DÖNEM : 21 CİLT : 53 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 47 nci
Birleşim 23 . 1 . 2001 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca’nın, Fransız Ulusal
Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı 2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Fransız Ulusal Meclisinde
kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı 3. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Fransız Ulusal Meclisinde
kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı 4. – Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in; Çorum Milletvekili Melek Denli
Karaca, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve Erzurum Milletvekili Zeki
Ertugay’ın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa
tasarısına ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – TBMM Başkanvekili Nejat Arseven’in İsveç Parlamentosu Başkan
Yardımcısı Anders Björck’ün davetlisi olarak İsveç’e yapacağı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/745) 2. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in Tekstil ve Konfeksiyon
Sorunlarını Araştırma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/290) C) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Plan ve Bütçe Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1
üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin yazılı olarak
başvurmalarına ilişkin Başkanlık duyurusu IV. – ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 31 arkadaşının, enerji
alanındaki yolsuzluk ve usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasında ve teftiş kurulu
raporlarının uygulanmasında görevinin gereklerini zamanında ye-rine getirmediği
iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6) VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, kamu çalışanları hakkında
açılan soruşturmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina
Gürel'in cevabı (7/3005) 2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, ASİL ÇELİK Genel
Müdürlüğünün Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3032) 3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, cezaevlerindeki açlık
grevlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3041) 4. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, özelleştirilecek
işletmelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın
cevabı (7/3071) 5. – Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin'in, Abdullah Öcalan'a yapılan
harcamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3134) 6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Sabiha Gökçen Havaalanı
İnşaatı projesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin
Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3147) 7. – Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu'nun, Samsun-Tekkeköy'deki
fabrikaların çevreye verdiği zararlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel
Yalova'nın cevabı (7/3184) 8. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, Beypazarı TRONA
maden yataklarının ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü
Sina Gürel'in cevabı (7/3192) 9. – Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, TEAŞ Orhaneli Termik Santrali
sosyal tesislerinin bakım ve onarım ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3200) 10. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Kırıkkale-Kayseri
otoyoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı
(7/3204) 11. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, tekstil sektöründe yaşanan malî
krizin çözümü için sigorta prim borçlarının ertelenmesine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3216) 12. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara'nın kültür ve
sanat merkezi sorununa ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın
cevabı (7/3221) 13. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Tokat İlindeki yatırım
projelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın
cevabı (7/3224) 14. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Tokat İlindeki yatırım
projelerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/3225) 15. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve çevresinde kaynak
suyu üreten firmalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı
(7/3237) 16. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın,
Erzincan-Kemaliye-Gözaydın Köyü sulama göleti projesine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/3249) TBMM Genel Kurulu saat l5.00'te açıldı. Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya, Avrupa, Anadolu ve Türklere, Konya Milletvekili Özkan Öksüz, Seydişehir Alüminyum Tesislerinin
özelleştirilmesine, Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı da, internet ve saydamlığa, İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar. Adana Milletvekili Mehmet Halit Dağlı ve 21 arkadaşının, Adana İlinin
sosyo-ekonomik ve kültürel sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/167) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmenin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. (10/10) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi ile, Barış İçin Asyalı Parlamentolar Birliğinde (BAPB) Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek Türk grubunu oluşturmak için siyasî parti grup
başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. 9 Ocak 2001 tarihli 41 inci Birleşimde, İsveç Parlamentosunun resmî
davetine icabeti kabul edilen TBMM Başkanvekili Nejat Arseven'e bir Parlamento
heyetinin eşlik etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi. Enerji alanındaki yolsuzluk ve usulsüzlükler konusunda, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında verilen (11/6) esas numaralı
gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
23.1.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
kabul edildi. Oturum Başkanı Mehmet Vecdi Gönül, sözde Ermeni soykırımı kanunu
tasarısının Fransa Parlamentosunda kabul edilmesi nedeniyle, bu kararın çifte
standarda dayalı karar olduğuna ilişkin bir konuşma yaptı. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan: Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Tekliflerinin (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442,
2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının (1/53) (S. Sayısı : 433)
görüşmeleri de, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, Ertelendi. Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının (1/734) (S. Sayısı : 549), görüşmeleri tamamlandı; yapılan
açık oylamadan sonra kabul edilip kanunlaştığı açıklandı. Uluslararası Denizcilik Örgütü Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/549) (S. Sayısı :
202) tümü üzerinde bir süre görüşüldü. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında verilen
(11/6) esas numaralı gensoru önergesi ile sözlü sorular ve diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 23 Ocak 2001 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.50'de son verildi.
No. : 67 II. – GELEN
KÂĞITLAR 19 . 1 . 2001
CUMA Tasarılar 1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/808) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.1.2001) 2. – Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/809) (Adalet ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.2001) 3. – Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/810) (Millî Savunma ve İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 16.1.2001) Teklifler 1. – Batman Milletvekili Faris Özdemir'in; 5682 Sayılı
Pasaport Kanununun 14. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/664) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 12.1.2001) 2. – Amasya Milletvekilleri Gönül Saray Alphan, Adnan
Uçaş, Akif Gülle ve Ahmet İyimaya'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/665) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 15.1.2001) Rapor 1. – Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/784) (S. Sayısı: 578) (Dağıtma tarihi : 19.1.2001)
(GÜNDEME) Yazılı Soru
Önergeleri 1.-Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, Afyon'da
Karayolları Bölge Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3333) (Başkanlığa geliş tarihi :
18.1.2001) 2. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, mülkî idare
amirlerinin ücretlerine ve kamu kesiminde yaşanan ücret dengesizliğine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3334) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2001) No. : 68 22 . 1 . 2001
PAZARTESİ Raporlar 1. – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile
Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Milli Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572) (Dağıtma ta-rihi : 22.1.2001)
(GÜNDEME) 2. – Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun
Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660,
1/795) (S. Sayısı : 576) (Dağıtma tarihi : 22.1.2001) (GÜNDEME) 3. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye
Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili
Mesut Yılmaz ile 216 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/636) (S. Sayısı : 585) (Dağıtma tarihi : 22.1.2001) (GÜNDEME) 4. – Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Ankara
Milletvekili Aydın Tümen, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erzurum
Milletvekili İsmail Köse ile Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Bartın
Milletvekili Zeki Çakan'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/661) (S. Sayısı : 586) (Dağıtma tarihi : 22.1.2001) (GÜNDEME) No. : 69 23 . 1 . 2001
SALI Tasarı 1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye'de Almanca Eğitim Veren Bir Vakıf
Üniversitesinin Kurulmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/811) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.1.2001) Tezkereler 1. – Cumali Karsu ve Enver Özer Haklarındaki Ölüm
Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/743) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2001) 2. – Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/744) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.1.2001) Sözlü Soru
Önergeleri 1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, POAŞ
Genel Müdürlüğüne güvenlik görevlisi alınmasına ilişkin Devlet Bakanından
(Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/1162) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.1.2001) 2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kamu
bankalarının görev zararlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1163)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 3. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, THY'nin
zararına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1164) (Başkanlığa geliş
tarihi : 19.1.2001) 4. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, soru
önergeleriyle ilgili yazışmalara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından sözlü soru önergesi (6/1165) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.1.2001) 5. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli
Güzelyurt İlçesinin yol sorununa ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1166) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 6. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli
Güzelyurt İlçesinin Aşağı Mahallesinin yerleşimine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1167) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 7. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli
Güzelyurt İlçesinin yol sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1168) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 8. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli
Güzelyurt İlçesinin çöp konteyneri ihtiyacına ilişkin Çevre Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1169) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 9. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli
Güzelyurt İlçesindeki tarım arazilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1170) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 10. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray –
Helvadere Kasabasındaki çalışmalara ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1171) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 11. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli
Güzelyurt İlçesinin Sulama kanalı ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa
Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1172) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 12. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray –
Eskil İlçesinin kütüphane ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1173) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 13. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray –
Eskil İlçesindeki şeker pancarı üreticilerinin sorunlarına ve uygulanan kotaya
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1174) (Başkanlığa
geliş tarihi : 19.1.2001) 14. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İline
bağlı bazı ilçelere mal müdürü atanmasına ve personel ihtiyacına ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1175) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 15. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, vergi
borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1176) (Başkanlığa
geliş tarihi : 19.1.2001) 16. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray –
Eskil İlçesinin spor tesisi ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü)
sözlü soru önergesi (6/1177) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 17. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray –
Eskil İlçesine bağlı köylerin branş öğretmeni ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1178) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 19.1.2001) 18. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray
İlindeki okullarda branş öğretmeni açığına ve atamalarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1179) (Başkanlığa geliş ta-rihi: 19.1.2001) 19. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli
Güzelyurt İlçesiyle ilgili projelere ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1180) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 20. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli
Güzelyurt İlçesinin turistik tanıtım sorununa ilişkin Turizm Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1181) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) Yazılı Soru
Önergeleri 1. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, iflas etmiş
bir firmaya Ziraat Bankasınca kredi verildiği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3335) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 2. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, iflas etmiş
bir firmaya Ziraat Bankasınca kredi ve-rilip verilmediğine ilişkin Devlet
Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/3336) (Başkanlığa geliş tarihi
: 19.1.2001) 3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
özelleştirme kapsamına alınan Kırıkkale MKE Kurumunun çalışanlarına ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3337) (Başkanlığa geliş tarihi
: 19.1.2001) 4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, MKE
Kurumu tarafından üretilen silahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3338) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 5. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın,
Kırıkkale'deki esnaf ve işsizlerin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3339) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 6. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, MKE'den
yasadışı yollarla terör örgütlerine silah ve mühimmat satıldığı iddialarına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/3340) (Başkanlığa
geliş tarihi : 19.1.2001) 7. – Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş'ın, sigorta
müfettişlerinin yetkilerinin kısıtlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3341) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 19.1.2001) 8. – Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı'nın, Antalya –
Kale İlçesinde yapılacak kamulaştırmaya ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3342) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 9. – Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı'nın, Antalya –
Finike arasında yapılacak santrala ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3343) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 10. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon –
Çobanlar İlçesi'nin Çıraklık Eğitim Merkezi ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3344) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 11. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, sucuk
imalatı yapan kasapların "Gıda Sicili ve Üretim İzni" almaları
konusunda yaşanan sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3345) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 12. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara Halk Bankası tarafından verilen
kredilere ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/3346)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 13. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın,
Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kuruluna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3347) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 14. – Adana Milletvekili Ali Gören'in, trafikte
karşılaşılan rüşvet olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3348) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 15. – Adana Milletvekili Ali Gören'in, rüşvet alan
memur ve bürokratların tespiti için istihbarat birimlerinin görevlendirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3349) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.1.2001) 16. – Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal'ın,
Kahramanmaraş – Ankara THY seferlerinin iptaline ilişkin Devlet Bakanından
(Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3350) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.1.2001) 17. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün,
Ankara'da doğal gaz aboneliğinin dondurulmasına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3351) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.1.2001) 18. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, yeni atanan
müsteşar yardımcısına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3352) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 19. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, personel
atamalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3353) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 20. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, bürokrat
atamalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3354) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 21. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, Bakanlığın
yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3355) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 22. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın,
personele lojman tahsisine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3356) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 23. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın,
Bakanlığın üst düzey bürokratlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3357) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 24. – Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün, Bolu –
Düzce depremi nedeniyle yapılacak olan daimi konutlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3358) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.1.2001) 25. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın,
Bakanlığın resmî araçlarının kullanımına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3359) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 26. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın,
fonlardan yapılan harcamalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3360) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 27. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın,
personele ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3361)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 28. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın,
İller Bankası'nın yardım ve ihaleleri ile Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün
ihalelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3362) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) 29. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, Afet İnşaat
Temel Koordinatörü olarak görevlendirilen müsteşar yardımcısına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3363) (Başkanlığa geliş
tarihi : 19.1.2001) 30. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, Bakanlığın
bir yıllık faaliyetlerini içeren kitaba ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3364) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001) BİRİNCİ
OTURUM Açılma Saati
: 15.00 23 Ocak 2001
Salı BAŞKAN :
Başkanvekili Nejat ARSEVEN KÂTİP ÜYELER
: Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Mehmet BATUK (Kocaeli) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 47 nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekili arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, sözde Ermeni soykırımı tasarısı
hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca'ya aittir. Buyurun Sayın Karaca. (MHP sıralarından alkışlar) III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Çorum Milletvekili Melek Denli
Karaca’nın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa
tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in
cevabı MELEK DENLİ KARACA (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygılarımla selamlayarak sözlerime başlamak
istiyorum. Geçtiğimiz hafta, dost sandığımız Fransa Devleti,
önümüzdeki yaz aylarında gerçekleşecek seçimlerinin basit hesaplarına, hırsına
kapılarak, tarihi deşme ve tarihî belgelerde tam aksi kanıtlanan sözde Ermeni
soykırımının varlığını Parlamentosunda kabul etme gafletinde bulunmuştur.
Umarız ki Fransa, içine düştüğü bu tarihî yanılgıdan en kısa zamanda geri dönme
basiretini gösterir ve göstermelidir de. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir millet,
kendi vatanında, kendi ülkesinde bağımsızlık savaşı verir ve bu amaçla kanını
dökerse, tarafsız düşünenler tarafından her zaman haklı kabul edilir; ancak, herhangi
bir unsur, rastlantı sonucu azınlık olarak bulunduğu yabancı bir devletin
toprakları üzerinde hak iddia eder, bağımsızlık istemeye yeltenir ve bu
isteğini kendi gücü ve yabancı devletlerin aracılığıyla elde etmeye kalkışırsa,
kendini bilmezliğin ta kendisi olur ve asla kabul göremez. Türkiye'de yaşayan Ermeni vatandaşların, bu sakıncalı
yolu tutan soydaşlarını ve onlarla birlikte hareket etme acizliğini gösteren,
dost bildiğimiz ülkeleri hiçbir zaman onaylamadıkları tarihî bir gerçektir. Türkiye üzerinde malum amaçları olan ve bu amaçlarını
gerçekleştirebilmek için memleketimizi, vatanımızı bölmek, parçalamak isteyen
yabancı güçlerin, Türkiye'deki Ermeni azınlığını bir araç olarak kullanmak
istemeleri de gerçeğin diğer bir yüzüdür. Bir önemli gerçek daha vardır ki, Osmanlıda
"millet-i sâdıka" olarak adlandırılan Ermenilerin, Rusya, İngiltere,
Fransa ve diğer emperyalist ülkelerin teşvik ve tahrikiyle hıyanette bulunarak
geçmişte 1 500 000 Müslüman Türkü akıl almaz zulüm ve işkencelerle katlettikleridir
ki, Osmanlı belgelerinde sabittir. Ders kitaplarında, Grek kültürünü ve batı
hayranlığını aşıladığımız kadar, gerek kültürel ve gerekse sanatsal
faaliyetlerle tarihi gerçeklerin ve sebebi hayatımız olan ecdadımızın uğradığı
haksızlıkların da nesillere intikaline yardımcı olmamız, boynumuzun borcu
olmalıdır. Zira mazisini bilmeyen bir milletin atisini hazırlaması da mümkün
değildir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parlamentosunda
sözde Ermeni soykırımını kabul eden ve dünyaya insan hakları konusunda ders
vermeye kalkışan, hak ve hukuk ilkelerinin savunucusu Fransa'nın mazisi çağdışı
olaylarla doludur. Avrupa'nın bir numaralı ırkçılık merkezi haline gelen
Fransa'nın insan hakları savunuculuğu göstermelik bir politika oyunundan başka
bir şey değildir. Fransa, daha dün denebilecek kadar yakın bir geçmişte,
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Cezayir'de masum Cezayir halkına yapmış olduğu
mezalimi, zulmü unutmuş görünüyor. Cezayir'de 1 milyon insanın katledildiği 1954 - 1962
yılları arasında paraşütçü birlikleri tarafından 24 000 kişiye işkence
yapıldığı ve 3 024 kişinin de yargısız infazla öldürüldüğü, hayatta olan
General Jacgues Massu ve yardımcısı General Paul Aussarresses tarafından Le
Monde Gazetesine 2000 yılında itiraf edilmiştir. Yine Fransa, Setif'te düzenlenen bir gösteride 88
Fransızın öldürülmesinin ardından, kanlı misilleme hareketinde 50 000 masum
Cezayirliyi öldürebilmiştir. Sömürgecilik tarihine adını kanla yazdıran Fransa,
Afrika'daki ilk sömürgesi olan Cezayir'de halkın direnişini kırmak için
"kendi içinde eritme" yöntemini uygulamaya başlamış ki, bu yöntem
yavaş yavaş sönmeye ve yok olmaya itilen Cezayir halkını ortadan kaldırma
girişiminden başka bir şey değildir. Leyla Kavust Cezayir milliyetçisi, 22 yaşında bir genç
kızdır. Önce koltukaltlarına kızgın yumurta denemesine tabi tutulmuş, davasını
ve vatanını satmayınca, meme uçlarına kendi elleriyle koparacak derecede
kaşıntı veren ilaçlar enjekte edilmiştir. Bitmedi... Haşim Serguli, bir genç delikanlıdır; bir ayağı gittikçe
ısınan ve kaynayan, diğeri gittikçe soğuyan ve donan su kazanlarına
zincirlenmiştir ve bu işkenceler, yüzlerin, binlerin üzerinde devam etmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vahşet
örneklerinin sayısı dahi bilinmemektedir. Netice itibariyle, Fransa, Cezayir
meselesinde insanlık tarihi için kapkara bir leke olarak kalmıştır ve
kalacaktır. Cezayir'i Fransa'ya ebediyen mal etmek isteyen ve sonra
idama mahkum edilen bir General Salan vardır. Cezayir işkenceleri onun
damgasını taşır. "Bize karşı olanlara lütuf, merhamet ve bağışlama olmaz,
biz sadece kendi çıkarımızı düşünürüz" sözü bu meşhur generalin
ifadesidir. İşkence ülkesi Türkiye diye yırtınanların içyüzleri
işte budur sayın milletvekilleri. İnsan haklarını önplanda tutan ve toplumların
yaşantılarını barış ve mutluluk içerisinde sürdürmesini ilke olarak kabul
eden... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - 1 dakika verir misiniz
Sayın Başkan? BAŞKAN - Açıyorum Sayın Karaca, buyurun efendim. MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - ...uygar milletlerin
içerisinde ve hatta en ilerisinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti, eski tarihlerden
beri vatandaşlarını birbirlerinden hiçbir şekilde ayırmamakta ve ayrıcalık
tanımamaktadır. Bütün propaganda ve iddialara rağmen, Türkiye'de
yaşayan 35 000 kadar Türk uyruklu Ermeni, Türkiye Cumhuriyetinin her türlü
imkân ve nimetlerinden yararlanmaktadır. Çeşitli iş ve meslek sahibi Ermeniler,
bu durumlarını her ortamda açıkça ifade etmektedirler. İki unsuru birbirine
düşürmek isteyen maceracılara ve onların kışkırtıcılarına gereken en iyi
cevabı, yalan, iftira ve propagandalara kanmayan ve kandırılmayan Ermeni
vatandaşlarımız vermektedir. Türk düşmanı olan ve bu kışkırtmalarıyla Türkiye'nin
sözde soykırım yaptığını iddia eden devletlerin bu gayretleri, iyi bilinmelidir
ki, geçmişte olduğu gibi, bugün de bir sonuç vermeyecektir. Türklerle
Türkiye'deki Ermeniler, yıllarca devam ettiği gibi, bir arada, saygı ve
hoşgörüyle aynı devletin eşit haklara sahip insanları ve savunucuları olarak
huzur içinde yaşamlarını sürdüreceklerdir. Ayrıca, şunu da tekrar tekrar ifade etmek istiyorum ki,
bugün, insan hakları, adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramları savunur görünen
ve sözde soykırımı parlamentosunda kabul eden Fransa, 12 Ağustos 1949 tarihli
Cenevre Sözleşmelerinde yer alan insan haklarıyla ilgili maddeleri hiçe
saya-rak, işkence yapmak, insanlıkdışı davranışlarda bulunmak gibi ağır suçlar
işlemiş ve insanlık tarihine kanlı sayfalar eklemiş bir ülkedir. Sözlerime son verirken, Fransa'nın Cezayir'de
uyguladığı soykırımın bir tasarı şeklinde Yüce Meclise sunulmasını ve misilleme
olarak kabulünü teklif ediyorum. Böyle bir teklifin, mazide yanlış bir
dışpolitika uygulamasıyla Birleşmiş Milletlerde Fransa'ya destek verilmesinin
acısını unutturacağını düşünüyor, tekrar saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karaca. Sayın Bakan, bugün gündemdışı üç sözü de bu Ermeni
soykırımı tasarısıyla ilgili olarak verdim. Zannediyorum, üç arkadaşım da
konuştuktan sonra konuşmayı uygun bulursunuz... DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Evet Sayın
Başkan. BAŞKAN - Efendim, gündemdışı ikinci söz, yine Ermeni
meselesi ve Fransa'nın Cezayir'de yaptığı soykırım hakkında söz isteyen
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'ya aittir. Buyurun Sayın Göksu. (Alkışlar) 2. – Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde
Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri
Bakanı İsmail Cem’in cevabı MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Ermeni meselesi ve Fransa'nın Cezayir'de yapmış olduğu soykırımı
katliamı hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Fransa Ulusal Meclisi, 18 Ocak
2001 günü, 51 milletvekilinin katılımıyla ülkemiz aleyhine Ermeni soykırımı
yasa tasarısını oybirliğiyle kabul ederek kanunlaştırmıştır. Daha önceleri,
ABD, Arjantin, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, Avrupa Parlamentosu, Kıbrıs
Rum Kesimi ve Fransa Temsilciler Meclisi, Senato ve Parlamentosundan değişik
kararlar çıktı; ama, hiçbiri kanun değildi. Ancak, Fransa, kabuk tutmuş tarihî
yaraları, âdeta, kaşıyarak kanatma yoluna gitmiş ve tasarıyı kanunlaştırmıştır.
Fransa'nın, yalanla dolu, tarihi tersyüz eden
iddialarının aksine, Türk Milleti, tarihin her döneminde, din, dil ve etnik
kökene bakmaksızın, mazlum ve mağdur milletlerin yanında olmuştur ve daima
himayesine almıştır. İşte, birkaç örnek: 1486 yılında, İspanya'da zulme uğrayan
yüzbinlerce Yahudiyi, Osmanlı, kendi topraklarına yerleştirmiştir. 1849'da,
ayaklanan 5 000 Macar ve Polonyalı, Osmanlı'ya sığınmış, Sultan Abdülmecit,
Rusya ve Avusturya'nın savaş tehdidine rağmen "tahtımı veririm, başımı
veririm; fakat, devletime sığınanları asla vermem" sözleriyle, mültecileri
iade etmemiştir. 1917'de Bolşevik Devrimi sonrası, ülkelerinden kaçan Beyaz
Rusların ilk durağı İstanbul oldu. Türk Milleti, tarihten gelen bu âlicenaplığını,
cumhuriyet döneminde de sürdürmüştür. Mesela, 1982'de Sovyetler Birliğinin
Afganistan'ı işgali, 1990'da Körfez Savaşı, 1991'de, Bulgaristan'ın baskısı ve
yine Balkanlarda Sırp zulmü nedeniyle, Türkiye'ye sığınan Bosna-Hersek ve
Kosovalı kardeşlerimiz... Bugün, bütün bu kardeşlerimize, Türkiye kucak açmış,
bunları, sadece Türkiye'ye
yerleştirmekle kalmamış, bunların birçoğu vatandaş olmuş ve burada iş güç
sahibi olmuşlardır. Siyasî amaç uğruna gerçekleri çarpıtan, tarihi yeniden
yazmaya kalkan Fransız politikacılar, öncelikle, Anadolu'da ve Cezayir'de
işledikleri insanlık suçlarının ve katliamların hesabını vermek
durumundadırlar. Ermeni terör örgütü ASALA, Türkleri öldürürken susan
Fransa'nın gerçek yüzü, böylece bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Tarihî vesikalar, doğuda, Rus işgalinin başlamasıyla
birlikte, Ermenilerin, bu katliama giriştiklerini ortaya koymaktadır. Yine, bu
belgeler, Fransız-Ermeni işbirliğini çok net olarak ortaya koyu-yor değerli
milletvekilleri. İşte bu kadar belge varken, maalesef bunlara yayınlarla
karşı koyamamamız da bizim eksiğimizdir. Bakınız, bugün, Ermeniler kendi haksız davalarını
anlatabilmek için 26 000 küsur eser ortaya koyarken, bizim Türkiye olarak
ortaya koyduğumuz yayın ve broşür adedi ise sadece 35'tir, binde 1'i bile
değildir. Dolayısıyla, burada, üniversitelerimize büyük görev düşmektedir. Buradan sormak istiyorum. Üniversitelerimiz, niçin
kendi haklı davamızı anlatma noktasında üzerlerine düşen görevi yapmıyorlar?
Eğer üniversitelerin başında olan Kemal Gürüz Bey kılık kıyafet yönetmeliğine
göstermiş olduğu ihtimamın binde 1'ini buna göstermiş olsaydı, bugün, içerisine
düştüğümüz sıkıntıya elbette düşmemiş olacaktık. (FP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, Fransa'nın, güneydoğu'da kendi
himayesinde bir Ermenistan devleti kurmak amacıyla, bölgedeki Ermeni çetelerini
ve Fransa'nın üniformalı Ermeni güçlerini kullanarak savunmasız binlerce
insanımızı acımasızca katletmesi, Fransa tarihine kara bir leke olarak
geçmiştir. Fransa, bu lekelerden belki de daha koyusunu Suriye, Kuzey Afrika ve
özellikle de Cezayir'de yaptığı işkence katliam ve sömürüyle siciline
işlemiştir. 1830 yılında, Fransa Cezayir'i işgal etti, tam yüzelli yıl
Cezayir'i sömürdü ve zalimliğini bütün şiddetiyle gösterdi. Cezayirli ise 1950'li yıllarda özgürlük mücadelesine
başladı. Cezayirli Müslümanlar, işgalci Fransızları 1 milyon şehit vererek
Cezayir'den kovdular ve bağımsızlıklarını kazandılar. Ne var ki, kültür emperyalizmini ve sömürü düzenini
yerli işbirlikçilerle sürdüren Fransa, 1990 yılının başında demokratik yollarla
iktidara gelen bir partiyi, iktidardan yine cunta yönetimiyle uzaklaştırarak,
bitmeyen emperyalist arzularını yüzbinlerce Cezayirlinin kanları üzerine devam
ettirmeye çalıştı. Artık, Fransa'nın, son iki asırdır dünyayı kana bulayarak,
eski kolonilerinde ve işgal ettiği topraklarda işlediği insanlık suçlarıyla
yüzleşme zamanıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, işte
Fransa'nın insanlık adına işlemiş olduğu bu suçları tescil etmek için, bugün,
önünüze -demin arkadaşımız da konuştu,
bir tasarıyla gelmek gerekir dedi- ben bir kanun teklifiyle geliyorum. Kanun
teklifim, 1 maddeliktir ve şu şekilde ifade edilmiştir: "Türkiye,
Fransa'nın Cezayir'de yapmış olduğu soykırım katliamını açıkça kabul
eder." Bu şekilde bir kanun teklifiyle huzurunuza geliyorum. (FP
sıralarından alkışlar) Bu kanun teklifinin, bütün parti gruplarınca
destekleneceğini ümit ediyorum. Onların, 50 milletvekiliyle çıkardıkları
kanuna, biz, Allah'ın izniyle, 500 milletvekiliyle cevap vereceğiz ve Türk
Milletinin alnının ak olduğunu böylece ispat etmiş olacağız. Bu teklifimizle,
Fransa'nın Cezayir'de yapmış olduğu katliam ve insanlık suçlarını da tescil
etmiş olacağız. Yine, Fransa'yı, uluslararası barış ve nezakete uymayan
davranışlarıyla baş başa bırakmış olacağız. Ayrıca, Cezayir'in bağımsızlığı
sırasında yapmış olduğumuz hatadan da, böylece dönmüş olacağız. Değerli arkadaşlar, bundan böyle, bu tür
nezaketsizliklere çanak tutacaklara karşı da "Türk Milleti olarak bizim
alnımız ak" diyebilmemiz için, bütün arkadaşlarımızın bu kanun teklifimize
sahip çıkmasını rica ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göksu. Efendim, gündemdışı son söz, yine sözde Ermeni
soykırımı tasarısı hakkında söz isteyen, Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay'a
aittir. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Ertugay. 3. – Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde
Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri
Bakanı İsmail Cem’in cevabı ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve söz verdiği için
Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Daha önce, 29.5.1998 tarihinde, Fransa Parlamentosu alt
meclisinin, Türkiye aleyhine aldığı kararla ilgili olarak Yüce Mecliste yapılan
görüşmelerde DYP Grubu adına ben konuşmuştum. Aynı konuyu tekrar konuşuyor
olmanın üzüntüsü içerisindeyim. O zaman, Ermeni mezaliminin bütün acılarını en
yoğun olarak yaşamış bir ilin, neredeyse her evden bir katliam mağdurunun
olduğu bir ilin, Erzurum'un milletvekili olarak, tarihte, Türklerin Ermenilere
değil, Ermenilerin Türklere katliam uyguladıklarını, tarihin saptırılmaya
çalışıldığını, belgeleriyle, arşiv bilgileriyle ve Türklere ait açılan toplu
mezarların varlığıyla açıklamaya çalışmıştım. Ancak, şimdi ise, konuyu bu
şekilde ele almanın, bunları açıklamanın, ortaya bilgi ve belge koymanın; Türk
tarihinde, Türk kültüründe, soykırım kavramının hiçbir örneğinin bulunmadığını
söylemenin; Türklere "soykırım" iftirasını atanların, dönüp, kendi
tarihlerindeki utanç sayfalarına bakmaları gerektiğini ifade etmenin, doğ-rusu,
çok yararlı olmadığını düşünüyorum. Zira, açıkça görülmüştür ki, bu gerçekler,
bu kararı alanlarca hiçbir şey ifade etmemektedir. Sayın milletvekilleri, Fransa millî meclisinin 18 Ocak
2001 Perşembe günü aldığı, sözde Ermeni soykırımını resmen tanıyan kararı, hiç
şüphesiz ki, tarihe saygısızlıktan, tarihi tahrif etmekten öteye, Türkiye'ye ve
Türk Milletine açık bir düşmanlıktır. Zira, yerli ve yabancı bilim adamlarının,
tarihçilerin, doğru ve açık belgeleriyle ve ciddî arşiv bilgileriyle ortaya
koyduğu tarihî gerçeklere tamamen aykırıdır. Bu karar, bir iftiranın, siyasî
bir belgeye, bir kanuna dönüştürüldüğü ilk uygulamadır ve Türkiye aleyhine
oluşturulmaya çalışılan siyasî tavrın, düşmanlığın ilk somut göstergesidir.
