sonra düzenlenen Meclisin anayasasıdır. Bir yerde, siz, önerge verilirken, gerekçe mecburiyetini koyacaksınız; fakat, komisyona ve hükümete sorduğunuz zaman "katılmıyorum" gibi net, kısa, gerekçesiz bir kelimeye itibar edeceksiniz.

İçtüzüğün 87 nci maddesini -değişikliğe uğradı; ama- dikkatlice okursanız, şu eşitsizliği giderecek, sizin tarafınızdan giderilmesi gerektiği inancıyla bir ifadede bulunmak istiyorum. "Komisyon ve Hükümet katılmama gerekçelerini kısaca açıklayabilirler." Lütfedin, gelin, bundan sonra "katılmıyorum" gibi bir kelime yerine, neden katılmadığını... Hem hükümet hem komisyon dikkatli dinleme bakımından bir uygulamaya geçilir. Zannediyorum ki, bu sizin döneminizde olursa, daha iyi olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğün 87 nci maddesini ben de okuyayım size Sayın Başkanım: "Başkan, önergeye katılıp katılmadığını komisyona ve Hükümete sorar. Komisyon ve Hükümet katılmama gerekçelerini kısaca açıklayabilirler..."  "Açıklarlar" diye kesin bir hüküm yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) -  Ben de açıklasınlar diyorum.

BAŞKAN - İsterlerse açıklar, istemezse açıklamaz efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne demek katılmıyorum?

BAŞKAN - Efendim, neyse bu yani... İçtüzükte yazıyor.

Teşekkür ederim efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne kadar enfüsî bir cümle.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddenin oylaması yapılmadan önce yoklama talebi vardır. Yoklamayı yapmadan önce önergede imzası bulunan milletvekillerini arayacağım:

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Mehmet Batuk?.. Burada.

Sayın Musa Demirci?.. Burada.

Sayın Cevat Ayhan?.. Burada.

Sayın Temel Karamollaoğlu?.. Burada.

Sayın Zeki Ergezen?.. Burada.

Sayın Mahmut Göksu?.. Burada.

Sayın Cemil Çiçek?.. Burada.

Sayın Abdülkadir Aksu?.. Burada.

Sayın Turhan Alçelik?.. Burada.

Sayın Özkan Öksüz?.. Burada.

Sayın Osman Aslan?.. Burada.

Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Sayın Yakup Budak?.. Burada.

Sayın Avni Doğan?.. Burada.

Sayın Ahmet Demircan?.. Burada.

Sayın Mehmet Bekâroğlu?..

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Ben tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Çelik tekabbül ettiler.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz?.. Burada.

20 milletvekilimiz burada efendim.

Yoklama için 2 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum efendim.

(Otomatik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır efendim.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam)

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 1211 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 29. - Başkan (Guvernör)a yardımcı olmak üzere dört Başkan (Guvernör) Yardımcısı atanır. Başkan (Guvernör) Yardımcıları hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından birinde lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli bilgi ve deneyime sahip ve meslekleri ile ilgili olarak en az on yıl çalışmış kişiler arasından Başkan (Guvernör) ın önerisi üzerine müşterek kararla beş yıl süre ile atanırlar. Başkan (Guvernör) Yardımcıları bu sürenin sonunda yeniden atanabilirler. Başkan (Guvernör) Yardımcıları hakkında da 27 nci maddenin birinci fıkrası ve 28 inci maddenin ikinci fıkrası uygulanır."

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu 26.1.1970 tarihinde yürürlüğe girmiş; 31 yıldır değişiklik yok, yapılamamış. Hızla değişen ekonomik koşullar, merkez bankacılığı konusunda, Avrupa Birliği normları ve bu normlara uyum gereği değişiklik gerekçesi olarak sunuluyor. 31 yıldır beklemişsiniz, Avrupa Birliği süreci kaç yıldır işliyor, bu ne acele ki, tasarı, 16.4.2001'de komisyon üyelerine dağıtılmış ve 18.4.2001'de müzakere ediliyor. Keşke, bir alt komisyonda artısı eksisi tartışılabilseydi.

Bu tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve onun içinden çıkan her şeye, bütün olumsuzluklara rağmen güvenoyu almış bir hükümeti by-pass ediyorsa, aciliyet, hiçbir şekilde aceleye gerekçe olamaz. Aksi halde, yaşanan krizlerin, sanki, bu egemenliği zedeleyen yasaların çıkmasını çabuklaştırıcı faktör olduğu düşünülür.

Tasarının 5 inci maddesinde, başkana dört başkan yardımcısı atanıyor. Bunların da, hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından birinde lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş on yıl tecrübeli kişiler olması öngörülüyor. Keşke, bu dört başkan yardımcısından hiç olmazsa birinde, belli bir süre, sanayici olarak, ihracatçı olarak veya KOBİ'lerde çalışma şartı da aransa idi veya reel sektörün bir temsilcisi bu ekibe girebilseydi. Zira, bugün, Tekstil ve Konfeksiyonun Sorunlarını Araştırma Komisyonu olarak sektörün yoğun olduğu illeri geziyoruz. Buralarda üretim durmuş, fabrikalar kapanıyor, işten çıkarmalar artmış; hâlâ, bu kesimin, âdeta, söylediklerinin tam tersi yapılıyor. Şöyle ki, Eximbank kredileri, performans ve sevk öncesi krediler olarak veriliyor. İhracatçı, burada, aracı bankalardan şikâyetçi. Bankalardan teminat mektubu almak imkânsız; zira, tekstil sektörü, riskli sektör olarak görülüyor. Eximbank, ihracatçının ihracat bedelini garanti kabul ederek, yurt dışında sigorta ettirip, bu meblağ kadar kredi verirse, yani, aracı bankanın teminat şartını kaldırırsa ve sevk öncesi kredilerde ise, aracı bankalara limitleri belirleyeceğine ihracatçıya verse, ihracatçı da aracı bankayı kendi bulsa, aracı bankaların, ihracatçıya, kredilerin yüzde 50'sini kendilerinde bloke etmelerini şart koşmaları ve aracı bankaların kendi yan kuruluşlarına bu kredileri kullandırdıkları söylentileri önlenmiş olur, sanayici de finans yönünden oldukça rahatlama sağlar.

Türkiye'de Derviş, Arjantin'de Mingo, yani, Domingo Cavallo olarak anılan Cavallo, bakın, reel sektörü canlandırmak için ne önlemler alıyor: Ücretler üzerindeki vergiler dramatik şekilde aşağı çekilecek; böylece, kayıtsız olarak çalışan 3,3 milyon işçi kayıt altına alınacak. Gelir vergisi ve kurumlar vergisi oranlarında büyük indirimler yapılacak, KDV oranları aşağıya çekilecek. Her türlü yatırım malı ithalatından alınan vergiler indirilecek, ağır krizler yaşayan sektörlerdeki ithal girdi vergileri sıfıra inecek ve her türlü tüketim malı ithalatında vergiler yüzde 35'e çıkacak. Bakın, bunlar, aynen bizim sanayicimizin, ihracatçımızın istekleri. KDV'yi ihracatta yüzde 1 veya 8'e indirirseniz, KDV iadesi cazibesini kaybeder ve ancak gerçek ihracatçılar ihracat yapar. Sigorta primlerinin artışını yüzde 40'a indirmeniz yetmez; kayıtsızlığı teşvik edersiniz. Düşürürseniz, kayıtlı sayısı artar, üretim artar, ihracat artar ve dolar girdisini sağlamış olursunuz. Aksi takdirde, reel sektör bitiyor.

Bankaların milletten ve devletten sağladığı mevduatın belli bölümünü reel sektörde kullandırması şartını getirmelisiniz. Bakın, bankalar, bugün, Kurumlar Vergisi bile ödemiyorlar. Denizli'de bir fabrika gezdik; borcuna karşılık, banka el koymuş, 780 işçisi, 2 000 fasoncusu varmış. Bu fabrika, üç yıldır çalışmıyor ve hurdaya dönmüş. Banka bugün bu fabrikayı satamıyor; satsa bile, alacağını karşılayamıyor.

Yine, Gümüşsuyu Halı Fabrikasını gezdik. 80 dönüm üzerine fabrika kurulmuş, 1 500 işçisi var, 22 milyon dolar ihracat yapıyor, 66 milyar dolar iç piyasaya mal satıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

... 88 milyon dolar cirosu var. Banka, 30 milyon dolar için buna el koymuş ve şu anda Suudi Arabistan'a ihracat yapılacak halılar tezgâhların üzerinde kalmış. Eğer, banka, hisse senetlerini kullansa, yönetim kurulunu kendi atasa ve bu fabrikayı belirli bir süre çalıştırsa, hem parasını kurtarır hem de ekonomiye katkı sağlamış olur.

Sayın Bakanıma, burada olsaydı, bir konuşma hazırlamıştım; ama, yoklar. Yine de söyleyeceğim: Halkın arasına koruma ordusuyla değil, basın mensuplarıyla değil, yalnız girip birebir görüşürlerse, bunlardan çok farklı şeyler duyacağını zannetmiyorum. Hani, Aristo, felsefeye meraklı, amatör, heyecan taşıyan bir kategoristle atın dişleri konusunda tartışmaya giriyor ve atın dişlerinin kaç tane olduğunu bu kategoristle tartışırken, bir odaya kapanıyorlar, günlerce bunu tartışıyorlar. Halk da, bu tartışmanın sonucu ne olacak diye merak ediyor...

BAŞKAN - Sayın Sünnetçioğlu, toparlar mısınız lütfen.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Hemen toparlıyorum efendim; son cümlelerim.

Kardinal de bundan rahatsızlanıyor; halk kendisine kiliseye gelmediği için. Kardinal, sonunda bir at satın alıp, bunun sağlıklı raporunu alarak "günlerce, aylarca tartışarak halkı da meşgul ettiniz; atın kendisi, gerçeği dışarıda sizi bekliyor, çıkın da atın dişlerini sayın" diyerek tartışmayı bitiriyor.

Son cümle olarak  söylüyorum. Bütün bunları niye anlatıyorum; bu kanunla batık bankalara kredi verilmesi hükmünden dolayı bunları söylüyorum. Eğer, batık bankalara kredi vereceğimize, reel sektöre bu kredi imkânlarını nasıl sağlarız diye düşünürsek daha faydalı olacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sünnetçioğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Merkez Bankası 1930'lu yıllarda  kurulmuş, zamanın sermaye terakümünün olmaması gibi birtakım nedenlerle, aşağı yukarı kırk yıl idare etmiş, bir hayli değişiklikler yapılmış ve 1970'li yılarda rahmetli Naim Talu'nun -ben de o konuşmasını dinlemiştim- döneminde, bu, başkanlık haline getirilmiş, guvernörlük haline getirilmiş ve bugüne kadar idare edilmiş. Hızlı değişen ekonomik koşullar nedeniyle de, bugün, tekrar, Yüce Meclisin huzu-runa gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, aslında, Merkez Bankasının bugünkü duruma gelmesinin nedenlerinin başında, Avrupa Birliğiyle ilgili kriterlerin olduğu söylenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu ilgili 5 inci madde, Merkez Bankası başkan ve başkan yardımcılarının dört yıl eğitim şartlarından bahsetmekte ve başkan, başkan yardımcısı olabilmek için, meslekleriyle ilgili en az on yıl görev yapmış bulunma ve hukuk, iktisat, siyasal gibi -yani, sosyal ilimler yapmış- fakültelerden tahsil şartını aramaktadır; bir düzenleyici maddedir.

Değerli milletvekilleri, benim üzerinde durmak istediğim olay şudur: Sayın Bakanımız Derviş, sık sık, hükümetin bu parasal, daha ziyade moneter tedbirlerinden bahsetmektedir. Oysa, bugün, ülkemizin önemle üzerinde durması gereken şey, kamu finansman açıklarıdır. Anasol-D, arkasından Anasol-M hükümetleriyle birlikte, ülkedeki sermaye yurt dışına kaçtı. Özellikle, Anasol-D hükümeti döneminde, ülke, büyük bir vergi kanunu çıkardı. Zamanın başbakanı, bu vergi yasalarından en ufak bir ödün vermedi ve sermaye yastık altına kaçtı, sermaye yurtdışına kaçtı ve ülkede büyük bir kriz oldu. O kriz günleri, hatırlayınız, yine zamanın hükümeti bir bahane uydurdu; efendim, yok Çin krizi, yok Asya krizi, yok Endonezya krizi diye, bunu erteleme cihetine gitti. Oysa, bizim o zamanki iktisadî ilişkilerimiz, daha ziyade, yüzde 2,5 seviyelerindeydi; fakat, bizim iktisadî ilişkilerimiz, daha ziyade, OECD ülkeleriyle idi.

Devreye Anasol-M hükümetleri girdi. Anasol-M hükümetlerinin girmesiyle beraber, ülke, yeni bir program tatbik etmeye başladı. IMF programlarını harfiyen uygulama noktasında, IMF ile 57 maddelik bir anlaşma imzaladılar. Bu yapılan IMF programlarında ülke fakirleşti, insanlar fakirleşti ve değerli milletvekilleri, tarihte ilk defa, kalkınma eksi 6,4'lere düştü. Ülkede fabrikalar kapandı; ülkede insanlar açlığa, sefalete, yoksulluğa sürüklendi, binlerce insan işsiz kaldı. 2000 yılı rakamlarına göre, sadece ve sadece 2000 yılı rakamlarına göre, ülkede 2 400 000 kişi işten çıkarıldı. Tarihte ilk defa, cari işlemler 1'e 30 nispetinde açık verdi.

Değerli milletvekilleri, bu ne demektir, bunu sizlerle paylaşayım. Cari işlemlerin açık vermesi demek, ülke insanının fakirleşmesi demektir, ülke insanın devamlı bir şeyler satın alması demektir. Bu ülkeye yapılan en büyük kötülük bence budur; çünkü, hiçbir şey satmıyorsun, devamlı alıyorsun. Yani, ne oldu; ülke, hans'lara, mister'lere, john'lara karşı soyduruldu. İşte, ülkenin gerçeği budur değerli arkadaşlarım.

Bu durum karşısında ülke fakirleşti, devlet de fakirleşti. Devlet fakirleşince, ülke de fakirleşti.

BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen toparlayın efendim.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tarihte ilk defa, devlet, kamu finansman açıklarını kapatabilmek için, normal Gelir ve Kurumlar Vergisi toplayamadı. Gelir ve Kurumlar Vergisi toplamayan devlet, tarihte ilk defa, benzin ve mazota... Yani, sizlerin anlayacağınız, 100 000 liralık veyahut da 150 000 liralık mazotu 500 000 - 600 000 liraya; 150 000 liralık benzini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gül, toparlar mısınız efendim.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - 150 000 liralık benzini 1 milyon liraya sattı. Yani, insanlarımız daha da fakirleşti; insanlarımız, işçimiz, köylümüz, memurumuz, velhasıl esnafımız sokağa döküldü. Niçin sokağa döküldü; çünkü, devlet fakir, millet fakir...

BAŞKAN - Efendim, sözünüzü keseceğim; çünkü, guvernör maddesinde mazotu tekrar konuşuyorsunuz, olmuyor yani...

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, bunun Sayın Hükümetin..

BAŞKAN - Efendim, 4 üncü maddede konuşsaydınız.

Teşekkür ederim Sayın Gül.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Ben de sizin gibi çiftçiyim, çiftçinin ıstırabını biliyorum; ama, guvernör maddesinde guvernörü konuşalım...

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkan; ama, bunlar...

BAŞKAN - Efendim, hiç uymuyor...

Sayın Gül, istirham ederim...

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Maliye politikasıyla, ekonomi politikası...

BAŞKAN - Maliye Bakanlığı yasa getirecek, orada görüşeceksiniz bunları. Sayın Bakan getiriyor efendim.

Buyurun, teşekkür ederim...

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Efendim, bu maliye politikasıyla ekonomi politikasını ilgilendiriyor...

BAŞKAN - Sayın Gül, teşekkür ediyorum.

RAMAZAN GÜL (Devamla) - Teşekkür ederim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; geliş sıralarına göre okutup, aykırılık sıralarına göre işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

655 sayılı kanunun 5 inci maddesindeki "finans alanlarından birinde" cümlesinden sonra "veya diğer mesleklerde öğrenim görmüş" cümlesinin eklenerek "lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Lütfi Yalman

Temel Karamollaoğlu

Cevat Ayhan

 

Konya

Sıvas

Sakarya

 

Özkan Öksüz

Mehmet Batuk

 

 

Konya

Kocaeli

 

BAŞKAN - İkinci önerge en aykırı olduğu için, okutup, işleme tabi tutacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yasa Tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Başkana yardımcı olmak üzere dört başkan (guvernör) yardımcısı atanır. Başkan (guvernör) yardımcıları, hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından birinde lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli bilgi ve deneyime sahip ve meslekleriyle ilgili olarak en az on yıl çalışmış kişiler arasından başkanın (guvernör) önerisi üzerine müşterek kararla beş yıl süre ile atanırlar" ifadesinden sonra gelmek üzere "başkanın istifa etmesi halinde başkan yardımcıları da istifa etmiş sayılır" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aslan Polat

Yakup Budak

Zeki Ergezen

 

Erzurum

Adana

Bitlis

 

Lütfi Yalman

Temel Karamollaoğlu

 

 

Konya

Sıvas

 

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara)- Katılmıyoruz.

BAŞKAN- Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Sayın Başkan, katılmıyoruz; çünkü, başkan, başkan yardımcılarını kendisi seçmediği için böyle bir hükme gerek yoktur diye düşünüyoruz.

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

Sayın Güven burada olsaydı, gerekçeli katılmayışınızı da görmüş olacaktı.

Sayın Polat, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu önergeyi bizim vermemizdeki maksat gerçekten önemli. Şundan önemli: Şimdi, başkan, yanına yardımcılarını seçiyor. Bir ekip halinde bir arada çalışıyorlar. Bundan önceki sayın başkanlıkta olduğu gibi, başkan diyor ki: "Ben bu enflasyon politikasını yapamadım, IMF'yle anlaşmıştım, götüremedim anlaşmamı ve ben istifa ediyorum, bu işi beceremedim." Yani, beceremedim derken "hata yaptım, yanlış yaptım, olmadı" dedi ve istifa etti. Şimdi, burada esas olan şudur: Merkez Bankası bir teşkilat halinde çalışır; başkan ve yardımcılarıyla beraber, ekip halinde çalışır. Şimdi, o ekip başarısız olmuşsa ve başkan bu başarısızlığı kabul etmişse, başkan yardımcıları da aynı şekilde "biz demek ki, bir ekip halinde geldik, muvaffak olamadık, beraberce ayrılıyoruz; bizden sonra gelecek başkan, kendi çalışacağı mesai arkadaşlarını seçsin..." Çünkü, önemli bir şey; hem bunu bağımsızlaştırıyoruz hem bu Merkez Bankasını para politikasında tek etkili yapıyoruz. Şimdi, bunun başına bir başkan getiriyorsun. O başkan, o başkan yardımcılarıyla çalışmak istemiyorsa, onlarla anlaşamıyorsa, bu bağımsız teşkilatta çalışmada bir yanlışlık olur; çünkü, başkanlar, bizde, genellikle birbuçuk yılda, iki yılda bir istifa ediyorlar ve ayrılıyorlar ve her an için... Biraz da siyasî bir makam oluyor. Yani, siyasî dediğim, herkesin çok gözü önünde olan bir makam. Muvaffak olamadığın zaman bütün şimşekleri üzerine çekiyorsun.

Ben burada bir haksızlık görüyorum. Yani, bundan evvelki, bugünkü şu şeyden bir misal verelim. Sayın başkan, burada, ben IMF'yle yapılan programda muvaffak olamadım diye istifa etmişse... Peki o zaman başkan yardımcısı çok mu muvaffak olmuştu ki, şimdi başkan olarak buraya geliyor?! Eğer o ekip olmadıysa, ekibin, olduğu şekilde ayrılmasının ben mantıklığı olduğu kanaatindeyim. Onun için de, ben, bu önergeme destek vermenizi bekliyorum. (DSP sıralarından "vermeyeceğiz" sesi) Vermeyebilirsiniz...

Şimdi, MHP'li milletvekillerine veya hükümet kanadına bir şey söyleyeceğim. Eski bir Merkez Bankası başkanımızın bir beyanatı var; bana çok ilginç geldi. Size, ondan bir şeyler söyleyeyim; siz de  dinleyin, daha rahat olursunuz.

