Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 53       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

47 nci Birleşim

23 . 1 . 2001 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                  Sayfa    I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca’nın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı

3. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı

4. – Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in; Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – TBMM Başkanvekili Nejat Arseven’in İsveç Parlamentosu Başkan Yardımcısı Anders Björck’ün davetlisi olarak İsveç’e yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/745)

2. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in Tekstil ve Konfeksiyon Sorunlarını Araştırma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/290)

C) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Plan ve Bütçe Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin yazılı olarak başvurmalarına ilişkin Başkanlık duyurusu

IV. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 31 arkadaşının, enerji alanındaki yolsuzluk ve usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasında ve teftiş kurulu raporlarının uygulanmasında görevinin gereklerini zamanında ye-rine getirmediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, kamu çalışanları hakkında açılan soruşturmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/3005)

2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, ASİL ÇELİK Genel Müdürlüğünün Bursa İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3032)

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, cezaevlerindeki açlık grevlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3041)

4. – Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas'ın, özelleştirilecek işletmelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3071)

5. – Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin'in, Abdullah Öcalan'a yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevabı (7/3134)

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Sabiha Gökçen Havaalanı İnşaatı projesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'nun cevabı (7/3147)

7. – Samsun Milletvekili Vedat Çınaroğlu'nun, Samsun-Tekkeköy'deki fabrikaların çevreye verdiği zararlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın cevabı (7/3184)

8. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları'nın, Beypazarı TRONA maden yataklarının ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in cevabı (7/3192)

9. – Bursa Milletvekili Orhan Şen'in, TEAŞ Orhaneli Termik Santrali sosyal tesislerinin bakım ve onarım ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in cevabı (7/3200)

10. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Kırıkkale-Kayseri otoyoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın'ın cevabı (7/3204)

11. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, tekstil sektöründe yaşanan malî krizin çözümü için sigorta prim borçlarının ertelenmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3216)

12. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara'nın kültür ve sanat merkezi sorununa ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M.İstemihan Talay'ın cevabı (7/3221)

13. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Tokat İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'ın cevabı (7/3224)

14. – Tokat Milletvekili M. Ergün Dağcıoğlu'nun, Tokat İlindeki yatırım projelerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Nami Çağan'ın cevabı (7/3225)

15. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, Ankara ve çevresinde kaynak suyu üreten firmalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un cevabı (7/3237)

16. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan-Kemaliye-Gözaydın Köyü sulama göleti projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz'ın cevabı (7/3249)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat l5.00'te açıldı.

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Kaya, Avrupa, Anadolu ve Türklere,

Konya Milletvekili Özkan Öksüz, Seydişehir Alüminyum Tesislerinin özelleştirilmesine,

Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı da, internet ve saydamlığa,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Mehmet Halit Dağlı ve 21 arkadaşının, Adana İlinin sosyo-ekonomik ve kültürel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/167) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmenin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

(10/10) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun,  başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi ile,

Barış İçin Asyalı Parlamentolar Birliğinde (BAPB) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek Türk grubunu oluşturmak için siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

9 Ocak 2001 tarihli 41 inci Birleşimde, İsveç Parlamentosunun resmî davetine icabeti kabul edilen TBMM Başkanvekili Nejat Arseven'e bir Parlamento heyetinin eşlik etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Enerji alanındaki yolsuzluk ve usulsüzlükler konusunda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında verilen (11/6) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 23.1.2001 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Oturum Başkanı Mehmet Vecdi Gönül, sözde Ermeni soykırımı kanunu tasarısının Fransa Parlamentosunda kabul edilmesi nedeniyle, bu kararın çifte standarda dayalı karar olduğuna ilişkin bir konuşma yaptı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan:

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Tekliflerinin (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S. Sayısı : 527) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin Komisyon raporu henüz hazırlanmadığından,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilâtı Hakkında 189 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının (1/53) (S. Sayısı : 433) görüşmeleri de, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun  Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/734) (S. Sayısı : 549), görüşmeleri tamamlandı; yapılan açık oylamadan sonra kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Uluslararası Denizcilik Örgütü Sözleşmesinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/549) (S. Sayısı : 202) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında verilen (11/6) esas numaralı gensoru önergesi ile sözlü sorular ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 23 Ocak 2001 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.50'de son verildi.

Mehmet Vecdi Gönül

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Levent Mıstıkoğlu

Hüseyin Çelik

 

Hatay

Van

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


           No. : 67

II. – GELEN KÂĞITLAR

19 . 1 . 2001 CUMA

Tasarılar

1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/808) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.1.2001)

2. – Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/809) (Adalet ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.2001)

3. – Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/810) (Millî Savunma ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.1.2001)

Teklifler

1. – Batman Milletvekili Faris Özdemir'in; 5682 Sayılı Pasaport Kanununun 14. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/664) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 12.1.2001)

2. – Amasya Milletvekilleri Gönül Saray Alphan, Adnan Uçaş, Akif Gülle ve Ahmet İyimaya'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/665) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.2001)

Rapor

1. – Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/784) (S. Sayısı: 578) (Dağıtma tarihi : 19.1.2001) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy'un, Afyon'da Karayolları Bölge Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3333) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2001)

2. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, mülkî idare amirlerinin ücretlerine ve kamu kesiminde yaşanan ücret dengesizliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3334) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2001)

           No. : 68

22 . 1 . 2001 PAZARTESİ

Raporlar

1. – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 629 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Milli Savunma, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/759) (S. Sayısı : 572) (Dağıtma ta-rihi : 22.1.2001) (GÜNDEME)

2. – Emniyet Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 611 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Aynı Mahiyette Kanun Tasarıları ve Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/727, 1/660, 1/795) (S. Sayısı : 576) (Dağıtma tarihi : 22.1.2001) (GÜNDEME)

3. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ile 216 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/636) (S. Sayısı : 585) (Dağıtma tarihi : 22.1.2001) (GÜNDEME)

4. – Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Aydın Tümen, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Zeki Çakan'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/661) (S. Sayısı : 586) (Dağıtma tarihi : 22.1.2001) (GÜNDEME)

           No. : 69

23 . 1 . 2001 SALI

Tasarı

1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye'de Almanca Eğitim Veren Bir Vakıf Üniversitesinin Kurulmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/811) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.1.2001)

Tezkereler

1. – Cumali Karsu ve Enver Özer Haklarındaki Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/743) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2001)

2. – Antalya Milletvekili Nesrin Ünal'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/744) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.1.2001)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, POAŞ Genel Müdürlüğüne güvenlik görevlisi alınmasına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) sözlü soru önergesi (6/1162) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1163) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

3. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, THY'nin zararına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1164) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

4. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın, soru önergeleriyle ilgili yazışmalara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/1165) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.1.2001)

5. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli Güzelyurt İlçesinin yol sorununa ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1166) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

6. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli Güzelyurt İlçesinin Aşağı Mahallesinin yerleşimine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1167) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

7. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli Güzelyurt İlçesinin yol sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1168) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

8. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli Güzelyurt İlçesinin çöp konteyneri ihtiyacına ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru önergesi (6/1169) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

9. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli Güzelyurt İlçesindeki tarım arazilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1170) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

10. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray – Helvadere Kasabasındaki çalışmalara ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1171) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

11. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli Güzelyurt İlçesinin Sulama kanalı ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1172) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

12. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray – Eskil İlçesinin kütüphane ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/1173) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

13. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray – Eskil İlçesindeki şeker pancarı üreticilerinin sorunlarına ve uygulanan kotaya ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1174) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

14. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İline bağlı bazı ilçelere mal müdürü atanmasına ve personel ihtiyacına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1175) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

15. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1176) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

16. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray – Eskil İlçesinin spor tesisi ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/1177) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

17. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray – Eskil İlçesine bağlı köylerin branş öğretmeni ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1178) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 19.1.2001)

18. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İlindeki okullarda branş öğretmeni açığına ve atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1179) (Başkanlığa geliş ta-rihi: 19.1.2001)

19. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli Güzelyurt İlçesiyle ilgili projelere ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru önergesi (6/1180) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

20. – Aksaray Milletvekili Murat Akın'ın, Aksaray İli Güzelyurt İlçesinin turistik tanıtım sorununa ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1181) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Ankara Milletvekili M.Zeki Çelik'in, iflas etmiş bir firmaya Ziraat Bankasınca kredi verildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3335) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

2. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat'ın, iflas etmiş bir firmaya Ziraat Bankasınca kredi ve-rilip verilmediğine ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/3336) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, özelleştirme kapsamına alınan Kırıkkale MKE Kurumunun çalışanlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3337) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, MKE Kurumu tarafından üretilen silahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3338) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

5. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale'deki esnaf ve işsizlerin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3339) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

6. – Ankara Milletvekili M. Zeki Çelik'in, MKE'den yasadışı yollarla terör örgütlerine silah ve mühimmat satıldığı iddialarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/3340) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

7. – Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş'ın, sigorta müfettişlerinin yetkilerinin kısıtlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3341) (Başkanlığa geliş ta-rihi : 19.1.2001)

8. – Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı'nın, Antalya – Kale İlçesinde yapılacak kamulaştırmaya ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/3342) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

9. – Antalya Milletvekili Mehmet Baysarı'nın, Antalya – Finike arasında yapılacak santrala ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3343) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

10. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, Afyon – Çobanlar İlçesi'nin Çıraklık Eğitim Merkezi ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3344) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

11. – Afyon Milletvekili İsmet Attila'nın, sucuk imalatı yapan kasapların "Gıda Sicili ve Üretim İzni" almaları konusunda yaşanan sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3345) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

12. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara Halk Bankası tarafından verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/3346) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

13. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kuruluna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3347) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

14. – Adana Milletvekili Ali Gören'in, trafikte karşılaşılan rüşvet olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3348) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

15. – Adana Milletvekili Ali Gören'in, rüşvet alan memur ve bürokratların tespiti için istihbarat birimlerinin görevlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3349) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

16. – Kahramanmaraş Milletvekili Ali Sezal'ın, Kahramanmaraş – Ankara THY seferlerinin iptaline ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/3350) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

17. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, Ankara'da doğal gaz aboneliğinin dondurulmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3351) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

18. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, yeni atanan müsteşar yardımcısına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3352) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

19. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, personel atamalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3353) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

20. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, bürokrat atamalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3354) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

21. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, Bakanlığın yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3355) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

22. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, personele lojman tahsisine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3356) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

23. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya'nın, Bakanlığın üst düzey bürokratlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3357) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

24. – Tekirdağ Milletvekili Nihan İlgün'ün, Bolu – Düzce depremi nedeniyle yapılacak olan daimi konutlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3358) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

25. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, Bakanlığın resmî araçlarının kullanımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3359) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

26. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, fonlardan yapılan harcamalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3360) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

27. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, personele ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3361) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

28. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım'ın, İller Bankası'nın yardım ve ihaleleri ile Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün ihalelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3362) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

29. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, Afet İnşaat Temel Koordinatörü olarak görevlendirilen müsteşar yardımcısına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3363) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

30. – Burdur Milletvekili Mustafa Örs'ün, Bakanlığın bir yıllık faaliyetlerini içeren kitaba ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/3364) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.1.2001)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

23 Ocak 2001 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Cahit Savaş YAZICI (İstanbul), Mehmet BATUK (Kocaeli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, sözde Ermeni soykırımı tasarısı hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca'ya aittir.

Buyurun Sayın Karaca. (MHP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca’nın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı

MELEK DENLİ KARACA (Çorum) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygılarımla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Geçtiğimiz hafta, dost sandığımız Fransa Devleti, önümüzdeki yaz aylarında gerçekleşecek seçimlerinin basit hesaplarına, hırsına kapılarak, tarihi deşme ve tarihî belgelerde tam aksi kanıtlanan sözde Ermeni soykırımının varlığını Parlamentosunda kabul etme gafletinde bulunmuştur. Umarız ki Fransa, içine düştüğü bu tarihî yanılgıdan en kısa zamanda geri dönme basiretini gösterir ve göstermelidir de.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir millet, kendi vatanında, kendi ülkesinde bağımsızlık savaşı verir ve bu amaçla kanını dökerse, tarafsız düşünenler tarafından her zaman haklı kabul edilir; ancak, herhangi bir unsur, rastlantı sonucu azınlık olarak bulunduğu yabancı bir devletin toprakları üzerinde hak iddia eder, bağımsızlık istemeye yeltenir ve bu isteğini kendi gücü ve yabancı devletlerin aracılığıyla elde etmeye kalkışırsa, kendini bilmezliğin ta kendisi olur ve asla kabul göremez.

Türkiye'de yaşayan Ermeni vatandaşların, bu sakıncalı yolu tutan soydaşlarını ve onlarla birlikte hareket etme acizliğini gösteren, dost bildiğimiz ülkeleri hiçbir zaman onaylamadıkları tarihî bir gerçektir.

Türkiye üzerinde malum amaçları olan ve bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için memleketimizi, vatanımızı bölmek, parçalamak isteyen yabancı güçlerin, Türkiye'deki Ermeni azınlığını bir araç olarak kullanmak istemeleri de gerçeğin diğer bir yüzüdür.

Bir önemli gerçek daha vardır ki, Osmanlıda "millet-i sâdıka" olarak adlandırılan Ermenilerin, Rusya, İngiltere, Fransa ve diğer emperyalist ülkelerin teşvik ve tahrikiyle hıyanette bulunarak geçmişte 1 500 000 Müslüman Türkü akıl almaz zulüm ve işkencelerle katlettikleridir ki, Osmanlı belgelerinde sabittir. Ders kitaplarında, Grek kültürünü ve batı hayranlığını aşıladığımız kadar, gerek kültürel ve gerekse sanatsal faaliyetlerle tarihi gerçeklerin ve sebebi hayatımız olan ecdadımızın uğradığı haksızlıkların da nesillere intikaline yardımcı olmamız, boynumuzun borcu olmalıdır. Zira mazisini bilmeyen bir milletin atisini hazırlaması da mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parlamentosunda sözde Ermeni soykırımını kabul eden ve dünyaya insan hakları konusunda ders vermeye kalkışan, hak ve hukuk ilkelerinin savunucusu Fransa'nın mazisi çağdışı olaylarla doludur. Avrupa'nın bir numaralı ırkçılık merkezi haline gelen Fransa'nın insan hakları savunuculuğu göstermelik bir politika oyunundan başka bir şey değildir.

Fransa, daha dün denebilecek kadar yakın bir geçmişte, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Cezayir'de masum Cezayir halkına yapmış olduğu mezalimi, zulmü unutmuş görünüyor.

Cezayir'de 1 milyon insanın katledildiği 1954 - 1962 yılları arasında paraşütçü birlikleri tarafından 24 000 kişiye işkence yapıldığı ve 3 024 kişinin de yargısız infazla öldürüldüğü, hayatta olan General Jacgues Massu ve yardımcısı General Paul Aussarresses tarafından Le Monde Gazetesine 2000 yılında itiraf edilmiştir.

Yine Fransa, Setif'te düzenlenen bir gösteride 88 Fransızın öldürülmesinin ardından, kanlı misilleme hareketinde 50 000 masum Cezayirliyi öldürebilmiştir. Sömürgecilik tarihine adını kanla yazdıran Fransa, Afrika'daki ilk sömürgesi olan Cezayir'de halkın direnişini kırmak için "kendi içinde eritme" yöntemini uygulamaya başlamış ki, bu yöntem yavaş yavaş sönmeye ve yok olmaya itilen Cezayir halkını ortadan kaldırma girişiminden başka bir şey değildir.

Leyla Kavust Cezayir milliyetçisi, 22 yaşında bir genç kızdır. Önce koltukaltlarına kızgın yumurta denemesine tabi tutulmuş, davasını ve vatanını satmayınca, meme uçlarına kendi elleriyle koparacak derecede kaşıntı veren ilaçlar enjekte edilmiştir. Bitmedi... Haşim Serguli,  bir genç delikanlıdır; bir ayağı gittikçe ısınan ve kaynayan, diğeri gittikçe soğuyan ve donan su kazanlarına zincirlenmiştir ve bu işkenceler, yüzlerin, binlerin üzerinde devam etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vahşet örneklerinin sayısı dahi bilinmemektedir. Netice itibariyle, Fransa, Cezayir meselesinde insanlık tarihi için kapkara bir leke olarak kalmıştır ve kalacaktır.

Cezayir'i Fransa'ya ebediyen mal etmek isteyen ve sonra idama mahkum edilen bir General Salan vardır. Cezayir işkenceleri onun damgasını taşır. "Bize karşı olanlara lütuf, merhamet ve bağışlama olmaz, biz sadece kendi çıkarımızı düşünürüz" sözü bu meşhur generalin ifadesidir.

İşkence ülkesi Türkiye diye yırtınanların içyüzleri işte budur sayın milletvekilleri. İnsan haklarını önplanda tutan ve toplumların yaşantılarını barış ve mutluluk içerisinde sürdürmesini ilke olarak kabul eden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - 1 dakika verir misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN - Açıyorum Sayın Karaca, buyurun efendim.

MELEK DENLİ KARACA (Devamla) - ...uygar milletlerin içerisinde ve hatta en ilerisinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti, eski tarihlerden beri vatandaşlarını birbirlerinden hiçbir şekilde ayırmamakta ve ayrıcalık tanımamaktadır.

Bütün propaganda ve iddialara rağmen, Türkiye'de yaşayan 35 000 kadar Türk uyruklu Ermeni, Türkiye Cumhuriyetinin her türlü imkân ve nimetlerinden yararlanmaktadır. Çeşitli iş ve meslek sahibi Ermeniler, bu durumlarını her ortamda açıkça ifade etmektedirler. İki unsuru birbirine düşürmek isteyen maceracılara ve onların kışkırtıcılarına gereken en iyi cevabı, yalan, iftira ve propagandalara kanmayan ve kandırılmayan Ermeni vatandaşlarımız vermektedir.

Türk düşmanı olan ve bu kışkırtmalarıyla Türkiye'nin sözde soykırım yaptığını iddia eden devletlerin bu gayretleri, iyi bilinmelidir ki, geçmişte olduğu gibi, bugün de bir sonuç vermeyecektir. Türklerle Türkiye'deki Ermeniler, yıllarca devam ettiği gibi, bir arada, saygı ve hoşgörüyle aynı devletin eşit haklara sahip insanları ve savunucuları olarak huzur içinde yaşamlarını sürdüreceklerdir.

Ayrıca, şunu da tekrar tekrar ifade etmek istiyorum ki, bugün, insan hakları, adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramları savunur görünen ve sözde soykırımı parlamentosunda kabul eden Fransa, 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinde yer alan insan haklarıyla ilgili maddeleri hiçe saya-rak, işkence yapmak, insanlıkdışı davranışlarda bulunmak gibi ağır suçlar işlemiş ve insanlık tarihine kanlı sayfalar eklemiş bir ülkedir.

Sözlerime son verirken, Fransa'nın Cezayir'de uyguladığı soykırımın bir tasarı şeklinde Yüce Meclise sunulmasını ve misilleme olarak kabulünü teklif ediyorum. Böyle bir teklifin, mazide yanlış bir dışpolitika uygulamasıyla Birleşmiş Milletlerde Fransa'ya destek verilmesinin acısını unutturacağını düşünüyor, tekrar saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karaca.

Sayın Bakan, bugün gündemdışı üç sözü de bu Ermeni soykırımı tasarısıyla ilgili olarak verdim. Zannediyorum, üç arkadaşım da konuştuktan sonra konuşmayı uygun bulursunuz...

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, gündemdışı ikinci söz, yine Ermeni meselesi ve Fransa'nın Cezayir'de yaptığı soykırım hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'ya aittir.

Buyurun Sayın Göksu. (Alkışlar)

2. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ermeni meselesi ve Fransa'nın Cezayir'de yapmış olduğu soykırımı katliamı hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Fransa Ulusal Meclisi, 18 Ocak 2001 günü, 51 milletvekilinin katılımıyla ülkemiz aleyhine Ermeni soykırımı yasa tasarısını oybirliğiyle kabul ederek kanunlaştırmıştır. Daha önceleri, ABD, Arjantin, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, Avrupa Parlamentosu, Kıbrıs Rum Kesimi ve Fransa Temsilciler Meclisi, Senato ve Parlamentosundan değişik kararlar çıktı; ama, hiçbiri kanun değildi. Ancak, Fransa, kabuk tutmuş tarihî yaraları, âdeta, kaşıyarak kanatma yoluna gitmiş ve tasarıyı kanunlaştırmıştır.

Fransa'nın, yalanla dolu, tarihi tersyüz eden iddialarının aksine, Türk Milleti, tarihin her döneminde, din, dil ve etnik kökene bakmaksızın, mazlum ve mağdur milletlerin yanında olmuştur ve daima himayesine almıştır. İşte, birkaç örnek: 1486 yılında, İspanya'da zulme uğrayan yüzbinlerce Yahudiyi, Osmanlı, kendi topraklarına yerleştirmiştir. 1849'da, ayaklanan 5 000 Macar ve Polonyalı, Osmanlı'ya sığınmış, Sultan Abdülmecit, Rusya ve Avusturya'nın savaş tehdidine rağmen "tahtımı veririm, başımı veririm; fakat, devletime sığınanları asla vermem" sözleriyle, mültecileri iade etmemiştir. 1917'de Bolşevik Devrimi sonrası, ülkelerinden kaçan Beyaz Rusların ilk durağı İstanbul oldu.

Türk Milleti, tarihten gelen bu âlicenaplığını, cumhuriyet döneminde de sürdürmüştür. Mesela, 1982'de Sovyetler Birliğinin Afganistan'ı işgali, 1990'da Körfez Savaşı, 1991'de, Bulgaristan'ın baskısı ve yine Balkanlarda Sırp zulmü nedeniyle, Türkiye'ye sığınan Bosna-Hersek ve Kosovalı kardeşlerimiz... Bugün, bütün bu kardeşlerimize, Türkiye kucak açmış, bunları, sadece  Türkiye'ye yerleştirmekle kalmamış, bunların birçoğu vatandaş olmuş ve burada iş güç sahibi olmuşlardır.

Siyasî amaç uğruna gerçekleri çarpıtan, tarihi yeniden yazmaya kalkan Fransız politikacılar, öncelikle, Anadolu'da ve Cezayir'de işledikleri insanlık suçlarının ve katliamların hesabını vermek durumundadırlar. Ermeni terör örgütü ASALA, Türkleri öldürürken susan Fransa'nın gerçek yüzü, böylece bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Tarihî vesikalar, doğuda, Rus işgalinin başlamasıyla birlikte, Ermenilerin, bu katliama giriştiklerini ortaya koymaktadır. Yine, bu belgeler, Fransız-Ermeni işbirliğini çok net olarak ortaya koyu-yor değerli milletvekilleri.

İşte bu kadar belge varken, maalesef bunlara yayınlarla karşı koyamamamız da bizim eksiğimizdir.

Bakınız, bugün, Ermeniler kendi haksız davalarını anlatabilmek için 26 000 küsur eser ortaya koyarken, bizim Türkiye olarak ortaya koyduğumuz yayın ve broşür adedi ise sadece 35'tir, binde 1'i bile değildir. Dolayısıyla, burada, üniversitelerimize büyük görev düşmektedir.

Buradan sormak istiyorum. Üniversitelerimiz, niçin kendi haklı davamızı anlatma noktasında üzerlerine düşen görevi yapmıyorlar? Eğer üniversitelerin başında olan Kemal Gürüz Bey kılık kıyafet yönetmeliğine göstermiş olduğu ihtimamın binde 1'ini buna göstermiş olsaydı, bugün, içerisine düştüğümüz sıkıntıya elbette düşmemiş olacaktık. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Fransa'nın, güneydoğu'da kendi himayesinde bir Ermenistan devleti kurmak amacıyla, bölgedeki Ermeni çetelerini ve Fransa'nın üniformalı Ermeni güçlerini kullanarak savunmasız binlerce insanımızı acımasızca katletmesi, Fransa tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Fransa, bu lekelerden belki de daha koyusunu Suriye, Kuzey Afrika ve özellikle de Cezayir'de yaptığı işkence katliam ve sömürüyle siciline işlemiştir. 1830 yılında, Fransa Cezayir'i işgal etti, tam yüzelli yıl Cezayir'i sömürdü ve zalimliğini bütün şiddetiyle gösterdi.

Cezayirli ise 1950'li yıllarda özgürlük mücadelesine başladı. Cezayirli Müslümanlar, işgalci Fransızları 1 milyon şehit vererek Cezayir'den kovdular ve bağımsızlıklarını kazandılar.

