Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 54       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

56 ncı Birleşim

8 . 2 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in (6/1130) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/305)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Samsun Milletvekili Kemal Kabataş ve 30 arkadaşının, ekonomik ve malî durum konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17)

2.- Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın ve 29 arkadaşının, Batman İlinin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 30 arkadaşının, Samsun-Çarşamba Ovası yakınlarındaki bakır ve gübre fabrikalarının çevreye etkileri konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527)

2.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

3.- Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572)

4.- Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576)

5.- Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577)

6.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ.Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

8.- Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/768) (S.Sayısı: 587)

9.- Güneydoğu Avrupa Çokuluslu  Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/769) (S.Sayısı: 588)

10.- Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/513) (S.Sayısı: 216)

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, devlet mallarının envanterinin çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın yazılı cevabı (7/3318)

2.- Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın, geçici işçilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral'ın cevabı (7/3254)

3.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir İlinde yürütülen çevre projelerine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in cevabı (7/3321)

4.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, yolsuzlukla mücadele operasyonlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin cevabı (7/3287)

5.- Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu'nun, Marmarabirlik tarafından yapılan zeytin alımlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun cevabı (7/3250)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Gaziantep Milletvekili Mehmet Ay'ın, (6/729) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü soru önergesinin geri verildiği açıklandı.

7 Şubat 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin 9 uncu sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakika ile sınırlandırılmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği,

7 Şubat 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan (8/17) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Şubat 2001 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DYP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmediği,.

Açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan ve görüşmeleri yarım kalan işlerden:

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporunun henüz hazırlanmaması nedeniyle ertelendi;

Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Aydın Tümen, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifinin (2/661) (S. Sayısı 586) görüşmeleri tamamlanarak, teklifin kabul edildiği açıklandı.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 8 Şubat 2001 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.15' te son verildi.

 

 

 

Murat Sökmenoğlu

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yahya Akman

 

Mehmet Ay

 

Şanlıurfa

 

Gaziantep

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                                                                           No. : 81 

II. - GELEN KÂĞITLAR

8.2.2001 PERŞEMBE                              

Tasarılar

1.- Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlardan Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/812) (Millî Savunma ve  Plan  ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.1.2001)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/813) (Millî Savunma ve Dışişleri  Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.1.2001)

3.- Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukukî Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/814) (Çevre ve Adalet  ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.1.2001)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/815) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.1.2001)

5.- Terörist Bombalamaların Ortadan Kaldırılması Hakkında Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/816) (İçişleri ve Dışişleri  Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.1.2001)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun  Tasarısı (1/817) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.1.2001)  

Teklif

1.- Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın ve 42 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/675) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)  (Başkanlığa geliş tarihi : 30.1.2001)

Tezkere

1.- Gümüşhane Milletvekili Bedri Yaşar'ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/753) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) ) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.1.2001)

Sözlü Soru Önergesi

1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, TRT'nin yeni logosuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1202) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara-Gölbaşı-Çayırlı Köyü Kaletepe Ondezit Taş Ocağı İşletmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3451) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

2.- Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3452) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

3.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3453) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

4.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Turizm Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3454) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

5.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Çevre Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3455) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

6.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan  yazılı soru önergesi (7/3456) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

7.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ahmet Mesut Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/3457) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

8.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/3458) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

9.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler)  yazılı soru önergesi (7/3459) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

10.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal)  yazılı soru önergesi (7/3460) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

11.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Bal)   yazılı soru önergesi (7/ 3461) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

12.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu)  yazılı soru önergesi (7/3462) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

13.- Erzincan  Milletvekili  Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara  ilişkin Devlet  Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi  (7/3463) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

14.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Edip Safder Gaydalı)  yazılı soru önergesi (7/3464) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

15.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Abdulhaluk Mehmet Çay)   yazılı soru önergesi (7/3465) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

16.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından   yazılı soru önergesi (7/3466) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

17.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Millî Savunma Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3467) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

18.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3468) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

19.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3469) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

20.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3470) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

21.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3471) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

22.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3472) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

23.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3473) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

24.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Ulaştırma  Bakanından yazılı soru önergesi (7/3474) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

25.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/3475) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

26.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân  Bakanından yazılı soru önergesi (7/3476) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

27.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/3477 ) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

28.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3478) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

29.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3479) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

30.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri  Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3480) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

31.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/ 3481) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

32.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3482) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

33.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3483) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

34.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, sözde Ermeni soykırımı yapıldığını ileri süren bir kitabın öğrencilere önerildiği iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3484) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

35.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, vergi kaçakları konusundaki çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3485) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

36.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, 2001 yılında Karaman'a yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/3486) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

37.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü)  yazılı soru önergesi (7/3487) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

38.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3488) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

39.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3489) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

40.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Ulaştırma  Bakanından  yazılı soru önergesi (7/ 3490) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

41.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/3491) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

42.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kazım Yücelen)  yazılı soru önergesi (7/3492) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

43.-  Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Şuayip Üşenmez) yazılı soru önergesi (7/3493) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

44.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova)  yazılı soru önergesi (7/3494) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

45.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Şükrü Sina Gürel)  yazılı soru önergesi (7/3495) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

46.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/3496) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

47.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Kültür Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3497) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

48.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, 2001 yılında Erzincan İline  yapılacak yatırımlara ilişkin Orman Bakanından  yazılı soru önergesi (7/3498) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)

49.- Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3499) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2001)

50.- Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz'ın, Başbakanlık arşivlerinin Ermeni meselesi için uluslararası araştırmalara açılıp açılamayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3500) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2001)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 30 arkadaşının, Samsun-Çarşamba Ovası yakınlarındaki bakır ve gübre fabrikalarının çevreye etkileri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2001)


BİRİNCİ OTURUM

8 Şubat 2001 Perşembe

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkan, gündemdışı söz istemiştim efendim.

BAŞKAN - Bir dakika... Mikrofonunuzu açayım...

Buyurun Sayın Tiryaki.

MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisince Gaziantep'e gazilik unvanının verilişinin 80 inci yıldönümü, bu sebeple gündemdışı söz talebim olmuştu; ancak, bu imkânım olmuyor.

BAŞKAN - Sayın Hanifi Tiryaki, hem zatıâlilerinizin, Gaziantep'e bu unvanın verilişi münasebetiyle hem Sayın Kaya'nın, Kahramanmaraş'ın kurtuluşuyla ilgili ve diğer arkadaşların da, çeşitli konularla ilgili olarak söz talepleri vardı; ama, bu hafta gündemdışı söz vermemeye ilişkin bir prensip kararı almıştık. Ancak, tabiî, hassasiyetinizi biliyorum. Ben de, Gaziantep'e, gazi unvanının verilişi münasebetiyle, şahsınızda, bütün Gazianteplileri kutluyorum efendim.

MEHMET HANİFİ TİRYAKİ (Gaziantep) - Sayın Başkanım, biliyorsunuz, Gaziantep, 10 ay 8 gün Fransızlar ve onların işbirlikçisi Ermeniler tarafından muhasara altında tutuldu ve Gaziantep 6 437 şehit verdi. Konunun önemi ve bugün, Türkiye'nin, milletimizin aleyhine, sözde soykırımından bahsedenlerin, geçmişte, daha yakın tarihimizde, bir milleti, bir şehri nasıl yok etmek istediklerinin tarihî bir vesikası olması bakımından bir kez daha ifade etmek istedim.

Ölenlere, bütün şehitler adına rahmet diliyorum efendim.

BAŞKAN - Sağ olun efendim.

Sayın Kaya da, aynı hislerle, Kahramanmaraş'ın kurtuluşu münasebetiyle gündemdışı söz istemişti.

İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın İsmet Vursavuş, buyurun efendim, sizin talebinizi de alayım da...

İSMET VURSAVUŞ (Adana) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Ben, yörede yetişen bir Türk vatandaşı, evladı olarak, her iki ilimizin -aslen Kahramanmaraşlıyım, takdir edersiniz- bu duygularına iştirak etmek istiyorum; size de teşekkür  ediyorum, gazilerimize uzun ömür, şehitlerimize rahmet diliyorum; onlar sayesinde bugün buradayız.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Evet.

Biz de Türkiye Millet Meclisi olarak -Kuvayi Milliye ruhuyla bezenmiş bu Meclis- onlara, ecdadımıza layık olmaya çalışmaktayız efendim. 

Efendim, saygılarımla, teşekkür ediyorum her sayın milletvekilimize.

Şimdi, sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in (6/1130) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/305)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular kısmının 482 nci sırasında yer alan (6/1130) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

      Faruk Çelik

               Bursa

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Samsun Milletvekili Kemal Kabataş ve 30 arkadaşının, ekonomik ve malî durum konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye, 2000 yılı sonunda sürüklendiği finansal krizin, 2001 yılının ilk günlerinden itibaren giderek reel sektör krizine doğru derinleşerek, genel bir krize dönüşmesinin sıkıntı ve tedirginliğini yaşamaktadır.

1998 yılında IMF'yle yapılan ve 1999 yılı sonunda fiyaskoyla neticelenen ve ekonomiyi son 55 yılın en kötü daralmasına (yüzde eksi 6,4) sürükleyen Yakın İzleme Anlaşmasının ardından, bu kez de IMF'yle imzalanan üç yıllık stand-by programının ikinci yılında bugün Türk ekonomisi, maalesef, tam bir çıkmaza sürüklenmiştir.

1997 yılından bugüne kadar yaklaşık dört yıl geçmiştir ve milletten daha 2003 yılına kadar fedakârlık, yani yoksullaşma talep edilmektedir.

Dünyanın uygar, demokratik hiçbir ülkesinde, o ülkenin insanlarının beş yıl boyunca (1998-2002) kemer sıkmaya, yoksullaşmaya, çaresizliğe ve gelir dağılımındaki bozukluğa mahkûm edildiği görülmemiştir. Bugün Türkiye, tarihinde görülmemiş bir gelir dağılımı bozukluğu ve adaletsizliği yaşamaktadır. Türkiye, ekonomide âdeta küme düşürülmüştür. AB standartlarına erişmek bir yana, Afrika ülkelerinin düzeyine doğru kötü bir gidişat önlenememektedir.

Kişi başına düşen millî gelir bakımından (2 878 USD) dünyada 9 uncu sıradadır. Türkiye'de hanelerin yüzde 41,9'unun geliri aylık 150 milyon TL'nin altında, yüzde 33,1'inin ise 300 milyon TL'nin altındadır. Diğer bir anlatımla, Türkiye'de halkın büyük bölümü neredeyse açlık sınırında yaşamaktadır; bu, oldukça vahimdir.

Türkiye'deki 12,5 milyon hanenin (ailenin) yüzde 3'ü Avrupa standartlarında yaşarken, 11 milyon kişinin ise açlık sınırında yaşaması, âdeta iki ayrı Türkiye'nin varlığını ve "öteki Türkiye" gerçeğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Antiliberal, devletçi-töreci zihniyetin uyguladığı, emir komuta ekonomisinin, yasak ve narhlarla kurlara, kiralara, ücretlere, KİT fiyatlarına, tarım ürünlerine baskı uygulayarak ülke ekonomisini getirdiği nokta, maalesef, yukarıdaki rakamlarla özetlenmektedir.

9 milyona yaklaşan icra dosyası, neredeyse tüm vatandaşların icralık olduğunun kanıtıdır. Dünyadaki rekabet gücü açısından 42 nciliğe gerileyen Türkiye'de, hükümet, bu ağır tablo karşısında hâlâ hatada ısrar etmektedir. Bunun sonucunda da hem ekonomik hem de sosyal ve siyasal karmaşa ve kaos Türk Milletini endişeye sevk etmektedir.

Ekonomik fakirleşme ve giderek artan finansal kriz ve reel sektörün krizi ülkemizin iç ve dış düşmanlarını da harekete geçirmiştir.

Terör olaylarındaki tırmanış ve Fransa'daki Ermeni tasarısında olduğu gibi, yabancı ülkelerde Türkiye aleyhine yaşanan gelişmelerin birer tesadüf olarak algılanması mümkün değildir.

Bu üzücü gelişmeler, tamamıyla, Türkiye'nin bugün içine düştüğü ekonomik kriz, fakirlik ve yoksullaşmanın kaçınılmaz sosyal ve siyasal sonuçları olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye, savaş yıllarından beri, ekonomisinin böyle tahrip edilip, milletin böyle perişan edildiği hatalı ekonomik politikalarla yönetilmemiştir.

Alım gücü yok olan, ay sonunu getiremeyen memur, işçi ve emeklilerimiz, gübre alamayan, Ziraat Bankasına borcunu ödeyemeyen, çiftine, çubuğuna haciz gelen köylümüz; siftah dahi yapamayan, Bağ-Kur ve SSK primlerini ödeyemeyen, hayat standardı ve mükerrer vergiler altında ezilen esnaf ve sanatkârlarımız; kredi alamayan, ihracat yapamayan, yatırım imkânı bulamayan, unutulan ve kaderlerine terk edilen KOBİ'lerimiz ve ihracatçılarımız; alacaklarını tahsil edemeyen, satamayan, bankalarda yüzde 100'leri aşan faizli kredilerini ödeyemeyen sanayici ve müteşebbislerimiz; evinde tenceresinde aş yerine taş kaynatmak noktasına gelen kadınlarımız, milletin tüm dinamik, üretken ve çalışan kesimleri bugün fakrü zaruret haline düşürülmüşlerdir.

12 tane bankayı batırarak, yabancıların yurt dışından getirdikleri sıcak paraya dahi garanti vermeye kalkışan bu hükümet, canileri, soyguncuları dahi affederken, çiftçiye, esnafa, KOBİ'lere bir malî affı dahi çok görmektedir.

Bu hükümetin ülkeyi ekonomide bugün getirdiği uçurumun kenarında, yoksullaşmaya, gelir dağılımındaki adaletsizliğe Türkiye Büyük Millet Meclisi kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır.

Milletin fakirleşmesinin sebeplerini, mevcut hükümetin hatalı politikalarını, çözüm önerilerini enine boyuna Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışmak ve görüşmek kaçınılmaz bir zaruret haline gelmiştir.

Bu itibarla, yukarıda belirtilen hususlarla ilgili olarak gerekli değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesini temin için Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince bir genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Kemal Kabataş

(Samsun)

2- Nevzat Ercan

(Sakarya)

3- Ali Rıza Gönül

(Aydın)

4- Turhan Güven

(İçel)

5- Ahmet İyimaya

(Amasya)

6- Teoman Özalp

(Bursa)

7- Veysi Şahin

(Mardin)

8- Nurettin Atik

(Diyarbakır)

9- Musa Konyar

(Ağrı)

10- Hakkı Töre

(Hakkâri)

11- M.Necati Çetinkaya

(Manisa)

12- Mehmet Dönen

(Hatay)

13- Ramazan Gül

(Isparta)

14- Erdoğan Sezgin

(Samsun)

15-Hacı Filiz

(Kırıkkale)

16- Ali Şevki Erek

(Tokat)

17- Kadir Bozkurt

(Sinop)

18- İbrahim Konukoğlu

(Gaziantep)

19- Murat Akın

(Aksaray)

20- Ömer Barutçu

(Zonguldak)

21- Ali Naci Tuncer

(Trabzon)

22- Mahmut Nedim Bilgiç

(Adıyaman)

23- Mehmet Ali Yavuz

(Konya)

24- Mehmet Gölhan

(Konya)

25- Kamer Genç

(Tunceli)

26- M. Halit Dağlı

(Adana)

27- Mümtaz Yavuz

(Muş)

28- Mehmet Yalçınkaya

(Şanlıurfa)

29- Mehmet Sağlam

(Kahramanmaraş)

30- Cihan Paçacı

(Ankara)

31- Mehmet Sait Değer

(Şırnak)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, 2 adet Meclis araştırması önergesi var; okutuyorum:

2.- Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın ve 29 arkadaşının, Batman İlinin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Zengin petrol yataklarıyla bir zamanlar ülkemizin gözde kentlerinden biri olan Batman İlimiz, şimdi, işsizlik, açlık ve sefalet içinde olan göç nedeniyle umutsuzluğun kol gezdiği şehirlerimizden biri haline gelmiştir.

1990 yılında il olmasından bu yana geçen on yıllık süre içinde, sadece sorunları ve sıkıntıları artan; ancak, ekonomik dinamizmi tamamen duran bir kent olan Batman, kırsal alandan yoğun göç alan başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere büyük kentlere göç veren bir il konumundadır.

Bu nedenle, Batman İlimizin bugün içinde bulunduğu ekonomik, eğitim, turizm, sağlık, sosyal ve kültürel sorunlarını tespit etmek, araştırmak ve alınacak çok yönlü tedbirleri ortaya koymak için Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1 - Alaattin Sever Aydın

(Batman)

2 - Bülent Arınç

(Manisa)

3 - Burhan İsen

(Batman)

4 - Faris Özdemir

(Batman)

5 - Ataullah Hamidi

(Batman)

6 - Suat Pamukçu

(Bayburt)

7 - Nezir Aydın

(Sakarya)

8 - Maliki Ejder Arvas

(Van)

9 - Yahya Akman

(Şanlıurfa)

10 - Mustafa Niyazi Yanmaz

(Şanlıurfa)

11 - İsmail Özgün

(Balıkesir)

12 - Mukadder Başeğmez

(İstanbul)

13 - Sacit Günbey

(Diyarbakır)

14 - Avni Doğan

(Kahramanmaraş)

15 - Mahfuz Güler

(Bingöl)

16 - Mehmet Batuk

(Kocaeli)

17 - Lütfi Yalman

(Konya)

18 - Aslan Polat

(Erzurum)

19 - Faruk Çelik

(Bursa)

20 - Süleyman Metin Kalkan

(Hatay)

21 - Hüseyin Karagöz

(Çankırı)

22 - İrfan Gündüz

(İstanbul)

23 - Sait Açba

(Afyon)

24 - Sabahattin Yıldız

(Muş)

25 - Hüseyin Kansu

(İstanbul)

26 - Zülfükar İzol

(Şanlıurfa)

27 - Yaşar Canbay

(Malatya)

28 - Veysel Candan

(Konya)

29 - T. Rıza Güneri

(Konya)

30 - İsmail  Alptekin

(Bolu)

Gerekçe:

Batman İlimiz, Hasankeyf İlçesindeki Hasankeyf Köprüsü, Hasankeyf Mağaraları  Kanyonu, Yolgeçen Hanı, 12 Mihraplı Mağara Mescidi, Mağara Kilisesi, tarihî su yolları gibi birçok tarihî zenginlikleriyle kültürel bir hazine şehridir. Gereken ilgi gösterildiği takdirde  Batman İlimiz bir turizm merkezi olabilecek kapasitededir. Batman İlimiz 1945 yılında Siirt İli Beşiri İlçesinin bir köyü olup, 1957 yılında Siirt'e bağlı bir ilçeyken, 1990 yılında da il olmuştur. Kara ve demiryolu bağlantıları yüzünden komşu illerimizin de bağlantı noktasını oluşturmaktadır. 4 694 metrekarelik yüzölçümüne sahip bu ilimizin nüfusu, gayriresmî sonuçlara göre, son nüfus sayımında 500 000 ci-varındadır.