Fransa'nın bu kararını, birkaç yüz bin Ermeni oyu için alınmış, iç siyaset
malzemesi bir karar gibi görmek, kanımca, bir gaflettir. Bu, bir siyasî
karardır; Türkiye ile Türklerle hesaplaşma kararıdır; İstiklal Harbindeki
uğradıkları hezimetin rövanşıdır ve maalesef, haçlı zihniyetinin Avrupa'da her
zaman var olduğunun ve 21 inci Yüzyılda da süreceğinin işareti gibi
gözükmektedir. Bu karar, Türkiye'nin Avrupa defterinin, Avrupalılar tarafından
tümüyle kapatılmak istendiğine dair mesajlar vermektedir. Bu kararla, Türk
Devleti, Türk Milleti, Sevr'den beri süregelen bir politikanın sonucu olarak,
açıkça köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. Sayın milletvekilleri, bakın, Ermeni soykırımı yasa
tasarısının gündeme getirildiği sıralarda, Fransa Meclisinde, Fransa'nın
Cezayir özgürlük hareketine karşı soykırım uyguladığı ve bu konunun
soruşturulması gündeme geldiğinde, Başbakan Jospin, konuyla ilgili olarak,
kürsüde aynen şöyle diyor: "Bu olayı tarihe bırakalım, tarihçiler
incelesin, politika için kaşımayalım." Ama, sıra Türkiye'ye gelince, iş
değişiyor, bakış açısı değişiyor ve karar geliyor. Açıkçası, Fransa, burada,
tarihi, hakkı, hukuku, doğruyu değil, menfaatı, şovenizmi önplanda tutmuş,
menfaatlarını tartmış, Türkiye ile ilgili menfaatları hafife geldiği için,
Türkiye'yi dışlamayı tercih etmiştir. Sayın milletvekilleri, bu kararı alan Fransa, dördü
Paris'te olmak üzere, ASALA terör örgütünün katlettiği 52 Türk diplomatının
ruhları önünde eğilmeli ve utanç duymalıdır. 1992-1995 yılları arasında 200
000'den fazla Boşnak Müslümanın katledilmesinden ve katillerinin hâlâ ortalıkta
dolaşmasından, Ermenilerin işgal ettiği Azerbaycan'da evlerinden sürülen,
öldürülen 1,5 milyona yakın Azerî Türkünün insanlık dramından utanmalıdır. Aynı
Fransa, 1 milyonu aşkın Cezayirlinin katliamından utanç duymuyorsa, İkinci
Dünya Savaşı sonrası sırf işbirlikçi ihbarıyla mahkemesiz infaz edilen
Fransızların utancını duymalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Mikrofonu açtım efendim, buyurun. ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Avrupa'ya, Fransa'ya bir çift
de sözümüz var: Soykırım, yani, jenosit kavramı, bir Türk ürünü değil, bir
Avrupa ürünüdür ve tarihin en büyük soykırımı Avrupa'da yaşanmıştır. Sayın milletvekilleri, bu kararı, bir defa daha, şahsım
ve Türk Milleti adına şiddetle, lanetle kınıyorum. Gelinen noktanın ise,
Türkiye için çok önemli bir dönemecin başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Bu
kararla, artık, bundan sonra, Fransa'da yaşayan bir Türk, diğer birçok
olumsuzluğun yanında, şayet, tarihi doğru anlatma gafletine düşerse suç işlemiş
sayılacaktır. Sayın milletvekilleri, konunun bir başka boyutu
üzerinde de müsaadenizle Parlamento zemini, maalesef, Türk dışpolitikasındaki
olumsuz gelişmelerin sonuçları üzerinde serzeniş yeri olarak görev yapar duruma
getirilmiştir. Bu Yüce Meclisi, yeni meseleler karşısında, Türk
dışpolitikasının oluşması evresinde aktif olarak devreye sokmak, bu heyet
içerisinde yer alan deneyimli insanların düşüncelerini katkıya dönüştürmek,
acaba Sayın Bakanın en aslî görevlerinden biri değil midir? Diplomasi, negatif
sonuçlar üzerine strateji oluşturmak için yapılmaz; sonuç oluşturmak için
yapılır. Bu kararın gündeme geldiği 1998 yılından görüşüleceği tarihe kadar,
başta Sayın Bakan olmak üzere Hariciye yetkililerimiz, ne tür bir aktivite
ortaya koyabilmişlerdir? Bakın, karar öncesi Fransa'yı ziyaret eden Parlamento
heyetine, Fransız yetkililer "bu mesele üç yıldan beri Fransa'nın
gündeminde; şimdiye kadar neredeydiniz" diyebilmişlerdir. Üzülerek ifade
ediyorum, Sayın Dışişleri Bakanının kamuoyundan ve Yüce Meclisten kopuk
politikası, son alınan kararla iflas etmiştir. Bu ve benzeri durumlar için,
Yüce Meclisin aktif olarak devreye sokulması, bunun için bir oturum yapılarak
Türkiye'nin bundan sonra yapacaklarının belirlenmesi, önümüzde bir görev olarak
durmaktadır. Her kafadan çıkan farklı bir sesle genel bir strateji
oluşturulamaz. Acilen, gizli bir oturum yapılarak genel stratejimizin
oluşturulmasını öneriyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay. Sayın milletvekilleri, Fransız Parlamentosu tarafından
kabul edilen ve hepiniz adına ifade edi-yorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi
açısından kabul edilemez Ermeni soykırımı tasarısı hakkında gündemdışı konuşan
üç sayın milletvekilimizin konuşmalarına cevap vermek üzere, Dışişleri
Bakanımız Sayın İsmail Cem; buyurun efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) 4. – Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in;
Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve
Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen
sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; öncelikle, söz almış üç değerli mensubumuza, Türkiye
Büyük Millet Meclisi mensubuna teşekkürümü sunmak istiyorum. Hakikaten,
meselenin en önemli, can alıcı noktalarına ve hepimizin ortak hassasiyetine
değinmişlerdir. Ben, kısaca, gelişmeyi, gelişmeleri özetlemek
istiyorum; daha sonra, bugünkü konumumuza değineceğim. Fransız Parlamentosunda
öteden beri mevcut olan bu yanlış, bu hesaplı yaklaşımlar, son iki yılda
hızlanarak gelişmiştir ve biz, bu iki yıl içinde, Türkiye olarak ve bu son
oylama öncesi de dahil olmak üzere, Türkiyemizin bütün ilgili kurumları,
kuruluşlarıyla ciddî bir çalışmayı gerçekleştirdik; konuşulacak her şey
konuşuldu, hem de her düzeyde konuşuldu. Cumhurbaşkanımız, eylül ayında, Fransa
Cumhurbaşkanı Chirac'a bu meseleyi önemle getirdi ve Fransa'dan bu hataya
düşmemesini istedi. Cumhurbaşkanı Chirac'ın elinden gelen her şeyi yapmasını
istedi ve oradaki gördüğümüz "biz, Cumhurbaşkanlığı olarak, elbette, böyle
bir teklifin yasalaşmasına karşıyız; ama, bu, Meclisin işidir, bizim fazla bir
diyeceğimiz, etkimiz olamaz" gibi bir yaklaşım oldu. Başbakan düzeyinde,
sonra Cumhurbaşkanı düzeyinde tekrar mektup yazıldı. Ben, sayısız diyeceğim,
ama, üçünde uzun uzun, muhatabım Dışişleri Bakanına her şeyi anlattım; benzer
bir cevap aldım. Daha sonra ilgili birçok bakanımız, işadamlarımız mektup
yazdı, işadamlarımız bizzat gitti, Türkiye'de iş yapan harekete geçirdi;
askerimiz kendi muhataplarıyla temas kurdu; Millet Meclisimiz, Millet Meclisi
Başkanımız, milletvekili arkadaşlarımız, milletvekili heyeti... Yani,
söylenecek her şey söylendi ve işin gerçeği -bunu bir resmî beyan olarak değil;
ama, her zaman muhataplarımızdan dinlediğimiz- şu: Fransa'da bölgesel seçimler,
belediye seçimleri yaklaşıyor. Bu Ermeni asıllı Fransız topluluğu çok güçlü,
çok iyi örgütlenmiş vaziyette, birçok büyük belediyede başkanlık onların oyuyla
tayin olunacak. Dolayısıyla, biz, bu işi tasvip etmiyoruz; ama, bir şey de
yapamıyoruz. Şimdi, açıkça söyleyeyim; böyle mazeret olmaz. Bu
mazeret, kabul edilebilecek bir mazeret değildir ve hele hele, Fransa gibi 1789
ihtilalinin ilkelerini yaşattığını söyleyen, kendini böyle bir adaletle,
insanlık değerleriyle özdeş göstermeye çalışan bir millet açısından, kendi
milletvekillerinin mecliste yaptıkları, maalesef, bir utanç belgesi olmuştur;
çünkü, bunun adaletle ilgisi yoktur, tarihle, gerçekle ilgisi yoktur, hukukla
ilgisi yoktur. Yapılan eylem -bu, bir yerde kendi işleri, fazla ayrıntısına
girmek istemiyorum; ama- aldıkları bu karar, doğrudan doğruya, Fransız
Anayasasının da ihlalidir. Nitekim birçok hukukçu bunu söylüyor, birçok yazar
bunu yazıyor. Şimdi, biz, şöyle bakıyoruz: Bunları söylediler,
meclisin işi dediler, bizim yetkimiz yok dedi-ler, buna karşıyız dediler...
Şimdi, eğer istiyorlarsa, karşı olduklarını göstersinler. Karşı olmak,
Türkiye'nin de hoşuna gidecek sadece birkaç tane beyanatta bulunmak değildir.
Karşı olmak, eğer samimiyseler, Anayasaya aykırı bu yasayı, Anayasa Mahkemesine
götürmektir; bu da onların işidir. Biz kendi işimize bakacağız; ama, eğer
samimiyseler, bunu yaparlar. Fransa ve Türkiye çok uzun zamandan, yüzyıllardan bu
yana ilişkide olmuş; hatta, bu uzun yılların büyük kesitinde iyi ilişkide olmuş
iki ülkedir, iki medeniyettir ve Fransa ile Türkiye'nin tarihinde, hem de yakın
tarihinde, çok güzel örnekler de mevcuttur; ama, şunu da belirtelim: Biz,
elbette, Fransız Halkını hedef olarak almıyoruz ve almayacağız. Böyle bir
düşmanlık yaklaşımı içinde olmak bize yakışmaz ve elbette olmayacağız; ama,
herkes şunu bilmelidir ki, Türkiye'ye kötülük edeni Türkiye unutacak değildir,
Türkiye, bu kötülüğün karşılığını da, akıl çerçevesinde, sükûnetle,
kararlılıkla elbette verecektir. (DSP sıralarından alkışlar) Üstelik, Fransa
tekin memleket değildir. Bunu Fransızların, Fransız hükümetinin... Çünkü, bizim
böyle Fransa'ya düşmanlık, Fransız Halkı... Böyle bir şey bize yakışmaz ve biz
bunu düşünmeyiz dahi; ama, bu olayın gelişmesinde rol alan ya da buna mani
olmayan Fransız yöneticileri şunu bilmelidir ki, yaptıkları hareket, Fransa
özelliğindeki bir ülkede fevkalade tehlikelidir; çünkü, Fransa, Ermeni
terörizminin çok canlı olduğu bir memlekettir. Fransa'da, geçmişte, 6 Türk
diplomatı Ermeni teröristleri tarafından şehit edilmiştir. Malum o Orly
katliamında 8 Türk ve Fransız vatandaşı öldürülmüştür. Fransa tekin memleket
değildir; çünkü, bütün Avrupa'da, yabancı düşmanlığının, Türk düşmanlığının,
Müslüman düşmanlığının en etkili olduğu ülke, maalesef, Fransa'dır. Bütün
Avrupa'da, bu düşmanlık üzerine bina edilmiş partiler içinde en güçlüsü,
Fransa'daki Le Pen'in partisidir. Fransa'da, böyle şakalar, böyle oyunlar
yapmaya gelmez; yarın öbür gün, bütün Fransa'da bir terör dalgasının
yükselmesine, Fransızlar tanık olur. Tabiî, Türkiye olarak, Sayın Fransa Büyükelçisini
çağırdım ve ilk gece söyledim. Bizim, Fransa'da yaşayan 300 000'den fazla
vatandaşımız mevcuttur. Bu tarz düşmanlık belgeleriyle, bu tarz yanlışlarla,
kışkırtıcılık olarak bunu algılayan sapıklarla, o vatandaşlarımızın hayatı, o
vatandaşlarımızın can güvenliği, mal güvenliği, bir yerde, tehlikeye
girmektedir ve bunun sorumlusu, bundan doğabilecek bir hadisenin sorumlusu,
doğrudan doğruya, bu yanlış kararı teşvik eden, alan ve mâni olmayan kimseler
olacaktır. Şimdi, Türkiye olarak biz ne yapacağız. Dediğim gibi,
bir defa yanlış yapmayacağız; yani, bir düşmanlık havasına girmek, tepki
göstereyim derken kendi menfaatımıza ziyan vermek... Bunları, elbette
yapmayacağız. Fransa Halkı, bütün halklar gibi, bizim dostumuzdur; bu bilinçle
hareket edeceğiz. Ancak, şunu da söyleyeyim: Türkiye olarak biz, meşru müdafaa
hakkımızı kullanacağız ve kullanmaktayız. Meşru müdafaa hakkı; yani,
Türkiyemizin, devlet olarak, devlet düzeyinde aldığı ekonomik kararlar...
Bunları alırken, bize, böyle, hemen bir düşmanlık sergileyebilmiş
parlamentoların insafına, Türkiye olarak, elbette, biz, savunmamızın en önemli
alımlarını itimat etmeyeceğiz; elbette, biz, ekonomik büyümemizin, haberleşme
sistemlerimizin en önemli unsurlarını, bize düşmanlık edebilen ve bu düşmanlığa
mâni olamayanların, yarın, öbür gün ne yapacağını kestiremediklerimizin
insafına ve tercihine bırakmayacağız; elbette, Türkiye olarak, meşru müdafaa
hakkımızı kendi ekonomimizi, kendi insanımızı koruma hakkımızı, sonuna kadar
kullanacağız. Sayın milletvekilleri, biz haklıyız; bu konuda, bu
davada haklı taraf biziz; vicdanen haklıyız, tarih bakımından haklıyız ve biz,
hiçbir şekilde, bu haklılığımız görülmedi diye, kimilerinin istediği, beklediği
yanlışlara da düşmeyecek kadar akıllı bir milletiz ve Türkiye'nin hakkını da,
Türkiye'nin hukukunu da kimselere yedirmeyiz. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) Türkiye'ye düşmanlık politikası gütmekten, Türkiye'ye
karşı düşmanlık hareketlerinin yapılmasına mâni olmamaktan, bugüne kadar kimse
bir şey kazanmamıştır, bugüne kadar Türkiye'ye düşmanlık yapan, bu düşmanlıktan
kazanmamıştır; Türk Halkına yanlış yapan, Türk Halkını rencide eden, haksızlık
yapan, bundan kazanmamıştır. Biz, Fransa'nın, bu yanlışı yapanları doğru yola
getirmesini, bu yanlıştan ders çıkarmasını ve geleceğe dönük bir siyah lekenin
iki ülke arasında genişlememesini istiyoruz ve şunu da söylüyoruz: Türkiye
olarak, biz kendimize güvenmekteyiz, biz tarihimize güvenmekteyiz, öyle, eski
tarih şimdikileri ilzam etmez falan gibi lafları biz kabul etmiyoruz; biz, bin
yıllık tarihimizin en iyi tarafıyla da, iyi olmayan tarafıyla da sahibiyiz;
ama, bu meselede, bizim çekinecek, utanacak, sıkılacak hiçbir tarafımız yoktur.
(DSP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar) Saygılar sunuyorum efendim. (DSP, MHP, ANAP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – TBMM Başkanvekili Nejat Arseven’in
İsveç Parlamentosu Başkan Yardımcısı Anders Björck’ün davetlisi olarak İsveç’e
yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/745) 22.1.2001 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nejat
Arseven'in, İsveç Parlamentosu Başkan Yardımcısı Anders Björck'ün davetine
icabetle, beraberinde bir Parlamento heyeti olduğu halde, 28-31 Ocak 2001
tarihleri arasında İsveç'e resmî bir ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesi uyarınca Genel Kurulun 18 Ocak 2001 tarihindeki 46 ncı Birleşiminde
kabul edilmiştir. Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi
oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Komisyondan istifa tezkeresi vardır; okutuyorum: 2. – Bursa
Milletvekili Faruk Çelik’in Tekstil ve Konfeksiyon Sorunlarını Araştırma
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/290) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tekstil ve Konfeksiyon Sektörünün Sorunlarını Araştırma
Komisyonu üyeliğinden istifa edi-yorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Faruk Çelik Bursa BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur. Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine
göre verilmiş müşterek önerileri vardır; önce tümünü okutup işleme alacağım,
sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım: IV. – ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Genel Kurulun çalışma gün ve
saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve
ANAP Gruplarının müşterek önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 22 Ocak 2001 Pazartesi günü (bugün)
yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
Öneriler : 1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 220 nci sırasında yer alan 578
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 158 inci sırasında yer
alan 457 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 22 Ocak 2001 tarihli
Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 586 sıra sayılı kanun
teklifinin 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına alınması
önerilmiştir. 2- Genel Kurulun; 24 Ocak 2001 Çarşamba, 25 Ocak 2001
Perşembe ve 26 Ocak 2001 Cuma günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri
arasında çalışması, 26 Ocak 2001 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi, 25 Ocak 2001 Perşembe günü gündemin 7 nci sırasına kadar olan
t-sarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi, 24 Ocak 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi, tasarı ve
tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması
önerilmiştir. BAŞKAN - Grup önerisi üzerinde şahsı adına Sayın Turhan
Güven konuşacaklardır. Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) Lehte mi, aleyhte mi konuşacaksınız Sayın Güven? TURHAN GÜVEN (İçel) - Aleyhte efendim. BAŞKAN - Buyurun efendim. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, bu kadar antidemokratik bir uygulamanın geliştiği bir
durumda lehte söz almak biraz abesle iştigal olurdu. O nedenle, aleyhte söz
aldım tabiî. (DYP sıralarından alkışlar) Eskilerin bir deyimi var "benim oğlum bina okur,
döner döner yine okur." Bakınız, aylardan beri, birbuçuk aya yaklaşan
süredir, biz, aynı şeyleri tekrar tekrar, burada huzurunuza getiriyoruz; siz
de, tekraren, bu gelişmeleri engelleyecek bir tavır içinde oylarınızı
kullanıyorsunuz. Oylarınıza saygı duyuyoruz; ama, bu oyların sonucunda ortaya
çıkan durumu da hep beraber izliyoruz, görüyoruz, bir sıkıntı yaratıyor. Ona
değinmek istiyorum ben. Şimdi, bakınız, Yüce Meclis, hani, hep istikrardan bahseden
bir hükümete sahip olduğu iddiasında ya, gelin, bakalım şu istikrar neymiş,
görelim. İstikrar nedir; kararlılıktır. Şimdi, bakın, bir
İçtüzük değişikliği huzurunuza getirildi; komisyondan geçti, istikrar
sağlayacağı iddia edildi, çok uzun maddeler ve çok madde vardı. Peki, sonunda
ne oldu; birdenbire bunu bıraktık, vazgeçtik. Eğer, bunun ciddî olarak
lüzumuna, gerektiğine inanıyorsanız, niye bırakıyorsunuz bunu?! Şimdi, sekiz
maddeden oluşan yeni bir İçtüzük değişikliği huzurunuza getiriliyor ve bunu da
"kırksekiz saat geçmeden görüşelim" diyorsunuz. Daha doğrusu, siz
demiyorsunuz değerli milletvekilleri, bazıları diyor. Peki, ne görüşeceğiz?
Baktınız ki, Türkiye'de, artık, kamuoyu gerçekleri öğrenmeye başladı, biliyor
ve bu, bazılarında sıkıntı yarattı ki, Mecliste bazı şeylerin görüşülmesi
engellenmek isteniyor. Yani, bir kanun tasarısı veya teklifi gelecek, bir bütün
olarak görüşeceğiz. Yani, İçtüzüğün 91 inci maddesi, o da değişiklik içinde;
ama, sanki tek madde gibi görüşeceksiniz yüzlerce maddeyi. Niye; zaman kaybı.
Yok efendim... Bu Meclisin aslî görevi bu, kanun yapmak ve kanunları, enine
boyuna tartışa tartışa, milletin ve devletin esenliği, bütünlüğü, birliği ve
yararı için çıkarmaktır sizin göreviniz. Ne olduğunu bilmeden, tümünü birden
görüştürmenin kime yararı dokunacak, bana söyleyebilir misiniz?! Bir arkadaşın
çıkıp da, efendim, bunun yararı vardır demesi mümkün mü değerli
milletvekilleri?! Yapmayın!.. Bakın "bugün bana, yarın size" sözünü
unutmayın. Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner diyorum hep. Yarın,
muhalefet olabilirsiniz; bu tarafta değil de, şu tarafta oturursunuz. SAFFET KAYA (Ardahan) - Zaten oturacaklar... TURHAN GÜVEN (Devamla) - O zaman, en fazla bağıracak
olan siz olacaksınız; bunu unutmayın. Onun için gelin, işin makuliyetini değil,
hukukîliğini, doğruluğunu tartışalım. Şimdi, İçtüzük böyle geliyor mu; geliyor, sekiz
maddelik geliyor. Peki, Anayasa değişikliği?.. O bir garibe. Çok enteresan, işe
Rufaîler karışmaya başladı. Anayasa değişikliğine inanan insanlar mısınız, 200
küsur imzayla mı getirdiniz buraya; durun arkasında canım! Niye durmadınız?..
Durun arkasında!.. Arkasında duramıyorsunuz; niye?.. Tam komisyona geliyor,
Komisyon başkanı yazı gönderiyor, siz
değerli Komisyon üyelerini çağırıyor, bir bakıyoruz ki "yok, bunu
görüşemeyiz", "niye, ön mesele var; Anayasa Mahkemesi Siyasî Partiler
Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrasını iptal etti, onun gerekçesini
bekleyelim." Hangi mantıkla?!. Bana onu söyleyin lütfen; hangi mantıkla?!. Tamam, hadi diyelim ki, birileri sizi uyarmadı veya
birileri birilerini uyarmadı "sakın ha" denildi, "dikkat
edin" denildi, durdu. Bu defa, bir anlaşma zemini, bir başka şeyler,
pazarlıklar falan filan... Bunların dışındayız, bilmiyoruz. bu defa tekrar
görüşmek istenirken bir başka metin önümüze geldi. Değerli arkadaşlar, anayasa değiştirmek ciddî iştir;
bir devletin geleceğini derinden ilgilendiren bir olaydır. Öyle, her önünüze
geldiği gün anayasa değiştiremezsiniz
canım! Ciddî olarak değiştirmeye inanıyorsanız, o zaman, nisan ayında
getirdiğiniz maddenin arkasında niye durmadınız?! Nisan ayında, yine sizlerin
imzalarıyla gelmedi mi; 69 gelmedi mi, 86 gelmedi mi, 101 gelmedi mi?!. Peki, niye onu tozlu rafların arasına
bırakıp, yeni bir madde düzenlemesi getirdiniz, bir de geçici 15 inci maddeyi
ilave ettiniz?! Hukukçular, ne yarar sağlayacağını pek tahmin edemiyorlar. Şimdi, 101 inci madde niye geliyor tekrar?! Geçen
defada makuliyetiniz vardı, doğruydu; Cumhurbaşkanının, Sayın Demirel'in, bir
kere daha, 5 yıl görev yapabilmesini sağlamak olduğunu sizler ifade ettiniz;
Sayın Başbakan ifade etti, Sayın Ecevit müteaddit defa ifade etti. Tamam,
katıldık, doğrudur dedik; ama, geçmedi, 101 geçmedi, Komisyon geri çekti. Değerli arkadaşlar, daha evvel görüşülen iki madde 2
defa oylandı mı? 69 oylandı, kabul gördü, 330'u geçti; 86 oylandı, 2 defa
oylandı, kabul gördü, 330'u geçti; onlar ne olacak? Yani, eğer 101 de 330'u
geçseydi tümü oylanıp da bugün Anayasa değişikliği olacak mıydı, olmayacak
mıydı? Ha, bakın, siz, bir şeyi değiştirirken, niçin değiştirdiğinizi öncelikle
vatandaşa, kamuoyuna anlatmanız lazım. Bunu bir kapris, bunu bir inat, bunu
hele bir ders verelim zihniyeti içinde değiştiriyorsanız Anayasaya yazık,
yalnız Anayasaya değil, bize de yazık, size de yazık. Bunlarla meşgul olunmaz.
İşte, zaman öldürmek budur. Kanunları, alelacele, böyle hemen alıp götürmek
zamanı israf değildir derseniz, o zaman siz yanlış demiş olursunuz; tersine,
zaman, her maddeyi tekrar tekrar görüştüğünüzde değer kazanır, işin doğrusunu
bulduğunuz zaman değer kazanır. Şimdi, siz 101'i getiriyorsunuz... Halbuki, İçtüzüğü
biliyorsunuz da -eskiler, buna tecahülü arifane diyor- bilmezlikten
geliyorsunuz. Bakın, İçtüzüğe göre, bir kanun maddesi reddolursa, bir
yıl geçmeden önünüze gelebilir mi? Bir paket olarak teslim ettiğiniz şeyi 2
defa oyladınız; reddolmadı mı? Yani, Anayasa nisan ayında önünüze gelseydi,
101'le beraber mi gelecekti; hayır, 101 çıkarılmış olarak gelecekti o paket,
öyle oylayacaktınız bunu. Peki, siz ne yapıyorsunuz; bir kere daha 101'i
getiriyorsunuz, İçtüzüğe aykırı davranış içinde oluyorsunuz, İçtüzük ihlal
edilmiş oluyor; olay bu. Peki, öbür taraftan, diyelim bir gensoru olayı gündeme
getirdik; elinizden gelse onu da görüştürmeyeceksiniz de, Allah'tan Anayasaya
99 uncu maddeyi koymuşuz, mecbur kaldığınız için onu görüştürüyorsunuz. Ancak,
öbürünü 48 saat geçmeden hele bakalım ne oldu derken, dün Danışma Kurulunda bir
baktık ki, yine "efendim, Anayasayı görüşmeyeceğiz..." Bu, üçüncü
görüşmeden üçüncü vazgeçme kararınız. Bu kadar -kusura bakmayın, ama- ciddî
olan bir olayda, bakış açınızın ciddî olduğunu ifade etmek mümkün değil. Yine
nereden aldınız derken, öğleyin Anayasa Mahkemesinin bir şeyi önümüze geldi.
Ha, neden ertelemek istediğinizi, neden ahara bıraktığınızı o zaman anladık. O
da yanlış... Kanunların düzenlenme yeri burasıdır değerli
arkadaşlar; siz Yüce Meclissiniz, siz millî egemenliğin temsilcisi olarak
burada bulunuyorsunuz. Onun için, siz, kendi hakkınıza sahip olamazsanız, işte,
başkaları sahip olma durumunda olur. Lütfen, sahip olalım!.. Yüce Meclisin
görevlerinin ne olduğunun bilinci içerisinde olduğunuza inanıyorum; ama, bazı
şeyleri gözardı etmeyelim. Bu bakımdan, şu içtüzük değişikliğinin size hiçbir
yararı olmaz. Bakarsınız, reddolduğu takdirde, belki, uygulama imkânı dahi
olamaz. Hoş, uy-gulandığı takdirde sıkıntılar olacağını bilin. Siz, muhalefeti
susturacağım gibi bir niyetin içerisinde oldunuz... Bazıları için
düşünebilirim; ama, sizler için düşünmüyorum, bunu iyice bilin; ama, susturmak
da böyle olmaz. Siz, susan bir Türkiye mi istiyorsunuz?! Biz, konuşan bir
Türkiye istiyoruz, konuşan milletvekili istiyoruz, doğruyu söyleyen
milletvekili istiyoruz; şuraya çıksın, açıkça desin ki, şu, şu yanlıştır. Şu,
şu yanlıştır diyebildiği zaman, bu Meclisteki her milletvekili olarak, o
arkadaşlar görevini yapmış olmanın bilinci ve huzuru içerisinde olur. Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, bugün, Türkiye'de,
siz, hele bakalım deliller, emareler -emare de yok ya, "deliller"
deniliyor hep- ne olacak, onları bir görelim dediniz mi... Siz bir
soruşturmanın ne kadar süreceğinin kâhini misiniz? Hele, deliller ortaya
çıksın, Başbakanlık Teftiş Kurulunun... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkanım... BAŞKAN - Bir dakika Sayın Güven. Mikrofonunuzu açtım efendim; lütfen, tamamlayın. Buyurun. TURHAN GÜVEN (Devamla) - ...veya bir bakanlığın teftiş
kurulunun hazırladığı 50 sayfa, 60 sayfa, 70 sayfalık rapor eğer delil değilse,
siz hangi delilden bahsediyorsunuz, sizin delil anlayışınız nedir?! (DYP
sıralarından alkışlar) Sizin delil anlayışınız nedir?! Bu, hukuku bilmemektir. Bakın, şu operasyonda, bu kadar adam tutuklandı. Yani,
o zaman, siz, şunu mu söylemek istiyorsunuz: Mahkeme laf olsun diye tutukladı. Bakın beyler, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104
üncü maddesi var; suçu işlediğine dair aleyhinde kuvvetli emareler elde edilen
sanık aşağıdaki hallerde tutuklanabilir deniliyor. Bu tutuklamalar havadan
yapılmış tutuklamalar diyorsanız, yani, delil diyorsanız, işte, size delil,
kuvvetli emare... Bakınız, yine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda,
cumhuriyet savcılarının açtığı davalarda delillerin tamamlanması diye bir olay
yoktur. Yine, aynı kanunda, bakın ne deniliyor; 147 nci madde... Yani, bunları
biliyorsunuz da, özellikle hukuk mezunu olan arkadaşlarımız biliyor da, hukukçu
olmak olayı başka bir olay... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Güven, lütfen tamamlar mısınız... TURHAN GÜVEN (Devamla) - 1 dakika Sayın Başkan... Kamu davasını açma görevi cumhuriyet savcısına aittir.
Kanunda "aksine hüküm bulunmadığı takdirde, cumhuriyet savcısı ceza
takibini gerektirecek hususlarda yeterli delil..." deniliyor, tam delil
denilmiyor. Uygulamacılara biraz saygı gösterelim. Tam delil denilmiyor, dava
açmak için yeterli delil... Emare yeter; ama, siz, tam delil arıyorsunuz.