Bir de şunu söylemek istiyorum: Bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken -bundan da bahsetmek istiyorum- bilhassa iktidar partisi milletvekilleri, yine, bu tasarının maddesini okuyup "sanki, bu maddeyle birilerini tarif mi ediyorsunuz" diye sürekli olarak başkana sordular. Bakan olarak da, şu anda burada oturan Sayın Bakanımız vardı. Bayağı münakaşadan... İktidar partisi milletvekilleri bile o kadar çok soru sordular ki, ikna edemediler bana göre; en sonunda kabul etmek zorunda kaldılar. İsim vermiyorum. İktidar partisine mensup bir milletvekili aynen "Sayın Başkan, bu tanımda, hukuk, iktisat vesaire alanlarından birinde lisans veya lisansüstü eğitim görmüş olmak, lisans ve üstü eğitim görmüş olmak şeklinde söylersek, en azından sınırlanır. Sanki, burada, birileri tarif ediliyor gibi geliyor. Yani, lisans, o aranan temel koşul ve üst dediğimiz zaman, rahatlamış olacak" diyor ve tartışmalar devam ediyor. Buradan, bu maddenin, iktidara mensup üç parti milletvekillerinin de içlerine "verilir" şeklinde sinmediğini söylemek istiyorum.

Yalnız bir şey söyleyeceğim. Bana ilginç geldiği için söylüyorum. Bir gazetede de yazdı. Merkez Bankası eski bir başkanımız diyor ki: "Biz uykusuzuz, siz de uykusuz musunuz?" Şimdi, bunu dinlerseniz, belki, uykunuz kaçar, sabaha kadar daha rahat oturursunuz. Şimdi, başkan diyor ki: "Bankaların ellerinde bulundurdukları hazine bonosu, devlet tahvili gibi menkul değerler üç ay içinde 18,8 katrilyon liradan 14,7 katrilyon liraya düştü. Bu menkul değerlerin döviz karşılığı, üç ay önce, yaklaşık 27 milyar dolarken, şimdi, bankaların elinde, sadece 13 milyar dolar menkul değer kaldı. Yani, Hazinenin iç borçlanma kabiliyeti gittikçe düşüyor."

Bugün, yine, burada Sayın Derviş başkanımız açıklıyor; diyor ki: "Bu sene 51,8 milyar dolar iç borçlanma yapacağım." Bir önceki başkan diyor ki: "İmkânlar çok zorlaştı; para bulamayacağız." Bugünkü başkan da diyor ki: " Bu sene 51,8 milyar dolar borçlanma ihtiyacı var; içborç olarak."  Bunun için, faizi nasıl bulacağız; yani, ne yapacağız?.. Biraz bunları düşünün de uykunuz kaçsın, daha rahat oturursunuz burada diye düşünüyorum.

Yine, "bankalar ve Merkez Bankası dahil, toplam uluslararası rezervlerimiz, Nisan 2000 başı itibariyle, 31,9 milyar dolar. Bu tutar 5 Ocak 2001'de 41,7 milyar dolar, 12 Ocak 2001'de 42,9 milyar dolardı. Toplam döviz rezervleri gittikçe azalıyor" diyor.

Yine, çok önemli bir şey olarak söylüyor, diyor ki: "Türkiye'de kurulu yabancı bankalardaki Türk Lirası mevduatı son üç ay içinde 213,7 trilyon liradan 683,2 trilyon liraya yükseldi. Türkiye'de kurulu yabancı bankalardaki döviz ve Türk Lirası mevduatı katlanarak artıyor." Yani, Türk bankaları zarar veya iflas ederken, yabancı bankalar Türkiye'de gittikçe büyüyor. Bunu da bir düşünmenizi istiyorum.

Son olarak da şunu söylüyorum: "Mevcut politikalar Türk bankalarını güçsüzleştirirken, yabancı bankaların ekmeğine yağ sürülüyor. Bunun adına da 'yeniden yapılanma' deniyor" diyor. Bunları diyenler de, bundan bir müddet evvel Merkez Bankası Başkanı olarak burada oturan şahıslardı. Yani, ne söylemek istedim: Bunları biraz da siz düşünün; sadece bize demeyin; biraz uykunuz kaçsın, daha rahat oturursunuz.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

655 sırasayılı kanun tasarısının 5 inci maddesindeki "finans alanlarından birinde" cümlesinden sonra "veya diğer mesleklerde öğrenim görmüş" cümlesinin eklenerek, "lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Lütfi Yalman (Konya)

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ORMAN BAKANI  İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, farklı mesleklerden gelen insanlar, bu alanlardaki uzmanlıklarını, kendilerini yetiştirdiklerin, bir lisansüstü derecesiyle belgelerlerse, bu olanak maddede sağlanmaktadır; dolayısıyla, önergeye katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Yalman, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok kısa konuşacağım.

Vermiş olduğumuz Önergede, aslında, bir gerçeği, bir realiteyi dile getiriyoruz.

Şimdi, 5 inci maddede; Başkana yardımcı olmak üzere Başkan yardımcıları, hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından birinde lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli bilgi ve deneyime sahip ve meslekleriyle ilgili olarak en az on yıl çalışmış kişiler arasından Başkanın önerisi üzerine seçilir...

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, çok değişik zamanlarda Maliye Bakanlığı yapmış, hatta, Başbakanlık yapmış, farklı görevlerde yer almış, bankacılık sektöründe çalışmış, Devlet Planlama Teşkilatında çalışmış, yetişmiş insanlarımız var; ama, bunlar, hukukçu değildir, maliyeci değildir, finans veya bankacılık alanlarında bir eğitim almamıştır, mühendis olabilir.

Şimdi, rahmetli Turgut Özal'ın bir elektrik mühendisi olduğunu hepimiz biliyoruz; yine, rahmetli Adnan Kahveci'nin de bir mühendis olduğunu hepimiz biliyoruz; yahut da, daha önce yine Maliye Bakanlığı yapmış olan, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı yapmış olan Ekrem Pakdemirli hocanın da makine mühendisi olduğunu biliyoruz.

Bunu şunun için söylüyorum değerli arkadaşlar: Farklı mesleklerden arkadaşlarımız, insanlarımız, kendisini bu alanlarda yetiştirmiş olabilir; yani, bir işletmecilik dalında, bir bankacılık dalında, bir finans sektöründe eğitim almadığı halde, çalışmış olduğu kurum icabı -dikkatlerinize özellikle arz ediyorum; çalışmış olduğu kurum icabı- veyahut da kendi dalında, kendi çapında yapmış olduğu araştırmalar ya da çalışmalar neticesinde, kendisini ekonomi alanında, bankacılık sektöründe, finans alanında yetiştirmiş olabilir. Ondan dolayı biz bu önergeyi verdik ki, bu alanlarda tecrübe sahibi olmuş, kendisini yetiştirmiş ya da çalıştığı kurumda yetişmiş olan insanlarımızdan istifade edilsin, tecrübelerinden faydalanılsın.  Yoksa, böyle, sadece "şu şu dallarda eğitim görmüş insanlar bu alanda görevlendirilsin" demekle, zannedersem, hizmet alınabilecek insanlarımızı devredışı bırakmış oluyoruz. Bu önergeyi vermekteki gayemiz bu idi.

Sayın Bakan açıklamasında "farklı mesleklerden olabilir" diyor; ama, ille, lisansüstü veya lisans dalında o mesleğin üzerine eğitim alma şartını koşuyor; ama, bu eğitimi almadığı halde, bu dallarda, bu branşlarda başarılı olmuş, Türkiye'de bakanlık yapmış, Başbakanlık yapmış ya da farklı sektörlerde hizmet görmüş nice insanımız var. Bunun dikkate alınmasını istedim. İnsanımız, eczacı olabilir ya da makine mühendisi olabilir, elektrik elektronik mühendisi olabilir -nitekim, Türkiye yaşamıştır bunları, görmüştür- ama, bu dalda hizmet edebilir, kendisinden hizmet alınabilir, hizmet üretebilir; bunların devredışı bırakılmaması gerektiği kanaatiyle bu önergeyi verdik; dikkatlerinize sunar, hepinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalman.

Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE  6. - 1211 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştiril-miştir.

"b) Banka 45, 52 ve 53 üncü maddelerde yazılı işlemler dolayısıyla da banknot ihraç etme yetkisini haizdir."

BAŞKAN- Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya)- Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarının 6 ncı maddesinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu madde, mevcut kanunda 36 ncı maddeyi tadil etmekte, onun (b) bendini tadil etmektedir. Madde, banknot ihracı ve tedavül mecburiyetini düzenlemektedir. (b) bendinde ise -yeni haliyle- 1211 sayılı Kanunun 45, 52 ve 53 üncü maddelerindeki işlemler için banknot ihraç edilebileceği hükmü getirilmektedir. Eski (b) bendinde ise, 45, 46, 48, 50 ve 51 inci maddeler için de banknot ihraç etme yetkisi vardı; şimdi bunlar çıkarılmış olmaktadır. Çıkarılan bu maddelere baktığımızda, bakın ne görüyoruz:

Mevcut kanunun 45 inci maddesinde, sanayie, madenciliğe, esnaf ve sanatkâra ve tarıma, bankanın kredi desteği verme vazifesi vardı; şimdi bunlar iptal edilmektedir. 50 nci maddede de, Hazineye kısa vadeli avans verme yetki ve görevi vardı; bunlar da iptal edilmektedir. 45 inci maddedeki bu yetki iptal edilince, sanayi, madencilik, esnaf ve sanatkâr ve tarım kesimi, kredi desteğinden mahrum kalacaktır. Biz bunu görüşürken, ilgili Sayın Bakan "efendim, bunlar, diğer bankalardan, ticarî bankalardan kredi alsınlar" dedi; hangi bankadan alacak, hangi faizle alacak?

Yani, şimdi, Türkiye'de öyle rüzgâr gibi bir değişiklik yapılıyor ki -tabiî, zamanı da kısalttınız; 5 dakikada ne anlatalım, ne söyleyelim; bir taraftan da konuşturmuyorsunuz- öyle bir kasırga getiriyorsunuz ki Türkiye'ye, göreceksiniz, müteakip aylarda, önümüzdeki dönemde Türkiye'de daha büyük felaketler yaşayacağız. Tarıma verilen kredileri kesiyorsunuz; bütçeye para da koymadınız; 2001 yılı bütçesindeki paranız 380 trilyon lira; yani, toplarsan, 300 milyon dolar yapar. Biz, 54 üncü hükümet döneminde, tarıma destek olarak -açın, bütçeye bakın- ne vermişiz;

1 milyar 650 milyon dolar vermişiz. Siz ne vermişsiniz; sizin verdiğiniz, 2000 yılında, 1999 yılında sadece 550 milyon dolar; şimdi bunu 300 milyon dolara düşürdünüz. Diğer yerlerden destekleme imkânını da hükümetin elinden alıyorsunuz, bankayı ayrı bir dukalık haline getiriyorsunuz. Neymiş; IMF böyle istiyor. Yahu, siz, Türkiye'yi batırma hükümeti misiniz, millete hizmet hükümeti misiniz değerli arkadaşlar? Yani, bu yaptığınız doğru değildir.

Bakın, 50 nci maddeyle -Hazineye avansla- ilgili, 1994'te yine bu Mecliste bir değişiklik yapılmıştı. O değişikliğe göre -1994'te, 3985 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde yapılan değişikliktir- Hazinenin, Merkez Bankasından yüzde 3 avans alma imkânı vardı. Bu, yıllar itibariyle yüzde 12'den yüzde 3'e düşürülmüştü; 1996'da yüzde 10'a 1997'de yüzde 6'ya, 1998'de yüzde 3'e düştü. Nedir bu; yani, bu yılki bütçe ödeneklerinden -2001 yılındayız- 2000 yılının bütçe ödeneklerini çıkarıyorsunuz, artışın yüzde 3'ü kadar avans veriyorsunuz. Peki, siz, Hazineye vermezseniz, iş hayatına vermezseniz... Hazine ne yapacak; para lazımsa, gidecek, ticarî bankalardan yüzde 120 faizle alacak, ondan sonra diyeceksiniz ki "yüksek faizle içborçlar artıyor." İçborçlar böyle artıyor, bu mantıkla artıyor; yani, siz, bankaları zengin etmeye çalışıyorsunuz ve Hazinenin kesesinden bunu yapıyorsunuz.

Bakın, 10 yılda, 1991'den 2000 yılına kadar, Türkiye'nin ödediği faiz 162 milyar dolardır, sadece 2000 yılında ödediği 33 milyar dolardır. Şimdi, bu sene göreceksiniz, çok daha felaket rakamlar gelecek önümüze. Yaptığınız işin farkında değilsiniz değerli arkadaşlar; birileri size öbür taraftan, denizaşırı yerden diyor ki "bunu yapın, kalkınırsınız; batıyorsunuz." "IMF bizi batırdı..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın. (DSP sıralarından "Yeter" sesleri)

CEVAT AYHAN (Devamla) - Size çok söylememiz lazım ki, iyi anlayın bu işleri.

Sizde kabiliyet olmadıktan sonra, hükümetinizde olmadıktan sonra, ne olacak?!"IMF bizi batırdı" diye feryat ediyorsunuz. Kılavuzu IMF olduktan sonra, tabiî, gideceğiniz yer de budur; ama, millet de yanıyor sizinle beraber maalesef. İnşallah bu sonbaharda seçim var, onu söyleyeyim; bu programınız iflas edecek, Türkiye alelacele seçime gidecektir; o zaman da hesabını ödeyeceksiniz.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın'da.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı tasarının 6 ncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu madde, Merkez Bankasının banknot ihraç etme yetkisini haiz bir maddedir. Bilindiği üzere, Merkez Bankası, geçmişte, sadece bono ihracı değil, aynı zamanda kısa vadeli avans vermek suretiyle Hazinenin nakit sıkıntısını, nakit ihtiyacını, likidite ihtiyacını da karşılamaktaydı. Merkez Bankasının uzun vadeli avans kullandırma yetkisi, IMF ile son iyi niyet mektubu çerçevesinde yapılan anlaşmayla sınırlandırılmıştır; ancak bir veya iki ay gibi kısa vadeli avans ihtiyaçları için, emisyon, yani banknot ihraç etme yetkisini kullanmaktadır.

Merkez Bankasının avans olarak gelir yaratma işlemleri, memleketimizde... "583 sayılı Kanun gereğince Merkez Bankası cari yıl bütçe ödenekleri toplamının yüzde 10'unu geçmemek üzere Hazineye kısa vadeli avans hesabı açar" hükmü yer almaktadır. Bu avans hesabına uygulanacak faiz haddi ile genel ekonomik durum göz önünde tutularak kullanılacak avans nispeti, ilgili bakanlıklarca müşterek olarak kararlaştırılmaktadır.

Emisyon hakkında klasik maliyecilerin bazı ters görüşleri var; yine modern maliyecilerin bu yönde değişik görüşleri var. Klasik maliyecilerin görüşleri, para miktarı nazariyesine dayanmaktadır; ki, bu nazariyeye göre, ekonomide mal ve hizmet miktarı sabitken toplam para arzı artarsa, fiyatların genel seviyesi, toplam para arzındaki genişleme oranında yükselir; bu durum, servetlerini nakit olarak muhafaza eden kişiler ile ücret, maaş, kira şeklinde sabit gelir elde eden kişilerin, görünmeyen ve adaletsiz bir vergiye tabi tutulmaları demektir, şeklinde bir görüşleri vardır.

Değerli milletvekilleri, Merkez Bankası, bilhassa 2001 Malî Yılı Bütçe Kanununda yapılan yeni değişiklikle, Hazine, kamu bankalarına 30 katrilyona yakın hazine bonosu ve devlet tahvili vermek suretiyle, bilançolarındaki açıklarını kapatma yolunu tercih etmiştir. Bilindiği üzere, son yapılan o değişiklikle, verilecek olan hazine bonosu ve devlet tahvili, bilahara Hazineye ibraı halinde, bunun hem aslının hem de faizinin itfa edileceği hükmü yer almaktadır. Bu da, Merkez Bankasının, Hazinenin, 30 katrilyona yakın bir para basmak, emisyon yapmak suretiyle, diğer bankaların, kamu bankalarının ihtiyacını karşılaması demektir.

Değerli milletvekilleri, konuşmacı hatip arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, bu, hiperenflasyona, yani dört nala enflasyona neden olur.

Şimdi, bilhassa kamu bankalarının ve Hazinenin birçok ihtiyacını, Merkez Bankası kısa vadeli avans suretiyle karşıladığı halde, Hazine, çiftçilerin alacaklarını ödemede gecikmektedir. Hafta sonu itibariyle seçim bölgemdeydim. Bilhassa, devletten, Hazineden çiftçinin alacağı olan şekerpancarı paralarının ödenme süresi, 30 Nisan 2001 tarihi itibariyle dolmak üzere; halen, Hazine, çiftçilere ödenecek olan 250-300 trilyona yakın parayı Şeker Şirketine aktarmamıştır.

Değerli milletvekilleri, şu veya bu şekilde, Merkez Bankası ve Hazine, diğer kesimlerin, bilhassa bankanın içini boşaltan kesimin parasını karşılamakta gecikmemekte ve icabında kanun dahi çıkarmaktadır. Çiftçilerin alacağı, sadece, Hazinenin yapacağı bir aktarmayla yerine getirilebilecektir; ancak, Hazine, bunu, bugüne kadar yerine getirmemiştir. Çiftçilerimiz çok mağdurdur. 1-2 milyonun, 3 milyonun hiçbir değeri yoktur; ama, köylü, kasabalı, şehre gideceği 1 milyonu, 2 milyonu, yani, belediye otobüsüne bineceği parayı bulamamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT AKIN (Devamla) - Seçim bölgelerimize gittiğimiz zaman bunu göreceğiz ki, buradaki ifademin bir mübalağa ya da bir saptırma olmadığına hepimiz şahit olacağız. Ne olur, şu Merkez Bankası kanunu görüşülürken, Hazinenin ve Merkez Bankasının yetkilileri, bir an evvel, şekerpancarı çiftçilerinin Hazineden alacağı olan, Şeker Şirketinden alacağı olan bu paraları ay sonu gelmeden aktarırlarsa, hem çiftçiye faiz ödemeden kurtulunur hem de çiftçi zor durumdan kurtulmuş olur. Mutlaka, bu çiftçilerin alacaklarının ödenmesi lazım.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 1211 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 40. - I- a) Banka, nihaî kredi mercii sıfatıyla ödeme sisteminde aksamalara sebep olabilecek geçici likidite sıkışıklıklarını ve finansal piyasaların etkin bir şekilde çalışmasını engelleyebilecek teknik kaynaklı ödeme sorunlarını gidermek amacıyla, sisteme, teminat karşılığında gün içi veya gün sonu kredi imkânı sağlayabilir.

b) Banka, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (5) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca, olağanüstü hallerde ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun talebi üzerine bu Fona avans vermeye yetkilidir. Verilen avansın vadesi, tutarı, geri ödeme şekil ve şartları ile uygulanacak faiz oranı ve diğer hususlar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun görüşü alınarak Bankaca belirlenir.

c) Bankaca, banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara, şartları Banka tarafından kararlaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilebilir. Bu hüküm gereğince kendisine kredi verilen bankaların iflası halinde Banka, verilen kredi miktarı ve faizi için iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder.

II- Bankalar, özel finans kurumları ve elektronik ödeme araçlarını çıkaran kuruluşlar da dahil olmak üzere Bankaca uygun görülecek diğer mali kurumların yükümlülükleri esas alınarak, Banka nezdinde açılacak  bir hesapta nakden tesis edilecek zorunlu karşılıkların oranı, zorunlu karşılığa tabi yükümlülüklerin kapsamı, tesis süresi, bu yükümlülükler için tesis edilen karşılıklara gerektiğinde ödenecek faiz oranı ve mevduat veya katılma hesaplarından olağanüstü çekilişlerde yapılacak işlemler de dahil olmak üzere uygulamaya yönelik her türlü usul ve esaslar Bankaca belirlenir.

Yukarıda belirtilen kuruluşların taahhütlerine karşı bulunduracakları umumi disponibilitenin nitelik ve oranı gerektiğinde Bankaca tespit edilir.

Zorunlu karşılıklar hiçbir amaç ve konunun finansmanı için kullanılamaz, temlik ve haciz edilemez.

Banka, zorunlu karşılıkları ve umumi disponibiliteyi süresinde tesis etmeyen veya eksik tesis edenlere, eksik kısım üzerinden belirleyeceği usul ve esaslara göre cezai faiz tahakkuk ettirir. Tahakkuk ettirilen cezai faiz alacakları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri gereğince tahsil edilir. Tahsil edilen cezai faizler Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna gelir kaydedilir.