Ekonomik yapısı tarım ve hayvancılığa dayanmaktayken, son yıllarda sanayileşme alanında önemli atılımlar olmuştur. Ancak, bir yandan hızlı nüfus artışı ve sanayileşme, diğer taraftan kentleşme ve göç nedeniyle meydana gelen sosyoekonomik canlanma, önemli sorun ve ihtiyaçları da beraberinde getirmiştir. İmalat sanayiinde verilen teşviklerle yapılan bazı tesisler çalışabilecek nitelikte görülmektedir. Bunların bazıları işletme sermayesi eksikliğinden, bazıları da düşük kapasiteyle üretim yapma durumunda kalmıştır. Sağlanacak düşük faizli işletme kredileriyle bu tesislerin canlandırılması, temel sorunlardan biri olarak görülen işsizliğin çözümünde de rol oynayacaktır. Diğer yandan da, bölgede köy boşaltmaları, aşırı göç verme ve alma nedeniyle tarım ve hayvancılığın da ölmekte olduğu görülmektedir.

Eğitim ve sağlık alanında kalitenin artırılması için gerekli  önlemler alınmalıdır. Kültürel ve tarihî zenginliklerinin dünya beğenisine açılması için tüm girişimler yapılmalıdır.

Batman İlimizi Batman yapan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Bölge Müdürlüğü gün geçtikçe küçülmektedir. Petrol arama ile jeoloji  arama  birimleri  kapatılmış.  Petrol arama çalışma kapasitesi mutlaka artırılmalıdır.

Batman İlimizde hava kirliliği had safhaya ulaşmış. Burada doğalgazın devreye girmesiyle, merkezî durumdaki çevrim santralları devreye girecek. Bu yatırımlar, ekonomik kalkınmayla beraber sosyal barışa da katkıda bulunacak.

Diğer önemli bir faktör de, Ilısu Barajının yapılıp yapılmayacağıdır. Âdeta yılan hikâyesine döndü. Bu konuda yetkililerin bir an önce karar vermesi gerekir ki, vatandaşlarımız buna göre önlemlerini alabilsinler.

Yukarıda açıklanan sebeplerle, Batman İlimizin turizm, ekonomik, eğitim, sağlık, kentsel, sosyal ve kültürel sorunlarını incelemek ve gerekli çözüm önerilerini ortaya koymak için, Anayasanın 98 inci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması son derece yararlı olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 30 arkadaşının, Samsun-Çarşamba Ovası yakınlarındaki bakır ve gübre fabrikalarının çevreye etkileri konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çarşamba Ovası yakınlarında kurulu bakır ve gübre fabrikalarının çevreye etkileri ve çiftçiler tarafından fabrika aleyhine açılmış davalardan kazanılan tazminatların avukatlarca zimmete geçirildiği iddialarını araştırmak üzere Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- Musa Uzunkaya

(Samsun)

2- Mustafa Niyazi Yanmaz

(Şanlıurfa)

3- Osman Yumakoğulları

(İstanbul)

4- Metin Kalkan

(Hatay)

5- Hüseyin Kansu

(İstanbul)

6- Fethullah Erbaş

(Van)

7- Nurettin Aktaş

(Gaziantep)

8- Latif Öztek

(Elazığ)

9- Yaşar Canbay

(Malatya)

10- Hüseyin Arı

(Konya)

11- Alaattin Sever Aydın

(Batman)

12- Nezir Aydın

(Sakarya)

13- M. Zeki Çelik

(Ankara)

14- Ali Oğuz

(İstanbul)

15- Fahrettin Kukaracı

(Erzurum)

16- Akif Gülle

(Amasya)

17- Şükrü Ünal

(Osmaniye)

18- Dengir Mir Mehmet Fırat

(Adıyaman)

19- Ali Sezal

(Kahramanmaraş)

20- Ahmet Sünnetçioğlu

(Bursa)

21- Musa Demirci

(Sıvas)

22- Mustafa Geçer

(Hatay)

23- İsmail Alptekin

(Bolu)

24- Aslan Polat

(Erzurum)

25- Hüseyin Karagöz

(Çankırı)

26- Osman Pepe

(Kocaeli)

27- Mustafa Baş

(İstanbul)

28- Zülfükar İzol

(Şanlıurfa)

29- Mahfuz Güler

(Bingöl)

30- Eyüp Fatsa

(Ordu)

31- Ramazan Toprak

(Aksaray)

Gerekçe:

Bilindiği üzere, Türkiye topraklarından doğup, yine Türkiye içerisinde denize dökülen iki büyük ırmağımız olan Kızılırmak ve Yeşilırmak, Samsun'un batı ve doğusundan, yani, Bafra ve Çarşamba ovalarından denize dökülmektedir.

Sulu tarıma geçilmesi, yıllar önce başlatılan Kızılırmak ve Yeşilırmak  sulama  projelerinin hayata geçirilmesi halinde bu iki ovanın mahsulüyle Türkiye nüfusunun yarısının beslenebileceği iddia edilmektedir.

Dünyayı 21 inci Yüzyılda bekleyen en büyük sorunun, beslenme ve tatlı su ihtiyacıyla, temiz ve ekolojik dengesi bozulmayan bir çevre olduğu malumdur.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin, ulaşım ve deniz ürünleri başta olmak üzere, tüm bu imkânlarından yararlanılması, deniz ve akarsularımızın kenarlarında oluşan yerleşim merkezlerimiz ve büyük şehirlerimizin evsel, kentsel, biyolojik ve kimyasal atıklarla bu müstesna güzelliklerin yok edilmemesi, denizlerimizin Lut Gölü gibi ölü denizlere dönüşmemesi; deniz sahillerinde ve ırmaklarımızın alüvyonlu mümbit toprakları üzerinde kurulan çevreyi kirleterek, bölge sakinleri ve ürünlerini zarara uğratması muhtemel fabrikaların filtrasyon ve şehirlerle beraber arıtma tesislerinin mutlaka yapılması için, Türkiye genelinde ne tür bir masterplana ihtiyaç olduğu; özelde de Samsun İlimizin Tekkeköy ve Çarşamba Ovasında kurulan bakır ve azot fabrikalarının, birkısım bilim çevrelerinin de iddia ettiği gibi, yöre toprağının gelecekteki verimini de olumsuz anlamda etkileyen zararları olmuş mudur? Adı geçen bölgede, annelerin düşük yapmasına, sakat ve hastalıklı doğumlara vesile olduğu iddiaları ne derece doğrudur?

Özellikle, bölge sakinlerinin yetiştirdikleri tütün ve sebze ile son zamanlarda yaygın bir ürün olarak ekilen lahananın ne oranda zarar gördüğü; fabrikaların işletmeye açıldığı ve işçilerimizin zarar gördüğü tarihten bugüne kadar kaç çiftçimize zarar tazminatı olarak ne kadar para ödendiği; son zamanlarda, basın organlarında, hatta, bir boyutuyla da adliyeye intikal eden, ektiği lahanaları, zarar gördüğü iddiasıyla, birkaç avukatın, sahte vekâletlerle, başta kendi yakınları olmak üzere, ilgili ilgisiz çok sayıda insan adına, bakır ve azot sanayileri ve ilgili kurumlardan trilyonlarca para alınıp, birkaç şahsın zimmetine geçirildiği, gerçek mağdur ve yer sahiplerinin tazminatlardan yararlanamadığı; 1985-2000 yılları arası devam ettiği iddia edilen bu trilyonları aşan yolsuzluk şebekesinin uzantıları içerisinde, varsa, kamu kurum ve kuruluş, siyasî parti, dernek, şahıs ve meslek erbabının kimler olduğu; usulsüz ve insafsızca, kurumlardan trilyonlarca para haksız olarak bazı insanların cebine indirilmiş, gerçek mağdur çiftçilerimiz, köylü ve çevre sakinleri haklarını alamamışsa, onlarla ilgili nelerin yapılabileceği; özelleşme kapsamına alınan fabrikaların bu yolla uğratıldığı zarar bahane edilerek, yok pahasına elden çıkarılmak mı istenmektedir? Dolayısıyla, bu ve diğer nedenlerle (azot ve bakır) fabrikaların uğratıldığı zararın ne kadar olduğunun araştırılıp, gerçeğin, hukukun içerisinde kalınarak ortaya konabilmesi için İçtüzüğün 104 ve 105 inci, Anayasanın 98 inci maddesi gereği bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN - Efendim, bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1- İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu'nun; İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Ankara Milletvekili Yıldırım Akbulut'un; Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın; Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Konya Milletvekili Ömer İzgi ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş ve 42 Arkadaşının Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici'nin ve İzmir Milletvekili Işılay Saygın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı: 527)

BAŞKAN - 10.01.2001 Tarihli 42 nci Birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona verilen, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair İçtüzük tekliflerinin görüşülmeyen maddeleriyle ilgili Komisyon raporu başkanlığa henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurt Dışı Teşkilatı Hakkında 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.

2. - Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/53) (S. Sayısı: 433)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarının Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3. - Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı: 572)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4. - Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı  Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı: 576)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5. - Millî Savunma Bakanlığı Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 613 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/752) (S. Sayısı: 577)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.

6. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 621 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Adalet Komisyonu Raporu (1/728) (S. Sayısı: 591)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin görüşmelerine başlayacağız.

7. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 624 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Kahramanmaraş  Milletvekili Avni Doğan ve 7 Arkadaşının; Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bartın Milletvekili Zeki Çakan, Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İ. Yaşar Dedelek ile Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İçişleri, Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/757, 2/603, 2/605) (S. Sayısı: 592)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

8. - Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/768) (S. Sayısı: 587) (1)

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonu Başkanımız burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Efendim, 587 sıra sayılı uluslararası sözleşme değil mi?

BAŞKAN - Evet efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - 587 sıra sayılı!..

BAŞKAN - Ne demek istediğinizi anladım efendim; 587...

Bundan sonra, tasarıları numarayla söyleyeceğiz; ama, İçtüzük daha yayınlanmadığı için, ben, adını söylemek mecburiyetindeydim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Bağışlayın; tümü üzerinde konuşma gibi oldu benim sorum; ama, bundan sonra numara...

BAŞKAN - Numara... Anladım efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Hüseyin Arı konuşacak efendim.

BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı.

Buyurun Sayın Arı. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

 

                                                    

(1) 587 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Soğuk savaş sonrasında değişen dünya düzeni, Avrupa Güvenlik Kavramının da, çeşitli belirsizlikler ve riskler taşıyan yeni gerçeklere göre şekillendirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim, bu gerçeği doğrular mahiyette etnik yapı yönünden hassas bir bölge olan Balkanlarda vuku bulan ve Sırpların, Bosna-Hersek ve Kosova'da, son yıllarda giriştiği etnik soykırıma varan saldırıları, Avrupa Güvenliğini direkt tehdit etmiş ve NATO'nun müdahalesini zorunlu hale getirmiştir.

Günümüzde, NATO üyesi Avrupa devletlerinin karşılaştıkları, gerek Balkanlar ve gerekse Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin içinde bulundukları güvenlik boşluğu ve etnik problemlerden doğan tehditler, ister istemez, NATO'yu ve Batı Avrupa Birliğini etkileyerek yeni politikalar üretilmesine neden olmuştur.

Hepinizin malumları, Sırpların Bosna-Hersek'te yaptığı katliamları hep birlikte yaşadık. Avrupa'nın yanı başında, âdeta mücavir sahasında vuku bulan bu katliama, Avrupa müttefik devletleri seyirci kalmışlardır. Türkiye'nin ve bilhassa Amerika'nın baskısı üzerine, nihayet altı ay sonra bu bölgeye müdahale imkânı doğmuş, buna da önderlik eden Amerika Birleşik Devletleri olmuştu.

Burada, dünyanın gözleri önünde, 400 000'e yakın Arnavut vatandaş katliama maruz kalmış; hâlâ, bu bölge hassas durumunu muhafaza etmektedir.

Balkanlar, Türkiye Cumhuriyeti için, âdeta, muharebe ileri karakolu durumunda bir bölgedir. Dörtyüz yıl Osmanlı toprağı olan bu bölge, daha doksan yıl önce kaybedilmiş topraklardır.

Bütün bu gerçeklerden yola çıkılarak, Balkanlar bölgesinde çokuluslu bir barış gücü kurulması düşüncesi, ilk kez Türkiye tarafından Mayıs 1997'de Portekiz'de düzenlenen Dışişleri Bakanları toplantısında gündeme getirilmiştir. Fikir babalığını ülkemizin yaptığı ve bugünkü aşamaya gelmesinde de etkin rol oynadığı Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması, katılımcı 7 ülkenin (Arnavutluk, İtalya, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Romanya ve Türkiye) savunma bakanları tarafından, 28 Eylül 1998 tarihinde Üsküp'te imzalanmıştır. Slovenya ve Amerika Birleşik Devletleri bu anlaşmada gözlemci statüsünde yer almaktadır. 8-9 Ekim 2000 tarihlerinde Selanik'te gerçekleştirilen Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci Toplantısında, Hırvatistan'ın, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücüne gözlemci statüsünde katılma başvurusu da ayrıca kabul edilmiştir. Anlaşmada öngörülen  ve gerektiğinde diğer unsurlar tarafından da desteklenecek Güneydoğu Avrupa Tugayı diye adlandırılan bu kuvvet, tugay seviyesinde, göreve hazır bir kara birliğidir.

Kuvvetin teşkil amacı, Güneydoğu Avrupa'da ve özellikle Balkanlar'da bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunmak ve bölge ülkeleri arasında iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmektir. Tugay, uluslararası bir karargâh bölüğü, bir muharebe bölüğü ile muharebe destek ve muharebe hizmet destek birliklerinden oluşmaktadır. Tugaya tahsisli birlikler, kendi ülkelerinde konuşlanacak, ancak, tatbikat ve eğitim safhalarında veya kriz anlarında, çağrılması üzerine bir araya geleceklerdir. Bu kuvvet, tugay çapındaki bu kuvvet, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına deklare edilecek, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı himayesindeki NATO veya BAB liderliğindeki barışı zorlama harekâtı hariç, barışı koruma harekâtı, barışın tesisi ve insanî yardım harekâtında da kullanılabilecektir.

Tugaydan, ayrıca, NATO ve BAB önderliğindeki Birleşmiş Milletler veya AGİT himayesinde, çatışmaların önlenmesi ve diğer barışı destekleme harekâtı için de yararlanılabilecek ve isteğe bağlı olarak, barış için ortaklık programı çerçevesinde faaliyetlere iştirak edebilecektir.

Tugay karargâhı, 11 Eylül 1999 tarihinde, Bulgaristan Filibe'de törenle aktif hale getirilmiştir. Tugay karargâh yeri, Bulgaristan'da, Romanya'da Kostans Şehrinde, Türkiye'de İstanbul'da, Yunanistan'da da Kilkis Şehrinde, bu sırayı takip ederek, katılımcı dört ülke arasında rotasyona tabi tutulacaktır. Bu çerçevede, tugay karargâhı, 2007 ile 2011 tarihleri arasında İstanbul'da konuşlandırılmış olacaktır. Tugay komutanlığı ise, barışta, çekirdek kuvvet olarak, Türkiye'den başlamak üzere, katılımcı ülkeler arasında iki yıllık sürelerle rotasyona tabidir. Şu anda tugay komutanlığı görevi, Ağustos 1999'dan bu yana, bir tümgeneral komutasında Türkiye tarafından yürütülmektedir. Karargâhta, komutan dahil, çekirdek kadroda 36 personel görevlidir; tatbikatlar ve operasyonlarda ise, bu sayı 105'e çıkarılacaktır.

Türk komutanının komutasında, iki yıl zarfında, iki tatbikat başarıyla gerçekleştirilmiştir. Bosna-Hersek ve Kosova'da icra edilen barış gücü operasyonlarından elde edilen deneyimler ışığında, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünün acil durum müdahalesi ile insanî yardım yetenek ve imkânlarını güçlendirmek amacıyla, aynı güç bünyesinde bir inşaat istihkâm birliği kurulması ve kriz bilgi şebekesi oluşturulması konusundaki Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına İkinci Ek Protokol, 30 Kasım 1999 tarihinde, Bükreş'te, Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu tarafından imzalanmıştır; halen görüşmekte olduğumuz bu Ek Protokol. Bundaki amaç, bu tugaya bir istihkâm desteği sağlamaktır. Bu Ek Protokolle, katılımcı 7 ülkeden istihkâm birlikleri tahsis edilerek bir istihkâm görev kuvveti teşkil edilmiştir.

Bu tugayın görev yapacağı ülkelerde, bu istihkâm birliğiyle şu hizmetler sağlanabilecektir: Sınırlı yol yapımı ve onarımı, sınırlı köprü yapımı ve onarımı, sınırlı demiryolu yapımı, hafriyat, drenaj, sınırlı mayın temizleme, patlamamış mühimmat temizleme görevleri ve ayrıca, programa alınan, kararlaştırılan diğer görevler.

Değerli milletvekilleri, diğer yandan, katılımcı ülkelerin silahlı kuvvetleri arasında karşılıklı kullanılabilirliği artırmak ve tugay karargâh personeli ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile efradına uygun statünün tanınması hususunda hazırlanan Üçüncü Ek Protokol ise, bu protokolün görüşülmesinden sonra, yine, Yüce Heyetinizin huzuruna getirilecektir.

Yukarıda sözü edilen ve size arz ettiğim İkinci Ek Protokolün onaylanmasıyla, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünün, faaliyetlerini daha etkin biçimde yerine getirme olanağına kavuşturulması değerlendirilecektir, değerlendirilmektedir.

Bunun uygun olduğunu, Parti Grubum adına bu Ek Protokole destek vereceğimizi belirtir, Yüce Heyetinize saygılarımı arz ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Arı, teşekkür ederim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya)- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Necati Çetinkaya konuşacaklar.

BAŞKAN- Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Manisa)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla ilgili Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini size arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yanı sıra, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, İtalya, Makedonya ve Romanya'nın katılımcı, Slovenya ve ABD'nin de gözlemci statüsüyle iştirak ettikleri Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü, 26 Eylül 1999 tarihinde, Üsküp'te, savunma bakanlarının imzaladığı Kuruluş Anlaşmasıyla  hayata geçirilmiştir. 12 Ocak 1999'da da, Atina'da, ilgili ülkelerin savunma bakanları tarafından imzalanmıştır.

