DÖNEM : 21 CİLT : 61 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 90 ıncı
Birleşim 24 . 4 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, İki İlçe ve Bir İl
Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/476) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/358) 2. - Kırşehir Milletvekili Ramazan Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/359) 3. - İçel Milletvekili Edip Özgenç'in, Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/545) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/360) VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) 2. - Emniyet Teşkilâtı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/497, 1/212) (S. Sayısı :
438) 3. - Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S. Sayısı : 653) 4. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433)
5. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdi Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir
Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) 6. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı
Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki Maddesinin Değiştirilmesi
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellere Bir İlave Yapılması
Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bu Kanun Hükmünde Kararname ve
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı :
639) 7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655)
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. - Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un, Şanlıurfa-Birecik-Mezra
Beldesinde atık su deresinin ıslahına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3780) 2. - Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın, Erzurum'a doğalgaz
verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3831) 3. - Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir-Ürgüp-Karain
Köyünün yerinin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı
Osman Durmuş'un cevabı (7/3839) 4. - Ankara Milletvekili Eyyüp Sanay'ın, tavukçuluk sektörüne ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3872) 5. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Türkiye Tarım Kredi
Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürlüğünde bilgisayar ve gübre alımları
ihalesinde yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in cevabı (7/3909) 6. - Konya Milletvekili Veysel Candan'ın, Manavgat Irmağı'nın
satılmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in
cevabı (7/3955) 7. - Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, 1980-2000 yılları bütçe uygulamasına, - Tokat Milletvekili M.Ergün Dağcıoğlu'nun, Son ekonomik krizin döviz rezervlerine etkisine ve Ulusal Programa, - Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, İç ve dış borç miktarı ve ödeme planına İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kemal Derviş'in cevabı (7/3944, 3960,
3962) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı. İstiklal Marşı söylendi. Genel Kurulun 12.4.2001 tarihli 83 üncü Birleşiminde alınan karar
uyarınca, TBMM'nin kuruluşunun 81 inci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramının kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla: TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin sunuş konuşmasından sonra; DSP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Bülent Ecevit, MHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Devlet Bahçeli, FP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Mehmet Recai Kutan, ANAP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı A. Mesut Yılmaz, DYP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Tansu Çiller, Birer konuşma yaptılar. 24 Nisan 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.20'de
son verildi.
No. :127 II. – GELEN KÂĞITLAR 24.4.2001 SALI Tasarılar 1. – Türkiye’nin Matra Programına Katılımına İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/840) (Plan ve Bütçe ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.2001) 2. – Yükseköğretim Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, İlköğretim
ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu,
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24.3.1988
Tarihli ve 3418 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve
İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanun ile Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/841) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001) 3. – Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği
ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/842) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001) 4. – Merkezî İdareyle Mahallî İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet
İlişkilerinin Esasları ile Mahallî İdarelere İlişkin Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/843) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001) 5. – Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/844) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.4.2001) 6. – Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
Bir Kampus Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/845) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.4.2001) 7. – 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sayıştay
Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/846)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001) 8. – Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/847) (Millî
Savunma ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.4.2001) 9. – Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/848) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001) 10. – İnfaz Hâkimliği Kanunu Tasarısı (1/849) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.4.2001) 11. – Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/850) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
24.4.2001) 12. – Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu
Tasarısı (1/851) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.4.2001) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 24 Nisan 2001 Salı BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin
ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi
Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri
vardır; önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım: IV. - ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. - Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye
Büyük Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 24 Nisan 2001 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda,
siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın
ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif
ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler: 1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 264 üncü sırasında yer alan 655 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 188 inci sırasında yer alan 530 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 190 ıncı sırasında yer alan 533 sıra
sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 166 ncı sırasında yer alan 490 sıra
sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 162 nci sırasında yer alan 491 sıra
sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 209 uncu sırasında yer alan 563 sıra
sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 245 inci sırasında yer alan 626 sıra
sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 107 nci sırasında yer alan 352 sıra
sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 187 nci sırasında yer alan 529 sıra
sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 25 inci sırasında yer alan 98 sıra
sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 32 nci sırasında yer alan 199 sıra
sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 145 inci sırasında yer alan 430 sıra
sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 127 nci sırasında yer alan 386 sıra
sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına, 48 inci sırasında yer alan 103 sıra
sayılı kanun tasarısının 20 nci sırasına alınması önerilmiştir. 2. - Genel Kurulun; 24 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 25 Nisan 2001
Çarşamba, 26 Nisan 2001 Perşembe ve 27 Nisan 2001 Cuma günleri 14.00-20.00
saatleri arasında çalışması; 27 Nisan 2001 Cuma günü de kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi; 24 Nisan 2001 Salı günü gündemin 8 inci sırasına
kadar olan tasarı ve tekliflerin, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü 438 sıra sayılı
kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması; 24 Nisan 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim
konularının, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi
önerilmiştir. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, ilk okutmuş olduğum öneriyi
tekrar okutacağım ve işleme alacağım... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, lehinde aleyhinde konuşma olmadan
öneri işleme alınır mı?! BAŞKAN - Öneriyi tekrar okutacağım ve üzerinde tartışma açacağım
efendim. Evet, birinci öneri üzerinde, aleyhte, buyurun Sayın Güven. (DYP
sıralarından alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, acaba ben mi yanıldım diye
düşünmedim değil bir an; çünkü, tümü üzerinde görüşmeler yapılır, sonra
oylamalar yapılır. Tabiî, İçtüzük değişikliğinden sonra geçen dönem içerisinde,
İçtüzüğün ne getirip ne götürdüğünü de layıkı veçhile hiçbirimiz anlayamadık; o
bakımdan özür diliyorum; çünkü, bu İçtüzükle konuşmaların kısıtlanmasını bir
tarafa bırakın, bir kanun tasarısı görüşülürken, bir madde üzerinde, bir
komisyona, bir milletvekiline, bir de hükümete önerge verme hakkı doğdu.
Hükümet, bugün üç parti, yarın dört partiden oluşan bir koalisyon olabilir. Bir
bakan... (DSP sıralarından "sadede gel" sesi) Sadedin ne olduğunu sen anlayabilsen de, saadet ile sadeti
karıştırmasan!.. Evvela bir dinle; dinle de, öğren bir şeyler. Biz, burada
öğretmeye çalışıyoruz, öğretmenliğimiz var, sen anlayamıyorsun. BAŞKAN - Efendim, lütfen, hatibe müdahale etmeyin. Sayın Güven, buyurun, siz Genel Kurula hitap etmeye devam edin efendim. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Şimdi, hükümet, bir tasarıyı orada görüştü,
anlaşmaya varamadı bir madde üzerinde; komisyona geldi; komisyon da, o madde
üzerinde, hükümetteki o bakanın görüşüne katılmadı; Genel Kurula geldi, bakan,
bir önergeyle, bu maddeyi, bu değişikliği getirdi önünüze ve buradan geçti;
hükümetin diğer ortaklarının haberleri var mı yok mu, belli değil; ne getiriyor
ne götürüyor, tartışma imkânınız yok... Değerli milletvekilleri, birileri istiyor diye kanun çıkarılmaz;
birileri getiriyor diye tercüme yapılmaz. Siz, burada, millî iradenin
temsilcisisiniz. Daha dün, bunun bayramını kutladık, 81 inci yıldönümünü
kutladık. O değerli milletvekiline hitap ediyorum; ne yaptığımızın bilinci
içerisinde olalım. BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap edin Sayın Güven. Buyurun. TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkan, ben Genel Kurula hitap ediyorum;
ama, tabiî, Genel Kurulun içerisinde bulunan milletvekiline de hitap etmem çok
doğal bir şey; o da, Genel Kurulun dışında değil ki, içinde tabiî. Değerli milletvekilleri, bakınız, her hafta başında bir öneri geliyor.
Elbette, kanunların çıkışına itirazımız falan var zannetmeyin; yok. Bugün,
Danışma Kurulunda da, Doğru Yol Partisi olarak, kanun tasarı ve tekliflerinin
ne sıralamasına ne de kanunların çıkmasına hiçbir itirazımız olmadı; ama,
bitmesi konusunda "bitinceye kadar" diye bir iş ortaya çıkınca, ona
itirazımız var. Bu Meclis, ne çıkardığının bilinci içerisindedir, herkes bunu
böyle bilsin; bu Meclis, hangi kanunu çıkarıyorsa, onun bilinci içerisindedir.
Niye Meclisi zorlayacaksınız "ille bitinceye kadar çalışın" diye?
Meclisin dikkati, Meclisin iradesi, bir kanunun nasıl çıkabileceği konusunda
onu düzenler, ona yön verir. Bu, Meclisin hakkıdır; hakkı olduğu kadar da,
görevidir. "Yok, bitinceye kadar çalışacaksınız.." Niye efendim?!
Enine boyuna tartışılır; bugün 5 maddesi geçer, yarın 8 maddesi geçer ve bir günde
35 - 40 madde geçirme mecburiyetiyle Meclisi muhatap kılmanız mümkün olmaz. O
zaman ne olur; işte, o zaman, ahenkli çalışma, uyumlu çalışma ortadan kalkar. Kanunlar çıksın... Elbette çıksın; ama, her değerli grup, burada,
görüşünü bir açıklasın; iş, bir vuzuha kavuşsun; ondan sonra, eğer bir tartışma
konusu varsa, gruplar otursunlar, kendi aralarında anlaşsınlar. Önemli olan,
işin doğrusunu, güzelini yapabilmektir. Böyle isteniyor diye, virgülüne dahi
dokunmaksızın kanunlar geçiyor değerli milletvekilleri; virgülüne bile
dokunamıyoruz, dokunamıyorsunuz. Yapmayın!.. Bu Meclis, en önemli görevi olan
-kanun yapma tekniğini bir tarafa bırakın ama- kanun yapma hakkını ve görevini
de rahat kullanmalıdır. O nedenle, bizim itirazımız, kanunların çıkmasına, gündeme
gelmesine, sıralamasına değil "bitinceye kadar" gibi bir kavramın
Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmesine karşıdır. Bitinceye kadar diye bir
olay yok; bu işin güzeli, doğrusu ve en önemlisi, millet için yararlı olanı
çıkıncaya kadar kanun yapılır; millet için yararlı olan kanun çıkıncaya kadar
çalışılır. Bu, gerekirse sabaha kadar da olabilir; ama, kalkıp da, bir
zorlamayla, ille bitecek... Bitmiyor, bitmediğini de gördük. Hafta içinde
çeşitli günleri getirdiniz koydunuz; ki, biz, gerekirse cumartesi pazarı da
getireceğiz önünüze, görün bakın; hatta, çalışmalarda, gerekirse, hiç ara
vermeden çalışmayı da getireceğiz. Zaten, alınan kararlar öyle; akşam
başlıyorsunuz, bitinceye kadar... Peki, akşam 7 ile 8 arasında, 8 ile 9
arasında hiçbir milletvekili ara vermeyecek mi demektir bu; evet, öyle;
getirilen şey öyle... Yani, saat 14.00'ten 17.00'ye, 18.00'e, 19.00'dan
20.00'ye kadar, 24.00'e kadar değil, bakın, bitinceye kadar... Ne oluyor tabiî;
haklı olarak, herkes kendi ihtiyacı içinde olan şeyleri bıraktığı zaman,
salonda, o kanun maddesi layıkı veçhile görüşülemiyor. Değerli milletvekilleri, bakınız, kanun yapmak güzel bir iştir, Meclisin
en önemli görevidir, denetim de en önemli görevidir. Geçen defa -15 gün evvel-
değerli arkadaşlarım, Değerli Grup Başkanvekilleri "biz denetime önem
vereceğiz" dediler burada, Danışma Kurulunda; zabıtlarda var, gelecek defa
getirir, okurum sizlere. Denetime önem vereceğiz diyorsanız, niye denetimi her
gün kaldırıyoruz? Her hafta başında denetimi kaldırıyoruz. Siz dediniz...
"Denetime önem vermek için şunları bir görüşelim, denetim hemen bunlardan
sonra gündeme gelecek" dediniz; ondan sonra da kendiniz denetimi her gün
yok ediyorsunuz. Meclis, o zaman, aslî görevlerinden birini yapamıyor ve bu
defa başka işlemler ortaya çıkıyor. Bu nedenle, bizim, bu, sonuna kadar,
bitinceye kadar çalışma keyfiyetine iştirakimiz söz konusu olamaz; ama, sizin
de olmamalıdır; sizin de olmamalıdır. Bu nedenle, değerli milletvekilleri,
kanunlar elbette çıkacaktır; ama, sizin süzgecinizden geçe geçe çıkmalıdır,
sizin iradenizi ortaya koyacak beyanlar olmalıdır; gerekirse önergelerle,
gerekirse değişik şekillerde, gerekirse komisyona iade edebilme keyfiyeti
olmalıdır. Bütün bunları eğer göz önüne alırsanız, bir kanun yapma tekniğinin
bütün vecibeleri yerine getirilmiş olur. Benim arzım bundan ibarettir. Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven. Öneri aleyhinde, buyurun Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum. Hükümet ortağı partiler bir müşterek öneri getirdiler. Bu önerinin
aleyhinde, biraz evvel, Sayın Güven konuşma yaptılar. Ben de birkaç konuyu sizlere
arz etmek istiyorum. Getirilen bu öneriyle, bugünden itibaren yasama çalışmaları
yapılacaktır, cuma günü dahil olmak üzere; bugün, yarım kalan kamulaştırmayla
ilgili kanun tasarısı, takiben Merkez Bankasıyla ilgili kanun tasarısının
görüşmeleri bitinceye kadar çalışma süresi uzatılmış olacaktır; yarın, 438 sıra
sayılı ve gündemin 5 inci sırasında olan, yarım kalmış bulunan, emniyet
teşkilatıyla ilgili bir kanun tasarısının bitimine kadar tekrar çalışma süresi
uzatılmıştır; takiben de, 13 tane uluslararası sözleşme çıkarılacaktır. Belki
de, cuma gününün programı, tekrar bir Danışma Kuruluyla tespit edilmiş
olacaktır. Değerli arkadaşlarım, Sayın Güven'e ilaveten, bir iki husus dediğim
konuyu arz ediyorum. Merkez Bankasıyla ilgili ve Kamulaştırma Kanunuyla ilgili,
acil yasalar kapsamında sayıldığı için herhangi bir şey söylemek istemiyorum.
Elbette, bunlar getirilebilir, görüştürülebilir, bu kanun tasarılarıyla ilgili
fikirlerimizi, düşüncelerimizi ifade ederiz; ancak, bu öneriye karşı oluşumuzun
sebeplerinden bir tanesi, normal çalışma programı, uzunca bir süreden bu yana
14.00-20.00 saatleri arasında gerçekleşiyor; yine, bu programı böyle
belirlemekte yarar var. Elbette, uzatılabilirse, o zaman da çalışmayı takip
etmek için toplantı ve karar yetersayılarının sık sık aranması da gerekebilir.
Kaldı ki, çalışma kapasitesi olarak 6 saatlik çalışmanın, kanun tasarı ve
teklifleri üzerinde ancak sağlıklı ve yeterli bir çalışma süresi olabileceğini
düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, bu iki kanunun dışında, bu hafta gündemine alınan
kanunlar, çok acil ve mutlaka çok önemli sayılabilir; ama, bugünlerde
görüşülmesi için, böylesine sırada öncelik tanınmasına herhalde gerek olmayan
kanunlardı. Bunların bir kısmı, çok eskiden dağıtılmış sıra sayısı olanlardır;
bir kısmı da, en yakını yedi sekiz ay önce dağıtılmış sıra sayılı, uluslararası
sözleşmelerin uygun bulunduğuna dair anlaşmalardır. Elbette, birini diğerinden
tefrik edemeyiz; ama, gündemde yerini almıştır ve şu ana kadar da, bunlar
üzerinde, bir ehemmi mühimme tercih veyahut da sıralamada öncelik alması
konusunda, hükümet ortakları partilerden de bir teklif gelmemişti; ama, bunun
aksine, bakınız, görüşmemiz gereken bir kanun tasarısı var; hem de şubat
ayından bu yana her gün, basılı gündemin iç sayfasında yazılı; Avukatlık Kanunu
Tasarısından bahsediyorum. Bütün siyasî partilerin müşterek önerisiyle, özel
gündemle görüşülmesi kabul edilmişti. Pek çok kereler de buraya çıkıp
konuşuyoruz. Bu, en fazla 3-4 saatlik bir görüşme demektir. Binlerce avukat
arkadaşımızın, hukukçu meslektaşımızın, hukuk fakültelerinde okuyan değerli
gençlerimizin beklediği ve gerçekten, 40 000'den fazla avukat ile bir o kadar
daha avukat adayı arkadaşımızı ilgilendiren, 1969'dan bu yana da mutlaka
değişiklik yapılması gerektiği üzerinde ittifak sağlanan bir tasarı, maalesef,
bu 13 tane uluslararası sözleşmeden ve gündeme alınanlardan daha önemsiz
görüldü veya üzerinde, ne hikmetse -Sayın Bakandan mı kaynaklanıyor, yoksa,
hükümet ortağı partilerin kendi iç bünyelerinden mi- bilemediğim bir şekilde
konuşulmamaya, görüşülmemeye devam ediliyor. Avukatlık Kanunuyla ilgili tasarı görüşülmelidir; bu, bir ihtiyaçtır.
İhtiyaç olduğu ve acil olduğu konusunda da, bütün, 5 siyasî partimiz imza
vermiş, müşterek öneri haline gelmiş ve özel gündemle görüşülmesi
kararlaştırılmıştır. Bugün de Danışma Kurulunda ifade ettim; bu günlerden
birisinde -çarşamba olur, perşembe
olur, cuma olur- mutlaka görüşülmeli ve artık gündemden kalkmalıdır. Bundan
önce konuştuğumuz Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve hayvan ıslahıyla ilgili
kanun ve diğer bir iki kanunla bunun da aynı kapsamda değerlendirilmesi
gerektiğini düşünüyorum. 5 Nisan Avukatlar Gününde, burada, her siyasî partiden değerli
arkadaşlarımız konuşma yaptılar, bugünü tebrik ettiler; ama, bugün dolayısıyla
Avukatlık Kanununun çıkarılmasının da çok anlamlı olacağını ifade ettiler.
Günler geçti, yirmi gün sonra, yirmibeş gün sonra bugün, tekrar Avukatlık
Kanunuyla ilgili tasarının görüşülmesini talep ediyoruz; ama, aynı temennide
bulunan arkadaşlarımızın mensup oldukları partilerin grup başkanvekilleri veya
yetkilileri, Avukatlık Kanunuyla ilgili tasarının görüşülmesine evet
demiyorlar. Bunu şikâyet yollu söylüyorum. Bizi dinleyen, işiten bütün parlamenter
arkadaşlarım ile bu konuya ilgili duyan hukuk camiasıyla ilgili bir şikâyet
olarak söylüyorum ki, Fazilet Partisi olarak, Avukatlık Kanunuyla ilgili
tasarıyı görüşmeye hazırız, Doğru Yol Partili arkadaşlarımız da görüşme yönünde
oy bildiriyorlar; ama, ne hikmetse, hükümet ortağı partiler, bir an evvel,
aralarında varsa bir mesele, onu çözüp, bu kanunu çıkaracakları yerde, sürekli
geriye atıyorlar. Şimdi, 13 tane uluslararası sözleşme de girdikten sonra, gündemdeki yeri
20'leri, 25'leri bulacaktır ve ondan sonra da belki, daha önce bir vesileyle de
söylediğim gibi, Avukatlık Kanununun çıkarılması bir başka bahara kalacaktır. Barolar Birliğinin ve Türkiye'deki bütün baroların da dikkatini çekmek
için söylüyorum. Fazilet Partisinden kaynaklanan bir engel söz konusu değildir;
bir an evvel, hatta bu hafta, hatta bugün, Avukatlık Kanunu Tasarısının
görüşülmesinde yarar bulunmaktadır değerli arkadaşlarım. Bunun gündeme
alınmaması... Evet, gündemde yerini koruyor; ama, önüne sürekli tasarı ve
teklifler geldiği için söylüyorum, fiilen konuşulması engelleniyor, ya Sayın
Bakanın bulunmaması veya komisyonun oturtulmaması suretiyle. Hükümet ortağı
partilerin buna bir an evvel açıklık getirmesini ve bu hafta içerisinde bu
meselenin konuşularak kanunlaşmasını talep ediyorum. Değerli arkadaşlarım, ikinci bir husus, her gün hemen hemen belli bir
tasarının çıkmasına değin çalışma süresi uzatılmaktadır. Bugünü anladık; bugün,
Kamulaştırma Kanunu Tasarısı ile Merkez Bankasıyla ilgili kanun tasarısı
görüşülecektir. Kamuoyu da, bunların, herhalde acil yasalar olduğunu düşünüyor.
Buna karşı çıkmak gibi bir düşüncemiz yok. Normal süre içerisinde bile sağlıklı
olarak bunları görüşmek mümkün; ama, yarın, mutlaka çıkarılması gerekli ve
çalışma süresinin uzatılması gerektiğini de ifade ederek, 438 sıra sayılı
emniyet teşkilatıyla ilgili kanun tasarısının bu kapsama alınmamasını
düşünüyorum; 5 inci sıradadır, yarım kalan işlerdendir. Başka yarım kalan işler
gibi, oturulmadığı sürece de görüşülmesi mümkün değildir. Bundan onbeş gün evvel Genel Kurulda tartışmalar yaşanmıştır bu kanun
tasarısının bazı maddeleriyle ilgili olarak ve sadece Fazilet Partisi değil, bu
Parlamentoda bulunan pek çok siyasî partimiz de, bu kanun tasarısının 10 ve 15
inci maddelerine, polislerin kaynakları içerisinde meslek liseleri arasında
ayırımcılık yapan bu maddelere açıkça karşı çıkmışlardır; ya buraya gelip
düşüncelerini ifade ederek veya toplantıya katılmayarak, bu ayırımcılığı
onaylamadıklarını çok güzel biçimde mesaj vermek suretiyle ortaya koymuşlardır.
Biz bu tasarının çekileceğini düşünürken, bu yolda bilgiler almışken, bugün
Danışma Kurulunda değerli arkadaşlarımız "bu mutlaka görüşülecektir; hem
de yarın çalışma süresi, bunun bitimine kadar uzatılmıştır" şeklinde bir
dayatmada bulundular. Değerli arkadaşlarım, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Bu tasarı
üzerindeki itirazlarımız devam etmektedir. Herkes elini vicdanına koyduğu
takdirde, mademki binlerce gencimizi ilgilendiren bir yarışma yapılacaktır, bir
sınav söz konusudur; bütün meslek lisesi ve genel lise mezunlarının kazandığı
takdirde girmesi, Anayasanın hem 10 uncu hem de 70 inci maddeleri uyarınca bir
anayasal hak iken, imam hatip lisesi mezunlarının polis okullarına alınmaması
şeklindeki bir ayırımcılığı, herhalde, bu milletin evlatları olarak
hiçbirimizin tasvip etmesi mümkün değildir; dolayısıyla, bu kanunun yarın
mutlaka görüşüleceği şeklindeki grup önerisini uygun bulmadığımızı ifade
ediyorum. Eğer bu öneri kabul edilir ve yarın da bu tasarı görüşülmeye
çalışılırsa, bütün yasal ve demokratik haklarımızla bu tasarıya karşı
muhalefetimizi kullanacağız. Umarım ki, pek çok milletvekili arkadaşım da bunu
bir vicdan meselesi olarak kabul edecek ve bu tasarının çıkmaması konusunda
mutlaka yardımcı olacaktır. Neye evet diyeceğimizi Danışma Kurulunda ifade etmiştik; ama, uzlaşma ve
paylaşmayı sözde kullanan, asılda reddeden bir düşünceye karşı, sadece bu
itirazlarımı ifade ediyorum; aleyhindeyiz. Takdirlerinize saygıyla sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Şimdi, önerileri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Kâtip üyenin sunuşları oturarak yapması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1 inci öneriyi tekrar okutuyorum: 1. - Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 264 üncü sırasında yer alan 655 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 188 inci sırasında yer alan 530 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 190 ıncı sırasında yer alan 533 sıra
sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 166 ncı sırasında yer alan 490 sıra
sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 162 nci sırasında yer alan 491 sıra
sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 209 uncu sırasında yer alan 563 sıra
sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 245 inci sırasında yer alan 626 sıra
sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 107 nci sırasında yer alan 352 sıra
sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 187 nci sırasında yer alan 529 sıra
sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 25 inci sırasında yer alan 98 sıra
sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 32 nci sırasında yer alan 199 sıra
sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 145 inci sırasında yer alan 430 sıra
sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 127 nci sırasında yer alan 386 sıra
sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına, 48 inci sırasında yer alan 103 sıra
sayılı kanun tasarısının 20 nci sırasına alınması önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Öneri kabul edilmiştir. Diğer öneriyi okutuyorum: 2- Genel Kurulun; 24 Nisan 2001 Salı günü 15.00-20.00, 25 Nisan 2001
Çarşamba, 26 Nisan 2001 Perşembe ve 27 Nisan 2001 Cuma günleri 14.00-20.00
saatleri arasında çalışması; 27 Nisan 2001 Cuma günü de kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi; 24 Nisan 2001 Salı günü gündemin 8 inci sırasına
kadar olan tasarı ve tekliflerin, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü 438 sıra sayılı
kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması; 24 Nisan 2001 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim
konularının, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü de sözlü soruların görüşülmemesi
önerilmiştir. BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Öneri kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan
gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım. İlk önergeyi okutuyorum: V. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. - Hatay Milletvekili Namık Kemal
Atahan'ın, İki İlçe ve Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/476),
doğrudan Gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/358) 25.4.2000 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/476) esas numaralı kanun teklifim, Başkanlığınızca komisyona havale
edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde ilgili komisyonca görüşülüp
sonuçlandırılmamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi uyarınca kanun
teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini arz ve talep
ederim.
BAŞKAN - Sayın Atahan, konuşacak mısınız efendim? NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Evet Sayın Başkanım. BAŞKAN - Buyurun Sayın Atahan. (DSP sıralarından alkışlar) NAMIK KEMAL ATAHAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İskenderun adıyla bir il, Payas ve Uluçınar -eski deyişle Arsuz- isimleriyle
iki ilçe kurulması ve mevcut Dörtyol, Erzin, Belen İlçelerinin, kurulacak
İskenderun isimli ile bağlanmasıyla ilgili yasa teklifimin doğrudan gündeme
alınmasını teklif etmiş bulunuyorum. Bu vesileyle söz almış bulunduğumdan, Yüksek
Heyetinizi, saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, İskenderun İlçe Merkezi merkez olmak üzere,
İskenderun adıyla bir il kuran ve şu anda İskenderun'a bağlı Uluçınar -eski
ismiyle Arsuz- ve Dörtyol İlçemize bağlı Payas Beldelerimizin ilçe yapılarak
yeni kurulacak İskenderun iline bağlanmasını öngören (2/476) esas numaralı bu
yasa teklifim, salt siyasal gerekçelerle hazırlanmış bir teklif değildir. Son
zamanlarda il yapılan birçok yerle, objektif yaklaşımla karşılaştırdığımızda,
İskenderun'un, her açıdan il olmayı hak eden bir yer olduğunu vurgulamak
gerekir. Tarihi milattan önceki yıllara uzanan İskenderun, giderek modernleşen ve
gelişen bir kenttir. Bir hızlı büyümenin yaşandığı kent, geniş iş sahaları,
cazibe merkezi, yerleşim alanları ve iklimiyle, büyük oranda nüfus patlaması
yaşamaktadır. Kentin nüfusu, son nüfus sayımına göre 300 000'dir. İskenderun,
1970 yılından bu yana, beş yılda bir yapılan nüfus sayımlarında, sürekli bir
nüfus artışına sahne olmuştur. Değerli milletvekilleri, GAP'ın en büyük ve tek limanı konumuna sahip
olan İskenderun Limanı, stratejik açıdan da son derece önemlidir. Aynı zamanda,
bir eğitim ve kültür kenti olma yolunda hızla ilerleyen İskenderun, bu açıdan
da il olmayı çoktan hak eden bir ilçemizdir. İskenderun, yıllarca, en başta il
yapılma sözü verilen, ancak, bu sözlerin seçim sonrası çeşitli nedenlerle
unutulduğu il adayı kentlerin en başında gelmektedir. İskenderun halkı, bu
konuda kendilerini haksızlığa uğramış hissetmektedir. İskenderun'un il yapılması halinde, bütçeye getireceği yük çok düşüktür;
çünkü, İskenderun, zaten, şu anda bir il gibi yönetilmektedir; yalnız, vali
yerine kaymakam bulunmaktadır; bütün müdürlükler, il merkezindekiler gibidir.
İskenderun'un il olması halinde, kendisine bağlanacak Dörtyol, Erzin, Belen
gibi, hazır üç ilçesi bulunmaktadır. İlçe yapılması gerekli olan Payas, nüfusu
ve coğrafî durumu itibariyle, ilçe özelliğini çoktan hak etmiştir. Uluçınar
-diğer ismiyle Arsuz- bir turizm beldesidir. İskenderun, Türkiye genelinde vergi rekortmeni çıkaran bir ilçedir.
1991'de, Irak'a konulan petrol boru hattı ambargosundan sonra, İskenderun
limanında işlerin durması, bu ilçenin il olma özelliğini ortadan kaldırmaz.
Olabildiğince objektif bir yaklaşımla, kentlerin il yapılmasında aranan
kriterler açısından, il olmayı çoktan hak eden İskenderun'un il olmasına
ilişkin bu haklı yasa teklifimin, siz, değerli üyelerin, sorumluluk bilinci
içerisinde kullanacağı olumlu oylarla, doğrudan Genel Kurulun gündemine
alınarak yasalaşacağına inancım tamdır. İskenderun'un il yapılmasına ilişkin yasa teklifimin doğrudan gündeme
alınması için oylarınızı bekliyorum. Lütfen, İskenderun'un hakkını teslim
ediniz. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Atahan. Önerge üzerinde, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer; buyurun
efendim. (FP sıralarından alkışlar) MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Namık Kemal Atahan Beyin kanun teklifiyle birlikte, kendi bölgemizde,
İskenderun'un il olması, bunun yanı sıra, Payas Beldemizin ilçe olması, Arsuz
(Uluçınar) Beldesinin ilçe olması teklifini, burada desteklediğimi bildirmek
istiyorum. Zira, daha önce, 21.2.2000 tarihinde, Payas Beldesinin ilçe olması
noktasında bir kanun teklifim vardı; bu teklifin 37 nci maddeye göre gündeme
alınması kabul edilmemişti; ancak, şu anda, bölgemizin coğrafî konumu ve
Hatay'ın Amanos Dağlarıyla doğal bir sınıra erişmiş olan bu yöresi de; yani,
İskenderun İlçesi, Erzin İlçesi, Dörtyol İlçesi, Belen İlçesi ve İskenderun
Körfeziyle sınırlanmış bu yörede, gerçekten, Hatay İlimizin merkezi Antakya'ya
olan mesafenin uzaklığı, vatandaşın il bazında yapılacak işlerinin veya muamelelerin
çok zaman alması ve uzun mesafede bulunması... Mesela, Erzin İlçemizle Hatay İl
Merkezi arasında aşağı yukarı 120 kilometre mesafe olmasına karşılık,
İskenderun'la arada 45 kilometre mesafe olması, İskenderun'un il olması ve
bununla birlikte bu teklifte öngörülen Payas Beldesinin... Zira, Payas Beldesi
-daha önceki teklifimde ben konuşmuştum- şu anda İskenderun Demir Çelik
Sanayiinin ve buna bağlı olarak otuza yakın haddehanenin bulunduğu, yerleşik
nüfusun 40 000'e vardığı bir beldedir. Bu beldemiz, 1942 yılında belediye
olmuş; ancak, şu anda ilçe olmasıyla birlikte kamu hizmetlerini çok daha iyi
alacağına inandığımız bu beldenin ilçe olması, bununla birlikte Uluçınar
Beldesinin de, bölgemizde turistik bir potansiyel olan bu yörenin ilçe
olmasıyla birlikte hem bölgemize hem de orada bulunan, orada yaşayan
insanlarımıza ilçe olduğu zaman, ilçe bazında kamu hizmetlerinin daha rahat
götürülmesi açısından çok önemli olacağı kanaatindeyim. Bu vesileyle, ben, bu teklifin gündeme alınmasını destekliyor, bu
teklifi veren Namık Kemal Beye teşekkür ediyorum ve sayın parti gruplarından da
bu yöndeki bir teklife desteklerini talep ediyor; hepinize saygılarımı ve
sevgilerimi sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer. Sayın Şandır, bir şey mi ifade edeceksiniz? MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Evet efendim. BAŞKAN - Efendim, çok kısa... Lütfen... Anladım... Siz de bu önergeye
katılıyorsunuz. Yerinizden lütfen... Buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım,
Muhterem Heyetinizi öncelikle saygılarımla selamlıyorum. Hatay İlinin Payas ve Uluçınar Beldelerinin ilçe olması, İskenderun'un
da il olmasıyla ilgili verilmiş olan kanun teklifini ben de yürekten
destekliyorum; bu konuya desteklerinizi ve katkılarınızı talep ediyorum.
Gerçekten, İskenderun Halkı, uzun yıllardan bu yana il olmayı beklemektedir.
Tüm siyasî dönemlerde kendisine söz verilmiştir. Ümit ediyorum ki, bu dönemde
bu söz yerine getirilecektir. Ayrıca Payas, Selçuklulardan ve Osmanlılardan kalma tarihî bir yöredir,
ilçe olmalıdır; Uluçınar da, turistik, deniz ve yayla merkezidir, ilçe olmaya
layıktır. Desteklerinizi bekliyor, teşekkür ediyorum efendim. Sağ olun. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sağ olun Sayın Şandır. Sizin de iktidar olduğunuz bu dönemde, inşallah,
bu, gerçek olur. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - İnşallah efendim. BAŞKAN - Sayın Aykut, buyurun efendim. HAKKI OĞUZ AYKUT (Hatay) - Sayın Başkan, ben de, Sayın Namık Kemal
Atahan'ın vermiş olduğu bu önergeyi desteklediğimi bildiriyorum. Zira,
21.2.2001 tarihinde Payas'ın ilçe olması için verilen önergeyi, Anavatan Partisi olarak yürekten
destekledik. Arsuz (Uluçınar) Payas ve aynı zamanda da İskenderun için şunları da
yaptığımı beyan etmek istiyorum: Milletvekili olduğumuz günden beri İskenderun
İlçesinde, pasaport, silah ruhsatı işlemleri yapılmakta, Bağ-Kur ve Çocuk
Esirgeme gibi kurumları getirdik; şu anda
İskenderun'da, bir vilayette yapılan işlemler yapılmaktadır.
İskenderun'un vilayet olması çok büyük bir malî yük getirmeyecektir. Bu konuyu
destekliyorum, halka da bildiriyorum. CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Sayın Başkan, ANAP iktidarında gerçekleşir
inşallah?!. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, sağ olun. Başka söz isteyen?.. Yok. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 2. - Kırşehir Milletvekili Ramazan
Mirzaoğlu ve 3 arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı
Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/233) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/359) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (2/233) esas numaralı Ahi Evran Üniversitesi kurulmasıyla ilgili kanun
teklifimiz, havale edildiği komisyonda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden ,
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını arz ederiz.
6.2.2001
BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Devlet Bakanı Sayın Mirzaoğlu, buyurun
efendim. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Meclisi ve Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Şirin Kırşehirimizde "Ahi Evran" adıyla bir üniversite
kurulmasına dair, Kırşehir Milletvekilleri Sayın Mustafa Haykır, Sayın Fikret
Tecer ve Ankara Milletvekili Sayın Hayrettin Özdemir'le birlikte vermiş
olduğumuz kanun teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Kırşehir İlimizde bir üniversite kurulmasına ilişkin olarak geçmiş
yasama ve bu yasama döneminde Mecliste grubu bulunan bütün siyasî partilerin
çok değerli milletvekilleri tarafından kanun teklifleri verilmiştir.
"Kırşehir İlinde üniversite kurulması niçin bu kadar önemlidir"
sorusu aklınıza gelebilir. Öncelikle şunu belirteyim ki, Kırşehir İlinde bir
üniversite kurulmasının hayatî mecburiyeti vardır; çünkü, Kırşehir İlimiz
Anadolu'nun manevî kalesidir, Kırşehir İlimiz Ahi Evranı Velilerin, Cacabeylerin,
Âşık Paşaların, Yunus Emrelerin, Ahmed Gülşehrilerin, Süleyman Türkmenîlerin
memleketidir. Kırşehir İlimiz, Anadolu Türklüğüne 800 yıldan beri yön veren
ahilik felsefesi ve ahilik kurumunun merkezidir. Sayın milletvekilleri, Kırşehir İlimiz Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde
önemli bir kültür ve sanat merkezidir. Selçuklular döneminde kurulan Cacabey
Medresesinde, dinî ilimlerin yanında, felsefe, astroloji ilimleri, Melik Gazi
Külliyesinde ise tıp eğitimi verilmekteydi. Bu kurumlar bugünkü anlamıyla birer
üniversitedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ilim dilinin Arapça, sanat
dilinin Farsça olmasına rağmen, bu kurumlarda eğitim ve öğretim Türk dilinde
yapılmıştır. Bu ilim irfan yuvalarında Ahi Evran, Ahmed Gülşehri, Âşık Paşa,
Şeyh Süleyman Türkmenî ders vermişler, bu okullardan Hacı Bektaşı Veli ve Şeyh
Edebali gibi Osmanlı Devletinin temelini oluşturacak değerler yetişmiştir. Kırşehir İlimizin o zamanlar ne kadar önemli bir merkez olduğunu Hacı
Bektaşı Veli aşağıdaki dörtlüğünde şöyle ifade eder. "Ol vakit Kırşehri ulu şehirdi Orta yerinden geçen hem nehirdi Onsekiz bin derler evi var idi Burcu baru çevresi çişer idi..." Aynı şekilde Âşık Paşa, hiç kimsenin Türkçe yazmadığı zamanlarda
"hiç kimse Türk diline bakmaz idi, her gönül Türkçeyi akmazdı"
diyerek, Türkçe ve Türklüğü önplana almıştır. Değerli milletvekilleri, konuşmamın önceki bölümlerinde geçmişinden
kısaca söz ettiğim Kırşehir İlimiz, maalesef, bugün, her açıdan arzu edilen
seviyeye gelememiştir. Cumhuriyet döneminde hak ettiği yatırımları alamamış,
siyaseten cezalandırılarak, il iken, ilçe yapılmış bir ilimizdir. Bugün, Kırşehir'de yediden yetmişe herkes devletten elli yıllık alacağı
olduğunu dile getirmektedir. Tarihinde ilim, irfan merkezî olan Kırşehir İlimizde bugün üniversite
olmamasının izahını kimse yapamamaktadır. Kırşehir İlimizde, halen Eğitim ve Fen-Edebiyat Fakülteleri eğitime
devam etmektedir. Ziraat ve iktisadî ilimler fakültelerinin açılmasına ilişkin
yasal prosedür tamamlanmıştır. Ayrıca, ikisi 4 yıllık olmak üzere toplam 5 adet
yüksekokul faaliyettedir. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu ile Fen-Edebiyat Fakültelerinin eğitim
ve öğretime başlamalarında Kırşehir halkının çok yüksek katkıları olmuştur.
Kırşehir halkı fakülte binalarını ve onların ihtiyaçlarını karşılamak üzere
büyük fedakârlık yapmaya hazırdır. Kırşehir İlimiz, başkent Ankara'ya 180 kilometrede olup, Yozgat
Kırıkkale ve Nevşehir İllerinin komşusudur. Kırşehir İlimizde okuma-yazma oranı yüzde 94'tür. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha
rica ediyorum. BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz tamamlandı, açıyorum mikrofonunuzu, lütfen
bitirin efendim. DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU (Devamla) - Kırşehir İlimiz, Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı, toplam 2 500 öğrenci kapasiteli kız ve erkek öğrenci
yurduna sahiptir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmiş dönem iktidarlarında da
sık sık dile getirilen Kırşehir'e yeni bir üniversite kurulması son derece
elzemdir. Kırşehir'de bugüne kadar devlet tarafından yapılmış tek bacası tüten
Petlas lastik fabrikamız vardı. Özelleştirmeden sonra, bu fabrikamız da, her
geçen gün içinden çıkılmaz problemlere duçar olmuştur. O bakımdan, Kırşehir
İlimizde bir üniversitenin kurulması, tarihinde olduğu gibi, yeniden Kırşehir'i
ilim ve irfan merkezi haline getirecek, aynı zamanda, öğrencisiyle,
personeliyle, öğretim elemanlarıyla Kırşehir'in kalkınmasında motor güç
olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeye destek vermenizi
bekliyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bir noktayı tavzih etmek istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli Mirzaoğlu'nun kanun
teklifine aynen katılıyoruz. Yalnız, Yüce Genel Kurulun bilmesinde yarar
gördüğüm bir husus var: Kanun tasarı ve tekliflerinin 226 ncı sırasında, daha
evvel, Kırıkkale milletvekilimiz Sayın Hacı Filiz'in, yine, Kırşehir'de bir
üniversite kurulmasına ilişkin kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması Yüce
Meclisin onayından geçti ve kabul buyuruldu. Bu nedenle, her iki teklif aynı mahiyette olduğuna göre, İçtüzüğün 37
nci maddesine göre, ayrı kanun teklifleri halinde değil de, birleştirilerek
görüşülmesinde yarar gördüğümü ıttılaınıza arz etmek istiyorum efendim. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Efendim, Genel Kurulda böyle bir imkân yok. Çok teşekkür ediyorum. Önerge üzerinde Sayın Beyhan Aslan, buyurun efendim. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Kırşehir Milletvekilimiz Sayın Ramazan Mirzaoğlu ve arkadaşlarının, Kırşehir'de
Ahi Evran adıyla bir üniversite kurulması hakkındaki teklifini Anavatan Partisi
Grubu olarak destekliyoruz, hem esnafların piri Ahi Evran isminin bir ilim
yuvasının başında yaşatılması hem de tarih kokan bu şehrimizin bir
üniversiteyle taçlandırılması fevkalade isabetlidir. Anavatan Partisi Grubu
olarak, bu öneriyi destekliyoruz ve öneriyi veren arkadaşlarımıza teşekkür
ediyoruz. Saygılarımızla. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan. Sayın Bedük, buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, biraz evvel Grup
Başkanvekilimiz de ifade etti; ben, Kırşehir'de, gerçekten, fevkalade fazla ve
yeteri kadar altyapının hazır olduğunu, gidip, yerinde bizzat müşahede
etmiştim; fakülteler hazır, atmosfer de güzel ve vatandaş da destekliyor. BAŞKAN - Siz de destekliyorsunuz... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Müsaade eder misiniz efendim... Dolayısıyla, Kırşehir'de bir üniversitenin açılmasıyla ilgili, 226 ncı
sırada gündeme girmiş olan, Sayın Hacı Filiz tarafından verilen kanun teklifini
ben de imzalamıştım. Dolayısıyla, Sayın Kırşehir Milletvekilimizin vermiş
olduğu bu önergeyi, gerçekten, haklı, yerinde ve geç kalmış bir talep olarak
değerlendiriyorum ve inşallah, Danışma Kurulunda, grup başkanvekillerimiz, bunu
birleştirmek suretiyle, görüşme imkânını bize vereceklerdir. Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük. Sayın Tecer, lütfen, çok kısa olmak üzere, buyurun. FİKRET TECER (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; biraz önce konuşan Devlet Bakanımız Prof. Dr. Sayın Ramazan
Mirzaoğlu'nun yaptığı konuşmaya, ben de yöre milletvekili olarak katılıyorum. Kırşehir İlinde resmen kendi adına kurulmuş bir üniversite yoktur;
fakat, buna mukabil, ilimizde, Gazi Üniversitesine ve Hacettepe Üniversitesine
bağlı olmak üzere 4 tane 4 yıllık eğitimine devam eden fakülte, ayrıca 5 tane
meslek yüksekokulu vardır. Meslek yüksekokullarından bir tanesi Kaman İlçemizde
açılmış bulunmaktadır. Ayrıca, Çiçekdağı ve Mucur İlçelerimizde yüksekokul
açılmasıyla ilgili her türlü girişimlerde bulunulmuş ve altyapıları
hazırlanmıştır; şu anda yazışmalar devam etmektedir. Öğrenci sayımız 5 000'e
yaklaşmış, 2 500'e yakın öğrencimiz yurtlarda kalmaktadır ve özel
pansiyonlarımız vardır. Kısaca, önergeyi destekliyorum. BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum efendim. MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, kürsüde konuşmak istiyorum. BAŞKAN - Evet; bir milletvekili olarak konuşabilirsiniz efendim. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA HAYKIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Kırşehirimizde, halen, eğitim fakültesi, meslek yüksekokulu,
sağlık yüksekokulu, fen edebiyat fakültesi, beden eğitimi ve spor yüksekokulu,
Hacettepe Üniversitesine bağlı meslek yüksekokulu mevcut olup, bu okullarda,
toplam 5 142 öğrenci öğrenim görmektedir. 290 öğretim görevlisi ise, eğitim
vermektedir. Ayrıca, YÖK tarafından kabul edilen, Hacettepe Üniversitesine bağlı
İktisadi ve Ticarî İlimler Akademisi ve Fizik Tedavi Rehabilitasyon
Merkezî 2001-2002 öğrenim yılında
açılacak ve böylece, öğrenci ve eğitim görevlisi sayısı katlanarak artacaktır. 26 dönümlük kurulu eğitim fakültesi, meslek yüksekokulu ve 800
kapasiteli erkek öğrenci yurdu, eksiksiz bina donanımı ve sosyal imkâna
sahiptir. Yeni kurulacak üniversiteye verilmek üzere, tapusu Kırşehir Valiliği
Özel İdaresinde olan 100 dönümlük bir alan, 64 sosyal tesis ve konut -fen-edebiyat
fakültesi ile beden eğitimi ve spor yüksekokulunun yakında taşınacağı son
derece mükemmel bir mekân- bulunmaktadır. 1994 yılında eğitim fakültesinin ek binası olarak temeli atılan 72
dönümlük alanda -yüzde 70'i bitmiş- 4 500 öğrenci kapasiteli ve 188 derslik bir
alan mevcuttur. Kredi ve Yurtlar Kurumu bünyesinde bulunan A-B-C-D blokları, bakım,
onarım ve yapımı için toplam 277 milyar 500 milyon lira harcama yapılmıştır. Sonuç olarak, Selçuklular döneminde Cacabey ve Behramşah Üniversiteleriyle
bir kültür şehri olan ahiler diyarı Kırşehirimizin, ne yazık ki, günümüzde bir
üniversitesi dahi bulunmamaktadır. Üstelik, yüksek öğrenim kurumları, öğretim
elemanları, öğrenci yurtları ve fizikî altyapısı dikkate alındığında, Kırşehir,
bir üniversitesinin olmasını fazlasıyla hak etmiştir. Değerli milletvekili arkadaşlar, altyapısı tamamen bitmiş, Türkiye
Cumhuriyetinin bütçesine hiçbir sıkıntısı olmayacak şekilde bütün altyapıları
tamamlanmış -Hacettepe ve Gazi Üniversitelerine bağlı olan bu okulların
birleştirilerek- üniversitenin bir an önce Kırşehirimizde kurulması ve bununla
ilgili kanun teklifimizin 37 nci maddeye göre gündeme alınması hususunda
yardımlarınızı ve desteklerinizi bekliyor, şimdiden teşekkür ediyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haykır. Önergeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 3. - İçel Milletvekili Edip Özgenç'in, Üç
İlçe ve Bir İl Kurulması ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/545) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/360) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına TBMM Başkanlığına sunmuş bulunduğumuz 9.6.2000 ve 144318 sayılı
Tarsus'un İl Olmasına İlişkin Yasa Teklifimiz, İçişleri Komisyonunda kırkbeş
günlük süre geçtiği halde bir türlü görüşmeye alınmamıştır. İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre, adı geçen yasanın doğrudan gündeme
alınması için gerekli işlemin yapılmasını saygıyla arz ve istirham ederim. 13.2.2001
BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, Sayın Özgenç, buyurun efendim. EDİP ÖZGENÇ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarsus'un il
olması için, başta değerli bakanlarımızdan Kültür Bakanımız Sayın İstemihan
Talay, Ulaştırma Bakanımız Sayın Enis Öksüz, Devlet Bakanımız Sayın Rüştü Kâzım
Yücelen ve İçel'in tüm güzide milletvekilleri tarafından hazırlanıp imzaya
sunduğumuz Tarsus'un il olmasıyla ilgili yasa teklifi konusunda düşüncelerimi
arz etmek için söz almış buluyorum; şahsım ve tüm Tarsuslu hemşerilerim adına
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Muhterem milletvekilleri, Tarsus'ta ilk yerleşmenin neolitik dönemle
6000 yıl önce başladığı gerçeği yapılan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır.
Tarihi boyunca Tarsus'ta Argos, Hitit, Babil, Asur, Roma ve Kilikyadan devamla
Türkiye'nin bir ilçesi olana kadar birçok medeniyetlerle tanışmıştır. Bu süreç içerisinde, bazı ülkelere başkentlik yapmış, bazı ülkelerin
imtiyazlı ve ayrıcalıklı kenti olmuştur. Tarsus yıllar boyunca din tarihî açısından da oldukça önemli ve zengin
bir kent olmuştur ve sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en eski kentlerinden
birisi durumundadır. Ülkemizde tek peygamber mezarı Tarsus'ta bulunmaktadır. Hazreti Daniyel
Aleyhisselamın Tarsus Makam Camiinde metfun oluşu; ayrıca, Şit Aleyhisselamın,
Halife Memun'un, Lokman Hekim ve Yüce İslam Dininin ilk müezzini Bilalî Habeş
gibi din ulemalarının kabir ve makamlarının Tarsus'ta bulunması, Tarsus için son
derecede büyük bir önem arz ediyor. Ayrıca, Kuranı Kerimi Azimüşşanda ve İncil'de konu edilen Yediuyurlar
Eshabi Kehf Mağarası Tarsus İlçesinde bulunmakla beraber, Hıristiyanlar
açısından da son derece önemli olan Hazreti İsa'nın havarilerinden Aziz St.
Paul'un Tarsus'ta doğmuş olması ve St. Paul Kuyusunun da Tarsus'ta bulunuşu,
böylesi tarihî birikimi olan kent, geçirdiği devrelerin somut eserlerini
binlerce yıldır bağrında taşımıştır. Bu tarihî eser ve yapılar, her yıl
binlerce yerli ve yabancı turisti bu yöreye çekmekte ve Tarsus'u dünya
kentlerinden birisi olarak ortaya koymaktadır. Değerli milletvekilleri, ilçe merkezinin denize son derece yakın olması
nedeniyle de bir önceki dönemde Bakanlar Kurulumuz kararıyla ilçenin Akdenize
yakın olan kıyılarının turizm bölgesi olarak ilan edilmesi, kentin turizmdeki
önemini daha da arttırmaktadır. Tarsus ilçesinin coğrafi olarak oldukça, geniş bir alan üzerinde kurulu
olması nedeniyle il yapılması gerekliliğinin yanı sıra, coğrafik yapısıyla
birlikte sadece merkez ilçe olarak tasarlanan Tarsus İlçesinin nüfus yapısının,
köyleriyle birlikte 420 000 civarında olması, ekonominin ihtiyacı olan
altyapının yeterli durumda olması, bu bölgenin bir an evvel müstakil bir il
teşkilatına kavuşturulmasının ne derecede önemli olduğunun bir göstergesidir. Tarsus'un il olması, bir lüks ya da kaynak israfı olarak
düşünülmemelidir; çünkü, Tarsus'un il olması için gerekli olan tüm altyapısı
hazırdır. 60 000'e yakın vergi mükellefinin bulunması ve tüm devlet kurum ve
kuruluşlarının -binalarıyla birlikte- bir ilde olması gereken ölçüde
hazırlanmış ve teçhiz edilmiş olması, Tarsus'u, birçok ilçelere göre, gerek
kriter açısından gerek nüfus potansiyeli açısından gerek coğrafî gerek nüfus ve
sosyal yaşantı itibariyle mutlaka il olması ve il yapılması zarureti içerisinde
olan bir bölgemiz olarak gösteriyor. Güneydoğuda yaşayan bütün insanlarımızın, giderek, Mersin ve Tarsus'ta
yerleşmiş olması, Tarsus'un bir an evvel il olması konusunda bize önemli
belirtiler ortaya koymaktadır ve Tarsus, ilçe olarak artık idare edilmesi
mümkün olmayan bir merkez haline gelmiştir. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özgenç; süreniz tamamlandı efendim. EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Tarsus'un il olması, sadece Tarsus İlçesi için
değil, aynı zamanda, kurulacak il idaresine bağlanması düşünülen İçel İline
bağlı Çamlıyayla, Adana İline bağlı bulunan Pozantı ilçelerinin de bağlı
bulundukları il merkezlerinden oldukça uzak mesafede bulunmaları, bu ilçelerin,
başta güvenlik olmak üzere, merkezî idarenin etkinliğinin sağlanması için de
gerekli olduğu düşünülmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, teşekkür edin efendim, açıyorum mikrofonunuzu. EDİP ÖZGENÇ (Devamla) - Tarsus, coğrafî yapısı, ekonomi, nüfus ve diğer
bileşenleriyle il olmayı çoktan hak etmiş, haktan ziyade il olması zarurî bir
hal alan ilçe merkezi durumundadır. Bu nedenle, Tarsus'un il yapılması konusu
zaruret halini almıştır. İl yapılması konusunda ilgi ve desteklerinizi bekler,
tüm Tarsuslu hemşerilerim ve şahsım adına Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özgenç. Önerge üzerinde, İçel Milletvekili Sayın Hidayet Kılınç; buyurun
efendim. HİDAYET KILINÇ (İçel) - Vazgeçtim Sayın Başkan. BAŞKAN - Vazgeçtiniz. Aynı şekilde, Mersin Milletvekili değerli arkadaşlarımız Sayın Yalçın
Kaya ve Sayın Akif Serin'in de yine önergeyi desteklemek üzere söz talepleri
var; ancak, süre açısından söz taleplerinden vazgeçtiler. Sayın Öksüz, konuşacak mısınız efendim? ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Konuşacağım. BAŞKAN - Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Efendim, lütfen, 5 dakikayla sınırlı olmak üzere, bir milletvekili
olarak önergeye desteğinizi ifade edin. ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bilindiği üzere, ilçe seviyesindeki bir yerleşim biriminin il olması için
çeşitli kıstaslar aranmaktadır. Bunların başında, mülkî ve mahallî yönetimi
kolaylaştırmak, halkın daha iyi, daha rahat hizmet almasını sağlamaya yönelik
düzenlemeler, coğrafî şartlar, sosyal ve kültürel dokunun ortaya koyduğu
zaruretler, geliştirilmeye müsait ekonomik yapı ve nihayet hizmete talip nüfus
yoğunluğu gelmektedir. Bu kapsamda, İçel İline bağlı Tarsus İlçesini değerlendirdiğimiz zaman
il olması için bütün şartların mevcut olduğunu, hatta, il olmasının, bugün
bölgede, olmazsa olmaz bir zorunluluk haline geldiğini görüyoruz. Zira, Tarsus,
6 000-7 000 yıllık bir geçmişi bulunan, dünyanın en eski yerleşim
merkezlerinden birisidir. Bu tarihî yapıya bağlı olarak, geliştirilmeye
fevkalade müsait bir iç ve dış turizm potansiyeline sahiptir. Sanat tarihi ve
dinî yapılar bakımından çok zengindir. Bu meyanda ilk akla gelen eserler
arasında Eshabı Kehf, Ulu Cami, Şit Aleyhisselam, Lokman Aleyhisselam ve
Harun-ür-Reşit'in oğlu Memun yatırları; Eski Cami, Hazreti Daniyel'in Kabri,
Türkistanlı Memik Baba Türbesi, Şahmeran Hamamı, Saint Paul Kilisesi ve Kuyusu,
Roma Antik Yolu, Donuktaş, Roma Tapınağı, Justinianus Köprüsü, Kleopatra
Kapısı, altından geçme Roma Hamamı, eski Tarsus evleri sayılabilir. Ayrıca,
Tarsus Şelalesi bir tabiat harikasıdır. Tarihî değerleri ve tabiî yapısı itibariyle denize ve dağ turizmine
açıktır. Çukurova'dan Anadolu'ya açılan tek kapı niteliğindeki Gülek Boğazı ilçe
sınırları içerisindedir. Geliri kendisine yeten nadir yerleşim merkezlerinden birisidir. 132 köyü ve 7 beldesi bulunmaktadır. Şehir merkezinde 300 000,
köyleriyle birlikte 450 000'den fazla nüfusa sahiptir. Güneydoğudan ve değişik yörelerden sürekli göç almakta, bu durumda da
güvenlik, eğitim, ekonomi, sağlık, yerleşim ve şehirleşme bakımından ciddî
önemli ve acil düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Şehir merkezinde 26 lise mevcut olup, ilk ve ortaöğretimde bulunan
öğrenci sayısı 65 000 civarındadır. İlçede, devlet ve Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleriyle 9 sağlık ocağı
mevcuttur. Bütün bu bilgi ve rakamlara bakıldığı zaman, ilçenin, bir tek kaymakam
tarafından ve ilçe teşkilatıyla idare edilmesinin mümkün olmadığı, il teşkilatı
kurulmaması halinde, yakın gelecekte önemli yetersizliklerin ve problemlerin
doğacağı açıkça görülmektedir. Bölgede huzurun sürekliliğinin sağlanması, ekonomik ve turistik
potansiyelin yeterince değerlendirilerek refah seviyesinin yükseltilmesi,
halkın olumlu ve yeterli hizmet alabilmesi bakımından, Tarsus'un, zaman
geçirilmeksizin il statüsüne kavuşturulması; Huzurkent, Yenice, Gülek
beldelerinin ilçe haline getirilerek Tarsus'a bağlanması, hatta Pozantı'nın da
Tarsus'un ilçesi haline getirilmesi suretiyle, merkez ilçeyle birlikte 6 ilçesi
olan bir il haline getirilmesi hususlarını Yüce Meclisimizin takdirlerine
sunuyorum. Saygıyla arz ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öksüz. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, İçel Milletvekili olarak söz
istiyorum; müsaade eder misiniz?.. BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Mikrofon kapandı. BAŞKAN - Açayım efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Oldu efendim... Tabiî, kürsüye çıkmak güzel bir
şey de o bakımdan dedim... BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğe göre 1 kişiden fazlaya söz verme imkânım yok;
çok iyi biliyorsunuz. Buyurun. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, tabiî, İçtüzüğe göre bu mümkün
görülmüyor; ama, İçel'in 12 milletvekili var ve 12 milletvekilinin de her
birinin, bu konuda... BAŞKAN - Efendim, her ilin milletvekili sayısına göre İçtüzük yazmaya
kalkarsak İstanbul'u ne yapacağız?! TURHAN GÜVEN (İçel) - Müsaade buyurun, ben açıklayayım da siz ondan
sonra görüşünüzü açıklayın efendim. Her milletvekili bu görüşe katıldığını beyan etmektedir. O nedenle,
müsaade ederseniz -yalnız, İçtüzük hükümlerine her zaman uyduğumuzu ifade
etmeyelim- ben şunu söylemek istiyorum: Bugün Türkiye'de il yapılması lazım
gelen bir yer varsa, tek bir yer de doğrudan il yapılacaksa bu Tarsus'tur. Şu
bakımdan Tarsus'tur: Gerek coğrafî konumu, tarihî ve kültürel varlıkları... BAŞKAN - Sayın Güven, çok kısa lütfen efendim. Anlaşıldı; önergeyi
destekliyorsunuz; Tarsus il olsun... Tamam... TURHAN GÜVEN (İçel) - Çünkü Tarsus'a bir tek şey lazım Sayın Başkanım;
sadece levhalardaki "kaymakamlık" ifadesini kaldırın,
"valilik" deyin yeter. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Zaten oylarınızla desteğinizi de göstereceksiniz. Sayın Aslan, çok kısa lütfen efendim, buyurun. BEYHAN ASLAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İçel
Milletvekilimiz Sayın Edip Özgenç tarafından verilen, partimiz İçel
Milletvekilleri Sayın Rüştü Kâzım Yücelen ve Ali Er'in de imzalarını taşıyan,
üç ilçe ve bir il kurulması hakkındaki önergeyi, Anavatan Partisi Grubu olarak
destekliyoruz. Değerlendirdiğimiz zaman, gerek coğrafî konumu gerek tarihî dokusu
gerekse ticarî ve sınaî hayatı, Tarsus'un çoktan il olmaya layık ve bunu hak
eden bir ilçe olduğu konusunda görüşümüzü ifade ediyoruz. Anavatan Partisi
Grubu olarak önergeye destek veriyoruz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü sorularla diğer
denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. - İzmir Milletvekili Rıfat
Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili
Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili
Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya
Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul
Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının; Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.
Sayısı : 527) BAŞKAN - 10.1.2001 tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci
maddesine göre Komisyona geri verilen, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
değişiklik yapılmasına dair İçtüzük tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle
ilgili Komisyon raporu Başkanlığa verilmediğinden, müzakerelerini görüşmelerini
erteliyoruz. Emniyet Teşkilâtı Kanunu, Polis Yükseköğretim Kanunu ve 190 sayılı Genel
Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin Kanun
Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2. – Emniyet Teşkilâtı Kanunu, Polis
Yükseköğretim Kanunu ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/497, 1/212) (S. Sayısı : 438) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
müzakerelerine başlıyoruz. 3. – Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S.
Sayısı : 653) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?... Yerinde. 13 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 13. - 2942 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz
malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca
tahsisi lüzumu kalmaması halinde, keyfiyet idarece mal sahibi veya
mirasçılarına duyurulur. Bu duyurma üzerine mal sahibi veya mirasçıları, aldığı
kamulaştırma bedelini üç ay içinde ödeyerek taşınmaz malını geri
alabilir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili
Sayın Ergün Dağcıoğlu... (FP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat ) - Çalışan süreler aleyhime mi çalışıyor
Sayın Başkan? BAŞKAN - Buyurun efendim, siz buyurun, ben dikkate alırım onu. FP GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat ) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanunu Tasarısıyla
ilgili, şahsım adına konuşmak üzere, huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Efendim, Grup adına
konuşuyorsunuz; onu düzeltiyorum. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Özür diliyorum; düzeltiyorum, Grubum
adına konuşuyorum. BAŞKAN - Süreye bakmaktan, zannediyorum, onu şaşırdınız o arada... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Evet. Bu 5 dakikalık sürelere alışamadık da Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. Alışırsınız efendim. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Dünyada mülkiyet ve miras hakkı,
bütün hukuk sistemlerinde korunması hedeflenen haklar olarak görülmektedir
arkadaşlar. Ancak, bu haklar kamu yararı amacıyla sınırlanabilir ve de
kısıtlanabilir. Fakat, Anayasamızın 46 ncı maddesinde kamulaştırma bedeli,
nakden ve defaten ödenir denilmesine rağmen, maalesef, geniş ölçüde, idarenin
şahsî ve indî mütalaalarıyla, yıllarca, haksız ve hukuksuz olarak hak ihlalleri
yapılmakta idi. Bu ihlalleri salt hukuk
sistemimizin, hukukumuzun yetersizliğine bağlamak doğru değildir kanaatindeyim.
insanî hataların da bu problemlerimizi artırdığını ifade etmek istiyorum. Arkadaşlar, tezyidi bedel davaları yılan hikâyesine dönmüş olup, çoğu
kez, dedesinin açtığı davayı torununun bile görememesi şeklinde uzun zaman
aralığına matuf bırakılmaktadır. Mesela, Tokat'ta üzerine anadolu lisesi
yapılmış olan bir arazi biliyorum, senelerce, 1985 yılında kamulaştırıldığı
halde, 1990'lı yıllarda bile o arazinin sahipleri kamulaştırma bedelini
almadıkları gibi, mezkûr arsayla ilgili olarak da hâlâ, maliye mükellefiyeti
devam etmek suretiyle Emlak Vergisi beyannamesi vermek durumunda idi. İşte, bu
sıkıntılar bugüne kadar gelmektedir. Mahkemelere bu sıkıntılardan ötürü, hatta,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular da, bizim hukukun üstünlüğü ve
adalet anlayışımızla ilgili olarak sıkıntılarımızın boyutlarını
belirlemektedir. (1) 653 S. Sayılı Basmayazı 20.4.2001
tarihli 88 inci Birleşim Tutanağına eklidir. Bakınız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılan bugüne kadar 303
davadan, yani, kamulaştırma davasından 27'si sonuçlanmış ve bu sonuçlanan 27
davadan da 538 000 dolar, devletimiz, kamulaştırma için dava açmış dava
sahiplerine ceza ve yaptırım ödemekle cezalandırılmıştır; yani, vatandaşa,
tazminat hakkı doğurmuştur. Sonuçlanan dava, yani, 303'te 27'yi, kabaca, yüzde
10 olarak kabul edecek olursak, demek ki, bütün davalar sonuçlandığında, bu 538
000 dolar, 5-6 milyon dolara tekabül etmektedir ki, bu, 5-6 milyon dolar da
yaklaşık, 7 trilyon lira demektir. Arkadaşlar, biz, idarenin yanlış tasarruflarıyla, uluslararası
mahkemeler vasıtasıyla bu kadar ceza ödeyecek kadar zengin bir millet miyiz
allahaşkına diye sormadan geçemiyorum. Şimdi, bakın, çok enteresan, ekstrem bir örnek vermek istiyorum.
