DÖNEM : 21 CİLT : 54 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 56 ncı
Birleşim 8 . 2 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in (6/1130) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/305) B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Samsun Milletvekili Kemal Kabataş ve 30 arkadaşının, ekonomik ve
malî durum konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17) 2.- Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın ve 29 arkadaşının, Batman
İlinin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172) 3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 30 arkadaşının, Samsun-Çarşamba
Ovası yakınlarındaki bakır ve gübre fabrikalarının çevreye etkileri konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173) IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili
Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep
Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili
Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının Zonguldak
Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325,
2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) 2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) 3.- Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev
ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759)
(S. Sayısı: 572) 4.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları
Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576) 5.- Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri
İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S.
Sayısı: 577) 6.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı:
591) 7.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili
Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan
ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili
Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar
Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592) 8.- Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/768) (S.Sayısı: 587) 9.- Güneydoğu Avrupa Çokuluslu
Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/769)
(S.Sayısı: 588) 10.- Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/513) (S.Sayısı: 216) V.- SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, devlet mallarının
envanterinin çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Sümer Oral'ın yazılı cevabı (7/3318) 2.- Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın, geçici işçilere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3254) 3.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir İlinde yürütülen
çevre projelerine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı
(7/3321) 4.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, yolsuzlukla mücadele
operasyonlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet
Bahçeli'nin cevabı (7/3287) 5.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Marmarabirlik tarafından
yapılan zeytin alımlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet
Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3250) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı. Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın, (6/729) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü soru önergesinin geri
verildiği açıklandı. 7 Şubat 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin 9
uncu sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma
süresinin uzatılmasına, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap
işleminin 10 dakika ile sınırlandırılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP
Gruplarının müşterek önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği, 7 Şubat 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan (8/17) esas numaralı
genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Şubat 2001 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DYP Grubu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmediği,. Açıklandı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan ve görüşmeleri yarım kalan işlerden: Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Tekliflerinin (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442,
2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
Komisyon raporunun henüz hazırlanmaması nedeniyle ertelendi; Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Aydın Tümen,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse
ile Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
Dair İçtüzük Teklifinin (2/661) (S. Sayısı 586) görüşmeleri tamamlanarak,
teklifin kabul edildiği açıklandı. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 8 Şubat 2001
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.15' te son verildi.
No. : 81 II. - GELEN
KÂĞITLAR 8.2.2001
PERŞEMBE Tasarılar 1.- Millî Savunma
Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlardan
Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/812) (Millî Savunma ve
Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 26.1.2001) 2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/813) (Millî Savunma ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.1.2001) 3.- Petrol
Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Petrol Kirliliği
Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/814) (Çevre ve Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
26.1.2001) 4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı (1/815) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.1.2001) 5.- Terörist
Bombalamaların Ortadan Kaldırılması Hakkında Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/816) (İçişleri ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 30.1.2001) 6.- Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye
Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/817) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.1.2001) Teklif 1.- Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın ve 42
Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/675) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 30.1.2001) Tezkere 1.- Gümüşhane
Milletvekili Bedri Yaşar'ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/753) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) ) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.1.2001) Sözlü Soru
Önergesi 1.- Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TRT'nin yeni logosuna ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1202) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün,
Ankara-Gölbaşı-Çayırlı Köyü Kaletepe Ondezit Taş Ocağı İşletmesine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3451) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 2.- Ankara
Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünde çalışan
geçici işçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3452) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 3.- Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İlinde yapılacak
yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3453) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 4.- Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3454) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 5.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Çevre Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3455) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 6.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3456) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 7.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ahmet Mesut
Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/3457) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 8.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin
Özkan) yazılı soru önergesi (7/3458) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 9.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/3459) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 10.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/3460) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 11.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Bal) yazılı soru önergesi (7/ 3461) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.2.2001) 12.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/3462) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 13.- Erzincan
Milletvekili Tevhit
Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline
yapılacak yatırımlara ilişkin
Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı
soru önergesi (7/3463) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 14.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder Gaydalı) yazılı soru önergesi (7/3464) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 15.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Abdulhaluk Mehmet Çay) yazılı soru önergesi (7/3465) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 16.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3466) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 17.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Millî Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3467) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 18.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3468) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 19.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3469)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 20.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3470) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 21.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3471) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 22.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3472) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 23.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3473) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7.2.2001) 24.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3474) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7.2.2001) 25.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı
soru önergesi (7/3475) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 26.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3476)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 27.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3477 ) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 28.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3478) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 29.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3479) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 30.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3480) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 31.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi
(7/ 3481) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 32.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3482) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 33.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3483) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 34.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, sözde Ermeni
soykırımı yapıldığını ileri süren bir kitabın öğrencilere önerildiği
iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3484)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 35.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, vergi kaçakları
konusundaki çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3485)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 36.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında
Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz)
yazılı soru önergesi (7/3486) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 37.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/3487) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 38.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3488) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 39.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/3489) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 40.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi
(7/ 3490) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 41.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi
(7/3491) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 42.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kazım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/3492) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 43.- Erzincan
Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet
Bakanından (Şuayip Üşenmez) yazılı soru önergesi (7/3493) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7.2.2001) 44.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3494) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 45.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel) yazılı soru önergesi (7/3495) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2001) 46.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli)
yazılı soru önergesi (7/3496) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 47.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Kültür Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3497) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 48.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001
yılında Erzincan İline yapılacak
yatırımlara ilişkin Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3498) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) 49.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, süt
üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3499) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2001) 50.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın,
Başbakanlık arşivlerinin Ermeni meselesi için uluslararası araştırmalara açılıp
açılamayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3500) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6.2.2001) Meclis
Araştırması Önergesi 1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 30 arkadaşının,
Samsun-Çarşamba Ovası yakınlarındaki bakır ve gübre fabrikalarının çevreye
etkileri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001) BİRİNCİ
OTURUM 8 Şubat 2001
Perşembe Açılma Saati:
15.00 BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56 ncı
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun efendim. MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkan,
gündemdışı söz istemiştim efendim. BAŞKAN - Bir dakika... Mikrofonunuzu açayım... Buyurun Sayın Tiryaki. MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkanım,
Türkiye Büyük Millet Meclisince Gaziantep'e gazilik unvanının verilişinin 80
inci yıldönümü, bu sebeple gündemdışı söz talebim olmuştu; ancak, bu imkânım
olmuyor. BAŞKAN - Sayın Hanifi Tiryaki, hem zatıâlilerinizin,
Gaziantep'e bu unvanın verilişi münasebetiyle hem Sayın Kaya'nın,
Kahramanmaraş'ın kurtuluşuyla ilgili ve diğer arkadaşların da, çeşitli
konularla ilgili olarak söz talepleri vardı; ama, bu hafta gündemdışı söz
vermemeye ilişkin bir prensip kararı almıştık. Ancak, tabiî, hassasiyetinizi
biliyorum. Ben de, Gaziantep'e, gazi unvanının verilişi münasebetiyle,
şahsınızda, bütün Gazianteplileri kutluyorum efendim. MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkanım,
biliyorsunuz, Gaziantep, 10 ay 8 gün Fransızlar ve onların işbirlikçisi
Ermeniler tarafından muhasara altında tutuldu ve Gaziantep 6 437 şehit verdi.
Konunun önemi ve bugün, Türkiye'nin, milletimizin aleyhine, sözde soykırımından
bahsedenlerin, geçmişte, daha yakın tarihimizde, bir milleti, bir şehri nasıl
yok etmek istediklerinin tarihî bir vesikası olması bakımından bir kez daha
ifade etmek istedim. Ölenlere, bütün şehitler adına rahmet diliyorum
efendim. BAŞKAN - Sağ olun efendim. Sayın Kaya da, aynı hislerle, Kahramanmaraş'ın
kurtuluşu münasebetiyle gündemdışı söz istemişti. İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın İsmet Vursavuş, buyurun efendim, sizin
talebinizi de alayım da... İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın Başkanım, teşekkür
ederim. Ben, yörede yetişen bir Türk vatandaşı, evladı olarak,
her iki ilimizin -aslen Kahramanmaraşlıyım, takdir edersiniz- bu duygularına
iştirak etmek istiyorum; size de teşekkür
ediyorum, gazilerimize uzun ömür, şehitlerimize rahmet diliyorum; onlar
sayesinde bugün buradayız. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Evet. Biz de Türkiye Millet Meclisi olarak -Kuvayi Milliye
ruhuyla bezenmiş bu Meclis- onlara, ecdadımıza layık olmaya çalışmaktayız
efendim. Efendim, saygılarımla, teşekkür ediyorum her sayın
milletvekilimize. Şimdi, sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir
önerge vardır; okutuyorum: III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in
(6/1130) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/305) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin Sözlü Sorular kısmının 482 nci sırasında yer
alan (6/1130) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Faruk Çelik Bursa BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum: B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Samsun Milletvekili Kemal Kabataş ve
30 arkadaşının, ekonomik ve malî durum konusunda genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/17) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye, 2000 yılı sonunda sürüklendiği finansal
krizin, 2001 yılının ilk günlerinden itibaren giderek reel sektör krizine doğru
derinleşerek, genel bir krize dönüşmesinin sıkıntı ve tedirginliğini
yaşamaktadır. 1998 yılında IMF'yle yapılan ve 1999 yılı sonunda
fiyaskoyla neticelenen ve ekonomiyi son 55 yılın en kötü daralmasına (yüzde
eksi 6,4) sürükleyen Yakın İzleme Anlaşmasının ardından, bu kez de IMF'yle imzalanan
üç yıllık stand-by programının ikinci yılında bugün Türk ekonomisi, maalesef,
tam bir çıkmaza sürüklenmiştir. 1997 yılından bugüne kadar yaklaşık dört yıl geçmiştir
ve milletten daha 2003 yılına kadar fedakârlık, yani yoksullaşma talep
edilmektedir. Dünyanın uygar, demokratik hiçbir ülkesinde, o ülkenin
insanlarının beş yıl boyunca (1998-2002) kemer sıkmaya, yoksullaşmaya,
çaresizliğe ve gelir dağılımındaki bozukluğa mahkûm edildiği görülmemiştir.
Bugün Türkiye, tarihinde görülmemiş bir gelir dağılımı bozukluğu ve
adaletsizliği yaşamaktadır. Türkiye, ekonomide âdeta küme düşürülmüştür. AB
standartlarına erişmek bir yana, Afrika ülkelerinin düzeyine doğru kötü bir
gidişat önlenememektedir. Kişi başına düşen millî gelir bakımından (2 878 USD)
dünyada 9 uncu sıradadır. Türkiye'de hanelerin yüzde 41,9'unun geliri aylık 150
milyon TL'nin altında, yüzde 33,1'inin ise 300 milyon TL'nin altındadır. Diğer
bir anlatımla, Türkiye'de halkın büyük bölümü neredeyse açlık sınırında
yaşamaktadır; bu, oldukça vahimdir. Türkiye'deki 12,5 milyon hanenin (ailenin) yüzde 3'ü
Avrupa standartlarında yaşarken, 11 milyon kişinin ise açlık sınırında
yaşaması, âdeta iki ayrı Türkiye'nin varlığını ve "öteki Türkiye"
gerçeğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Antiliberal, devletçi-töreci zihniyetin uyguladığı,
emir komuta ekonomisinin, yasak ve narhlarla kurlara, kiralara, ücretlere, KİT
fiyatlarına, tarım ürünlerine baskı uygulayarak ülke ekonomisini getirdiği
nokta, maalesef, yukarıdaki rakamlarla özetlenmektedir. 9 milyona yaklaşan icra dosyası, neredeyse tüm
vatandaşların icralık olduğunun kanıtıdır. Dünyadaki rekabet gücü açısından 42
nciliğe gerileyen Türkiye'de, hükümet, bu ağır tablo karşısında hâlâ hatada
ısrar etmektedir. Bunun sonucunda da hem ekonomik hem de sosyal ve siyasal
karmaşa ve kaos Türk Milletini endişeye sevk etmektedir. Ekonomik fakirleşme ve giderek artan finansal kriz ve
reel sektörün krizi ülkemizin iç ve dış düşmanlarını da harekete geçirmiştir. Terör olaylarındaki tırmanış ve Fransa'daki Ermeni
tasarısında olduğu gibi, yabancı ülkelerde Türkiye aleyhine yaşanan
gelişmelerin birer tesadüf olarak algılanması mümkün değildir. Bu üzücü gelişmeler, tamamıyla, Türkiye'nin bugün içine
düştüğü ekonomik kriz, fakirlik ve yoksullaşmanın kaçınılmaz sosyal ve siyasal
sonuçları olarak değerlendirilmelidir. Türkiye, savaş yıllarından beri, ekonomisinin böyle
tahrip edilip, milletin böyle perişan edildiği hatalı ekonomik politikalarla
yönetilmemiştir. Alım gücü yok olan, ay sonunu getiremeyen memur, işçi
ve emeklilerimiz, gübre alamayan, Ziraat Bankasına borcunu ödeyemeyen, çiftine,
çubuğuna haciz gelen köylümüz; siftah dahi yapamayan, Bağ-Kur ve SSK primlerini
ödeyemeyen, hayat standardı ve mükerrer vergiler altında ezilen esnaf ve
sanatkârlarımız; kredi alamayan, ihracat yapamayan, yatırım imkânı bulamayan,
unutulan ve kaderlerine terk edilen KOBİ'lerimiz ve ihracatçılarımız;
alacaklarını tahsil edemeyen, satamayan, bankalarda yüzde 100'leri aşan faizli
kredilerini ödeyemeyen sanayici ve müteşebbislerimiz; evinde tenceresinde aş
yerine taş kaynatmak noktasına gelen kadınlarımız, milletin tüm dinamik,
üretken ve çalışan kesimleri bugün fakrü zaruret haline düşürülmüşlerdir. 12 tane bankayı batırarak, yabancıların yurt dışından
getirdikleri sıcak paraya dahi garanti vermeye kalkışan bu hükümet, canileri,
soyguncuları dahi affederken, çiftçiye, esnafa, KOBİ'lere bir malî affı dahi
çok görmektedir. Bu hükümetin ülkeyi ekonomide bugün getirdiği uçurumun
kenarında, yoksullaşmaya, gelir dağılımındaki adaletsizliğe Türkiye Büyük
Millet Meclisi kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır. Milletin fakirleşmesinin sebeplerini, mevcut hükümetin
hatalı politikalarını, çözüm önerilerini enine boyuna Türkiye Büyük Millet
Meclisinde tartışmak ve görüşmek kaçınılmaz bir zaruret haline gelmiştir. Bu itibarla, yukarıda belirtilen hususlarla ilgili
olarak gerekli değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesini temin
için Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince
bir genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, 2 adet Meclis araştırması
önergesi var; okutuyorum: 2.- Batman Milletvekili Alaattin Sever
Aydın ve 29 arkadaşının, Batman İlinin sorunlarının araştırılarak, alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/172) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Zengin petrol yataklarıyla bir zamanlar ülkemizin gözde
kentlerinden biri olan Batman İlimiz, şimdi, işsizlik, açlık ve sefalet içinde
olan göç nedeniyle umutsuzluğun kol gezdiği şehirlerimizden biri haline
gelmiştir. 1990 yılında il olmasından bu yana geçen on yıllık süre
içinde, sadece sorunları ve sıkıntıları artan; ancak, ekonomik dinamizmi
tamamen duran bir kent olan Batman, kırsal alandan yoğun göç alan başta
İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere büyük kentlere göç veren bir il
konumundadır. Bu nedenle, Batman İlimizin bugün içinde bulunduğu
ekonomik, eğitim, turizm, sağlık, sosyal ve kültürel sorunlarını tespit etmek,
araştırmak ve alınacak çok yönlü tedbirleri ortaya koymak için Anayasanın 98
inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe: Batman İlimiz, Hasankeyf İlçesindeki Hasankeyf Köprüsü,
Hasankeyf Mağaraları Kanyonu, Yolgeçen
Hanı, 12 Mihraplı Mağara Mescidi, Mağara Kilisesi, tarihî su yolları gibi
birçok tarihî zenginlikleriyle kültürel bir hazine şehridir. Gereken ilgi
gösterildiği takdirde Batman İlimiz bir
turizm merkezi olabilecek kapasitededir. Batman İlimiz 1945 yılında Siirt İli
Beşiri İlçesinin bir köyü olup, 1957 yılında Siirt'e bağlı bir ilçeyken, 1990
yılında da il olmuştur. Kara ve demiryolu bağlantıları yüzünden komşu
illerimizin de bağlantı noktasını oluşturmaktadır. 4 694 metrekarelik
yüzölçümüne sahip bu ilimizin nüfusu, gayriresmî sonuçlara göre, son nüfus
sayımında 500 000 ci-varındadır. Ekonomik yapısı tarım ve hayvancılığa dayanmaktayken,
son yıllarda sanayileşme alanında önemli atılımlar olmuştur. Ancak, bir yandan
hızlı nüfus artışı ve sanayileşme, diğer taraftan kentleşme ve göç nedeniyle
meydana gelen sosyoekonomik canlanma, önemli sorun ve ihtiyaçları da
beraberinde getirmiştir. İmalat sanayiinde verilen teşviklerle yapılan bazı
tesisler çalışabilecek nitelikte görülmektedir. Bunların bazıları işletme
sermayesi eksikliğinden, bazıları da düşük kapasiteyle üretim yapma durumunda
kalmıştır. Sağlanacak düşük faizli işletme kredileriyle bu tesislerin
canlandırılması, temel sorunlardan biri olarak görülen işsizliğin çözümünde de
rol oynayacaktır. Diğer yandan da, bölgede köy boşaltmaları, aşırı göç verme ve
alma nedeniyle tarım ve hayvancılığın da ölmekte olduğu görülmektedir. Eğitim ve sağlık alanında kalitenin artırılması için
gerekli önlemler alınmalıdır. Kültürel
ve tarihî zenginliklerinin dünya beğenisine açılması için tüm girişimler
yapılmalıdır. Batman İlimizi Batman yapan Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı Bölge Müdürlüğü gün geçtikçe küçülmektedir. Petrol arama ile
jeoloji arama birimleri
kapatılmış. Petrol arama çalışma
kapasitesi mutlaka artırılmalıdır. Batman İlimizde hava kirliliği had safhaya ulaşmış.