III- a) Bankanın temel görev ve yetkilerinin yürütülmesi amacıyla mevzuatla Bankaya verilen yetkiler çerçevesinde bankalar, ödünç para verme işlemleri ve mevduat kabulünde uygulayacakları faiz oranlarını belirlenecek esaslara göre Bankaya bildirirler.

b) Banka, bankalardaki mevduatın vade ve türleri ile özel finans kurumlarındaki katılma hesaplarının vadelerini belirler."

BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, 655 sıra sayılı yasa tasarısı, 16.4.2001 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor ve 18.4.2001 tarihinde de görüşülüyor; yani, altkomisyon kurulması teklifleri bile yapıldığı halde, yeterince tartışılmadan, görüşülmeden, konuşulmadan, alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine aktarılıyor.

Sanırım, "Sayın Derviş'in kanunları" diye adlandırılan bu kanunlar üzerinde, zaten, çok fazla tartışmaya imkân ve mahal bırakılmıyor gibi geliyor; çünkü, herhalde, Kemal Derviş, yeterince, Amerika Birleşik Devletleriyle, IMF'yle, Dünya Bankasıyla ve hatta İsrail'le bile görüşüyor; ama, şu kanunun üzerinde, uzmanlarımızca, iktisatçılarımızca da yeterince tartışılmadığı ve konuşulmadığı kanaati var; çünkü, Plan ve Bütçe Komisyonundan da alelacele geçiyor zaten; ama, bir şeyi biliyoruz değerli arkadaşlar, bu gelen tasarılardan, Sayın Başbakan da dahil, ne Bakanlar Kurulunun ne de iktidar partisi milletvekillerinin yeterince haberdar olduğunu söyleyebiliriz, üzülerek bunu ifade edelim.

BAŞKAN - İnsaf... İnsaf...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Haberler, ancak, tasarıların...

Sayın Başkanım, ancak, tasarıların Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesinden sonra haberdar oluyoruz... Bunu hepimiz biliyoruz...

FARUK DEMİR (Ardahan) - Sizin dünyadan haberiniz yok!..

BAŞKAN - Sayın Yalman, cumhuriyet hükümetinin başı sayın başbakanın nasıl haberi olmayacak kendi imzaladığı şeyden!.. İstirham ederim efendim...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen süremi kullanmayın.

BAŞKAN - Kullandığım süreyi veririm size.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bugün, Anavatan Partisi Genel Başkanvekili sıfatıyla konuşan Mustafa Taşar, medyanın huzurunda ifade ve itiraf etmiştir bu konuyu " başörtüsüyle ilgili Bayrak Tüzüğünde, arkadaşlarımız dikkat etmemiş, zannedersem dikkatlerinden kaçmıştır" demiştir. Bu, bazı şeylerin, haberdar olunmadan imzalandığının ifadesidir. Bunu ben söylemiyorum...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yarın düzelteceğiz...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - İnşallah, temenni ediyoruz tabiî ki...

Kanunun temel hedeflerinden biri, para piyasasının, TL ve döviz dengelerinin kontrol altında tutulmasıydı. İçborç sarmalında bulunan Türkiye'de, acaba, çıkarmaya çalıştığımız bu kanunda bir acelecilik, bir erken davranma var mı? İçborçları yeni içborçlarla mı ödeyeceğiz?!

Değerli arkadaşlarım, dikkat edin, bu kanun tasarısı çıkarken, Türkiye'nin şartlarının buna müsait olmadığını söylemek istiyorum. Türkiye'nin şartları eğer buna müsait olursa, bu kanun tasarısında, elbette ki çok güzel yönler var, para piyasasını disipline eden taraflar var... (DSP sıralarından gürültüler)

Hayır, 7 nci maddenin (c) fıkrasına bakarsanız, hiç de güzel olmadığını görürsünüz. Şimdi, o konuyla ilgili önerge üzerinde de konuşacağız; lütfen...

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Gerçekten anlamıyorsun!

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Enflasyonun, pahalılığın, döviz artışlarının halka karşı sorumlusu, hepimizin bildiği gibi, genelde siyasî irade ve yürütmedir. Merkez Bankasının özerkliğine evet ama, Merkez Bankasının her türlü uygulamasının sorumluluğunu alacak olan ve diyetini ödeyecek olan siyasî iradenin, yasamanın, yürütmenin yok sayılmasını kabullenmek -yani, bağımsızlığı tamam, ama hiç yok sayılmasını kabullenmek- hiç de doğru bir karar diye kabul etmiyor ve düşünmüyorum. Tasarıyla, bir noktada, siyasî iradeye, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve hükümete kapalı bir Merkez Bankası statüsü oluşturuluyor.

Değerli arkadaşlarım, bunu nereden çıkarıyoruz; maddeleri incelediğimiz zaman görüyoruz ki "Merkez Bankası yönetimi altı ayda bir Bakanlar Kuruluna bilgi verir" deniliyor. Bir anda dengelerin altüst olduğu, küçük bir değişimle, küçük bir kararla, küçük bir itirazla koskoca ekonomik çöküntülerin ve krizlerin meydana geldiği bir Türkiye'de ve buna sebep olan bir kurumda, acaba altı ayda bir Bakanlar Kuruluna bilgi vermek ne derece doğru ve ne derecede samimidir?! Onun için, Türkiye'nin şartları yeterince oturmadan, içborç sarmalı yeterince dengelenmeden ve piyasa istikrarı yeterince sağlanmadan, Merkez Bankası Kanununun bu şartlar içerisinde gündeme getirilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, 7 nci maddede hepimizin bildiği bir konu var; şimdi, 7 nci maddenin (a) fıkrası tamam, itiraz edecek bir tarafı yok; ama, asıl tartışma, tahmin ediyorum, 7 nci maddenin, batık bankalar için kullanılmak üzere kredi verme hükmü getiren (c) fıkrası üzerinde olacaktır. Onunla ilgili önergemiz var, görüşlerimizi önergemiz üzerinde de ifade edeceğim.

Şimdilik saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez'de.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Merkez Bankası yasa tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Bu maddede, özellikle, az önceki konuşmacının da değindiği üzere, aslında, gizli bir amaç var. Bu, tabiî, Merkez Bankasını oldukça zora sokabilecek bir risk de taşıyor; bu konuya dikkat çekmek istiyoruz. Merkez Bankası özerkleşsin; gerçekten, para politikalarında bağımsız olsun; siyasal etkilerden arınsın; buna, Doğru Yol Partisi olarak, sonuna kadar yürekten destek veriyoruz. Ancak, şimdi, kasım krizinde yaşanan panik sırasında, Sayın Başbakan, hem mevduata hem de kredilere sınırsız ve sonsuz bir güvence vermişti; bu, son derece yanlıştı. Tasarruf sahiplerini korumaya elbette evet; ama, bankaların yurt dışından kullandıkları kredilere, dolaylı kredilere, patronların kendi paralarına getirdikleri kredilere garanti vermek dünyanın hiçbir yerinde yoktu.

Tabiî, bugün, karşılığa tabi Türk Lirası mevduatı 35-36 katrilyona ulaştı. Döviz tevdiat hesapları toplamıysa, yaklaşık 38-40 milyar dolardır. Bankaların diğer döviz yükümlülüklerini de katarsak, garanti, neredeyse, 100 milyar dolara kadar gidecek. Tabiî, bu garantiyi kim verecek? Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, tamamen sıfırlanmış vaziyette; yani, bankacılık sisteminde 36 katrilyon lira mevduata, 40 milyar dolara yakın döviz tevdiata ve bunların diğer yükümlülüklerini karşılayacak bir garantiyi verecek para kalmadı fonda. Bu primlerle bu parayı ödemek de mümkün değil.

Şimdi, tasarıdaki maddeyle getirilen değişikliklerle, Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun talebi üzerine, fona avans verecek. Peki, bu avanslar nasıl geri gelecek; fon tahsilat yapacak, geri gelecek; bu, mümkün değil. Bu da yetmemiştir; daha önce, eski dönemlerde konulan bu paralar, bu tür avanslar, bir yıl vadeyle, uygun teminatlar alınarak, ipotek, devlet kâğıdı vesaire alınarak verilebilirken ve bankaların özkaynaklarının iki katıyla sınırlı iken, bu da kaldırılmıştır ve "Merkez Bankasının uygun göreceği şartlar" ibaresi eklenmiştir.

Buradan, gerçekten, Merkez Bankası için gelecekte çok büyük bir baskı ve risk yaratacak bir madde geçmektedir. Bana göre, bu tasarıda en rahatsız edici iki maddeden bir tanesi budur, bir tanesi de geçici madde olarak konulmuş maddedir, ona da değineceğiz.

Teminat ve vadeyle kredi sınırını kaldırdığınız zaman, Merkez Bankasına ucu açık bir yükümlülük getirirsiniz. Bu, Merkez Bankasının özerkliğini falan bırakır, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yerine fiilen geçirir. Son derece risklidir. Bu, gelecekteki hiper enflasyon tehlikesini de artıran bir şeydir; yani, tasarruf mevduatının fonu tükenmiştir, mevduattan alınan primler yetersiz kalmaktadır ve bu yükümlülükleri düşündüğünüz zaman, bu primleri bankacılık sisteminin karşılaması da zaten mümkün değildir. O zaman ne yapacak; bu tür bankalar fona devredilmeyecek; ama, Merkez Bankası, tüm zarar ve açıklar karşılığında fona karşılıksız avans verecektir. Bu avanslar geri gelmez, karşılıksız para olur, çok büyük risk olur; yani, Merkez Bankasını özerkleştireceğiz derken, bana göre, ucu açık, son derece de riskli ve Merkez Bankasının üzerine bankacılık sisteminin tüm alacaklarını garanti eden ve avans vermesine ucu açık bir yol açan bu maddede bir sınırlama, bir limit düşünülmesinde yarar vardı; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu kabul edilmedi; umarım, burada bir değişiklik yapılabilir ve kabul edilir.

Bu konudaki ikazımızı, Merkez Bankasının gelecekte güç durumda kalmaması ve bu avanslar nedeniyle tüm bankacılık sisteminin yükünü bir anlamda finanse etmemesi için burada ikaz etmeyi ve tutanaklara geçirmeyi bir görev biliyoruz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde iki adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan  655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin (c) bendinin "Bankaca, banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara, şartları Banka tarafından karşılaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilebilir" kısmının "Bankaca, banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara şartları banka tarafından karşılaştırmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Aslan Polat

Yaşar Canbay

Latif Öztek

 

 

Erzurum

Malatya

Elazığ

 

Avni Doğan

Lütfi Yalman

Osman Aslan

 

Kahramanmaraş

Konya

Diyarbakır

BAŞKAN - İkinci ve en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım:

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

655 sıra sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesinin (c ) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Lütfi Yalman

Ahmet Sünnetçioğlu

Niyazi Yanmaz

 

Konya

Bursa

Şanlıurfa

 

Mehmet Batuk

Yaşar Canbay

 

 

Kocaeli

Malatya

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Efendim, kredi verilmesini, ilgili hüküm zorunluluk olarak görmüyor. O bakımdan katılmıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalman.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 7 nci madde üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının en can alıcı maddelerinden birisi 7 nci maddedir. Bazı arkadaşlarımız, her ne kadar konu öyle değil, böyle değil deseler de, şimdi, maddeyi aynen okuyunca, tahmin ediyorum siz de anlayacaksınız.

7 nci maddenin birinci bendinde "...finansal piyasaların etkin bir şekilde çalışmasını engelleyebilecek teknik kaynaklı ödeme sorunlarını gidermek amacıyla, sisteme, teminat karşılığında gün içi veya gün sonu kredi imkânı sağlayabilir" deniliyor. Bunda bir anormallik yok; ama, ben diğer bendi atlayarak, 7 nci maddenin (c ) bendi üzerinde konuşmak istiyorum asıl. (C ) bendinde de şöyle deniliyor değerli arkadaşlar: "C) Bankaca, banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara..." Anlamanız için, cümleyi tekrar ediyorum: "...haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara, şartları banka tarafından kararlaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilebilir." Devamına da dikkat edin değerli arkadaşlar: "Bu hüküm gereğince kendisine kredi verilen bankaların iflası halinde..." Merkez Bankasının kredi vermiş olduğu bankaların... Yani, güven ortamı kaybolmuş, belirsizlik oluşmuş bankaya, Merkez Bankası kredi veriyor; bu, kredi verilmiş olan bankaların iflas etmiş olması halinde "...banka, verilen kredi miktarı ve faizi için iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla oturur." Sen, Merkez Bankası olarak, iflas etmesi kuvvetle muhtemel olan bir bankaya kredi vereceksin ya da belirsizlik ve güvensizlik ortamı oluşan bir bankaya kredi vereceksin, ondan sonra da bu banka iflas edecek, iflas ettikten sonra da, kalkacaksın, Merkez Bankası sıfatıyla, iflas masasına "imtiyazlı alacaklı" sıfatıyla oturacaksın.

Değerli arkadaşlarım, bu, hepimizin bildiği, fonlara devredilen batık bankaların kredilerinin ödenmesinin bir başka ifadesi, bir başka şeklidir âdeta. Şimdi, hem güvensizlik olacak hem belirsizlik olacak bir bankada hem de sen buna kredi vereceksin; ondan sonra da, iflas ettiğinde... Nitekim, KİT Komisyonu üyesi değerli arkadaşlarımız çok iyi bilirler; birçok kamu bankasında, banka istihbarat raporlarında, bu şirkete kredi verilemez, bu şirketin iflas etme ihtimali var, bu şirkette bir belirsizlik, bir güvensizlik var denildiği halde kredi verilmiş ve işte, o batık bankalardaki batık kredilerin tümü hemen hemen, bu istihbarat raporları olduğu halde verilen kredilerdir.

Şimdi, sen, devlet eliyle, kendi elinde tanzim etmiş olduğun kanunla, Merkez Bankası Kanunuyla bir statü getiriyorsun, belirsiz olan, güvensiz olan bankalara kredi vereceksin, ondan sonra da, banka iflas edince, iflas etti; ama, biz -sıfata bak, arkadaşlar- "imtiyazlı alacaklı" vasfıyla iflas masasına oturacağız. Bu ne akla uygundur ne mantığa uygundur.

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Teminatı var!..

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bekir Bey, demek istediğimiz, karşı çıktığımız konu budur; bunu iyi anlamanız lazım, bunun iyi anlaşılması lazım, değerli arkadaşlar.

BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Karşılığında teminat alıyor, öyle veriyor.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bunda daha doğru, daha düzenli bir düzenlemenin yapılması gerektiği kanaatindeyim. Fona aktarılan bankalarda tespit edilebilen rakam 13 katrilyon lira batık deniliyor; ama, bu rakamın çok daha yüksek olduğunu Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş Bey de ifade ediyor; ama, Kemal Derviş menşeli bir kanun geldi mi buraya, neredeyse, üzerinde tartışma açtırmayacaksınız; bırakın allahaşkına yahu! Herkesin yanlışları olur, herkesin doğruları olur ve bu 7 nci maddenin (c) bendi yanlıştır arkadaş. Onun bunun bankasını...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Size göre...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bize göre değil; aslında, sana göre de yanlış Sayın Karahan; bakanlık yaptınız; ama, bir türlü itiraf edemiyorsunuz. Burada, batık bankanın kredilerinin üstlenilmesi olayı var. Bir banka batacak; batmak üzere olan bankaya, sen, kredi vereceksin.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - "Verilebilir" diyor "verilir" demiyor.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Ondan sonra da, banka iflas edince, imtiyazlı alacaklı sıfatıyla masaya oturacaksın. Bunu kabul etmek, bunu makul görmek, bunu mantıklı görmek mümkün değildir. Bu yanlışlıkların mutlaka düzeltilmesi gerekir değerli arkadaşlarım. Bu konunun açıklanması, düzeltilmesi için, bu niyetle bu önergeyi verdik; kabul edileceği temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Efendim, hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin (c) bendinin "bankaca banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara şartları banka tarafından karşılaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilebilir" kısmının "bankaca banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara şartları banka tarafından karşılaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aslan Polat (Erzurum)

 

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Böyle bir zorunluluğu uygun görmüyoruz. Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Polat?..

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Cevat Ayhan konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Ayhan, buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; tabiî, bu kanun tasarısının maddelerini anlamak mümkün değil. Güvenilmez bankalara, batmakta olan bankalara kredi vereceksiniz; ama, sanayie, madenciye, tarıma kredi, destek veremeyeceksiniz. Bu anlayış, Türkiye'yi nereye götürür, endişe ediyoruz arkadaşlar. Bakın, yıllardan beri, IMF programlarına uyup batan ülkeleri de görüyoruz; ama, IMF programına uymadığı halde ilerleyen ülkeleri de görüyoruz. Bakın, Economist'in en son sayısı, işte burada. Size, bu haftaki sayısında -son sayısında- Malezya'ya ait rakamları vereyim. Malezya, IMF programını reddetti. Malezya'da endüstri üretimi, sanayi üretimi şubat ayında yüzde 4,3 artmış; Türkiye'de yüzde 5,2 gerilemiş. Şubat ayı itibariyle, Malezya'da tüketici fiyatları yüzde 1,5; Türkiye'de yüzde 37,5. Malezya'nın ticarî dengesinde, dış ticaret dengesinde 16,1 milyar dolar fazlalığı var; Türkiye'de 27 milyar dolar açık var. Malezya'da cari işlemler dengesi, dokuzuncu ay sonu itibariyle 9,7 milyar dolar pozitif -artı- fazlası var; Türkiye'nin eksi 10 milyar dolar açığı var. Şimdi, biz, bunları söylediğimiz zaman -tabiî, şimdi, geç vakit oldu- "bizi üzüyorsunuz, burada meşgul ediyorsunuz" diye belki serzenişte bulunuyorsunuz; ama, bunların üzerinde bir daha, bir daha düşünmek lazım. Bakın, birbuçuk yıl "biz, Türkiye'yi yüzde 10 altında enflasyona ulaştıracağız" diye bir program uyguladı hükümet ve tepetakla gitti her şey. Şimdi, alelacele, IMF'nin talimatıdır, isteğidir diye Merkez Bankası Kanununu değiştiriyorsunuz, Şeker Kanununu getiriyorsunuz, Şeker Kurulunu kuruyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de yapılması gereken işler bunlar değil. Türkiye'de yapılması gereken işler, arkadaşlarımız da söylediler, Sayın Sünnetçioğlu da söyledi, fevkalade zor durumda sanayi var, sektörler var... Mudurnu Tavukçuluk, Bolu'da 25 milyon dolar borcu için battı, şimdi kelepir fiyatına gidiyor. Yabancı sermaye, on sene faizle Türkiye'yi sömürdü; bu, 162 milyar dolar. On senede bunlar aldı götürdü, hem de dolar üzerinden yüzde 32 faizle. Bu, Sayın Derviş'in raporunda var; açın okuyun, son açıkladığı raporda var.

Şimdi, ilaveten, zora düşen Türkiye'de bütün reel sektörün fabrikalarını  da gelip tek tek kapatacak. Türkiye'yi sömürge mi yapıyoruz biz yahu?! Sizin yapmanız gereken, Türkiye Kalkınma Bankası veya benzeri bir kuruluşa, hadi bakalım, Mudurnu Tavukçuluk 25 milyon dolardan mı krize girdi; artır sermayeni, 25 milyon dolar veriyorum, ortak oluyorum sana, çalışmaya başla, çark dönsün, sonra hisseleri devret, sat; ister mevcuda sat ister başka ortaklara devret; yani, bu iş böyle yönetilir, başka türlü yönetemezsiniz.

Türkiye toptan batıyor. Önümüzdeki aylarda birbirimizin yüzüne bakamayacak hale geleceğiz halkın önünde; ben, size söyleyeyim değerli arkadaşlar. Bunları yönetecek bir iradeyi siyaset olarak ortaya koymanız lazım; aksi takdirde, Türkiye çok daha zor günlere gider.  Bunları düşünecek hükümete ihtiyacımız var. Türkiye soyuluyor, Türkiye yağma ediliyor; yani, onun için, bir an evvel uyanmamız lazım. Biz, halkın temsilcisiyiz. Biz, IMF'nin milletvekili değiliz, milletin vekiliyiz.