Değerli arkadaşlar, soğuk savaş sonrasında değişen dünya ve dünya düzeni, Avrupa güvenlik kavramının da, çeşitli belirsizlikler ve riskler taşıyan yeni gerçeklere göre şekillendirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin demokratikleşmeleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin yıkılması sonucunda, Batı Avrupa'nın çevresinde oluşan bu istikrarsız alanı kontrol altında tutabilmek amacıyla, Batılı devletler, son yıllarda çeşitli politikalar üretmektedirler. Söz konusu politikaların bir bölümü, NATO ve Avrupa Birliği çevresinde uygulanmaya başlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, konuyla ilgili olarak, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğiyle ilgili olarak, bir iki cümleyle konuyu size arz etmek istiyorum. Malumunuz olduğu üzere, 11-12 Aralık 1999 tarihinde Helsinki'de toplanan Avrupa Birliği nihaî raporunda, 27 nci maddesinde, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğiyle ilgili bir karar alındı. Tabiî, karar, bizim açımızdan son derece enteresan ve fevkalade ürkütücü bir karardı. Hâlâ da, kararla ilgili olarak, NATO'nun ikinci en büyük gücü durumunda olan ve yıllarca Avrupa'yı komünist korkusundan ve endişesinden korumak ve kollamak için fevkalade büyük gayretler gösteren Türkiye'nin, 27 nci maddenin içinde yer alan ve Avrupa güvenlik ve savunma kimliğiyle ilgili NATO'nun güçlerinden istifade ederek, bu hususta alınacak kararlarda Türkiye'nin söz sahibi olmaması, fevkalade düşündürücü bir olaydı.

Niye; çünkü, siz NATO'nun ülkesi olarak NATO'nun içinde yer alacaksınız, en büyük güçlerden birisi olacaksınız, yıllarca Batı Avrupa'da ve Doğu Avrupa'da Kuzey Atlantik Anlaşmasının en sadık üyesi olacaksınız ve bu hususta üzerinize düşen bütün mükellefiyetleri, büyük rizikolar ve malî mükellefiyetlerle karşı karşıya kalmanıza rağmen, bu hususta hiçbir aksaklığa meydan bırakmadan, yıllarca bu görevinizi en iyi bir şekilde yapacaksınız; fakat, gelin görün ki, NATO'nun bugünkü karar mekanizmasıyla ilgili bir hususta, siz, Avrupa Birliği üyesi olmadığınız için söz sahibi değilsiniz...

Değerli arkadaşlar, bu, Türkiye'nin yıllarca Avrupa'nın korunmasında göstermiş olduğu fevkalade başarılı göreve karşılık aldığı cevap olmamalıydı. Türkiye, uluslararası ittifaklarda, şimdiye kadar üzerine düşen bütün görevleri bihakkın yerine getirmiştir. Hiçbir şekilde, bize kusur atfedilecek bir husus bulamazlar. Fazlasıyla görevlerini yerine getirmiş olan bir ülkenin "efendim, siz daha Avrupa Birliği üyesi değilsiniz; olmadığınız için de, bu hususta söz sahibi olamazsınız, kararlarda siz bulunamazsınız" denilmesi fevkalade bizi üzen bir durumdur. Bu, uluslararası savunma paktlarının en önemlilerinden birisi olan NATO'da etkin bir yeri olan ülkemizin etkinliğini bertaraf etmeye yönelik bir husustur; bunun başka bir izahı yoktur. O sebeple, Türkiye'nin bunu bu şekilde kabul etmesi ve kabullenmesi de mümkün değildir.

Son olarak, ABD'nin bu hususta yapmış olduğu açıklama, yetkililerin, Millî Savunma Bakanının son günlerde yaptığı açıklama kısmen bizi rahatlatmıştır. O sebeple, bizim, Avrupa Birliğinin almış olduğu kararları aynı şekliyle kabullenmemiz de mümkün değildir. NATO'nun bize yüklemiş olduğu bütün mükellefiyetleri bihakkın yerine getirir; ama, NATO'nun içinde alınması gereken kararlarda da sonuna kadar orada bulunduğumuz sürece, söz sahibi olma hususunda, hiçbir güç ve kuvvet bizi engelleyemez. Bunu da, özellikle belirtmek istedim.

Değerli arkadaşlar, işte, NATO'nun yanında, bu, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücüyle ilgili olarak da, sıcak savaşın bitmesi ve soğuk savaşın yerini alması ve Yugoslavya'nın bölünmesiyle birlikte meydana gelen son derece hazin katliam ve soykırımı niteliği arz eden olaylar karşısında, bence, bu Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması önem arz etmiştir.

İnsanlık havarisi geçinen ve insan hakları hususu söz konusu olunca kimseye söz bırakmayan Batı dünyası, Bosna-Hersek olayında ve Makedonya kargaşasında, maalesef, yeteri derecede, imtihanda başarılı olamamışlardır.

Amerika'ya yaptığımız bir gezide, yetkililere, ben ve arkadaşlarım şunu sorduk. 125 000 insan haksız yere, sırf inanışından dolayı, daha ileri gideyim, sırf Müslüman olduklarından dolayı, sırf, Osmanlının, evladı fatihan dediğimiz, o evladı fatihanın oradaki kalıntısı olduğundan dolayı, oradaki bekçiliğini yapan benim kısmî bir uzantım olduğu için mi siz bigâne kaldınız? Zavallı, o korunmasız, savunmasız kadınların kızların ırzına tecavüz edilirken insan hakları savunucuları, sizler seyirci kaldınız. İnsanlar açılan çukurlara toplu olarak diri diri gömülürken, insan hakları savunucuları, siz, seyirci kaldınız. Acaba ne idi buna seyirci kalmanızın sebebi? Niye, sizlerin insan hakları duygularınızı tahrik eden, 125 000 insanın günahsız yere kanlarının akıtılması sizleri tahrik etmedi ve sizlere insan olmanın gerektirdiği görevleri ifa etme duygusunu avdet ettirmedi? Amerikalılar, haklı olarak, geç müdahale etmemizin sebebi "biz, bir konuda bir yere müdahale etmek için, Amerikan çıkarının olduğunu halkımıza kabul ettirmek mecburiyetindeyiz; uzun süre, bu çıkarların kabullenilmesi konusunda gayret gösterdik ve ondan sonra müdahale ettik" dediler.

 Türkiye'nin barış gücü ve Türkiye'nin oradaki görevlileri, yine, üzerine düşenin fevkalade fevkinde, kendisini orada ispat etmiş ve inanıyorum ki, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü içindeki yüklenmiş olduğu görevlerden dolayı da, yine, uluslararası bu savunma paktında, insanlığa karşı göstermiş olduğu saygıdan dolayı, benim ülkem, orada da en büyük başarıyı kazanmak ve üzerine düşen en büyük görevi ifa etmekten hiçbir zaman kendisini alıkoyamayacaktır ve sonuna kadar da, bunun içinde görevini ifa edecektir.

İşte, Avrupa'nın doğusunda cereyan eden bu olaylardan dolayıdır ki, Türkiye, devlet politikası olarak, Batı Avrupayla bütünleşmeyi amaçlayan bir ülke olarak, siyasî alanda Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, askerî alanda NATO ve ekonomik alanda OECD gibi Avrupa'da kurulan uluslararası teşkilatlara üye olmuş, Avrupa Birliğiyle nihaî hedefi tam üyelik olan bir ortaklık anlaşmasının imzalanması konusunda da, yarım asra yakın bir süreden beri üzerine düşen görevi yapmıştır.

Dileriz ki, bu konularda, bizim göstermiş olduğumuz büyük fedakârlık ve gayreti Batı Avrupa ülkeleri görsün ve Avrupa Birliğiyle ilgili alınacak kararlarda, yıllarca, NATO'da, onları koruyan bir ülke olarak, bize karşı duygularını daha da insaflı bir şekilde düzeltsinler.

1975 yılında Helsinki Senedinin imzalanmasıyla başlatılan AGİT süreci çerçevesinde, 34 ülkenin katılımıyla 1990'da Paris'te yapılan Zirve Toplantısı sonunda imzalanan Silahsızlanma Anlaşması, Paris Bildirgesi ve karşılıklı saldırmazlık ile Avrupa'nın bölünmüşlüğü ve soğuk savaşın sona erdiği resmen tescil edilmiştir. İşte, bunun içindir ki, soğuk savaşın sona ererek yumuşama ve barış döneminin başlaması, Batı'nın savunma ittifakı, 16 üyeli NATO'nun geleceği konusunda belirsizliklere yol açmış, NATO, Doğu Blokunun çözülüp, Varşova Paktının fiilen dağılması ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin askerî birlik ve silahlarını geri çekmesi, kendi varlığını devam ettirmeme ya da hangi şartlarda devam ettirebilme gibi kritik sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır.

Öte yandan, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve onun temeltaşı Rusya'nın, hâlâ çok büyük konvansiyel, stratejik ve nükleer silah gücünü elinde bulundurduğu gözardı edilmemelidir. Savunma harcamalarının gayri safî millî hâsılanın yüzde 13 ilâ 15'ine tekabül edeni, savunma sanayiinin, çökmekte olan Rusya ekonomisinin itici gücü durumunda olduğu, Rusya'da tank, denizaltı, gelişmiş askerî uçaklar ve nükleer silah üretimi, kayda değer bir durumdadır.

Bunun yanında, Doğu Avrupa ülkeleri ile Rusya'daki durum halen belirsizliğini korumaktadır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinin parçalanması sonucu, Doğu Avrupa ülkelerinde millî ve etnik anlaşmazlıkların ortaya çıkması, doğudan batıya kitlesel göç ve bu hareketlerin karışıklıklara neden olması -ki, biraz önce arz ettiğim, Bosna-Hersek, Makedonya olayları- tekrar bölgesel savaşların çıkma ihtimalini doğurmuştur.

NATO'nun siyasî amaçlarının yeniden belirlenmesi, askerî stratejilerin gözden geçirilmesi ve özellikle, Orta Avrupa'daki kuvvetlerin azaltılmasına yönelik tartışmaların yanında, NATO'nun, şimdilik, savunma olarak görev yapması, caydırıcılıktan uzak olmasına neden olmaktadır. Bu durum, Avrupa Birliği içerisinde oluşturulacak Avrupa güvenlik ve savunma kimliği çerçevesinde kurulacak, yukarıda arz ettiğim acil müdahale gücünde NATO'nun imkân ve yeteneklerinin kullanılması fikrinin oluşmasına neden olmuş; fakat, bu konuda bizim karar mekanizması içerisinde yer almamamız konusu da, gayet tabiî ki, o karar mekanizmasının oluşum şekli itibariyle, yukarıda arz ettiğim durum muvacehesinde, Türkiye'yi haklı bir duruma getirmiştir.

Avrupa'da  yeni dengeler kurulurken, coğrafî, siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel şartlar, Türkiye için çok boyutlu, dinamik ve değişen şartlara çabuk uyum sağlayabileceği bir dış ilişkiler yelpazesini sunmaktadır. Türkiye'nin değişiklikler yelpazesinin temelinde, ortaklık anlaşması ve Avrupa Birliği üyesi ülke olmak yatmaktadır. Bunun için, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik çalışmalarına büyük bir hızla devam ederken, bunun yanında, kendine uygun bölgesel gruplaşmaların içerisinde, mutlaka, yer almalıdır. Bu doğrultuda hareket ederek, Türkiye, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünün içerisinde yer almıştır. Biz, Grup olarak, gayet tabiî ki, bunu destekliyoruz; fakat, yukarıda arz ettiğim, NATO içerisinde almış olduğumuz zorlu görevin, zaman geçtikten sonra, gerçek barışa doğru atılan adımların neticesinde dün unutulursa, Türkiye bundan üzüntü duyar, Türkiye bundan kaygı duyar; çünkü, örneği ortadadır. Türkiye, hangi zaman mevhumu içerisinde olursa olsun, hangi şartlarda olursa olsun, en sıkışık şartlarda bile, işte, NATO örneğinde olduğu gibi, bu mükellefiyeti bihakkın yerine getirmiş, bundan sonra da yerine getirecektir.

Dostlarımızdan beklentimiz şudur: İttifaklar, içinde yer alan ülkelerin, o ittifakın gereği olan vefa borcunu bihakkın yerine getirmesiyle kaim olur, hayatiyet de bununla kaimdir. Bunu yapmadığınız takdirde, o ittifakın tek taraflı olarak yürümesi de mümkün değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.

Efendim, tümü üzerinde gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç söz talebinde bulunmuş; kendileri yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir efendim.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GÜNEYDOĞU AVRUPA ÇOKULUSLU BARIŞ GÜCÜ ANLAŞMASININ İKİNCİ EK PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 30 Kasım 1999 tarihinde Bükreş'te imzalanan "Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolü"nün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müzakere açmadan evvel bir şey hatırlatacağım. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir; biliyorsunuz değil mi efendim.

1 inci madde üzerinde görüşme talebi yoktur.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tekrar arz ediyorum; tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına 175 sayın milletvekili katılmış; 172 kabul, 1 ret, 2 çekimser oy kullanılmıştır.

Toplantı yetersayısı olmadığı için, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati : 16.09


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.28

BAŞKAN: Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 56 ncı Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

587 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8.- Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/768) (S.Sayısı: 587) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümünün açık oylamasında toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi oylamayı tekrarlayacağım efendim.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

Buyurun efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, neticeyi alalım; merak ediyoruz.

BAŞKAN - Efendim, zaptı bekliyorum; oylama tamam da...

Sayın milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına 231 sayın milletvekili katılmış, 231 kabul oyu kullanılmış ve böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, müessif bir olayı da söyleyeyim size müsaade ederseniz. Hocamız Ahmet Kabaklı vefat etmiştir, teessürle öğrendik; başımız sağ olsun. Kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine sabırlar diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının Üçüncü Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

9.- Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/769) (S. Sayısı: 588) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun okunmasını kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

                                                   

(1) 588 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik söz istemişlerdir.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda görüşmekte olduğumuz 588 sıra sayılı Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimizi arz etmek üzere, Fazilet Partisi Grubu adına huzurlarınızdayım. Hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Değerli kardeşlerim, bu barış gücünde, çok kısaca arz etmem gerekirse, 7 üye söz konusu; Arnavutluk, Bulgaristan, İtalya, Makedonya, Romanya, ülkemiz ve Yunanistan. Bu barış gücüne, önce, gözlemci statüsünde iki üye ülke katılmış; Slovenya, Amerika Birleşik Devletleri ve 8-9 Ekim 2000 tarihinde Selanik'te yapılan toplantıda da, Hırvatistan'ın üçüncü bir gözlemci ülke olarak bu güce dahil edilmesi uygun görülmüş.

Bu barış gücünün "SEEBRIG" adı altında "Güneydoğu Avrupa Tugayı" ismiyle uluslararası bir kara birliği var, tugay düzeyinde. Bu kuvvetin, bu barış gücünün kuruluş amacı, Güneydoğu Avrupa'da ki, özellikle dünyanın en hararetli, en hassas bölgelerinden birisi olan Balkanlarda, bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunmak, bölge insanları arasındaki ilişkileri düzeltmek ve bölge ülkeleri arasında iyi komşuluk ilişkileri geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu birliğin üye devletlere ait olan kısımları, normal şartlarda kendi ülkelerinde kalacak, ancak eğitim, tatbikat veya görev hallerinde bir araya gelecekler. Bu birlik, barışın, huzurun tesisi, korunması özellikle de insanî yardım operasyonlarında bulunmayı görev alanları olarak ifa etmekte; ancak, barışa zorlama harekâtı olarak ifade edilen daha etkin operasyonlara katılmamakta. Bu harekât, NATO veya Batı Avrupa Birliği öncülüğünde... Dolayısıyla, zorlama harekâtları bu birliğin görev alanı dışında kalıyor. Bu birliğin karargâhının kuruluşu, Bulgaristan'ın Filibe Kentinde, 11 Eylül 1999'da yapılıyor ve daha sonra Romanya, Türkiye -ki, İstanbul'da- ve Yunanistan olmak üzere, dörder yıllık süreyle bu karargâhlar görev yapacak. Bu birliğin ilk komutanlığını da Türkiye üstleniyor ve iki yıl süreyle Türkiye komutasında bu birlik görevini sürdürecek. Şu anda, bu birliğin yaptığı iki başarılı tatbikat söz konusu.

Burada önemli olan nokta şudur: Bu birlik içerisinde yer almak elbette ki çok önemli; ama, özellikle zorlayıcı hareketlerde de Türkiye'nin karar mekanizmalarında yer almasının büyük bir önemi var. Şu anda, bu barış gücüyle ilgili üçüncü ek protokol üzerinde görüşlerimizi arz ediyoruz. Bu protokolde, özellikle, katılımcı ülkelerin silahlı kuvvetleri arasındaki işbirliğinin artırılması, karargâh personelinin aile fertleriyle ilgili ülkelerdeki uygun statülerin tanınması ve o ülkelerdeki birtakım imkânlardan istifade edilmesi hususları yer almaktadır. Protokolün imzalandığı tarih 21 Haziran 2000; Atina'da gerçekleşmiştir. Tabiî, bütün üye ülkelerin parlamentolarının onayına tabidir bu protokol de. Bu protokolle oluşturulan bu barış gücü karargâhları, tüzelkişiliklere ait olmak üzere sözleşme yapma, mülk edinme ve tasarrufta bulunma yetkilerini kazanmaktadır. Herhangi bir ihtilaf vukuunda, üye ülkelerin görüş birliği sağlanmak suretiyle çözüm önerileri sunulabilmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu gücün oluşturulma ihtiyacı neden duyuldu ki, ülkemizin öncülüğünü yaptığı bu barış gücünün oluşumundaki en önemli sebeplerin başında -konuşmamın başında arz ettiğim- özellikle Balkanlardaki çok hassas ve yapısı itibariyle çok karmaşık bir gelişmeler yumağının önümüzde durmasıdır.

Bir kere, bu bölge, Avrupa ile Asya arasında, Türkiye arasında bir köprü konumunda. Bu bakımdan, bu bölgedeki bütün gelişmeler, ülke olarak bizi doğrudan ilgilendirmektedir; tarihimizle ilgilendirmektedir, inancımızla ilgilendirmektedir, kültürümüzle ilgilendirmektedir, sosyal yapımızla ilgilendirmektedir. Dolayısıyla, bu bölgedeki bütün gelişmeler bizi açıktan ve direkt olarak ilgilendirmektedir. O kadar önemli ki, Bosna-Hersek Savaşının daha sonrasında Saraybosna'da bir hanım kardeşimizin söylediği bir söz, bu hususta çok manidardır; bir feryat... Bu hanım kardeşimizin ifadesi şudur: "Biz, burada, Bosna'nın savaşını değil, İstanbul'un savaşını veriyoruz." Dolayısıyla, bizi bu kadar direkt ilgilendiren bir husustur. Sadece bu değil; o süreç içerisinde, özellikle 200 000 insanın hayatına mal olan, 200 000 Bosnalı kardeşimizin şehit olmasına vesile olan o acı Bosna Savaşı sırasında, özellikle Batı basınına yansıyan bazı ifadeler, bizim için buradaki gelişmelerin ne kadar önemli olduğunu çok daha net ortaya koymaktadır. Bunlardan bir tanesi şu; zannediyorum, Herald Tribune gazetesinde bu demeç yayımlanıyor: Bir Sırp komutan, gazete muhabirine, bir tepede, ovayı göstererek bazı bilgiler sunuyor ve şu ifadeyi kullanıyor: "Şu karşıda gördüğünüz kilise yok mu; o kilisenin yerinde, savaştan hemen önce cami vardı. Dolayısıyla, biz, bu bölgedeki Bosnalının, oradaki Müslümanların, Türklerin izlerini silmek için bu mücadeleyi veriyoruz."