Tokat'ta, Karayolları bir yol yapımı için bir araziyi istimlak etti. 1997'de
istimlak çıktı Tokat-Gümenek yolu arasında, o 1997'de istimlak çıktı ve hemen,
belediye, hak sahipleri, tezyidi bedel davası açtılar. Tokat Belediyesi, diğer,
özel dava sahiplerinin aksine, muhatabımız devlettir, Karayollarıdır ve sosyal
hizmet ediyordur diye, yol yapıyor diye, tapuya ferağ verdi ve haklarını devretti,
dava devam ederken. Müteakiben, 1998'de de, hemen akabinde, tezyidi bedel
davası sonuçlandı. Mezkûr bölgede, özel şahıslar, paralarını almalarını rağmen
teker teker, ilk bedel artı tezyidi bedel hakkı olmak üzere, halen, Tokat
Belediyesi, bir kuruş dahi bedel alabilmiş durumda değil. Bakınız, ilk bedel
100 milyar lira olarak belirlendi; buna tezyit olarak da 550 milyar lira ilave
edilince, 650 milyar liralık Tokat Belediyesinin hakkı doğmuş idi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan; zaten, geç
başlamıştım. BAŞKAN - Mikrofonu açtım efendim. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bu Tokat Belediyesinin 650 milyar lirasını dolara o günkü tarih
itibariyle çevirecek olursak, yaklaşık olarak 5,5 milyon dolar; yani, 7 trilyon
lira ediyor. Bu, şu demektir: Tokatlıya hizmet olarak dönmek zorunda olan,
kullanılma imkânı olan ve haklı veçli parası olan 7 trilyon liranın senelerdir
Tokat Belediyesine verilmemesi sonucunda, kamulaştırma yapıyoruz diye,
Tokatlıya zulüm yapıyoruz demektir. Arkadaşlar, bu bedel, şayet, zamanında verilseydi, bu belediye
başkanımız, şu andaki SSK borçları, Maliye borçları ve TEDAŞ'a olan
borçlarından ötürü, yaklaşık 2 trilyon liradan ötürü hacizle karşı karşıya kalmamış
olacaktı. Öyle ki, hepiniz biliyorsunuz, belediye başkanlarımız, bırakınız
belediye mal varlıklarını, şahsî mal varlıkları bile, şu anda hacizle karşı
karşıyadır. Yani, devletten 7 trilyon alacağı var ve 2 trilyon liralık borç
için, belediye başkanı şahsen muhatap oluyor, hacizle muhatap oluyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Bitirdiniz efendim, süreyi bitirdiniz yani... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla)- Peki, o zaman, bitirmeme izin verin... BAŞKAN- Teşekkür etmeniz için açıyorum. Buyurun efendim. MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Evet arkadaşlar, bizler, bu maddeyle
ilgili olarak, gelin, hiç değilse, bu kanunu yaparken, havuz sistemi
mantığıyla, borçları alacaklara mahsup etme imkânını verelim ve hiç değilse,
ayrıca, geçmişteki birikmiş borçları da bu kanun kapsamına alarak, sıkıntılı
olan şahısları ve kurumları sıkıntıdan kurtaralım diyor; hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, madde üzerinde, Sayın Ramazan
Gül. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 13 üncü
maddesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. Değerli milletvekilleri, 2942 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci
fıkrası görüştüğümüz 13 üncü maddeyle değiştirilmiştir. Yapılan değişikliğe
göre, kamulaştırılan bir yerin, kamu yararı kalmaması halinde eski sahiplerine
ya da mirasçılarına belli koşullarda iadesi öngörülmektedir. Kuşkusuz, kamu
yararı bulunmaması veya değişen koşullara göre böyle bir yararın sağlanmaması
halinde, kamulaştırılan taşınmazın tekrar eski sahiplerine geri verilmesi uygun
olacaktır; ancak, maddede, kamulaştırma bedelinin üç ay içinde iadesi halinde
kamulaştırılan yerin ya da taşınmazın iadesi öngörülmektedir. Bu üç aylık
sürenin hangi kıstas esas alınarak belirlendiğini bilmiyoruz; ancak, sonuçta,
devletin, kamu yararı bulunmayan bir yeri kamulaştırmaktan vazgeçmesini doğru
buluyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut yasa, malumlarınız olduğu
üzere, devletin, kamunun, vatandaşın mallarına el koyma hadisesidir. Burada
kamulaştırma olayında üç ana unsur mevcuttur; bunları, kamu yararı, cebriyet
unsuru ve peşin ödeme olarak düşünebiliriz, algılayabiliriz. Değerli milletvekilleri, kamulaştırmadaki olay, hakikaten yürekler
acısıdır. Bu yasa tasarısı, her ne kadar, Ulusal Programın 15 inci maddesiyle
ilgili olarak Yüce Meclise gelmiş ise de, biz, bu tasarıya olumlu bakıyoruz.
Şöyle ki: Kamulaştırmada hakikaten çok önemli sorunlar vardır. Bu önemli
sorunların başında, hepimizin de bildiği gibi, hem malı kamulaştırılan vatandaş
çok büyük sıkıntıya girmektedir hem de devlet çok büyük sıkıntıya girmektedir.
Bu konuda vatandaşın, gerçekten, çok büyük şikâyeti vardır. Bugün, hakikaten,
en önemli kutsal bir hak dediğimiz mülkiyet hakkı zedelenmektedir. Şöyle ki:
Bazen bu konuda keyfî uygulamalara vesile olunmakta, bazen de sembolik
bedellerle istimlakler yapılmakta ve bu suretle, vatandaşın malına, elde
olmaksızın, zoraki bir şekilde el konulmaktadır. Düşünebiliyor musunuz değerli milletvekilleri, bir taraftan devlet, bir
taraftan belediyeler -aşağı yukarı 3 000 belediye olduğunu farz edelim-
icabında vatandaşın malına el koymakta ve malına el konulan vatandaş ne
yapmakta; bu kıymet takdir komisyonlarına müracaat etmekte, bu komisyonlar
marifetiyle kendilerine sembolik ücretler ödenmekte veyahut da ödenmemekte,
böylece, vatandaş mağdur olmaktadır. Vatandaş bu mağduriyeti karşısında,
icabında, tezyidi bedel davaları açmakta ve bu tezyidi bedel davaları aylarca,
yıllarca sürmekte ve hepimizin de malumu olduğu üzere, ülkemizdeki enflasyonun
götürüleriyle beraber, icabında vatandaşın eline hiçbir bedel geçmemektedir. Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla kıymet takdir komisyonları
kalkmaktadır. Değerli milletvekilleri, ben bunu, çok kısa bir hatıramla size arz etmek
istiyorum. 1970'li yılların başında, Maliye Bakanlığı, bizi, Keban Barajının
istimlakleriyle ilgili görevlendirmişti. Maliye Bakanlığı görevlisi olarak,
biz, gerçekten, vatandaşın mağdur edilip edilmediği noktasında, Elazığ'a
gittik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, siz de lütfen tamamlayın. RAMAZAN GÜL (Devamla) - İstimlak edilen yerlerin bedelleri, hakikaten,
doğru verilmiş; ama, düşünebiliyor musunuz değerli milletvekilleri, parayı alan
hemşerilerimiz Elazığ'da birer apartman dairesi almışlar. 40 yaşından sonra bu
vatandaşlar ne yapacak? Bunların -köyünde kentindeyken- ufak bir arazisi ve
geçimini temin edebilecek hayvanları vardı ve o hayata alışmışlardı. Bunlar,
Elazığ'a geldiklerinde, yeni hayata adaptasyon sağlayamamışlardı. Değerli milletvekilleri, ben şunu arz etmek istiyorum; biz, ne kadar
fazla istimlak bedeli ödersek ödeyelim, icabında öyle durumlar oluyor ki,
gerçekten, vatandaşın mağduriyetini önlemek kabil değildir. Bunun yanında,
gerçekten, bazen da fahiş fiyatla istimlakler yapılmaktadır. Bu da, devletimize
büyük yükler getirmektedir. İşte, bu yeni yasa tasarısını, Maliye Bakanlığına
bağlı Muhakemat Genel Müdürlüğü bünyesinde hazırlanan... BAŞKAN - Efendim, 1 dakikayı da geçtiniz, çok teşekkür ediyorum Sayın
Gül. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Ben de teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Efendim, madde üzerinde 2 adet önerge vardır, önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, daha sonra da aykırılıklarına göre işleme alacağım. 1 inci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına "...mal sahibi veya
mirasçılarına" ifadesinden sonra gelmek üzere "7201 sayılı Tebligat
Kanunu hükümlerine göre" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 653 sıra sayılı kanunun 13 üncü maddesinde son
paragrafın son satırındaki "üç ay" ifadesinin "6 ay" olarak
değiştirilmesini talep ederiz.
BAŞKAN - En aykırı önerge olan bu önergeyi okuttum, aynı zamanda
işlemini de yapacağım. Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır. Önerge sahiplerinden konuşmak isteyen var mı efendim? MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Dağcıoğlu. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 13 üncü maddesinin -az evvel okunduğunda
da anlaşıldığı üzere- son paragrafında "...üç ay içinde ödeyerek taşınmaz
malını geri alabilir" deniliyor. Şimdi, bu maddede "Kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden
sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik
herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde -yani, devletin bu
tahsisi lüzumsuz bulması halinde- keyfiyet idarece mal sahibi veya
mirasçılarına duyurulur. Bu duyurma üzerine mal sahibi veya mirasçıları, aldığı
kamulaştırma bedelini üç ay içerisinde ödeyerek taşınmaz malını geri
alabilir" deniliyor. Arkadaşlar, Türkiye'de, birtakım şeyleri masa başında yapmama
alışkanlığını kazanmak zorundayız. Bakın, bunu, realist bir örnekle ortaya
koyacak olursak, herhangi bir yerde 1 trilyon liralık bir kamulaştırmanın
yapıldığını kabul edelim ve o arazinin sahibi de arazisi olan; ama, nakdî
sermayesi olmayan bir insan olsun. 1 trilyon liralık bu kamulaştırma
gerçekleştikten ve parası, kamulaştırma yapılan kişiye ödendikten bir müddet
sonra, idare tarafından kamulaştırmanın gereksizliği anlaşıldı diye olaydan
vazgeçilir, geri dönülürse, üç ay içerisinde, bu insanlara, almış olduğu bu
paradan harcadığı rakamları geri koyabilmek için, zaman tanımamız gerektiği
kanaatindeyim. Bu, çok lüks olmasa gerektir. Yani, diyelim ki, insan, bir ev
aldı, o evini geri satması lazım, onu nakdî sermayeye dönüştürmesi lazım ve
idareye o parayı geri ödemesi lazım ki bu işlem tamamlanmış olsun. Bu manada, bu tür sıkıntıyla karşı karşıya olan kardeşlerimize,
vatandaşlarımıza, bu işi tedbir edebilmek, düzenlemeyebilmek için üç ayın
yeterli olmadığı kanaatinden ötürü, hiç değilse altı aya çıkarılmasını teklif
ve talep ediyordum; eğer, uygun bulur da üç ayı "altı ay" yaparsanız,
teşekkürlerimi arz ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına "mal sahibi veya
mirasçılarına" ifadesinden sonra gelmek üzere "7201 sayılı Tebligat
Kanunu hükümlerine göre" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, çoğunluğumuz olmadığından takdire bırakıyoruz. BAŞKAN - Sayın Bakan?.. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı... MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Karar yetersayısının aranmasını
istiyorum. BAŞKAN - Oylamada dikkate alacağım efendim. Önerge üzerinde konuşma talebi?.. Yok. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 13 üncü maddeyle değişik 22 nci maddenin birinci fıkrasının üçüncü
satırındaki "mirasçılarına duyurulur" ifadesinde; bu duyurmanın ne
şekilde yapılacağı hususunda bir açıklama getirilmediği için, kanunun
uygulanması sırasında, bu husus yanlış şekilde yorumlara ve ihtilaflara neden
olabileceğinden, duyurunun hangi yolla yapılacağının belirtilmesi için
"7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre" ibaresinin eklenmesi
uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım. Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur. Birleşime 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.26 İKİNCİ OTURUMAçılma Saati : 16.36 BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin
ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 653 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 3. – Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/837) (S.
Sayısı : 653) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının 13 üncü maddesi üzerinde verilen, Aydın Tümen ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı; şimdi,
oylamayı tekrarlayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir. Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum: MADDE 14. - 2942 sayılı Kanunun 25 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 25. - Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi
bakımından kamulaştırma işlemi, mal sahibi için 10 uncu madde uyarınca
mahkemece yapılan tebligatla başlar. Mülkiyetin idareye geçmesi, mahkemece
verilen tescil kararı ile olur. Mahkemece verilen tescil kararı tarihinden itibaren taşınmaz mal
sahibinin, kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malda yeni inşa-at veya
ekim yapmak veya mevcut inşaatta esaslı değişiklikler meydana getirmek gibi
kullanma hakları kalkar. Bundan sonra yapılanların değeri dikkate
alınmaz." BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Adıyaman
Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç; buyurun efendim. DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Yasa Tasarısının 14 üncü maddesi
üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası, 1983 yılında
çıkmış ve bugüne kadar devam edegelmiştir. Bu yasa, uzun yıllar içerisinde,
kamunun ihtiyaç duyduğu arazi, emlâk gibi, gerek Planlamada gösterilen gerekse
belediye imar kanunlarında gösterilen yerler istimlak edilmiş ve bunların
bedeli de ödenmiştir. Değerli milletvekilleri, bu arada, Anayasanın 46 ncı maddesinde
"kamunun ihtiyacını gidermek için yapılması gereken istimlaklerin parası,
mutlaka bankaya yatırılır" denilmektedir; fakat, bu yasayla Anayasa çelişmiş, bu süre
içerisinde, istimlak edilen arazinin veya taşınmazın bedelleri, hiçbir zaman ve
hiçbir şekilde, zamanında ve peşin ödenmemiştir. Maalesef, bu kamulaştırma
içerisinde, mülkiyet hakkının kutsallığı çiğnenmiş ve bir noktada öyle
sıkıntıya gidilmiş ki, gasp şeklinde yorumlanacak kadar mülkiyet hakkı ihlal
edilmiştir. Değerli milletvekilleri, bölgemizde Türkiye'nin en büyük kamulaştırması
yapılmış, Atatürk Barajı kamulaştırmaları, ilimin sınırların içerisinde olmuş;
aşağı yukarı 3 milyon dönüm arazi kamulaştırılmış; bu süre içerisinde, bunların
paraları da maalesef, zamanında verilememiş; para pul olduktan sonra, alacağı,
çiftçinin, arazi sahibinin eline geçmiş; fakat, para bir şey alamaz olmuş ve bu
arazi sahipleri göçmen durumuna gelmiş, şehre gelmişler, göç etmişler ve
maalesef, atadan, dededen kalan arazilerini ve yarıcı olarak işledikleri arazileri de kaybedince,
tamamıyla, omuzlarına yüklerini almak suretiyle, o sular altında kalan verimli
araziyi terk etmişlerdir. Değerli milletvekilleri, bu araziler, ülkenin en verimli arazileridir.
Tabiî, Keban'da da bu böyledir, Yeşilırmak Vadisinde de bu böyledir, Atatürk
Barajı vadisinde de bu böyle olmuştur. Bu göl bölgesinde yaşayan insanlar,
aşağı yukarı 3 milyon dönüm arazinin sahipleri, tamamıyla perişan olmuşlardır.
Mahkemelere gitmişlerdir, mahkemeleri devam etmektedir. Halen, bu kamulaştırma
bedellerini alamamış çiftçilerimiz, büyük ölçüde vardır, alanlar da zaten
perişan durumdadır. Bir misal vereyim. Atatürk Barajının aksının üzerindeki
köyün sahipleri, bugün perişandır. Bölgemde, bu köy sahipleri bugün perişandır.
Bunlardan birisi DSİ'ye şoför olarak girmiştir, ayrıldıktan sonra tekrar girmek
istemiş, göreve de başlatılmamıştır, aç ve sefillerdir; yani, rızaen alınmayan
şeyden hayır çıkmaz. Değerli milletvekilleri, Hazreti Ömer zamanında, valinin birisi cami
yaptırmak için bir yeri istimlak eder ve camiyi yaptırır; fakat, arazi sahibi,
arsa sahibi Yahudi vatandaş bundan hoşnut değildir. Hazreti Ömer'e gider, der
ki: "Efendim, benim arazimi aldılar, üzerine cami yaptılar." Hazreti
Ömer, valiye "bunu niye böyle yaptınız" diye sorduğunda, vali
"efendim, parasını ödedik" der; ama, adam "benim rızam yoktu;
rızam olmayınca bunu almak, paramı ödemek gibi bir şey olmaz" der. Rızasız
istimlak olmaz arkadaşlar. Onun üzerine, Hazreti Ömer "o camiyi
yıkın" der. Bunun önemini, altını çizerek söylüyorum. Benim ilimde, arazi sahibi ve yarıcı perişan olmuştur. 20 000'lik şehir
300 000'e çıkmıştır, hepsi işsiz güçsüzdür ve bunların parası da, parça parça
ödenmek suretiyle hiçbir şey alamaz hale gelmiştir. O para, o gün tespit edilen
para, iki yıl sonra, üç yıl sonra taksit taksit ödenmiştir ve para, hiçbir şey
almamıştır, o arazi sahipleri de perişan durumdadır arkadaşlar. Bu 14 üncü maddeyle ilgili bir önergemiz var. 14 üncü madde, istimlak edilen
sahalardaki arazi sahiplerini, tekrar, nispî sıkıntılarını gidermek için zaman
zaman yapmış oldukları, suyun çekilmesiyle arazinin boşalmasından istifade
etmek suretiyle mevsimsel ziraatlarını yaparak üç beş kuruş evlerine
götürmelerine mani olmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bilgiç, lütfen tamamlar mısınız efendim; mikrofonunuzu
açıyorum. MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Devamla) - Bununla ilgili önergemiz vardır. En
azından, bu suyun çekilmesiyle boş kalan arazinin ekilmesi biçilmesi, üretimin
artırılması ve istihdamın sağlanmasına faydadır. Devlet, bunu su biriksin diye
almış; su çekildikten sonra işlenen arazideki çiftçinin nispeten mağduriyetini
üç ay beş ay için gidermesine mani olmamak lazımdır. Bununla ilgili önergemiz vardır; bu maddenin kaldırılmasını
istemekteyiz. Tasarının tümüne katılıyoruz. Bu kanun, Kamulaştırma Yasası çıkmalıdır;
bu, uzun süredir süregelen yanlışları düzeltmektedir ve bundan sonra, hak
sahibinin, mülkiyet sahibinin hakkının gaspı anlamına gelen, parasını ödemeden
istimlaklerin yapılmasına mani bir hal olacaktır. Bu kanuna Grup olarak
katılıyoruz; fakat, bu 14 üncü maddenin tasarıdan çıkarılması için önerge
verdik. Bu önergeye, Hükümetin ve Komisyonun katılacağını umut ediyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç. Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili
Dengir Mir Mehmet Fırat; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) - Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 653 sıra sayılı kanun
tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı, her ne kadar, teknik bir tasarı
olarak gözükmekte ise de, aslında, çok önemli tasarılardan birisi. Bu yasa
tasarısına emek vermiş olan bürokratları, ben, şahsen tebrik ediyorum;
hakikaten, üzerinde iyi çalışılmış olan bir yasa tasarısı. Çok önemli bir tasarı; çünkü, ödevle yükümlü olan teba anlayışından, hak
sahibi vatandaş anlayışına geçiş sağlayan ve mirî mal anlayışından ziyade, özel
mülkiyeti tasdik eden bir tasarı. Ancak, arzu edilirdi ki, bu, çok daha önce
getirilmiş olan bir tasarı olsun. Islahat fermanlarından bugüne kadar olan
gelişim içerisinde, keşke, böyle bir yasayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak veya idare olarak, kendi gönlümüzce geçirmiş olsaydık ve vatandaşımıza,
vatandaş olma hakkını ve onun özel mülkiyet haklarının korunması yönündeki
haklarını verebilmiş olsaydık. Aslında, bu tasarının buraya geliş nedeni, bundan evvel olduğu gibi,
uluslararası mecburiyettir ki, bu, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
açılmış olan çok fazla davanın aleyhimize sonuçlanması üzerine, mecbur olarak
getirmiş olduğunuz tasarılardan birisi; ancak, biraz evvel izah ettiğim üzere,
temel bir yasa tasarısı; vatandaşımızın mağdur edilmesi, daha doğrusu,
vatandaşımızın teba olarak görülmesinden çok, bir vatandaş olarak haklarına
sahip çıkarılması gereken bir yasa tasarısı. Benden önce görüşen arkadaşlar izah ettiler; aslında, kamulaştırma
sürecini çok kısaltan ve vatandaşın mağdur olmasını önleyen birçok yeni
enstrümanları getirmiş olan bir tasarımız; ancak, noksanları halen var; çünkü,
yasanın tümünü kapsamıyor, yasanın bazı maddelerini değiştiriyor. Mesela,
bunlardan en önemli konulardan birisi olan, kamulaştırma sonucunda ekonomik
bütünlüğünü kaybetmiş olan malların ne şekilde değerlendirileceği konusu,
bundan evvelki yasada da noksan olan bir maddeydi ve bu tasarıyla da, maalesef,
bu konu düzeltilememiştir. Bugüne kadar, özellikle büyük enerji yatırımlarında, Atatürk Barajı,
Karakaya Barajı ve Keban Barajında yapılmış olan istimlakler, hakikaten, o
bölgedeki insanları mağdur etmiş ve bir nevi, devletin gaspı neticesi doğurmuştur.
Öncelikle, yasada yer almış olan trampa usulünün mutlak surette gündeme
getirilmesi gerekmektedir, özellikle büyük kamulaştırmalarda. Çünkü, o bölgede
yaşayan insanlar çiftçidirler ve paranın nasıl kullanılacağını bilmedikleri
için, bunların ekonomik ve sosyal yapılarını bozmamak için, öncelikle, devlet,
bunlara, arazileri karşılığında arazi teklif etmesi ve bu şekilde, onların
yeniden ekonomik faaliyetlerini devam ettirebilme imkânını sağlaması gerekir
kanısındayım. Bu öncelik, maalesef, bu tasarıda yer almamaktadır; ancak,
idarenin, bu konuda, bundan böyle daha dikkatli olması gerektiği kanısındayım. Bu kullanılmadığı takdirde, maalesef, özellikle büyük enerji
yatırımlarında yapılan istimlakler, Türkiye'de üç defa çıkarılmış ve
uluslararası anlaşmalara aykırı olan iskân politikasının bir enst-rümanı olarak
kullanılmış ve kullanılmakta da devam edilmektedir. Mutlak surette bunun önüne
geçilmesi gerekir ve dolayısıyla da, trampa meselesinin ve bölgenin
sosyoekonomik ve o bölgede, yeniden, malı alınmış olan, malı istimlak edilmiş
olan insanların sosyoekonomik durumlarının, mutlak surette, bir önincelemeye
tabi tutulması gerekir ve buna göre yeni enstrümanlar yaratılması gerekir
kanısındayım. Ancak, Anayasamızda derpiş edilmiş bulunan istimlakin, Avrupa
Birliği ülkelerinde yer almış olan ikinci bir şey, sosyalleştirme meselesinin
de, bundan sonraki bir anayasa değişikliğinde mutlak surette nazarı itibara
alınması gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Fırat, teşekkür ediyorum; lütfen, tamamlayın efendim. DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Kamulaştırma ile sosyalleştirmeyi
birbirinden mutlak surette ayırmamız gerekir; çünkü, devletin temel öğelerinden
birisi olan sosyal devletin gereklerinin yerine getirilebilmesi için,
kamulaştırmanın ötesinde, sosyalleştirmenin de nazara alınması gerekir ve bunun
da yasalarda derpiş edilmesi gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fırat. Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının 14 üncü maddesiyle değiştirilen 25
inci maddesinin ikinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. DEVLET BAKANI EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim? MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman) - Gerekçeyi okutun. BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Gayrimenkul sahiplerinin mağduriyetinin önlenmesi
amaçlanmıştır. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir. Diğer maddeyi okutuyorum: MADDE 15. - 2942 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin birinci fıkrasındaki
"11 ve 12 nci" ibaresi "10 uncu", "millî bir
bankaya" ibaresi "10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilânda
belirtilen bankaya" şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya
Milletvekili Sayın Nezir Aydın; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarının 15 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. 15 inci maddeyle, 2942 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin birinci
fıkrasındaki "11 ve 12 nci" ibaresinin yerine "10 uncu"
ibaresi geliyor; "millî bir bankaya" ibaresi yerine de, değişen
"10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen
bankaya" şeklinde bir ifade yer alıyor. Yeni düzenlenen 10 uncu madde,
genelde kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına
tescili noktasında yenilikler getirmektedir. 2942 sayılı Kanunun 11 ve 12 nci
maddeleri, kıymet takdiri esaslarıyla kısmen kamulaştırılan taşınmaz malın
değeri üzerinde idi. Burada, bir noktanın altını çizmek istiyorum. Değişmeden
önceki halinde "...tespit edilecek değeri, idare tarafından, mal sahibi
adına, millî bir bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulur" ifadesi
vardı. Bunun değişmesi son derece isabetlidir. Sanki diğer bankalar millî değilmiş
gibi bir ifade ve "el konulur" ifadesi de biraz zorbalığı âdeta
çağrıştıran bir ifade. Onun için, yeni 10 uncu maddenin (g) bendine göre, hak
sahibi adına herhangi bir bankaya yatırılmasının oldukça isabetli olduğu
kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu tasarının 15 inci maddesi üzerinde
konuşuyoruz. 15 inci maddeye kadar, dikkatimi çekti, ne hikmetse, konuşan bütün
arkadaşlarımız, bu tasarının son derece isabetli olduğunu, destek verdiğimizi,
vereceğimizi ifade ettiler; doğrudur; ama, bütün konuşmacıların aynı şeyleri
hemen hemen tekrarlaması, bana bir şeyi hatırlatıyor; demek ki, ortaklaşa
kabullenebileceğimiz, milletin, memleketin faydasına olan kanunlar çok az
gündemimize gelebiliyor ki, böyle bir kanun bu kadar övgüyü alabiliyor. Gerçekten, çıkacak bu kanun, eğer uygulamada aksaklıklar olmazsa...
Eğer, kanun, bütün meseleyi halletse veya kanunlar, kurallar bütün meseleleri
halletse, öyle zannediyorum ki, geri kalmış ülkelerin veya bizim gibi
ilerlemekte olan ülkelerin hiçbir sıkıntısı olmasa gerekir. İleri ülkeler nasıl
yapıyor; kanunlarını aynen alırız, kurallarını aynen alırız; biz de, onları
yasalaştırır, meseleyi hallederiz. Demek ki, sadece kanun yapmak, kural koymak
meseleyi halletmiyor; o kanun ve kuralları uygulamak gerekiyor. Hepinizin malumudur ki, şu ana kadar, maalesef, Türkiyemizde
mahkemelerimizin en çok uğraştığı konulardan bir tanesi, bu kamulaştırma
noktasındaki açılan davalardır. Ben, yaşadığım Sakarya'da -ki, otoban
geçmiştir, çeşitli vesilelerde yollar açılmıştır, çeşitli kamulaştırma
işlemleri bugüne kadar yapılmıştır- hiçbir bir tanesinde mahkemelik olmayan bir
kamulaştırma olayı hatırlayamıyorum. En son, orada serbest bölge kurma
noktasındaki çok büyük alanlar şu anda kamulaştırılıyor. Ne yazıktır ki,
yetkililere "bu bedelle bu olmaz" denildiğinde "efendim,
Türkiye'deki uygulama budur, biz bunu böyle yaparız, siz de mahkemeye
gidersiniz; mahkeme bunu artırır, o şekilde neticelenir" diyor; ama,
mahkemelerin yoğunluğundan, davalar yıllarca sürüyor. Şimdi, çok enteresan bir şey daha var burada -bugüne kadar uygulamadaki
hususu, inşallah, bundan sonra olmaz düşüncesiyle söylüyorum- bir kamu
kuruluşu, herhangi bir araziye, kendi faaliyetiyle ilgili kullanma noktasında
tapuya yazı yazarak bir şerh koyuyor; işte, ben, falan yeri şu iş için
kamulaştıracağım... Vatandaşın veya sahibinin hiç haberi olmadan, tapu dairesi,
bu arazinin üzerine bu şerhi koyuyor. Altı ay sonra, bir sene sonra... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aydın, açıyorum mikrofonunuzu efendim; lütfen, tamamlar
mısınız... NEZİR AYDIN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan. Vatandaş herhangi bir tasarrufta bulunacağı zaman tapu dairesine
gittiğinde "senin arazin böyle böyle kamulaştırılacaktır; onun için, bunu
yapamazsın veya satamazsın" deniyor. İlgili daireye gittiğinde vatandaş
"madem arazimi alacaksın al, bedelini ver" diyor, "hayır, param
yok" deniyor; "o zaman, bu şerhi kaldır" diyor, "hayır
kaldıramam, bana lazım" deniyor. Temennimiz, uygulamada bu tip şeylerin olmaması ve kanun çıktığı
şekliyle, Türkiye'nin en büyük problemlerinden bir tanesinin çözülmesine vesile
olmasıdır. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum: MADDE 16. - 2942 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 29. - 10 uncu madde uyarınca mahkeme heyetinin harcırahları,
15 inci madde uyarınca mahkemece oluşturulan bilirkişilerin ve keşifte
dinlenilen muhtarın mahkemece takdir edilecek ücretleri ile, tapu harçları ve
bu Kanunun gerektirdiği diğer giderler kamulaştırmayı yapan idarece
ödenir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini Sakarya
Milletvekili Sayın Nezir Aydın ifade edecekler. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamulaştırma Kanunu Tasarısının, bu defa 16 ncı maddesi
üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Yine, bu maddeyle, 2942 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi
değiştirilmektedir. 29 uncu maddesi, giderlerin değiştirilmesi noktasında.
Ancak, bütün bu maddelerle ilgili övgüler hususundaki ifadeleri söyledim; ama,
bu madde niye değişiyor; şahsen, ben bunu anlayabilmiş değilim. Eski 29 uncu
maddede "bütün giderler idarece ödenir" diyordu. Şimdi, değiştirilmiş
şekliyle, yine aynı giderler sayılıyor "kamulaştırmayı yapan idarece ödenir"
deniliyor. Acaba, eskiden, bu giderleri kamulaştırmayı yapan idare ödemiyordu
da, Millî Piyango İdaresi mi ödüyordu[!] Gayet tabiî ki, idareden maksat,
kamulaştırmayı yapan idaredir; öyle bir değişiklik yapılmış. Mahkemece takdir
edilecek ücretler ile tapu harçları ve kamunun gerektirdiği bütün giderleri bu
şekilde bir ödemeye bağlamış. Değerli arkadaşlar -az önce bir arkadaşımız da söyledi burada- bu
tasarının gerekçesini detaylı bir şekilde okuduğumuz zaman, bir şeyi detaylı
bir şekilde iki defa izah etme ihtiyacının hissedilmiş olduğunu görüyoruz.
Bunlardan bir tanesi -ki, ikisi de detaylı olmasına rağmen, aynı noktaya
geliyor- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, özellikle bu kamulaştırma
davalarından dolayı birçok dava açılmış ve açılan bu davalarda, insan hakları
mahkemesi, dava açanları haklı bulmuş; neticede, Türkiye Cumhuriyeti idaresini
veya kamulaştırmayı yapan idareyi -neticede, bu, devlete dayanan bir olaydır-
suçlu bularak, büyük miktarlarda ödemelerde bulunmasını kararlaştırmış,
tazminatlar ödettirmiş. Onun için -aynen, gerekçeyi okursanız orada var-
ülkemizin, dünya üzerinde veya diğer ülkeler nezdinde itibarının zedelenmemesi,
devletimizin de böyle paralar ödememesi için, bu değişiklikleri yapma ihtiyacı
hâsıl olmuştur deniliyor. Değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmeseydi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi böyle kararlar vermeseydi, bu kanunları, biz,
milletin menfaatına değiştirme ihtiyacı hissetmeyecek miydik acaba?! Yani, her
şeyde, allahaşkına, bu Avrupa gelinceye veya Avrupa canımızı acıtıncaya kadar,
tazminat davaları, bilmem şunlar bunlar, bu kararları verecekte mi, biz, bazı
şeyleri değiştirme ihtiyacını hissedeceğiz! Bizim, değişikliği, önce, kendi
insanımızın mutluluğu, kendi insanımızın rahatı için istememiz, yapmamız lazım;
böyle takdir edilmesi lazım. Avrupa ceza veriyormuş, ödemeler yüklü yüklü
geliyormuş, ülkemizin itibarı zedeleniyormuş, öyleyse bunu değiştirelim! Velhasıl, öyle ya da böyle, mutlaka, değişmesi çok iyi olmuştur; ama,
şimdi, benim gönlüm şahsen arzu ediyor ki, bu ülkede insan hakları noktasında
değişmesi gereken çok şeyler var, bu konuda da... Avrupa, insan haklarıyla
ilgili ülkemizin itibarını zedeleyici birsürü karar vermiyor mu; düşünce
özgürlüğü noktasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birsürü onur zedeleyici
davada kararlar vermiyor mu; peki, bunları ne zaman değiştireceğiz, bunları ne
zaman gündemimize alacağız? Bunları da bir an önce almamız lazım, inşallah,
bunları da bir an önce görüşürüz. Şimdi, kamulaştırma noktasında, tabiî, şu anda hepinizin çok iyi bildiği
gibi, ülkemizde milletimizin cüzdanları kamulaştırılmıştır; yani, 19 Şubattan
beri, cüzdanlar kamulaştırılmıştır; düşünceler, ülkemizde, uzun zamandan beri
kamulaştırılmıştır. Acaba, bunların kamulaştırılmasından ne zaman vazgeçeceğiz;
bunu da düşünmek lazım. Gerekçede dikkatimi çeken bir diğer şey daha var... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Aydın, süreniz tamamlandı. Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayınız. NEZİR AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. ...orada deniliyor ki, kamulaştırma yasasını bu şekilde yapmakla,
devletle vatandaşı barışık hale getiriyoruz. Bu da çok güzel bir şey; ama,
değerli milletvekilleri, ülkemizde, vatandaş ile devletin barışık olmadığı bir
tek konu, gayrimenkul kamulaştırmalarıyla ilgili mahkemeler mi acaba?! Bunun
detayına girmeye zamanımız yok; ancak, bütün sahalarda, milletimizle
devletimizi barışık hale getirecek yasaları, şu kürsüye, şu Meclise, Yüce
Meclise taşımak iktidarın görevi; onları yasalaştırmak ise hepimizin görevidir
diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir. 17 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 17. - 2942 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 30. - Kamu tüzel kişilerinin ve kurumlarının sahip oldukları
taşınmaz mal,kaynak veya irtifak hakları diğer bir kamu tüzel kişisi veya
kurumu tarafından kamulaştırılamaz. Taşınmaz mala, kaynak veya irtifak hakkına ihtiyacı olan idare, 8 inci
madde uyarınca bedelini tespit eder. Bu bedel esas alınarak ödeyeceği bedeli de
belirterek mal sahibi idareye yazılı olarak başvurur. Mal sahibi idare devire
muvafakat etmez veya altmış gün içinde cevap vermez ise anlaşmazlık, alıcı
idarenin başvurusu üzerine Danıştay ilgili idarî dairesince incelenerek iki ay
içinde kesin karara bağlanır. Taraflar bedelde anlaşamadıkları takdirde; alıcı idare, devirde anlaşma
tarihinden veya Danıştay kararının tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde,
10 uncu maddede yazılı usule göre mahkemeye başvurarak, kamulaştırma bedelinin
tespitini ister. Bu durumda yapılacak yargılamada mahkemece, 29.6.1938 tarihli
ve 3533 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz. Mahkemece, 10 uncu maddede öngörülen usule göre kamulaştırma bedeli
olarak tespit edilen miktarın, peşin ve nakit olarak mal sahibi idareye
verilmek üzere belirleyeceği bir bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair
makbuzun ibraz edilmesi için alıcı idareye 15 gün süre verilir. Gereken
hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Alıcı idare
tarafından kamulaştırma bedelinin mal sahibi idare adına bankaya yatırıldığına
dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın alıcı idare adına
tesciline ve kamulaştırma bedelinin mal sahibi idareye ödenmesine karar verilir
ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil
hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır. Bu suretle devir alınan taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkı,
sahibinden kamulaştırma yolu ile alınmış sayılır ve devir amacı veya devreden
idarenin izni dışında başkaca bir kamusal amaçla kullanılamaz. Aksi takdirde
devreden idare, 23 üncü madde uyarınca taşınmaz malı geri alabilir. Bu husus
tapu kütüğünün beyanlar hanesine şerh verilir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon
Milletvekili Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından
alkışlar) DYP GRUBU ADINA ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 17 nci maddesi üzerinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, bu kanun tasarısının 10 uncu maddesiyle
ilgili yaptığım konuşma sırasında, eksikliğini gördüğüm iki hususun, Sayın
Hükümeti temsilen Bakan tarafından ve Komisyon tarafından benimsenmesi
nedeniyle, kendilerine şükranlarımı arz ediyorum; çünkü, bu Yüce Kurulda pek
alışık olmadığımız bir durumdu; demek ki, anlaşma sağlandığında, memleket
menfaatı düşünüldüğünde, bir noktada buluşabiliyormuşuz. Saygıdeğer milletvekilleri, kamulaştırma, malumunuz olduğu üzere,
Anayasanın 35 inci maddesindeki mülkiyet hakkının tahdit edilmesi veya
değiştirilmesini ilgilendiriyor; aynı Anayasanın 46 ncı maddesinde de, bunların
nasıl yapılacağı belirlenmişti. Burada, bir tarafta kamu kuruluşu, diğer
tarafta kamu niteliğinde olmayan tüzelkişi veya fertler mevzubahisti.
Görüşmekte olduğumuz 17 nci maddede, kamulaştırmadan bahsedilemez; çünkü, iki
tarafta da kamu kuruluşu mevcuttur. Bu nedenle, kamu kuruluşları arasında
kamulaştırma yapılamayacağı hükme bağlanmaktadır; ancak, kamunun elindeki bir
yerin, kamu yararına başka bir kurumun ihtiyacında ise, nasıl alınacağını bu
maddeyle düzenlemekteyiz. İhtiyacı olan kurum, kabul ettiğimiz 8 inci maddeye
göre, bedelini tespit edecek ve yazılı olarak mülk sahibi olan diğer kuruma
bildirecek; eğer, kurum muvafakat etmez veya iki ay içerisinde cevap vermezse,
o zaman, ihtiyacı olan kurum, Danıştaya müracaat edecek ve kamu yararının
tespitiyle kendi adına tescilini isteyecek. Danıştayın vereceği karar kesindir
ve iki ay içerisinde de, bu kararı vermesi hüküm altına alınmıştır. Burada
amaç, kamu yararına el konulan mülkün, bir an önce ihtiyaç sahibi kurumun eline
geçip, bir an önce yapılacak projeye hayatîyet kazandırmaktır. Zaten, kanunu
tetkik ettiğimizde, genel espri, ferdin hakkını korumanın yanında, kamu
hizmetinin etkin ve bir an önce yapılmasıdır. Eğer, bedelde anlaşma temin
edilemezse, o zaman, daha önce kabul ettiğimiz 10 uncu maddeye göre, mal sahibi
olan kamu kuruluşu mahkemeye müracaat edip, bedelin tespitini talep edebilecek.
Tesciller kesin olmasına rağmen, bedeller kesin değildir, yargı yoluna
başvurulabilir. Adına tespit yapılan kurum, bedeli, onbeş gün içerisinde, gösterilen bir
bankaya veya peşin olarak ödemek zorundadır; ancak, kamu kuruluşu, diğer kamu
kuruluşundan, ihtiyacı nedeniyle aldığı mülkü amacı dışında kullanamaz. Burada,
bir istisna daha getirilmiş, devraldığı mülkü amacının dışında kullanabilmesi
için, aldığı kurumun yazılı muvafakatini gerektirir; çünkü, bazen, projelerde
değişiklik gerekmektedir. Bu nedenle, devraldığı zamanki durumla, projeyi
meydana getireceği zamanki durum arasında bir farklılaşma olabilir. O zaman da,
devraldığı kurumun yazılı muvafakatini alması şarttır. Bu yazılı muvafakat
alınmadan ve gayesi dışında kullanıldığı takdirde geri alınabileceğine dair
tapuya şerh konulur. Bu, tatbikatta çok görülen bir hususu düzenlemiş
bulunuyor. Zira, yol, köprü, okul için kamulaştırılan birçok yerin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Sayın Başkan, iki cümlem kaldı. BAŞKAN - Efendim, mikrofonu açıyorum; lütfen tamamlayın. Buyurun. ALİ NACİ TUNCER (Devamla) - Teşekkür ediyorum. ...kamu kuruluşlarının lojmanları veya dinlenme tesisleri olarak
kullanıldığı tatbikatta çok görülmüştür. Bu hüküm de yerindedir; bu nedenle,
buna müspet oy vereceğiz. Tasarı kanunlaştığı takdirde de, kanunun memlekete,
millete hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer. Fazilet Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer;
buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MUSTAFA GEÇER (Hatay) - Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 17 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına,
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi selamlıyor,
saygılar sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 17 nci maddesinde, daha
önceki yasanın 30 uncu maddesinde birtakım değişiklikler öngörülüyor. Bu madde,
Kamulaştırma Kanununun, kamu kurumları ve tüzelkişiler arasındaki taşınmaz
devirlerini düzenliyor. Dolayısıyla, diğer maddelerde ve yasada yapılan köklü
değişiklikler sebebiyle, 30 uncu maddede de birtakım teknik düzenlemelerin
yapılması öngörülüyor. Bu konuyu bütünlük içerisinde ele aldığımızda, 30 uncu
maddenin de değiştirilmesi gerekiyor. İlgili yasanın 30 uncu maddesinde, daha önce "taşınmaz mala, kaynak
veya irtifak hakkına ihtiyacı olan idare, ödeyeceği bedeli belirterek mal
sahibi idareye yazılı olarak bildirir" deniliyordu. Mevcut tasarının 8
inci maddesinde ise "taşınmaz mala, kaynak ve irtifak hakkına ihtiyacı
olan idare, 8 inci madde uyarınca bedelini tespit eder" denilmektedir;
yani, burada, 8 inci maddede düzenlenen bilirkişi marifetiyle bedel tespit
edilerek, mal sahibi, idareye bildirilir. Mal sahibi idarenin buna itiraz
etmesi karşısında Danıştayın ilgili dairesinde dava açılır ve iki ay içerisinde
bu kesin karara bağlanır. Taraflar bedelde anlaşamadıkları takdirde -yine 10
uncu maddede düzenlenmiş- yargı yoluna başvurulur. Neticede, kamu kurumları ve
tüzelkişileri arasında taşınmaz mal değişimleri böylece sağlanmış olur. Yine, maddenin son fıkrasında, bu suretle devir alınan taşınmaz malların
kamulaştırma amacına uygun kullanılmadığı takdirde devreden idareye iadesi de
öngörülmektedir. Bu, teknik bir düzenlemedir ve gerçekten, kamu tüzelkişileri
arasında da taşınmaz mal değişiminin pratik olarak kolaylaştırılmasını
öngörmektedir; dolayısıyla, yerinde bir maddedir; ancak, bu maddelerin ve
tasarının tamamı üzerinde benim anlamadığım bazı konular var, onları burada
izah etmeye çalışacağım. Kamuoyu yararının zorunlu olduğu hallerde idarenin
yatırım programında yer alan yatırımları için bütçelerinde ödenek varsa
kamulaştırma yapılır deniliyor. Burada, kamulaştırılacak taşınmazın idarece
önceden fiyatı belirlenerek, bir önceki yıl bütçesine ödenek konulması
tespitinin 8 inci maddeye göre olmayacağı kanısındayım; zira, herhangi bir
gayrimenkulü, taşınmazı kamulaştıracak kamu idaresinin önceden, bütçesine,
bunun ödeneğini koyması lazım. Örneğin, burada, bir vatandaşa ait 10 000
metrekarelik bir taşınmazın kamulaştırılması için buna ihtiyaç duyan idare,
önceden, bütçesine, hangi kriterlere göre bedeli tespit ederek ödenek koyacak?
Koymuş olduğu ödenek üzerinde idare ile malik arasında itiraz durumu veya
muvazaa çıktığı zaman, bunların giderilmesi neticesinde konulan ödenekten büyük
bir rakam ortaya çıkmış veya mahkeme kararıyla belirlenmişse, bu aradaki fark
nasıl giderilecek, malike nasıl ödenecek? Diğer taraftan, belediye imar yasalarında belirlenen kamuya ayrılmış
alanlar var özel mülkiyetlerde -mesela, okul alanları, yeşilalanlar ve sokaklar
ayrılıyor- bunların üzerinde, malikin kullanımı hususunda bir sınırlama,
kısıtlama getiriliyor; yani, belediye imar yasalarında, yeşilalan olarak
ayrılan bir alan için, ileride kamulaştırılacak diye, belki, yıllarca süren bir
kısıtlama getiriliyor; dolayısıyla, oradaki, malik, bu gayrimenkulü
kullanamıyor, üzerine bina yapamıyor veya başka bir amaçla tasarrufta
bulunamıyor. Burada, tabiî, o gayrimenkulü kamulaştıracak idarenin, mesela
belediyenin veya Millî Eğitimin bütçesine ödeneğin ne zaman konulacağı da belli
olmadığı için, uzun yıllar sürüyor. Dolayısıyla, vatandaş, daha önceki
uygulamalarda, beş yıl aştıktan sonra veya imar planında belli bir amaç için
ayrılan o gayrimenkul, kamu idaresince kullanılmadığı zaman, bunun iptalini
isteyerek, onun üzerinde tekrar iktisap etme veya tasarrufta bulunma veya
inşaat yapma iznini alıyordu; burada, bunlar belirlenmemiş, fiyat belirlemeleri
de daha önceden olacağı için -neredeyse 8 inci madde de devre dışı bırakılıyor-
yani, kamu idaresi, bütçede, belli bir fiyat takdir edecek, koyacak ve böylece,
kamulaştırma gerçekleştirilmiş olacak. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Sayın Başkan, bir cümlem kaldı. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer. Açıyorum mikrofonunuzu efendim. Buyurun. MUSTAFA GEÇER (Devamla) - Tabiî, burada çıkacak nizalarda da, yine, uzun
bir yargı süreci olabilir diye düşünüyorum. Diğer taraftan, burada, kamu idarelerinin bütçelerinde kamulaştırma veya
kamu yatırımları için ödenek ayırma şartı getiriliyor. Bununla da -bazı
duyumlarımıza göre 2002 yılı sonuna kadar yatırımların yapılmayacağı hu-susu
gündemde olduğu için- kamu idareleri ve tüzelkişilerin yatırım yapmayacakları
anlamına geliyor. Ben, burada, Sayın Bakanımdan şunu sormak istiyorum: Mesela,
şu anda, benim bölgem İskenderun-Belen arasında otoyol için kamulaştırılmış
araziler var, bunlarla ilgili tezyidi bedel davaları da kesin sonuçlara
bağlanmış; acaba, bu aşama içerisinde bunların ödenekleri ayrılacak mı ve en
azından, kısa bir süre içerisinde vatandaşların paraları ödenecek mi diye
soruyorum; cevaplandırırlarsa memnun olurum ve bu vesileyle, bu yasanın hayırlı
olmasını diler, Yüce Heyetinize selam ve saygılar sunarım. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Geçer. Madde üzerinde bir adet önerge vardır. Önerge Divana şu anda ulaştığı için basıp gruplara dağıtma imkânımız
yoktur. Önergeyi okutuyorum ve işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 653 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 17 nci
maddesiyle değiştirilen 2942 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki
ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. "İmar Kanununun 11 inci maddesi hükmü saklıdır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet? MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önerge üzerinde, önerge
sahipleri adına, Sayın Fethullah Erbaş. Buyurun efendim. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önergemizde açıklamak istediğimiz konu şu: Bu, gayet güzel bir madde; ancak,
belediyelerin zaman zaman imar planlarına koymuş oldukları yerler var. Bu
yerler kamu tarafından kullanılmıyor; ama, imar planında, diyelim ki bir
minibüs durağı veya bir yol, bir yeşilalan, bir park diye bir şey bırakılmış;
bu, Hazineye ait bir yer olabiliyor, bir başka kamu kuruluşuna ait bir yer
olabiliyor; ama, kullanılmayan bir yer. İmar Kanununun 11 inci maddesine göre,
bunun, belediye hizmetlerine tahsisi isteniyordu ve istenen bu tahsis sonucunda
da devlet tarafından bu tahsis yapılıyordu. Tahsisten sonra da, bir bedel
ödemeden kamunun hizmetine sunulabiliyordu. Şimdi, bu maddeden sonra...
Belediyelerin malî durumları ortada, kamulaştırma bedelini yatıramadıkları için
uzun süre bunlar kalmaktadır. İmar Kanununun 11 inci maddesiyle, bunu istemek
suretiyle toplumun hizmetine sunuyorlardı. Şimdi, bu maddeye bunu ilave edersek
yani "11 inci madde hükmü saklıdır" dersek, belediyeler, yine,
eskiden olduğu gibi bu konuda daha iyi çalışmalar yapabilirler. Önergemin desteklenmesini istirham ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbaş. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir. 18 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 18. - 2942 sayılı Kanunun 31 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 31. - Aşağıda yazılı işler ve eylemler yasaktır: a) 15 inci madde uyarınca oluşturulan bilirkişilerin, kendilerine
mahkemece takdir edilen ücret dışında herhangi bir suretle çıkar sağlamaları, b) Mahkemece 10 uncu madde uyarınca yapılan tebligat, davet veya ilanen
tebliğden sonra taşınmaz malın başkasına devir ve ferağ veya temliki, c) Dava giderlerinin avukat veya dava vekilleri veya onlar adına hareket
edenler tarafından kabullenilmesi, d) Kamulaştırma bedelinin tamamının veya bir kısmının nakden veya başka
bir şekilde, avukat veya dava vekili veya onlar adına hareket edenler
tarafından mal sahibine önceden ödenmesi, e) Kamulaştırma bedelinin tamamının veya bir kısmının avukat veya dava
vekili veya onlar adına hareket edenlere ait olacağının kararlaştırılması, f) Yukarıda yazılı bentlerde yasaklanan fiillerin avukat veya dava
vekillerince bizzat veya aracı ile mal sahibine teklif edilmesi veya bunlara
yardımcı olunması." BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Samsun
Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) - Sayın Başkan, İstimlak
Kanunundaki değişikliğin 18 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum. Devlet hayatımızda, bilhassa 1950'li yıllardan sonra en çok uygulanan ve
tatbik edilen kanun, şu anda değiştirmeye çalıştığımız İstimlak Kanunu
olmuştur. Kamulaştırma, esasında, çok önemli bir devlet tasarrufudur;
yüzyıllardır bağlı olduğunuz topraklardan, sizi, zoralımla, göçe zorlamaktadır.
Türkiye'de yapılan baraj istimlakleri, hep, böyle bir zaruretin sonucu
olmuştur. Yüzlerce baraj, baraj gölü, sulama sistemleri ve hatta yeni kurulan
üniversitelerin bulunduğu yerler, hep, böyle, toplu istimlake konu olmuş
yerlerdir. İstimlak bedelleri konusunda, Türkiye, bayağı sıkıntılı dönemler
geçirmiştir; bazen vergi değeri esas alınmış, mal sahipleri çok büyük
mağduriyetlere uğramıştır; bazen de, istimlak değerini hakiki değerin kat kat
altında, kamu idareleri belirleyerek, insanları, âdeta, dava açmaya sevk
etmiştir. Onbinlerce dosya, adliyelerin altından kalkamaz bir yük haline
getirmiştir. İşte, getirilen bu değişikliklerle, geçmişteki tatbikat ve
uygulamalardaki hataları önemli ölçüde gidermiş olduğu ve hatta, mülkiyet
hakkını koruduğu açıkça görülmektedir. Kanunun pazarlık usulünü getirmiş olması, çok çok önemli bir
değişikliktir. Kıymet takdir komisyonlarının rayiç ve gerçek değerlere önem
vermesi ve bu meseleleri yasaya bağlaması, önemli ölçüde teminat olarak kabul
edilmesi gereken başlıca hususlardan bir tanesidir. Hatta, bu yasa
değişikliğini okuduğumda, getirilen yeniliklerin ne kadar önemli olduğunu ifade
ettiğimde, iktidar kanadı sayın vekillerinin, Doğru Yol Partisi
milletvekillerinin verdiği önergelere destek verdiğini ve hakikaten, ilk defa,
bu sayede, muhalefetin önerilerinin dikkate alınması suretiyle komisyonlardan
çok ciddî bir şekilde bu kanun tasarısının Yüce Heyetinize indiğini görmüş
olmaktan memnuniyet duymaktayız. Görüşmekte olduğumuz 18 inci madde, dava vekilleri ve avukatların, eski
tabirle, hâsılı dava, davaya iştiraklerini esasen yasaklamıştı. Kamulaştırma
bedellerinin önceden mal sahiplerinden tahsili veya dava sonunda elde edilecek
hâsılanın, takipçilerin, bu davaya bölüşüm esasını önlemek için getirdiği çok
büyük önlemler vardır; bunları, takdirle karşılıyoruz. Hatta, bu konuda, dava
vekillerinin, avukatların, takipçilerin, mal sahiplerine, bu konuda teklif dahi
götüremeyecekleri, burada net bir şekilde hükme bağlanmıştır. Değerli milletvekilleri, istimlak davalarında ve geçmiş dönemde, bu
konu, çok şaibelere alet olmuş bir meseledir. Bilirkişilerin buradaki durumları
açık ve net şekilde hükme bağlanmıştır; bilirkişilerin, hâkimlerin takdir
ettiği ücretlerin dışında hiçbir hak ve ücret alamayacakları net bir şekilde
ifade edilmiştir. Esasında, bu konudaki değerlendirmeler genel hükümler
vasıtasıyla buraya geliyordu; ama, bu kanun, bu meseleyi de halletmiş. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Sezgin, lütfen tamamlayın efendim; mikrofonunuzu
açıyorum. ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Adalet mülkün temelidir ve kamulaştırmalarda, her zaman, zor alım ve
cebir unsuru vardır. Burada, mülkiyet hakkını koruyan çok değerli hükümler de
vardır ve bunlar, hukukçular için, mülk sahipleri için, insan için çok büyük
şeyler ifade etmektedir. Bu kanunun milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezgin. Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal,
buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 18 inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım;
şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısında, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun bazı maddelerinin
değiştirilmesi amaçlanmıştır. Yürürlükte bulunan kanunun bugüne kadarki
uygulanmasında ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi ve sorunlara daha sağlıklı
çözüm yollarının getirilmesi, gerekçe olarak sunulmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 35 inci maddesinde
"herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir" ifadesi yer
almaktadır; fakat, aynı maddede, devletin, kamu yararının gerektirdiği
hallerde, bireylerin mülkiyet hakkını sınırlandırabileceği ifade edilmektedir. Yine, Anayasamızın 46 ncı maddesinde, devlet, kamu yararının
gerektirdiği hallerde, kanunda belirtilen usullere göre, kamulaştırma yapmaya
yetkili kılınmaktadır. Yine, Anayasada, kamulaştırma bedelinin nakden ve peşin olarak
ödeneceği, bazı hallerde de kamulaştırma bedelinin taksitle ödenebileceği
ibaresi yer almaktadır. Şu anda yürürlükte bulunan 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının
uygulamaları neticesinde, hem devlet hem de vatandaşlar gereksiz yere zarara
uğramışlardır. Geçmiş uygulamalar sırasında, kıymet takdir komisyonları
tarafından belirlenen bedellerin kimi yerde yüksek, kime yerde ise düşük
tutulması neticesinde, yapılan kamulaştırmalar, hem devleti hem de bireyleri
sıkıntılara sokmuştur. Bu farklı bedel uygulamaları, vatandaşla devlet arasında
ihtilafların oluşmasına neden olmuştur. Vatandaş, mahkeme kapılarına gitmek
zorunda kalmıştır. Mülkiyet hakkının çiğnenmesi sonucunda, çare olarak Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvurulmuştur. Bu durum, Türkiye'nin, Avrupa Birliği
nezdinde itibar kaybına neden olmuştur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde, Türkiye aleyhine,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, 1 250 civarında, kamulaştırma nedeniyle dava
açılmıştır. Kamulaştırmalarla ilgili olarak açılan bazı davalar sonucu,
Türkiye, maddî ve manevî tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Özellikle, açılan
davalar, kamulaştırma bedellerinin ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle
vatandaşlarımızın maddî kayba uğradığı gerekçesiyle Türkiye aleyhine
sonuçlanmıştır. Mahkeme kararlarında gerekçe olarak şunlar ifade edilmiştir:
"Paranın sürekli değer kaybettiği ülkelerde, kamulaştırma bedellerinin geç
ödendiği Türkiye'de, devlet borçlarına karşı uygulanan düşük borç faizi,
arazisi kamulaştırılan kişinin malî kayıplara uğramasına neden olmakta ve
kişinin durumunu belirsizleştirmektedir." Aynı zamanda, mahkeme, bazı
davalarda, mülkiyet hakkının ihlal edildiği kararına da varmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2942 sayılı Kanun, devletin
kamulaştırma yapmasıyla elde edeceği yararı sağlayamamıştır. Kamulaştırma
neticesinde yapılacak yatırımları sekteye uğratmış, zaman kaybına neden
olmuştur. Yapacağımız değişikliklerin, kamulaştırma uygulamalarında şimdiye
kadar görülen aksaklıkların önüne geçeceğini umut ediyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamulaştırma kanunu Tasarısında
getirilen; satın alma, mahkemenin bedel belirlemesi, temyiz yolu, ödeneğin
yeterli olmadığı dönemde kamulaştırmanın yapılamaması gibi değişikliklerin,
vatandaşla devleti barıştıracağını umuyor, bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Madde üzerinde önerge yok. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını
istiyoruz. Dışarıda kalmasınlar efendim, içeri gelsinler... Dışarıda hepsi, içeri
girsinler. BAŞKAN - Bu maddeyi oylayalım da efendim, bir dahaki maddeye bakalım. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Hepsi dışarıdalar efendim. Gelsinler, içeride
otursunlar hiç olmazsa. BAŞKAN - Olur, ben şimdi ikaz ederim efendim. Müsaade ederseniz maddeyi oylayayım. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde,
kabul edilmiştir. Müteakip maddeyi okutuyorum: MADDE 19. - 2942 sayılı Kanunun 33 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 33. - Fiilleri daha ağır cezayı gerektiren ayrı bir suç
teşkil etmediği takdirde, bu Kanunun 31 inci maddesinin (a) bendine aykırı
hareket edenler iki yıldan aşağı olmamak üzere hapis ve iki milyar liradan dört
milyar liraya kadar; (d), (e) ve (f) bentlerine aykırı hareket edenler ise, bir
yıldan aşağı olmamak üzere hapis ve beşyüz milyon liradan bir milyar liraya
kadar ağır para cezasıyla, (b) ve (c) bentlerine aykırı hareket edenler, altı
aydan iki yıla kadar hapis ve ikiyüz milyon liradan dörtyüz milyon liraya kadar
ağır para cezasıyla cezalandırılırlar. Bu maddedeki para cezaları her yıl
1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun ek 2 nci maddesi hükümleri
uyarınca artırılır.” BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini Aksaray
Milletvekili Sayın Ramazan Toprak ifade edeceklerdir. Sayın Toprak?.. Yok. Başka söz talebi?.. Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir. 20 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 20.- 2942 sayılı Kanunun 39 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 39. - Kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırıldığı yıla ait
emlak vergisi tarhına esas olan vergi değeri, kesinleşen kamulaştırma
bedelinden az olduğu takdirde, kamulaştırma bedeli ile vergi değeri arasındaki
fark üzerinden, cezalı emlak vergisi tarh olunur. Emlak vergisi beyannamesinin ek süreye rağmen verilmemiş olması halinde,
kesinleşen kamulaştırma bedeli, kamulaştırmanın yapıldığı yıla ait vergi değeri
yerine geçer ve bu değer üzerinden cezalı emlak vergisi tarhiyatı
yapılır." BAŞKAN - Madde üzerinde, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın Doğru Yol
Partisi Grubunun görüşlerini ifade edeceklerdir. Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 653 sıra sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 20 nci maddenin ilk fıkrası, kamulaştırılan
taşınmazın kamulaştırıldığı yıla ait emlak vergisi tarhına esas olan vergi
değeri ile kamulaştırılan bedel arasında bir fark söz konusu ise kamulaştırma
bedeli ile vergi değeri arasındaki fark üzerinden cezalı emlak vergisi tarh
edileceğine dair hüküm ihtiva etmektedir. Halbuki, 1319 sayılı Emlak Vergisi
Kanununa göre, sadece, eksüreye rağmen Emlak Vergisi beyannamesi verilmiyorsa
bu takdirde cezalı tarhiyat yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu
Kamulaştırma Kanununun 20 nci maddesi, Emlak Vergisi Kanunuyla
irtibatlandırılmak suretiyle ceza hükmü getirilmiş; ancak, kamulaştırma bedeli,
her hal ve takdirde, emlak değeri ve rayiç değer üzerinden fazla olacağı için
mutlak surette bir fark olacaktır ve bu da, bu hükme göre cezalı tarhiyatı
gerekli kılmaktadır. Emlak Vergisi Kanununun diğer kanunlara göre istisnaî bir durumu vardır,
eksüreye rağmen. Veraset ve İntikal Vergisinde de vergi idaresinin bildirimine
rağmen, kişi, beyanname vermezse, ceza getirileceği açıkça belirtildiği halde,
kamulaştırmada, mutlak surette, vergi değeri ve rayiç değer, maddî delillere
göre tespit edilen değer arasında fark olacaktır. Bu tasarının getiriliş özü de
sebebi de idarenin tespit etmiş olduğu değerin, ihtilaf halinde, mahkemece
karara bağlanacak değerden az olacağı malum olduğuna göre, mutlaka bir fark
olacaktır. Eğer, bunu, ilgili yılla ilgili olarak malik beyan etmişse, bu beyan
edilen değerden de farklı olacağına göre, cezalı hükmün getirilmesi, Emlak
Vergisi Kanununun genel hükümlerine göre doğru değildir. 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 7 ve 17 nci maddelerine göre tespit
olunan bir vergi değeri vardır. Bu değer de, yine, 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun 261 inci ve 268 inci maddelerine göre rayiç değerdir. Rayiç değer de,
aynı kanunun ilgili maddelerine göre piyasada alınıp satılan değer olarak
belirlenmiş ve bugüne kadar da bütün istimlaklerde olsun ve taşınmazların genel
ve tadilat nedeniyle beyanlarında olsun, mutlak surette, piyasada alış ve satış
değerinin altında beyan edilmektedir; ancak, bunu, idare, umumiyetle kabul
etmekte ve rayiç bedel olarak işlem görmektedir. Burada istisnaî durum, bilmem, ne şekilde, ne düşünülerek düzenlenmiş...
Bile bile, mükelleflerin, taşınmaz sahiplerinin, bir taraftan, beyan ettikleri
değerin istimlak değeri olmadığını kabullenip, bu kanunla, istimlak değerinin
hakikî değere yükseltilmesi tasarlanmış olsun, düşünülmüş olsun, öbür taraftan
da "siz niçin noksan beyan ettiniz" diye cezaî bir hüküm getirilmesi
düşünülsün.. Çelişkili bir durumdur. Aslında bu durum bir önergeyle
düzeltilebilirdi. Değerli milletvekilleri, yine, 1319 sayılı Kanunun 32 nci maddesine
göre, biraz önce de ifade ettiğim gibi, eksüreye rağmen beyanname verilmemesi
halinde, bu kanun hükümlerine göre ikmalen vergi tarh edileceği, gayrimenkulün
maddî delillere göre tespit edilen değerinin, beyan edilmesi gereken asgarî
değerden fazla olması halinde, bu değer üzerinden ikmalen vergi tarh edileceği,
beyannamenin de eksüreye rağmen verilmemesi halinde, mükellefler adına vergi
zıyaı cezası kesileceği belirtilmektedir. Buradaki düzenleme, tamamen değişik
bir düzenleme; ama, özünde de, mükellefin emlak vergisi değerini doğru kabul
etmediği için, idarenin yeni tespit edeceği değer üzerinden istimlaki esas
alınmış. Bu çelişkili durumun düzeltilmesinin doğru olacağı kanaatiyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 21 inci maddeye geçeceğiz. Yalnız, sayın milletvekilleri, 21 inci
maddeye geçmeden önce bir hususta Yüce Heyetinizi bilgilendirmek istiyorum: 21
inci madde, geçici 5 inci maddeyle ilgili ve irtibatlı bir maddedir. Aslında,
hükümetten geliş şekliyle doğru olan yazılım, komisyonda değiştirilmiştir.
Dolayısıyla, tamamen birbiriyle alakalı olan 21 inci ve geçici 5 inci maddeyi
birlikte mütalaa edip, 21 inci maddeyi çerçeve madde olarak kabul edeceğim ve
uygulamayı bu şekilde yapacağım. 21 inci maddeyi geçici 5 inci maddeyle beraber okutuyorum: MADDE 21. - 2942 sayılı Kanunun 13, 16 ve 17 nci maddeleri yürürlükten
kaldırılmış ve bu Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. "GEÇİCİ MADDE 5. - Bu Kanunun değişik 15 inci maddesinde öngörülen
yönetmelik çıkarılıncaya kadar bilirkişiler önceki hükme göre seçilir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Oğuz
Tezmen?.. Yok efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Vazgeçtik efendim. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan
Toprak, görüşlerini ifade edecek. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK
(Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Partim ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum Görüşmekte olduğumuz tasarı, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısıdır. Bu tasarıyla, kamulaştırma esasları
yeniden gözden geçirilmekte. Özellikle, mahallî idareler için, kamulaştırmayı
meşru görüntü altında tamamen imkânsız hale getirmektedir, birkaç süreyle.