Ne var ki, kültür emperyalizmini ve sömürü düzenini yerli işbirlikçilerle sürdüren Fransa, 1990 yılının başında demokratik yollarla iktidara gelen bir partiyi, iktidardan yine cunta yönetimiyle uzaklaştırarak, bitmeyen emperyalist arzularını yüzbinlerce Cezayirlinin kanları üzerine devam ettirmeye çalıştı. Artık, Fransa'nın, son iki asırdır dünyayı kana bulayarak, eski kolonilerinde ve işgal ettiği topraklarda işlediği insanlık suçlarıyla yüzleşme zamanıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, açıyorum mikrofonunuzu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, işte Fransa'nın insanlık adına işlemiş olduğu bu suçları tescil etmek için, bugün, önünüze   -demin arkadaşımız da konuştu, bir tasarıyla gelmek gerekir dedi- ben bir kanun teklifiyle geliyorum. Kanun teklifim, 1 maddeliktir ve şu şekilde ifade edilmiştir: "Türkiye, Fransa'nın Cezayir'de yapmış olduğu soykırım katliamını açıkça kabul eder." Bu şekilde bir kanun teklifiyle huzurunuza geliyorum. (FP sıralarından alkışlar) Bu kanun teklifinin, bütün parti gruplarınca destekleneceğini ümit ediyorum. Onların, 50 milletvekiliyle çıkardıkları kanuna, biz, Allah'ın izniyle, 500 milletvekiliyle cevap vereceğiz ve Türk Milletinin alnının ak olduğunu böylece ispat etmiş olacağız. Bu teklifimizle, Fransa'nın Cezayir'de yapmış olduğu katliam ve insanlık suçlarını da tescil etmiş olacağız. Yine, Fransa'yı, uluslararası barış ve nezakete uymayan davranışlarıyla baş başa bırakmış olacağız. Ayrıca, Cezayir'in bağımsızlığı sırasında yapmış olduğumuz hatadan da, böylece dönmüş olacağız.

Değerli arkadaşlar, bundan böyle, bu tür nezaketsizliklere çanak tutacaklara karşı da "Türk Milleti olarak bizim alnımız ak" diyebilmemiz için, bütün arkadaşlarımızın bu kanun teklifimize sahip çıkmasını rica ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göksu.

Efendim, gündemdışı son söz, yine sözde Ermeni soykırımı tasarısı hakkında söz isteyen, Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay'a aittir. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ertugay.

3. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve söz verdiği için Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

Daha önce, 29.5.1998 tarihinde, Fransa Parlamentosu alt meclisinin, Türkiye aleyhine aldığı kararla ilgili olarak Yüce Mecliste yapılan görüşmelerde DYP Grubu adına ben konuşmuştum. Aynı konuyu tekrar konuşuyor olmanın üzüntüsü içerisindeyim. O zaman, Ermeni mezaliminin bütün acılarını en yoğun olarak yaşamış bir ilin, neredeyse her evden bir katliam mağdurunun olduğu bir ilin, Erzurum'un milletvekili olarak, tarihte, Türklerin Ermenilere değil, Ermenilerin Türklere katliam uyguladıklarını, tarihin saptırılmaya çalışıldığını, belgeleriyle, arşiv bilgileriyle ve Türklere ait açılan toplu mezarların varlığıyla açıklamaya çalışmıştım. Ancak, şimdi ise, konuyu bu şekilde ele almanın, bunları açıklamanın, ortaya bilgi ve belge koymanın; Türk tarihinde, Türk kültüründe, soykırım kavramının hiçbir örneğinin bulunmadığını söylemenin; Türklere "soykırım" iftirasını atanların, dönüp, kendi tarihlerindeki utanç sayfalarına bakmaları gerektiğini ifade etmenin, doğ-rusu, çok yararlı olmadığını düşünüyorum. Zira, açıkça görülmüştür ki, bu gerçekler, bu kararı alanlarca hiçbir şey ifade etmemektedir.

Sayın milletvekilleri, Fransa millî meclisinin 18 Ocak 2001 Perşembe günü aldığı, sözde Ermeni soykırımını resmen tanıyan kararı, hiç şüphesiz ki, tarihe saygısızlıktan, tarihi tahrif etmekten öteye, Türkiye'ye ve Türk Milletine açık bir düşmanlıktır. Zira, yerli ve yabancı bilim adamlarının, tarihçilerin, doğru ve açık belgeleriyle ve ciddî arşiv bilgileriyle ortaya koyduğu tarihî gerçeklere tamamen aykırıdır. Bu karar, bir iftiranın, siyasî bir belgeye, bir kanuna dönüştürüldüğü ilk uygulamadır ve Türkiye aleyhine oluşturulmaya çalışılan siyasî tavrın, düşmanlığın ilk somut göstergesidir. Fransa'nın bu kararını, birkaç yüz bin Ermeni oyu için alınmış, iç siyaset malzemesi bir karar gibi görmek, kanımca, bir gaflettir. Bu, bir siyasî karardır; Türkiye ile Türklerle hesaplaşma kararıdır; İstiklal Harbindeki uğradıkları hezimetin rövanşıdır ve maalesef, haçlı zihniyetinin Avrupa'da her zaman var olduğunun ve 21 inci Yüzyılda da süreceğinin işareti gibi gözükmektedir. Bu karar, Türkiye'nin Avrupa defterinin, Avrupalılar tarafından tümüyle kapatılmak istendiğine dair mesajlar vermektedir. Bu kararla, Türk Devleti, Türk Milleti, Sevr'den beri süregelen bir politikanın sonucu olarak, açıkça köşeye sıkıştırılmak istenmektedir.

Sayın milletvekilleri, bakın, Ermeni soykırımı yasa tasarısının gündeme getirildiği sıralarda, Fransa Meclisinde, Fransa'nın Cezayir özgürlük hareketine karşı soykırım uyguladığı ve bu konunun soruşturulması gündeme geldiğinde, Başbakan Jospin, konuyla ilgili olarak, kürsüde aynen şöyle diyor: "Bu olayı tarihe bırakalım, tarihçiler incelesin, politika için kaşımayalım." Ama, sıra Türkiye'ye gelince, iş değişiyor, bakış açısı değişiyor ve karar geliyor. Açıkçası, Fransa, burada, tarihi, hakkı, hukuku, doğruyu değil, menfaatı, şovenizmi önplanda tutmuş, menfaatlarını tartmış, Türkiye ile ilgili menfaatları hafife geldiği için, Türkiye'yi dışlamayı tercih etmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu kararı alan Fransa, dördü Paris'te olmak üzere, ASALA terör örgütünün katlettiği 52 Türk diplomatının ruhları önünde eğilmeli ve utanç duymalıdır. 1992-1995 yılları arasında 200 000'den fazla Boşnak Müslümanın katledilmesinden ve katillerinin hâlâ ortalıkta dolaşmasından, Ermenilerin işgal ettiği Azerbaycan'da evlerinden sürülen, öldürülen 1,5 milyona yakın Azerî Türkünün insanlık dramından utanmalıdır. Aynı Fransa, 1 milyonu aşkın Cezayirlinin katliamından utanç duymuyorsa, İkinci Dünya Savaşı sonrası sırf işbirlikçi ihbarıyla mahkemesiz infaz edilen Fransızların utancını duymalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu açtım efendim, buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) - Avrupa'ya, Fransa'ya bir çift de sözümüz var: Soykırım, yani, jenosit kavramı, bir Türk ürünü değil, bir Avrupa ürünüdür ve tarihin en büyük soykırımı Avrupa'da yaşanmıştır.

Sayın milletvekilleri, bu kararı, bir defa daha, şahsım ve Türk Milleti adına şiddetle, lanetle kınıyorum. Gelinen noktanın ise, Türkiye için çok önemli bir dönemecin başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Bu kararla, artık, bundan sonra, Fransa'da yaşayan bir Türk, diğer birçok olumsuzluğun yanında, şayet, tarihi doğru anlatma gafletine düşerse suç işlemiş sayılacaktır.

Sayın milletvekilleri, konunun bir başka boyutu üzerinde de müsaadenizle Parlamento zemini, maalesef, Türk dışpolitikasındaki olumsuz gelişmelerin sonuçları üzerinde serzeniş yeri olarak görev yapar duruma getirilmiştir. Bu Yüce Meclisi, yeni meseleler karşısında, Türk dışpolitikasının oluşması evresinde aktif olarak devreye sokmak, bu heyet içerisinde yer alan deneyimli insanların düşüncelerini katkıya dönüştürmek, acaba Sayın Bakanın en aslî görevlerinden biri değil midir? Diplomasi, negatif sonuçlar üzerine strateji oluşturmak için yapılmaz; sonuç oluşturmak için yapılır. Bu kararın gündeme geldiği 1998 yılından görüşüleceği tarihe kadar, başta Sayın Bakan olmak üzere Hariciye yetkililerimiz, ne tür bir aktivite ortaya koyabilmişlerdir? Bakın, karar öncesi Fransa'yı ziyaret eden Parlamento heyetine, Fransız yetkililer "bu mesele üç yıldan beri Fransa'nın gündeminde; şimdiye kadar neredeydiniz" diyebilmişlerdir. Üzülerek ifade ediyorum, Sayın Dışişleri Bakanının kamuoyundan ve Yüce Meclisten kopuk politikası, son alınan kararla iflas etmiştir. Bu ve benzeri durumlar için, Yüce Meclisin aktif olarak devreye sokulması, bunun için bir oturum yapılarak Türkiye'nin bundan sonra yapacaklarının belirlenmesi, önümüzde bir görev olarak durmaktadır. Her kafadan çıkan farklı bir sesle genel bir strateji oluşturulamaz. Acilen, gizli bir oturum yapılarak genel stratejimizin oluşturulmasını öneriyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Sayın milletvekilleri, Fransız Parlamentosu tarafından kabul edilen ve hepiniz adına ifade edi-yorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından kabul edilemez Ermeni soykırımı tasarısı hakkında gündemdışı konuşan üç sayın milletvekilimizin konuşmalarına cevap vermek üzere, Dışişleri Bakanımız Sayın İsmail Cem; buyurun efendim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

4. – Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in; Çorum Milletvekili Melek Denli Karaca, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısına ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; öncelikle, söz almış üç değerli mensubumuza, Türkiye Büyük Millet Meclisi mensubuna teşekkürümü sunmak istiyorum. Hakikaten, meselenin en önemli, can alıcı noktalarına ve hepimizin ortak hassasiyetine değinmişlerdir.

Ben, kısaca, gelişmeyi, gelişmeleri özetlemek istiyorum; daha sonra, bugünkü konumumuza değineceğim. Fransız Parlamentosunda öteden beri mevcut olan bu yanlış, bu hesaplı yaklaşımlar, son iki yılda hızlanarak gelişmiştir ve biz, bu iki yıl içinde, Türkiye olarak ve bu son oylama öncesi de dahil olmak üzere, Türkiyemizin bütün ilgili kurumları, kuruluşlarıyla ciddî bir çalışmayı gerçekleştirdik; konuşulacak her şey konuşuldu, hem de her düzeyde konuşuldu. Cumhurbaşkanımız, eylül ayında, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'a bu meseleyi önemle getirdi ve Fransa'dan bu hataya düşmemesini istedi. Cumhurbaşkanı Chirac'ın elinden gelen her şeyi yapmasını istedi ve oradaki gördüğümüz "biz, Cumhurbaşkanlığı olarak, elbette, böyle bir teklifin yasalaşmasına karşıyız; ama, bu, Meclisin işidir, bizim fazla bir diyeceğimiz, etkimiz olamaz" gibi bir yaklaşım oldu. Başbakan düzeyinde, sonra Cumhurbaşkanı düzeyinde tekrar mektup yazıldı. Ben, sayısız diyeceğim, ama, üçünde uzun uzun, muhatabım Dışişleri Bakanına her şeyi anlattım; benzer bir cevap aldım. Daha sonra ilgili birçok bakanımız, işadamlarımız mektup yazdı, işadamlarımız bizzat gitti, Türkiye'de iş yapan harekete geçirdi; askerimiz kendi muhataplarıyla temas kurdu; Millet Meclisimiz, Millet Meclisi Başkanımız, milletvekili arkadaşlarımız, milletvekili heyeti... Yani, söylenecek her şey söylendi ve işin gerçeği -bunu bir resmî beyan olarak değil; ama, her zaman muhataplarımızdan dinlediğimiz- şu: Fransa'da bölgesel seçimler, belediye seçimleri yaklaşıyor. Bu Ermeni asıllı Fransız topluluğu çok güçlü, çok iyi örgütlenmiş vaziyette, birçok büyük belediyede başkanlık onların oyuyla tayin olunacak. Dolayısıyla, biz, bu işi tasvip etmiyoruz; ama, bir şey de yapamıyoruz.

Şimdi, açıkça söyleyeyim; böyle mazeret olmaz. Bu mazeret, kabul edilebilecek bir mazeret değildir ve hele hele, Fransa gibi 1789 ihtilalinin ilkelerini yaşattığını söyleyen, kendini böyle bir adaletle, insanlık değerleriyle özdeş göstermeye çalışan bir millet açısından, kendi milletvekillerinin mecliste yaptıkları, maalesef, bir utanç belgesi olmuştur; çünkü, bunun adaletle ilgisi yoktur, tarihle, gerçekle ilgisi yoktur, hukukla ilgisi yoktur. Yapılan eylem -bu, bir yerde kendi işleri, fazla ayrıntısına girmek istemiyorum; ama- aldıkları bu karar, doğrudan doğruya, Fransız Anayasasının da ihlalidir. Nitekim birçok hukukçu bunu söylüyor, birçok yazar bunu yazıyor.

Şimdi, biz, şöyle bakıyoruz: Bunları söylediler, meclisin işi dediler, bizim yetkimiz yok dedi-ler, buna karşıyız dediler... Şimdi, eğer istiyorlarsa, karşı olduklarını göstersinler. Karşı olmak, Türkiye'nin de hoşuna gidecek sadece birkaç tane beyanatta bulunmak değildir. Karşı olmak, eğer samimiyseler, Anayasaya aykırı bu yasayı, Anayasa Mahkemesine götürmektir; bu da onların işidir. Biz kendi işimize bakacağız; ama, eğer samimiyseler, bunu yaparlar.

Fransa ve Türkiye çok uzun zamandan, yüzyıllardan bu yana ilişkide olmuş; hatta, bu uzun yılların büyük kesitinde iyi ilişkide olmuş iki ülkedir, iki medeniyettir ve Fransa ile Türkiye'nin tarihinde, hem de yakın tarihinde, çok güzel örnekler de mevcuttur; ama, şunu da belirtelim: Biz, elbette, Fransız Halkını hedef olarak almıyoruz ve almayacağız. Böyle bir düşmanlık yaklaşımı içinde olmak bize yakışmaz ve elbette olmayacağız; ama, herkes şunu bilmelidir ki, Türkiye'ye kötülük edeni Türkiye unutacak değildir, Türkiye, bu kötülüğün karşılığını da, akıl çerçevesinde, sükûnetle, kararlılıkla elbette verecektir. (DSP sıralarından alkışlar) Üstelik, Fransa tekin memleket değildir. Bunu Fransızların, Fransız hükümetinin... Çünkü, bizim böyle Fransa'ya düşmanlık, Fransız Halkı... Böyle bir şey bize yakışmaz ve biz bunu düşünmeyiz dahi; ama, bu olayın gelişmesinde rol alan ya da buna mani olmayan Fransız yöneticileri şunu bilmelidir ki, yaptıkları hareket, Fransa özelliğindeki bir ülkede fevkalade tehlikelidir; çünkü, Fransa, Ermeni terörizminin çok canlı olduğu bir memlekettir. Fransa'da, geçmişte, 6 Türk diplomatı Ermeni teröristleri tarafından şehit edilmiştir. Malum o Orly katliamında 8 Türk ve Fransız vatandaşı öldürülmüştür. Fransa tekin memleket değildir; çünkü, bütün Avrupa'da, yabancı düşmanlığının, Türk düşmanlığının, Müslüman düşmanlığının en etkili olduğu ülke, maalesef, Fransa'dır. Bütün Avrupa'da, bu düşmanlık üzerine bina edilmiş partiler içinde en güçlüsü, Fransa'daki Le Pen'in partisidir. Fransa'da, böyle şakalar, böyle oyunlar yapmaya gelmez; yarın öbür gün, bütün Fransa'da bir terör dalgasının yükselmesine, Fransızlar tanık olur.

Tabiî, Türkiye olarak, Sayın Fransa Büyükelçisini çağırdım ve ilk gece söyledim. Bizim, Fransa'da yaşayan 300 000'den fazla vatandaşımız mevcuttur. Bu tarz düşmanlık belgeleriyle, bu tarz yanlışlarla, kışkırtıcılık olarak bunu algılayan sapıklarla, o vatandaşlarımızın hayatı, o vatandaşlarımızın can güvenliği, mal güvenliği, bir yerde, tehlikeye girmektedir ve bunun sorumlusu, bundan doğabilecek bir hadisenin sorumlusu, doğrudan doğruya, bu yanlış kararı teşvik eden, alan ve mâni olmayan kimseler olacaktır.

Şimdi, Türkiye olarak biz ne yapacağız. Dediğim gibi, bir defa yanlış yapmayacağız; yani, bir düşmanlık havasına girmek, tepki göstereyim derken kendi menfaatımıza ziyan vermek... Bunları, elbette yapmayacağız. Fransa Halkı, bütün halklar gibi, bizim dostumuzdur; bu bilinçle hareket edeceğiz. Ancak, şunu da söyleyeyim: Türkiye olarak biz, meşru müdafaa hakkımızı kullanacağız ve kullanmaktayız. Meşru müdafaa hakkı; yani, Türkiyemizin, devlet olarak, devlet düzeyinde aldığı ekonomik kararlar... Bunları alırken, bize, böyle, hemen bir düşmanlık sergileyebilmiş parlamentoların insafına, Türkiye olarak, elbette, biz, savunmamızın en önemli alımlarını itimat etmeyeceğiz; elbette, biz, ekonomik büyümemizin, haberleşme sistemlerimizin en önemli unsurlarını, bize düşmanlık edebilen ve bu düşmanlığa mâni olamayanların, yarın, öbür gün ne yapacağını kestiremediklerimizin insafına ve tercihine bırakmayacağız; elbette, Türkiye olarak, meşru müdafaa hakkımızı kendi ekonomimizi, kendi insanımızı koruma hakkımızı, sonuna kadar kullanacağız.

Sayın milletvekilleri, biz haklıyız; bu konuda, bu davada haklı taraf biziz; vicdanen haklıyız, tarih bakımından haklıyız ve biz, hiçbir şekilde, bu haklılığımız görülmedi diye, kimilerinin istediği, beklediği yanlışlara da düşmeyecek kadar akıllı bir milletiz ve Türkiye'nin hakkını da, Türkiye'nin hukukunu da kimselere yedirmeyiz. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Türkiye'ye düşmanlık politikası gütmekten, Türkiye'ye karşı düşmanlık hareketlerinin yapılmasına mâni olmamaktan, bugüne kadar kimse bir şey kazanmamıştır, bugüne kadar Türkiye'ye düşmanlık yapan, bu düşmanlıktan kazanmamıştır; Türk Halkına yanlış yapan, Türk Halkını rencide eden, haksızlık yapan, bundan kazanmamıştır. Biz, Fransa'nın, bu yanlışı yapanları doğru yola getirmesini, bu yanlıştan ders çıkarmasını ve geleceğe dönük bir siyah lekenin iki ülke arasında genişlememesini istiyoruz ve şunu da söylüyoruz: Türkiye olarak, biz kendimize güvenmekteyiz, biz tarihimize güvenmekteyiz, öyle, eski tarih şimdikileri ilzam etmez falan gibi lafları biz kabul etmiyoruz; biz, bin yıllık tarihimizin en iyi tarafıyla da, iyi olmayan tarafıyla da sahibiyiz; ama, bu meselede, bizim çekinecek, utanacak, sıkılacak hiçbir tarafımız yoktur. (DSP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

Saygılar sunuyorum efendim. (DSP, MHP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – TBMM Başkanvekili Nejat Arseven’in İsveç Parlamentosu Başkan Yardımcısı Anders Björck’ün davetlisi olarak İsveç’e yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/745)

        22.1.2001

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nejat Arseven'in, İsveç Parlamentosu Başkan Yardımcısı Anders Björck'ün davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyeti olduğu halde, 28-31 Ocak 2001 tarihleri arasında İsveç'e resmî bir ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun 18 Ocak 2001 tarihindeki 46 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan Kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

 

Ömer İzgi

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

Adı Soyadı         :

Seçim İli :

 

Nejat Arseven

(Ankara)

 

Fikret Uzunhasan

(Muğla)

 

Mustafa Kamalak

(Kahramanmaraş)

 

Kemal Kabataş

(Samsun)

 

Nail Çelebi

(Trabzon)

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır; okutuyorum:

2. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in Tekstil ve Konfeksiyon Sorunlarını Araştırma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/290)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekstil ve Konfeksiyon Sektörünün Sorunlarını Araştırma Komisyonu üyeliğinden istifa edi-yorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Faruk Çelik

                                               Bursa

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri vardır; önce tümünü okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

IV. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22 Ocak 2001 Pazartesi günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

M. Emrehan Halıcı

İsmail Köse

İ.Yaşar Dedelek

 

DSP Grup Başkanvekili

MHP Grup Başkanvekili

ANAP Grup Başkanvekili

Öneriler :

1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 220 nci sırasında yer alan 578 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 158 inci sırasında yer alan 457 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 22 Ocak 2001 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 586 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına alınması önerilmiştir.

2- Genel Kurulun; 24 Ocak 2001 Çarşamba, 25 Ocak 2001 Perşembe ve 26 Ocak 2001 Cuma günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması, 26 Ocak 2001 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 25 Ocak 2001 Perşembe günü gündemin 7 nci sırasına kadar olan t-sarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 24 Ocak 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Grup önerisi üzerinde şahsı adına Sayın Turhan Güven konuşacaklardır.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Lehte mi, aleyhte mi konuşacaksınız Sayın Güven?

TURHAN GÜVEN (İçel) - Aleyhte efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, bu kadar antidemokratik bir uygulamanın geliştiği bir durumda lehte söz almak biraz abesle iştigal olurdu. O nedenle, aleyhte söz aldım tabiî. (DYP sıralarından alkışlar)

Eskilerin bir deyimi var "benim oğlum bina okur, döner döner yine okur." Bakınız, aylardan beri, birbuçuk aya yaklaşan süredir, biz, aynı şeyleri tekrar tekrar, burada huzurunuza getiriyoruz; siz de, tekraren, bu gelişmeleri engelleyecek bir tavır içinde oylarınızı kullanıyorsunuz. Oylarınıza saygı duyuyoruz; ama, bu oyların sonucunda ortaya çıkan durumu da hep beraber izliyoruz, görüyoruz, bir sıkıntı yaratıyor. Ona değinmek istiyorum ben.

Şimdi, bakınız, Yüce Meclis, hani, hep istikrardan bahseden bir hükümete sahip olduğu iddiasında ya, gelin, bakalım şu istikrar neymiş, görelim.

İstikrar nedir; kararlılıktır. Şimdi, bakın, bir İçtüzük değişikliği huzurunuza getirildi; komisyondan geçti, istikrar sağlayacağı iddia edildi, çok uzun maddeler ve çok madde vardı. Peki, sonunda ne oldu; birdenbire bunu bıraktık, vazgeçtik. Eğer, bunun ciddî olarak lüzumuna, gerektiğine inanıyorsanız, niye bırakıyorsunuz bunu?! Şimdi, sekiz maddeden oluşan yeni bir İçtüzük değişikliği huzurunuza getiriliyor ve bunu da "kırksekiz saat geçmeden görüşelim" diyorsunuz. Daha doğrusu, siz demiyorsunuz değerli milletvekilleri, bazıları diyor. Peki, ne görüşeceğiz? Baktınız ki, Türkiye'de, artık, kamuoyu gerçekleri öğrenmeye başladı, biliyor ve bu, bazılarında sıkıntı yarattı ki, Mecliste bazı şeylerin görüşülmesi engellenmek isteniyor. Yani, bir kanun tasarısı veya teklifi gelecek, bir bütün olarak görüşeceğiz. Yani, İçtüzüğün 91 inci maddesi, o da değişiklik içinde; ama, sanki tek madde gibi görüşeceksiniz yüzlerce maddeyi. Niye; zaman kaybı. Yok efendim... Bu Meclisin aslî görevi bu, kanun yapmak ve kanunları, enine boyuna tartışa tartışa, milletin ve devletin esenliği, bütünlüğü, birliği ve yararı için çıkarmaktır sizin göreviniz. Ne olduğunu bilmeden, tümünü birden görüştürmenin kime yararı dokunacak, bana söyleyebilir misiniz?! Bir arkadaşın çıkıp da, efendim, bunun yararı vardır demesi mümkün mü değerli milletvekilleri?! Yapmayın!.. Bakın "bugün bana, yarın size" sözünü unutmayın. Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner diyorum hep. Yarın, muhalefet olabilirsiniz; bu tarafta değil de, şu tarafta oturursunuz.