Dolayısıyla, oradaki kardeşlerimizin yaşadığı sıkıntılar, problemler bizi direkt alakadar etmektedir. Öyle ki, şu anda bile, halen, o savaşta 20 000 kayıp insan, maalesef, bulunamamıştır; halen, kayıtlarda 20 000 kayıp insan söz konusudur.

Tabiî, burada, üzülerek bir hatırlatmada bulunmak istiyorum, son günlerin güncel gelişmesi olduğu için, 200 000'in üzerinde insanın hayatına mal olan, kaybına yol açan bu gelişmeler cereyan ederken, özellikle, o bölgeye komşu olan Batılı ülkelerin, maalesef, bu gelişmelere duyarsız kaldığını, kendi şahsî, belki ilerideki birtakım hesapları yüzünden bu bölgede yaşananlara ses çıkarmadığını, maalesef, üzülerek gördük. Dolayısıyla, bugün, kendi parlamentolarında Ermeni soykırım iddialarını parlamento kararları haline getirenlerin, bu iki farklı tutumlarından dolayı, kendilerini, özellikle, tekrar tartmalarını hatırlatıyoruz buradan.

Değerli kardeşlerim, bizim, şu anda görüşmekte olduğumuz bu barış gücüne ve anlaşmasına destek vermemiz gayet tabiî; çünkü, burada, bizim de aktif rolümüz var bu gücün oluşumunda. Ancak, bu bölgede, bölge üzerinde emeli olan birtakım ülkelerin kendi hesaplarına bazı çalışmalar içerisinde olduklarını da göz önünde bulunduralım, unutmayalım. Kimlerin bu bölge üzerinde hesapları olduğunu çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, bizim bu çalışmalarımızın yeterli olmadığını görmemiz lazım. Sadece bir barış gücüne ülke olarak katılmak kesinlikle yeterli değil. Özellikle kültürel, eğitim ve sosyal faaliyetlere katılmak, desteklemek suretiyle, bu bölgeyle ilgili çalış-malarımızı artırmamız lazım. Karşılıklı gidiş gelişlerimizin kolaylaşması çok önemli. Eğitim açısından, o bölgeden gelecek olan öğrencilerimize, kardeşlerimize olabildiğince büyük bir destek vermesi lazım hükümetlerin. Dolayısıyla, Parlamentonun bu konuyu da göz önünde bulundurması lazım.

Burada, sabahleyin İstanbul'dan aldığımız bir bilgiyi huzurlarınıza getirmek istiyorum bu çerçevede. Bosna'dan, Makedonya'dan öğrenci olarak ülkemize gelmiş, bir yerde kardeşlerimiz ve bağımız olan bu insanlara destek olmamız gerekirken, Türkçe eğitimiyle ilgili, bu insanların karşılayamayacağı kadar ücretler talep edildiğini öğrendik. Bu konuda, hükümetin özellikle hassasiyetini rica ediyoruz. Bu tür karşılama imkânı olmayan birtakım öğrencilerimizin ücretlerine mutlaka destek verilmesi lazım; aksi halde, bu öğrencilerin geri dönmesi, bizim bu çalışmalarımıza fayda yerine zarar getirecektir.

Kültür Bakanlığımızın Üsküp'te kurduğu bir kültür ataşeliği var. Bu, olumlu bir gelişme; ancak, kesinlikle yeterli olmadığını hatırlatmak istiyorum.

Geçtiğimiz yıl, 6-12 Kasım tarihleri arasında, Parlamentodan çok değerli milletvekili arkadaşlarımızın ki, içlerinde değerli hocamız Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ın ve İzmir Milletvekili Kemal Vatan arkadaşımızın da bulunduğu 12 milletvekilimizin, bölgede yaptıkları "Kültür Treni" adlı çalışma son derece faydalı olmuştur. Oradaki insanlarımız nezdinde hakikaten büyük bir sevgiyle ve coşkuyla karşılanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi-Balkan Devletleri Parlamento Gruplarının, Kültür Bakanlığının, Devlet Demiryolları ve TRT'nin, bir de derneklerin, o bölge derneklerinin katılımıyla gerçekleşen bu çalışmanın ve benzer programların mutlaka desteklenmesi ve artırılması şart; çünkü, şunu görmemiz lazım: Sadece silahlı bir güçle, yani, zorla orada barışı ve huzuru temin etmemiz mümkün değil. Ülkemizin gerek kan bağıyla gerek inanç gerek kültür bağıyla gerek tarihî bağla bağlı olduğumuz bu topluluklarla ilişkilerimizin en üst düzeye çıkarılması, ancak, arzu ettiğimiz sonucu bize verebilecektir. Oradaki insanlarımızın huzur ve barışı, ülkeler arasındaki ilişkilerin arzu ettiğimiz uzun vadeli barışı ve huzuru temin etmesi, özellikle buradaki sıkıntıların diğer balkan ülkelerine -ki, Kosova'da işaretlerini gördük, Makedonya'da gördük, Karabağ'da aynı şekilde; dolayısıyla, o bölgede de- yaşanmaması için, hepimizi üzüntüye sevk edecek birtakım gelişmelerin olmaması için, ülke olarak, hükümet olarak, Parlamento olarak bütün imkânlarımızı, olabilecek imkânlarımızı seferber etmek suretiyle, o kardeşlerimize, bölgeye ve oradaki çalışmalara da katkıda bulunmamız lazım.

Tabiî, buradaki gerekçelerde ve o bölgedeki çalışmalarda ifadesini bulan "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle yapılan bu çalışmaların başarıya ulaşabilmesi, önce, bizim, kendi ülkemizde, kendi insanlarımız, 70 milyon insanımız içerisinde huzur ve barışı sağlamamız, topyekûn, kardeşler topluluğu olarak oradaki kardeşlerimizi kucaklamamızdan geçiyor. Sadece bu yetmez, uluslararası barışa katkıda bulunmak, ancak güçlü bir ülkeyle, güçlü bir Türkiye'yle mümkün olabilir. Dolayısıyla, bizim, ülkemizi dünya ülkeleri içerisinde layık olduğu güçlü Türkiye'ye çıkarma hedefiyle bu gayretleri yürütmemiz, arzu ettiğimiz sonucu sağlayacaktır.

O barışa katkı sağlayacak güçlü ülkenin ve güçlü Türkiye'nin, huzurlu Balkanların oluşumu, gerçekleşmesi temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyor ve bu anlaşmaya katkıda bulunacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Alçelik.

Şimdi söz sırası Doğru Yol Partisi Grubunda efendim.

Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Nedim Bilgiç; buyurun.

DYP GRUBU ADINA MAHMUT NEDİM BİLGİÇ (Adıyaman)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasının İkinci Ek Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde DYP Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Sayın Başkanımı ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1990'lı yılların başlarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasıyla değişen dünya düzeni yeni arayışlara yönelmiştir. Bu değişim süreci, ülkemizin var olan stratejik önemini daha da artırmıştır. Bu değişim, bölgelerin güvenliğiyle ilgili tartışmaları ayrıca gündeme getirmiştir.

Dünyada bu olaylar yaşanırken, ülkemizde son yıllardaki etkisiz dışpolitikalar bu yıl içerisinde ürünlerini vermeye başlamıştır. Avrupa Birliğinin, Helsinki'de, ulusça alkışladığımız ve benimsediğimiz Avrupa Birliğine üye olma, aday olma kararından sonra geçen süre içerisinde dışpolitikalarda etkili bir uğraşının olmaması sonucu, ondan sonraki Nice toplantısında, maalesef, diğer aday ülkelerle on yıllık birtakım programlar yapmalarına rağmen, Türkiye'yi bunun dışında tutmuşlardır.

Yine, aynı şekilde, Katılım Ortaklığı Belgesiyle beraber, onunla örtüşmesi gereken ulusal programın hazırlanışında, cumhuriyet hükümetimiz, maalesef, halen, bir uzlaşma ve anlaşma içerisine girememiştir ve halen, ulusal programımız da ortaya konulamamıştır.

Bununla beraber, dışpolitikadaki diğer sıkıntılardan biri de, Avrupa Birliğinin, NATO'nun dışında bir savunma ve güvenlik kimliği, ismi altında yeni bir ordu ortaya koymasıdır ki, NATO'nun bütün yükünü çeken ülkemiz, maalesef, Avrupa Birliğinin bu kurmuş olduğu savunma ve güvenlik işbirliği kimliğinde karar mekanizmalarında dışlanmış ve Dışişlerimizin yapmış olduğu politikaların etkisizliği burada da kendini göstermiştir. Konu, maalesef, halen çözüme kavuşmamıştır. Ancak, Amerika'nın, Türkiye'nin önemine binaen, son toplantıda bu işi karara bağlamayıp -son Nice toplantısında karara bağlamayıp- ileriki tarihlerde görüşmek üzere geriye bırakması... Bu arada, bizim için, bu önemli zamanı çok iyi kullanmak suretiyle, mutlaka, Avrupa Birliğinin bu güvenlik işbirliği kimliğinde, kararlı ve etkili bir şekilde, karar mekanizmalarında olmamız gerektiğini söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yetersiz ve niteliksiz dışpolitikaların vermiş olduğu menfi hususlardan biri de Ermeni meselesi. Malumunuz, önce Amerika'da çıkan ve o günün Başkanı Clinton tarafından önlenen, daha sonra Fransa'da çıkan sözde Ermeni soykırımı tasarısı, maalesef, yine hükümetimizin etkili çalışmalarının ve lobi çalışmalarının yeterince olmaması nedeniyledir ki, Fransa'da kabul edilmiştir. Bu da, dışpolitikada son yıllarda göstermiş olduğumuz zaafların en büyüğüdür.

 Ne yapabiliriz?.. Bence, şu anda, 1954 yılında Cezayir soykırımını yapan Fransa'ya, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, hassasiyetini çok önemli bir şekilde göstermelidir. 500 000 Tutsi'nin Hutularca katledilmesinden Fransa'nın sorumlu olduğunu söyleyen Le Figaro Gazetesinin Türkiye temsilcisi Biegalo "Türkiye Ruanda dosyasını açsın ve gündeme getirsin" demektedir. Yüce Meclis bunu bir tasarı halinde gündeme getirip Fransa'ya cevabını vermelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasıyla oluşan yeni dengeler neticesinde, istikrarın nasıl korunması gerektiği sualine yanıt aranmıştır. Bu meyanda, Balkanlarda çokuluslu bir barış gücü kurulması düşüncesi ilk kez Türkiye tarafından Mayıs 1997'de Sintra Portekiz'de düzenlenen Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi dışişleri bakanları toplantısında gündeme getirilmiş, DYP'nin de içinde bulunduğu 54 üncü cumhuriyet hükümetinin önemli gayretleriyle bugünkü aşamaya gelen Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması, katılımcı 7 ülkenin, yani Arnavutluk, İtalya, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Romanya ve Türkiye'nin savunma bakanları tarafından 28 Eylül 1998 tarihinde Üsküp'te imzalanmıştır. Bu anlaşmaya Slovenya ve ABD  gözlemci olarak katılmıştır.

Bu anlaşmayla neler yapılmıştır? Bir defa, Kosova, Balkanlardaki, yani orta Avrupa'nın güvenliği için Güneydoğu Avrupa'daki, Balkanlardaki, Bosna ve Kosova'daki son olaylarda bu barış gücü çok önemli rol oynamış ve buradaki insanların, daha fazla, büyük bir soykırıma uğramasına mani olunmuştur ki, yüzbinlerce kişi de bu şeyden zarar görmüştür.

İlk imtihanını bu şeyde vermiştir ve yine, bu uluslararası güç, halen, oradaki barışın ve huzurun sağlanmasında çok önemli bir etkendir. Türkiye de, bu barış gücü içerisinde, karar mekanizmalarında önemli şekilde, etkili şekilde temsil edilmektedir ve barışın sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Türkiye, bu tür uluslararası kuruluşlardan NATO'ya üye olmuş ve çokuluslu asker göndermeye Kore'yle başlamış, daha sonra, 90'lı yıllarda NATO içerisinde önemli görevler alarak, bilhassa son Körfez Savaşında çok büyük rol oynamıştır. Bu rol Türkiye'ye ne getirmiş ne götürmüş diye muhasebesini yaptığımız zaman, çok net bir şekilde görülmemekte; ekonomik sıkıntılar getirmesi ve Kuzey Irak'taki son sıkıntıları ortaya koyması tartışılabilir bir durum; ama, NATO içerisindeki kendi önemini ve gücünü, gerek sayısal gerek güvenlik kuvvetleri gücünü ve gerekse moral gücünü devam ettirmektedir. Mutlaka, Avrupa Birliği içerisinde kurulacak güvenlik ve işbirliği kimliğinde de, NATO'daki gibi etkili bir şekilde yer almalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerek geçmişteki birikimi gerekse bulunduğu stratejik konum itibariyle dünyanın vazgeçemeyeceği devletlerin başında gelmiştir. Ülkece bu konumun farkında olmak zorundayız. Şayet, bu stratejik konumu, askerî ve ekonomik yapımızı akılcı kullanmadığımız takdirde, çeşitli sorunlarla karşı karşıya geliriz.

Dünyanın hızla küreselleştiği, çıkar ilişkilerinin baş döndürücü bir boyutta geliştiği günümüzde, statükocu bir dışpolitikayla başarı elde etmemiz mümkün değildir. Bu dönemde olduğu gibi, yalnız ve içine kapanık bir dışpolitika, ülkemizin hiçbir döneminde görülmemiştir. Gelin, bu konuda daha atak, kendi çıkarını ve itibarını koruyan dışpolitikayı Yüce Parlamentoda tartışıp bu konudaki aksaklıkları gidermenin yollarını hep beraber arayalım.

Değerli arkadaşlar, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin demokratikleşmeleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin yıkılması sonucunda, Batı Avrupa'nın çevresinde oluşan bu istikrarsız yapı, kendini Bosna ve Kosova'da göstermiş, Bosna'da binlerce insan hayatını kaybetmiş, Kore'de olduğu gibi yine Türk Devletinin gayret ve çabasıyla barışa doğru yol alınmıştır. Türkiye'nin burada oynamış olduğu rol, küçümsenemeyecek kadar önemlidir; çünkü, oradaki soydaşlarımız ve dindaşlarımız, büyük ölçüde, bizim bu barış gücü içerisinde rol almamızdan, orada etkili görev yapmamızdan dolayı soykırımdan kurtulmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu tür anlaşmaları tabiî ki canı gönülden destekliyoruz, bu tür tasarıların Yüce Meclis tarafından kabul edilmesini Grubumuz da gönülden destekliyor ve buna katılıyor. Ümit ediyoruz ki, bundan sonra, cumhuriyet hükümetleri, Dışişlerinin ortaya koymuş olduğu güven vermeyen, itibarlı kılmayan bugünkü politikalarını süratle daha aktif bir şekilde giderecek yeni tedbirler alırlar; gerek bu Ermeni meselesiyle ilgili olarak dünyada yayılan menfî havayı dağıtmamız gerekse Avrupa Birliğinin güvenlikle ilgili savunma gücünde etkili bir şekilde yer almamız için, mutlaka ve mutlaka çok akılcı politikalar geliştirmek; Dışişleri Bakanlığı ve kadrosunun, gerek tanıtımla ilgili gerekse Türkiye'nin hakkına hukukuna dayanan bütün dünyadaki meselelerde Yüce Meclise de enine boyuna bilgi vermesi, hatta gerekirse bir araştırma önergesi verilmesi ve genel görüşme açılması ve Mecliste çıkacak genel havayı, kanaati, Meclisin gücünü de arkasına almak suretiyle bunu devam ettirmelidir. Maalesef, dışarıdaki politikalar ülkemizin itibarını zedelemiştir. Yalnız Avrupa'da değil, Ortaasya'da da, Balkanlarda da, Kafkasya ve Hazar'da da Türkiye'nin kazanılmış hakları haleldar edilmektedir. Mesela, Kafkasya ve Hazar'daki petrolle ilgili ilişkilerimiz, Rusya'nın son dönemde oynamış olduğu aktif politikalardan dolayı sıkıntıya girmek üzeredir; buralarda çok aktif politika yapılmalıdır, yapılmak mecburiyeti vardır. Ortaasya devletlerine, son bir yıldır, birbuçuk yıldır ciddî şekilde ulaşılamamaktadır; bunlara ciddî bir şekilde ulaşılmalı, ciddî şekilde münasebetler geliştirilmelidir ve Türkiye'nin gelecekle ilgili menfaatları -ki, Bakü-Ceyhan Türkmenistan doğalgazı gibi ekonomik ve stratejik menfaatları- korunmalı, bunlarla ilgili dışpolitikalar ciddî şekilde takip edilmeli ve geriye doğru bakmayarak, bundan sonra, hiç olmazsa, cumhuriyet hükümeti ve onun dışişleri, bu hususta çok kararlı bir şekilde gerekli olan politikaları yapmalıdır.

Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor ve bu tasarıya müspet oy vereceğimizi arz ediyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgiç.

Efendim, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç?.. O da burada yok.

Efendim, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul  edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutmadan evvel, bir kere daha ikaz edeyim: Sayın Grup Başkanvekilleri, bu tasarı da açık oylamaya tabidir. Teşekkür ederim.

1 inci maddeyi okutuyorum efendim.

GÜNEYDOĞU AVRUPA ÇOKULUSLU BARIŞ GÜCÜ ANLAŞMASINA ÜÇÜNCÜ EK PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN  TASARISI

MADDE 1. - 21 Haziran 2000 tarihinde Atina'da imzalanan "Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün"onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. Yok.

Şahıslar adına?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum efendim.

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum efendim.

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) - Sayın Başkan, iktidar da yok, gelsinler...

BAŞKAN - Efendim?.. Anlayamadım efendim, affedersiniz...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, ille de söyletecek misiniz, anladınız işte...

BAŞKAN - Efendim, demin arz ettiğim gibi tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün açık oylamasına 183 üye katılmıştır; toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati :17.11

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.22

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Melda BAYER (Ankara)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

588 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9. - Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/769) (S.Sayısı: 588) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümünün açıkoylamasında toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi oylamayı tekrarlayacağım efendim.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Efendim, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Üçüncü Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasına 189 sayın milletvekili katılmış, 189 kabul oyuyla tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

10. - Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/513) (S.Sayısı: 216)(1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun okunmasını kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir efendim.

Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ALİ GÜNER (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, ANAP Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

                                             

(1) 216 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tanım olarak Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, 3155 sayılı Kanuna göre kurulan ve 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanuna göre faaliyet gösteren, kamu tüzelkişiliğine sahip, katma bütçeli bir genel müdürlüktür. Tarım reformu ise, tarımın bünyesindeki temel aksaklıkları gidermeye yönelmiş, teknolojik gelişme ve iktisadî verimliliği dikkate alan, çiftçi gelirlerinin yükseltilmesini amaçlayan tedbirlerin bütünü şeklinde tanımlanabilir.