Burada doğalgazın devreye girmesiyle, merkezî durumdaki çevrim santralları
devreye girecek. Bu yatırımlar, ekonomik kalkınmayla beraber sosyal barışa da
katkıda bulunacak. Diğer önemli bir faktör de, Ilısu Barajının yapılıp
yapılmayacağıdır. Âdeta yılan hikâyesine döndü. Bu konuda yetkililerin bir an
önce karar vermesi gerekir ki, vatandaşlarımız buna göre önlemlerini
alabilsinler. Yukarıda açıklanan sebeplerle, Batman İlimizin turizm,
ekonomik, eğitim, sağlık, kentsel, sosyal ve kültürel sorunlarını incelemek ve
gerekli çözüm önerilerini ortaya koymak için, Anayasanın 98 inci maddesi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırması açılması son derece yararlı olacaktır. BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Diğer önergeyi okutuyorum: 3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve
30 arkadaşının, Samsun-Çarşamba Ovası yakınlarındaki bakır ve gübre
fabrikalarının çevreye etkileri konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/173) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Çarşamba Ovası yakınlarında kurulu bakır ve gübre
fabrikalarının çevreye etkileri ve çiftçiler tarafından fabrika aleyhine
açılmış davalardan kazanılan tazminatların avukatlarca zimmete geçirildiği
iddialarını araştırmak üzere Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe: Bilindiği üzere, Türkiye topraklarından doğup, yine
Türkiye içerisinde denize dökülen iki büyük ırmağımız olan Kızılırmak ve
Yeşilırmak, Samsun'un batı ve doğusundan, yani, Bafra ve Çarşamba ovalarından
denize dökülmektedir. Sulu tarıma geçilmesi, yıllar önce başlatılan
Kızılırmak ve Yeşilırmak sulama projelerinin hayata geçirilmesi halinde bu
iki ovanın mahsulüyle Türkiye nüfusunun yarısının beslenebileceği iddia
edilmektedir. Dünyayı 21 inci Yüzyılda bekleyen en büyük sorunun,
beslenme ve tatlı su ihtiyacıyla, temiz ve ekolojik dengesi bozulmayan bir
çevre olduğu malumdur. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin, ulaşım ve deniz
ürünleri başta olmak üzere, tüm bu imkânlarından yararlanılması, deniz ve
akarsularımızın kenarlarında oluşan yerleşim merkezlerimiz ve büyük
şehirlerimizin evsel, kentsel, biyolojik ve kimyasal atıklarla bu müstesna
güzelliklerin yok edilmemesi, denizlerimizin Lut Gölü gibi ölü denizlere
dönüşmemesi; deniz sahillerinde ve ırmaklarımızın alüvyonlu mümbit toprakları
üzerinde kurulan çevreyi kirleterek, bölge sakinleri ve ürünlerini zarara
uğratması muhtemel fabrikaların filtrasyon ve şehirlerle beraber arıtma
tesislerinin mutlaka yapılması için, Türkiye genelinde ne tür bir masterplana
ihtiyaç olduğu; özelde de Samsun İlimizin Tekkeköy ve Çarşamba Ovasında kurulan
bakır ve azot fabrikalarının, birkısım bilim çevrelerinin de iddia ettiği gibi,
yöre toprağının gelecekteki verimini de olumsuz anlamda etkileyen zararları
olmuş mudur? Adı geçen bölgede, annelerin düşük yapmasına, sakat ve hastalıklı
doğumlara vesile olduğu iddiaları ne derece doğrudur? Özellikle, bölge sakinlerinin yetiştirdikleri tütün ve
sebze ile son zamanlarda yaygın bir ürün olarak ekilen lahananın ne oranda
zarar gördüğü; fabrikaların işletmeye açıldığı ve işçilerimizin zarar gördüğü
tarihten bugüne kadar kaç çiftçimize zarar tazminatı olarak ne kadar para
ödendiği; son zamanlarda, basın organlarında, hatta, bir boyutuyla da adliyeye
intikal eden, ektiği lahanaları, zarar gördüğü iddiasıyla, birkaç avukatın,
sahte vekâletlerle, başta kendi yakınları olmak üzere, ilgili ilgisiz çok
sayıda insan adına, bakır ve azot sanayileri ve ilgili kurumlardan trilyonlarca
para alınıp, birkaç şahsın zimmetine geçirildiği, gerçek mağdur ve yer
sahiplerinin tazminatlardan yararlanamadığı; 1985-2000 yılları arası devam
ettiği iddia edilen bu trilyonları aşan yolsuzluk şebekesinin uzantıları
içerisinde, varsa, kamu kurum ve kuruluş, siyasî parti, dernek, şahıs ve meslek
erbabının kimler olduğu; usulsüz ve insafsızca, kurumlardan trilyonlarca para
haksız olarak bazı insanların cebine indirilmiş, gerçek mağdur çiftçilerimiz,
köylü ve çevre sakinleri haklarını alamamışsa, onlarla ilgili nelerin
yapılabileceği; özelleşme kapsamına alınan fabrikaların bu yolla uğratıldığı
zarar bahane edilerek, yok pahasına elden çıkarılmak mı istenmektedir?
Dolayısıyla, bu ve diğer nedenlerle (azot ve bakır) fabrikaların uğratıldığı
zararın ne kadar olduğunun araştırılıp, gerçeğin, hukukun içerisinde kalınarak
ortaya konabilmesi için İçtüzüğün 104 ve 105 inci, Anayasanın 98 inci maddesi
gereği bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. BAŞKAN - Efendim, bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemdeki yerini alacak, Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusunda öngörüşme sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Önce yarım kalan işlerden başlayacağız. IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER 1- İzmir
Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın;
Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un;
Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali
Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in;
İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının Zonguldak Milletvekili Hasan
Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı:
527) BAŞKAN - 10.01.2001 Tarihli 42 nci Birleşimde,
İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona verilen, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük tekliflerinin
görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu başkanlığa henüz
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz. Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilatı
Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız. 2. - Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma
Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri, Plan ve Bütçe
Komisyonlarının Raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 3. - Türk
Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve
Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S.
Sayısı: 572) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun
Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız. 4. - Emniyet
Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette
Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727,
1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL
Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız. 5. - Millî
Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının
Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız. 6. - Hâkimler
ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin görüşmelerine başlayacağız. 7. - Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının;
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya
Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri,
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S.
Sayısı: 592) BAŞKAN - Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının
İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz. 8. - Güneydoğu
Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/768) (S.
Sayısı: 587) (1) BAŞKAN - Dışişleri Komisyonu Başkanımız burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Raporun okunması kabul edilmemiştir. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, 587 sıra sayılı
uluslararası sözleşme değil mi? BAŞKAN - Evet efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 587 sıra sayılı!.. BAŞKAN - Ne demek istediğinizi anladım efendim; 587... Bundan sonra, tasarıları numarayla söyleyeceğiz; ama,
İçtüzük daha yayınlanmadığı için, ben, adını söylemek mecburiyetindeydim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bağışlayın; tümü üzerinde
konuşma gibi oldu benim sorum; ama, bundan sonra numara... BAŞKAN - Numara... Anladım efendim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Fazilet Partisi Grubu adına,
Sayın Hüseyin Arı konuşacak efendim. BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Konya
Milletvekili Sayın Hüseyin Arı. Buyurun Sayın Arı. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya)- Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek
Protokolünün Onaylanmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (1) 587 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Soğuk savaş sonrasında değişen dünya düzeni, Avrupa
Güvenlik Kavramının da, çeşitli belirsizlikler ve riskler taşıyan yeni
gerçeklere göre şekillendirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim, bu
gerçeği doğrular mahiyette etnik yapı yönünden hassas bir bölge olan
Balkanlarda vuku bulan ve Sırpların, Bosna-Hersek ve Kosova'da, son yıllarda
giriştiği etnik soykırıma varan saldırıları, Avrupa Güvenliğini direkt tehdit
etmiş ve NATO'nun müdahalesini zorunlu hale getirmiştir. Günümüzde, NATO üyesi Avrupa devletlerinin
karşılaştıkları, gerek Balkanlar ve gerekse Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin
içinde bulundukları güvenlik boşluğu ve etnik problemlerden doğan tehditler,
ister istemez, NATO'yu ve Batı Avrupa Birliğini etkileyerek yeni politikalar
üretilmesine neden olmuştur. Hepinizin malumları, Sırpların Bosna-Hersek'te yaptığı
katliamları hep birlikte yaşadık. Avrupa'nın yanı başında, âdeta mücavir
sahasında vuku bulan bu katliama, Avrupa müttefik devletleri seyirci
kalmışlardır. Türkiye'nin ve bilhassa Amerika'nın baskısı üzerine, nihayet altı
ay sonra bu bölgeye müdahale imkânı doğmuş, buna da önderlik eden Amerika
Birleşik Devletleri olmuştu. Burada, dünyanın gözleri önünde, 400 000'e yakın
Arnavut vatandaş katliama maruz kalmış; hâlâ, bu bölge hassas durumunu muhafaza
etmektedir. Balkanlar, Türkiye Cumhuriyeti için, âdeta, muharebe
ileri karakolu durumunda bir bölgedir. Dörtyüz yıl Osmanlı toprağı olan bu
bölge, daha doksan yıl önce kaybedilmiş topraklardır. Bütün bu gerçeklerden yola çıkılarak, Balkanlar
bölgesinde çokuluslu bir barış gücü kurulması düşüncesi, ilk kez Türkiye
tarafından Mayıs 1997'de Portekiz'de düzenlenen Dışişleri Bakanları
toplantısında gündeme getirilmiştir. Fikir babalığını ülkemizin yaptığı ve
bugünkü aşamaya gelmesinde de etkin rol oynadığı Güneydoğu Avrupa Çokuluslu
Barış Gücü Anlaşması, katılımcı 7 ülkenin (Arnavutluk, İtalya, Bulgaristan,
Yunanistan, Makedonya, Romanya ve Türkiye) savunma bakanları tarafından, 28
Eylül 1998 tarihinde Üsküp'te imzalanmıştır. Slovenya ve Amerika Birleşik
Devletleri bu anlaşmada gözlemci statüsünde yer almaktadır. 8-9 Ekim 2000
tarihlerinde Selanik'te gerçekleştirilen Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları
Süreci Toplantısında, Hırvatistan'ın, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücüne
gözlemci statüsünde katılma başvurusu da ayrıca kabul edilmiştir. Anlaşmada
öngörülen ve gerektiğinde diğer unsurlar
tarafından da desteklenecek Güneydoğu Avrupa Tugayı diye adlandırılan bu
kuvvet, tugay seviyesinde, göreve hazır bir kara birliğidir. Kuvvetin teşkil amacı, Güneydoğu Avrupa'da ve özellikle
Balkanlar'da bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunmak ve bölge ülkeleri
arasında iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmektir. Tugay, uluslararası bir
karargâh bölüğü, bir muharebe bölüğü ile muharebe destek ve muharebe hizmet
destek birliklerinden oluşmaktadır. Tugaya tahsisli birlikler, kendi
ülkelerinde konuşlanacak, ancak, tatbikat ve eğitim safhalarında veya kriz
anlarında, çağrılması üzerine bir araya geleceklerdir. Bu kuvvet, tugay çapındaki
bu kuvvet, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına
deklare edilecek, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
himayesindeki NATO veya BAB liderliğindeki barışı zorlama harekâtı hariç,
barışı koruma harekâtı, barışın tesisi ve insanî yardım harekâtında da
kullanılabilecektir. Tugaydan, ayrıca, NATO ve BAB önderliğindeki Birleşmiş
Milletler veya AGİT himayesinde, çatışmaların önlenmesi ve diğer barışı
destekleme harekâtı için de yararlanılabilecek ve isteğe bağlı olarak, barış
için ortaklık programı çerçevesinde faaliyetlere iştirak edebilecektir. Tugay karargâhı, 11 Eylül 1999 tarihinde, Bulgaristan
Filibe'de törenle aktif hale getirilmiştir. Tugay karargâh yeri,
Bulgaristan'da, Romanya'da Kostans Şehrinde, Türkiye'de İstanbul'da,
Yunanistan'da da Kilkis Şehrinde, bu sırayı takip ederek, katılımcı dört ülke
arasında rotasyona tabi tutulacaktır. Bu çerçevede, tugay karargâhı, 2007 ile
2011 tarihleri arasında İstanbul'da konuşlandırılmış olacaktır. Tugay komutanlığı
ise, barışta, çekirdek kuvvet olarak, Türkiye'den başlamak üzere, katılımcı
ülkeler arasında iki yıllık sürelerle rotasyona tabidir. Şu anda tugay
komutanlığı görevi, Ağustos 1999'dan bu yana, bir tümgeneral komutasında
Türkiye tarafından yürütülmektedir. Karargâhta, komutan dahil, çekirdek kadroda
36 personel görevlidir; tatbikatlar ve operasyonlarda ise, bu sayı 105'e
çıkarılacaktır. Türk komutanının komutasında, iki yıl zarfında, iki
tatbikat başarıyla gerçekleştirilmiştir. Bosna-Hersek ve Kosova'da icra edilen
barış gücü operasyonlarından elde edilen deneyimler ışığında, Güneydoğu Avrupa
Çokuluslu Barış Gücünün acil durum müdahalesi ile insanî yardım yetenek ve
imkânlarını güçlendirmek amacıyla, aynı güç bünyesinde bir inşaat istihkâm
birliği kurulması ve kriz bilgi şebekesi oluşturulması konusundaki Güneydoğu
Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına İkinci Ek Protokol, 30 Kasım 1999
tarihinde, Bükreş'te, Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu
tarafından imzalanmıştır; halen görüşmekte olduğumuz bu Ek Protokol. Bundaki
amaç, bu tugaya bir istihkâm desteği sağlamaktır. Bu Ek Protokolle, katılımcı 7
ülkeden istihkâm birlikleri tahsis edilerek bir istihkâm görev kuvveti teşkil
edilmiştir. Bu tugayın görev yapacağı ülkelerde, bu istihkâm
birliğiyle şu hizmetler sağlanabilecektir: Sınırlı yol yapımı ve onarımı,
sınırlı köprü yapımı ve onarımı, sınırlı demiryolu yapımı, hafriyat, drenaj,
sınırlı mayın temizleme, patlamamış mühimmat temizleme görevleri ve ayrıca,
programa alınan, kararlaştırılan diğer görevler. Değerli milletvekilleri, diğer yandan, katılımcı
ülkelerin silahlı kuvvetleri arasında karşılıklı kullanılabilirliği artırmak ve
tugay karargâh personeli ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile efradına
uygun statünün tanınması hususunda hazırlanan Üçüncü Ek Protokol ise, bu
protokolün görüşülmesinden sonra, yine, Yüce Heyetinizin huzuruna
getirilecektir. Yukarıda sözü edilen ve size arz ettiğim İkinci Ek
Protokolün onaylanmasıyla, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünün, faaliyetlerini
daha etkin biçimde yerine getirme olanağına kavuşturulması
değerlendirilecektir, değerlendirilmektedir. Bunun uygun olduğunu, Parti Grubum adına bu Ek
Protokole destek vereceğimizi belirtir, Yüce Heyetinize saygılarımı arz ederim.
(FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Sayın Arı, teşekkür ederim. NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Manisa Milletvekili Necati Çetinkaya konuşacaklar. BAŞKAN- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa
Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa)- Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce, şahsım ve
Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının
İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla
ilgili Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini size arz etmek üzere huzurunuza
gelmiş bulunuyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yanı sıra, Arnavutluk,
Bulgaristan, Yunanistan, İtalya, Makedonya ve Romanya'nın katılımcı, Slovenya
ve ABD'nin de gözlemci statüsüyle iştirak ettikleri Güneydoğu Avrupa Çokuluslu
Barış Gücü, 26 Eylül 1999 tarihinde, Üsküp'te, savunma bakanlarının imzaladığı
Kuruluş Anlaşmasıyla hayata
geçirilmiştir. 12 Ocak 1999'da da, Atina'da, ilgili ülkelerin savunma bakanları
tarafından imzalanmıştır. Değerli arkadaşlar, soğuk savaş sonrasında değişen
dünya ve dünya düzeni, Avrupa güvenlik kavramının da, çeşitli belirsizlikler ve
riskler taşıyan yeni gerçeklere göre şekillendirilmesi gereğini ortaya
çıkarmıştır. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin demokratikleşmeleri ve Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin yıkılması sonucunda, Batı Avrupa'nın
çevresinde oluşan bu istikrarsız alanı kontrol altında tutabilmek amacıyla,
Batılı devletler, son yıllarda çeşitli politikalar üretmektedirler. Söz konusu
politikaların bir bölümü, NATO ve Avrupa Birliği çevresinde uygulanmaya
başlanmıştır. Değerli arkadaşlar, konuyla ilgili olarak, Avrupa
güvenlik ve savunma kimliğiyle ilgili olarak, bir iki cümleyle konuyu size arz
etmek istiyorum. Malumunuz olduğu üzere, 11-12 Aralık 1999 tarihinde
Helsinki'de toplanan Avrupa Birliği nihaî raporunda, 27 nci maddesinde, Avrupa
güvenlik ve savunma kimliğiyle ilgili bir karar alındı. Tabiî, karar, bizim
açımızdan son derece enteresan ve fevkalade ürkütücü bir karardı. Hâlâ da,
kararla ilgili olarak, NATO'nun ikinci en büyük gücü durumunda olan ve yıllarca
Avrupa'yı komünist korkusundan ve endişesinden korumak ve kollamak için fevkalade
büyük gayretler gösteren Türkiye'nin, 27 nci maddenin içinde yer alan ve Avrupa
güvenlik ve savunma kimliğiyle ilgili NATO'nun güçlerinden istifade ederek, bu
hususta alınacak kararlarda Türkiye'nin söz sahibi olmaması, fevkalade
düşündürücü bir olaydı. Niye; çünkü, siz NATO'nun ülkesi olarak NATO'nun içinde
yer alacaksınız, en büyük güçlerden birisi olacaksınız, yıllarca Batı Avrupa'da
ve Doğu Avrupa'da Kuzey Atlantik Anlaşmasının en sadık üyesi olacaksınız ve bu
hususta üzerinize düşen bütün mükellefiyetleri, büyük rizikolar ve malî
mükellefiyetlerle karşı karşıya kalmanıza rağmen, bu hususta hiçbir aksaklığa
meydan bırakmadan, yıllarca bu görevinizi en iyi bir şekilde yapacaksınız;
fakat, gelin görün ki, NATO'nun bugünkü karar mekanizmasıyla ilgili bir
hususta, siz, Avrupa Birliği üyesi olmadığınız için söz sahibi değilsiniz... Değerli arkadaşlar, bu, Türkiye'nin yıllarca Avrupa'nın
korunmasında göstermiş olduğu fevkalade başarılı göreve karşılık aldığı cevap
olmamalıydı. Türkiye, uluslararası ittifaklarda, şimdiye kadar üzerine düşen
bütün görevleri bihakkın yerine getirmiştir. Hiçbir şekilde, bize kusur
atfedilecek bir husus bulamazlar. Fazlasıyla görevlerini yerine getirmiş olan
bir ülkenin "efendim, siz daha Avrupa Birliği üyesi değilsiniz;
olmadığınız için de, bu hususta söz sahibi olamazsınız, kararlarda siz
bulunamazsınız" denilmesi fevkalade bizi üzen bir durumdur. Bu,
uluslararası savunma paktlarının en önemlilerinden birisi olan NATO'da etkin
bir yeri olan ülkemizin etkinliğini bertaraf etmeye yönelik bir husustur; bunun
başka bir izahı yoktur. O sebeple, Türkiye'nin bunu bu şekilde kabul etmesi ve
kabullenmesi de mümkün değildir. Son olarak, ABD'nin bu hususta yapmış olduğu açıklama,
yetkililerin, Millî Savunma Bakanının son günlerde yaptığı açıklama kısmen bizi
rahatlatmıştır. O sebeple, bizim, Avrupa Birliğinin almış olduğu kararları aynı
şekliyle kabullenmemiz de mümkün değildir. NATO'nun bize yüklemiş olduğu bütün
mükellefiyetleri bihakkın yerine getirir; ama, NATO'nun içinde alınması gereken
kararlarda da sonuna kadar orada bulunduğumuz sürece, söz sahibi olma
hususunda, hiçbir güç ve kuvvet bizi engelleyemez. Bunu da, özellikle belirtmek
istedim. Değerli arkadaşlar, işte, NATO'nun yanında, bu,
Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücüyle ilgili olarak da, sıcak savaşın
bitmesi ve soğuk savaşın yerini alması ve Yugoslavya'nın bölünmesiyle birlikte
meydana gelen son derece hazin katliam ve soykırımı niteliği arz eden olaylar
karşısında, bence, bu Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması önem arz etmiştir. İnsanlık havarisi geçinen ve insan hakları hususu söz
konusu olunca kimseye söz bırakmayan Batı dünyası, Bosna-Hersek olayında ve
Makedonya kargaşasında, maalesef, yeteri derecede, imtihanda başarılı
olamamışlardır. Amerika'ya yaptığımız bir gezide, yetkililere, ben ve
arkadaşlarım şunu sorduk. 125 000 insan haksız yere, sırf inanışından dolayı,
daha ileri gideyim, sırf Müslüman olduklarından dolayı, sırf, Osmanlının,
evladı fatihan dediğimiz, o evladı fatihanın oradaki kalıntısı olduğundan
dolayı, oradaki bekçiliğini yapan benim kısmî bir uzantım olduğu için mi siz
bigâne kaldınız? Zavallı, o korunmasız, savunmasız kadınların kızların ırzına
tecavüz edilirken insan hakları savunucuları, sizler seyirci kaldınız. İnsanlar
açılan çukurlara toplu olarak diri diri gömülürken, insan hakları savunucuları,
siz, seyirci kaldınız. Acaba ne idi buna seyirci kalmanızın sebebi? Niye,
sizlerin insan hakları duygularınızı tahrik eden, 125 000 insanın günahsız yere
kanlarının akıtılması sizleri tahrik etmedi ve sizlere insan olmanın
gerektirdiği görevleri ifa etme duygusunu avdet ettirmedi? Amerikalılar, haklı
olarak, geç müdahale etmemizin sebebi "biz, bir konuda bir yere müdahale
etmek için, Amerikan çıkarının olduğunu halkımıza kabul ettirmek
mecburiyetindeyiz; uzun süre, bu çıkarların kabullenilmesi konusunda gayret
gösterdik ve ondan sonra müdahale ettik" dediler. Türkiye'nin
barış gücü ve Türkiye'nin oradaki görevlileri, yine, üzerine düşenin fevkalade
fevkinde, kendisini orada ispat etmiş ve inanıyorum ki, Güneydoğu Avrupa
Çokuluslu Barış Gücü içindeki yüklenmiş olduğu görevlerden dolayı da, yine,
uluslararası bu savunma paktında, insanlığa karşı göstermiş olduğu saygıdan
dolayı, benim ülkem, orada da en büyük başarıyı kazanmak ve üzerine düşen en
büyük görevi ifa etmekten hiçbir zaman kendisini alıkoyamayacaktır ve sonuna kadar
da, bunun içinde görevini ifa edecektir. İşte, Avrupa'nın doğusunda cereyan eden bu olaylardan
dolayıdır ki, Türkiye, devlet politikası olarak, Batı Avrupayla bütünleşmeyi
amaçlayan bir ülke olarak, siyasî alanda Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği,
askerî alanda NATO ve ekonomik alanda OECD gibi Avrupa'da kurulan uluslararası
teşkilatlara üye olmuş, Avrupa Birliğiyle nihaî hedefi tam üyelik olan bir
ortaklık anlaşmasının imzalanması konusunda da, yarım asra yakın bir süreden
beri üzerine düşen görevi yapmıştır. Dileriz ki, bu konularda, bizim göstermiş olduğumuz
büyük fedakârlık ve gayreti Batı Avrupa ülkeleri görsün ve Avrupa Birliğiyle
ilgili alınacak kararlarda, yıllarca, NATO'da, onları koruyan bir ülke olarak,
bize karşı duygularını daha da insaflı bir şekilde düzeltsinler. 1975 yılında Helsinki Senedinin imzalanmasıyla
başlatılan AGİT süreci çerçevesinde, 34 ülkenin katılımıyla 1990'da Paris'te
yapılan Zirve Toplantısı sonunda imzalanan Silahsızlanma Anlaşması, Paris
Bildirgesi ve karşılıklı saldırmazlık ile Avrupa'nın bölünmüşlüğü ve soğuk
savaşın sona erdiği resmen tescil edilmiştir. İşte, bunun içindir ki, soğuk
savaşın sona ererek yumuşama ve barış döneminin başlaması, Batı'nın savunma
ittifakı, 16 üyeli NATO'nun geleceği konusunda belirsizliklere yol açmış, NATO,
Doğu Blokunun çözülüp, Varşova Paktının fiilen dağılması ve Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliğinin askerî birlik ve silahlarını geri çekmesi, kendi
varlığını devam ettirmeme ya da hangi şartlarda devam ettirebilme gibi kritik
sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır. Öte yandan, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
ve onun temeltaşı Rusya'nın, hâlâ çok büyük konvansiyel, stratejik ve nükleer
silah gücünü elinde bulundurduğu gözardı edilmemelidir. Savunma harcamalarının
gayri safî millî hâsılanın yüzde 13 ilâ 15'ine tekabül edeni, savunma
sanayiinin, çökmekte olan Rusya ekonomisinin itici gücü durumunda olduğu,
Rusya'da tank, denizaltı, gelişmiş askerî uçaklar ve nükleer silah üretimi,
kayda değer bir durumdadır. Bunun yanında, Doğu Avrupa ülkeleri ile Rusya'daki
durum halen belirsizliğini korumaktadır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinin
parçalanması sonucu, Doğu Avrupa ülkelerinde millî ve etnik anlaşmazlıkların ortaya
çıkması, doğudan batıya kitlesel göç ve bu hareketlerin karışıklıklara neden
olması -ki, biraz önce arz ettiğim, Bosna-Hersek, Makedonya olayları- tekrar
bölgesel savaşların çıkma ihtimalini doğurmuştur. NATO'nun siyasî amaçlarının yeniden belirlenmesi,
askerî stratejilerin gözden geçirilmesi ve özellikle, Orta Avrupa'daki
kuvvetlerin azaltılmasına yönelik tartışmaların yanında, NATO'nun, şimdilik,
savunma olarak görev yapması, caydırıcılıktan uzak olmasına neden olmaktadır.
Bu durum, Avrupa Birliği içerisinde oluşturulacak Avrupa güvenlik ve savunma
kimliği çerçevesinde kurulacak, yukarıda arz ettiğim acil müdahale gücünde
NATO'nun imkân ve yeteneklerinin kullanılması fikrinin oluşmasına neden olmuş;
fakat, bu konuda bizim karar mekanizması içerisinde yer almamamız konusu da,
gayet tabiî ki, o karar mekanizmasının oluşum şekli itibariyle, yukarıda arz
ettiğim durum muvacehesinde, Türkiye'yi haklı bir duruma getirmiştir. Avrupa'da yeni
dengeler kurulurken, coğrafî, siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel şartlar,
Türkiye için çok boyutlu, dinamik ve değişen şartlara çabuk uyum
sağlayabileceği bir dış ilişkiler yelpazesini sunmaktadır. Türkiye'nin
değişiklikler yelpazesinin temelinde, ortaklık anlaşması ve Avrupa Birliği
üyesi ülke olmak yatmaktadır. Bunun için, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik
çalışmalarına büyük bir hızla devam ederken, bunun yanında, kendine uygun
bölgesel gruplaşmaların içerisinde, mutlaka, yer almalıdır. Bu doğrultuda
hareket ederek, Türkiye, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünün içerisinde
yer almıştır. Biz, Grup olarak, gayet tabiî ki, bunu destekliyoruz; fakat,
yukarıda arz ettiğim, NATO içerisinde almış olduğumuz zorlu görevin, zaman
geçtikten sonra, gerçek barışa doğru atılan adımların neticesinde dün
unutulursa, Türkiye bundan üzüntü duyar, Türkiye bundan kaygı duyar; çünkü,
örneği ortadadır. Türkiye, hangi zaman mevhumu içerisinde olursa olsun, hangi
şartlarda olursa olsun, en sıkışık şartlarda bile, işte, NATO örneğinde olduğu
gibi, bu mükellefiyeti bihakkın yerine getirmiş, bundan sonra da yerine
getirecektir. Dostlarımızdan beklentimiz şudur: İttifaklar, içinde
yer alan ülkelerin, o ittifakın gereği olan vefa borcunu bihakkın yerine
getirmesiyle kaim olur, hayatiyet de bununla kaimdir. Bunu yapmadığınız
takdirde, o ittifakın tek taraflı olarak yürümesi de mümkün değildir. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya. Efendim, tümü üzerinde gruplar adına başka söz
isteği?.. Yok. Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç söz talebinde
bulunmuş; kendileri yok. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim. 1 inci maddeyi okutuyorum: GÜNEYDOĞU
AVRUPA ÇOKULUSLU BARIŞ GÜCÜ ANLAŞMASININ İKİNCİ EK PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. - 30 Kasım 1999 tarihinde Bükreş'te imzalanan
"Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek
Protokolü"nün onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müzakere açmadan evvel
bir şey hatırlatacağım. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir; biliyorsunuz
değil mi efendim. 1 inci madde üzerinde görüşme talebi yoktur. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - 2 nci Madde üzerinde söz talebi?.. Yok. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tekrar arz ediyorum; tasarının tümü açık oylamaya
tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa
Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına 175 sayın milletvekili
katılmış; 172 kabul, 1 ret, 2 çekimser oy kullanılmıştır. Toplantı yetersayısı olmadığı için, birleşime 15 dakika
ara veriyorum. Kapanma Saati
: 16.09 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:
16.28 BAŞKAN:
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER:
Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 56 ncı Birleşimin
İkinci Oturumunu açıyorum. 587 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 8.- Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü
Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/768) (S.Sayısı: 587) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının tümünün açık oylamasında toplantı yetersayısı
bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım efendim. Oylama için 3 dakika süre veriyorum. Buyurun efendim. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, neticeyi
alalım; merak ediyoruz. BAŞKAN - Efendim, zaptı bekliyorum; oylama tamam da... Sayın milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış
Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının açık oylamasına 231 sayın milletvekili katılmış, 231 kabul
oyu kullanılmış ve böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. Sayın milletvekilleri, müessif bir olayı da söyleyeyim
size müsaade ederseniz. Hocamız Ahmet Kabaklı vefat etmiştir, teessürle
öğrendik; başımız sağ olsun. Kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine sabırlar
diliyoruz. Sayın milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış
Gücü Anlaşmasının Üçüncü Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz. 9.- Güneydoğu
Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/769) (S.
Sayısı: 588) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun okunmasını
kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir. (1) 588 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına,
Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik söz istemişlerdir. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şu anda görüşmekte olduğumuz 588 sıra sayılı Güneydoğu
Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimizi arz etmek üzere,
Fazilet Partisi Grubu adına huzurlarınızdayım. Hepinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. Değerli kardeşlerim, bu barış gücünde, çok kısaca arz
etmem gerekirse, 7 üye söz konusu; Arnavutluk, Bulgaristan, İtalya, Makedonya,
Romanya, ülkemiz ve Yunanistan. Bu barış gücüne, önce, gözlemci statüsünde iki
üye ülke katılmış; Slovenya, Amerika Birleşik Devletleri ve 8-9 Ekim 2000
tarihinde Selanik'te yapılan toplantıda da, Hırvatistan'ın üçüncü bir gözlemci
ülke olarak bu güce dahil edilmesi uygun görülmüş. Bu barış gücünün "SEEBRIG" adı altında
"Güneydoğu Avrupa Tugayı" ismiyle uluslararası bir kara birliği var,
tugay düzeyinde. Bu kuvvetin, bu barış gücünün kuruluş amacı, Güneydoğu
Avrupa'da ki, özellikle dünyanın en hararetli, en hassas bölgelerinden birisi
olan Balkanlarda, bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunmak, bölge
insanları arasındaki ilişkileri düzeltmek ve bölge ülkeleri arasında iyi
komşuluk ilişkileri geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu birliğin üye devletlere ait
olan kısımları, normal şartlarda kendi ülkelerinde kalacak, ancak eğitim,
tatbikat veya görev hallerinde bir araya gelecekler. Bu birlik, barışın,
huzurun tesisi, korunması özellikle de insanî yardım operasyonlarında bulunmayı
görev alanları olarak ifa etmekte; ancak, barışa zorlama harekâtı olarak ifade
edilen daha etkin operasyonlara katılmamakta. Bu harekât, NATO veya Batı Avrupa
Birliği öncülüğünde... Dolayısıyla, zorlama harekâtları bu birliğin görev alanı
dışında kalıyor. Bu birliğin karargâhının kuruluşu, Bulgaristan'ın Filibe
Kentinde, 11 Eylül 1999'da yapılıyor ve daha sonra Romanya, Türkiye -ki,
İstanbul'da- ve Yunanistan olmak üzere, dörder yıllık süreyle bu karargâhlar
görev yapacak. Bu birliğin ilk komutanlığını da Türkiye üstleniyor ve iki yıl
süreyle Türkiye komutasında bu birlik görevini sürdürecek. Şu anda, bu birliğin
yaptığı iki başarılı tatbikat söz konusu. Burada önemli olan nokta şudur: Bu birlik içerisinde
yer almak elbette ki çok önemli; ama, özellikle zorlayıcı hareketlerde de
Türkiye'nin karar mekanizmalarında yer almasının büyük bir önemi var. Şu anda,
bu barış gücüyle ilgili üçüncü ek protokol üzerinde görüşlerimizi arz ediyoruz.
Bu protokolde, özellikle, katılımcı ülkelerin silahlı kuvvetleri arasındaki
işbirliğinin artırılması, karargâh personelinin aile fertleriyle ilgili
ülkelerdeki uygun statülerin tanınması ve o ülkelerdeki birtakım imkânlardan
istifade edilmesi hususları yer almaktadır. Protokolün imzalandığı tarih 21
Haziran 2000; Atina'da gerçekleşmiştir. Tabiî, bütün üye ülkelerin
parlamentolarının onayına tabidir bu protokol de. Bu protokolle oluşturulan bu
barış gücü karargâhları, tüzelkişiliklere ait olmak üzere sözleşme yapma, mülk
edinme ve tasarrufta bulunma yetkilerini kazanmaktadır. Herhangi bir ihtilaf
vukuunda, üye ülkelerin görüş birliği sağlanmak suretiyle çözüm önerileri
sunulabilmektedir. Değerli arkadaşlar, bu gücün oluşturulma ihtiyacı neden
duyuldu ki, ülkemizin öncülüğünü yaptığı bu barış gücünün oluşumundaki en
önemli sebeplerin başında -konuşmamın başında arz ettiğim- özellikle
Balkanlardaki çok hassas ve yapısı itibariyle çok karmaşık bir gelişmeler
yumağının önümüzde durmasıdır. Bir kere, bu bölge, Avrupa ile Asya arasında, Türkiye
arasında bir köprü konumunda. Bu bakımdan, bu bölgedeki bütün gelişmeler, ülke
olarak bizi doğrudan ilgilendirmektedir; tarihimizle ilgilendirmektedir,
inancımızla ilgilendirmektedir, kültürümüzle ilgilendirmektedir, sosyal
yapımızla ilgilendirmektedir. Dolayısıyla, bu bölgedeki bütün gelişmeler bizi
açıktan ve direkt olarak ilgilendirmektedir. O kadar önemli ki, Bosna-Hersek
Savaşının daha sonrasında Saraybosna'da bir hanım kardeşimizin söylediği bir
söz, bu hususta çok manidardır; bir feryat... Bu hanım kardeşimizin ifadesi
şudur: "Biz, burada, Bosna'nın savaşını değil, İstanbul'un savaşını
veriyoruz." Dolayısıyla, bizi bu kadar direkt ilgilendiren bir husustur.
Sadece bu değil; o süreç içerisinde, özellikle 200 000 insanın hayatına mal
olan, 200 000 Bosnalı kardeşimizin şehit olmasına vesile olan o acı Bosna
Savaşı sırasında, özellikle Batı basınına yansıyan bazı ifadeler, bizim için
buradaki gelişmelerin ne kadar önemli olduğunu çok daha net ortaya koymaktadır.
Bunlardan bir tanesi şu; zannediyorum, Herald Tribune gazetesinde bu demeç
yayımlanıyor: Bir Sırp komutan, gazete muhabirine, bir tepede, ovayı göstererek
bazı bilgiler sunuyor ve şu ifadeyi kullanıyor: "Şu karşıda gördüğünüz
kilise yok mu; o kilisenin yerinde, savaştan hemen önce cami vardı.
Dolayısıyla, biz, bu bölgedeki Bosnalının, oradaki Müslümanların, Türklerin
izlerini silmek için bu mücadeleyi veriyoruz." Dolayısıyla, oradaki kardeşlerimizin yaşadığı
sıkıntılar, problemler bizi direkt alakadar etmektedir. Öyle ki, şu anda bile,
halen, o savaşta 20 000 kayıp insan, maalesef, bulunamamıştır; halen,
kayıtlarda 20 000 kayıp insan söz konusudur. Tabiî, burada, üzülerek bir hatırlatmada bulunmak
istiyorum, son günlerin güncel gelişmesi olduğu için, 200 000'in üzerinde
insanın hayatına mal olan, kaybına yol açan bu gelişmeler cereyan ederken,
özellikle, o bölgeye komşu olan Batılı ülkelerin, maalesef, bu gelişmelere
duyarsız kaldığını, kendi şahsî, belki ilerideki birtakım hesapları yüzünden bu
bölgede yaşananlara ses çıkarmadığını, maalesef, üzülerek gördük. Dolayısıyla,
bugün, kendi parlamentolarında Ermeni soykırım iddialarını parlamento kararları
haline getirenlerin, bu iki farklı tutumlarından dolayı, kendilerini,
özellikle, tekrar tartmalarını hatırlatıyoruz buradan. Değerli kardeşlerim, bizim, şu anda görüşmekte
olduğumuz bu barış gücüne ve anlaşmasına destek vermemiz gayet tabiî; çünkü,
burada, bizim de aktif rolümüz var bu gücün oluşumunda. Ancak, bu bölgede,
bölge üzerinde emeli olan birtakım ülkelerin kendi hesaplarına bazı çalışmalar
içerisinde olduklarını da göz önünde bulunduralım, unutmayalım. Kimlerin bu
bölge üzerinde hesapları olduğunu çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, bizim bu
çalışmalarımızın yeterli olmadığını görmemiz lazım. Sadece bir barış gücüne
ülke olarak katılmak kesinlikle yeterli değil. Özellikle kültürel, eğitim ve
sosyal faaliyetlere katılmak, desteklemek suretiyle, bu bölgeyle ilgili
çalış-malarımızı artırmamız lazım. Karşılıklı gidiş gelişlerimizin kolaylaşması
çok önemli. Eğitim açısından, o bölgeden gelecek olan öğrencilerimize,
kardeşlerimize olabildiğince büyük bir destek vermesi lazım hükümetlerin.