SAFFET KAYA (Ardahan) - Zaten oturacaklar...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - O zaman, en fazla bağıracak olan siz olacaksınız; bunu unutmayın. Onun için gelin, işin makuliyetini değil, hukukîliğini, doğruluğunu tartışalım.

Şimdi, İçtüzük böyle geliyor mu; geliyor, sekiz maddelik geliyor. Peki, Anayasa değişikliği?.. O bir garibe. Çok enteresan, işe Rufaîler karışmaya başladı. Anayasa değişikliğine inanan insanlar mısınız, 200 küsur imzayla mı getirdiniz buraya; durun arkasında canım! Niye durmadınız?.. Durun arkasında!.. Arkasında duramıyorsunuz; niye?.. Tam komisyona geliyor, Komisyon başkanı yazı gönderiyor,  siz değerli Komisyon üyelerini çağırıyor, bir bakıyoruz ki "yok, bunu görüşemeyiz", "niye, ön mesele var; Anayasa Mahkemesi Siyasî Partiler Kanununun 103 üncü maddesinin ikinci fıkrasını iptal etti, onun gerekçesini bekleyelim." Hangi mantıkla?!. Bana onu söyleyin lütfen; hangi mantıkla?!.

Tamam, hadi diyelim ki, birileri sizi uyarmadı veya birileri birilerini uyarmadı "sakın ha" denildi, "dikkat edin" denildi, durdu. Bu defa, bir anlaşma zemini, bir başka şeyler, pazarlıklar falan filan... Bunların dışındayız, bilmiyoruz. bu defa tekrar görüşmek istenirken bir başka metin önümüze geldi.

Değerli arkadaşlar, anayasa değiştirmek ciddî iştir; bir devletin geleceğini derinden ilgilendiren bir olaydır. Öyle, her önünüze geldiği gün  anayasa değiştiremezsiniz canım! Ciddî olarak değiştirmeye inanıyorsanız, o zaman, nisan ayında getirdiğiniz maddenin arkasında niye durmadınız?! Nisan ayında, yine sizlerin imzalarıyla gelmedi mi; 69 gelmedi mi, 86 gelmedi mi, 101 gelmedi mi?!.  Peki, niye onu tozlu rafların arasına bırakıp, yeni bir madde düzenlemesi getirdiniz, bir de geçici 15 inci maddeyi ilave ettiniz?! Hukukçular, ne yarar sağlayacağını pek tahmin edemiyorlar.

Şimdi, 101 inci madde niye geliyor tekrar?! Geçen defada makuliyetiniz vardı, doğruydu; Cumhurbaşkanının, Sayın Demirel'in, bir kere daha, 5 yıl görev yapabilmesini sağlamak olduğunu sizler ifade ettiniz; Sayın Başbakan ifade etti, Sayın Ecevit müteaddit defa ifade etti. Tamam, katıldık, doğrudur dedik; ama, geçmedi, 101 geçmedi, Komisyon geri çekti.

Değerli arkadaşlar, daha evvel görüşülen iki madde 2 defa oylandı mı? 69 oylandı, kabul gördü, 330'u geçti; 86 oylandı, 2 defa oylandı, kabul gördü, 330'u geçti; onlar ne olacak? Yani, eğer 101 de 330'u geçseydi tümü oylanıp da bugün Anayasa değişikliği olacak mıydı, olmayacak mıydı? Ha, bakın, siz, bir şeyi değiştirirken, niçin değiştirdiğinizi öncelikle vatandaşa, kamuoyuna anlatmanız lazım. Bunu bir kapris, bunu bir inat, bunu hele bir ders verelim zihniyeti içinde değiştiriyorsanız Anayasaya yazık, yalnız Anayasaya değil, bize de yazık, size de yazık. Bunlarla meşgul olunmaz. İşte, zaman öldürmek budur. Kanunları, alelacele, böyle hemen alıp götürmek zamanı israf değildir derseniz, o zaman siz yanlış demiş olursunuz; tersine, zaman, her maddeyi tekrar tekrar görüştüğünüzde değer kazanır, işin doğrusunu bulduğunuz zaman değer kazanır.

Şimdi, siz 101'i getiriyorsunuz... Halbuki, İçtüzüğü biliyorsunuz da -eskiler, buna tecahülü arifane diyor- bilmezlikten geliyorsunuz.

Bakın, İçtüzüğe göre, bir kanun maddesi reddolursa, bir yıl geçmeden önünüze gelebilir mi? Bir paket olarak teslim ettiğiniz şeyi 2 defa oyladınız; reddolmadı mı? Yani, Anayasa nisan ayında önünüze gelseydi, 101'le beraber mi gelecekti; hayır, 101 çıkarılmış olarak gelecekti o paket, öyle oylayacaktınız bunu. Peki, siz ne yapıyorsunuz; bir kere daha 101'i getiriyorsunuz, İçtüzüğe aykırı davranış içinde oluyorsunuz, İçtüzük ihlal edilmiş oluyor; olay bu.

Peki, öbür taraftan, diyelim bir gensoru olayı gündeme getirdik; elinizden gelse onu da görüştürmeyeceksiniz de, Allah'tan Anayasaya 99 uncu maddeyi koymuşuz, mecbur kaldığınız için onu görüştürüyorsunuz. Ancak, öbürünü 48 saat geçmeden hele bakalım ne oldu derken, dün Danışma Kurulunda bir baktık ki, yine "efendim, Anayasayı görüşmeyeceğiz..." Bu, üçüncü görüşmeden üçüncü vazgeçme kararınız. Bu kadar -kusura bakmayın, ama- ciddî olan bir olayda, bakış açınızın ciddî olduğunu ifade etmek mümkün değil. Yine nereden aldınız derken, öğleyin Anayasa Mahkemesinin bir şeyi önümüze geldi. Ha, neden ertelemek istediğinizi, neden ahara bıraktığınızı o zaman anladık. O da yanlış...

Kanunların düzenlenme yeri burasıdır değerli arkadaşlar; siz Yüce Meclissiniz, siz millî egemenliğin temsilcisi olarak burada bulunuyorsunuz. Onun için, siz, kendi hakkınıza sahip olamazsanız, işte, başkaları sahip olma durumunda olur. Lütfen, sahip olalım!.. Yüce Meclisin görevlerinin ne olduğunun bilinci içerisinde olduğunuza inanıyorum; ama, bazı şeyleri gözardı etmeyelim.

Bu bakımdan, şu içtüzük değişikliğinin size hiçbir yararı olmaz. Bakarsınız, reddolduğu takdirde, belki, uygulama imkânı dahi olamaz. Hoş, uy-gulandığı takdirde sıkıntılar olacağını bilin. Siz, muhalefeti susturacağım gibi bir niyetin içerisinde oldunuz... Bazıları için düşünebilirim; ama, sizler için düşünmüyorum, bunu iyice bilin; ama, susturmak da böyle olmaz. Siz, susan bir Türkiye mi istiyorsunuz?! Biz, konuşan bir Türkiye istiyoruz, konuşan milletvekili istiyoruz, doğruyu söyleyen milletvekili istiyoruz; şuraya çıksın, açıkça desin ki, şu, şu yanlıştır. Şu, şu yanlıştır diyebildiği zaman, bu Meclisteki her milletvekili olarak, o arkadaşlar görevini yapmış olmanın bilinci ve huzuru içerisinde olur.

Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, bugün, Türkiye'de, siz, hele bakalım deliller, emareler -emare de yok ya, "deliller" deniliyor hep- ne olacak, onları bir görelim dediniz mi... Siz bir soruşturmanın ne kadar süreceğinin kâhini misiniz? Hele, deliller ortaya çıksın, Başbakanlık Teftiş Kurulunun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN GÜVEN (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Güven.

Mikrofonunuzu açtım efendim; lütfen, tamamlayın.

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (Devamla) - ...veya bir bakanlığın teftiş kurulunun hazırladığı 50 sayfa, 60 sayfa, 70 sayfalık rapor eğer delil değilse, siz hangi delilden bahsediyorsunuz, sizin delil anlayışınız nedir?! (DYP sıralarından alkışlar) Sizin delil anlayışınız nedir?! Bu, hukuku bilmemektir.

Bakın, şu operasyonda, bu kadar adam tutuklandı. Yani, o zaman, siz, şunu mu söylemek istiyorsunuz: Mahkeme laf olsun diye tutukladı.

Bakın beyler, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 104 üncü maddesi var; suçu işlediğine dair aleyhinde kuvvetli emareler elde edilen sanık aşağıdaki hallerde tutuklanabilir deniliyor. Bu tutuklamalar havadan yapılmış tutuklamalar diyorsanız, yani, delil diyorsanız, işte, size delil, kuvvetli emare...

Bakınız, yine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, cumhuriyet savcılarının açtığı davalarda delillerin tamamlanması diye bir olay yoktur. Yine, aynı kanunda, bakın ne deniliyor; 147 nci madde... Yani, bunları biliyorsunuz da, özellikle hukuk mezunu olan arkadaşlarımız biliyor da, hukukçu olmak olayı başka bir olay...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güven, lütfen tamamlar mısınız...

TURHAN GÜVEN (Devamla) - 1 dakika Sayın Başkan...

Kamu davasını açma görevi cumhuriyet savcısına aittir. Kanunda "aksine hüküm bulunmadığı takdirde, cumhuriyet savcısı ceza takibini gerektirecek hususlarda yeterli delil..." deniliyor, tam delil denilmiyor. Uygulamacılara biraz saygı gösterelim. Tam delil denilmiyor, dava açmak için yeterli delil... Emare yeter; ama, siz, tam delil arıyorsunuz. Canım, bu kadar zabıt var, hadi şu fezlekeyi geçelim... Bu kadar rapor varken, siz, daha, hangi delilin peşindesiniz, hangi delili takdir edeceksiniz?! (DYP sıralarından alkışlar) Onun için, siz, bu delillerin içine girerseniz, ileride çok daha değişik olaylara şahit olabilirsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Grup önerileri üzerinde, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, çalışmalarımızın hayırlı olmasını diliyorum.

İktidar grubu partilerin grup başkanvekilleri tarafından bir öneri getirildi; biraz evvel okundu, takip ettiniz. Bu öneriye göre çarşamba, perşembe, cuma günleri yasamaya ayrılmıştır, çalışma saatleri 14.00-24.00 olarak düzenlenmiştir ve öncelik sırasına da yeni bazı kanun tasarı ve teklifleri alınmıştır. Bu tasarı ve tekliflerden -belki biraz sonra sıra sayıları tekrar okunacak- biri, kamu iktisadî teşebbüsleriyle ilgili olan birkaç maddelik, bir diğeri, uluslararası sözleşme niteliğinde olan çocuk haklarıyla ilgili bir konu ve nihayet, yeni İçtüzük teklifidir.

Bildiğiniz gibi, daha önce, 51 maddelik bir İçtüzük teklifi, Meclisimizde haftalarca görüşülmüş, daha sonra geri çekilmiş, yine iktidar grubu partili milletvekillerinin imzasıyla, Anayasa Komisyonundan Genel Kurulumuza gönderilmiştir. 51 maddenin çok önemli, çok zorunlu, çok yararlı olacağı söylenmişti; tekrar geriye alındığına göre, bu sözlerden sarfınazar edilmiş demektir. Şimdi, yine, çok önemli, çok faydalı, çok yararlı diye 8 maddelik bir teklif gönderiliyor, hem de öncelikli olarak görüşülmek kaydıyla.

Değerli arkadaşlarım, bu söylediklerim, iktidar grubu partilerin her zaman yaptıklarının bir yenisidir. Yani, dün dağıtılan hemen gündeme alınıp görüşülecek, yine gece çalışması konulacak, yine çok önemli meseleleri görüşeceğiz, belki tekrar geri alınacak veya vazgeçilecek veya sonunda, bir başka yerden bu yaptığınız yanlıştır denilecek, bir değişiklikle veya Anayasa Mahkemesinden bir kararla önümüze gelecek.

Saat 24.00'lere kadar çalışmanın, burayı, bir fabrika gibi, seri imalat yapan bir kurum gibi görmekten kaynaklandığı bir tarafa, dün dağıtılıp henüz tetkik edilmemiş pekçok komisyon raporunun, bilinmeden, okunmadan, yeterince tartışılmadan, yine, maalesef, Genel Kurulun önüne getirilmiş olmasıdır.

Bütün bunlar bir tarafa, bir defa, bu düzenlemeye karşı çıktığımızı ifade etmek istiyorum. Bu önerinin aleyhinde oy kullanacağız; ancak, üzerinde durulması gereken çok önemli bir konu var. Sayın Güven, kısmen üzerinde durdu. Ben, bir başka açıdan meseleye bakmak istiyorum.

Geçtiğimiz hafta, Anayasa Komisyonunda 25 üyenin hemen 20'sinin uzlaşmasıyla, Anayasanın bazı maddelerinde değişiklik öneren teklif kabul edildi, bastırıldı, dün dağıtıldı, gündeme alınması bekleniyordu; hatta, geçtiğimiz haftadan aldığımız haberler, iktidar partileri tarafından, bu değişikliğin yarın, yani, çarşamba günü birinci görüşmesinin yapılacağı şeklindeydi. Dünkü Danışma Kuruluna çağrıldığımızda, herhalde bunun, zamanlaması, takvimi yapılacak diye düşünerek gittik; ama, öneriden de gördüğünüz gibi, Anayasa değişiklik teklifinin Genel Kurulda görüşülmesi, bu hafta içerisinde mümkün görülmedi.

Değerli arkadaşlarım, bu konu spekülasyonlara yol açtı; çünkü, birkaç gün evvelinden, gazetelerde, birkısım haberler, bu konu üzerinde yoğunlaşmıştı; her şey konuşuluyordu, ziyaretlere dikkat ediliyordu, bazı yerlerden bazı yerlere etki yapılabileceği söyleniyordu; ama, dün olay gerçekleşince ve hele hele akşam saatlerinde Anayasa Mahkemesinden de bir yazılı açıklama yapılınca, bu değişiklik teklifi üzerinde, artık, herkes bir şeyi görmüş ve anlamış oldu.

Değerli arkadaşlarım, bu konu, şüphesiz, tartışılacaktır; geri çekilmemiştir, komisyona gönderilmemiştir, vazgeçilmemiştir; ama, haftalardır "çok önemli", "bir an önce çıkaracağız", "çok iyi bir düzenleme yaptık" şeklinde, Sayın Başbakandan başlayarak Başbakan Yardımcılarına, teklif sahibi milletvekili arkadaşlarımızın tümüne ve Komisyon Başkanına varıncaya kadar bu teklif göklere çıkarılırken ve sahip çıkılırken, bugün, ortada kalıvermiştir. Hatta, daha da acısı var; sadece iki beyanat takip edebildim, birisi Sayın Başbakanın Başbakanlık önünde yaptığı bir açıklamadır. Sayın Başbakan, Anayasa Mahkemesinin kaygılarını haklı bulduğunu söylüyor "bazı kaygılara ve olumsuzluklara yol açabilirdi, tekrar bir düzenleme yapabileceğiz" diyor. Savunma Bakanımız Sayın Çakmakoğlu da, verdiği bir beyanatında, Anayasa Mahkemesinin bu açıklamasını çok normal bulduğunu ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, vakıa ortadadır; bu vakıa da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konumunu, Anayasa içerisindeki yerini, siyaset kurumunun bütününü dikkate alarak bir değerlendirme yapmamız gerekir. Bu teklifin sahibi biz değiliz; bu teklifin sahibi, 216 milletvekilidir; birinci imzalar da, o partilerin genel başkanlarına aittir; yani, Sayın Başbakan ve Başbakan Yardımcıları bu teklifi imzalamıştır. Her üçü tarafından da, bir hayli safahat geçiren bu teklifin görüşülmeleri sırasında, siyasî partilerin demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu, evet, kapatılabilecekleri; ama, kapatılmalarının, anayasal güvence içerisinde cereyan edecek bir prosedüre mutlaka uygun hale getirilmesi gerektiği söylenilmiştir; biz, Fazilet Partisi olarak bu düşünceyi destekledik. Sanmayınız ki, sadece Fazilet Partisi hakkında Anayasa Mahkemesinde bir kapatma davası vardır ve yine sanmayınız ki, Fazilet Partisi kapatılacağı endişesiyle bu teklife dört elle sarılmıştır. Biz bir siyasî partiyiz, meşruiyetimizi halktan ve halk desteğinden alıyoruz, programımızdan alıyoruz, inancımızdan alıyoruz. (FP sıralarından alkışlar)

Demokratikleşme adına, insan hakları adına dün de söylediğimizi bugün de söylüyoruz ki, siyasî partiler gelişigüzel kapatılmamalıdır, açık olmaları esas olmalıdır, yasalara uygun hareket etmeleri konusunda uyarılmalıdır, farklı tedbirler gündeme gelmelidir ve kapatma son çare olarak mutlaka var olacaksa, bu aşamalar ortaya konulmalıdır. Bunu hukuk devleti olmanın gereği olarak söylüyoruz, Avrupa Birliğine girme aşamasındaki Türkiye'nin yapması gereken ev ödevlerinden birisi olarak söylüyoruz ve her şeyden önce, halktan desteğini alan bir siyasî partinin, mutlaka, yine halkımızın inancını, kültürünü, tarihini savunabilecek bir yapıda, her zaman, legal, meşru zeminlerde siyaset yapmasını istediğimiz için bunu söylüyoruz. Maalesef, birkısım medyanın çarpıtmaları içerisinde "Fazilet Partisi kapatılma korkusuyla bunu bir pazarlık konusu yaptı" şeklindeki ithamları şiddetle ve nefretle reddediyoruz, böyle bir pazarlığın içerisinde de olmadık. Zaten, teklif sa-hipleri bunu sonuna kadar savunduklarına göre -şu an itibariyle söylüyorum- bu teklifi savunanlara niçin getirdiklerini sormak gerekir; onlar da, zaten, cevaplarını veriyorlar.

Değerli arkadaşlarım, eğer şu Anayasa Türkiyemiz için, hepimiz için en önemli bir belgeyse, şimdi, bazılarının yaptığı açıklamaları bu Anayasaya bakarak yapmaları gerekecektir. Halkın içerisine girdiğinizde, halkla tek tek konuştuğunuzda, eğer siyaset kurumunun itibar kaybettiğini görüyorsanız, milletvekilinden partilerine, iktidarından muhalefetine kadar, halkta bir itibarsızlık yerleştiğini, bir erozyona uğradığımızı fark ediyorsanız, eğer "bu Meclisten de hayır gelmez, benim meselelerimi orası çözmez; zaten, onlar bir iş yapmaya muktedir değil ki; filanlar, falan odaklar müsaade etmedikçe hiçbir şey yapamazlar" şeklindeki kanaati siz de duymuş ve yaşamışsanız, karşımıza çıkan son olaya bu açıdan bakmamızda isabet var.

Belki siyaset kurumunun, belki milletvekillerinin bir miktar da olsa itibar kaybetmesinin sorumlusu bizler de olabiliriz, kusurlarımız var, hatalarımız var; ama, gidin, dinleyin, görün ki, bu kurumun yıpranmasının bir sebebi de, siyasetdışı kalması gereken kurumların buraya müdahale etmesidir, Parlamentoyu baskı altına almasıdır, Parlamento üzerinde söz söylemesidir. (FP sıralarından alkışlar) Bu Anayasa üzerine yemin etmiş milletvekillerinin, Anayasa Mahkemesinin yazılı açıklaması karşısında, başlarını ellerinin arasına alıp düşünmeleri gerekir.

Eğer, bu Anayasanın 7 nci maddesi "yasama yetkisi, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, Bu yetki devredilemez" diyorsa, Anayasanın 6 ncı maddesi de egemenliği millete vermişse; kuvvetler ayrılığı prensibi içerisinde, demokratik parlamenter sistemde, yargı, yasama organına müdahale etmemelidir düşüncesine sahipsek, bu yazılı açıklamayı nereye koyacaksınız, vicdanlarınıza soruyorum?

Bu, fevkalade yanlış olmuştur. Yargı, yasama yetkisinin tek sahibi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine, böylesine, muhtıra niteliğindeki bir mektupla cevap gönderemez, yazı yazamaz, görüşlerini bildiremez. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, o yüzden, bu teklif geçer veya geçmez -teklif sahipleri için söylüyorum- imzalarınızı gözü kapalı atmadıysanız, imzalarınız namuslarınız ise, yaptığınız işin doğru olduğuna inanıyorsanız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

Mikrofonunuzu açtım; buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...başta Sayın Başbakan olmak üzere, bu konudaki hassasiyetini de bildiğimiz bütün liderler için, bu teklife sonuna kadar sahip çıkmaları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin böylesi müdahalelere karşı, yekvücut, milletin iradesini temsil etme noktasında başarılı bir sınav vermesi gerekmektedir. Yoksa, bu açıklamaları "aman, ne güzel" diye karşılayacak olursak, "az bile söylemişler" diyecek olursak, bu sıralarda niçin oturduğumuzu kendi vicdanlarımıza sormamız gerekir.

Değerli arkadaşlarım, yasama yetkisi bizimdir; yanlış yaparız doğru yaparız, siyaset bize, bu Mecliste, yasama yetkisini vermiş.

Anayasa Mahkemesi bir defa müdahale edemez; bir. İkincisi, yarın önüne gelebilecek bir noktada, kendi kanunu bile, fikir beyan etmesini yasaklamaktadır. Önüne gelmiş veya gelmesi muhtemel bir konu hakkında Anayasa Mahkemesi ihsası reyde bulunamaz. İhsası reyde bulundukları bir konuda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Efendim, bir dakikada toparlayacağım.

BAŞKAN - Açıyorum mikrofonunuzu efendim.

Buyurun, lütfen tamamlayın.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, üçte 2 ikilik çoğunlukla karar verme meselesini bir problem haline getirmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu Anayasanın hükümlerinde de, bu İçtüzüğün hükümlerinde de, bazı özel kanunlarda da nitelikli çoğunluk aranmıştır. Her zaman, bu nitelikli çoğunluk, önemli konular için önümüze gelmiştir. Anayasa Mahkemesi, nitelikli çoğunluk hakkında ileriye sürdüğü itirazlarını, belki özel görüşmelerle bir fikir olarak teklif sahiplerine aktarabilirdi; ama, bunu, bir müdahale sayabileceğimiz yazılı açıklamayla yapmaması gerekirdi.

Anayasa Mahkemesi Refah Partisi hakkındaki kararını, 9'a 2 gibi bir yüksek çoğunlukla vermiştir. Bugün endişeleri mi vardır ki, 8'e 3'lük bir çoğunluk konusunda itiraz etmiş olsunlar?! Biz, Anayasa Mahkemesi üyelerinin hepsinin -içerisinden bazı kimseleri, şunları bunları ayırt etmeden söylüyorum- Anayasaya da, cumhuriyet ilkelerine ve prensiplerine de, hukuka da temelden bağlı olduğuna inanıyoruz. Onları kim seçmiştir, hangi zihniyettedir, evinde ne olmuş, bitmiştir; bizi ilgilendirmiyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arınç, lütfen efendim, son sözlerinizi alabilir miyim, çok rica ediyorum.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Biz, onların, kararlarını verirken, Anayasa, hukuk ve hukuk devleti olmanın gerekleri içerisinde hareket edeceklerine inanıyoruz.

Bizim yaptığımız düzenleme, onlara karşı bir güvensizlik değildir; asıl onların yaptıkları hareket, bu konuda çeşitli kuşkular meydana getirebilecek zararlı bir harekettir. Meclis, iradesine sahip çıkmalıdır. Teklif sahipleri, bu konuda ısrarlarını sürdürmelidirler. Bunun arkası bir başka türlü gelmeden, Meclisin, iktidar ve muhalefetiyle birlikte, bu konuda en iyi sınavı vermesini diliyorum.