Bütçede ödenek yoksa kamulaştırma yapamıyorsunuz, bütçeye ödenek koyamayınca
da, asla ve asla, kamulaştırma denilen kavramdan bahsedemiyorsunuz. Böyle bir
tasarı... Burada bazı konulara temas etmek arzusundayım, yine, konumuzla ilintili
olduğunu düşünüyorum. Ülke siyaseti, ülkenin önünü açabilmek amacıyla yürütülen
bir faaliyet alanı; ancak, yürüttüğünüz siyaset ülkenin önünü tıkayacaksa,
bunun adına siyaset denilmez, bunun dışında başkaca her şey söylenir. Yaklaşık iki yıldır, sayın hükümetin iktidarda olduğunu düşündüğümüzde,
geçen yıl bu zamanlar bir yıllık küçülme rakamı açıklanmıştı ve yıllık yüzde 10
idi. Aradan geçen bir yıl içindeki küçülme oranı henüz netleşmiş değil; ancak,
geçtiğimiz günlerde Sayın Bakan Kemal Derviş'in açıkladığı büyüme hedefi eksi
9. Geçtiğimiz bir yıl da buna eklendiği zaman, yüzde 9, artı yüzde 10 ve aradan
geçen bir takvim yılını eklediğiniz zaman, iki, üç yıllık zaman dilimi içinde,
yüzde 20'nin üzerinde bir küçülme gerçekleşmiş durumda. Peki, bu, neyi ifade
ediyor? Değerli arkadaşlar, öncelikle, ülke yönetmeye aday insanların, ortaya
çıkmış insanların, sokaktaki sade vatandaştan bir farkının olması lazım. O da
şudur : Yönetici, öngörerek iş yapar. Sade vatandaş, görerek iş yapar; aradaki
zaman farkı, yöneticinin kalitesinin göstergesidir, niteliğinin, becerisinin
göstergesidir. Ben, geçtiğimiz yıl haziran ayında, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken bir konuşma yapmıştım; aynen
konuşmamdan okuyorum: "Acaba, burada hedef, enflasyonu küçültmek mi? Geniş
bir perspektiften baktığım zaman, ben, hadisenin bir başka boyutunu görüyorum.
'Enflasyonu düşürelim' derken, acaba, Türk Devletinin ekonomisi küçültülmek mi
isteniyor? Devlet küçültülmek mi isteniyor? Hedefler küçültülmek mi isteniyor?
Küçültülen bir ekonomi, kontrol edilebilen bir ekonomidir. Acaba hedef,
yalnızca 'devleti küçültelim, enflasyonu düşürelim' derken, yoksa, gizlenen
hedef, ekonomiyi, kontrol altına alınabilecek derecede küçültmek midir?" Toplantıdaki sayın bakanlar, benim bu tahminimde yanıldığımı ifade
ettiler; ancak, aradan on ay geçtikten sonra, geçtiğimiz ay, Sayın Başbakan,
bir basın toplantısıyla, benim bir yıl önce öngördüğüm bu konuyu itiraf
ettiler. Ben, sade bir milletvekiliyim, benim öngörümü, aradan on ay geçtikten
sonra Sayın Başbakan bir basın toplantısıyla ikrar etmek zorunda kaldı. Değerli arkadaşlar, bırakın geleceği, önünü dahi göremeyen insanlarla
ülke yönetilmez. Bu kadar öngörüsüzlükle, beceriksizlikle ülkeyi yönetmeye
kalkışırsanız, iki defa değil, oniki defa duvara toslarsınız, bu krizler
nedeniyle. Değerli arkadaşlar, ülkemizin, öngörüsü olan, nitelikli, becerikli
yöneticilerce en kısa süre içinde yönetilmesi ve artık, krizkolik olmaktan
kurtarılması temennisiyle; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Toprak. Sayın milletvekilleri, madde 21 ve geçici 5 inci maddeyi müştereken
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, kamulaştırma
kararı alınmış ancak henüz tebligata çıkarılmamış kamulaştırmalarda bu Kanun
hükümleri, diğerlerinde önceki hükümler uygulanır. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. Madde 22'yi okutuyorum: MADDE 22. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Madde 23'ü okutuyorum: MADDE 23. - Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, İçtüzük 86'ya göre, tasarının lehinde Sayın Nidai
Seven söz istemişlerdir. Buyurun efendim. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun
tasarısı, iki gündür detaylarıyla görüşüldü; hayırlı olsun, lehte oy veriyorum. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Sayın Atahan?.. Yok. Tasarının aleyhinde Sayın Arınç; buyurun efendim. Birinci konuşma lehinde olunca, size de aleyhi kaldı efendim. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Çok teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başkanı haksız çıkarmamak için
bir iki eleştirim olacak; ama, genelde, Kamulaştırma Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, Meclisimizde görüşülüp, biraz sonra kabul
edilecek olmasından sevinç duyuyorum; çünkü, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun
günün şartlarına göre değiştirilmesi, Bakanlar Kurulunca tasarı olarak önümüze
getirildi, üzerinde faydalı görüşmeler oldu. Pek çoğunuz gibi, uygulamadan
gelen bir hukukçu arkadaşınız olarak, bu Kamulaştırma Kanununun, bugüne kadar,
maalesef pek çok can yaktığını, vatandaşı mağdur ettiğini, pek çok rüşvet ve
yolsuzluk iddialarını içerdiğini, kötüye kullanıldığını ve en sonunda Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde bireysel başvuru hakkı tanınıp yargı yetkisi de
kabul edildikten sonra, imkânı olan, fırsatı olan vatandaşlarımız tarafından bu
mahkemeye götürüldüğünü biliyorum. Gerçekten, yıllardan beri, uygulama, vatandaşın aleyhinde cereyan
etmiştir, bir daha ele geçmemek üzere, çok kıymetli mülkler elden çıkmıştır ve
vatandaşlar, Anayasanın 35 inci maddesindeki mülkiyet haklarının kendilerinden
haksız biçimde alındığını ve bedelin, hiçbir zaman gerçek değeri karşılamadığını
görmüşlerdir. Getirilen kanun, inşallah, uygulamada da yararlı olacaktır ve
vatandaşın mülkiyet hakkının, Anayasanın 46 ncı maddesindeki özellikler ve kamu
yararı dikkate alınarak, ama, yine Anayasadaki ifadesiyle, karşılığı peşin
ödenmek suretiyle ve pek çok masrafları da baştan asgariye indirici bir biçimde
daha faydalı, daha yararlı bir şekle dönüşmüş olacaktır. Ben, şu cümleyi ilave etmek istiyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
pek çok davanın açılmış ve Türkiye hükümeti aleyhine neticelenmiş olması, belki
böyle bir düzenlemeyi acil olarak önümüze getirdi; ama, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde devam eden pek çok dava da var. Bu davalara ilişkin olarak da,
insan hak ve özgürlükleriyle ilgili, ifade özgürlüğüyle ilgili, örgütlenme özgürlüğüyle
ilgili, işkenceyle ilgili pek çok taleblerin de, aynen, bu Kamulaştırma
Kanununda yapıldığı gibi, hem altına imza koyduğumuz uluslararası sözleşmelere
hem de vatandaşımızın taleplerine, hak ve nisfek ölçülerine göre yeniden
düzenlenmesi gerekir. Ben, Kamulaştırma Kanununda, sadece, bu son maddede bir şeye dikkatinizi
çekmek istiyorum. Şu anda devam eden, belki, yüzlerce istimlak davası vardır.
Bunlarla ilgili bir hüküm olarak, geçici 1 inci maddeyi gördüm; ama, el
kaldırma imkânım olmadı. Bir cümleyle söyleyeyim; belki, bunu, ileride
değiştirme imkânımız olabilir. Şu anda, bu yeni kanun yürürlüğe girdikten
sonra, ancak, tebligata çıkarılmamış kamulaştırmalarda bu kanun hükümleri
uygulanacaktır; tebligata çıkmış olanlarda eski Kanun hükümleri uygulanacaktır.
Bu, büyük mağduriyetlere yol açabilir; çünkü, yeni kanun uygulamayı daha da
basitleştirmiş ve vatandaş lehine yeni düzenlemeler yapmıştır. Bunu, devam eden
davalarda, son noktaya kadar gelmiş olabilenler için de yeni kanun hükümleri
mümkünse uygulanmalıdır diye düşünüyorum. Bu tenkitlerimle birlikte, oyum, lehte olacaktır. hepinize teşekkür
ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. Sayın milletvekilleri, 5 inci maddeyle ilgili olarak, 18 inci sayfada,
Komisyonun arzu etmiş olduğu bir redaksiyon talebi var. Şimdi, onu tekrar
bilgilerinize sunacağım: "Hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda
mahkemece, kamulaştırma bedelinin -üç yazılmış- üçer aylık vadeli hesaba
dönüştürülerek nemalandırılması amacıyla gerekli tedbirler alınır." Evet, bu düzeltmeyle birlikte tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Sayın Bakan yerinden bir kısa teşekkür konuşması yapacaklar; Buyurun Sayın Bakanım. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Önce, değerli arkadaşım Ramazan Toprak, konuşması sırasında, büyümeyle
ilgili iki rakam verdi. Eğer, yanlış tespit etmediysem, 2001 yılı için eksi 9
büyüme... RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - 2001 ve devam eden yıllar için... MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (İzmir) - 2001 için; evet, yani, 2001 yılı
için... 2001 yılı için büyüme hedefimiz eksi 3 olarak düşünülüyor; onu ifade
etmek istedim. Bir de, 1999 yılında da büyüme oranı, eksi 10 değil, eksi 6,1. Eğer,
yanlış tespit etmediysem, bunları düzeltmek için, kendilerinin izniyle, bunu
söylemek istedim. RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - 1999 yılı ve 2000 yılı toplamı yüzde 10. MALİYE BAKANI SÜMER ORAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
diğer temel haklarda olduğu gibi, mülkiyet hakkı da sınırsız değildir. Kamusal
hizmetin gerektirmesi, yani, ortada bir kamu yararı bulunması halinde
bireylerin özel mülkiyetinde bulunan taşınmaz mallar kamulaştırılabilecektir.
Devletin kamulaştırma hakkı karşısında, bireylerin de kamulaştırılan taşınmaz
malların bedellerini istemek hakkı vardır. Kamulaştırılan taşınmaz mal
karşılığında kişiye ödenen para ile el değiştiren mülkiyet hakkının içeriği
arasında adalete uygun bir dengenin bulunması gerekmektedir. Bu denge, mülkiyet
hakkının karşılığı olan paranın, hem taşınmazın gerçek değerini göstermesi hem
de gecikmeden tam ve zamanında ödenmesiyle sağlanabilir. Değeri oylarınızla kabul edilen bu tasarıyla, adalete uygun bu dengenin
sağlanmış olduğu inancıyla, Yüce Meclisimize teşekkür ediyor ve saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı
Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız. 4. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı : 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakeresi ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarı ve aynı mahiyetteki kanun tekliflerin
müzakeresine başlayacağız. 5. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi
Grup Başkanvekili Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan
Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz
Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı : 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakeresi ertelenmiştir. Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı Kurulması ve
206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine
başlayacağız. 6. - Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik
İşbirliği Başkanlığı Kurulması, 206 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İki
Maddesinin Değiştirilmesi ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellere Bir İlave Yapılması Hakkında 480 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Bu Kanun Hükmünde Kararname ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/206, 1/779) (S. Sayısı : 639) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Müzakeresi ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişlik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz. 7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Komisyon raporu 655 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerindeki müzakerelere başlıyoruz. Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Doğru Yol Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; konuşmamın başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (1) 655 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir. Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Merkez Bankası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, yaşanan büyük ekonomik krizden
çıkış yolunda "15 günde 15 yasa çıkarsa bu ülke krizden çıkar"
şeklinde yansıtılan tasarılardan bir tanesidir. Merkez Bankası elbette özerk
olmalıdır, elbette para politikalarında, fiyat istikrarının sağlanmasında
bağımsız karar vermelidir. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, geçmişte de
yaptığımız bu tür düzenlemelerle Merkez Bankasını oldukça özerk bir hale getiren
yasa değişikliklerini zaten geçmişte yapmıştık. Bu kez de, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankasını Avrupa Birliği standartlarına çıkarmayı amaçladığını söyleyen,
Merkez Bankasının özerkleştirilmesine ilişkin bu yasa teklifine, Doğru Yol
Partisi olarak, prensip olarak "evet" diyoruz. Geçmişte,
özelleştirmede, tahkimde, gümrük kanununda olduğu gibi, ülke ve millet yararına
olan doğru konularda, muhalefet olduğumuza bakmaksızın bu desteğimizi hep ülke
ekonomisinden esirgememiştik. İşte, pozitif muhalefetin de, doğru muhalefet
tarzının da bir yansımasıdır bu. Elbette, Merkez Bankasının getirilen bu kanunuyla özerkleştirilmesi
amaçlanırken, kanunda birçok da eksik ve yanlışın olduğunu söylemek isterim;
ama, ilerleyen saatlerde, maddeler üzerinde yapacağımız görüşmeler sırasında,
vereceğimiz ortak düzeltme önergeleriyle bu konuda orta bir yol bulacağımızı
umut ediyorum. Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde açıklanan ve krizden çıkış
programı olarak sunulan program taslağında, Türkiye'nin, bugün içinde yaşadığı
büyük ekonomik yangına, büyük sıkıntıya, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik
buhranına çözüm niteliğinde, acil yasa niteliğinde, acil önlem niteliğinde
hiçbir unsurun bulunmadığını üzülerek görüyoruz. Öncelikle, yüzbinlerin sokaklarda yürüdüğü, çek-senet sirkülasyonunun
durduğu, dışarıdan kredi ve yabancı sermaye girişinin bıçak gibi kesildiği,
büyük bir fakirleşmenin ve enflasyon içinde durgunluğun yaşandığı bu ortamda,
ilan edilecek her türlü programın arkasında, kamuoyundan tam destek alan ve kamuoyu
desteği tartışılmayan bir siyasal iktidarın bulunması kaçınılmazdır; ama, gelin
görün ki, bu program taslağı açıklandığı gün, hepinizin hatırlayacağı gibi,
emek platformu, onbinlerce çalışan sokaklarda hükümeti istifaya davet ediyordu. Bu tür programların uygulandığı birçok ülkede, adına "sosyal
uzlaşma" ya da "sosyal kontrat" denilen toplumsal mutabakat
aranır. Toplumsal mutabakatın olmadığı yerde fedakarlığı, sıkıntıyı ve
gerçekten özveriyi içeren bu tür programların uygulanma şansı oldukça zor olur. O nedenle, Sayın Derviş'in açıkladığı, bana göre kapsamlı bir istikrar
programı olmayan program taslağında esas unsurun, yani, siyasal iktidarın
arkasındaki inanırlılığın, güvenirliliğin, yani ekonomi dilinde kredibilite
dediğimiz hadisenin kalmadığını hepimizin görmesi lazım. Yoksa, yüzbinlerin,
esnafın, çiftçinin, işçinin "hükümet istifa" diye sokaklarda yürüdüğü
bir ortamda "biz, toplumsal mutabakat yaptık; bir program daha yapıyoruz;
haydi bizi bir daha destekleyin, haydi bize bir daha avans verin" demek
mümkün değildir, inandırıcı değildir ve başarılı olma şansı, maalesef, azdır;
sıkıntı buradadır. Türkiye, mutlaka, Parlamento içinde bir taze başlangıca
gidebilseydi, gerçekten, programın eksik ve yanlışlarını daha rahat
tartışmamız, çözümlere daha rahat gitmemiz mümkün olabilirdi diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, 15 günde 15 yasayla Türk ekonomisi bu ağır
buhrandan çıkamaz; keşke çıkabilse, hemen 15 günde değil, 10 günde çıkaralım.
Nitekim, bugün, Merkez Bankası Yasasını, bu anlayış içinde, biz destekliyoruz.
Özerk bir Merkez Bankası, evet; ama, liberal bir piyasa ekonomisinin
uygulandığı, piyasaların çalıştığı bir yapıda evet. Açıklanan program
taslağında, yarın çekini, senedini ödeyecek olan veya ödeyemeyecek olan, yarın
ithalat yapacak olup döviz kurunun ne olacağını bilemeyen, çalışana, üreticiye,
sanayiciye, esnafa yönelik acil önlem niteliğinde tek bir açıklık var mı;
açıklanan programın ya da program taslağının içinde, ödemeler dengesi, faiz
politikaları, ithalat-ihracat rakamları, kur ve döviz rejimi hakkında
inandırıcı bir şey var mı; yok. Açıklanan programda, enflasyonun yüzde 57,6
olduğunu söylüyor Sayın Derviş ve programı hazırlayan ekibi. Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin son yirmi yirmibeş yıllık enflasyon
ortalaması, zaten yüzde 60 dolayındadır. Yani, Türkiye, hiçbir istikrar
programı uygulamasa, hiçbir kemer sıkmaya ve fakirleşmeye gitmese bile, son
yirmi yıllık ortalama, artı eksi yüzde 60 dolayındadır. Yüzde 57,6'lık bir
enflasyon hedefi, aslında, hükümetin iki seneden beri insanlara kemer
sıktırarak, fakirleştirerek, toplumsal huzuru bozarak, ülke ekonomisini
çökertmek pahasına yaptığı programın da kenara konmasıdır. Yüzde 57,6'lık bir
enflasyon hedefi, ben, enflasyonla mücadeleden vazgeçtim demenin dolaylı
yöntemidir. Böyle bir hedef konamaz; böyle bir hedefi koyduğu için de,
gerçekten yadırgadığımızı ve bu işi anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmek
isterim. Ekonomik krizde, ekonomik yangında Türkiye'nin meselelerine çözüm
mahiyetinde hiçbir şey bu program taslağında yoktur. Bugün reel devalüasyonun
nerede duracağı bilinmemektedir. Açık pozisyonları nedeniyle çok büyük
sıkıntıya giren finans kesimi ve bankacılık kesiminin yanı sıra, geçmiş
programa, yani Anasol M hükümetinin bir önceki programına inanarak pozisyon açan,
dövizle borçlanan, ithalat yapan, tüketici kredisi alan binlerce, onbinlerce
vatandaşımız, şirketimiz ve piyasa aktörleri son derece zor durumdadır. Program altmış gün beklendikten sonra, az önce söylediğim gibi, ödemeler
dengesi, faiz politikaları, gelirler politikaları, ithalat, ihracat dengeleri
konusunda büyük boşluklar bırakarak açıklanmıştır. Bu olsa olsa tespitler ve
temenniler manzumesidir değerli arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Kemal Derviş'in yaptığı tespitlerin içinde gerçekten haklı ve
doğru olanları da vardır; ama bu tespitleri bu ülkede çok kişi, çok defa
yapmıştır. Geçen hükümet programlarının çoğunda yer alan Telekomun
özelleştirilmesi, Merkez Bankasının özerkleşmesi gibi hususları tespit
edebilmesi, Türkiye'de yaşanan büyük ekonomik krize, her yeri saran ekonomik
yangına çare olacak, bu yangını söndürecek tek bir enstrümanı içermemektedir. Sayın Derviş, toplumsal mutabakat ararken, muhalefet partilerine ve
Meclise program hakkında bilgi vermemiş, danışma gereğini hissetmemiştir.
Yüzbinlerin, sokaklarda hükümeti istifaya davet ettiği bir programda elbette
toplumsal mutabakat olduğunu kimse iddia etmemelidir; birçok dış ülkede de
böyle olmuştur. Yüzde 57,6'lık, aslında enflasyonla mücadeleyi bir kenara koyan
hedefe kimse inanmamaktadır. Bu sene enflasyonun Türkiye'de yüzde 70 - 75'le
yüzde 100 arasında olacağına dair dünyanın bütün kredi veren büyük kredi
kuruluşları ve reyting kuruluşlarının raporları maalesef elimizdedir. J P
Morgan'ın raporu yüzde 82 diyor, Merill Lynch yüzde 75 diyor. Siz bunlardan
kredi isteyeceksiniz; 75'den aşağı enflasyon hedefi öngören tek bir yabancı
yatırım bankası ve dış kreditör yok; siz nasıl 57,6 diyorsunuz ve son yirmi
yıllık ortalaması yüzde 60 olan Türkiye'deki enflasyona 57,6 hedef koyarak kimi
aldatıyorsunuz?! Açık açık söyleyin, samimî olun, madem samimiyet diyorsunuz,
gelin deyin ki: "Biz, enflasyonla mücadelede yenildik, duvara tosladık,
enflasyonla mücadele hedefini kenara kaldırdık." Samimî olmak, açık olmak,
bu tür programların, bana göre, olmazsa olmaz unsurudur. Sayın Kemal Derviş'in açıkladığı program taslağında -ki, az önce
söylediğim sebeplerden buna program demek mümkün değil- kaynak yok, ödemeler
dengesi yok, kur politikası yok, faiz politikası yok, gelirler politikası yok, yok,
yok, yok; ekonomide yangını söndürecek hiçbir şey yok; ama, program deniliyor.
Peki, ama Sayın Derviş -bilerek veya bilmeyerek, elindeki rakamlar ne derece
sağlıklı bilemiyorum ama- yaptığı toplantıda, tüm siyaset kurumunu, gelmiş
geçmiş bütün hükümetleri töhmet altına alan ve bana göre, hiç de şık ve nazik
olmayan bir beyanda bulunmuştur. Türkiye'nin, elbette yıllardan beri süren
yapısal, kronik sorunları vardır; elbette, demokrasinin kesintiye uğramasından
kaynaklanan istikrarsızlıkları vardır; ama, bunların faturasının bütün siyaset
kurumuna, bütün on yılda görev yapan hükümetlere çıkarılması, sorumluluğun
başka taraflarda aranması, siyasal iktidarın sorumluluğunun gözardı edilmesi
mümkün değildir. Ünlü bir laf vardır değerli arkadaşlarım: "Yenilgi öksüzdür;
ama, başarının çok babası vardır" derler; bu laf doğrudur, gerçekten
duvara çarpan istikrar programında, Türkiye'yi fakirleştiren hatalı programda
kur çıpasını esas alarak, bütün ikazlara rağmen, inatla sürdürülüp ülkeyi
fakirleştiren programda, siyasal sorumluların, son on yılın değil, bu programı
ısrar ve iddiayla ortaya koyanlar
olması gerekmez mi? Vicdan ve adalet bunu gerektirmez mi?! İzniniz olursa, birkaç tane grafikten size bunu göstereyim... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Son on yıla gitme, orada sen de varsın. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - İşte, onun için diyorum, göstereceğim işte. Şimdi, Sayın Derviş, toplam borç stokunun gayri safî millî hâsılaya
oranının, son on yılda bozulduğunu söylüyor. İçborç stokunun gayri safî millî
hâsılaya oranının, son on yılda kötüleştiğini söylüyor. Bakınız, ben size bir
tablo gösteriyorum: İçborç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı... (DYP
sıralarından "Sayın Derviş de görsün" sesleri) Ben, bir nüshasını da vereceğim Sayın Derviş'e yazılı olarak, arzu
ederse tabiî. HASAN AKGÜN (Giresun) - Biz de görelim. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Size de göstermek istiyorum... Bakınız, Türkiye yüzde 15'i aşmamış... Bakınız, son dört yılın
rakamları, bunlar İstatistik Enstitüsünün, DPT'nin rakamlarından alınmıştır,
isteyene birer nüsha da vermem mümkündür. Nerede bozulma değerli arkadaşlar; son on yılda mı?! NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) - Derviş'e göster. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Hayır, Sayın Derviş isterse, ben,
vereceğim. (DYP sıralarından alkışlar) İçborç stokunun büyümesini gösteriyorum sizlere. İçborç stoku,
Türkiye'de on yılda mı bu hale gelmiş?! Refahyol Hükümeti ayrıldığında 4,2
katrilyon, bugün 51 katrilyon; dört senede 4 katrilyonu 50 katrilyon
yapacaksınız, bunu son on yıla fatura edeceksiniz! (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) Böyle şey olur mu, böyle adaletsizlik olur mu?! Rakamları
söyleyeceksek, doğruları söyleceğiz. Buyurun. Bakınız... İHSAN ÇABUK (Ordu) - Başlatan kim?! H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, her ülke
içborç da alır dışborç da alır. Bu, ayıp, günah değildir. Önemli olan, bunun,
yönetilebilir, makul seviyelerde olmasıdır. Ben, onu diyorum. Rakam burada; tek
tek söyleyeyim, çek etsinler: 6 katrilyon 1997 sonudur. 11,6 1998 sonudur.
2000'de 36,4'tür. 2000'e razıyız. Bugün, 50,8 olmuştur değerli arkadaşlarım.
Kim yapmış içborcu, kim yapmış?! (DYP sıralarından alkışlar) M.HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Borçları büyütmüşsünüz. BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin hatibe. Lütfen, rica ediyorum... H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Şimdi, size dışborç stokunu da göstermek
istiyorum; Türkiye'nin toplam dışborç stoku. Bugün, daha fazladır, 2001'i
almadım. Buyurun... (DSP sıralarından gürültüler) Buyurun. 1991'den 2001'e kadar, on yıllık. Amacım, burada, bir siyasî polemik
falan da değil. Ancak, Sayın Derviş'e... Burada daha fazla var; ama, zaman
almayacağım. Çok daha fazlası var. Şimdi, şunu söylüyorum: Bir siyasal iktidar, 1999 yılında gelecek,
manşetlerin desteğiyle, büyük iddialarla bir stand-by programını yürürlüğe
koyacak, muhalefetin tüm ikaz ve eleştirilerine rağmen, kur çıpasında ısrar
edecek, kasımda kriz olacak, Türkiye'de 13 banka batacak. Ardından, yapılan
ikazlara rağmen, yine devam edecek ve bir gece ansızın "ben pes ettim ve
dalgalı kura geçtim" diyecek. Değerli arkadaşlarım, bugün, reel devalüasyon yüzde 75-80'lerdedir. Daha
bugün, Merkez Bankası 1 264 000 liradan, 50 milyon dolar döviz satmıştır.
Yılbaşında 28 milyar dolar olan rezervler, bugün, 18 milyar dolardır. Şimdi, bunun siyasal sorumluluğu olmayacak mı; yani, Merkez Bankası
Başkanı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı ve Hazine Müsteşarı
istifa ettiler -bana göre, onurlu bir davranış yaptılar- peki, bunun siyasal
sorumlusu olmayacak mı?! Sizi savunmak Sayın Derviş'e mi kalmalıydı?! (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Peki, sen ne yaptın?! H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Şimdi, Merkez Bankasının özerk olması
konusunda, biz, Doğru Yol Partisi olarak, aynı özelleşmede yaptığımız gibi,
aynı tahkimde yaptığımız gibi, aynı gümrük yasasında yaptığımız gibi
"evet" diyoruz. Merkez Bankası zaten özerkti, Avrupa Birliği
standartlarına çıksın diyoruz; ama, Merkez Bankası Yasasında, bana göre Merkez
Bankasının özerkliğini tehlikeye sokan bazı düzenlemeler de var. Geneline
"evet" dediğimiz için maddelerde onları açıklayacağım; ancak, şunu
söyleyeyim: Bugün, Merkez Bankası Genel Kurulu yapıldı, Merkez Bankasının kârı
ve kur farkları ilk defa Hazineye ödendi. Hazinenin devamlı olarak Merkez
Bankasına borcu olduğu için, bu, hep mahsup edilirdi. Sayın Derviş veya -onun
bilgisi dahilinde olup olmadığını bilmiyorum- ekibi, bugün, Merkez Bankasından
bu parayı aldılar. Bunun anlamı nedir; tam anlamıyla monetizasyondur, para
basmaktır bu. Başka hiçbir yolu yoktur. Siz, Hazinenin borcu dururken,
Hazineyle bunu mahsuplaştırmazsanız, piyasaya para sürmenin dolaylı yoludur.
Hani, açık olacaktık? Hani, samimi olacaktık? Bu samimiyeti, maalesef, burada
göremiyoruz değerli arkadaşlarım. Merkez Bankasının bir meclisi vardır; Merkez Bankası meclisi ne iş
yapacak, o konu açığa kavuşmamıştır. Her maddede bakacağız. Merkez Bankasının
verdiği 1 lira, her lira para basmaktır; enflasyon yaratır değerli
arkadaşlarım. Merkez Bankasına gayrimenkul alma izni veriyorsunuz "ihtiyaç
fazlası olan" lafını kaldırarak. Niye veriyorsunuz bunu? Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki bankalara, eskiden -1994 krizinde
koymuştuk bunu- bankacılık sisteminin likiditesini sağlamak için, bir yıl
vadeyle, teminatlı ve limitli kredi verilebilirdi. Doğru bir yöntemdir. Şimdi,
siz, teminatı, vadeyi her şeyi kaldırıyorsunuz. Benim en büyük korkum, bu madde değişikliğiyle, Merkez Bankası, yarın
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun işlevini üstlenir; bu sefer, batmış
bankaları kurula almak yerine buradan fonlanır. Merkez Bankası Kanununda da çok
ciddî eksikler ve yanlışlar var. Umarım ve dilerim ki, orta vadeli bu kanunu; yani, bugün yaşanan krize
hiçbir kısa vadeli yararı olmayan bu kanunu bu sefer doğru çıkarırız.
Eleştirilerimize "muhalefet söylüyor; o zaman, biz reddedelim"
demezsiniz. Bizim Merkez Bankasının özerkleşmesinde "evet" dediğimiz
gibi, siz de, bizim, doğru, haklı, liberal ekonomiye uygun, piyasa ekonomisine
uygun görüş ve düzeltmelerimize, umarım ve dilerim ki destek verirsiniz. Merkez
Bankası gibi hepimizin itibarı olan bir kurumun yasasını, yine, eski Bankalar
Kanununda olduğu gibi, yaz boz tahtasına çevirmezsiniz diye düşünüyorum. Türkiye'de, ekonomide, gerçekten küme düşme psikolojisi yaşanmaktadır;
teşebbüs gücü, moral gücü kaybolmuştur; üreten reel sektörün, çek ve senet
sirkülasyonu tamamen durmuştur; küçük ve orta ölçekli işletmeler kredi
alamıyor; dışarıdan kredi girişi, yabancı yatırım ve sermaye girişi bıçak gibi
kesilmiştir. Ekonomideki yangına ne çözüm bulmamız gerekir? Nasıl canlandıracaksınız
bu piyasaları? Çeki senedi protesto olan, malî sabıkalı hale gelen binlerce
küçük işletmeye, esnafa, ne tür önlem getireceksiniz? Eximbankı nasıl
canlandıracaksınız? Gelin, acil yasa diye bunları konuşalım. Hep orta vadeli düzenlemeleri konuşuyoruz. Hay hay... Ama "15 günde
15 yasa çıkarsa, bu kriz düzelir" diyen anlayışı, aşırı iyimser görüyorum.
Kamuoyunu yanıltmayalım. Krizin ne kadar tahribat yaptığı bilinmiyor. Kriz,
aslında, giderek derinleşiyor da. Bu krizi, kimse, 5 Nisanla falan da karşılaştırmasın.
5 Nisandan sonra, bir yıl içerisinde, Türkiye, krizden çıkmış, büyümeyi,
ihracat artışını başarmış, piyasalara moral gelmiş, sirkülasyon başlamıştı.
Bugün, aylardır, günlerdir piyasada yaprak kımıldamıyor; döviz piyasalarında
güven kalmamış; bankacılık sektörü, birbirine borç vermiyor; işsizlik, almış
başını gitmiş. Hepiniz seçilmiş milletvekillerisiniz, sizlere gelen iş
taleplerinden, herhalde, durumun vahametini en az benim kadar biliyor
olmalısınız. Türkiye, böyle yangın yerine dönmüş ekonomide, acil yasa diye,
orta vadeli bu tür düzenlemeleri öne alarak, bana göre doğru yapmıyor. Eğer,
yasa sayısıyla, çok yasa çıkarmakla kriz çıkmayacak olsaydı, herhalde şu
yaşadığımız kriz çıkmazdı; çünkü, bu
Yüce Parlamento, son dönemlerle kıyas edildiğinde, bu dönem, en çok yasayı
çıkaran Parlamento; ama, en ağır krizin de yaşandığı döneme denk geldi
maalesef. Niye; eğer, yasaları gerçekçi çıkarmazsanız, öncelik sırasını doğru
tayin etmezseniz, uygulamasında yeterli ölçüde basiretli davranamazsanız, krizlere
yeterli ehliyetli kadrolarla müdahale edemezseniz, ondan sonra bu tür olaylarla
karşılaşırsınız. Yasa çıkararak, keşke enflasyon düşse; yasa çıkararak, keşke
kriz düzelse. Gelin, bir malî af çıkaralım; çekini senedini ödeyemeyen küçük ve orta
ölçekli işletmelerin malî sabıkalı halden kurtulmasını sağlayalım. Merkez
Bankasının özerkleşmesine evet; ama, merkez bankasını ipotek altına alacak
düzenlemelere hayır diyoruz. Sayın Derviş'e de, teknik bir insan olarak getirildiği bu görevde, tüm
siyaset kurumunu, tüm siyasetçileri, tüm hükümetleri aynı kefeye koyan toptancı
açıklama ve yaklaşımlardan, polemiklerden kaçınmasını tavsiye ediyoruz. Değerli milletvekilleri, Türkiye, krize acil müdahale edecek önlemlerde
gecikmektedir. Yüce Meclisin sabahlara kadar süren mesailerinde, mutlak ve
mutlak, bu yangını söndürecek acil önlemler gündeme getirilmelidir. Görüşülen
Kamulaştırma Yasası da, bugün görüşeceğimiz Merkez Bankası Yasası da, orta
vadeli yapısal düzenlemelerdir; yapılmalarına bir şey demiyoruz; ama, yangına
çare yoktur. Hâlâ yurt dışından gelecek
yardımlar bekleniyor. Artık, "kredi" de değil, "yardım"
deniyor; Türkiye bu noktaya getirilmiştir. Yazık günahtır bu koca ülkeye... Gelecek maddelerde, Merkez Bankası Kanunu üzerindeki görüş ve
düşüncelerimizi... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Söylemez, süreniz tamamlandı efendim. Mikrofonunuzu
açıyorum, lütfen tamamlayınız. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Gelecek maddelerde, detaylara girerek, maddelerde gerekli düzeltmeleri
yapacağımız, hiç olmazsa burada bir uzlaşma sağlayacağımız umuduyla, hepinize,
nezaket ve sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum
efendim, sağ olun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Söylemez. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini, Sakarya
Milletvekili Sayın Cevat Ayhan ifade edecekler. Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan 655 sıra sayılı Kanun Tasarısının
geneli üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; söze
başlarken, hepinizi hürmetle selamlarım. Muhterem arkadaşlar, kanun tasarısı 18 maddedir ve Merkez Bankası
Kanununda değişiklik yapmaktadır. Merkez Bankası Kanunu, 14 Ocak 1970'te
çıkarılmış 1211 sayılı Kanun, takriben 70 maddelik bir kanundur. Getirilen bu
tasarıyla kanunun muhtelif maddelerinde değişiklik yapılmaktadır. 4, 13, 22,
29, 36, 40, 42, 43, 45, 52, 53, 56, 61 ve 68 inci maddelerde değişiklik
yapılmakta ve 22/A numarasıyla, para politikası kurulu kurulmasıyla ilgili bir
madde getirilmekte, geçici 2 madde de getirilmektedir. Tasarı, Merkez Bankası Kanununda mühim bazı değişiklikler yapmaktadır.
Plan ve Bütçe Komisyonunda bazı değişiklikler yaptık; buna rağmen,
yapamadığımız değişiklikler de oldu muhalefet partisi olarak. Bunları da
muhalefet şerhimizde geniş bir şekilde arz ettik. Tabiî, tasarıyla yapılmak istenilen, ifade edildiğine göre, daha
bağımsız bir Merkez Bankası kurulması. Peki, şimdiye kadar, Merkez Bankası
bağımsız değil miydi; elbette, bağımsızdı. Kimse, Merkez Bankasının işine
bugüne kadar müdahale etmedi. Nitekim, son krizlerde, kriz öncesi, bütün
politikaları yönetenlerin de Merkez Bankası ve Hazineyle müşterek olarak ortaya
koydukları politikalar oldu. Son krizde ağırlık bürokrasideydi. Merkez
Bankasına dışarıdan müdahaleyle, şu şöyle yapılsın, bu böyle yapılsın şeklinde,
geçmiş, yakın zamanlarda bu olmadı. Bir iki defa geçmişte... Zannederim,
birincisi, CHP hükümeti zamanındaydı, Merkez Bankası Başkanı olağanüstü bir
genel kurulla değiştirildi; İsmail Hakkı Aydın Bey getirilmişti yanlış
hatırlamıyorsam. Bunun dışında, genellikle, Merkez Bankası, hükümet
politikalarıyla uyumlu halde, para politikalarını belirlemede ağırlığı olan bir
kurum olarak devam eder. Tabiî, yeni getirilen tasarıda bizim ısrarla üzerinde durduğumuz, Merkez
Bankasının da, diğer bütün kurumların da hükümetlerle uyumlu politika götürmesi
esastır. Yeni kurulan bütün özerk kurumlar için de aynı şeyi söylüyorum.
Mademki, ülkeyi yönetme görevi hükümetindir, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
güvenoyu almış olan hükümetlerindir. Bu hükümetlerle devletin bütün
kurumlarının, yargının da tabiî, kendi kanunları çerçevesinde uyumlu olarak
politikaları götürmesi gerekir. Onun dışında, özerk kurumlar kurarak siyasî
iradenin dışına birtakım icra sahalarının çıkarılması kabul edilemez. Bunu,
açıklıkla ifade etmekte fayda var. Zira, ülkenin yönetiminden sorumlu olan
siyasî iktidarlardır. Siyasî iktidarların görev alanlarını daraltmak, millete
hesap verecek olanların elini kolunu bağlamaktır. Ha, onlar iyi yapamazlarsa,
seçim sandığında hesabı verirler ve yenilenirler. Ülkenin yönetiminden sorumlu
olan özerk kurumlar değil, siyasî iktidarlardır. Daima, kanunları yaparken, bu
ölçülere riayet etmekte fayda var. Her ne kadar ararejimlerde, Türkiye'de bazı
icraat sahaları -YÖK'te olduğu gibi, diğerlerinde olduğu gibi- siyasî
iktidarların irade sahası dışına çıkarılmak isteniyor ve yapılıyor ise de, eğer
bu ülkede demokrasi yerleşecekse, hukuk yerleşecekse, millet iradesi
yerleşecekse, bunun tersine çevrilmesi ve millet iradesinin hâkim olmasını
mümkün kılacak olan bir düzenlemenin esas alınması gerekir. Hatırlarsanız, 55
inci hükümet zamanında, İstanbul Üniversitesinde YÖK'teki uygulamalar sebebiyle
meydana gelen hadiseler neticesinde, devrin Başbakanı Sayın Yılmaz "yetkim
olsa bu duruma müdahale eder ve düzeltirim" dedi; yani, bir Başbakan,
Meclisten güvenoyu almış olan bir Başbakan, bir kurumun uygulamaları karşısında
acz ifade etmektedir. Elbette, onu tenkit babında söylemiyorum; yani, yapılan
düzenlemeler, siyasî iktidarın elini kolunu bağlarsa, o zaman milletin
refahına, saadetine hizmet edecek olan siyasî iktidarın, millî iradenin eli
kolu bağlanmış olur. Ben, son zamanlarda gelen bazı -özerk kurumlar, kurullar
dönemine girdik- özerk kurumlar, kurullar sebebiyle bunu burada zikretmekte
fayda gördüm. Muhterem arkadaşlar, tabiî, Merkez Bankası Kanunu acele çıkarılması
gereken kanunlardan biridir. Biz, buna, latife olarak, "bu da Derviş
Kanunu mu" diyoruz. Sayın Bakanın soyadı, artık, Türkiye'de belli
politikalara alem olmuş vaziyettedir. Kendisine başarılar dileriz. Değerli arkadaşlar, ancak, tabiî, kanunu müzakere ederken yakın zamana
da şöyle bir bakmak lazım. Daha krizin ateşi düşmedi. Krizin ateşi had safhada
devam ediyor. Bir kasım krizi yaşadık, bir de şubat krizi yaşadık. İki krizin
yüksek seviyede ateşi devam ediyor halen. Tabiî, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Derviş'in, bundan birkaç
gün önce açıklamış olduğu programla ilgili, Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş
programıyla ilgili, bakın, orada, maddelerde neler söylenmiş. 18, 19, 20 nci maddeleri açarsanız, orada diyor ki:
"2000 yılı ikinci yarısında Türkiye'ye dış kaynak girişi azaldı. Bunun
arkasından, kamu işletmeleriyle ilgili çalışmalar gecikti." Yani, Telekom
ve Türk Hava Yolları özelleştirilemedi; bunun tercümesi bu. Ondan sonra, yine
aynı maddede: "Kamu bankaları meselesi halledilemedi -detayına girmiyorum-
bazı politik belirsizlikler ortaya çıktı. Arjantin ekonomisindeki gelişmelerin
(kur çıpası, Para Kurulu benzerinin) tesiri oldu. Uluslararası sermaye
tereddüde düştü." Ne zaman bu; 2000 yılının ikinci yarısında meydana çıkan
hadise. Arkasından ne oldu; kasım krizi
patladı. Ondan sonra, 19 uncu maddeye geçiyoruz:"Likidite daralması
sıkışıklığı meydana geldi. Kur çıpası sebebiyle, likidite artışının döviz
girişine bağlanması sebebiyle, piyasada likit darlığı meydana geldi -rapordan
okuyorum, ben söylemiyorum- dış kaynak imkânlarında daralma, yabancı kaynak
girişinin azalması -tabiî, buna ben de ilave edeyim: İhracat-ithalat farkının,
yani, cari işlemler dengesinin giderek büyüyerek aleyhimize doğru tırmanması-
faiz ve kurlara hassasiyetin artması; yabancı yatırımcılarda programa güven
sarsılması; IMF temsilcisinin ince ayar ikazı." Hatırlarsanız, ağustos-eylül ayında, IMF temsilci Cottarelli dedi ki:
"Acele ince ayar yapmak gerekir." Sayın Başbakan da Cottarelli'ye
karşı kükredi aslanlar gibi, bizim işimize karışamazsınız dedi, azarladı; ama,
arkasından, biliyorsunuz, kasım krizi patladı ve yine arkasından, tabiî, 20 nci
maddedeki değerlendirmeye bakın: "Kısa vadeli faizlerde sıçrama -zaten
kasımda sıçramıştı onlar- tahvil, bono ve hisse senedi fiyatlarında keskin
düşüş -yani, bunların faizleri yükseldi, değerleri düştü; tersinedir hareket
daima- bankaların portföyünde devlet iç borçlanma senedi yüklü hale geldiği
için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devirler başladı, yabancı yatırımcılar
kaçtı, Merkez Bankasından 6 milyar dolar döviz çıkışı oldu." Şimdi, bütün size anlattığım bu mizansen nerde oldu; Türkiye'de. Nerde
oldu; evet, bugünkü hükümetin döneminde oldu. Evet, Merkez Bankası, Hazine
bürokratları var; ama, ortada da hükümet var; yani, bütün bunlara seyirci kalan
bir hükümet var ortada. Şimdi, tabiî, bunun neticesinde ne yaptık; yeni bir program getiriyoruz.
Kim inanır bu programa? Ben size söylüyorum, ondört ay milletin gırtlağını
sıkmışsınız, kemerini sıkmışsınız, canını çıkarmışsınız, mazotu 3-4 misli
artırmışsınız, gübreyi artırmışsınız, vatandaşın bugün gübre atacak parası yok,
mazot alacak parası yok, benim seçim çevremde tarlalar boş, bir de şimdi
"verin bakayım kredileri" diyorsunuz. Ne verecek? İşte, Ali Bey
kardeşimiz feryat ediyor. Köyü satsan krediyi alamazsın; tarlayı değil,
traktörü değil, köyü satsan, krediyi geriye alamazsın. Batmış bir Türkiye
ortaya çıkardınız. Yani, onun için, bu krize karşı, bu yeni program şifa değil. Bakın, bu programı ben okudum. Bu programda reel sektör nasıl harekete
geçecek; üretim nasıl artacak; bu var mı? İhracat nasıl artacak; bu var mı? Bu
program, 80 milyar, 90 milyar dolar para bulursa, bankaları kurtaracak. Zaten
ömrümüz bankaları kurtarmakla geçiyor. Çiftçiyi kim kurtaracak; esnafı kim
kurtaracak; üretimi kim kurtaracak? Bin kişi çalıştıran falan fabrika kapanmış.
25 milyon dolar sıkıntısı var, borcunu ödeyemiyor; falana 10 milyon dolar borcu
var ödeyemiyor. Bu özel sektörü kim kurtaracak? Reel sektörü... Bu insanlar
adam çalıştırıyor, üretim yapıyor, ihracata mal hazırlıyor. Hükümetin işi gücü,
daha, dışarıdan para bulacak, içeriden 50-60 milyar dolar ilave borç alacak ve
bankaları kurtaracak. Ne olacak bu bankalar?.. Zaten, bu bankalarda sıhhat yok
ki. Yine, raporda kendileri ifade ediyorlar. Bankalar, para toplayıp da,
bunları, reel sektöre mi veriyor; tarım gelişsin diye mi veriyor; sanayi
gelişsin diye mi veriyor?! Hizmet sektörü gelişsin diye... Nereye veriyor;
hazine tahviline, hazine bonosuna, devlet tahviline yatırıyor; yatıyor aşağı,
ense... Oradan kâr ediyor; alışmış bu tatlı kâra. Biz de, hükümetler olarak,
bunu, devamlı destelemişiz ve netice, bu iflas noktasına gelinmiş. Bu programdan bir şey çıkması mümkün değil, boşuna milleti aldatmayalım.
Bu programa hükümetin ortakları da inanmıyor; onu da ifade edeyim. Biz,
milletvekilleriyle birebir konuşuyoruz, arkadaşlarla temas ediyoruz. Onun için,
güven veren, reel bir program ortaya koymak lazım. Bakın, Türkiye birkaç defa bu krizi geçirdi. En son ciddî geçirdiği
krizlerden biri, 1980 krizidir. 1980 öncesi, biliyorsunuz, Sayın Ecevit'in
yine, başbakanlığı döneminde, 1 litre mazota muhtaç, 1 kilo gübreye muhtaç, 1
topak şekere muhtaç hale geldik; ama, o zaman da, hükümetin saplantıları
üzerinde, hiçbir şey bulunamaz hale geldi. Rahmetli Özal geldi, reel politikaya
döndü. Yanında değerli arkadaşlar vardı. Onların bir kısmı hâlâ bu Mecliste
veya siyasî sahadadır; tanışırsınız hepiniz. Bunlar, derhal pratiğe yöneldi,
çözüme yöneldi, "şu mu yok; paran varsa getir" dedi. Parayı sormuyorum.
"Kara paran mı var, ak paran mı var; sırdaş yap getir, yatır, ekonomiye
kat" dedi. Yani, şimdi, böyle bir, acele üretimi harekete geçirme dönemi.
Onu söylüyorum ben. Bankaları kurtarsanız ne olacak, kurtarmasanız ne olacak. Efendim,
bunlar kurtulacak da, ondan sonra, reel sektörü finanse edecekler. Ben,
inanmıyorum buna. Bunlar, zaten, soya soya gelmişler. Verdikleriniz de onların
hunisi içinde kaybolup gidecek; hiçbir şey de elde edemeyeceksiniz. Değerli arkadaşlar, onun için, tabiî, benim kanaatim -bilemiyorum, üç
ortak neye karar verir ama- bu hükümetin ömrü bitti. Hükümetin istifa etmesi
lazım; yeni bir hükümetin kurulması lazım. Azınlık hükümetiyse azınlık hükümeti
kurarsınız, yürürsünüz. Bakın, 1980 krizinde azınlık hükümeti vardı. Biz de,
azınlık hükümetini dışarıdan destekledik ve o hükümet geldiği zaman, Sayın
Başbakan, o dönemde, Sayın Özal'ı müsteşar olarak getirdi; hem Başbakanlık
Müsteşarı hem de Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Vekiliydi, iki görevi
birden aldı; çünkü, ekonomi planlamadan yönetilir, bürokrasiye de
Başbakanlıktan kumanda edilir. O zamanki Başbakanın bakanlara söylediği şudur:
"Sayın Özal'dan gelen kararnameleri imzalamayan istifa mektubunu
versin." Bu, bir kriz yönetimidir. Şimdi, Kabinenin her bakanı ayrı çalacak, her kurumu ayrı çalacak; siz
de orkestra şefi olarak Sayın Derviş'i getirdik, bunu idare etsin. Ne yapsın
Derviş bu şeyin içerisinde? Dervişler şeyhle beraber çalışır. Şeyh yok ki
ortada. Şeyh başbakandır. Başbakan yok ortada. (FP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, böyle uyurgezer bir hükümetle, sizin bu işleri
halletmeniz mümkün mü, Türkiye'nin yangınını söndürmeniz mümkün mü? İfade
ediyorum... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Şeyh özlemi mi çekiyorsunuz Sayın
Milletvekili? CEVAT AYHAN (Devamla) - Evet, şeyhlik meşruiyet kazandı; çünkü, Derviş'i
getirip ekonomiden sorumlu başbakan yardımcı konumunda devlet bakanı tayin
ettiniz; artık, şeyhlik, bizim literatürümüze girdi. Merak etmeyin şey
itibariyle... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bunu da kabul ediyorsunuz. CEVAT AYHAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, onun için tez elden
yapılması gereken, hükümetin istifasıdır. Bir çözüm hükümeti gelir ve acele de
seçime gidilir. Bu işi taşıyamazsınız, mümkün değil. Bakın, kriz derinleşerek
devam ediyor; Türkiye'deki fabrikalar dışarıya gidiyor. Takip edin basını,
bakın; adam, yatırım yapmıyor, buradaki fabrikasını alıyor dışarıya götürüyor.
Yahu, insaf edin, nasıl hükümetsiniz siz? Bakın, benim ilimde Sakarya'da, Afyon'da, Kütahya'da, Balıkesir'de,
Bandırma'da, Bolu'da, bu bölgede tavukçuluk sektörü var. Bu sektör sıkıntıya
düştü. Milletin gırtlağını sıktınız 2000 yılında; ayda 4 tavuk alan 3'e düştü,
3 alan 2'ye, hiç alamaz hale geldi. Tabiî, kümeslerden gelen tavuklar, piliçler
fabrikaların, entegre tesislerin soğuk depolarını doldurunca, bu insanlar
dediler ki, "Yahu biz tıkandık 750 000 ton piliç, tavuk üretilir; bize bir
ihracat kapısını açın, ton başına 300 dolar destek verin; 50 000 ila 100 000
ton ihracat yapsak, sektör rahatlar, kümesler dolar taşar. Yüzbinlerce insan
geçiniyor bu sektörden." Bunu, ilgililer getirdiler, bakanlığa intikal
ettirdiler, hükümete intikal ettirdiler; biz çalıştık, değerli milletvekili
arkadaşlarımız, iktidar grupları içerisinde sektörü tanıyanlar gayret ettiler,
duyurdular; ama, anlamayan, tınmayan, duymayan, Hazineden sorumlu Bakanımız,
Hazinemiz, Başbakanımız... Yani, siz, bunları konuşmayacaksınız da, bunları
takip edip, bunları değerlendirmeyeceksiniz de, ne yapacaksınız arkadaş;
hükümetin görevi nedir?! Böyle bir hükümet netice alır mı?! Sektörün sıkıntısı
var; gidecek bir bakana anlatacak; o gidecek Başbakana tercüme edecek;
Başbakan, gelin bakayım ortaklar, böyle bir sıkıntı varmış, bunu nasıl
hallederiz diyecek; haydi bakayım, celse üzerine celse... Ondan sonra, zaten,
mesele yıkılıp gidiyor. Onun için, böyle, bu işi yönetemezsiniz. Size söylüyorum; derhal,
hükümetin istifa edip, bu işleri yönetebilecek olan yeni bir hükümetin gelmesi
lazım. Sayın Derviş de bu işin içinde olur, olmaz, kendi takdirleridir; ama,
sizin, bu kafayla, bu anlayışla, bu üslupla bu işi götürmeniz mümkün değil.
Bak, Türkiye'yi harap ettiniz. Benden önce konuşan arkadaşım, içborç stoklarını
söyledi, hepsini söyledi. İşte, bakın, burada, rakamlar elimizde; kimseye
bahane atmayın. Bakın, kimseye bahane atmayın. Çıktığınız zaman buraya,
"efendim on senedir böyle..." Ee, senin işin daha da batırmak mı?!
Bak, içinde bulunduğum 54 üncü hükümet devrettiği zaman görevi, borç stoku 28
milyar dolar... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - 84 milyar dolar... CEVAT AYHAN (Devamla) - Hayır efendim, 28 milyar dolar; içborç stoku,
söylüyorum... NİDAİ SEVEN (Ağrı) - 84 milyar dolar... CEVAT AYHAN (Devamla) - Atmayın. Gelin, size göstereyim tabloları,
Hazine rakamlarına bakın, bunu bulursunuz; 28 milyar dolar. Peki, şimdi
geldiğimiz nokta ne; şimdi geldiğimiz noktaya bakalım: Şimdi geldiğimiz nokta
da 50 milyar dolar. Her şeyi daha kötü hale getirmişsiniz, her şeyi daha berbat
hale getirmişsiniz. Biz, size, dışborcu 80 milyar dolar mertebesinde
devretmişiz, 114 milyar dolar mertebesine gelmişsiniz. Sadece son bir ayda...
Bak, son bir ayda, mart ayında... Şubat ayı sonu içborç stoku, 45 milyar dolar;
Hazinenin rakamlarına göre, şubat ayı sonunda içborç stoku 45 katrilyon
liradır; mart ayı sonunda 50 milyar... 50 trilyon... Rakamları da karıştırıyoruz
sizin idarenizde mübarekler, artık katrilyona da sığmamaya başladık. 50
katrilyon 800 trilyon liradır. Yani, içborcu, bir ayda 5,5 katrilyon
artırmışsınız. Şimdi, önümüzdeki ayda, bunun daha da tırmandığını göreceksiniz.
Nasıl döneceksiniz içborçta? Haydi bakayım... Dönün bakayım... Dışarıdan sıcak
döviz geliyordu, bozduruyordu... Dolar üzerinden yüzde 32 faiz alıyor, milletin
kanını emiyor bu düzen. Bunu görmüyor musunuz arkadaşlar?! Bakın, biz hükümet olmuşuz -54 üncü hükümet- havuz sistemine geçmişiz;
borçlanmayı azaltmışız, bunları rekabete sokmuşuz ve belli bir dengeye
gelmişiz. Ödediğimiz faizlere bakın, fren yapmışız; borç stokuna bakın, fren
yapmışız. Eğer kalsaydık, Fadime, Kalkancı numaralarıyla bizim hükümet
yıkılmasaydı... Ki, siz, o Fadime, Kalkancıların eseri bir hükümetsiniz netice
itibariyle, o dönemin taşeron hükümetisiniz, devamısınız aslında; çünkü, siz,
dört yıllık bir hükümetsiniz, iki yıllık değil. Ta 1 Temmuz 1997'den beri gelen
bir hükümetsiniz. Üç ortaksınız; ama, iki ayak o dönemden gelmedir.
Uygulamalarda... Ayrıca, Sayın Ecevit, tek başına hükümetti beş,altı ay... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ayhan, süreniz tamamlandı efendim. Açıyorum mikrofonunuzu; lütfen, tamamlar mısınız. CEVAT AYHAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum. Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasıyla ilgili kanun tasarısına
muhalefetimiz var. Yine de hayırlı olsun diyorum; ama, size söylüyorum ki,
Türkiye'yi bir yangın yerine çevirdiniz. Yangın giderek artıyor, kriz derinleşiyor.
Ne yapacaksanız, oturun, akıllı uslu düşünün; çözüm getiremiyorsanız, istifa
edin ediyorum. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan. Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven açıklayacaklar. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun görüşlerini takdim ederken; kamuda çalıştığım sıralarda Sayın
Serdengeçti'nin Merkez Bankası Başkanı olarak atanmasını ve bugün burada
olmasını memnuniyetle karşılıyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Bravo!.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Bravo diyeceksin tabiî... Bankalar, tabiî ki, ekonominin şahdamarıdır. Şahdamarında meydana gelen
aksaklık ve tıkanmalar bütün sistemi etkisi altına alacaktır. Yıllardan beri,
birkısım bankalar usulsüzlük ve yoksuzlukların odağı haline gelmiş, rant
ekonomisinden reel ekonomiye geçişte büyük zorluklarla karşı karşıya
kalınmıştır. Ülkemizde, rasgele kuruluş izinlerinin verilmiş olması,
mevzuattaki hukukî boşluklar, bankaların plasman politikaları ile aktif
büyüklükleri ve kamu bankalarına uygulanan yanlış politikalar sonucu bankacılık
sektörünün karşı karşıya kaldığı çıkmazlarla bugün karşı karşıya bulunmaktayız.
Bankerzede olayından tutun, konutzede olayına ve offshorezedeler faciasına
kadar bu faturalar tasarruf sahiplerine ödetilmiş ve birçok insan bu
sebeplerden intihar etmiştir. Halktan toplanan birkısım paralarnın, banka
sahiplerince, iştiraklerine aktarılması suretiyle, bankalar, maalesef,
hortumlama işlemiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Yıllardan beri, devlet iç
borçlanma senetlerinden ve hazine bonolarından aldıkları yüksek faizlerle
beslenen bu hortumcular, çareyi ya yurt dışına kaçmakta görmüşler ya da bugünkü
gibi demir parmaklıklarla karşı karşıya kalmışlardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içinde bulunduğu
ekonomik darboğaz, gerçekten, esnaf, sanayici, tüccar, işçi, köylü ve
memurumuzu üzmüştür. Bu üzüntüyü yüreğimizde hissetmememiz mümkün değildir;
ancak, bu durumu fırsat bilenler, millî mücadeleyi kazanan parlamenter sistemi
hedef almışlar, kanserli dokuların vücuttan temizlenmesi yerine ajitasyonlara
başvurmuşlar, karanlık senaryolarla ara rejime davetiye çıkarmışlar, ateşin
üzerine âdeta benzinle gitmişler, ekonomik krizin arkasına sığınarak siyaset
kurumu ve siyasetçileri yıpratmaya çalışmışlar, toplumdaki tansiyonu düşürme
yerine, ekonomik krizi siyasî krize dönüştürmeye çalışmışlar, amaçları
doğrultusunda eylem yapmaya cesaret edemeyenler, esnaf gölgesi altında kışkırtıcılığa
soyunmuşlardır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış güçlerin, ülkemiz üzerinde
oyun oynamasına hiç gerek yok; dedim ya, ateşin üzerine benzinle gidiyoruz.
Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye gelip, rapor yazmalarına
gerek yok, yurtdışı bankaların kredi vermeleri için Türkiye hakkında istihbarat
yapmalarına da gerek yok; kredibilitemizi, zaten, kendimiz, onlara sunuyoruz.
Nasıl olsa, felaket çığırtkanlığı yaparak ülkemizin turizm sektörüne de darbe
vurmayı gözardı etmiyoruz. Ekonomide moral bozarak, stok ve kuyruklara yol
açıp, birkısım insanları zengin ettirmeye de çalışıyoruz. Peki, bunlardan
karaborsacılar ne kadar para kazanacak ve kimlerden?.. Yine, benim Anadolu'da
yaşayan çiftçim, işçim, köylüm, memurum bundan zarar görecektir. Halkın moralini menfî yönde etkileyerek, bankacılık sektöründeki
paraları yastık altına çekmeye hiçbirimizin hakkı yoktur; güven olayını
sarsarak ekonomiyi kilitlemeye, hele hele, hiçbirinizin hakkı yoktur. Krizin
arkasına sığınan birkısım insanların kurumlara ve şahıslara karşı taahhütlerini
yerine getirmemesi için o insanlara -artniyetli insanlara- fırsat vermeye, hiç
mi hiç hakkınız yoktur. Vatandaşlarla güvenlik güçlerini karşı karşıya
getirmeye ve toplumu gerginlik içerisine çekmeye, hiçbir zaman hakkınız yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fon arzı ile fon talebinin
karşılaştığı bu para piyasaları, sermaye piyasaları, gerçekten, ekonominin
vazgeçilmez kurallarıdır. Bankalar, aracı kurumlar, özel finans kuruluşları, bu
piyasaların vazgeçilmez temel taşlarıdır. Ülkemizde, bu temel taşlar yeterince
yerine oturtulmamıştır. Altyapının oluşturulmamış olması, yıllardan beri
süregelen mevzuattaki hukukî boşluklar nedeniyle, bankalar ve özel finans
kuruluşları, halktan toplamış oldukları paraları, iştiraklerine, bağlı
ortaklıklarına ve yan kuruluşlarına kaynak teminine matuf olarak
kullanmışlardır. 1994 yılında meydana gelen kriz sonucu, İnterbank ve diğer
bankalardan, diğer piyasalardan yüksek faizle toplanan paralarla, kamu
bankalarının görev zararları, katlamalı olarak gelmiştir. Bunların hepsini,
rakamlarla burada vermeye hazırım; ama, rakamlara girmek istemiyorum. Devlet
tahvili ve hazine bonosu karşılığında yapılan borçlanmalarla, kamu maliyesi,
içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Para piyasalarında ve sermaye piyasalarında meydana gelen likidite
sıkıntısı, gerçekten, bütün Türk Milletini meydana getiren tüm toplum
katmanlarını etkilemiştir. Herhangi bir bankanın borçlanma taahhüdünü gün içerisinde yerine
getirmemiş olması, piyasadaki bankaları zincirleme olarak etkilemiş; en
önemlisi de, yurtdışı güven ve kredibilitemizi riske sokmuştu. İthalat ve ihracatımızda oluşan olumsuzluklar, akreditif ve teminat
mektuplarında karşılaşılan sıkıntılar, hepimizi yeterince üzmüştür. Ne var ki,
Merkez Bankasının, Uluslararası Para Fonuna verdiği taahhüt gereği, net iç
varlıkların seviyesini koruyacağım diye gerekli basireti göstermediği de bir
gerçektir. 19 Şubat 2001 tarihinde oluşan finansman darboğazıyla ilgili hükümetin,
gerçekten, almış olduğu kararlar, belki, şu anda net olarak ortaya çıkmamakla
birlikte, Merkez Bankası Kanununun Türkiye'nin önüne getirilmesi, bana göre,
bütün reformların en önemli kaynağı haline gelmiştir. Hükümetin malî ve ekonomik, müşavirlik, malî ajanlık ve haznedarlık
görevini yapan ve aynı zamanda, para ve kredi politikasını, kalkınma planı ve
yıllık programlara uygun şekilde yürütme görevini alan Merkez Bankası, bugün,
71 yıllık bir maziye sahip olup, 1930 yılında kurulan bir banka olarak önümüze
çıkmaktadır; ama, 1970 yılından itibaren, gerçekten, çok detaylı, çok köklü
değişikliklere gidilmemiş ve bugün önümüze gelen bu yasa tasarısıyla, Merkez
Bankası Kanunu elden geçirilerek yeni bir şekille önümüze çıkmaktadır. Bu görev ve yetkilerle donatılan Merkez Bankasına, gerçekten, 15 Nisan
2001 tarihinde açıklanan programın başarıya ulaşması için çok büyük görevler
düşmektedir. Bankacılık sektöründeki malî bozukluktan fona devredilen bankalara
kadar, sermaye piyasalarından para piyasalarına kadar pek çok yapısal reformun
yeniden yapılandırılmasına kaynak teşkil edecektir. Bugün, fona devredilen bankalar... Kamuoyuna 13 bankanın batırılarak
fona devredildiğini belirten insanlara şunu sormak gerekir: 57 nci hükümetin
güvenoyu aldığı tarih, zannedersem, 2 Haziran 1999. Fona alınan bankaların
tarihi, 1999'un üçüncü çeyreği. O günkü gazete ilanlarını eğer
değerlendirirseniz, bütün bankalar gazetelere ilan veriyordu; dövize yüzde 30,
mevduat faizlerine yüzde 300, offshore hesaplara şu kadar vereceğiz diye. Peki,
o bankalar fona alınmasaydı da, 20 milyar dolar yerine 50 milyar dolar mı
götürseydi o hırsızlar? Onu size sormak istiyorum. Bugün, memleketin içerisinde bulunduğu durumu hassas bir şekilde
değerlendirmek gerekir. 1970 yılından itibaren, zaman zaman bazı değişiklikler
yapılmış; ama, bu yasa tasarısıyla, özellikle, Avrupa Birliği normları ve
dünyada meydana gelen gelişmelerin gerisinde kalmış olan bir Merkez Bankasının
-yeni değişiklikler getirilmek suretiyle- dünyayla entegrasyonu sağlanmaktadır.
Bu yasa tasarısıyla, para politikalarının belirleyicisi ve uygulaması konusunda
tek yetkili hale getirilmiştir; sadece para politikaları yönünde... Yine,
hükümetle birlikte, Türkiye'de kangren haline gelmiş enflasyonun hedefinde
etkin rol oynamak ve bağımsız bir yöntemle bu enflasyonu aşağıya çekme
konusunda hükümete müşavirlik ve yardımcı olma noktasında, tasarıda yer
verilmiştir. Yine, sistemdeki tıkanıklıkları gidermek için, teminat karşılığında
kredi sağlama imkânı getirilmiştir. Yine, bu tasarıyla, Bakanlar Kuruluna, her yıl, nisan ve ekim aylarında
rapor verilmesi hükme bağlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunun, Merkez
Bankasının çalışmaları ve rezervleri olsun, diğer bilgileri noktasında, yılda
iki kere bilgilendirilmesi yasa tasarısına konulmuştur. Hazineye kaynak aktarımına yasak getirilmiştir; çünkü, yıllardır,
Hazineye, gerek çiftçilere... Bazıları diyor ki, efendim, çiftçilere verilen
düşük krediler helal olsun. Tabiî ki, helali hoş olsun; ama, bütçeye konulmak
suretiyle verilmek helali hoş olsun. Bunu da çok iyi düşünmek gerekir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Merkez Bankası Kanun
Tasarısıyla ilgili konulara değindikten sonra, geçen gün Ortadoğu Gazetesindeki
yazımda da belirttiğim üzere, toplumla ilgili... TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Hangi yazı?.. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Gazete okusaydın, öğrenirdin. Merkez Bankası Kanun Tasarısıyla ilgili konulara değinirken, toplumun
sesine, mutlaka ve mutlaka, kulak vermemiz gerekmektedir. Çare ararken, çaresizliğe düşmemeliyiz. Gerçekten, enerjimizi boşaltmak
hepimizin hakkı. Yürümeliyiz; sadece kendi çıkarımız için değil. Geleceğimize
ipotek koyacak adımlara karşı da sesimizi yükseltmeliyiz. Hafızalarımızı
yoklamalıyız; Türkiye'ye neler getirdiğimizi de düşünmeliyiz. Gerçekten,
yürümek güzel; ama, yıkmadan, tahrip etmeden, demokratik hakkımızı kullanarak;
ama, müflis olanlar ile önünü görmeyenlerin oyununa gelmeden, şahsına ve
şirketlerine aldığı kredileri ödemeyen, sözde sanayici ve esnaf temsilcisi
geçinen bazı şahısların gözlükleri arkasında yatan maksatları da düşünerek... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Kim onlar? Onları da bir açıkla. NİDAİ SEVEN (Devamla) - Sümerbankın 1995 yılında özelleştiğini, sonra da
sahiplerinin içeride olmasını, buna bir örnek olarak gösterebilirim size. Bankaları hortumlayan, hazineyi soyan kravatlı hırsızların senaryolarına
kapılmadan, kredi muslukları kısılan birkısım medyanın ekmeğine yağ sürmeden
yürümeliyiz; ama, toplumsal rahatlamaya doğru el ele vermeliyiz, ülkemizi daha
iyi günlere hep birlikte götürmeliyiz. Bankalar enflasyonunu mutlaka ortadan kaldırmalıyız. 83 banka olmuş;
Türkiye'de bir enflasyonla karşı karşıya gelmişiz. Bu bankalar enflasyonundan,
bir an önce, mutlaka kurtulmalıyız. Kamu bankalarının görev zararlarına meydan vermeden, bütçe disiplininin
mutlaka uygulanması gerekmektedir. Yılların birikimi olan yolsuzlukların ortadan kaldırılması için, rant
lobisinin reel ekonomiye karşı açmış olduğu savaşı mutlaka kazanmalıyız. Lobiye
o fırsatı vermemeliyiz. Kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine mutlaka çekmeliyiz. Halkın paralarını kendi şirketlerine hortumlayanlardan mutlaka hesap
sormalıyız. Kamu finansman borçlarını kontrol altına mutlaka almalıyız. Çıkar Amaçlı Suçlarla Mücadele Yasasının olumlu sonuçlarını, Türkiye'de
son birbuçuk, iki sene içerisinde görmekteyiz; ama, bu Çıkar Amaçlı Suçlarla
Mücadele Yasasının olumsuz yönleri üzerinde de dikkatlice durmalıyız. Yani, bir
sepetin içerisinde bulunan elmaların arasındaki çürükleri ayırt etmeliyiz. Bugünü kurtarırken, yarınlarımızı ipotek altına kesinlikle almamalıyız.