Canım, bu kadar zabıt var, hadi şu fezlekeyi geçelim... Bu kadar rapor varken,
siz, daha, hangi delilin peşindesiniz, hangi delili takdir edeceksiniz?! (DYP
sıralarından alkışlar) Onun için, siz, bu delillerin içine girerseniz, ileride
çok daha değişik olaylara şahit olabilirsiniz. Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven. Grup önerileri üzerinde, Manisa Milletvekili Sayın
Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını
diliyorum. İktidar grubu partilerin grup başkanvekilleri
tarafından bir öneri getirildi; biraz evvel okundu, takip ettiniz. Bu öneriye
göre çarşamba, perşembe, cuma günleri yasamaya ayrılmıştır, çalışma saatleri
14.00-24.00 olarak düzenlenmiştir ve öncelik sırasına da yeni bazı kanun tasarı
ve teklifleri alınmıştır. Bu tasarı ve tekliflerden -belki biraz sonra sıra
sayıları tekrar okunacak- biri, kamu iktisadî teşebbüsleriyle ilgili olan
birkaç maddelik, bir diğeri, uluslararası sözleşme niteliğinde olan çocuk
haklarıyla ilgili bir konu ve nihayet, yeni İçtüzük teklifidir. Bildiğiniz gibi, daha önce, 51 maddelik bir İçtüzük
teklifi, Meclisimizde haftalarca görüşülmüş, daha sonra geri çekilmiş, yine
iktidar grubu partili milletvekillerinin imzasıyla, Anayasa Komisyonundan Genel
Kurulumuza gönderilmiştir. 51 maddenin çok önemli, çok zorunlu, çok yararlı
olacağı söylenmişti; tekrar geriye alındığına göre, bu sözlerden sarfınazar
edilmiş demektir. Şimdi, yine, çok önemli, çok faydalı, çok yararlı diye 8
maddelik bir teklif gönderiliyor, hem de öncelikli olarak görüşülmek kaydıyla. Değerli arkadaşlarım, bu söylediklerim, iktidar grubu
partilerin her zaman yaptıklarının bir yenisidir. Yani, dün dağıtılan hemen
gündeme alınıp görüşülecek, yine gece çalışması konulacak, yine çok önemli
meseleleri görüşeceğiz, belki tekrar geri alınacak veya vazgeçilecek veya
sonunda, bir başka yerden bu yaptığınız yanlıştır denilecek, bir değişiklikle
veya Anayasa Mahkemesinden bir kararla önümüze gelecek. Saat 24.00'lere kadar çalışmanın, burayı, bir fabrika
gibi, seri imalat yapan bir kurum gibi görmekten kaynaklandığı bir tarafa, dün
dağıtılıp henüz tetkik edilmemiş pekçok komisyon raporunun, bilinmeden,
okunmadan, yeterince tartışılmadan, yine, maalesef, Genel Kurulun önüne
getirilmiş olmasıdır. Bütün bunlar bir tarafa, bir defa, bu düzenlemeye karşı
çıktığımızı ifade etmek istiyorum. Bu önerinin aleyhinde oy kullanacağız;
ancak, üzerinde durulması gereken çok önemli bir konu var. Sayın Güven, kısmen
üzerinde durdu. Ben, bir başka açıdan meseleye bakmak istiyorum. Geçtiğimiz hafta, Anayasa Komisyonunda 25 üyenin hemen
20'sinin uzlaşmasıyla, Anayasanın bazı maddelerinde değişiklik öneren teklif
kabul edildi, bastırıldı, dün dağıtıldı, gündeme alınması bekleniyordu; hatta,
geçtiğimiz haftadan aldığımız haberler, iktidar partileri tarafından, bu
değişikliğin yarın, yani, çarşamba günü birinci görüşmesinin yapılacağı
şeklindeydi. Dünkü Danışma Kuruluna çağrıldığımızda, herhalde bunun,
zamanlaması, takvimi yapılacak diye düşünerek gittik; ama, öneriden de
gördüğünüz gibi, Anayasa değişiklik teklifinin Genel Kurulda görüşülmesi, bu
hafta içerisinde mümkün görülmedi. Değerli arkadaşlarım, bu konu spekülasyonlara yol açtı;
çünkü, birkaç gün evvelinden, gazetelerde, birkısım haberler, bu konu üzerinde
yoğunlaşmıştı; her şey konuşuluyordu, ziyaretlere dikkat ediliyordu, bazı
yerlerden bazı yerlere etki yapılabileceği söyleniyordu; ama, dün olay
gerçekleşince ve hele hele akşam saatlerinde Anayasa Mahkemesinden de bir
yazılı açıklama yapılınca, bu değişiklik teklifi üzerinde, artık, herkes bir
şeyi görmüş ve anlamış oldu. Değerli arkadaşlarım, bu konu, şüphesiz,
tartışılacaktır; geri çekilmemiştir, komisyona gönderilmemiştir,
vazgeçilmemiştir; ama, haftalardır "çok önemli", "bir an önce
çıkaracağız", "çok iyi bir düzenleme yaptık" şeklinde, Sayın Başbakandan
başlayarak Başbakan Yardımcılarına, teklif sahibi milletvekili arkadaşlarımızın
tümüne ve Komisyon Başkanına varıncaya kadar bu teklif göklere çıkarılırken ve
sahip çıkılırken, bugün, ortada kalıvermiştir. Hatta, daha da acısı var; sadece
iki beyanat takip edebildim, birisi Sayın Başbakanın Başbakanlık önünde yaptığı
bir açıklamadır. Sayın Başbakan, Anayasa Mahkemesinin kaygılarını haklı
bulduğunu söylüyor "bazı kaygılara ve olumsuzluklara yol açabilirdi,
tekrar bir düzenleme yapabileceğiz" diyor. Savunma Bakanımız Sayın
Çakmakoğlu da, verdiği bir beyanatında, Anayasa Mahkemesinin bu açıklamasını
çok normal bulduğunu ifade ediyor. Değerli arkadaşlarım, vakıa ortadadır; bu vakıa da,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin konumunu, Anayasa içerisindeki yerini, siyaset
kurumunun bütününü dikkate alarak bir değerlendirme yapmamız gerekir. Bu
teklifin sahibi biz değiliz; bu teklifin sahibi, 216 milletvekilidir; birinci
imzalar da, o partilerin genel başkanlarına aittir; yani, Sayın Başbakan ve
Başbakan Yardımcıları bu teklifi imzalamıştır. Her üçü tarafından da, bir hayli
safahat geçiren bu teklifin görüşülmeleri sırasında, siyasî partilerin
demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu, evet, kapatılabilecekleri;
ama, kapatılmalarının, anayasal güvence içerisinde cereyan edecek bir prosedüre
mutlaka uygun hale getirilmesi gerektiği söylenilmiştir; biz, Fazilet Partisi
olarak bu düşünceyi destekledik. Sanmayınız ki, sadece Fazilet Partisi hakkında
Anayasa Mahkemesinde bir kapatma davası vardır ve yine sanmayınız ki, Fazilet
Partisi kapatılacağı endişesiyle bu teklife dört elle sarılmıştır. Biz bir
siyasî partiyiz, meşruiyetimizi halktan ve halk desteğinden alıyoruz,
programımızdan alıyoruz, inancımızdan alıyoruz. (FP sıralarından alkışlar) Demokratikleşme adına, insan hakları adına dün de
söylediğimizi bugün de söylüyoruz ki, siyasî partiler gelişigüzel
kapatılmamalıdır, açık olmaları esas olmalıdır, yasalara uygun hareket etmeleri
konusunda uyarılmalıdır, farklı tedbirler gündeme gelmelidir ve kapatma son
çare olarak mutlaka var olacaksa, bu aşamalar ortaya konulmalıdır. Bunu hukuk
devleti olmanın gereği olarak söylüyoruz, Avrupa Birliğine girme aşamasındaki
Türkiye'nin yapması gereken ev ödevlerinden birisi olarak söylüyoruz ve her
şeyden önce, halktan desteğini alan bir siyasî partinin, mutlaka, yine
halkımızın inancını, kültürünü, tarihini savunabilecek bir yapıda, her zaman,
legal, meşru zeminlerde siyaset yapmasını istediğimiz için bunu söylüyoruz.
Maalesef, birkısım medyanın çarpıtmaları içerisinde "Fazilet Partisi
kapatılma korkusuyla bunu bir pazarlık konusu yaptı" şeklindeki ithamları
şiddetle ve nefretle reddediyoruz, böyle bir pazarlığın içerisinde de olmadık.
Zaten, teklif sa-hipleri bunu sonuna kadar savunduklarına göre -şu an itibariyle
söylüyorum- bu teklifi savunanlara niçin getirdiklerini sormak gerekir; onlar
da, zaten, cevaplarını veriyorlar. Değerli arkadaşlarım, eğer şu Anayasa Türkiyemiz için,
hepimiz için en önemli bir belgeyse, şimdi, bazılarının yaptığı açıklamaları bu
Anayasaya bakarak yapmaları gerekecektir. Halkın içerisine girdiğinizde, halkla
tek tek konuştuğunuzda, eğer siyaset kurumunun itibar kaybettiğini
görüyorsanız, milletvekilinden partilerine, iktidarından muhalefetine kadar,
halkta bir itibarsızlık yerleştiğini, bir erozyona uğradığımızı fark
ediyorsanız, eğer "bu Meclisten de hayır gelmez, benim meselelerimi orası
çözmez; zaten, onlar bir iş yapmaya muktedir değil ki; filanlar, falan odaklar
müsaade etmedikçe hiçbir şey yapamazlar" şeklindeki kanaati siz de duymuş
ve yaşamışsanız, karşımıza çıkan son olaya bu açıdan bakmamızda isabet var. Belki siyaset kurumunun, belki milletvekillerinin bir
miktar da olsa itibar kaybetmesinin sorumlusu bizler de olabiliriz,
kusurlarımız var, hatalarımız var; ama, gidin, dinleyin, görün ki, bu kurumun
yıpranmasının bir sebebi de, siyasetdışı kalması gereken kurumların buraya
müdahale etmesidir, Parlamentoyu baskı altına almasıdır, Parlamento üzerinde
söz söylemesidir. (FP sıralarından alkışlar) Bu Anayasa üzerine yemin etmiş
milletvekillerinin, Anayasa Mahkemesinin yazılı açıklaması karşısında,
başlarını ellerinin arasına alıp düşünmeleri gerekir. Eğer, bu Anayasanın 7 nci maddesi "yasama yetkisi,
Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, Bu yetki devredilemez"
diyorsa, Anayasanın 6 ncı maddesi de egemenliği millete vermişse; kuvvetler
ayrılığı prensibi içerisinde, demokratik parlamenter sistemde, yargı, yasama
organına müdahale etmemelidir düşüncesine sahipsek, bu yazılı açıklamayı nereye
koyacaksınız, vicdanlarınıza soruyorum? Bu, fevkalade yanlış olmuştur. Yargı, yasama yetkisinin
tek sahibi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine, böylesine, muhtıra
niteliğindeki bir mektupla cevap gönderemez, yazı yazamaz, görüşlerini
bildiremez. (FP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, o yüzden, bu teklif geçer veya
geçmez -teklif sahipleri için söylüyorum- imzalarınızı gözü kapalı
atmadıysanız, imzalarınız namuslarınız ise, yaptığınız işin doğru olduğuna
inanıyorsanız... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Bir dakika efendim... Mikrofonunuzu açtım; buyurun. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...başta Sayın Başbakan olmak
üzere, bu konudaki hassasiyetini de bildiğimiz bütün liderler için, bu teklife
sonuna kadar sahip çıkmaları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin böylesi
müdahalelere karşı, yekvücut, milletin iradesini temsil etme noktasında
başarılı bir sınav vermesi gerekmektedir. Yoksa, bu açıklamaları "aman, ne
güzel" diye karşılayacak olursak, "az bile söylemişler" diyecek
olursak, bu sıralarda niçin oturduğumuzu kendi vicdanlarımıza sormamız gerekir. Değerli arkadaşlarım, yasama yetkisi bizimdir; yanlış
yaparız doğru yaparız, siyaset bize, bu Mecliste, yasama yetkisini vermiş. Anayasa Mahkemesi bir defa müdahale edemez; bir.
İkincisi, yarın önüne gelebilecek bir noktada, kendi kanunu bile, fikir beyan
etmesini yasaklamaktadır. Önüne gelmiş veya gelmesi muhtemel bir konu hakkında
Anayasa Mahkemesi ihsası reyde bulunamaz. İhsası reyde bulundukları bir
konuda... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Efendim, bir dakikada
toparlayacağım. BAŞKAN - Açıyorum mikrofonunuzu efendim. Buyurun, lütfen tamamlayın. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, üçte 2
ikilik çoğunlukla karar verme meselesini bir problem haline getirmeye kimsenin
hakkı yoktur. Bu Anayasanın hükümlerinde de, bu İçtüzüğün hükümlerinde de, bazı
özel kanunlarda da nitelikli çoğunluk aranmıştır. Her zaman, bu nitelikli
çoğunluk, önemli konular için önümüze gelmiştir. Anayasa Mahkemesi, nitelikli
çoğunluk hakkında ileriye sürdüğü itirazlarını, belki özel görüşmelerle bir
fikir olarak teklif sahiplerine aktarabilirdi; ama, bunu, bir müdahale
sayabileceğimiz yazılı açıklamayla yapmaması gerekirdi. Anayasa Mahkemesi Refah Partisi hakkındaki kararını, 9'a
2 gibi bir yüksek çoğunlukla vermiştir. Bugün endişeleri mi vardır ki, 8'e
3'lük bir çoğunluk konusunda itiraz etmiş olsunlar?! Biz, Anayasa Mahkemesi
üyelerinin hepsinin -içerisinden bazı kimseleri, şunları bunları ayırt etmeden
söylüyorum- Anayasaya da, cumhuriyet ilkelerine ve prensiplerine de, hukuka da
temelden bağlı olduğuna inanıyoruz. Onları kim seçmiştir, hangi zihniyettedir,
evinde ne olmuş, bitmiştir; bizi ilgilendirmiyor... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen efendim, son sözlerinizi
alabilir miyim, çok rica ediyorum. BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Biz, onların, kararlarını verirken, Anayasa, hukuk ve
hukuk devleti olmanın gerekleri içerisinde hareket edeceklerine inanıyoruz. Bizim yaptığımız düzenleme, onlara karşı bir
güvensizlik değildir; asıl onların yaptıkları hareket, bu konuda çeşitli
kuşkular meydana getirebilecek zararlı bir harekettir. Meclis, iradesine sahip
çıkmalıdır. Teklif sahipleri, bu konuda ısrarlarını sürdürmelidirler. Bunun
arkası bir başka türlü gelmeden, Meclisin, iktidar ve muhalefetiyle birlikte,
bu konuda en iyi sınavı vermesini diliyorum. Sayın Başkana ve değerli Meclis üyelerine saygılar
sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Arınç. KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, lehte söz
istiyorum. BAŞKAN- Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu öneri, iktidar partilerine mensup grupların Meclisin fazla
çalışması ve Mecliste bazı yasa tekliflerinin veya tasarılarının öncelikle
müzakere edilmesi konusunda getirdikleri bir öneri. İçtüzüğün 19 uncu maddesine
göre üzerinde müzakere açılmış. Bu teklifin lehinde söz aldım. Niye lehinde söz aldım;
burada, evvela, yapılan birtakım konuşmalar var. Ben de burada parlamenterim.
Yani, susmak demek, burada yapılan her konuşmayı tasvip etmek anlamına gelmez;
ama, söz fırsatı buldukça bunları konuşmak lazım. Evvela, milletvekilleri buraya niye geldi; çalışmak
için geldi. Niye geldik buraya; milletimize ve devletimize faydalı olan
kanunları, geniş bir mesai sarf etmek suretiyle çıkarmak; halkın menfaatına
uygun olan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin menfaatına uygun olan kanunları
çıkarmak için; bu güzel bir şey. Ancak, şimdi, bir avukatlık kanunu var; bu,
İçtüzüğün niye önüne alınıyor?! Şimdi, bu avukatlık kanunu çıktıktan sonra,
Meclisimizin avukatlarının hiç çalışmalarına gerek yok; her birisi, ayda 35-40
milyar lira alacaklar -gelecek,
konuşacağım- ve ondan sonra, devlette ne avukat kalacak ne hâkim kalacak;
çünkü, o kadar büyük cazibeli bir hale getiriliyor ki; Barolar Birliği bir
imparatorluk haline getiriliyor. Ondan sonra, bütün anonim şirketler ve
kooperatiflere avukat tutma zorunluluğu getiriliyor. Bunların ücretlerini de
yine Barolar Birliği belirliyor. İSMAİL AYDINLI (İstanbul)- Sen mi vereceksin cebinden
paraları! KAMER GENÇ (Devamla)- Tabiî, senin menfaatına
dokunuyor, onun için konuşuyorsun. Neyse... İSMAİL AYDINLI (İstanbul)- Olayı çarpıtıyorsun. KAMER GENÇ (Devamla)- Sayın Başkan, lütfen susturur
musunuz. BAŞKAN- Efendim, lütfen... KAMER GENÇ (Devamla)- Böyle olunca, önce, tabiî,
İçtüzük geliyor. Şimdi şu tercihi yapmak zorundayız sayın milletvekilleri.
İçtüzük, Anayasadan daha önemli bir düzenlemedir. Yani, acaba, burada,
İçtüzüğün getirdiği sistemle, bütün kanunlar tek tek incelenerek, maddeleri
müzakere edilerek mi kabul edilmelidir; yoksa, tümü üzerinde burada bir konuşma
yapılsın, ondan sonra da... Zaten, iktidar partileri tarafından verilen çoğu
önergeler de müzakere edilmeden geçiriliyor; böyle bir sistemle mi gitsin;
yoksa, bunlar, madde madde müzakere edilsin ve ayrıca da önergeler de burada
tartışılsın... Değerli milletvekilleri, burada yıllardır yasama
faaliyetinde bulunuyoruz. Özellikle vergiyi ve zengin kesimi ilgilendiren,
bürokrasiyi ilgilendiren kanun tasarıları buraya geldiği zaman, bir
bakıyorsunuz, gece yarısı önergeler geliyor. Büyük bir holding grubunun vergi
menfaatını koruyan teklifleri -burada artık cep telefonları da çalışıyor ya-
özel telefonlarla, temsilciler, buraya getiriyorlar ve bunlar müzakeresiz
geçiyor; devlete, katrilyonlara kadar varan zarar getiriliyor. Bürokratlar... Türkiye'yi yöneten, Parlamento
marlamento değil; yöneten bürokrat. Kanun tasarı ve tekliflerini onlar
hazırlıyorlar, iktidardakilerin de bu konuda çok fazla da bilgisi yoksa -ki
olmadığına da inanıyorum- "efendim, işte, şu şöyledir; bu, memleketin
menfaatınadır" diyorlar; ama, maaşlarını, aylıklarını, ödeneklerini de
-öyle güzel tuzak maddeler getiriyorlar ki- burada, hiç farkına varmadan
vergiden de muaf tutuyorlar, harçtan da muaf tutuyorlar, her türlü şeylerden
muaf tutuyorlar ve buradan geçiriyorlar. Şimdi, eğer sizin getireceğiniz tüzük değişikliği
teklifiyle bu sistem gelirse, inanmanızı istiyorum, devletin büyük kaynakları
belli çevrelere transfer edilecek, güçlü olan bürokrat kesim, burada,
Parlamentonun hiç fark etmediği şekilde, kendi lehlerine maaşlarına da zam
yapacaklar, vergiden de muaf tutulacaklar, kendilerine her türlü kolaylıkları
getirecekler; bunları gördük; bunları söylüyoruz; ama, şunu da söyleyeyim ki
size: Siz daha dün geldiniz, daha çok yenisiniz... İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sen eski oldun da ne oldu?! KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, bu Parlamentoda, bugüne
kadar, hiçbir iktidar, bu kadar kısa bir zamanda, muhalefetin sesini kısmaya
cüret edemedi; niye edemedi; sizin döneminizde yapılan suiistimallerin onda
1'ini yapmadığı için cüret edemedi. (DYP sıralarından alkışlar) Yani, her gün,
basında, milyarlarca liraya, hatta katrilyonlara varan suiistimaller... Türkiye'nin
geleceğini ipotek altına alan, Türkiye'nin geleceğini kapitülasyonlara terk
eden bir yapılanmayı getiriyorsunuz; ee, tabiî, bunlar, bu kürsüde söylenecek.
Hatta, bu kürsüyü de halka kapatmak istiyorsunuz. Bunları zaman zaman
söylediğimiz zaman -bazı basının buradaki muhabirlerinden duyuyorum-
"bizim gruplardan gelen tekliflere göre, aman ha, Kamer Genç ne diyorsa,
bir satır almayacaksınız" diyorlar. Tabiî, bunları da, burada eğer halka
sunmazsak, işte, bu kapalı kapılar arkasında kalacak ve ondan sonra da,
Türkiye, bir uçurumun altına düşecek. Bunları niye söylüyoruz; anlayan anlar,
anlamayan, tabiî, istediği gibi hareket eder. Buradan bir yere de varmak istiyorum; burada, biraz
önce konuşan bir arkadaşımız, Anayasa Mahkemesini yerden yere vurdu. Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bu kürsünün bir özelliği vardır; burada kendisini savunma
olanağına sahip olmayan kurumlar burada tartışılamaz. Dolayısıyla... NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Savunuyorlar... KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, neyse... Şimdi, ben,
düşüncelerimi söylüyorum. NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - "Savunamaz"
diyorsun da... KAMER GENÇ (Devamla) - Anayasa Mahkemesi, bir anayasa
kurumudur; elbette ki, kendisiyle ilgili düzenlemelerde, kendi düşüncesini
belirtir. Yani, bu memlekette, kurumlar, düşüncelerini belirtmezse, yani...
Ama, burası Meclis; o, kurum olarak düşüncesini belirtir; fakat, ben de, Meclis
olarak, yasama organı olarak, kendi vicdanıma göre karar veririm. Burada,
olayları yanlış anlamamak lazım. Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Sen bu
anayasa değişikliğini yaparsan, beni, âdeta, kaldırıyorsun demektir."
Yani, üç kişiyi Anayasa Mahkemesinde veya bir kişi üzerinde, işte, siyasî baskı
kurmak, ekonomik baskı kurmak, çeşitli... Ben, haşa, o insanlar buna gelir
demiyorum; ama, düşünebiliyor musunuz; yani, bir yerde 11 kişiden teşekkül eden
bir kurum; üçte 2'si herhalde 9 kişi ediyor; 3 kişi geriye kalıyor; 3 kişi de,
yani bu insanları... Bakın, bunları, karar verirken çok önemli düşünmek lazım.
Yani, işte, çeşitli cazip teklifler, tehditler yapılmak suretiyle bir iki kişi
tehdit altında bırakılabilir; bunu kabul etmek lazım; Türkiye'de yaşıyoruz. O
itibarla, Anayasa Mahkemesi Başkanı demiştir ki: "Yani, bu anayasa
değişikliği yapıldığı takdirde, bizim için, artık, karar verme imkânımız kalkmıştır."
Bu, Anayasa Mahkemesinin de bir yüksek yargı organı olmanın verdiği bir
düşüncedir. Bunu niye bu kadar kınıyoruz burada?! Yani, Anayasa Mahkemesi karar
verdi diye, biz de buraya şey geldiği zaman, kendimize göre, vicdanımıza göre
karar veririz; ama, kurumları, hepsini susturarak, Meclisi de zaten
susturuyorsunuz, işte, İçtüzükle de susturunca ondan sonra kim konuşacak, kim
bu memleketin problemleriyle ilgilenecek? Anayasa Mahkemesinin, burada, bana
göre, yaptığı açıklamaya bu kadar şiddetle karşı çıkmanın bir anlamını
anlayamadım. MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Senin neye karşı çıktığın
belli değil ki!.. KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, çok bilinçli, her şeyi çok,
Türkiye'nin gerçeklerini bilen bir kişiyim. Ben, kişilerin, "demokrasi ve
insan hakları" dedikleri zaman, kimin için demokrasi ve insan haklarını
kastettiklerini biliyorum. Ben, birtakım insanların ve partilerin
zihinlerindeki gerçekleri çok iyi kavrayan bir insanım. Onun için, ben burada
vicdanıma göre konuşuyorum; ama, birtakım insanlar, benim düşüncemi kendi
menfaatlarına uygun bulmuyorlar; ama, biz şimdiye kadar, burada da belli, yani,
susuyorsak, burada yapılan her konuşmayı tasvip ettiğimiz anlamına değildir. Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
bir kurumlar ülkesidir. Anayasada, bu kurumların herkesin görev ve yetkileri belirlenmiştir. Bu kurumlardan,
birisi diğerinin görev ve yetkisine müdahale ettiğinde... Yani, siz, Anayasa
Mahkemesini yargı olarak koymuşsunuz; Anayasa Mahkemesini işleyemez halde
bırakacak bir düzenleme yaptığınız zaman, elbette ki, o zaman Anayasa Mahkemesi
"böyle düzenleme yapacağına, beni kaldır" dersin; gayet normal yani.
Bunu söylemesinde niye bu kadar tedirginlik yaratılıyor?! Ben, Anayasa
Mahkemesi gibi yüce bir kuruma gelmiş bir yüksek hâkimin, yarına karar
verirken, vicdanının sesini dinleyerek karar vereceğine inanıyorum. Biz parti
kapatılmasına da karşıyız; ama, anayasal sistem içinde, yasalar içinde, elbette
ki Anayasa Mahkemesi inceleyecektir kararlarını. Ayrıca da, Mecliste, maalesef, iktidar partisi,
nedense, biraz önce de dediğim gibi, çok erken, muhalefeti susturma hevesine
katıldı. İşte, grup toplantılarını bugün görüyoruz... "Efendim, yargıda
açılan bir dava var, açılan davayla ilgili Mecliste tartışma açılmaz..."
Değerli milletvekilleri, bu, bir kandırmacadır; Anayasanın o hükmü öyle değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum... BAŞKAN - Sayın Genç, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen
tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, siz, buradaki
müzakerelerde, yargıyı etkileyecek biçimde, eğer "bu mahkeme bu şekilde
karar veremez" diye tehdit eder şekilde burada tartışırsanız olur; yoksa,
herkes gitsin, suiistimal yapsın, hırsızlık yapsın; gitsin mahkemeye de dava
açsın "ne yapalım kardeşim, sen, Meclis, bana hesap soramazsın; çünkü,
Anayasa budur; açılan bir dava dolayısıyla tartışma açılamaz; yok, bilmem
gensoru verilemez!.." Bunlar çocukça kandırmacadır. Bu partiler, iktidar
partileri, menfaat birlikleri içinde, maalesef, birbirlerine kenetlenmişlerdir. Şu depremlerde, Ford grubu geldi, evleri yaptı. Öte
taraftan, Dünya Bankası, size, 3 milyar dolar yardım yaptı. Bunu kime verdiniz?
Bunların hepsinin sorusu var bizde; neler yapıldığını... Ayrıca, bu deprem evlerinde, gerçek vatandaşın
menfaatını koruyucu bir düzenleme yapılmadı; gidildi, en pahalı malzemeler
seçilerek müteahhitler korunmaya çalışıldı. Bunları burada tartışacağız. İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, Danışma Kurulu
önerisi üzerinde konuşsun. BAŞKAN - Sayın Genç... KAMER GENÇ (Devamla) - Tabiî, sizin menfaatınıza
dokunuldu mu "Sayın Başkan" diye hemen müdahale ediyorsunuz.
"Sayın Kamer" deyin, konuşmayayım; benden rica edin, ben
konuşmayayım. Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Grup önerilerini teker teker okutup, değerli oylarınıza
sunacağım: 1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 220 nci sırasında yer alan 578
sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 4 üncü sırasına, 158 inci sırasında
yer alan 457 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 22 Ocak 2001
tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 586 sıra sayılı
kanun teklifinin 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına alınması
önerilmiştir. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğer öneriyi okutuyorum efendim: 2.- Genel Kurulun, 24 Ocak 2001 Çarşamba, 25 Ocak 2001
Perşembe ve 26 Ocak 2001 Cuma günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri
arasında çalışması, 26 Ocak 2001 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi, 25 Ocak 2001 Perşembe günü gündemin 7 nci sırasına kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi, 24 Ocak 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi, tasarı ve
tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması
önerilmiştir. BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) ÇEŞİTLİ
İŞLER 1. – Plan ve
Bütçe Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak
isteyen bağımsız milletvekillerinin yazılı olarak başvurmalarına ilişkin
Başkanlık duyurusu BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, bağımsız milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu üyeliğe
aday olmak isteyen bağımsız üyelerin, 25 Ocak 2001 Perşembe günü saat 18.00'e
kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak başvurmalarını
rica ediyorum. Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmına geçiyoruz. Bu kısmın birinci sırasında yer alan, Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 31 arkadaşının, enerji alanındaki yolsuzluk
ve usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasında ve teftiş kurulu raporlarının
uygulanmasında görevinin gereklerini zamanında yerine getirmediği iddiasıyla
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkındaki 11/6 esas numaralı
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere
başlıyoruz. V. – GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI A) GÖRÜŞMELER 1. – Balıkesir
Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 31 arkadaşının, enerji alanındaki yolsuzluk
ve usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasında ve teftiş kurulu raporlarının
uygulanmasında görevinin gereklerini
zamanında yerine getirmediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mustafa Cumhur Ersümer hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6) BAŞKAN - Hükümet?.. Burada. Sayın milletvekilleri, önerge daha önce basılıp
dağıtıldığı ve okunduğu için tekrar okutmuyorum. Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer sayın milletvekiline
ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri; önerge sahibi için 10 dakika, gruplar
ve hükümet için 20'şer dakikadır. Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum... Gruplardan, isimleri tamamlamalarını rica ediyorum; şu
anda, sadece bir grup, konuşmacısını belli etmiş. Bu arada, önerge sahipleri adına, Ankara Milletvekili
Sayın Saffet Arıkan Bedük konuşacaklar. (DYP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Bedük. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında enerji alanındaki
yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ilgili, Enerji Bakanının, görevini yerine
getirmemesi nedeniyle verilmiş olan gensoru üzerinde, önerge sahibi olarak, söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, eğer bu gensorunun gündeme
alınmasını temin ederseniz, o takdirde, gensoruya neden olan olayları ve halen
daha gündeme gelmemiş, ama, halen bu gün bile mahkemeye intikal etmiş olan
enerjiyle ilgili birkısım konuları gündeme getirmek ve bunu burada tartışmak
imkânını da vermiş olursunuz. Mesela, Başkent Elektrik Dağıtım, bugün mahkemeye
müracaat etmiş, 1998 yılıyla ilgili. Dün akşam bir televizyon kanalında, Prof.
Özemre'nin yazmış olduğu ve Enerji Bakanını itham eden fevkalade ciddî
iddiaların olduğu 29 sayfalık raporlardan bahsediliyordu; bunlar gündeme
gelebilir ve benzeri olayları mutlaka gündeme getirebiliriz; yeter ki, bu
gensoruyu gündeme alabilelim. Sayın milletvekilleri, bu gensoruyu vermeden önce,
Sayın Enerji Bakanının, Türk demokrasisine hizmet etmenin gereği olarak istifa
etmesini beklerdim. Siyasete karşı olan güvensizliğin kaldırılması için, siyasî
sorumluluğun gereği olan çekilmeyi, üçbuçuk yıldır oturduğu o koltuğu bırakması
gerektiği zamanda boşaltması için dilerdim. Ne yazık ki, o siyasî etik gereği,
yerine getirilmedi. Vatandaş, bir kez daha Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığında ve bağlı, ilgili kuruluşlarında cereyan eden ayyuka çıkmış ve her
yerde konuşulan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üstünün kapanacağından
endişelidir. (DYP sıralarından alkışlar) Bürokrasi ve işadamı yanında, siyaset ayağının olduğuna
dair genel bir kanaat ve şaibe vardır. Olmamasını dileriz; ancak, ortaya
çıkabilmesi, baskı altında kaldığı imajını vermemek için istifa etmek,
demokrasiye ve siyasete en büyük hizmet olacaktı. Sayın milletvekilleri, soruşturma ve gensoru
müesseseleri, parlamenter demokrasimizin en önemli demokratik denetim
yollarıdır. Halkın sokakta konuştuğunu, vatandaşın kahvelerde dillendirdiğini
ve tepkisini gensoruyla gündeme getirdik. Unutulmasın ki, denetim yetkisi
tanınmamış veya bu yetkiyi zamanında kullanmamış olan bir meclis, demokratik
olamaz, demokratik niteliği de olamaz. İşte bu anlayış içerisinde vermiş olduğumuz ve yargıya
intikal etmiş olan bir olayın, Anayasa gereği konuşulmaması gerektiği şeklinde
son zamanlarda bazı değerlendirmeleri de üzüntüyle izliyoruz; ancak,
unutulmaması gereken bir husus var: Delillerin gizliliği başkadır, gizli
delillerin kullanılması başkadır; bu itibarla, açığa çıkmış gizli delillerin bu
serbest kürsüden kullanılmasının bir mahzuru olmayacaktır, hakkında dava
açılmış bir bakanla ilgili olarak görüşmelerin yapılmasına herhangi bir mani
teşkil etmeyecektir, derdest davayı da etkilemeyecektir. Bakın, Anayasa Mahkemesinin bu konuda müstakarr kararı
var. Anayasa Mahkemesi kararında diyor ki: "Meclis soruşturmasının Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından mahkemede davası devam eden bir konuyla ilgili
olarak görüşülmemesi, Anayasaya aykırıdır; çünkü 'yargıda görülmekte olan bir
dava var' gerekçesiyle denetim yetkisinin askıya alınması hiçbir suretle mümkün
değil, onu etkileyemez." Bütün bunlara rağmen, bu Anayasa Mahkemesi kararı hiçe
alınmak suretiyle "efendim mahkemeye intikal etti, onun için bu gensoru
burada görüşülemez, onun için soruşturma komisyonları burada kurulamaz, onun
için soruşturmayla ilgili denetim yolları açılamaz" şeklindeki gerekçe,
doğru değildir, Anayasaya aykırıdır; işte, Anayasa Mahkemesi kararları. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz gensoruya konu olan olaylarla ilgili olarak, enerji alanında yapılan
usulsüzlük, yolsuzluk, teftiş raporlarının gereğinin yapılmaması nedeniyle
müsteşar yardımcıları içeri alınıyor, genel müdürler, genel müdür vekilleri,
yardımcıları, daire başkanları içeriye alınıyorlar; işadamları gözetim altına
alınıyor, bir kısmı ise tutuklanıyor. Ancak, siyasî sorumluluğu bulunan ve
ifadelerde adı geçmesine rağmen, Sayın Bakan, büyük bir sorumsuzluk örneği
göstermek suretiyle görevinden ayrılmıyor. (DYP "Bravo" sesleri,
alkışlar) Bu gensoru, siyasî sorumluların, büyük sorumsuzluk
anlayışının değerlendirilmesidir. Bu gensoru, hükümet etme anlayışının ve
üslubunun millet adına sorgulanmasıdır; millete vaat edilenle, uygulamadaki
farkların ortaya konulması hadisesidir. (DYP sıralarından alkışlar) Kamuoyunun
önünde cereyan eden olayımızda, Enerji Bakanı üzerine düşen görevi yapsaydı
veya hükümet, ilgili Bakan hakkında, tahkikatın selameti açısından -aynen,
küçük bir memura uyguladığımız gibi- bir işlem yapmış olsaydı, görevinden
ayrılmış olsaydı, o zaman, biz, bu önergeyi vermeyecektik. Vatandaşın
beklentilerini, medyanın, köşe yazarlarının, kamu meslek kuruluşlarının
iyiniyetli değerlendirmelerini dikkate almayanlara karşı, muhalefet olarak,
siyasî sorumluluğumuzun gereğini yaptık ve bu gensoru önergesini verdik. Ayrıca, şunu hatırlatmak istiyorum: Jandarma fezlekesi,
hâkim önündeki ifadeler, bilgiler, belgeler, raporlar, öncelik ve ivedilikle
gensoru denetim yoluna başvurma ihtiyacını doğurmuştur. Halen, bunları, siz
-bir belge, bir bilgi- mahkeme safahatıyla ilgili konuşulanları dikkate
almayacak mısınız?! (DYP sıralarından alkışlar) Söz konusu olayla ilgili olarak, arada dört ay görev
yapmış olan bir Bakan "beni o Bakanla aynı kefeye koymayın" diye
televizyonlardaki değerlendirmesini dikkate almayacak mısınız?! (DYP
sıralarından alkışlar) Olayların gelişimine göre, ileride, soruşturmayla
ilgili olarak da, özellikle bu konuyu gündeme getireceğimizi, bilhassa,
huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, ülkemizde enerji krizi olmakla
birlikte, enerji yönetim krizi vardır; çok büyük menfi etkiler yaratmaktadır.