3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun 6 ncı maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir:

Toplulaştırma alanlarında arazi maliklerine ait araziden projenin özelliğine göre, yol, kanal, kanalet, köy yerleşim alanı, trafo gibi ve buna benzer kamunun ortak kullanacağı yerler için yüzde 10'a kadar katılım payı kesilir. Bunun için herhangi bedel ödenmez. Katılım payı dışında kesilen arazi, öncelikle varsa eşdeğer Hazine arazisinden karşılanır; yoksa, kesilen arazi için kamulaştırma işlemi yapılır.

Değerli milletvekilleri, 3083 sayılı Kanuna eklenen bu maddeyle, toplulaştırma alanlarında gerçek kişilerle kamu ve özel hukuk tüzelkişilerine ait parçalanmış arazinin birleştirilmesi çalışmaları devam ederken, bu yerlere götürülen yol, kanal, kanalet, köy yerleşim alanı, trafo gibi devlete büyük malî külfetler getiren bu kamu hizmetlerinden, arazi maliki faydalanmaktadır. Bu tür hizmet maliyetlerinin bir kısmının hizmet götürülenlerce karşılanması ve devletin yükünün hafifletilmesi için, kanuna bu değişiklik fıkrası eklenmiştir. Ancak, özel kişilerin mülkiyetinde olup da hizmetlerin götürülmesi amacıyla kamulaştırma neticesinde azalan arazi, öncelikle uygulama bölgesinde varsa hazine arazisinden verilmek suretiyle telafisi cihetine gidilmektedir. Uygulama alanında hazine arazisi yoksa, kamulaştırma bedeli ödenmektedir. Burada, çiftçiyi üretimden uzaklaştıran kamulaştırma bedeli ödenmesi ikinci plana itilmiştir.

3083 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası da, müessif hadiselere meydan vermemek amacıyla, uygulama bölgesi ilanından üç yıl önce o belde veya köyde ikamet şartı getirecek şekilde değiştirilmiştir. Bu itibarla, toprak dağıtımı yapılacak bölgede hak sahibi olabilmesi için, o bölgede üç yıl yaşamış, oturmuş, ikamet etmiş olmak şartı getirilmiştir.

3083 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrası "uygulama alanlarında Bakanlar Kurulu Kararının Resmî Gazetede yayımı tarihinden itibaren, kamulaştırma, toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya tapuya tescil sonuçlandırılıncaya kadar, gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilerine ait arazinin mülkiyet ve zilyetliği devir ve temlik edilemez. Bu araziler ipotek edilemez ve satış vaadine konu olamaz. Ancak, bu kısıtlama süresi beş yılı aşamaz. Sulama şebekesi tamamlanıp, sulamaya geçinceye kadar da aynı işlemler yapılmaz. Bu kısıtlamada ise süre, beş yılı aşamaz. Ancak, sulama alalarında toplulaştırma çalışmaları, kısıtlama süresi içerisinde sonuçlandırılamadığı takdirde, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün teklifi ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının onayı ile toplulaştırma çalışmalarının sonuçlandırılması amacıyla kısıtlama süresi en fazla beş yıla kadar uzatılabilir" şeklinde değiştirilerek, uygulamada karşılaşılan bazı tereddüt ve aksamaları gidermek amacıyla, daha açık ve net bir duruma getirilmiştir.

Toplulaştırma çalışmalarının iyi bir şekilde sonuçlandırılması için devir ve temlik işlemlerine getirilen beş yıllık kısıtlama uygundur. Ancak, kalkınmada öncelikli bölgelerde, özel ve tüzelkişilerce bölgenin kalkınmasına yönelik yatırımların engellenmemesi için, kısıtlamanın bu hallerde izin şartına bağlanması için bir düzenleme yapılmasının uygun olacağı kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sulamaya açılan veya açılacak olan alanlarda, mülga 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanununa göre arazisi kamulaştırılan ve 3083 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi gereğince arazi iadesine muhatap olan arazi malikleri için, sahibine bırakılan sulu arazi normu uygulanamaz. Ayrıca kamulaştırmaya ve arazi iadesine muhatap olmayan sulu norm üstü arazi malikleri için de aynı işlem geçerlidir maddesi ilave edilmiş, bu maddeyle GAP alanı içinde kalan ve sulamaya açılan ve açılacak olan yerlerde, arazi iadesi yapılan kişiler mevcut kanun hükümlerine göre sulu arazi normu üzerinden yeniden belirlenen arazi normu dikkate alınacak olursa, tekrar kamulaştırmaya maruz kalacaklardır.

Bu durum, devletin itibarını sarsacağı gibi, büyük meblağlarda kamulaştırma bedeli ödenmesi gerekeceğinden, kanunun geçici maddeler bölümüne ilave edilmek üzere yeni bir madde hazırlanması zorunlu hale gelmiştir.

Tarım reformu uygulamalarının geçmişine şöyle bir göz attığımızda konunun önemine rağmen, henüz arzu edilen seviyeye ulaşamadığı görülmektedir. Ülkemizde tarım işletmelerinin en büyük sorunlarından biri işletme büyüklükleriyle ilgilidir, işletme büyüklükleri hem yeterli genişliğe sahip değil hem de çiftçi bazındaki işletmelerin işledikleri arazi miktarı genellikle birbirinden uzak, çok sayıda parçalardan meydana geldiğinden, bunlar üzerinde düzenli ve ekonomik işletmeler kurulamamakta ve mevcut durumuyla istenilen üretim artışı sağlanamamaktadır.

Tarımsal işletmelerde verimliliği büyük ölçüde düşüren arazi parçalanmasını; miras ve intikal, hisseli ve bölünerek yapılan satışlar, kiracılık ve ortakçılık, muhtelif amaçlarla yapılan kamulaştırmalar, tarım kesimindeki yüksek nüfus yoğunluğu gibi faktörler etkilemektedir.

Ülkemizde, ortalama işletme büyüklüğü 1950 yılında 100 dekar, 1980 yılında 77 dekar iken, 1991 yılında 57 dekara düşmüştür. Ülkemizde, 1980 yılı genel tarım sayımı sonuçlarına göre 3 650 910 işletme varken, 1991 genel tarım sayımı sonuçlarına göre işletme sayısı 4 068 432'ye çıkmış olup, işletme sayısı 1973-1980 döneminde yüzde 8,9, 1980-1991 döneminde yüzde 10,3 oranında artmıştır.

Avrupa Birliğine girişin konuşulduğu şu günlerde, Avrupa Birliği ülkelerindeki değerler şöyledir: 1950 yılında 15 milyon olan işletme sayısı, 1980 yılında 8,7 milyona, 1990 yılında ise 7,8 milyona düşmüştür. 1987 yılında ortalama işletme genişliği 141 dekardır. İşletme sayısında ise, 1975-1985 döneminde yüzde 14,6 oranında azalma olmuştur.

Tarımsal üretimi büyük ölçüde olumsuz yönde etkileyen tarım arazilerindeki parçalılığın giderilmesi, küçük işletmelerin desteklenerek yeter gelirli işletmelere dönüştürülmesi, hazine arazileriyle az topraklı veya topraksız çiftçilerin topraklandırılması, toprak-su kaynaklarının teknolojik ve ekonomik gereklere göre kullanılması ve kullanma haklarının düzenlenmesi, toprağın verimli bir şekilde işletilmesini, işletilmesinin korunmasını, birim alandan azamî ekonomik verim alınması, yeni yerleşim yerleri kurulması, mevcut yerleşim yerlerine eklemeler yapılması, tarım arazisinin esas olarak tarımda kullanılmasını, mecburî hallerle sınırlı kalmak kaydıyla tarım arazisinin tarım dışı amaçlara tahsisini sağlamak, toplulaştırmanın uygun görüldüğü yerlerde zorunlu toplulaştırma yapmak gibi görevler, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen uygulama bölgelerinde, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Iğdır İli ve çevresi, 6 Mart 1990 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla 3083 sayılı Yasa kapsamına alınarak, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu kapsamında "Tarım Reformu Uygulama Alanı" olarak ilan edilmiştir.

1991 yılında merkez ilçeye bağlı köyler ile Aralık ve Karakoyunlu İlçelerinin tüm köylerinin tapu kayıtları ve yine tüm ova köylerinin köy etüt dosyaları çıkarılmış ve ilgili Genel Müdürlüğe intikal ettirilmiştir. 1992 yılında, bazı köy ve beldelerde, hazine mal varlığı tespit çalışmaları bitirilmiş ve toprak talep beyannameleri dağıtılarak, bilirkişi ve komisyon değerlendirmeleri sonucu, hazine arazilerinin hak sahiplerine yer teslimi yapılmıştır. 1993 ve sonrası yıllarda programa alınan birçok köyde, maalesef, istenilen sonuca ulaşılamamıştır.

Iğdır İli Aralık İlçesine bağlı Hasanhan, Babacan, Yukarı Topraklı Köyleri, 1987 yılında programa alınmış, söz konusu köylerdeki mera fazlası alanların tarıma açılmasına karar verilen, yaklaşık, 25 000 dekar arazinin ifraz ve parselasyon çalışmaları halen tamamlanamamıştır.

Bölgede kadastronun 1956-1961 yıllarında klasik -pratik- yöntemlerle yapılması neticesinde, bugün, köy sınırlarında kaymalar görülmektedir. Bu durumda, tek çözümün toplulaştırma olduğu görülmektedir.

Iğdır İli, 1990 yılında bölge ilan edilmesine rağmen, Köy Hizmetlerince toprak etütlerinin yapılmayışı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce kadastro yenilemesinin yapılmayışı, Devlet Su İşleri tarafından kurulmuş sulama şebekesinin ülke koordinatlarıyla uyum sağlamaması ve çayır ve mera alanlarının tespit, tahdit işlemlerinin tamamlanamaması nedenleriyle bugüne kadar herhangi bir işlem yapılamamıştır; ancak, Sayın Bakanımızın yakın alaka ve direktifleriyle Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün fedakârca yoğun çalışmaları sonucunda, Iğdır İlinde 250 000 dekar alanda toplulaştırma, 57 000 dekar alanda dağıtım, 10 999 dekar alanda da erozyonla mücadele olmak üzere, proje 2001 yılı programına alınmıştır.

Köy Hizmetleriyle yapılan protokol gereği, toprak etütleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce yapılacaktır.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce uygulama bölgelerinden Şanlıurfa İlinde mülga 1757 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu 1974-1977 döneminde, toprak sahiplerinden, söz konusu yasa uyarınca, 1 690 106 dekar arazi kamulaştırılmıştır. 3083 sayılı Kanuna göre yeniden reform bölgesi ilan edilen Şanlıurfa'da, kanundaki sahibine bölgede bırakılacak arazi miktarı yeniden belirlendiğinden, daha önce yapılan kamulaştırmalardan 950 200 dekarı, eski sahiplerine iade edilmiştir.

Arazi toplulaştırması, tanım olarak, çeşitli nedenlerle, ekonomik tarım yapılmasına imkân vermeyecek biçimde veya toprak muhafaza ve zirai sulama tedbirlerinin alınmasını güçleştirecek derecede parçalanmış, dağılmış, şekilleri bozulmuş parsellerin, muntazam şekiller halinde bir araya getirilerek, tarla içi geliştirme hizmetleriyle birlikte planlanması, projelenmesi ve uygulanması işlemidir. Tarla içi geliştirme hizmetleri yapılmadan, toplulaştırma projelerinin, ülkemizde tatbikatı mümkün değildir; çünkü, toplulaştırmanın genel sloganı şudur: "Her parsel kendi yoluna ve suyuna kavuşacaktır. Arazi toplulaştırması entegre bir projedir. Proje tamamlandığı zaman, üretim artışı ve sosyal barış sağlanmış olacaktır."

Toplulaştırmanın tarımsal bünye üzerinde sağladığı faydalar ise, nüfus artışı, miras, alım-satım, kiracılık, ortakçılık gibi nedenlerle ortaya çıkan arazi parçalılığını ve dağınıklığını ortadan kaldırmak, işletmeleri rasyonel büyüklüğe getirmek, yatırım giderlerinden tasarruf sağlamaktır. Her parselin yola ve kanala sınırı olacağından sulama ve ulaşım randımanı artmakta, parsellerle müştereklikten doğan huzursuzluklar giderilmekte, varsa dağınık ve müşterek haldeki hazine arazisi birleştirilerek dağıtıma hazır hale getirilmektedir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce yürütülen toplulaştırma çalışmaları sonucunda, bugüne kadar toplam 213 köyde 1 342 530 dekar alanda yapılan toplulaştırmayla 23 400 arazi malikine yeni yerleri teslim edilmiş ve tescilleri yapılmıştır. Halen 138 köydeki 1 163 210 dekar alanda toplulaştırma çalışmalarına devam edilmektedir. Bu rakamlar, bugüne kadar Türkiye genelinde yapılan işlerin üçte 1'ine tekabül etmektedir.

Uygulama alanlarında dağıtım çalışmalarında ise, Şanlıurfa İlinde 3 253 çiftçiye 228 108 dekar, Ankara İlinde 547 çiftçiye 40 716 dekar, Eskişehir İlinde 73 çiftçiye 8 336 dekar, Edirne'de 206 çiftçiye 5 315 dekar, Yozgat İlinde 65 çiftçiye 3 978 dekar arazinin dağıtımı yapılmıştır.

Şanlıurfa genelinde 744 köy ile 1 904 mezrada tarımsal yerleşim planı yapılmıştır. Konya İlinde 3 köyde imar planı yapılarak 230 parsel üretilmiş, tapuya tescilleri yaptırılarak hak sahibi çiftçilere dağıtılmıştır. Edirne İli İpsala İlçesine bağlı Kumdere Köyünün imar planı çizilmiş olup, aplikasyon çalışmalarına başlanmıştır.

Tüm uygulama alanlarımızda, 1999-2000 kiralama döneminde 17 657 adet topraksız ve az topraklı çiftçi ailesine, toplam 777 726 dekar arazi, 974 077 096 TL bedel karşılığında kiraya verilmiştir.

Şanlıurfa İlinde bugüne kadar 246 156 hektarlık alanın arazi kullanım planlaması yapılmış ve kullanıma sunulmuştur. Şu anda 80 000 hektar alanda çalışmalar devam etmektedir.

Konya İlinde 67 530 hektar alanda sosyal yapının araştırılması ve şimdiki arazi kullanımıyla ilgili çalışmalar yapılmaktadır.

Aydın İlinde 35 100 hektar alanda arazi kullanım kabiliyet sınıfları tespit çalışmalarının son aşamasına gelinmiştir.

Bu zamana kadar Toprak Sınırları Tespit Projesi dahilinde, Aydın, Aksaray, Ankara, Edirne, Konya, Kayseri ve Samsun illerinde toplam 239 521 hektar alanın toprak haritaları üretilmiş; ayrıca, 85 404 hektar alanın arazi çalışmaları tamamlanmıştır.

Şanlıurfa İlinde bulunan eğitim tesislerinde, bugüne kadar, 549 çiftçiye sulama konusunda, 5 798 çiftçiye değişik ziraî konularda, 219 çiftçi ailesine biçki - dikiş konularında, 157 çiftçi ailesine halı, kilimcilik konularında kurs verilerek, başarılı olanlara kurs belgesi verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, toplulaştırma hizmetleri, ülkemizde, hem Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce hem de Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir. Toplulaştırma projeleri, yüksek üretim artışı sağlanması yanında, ekonomiye külfeti hayli fazla olan projelerdir. Bu kadar takip gerektiren projelerin değişik kurumlar tarafından yapılması, maliyetleri daha da artırmaktadır.

Ülkemizin, bugün, zorlandığı konulardan birisi de, koordinasyon ve işbirliğidir. Aynı hizmeti yapan kurumların bir araya getirilmesi ve hizmette bütünlüğün sağlanması, ülkemiz açısından çok faydalı olacaktır. Buna benzer çalışmaların yürütüldüğünü müşahede etmekteyiz.

Toplulaştırma projeleri, zorlukları fazla, planlı ve özverili çalışmayı gerektiren projelerdir; gerek projelendirmede gerekse uygulamada yapılacak hatalar veya ihmaller, projeyi, içinden çıkılmaz hale getirir ve birçok huzursuzluklara neden olur. Bu sebeple, arazi toplulaştırma projelerinde, maliklerle iç içe olmak ve bıkmadan, usanmadan çalışmak çok önemlidir.

Türk tarımının geleceği açısından, Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne, gerek personel gerekse malî açıdan, her türlü desteğin yapılması büyük önem arz etmektedir.

Sözlerimi bitirirken, Muhterem Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güner.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, sulama alanlarında arazi düzenlemesine aittir. Su ve toprak, arazi denildiği zaman -ki, bunlar, bir ülke için, sürdürülebilir kalkınmanın temel öğeleridir; su ve toprak- bu her iki kaynak bakımından, Türkiye, yeterli derecede zenginliğe sahip olmasına rağmen, bu her iki kaynağın da çok iyi, verimli, rasyonel kullanıldığı söylenemez.

Türkiye'deki yerüstü sulama suyu potansiyeli aşağı yukarı 186 milyar metreküp; bunun kullanılabilir kısmı 110 milyar metreküp ve fiilen kullanılan su ise 40 milyar metreküptür. Tabiî, buradaki atıl kapasite, malî güçlükler nedeniyle kullanılamamaktadır. Türk tarımında yapısal, ciddî bir program ortaya konulamadığı için kullanılamamaktadır.

Yine, topraklarımıza baktığınız zaman, Türkiye'de, ülkemizde aşağı yukarı 28 milyon hektar tarıma elverişli arazinin sadece 8,5 milyon hektarı  sulanabilir  vasıftadır  ve  bugün, sulanabilir arazimiz de 4,5 milyon hektardır, GAP dahil. Tabiî, bu rakamlar, Türkiye'de su ve sulamanın, toprak ve suyun rasyonel kullanımının ne kadar önemli olduğunu ve ülkemiz için de çok önemli bir kaynak oluşturduğunu göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, bunun için, bu kanun tasarısını önemli görüyorum. Grup olarak da, hükümetin getirdiği, Türk ekonomisiyle, Türk tarımıyla ilgili bu tip, halkın gündemini önplanda tutan ve halkın problemlerine, ekonominin problemlerine çözüm, kaynakların rasyonel kullanımına imkân sağlayan bu tip yasa tasarılarına, her zaman olduğu gibi destek vermeye devam ediyoruz.

Türk tarımının çok ciddî sorunlarının olduğunu çeşitli vesilelerle ifade ettik ve bu Yüce Mecliste defalarca konuştuk. Bu sorunların şüphesiz ki en önemlilerinden biri de, tarımdaki dağınıklılık, arazinin çok parçalı oluşu ve çok sayıda tarım işletmesinin varlığıdır. Bugün, Türkiye'de, mevcut aşağı yukarı 4 milyonun üzerindeki işletmede işletmelerinin yüzde 70'inin büyüklüğü aşağı yukarı 51 dekarın altındadır ve büyük bir dağınıklık manzarası ortaya çıkmıştır. Bunun için, belki, bugün, Türk tarımının fizikî bakımdan en önemli problemi, bu yapısal bozukluk ve bu dağınıklıktır. Bu bakımdan, Türkiye'de dünya ölçeğinde verimli bir tarımın yapılabilmesi için, suluda en az 200, kuruda en az 600 dönüm arazi varlığı şart olmasına rağmen, Türkiye'deki bu tablo, Türk tarımındaki yapısal bozukluğun çok önemli göstergelerinden biridir.