Bu da yapılırken, mutlaka, günübirlik politikalardan uzak... Bugünü kurtaralım
diye yarına yük olmamak açısından bu çok önemlidir. Gelir adaletsizliğini mutlaka ortadan kaldırmalıyız. Zamanım çok az kaldığı için, burada, rakamlara girmek istemiyorum; ama,
maddeler üzerinde konuşmacıların yapacakları konuşmaları takip ederek, tarih ve
rakamları da belirtebilirim. Bu cümleden olarak, çıkarmakta olduğumuz Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasıyla ilgili kanunun ülkemize hayırlı olmasını Cenabı Allah'tan diler;
Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP, DSP, ANAP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seven. Gruplar adına dördüncü söz, Anavatan Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Nesrin Nas'a aittir. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubumun görüşlerini belirtmek
amacıyla yüksek huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, ilk olarak, gereğine inandığım bir hususun altını
çizmek istiyorum. Biz, burada, yasama faaliyetinde bulunurken, çıkardığımız
kanunların ihtiyaca tümüyle karşılık verecek özellikte olması için azamî çabayı
göstermek, samimî katkılarda bulunmak zorundayız. Ancak, çokça yapıldığı gibi,
bu amaçla yapılan teknik eleştirilerin ve ortak akla varma çabalarının, sekter
ve negatif muhalefetten kesinlikle ayırt edilmesi lazımdır. Sayın milletvekilleri, bu hususun altını çizdikten sonra, öncelikle, çok
tartışılan ve genellikle yanlış anlaşılan Merkez Bankası bağımsızlığı konusunu
dikkatlerinize getirmek istiyorum. Merkez Bankasının bağımsızlığı, hedeflerde bağımsızlığı içermez; araç
bağımsızlığını içerir. Merkez Bankasının bağımsızlığı demek, para politikasının
belirlenmesinde bağımsız olması demektir. Çağımızda merkez bankalarının,
kalkınmanın sağlanması ve işsizliğin önlenmesi gibi görevleri yoktur. Merkez
bankasının artık tek bir işlevi vardır;
o da, paranın istikrarını sağlamak ve bunu yaparken, para politikası ve
para politikasıyla ilişkili kur ve faiz politikalarını belirlemektir. Sayın milletvekilleri, Merkez Bankasının araç bağımsızlığının
sağlanabilmesi için, kamu, para basımından elde ettiği senyoraj gelirinden
tamamen vazgeçmeli; malî piyasalar, kamu borç kâğıtlarını emebilecek derinliğe
sahip olmalı ve en önemlisi, içborç düzeyi, para politikası üzerinde baskı
yaratmayacak düzeyde tutulmalıdır. Son açıklanan program da zaten bu hedeflere
vurgu yapmıştır ve bu çerçevede onayınıza sunulan bu tasarıyla, Merkez
Bankasının araç bağımsızlığı yasal güvenceye kavuşmuş olacaktır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bağımsız para otoritesinin olmadığı
dönemlerde hükümetler, her dara düştüklerinde para basmışlar ve başta enflasyon
olmak üzere ekonomik istikrarsızlığın artmasına ve ekonomik çalkantıların
birbirini izlemesine neden olmuşlardır. Bütün bu nedenler, Merkez Bankasının, para arzını kontrol ederken,
hükümetlerin etkisinden çıkarılmasını zorunlu kılmıştır. Bu yasada yapılan
değişiklik bu amaca yöneliktir. Banka, ana hedef olan enflasyonla mücadelenin etkin biçimde sürdürülmesi
amacıyla, enflasyon hedefini hükümetle birlikte belirleme görev ve yetkisiyle
donatılmıştır. Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlamak, enflasyonla mücadele
edebilmek için, açık piyasa işlemleri, döviz ve efektif işlemleri, reeskont ve
avans işlemleri, zorunlu karşılık ve umumî disponibilite ile uygun bulacağı
diğer para politikası araçlarını doğrudan belirleme ve kullanmayla görevli ve
yetkili kılınmıştır. Yine, bu kanun değişikliğinde, fiyat istikrarının gerçekleştirilmesinde
etkinlik sağlanması amacıyla, dünyadaki uygulamalar da göz önüne alınarak,
banka bünyesinde Para Politikası Kurulu oluşturulmuştur. Finansal sistemde
istikrarı sağlama görev ve yetkisi kapsamında, bankaya, malî sistemin
altyapısının güçlendirilmesi ve malî sistemdeki risklerin sektörün geneline
yayılmasını önlemek için gerekli tedbirleri alma yetkisi verilmiştir. Sayın milletvekilleri, bu nedenle bu tasarı son derece önemlidir; ancak,
Merkez Bankasının bağımsızlığı, sadece yasal bir sorun değildir; aynı zamanda,
bir kurumsal yeterlilik sorunudur. Bunu sağlamak için de, Merkez Bankasının,
önceliğinin kendi bilanço hedeflerini tutturmak değil, ekonomik istikrarı
sağlamak olduğu konusunda piyasaları ikna etmesi ve piyasaların güvenini
kazanması gerekir. Kaldı ki, Türkiye örneğinde -bunu oldukça önemsiyorum-
Hazinenin kuruluş yasasında "Hazine, Türk parasının dolaşım ve istikrarını
sağlamaya yönelik politikaları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasıyla birlikte
oluşturmak ve uygulamakla görevlidir" hükmü durdukça, aslında, yasal gerek
de tam olarak sağlanmış sayılmaz. Daha da önemli bir şeyi vurgulamak istiyorum. Daha da önemlisi,
hepsinden önemlisi, Merkez Bankasının bağımsızlaştırılacağı tek kurum, siyaset
kurumu değildir; banka, aynı zamanda, para politikasının yönetiminden sorumlu
olduğu ekonomiyi herkesten ve her kurumdan, hatta IMF'den bile daha iyi bilmek
ve gerektiğinde, ortak bir program içinde olsa dahi, uluslararası kuruluşlara
karşı da bağımsızlığını sürdürmek zorundadır; yani, finansal sisteme gerekli
olan likiditeyi derhal verebilmelidir ve likidite krizinin büyük bir ekonomik
çöküntüye dönüşmesini önlemek zorundadır. Bugün tüm dünya, Federal Reserve
Banka bu nedenle güvenir. Bilirler ki, dünya ekonomisini etkileme gücüne sahip
Amerikan ekonomisinde, FED, likidite krizlerinin ekonomik çöküntüye yol
açmasına ya da bunun tersi gelişmelere hiçbir zaman izin vermez. Sayın milletvekilleri, malî krizler, aniden parlayan bir alev gibidir;
üzerine hemen gidilirse, verdikleri zarar çok küçük olur. Çünkü, malî krizin
ilk günlerinde oluşan fiyatlar genellikle panik sonucunda ortaya çıkar. Dövize
saldırılır veya yatırımcı bir anda elindeki kâğıtların hepsini boşaltır. Bu
durumda vakit kaybedilir ve panikle oluşmuş fiyatlar şu veya bu nedenden uzun
süre durursa, yavaş yavaş normalleşmeye başlar. Yüksek fiyata alışmış birine düşük
fiyattan hiçbir şeyi sattıramazsınız; fiyatın yine o seviyeye gelmesini bekler.
Kısaca, malî krizlerde hemen harekete geçilmezse, panik haliyle ortaya çıkmış
olan fiyatlar, denge fiyatı haline gelir. Sonuç olarak, finansal krize, malî krize müdahale etmekle yapısal
önlemleri almak ayrı şeylerdir, değişik yöntemler ve değişik adımlar
gerektirir. Çünkü, piyasalar, her fırsatta, karar alıcıları test ederler. Bu
nedenle, hızlı ve kararlı davranmak son derece önemlidir. Öte yandan,
kırılganlığı çok yüksek olan piyasalar için, hedefler kadar, hedeflere nasıl
ulaşılacağı da önemlidir. Kısa dönemde devletin nasıl bir ekonomi politikası
uygulayacağını bilmek, piyasalar açısından ve ileriye dönük beklentileri
şekillendirmek açısından çok önemlidir. Şu anda bankalar ve piyasalar, el
yordamıyla yol almaya çalışıyorlar; bir gün sonrasında piyasanın nasıl
oluşacağını, dövizin, faizin ne olacağını anlamak istiyorlar. Böyle bir ortamda
piyasaları kendi haline bırakamazsınız. Şu anda görünen o ki, Merkez Bankası,
döviz çıpası yerine faiz çıpası kullanıyor; ancak, piyasa faktörleri üzerindeki
kontrollerin kısa vadeli olduğunu akılda tutmamız gerek. Kuru, faizi, kısaca
tüm fiyatları diğer politikalarla desteklemeden uzun süre baskı altında tutmak
hemen hemen imkânsızdır. Bu konuda dikkatli olmamız gerekiyor. Sayın milletvekilleri, zaman kaybetmeden üzerinde durmamız gereken konu,
bu nedenle, bankacılık reformudur. Sektörün yeniden yapılandırılması için çok
büyük kaynaklar gerekmektedir. Yok, kamu kaynaklarını kullandırmamak üzere yola
çıkılırsa, bunun bir tek sonucu, maliyetin daha da artması olur; çünkü, çok
büyük kaynak ihtiyacı içinde olan bir sektörün yeniden yapılandırılması için
kaynak bekleyemeyiz. Yeniden yapılanma acilen başlatılmalı, kaynak bulundukça
da bu sektöre verilmelidir. Zaman kaybettikçe, sektörün içine düştüğü sorunları
çözmek giderek pahalılaşmaktadır. Bu tasarıda, Bankalar Kanunundaki düzenlemeye paralel olarak, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna olağanüstü durumlarda avans verilmesi, bankacılık
sistemindeki belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin
hızlanması halinde de bankalara verilebilecek krediler konusunda düzenleme
yapılmıştır. Bu nedenle, bu, oldukça olumlu bir adımdır. Değinmek istediğim bir husus da, Merkez Bankasında gerçek kişilerin
hesap açtırabilmesi hususudur. Gerçek kişilerin, Merkez Bankasında 11 milyar
dolara yakın mevduat hesapları var. Bu hesapların ortalama maliyeti yüzde 15
civarındadır. Evet, bu hesaplar, belki en istikrarlı hesaplardır; belki Polonya
gibi ülkeler de benzeri uygulama için arzulu olabilirler; ancak, unutulmamalı
ki, bu hesaplar, maliyeti yüksek hesaplardır ve bu maliyet, ödenen faizlerle
sınırlı değildir; çünkü, Merkez Bankasının ödediği bu faiz, Türkiye'nin risk
primine baz oluşturmakta ve Türkiye'nin risk priminin olduğundan daha yüksek
algılanmasına yol açmaktadır. Yıllardır süregelen bu uygulamanın, koşullar
uygun olduğunda, gerekirse hazine garantisi verilerek, Merkez Bankası dışına
çıkarılması düşünülmelidir. Kaldı ki, bu hesapların Merkez Bankası dışına
taşınması, döviz rezervlerinin düzeyini etkilemeyecektir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kabul etmemiz gerekir ki, malî
piyasalardaki çalkantıların reel sektör üzerindeki olumsuz yansımalarını
düzeltebilmek zaman alacaktır; bu da yoksulluğu daha da artıracaktır. Malî
sektördeki çalkantılara seyirci kalınmasının en büyük riski burada yatmaktadır;
çünkü, merkez bankalarının ana sorumluluğu, son kredi merci olarak bankaların
likitide sıkıntısını gidermek, likidite sıkıntısının krize dönüşmesine, sistemi
çökertmesine mâni olmaktır. Böyle bir merkez bankasının olmadığı ülkede,
bankacılık sistemi de, reel sektör de ayakta kalamaz. Bu nedenle, piyasaların
çalışmasını sağlayacak önlemler daha fazla ertelenmemelidir. Bu tasarının bu açıdan önemli olduğunu belirtir, Yüce Heyetinize
saygılarımı sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Nas. Sayın milletvekilleri, saat 20.15'te toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum. Kapanma Saati : 19.10 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.15 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul),
Sebahattin KARAKELLE (Erzincan) BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, 90 ıncı Birleşimin Üçüncü Oturumunu
açıyorum. 655 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde Hükümet?..Yerinde. Tasarının tümü üzerinde söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'de. Sayın Türker, buyurun.(DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu adına ve
şahsım adına, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. Değerli milletvekilleri, bugün, burada görüştüğümüz Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankasının yeniden yapılanmasıyla ilgili kanun tasarısı -Türkiye
Cumhuriyetinin- Kurtuluş Savaşıyla birlikte gündeme gelmiş ve cumhuriyetin ilk
kuruluş yıllarında, dışarıdan kuşatılmanın belirli cezaları görüldüğü sırada
gündeme gelmiş bir kanunun iyileştirilmesiyle ilgilidir. Yıl 1929, dünya buhranı ve Türkiye'nin merkez bankası yok. Türkiye'nin
merkez bankası işlemlerini, Osmanlılardan kalma ve yabancı sermayeli bir şirket
gündeme getiriyor. O tarihlerde, Türkiye, bir taraftan, Düyunu Umumiyeden kalan
borçlarını ödüyor, diğer taraftan, gelişimini her yönüyle tamamlamaya çalışıyor
ve merkez bankasının, ülkenin yararları için devreye girmesi gerekiyor; ama, bu
işlemi yerine getiren özel banka, hükümete, ülkenin bu ekonomik gelişmesiyle
ilgili gelişmeleri yerine getiremem diyor. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve her zaman, her yerde, herkesin
gündeme getirdiği Mustafa Kemal Atatürk'ün o tarihlerde yaptırdığı
incelemelerden bir tanesi, işte, bir merkez bankası kurulmasıdır. Hatta, merkez
bankası kurulması gündeme gelince, buraya atanacak elemanlar aranıyor ve
bakılıyor ki, Türkiye'de yetişmiş ekonomist yok. İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesinin, Hitler Almanya'sından kaçan profesörlere kurdurulması bu dönemde
gündeme geliyor. Ne garip tesadüftür ki, ülkenin hem para yönetimi ve ekonomi
yönetimi için gerekli olan bankası ile bugün, Türkiye'de, bir türlü iki
yakasını bir araya getiremediğimiz, ekonomi için ekonomist yetiştirmesi gereken
üniversitenin ilgili fakültesinin kuruluşu aynı günlerde gündeme geliyor. O tarihlerde kurulan Merkez Bankası, millî çıkarları önplanda tutan,
bağımsız karakterde bir merkez bankasıdır; ama, bu Merkez Bankası, bugün
tartıştığımız birçok problemin nedeni olan değişiklikleri de 1950'li yılların
ilk başlarında yaşamaya başlıyor ve bu ülkede, nedense, serbest piyasa
ekonomisine geçildiği, liberalizmin önplanda tutulduğu tarihlerde, Merkez
Bankası, yavaş yavaş bir komuta ekonomisinin parçası haline gelmeye başlıyor. Merkez Bankasıyla ilgili ciddî değişiklik 1970 yılında yapılıyor ve 1970
yılından bugüne geldiğimizde, Merkez Bankasının yüklendiği görevler, ülkenin
ekonomik gelişmesi önplanda olmak üzere, istihdamdan, üretimden, büyümeden,
aklınıza gelebilecek her türlü ekonomik işlevle ilgili olduğu için, Merkez
Bankası -bankacılıkla ilgili önemli olan- paranın değerini korumak, fiyat
istikrarını sağlamak işlevini bir türlü önplana alamıyor. İşte, bugün, burada, reform adı altında görüştüğümüz şey, yani, Merkez
Bankasının -bağımsızlığı demeyeceğim- özerkleştirilmesini sağlayan, özerk bir
para yönetimine sahip olmasını sağlayan değişim, artık, fiyat istikrarını
önplanda tutarak ve hükümetle işbirliği yaparak tespit ettikleri enflasyona
bağlı bir para politikası oluşturmasıdır. Kimi konuşmacılar, burada, Merkez Bankasından çok, Türkiye ekonomisinin
bugün geldiği noktayı bizim önümüze serdiler ve bir konuşmacı dostumuz,
Türkiye'de, şu anda toplam içborç stokunun 50 katrilyonu geçtiğini gündeme
getirdi. Evet, bu rakam doğru, 50 katrilyon; ama, bunun 19,9 katrilyonu ise
aynî niteliğindedir, yani, nakdî borç stoku değildir. Nedir; özellikle 1999
yılının sonunda 2,7 katrilyon olan bu borcun 19,995'e çıkma nedeni, her zaman
ve her gün bu kürsüde tartıştığımız görev zararlarına ve yılların birikimiyle
bir kamu borcuna dönüşmüş olan, kamu bankaları için Merkez Bankasına Hazine
tarafından kırdırılmak üzere ihraç edilmiş olan bonolardır. Yani, burada
"57 nci hükümet, borcu şu kadara getirdi" diye Merkez Bankası
Kanununu bahane edip tartışırken ve bu ülkede, artık, tek adamlık yerine,
demokratik yapıyı işleten bir başbakanın demokratik anlayışını başbakan yokluğu
gibi ileri sürünce, biraz da, insanların kendine bakması gerekir. Evet, bu ülkede, bir başbakan, eğer, uzlaşı kültürüyle üç partinin bir
araya getirdiği hükümetin yönetiminden sorumluysa, kuşkusuz, her olay için,
birdenbire parlayan bir alev gibi parlaması beklenemez; çünkü, parlayan her
alevin, aniden bir şeyi tutuşturması da mümkündür. Üç ortağın, bir arada,
temsil ettikleri kitlelere göre değerlendirip, yorumlayıp, karar almalarını
beklemek gerekir. Eğer biz, burada, tutup da, uzlaşma kültürü üzerine kurulmuş
olan bu sistemi, başbakanı salt yermek adına söylersek, buna, tek yanıtımız;
evet, bizim Başbakanımız, diğer başbakanlar gibi tek başına, ülkenin genelini
düşünmeden karar vermez. Çünkü, demokratik anlayış bunu gerektirir. Şimdi, değerli milletvekilleri; Türkiye, bu hale niye geldi? Türkiye'nin
bu hale niye geldiğini, dünyada Türk bankacılığının nasıl görüldüğüne şöyle bir
göz atarsak rahatlıkla göreceğiz. Geçtiğimiz iki üç yıla kadar, dünyada, finans
piyasalarında, kâğıt üzerinde bakıldığı zaman, en kârlı sektörün, dünyada en
kârlı sektörün, Türkiye'de bankacılık yapmak olduğu görülürdü. Neden; çünkü,
Türkiye'de öyle bir sistem kurulmuş ki, Hazine borçlanıyor, banka, oturduğu
yerde, yalnız, kamuyu finanse ediyor, kamunun hazinesini finanse ettiği için,
büyük kârlar elde ediyor; elde ettiği kârlar da az buz değil, reel faiz oranı
yüzde 25, yüzde 30 civarında. İşte, kâğıt üzerinde çok kârlı gözüken bu bankacılık sektörü, bir
taraftan pompalanırken, bir taraftan, geçmişte bu bankaların devrine kendileri
izin verirken, kimilerinin kurulmasına kendileri önayak olurken ve bunların
stokları deşildiği zaman, kendi dönemlerinde oluşurken, o dönemi görmeyen
arkadaşlarımız, maalesef, son iki yılda enflasyonu düşürmek, reel faizi
düşürmek adına yapılanları görmezden gelip, hemen bizim hükümeti ve bugünkü
durumu eleştirdiler. ASLAN POLAT (Erzurum) - Hepsini görelim... MASUM TÜRKER (Devamla) - Şimdi, eleştirmek kolay, İspir'e çok yol yapmak
da kolay. BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım. MASUM TÜRKER (Devamla) - Ancak, bu eleştirileri gündeme getirirken şuna
bakmak lazım: Uzun yıllar bu Hazine finansmanı olgusunu kurarken, Türkiye'de
her şeyi finans piyasaları üzerine kurup, kârlı bir bankacılık sektörünü kâğıt
üzerinde yaratırken, reel sektörü düşünmeyince ne yaptı bizden evvelki
arkadaşlarımız; sızıntı ekonomisini kullandılar. Nedir sızıntı ekonomisi, reel
ekonomiden etkilenenler bu kaymağın bir yere kaydığından haberdar olmasınlar
diye "sübvansiyonlar" adı altında sürekli desteklendiler; ama, gün,
bugüne geldi. Ekonomi, artık, bu kişileri sübvansiyon yoluyla desteklemeyecek
noktaya gelince, her şey ortaya çıktı. Yani, biz, burada oturup da, birbirimizi
suçlarken, aslında, sisteme bakmak lazım. Sistemin içinde 1990'dan bugüne
getirilen olguda "efendim, siz, bizi ya da onu suçluyorsunuz" diye
ele almamak gerekir. Ele alınması gereken şey, tercihlerin nasıl kullanıldığı
konusunda, o tercihleri kullananlar kullandıkları zaman, kendi içlerinden bile
duyarlıların ortaya çıkmamasıdır. Şimdi, hep birlikte duyarlı olmak konumundayız. Bugün burada duyarlıyız.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, Merkez Bankasının özerkleştirilmesi olgusunu
sağlayabilirsek, sızıntı ekonomisine ihtiyaç olmaksızın, ülkede serbest piyasa
ekonomisi işlerken, sosyal içerikli destekler kendiliğinden sistemin içinde
gelmeye başlar. Eğer, çok iyi okunursa, şu anda sunulan ekonomiye geçiş
programının 75 inci paragrafında -son paragrafında- sosyal piyasa ekonomisiyle
ilgili, özel kesimin güven içinde çalışacağı ve sağlam, güçlü bir özel sektör
öne getirilirken, iki temel olgu beraberinde getiriliyor: Sağlıklı işleyen bir
serbest piyasa ekonomisi; yani, tam rekabet kurallarının işlediği bir piyasa
ekonomisi. Bunun bir olgusunu, bu son iki ay içinde yaşıyoruz. Bundan iki ay
evveline kadar, hepimizin, Telekom dahil, 2 cep telefonuna ödediğimiz
ücretlerin düşürülmesini hayal eder miydik? Serbest piyasa ekonomisi var
diyorduk ve ücretler arttı mı, sabit fiyatlar geldi mi, sürekli yükselirdi.
Dilerim Tanrı'dan, şu giren üçüncü telefon şebekesi dolayısıyla, Telekom'da
bile düşmeye başlayan telefon fiyatlarının sürekli olması ve bunun, bütün
sektörlerde, bir kartel ekonomisi oluşmadan, bir kartelleşme oluşmadan bir
araya gelmesidir. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de bu olguyu getirirken, mevcut geçiş
programının üçüncü ve önemli maddesi, devlete yüklenen yüktür. "Devlet,
sosyal destek sağlayacak, aynı zamanda, güvenilir bir denetim organizasyonu
kurulacak" denilmektedir. İşte, bu sosyal desteklerden bir tanesi, merkez
bankalarının özerkleştirilmesidir. Sosyal piyasa ekonomisi modeli olarak da
adlandırılan ve özellikle, İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya'da uygulanan
piyasa ekonomisinde, sosyal kavramının içeriğini veren hükümlerden bir tanesi,
işte, merkez bankasının özerkleştirilmesidir. Nedir özerkleştirilme; bugüne
kadar, merkez bankalarında sıkışıldığı zaman, hükümet para bas dediği zaman
para basılıyordu. Bugün, burada yapılan değişiklikle, birlikte karar verdiğimiz
takdirde, biraz önce belirttiğim gibi, artık fiyat istikrarı ön plana geçtiği
için, Merkez Bankası sürekli para basarak sosyal desteği sağlamayacak; ne
yapacak; para politikasını, enflasyonun belirlediği duruma göre ortaya koymaya
çalışacaktır; yani, Merkez Bankasına kimse para bas demeyecek. Şimdi, tabiî, gündeme hemen bir konu geliyor: Merkez Bankası güzel, para
basmasın; ama, dalgalı kur sistemine geçtik, Merkez Bankası kura seyirci
kalıyor. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de bunlar hep yaşandı; nasıl yaşandı; bu
krizlerin olduğu dönemde Merkez Bankası piyasaya girerdi ve Merkez Bankası
piyasaya girdiği zaman rezervlerinin, belirli bir kesime, zorunlu olarak
transferine neden olurdu. Merkez Bankası, bu dönem kurun artış ve inişine
mademki dalgalı kur, serbest kur istiyorsunuz, karışmıyorum diyor, kendi
rezervlerini koruyor. Şimdi, hemen itiraz edilebilir, denilebilir ki "olur mu öyle
şey?.." Çıpayı kullandığımız zaman, şu kürsü şahit oldu, hep denildi ki
"serbest kur sistemine geçilsin, biz bunu istiyoruz." Bunun
eleştirisi yapıldı. Serbest kur sistemine geçirilirken birkaç kurum para kazandı; ama,
onların bu kazancının sürekli olabilmesi için ihtiyaçları olan şey, Merkez
Bankasının da piyasaya girmesi ve Merkez Bankasının rezervlerini çekmeleriydi. Şimdi, biz milletvekilleri olarak, bugün, burada verdiğimiz kararlarda,
Merkez Bankasının kur politikasına karışmasını gündeme getirirken duymamız
gereken bir sorumluluk var; hepimizin sahibi olduğu, ülkenin hazinesi olan bu
rezervlerin heba olup olmayacağına, gidip gitmeyeceğine göz yumulup
yumulmayacağıdır. Denilebilir ki, gitsin; denilebilir ki, gitsin... Gitmesine
alışanlar der. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - 10 milyar dolar zaten gitti! MASUM TÜRKER (Devamla) - Geçmişlerine baktığınız zaman... BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın efendim. MASUM TÜRKER (Devamla) - Geçmişlerine baktığınız zaman, kendi
yandaşları... BAŞKAN - Sayın Türker, Genel Kurula hitap edin; karşılıklı konuşmayın. MASUM TÜRKER (Devamla) - Ben, Genel Kurula hitap ediyorum efendim; hem
de en çok DSP'ye bakıyorum. BAŞKAN - Hayır efendim, ortalama bakalım; karşılıklı konuşmayalım. MASUM TÜRKER (Devamla) - Peki, ortaya da bakayım. BAŞKAN - Evet, teşekkür ederim. MASUM TÜRKER (Devamla) - Hayır, yani, ben, herhangi bir kişiye özellikle
bakmam Sayın Başkan; ama, uyarınıza çok teşekkür ediyorum, sağ olun efendim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, tabiî, buna itiraz
edenler olur. Niye itiraz ederler; çünkü, geçmişte, hep böyle olduğu zaman,
Merkez Bankasının kur piyasasına girmesinden türeyen zenginlerin yanında
bulunmuşlardır; onun için itiraz ederler. Yani, bu çok önemlidir değerli
arkadaşlar. Şimdi, bu konuya, tabiî, tarihî gelişimi içinde bakmayanlar, bugün,
bizi, hükümeti, Merkez Bankasını eleştirebilirler; ama, bu politika doğrudur.
Bu politika nereye kadar doğrudur; Merkez Bankasının kur piyasasına karışmadan,
kurun kendi dengesini bulduğu noktaya kadar doğrudur. Nitekim, biraz evvel,
değerli arkadaşım Sayın Nesrin Nas, fiyatları anlatırken, çok önemli bir şey
için hepimizin dikkatini çekti, altını çizdi, "bir fiyat yükselmişse,
onun, düştüğü zaman, aynı fiyatlara tekrar düşmesini bekleyemeyiz" dedi
-eğer, yanlış hatırlamıyorsam- bu söylediği doğrudur. Şimdi, ben, bu fiyatı
indireceğim diye, ülkenin rezervlerini kullanırsak, düşeceğimiz durum daha
kötüdür. Değerli arkadaşlar, mevcut Merkez Bankası Kanununda değiştireceğimiz
maddelerden çok, iptal ettiğimiz maddeler önemli. Elimizdeki kanun tasarısının
16 ncı maddesinde, iptal edilen belirli maddeler var. Bu maddelerle, bugüne
kadar, Hazinenin borçlanmasına, Merkez Bankasının para basmasına neden olan
hükümler ortadan kaldırılıyor. Önemli, özerklik bu şekilde sağlanıyor. Bir de, gündeme, sürekli para kurulu geliyor. Geçmişte hep burada
savunuldu; "siz, çıpaya geçtiniz, para kuruluna da geçeceksiniz..."
Bugün, kabul edeceğimiz yasayla kurulan para politikası kurulu, bildiğimiz para
kurulu değil. Bu, Bankanın kendi içinde, başkan ve yardımcıları ile banka
meclisinden bir kişi, hükümetin, banka başkanı tarafından tayin edilmiş olan
bir kişiyi atamasıyla oluşacak ve para politikalarını belirleyecek olan sürekli
bir kuruldur. Bu kurulun, anlaşıldığı gibi, yarın öbür gün, bu kürsüde
"para kurulu kuruldu, Türk parası başka yerlere emanet edildi, başka bir
dövize endekslendi" sözleri söylenmesin diye, ben, bunu dile getirmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasının bağımsızlığı, birinin ya da bir
otoritenin, artık, para basma yönünde söz sahibi olmaması, Merkez Bankasının,
özellikle, bu para politikası kurulu aracılığıyla, kendi para politikalarını
belirlemesidir. Merkez Bankasının özerk olmasıyla, serbest piyasa ekonomisini
başıboş bir ekonomi değil, ülkemizin, vatandaşımızın yararı için, sosyal
içerikli bir ekonomi olacağını düşünüyorum; bu vesileyle, Demokratik Sol Parti
Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türker. Gruplar adına görüşmeler bitmiştir. Şimdi, şahısları adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarı üzerinde, şahsım adına
söz aldım. Değerli arkadaşlarım, önemli bir kanunu görüşüyoruz. Esasen, gazetelerde
de uzun zamandır yazılıp çiziliyor, acil yasalar içerisinde zikrediliyor,
birtakım yapısal değişiklikleri getirdiği ifade ediliyor, süratle Plan ve Bütçe
Komisyonundan geçti ve Genel Kurulumuza geldi. Değerli arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonundaki müzakereleri
tutanaklardan takip ettim. Gerçekten konu üzerinde değerli arkadaşlarımız
görüşlerini ifade etmişler, bunlardan da istifade ettim ve özellikle hükümet
ortağı partilerin Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerli üyeleri de isabetli
tenkitlerde ve temennilerde bulunmuşlar. İsimlerini bütün arkadaşlarımız
biliyor, önemli olan konuşulan konulardır. Ben, hem partimiz üyesi milletvekili
arkadaşlarımın, hem Doğru Yol Partili üyelerin ve hem de hükümet ortağı üç
partinin üyelerinin müşterek eleştirilerini şöylece özetleyebilirim: Bir tanesi, Merkez Bankası bünyesinde ilk defa para politikası kurulu
oluşturuluyor; ancak, tenkit var, bu kurul üyelerinin büyük birkısmı zaten
Merkez Bankası bürokratları diyorlar. Yine Merkez Bankasının özerk hale geleceğinden bahsedilmiş, halbuki
sermayesinin yüzde 51'i Hazineye aittir, bu nasıl özerkliktir, tam bağımsız
sayılamaz diyorlar. Merkez Bankasının, hangi kuruma veya kurula karşı sorumlu olacağı
tartışılmış. Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu olması gerektiği
ifade edilmiş, bu da bir eksiklik olarak görülmüş; çünkü, şu anda sorumluluğu
Bakanlar Kuruluna karşı. Bankalar Kanununda değişiklik yapılacaksa, bu Merkez Bankası Kanunundan
önce olmalıydı; birbiriyle bağlantısı olabilirdi demişler. Bu da haklı bir
eleştiri sayılabilir. Yine, Merkez Bankasının yurtdışında temsilcilikleri var; Japonya,
Hollanda, Almanya, pek çok yerlerde;
bunlardan birkaç tanesi müstesna, diğerlerinin çok fazla işe yaramadığı,
tasarruf tedbirleri içerisinde bunların da mutlaka kapatılmalarının gerekeceği
ifade edilmiş. Şüphesiz, bugünkü konuşmalarla da bir noktada kanunun en iyi şekilde
çıkması için çaba sarf edeceğiz; çünkü, bildiğim kadarıyla ekonomiden sorumlu
Sayın Devlet Bakanı yarın Amerika Birleşik Devletlerine gidecek ve gittiği
zaman, sepetinde Merkez Bankası Kanununun da bulunmasını isteyecek. Değerli arkadaşlarım, konuya şu açıdan bakmak istiyorum: Biraz evvel
huzurlarınızda konuşan değerli sözcülerden bir arkadaşımız, hükümetin bugüne
kadar ne büyük başarılara imza attığını tekrarladı; yani, "çok önemli bir
uzlaşma örneği gösterilmiş, 3 parti bir araya gelmişler, yapısal reformlar
meydana getirilmiş ve bunun neticesinde, hükümetin başarısızlığından
bahsedilemez, Merkez Bankası da işte bunun örneklerinden birisidir" şeklinde
özetleyebileceğim bir konuşma yaptı. Değerli arkadaşlarım, gümrük kapısında, şüphelenmişler, elinde iki tane
valiz olan adama sormuşlar, valizde ne var diye, hiçbir şey yok demiş. Şöyle
ellemişler, biraz ağır gelmiş; doğru söyle ne var bu valizlerde deyince, kuş
yemi aldım demiş. Aç bakalım görelim kuş yemini demişler, çantalar
açılmış, ikisinden de kaçak saatler
çıkmış. Gümrükçüler kızmışlar, sen kuş yemi dedin, bak buradan kaçak saat çıktı
diye. Adam onlardan daha pişkin çıkmış, vallahi ben bunları kuş yemi niyetine
aldım, kuşların önüne koyarım, yerlerse, demiş. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu anlattığım fıkrayla bu konuşmaların
nasıl bir irtibatı var, onu herhalde düşünmemiz gerekiyor. Bu kadar büyük
başarılar var da, acaba, biz niye bu kadar sıkıntılar çekiyoruz?! Adam hastaneye gitmiş, başım ağrıyor, ayaklarım tutmuyor, dizlerim
bükülüyor, gözlerim de görmez oldu, başımı yerinde tutamıyorum... Tahliller,
muayeneler, her şey; adama müjdeyi vermişler; sen sapasağlamsın, hiç korkma...
Adam ağlamaya başlamış, sevincinden değil, üzüntüsünden, desene demiş
sapasağlam ölüyorum ben. Şimdi, her şey çok güzel, çok uzlaşı kültürü var, bir aradayız, iki sene
geçti; ama, büyük bir krizin içerisindeyiz. Bir gecede 5 milyar dolar Merkez
Bankasının kasasından çıkıyorsa, verilen cevaba göre, bunun 1 milyar doları
sadece bir bankaya aitse, diğerlerini 84'e taksim ettiklerini söylüyorlar; ama,
hangisine ne kadar gittiğini şu anda bile bilmiyorsak, Hazinenin, Merkez
Bankasının bir gecede bu kadar içinin boşaltılması, bu hükümetin hanesine
yazılacak bir başarı mıdır değerli arkadaşlarım?!. Eğer repo faizleri gecelik yüzde 7 500'lere çıkmışsa, eğer cebimizdeki
para, bir gecede hemen hemen yüzde 40-50'ler daha sonra da daha fazla kayba
uğramışsa, faizler çıldırmışsa, devalüasyon adı konulmamasına rağmen 680 000
liralık döviz 1 250 000-1 300 000 sınırında dolaşıyorsa, bunun adına başarı mı
denilecektir?!. Değerli arkadaşlarım, burada gerçekleri konuşmak hepimizin görevidir.
Zaman zaman, siyaset adına belki başka şeyler de konuşulabilir; ama,
bilimadamlarının, bilim haysiyetiyle en azından, doğruları söylemeleri,
hepimizin sorumluluğundan biraz daha fazla olmak gerektir. Şu anda bile,
varlığı yokluğu tartışılan, çok fazla itibarı kalmadığı için belki yeni bir
aşıyla imaj tazelemek ihtiyacını duyan, sadece yıkılmamak için birbirlerine
dayanıp ayakta durmaya çalışan bir hükümeti, iki senenin müthiş başarılarıyla
ortaya koymak, herhalde sadece değerli arkadaşımızın yapacağı bir şeydi! Değerli kardeşlerim, bugün çektiğimiz sıkıntılar ülkenin çektiği
sıkıntılardır, 65 milyonun çektiği sıkıntılardır. Sayın Derviş'in gelişi 60
günü buldu; elbette, kariyerine, yaptığı hizmetlere, çalışmalara bir
diyeceğimiz yok; ama, siyaseten bir büyük yanlışlık yapıldığını o zaman da söyledik.
Bakınız, 60 gün sonra, bugün, ne tedbir vardır ne kriz yönetimi vardır ne hangi
ölçülerde, hangi istikamette seyredecek ve hangi noktaya varacak; bunun belli
bir programı ve planı da yoktur. Geçtiğimiz haftalarda açıklanan temenniler
paketi, sadece cek'lerden, cak'lardan ibaret kalmıştır. Değerli arkadaşlarım, bakınız, ekonomiden sorumlu Sayın Devlet Bakanı
olaya nasıl bakıyor: Mart sonlarında dolar 1 300 000 lira olunca Sayın Derviş'e
soruyorlar: "Ne olacak halimiz?" Diyor ki: "Kurun yükselmesi o
kadar önemli değil." Tekrar soruyorlar: "Peki, dolar ne zaman stabil
olacak, istikrar bulacak?" Cevap veriyor: "Program ilan
edilince." Tekrar soruyorlar: "Peki, program ne zaman ilan
edilecek?" O belli değil, cevabı yok, nokta nokta geçmiş... Aynı günlerde Sayın
Başbakana soruyorlar: "Ne olacak bu doların hali?", "Umarım daha
kötü olmaz" diyor, temennisini söylüyor. Soruyorlar: "Peki, ne
yapacaksınız?", "Herhalde bir plan ve program yapmamız
gerekecek" diyor. Yine, Sayın Derviş'in Amerika'da olduğu tarihlerde, 28
Mart itibariyle Sayın Başbakana soruyorlar: "Ne oldu, görüşmeler nasıl bir
netice verdi?", "Birkaç gündür kendisiyle görüşemedim, umarım
Türkiye'ye dönünce öğreneceğiz" diyor. Şimdi, Türkiye, böylesine derinleşen ve yöneticilerinin de ne kadar derinleştiğinin
farkında olmadığı bir noktada iken, her şeyi güllük gülistanlık gösteremeyiz
değerli arkadaşlarım. Bakınız, toplumda sosyal patlamalara gidebilecek
sıkıntılar var, esnafıyla, çiftçisiyle, çalışanlarıyla, çalışmayanlarıyla,
dargelirlileriyle; biz de bu yangını söndürmek istiyoruz. O yüzden "15
günde 15 kanun" diyeli, tam bir ay geçti ve bu 15 kanundan -hesabını siz
de yaparsınız- sadece 6 tanesi Genel Kurulda kanunlaşabildi; daha 9 tanesi yok,
Başbakanlıktan da sevk edilmiş değil büyük ölçüde ve ne zaman çıkacakları da
belli değil. Güven ortamının yeniden tesis edilmesi adına, halkın, bu akşam ne
olacak, yarın bu iş nereye varacak ümitsizliğini ortadan kaldıracak ciddî
tedbirler almaya ve bu tedbirleri bir an evvel, mutlaka, ortaya koymaya mecburuz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Amerika Birleşik Devletleriyle, onların
yönetimiyle yapılan görüşmelerde, Sayın Cem ve Sayın Derviş'in birlikte
katıldıkları toplantılarda ve daha sonra da uluslararası finans çevreleriyle
yapılan konuşmalarda, belki bu kanunların çıkması konu edildi; ama, onun
yanında, siyasî açıdan yapılması gerekenler de ortaya konuldu. Bakınız, mutemet bir gazetenin Amerika mahreçli haberinde, Ulusal
Güvenlik Konseyi Danışmanı Brent Scowcroft'un açıklaması var; Amerikan
yönetiminin Türkiye'ye doğrudan yardım yapması konusunda tereddüt geçirdiğini
anlatırken diyor ki: "Bu tereddütler geçmiş deneylerden kaynaklanıyor.
Ayrıca, yolsuzluklar çok önemli. Siyasî sistemdeki bozukluklar, şeffaflığın
olmayışı, vesaire, size yapılacak yardım konusunu güçleştiriyor. Ayrıca,
bankalar sistemindeki yolsuzluklar var." Bu bankaların yönetimi de denetimi de, şu geçtiğimiz iki yıl içerisinde,
hem yeminli murakıplardan tutunuz hem Hazinenin sorumluluğuna varıncaya kadar,
yine, elbette, sorumlusu olan yönetim içerisinde mesuliyeti gereken insanların
elindeydi. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN - Estağfurullah. Buyurun efendim. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yine, Wolfowitz'in bir başka beyanatı var. O
da, mutlaka, siyasî açıdan, Türkiye'de bazı reformların yapılması gerektiği,
Türkiye'de yönetimin güven tazelemesi gerektiği üzerinde durmuş. Değerli arkadaşlarım, bu, ülkemizin meselesidir. Dolayısıyla,
Türkiye'de, yönetimin, hem yolsuzluklar konusunda hem savurganlık konusunda hem
insan hakları ve özgürlükler konusunda, mutlaka, üzerine düşeni yapması
gerekiyor; yapması gerekir ki, özgürlükler, aynı zamanda, hem ekonominin hem
Türkiye'de sosyal barışın da en önemli göstergesidir. Şimdi, yolsuzluklar denildiği için, bakınız, bugün yaşanmış bir olayı
söylemek istiyorum. Beyaz enerji operasyonuyla ilgili olarak, günlerden beri
iddianamenin açıklanacağı konuşuluyordu. Geçtiğimiz günlerden bugüne tehir
edildi, öğle saatlerinde, DGM Başsavcısı, bu iddianamede bazı değişiklikler
yapılması gerektiğini ifade etti, akşamüzeri DGM Başsavcısıyla tahkikatı
yürüten savcı yan yana geldiler; ama, tahkikatı yürüten ve sorumluluğu üzerinde
taşıyan savcı bir cümle bile konuşamadan, yanındaki savcının açıklamalarını
dinledik. Her ikisinin de yüz hatlarına baktığımız zaman, olup bitenleri zaten
oradan da görmek mümkün. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım, toparlıyorum. Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu Mecliste, bir gensoruyla, Sayın
Enerji Bakanı hakkındaki iddialar ortaya konulduğunda çekimser davranılmıştı.
Şimdi, aynı iddianamenin içerisinde "Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince
bizim bir şey yapmamız mümkün değil, Meclis bu konuda görevlidir"
deniliyor. Dolayısıyla, Meclis soruşturmaları ve gensorular konusunda, maiyetindeki
bürokratların yarısından fazlası cezaevinde bulunan bir sayın bakanın istifa
etmemekte direnmesinin Türkiye'ye çok şeyler kaybettirdiğini tekrar ifade
edeyim. BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım -Sayın Başkanım ikaz
ediyor- bu yolsuzluklar, bu güven, bu hükümetin otoritesi, meselelere bakış
açısı halledilmedikçe, çıkaracağımız veya çıkardığımız bu kanunların tek başına
yeterli olması ve krizden kurtulmamız mümkün değildir. Umarım, bir an önce
Türkiye böyle bir yönetime kavuşur; demokrasinin de gereği budur. Saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Değerli Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bu Merkez Bankası Yasa Tasarısı, tabiî, tek başına değil, bütün
program çerçevesinde ele alınıyor ve tartışmalar da, gayet doğal olarak, o
şekilde yer alıyor Meclisimizde. Doğrudur; tek başına, Merkez Bankası Yasasının
bu bunalımdan Türkiye'yi çıkarabilmesi mümkün değildir; tabiî ki, diğer bütün
yapısal yenilemeyle birlikte ve ekonomik politikayla birlikte bunu ele almakta
ve değerlendirmekte büyük yarar vardır. Ancak, önemi büyük bu Merkez Bankası
Yasasının. Türkiye, uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşamıştır; buna bir yerde göz
yummuştur toplum olarak ve bu yüksek enflasyonun getirdiği olumsuzluklar
birikmiştir; hem gelir dağılımındaki adaletsizlikler hem yüksek reel faiz, bu
yüksek enflasyonlu sürecin bir sonucudur esasen ve bu, çok uzun yıllar
sürmüştür. Bu tasarının, Merkez Bankasıyla ilgili tasarının temel amacının, fiyat
istikrarını sağlamak olduğunu unutmamalıyız; yani, burada temel amaç, fiyat
istikrarını çok daha kararlı biçimde sağlamak istediğimizi beyan edip, bu
konuda çok kararlı olduğumuzu, kesin bir şekilde, hem içerideki kamuoyuna hem
dışarıdaki kamuoyuna belirtmektir. Çağdaş ekonomilerde ve toplumlarda, çağdaş demokrasilerde kurumlar çok
önemlidir. Bazı çok önemli kurumları, günlük siyasetten uzak tutmak, çağdaş
demokrasinin bir parçası oluyor. Nasıl ki Anayasa Mahkemesinin belli bir
özerkliği vardır; aynı şekilde, Merkez Bankasının özerkliği de, herhangi bir
şekilde, sorumsuzluk anlamına gelmez; ancak, dünyada, genelde, merkez bankaları
"belki bir seçim olur bir iki ay sonra -kısa vadeli- Merkez Bankası buna
yardımcı olsun" gibi hükümetlerden gelebilecek herhangi bir tavrı,
özerkliği sayesinde karşılayabilecek, özerkliği sayesinde kendilerini bu tavra
karşı daha iyi koruyabilecektir ve bu şekilde, uzun vadeli fiyat istikrarını
çok daha kararlı biçimde savunabilmesi için bu özerklik geliştiriliyor ve bu
tasarının da temel amacı budur. Diğer şeyler, bir yerde ayrıntıdır; önemlidir;
fakat, bu temel amacın altını çizmekte büyük yarar var. Şimdi, tartışmalarda ve bu akşam belirttiğiniz görüşlerde, tabiî, genel
ekonomik durumla ilgili sorular ve görüşler de vardı. Çok da kötümser olmak
için bir neden yok bugün. Özellikle bu hafta, piyasalardaki durumu gördünüz.
Bugün, Hazine, yüzde 107 faizle borçlanma imkânını bulmuştur. Biliyorsunuz,
dört hafta önce, 21 Martta, krizden sonraki ilk büyük ihalede, bileşik faiz
olarak ancak yüzde 193 maliyetiyle borçlanabilmiştik. Bu maliyet, bir ay
içinde, yüzde 200'e yakın bir orandan, yüzde 100'e yakın bir orana düşmüştür.
Bu, gerçekten, bence, hepimizin sevinmesi gereken bir husustur, hepimiz bu konuda
memnun olmalıyız. Yeterli değildir; yani, yüzde 100'ün üstünde bir faiz
hâlâ çok yüksektir; fakat, bir ay
içinde bunun yüzde 200'den yüzde 100'e inmesi, gerçekten, sevindirici oldu. Bir program, bir gün açıklanıp, ondan sonra tamamen donmuş bir şekilde
uygulanmaz. Programı adım adım hazırlıyoruz. Birçok yasayı zaten siz de
destekliyor durumdasınız; Meclise geliyor, destekliyorsunuz, Meclisten de
geçmiştir. Çeşitli yeni düzenlemeler bunun arkasından geliyor ve sanıyorum,
önümüzdeki aylar, adım adım, Türkiye'yi, hak etmediği bu bunalımdan çıkarıp,
hep birlikte, çok daha sağlıklı bir yapıya kavuşturabiliriz. Programın dış destek kısmı önemlidir. Defalarca belirttim; tabiî, esas
çare içeridedir, iç kaynağımızla ekonomiyi yürütmemiz gerekiyor; fakat, bu kazaya
uğradığımız için, bir miktar dış desteği de bulup, bütün yükü içerideki
piyasalara ve içerideki maliyeye vermememiz gerekiyor. Bu, dışarıdan gelecek
resmî desteğin maliyeti, bugün piyasalardan sağlayacağımız kaynak veya iç
piyasalardan veya dış özel piyasalardan sağlayacağımız kaynaktan daha ucuzdur
ve dolayısıyla, borçlanma açısından daha az bir yük altına gireceğiz. Hiç
kuşkusuz, böyle olağanüstü durumlarda borçlanma yoluna gitmek doğru bir şey
değildir. Bir daha bu durumlara düşmemek üzere, bunun bir daha olmaması için,
bir an önce, gerekli önlemleri almamız gerekiyor. Biliyorsunuz, IMF ve Dünya Bankasının bahar toplantıları bakan düzeyinde
oluyor ve sanıyorum, bu hafta sonu bu toplantılar sırasında da dış destek
konusunda kesin karar verilecektir. Bu kesin karar verildiğinde, programın para
politikası kısmını da oluşturabileceğiz, dış desteğe bağlı olarak, içerideki
para hedeflerini de koyabileceğiz ve program bütünüyle ortaya çıkmış olacak;
ama, tabiî, esas önemlisi, ondan sonra bu programı uygulamaktır. Uygulamada, her hafta, her ay önemli adımlar atacağız. Belki, eksik
kalan bazı kısımları da tamamlayacağız yardımlarınızla ve istediğimiz gibi
ilerleyebilirsek, yazın, dışsatım ve turizmin de yardımıyla birlikte, bu,
daralan ekonomiyi, istihdam yaratmayan ekonomiyi, işyerlerini tehdit eden
durumu aşıp, yeniden büyümeye geçebiliriz. Dün ilk ihracat rakamlarına bakabildim; 15 Nisana kadar. 1 Ocak-15 Nisan
döneminde geçen yıla kıyasla, dolar bazında, ihracat yüzde 10 artmış oluyor.
Bütün olumsuzluklara rağmen ve piyasadaki çekimserliğe rağmen bu dönemde
ihracat yüzde 10 artmıştır. Biliyorsunuz, turizm sezonu da çok iyi başlamıştır.
Rekor bir turist girdisi bekliyoruz, döviz ve aynı zamanda turist sayısı
açısından. İnşallah, herhangi bir olumsuz olay olmaz ve bunu da
gerçekleştiririz. Dünkü İstanbul'daki olayın da hızla bitmesi ve daha da büyük
bir olumsuzluk yaratmaması, tabiî, çok sevindirici oldu. Dolayısıyla, dört hafta öncesine kıyasla, sizlerin de desteğiyle,
sanıyorum, bu panik havasını yenmiş durumdayız. Şubat sonunda, biliyorsunuz,
Hazine hiç borçlanamıyordu. Dolar, Merkez Bankasında bir miktar dövizler
satılarak belli bir düzeyde tutuldu; fakat, ondan sonra yeniden kaydı ve ülke,
mart ayında, nerede duracağı belli olmayan bir belirsizlik, hafif bir panik
havasına girdi. Şu anda, bu panik havasından çıkmış bulunuyoruz. Sanıyorum,
borsa -emin değilim; ama, arkadaşlar söylediler- ilk defa olarak bugün 10
000'in üstünde bitirdi günü. Dolayısıyla, hep birlikte biraz daha iyimser
olalım diyorum. Bu programı, eksikleri varsa da düzeltelim. Borç dinamiğini bir an önce
terse çevirip, yavaş yavaş içborç ve dışborç stokunu aşağıya doğru çekelim ve
her şeyden önce -bu yasanın önemini de yine bu açıdan tekrarlıyorum-
enflasyonist bir çıkmaza girmeyeceğimizi çok kesin bir biçimde kamuoyuna
açıklayalım bu yasayı destekleyerek. Türkiye, kamu maliyesiyle, yapısal
yenilemesiyle, borç politikalarıyla bu çıkmazı yenecektir, bu bunalımdan
çıkacaktır, büyümeye tekrar dönecektir ve bunu, zaten yüksek olan, şu anda
yüksek olan enflasyonu tekrar hortlatacak bir şekilde değil, enflasyonu da
hızla aşağıya çekerek yapmamız gerekiyor. Bu konuda, bir yerde, hepimiz elimizi
bağlıyoruz; doğrudur; yani, hükümet de elini bağlıyor. Merkez Bankası, para
politikasında bağımsızdır ve para politikasını bağımsız olarak yürütür;
doğrudur; hükümetle birlikte enflasyon hedefini seçecektir; ama, sanıyorum,
hiçbir hükümet, olağanüstü yüksek bir enflasyon hedefini de seçmez.
Dolayısıyla, hükümet, topluma ve halka karşı sorumlu bir şekilde, enflasyonu
mümkün olduğu kadar düşük bir seviyede belirler, ondan sonra da, Merkez
Bankası, para politikasıyla bunu gerçekleştirmeye çalışır; onun dışındaki
baskılara, onun dışındaki telkinlere de kapalı olur. Bu, kısa vadede, herhangi bir hükümet için, bu hükümet için veya yarın
başka bir hükümet için belki bir sorun teşkil edebilir. Biraz para basalım, şu
anda biraz rahatlayalım, seçime üç ay kala -diyorum bir seçim olursa günün
birinde- böyle bir şey yapalım da Merkez Bankası bu seçimde bize yardımcı olsun
mantığı, artık ortadan kalkmış olur. Hem toplum hem piyasa, içerideki kamuoyu,
dışarıdaki kamuoyu, Merkez Bankasının, para politikasını bağımsız bir şekilde
yürüttüğünü bilir ve bu yasa değişikliği olmadan da bu bir daha değişemez
şeklinde bir güven gelir. Bence, bu yasanın temel taşı budur. Ayrıntılar
üzerinde zaten görüşmeler devam edecek; ama, benim şu anda üstünde durmak
istediğim ve altını çizmek istediğim husus buydu. Çok teşekkürler ederim, saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim. Efendim, şimdi, söz sırası, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'da. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi
açıklamak üzere söz aldım; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası, 1715 sayılı Yasayla 1930'da gündeme
gelmiş ve daha sonra, yasa üzerinde 22 defa değişiklik yapılmış ve son, 1970'te
de yasa tamamen değiştirilmek suretiyle, bugünkü hale gelmiş ve bugün de 18
maddede değişiklik yapmaktayız. Demek
ki, aslında, Merkez Bankası Kanununda günün şartlarına göre değişiklik yapmak
normaldir; ancak, o zaman verilen görev itibariyle baktığımız zaman, Merkez
Bankasına, o günlerde bir para politikası ve bir de kredi politikası görevleri
verilmiş ve gerekçeyi dikkatle takip ettiğimiz zaman, hükümetçe izlenen
ekonomik hedeflere uygun bir tarzda gerçekleştirileceği ifade edilmiştir. Değerli arkadaşlar, hükümetin, Sayın Bakanın hazırladığı güçlü ekonomiye
geçiş programında da ifade edildiği üzere, Sayın Bakan ve hükümetle
anlaşamadığımız konu şurada: Hükümet, IMF ile daha önce 17 defa stand-by
anlaşması yapmış ve iflas etmiştir. Daha önce 18 incisini yapan hükümet de, bu
kürsüden, kur çıpasından ve enflasyon hedeflerinden bahsetmiş; ama, hiçbir
tanesi de tutmamıştır. Şimdi, aslında, burada, programda, bize göre, en az dış kaynak ve kendi
iç dinamiklerimizle doğruya çıkılacağı kanaatindeyiz. O açıdan, Sayın Bakanın
ifade ettiği programın sözel bölümü tamam ve aslında, o sözel bölümde, şimdiye
kadar hükümet ve muhalefetin söylediklerini alt alta yazdığınız zaman bu
program çıkıyor; ama, sadece sözlerle, sadece temenni ve tavsiyelerle bir yere
varmanın da mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan, mutlaka rakamların,
özellikle geçici bütçenin süratle gelmesi ve kamuoyunda güven ortamının
sağlanması gerekir. Değerli arkadaşlar, tutanakları okuduğumuz zaman, komisyon çalışmalarını
dikkatle takip ettiğimiz zaman, bu hükümet döneminde sık sık rastlanan durumla
karşılaşıyoruz. Kanun tasarısı 16.4.2001'de komisyon üyelerine dağıtılıyor,
18.4.2001'de müzakerelere başlanıyor, tamamlanıyor, alt komisyon reddediliyor;
yani, burada ciddî bir müzakere yapılmadan, belki, biraz sonra da müzakereye
devam ettikçe göreceğiz, hiçbir maddesinin noktasına ve virgülüne dokunmadan
tasarı aynıyla geçecek. Sayın Bakan da, ABD seyahatine, çantasında Merkez
Bankası Kanunuyla beraber gidecek. Hatırlanacağı üzere, daha önceki, ekonomiden
sorumlu bakanlar da, benzer kanunlarla, Avrupa Birliğine, IMF'ye ve Dünya
Bankasına gitmişlerdi. Aslında, sorunun şurada tartışılması gerekir: Hakikaten, Türkiye
içindeki şartlarda kriz sebepleri, sorumluları, yasa eksikliğinden mi; yoksa,
birilerinin yasaları yozlaştırarak kullanmasından mı; bunun üzerinde durmak
lazım. Sayın Bakan, biraz önce bazı tespitler yaptı ve dedi ki "ekonomide
panik havası gitti, faiz yüzde 200'lerden yüzde 100'e düştü." Değerli
arkadaşlar, nisan ayında hükümetin borçlanması 5 katrilyon civarındadır, faiz
oranları yüzde 110 ile yüzde 148 civarındadır ve bu şartlarda paranın aylık
değeri yüzde 12-13 civarındadır. Böyle bir şartta hükümetin enflasyon oranı
koyması mümkün değildir ve konulacak hedefleri de, böyle faiz oranlarıyla
tutturmak mümkün değildir. Aslında, Sayın Derviş, zaman zaman siyasî ve ekonomik açıklamalar
yapmaktadır ve açıklamalarının bir yerinde Sayın Derviş bir tespit yapıyor,
diyor ki "siyaset, ekonomiyi kullanmasın." Tamam, bu doğru cümle de,
ekonomiyi siyasette kullanan veya kamu bankalarını, hükümet oluştururken,
koalisyon kurarken birer birer aralarında taksim eden kim?! Şimdi, aslında
hükümet ve muhalefet, burada, biz daha az borçlandık, biz daha az borçlanmaya
çalıştık gibi savunma psikolojisi içindeler idi. Halbuki, doğru olan, içinde
bulunduğumuz şartlar itibariyle yapılması gerekeni tespit etmektir. Değerli arkadaşlar, tasarıyı tamamen okuduğumuz zaman, bazı maddeler
üzerinde endişelerimi ifade etmek istiyorum: Bu tasarı, Merkez Bankasının,
yabancı denetim kuruluşlarınca denetlenmesi imkânını getirmektedir. Dünya
merkez bankaları da denetlenir; ancak, yabancı kuruluşlarca değil. Bakınız,
Dünya Bankası İkinci Başkanı bir açıklamasında özetle "Merkez Bankasının
denetim altına alınmaması halinde suiistimaller yaşanır. Ülkelere göre, denetim
değişebilir. En uygunu, parlamentoya hesap vermeleridir:" diyor. "ABD
Merkez Bankası, Kongreye her hafta bilgi verir ve Kongrenin tasvibini
alır" denilmektedir. Yine, Almanya'da, parlamentonun aldığı kararları,
merkez bankası uygular ve harfiyen bu bilgi vermesi mutat haldedir. Yani,
özetle söylemek gerekirse, burada, Merkez Bankasının denetimi, mutlaka, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde olmalıdır ve üç aylık sürelerle değil, ekonomideki
hareketlenmelere göre, ihtiyaç halinde, haftada ve ayda, bakanlık, Merkez
Bankası, komisyon ve Parlamento, mutlaka, diyalog halinde olmalı; bu da,
bilgilendirme değil, hesap verme şeklinde olmalıdır. Aslında, hükümet, burada,
maalesef, kendi yetkisi üzerinde birtakım kurullar oluşturarak, belki, ileride
daha çok sıkıntıları da meydana getirecek bir yapılanma içerisine gitmektedir. Değerli arkadaşlar, kriz dönemine girdik, Merkez Bankası Başkanının biri
istifa etti, biri de, zannediyorum emekli oldu ve hiçbir zaman da, hiç kimseye
karşı, özellikle millete karşı sorumlulukları yok. Benim yaptığım
araştırmalarda, Merkez Bankası bilançosu, faaliyet raporu Sayıştayca
incelenmektedir; halbuki, Sayıştayın inceleme raporuna baktığımız zaman, şimdi,
kanununu çıkaracağımız Merkez Bankasının 5 yıldır hesapları ibra
edilmemektedir. Şimdi, Sayın Bakanın, burada, bunu cevaplandırması gerekir. Demek ki,
konu, Sayıştaya, kurumu inceleme ve hesaplarını ibra etme yetkisi verdiği
halde, hesaplar da 5 yıldır ibra edilmediği halde, hiçbir yaptırım gücü yok.
Demek ki, sadece yasaları çıkarmak, konuya çözüm değil. Değerli arkadaşlar, diğer bir konu, burada, para politikası kurulu
oluşturulmaktadır. Buradaki, kişisel itirazım, kurul oluşturulurken, zaten
Merkez Bankası başkanı ve yardımcılarından oluşmakta; halbuki, Türkiye'de reel
ekonominin ciddî anlamda temsilcileri veya yönlendiricileri olan DPT, Hazine,
Dış Ticaret ve Maliye müsteşarlarının da bu kurulun içerisinde bulunması daha
sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Ayrıca, dünyada, sadece 4 ülkede merkez bankası
para kurulunun bulunması da, doğrusu dikkat çekicidir. Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasına batık bankalara kredi verme hükmü
getirilmektedir. Halbuki, burada, biz bekliyorduk ki, batık banka sahiplerinin
mal ve şirket hisselerine el koyma yasa tasarısı buraya gelmeliydi, doğru olan
buydu; çünkü, herkesin bildiği gibi, batık banka patronlarının çoğunun serveti,
malları, ortak şirketleri, hepsi, ya yurt dışına gitmekte ya transfer
olmaktadır. O açıdan, batık bankaları desteklemek için başka bir fon
oluşturulması; ama, asıl olan, batık bankaların sahipleriyle ilgili yasa
tasarısının Parlamentoya bir an önce gelmesi gerekir. BAŞKAN - Sayın Candan, toparlar mısınız efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tabiî, toparlıyorum. Değerli arkadaşlar, ben, şimdi, Türkiye'deki krizin kanunlardan mı,
yoksa uygulamalardan mı olduğuna bir örnekle, konuşmamı tamamlamak istiyorum.
Tarih: 19-21 Şubat 2001. Merkez Bankası ve kamu bankaları ilişkilerinde yaşanan
skandal. Mevcut mevzuat, hepsi tamam. Ziraat Bankası, 1 katrilyon açık var.
Merkez Bankası kayıtsız. Ziraat Bankası, özel bankalardan, geceliği yüzde 7 500
ilâ 10 000 arasında borçlanıyor. 1 katrilyon için ödenen faiz 1,8 katrilyon. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlayın lütfen. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen toparlıyorum. Şimdi, olayın vahim tarafı şu: Ziraat Bankasına borç veren, yani,
devletten 1,8 katrilyon kazanan banka, aynı tarihte, peşin dolar fiyatı 685 000
lira olmak üzere, 1 milyar dolarlık döviz alıyor; ama, bedelini ödemiyor. Şimdi, Sayın Bakan, acaba, ilgilenirler mi; uzman bankacıların ve
hukukçuların görüşü, özel bankanın, holding bankasının, hem borçlu hem alacaklı
olduğu ve ödenen 1,8 katrilyonun geri alınmasının hukukî olduğu iddiası vardır.