Meslekî tecrübe ve formasyonların olmadığı, siyasî iradenin hâkim olmadığı bir
ortamda, ne enerjiyle ilgili bir program yapabilirsiniz ne de Türkiye'nin
enerji ihtiyacını giderebilirsiniz; işte, üzerinde durduğumuz nokta bu. Sayın milletvekilleri, enerji sektöründe özelleştirme;
yani, işletme hakkının devri Türkiye'nin en önemli özelleştirmesiydi. Doğru Yol
Partisinin hükümette olduğu dönemlerde, 10 santral, 27 dağıtım bölgesi basın
önünde şeffaf bir şekilde ihale edildi; dört senedir gereği yapılmadı. Ne
yapıldı; sadece, Çayırhan Termik Santralı teslim edildi. O da ne oldu; Çayırhan
Termik Santralında çalışan 2 000 işçi sokağa bırakıldı, 500 işçi emekli oldu,
herkes perişan oldu, o işçilerin, o çalışanların hakları korunmadı ve
arkasından da, biz, bunu, bu şekilde yaptık diyeceksiniz. Bu yetmiyormuş gibi,
dünyada enerjinin kilovatsaati 4 sent iken, biz, bugün, gelecekle ilgili olarak
otuz yıl sonrasını ipotek altına almak suretiyle, enerjiyi 13 sente satacak
imkânı, maalesef, sağladık. Bunu hiç mi dikkate almayacaksınız, bunda hiç mi
bir suç bulmayacaksınız? (DYP sıralarından alkışlar) İşte, değerli
milletvekilleri, bunu, bunun için yaptık. Tahsisler yapıldı, işlemler belirlendi; dört yıldır
devir işlemini gerçekleştirmediniz, Hazineye bir katkı da sağlamadınız. IMF,
Dünya Bankası, 31 Mart 2001'e kadar size imkân verdi. Yap-işlet-devretle ilgili
mevzuat bizim zamanımızda hazırlandı, tahkimle ilgili düzenlemeler yapıldı;
hidroelektrik santrallarıyla ilgili hiçbir şey yapılmadı. Ne yapıldı; hükümet
ortakları arasında güven bunalımı, Anavatan Partisi ile MHP'li bakanlar
arasında anlaşmazlık çıktı, Enerji Bakanına karşı güvensizlik sebebiyle
görüşmeler onsekiz ay sürüncemede kaldı ve nihayet, 29 tane küçük ve orta boy
santralla ilgili onay çıktı. Üçbuçuk yıllık görevi sırasında devreye giren
büyük tek bir enerji projesi yoktur. Devreye giren 1 400 megavatlık Bursa
Doğalgaz santralı, Sayın Tansu Çiller'in zamanında finansı temin edilip de
başlanan yatırımların ta kendisidir. (DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Bu Bakanın görev yaptığı hükümetler zamanında kayda değer ne
yapıldı?!. Allahaşkına bir düşünün, Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyor;
Bakanlar Kurulu toplantısında, acaba, enerji kısıtlamasını önlemek için, daha
doğrusu, enerjiyle ilgili sıkıntıyı gidermek için, İskenderun veya Seydişehir'i
kapatalım mı kapatmayalım mı veya enerjiyi, elektrikleri 2 saat mi kapatalım 4
saat mi kapatalım?!. Bu Bakanlar Kurulunda, acaba, bu Sayın Bakana
"üçbuçuk yıldır bu bakanlıktasın, bu bakanlığı işgal ediyorsun; sen, bunun
tedbirini niye almadın" diye kimse sormuyor mu?.. (DYP sıralarından
alkışlar) Değerli milletvekilleri, ülkemizde doğalgaz ve onunla
ilgili tedbirleri almadan pek tabiî ki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Bedük, mikrofonunuzu açayım efendim; bir
dakika... Lütfen, tamamlayın efendim. Buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, işte, Mavi Akım'da, keza, aynı şekilde, Ankara ile Samsun
arasında bir sürü suiistimal iddiaları var ve 61 kilometre yapılmamasına
rağmen, onların ücretlerinin ödeneceği hususunda iddialar var ve keza, aynı
şekilde, bir kısım işletmelerle ilgili, bir kısım yandaşlara ihalelerin
verildiği şeklinde iddialar var. Şimdi, size soruyorum; bu ahbap çavuş ilişkisi
değil de nedir?!. Bu arada, ne zaman yolsuzluk ve usulsüzlükler ayyuka
çıkmaya başladı, operasyonlar başlatıldı, atı alan Üsküdar'ı geçti ve sonra da,
kalkıyorsunuz "efendim, halen, bu hükümet, bu mücadeleyi yapıyor"
diye iddiada bulunuyorsunuz. Bu hükümet, mücadeleyi yapmıyor, yolsuzlukları
örtüyor, örtüyor... (DYP sıralarından alkışlar) Onun için dikkate almak
mecburiyetindesiniz. Efendim, bizim zamanımızda üzerine gidildi... Değerli milletvekilleri, hangi dönemde olursa olsun,
hangi dönemden bahsediliyorsa bahsedilsin, nereye kadar gidebiliyorsa gitsin,
eğer bu ülkede yolsuzluk yapılıyorsa, eğer bu ülkede hırsızlık yapılıyorsa,
eğer suiistimaller yapılıyorsa; mutlaka, bunların üzerine gitmek lazım.
Yazıktır, günahtır ve onun için de, bu milletin hakkını korumak bizim
boynumuzun borcudur. (DYP sıralarından alkışlar) Sonuna kadar mücadele
edeceğiz. Enerji ihalesiyle ilgili basına yansıyan jandarma
fezlekesi, soruşturmaya neden olan, hâkim önünde alınan ve basına yansıyan
ifadeler çok somut ve ayrıntılı, yer, zaman ve çirkin ilişkilerden bahsediyor;
ANAP'lı eski bir bakan, özellikle, konulardan bahsediyor. Bütün bunlara rağmen,
halen yetmiyor mu?!. Biz mi söylüyoruz!.. (DYP sıralarından alkışlar) Eski
Bakan bahsediyor, işadamı bahsediyor; getirdiği bürokratları söylüyor; genel
müdürleri söylüyor; daire başkanları söylüyor. Bütün bunlara rağmen, hâlâ,
hiçbir şey olmamış gibi, o koltukta oturmak pişkinliktir; demokrasinin gereği,
istifa etmesidir. (DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, yine, Mavi Akım Projesiyle
ilgili olarak size bir şey daha söyleyeyim. Her ülke kendi stratejisi gereği,
enerji kaynaklarını farklı kaynaklardan, farklı yerlerden temin etmeye çalışır.
Biz ise, doğalgazı zaten Rusya'dan alıyorduk, ikinci bir kaynağı Mavi Akımla
tekrar Rusya'ya bağladık. Peki, Rusya gelecekte herhangi bir şey yaparsa,
doğalgaz bakımından sıkıntı çekmez miyiz? Niye Türkmenistan gazını gündeme
getirmedik? Niye İran gazını almadık? Bütün bunların hepsi birer soru. Değerli milletvekilleri, demokrasinin gereği, Bakanın
istifa etmesidir. Doğru Yol Partisi olarak diyoruz ki, mutlaka istifa
etmelidir. Bu, tarihî bir gündür, tarihî bir olaydır. "Yolsuzluğa
hayır" demenin zamanı gelmiştir. "Yolsuzluğa hayır" demenin
zamanı gelmekle beraber, hâkim önünde ifade verenleri, bazı insanların içeride
olduğunu dikkate almak suretiyle -Sayın Bakan yaptı, yapmadı, haberi var veya
yok, bunu bilmiyorum ama- bu gensorunun gereği olarak, tahkikatın selameti
açısından, milletin güvenini temin etmek açısından, siyasetçiye karşı
güvensizliği ortadan kaldırmak açısından, mutlaka bu görevden ayrılmalıdır.
Eğer, vicdanlarınız el veriyorsa, bunu bu şekilde kabul etmek durumundasınız. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Bedük, tamamlayacaksanız... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın
Başkan. BAŞKAN - Lütfen... Çok rica ediyorum. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Milliyetçi Hareket
Partili kardeşlerime seslenmek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partililer, siz,
meydanlarda yolsuzlukların, yoksullukların üzerine gideceğinizi söylediniz mi;
söylediniz; işte, şimdi, zamanı, buyurun, söylediklerinizi tescil edin; onu
görmek istiyoruz. (DYP sıralarından alkışlar) Anamuhalefet Partisi olarak araştırma önergesi
verdiniz, niye soruşturma, niye gensoru vermediniz, bundan da tereddüt ettik.
Gelin, destekleyin. Yine, özellikle, belirtmek istiyorum, iktidar
partilerine mensup milletvekili arkadaşlarım, eğer, sizler de zan altında
kalmak istemiyorsanız; eğer, siz, adaletin tarafsız bir şekilde işlemesini
istiyorsanız; eğer, siz, yolsuzlukla mücadelede samimiyseniz, bu gensoruyu
olumlu oyla destekleyin. Gelin, siyasetçilere karşı olan bu güvensizliği,
millet önünde hep birlikte ortadan kaldıralım diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük. Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın
Veysel Candan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Sayın Candan, süreniz 20 dakikadır. FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; DYP Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve
arkadaşlarının, enerji alanındaki yolsuzluklarla ilgili, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer hakkında verdikleri gensoru önergesi
üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini takdim etmek üzere söz almış
bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bugün basında çıkan, bu gensoru
önergesiyle ilgili, hükümet ortaklarının açıklamaları doğrusu bizi sükûtu
hayale uğrattı. DSP sözcüsü "konu yargıya intikal ettiği için Meclisin
yapacağı bir şey yoktur" diyor, MHP sözcüsü "olay yargıda, gensoru
siyasî, doğrudan Bakana yönelik bir şey yoktur" diyor, ANAP sözcüsü
"yargı elkoydu, yargının elkoyduğu konuya siyaset karıştırmanın âlemi
yok" diyor. Bu cümleler toplandığı zaman manası şudur: "Biz, her ne kadar
grup kararı almadıysak da, milletvekillerimizi uyardık, bu gensoruya olumlu oy
vermeyeceğiz" anlamı taşır. Değerli arkadaşlar, dört yıldır, komisyonda çalışma
yaptık ve TEDAŞ'ı, TEAŞ'ı, Enerji Bakanlığı bütçelerini ciddî anlamda
inceledik. Bugün, huzurlarınızda, çok ciddî anlamda yaptığımız çalışmalarla ilgili,
bilgi ve belgelere dayalı bir rapor takdim edeceğim. Bütün bunlara rağmen,
bakalım kaç milletvekili arkadaşımız, daha sağlıklı oy kullanma imkânına sahip
olacak? Değerli arkadaşlar, öncelikle, konuyu takdim etmek, bir
hatırlatma yapmak istiyorum: 1- TEAŞ, TEDAŞ, BOTAŞ'ta yolsuzluk, usulsüzlük ve
rüşvet iddiaları vardır. 2- Yap, işlet, devret modeliyle pahalı enerji alıp,
ucuza satarak, kamu zararı tespiti vardır. 3- BOTAŞ'ta, Mavi Akım doğalgaz ihalesinde usulsüz
ödenen 52 milyon dolar avans vardır. 4- TEDAŞ'ta, enerji dağıtım hakkı verilen Aktaş
firmasıyla zamanında mahsuplaşma yapmayarak, kamuyu zarara sokmak vardır.
Teftiş kurullarınca verilen raporları zamanında işleme koymayarak adam kayırmak
ve yolsuzluğa göz yummak olayları iddia edilmektedir. Ayrıca, nükleer enerji
ihalesiyle ilgili olarak da, 50 milyon dolarlık bir rüşvetten bahsedilmektedir. Değerli arkadaşlar, yine bilgilerimizi tazeleme
açısından, TEAŞ elektrik enerjisi üreten bir genel müdürlük, KİT konumundadır;
TEDAŞ, dağıtımı yapar; BOTAŞ, doğalgaz ithali yapar. Her üç kurum, KİT'tir ve
doğrudan Enerji Bakanlığına bağlıdır. Bu tespiti neden yapıyorum; biraz sonra,
Sayın Bakan, buraya gelip "buranın yönetim kurulları vardır, ihale
komisyonları ayrıdır" diyebilir; halbuki, bu kurumlar, doğrudan Enerji
Bakanlığına bağlıdır. Peki, bu kurumlar neden çok tartışılıyor: Yaptığı
ihalelere baktığımız zaman, TEAŞ programında 6,2 katrilyonluk bir yatırım söz
konusudur; bu yıl itibariyle yatırım miktarı 1,5 katrilyon. TEDAŞ'ta,
Türkiye'nin bütün dağıtım ihalelerinin özelleştirilmesi vardır. BOTAŞ'ta da,
Mavi Akım gibi 3 milyar dolarlık çok ciddî, büyük bir yatırım söz konusudur. Değerli arkadaşlar, bir hatırlatma yapmak istiyorum:
Konuşmamda ve tespitlerimde, hak ve hukuktan zerre kadar ayrılmayacağımı,
hükümetin ve Sayın Bakanın, tabiî ki özellikle bizleri dinleyen milletimizin
bilmesi gerekir. Konuya, vatandaşın hakları açısından yaklaşacağız. Milletin
verdiği vekâletin gereği, dürüst olmak ve halkımızın hakkını korumaya mecbur
olduğumuz düşüncesinden hareketle konuyu değerlendireceğiz. Değerli arkadaşlar, konuşmam içerisinde bu
değerlendirmeyi yaparken, üç konuda raporları takdim etmeye çalışacağım. Bir
tanesi, Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulu raporu; bir tanesi, Başbakanlık Teftiş
Kurulu raporu; bir diğeri de, Yüksek Denetleme Kurulu raporudur; bunlardan özet
bilgiler aktaracağım. Üzülerek ifade edeyim ki, her üç kurum raporunun ortak
özelliği, buluştuğu tek bir nokta vardır: Raporlarda, TEAŞ, TEDAŞ ve BOTAŞ'ta
ihalelerde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı, hatta yolsuzluğun âdet haline
geldiği yazılıdır. Onun için, burada, şov değil, demagoji değil, raporlardan
aldığımız teknik bilgileri aktarmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, sırayla BOTAŞ'tan konuya girmek
istiyorum. Hatırlanacağı üzere, Ruslarla ikili uluslararası anlaşma yapıldı.
Burada iki tane yanlış yapıldı; bunlardan bir tanesi, böyle bir madde, anlaşma metnine girmemeliydi. Giren neydi: Firma
adı yazılmıştı; Öztaş, Haznedaroğlu ve Stroytransgas şirketleriyle ihale
yapılmış, uluslararası anlaşmanın içine yazılmış ve işin ihalesiz verilmesi
sağlanmıştı. İşin miktarı neydi: 339 milyon 750 bin dolarlık bir işti. Burada,
eğer, bu madde, bu metnin içinde Parlamentoya getirilip çıkarılmasaydı, teknik
adamlardan aldığım bilgiye göre, burada, devletin kamu zararı 100 milyon
dolardır... Değerli arkadaşlar, BOTAŞ ihalesinde yapılan ikinci
yanlış: Değerli arkadaşlar, verilen 52 milyon dolarlık avansın hukukî bir
tabanı yoktur. Bu tür ihalelerde, teminat alındıktan ve sözleşme yapıldıktan
sonra avans verilir; ancak, buraya baktığımız zaman, DPT onayı yoktur,
karşılığı yoktur ve erken ödeme yapılmıştır; erken ödeme tarihi bir yılı
aşkındır. 50 milyon dolar için kamu bir yılda ne kadar faiz ödediyse devletin
zararı o kadardır. Bunun cevaplanması lazım. Şimdi, Sayın Bakan, buraya çıkıp
"bu tür ihalelerde zaten avans veriliyordu" demek kâfi değil. BOTAŞ
Genel Müdürünü dinledim; dün, savunma yaparken batıyordu. Diyor ki:
"Rusya'da da ihaleler böyle yapıldı, biz de onlara karşılık verdik."
Halbuki, bizdeki Devlet İhale Kanunu gayet açık ve sarihtir; hiç kimse, ne
bakan ne başbakan ihalesiz iş yapamaz. Bakın, İran doğalgazı içerisindeki
anlaşmada böyle bir avans, böyle bir özel şirket ismi yazılmadığı halde, bu
anlaşma içerisine yazılmıştır; bu, çok büyük yanlıştır. Kaldı ki, ÖHS
firmasının, hükümeti oluşturan partilerle yakın ilişkisi, hatta, partinin ilçe
başkanı olduğu iddiaları da gündemdedir. Değerli arkadaşlar, şimdi, ikinci kuruma gelmek
istiyorum. Konuya TEDAŞ'la başlayalım. Yüksek Denetleme Kurulu, bu kurumları,
devamlı, her yıl incelemekte ve yıllık rapor yazmaktadır. Bazen, çok önemli
gördüğü konularda da, ivedi kaydıyla, acele rapor yazmaktadır. Bize, ivedi
kaydıyla, 58 sayfalık bir raporun bir bölümü intikal etmiş ve komisyonda
müzakere etmiştik. Orada deniliyordu ki: "Bu yaptığınız dağıtım ihaleleri
usulsüzdür, yanlıştır, idarenin aleyhine birtakım maddeler vardır." Biz bu raporu
aldık ve o günkü tarih itibariyle, yani, 18.1.1999'da, zamanın başbakanı Sayın
Bülent Ecevit'e bir mektup yazdık. Mektubumuzda şöyle diyorduk: "
Malumunuz olduğu üzere, TEDAŞ dağıtım üniteleri ülke genelinde ihale edilerek
devir sözleşmelerinin yapılması aşamasına gelinmiştir." Değerli
arkadaşlar, iki yıl önce uyarıyoruz. "Sözleşmeler dikkatle incelendiğinde
görülecektir ki, idare aleyhine ciddî maddeler bulunmaktadır. Bu görüşüme,
yüksek makamınıza bağlı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri de
katılmaktadır. Talebim, devir işlemlerini durdurarak, sözleşmeleri bir kere
daha inceletmeniz ve idare aleyhine olan maddelerin çıkarılmasıdır. Bu
düzeltmeler yapılmadığı takdirde, önümüzdeki günlerde, ülkede enerji
darboğazında ciddî handikaplarla karşılaşılacaktır. KİT
Komisyon Üyesi Fazilet Partisi
Konya Milletvekili Veysel
Candan" Sayın Başbakana biz bunu bir dosyayla zamanında
iletmişiz. O günkü şartlarda müdahale edilmiş olsaydı, bugünkü geldiğimiz nokta
itibariyle bu usulsüzlükler, bu hatalar, bu kamu zararı, şimdiye göre çok daha
az olacaktı. Değerli arkadaşlar, biz bu yazıyı yazdıktan iki yıl
sonra, bakın geçen hafta, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu bizim
dediğimiz şekilde konuyu iptal etti ve şu anda Türkiye'de dağıtım ihalelerinin
hepsi, bu karara bağlı olarak, elimdeki Danıştay kararına bağlı olarak
durduruldu. Durma ne anlama gelir; durma, kurumun, devletin milyonlarca,
trilyonlarca zararı anlamına gelmektedir. Değerli arkadaşlar, şimdi, elimdeki rapor, Yüksek
Denetleme Kurulu 1998 ve sayfa 100,148,149,150... Değerli arkadaşlar, bu 600 sayfalık raporun özet
bölümünde üç konu öndedir. Bir; uzun bekleyişten sonra acele kaydıyla ihaleye
davet usulü çıkıldığı ve bunun yönetmeliğe aykırı olduğu. Davet usulü demek, Almanya'da, Hollanda'da, enerji
işiyle ilgilenen bir kurumu çağırıyorsun, masaya oturup pazarlık ediyorsunuz.
Artık oradaki emanet, vicdanlara, iki tarafın vicdanlarına bırakılıyor ve bu
normal ihalelerin bekletilip ani kararlarla davete çıkılması suiistimali
getirir diyor. Bunu kim söylüyor; bu kurumları 20 yıldır inceleyen Başbakanlığa
bağlı Yüksek Denetleme Kurulu. İkinci madde çok daha acı: "İhale dosyalarının
sağlam tutulmadığı, böyle olunca, ihalelerin takip ve denetimlerini de
yapamıyoruz" diyor. İşte, biz o raporumuzda Sayın Başbakana bunları da
iletmiştik. Değerli arkadaşlar, üçüncüsü hepsinden daha vahim
"ihalesiz, usulsüz kayırmayla iş verildiği tespit edilmiştir"
deniliyor. Şimdi, MHP sözcüsü arkadaşım "bize bilgi ve belge
ulaşmadı" diyor; buyurun, size belge!.. Devlet arşivi, üzerinde devletin
kayıtları vardır. "Bunlar bize gelmedi" deniliyor; gelmediyse açıp
bakın, okuyun; bunları zatıâlinize takdim edebiliriz. Değerli arkadaşlar, TEDAŞ'la ilgili çok önemli bir
konuya gelmek istiyorum. Bu dağıtım ihaleleri arzu edilen seviyede olmadığı
zaman ne oldu; bakınız, daha önceki dönemlerde verilen Aktaş ve Sayın Bakanı
doğrudan ilgilendiren bir konu daha var. Elimde gördüğünüz rapor, Başbakanlık
Teftiş Kurulu raporu, 58 sayfalık bir rapor. Bu raporun bir bölümünü okuyorum
değerli arkadaşlar, çok enteresan. Bu raporun 55 inci sayfası, Sayın
Bakanımızı, Enerji Bakanlığını, bürokratlarını yakından ilgilendiriyor,
dikkatlerinize arz ediyorum: "Bugüne kadar yapılan denetimlerde tespit edilen
ve Başbakanlık olurundaki talimatlara uymayarak -Başbakanlık talimatlarına
uymayarak- yapılan mahsuplaşmada, devlet çıkarlarını gözardı ederek, şirket
lehine mahsuplaşma yapılmasını sağlayan ve bu işlemleri onaylayan kişileri
şirket aleyhine -idare aleyhine- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesi..." diye yazıyor. Peki, öbür paragrafta ne yazıyor: "Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığında 1997 yılından sonra Bakanlık görevi yapan, söz konusu
mahsuplaşmayı onaylayan, raporun gereklerinin yerine getirilmesini sağlamayan
Sayın Cumhur Ersümer hakkındaki değerlendirmenin, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının takdirlerine sunulması..." Demek ki, bu tartışılan fezleke
olayı, raporlarda bizatihi, daha önce talep edilen bir olaydır. Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında ifade ettim,
burada hiç kimseyi kırmak, dökmek için değil, devletin millî menfaatlarının
daha önde olduğunu ifade etmek için söylüyorum. Eğer, sizler, hükümeti
oluşturan partiler olarak, önfikirlerinizle, milletvekillerinin hür
vicdanlarını bağlar, hükümet böyle devam etsin, bunlardan bir şey olmaz,
yargıya gitsin derseniz, işte şimdi olanlar daha artarak, daha kötü rakamlarla
ortaya çıkacaktır. Değerli arkadaşlar, çok önemli bir diğer konu üzerinde
durmak istiyorum. Enerji üretiminde TEAŞ, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en
büyük kurumudur. Bakınız, yine raporlardan aldığımız rakamlarda, gensoruda
deniliyor ki: "Enerji Bakanlığı, TEAŞ'ta ürettiği enerjileri kendi termik,
hidrolik, doğalgaz çevrim santrallarında 6 sente üretiyor, halbuki
yap-işlet-devret modeliyle yapılan işlerde ve benzeri şirketlerde 11 ilâ 19
sente mal oluyor." Yani, bir yerde, yüksek fiyatla alıyorsunuz ve bu
aldığınız enerjiyi düşük fiyatla satıyorsunuz. Sizin, efendim, enerji
sıkıntımız var diye sorumsuzca, yap-işlet-devret modeliyle yaptığınız ihaleler,
hep sanayinin, vatandaşın, fakir fukaranın sırtına yükleniyor ve işte böyle
ihaleler yapıldığı için birtakım suiistimallerin önü devamlı açılarak gidiyor. Değerli arkadaşlar, raporda, bu bakanlığın bu
uygulamasının, 1997'den sonra yaptığı bu uygulamanın rakam olarak bize maliyeti
verilmiş. Yıl 1999, yap-işlet-devret modeliyle 6 santral var. Eylül ve ekim
aylarında bu santrallardan 1,9 milyar kilovat/saat enerji alıyoruz. Kim alıyor;
TEAŞ alıyor. Kimden; özel sektörden alıyor. Ödediğiniz para 80,7 trilyon
liradır. Peki, TEAŞ bunu alıyor TEDAŞ'a veriyor, sattığı zaman elde ettiği para
34 trilyon liradır, zararı 46 trilyon liradır. Değerli arkadaşlar, değerli hükümet üyeleri; siz
bunları araştırmayacaksınız da ne yapacaksınız, sorarım size? Bunlar
araştırılmayacak, bunlar soruşturulmayacak, bu zararı ortaya koyanlar...
Aslında, Türkiye'de, hile yapan, dalavere yapan, rüşvet alan yolsuzluk yapan
kadar, yönetimde böyle yanlış yapanlar da sorgulanmalıdır. Şu rakamlara bir
bakın. Sadece TEAŞ'ın zararı, bu 6 yap-işlet-devret modeliyle ilgili olan
konumda, yıllık yaklaşık zarar 300 trilyon liradır değerli arkadaşlar. Tabiî, bu neyi meydana getirmiştir: Bu dış krediyi TEAŞ
ödeyememektedir, BOTAŞ'tan aldığı doğalgazın bedelini de ödememektedir. TEAŞ,
şu anda, iflas etmiş bir kurum mesabesindedir. Peki, bizim bu konuşmalarımızı kim teyit ediyor: Bakın,
Dünya Bankası Türkiye 2000 Raporunda "Hazine garantili verdiğiniz ihalesiz
yap-işlet-devlet modeli, işler rekabete dayalı olmadığı için enerji
maliyetlerinizi yükseltmektedir, ülkenizin malî yapısını etkilemekte,
bozmaktadır; 2010'da zararınız 1,5 milyar dolardır" deniliyor. Bunu kim
söylüyor; bunu, Dünya Bankası yetkilileri söylüyor değerli arkadaşlar. Şimdi, ben, konunun diğer önemli bir noktasına gelmek
istiyorum; bu nokta, Sayın Bakanı doğrudan ilgilendirir. Değerli arkadaşlar,
TEAŞ'taki yolsuzluklar ayyuka çıkıyor, basına intikal ediyor. Bana gelen bir
sürü ihbar mektubu var; bunları, bir derecede, kabul etmeyelim. Ama, raporda,
şimdi takdim edeceğim öyle olaylar var ki, bunlar, Sayın Bakana 20.4.1999 ve
daha sonra 25.12.1999'da... Yani, şöyle anlaşılır hale getirelim: Sayın Bakan,
13 Ocak - 14 Ocak 1999'da, yolsuzluklarla ilgili raporları onaylıyor, tasdik
ediyor "yolsuzluk vardır" tespiti yapıyor; fakat, dokuz ay bekliyor,
hiçbir işlem yapmıyor. Bir rapor daha yazılıyor dokuz ay sonra, Eylül 2000'de,
o rapor da yolsuzluklara işaret ediyor ve o rapor da Sayın Bakana geliyor.
Sayın Bakan, o raporları da dört ay bekletiyor. Öyle bir hale geliyoruz ki, 13
Ocak 1999'dan 1 Ocak 2001'e geliyoruz, hiçbir işlem yapılmıyor. Daha sonra,
Sayın Bakan -teftiş kurulundan Tuğrul Turhan- Teftiş Kurulu Başkanını
çağırıyor, şifahi bir talimat veriyor "bir rapor hazırla" diyor.
Değerli arkadaşlar, üzücü olmasına rağmen, o rapordan da bazı metinler
okuyacağım. Bakın değerli arkadaşlar "TEAŞ Genel Müdürlüğünde
yapılan bazı ihalelerle ilgili olarak, hukuk davalarının açılması yönünde
herhangi bir girişimde bulunulmadığı..." Değerli arkadaşlar, bunlar,
zamanaşımına bağlı yolsuzluklar. 14.1.2000 tarihî itibariyle dava açması,
zamanaşımının dolacağı göz önünde bulundurularak... Bakanın artık yapacağı bir
şey kalmamış, zamanaşımına gelme noktasında, basında olaylar ortaya çıkmış,
görevinden uzaklaştırılması... Tabiî, burada, müfettiş çok enteresan bir cümle
kullanmış: "...makamlarının şifahî talimatlarınca..." Yani "bu
gecikmeden, ben değil, siyasetçiler sorumludur" anlamı taşır bu. Değerli arkadaşlar, çok enteresan; bu raporun bir
yerinde, tüyler ürperten cümleler de var. Bakın, bunları da takdim edeceğim.
Deniliyor ki: "İndirim yoluna gitme usulü uygulanmadan ihaleler yapıldı,
kamu kurumları zarara sokuldu. Yine, on yıllık periyot içerisinde, sadece 1997
yılı sonrasında, yoğun bir şekilde, aynı kişilerden oluşan yönetim kurulu
tarafından, yönetmeliğe aykırı ihaleler yapıldı." Hükümet yetkililerine
bir kere daha soruyorum: Bunları araştırmayacağız da neyi araştıracağız,
değerli arkadaşlar?! Sonuç bölümünde "yapılan ihalelerde, daha ucuz
teklifleri gözardı ederek, bazı gruplarda fiyatların ucuz tekliflere
indirilmesini karara bağlamalarına rağmen, diğer gruplarda bu yapılmadı ve
kamunun, bir kalemde 3,5 trilyon -evet, tekrar ediyorum, 3,5 trilyon- gibi
önemli miktarda kurum zararına sebebiyet verildi" deniliyor. Değerli arkadaşlarım, zararın boyutu, bir kalemde bu.