Sayın Başkana ve değerli Meclis üyelerine saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Arınç.

KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, lehte söz istiyorum.

BAŞKAN- Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu öneri, iktidar partilerine mensup grupların Meclisin fazla çalışması ve Mecliste bazı yasa tekliflerinin veya tasarılarının öncelikle müzakere edilmesi konusunda getirdikleri bir öneri. İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre üzerinde müzakere açılmış.

Bu teklifin lehinde söz aldım. Niye lehinde söz aldım; burada, evvela, yapılan birtakım konuşmalar var. Ben de burada parlamenterim. Yani, susmak demek, burada yapılan her konuşmayı tasvip etmek anlamına gelmez; ama, söz fırsatı buldukça bunları konuşmak lazım.

Evvela, milletvekilleri buraya niye geldi; çalışmak için geldi. Niye geldik buraya; milletimize ve devletimize faydalı olan kanunları, geniş bir mesai sarf etmek suretiyle çıkarmak; halkın menfaatına uygun olan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin menfaatına uygun olan kanunları çıkarmak için; bu güzel bir şey. Ancak, şimdi, bir avukatlık kanunu var; bu, İçtüzüğün niye önüne alınıyor?! Şimdi, bu avukatlık kanunu çıktıktan sonra, Meclisimizin avukatlarının hiç çalışmalarına gerek yok; her birisi, ayda 35-40 milyar lira  alacaklar -gelecek, konuşacağım- ve ondan sonra, devlette ne avukat kalacak ne hâkim kalacak; çünkü, o kadar büyük cazibeli bir hale getiriliyor ki; Barolar Birliği bir imparatorluk haline getiriliyor. Ondan sonra, bütün anonim şirketler ve kooperatiflere avukat tutma zorunluluğu getiriliyor. Bunların ücretlerini de yine Barolar Birliği belirliyor.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul)- Sen mi vereceksin cebinden paraları!

KAMER GENÇ (Devamla)- Tabiî, senin menfaatına dokunuyor, onun için konuşuyorsun. Neyse...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul)- Olayı çarpıtıyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla)- Sayın Başkan, lütfen susturur musunuz.

BAŞKAN- Efendim, lütfen...

KAMER GENÇ (Devamla)- Böyle olunca, önce, tabiî, İçtüzük geliyor. Şimdi şu tercihi yapmak zorundayız sayın milletvekilleri. İçtüzük, Anayasadan daha önemli bir düzenlemedir. Yani, acaba, burada, İçtüzüğün getirdiği sistemle, bütün kanunlar tek tek incelenerek, maddeleri müzakere edilerek mi kabul edilmelidir; yoksa, tümü üzerinde burada bir konuşma yapılsın, ondan sonra da... Zaten, iktidar partileri tarafından verilen çoğu önergeler de müzakere edilmeden geçiriliyor; böyle bir sistemle mi gitsin; yoksa, bunlar, madde madde müzakere edilsin ve ayrıca da önergeler de burada tartışılsın...

Değerli milletvekilleri, burada yıllardır yasama faaliyetinde bulunuyoruz. Özellikle vergiyi ve zengin kesimi ilgilendiren, bürokrasiyi ilgilendiren kanun tasarıları buraya geldiği zaman, bir bakıyorsunuz, gece yarısı önergeler geliyor. Büyük bir holding grubunun vergi menfaatını koruyan teklifleri -burada artık cep telefonları da çalışıyor ya- özel telefonlarla, temsilciler, buraya getiriyorlar ve bunlar müzakeresiz geçiyor; devlete, katrilyonlara kadar varan zarar getiriliyor.

Bürokratlar... Türkiye'yi yöneten, Parlamento marlamento değil; yöneten bürokrat. Kanun tasarı ve tekliflerini onlar hazırlıyorlar, iktidardakilerin de bu konuda çok fazla da bilgisi yoksa -ki olmadığına da inanıyorum- "efendim, işte, şu şöyledir; bu, memleketin menfaatınadır" diyorlar; ama, maaşlarını, aylıklarını, ödeneklerini de -öyle güzel tuzak maddeler getiriyorlar ki- burada, hiç farkına varmadan vergiden de muaf tutuyorlar, harçtan da muaf tutuyorlar, her türlü şeylerden muaf tutuyorlar ve buradan geçiriyorlar.

Şimdi, eğer sizin getireceğiniz tüzük değişikliği teklifiyle bu sistem gelirse, inanmanızı istiyorum, devletin büyük kaynakları belli çevrelere transfer edilecek, güçlü olan bürokrat kesim, burada, Parlamentonun hiç fark etmediği şekilde, kendi lehlerine maaşlarına da zam yapacaklar, vergiden de muaf tutulacaklar, kendilerine her türlü kolaylıkları getirecekler; bunları gördük; bunları söylüyoruz; ama, şunu da söyleyeyim ki size: Siz daha dün geldiniz, daha çok yenisiniz...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) - Sen eski oldun da ne oldu?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, bu Parlamentoda, bugüne kadar, hiçbir iktidar, bu kadar kısa bir zamanda, muhalefetin sesini kısmaya cüret edemedi; niye edemedi; sizin döneminizde yapılan suiistimallerin onda 1'ini yapmadığı için cüret edemedi. (DYP sıralarından alkışlar) Yani, her gün, basında, milyarlarca liraya, hatta katrilyonlara varan suiistimaller... Türkiye'nin geleceğini ipotek altına alan, Türkiye'nin geleceğini kapitülasyonlara terk eden bir yapılanmayı getiriyorsunuz; ee, tabiî, bunlar, bu kürsüde söylenecek. Hatta, bu kürsüyü de halka kapatmak istiyorsunuz. Bunları zaman zaman söylediğimiz zaman -bazı basının buradaki muhabirlerinden duyuyorum- "bizim gruplardan gelen tekliflere göre, aman ha, Kamer Genç ne diyorsa, bir satır almayacaksınız" diyorlar. Tabiî, bunları da, burada eğer halka sunmazsak, işte, bu kapalı kapılar arkasında kalacak ve ondan sonra da, Türkiye, bir uçurumun altına düşecek. Bunları niye söylüyoruz; anlayan anlar, anlamayan, tabiî, istediği gibi hareket eder.

Buradan bir yere de varmak istiyorum; burada, biraz önce konuşan bir arkadaşımız, Anayasa Mahkemesini yerden yere vurdu. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu kürsünün bir özelliği vardır; burada kendisini savunma olanağına sahip olmayan kurumlar burada tartışılamaz. Dolayısıyla...

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Savunuyorlar...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, neyse... Şimdi, ben, düşüncelerimi söylüyorum.

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - "Savunamaz" diyorsun da...

KAMER GENÇ (Devamla) - Anayasa Mahkemesi, bir anayasa kurumudur; elbette ki, kendisiyle ilgili düzenlemelerde, kendi düşüncesini belirtir. Yani, bu memlekette, kurumlar, düşüncelerini belirtmezse, yani... Ama, burası Meclis; o, kurum olarak düşüncesini belirtir; fakat, ben de, Meclis olarak, yasama organı olarak, kendi vicdanıma göre karar veririm. Burada, olayları yanlış anlamamak lazım. Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Sen bu anayasa değişikliğini yaparsan, beni, âdeta, kaldırıyorsun demektir." Yani, üç kişiyi Anayasa Mahkemesinde veya bir kişi üzerinde, işte, siyasî baskı kurmak, ekonomik baskı kurmak, çeşitli... Ben, haşa, o insanlar buna gelir demiyorum; ama, düşünebiliyor musunuz; yani, bir yerde 11 kişiden teşekkül eden bir kurum; üçte 2'si herhalde 9 kişi ediyor; 3 kişi geriye kalıyor; 3 kişi de, yani bu insanları... Bakın, bunları, karar verirken çok önemli düşünmek lazım. Yani, işte, çeşitli cazip teklifler, tehditler yapılmak suretiyle bir iki kişi tehdit altında bırakılabilir; bunu kabul etmek lazım; Türkiye'de yaşıyoruz. O itibarla, Anayasa Mahkemesi Başkanı demiştir ki: "Yani, bu anayasa değişikliği yapıldığı takdirde, bizim için, artık, karar verme imkânımız kalkmıştır." Bu, Anayasa Mahkemesinin de bir yüksek yargı organı olmanın verdiği bir düşüncedir. Bunu niye bu kadar kınıyoruz burada?! Yani, Anayasa Mahkemesi karar verdi diye, biz de buraya şey geldiği zaman, kendimize göre, vicdanımıza göre karar veririz; ama, kurumları, hepsini susturarak, Meclisi de zaten susturuyorsunuz, işte, İçtüzükle de susturunca ondan sonra kim konuşacak, kim bu memleketin problemleriyle ilgilenecek? Anayasa Mahkemesinin, burada, bana göre, yaptığı açıklamaya bu kadar şiddetle karşı çıkmanın bir anlamını anlayamadım.

MEHMET ZEKİ ÇELİK (Ankara) - Senin neye karşı çıktığın belli değil ki!..

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, çok bilinçli, her şeyi çok, Türkiye'nin gerçeklerini bilen bir kişiyim. Ben, kişilerin, "demokrasi ve insan hakları" dedikleri zaman, kimin için demokrasi ve insan haklarını kastettiklerini biliyorum. Ben, birtakım insanların ve partilerin zihinlerindeki gerçekleri çok iyi kavrayan bir insanım. Onun için, ben burada vicdanıma göre konuşuyorum; ama, birtakım insanlar, benim düşüncemi kendi menfaatlarına uygun bulmuyorlar; ama, biz şimdiye kadar, burada da belli, yani, susuyorsak, burada yapılan her konuşmayı tasvip ettiğimiz anlamına değildir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kurumlar ülkesidir. Anayasada, bu kurumların  herkesin görev ve yetkileri belirlenmiştir. Bu kurumlardan, birisi diğerinin görev ve yetkisine müdahale ettiğinde... Yani, siz, Anayasa Mahkemesini yargı olarak koymuşsunuz; Anayasa Mahkemesini işleyemez halde bırakacak bir düzenleme yaptığınız zaman, elbette ki, o zaman Anayasa Mahkemesi "böyle düzenleme yapacağına, beni kaldır" dersin; gayet normal yani. Bunu söylemesinde niye bu kadar tedirginlik yaratılıyor?! Ben, Anayasa Mahkemesi gibi yüce bir kuruma gelmiş bir yüksek hâkimin, yarına karar verirken, vicdanının sesini dinleyerek karar vereceğine inanıyorum. Biz parti kapatılmasına da karşıyız; ama, anayasal sistem içinde, yasalar içinde, elbette ki Anayasa Mahkemesi inceleyecektir kararlarını.

Ayrıca da, Mecliste, maalesef, iktidar partisi, nedense, biraz önce de dediğim gibi, çok erken, muhalefeti susturma hevesine katıldı. İşte, grup toplantılarını bugün görüyoruz... "Efendim, yargıda açılan bir dava var, açılan davayla ilgili Mecliste tartışma açılmaz..." Değerli milletvekilleri, bu, bir kandırmacadır; Anayasanın o hükmü öyle değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum...

BAŞKAN - Sayın Genç, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, siz, buradaki müzakerelerde, yargıyı etkileyecek biçimde, eğer "bu mahkeme bu şekilde karar veremez" diye tehdit eder şekilde burada tartışırsanız olur; yoksa, herkes gitsin, suiistimal yapsın, hırsızlık yapsın; gitsin mahkemeye de dava açsın "ne yapalım kardeşim, sen, Meclis, bana hesap soramazsın; çünkü, Anayasa budur; açılan bir dava dolayısıyla tartışma açılamaz; yok, bilmem gensoru verilemez!.." Bunlar çocukça kandırmacadır. Bu partiler, iktidar partileri, menfaat birlikleri içinde, maalesef, birbirlerine kenetlenmişlerdir.

Şu depremlerde, Ford grubu geldi, evleri yaptı. Öte taraftan, Dünya Bankası, size, 3 milyar dolar yardım yaptı. Bunu kime verdiniz? Bunların hepsinin sorusu var bizde; neler yapıldığını...

Ayrıca, bu deprem evlerinde, gerçek vatandaşın menfaatını koruyucu bir düzenleme yapılmadı; gidildi, en pahalı malzemeler seçilerek müteahhitler korunmaya çalışıldı. Bunları burada tartışacağız.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) - Sayın Başkan, Danışma Kurulu önerisi üzerinde konuşsun.

BAŞKAN - Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) - Tabiî, sizin menfaatınıza dokunuldu mu "Sayın Başkan" diye hemen müdahale ediyorsunuz. "Sayın Kamer" deyin, konuşmayayım; benden rica edin, ben konuşmayayım.

Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Grup önerilerini teker teker okutup, değerli oylarınıza sunacağım:

1- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 220 nci sırasında yer alan 578 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 4 üncü sırasına, 158 inci sırasında yer alan 457 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 22 Ocak 2001 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 586 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum efendim:

2.- Genel Kurulun, 24 Ocak 2001 Çarşamba, 25 Ocak 2001 Perşembe ve 26 Ocak 2001 Cuma günleri 14.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması, 26 Ocak 2001 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 25 Ocak 2001 Perşembe günü gündemin 7 nci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 24 Ocak 2001 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi, tasarı ve tekliflerin görüşülmesinde soru-cevap işleminin 10 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Plan ve Bütçe Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin yazılı olarak başvurmalarına ilişkin Başkanlık duyurusu

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bağımsız milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu üyeliğe aday olmak isteyen bağımsız üyelerin, 25 Ocak 2001 Perşembe günü saat 18.00'e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak başvurmalarını rica ediyorum.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın birinci sırasında yer alan, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 31 arkadaşının, enerji alanındaki yolsuzluk ve usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasında ve teftiş kurulu raporlarının uygulanmasında görevinin gereklerini zamanında yerine getirmediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkındaki 11/6 esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 31 arkadaşının, enerji alanındaki yolsuzluk ve usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasında ve teftiş kurulu raporlarının uygulanmasında görevinin  gereklerini zamanında yerine getirmediği iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, önerge daha önce basılıp dağıtıldığı ve okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer sayın milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri; önerge sahibi için 10 dakika, gruplar ve hükümet için 20'şer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum...

Gruplardan, isimleri tamamlamalarını rica ediyorum; şu anda, sadece bir grup, konuşmacısını belli etmiş.

Bu arada, önerge sahipleri adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük konuşacaklar. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında enerji alanındaki yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ilgili, Enerji Bakanının, görevini yerine getirmemesi nedeniyle verilmiş olan gensoru üzerinde, önerge sahibi olarak, söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, eğer bu gensorunun gündeme alınmasını temin ederseniz, o takdirde, gensoruya neden olan olayları ve halen daha gündeme gelmemiş, ama, halen bu gün bile mahkemeye intikal etmiş olan enerjiyle ilgili birkısım konuları gündeme getirmek ve bunu burada tartışmak imkânını da vermiş olursunuz.

Mesela, Başkent Elektrik Dağıtım, bugün mahkemeye müracaat etmiş, 1998 yılıyla ilgili. Dün akşam bir televizyon kanalında, Prof. Özemre'nin yazmış olduğu ve Enerji Bakanını itham eden fevkalade ciddî iddiaların olduğu 29 sayfalık raporlardan bahsediliyordu; bunlar gündeme gelebilir ve benzeri olayları mutlaka gündeme getirebiliriz; yeter ki, bu gensoruyu gündeme alabilelim.

Sayın milletvekilleri, bu gensoruyu vermeden önce, Sayın Enerji Bakanının, Türk demokrasisine hizmet etmenin gereği olarak istifa etmesini beklerdim. Siyasete karşı olan güvensizliğin kaldırılması için, siyasî sorumluluğun gereği olan çekilmeyi, üçbuçuk yıldır oturduğu o koltuğu bırakması gerektiği zamanda boşaltması için dilerdim. Ne yazık ki, o siyasî etik gereği, yerine getirilmedi. Vatandaş, bir kez daha Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında ve bağlı, ilgili kuruluşlarında cereyan eden ayyuka çıkmış ve her yerde konuşulan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üstünün kapanacağından endişelidir. (DYP sıralarından alkışlar)

Bürokrasi ve işadamı yanında, siyaset ayağının olduğuna dair genel bir kanaat ve şaibe vardır. Olmamasını dileriz; ancak, ortaya çıkabilmesi, baskı altında kaldığı imajını vermemek için istifa etmek, demokrasiye ve siyasete en büyük hizmet olacaktı.

Sayın milletvekilleri, soruşturma ve gensoru müesseseleri, parlamenter demokrasimizin en önemli demokratik denetim yollarıdır. Halkın sokakta konuştuğunu, vatandaşın kahvelerde dillendirdiğini ve tepkisini gensoruyla gündeme getirdik. Unutulmasın ki, denetim yetkisi tanınmamış veya bu yetkiyi zamanında kullanmamış olan bir meclis, demokratik olamaz, demokratik niteliği de olamaz.

İşte bu anlayış içerisinde vermiş olduğumuz ve yargıya intikal etmiş olan bir olayın, Anayasa gereği konuşulmaması gerektiği şeklinde son zamanlarda bazı değerlendirmeleri de üzüntüyle izliyoruz; ancak, unutulmaması gereken bir husus var: Delillerin gizliliği başkadır, gizli delillerin kullanılması başkadır; bu itibarla, açığa çıkmış gizli delillerin bu serbest kürsüden kullanılmasının bir mahzuru olmayacaktır, hakkında dava açılmış bir bakanla ilgili olarak görüşmelerin yapılmasına herhangi bir mani teşkil etmeyecektir, derdest davayı da etkilemeyecektir.

Bakın, Anayasa Mahkemesinin bu konuda müstakarr kararı var. Anayasa Mahkemesi kararında diyor ki: "Meclis soruşturmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından mahkemede davası devam eden bir konuyla ilgili olarak görüşülmemesi, Anayasaya aykırıdır; çünkü 'yargıda görülmekte olan bir dava var' gerekçesiyle denetim yetkisinin askıya alınması hiçbir suretle mümkün değil, onu etkileyemez."

Bütün bunlara rağmen, bu Anayasa Mahkemesi kararı hiçe alınmak suretiyle "efendim mahkemeye intikal etti, onun için bu gensoru burada görüşülemez, onun için soruşturma komisyonları burada kurulamaz, onun için soruşturmayla ilgili denetim yolları açılamaz" şeklindeki gerekçe, doğru değildir, Anayasaya aykırıdır; işte, Anayasa Mahkemesi kararları.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz gensoruya konu olan olaylarla ilgili olarak, enerji alanında yapılan usulsüzlük, yolsuzluk, teftiş raporlarının gereğinin yapılmaması nedeniyle müsteşar yardımcıları içeri alınıyor, genel müdürler, genel müdür vekilleri, yardımcıları, daire başkanları içeriye alınıyorlar; işadamları gözetim altına alınıyor, bir kısmı ise tutuklanıyor. Ancak, siyasî sorumluluğu bulunan ve ifadelerde adı geçmesine rağmen, Sayın Bakan, büyük bir sorumsuzluk örneği göstermek suretiyle görevinden ayrılmıyor. (DYP "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bu gensoru, siyasî sorumluların, büyük sorumsuzluk anlayışının değerlendirilmesidir. Bu gensoru, hükümet etme anlayışının ve üslubunun millet adına sorgulanmasıdır; millete vaat edilenle, uygulamadaki farkların ortaya konulması hadisesidir. (DYP sıralarından alkışlar) Kamuoyunun önünde cereyan eden olayımızda, Enerji Bakanı üzerine düşen görevi yapsaydı veya hükümet, ilgili Bakan hakkında, tahkikatın selameti açısından -aynen, küçük bir memura uyguladığımız gibi- bir işlem yapmış olsaydı, görevinden ayrılmış olsaydı, o zaman, biz, bu önergeyi vermeyecektik. Vatandaşın beklentilerini, medyanın, köşe yazarlarının, kamu meslek kuruluşlarının iyiniyetli değerlendirmelerini dikkate almayanlara karşı, muhalefet olarak, siyasî sorumluluğumuzun gereğini yaptık ve bu gensoru önergesini verdik.

Ayrıca, şunu hatırlatmak istiyorum: Jandarma fezlekesi, hâkim önündeki ifadeler, bilgiler, belgeler, raporlar, öncelik ve ivedilikle gensoru denetim yoluna başvurma ihtiyacını doğurmuştur. Halen, bunları, siz -bir belge, bir bilgi- mahkeme safahatıyla ilgili konuşulanları dikkate almayacak mısınız?! (DYP sıralarından alkışlar)

Söz konusu olayla ilgili olarak, arada dört ay görev yapmış olan bir Bakan "beni o Bakanla aynı kefeye koymayın" diye televizyonlardaki değerlendirmesini dikkate almayacak mısınız?! (DYP sıralarından alkışlar)

Olayların gelişimine göre, ileride, soruşturmayla ilgili olarak da, özellikle bu konuyu gündeme getireceğimizi, bilhassa, huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde enerji krizi olmakla birlikte, enerji yönetim krizi vardır; çok büyük menfi etkiler yaratmaktadır. Meslekî tecrübe ve formasyonların olmadığı, siyasî iradenin hâkim olmadığı bir ortamda, ne enerjiyle ilgili bir program yapabilirsiniz ne de Türkiye'nin enerji ihtiyacını giderebilirsiniz; işte, üzerinde durduğumuz nokta bu.

Sayın milletvekilleri, enerji sektöründe özelleştirme; yani, işletme hakkının devri Türkiye'nin en önemli özelleştirmesiydi. Doğru Yol Partisinin hükümette olduğu dönemlerde, 10 santral, 27 dağıtım bölgesi basın önünde şeffaf bir şekilde ihale edildi; dört senedir gereği yapılmadı. Ne yapıldı; sadece, Çayırhan Termik Santralı teslim edildi. O da ne oldu; Çayırhan Termik Santralında çalışan 2 000 işçi sokağa bırakıldı, 500 işçi emekli oldu, herkes perişan oldu, o işçilerin, o çalışanların hakları korunmadı ve arkasından da, biz, bunu, bu şekilde yaptık diyeceksiniz. Bu yetmiyormuş gibi, dünyada enerjinin kilovatsaati 4 sent iken, biz, bugün, gelecekle ilgili olarak otuz yıl sonrasını ipotek altına almak suretiyle, enerjiyi 13 sente satacak imkânı, maalesef, sağladık. Bunu hiç mi dikkate almayacaksınız, bunda hiç mi bir suç bulmayacaksınız? (DYP sıralarından alkışlar) İşte, değerli milletvekilleri, bunu, bunun için yaptık.

Tahsisler yapıldı, işlemler belirlendi; dört yıldır devir işlemini gerçekleştirmediniz, Hazineye bir katkı da sağlamadınız. IMF, Dünya Bankası, 31 Mart 2001'e kadar size imkân verdi. Yap-işlet-devretle ilgili mevzuat bizim zamanımızda hazırlandı, tahkimle ilgili düzenlemeler yapıldı; hidroelektrik santrallarıyla ilgili hiçbir şey yapılmadı. Ne yapıldı; hükümet ortakları arasında güven bunalımı, Anavatan Partisi ile MHP'li bakanlar arasında anlaşmazlık çıktı, Enerji Bakanına karşı güvensizlik sebebiyle görüşmeler onsekiz ay sürüncemede kaldı ve nihayet, 29 tane küçük ve orta boy santralla ilgili onay çıktı. Üçbuçuk yıllık görevi sırasında devreye giren büyük tek bir enerji projesi yoktur. Devreye giren 1 400 megavatlık Bursa Doğalgaz santralı, Sayın Tansu Çiller'in zamanında finansı temin edilip de başlanan yatırımların ta kendisidir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu Bakanın görev yaptığı hükümetler zamanında kayda değer ne yapıldı?!. Allahaşkına bir düşünün, Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyor; Bakanlar Kurulu toplantısında, acaba, enerji kısıtlamasını önlemek için, daha doğrusu, enerjiyle ilgili sıkıntıyı gidermek için, İskenderun veya Seydişehir'i kapatalım mı kapatmayalım mı veya enerjiyi, elektrikleri 2 saat mi kapatalım 4 saat mi kapatalım?!. Bu Bakanlar Kurulunda, acaba, bu Sayın Bakana "üçbuçuk yıldır bu bakanlıktasın, bu bakanlığı işgal ediyorsun; sen, bunun tedbirini niye almadın" diye kimse sormuyor mu?.. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, ülkemizde doğalgaz ve onunla ilgili tedbirleri almadan pek tabiî ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Bedük, mikrofonunuzu açayım efendim; bir dakika...