Bu konunun araştırılmasının faydalı olacağı kanaatindeyim. Muhterem Heyetinize saygıyla arz ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmiştir. Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz. İlk soru, Sayın Özkan Öksüz'e aittir. Buyurun efendim. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma,
aşağıdaki soruları tevdi ediyorum. Son krizin, ülke ekonomisinde meydana getirdiği hasar miktarı ve bunun
sebep ve sorumluları tespit edilmiş midir? Son yaşanan krizde, Merkez Bankası, krizi yönetememiştir, gerekli
tedbirleri zamanında almamıştır. Merkez Bankasından, dalgalı kura geçmeden bir
gün önce, 5 milyar dolar çekilmiştir. Bunun, 84 banka ve finans kuruluşu
tarafından çekildiği ifade edilmektedir. 500 milyon doların üzerinde para
çekilmiş midir; çekilmişse, bunları kimler çekmiştir? Bankacılık Sigorta Fonuna devredilen ve içerisi boşaltılan bankaların
sahiplerinin ve yakınlarının yurt dışındaki mal varlığına ve yurt içindeki mal
varlığına el konulacak mı? Eğer, el konulmaya hukukî bir engel varsa, bu engeli
ortadan kaldıracak bir yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmayı
düşünüyor musunuz? Son sorum: Bu kanun tasarısıyla, Merkez Bankasının, yabancı denetim
kuruluşları tarafından denetlenmesine imkân sağlanmaktadır. Bu, millî
menfaatlara ve devlet haysiyetine uygun düşer mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, sorular kısa ve öz olursa, diğer arkadaşlarınıza
da sıra gelecek. Buyurun Sayın Ilıcak. AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana
şu soruları sormak istiyorum: Bir iddiaya göre, 19 Şubat ilâ 21 Şubat arasında, 5 milyar dolar, 4
bankaya; bir başka iddiaya göre de, 2 bankaya dağıtıldı. Bir kere, bu
iddiaların hangisi doğru? 4 bankaysa, bu 4 bankanın; 2 bankaysa, bu 2 bankanın
adını verebilir misiniz? Eğer 2 bankaysa, bu 2 banka, içeriden bilgi
sızdırıldığı için mi bu alımı yaptı; yoksa, tesadüfen, kendi ekonomik
düşünceleri doğrultusunda mı böyle bir alım yaptı? Bu konuda bir kanaat
edindiniz mi? Size göre, dalgalı kur, yerinde bir karar mıydı? Madem dalgalı kura
geçilecekti, acaba neden üç gün gecikildi? Bir de, görev zararları konusunda bir soru sormak istiyorum: 1998'den
sonra, görev zararlarında önemli bir tırmanma olduğu göze çarpıyor sizin
verdiğiniz tabloda; ama, hangi kamu bankası, ne kadar görev zararına uğradı,
bu, tam anlamıyla belli değil. Acaba, tarihler itibariyle bu detaylandırılabilir
mi? Bankalar itibariyle bu detaylandırılabilir mi? Bir de, kamu bankalarının özel sektöre açtığı ve bugün, donuk hale gelen
kredilerin kimlere verildiğini açıklayabilir misiniz? Burada, bankacılık
sırrının öne sürülebileceğini zannetmiyorum; çünkü, soygunun sırrının olacağını
da tahmin etmiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Sayın Gül, buyurun. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakana soru
sormak istiyorum. Malumlarınız olduğu üzere, dalgalı kura geçişte dolar 680 000 TL idi ve
kamuoyundan ve basından aldığımız haberlere göre, 5 milyar dolar, o gün para
çekilmiş. Çekilen bu 5 milyar dolar içerisinde Tekstilbankın çektiği para
miktarı nedir? Bunu özellikle öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Ben teşekkür ederim. Sayın Bekâroğlu, buyurun. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Bakana sorum şu: Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası, 1991 Körfez Savaşı krizi ve 1998 Rusya krizi esnasında hükümete
karşı bağımlı olmasına rağmen, doğru bildiğini yapmış ve aktif politikalar
izleyerek krizin doğması engellenmişti. Halbuki, kasım krizinde, Merkez
Bankası, likidite sıkıntısına rağmen, IMF'in engellemesiyle aktif davranamamış
ve bu kriz ortaya çıkmıştı. Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Siz, Merkez Bankasını, hükümete karşı
bağımsızlaştırıyorsunuz. Diyorsunuz ki, Merkez Bankası, seçime yakın, hükümetin
emriyle para basmayacak. Peki, Merkez Bankasını, diğer kuruluşlara karşı;
örneğin, uluslararası kuruluşlara karşı, IMF'e karşı, Dünya Bankasına karşı
nasıl koruyacaksınız? BAŞKAN - Sayın Göksu, buyurun. MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkanım, delaletinizle, Sayın Bakanıma
soruyorum: Sayın Bakanım, Bakanlık görevini aldığınızdan bu yana, hep toplumsal
destekten bahsettiniz. ABD'yle, Almanya'yla, hatta bizi soykırımla suçlayan
Fransa ile Yunanistan ve İsrail Dışişleri Bakanları ile görüştünüz; ama, ne
hikmetse, muhalefetle bir türlü görüşmüyorsunuz. Bu, sizin toplumsal destek
önerinizle ve talebinizle çelişkili bir olay değil midir? İkinci sorum: 30 sayfalık, güçlü
ekonomiye geçiş programını 53 günde hazırladınız. Bunda da, tasarruf ve yapısal
değişiklikler var; ama, şu anda esnafımızın, çiftçimizin, sanayicimizin derdine
derman olacak herhangi bir şey göremiyoruz. Bunları hayata geçirecek, bunları
ayağa kaldıracak, acilen yeni önerileriniz olacak mı? Şu andaki görüştüğümüz Merkez Bankası Kanun Tasarısında, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kuruluna para aktarma söz konusu. Bu şu demektir: Batık
bankalara para aktarılması... Batık bankalara para aktarılması düşünülüyor da,
bu bankaları batıranların kendilerinin veya yakınlarının gayrimenkullerine el
koymayı, bir kanun tasarısı şeklinde getirmeyi düşünüyor musunuz? Son sorum: Konuşmanızda dediniz ki "dışarıdan alınan borç, içeriye
göre daha ucuz, bedeli daha azdır" dediniz. Acaba, siyasî bedeli var
mıdır, yok mudur? Son gezinize Dışişleri Bakanıyla beraber gittiniz, bu, böyle
bir çağrışım yapmaktadır, bedeli daha ağırdır diye, böyle bir bedel var mı, yok
mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sayın Nidai Seven... Kısa ve öz lütfen. NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu
soruyu sormak istiyorum: Demin konuşan bir hatip arkadaş, Merkez Bankası
hesaplarının beş yıldır denetlenmediğini ve ibra edilmediğini belirtmişlerdi.
Banka, her takvim yılı sonu itibariyle düzenleyeceği bilanço ve kâr zarar
hesabını, bir yıllık faaliyet raporunu, önce Başbakanlığa tevdi eder ve sonra
da Resmî Gazetede de ilan edilir. Ben, bu beş yıllık dönem içerisinde,
hesapların ibra edilip edilmediği konusunda yanlış bilgi verildiğini
zannediyorum. Sayın Bakanımın, bunu düzeltmesini arz ediyorum. BAŞKAN - Bu, soru olmadı. Sayın Yalman, buyurun. Son sorudur efendim. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım, delaletinizle Sayın Bakanın
aşağıdaki sorularımı cevaplandırmasını arz ediyorum. Birinci sorum: 7 nci maddede, batık bankalar için kullanılmak üzere
kredi ve destekleme hükmü getiriliyor mu? Milyarlarca dolar batıran veya
kaçıran bankalara kredi verilmesi, devleti, sizce, daha büyük zarara uğratmayacak
mı? İkinci sorum: Merkez Bankasının, yabancı denetim kuruluşları tarafından
denetlenmesi hükmü de bu tasarıyla getiriliyor. Acaba, bu, millî menfaat ve
devlet haysiyeti açısından sizce uygun mudur? Son sorum: Şimdi, tasarıyla Para Politikası Kurulu oluşturuluyor. Para
Politikası Kurulu, biliyorsunuz, fiyat istikrarını ve enflasyon hedeflerini de
belirleyecek. Bu tasarıyla bu hüküm getiriliyor. Türkiye'de, para politikasıyla
birlikte, yatırım, üretim ve ihracatın dengeli gelişmesine bunlar bağlı. Acaba,
bu kurulda Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine, Dış Ticaret ve Maliye
Müsteşarlarının bulunması sizce daha doğru değil miydi? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Soru işlemi bitti. Sayın Akın, size söz verebilmem için 5 arkadaşa daha vermem gerekiyor;
özür diliyorum. Sayın Bakan, buyurun cevaplayın efendim. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Bir soru -Sayın Özkan Öksüz ve sanıyorum
Sayın Nazlı Ilıcak da değindiler- bu şubat bunalımındaki satışlar konusunda.
Tabiî, bunun ayrıntılı cevabını, birkaç kez, Merkez Bankası bize iletti, biz
de, zaten Büyük Millet Meclisinden gelen birtakım sorulara cevaben ilettik;
fakat, tekrar toparlayalım. Merkez Bankası, net 5,2 milyar dolar satmış bu
günlerde. Aslında, yaklaşık 10 milyar satılmış; fakat, 5 milyar kadarı da geri
alınmış veya satım işlemleri iptal edilmiştir. Türk Lirası bulundurabilenler döviz alabilmişlerdir. 84 banka, özel
finans kurumu ve döviz büfesiyle işlem yapılmış, 14 tanesi Merkez Bankasına net
döviz satmışlardır. Bu konuda, tabiî, bir hususu hatırlatmakta yarar var;
dalgalı kura geçiş kararı verilmeden önce, Türkiye, belli bir kur çıpasını
benimsemişti ve hükümet, isteyen herkese, bu kurdan, Türk Lirası karşılığı
döviz satılacağını ilan etmişti. Dolayısıyla, sanıyorum, bu kur rejimi
değişmeden satmamak diye bir şey de söz konusu olamazdı; ancak, rejim
değişince, dalgalı kura geçilince, o zaman Merkez Bankası, döviz satmamak
kararını verebilir veya ne kadar satacağına karar verebilir; ama, öbür rejimde
böyle bir serbestiyeti yoktu. Dalgalı kur rejimine geçiş iyi mi oldu, kötü mü oldu; onu, tabiî, hep
birlikte göreceğiz; ama, sanıyorum, şubattaki baskıdan sonra Türkiye'nin başka
bir çaresi de yoktu; yani, Merkez Bankasındaki bütün dövizleri satıp, belli bir
kuru tutmaya çalışmak, herhalde ülke için çok zararlı olacaktı. Dolayısıyla,
dalgalı kura geçiş kaçınılmaz oldu. Bir kere, bu dalgalı kurun birtakım avantajları var; para politikasını
daha bağımsız kılıyor; bir bakıma, para politikasının, kur rejiminden ayrı
olarak yürütülmesini mümkün kılıyor; ama, diğer taraftan da, birçok
belirsizliği beraberinde getiriyor. Bu, dünyada çok tartışılan bir konu; yani,
hangi kur rejimi, hangi ülke için, hangi dönemde en doğru kur rejimidir, buna,
kesin cevap vermek zor; fakat, bu programın ve bu dönemin belki bir büyük
avantajı -belirsizlikler ve bankacılık sektöründe yarattığı zorlukları tabiî,
hepimiz biliyoruz- bu senenin turizm ve ihracat sezonuna, çok rekabet edebilir
bir kurla giriyoruz ve dolayısıyla, bu olumsuzlukların yanında, böyle bir kurla
girmenin bazı avantajları da var ve ekonomi tarihine baktığımız zaman,
ekonomiyi rekabet edebilir bir kurla götürmek, ihracat ve döviz yaratma
açısından büyümeye her zaman yardımcı olmuştur. Bu olumlu tarafını da
kullanmamız gerekiyor. Merkez Bankasının hesaplarının ibrası konusuna gelince. Merkez Bankası,
Sayıştay denetimine tabi değildir; fakat, bugün genel kurulunda hesaplarını
ibra etmiştir. Dolayısıyla, bu konuda bir anlaşmazlık var; yani, hesapları ibra
olmuyor diye bir durum yoktur. Bağımsız denetim sorusu konusunda da sanıyorum yanlış bir anlama var;
dış yabancı denetim değil, bankanın organik yapısı dışında kalan denetim söz
konusu. Üstelik, söz konusu olan işlem denetimi değil, muhasebe denetimidir.
Bu, hem ABD'de hem Avrupa'daki Merkez Bankalarında böyle uygulanıyor ve işte
tekrarlıyorum, önemli olan, merkez bankasıyla organik bir bağ içinde olmayan
bir kurum tarafından denetlenmesi; yabancı bir kurum tarafından denetlenmesi
meselesi değildir. Para kurulu konusunda da sanıyorum bazı yanlış anlamalar var. İsmini
hatırlayamayacağım; ama, bir milletvekili arkadaşımız, dünyada sadece 4 ülkede
böyle bir kurulun olduğunu söyledi ve ona değindi. Burası, bir para kurulu
şeklinde değil, bankanın yönetimine yardımcı olabilecek istişarî bir kuruluştur
ve herhalde, dünyada, tam sayısını bilemeyeceğim; ama, en azından 20-30 ülkede
bu vardır. Sabit kur sistemini veya ulusal parayı tamamen başka bir paraya
bağlayan para kurulu tipinde bir düzenlemeden bahsetmiyoruz. Sayın Nazlı Ilıcak'ın, kamu bankaları konusundaki detaylı sorusuna
mümkünse yazılı olarak cevap vereceğiz. Bütün bilgiler mevcuttur -hangi
bankanın ne kadar görev zararı var ve bu görev zararı hangi yıllarda oluştu-
bunları size müsaadenizle yazılı olarak bildirebiliriz. Son olarak, muhalefetle görüşme sorusu: Bu, tabiî, çok olağan bir şey
değildir. Sanıyorum, geçmişte, birtakım alanlardan sorumlu devlet bakanlarının,
gidip, muhalefetle özel görüşmesi diye bir gelenek pek yok gibi geliyor; ama,
belki ben yanılıyorum bu konuda. Buna rağmen, muhalefet liderleriyle de
görüşüp, onlara, özellikle, bu son gelişmeler konusunda bilgi vermek istiyorum
tabiî ve özellikle bu seyahatten sonra bu konuda randevu da talep etmiş
bulunuyorum. İnşallah, önümüzdeki hafta veya haftalarda bu gerçekleşir. Ben bilgi
vereceğim; tabiî ki onların da görüşlerini dinleyeceğim ve yararlanmayı
düşünüyorum... LÜTFİ YALMAN (Konya) - Programdan önce almalıydınız Sayın Bakan. DEVLET BAKANI KEMAL DERVİŞ - Bu, olağan bir şey değildir, yani,
hükümetin bir mensubuyuz, hükümet içinde çalışıyoruz, Mecliste de çalışıyoruz.
Özellikle muhalefet liderleriyle ayrı bir görüşme veya temas düzeni de,
sanıyorum, normal bir şey de değildir; ama, onun dışında, tabiî ki, eğer
isterlerse, beni kabul ederler ve görüşmede de bulunuruz. Çok teşekkürler. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 500 milyon doların üzerinde kaç banka çekmiştir;
onu söylemedi. BAŞKAN - Efendim, sorulara cevap verdi, Sayın Bakan süresini de aştılar. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 500 milyon doların üzerinde kaç banka çekmişse,
onu söyler mi? BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakan cevap verdi. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Hangi bankalar?.. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Ben de soruma cevap alamadım Sayın Başkanım. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O bankalar için cevap istiyorum. BAŞKAN - Efendim, yazılı alırsınız; süresi bitti Sayın Bakanın. Yorumlu
sual soruyorsunuz efendim; 1,5 dakika size imkân tanıdım; istirham ederim... ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ben bir soru sordum Sayın Başkan. BAŞKAN - 10 dakikayla sınırlamışız efendim; Sayın Öksüz, bitti tabiî;
münakaşa etmeyelim lütfen. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 1 inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1.- 14/1/1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Kanununun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 4.- Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır.
Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve
kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler. Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin
büyüme ve istihdam politikalarını destekler. Bankanın temel görev ve yetkileri şunlardır: I. - Bankanın temel görevleri; a) Açık piyasa işlemleri yapmak, b) Hükümetle birlikte Türk Lirasının iç ve dış değerini korumak için
gerekli tedbirleri almak ve yabancı paralar ile altın karşısındaki muadeletini
tespit etmeye yönelik kur rejimini belirlemek, Türk Lirasının yabancı paralar
karşısındaki değerinin belirlenmesi için döviz ve efektiflerin vadesiz ve
vadeli alım ve satımı ile dövizlerin Türk Lirası ile değişimi ve diğer türev
işlemlerini yapmak, c) Bankaların ve Bankaca uygun görülecek diğer mali kurumların
yükümlülüklerini esas alarak zorunlu karşılıklar ve umumi disponibilite ile ilgili usul ve esasları belirlemek, d) Reeskont ve avans işlemleri yapmak, e) Ülke altın ve döviz rezervlerini yönetmek, f) Türk Lirasının hacim ve tedavülünü düzenlemek, ödeme ve menkul kıymet
transferi ve mutabakat sistemleri kurmak, kurulmuş ve kurulacak sistemlerin
kesintisiz işlemesini ve denetimini sağlayacak düzenlemeleri yapmak, ödemeler
için elektronik ortam da dahil olmak üzere kullanılacak yöntemleri ve araçları
belirlemek, g) Finansal sistemde istikrarı sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile
ilgili düzenleyici tedbirleri almak, h) Mali piyasaları izlemek, ı) Bankalardaki mevduatın vade ve türleri ile özel finans kurumlarındaki
katılma hesaplarının vadelerini belirlemektir. a) Türkiye'de banknot ihracı imtiyazı tek elden Bankaya aittir. b) Banka, Hükümetle birlikte enflasyon hedefini tespit eder, buna uyumlu
olarak para politikasını belirler. Banka, para politikasının uygulanmasında tek
yetkili ve sorumludur. c) Banka, fiyat istikrarını sağlamak amacıyla bu Kanunda belirtilen para
politikası araçlarını kullanmaya, uygun bulacağı diğer para politikası
araçlarını da doğrudan belirlemeye ve uygulamaya yetkilidir. d) Banka, olağanüstü hallerde ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda, belirleyeceği usul ve esaslara
göre bu Fona avans vermeye yetkilidir. e) Banka, nihai kredi mercii olarak bankalara kredi verme işlerini
yürütür. f) Banka, bankaların ödünç para verme işlemlerinde ve mevduat kabulünde
uygulayacakları faiz oranlarını, belirleyeceği usul ve esaslara göre
bankalardan istemeye yetkilidir. g) Banka, mali piyasaları izlemek amacıyla bankalar ve diğer mali
kurumlardan ve bunları düzenlemek ve denetlemekle görevli kurum ve
kuruluşlardan gerekli bilgileri istemeye ve istatistiki bilgi toplamaya
yetkilidir. III- Bankanın başlıca müşavirlik görevleri; a) Banka, Hükümetin mali ve ekonomik müşaviri, mali ajanı ve
haznedarıdır. Bankanın Hükümetle ilişkisi, Başbakan aracılığı ile sağlanır. b) Banka, finansal sistemle ilgili olarak istenilecek hususlarda
Hükümete görüş verir. c) Banka, bankalar ve uygun göreceği diğer mali kurumlar hakkındaki
görüşlerini ve tespitlerini Başbakanlık ile bu kurum ve kuruluşları düzenleme
ve denetleme yetkisine sahip kuruluşlara bildirebilir. Banka, bu Kanunla ve mevzuatla kendisine verilen yetki ve görevlerle
ilgili olarak düzenlemeler yapmaya ve bunları uygulamaya, bu düzenlemelere tabi
kurum ve kuruluşlar nezdinde bunlara uygun hareket edilip edilmediğini ve
kendisine gönderilen bilgilerin doğru olup olmadığını denetlemeye görevli ve
yetkilidir. Banka, bu Kanun ile kendisine verilen görev ve yetkileri, kendi
sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır. Banka, para politikası araçlarının kullanımı sırasında işlem yaptığı
banka, kişi veya kurumun iflası halinde, alacaklı olduğu miktar ve faizi için
iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder. Banka mensuplarının görevlerini yerine getirmelerinden doğan tazminat
davaları ancak Banka aleyhine açılabilir. Bankanın rücu hakkı saklıdır." BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Merkez Bankasıyla ilgili kanun tasarısının 1
inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla yeniden selamlıyorum efendim. Az önce konuşan ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Derviş, Merkez
Bankası Yasası ile program arasında bir irtibat bulunduğunu, elbette, bunun da,
ilan ettiklerini söyledikleri programın bir parçası olduğunu söyledi. Böylece,
az önce, sayın iktidar sözcülerinden birisinin, buraya, Merkez Bankası Kanunu
için gelip de programın eksik ve yanlışlarını niye söylediniz tarzındaki
eleştirisine de, bir anlamda, cevap vermiş oldu. Şimdi, geçen program, 1999'da uygulanan program, yine, tek taraflı
propagandalarla, manşetlerin desteğinde, karşı hiçbir görüş ve eleştiri dikkate
alınmadan, konu açık yüreklilikle tartışılmadan yürürlüğe konuldu. Yaptığımız
tüm haklı ikaz ve eleştirilerimize rağmen de, maalesef, program, hem Kasım
2000'de hem Şubat 2001'de duvara tosladı ve Türkiye, tarihinin en ağır
bunalımına sürüklendi. Umuyor ve diliyoruz ki, bu program, işte, o "toplumsal uzlaşma" dediğimiz hadiseyi
arar; yani, programı ya da program taslağını açıklarken, yüzbinlerin
sokaklarında yürüdüğü Türkiye'de toplumsal uzlaşma arayışlarına her zamankinden
fazla ihtiyaç var. Sayın Derviş haklıdırlar "muhalefete bilgi vermek ya da ziyaret
etmek gibi bir âdet yoktur, olağan değildir" dediler; ama, tabiî, Sayın
Derviş'in gelişi şeklinde bir geliş de olağan değildir; yaşanan da olağanüstü
bir durumdur zaten. O nedenle, kendisinin de, olağanüstü bir durum yaşadığını,
olağanüstü koşullarda burada olduğunu gözden çıkarmaması lazım diye
düşünüyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, söyledikleri şeylerde, temennilerinde, gerçekten haklılık payı da
vardır; bu bakımdan, bizim bir itirazımız da yoktur; ancak, söylenilen
temennilerde samimî olmak gereği vardır. Doğrudur, Merkez Bankasının para
basmaması, hükümetlerin siyasal politikaları yerine fiyat istikrarını sağlaması
esastır; ancak, şu anda Türkiye'de bir fiyat istikrarından bahsetmek mümkün
değildir. Türkiye, bugün, hem durgunluğu hem enflasyonu bir arada yaşıyor;
yani, bir kalem varsayalım, bugün, hem bu malın fiyatı yükseliyor; yani, hem
hayat pahalılığı, fiyatlar genel seviyesi artıyor hem de bu malın alıcısı yok,
üreticisi yok, satıcısı yok; yani, alamıyorsunuz, satamıyorsunuz,
üretemiyorsunuz; ama, malın fiyatı artıyor. Bu, ekonomi dilinde,
stagflasyondur, buna çözüm bulmak gerekir. Bugün piyasaların bizden acil
beklediği mesele, orta vadeli bu yapısal reformlar kadar, bana göre, bunlardan
da öncelikli, ekonomide yaşanan yangına müdahale etmektir. Şimdi "Merkez Bankası para basmayacak" deniliyor; ama, benim
takip ettiğim kadarıyla, bugünkü Genel Kurulda, kur farklarından doğan 800
küsur trilyonun 600 küsur trilyonu Hazineye nakden ödeniyor. Bu da bir para
basma değil midir; bu, dolaylı para basmanın tam anlamıyla tarifi değil midir?!
Mahsuplaşmak dururken, Hazinenin borçları nedeniyle bu kârın mahsup edilmesi
gerekirken -ki, bugüne kadar hep böyle yapılmıştır- bu parayı Hazineye nakden
öderseniz, o zaman, siz, para basmış olursunuz. İşte, burada samimî olmak lazım, açık olmak lazım. Zaten, kamuoyunun,
bugüne kadar uygulanan programa ve uygulayanlara hiçbir inancı, itibarı
kalmamıştır, o nedenle piyasalar kilitlenmiştir; çek-senet sirkülasyonu durmuş,
bankacılık kredi veremez olmuş, insanlar faizini ödemiyor. Piyasalarda itimat
kaybolmuştur, güven kaybolmuştur, kredibilite yoktur. Şimdi, burada, daha
programın ilk gününden, siz, Merkez Bankasından 13 katrilyon lira kâğıt alıp,
repo yapacaksınız, bunun adı finansman monetizasyon olmayacak, daha bugünkü Merkez
Bankasının Genel Kurulunda 800 trilyon kur farkının 600 trilyonunu nakden
ödeyeceksiniz; bu, para basmaktır. Bizi ya monetizasyon ya konsalidasyon
açmazına sürüklemeyin, esas samimiyet burada gelir. Onun için, bu program
tartışılmalıdır. Bu program, diğer birşeye benzemez. O bakımdan, Sayın
Derviş'in, sadece Meclisle değil, muhalefetle de, hükümeti istifaya davet eden
esnaf kesimiyle de, işçi kesimiyle de, tasfiye edilmek istenen tarım kesimiyle
diyaloğa, iknaya ve ortak uzlaşma arama mecburiyeti vardır. Bu, onun şahsî
nezaketine kalmış bir hadise filan değildir. Bu, toplumun, yaşanan ağır
ekonomik krizin, bu büyük fakirleşmenin getirdiği kaçınılmaz zorunluluktur.
Onun için diyoruz ki, fiyat istikrarına evet; ama, siz, bugün, üç ay vadeli
yüzde 110'la borçlandınız, buna sevinemeyiz. Elbette yüzde 193'ten iyidir; ama,
Nisan ayında yüzde 193, yüzde 148, yüzde 119; bugün yüzde 110... Ortalamaya
bakarsanız, yüzde 140 ortalamayla bu ülke borçlandı. Nasıl yüzde 57 enflasyon
hedefi tutacak? Bunları tartışmalıyız, birbirimizi aldatmamalıyız. Bu, orta
vadeli bir yasadır, bu yasayı fırsat bilerek, programın eksik ve yanlışlarını,
hedeflerini tekrar konuşmalıyız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Söylemez, lütfen toparlar mısınız. H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) - Bitiriyorum efendim. Bir daha Türkiye'nin, artık, ne tahammülü, ne takati, ne sabrı var sil
baştan yapmaya. O bakımdan, bu yasanın bir vesile olmasını diliyorum; ilerleyen
maddelerde de detaylara girmeyi umuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. İkinci söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın
Aslan Polat'da; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Yasa
Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Tasarının bu maddesinde "Bankanın temel amacı fiyat istikrarını
sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para
politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi
belirler. Banka, fiyat istikrarını sağlamak amacı ile çelişmemek kaydıyla,
Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler." denilmektedir.
Burada önemli olan şudur: İşsizliğin önemli boyutlara ulaştığı, ülkemiz gibi
kalkınma çabası içerisinde olan ve bilhassa, globalleşme ve IMF programlarına
uyum neticesinde, kırsal alanda işsiz kalan kesime iş bulmak ve istihdam
yaratmak vaadiyle halktan yetki isteyip iktidara gelen siyasî iradenin büyüme
ve istihdam politikalarının, bankanın kendisine neredeyse tek hedef seçtiği
fiyat istikrar politikasıyla çelişmesi halinde siyasî iradenin ne yapacağıdır.
Bu konu basında da önemli ölçüde tartışılmış ve şu ifadeler ağırlıklı olarak
yer almıştır: Aslında, Türkiye, bu kanunla, istikrarı ve düşük enflasyonu tek
siyasî seçenek haline getirmektedir. Satır aralarında, bundan sonra hükümetlere
istikrarı tehdit eden politikalar uygulamayı yasaklamaktadır. Bu yaklaşım,
gelişmiş ülkelerde doğru ve yerinde bir karar olmakla beraber, ülkemiz gibi
gelişmekte olan ve önemli istihdam açığı olan ülkeler açısından, daima,
hükümetle merkez bankası arasında bir çekişmeye sebep olacaktır. Bu madde, eski
halinde; "Bankanın temel görevleri, bu kanun hükümlerine göre ve ekonomik
gelişmeye yardım etmek amacıyla; a) Para kredi politikasını, kalkınma planları ve yıllık programlar göz
önünde bulundurularak, ekonominin gereklerine göre fiyat istikrarını sağlayacak
bir tarzda yürütmek" şeklinde düzenlenmişti ve bu haliyle itici güç
hükümetler ve onların politikaları iken, yeni halinde, banka itici güç olmuş ve
hükümet, programlarını bankaya uydurmaya mecbur edilmiştir. Kanun tasarısının 2 nci, "Bankanın temel yetkileri" bölümünün
(b) başlığı, hükümetten gelen şekliyle şöyle düzenlenmişti: "b) Banka, ülkenin para politikasının belirlenmesi ve
uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur. Banka, para politikası stratejisi
çerçevesinde hükümetle birlikte enflasyon hedefini belirler." Bu madde,
Plan ve Bütçe Komisyonunda önemli ölçüde tenkitlere maruz kalmış ve siyasî
iradeyi tamamen yok sayan bu maddenin bu haliyle geçmesi halinde siyasî
iradenin bir gücünün kalmayacağı şeklindeki itirazlar üzerine, madde
"Banka, hükümetle birlikte enflasyon hedefini tespit eder, buna uyumlu
olarak politikasını belirler. Banka, para politikasının uygulanmasında tek
yetkili ve sorumludur" şeklinde bir düzeltmeyle, biraz daha siyasî iradeye
itibar eden bir şekle dönüştü. Merkez Bankası eski başkanı Gazi Erçel, basına yansıyan demeçlerinde
2000 yılı ekim ayında aynen şunları söylüyordu: "Enflasyon hedeflemesi
sisteminin başarısı fiyat istikrarı konusunda güçlü bir kurumsal taahhüdün
bulunmasına bağlıdır. Kurumsal taahhüt, politik müdahalelerden arındırılmış,
elindeki para politikası araçları üzerinde tam bir kontrol sağlamak ve temel
hedefi fiyat istikrarını sağlamak olan bir Merkez Bankasına sahip olmaktan
geçer." Peki, netice ne oldu? Hükümet, Merkez Bankasının müşavirliği altında
2001 yılı enflasyon oranı olarak TÜFE'de yüzde 12 oranını tespit edip, buna
göre işçi ve memur maaşlarına zam yapmış, Merkez Bankasının döviz hesabına
güvenen bankalar, buna göre Hazine kâğıtlarını almış, neticede, hepimizin
bildiği gibi, Merkez Bankasının ve hükümetin enflasyon hesaplarının tutmaması
üzerine işçi, memur ve esnaf "yandım Allah" diye sokaklara düşmüş,
bankalar birer birer fonun denetimine geçmiştir. Bütün bu mazideki uygulamalar, hiç olmamış gibi, tasarının hükümetten gelen
şeklinde yer alan "hiçbir makam ve merci bankaya talimat veremez"
hükmü Plan ve Bütçe Komisyonunda, iktidar-muhalefet tüm milletvekillerinin
yoğun tepkisi sonucu kaldırılmıştır. Tasarının tümü üzerinde tartışmalarda bir iktidar partisi milletvekili tepkisini
şu sözlerle dile getirmiştir: "Bütçe açığı var; borçları, borcu ucuza mal
edelim diye hazine bonosu ve devlet tahvilinden vergi alma, bu işlerde saadet
zinciri olduğunu gören eşe dosta banka kurma izni ver, sonra, bankanın içini
boşalt ve bankayı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna, daha doğrusu halkın sırtına
yükle, şimdi ise, bankaların içini boşaltanların şahsî mal varlıklarıyla ilgili
sorumlu tutulmalarını ve takibini sağlayacak düzenlemeleri engellemeye çalış.
Sayın Bakan, lütfen, Merkez Bankasının dördüncü güç olmasını
engelleyelim." İşte, biz, tam bu sırada "bankaya hiçbir merci emir veremez"
ifadesini kanuna derç etmek isteyen iradeye, hiç kimse bankaya emir vermesin;
ama, şunları da sormadan geçmesin deyip soruyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - 1 dakika daha eksüre verirseniz, bitireceğim. BAŞKAN - Toparlayacak mısınız efendim? ASLAN POLAT (Devamla) - Toparlayacağım efendim. 1- 28 Şubattan sonra kurulan hükümetler döneminde kaç yeni banka kuruldu? 2- Bu kurulan bankalardan kaç tanesinin içi boşaltılıp fona devredildi? 3- Sayın Bakanım, tekrar size soruyoruz: Bu, 19-21 Şubatta dağıtılan 5,2
milyar doların 2 milyar doları iki bankaya verilmiş midir? Bu, çok önemli.
Lütfen buna cevap verin; ne Plan Bütçe Komisyonunda ne de burada cevap
veriyorsunuz; iki bankayla ilgili soruya cevap verin... BAŞKAN - Efendim, Genel Kurula hitap edip teşekkür edin. ASLAN POLAT (Devamla) - Bitiriyorum. Cevap verin ve bu iki bankadan bir tanesinin, bir siyasînin akrabası
olduğu doğru mudur? 4- Yine basına yansıdığı şekliyle "Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasının bilançoları izlendiğinde, Ocak 2001 sonu itibariyle 1,7 katrilyon
TL, açık piyasa işlemlerinden nakit alacağının, kriz günlerinde birden 4,6
katrilyon TL'ye yükseldiği görülmektedir. Bazı bankalara TL vereceksiniz, sonra
da verilen bu TL karşılığında ucuz döviz satacaksın" ifadesi doğru mudur? 5- 19-21 Şubat krizi sonrası Merkez Bankası Başkanının kendisini bu
krizde hatalı bulup istifa etmesine rağmen tüm mesai arkadaşlarının aynı
bankada terfi etmesini nasıl izah ediyorsunuz? Ülkeyi, belki de yetmişsekiz
yıllık cumhuriyet döneminin en büyük krizine sürükleyecek iradede, tek hatalı
olan, sadece Merkez Bankasının Bankanı mıydı; ekibinin ve siyasîlerin hiçbir
hatası yok muydu? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Tamamlayın efendim. ASLAN POLAT (Devamla) - Bu sorularıma verilecek cevaplar tasarı ile
Merkez Bankasına getirilmek istenen şeffaflık ve güven konusunda bizleri önemli
ölçüde aydınlatacağını belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; öbür maddede de aynı şekilde
konuşabilirsiniz. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme
alacağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci
maddesiyle değiştirilen dördüncü fıkrasında yer alan "Bankanın temel amacı
fiyat istikrarını sağlamaktır" kısmının "Bankanın temel amacı
istihdamı öne alarak fiyat istikrarını sağlamaktır" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım,
katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet? ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, buyurun Sayın Polat. (FP sıralarından
alkışlar) ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizim bu
önergemizin ana maksadı istihdamı da göz önüne almaktır. Çünkü, istihdam burada
gerçekten çok önemlidir. Bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, burada muhalefeti
tenkit eden iktidar partisi milletvekilleri de muhalefetten daha fazla bu
tasarıya itiraz ediyorlardı. Mesela bir tanesi ne diyordu: "Para Kurulu
tarafından yerine getirileceği dikkate alınmıyor. Buradaki oluşum, ekonomiyi yönetmekten sorumlu olan siyasîlerin
tamamen elini kolunu bağlayacak bir düzenlemedir ve hatta, ben, Sayın Bakanımın
özellikle dikkatini çekmek istiyorum, bir maddesinde, siyasî düşünceyi, temel
politikayı da gündem dışına çıkaran bir düzenleme var." Kim diyor bunu;
iktidar partisi milletvekilleri diyor. Nerede diyor; Plan ve Bütçe
Komisyonunda; zabıtlarda geçen konuşmaları; ama, buraya geldikleri, zaman,
kendileri, sanki, bu lafları hiç söylemiyorlarmış gibi, gelip, muhalefeti
tenkit ediyorlar. Kalkınma planları ve yıllık programlar göz önünde bulundurularak
ekonominin gereklerine göre fiyat ve fiyat istikrarını sağlayacak bir tarzda
yürütmek kavramını kaldırıyoruz." Kim diyor; yine, iktidar partisi
milletvekilleri diyor. "Değişikliğe gelelim: Bankanın temel amacı fiyat istikrarını
sağlamaktır; başka bir amacı yok... Şimdi ne yapıyoruz? Bankanın ekonomik
gelişmeyi düzenleme olgusunu ortadan kaldırıyoruz, fiyat istikrarını sağlama
amacıyla görevlendiriyoruz. Bir kere, böyle bir yaklaşım, Türkiye'de 1929
yılında Merkez Bankasının kurulma ihtiyacını görmezlikten gelme noktasına
götürebilir diye düşünüyorum." Yine bunu kim diyor; hiçbir şey olmamış
gibi, iktidar partisi milletvekilleri buraya gelip diyor. Biraz önce yine aynı milletvekili arkadaşlarımız gelip dediler ki:
"Bu iç borçlar her zaman vardı." Bakın, şimdi, Sayın Kemal Derviş'in,
Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş programı yayınlandı, şurada da bir grafik
gördüm; ben vermedim, Kemal Derviş gönderdi. Kemal Derviş'in verdiği bu
grafikte net olarak görülüyor ki, işte şu noktada, 1997'de 54 üncü hükümet size
içborç teslim etmiş; siz, bunu, böyle ok gibi çıkarmışsınız şuraya kadar. Kim
çıkarmış; Anasol-D hükümetleri, sonradan devam eden Milliyetçi Hareket Partili
hükümet çıkarmış. Bunu ben demiyorum, bak, Kemal Derviş diyor arkadaşım,
grafiği de çizmiş, bize göndermiş. Yani, şimdi bunlar hiç yokmuş gibi, burada,
tasarıda söylemekle bir şey elde edemezsiniz. Biz diyoruz ki, istihdama önem verelim. Şimdi, Sayın Kemal Derviş burada
cevap verirken bir şey söyledi, dedi ki: "Yüzde 107 faizle borçlandık, ne
kadar iyi." Peki, siz, 2001 bütçesine kaç koymuşsunuz bu oranı; yüzde 22
faizle borç alacağız demiştiniz. Şimdi, yüzde 22 ile borçlanacağım diyorsun,
yüzde 107 ile borçlandığın zaman, bunu iftiharla sunuyorsun! 5 katı, yüzde 500
şaşmışsınız bundan. Bunu da söylemiyorsunuz. Ben size bir şey söyleyeyim: Yüzde
107 faiz aldığınız zaman, bunu kaç tane reel sektöre satacaksınız ki, o reel
sektör alsın da bir işyeri kursun, sanayi tesisi kursun çalışsın, işçi istihdam
etsin? Bunu söylüyorum size ben. Türkiye'nin enflasyonunu yüzde 20'lerde, 30'larda hayalî olarak
saptayacaksınız, ondan sonra yüzde 107 faizle kredi satacaksınız, birisi o
yüzde 107'lik faizle krediyi alacak, onunla bir fabrika kuracak, o fabrikada
işçi istihdam edecek, o işçi de ekmek kuracak!.. Doğru mu, öyle mi
yapacaksınız? Halbuki siz sadece bu 15 Derviş yasalarından Şeker Piyasası
Yasasında ekim alanlarını 500 000 hektardan 100 000 hektarı düşürmekle yüzde 20
azalttınız ki, 1 630 000 civarında pancar eken çiftçiden 350 000'ini işsiz
bıraktınız. 350 000 işçiye iş bulmanız gerekiyor, ama siz, bunlar hiç yokmuş
gibi gelip burada konuşunca inanın şaşırıyor insan! Acaba, biz, bu şahısla aynı
dünyada mı yaşıyoruz diye şaşıyorum. Ben, tekrardan, Sayın Devlet Bakanından rica ediyorum; gelsin, yüzde 107
faizle reel sektörün nasıl borçlanacağını, bu borçla nasıl istihdam
yaratacağını izah etsin, öğrenelim; yani bunu öğrenelim diyoruz, niye buna
cevap vermiyor? Sayın Bakanım, size tekrar soruyorum: Merkez Bankasından, iki banka, 2
milyar dolar almış mıdır almamış mıdır? Almamış demediğiniz müddetçe, bunu
zımnen kabul ediyorsunuz diyeceğim ve bunun mesullerini de ben burada, Türküm,
bütün Türkiye savcılığına şikâyet ediyorum Hepinize saygılar sunarım. (FP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, hükümetin ve komisyonun kabul etmediği önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir efendim. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - 1211 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Organlar Madde 13. - Bankanın organları şunlardır : a) Genel Kurul, b) Banka Meclisi, c) Para Politikası Kurulu, d) Denetleme Kurulu, e) Başkanlık (Guvernörlük), f) Yönetim Komitesi." BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon
Milletvekili Sayın Sait Açba; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 2 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum;hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2 nci maddede, organlarla ilgili bir düzenleme var. Eski ve yeni
düzenleme arasındaki ilişkiye baktığımızda, daha önce "hissedarlar genel
kurulu" şeklindeki düzenleme, yeni düzenlemede "genel kurul"
şekline çevrilmiş; "banka meclisi" aynı şekilde... Ancak, banka
meclisinin görevleri, çağdaş bir anlayışla tadat edilmiş durumda. Başkanlık,
guvernörlükle ilgili değişiklik yok.
Yine, denetleme kuruluyla ilgili herhangi bir değişiklik yok daha öncekinde
olduğu gibi. Yönetim komitesi, yine aynı... Sadece, merkez ve şubeler iskonto
komitesi ve şubeler, organlar içinden çıkarılmış ve yeni düzenlemede, para
politikası kurulu ihdas edilmiş. Tabiî, Merkez Bankasının, bu organlarından hareketle, organların teşkili
ve fonksiyonları itibariyle, Merkez Bankasının bağımlı ve bağımsızlığıyla ilgili
tartışmalar yapılmaktadır. Bağımlılık ve bağımsızlık tartışmalarındaki temel
ilke şudur: Eğer, merkez bankaları hükümetlerin ekonomik politikalarının
doğrultusunda serbest bir şekilde para politikasını tespit ediyorlarsa, böyle
bir durumda, temel ilke olarak, merkez bankaları bağımsızdır. Şayet hükümetler,
para politikasıyla ilgili hususların tespitini yapıyorlar, merkez bankaları,
sadece uygulamakla görevli iseler, böyle bir durumda da, merkez bankasının
bağımsızlığından bahsetme imkanı yoktur. Tabiî, Merkez Bankasıyla ilgili uygulamalara baktığımızda bağımlı ve
bağımsızlık yönüyle; bağımsız olduğu halde, bazı ülkelerde, siyasî otoriteyle
kurulan diyalog ve çalışma sonucunda enflasyon, fiyat istikrarı ve
sürdürülebilir kalkınma alanlarında bağımsız merkez bankalarından daha iyi
performans gösteren merkez bankalarının sayısının da, az olmadığını açıkça
ifade etmemiz gerekir. Dünya Bankasının 1992'de yapmış olduğu bir araştırma var; 72 ülke
arasında yapılmış, Türkiye'nin de dahil olduğu bir araştırma. Burada, tabiî,
sorulan hususlardan biri, yasal bağımsızlıkla ilgili. Bu araştırma sonucuna
bakıyoruz 72 ülke arasında, Türkiye'nin, 10 uncu sırada, yasal bağımsızlık
yönüyle bir merkez bankasına sahip olduğu öngörülüyor. Yine, enflasyon yönüyle bir soru soruluyor; enflasyon yönünden
Türkiye'nin konumu 60 ıncı sırada maalesef. Dolayısıyla, enflasyon konusunda,
Merkez Bankasının, hükümetlerle uyumla çalışmadığı ve bütçe ve maliye
politikaları ve para politikaları konusunda ciddî bir uyumun olmadığını da net olarak
ortaya çıkıyor. Diğer taraftan, bir de, merkez bankası başkanlarının görev süreleriyle
ilgili düzenleme yapılmış. Bu düzenlemeye bakıldığında, maalesef, Türkiye,
Merkez Bankası başkanlarını -1950'den beri uygulamaya bakıldığında- hemen hemen
ortalama ikibuçuk yıl gibi bir süre içinde değiştiriyor. Dolayısıyla, bu da çok
ciddî bir istikrarsızlık kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye'de Merkez Bankasının, gerçek anlamda, salt bir biçimde bağımsız
olduğunu söylememiz mümkün değildir; ama, para politikası konusunda bağımsız
hareket etmektedir, hükümet politikaları ile ekonomi politikalarıyla uyumlu bir
hareket söz konusudur. Organlarına baktığımızda, örneğin; başkana baktığımızda,
başkan, zaten, Bakanlar Kurulu tarafından beş yıl süreyle atanmaktadır. Genel
Kurullarına baktığımızda, genel kurullarında, zaten, hâkim olan unsur
Hazinedir, Hazinenin sermaye payı, zaten, yüzde 51'den aşağı değildir.
Dolayısıyla, Banka Meclisinin tesisinde de Hazinenin ağırlığı vardır, Hazinenin
egemenliği söz konusudur. Denetim yönüyle bakıldığında, zaten, Denetleme Kuruluyla ilgili, mevcut
yasada herhangi bir düzenleme söz konusu değildir; ama, tesis edilmiş denetleme
kurulu, yine, ideal bir şekilde tesis edilmiştir. Denetleme Kurulu üyelerinden,
4 üyelikten 1'i Hazinededir; diğer 3'ü de, diğer gerçek ve tüzelkişiliklere ait
olan üyeliklerdir; bu haliyle de ideal bir düzenleme söz konusudur. Bu mevcut yasada, denetimle ilgili bazı hususlar düzenlenmiştir. Bu
denetimle ilgili düzenlenen hususlara baktığımızda, bir defa, Merkez Bankası,
Başbakanın denetimine muhataptır; yani, Merkez Bankası işlem ve... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız; 2 nci maddeden sonra, artık,
müsamaha etmeyeceğim. Malumunuz, gece saat 3'te biter normal mesai yaparsak... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Onun için, toparlayıp teşekkür edin; 3 üncü maddede tekrar söz
alın. SAİT AÇBA (Devamla) - Merkez Bankasını Başbakan denetlettirebilmektedir.
İşlem hesapları itibariyle, rahatlıkla, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından
denetlenebilmektedir, bu yönüyle, denetim konusunda bir problem söz konusu
değildir. Bankanın bilanço, kâr ve zarar cetvellerinin de, bağımsız denetim
kuruluşlarına denetletilmesiyle ilgili yeni bir düzenleme getirilmiştir.
Dolayısıyla, bu düzenlemeyle ilgili istifhamları, Sayın Bakan da, zaten,
yaptığı açıklamalarda aydınlatmış bulunmaktadır. Bankanın organlarının yapılanmasıyla ilgili olarak, tabiî, ülkeden
ülkeye göre değişik yapılanmalar söz konusudur; ama, gelişmiş ülkelerin
modellerini aynen Türkiye'ye getirtip oturtma imkânı da yoktur, her ülkenin
kendi yapısına uygun bir şekilde bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi söz
konusudur her zaman için; ama, Merkez Bankası... BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Açba, 50 saniye size o imkânı verdim. SAİT AÇBA (Devamla) - Peki; teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın Polat buyurun; demin duyamadım, Sayın Açba'nın sözünü de
kesmek istemedim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkanım, iktidar milletvekilleri sabaha
kadar beklemek istiyorlarsa, biz de bekleriz, beraber bekleyelim. BAŞKAN - Efendim, ben onu söylemedim; kanun zor demedim, yani dedim ki,
eğer müsamaha etmezsem gece 3'te bitecek. Onun için... ASLAN POLAT (Erzurum) - Efendim, siz, müsamahanızı edin, arkadaşlar... BAŞKAN - Efendim, o beni alakadar etmiyor. Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Merkez Bankası Yasa Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla tekrar
selamlıyorum. Şimdi, bugün, Merkez Bankamızın Genel Kurulu yapıldı. Merkez Bankamızın
Genel Kurulunda yayımlanan 2000 Yılı Raporu ve Merkez Bankasının değerli
Başkanı Sayın Serdengeçti'nin konuşmalarını dikkatle inceledik. Merkez Bankası
Sayın Başkanı, Merkez Bankasının bu yeniden yapılanmasıyla, enflasyon
mücadelesinde orta ve uzun vadeli hedeflerden bahsetmektedir; ki, doğrudur
dedikleri; çünkü, kısa vadeli enflasyon hedefinde, âdeta, bir ihmal
gözükmektedir. Şimdi, 1999'da başlayan, 2000 ve 2001'in bugününe kadar, enflasyonu
yüzde 10'a indireceğiz, tek haneye indireceğiz diye milleti fakirleştiren,
yoksullaştıran, çöküntüye neden olan program terk ediliyor, enflasyon hedefi
yüzde 60 olarak konuluyor ve Merkez Bankası Başkanı da, bu hazırlıkların orta
vadeli olduğunu söylüyor; ki, doğrusunu söylüyor bana göre. Şimdi, bizim rahatsız olduğumuz nokta şudur: Türkiye'de, eğer siz, bu
sıkıntıyı, üretimi artırarak, arz yanlısı politikalarla aşamaz, krize acil
müdahale edemez iseniz, korkumuz, monetizasyona gitmenizdir; yani, bir anlamda,
kamunun finansmanını Merkez Bankası kanalıyla yapmanızdır. Merkez Bankasına biz
para bastırmayacağız derken, aksine, para bastırıyor olmanızdır. Bunu nereden söylüyoruz: 2000 Kasım krizinden önce, sadece 2,8 katrilyon
lira olan Merkez Bankası kamu borçlanma senetleri portföyü, nisanın başında 13
katrilyon lirayı aşmıştır; yani, fona devredilen bankaların elindeki kâğıtlar
ve kamu bankalarına verilen kâğıtlar -ki, bu, 30 katrilyona yaklaşacaktır,
hepsi verilirse- bir şekilde, Merkez Bankasına enflasyon yarattırılarak nakde
çevrilmektedir. İşte, monetizasyon tehlikesi buradadır; bizim dediğimiz konu
budur. Yani, Merkez Bankası -bir de geçici madde geldi; ki, ona en son
geleceğiz; geçici maddede, altı ay süreyle birincil piyasadan borçlanma imkânı
da konuldu; ki, bu da büyük bir risktir- bir anlamda, fondaki bankaların ve
kamu bankalarının elindeki kâğıtları Türk Lirasına dönüştürerek, bir anlamda,
enflasyonla bu borçları ödemeye gidecektir. Bu, hiperenflasyon tehlikesini
içinde barındırmaktadır. Bu konuda ikaz ediyoruz. Bu hiperenflasyon tehlikesine, sadece biz değil, dünyadaki hemen hemen
bütün sayılı kredi rating dereceleme kuruluşları da yatırım bankaları da dikkat
çekiyor. Nitekim, program açıklandıktan ve ilk uygulamalardan sonra, Standart
and Poors isimli uluslararası rating kuruluşu, Türkiye'nin kredi ratingini
düşürdü. Sebep budur. Nitekim, birçok yabancı yatırım bankası da, enflasyon
tahminine aşırı iyimser diyor; 82-86 diyor. Siz, bütün her şeyi yine buna göre
endekslerseniz, ileride büyük sıkıntı çıkar. Şimdi, Merkez Bankası, bize burada açıklamalıdır ki, 30 katrilyonu
bulacağı anlaşılan kamu bankalarına verilen kâğıtlar ve fondaki bankaların
kâğıtlarını monetize etmeyecektir. Ne kadar edecek?.. Sayın Başkan, orta vadeli
bir enflasyon hedefinden bahsettiğine göre -ki, doğrudur, bugün, kısa vadeli
bir enflasyon hedefi yoktur- yani, bu programın, enflasyonu bu yıl aşağıya
düşürmek gibi bir kaygısı da yoktur, o zaman bunca çekilen sıkıntı, katlanılan
fedakârlık nereye gitmiştir?.. Bizim, bu konuda Merkez Bankasından açıklama
istememiz ve Merkez Bankasını bu monetizasyon konusunda uyarmamız gerekir;
çünkü, bunun sonu üç haneli rakamlara gider, Allah korusun, hiperenflasyona
gider. Dolayısıyla, kamu kâğıtlarını nasıl paraya çevirecekleri, bu konuda
prensiplerin ne olduğu konusunda da, mutlaka, Sayın Bakandan ve Merkez Bankası
Başkanından açıklamayı, kamuoyu adına, bekliyoruz. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN - Efendim, şu anda bir önerge gelmiştir; fotokopi çekme imkânı
olmadığı için dağıtamadık. Önergeyi okutup, işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 655 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesinin (c) bendinin metinden
çıkarılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Söz istiyorum. BAŞKAN - Sayın Ayhan, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; tasarının 2
nci maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önergede bir değişiklik talep
ediyoruz. Bu değişiklik talebimiz... Merkez Bankasının teşkilat ve organlarıyla
ilgili düzenlemede, para politikası kurulu getirilmiş. Bu kurulun üyeleri kim
diye baktığınız zaman, kurulun üyeleri; Merkez Bankası Başkanı, 4 yardımcısı,
Merkez Bankasından 1 Meclis üyesi ve Merkez Bankası Başkanının teklifi üzerine,
müşterek kararnameyle tayin edilecek 1 kişi. Yani, zaten Merkez Bankasının
kendisi bir kurul; başkan var, 4 yardımcısı var, nazar değmesin diye Meclisten
de -kendi Meclisinden- 1 kişiyi koymuşuz, 1 kişiyi de Başkan teklif ediyor,
müşterek kararnameyle -Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı- atanıyor. Zaten, Merkez
Bankasının kendi yöneticisi 5 kişi var. Bu kurulun hiçbir manası yok. Nitekim,
Sayın Bakan, biraz önce "bu kurulu istişarî olarak kurduk" diyor.
İstişariyse, o zaman niye boşuna bir bürokratik şey çıkarıyorsunuz? Sabahtan
akşama kadar beraber çalışıyorsunuz; istişare edecekseniz, aranızda edin,
kararları da verin. Yanlış bir kuruldur, hiçbir manası yok, hiçbir gereği yok. Değerli arkadaşlar, kendi kendimizi aldatıyoruz; yani, kurulların
düzenlenmesinde, hedefe, maksada uygun düzenleme yapmak, verimli çalışmayı esas
almak lazım. Diğer bir maddede -bu kurulla ilgili maddede- konuşuruz; ama,
aslında, bu kurulda -böyle bir para kurulu, para politikası kurulu kurulacaksa-
başkalarının da olması lazım. Merkez Bankası ne yapacak, neyle görevli; fiyat
istikrarını sağlayacak. Neyle görevli; enflasyon hedefini, hedef alınan
enflasyonu gerçekleştirecek veya hudutlar içinde tutacak; yani, enflasyona çıpa
atacak diyelim -çıpa, çok yaygın bir tabir oldu şimdi- enflasyonu yakalayacak,
bir yerde tutacak. Bu politikayı nasıl yürütecek, soruyorum size? Yani, fiyat
istikrarı ve enflasyon nasıl sağlanır bir ülkede? Şu kadar para verdim, şu
kadar para vermedim; bu mudur belirleyen? Üretim nerede, ihracat nerede, genel
ekonomik faaliyetler, reel sektörün faaliyetleri nerede? Peki, bunları kim
bilecek, kim değerlendirecek; Merkez Bankası Başkanı ve yardımcıları; yani,
sadece para meselesiyle uğraşan kurul. Onun için, bu kurulun başka bir şekilde
teşkil edilmesi lazım. Eğer, para politikası kurulu olacaksa, bu kurulun başka
bir yapısının olması lazım. Bizim söylediğimiz budur. Onun için, bunun buradan
çıkarılması lazım. Eğer, kurul konulacaksa, tekrar önergeyle düzeltilir. Biz,
bunu, yukarıda, komisyonda da uzun uzun müzakere ettik, orada da fikirlerimizi
ifade ettik. Tabiî, şu havayı görüyorum Türkiye'de: İki kriz darbesi yedik; fena
vurgun yedi; tam tabiriyle, denizci tabiriyle vurgun yedi Türkiye ekonomisi
şimdi. Bunun için de kıvranıyor. IMF, ben size biraz para veririm; ama, şunu
şunu değiştir, şunu şunu değiştir diye önümüze getirip koyuyor, biz de acele
bunları yapalım... Yani, kendi işimize kendimiz sahip olalım, kendi işimizi
kendimiz tarif edelim ve çalışır bir düzen kuralım. Değerli arkadaşlar, böyle olmadığı zaman, devamlı, o kapıdan o kapıya
dolaşıyoruz. Şimdi, Sayın Bakan gidecek, dışarıda, yurt dışında, toplantıda
aman bize destek, aman bize destek... Tabiî, ben, Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşı olarak üzülüyorum, bizim bu hale düşmememiz lazım. Birbuçuk sene
milleti inim inim inlettiniz, istikrar programı dediniz... Enflasyon bu sene
yüzde 10'a düşecekti; hani yüzde 10! Şimdi yüzde 70-80. Biraz önce bir değerli arkadaşımız da ifade etti, uluslararası
kurumların Türkiye'de 2001 yılında enflasyon tahmini yüzde 70-80. Belki daha
yüksek mertebededir. Onun için, manasız bir kurul kuruyorsunuz; bunun kaldırılmasını teklif
ettik. Önergenin desteklenmesini temenni eder, hepinizi hürmetle selamlarım.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir efendim. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
2 nci madde kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - 1211 sayılı Kanunun (II) numaralı Kısmının (II) numaralı
Bölümünün başlığı "Banka Meclisi ve Para Politikası Kurulu" olarak ve
22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Madde 22. - Banka Meclisi; a) Para politikası stratejisi ve enflasyon hedefi doğrultusunda
uygulanabilecek para politikasına ve kullanılabilecek para politikası
araçlarına ilişkin kararların alınması, b) Tedavüldeki banknotların değiştirilmesine, tedavülden kaldırılmasına
ve yok edilmesine ilişkin konularda düzenleme yapılması ve karar alınması, c) Açık piyasa işlemlerine, döviz ve efektif işlemlerine, reeskont ve
avans işlemleri ile reeskont ve avans faiz oranlarına zorunlu karşılıklara ve
umumi disponibiliteye, diğer para politikası işlemleri ve araçlarına, ülke
altın ve döviz rezervlerinin yönetimine ilişkin usul ve esasların tespiti ile
gerekli düzenlemelerin yapılması, d) 40 ıncı maddenin (I) ve (III) numaralı fıkralarında düzenlenen
hususlarda karar alınması, e) Ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemlerinin güvenilirlik
ve etkinliklerini artıracak şartlarda kurulması konusunda karar alınması, ödeme
yöntemleri ile araçlarının usul ve esaslarının belirlenmesi, takas odalarının
gözetim ve denetimine ilişkin düzenlemelerin yapılması, f) Bilgi istemeye, risk ve istatistikî bilgileri toplamaya ilişkin usul
ve esasların belirlenmesi, g) Şube açılması, muhabir temin edilmesi, temsilcilik ve büro kurulması
ile Banknot Matbaasına ilişkin konularda düzenleme yapılması ve karar alınması, h) Provizyon ve ihtiyatlara ilişkin konularda karar alınması ile kârın
dağıtılmasından sonraki bakiyenin Hazineye verilmesine ilişkin usul ve
esasların belirlenmesi, ı) Bankanın bütçesinin, yıllık faaliyet raporunun, bilanço, kâr ve zarar
hesaplarının ve Genel Kurul gündeminin hazırlanması, j) Sermayenin artırılmasına ve Esas Mukavelede değişiklik yapılmasına
ilişkin olarak Genel Kurula öneride bulunulması, k) Bankanın idare, teşkilât ve hizmetleri ile personeline ilişkin olarak
hazırlanan düzenlemelerin onaylanması, l) Bankanın ihtiyacı için gayrimenkul satın alınması veya iktisabı,
maliki bulunduğu gayrimenkullerin gerektiğinde satılması, trampa edilmesi,
bağışlanması ve sair işlemlerde bulunulması hakkında karar alınması, m) Bankanın diğer organlarına vereceği yetkiler kapsamı dışındaki
meblağlara ve kıymetlere ilişkin bağış, sulh, ibra, feragat ve terkin
konularında karar verilmesi, n) Bankanın personel kadrolarının onaylanması, o) Bu Kanunda Para Politikası Kurulu kararına bağlı konular dışında
kalan, Başkanlık (Guvernörlük) ça inceleme ve onaya sunulacak sair hususlar
hakkında karar alınması ve düzenleme yapılması, İle görevli ve yetkilidir." BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, 655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Partim adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 3 üncü madde, Banka Meclisinin görev ve yetkilerini belirliyor. Bizim,
Merkez Bankasının özerk olması konusunda önemli bir itirazımız yok. Bugün için,
zaten, Merkez Bankası özerk bir yapıya sahip. Yalnız, bir başka soru da ortaya
atılabilir; acaba, Hazine'nin yüzde 51 hissesine sahip olduğu Merkez Bankası
açısından gerçek bir özerklikten söz edilebilir mi? Bakın, biz buraya özerklik
için kanun getirdik diyoruz; ama, Merkez Bankası eski Başkanı Yaman Törüner,
bir gazetede yazdığı yazıda, aynen şöyle diyor: "Merkez Bankası, Başbakan
ve Bakanın emrine verilmiştir. Merkez Bankası, yeni kanuna göre, Başbakanlık
tarafından denetleniyor. Ayrıca, Bankaca, Bakanlar Kuruluna periyodik raporlar
gönderiliyor." Dolayısıyla, şimdi, bir özerklik tartışması yaparken ve
özerklik için bu kanunu getirdik derken, bambaşka iddialar, hem de Merkez
Bankasının eski bir Başkanı tarafından ortaya atılıyor. Demek ki, aslında, bunun altında yatan, Merkez Bankasını özerkliğe
kavuşturmak değil. Aslında, IMF istiyor diye biz bu kanunu getiriyoruz, IMF'den
birtakım paralar ümit ettiğimiz için böyle bir kanunun peşinde koşuyoruz; ama,
eğer, biz soygundan tasarruf edebilsek, IMF'nin bize getirdiği para kadar
parayı temin etmemiz mümkün. Bu düşünce, sadece benim sahip olduğum bir düşünce
değil. 23 Nisan resepsiyonunda, Sayın Kıvrıkoğlu, aynen şöyle dedi: "Eğer
hortum olmasa, bugünkü ekonomik kriz de doğmazdı." Şimdi, birtakım tedbirler alındı, birtakım yapısal reformlar gündeme
getiriliyor; ama, işte, Arjantin'de Ekonomi Bakanı, gerçek anlamda birtakım
tedbirler almış. Tedbir; öyle tedbirler, piyasayı rahatlatıcı tedbirler. 4 üncü
madde konuşulurken, Sayın Ahmet Sünnetçioğlu bu tedbirlerden söz edecek. Şimdi, burada, DSP sözcüsü Sayın Masum Türker dedi ki, piyasaya Merkez
Bankası dolar olarak müdahale edemez, o zaman kıymetli dövizlerimiz birilerinin
cebine girer. Biz de zaten, kimlerin cebine girdi bu 5 milyar dolar, onu
öğrenmek istiyoruz. Sayın Bakana sorduk, 500 milyon doların üzerinde kaç banka,
ne kadar para çekti ve özellikle sorduk, Tekstilbank para aldı mı; bir cevap
alamadık maalesef. Şimdi, Türkiye'deki bu kargaşanın sorumlusu Merkez Bankasının özerk
olmaması değil; ortada bir basiretsizlik ve bir beceriksizlik var ve üstelik
bir büyük soygun var. Şimdi, biz 5 milyar doların akıbetini bilmiyoruz; ama bir
yabancı denetim kuruluşu olan Deloit Tuch bunu biliyor. Şimdi, kanunda, bir yabancı denetim kuruluşuna muhasebe denetiminin
verileceği belirtiliyor; ama, fiilen halen böyle bir uygulama mevcut. Deloit
Tuch bunu bilince IMF de biliyor; ama, biz, hâlâ bu 5 milyar doların kimin
cebine aktığını öğrenemedik. Şimdi, bugünkü ekonomik sıkıntının büyük soygundan kaynaklandığını
belirttik. Geçen hafta, Sayın Hüsamettin Özkan'a Halk Bankasıyla ilgili bazı
sorular sormuştum. "Acaba kredi verdiniz mi" diye sormadım,
"acaba bu batık kredileri tahsil yoluna gittiniz mi; sorumluları
izlediniz, takip ettiniz ve mahkemeye verdiniz mi" diye sordum; sadece
"ben kredi vermedim" dedi ve buradaki kamuoyunu etkilemek üzere iki
de belge yolladı. Bu belgelerden bir tanesi kaynanasının bir avukata verdiği
vekâlet, bir diğeri de Sayın Mesut Yılmaz'a Hazinenin bağlandığını gösteren bir
başka belge; ama, belge o değil; işte, belge bu, gizli bir belge! Bu belgede ne
diyor Sayın Hüsamettin Özkan, Sayın Güneş Taner'e; "yöneticinin takdir
hakkını kullanması ile suiistimal arasında ince ayırım vardır, dolayısıyla bir
kasıt bulunup bulunmadığını araştıralım" diyor, 4.5.1998 tarihinde ve daha
sonra Sayın Mesut Yılmaz'a yazdığı 15.12.1998 tarihli raporda "aman, bu
dosyaları savcılıktan hemen geri alalım, yasaya aykırılık var mı, yoksa takdir
hakkının geniş yorumlanması mı" diyor ve bakın, 1998 başında gelen bu
murakıp raporları hakkında inceleme, maalesef, ancak 2000 yılının sonunda yapılabilmiştir.
Bu kadar bir gecikme, ülkemize de çok büyük zarara mal olmuştur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Sayın Başkan, selamlayacağım; ama, bana
ufak bir imkân verirseniz... BAŞKAN - Buyurun. AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) - Şimdi, Merkez Bankamız, bugün, büyük
ölçüde, aslında özerktir; sorun bu değil. IMF de yapısal bir değişim belki
istiyor, belki biz bu yapısal değişimi IMF'den birtakım imkânlar elde etmek
için gerçekleştirmeye gayret ediyoruz; ama, Batı'nın asıl istediği, bir siyasî
değişim, siyasette yeniden yapılanma, dürüst bir yönetim; çünkü, güven kalmadı.
Eğer, güveni yeni baştan kazanmayı arzu ediyorsanız, her şeyden önce,
Enerji Bakanını istifaya davet edin. Sadece onu değil, maalesef, hükümetin
içinde birtakım bay şaibeler var; eğer onları da istifaya davet ederseniz,
belki, taze bir başlangıç yapabilirsiniz. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili
Sayın Murat Akın'da. Buyurun Sayın Akın. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 655 sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 3 üncü maddenin (a) bendi, bilindiği üzere,
bugün ülkemizin de içinde bulunduğu derin krizle alakalı olan bir benttir; Para
politikası stratejisi ve enflasyon hedefi doğrultusunda uygulanabilecek para
politikasına ve kullanılabilecek para politikası amaç ve araçlarına ilişkin,
İdare Meclisinin, Banka Meclisinin alacağı kararlara ilişkin hükmü ihtiva
etmektedir. Değerli milletvekilleri, bilhassa Hazine'nin en önemli fonksiyonlarından
birisi, ekonomiyi, piyasayı düzenleme fonksiyonudur. Çağdaş devlette, iktisat
ve maliye politikaları, belirli gayelere ulaşmak için çalışmaktadırlar;
iktisadî istikrar, kalkınma, belirli bir servet, gelir ve refah seviyesini
gerçekleştirmek... Devlet, adı geçen bu ekonomik amaçları gerçekleştirirken,
ekonominin süratli ve devamlı kalkınmasından da mesuldür. Değerli milletvekilleri, bu amaçla, devlet, ekonomide öncülük eder.