Şimdi, konuyu, aklıselimle bu bilgiler doğrultusunda, bir kere daha
değerlendirmek istiyorum değerli arkadaşlar. Şimdi, şu anda gözaltında olan eski bir Devlet Bakanı,
ANAP'lı bir Bakan, TEAŞ Yönetim Kurulu üyeliğine getiriliyor. O Yönetim Kurulu
ihaleler bağlıyor, ihaleler yapıyor ve o ihalelerle ilgili devletin para
ödediği müfettişler raporlarında diyor ki: Burada yolsuzluk var. Burada da, bu
raporlar yirmi ay bekletiliyor, hiçbir şey yapılmıyor. Sayın Bakan, gecikmiş de
olsa istifa edin, itibarınız falan zedelenmez; yargıya intikal etti konu,
orada, detaylı açığa çıkar. Düşünün ki, bir genel müdürlük var, Bakanlığa
bağlı; raporlar önümüze gelmiş ve yirmi ay bekliyoruz ve raporlarda -en ufak
rakam- 3,5 trilyon, 5 trilyon devlet zararından bahsediliyor; böyle şey olmaz
arkadaşlar; yani, en azından, siyasî etik olarak olmaz. Ben, anlıyorum ki...
Konuşurken milletvekili arkadaşlarımı takip ediyorum; tekrar ifade ediyorum, kimseyi rencide etmek, üzmek değil... Ama, biz,
gittiğimiz bölgelerde millete söz vererek geldik. O açıdan, daha dikkatli olmak
mecburiyetindeyiz değerli arkadaşlar. Şimdi, eğer, siz, burada derseniz ki, biz, bunu gündeme
aldırmayız; yani, hiçbirisini gündeme aldırmayız ve reddedeceğiz, görüşme bile
yaptırmayız, o zaman, peşinen, bütün bu iddiaları kabul ediyorsunuz demektir.
(FP ve DYP sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen tamamlayın efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - O zaman, diyorsunuz ki, bizim
o eski Bakan, yönetim kurulu üyesi olan, gözaltına alınan, tutuklanan, 100 000
mark birine hediye vermiş, 100 000 dolar birine hediye vermiş... Bunları biraz
gülerek karşılamak durumundayız değerli arkadaşlarım. Şimdi, bakınız, ben, bu iddialar üzerinde durmayı,
konuşmam içerisinde konuşmanın bütünlüğünü bozar açısından kaleme almadım; ama,
değerli arkadaşlar, mesela, bir nükleer Akkuyu Santralıyla ilgili müteahhit
firma bana geldi. Yetkililerden bazılarının dediği şu: "Bizden 50 milyon
dolar rüşvet isteniyor." O zaman, on yıldır müzakereler ortaya atıldı ve
bir yetkilinin söylediği "örtülü ödenekten, bu firmalara, masraflarının
karşılığı 30'ar milyon dolar verelim ve bunu ka-patalım..." Böyle bir
devlet anlayışı olamaz, böyle bir devlet yönetimi olamaz, böyle bir anlayışla
enerji yönetilemez. Türkiye'de, aslında, enerji sıkıntısı yok. Türkiye'de,
aslında, enerjiyi yönetim sıkıntısı var değerli arkadaşlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen tamamlayın. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, çok önemli bir iki şey
daha söylemek istiyorum. ANAP'lı bir yetkili arkadaş -basına intikal etti,
tabiî, MHP'li arkadaşlarıma söylüyor, hatırlatıyorum- diyor ki: "Bu kez
tam kadro yanımızda olmazlarsa bu iş biter." Yani, hükümet devam edecekse
gelin, oy verin anlamı çıkar. Bu, Parlamentoya, bu, milletvekillerine
saygısızlıktır değerli arkadaşlarım. Yine, konuşmamın başında söyledim; MHP'li Grup
Başkanvekilimiz, değerli arkadaşımız diyor ki: "Önümüze bir bilgi gelirse,
belge gelirse bunlara bakacağız." Belge, bilgi hepsi burada; devlet mührü
var üzerinde; "Türkiye Cumhuriyeti Devleti Teftiş Kurulları" diyor. O
zaman, bilgiler tamam. Bakalım, bundan sonra durum ne olacak? Değerli arkadaşlarım, bugün, odama geldiğim zaman
-bununla konuşmamı tamamlıyorum- bir milletvekili arkadaşım, Başkanlık Divanı
üyesi bir arkadaşım bir not göndermiş. Batılı bir düşünürden tercüme edilmiş
bir kitap okumuş ve oradan bazı pasajları, bizlere, düşünesiniz, okuyun, siyasî
bir mütalaa yapın diye göndermiş, doçent bir arkadaşımız. O notta çok dikkatimi
çeken bir cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum... BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen tamamlayın efendim. VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam, bitiriyorum. "Bu politika denizinde -odalarınızda vardır,
dikkatli okursanız- ilk dalgaya kapılarak bir enkaz parçası gibi akıntının
sürükleyeceği yere gitmek, ama istediğiniz yere gidememek -istediğiniz oyu
verememek; ben öyle anladım- insana yakışmayan bir korkaklıktır" diyor. Değerli arkadaşlarım, dilerim ki, bu bilgiler
doğrultusunda bir kere daha vicdanî muhasebelerinizi yaparsınız. Biz, Fazilet
Partisi olarak, bu tür olaylara hassas olduğumuzu ifade ediyor; onun için de
-bir arkadaşımız, neden "gensoru" değil de "araştırma"
dedi- daha akıllı, daha bilimsel komisyon kurulsun ve oraya birçok kişiler,
Bakanımız da gelsin, bilgi versin.. BAŞKAN - Sayın Candan... VEYSEL CANDAN (Devamla) - ... noktasında Fazilet
Partisi araştırma önergesi verdi; ama, bizim, bu gensoruya olumlu oy
vereceğimizi ifade ediyor; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve
DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'ın; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DYP GRUBU ADINA NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu
adına saygıyla selamlıyorum. Türkiye'nin içinde bulunduğu tablo, inanıyorum ki
hepinizi derinden üzmektedir. Manzara vahimdir. Üçüncü dünya ülkelerinde dahi
göremeyeceğimiz olayları yaşıyoruz. İktidar, yolsuzluk fırtınasının içinde
büyük bir yok oluşu yaşıyor. Bankalarımızı birkaç imtiyazlı aile soymuş bu
hükümet döneminde -bilhassa Sayın Bahçeli'nin dinlemesini istiyorum- iktisadî
devlet teşekkülleri şerefsiz hırsızların cirit attıkları yerler haline gelmiş.
(DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Hazine, devletin
hazinesi, modern korsanların sofralığına tahsis edilmiş. Ülke, tarihin en büyük
vurgun ve soygun dönemini yaşıyor. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Demeçlerle, sunî gündemlerle idare edilmeye çalışılan ve aldatılan
bir ülke. Yaşanan Türkiye ile iktidarın anlattığı Türkiye arasında uçurumlar
var. Öteki Türkiye'ye, kapanan kepenklere, ekmeksiz
sofralara, işsiz milyonlara, çiftçiye, dar ve sabit gelirliye ve açlığa,
yoksulluğa mahkûm edilen insanlara, insanlarımıza bakan yok. Gece lobilerin,
gündüz talimatların ve birkaç demecin ülkesi Türkiye. Büyük Türkiye bu mu
olmalıydı?! (MHP sıralarından "sizin eseriniz" sesi) Yolsuzlukların,
hırsızlıkların ve rüşvetin Türkiyesi, milletin Türkiyesi olabilir mi?! Değerli milletvekilleri, cumhuriyet hükümetimizin bir
bakanı hakkında bu önergenin verilmesinden mahrum olmayı isterdim; ancak, itham
konusu suç vahim, yolsuzluk ağır. Büyük Meclis, tarihî bir gününü yaşıyor.
Milletin gözleri, hepimizin, hepinizin üzerindedir. Gün, millî hüküm günüdür.
Millet, sabır ve tahammül sınırlarını tüketmiştir. Millî ruh, olanların
tesirinden mustariptir. Türkiye bir kaosun içindedir. Yolsuzluk biçiminde dışa
vuran kaosun miladı, altını çiziyorum, bütün bu yolsuzlukların, dışa vuran
kaosun miladı, seçilmiş iktidara son vermek ve bir partiyi imha etmek için
yapılan işbirlikçi ve darbeci tavırlardır. (DYP ve FP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Evet, iktidar, kurulan havuzlardır, yapılan
transferlerdir ve kurdurulmuş hükümetlerdir. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; FP sıralarından alkışlar) Şimdi, sizden isteyecekler; dün "al gülüm, ver
gülüm" pazarlığına girdiniz, bugün diyet ödeyeceksiniz. İşte, bütün bu
yolsuzlukların temelinde yatan, bu pazarlıktır, bu alışveriştir ve bu diyet
ödemelerdir. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün de görüştüğümüz gensoru
önergesinin nedeni budur. Siyasal ve sosyal imajı dürüstlük üzerine oturmasına
rağmen Ecevit iktidarları dönemleri, ne değişmez rastlantıdır ki,
yolsuzlukların tavana vurduğu dönemlerdir. (DYP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) HASAN GÜLAY (Manisa) - Geç... Geç... NEVZAT ERCAN (Devamla) - 11'ler, Güneş Motel
modelleri... HASAN GÜLAY (Manisa) - Utan!.. Utan!.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - ...Yüce Divanda mahkûm olan
bakanlar olayı, Ecevit iktidarına rastlar. (DYP sıralarından alkışlar) SAFFET KAYA (Ardahan) - Yolsuzluklar... Yolsuzluklar... NEVZAT ERCAN (Devamla) - Yarı geceleri banka ve
televizyon pazarlığı ve yolsuzluk gensorusuyla düşürülen Ecevit'in de içinde
bulunduğu 55 inci hükümet, Sayın Yılmaz hükümetidir ve Ecevit, başbakan
yardımcısıdır. Anavatan iktidarı ve Genel Başkanı bu kaosun kurucu
aktörleridir. Dün, iktidar olmak için demokrasiyi askıya alan ve fakat, bugün,
yolsuzluk lağımı patlayıp kokular etrafı sarınca kurtuluşu kendisini iktidara
getiren güce saldırışta arayan lideri, her tavrıyla, kaostaki pozisyonu açığa
vurmaktadır. (DYP sıralarından alkışlar) Yaptığı söylemden ibaret olan MHP, yolsuzluk karşısında
yalnızca demeç üretiyor. Oysa, dehşetten bahsedenlerin, çare bulmaları gereği
vardır. Yolsuzluk karşısında olanlar, koalisyon içinde ve Mecliste gerekli
yolları harekete geçirmek zorundadırlar. Bugün MHP sınav verecek, kalkan
parmakları milletimiz ibretle izleyecek. (DYP sıralarından alkışlar) Aksi
takdirde, yapamadıklarını söyleyenler durumuna düşerler, MHP'nin de durumu
budur. Ortaya çıkan yolsuzluğu dehşet olarak görüyorlar;
ancak, somut belge arıyorlar. Evet, hem "dehşettir" nitelemesinde
bulunuyor hem de diyor ki: "Bu gensoru önergesini, ancak, Bakan hakkında
somut belge olursa, elde edersek destekleriz." SAFFET KAYA (Ardahan) - Yazıklar olsun!.. Yazıklar
olsun!.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Siyasî ahlakın ve vicdanın
kanaatine boyun eğmiyorlar. Evet, bu konuda soruşturma yoluna gitmesi gereken,
milletten, yolsuzluğa ve yoksulluğa hayır diyerek oy avcılığına çıkan sessiz
ortak, belli ki gensorudan kaçmaya çalışıyor. (DYP sıralarından alkışlar) Sözde
temizlik şampiyonluğuna soyunmak, ağır demeçlerle değil, soruşturma açacak
parmaklarla ve iktidar koltuğuna yapışmamış yüreklerle olur. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Değerli milletvekilleri, hemen altını çizelim; bu
hükümet, yolsuzlukların üzerine giden değil, yolsuzlukları bizzat yapan
hükümettir. (DYP sıralarından alkışlar) Yolsuzluğu üreten hükümet, bugünkü 57
nci hükümettir. Eğer, aylarca, verilen murakıp raporları hasıraltı edildiyse ve
bankaların içinin boşaltılmasına göz yumulduysa... Bunları yakın tarihte burada
görüştük. Evet, aylarca bekletilen murakıp raporları, intiharlar, müsteşarların
üst üste istifası... Türkiye deprem yaşıyor. Alenen, açıkta devlet soyuluyor,
bankaların içi boşaltılıyor, 10,5 milyar dolar bu vatandaşın sırtına
yükleniyor; ama, her üç ortaktan da çıt çıkmıyor. (DYP sıralarından alkışlar)
Aylarca sonra dahi, hükümet, meseleye el koymadıysa ve içi boşaltılan bu
bankalar, netice itibariyle, milyarlarca dolar olarak milletin üzerine yük
olarak bırakıldıysa, enerji yolsuzluğunda teftiş kurulu raporları... Ne
arıyorsunuz; hangi belgeyi arıyorsunuz Sayın Bahçeli? (DYP sıralarından
alkışlar) Bakanlık Teftiş Kurulunun sizin iktidar olduğunuz dönemde raporu var.
Burada yolsuzluk var, buradaki görevlilerin görevden alınması lazım deniliyor
ve arkasından, o teftiş kurulu raporu, dokuz ay sumen altında bekletiliyor, siz
neredesiniz?! (DYP sıralarından alkışlar) Milletin bekçiliğine soyunmuş, bu
siyasî iktidarın ortakları olarak, liderleri olarak sizin göreviniz ne?! Dokuz
ay sonra, bu defa Başbakanlık Teftiş Kurulu bir önemli rapor daha veriyor ve
altını çiziyor "evet, burada, enerji ihalelerinde, Mavi Akımda açık
yolsuzluk var; belli şirketler kayrılmış" diyor ve Sayın Bakanın
değerlendirilmesini, cumhuriyet savcılığının takdirine bırakan da bir not
düşmüş; yani, cumhuriyet savcılığına da, Sayın Bakanla ilgili bir duyurunun
gönderilmesinin notunu düşmüş. O raporları da dört beş ay sumen altında
bekletiyorsunuz ve sonra geliyorsunuz, basın toplantısı yapıyorsunuz bugün taze
taze "ben, geçmişten bugüne gelen bütün kirliliği arındırma için, bir
görev üstlendim" diyorsunuz. Öyle mi?! Evvela, içine düştüğünüz kendi
kirliliğinizi, kendi pisliğinizi temizleyin. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; FP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, yürütülen operasyonlar,
hükümete rağmen yürütülmektedir. Bunun da altını çiziyorum. Sizin yaptığınız
hiçbir şey yok. Evet, bu siyasî iktidarın 3 ortağı da, olup biten bütün
yolsuzlukların üstünü örtme gayreti içinde olmuştur. Alenen söylüyorum işte
raporları; KİT raporu var, kurul raporları var ve Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun ivedi raporu var elinizde, okuyun onları. Orada, yolsuzluklara açık
açık işaret edilmiş. Siz, bütün bunlara rağmen... Kaldı ki, bunları
bilmiyorduk, haberimiz yok da diyemezsiniz. Bir yıl önce, Sayın Genel
Başkanımla birlikte giden heyetin içinde ben de vardım; Sayın Ecevit'i, Sayın
Bahçeli'yi makamında ziyaret ettik ve kendilerine bu yolsuzluklardan bahsettik,
gerekli tedbirin alınmasını istedik, hatta, bu konuda Dünya Bankasının dahi
raporundan söz ettik. İkinci defa ziyaretler yapıldı, komisyon kurulacağı ve
iletilen bu yolsuzluk iddialarının üzerine gidileceği söylendi; hayır, üstüne
şal örtüldü. Peki, bu yolsuzluklar falan nasıl çıktı ortaya; gizli
görevliler -hepimizin belleğinde- bu örtüyü kaldırdı. Evet, gizli görevliler...
Daha çok kaldırılacak örtü var. Hangi dönemlere; değerli arkadaşlar, sizin
dönemlerinize; evet, 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetler dönemi; hani, bir
milat ilan ettim, o milattan bu yana geçen dönemlere ilişkin. Evet, yürütülen operasyonlar, hükümetin güdümünde
değil, hükümete rağmen operasyonlardır. O operasyonun başında, bakanların ve
Başbakanın haberi olmayacak... Sayın Bakanın haberi var mı; hayır, haberiniz
yok. Üç ay telefonlarınız dinleniyor, haberiniz var mı; haberiniz yok. Polis
sınırları içindeki TEAŞ dosyalarının tamamı, jandarmanın cemsesinde taşınacak;
Başbakan, gizli görevliler var diyecek; bir gazete, fezlekeyi yayımlayacak;
orada, bir dönemin muteber isimleri yer alacak ve operasyona da hükümet
operasyonu diyeceksiniz, biz yapıyoruz bunları diyeceksiniz... Buna, kim
inanır?! (DYP sıralarından alkışlar) Bir başka gücün işin içinde olduğunu
itiraf edin. Basının kullanıldığını, hükümet emrindeki ajansın, hükümete
rağmen, bir başka güce lojistik destek verdiğini söyleyin açık açık. Değerli milletvekilleri, demokrasiyi diğer bütün
rejimlerden ayıran ve üstün kılan temel niteliği, siyasî otorite üzerinde
denetim mekanizmalarını kurması ve bu mekanizmaları etkin ve süratli bir
şekilde çalıştırabilmesidir. Bir yolsuzluk soruşturmasından hareketle ve o
soruşturmayı sonuçsuz kılacak şekilde, bir demokrasi tartışması başlatanların,
ne kadar dejenere bir demokratlığı temsil ettiklerini, bu tutumlarıyla toplumun
demokrasi bilincini nasıl kirlettiklerini ibretle izliyoruz. (DYP sıralarından
alkışlar) Sayın Yılmaz, operasyonun muhtevasıyla, hiç ama hiç
ilgilenmiyor. Diyorlar ki, beni soruşturun; ama, mavili, beyazlı, morlu kim
varsa onları da soruşturun. Ee, siz iktidarsınız Sayın Yılmaz, muhalefet
değilsiniz; birinin soruşturulacak bir şeyi olduğunu düşünüyor ya da biliyorsanız,
buyurun soruşturun, elinizi tutan mı var. (DYP sıralarından alkışlar) Bu, bir
tehdittir. Ha, bunun altında yatan sebep şudur: Bu, bir tehdittir. İktidar tehdit etmez, yasaları işletir. Benim
dosyalarıma karşılık, sizin dosyalarınız diye, kime şantaj yapıyorsunuz; bu,
çok önemli. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Sayın Bahçeli, Sayın Ecevit,
evet, bu, çok önemli. Kime şantaj yapıyor, kimin gözünü korkutmaya
çalışıyorsunuz; ortaklarınızın mı?! ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Sizin!.. Sizin!.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ve nihayet, elinizde işte,
bak, siz, yirmibir aydır, iki senedir iktidardasınız; haydi... Devletin arşivi,
belgesi, bilgisi, hepsi elinizde; haydi yahu!.. Siz, meydanlarda, yoksulluk, yolsuzluk edebiyatı
yaparak gelmediniz mi?! Milletin duygularını sömürmediniz mi?! Hadi, elinizden
ne geliyorsa, yapın onu! (DYP sıralarından alkışlar) Bakın, Sayın Yılmaz bunları çok kullandı geçmişte; öyle
bir hesap yaptı ki, bir siyasî partiyi, onun genel başkanını siyasetten tasfiye
amacına dönük, iftira ve karalama kampanyalarını başlattı. İşte, kaderin
cilvesine bakın, geldiğimiz noktaya bir bakın; hiç olmazsa, bundan ders alın.
(DYP sıralarından alkışlar) Evet, bu, bir tehdittir diyorum. Kime şantaj yapıyor?
Kimin gözünü korkutuyor? "Ben, bakan arkadaşıma kefilim" buyurdular.
Cumhuriyet tarihinin, yolsuzluktan düşürülmüş ilk ve tek başbakanı olduğunuzu
ne çabuk unuttunuz?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; FP
sıralarından alkışlar) Bu, sanal bir kefalettir, kamu vicdanı karşısında
geçersiz bir kefalettir. Sayın Yılmaz'ın kefaletinin siyasî karşılığı yoktur;
çünkü, kendileri, tam beş yıldır, Sayın Ecevit'in kefaletiyle ayakta
duruyorlar. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Biz, asıl, Sayın Ecevit'e sormak istiyoruz, Sayın
Bahçeli'ye sormak istiyoruz: Kendi bürokratları tarafından yolsuzlukla suçlanan
Sayın Bakana, siz de kefil misiniz? Siz de kefil misiniz? (DYP sıralarından
alkışlar) Kefilseniz, çıkınız, bunu, milletin huzurunda ifade ediniz. Kamuoyu,
günlerdir, Sayın Bakanın istifasını ya da Bakanın azledilmesini bekliyor; buna
karşılık, hükümetin DSP ve MHP kanadı "biz delil isteriz" diye
diretiyor. Delil nedir Sayın Ecevit? Sayın Bahçeli, sizin delilden
kastettiğiniz ne? (MHP sıralarından "önüne bak" sesleri) Bir bakanın
genel müdürü, genel müdür yardımcıları, yüksek bürokratları, milletin
hazinesini soymak için kuyruğa girmiş, hazineyi soymuşlar, sonra, yargı bunları
tutuklamış, içeride... Para hareketleri var, yastık altında binlerce,
yüzbinlerce dolar bulunuyor, ses kasetleri var. Devletin resmî haber ajansı
olan Anadolu Ajansı, Devlet Güvenlik Mahkemesinin yedek hâkimi huzurunda
verilmiş rüşvet itiraflarını çarşaf çarşaf yayımlıyor, siz, hâlâ delil
arıyorsunuz. Siz, kimi kandırıyorsunuz! (DYP sıralarından alkışlar) Genel
müdürler, genel müdür yardımcıları, eski bir devlet bakanından rüşvet aldık
diyorlar. Bakınız, o itiraflarda diyorlar ki "biz, rüşvet aldık."
Sonra "Bakan, bize şu şu ihalelere baskı yaptı, şunu şuna verin diye
yönlendirdi" diyor ve devletin resmî ajansı bunu doğruluyor. Sonra, siz,
belge arıyorsunuz; ne belgesi arıyorsunuz?! Size, ille de Sayın Bakanın noter
tasdikli itirafını mı getirelim. (DYP sıralarından alkışlar) Siz, hukukî
sorumlulukla siyasî sorumluluğu birbirine karıştırıyorsunuz, bunu da kasten
yapıyorsunuz. Daha, yakın zamanlara kadar "aramızda görülmemiş bir uyum
var" diyordunuz. Hükümet ortaklarının aralarındaki bu görülmemiş uyumun
sınırı nereye kadar dayanı-yor acaba? Sayın Yılmaz "benim dosyalarıma
karşılık sizin dosyalarınız" derken, acaba, ortaklarını mı tehdit ediyor?
(DYP sıralarından alkışlar) Onun için mi, böyle, her şeyde olduğu gibi bu
meseleyi de susmakla geçiştiriyorsunuz, susmayı, seyretmeyi, dil ve el
kıpırdatmamayı en büyük siyaset sayıyorsunuz Sayın Bahçeli? (DYP sıralarından
alkışlar) Demokrasi gibi, evvel Allah hizmet gibi kaygılarınız yok; varsa da,
yoksa da siyasî çıkar hesaplarına dayalı bu ortaklık hukukunuz devam etsin,
aman bozulmasın. Hesabınız, kitabınız buna dönük. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamento
denetimi ve o cümleden olarak gensoru mekanizması bir adil yargılama değildir.
Bu, bir siyasî denetim mekanizmasıdır. Yargı, kendi işini yapacak, delillerini
toplayacak ve hükmünü verecektir. Bizim karşı karşıya olduğumuz soru ve sorun
şudur: Bu bulgulara rağmen, bu delillere rağmen, Parlamentonun Sayın Enerji
Bakanına güveni sürüyor mu, sürmüyor mu? Bürokratlar içeride, paralar elde,
itiraflar ortada, raporlar ortada. Bu Bakanın hâlâ görevde kalması,
soruşturmanın selametini tehlikeye atar mı, atmaz mı? Oyları, ona göre kullanacaksınız.
Sayın Bakanın görevde kalması halinde, kamuoyu, bu soruşturmanın sağlıklı bir
şekilde yürütüldüğüne inanır mı, inanmaz mı? Bu durumda, halkın, sisteme,
adalete ve sonuç itibariyle, devlete itimadı kalır mı, kalmaz mı? Sayın Başbakan "olup bitenlerden bir şey
anlamıyorum" diyor. Ee, bu ne acı itiraftır; anladığı da yok zaten. (DYP
sıralarından alkışlar) Olup bitenleri sokaktaki insan anlıyor, ülkenin
Başbakanı anlamıyor. Türkiye bir rejim kriziyle çalkalanıp duruyor; ama,
hükümet başkanının olup bitenler hakkında hiçbir fikrî yok; Sayın Başbakan
"olup bitenlerden bir şey anlamıyorum" diyor. Hükümetin bir başka kanadı "bunlar, önceki dönemin
pislikleri" diyor. Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz enerji
yolsuzluğu, aklınıza ne geliyorsa, bundan evvelki bankalar, hangi dönemde olup
bitti? Siz, tarihleri falan hatırlamıyorsunuz galiba. Sayın Bakan, hangi
dönemde bakan? Bu tutuklanan bürokratlar, hangi dönemde göreve getirilmiş
bürokratlar? Murakıp raporlarının tarihleri, sizin döneminizin içinde yer alan
tarihler. Suç ve yolsuzluk sizin döneminize işlenmiş. Ne hakla, siz, geçmiş
dönemlere dönüp kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorsunuz? Türkiye bu günleri belki
de yaşamayacaktı, eğer, bunları geçmişte getirseydiniz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ercan, mikrofonu açıyorum; lütfen,
tamamlayın efendim. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Sayın Bahçeli "mahkeme
kararını bekleyelim" buyuyor; yani, iki yıl bekleyelim, soygun devam
etsin. İktidar sarhoşluğunu bırakın Sayın Bahçeli... MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Seviyeli konuş!.. NEVZAT ERCAN (Devamla) - ... hep Ecevit'e değil,
millete, seçmenlerinize danışın; temiz siyaset edebiyatını bırakın, temiz
siyasetin gereğini yapın. Bugünkü parmaklarınız, yine, ya kirli siyaset ya
temiz siyaset olacaktır; öyle anlaşılıyor. Bakın, size bir şey hatırlatarak sözlerime son
vereceğim. Rahmetli Türkeş'in 19 Kasım 1979 tarihinde Karabük'te yaptığı bir
konuşmasından, bir beyanından hatırlatmada bulunacağım size. Türkeş diyor ki:
"Ecevit döneminin yolsuzluklarını kimse örtbas edemeyecek." Ama, o
dönemde edildi. Duymadılar, görmediler
o dönemde, dinlemediler rahmetlinin bu açıklamasını, bu ikazını dikkate
almadılar. Ama, ondan sonra ne oldu; ondan sonra, o dönemin geçmiş cumhuriyet
hükümetinin bakanları Yüce Divanda yargılandı; 36 yıl, 20 yıl hüküm giyen
bakanlar oldu. Değerli milletvekilleri, biz de hatırlatıyoruz; evet... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Ercan, mikrofonu açıyorum; ama, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız, rica ediyorum. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Öyle anlaşılıyor ki, Sayın
Bahçeli, dünya yıkılsa, siz, suskunluk ve iradesizlik politikasından
vazgeçmeyeceksiniz. ABBAS BOZYEL (Iğdır) - İradesiz sizsiniz. NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ama, artık bilmelisiniz ki,
bugün, bu Mecliste tartışılan itibar, sizin itibarınızdır, Sayın Cumhur
Ersümer'in değil. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Ya bu gensoruya evet der,
yargı yolunu açarsınız ya da hayır diyerek, kendi kendinizi mahkûm edersiniz. Ortağınıza mı sadık, yoksa kamu vicdanına mı, bugün hep
birlikte göreceğiz. Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercan. Gruplar adına üçüncü söz, Anavatan Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu'nun.
Buyurun Sayın Kocaoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakikadır efendim. ANAP GRUBU ADINA EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur
Ersümer hakkında gensoru açılmasını isteyen önergenin üzerinde, mensubu olmakla
şeref duyduğum Anavatan Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi şahsım ve Partim adına, saygılarımla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, önce -afaki konuşmaları
yeterince dinledik- elimizdeki metinden; yani, gensoru önergesinden başlamak
istiyorum, buradaki iddiaların üzerinde duracağım. Birinci iddia şu: TEAŞ, elektriği kendi santrallarında
6 sente mal ederken, yüzer gezer denilen özel santrallardan 11 küsur sente
satın almış, birinci iddia bu. Değerli milletvekilleri, TEAŞ'ın açıklamasına göre,
önergede adı geçen bu dört santral için yapılan ilk sözleşmelerde, zamanın
şartları itibariyle gücü az ve süresi kısa olduğu için, fiyat 8 ile 14 sent
arasında oluşmuştur. Zamanın şartları deyince, o dönemde finansmanın çok pahalı
olduğunu ve terör nedeniyle birçok yerde maliyetlerin çok yükseldiğini de
hatırlayalım. Değerli milletvekilleri, ancak, TEAŞ, daha sonra
yapılan uzatma sözleşmelerinde, bu sefer şartlar uygunlaştığı için gücü
artırmış ve süreyi uzatmıştır ve bunun sonucunda fiyatlar 5-6 sente düşmüştür.
Bahsedilen dört santralın ilk ve uzatma sözleşmeleri tamamen TEAŞ tarafından
yapılmıştır. Bu sözleşmelerin sadece ikisi Ersümer dönemine aittir, fiyatı
düşüren uzatma sözleşmelerinin ise tümü Sayın Ersümer dönemindedir; ancak,
biraz sonra göreceğiniz gibi, bu gibi sözleşmeler doğrudan doğruya TEAŞ
tarafından yapılır ve ilgili bakanla alakası yoktur. Sayın milletvekilleri,
eğer alakası olsaydı, Sayın Ersümer ikinci aşamada; yani, uzatma aşamasında
fiyatları düşürdüğü için kutlanması gerekecekti. Amacımız Ersümer'den önceki bakanları eleştirmek
değildir; çünkü, biliyoruz ki, bu sözleşmelerle bakanların bir ilgisi yoktur.
Şüphesiz ki, Sayın Ersümer'den önceki bütün bakanlar da işlerinde iyi niyetle
davranmışlar ve günün şartlarına göre Türkiye için en yararlı sonuçları elde
etmişlerdir. Demek ki, önergedeki birinci suçlama tamamen gerçekdışıdır. Gelelim ikinci suçlamaya: İkinci iddia ağırdır; ama,
çok komiktir. Güya, TEAŞ yönetiminin görevden alınması müfettişler tarafından
istendiği halde, Bakan Ersümer görevden almamış. Deminden beri teftiş
raporlarından bahsediliyor. Değerli arkadaşlarım, birinci iddiadaki yanlışlar belki
bilgisizlikle açıklanabilir; ama, bu ikinci iddia kirli bir iftira ile
maluldür. Ortada iki ayrı teftiş kurulu metni var; birisi Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı Teftiş Kurulu, ikincisi Başbakanlık Teftiş Kurulu.
Bakanlığın Teftiş Kuruluna soruşturma talimatını Nisan 1999'da Ersümer'den önceki
sayın bakan vermiştir. Bu teftişin raporu Aralık 1999'da Ersümer'e sunulmuştur.