Halkın bize kızmasının sebebi, bu ıstıraplara çare düşünmüyoruz. Batan bankalara para ver, sıkıntıya düşen bankalara para ver. Bak, bugün açıklandı, 45 katrilyon lira, batan bankaların, fondaki bankaların ve devlet bankalarının zararını finanse edecek. Dışarıdan şimdi 80-90 milyar dolar bulacak, buralara dağıtacak. Ne olacak, Türkiye nereye gidecek; bir daha batacak, bir daha... Batıracak, devletleştireceğiz; tekrar vereceğiz, tekrar batıracak, tekrar alacağız; yani, biz, bu bankalarla yeni yeni KİT'ler kuruyoruz arkadaşlar; bütün mevduatlarına garanti vermişiz, dışarıdan getirdiği kredilere garanti vermişiz. Bir taraftan KİT'leri özelleştiriyoruz. Bankaların hepsini KİT haline getiriyoruz; istediğin kadar zarar et, bat, ben, onu ödeyeceğim! Git dışarıdan kredi al, batır, boşalt; ben onu ödeyeceğim! Böyle bir anlayışla Türkiye bir yere gidemez.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 1211 sayılı Kanunun 42 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Özel denetim ve kamuoyunun aydınlatılması

Madde 42.- Başbakan, Bankanın işlem ve hesaplarını denetlettirebilir. Başbakanlık bu hususta her türlü bilgiyi Bankadan isteyebilir.

Banka, bilanço, kâr ve zarar hesaplarını bağımsız denetim kuruluşlarına denetlettirebilir.

Başkan (Guvernör) tarafından, Banka faaliyetleri ile uygulanmış ve uygulanacak olan para politikası hakkında her yıl nisan ve ekim aylarında Bakanlar Kuruluna rapor sunulur. Banka, faaliyetlerine ilişkin olarak, yılda iki defa Türkiye Büyük Millet  Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir.

Banka, para politikası hedefleri ve uygulamalarına ilişkin dönemsel raporlar hazırlar ve kamuoyuna duyurur. Raporların hangi dönemler itibarıyla hazırlanacağı, kapsamı ve açıklanma usulü Bankaca belirlenir. Banka, belirlenen hedeflere ilan edilen sürelerde ulaşılamaması ya da ulaşılamama olasılığının ortaya çıkması halinde, nedenlerini ve alınması gereken önlemleri Hükümete yazılı olarak bildirir ve kamuoyuna açıklar."

BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekillerimiz; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi hakkında Partimin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Aslında, bu yasalar, milletimizin gündeminde olan yasalar değil. Gecenin bu vaktinde Meclis iyi çalışıyor, bütün partilere teşekkür etmek lazım; ama, Meclisi de milleti de mahveden bir hükümet var. Hükümet iyi çalışmıyor, Meclis iyi çalışıyor. Hükümet, hem milleti hem de Meclisi gerçekten sıkıntıya sokmuştur; bunu, hepimiz kabul edeceğiz. Sizler de çok sıkıntıdasınız biliyoruz da, ne yapacaksınız, eliniz mahkûm.

Şimdi, bu yasalar, milletin gündeminde olmayan yasalardır diyoruz; bu, bir gerçek, millete soruyoruz çünkü. Siz ne yapıyorsunuz diyorlar. Bu 15 yasayı çıkaracağız. Çıkıyor; biz emretmedik, millet istemedi, hiçbir partinin teklifi değil; IMF emretti, çıkarmak mecburiyetindesiniz. Biz de sizlerle beraber burada çalışıyoruz. Sadece 15 yasayla kalınmayacak, stratejik öneme haiz meselelerimizde, perde arkasında, zaman zaman pazarlık konusuna zorlanılacaktır. Burada, özellikle, siz üç partiyi, çok dikkatli olmaya davet ediyoruz; biz biraz kenardayız. (FP sıralarından alkışlar)

Bir başka önemli husus: Türkiye, uluslararası komplolarla karşı karşıyadır; altını çiziyoruz, uluslararası komplolarla karşı karşıyadır.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Komplo olmaz!

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir başka önemli konu: Türkiye'nin birikimleri yok pahasına satılacaktır. Geçen yıl, Amerika eski Başkanı Sayın Bush geldiler, Sayın Koç'la görüştüler; bir gazetecimiz de onlarla beraberdi. Konuşmadan sonra çıktılar, ne yaptınız; Türkiye'nin satışını kararlaştırdık. Yani, birikimlerini; satışı derken, Türkiye'nin tapusu değil, birikimlerini. Türkiye bu noktadadır.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Lütfen, daha saygılı olun Sayın Vekil.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tabiî, gönül arzu eder ki, Sayın Devlet Bakanımız, şu Meclise bir gizli oturumda gelsin bilgi versin. Sayın Devlet Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda bilgi veriyorlar; İsrailli yetkililerle, Yunanlı yetkililerle görüşüyorlar, Amerikalılarla görüşüyorlar; ama, Türkiye'nin kalbi burasıdır.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz yok muydunuz burada?..

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben, Plan ve Bütçe Komisyonundan bahsetmiyorum; Plan ve Bütçe Komisyonunu söyledim.

Ben, teklif ediyorum...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Bakan bilgi verdi, Sayın başkan.

BAŞKAN - Ben size bir şey demedim efendim. Karşılıklı konuşmayın dedim.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Meclisin tüm milletvekillerinin, 550 milletvekilinin bilgi sahibi olmasında yarar var. Hem Sayın Devlet Bakanı Meclisten yararlanır hem de Meclis, Devlet Bakanımızdan yararlanır. Gerçekleri biraz daha yakın, birinci ağızdan, biraz daha gerçekçi, demokrat boyutuyla öğrenmiş oluruz. Bunu, teklif ediyorum ben, hassaten teklif ediyorum. Israr edin lütfen grup başkanvekilleri, ekonomiden sorumlu bakana teklif edin, sıkıştırın, gelsin, size burada gizli bilgiler versin; yani, IMF, programları biliyor da, siz bilmiyorsunuz, yazık olmuyor mu?! Bunları isteyin, ısrar edin.

Şimdi "1211 sayılı Kanunun 42 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir

Özel denetim ve kamuoyunun aydınlatılması

Madde 42- Başbakan, Bankanın işlem ve hesaplarını denetlettirebilir. Başbakanlık bu hususta her türlü bilgiyi Bankadan isteyebilir. Banka, bilanço, kâr ve zarar hesaplarını bağımsız denetim kuruluşlarına denetlettirebilir" deniliyor.

Başbakanın denetlemesi eski kanunda da var, yeni kanunla "özel kuruluşlara denetlettirebilir" deniliyor. Bu denetlemeyle ne olacak, ne getireceksiniz, ben merak ediyorum. Mevcut özel bankaları, murakıplar denetliyordu, özel kuruluşlar denetliyordu, Başbakan, Başbakanlığın müfettişlerine denetlettirdiği zaman, banka soygunlarının önüne geçebildiniz mi; bankaların soyulmasının önüne geçebildiniz mi?

Demek ki, denetlemek önemli değil, önemli olan yönetim anlayışıdır. Sizin, buradaki sıraları işgal etmeniz önemli değil, seçtiğiniz hükümet, onay verdiğiniz hükümet ülkeyi nasıl yönetiyor, o önemlidir. Yani, bankalar denetlendi, Başbakan denetlettirdi, bağımsız kuruluşlar denetledi, biz burada bağırdık çağırdık hükümet orada, bankalar soyuldu, soyuldu, soyuldu devam etti gitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Demek ki, denetim önemli değil, önemli olan kalitedir, önemli olan yönetim anlayışıdır, önemli olan millî çıkarlarımız için canhıraş çalışmaktır, yani, fedakârlık... Gerçekten, milletin çıkarlarını çok önemle, özenle korumak mecburiyetindeyiz.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Süreniz doldu.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan bana süre verecek, gecenin bu vaktinde konuşuyoruz ya...

Şimdi, tabiî, ben, özel denetimlerden bahsediyorum. Yani, düşünebiliyor musunuz, sağ olsun, Plan ve Bütçe Komisyonuna senede iki defa bilgi verilecek... Senede iki defa bilgi verilmesi önemli değil; bu bilginin Meclise verilmesi lazım. Bağımsız kuruluşlara Merkez Bankası denetlettirilecek... Bu bağımsız kuruluşlar kimler; yabancı kuruluşlar.

BAŞKAN - Sayın Ergezen, toparlar mısınız.

Sürenizi uzattım biliyorsunuz.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, tamam... Toleransınıza sığınıyorum, tamamlayacağım inşallah. Sizi üzmem biliyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamam... Sürenizi uzattım, haberiniz olsun.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tamam; sağ olun, var olun Sayın Başkanım. Teşekkür ederim.

Bu özel kuruluşlar kimler? Bu yabancı kuruluşlar kimler? Yabancı kuruluş, gelecek, benim bilançom orada, inceleyecek, izleyecek. Sadece incelemekle kalmayacak, gözetleyecek, denetleyecek arkadaş! Ne oluyor, ne bitiyor... Yani, bu yabancı kuruluşların merkezleri İngiltere'de, İsrail'de, Amerika'da; bunların şubeleri, temsilcileri Türkiye'de ve bunlar, benim Merkez Bankamı denetleyecek. Yani, benim ekonomimin kalbini denetleyecek. Türkiye ekonomisinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ergezen, siz, benim süremden kullanıyorsunuz.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkanım, güzel konuşuyor; bırakın konuşsun.

BAŞKAN - Ama, benim süremi yiyor efendim. 10 dakika ara vereceğim, onun için...

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Başkanın süresi bol olur...

BAŞKAN - Sayın Ergezen, lütfen...

Buyurun.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, bir madde üzerinde daha konuşacaktım; konuşmayacağım, vazgeçeceğim. Bana 1 dakika müsaade edin.

BAŞKAN - Yok, hayır... Şimdi konuşmanızı kesin efendim; iki madde üzerinde size söz vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, bir iki cümle söyleyeyim de bitireyim; tamam...

Şimdi, ilk görünüşte, bu denetim, milletin yararına gözükmüş olabilir; ama, benim endişem var. Benim Merkez Bankamı yabancıların denetlemesinden endişeliyim. Niçin, yabancılar, benim Merkez Bankamı denetlesin?! Zaten, şu anda, IMF denetliyor. Yani, IMF'nin arzusuna göre, ben, Merkez Bankamı denetlettireceğim yabancılara! Bugüne kadar, Merkez Bankası, şu Meclise bilgi getirmiş midir, bilgi vermiş midir arkadaş?! Bu denetleme, 21 Şubat krizi gibi bir krizi önleyebilecek midir; önleyemeyecek. O zaman, niye denetletiyorum yabancılara bunu?! Bana ne hayrı vardır?! Ne yararı vardır diyorum, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, saygılar sunuyorum. (FP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Yoklama talebimiz vardı Sayın Başkan...

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Kabul edenler" dediniz Başkanım...

BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz, 9 uncu maddede...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Hayır efendim... Önünüzdeydi Sayın Başkan...

BAŞKAN - "Kabul edenler" dedim Sayın Bekâroğlu.

9 uncu maddede dikkate alırım efendim.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Kabul etmeyenler demediniz Sayın Başkan...

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler...8 inci madde kabul edilmiştir efendim.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 00.24

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.35

BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin ÇELİK (Van)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 90 ıncı Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 9 uncu maddesini okutuyorum:

MADDE 9. - 1211 sayılı Kanunun 43 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 43. - Türkiye'de faaliyette bulunan bütün bankalar, özel finans kurumları ve Bankaca uygun görülecek diğer malî kurumlar, yıllık bilançoları ile kâr ve zarar hesaplarını, idare meclisi ve denetçi raporları ile birlikte, genel kurullarının toplantı tarihinden; bağımsız denetim kuruluşlarınca hazırlanacak denetim raporlarını ise düzenlenme tarihinden itibaren en geç bir ay içinde Bankaya vermekle yükümlüdürler.

Banka, bu Kanun ve mevzuat ile kendisine verilen görevleri yerine getirebilmek amacıyla birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlardan her türlü bilgi ve belgeyi, belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde istemeye yetkilidir. Birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlar, kendilerinden istenen bilgileri Bankanın belirteceği süre içinde vermeye mecburdurlar. Banka, gerektiğinde kendisine verilmesi gereken bilgileri doğru ve zamanında vermeyen birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşların bu Kanunun verdiği yetkilere konu olan işlemlerini sınırlayabilir veya durdurabilir.

Banka, kendi yetki ve görev alanına giren hususlarla ilgili olarak birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşları düzenleme ve denetleme ile görevli kurum ve kuruluşlardan bilgi isteyebilir. Banka, gerektiğinde birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlar hakkındaki görüşlerini ve tespitlerini Başbakanlık ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna ve bu kurum ve kuruluşları düzenleme ve denetleme yetkisine sahip olan diğer kurum ve kuruluşlara bildirebilir.

Banka, istatistiki bilgilerin toplanmasında, kamu kurum ve kuruluşları, Hazine Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü, diğer ülkelerin istatistiki bilgi toplamaya yetkili makamları ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapabilir. Banka, finansal sistemle ilgili tüm istatistiki bilgiler ile ekonomideki ve ödemeler dengesindeki gelişmelerin izlenmesinde gerekli görülecek diğer istatistiki bilgileri bankalar, diğer malî kurumlar ile kişilerden doğrudan isteme ve toplama yetkisine sahiptir. Kendilerinden bilgi istenilenler, bu bilgileri Bankanın belirleyeceği usul ve esaslara göre doğru olarak vermekle yükümlüdürler. Banka, bu bilgilerin doğru olup olmadığını ilgililer nezdinde araştırmaya ve denetlemeye, ek bilgi ve belge istemeye yetkilidir.

Banka, gerekli gördüğü istatistiki bilgileri yayımlayabilir. Ancak banka, toplanan istatistiki bilgilerden kişisel ve özel nitelikte olanları yayımlayamaz, açıklayamaz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu dışında resmî veya özel herhangi bir makama veremez. Bu bilgiler istatistiki amaçlar dışında ve ispat aracı olarak kullanılamaz."

BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım konuşacaklar.

Buyurun Sayın Yıldırım.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Bu tasarıyla, Merkez Bankasına enflasyon hedefini hükümetle birlikte belirleme görevi verilmiştir. Merkez Bankası, fiyat istikrarının, kur hedeflerinin ve para politikasının belirlenmesinde ve uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur. Esasen, önce Bankalar Kanununun görüşülüp, ondan sonra da bu tasarının görüşülmesi daha uygun olurdu; çünkü, Merkez Bankası ekonominin hem sorumlusudur ve hem de piyasanın canlanmasında etkin durumda olan bir göreve sahiptir. Merkez Bankası 19 Şubat krizinde likidite sağlayamamış, dalgalı kura geçtiği gece 3 milyar doları da ucuza satmış ve zarar vermiştir. Bugün, içinde hep birlikte yaşamakta olduğumuz ekonomik krizden çıkış siyasetle ve güvenle olur; güven yoksa programın başarılı olması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, ülkede çok ciddî kriz vardır, bu krizden her kesim etkilenmiştir. Zaten kötü durumda olan çiftçi, esnaf, KOBİ'ler yok olma noktasına gelmiş, fabrikalar kapanmış, işsizler ordusu çoğalmış; memur, emekliler ile işçi emeklileri, asgarî ücretle çalışan insanlar ve işsizler açlık sınırına düşmüştür ve aç insanlar oranı da gün geçtikçe artırmaktadır; ama, hükümet, halen teşhisi koyup, çare bulamamıştır.

Doğru Yol partisi, ülkenin ekonomik krizden çıkışında çare olarak -küçülmeyi değil- büyümeyi önplanda tutmakta, bunun yolunun da yatırım, üretim ve ihracattan geçtiğine inanmaktadır; ama, maalesef, bu hükümet zamanında, son iki yılda, yatırım, yok denecek kadar az olup, yine bu hü-kümet, üretimi de yok etmek için âdeta çaba sarf etmektedir.

Sayın Bakanım, hükümet, yılbaşında açıkladığı dolar sabit kurunu Haziran 2001 sonu itibariyle 680 000 lira olarak ilan etmiş ve tüm ekonomik faaliyetler bu kura endekslenmiştir; kur politikasından vazgeçilmesi, dövizin dalgalanmaya bırakılması, az önce saydığım kesimleri perişan etmiştir; yani, hükümet, önceden ilan ettiği sabit kur politikasıyla ihracatçıyı, üreticiyi perişan etmiş ve resmen kandırmıştır; bunun neticesinde de, iflaslar ve intiharlar olmuştur. Millete doğrular hiç söylenmemiştir, bu nedenle, bu milletin hükümete güveni kalmamıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve insanlarımız, bir gecede yüzde 40 fakirleşmiştir; ama, hükümetin acil tedbir almayışı ve halen de programını icraata geçirmeyişi nedeniyle, krizin derinleşmesine, ülkenin ve milletin daha çok fakirleşmesine; yani, yüzde 80'lere varan devalüasyona sebep olmuştur.

Ülkemizde yaşanan bu kriz, zaten geliyorum diyordu. Biz iki senedir IMF, Dünya Bankası politikalarının ülkemize bir şey vermeyeceğini, üstelik daha çok şeyleri alıp götüreceğini söyledik; bilhassa Doğru Yol partisi Genel Başkanımız Profesör Doktor Tansu Çiller, 1999, 2000 ve 2001 bütçe konuşmalarında üstüne basa basa söylemiştir; ama, maalesef, hükümet ve Meclis dinlememiştir.

Biz Doğru Yol Partisi olarak, tüm olumsuzluklara rağmen, ülkemizin bu krizden çıkması için bu tasarıyı destekliyoruz; ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyoruz. Daha fazla gecikmeden, esnafın, sanayicinin, çiftçinin ayakta durabilmesi, memurun ve emeklinin geçinebilmesi için de acil çare bulmanızı diliyor, saygılar sunuyoruz. (DYP ve FP sıralarından alkışlar; MHP sıralarından "Bravo[!]" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Bir şey mi oldu?!. Doğruları söylüyorum ben, doğruları!..

BAŞKAN - Efendim 1 dakika... Hiç böyle bir usulümüz yok. Burayı siz Roma'nın senatosu mu zannettiniz efendim!.. Büyük Millet Meclisinde böyle bir usulümüz yok. Roma Senatosu değil burası. Yerinize oturun lütfen!..

Söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda efendim

Rize Milletvekili Sayın Bekâroğlu, buyurun.

FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sahi, biz, bu saatte burada ne yapıyoruz?!. Yasa mı çıkarıyoruz?..

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Size sormalı...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Hayır; size soruyorum. Kulislerde arkadaşlarınızla konuştum, ne çıkan yasadan ne maddelerinden, hiç kimsenin bir şeyden haberi yok. Yarı uykulu!..

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ayıp!.. Ayıp!..

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Ne yapıyoruz burada sahi; size soruyorum değerli arkadaşlarım.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - En az sizin kadar biliyoruz ne olduğunu.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Gerçekten soruyorum...

Bu, bir dayatmadır. Bu dayatmanın ne olduğunu bile okumadınız değerli arkadaşlarım. Hiç kimse, şu anda burada ne yapıyoruz farkında değil; özellikle iktidar partisi milletvekilleri.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sen kendine bak Sayın Milletvekili!

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, konuşmacıya müdahale etmesinler.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu yasada yapılan, Merkez Bankasını hükümetin denetiminden çıkarmaktır. Hükümetten bağımsızlaştırmaktır; ama, Merkez Bankası yalnızca siyasete karşı bağımsız kılınarak bir iş yapılmış olmuyor.

Değerli arkadaşlarım, Amerika'dan getirmiş olduğunuz Sayın yüksek Bakan, siyaset ve ekonomi ayrılsın diyor. Bakınız, hükümet ve ekonomi ayrılsın demiyor; siyaset ve ekonomi ayrılsın diyor. Bu, çok anlamlı bir cümledir. Peki, bu ülkeyi kim yönetecek değerli arkadaşlar; size soruyorum. Eğer, bu milletin seçmiş olduğu temsilciler, bu temsilcilerin çıkarmış olduğu bu hükümet bu ülkeyi yönetmeyecekse kim yönetecek değerli arkadaşlarım?!. Bu çıkarmış olduğunuz yasayla, layüsel bir kuruma, kimseye sorumluluğu olmayan bir kuruma ülke yönetimini, hem de en önemli işi Merkez Bankasını devrediyorsunuz. Peki, siz ne yapacaksınız değerli arkadaşlarım?! Bu kurumlar hesap vermeyecek millete, yarın siz hesap vereceksiniz millete!