Devlet, piyasa ekonomisinin aksayan yönlerini gidermek, piyasa kuvvetlerinin
yetersizliğini telafi etmek mecburiyetindedir. Piyasa ekonomisinin
aksaklıklarının giderilmesi ve normal işler hale getirilmesi, özel sektörün
belirli hallerde desteklenmesi ve teşvik edilmesi, özel sektörden toplum
yararına faydalanılması suretiyle olur. Yukarıda belirtilen maksatların gerçekleştirilmesi ve devletçe
yüklenilen fonksiyonun yerine getirilmesi sonucunda, millî ekonomi
faaliyetleri, istikrara, ahenge ve düzene kavuşur; fakat, sağlanan bu
istikrarın, ahengin ve düzenin altında en büyük destek olarak Hazine görülür. Değerli milletvekilleri, bu ifade ettiğim hususları, mevcut iktidarın,
1999 yılında, üç yılı kapsayacak şekilde hazırlamış olduğu ekonomik istikrar
politikasına baktığımız zaman, 1995, 1996 ve 1997 yıllarında devam eden
ekonomik istikrarın, 1998 ve 1999 yıllarında şöyle böyle; ama, 2000 yılında,
2001 yılında, devlet, bu piyasayı düzenleyeceği yerde, maalesef, ekonomiyi
istikrarsızlığa ve bugün içinde olduğumuz derin bir krize sürüklemiştir. Değerli milletvekilleri, enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşabilmesi
için konulan enflasyon ve döviz kuru hedefi ile piyasada oluşan faiz oranının
birbiriyle tutarlı olması gerekir. 2001 yılı için konulmuş olan yüzde 12'lik enflasyon hedefi, buna uygun
belirlenmiş olan bir kur politikası ile ancak bu rakamlara uygun bir faiz
seviyesiyle inandırıcı olabilir. 1999 yılında, 2000 yılı için konulan yüzde 25
faiz oranı, maalesef, yüzde 40'larda, yüzde 25 olarak konulan enflasyon
oranıysa -çekirdek enflasyon- yüzde 54'lerin üzerinde gerçekleşmiştir. Demek ki, hükümetin, 1999'da, IMF'yle yapmış olduğu stand-by anlaşması,
2000 ve 2001 yıllarında, anlaşma yapılmadan önce içinde bulunulan ekonomik
istikrarı devam ettiremediği gibi, mevcut istikrarın da iyice bozulmasına sebep
olmuştur. Şimdi, 2001 yılı içerisindeyiz. Halbuki, 2001 yılı için, 1999 yılında
hedeflenen enflasyon oranı yüzde 10-12'lerde, döviz kuru ise yüzde 9, yüzde 10,
yüzde 12'lerdeydi. Kasım ve 19 Şubat krizleriyle döviz kurundaki sapmalar yüzde
100'leri de geçmiş ve devalüasyon, neredeyse, yüzde 90'lara, yüzde 100'lere
varmıştır. Değerli milletvekilleri, demek ki, Hazineden sorumlu geçmişteki Bakan,
herhangi bir piyasa işlemini ve Merkez Bankasının para politikasını, faiz
politikasını ve kur politikasını belirlemede yanlış uygulamalar içerisinde
olmuştur. İnşallah, bu yeni düzenlemeyle, aynı hata içerisine düşülmez ve ülke,
içerisinde bulunduğu bu belirsizlikten bir an önce kurtulur düşüncesiyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir. Madde üzerinde son dakika gelen bir önerge var; onun için, çoğaltıp
dağıtamıyoruz. Önerge sahibi sayın milletvekilinin okunmayacak şekilde yazılmış
bir önergesi... Kâtip Üyemiz okuyamıyor efendim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Önerge sahibi okusun efendim!.. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, bilirkişiye gönderin!.. BAŞKAN - Ben kendim okumak için zorlayacağım; ama, istirham edeceğim
efendim; yani, işleme koymayabilirim... TURHAN GÜVEN (İçel) - 10 dakika ara verin!.. BAŞKAN - Ben eczacıyım efendim, okuyabilirim... Önergeyi okuyorum: "Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Sayın Aslan Polat, bu sizin yazınız mı? Ben, Sayın Cevat Ayhan'ın
zannettim; yoksa önergeyi işleme koymazdım, gayet samimî söylüyorum. Hayır, biliyorsunuz, ne yaparsanız yapın, Cenabı Allah isterse, bu
kanunu bu gece bitireceğiz; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi zan altından
kurtulacak. Kanun çıkarmıyor, acil ekonomik kanunlar çıkmıyor diyorlar;
muhalefetiyle, iktidarıyla, elbirliğiyle bu kanunları çıkaracağız; ne kadar çok
kanun gelirse, bunu yapacağız. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Onun
için, bu Meclisin açık kalması için direncimi devam ettiriyorum efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, bu Meclis açık. Aksini kim
söyleyebilir! Bu Meclis her zaman açık kalacak. BAŞKAN - Maddenin tasarı metninden çıkarılmasına dair önergeye Sayın
Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Polat, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? ASLAN POLAT (Erzurum) - Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Sayın Başkanım, bir kere şunu söyleyeyim: Siz, bu tasarıyı
kanunlaştıracağız diyorsunuz. Biz, çıkmasın demiyoruz; ama, bir şeyi
söylüyoruz: Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisini, aslında böyle sürekli
tasarı getirmekle, çalıştırtmıyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisini devreden
çıkarıyorsunuz. Şu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. "Alt komisyon"
dedik, alt komisyonu bile kurdurmadınız. Yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda
buradan daha iyi tartışıldı, metin, biraz daha iyi biliniyordu. Buraya
geliyoruz; bir günde iki önemli tasarının, Kamulaştırma Yasa Tasarısı ve Merkez
Bankası Yasa Tasarısının görüşmelerini bitireceğiz diyorsunuz. 1999 yılında, Merkez Bankası Kanunun 7 nci maddesinde -7 nci madde
gelince izah edeceğim- çok önemli değişiklikler yapılmıştı bu Mecliste,
komisyonlar kurulmuştu; bugün, bunu değiştiriyorsunuz. Yani, öyle bir hale
getirdiniz ki, şu Meclise getirdiğiniz tasarı altı aydan fazla dayanmıyor;
çünkü, bir ciddiyeti yok. Getiriliyor; ne alt komisyon kuruyorsunuz, ne
milletvekillerinin ciddî olarak incelemesi için vakit veriyorsunuz. Sabaha
kadar oturacaksınız burada... En önemli tasarı bu, Merkez Bankasına ben
katrilyonluk yetki vereceğim. Peki, ben katrilyonluk yetkiyi vermek için, Merkez Bankasının... Maddede deniliyor ki: "Banka Meclisi; a) Para politikası stratejisi ve enflasyon hedefi doğrultusunda
uygulanabilecek para politikasına ve kullanılabilecek para politikası
araçlarına ilişkin kararların alınması" deniliyor. Yani, Sayın Başkanım,
bakın bir şey söyleyeceğim size: Şimdi, siz, burada, para politikasını
yürütecek kurulda -biraz sonra söyleyeceksiniz- Başkan, Başkan Yardımcıları,
bir de Başkanın teklifi üzerine hükümetin tayin ettiği birisi bulunacak; yine,
o da, Başkanın istediği şahıs olacak. Peki, yani bu politika... BAŞKAN - Siz, hangi Başkana hitap ediyorsunuz efendim; bendenize mi? ASLAN POLAT (Devamla) - Sizin delaletinizle Meclise Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben, Merkez Bankası Başkanına hitap ediyorsunuz zannettim de
onun için sordum. Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Sizin delaletinizle, Merkez Bankası Başkanına... BAŞKAN - Tabiî efendim... Yani, Merkez Bankası Başkanına hitap
etmeyeceğinizi ifade etmek istedim. Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkanım, o kadar, yani... Kusura
bakmayın... Kime ne diyoruz, biliyoruz yani... (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
gülüşmeler) Bakın, şimdi... İktidar Partisi milletvekilleri, biraz işi ciddiye alın. Şimdi, meselenin özü şu: Plan ve Bütçe Komisyonunda -tutanakları
getirteyim şurada- siz, iktidar partisi milletvekilleri, sabahtan akşama kadar,
bunun yanlış olduğunu bas bas bağırdınız. DSP'liler de bağırdı, ANAP'lılar da
bağırdı, MHP'liler de bağırdı... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Bağırmazlar, yüksek sesle söylerler. ASLAN POLAT (Devamla) - Şimdi buraya geldiniz hepiniz, bunu tasvip eder
duruma geldiniz. Siz de dediniz ki, şu para kuruluna ihtiyaç yok; çünkü,
başkanı orada zaten, yardımcıları orada... Bir tane dışarıdan şey getiriyorlar;
başkanın önerisiyle hükümet birisini atıyor, yine başkanın istediği birisini
atıyor. Hazine Müsteşarı da gelecek, öyle oy hakkı falan yok, isterse bir
konuşacak diyorsunuz. Burada önemli olan şu: O zaman, buna hiç lüzum yok. Zaten
başkan orada, yardımcısı orada... Bir tek, bir insana, Meclis üyesi olayım diye
para vermek için böyle kurullar tespit edilmez. Biz, bunu size söylemek
istiyoruz. Bunu, bizden daha çok, Plan ve Bütçe Komisyonunda DSP'li üyeler
bağırdılar; isimlerini vermiyorum, DSP'li üyeler bas bas bağırdılar, bu
yanlıştır dediler; ama, şimdi... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Bağırmadılar... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın... Sayın Karahan... İstirham
ederim... Sayın Polat, lütfen efendim... ASLAN POLAT (Devamla) - Yani, üzerine basarak konuştular demek istedim
Sayın Karahan. Yani, bağırmak dediğim zaman... BAŞKAN - Genel Kurula, Sayın Polat... ASLAN POLAT (Devamla) - Tamam... Bakın, arkadaşlar, şimdi, işi öyle sadece demagojiye çevirmeyin. Ben,
şunu söylemek istiyorum: Israrla, ısrarla, DSP milletvekilleri bunun üzerinde
çok durdularsa, kabul etmediler demektir; ben bunu söylüyorum. Ha, bağırmak...
Olabilir... Benim tarzım, biraz hızlı konuşurum, bazıları yavaş konuşur
diyorlar. İşine gelmediği zaman önergeyi okuyamaz arkadaşım; halbuki, o
arkadaşım yüksek mühendistir, biliyorum, onu çok rahatlıkla okur da, işine
gelmedi yoksa; yani, o kadar şeyi bir mühendis okur. Ben, neyi söylemek istiyorum; neticede, size şunu söylüyorum: Şu
yapacağınız kurul, tamamen boşuna bir kurul; çünkü, bütün üyeler hemen hemen
Merkez Bankasında var; sadece bir kişiye para vermek için bir kurul teşkil
ediyorsunuz ve bundan da size şey yapmaya kalkıyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz.
Hem bir taraftan diyorsunuz ki "tasarruf yapacağız" bir taraftan da,
sürekli olarak, idare heyetidir, kuruldur, yok efendim, üst kuruldur diye adam
getiriyorsunuz, maaş veriyorsunuz; ondan sonra da nasıl tasarruf yapacaksınız,
ben, bir türlü anlayamadığımı belirtiyorum. İşin doğrusu, bunun çıkmasıdır...
Eğer, bunu gizli oy yapsak, şurada, aynı anayasa değişikliklerindeki gibi bir
oda koysak, tek tek oy verdirsem, adımın Aslan Polat olduğu kadar eminim, bunun
çıkması için oy vereceksiniz; ama, hükümet tasarısı olduğu için, el mahkûm,
DSP'liler belki oy verecekler; yanlış yapacaklar. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Polat. Efendim, komisyonun ve hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 22.33 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati : 22.44 BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin
ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 90 ıncı Birleşimin Dördüncü Oturumunu
açıyorum. 655 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Tasarının 4 üncü maddesini okutuyorum: MADDE 4. - 1211 sayılı Kanuna 22 nci maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki 22/A maddesi eklenmiştir. "Para Politikası Kurulu MADDE 22/A. - Para Politikası Kurulu, Başkan (Guvernör)ın başkanlığı
altında, Başkan (Guvernör) Yardımcıları, Banka Meclisince üyeleri arasından
seçilecek bir üye ve Başkan (Guvernör)ın önerisi üzerine müşterek kararla
atanacak bir üyeden oluşur. Hazine Müsteşarı veya belirleyeceği Müsteşar
Yardımcısı toplantılara oy hakkı olmaksızın katılabilir. Başkanlık
(Guvernörlük), Başkan (Guvernör) Yardımcılığı ve Banka Meclisi üyeliği görevi
sona erenlerin Para Politikası Kurulu üyeliği de sona erer. Müşterek kararla atanacak üyenin para politikası konusunda
çalışmalarının bulunması ve ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından
birinde akademik unvana sahip, görevi ile ilgili alanda en az 10 yıl çalışmış,
yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olması gerekir. Bu üyenin görev süresi beş
yıldır. 19 uncu maddedeki yasaklar atanan üye için de geçerlidir. Ancak,
üniversitelerde alınacak görevler bu hükmün dışındadır. Atanan üye, Banka
Meclisi üyeleri ile aynı mali ve sosyal haklara sahiptir. 21 inci maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları, Para Politikası Kurulu
toplantıları için de uygulanır. Para Politikası Kurulu; a) Fiyat istikrarını sağlamak amacıyla para politikası ilke ve
stratejilerinin belirlenmesi, b) Para politikası stratejisi çerçevesinde Hükümetle birlikte enflasyon
hedefinin belirlenmesi, c) Para politikası hedefleri ve uygulamaları konusunda belirli dönemler
itibarıyla raporlar hazırlayarak Hükümetin ve belirleyeceği esaslar
doğrultusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi, d) Hükümetle birlikte Türk Lirasının iç ve dış değerini korumak için
gerekli tedbirlerin alınması ve yabancı paralar ile altın karşısındaki
muadeletini tespit etmeye yönelik kur rejiminin belirlenmesi, İle görevli ve yetkilidir. Para Politikası Kurulu, ilan edeceği hususları ve bunların ilan şeklini
belirler. Para Politikası Kurulunca Resmi Gazetede ilanı istenilecek
hususlar gecikmeksizin ilan edilir. Para Politikası Kurulu kararları, Başkan (Guvernör) tarafından yürütülür
ve Banka Meclisinin bilgisine sunulur." BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya
Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN
(Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 655 sıra sayılı Merkez
Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde Fazilet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu madde, yeni bir maddedir, 22 nci maddeden sonra 22/A olarak getirilen
bir maddedir. Bu maddede para politikası kurulu tarif edilmektedir. Para
politikası kurulu, banka başkanı, başkan yardımcıları -ki, 4 başkan yardımcısı
var- banka meclisinden seçilecek 1 üye ve başkanın teklifi ve müşterek
kararnameyle tayin edilecek 1 üyeden oluşur. Toplantılara, Hazine Müsteşarı
veya yardımcısı da oy hakkı olmaksızın katılmaktadır. Maddede, kurulun yetkileri, fiyat istikrarı için para politikası ilke ve
stratejilerini belirleme; para politikası stratejisi çerçevesinde enflasyon
hedefinin tespiti; para politikası hedef ve uygulamaları hakkında rapor
hazırlaması, bu raporu belirli sürelerle hükümete ve kamuoyuna, efkârıumumiyeye
duyurması, yayınlaması; hükümetle birlikte TL'nin -Türk parasının- iç ve dış
değerlerinin korunması, yabancı paralar ve altın karşısında kurlarının, kur
politikalarının tespitidir. Değerli arkadaşlar, bizim bu maddeye itirazımız -ki, muhalefet şerhine
de bunu derç ettik- şu: Bu kurul, fiyat istikrarını temin edecek, enflasyon
politikasını belirleyecek, uygulayacak; ancak, bu kurula baktığınız zaman
-biraz önce de bir önerge vesilesiyle arz etmiştim- başkan var, başkan
yardımcıları var, banka meclisinden 1 üye var; yani, başkan ve yardımcıları
zaten 5 kişi olmaktadır, onun dışında banka meclisinden 1 üye, 6 ncı, bir de
başkanın teklifi ve müşterek kararnameyle tayin edilen 1 üye, o da 7 nci
olmaktadır; Hazine Müsteşarı ise, kurula oy hakkı olmaksızın katılmaktadır. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kurul eğer fiyat istikrarını sağlayacak,
enflasyon politikalarını uygulayacaksa, bu kurulda, kanaatimizce, iktisadî
hayatla ilgili olarak, Maliye Bakanlığı Müsteşarının bulunması lazım, Hazine
Müsteşarının bulunması lazım, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarının bulunması
lazım ve Dış Ticaret Müsteşarının bulunması lazım. Bu takım böyle kurulursa,
hakikaten, hem fiyat istikrarı bakımından hem de enflasyonu belli sınırlar
içinde tutma bakımından bu kurul başarılı olur; aksi takdirde, sadece para
mekanizmalarıyla bu işi yönetmek mümkün değildir. Zaten, bir süredir, sadece
para mekanizmalarını kullanarak bu işi yürütmeye çalıştığımız için, bugün
mesele çıkmaza girmiş bulunmaktadır.
Burada, yol yakınken bunu değiştirmekte fayda var; aksi takdirde,
ileride, eyvah, bu yine olmadı diyeceğiz. Değerli arkadaşlar, bakın, yani, bugün, Türkiye'de enflasyonun
önlenmesi, fiyat istikrarının sağlanması, arzın, yani, üretimin artmasına
bağlıdır. Bugün, gerçi, Türkiye'de enflasyonun sebebi, hükümetlerin piyasadaki
parayı yüksek faizle çekmeleridir. Bu politika, tabiî, Türkiye'de enflasyonu
sunî olarak yükseltmektedir. Aslında, enflasyonunu sebebi, hükümetlerin para
piyasasından yüksek faizle borçlanmalarıdır; ama, normal bir düzene geçtiğiniz
zaman, bu borç batağından kurtulduğunuz zaman, üretimi, ihracatı, yatırımları
dengeli olarak götürecek olan bir politikanın uygulanması lazım. Burada yanlış
yapılmaktadır -bunu ifade etmek istiyorum- acele yapılmaktadır. Yani, tamam, bu
saydığım DPT, Dış Ticaret, Hazine, Maliye, efendim, bunlar hükümet organı...
Siz de, yine, hükümete müşterek kararnameyle birini tayin ettiriyorsunuz;
hükümet bu işin içinde yok diye bir şey yok ki. Zaten, hükümetle beraber
enflasyon politikalarını tespit ediyor, hükümetle beraber bunları götürmek
mecburiyetinde. Kanunun... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CEVAT AYHAN (Devamla) - Son
cümlemi söylüyorum. Yani, yol yakınken bunun düzeltilmesi lazım. Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk
Söylemez; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Merkez Bankası yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, para
politikası kuruluyla ilgili olarak görüşlerimiz arz etmek istiyorum. Az önce Sayın Bakan da, açıkladılar, gerçekten, bu para kuruluyla
karıştırılmaması gereken bir dahili organizasyon. Bu tür dahili
organizasyonları kurmak için, bana göre yasaya da çok ihtiyaç yoktu; zaten,
Merkez Bankasının böyle bir imkânı her zaman var; bu tasarının içerisinde yer
alıp almaması bana göre o kadar önemli değildi. Tabiî, bu kurullar ile, o para
kurulu dediğimiz, işte, ülke parasını bir dövize bağlayan, bir endekse bağlayan
kurulları karıştırmamamız gerektiği konusunda, hepimizin hemfikir olduğunu
düşünüyorum. O zaman, para politikası kurulundan, bizim, Doğru Yol Partisi olarak bir
tane isteğimiz var: İlk icraata başladıkları zaman, madem buna hükümet
karışmayacak, ekonomik kriz nedeniyle, özellikle 2000 Kasımından beri, bugüne
kadar küçük ve orta boy işletmeler başta olmak üzere, esnaf ve sanatkârlar,
ticaret erbabı, sanayiciler hepsi, herkes, ödeme güçlüğü, tahsilat güçlüğü
çekiyor; yüzlerce, binlerce hatta belki onbinlerce vatandaşımız, çek ve
senetlerini ödeyemeyerek ya protesto olmuşlar ya da karşılıksız çek verdikleri
için çek ödeme yasağına girmişlerdir. Şimdi, Merkez Bankası yetkisinde olan bir hadise de, 800 milyon lirayı
aşan ve ödenmeyen senetler biliyorsunuz protesto kaydına giriyor ve bu
insanlar, gelecekte kredi, yatırım, itibar aradıklarında bu kara listede yer
alıyorlar; yani, bir anlamda malî sabıkaları oluyor. Bu insanların, bu krizin
sorumlusu olmadıklarını unutmamamız lazım. Kriz, yanlış politikalar, bu
politikaları yanlış uygulayan siyasal iktidarlar yüzünden çıkmıştır; ama,
insanlar, bu krizin kurbanı olmuştur. Bu kanunla beraber yapmamız gereken, senetleri 800 milyon liranın
üzerinde protesto kaydına uğrayan insanlara, bir ödeme hakkı şansı tanıyarak
-buna bir vade de bağlanabilir- bunu ödedikleri takdirde, Merkez Bankasındaki
malî sabıkalarının kaldırılmasıdır. Bunu kaldırmak zorundasınız. Eğer, bu malî
affı yapmazsanız, gerçekten bu krizin faturasını, bu küçük işletmelere, esnafa
ve iyiniyetli, borcunu ödemek isteyip, satamayan, tahsilat yapamayan,
üretemeyen insanlara yıkmış olursunuz. Bizim, Doğru Yol Partisi olarak sözümüz, bu insanların, malî sabıkalarına
sebep olacak bu protesto kayıtlarını, çek ödeme yasaklarını, kullanma
yasaklarını, bu malî sabıkalarını, mutlaka, kriz dönemine mahsus olmak üzere,
bir defaya mahsus kaldırmayı taahhüt etmektir. Biz, bu kürsüden bunu
söylüyoruz; ama, bunun beklemeye tahammülü yoktur diyoruz. Bu vesileyle, para politikası kurulunun da, bu konuda bir karar
almasının ya da tavsiye etmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu
konuşmaların, hiç olmazsa, böyle, pratik çözümler de üretmesi lazım. Yoksa,
orta vadede, Merkez Bankası Yasasını düzenliyoruz; ama, bugün yaşanan krize,
bugünkü ekonomik yangına hiçbir katkısı olmayan şeyler görüşüyoruz. İnsanlar,
yarın bizden bir icraat, bir umut, bir enstrüman bekliyor; bu Meclisin
görüşmelerinden bir çıkış yolu arıyor. O bakımdan, bizim, Doğru Yol Partisi
olarak önerimiz -tekrar ediyorum- kriz nedeniyle, kasımdan bugüne kadar,
protesto olmuş senetleri yüzünden ve karşılıksız kalmış çekleri yüzünden ödeme
yasağına ve protesto kaydına giren küçük işletmelere, esnafa, tacire, ticaret
erbabına, ödemelerini yapabilmeleri koşuluyla, bir malî sabıka affı
getirmektir. Bu affı, para politikası kurulu mutlaka ele almalıdır; ele
almadığı takdirde, biz, Doğru Yol Partisi olarak, bunu yapacağımızı taahhüt
ediyoruz, söz veriyoruz. Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri okutup, aykırılık
derecelerine göre de işleme koyacağım. Bu arada, önergeleri düzgün yazdığınızdan dolayı da, Divan olarak
teşekkürlerimizi arz ediyoruz sayın milletvekillerine; okunaklı ve anlamlı. Buyurun: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 655 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki
"oy hakkı olmaksızın" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - 2 nci önergeyi okutuyorum; en aykırı önerge olduğundan, okutup,
işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalman. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerindeki önergeyle ilgili söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, çok fazla uzatmayacağım; ama, 4 üncü madde üzerinde
yapılan değişiklikle ilgili ilk paragrafı okuyorum dikkatlice: "Para
Politikası Kurulu, Başkanın başkanlığı altında, Başkan Yardımcıları, Banka
Meclisince üyeleri arasından seçilecek bir üye ve Başkanın önerisi üzerine
müşterek kararla atanacak bir üyeden oluşur. Hazine Müsteşarı veya
belirleyeceği Müsteşar Yardımcısı toplantılara oy hakkı olmaksızın katılabilir.
Başkanlık, Başkan Yardımcılığı ve Banka Meclisi üyeliği görevi sona erenlerin
Para Politikası Kurulu üyeliği de sona erer." Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, para politikası kurulu,
Türkiye'de, genel olarak, piyasanın fiyat istikrarını ve enflasyon hedefini
belirlemede birtakım sorumlulukları, yükümlülükleri olan kuruldur. Bu kanunla,
en azından, bu sorumluluklar ve yükümlülükler bu kurula veriliyor. Tabiî,
bunların sağlanması, para politikasıyla birlikte, yatırım, üretim ve ihracatın
da dengeli gelişmesine bağlıdır. Halbuki, yatırımın, üretimin veya ihracatın
dengeli gelişmesi, sadece Merkez Bankasının inisiyatifinde olabilecek bir durum
değildir bir devlette, bir devletin sınırları içerisinde; çünkü, netice
olarak, hem Merkez Bankası hem de
başkanı ve yardımcılarından teşekkül edecek bir kurul, bu fiyat istikrarını
sağlama konusunda, devletin ekonomik piyasasını belirleme konusunda, dengeleri
belirleme konusunda, ihracatını belirleme konusunda, enflasyon hedefini
belirleme konusunda yetersiz kalır. Onun için, burada, bu maddede, Devlet
Planlama Teşkilatından bir yetkilinin, Hazineden bir yetkilinin, Dış Ticaretten
bir yetkilinin ve Maliyeden bir yetkilinin mutlak manada bulunması gerekir. 4
üncü maddede, Hazine Müsteşarlığından bir yetkilinin bulunabileceği ifade
ediliyor; ama, müsteşar veya belirleyeceği müsteşar yardımcısı oy hakkı
olmaksızın bulunabilir. Yani, istişari manada, o kurul toplantısına katılmadan
da herhangi bir görüş istenebilirdi Hazine Müsteşarlığından; fakat, bu
yanlışlığın mutlak manada düzeltilmesi lazım burada. Bu kurulda, Devlet
Planlama Teşkilatından, piyasaları yakinen ilgilendiren, piyasaların
düzenlenmesi konusunda, fiyatların düzenlenmesi konusunda, ihracatın
belirlenmesi konusunda, enflasyon hedeflerinin tespit edilmesi konusunda
etkinliği mutlak manada olan ve etkinliğinden kurtulunamayan bunların etkinliğinden,
bu kurumlardan temsilcilerin mutlaka bulunması lazım. Böyle bir eksikliğin olduğu kanaatiyle bu önergeyi verdik; ancak, sayın
komisyon üyeleri de, Sayın Bakan da önerge okunurken dinlemedi bile; çünkü,
fark etmediler. Hatta, bu konuşmayı bile dinledikleri kanaatinde değilim;
çünkü, hem kmisyon üyesi arkadaşlarımızın hem bakan arkadaşlarımızın, sürekli,
burada, verilen değerlendirmelerle ilgili, önergelerle ilgili, konuşmalarla
ilgili dikkat kesilmedikleri hep gözleniyor. Bunu da burada üzüntüyle ifade
etmiş olayım. Bu düşüncelerimi açıklamak için önerge vermiştim; ama, maalesef,
reddedildi. (FP sıralarından "daha reddedilmedi" sesleri) Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi okutacağım. 4 üncü maddeyi oylamadan evvel de yoklama
talebi vardır. Arz ederim efendim. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 655 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki
"oy hakkı olmaksızın" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMANA BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN - Sayın Yalman?.. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan. Komisyonun da, Bakanın da dinlediği yok. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Türkiye'nin ekonomik gidişatında etkin rol oynayan kurumların
oy hakkının olmaması yanlıştır. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, usul hakkında söz alabilir miyim? BAŞKAN - Önergeyi oylayayım, ondan sonra söz vereyim efendim. Komisyonun ve Hükümetin kabul etmediği önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. Buyurun Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkanım, İçtüzük, çok dikkatli, yılların
getirdiği birikimlerden sonra düzenlenen Meclisin anayasasıdır. Bir yerde, siz,
önerge verilirken, gerekçe mecburiyetini koyacaksınız; fakat, komisyona ve
hükümete sorduğunuz zaman "katılmıyorum" gibi net, kısa, gerekçesiz
bir kelimeye itibar edeceksiniz. İçtüzüğün 87 nci maddesini -değişikliğe uğradı; ama- dikkatlice
okursanız, şu eşitsizliği giderecek, sizin tarafınızdan giderilmesi gerektiği
inancıyla bir ifadede bulunmak istiyorum. "Komisyon ve Hükümet katılmama
gerekçelerini kısaca açıklayabilirler." Lütfedin, gelin, bundan sonra
"katılmıyorum" gibi bir kelime yerine, neden katılmadığını... Hem
hükümet hem komisyon dikkatli dinleme bakımından bir uygulamaya geçilir.
Zannediyorum ki, bu sizin döneminizde olursa, daha iyi olacaktır. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğün 87 nci maddesini ben de okuyayım size Sayın
Başkanım: "Başkan, önergeye katılıp katılmadığını komisyona ve Hükümete
sorar. Komisyon ve Hükümet katılmama gerekçelerini kısaca açıklayabilirler..." "Açıklarlar" diye kesin bir hüküm
yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ben de
açıklasınlar diyorum. BAŞKAN - İsterlerse açıklar, istemezse açıklamaz efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne demek katılmıyorum? BAŞKAN - Efendim, neyse bu yani... İçtüzükte yazıyor. Teşekkür ederim efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ne kadar enfüsî bir cümle. III. - YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddenin oylaması yapılmadan önce
yoklama talebi vardır. Yoklamayı yapmadan önce önergede imzası bulunan
milletvekillerini arayacağım: Sayın Rıza Ulucak?.. Burada. Sayın Mehmet Batuk?.. Burada. Sayın Musa Demirci?.. Burada. Sayın Cevat Ayhan?.. Burada. Sayın Temel Karamollaoğlu?.. Burada. Sayın Zeki Ergezen?.. Burada. Sayın Mahmut Göksu?.. Burada. Sayın Cemil Çiçek?.. Burada. Sayın Abdülkadir Aksu?.. Burada. Sayın Turhan Alçelik?.. Burada. Sayın Özkan Öksüz?.. Burada. Sayın Osman Aslan?.. Burada. Sayın Maliki Ejder Arvas?.. Burada. Sayın Yakup Budak?.. Burada. Sayın Avni Doğan?.. Burada. Sayın Ahmet Demircan?.. Burada. Sayın Mehmet Bekâroğlu?.. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Ben tekabbül ediyorum. BAŞKAN - Sayın Çelik tekabbül ettiler. Sayın Ahmet Karavar?.. Burada. Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada. Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz?.. Burada. 20 milletvekilimiz burada efendim. Yoklama için 2 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum
efendim. (Otomatik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır efendim. VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam) BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5. - 1211 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 29. - Başkan (Guvernör)a yardımcı olmak üzere dört Başkan
(Guvernör) Yardımcısı atanır. Başkan (Guvernör) Yardımcıları hukuk, maliye,
ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından birinde lisans veya
lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli bilgi ve deneyime sahip ve meslekleri ile
ilgili olarak en az on yıl çalışmış kişiler arasından Başkan (Guvernör) ın
önerisi üzerine müşterek kararla beş yıl süre ile atanırlar. Başkan (Guvernör)
Yardımcıları bu sürenin sonunda yeniden atanabilirler. Başkan (Guvernör)
Yardımcıları hakkında da 27 nci maddenin birinci fıkrası ve 28 inci maddenin
ikinci fıkrası uygulanır." BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa
Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu 26.1.1970 tarihinde yürürlüğe
girmiş; 31 yıldır değişiklik yok, yapılamamış. Hızla değişen ekonomik koşullar,
merkez bankacılığı konusunda, Avrupa Birliği normları ve bu normlara uyum
gereği değişiklik gerekçesi olarak sunuluyor. 31 yıldır beklemişsiniz, Avrupa
Birliği süreci kaç yıldır işliyor, bu ne acele ki, tasarı, 16.4.2001'de
komisyon üyelerine dağıtılmış ve 18.4.2001'de müzakere ediliyor. Keşke, bir alt
komisyonda artısı eksisi tartışılabilseydi. Bu tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve onun içinden çıkan her
şeye, bütün olumsuzluklara rağmen güvenoyu almış bir hükümeti by-pass ediyorsa,
aciliyet, hiçbir şekilde aceleye gerekçe olamaz. Aksi halde, yaşanan krizlerin,
sanki, bu egemenliği zedeleyen yasaların çıkmasını çabuklaştırıcı faktör olduğu
düşünülür. Tasarının 5 inci maddesinde, başkana dört başkan yardımcısı atanıyor.
Bunların da, hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından
birinde lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş on yıl tecrübeli kişiler olması
öngörülüyor. Keşke, bu dört başkan yardımcısından hiç olmazsa birinde, belli
bir süre, sanayici olarak, ihracatçı olarak veya KOBİ'lerde çalışma şartı da
aransa idi veya reel sektörün bir temsilcisi bu ekibe girebilseydi. Zira,
bugün, Tekstil ve Konfeksiyonun Sorunlarını Araştırma Komisyonu olarak sektörün
yoğun olduğu illeri geziyoruz. Buralarda üretim durmuş, fabrikalar kapanıyor,
işten çıkarmalar artmış; hâlâ, bu kesimin, âdeta, söylediklerinin tam tersi
yapılıyor. Şöyle ki, Eximbank kredileri, performans ve sevk öncesi krediler
olarak veriliyor. İhracatçı, burada, aracı bankalardan şikâyetçi. Bankalardan
teminat mektubu almak imkânsız; zira, tekstil sektörü, riskli sektör olarak
görülüyor. Eximbank, ihracatçının ihracat bedelini garanti kabul ederek, yurt
dışında sigorta ettirip, bu meblağ kadar kredi verirse, yani, aracı bankanın
teminat şartını kaldırırsa ve sevk öncesi kredilerde ise, aracı bankalara
limitleri belirleyeceğine ihracatçıya verse, ihracatçı da aracı bankayı kendi
bulsa, aracı bankaların, ihracatçıya, kredilerin yüzde 50'sini kendilerinde bloke
etmelerini şart koşmaları ve aracı bankaların kendi yan kuruluşlarına bu
kredileri kullandırdıkları söylentileri önlenmiş olur, sanayici de finans
yönünden oldukça rahatlama sağlar. Türkiye'de Derviş, Arjantin'de Mingo, yani, Domingo Cavallo olarak anılan
Cavallo, bakın, reel sektörü canlandırmak için ne önlemler alıyor: Ücretler
üzerindeki vergiler dramatik şekilde aşağı çekilecek; böylece, kayıtsız olarak
çalışan 3,3 milyon işçi kayıt altına alınacak. Gelir vergisi ve kurumlar
vergisi oranlarında büyük indirimler yapılacak, KDV oranları aşağıya çekilecek.
Her türlü yatırım malı ithalatından alınan vergiler indirilecek, ağır krizler
yaşayan sektörlerdeki ithal girdi vergileri sıfıra inecek ve her türlü tüketim
malı ithalatında vergiler yüzde 35'e çıkacak. Bakın, bunlar, aynen bizim
sanayicimizin, ihracatçımızın istekleri. KDV'yi ihracatta yüzde 1 veya 8'e
indirirseniz, KDV iadesi cazibesini kaybeder ve ancak gerçek ihracatçılar
ihracat yapar. Sigorta primlerinin artışını yüzde 40'a indirmeniz yetmez; kayıtsızlığı
teşvik edersiniz. Düşürürseniz, kayıtlı sayısı artar, üretim artar, ihracat
artar ve dolar girdisini sağlamış olursunuz. Aksi takdirde, reel sektör
bitiyor. Bankaların milletten ve devletten sağladığı mevduatın belli bölümünü
reel sektörde kullandırması şartını getirmelisiniz. Bakın, bankalar, bugün,
Kurumlar Vergisi bile ödemiyorlar. Denizli'de bir fabrika gezdik; borcuna
karşılık, banka el koymuş, 780 işçisi, 2 000 fasoncusu varmış. Bu fabrika, üç
yıldır çalışmıyor ve hurdaya dönmüş. Banka bugün bu fabrikayı satamıyor; satsa
bile, alacağını karşılayamıyor. Yine, Gümüşsuyu Halı Fabrikasını gezdik. 80 dönüm üzerine fabrika
kurulmuş, 1 500 işçisi var, 22 milyon dolar ihracat yapıyor, 66 milyar dolar iç
piyasaya mal satıyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum efendim. ... 88 milyon dolar cirosu var. Banka, 30 milyon dolar için buna el
koymuş ve şu anda Suudi Arabistan'a ihracat yapılacak halılar tezgâhların
üzerinde kalmış. Eğer, banka, hisse senetlerini kullansa, yönetim kurulunu
kendi atasa ve bu fabrikayı belirli bir süre çalıştırsa, hem parasını kurtarır
hem de ekonomiye katkı sağlamış olur. Sayın Bakanıma, burada olsaydı, bir konuşma hazırlamıştım; ama, yoklar.
Yine de söyleyeceğim: Halkın arasına koruma ordusuyla değil, basın
mensuplarıyla değil, yalnız girip birebir görüşürlerse, bunlardan çok farklı
şeyler duyacağını zannetmiyorum. Hani, Aristo, felsefeye meraklı, amatör,
heyecan taşıyan bir kategoristle atın dişleri konusunda tartışmaya giriyor ve
atın dişlerinin kaç tane olduğunu bu kategoristle tartışırken, bir odaya
kapanıyorlar, günlerce bunu tartışıyorlar. Halk da, bu tartışmanın sonucu ne
olacak diye merak ediyor... BAŞKAN - Sayın Sünnetçioğlu, toparlar mısınız lütfen. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Hemen toparlıyorum efendim; son
cümlelerim. Kardinal de bundan rahatsızlanıyor; halk kendisine kiliseye gelmediği
için. Kardinal, sonunda bir at satın alıp, bunun sağlıklı raporunu alarak
"günlerce, aylarca tartışarak halkı da meşgul ettiniz; atın kendisi,
gerçeği dışarıda sizi bekliyor, çıkın da atın dişlerini sayın" diyerek
tartışmayı bitiriyor. Son cümle olarak söylüyorum.
Bütün bunları niye anlatıyorum; bu kanunla batık bankalara kredi verilmesi
hükmünden dolayı bunları söylüyorum. Eğer, batık bankalara kredi vereceğimize,
reel sektöre bu kredi imkânlarını nasıl sağlarız diye düşünürsek daha faydalı
olacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sünnetçioğlu. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Ramazan Gül;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA RAMAZAN GÜL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi hakkında, Doğru
Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Merkez Bankası 1930'lu
yıllarda kurulmuş, zamanın sermaye
terakümünün olmaması gibi birtakım nedenlerle, aşağı yukarı kırk yıl idare
etmiş, bir hayli değişiklikler yapılmış ve 1970'li yılarda rahmetli Naim
Talu'nun -ben de o konuşmasını dinlemiştim- döneminde, bu, başkanlık haline
getirilmiş, guvernörlük haline getirilmiş ve bugüne kadar idare edilmiş. Hızlı
değişen ekonomik koşullar nedeniyle de, bugün, tekrar, Yüce Meclisin huzu-runa
gelmiştir. Değerli milletvekilleri, aslında, Merkez Bankasının bugünkü duruma
gelmesinin nedenlerinin başında, Avrupa Birliğiyle ilgili kriterlerin olduğu
söylenmektedir. Değerli milletvekilleri, bu ilgili 5 inci madde, Merkez Bankası başkan
ve başkan yardımcılarının dört yıl eğitim şartlarından bahsetmekte ve başkan,
başkan yardımcısı olabilmek için, meslekleriyle ilgili en az on yıl görev
yapmış bulunma ve hukuk, iktisat, siyasal gibi -yani, sosyal ilimler yapmış-
fakültelerden tahsil şartını aramaktadır; bir düzenleyici maddedir. Değerli milletvekilleri, benim üzerinde durmak istediğim olay şudur:
Sayın Bakanımız Derviş, sık sık, hükümetin bu parasal, daha ziyade moneter
tedbirlerinden bahsetmektedir. Oysa, bugün, ülkemizin önemle üzerinde durması
gereken şey, kamu finansman açıklarıdır. Anasol-D, arkasından Anasol-M hükümetleriyle
birlikte, ülkedeki sermaye yurt dışına kaçtı. Özellikle, Anasol-D hükümeti
döneminde, ülke, büyük bir vergi kanunu çıkardı. Zamanın başbakanı, bu vergi
yasalarından en ufak bir ödün vermedi ve sermaye yastık altına kaçtı, sermaye
yurtdışına kaçtı ve ülkede büyük bir kriz oldu. O kriz günleri, hatırlayınız,
yine zamanın hükümeti bir bahane uydurdu; efendim, yok Çin krizi, yok Asya
krizi, yok Endonezya krizi diye, bunu erteleme cihetine gitti. Oysa, bizim o
zamanki iktisadî ilişkilerimiz, daha ziyade, yüzde 2,5 seviyelerindeydi; fakat,
bizim iktisadî ilişkilerimiz, daha ziyade, OECD ülkeleriyle idi. Devreye Anasol-M hükümetleri girdi. Anasol-M hükümetlerinin girmesiyle
beraber, ülke, yeni bir program tatbik etmeye başladı. IMF programlarını
harfiyen uygulama noktasında, IMF ile 57 maddelik bir anlaşma imzaladılar. Bu
yapılan IMF programlarında ülke fakirleşti, insanlar fakirleşti ve değerli
milletvekilleri, tarihte ilk defa, kalkınma eksi 6,4'lere düştü. Ülkede
fabrikalar kapandı; ülkede insanlar açlığa, sefalete, yoksulluğa sürüklendi,
binlerce insan işsiz kaldı. 2000 yılı rakamlarına göre, sadece ve sadece 2000
yılı rakamlarına göre, ülkede 2 400 000 kişi işten çıkarıldı. Tarihte ilk defa,
cari işlemler 1'e 30 nispetinde açık verdi. Değerli milletvekilleri, bu ne demektir, bunu sizlerle paylaşayım. Cari
işlemlerin açık vermesi demek, ülke insanının fakirleşmesi demektir, ülke
insanın devamlı bir şeyler satın alması demektir. Bu ülkeye yapılan en büyük
kötülük bence budur; çünkü, hiçbir şey satmıyorsun, devamlı alıyorsun. Yani, ne
oldu; ülke, hans'lara, mister'lere, john'lara karşı soyduruldu. İşte, ülkenin
gerçeği budur değerli arkadaşlarım. Bu durum karşısında ülke fakirleşti, devlet de fakirleşti. Devlet
fakirleşince, ülke de fakirleşti. BAŞKAN - Sayın Gül, lütfen toparlayın efendim. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tarihte ilk defa,
devlet, kamu finansman açıklarını kapatabilmek için, normal Gelir ve Kurumlar
Vergisi toplayamadı. Gelir ve Kurumlar Vergisi toplamayan devlet, tarihte ilk
defa, benzin ve mazota... Yani, sizlerin anlayacağınız, 100 000 liralık veyahut
da 150 000 liralık mazotu 500 000 - 600 000 liraya; 150 000 liralık benzini... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Gül, toparlar mısınız efendim. RAMAZAN GÜL (Devamla) - 150 000 liralık benzini 1 milyon liraya sattı.
Yani, insanlarımız daha da fakirleşti; insanlarımız, işçimiz, köylümüz,
memurumuz, velhasıl esnafımız sokağa döküldü. Niçin sokağa döküldü; çünkü,
devlet fakir, millet fakir... BAŞKAN - Efendim, sözünüzü keseceğim; çünkü, guvernör maddesinde mazotu
tekrar konuşuyorsunuz, olmuyor yani... RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, bunun Sayın Hükümetin.. BAŞKAN - Efendim, 4 üncü maddede konuşsaydınız. Teşekkür ederim Sayın Gül. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri... BAŞKAN - Ben de sizin gibi çiftçiyim, çiftçinin ıstırabını biliyorum;
ama, guvernör maddesinde guvernörü konuşalım... RAMAZAN GÜL (Devamla) - Sayın Başkan; ama, bunlar... BAŞKAN - Efendim, hiç uymuyor... Sayın Gül, istirham ederim... RAMAZAN GÜL (Devamla) - Maliye politikasıyla, ekonomi politikası... BAŞKAN - Maliye Bakanlığı yasa getirecek, orada görüşeceksiniz bunları.
Sayın Bakan getiriyor efendim. Buyurun, teşekkür ederim... RAMAZAN GÜL (Devamla) - Efendim, bu maliye politikasıyla ekonomi
politikasını ilgilendiriyor... BAŞKAN - Sayın Gül, teşekkür ediyorum. RAMAZAN GÜL (Devamla) - Teşekkür ederim. (DYP ve FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; geliş sıralarına göre
okutup, aykırılık sıralarına göre işleme koyacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 655 sayılı kanunun 5 inci maddesindeki "finans alanlarından
birinde" cümlesinden sonra "veya diğer mesleklerde öğrenim
görmüş" cümlesinin eklenerek "lisans veya lisansüstü öğrenim
görmüş" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci önerge en aykırı olduğu için, okutup, işleme tabi
tutacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yasa
Tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Başkana
yardımcı olmak üzere dört başkan (guvernör) yardımcısı atanır. Başkan
(guvernör) yardımcıları, hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık ve finans
alanlarından birinde lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli bilgi ve
deneyime sahip ve meslekleriyle ilgili olarak en az on yıl çalışmış kişiler
arasından başkanın (guvernör) önerisi üzerine müşterek kararla beş yıl süre ile
atanırlar" ifadesinden sonra gelmek üzere "başkanın istifa etmesi
halinde başkan yardımcıları da istifa etmiş sayılır" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara)-
Katılmıyoruz. BAŞKAN- Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul)- Sayın Başkan, katılmıyoruz;
çünkü, başkan, başkan yardımcılarını kendisi seçmediği için böyle bir hükme
gerek yoktur diye düşünüyoruz. BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. Sayın Güven burada olsaydı, gerekçeli katılmayışınızı da görmüş
olacaktı. Sayın Polat, buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Şimdi, bu önergeyi bizim vermemizdeki maksat gerçekten önemli. Şundan
önemli: Şimdi, başkan, yanına yardımcılarını seçiyor. Bir ekip halinde bir
arada çalışıyorlar. Bundan önceki sayın başkanlıkta olduğu gibi, başkan diyor
ki: "Ben bu enflasyon politikasını yapamadım, IMF'yle anlaşmıştım,
götüremedim anlaşmamı ve ben istifa ediyorum, bu işi beceremedim." Yani,
beceremedim derken "hata yaptım, yanlış yaptım, olmadı" dedi ve
istifa etti. Şimdi, burada esas olan şudur: Merkez Bankası bir teşkilat halinde
çalışır; başkan ve yardımcılarıyla beraber, ekip halinde çalışır. Şimdi, o ekip
başarısız olmuşsa ve başkan bu başarısızlığı kabul etmişse, başkan yardımcıları
da aynı şekilde "biz demek ki, bir ekip halinde geldik, muvaffak olamadık,
beraberce ayrılıyoruz; bizden sonra gelecek başkan, kendi çalışacağı mesai
arkadaşlarını seçsin..." Çünkü, önemli bir şey; hem bunu
bağımsızlaştırıyoruz hem bu Merkez Bankasını para politikasında tek etkili
yapıyoruz. Şimdi, bunun başına bir başkan getiriyorsun. O başkan, o başkan
yardımcılarıyla çalışmak istemiyorsa, onlarla anlaşamıyorsa, bu bağımsız
teşkilatta çalışmada bir yanlışlık olur; çünkü, başkanlar, bizde, genellikle
birbuçuk yılda, iki yılda bir istifa ediyorlar ve ayrılıyorlar ve her an
için... Biraz da siyasî bir makam oluyor. Yani, siyasî dediğim, herkesin çok
gözü önünde olan bir makam. Muvaffak olamadığın zaman bütün şimşekleri üzerine
çekiyorsun. Ben burada bir haksızlık görüyorum. Yani, bundan evvelki, bugünkü şu
şeyden bir misal verelim. Sayın başkan, burada, ben IMF'yle yapılan programda
muvaffak olamadım diye istifa etmişse... Peki o zaman başkan yardımcısı çok mu
muvaffak olmuştu ki, şimdi başkan olarak buraya geliyor?! Eğer o ekip
olmadıysa, ekibin, olduğu şekilde ayrılmasının ben mantıklığı olduğu
kanaatindeyim. Onun için de, ben, bu önergeme destek vermenizi bekliyorum. (DSP
sıralarından "vermeyeceğiz" sesi) Vermeyebilirsiniz... Şimdi, MHP'li milletvekillerine veya hükümet kanadına bir şey
söyleyeceğim. Eski bir Merkez Bankası başkanımızın bir beyanatı var; bana çok
ilginç geldi. Size, ondan bir şeyler söyleyeyim; siz de dinleyin, daha rahat olursunuz. Bir de şunu söylemek istiyorum: Bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülürken -bundan da bahsetmek istiyorum- bilhassa iktidar partisi
milletvekilleri, yine, bu tasarının maddesini okuyup "sanki, bu maddeyle
birilerini tarif mi ediyorsunuz" diye sürekli olarak başkana sordular.
Bakan olarak da, şu anda burada oturan Sayın Bakanımız vardı. Bayağı
münakaşadan... İktidar partisi milletvekilleri bile o kadar çok soru sordular
ki, ikna edemediler bana göre; en sonunda kabul etmek zorunda kaldılar. İsim
vermiyorum. İktidar partisine mensup bir milletvekili aynen "Sayın Başkan,
bu tanımda, hukuk, iktisat vesaire alanlarından birinde lisans veya lisansüstü
eğitim görmüş olmak, lisans ve üstü eğitim görmüş olmak şeklinde söylersek, en
azından sınırlanır. Sanki, burada, birileri tarif ediliyor gibi geliyor. Yani,
lisans, o aranan temel koşul ve üst dediğimiz zaman, rahatlamış olacak"
diyor ve tartışmalar devam ediyor. Buradan, bu maddenin, iktidara mensup üç
parti milletvekillerinin de içlerine "verilir" şeklinde sinmediğini
söylemek istiyorum. Yalnız bir şey söyleyeceğim. Bana ilginç geldiği için söylüyorum. Bir
gazetede de yazdı. Merkez Bankası eski bir başkanımız diyor ki: "Biz
uykusuzuz, siz de uykusuz musunuz?" Şimdi, bunu dinlerseniz, belki,
uykunuz kaçar, sabaha kadar daha rahat oturursunuz. Şimdi, başkan diyor ki:
"Bankaların ellerinde bulundurdukları hazine bonosu, devlet tahvili gibi
menkul değerler üç ay içinde 18,8 katrilyon liradan 14,7 katrilyon liraya
düştü. Bu menkul değerlerin döviz karşılığı, üç ay önce, yaklaşık 27 milyar
dolarken, şimdi, bankaların elinde, sadece 13 milyar dolar menkul değer kaldı.
Yani, Hazinenin iç borçlanma kabiliyeti gittikçe düşüyor." Bugün, yine, burada Sayın Derviş başkanımız açıklıyor; diyor ki:
"Bu sene 51,8 milyar dolar iç borçlanma yapacağım." Bir önceki başkan
diyor ki: "İmkânlar çok zorlaştı; para bulamayacağız." Bugünkü başkan
da diyor ki: " Bu sene 51,8 milyar dolar borçlanma ihtiyacı var; içborç
olarak." Bunun için, faizi nasıl
bulacağız; yani, ne yapacağız?.. Biraz bunları düşünün de uykunuz kaçsın, daha
rahat oturursunuz burada diye düşünüyorum. Yine, "bankalar ve Merkez Bankası dahil, toplam uluslararası
rezervlerimiz, Nisan 2000 başı itibariyle, 31,9 milyar dolar. Bu tutar 5 Ocak
2001'de 41,7 milyar dolar, 12 Ocak 2001'de 42,9 milyar dolardı. Toplam döviz
rezervleri gittikçe azalıyor" diyor. Yine, çok önemli bir şey olarak söylüyor, diyor ki: "Türkiye'de
kurulu yabancı bankalardaki Türk Lirası mevduatı son üç ay içinde 213,7 trilyon
liradan 683,2 trilyon liraya yükseldi. Türkiye'de kurulu yabancı bankalardaki
döviz ve Türk Lirası mevduatı katlanarak artıyor." Yani, Türk bankaları
zarar veya iflas ederken, yabancı bankalar Türkiye'de gittikçe büyüyor. Bunu da
bir düşünmenizi istiyorum. Son olarak da şunu söylüyorum: "Mevcut politikalar Türk bankalarını
güçsüzleştirirken, yabancı bankaların ekmeğine yağ sürülüyor. Bunun adına da
'yeniden yapılanma' deniyor" diyor. Bunları diyenler de, bundan bir müddet
evvel Merkez Bankası Başkanı olarak burada oturan şahıslardı. Yani, ne söylemek
istedim: Bunları biraz da siz düşünün; sadece bize demeyin; biraz uykunuz
kaçsın, daha rahat oturursunuz. Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir
efendim. Müteakip önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 655 sırasayılı kanun tasarısının 5 inci maddesindeki "finans
alanlarından birinde" cümlesinden sonra "veya diğer mesleklerde
öğrenim görmüş" cümlesinin eklenerek, "lisans veya lisansüstü öğrenim
görmüş" cümlesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu? ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN
(İstanbul) - Sayın Başkan, farklı mesleklerden gelen insanlar, bu alanlardaki
uzmanlıklarını, kendilerini yetiştirdiklerin, bir lisansüstü derecesiyle belgelerlerse,
bu olanak maddede sağlanmaktadır; dolayısıyla, önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Yalman, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok kısa
konuşacağım. Vermiş olduğumuz Önergede, aslında, bir gerçeği, bir realiteyi dile
getiriyoruz. Şimdi, 5 inci maddede; Başkana yardımcı olmak üzere Başkan yardımcıları,
hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık ve finans alanlarından birinde
lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli bilgi ve deneyime sahip ve
meslekleriyle ilgili olarak en az on yıl çalışmış kişiler arasından Başkanın
önerisi üzerine seçilir... Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, çok değişik zamanlarda Maliye Bakanlığı
yapmış, hatta, Başbakanlık yapmış, farklı görevlerde yer almış, bankacılık
sektöründe çalışmış, Devlet Planlama Teşkilatında çalışmış, yetişmiş
insanlarımız var; ama, bunlar, hukukçu değildir, maliyeci değildir, finans veya
bankacılık alanlarında bir eğitim almamıştır, mühendis olabilir. Şimdi, rahmetli Turgut Özal'ın bir elektrik mühendisi olduğunu hepimiz
biliyoruz; yine, rahmetli Adnan Kahveci'nin de bir mühendis olduğunu hepimiz
biliyoruz; yahut da, daha önce yine Maliye Bakanlığı yapmış olan, ekonomiden
sorumlu Devlet Bakanlığı yapmış olan Ekrem Pakdemirli hocanın da makine
mühendisi olduğunu biliyoruz. Bunu şunun için söylüyorum değerli arkadaşlar: Farklı mesleklerden
arkadaşlarımız, insanlarımız, kendisini bu alanlarda yetiştirmiş olabilir;
yani, bir işletmecilik dalında, bir bankacılık dalında, bir finans sektöründe
eğitim almadığı halde, çalışmış olduğu kurum icabı -dikkatlerinize özellikle
arz ediyorum; çalışmış olduğu kurum icabı- veyahut da kendi dalında, kendi
çapında yapmış olduğu araştırmalar ya da çalışmalar neticesinde, kendisini
ekonomi alanında, bankacılık sektöründe, finans alanında yetiştirmiş olabilir.
Ondan dolayı biz bu önergeyi verdik ki, bu alanlarda tecrübe sahibi olmuş,
kendisini yetiştirmiş ya da çalıştığı kurumda yetişmiş olan insanlarımızdan
istifade edilsin, tecrübelerinden faydalanılsın. Yoksa, böyle, sadece "şu şu dallarda eğitim görmüş insanlar
bu alanda görevlendirilsin" demekle, zannedersem, hizmet alınabilecek
insanlarımızı devredışı bırakmış oluyoruz. Bu önergeyi vermekteki gayemiz bu
idi. Sayın Bakan açıklamasında "farklı mesleklerden olabilir"
diyor; ama, ille, lisansüstü veya lisans dalında o mesleğin üzerine eğitim alma
şartını koşuyor; ama, bu eğitimi almadığı halde, bu dallarda, bu branşlarda
başarılı olmuş, Türkiye'de bakanlık yapmış, Başbakanlık yapmış ya da farklı
sektörlerde hizmet görmüş nice insanımız var. Bunun dikkate alınmasını istedim.
İnsanımız, eczacı olabilir ya da makine mühendisi olabilir, elektrik elektronik
mühendisi olabilir -nitekim, Türkiye yaşamıştır bunları, görmüştür- ama, bu
dalda hizmet edebilir, kendisinden hizmet alınabilir, hizmet üretebilir;
bunların devredışı bırakılmaması gerektiği kanaatiyle bu önergeyi verdik;
dikkatlerinize sunar, hepinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalman. Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6. - 1211 sayılı Kanunun
36 ncı maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştiril-miştir. "b) Banka 45, 52 ve 53 üncü maddelerde yazılı işlemler dolayısıyla
da banknot ihraç etme yetkisini haizdir." BAŞKAN- Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya
Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya)- Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarının 6 ncı
maddesinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu madde, mevcut kanunda 36 ncı maddeyi tadil etmekte, onun (b) bendini
tadil etmektedir. Madde, banknot ihracı ve tedavül mecburiyetini
düzenlemektedir. (b) bendinde ise -yeni haliyle- 1211 sayılı Kanunun 45, 52 ve 53
üncü maddelerindeki işlemler için banknot ihraç edilebileceği hükmü
getirilmektedir. Eski (b) bendinde ise, 45, 46, 48, 50 ve 51 inci maddeler için
de banknot ihraç etme yetkisi vardı; şimdi bunlar çıkarılmış olmaktadır.
Çıkarılan bu maddelere baktığımızda, bakın ne görüyoruz: Mevcut kanunun 45 inci maddesinde, sanayie, madenciliğe, esnaf ve
sanatkâra ve tarıma, bankanın kredi desteği verme vazifesi vardı; şimdi bunlar
iptal edilmektedir. 50 nci maddede de, Hazineye kısa vadeli avans verme yetki
ve görevi vardı; bunlar da iptal edilmektedir. 45 inci maddedeki bu yetki iptal
edilince, sanayi, madencilik, esnaf ve sanatkâr ve tarım kesimi, kredi
desteğinden mahrum kalacaktır. Biz bunu görüşürken, ilgili Sayın Bakan
"efendim, bunlar, diğer bankalardan, ticarî bankalardan kredi
alsınlar" dedi; hangi bankadan alacak, hangi faizle alacak? Yani, şimdi, Türkiye'de öyle rüzgâr gibi bir değişiklik yapılıyor ki
-tabiî, zamanı da kısalttınız; 5 dakikada ne anlatalım, ne söyleyelim; bir
taraftan da konuşturmuyorsunuz- öyle bir kasırga getiriyorsunuz ki Türkiye'ye,
göreceksiniz, müteakip aylarda, önümüzdeki dönemde Türkiye'de daha büyük
felaketler yaşayacağız. Tarıma verilen kredileri kesiyorsunuz; bütçeye para da
koymadınız; 2001 yılı bütçesindeki paranız 380 trilyon lira; yani, toplarsan,
300 milyon dolar yapar. Biz, 54 üncü hükümet döneminde, tarıma destek olarak
-açın, bütçeye bakın- ne vermişiz; 1 milyar 650 milyon dolar vermişiz. Siz ne vermişsiniz; sizin
verdiğiniz, 2000 yılında, 1999 yılında sadece 550 milyon dolar; şimdi bunu 300
milyon dolara düşürdünüz. Diğer yerlerden destekleme imkânını da hükümetin
elinden alıyorsunuz, bankayı ayrı bir dukalık haline getiriyorsunuz. Neymiş;
IMF böyle istiyor. Yahu, siz, Türkiye'yi batırma hükümeti misiniz, millete
hizmet hükümeti misiniz değerli arkadaşlar? Yani, bu yaptığınız doğru değildir. Bakın, 50 nci maddeyle -Hazineye avansla- ilgili, 1994'te yine bu
Mecliste bir değişiklik yapılmıştı. O değişikliğe göre -1994'te, 3985 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinde yapılan değişikliktir- Hazinenin, Merkez Bankasından
yüzde 3 avans alma imkânı vardı. Bu, yıllar itibariyle yüzde 12'den yüzde 3'e
düşürülmüştü; 1996'da yüzde 10'a 1997'de yüzde 6'ya, 1998'de yüzde 3'e düştü.
Nedir bu; yani, bu yılki bütçe ödeneklerinden -2001 yılındayız- 2000 yılının
bütçe ödeneklerini çıkarıyorsunuz, artışın yüzde 3'ü kadar avans veriyorsunuz.
Peki, siz, Hazineye vermezseniz, iş hayatına vermezseniz... Hazine ne yapacak;
para lazımsa, gidecek, ticarî bankalardan yüzde 120 faizle alacak, ondan sonra diyeceksiniz
ki "yüksek faizle içborçlar artıyor." İçborçlar böyle artıyor, bu
mantıkla artıyor; yani, siz, bankaları zengin etmeye çalışıyorsunuz ve
Hazinenin kesesinden bunu yapıyorsunuz. Bakın, 10 yılda, 1991'den 2000 yılına kadar, Türkiye'nin ödediği faiz
162 milyar dolardır, sadece 2000 yılında ödediği 33 milyar dolardır. Şimdi, bu
sene göreceksiniz, çok daha felaket rakamlar gelecek önümüze. Yaptığınız işin
farkında değilsiniz değerli arkadaşlar; birileri size öbür taraftan, denizaşırı
yerden diyor ki "bunu yapın, kalkınırsınız; batıyorsunuz." "IMF
bizi batırdı..." (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen tamamlayın. (DSP sıralarından "Yeter" sesleri) CEVAT AYHAN (Devamla) - Size çok söylememiz lazım ki, iyi anlayın bu
işleri. Sizde kabiliyet olmadıktan sonra, hükümetinizde olmadıktan sonra, ne
olacak?!"IMF bizi batırdı" diye feryat ediyorsunuz. Kılavuzu IMF
olduktan sonra, tabiî, gideceğiniz yer de budur; ama, millet de yanıyor sizinle
beraber maalesef. İnşallah bu sonbaharda seçim var, onu söyleyeyim; bu
programınız iflas edecek, Türkiye alelacele seçime gidecektir; o zaman da
hesabını ödeyeceksiniz. Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili
Sayın Murat Akın'da. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 655 sıra sayılı tasarının 6 ncı maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu madde, Merkez Bankasının banknot ihraç etme
yetkisini haiz bir maddedir. Bilindiği üzere, Merkez Bankası, geçmişte, sadece
bono ihracı değil, aynı zamanda kısa vadeli avans vermek suretiyle Hazinenin
nakit sıkıntısını, nakit ihtiyacını, likidite ihtiyacını da karşılamaktaydı.
Merkez Bankasının uzun vadeli avans kullandırma yetkisi, IMF ile son iyi niyet
mektubu çerçevesinde yapılan anlaşmayla sınırlandırılmıştır; ancak bir veya iki
ay gibi kısa vadeli avans ihtiyaçları için, emisyon, yani banknot ihraç etme
yetkisini kullanmaktadır. Merkez Bankasının avans olarak gelir yaratma işlemleri,
memleketimizde... "583 sayılı Kanun gereğince Merkez Bankası cari yıl
bütçe ödenekleri toplamının yüzde 10'unu geçmemek üzere Hazineye kısa vadeli
avans hesabı açar" hükmü yer almaktadır. Bu avans hesabına uygulanacak
faiz haddi ile genel ekonomik durum göz önünde tutularak kullanılacak avans
nispeti, ilgili bakanlıklarca müşterek olarak kararlaştırılmaktadır. Emisyon hakkında klasik maliyecilerin bazı ters görüşleri var; yine
modern maliyecilerin bu yönde değişik görüşleri var. Klasik maliyecilerin
görüşleri, para miktarı nazariyesine dayanmaktadır; ki, bu nazariyeye göre,
ekonomide mal ve hizmet miktarı sabitken toplam para arzı artarsa, fiyatların
genel seviyesi, toplam para arzındaki genişleme oranında yükselir; bu durum,
servetlerini nakit olarak muhafaza eden kişiler ile ücret, maaş, kira şeklinde
sabit gelir elde eden kişilerin, görünmeyen ve adaletsiz bir vergiye tabi tutulmaları
demektir, şeklinde bir görüşleri vardır. Değerli milletvekilleri, Merkez Bankası, bilhassa 2001 Malî Yılı Bütçe
Kanununda yapılan yeni değişiklikle, Hazine, kamu bankalarına 30 katrilyona
yakın hazine bonosu ve devlet tahvili vermek suretiyle, bilançolarındaki
açıklarını kapatma yolunu tercih etmiştir. Bilindiği üzere, son yapılan o
değişiklikle, verilecek olan hazine bonosu ve devlet tahvili, bilahara Hazineye
ibraı halinde, bunun hem aslının hem de faizinin itfa edileceği hükmü yer
almaktadır. Bu da, Merkez Bankasının, Hazinenin, 30 katrilyona yakın bir para
basmak, emisyon yapmak suretiyle, diğer bankaların, kamu bankalarının
ihtiyacını karşılaması demektir. Değerli milletvekilleri, konuşmacı hatip arkadaşlarımızın ifade ettiği
gibi, bu, hiperenflasyona, yani dört nala enflasyona neden olur. Şimdi, bilhassa kamu bankalarının ve Hazinenin birçok ihtiyacını, Merkez
Bankası kısa vadeli avans suretiyle karşıladığı halde, Hazine, çiftçilerin
alacaklarını ödemede gecikmektedir. Hafta sonu itibariyle seçim bölgemdeydim.