Dolayısıyla, Parlamentonun bu konuyu da göz önünde bulundurması lazım. Burada, sabahleyin İstanbul'dan aldığımız bir bilgiyi
huzurlarınıza getirmek istiyorum bu çerçevede. Bosna'dan, Makedonya'dan öğrenci
olarak ülkemize gelmiş, bir yerde kardeşlerimiz ve bağımız olan bu insanlara
destek olmamız gerekirken, Türkçe eğitimiyle ilgili, bu insanların
karşılayamayacağı kadar ücretler talep edildiğini öğrendik. Bu konuda,
hükümetin özellikle hassasiyetini rica ediyoruz. Bu tür karşılama imkânı
olmayan birtakım öğrencilerimizin ücretlerine mutlaka destek verilmesi lazım;
aksi halde, bu öğrencilerin geri dönmesi, bizim bu çalışmalarımıza fayda yerine
zarar getirecektir. Kültür Bakanlığımızın Üsküp'te kurduğu bir kültür
ataşeliği var. Bu, olumlu bir gelişme; ancak, kesinlikle yeterli olmadığını
hatırlatmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl, 6-12 Kasım tarihleri arasında,
Parlamentodan çok değerli milletvekili arkadaşlarımızın ki, içlerinde değerli
hocamız Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ın ve İzmir Milletvekili Kemal Vatan
arkadaşımızın da bulunduğu 12 milletvekilimizin, bölgede yaptıkları
"Kültür Treni" adlı çalışma son derece faydalı olmuştur. Oradaki
insanlarımız nezdinde hakikaten büyük bir sevgiyle ve coşkuyla karşılanmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi-Balkan Devletleri Parlamento Gruplarının, Kültür
Bakanlığının, Devlet Demiryolları ve TRT'nin, bir de derneklerin, o bölge
derneklerinin katılımıyla gerçekleşen bu çalışmanın ve benzer programların
mutlaka desteklenmesi ve artırılması şart; çünkü, şunu görmemiz lazım: Sadece
silahlı bir güçle, yani, zorla orada barışı ve huzuru temin etmemiz mümkün
değil. Ülkemizin gerek kan bağıyla gerek inanç gerek kültür bağıyla gerek
tarihî bağla bağlı olduğumuz bu topluluklarla ilişkilerimizin en üst düzeye
çıkarılması, ancak, arzu ettiğimiz sonucu bize verebilecektir. Oradaki
insanlarımızın huzur ve barışı, ülkeler arasındaki ilişkilerin arzu ettiğimiz
uzun vadeli barışı ve huzuru temin etmesi, özellikle buradaki sıkıntıların
diğer balkan ülkelerine -ki, Kosova'da işaretlerini gördük, Makedonya'da
gördük, Karabağ'da aynı şekilde; dolayısıyla, o bölgede de- yaşanmaması için,
hepimizi üzüntüye sevk edecek birtakım gelişmelerin olmaması için, ülke olarak,
hükümet olarak, Parlamento olarak bütün imkânlarımızı, olabilecek imkânlarımızı
seferber etmek suretiyle, o kardeşlerimize, bölgeye ve oradaki çalışmalara da
katkıda bulunmamız lazım. Tabiî, buradaki gerekçelerde ve o bölgedeki
çalışmalarda ifadesini bulan "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle
yapılan bu çalışmaların başarıya ulaşabilmesi, önce, bizim, kendi ülkemizde,
kendi insanlarımız, 70 milyon insanımız içerisinde huzur ve barışı sağlamamız,
topyekûn, kardeşler topluluğu olarak oradaki kardeşlerimizi kucaklamamızdan
geçiyor. Sadece bu yetmez, uluslararası barışa katkıda bulunmak, ancak güçlü
bir ülkeyle, güçlü bir Türkiye'yle mümkün olabilir. Dolayısıyla, bizim,
ülkemizi dünya ülkeleri içerisinde layık olduğu güçlü Türkiye'ye çıkarma
hedefiyle bu gayretleri yürütmemiz, arzu ettiğimiz sonucu sağlayacaktır. O barışa katkı sağlayacak güçlü ülkenin ve güçlü
Türkiye'nin, huzurlu Balkanların oluşumu, gerçekleşmesi temennisiyle hepinizi
saygıyla selamlıyor ve bu anlaşmaya katkıda bulunacağımızı ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Alçelik. Şimdi söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda efendim. Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç;
buyurun. DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü
Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı üzerinde DYP Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Sayın
Başkanımı ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 1990'lı yılların başlarında
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasıyla değişen dünya düzeni
yeni arayışlara yönelmiştir. Bu değişim süreci, ülkemizin var olan stratejik
önemini daha da artırmıştır. Bu değişim, bölgelerin güvenliğiyle ilgili
tartışmaları ayrıca gündeme getirmiştir. Dünyada bu olaylar yaşanırken, ülkemizde son yıllardaki
etkisiz dışpolitikalar bu yıl içerisinde ürünlerini vermeye başlamıştır. Avrupa
Birliğinin, Helsinki'de, ulusça alkışladığımız ve benimsediğimiz Avrupa
Birliğine üye olma, aday olma kararından sonra geçen süre içerisinde
dışpolitikalarda etkili bir uğraşının olmaması sonucu, ondan sonraki Nice
toplantısında, maalesef, diğer aday ülkelerle on yıllık birtakım programlar
yapmalarına rağmen, Türkiye'yi bunun dışında tutmuşlardır. Yine, aynı şekilde, Katılım Ortaklığı Belgesiyle
beraber, onunla örtüşmesi gereken ulusal programın hazırlanışında, cumhuriyet
hükümetimiz, maalesef, halen, bir uzlaşma ve anlaşma içerisine girememiştir ve
halen, ulusal programımız da ortaya konulamamıştır. Bununla beraber, dışpolitikadaki diğer sıkıntılardan
biri de, Avrupa Birliğinin, NATO'nun dışında bir savunma ve güvenlik kimliği,
ismi altında yeni bir ordu ortaya koymasıdır ki, NATO'nun bütün yükünü çeken
ülkemiz, maalesef, Avrupa Birliğinin bu kurmuş olduğu savunma ve güvenlik
işbirliği kimliğinde karar mekanizmalarında dışlanmış ve Dışişlerimizin yapmış
olduğu politikaların etkisizliği burada da kendini göstermiştir. Konu,
maalesef, halen çözüme kavuşmamıştır. Ancak, Amerika'nın, Türkiye'nin önemine
binaen, son toplantıda bu işi karara bağlamayıp -son Nice toplantısında karara
bağlamayıp- ileriki tarihlerde görüşmek üzere geriye bırakması... Bu arada,
bizim için, bu önemli zamanı çok iyi kullanmak suretiyle, mutlaka, Avrupa
Birliğinin bu güvenlik işbirliği kimliğinde, kararlı ve etkili bir şekilde,
karar mekanizmalarında olmamız gerektiğini söylemek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bu yetersiz ve niteliksiz
dışpolitikaların vermiş olduğu menfi hususlardan biri de Ermeni meselesi.
Malumunuz, önce Amerika'da çıkan ve o günün Başkanı Clinton tarafından önlenen,
daha sonra Fransa'da çıkan sözde Ermeni soykırımı tasarısı, maalesef, yine
hükümetimizin etkili çalışmalarının ve lobi çalışmalarının yeterince olmaması
nedeniyledir ki, Fransa'da kabul edilmiştir. Bu da, dışpolitikada son yıllarda
göstermiş olduğumuz zaafların en büyüğüdür. Ne
yapabiliriz?.. Bence, şu anda, 1954 yılında Cezayir soykırımını yapan
Fransa'ya, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, hassasiyetini çok önemli bir şekilde
göstermelidir. 500 000 Tutsi'nin Hutularca katledilmesinden Fransa'nın sorumlu
olduğunu söyleyen Le Figaro Gazetesinin Türkiye temsilcisi Biegalo
"Türkiye Ruanda dosyasını açsın ve gündeme getirsin" demektedir. Yüce
Meclis bunu bir tasarı halinde gündeme getirip Fransa'ya cevabını vermelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasıyla oluşan yeni dengeler neticesinde,
istikrarın nasıl korunması gerektiği sualine yanıt aranmıştır. Bu meyanda,
Balkanlarda çokuluslu bir barış gücü kurulması düşüncesi ilk kez Türkiye
tarafından Mayıs 1997'de Sintra Portekiz'de düzenlenen Avrupa Atlantik Ortaklık
Konseyi dışişleri bakanları toplantısında gündeme getirilmiş, DYP'nin de içinde
bulunduğu 54 üncü cumhuriyet hükümetinin önemli gayretleriyle bugünkü aşamaya
gelen Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması, katılımcı 7 ülkenin,
yani Arnavutluk, İtalya, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Romanya ve
Türkiye'nin savunma bakanları tarafından 28 Eylül 1998 tarihinde Üsküp'te
imzalanmıştır. Bu anlaşmaya Slovenya ve ABD
gözlemci olarak katılmıştır. Bu anlaşmayla neler yapılmıştır? Bir defa, Kosova,
Balkanlardaki, yani orta Avrupa'nın güvenliği için Güneydoğu Avrupa'daki,
Balkanlardaki, Bosna ve Kosova'daki son olaylarda bu barış gücü çok önemli rol
oynamış ve buradaki insanların, daha fazla, büyük bir soykırıma uğramasına mani
olunmuştur ki, yüzbinlerce kişi de bu şeyden zarar görmüştür. İlk imtihanını bu şeyde vermiştir ve yine, bu
uluslararası güç, halen, oradaki barışın ve huzurun sağlanmasında çok önemli
bir etkendir. Türkiye de, bu barış gücü içerisinde, karar mekanizmalarında
önemli şekilde, etkili şekilde temsil edilmektedir ve barışın sağlanmasında
önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye, bu tür uluslararası kuruluşlardan NATO'ya üye
olmuş ve çokuluslu asker göndermeye Kore'yle başlamış, daha sonra, 90'lı
yıllarda NATO içerisinde önemli görevler alarak, bilhassa son Körfez Savaşında
çok büyük rol oynamıştır. Bu rol Türkiye'ye ne getirmiş ne götürmüş diye
muhasebesini yaptığımız zaman, çok net bir şekilde görülmemekte; ekonomik
sıkıntılar getirmesi ve Kuzey Irak'taki son sıkıntıları ortaya koyması
tartışılabilir bir durum; ama, NATO içerisindeki kendi önemini ve gücünü, gerek
sayısal gerek güvenlik kuvvetleri gücünü ve gerekse moral gücünü devam
ettirmektedir. Mutlaka, Avrupa Birliği içerisinde kurulacak güvenlik ve
işbirliği kimliğinde de, NATO'daki gibi etkili bir şekilde yer almalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerek geçmişteki birikimi
gerekse bulunduğu stratejik konum itibariyle dünyanın vazgeçemeyeceği
devletlerin başında gelmiştir. Ülkece bu konumun farkında olmak zorundayız.
Şayet, bu stratejik konumu, askerî ve ekonomik yapımızı akılcı kullanmadığımız
takdirde, çeşitli sorunlarla karşı karşıya geliriz. Dünyanın hızla küreselleştiği, çıkar ilişkilerinin baş
döndürücü bir boyutta geliştiği günümüzde, statükocu bir dışpolitikayla başarı
elde etmemiz mümkün değildir. Bu dönemde olduğu gibi, yalnız ve içine kapanık
bir dışpolitika, ülkemizin hiçbir döneminde görülmemiştir. Gelin, bu konuda
daha atak, kendi çıkarını ve itibarını koruyan dışpolitikayı Yüce Parlamentoda
tartışıp bu konudaki aksaklıkları gidermenin yollarını hep beraber arayalım. Değerli arkadaşlar, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin
demokratikleşmeleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin yıkılması
sonucunda, Batı Avrupa'nın çevresinde oluşan bu istikrarsız yapı, kendini Bosna
ve Kosova'da göstermiş, Bosna'da binlerce insan hayatını kaybetmiş, Kore'de
olduğu gibi yine Türk Devletinin gayret ve çabasıyla barışa doğru yol
alınmıştır. Türkiye'nin burada oynamış olduğu rol, küçümsenemeyecek kadar
önemlidir; çünkü, oradaki soydaşlarımız ve dindaşlarımız, büyük ölçüde, bizim
bu barış gücü içerisinde rol almamızdan, orada etkili görev yapmamızdan dolayı
soykırımdan kurtulmuştur. Değerli milletvekilleri, bu tür anlaşmaları tabiî ki
canı gönülden destekliyoruz, bu tür tasarıların Yüce Meclis tarafından kabul
edilmesini Grubumuz da gönülden destekliyor ve buna katılıyor. Ümit ediyoruz
ki, bundan sonra, cumhuriyet hükümetleri, Dışişlerinin ortaya koymuş olduğu
güven vermeyen, itibarlı kılmayan bugünkü politikalarını süratle daha aktif bir
şekilde giderecek yeni tedbirler alırlar; gerek bu Ermeni meselesiyle ilgili
olarak dünyada yayılan menfî havayı dağıtmamız gerekse Avrupa Birliğinin
güvenlikle ilgili savunma gücünde etkili bir şekilde yer almamız için, mutlaka
ve mutlaka çok akılcı politikalar geliştirmek; Dışişleri Bakanlığı ve
kadrosunun, gerek tanıtımla ilgili gerekse Türkiye'nin hakkına hukukuna dayanan
bütün dünyadaki meselelerde Yüce Meclise de enine boyuna bilgi vermesi, hatta
gerekirse bir araştırma önergesi verilmesi ve genel görüşme açılması ve
Mecliste çıkacak genel havayı, kanaati, Meclisin gücünü de arkasına almak
suretiyle bunu devam ettirmelidir. Maalesef, dışarıdaki politikalar ülkemizin
itibarını zedelemiştir. Yalnız Avrupa'da değil, Ortaasya'da da, Balkanlarda da,
Kafkasya ve Hazar'da da Türkiye'nin kazanılmış hakları haleldar edilmektedir.
Mesela, Kafkasya ve Hazar'daki petrolle ilgili ilişkilerimiz, Rusya'nın son
dönemde oynamış olduğu aktif politikalardan dolayı sıkıntıya girmek üzeredir;
buralarda çok aktif politika yapılmalıdır, yapılmak mecburiyeti vardır.
Ortaasya devletlerine, son bir yıldır, birbuçuk yıldır ciddî şekilde
ulaşılamamaktadır; bunlara ciddî bir şekilde ulaşılmalı, ciddî şekilde
münasebetler geliştirilmelidir ve Türkiye'nin gelecekle ilgili menfaatları -ki,
Bakü-Ceyhan Türkmenistan doğalgazı gibi ekonomik ve stratejik menfaatları-
korunmalı, bunlarla ilgili dışpolitikalar ciddî şekilde takip edilmeli ve
geriye doğru bakmayarak, bundan sonra, hiç olmazsa, cumhuriyet hükümeti ve onun
dışişleri, bu hususta çok kararlı bir şekilde gerekli olan politikaları
yapmalıdır. Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor ve bu
tasarıya müspet oy vereceğimizi arz ediyorum. Saygılarımla. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgiç. Efendim, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç?..
O da burada yok. Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutmadan evvel, bir kere daha ikaz
edeyim: Sayın Grup Başkanvekilleri, bu tasarı da açık oylamaya tabidir.