Siz, Merkez Bankasının, sermaye kesimi lobilerine karşı, IMF'ye karşı bağımsızlaşması için hiçbir şey yapmıyorsunuz. Bakınız, 2000 yılında uygulanıp çöken programda, Merkez Bankasının nasıl bir etkisi oldu; gerekli müdahaleleri zamanında yapamaması sebebiyle bu kriz ortaya çıktı; ama, hükümete bağımlı olduğundan değil, IMF izin vermediğinden dolayı, Merkez Bankası, kasım krizinde zamanında müdahale yapamamıştır. Herkes biliyor ki, kasım ayındaki krizde, sorun, likidite sorunuydu; ama, Merkez Bankası, kendi değerlendirmesiyle, bu işe müdahale edememiştir. Niye edememiştir; çünkü, IMF izin vermemiştir değerli arkadaşlarım. Oysa, aynı Merkez Bankası, 1991 Körfez Savaşı krizinde ve 1998 Rusya krizinde müdahaleler etmiş ve krizin ortaya çıkmasını önlemiştir değerli arkadaşlarım ve bu konuda siyasetin bir müdahalesi de olmamıştır; ama, kasım krizinde bunu yapamadı; çünkü, IMF'ye karşı bağımlıydı değerli arkadaşlarım.

Şimdi, siz, bu yasayı çıkarıyorsunuz, Merkez Bankasını siyasete karşı bağımsızlaştırıyorsunuz; ama, uluslararası kuruluşlar, IMF karşısında eli kolu bağlı yine. Siz, Merkez Bankasının bağımsızlığını, siyasetin etkisiyle para basmasının önlenmesi olarak görüyorsunuz; halbuki, Merkez Bankası, uluslararası kuruluşlar karşısında da bağımsız olmalı değerli arkadaşlarım.

Ben, burada, özellikle iktidar partisi milletvekillerinde özel bir psikolojik durum görüyorum değerli arkadaşlarım. Siz, bir kuşatılmışlık psikolojisi içindesiniz, suçluluk psikolojisi içindesiniz. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Şimdi, bunun ne alakası var?!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ne ilgisi var?!.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Başarısızlık psikolojisi içindesiniz, denize düşmüşlük psikolojisi içindesiniz, bunları yapmazsak boğuluruz düşüncesindesiniz değerli arkadaşlarım. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ne alakası var?!.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Bununla ne ilgisi var?!

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Ne alakası var?!.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bu sebepten dolayı da yılana sarılıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bu şekilde bütün bir milletin boğulmasına göz yumuyorsunuz.

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Yok canım...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, söylediklerinin maddeyle ne alakası var?!

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bakınız, bugün, Sayın Derviş, Plan ve Bütçe Komisyonunun kapalı oturumunda, arkadaşlarımızın sorusu üzerine "elbette Amerika Birleşik Devletlerinin birtakım siyasî istekleri de var" demiştir. Değerli arkadaşlarım, size soruyorum; nedir bu siyasî istekleri? Türkiye nereye gidiyor? Türkiye kuşatılmıştır. Türkiye, uluslararası sermaye ve bunların arkasındaki siyasî güçlere teslim edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, siz ne yapıyorsunuz? Bu soruyu herkese soruyorum; bu soruyu milliyetçilere soruyorum, ulusalcılara soruyorum, Atatürkçülere soruyorum. Nerede kaldı Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız Türkiye? Bakınız, siz, bu, sorumsuz, layüsel kurumlar oluşturarak bindiğiniz dalları kesiyorsunuz. Milletin egemenliğini, Meclisin egemenliğini zedeliyorsunuz. Globalleşme adına, küreselleşme adına Türkiye'yi uluslararası güçlerin denetimine veriyorsunuz değerli arkadaşlarım; ama, bu hesabı, milletin karşısında siz vereceksiniz değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, tamamlarsanız memnun olacağım.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bugün ya da yarın, mutlaka milletin karşısına çıkacaksınız ve bu yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Siz de vereceksiniz, siz de...

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Evet, davul sizin boynunuzda, tokmak bürokratlarda; ama, bunun hesabını siz vereceksiniz.

Saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Çok uğraştınız ama kızdıramadınız Sayın Bekaroğlu.

BAŞKAN - Efendim, lütfen.

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - İzin var mı Sayın Başkan, cevap vereyim.

BAŞKAN - Hayır efendim, burası... Eski Roma'dan bahsettim demin, konsül değilsiniz siz, milletvekilisiniz; ayaküstü cevap vermek yok.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Komisyon söz istemiştir; Sayın Başkan, buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, Sayın Bekâroğlu, konuşmasının bir yerinde, Plan ve Bütçe Komisyonumuzdaki bugünkü kapalı oturumda, Sayın Bakan Kemal Derviş'in "Amerika'nın siyasî isteklerinden bahsettiği" şeklinde bir ifade kullandı. Bu anlamda, Sayın Bekâroğlu'nun kastettiği anlamda hiçbir görüşme yapılmamıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Doğru değil.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkanım, hangi anlamda yapılmıştır, onu bir söylesin.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Bakan gelsin söylesin.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim; Komisyon Başkanı, gizli oturuma rağmen ifadede bulundular, cevap verdiler.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, o gizli oturum değil, kapalı oturum.

BAŞKAN - 1 adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu madde-sinde yer alan "Madde 43" olarak düzenlenen kısmının birinci fıkrasında yer alan "bağımsız denetim kuruluşlarınca hazırlanacak denetim raporlarını ise düzenleme tarihinden itibaren en geç bir ay içinde Bankaya vermekle yükümlüdürler" kısmında yer alan "en geç bir ay içinde" ifadesinin "en geç onbeş gün içinde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Aslan Polat

Zeki Ergezen

Musa Demirci

 

Erzurum

Bitlis

Sıvas

 

Yakup Budak

Yaşar Canbay

 

 

Adana

Malatya

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, katılmıyoruz; fakat, bu önergeyle, özüne bir itiraz yapılmadığını görmekten de memnuniyet duyuyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Aslan Polat, buyurun efendim.

ALİ GEBEŞ (Konya) - Sayın Polat, sakin sakin konuş da anlayalım efendim... Sayın Polat, aheste aheste konuş...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iktidar partisi milletvekillerine bir şey söyleyeyim: Rahatsız oluyorsanız, bir daha, böyle, sabaha kadar çalışma önerisi getirmeyin. Getirirseniz, sabaha kadar konuşuruz, siz de dinlersiniz; bunu bilin. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Şimdi, sayın milletvekilleri, böyle, Danışma Kuruluna geldiğiniz zaman, muhalefeti yok sayın, Danışma Kuruluna geldiğiniz zaman muhalefetle anlaşmaya hiç yanaşmayın, istediğiniz gibi dayatmaya çalışın...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Tek tek konuş...

BAŞKAN - Sayın Karahan, lütfen efendim...

ASLAN POLAT (Devamla) - Ondan sonra da, muhalefet milletvekilleri gelip de, tasarının normal maddeleri üzerinde konuşmaya kalktığı zaman da rahatsız olmayın, dengeli olun.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Yok canım, hiç rahatsız olmayız.

ASLAN POLAT (Devamla) - Ya hep, burada, sabaha kadar oturacaksınız ya da bundan sonra, saat 20.00'den sonra bu çalışmayı yapmayacaksınız. (DSP sıralarından gürültüler)

SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Tane tane konuş...

ASLAN POLAT (Devamla) - Dinleyin beni şimdi, dinleyin, dinleyin, ba-kın...

BAŞKAN - Efendim, önergeniz üzerine gelin, konuşun.

ASLAN POLAT (Devamla) - Bizim bu önergeyi vermemizdeki sebep şu: Şimdi, siz, burada "Türkiye'de faaliyette bulunan bütün bankalar, özel finans kurumları ve Bankaca uygun görülecek diğer malî kurumlar, yıllık bilançoları ile kâr ve zarar hesaplarını, idare meclisi ve denetçi raporları ile birlikte, genel kurullarının toplantı tarihinden; bağımsız denetim kuruluşlarınca hazırlanacak denetim raporlarını ise düzenlenme tarihinden itibaren en geç bir ay içinde Bankaya vermekle yükümlüdürler" diyorsunuz.

Biz de diyoruz ki, mademki, bu rapor tutulmuş -zaten, bankacılıkta, bilhassa krizlerde erken müdahale etme isteği önemlidir- o halde, bunu onbeş güne düşürmekte fayda var diye düşünüyoruz.

Yalnız, şimdi, siz milletvekilleri böyle diyorsunuz; ama -yine sizden konuşacağım- iktidar partileri milletvekilleri, bilhassa şu DSP milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu maddeye en çok siz itiraz ettiniz ve dediniz ki: "Eski kanuna göre, Merkez Bankasının, şahısların mevduat hesapları hakkında bilgi isteme hakkı yok; çünkü, Türkiye'de, mevduatla ilgili, şahıslar hakkında, vergi idaresi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma komisyonu da değil, yalnız soruşturma komisyonunun ve mahkemelerin isteme hakkına sahip olduğu bir şeyi, burada, Merkez Bankasına, istediği şahsın, bana, filanca bankaya ya da bankaların tümüne, bu şahsın mevduatını, dökümünü gönderme yetkisini vermek üzere, eskiden beri sınırlayıcı olan koşulu, yeni maddeye geçerken, ya sehven olmuş  ya da unutulmuş ya da belki başka yerde saklanmış. O zaman, buradaki düşüncelerimden vazgeçerim; ama, bunun, aslında -burası çok önemli, dinleyin- siyaseti başka şekilde yönlendirme amacına bir koz olabileceğini, ben, siyaseti bilen bir kişi olarak, Sayın Bakanımın dikkatlerine sunmak noktasındayım." Bunu kim diyor; bir DSP milletvekilimiz.

"Sayın Başkanım, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı olarak, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak bazı yasaların buradan geçmesinin nedeni şudur: Beş yıllık kalkınma planlarına, yıllık programlara, bütçeye uygunluk arama amacı güderiz biz. Şimdi, Merkez Bankasının alacağı her türlü kararın, bu noktada, artık, Plan ve Bütçenin kapsamı dışında da olmasını sağlayan bir düzenleme getirmiş oluyoruz; çünkü, Türkiye'de hükümetler değişse bile, sistemin devamlılığı ve herkesin hemen hemen ağzında kullandığı sürdürülebilir kalkınma kavramı bu çerçevededir." Niye bunu söylüyorum; siz bile diyorsunuz ki, yani mahkemelerin ve Meclis soruşturma komisyonunun alabileceği yetkileri Merkez Bankasına böyle verirsek yarın bunu siyasette ters manada kullanır diye siz de endişelisiniz. Şimdi, bu taslağın hepsinde, ANAP'lılar da, DSP'liler de, biz muhalefet partilerinden daha da fazla endişeli noktalarınız var; ama, hükümetten gelmiş diye, sizler otomatikman elinizi kaldırıyorsunuz, oylayıp geçiyorsunuz; ama, siz de buna inanmıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bir şey daha söyleyeyim, bu diyeceğim çok önemli: Şimdi öyle bir duruma geldik ki, Plan ve Bütçe Komisyonuna bu bankalar kanunu gelirken "ne kadar borç var" dedik, dediler ki: "17 katrilyon kamu bankalarının, 13 katrilyon fon bankalarının, toplam 30 katrilyon görev zararı var." En son bugün soruyoruz, nedir bu zarar diye "45 katrilyon" deniyor. 30 katrilyon, 45 katrilyon; şu geliş tarihî ne, buna baktığınız zaman, şurada 18.4.2001 yazıyor; yani, 1 hafta 15 gün evvel bize kararı söylüyorlar 30 katrilyon, 15 gün sonra gelip diyorlar ki, 45 katrilyon. Bunu diyenler kim; Hazineden sorumlu devlet bakanları. Şimdi, Hazineden sorumlu devlet bakanlarının böyle 15 - 20 gün içerisinde birisinin fon ve kamu bankalarının toplam görev zararı 30 katrilyon, birisinin de kalkıp 45 katrilyon dediği yerde adama sorarlar; ya hesap bilmiyorsunuz ya da komisyonları ciddiye almıyorsunuz derler. 15 günde 30 katrilyonluk bir borç 45 katrilyon olmaz.

İkinci bir şey daha söyleyeyim: Eğer, böyle 45 katrilyon olmuşsa felaket olmuş demektir; çünkü, getirdiğiniz bütçe, 2001 yılı bütçesi 48 katrilyon, bunun 45 katrilyonunu fon ve kamu bankalarına verirsek, geriye kalır 3 katrilyon, o zaman da hiç Tarım Bakanı övünmesin, dövünmesin, hiçbir çiftçiye para yok, para rantiyeye gitmiş, size de 1 katrilyon falan veremezler; 1 katrilyon verdiği zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika verir misiniz, bu çok önemli.

Şimdi, Türkiye'de 30-40 milyon çiftçiye 1,5 katrilyon lira Tarım Bakanı para istediğinde Türkiye'de olay oldu. Sanki çok büyük bir hata oldu; ama, diğer taraftan 15 gün evvel Hazineden sorumlu Bakana göre 30 katrilyon, bugünkü ifadeye göre de 45 katrilyon lirayı fon ve kamu bankalarına veriyoruz, bu iş problem oluyor...

BAŞKAN- Önergeniz ne oldu?!

ASLAN POLAT (Devamla)- Ben, önergeyle şunu söylüyorum: Hızlanalım diyorum. "15 günde bu kadar zarar arttı" diyorsunuz. Krizden bir tehlike varsa, bir an önce el koyalım.

Gerekene bakalım diyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim.

Önerge de açıklığa kavuşmuş oldu.

Hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN- 9 uncu maddenin oylamasına geçmeden önce, yoklama talebi vardır.

Sayın Bekâroğlu, Sayın Arınç, yoklama talebiniz devam ediyor mu efendim?

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize)- Evet efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkanım, sabaha kadar hükümetin hatalarını anlatacağız, hükümeti de sabaha kadar üzeceğiz!

BAŞKAN- Hakkınızdır efendim. Hakka tapan milletimin istiklal!..

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini tespit edeceğim:

Sayın Zeki Çelik?.. Burada.

Sayın Özkan Öksüz?.. Burada.

Sayın Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Mehmet Çiçek?.. Burada.

Sayın Şeref Malkoç?.. Burada.

Sayın Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Sayın Ali Sezal?.. Burada.

Sayın Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sayın Zeki Okudan?.. Burada.

Sayın Rıza Ulucak?.. Burada.

Sayın Ali Oğuz?.. Burada.

Sayın Mehmet Bekâroğlu?.. Burada.

Sayın Hüsamettin Korkutata?.. Burada.

Sayın Cevat Ayhan?.. Burada.

Sayın Hüseyin Karagöz?.. Burada.

Sayın Temel Karamollaoğlu?.. Burada.

Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sayın Yakup Budak?.. Burada.

Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

20 sayın milletvekili burada.

Yoklama için 2 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. – Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam)

BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teşekkür ediyorum; her an hazır olun...

10 uncu maddeyi... (MHP sıralarından "süre dolmadı" sesleri)

Öyle bir mecburiyetim yok efendim; bitmeden de açıklarım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, neticeyi açıklayın; toplantı yetersayısı olup olmadığını ifade edin; zabıtlara geçsin.

BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oyladık, geçtik; toplantı yetersayısı olmasa nasıl oylarım efendim? 

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, evvela bunu ifade edeceksiniz.

BAŞKAN - Edelim efendim; tekrarda fayda var.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yok, geçti artık; oyladınız bitti. Bunlar bozma sebebi olur; o nedenle Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, yoklama, malumunuz, elektronik cihazla yapıldığı için isim isim belli; hilesi yok, hud'ası yok.

Madde 10'u okutuyorum:

MADDE 10. - 1211 sayılı Kanunun 45 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 45. - Banka, muteber saydığı asgari üç imzayı taşımak ve vadelerine en çok 120 gün kalmış olmak şartıyla ve kendi belirleyeceği esaslar dahilinde bankalar tarafından verilecek ticarî senet ve vesikaları reeskonta kabul edebilir. Reeskonta kabul edilecek ticarî senet türleri ve diğer koşullar Bankaca belirlenir. Bu madde gereğince verilecek kredilerin en yüksek sınırı ve kredi türlerine göre limitleri, para politikası ilkeleri göz önünde tutulmak suretiyle Bankaca belirlenir.

Banka reeskonta kabul edebileceği senetler karşılığında avans da verebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Merkez Bankası Yasasındaki değişiklikler de, bundan önceki diğer yasalar gibi, komisyondan ve Genel Kuruldan jet hızıyla geçmektedir. Talimatla çıkarılan bu yasaların çıkarılmasında gösterilen gayretin, iktidar kanatları tarafından, reel sektörün canlandırılması konusunda gösterilmediğini esefle görüyoruz.

Bugün krizin üzerinden altmış gün geçmesine rağmen, hükümet ve ekonomiden sorumlu Sayın Bakan, ne yapacağını bilememektedir. Program ve ne yapacakları konusunda dışarıdan almayı düşündükleri 10-12 milyar dolar borç para beklenmektedir. Diğer taraftan, bankalara para pompalamak için de süratle yasalar çıkarılmaktadır.

Reel sektör felç olmuş, üretim durmuş, esnaf günlerce siftah etmemiş... Bunlara çare bulma konusunda hükümetin gerekli duyarlılığı gösterdiğini söylememiz mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bugün saat 17.00 sıralarında Sanayideydim. İki üç esnafa uğradım, ufak bir işim vardı; hiçbirisi "siftah ettik" demedi. Oto tamircisi, Batıkent'ten dükkânına, Sanayie arabasıyla gelirdi her zaman, bugün arabası yoktu. Dedi ki "metroyla gelip gidiyorum." Metroya da ben götürdüm.

MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Fena mı?..

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Fena değil evet. Bu size bir şey anlatmıyor mu hâlâ? Fena değil, iyi bir şey belki tasarruf yapması; ama, arabasına binip gelemiyor, belki hastasını bindirip götüremiyor. Bugün Sanayie giren arabalar en az on onbeş yaşında arabalar. Adam çekmiş evinin önüne, gelmiyor. Caddeden geçemezdiniz, bomboş caddeler. Bu kadar geç saatlere kadar çalışan bu Meclisin, bunlara bir çare üretmesi lazım. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ARSLAN (Ankara) - Ne yapıyor... Ne yapıyor yani?!. Meclis boşuna mı çalışıyor?!..

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla)- Muhterem milletvekilleri, vatandaş bunu duyurmamı istedi, ben duyuruyorum, vazifemi yerine getiriyorum; siz, duymuyorsanız, biz ne yapalım, millet ne yapsın!?.

BAŞKAN - Efendim karşılıklı konuşmayalım.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, bakınız , 1211 sayılı Yasanın 45 inci maddesini değiştiriyoruz; Divan Kâtibimiz değişikliği okudu; ben, size, yapılan bu değişiklikleri okuyorum. Şimdi, bunların hangisinin ne zararı vardı, onu sormak istiyorum?

İlk paragraf aynı olmakla birlikte, burada, diyor ki: "...sigorta poliçeleri ile beraber olmak üzere emtiaya veya mahsule ilişkin makbuz senedi veya varant gibi teminatın dahi kabulü caizdir. Bu halde, emtia veya mahsulün kolaylıkla satılabilir neviden olmaları ve değerinin, senet tutarından, Bankanın tayin edeceği oranlardan fazla bulunması şarttır" vesaire...

"b) Sanayi ve maden işleriyle uğraşan gerçek ve tüzelkişilerin bir banka tarafından ibraz edilecek ticarî senetleri ile,

c) Küçük sanat erbabı, esnaf ve esnaf teşekküllerinin kredi ihtiyaçlarını karşılamakla kanunla görevlendirilmiş bulunan bankalar tarafından tevdi olunacak senetler,

Vadesi 9 ayı aşmayan tarım senetleri de, ticarî senetler gibi reeskonta kabul edilebilir."