Şimdi, elbette ki, ülkemizde arazi toplulaştırma çalışmaları, reform sahası ilan edilen sahalarda, Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce, reform alanı dışında sahalarda ise Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yapılmaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce uygulanan arazi toplulaştırması çalışmaları, isteğe bağlı olarak, toprak sahiplerinin üçte 2'sinin talebi ve arazinin yüzde 50'sinden fazlasının kapsanması halinde uygulanmaktadır ve uygulamada da fazla bir problem gözükmemektedir.

Bu kanun tasarısıyla, reform sahası içerisinde toplulaştırma uygulanan alanlarda yapılacak yol, su, sulama kanalı ve tahliye kanalı gibi ortak tesislerin kapladığı alanların, maliklerin aralarında kişisel katılım paylarıyla karşılanması, uygulama sırasında ortaya çıkacak problemlerin azaltılarak, verimliliğin artırılması amaçlanmaktadır. Bu nedenle, elbette ki, bu kanun tasarısına katılıyoruz ve destekleyeceğiz.

Ancak, bütün bunlar, yeterli mi; asla yeterli değil ve Türkiye'de, zaman zaman, bu Yüce Mecliste dikkatlerine sunduğum, Türk tarımının en önemli problemlerinden birisinin, tarımdaki çok başlılık ve otorite zaafının olduğunu ve farklı farklı kuruluşların aynı konuyla ilgilenmesinin, bir bakıma, o konuların sahipsizliği anlamına geldiğini de defalarca vurgulamıştım. Nitekim, bu getirdiğimiz yasa tasarısı, bunlara verilen örneklerden biridir.

Niçin, Türkiye'de arazi toplulaştırma çalışmaları, iki ayrı kuruluş tarafından, iki ayrı yasayla da sınırlı oranda yapılabiliyor; çünkü, bugün, biraz önce de rakamlarını ifade ettiğim gibi, Türk tarımındaki en önemli meselelerin başında, dağınıklık, çok parçalılık gelmekte ve bunun için, arazi toplulaştırması çok büyük önem arz etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türk tarımının yapısal sorunlarının başında bu çok başlılık, dağınıklık gelmektedir diye ifade ettim; ancak, bunun yanında, temel, yapısal diğer sorunlar da vardır. Bitkisel üretim ile hayvansal üretim arasındaki dengesizlik, hayvansal üretimin çok düşük oranda olması, Türkiye'de üreticinin temel problemi olan fiyat ve pazarlama problemi, her geçen gün, tarımdaki nüfus âdeta yerinde sayarken, yüzde 40'lar, 45'ler düzeyinde seyrederken, tarım kesiminin millî gelirden aldığı payın düşüyor olması, üreticimize yönelik olarak tarım sigortası kanununun çıkarılamamış olması ve yine, buna dair, burada vaktinizi almak istemediğim birçok yapısal sorun çığ gibi büyürken, günübirlik, Türk çiftçisinin, bugün içinde bulunduğu şartlarda, temel ve acil sorunlarının çözümü konusunda da, maalesef, ciddî bir adım atılamamıştır ve bu adımların atılmasını bekliyoruz.

Şimdi, 57 nci hükümet işbaşına geldiği günden itibaren, herhalde, bu Yüce Mecliste, tarımdaki temel yapısal problemlerin çözülmesine yönelik temel kanunlara ilişkin değişikliklerin getirilmesini, tarımda yeniden yapılanmayı bu Mecliste sağlayacaklarını ve bununla ilgili yasa tasarılarını bir an evvel bu Mecliste görüşmenin zaruretini defalarca ifade ettiler. Bu, diğer hükümetler döneminde ifade edilemediği kadar çoklukta ve sıklıkta ifade edildi; ancak, bununla ilgili olarak, yeniden yapılanmayla ilgili olarak, bu Yüce Meclise birbuçuk yıldan beri bir tek yasa tasarısı gelmemiştir, gelememiştir.

Bunun sebebini irdelediğimiz zaman, bugün, Türkiye'de temel problem, IMF ile yapılan stand by anlaşması ve ek protokol gereğince, IMF'nin Türkiye'den istediği temel  yaptırımlar arasında yerine getirilmesini şiddetle arzu ettiği temel hususların başında, tarım kesimi ve tarım kesimine ait radikal tedbirlerin bir an evvel alınması gelmektedir. Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar, bu politikalarının oluşturulmasında hakça ve piyasa sistemine duyarlı bir tarım ticareti oluşturmayı hedeflediklerini söylemektedirler ve Türkiye'yi de, Türk hükümetini de, 57 nci hükümeti de bu konuda adım atmaya zorlamaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, bu, ciddî bir aldatmacadır. Bu, Türk tarımının ciddî manada tasfiye edilmesi açısından atılacak adımların hızlandırılmasından ve Türk tarımının tasfiye edilmesinden başka bir anlama gelmemektedir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Çiftçi öldü.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Çünkü, bunu bize empoze eden bu kuruluşlar, bu örgütler ve bu ülkeler, ciddî hileler kullanarak kendi tarımlarını en ağır biçimde, en ciddî biçimde, çok yüksek rakamlarla desteklemeye devam etmektedirler. Yüce Mecliste defalarca arz ettiğim gibi, bugün, Avrupa Birliğini oluşturan ülkelerin ortak bütçelerinin, halen çok önemli bir kısmı -aşağı yukarı bütçesinin yarısından fazlası- tarımdaki desteklemelere ayrılmıştır ve bu destek her geçen gün azalmıyor, maalesef, 2006 yılına kadar da giderek  artacaktır;  ama,  sıra, Türkiye'ye  geldiği zaman, verilen her ödevi, bu manada verilen her direktifi kolaylıkla yerine getirebilecek bir hükümeti de karşılarında buldukları için, fatura, Türk çiftçisinin sırtından en ağır biçimde ödenmektedir. Bu gidişe dur demediğimiz müddetçe, buna ait ciddî yasal düzenlemeleri -bugün çok önem arz etmektedir- bu Yüce Meclisten geçirmediğimiz sürece, inanın, 2005-2010 yıllarında, Türkiye'yi, ciddî manada kendi kendine yeter ülke diye övündüğümüz ve gerçekten, biraz önce arz etmeye çalıştığım yüksek tarımsal potansiyele sahip olan bu ülkeyi, bu stratejik maddeler bakımından ciddî olarak dışarıya bağımlı hale getiririz. Bunun için, bugünden itibaren, özellikle IMF'le yapılan bu anlaşmalar çerçevesinde tarımla ilgili atılacak adımlarda çok dikkat edilmesi ve bu teslimiyetçi politikadan vazgeçilmesini şiddetle tavsiye ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bakın, bir Mera Kanunu çıkardık ve bu Yüce Mecliste -iftihar ederek söylüyorum- temel kanun niteliğinde ortak bir karar da alınmamasına rağmen, gruplar arasındaki anlaşma ve uzlaşmanın sonucu -çünkü, çok uzunca bir süre Tarım Komisyonunda görüşülmüştü- bu Yüce Meclise geldiği zaman, koskocaman kanun bir saatlik bir süre içerisinde, büyük bir ittifakla geçti.

Elbette ki, bu çıkan kanunun çok önemli noksanları halen vardır; çünkü, bugüne kadar çıkarılamamasının temel sebeplerinden birisi, mükemmeli yakalayamama endişesiydi; onun için, bir adım atıldı -ki, aksayan yönleri, bilahara, daha yeni bir düzenlemeyle telafi etme imkânı vardır. Bunun için öncelikle bir temel adım atıp, bu yasayı çıkaralım dedik- çıkardık  bu  yasayı. Bu  ülke  için hayatî önem arz ediyordu. Niye; Türkiye'de çayır mera varlığı 22-23 milyon hektar olarak gözükü-yor ve gerçekte 3,5-4 milyon hektara kalan ve âdeta yok denecek kadar azalmış meramız var; çünkü, hepsi mera vasfını kaybetmiştir. Halbuki, hayvancılık için temel zenginliğimiz, üzerine dayanacağımız ve istifade edeceğimiz temel zenginliğimiz bu meralarımızdı. Bunun için, bu Mera Kanunu önemliydi, çıkardık. Çıkardık da ne oldu; bu kanunun esas özelliklerinden birisi, meraların tesis edilmesi, korunması, yeni bitkilerin ekilmesi ve Türk tarımının hizmetine sunulmasıydı. Bugüne kadar -kanun çıktığından itibaren ifade ediyorum- 1 metrekare mera tesisi yapılmamıştır, yapılamamıştır.

Şimdi, bu kanunun önemli maddelerinden birisi de, Mera Fonunun oluşturulmasıydı. Burada, bu fonun kullanımında çok ciddî bilimsel ve teknik kıstaslar, ölçüler getirildi. Bu ölçülere uyularak, meraların tesisinde, onarımında, bakımında, yeniden yapılmasında, bu fondaki paralar kullanılacaktı. Şimdi, duyuyoruz ki, IMF, Türkiye'ye, Hazineye, Hazine de Tarım Bakanlığına bastırmak suretiyle, bu Mera Fonu kaldırılmaya çalışılıyor. Muhtemelen, çok kısa bir müddet sonra, burada, Türkiye için çok önemli olan bir yasayı, şeker yasa tasarısını görüşeceğiz. Orada da, bu yasa tasarısını nasıl çıkaracağız diye, cidden merak ediyorum; yani, içinde şeker fonunun oluşturulmadığı bir şeker yasası, Türk çiftçisinin, Türk pancarcısının hangi problemini çözecek ve hangi ölçülerle, bu tarımı ve şeker üretimini rasyonelize edeceksiniz.

O bakımdan, bu konuda, bırakın temel adımları atmayı, temel yasaları çıkarmayı, hükümet, günlük uygulamalarda, köylü için acil önem arz eden temel konularda da, maalesef, ciddî manada duyarsız kalmaktadır. İşte, geçen bütçe konuşmasında da ifade ettiğim gibi, Türkiye'de, âdeta, icra kapısında olmayan, âdeta, mahkemelik olmayla karşı karşıya olmayan üretici, çiftçi kalmamıştır. Tarım kredi borçları, tarımla ilgili olarak Ziraat Bankasına olan borçlar, köylüyü, üreticiyi, ciddî manada darboğaza sokmuştur.

Türk tarımını düşünenlerin ilk yapacağı iş, göstermelik tekliflerle değil, ciddî manada hükümet tasarısı olarak, buraya, bu borçların ertelenmesini ve muntazam ödenmesini sağlayacak yeni düzenlemeleri getirmek olmalıdır. Bunu yapmadığınız takdirde, bu en meşakkatli, en cefakâr kesim, gerçekten, işsizler ordusuna katılmakla kalmayacak, aynı zamanda, ülkenin bu en sağlam damarını da kurutmuş olacağız.

Değerli milletvekilleri, söylenecek çok şey var, üzerinde durulacak birçok husus var; bunlar üzerinde fazlaca konuştuk; ancak, affınıza sığınarak, bir önemli konuyu daha dikkatine arz etmek istiyorum: Şimdi, çok aktüel olan bir konu, delidana hastalığı. Özellikle, son günlerde, son birkaç ayda, olmayan bir problem yüzünden, olmayan bir hastalık yüzünden, Türk ekonomisi, Türk köylüsü, Türk hayvancısı ve sanayi işletmeleri ciddî bir kriz yaşamaktadırlar delidana hastalığı yüzünden. Malumunuz, delidana hastalığı, 1989 yılında İngiltere'de başgösterdi ve diğer Avrupa ülkelerinde de buna ait kötü örnekler görüldü. Sadece şu kadarını ifade etmek istiyorum: Delidana probleminin boy gösterdiği, insanlığı ve sağlığı tehdit ettiği günümüzde, delidana riski bakımından en güvenli ülke Türkiye'dir ve Türkiye'de, bu konuda, bugüne kadar hiçbir problem yaşanmamıştır. Esasında Türkiye'nin, bu avantajı kullanması, delidana riski taşıyan ve bu konuda sabıkalı hale gelen Avrupa tarımına, Avrupa'ya ihracat yapması gerekirken, ülkemizde, zaman zaman ifade edilen, kastı aşan, sorumluluk sınırını aşan bazı beyanlar ve ifadeler açısından, Türk hayvancılığı ve Türk sanayicisi ciddî bir sıkıntıya girmiştir.

Geçende, bu konu gündeme geldiği zaman, Sayın Tarım Bakanının sorulan bir soruya cevaben aynen şöyle ifade ettiğini duydum:"1999 yılından, bizim iktidara geldiğimiz günden bugüne kadar, delidanayla ilgili olarak herhangi bir olumsuzluk yaşanmamıştır; bununla ilgili olarak, ithalat, ihracat konusunda ciddî tedbirler alınmıştır ve böyle bir sıkıntı, böyle bir risk yoktur; kendi dönemime kefilim." "1999'dan öncesi" ne demek oluyor, bunun anlamı ne oluyor; bundan önce hastalıklı hayvanlar girmiş olabilir, hastalıklı hayvanlardan elde edilen yem mamulleri (kan unu, kemik unu vesaire) Türkiye'ye girmiş olabilir. Yani, Sayın Bakan, aynen böyle ifade etmiyor; ama, kendi dönemine kefil olmakla, ki, bilahara, rakam olarak da 1980 ve 1999 yılları arasında birçok ithalat yapılmıştır, bir şey diyemem diyor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız lütfen.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) -  Konuyu, böyle şüpheli bir şekilde ortada bıraktığınız zaman, Sayın Bakan, kendi ülkemizin hayvancılığını, Avrupalının, Batılının isteyip de bulamadığı şekilde oraya heba etmiş oluyorsunuz. Kelimeyi, daha ağırlaştırmayı da kati surette istemiyorum. Halbuki, Sayın Tarım Bakanından şunu beklerdim: Ülkemizde böyle bir problem yoktur, yaşanmamıştır ve Türkiye, bu konuda Avrupa ülkelerinin hepsinden, Avrupalının rahat rahat gelip, tertemiz, pırıl pırıl et yiyebileceği temiz bir ülke konumundadır desin.

Eğer gerçekten, 1999 yılından önce bildiğiniz bir vaka varsa, hastalıklı yemler girmişse, onu lütfen açıklayın; çağdaş, Batılı bir anlayışın sonucu olarak biz bunun tedbirlerini alırız, özür dilememiz gerekirse özür de dileriz; ama, yoksa, lütfen yok olduğunu söyleyin. Sözü ortada, muallakta bıraktığınız zaman, bu, hiç ummadığınız sonuçlar verecektir. Nitekim, bana, sanayicisinden, çiftçisine, köylüsüne varana kadar, Türkiye'nin her yerinden "etimizin fiyatı şuraya düştü, artık, kimse, bizden et almıyor" diye şikâyetler geldi.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ertugay, toparlar mısınız efendim lütfen.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Hoşgörünüze sığınarak hemen toparlıyorum.

BAŞKAN - Lütfen...

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) -Türkiye, benzerini 1971 yılında, bir sağlık bakanının, kolerayla ilgili, kastı aşan, sorumlu olmayan bir beyanından dolayı yaşamış o dönemde, Türkiye'nin, Avrupa kapılarından, şeftali kamyonları, üzüm kolileri geri dönmekle kalmamış, aynı zamanda Türkiye'de turizm büyük bir darbe yemiştir. Onun için, ben, Sayın Bakandan, eğer yanlış anlaşılmışsa, bu yanlış ifadeyi düzeltmesini özellikle istiyorum. Bu, çok önemli ve hayatî bir konudur ve gerçekten de Türkiye'de böyle bir sorun, böyle bir problem varsa bunun da konuşulmasının, yine Sayın Bakanın ağzından konuşulmasının yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bu tasarıyı desteklediğimizi ve önemli olduğunu arz ediyor, Doğru Yol Partisi Grubu olarak gereken desteği vereceğimizi de ifade ediyor, sabrınız için teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal'da.

Buyurun Sayın Ünal. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ZEKİ ÜNAL (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimi arz etmek üzere Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla 1.12.1984 tarihinde çıkarılmış olan 3083 sayılı Kanunda bazı değişiklikler yapılmak istenmektedir. Tasarının genel gerekçesinde, onaltı yıl önce yürürlüğe girmiş olan 3083 sayılı Yasanın uygulanması sırasında ortaya çıkan sosyal, ekonomik, malî ve teknik sorunları gidermek amacıyla hazırlandığı ifade edilmektedir ve uygulamadan gelen bu aksaklıklar, maalesef altı satıra sığdırılmış bulunmaktadır.

Gerekçeye bakılacak olursa, bu tasarı kanunlaştığı takdirde, uygulama sırasında ortaya çıkan tüm sorunlar ortadan kaldırılacaktır, sosyal huzursuzluklar giderilecektir, devletin sırtındaki malî külfet hafifletilecektir. Hedefler doğrudur; ancak, bu hedeflerin nasıl ve ne şekilde gerçekleştirileceği konusunda, gerekçede doyurucu bilgiler yoktur. yirmisekiz yıldan beri tartışılan toprak ve tarım reformu konusunda daha mütemmim, daha doyurucu, böyle, daha teknik bilgilerin verilmesi gerekirdi; bu, bir noksanlıktır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, vaktiyle, toprak ve tarım reformu, sağ ve sol jargonlar önplana çıkarılarak, ideolojik bazda ele alındığı için, yasası da, sosyal, ekonomik ve bölgesel şartlar fazlaca dikkate alınmadan çıkarılmıştır. Nitekim, 1973 yılında çıkarılan 1757 sayılı Yasaya göre, 1974'te başlatılan çalışmalar, yasanın Anayasa Mahkemesince 1978 yılında iptaliyle birlikte durdurulmuştur.

Görüşmekte olduğumuz 3083 sayılı Yasa, 1984 yılında yürürlüğe girinceye kadar da, teşkilat, Bakanlar Kurulunun kararıyla idare edilmiştir. 1986'da uygulama yönetmeliği çıkarılmış ve 1988 yılında da arazi toplulaştırması yapılmaya başlanmıştır. O yıllardan itibaren yapılan çalışmalar, tarım sektöründe ne gibi gelişmeler sağlamıştır, verim ve üretimdeki artış ne olmuştur, toprak reformu, o bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel değişimine ne ölçüde tesir etmiştir, ülke ekonomisine sağladığı katmadeğer ne olmuştur; bunlar çok önemli konulardır; bu konuyla ilgili bir araştırmanın mutlaka yapılması lazımdır. Böyle bir araştırmanın yapıldığı kanaatinde değilim. Özellikle önümüzdeki çalışmalar açısından böyle bir çalışma fevkalade önemlidir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla, toplulaştırma alanlarında gerçek ve tüzelkişilere ait arazilerden, projenin özelliğine göre, yol ve kanal gibi, kamunun ortak kullanacağı yerler için yüzde 10'a kadar katılım payının kesileceği hükme bağlanmaktadır. Yine, aynı tasarı kanunlaşırsa, katılım payı içerisindeki arazilere herhangi bir para ödenmeyecektir. Katılım payını aşarsa eşdeğer hazine arazilerinden karşılanacaktır. Hazine arazisi de yoksa, kesilen arazi için kamulaştırma işlemi yapılacaktır. Genelde uygulamalar göstermiştir ki, bu kesintiler, yüzde 5 ile 10 arasında değişmektedir. Projeyi yapanlar da, sanırım bu durumu dikkate alacaklardır. Kamulaştırma sonucunda, devlet-vatandaş arasında yıllar süren mahkemeleri dikkate aldığımızda, kesinti oranlarıyla projenin önemi daha da iyi anlaşılacaktır.