Teşekkür ederim. 1 inci maddeyi okutuyorum efendim. GÜNEYDOĞU
AVRUPA ÇOKULUSLU BARIŞ GÜCÜ ANLAŞMASINA ÜÇÜNCÜ EK PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI MADDE 1. - 21 Haziran 2000 tarihinde Atina'da imzalanan
"Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek
Protokolün"onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde gruplar adına söz
isteyen?.. Yok. Şahıslar adına?.. Yok. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2 nci maddeyi okutuyorum efendim. MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3 üncü maddeyi okutuyorum efendim. MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) - Sayın Başkan, iktidar
da yok, gelsinler... BAŞKAN - Efendim?.. Anlayamadım efendim,
affedersiniz... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, ille de
söyletecek misiniz, anladınız işte... BAŞKAN - Efendim, demin arz ettiğim gibi tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün açık
oylamasına 183 üye katılmıştır; toplantı yetersayısı yoktur. Birleşime 5 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati
:17.11 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
: 17.22 BAŞKAN :
Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU KÂTİP ÜYELER
: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara) BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56 ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 588 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 9. - Güneydoğu
Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/769)
(S.Sayısı: 588) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde. Tasarının tümünün açıkoylamasında toplantı yetersayısı
bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım efendim. Oylama için 5 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN - Efendim, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü
Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açık oylamasına 189 sayın milletvekili katılmış, 189 kabul oyuyla
tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun. Sayın milletvekilleri, Sulama Alanlarında Arazi
Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz. 10. - Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu
(1/513) (S.Sayısı: 216)(1) BAŞKAN - Komisyon?.. Burada. Hükümet?.. Burada. Komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza
sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun okunmasını kabul
etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir efendim. Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına
söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA ALİ GÜNER (Iğdır) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine
Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde, ANAP Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (1) 216 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Tanım olarak Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, 3155 sayılı
Kanuna göre kurulan ve 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair
Tarım Reformu Kanuna göre faaliyet gösteren, kamu tüzelkişiliğine sahip, katma
bütçeli bir genel müdürlüktür. Tarım reformu ise, tarımın bünyesindeki temel
aksaklıkları gidermeye yönelmiş, teknolojik gelişme ve iktisadî verimliliği
dikkate alan, çiftçi gelirlerinin yükseltilmesini amaçlayan tedbirlerin bütünü
şeklinde tanımlanabilir. 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair
Tarım Reformu Kanununun 6 ncı maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkra eklenmiştir: Toplulaştırma alanlarında arazi maliklerine ait
araziden projenin özelliğine göre, yol, kanal, kanalet, köy yerleşim alanı,
trafo gibi ve buna benzer kamunun ortak kullanacağı yerler için yüzde 10'a
kadar katılım payı kesilir. Bunun için herhangi bedel ödenmez. Katılım payı
dışında kesilen arazi, öncelikle varsa eşdeğer Hazine arazisinden karşılanır;
yoksa, kesilen arazi için kamulaştırma işlemi yapılır. Değerli milletvekilleri, 3083 sayılı Kanuna eklenen bu
maddeyle, toplulaştırma alanlarında gerçek kişilerle kamu ve özel hukuk
tüzelkişilerine ait parçalanmış arazinin birleştirilmesi çalışmaları devam
ederken, bu yerlere götürülen yol, kanal, kanalet, köy yerleşim alanı, trafo
gibi devlete büyük malî külfetler getiren bu kamu hizmetlerinden, arazi maliki
faydalanmaktadır. Bu tür hizmet maliyetlerinin bir kısmının hizmet
götürülenlerce karşılanması ve devletin yükünün hafifletilmesi için, kanuna bu
değişiklik fıkrası eklenmiştir. Ancak, özel kişilerin mülkiyetinde olup da
hizmetlerin götürülmesi amacıyla kamulaştırma neticesinde azalan arazi,
öncelikle uygulama bölgesinde varsa hazine arazisinden verilmek suretiyle
telafisi cihetine gidilmektedir. Uygulama alanında hazine arazisi yoksa,
kamulaştırma bedeli ödenmektedir. Burada, çiftçiyi üretimden uzaklaştıran
kamulaştırma bedeli ödenmesi ikinci plana itilmiştir. 3083 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası
da, müessif hadiselere meydan vermemek amacıyla, uygulama bölgesi ilanından üç
yıl önce o belde veya köyde ikamet şartı getirecek şekilde değiştirilmiştir. Bu
itibarla, toprak dağıtımı yapılacak bölgede hak sahibi olabilmesi için, o
bölgede üç yıl yaşamış, oturmuş, ikamet etmiş olmak şartı getirilmiştir. 3083 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrası
"uygulama alanlarında Bakanlar Kurulu Kararının Resmî Gazetede yayımı
tarihinden itibaren, kamulaştırma, toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve
dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya tapuya tescil sonuçlandırılıncaya kadar,
gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilerine ait arazinin mülkiyet ve zilyetliği
devir ve temlik edilemez. Bu araziler ipotek edilemez ve satış vaadine konu
olamaz. Ancak, bu kısıtlama süresi beş yılı aşamaz. Sulama şebekesi tamamlanıp,
sulamaya geçinceye kadar da aynı işlemler yapılmaz. Bu kısıtlamada ise süre,
beş yılı aşamaz. Ancak, sulama alalarında toplulaştırma çalışmaları, kısıtlama
süresi içerisinde sonuçlandırılamadığı takdirde, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünün teklifi ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının onayı ile toplulaştırma
çalışmalarının sonuçlandırılması amacıyla kısıtlama süresi en fazla beş yıla
kadar uzatılabilir" şeklinde değiştirilerek, uygulamada karşılaşılan bazı
tereddüt ve aksamaları gidermek amacıyla, daha açık ve net bir duruma
getirilmiştir. Toplulaştırma çalışmalarının iyi bir şekilde
sonuçlandırılması için devir ve temlik işlemlerine getirilen beş yıllık
kısıtlama uygundur. Ancak, kalkınmada öncelikli bölgelerde, özel ve
tüzelkişilerce bölgenin kalkınmasına yönelik yatırımların engellenmemesi için,
kısıtlamanın bu hallerde izin şartına bağlanması için bir düzenleme
yapılmasının uygun olacağı kanaatindeyim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sulamaya açılan
veya açılacak olan alanlarda, mülga 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu
Kanununa göre arazisi kamulaştırılan ve 3083 sayılı Kanunun geçici 1 inci
maddesi gereğince arazi iadesine muhatap olan arazi malikleri için, sahibine
bırakılan sulu arazi normu uygulanamaz. Ayrıca kamulaştırmaya ve arazi iadesine
muhatap olmayan sulu norm üstü arazi malikleri için de aynı işlem geçerlidir
maddesi ilave edilmiş, bu maddeyle GAP alanı içinde kalan ve sulamaya açılan ve
açılacak olan yerlerde, arazi iadesi yapılan kişiler mevcut kanun hükümlerine
göre sulu arazi normu üzerinden yeniden belirlenen arazi normu dikkate alınacak
olursa, tekrar kamulaştırmaya maruz kalacaklardır. Bu durum, devletin itibarını sarsacağı gibi, büyük
meblağlarda kamulaştırma bedeli ödenmesi gerekeceğinden, kanunun geçici
maddeler bölümüne ilave edilmek üzere yeni bir madde hazırlanması zorunlu hale
gelmiştir. Tarım reformu uygulamalarının geçmişine şöyle bir göz
attığımızda konunun önemine rağmen, henüz arzu edilen seviyeye ulaşamadığı
görülmektedir. Ülkemizde tarım işletmelerinin en büyük sorunlarından biri
işletme büyüklükleriyle ilgilidir, işletme büyüklükleri hem yeterli genişliğe
sahip değil hem de çiftçi bazındaki işletmelerin işledikleri arazi miktarı
genellikle birbirinden uzak, çok sayıda parçalardan meydana geldiğinden, bunlar
üzerinde düzenli ve ekonomik işletmeler kurulamamakta ve mevcut durumuyla
istenilen üretim artışı sağlanamamaktadır. Tarımsal işletmelerde verimliliği büyük ölçüde düşüren
arazi parçalanmasını; miras ve intikal, hisseli ve bölünerek yapılan satışlar,
kiracılık ve ortakçılık, muhtelif amaçlarla yapılan kamulaştırmalar, tarım
kesimindeki yüksek nüfus yoğunluğu gibi faktörler etkilemektedir. Ülkemizde, ortalama işletme büyüklüğü 1950 yılında 100
dekar, 1980 yılında 77 dekar iken, 1991 yılında 57 dekara düşmüştür. Ülkemizde,
1980 yılı genel tarım sayımı sonuçlarına göre 3 650 910 işletme varken, 1991
genel tarım sayımı sonuçlarına göre işletme sayısı 4 068 432'ye çıkmış olup,
işletme sayısı 1973-1980 döneminde yüzde 8,9, 1980-1991 döneminde yüzde 10,3
oranında artmıştır. Avrupa Birliğine girişin konuşulduğu şu günlerde,
Avrupa Birliği ülkelerindeki değerler şöyledir: 1950 yılında 15 milyon olan
işletme sayısı, 1980 yılında 8,7 milyona, 1990 yılında ise 7,8 milyona
düşmüştür. 1987 yılında ortalama işletme genişliği 141 dekardır. İşletme
sayısında ise, 1975-1985 döneminde yüzde 14,6 oranında azalma olmuştur. Tarımsal üretimi büyük ölçüde olumsuz yönde etkileyen
tarım arazilerindeki parçalılığın giderilmesi, küçük işletmelerin desteklenerek
yeter gelirli işletmelere dönüştürülmesi, hazine arazileriyle az topraklı veya
topraksız çiftçilerin topraklandırılması, toprak-su kaynaklarının teknolojik ve
ekonomik gereklere göre kullanılması ve kullanma haklarının düzenlenmesi,
toprağın verimli bir şekilde işletilmesini, işletilmesinin korunmasını, birim
alandan azamî ekonomik verim alınması, yeni yerleşim yerleri kurulması, mevcut
yerleşim yerlerine eklemeler yapılması, tarım arazisinin esas olarak tarımda
kullanılmasını, mecburî hallerle sınırlı kalmak kaydıyla tarım arazisinin tarım
dışı amaçlara tahsisini sağlamak, toplulaştırmanın uygun görüldüğü yerlerde
zorunlu toplulaştırma yapmak gibi görevler, Bakanlar Kurulu kararıyla
belirlenen uygulama bölgelerinde, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülmektedir. Değerli milletvekilleri, Iğdır İli ve çevresi, 6 Mart
1990 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla 3083 sayılı Yasa kapsamına alınarak,
Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu kapsamında
"Tarım Reformu Uygulama Alanı" olarak ilan edilmiştir. 1991 yılında merkez ilçeye bağlı köyler ile Aralık ve
Karakoyunlu İlçelerinin tüm köylerinin tapu kayıtları ve yine tüm ova
köylerinin köy etüt dosyaları çıkarılmış ve ilgili Genel Müdürlüğe intikal
ettirilmiştir. 1992 yılında, bazı köy ve beldelerde, hazine mal varlığı tespit
çalışmaları bitirilmiş ve toprak talep beyannameleri dağıtılarak, bilirkişi ve
komisyon değerlendirmeleri sonucu, hazine arazilerinin hak sahiplerine yer
teslimi yapılmıştır. 1993 ve sonrası yıllarda programa alınan birçok köyde,
maalesef, istenilen sonuca ulaşılamamıştır. Iğdır İli Aralık İlçesine bağlı Hasanhan, Babacan,
Yukarı Topraklı Köyleri, 1987 yılında programa alınmış, söz konusu köylerdeki
mera fazlası alanların tarıma açılmasına karar verilen, yaklaşık, 25 000 dekar
arazinin ifraz ve parselasyon çalışmaları halen tamamlanamamıştır. Bölgede kadastronun 1956-1961 yıllarında klasik
-pratik- yöntemlerle yapılması neticesinde, bugün, köy sınırlarında kaymalar
görülmektedir. Bu durumda, tek çözümün toplulaştırma olduğu görülmektedir. Iğdır İli, 1990 yılında bölge ilan edilmesine rağmen,
Köy Hizmetlerince toprak etütlerinin yapılmayışı, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünce kadastro yenilemesinin yapılmayışı, Devlet Su İşleri tarafından
kurulmuş sulama şebekesinin ülke koordinatlarıyla uyum sağlamaması ve çayır ve
mera alanlarının tespit, tahdit işlemlerinin tamamlanamaması nedenleriyle
bugüne kadar herhangi bir işlem yapılamamıştır; ancak, Sayın Bakanımızın yakın
alaka ve direktifleriyle Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün fedakârca yoğun
çalışmaları sonucunda, Iğdır İlinde 250 000 dekar alanda toplulaştırma, 57 000
dekar alanda dağıtım, 10 999 dekar alanda da erozyonla mücadele olmak üzere,
proje 2001 yılı programına alınmıştır. Köy Hizmetleriyle yapılan protokol gereği, toprak
etütleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce yapılacaktır. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce uygulama bölgelerinden
Şanlıurfa İlinde mülga 1757 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu 1974-1977
döneminde, toprak sahiplerinden, söz konusu yasa uyarınca, 1 690 106 dekar
arazi kamulaştırılmıştır. 3083 sayılı Kanuna göre yeniden reform bölgesi ilan
edilen Şanlıurfa'da, kanundaki sahibine bölgede bırakılacak arazi miktarı
yeniden belirlendiğinden, daha önce yapılan kamulaştırmalardan 950 200 dekarı,
eski sahiplerine iade edilmiştir. Arazi toplulaştırması, tanım olarak, çeşitli
nedenlerle, ekonomik tarım yapılmasına imkân vermeyecek biçimde veya toprak
muhafaza ve zirai sulama tedbirlerinin alınmasını güçleştirecek derecede
parçalanmış, dağılmış, şekilleri bozulmuş parsellerin, muntazam şekiller
halinde bir araya getirilerek, tarla içi geliştirme hizmetleriyle birlikte
planlanması, projelenmesi ve uygulanması işlemidir. Tarla içi geliştirme
hizmetleri yapılmadan, toplulaştırma projelerinin, ülkemizde tatbikatı mümkün
değildir; çünkü, toplulaştırmanın genel sloganı şudur: "Her parsel kendi
yoluna ve suyuna kavuşacaktır. Arazi toplulaştırması entegre bir projedir.
Proje tamamlandığı zaman, üretim artışı ve sosyal barış sağlanmış
olacaktır." Toplulaştırmanın tarımsal bünye üzerinde sağladığı
faydalar ise, nüfus artışı, miras, alım-satım, kiracılık, ortakçılık gibi
nedenlerle ortaya çıkan arazi parçalılığını ve dağınıklığını ortadan kaldırmak,
işletmeleri rasyonel büyüklüğe getirmek, yatırım giderlerinden tasarruf
sağlamaktır. Her parselin yola ve kanala sınırı olacağından sulama ve ulaşım
randımanı artmakta, parsellerle müştereklikten doğan huzursuzluklar
giderilmekte, varsa dağınık ve müşterek haldeki hazine arazisi birleştirilerek
dağıtıma hazır hale getirilmektedir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce yürütülen
toplulaştırma çalışmaları sonucunda, bugüne kadar toplam 213 köyde 1 342 530
dekar alanda yapılan toplulaştırmayla 23 400 arazi malikine yeni yerleri teslim
edilmiş ve tescilleri yapılmıştır. Halen 138 köydeki 1 163 210 dekar alanda
toplulaştırma çalışmalarına devam edilmektedir. Bu rakamlar, bugüne kadar
Türkiye genelinde yapılan işlerin üçte 1'ine tekabül etmektedir. Uygulama alanlarında dağıtım çalışmalarında ise,
Şanlıurfa İlinde 3 253 çiftçiye 228 108 dekar, Ankara İlinde 547 çiftçiye 40
716 dekar, Eskişehir İlinde 73 çiftçiye 8 336 dekar, Edirne'de 206 çiftçiye 5
315 dekar, Yozgat İlinde 65 çiftçiye 3 978 dekar arazinin dağıtımı yapılmıştır.
Şanlıurfa genelinde 744 köy ile 1 904 mezrada tarımsal
yerleşim planı yapılmıştır. Konya İlinde 3 köyde imar planı yapılarak 230
parsel üretilmiş, tapuya tescilleri yaptırılarak hak sahibi çiftçilere
dağıtılmıştır. Edirne İli İpsala İlçesine bağlı Kumdere Köyünün imar planı
çizilmiş olup, aplikasyon çalışmalarına başlanmıştır. Tüm uygulama alanlarımızda, 1999-2000 kiralama
döneminde 17 657 adet topraksız ve az topraklı çiftçi ailesine, toplam 777 726
dekar arazi, 974 077 096 TL bedel karşılığında kiraya verilmiştir. Şanlıurfa İlinde bugüne kadar 246 156 hektarlık alanın
arazi kullanım planlaması yapılmış ve kullanıma sunulmuştur. Şu anda 80 000
hektar alanda çalışmalar devam etmektedir. Konya İlinde 67 530 hektar alanda sosyal yapının
araştırılması ve şimdiki arazi kullanımıyla ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Aydın İlinde 35 100 hektar alanda arazi kullanım
kabiliyet sınıfları tespit çalışmalarının son aşamasına gelinmiştir. Bu zamana kadar Toprak Sınırları Tespit Projesi
dahilinde, Aydın, Aksaray, Ankara, Edirne, Konya, Kayseri ve Samsun illerinde
toplam 239 521 hektar alanın toprak haritaları üretilmiş; ayrıca, 85 404 hektar
alanın arazi çalışmaları tamamlanmıştır. Şanlıurfa İlinde bulunan eğitim tesislerinde, bugüne
kadar, 549 çiftçiye sulama konusunda, 5 798 çiftçiye değişik ziraî konularda,
219 çiftçi ailesine biçki - dikiş konularında, 157 çiftçi ailesine halı,
kilimcilik konularında kurs verilerek, başarılı olanlara kurs belgesi
verilmiştir. Değerli milletvekilleri, toplulaştırma hizmetleri,
ülkemizde, hem Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce hem de Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünce yürütülmektedir. Toplulaştırma projeleri, yüksek üretim artışı
sağlanması yanında, ekonomiye külfeti hayli fazla olan projelerdir. Bu kadar
takip gerektiren projelerin değişik kurumlar tarafından yapılması, maliyetleri
daha da artırmaktadır. Ülkemizin, bugün, zorlandığı konulardan birisi de,
koordinasyon ve işbirliğidir. Aynı hizmeti yapan kurumların bir araya
getirilmesi ve hizmette bütünlüğün sağlanması, ülkemiz açısından çok faydalı
olacaktır. Buna benzer çalışmaların yürütüldüğünü müşahede etmekteyiz. Toplulaştırma projeleri, zorlukları fazla, planlı ve
özverili çalışmayı gerektiren projelerdir; gerek projelendirmede gerekse
uygulamada yapılacak hatalar veya ihmaller, projeyi, içinden çıkılmaz hale
getirir ve birçok huzursuzluklara neden olur. Bu sebeple, arazi toplulaştırma
projelerinde, maliklerle iç içe olmak ve bıkmadan, usanmadan çalışmak çok
önemlidir. Türk tarımının geleceği açısından, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğüne, gerek personel gerekse malî açıdan, her türlü desteğin yapılması
büyük önem arz etmektedir. Sözlerimi bitirirken, Muhterem Heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güner. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Zeki Ertugay; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Doğru Yol
Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, sulama alanlarında
arazi düzenlemesine aittir. Su ve toprak, arazi denildiği zaman -ki, bunlar,
bir ülke için, sürdürülebilir kalkınmanın temel öğeleridir; su ve toprak- bu
her iki kaynak bakımından, Türkiye, yeterli derecede zenginliğe sahip olmasına
rağmen, bu her iki kaynağın da çok iyi, verimli, rasyonel kullanıldığı
söylenemez. Türkiye'deki yerüstü sulama suyu potansiyeli aşağı
yukarı 186 milyar metreküp; bunun kullanılabilir kısmı 110 milyar metreküp ve
fiilen kullanılan su ise 40 milyar metreküptür. Tabiî, buradaki atıl kapasite,
malî güçlükler nedeniyle kullanılamamaktadır. Türk tarımında yapısal, ciddî bir
program ortaya konulamadığı için kullanılamamaktadır. Yine, topraklarımıza baktığınız zaman, Türkiye'de,
ülkemizde aşağı yukarı 28 milyon hektar tarıma elverişli arazinin sadece 8,5
milyon hektarı sulanabilir vasıftadır
ve bugün, sulanabilir arazimiz
de 4,5 milyon hektardır, GAP dahil. Tabiî, bu rakamlar, Türkiye'de su ve
sulamanın, toprak ve suyun rasyonel kullanımının ne kadar önemli olduğunu ve
ülkemiz için de çok önemli bir kaynak oluşturduğunu göstermektedir. Değerli milletvekilleri, bunun için, bu kanun
tasarısını önemli görüyorum. Grup olarak da, hükümetin getirdiği, Türk
ekonomisiyle, Türk tarımıyla ilgili bu tip, halkın gündemini önplanda tutan ve
halkın problemlerine, ekonominin problemlerine çözüm, kaynakların rasyonel
kullanımına imkân sağlayan bu tip yasa tasarılarına, her zaman olduğu gibi
destek vermeye devam ediyoruz. Türk tarımının çok ciddî sorunlarının olduğunu çeşitli
vesilelerle ifade ettik ve bu Yüce Mecliste defalarca konuştuk. Bu sorunların
şüphesiz ki en önemlilerinden biri de, tarımdaki dağınıklılık, arazinin çok
parçalı oluşu ve çok sayıda tarım işletmesinin varlığıdır. Bugün, Türkiye'de,
mevcut aşağı yukarı 4 milyonun üzerindeki işletmede işletmelerinin yüzde
70'inin büyüklüğü aşağı yukarı 51 dekarın altındadır ve büyük bir dağınıklık
manzarası ortaya çıkmıştır. Bunun için, belki, bugün, Türk tarımının fizikî
bakımdan en önemli problemi, bu yapısal bozukluk ve bu dağınıklıktır. Bu
bakımdan, Türkiye'de dünya ölçeğinde verimli bir tarımın yapılabilmesi için,
suluda en az 200, kuruda en az 600 dönüm arazi varlığı şart olmasına rağmen,
Türkiye'deki bu tablo, Türk tarımındaki yapısal bozukluğun çok önemli
göstergelerinden biridir. Şimdi, elbette ki, ülkemizde arazi toplulaştırma
çalışmaları, reform sahası ilan edilen sahalarda, Toprak ve Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünce, reform alanı dışında sahalarda ise Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünce yapılmaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce uygulanan arazi
toplulaştırması çalışmaları, isteğe bağlı olarak, toprak sahiplerinin üçte
2'sinin talebi ve arazinin yüzde 50'sinden fazlasının kapsanması halinde
uygulanmaktadır ve uygulamada da fazla bir problem gözükmemektedir. Bu kanun tasarısıyla, reform sahası içerisinde
toplulaştırma uygulanan alanlarda yapılacak yol, su, sulama kanalı ve tahliye
kanalı gibi ortak tesislerin kapladığı alanların, maliklerin aralarında kişisel
katılım paylarıyla karşılanması, uygulama sırasında ortaya çıkacak problemlerin
azaltılarak, verimliliğin artırılması amaçlanmaktadır. Bu nedenle, elbette ki,
bu kanun tasarısına katılıyoruz ve destekleyeceğiz. Ancak, bütün bunlar, yeterli mi; asla yeterli değil ve
Türkiye'de, zaman zaman, bu Yüce Mecliste dikkatlerine sunduğum, Türk tarımının
en önemli problemlerinden birisinin, tarımdaki çok başlılık ve otorite zaafının
olduğunu ve farklı farklı kuruluşların aynı konuyla ilgilenmesinin, bir bakıma,
o konuların sahipsizliği anlamına geldiğini de defalarca vurgulamıştım.