Bilhassa, devletten, Hazineden çiftçinin alacağı olan şekerpancarı paralarının
ödenme süresi, 30 Nisan 2001 tarihi itibariyle dolmak üzere; halen, Hazine,
çiftçilere ödenecek olan 250-300 trilyona yakın parayı Şeker Şirketine
aktarmamıştır. Değerli milletvekilleri, şu veya bu şekilde, Merkez Bankası ve Hazine,
diğer kesimlerin, bilhassa bankanın içini boşaltan kesimin parasını
karşılamakta gecikmemekte ve icabında kanun dahi çıkarmaktadır. Çiftçilerin
alacağı, sadece, Hazinenin yapacağı bir aktarmayla yerine getirilebilecektir;
ancak, Hazine, bunu, bugüne kadar yerine getirmemiştir. Çiftçilerimiz çok
mağdurdur. 1-2 milyonun, 3 milyonun hiçbir değeri yoktur; ama, köylü, kasabalı,
şehre gideceği 1 milyonu, 2 milyonu, yani, belediye otobüsüne bineceği parayı
bulamamaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. MURAT AKIN (Devamla) - Seçim bölgelerimize gittiğimiz zaman bunu
göreceğiz ki, buradaki ifademin bir mübalağa ya da bir saptırma olmadığına
hepimiz şahit olacağız. Ne olur, şu Merkez Bankası kanunu görüşülürken,
Hazinenin ve Merkez Bankasının yetkilileri, bir an evvel, şekerpancarı
çiftçilerinin Hazineden alacağı olan, Şeker Şirketinden alacağı olan bu
paraları ay sonu gelmeden aktarırlarsa, hem çiftçiye faiz ödemeden kurtulunur
hem de çiftçi zor durumdan kurtulmuş olur. Mutlaka, bu çiftçilerin
alacaklarının ödenmesi lazım. Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7. - 1211 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 40. - I- a) Banka, nihaî kredi mercii sıfatıyla ödeme
sisteminde aksamalara sebep olabilecek geçici likidite sıkışıklıklarını ve
finansal piyasaların etkin bir şekilde çalışmasını engelleyebilecek teknik
kaynaklı ödeme sorunlarını gidermek amacıyla, sisteme, teminat karşılığında gün
içi veya gün sonu kredi imkânı sağlayabilir. b) Banka, 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (5) numaralı
fıkrasının (b) bendi uyarınca, olağanüstü hallerde ve Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumunun talebi üzerine bu Fona avans vermeye yetkilidir. Verilen
avansın vadesi, tutarı, geri ödeme şekil ve şartları ile uygulanacak faiz oranı
ve diğer hususlar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun görüşü alınarak
Bankaca belirlenir. c) Bankaca, banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon
çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan
bankalara, şartları Banka tarafından kararlaştırılmak üzere, fon çekilişlerini
karşılayacak miktarda kredi verilebilir. Bu hüküm gereğince kendisine kredi
verilen bankaların iflası halinde Banka, verilen kredi miktarı ve faizi için
iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder. II- Bankalar, özel finans kurumları ve elektronik ödeme araçlarını
çıkaran kuruluşlar da dahil olmak üzere Bankaca uygun görülecek diğer mali
kurumların yükümlülükleri esas alınarak, Banka nezdinde açılacak bir hesapta nakden tesis edilecek zorunlu
karşılıkların oranı, zorunlu karşılığa tabi yükümlülüklerin kapsamı, tesis
süresi, bu yükümlülükler için tesis edilen karşılıklara gerektiğinde ödenecek
faiz oranı ve mevduat veya katılma hesaplarından olağanüstü çekilişlerde
yapılacak işlemler de dahil olmak üzere uygulamaya yönelik her türlü usul ve
esaslar Bankaca belirlenir. Yukarıda belirtilen kuruluşların taahhütlerine karşı bulunduracakları
umumi disponibilitenin nitelik ve oranı gerektiğinde Bankaca tespit edilir. Zorunlu karşılıklar hiçbir amaç ve konunun finansmanı için kullanılamaz,
temlik ve haciz edilemez. Banka, zorunlu karşılıkları ve umumi disponibiliteyi süresinde tesis
etmeyen veya eksik tesis edenlere, eksik kısım üzerinden belirleyeceği usul ve
esaslara göre cezai faiz tahakkuk ettirir. Tahakkuk ettirilen cezai faiz
alacakları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümleri gereğince tahsil edilir. Tahsil edilen cezai faizler Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna gelir kaydedilir. III- a) Bankanın temel görev ve yetkilerinin yürütülmesi amacıyla
mevzuatla Bankaya verilen yetkiler çerçevesinde bankalar, ödünç para verme
işlemleri ve mevduat kabulünde uygulayacakları faiz oranlarını belirlenecek
esaslara göre Bankaya bildirirler. b) Banka, bankalardaki mevduatın vade ve türleri ile özel finans
kurumlarındaki katılma hesaplarının vadelerini belirler." BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya
Milletvekili Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, 655 sıra sayılı yasa tasarısı, 16.4.2001 tarihinde Plan ve Bütçe
Komisyonuna geliyor ve 18.4.2001 tarihinde de görüşülüyor; yani, altkomisyon
kurulması teklifleri bile yapıldığı halde, yeterince tartışılmadan,
görüşülmeden, konuşulmadan, alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
aktarılıyor. Sanırım, "Sayın Derviş'in kanunları" diye adlandırılan bu
kanunlar üzerinde, zaten, çok fazla tartışmaya imkân ve mahal bırakılmıyor gibi
geliyor; çünkü, herhalde, Kemal Derviş, yeterince, Amerika Birleşik
Devletleriyle, IMF'yle, Dünya Bankasıyla ve hatta İsrail'le bile görüşüyor;
ama, şu kanunun üzerinde, uzmanlarımızca, iktisatçılarımızca da yeterince
tartışılmadığı ve konuşulmadığı kanaati var; çünkü, Plan ve Bütçe Komisyonundan
da alelacele geçiyor zaten; ama, bir şeyi biliyoruz değerli arkadaşlar, bu
gelen tasarılardan, Sayın Başbakan da dahil, ne Bakanlar Kurulunun ne de
iktidar partisi milletvekillerinin yeterince haberdar olduğunu söyleyebiliriz,
üzülerek bunu ifade edelim. BAŞKAN - İnsaf... İnsaf... LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Haberler, ancak, tasarıların... Sayın Başkanım, ancak, tasarıların Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesinden
sonra haberdar oluyoruz... Bunu hepimiz biliyoruz... FARUK DEMİR (Ardahan) - Sizin dünyadan haberiniz yok!.. BAŞKAN - Sayın Yalman, cumhuriyet hükümetinin başı sayın başbakanın
nasıl haberi olmayacak kendi imzaladığı şeyden!.. İstirham ederim efendim... LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen süremi kullanmayın. BAŞKAN - Kullandığım süreyi veririm size. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bugün, Anavatan Partisi Genel Başkanvekili
sıfatıyla konuşan Mustafa Taşar, medyanın huzurunda ifade ve itiraf etmiştir bu
konuyu " başörtüsüyle ilgili Bayrak Tüzüğünde, arkadaşlarımız dikkat
etmemiş, zannedersem dikkatlerinden kaçmıştır" demiştir. Bu, bazı şeylerin,
haberdar olunmadan imzalandığının ifadesidir. Bunu ben söylemiyorum... İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Yarın düzelteceğiz... LÜTFİ YALMAN (Devamla) - İnşallah, temenni ediyoruz tabiî ki... Kanunun temel hedeflerinden biri, para piyasasının, TL ve döviz
dengelerinin kontrol altında tutulmasıydı. İçborç sarmalında bulunan
Türkiye'de, acaba, çıkarmaya çalıştığımız bu kanunda bir acelecilik, bir erken
davranma var mı? İçborçları yeni içborçlarla mı ödeyeceğiz?! Değerli arkadaşlarım, dikkat edin, bu kanun tasarısı çıkarken,
Türkiye'nin şartlarının buna müsait olmadığını söylemek istiyorum. Türkiye'nin
şartları eğer buna müsait olursa, bu kanun tasarısında, elbette ki çok güzel
yönler var, para piyasasını disipline eden taraflar var... (DSP sıralarından
gürültüler) Hayır, 7 nci maddenin (c) fıkrasına bakarsanız, hiç de güzel olmadığını
görürsünüz. Şimdi, o konuyla ilgili önerge üzerinde de konuşacağız; lütfen... BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Gerçekten anlamıyorsun! LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Enflasyonun, pahalılığın, döviz artışlarının
halka karşı sorumlusu, hepimizin bildiği gibi, genelde siyasî irade ve
yürütmedir. Merkez Bankasının özerkliğine evet ama, Merkez Bankasının her türlü
uygulamasının sorumluluğunu alacak olan ve diyetini ödeyecek olan siyasî
iradenin, yasamanın, yürütmenin yok sayılmasını kabullenmek -yani, bağımsızlığı
tamam, ama hiç yok sayılmasını kabullenmek- hiç de doğru bir karar diye kabul
etmiyor ve düşünmüyorum. Tasarıyla, bir noktada, siyasî iradeye, Türkiye Büyük
Millet Meclisine ve hükümete kapalı bir Merkez Bankası statüsü oluşturuluyor. Değerli arkadaşlarım, bunu nereden çıkarıyoruz; maddeleri incelediğimiz
zaman görüyoruz ki "Merkez Bankası yönetimi altı ayda bir Bakanlar
Kuruluna bilgi verir" deniliyor. Bir anda dengelerin altüst olduğu, küçük
bir değişimle, küçük bir kararla, küçük bir itirazla koskoca ekonomik
çöküntülerin ve krizlerin meydana geldiği bir Türkiye'de ve buna sebep olan bir
kurumda, acaba altı ayda bir Bakanlar Kuruluna bilgi vermek ne derece doğru ve
ne derecede samimidir?! Onun için, Türkiye'nin şartları yeterince oturmadan,
içborç sarmalı yeterince dengelenmeden ve piyasa istikrarı yeterince
sağlanmadan, Merkez Bankası Kanununun bu şartlar içerisinde gündeme
getirilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Değerli arkadaşlarım, 7 nci maddede hepimizin bildiği bir konu var;
şimdi, 7 nci maddenin (a) fıkrası tamam, itiraz edecek bir tarafı yok; ama,
asıl tartışma, tahmin ediyorum, 7 nci maddenin, batık bankalar için kullanılmak
üzere kredi verme hükmü getiren (c) fıkrası üzerinde olacaktır. Onunla ilgili
önergemiz var, görüşlerimizi önergemiz üzerinde de ifade edeceğim. Şimdilik saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez'de. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Merkez Bankası yasa tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Doğru
Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu maddede, özellikle, az önceki konuşmacının da değindiği üzere,
aslında, gizli bir amaç var. Bu, tabiî, Merkez Bankasını oldukça zora
sokabilecek bir risk de taşıyor; bu konuya dikkat çekmek istiyoruz. Merkez
Bankası özerkleşsin; gerçekten, para politikalarında bağımsız olsun; siyasal
etkilerden arınsın; buna, Doğru Yol Partisi olarak, sonuna kadar yürekten
destek veriyoruz. Ancak, şimdi, kasım krizinde yaşanan panik sırasında, Sayın
Başbakan, hem mevduata hem de kredilere sınırsız ve sonsuz bir güvence
vermişti; bu, son derece yanlıştı. Tasarruf sahiplerini korumaya elbette evet;
ama, bankaların yurt dışından kullandıkları kredilere, dolaylı kredilere,
patronların kendi paralarına getirdikleri kredilere garanti vermek dünyanın
hiçbir yerinde yoktu. Tabiî, bugün, karşılığa tabi Türk Lirası mevduatı 35-36 katrilyona
ulaştı. Döviz tevdiat hesapları toplamıysa, yaklaşık 38-40 milyar dolardır.
Bankaların diğer döviz yükümlülüklerini de katarsak, garanti, neredeyse, 100
milyar dolara kadar gidecek. Tabiî, bu garantiyi kim verecek? Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu, tamamen sıfırlanmış vaziyette; yani, bankacılık sisteminde 36
katrilyon lira mevduata, 40 milyar dolara yakın döviz tevdiata ve bunların
diğer yükümlülüklerini karşılayacak bir garantiyi verecek para kalmadı fonda.
Bu primlerle bu parayı ödemek de mümkün değil. Şimdi, tasarıdaki maddeyle getirilen değişikliklerle, Merkez Bankası,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun talebi üzerine, fona avans verecek.
Peki, bu avanslar nasıl geri gelecek; fon tahsilat yapacak, geri gelecek; bu,
mümkün değil. Bu da yetmemiştir; daha önce, eski dönemlerde konulan bu paralar,
bu tür avanslar, bir yıl vadeyle, uygun teminatlar alınarak, ipotek, devlet
kâğıdı vesaire alınarak verilebilirken ve bankaların özkaynaklarının iki katıyla
sınırlı iken, bu da kaldırılmıştır ve "Merkez Bankasının uygun göreceği
şartlar" ibaresi eklenmiştir. Buradan, gerçekten, Merkez Bankası için gelecekte çok büyük bir baskı ve
risk yaratacak bir madde geçmektedir. Bana göre, bu tasarıda en rahatsız edici
iki maddeden bir tanesi budur, bir tanesi de geçici madde olarak konulmuş
maddedir, ona da değineceğiz. Teminat ve vadeyle kredi sınırını kaldırdığınız zaman, Merkez Bankasına
ucu açık bir yükümlülük getirirsiniz. Bu, Merkez Bankasının özerkliğini falan
bırakır, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yerine fiilen geçirir. Son derece
risklidir. Bu, gelecekteki hiper enflasyon tehlikesini de artıran bir şeydir;
yani, tasarruf mevduatının fonu tükenmiştir, mevduattan alınan primler yetersiz
kalmaktadır ve bu yükümlülükleri düşündüğünüz zaman, bu primleri bankacılık
sisteminin karşılaması da zaten mümkün değildir. O zaman ne yapacak; bu tür
bankalar fona devredilmeyecek; ama, Merkez Bankası, tüm zarar ve açıklar
karşılığında fona karşılıksız avans verecektir. Bu avanslar geri gelmez,
karşılıksız para olur, çok büyük risk olur; yani, Merkez Bankasını
özerkleştireceğiz derken, bana göre, ucu açık, son derece de riskli ve Merkez
Bankasının üzerine bankacılık sisteminin tüm alacaklarını garanti eden ve avans
vermesine ucu açık bir yol açan bu maddede bir sınırlama, bir limit
düşünülmesinde yarar vardı; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu kabul
edilmedi; umarım, burada bir değişiklik yapılabilir ve kabul edilir. Bu konudaki ikazımızı, Merkez Bankasının gelecekte güç durumda kalmaması
ve bu avanslar nedeniyle tüm bankacılık sisteminin yükünü bir anlamda finanse
etmemesi için burada ikaz etmeyi ve tutanaklara geçirmeyi bir görev biliyoruz. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde iki adet önerge vardır; okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 655 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin (c)
bendinin "Bankaca, banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve
fon çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik
oluşan bankalara, şartları Banka tarafından karşılaştırılmak üzere, fon
çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilebilir" kısmının "Bankaca,
banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin
hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara
şartları banka tarafından karşılaştırmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak
miktarda kredi verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İkinci ve en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 655 sıra sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesinin (c )
bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Efendim, kredi verilmesini,
ilgili hüküm zorunluluk olarak görmüyor. O bakımdan katılmıyoruz. BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalman. LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 7 nci madde
üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısının en can alıcı maddelerinden
birisi 7 nci maddedir. Bazı arkadaşlarımız, her ne kadar konu öyle değil, böyle
değil deseler de, şimdi, maddeyi aynen okuyunca, tahmin ediyorum siz de
anlayacaksınız. 7 nci maddenin birinci bendinde "...finansal piyasaların etkin bir
şekilde çalışmasını engelleyebilecek teknik kaynaklı ödeme sorunlarını gidermek
amacıyla, sisteme, teminat karşılığında gün içi veya gün sonu kredi imkânı
sağlayabilir" deniliyor. Bunda bir anormallik yok; ama, ben diğer bendi
atlayarak, 7 nci maddenin (c ) bendi üzerinde konuşmak istiyorum asıl. (C )
bendinde de şöyle deniliyor değerli arkadaşlar: "C) Bankaca, banka
sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması
halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara..."
Anlamanız için, cümleyi tekrar ediyorum: "...haklarında belirsizlik ve
güvensizlik oluşan bankalara, şartları banka tarafından kararlaştırılmak üzere,
fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilebilir." Devamına da
dikkat edin değerli arkadaşlar: "Bu hüküm gereğince kendisine kredi
verilen bankaların iflası halinde..." Merkez Bankasının kredi vermiş
olduğu bankaların... Yani, güven ortamı kaybolmuş, belirsizlik oluşmuş bankaya,
Merkez Bankası kredi veriyor; bu, kredi verilmiş olan bankaların iflas etmiş
olması halinde "...banka, verilen kredi miktarı ve faizi için iflas
masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla oturur." Sen, Merkez Bankası olarak,
iflas etmesi kuvvetle muhtemel olan bir bankaya kredi vereceksin ya da
belirsizlik ve güvensizlik ortamı oluşan bir bankaya kredi vereceksin, ondan
sonra da bu banka iflas edecek, iflas ettikten sonra da, kalkacaksın, Merkez
Bankası sıfatıyla, iflas masasına "imtiyazlı alacaklı" sıfatıyla
oturacaksın. Değerli arkadaşlarım, bu, hepimizin bildiği, fonlara devredilen batık
bankaların kredilerinin ödenmesinin bir başka ifadesi, bir başka şeklidir
âdeta. Şimdi, hem güvensizlik olacak hem belirsizlik olacak bir bankada hem de
sen buna kredi vereceksin; ondan sonra da, iflas ettiğinde... Nitekim, KİT
Komisyonu üyesi değerli arkadaşlarımız çok iyi bilirler; birçok kamu
bankasında, banka istihbarat raporlarında, bu şirkete kredi verilemez, bu
şirketin iflas etme ihtimali var, bu şirkette bir belirsizlik, bir güvensizlik
var denildiği halde kredi verilmiş ve işte, o batık bankalardaki batık
kredilerin tümü hemen hemen, bu istihbarat raporları olduğu halde verilen
kredilerdir. Şimdi, sen, devlet eliyle, kendi elinde tanzim etmiş olduğun kanunla,
Merkez Bankası Kanunuyla bir statü getiriyorsun, belirsiz olan, güvensiz olan
bankalara kredi vereceksin, ondan sonra da, banka iflas edince, iflas etti;
ama, biz -sıfata bak, arkadaşlar- "imtiyazlı alacaklı" vasfıyla iflas
masasına oturacağız. Bu ne akla uygundur ne mantığa uygundur. BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Teminatı var!.. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bekir Bey, demek istediğimiz, karşı çıktığımız
konu budur; bunu iyi anlamanız lazım, bunun iyi anlaşılması lazım, değerli
arkadaşlar. BEKİR GÜNDOĞAN (Tunceli) - Karşılığında teminat alıyor, öyle veriyor. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bunda daha doğru, daha düzenli bir düzenlemenin
yapılması gerektiği kanaatindeyim. Fona aktarılan bankalarda tespit edilebilen
rakam 13 katrilyon lira batık deniliyor; ama, bu rakamın çok daha yüksek olduğunu
Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş Bey de ifade ediyor; ama, Kemal Derviş menşeli
bir kanun geldi mi buraya, neredeyse, üzerinde tartışma açtırmayacaksınız;
bırakın allahaşkına yahu! Herkesin yanlışları olur, herkesin doğruları olur ve
bu 7 nci maddenin (c) bendi yanlıştır arkadaş. Onun bunun bankasını... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Size göre... LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Bize göre değil; aslında, sana göre de yanlış
Sayın Karahan; bakanlık yaptınız; ama, bir türlü itiraf edemiyorsunuz. Burada,
batık bankanın kredilerinin üstlenilmesi olayı var. Bir banka batacak; batmak
üzere olan bankaya, sen, kredi vereceksin. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - "Verilebilir" diyor
"verilir" demiyor. LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Ondan sonra da, banka iflas edince, imtiyazlı
alacaklı sıfatıyla masaya oturacaksın. Bunu kabul etmek, bunu makul görmek,
bunu mantıklı görmek mümkün değildir. Bu yanlışlıkların mutlaka düzeltilmesi
gerekir değerli arkadaşlarım. Bu konunun açıklanması, düzeltilmesi için, bu
niyetle bu önergeyi verdik; kabul edileceği temennisiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Efendim, hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. İkinci önergeyi tekrar okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin (c) bendinin "bankaca banka sisteminde
belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde
haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara şartları banka
tarafından karşılaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda
kredi verilebilir" kısmının "bankaca banka sisteminde belirsizlik ve
güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde haklarında
belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara şartları banka tarafından
karşılaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi
verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Böyle bir zorunluluğu uygun
görmüyoruz. Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Polat?.. ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Cevat Ayhan konuşacak. BAŞKAN - Sayın Ayhan, buyurun efendim. CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; tabiî, bu
kanun tasarısının maddelerini anlamak mümkün değil. Güvenilmez bankalara,
batmakta olan bankalara kredi vereceksiniz; ama, sanayie, madenciye, tarıma
kredi, destek veremeyeceksiniz. Bu anlayış, Türkiye'yi nereye götürür, endişe
ediyoruz arkadaşlar. Bakın, yıllardan beri, IMF programlarına uyup batan
ülkeleri de görüyoruz; ama, IMF programına uymadığı halde ilerleyen ülkeleri de
görüyoruz. Bakın, Economist'in en son sayısı, işte burada. Size, bu haftaki
sayısında -son sayısında- Malezya'ya ait rakamları vereyim. Malezya, IMF
programını reddetti. Malezya'da endüstri üretimi, sanayi üretimi şubat ayında
yüzde 4,3 artmış; Türkiye'de yüzde 5,2 gerilemiş. Şubat ayı itibariyle,
Malezya'da tüketici fiyatları yüzde 1,5; Türkiye'de yüzde 37,5. Malezya'nın
ticarî dengesinde, dış ticaret dengesinde 16,1 milyar dolar fazlalığı var;
Türkiye'de 27 milyar dolar açık var. Malezya'da cari işlemler dengesi,
dokuzuncu ay sonu itibariyle 9,7 milyar dolar pozitif -artı- fazlası var;
Türkiye'nin eksi 10 milyar dolar açığı var. Şimdi, biz, bunları söylediğimiz
zaman -tabiî, şimdi, geç vakit oldu- "bizi üzüyorsunuz, burada meşgul
ediyorsunuz" diye belki serzenişte bulunuyorsunuz; ama, bunların üzerinde
bir daha, bir daha düşünmek lazım. Bakın, birbuçuk yıl "biz, Türkiye'yi
yüzde 10 altında enflasyona ulaştıracağız" diye bir program uyguladı
hükümet ve tepetakla gitti her şey. Şimdi, alelacele, IMF'nin talimatıdır,
isteğidir diye Merkez Bankası Kanununu değiştiriyorsunuz, Şeker Kanununu
getiriyorsunuz, Şeker Kurulunu kuruyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de yapılması gereken işler bunlar
değil. Türkiye'de yapılması gereken işler, arkadaşlarımız da söylediler, Sayın
Sünnetçioğlu da söyledi, fevkalade zor durumda sanayi var, sektörler var...
Mudurnu Tavukçuluk, Bolu'da 25 milyon dolar borcu için battı, şimdi kelepir
fiyatına gidiyor. Yabancı sermaye, on sene faizle Türkiye'yi sömürdü; bu, 162
milyar dolar. On senede bunlar aldı götürdü, hem de dolar üzerinden yüzde 32
faizle. Bu, Sayın Derviş'in raporunda var; açın okuyun, son açıkladığı raporda
var. Şimdi, ilaveten, zora düşen Türkiye'de bütün reel sektörün
fabrikalarını da gelip tek tek
kapatacak. Türkiye'yi sömürge mi yapıyoruz biz yahu?! Sizin yapmanız gereken,
Türkiye Kalkınma Bankası veya benzeri bir kuruluşa, hadi bakalım, Mudurnu Tavukçuluk
25 milyon dolardan mı krize girdi; artır sermayeni, 25 milyon dolar veriyorum,
ortak oluyorum sana, çalışmaya başla, çark dönsün, sonra hisseleri devret, sat;
ister mevcuda sat ister başka ortaklara devret; yani, bu iş böyle yönetilir,
başka türlü yönetemezsiniz. Türkiye toptan batıyor. Önümüzdeki aylarda birbirimizin yüzüne
bakamayacak hale geleceğiz halkın önünde; ben, size söyleyeyim değerli
arkadaşlar. Bunları yönetecek bir iradeyi siyaset olarak ortaya koymanız lazım;
aksi takdirde, Türkiye çok daha zor günlere gider. Bunları düşünecek hükümete ihtiyacımız var. Türkiye soyuluyor,
Türkiye yağma ediliyor; yani, onun için, bir an evvel uyanmamız lazım. Biz,
halkın temsilcisiyiz. Biz, IMF'nin milletvekili değiliz, milletin vekiliyiz. Halkın bize kızmasının sebebi, bu ıstıraplara çare düşünmüyoruz. Batan
bankalara para ver, sıkıntıya düşen bankalara para ver. Bak, bugün açıklandı,
45 katrilyon lira, batan bankaların, fondaki bankaların ve devlet bankalarının
zararını finanse edecek. Dışarıdan şimdi 80-90 milyar dolar bulacak, buralara
dağıtacak. Ne olacak, Türkiye nereye gidecek; bir daha batacak, bir daha...
Batıracak, devletleştireceğiz; tekrar vereceğiz, tekrar batıracak, tekrar
alacağız; yani, biz, bu bankalarla yeni yeni KİT'ler kuruyoruz arkadaşlar;
bütün mevduatlarına garanti vermişiz, dışarıdan getirdiği kredilere garanti
vermişiz. Bir taraftan KİT'leri özelleştiriyoruz. Bankaların hepsini KİT haline
getiriyoruz; istediğin kadar zarar et, bat, ben, onu ödeyeceğim! Git dışarıdan
kredi al, batır, boşalt; ben onu ödeyeceğim! Böyle bir anlayışla Türkiye bir
yere gidemez. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir. 8 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 8. - 1211 sayılı Kanunun 42 nci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Özel denetim ve kamuoyunun aydınlatılması Madde 42.- Başbakan, Bankanın işlem ve hesaplarını denetlettirebilir.
Başbakanlık bu hususta her türlü bilgiyi Bankadan isteyebilir. Banka, bilanço, kâr ve zarar hesaplarını bağımsız denetim kuruluşlarına
denetlettirebilir. Başkan (Guvernör) tarafından, Banka faaliyetleri ile uygulanmış ve
uygulanacak olan para politikası hakkında her yıl nisan ve ekim aylarında
Bakanlar Kuruluna rapor sunulur. Banka, faaliyetlerine ilişkin olarak, yılda
iki defa Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir. Banka, para politikası hedefleri ve uygulamalarına ilişkin dönemsel
raporlar hazırlar ve kamuoyuna duyurur. Raporların hangi dönemler itibarıyla
hazırlanacağı, kapsamı ve açıklanma usulü Bankaca belirlenir. Banka, belirlenen
hedeflere ilan edilen sürelerde ulaşılamaması ya da ulaşılamama olasılığının
ortaya çıkması halinde, nedenlerini ve alınması gereken önlemleri Hükümete
yazılı olarak bildirir ve kamuoyuna açıklar." BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bitlis
Milletvekili Sayın Zeki Ergezen; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın
milletvekillerimiz; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi hakkında Partimin görüşlerini
sunmak üzere huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum. Aslında, bu yasalar, milletimizin gündeminde olan yasalar değil. Gecenin
bu vaktinde Meclis iyi çalışıyor, bütün partilere teşekkür etmek lazım; ama,
Meclisi de milleti de mahveden bir hükümet var. Hükümet iyi çalışmıyor, Meclis
iyi çalışıyor. Hükümet, hem milleti hem de Meclisi gerçekten sıkıntıya
sokmuştur; bunu, hepimiz kabul edeceğiz. Sizler de çok sıkıntıdasınız biliyoruz
da, ne yapacaksınız, eliniz mahkûm. Şimdi, bu yasalar, milletin gündeminde olmayan yasalardır diyoruz; bu,
bir gerçek, millete soruyoruz çünkü. Siz ne yapıyorsunuz diyorlar. Bu 15 yasayı
çıkaracağız. Çıkıyor; biz emretmedik, millet istemedi, hiçbir partinin teklifi
değil; IMF emretti, çıkarmak mecburiyetindesiniz. Biz de sizlerle beraber
burada çalışıyoruz. Sadece 15 yasayla kalınmayacak, stratejik öneme haiz
meselelerimizde, perde arkasında, zaman zaman pazarlık konusuna
zorlanılacaktır. Burada, özellikle, siz üç partiyi, çok dikkatli olmaya davet
ediyoruz; biz biraz kenardayız. (FP sıralarından alkışlar) Bir başka önemli husus: Türkiye, uluslararası komplolarla karşı
karşıyadır; altını çiziyoruz, uluslararası komplolarla karşı karşıyadır. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Komplo olmaz! ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir başka önemli konu: Türkiye'nin birikimleri
yok pahasına satılacaktır. Geçen yıl, Amerika eski Başkanı Sayın Bush geldiler,
Sayın Koç'la görüştüler; bir gazetecimiz de onlarla beraberdi. Konuşmadan sonra
çıktılar, ne yaptınız; Türkiye'nin satışını kararlaştırdık. Yani,
birikimlerini; satışı derken, Türkiye'nin tapusu değil, birikimlerini. Türkiye
bu noktadadır. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Lütfen, daha saygılı olun Sayın Vekil. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tabiî, gönül arzu eder ki, Sayın Devlet
Bakanımız, şu Meclise bir gizli oturumda gelsin bilgi versin. Sayın Devlet
Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda bilgi veriyorlar; İsrailli yetkililerle,
Yunanlı yetkililerle görüşüyorlar, Amerikalılarla görüşüyorlar; ama,
Türkiye'nin kalbi burasıdır. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Siz yok muydunuz burada?.. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben, Plan ve Bütçe Komisyonundan bahsetmiyorum;
Plan ve Bütçe Komisyonunu söyledim. Ben, teklif ediyorum... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sayın Bakan bilgi verdi, Sayın başkan. BAŞKAN - Ben size bir şey demedim efendim. Karşılıklı konuşmayın dedim. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Meclisin tüm milletvekillerinin, 550
milletvekilinin bilgi sahibi olmasında yarar var. Hem Sayın Devlet Bakanı
Meclisten yararlanır hem de Meclis, Devlet Bakanımızdan yararlanır. Gerçekleri
biraz daha yakın, birinci ağızdan, biraz daha gerçekçi, demokrat boyutuyla
öğrenmiş oluruz. Bunu, teklif ediyorum ben, hassaten teklif ediyorum. Israr
edin lütfen grup başkanvekilleri, ekonomiden sorumlu bakana teklif edin,
sıkıştırın, gelsin, size burada gizli bilgiler versin; yani, IMF, programları
biliyor da, siz bilmiyorsunuz, yazık olmuyor mu?! Bunları isteyin, ısrar edin. Şimdi "1211 sayılı Kanunun 42 nci maddesi başlığıyla birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir Özel denetim ve kamuoyunun aydınlatılması Madde 42- Başbakan, Bankanın işlem ve hesaplarını denetlettirebilir.
Başbakanlık bu hususta her türlü bilgiyi Bankadan isteyebilir. Banka, bilanço,
kâr ve zarar hesaplarını bağımsız denetim kuruluşlarına denetlettirebilir"
deniliyor. Başbakanın denetlemesi eski kanunda da var, yeni kanunla "özel
kuruluşlara denetlettirebilir" deniliyor. Bu denetlemeyle ne olacak, ne
getireceksiniz, ben merak ediyorum. Mevcut özel bankaları, murakıplar
denetliyordu, özel kuruluşlar denetliyordu, Başbakan, Başbakanlığın
müfettişlerine denetlettirdiği zaman, banka soygunlarının önüne geçebildiniz
mi; bankaların soyulmasının önüne geçebildiniz mi? Demek ki, denetlemek önemli değil, önemli olan yönetim anlayışıdır.
Sizin, buradaki sıraları işgal etmeniz önemli değil, seçtiğiniz hükümet, onay
verdiğiniz hükümet ülkeyi nasıl yönetiyor, o önemlidir. Yani, bankalar
denetlendi, Başbakan denetlettirdi, bağımsız kuruluşlar denetledi, biz burada
bağırdık çağırdık hükümet orada, bankalar soyuldu, soyuldu, soyuldu devam etti
gitti. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Demek ki, denetim önemli değil, önemli olan
kalitedir, önemli olan yönetim anlayışıdır, önemli olan millî çıkarlarımız için
canhıraş çalışmaktır, yani, fedakârlık... Gerçekten, milletin çıkarlarını çok
önemle, özenle korumak mecburiyetindeyiz. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Süreniz doldu. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan bana süre verecek, gecenin bu
vaktinde konuşuyoruz ya... Şimdi, tabiî, ben, özel denetimlerden bahsediyorum. Yani, düşünebiliyor
musunuz, sağ olsun, Plan ve Bütçe Komisyonuna senede iki defa bilgi
verilecek... Senede iki defa bilgi verilmesi önemli değil; bu bilginin Meclise
verilmesi lazım. Bağımsız kuruluşlara Merkez Bankası denetlettirilecek... Bu
bağımsız kuruluşlar kimler; yabancı kuruluşlar. BAŞKAN - Sayın Ergezen, toparlar mısınız. Sürenizi uzattım biliyorsunuz. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, tamam... Toleransınıza
sığınıyorum, tamamlayacağım inşallah. Sizi üzmem biliyorsunuz Sayın Başkan. BAŞKAN - Tamam... Sürenizi uzattım, haberiniz olsun. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tamam; sağ olun, var olun Sayın Başkanım.
Teşekkür ederim. Bu özel kuruluşlar kimler? Bu yabancı kuruluşlar kimler? Yabancı
kuruluş, gelecek, benim bilançom orada, inceleyecek, izleyecek. Sadece
incelemekle kalmayacak, gözetleyecek, denetleyecek arkadaş! Ne oluyor, ne
bitiyor... Yani, bu yabancı kuruluşların merkezleri İngiltere'de, İsrail'de,
Amerika'da; bunların şubeleri, temsilcileri Türkiye'de ve bunlar, benim Merkez
Bankamı denetleyecek. Yani, benim ekonomimin kalbini denetleyecek. Türkiye
ekonomisinin... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ergezen, siz, benim süremden kullanıyorsunuz. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkanım, güzel konuşuyor; bırakın
konuşsun. BAŞKAN - Ama, benim süremi yiyor efendim. 10 dakika ara vereceğim, onun
için... MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Başkanın süresi bol olur... BAŞKAN - Sayın Ergezen, lütfen... Buyurun. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, bir madde üzerinde daha
konuşacaktım; konuşmayacağım, vazgeçeceğim. Bana 1 dakika müsaade edin. BAŞKAN - Yok, hayır... Şimdi konuşmanızı kesin efendim; iki madde
üzerinde size söz vereceğim. Teşekkür ediyorum. ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkan, bir iki cümle söyleyeyim de
bitireyim; tamam... Şimdi, ilk görünüşte, bu denetim, milletin yararına gözükmüş olabilir;
ama, benim endişem var. Benim Merkez Bankamı yabancıların denetlemesinden
endişeliyim. Niçin, yabancılar, benim Merkez Bankamı denetlesin?! Zaten, şu
anda, IMF denetliyor. Yani, IMF'nin arzusuna göre, ben, Merkez Bankamı
denetlettireceğim yabancılara! Bugüne kadar, Merkez Bankası, şu Meclise bilgi
getirmiş midir, bilgi vermiş midir arkadaş?! Bu denetleme, 21 Şubat krizi gibi
bir krizi önleyebilecek midir; önleyemeyecek. O zaman, niye denetletiyorum
yabancılara bunu?! Bana ne hayrı vardır?! Ne yararı vardır diyorum, teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, saygılar sunuyorum. (FP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim. 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Yoklama talebimiz vardı Sayın Başkan... MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - "Kabul edenler" dediniz
Başkanım... BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz, 9 uncu maddede... MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Hayır efendim... Önünüzdeydi Sayın Başkan... BAŞKAN - "Kabul edenler" dedim Sayın Bekâroğlu. 9 uncu maddede dikkate alırım efendim. MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Kabul etmeyenler demediniz Sayın
Başkan... BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler...8 inci madde kabul
edilmiştir efendim. Birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 00.24 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma Saati: 00.35 BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Hüseyin
ÇELİK (Van) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 90 ıncı Birleşimin Beşinci Oturumunu
açıyorum. 655 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz. VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam) 7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Tasarının 9 uncu maddesini okutuyorum: MADDE 9. - 1211 sayılı Kanunun 43 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 43. - Türkiye'de faaliyette bulunan bütün bankalar, özel
finans kurumları ve Bankaca uygun görülecek diğer malî kurumlar, yıllık
bilançoları ile kâr ve zarar hesaplarını, idare meclisi ve denetçi raporları
ile birlikte, genel kurullarının toplantı tarihinden; bağımsız denetim
kuruluşlarınca hazırlanacak denetim raporlarını ise düzenlenme tarihinden
itibaren en geç bir ay içinde Bankaya vermekle yükümlüdürler. Banka, bu Kanun ve mevzuat ile kendisine verilen görevleri yerine
getirebilmek amacıyla birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlardan her
türlü bilgi ve belgeyi, belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde istemeye
yetkilidir. Birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlar, kendilerinden
istenen bilgileri Bankanın belirteceği süre içinde vermeye mecburdurlar. Banka,
gerektiğinde kendisine verilmesi gereken bilgileri doğru ve zamanında vermeyen
birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşların bu Kanunun verdiği yetkilere
konu olan işlemlerini sınırlayabilir veya durdurabilir. Banka, kendi yetki ve görev alanına giren hususlarla ilgili olarak
birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşları düzenleme ve denetleme ile
görevli kurum ve kuruluşlardan bilgi isteyebilir. Banka, gerektiğinde birinci
fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlar hakkındaki görüşlerini ve tespitlerini
Başbakanlık ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna ve bu kurum ve
kuruluşları düzenleme ve denetleme yetkisine sahip olan diğer kurum ve
kuruluşlara bildirebilir. Banka, istatistiki bilgilerin toplanmasında, kamu kurum ve kuruluşları,
Hazine Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü, diğer ülkelerin istatistiki
bilgi toplamaya yetkili makamları ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği
yapabilir. Banka, finansal sistemle ilgili tüm istatistiki bilgiler ile
ekonomideki ve ödemeler dengesindeki gelişmelerin izlenmesinde gerekli
görülecek diğer istatistiki bilgileri bankalar, diğer malî kurumlar ile
kişilerden doğrudan isteme ve toplama yetkisine sahiptir. Kendilerinden bilgi
istenilenler, bu bilgileri Bankanın belirleyeceği usul ve esaslara göre doğru
olarak vermekle yükümlüdürler. Banka, bu bilgilerin doğru olup olmadığını
ilgililer nezdinde araştırmaya ve denetlemeye, ek bilgi ve belge istemeye
yetkilidir. Banka, gerekli gördüğü istatistiki bilgileri yayımlayabilir. Ancak
banka, toplanan istatistiki bilgilerden kişisel ve özel nitelikte olanları
yayımlayamaz, açıklayamaz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu dışında
resmî veya özel herhangi bir makama veremez. Bu bilgiler istatistiki amaçlar
dışında ve ispat aracı olarak kullanılamaz." BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım konuşacaklar. Buyurun Sayın Yıldırım. DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde
Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. Bu tasarıyla, Merkez Bankasına enflasyon hedefini hükümetle birlikte
belirleme görevi verilmiştir. Merkez Bankası, fiyat istikrarının, kur
hedeflerinin ve para politikasının belirlenmesinde ve uygulanmasında tek
yetkili ve sorumludur. Esasen, önce Bankalar Kanununun görüşülüp, ondan sonra
da bu tasarının görüşülmesi daha uygun olurdu; çünkü, Merkez Bankası ekonominin
hem sorumlusudur ve hem de piyasanın canlanmasında etkin durumda olan bir
göreve sahiptir. Merkez Bankası 19 Şubat krizinde likidite sağlayamamış,
dalgalı kura geçtiği gece 3 milyar doları da ucuza satmış ve zarar vermiştir.
Bugün, içinde hep birlikte yaşamakta olduğumuz ekonomik krizden çıkış siyasetle
ve güvenle olur; güven yoksa programın başarılı olması mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, ülkede çok ciddî kriz vardır, bu krizden her
kesim etkilenmiştir. Zaten kötü durumda olan çiftçi, esnaf, KOBİ'ler yok olma
noktasına gelmiş, fabrikalar kapanmış, işsizler ordusu çoğalmış; memur,
emekliler ile işçi emeklileri, asgarî ücretle çalışan insanlar ve işsizler
açlık sınırına düşmüştür ve aç insanlar oranı da gün geçtikçe artırmaktadır;
ama, hükümet, halen teşhisi koyup, çare bulamamıştır. Doğru Yol partisi, ülkenin ekonomik krizden çıkışında çare olarak
-küçülmeyi değil- büyümeyi önplanda tutmakta, bunun yolunun da yatırım, üretim
ve ihracattan geçtiğine inanmaktadır; ama, maalesef, bu hükümet zamanında, son
iki yılda, yatırım, yok denecek kadar az olup, yine bu hü-kümet, üretimi de yok
etmek için âdeta çaba sarf etmektedir. Sayın Bakanım, hükümet, yılbaşında açıkladığı dolar sabit kurunu Haziran
2001 sonu itibariyle 680 000 lira olarak ilan etmiş ve tüm ekonomik faaliyetler
bu kura endekslenmiştir; kur politikasından vazgeçilmesi, dövizin dalgalanmaya
bırakılması, az önce saydığım kesimleri perişan etmiştir; yani, hükümet,
önceden ilan ettiği sabit kur politikasıyla ihracatçıyı, üreticiyi perişan
etmiş ve resmen kandırmıştır; bunun neticesinde de, iflaslar ve intiharlar
olmuştur. Millete doğrular hiç söylenmemiştir, bu nedenle, bu milletin hükümete
güveni kalmamıştır. Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve insanlarımız, bir gecede yüzde 40
fakirleşmiştir; ama, hükümetin acil tedbir almayışı ve halen de programını
icraata geçirmeyişi nedeniyle, krizin derinleşmesine, ülkenin ve milletin daha
çok fakirleşmesine; yani, yüzde 80'lere varan devalüasyona sebep olmuştur. Ülkemizde yaşanan bu kriz, zaten geliyorum diyordu. Biz iki senedir IMF,
Dünya Bankası politikalarının ülkemize bir şey vermeyeceğini, üstelik daha çok
şeyleri alıp götüreceğini söyledik; bilhassa Doğru Yol partisi Genel Başkanımız
Profesör Doktor Tansu Çiller, 1999, 2000 ve 2001 bütçe konuşmalarında üstüne
basa basa söylemiştir; ama, maalesef, hükümet ve Meclis dinlememiştir. Biz Doğru Yol Partisi olarak, tüm olumsuzluklara rağmen, ülkemizin bu
krizden çıkması için bu tasarıyı destekliyoruz; ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyoruz. Daha fazla gecikmeden, esnafın, sanayicinin, çiftçinin
ayakta durabilmesi, memurun ve emeklinin geçinebilmesi için de acil çare
bulmanızı diliyor, saygılar sunuyoruz. (DYP ve FP sıralarından alkışlar; MHP
sıralarından "Bravo[!]" sesleri, alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım. MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) - Bir şey mi oldu?!. Doğruları
söylüyorum ben, doğruları!.. BAŞKAN - Efendim 1 dakika... Hiç böyle bir usulümüz yok. Burayı siz
Roma'nın senatosu mu zannettiniz efendim!.. Büyük Millet Meclisinde böyle bir
usulümüz yok. Roma Senatosu değil burası. Yerinize oturun lütfen!.. Söz sırası, Fazilet Partisi Grubunda efendim Rize Milletvekili Sayın Bekâroğlu, buyurun. FP GRUBU ADINA MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sahi, biz, bu saatte burada ne yapıyoruz?!. Yasa mı
çıkarıyoruz?.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Size sormalı... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Hayır; size soruyorum. Kulislerde
arkadaşlarınızla konuştum, ne çıkan yasadan ne maddelerinden, hiç kimsenin bir
şeyden haberi yok. Yarı uykulu!.. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Ayıp!.. Ayıp!.. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Ne yapıyoruz burada sahi; size soruyorum
değerli arkadaşlarım. M. ZEKİ SEZER (Ankara) - En az sizin kadar biliyoruz ne olduğunu. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Gerçekten soruyorum... Bu, bir dayatmadır. Bu dayatmanın ne olduğunu bile okumadınız değerli
arkadaşlarım. Hiç kimse, şu anda burada ne yapıyoruz farkında değil; özellikle
iktidar partisi milletvekilleri. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Sen kendine bak Sayın Milletvekili! MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, konuşmacıya müdahale
etmesinler. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu yasada yapılan,
Merkez Bankasını hükümetin denetiminden çıkarmaktır. Hükümetten
bağımsızlaştırmaktır; ama, Merkez Bankası yalnızca siyasete karşı bağımsız
kılınarak bir iş yapılmış olmuyor. Değerli arkadaşlarım, Amerika'dan getirmiş olduğunuz Sayın yüksek Bakan,
siyaset ve ekonomi ayrılsın diyor. Bakınız, hükümet ve ekonomi ayrılsın
demiyor; siyaset ve ekonomi ayrılsın diyor. Bu, çok anlamlı bir cümledir. Peki,
bu ülkeyi kim yönetecek değerli arkadaşlar; size soruyorum. Eğer, bu milletin
seçmiş olduğu temsilciler, bu temsilcilerin çıkarmış olduğu bu hükümet bu
ülkeyi yönetmeyecekse kim yönetecek değerli arkadaşlarım?!. Bu çıkarmış
olduğunuz yasayla, layüsel bir kuruma, kimseye sorumluluğu olmayan bir kuruma
ülke yönetimini, hem de en önemli işi Merkez Bankasını devrediyorsunuz. Peki,
siz ne yapacaksınız değerli arkadaşlarım?! Bu kurumlar hesap vermeyecek
millete, yarın siz hesap vereceksiniz millete! Siz, Merkez Bankasının, sermaye kesimi lobilerine karşı, IMF'ye karşı
bağımsızlaşması için hiçbir şey yapmıyorsunuz. Bakınız, 2000 yılında uygulanıp
çöken programda, Merkez Bankasının nasıl bir etkisi oldu; gerekli müdahaleleri
zamanında yapamaması sebebiyle bu kriz ortaya çıktı; ama, hükümete bağımlı
olduğundan değil, IMF izin vermediğinden dolayı, Merkez Bankası, kasım krizinde
zamanında müdahale yapamamıştır. Herkes biliyor ki, kasım ayındaki krizde,
sorun, likidite sorunuydu; ama, Merkez Bankası, kendi değerlendirmesiyle, bu
işe müdahale edememiştir. Niye edememiştir; çünkü, IMF izin vermemiştir değerli
arkadaşlarım. Oysa, aynı Merkez Bankası, 1991 Körfez Savaşı krizinde ve 1998
Rusya krizinde müdahaleler etmiş ve krizin ortaya çıkmasını önlemiştir değerli
arkadaşlarım ve bu konuda siyasetin bir müdahalesi de olmamıştır; ama, kasım
krizinde bunu yapamadı; çünkü, IMF'ye karşı bağımlıydı değerli arkadaşlarım. Şimdi, siz, bu yasayı çıkarıyorsunuz, Merkez Bankasını siyasete karşı
bağımsızlaştırıyorsunuz; ama, uluslararası kuruluşlar, IMF karşısında eli kolu
bağlı yine. Siz, Merkez Bankasının bağımsızlığını, siyasetin etkisiyle para
basmasının önlenmesi olarak görüyorsunuz; halbuki, Merkez Bankası, uluslararası
kuruluşlar karşısında da bağımsız olmalı değerli arkadaşlarım. Ben, burada, özellikle iktidar partisi milletvekillerinde özel bir
psikolojik durum görüyorum değerli arkadaşlarım. Siz, bir kuşatılmışlık
psikolojisi içindesiniz, suçluluk psikolojisi içindesiniz. (DSP ve MHP
sıralarından gürültüler) MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Şimdi, bunun ne alakası var?! MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ne ilgisi var?!. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Başarısızlık psikolojisi içindesiniz,
denize düşmüşlük psikolojisi içindesiniz, bunları yapmazsak boğuluruz
düşüncesindesiniz değerli arkadaşlarım. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Ne alakası var?!. MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Bununla ne ilgisi var?! SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Ne alakası var?!. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bu sebepten dolayı da yılana sarılıyorsunuz
değerli arkadaşlarım. Bu şekilde bütün bir milletin boğulmasına göz
yumuyorsunuz. SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Yok canım... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sayın Başkan, söylediklerinin maddeyle ne alakası
var?! MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bakınız, bugün, Sayın Derviş, Plan ve Bütçe
Komisyonunun kapalı oturumunda, arkadaşlarımızın sorusu üzerine "elbette
Amerika Birleşik Devletlerinin birtakım siyasî istekleri de var" demiştir.
Değerli arkadaşlarım, size soruyorum; nedir bu siyasî istekleri? Türkiye nereye
gidiyor? Türkiye kuşatılmıştır. Türkiye, uluslararası sermaye ve bunların
arkasındaki siyasî güçlere teslim edilmiştir. Değerli milletvekilleri, siz ne yapıyorsunuz? Bu soruyu herkese
soruyorum; bu soruyu milliyetçilere soruyorum, ulusalcılara soruyorum,
Atatürkçülere soruyorum. Nerede kaldı Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız Türkiye?
Bakınız, siz, bu, sorumsuz, layüsel kurumlar oluşturarak bindiğiniz dalları
kesiyorsunuz. Milletin egemenliğini, Meclisin egemenliğini zedeliyorsunuz.
Globalleşme adına, küreselleşme adına Türkiye'yi uluslararası güçlerin
denetimine veriyorsunuz değerli arkadaşlarım; ama, bu hesabı, milletin
karşısında siz vereceksiniz değerli arkadaşlarım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkan. BAŞKAN - Efendim, tamamlarsanız memnun olacağım. MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Bugün ya da yarın, mutlaka milletin
karşısına çıkacaksınız ve bu yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz. ALİ GEBEŞ (Konya) - Siz de vereceksiniz, siz de... MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) - Evet, davul sizin boynunuzda, tokmak
bürokratlarda; ama, bunun hesabını siz vereceksiniz. Saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Çok uğraştınız ama kızdıramadınız Sayın
Bekaroğlu. BAŞKAN - Efendim, lütfen. MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - İzin var mı Sayın Başkan, cevap vereyim. BAŞKAN - Hayır efendim, burası... Eski Roma'dan bahsettim demin, konsül
değilsiniz siz, milletvekilisiniz; ayaküstü cevap vermek yok. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Komisyon söz istemiştir; Sayın Başkan, buyurun efendim. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım,
Sayın Bekâroğlu, konuşmasının bir yerinde, Plan ve Bütçe Komisyonumuzdaki
bugünkü kapalı oturumda, Sayın Bakan Kemal Derviş'in "Amerika'nın siyasî
isteklerinden bahsettiği" şeklinde bir ifade kullandı. Bu anlamda, Sayın
Bekâroğlu'nun kastettiği anlamda hiçbir görüşme yapılmamıştır. (DSP
sıralarından alkışlar) MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) - Doğru değil. BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkanım, hangi anlamda yapılmıştır, onu
bir söylesin. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Bakan gelsin söylesin. BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim; Komisyon Başkanı, gizli oturuma
rağmen ifadede bulundular, cevap verdiler. TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, o gizli oturum değil, kapalı oturum. BAŞKAN - 1 adet önerge vardır; okutup, işleme koyacağım efendim: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu madde-sinde
yer alan "Madde 43" olarak düzenlenen kısmının birinci fıkrasında yer
alan "bağımsız denetim kuruluşlarınca hazırlanacak denetim raporlarını ise
düzenleme tarihinden itibaren en geç bir ay içinde Bankaya vermekle
yükümlüdürler" kısmında yer alan "en geç bir ay içinde"
ifadesinin "en geç onbeş gün içinde" şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, katılmıyoruz;
fakat, bu önergeyle, özüne bir itiraz yapılmadığını görmekten de memnuniyet
duyuyoruz. BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Aslan Polat, buyurun efendim. ALİ GEBEŞ (Konya) - Sayın Polat, sakin sakin konuş da anlayalım
efendim... Sayın Polat, aheste aheste konuş... ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iktidar
partisi milletvekillerine bir şey söyleyeyim: Rahatsız oluyorsanız, bir daha,
böyle, sabaha kadar çalışma önerisi getirmeyin. Getirirseniz, sabaha kadar
konuşuruz, siz de dinlersiniz; bunu bilin. (MHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar[!]) Şimdi, sayın milletvekilleri, böyle, Danışma Kuruluna geldiğiniz zaman,
muhalefeti yok sayın, Danışma Kuruluna geldiğiniz zaman muhalefetle anlaşmaya
hiç yanaşmayın, istediğiniz gibi dayatmaya çalışın... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Tek tek konuş... BAŞKAN - Sayın Karahan, lütfen efendim... ASLAN POLAT (Devamla) - Ondan sonra da, muhalefet milletvekilleri gelip
de, tasarının normal maddeleri üzerinde konuşmaya kalktığı zaman da rahatsız
olmayın, dengeli olun. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Yok canım, hiç rahatsız olmayız. ASLAN POLAT (Devamla) - Ya hep, burada, sabaha kadar oturacaksınız ya da
bundan sonra, saat 20.00'den sonra bu çalışmayı yapmayacaksınız. (DSP
sıralarından gürültüler) SEDAT ÇEVİK (Ankara) - Tane tane konuş... ASLAN POLAT (Devamla) - Dinleyin beni şimdi, dinleyin, dinleyin,
ba-kın... BAŞKAN - Efendim, önergeniz üzerine gelin, konuşun. ASLAN POLAT (Devamla) - Bizim bu önergeyi vermemizdeki sebep şu: Şimdi,
siz, burada "Türkiye'de faaliyette bulunan bütün bankalar, özel finans
kurumları ve Bankaca uygun görülecek diğer malî kurumlar, yıllık bilançoları
ile kâr ve zarar hesaplarını, idare meclisi ve denetçi raporları ile birlikte,
genel kurullarının toplantı tarihinden; bağımsız denetim kuruluşlarınca
hazırlanacak denetim raporlarını ise düzenlenme tarihinden itibaren en geç bir
ay içinde Bankaya vermekle yükümlüdürler" diyorsunuz. Biz de diyoruz ki, mademki, bu rapor tutulmuş -zaten, bankacılıkta,
bilhassa krizlerde erken müdahale etme isteği önemlidir- o halde, bunu onbeş
güne düşürmekte fayda var diye düşünüyoruz. Yalnız, şimdi, siz milletvekilleri böyle diyorsunuz; ama -yine sizden
konuşacağım- iktidar partileri milletvekilleri, bilhassa şu DSP
milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu maddeye en çok siz itiraz
ettiniz ve dediniz ki: "Eski kanuna göre, Merkez Bankasının, şahısların
mevduat hesapları hakkında bilgi isteme hakkı yok; çünkü, Türkiye'de, mevduatla
ilgili, şahıslar hakkında, vergi idaresi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
araştırma komisyonu da değil, yalnız soruşturma komisyonunun ve mahkemelerin
isteme hakkına sahip olduğu bir şeyi, burada, Merkez Bankasına, istediği
şahsın, bana, filanca bankaya ya da bankaların tümüne, bu şahsın mevduatını,
dökümünü gönderme yetkisini vermek üzere, eskiden beri sınırlayıcı olan koşulu,
yeni maddeye geçerken, ya sehven olmuş
ya da unutulmuş ya da belki başka yerde saklanmış. O zaman, buradaki
düşüncelerimden vazgeçerim; ama, bunun, aslında -burası çok önemli, dinleyin-
siyaseti başka şekilde yönlendirme amacına bir koz olabileceğini, ben, siyaseti
bilen bir kişi olarak, Sayın Bakanımın dikkatlerine sunmak noktasındayım."
Bunu kim diyor; bir DSP milletvekilimiz. "Sayın Başkanım, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı olarak, Plan ve
Bütçe Komisyonu olarak bazı yasaların buradan geçmesinin nedeni şudur: Beş
yıllık kalkınma planlarına, yıllık programlara, bütçeye uygunluk arama amacı
güderiz biz. Şimdi, Merkez Bankasının alacağı her türlü kararın, bu noktada,
artık, Plan ve Bütçenin kapsamı dışında da olmasını sağlayan bir düzenleme
getirmiş oluyoruz; çünkü, Türkiye'de hükümetler değişse bile, sistemin
devamlılığı ve herkesin hemen hemen ağzında kullandığı sürdürülebilir kalkınma
kavramı bu çerçevededir." Niye bunu söylüyorum; siz bile diyorsunuz ki,
yani mahkemelerin ve Meclis soruşturma komisyonunun alabileceği yetkileri
Merkez Bankasına böyle verirsek yarın bunu siyasette ters manada kullanır diye
siz de endişelisiniz. Şimdi, bu taslağın hepsinde, ANAP'lılar da, DSP'liler de,
biz muhalefet partilerinden daha da fazla endişeli noktalarınız var; ama,
hükümetten gelmiş diye, sizler otomatikman elinizi kaldırıyorsunuz, oylayıp
geçiyorsunuz; ama, siz de buna inanmıyorsunuz. Sayın milletvekilleri, bir şey daha söyleyeyim, bu diyeceğim çok önemli:
Şimdi öyle bir duruma geldik ki, Plan ve Bütçe Komisyonuna bu bankalar kanunu
gelirken "ne kadar borç var" dedik, dediler ki: "17 katrilyon
kamu bankalarının, 13 katrilyon fon bankalarının, toplam 30 katrilyon görev
zararı var." En son bugün soruyoruz, nedir bu zarar diye "45
katrilyon" deniyor. 30 katrilyon, 45 katrilyon; şu geliş tarihî ne, buna
baktığınız zaman, şurada 18.4.2001 yazıyor; yani, 1 hafta 15 gün evvel bize
kararı söylüyorlar 30 katrilyon, 15 gün sonra gelip diyorlar ki, 45 katrilyon.
Bunu diyenler kim; Hazineden sorumlu devlet bakanları. Şimdi, Hazineden sorumlu
devlet bakanlarının böyle 15 - 20 gün içerisinde birisinin fon ve kamu bankalarının
toplam görev zararı 30 katrilyon, birisinin de kalkıp 45 katrilyon dediği yerde
adama sorarlar; ya hesap bilmiyorsunuz ya da komisyonları ciddiye almıyorsunuz
derler. 15 günde 30 katrilyonluk bir borç 45 katrilyon olmaz. İkinci bir şey daha söyleyeyim: Eğer, böyle 45 katrilyon olmuşsa felaket
olmuş demektir; çünkü, getirdiğiniz bütçe, 2001 yılı bütçesi 48 katrilyon,
bunun 45 katrilyonunu fon ve kamu bankalarına verirsek, geriye kalır 3
katrilyon, o zaman da hiç Tarım Bakanı övünmesin, dövünmesin, hiçbir çiftçiye
para yok, para rantiyeye gitmiş, size de 1 katrilyon falan veremezler; 1
katrilyon verdiği zaman... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika verir misiniz, bu çok
önemli. Şimdi, Türkiye'de 30-40 milyon çiftçiye 1,5 katrilyon lira Tarım Bakanı
para istediğinde Türkiye'de olay oldu. Sanki çok büyük bir hata oldu; ama,
diğer taraftan 15 gün evvel Hazineden sorumlu Bakana göre 30 katrilyon, bugünkü
ifadeye göre de 45 katrilyon lirayı fon ve kamu bankalarına veriyoruz, bu iş
problem oluyor... BAŞKAN- Önergeniz ne oldu?! ASLAN POLAT (Devamla)- Ben, önergeyle şunu söylüyorum: Hızlanalım
diyorum. "15 günde bu kadar zarar arttı" diyorsunuz. Krizden bir
tehlike varsa, bir an önce el koyalım. Gerekene bakalım diyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN- Teşekkür ediyorum efendim. Önerge de açıklığa kavuşmuş oldu. Hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir efendim. III. – Y O K L A M A BAŞKAN- 9 uncu maddenin oylamasına geçmeden önce, yoklama talebi vardır.
Sayın Bekâroğlu, Sayın Arınç, yoklama talebiniz devam ediyor mu efendim?
MEHMET BEKÂROĞLU (Rize)- Evet efendim. ASLAN POLAT (Erzurum)- Sayın Başkanım, sabaha kadar hükümetin hatalarını
anlatacağız, hükümeti de sabaha kadar üzeceğiz! BAŞKAN- Hakkınızdır efendim. Hakka tapan milletimin istiklal!.. Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini tespit edeceğim: Sayın Zeki Çelik?.. Burada. Sayın Özkan Öksüz?.. Burada. Sayın Ali Şahin?.. Burada. Sayın Mehmet Çiçek?.. Burada. Sayın Şeref Malkoç?.. Burada. Sayın Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada. Sayın Ali Sezal?.. Burada. Sayın Niyazi Yanmaz?.. Burada. Sayın Yaşar Canbay?.. Burada. Sayın Zeki Okudan?.. Burada. Sayın Rıza Ulucak?.. Burada. Sayın Ali Oğuz?.. Burada. Sayın Mehmet Bekâroğlu?.. Burada. Sayın Hüsamettin Korkutata?.. Burada. Sayın Cevat Ayhan?.. Burada. Sayın Hüseyin Karagöz?.. Burada. Sayın Temel Karamollaoğlu?.. Burada. Sayın Aslan Polat?.. Burada. Sayın Yakup Budak?.. Burada. Sayın Ahmet Karavar?.. Burada. 20 sayın milletvekili burada. Yoklama için 2 dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. – Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam) BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, teşekkür ediyorum; her an hazır olun... 10 uncu maddeyi... (MHP sıralarından "süre dolmadı" sesleri) Öyle bir mecburiyetim yok efendim; bitmeden de açıklarım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, neticeyi açıklayın; toplantı
yetersayısı olup olmadığını ifade edin; zabıtlara geçsin. BAŞKAN - 9 uncu maddeyi oyladık, geçtik; toplantı yetersayısı olmasa
nasıl oylarım efendim? TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, evvela bunu ifade edeceksiniz. BAŞKAN - Edelim efendim; tekrarda fayda var. TURHAN GÜVEN (İçel) - Yok, geçti artık; oyladınız bitti. Bunlar bozma
sebebi olur; o nedenle Sayın Başkan... BAŞKAN - Efendim, yoklama, malumunuz, elektronik cihazla yapıldığı için
isim isim belli; hilesi yok, hud'ası yok. Madde 10'u okutuyorum: MADDE 10. - 1211 sayılı Kanunun 45 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 45. - Banka, muteber saydığı asgari üç imzayı taşımak ve
vadelerine en çok 120 gün kalmış olmak şartıyla ve kendi belirleyeceği esaslar
dahilinde bankalar tarafından verilecek ticarî senet ve vesikaları reeskonta
kabul edebilir. Reeskonta kabul edilecek ticarî senet türleri ve diğer koşullar
Bankaca belirlenir. Bu madde gereğince verilecek kredilerin en yüksek sınırı ve
kredi türlerine göre limitleri, para politikası ilkeleri göz önünde tutulmak
suretiyle Bankaca belirlenir. Banka reeskonta kabul edebileceği senetler karşılığında avans da
verebilir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Çankırı
Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, 655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde, Fazilet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Merkez Bankası Yasasındaki değişiklikler de, bundan
önceki diğer yasalar gibi, komisyondan ve Genel Kuruldan jet hızıyla
geçmektedir. Talimatla çıkarılan bu yasaların çıkarılmasında gösterilen
gayretin, iktidar kanatları tarafından, reel sektörün canlandırılması konusunda
gösterilmediğini esefle görüyoruz. Bugün krizin üzerinden altmış gün geçmesine rağmen, hükümet ve
ekonomiden sorumlu Sayın Bakan, ne yapacağını bilememektedir. Program ve ne
yapacakları konusunda dışarıdan almayı düşündükleri 10-12 milyar dolar borç
para beklenmektedir. Diğer taraftan, bankalara para pompalamak için de süratle
yasalar çıkarılmaktadır. Reel sektör felç olmuş, üretim durmuş, esnaf günlerce siftah etmemiş...
Bunlara çare bulma konusunda hükümetin gerekli duyarlılığı gösterdiğini
söylememiz mümkün değildir. Değerli milletvekilleri, bugün saat 17.00 sıralarında Sanayideydim. İki
üç esnafa uğradım, ufak bir işim vardı; hiçbirisi "siftah ettik"
demedi. Oto tamircisi, Batıkent'ten dükkânına, Sanayie arabasıyla gelirdi her
zaman, bugün arabası yoktu. Dedi ki "metroyla gelip gidiyorum."