Bu raporda görevden alma isteği yoktur, zararın tazmini ve tahkikatın
derinleştirilmesi isteği vardır ve Sayın Ersümer, müfettişlerin isteğine uygun
olarak, Ocak 2000'de tahkikatın derinleştirilmesine, 10 yıl daha geriye giderek
derinleştirilmesine onay vermiştir, zararın tazmini için de dava açılmasını,
yasa gereği ilgili kuruluştan istemiştir. İşte, TEAŞ yönetiminin görevden
alınması isteği, Eylül 2000'de gündeme gelen derinleştirilmiş tahkikata ait bu
ikinci raporda yer almıştır. Bu noktada üzerinde durulması gereken ve aslında gayet
iyi bilindiği halde, tecahülü ârifaneden gelinerek gizlenen bir hukukî gerçek
şudur: Bizim hukukumuzda TEAŞ bağlı kuruluş değil, ilgili kuruluştur. Yani,
ilgili bakan, kanunen hükmî şahsiyete sahip kararları ve işlemleri özerk olan,
hiçbir işlemi ilgili bakanlığın iznine tabi olmayan TEAŞ'ı, yönetme konumunda
değildir. İlgili bakan, hukuken, TEAŞ'ın uğradığı zararın tazmini için
sorumlular hakkında yargıya bile doğrudan başvuramaz. Hafızalarınızı tazelemek için arz edeyim değerli
arkadaşlarım: 1996 yılında TEDAŞ'la ilgili benzer bir iddiada, Refah Partisi
-Sayın Kazan- dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller aleyhine bir soruşturma
önergesi veriyor. Mecliste DYP adına konuşan Sayın Ali Rıza Gönül "bakanın
ilgili kuruluşun işlem ve eylemlerinden sorumlu olmadığını" söylüyor.
Yani, şimdi, bizim söylediğimizi söylüyor; üstelik, seçkin bir hukukçu olduğu
için de, bendenizden çok daha etkili ve ikna edici bir şekilde söylüyor. Merak
edenler, 24 Nisan 1996 tarihli tutanaklarda, DYP sözcüsünün bu veciz
konuşmasını okuyunca, çok yararlanacaklardır ve aynı zamanda çok
şaşıracaklardır; çünkü DYP, şimdi tam aksini söylüyor. O zaman doğruyu söyleyen
DYP'nin şimdi neden şaşırdığını Yüce Meclisimizin ve milletimizin takdirine
bırakıyorum. Sayın Ersümer, 233 sayılı Kararnamenin 39 uncu
maddesindeki gözetim ve denetim yetkisini kullanıp, TEAŞ'ın uğradığı zararın
tazmini için hukuk davası açılmasını Teftiş Kurulu aracılığıyla TEAŞ'tan
istiyor. Daha sonra 5 ayrı tekit yazısıyla ve müteaddit defalar sözlü olarak
uyarıyor. TEAŞ yönetimi ise, bakana, sözlü olarak hep "evet" diyor;
ama, fiilen yetkisini kötüye kullanıp, işi savsaklıyor, yani, davayı açmıyor.
Bu işlem için hukuktaki zamanaşımı bir yıldır. Bu sürenin bitimine kadar
yapılabilecek bir işlem olmadığı için, Eylül 2000'de, TEAŞ yöneticileri
hakkında alacak davasının açılmasının yanı sıra, Sayın Ersümer tarafından
başlatılan ikinci tahkikatın sonucunda, görevdeki iki TEAŞ yöneticisinin
görevden alınması gündeme gelmiştir. Sayın Ersümer, Teftiş Kurulunun son raporu
üzerine, TEAŞ yönetimindeki bu iki kişiyi görevden almak için harekete geçiyor;
ancak, daha önce bir başka olay var, TEAŞ'ı zarara uğrattığı, aynı müfettiş
raporlarında belirtilen ve bu yüzden görevden alınmış bir eski genel müdürün,
müfettiş raporlarına rağmen, idarî yargı tarafından 24 saat içinde görevine
iade edilmiş olduğunu dikkate alıyor. İdare hukukunun girdaplarında kaybolmadan
genel müdürü görevden alabilmek için de, TEAŞ'ı üçe bölen kanun hükmünde
kararnameden yararlanmayı düşünüyor. Değerli milletvekilleri, bu şekilde, hatırlarsanız,
TEAŞ'ın hukukî varlığı sona ereceğine ve ye-rine üç ayrı kurum kurulacağına
göre, TEAŞ yönetimi de kendiliğinden düşecekti; ama, bu kanun hükmünde
kararname, Fazilet Partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesince iptal
edilince, bu çözüm de suya düşüyor. Ama, Ersümer, dürüst yolunda devam ediyor
arkadaşlarım. TEAŞ yönetiminin, birçok ikaza rağmen, teftiş raporlarına ve
bakan olurlarına rağmen, davaların açılmaması için işi savsakladığını dikkate
alarak, bir yıllık zamanaşımının dolmasına çok kısa bir zaman kaldığını da
gözeterek, genel müdürü ve yardımcısını görevden alıyor ve haklarında bir de bu
nedenle yeni bir soruşturma başlatıyor. Bu müdahaleyle TEAŞ'ın başına getirilen
yeni genel müdür de, zararın tazmini için gerekli davaları açtırabiliyor,
çünkü, zamanaşımı henüz dolmamıştır. Değerli arkadaşlarım, TEAŞ yönetimi, bu sürenin
dolmasına kadar hukukî süreci engellemekle suçlanamazdı. Eğer, daha önce
görevden alınsalardı, daha zamanımız var diye yine idarî yargıyla geri
dönerlerdi. İşte, bu sebeple, Bakan Ersümer mecburen son güne kadar bekliyor ve
artık, TEAŞ yönetiminin "zamanımız var" diyemeyeceği son anda
müdahale ederek ilgilileri görevden alıyor. Bu süreçte Bakan Ersümer'i
eleştirmek değil, kutlamak gerekirken, yapılan suçlamaların haksızlığı ve
çirkinliği, artık, ortada bir iddia değil, sadece bir iftira bulunduğunu
göstermektedir. Bir başka teftiş metni daha var bahsedilen, Başbakanlık
Teftiş Kurulunca oluşturulan 5 kişilik karma bir teftiş heyetinden üç kişinin
imzaladığı bir metin var. Diğer iki müfettiş imzalamadığı için, bu rapor, rapor
diye bahsedilen bu şey, aslında, bir rapor veya bir belge değildir, sadece bir
metindir; çünkü, tekemmül etmemiştir, yani, hukuken yoktur böyle bir rapor. Bu
konudaki inceleme, 1994'ten itibaren görev yapan 6 bakanın dönemini kapsıyor. 6
yılda bitmeyen ve halen hukuken mevcut olmayan bir hayalî raporun hesabını Sayın
Ersümer'den sormak, herhalde, akılla, mantıkla, iyiniyetle bağdaşan bir şey
değildir. Bu konuda, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığından
gelen açıklamalar var. Başbakanlık Teftiş Kurulu, peş peşe üç açıklama yapıyor
"böyle bir rapor yoktur, hangi rapordan bahsediyorsunuz; ancak, tekemmül
edince bu işleme konur" diyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının bu
yazılarından sonra, artık, bu metinden, bu şeyden, hâlâ rapor diye bahsedenlere
müfteri denmez de ne denir arkadaşlar?! Önergedeki üçüncü iddia, suçlanan kişilerin Sayın
Ersümer tarafından göreve getirildiği ifadesiyle, bunların, Bakanın veya
ANAP'ın adamı olduğu iddiasıdır; oysa, ANAP'ın eski bakanı olduğu her fırsatta
vurgulanan Birsel Sönmez'in son ataması, 1997 Haziranında zamanın Enerji Bakanı
Sayın Recai Kutan tarafından ve üç yıl için yapılmıştır. Evet, Sönmez, bir ara,
ANAP'tan, kısa süreli bir bakanlık yapmıştır; ama, Refah Partisi tarafından
yenilenen atamanın süresi bittiğinde, yani, Haziran 2000'de süreyi uzatmayan ve
neticede, aynı Sönmez'i görevden alan da ANAP'lı Bakan Ersümer olmuştur. Değerli arkadaşlarım, bütün bu fezlekelerde
mezlekelerde ismi geçen zevata bir bakalım. Bu fezleke gibi, mahkeme ifadesi
gibi, aslında, gizli kalması gereken birtakım metinlerde, bu zevatın, Ersümer'e
karşı koyu bir husumet beslediği görülüyor. Hatta suçlananlardan birisi, para
dağıttığı iddia edilen birisi "sizi, Ersümer, nasıl olsa görevden alacak
ve mağdur olacaksınız; onun için, ben size para veriyorum" diyor. Demek
ki, bu zevatın Ersümer'in adamı olduğu iddiası da kuru bir iftiradan ibarettir.
Bu zevat, ihalelerde, Ersümer'in baskı yaptığını söylemiş; ama, aynı zevat,
aynı zamanda, ihaleleri maniple etmek için de rüşvet almakla suçlanıyor. Bakan
baskı yaptıysa, bu zevat, ihaleyi maniple edemez; şu halde, neden rüşvet
aldılar; eğer rüşvet aldılarsa, şu halde Ersümer baskı yapmamıştır ki,
ihaleleri yönlendirmişlerdir. Demek ki, Bakan Ersümer'in ihalelerde baskı
yaptığı iddiası da iftiradır. Kaldı ki, bu kişiler, bu metinlerde adı geçen
kişiler, şimdilik, sadece, zanlıdır; daha mahkeme başlamamıştır, iddianame
hazır değildir, neyle suçlanacakları, ne savunma yapacakları, ne hüküm
giyecekleri bilinmiyor. Nitekim, operasyonun başında gözaltına alınan 10 muhtemel
zanlıdan 6'sı serbest bırakılmıştır. Halen gözaltında bulunanların ne olacağı,
başkalarının gözaltına alınıp alınmayacağı belli değildir. Bu durumda, bu
kişileri, bunları atayanları, bunları görevden alanları yargılamayı bağımsız
mahkemeye bırakmalıyız. Lütfen, bu hukukî kurala riayet edelim ve yargıya
intikal etmiş bir konuda, Yüce Meclisi yargısız infaz mangası haline
getirmeyelim. Önergedeki dördüncü iddia, tahkikatın selameti
açısından ve teamülen Bakanın istifa etmesine ilişkindir. Oysa, ortada böyle
bir teamül yoktur. Aksi takdirde, herhangi bir bakanı görevden almak için
uyduruk bir ihbarla bir tahkikat açtırılması yeterli olurdu; o zaman da,
Türkiye'de, ne hükümet kalırdı ne başbakan ne bakan. Türk siyasetini de
muhteris muhbirlerin uyduruk iftiralarına terk etmek, herhalde Türkiye'nin lehine
olmazdı arkadaşlarım. Şimdi, bu önergeyi veren ve destekleyen siyasiler,
kendi devri iktidarlarında, böyle uyduruk ihbarların çok ötesinde, açık
karinelerle suçlandıkları zaman, görevden ayrılmayı akıllarına
getirmemişlerdir. Adları, siyasî sözlüğümüzde "şaibe" kelimesiyle
eşanlamlı hale gelmiş bazı siyasîle-rimizin, şimdi, tertemiz bir Cumhur
Ersümeri karalamak için bir yandan böyle iftiralara başvurmaları, öte yandan
da, kendi iftiralarına kendileri kanarak, onun istifasını beklemeleri, ibretlik
bir utanmazlıktır. (ANAP sıralarından alkışlar) Şimdi yürütülen tahkikatta, Sayın Ersümer, güvenlik
kuvvetlerine ve savcılara yardımcı olu-yor, savcıların istediği ciltler dolusu
evrakı hemen sağlayıp, adaletin emrine veriyor. Tahkikata yardımcı olan bir
Cumhur Ersümer'in görevden ayrılması, tahkikatın selametine zararlı olacağına
göre, onun istifasını isteyenler, tahkikatın sağlıklı seyrinden niye rahatsız
oluyorlar? Bu rahatsızlıkları, tahkikatın geriye doğru 10 yılı kapsayacak
şekilde derinleştirilmesinden olabilir mi? Acaba, bu 10 yıllık sürede
birilerinin rahatsız olmasını gerektiren bir şeyler mi var? Değerli arkadaşlarım, aslında, önergede bir de beşinci
iddia var; ama, siyasî olmaktan ziyade komik bir iddiadır. Önergede, 57 nci
hükümetin yolsuzluklara göz yumduğu söylenmektedir. Oysa, 57 nci hükümet,
cumhuriyet tarihinin belki de en temiz ve en temizlikçi hükümetidir. 55 inci
hükümetle başlayan temizlik sürecinde ve özellikle son iki yılda, her suça, her
yolsuzluğa cesaretle el atılmış ve zanlılar yakalanarak adalete teslim
edilmiştir. Şimdiye kadar yapılan operasyonlarla devlete 4 katrilyon lira
kazandırıldı. Bu para, hortumcuların cebinden sökülüp devlet hazinesine geri
kazandırılan paradır. Şüphesiz ki, temizlik operasyonlarına aynı hızla devam
edilecektir ve Sayın Mesut Yılmaz'ın dediği gibi, çiğ yiyen kimsenin, mutlaka
karnı ağrıyacaktır. Böylesine dürüstlük timsali olan DSP-MHP-ANAP Koalisyon
Hükümetinin yolsuzluklara göz yumduğunu söylemek, şüphesiz ki, sadece bir
komikliktir. Bu sebeple, bu iddiaya cevap vermeyi mizah dergilerine
bırakıyorum. Gensoru önergesindeki bütün iddialar böylesine köksüz,
delilsiz ve saçma sapan olduğuna göre, Sayın Ersümer'e karşı yapılan bu
isnatlar kuru iftiradan ibaret bulunduğuna göre, acaba, bu önerge neden
verilmiştir? Değerli arkadaşlarım, bu önergenin verilmesinin sebebi, 57 nci hükümetin, yolsuzluklarla
mücadele dahil, her konudaki kararlı tutumu ve başarısıdır. Rus Yazarı Dostoyevski, vaktiyle, ülkesindeki benzer
olaylar için şunu söylemiş: "Ülke, yıllardır kendisine yedirilen
iğrençlikleri kusuyor." Şimdi Türkiye'de yaşanan da budur. 57 nci
hükümetin kararlı ve dürüst politikaları sayesinde, Türkiye, yıllardır
içerisinde yuvalanan iltihapları tedavi etmeye başladı. İltihabın tedavisi,
birikmiş irinin dışarı akıtılması demektir. Ekonomiden sosyal güvenliğe,
çetelerle mücadeleden yolsuzlukla mücadeleye kadar pek çok konuda yeniden
yapılanma ve çözüm, bu hükümete nasip olmuştur. Millet bu hayırlı mücadelenin
farkındadır ve bu mücadele için gereken özveriyi de göstermektedir; çünkü,
tünelin sonundaki kurtuluş ışığını millet görüyor ve ülkeyi tünelden çıkaracak
olan bu hükümeti destekliyor. İşte, önergeyi verenleri rahatsız eden de budur. Değerli arkadaşlarım, peki, bu konularla Anavatan
Partisinin bir ilişkisi var mı? Evet, var; ama, bazılarının iftira ettiği gibi,
utandırıcı bir ilişki değil, tam tersine, şeref verici bir ilişki; çünkü, bir
ANAP'lı Bakan, yanlış işler yapan bazı TEAŞ bürokratlarının soruşturulmasını
istiyor, hem de tahkikatı genişleterek, geriye doğru on yıllık bir dönem
boyunca soruşturma açtırıyor. Bu şerefli Bakanın adı ANAP'lı Cumhur Ersümer ve
bir başka ANAP'lı Bakan da bu operasyonu yapıyor, bu şerefli Bakanın adı da
ANAP'lı Sadettin Tantan. Bu iki Bakanın yaptığı şerefli işlerin en büyük
payesi, şüphesiz ki, Anavatana ve 57 nci hükümete aittir. İşte, çekemedikleri
budur. Keşke, şimdi böyle asılsız iftiralarla ortalığı
karıştırıp, bulanık suda siyasî ikbal balığı avlamaya çalışan bazı çapsız
partilere de böyle şerefler nasip olsaydı... (ANAP sıralarından alkışlar) Anavatan Partisi olarak bizim içimiz rahat; çünkü,
biliyoruz ki, Cumhur Ersümer, bu habis iftiraların hiçbirisinden sorumlu
değildir; çünkü, biliyoruz ki, ANAP, Adnan Kahveci eliyle, kendi bakanı İsmail
Özdağlar'ı suçüstü yakalatan, Cumhur Ersümer eliyle de, eski bakanı Birsel
Sönmez'i TEAŞ yönetiminden alan partidir. Bu gensorunun aslında büyük faydası olacaktır; kamuoyu,
bu gensoru sayesinde, saldırılan Cumhur Ersümer'in temiz vicdanını ve
saldıranların kirli ruhunu görecektir. HASAN EKİNCİ (Artvin) - Vay!.. Vay!.. Vay!.. A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) - Evet değerli
milletvekilleri, bugünkü Meclis görüşmelerini etkilemek ve saptırmak için,
günlerdir, gayrimeşru bir dezenformasyon ve provokasyon kampanyası yürütülüyor.
Önce, bir fezleke icat ettiler; duyumlardan ve
kanaatlerden başka bir şey ifade etmeyen, hiçbir belgeye ve sonuca dayanmayan
ucuz bir bilgi notunu "işte size fezleke" diye, dehşetengiz
başlıklarla sundular; üstelik, soruşturmanın bu aşamasında böyle açıklamalar
yasak olduğu halde... Daha sonra, buna savcı bile dayanamadı, 20 Ocak tarihli
basına yansıdığı gibi, "Türkiye'yi karıştırmak istiyorlar, bu sadece bir
bilgi notudur, soruşturmayı baltalamak isteyenler sızdırdı" diye isyan
etti. Hemen peşinden, bir de ajans haberi icat edildi; üstelik, haber diye
verilen mahkeme ifadesinin, kanuna göre bu aşamada gizli kalması gerekirken bu
açıklama yapıldı. Ajans haberindeki mahkeme ifadeleri çok ilginç. Bakanın
mahkemeye verdiği ve görevden almak için hukukî fırsat kolladığı bir kişi;
yani, suçlamaların odağındaki genel müdür, bakanın, nükleer santral ihalesi
için hiçbir şey söylemediğini; ama, tercihini hissettirdiğini söylüyor, geçen
ifade aynen bu "bakan hiçbir şey
söylemedi; ama, hissettirdi" diyor; yani, bakan, hisler yoluyla ihaleye
baskı yapmış. Aman Yarabbi, bu ne hissî bir iftiradır! Aziz milletvekilleri, ajans haberinde, eski genel
müdürün, güya bakanın, dört, beş milyar dolarlık nükleer santral ihalesindeki
hissî müdahalesine karşı, aslanlar gibi direndiği iddia ediliyor. Peki; ama, bu
aslan parçası, çok daha düşük konularda, mesela yap-işlet-devret meselelerinde
veya bir yüzer-gezer santral meselesinde neden direnememiş... Aynı zat, bakanın
ısrarlı uyarılarına ve bakanlık teftiş kurulu raporlarına rağmen, 12 ay boyunca
hukuk davasını açmamakta direnmişti. Bu zatın, bakan aleyhindeki bu çelişkili
iddialarının hepsi birden doğru olamayacağına göre, akla en yakın ihtimal,
hepsinin yanlış olduğudur. Kaldı ki, Türkiye'deki hukuk ve KİT sistemini bilenler,
bir enerji bakanının, bağımsız yönetim kurulunca yönetilen ilgili kuruluş
TEAŞ'a, bırakın böyle bir talimat vermesini, bir telkinde bulunmasının dahi
mümkün olmadığını bilirler. Değerli milletvekilleri, bu konu, âdeta dört yıl önce
gördüğümüz bir filmin tekrarı gibidir. 1996 tarihinde, o zamanki Refah Partisi
adına Sayın Şevket Kazan ve arkadaşlarının, TEDAŞ ihalelerine müdahale edildiği
için, dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller aleyhinde verdiği benzer bir
soruşturma önergesinde, Sayın Kazan'ın suçladığı parti, o zaman iktidar partisi
olan DYP... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Kocaoğlu. TURHAN GÜVEN (İçel) - Kendi bakanları çıkıp "böyle
bir şey yok" diyordu. A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) - Yani, şimdi, bu önergeyi
veren DYP adına, sözcü Sayın Ali Rıza Gönül, bakın, partisini nasıl savunuyor.
Zabıtlardan alıyorum. "Bakan, 40 ıncı maddeyle kendisine yüklenen
görevleri yerine getirmiştir. Kendisine yapılan ihbarları genel müdürlüğe
'alın, bakın, bunları inceleyin, ihbar mektupları geliyor, birtakım dedikodular
var' diye iletmiştir..." ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Şimdikiyle farklı... A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla) -Aynı şey, şimdiki TEAŞ
olayında Sayın Cumhur Ersümer için geçerlidir ve konuşma devam ediyor... devam
ediyor. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Kocaoğlu, şimdikiyle
farklı o. Karıştırıyorsun. BAŞKAN- Sayın Gönül, lütfen... A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- Cevap verirsiniz efendim... Konuşma devam ediyor; konuşma zabıtlardan. Bu zabıtları
Cumhur Ersümer bastırmadı, Millet Meclisinin zabıtları. BAŞKAN- Buyurun sayın hatip, siz Genel Kurula hitap
edin. TURHAN GÜVEN (İçel)- O zaman da, sayın bakanlarınız
çıkıp "suçu yoktur, bir şey yoktur" dediler. A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- ...ve konuşma devam ediyor:
"Hukukî ve cezaî sorumluluk kendisine aittir. Kime; yönetim kuruluna
aittir -yani, şirketin yönetim kuruluna aittir- Siz, bu hukukî ve cezaî
sorumluluğun, bakana ve başbakana ait olduğunu mu iddia ediyorsunuz."
Evet, önergeyi veren ve destekleyen sayın milletvekilleri: Siz, o zaman, bakana
ait olmayan bu sorumluluğun, şimdi mi Bakana ait olduğunu iddia ediyorsunuz?
Eğer böyleyse, lütfen, o zamanki sözcünüzle anlaşın; çünkü, o, aksi kanaatte. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Buyurun, tamamlayın efendim. A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- Bu işte Sayın Bakanın
kanunen sorumlu olmadığını söylüyor. O zamandan bu zamana da kanun değişmedi.
Kendisi değerli bir hukukçu olduğuna göre, bu konuda yanlış söylemeyeceğine
göre, herhalde, şimdi bu önergeyi veren milletvekilleri yanlış düşünüyor. O
zamanki DYP sözcüsüne, o zamanki doğru sözleri için huzurunuzda teşekkür
ediyorum. Değerli milletvekilleri, şimdi konuştuğumuz konu,
yukarıda arz ettiğim gibi, hükümeti ve Türkiye'nin temiz hizmet partisi
Anavatanı karalamaya dönüktür. Müfteriler, iftira bombalarını peş peşe
sıralayarak, önce ANAP'lı bakan Ersümer'e, daha sonra da, ANAP'ın MKYK üyesi
Turgut Yılmaz'a kara çalmak istediler. Bundan amaç, Turgut Yılmaz'ın soyadından
hareketle, Anavatanın tertemiz Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ı yıpratmaktır;
ama, bütün kirli planlarında, bütün provokasyonlarında olduğu gibi, bunda da
hüsrana uğrayacaklar. Bu iftira bumerangları dönüp kendilerini vuracak. Şimdiye
kadar taşıdıkları şaibeli yaftasına, bir de müfteri yaftası eklenecek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN- Sayın Kocaoğlu, lütfen, çok rica ediyorum.
Sizin de mikrofonunuzu son defa açı-yorum.
A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- Nitekim, soruşturmayı
yürüten savcı, 20 Ocak tarihli açıklamasında "ANAP MKYK üyesi Sayın Turgut
Yılmaz'ın konuyla ilgisi bulunmadığını, ifade vermek için kendisi başvurduğu
halde buna gerek görmediğini" açıklamıştır. Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, Sayın
Turgut Yılmaz, televizyondaki bir tartışmada, bu karanlık müfterilere açıkça
"alçak" dedi. Sayın Turgut Yılmaz, bu lafıyla bunlara aslında iltifat
etti; çünkü, bu kadar adi iftiraları bu kadar kolayca atan karanlıklara
"alçak" bile denilmez, ancak "çukur" denilir. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Aynaya bak aynaya! MUSTAFA ÖRS (Burdur)- Hangi bakan düşürüldü?! A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- Sayın milletvekilleri,
şimdi, bu iftira önergesiyle açılan tuzağa Meclisin düşmeyeceğine inanıyorum;
bu önergenin gündeme alınmasının reddedileceğine inanıyorum; bu duygularla,
hepinize, şahsım ve partim adına saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu. Gruplar adına dördüncü söz, Demokratik Sol Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'e aittir. Buyurun Sayın Türker. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu
ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. 57 nci hükümetin kuruluşundan bugüne kadar 5 gensoruyu
görüştük, bugün 6 ncısını görüşü-yoruz. Bir hükümet, eğer, sürekli gensorularla
düşürülmek isteniyorsa, o hükümetin başarısından rahatsız olan insanların
sayısı hayli fazla demektir. (DSP sıralarından alkışlar) TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Ecevit, Başbakanken,
Süleyman Demirel için kaç tane gensoru verdi sen biliyor musun, kaç tane?! MASUM TÜRKER (Devamla) - Çünkü, o insanlardır ki, bir
zamanlar kol kola girdikleri kişilerin hakları zail oluyor bahanesiyle, sürekli
bu konuları gündeme getirirler. Değerli milletvekilleri, dünyanın sayılı devletlerinden
biri olma iddiasında olan Türkiye'nin, kalkınmasını sürdürebilmesi, ekonomik gelişmesini çağın gerektirdiği
ölçülere ulaştırması, tüketen ve ithal eden devlet değil, üreten ve ihraç eden
devlet olabilmesi için, çağımızın uygarlık nimetlerinden, ev aletlerinden
bilgisayar sistemine, ulaştırmadan ısıtmaya, en önemlisi, iletişime kadar
yararlanabilmesi için, vatandaşlarımızın gönenç düzeyini yükseltebilmesi için,
çağdaş yaşama kurallarının standartlarını yükseltebilmesi için, en önemli
faktörlerden birisi enerjidir. Enerji, yıllardır, Türkiye'de tartışılıyor; yine,
tartışılıyor; çünkü, enerji gereksinimi hesaplanırken, yalnız bugünün gereği
değil, gelecek yılların gereği de hesaplanıyor. Neden böyle yapılıyor; çünkü,
enerjinin yatırımları, uzun bir zaman sürecini gerektiriyor. İşte, böylesine
bir sektörün ve yatırımı çok gerektiren bir sektörün, Türkiye'de, sürekli
tartışma konusu yapılması doğaldır. 1985 yılından beri, enerji, ülkenin
gündeminden hiç düşmedi; siyaset sahnesinde sürekli yerini aldı. Ülke
yatırımları içerisinde ayrı bir yere sahip olması, enerjinin özel sektöre
açılması ve en önemlisi, iş dünyamız için bu önemin yanı sıra, dış politikada,
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Rusya Federasyonunun, Azerbaycan'ın,
Kazakistan'ın, Türkmenistan'ın ve daha orada çıkması muhtemel nice petrol ve
doğalgaz rezervlerinin, Türkiye, hem kullanıcısı olarak alıcısıdır hem de
bunların başka ülkelere taşınması konusunda, en önemli konuma sahiptir. İşte,
bu yönüyle, enerji, yalnız Türkiye'de iş âleminin odağında değildir; belirli
yabancı ülkelerin, dış güçlerin de odağındadır ve Türkiye, bu nedenle de,
sürekli bir mercek altındadır. Enerji sektörünün rant yaratmış olması,
tartışmaların boyutlarını sürekli artırmıştır. Enerji konusunun kamuoyunda tartışılması ve bu alanda
yer almak isteyenlerin kıyasıya bir yarışa girmeleri, ülkenin borsasında, en
ufak işletmesinde, hatta, aklımıza getirmeyeceğimiz yerlerde bile, özellikle
enerji konusunun sürekli gündeme gelmesine neden olmaktadır. Bu nedenle,
Türkiye'de, yıllardır, enerjiyle ilgili konuların, sürekli saptırılarak ve
üzerinde siyaset inşa edilerek gündeme getirildiğini yaşadık. Biraz evvel, gensoruyla ilgili olarak konuşan muhalefet
sözcülerini dinledik; konuşmalarının dörtte 3'ü, gensoru önergesiyle ilgili
olmayan konulardadır; neden; çünkü, insanların, enerji konusuyla ilgili
söylemek istedikleri "biz, bakın bu konularla da ilgiliyiz" diye
mesaj göndermek istedikleri konular o kadar çok ki, bunları, fırsat buldukça,
ellerine imkân geçtikçe, dile getirmekten çekinmezler. TURHAN GÜVEN (İçel) - O kadar çok hata yapıyorsunuz
ki!.. MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
bugüne kadar yaşadıklarımızdan önemli bir kesit vermek istiyorum. Yıl 1989; enerjinin dağıtım işinin ilk defa bir özel
şirkete verildiği yıl. 1990 yılından sonra, enerjiyle ilgili olarak, iktidar
olan herkes kendisine hisse çıkarsın. O şirketlerle, 1994 yılı, yanlış bir
hesaplaşma dışında hiçbir mahsuplaşma işlemi yapılmamıştır. Dönüp, kendi
icraatlarını gözden geçirsinler. 1994 yılında da, bir teftiş raporuna
dayanılarak yapılmış olan hesaplaşma, yine kendi denetimlerindeki yönetim
tarafından bozulmuştur. Değerli milletvekilleri, kendilerinin yıllardır
yapamadıklarını kim yaptı?.. 55 inci hükümette başlayan; ama, 56 ncı hükümette
dönemin Enerji Bakanı Sayın Ziya Aktaş'ın ısrarlı takipleriyle ilk kez 18
trilyon para tahsil edilmiştir. Yani, o güne kadar hesaplaşmamışsınız,
mahsuplaşmamışsınız, bu konudaki işlemleri gözden geçirmemişsiniz; enerjiyle
ilgili olarak sizin hakkınızda burada sürekli gensoru verilmiş, araştırma
önergeleri verilmiş hiçbir şey yapmamışsınız, 57 nci hükümete yönelik olarak,
enerji konusunu gündeme getiriyorsunuz. Haklısınız(!) Niçin haklısınız?..
Ürkmekte de haklısınız. Çünkü, sizin döneminizde, çetelerin, örgütlü suç odak
noktalarının üzerine gidecek hukuku bir türlü getirip beceremediniz. (DSP, MHP
ve ANAP sıralarından alkışlar) Bu hukuku, 57 nci hükümetin, biraz evvel
suçlanan liderleri getirmiştir. Siz, sorumlu olmanın ne olduğunu bilmediğiniz için,
kendisine ayak üstü soru sorulan başbakan "bilgim yoktur" dediği
zaman, algılayamayacak kadar burada bunu tartışma konusu yapabiliyorsanız ben
size ne diyeyim!.. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Siz, birlikte işi araştırmadan, konuşmayan bir lideri
burada "konuşmuyor" diye kendisinin üyeleri önünde eğer tenkit
ediyorsanız, siz, çok konuştuğunuz için herkesi kendinize benzetiyorsanız ne
diyeyim size!.. (DSP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, burada, özellikle Demokratik
Sol Partinin üzerinde durduğu bir konu üzerinde durmak istiyorum. Demokratik
Sol Parti, ülkemizde, temiz toplum ve temiz siyasetin tesis edilmesini, 1991
yılından beri ve Meclise girdiği ilk günden beri, seçim bildirgesinin birinci
unsuru olarak kabul etmiştir ve bunun oluşmasında da dürüst yönetimin varlığını
kabul etmiştir. (DSP sıralarından alkışlar) Demokratik Sol Parti, kim olursa olsun, hangi görevde
olursa olsun, kendi içinde bile olsa, kol kırılır yen içinde kalır, sizin gibi
demeksizin, kol içinde kırılanın bile hesabını görmek üzere gerekli hukuku
tesis etmiştir. Değerli milletvekilleri, işte bu hukuktur ki, bugün,
son bir yıldır, burada yolsuzlukları konuşabiliyorsunuz "yolsuzluklar
açığa çıktı" diyebiliyorsunuz... Bu, 57 nci hükümet programını hazmetmeden
okuyup, muhalefet ettiğinizdendir. Eğer, siz, onu, hazmederek okursanız, orada,
şeffaflığın sağlanmasının, dürüst yönetimin gerçekleşmesinde en önemli konu
olduğunu bulurdunuz. Değerli milletvekilleri, buraya gelmeden önce,
Demokratik Sol Parti Grubu adına yapacağım bu konuşmayı hazırlarken, acaba,
gazetelere yansıyan ya da biraz evvel, muhalefet sözcülerinin söylediği
suçlamalarda, Sayın Bakanın, bir kapatması, bir örtbası var mı diye baktım.