Nitekim, bu getirdiğimiz yasa tasarısı, bunlara verilen örneklerden biridir. Niçin, Türkiye'de arazi toplulaştırma çalışmaları, iki
ayrı kuruluş tarafından, iki ayrı yasayla da sınırlı oranda yapılabiliyor;
çünkü, bugün, biraz önce de rakamlarını ifade ettiğim gibi, Türk tarımındaki en
önemli meselelerin başında, dağınıklık, çok parçalılık gelmekte ve bunun için,
arazi toplulaştırması çok büyük önem arz etmektedir. Değerli arkadaşlarım, Türk tarımının yapısal
sorunlarının başında bu çok başlılık, dağınıklık gelmektedir diye ifade ettim;
ancak, bunun yanında, temel, yapısal diğer sorunlar da vardır. Bitkisel üretim
ile hayvansal üretim arasındaki dengesizlik, hayvansal üretimin çok düşük
oranda olması, Türkiye'de üreticinin temel problemi olan fiyat ve pazarlama
problemi, her geçen gün, tarımdaki nüfus âdeta yerinde sayarken, yüzde 40'lar,
45'ler düzeyinde seyrederken, tarım kesiminin millî gelirden aldığı payın
düşüyor olması, üreticimize yönelik olarak tarım sigortası kanununun çıkarılamamış
olması ve yine, buna dair, burada vaktinizi almak istemediğim birçok yapısal
sorun çığ gibi büyürken, günübirlik, Türk çiftçisinin, bugün içinde bulunduğu
şartlarda, temel ve acil sorunlarının çözümü konusunda da, maalesef, ciddî bir
adım atılamamıştır ve bu adımların atılmasını bekliyoruz. Şimdi, 57 nci hükümet işbaşına geldiği günden itibaren,
herhalde, bu Yüce Mecliste, tarımdaki temel yapısal problemlerin çözülmesine
yönelik temel kanunlara ilişkin değişikliklerin getirilmesini, tarımda yeniden
yapılanmayı bu Mecliste sağlayacaklarını ve bununla ilgili yasa tasarılarını
bir an evvel bu Mecliste görüşmenin zaruretini defalarca ifade ettiler. Bu,
diğer hükümetler döneminde ifade edilemediği kadar çoklukta ve sıklıkta ifade
edildi; ancak, bununla ilgili olarak, yeniden yapılanmayla ilgili olarak, bu
Yüce Meclise birbuçuk yıldan beri bir tek yasa tasarısı gelmemiştir,
gelememiştir. Bunun sebebini irdelediğimiz zaman, bugün, Türkiye'de
temel problem, IMF ile yapılan stand by anlaşması ve ek protokol gereğince,
IMF'nin Türkiye'den istediği temel
yaptırımlar arasında yerine getirilmesini şiddetle arzu ettiği temel hususların
başında, tarım kesimi ve tarım kesimine ait radikal tedbirlerin bir an evvel
alınması gelmektedir. Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar,
bu politikalarının oluşturulmasında hakça ve piyasa sistemine duyarlı bir tarım
ticareti oluşturmayı hedeflediklerini söylemektedirler ve Türkiye'yi de, Türk
hükümetini de, 57 nci hükümeti de bu konuda adım atmaya zorlamaktadırlar. Değerli milletvekilleri, bu, ciddî bir aldatmacadır.
Bu, Türk tarımının ciddî manada tasfiye edilmesi açısından atılacak adımların
hızlandırılmasından ve Türk tarımının tasfiye edilmesinden başka bir anlama
gelmemektedir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Çiftçi öldü. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Çünkü, bunu bize empoze eden
bu kuruluşlar, bu örgütler ve bu ülkeler, ciddî hileler kullanarak kendi
tarımlarını en ağır biçimde, en ciddî biçimde, çok yüksek rakamlarla desteklemeye
devam etmektedirler. Yüce Mecliste defalarca arz ettiğim gibi, bugün, Avrupa
Birliğini oluşturan ülkelerin ortak bütçelerinin, halen çok önemli bir kısmı
-aşağı yukarı bütçesinin yarısından fazlası- tarımdaki desteklemelere
ayrılmıştır ve bu destek her geçen gün azalmıyor, maalesef, 2006 yılına kadar
da giderek artacaktır; ama,
sıra, Türkiye'ye geldiği zaman,
verilen her ödevi, bu manada verilen her direktifi kolaylıkla yerine
getirebilecek bir hükümeti de karşılarında buldukları için, fatura, Türk
çiftçisinin sırtından en ağır biçimde ödenmektedir. Bu gidişe dur demediğimiz
müddetçe, buna ait ciddî yasal düzenlemeleri -bugün çok önem arz etmektedir- bu
Yüce Meclisten geçirmediğimiz sürece, inanın, 2005-2010 yıllarında, Türkiye'yi,
ciddî manada kendi kendine yeter ülke diye övündüğümüz ve gerçekten, biraz önce
arz etmeye çalıştığım yüksek tarımsal potansiyele sahip olan bu ülkeyi, bu
stratejik maddeler bakımından ciddî olarak dışarıya bağımlı hale getiririz.
Bunun için, bugünden itibaren, özellikle IMF'le yapılan bu anlaşmalar
çerçevesinde tarımla ilgili atılacak adımlarda çok dikkat edilmesi ve bu
teslimiyetçi politikadan vazgeçilmesini şiddetle tavsiye ediyorum. Değerli milletvekilleri, bakın, bir Mera Kanunu
çıkardık ve bu Yüce Mecliste -iftihar ederek söylüyorum- temel kanun
niteliğinde ortak bir karar da alınmamasına rağmen, gruplar arasındaki anlaşma
ve uzlaşmanın sonucu -çünkü, çok uzunca bir süre Tarım Komisyonunda
görüşülmüştü- bu Yüce Meclise geldiği zaman, koskocaman kanun bir saatlik bir
süre içerisinde, büyük bir ittifakla geçti. Elbette ki, bu çıkan kanunun çok önemli noksanları
halen vardır; çünkü, bugüne kadar çıkarılamamasının temel sebeplerinden birisi,
mükemmeli yakalayamama endişesiydi; onun için, bir adım atıldı -ki, aksayan
yönleri, bilahara, daha yeni bir düzenlemeyle telafi etme imkânı vardır. Bunun
için öncelikle bir temel adım atıp, bu yasayı çıkaralım dedik- çıkardık bu
yasayı. Bu ülke için hayatî önem arz ediyordu. Niye;
Türkiye'de çayır mera varlığı 22-23 milyon hektar olarak gözükü-yor ve gerçekte
3,5-4 milyon hektara kalan ve âdeta yok denecek kadar azalmış meramız var;
çünkü, hepsi mera vasfını kaybetmiştir. Halbuki, hayvancılık için temel
zenginliğimiz, üzerine dayanacağımız ve istifade edeceğimiz temel zenginliğimiz
bu meralarımızdı. Bunun için, bu Mera Kanunu önemliydi, çıkardık. Çıkardık da
ne oldu; bu kanunun esas özelliklerinden birisi, meraların tesis edilmesi,
korunması, yeni bitkilerin ekilmesi ve Türk tarımının hizmetine sunulmasıydı.
Bugüne kadar -kanun çıktığından itibaren ifade ediyorum- 1 metrekare mera
tesisi yapılmamıştır, yapılamamıştır. Şimdi, bu kanunun önemli maddelerinden birisi de, Mera
Fonunun oluşturulmasıydı. Burada, bu fonun kullanımında çok ciddî bilimsel ve
teknik kıstaslar, ölçüler getirildi. Bu ölçülere uyularak, meraların tesisinde,
onarımında, bakımında, yeniden yapılmasında, bu fondaki paralar kullanılacaktı.
Şimdi, duyuyoruz ki, IMF, Türkiye'ye, Hazineye, Hazine de Tarım Bakanlığına
bastırmak suretiyle, bu Mera Fonu kaldırılmaya çalışılıyor. Muhtemelen, çok
kısa bir müddet sonra, burada, Türkiye için çok önemli olan bir yasayı, şeker
yasa tasarısını görüşeceğiz. Orada da, bu yasa tasarısını nasıl çıkaracağız
diye, cidden merak ediyorum; yani, içinde şeker fonunun oluşturulmadığı bir
şeker yasası, Türk çiftçisinin, Türk pancarcısının hangi problemini çözecek ve
hangi ölçülerle, bu tarımı ve şeker üretimini rasyonelize edeceksiniz. O bakımdan, bu konuda, bırakın temel adımları atmayı,
temel yasaları çıkarmayı, hükümet, günlük uygulamalarda, köylü için acil önem
arz eden temel konularda da, maalesef, ciddî manada duyarsız kalmaktadır. İşte,
geçen bütçe konuşmasında da ifade ettiğim gibi, Türkiye'de, âdeta, icra
kapısında olmayan, âdeta, mahkemelik olmayla karşı karşıya olmayan üretici,
çiftçi kalmamıştır. Tarım kredi borçları, tarımla ilgili olarak Ziraat
Bankasına olan borçlar, köylüyü, üreticiyi, ciddî manada darboğaza sokmuştur. Türk tarımını düşünenlerin ilk yapacağı iş, göstermelik
tekliflerle değil, ciddî manada hükümet tasarısı olarak, buraya, bu borçların
ertelenmesini ve muntazam ödenmesini sağlayacak yeni düzenlemeleri getirmek
olmalıdır. Bunu yapmadığınız takdirde, bu en meşakkatli, en cefakâr kesim,
gerçekten, işsizler ordusuna katılmakla kalmayacak, aynı zamanda, ülkenin bu en
sağlam damarını da kurutmuş olacağız. Değerli milletvekilleri, söylenecek çok şey var,
üzerinde durulacak birçok husus var; bunlar üzerinde fazlaca konuştuk; ancak,
affınıza sığınarak, bir önemli konuyu daha dikkatine arz etmek istiyorum:
Şimdi, çok aktüel olan bir konu, delidana hastalığı. Özellikle, son günlerde,
son birkaç ayda, olmayan bir problem yüzünden, olmayan bir hastalık yüzünden,
Türk ekonomisi, Türk köylüsü, Türk hayvancısı ve sanayi işletmeleri ciddî bir
kriz yaşamaktadırlar delidana hastalığı yüzünden. Malumunuz, delidana
hastalığı, 1989 yılında İngiltere'de başgösterdi ve diğer Avrupa ülkelerinde de
buna ait kötü örnekler görüldü. Sadece şu kadarını ifade etmek istiyorum:
Delidana probleminin boy gösterdiği, insanlığı ve sağlığı tehdit ettiği
günümüzde, delidana riski bakımından en güvenli ülke Türkiye'dir ve Türkiye'de,
bu konuda, bugüne kadar hiçbir problem yaşanmamıştır. Esasında Türkiye'nin, bu
avantajı kullanması, delidana riski taşıyan ve bu konuda sabıkalı hale gelen
Avrupa tarımına, Avrupa'ya ihracat yapması gerekirken, ülkemizde, zaman zaman
ifade edilen, kastı aşan, sorumluluk sınırını aşan bazı beyanlar ve ifadeler
açısından, Türk hayvancılığı ve Türk sanayicisi ciddî bir sıkıntıya girmiştir. Geçende, bu konu gündeme geldiği zaman, Sayın Tarım
Bakanının sorulan bir soruya cevaben aynen şöyle ifade ettiğini
duydum:"1999 yılından, bizim iktidara geldiğimiz günden bugüne kadar,
delidanayla ilgili olarak herhangi bir olumsuzluk yaşanmamıştır; bununla ilgili
olarak, ithalat, ihracat konusunda ciddî tedbirler alınmıştır ve böyle bir
sıkıntı, böyle bir risk yoktur; kendi dönemime kefilim." "1999'dan
öncesi" ne demek oluyor, bunun anlamı ne oluyor; bundan önce hastalıklı
hayvanlar girmiş olabilir, hastalıklı hayvanlardan elde edilen yem mamulleri
(kan unu, kemik unu vesaire) Türkiye'ye girmiş olabilir. Yani, Sayın Bakan,
aynen böyle ifade etmiyor; ama, kendi dönemine kefil olmakla, ki, bilahara,
rakam olarak da 1980 ve 1999 yılları arasında birçok ithalat yapılmıştır, bir
şey diyemem diyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Konuyu, böyle şüpheli bir şekilde ortada bıraktığınız zaman,
Sayın Bakan, kendi ülkemizin hayvancılığını, Avrupalının, Batılının isteyip de
bulamadığı şekilde oraya heba etmiş oluyorsunuz. Kelimeyi, daha ağırlaştırmayı
da kati surette istemiyorum. Halbuki, Sayın Tarım Bakanından şunu beklerdim:
Ülkemizde böyle bir problem yoktur, yaşanmamıştır ve Türkiye, bu konuda Avrupa
ülkelerinin hepsinden, Avrupalının rahat rahat gelip, tertemiz, pırıl pırıl et
yiyebileceği temiz bir ülke konumundadır desin. Eğer gerçekten, 1999 yılından önce bildiğiniz bir vaka
varsa, hastalıklı yemler girmişse, onu lütfen açıklayın; çağdaş, Batılı bir
anlayışın sonucu olarak biz bunun tedbirlerini alırız, özür dilememiz gerekirse
özür de dileriz; ama, yoksa, lütfen yok olduğunu söyleyin. Sözü ortada,
muallakta bıraktığınız zaman, bu, hiç ummadığınız sonuçlar verecektir. Nitekim,
bana, sanayicisinden, çiftçisine, köylüsüne varana kadar, Türkiye'nin her
yerinden "etimizin fiyatı şuraya düştü, artık, kimse, bizden et
almıyor" diye şikâyetler geldi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ertugay, toparlar mısınız efendim
lütfen. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Hoşgörünüze sığınarak hemen
toparlıyorum. BAŞKAN - Lütfen... ZEKİ ERTUGAY (Devamla) -Türkiye, benzerini 1971
yılında, bir sağlık bakanının, kolerayla ilgili, kastı aşan, sorumlu olmayan
bir beyanından dolayı yaşamış o dönemde, Türkiye'nin, Avrupa kapılarından,
şeftali kamyonları, üzüm kolileri geri dönmekle kalmamış, aynı zamanda
Türkiye'de turizm büyük bir darbe yemiştir. Onun için, ben, Sayın Bakandan,
eğer yanlış anlaşılmışsa, bu yanlış ifadeyi düzeltmesini özellikle istiyorum.
Bu, çok önemli ve hayatî bir konudur ve gerçekten de Türkiye'de böyle bir
sorun, böyle bir problem varsa bunun da konuşulmasının, yine Sayın Bakanın
ağzından konuşulmasının yararlı olduğunu düşünüyorum. Bu tasarıyı desteklediğimizi ve önemli olduğunu arz
ediyor, Doğru Yol Partisi Grubu olarak gereken desteği vereceğimizi de ifade
ediyor, sabrınız için teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili
Sayın Zeki Ünal'da. Buyurun Sayın Ünal. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ZEKİ ÜNAL (Karaman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı Sulama Alanlarında Arazi
Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerindeki görüşlerimi arz etmek üzere Fazilet Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla 1.12.1984
tarihinde çıkarılmış olan 3083 sayılı Kanunda bazı değişiklikler yapılmak
istenmektedir. Tasarının genel gerekçesinde, onaltı yıl önce yürürlüğe girmiş
olan 3083 sayılı Yasanın uygulanması sırasında ortaya çıkan sosyal, ekonomik,
malî ve teknik sorunları gidermek amacıyla hazırlandığı ifade edilmektedir ve
uygulamadan gelen bu aksaklıklar, maalesef altı satıra sığdırılmış
bulunmaktadır. Gerekçeye bakılacak olursa, bu tasarı kanunlaştığı
takdirde, uygulama sırasında ortaya çıkan tüm sorunlar ortadan kaldırılacaktır,
sosyal huzursuzluklar giderilecektir, devletin sırtındaki malî külfet
hafifletilecektir. Hedefler doğrudur; ancak, bu hedeflerin nasıl ve ne şekilde
gerçekleştirileceği konusunda, gerekçede doyurucu bilgiler yoktur. yirmisekiz
yıldan beri tartışılan toprak ve tarım reformu konusunda daha mütemmim, daha
doyurucu, böyle, daha teknik bilgilerin verilmesi gerekirdi; bu, bir
noksanlıktır. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, vaktiyle,
toprak ve tarım reformu, sağ ve sol jargonlar önplana çıkarılarak, ideolojik
bazda ele alındığı için, yasası da, sosyal, ekonomik ve bölgesel şartlar
fazlaca dikkate alınmadan çıkarılmıştır. Nitekim, 1973 yılında çıkarılan 1757
sayılı Yasaya göre, 1974'te başlatılan çalışmalar, yasanın Anayasa Mahkemesince
1978 yılında iptaliyle birlikte durdurulmuştur. Görüşmekte olduğumuz 3083 sayılı Yasa, 1984 yılında
yürürlüğe girinceye kadar da, teşkilat, Bakanlar Kurulunun kararıyla idare
edilmiştir. 1986'da uygulama yönetmeliği çıkarılmış ve 1988 yılında da arazi
toplulaştırması yapılmaya başlanmıştır. O yıllardan itibaren yapılan
çalışmalar, tarım sektöründe ne gibi gelişmeler sağlamıştır, verim ve
üretimdeki artış ne olmuştur, toprak reformu, o bölgenin sosyal, ekonomik ve
kültürel değişimine ne ölçüde tesir etmiştir, ülke ekonomisine sağladığı
katmadeğer ne olmuştur; bunlar çok önemli konulardır; bu konuyla ilgili bir
araştırmanın mutlaka yapılması lazımdır. Böyle bir araştırmanın yapıldığı
kanaatinde değilim. Özellikle önümüzdeki çalışmalar açısından böyle bir çalışma
fevkalade önemlidir. Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla, toplulaştırma
alanlarında gerçek ve tüzelkişilere ait arazilerden, projenin özelliğine göre,
yol ve kanal gibi, kamunun ortak kullanacağı yerler için yüzde 10'a kadar
katılım payının kesileceği hükme bağlanmaktadır. Yine, aynı tasarı
kanunlaşırsa, katılım payı içerisindeki arazilere herhangi bir para
ödenmeyecektir. Katılım payını aşarsa eşdeğer hazine arazilerinden
karşılanacaktır. Hazine arazisi de yoksa, kesilen arazi için kamulaştırma
işlemi yapılacaktır. Genelde uygulamalar göstermiştir ki, bu kesintiler, yüzde
5 ile 10 arasında değişmektedir. Projeyi yapanlar da, sanırım bu durumu dikkate
alacaklardır. Kamulaştırma sonucunda, devlet-vatandaş arasında yıllar süren
mahkemeleri dikkate aldığımızda, kesinti oranlarıyla projenin önemi daha da iyi
anlaşılacaktır. Değerli arkadaşlar, tasarıyla getirilmek istenilen
düzenlemeleri makul görmekle birlikte, yeterli olmadığını düşünüyoruz. Mademki,
hükümet, bu tasarıyla, arazilerin rasyonel bir şekilde kullanılmasını
hedeflemektedir, o halde, hedeflerin gerçekleşmesine engel olan birtakım
organizasyon ve koordinasyon bozukluklarını da gidermesi gerekirdi; ancak,
görüyoruz ki, böyle bir çaba yok. Bugün, bildiğiniz gibi, toplulaştırma işini iki ayrı
bakanlık üstlenmiş bulunmaktadır; biri Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, diğeri de
Devlet Bakanlığıdır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, toplulaştırma işini,
bünyesinde bulunan Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü aracılığıyla
yürütmektedir. Devlet Bakanlığı ise, bünyesinde bulunan Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü aracılığıyla toplulaştırma işlemini yürütmektedir. Mutlaka bu ikileme
bir son vermek lazımdır. Bir hükümet içerisinde ayrı ayrı partilerde diye bunu
gözden uzak tutmamak gerekir. Değerli arkadaşlar, benim bildiğim kadarıyla, gerek
Devlet Bakanlığı ve gerekse Tarım ve Köyişleri Bakanlığı birer tasarı
hazırlamıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının hazırlamış olduğu tasarıya göre,
toprak sulama ve tarım reformu genel müdürlüğünün kurulmasıyla ilgili bir
çalışma yürütülecektir. Devlet Bakanlığı ise, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü
"Köy Hizmetleri Bakanlığı" olarak değiştirmek istemektedir ve bunun
bünyesinde de, toprak su iskân genel müdürlüğü, daha evvel YSE olarak
bildiğimiz ve bilahara 1985 yılında kaldırılan bu genel müdürlüğün yerine de,
köy yolu ve içmesuyu genel müdürlüğü ihdas edilmek istenilmektedir. Şimdi, bu
hükümet, mutlaka, buna bir çare bulmalıdır. Böyle bir teklif getirilmiştir. Bu
teklif, aslında, makuldür, uygundur; ancak, bizim üzerinde durmak istediğimiz
konu şudur: Böylesine palyatif tedbirlerle, istediğimiz neticeyi almak mümkün
değildir. Evet, iki ayrı partide bulunmaktadır; hizmet, aynı işi gören, iki
ayrı partinin uhdesinde bulunan bakanlıklar tarafından yürütülmektedir.