Lütfen, tamamlayın efendim.

Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, işte, Mavi Akım'da, keza, aynı şekilde, Ankara ile Samsun arasında bir sürü suiistimal iddiaları var ve 61 kilometre yapılmamasına rağmen, onların ücretlerinin ödeneceği hususunda iddialar var ve keza, aynı şekilde, bir kısım işletmelerle ilgili, bir kısım yandaşlara ihalelerin verildiği şeklinde iddialar var. Şimdi, size soruyorum; bu ahbap çavuş ilişkisi değil de nedir?!. 

Bu arada, ne zaman yolsuzluk ve usulsüzlükler ayyuka çıkmaya başladı, operasyonlar başlatıldı, atı alan Üsküdar'ı geçti ve sonra da, kalkıyorsunuz "efendim, halen, bu hükümet, bu mücadeleyi yapıyor" diye iddiada bulunuyorsunuz. Bu hükümet, mücadeleyi yapmıyor, yolsuzlukları örtüyor, örtüyor... (DYP sıralarından alkışlar) Onun için dikkate almak mecburiyetindesiniz.

Efendim, bizim zamanımızda üzerine gidildi...

Değerli milletvekilleri, hangi dönemde olursa olsun, hangi dönemden bahsediliyorsa bahsedilsin, nereye kadar gidebiliyorsa gitsin, eğer bu ülkede yolsuzluk yapılıyorsa, eğer bu ülkede hırsızlık yapılıyorsa, eğer suiistimaller yapılıyorsa; mutlaka, bunların üzerine gitmek lazım. Yazıktır, günahtır ve onun için de, bu milletin hakkını korumak bizim boynumuzun borcudur. (DYP sıralarından alkışlar) Sonuna kadar mücadele edeceğiz.

Enerji ihalesiyle ilgili basına yansıyan jandarma fezlekesi, soruşturmaya neden olan, hâkim önünde alınan ve basına yansıyan ifadeler çok somut ve ayrıntılı, yer, zaman ve çirkin ilişkilerden bahsediyor; ANAP'lı eski bir bakan, özellikle, konulardan bahsediyor. Bütün bunlara rağmen, halen yetmiyor mu?!. Biz mi söylüyoruz!.. (DYP sıralarından alkışlar) Eski Bakan bahsediyor, işadamı bahsediyor; getirdiği bürokratları söylüyor; genel müdürleri söylüyor; daire başkanları söylüyor. Bütün bunlara rağmen, hâlâ, hiçbir şey olmamış gibi, o koltukta oturmak pişkinliktir; demokrasinin gereği, istifa etmesidir. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, yine, Mavi Akım Projesiyle ilgili olarak size bir şey daha söyleyeyim. Her ülke kendi stratejisi gereği, enerji kaynaklarını farklı kaynaklardan, farklı yerlerden temin etmeye çalışır. Biz ise, doğalgazı zaten Rusya'dan alıyorduk, ikinci bir kaynağı Mavi Akımla tekrar Rusya'ya bağladık. Peki, Rusya gelecekte herhangi bir şey yaparsa, doğalgaz bakımından sıkıntı çekmez miyiz? Niye Türkmenistan gazını gündeme getirmedik? Niye İran gazını almadık? Bütün bunların hepsi birer soru.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin gereği, Bakanın istifa etmesidir. Doğru Yol Partisi olarak diyoruz ki, mutlaka istifa etmelidir. Bu, tarihî bir gündür, tarihî bir olaydır. "Yolsuzluğa hayır" demenin zamanı gelmiştir. "Yolsuzluğa hayır" demenin zamanı gelmekle beraber, hâkim önünde ifade verenleri, bazı insanların içeride olduğunu dikkate almak suretiyle -Sayın Bakan yaptı, yapmadı, haberi var veya yok, bunu bilmiyorum ama- bu gensorunun gereği olarak, tahkikatın selameti açısından, milletin güvenini temin etmek açısından, siyasetçiye karşı güvensizliği ortadan kaldırmak açısından, mutlaka bu görevden ayrılmalıdır. Eğer, vicdanlarınız el veriyorsa, bunu bu şekilde kabul etmek durumundasınız.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bedük, tamamlayacaksanız...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen... Çok rica ediyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partili kardeşlerime seslenmek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partililer, siz, meydanlarda yolsuzlukların, yoksullukların üzerine gideceğinizi söylediniz mi; söylediniz; işte, şimdi, zamanı, buyurun, söylediklerinizi tescil edin; onu görmek istiyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)

Anamuhalefet Partisi olarak araştırma önergesi verdiniz, niye soruşturma, niye gensoru vermediniz, bundan da tereddüt ettik. Gelin, destekleyin.

Yine, özellikle, belirtmek istiyorum, iktidar partilerine mensup milletvekili arkadaşlarım, eğer, sizler de zan altında kalmak istemiyorsanız; eğer, siz, adaletin tarafsız bir şekilde işlemesini istiyorsanız; eğer, siz, yolsuzlukla mücadelede samimiyseniz, bu gensoruyu olumlu oyla destekleyin. Gelin, siyasetçilere karşı olan bu güvensizliği, millet önünde hep birlikte ortadan kaldıralım diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Candan, süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DYP Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve arkadaşlarının, enerji alanındaki yolsuzluklarla ilgili, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer hakkında verdikleri gensoru önergesi üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini takdim etmek üzere söz almış bulunuyorum; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün basında çıkan, bu gensoru önergesiyle ilgili, hükümet ortaklarının açıklamaları doğrusu bizi sükûtu hayale uğrattı. DSP sözcüsü "konu yargıya intikal ettiği için Meclisin yapacağı bir şey yoktur" diyor, MHP sözcüsü "olay yargıda, gensoru siyasî, doğrudan Bakana yönelik bir şey yoktur" diyor, ANAP sözcüsü "yargı elkoydu, yargının elkoyduğu konuya siyaset karıştırmanın âlemi yok" diyor. Bu cümleler toplandığı zaman manası şudur: "Biz, her ne kadar grup kararı almadıysak da, milletvekillerimizi uyardık, bu gensoruya olumlu oy vermeyeceğiz" anlamı taşır.

Değerli arkadaşlar, dört yıldır, komisyonda çalışma yaptık ve TEDAŞ'ı, TEAŞ'ı, Enerji Bakanlığı bütçelerini ciddî anlamda inceledik. Bugün, huzurlarınızda, çok ciddî anlamda yaptığımız çalışmalarla ilgili, bilgi ve belgelere dayalı bir rapor takdim edeceğim. Bütün bunlara rağmen, bakalım kaç milletvekili arkadaşımız, daha sağlıklı oy kullanma imkânına sahip olacak?

Değerli arkadaşlar, öncelikle, konuyu takdim etmek, bir hatırlatma yapmak istiyorum:

1- TEAŞ, TEDAŞ, BOTAŞ'ta yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet iddiaları vardır.

2- Yap, işlet, devret modeliyle pahalı enerji alıp, ucuza satarak, kamu zararı tespiti vardır.

3- BOTAŞ'ta, Mavi Akım doğalgaz ihalesinde usulsüz ödenen 52 milyon dolar avans vardır.

4- TEDAŞ'ta, enerji dağıtım hakkı verilen Aktaş firmasıyla zamanında mahsuplaşma yapmayarak, kamuyu zarara sokmak vardır. Teftiş kurullarınca verilen raporları zamanında işleme koymayarak adam kayırmak ve yolsuzluğa göz yummak olayları iddia edilmektedir. Ayrıca, nükleer enerji ihalesiyle ilgili olarak da, 50 milyon dolarlık bir rüşvetten bahsedilmektedir.

Değerli arkadaşlar, yine bilgilerimizi tazeleme açısından, TEAŞ elektrik enerjisi üreten bir genel müdürlük, KİT konumundadır; TEDAŞ, dağıtımı yapar; BOTAŞ, doğalgaz ithali yapar. Her üç kurum, KİT'tir ve doğrudan Enerji Bakanlığına bağlıdır. Bu tespiti neden yapıyorum; biraz sonra, Sayın Bakan, buraya gelip "buranın yönetim kurulları vardır, ihale komisyonları ayrıdır" diyebilir; halbuki, bu kurumlar, doğrudan Enerji Bakanlığına bağlıdır.

Peki, bu kurumlar neden çok tartışılıyor: Yaptığı ihalelere baktığımız zaman, TEAŞ programında 6,2 katrilyonluk bir yatırım söz konusudur; bu yıl itibariyle yatırım miktarı 1,5 katrilyon. TEDAŞ'ta, Türkiye'nin bütün dağıtım ihalelerinin özelleştirilmesi vardır. BOTAŞ'ta da, Mavi Akım gibi 3 milyar dolarlık çok ciddî, büyük bir yatırım söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, bir hatırlatma yapmak istiyorum: Konuşmamda ve tespitlerimde, hak ve hukuktan zerre kadar ayrılmayacağımı, hükümetin ve Sayın Bakanın, tabiî ki özellikle bizleri dinleyen milletimizin bilmesi gerekir. Konuya, vatandaşın hakları açısından yaklaşacağız. Milletin verdiği vekâletin gereği, dürüst olmak ve halkımızın hakkını korumaya mecbur olduğumuz düşüncesinden hareketle konuyu değerlendireceğiz.

Değerli arkadaşlar, konuşmam içerisinde bu değerlendirmeyi yaparken, üç konuda raporları takdim etmeye çalışacağım. Bir tanesi, Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulu raporu; bir tanesi, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu; bir diğeri de, Yüksek Denetleme Kurulu raporudur; bunlardan özet bilgiler aktaracağım. Üzülerek ifade edeyim ki, her üç kurum raporunun ortak özelliği, buluştuğu tek bir nokta vardır: Raporlarda, TEAŞ, TEDAŞ ve BOTAŞ'ta ihalelerde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı, hatta yolsuzluğun âdet haline geldiği yazılıdır. Onun için, burada, şov değil, demagoji değil, raporlardan aldığımız teknik bilgileri aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sırayla BOTAŞ'tan konuya girmek istiyorum. Hatırlanacağı üzere, Ruslarla ikili uluslararası anlaşma yapıldı. Burada iki tane yanlış yapıldı; bunlardan bir tanesi,  böyle bir madde, anlaşma metnine girmemeliydi. Giren neydi: Firma adı yazılmıştı; Öztaş, Haznedaroğlu ve Stroytransgas şirketleriyle ihale yapılmış, uluslararası anlaşmanın içine yazılmış ve işin ihalesiz verilmesi sağlanmıştı. İşin miktarı neydi: 339 milyon 750 bin dolarlık bir işti. Burada, eğer, bu madde, bu metnin içinde Parlamentoya getirilip çıkarılmasaydı, teknik adamlardan aldığım bilgiye göre, burada, devletin kamu zararı 100 milyon dolardır...

Değerli arkadaşlar, BOTAŞ ihalesinde yapılan ikinci yanlış: Değerli arkadaşlar, verilen 52 milyon dolarlık avansın hukukî bir tabanı yoktur. Bu tür ihalelerde, teminat alındıktan ve sözleşme yapıldıktan sonra avans verilir; ancak, buraya baktığımız zaman, DPT onayı yoktur, karşılığı yoktur ve erken ödeme yapılmıştır; erken ödeme tarihi bir yılı aşkındır. 50 milyon dolar için kamu bir yılda ne kadar faiz ödediyse devletin zararı o kadardır. Bunun cevaplanması lazım. Şimdi, Sayın Bakan, buraya çıkıp "bu tür ihalelerde zaten avans veriliyordu" demek kâfi değil. BOTAŞ Genel Müdürünü dinledim; dün, savunma yaparken batıyordu. Diyor ki: "Rusya'da da ihaleler böyle yapıldı, biz de onlara karşılık verdik." Halbuki, bizdeki Devlet İhale Kanunu gayet açık ve sarihtir; hiç kimse, ne bakan ne başbakan ihalesiz iş yapamaz. Bakın, İran doğalgazı içerisindeki anlaşmada böyle bir avans, böyle bir özel şirket ismi yazılmadığı halde, bu anlaşma içerisine yazılmıştır; bu, çok büyük yanlıştır. Kaldı ki, ÖHS firmasının, hükümeti oluşturan partilerle yakın ilişkisi, hatta, partinin ilçe başkanı olduğu iddiaları da gündemdedir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ikinci kuruma gelmek istiyorum. Konuya TEDAŞ'la başlayalım. Yüksek Denetleme Kurulu, bu kurumları, devamlı, her yıl incelemekte ve yıllık rapor yazmaktadır. Bazen, çok önemli gördüğü konularda da, ivedi kaydıyla, acele rapor yazmaktadır. Bize, ivedi kaydıyla, 58 sayfalık bir raporun bir bölümü intikal etmiş ve komisyonda müzakere etmiştik. Orada deniliyordu ki: "Bu yaptığınız dağıtım ihaleleri usulsüzdür, yanlıştır, idarenin aleyhine birtakım maddeler vardır."

 Biz bu raporu aldık ve o günkü tarih itibariyle, yani, 18.1.1999'da, zamanın başbakanı Sayın Bülent Ecevit'e bir mektup yazdık. Mektubumuzda şöyle diyorduk: " Malumunuz olduğu üzere, TEDAŞ dağıtım üniteleri ülke genelinde ihale edilerek devir sözleşmelerinin yapılması aşamasına gelinmiştir." Değerli arkadaşlar, iki yıl önce uyarıyoruz. "Sözleşmeler dikkatle incelendiğinde görülecektir ki, idare aleyhine ciddî maddeler bulunmaktadır. Bu görüşüme, yüksek makamınıza bağlı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri de katılmaktadır. Talebim, devir işlemlerini durdurarak, sözleşmeleri bir kere daha inceletmeniz ve idare aleyhine olan maddelerin çıkarılmasıdır. Bu düzeltmeler yapılmadığı takdirde, önümüzdeki günlerde, ülkede enerji darboğazında ciddî handikaplarla karşılaşılacaktır.

                 KİT Komisyon Üyesi

Fazilet Partisi Konya Milletvekili

             Veysel Candan"

Sayın Başbakana biz bunu bir dosyayla zamanında iletmişiz. O günkü şartlarda müdahale edilmiş olsaydı, bugünkü geldiğimiz nokta itibariyle bu usulsüzlükler, bu hatalar, bu kamu zararı, şimdiye göre çok daha az olacaktı.

Değerli arkadaşlar, biz bu yazıyı yazdıktan iki yıl sonra, bakın geçen hafta, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu bizim dediğimiz şekilde konuyu iptal etti ve şu anda Türkiye'de dağıtım ihalelerinin hepsi, bu karara bağlı olarak, elimdeki Danıştay kararına bağlı olarak durduruldu. Durma ne anlama gelir; durma, kurumun, devletin milyonlarca, trilyonlarca zararı anlamına gelmektedir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, elimdeki rapor, Yüksek Denetleme Kurulu 1998 ve sayfa 100,148,149,150...

Değerli arkadaşlar, bu 600 sayfalık raporun özet bölümünde üç konu öndedir.

Bir; uzun bekleyişten sonra acele kaydıyla ihaleye davet usulü çıkıldığı ve bunun yönetmeliğe aykırı olduğu.

Davet usulü demek, Almanya'da, Hollanda'da, enerji işiyle ilgilenen bir kurumu çağırıyorsun, masaya oturup pazarlık ediyorsunuz. Artık oradaki emanet, vicdanlara, iki tarafın vicdanlarına bırakılıyor ve bu normal ihalelerin bekletilip ani kararlarla davete çıkılması suiistimali getirir diyor. Bunu kim söylüyor; bu kurumları 20 yıldır inceleyen Başbakanlığa bağlı Yüksek Denetleme Kurulu.

İkinci madde çok daha acı: "İhale dosyalarının sağlam tutulmadığı, böyle olunca, ihalelerin takip ve denetimlerini de yapamıyoruz" diyor. İşte, biz o raporumuzda Sayın Başbakana bunları da iletmiştik.

Değerli arkadaşlar, üçüncüsü hepsinden daha vahim "ihalesiz, usulsüz kayırmayla iş verildiği tespit edilmiştir" deniliyor. Şimdi, MHP sözcüsü arkadaşım "bize bilgi ve belge ulaşmadı" diyor; buyurun, size belge!.. Devlet arşivi, üzerinde devletin kayıtları vardır. "Bunlar bize gelmedi" deniliyor; gelmediyse açıp bakın, okuyun; bunları zatıâlinize takdim edebiliriz.

Değerli arkadaşlar, TEDAŞ'la ilgili çok önemli bir konuya gelmek istiyorum. Bu dağıtım ihaleleri arzu edilen seviyede olmadığı zaman ne oldu; bakınız, daha önceki dönemlerde verilen Aktaş ve Sayın Bakanı doğrudan ilgilendiren bir konu daha var. Elimde gördüğünüz rapor, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu, 58 sayfalık bir rapor. Bu raporun bir bölümünü okuyorum değerli arkadaşlar, çok enteresan. Bu raporun 55 inci sayfası, Sayın Bakanımızı, Enerji Bakanlığını, bürokratlarını yakından ilgilendiriyor, dikkatlerinize arz ediyorum:

"Bugüne kadar yapılan denetimlerde tespit edilen ve Başbakanlık olurundaki talimatlara uymayarak -Başbakanlık talimatlarına uymayarak- yapılan mahsuplaşmada, devlet çıkarlarını gözardı ederek, şirket lehine mahsuplaşma yapılmasını sağlayan ve bu işlemleri onaylayan kişileri şirket aleyhine -idare aleyhine- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi..." diye yazıyor.

Peki, öbür paragrafta ne yazıyor: "Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığında 1997 yılından sonra Bakanlık görevi yapan, söz konusu mahsuplaşmayı onaylayan, raporun gereklerinin yerine getirilmesini sağlamayan Sayın Cumhur Ersümer hakkındaki değerlendirmenin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takdirlerine sunulması..." Demek ki, bu tartışılan fezleke olayı, raporlarda bizatihi, daha önce talep edilen bir olaydır.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında ifade ettim, burada hiç kimseyi kırmak, dökmek için değil, devletin millî menfaatlarının daha önde olduğunu ifade etmek için söylüyorum. Eğer, sizler, hükümeti oluşturan partiler olarak, önfikirlerinizle, milletvekillerinin hür vicdanlarını bağlar, hükümet böyle devam etsin, bunlardan bir şey olmaz, yargıya gitsin derseniz, işte şimdi olanlar daha artarak, daha kötü rakamlarla ortaya çıkacaktır.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir diğer konu üzerinde durmak istiyorum. Enerji üretiminde TEAŞ, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en büyük kurumudur. Bakınız, yine raporlardan aldığımız rakamlarda, gensoruda deniliyor ki: "Enerji Bakanlığı, TEAŞ'ta ürettiği enerjileri kendi termik, hidrolik, doğalgaz çevrim santrallarında 6 sente üretiyor, halbuki yap-işlet-devret modeliyle yapılan işlerde ve benzeri şirketlerde 11 ilâ 19 sente mal oluyor." Yani, bir yerde, yüksek fiyatla alıyorsunuz ve bu aldığınız enerjiyi düşük fiyatla satıyorsunuz. Sizin, efendim, enerji sıkıntımız var diye sorumsuzca, yap-işlet-devret modeliyle yaptığınız ihaleler, hep sanayinin, vatandaşın, fakir fukaranın sırtına yükleniyor ve işte böyle ihaleler yapıldığı için birtakım suiistimallerin önü devamlı açılarak gidiyor.

Değerli arkadaşlar, raporda, bu bakanlığın bu uygulamasının, 1997'den sonra yaptığı bu uygulamanın rakam olarak bize maliyeti verilmiş. Yıl 1999, yap-işlet-devret modeliyle 6 santral var. Eylül ve ekim aylarında bu santrallardan 1,9 milyar kilovat/saat enerji alıyoruz. Kim alıyor; TEAŞ alıyor. Kimden; özel sektörden alıyor. Ödediğiniz para 80,7 trilyon liradır. Peki, TEAŞ bunu alıyor TEDAŞ'a veriyor, sattığı zaman elde ettiği para 34 trilyon liradır, zararı 46 trilyon liradır.

Değerli arkadaşlar, değerli hükümet üyeleri; siz bunları araştırmayacaksınız da ne yapacaksınız, sorarım size? Bunlar araştırılmayacak, bunlar soruşturulmayacak, bu zararı ortaya koyanlar... Aslında, Türkiye'de, hile yapan, dalavere yapan, rüşvet alan yolsuzluk yapan kadar, yönetimde böyle yanlış yapanlar da sorgulanmalıdır. Şu rakamlara bir bakın. Sadece TEAŞ'ın zararı, bu 6 yap-işlet-devret modeliyle ilgili olan konumda, yıllık yaklaşık zarar 300 trilyon liradır değerli arkadaşlar.

Tabiî, bu neyi meydana getirmiştir: Bu dış krediyi TEAŞ ödeyememektedir, BOTAŞ'tan aldığı doğalgazın bedelini de ödememektedir. TEAŞ, şu anda, iflas etmiş bir kurum mesabesindedir.

Peki, bizim bu konuşmalarımızı kim teyit ediyor: Bakın, Dünya Bankası Türkiye 2000 Raporunda "Hazine garantili verdiğiniz ihalesiz yap-işlet-devlet modeli, işler rekabete dayalı olmadığı için enerji maliyetlerinizi yükseltmektedir, ülkenizin malî yapısını etkilemekte, bozmaktadır; 2010'da zararınız 1,5 milyar dolardır" deniliyor. Bunu kim söylüyor; bunu, Dünya Bankası yetkilileri söylüyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, ben, konunun diğer önemli bir noktasına gelmek istiyorum; bu nokta, Sayın Bakanı doğrudan ilgilendirir. Değerli arkadaşlar, TEAŞ'taki yolsuzluklar ayyuka çıkıyor, basına intikal ediyor. Bana gelen bir sürü ihbar mektubu var; bunları, bir derecede, kabul etmeyelim. Ama, raporda, şimdi takdim edeceğim öyle olaylar var ki, bunlar, Sayın Bakana 20.4.1999 ve daha sonra 25.12.1999'da... Yani, şöyle anlaşılır hale getirelim: Sayın Bakan, 13 Ocak - 14 Ocak 1999'da, yolsuzluklarla ilgili raporları onaylıyor, tasdik ediyor "yolsuzluk vardır" tespiti yapıyor; fakat, dokuz ay bekliyor, hiçbir işlem yapmıyor. Bir rapor daha yazılıyor dokuz ay sonra, Eylül 2000'de, o rapor da yolsuzluklara işaret ediyor ve o rapor da Sayın Bakana geliyor. Sayın Bakan, o raporları da dört ay bekletiyor. Öyle bir hale geliyoruz ki, 13 Ocak 1999'dan 1 Ocak 2001'e geliyoruz, hiçbir işlem yapılmıyor. Daha sonra, Sayın Bakan -teftiş kurulundan Tuğrul Turhan- Teftiş Kurulu Başkanını çağırıyor, şifahi bir talimat veriyor "bir rapor hazırla" diyor. Değerli arkadaşlar, üzücü olmasına rağmen, o rapordan da bazı metinler okuyacağım.

Bakın değerli arkadaşlar "TEAŞ Genel Müdürlüğünde yapılan bazı ihalelerle ilgili olarak, hukuk davalarının açılması yönünde herhangi bir girişimde bulunulmadığı..." Değerli arkadaşlar, bunlar, zamanaşımına bağlı yolsuzluklar. 14.1.2000 tarihî itibariyle dava açması, zamanaşımının dolacağı göz önünde bulundurularak... Bakanın artık yapacağı bir şey kalmamış, zamanaşımına gelme noktasında, basında olaylar ortaya çıkmış, görevinden uzaklaştırılması... Tabiî, burada, müfettiş çok enteresan bir cümle kullanmış: "...makamlarının şifahî talimatlarınca..." Yani "bu gecikmeden, ben değil, siyasetçiler sorumludur" anlamı taşır bu.

Değerli arkadaşlar, çok enteresan; bu raporun bir yerinde, tüyler ürperten cümleler de var. Bakın, bunları da takdim edeceğim. Deniliyor ki: "İndirim yoluna gitme usulü uygulanmadan ihaleler yapıldı, kamu kurumları zarara sokuldu. Yine, on yıllık periyot içerisinde, sadece 1997 yılı sonrasında, yoğun bir şekilde, aynı kişilerden oluşan yönetim kurulu tarafından, yönetmeliğe aykırı ihaleler yapıldı." Hükümet yetkililerine bir kere daha soruyorum: Bunları araştırmayacağız da neyi araştıracağız, değerli arkadaşlar?!