Şimdi değiştirilen bu yasada, esnaf var, sanayici var, küçük esnaf var, üretici var. Bunların faydalanabileceği bir düzenleme açıklıkla yapılmışken, yeni tasarıda bu, tamamen bankanın inisiyatifine bırakılıyor ve deniyor ki: "Reeskonta kabul edilecek ticarî senet türleri ve diğer koşullar Bankaca belirlenir. Bu madde gereğince verilecek kredilerin en yüksek sınırı..." vesaire. Yani, inisiyatif, bir önceki kanunda, 45 inci maddede, kimlere, nasıl kredi verecek, kredi müesseseleriyle işlemler nasıl düzenlenecek açıklıkla ifade edilmiş ve üretici, sanayici, madenci, küçük sanat erbabı, esnaf ve esnaf teşekkülleri burada zikredilmişken, yeni tasarıda böyle bir şey söz konusu değil, bankanın inisiyatifine bırakılmış. Yani, demek oluyor  ki, bu tasarıda da, esnaf, sanatkâr ve üretici göz ardı edilmiş; buna mukabil, 120 günlük senetlerin reeskonta alınabileceği ifade edilmiştir. Yani, burada da, esnaf ve sanatkâr açıkça ihmal edilmiştir; kaldı ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Efendim, bir dakika...

Sayın Karagöz, toparlarsanız minnettar kalırım efendim.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan.

Küçük ve orta ölçekli işletmeleri, reel ekonomiyi harekete geçirmedikten sonra, hiçbir meseleyi, hiçbir problemi çözmeniz mümkün değildir. Artık, bu gerçeği, hükümet de, sorumlular da görmeli, ne yapacaksa, vakit kaybetmeden yapmalıdır. Vatandaş bugüne kadar olan birikimini de tüketme noktasındadır; bundan sonra, dükkânına da gelemeyecek duruma düşecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 10 uncu madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - 1211 sayılı Kanunun 52 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 52. - Banka, para politikasının hedefleri çerçevesinde, para arzının ve ekonominin likiditesinin etkin bir şekilde düzenlenmesi amacıyla, Türk Lirası karşılığında menkul kıymet kesin alım satımı, geri alım vaadi ile satım ve geri satım vaadi ile alım işlemleri, menkul kıymetlerin ödünç alınıp verilmesi, Türk Lirası depo alınması ve verilmesi gibi açık piyasa işlemlerini yapabilir ve bu işlemlere aracılık edebilir. Bankaca başvurulacak açık piyasa işlemleri ile bu işlemlerle ilgili usul ve esaslar, açık piyasa işlemlerine konu olacak yüksek likiditeye sahip ve az riskli araçlar Bankaca belirlenir.

Banka, açık piyasa işlemleri çerçevesinde kendi nam ve hesabına vadesi 91 günü aşmayan, ikincil piyasada alınıp satılabilen likidite senetleri ihraç edebilir. Ancak, likidite senetlerinin devamlı bir alternatif yatırım aracı olma niteliği kazanmasının engellenmesi, ihraçlarının sadece açık piyasa işlemlerinin etkinliğinin artırılması amacıyla sınırlı tutulması hususları göz önünde bulundurulur. Bankanın geri alım vaadi ile satım ve geri satım vaadi ile alım işlemleri ile Türk Lirası depo işlemlerinin anlaşma süresi 91 günü aşamaz, sürenin başlangıcı işlemlerin valör tarihidir.

Banka, bu madde kapsamına giren işlemlerle ilgili kurum ve kuruluşları; bankalar ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa göre belirlenen aracı kurumlar arasından işlemin özelliğini göz önünde bulundurarak tespit etmeye yetkilidir.

Açık piyasa işlemleri, yalnızca para politikası amaçları için yürütülür ve Hazineye, kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlara kredi amacıyla yapılamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sivas Milletvekili Sayın Temel Karamollaoğlu. (FP  sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 11 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış, bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu kanun, oldukça teknik bir kanun. Üzerinde söylenen sözlerin temeli bir noktaya geliyor, bir iki noktada temerküz ediyor. Bunlardan birisi ve çok önemli olanı, bankanın, yeni şeklini alırken, siyasîlerden, siyasî otoriteden kopuk hale getirilmesi. Daha doğrusu, tamamen de kopuk hale getirilmiyor, bir bakıma, irtibatlandırılıyor. Ancak, ben, konuyla ilgili olarak gerek İngiliz Merkez Bankasına gerekse Amerika Merkez Bankasına, gayeleriyle ilgili, bazı işlemleriyle ilgili şöyle bir göz attım, orada öne sürülen temel ilkeler, hedefler, bizimkinin tam tersi gibi. Yani, burada, mesela, piyasa işlemleriyle ilgili olarak para politikasını, temelde Merkez Bankası belirliyor; bunu belirlerken, hükümetin politikalarını dikkate alıyor. Halbuki, öbür tarafta, emredilmiş. Banka, para politikasını, hükümetin, gerek enflasyon gerek istihdam, gerekse kalkınma hedeflerini göz önüne alarak belirler" diyor. Sanki aynı şeyleri söylüyormuş gibiyiz; ama, aynısı değil. Burada, esas olan banka. "Hükümetinkini dikkate alır" işine gelmezse de almaz manasına geliyor. Halbuki, öbür tarafta diyor ki "banka, para politikasını oluştururken, enflasyonla mücadeleyi, hükümetin tespit ettiği hedefi göz önünde bulundurarak yapar."

Aslında, Türkiye'de, zaten bir depolitizasyon meselesi var. Bu işe, bir bakıma alet oluyoruz. Bunun dışında, mesela, banka yönetim kurulunun teşkilinde de ben buna dikkat ettim; Amerika'da, özellikle, guvernörler seçilirken, Başkan seçiyor, Senato tasdik ediyor. Bu seçimde, bizde bir tahdit getirilmiş "bankacılık hizmetlerinde, iktisatta vesairede..." diye, arkadaşlarımız bunu dile getirdiler. Halbuki, Amerika Merkez Bankası için kanun diyor ki "guvernörlerin seçiminde, finans, tarım, endüstri ve ticaret sektörleri temsilcilerinin bulunması mutlaka göz önüne alınır."

Biz, şimdi, tamamen ekonomistlerden müteşekkil bir banka oluşturacağız; ziraatçıların derdi ikinci derecede kalıyor, küçük sanayicilerin derdi ikinci derecede kalıyor, sanayinin derdi ikinci derecede kalıyor; sadece para politikası göz önünde bulunduruluyor. Aslında, bu, maalesef, yapılacak işlemlerin yanlışlığını gösteriyor. Öbür tarafta, özellikle "bunu dikkate alır" diye vurgulamış, koymuş; çünkü, bunların her birinin kendisine mahsus dertleri var; tarım sektörünün de var, küçük esnafın da var, sanayicinin de var, elbette ticaretin de var.

Ben, öncelikle bu konulara dikkatlerinizi çekmek istedim. Bu madde tanzim edilirken, kanunun eski halinde yer alan bir konu dikkatten kaçmış; yani, buradan çıkarılmış. Eski kanunda deniliyor ki "Banka, Hazinenin malî ajanı olarak içborçlanma senetlerinin tanzim, alış ve satışlarını yapabilir." Biz, bunu burada kaldırıyoruz, yeni bir usul getiriyoruz; ancak, ben, burada yine, biraz, iktisatçıların, tamamen iktisadî kesimden gelenlerin birtakım prensiplerini anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer, biz, para basarken, likiditeyi temin ederken ticaret hacmi genişlemişse, dayanağımız, temelde Merkez Bankasında bulunan döviz ve alınan borçlar; onun dışında para süremiyoruz.

Peki, sözgelimi, ihracat yapılmasa; ama, ekonomi hızla büyüse, dışarıdan da borç almasak, biz neyle çevireceğiz bu ekonomik çarkı?.. Bugün yaşadığımız kriz, genel olarak, iktisatçıların da ittifakıyla, eğer bir gün önceden, bankalar, Merkez Bankası tarafından takriben 1 katrilyon lira kadar fonlanmış olsaydı, bu kriz olmayacaktı diyorlar, belki gecikecekti; çünkü, temel prensipler yanlış gidiyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın efendim.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Ama, biz, Merkez Bankasını, hükümetten bağımsız, hükümet politikalarını gerektiğinde gözardı ederek politika oluşturacak bir kurul, bir mekanizma haline getiriyoruz. Bu "siyasetçiler hata yaparsa günah; ama, bürokratlar yapabilir" deme manasına geliyor. Bunu da prensip olarak anlamak, kabul etmek, benimsemek mümkün değil.

Dünyadaki gelişmeler bu istikamette gidiyor; ama, onlar küçük farklar meydana geldiği zaman; yani, yüzde 2, 2,5, 5 veya 6 gibi faizlerle uğraşıyorlar. İngiliz Merkez Bankası için bir husus daha zikretmişler; diyorlar ki "Kriz anında, hükümet, geçici bir zaman için faizleri kendisi tespit eder." Bizde hükümete böyle bir yetki verilmemiş. İngilizler de bu kanunu 1998 yılında değiştirmişler...

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Amerikalılar da aynı şeyi yapmışlar.

Ben, bu fikirlerimi sizlere arz etmek istedim; ancak, pek dikkate alınacağı kanaatinde değilim; ama, zabıtlara geçmesi yönünden bunları söylüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - 1211 sayılı Kanunun 53 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 53. - a) Banka, uyguladığı para politikası çerçevesinde, Türk Lirasının yabancı paralar karşısındaki değerini belirlemek amacıyla, döviz ve efektiflerin vadesiz ve vadeli alım ve satımı ile şartları önceden belirlenmek suretiyle dövizlerin Türk Lirası ile değişimi ve diğer türev işlemleri yapabilir.

b) Banka, ülke altın ve döviz rezervlerini para politikası hedefleri ve uygulamaları çerçevesinde yönetir. Bu amaçla Banka, sırasıyla güvenli yatırım, likidite ve getiri önceliklerini dikkate alarak belirleyeceği usul ve esaslara göre yurtiçi ve yurtdışı piyasalarda vadeli ya da vadesiz altın, döviz, menkul kıymet, türev ürün alım satım, borçlanma ve borç verme işlemlerini de içeren tüm bankacılık faaliyetlerinde bulunabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarının 12 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, gecenin bu saatinde konuşulan bu kanun tasarısı üzerinde ne söyleyeceğiz; gerçi, konuşmamız lazım. Aklıma şairin ifadeleri geldi; diyor ki:

"Söylemek istesem gönüldekini,

Dilime dolanan ıstırap olur.

Yazsaydım derdimin ben bir tekini,

Ciltlere sığmayan bir kitap olur."

Gerçekten, bağımsızlığımızı ipotek altına alan buna benzer kanunları Meclis gündemine getirdikçe, dertleniyoruz ve ıstırabımız artıyor.

Değerli arkadaşlar, bağımsız denetim kuruluşlarından biri, geçen yıl, Merkez Bankasını denetledi. Bu denetim kanunsuzdu; ama, IMF istediği için yapıldı. Şimdi, bu kanunsuzluğa kılıf uydurabilmek için, bağımsız denetim kuruluşlarının bile Merkez Bankasını denetleyebileceği yasaya konmuş. Bütün bu denetim mekanizmalarının kaldırılıp, Meclis veya Cumhurbaşkanı denetiminin getirilmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, IMF'nin Demokles'in kılıcı gibi hükümetin ensesinde salladığı bu tasarı, düyuni umumiye uygulamasının modern finans yöntemleriyle Meclisin önüne getirilmiş bulunuyor. Tasarıyla, Merkez Bankası, artık, devletin kasası olmaktan çıkarak, tamamen IMF'nin denetimine geçiyor. Ülke parasını korumaktan, güvenlik ve KİT'lerin finansmanının sağlanmasına kadar birçok konuda önemli sorumluluğa sahip olan banka, yeni değişiklikle, özel bir banka gibi çalışacak. Nitekim, bankanın ana işlevi, IMF'nin dayattığı politikaların uygulanması olacaktır. Bunu, artık, herkes biliyor. Bu akşam televizyonlarda görülen, Gaziantep'in Nurdağı'ndaki ilkokul çocuklarının birbirinin cebine hortum koyarak tasvirleri de bunu gösteriyor. Ayrıca, Tandoğan Meydanında coplanan esnaf da bunları biliyor.

Değerli arkadaşlar, Koruma Kanununa rağmen, Türk Lirası, artık, tedavülden kalkmış bulunuyor. Dünyanın en fakir ülkeleri bile, dünyanın parası en değersiz ülkesi olarak bizim ülkemizle alay ediyorlar. Sayın Derviş'in samamî arkadaşı olan Prof. Dr. Savaş Akad bile, Türk parası için, üzüntüyle ifade ediyorum ki, "dandik para" tabirini kullanıyor. Biz, bunlara müstahak değiliz.

Değerli arkadaşlar "Banka, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremez, kredi açamaz" falan deniliyor. Şimdi, burada, zaten yanlışlık yapılıyor. Siz, Hazineye para vermediğiniz için, kamunun ihtiyacı olan parayı, piyasadan, gidip yüzde 120 faizlerle almak gibi bir yola Hazineyi sevk ediyorsunuz. Bir söz var: "Eğer, sizin pekmeziniz lezzetliyse Antakya'dan sinek gelir" diye. Şimdi, siz, tutar yüzde 193'le bona, tahvil satarsanız, tabiî ki, alıcısı olacaktır. Tabiî, burada, ne oluyor; yüzde 193'le birileri bonoyu satın alıyor, ertesi gün yüzde 90'la satarak yüzde 100 kârları bir günde cebine aktarıyor. Peki, bu haksızlık değil midir?! Bu sömürü değil midir değerli arkadaşlar?!

Bugün yaşanan sıkıntıların temelinde, biliyoruz ki, üç husus vardır: Birincisi, kamudaki hırsızlık ve yolsuzluklar; ikincisi kamudaki akıl almaz boyuttaki israflar -önleyeceğiz deniyor; ama, neler yapıldığını görüyoruz- üçüncüsü de, içine düşülen faiz sarmalıdır. Bunun sonucunda faizlere de para yetiştirememekten dolayı memura, emekliye, çiftçiye, köylüye, esnafa, tüccara, KOBİ'lere, sanayiciye bir şey kalmıyor. İşte bu kanunla, kamu kurum ve kuruluşlarına avans vermediğiniz, kredi vermediğiniz için, Hazine de mecburen...

BAŞKAN - Sayın Çelik, toparlar mısınız lütfen.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - ...bankalara gidip yüksek faizle para almak mecburiyetinde kalıyor.

Türkiye'nin millî gelirinin 280 milyar dolar olduğunu kabul ediyoruz. Son krizlerle bunun yüzde 50'si gitti, geriye 140 milyar dolar kaldı değerli arkadaşlar. Şimdi, ilgili kuruluşlar diyorlar ki, millî gelirin karşılığı olan paranın yüzde 60'ında ise sizin borçlarınız, tehlike sınırındasınız, eğer yüzde 70 ise batmışsınız... Bakınız, bir hesap yapalım: Bizim dışborcumuz 114 milyar dolar. Şu anda 45 katrilyon içborcumuz var, bunu yuvarlak rakam 50 milyar dolar diyelim, bir de, taahhüt edip altına imza attığınız bir 50 milyar dolar daha var, o da eder 214 milyar dolar; bundan 140'ı çıkarttığınız zaman bırakın yüzde 60'ı yüzde 70'i...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Siz, eksi 74 milyar dolar daha içerdesiniz. Yani bunlarla beraber, bizim için tehlike zillerinin çaldığı ortada.

Değerli arkadaşlar, teminat veya kefalet almak suretiyle birtakım işlemler yapılacağı ifade ediliyor. Peki, birçok bankanın verdiği kredilere karşılık teminat olarak alınan ipoteklerin sahte olduğunu, kredi verilmemesi gerekenlere yüklü kredilerin verildiğini ve geri dönüşünün olmadığını hep beraber biliyor ve görüyoruz. Şu anda, gerçekten, Ankara'nın ilçe ve köylerini dolaşıyoruz, hafta sonu Bitlis ve Muş'ta idim, tütün üreticisi zor durumda, pancar avanslarının ödenmediğinden şikâyet edip duruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın ÇELİK, lütfen...

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Siz, eğer paranın işlemesi için...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Umursamıyor bile.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkanım bitiriyorum bir son söz...

BAŞKAN - Vereceğim efendim, son söz, buyurun.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Umursamamak değil, dertliyiz arkadaşım, başta da söyledim, samimi söylüyorum, halkın içine girin göreceksiniz. Şu anda piyasanın canlanması için, mutlaka piyasaya para sevk edilmesi ve sürülmesi lazım; ama, faizcilere değil. Aksi halde "ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" mantığıyla hareket ederseniz, bu ülke, sosyal sıkıntıların içine düşer ve şunu iyi bilin ki, açların köşe başını tuttuğu bir ülkede, tokların tatlı rüya görmesi mümkün değil.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı geceler diliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. -1211 sayılı Kanunun 56 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 56. - Banka, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremez ve kredi açamaz, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarının ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alamaz.

Banka, bu Kanunla yetki verilen işlemler dışında avans veremez ve kredi açamaz, vereceği avans ve açacağı kredi teminatsız veya karşılıksız olamaz, her ne şekilde olursa olsun kefil olamaz ve doğrudan kendisiyle ilgili işlemler dışında teminat veremez."

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan konuşacaklar.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarının 13 üncü maddesinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

13 üncü maddeyle, Merkez Bankası Kanununun 56 ncı maddesi değiştirilmektedir, Bankanın yapamayacağı işler sayılmaktadır burada.

Şimdi, yeni getirilen değişiklikle, Banka neler yapamazmış; Hazineye, kamu kurum ve kuruluşlarına kredi açamaz, avans veremez, bunların, yani Hazine ve kamu kurum ve kuruluşlarının ihraç ettikleri borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alamaz. Bu kanunla verilen yetkiler dışında da avans veremez, kredi açamaz, teminatsız veya karşılıksız işlem yapamaz, kefil olamaz.

Şimdi, yaptığımız işe bir bakalım: Banka -daha önceki maddelerde geçti- kimlere kredi verir; batık bankalara verir. Banka kimlere kredi verir; güveni kaybetmiş ve sallantıya girmiş bankalara kredi verir -burada geçti, maddelerde okuduk- ama, banka kime kredi açamaz, avans veremez; Hazineye. Peki, Hazinenin para ihtiyacı olduğu zaman ne yapacak; gidecek, bankalardan alacak. Yani, Merkez Bankası bankalara verecek, batığına verecek, batmak üzere olana verecek; Hazine de gidip onlardan alacak. Yani, evinizde, ambarınızda buğdayınız var, ondan ekmek yapıp yiyemezsiniz, ille, gidip, şehirdeki fırından alacaksınız deniliyor; sizin yaptığınız budur. Yani, bunun neresinde akıl var, şimdi ben soruyorum size değerli arkadaşlar?! O kadar yanlış işler yapıyoruz ki... Bakın, bir Şeker Kanunu çıkardınız, itiraz ettik, söyledik, dinlemediniz; yakında tütün kanunu çıkaracaksınız... Açın interneti, Rusya'nın sayfasına bakın; Rusya'ya Amerika, Batılı firmalar böyle şeker kanun çıkarttırdı. Şeker fabrikalarını satın aldılar, hepsini kapattılar; şimdi Rusya pazarına, 150 milyon nüfuslu pazara şekerkamışından imal edilmiş şekerleri yığıyorlar; Rusya'daki şeker fabrikalarının da hepsi kapanmış. Aynı şeyi, biz, Et ve Balık Kurumunda yaptık, aynı şeyi, Süt Endüstrisi Kurumunda yaptık; bakın, bugün, hayvancılık tepe aşağı gidiyor, batıyor.

Şimdi, bütün bu düzenlemeler makul olabilir arkadaşlar; ama, hangi şartlarda; piyasası oturmuş, rekabet teessüs etmiş, sermayesi birikmiş şartlarda. Bizim yaptığımız iş, habire kan kaybediyoruz... Gümrük birliğine girdik, gümrük birliğinde haşin rekabet var; iç pazarda rekabet ediyorsunuz, dış pazarda değil; iç pazarınız onların eline geçiyor. Yani, sizin sanayiniz, üretiminiz, hizmet sektörünüz bu rekabeti taşıyacak seviyede değilse, bu geçişi kontrollü yapmanız lazım, yöneterek yapmanız lazım. Evet, salıyorsunuz meydana, ölen ölür, kalan kalır; ama, kaybeden millet oluyor! Arkadaşlar burada bunları anlatıyorlar.

Biz, 19 uncu Yüzyılda da, Batıyla münasebetlere, Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşmasına böyle girdik, bu mantıkla girdik. Hep, bunlar gösterildi bize, sonunda toptan battık, düyuni umumiyeye geldik, daha ağır şartlara geldik; şimdi, aynı şartların içindeyiz. Yani, bunlar, kendi kendine olan hadiseler değil. Bugün, her ülke, en gelişmiş ülke bile sanayisini koruyor, görünmeyen birtakım engeller çıkarıyor, tedbirler alıyor, görünmeyen sübvansiyonlar veriyor, teşvikler veriyor.