Zannediyorum, bu zor değildir; iki sayın bakan bir araya gelir ve hatta, bu
tasarıyı çeker, sonra da, bu işleri daha mükemmel bir hale sokabilmek amacıyla
tek bir tasarı hazırlarlar ve burada da çok rahat bir şekilde kabul edilir. Ben, özellikle şunun altını çizmek istiyorum: 1960'lı
yıllardan 1985 yılına gelinceye kadar,
Türkiye'de, özellikle küçük su işlerini ve toprağı gerçekten en mükemmel
şekilde değerlendiren Topraksu genel müdürlüğü, bazı siyasî mülahazalarla 1985
yılında lağvedilmiştir. Bu Topraksu genel müdürlüğünün tekrar ihdas edilmesi
de, ülkenin küçük sularına sahip çıkmak ve toprağına sahip çıkmak açısından
fevkalade önemlidir. Zaten, iki sayın bakan da bunun ehemmiyetini bildikleri
için, tasarılarında bunlara da yer vermişlerdir. Benim burada arzım şudur: İki
bakanlık bir araya gelerek tek bir bakanlığın bünyesinde bu işlerin
yürütülmesidir. Değerli arkadaşlar, peki, bu iki bakanlığın bünyesinde
yürütülen bu toplulaştırmadaki farklılık nedir? Toprak ve Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü, vatandaşın isteğine bağlı olmaksızın, kanundan aldığı yetkiye
dayanarak belli bir sahayı reform sahası olarak ilan etmekte ve orada gerekli
çalışmaları yürütmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ise, toplulaştırma
işini isteğe bağlı olarak yapmaktadır; bunun için de iki tane kriteri vardır;
birincisi, proje sahasındaki arazi sahiplerinin üçte 2'sinin muvafakati
şarttır; diğer bir şart ise, muvafakat edenlerin arazilerinin toplam arazi
içerisindeki paylarının yarıdan fazlası olması gerekmektedir. Bu iki şartın,
aynı zamanda tahakkuku gerekiyor. Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü arazi
toplulaştırmasını kanuna dayanarak yaparken, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü de
tüzüğe dayanarak yapmaktadır. Yüzde 5 ile 10 arasında kesintiye uğramasına
rağmen, toplulaştırmaya talep giderek artmaktadır; çünkü, arazi parçaları
bütünleşmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün araştırmasına göre, arazi
değeri 10 kat artmaktadır, üretim girdilerinde yüzde 25 tasarruf
sağlanmaktadır. Değerli milletvekilleri, arazi toplulaştırması demek,
sadece ve sadece toprakların bir araya getirilmesi demek değildir; bu
projelerle birlikte "arazi developmanı" dediğimiz tesviye, sulama ve
drenaj kanallarının yapılması, çorak arazilerin ıslahı, eğer varsa taşlardan
arındırılması, sanat yapıları ve tarla içi hizmet yolları... Bunların da bunun
içerisinde dikkate alınması gerekmektedir; ancak, Toprak ve Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü tarafından yapılmış olan toplulaştırmalarda tarla içi geliştirme
hizmetleri maalesef yapılmadığı için, bu işler yarım kalmaktadır. Bugüne gelinceye kadar, Toprak ve Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 134 000 hektarlık bir sahayı toplulaştırmıştır ve şu anda da 30 000
hektar civarında arazi üzerinde çalışma yapmaktadır. Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü ise, şimdiye kadar yaklaşık 300 000 hektarlık arazide toplulaştırma
yapmıştır; ayrıca, elinde 100 000 hektarı aşan bir proje stoku mevcuttur. 2001
yılından itibaren 2 milyon hektar arazinin toplulaştırılması hedeflenmektedir.
Bu hedefi Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü koymuştur; elbette ki Toprak ve Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünün de bir hedefi vardır. Benim, yine, altını çizerek belirtmek istediğim konu,
her iki genel müdürlüğün, bu fonksiyonlarının bir araya getirilmesidir; tek bir
bakanlık altında bu işlerin yürütülmesi halinde, fevkalade güzel sonuçlar
ortaya çıkacaktır. Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bir yılda 20
000 hektar arazinin toplulaştırılabileceğini, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü de
100 000 hektar civarında arazinin toplulaştırılabileceğini ifade ettiğine göre,
bir yılda, demek ki, 120 000 hektar arazi çok rahat bir şekilde
toplulaştırılacak demektir. 1 hektar arazinin maliyeti yaklaşık 700 milyon
civarında olduğuna göre, yılda 85 trilyon paraya ihtiyacı vardır ve biz, yılda
85 trilyon parayı tahsis ettiğimiz takdirde, onaltı yılda bu sorun
çözülecektir. Değerli arkadaşlar, bu toplulaştırmadan sonra, devlet
yatırımlarında yüzde 35 oranında bir tasarruf sağlanmaktadır. Örnek vermek
gerekirse, daha evvel 60 kilometrelik bir kanal şebekesi yapılması gerekirken,
toplulaştırmadan sonra bu 40 kilometreye düşmektedir. Ancak, burada hukukî bir sorun vardır; bu sorunu da,
mutlaka bu hükümetin çözmesi lazımdır. O da nedir; o da şudur: Toplulaştırmadan
geçen, yani toplulaştırılmış olan araziler miras yoluyla, bilahara yine ufak
parçalara ayrılmaktadır. Eğer, Toprak ve Tarım Reformu Kanununun bir maddesine
göre, kısmen de olsa, bunun önlenmesiyle ilgili bir hüküm vardır. Örnek vermek
gerekirse, Şanlıurfa'da, suluda 50, kuruda 200 dekardan daha aşağı arazilerin
bölünemeyeceğine ait bir hüküm olmakla beraber; aynı işi Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü yaptığına göre ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu bu
arazi toplulaştırmalarında bu hüküm uygulanmadığına göre, öyleyse, bugüne
gelinceye kadar 300 000 hektarlık arazi, yine, aynı şekilde, miras yoluyla,
bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, sulama alanlarında arazi
developman hizmetleri yapıldığına göre, sulama kuyu kaynaklarının rantabl bir
şekilde kullanılması da fevkalade önemlidir. Türkiye, su bakımından zengin değildir. Dünya
standartlarına göre, su bakımından zengin olabilmek için, fert başına düşen
kullanılabilecek suyun miktarının 10 000 metreküpün üzerinde olması
gerekmektedir. Türkiye'de ise 3 000 metreküp civarındadır. Ülkemizin bu
durumunu dikkate alarak, mutlaka, mevcut su kaynaklarımızı mükemmel şekilde
kullanmamız gerekmektedir ve ayrıca, iklim şartları da yine bizi bu konuda
hassas olmaya zorlamaktadır. Ülkemizin yağış ortalaması 640 milimetredir. Bu, çok
düşük bir rakamdır. En fazla yağış alan bölgemiz Hopa-Kemalpaşa, 2 612
milimetredir. En düşük yağış alan bölgemiz ise, mikroklima özelliği taşıyan
Iğdır'dır; o da, 248 milimetredir. Ondan sonra Konya Karapınar gelmektedir; o
da, 280 milimetredir. Bilahara, Karaman, 336 milimetreyle, yine, yağış
miktarının çok az olduğu illerimiz arasında bulunmaktadır. Değerli arkadaşlar, halen, yılda 12 milyar metreküpü
yeraltı, 98 milyar metreküpü yerüstü olmak üzere, bir yılda kullanabileceğimiz
110 milyar metreküp bizim su kaynağımız vardır; ancak, maalesef, biz, bunun
sadece 30 milyar metreküpünü kullanabiliyoruz. Peki, 80 milyar metreküp ne
oluyor; 3 milyar metreküpü şu anda elan yeraltı kaynaklarımız olarak yer
altında bulunuyor. Geride 77 milyar metreküp suyumuz ise, maalesef, göllere ve
denizlere kavuşup gitmektedir. Özellikle, son günlerde, biliyorsunuz, ülkemiz
bir kuraklık kuşağı içerisine girmiştir; bu da, fevkalade önemlidir. Biz,
mevcut sularımızı kullanamıyoruz. Bugüne kadar 28 milyon hektar tarım arazisinden ancak
ve ancak sulayabildiğimiz arazi miktarı 4,7 milyon hektardır. Yapılan
araştırmalara göre, 26 milyon hektar sahada sulama faaliyetleri
yapılabilecekken, maalesef, sadece ekonomik olarak sulanabilecek saha 8,5
milyon hektardır. GAP'la birlikte 1,7 milyon hektar da bu miktara eklenecektir;
ancak, Güneydoğu Anadolu Projesi istediğimiz süratte ve vüsatte yürümemektedir. Değerli arkadaşlar, bunun dışında, Konya Ovası ve Orta
Anadolu Projesi var, Doğu Anadolu Projesi var ve Doğu Karadeniz Projesi var.
Bunların üzerinde de hassasiyetle durulması gerekmektedir; çünkü, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planına, özellikle bu projeler konulmuştur. Ancak, maalesef,
biz, buralara para aktaramıyoruz. Mesela, Konya'daki mavi tünel, daha önceki
dönemlerde ihale edilmiş olmasına rağmen ve 200 000 hektarlık bir sahayı
sulayabilecekken, maalesef, bilahara, bu da iptal edilmiştir. Değerli arkadaşlar, sulama suyu, tarımsal girdilerin en
önemlilerindendir. Yapılan araştırmalara göre, ürün miktarında ve verim
miktarında 7 misli artacağı ifade edilmektedir. Tabiî, bunun dışındaki tarımsal
girdiler de fevkalade önemlidir. Bir gübreleme, tohumluk, tarımsal
mekanizasyon; bunlar fevkalade önemli; ancak, şu anda, Türk tarımı, maalesef,
IMF'nin reçeteleriyle boğulma noktasına getirilmiş bulunmaktadır. Hükümetin açıklamış olduğu yıllık enflasyon yüzde
39'dur. Değerli arkadaşlar, tarım sektöründeki yıllık enflasyon, elbette ki,
yüzde 100'lere yakındır; lütfen, bu konuda insaflı olalım. Kaldı ki, yıllık ile
yıllık ortalama arasında da fark vardır. Hükümetin ilan etmiş olduğu yıllık
yüzde 39 iken, yıllık ortalama yüzde 54,9'dur. Hükümet, genelde, enflasyonun
ikinci rakamını gizleme ihtiyacı duymaktadır. Değerli arkadaşlar, mademki, şu anda mevcut suyumuzu;
yani, 30 milyar metreküp suyumuzu kullanıyoruz, hiç değilse, bunu en mükemmel
şekilde kullanalım. Herkes, bütün milletvekili arkadaşlarımız, kendi
bölgelerinde, herhalde şunu çok iyi biliyorlar; hâlâ, derin kuyu açılmış,
binlerce onbinlerce derin kuyu açılmış olmasına rağmen, sulama ilkel metotlarla
yapılmaktadır. Salma sulama ile açık kanallarla yapılan sulama randımanı yüzde
30 civarındadır; halbuki, yağmurlama sistemiyle bu randıman, elbette ki, yüzde
90'lara çıkmaktadır. Bunu da mutlaka dikkate almamız gerekmektedir. Maalesef, şu anda, 28 milyon hektar sahamız içerisinde
modern usullerle sulanabilecek sahamız çok olmasına rağmen, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü tarafından sulanan 35 000 hektar, halk sulamaları, Devlet Su
İşleri ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü müştereken 250 000 hektardır. Bu da,
değerli arkadaşlar, yüzde 5'ini teşkil etmektedir ki, bu, fevkalade düşük ve
küçük bir rakamdır. Değerli arkadaşlar, maalesef, bu gerçekler
karşımızdayken... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ZEKİ ÜNAL (Devamla) - Efendim, 1 dakika süre verirseniz
biter. BAŞKAN - Toparlarsanız minnettar kalırım efendim;
buyurun. ZEKİ ÜNAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, bu gerçekleri dikkate alarak, hükümetin,
mutlaka arazi toplulaştırmasına ve tarla içi geliştirmesine, sulama
hizmetlerine ciddi miktarda para ayırması gerekmektedir. Kendi bölgem için söylüyorum; Karaman'da şu anda 550
tane derin kuyu vardır ve bir kuyu 17 milyara mal olmuştur. Geçen sene 17
milyardı, bugünkü fiyatlara göre 20 milyar olsa 20 trilyon... 11,5 trilyon
yatırılmıştır; ancak, şu ana gelinceye kadar çok cüzi bir miktarda beton kanal
vardır, modern sulama metotları, maalesef, şu anda uygulanmamaktadır. Yani,
Türkiye genelindeki manzara budur. Onun için, biz, hükümetten, özellikle bu
konuda daha dikkatli olmasını ve bu konuda bütçeden daha fazla tahsisat
ayırmasını istiyoruz. Bu dilek ve temennilerle hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal. Efendim, şimdi söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Yücel Erdener'de. Buyurun Sayın Erdener. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; kısa bir zaman önce aramızdan ayrılan Genel
Başkan Yardımcımız ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanımız Sayın
Turan Bilge'ye, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sayın Fevzi Şıhanlıoğlu'na Tanrı'dan
rahmet ve ailelerine başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca hazırlanan ve
komisyonumuzdan oybirliğiyle geçen, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine
Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısını
Grubum adına değerlendirmeye çalışacağım. 3083 sayılı Kanunun 1.12.1984 tarihinde yürürlüğe
girmesinden sonra bugüne kadar yapılan uygulamalarda karşılaşılan sorunları
gidermek, uygulamanın amacına uygun olarak yürütülmesine çalışmak, oluşan
olumsuz sonuçları giderebilmek, devletin malî harcamalarını azaltmak için bir
dizi çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların en önemlisi ise, adı geçen
kanuna geçici bir madde ilave etmektir; yani, toplulaştırma alanlarında gerçek
kişilere, kamu ve özel hukuk tüzelkişilerine ait parçalanmış olan arazilerin
bir araya getirilmesini sağlamaktır. Arazi toplulaştırması, kısaca, ekonomik üretime imkân
vermeyecek şekilde parçalanmış ve dağınık hale gelmiş arazilerin, planlanan
yollar, sulama ve tahliye kanalları gibi sabit sınırlar dikkate alınarak
birleştirilip bütünleştirilmesi ve işletmenin yeniden düzenlenmesi, köy
yerleşim yerlerinin planlanması olarak tanımlanabilir. Tarımsal bünyenin ıslahıyla ilgili alınması gerekli tedbirler
ise, mülkiyet ve tasarruf rejiminin ıslahı, arazi ıslahı, toprak muhafazası,
drenaj ve sulama gibi tedbirlerdir. Bu tedbirlerin tamamı, geniş anlamda, arazi
toplulaştırması veya arazi düzenlemesi çalışmaları içinde yer almaktadır. Ülkemizin tarım alanları, genişleyebileceği en son
noktaya ulaşmış bulunmaktadır. Daha fazla üretim için, daha geniş alanların
ekimi yerine, birim alanda verimin yükseltilmesinin hedef alınması
gerekmektedir. Toplulaştırma sahasına ait sulama, tarımsal altyapı ve
tarım reformu hizmetleri birbirine bağlı, birbirinin tamamlayıcısı hizmetler
olup, bir ünite tarafından planlanması, projelendirilmesi ve uygulaması
yararları bir yana, gerekli ve zorunlu görülmektedir. Topraksu, bu konudaki çalışmalarını, kuruluşundan, yani
1959 yılından 1984 yılında kapatılıncaya kadar çok büyük bir başarıyla
yürütmüştür. Bir ikinci tesis olarak kırk yıldır çalışan Tarım
Reformu, bunun yanında, böyle bir çalışmaya, böyle bir başarıya ne yazık ki,
imza atmamıştır; çünkü, kendi başına çalışmakta hiçbir şekilde etkin
olamamıştır. Bu, politik neticelerin, politik çalışmaların sonucudur. Oysa,
Topraksu, hiçbir şekilde politikaya araç olmamış, hiçbir şekilde politikaya
girmemiş, sadece ülkenin tarım kompozisyonları üzerinde gerekli çalışmalarını
yapmıştır. Topraksu, bu çalışmaların içinde, toprak haritaları
yapmıştır. 1971 yılında yapılan toprak haritaları halen kullanılmaktadır. Bu,
ülkemizin yüzkarasıdır. Niçin hâlâ 1971'de yapılan toprak haritalarını
kullanıyoruz, niçin hâlâ Topraksuyu kurmuyoruz, niçin hâlâ Topraksunun
çalışmaları üzerindeki olumlu etkileri gözardı ediyoruz; bu, hâlâ düşünceler
arasında kaybolup gitmektedir. Toplulaştırma konusuna geniş anlamda yaklaşılmasına
karşın, ülkemizde arazi toplulaştırılması, kırk yıldan bu yana aynı çizgide
devam etmektedir. Kırsal ve kentsel topraklar üzerinde çalışmalarda gözardı
edilmemesi gereken temel ilkeler vardır; bunlar: Doğa bir emanettir, toprak
sınırlı bir doğal kaynaktır. Yeryüzüne ilişkin uygulanacak her proje hepimizi
ilgilendirmektedir. Bu yaklaşımların bir arada olmadığı uygulamalardan, gelecek
kuşaklar ve toplum yararına bir sonuç beklemek imkânsızdır. Bu nedenle, arazi
toplulaştırması, politik düzeyde bir bütün olarak ele alınmalı, çağdaş
gelişmeler doğrultusunda görev alanları yetki ve sorumlulukları, örgütsel yapı,
çiftçi katılımı ve hatta ismiyle,
ülkemiz şartlarına göre ona yeni bir biçim verilmelidir. Ekolojik dengenin
korunması, yani, insan ve öteki canlıların varlık ve gelişmelerini
sürdürebilmeleri için gerekli olan koşulların sağlanması, hava, su ve
topraktaki kirlilik ve bozunmaların önlenmesi, çevreyle ilgili en önemli
görevlerimizden birisidir. Çevremizle ilgili bir görevin yerine getirilebilmesi,
ancak kırsal topraklar üzerinde uygulanan kalkınma planlarının çevreye uyumunu
sağlamak ve sürdürülebilir tarım anlayışı hâkim kılınarak, doğal dengeyi koruma
yöntemlerini içeren bir kırsal toprak düzenlemesi, yani toplulaştırmayla
mümkündür. Bunun sonucunda, kırsal kesimin beklentileri ve kentsel kesim
arasındaki beklentiler dengelenerek, projeler hayata geçirilmiş olacaktır.