Metroya da ben götürdüm. MEHMET ÇÜMEN (İzmir) - Fena mı?.. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Fena değil evet. Bu size bir şey anlatmıyor
mu hâlâ? Fena değil, iyi bir şey belki tasarruf yapması; ama, arabasına binip
gelemiyor, belki hastasını bindirip götüremiyor. Bugün Sanayie giren arabalar
en az on onbeş yaşında arabalar. Adam çekmiş evinin önüne, gelmiyor. Caddeden
geçemezdiniz, bomboş caddeler. Bu kadar geç saatlere kadar çalışan bu Meclisin,
bunlara bir çare üretmesi lazım. (MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ARSLAN (Ankara) - Ne yapıyor... Ne yapıyor yani?!. Meclis boşuna
mı çalışıyor?!.. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla)- Muhterem milletvekilleri, vatandaş bunu
duyurmamı istedi, ben duyuruyorum, vazifemi yerine getiriyorum; siz,
duymuyorsanız, biz ne yapalım, millet ne yapsın!?. BAŞKAN - Efendim karşılıklı konuşmayalım. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, bakınız , 1211
sayılı Yasanın 45 inci maddesini değiştiriyoruz; Divan Kâtibimiz değişikliği
okudu; ben, size, yapılan bu değişiklikleri okuyorum. Şimdi, bunların
hangisinin ne zararı vardı, onu sormak istiyorum? İlk paragraf aynı olmakla birlikte, burada, diyor ki: "...sigorta
poliçeleri ile beraber olmak üzere emtiaya veya mahsule ilişkin makbuz senedi
veya varant gibi teminatın dahi kabulü caizdir. Bu halde, emtia veya mahsulün
kolaylıkla satılabilir neviden olmaları ve değerinin, senet tutarından,
Bankanın tayin edeceği oranlardan fazla bulunması şarttır" vesaire... "b) Sanayi ve maden işleriyle uğraşan gerçek ve tüzelkişilerin bir
banka tarafından ibraz edilecek ticarî senetleri ile, c) Küçük sanat erbabı, esnaf ve esnaf teşekküllerinin kredi
ihtiyaçlarını karşılamakla kanunla görevlendirilmiş bulunan bankalar tarafından
tevdi olunacak senetler, Vadesi 9 ayı aşmayan tarım senetleri de, ticarî senetler gibi reeskonta
kabul edilebilir." Şimdi değiştirilen bu yasada, esnaf var, sanayici var, küçük esnaf var,
üretici var. Bunların faydalanabileceği bir düzenleme açıklıkla yapılmışken,
yeni tasarıda bu, tamamen bankanın inisiyatifine bırakılıyor ve deniyor ki:
"Reeskonta kabul edilecek ticarî senet türleri ve diğer koşullar Bankaca
belirlenir. Bu madde gereğince verilecek kredilerin en yüksek sınırı..."
vesaire. Yani, inisiyatif, bir önceki kanunda, 45 inci maddede, kimlere, nasıl
kredi verecek, kredi müesseseleriyle işlemler nasıl düzenlenecek açıklıkla
ifade edilmiş ve üretici, sanayici, madenci, küçük sanat erbabı, esnaf ve esnaf
teşekkülleri burada zikredilmişken, yeni tasarıda böyle bir şey söz konusu
değil, bankanın inisiyatifine bırakılmış. Yani, demek oluyor ki, bu tasarıda da, esnaf, sanatkâr ve
üretici göz ardı edilmiş; buna mukabil, 120 günlük senetlerin reeskonta
alınabileceği ifade edilmiştir. Yani, burada da, esnaf ve sanatkâr açıkça ihmal
edilmiştir; kaldı ki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Efendim, bir dakika... Sayın Karagöz, toparlarsanız minnettar kalırım efendim. HÜSEYİN KARAGÖZ (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan. Küçük ve orta ölçekli işletmeleri, reel ekonomiyi harekete geçirmedikten
sonra, hiçbir meseleyi, hiçbir problemi çözmeniz mümkün değildir. Artık, bu
gerçeği, hükümet de, sorumlular da görmeli, ne yapacaksa, vakit kaybetmeden
yapmalıdır. Vatandaş bugüne kadar olan birikimini de tüketme noktasındadır;
bundan sonra, dükkânına da gelemeyecek duruma düşecektir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim efendim. 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 10 uncu madde kabul edilmiştir. 11 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 11. - 1211 sayılı Kanunun 52 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 52. - Banka, para politikasının hedefleri çerçevesinde, para
arzının ve ekonominin likiditesinin etkin bir şekilde düzenlenmesi amacıyla,
Türk Lirası karşılığında menkul kıymet kesin alım satımı, geri alım vaadi ile
satım ve geri satım vaadi ile alım işlemleri, menkul kıymetlerin ödünç alınıp
verilmesi, Türk Lirası depo alınması ve verilmesi gibi açık piyasa işlemlerini
yapabilir ve bu işlemlere aracılık edebilir. Bankaca başvurulacak açık piyasa
işlemleri ile bu işlemlerle ilgili usul ve esaslar, açık piyasa işlemlerine
konu olacak yüksek likiditeye sahip ve az riskli araçlar Bankaca belirlenir. Banka, açık piyasa işlemleri çerçevesinde kendi nam ve hesabına vadesi
91 günü aşmayan, ikincil piyasada alınıp satılabilen likidite senetleri ihraç
edebilir. Ancak, likidite senetlerinin devamlı bir alternatif yatırım aracı
olma niteliği kazanmasının engellenmesi, ihraçlarının sadece açık piyasa
işlemlerinin etkinliğinin artırılması amacıyla sınırlı tutulması hususları göz
önünde bulundurulur. Bankanın geri alım vaadi ile satım ve geri satım vaadi ile
alım işlemleri ile Türk Lirası depo işlemlerinin anlaşma süresi 91 günü aşamaz,
sürenin başlangıcı işlemlerin valör tarihidir. Banka, bu madde kapsamına giren işlemlerle ilgili kurum ve kuruluşları;
bankalar ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa göre belirlenen aracı
kurumlar arasından işlemin özelliğini göz önünde bulundurarak tespit etmeye
yetkilidir. Açık piyasa işlemleri, yalnızca para politikası amaçları için yürütülür
ve Hazineye, kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlara kredi
amacıyla yapılamaz." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sivas Milletvekili
Sayın Temel Karamollaoğlu. (FP
sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. FP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sivas) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 11 inci maddesi üzerinde,
Fazilet Partisi Grubu adına söz almış, bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Aslında bu kanun, oldukça teknik bir kanun. Üzerinde söylenen sözlerin
temeli bir noktaya geliyor, bir iki noktada temerküz ediyor. Bunlardan birisi
ve çok önemli olanı, bankanın, yeni şeklini alırken, siyasîlerden, siyasî
otoriteden kopuk hale getirilmesi. Daha doğrusu, tamamen de kopuk hale
getirilmiyor, bir bakıma, irtibatlandırılıyor. Ancak, ben, konuyla ilgili
olarak gerek İngiliz Merkez Bankasına gerekse Amerika Merkez Bankasına,
gayeleriyle ilgili, bazı işlemleriyle ilgili şöyle bir göz attım, orada öne
sürülen temel ilkeler, hedefler, bizimkinin tam tersi gibi. Yani, burada,
mesela, piyasa işlemleriyle ilgili olarak para politikasını, temelde Merkez
Bankası belirliyor; bunu belirlerken, hükümetin politikalarını dikkate alıyor. Halbuki,
öbür tarafta, emredilmiş. Banka, para politikasını, hükümetin, gerek enflasyon
gerek istihdam, gerekse kalkınma hedeflerini göz önüne alarak belirler"
diyor. Sanki aynı şeyleri söylüyormuş gibiyiz; ama, aynısı değil. Burada, esas
olan banka. "Hükümetinkini dikkate alır" işine gelmezse de almaz
manasına geliyor. Halbuki, öbür tarafta diyor ki "banka, para politikasını
oluştururken, enflasyonla mücadeleyi, hükümetin tespit ettiği hedefi göz önünde
bulundurarak yapar." Aslında, Türkiye'de, zaten bir depolitizasyon meselesi var. Bu işe, bir
bakıma alet oluyoruz. Bunun dışında, mesela, banka yönetim kurulunun teşkilinde
de ben buna dikkat ettim; Amerika'da, özellikle, guvernörler seçilirken, Başkan
seçiyor, Senato tasdik ediyor. Bu seçimde, bizde bir tahdit getirilmiş
"bankacılık hizmetlerinde, iktisatta vesairede..." diye,
arkadaşlarımız bunu dile getirdiler. Halbuki, Amerika Merkez Bankası için kanun
diyor ki "guvernörlerin seçiminde, finans, tarım, endüstri ve ticaret
sektörleri temsilcilerinin bulunması mutlaka göz önüne alınır." Biz, şimdi, tamamen ekonomistlerden müteşekkil bir banka oluşturacağız;
ziraatçıların derdi ikinci derecede kalıyor, küçük sanayicilerin derdi ikinci
derecede kalıyor, sanayinin derdi ikinci derecede kalıyor; sadece para politikası
göz önünde bulunduruluyor. Aslında, bu, maalesef, yapılacak işlemlerin
yanlışlığını gösteriyor. Öbür tarafta, özellikle "bunu dikkate alır"
diye vurgulamış, koymuş; çünkü, bunların her birinin kendisine mahsus dertleri
var; tarım sektörünün de var, küçük esnafın da var, sanayicinin de var, elbette
ticaretin de var. Ben, öncelikle bu konulara dikkatlerinizi çekmek istedim. Bu madde
tanzim edilirken, kanunun eski halinde yer alan bir konu dikkatten kaçmış;
yani, buradan çıkarılmış. Eski kanunda deniliyor ki "Banka, Hazinenin malî
ajanı olarak içborçlanma senetlerinin tanzim, alış ve satışlarını
yapabilir." Biz, bunu burada kaldırıyoruz, yeni bir usul getiriyoruz;
ancak, ben, burada yine, biraz, iktisatçıların, tamamen iktisadî kesimden gelenlerin
birtakım prensiplerini anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer, biz, para basarken,
likiditeyi temin ederken ticaret hacmi genişlemişse, dayanağımız, temelde
Merkez Bankasında bulunan döviz ve alınan borçlar; onun dışında para
süremiyoruz. Peki, sözgelimi, ihracat yapılmasa; ama, ekonomi hızla büyüse, dışarıdan
da borç almasak, biz neyle çevireceğiz bu ekonomik çarkı?.. Bugün yaşadığımız
kriz, genel olarak, iktisatçıların da ittifakıyla, eğer bir gün önceden,
bankalar, Merkez Bankası tarafından takriben 1 katrilyon lira kadar fonlanmış
olsaydı, bu kriz olmayacaktı diyorlar, belki gecikecekti; çünkü, temel
prensipler yanlış gidiyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen, toparlayın efendim. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Ama, biz, Merkez Bankasını, hükümetten bağımsız, hükümet politikalarını
gerektiğinde gözardı ederek politika oluşturacak bir kurul, bir mekanizma
haline getiriyoruz. Bu "siyasetçiler hata yaparsa günah; ama, bürokratlar
yapabilir" deme manasına geliyor. Bunu da prensip olarak anlamak, kabul
etmek, benimsemek mümkün değil. Dünyadaki gelişmeler bu istikamette gidiyor; ama, onlar küçük farklar
meydana geldiği zaman; yani, yüzde 2, 2,5, 5 veya 6 gibi faizlerle
uğraşıyorlar. İngiliz Merkez Bankası için bir husus daha zikretmişler; diyorlar
ki "Kriz anında, hükümet, geçici bir zaman için faizleri kendisi tespit
eder." Bizde hükümete böyle bir yetki verilmemiş. İngilizler de bu kanunu
1998 yılında değiştirmişler... BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) - Amerikalılar da aynı şeyi yapmışlar. Ben, bu fikirlerimi sizlere arz etmek istedim; ancak, pek dikkate
alınacağı kanaatinde değilim; ama, zabıtlara geçmesi yönünden bunları
söylüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 12 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 12. - 1211 sayılı Kanunun 53 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 53. - a) Banka, uyguladığı para politikası çerçevesinde,
Türk Lirasının yabancı paralar karşısındaki değerini belirlemek amacıyla, döviz
ve efektiflerin vadesiz ve vadeli alım ve satımı ile şartları önceden belirlenmek
suretiyle dövizlerin Türk Lirası ile değişimi ve diğer türev işlemleri
yapabilir. b) Banka, ülke altın ve döviz rezervlerini para politikası hedefleri ve
uygulamaları çerçevesinde yönetir. Bu amaçla Banka, sırasıyla güvenli yatırım,
likidite ve getiri önceliklerini dikkate alarak belirleyeceği usul ve esaslara
göre yurtiçi ve yurtdışı piyasalarda vadeli ya da vadesiz altın, döviz, menkul
kıymet, türev ürün alım satım, borçlanma ve borç verme işlemlerini de içeren
tüm bankacılık faaliyetlerinde bulunabilir." BAŞKAN - Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Sayın Zeki Çelik; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; 655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan
tasarının 12 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, gecenin bu saatinde konuşulan bu kanun tasarısı üzerinde ne
söyleyeceğiz; gerçi, konuşmamız lazım. Aklıma şairin ifadeleri geldi; diyor ki: "Söylemek istesem gönüldekini, Dilime dolanan ıstırap olur. Yazsaydım derdimin ben bir tekini, Ciltlere sığmayan bir kitap olur." Gerçekten, bağımsızlığımızı ipotek altına alan buna benzer kanunları
Meclis gündemine getirdikçe, dertleniyoruz ve ıstırabımız artıyor. Değerli arkadaşlar, bağımsız denetim kuruluşlarından biri, geçen yıl,
Merkez Bankasını denetledi. Bu denetim kanunsuzdu; ama, IMF istediği için
yapıldı. Şimdi, bu kanunsuzluğa kılıf uydurabilmek için, bağımsız denetim
kuruluşlarının bile Merkez Bankasını denetleyebileceği yasaya konmuş. Bütün bu
denetim mekanizmalarının kaldırılıp, Meclis veya Cumhurbaşkanı denetiminin
getirilmesi lazım. Değerli milletvekilleri, IMF'nin Demokles'in kılıcı gibi hükümetin
ensesinde salladığı bu tasarı, düyuni umumiye uygulamasının modern finans
yöntemleriyle Meclisin önüne getirilmiş bulunuyor. Tasarıyla, Merkez Bankası,
artık, devletin kasası olmaktan çıkarak, tamamen IMF'nin denetimine geçiyor.
Ülke parasını korumaktan, güvenlik ve KİT'lerin finansmanının sağlanmasına
kadar birçok konuda önemli sorumluluğa sahip olan banka, yeni değişiklikle,
özel bir banka gibi çalışacak. Nitekim, bankanın ana işlevi, IMF'nin dayattığı
politikaların uygulanması olacaktır. Bunu, artık, herkes biliyor. Bu akşam
televizyonlarda görülen, Gaziantep'in Nurdağı'ndaki ilkokul çocuklarının
birbirinin cebine hortum koyarak tasvirleri de bunu gösteriyor. Ayrıca,
Tandoğan Meydanında coplanan esnaf da bunları biliyor. Değerli arkadaşlar, Koruma Kanununa rağmen, Türk Lirası, artık,
tedavülden kalkmış bulunuyor. Dünyanın en fakir ülkeleri bile, dünyanın parası
en değersiz ülkesi olarak bizim ülkemizle alay ediyorlar. Sayın Derviş'in
samamî arkadaşı olan Prof. Dr. Savaş Akad bile, Türk parası için, üzüntüyle
ifade ediyorum ki, "dandik para" tabirini kullanıyor. Biz, bunlara
müstahak değiliz. Değerli arkadaşlar "Banka, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına
avans veremez, kredi açamaz" falan deniliyor. Şimdi, burada, zaten
yanlışlık yapılıyor. Siz, Hazineye para vermediğiniz için, kamunun ihtiyacı
olan parayı, piyasadan, gidip yüzde 120 faizlerle almak gibi bir yola Hazineyi
sevk ediyorsunuz. Bir söz var: "Eğer, sizin pekmeziniz lezzetliyse
Antakya'dan sinek gelir" diye. Şimdi, siz, tutar yüzde 193'le bona, tahvil
satarsanız, tabiî ki, alıcısı olacaktır. Tabiî, burada, ne oluyor; yüzde 193'le
birileri bonoyu satın alıyor, ertesi gün yüzde 90'la satarak yüzde 100 kârları
bir günde cebine aktarıyor. Peki, bu haksızlık değil midir?! Bu sömürü değil midir
değerli arkadaşlar?! Bugün yaşanan sıkıntıların temelinde, biliyoruz ki, üç husus vardır:
Birincisi, kamudaki hırsızlık ve yolsuzluklar; ikincisi kamudaki akıl almaz
boyuttaki israflar -önleyeceğiz deniyor; ama, neler yapıldığını görüyoruz-
üçüncüsü de, içine düşülen faiz sarmalıdır. Bunun sonucunda faizlere de para
yetiştirememekten dolayı memura, emekliye, çiftçiye, köylüye, esnafa, tüccara,
KOBİ'lere, sanayiciye bir şey kalmıyor. İşte bu kanunla, kamu kurum ve
kuruluşlarına avans vermediğiniz, kredi vermediğiniz için, Hazine de
mecburen... BAŞKAN - Sayın Çelik, toparlar mısınız lütfen. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - ...bankalara gidip yüksek faizle para
almak mecburiyetinde kalıyor. Türkiye'nin millî gelirinin 280 milyar dolar olduğunu kabul ediyoruz.
Son krizlerle bunun yüzde 50'si gitti, geriye 140 milyar dolar kaldı değerli
arkadaşlar. Şimdi, ilgili kuruluşlar diyorlar ki, millî gelirin karşılığı olan
paranın yüzde 60'ında ise sizin borçlarınız, tehlike sınırındasınız, eğer yüzde
70 ise batmışsınız... Bakınız, bir hesap yapalım: Bizim dışborcumuz 114 milyar
dolar. Şu anda 45 katrilyon içborcumuz var, bunu yuvarlak rakam 50 milyar dolar
diyelim, bir de, taahhüt edip altına imza attığınız bir 50 milyar dolar daha
var, o da eder 214 milyar dolar; bundan 140'ı çıkarttığınız zaman bırakın yüzde
60'ı yüzde 70'i... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Siz, eksi 74 milyar dolar daha
içerdesiniz. Yani bunlarla beraber, bizim için tehlike zillerinin çaldığı
ortada. Değerli arkadaşlar, teminat veya kefalet almak suretiyle birtakım
işlemler yapılacağı ifade ediliyor. Peki, birçok bankanın verdiği kredilere
karşılık teminat olarak alınan ipoteklerin sahte olduğunu, kredi verilmemesi
gerekenlere yüklü kredilerin verildiğini ve geri dönüşünün olmadığını hep
beraber biliyor ve görüyoruz. Şu anda, gerçekten, Ankara'nın ilçe ve köylerini
dolaşıyoruz, hafta sonu Bitlis ve Muş'ta idim, tütün üreticisi zor durumda,
pancar avanslarının ödenmediğinden şikâyet edip duruyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın ÇELİK, lütfen... MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Siz, eğer paranın işlemesi için... MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Umursamıyor bile. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkanım bitiriyorum bir son söz... BAŞKAN - Vereceğim efendim, son söz, buyurun. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Devamla) - Umursamamak değil, dertliyiz arkadaşım,
başta da söyledim, samimi söylüyorum, halkın içine girin göreceksiniz. Şu anda
piyasanın canlanması için, mutlaka piyasaya para sevk edilmesi ve sürülmesi
lazım; ama, faizcilere değil. Aksi halde "ölen ölür, kalan sağlar
bizimdir" mantığıyla hareket ederseniz, bu ülke, sosyal sıkıntıların içine
düşer ve şunu iyi bilin ki, açların köşe başını tuttuğu bir ülkede, tokların
tatlı rüya görmesi mümkün değil. Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı geceler diliyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 13 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 13. -1211 sayılı Kanunun 56 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 56. - Banka, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans
veremez ve kredi açamaz, Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarının ihraç ettiği borçlanma
araçlarını birincil piyasadan satın alamaz. Banka, bu Kanunla yetki verilen işlemler dışında avans veremez ve kredi
açamaz, vereceği avans ve açacağı kredi teminatsız veya karşılıksız olamaz, her
ne şekilde olursa olsun kefil olamaz ve doğrudan kendisiyle ilgili işlemler
dışında teminat veremez." BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan
konuşacaklar. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
655 sıra sayılı Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan tasarının 13 üncü
maddesinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. 13 üncü maddeyle, Merkez Bankası Kanununun 56 ncı maddesi
değiştirilmektedir, Bankanın yapamayacağı işler sayılmaktadır burada. Şimdi, yeni getirilen değişiklikle, Banka neler yapamazmış; Hazineye,
kamu kurum ve kuruluşlarına kredi açamaz, avans veremez, bunların, yani Hazine
ve kamu kurum ve kuruluşlarının ihraç ettikleri borçlanma araçlarını birincil
piyasadan satın alamaz. Bu kanunla verilen yetkiler dışında da avans veremez,
kredi açamaz, teminatsız veya karşılıksız işlem yapamaz, kefil olamaz. Şimdi, yaptığımız işe bir bakalım: Banka -daha önceki maddelerde geçti-
kimlere kredi verir; batık bankalara verir. Banka kimlere kredi verir; güveni
kaybetmiş ve sallantıya girmiş bankalara kredi verir -burada geçti, maddelerde
okuduk- ama, banka kime kredi açamaz, avans veremez; Hazineye. Peki, Hazinenin
para ihtiyacı olduğu zaman ne yapacak; gidecek, bankalardan alacak. Yani,
Merkez Bankası bankalara verecek, batığına verecek, batmak üzere olana verecek;
Hazine de gidip onlardan alacak. Yani, evinizde, ambarınızda buğdayınız var,
ondan ekmek yapıp yiyemezsiniz, ille, gidip, şehirdeki fırından alacaksınız
deniliyor; sizin yaptığınız budur. Yani, bunun neresinde akıl var, şimdi ben
soruyorum size değerli arkadaşlar?! O kadar yanlış işler yapıyoruz ki... Bakın,
bir Şeker Kanunu çıkardınız, itiraz ettik, söyledik, dinlemediniz; yakında
tütün kanunu çıkaracaksınız... Açın interneti, Rusya'nın sayfasına bakın;
Rusya'ya Amerika, Batılı firmalar böyle şeker kanun çıkarttırdı. Şeker
fabrikalarını satın aldılar, hepsini kapattılar; şimdi Rusya pazarına, 150 milyon
nüfuslu pazara şekerkamışından imal edilmiş şekerleri yığıyorlar; Rusya'daki
şeker fabrikalarının da hepsi kapanmış. Aynı şeyi, biz, Et ve Balık Kurumunda
yaptık, aynı şeyi, Süt Endüstrisi Kurumunda yaptık; bakın, bugün, hayvancılık
tepe aşağı gidiyor, batıyor. Şimdi, bütün bu düzenlemeler makul olabilir arkadaşlar; ama, hangi
şartlarda; piyasası oturmuş, rekabet teessüs etmiş, sermayesi birikmiş
şartlarda. Bizim yaptığımız iş, habire kan kaybediyoruz... Gümrük birliğine
girdik, gümrük birliğinde haşin rekabet var; iç pazarda rekabet ediyorsunuz,
dış pazarda değil; iç pazarınız onların eline geçiyor. Yani, sizin sanayiniz,
üretiminiz, hizmet sektörünüz bu rekabeti taşıyacak seviyede değilse, bu geçişi
kontrollü yapmanız lazım, yöneterek yapmanız lazım. Evet, salıyorsunuz meydana,
ölen ölür, kalan kalır; ama, kaybeden millet oluyor! Arkadaşlar burada bunları
anlatıyorlar. Biz, 19 uncu Yüzyılda da, Batıyla münasebetlere, Osmanlı-İngiliz Ticaret
Anlaşmasına böyle girdik, bu mantıkla girdik. Hep, bunlar gösterildi bize,
sonunda toptan battık, düyuni umumiyeye geldik, daha ağır şartlara geldik;
şimdi, aynı şartların içindeyiz. Yani, bunlar, kendi kendine olan hadiseler
değil. Bugün, her ülke, en gelişmiş ülke bile sanayisini koruyor, görünmeyen
birtakım engeller çıkarıyor, tedbirler alıyor, görünmeyen sübvansiyonlar
veriyor, teşvikler veriyor. BAŞKAN - Sayın Ayhan... CEVAT AYHAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizin kontenjandan
yiyoruz herhalde; bakıyorum süreme... Bitiriyorum. Değerli arkadaşlar, alelacele yapıyoruz; ama, sonundan hepimiz ıstırap
duyacağız. Onu, size tekrar hatırlatayım dedim. Bu maddenin, aslında, olmaması lazım. Devletin ihtiyacı varsa, kendi
Merkez Bankasından alır, gidip de tefeci bankalardan alıp, yüzde 120, yüzde 150
faiz ödeyeceğine, soyulacağına, kendi Merkez Bankasından alır. Nitekim,
1994'te, bunu 50 inci maddeyle düzenlemişiz; gayet de iyi düzenlemişiz. Yüzde
3'e kadar da getirip sınır koymuşuz, işler hale gelmiş. Şimdi, hepsini tepip
atıyoruz. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 14 üncü maddeyi okutuyorum... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Ne oldu Sayın Güven? TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir yanlışlık oldu efendim. BAŞKAN - Niye efendim? TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir madde ilave edildiği için, sizin 13 diye
okutacağınız madde, aslında, 14 üncü madde olarak kabul edilmiş komisyonda.
Deminden beri, hep, bir madde önden gidiyorsunuz. BAŞKAN - Siz hangisini okuyorsunuz? TURHAN GÜVEN (İçel) - Siz, şimdi, 13 diye okutun ve anlayın... BAŞKAN - Ben 13 üncü maddeyi okuyayım size: "Madde 56..." Onu
oyladım efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet. BAŞKAN - Çerçeve 56'yı okuttum, oyladım efendim, 13 üncü madde. 14 üncü maddeyi okutuyorum, madde 61'i. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Doğru yapıyorsunuz Sayın Başkan. BAŞKAN - Burada numaralanmış işte. Düzeltilmiş vaziyette. 14 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 14.- 1211 sayılı Kanunun 61 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Madde 61.- Türk Lirası değerinin değişmesi nedeniyle Bankanın
aktif ve pasifindeki altın ve dövizlerin yeniden değerlendirilmesi sonucu
oluşan gerçekleşmemiş gelir veya giderler geçici bir hesapta izlenir. Bu gelir
ve giderlerin gerçekleşmesi halinde, gerçekleşen tutarlar kâr ve zarar hesabına
aktarılarak, bu hesaptan dağıtıma tâbi tutulur." BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu, Grubumuz
adına konuşacak. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Temel
Karamollaoğlu; buyurun. FP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, kıymetli
milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Müsaadenizle, bu maddeyle ilgili konuşurken, biraz önce ifade etmiş
olduğum hususların bazı noktalarına yine temas etmek istiyorum. Efendim, bugün, Türkiye ekonomisinin en büyük sıkıntılarından bir tanesi
likidite sıkıntısı demiştik; yani, piyasada dolaşan paranın, Türk parasının
ticaret hacmine yeterli olmayacak miktarda olması. Para az, ticaret genişlemiş,
bundan dolayı bir sıkıntı yaşanıyor. Elbette, çeşitli senetler, bonolar
piyasaya sürülüyor, bunlarla bir kolaylık geliyor; ama, esas sıkıntı olan
husus, Türk parasının yerini çok daha fazlasıyla yabancı paraların alması;
yani, biz, bugün, Türkiye'de borçlanırken, alışveriş yaparken, ağırlıklı olarak
dolar veya mark kullanıyoruz. Şu anda tedavüldeki dolar veya mark Türk
parasının birkaç misli, öyle bir iki misli değil; milyarlarca dolar,
milyarlarca mark kullanılıyor. Bu ne manaya geliyor; bizim Merkez Bankamızın piyasaya arz etmediği bu
parayı, biz, Amerika'dan veya Almanya'dan getiriyoruz. Getirirken de, bu, bize
hibe olarak gelmiyor. Farz edelim, eğer, döviz karşılığında herhangi bir mal
satmışsak, o mal karşılığında geliyor. Bu para için, biz, millî kaynaklarımızı
dışarıya aktarıyoruz ve bunu, sadece kendi aramızda kullanıyoruz; tekrar,
onunla gidip Amerika'dan bir şey almıyoruz. Bu, aslında, kendi ülkemize yapılan, kanaatime göre en büyük
kötülüklerden bir tanesi. Biz, tedavülde, neden Amerikan parasını, neden Alman
parasını kullanalım ki; ama, Türk parası sıkılınca ve Türk parasının değeri de
elbette korunamayınca, bu sefer, biz, kendi en kıymetli hazinelerimizi, ihracat
yaparak Türkiye'ye getirdiğimiz dövizi tedavülde kullanmak mecburiyetinde
kalıyoruz. Tabiî, bunu anlamak hakikaten mümkün değil. İktisatçılar, mutlaka,
buraya gelip, bununla ilgili birtakım fikirler beyan ediyorlar, çok çeşitli
fikirler ileri sürüyorlar; ama, bunların hiçbirisi, ne bizi tatmin ediyor ne de
piyasayı tatmin ediyor; çünkü, piyasa, bu sıkıntıyı çekiyor. Gündelik
alışverişlerde, siz, her zaman doları kullanamıyorsunuz. Gerçi, şu sıralarda
dolara olan talep, ister istemez azaldı, dövize olan talep azaldı; çünkü,
dövizin ne olacağı belli değil, artacak mı, düşecek mi; herkes, belki de
dışarıdan biraz daha para gelirse düşer diye bekliyor, bazıları da, böyle bir
düşüncesi olmadığı için, şimdiden, dövize yatırım yapabiliyor. Bu maddeyle yapılan değişikliği de pek anlayabilmiş değilim. Bu
maddenin, yani 13 üncü maddeyle değiştirilen 61 inci maddenin eski halinde
"yeniden değerlendirmeden doğacak farklar, kullanılma veya itfa şekli ve
şartları Başbakanlık ile bankalar arasında tespit olunur" denilmektedir;
yani, devreye Başbakanlık girmiş. Zannediyorum, bunu dışarıda tutmak için bu
değişiklik yapılıyor. Şimdi ise, deniliyor ki: "...bu gelir ve giderlerin
gerçekleşmesi halinde, gerçekleşen tutarlar kâr ve zarar hesabına aktarılarak,
bu hesaptan dağıtıma tâbi tutulur." Bu -dağıtıma tabi tutulur, ifadesinden
daha iyi bir tarzda- buranın en büyük ortaklarından birisine, ister
Başbakanlığa ister Hazineye verilseydi de, onlar günün şartlarına göre bunun
dağıtılıp dağıtılmayacağını veya nasıl değerlendireceklerini kararlaştırmış
olsalardı, belki de, o günkü şartlarda daha isabetli olurdu. Şimdi, mutlaka, bu
kârın dağıtılma şartı getiriliyor. Burayı da, anlamakta, şahsen sıkıntı
çekiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. 14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 15 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 15. - 1211 sayılı Kanunun 68 inci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Ceza hükümleri Madde 68.- I - Bu Kanunun : a) 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında ve açık piyasa işlemleri ile
ilgili 52 nci maddesinde verilen yetkiler çerçevesinde Banka tarafından yapılan
düzenlemelere uymayan; 40 ıncı maddesinin (II) numaralı fıkrası uyarınca
zorunlu karşılık ve umumî disponibilite için tespit edilen oranları süresi
içinde tesis etmeyen veya eksik tesis eden bankaların, özel finans kurumlarının
ve diğer malî kurumların görevli ve ilgilileri hakkında bir milyar liradan iki
milyar liraya kadar ağır para cezası, b) 43 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 44 üncü maddesinde
belirtilen bilgi ve belgeleri vermeyen veya gerçeğe aykırı bilgi ve belge veren
ya da 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen denetimin yapılmasını
engelleyen bankalar, özel finans kurumları ve diğer malî kurumların görevli ve
ilgilileri hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki milyar liradan dört
milyar liraya kadar ağır para cezası, Uygulanır. Bu fıkrada belirtilen suçlar dolayısıyla kovuşturma yapılması, Kanuna
aykırılığın Bankaca tespiti halinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna
bildirimde bulunulmasına; diğer hallerde Bankanın görüşü alınarak Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulmasına bağlıdır. Bu
durumda 4389 sayılı Bankalar Kanununun 24 üncü maddesinin ilgili hükümleri
uygulanır. II - a) Bu Kanunun 35 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına
aykırı hareket eden Banka mensupları için bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis
ve iki milyar liradan dört milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Sırları kendileri veya başkaları için yarar sağlamak amacıyla açıklayan
Banka mensupları hakkında, üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve beş milyar
liradan az olmamak üzere ağır para cezasına hükmolunur. b) Görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları,
denetimleri veya sorumlulukları altında bulunan Bankaya ait para veya sair
varlıkları zimmetine geçiren Banka mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar
ağır hapis cezası ile cezalandırılacakları gibi Bankanın uğradığı zararı
tazmine mahkûm edilirler.Bu bentte gösterilen suç, Bankayı aldatacak ve fiilin
açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle
işlenmişse faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen
zararın üç katı kadar ağır para cezası verilir. Ayrıca meydana gelen zararın
ödenmemesi halinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur. Zararın
kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde cezaların yarısı;
ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte biri indirilir. Bu fıkrada belirtilen suçlar ve Kanunda belirtilen görevlerin yerine
getirilmesi sırasındaki fiilleri dolayısıyla Banka personeli hakkında
kovuşturma yapılması Banka Meclisinin; atama ve seçim suretiyle görev yapan
diğer mensuplar hakkında kovuşturma yapılması ise Başbakanın Cumhuriyet
Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunmasına bağlıdır. III - a) Bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine
zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olan ya da bu yolda asılsız haber
yayanlar ve yayınlayanlar için bir yıldan iki yıla kadar hapis ve iki milyar
liradan dört milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. b) Bu Kanunun 43 üncü maddesinin dördüncü fıkrasındaki bilgi ve
belgeleri belirlenen usul ve esaslar içerisinde doğru olarak vermeyen gerçek
kişiler ve tüzelkişilerin sorumluları hakkında beşyüz milyon liradan bir milyar
liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Bu fıkrada belirtilen suçlar dolayısıyla kovuşturma yapılması,
Başkanlığın (Guvernörlüğün) Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda
bulunmasına bağlıdır." BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet
Sünnetçioğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Madde üzerinde konuşacağınızı umuyorum efendim. Gece saat 2 olduğu için,
İçtüzüğün 66 ncı maddesi aklıma geliverdi birden... İstirham edeceğim. FP GRUBU ADINA AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 15 inci maddesi üzerinde Fazilet
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi
selamlıyorum. Bugün, bir gazetede bir köşe yazarı aynen şöyle yazıyor: "Devlet
Bakanı Kemal Derviş, Antalya'da yaptığı konuşmada Türkiye'nin temel
sorunlarından birini ortaya koydu. Siyasetin ekonomiyi kullanma sürecinin sona
erdirilmesi gerektiğini söyledi. Hitap ettiği tekstil işverenlerine de 'artık,
devletten ek kaynak istemeyin; çünkü, yok' diyerek ilk sınır çizgisini de
çekti. Derviş'in saptamaları ve mesajları yerindedir. Türkiye'de, siyaset,
ekonomiyi, ekonomi de siyaseti karşılıklı çıkar esasıyla kullanagelmiştir. Bu
sürecin sonuçlarını batık bankalar, polisin yurtdışında kovaladığı bakanlar,
büyük şirketlerin yönetim kurullarında görev yapan milletvekilleri, eski
komutanlar, yolsuzluklar, hırsızlıklar, dolandırıcılıklar, ihale ve rant
dağıtanlar biçiminde hep birlikte yaşıyoruz. Kimin eli kimin cebinde belli
değil." Bu yazılanların hepsi doğrudur. Peki, bu durumda, Sayın Derviş
bankacılara da "artık, devletten ek kaynak istemeyin; çünkü, yok"
diyebiliyor mu; bunu diyemiyor; çünkü, görüştüğümüz tasarıda, aynen, bankaca,
banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin
hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara
şartları banka tarafından kararlaştırılmak üzere, fon çekilişlerini
karşılayacak miktarda kredi verilebilir. Bu hüküm gereğince kendisine kredi
verilen bankaların iflası halinde banka, verilen kredi miktarı ve faiz için
iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder. Bade harab-ül Basra
misali; yani, bu banka iflas ettikten sonra banka buraya iştirakçi olarak
girebilir demektedir. Yine, bugünkü köşe yazısında "açıklanan yeni programın bir hedefi
de, Türkiye'de yeniden yapılanmayı gerçekleştirmek; yeni yapının inşa
edilebilmesi için siyaset-ekonomi-çıkar birliğinin dağılması gerekiyor. Burada
temel görev, yine siyasete düşüyor. Siyasetin ekonomi alanına müdahalesi
halktan aldığı yetkiye dayanarak denetim olmalıdır" diyor; bu da doğrudur.
Peki, biz, bu yasayla, Merkez Bankasının yabancı denetim kurullarıyla
denetlenmesine imkân vermiyor muyuz? Bunların hepsi doğrudur ve bu yasada bu
yönden eleştiriler getiriyoruz. Bakın, Arjantin'de aynı durumda bu göreve getirilen Cavallo, hemen
oradaki reel ekonomiyi canlandırmak için ücretlerdeki kamu yükünü aşağıya çekmiş;
vergileri, bilhassa KDV'yi aşağıya çekmiş ve tüketime yönelik ithalata vergi
koyarak, üretime yönelik ithalatın vergilerini, özellikle krizde olan sektörler
için sıfıra çekmiştir. Bunun uygulanması gerekirken, burada, Türkiye'de, bu
program dahilinde tam tersi yapılmaktadır. Yine, Arjantin'de 1 000 peso 1 000 dolara eşitken, orada yüzde 20'lik
bir değer kazanma söz konusuyken yüzde 20'lik bir devalüasyon bile
yapılmamış... BAŞKAN - Sayın Sünnetçioğlu, biraz da madde üzerine gelirseniz... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim. BAŞKAN - Bu Arjantin'i ben dinledim... Çok istirham ediyorum... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Ama, bu çok önemliydi... BAŞKAN - Ama, efendim, geçen maddedeydi. Gece saat 2 olmuş... Maddenin
üzerine gelin, söyleyin... AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Kanunun tamamını eleştiriyorum. BAŞKAN - Söz hakkınız var efendim; ama, Arjantin değil, Türkiye'ye
gelin. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Arzu ederseniz bırakayım Başkanım. BAŞKAN - Hayır efendim, estağfurullah, buyurun. Sözünüzü kesmem; ama,
Cavallo ikinci kere geldi, onu da bilesiniz yani!.. Buyurun. AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) - Orada yüzde 20'lik bir devalüasyon bile
yapılmamış, reel ekonominin canlandırılması için ücretlerde aşağı çekiliş
yapılmıştır. Bunun da dikkate alınmasını talep ediyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. III. - YOKLAMA BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 15 inci maddeyi oylamadan önce, bir
yoklama talebi vardır; talepte bulunan arkadaşlarımızın burada bulunup
bulunmadıklarını arayacağım: Hüsamettin Korkutata?.. Burada. Ahmet Sünnetçioğlu?.. Burada. Özkan Öksüz?.. Burada. Aslan Polat?.. Burada. Yahya Akman?.. Burada. Eyyüp Sanay?.. Burada. Temel Karamollaoğlu?.. Burada. Zeki Çelik?.. Burada. Lütfi Yalman?.. Yok. Ali Oğuz?.. Burada. Mehmet Çiçek?.. Burada. Şeref Malkoç?.. Burada. Cevat Ayhan?.. Burada. Ahmet Karavar?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Latif Öztek?.. Burada. Hüseyin Kansu?.. Burada. Mehmet Zeki Okudan?.. Burada. Nurettin Aktaş?.. Burada. Ali Sezal?.. Burada. Mehmet Batuk?.. Burada. 20 milletvekili arkadaşımız burada efendim. MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) - Lütfi Yalman yok... BAŞKAN - 21 efendim, okudum...
20 kişi... Ben biliyorum ne
yaptığımı. Kaç dakika?.. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - 2 dakika... BAŞKAN - Yoklama için 2 dakika
süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapılmasına başlandı) BAŞKAN - Sisteme giremeyen sayın milletvekilleri pusula yazsın efendim. YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sisteme giremeyen yok efendim. BAŞKAN - Hayır, yeni geldiler efendim; ben buradan görüyorum. 8 kişi
burada... Efendim, noksanımız yoktur. (FP sıralarından "var, var..."
sesleri) Bendeniz de sayılıyorum yoklamada; olur mu efendim?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Başkanlar oy kullanamaz efendim. BAŞKAN - Yoklama başka, oy kullanma başka. İstirham ederim... Yeni âdet
mi çıkardık?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Yapmayın Sayın Başkan... BAŞKAN - Biz 3 kişi, Divan da buradayız efendim. ASLAN POLAT (Erzurum) - Başkanın oyu olmaz efendim... BAŞKAN - Oy kullanmıyorum efendim; yoklama yapıyorum. KÂTİP ÜYE HÜSEYİN ÇELİK (Van) - 5 dakika ara verelim... BAŞKAN - Bir dakika efendim... Pusulalar var Sayın Hocam, müsaade et... YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Kontrol edelim efendim... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkanım, pusulaları kontrol edelim. BAŞKAN - Herhalde şunların içinde 4 kişisi vardır değil mi?.. 180 kişi
mi var?.. İstirham ederim... Yapmayın... ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Belli olmaz... BAŞKAN - Sizin 20 kişiniz var... İstirham ederim, yapmayın böyle şey. CEVAT AYHAN (Sakarya) - İsimleri kontrol etmek lazım. BAŞKAN - Başkanlığa itimat buyurursanız, daha rahat çalışma imkânınız
olur Sayın Ayhan. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Efendim, size itimadımız var da, başkalarına
yok. BAŞKAN - Nail Çelebi?.. Burada. Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Burada. Seydi Karakuş?.. Burada. Lütfi Ceylan?.. Burada. Arif Sezer?.. Nerede Arif Sezer? Tamer Kanber?.. Yok. Ahmet Arkan? Yok. Zeki Eker?.. Yok. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, görmüyor musunuz, burada olmayanlar
pusula gönderiyor; sabıkaları var zaten. BAŞKAN - Evliya Parlak?.. Yok. Necati Albay?.. Burada. TURHAN GÜVEN (İçel) - Ayıptır, bu Meclise yakışmıyor. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkanım, sahte oy kullanıyorlar. BAŞKAN - Efendim?.. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Olmayanların yerine kullanılan oy sahtedir. BAŞKAN - İstirham ederim; lütfen... 2 kişi eksik değil efendim, 3 kişi Divanda var 160; 20 de arkadaşlarımız,
180; 5 kişi de burada, 185; açık... Şeffaf... İstirham ederim... (MHP ve DSP
sıralarından alkışlar) (Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi) BAŞKAN - Merkez Bankası Kanun Tasarısının hileyle hud'ayla geçirilmesini
hiçbirimiz içimize sindirmeyiz efendim. (MHP ve DSP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) İstirham ederim... Bu iş böyle değil... VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 7. - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/839) (S. Sayısı : 655) (Devam) BAŞKAN - 15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir. 16 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 16. - 1211 sayılı Kanunun 46, 47, 48, 49, 50, 51 ve 54 üncü
maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. BAŞKAN - 16 ncı madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Latif
Öztek; buyurun efendim. FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanun tasarısının 16 ncı maddesi üzerinde, Fazilet Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; şahsım ve
grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kanun tasarısının 16 ncı maddesiyle 1211 sayılı Kanunun 46, 47, 48, 49,
50, 51 ve 54 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. 655 sıra sayılı
tasarıyla, bankanın amacı dahil, pek çok önemli maddesi değiştirilmektedir.
Yapılan değişikliklerle bankaya verilen yeni görevler, belirlenen hedefler
sonucu ve ekonomik koşullardaki değişim nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan
1211 sayılı Kanundaki, yukarıda sayılan maddeler yürürlükten kaldırılmıştır.
Teknik bir düzenlemedir. Ben, bu konuda, genel bir değerlendirme yapmak
istiyorum. Değerli milletvekilleri, 21 Şubat 2001'de cumhuriyet tarihinin en büyük
borç ödemesi yapılacak ve IMF Heyeti Türkiye'deyken, 19 Şubat 2001 günü yapılan
Millî Güvenlik Kurulu Toplantısını 30 dakikada terk eden Başbakanın, basının
önüne çıkarak, Sayın Cumhurbaşkanının kendisine sert davrandığını ve Anayasa
kitapçığını üzerine fırlattığını söyleyerek devletin başında başlattığı kavga,
ekonomik krize dönüşmüştü. Bu kavga olmasa da kriz çıkacaktı; çünkü, Türk
ekonomisi iyi yönetilmiyordu, bu kavga, krizin sadece birkaç ay öne çekilmesine
sebep oldu. Bu olay sonunda, 16 Şubat 2001'de 10 169 puanda olan İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası ulusal 100 endeksi, 21 Şubatta 7 180'e düştü; repo faizleri
yüzde 7 500'e yükseldi; bono faizleri yüzde 65'lerden yüzde 145'e çıktı ve
peşine, döviz dalgalı kura geçti, dolar 680 000 Türk Lirasından 1 200 000 Türk
Lirasının üzerine çıktı. Kısaca, ekonomi altüst oldu. Ekonomik krizin müsebbibi
kim; 57 nci Ecevit Hükümeti. Faturayı kim ödedi; millet. Değerli milletvekilleri, hükümet, 2001 yılında, makroekonomik
göstergelerden, ortalama dolar kurunu 714 000 Türk Lirası olarak öngörmüştü;
ikinci ayda, dolar 1 200 000 Türk Lirasının üzerine çıktı. Enflasyon, TEFE'ye
göre yıl sonu itibariyle yüzde 10, TÜFE'ye göre yıl sonu itibariyle yüzde 12
olacaktı; ama, üçüncü ayda, TEFE'ye göre enflasyon yüzde 15,6'ya, TÜFE'ye göre
de 10,7'ye ulaştı; yani, üçüncü ayın sonunda, hedef aşıldı. Bu duruma göre,
2001 yılının temel ekonomik hedefleri sapmış oldu ve 57 nci hükümetin bütçesi
iflas etti. Bütçesi üç ayda iflas eden hükümetin görevi bırakması en uyun
davranıştı; ama, 57 nci hükümet, ekonomik krizden çıkmak için, Amerika Birleşik
Devletlerinden Sayın Kemal Derviş'i getirtme yolunu seçti. Bu arada, üç
bürokrat görevinden ayrıldı. Görevden ayrılan bürokratlardan birisi, Merkez
Bankası Başkanıydı. Şimdi, bu Bankayı, daha bağımsız çalışan bir yapıya
kavuşturuyorsunuz. Yani, 57 nci hükümetin başı, bundan sonra ortaya çıkacak bir
kriz için şöyle derse hiç şaşmayalım: Bu konuda yetkili, Merkez Bankasıdır;
hükümetimin bu konuda hiçbir sorumluluğu yoktur; zira, bankalar battığında,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu var diyorlar ve kendileri sorumluluğu
almıyorlar. Yükseköğretimde sorunlar var, sıkıntılar had safhada; ama,
hükümetin Millî Eğitim Bakanı, ben ne yapayım, YÖK karışmıyor diyor. Bakın arkadaşlar, millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan kurumlar ve
hiçbir kuruma müdahale yetkisi olmayan siyasî iktidarlar oluşturuyoruz, sonra
da siyaset müessesesinden çözüm bekliyoruz; bu, olmaz. Geliniz, bu tutumdan
vazgeçiniz. Sayın Kemal Derviş, kabineye, süper yetkilerle donatılmış bakan olarak
girdi ve işe başlamadan önce konuşmaya başladı; o konuştukça kriz derinleşti.
Nihayet, Türkiye'nin güçlü ekonomiye geçiş programı diye, yeni ekonomik program
geçen hafta yayımlandı. Programa göre, gayri safî millî hâsılada büyüme yüzde
eksi 3; yani yüzde 3 daha fakirleşeceğiz. Enflasyonun, TEFE'ye göre yıl sonu
itibariyle yüzde 57,6, TÜFE'ye göre de yüzde 52,5 olması hedefleniyor. Yani,
enflasyon hedefi olarak, iki yıl önceki düzey esas alınıyor. Peki, 57 nci hükümet,
millete, iki yıl süreyle ne diye kemer sıktırdı, sıkıntı yaşattı! Değerli arkadaşlar, Sayın Kemal Derviş'in sunduğu programda 15 kanun
vardı. Bugüne kadar 6'sı Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüldü, şimdi 7
ncisi görüşülüyor. Muhalefet milletvekilleri, bu tasarılar görüşülürken
fikirlerini açıklıyorlar, iktidar milletvekilleri ise konuşmuyorlar. Zaten,
bakanlar, tasarıların görüşmelerine hiç ilgi duymuyorlar. Bakınız, Bakanlar
Kurulu sıraları boş... (DSP sıralarından "Bakanlar Kurulu sıraları boş değil"
sesleri) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) LATİF ÖZTEK (Devamla) - 35 bakandan kaçı var?! BAŞKAN - Ne oldu; ne dedi efendim? OĞUZ AYGÜN (Ankara) - "Bakanlar Kurulu sıraları boş" diyor. BAŞKAN - Sayın Öztek, toparlayın efendim. LATİF ÖZTEK (Devamla) - Tamamlıyorum efendim. BAŞKAN - "Bakanlar Kurulu boş" mu dedi efendim? LATİF ÖZTEK (Devamla) - Evet, boş dedim. BAŞKAN - "Bakanlar Kurulu boş" dememiştir "Bakanlar
Kurulu sıraları boş" demiştir efendim. LATİF ÖZTEK (Devamla) - Bakanlar Kurulu sıraları boş dedim, yine
tekrarlıyorum. BAŞKAN -Sayın Öztek, istirham ederim, arada fark var yani... Buyurun Sayın Öztek, toparlayın efendim. LATİF ÖZTEK (Devamla) - Onlar kanunları götürü usulüyle görüşülmek üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiyorlar, kendileri gelmiyorlar ve Genel
Kurula gelmedikleri için de, siz, burada, onlar adına, kanunları geçirmek için
uğraşıyorsunuz. Evet, 350 milletvekili bunun için uğraşıyorsunuz. 57 nci hükümeti uyarıyoruz; 1 değil 34 bakanı da yurt dışından
getirseniz, IMF reçetelerini uyguladığınız, reel ekonomiyi canlandırmadığınız
sürece başarılı olamazsınız. Reel ekonomiye geçmeden para, banka, faiz, döviz
gibi enstrümanlarla ekonomi düze çıkmaz diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öztek. 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun 5 inci maddesi ile değiştirilen 1211 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan
görev sürelerine ilişkin hüküm, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde
bulunan Başkan (Guvernör) Yardımcıları hakkında uygulanmaz. BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Sayın Cevat Ayhan, buyurun efendim. FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler;
655 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinde Fazilet Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu maddede "Bu Kanunun 5 inci maddesiyle değiştirilen 1211 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan görev sürelerine ilişkin hüküm, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Başkan Yardımcıları hakkında
uygulanmaz" denilmektedir. Yani, bunun manası, halen görevde bulunan
Başkan Yardımcıları, kendi normal görev sürelerini tamamladıktan sonra görevden
çekilecekler demektir. Hatırlanırsa, 5 inci maddeyle getirdiğimiz düzenlemede,
Başkan Yardımcılarını 5 yıl için seçiyoruz. Aynı şekilde, Başkan da -zannederim
25 inci maddededir- 5 yıl için seçilmektedir. Başkanı Bakanlar Kurulu tayin ediyor, Başkan Yardımcıları da müşterek
kararnameyle tayin ediliyor, görevlendiriliyor; ama, bunları görevden
alamıyorsunuz. Böyle bir garip durum olabilir mi; yani, Bakanlar Kurulu göreve
atıyor; ama, süre dolmadan görevden alamıyor. Bakanlar Kurulunun, tayin ettiği
idareciyi, bürokratı, lüzum gördüğü zamanda da görevden alabilmesi lazım;
normali budur; çünkü, siyasî sorumluluğu taşıyan Bakanlar Kuruludur, Yüce
Divana giden Bakanlar Kuruludur, seçim sandığında hesap veren Bakanlar
Kuruludur; eğer öyleyse, bürokratı da değiştirmesi lazım. Bu şartlarda nasıl değiştireceksiniz; ya kanunda değişiklik yapacaksınız
veya müfettiş yollayacaksınız -Başbakanın müfettiş yollama hakkı var- birtakım
tespitler yapacaksınız, onunla ilgili muameleleri yürüteceksiniz. Merkez
Bankası gibi fevkalade mühim bir görevde, teftiş yoluyla bir insanı görevden
almak, fevkalade uzun bir usuldür. Yani, böyle kritik görevlerde, güven
duymadığınız anda onu görevden almanız gerekir. Fevkalade geniş yetkiler
veriyoruz; kredi verecek, dağıtacak, bütün kaynakları kullanacak. İçten
birtakım bilgiler sızdırırsa... Bu şüpheler var bizde. Bakın, bu tasarının müzakeresi sırasında burada defaatle soruldu, biz de
komisyonda sorduk; şu 19 Şubat ile 21 Şubat arasında 5 milyar dolar hangi
bankalara verildi, kimlere verildi? Komisyonda bize "3 milyar dolar 82
bankaya verildi, 2 milyar dolar da 2 bankaya verildi" denildi; zabıtlarda
var, böyle olması lazım. Peki, kime verildi, bu 2 banka kimdir, 1'er milyar
dolar veya herbiri ne kadar aldıysa, bilmiyoruz, 2 milyar dolardan; ne aldı,
kime verildi, bunu bilemiyoruz; ama, halen Merkez Bankasını denetleyen yabancı
denetim kuruluşu bunu biliyor, biz bilemiyoruz, komisyon olarak bilemiyoruz,
Meclis olarak bilemiyoruz. İnşallah hükümet bilir. Başbakanlık, zaten, Merkez
Bankasıyla ilgili bir soruşturma açtı; inşallah önüne gelir, inşallah bize de
açıklanır. Değerli arkadaşlar, birisi hükümet edecekse, bir heyet hükümet edecekse,
o hükümet sorumluluğunu taşırken kendi idarecilerini seçebilmesi lazım. Bir
arkadaş bakan olduysa, üst kademe yönetimini -müsteşarını, genel müdürünü-
değiştirecektir; ama, değiştirmeye kalktığınız zaman idare mahkemesi önünüze
gelir ve bu işte ısrar ederseniz de milyarlarca lira tazminat ödersiniz. Böyle
ülke olur mu? Böyle yönetim olur mu?.. Bakın, Amerika'da, başkan göreve geldiği zaman, 450 üst kamu görevlisi
derhal müstafi sayılıyor; kimse görevden almıyor ve onlardan beğendiğini tekrar
atıyor, beğenmediğinin yerine yenisini getiriyor; yani, biz verimli işleyen,
çalışan, netice alan bir kamu yönetimi haline geleceksek bunları değiştirmemiz
lazım. Bunlar, bürokrasinin kendi kendini tahkim etmesidir; bazen ara
rejimlerde, bazen normal rejimlerde bürokrasinin kendi kendini tahkim
etmesidir. Evet, bürokrasi millete hizmet içindir; ama, bürokrasiyi yönetecek
olan, yönlendirecek olan siyasî iradedir, siyasî iktidardır, hükümettir; onun
için, bu konuda taviz vermemek lazım. Bürokratlara en iyi çalışma şartlarını temin edelim, en iyi ücretleri
verelim, en iyi imkânları sağlayalım; ama, siyaset kurumunun da emrinde
olduklarını unutmamaları lazım. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun 16 ncı maddesi ile yürürlükten kaldırılan
1211 sayılı Kanunun 50 nci maddesinde belirtilen avans hesabında biriken tutar,
Hazine Müsteşarlığı ve Banka arasında belirlenecek esaslara göre; 51 inci
maddesi uyarınca kamu kurum ve kuruluşlarına verilen krediler, verildikleri
şartlarla geri ödenmek üzere tasfiye edilir. Banka, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 6 ay süre ile,
Hazinenin ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan da satın
alabilir. BAŞKAN - Geçici 2 nci madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına,
İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gecenin bu ilerleyen saatinde hepinize iyi akşamlar diliyorum,
Yüce Heyeti saygılarla selamlıyorum. Geçici 2 nci madde, bana göre, maalesef, bu tasarıdaki en sakıncalı
madde. Buraya konulan bu maddeyle, Merkez Bankasının, altı ay süreyle birincil
piyasalardan kâğıt almasına imkân tanınıyor. Zaten Merkez Bankası, bugün, 14
katrilyona varan bir repo yapmaktadır. Fondaki bankalara ve kamu bankalarına
verilecek kağıtlarla beraber, eğer, böyle devam ederse, altı ay içerisinde
toplam iç borçlanma senetlerinin, neredeyse, yüzde 50'sine yakınını Merkez
Bankası üstlenmiş olacaktır. Bu, müthiş bir monetizasyon demektir. Aslında, bu,
bir anlamda, bir tahkim anlamına da gelir. Keşke bu, son dakikada bu maddenin içerisine
konulmasaydı. Nitekim, zaten, hükümetin teklif ettiği metinde, başta yok,
gözükmüyor. Bu, son derece sakıncalı; ancak, her şeye rağmen, Avrupa Birliği
standartlarında bir Merkez Bankası yasasına kavuşmamız Türkiye için önemli bir
hadisedir. Merkez Bankasının özerkliğini, para ve fiyat istikrarının
sağlanmasındaki bağımsızlığını, biz, Doğru Yol Partisi olarak, baştan beri,
prensibinde de, yasa bazında da desteklediğimizi ifade ettik. Keşke, bu tür,
Merkez Bankasını gelecekte sıkıntıya sokacak ve hiçbir Avrupa merkez bankasında
olmayan böyle bir madde konmasaydı ve bu iş böyle sulandırılmasaydı. Bunu çok
riskli görüyorum. Bu, kanunsuz bir tahkimdir aslında. Ancak, her şeye rağmen,
eğer 15 günde 15 yasa çıkarak Türkiye krizden çıkacaksa -ki, bunu çok aşırı
iyimser bulduğumu ifade etmek istiyorum- bu kanun da eğer buna katkıda
bulunacaksa, biz, memnuniyetle buna destek vermeye hazırız. Hayırlı uğurlu olsun diyorum, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Söylemez. Fazilet Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Temel
Karamollaoğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gecenin bu geç saatinde bir iki konuyu dile getireceğiz.
Zannediyorum ki, son konuşmaları yapıyoruz. Bu tasarı, elbette kanunlaşıyor.
Hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Ancak, burada, bu maddeye baktığımız zaman, biraz önce belirtilen
mahzurların... Belki, repo faizlerinin hakikaten korkunç boyutlara ulaştığı
zamanlar oldu. Aslında, bunun mantığını pek anlamak da mümkün değil. Bir
zamanlar, bu kriz anında yüzde 7 500'lere ulaştı; yüzde 20 civarında, bir
gecede, bazı kesimler kâr ettiler, para kazandılar; bunu anlamak mümkün değil. Ancak, burada, esas itibariyle, tasarının 16 ncı maddesiyle, 1211 sayılı
Kanunun 46, 47, 48, 49, 50, 51 ve 54 üncü maddelerin, artık, kaldırıldığı
söyleniyor. Esas üzerinde durmak istediğim konu bu. Yani, bundan sonra, Merkez
Bankası, bugüne kadar yapmış olduğu faaliyetlerden en ehemmiyetli olanlarını
yapamayacak. Tabiî, bunun üzerinde çok duruluyor, modern bir merkez bankası
böyle bir iş yapmaz deniliyor; ancak, şunu hemen ifade edeyim ki, bunun yerine
başka bir mekanizma kurulmadığı müddetçe, Türkiye'de, biz, bundan sonra, tarımı
da ayağa kaldıramayız, küçük esnafın ve sanayicinin de doğru dürüst yanında
olamayız, Hazineyi de, mutlaka, belli bir yükün altına sokarız, özellikle
faizler bu seviyedeyken. Şimdi, biz, yüzde 102'ler seviyesine indiği için
seviniyoruz; ancak, bunu bu seviyede bile tutmanın mümkün olup olamayacağını
önümüzdeki haftalar içerisinde, aylar içerisinde göreceğiz. Biraz önce arkadaşlarımız belirttiler; anlayamadığımız husus şu: Merkez
Bankası, bir müessese ve bu ülkenin müessesesi, Hazine de bu ülkenin
müessesesi. Hazinenin paraya ihtiyacı var; doğrudan doğruya bu bankadan kredi
alamıyor, kullanamıyor; ille de, Hazine, piyasaya bir şey verecek, biz, gidip,
piyasadan kâğıt satın alacağız, onun karşılığında yüzde 100 faiz ödeyeceğiz. Bu
mantığı, hakikaten, ekonomistler ne kadar anlatırlarsa anlatsınlar, bizim
ülkemize bunun faydasının olduğunu ortaya koymaları mümkün değil. Siz, düşünün;
Merkez Bankası sizin, Hazine de sizin. Merkez Bankası kredi veriyor; ama,
deniliyor ki "hayır, Merkez Bankasından kredi alamazsın." Ne olacak;
Merkez Bankası piyasaya verecek, siz de gidip piyasadan alacaksınız. Niye
durduk yere, biz, piyasaya bu kâğıtları verelim de bu kadar dövizi piyasaya
ödeyelim, bu kadar faizi?! Bizim bütçenin üzerine yıkılan bu faiz yükü buradan
geliyor. Eğer Merkez Bankası bunu karşılamış olsaydı bugüne kadar -elbette bir
ölçü dahilinde; biz, bunun kontrolsüz bir şekilde olmasını hiçbir zaman
söylemiyoruz; ama, ekonomi büyüyor, hacim büyüyor; onu karşılayacak, enflasyona
sebebiyet vermeyecek tarzda bu karşılanabilseydi, durduk- yere piyasadaki bütün
paralar, Merkez Bankası kaynaklarına, böylece, Hazineye akmazdı. Şimdi, hiçbir
banka, piyasada kredi plase edemiyor. Yüksek faizlerle kendisine yatan paraya
faiz ödüyor, onu piyasada, ekonomide, yatırımda kullanmak üzere kime plase
edecek; kimseye veremiyor; getiriyor, Merkez Bankasına veriyor, biz de,
Hazineden, onun geriye kalan faizlerini ödeme mecburiyetinde kalıyoruz. Muhterem arkadaşlarım, şimdi, biz bunu tasfiye ediyoruz. Tasfiye
edilecek. Tasfiye esnasında birtakım problemler mutlaka doğacak, istismarlar
olacak belki; ama, bu müessesenin ortadan kalkması, kesinlikle, önümüzdeki
yıllarda, bizim ekonomimizi menfi yönde etkileyecek. Çok büyük, çok mühim bir
mekanizmayı, biz, kendi ellerimizle ortadan kaldırıyoruz ve böyle bir kriz
ortamında kaldırıyoruz. Biz bunu başka bir ortamda yapabilirdik, ekonomi düze
çıktıktan sonra yapabilirdik; ama, ne yazık ki, bizim böyle bir yola başvurma
imkânımız, IMF'nin direktifleriyle, ortadan kaldırılmış bulunuyor. Sadece bu ikazı yapmak ihtiyacını duydum. Ben, yine de, bu kanunun
ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun efendim. 17 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 17- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 18 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 18 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 86'ya göre söz talebi var; lehinde, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven;
aleyhinde, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu. AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Aleyhinde ben konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Peki. Buyurun Sayın Seven. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) NİDAİ SEVEN (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; memleketimiz
için hayırlı bir kanun çıkmıştır. Bu kanun hakkında söylenecek fazla bir şey
yoktur. Ben, lehinde oy kullanıyorum; hepimize, ülkemize hayırlı olsun. (MHP,
DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum efendim. Sayın Avni Doğan, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'nin kritik bir süreçten geçtiğini biliyoruz, millet olarak birlikte
yaşıyoruz. Yalnız, bu kritik sürece, birtakım iç ve dış mihrakların bilinçli
planı, programı neticesinde de getirildiğimizi bilmek zorundayız. Öyle zannediyorum ki, bugün, 11-12 milyar dolar kredi alma uğruna çok
büyük şeyler feda ediyoruz. Sayın Derviş, biraz önceki konuşmasında, iç
borçlanmaya nazaran dış borçlanmanın daha ucuz bir borçlanma şekli olduğunu
söyledi. Yalnız, bugün, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşma sırasında,
bir soruya verdiği cevapta, bunun birtakım siyasî bedelleri olduğunu da
söylemiş, birkaç arkadaşımız söyledi. MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Hayır efendim, öyle bir şey yok. M. ZEKİ SEZER (Ankara) - Tam tersine efendim, öyle bir şey yok. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Gerçekten, çantasında Merkez Bankası Ka-nunuyla
gidiyor, bunu biliyoruz; ama, korkarım, çantasında Kuzey Irak'la da gidiyor,
çantasında Kıbrıs'la da gidiyor; bizim bu endişemiz var. Buna rağmen, ağır
başlı bir muhalefet örneği göstermek istedik burada. Bugüne kadar, ekonomik
içerikli birçok kanuna da destek verdik; ama, burada, açık üzüntümüzü
söyleyeyim; muhalefet olarak, bizim bir yoklama isteğimiz bile tepkiyle
karşılandı ve 21 inci Dönem Meclisinde -bu, ikinci defa oluyor- mükerrer oy
kullanıldı. Bunu, Yüce Meclis adına, Yüce Meclise yakışır bir şey olarak
görmüyorum. BAŞKAN - Sayın Doğan, bir düzeltir misiniz; oylama yapmadık efendim,
yoklama yaptık. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Evet, yoklama pusulası kullanıldı Sayın Başkanım.
AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) - Mükerrer olduğu kabul edilmiş oluyor. AVNİ DOĞAN (Devamla) - Maalesef, bu Meclisin görevi elbette yasa
çıkarmaktır; ama, yasayı kirli yollardan çıkarmak değildir; bunu açık
söyleyeyim. (FP sıralarından alkışlar, DSP sıralarından gürültüler) Yarın da
çıkabilir. Yaptığım doğrudur. Bana başka şeyler konuşturmayın... (DSP sıralarından
gürültüler) Bana başka şeyler konuşturmayın; konuşacağınız bir şey varsa, buyurun,
buraya gelin, konuşun. 19 maddelik bir kanun tasarısı görüştük, biriniz buraya
çıkıp konuşmadınız; ama, bizden biri çıktığı zaman, ne hikmetse, oradan laf
atıyorsunuz, parazit yapıyorsunuz. Bu Meclis, her türlü kanunu çıkarır ve çıkaracağı her kanuna da,
muhalefet olarak biz saygılıyız; demokrasi bu demektir; ama, bu Meclise bir şey
yakışmaz, ne mükerrer oylama ne de mükerrer yoklama. Bu konuda Sayın Meclis Başkanlarının dikkatini çekiyor; hepinize
saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Oyunun rengini söylemedin... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Oyumun rengi aleyhinedir. BAŞKAN - Efendim, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın Bakan teşekkür edecekler. Buyurun Sayın Bakan. ORMAN BAKANI İ. NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Merkez Bankamızın özerkliğini güçlendiren yasa değişikliğinin
çıkarılması için özverili çalışmalarınızdan dolayı hükümet adına şükranlarımızı
sunuyoruz. BAŞKAN - Sayın milletvekili arkadaşlarımıza ben de teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Nisan 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Hayırlı geceler efendim. Kapanma Saati : 02.20 VII. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI B) |
|