Değerli arkadaşlar, tasarıyla getirilmek istenilen düzenlemeleri makul görmekle birlikte, yeterli olmadığını düşünüyoruz. Mademki, hükümet, bu tasarıyla, arazilerin rasyonel bir şekilde kullanılmasını hedeflemektedir, o halde, hedeflerin gerçekleşmesine engel olan birtakım organizasyon ve koordinasyon bozukluklarını da gidermesi gerekirdi; ancak, görüyoruz ki, böyle bir çaba yok.

Bugün, bildiğiniz gibi, toplulaştırma işini iki ayrı bakanlık üstlenmiş bulunmaktadır; biri Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, diğeri de Devlet Bakanlığıdır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, toplulaştırma işini, bünyesinde bulunan Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü aracılığıyla yürütmektedir. Devlet Bakanlığı ise, bünyesinde bulunan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla toplulaştırma işlemini yürütmektedir. Mutlaka bu ikileme bir son vermek lazımdır. Bir hükümet içerisinde ayrı ayrı partilerde diye bunu gözden uzak tutmamak gerekir.

Değerli arkadaşlar, benim bildiğim kadarıyla, gerek Devlet Bakanlığı ve gerekse Tarım ve Köyişleri Bakanlığı birer tasarı hazırlamıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının hazırlamış olduğu tasarıya göre, toprak sulama ve tarım reformu genel müdürlüğünün kurulmasıyla ilgili bir çalışma yürütülecektir. Devlet Bakanlığı ise, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü "Köy Hizmetleri Bakanlığı" olarak değiştirmek istemektedir ve bunun bünyesinde de, toprak su iskân genel müdürlüğü, daha evvel YSE olarak bildiğimiz ve bilahara 1985 yılında kaldırılan bu genel müdürlüğün yerine de, köy yolu ve içmesuyu genel müdürlüğü ihdas edilmek istenilmektedir. Şimdi, bu hükümet, mutlaka, buna bir çare bulmalıdır. Böyle bir teklif getirilmiştir. Bu teklif, aslında, makuldür, uygundur; ancak, bizim üzerinde durmak istediğimiz konu şudur: Böylesine palyatif tedbirlerle, istediğimiz neticeyi almak mümkün değildir. Evet, iki ayrı partide bulunmaktadır; hizmet, aynı işi gören, iki ayrı partinin uhdesinde bulunan bakanlıklar tarafından yürütülmektedir. Zannediyorum, bu zor değildir; iki sayın bakan bir araya gelir ve hatta, bu tasarıyı çeker, sonra da, bu işleri daha mükemmel bir hale sokabilmek amacıyla tek bir tasarı hazırlarlar ve burada da çok rahat bir şekilde kabul edilir.

Ben, özellikle şunun altını çizmek istiyorum: 1960'lı yıllardan 1985 yılına gelinceye  kadar, Türkiye'de, özellikle küçük su işlerini ve toprağı gerçekten en mükemmel şekilde değerlendiren Topraksu genel müdürlüğü, bazı siyasî mülahazalarla 1985 yılında lağvedilmiştir. Bu Topraksu genel müdürlüğünün tekrar ihdas edilmesi de, ülkenin küçük sularına sahip çıkmak ve toprağına sahip çıkmak açısından fevkalade önemlidir. Zaten, iki sayın bakan da bunun ehemmiyetini bildikleri için, tasarılarında bunlara da yer vermişlerdir. Benim burada arzım şudur: İki bakanlık bir araya gelerek tek bir bakanlığın bünyesinde bu işlerin yürütülmesidir.

Değerli arkadaşlar, peki, bu iki bakanlığın bünyesinde yürütülen bu toplulaştırmadaki farklılık nedir? Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, vatandaşın isteğine bağlı olmaksızın, kanundan aldığı yetkiye dayanarak belli bir sahayı reform sahası olarak ilan etmekte ve orada gerekli çalışmaları yürütmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ise, toplulaştırma işini isteğe bağlı olarak yapmaktadır; bunun için de iki tane kriteri vardır; birincisi, proje sahasındaki arazi sahiplerinin üçte 2'sinin muvafakati şarttır; diğer bir şart ise, muvafakat edenlerin arazilerinin toplam arazi içerisindeki paylarının yarıdan fazlası olması gerekmektedir. Bu iki şartın, aynı zamanda tahakkuku gerekiyor.

Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü arazi toplulaştırmasını kanuna dayanarak yaparken, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü de tüzüğe dayanarak yapmaktadır. Yüzde 5 ile 10 arasında kesintiye uğramasına rağmen, toplulaştırmaya talep giderek artmaktadır; çünkü, arazi parçaları bütünleşmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün araştırmasına göre, arazi değeri 10 kat artmaktadır, üretim girdilerinde yüzde 25 tasarruf sağlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, arazi toplulaştırması demek, sadece ve sadece toprakların bir araya getirilmesi demek değildir; bu projelerle birlikte "arazi developmanı" dediğimiz tesviye, sulama ve drenaj kanallarının yapılması, çorak arazilerin ıslahı, eğer varsa taşlardan arındırılması, sanat yapıları ve tarla içi hizmet yolları... Bunların da bunun içerisinde dikkate alınması gerekmektedir; ancak, Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yapılmış olan toplulaştırmalarda tarla içi geliştirme hizmetleri maalesef yapılmadığı için, bu işler yarım kalmaktadır.

Bugüne gelinceye kadar, Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 134 000 hektarlık bir sahayı toplulaştırmıştır ve şu anda da 30 000 hektar civarında arazi üzerinde çalışma yapmaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ise, şimdiye kadar yaklaşık 300 000 hektarlık arazide toplulaştırma yapmıştır; ayrıca, elinde 100 000 hektarı aşan bir proje stoku mevcuttur. 2001 yılından itibaren 2 milyon hektar arazinin toplulaştırılması hedeflenmektedir. Bu hedefi Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü koymuştur; elbette ki Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün de bir hedefi vardır.

Benim, yine, altını çizerek belirtmek istediğim konu, her iki genel müdürlüğün, bu fonksiyonlarının bir araya getirilmesidir; tek bir bakanlık altında bu işlerin yürütülmesi halinde, fevkalade güzel sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Toprak ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bir yılda 20 000 hektar arazinin toplulaştırılabileceğini, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü de 100 000 hektar civarında arazinin toplulaştırılabileceğini ifade ettiğine göre, bir yılda, demek ki, 120 000 hektar arazi çok rahat bir şekilde toplulaştırılacak demektir. 1 hektar arazinin maliyeti yaklaşık 700 milyon civarında olduğuna göre, yılda 85 trilyon paraya ihtiyacı vardır ve biz, yılda 85 trilyon parayı tahsis ettiğimiz takdirde, onaltı yılda bu sorun çözülecektir.

Değerli arkadaşlar, bu toplulaştırmadan sonra, devlet yatırımlarında yüzde 35 oranında bir tasarruf sağlanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, daha evvel 60 kilometrelik bir kanal şebekesi yapılması gerekirken, toplulaştırmadan sonra bu 40 kilometreye düşmektedir.

Ancak, burada hukukî bir sorun vardır; bu sorunu da, mutlaka bu hükümetin çözmesi lazımdır. O da nedir; o da şudur: Toplulaştırmadan geçen, yani toplulaştırılmış olan araziler miras yoluyla, bilahara yine ufak parçalara ayrılmaktadır.

Eğer, Toprak ve Tarım Reformu Kanununun bir maddesine göre, kısmen de olsa, bunun önlenmesiyle ilgili bir hüküm vardır. Örnek vermek gerekirse, Şanlıurfa'da, suluda 50, kuruda 200 dekardan daha aşağı arazilerin bölünemeyeceğine ait bir hüküm olmakla beraber; aynı işi Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü yaptığına göre ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu bu arazi toplulaştırmalarında bu hüküm uygulanmadığına göre, öyleyse, bugüne gelinceye kadar 300 000 hektarlık arazi, yine, aynı şekilde, miras yoluyla, bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sulama alanlarında arazi developman hizmetleri yapıldığına göre, sulama kuyu kaynaklarının rantabl bir şekilde kullanılması da fevkalade önemlidir.

Türkiye, su bakımından zengin değildir. Dünya standartlarına göre, su bakımından zengin olabilmek için, fert başına düşen kullanılabilecek suyun miktarının 10 000 metreküpün üzerinde olması gerekmektedir. Türkiye'de ise 3 000 metreküp civarındadır. Ülkemizin bu durumunu dikkate alarak, mutlaka, mevcut su kaynaklarımızı mükemmel şekilde kullanmamız gerekmektedir ve ayrıca, iklim şartları da yine bizi bu konuda hassas olmaya zorlamaktadır.

Ülkemizin yağış ortalaması 640 milimetredir. Bu, çok düşük bir rakamdır. En fazla yağış alan bölgemiz Hopa-Kemalpaşa, 2 612 milimetredir. En düşük yağış alan bölgemiz ise, mikroklima özelliği taşıyan Iğdır'dır; o da, 248 milimetredir. Ondan sonra Konya Karapınar gelmektedir; o da, 280 milimetredir. Bilahara, Karaman, 336 milimetreyle, yine, yağış miktarının çok az olduğu illerimiz arasında bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, halen, yılda 12 milyar metreküpü yeraltı, 98 milyar metreküpü yerüstü olmak üzere, bir yılda kullanabileceğimiz 110 milyar metreküp bizim su kaynağımız vardır; ancak, maalesef, biz, bunun sadece 30 milyar metreküpünü kullanabiliyoruz. Peki, 80 milyar metreküp ne oluyor; 3 milyar metreküpü şu anda elan yeraltı kaynaklarımız olarak yer altında bulunuyor. Geride 77 milyar metreküp suyumuz ise, maalesef, göllere ve denizlere kavuşup gitmektedir. Özellikle, son günlerde, biliyorsunuz, ülkemiz bir kuraklık kuşağı içerisine girmiştir; bu da, fevkalade önemlidir. Biz, mevcut sularımızı kullanamıyoruz.

Bugüne kadar 28 milyon hektar tarım arazisinden ancak ve ancak sulayabildiğimiz arazi miktarı 4,7 milyon hektardır. Yapılan araştırmalara göre, 26 milyon hektar sahada sulama faaliyetleri yapılabilecekken, maalesef, sadece ekonomik olarak sulanabilecek saha 8,5 milyon hektardır. GAP'la birlikte 1,7 milyon hektar da bu miktara eklenecektir; ancak, Güneydoğu Anadolu Projesi istediğimiz süratte ve vüsatte yürümemektedir.

Değerli arkadaşlar, bunun dışında, Konya Ovası ve Orta Anadolu Projesi var, Doğu Anadolu Projesi var ve Doğu Karadeniz Projesi var. Bunların üzerinde de hassasiyetle durulması gerekmektedir; çünkü, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına, özellikle bu projeler konulmuştur. Ancak, maalesef, biz, buralara para aktaramıyoruz. Mesela, Konya'daki mavi tünel, daha önceki dönemlerde ihale edilmiş olmasına rağmen ve 200 000 hektarlık bir sahayı sulayabilecekken, maalesef, bilahara, bu da iptal edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, sulama suyu, tarımsal girdilerin en önemlilerindendir. Yapılan araştırmalara göre, ürün miktarında ve verim miktarında 7 misli artacağı ifade edilmektedir. Tabiî, bunun dışındaki tarımsal girdiler de fevkalade önemlidir. Bir gübreleme, tohumluk, tarımsal mekanizasyon; bunlar fevkalade önemli; ancak, şu anda, Türk tarımı, maalesef, IMF'nin reçeteleriyle boğulma noktasına getirilmiş bulunmaktadır.

Hükümetin açıklamış olduğu yıllık enflasyon yüzde 39'dur. Değerli arkadaşlar, tarım sektöründeki yıllık enflasyon, elbette ki, yüzde 100'lere yakındır; lütfen, bu konuda insaflı olalım. Kaldı ki, yıllık ile yıllık ortalama arasında da fark vardır. Hükümetin ilan etmiş olduğu yıllık yüzde 39 iken, yıllık ortalama yüzde 54,9'dur. Hükümet, genelde, enflasyonun ikinci rakamını gizleme ihtiyacı duymaktadır.

Değerli arkadaşlar, mademki, şu anda mevcut suyumuzu; yani, 30 milyar metreküp suyumuzu kullanıyoruz, hiç değilse, bunu en mükemmel şekilde kullanalım. Herkes, bütün milletvekili arkadaşlarımız, kendi bölgelerinde, herhalde şunu çok iyi biliyorlar; hâlâ, derin kuyu açılmış, binlerce onbinlerce derin kuyu açılmış olmasına rağmen, sulama ilkel metotlarla yapılmaktadır. Salma sulama ile açık kanallarla yapılan sulama randımanı yüzde 30 civarındadır; halbuki, yağmurlama sistemiyle bu randıman, elbette ki, yüzde 90'lara çıkmaktadır. Bunu da mutlaka dikkate almamız gerekmektedir.

Maalesef, şu anda, 28 milyon hektar sahamız içerisinde modern usullerle sulanabilecek sahamız çok olmasına rağmen, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından sulanan 35 000 hektar, halk sulamaları, Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü müştereken 250 000 hektardır. Bu da, değerli arkadaşlar, yüzde 5'ini teşkil etmektedir ki, bu, fevkalade düşük ve küçük bir rakamdır.

Değerli arkadaşlar, maalesef, bu gerçekler karşımızdayken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ÜNAL (Devamla) - Efendim, 1 dakika süre verirseniz biter.

BAŞKAN - Toparlarsanız minnettar kalırım efendim; buyurun.

ZEKİ ÜNAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, bu gerçekleri dikkate alarak, hükümetin, mutlaka arazi toplulaştırmasına ve tarla içi geliştirmesine, sulama hizmetlerine ciddi miktarda para ayırması gerekmektedir.

Kendi bölgem için söylüyorum; Karaman'da şu anda 550 tane derin kuyu vardır ve bir kuyu 17 milyara mal olmuştur. Geçen sene 17 milyardı, bugünkü fiyatlara göre 20 milyar olsa 20 trilyon... 11,5 trilyon yatırılmıştır; ancak, şu ana gelinceye kadar çok cüzi bir miktarda beton kanal vardır, modern sulama metotları, maalesef, şu anda uygulanmamaktadır. Yani, Türkiye genelindeki manzara budur. Onun için, biz, hükümetten, özellikle bu konuda daha dikkatli olmasını ve bu konuda bütçeden daha fazla tahsisat ayırmasını istiyoruz.

Bu dilek ve temennilerle hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Efendim, şimdi söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Yücel Erdener'de.

Buyurun Sayın Erdener. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA YÜCEL ERDENER (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kısa bir zaman önce aramızdan ayrılan Genel Başkan Yardımcımız ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanımız Sayın Turan Bilge'ye, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sayın Fevzi Şıhanlıoğlu'na Tanrı'dan rahmet ve ailelerine başsağlığı dileklerimi sunuyorum.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca hazırlanan ve komisyonumuzdan oybirliğiyle geçen, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısını Grubum adına değerlendirmeye çalışacağım.

3083 sayılı Kanunun 1.12.1984 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra bugüne kadar yapılan uygulamalarda karşılaşılan sorunları gidermek, uygulamanın amacına uygun olarak yürütülmesine çalışmak, oluşan olumsuz sonuçları giderebilmek, devletin malî harcamalarını azaltmak için bir dizi çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların en önemlisi ise, adı geçen kanuna geçici bir madde ilave etmektir; yani, toplulaştırma alanlarında gerçek kişilere, kamu ve özel hukuk tüzelkişilerine ait parçalanmış olan arazilerin bir araya getirilmesini sağlamaktır.

Arazi toplulaştırması, kısaca, ekonomik üretime imkân vermeyecek şekilde parçalanmış ve dağınık hale gelmiş arazilerin, planlanan yollar, sulama ve tahliye kanalları gibi sabit sınırlar dikkate alınarak birleştirilip bütünleştirilmesi ve işletmenin yeniden düzenlenmesi, köy yerleşim yerlerinin planlanması olarak tanımlanabilir.

Tarımsal bünyenin ıslahıyla ilgili alınması gerekli tedbirler ise, mülkiyet ve tasarruf rejiminin ıslahı, arazi ıslahı, toprak muhafazası, drenaj ve sulama gibi tedbirlerdir. Bu tedbirlerin tamamı, geniş anlamda, arazi toplulaştırması veya arazi düzenlemesi çalışmaları içinde yer almaktadır.

Ülkemizin tarım alanları, genişleyebileceği en son noktaya ulaşmış bulunmaktadır. Daha fazla üretim için, daha geniş alanların ekimi yerine, birim alanda verimin yükseltilmesinin hedef alınması gerekmektedir.

Toplulaştırma sahasına ait sulama, tarımsal altyapı ve tarım reformu hizmetleri birbirine bağlı, birbirinin tamamlayıcısı hizmetler olup, bir ünite tarafından planlanması, projelendirilmesi ve uygulaması yararları bir yana, gerekli ve zorunlu görülmektedir.

Topraksu, bu konudaki çalışmalarını, kuruluşundan, yani 1959 yılından 1984 yılında kapatılıncaya kadar çok büyük bir başarıyla yürütmüştür.

Bir ikinci tesis olarak kırk yıldır çalışan Tarım Reformu, bunun yanında, böyle bir çalışmaya, böyle bir başarıya ne yazık ki, imza atmamıştır; çünkü, kendi başına çalışmakta hiçbir şekilde etkin olamamıştır. Bu, politik neticelerin, politik çalışmaların sonucudur. Oysa, Topraksu, hiçbir şekilde politikaya araç olmamış, hiçbir şekilde politikaya girmemiş, sadece ülkenin tarım kompozisyonları üzerinde gerekli çalışmalarını yapmıştır.

Topraksu, bu çalışmaların içinde, toprak haritaları yapmıştır. 1971 yılında yapılan toprak haritaları halen kullanılmaktadır. Bu, ülkemizin yüzkarasıdır. Niçin hâlâ 1971'de yapılan toprak haritalarını kullanıyoruz, niçin hâlâ Topraksuyu kurmuyoruz, niçin hâlâ Topraksunun çalışmaları üzerindeki olumlu etkileri gözardı ediyoruz; bu, hâlâ düşünceler arasında kaybolup gitmektedir.