Topraksunun, kapatılana kadar yaptığı uygulamalar asla yadsınmayacaktır.
Ülkemizde büyük alanlarda havza bazında kırsal düzenlemesi yapılan bu
çalışmalar, yani, toplulaştırma çalışmalarında asgarî seviyeye gelmiş olmamız
da sevindirici bir gelişmedir. İşte, toprak ve tarım reformu çalışmalarına esas
olacak; ama, çalışmaların asla desteklenmediği bir durum, devletin itibarını
sarsabilecek. Büyük meblağlara varabilecek kamulaştırma bedeli ödemesi
gerektiren kanun, ancak ek geçici maddeler bölümüyle ilave edilmek üzere
zorunlu hal ortaya çıkarmıştır. Yukarıda saymaya çalıştığım hususlar, ülkemizde arazi toplulaştırmasının ne derece gerekli ve
ne derece vazgeçilmez olduğunu ortaya koymaktadır. Bu konuda yürekli
çalışmaları olan Topraksu teşkilatının tekrar kurulmasını arzu ediyor ve arazi
toplulaştırılması konusunda yapılacak her türlü olumlu çalışmalar, işgücüne,
devletin yapacağı ödemelerdeki sonuçların verimine, etkinliklerin olumlu sonuca
varmasını diliyor ve saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Sayın Erdener'e teşükkür ederim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzincan
Milletvekili Sayın Mihrali Aksu; buyurun.(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MİHRALİ AKSU (Erzincan) - 216 sıra
sayılı yasa tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi, Oslmanlıda "miri
arazi" sistemi vardı; yani, arazi, devlete ait idi. 1858 yılına kadar,
yapı, bu şekliyle devam edegelmiştir. 1858 yılında çıkarılan bir yasayla, özel
mülkiyetin de öne çıkarıldığı bir anlayışla karşı karşıya gelmişizdir. 1858
yılında özel mülkiyetin de ortak olduğu anlayış, 1926 yılında Medenî Kanuna
kadar süregelmiştir. 1926 yılında Medenî Kanunun mirası düzenleyen hükümleri,
tamamen özel mülkiyeti kabul eden bir anlayışı kabul etmiştir. İşte, bizde
araziyle ilgili olan sorun da, 1926 yılında mirası düzenleyen hükümlerle
paralel olarak günümüze kadar sürüp gelmiştir. Bu dönem içerisinde, bu konuyla ilgili olarak ciddî bir
düzenleme yaptığımızı söylememiz mümkün değildir. Zaten, bugün üzerinde
tartıştığımız konu da, bunun bir sonucu olarak gündeme gelmiştir. Miras Kanunundaki özel mülkiyetin önplana çıkmış
olması, nüfus yoğunluğunun artması, sanayiin gelişmesine paralel olarak
karayolu ağının genişlemesi, kırsal ve kentsel gelişmelerin bir sonucu olarak,
yine, tarımdaki gelişmelere paralel olarak teknoloji kullanımının artması,
ciddî bir arazi parçalanmasını ortaya koymuştur. Bu arazi parçalanması, iki
şekliyle karşımıza çıkıyor: Birincisi, her geçen gün, çiftçinin kullandığı,
işletmelerin kullandığı arazinin küçülmesi. Bu arazi küçülürken, yukarıda ifade
etmeye çalıştığım hususların sonucu olarak, küçülen bu arazilerin parçalı ve
dağınık şekilde farklı yerlerde olmasından dolayı tarım tekniklerinin
kullanılmasını da zorlaştırmış; dolayısıyla, tarımda girdilerin pahalı olmasını
sağlamıştır. Bu da, ekonomik bir işletmecilik anlayışının yapılmasının önüne
ciddî bir engel olarak gündemimize gelmiştir. Arazi toplulaştırması, bu nedenlerden dolayı önem arz
etmektedir. Sadece arazi toplulaştırması, problemi çözmüyor; arazi
toplulaştırmasının bir sonucu olarak, arazi kullanım planlarının da hazırlanmış
olmasını, asıl problemi çözen husus olarak tespit etmemiz gerekiyor. Toplulaştırma olayının iki farklı kuruluşça, işte,
birinin tüzük, birinin de 3083 sayılı, daha önce 1757 sayılı Toprak Tarım
Reformu Kanununa göre yürütülmüş olması, diğerinin, 1966'dan beri, o zaman
Topraksu şimdi de, Köy Hizmetlerince, Bakanlar Kurulunun çıkarmış olduğu bir
tüzükle, birinin isteğe bağlı, diğerinin kanunla, Bakanlar Kurulunca tarım
reformu ilan edilen yerlerde yapılmış olması bir ikilemi doğurmaktadır. Bu
ikilem, Türkiye'de geldiğimiz noktayı anlatmak bakımından da çok önemlidir. 40
yıllık toplulaştırmanın sonucu vardığımız nokta, 414 000 hektarlık bir
toplulaştırmadır. Türkiye'de, 8,5 milyon hektar sulanabilir arazinin olduğu
ülkemizde, sadece 414 000 gibi, komik bir rakamı itiraf ederek, bunun sonucuna
göre de başarıyı değerlendirirsek, gerçekten, geldiğimiz nokta komiktir. Onun
için, toplulaştırmada bir mesafe almak istiyorsak, bu toplulaştırmanın sonucu
olarak, işte "her yıl Kıbrıs kadar toprağı kaybediyoruz" endişesinden
kurtulmak istiyorsak, erozyonla mücadelesi sürdürülebilir bir çevre, arazinin
amaçdışı kullanımını önlemeyi gerçekten arzu ediyorsak, o zaman, arazi kullanım
planlarını da mutlaka hazırlamak gereklidir. Arazi kullanım planları ve toplulaştırma olayı, sadece,
tarım reformunun, Köy Hizmetlerinin hizmet alanıyla da sınırlı bir olay
değildir. Türkiye'de tapu kadastro çalışmalarını tamamlayamamış iseniz, pafta
ve parselleri çağın teknolojisine uygun olarak grafiklendirememişseniz, ne
toplulaştırmada ne de arazi kullanım planlarında başarılı olmanızda mümkün
değildir. Zaten, bugüne kadar ilkel metotlarla yaptığımız tapu kadastro
çalışmalarında geldiğimiz nokta da yüzde 60'tır; ama, sevindirici bir olay.
Geçen, basında, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün coğrafî bilgi sistemlerini,
otomasyonu kullanacağı şeklinde bir projeyi hayata geçireceği şeklinde bir
haber okudum. Bunun sadece haberde kalmamasını diliyorum; çünkü, bu
çalışmaların olabilmesi için, Türkiye'de sadece toplulaştırma arazi kullanım
planı problemi çözmüyor; tapu ve kadastro çalışmalarının da tamamlanması
gerekiyor. Bu noktadan olaya baktığımız zaman dahi, gerek Tarım
Reformu ve gerekse Köy Hizmetleri, hedef olarak, sadece sulanabilir alanlardaki
toplulaştırmayı gerçekleştirebilme gibi bir amacı ortaya koyuyor. Türkiye'de
18-20 milyon hektar, tarıma elverişli arazide toplulaştırmayı yapma gibi bir
amacımız olmayacak mı bizim; sadece, sulanabilir arazilerle mi boyutlu, sınırlı
kalacak diye kendimizi de ciddî olarak sorgulamamız gerekiyor. Yine, 32 milyar dolarlık bir proje olarak önümüzde
duran, bugün yüzde 12 fizikî gerçekleşmeyle, üzülerek ifade ediyorum, sadece
Şanlıurfa'yla sınırlı kalan GAP bölgesinde gerekli çalışmaları yapabilmek, 1,7
milyon hektar, bugünkü sulama metotlarıyla modern sulama tekniklerini
geliştirdiğimizde, ben iddia ediyorum ki, o bölgede dahi 3 milyon hektarlık bir
alanı sulamaya açabileceğimiz, ciddî bir projenin önümüzde durduğu GAP'ta
başarıya ulaşabilmeyi amaçlıyorsak, bu sorunları mutlaka zamanında çözmemiz
gerekiyor. Bugün, Gaziantep'te, Şanlıurfa'da tapu ve kadastro
çalışmaları büyük ölçüde tamamlanmış olmasına rağmen, GAP'ın diğer 7 ilinde bu
rakam Türkiye ortalamasının yüzde 60'ının dahi altında bulunmaktadır. Bütün bunları bir bütüncül anlayışla, toptancı bir
anlayışla gündemimize getirip, çözemezsek, sadece bu yasada üç beş madde
üzerinde değişiklik yapmanın problemimizi çözeceğine de inanmıyorum. Bu
çalışmaların, yine yetişmiş elemanlarca yapılabileceği gerçeğini de hepimizin
kavraması gerekiyor. Zannediyorum, Tarım Reformunun 10 bölgede teşkilatı
var. Bakanlar Kurulu, bu anlamda sadece GAP'a bağımlı
kalmamalı, ülkemizde verimliliği tartışılmaz olan havzalardaki toplulaştırma
çalışmaları kararı alıp, bu bölge teşkilatlarını da mutlaka çalıştırmalıdır. Yine, bu anlamda, bu teşkilatın ciddî ihtiyacı olan
yetişmiş eleman ihtiyacı giderilmeli; ama, demin söylediğim şartla, sadece
GAP'a bağlı kalmadan, diğer havzalar da toplulaştırma kapsamına alınmalı,
reform kapsamına alınmalı, bu çalışma Türkiye sathında devam etmelidir. Bu noktada bir şeyi daha ifade ederek sözlerimi
tamamlamak istiyorum. Tarım Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve büyük ölçüde köy
hizmetleri bünyesindeki sayıları 40 000'in üzerindeki işçimiz kadroya
geçirilmiştir. Tarım Reformunda ise bu rakam 340'tır. Bu işçilerin büyük
çoğunluğu da teknik kapasitesi itibariyle oradaki işleri yapmaya uygun
konumdadır. Hükümetin, Tarım Reformu bünyesindeki bu 340 işçi için de
diğerlerine öngördüğü şu merhameti, şefkati onlardan da esirgememesini
diliyorum. (Alkışlar) 3083 sayılı Yasayla yapacağımız değişikliklerin, bu
teşkilatın çalışmalarına ciddî katkı yapacağına inanıyorum, hayırlı olmasını
diliyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Sayın Başkan, izin verir misiniz? BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. ASLAN POLAT (Erzurum) - Şahıslar adına söz yok mu Sayın
Bakan? BAŞKAN - Geçemeyeceğiz efendim, bitiremeyeceğiz; Sayın
Bakan söz istedi, herhalde hükümet... ASLAN POLAT (Erzurum) - Bize de cevap verecek mi çok
merak ediyorum. BAŞKAN - Efendim, size cevap vermeyecek, Sayın Bakan
bir şey söyleyecek; haftaya size söz veririm; Buyurun Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Sayın Başkan, görüşülmekte olan tasarı üzerinde görüşlerini bildiren grup
temsilcilerine, değerli milletvekillerine çok teşekkür ediyorum. Bu kanunla
ilgili sorulara ve görüşlere gereken açıklamayı ileriki günlerde yapacağız;
ancak, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Zeki Ertugay, çok önemli
olan bir konuyu dile getirdiği ve gündemde de olduğu için, hem de
tüketicilerimiz ve sanayicilerimiz yakinen takip ettiği için, müsaade
ederseniz, kendisine hemen bu oturumda cevap vermek istedim. Delidana hastalığı, hakikaten çok tehlikeli bir
hastalık ve çok şükür, bizde, delidana hastalığı semptomunu gösteren hiçbir
vaka yoktur, olmamıştır. Biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, tüm
hayvanlar üzerinde, diğer hastalıkların yanında, özellikle delidana hastalığı
belirtisi, semptomu gösteren herhangi bir hayvan var mı diye kontrolden
geçiriyoruz; böyle bir meselemiz yoktur. Ayrıca, 2000 yılı içerisinde, Ankara Veteriner
Araştırma Enstitüsünde, Türkiye'de ilk defa deli dana hastalığını teşhis edecek
çok modern bir laboratuvarı kurduk; arkadaşlarımızı yurtdışına gönderdik, bu
hastalığın amilleri konusunda eğittik. Şu anda da, hiçbir şüphe olmamasına
rağmen, biz, periyodik olarak, kesimhanelere gelen, kesilen hayvanların
beyinlerini alarak gerekli incelemeleri yapıyoruz ve çalışmalarımızı devam
ettiriyoruz. Benim, gazetelere de intikal eden söylediğim konular
şudur: Bugünkü gazetelerde ve bundan daha önceki gazetelerde de var; 1990'dan
bu tarafa, Avrupa'dan, özellikle İngiltere'den et-kemik unu, kemik unu gibi,
yem katkı maddeleri ithal edilmediğidir; ithal etmiyoruz, yemlerde
kullanmıyoruz. Bazı İngiliz basın-yayın organlarında, delidana
hastalığı ihtimali olan et-kemik unu, kemik ununun Türkiye'ye ihraç edildiği
yönünde birkısım yazılar çıkmıştır. Böyle bir kayıt yoktur, böyle bir ürün
Türkiye'ye girmemiştir. Ancak, bir Türk firmasından bahsediliyor; bu firma,
tarafımızca bilinmiyor. Bu firma, bunu alıp, başka bir ülkeye pazarlamış
olabilir. Resmî kayıtlarımızda, katî surette, İngiltere'den Türkiye'ye et-kemik
unu, kemik unu ithalatı yapılmamıştır, hiçbir bakan bunun müsaadesini
vermemiştir. Bugünkü gazetelerde de var: "Tarım Bakanı son on yıla kefil
oldu." Evet, ben, devletin bakanı olarak, geçmiş on yıla kefilim. Bu
nedenle, yine, şunu söyledim: Türkiye'ye, geçmiş yıllardan bugüne kadar,
Avrupa'da delidana hastalığı gözüken ülkelerden et ve et ürünleri ithalatı
yapılmamıştır. ASLAN POLAT (Erzurum) - Kaçak?.. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Kaçak; adı üstünde, onu bilemem... YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır, Sayın Bakan...
Hükümetin görevi bunu bilmek Sayın Bakan... TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Müsaade edin... BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın, rica ederim. YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır, karşılıklı
konuşmuyorum... BAŞKAN - Hayır, zatıâlinize söylemedim, ortaya söyledim
efendim. Buyurun Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) -
Müsaade ederseniz, hemen, 2 dakika içerisinde tamamlayacağım. Hiçbir bakan, delidana hastalığı gözüken ülkelerden et
girişine müsaade etmemiştir. Musa Demirci zamanında da edilmemiştir, ondan
sonraki bakanlar tarafından da edilmemiştir, önceki bakanlar tarafından da
müsaade edilmemiştir ve göreve geldiğimiz zaman da, Türkiye'ye hayvan ithalatı
yapılmıyordu, et ithalatı yapılmıyordu. Nitekim, Avrupa Birliğinden ithal
etmemiz gerekli olan ve imzası atılmış olan 19 000 ton et de, her yıl için,
tarafımızdan kontrol belgesi düzenlenmeyerek içeriye alınmamıştır. Kaçak konusuna gelince, 1999 Haziranında, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı olarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu sınırlarından, bazı
yörelerden kaçak hayvan girişini, göreve geldiğimiz gün tespit ettik, üzerine
hep birlikte gittik. Bazı kapılardan kaçak et girişi duyumlarını aldığımız gün
üzerine gittik ve Bakanlar Kurulumuz konuyu değerlendirdi. 57 nci cumhuriyet
hükümetinin Başbakanı tarafından verilen direktifle özel bir komisyon kuruldu;
gümrükten sorumlu devlet bakanlığını temsilen, dışticaret müsteşarlığını
temsilen, İçişleri Bakanlığını temsilen ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığını
temsilen oluşturulan heyet, tüm serbest bölgelerde, kapılarda, işleme
yerlerinde kontrollerini yaptı, biz Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak,
yetkimiz olmamasına rağmen, kendimizi sorumlu bilerek halk sağlığı açısından,
olayın üzerine gittik ve işte meşhur isimlerle anılan operasyonların çıkmasını
57 inci cumhuriyet hükümeti ve onun bakanları sağlamıştır ve biz de bu konu
üzerine hassasiyetle gittik. (MHP sıralarından alkışlar) Onun için, son yıllarda devam eden kaçakçılık...
Kaçakçılığın devam ettiğini ben söylemiyorum. Kaçakçılığın devam ettiği, açık
ve net gözüktü, edilmiş; ama, bunu söylerken de, hiçbir devri, hiçbir
bakanlığın, hiçbir mensubunu kati surette tabiî ki, suçlamak istemiyorum, suçlu
değillerdir, bunu yapan suçlular da yakalanmıştır. Türkiye'de şu anda delidana hastalığı konusunda bir
tehlike yoktur. Nitekim, ben şunu söyledim, Zeki Beye de hatta şunu söyledim,
Türkiye'de sağlıklı ürettiğimiz kırmızı eti Avrupa pazarlarına pazarlayacağız
dedim. Televizyonda da söyledim, gazetelere de intikal etti ve nitekim, Alman
Başbakanının kardeşi de "kebap yemek için Türkiye'ye geliyorum" dedi.
Kebap yemesini sağlamaktaki altyapıyı da, ona belki bu sözleri söylettiren,
bizim oradaki ticaret müşavirleridir, bizim elçilerimizdir ve Türkiye'de
yapılan hayvancılıktır. Ben, bu nedenle, buradan, tüm köylülerimize,
üreticilerimize, besicilerimize, tekrar bu hassasiyetlerinden dolayı Allah razı
olsun diyorum ve Zeki Beye de, bu konuyu kürsüye getirdiği için teşekkür
ediyorum, saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim. Artık, biz de kebap yiyebiliriz demek ki. Efendim, çalışma süremiz dolmuştur. Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 13 Şubat 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Teşekkür ediyorum efendim. Kapanma Saati
: 19.00 |
|