BAŞKAN - Sayın Ayhan...

CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizin kontenjandan yiyoruz herhalde; bakıyorum süreme... Bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, alelacele yapıyoruz; ama, sonundan hepimiz ıstırap duyacağız. Onu, size tekrar hatırlatayım dedim.

Bu maddenin, aslında, olmaması lazım. Devletin ihtiyacı varsa, kendi Merkez Bankasından alır, gidip de tefeci bankalardan alıp, yüzde 120, yüzde 150 faiz ödeyeceğine, soyulacağına, kendi Merkez Bankasından alır. Nitekim, 1994'te, bunu 50 inci maddeyle düzenlemişiz; gayet de iyi düzenlemişiz. Yüzde 3'e kadar da getirip sınır koymuşuz, işler hale gelmiş. Şimdi, hepsini tepip atıyoruz.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ne oldu Sayın Güven?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir yanlışlık oldu efendim.

BAŞKAN - Niye efendim?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir madde ilave edildiği için, sizin 13 diye okutacağınız madde, aslında, 14 üncü madde olarak kabul edilmiş komisyonda. Deminden beri, hep, bir madde önden gidiyorsunuz.

BAŞKAN - Siz hangisini okuyorsunuz?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz, şimdi, 13 diye okutun ve anlayın...

BAŞKAN - Ben 13 üncü maddeyi okuyayım size: "Madde 56..." Onu oyladım efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet.

BAŞKAN - Çerçeve 56'yı okuttum, oyladım efendim, 13 üncü madde.

14 üncü maddeyi okutuyorum, madde 61'i.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Doğru yapıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Burada numaralanmış işte. Düzeltilmiş vaziyette.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- 1211 sayılı Kanunun 61 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 61.- Türk Lirası değerinin değişmesi nedeniyle Bankanın aktif ve pasifindeki altın ve dövizlerin yeniden değerlendirilmesi sonucu oluşan gerçekleşmemiş gelir veya giderler geçici bir hesapta izlenir. Bu gelir ve giderlerin gerçekleşmesi halinde, gerçekleşen tutarlar kâr ve zarar hesabına aktarılarak, bu hesaptan dağıtıma tâbi tutulur."

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu, Grubumuz adına konuşacak.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Temel Karamollaoğlu; buyurun.

FP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Müsaadenizle, bu maddeyle ilgili konuşurken, biraz önce ifade etmiş olduğum hususların bazı noktalarına yine temas etmek istiyorum.

Efendim, bugün, Türkiye ekonomisinin en büyük sıkıntılarından bir tanesi likidite sıkıntısı demiştik; yani, piyasada dolaşan paranın, Türk parasının ticaret hacmine yeterli olmayacak miktarda olması. Para az, ticaret genişlemiş, bundan dolayı bir sıkıntı yaşanıyor. Elbette, çeşitli senetler, bonolar piyasaya sürülüyor, bunlarla bir kolaylık geliyor; ama, esas sıkıntı olan husus, Türk parasının yerini çok daha fazlasıyla yabancı paraların alması; yani, biz, bugün, Türkiye'de borçlanırken, alışveriş yaparken, ağırlıklı olarak dolar veya mark kullanıyoruz. Şu anda tedavüldeki dolar veya mark Türk parasının birkaç misli, öyle bir iki misli değil; milyarlarca dolar, milyarlarca mark kullanılıyor.

Bu ne manaya geliyor; bizim Merkez Bankamızın piyasaya arz etmediği bu parayı, biz, Amerika'dan veya Almanya'dan getiriyoruz. Getirirken de, bu, bize hibe olarak gelmiyor. Farz edelim, eğer, döviz karşılığında herhangi bir mal satmışsak, o mal karşılığında geliyor. Bu para için, biz, millî kaynaklarımızı dışarıya aktarıyoruz ve bunu, sadece kendi aramızda kullanıyoruz; tekrar, onunla gidip Amerika'dan bir şey almıyoruz.

Bu, aslında, kendi ülkemize yapılan, kanaatime göre en büyük kötülüklerden bir tanesi. Biz, tedavülde, neden Amerikan parasını, neden Alman parasını kullanalım ki; ama, Türk parası sıkılınca ve Türk parasının değeri de elbette korunamayınca, bu sefer, biz, kendi en kıymetli hazinelerimizi, ihracat yaparak Türkiye'ye getirdiğimiz dövizi tedavülde kullanmak mecburiyetinde kalıyoruz. Tabiî, bunu anlamak hakikaten mümkün değil. İktisatçılar, mutlaka, buraya gelip, bununla ilgili birtakım fikirler beyan ediyorlar, çok çeşitli fikirler ileri sürüyorlar; ama, bunların hiçbirisi, ne bizi tatmin ediyor ne de piyasayı tatmin ediyor; çünkü, piyasa, bu sıkıntıyı çekiyor. Gündelik alışverişlerde, siz, her zaman doları kullanamıyorsunuz. Gerçi, şu sıralarda dolara olan talep, ister istemez azaldı, dövize olan talep azaldı; çünkü, dövizin ne olacağı belli değil, artacak mı, düşecek mi; herkes, belki de dışarıdan biraz daha para gelirse düşer diye bekliyor, bazıları da, böyle bir düşüncesi olmadığı için, şimdiden, dövize yatırım yapabiliyor.

Bu maddeyle yapılan değişikliği de pek anlayabilmiş değilim. Bu maddenin, yani 13 üncü maddeyle değiştirilen 61 inci maddenin eski halinde "yeniden değerlendirmeden doğacak farklar, kullanılma veya itfa şekli ve şartları Başbakanlık ile bankalar arasında tespit olunur" denilmektedir; yani, devreye Başbakanlık girmiş. Zannediyorum, bunu dışarıda tutmak için bu değişiklik yapılıyor. Şimdi ise, deniliyor ki: "...bu gelir ve giderlerin gerçekleşmesi halinde, gerçekleşen tutarlar kâr ve zarar hesabına aktarılarak, bu hesaptan dağıtıma tâbi tutulur." Bu -dağıtıma tabi tutulur, ifadesinden daha iyi bir tarzda- buranın en büyük ortaklarından birisine, ister Başbakanlığa ister Hazineye verilseydi de, onlar günün şartlarına göre bunun dağıtılıp dağıtılmayacağını veya nasıl değerlendireceklerini kararlaştırmış olsalardı, belki de, o günkü şartlarda daha isabetli olurdu. Şimdi, mutlaka, bu kârın dağıtılma şartı getiriliyor. Burayı da, anlamakta, şahsen sıkıntı çekiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. - 1211 sayılı Kanunun 68 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ceza hükümleri

Madde 68.- I - Bu Kanunun :

a) 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında ve açık piyasa işlemleri ile ilgili 52 nci maddesinde verilen yetkiler çerçevesinde Banka tarafından yapılan düzenlemelere uymayan; 40 ıncı maddesinin (II) numaralı fıkrası uyarınca zorunlu karşılık ve umumî disponibilite için tespit edilen oranları süresi içinde tesis etmeyen veya eksik tesis eden bankaların, özel finans kurumlarının ve diğer malî kurumların görevli ve ilgilileri hakkında bir milyar liradan iki milyar liraya kadar ağır para cezası,

b) 43 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 44 üncü maddesinde belirtilen bilgi ve belgeleri vermeyen veya gerçeğe aykırı bilgi ve belge veren ya da 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen denetimin yapılmasını engelleyen bankalar, özel finans kurumları ve diğer malî kurumların görevli ve ilgilileri hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki milyar liradan dört milyar liraya kadar ağır para cezası,

Uygulanır.

Bu fıkrada belirtilen suçlar dolayısıyla kovuşturma yapılması, Kanuna aykırılığın Bankaca tespiti halinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna bildirimde bulunulmasına; diğer hallerde Bankanın görüşü alınarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından Cumhuriyet  Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulmasına bağlıdır. Bu durumda 4389 sayılı Bankalar Kanununun 24 üncü maddesinin ilgili hükümleri uygulanır.

II - a) Bu Kanunun 35 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına aykırı hareket eden Banka mensupları için bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis ve iki milyar liradan dört milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.

Sırları kendileri veya başkaları için yarar sağlamak amacıyla açıklayan Banka mensupları hakkında, üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve beş milyar liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur.

b) Görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetimleri veya sorumlulukları altında bulunan Bankaya ait para veya sair varlıkları zimmetine geçiren Banka mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılacakları gibi Bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.Bu bentte gösterilen suç, Bankayı aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmişse faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç katı kadar ağır para cezası verilir. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur. Zararın kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde cezaların yarısı; ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte biri indirilir.

Bu fıkrada belirtilen suçlar ve Kanunda belirtilen görevlerin yerine getirilmesi sırasındaki fiilleri dolayısıyla Banka personeli hakkında kovuşturma yapılması Banka Meclisinin; atama ve seçim suretiyle görev yapan diğer mensuplar hakkında kovuşturma yapılması ise Başbakanın Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunmasına bağlıdır.

III - a) Bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olan ya da bu yolda asılsız haber yayanlar ve yayınlayanlar için bir yıldan iki yıla kadar hapis ve iki milyar liradan dört milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.

b) Bu Kanunun 43 üncü maddesinin dördüncü fıkrasındaki bilgi ve belgeleri belirlenen usul ve esaslar içerisinde doğru olarak vermeyen gerçek kişiler ve tüzelkişilerin sorumluları hakkında beşyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.

Bu fıkrada belirtilen suçlar dolayısıyla kovuşturma yapılması, Başkanlığın (Guvernörlüğün) Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunmasına bağlıdır."

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Madde üzerinde konuşacağınızı umuyorum efendim. Gece saat 2 olduğu için, İçtüzüğün 66 ncı maddesi aklıma geliverdi birden... İstirham edeceğim.

FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 15 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi selamlıyorum.

Bugün, bir gazetede bir köşe yazarı aynen şöyle yazıyor: "Devlet Bakanı Kemal Derviş, Antalya'da yaptığı konuşmada Türkiye'nin temel sorunlarından birini ortaya koydu. Siyasetin ekonomiyi kullanma sürecinin sona erdirilmesi gerektiğini söyledi. Hitap ettiği tekstil işverenlerine de 'artık, devletten ek kaynak istemeyin; çünkü, yok' diyerek ilk sınır çizgisini de çekti. Derviş'in saptamaları ve mesajları yerindedir. Türkiye'de, siyaset, ekonomiyi, ekonomi de siyaseti karşılıklı çıkar esasıyla kullanagelmiştir. Bu sürecin sonuçlarını batık bankalar, polisin yurtdışında kovaladığı bakanlar, büyük şirketlerin yönetim kurullarında görev yapan milletvekilleri, eski komutanlar, yolsuzluklar, hırsızlıklar, dolandırıcılıklar, ihale ve rant dağıtanlar biçiminde hep birlikte yaşıyoruz. Kimin eli kimin cebinde belli değil." Bu yazılanların hepsi doğrudur. Peki, bu durumda, Sayın Derviş bankacılara da "artık, devletten ek kaynak istemeyin; çünkü, yok" diyebiliyor mu; bunu diyemiyor; çünkü, görüştüğümüz tasarıda, aynen, bankaca, banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara şartları banka tarafından kararlaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilebilir. Bu hüküm gereğince kendisine kredi verilen bankaların iflası halinde banka, verilen kredi miktarı ve faiz için iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder. Bade harab-ül Basra misali; yani, bu banka iflas ettikten sonra banka buraya iştirakçi olarak girebilir demektedir.

Yine, bugünkü köşe yazısında "açıklanan yeni programın bir hedefi de, Türkiye'de yeniden yapılanmayı gerçekleştirmek; yeni yapının inşa edilebilmesi için siyaset-ekonomi-çıkar birliğinin dağılması gerekiyor. Burada temel görev, yine siyasete düşüyor. Siyasetin ekonomi alanına müdahalesi halktan aldığı yetkiye dayanarak denetim olmalıdır" diyor; bu da doğrudur. Peki, biz, bu yasayla, Merkez Bankasının yabancı denetim kurullarıyla denetlenmesine imkân vermiyor muyuz? Bunların hepsi doğrudur ve bu yasada bu yönden eleştiriler getiriyoruz.

Bakın, Arjantin'de aynı durumda bu göreve getirilen Cavallo, hemen oradaki reel ekonomiyi canlandırmak için ücretlerdeki kamu yükünü aşağıya çekmiş; vergileri, bilhassa KDV'yi aşağıya çekmiş ve tüketime yönelik ithalata vergi koyarak, üretime yönelik ithalatın vergilerini, özellikle krizde olan sektörler için sıfıra çekmiştir. Bunun uygulanması gerekirken, burada, Türkiye'de, bu program dahilinde tam tersi yapılmaktadır.

Yine, Arjantin'de 1 000 peso 1 000 dolara eşitken, orada yüzde 20'lik bir değer kazanma söz konusuyken yüzde 20'lik bir devalüasyon bile yapılmamış...

BAŞKAN - Sayın Sünnetçioğlu, biraz da madde üzerine gelirseniz...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Bu Arjantin'i ben dinledim... Çok istirham ediyorum...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Ama, bu çok önemliydi...

BAŞKAN - Ama, efendim, geçen maddedeydi. Gece saat 2 olmuş... Maddenin üzerine gelin, söyleyin...

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Kanunun tamamını eleştiriyorum.

BAŞKAN - Söz hakkınız var efendim; ama, Arjantin değil, Türkiye'ye gelin.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Arzu ederseniz bırakayım Başkanım.

BAŞKAN - Hayır efendim, estağfurullah, buyurun. Sözünüzü kesmem; ama, Cavallo ikinci kere geldi, onu da bilesiniz yani!..

Buyurun.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Orada yüzde 20'lik bir devalüasyon bile yapılmamış, reel ekonominin canlandırılması için ücretlerde aşağı çekiliş yapılmıştır.

Bunun da dikkate alınmasını talep ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 15 inci maddeyi oylamadan önce, bir yoklama talebi vardır; talepte bulunan arkadaşlarımızın burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Hüsamettin Korkutata?.. Burada.

Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada.

Özkan Öksüz?.. Burada.

Aslan Polat?.. Burada.

Yahya Akman?.. Burada.

Eyyüp Sanay?.. Burada.

Temel Karamollaoğlu?.. Burada.

Zeki Çelik?.. Burada.

Lütfi Yalman?.. Yok.

Ali Oğuz?.. Burada.

Mehmet Çiçek?.. Burada.

Şeref Malkoç?.. Burada.

Cevat Ayhan?.. Burada.

Ahmet Karavar?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Hüseyin Kansu?.. Burada.

Mehmet Zeki Okudan?.. Burada.

Nurettin Aktaş?.. Burada.

Ali Sezal?.. Burada.

Mehmet Batuk?.. Burada.

20 milletvekili arkadaşımız burada efendim.

MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Lütfi Yalman yok...

BAŞKAN - 21 efendim, okudum...  20 kişi...  Ben biliyorum ne yaptığımı.

Kaç dakika?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 2 dakika...

BAŞKAN - Yoklama  için 2 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sisteme giremeyen sayın milletvekilleri pusula yazsın efendim.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sisteme giremeyen yok efendim.

BAŞKAN - Hayır, yeni geldiler efendim; ben buradan görüyorum. 8 kişi burada...

Efendim, noksanımız yoktur. (FP sıralarından "var, var..." sesleri) Bendeniz de sayılıyorum yoklamada; olur mu efendim?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanlar oy kullanamaz efendim.

BAŞKAN - Yoklama başka, oy kullanma başka. İstirham ederim... Yeni âdet mi çıkardık?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yapmayın Sayın Başkan...

BAŞKAN - Biz 3 kişi, Divan da buradayız efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Başkanın oyu olmaz efendim...

BAŞKAN - Oy kullanmıyorum efendim; yoklama yapıyorum.

KÂTİP ÜYE HÜSEYİN ÇELİK (Van) - 5 dakika ara verelim...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Pusulalar var Sayın Hocam, müsaade et...

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Kontrol edelim efendim...

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkanım, pusulaları kontrol edelim.

BAŞKAN - Herhalde şunların içinde 4 kişisi vardır değil mi?.. 180 kişi mi var?.. İstirham ederim... Yapmayın...

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Belli olmaz...

BAŞKAN - Sizin 20 kişiniz var... İstirham ederim, yapmayın böyle şey.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - İsimleri kontrol etmek lazım.

BAŞKAN - Başkanlığa itimat buyurursanız, daha rahat çalışma imkânınız olur Sayın Ayhan.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Efendim, size itimadımız var da, başkalarına yok.

BAŞKAN - Nail Çelebi?.. Burada.

Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada.

Seydi Karakuş?.. Burada.

Lütfi Ceylan?.. Burada.

Arif Sezer?.. Nerede Arif Sezer?

Tamer Kanber?.. Yok.

Ahmet Arkan? Yok.

Zeki Eker?.. Yok.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, görmüyor musunuz, burada olmayanlar pusula gönderiyor; sabıkaları var zaten.

BAŞKAN - Evliya Parlak?.. Yok.

Necati Albay?.. Burada.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Ayıptır, bu Meclise yakışmıyor.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkanım, sahte oy kullanıyorlar.

BAŞKAN - Efendim?..

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Olmayanların yerine kullanılan oy sahtedir.

BAŞKAN - İstirham ederim; lütfen...

2 kişi eksik değil efendim, 3 kişi Divanda var 160; 20 de arkadaşlarımız, 180; 5 kişi de burada, 185; açık... Şeffaf... İstirham ederim... (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN - Merkez Bankası Kanun Tasarısının hileyle hud'ayla geçirilmesini hiçbirimiz içimize sindirmeyiz efendim. (MHP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İstirham ederim... Bu iş böyle değil...

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam)

BAŞKAN - 15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. - 1211 sayılı Kanunun 46, 47, 48, 49, 50, 51 ve 54 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - 16 ncı madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Latif Öztek; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 16 ncı maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısının 16 ncı maddesiyle 1211 sayılı Kanunun 46, 47, 48, 49, 50, 51 ve 54 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. 655 sıra sayılı tasarıyla, bankanın amacı dahil, pek çok önemli maddesi değiştirilmektedir. Yapılan değişikliklerle bankaya verilen yeni görevler, belirlenen hedefler sonucu ve ekonomik koşullardaki değişim nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan 1211 sayılı Kanundaki, yukarıda sayılan maddeler yürürlükten kaldırılmıştır. Teknik bir düzenlemedir. Ben, bu konuda, genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 21 Şubat 2001'de cumhuriyet tarihinin en büyük borç ödemesi yapılacak ve IMF Heyeti Türkiye'deyken, 19 Şubat 2001 günü yapılan Millî Güvenlik Kurulu Toplantısını 30 dakikada terk eden Başbakanın, basının önüne çıkarak, Sayın Cumhurbaşkanının kendisine sert davrandığını ve Anayasa kitapçığını üzerine fırlattığını söyleyerek devletin başında başlattığı kavga, ekonomik krize dönüşmüştü. Bu kavga olmasa da kriz çıkacaktı; çünkü, Türk ekonomisi iyi yönetilmiyordu, bu kavga, krizin sadece birkaç ay öne çekilmesine sebep oldu.

Bu olay sonunda, 16 Şubat 2001'de 10 169 puanda olan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ulusal 100 endeksi, 21 Şubatta 7 180'e düştü; repo faizleri yüzde 7 500'e yükseldi; bono faizleri yüzde 65'lerden yüzde 145'e çıktı ve peşine, döviz dalgalı kura geçti, dolar 680 000 Türk Lirasından 1 200 000 Türk Lirasının üzerine çıktı. Kısaca, ekonomi altüst oldu. Ekonomik krizin müsebbibi kim; 57 nci Ecevit Hükümeti. Faturayı kim ödedi; millet.