Sonuç bölümünde "yapılan ihalelerde, daha ucuz teklifleri gözardı ederek, bazı gruplarda fiyatların ucuz tekliflere indirilmesini karara bağlamalarına rağmen, diğer gruplarda bu yapılmadı ve kamunun, bir kalemde 3,5 trilyon -evet, tekrar ediyorum, 3,5 trilyon- gibi önemli miktarda kurum zararına sebebiyet verildi" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, zararın boyutu, bir kalemde bu. Şimdi, konuyu, aklıselimle bu bilgiler doğrultusunda, bir kere daha değerlendirmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Şimdi, şu anda gözaltında olan eski bir Devlet Bakanı, ANAP'lı bir Bakan, TEAŞ Yönetim Kurulu üyeliğine getiriliyor. O Yönetim Kurulu ihaleler bağlıyor, ihaleler yapıyor ve o ihalelerle ilgili devletin para ödediği müfettişler raporlarında diyor ki: Burada yolsuzluk var. Burada da, bu raporlar yirmi ay bekletiliyor, hiçbir şey yapılmıyor. Sayın Bakan, gecikmiş de olsa istifa edin, itibarınız falan zedelenmez; yargıya intikal etti konu, orada, detaylı açığa çıkar. Düşünün ki, bir genel müdürlük var, Bakanlığa bağlı; raporlar önümüze gelmiş ve yirmi ay bekliyoruz ve raporlarda -en ufak rakam- 3,5 trilyon, 5 trilyon devlet zararından bahsediliyor; böyle şey olmaz arkadaşlar; yani, en azından, siyasî etik olarak olmaz. Ben, anlıyorum ki... Konuşurken milletvekili arkadaşlarımı takip ediyorum; tekrar ifade ediyorum,

kimseyi rencide etmek, üzmek değil... Ama, biz, gittiğimiz bölgelerde millete söz vererek geldik. O açıdan, daha dikkatli olmak mecburiyetindeyiz değerli arkadaşlar.

Şimdi, eğer, siz, burada derseniz ki, biz, bunu gündeme aldırmayız; yani, hiçbirisini gündeme aldırmayız ve reddedeceğiz, görüşme bile yaptırmayız, o zaman, peşinen, bütün bu iddiaları kabul ediyorsunuz demektir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen tamamlayın efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - O zaman, diyorsunuz ki, bizim o eski Bakan, yönetim kurulu üyesi olan, gözaltına alınan, tutuklanan, 100 000 mark birine hediye vermiş, 100 000 dolar birine hediye vermiş... Bunları biraz gülerek karşılamak durumundayız değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bakınız, ben, bu iddialar üzerinde durmayı, konuşmam içerisinde konuşmanın bütünlüğünü bozar açısından kaleme almadım; ama, değerli arkadaşlar, mesela, bir nükleer Akkuyu Santralıyla ilgili müteahhit firma bana geldi. Yetkililerden bazılarının dediği şu: "Bizden 50 milyon dolar rüşvet isteniyor." O zaman, on yıldır müzakereler ortaya atıldı ve bir yetkilinin söylediği "örtülü ödenekten, bu firmalara, masraflarının karşılığı 30'ar milyon dolar verelim ve bunu ka-patalım..." Böyle bir devlet anlayışı olamaz, böyle bir devlet yönetimi olamaz, böyle bir anlayışla enerji yönetilemez. Türkiye'de, aslında, enerji sıkıntısı yok. Türkiye'de, aslında, enerjiyi yönetim sıkıntısı var değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen tamamlayın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Şimdi, çok önemli bir iki şey daha söylemek istiyorum. ANAP'lı bir yetkili arkadaş -basına intikal etti, tabiî, MHP'li arkadaşlarıma söylüyor, hatırlatıyorum- diyor ki: "Bu kez tam kadro yanımızda olmazlarsa bu iş biter." Yani, hükümet devam edecekse gelin, oy verin anlamı çıkar. Bu, Parlamentoya, bu, milletvekillerine saygısızlıktır değerli arkadaşlarım.

Yine, konuşmamın başında söyledim; MHP'li Grup Başkanvekilimiz, değerli arkadaşımız diyor ki: "Önümüze bir bilgi gelirse, belge gelirse bunlara bakacağız." Belge, bilgi hepsi burada; devlet mührü var üzerinde; "Türkiye Cumhuriyeti Devleti Teftiş Kurulları" diyor. O zaman, bilgiler tamam. Bakalım, bundan sonra durum ne olacak?

Değerli arkadaşlarım, bugün, odama geldiğim zaman -bununla konuşmamı tamamlıyorum- bir milletvekili arkadaşım, Başkanlık Divanı üyesi bir arkadaşım bir not göndermiş. Batılı bir düşünürden tercüme edilmiş bir kitap okumuş ve oradan bazı pasajları, bizlere, düşünesiniz, okuyun, siyasî bir mütalaa yapın diye göndermiş, doçent bir arkadaşımız. O notta çok dikkatimi çeken bir cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Candan, lütfen tamamlayın efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Tamam, bitiriyorum.

"Bu politika denizinde -odalarınızda vardır, dikkatli okursanız- ilk dalgaya kapılarak bir enkaz parçası gibi akıntının sürükleyeceği yere gitmek, ama istediğiniz yere gidememek -istediğiniz oyu verememek; ben öyle anladım- insana yakışmayan bir korkaklıktır" diyor.

Değerli arkadaşlarım, dilerim ki, bu bilgiler doğrultusunda bir kere daha vicdanî muhasebelerinizi yaparsınız. Biz, Fazilet Partisi olarak, bu tür olaylara hassas olduğumuzu ifade ediyor; onun için de -bir arkadaşımız, neden "gensoru" değil de "araştırma" dedi- daha akıllı, daha bilimsel komisyon kurulsun ve oraya birçok kişiler, Bakanımız da gelsin, bilgi versin..

BAŞKAN - Sayın Candan...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - ... noktasında Fazilet Partisi araştırma önergesi verdi; ama, bizim, bu gensoruya olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Nevzat Ercan'ın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin içinde bulunduğu tablo, inanıyorum ki hepinizi derinden üzmektedir. Manzara vahimdir. Üçüncü dünya ülkelerinde dahi göremeyeceğimiz olayları yaşıyoruz. İktidar, yolsuzluk fırtınasının içinde büyük bir yok oluşu yaşıyor. Bankalarımızı birkaç imtiyazlı aile soymuş bu hükümet döneminde -bilhassa Sayın Bahçeli'nin dinlemesini istiyorum- iktisadî devlet teşekkülleri şerefsiz hırsızların cirit attıkları yerler haline gelmiş. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Hazine, devletin hazinesi, modern korsanların sofralığına tahsis edilmiş. Ülke, tarihin en büyük vurgun ve soygun dönemini yaşıyor. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Demeçlerle, sunî gündemlerle idare edilmeye çalışılan ve aldatılan bir ülke. Yaşanan Türkiye ile iktidarın anlattığı Türkiye arasında uçurumlar var.

Öteki Türkiye'ye, kapanan kepenklere, ekmeksiz sofralara, işsiz milyonlara, çiftçiye, dar ve sabit gelirliye ve açlığa, yoksulluğa mahkûm edilen insanlara, insanlarımıza bakan yok. Gece lobilerin, gündüz talimatların ve birkaç demecin ülkesi Türkiye. Büyük Türkiye bu mu olmalıydı?! (MHP sıralarından "sizin eseriniz" sesi) Yolsuzlukların, hırsızlıkların ve rüşvetin Türkiyesi, milletin Türkiyesi olabilir mi?!

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet hükümetimizin bir bakanı hakkında bu önergenin verilmesinden mahrum olmayı isterdim; ancak, itham konusu suç vahim, yolsuzluk ağır. Büyük Meclis, tarihî bir gününü yaşıyor. Milletin gözleri, hepimizin, hepinizin üzerindedir. Gün, millî hüküm günüdür. Millet, sabır ve tahammül sınırlarını tüketmiştir. Millî ruh, olanların tesirinden mustariptir. Türkiye bir kaosun içindedir. Yolsuzluk biçiminde dışa vuran kaosun miladı, altını çiziyorum, bütün bu yolsuzlukların, dışa vuran kaosun miladı, seçilmiş iktidara son vermek ve bir partiyi imha etmek için yapılan işbirlikçi ve darbeci tavırlardır. (DYP ve FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Evet, iktidar, kurulan havuzlardır, yapılan transferlerdir ve kurdurulmuş hükümetlerdir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; FP sıralarından alkışlar)

Şimdi, sizden isteyecekler; dün "al gülüm, ver gülüm" pazarlığına girdiniz, bugün diyet ödeyeceksiniz. İşte, bütün bu yolsuzlukların temelinde yatan, bu pazarlıktır, bu alışveriştir ve bu diyet ödemelerdir. (DYP sıralarından alkışlar) Bugün de görüştüğümüz gensoru önergesinin nedeni budur.

Siyasal ve sosyal imajı dürüstlük üzerine oturmasına rağmen Ecevit iktidarları dönemleri, ne değişmez rastlantıdır ki, yolsuzlukların tavana vurduğu dönemlerdir. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Geç... Geç...

NEVZAT ERCAN (Devamla) - 11'ler, Güneş Motel modelleri...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Utan!.. Utan!..

NEVZAT ERCAN (Devamla) - ...Yüce Divanda mahkûm olan bakanlar olayı, Ecevit iktidarına rastlar. (DYP sıralarından alkışlar)

SAFFET KAYA (Ardahan) - Yolsuzluklar... Yolsuzluklar...

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Yarı geceleri banka ve televizyon pazarlığı ve yolsuzluk gensorusuyla düşürülen Ecevit'in de içinde bulunduğu 55 inci hükümet, Sayın Yılmaz hükümetidir ve Ecevit, başbakan yardımcısıdır.

Anavatan iktidarı ve Genel Başkanı bu kaosun kurucu aktörleridir. Dün, iktidar olmak için demokrasiyi askıya alan ve fakat, bugün, yolsuzluk lağımı patlayıp kokular etrafı sarınca kurtuluşu kendisini iktidara getiren güce saldırışta arayan lideri, her tavrıyla, kaostaki pozisyonu açığa vurmaktadır. (DYP sıralarından alkışlar)

Yaptığı söylemden ibaret olan MHP, yolsuzluk karşısında yalnızca demeç üretiyor. Oysa, dehşetten bahsedenlerin, çare bulmaları gereği vardır. Yolsuzluk karşısında olanlar, koalisyon içinde ve Mecliste gerekli yolları harekete geçirmek zorundadırlar. Bugün MHP sınav verecek, kalkan parmakları milletimiz ibretle izleyecek. (DYP sıralarından alkışlar) Aksi takdirde, yapamadıklarını söyleyenler durumuna düşerler, MHP'nin de durumu budur.

Ortaya çıkan yolsuzluğu dehşet olarak görüyorlar; ancak, somut belge arıyorlar. Evet, hem "dehşettir" nitelemesinde bulunuyor hem de diyor ki: "Bu gensoru önergesini, ancak, Bakan hakkında somut belge olursa, elde edersek destekleriz."

SAFFET KAYA (Ardahan) - Yazıklar olsun!.. Yazıklar olsun!..

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Siyasî ahlakın ve vicdanın kanaatine boyun eğmiyorlar. Evet, bu konuda soruşturma yoluna gitmesi gereken, milletten, yolsuzluğa ve yoksulluğa hayır diyerek oy avcılığına çıkan sessiz ortak, belli ki gensorudan kaçmaya çalışıyor. (DYP sıralarından alkışlar) Sözde temizlik şampiyonluğuna soyunmak, ağır demeçlerle değil, soruşturma açacak parmaklarla ve iktidar koltuğuna yapışmamış yüreklerle olur. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, hemen altını çizelim; bu hükümet, yolsuzlukların üzerine giden değil, yolsuzlukları bizzat yapan hükümettir. (DYP sıralarından alkışlar) Yolsuzluğu üreten hükümet, bugünkü 57 nci hükümettir. Eğer, aylarca, verilen murakıp raporları hasıraltı edildiyse ve bankaların içinin boşaltılmasına göz yumulduysa... Bunları yakın tarihte burada görüştük. Evet, aylarca bekletilen murakıp raporları, intiharlar, müsteşarların üst üste istifası... Türkiye deprem yaşıyor. Alenen, açıkta devlet soyuluyor, bankaların içi boşaltılıyor, 10,5 milyar dolar bu vatandaşın sırtına yükleniyor; ama, her üç ortaktan da çıt çıkmıyor. (DYP sıralarından alkışlar) Aylarca sonra dahi, hükümet, meseleye el koymadıysa ve içi boşaltılan bu bankalar, netice itibariyle, milyarlarca dolar olarak milletin üzerine yük olarak bırakıldıysa, enerji yolsuzluğunda teftiş kurulu raporları... Ne arıyorsunuz; hangi belgeyi arıyorsunuz Sayın Bahçeli? (DYP sıralarından alkışlar) Bakanlık Teftiş Kurulunun sizin iktidar olduğunuz dönemde raporu var. Burada yolsuzluk var, buradaki görevlilerin görevden alınması lazım deniliyor ve arkasından, o teftiş kurulu raporu, dokuz ay sumen altında bekletiliyor, siz neredesiniz?! (DYP sıralarından alkışlar) Milletin bekçiliğine soyunmuş, bu siyasî iktidarın ortakları olarak, liderleri olarak sizin göreviniz ne?! Dokuz ay sonra, bu defa Başbakanlık Teftiş Kurulu bir önemli rapor daha veriyor ve altını çiziyor "evet, burada, enerji ihalelerinde, Mavi Akımda açık yolsuzluk var; belli şirketler kayrılmış" diyor ve Sayın Bakanın değerlendirilmesini, cumhuriyet savcılığının takdirine bırakan da bir not düşmüş; yani, cumhuriyet savcılığına da, Sayın Bakanla ilgili bir duyurunun gönderilmesinin notunu düşmüş. O raporları da dört beş ay sumen altında bekletiyorsunuz ve sonra geliyorsunuz, basın toplantısı yapıyorsunuz bugün taze taze "ben, geçmişten bugüne gelen bütün kirliliği arındırma için, bir görev üstlendim" diyorsunuz. Öyle mi?! Evvela, içine düştüğünüz kendi kirliliğinizi, kendi pisliğinizi temizleyin. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, yürütülen operasyonlar, hükümete rağmen yürütülmektedir. Bunun da altını çiziyorum. Sizin yaptığınız hiçbir şey yok. Evet, bu siyasî iktidarın 3 ortağı da, olup biten bütün yolsuzlukların üstünü örtme gayreti içinde olmuştur. Alenen söylüyorum işte raporları; KİT raporu var, kurul raporları var ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun ivedi raporu var elinizde, okuyun onları. Orada, yolsuzluklara açık açık işaret edilmiş. Siz, bütün bunlara rağmen... Kaldı ki, bunları bilmiyorduk, haberimiz yok da diyemezsiniz. Bir yıl önce, Sayın Genel Başkanımla birlikte giden heyetin içinde ben de vardım; Sayın Ecevit'i, Sayın Bahçeli'yi makamında ziyaret ettik ve kendilerine bu yolsuzluklardan bahsettik, gerekli tedbirin alınmasını istedik, hatta, bu konuda Dünya Bankasının dahi raporundan söz ettik. İkinci defa ziyaretler yapıldı, komisyon kurulacağı ve iletilen bu yolsuzluk iddialarının üzerine gidileceği söylendi; hayır, üstüne şal örtüldü.

Peki, bu yolsuzluklar falan nasıl çıktı ortaya; gizli görevliler -hepimizin belleğinde- bu örtüyü kaldırdı. Evet, gizli görevliler... Daha çok kaldırılacak örtü var. Hangi dönemlere; değerli arkadaşlar, sizin dönemlerinize; evet, 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetler dönemi; hani, bir milat ilan ettim, o milattan bu yana geçen dönemlere ilişkin.

Evet, yürütülen operasyonlar, hükümetin güdümünde değil, hükümete rağmen operasyonlardır. O operasyonun başında, bakanların ve Başbakanın haberi olmayacak... Sayın Bakanın haberi var mı; hayır, haberiniz yok. Üç ay telefonlarınız dinleniyor, haberiniz var mı; haberiniz yok. Polis sınırları içindeki TEAŞ dosyalarının tamamı, jandarmanın cemsesinde taşınacak; Başbakan, gizli görevliler var diyecek; bir gazete, fezlekeyi yayımlayacak; orada, bir dönemin muteber isimleri yer alacak ve operasyona da hükümet operasyonu diyeceksiniz, biz yapıyoruz bunları diyeceksiniz... Buna, kim inanır?! (DYP sıralarından alkışlar) Bir başka gücün işin içinde olduğunu itiraf edin. Basının kullanıldığını, hükümet emrindeki ajansın, hükümete rağmen, bir başka güce lojistik destek verdiğini söyleyin açık açık.

Değerli milletvekilleri, demokrasiyi diğer bütün rejimlerden ayıran ve üstün kılan temel niteliği, siyasî otorite üzerinde denetim mekanizmalarını kurması ve bu mekanizmaları etkin ve süratli bir şekilde çalıştırabilmesidir. Bir yolsuzluk soruşturmasından hareketle ve o soruşturmayı sonuçsuz kılacak şekilde, bir demokrasi tartışması başlatanların, ne kadar dejenere bir demokratlığı temsil ettiklerini, bu tutumlarıyla toplumun demokrasi bilincini nasıl kirlettiklerini ibretle izliyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Yılmaz, operasyonun muhtevasıyla, hiç ama hiç ilgilenmiyor. Diyorlar ki, beni soruşturun; ama, mavili, beyazlı, morlu kim varsa onları da soruşturun. Ee, siz iktidarsınız Sayın Yılmaz, muhalefet değilsiniz; birinin soruşturulacak bir şeyi olduğunu düşünüyor ya da biliyorsanız, buyurun soruşturun, elinizi tutan mı var. (DYP sıralarından alkışlar) Bu, bir tehdittir. Ha, bunun altında yatan sebep şudur: Bu, bir tehdittir.  İktidar tehdit etmez, yasaları işletir. Benim dosyalarıma karşılık, sizin dosyalarınız diye, kime şantaj yapıyorsunuz; bu, çok önemli. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Sayın Bahçeli, Sayın Ecevit, evet, bu, çok önemli. Kime şantaj yapıyor, kimin gözünü korkutmaya çalışıyorsunuz; ortaklarınızın mı?!

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - Sizin!.. Sizin!..

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ve nihayet, elinizde işte, bak, siz, yirmibir aydır, iki senedir iktidardasınız; haydi... Devletin arşivi, belgesi, bilgisi, hepsi elinizde; haydi yahu!..

Siz, meydanlarda, yoksulluk, yolsuzluk edebiyatı yaparak gelmediniz mi?! Milletin duygularını sömürmediniz mi?! Hadi, elinizden ne geliyorsa, yapın onu! (DYP sıralarından alkışlar)

Bakın, Sayın Yılmaz bunları çok kullandı geçmişte; öyle bir hesap yaptı ki, bir siyasî partiyi, onun genel başkanını siyasetten tasfiye amacına dönük, iftira ve karalama kampanyalarını başlattı. İşte, kaderin cilvesine bakın, geldiğimiz noktaya bir bakın; hiç olmazsa, bundan ders alın. (DYP sıralarından alkışlar)

Evet, bu, bir tehdittir diyorum. Kime şantaj yapıyor? Kimin gözünü korkutuyor? "Ben, bakan arkadaşıma kefilim" buyurdular. Cumhuriyet tarihinin, yolsuzluktan düşürülmüş ilk ve tek başbakanı olduğunuzu ne çabuk unuttunuz?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; FP sıralarından alkışlar) Bu, sanal bir kefalettir, kamu vicdanı karşısında geçersiz bir kefalettir. Sayın Yılmaz'ın kefaletinin siyasî karşılığı yoktur; çünkü, kendileri, tam beş yıldır, Sayın Ecevit'in kefaletiyle ayakta duruyorlar. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Biz, asıl, Sayın Ecevit'e sormak istiyoruz, Sayın Bahçeli'ye sormak istiyoruz: Kendi bürokratları tarafından yolsuzlukla suçlanan Sayın Bakana, siz de kefil misiniz? Siz de kefil misiniz? (DYP sıralarından alkışlar) Kefilseniz, çıkınız, bunu, milletin huzurunda ifade ediniz. Kamuoyu, günlerdir, Sayın Bakanın istifasını ya da Bakanın azledilmesini bekliyor; buna karşılık, hükümetin DSP ve MHP kanadı "biz delil isteriz" diye diretiyor. Delil nedir Sayın Ecevit? Sayın Bahçeli, sizin delilden kastettiğiniz ne? (MHP sıralarından "önüne bak" sesleri) Bir bakanın genel müdürü, genel müdür yardımcıları, yüksek bürokratları, milletin hazinesini soymak için kuyruğa girmiş, hazineyi soymuşlar, sonra, yargı bunları tutuklamış, içeride... Para hareketleri var, yastık altında binlerce, yüzbinlerce dolar bulunuyor, ses kasetleri var. Devletin resmî haber ajansı olan Anadolu Ajansı, Devlet Güvenlik Mahkemesinin yedek hâkimi huzurunda verilmiş rüşvet itiraflarını çarşaf çarşaf yayımlıyor, siz, hâlâ delil arıyorsunuz. Siz, kimi kandırıyorsunuz! (DYP sıralarından alkışlar) Genel müdürler, genel müdür yardımcıları, eski bir devlet bakanından rüşvet aldık diyorlar. Bakınız, o itiraflarda diyorlar ki "biz, rüşvet aldık." Sonra "Bakan, bize şu şu ihalelere baskı yaptı, şunu şuna verin diye yönlendirdi" diyor ve devletin resmî ajansı bunu doğruluyor. Sonra, siz, belge arıyorsunuz; ne belgesi arıyorsunuz?! Size, ille de Sayın Bakanın noter tasdikli itirafını mı getirelim. (DYP sıralarından alkışlar) Siz, hukukî sorumlulukla siyasî sorumluluğu birbirine karıştırıyorsunuz, bunu da kasten yapıyorsunuz. Daha, yakın zamanlara kadar "aramızda görülmemiş bir uyum var" diyordunuz. Hükümet ortaklarının aralarındaki bu görülmemiş uyumun sınırı nereye kadar dayanı-yor acaba? Sayın Yılmaz "benim dosyalarıma karşılık sizin dosyalarınız" derken, acaba, ortaklarını mı tehdit ediyor? (DYP sıralarından alkışlar) Onun için mi, böyle, her şeyde olduğu gibi bu meseleyi de susmakla geçiştiriyorsunuz, susmayı, seyretmeyi, dil ve el kıpırdatmamayı en büyük siyaset sayıyorsunuz Sayın Bahçeli? (DYP sıralarından alkışlar) Demokrasi gibi, evvel Allah hizmet gibi kaygılarınız yok; varsa da, yoksa da siyasî çıkar hesaplarına dayalı bu ortaklık hukukunuz devam etsin, aman bozulmasın. Hesabınız, kitabınız buna dönük.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamento denetimi ve o cümleden olarak gensoru mekanizması bir adil yargılama değildir. Bu, bir siyasî denetim mekanizmasıdır. Yargı, kendi işini yapacak, delillerini toplayacak ve hükmünü verecektir. Bizim karşı karşıya olduğumuz soru ve sorun şudur: Bu bulgulara rağmen, bu delillere rağmen, Parlamentonun Sayın Enerji Bakanına güveni sürüyor mu, sürmüyor mu? Bürokratlar içeride, paralar elde, itiraflar ortada, raporlar ortada. Bu Bakanın hâlâ görevde kalması, soruşturmanın selametini tehlikeye atar mı, atmaz mı? Oyları, ona göre kullanacaksınız. Sayın Bakanın görevde kalması halinde, kamuoyu, bu soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütüldüğüne inanır mı, inanmaz mı? Bu durumda, halkın, sisteme, adalete ve sonuç itibariyle, devlete itimadı kalır mı, kalmaz mı?

Sayın Başbakan "olup bitenlerden bir şey anlamıyorum" diyor. Ee, bu ne acı itiraftır; anladığı da yok zaten. (DYP sıralarından alkışlar) Olup bitenleri sokaktaki insan anlıyor, ülkenin Başbakanı anlamıyor. Türkiye bir rejim kriziyle çalkalanıp duruyor; ama, hükümet başkanının olup bitenler hakkında hiçbir fikrî yok; Sayın Başbakan "olup bitenlerden bir şey anlamıyorum" diyor.