Nedense, bu işlemlerin başlatılması için, daha, Sayın Ziya Aktaş tarafından
düğmesine basılmış olan ve bunların olurlarını, sürekli Sayın Cumhur Ersümer'in
verdiği raporlardan hiç söz edilmedi. O raporlar, eğer, bu olayın geçmişini
araştırırsanız, bir ihbar üzerinde başlamış. Bu ihbar, Türkiye'de herkesin
kendisine bir yer aradığı gibi, yalnız Enerji Bakanlığına değil, yalnız
Başbakanlığa değil, yalnız Genelkurmay Başkanlığına değil, devlet güvenlik
mahkemesine de yapılmış ve gerek Genelkurmay, gerek devlet güvenlik mahkemesi
Bakanlığa yazı yazmış: "Böyle bir ihbar var, siz ne yapıyorsunuz?" O ihbarlar üzerine, Sayın Aktaş zamanında başlatılmış
olan soruşturmanın devam ettiği söylenmiş. Savcılık beklemiş; ne zamana kadar
beklemiş; 1999'da başlayan 2000 yılında biten bu soruşturma üzerine sorulmuş:
"Bunlar bunlar ne oluyor?" Bakanlık yanıt vermiş: "Birsen
Sönmez, artık, yönetim kurulu üyesi değildir." Bunun yanıtını, dokuzuncu
ayda, Bakanlık savcılığa yazmış: "Şu kişiler hakkında ilgili rapor
budur." Yani, savcılığın, burada dile getirdiğimiz, ele aldığı birçok
konuyu, Bakanın oluruyla, Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulu alıp göndermiş. Şimdi burada, biz, bu dönemin hükümetini tenkit
ederken, şu alınmış bu alınmış... İnsaf! 1997 yılında alınıp 2000 yılında
süresi biterken tekrar atılmayan eski bakanı, şimdi, dönemin Enerji Bakanı,
yani Refahyol döneminin Enerji Bakanı atadı diye suçlamaya hakkımız var mı? Kim
atadıysa, suçlarsak suçlayalım. Hayır... Orası da gerekeni yapmış. O günün
koşulları içerisinde devam etmesi gereken bir görevi devam ettirmiş; ama, 57
nci hükümetin kararlı tutumu; yolsuzluğu kim yaparsa yapsın, nasıl yaparsa
yapsın, özellikle bunun üstüne gidileceği olmuştur. Yalnız, organize suçu,
çeteleri ortaya çıkaran yasa mı çıkarıldı; hayır. Bugün, o görevde olanların
yargılanabilmesine olanak veren Memurin Muhakematı Kanunu, yılların kanunu da
değiştirildi; eğer değiştirilmeseydi, eğer hâlâ bürokratın yolsuzluğun
içerisinde olduğu kabul edilseydi, bugün bunlar böyle gün ışığına çıkabilir
miydi; çıkamazdı. Bunu da sizler çok iyi biliyorsunuz. Değerli milletvekilleri, gerekli mevzuata altyapıyı
yapan 57 nci hükümettir, yolsuzlukların çıktığı dönem 57 nci hükümettir ve ne
büyük talihsizliktir ki, hem gensoruda yer alan hem burada biraz evvel birkaç
hatibin dile getirdiği, tamamlanmamış bir Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunun
bile, imzalanması tamamlanmamış bir raporun neden işleme konulmadı diye hesabı
soruluyor. 5 kişilik heyetten 3 kişinin imzalayıp, farklı kurumlardan olan
heyetin, bağımsız çalışan diğer heyetin raporu gelmemişken, işlem
yapılmamışken, sizler bunu gündeme getiriyorsanız, sizinle birlikte işbirliği
yapan, hükümetin varlığından rahatsız olan insanlar var demektir. TURHAN GÜVEN (İçel) - O 2 kişi nerede çalışıyor?!
TEAŞ'ta çalışıyor... MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
basın, önemli bir rol oynamıştır; bu konuda sızan her bilgi, hatta, gizli
olmasına rağmen devlet güvenlik mahkemesindeki hazırlık soruşturmalarını bile
yansıtmıştır. Bu yansıtmalarda hükümetin mensuplarını ilzam eden herhangi bir
şey yansımamıştır. Bizim liderlerimizin "buraya getirin, belge
diyelim" dedikleri bu... Var mı elinizde böyle belge?.. FARİS ÖZDEMİR (Batman) - Yolsuzluğun belgesi olur mu! MASUM TÜRKER (Devamla) - Duyum... Tabiî, duyum ya da okuduklarınızı burada dile getirmek
istiyorsunuz... Şimdi, çok değerli bir arkadaşı burada gündeme
getireceğim. Sevgili Arkadaşım Cengiz Çandar'ın Yeni Şafak Gazetesindeki
bugünkü yazısını aranızda okumayan varsa, hiçbir şey kaybetmiş sayılmaz. Biraz
evvel bir hatip, o yazıyı kelimesi kelimesine okudu. Yani, burada, bir hatip,
Sayın Cengiz Çandar'ın bugünkü Yeni Şafak Gazetesindeki yazısıyla, Sayın
Ecevit'i ve Sayın Bahçeli'yi yargılayan sözcükler söyledi. Bir siyasetçinin
"kamuoyudur" diye bir kişinin düşüncesini burada serd etmeye hakkı
yoktur!.. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Gerçekçi değil mi! MASUM TÜRKER (Devamla) - Çünkü, önce kendisi gerekli
dokümanı çıkarabilmelidir. Değerli arkadaşlar, o yazıya dayanarak, Sayın Ecevit
iktidarlarının dürüst olmadığından söz edenlere bir tek şey söylemek istiyorum:
Bu toplum, Sayın Ecevit'in dürüstlüğünü o kadar iyi tanı-yor ki, Sayın
Ecevit'in dürüstlüğünün KDV'si, yolsuzlukla suçlanan bütün siyasîlerin kat be
katını çıkaracak niteliktedir. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Tabiî, KDV'nin nasıl hesaplandığını bilirseniz ne demek
istediğimi daha iyi anlarsınız. Değerli milletvekilleri, bizim bir beklentimiz var, bir
dileğimiz var; beyaz enerji operasyonu hızla tamamlanmalıdır; yargı, bunu
çabucak sonuçlandırmalıdır. Eğer, yargıya göre suçlanacak kimse varsa, gündeme
geldiği zaman, kimsenin korunmayacağından endişeniz olmasın; bu konuda biz,
yargının büyük bir hızla bunu sonuçlandırmasını istiyoruz; çünkü, yargıda bu
uzadıkça, savcının gerçek fezlekesi çıkmadıkça, çok kişi suçlanacak, çok kişi
hakkında burada doğru olmayan sözler dile getirilecektir. Değerli milletvekilleri, burada bir konu daha dile
getirildi. Bizim için Anadolu Ajansı, devletin ajansı değildir. Bu kürsüde hiç
kimsenin bağımsız bir ajansı ve ajansta çalışanları "başka servislere
hizmet ediyor" diye suçlamaya haddi de, hakkı da yoktur.(DSP sıralarından
"Bravo"sesleri;DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Bunun bilinmesinde
büyük yarar vardır. Yani, devletin ajansıdır diye, "bizim devlete hizmet
edecektir; başka servislere"diye burada gündeme getirilirse, kasıt
kendiliğinden anlaşılır. Değerli milletvekilleri, altıncı kez, bugün verilen
gensoru önergesine, elimizde delili bulunmayan, ancak, hükümeti yıpratma
amacına yönelik, buradaki tartışmalarda bile gensoruda yazdıklarının dışındaki,
gizli oturumu yapılmış konuları bile tekrar gündeme getiren bir konuda, hele
hele tamamlanmamış bir raporda Başbakanlığın bir işlem yapmadığını söyleyen bir
gensoruya katılmak, buna oy vermek mümkün değildir. Demokratik Sol Parti olarak
yalnız siyaset yapılan, gerçekleri yansıtmayan, kendi yaptıklarına bakmayan,
yıllardır mahsuplaşmayı yapmamanın gerekçesini anlatamayanların getirdikleri
önergeye oy vermesi mümkün değildir. Biz, bu gensoru önergesini reddediyoruz. Demokratik Sol
Parti Grubu olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in başkanlığındaki 57 nci
hükümeti, MHP ve ANAP'la birlikte sürdürmek üzere, tekrar, güven duyduğumuzu
belirtiyorum; bu vesileyle, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker. Gruplar adına son konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır'a aittir. Buyurun Sayın Şandır. MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Üzerinde konuştuğumuz önergenin konusu olan, ülkemizin
enerji kaynakları ve enerji politikalarıyla ilgili kısa bir bilgi vererek,
önergede iddia edilen hususları ve bize göre saklanılan niyetler üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz edeceğim. Ülkelerin sosyoekonomik kalkınmalarında enerjinin ayrı
bir önemi vardır. Enerji ihtiyaçlarını yeterince karşılayabilen ülkeler, ancak
gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşabilmişlerdir. Elektrik enerjisi, bir ülkenin
ekonomik ve sosyal hayatının atardamarıdır. Bu nedenle, kişi başına tüketilen
elektrik, kalkınmışlık göstergesi sayılmaktadır. Türkiye, kişi başına elektrik tüketiminde, son yirmibeş
yılda 244 kilovatsaatten 1 784 kilovatsaate ulaşabilmiş ise de, 7 800
kilovatsaatlik OECD ortalamasının henüz çok gerilerindedir. Çeşitli enerji kaynaklarına sahip olmamıza rağmen,
ülkemiz, maalesef, kaynak fakiri bir ülkedir. Halen, birincil enerji
kaynaklarımızdan yarıdan fazlası ithalat yoluyla karşılanırken, ihracat
gelirlerimizin önemli bir bölümü, enerji ithalatı için sarf edilmektedir. Yerli
üretimin talebi karşılama oranı, bugün, yüzde 33 iken 2010 yılında yüzde 29'a
inecektir, yani, enerji bakımından dışa bağımlılığımız, gelecekte de devam
edecektir. 2000 yılı sonu itibariyle, ülkemizde toplam kurulu güç
27 257 megavat ve elektrik üretimi 125 milyar kilovatsaate ulaşmıştır; tüketim
ise, 129 milyar kilovatsaat olarak gerçekleşmiştir; 4 milyar kilovatsaatlik
açık, ithalatla karşılanmıştır. Önümüzdeki dönemde yıllık yüzde 9'luk talep
artışıyla, toplam elektrik enerji talebinin 2005 yılında 196 milyar, 2010
yılında ise 290 milyar kilovatsaate ulaşması beklenmektedir. Talebin karşılanması için her yıl yaklaşık 3 ilâ 3,5
milyar dolarlık yatırım yapılması gerekirken, maalesef, bu, bugüne kadar
yapılamamıştır. 1991-1996 yılları arasındaki dönemde, yılda ancak 1,2 milyar
dolarlık yatırım yapılmış; bu rakam, 1997-2000 yılları arasında yılda 2 milyar
dolara ulaşmıştır. Diğer taraftan, ülkemizde elektrik iletim ve dağıtım
kayıplarının yüzde 18,9 seviyesinde olduğu ifade edilmektedir. Bu kayıpların
yüzde 7-8'lik normal seviyelere çekilmesi için gereken tedbirlerin alındığını
söyleyebilmek de mümkün değildir. Ülkemiz, 1974 ve 1979 enerji krizlerinden sonra, hızla,
yerli enerji kaynaklarına, yani, hidrolik ve linyit kaynaklarına dönerek enerji
açığını kapamaya çalışmışsa da, 1990'lı yıllarda enerji yatırımlarında
yap-işlet-devret ve yap-işlet modelleri benimsenmiş, işletme haklarının devri
yoluyla özelleştirmeler gündeme gelmiştir. Ne var ki, bu modellerin hukukî
altyapısı sağlanmadığı için, elektrik enerjisi arz açığı her gün artmıştır. Söz
konusu hukukî altyapı, Anayasa değişikliği ve tahkim yasalarıyla, ancak, 57 nci
cumhuriyet hükümeti döneminde tamamlanabilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 90'lı yıllar
boyunca enerji sektörüne iki önemli tartışma hâkim olmuştur. Bunlardan
birincisi, yolsuzluk iddialarıdır; diğeri ise, ülkeyi karanlığa kimin mahkûm
ettiği tartışmasıdır. Her iki tartışma da, maalesef, sona erdirilememiştir. Halbuki,
bunlarla beraber tartışılması gereken, ülkemizin enerji politikaları olmalıydı.
Enerjide dışa bağımlı bir ülke olan Türkiye'nin arz güvenliğini teminen neler
yapılması gerektiği tartışılmalıydı; enerji politikasıyla dış politikalarımızın
entegrasyonuyla ilgili alternatif politikalar tartışılmalıydı; elektrik
enerjisi kayıplarının önlenmesi için gereken tedbirler tartışılmalıydı; yerli
enerji kaynaklarımızın daha aktif kullanılması ve dışa bağımlılığın azaltılması
için yapılması gerekenler tartışılmalıydı. Halbuki, bunların hiçbiri
yapılamamıştır, yeterince yapılmamıştır. Ülkemizi karanlığa kimin mahkûm ettiği konusunda fikir
vermek üzere, yukarıda bazı rakamları arz ettim; takdir Yüce Milletimizindir. Yolsuzluk konusuna gelince, dün sonuçlandırılamayan
yolsuzluk iddiaları, artık, yargıdadır; dünden farklı olarak, bugün yargıdadır.
Milliyetçi Hareket Partisi, her türlü yolsuzluğun sonuna kadar üzerine
gidilmesi yönündeki kararlılığını sürdürmektedir ve sürdürecektir. Bu konuda
bağımsız yargı ve güvenlik güçlerinin çalışmalarını, gayretlerini takdirle
karşılamakta ve siyasî desteğini sürdürmektedir. 57 nci cumhuriyet hükümetinin
siyasî iradesi de bu yöndedir. Günlerdir kamuoyunda "Beyaz Enerji
Operasyonu" adıyla sürdürülen, yargı organlarınca soruşturulan bir konuyla
ilgili olarak verilmiş bulunan gensoru önergesi, eğer, bugünlere gelmemizde hiç
kusuru olmayan bir siyasî parti tarafından verilseydi veya iddia sahipleri,
geçmişte, benzer iddialara muhatap olmamış bir siyasî parti olsaydı, belki, bir
anlam ifade ederdi; ancak, bu anlam, önerge verenler için çok önemli değildir.
Onların amacı, yargı sürecindeki bir dizi yolsuzluk operasyonunu sulandırarak
siyasî kaos yaratmaktır, ülkede sağlanan ekonomik ve siyasî istikrarı bozarak
siyasî çıkar sağlamaktır. Biz, yolsuzlukların bu boyutlara ulaşmasından, tabiî
ki, son derece rahatsızız; ancak, böyle önemli bir süreci kesintiye uğratarak
siyasî çıkar sağlama peşinde olanların oyunlarına da alet olmayacağız. Geçmişte
bu konudaki yolsuzluk iddiaları, hep, bu üsluplarla ele alınmış ve maalesef,
hep, yarım bırakılmış ve sonuçsuz kalmıştır. Kişiden başlanılmış, deliller
sonra aranılmıştır. Halbuki, şimdi, bugün, dünden farklı olan şey, delillerden
başlanarak suçlular aranılmaktadır. Önerge sahiplerinin sayın genel başkanı hakkında 1996
yılında verilmiş aynı anlamda önergeler bulunmaktadır. O önergelerde de çok
ağır suçlamalar bulunmaktadır. Hem o günkü Refah Partisinin sayın
milletvekilleri tarafından hem de DSP milletvekilleri tarafından verilmiş
soruşturma önergeleri vardır ve bu önergelerdeki suçlamalar, gerçekten, en az
bugünkü kadar, hatta daha fazla ağırdır. Bu önergelerin, bu Mecliste
görüşülmesi esnasında konuşulanları okumak istemiyorum; ancak, o zaman, o günün
Sayın Başbakanı, bu iddia sahiplerine, hep, yargı yolunu göstermiş ve sabrı
tavsiye etmiştir. Gelelim günümüze; yine benzer yolsuzluk iddiaları var.
TEAŞ, TEDAŞ ve Bakanlığın diğer birimlerinde her faaliyeti tartışma konusu
yapılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yürütmenin
denetlenmesi, bu Meclisin çok tabiî haklarından ve görevlerinden birisidir.
Sayın Yılmazyıldız ve arkadaşlarının verdiği gensoru önergesini de Meclisimizin
denetim yetkisinin kullanılması bağlamında, muhalefetin en doğal hakkı olarak
görebiliriz; ancak, gerçekten bir yargı yolu açılmak isteniyorsa, neden
soruşturma önergesi verilmediğini de sormak gerekiyor. Ancak, bu denetim
yetkisinin, hangi şekil olursa olsun, yerli yerinde kullanılmadığı hususunda
kamu vicdanını sızlatacak örneklere sıkça rastlamış bulunmaktayız, sıkça
rastlanıldığını milletimiz hatırlamaktadır. Geçmişte, bu çatı altında, Yüce
Meclisimizin denetim hak ve yetkisi, kısır siyasî çekişmelere alet edilerek,
siyasî krizlere zemin yaratılmış, sonuçta ise siyaset kurumu sürekli itibar
kaybetmiştir. Henüz daha geçen dönemde, bu Mecliste görüşülen soruşturma
önergelerinin oylamalarının listesi elimde bulunuyor. Burada, sayın önerge
sahiplerinin partisinin, soruşturmanın devamı yönünde oyları bulunmuyor. Hep
birbirlerini aklayan aklama operasyonlarıyla bu rakamları açıklayabiliriz;
ancak, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sizin üslubunuza da, mantığınıza
da ortak olmayacağız; hele, niyetlerinize hiç alet olmayacağız! (MHP
sıralarından alkışlar) Millet, sizi seyretmektedir. Sayın Genel Başkanı
konuşmamakla suçlayanlara, bu millet gereken cevabı verecektir. Siz, kendi
hesabınızı millete verdiniz mi; milletin size verdiği cevaptan ne zaman ders
çıkaracaksınız?! (MHP sıralarından alkışlar) Maalesef, bugün yapılmak istenen
de, dün yapılmış olanlardan farklı değildir. Eğer, maksat, temiz siyaset ve
yolsuzluklarla mücadeleyse, yargıya intikal etmiş olan bir konunun açıklığa
kavuşmasını, delillerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Zaten, Meclis
denetiminin nihaî amacı da yolsuzluk iddialarının yargıya intikalini sağlamak
değil midir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu konudaki tavrımız
son derece gerçekçi ve açıktır. Biz, di-yoruz ki, her hal ve şartta yolsuzlukla
ve kirlilikle mücadeleye devam etmek bir zorunluluktur. Bu mücadele, millî ve
ahlakî bir görev ve sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirirken, doğru
zamanda, doğru kararın verilmesi ve sonuca ulaşılması gereklidir. Bu konuda,
güçlü demokratik geleneklerin oluşmasına da ayrıca önem verilmelidir. Ayrıca,
yolsuzluklarla mücadele edilmesi kadar, siyasetin ve dolayısıyla demokrasinin
yozlaştırılmamasına da önem verilmelidir. Kısacası, siyasî yozlaşma ve
yolsuzlukla aynı anda mücadele etmek şarttır. İşte, bu sebepledir ki, geçmişte
olduğu gibi, bugün de, Meclisin denetim fonksiyonunun siyasî istismar ve kavga
aracı haline getirilmesine, biz, müsaade etmeyeceğiz, sıcak bakmıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci
cumhuriyet hükümetimiz, ekonomik istikrar ve yeniden yapılanma programını
ısrarla uygulayarak ülkemizi düze çıkarmak kararındadır ve gayretindedir. Dün
yapılan yolsuzluklar bugün su yüzüne çıktıkça, delillerine ulaşıldıkça yargıya
intikal ettirilmektedir; 14 adet büyük operasyon yargı incelemesindedir.
Yargının gayretleri herkesçe korunmalıdır, siyasî ve şahsî heveslere bu
gayretler heba edilmemelidir. Toplum, bunu, hepimizden ve öncelikle, dünün
sorumlularından beklemektedir. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yolsuzluklarla
mücadelenin sonunda, kim çıkarsa çıksın; bakan veya milletvekili, her kim
olursa olsun, yargının verdiği karara uyulmasını temin edeceğiz. Böyle bir
durumda, ilgili şahsın görevden alınması, azledilmesi ve cezalandırılması
takibimiz altında olacaktır. Suçlu olan korunmayacaktır; ancak, suçu sübuta
ermemiş, yargı kararıyla suçlanmamış herkesin suçsuzluğunu savunmak da,
herkesin sorumluluğudur. Bu hususun herkes tarafından bilinmesini ve sayın
muhalefetin yargı sürecinin tamamlanmasına kadar sabır göstermesini diliyoruz. Bu sebeplerle, gensoru önergesine ret oyu vereceğimizi
ifade ediyor, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyoruz. (MHP, DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şandır. Söz sırası, Enerji ve Tabiî Kaynaklarlar Bakanı... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, yazılı bir
talepte bulundum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Gönül, affedersiniz. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Değerli bir sözcü, benim
geçmişte yapmış olduğum konuşmaları dayanak göstererek, gerek bana gerekse
grubuma sataşmada bulunmuştur. O nedenle, bir açıklama yapma talebinde
bulunuyorum. Bunu, yazılı olarak da size arz ettim. BAŞKAN - Efendim, ben, konuşmalar sırasında bir sataşma
saptayamadım; tutanağı getirteyim. Eğer, arzu ederseniz, yerinizden kısa bir
açıklama yapmak... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... Efendim,
lütfen... İstirham ediyorum... BAŞKAN - O zaman, tutanağı getirtmek zorundayım.
Bakayım, inceleyim; eğer... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ben, süresi içerisinde
konuşmak üzere... BAŞKAN - Peki, baktıracağım efendim. Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Çanakkale) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, öncelikle sizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün, burada, bu gensorunun görüşülüyor olmasından
rahatsızlık duymuyorum; burada, bu hususların konuşuluyor olmasından da en ufak
bir rahatsızlığım yok. Tabiî ki burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; tabiî
ki bütün konuları tartışacağız; tabiî
ki milletimizi bilgilendireceğiz, doğruyu söyleyeceğiz, yanlış varsa tespit
edeceğiz. Denetim görevi Meclisin en önemli görevi; gensorusu, soruşturması,
araştırması, ne gerekirse hep beraber yapacağız. Burada anafikrimiz, milletin, vatandaşımızın 1 lirasına
verilen zararı tespit edebilmek; bu konuda, görevini ihmal eden, kötüye
kullanan, suçlanan, suça iştirak eden kim varsa, bir an önce bulup, adalete
teslim etmek. Tabiî, burada şu anda görüşülen gensorunun zeminine
baktığımızda, bu gensorunun görüşüldüğü şartları değerlendirdiğimizde, ben arzu
ederdim ki, burada konuşma yapan bütün partiler, ister iktidar olsun ister
muhalefet olsun, bu gensorunun tartışıldığı ortamı da bir değerlendirselerdi. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin büyük bir
gazetesinde, bana atfen "düğmeye ben bastım" lafı yayımlanıyor ve
benim, bu sözü söylemediğim, gazetenin genel yayın yönetmenince o akşam yapılan
televizyon programında kabul ediliyor. Ertesi gün bir başka manşetle
karşılaşıyoruz: "Düğmeye o değil, biz bastık" Yani, şimdi iki tane
konu var; ya ilk yazılan ikinci yazılana çanak olsun diye yazıldı ya da ikinci
yazılanı tahrik etmek için bu ortam yaratıldı. Sonra, yine bakıyorsunuz "düğmeye biz bastık"
lafının iç sayfasına, orada da bir manşet: "Ersümer'in üstünü çizin"
Yazının içeriğine bakıyorsunuz, yazının içeriğinde "Ersümer'in üstünü
çizin" diye bir ibare yok; ama, manşete bu kelime çıkarılıyor. Ve yine, ertesi
günkü bir televizyon programında, bir başka yazar, yine o gazetenin Ankara
temsilcisine soruyor, diyor ki: "Bu yazının metninde 'Ersümer'i çizin'
lafı yok; nasıl oldu da, siz, bu ikinci sayfanın manşetini yazdınız" diye
soruyor; verilen cevap çok açık:
"Efendim, küçük bir yanlışlık olmuş" diyor. Ben arzu ederdim ki, bu,
küçük bir yanlışlık mıdır, büyük bir yanlışlık mıdır; Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bugün, bunu tartışsın öncelikle. Yine devam ediyorum, bir başka gazetemizde bir manşet
atılıyor: "İşte düğmeye basan genel müdür" diye. Sayfayı açıyorsunuz,
o manşetin dayandırıldığı haberin içeriğinde "ihbar ettiği söylenilen
genel müdürle görüştük, kendisinin böyle bir beyanı olmadığını söyledi"
diye, gazete kendi manşetini bir başka sayfada nakzediyor ve ilgili genel
müdür, eski genel müdür de tekzip ediyor, ajansa gönderiyor, gazeteye
gönderiyor, hiçbir şey yok... Şimdi, ben arzu ederdim ki, sizler böyle çılgınlar
gibi, isteri nöbeti içinde "Sayın Bakan istifa et" diye
bağıracağınıza, dönüp o gazetelere de deseydiniz ya "bu genel yayın
yönetmenleri, bu mesul müdürler niye istifa etmiyor?" diye. Bakanın
istifasını iki grup istiyor. Biri gazeteciler, basın, biri muhalefet. Öylesine
üzerimize geliyorlar ki, âdeta bir alaşağı etme arzusu, zorla indirme iştahı.
Ne isteniyor? SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Hepsi mi?.. Hepsi mi
yalan söylüyor?.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Arkadaşlar, bakın, ben, sizleri sabırla dinledim. Yani, benim,
burada, yanılmıyorsam, sonsuz konuşma hakkım var. (DYP sıralarından gürültüler)
Nefesim yettiği kadar da konuşacağım. Oradan buradan bağırıp beni
susturamazsınız. (DYP sıralarından gürültüler, ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale
etmeyin efendim. Sayın Bakan, siz devam edin efendim; buyurun. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Devam ediyorum. Bir de bakıyorsunuz ki, bir fezleke sızdırılıyor. Peki,
fezleke... KAMER GENÇ (Tunceli) - Gerçekleri açıklamış, ne
sızdırması! (ANAP sıralarından "otur ye-rine" sesleri, gürültüler) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Dinle, dinle... KAMER GENÇ (Tunceli) - Birtakım hırsızlıklar kamuoyuna
yansıtılıyorsa... BAŞKAN - Sayın Genç, çok rica ediyorum... Lütfen... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Hepsini anlatacağım, hepsini... Sayın milletvekilim, sabır
gösterin, hepsini anlatacağım. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen, hangi yüzle çıkıp bu
Meclisin karşısında konuşuyorsun!.. Hangi yüzle!.. Hangi yüzle!.. (ANAP
sıralarından "otur yerine" sesleri, gürültüler) BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen... KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin yerinde olsaydım, şimdi
yerin altına girerdim. (ANAP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Allah senin yüzünü kimseye vermesin! KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin yüzünü vermesin, senin!.. BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Sayın milletvekilleri, şimdi, fezleke niye gizlidir, niye
yayınlanmaz, niye ilan edilmez, niye saklanır; çünkü, fezleke, polisin veya
jandarmanın yapmış olduğu ilk incelemeyi dayandırdığı bir belgedir. Sayın Başsavcımız açıkladı. Dedi ki: "Bu, bir
bilgi notudur." Sayın Adalet Bakanımız açıkladı: "Bu, savcının
yazacağı iddianamede dikkate alacağı bir husustur." Ama, gizlidir. Şimdi, ben, arzu ederdim ki... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Yok ediyorsun! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Bu fezlekede adı geçen 30 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var; memuru
var, işadamı var. Ben arzu ederdim ki, burada, denilseydi ki, bu kişilerin
anayasal hakları ne olacak? Ama, siz o kadar ileriye gittiniz ki, fezlekede adı
olmayan bir bakanı bile, adı olmadığı bir fezlekeyle suçlayabildiniz. Yine devam ediyorum... RAMAZAN GÜL (Isparta) - Müşterek mesuliyet vardır. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Peki, basınımıza yine dönüp bir şeyler söylemek ihtiyacındayım.
Gazetecilik adına, bir televizyon kuruluşumuz, bunun yasak olduğunu bile bile,
bunun yayınlanmasının yasak olduğunu, Basın Kanununun 30 uncu maddesine göre
yasak olduğunu bile bile yayınlıyor. O haber, o akşam, bütün televizyon
kuruluşlarına gitti; hiçbiri yayınlamadılar, bunun bir suç olduğunu bilerek
yayınlamadılar. O televizyonun grubu, ertesi gün, bunu, gazetesinde yayınladı.
Yine o fezleke, o gün, başka hiçbir gazetede de yayınlanmadı. Gelip, bunları
burada tartışsaydınız keşke. O fezlekenin niye sızdırıldığını siz benden iyi
biliyorsunuz. Birinci husus şu: Tabiî ki, bu fezleke sızdırılınca, kamuoyunda
bir baskı yaratılacak. Benim şüphem yok; ben, devlet güvenlik mahkemesinin
savcısından da hâkiminden de en ufak bir şüphe içerisinde değilim, en ufak bir
endişe içerisinde değilim; ben, sonuna kadar adalete güveniyorum; ama, siz de
güvenmek zorundasınız! (ANAP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) - Çekil, baskı yapma; adalete
güvenelim... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Tabiî, o fezlekenin yayınlanmasının, sızdırılmasının bir başka
amacı daha vardı. Neden çarşamba günü sızdırılmadı da cuma günü sızdırıldı?..
İşte, beni, Türkiye Büyük Millet Meclisi huzuruna, fezlekede, memurları
tarafından, ihalelere baskı yapmış bir bakan olarak sizlerin huzuruna
getirebilmek için bu sızdırıldı. (DYP sıralarından "doğru" ,
"yalan mı" sesleri) Peki, bu fezlekenin sızdırılması yasal mıdır, doğal
mıdır?.. Şimdi, oradan "doğru" diyorsunuz; bu adalet, bu haklılık,
bir gün gelir size de lazım olur. Yasaları doğru uygulamanız lazım. Doğru
kararlara, doğru noktalardan varabilirsiniz. Tabiî, hemen aynı şeyi yaşadık yine basınımızda:
"Bakan zorda..." Bu fezlekede, beni zorda bırakacak tek bir satır
yok. Arkadaşlar dile getirdiler; çok net bir şekilde ifade ediliyor. Tabiî,
mahkeme safhasına geçince, iddianameler yazılıp, ifadeler hepimizin bilgisine
sunulunca, mutlaka, eminim ki, çok net de göreceğiz. Bu fezlekede, benim
görevden almak için çaba harcadığım, uğraştığım bürokratların, benim, eski bir
bakanımız olmasına rağmen, görevine haziran ayında devam etmesine izin
vermediğim ve yine, onların kendi kabullenişlerine göre, işte, o hukuk
davasının açılabilmesini sağlamaya yönelik faaliyetlerde bulunduğum
bürokratlar, beni, kendilerine baskı yapmakla suçluyorlar. Nasıl baskı
yapmışım?! Gerçekten komik. Anadolu Ajansında yayınlanan yedek hâkimlik
belgesinde diyor ki: "Yani, tam öyle demedi; ama, biz öyle
hissettik." Böyle bir usul var mı?! Yani, suçlanan bir kişinin, kendini
suçlayan veyahut hakkında işlem yapan bakanla ilgili söylediği laftaki
suçlamanın ölçüsü, sadece hissetmek ve siz, bu hissedilen suçlamayla, bunu
"ihaleye baskı yaptın" tarzında huzura getiriyorsunuz ve burada,
beni, bununla istifaya davet ediyorsunuz. Daha ileri gidiyorsunuz "azledin"
diyorsunuz. Bakın, ben açıkça söylüyorum; dün de söyledim, bugün de söylüyorum;
benim, hukuken de, ahlaken de, istifa etmemi gerektiren tek bir neden tespit
etmiş değilim. (ANAP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından "Oo!"
sesleri.) Ama, eğer, siyaseten istifam gerekiyorsa... (DYP sıralarından
gürültüler) Bakın, bakın... Dinleyin... Siyaseten istifam gerekiyorsa, o imzayı
beş saniyede atarım. KAMER GENÇ (Tunceli) - O cesaret var mı sende?! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Eğer istifa etmemem gerekiyorsa da, sonuna kadar burada direnir, bu
mücadeleyi yaparım; hem Meclis platformunda yaparım hem hakkımda dava açılırsa,
gider, adliyede, yargıda yaparım; gerekirse, yüce milletin huzurunda da
yaparım. Benim, aptesimden şüphem yok. Ben, üç göbektir siyaset yapan bir
ailenin çocuğuyum. Bize, siyaseti, ustamız, idamlık gömleğimiz ile bayramlık
gömleğimizin yan yana olduğunu öğreterek getirdi bizi bugüne. (ANAP
sıralarından alkışlar) Tabiî, yine, biraz dönmek istiyorum. Anadolu Ajansı...