Değerli milletvekilleri, hükümet, 2001 yılında, makroekonomik göstergelerden, ortalama dolar kurunu 714 000 Türk Lirası olarak öngörmüştü; ikinci ayda, dolar 1 200 000 Türk Lirasının üzerine çıktı. Enflasyon, TEFE'ye göre yıl sonu itibariyle yüzde 10, TÜFE'ye göre yıl sonu itibariyle yüzde 12 olacaktı; ama, üçüncü ayda, TEFE'ye göre enflasyon yüzde 15,6'ya, TÜFE'ye göre de 10,7'ye ulaştı; yani, üçüncü ayın sonunda, hedef aşıldı. Bu duruma göre, 2001 yılının temel ekonomik hedefleri sapmış oldu ve 57 nci hükümetin bütçesi iflas etti. Bütçesi üç ayda iflas eden hükümetin görevi bırakması en uyun davranıştı; ama, 57 nci hükümet, ekonomik krizden çıkmak için, Amerika Birleşik Devletlerinden Sayın Kemal Derviş'i getirtme yolunu seçti. Bu arada, üç bürokrat görevinden ayrıldı. Görevden ayrılan bürokratlardan birisi, Merkez Bankası Başkanıydı. Şimdi, bu Bankayı, daha bağımsız çalışan bir yapıya kavuşturuyorsunuz. Yani, 57 nci hükümetin başı, bundan sonra ortaya çıkacak bir kriz için şöyle derse hiç şaşmayalım: Bu konuda yetkili, Merkez Bankasıdır; hükümetimin bu konuda hiçbir sorumluluğu yoktur; zira, bankalar battığında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu var diyorlar ve kendileri sorumluluğu almıyorlar. Yükseköğretimde sorunlar var, sıkıntılar had safhada; ama, hükümetin Millî Eğitim Bakanı, ben ne yapayım, YÖK karışmıyor diyor.

Bakın arkadaşlar, millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan kurumlar ve hiçbir kuruma müdahale yetkisi olmayan siyasî iktidarlar oluşturuyoruz, sonra da siyaset müessesesinden çözüm bekliyoruz; bu, olmaz. Geliniz, bu tutumdan vazgeçiniz.

Sayın Kemal Derviş, kabineye, süper yetkilerle donatılmış bakan olarak girdi ve işe başlamadan önce konuşmaya başladı; o konuştukça kriz derinleşti. Nihayet, Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş programı diye, yeni ekonomik program geçen hafta yayımlandı. Programa göre, gayri safî millî hâsılada büyüme yüzde eksi 3; yani yüzde 3 daha fakirleşeceğiz. Enflasyonun, TEFE'ye göre yıl sonu itibariyle yüzde 57,6, TÜFE'ye göre de yüzde 52,5 olması hedefleniyor. Yani, enflasyon hedefi olarak, iki yıl önceki düzey esas alınıyor. Peki, 57 nci hükümet, millete, iki yıl süreyle ne diye kemer sıktırdı, sıkıntı yaşattı!

Değerli arkadaşlar, Sayın Kemal Derviş'in sunduğu programda 15 kanun vardı. Bugüne kadar 6'sı Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüldü, şimdi 7 ncisi görüşülüyor. Muhalefet milletvekilleri, bu tasarılar görüşülürken fikirlerini açıklıyorlar, iktidar milletvekilleri ise konuşmuyorlar. Zaten, bakanlar, tasarıların görüşmelerine hiç ilgi duymuyorlar. Bakınız, Bakanlar Kurulu sıraları boş... (DSP sıralarından "Bakanlar Kurulu sıraları boş değil" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LATİF ÖZTEK (Devamla) - 35 bakandan kaçı var?!

BAŞKAN - Ne oldu; ne dedi efendim?

OĞUZ AYGÜN (Ankara) - "Bakanlar Kurulu sıraları boş" diyor.

BAŞKAN - Sayın Öztek, toparlayın efendim.

LATİF ÖZTEK (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN - "Bakanlar Kurulu boş" mu dedi efendim?

LATİF ÖZTEK (Devamla) - Evet, boş dedim.

BAŞKAN - "Bakanlar Kurulu boş" dememiştir "Bakanlar Kurulu sıraları boş" demiştir efendim.

LATİF ÖZTEK (Devamla) - Bakanlar Kurulu sıraları boş dedim, yine tekrarlıyorum.

BAŞKAN -Sayın Öztek, istirham ederim, arada fark var yani...

Buyurun Sayın Öztek, toparlayın efendim.

LATİF ÖZTEK (Devamla) - Onlar kanunları götürü usulüyle görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiyorlar, kendileri gelmiyorlar ve Genel Kurula gelmedikleri için de, siz, burada, onlar adına, kanunları geçirmek için uğraşıyorsunuz. Evet, 350 milletvekili bunun için uğraşıyorsunuz.

57 nci hükümeti uyarıyoruz; 1 değil 34 bakanı da yurt dışından getirseniz, IMF reçetelerini uyguladığınız, reel ekonomiyi canlandırmadığınız sürece başarılı olamazsınız. Reel ekonomiye geçmeden para, banka, faiz, döviz gibi enstrümanlarla ekonomi düze çıkmaz diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öztek.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun 5 inci maddesi  ile değiştirilen 1211 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan görev sürelerine ilişkin hüküm, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Başkan (Guvernör) Yardımcıları hakkında uygulanmaz.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan, buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu maddede "Bu Kanunun 5 inci maddesiyle değiştirilen 1211 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan görev sürelerine ilişkin hüküm, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Başkan Yardımcıları hakkında uygulanmaz" denilmektedir. Yani, bunun manası, halen görevde bulunan Başkan Yardımcıları, kendi normal görev sürelerini tamamladıktan sonra görevden çekilecekler demektir. Hatırlanırsa, 5 inci maddeyle getirdiğimiz düzenlemede, Başkan Yardımcılarını 5 yıl için seçiyoruz. Aynı şekilde, Başkan da -zannederim 25 inci maddededir- 5 yıl için seçilmektedir.

Başkanı Bakanlar Kurulu tayin ediyor, Başkan Yardımcıları da müşterek kararnameyle tayin ediliyor, görevlendiriliyor; ama, bunları görevden alamıyorsunuz. Böyle bir garip durum olabilir mi; yani, Bakanlar Kurulu göreve atıyor; ama, süre dolmadan görevden alamıyor. Bakanlar Kurulunun, tayin ettiği idareciyi, bürokratı, lüzum gördüğü zamanda da görevden alabilmesi lazım; normali budur; çünkü, siyasî sorumluluğu taşıyan Bakanlar Kuruludur, Yüce Divana giden Bakanlar Kuruludur, seçim sandığında hesap veren Bakanlar Kuruludur; eğer öyleyse, bürokratı da değiştirmesi lazım.

Bu şartlarda nasıl değiştireceksiniz; ya kanunda değişiklik yapacaksınız veya müfettiş yollayacaksınız -Başbakanın müfettiş yollama hakkı var- birtakım tespitler yapacaksınız, onunla ilgili muameleleri yürüteceksiniz. Merkez Bankası gibi fevkalade mühim bir görevde, teftiş yoluyla bir insanı görevden almak, fevkalade uzun bir usuldür. Yani, böyle kritik görevlerde, güven duymadığınız anda onu görevden almanız gerekir. Fevkalade geniş yetkiler veriyoruz; kredi verecek, dağıtacak, bütün kaynakları kullanacak. İçten birtakım bilgiler sızdırırsa... Bu şüpheler var bizde.

Bakın, bu tasarının müzakeresi sırasında burada defaatle soruldu, biz de komisyonda sorduk; şu 19 Şubat ile 21 Şubat arasında 5 milyar dolar hangi bankalara verildi, kimlere verildi? Komisyonda bize "3 milyar dolar 82 bankaya verildi, 2 milyar dolar da 2 bankaya verildi" denildi; zabıtlarda var, böyle olması lazım. Peki, kime verildi, bu 2 banka kimdir, 1'er milyar dolar veya herbiri ne kadar aldıysa, bilmiyoruz, 2 milyar dolardan; ne aldı, kime verildi, bunu bilemiyoruz; ama, halen Merkez Bankasını denetleyen yabancı denetim kuruluşu bunu biliyor, biz bilemiyoruz, komisyon olarak bilemiyoruz, Meclis olarak bilemiyoruz. İnşallah hükümet bilir. Başbakanlık, zaten, Merkez Bankasıyla ilgili bir soruşturma açtı; inşallah önüne gelir, inşallah bize de açıklanır.

Değerli arkadaşlar, birisi hükümet edecekse, bir heyet hükümet edecekse, o hükümet sorumluluğunu taşırken kendi idarecilerini seçebilmesi lazım. Bir arkadaş bakan olduysa, üst kademe yönetimini -müsteşarını, genel müdürünü- değiştirecektir; ama, değiştirmeye kalktığınız zaman idare mahkemesi önünüze gelir ve bu işte ısrar ederseniz de milyarlarca lira tazminat ödersiniz. Böyle ülke olur mu? Böyle yönetim olur mu?..

Bakın, Amerika'da, başkan göreve geldiği zaman, 450 üst kamu görevlisi derhal müstafi sayılıyor; kimse görevden almıyor ve onlardan beğendiğini tekrar atıyor, beğenmediğinin yerine yenisini getiriyor; yani, biz verimli işleyen, çalışan, netice alan bir kamu yönetimi haline geleceksek bunları değiştirmemiz lazım. Bunlar, bürokrasinin kendi kendini tahkim etmesidir; bazen ara rejimlerde, bazen normal rejimlerde bürokrasinin kendi kendini tahkim etmesidir. Evet, bürokrasi millete hizmet içindir; ama, bürokrasiyi yönetecek olan, yönlendirecek olan siyasî iradedir, siyasî iktidardır, hükümettir; onun için, bu konuda taviz vermemek lazım.

Bürokratlara en iyi çalışma şartlarını temin edelim, en iyi ücretleri verelim, en iyi imkânları sağlayalım; ama, siyaset kurumunun da emrinde olduklarını unutmamaları lazım.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun 16 ncı maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1211 sayılı Kanunun 50 nci maddesinde belirtilen avans hesabında biriken tutar, Hazine Müsteşarlığı ve Banka arasında belirlenecek esaslara göre; 51 inci maddesi uyarınca kamu kurum ve kuruluşlarına verilen krediler, verildikleri şartlarla geri ödenmek üzere tasfiye edilir.

Banka, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 6 ay süre ile, Hazinenin ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan da satın alabilir.

BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu ilerleyen saatinde hepinize iyi akşamlar diliyorum, Yüce Heyeti saygılarla selamlıyorum.

Geçici 2 nci madde, bana göre, maalesef, bu tasarıdaki en sakıncalı madde. Buraya konulan bu maddeyle, Merkez Bankasının, altı ay süreyle birincil piyasalardan kâğıt almasına imkân tanınıyor. Zaten Merkez Bankası, bugün, 14 katrilyona varan bir repo yapmaktadır. Fondaki bankalara ve kamu bankalarına verilecek kağıtlarla beraber, eğer, böyle devam ederse, altı ay içerisinde toplam iç borçlanma senetlerinin, neredeyse, yüzde 50'sine yakınını Merkez Bankası üstlenmiş olacaktır. Bu, müthiş bir monetizasyon demektir. Aslında, bu, bir anlamda, bir tahkim anlamına da gelir. Keşke bu, son dakikada bu maddenin içerisine konulmasaydı. Nitekim, zaten, hükümetin teklif ettiği metinde, başta yok, gözükmüyor. Bu, son derece sakıncalı; ancak, her şeye rağmen, Avrupa Birliği standartlarında bir Merkez Bankası yasasına kavuşmamız Türkiye için önemli bir hadisedir.

Merkez Bankasının özerkliğini, para ve fiyat istikrarının sağlanmasındaki bağımsızlığını, biz, Doğru Yol Partisi olarak, baştan beri, prensibinde de, yasa bazında da desteklediğimizi ifade ettik. Keşke, bu tür, Merkez Bankasını gelecekte sıkıntıya sokacak ve hiçbir Avrupa merkez bankasında olmayan böyle bir madde konmasaydı ve bu iş böyle sulandırılmasaydı. Bunu çok riskli görüyorum. Bu, kanunsuz bir tahkimdir aslında. Ancak, her şeye rağmen, eğer 15 günde 15 yasa çıkarak Türkiye krizden çıkacaksa -ki, bunu çok aşırı iyimser bulduğumu ifade etmek istiyorum- bu kanun da eğer buna katkıda bulunacaksa, biz, memnuniyetle buna destek vermeye hazırız.

Hayırlı uğurlu olsun diyorum, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Söylemez.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Temel Karamollaoğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu geç saatinde bir iki konuyu dile getireceğiz. Zannediyorum ki, son konuşmaları yapıyoruz. Bu tasarı, elbette kanunlaşıyor. Hayırlı olmasını temenni ediyoruz.

Ancak, burada, bu maddeye baktığımız zaman, biraz önce belirtilen mahzurların... Belki, repo faizlerinin hakikaten korkunç boyutlara ulaştığı zamanlar oldu. Aslında, bunun mantığını pek anlamak da mümkün değil. Bir zamanlar, bu kriz anında yüzde 7 500'lere ulaştı; yüzde 20 civarında, bir gecede, bazı kesimler kâr ettiler, para kazandılar; bunu anlamak mümkün değil.

Ancak, burada, esas itibariyle, tasarının 16 ncı maddesiyle, 1211 sayılı Kanunun 46, 47, 48, 49, 50, 51 ve 54 üncü maddelerin, artık, kaldırıldığı söyleniyor. Esas üzerinde durmak istediğim konu bu. Yani, bundan sonra, Merkez Bankası, bugüne kadar yapmış olduğu faaliyetlerden en ehemmiyetli olanlarını yapamayacak. Tabiî, bunun üzerinde çok duruluyor, modern bir merkez bankası böyle bir iş yapmaz deniliyor; ancak, şunu hemen ifade edeyim ki, bunun yerine başka bir mekanizma kurulmadığı müddetçe, Türkiye'de, biz, bundan sonra, tarımı da ayağa kaldıramayız, küçük esnafın ve sanayicinin de doğru dürüst yanında olamayız, Hazineyi de, mutlaka, belli bir yükün altına sokarız, özellikle faizler bu seviyedeyken. Şimdi, biz, yüzde 102'ler seviyesine indiği için seviniyoruz; ancak, bunu bu seviyede bile tutmanın mümkün olup olamayacağını önümüzdeki haftalar içerisinde, aylar içerisinde göreceğiz.

Biraz önce arkadaşlarımız belirttiler; anlayamadığımız husus şu: Merkez Bankası, bir müessese ve bu ülkenin müessesesi, Hazine de bu ülkenin müessesesi. Hazinenin paraya ihtiyacı var; doğrudan doğruya bu bankadan kredi alamıyor, kullanamıyor; ille de, Hazine, piyasaya bir şey verecek, biz, gidip, piyasadan kâğıt satın alacağız, onun karşılığında yüzde 100 faiz ödeyeceğiz. Bu mantığı, hakikaten, ekonomistler ne kadar anlatırlarsa anlatsınlar, bizim ülkemize bunun faydasının olduğunu ortaya koymaları mümkün değil. Siz, düşünün; Merkez Bankası sizin, Hazine de sizin. Merkez Bankası kredi veriyor; ama, deniliyor ki "hayır, Merkez Bankasından kredi alamazsın." Ne olacak; Merkez Bankası piyasaya verecek, siz de gidip piyasadan alacaksınız. Niye durduk yere, biz, piyasaya bu kâğıtları verelim de bu kadar dövizi piyasaya ödeyelim, bu kadar faizi?! Bizim bütçenin üzerine yıkılan bu faiz yükü buradan geliyor. Eğer Merkez Bankası bunu karşılamış olsaydı bugüne kadar -elbette bir ölçü dahilinde; biz, bunun kontrolsüz bir şekilde olmasını hiçbir zaman söylemiyoruz; ama, ekonomi büyüyor, hacim büyüyor; onu karşılayacak, enflasyona sebebiyet vermeyecek tarzda bu karşılanabilseydi, durduk- yere piyasadaki bütün paralar, Merkez Bankası kaynaklarına, böylece, Hazineye akmazdı. Şimdi, hiçbir banka, piyasada kredi plase edemiyor. Yüksek faizlerle kendisine yatan paraya faiz ödüyor, onu piyasada, ekonomide, yatırımda kullanmak üzere kime plase edecek; kimseye veremiyor; getiriyor, Merkez Bankasına veriyor, biz de, Hazineden, onun geriye kalan faizlerini ödeme mecburiyetinde kalıyoruz.

Muhterem arkadaşlarım, şimdi, biz bunu tasfiye ediyoruz. Tasfiye edilecek. Tasfiye esnasında birtakım problemler mutlaka doğacak, istismarlar olacak belki; ama, bu müessesenin ortadan kalkması, kesinlikle, önümüzdeki yıllarda, bizim ekonomimizi menfi yönde etkileyecek. Çok büyük, çok mühim bir mekanizmayı, biz, kendi ellerimizle ortadan kaldırıyoruz ve böyle bir kriz ortamında kaldırıyoruz. Biz bunu başka bir ortamda yapabilirdik, ekonomi düze çıktıktan sonra yapabilirdik; ama, ne yazık ki, bizim böyle bir yola başvurma imkânımız, IMF'nin direktifleriyle, ortadan kaldırılmış bulunuyor.

Sadece bu ikazı yapmak ihtiyacını duydum. Ben, yine de, bu kanunun ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun efendim.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

86'ya göre söz talebi var; lehinde, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven; aleyhinde, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Aleyhinde ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

Buyurun Sayın Seven. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; memleketimiz için hayırlı bir kanun çıkmıştır. Bu kanun hakkında söylenecek fazla bir şey yoktur. Ben, lehinde oy kullanıyorum; hepimize, ülkemize hayırlı olsun. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Avni Doğan, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin kritik bir süreçten geçtiğini biliyoruz, millet olarak birlikte yaşıyoruz. Yalnız, bu kritik sürece, birtakım iç ve dış mihrakların bilinçli planı, programı neticesinde de getirildiğimizi bilmek zorundayız.

Öyle zannediyorum ki, bugün, 11-12 milyar dolar kredi alma uğruna çok büyük şeyler feda ediyoruz. Sayın Derviş, biraz önceki konuşmasında, iç borçlanmaya nazaran dış borçlanmanın daha ucuz bir borçlanma şekli olduğunu söyledi. Yalnız, bugün, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşma sırasında, bir soruya verdiği cevapta, bunun birtakım siyasî bedelleri olduğunu da söylemiş, birkaç arkadaşımız söyledi.

MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır efendim, öyle bir şey yok.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Tam tersine efendim, öyle bir şey yok.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Gerçekten, çantasında Merkez Bankası Ka-nunuyla gidiyor, bunu biliyoruz; ama, korkarım, çantasında Kuzey Irak'la da gidiyor, çantasında Kıbrıs'la da gidiyor; bizim bu endişemiz var. Buna rağmen, ağır başlı bir muhalefet örneği göstermek istedik burada. Bugüne kadar, ekonomik içerikli birçok kanuna da destek verdik; ama, burada, açık üzüntümüzü söyleyeyim; muhalefet olarak, bizim bir yoklama isteğimiz bile tepkiyle karşılandı ve 21 inci Dönem Meclisinde -bu, ikinci defa oluyor- mükerrer oy kullanıldı. Bunu, Yüce Meclis adına, Yüce Meclise yakışır bir şey olarak görmüyorum.

BAŞKAN - Sayın Doğan, bir düzeltir misiniz; oylama yapmadık efendim, yoklama yaptık.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Evet, yoklama pusulası kullanıldı Sayın Başkanım.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Mükerrer olduğu kabul edilmiş oluyor.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Maalesef, bu Meclisin görevi elbette yasa çıkarmaktır; ama, yasayı kirli yollardan çıkarmak değildir; bunu açık söyleyeyim. (FP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler) Yarın da çıkabilir.

Yaptığım doğrudur. Bana başka şeyler konuşturmayın... (DSP sıralarından gürültüler) Bana başka şeyler konuşturmayın; konuşacağınız bir şey varsa, buyurun, buraya gelin, konuşun. 19 maddelik bir kanun tasarısı görüştük, biriniz buraya çıkıp konuşmadınız; ama, bizden biri çıktığı zaman, ne hikmetse, oradan laf atıyorsunuz, parazit yapıyorsunuz.

Bu Meclis, her türlü kanunu çıkarır ve çıkaracağı her kanuna da, muhalefet olarak biz saygılıyız; demokrasi bu demektir; ama, bu Meclise bir şey yakışmaz, ne mükerrer oylama ne de mükerrer yoklama.

Bu konuda Sayın Meclis Başkanlarının dikkatini çekiyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Oyunun rengini söylemedin...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Oyumun rengi aleyhinedir.

BAŞKAN - Efendim, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan teşekkür edecekler.

Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Merkez Bankamızın özerkliğini güçlendiren yasa değişikliğinin çıkarılması için özverili çalışmalarınızdan dolayı hükümet adına şükranlarımızı sunuyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekili arkadaşlarımıza ben de teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler efendim.

Kapanma Saati : 02.20

 


VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)       YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI




B)        

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.