Hükümetin bir başka kanadı "bunlar, önceki dönemin pislikleri" diyor. Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz enerji yolsuzluğu, aklınıza ne geliyorsa, bundan evvelki bankalar, hangi dönemde olup bitti? Siz, tarihleri falan hatırlamıyorsunuz galiba. Sayın Bakan, hangi dönemde bakan? Bu tutuklanan bürokratlar, hangi dönemde göreve getirilmiş bürokratlar? Murakıp raporlarının tarihleri, sizin döneminizin içinde yer alan tarihler. Suç ve yolsuzluk sizin döneminize işlenmiş. Ne hakla, siz, geçmiş dönemlere dönüp kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorsunuz? Türkiye bu günleri belki de yaşamayacaktı, eğer, bunları geçmişte getirseydiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercan, mikrofonu açıyorum; lütfen, tamamlayın efendim.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Sayın Bahçeli "mahkeme kararını bekleyelim" buyuyor; yani, iki yıl bekleyelim, soygun devam etsin. İktidar sarhoşluğunu bırakın Sayın Bahçeli...

MÜKERREM LEVENT (Niğde) - Seviyeli konuş!..

NEVZAT ERCAN (Devamla) - ... hep Ecevit'e değil, millete, seçmenlerinize danışın; temiz siyaset edebiyatını bırakın, temiz siyasetin gereğini yapın. Bugünkü parmaklarınız, yine, ya kirli siyaset ya temiz siyaset olacaktır; öyle anlaşılıyor.

Bakın, size bir şey hatırlatarak sözlerime son vereceğim. Rahmetli Türkeş'in 19 Kasım 1979 tarihinde Karabük'te yaptığı bir konuşmasından, bir beyanından hatırlatmada bulunacağım size. Türkeş diyor ki: "Ecevit döneminin yolsuzluklarını kimse örtbas edemeyecek." Ama, o dönemde edildi.  Duymadılar, görmediler o dönemde, dinlemediler rahmetlinin bu açıklamasını, bu ikazını dikkate almadılar. Ama, ondan sonra ne oldu; ondan sonra, o dönemin geçmiş cumhuriyet hükümetinin bakanları Yüce Divanda yargılandı; 36 yıl, 20 yıl hüküm giyen bakanlar oldu.

Değerli milletvekilleri, biz de hatırlatıyoruz; evet...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)  

BAŞKAN - Sayın Ercan, mikrofonu açıyorum; ama, lütfen konuşmanızı tamamlayınız, rica ediyorum.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Bahçeli, dünya yıkılsa, siz, suskunluk ve iradesizlik politikasından vazgeçmeyeceksiniz.

ABBAS BOZYEL (Iğdır) - İradesiz sizsiniz.

NEVZAT ERCAN (Devamla) - Ama, artık bilmelisiniz ki, bugün, bu Mecliste tartışılan itibar, sizin itibarınızdır, Sayın Cumhur Ersümer'in değil. (DYP ve FP sıralarından alkışlar) Ya bu gensoruya evet der, yargı yolunu açarsınız ya da hayır diyerek, kendi kendinizi mahkûm edersiniz.

Ortağınıza mı sadık, yoksa kamu vicdanına mı, bugün hep birlikte göreceğiz.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercan.

Gruplar adına üçüncü söz, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu'nun. 

Buyurun Sayın Kocaoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

ANAP GRUBU ADINA EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer hakkında gensoru açılmasını isteyen önergenin üzerinde, mensubu olmakla şeref duyduğum Anavatan Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi şahsım ve Partim adına, saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, önce -afaki konuşmaları yeterince dinledik- elimizdeki metinden; yani, gensoru önergesinden başlamak istiyorum, buradaki iddiaların üzerinde duracağım.

Birinci iddia şu: TEAŞ, elektriği kendi santrallarında 6 sente mal ederken, yüzer gezer denilen özel santrallardan 11 küsur sente satın almış, birinci iddia bu.

Değerli milletvekilleri, TEAŞ'ın açıklamasına göre, önergede adı geçen bu dört santral için yapılan ilk sözleşmelerde, zamanın şartları itibariyle gücü az ve süresi kısa olduğu için, fiyat 8 ile 14 sent arasında oluşmuştur. Zamanın şartları deyince, o dönemde finansmanın çok pahalı olduğunu ve terör nedeniyle birçok yerde maliyetlerin çok yükseldiğini de hatırlayalım.

Değerli milletvekilleri, ancak, TEAŞ, daha sonra yapılan uzatma sözleşmelerinde, bu sefer şartlar uygunlaştığı için gücü artırmış ve süreyi uzatmıştır ve bunun sonucunda fiyatlar 5-6 sente düşmüştür. Bahsedilen dört santralın ilk ve uzatma sözleşmeleri tamamen TEAŞ tarafından yapılmıştır. Bu sözleşmelerin sadece ikisi Ersümer dönemine aittir, fiyatı düşüren uzatma sözleşmelerinin ise tümü Sayın Ersümer dönemindedir; ancak, biraz sonra göreceğiniz gibi, bu gibi sözleşmeler doğrudan doğruya TEAŞ tarafından yapılır ve ilgili bakanla alakası yoktur. Sayın milletvekilleri, eğer alakası olsaydı, Sayın Ersümer ikinci aşamada; yani, uzatma aşamasında fiyatları düşürdüğü için kutlanması gerekecekti.

Amacımız Ersümer'den önceki bakanları eleştirmek değildir; çünkü, biliyoruz ki, bu sözleşmelerle bakanların bir ilgisi yoktur. Şüphesiz ki, Sayın Ersümer'den önceki bütün bakanlar da işlerinde iyi niyetle davranmışlar ve günün şartlarına göre Türkiye için en yararlı sonuçları elde etmişlerdir. Demek ki, önergedeki birinci suçlama tamamen gerçekdışıdır.

Gelelim ikinci suçlamaya: İkinci iddia ağırdır; ama, çok komiktir. Güya, TEAŞ yönetiminin görevden alınması müfettişler tarafından istendiği halde, Bakan Ersümer görevden almamış. Deminden beri teftiş raporlarından bahsediliyor.

Değerli arkadaşlarım, birinci iddiadaki yanlışlar belki bilgisizlikle açıklanabilir; ama, bu ikinci iddia kirli bir iftira ile maluldür. Ortada iki ayrı teftiş kurulu metni var; birisi Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Teftiş Kurulu, ikincisi Başbakanlık Teftiş Kurulu. Bakanlığın Teftiş Kuruluna soruşturma talimatını Nisan 1999'da Ersümer'den önceki sayın bakan vermiştir. Bu teftişin raporu Aralık 1999'da Ersümer'e sunulmuştur. Bu raporda görevden alma isteği yoktur, zararın tazmini ve tahkikatın derinleştirilmesi isteği vardır ve Sayın Ersümer, müfettişlerin isteğine uygun olarak, Ocak 2000'de tahkikatın derinleştirilmesine, 10 yıl daha geriye giderek derinleştirilmesine onay vermiştir, zararın tazmini için de dava açılmasını, yasa gereği ilgili kuruluştan istemiştir. İşte, TEAŞ yönetiminin görevden alınması isteği, Eylül 2000'de gündeme gelen derinleştirilmiş tahkikata ait bu ikinci raporda yer almıştır.

Bu noktada üzerinde durulması gereken ve aslında gayet iyi bilindiği halde, tecahülü ârifaneden gelinerek gizlenen bir hukukî gerçek şudur: Bizim hukukumuzda TEAŞ bağlı kuruluş değil, ilgili kuruluştur. Yani, ilgili bakan, kanunen hükmî şahsiyete sahip kararları ve işlemleri özerk olan, hiçbir işlemi ilgili bakanlığın iznine tabi olmayan TEAŞ'ı, yönetme konumunda değildir. İlgili bakan, hukuken, TEAŞ'ın uğradığı zararın tazmini için sorumlular hakkında yargıya bile doğrudan başvuramaz.

Hafızalarınızı tazelemek için arz edeyim değerli arkadaşlarım: 1996 yılında TEDAŞ'la ilgili benzer bir iddiada, Refah Partisi -Sayın Kazan- dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller aleyhine bir soruşturma önergesi veriyor. Mecliste DYP adına konuşan Sayın Ali Rıza Gönül "bakanın ilgili kuruluşun işlem ve eylemlerinden sorumlu olmadığını" söylüyor. Yani, şimdi, bizim söylediğimizi söylüyor; üstelik, seçkin bir hukukçu olduğu için de, bendenizden çok daha etkili ve ikna edici bir şekilde söylüyor. Merak edenler, 24 Nisan 1996 tarihli tutanaklarda, DYP sözcüsünün bu veciz konuşmasını okuyunca, çok yararlanacaklardır ve aynı zamanda çok şaşıracaklardır; çünkü DYP, şimdi tam aksini söylüyor. O zaman doğruyu söyleyen DYP'nin şimdi neden şaşırdığını Yüce Meclisimizin ve milletimizin takdirine bırakıyorum.

Sayın Ersümer, 233 sayılı Kararnamenin 39 uncu maddesindeki gözetim ve denetim yetkisini kullanıp, TEAŞ'ın uğradığı zararın tazmini için hukuk davası açılmasını Teftiş Kurulu aracılığıyla TEAŞ'tan istiyor. Daha sonra 5 ayrı tekit yazısıyla ve müteaddit defalar sözlü olarak uyarıyor. TEAŞ yönetimi ise, bakana, sözlü olarak hep "evet" diyor; ama, fiilen yetkisini kötüye kullanıp, işi savsaklıyor, yani, davayı açmıyor. Bu işlem için hukuktaki zamanaşımı bir yıldır. Bu sürenin bitimine kadar yapılabilecek bir işlem olmadığı için, Eylül 2000'de, TEAŞ yöneticileri hakkında alacak davasının açılmasının yanı sıra, Sayın Ersümer tarafından başlatılan ikinci tahkikatın sonucunda, görevdeki iki TEAŞ yöneticisinin görevden alınması gündeme gelmiştir. Sayın Ersümer, Teftiş Kurulunun son raporu üzerine, TEAŞ yönetimindeki bu iki kişiyi görevden almak için harekete geçiyor; ancak, daha önce bir başka olay var, TEAŞ'ı zarara uğrattığı, aynı müfettiş raporlarında belirtilen ve bu yüzden görevden alınmış bir eski genel müdürün, müfettiş raporlarına rağmen, idarî yargı tarafından 24 saat içinde görevine iade edilmiş olduğunu dikkate alıyor. İdare hukukunun girdaplarında kaybolmadan genel müdürü görevden alabilmek için de, TEAŞ'ı üçe bölen kanun hükmünde kararnameden yararlanmayı düşünüyor.

Değerli milletvekilleri, bu şekilde, hatırlarsanız, TEAŞ'ın hukukî varlığı sona ereceğine ve ye-rine üç ayrı kurum kurulacağına göre, TEAŞ yönetimi de kendiliğinden düşecekti; ama, bu kanun hükmünde kararname, Fazilet Partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesince iptal edilince, bu çözüm de suya düşüyor. Ama, Ersümer, dürüst yolunda devam ediyor arkadaşlarım. TEAŞ yönetiminin, birçok ikaza rağmen, teftiş raporlarına ve bakan olurlarına rağmen, davaların açılmaması için işi savsakladığını dikkate alarak, bir yıllık zamanaşımının dolmasına çok kısa bir zaman kaldığını da gözeterek, genel müdürü ve yardımcısını görevden alıyor ve haklarında bir de bu nedenle yeni bir soruşturma başlatıyor. Bu müdahaleyle TEAŞ'ın başına getirilen yeni genel müdür de, zararın tazmini için gerekli davaları açtırabiliyor, çünkü, zamanaşımı henüz dolmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, TEAŞ yönetimi, bu sürenin dolmasına kadar hukukî süreci engellemekle suçlanamazdı. Eğer, daha önce görevden alınsalardı, daha zamanımız var diye yine idarî yargıyla geri dönerlerdi. İşte, bu sebeple, Bakan Ersümer mecburen son güne kadar bekliyor ve artık, TEAŞ yönetiminin "zamanımız var" diyemeyeceği son anda müdahale ederek ilgilileri görevden alıyor. Bu süreçte Bakan Ersümer'i eleştirmek değil, kutlamak gerekirken, yapılan suçlamaların haksızlığı ve çirkinliği, artık, ortada bir iddia değil, sadece bir iftira bulunduğunu göstermektedir.

Bir başka teftiş metni daha var bahsedilen, Başbakanlık Teftiş Kurulunca oluşturulan 5 kişilik karma bir teftiş heyetinden üç kişinin imzaladığı bir metin var. Diğer iki müfettiş imzalamadığı için, bu rapor, rapor diye bahsedilen bu şey, aslında, bir rapor veya bir belge değildir, sadece bir metindir; çünkü, tekemmül etmemiştir, yani, hukuken yoktur böyle bir rapor. Bu konudaki inceleme, 1994'ten itibaren görev yapan 6 bakanın dönemini kapsıyor. 6 yılda bitmeyen ve halen hukuken mevcut olmayan bir hayalî raporun hesabını Sayın Ersümer'den sormak, herhalde, akılla, mantıkla, iyiniyetle bağdaşan bir şey değildir.

Bu konuda, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığından gelen açıklamalar var. Başbakanlık Teftiş Kurulu, peş peşe üç açıklama yapıyor "böyle bir rapor yoktur, hangi rapordan bahsediyorsunuz; ancak, tekemmül edince bu işleme konur" diyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının bu yazılarından sonra, artık, bu metinden, bu şeyden, hâlâ rapor diye bahsedenlere müfteri denmez de ne denir arkadaşlar?!

Önergedeki üçüncü iddia, suçlanan kişilerin Sayın Ersümer tarafından göreve getirildiği ifadesiyle, bunların, Bakanın veya ANAP'ın adamı olduğu iddiasıdır; oysa, ANAP'ın eski bakanı olduğu her fırsatta vurgulanan Birsel Sönmez'in son ataması, 1997 Haziranında zamanın Enerji Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından ve üç yıl için yapılmıştır. Evet, Sönmez, bir ara, ANAP'tan, kısa süreli bir bakanlık yapmıştır; ama, Refah Partisi tarafından yenilenen atamanın süresi bittiğinde, yani, Haziran 2000'de süreyi uzatmayan ve neticede, aynı Sönmez'i görevden alan da ANAP'lı Bakan Ersümer olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu fezlekelerde mezlekelerde ismi geçen zevata bir bakalım. Bu fezleke gibi, mahkeme ifadesi gibi, aslında, gizli kalması gereken birtakım metinlerde, bu zevatın, Ersümer'e karşı koyu bir husumet beslediği görülüyor. Hatta suçlananlardan birisi, para dağıttığı iddia edilen birisi "sizi, Ersümer, nasıl olsa görevden alacak ve mağdur olacaksınız; onun için, ben size para veriyorum" diyor. Demek ki, bu zevatın Ersümer'in adamı olduğu iddiası da kuru bir iftiradan ibarettir. Bu zevat, ihalelerde, Ersümer'in baskı yaptığını söylemiş; ama, aynı zevat, aynı zamanda, ihaleleri maniple etmek için de rüşvet almakla suçlanıyor. Bakan baskı yaptıysa, bu zevat, ihaleyi maniple edemez; şu halde, neden rüşvet aldılar; eğer rüşvet aldılarsa, şu halde Ersümer baskı yapmamıştır ki, ihaleleri yönlendirmişlerdir. Demek ki, Bakan Ersümer'in ihalelerde baskı yaptığı iddiası da iftiradır. Kaldı ki, bu kişiler, bu metinlerde adı geçen kişiler, şimdilik, sadece, zanlıdır; daha mahkeme başlamamıştır, iddianame hazır değildir, neyle suçlanacakları, ne savunma yapacakları, ne hüküm giyecekleri bilinmiyor. Nitekim, operasyonun başında gözaltına alınan 10 muhtemel zanlıdan 6'sı serbest bırakılmıştır. Halen gözaltında bulunanların ne olacağı, başkalarının gözaltına alınıp alınmayacağı belli değildir. Bu durumda, bu kişileri, bunları atayanları, bunları görevden alanları yargılamayı bağımsız mahkemeye bırakmalıyız. Lütfen, bu hukukî kurala riayet edelim ve yargıya intikal etmiş bir konuda, Yüce Meclisi yargısız infaz mangası haline getirmeyelim.

Önergedeki dördüncü iddia, tahkikatın selameti açısından ve teamülen Bakanın istifa etmesine ilişkindir. Oysa, ortada böyle bir teamül yoktur. Aksi takdirde, herhangi bir bakanı görevden almak için uyduruk bir ihbarla bir tahkikat açtırılması yeterli olurdu; o zaman da, Türkiye'de, ne hükümet kalırdı ne başbakan ne bakan. Türk siyasetini de muhteris muhbirlerin uyduruk iftiralarına terk etmek, herhalde Türkiye'nin lehine olmazdı arkadaşlarım.

Şimdi, bu önergeyi veren ve destekleyen siyasiler, kendi devri iktidarlarında, böyle uyduruk ihbarların çok ötesinde, açık karinelerle suçlandıkları zaman, görevden ayrılmayı akıllarına getirmemişlerdir. Adları, siyasî sözlüğümüzde "şaibe" kelimesiyle eşanlamlı hale gelmiş bazı siyasîle-rimizin, şimdi, tertemiz bir Cumhur Ersümeri karalamak için bir yandan böyle iftiralara başvurmaları, öte yandan da, kendi iftiralarına kendileri kanarak, onun istifasını beklemeleri, ibretlik bir utanmazlıktır. (ANAP sıralarından alkışlar)

Şimdi yürütülen tahkikatta, Sayın Ersümer, güvenlik kuvvetlerine ve savcılara yardımcı olu-yor, savcıların istediği ciltler dolusu evrakı hemen sağlayıp, adaletin emrine veriyor. Tahkikata yardımcı olan bir Cumhur Ersümer'in görevden ayrılması, tahkikatın selametine zararlı olacağına göre, onun istifasını isteyenler, tahkikatın sağlıklı seyrinden niye rahatsız oluyorlar? Bu rahatsızlıkları, tahkikatın geriye doğru 10 yılı kapsayacak şekilde derinleştirilmesinden olabilir mi? Acaba, bu 10 yıllık sürede birilerinin rahatsız olmasını gerektiren bir şeyler mi var?

Değerli arkadaşlarım, aslında, önergede bir de beşinci iddia var; ama, siyasî olmaktan ziyade komik bir iddiadır. Önergede, 57 nci hükümetin yolsuzluklara göz yumduğu söylenmektedir. Oysa, 57 nci hükümet, cumhuriyet tarihinin belki de en temiz ve en temizlikçi hükümetidir. 55 inci hükümetle başlayan temizlik sürecinde ve özellikle son iki yılda, her suça, her yolsuzluğa cesaretle el atılmış ve zanlılar yakalanarak adalete teslim edilmiştir. Şimdiye kadar yapılan operasyonlarla devlete 4 katrilyon lira kazandırıldı. Bu para, hortumcuların cebinden sökülüp devlet hazinesine geri kazandırılan paradır. Şüphesiz ki, temizlik operasyonlarına aynı hızla devam edilecektir ve Sayın Mesut Yılmaz'ın dediği gibi, çiğ yiyen kimsenin, mutlaka karnı ağrıyacaktır. Böylesine dürüstlük timsali olan DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümetinin yolsuzluklara göz yumduğunu söylemek, şüphesiz ki, sadece bir komikliktir. Bu sebeple, bu iddiaya cevap vermeyi mizah dergilerine bırakıyorum.

Gensoru önergesindeki bütün iddialar böylesine köksüz, delilsiz ve saçma sapan olduğuna göre, Sayın Ersümer'e karşı yapılan bu isnatlar kuru iftiradan ibaret bulunduğuna göre, acaba, bu önerge neden verilmiştir?

Değerli arkadaşlarım, bu önergenin verilmesinin  sebebi, 57 nci hükümetin, yolsuzluklarla mücadele dahil, her konudaki kararlı tutumu ve başarısıdır.

Rus Yazarı Dostoyevski, vaktiyle, ülkesindeki benzer olaylar için şunu söylemiş: "Ülke, yıllardır kendisine yedirilen iğrençlikleri kusuyor." Şimdi Türkiye'de yaşanan da budur. 57 nci hükümetin kararlı ve dürüst politikaları sayesinde, Türkiye, yıllardır içerisinde yuvalanan iltihapları tedavi etmeye başladı. İltihabın tedavisi, birikmiş irinin dışarı akıtılması demektir. Ekonomiden sosyal güvenliğe, çetelerle mücadeleden yolsuzlukla mücadeleye kadar pek çok konuda yeniden yapılanma ve çözüm, bu hükümete nasip olmuştur. Millet bu hayırlı mücadelenin farkındadır ve bu mücadele için gereken özveriyi de göstermektedir; çünkü, tünelin sonundaki kurtuluş ışığını millet görüyor ve ülkeyi tünelden çıkaracak olan bu hükümeti destekliyor. İşte, önergeyi verenleri rahatsız eden de budur.

Değerli arkadaşlarım, peki, bu konularla Anavatan Partisinin bir ilişkisi var mı? Evet, var; ama, bazılarının iftira ettiği gibi, utandırıcı bir ilişki değil, tam tersine, şeref verici bir ilişki; çünkü, bir ANAP'lı Bakan, yanlış işler yapan bazı TEAŞ bürokratlarının soruşturulmasını istiyor, hem de tahkikatı genişleterek, geriye doğru on yıllık bir dönem boyunca soruşturma açtırıyor. Bu şerefli Bakanın adı ANAP'lı Cumhur Ersümer ve bir başka ANAP'lı Bakan da bu operasyonu yapıyor, bu şerefli Bakanın adı da ANAP'lı Sadettin Tantan. Bu iki Bakanın yaptığı şerefli işlerin en büyük payesi, şüphesiz ki, Anavatana ve 57 nci hükümete aittir. İşte, çekemedikleri budur.

Keşke, şimdi böyle asılsız iftiralarla ortalığı karıştırıp, bulanık suda siyasî ikbal balığı avlamaya çalışan bazı çapsız partilere de böyle şerefler nasip olsaydı... (ANAP sıralarından alkışlar)

Anavatan Partisi olarak bizim içimiz rahat; çünkü, biliyoruz ki, Cumhur Ersümer, bu habis iftiraların hiçbirisinden sorumlu değildir; çünkü, biliyoruz ki, ANAP, Adnan Kahveci eliyle, kendi bakanı İsmail Özdağlar'ı suçüstü yakalatan, Cumhur Ersümer eliyle de, eski bakanı Birsel Sönmez'i TEAŞ yönetiminden alan partidir.

Bu gensorunun aslında büyük faydası olacaktır; kamuoyu, bu gensoru sayesinde, saldırılan Cumhur Ersümer'in temiz vicdanını ve saldıranların kirli ruhunu görecektir.

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Vay!.. Vay!.. Vay!..

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) - Evet değerli milletvekilleri, bugünkü Meclis görüşmelerini etkilemek ve saptırmak için, günlerdir, gayrimeşru bir dezenformasyon ve provokasyon kampanyası yürütülüyor.

Önce, bir fezleke icat ettiler; duyumlardan ve kanaatlerden başka bir şey ifade etmeyen, hiçbir belgeye ve sonuca dayanmayan ucuz bir bilgi notunu "işte size fezleke" diye, dehşetengiz başlıklarla sundular; üstelik, soruşturmanın bu aşamasında böyle açıklamalar yasak olduğu halde... Daha sonra, buna savcı bile dayanamadı, 20 Ocak tarihli basına yansıdığı gibi, "Türkiye'yi karıştırmak istiyorlar, bu sadece bir bilgi notudur, soruşturmayı baltalamak isteyenler sızdırdı" diye isyan etti. Hemen peşinden, bir de ajans haberi icat edildi; üstelik, haber diye verilen mahkeme ifadesinin, kanuna göre bu aşamada gizli kalması gerekirken bu açıklama yapıldı. Ajans haberindeki mahkeme ifadeleri çok ilginç. Bakanın mahkemeye verdiği ve görevden almak için hukukî fırsat kolladığı bir kişi; yani, suçlamaların odağındaki genel müdür, bakanın, nükleer santral ihalesi için hiçbir şey söylemediğini; ama, tercihini hissettirdiğini söylüyor, geçen ifade aynen bu  "bakan hiçbir şey söylemedi; ama, hissettirdi" diyor; yani, bakan, hisler yoluyla ihaleye baskı yapmış. Aman Yarabbi, bu ne hissî bir iftiradır!