Nasıl oldu da, Anadolu Ajansında, gerek 4422 sayılı Kanuna muhalefet ederek,
yani, iki yıl ile üç yıl arasında hapis gerektiren ve yine, Basın Kanununa
açıkça muhalefet eden bir haber yayınlandı?.. Tabiî, bunları tartışacaksınız;
ama, burada, yanlış olan bir şey daha var. Ertesi gün, haberleri bir
izlerseniz, bir dinlerseniz, yaratılmaya çalışılan havayı, çabayı çok net bir
şekilde görürsünüz. NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Konuya gel, konuya... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sadede gel. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Geleceğim, geleceğim; teker teker bütün konulara değineceğim. Şimdi, tabiî, burada tartışılan dört rapor var.
Muhalefetteki ve basındaki arkadaşlarımıza göre üç, bize göre dört rapor var.
Birinci rapor, bana ibraz edilir edilmez onayladığım, işleme koyduğum ve gidip,
devletin zararının karşılanması konusunda dava açmayla ilgili onay verdiğim
rapor. Şimdi, bu, tabiî, tartışılıyor; işte, bürokrat gider, kendi aleyhine
dava açar mı; açar. Bunun birçok örneği var. Birçok bürokratımız, bu tarzda
davaları açmıştır. Burada şahıs önemli değildir. Burada önemli olan husus,
hükmî şahsiyettir. Burada davayı açacak olan, zaten, zarara uğrattığı iddia
edilen Genel Müdür değildir, onun bürokratıdır. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Görevden niye almadın
onu? Hem zarar verecek hem görevde kalacak hem de dava açacak... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Anlatacağım, müsaade edin. Şimdi, bana sunulan müfettiş raporunda görevden alma
önerilmiyordu; bir. Yine, sizin bütün yanlış değerlendirmelerinize rağmen
-raporlar ortada zaten, her yerde- bu, ibraz edilen raporda tek bir kelime de
yolsuzluk iddiası yoktu; açıkça belirteyim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Davayı niye açacaktı o zaman? ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Şimdi, bu raporda adı geçen Yönetim Kurulu Üyesi ve Yönetim Kurulu
Başkanı Zeki Köseoğlu'nu görevden aldım ve bu görevden alma işlemi aleyhine,
ilgili genel müdür dava açtı; mahkemeye gitti, 24 saatte yürütmeyi durdurma
kararını aldı, geldi. Biz, bu, sizin işleme koymadığımı iddia ettiğiniz
raporla, bu, sizin, içinde yolsuzluk olduğunu iddia ettiğiniz raporla, bu
yürütmenin durdurulma kararına itiraz ettik; o arkadaşımız hakkında böyle bir
müfettiş raporu düzenlenmiştir; burada, devletin zarara uğratıldığına dair
iddialar vardır; onun için, biz, bu bürokratın görevine iade edilmesiyle ilgili
yürütmenin durdurulma kararının kaldırılmasını istiyoruz dedik. Yargının kararı
çok net; ibraz ettiğimiz bilgi, belge ve raporları yerinde görmeyerek
"Yönetim Kurulu Başkanını görevine iade et" dedi. Şimdi, bana
diyorsunuz ki "görevden al." Önümde, aynı konu nedeniyle görevden
aldığım genel müdürün görevine iadesiyle ilgili bir mahkeme kararı varken, ben,
bu raporla, dönüp de, genel müdür muavini olan bir veya birkaç kişiyi nasıl
görevden alırım?! SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Daha önce alırdınız! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Biz, burada, görevimizi, bu davanın açılmasını sağlamak olarak
kabul ettik. Kendisine, bir yandan hukuk büromuz, bir yandan teftiş kurulumuz,
10'dan fazla tekit sundu, bu davanın açılması gerektiğini belirtti. Şimdi, tabiî, davanın açılmasıyla ilgili, davayı açmama
nedeniyle de görevden alabilme ihtimalim var. Onu değerlendireceğim size.
Şimdi, bu davanın açılması 12 aylık bir süreyi kapsıyor; yani, sıfır günden
başlıyorsunuz, 12 ay sonra zamanaşımına uğruyor. Ben ne zaman görevden almaya
kalksam bu bürokratı, tabiî ki dönüp, daha süresinin olduğunu iddia edip,
geriye dönme imkânı olacak. Bunu, nereden biliyorsunuz diyeceksiniz; çok basit;
ben, son olaylarda zamanaşımı süresinin kısalmış olması nedeniyle, bu, sözü
geçen, şu anda tutuklu bulunan bürokratı görevden almayla ilgili yazıyı
imzaladım; bu, 4 Ocak tarihidir. Bu yazı kendisine götürülüp tebliğ edildiği
esnada, eşzamanlı olarak, davanın açılmasıyla ilgili hukuk bürosundan evrakı
getirtip, 3 Ocak tarihiyle imzaladı. Hani, bürokrat kendi aleyhine dava
açamazdı?.. İşte, burada, 3 Ocak tarihi itibariyle bu davayı açma talimatı
veriyor hukuk müşavirine. Niye veriyor bunu; işte, benim, onu görevden alma
sebebimi, bir gün önce davayı açarak, ortadan kaldırma amacıyla veriyor. O nedenle, iki husus ileri sürülüyor; hem kamuoyunda
tartışılıyor hem Mecliste; efendim, siz, bunu... Adam kendi kendine nasıl dava
açsın?.. İşte, bak, açıyor davayı kendi kendine, bal gibi açı-yor, böyle
açıyor. Peki, bu davayı... KAMER GENÇ (Tunceli) - Onun, bununla ilgisi yok; o
başka... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Yahu, nasıl ilgisi yok, sizin iddialarınız bunlar. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Konuya gel!.. Aslî konuya
gel!.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Tabiî, biz, bir şey daha yapmışız; cumhuriyet savcılığından bir
yazı almışız. Cumhuriyet savcılığı diyor ki, sizin yönetim kurulunda, TEAŞ'ta
görevli olanlardan biri aleyhine bize bir ihbar geldi, kendi, bir yolsuzluk
yaptığı iddiası geldi diyor, bizden dosyaları istiyor. Biz alıyoruz tahkikata
konu olan dosyayı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiyoruz. Şimdi, bu,
devleti zarara uğratmak suçundan dolayı görevden alamadığımız, sizlerin de
yolsuzluk iddiasında bulunduğunuz kişilerden biri hakkında, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı, 2.2.2000 tarihi itibariyle bir takipsizlik kararı veriyor. Yani,
siz, şimdi, bu raporla ilgili diyorsunuz ki, bir, bu bürokratları bu raporla
görevden alırdın; hayır, alamazdım; birini aldım, mahkeme kararıyla geri döndü.
Diyorsunuz ki, ceza kovuşturması yapabilirdin; hayır, yapamazdım; çünkü,
haklarında takipsizlik kararı vardı. Şimdi, devam ediyorum... NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Dolara gel, dolara!.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Şimdi, bir diğer dosya da, bir diğer rapor da, o sizin üzerinde
durduğunuz rapor da, benim talimatımla, madem, burada, devleti zarara
uğratmışlar, bu uğratılan zararlar geriye doğru on yıl için tetkik edilsin,
başka ne varsa ortaya çıksın, bulabildiklerimize göre işlem yapalım dediğimiz
rapor; yani, ikinci rapor... Şimdi, ikinci rapora göre de işlem yaptık; zaten,
bürokratı görevden aldık. Şimdi, bir başka rapor var. Üç tane haber çıktı
gazetenin birinde. Birinci haber "Başbakanlıkta raporlar saklanıyor."
Ertesi gün, Başbakanlıktan bir cevap yayınlandı, dendi ki: "Başbakanlıkta
saklanan bir rapor söz konusu değildir, bu raporla ilgili çalışmalar devam
etmektedir." Sizin biraz önce dile getirdiğiniz ve gensoru içinde yer alan
rapor... Şimdi, ertesi gün bir başka yazı daha yayınlandı yine
aynı konuyla ilgili. Bu sefer de "Başbakan Yardımcısı, Ersümer'i
korudu" diye bir başlık... Bir cevap daha verildi; dendi ki, bu rapor şu
safhadadır, şu durumdadır, herhangi bir kişinin korunması diye bir husus söz
konusu değildir. Arkadan, döndük, bir yazı daha; Cumhur Ersümer'le ilgili suç
duyurusunda bulunuldu raporda. Neymiş efendim; Başbakanlık, raporu, cumhuriyet
savcılığına göndermiyormuş... Onunla ilgili de Başbakanlığımızın cevapları
yayınlandı. Siz neye itibar ediyorsunuz; kimin sözüne itibar
ediyorsunuz? Yoksa, bu raporun düzenlenmesinde görevlendirilen, 1994'ten 1999'a
kadar olan bölümde, sadece o dönemde görev yapanları kurtarıp zamanaşımına
uğratma çabası içinde olan bir parti adayından mı bahsetmek istiyorsunuz, onun
dediklerine mi güveniyorsunuz? Yoksa, Başbakanlığın, Başbakanlık Teftiş Kurulu
Başkanlığının yaptığı resmî açıklamalara mı güveniyorsunuz? Şimdi, buradaki farkı iyi görmek lazım. Böyle bir
raporun tekemmül etmediğini, böyle bir raporun olmadığını bile bile, kalkıp bu
kürsülerde bir bakanı suçlayabilmek, hiç, hakla da, hakkaniyetle de bağdaşır
bir husus değildir. Şimdi... KAMER GENÇ (Tunceli) - Eski bakanlık müteahhidini nasıl
yönetim kurulu üyeliğine getirdin?! Birsel Sönmez'i söylesene! BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Efendim, nasıl getirildiğini de biliyorsunuz, nasıl görevden
alındığını da biliyorsunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) - İşte onu söyle... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Şimdi, bir başka husus daha burada dile getirildi; yani, bir
arkadaşımız bizi burada pişkinlikle suçladı. Tabiî, esasında, pişkinliğin ne
olduğunu iyi değerlendirmek lazım. Yani, bana göre, pişkinliğin ölçüsünü de iyi
belirlemek lazım. "TEDAŞ'ta ihaleler yetkili organlarca yapılmıştır.
Yetkili organ, genel müdür ve yönetim kuruludur. Genel müdür ve yönetim
kurulunun dışında başka bir birim, bakan veya başbakan yetkili değildir. Tekrar
ediyorum, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, ilgili kuruluşların kararları
ve tasarrufları bakanların veya başbakanların onayına tabi değildir; onaylarına
tabi olmayan bir tasarrufun da geri alınmasını sağlayacak bir yetkileri, idare
hukukunun tabiî prensipleri çerçevesinde de mümkün değildir. Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığının, ilgili kuruluşu olması sebebiyle, sadece gözetim,
denetim ve teftiş etme yetkisi vardır" diyeceksiniz, konu TEAŞ değil TEDAŞ
olunca, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer değil Şinasi Altıner olunca... Bu beyanlar
sizin, Sayın Saffet Arıkan Bedük! Asıl pişkinlik sizin burada yaptığınızdır!
(ANAP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hadi oradan!... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Tabiî, burada başka şeyler de söylenildi. Ben açıkça ifade
ediyorum, 1997 yılından bu yana, arada altı aylık bir fasılayla sürdürdüğüm
Enerji Bakanlığı görevim, benim için, ailem için, geleceğim için, çocuklarım
için en önemli gurur vesikasıdır ve bunu, bütün Türkiye de böyle anacaktır.
Bizim yola çıktığımız iddialarımız çok açık ve nettir. Biz, Türkiye'yi enerji
terminalı yapma, Türkiye'yi enerji köprüsü yapma yolunda çalıştık. Bir yandan,
Türkmen gazının, Azeri gazının Türkiye'ye getirilmesi, diğer yandan Bakü-Ceyhan
hattının bir an önce bitirilmesi, diğer yandan Mavi Akımla Türkiye'nin acil gaz
ihtiyacının giderilmesi, diğer yandan Mısır gazının ülkeye getirilmesi
konusunda anlaşmaların altına imza atarak bugünlere geldik. 55 inci hükümette
de 56 ncı hükümette de 57 nci hükümette de bu çalışmalar devam etti ve açıkça
ifade ediyorum, İstanbul'un 2040 yılına kadar içmesuyu ihtiyacını görecek
Yeşilçay ve Melen Projelerinin altında da, yine bu hükümetin imzası var. (ANAP
sıralarından alkışlar) Yine açıkça ifade ediyorum TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın
süresi bitti. BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu; lütfen tamamlamaya
çalışır mısınız efendim. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Sayın Başkan... BAŞKAN - İçtüzük öyle diyor; ama, Sayın Genel Kurul
takdir ederse tabiî konuşabilirsiniz; ama, ben, size tolerans göstereceğim. Sayın milletvekilleri, bakın, burada, Anayasamızın ve
İçtüzüğümüzün en önemli soruşturma konularından birisi görüşülüyor; yani, bir
gensoru müessesesi görüşülüyor. 5 gruba mensup arkadaşlarımız, Sayın Bakanın
icraatlarıyla ve verilen gensoru önergesiyle ilgili birçok açıklamada ve
isnatlarda bulundular. Tabiî ki, İçtüzüğümüz, konuşma süresini sınırlamış;
Sayın Bakanın konuşma süresi 20 dakikayla sınırlı; ama, takdir edersiniz ki,
buna 20 dakika içerisinde cevap vermek fevkalade zor. Ayrıca, sizin sormuş
olduğunuz sorulara tatmin edici cevaplar vermesi açısından da zor. Ben, Sayın Bakanın konuşmasını, biraz toleransla devam
ettireceğim; ama, tabiî, belli bir ölçü içerisinde. Buyurun Sayın Bakan. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan
konuşamıyor, sıkıntıda. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Sayın Başkanım, bu müsamahanıza teşekkür ediyorum ve istismar etmek
niyetinde değilim. Şimdi, bir başka hususu dile getirmek istiyorum. Tabiî
ki, benden önce de bunlar ifade edildi. Bakın, benim Bakanlığım 3 ay süreyle
dinlendi. Ben, bundan gocunmadım ve rahatsız olmadım. Bu dinleme sonucunda,
benim bürokratlarımın, benim yaptığım bütün konuşmalar banda alındı. Bunlardan
da hiç gocunmadım ve yine, bu yapılan işlemler, tamamen yasal bir zeminde
yapılmıştır, gayri kanunî herhangi bir şey söz konusu değildir. Bunlar dün yapılamazdı. Bunların yapılabilmesini
sağlayan, işte, burada, üç sayın liderimizin huzurunda bulunan hükümet ve bu üç
gruptur. Eğer, bu 4422 sayılı Kanun çıkmasaydı, bunların hiçbiri yapılamazdı.
Benim bakan arkadaşım, bana bilgi vermedi. Bundan da gocunmadım, hiçbir zaman
da gocunmam. Bundan sonra da gerekli işlemler yapılabilir; ama, bizim amacımız
gerçeğin ortaya çıkması; ama, size açıkça ifade ediyorum; eğer, bu yasa, o
günlerde yürürlükte olsaydı, TEDAŞ'larda, TOFAŞ'larda, örtülü ödeneklerde
suçlananların, haklarında iddiada bulunulanların, acaba, dumanı kaça olurdu;
onu bilemiyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Bu iş, böyle, asker mektubu gibi, ihale evrakını alıp
da "bir de kocam görsün" diye eve götürmeye benzemez! (DYP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) BAŞKAN - Sayın Bakan... TURHAN GÜVEN (İçel) - Hadi canım!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - İftira ediyorsun!.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Bu... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Saygılı ol!.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Allah, her iktidara... TURHAN GÜVEN (İçel) - Yalan söylüyorsun, yalan! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ayıp!.. Ayıp!.. BAŞKAN - Efendim... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Rahatsız olmayın... Rahatsız olmayın... (DYP sıralarından
gürültüler) TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır, biz rahatsız değiliz. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Siz, ağzınıza gelen her şeyi söylediniz burada. Ben, yine, belli
bir sevgi, saygı ve siyasî etik çerçevesinde konuşmama devam ediyorum. Sizin beyanlarınızı okumadım Sayın Gönül... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hadi oku!.. Oku!.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Siz de mahcup olursunuz... KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin Genel Başkanının
Moskova'da ne işi vardı?! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Dün "hayır"
diyenler... BAŞKAN - Efendim, lütfen, Sayın Gönül... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Siz de mahcup olursunuz... (DYP sıralarından gürültüler) RAMAZAN GÜL (Isparta) - Genel Başkanını niye dövdüler?! BAŞKAN - Sayın Bakan, siz, lütfen, Genel Kurula hitap
edin. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Onun için, Türkiye'ye, böylesine uyum içinde çalışan üç lider
lazımmış. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sana, ben, bunları okuyacağım
biraz sonra! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Türkiye'ye, böylesine cesurca bu işlerin üzerine giden bir İçişleri
Bakanı lazımmış ve sonuna kadar bu işlemlerin yanında destek olacak, işte
böyle, üst grup gerekiyormuş. Bugün yaşadığımız olay budur. Bunlardan rahatsız
olmayın, yargıya güvenin. Sizin bugün burada iddia ettiğiniz hususların hepsi,
mahkemelerde teker teker tetkik edilecek; kimin suçu var, kimin günahı var,
hepsi ortaya çıkacak. Niye bundan telaş ediyorsunuz?! Bir de, bir şey daha söylemek istiyorum; tahkikatın
selameti diyorsunuz... Biraz önce belirttim, üç aydır Bakanlık dinlenmiş, bir
aydır da Bakanlıkta... TURHAN GÜVEN (İçel) - Yedi aydır göndermediniz. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Ne yap-işlet-devret dosyası ne yap-işlet dosyası ne işletme hakkı
devri ne teftiş dosyası ne personel dosyası; geriye doğru, 5 ve 10 yıllık
süreler itibariyle alındı. Rahatsız olmayın... Acaba, bu, geriye 5 yıl, 10 yıl
gider diye mi korkuyorsunuz?! Rahat olun... (DYP sıralarından gürültüler; ANAP
sıralarından alkışlar) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hadi oradan!.. Hadi!.. Sen
kendini kurtar evvela... TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen millete bak, millete... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; takdir edersiniz ki, bana
ayrılan bu kısa süre içerisinde, bütün hususlara tam cevap verebilmiş değilim. RAMAZAN GÜL (Isparta) - Esas konuya gelmiyorsun ki!.. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Devamla) - Bu, beni de rahatsız ediyor; ama, bundan sonra, her platformda,
sesimin, nefesimin yettiği her yerde, bu iddialara cevap vermeye devam
edeceğim. Öyle, çamur at, izi kalsınla bu işten kurtulamazsınız. Bu mücadele, o
izin bir zerresi kalmayana kadar da devam edecek. Sayın Başkanım, müsamahanıza teşekkür ediyor, sizi ve
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Değerli milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna
gelmiş bulunuyoruz. Gensoru görüşmeleri tamamlanıncaya kadar çalışma süremizin
uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. TURHAN GÜVEN (İçel) - O iki enerji bakanı hangi partiye
gitti?.. Madem kusurluydu, Doğru Yol'dan niye aldınız?! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Çanakkale) - Ben kusurlu demedim... BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven. TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, bakanlardan bahsedildi,
TEDAŞ'tan bahsedildi... Peki, orada suçlanan bakanlar... BAŞKAN - Ama, Sayın Güven, ben burada bir oylama
yapıyorum; siz, bana hitap ediyorsunuz... Ben, oylamayı takip ederken, sizin ne
dediğinizi anlayamıyorum. TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, Sayın Bakan bir yığın
laf söylüyor, sataşmada bulunu-yor... BAŞKAN - Şimdi buyurun efendim; bir şey mi
söylüyorsunuz?.. TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet, bir şey söylüyorum... BAŞKAN - Buyurun, dinliyorum efendim sizi... TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir şey söylüyorum tabiî!.. BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven; ben de sizi dinliyorum
efendim... TURHAN GÜVEN (İçel) - Enerji bakanlarından bahsetti
Sayın Bakan. O bakanlar hangi partiye transfer oldu daha sonra; ona bir bakın
canım!.. BAŞKAN - Peki, anlaşıldı efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Sayın Bedük, bir dakika müsaade eder
misiniz... Sayın Gönül, tutanakları getirttim... Sayın hatibin
konuşmalarını aynen okuyorum: "TEDAŞ'la ilgili benzer iddiada, Refah
Partisi -Sayın Kazan- dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller aleyhine bir
soruşturma önergesi veriyor. Mecliste, Doğru Yol Partisi adına konuşan Sayın
Ali Rıza Gönül, bakanın, ilgili kuruluşun işlem ve eylemlerinden sorumlu
olmadığını söylüyor. Yani, şimdi, bizim söylediğimizi söylüyor. Üstelik, seçkin
bir hukukçu olduğu için de, bendenizden çok daha etkili ve ikna edici bir
şekilde söylüyor." Söylediği bu. Siz, bunun aksini mi iddia ediyorsunuz
efendim? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, arka bölümde,
son bölümde konuşması var. BAŞKAN - Hayır efendim, sonu önü yok. Şimdi, ben, sizin o gün söylediklerinizi de okuyacağım
ve dolayısıyla, bir sataşmanın olmadığı da ortaya çıkacak. Müsaade buyurur
musunuz... (DYP sıralarından gürültüler) Müsaade buyurun efendim... Bir
dakikanızı rica ediyorum. Sonunu okuyorum; yani, çok kısa olsun, heyet
bilgilensin diye. "...ancak, bir süre sonra, yönetim, bu ihaleyi
onaylamış; hukukî ve cezaî sorumluluk kendisine aittir; kime; yönetim kuruluna
aittir. Siz, bu hukukî ve cezaî sorumluluğun Bakana veya Başbakana ait olduğunu
mu iddia ediyorsunuz?!" (Tutanak Dergisi) 24.4.1996. Yani, sataşma yok, sizin söylediklerinizi aynen tekrar
etmiş. KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir sözcü de sensin herhalde. BAŞKAN - Lütfen.. Bakın, zabıtları, hem... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Konuşmasının son bölümünde
var. BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Hem tutanağı
getirttim hem Tutanak Dergisini getirttim... Eğer, bir sataşma olursa, size söz
vermemem için bir neden yok. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bir kere, konuşmacı yanılıyor.
O, bir soruşturma önergesiydi, bu, bir gensorudur. Biz, o gün söylediğimiz
doğruların arkasında duruyoruz. BAŞKAN - Peki, Sayın Gönül anlaşıldı, ifade etmiş
oldunuz; ama, söylediğiniz, gensoru veya soruşturmayla ilgili değil, bakanın
veya yönetimin sorumlu olup olmadığı konusunda konuşuyorsunuz. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yani, şimdi, Sayın Bakan,
sayın konuşmacı çıkacak, TEDAŞ, TOFAŞ diyecek, o gün kötüledikleri,
suçladıkları bakanları, Anavatan Partisine kendileri alacaklar... (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül; peki, anlaşıldı
efendim. Siz de ifade ettiniz, çok teşekkür ediyorum; tamam... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Bedük. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın
Bakan... (Gürültüler) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bakın, bir sayın
milletvekili arkadaşımız Başkanlığa karşı bir hitapta bulunuyor ve kendisini
dinleyemiyorum... Çok rica ediyorum... Sayın Bedük, önce sorabilir miyim, ne ile ilgili
konuşacaksınız? SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın
Bakanımız, geçmişte verilmiş olan bir önergeyle ilgili yapmış olduğumuz
konuşmayı kendisiyle ilgili olarak değerlendirip, beni pişkinlikle suçlamış
bulunuyor; müsaade ederseniz, buna cevap vermek istiyorum. (ANAP sıralarından
gürültüler) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, anlatayım
da, o zaman, herhalde daha iyi anlaşılacaktır. TEDAŞ'la ilgili olarak... BAŞKAN - Efendim, bir sataşma var mı burada, bir
sataşma görüyor musunuz?! SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Müsaade eder misiniz
efendim... SEVGİ ESEN (Kayseri) - Başka ne diyecek!
"Pişkin" diyor! ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - "Pişkin" diyor!
Aşağılıyor! SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Tahrif var Sayın Başkan,
tahrif var... TURHAN GÜVEN (İçel) - Yalnız sataşma değil, hakaret
var... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Çanakkale) - "Pişkin" diye bana hitap etti... BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen... ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Çanakkale) - Ben de aynı sözü ona iade ettim. BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen... Sayın Bakan... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakan eğer
dinlerse, onu hatırlayacaktır. BAŞKAN - Ben de dinlemesini sağlamaya çalışıyorum. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Geçmişte TEDAŞ'la ilgili
olarak verilmiş olan önerge, soruşturma maksatlı olarak verilmiştir;
dolayısıyla, yargılama sürecinin bir başka halkasıdır. İkincisi... BAŞKAN - Peki efendim... Lütfen... Yerinizden
söyleyeceğinizi söyleyin, dinleyeyim sizi ve bitirelim meseleyi; oylamaya geçeceğim. Buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - TEDAŞ'la ilgili verilmiş
olan geçmişteki soruşturma önergesinde itham edilen zamanın başbakanı, aslında,
hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının bir
ilgili kuruluşu olmasına rağmen itham edilmişti. BAŞKAN - Tamam... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Oysa, bugün verdiğimiz
gensoru önergesi, bir siyasî denetim mekanizmasıdır, soruşturma değildir.
Dolayısıyla, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer'in,
özellikle Teftiş Kurulu Başkanının, Eylül 2000 tarihinde -kendisinin güven
duyduğu- birkısım bürokratların görevden alınmasını istemiş olmasına rağmen,
görevden almaması, bir siyasî sorumluluğu gerektiriyor, görevini yapmamıştır;
dolayısıyla, bunu mutlaka kabul etmek durumundadır. Ben, bunu açıklamak
mecburiyetindeyim... BAŞKAN - Efendim, ben, Sayın Bakanın bunu kabul edip
etmemesi konusunda bir şey yapamam; ama, sizin konuşmanızı sağladım. Çok teşekkür ediyorum efendim. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, pişkinlik
buradadır; onun için söylemiştim, görevini yapmadığı için söylüyorum. BAŞKAN - Maksat hâsıl oldu değil mi Sayın Bedük...
İfade ettiniz... Teşekkür ediyorum. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Teftiş Kurulu raporunun
gereğini yerine getirmediğinden dolayı, gereğini yapmadığından dolayı... BAŞKAN - Peki... Teşekkür ediyorum. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Devlet zarara
uğratılıyor, devleti zarara uğratan, özellikle o zararı meydana getiren
görevliler görevden alınmıyor; pişkinlik burada... BAŞKAN - Anladım Sayın Bedük... Yüce Heyet de tatmin
oldu... Çok teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri... KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan... BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Bakan konuşmasında
"Allah, kimsenin yüzünü senin yüzün gibi yapmasın" dedi. Bu, bir
sataşmadır; söz istiyorum. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER
(Çanakkale) - Sayın Genç, bana "hangi yüzle kürsüye geliyorsunuz"
dedi, ona cevaben söyledim. KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben milletvekiliyim... Sayın
Bakan "Allah, kimsenin yüzünü senin yüzün gibi yapmasın" dedi. Ben
buna cevap vermek istiyorum. BAŞKAN - Hayır efendim, hayır, öyle bir sataşma falan
tespit etmedim. Çok rica ediyorum... KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben sataşma var diyorum...
Oylayın... BAŞKAN - Sayın Genç, ısrar ediyor musunuz? KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet, ısrar ediyorum, oylayın.
(Gürültüler) BAŞKAN - Müsaade buyurur musunuz. Efendim, Sayın Genç, bir sataşma olduğu konusunda
ısrarlı. Kendisine söz verilip verilmemesi hususunu Yüce Heyetin oylarına
sunuyorum: Söz verilmesini kabul edenler... Etmeyenler... Efendim, mesele
bitmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) - AKSA'nın hisse senetlerinden, bu
Bakanın bürokratları yüzde 450 kazanıyor. BAŞKAN - Değerli milletvekilleri... KAMER GENÇ (Tunceli) - Neyse, beni susturamazsınız,
geleceğim oraya. BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer hakkındaki (11/6) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunacağım; ancak, Başkanlığa, görüşülmekte olan gensorunun
gündeme alınıp alınmaması oylamasının açık olarak yapılmasını arzu eden bir
talep gelmiştir. Şimdi, talep sahiplerinin, Genel Kurul Salonunda olup
olmadığını tespit edeceğim, daha sonra da, açık oylamanın şekli hakkında Genel
Kurulun görüşünü alacağım. Sayın Güven?.. Burada. Sayın Gönül?.. Burada. Sayın Yalçınkaya?.. Burada. Sayın Bilgiç?.. Burada. Sayın Örs?.. Burada. Sayın Yıldırım?.. Burada. Sayın Aykurt?.. Burada. Sayın Bedük?.. Burada. Sayın Esen?.. Burada. Sayın Kozakçıoğlu?.. Burada. Sayın Ulupınar?.. Burada. Sayın Ercan?.. Burada. Sayın İyimaya?.. Burada. Sayın Aksoy?.. Burada. Sayın Zaimoğlu?.. Burada. Sayın Özalp?.. Burada. Sayın Çetinkaya?.. Burada. Sayın Gölhan?.. Burada. Sayın Yılmaz?.. Burada. Sayın Erek?.. Burada. Sayın Değer?.. Burada. Sayın Baran?.. Burada. Sayın Gül?.. Burada. Sayın Atik?.. Burada. Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Değerli milletvekilleri, oylamayı başlatıyorum ve
oylama için 2 dakika süre veriyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben, daha burada
tuşa basmadan ret çıktı. İkinci sefer oy kullanmadan evvel süre bitti. Ret
oylarından bir tanesinin tenzil edilerek oyumun kabul olarak sayılmasını
istiyorum. BAŞKAN - Sayın Genç, süre mi doldu? KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet. BAŞKAN - Peki, sizin oyunuzu kabul yapacağız. Sayın milletvekilleri, (11/6) esas numaralı Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkındaki gensorunun gündeme alınıp
alınmamasının açık oylamasının sonucunu açıklıyorum: Oylamaya 486 sayın milletvekilimiz katılmış; 169 kabul,
312 ret, 1 çekimser, 4 mükerrer oy kullanılmıştır. (DYP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar [!]) Değerli milletvekilleri, böylece, anılan gensorunun
gündeme alınması kabul edilmemiştir. Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 24 Ocak 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati
:19.10 VI. – SORULAR
VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI |
|