Toplulaştırma konusuna geniş anlamda yaklaşılmasına karşın, ülkemizde arazi toplulaştırılması, kırk yıldan bu yana aynı çizgide devam etmektedir. Kırsal ve kentsel topraklar üzerinde çalışmalarda gözardı edilmemesi gereken temel ilkeler vardır; bunlar: Doğa bir emanettir, toprak sınırlı bir doğal kaynaktır. Yeryüzüne ilişkin uygulanacak her proje hepimizi ilgilendirmektedir. Bu yaklaşımların bir arada olmadığı uygulamalardan, gelecek kuşaklar ve toplum yararına bir sonuç beklemek imkânsızdır. Bu nedenle, arazi toplulaştırması, politik düzeyde bir bütün olarak ele alınmalı, çağdaş gelişmeler doğrultusunda görev alanları yetki ve sorumlulukları, örgütsel yapı, çiftçi  katılımı ve hatta ismiyle, ülkemiz şartlarına göre ona yeni bir biçim verilmelidir. Ekolojik dengenin korunması, yani, insan ve öteki canlıların varlık ve gelişmelerini sürdürebilmeleri için gerekli olan koşulların sağlanması, hava, su ve topraktaki kirlilik ve bozunmaların önlenmesi, çevreyle ilgili en önemli görevlerimizden birisidir.

Çevremizle ilgili bir görevin yerine getirilebilmesi, ancak kırsal topraklar üzerinde uygulanan kalkınma planlarının çevreye uyumunu sağlamak ve sürdürülebilir tarım anlayışı hâkim kılınarak, doğal dengeyi koruma yöntemlerini içeren bir kırsal toprak düzenlemesi, yani toplulaştırmayla mümkündür. Bunun sonucunda, kırsal kesimin beklentileri ve kentsel kesim arasındaki beklentiler dengelenerek, projeler hayata geçirilmiş olacaktır. Topraksunun, kapatılana kadar yaptığı uygulamalar asla yadsınmayacaktır. Ülkemizde büyük alanlarda havza bazında kırsal düzenlemesi yapılan bu çalışmalar, yani, toplulaştırma çalışmalarında asgarî seviyeye gelmiş olmamız da sevindirici bir gelişmedir.

İşte, toprak ve tarım reformu çalışmalarına esas olacak; ama, çalışmaların asla desteklenmediği bir durum, devletin itibarını sarsabilecek. Büyük meblağlara varabilecek kamulaştırma bedeli ödemesi gerektiren kanun, ancak ek geçici maddeler bölümüyle ilave edilmek üzere zorunlu hal ortaya çıkarmıştır.

Yukarıda saymaya çalıştığım  hususlar, ülkemizde arazi toplulaştırmasının ne derece gerekli ve ne derece vazgeçilmez olduğunu ortaya koymaktadır. Bu konuda yürekli çalışmaları olan Topraksu teşkilatının tekrar kurulmasını arzu ediyor ve arazi toplulaştırılması konusunda yapılacak her türlü olumlu çalışmalar, işgücüne, devletin yapacağı ödemelerdeki sonuçların verimine, etkinliklerin olumlu sonuca varmasını diliyor ve saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Erdener'e teşükkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzincan Milletvekili Sayın Mihrali Aksu; buyurun.(MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİHRALİ AKSU (Erzincan) - 216 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, Oslmanlıda "miri arazi" sistemi vardı; yani, arazi, devlete ait idi. 1858 yılına kadar, yapı, bu şekliyle devam edegelmiştir. 1858 yılında çıkarılan bir yasayla, özel mülkiyetin de öne çıkarıldığı bir anlayışla karşı karşıya gelmişizdir. 1858 yılında özel mülkiyetin de ortak olduğu anlayış, 1926 yılında Medenî Kanuna kadar süregelmiştir. 1926 yılında Medenî Kanunun mirası düzenleyen hükümleri, tamamen özel mülkiyeti kabul eden bir anlayışı kabul etmiştir. İşte, bizde araziyle ilgili olan sorun da, 1926 yılında mirası düzenleyen hükümlerle paralel olarak günümüze kadar sürüp gelmiştir.

Bu dönem içerisinde, bu konuyla ilgili olarak ciddî bir düzenleme yaptığımızı söylememiz mümkün değildir. Zaten, bugün üzerinde tartıştığımız konu da, bunun bir sonucu olarak gündeme gelmiştir.

Miras Kanunundaki özel mülkiyetin önplana çıkmış olması, nüfus yoğunluğunun artması, sanayiin gelişmesine paralel olarak karayolu ağının genişlemesi, kırsal ve kentsel gelişmelerin bir sonucu olarak, yine, tarımdaki gelişmelere paralel olarak teknoloji kullanımının artması, ciddî bir arazi parçalanmasını ortaya koymuştur. Bu arazi parçalanması, iki şekliyle karşımıza çıkıyor:

Birincisi, her geçen gün, çiftçinin kullandığı, işletmelerin kullandığı arazinin küçülmesi. Bu arazi küçülürken, yukarıda ifade etmeye çalıştığım hususların sonucu olarak, küçülen bu arazilerin parçalı ve dağınık şekilde farklı yerlerde olmasından dolayı tarım tekniklerinin kullanılmasını da zorlaştırmış; dolayısıyla, tarımda girdilerin pahalı olmasını sağlamıştır. Bu da, ekonomik bir işletmecilik anlayışının yapılmasının önüne ciddî bir engel olarak gündemimize gelmiştir.

Arazi toplulaştırması, bu nedenlerden dolayı önem arz etmektedir. Sadece arazi toplulaştırması, problemi çözmüyor; arazi toplulaştırmasının bir sonucu olarak, arazi kullanım planlarının da hazırlanmış olmasını, asıl problemi çözen husus olarak tespit etmemiz gerekiyor.

Toplulaştırma olayının iki farklı kuruluşça, işte, birinin tüzük, birinin de 3083 sayılı, daha önce 1757 sayılı Toprak Tarım Reformu Kanununa göre yürütülmüş olması, diğerinin, 1966'dan beri, o zaman Topraksu şimdi de, Köy Hizmetlerince, Bakanlar Kurulunun çıkarmış olduğu bir tüzükle, birinin isteğe bağlı, diğerinin kanunla, Bakanlar Kurulunca tarım reformu ilan edilen yerlerde yapılmış olması bir ikilemi doğurmaktadır. Bu ikilem, Türkiye'de geldiğimiz noktayı anlatmak bakımından da çok önemlidir. 40 yıllık toplulaştırmanın sonucu vardığımız nokta, 414 000 hektarlık bir toplulaştırmadır. Türkiye'de, 8,5 milyon hektar sulanabilir arazinin olduğu ülkemizde, sadece 414 000 gibi, komik bir rakamı itiraf ederek, bunun sonucuna göre de başarıyı değerlendirirsek, gerçekten, geldiğimiz nokta komiktir. Onun için, toplulaştırmada bir mesafe almak istiyorsak, bu toplulaştırmanın sonucu olarak, işte "her yıl Kıbrıs kadar toprağı kaybediyoruz" endişesinden kurtulmak istiyorsak, erozyonla mücadelesi sürdürülebilir bir çevre, arazinin amaçdışı kullanımını önlemeyi gerçekten arzu ediyorsak, o zaman, arazi kullanım planlarını da mutlaka hazırlamak gereklidir.

Arazi kullanım planları ve toplulaştırma olayı, sadece, tarım reformunun, Köy Hizmetlerinin hizmet alanıyla da sınırlı bir olay değildir. Türkiye'de tapu kadastro çalışmalarını tamamlayamamış iseniz, pafta ve parselleri çağın teknolojisine uygun olarak grafiklendirememişseniz, ne toplulaştırmada ne de arazi kullanım planlarında başarılı olmanızda mümkün değildir. Zaten, bugüne kadar ilkel metotlarla yaptığımız tapu kadastro çalışmalarında geldiğimiz nokta da yüzde 60'tır; ama, sevindirici bir olay. Geçen, basında, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün coğrafî bilgi sistemlerini, otomasyonu kullanacağı şeklinde bir projeyi hayata geçireceği şeklinde bir haber okudum. Bunun sadece haberde kalmamasını diliyorum; çünkü, bu çalışmaların olabilmesi için, Türkiye'de sadece toplulaştırma arazi kullanım planı problemi çözmüyor; tapu ve kadastro çalışmalarının da tamamlanması gerekiyor.

Bu noktadan olaya baktığımız zaman dahi, gerek Tarım Reformu ve gerekse Köy Hizmetleri, hedef olarak, sadece sulanabilir alanlardaki toplulaştırmayı gerçekleştirebilme gibi bir amacı ortaya koyuyor. Türkiye'de 18-20 milyon hektar, tarıma elverişli arazide toplulaştırmayı yapma gibi bir amacımız olmayacak mı bizim; sadece, sulanabilir arazilerle mi boyutlu, sınırlı kalacak diye kendimizi de ciddî olarak sorgulamamız gerekiyor.

Yine, 32 milyar dolarlık bir proje olarak önümüzde duran, bugün yüzde 12 fizikî gerçekleşmeyle, üzülerek ifade ediyorum, sadece Şanlıurfa'yla sınırlı kalan GAP bölgesinde gerekli çalışmaları yapabilmek, 1,7 milyon hektar, bugünkü sulama metotlarıyla modern sulama tekniklerini geliştirdiğimizde, ben iddia ediyorum ki, o bölgede dahi 3 milyon hektarlık bir alanı sulamaya açabileceğimiz, ciddî bir projenin önümüzde durduğu GAP'ta başarıya ulaşabilmeyi amaçlıyorsak, bu sorunları mutlaka zamanında çözmemiz gerekiyor.

Bugün, Gaziantep'te, Şanlıurfa'da tapu ve kadastro çalışmaları büyük ölçüde tamamlanmış olmasına rağmen, GAP'ın diğer 7 ilinde bu rakam Türkiye ortalamasının yüzde 60'ının dahi altında bulunmaktadır.

Bütün bunları bir bütüncül anlayışla, toptancı bir anlayışla gündemimize getirip, çözemezsek, sadece bu yasada üç beş madde üzerinde değişiklik yapmanın problemimizi çözeceğine de inanmıyorum. Bu çalışmaların, yine yetişmiş elemanlarca yapılabileceği gerçeğini de hepimizin kavraması gerekiyor.

Zannediyorum, Tarım Reformunun 10 bölgede teşkilatı var.

Bakanlar Kurulu, bu anlamda sadece GAP'a bağımlı kalmamalı, ülkemizde verimliliği tartışılmaz olan havzalardaki toplulaştırma çalışmaları kararı alıp, bu bölge teşkilatlarını da mutlaka çalıştırmalıdır.

Yine, bu anlamda, bu teşkilatın ciddî ihtiyacı olan yetişmiş eleman ihtiyacı giderilmeli; ama, demin söylediğim şartla, sadece GAP'a bağlı kalmadan, diğer havzalar da toplulaştırma kapsamına alınmalı, reform kapsamına alınmalı, bu çalışma Türkiye sathında devam etmelidir.

Bu noktada bir şeyi daha ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Tarım Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve büyük ölçüde köy hizmetleri bünyesindeki sayıları 40 000'in üzerindeki işçimiz kadroya geçirilmiştir. Tarım Reformunda ise bu rakam 340'tır. Bu işçilerin büyük çoğunluğu da teknik kapasitesi itibariyle oradaki işleri yapmaya uygun konumdadır. Hükümetin, Tarım Reformu bünyesindeki bu 340 işçi için de diğerlerine öngördüğü şu merhameti, şefkati onlardan da esirgememesini diliyorum. (Alkışlar)

3083 sayılı Yasayla yapacağımız değişikliklerin, bu teşkilatın çalışmalarına ciddî katkı yapacağına inanıyorum, hayırlı olmasını diliyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, izin verir misiniz?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Şahıslar adına söz yok mu Sayın Bakan?

BAŞKAN - Geçemeyeceğiz efendim, bitiremeyeceğiz; Sayın Bakan söz istedi, herhalde hükümet...

ASLAN POLAT (Erzurum) - Bize de cevap verecek mi çok merak ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, size cevap vermeyecek, Sayın Bakan bir şey söyleyecek; haftaya size söz veririm;

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Sayın Başkan, görüşülmekte olan tasarı üzerinde görüşlerini bildiren grup temsilcilerine, değerli milletvekillerine çok teşekkür ediyorum. Bu kanunla ilgili sorulara ve görüşlere gereken açıklamayı ileriki günlerde yapacağız; ancak, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Zeki Ertugay, çok önemli olan bir konuyu dile getirdiği ve gündemde de olduğu için, hem de tüketicilerimiz ve sanayicilerimiz yakinen takip ettiği için, müsaade ederseniz, kendisine hemen bu oturumda cevap vermek istedim.

Delidana hastalığı, hakikaten çok tehlikeli bir hastalık ve çok şükür, bizde, delidana hastalığı semptomunu gösteren hiçbir vaka yoktur, olmamıştır. Biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, tüm hayvanlar üzerinde, diğer hastalıkların yanında, özellikle delidana hastalığı belirtisi, semptomu gösteren herhangi bir hayvan var mı diye kontrolden geçiriyoruz; böyle bir meselemiz yoktur.

Ayrıca, 2000 yılı içerisinde, Ankara Veteriner Araştırma Enstitüsünde, Türkiye'de ilk defa deli dana hastalığını teşhis edecek çok modern bir laboratuvarı kurduk; arkadaşlarımızı yurtdışına gönderdik, bu hastalığın amilleri konusunda eğittik. Şu anda da, hiçbir şüphe olmamasına rağmen, biz, periyodik olarak, kesimhanelere gelen, kesilen hayvanların beyinlerini alarak gerekli incelemeleri yapıyoruz ve çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.

Benim, gazetelere de intikal eden söylediğim konular şudur: Bugünkü gazetelerde ve bundan daha önceki gazetelerde de var; 1990'dan bu tarafa, Avrupa'dan, özellikle İngiltere'den et-kemik unu, kemik unu gibi, yem katkı maddeleri ithal edilmediğidir; ithal etmiyoruz, yemlerde kullanmıyoruz.

Bazı İngiliz basın-yayın organlarında, delidana hastalığı ihtimali olan et-kemik unu, kemik ununun Türkiye'ye ihraç edildiği yönünde birkısım yazılar çıkmıştır. Böyle bir kayıt yoktur, böyle bir ürün Türkiye'ye girmemiştir. Ancak, bir Türk firmasından bahsediliyor; bu firma, tarafımızca bilinmiyor. Bu firma, bunu alıp, başka bir ülkeye pazarlamış olabilir. Resmî kayıtlarımızda, katî surette, İngiltere'den Türkiye'ye et-kemik unu, kemik unu ithalatı yapılmamıştır, hiçbir bakan bunun müsaadesini vermemiştir. Bugünkü gazetelerde de var: "Tarım Bakanı son on yıla kefil oldu." Evet, ben, devletin bakanı olarak, geçmiş on yıla kefilim. Bu nedenle, yine, şunu söyledim: Türkiye'ye, geçmiş yıllardan bugüne kadar, Avrupa'da delidana hastalığı gözüken ülkelerden et ve et ürünleri ithalatı yapılmamıştır.

ASLAN POLAT (Erzurum) - Kaçak?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Kaçak; adı üstünde, onu bilemem...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır, Sayın Bakan... Hükümetin görevi bunu bilmek Sayın Bakan...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Müsaade edin...

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayın, rica ederim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) - Hayır, karşılıklı konuşmuyorum...

BAŞKAN - Hayır, zatıâlinize söylemedim, ortaya söyledim efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) - Müsaade ederseniz, hemen, 2 dakika içerisinde tamamlayacağım.

Hiçbir bakan, delidana hastalığı gözüken ülkelerden et girişine müsaade etmemiştir. Musa Demirci zamanında da edilmemiştir, ondan sonraki bakanlar tarafından da edilmemiştir, önceki bakanlar tarafından da müsaade edilmemiştir ve göreve geldiğimiz zaman da, Türkiye'ye hayvan ithalatı yapılmıyordu, et ithalatı yapılmıyordu. Nitekim, Avrupa Birliğinden ithal etmemiz gerekli olan ve imzası atılmış olan 19 000 ton et de, her yıl için, tarafımızdan kontrol belgesi düzenlenmeyerek içeriye alınmamıştır.

Kaçak konusuna gelince, 1999 Haziranında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu sınırlarından, bazı yörelerden kaçak hayvan girişini, göreve geldiğimiz gün tespit ettik, üzerine hep birlikte gittik. Bazı kapılardan kaçak et girişi duyumlarını aldığımız gün üzerine gittik ve Bakanlar Kurulumuz konuyu değerlendirdi. 57 nci cumhuriyet hükümetinin Başbakanı tarafından verilen direktifle özel bir komisyon kuruldu; gümrükten sorumlu devlet bakanlığını temsilen, dışticaret müsteşarlığını temsilen, İçişleri Bakanlığını temsilen ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığını temsilen oluşturulan heyet, tüm serbest bölgelerde, kapılarda, işleme yerlerinde kontrollerini yaptı, biz Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak, yetkimiz olmamasına rağmen, kendimizi sorumlu bilerek halk sağlığı açısından, olayın üzerine gittik ve işte meşhur isimlerle anılan operasyonların çıkmasını 57 inci cumhuriyet hükümeti ve onun bakanları sağlamıştır ve biz de bu konu üzerine hassasiyetle gittik. (MHP sıralarından alkışlar)

Onun için, son yıllarda devam eden kaçakçılık... Kaçakçılığın devam ettiğini ben söylemiyorum. Kaçakçılığın devam ettiği, açık ve net gözüktü, edilmiş; ama, bunu söylerken de, hiçbir devri, hiçbir bakanlığın, hiçbir mensubunu kati surette tabiî ki, suçlamak istemiyorum, suçlu değillerdir, bunu yapan suçlular da yakalanmıştır.

Türkiye'de şu anda delidana hastalığı konusunda bir tehlike yoktur. Nitekim, ben şunu söyledim, Zeki Beye de hatta şunu söyledim, Türkiye'de sağlıklı ürettiğimiz kırmızı eti Avrupa pazarlarına pazarlayacağız dedim. Televizyonda da söyledim, gazetelere de intikal etti ve nitekim, Alman Başbakanının kardeşi de "kebap yemek için Türkiye'ye geliyorum" dedi. Kebap yemesini sağlamaktaki altyapıyı da, ona belki bu sözleri söylettiren, bizim oradaki ticaret müşavirleridir, bizim elçilerimizdir ve Türkiye'de yapılan hayvancılıktır.

Ben, bu nedenle, buradan, tüm köylülerimize, üreticilerimize, besicilerimize, tekrar bu hassasiyetlerinden dolayı Allah razı olsun diyorum ve Zeki Beye de, bu konuyu kürsüye getirdiği için teşekkür ediyorum, saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum efendim.

Artık, biz de kebap yiyebiliriz demek ki.

Efendim, çalışma süremiz dolmuştur.

Sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 13 Şubat 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

Kapanma Saati : 19.00

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.