Aziz milletvekilleri, ajans haberinde, eski genel müdürün, güya bakanın, dört, beş milyar dolarlık nükleer santral ihalesindeki hissî müdahalesine karşı, aslanlar gibi direndiği iddia ediliyor. Peki; ama, bu aslan parçası, çok daha düşük konularda, mesela yap-işlet-devret meselelerinde veya bir yüzer-gezer santral meselesinde neden direnememiş... Aynı zat, bakanın ısrarlı uyarılarına ve bakanlık teftiş kurulu raporlarına rağmen, 12 ay boyunca hukuk davasını açmamakta direnmişti. Bu zatın, bakan aleyhindeki bu çelişkili iddialarının hepsi birden doğru olamayacağına göre, akla en yakın ihtimal, hepsinin yanlış olduğudur.

Kaldı ki, Türkiye'deki hukuk ve KİT sistemini bilenler, bir enerji bakanının, bağımsız yönetim kurulunca yönetilen ilgili kuruluş TEAŞ'a, bırakın böyle bir talimat vermesini, bir telkinde bulunmasının dahi mümkün olmadığını bilirler.

Değerli milletvekilleri, bu konu, âdeta dört yıl önce gördüğümüz bir filmin tekrarı gibidir. 1996 tarihinde, o zamanki Refah Partisi adına Sayın Şevket Kazan ve arkadaşlarının, TEDAŞ ihalelerine müdahale edildiği için, dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller aleyhinde verdiği benzer bir soruşturma önergesinde, Sayın Kazan'ın suçladığı parti, o zaman iktidar partisi olan DYP...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kocaoğlu.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Kendi bakanları çıkıp "böyle bir şey yok" diyordu.

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla) - Yani, şimdi, bu önergeyi veren DYP adına, sözcü Sayın Ali Rıza Gönül, bakın, partisini nasıl savunuyor. Zabıtlardan alıyorum. "Bakan, 40 ıncı maddeyle kendisine yüklenen görevleri yerine getirmiştir. Kendisine yapılan ihbarları genel müdürlüğe 'alın, bakın, bunları inceleyin, ihbar mektupları geliyor, birtakım dedikodular var' diye iletmiştir..."

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Şimdikiyle farklı...

A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla) -Aynı şey, şimdiki TEAŞ olayında Sayın Cumhur Ersümer için geçerlidir ve konuşma devam ediyor... devam ediyor.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın)- Sayın Kocaoğlu, şimdikiyle farklı o. Karıştırıyorsun.

BAŞKAN- Sayın Gönül, lütfen...

A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- Cevap verirsiniz efendim...

Konuşma devam ediyor; konuşma zabıtlardan. Bu zabıtları Cumhur Ersümer bastırmadı, Millet Meclisinin zabıtları.

BAŞKAN- Buyurun sayın hatip, siz Genel Kurula hitap edin.

TURHAN GÜVEN (İçel)- O zaman da, sayın bakanlarınız çıkıp "suçu yoktur, bir şey yoktur" dediler.

A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- ...ve konuşma devam ediyor: "Hukukî ve cezaî sorumluluk kendisine aittir. Kime; yönetim kuruluna aittir -yani, şirketin yönetim kuruluna aittir- Siz, bu hukukî ve cezaî sorumluluğun, bakana ve başbakana ait olduğunu mu iddia ediyorsunuz." Evet, önergeyi veren ve destekleyen sayın milletvekilleri: Siz, o zaman, bakana ait olmayan bu sorumluluğun, şimdi mi Bakana ait olduğunu iddia ediyorsunuz? Eğer böyleyse, lütfen, o zamanki sözcünüzle anlaşın; çünkü, o, aksi kanaatte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun, tamamlayın efendim.

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- Bu işte Sayın Bakanın kanunen sorumlu olmadığını söylüyor. O zamandan bu zamana da kanun değişmedi. Kendisi değerli bir hukukçu olduğuna göre, bu konuda yanlış söylemeyeceğine göre, herhalde, şimdi bu önergeyi veren milletvekilleri yanlış düşünüyor. O zamanki DYP sözcüsüne, o zamanki doğru sözleri için huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi konuştuğumuz konu, yukarıda arz ettiğim gibi, hükümeti ve Türkiye'nin temiz hizmet partisi Anavatanı karalamaya dönüktür. Müfteriler, iftira bombalarını peş peşe sıralayarak, önce ANAP'lı bakan Ersümer'e, daha sonra da, ANAP'ın MKYK üyesi Turgut Yılmaz'a kara çalmak istediler. Bundan amaç, Turgut Yılmaz'ın soyadından hareketle, Anavatanın tertemiz Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ı yıpratmaktır; ama, bütün kirli planlarında, bütün provokasyonlarında olduğu gibi, bunda da hüsrana uğrayacaklar. Bu iftira bumerangları dönüp kendilerini vuracak. Şimdiye kadar taşıdıkları şaibeli yaftasına, bir de müfteri yaftası eklenecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kocaoğlu, lütfen, çok rica ediyorum. Sizin de mikrofonunuzu son defa açı-yorum. 

A.EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- Nitekim, soruşturmayı yürüten savcı, 20 Ocak tarihli açıklamasında "ANAP MKYK üyesi Sayın Turgut Yılmaz'ın konuyla ilgisi bulunmadığını, ifade vermek için kendisi başvurduğu halde buna gerek görmediğini" açıklamıştır.

Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, Sayın Turgut Yılmaz, televizyondaki bir tartışmada, bu karanlık müfterilere açıkça "alçak" dedi. Sayın Turgut Yılmaz, bu lafıyla bunlara aslında iltifat etti; çünkü, bu kadar adi iftiraları bu kadar kolayca atan karanlıklara "alçak" bile denilmez, ancak "çukur" denilir.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir)- Aynaya bak aynaya!

MUSTAFA ÖRS (Burdur)- Hangi bakan düşürüldü?!

A. EMRE KOCAOĞLU (Devamla)- Sayın milletvekilleri, şimdi, bu iftira önergesiyle açılan tuzağa Meclisin düşmeyeceğine inanıyorum; bu önergenin gündeme alınmasının reddedileceğine inanıyorum; bu duygularla, hepinize, şahsım ve partim adına saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kocaoğlu.

Gruplar adına dördüncü söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Masum Türker'e aittir.

Buyurun Sayın Türker. (DSP sıralarından alkışlar) 

DSP GRUBU ADINA MASUM TÜRKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.

57 nci hükümetin kuruluşundan bugüne kadar 5 gensoruyu görüştük, bugün 6 ncısını görüşü-yoruz. Bir hükümet, eğer, sürekli gensorularla düşürülmek isteniyorsa, o hükümetin başarısından rahatsız olan insanların sayısı hayli fazla demektir. (DSP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Ecevit, Başbakanken, Süleyman Demirel için kaç tane gensoru verdi sen biliyor musun, kaç tane?!

MASUM TÜRKER (Devamla) - Çünkü, o insanlardır ki, bir zamanlar kol kola girdikleri kişilerin hakları zail oluyor bahanesiyle, sürekli bu konuları gündeme getirirler.

Değerli milletvekilleri, dünyanın sayılı devletlerinden biri olma iddiasında olan Türkiye'nin, kalkınmasını sürdürebilmesi,  ekonomik gelişmesini çağın gerektirdiği ölçülere ulaştırması, tüketen ve ithal eden devlet değil, üreten ve ihraç eden devlet olabilmesi için, çağımızın uygarlık nimetlerinden, ev aletlerinden bilgisayar sistemine, ulaştırmadan ısıtmaya, en önemlisi, iletişime kadar yararlanabilmesi için, vatandaşlarımızın gönenç düzeyini yükseltebilmesi için, çağdaş yaşama kurallarının standartlarını yükseltebilmesi için, en önemli faktörlerden birisi enerjidir.

Enerji, yıllardır, Türkiye'de tartışılıyor; yine, tartışılıyor; çünkü, enerji gereksinimi hesaplanırken, yalnız bugünün gereği değil, gelecek yılların gereği de hesaplanıyor. Neden böyle yapılıyor; çünkü, enerjinin yatırımları, uzun bir zaman sürecini gerektiriyor. İşte, böylesine bir sektörün ve yatırımı

çok gerektiren bir sektörün, Türkiye'de, sürekli tartışma konusu yapılması doğaldır. 1985 yılından beri, enerji, ülkenin gündeminden hiç düşmedi; siyaset sahnesinde sürekli yerini aldı. Ülke yatırımları içerisinde ayrı bir yere sahip olması, enerjinin özel sektöre açılması ve en önemlisi, iş dünyamız için bu önemin yanı sıra, dış politikada, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Rusya Federasyonunun, Azerbaycan'ın, Kazakistan'ın, Türkmenistan'ın ve daha orada çıkması muhtemel nice petrol ve doğalgaz rezervlerinin, Türkiye, hem kullanıcısı olarak alıcısıdır hem de bunların başka ülkelere taşınması konusunda, en önemli konuma sahiptir. İşte, bu yönüyle, enerji, yalnız Türkiye'de iş âleminin odağında değildir; belirli yabancı ülkelerin, dış güçlerin de odağındadır ve Türkiye, bu nedenle de, sürekli bir mercek altındadır. Enerji sektörünün rant yaratmış olması, tartışmaların boyutlarını sürekli artırmıştır.

Enerji konusunun kamuoyunda tartışılması ve bu alanda yer almak isteyenlerin kıyasıya bir yarışa girmeleri, ülkenin borsasında, en ufak işletmesinde, hatta, aklımıza getirmeyeceğimiz yerlerde bile, özellikle enerji konusunun sürekli gündeme gelmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, Türkiye'de, yıllardır, enerjiyle ilgili konuların, sürekli saptırılarak ve üzerinde siyaset inşa edilerek gündeme getirildiğini yaşadık.

Biraz evvel, gensoruyla ilgili olarak konuşan muhalefet sözcülerini dinledik; konuşmalarının dörtte 3'ü, gensoru önergesiyle ilgili olmayan konulardadır; neden; çünkü, insanların, enerji konusuyla ilgili söylemek istedikleri "biz, bakın bu konularla da ilgiliyiz" diye mesaj göndermek istedikleri konular o kadar çok ki, bunları, fırsat buldukça, ellerine imkân geçtikçe, dile getirmekten çekinmezler.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O kadar çok hata yapıyorsunuz ki!..

MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bugüne kadar yaşadıklarımızdan önemli bir kesit vermek istiyorum.

Yıl 1989; enerjinin dağıtım işinin ilk defa bir özel şirkete verildiği yıl. 1990 yılından sonra, enerjiyle ilgili olarak, iktidar olan herkes kendisine hisse çıkarsın. O şirketlerle, 1994 yılı, yanlış bir hesaplaşma dışında hiçbir mahsuplaşma işlemi yapılmamıştır. Dönüp, kendi icraatlarını gözden geçirsinler. 1994 yılında da, bir teftiş raporuna dayanılarak yapılmış olan hesaplaşma, yine kendi denetimlerindeki yönetim tarafından bozulmuştur.

Değerli milletvekilleri, kendilerinin yıllardır yapamadıklarını kim yaptı?.. 55 inci hükümette başlayan; ama, 56 ncı hükümette dönemin Enerji Bakanı Sayın Ziya Aktaş'ın ısrarlı takipleriyle ilk kez 18 trilyon para tahsil edilmiştir. Yani, o güne kadar hesaplaşmamışsınız, mahsuplaşmamışsınız, bu konudaki işlemleri gözden geçirmemişsiniz; enerjiyle ilgili olarak sizin hakkınızda burada sürekli gensoru verilmiş, araştırma önergeleri verilmiş hiçbir şey yapmamışsınız, 57 nci hükümete yönelik olarak, enerji konusunu gündeme getiriyorsunuz. Haklısınız(!) Niçin haklısınız?.. Ürkmekte de haklısınız. Çünkü, sizin döneminizde, çetelerin, örgütlü suç odak noktalarının üzerine gidecek hukuku bir türlü getirip beceremediniz. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bu hukuku, 57 nci hükümetin, biraz evvel suçlanan liderleri getirmiştir.

Siz, sorumlu olmanın ne olduğunu bilmediğiniz için, kendisine ayak üstü soru sorulan başbakan "bilgim yoktur" dediği zaman, algılayamayacak kadar burada bunu tartışma konusu yapabiliyorsanız ben size ne diyeyim!.. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Siz, birlikte işi araştırmadan, konuşmayan bir lideri burada "konuşmuyor" diye kendisinin üyeleri önünde eğer tenkit ediyorsanız, siz, çok konuştuğunuz için herkesi kendinize benzetiyorsanız ne diyeyim size!.. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, burada, özellikle Demokratik Sol Partinin üzerinde durduğu bir konu üzerinde durmak istiyorum. Demokratik Sol Parti, ülkemizde, temiz toplum ve temiz siyasetin tesis edilmesini, 1991 yılından beri ve Meclise girdiği ilk günden beri, seçim bildirgesinin birinci unsuru olarak kabul etmiştir ve bunun oluşmasında da dürüst yönetimin varlığını kabul etmiştir. (DSP sıralarından alkışlar)

Demokratik Sol Parti, kim olursa olsun, hangi görevde olursa olsun, kendi içinde bile olsa, kol kırılır yen içinde kalır, sizin gibi demeksizin, kol içinde kırılanın bile hesabını görmek üzere gerekli hukuku tesis etmiştir.

Değerli milletvekilleri, işte bu hukuktur ki, bugün, son bir yıldır, burada yolsuzlukları konuşabiliyorsunuz "yolsuzluklar açığa çıktı" diyebiliyorsunuz... Bu, 57 nci hükümet programını hazmetmeden okuyup, muhalefet ettiğinizdendir. Eğer, siz, onu, hazmederek okursanız, orada, şeffaflığın sağlanmasının, dürüst yönetimin gerçekleşmesinde en önemli konu olduğunu bulurdunuz.

Değerli milletvekilleri, buraya gelmeden önce, Demokratik Sol Parti Grubu adına yapacağım bu konuşmayı hazırlarken, acaba, gazetelere yansıyan ya da biraz evvel, muhalefet sözcülerinin söylediği suçlamalarda, Sayın Bakanın, bir kapatması, bir örtbası var mı diye baktım. Nedense, bu işlemlerin başlatılması için, daha, Sayın Ziya Aktaş tarafından düğmesine basılmış olan ve bunların olurlarını, sürekli Sayın Cumhur Ersümer'in verdiği raporlardan hiç söz edilmedi. O raporlar, eğer, bu olayın geçmişini araştırırsanız, bir ihbar üzerinde başlamış. Bu ihbar, Türkiye'de herkesin kendisine bir yer aradığı gibi, yalnız Enerji Bakanlığına değil, yalnız Başbakanlığa değil, yalnız Genelkurmay Başkanlığına değil, devlet güvenlik mahkemesine de yapılmış ve gerek Genelkurmay, gerek devlet güvenlik mahkemesi Bakanlığa yazı yazmış: "Böyle bir ihbar var, siz ne yapıyorsunuz?"

O ihbarlar üzerine, Sayın Aktaş zamanında başlatılmış olan soruşturmanın devam ettiği söylenmiş. Savcılık beklemiş; ne zamana kadar beklemiş; 1999'da başlayan 2000 yılında biten bu soruşturma üzerine sorulmuş: "Bunlar bunlar ne oluyor?" Bakanlık yanıt vermiş: "Birsen Sönmez, artık, yönetim kurulu üyesi değildir." Bunun yanıtını, dokuzuncu ayda, Bakanlık savcılığa yazmış: "Şu kişiler hakkında ilgili rapor budur." Yani, savcılığın, burada dile getirdiğimiz, ele aldığı birçok konuyu, Bakanın oluruyla, Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulu alıp göndermiş.

Şimdi burada, biz, bu dönemin hükümetini tenkit ederken, şu alınmış bu alınmış... İnsaf! 1997 yılında alınıp 2000 yılında süresi biterken tekrar atılmayan eski bakanı, şimdi, dönemin Enerji Bakanı, yani Refahyol döneminin Enerji Bakanı atadı diye suçlamaya hakkımız var mı? Kim atadıysa, suçlarsak suçlayalım. Hayır... Orası da gerekeni yapmış. O günün koşulları içerisinde devam etmesi gereken bir görevi devam ettirmiş; ama, 57 nci hükümetin kararlı tutumu; yolsuzluğu kim yaparsa yapsın, nasıl yaparsa yapsın, özellikle bunun üstüne gidileceği olmuştur. Yalnız, organize suçu, çeteleri ortaya çıkaran yasa mı çıkarıldı; hayır. Bugün, o görevde olanların yargılanabilmesine olanak veren Memurin Muhakematı Kanunu, yılların kanunu da değiştirildi; eğer değiştirilmeseydi, eğer hâlâ bürokratın yolsuzluğun içerisinde olduğu kabul edilseydi, bugün bunlar böyle gün ışığına çıkabilir miydi; çıkamazdı. Bunu da sizler çok iyi biliyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, gerekli mevzuata altyapıyı yapan 57 nci hükümettir, yolsuzlukların çıktığı dönem 57 nci hükümettir ve ne büyük talihsizliktir ki, hem gensoruda yer alan hem burada biraz evvel birkaç hatibin dile getirdiği, tamamlanmamış bir Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunun bile, imzalanması tamamlanmamış bir raporun neden işleme konulmadı diye hesabı soruluyor. 5 kişilik heyetten 3 kişinin imzalayıp, farklı kurumlardan olan heyetin, bağımsız çalışan diğer heyetin raporu gelmemişken, işlem yapılmamışken, sizler bunu gündeme getiriyorsanız, sizinle birlikte işbirliği yapan, hükümetin varlığından rahatsız olan insanlar var demektir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O 2 kişi nerede çalışıyor?! TEAŞ'ta çalışıyor...

MASUM TÜRKER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, basın, önemli bir rol oynamıştır; bu konuda sızan her bilgi, hatta, gizli olmasına rağmen devlet güvenlik mahkemesindeki hazırlık soruşturmalarını bile yansıtmıştır. Bu yansıtmalarda hükümetin mensuplarını ilzam eden herhangi bir şey yansımamıştır. Bizim liderlerimizin "buraya getirin, belge diyelim" dedikleri bu... Var mı elinizde böyle belge?..

FARİS ÖZDEMİR (Batman) - Yolsuzluğun belgesi olur mu!

MASUM TÜRKER (Devamla) -  Duyum... Tabiî, duyum ya da okuduklarınızı burada dile getirmek istiyorsunuz...

Şimdi, çok değerli bir arkadaşı burada gündeme getireceğim. Sevgili Arkadaşım Cengiz Çandar'ın Yeni Şafak Gazetesindeki bugünkü yazısını aranızda okumayan varsa, hiçbir şey kaybetmiş sayılmaz. Biraz evvel bir hatip, o yazıyı kelimesi kelimesine okudu. Yani, burada, bir hatip, Sayın Cengiz Çandar'ın bugünkü Yeni Şafak Gazetesindeki yazısıyla, Sayın Ecevit'i ve Sayın Bahçeli'yi yargılayan sözcükler söyledi. Bir siyasetçinin "kamuoyudur" diye bir kişinin düşüncesini burada serd etmeye hakkı yoktur!..

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Gerçekçi değil mi!

MASUM TÜRKER (Devamla) - Çünkü, önce kendisi gerekli dokümanı çıkarabilmelidir.

Değerli arkadaşlar, o yazıya dayanarak, Sayın Ecevit iktidarlarının dürüst olmadığından söz edenlere bir tek şey söylemek istiyorum: Bu toplum, Sayın Ecevit'in dürüstlüğünü o kadar iyi tanı-yor ki, Sayın Ecevit'in dürüstlüğünün KDV'si, yolsuzlukla suçlanan bütün siyasîlerin kat be katını çıkaracak niteliktedir. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Tabiî, KDV'nin nasıl hesaplandığını bilirseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

Değerli milletvekilleri, bizim bir beklentimiz var, bir dileğimiz var; beyaz enerji operasyonu hızla tamamlanmalıdır; yargı, bunu çabucak sonuçlandırmalıdır. Eğer, yargıya göre suçlanacak kimse varsa, gündeme geldiği zaman, kimsenin korunmayacağından endişeniz olmasın; bu konuda biz, yargının büyük bir hızla bunu sonuçlandırmasını istiyoruz; çünkü, yargıda bu uzadıkça, savcının gerçek fezlekesi çıkmadıkça, çok kişi suçlanacak, çok kişi hakkında burada doğru olmayan sözler dile getirilecektir.

Değerli milletvekilleri, burada bir konu daha dile getirildi. Bizim için Anadolu Ajansı, devletin ajansı değildir. Bu kürsüde hiç kimsenin bağımsız bir ajansı ve ajansta çalışanları "başka servislere hizmet ediyor" diye suçlamaya haddi de, hakkı da yoktur.(DSP sıralarından "Bravo"sesleri;DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Bunun bilinmesinde büyük yarar vardır. Yani, devletin ajansıdır diye, "bizim devlete hizmet edecektir; başka servislere"diye burada gündeme getirilirse, kasıt kendiliğinden anlaşılır.

Değerli milletvekilleri, altıncı kez, bugün verilen gensoru önergesine, elimizde delili bulunmayan, ancak, hükümeti yıpratma amacına yönelik, buradaki tartışmalarda bile gensoruda yazdıklarının dışındaki, gizli oturumu yapılmış konuları bile tekrar gündeme getiren bir konuda, hele hele tamamlanmamış bir raporda Başbakanlığın bir işlem yapmadığını söyleyen bir gensoruya katılmak, buna oy vermek mümkün değildir. Demokratik Sol Parti olarak yalnız siyaset yapılan, gerçekleri yansıtmayan, kendi yaptıklarına bakmayan, yıllardır mahsuplaşmayı yapmamanın gerekçesini anlatamayanların getirdikleri önergeye oy vermesi mümkün değildir.

Biz, bu gensoru önergesini reddediyoruz. Demokratik Sol Parti Grubu olarak, Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit'in başkanlığındaki 57 nci hükümeti, MHP ve ANAP'la birlikte sürdürmek üzere, tekrar, güven duyduğumuzu belirtiyorum; bu vesileyle, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türker.

Gruplar adına son konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Şandır'a aittir.

Buyurun Sayın Şandır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygılarımla  selamlıyorum.

Üzerinde konuştuğumuz önergenin konusu olan, ülkemizin enerji kaynakları ve enerji politikalarıyla ilgili kısa bir bilgi vererek, önergede iddia edilen hususları ve bize göre saklanılan niyetler üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz edeceğim.

Ülkelerin sosyoekonomik kalkınmalarında enerjinin ayrı bir önemi vardır. Enerji ihtiyaçlarını yeterince karşılayabilen ülkeler, ancak gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşabilmişlerdir. Elektrik enerjisi, bir ülkenin ekonomik ve sosyal hayatının atardamarıdır. Bu nedenle, kişi başına tüketilen elektrik, kalkınmışlık göstergesi sayılmaktadır.

Türkiye, kişi başına elektrik tüketiminde, son yirmibeş yılda 244 kilovatsaatten 1 784 kilovatsaate ulaşabilmiş ise de, 7 800 kilovatsaatlik OECD ortalamasının henüz çok gerilerindedir.

Çeşitli enerji kaynaklarına sahip olmamıza rağmen, ülkemiz, maalesef, kaynak fakiri bir ülkedir. Halen, birincil enerji kaynaklarımızdan yarıdan fazlası ithalat yoluyla karşılanırken, ihracat gelirlerimizin önemli bir bölümü, enerji ithalatı için sarf edilmektedir. Yerli üretimin talebi karşılama oranı, bugün, yüzde 33 iken 2010 yılında yüzde 29'a inecektir, yani, enerji bakımından dışa bağımlılığımız, gelecekte de devam edecektir.

2000 yılı sonu itibariyle, ülkemizde toplam kurulu güç 27 257 megavat ve elektrik üretimi 125 milyar kilovatsaate ulaşmıştır; tüketim ise, 129 milyar kilovatsaat olarak gerçekleşmiştir; 4 milyar kilovatsaatlik açık, ithalatla karşılanmıştır. Önümüzdeki dönemde yıllık yüzde 9'luk talep artışıyla, toplam elektrik enerji talebinin 2005 yılında 196 milyar, 2010 yılında ise 290 milyar kilovatsaate ulaşması beklenmektedir.

Talebin karşılanması için her yıl yaklaşık 3 ilâ 3,5 milyar dolarlık yatırım yapılması gerekirken, maalesef, bu, bugüne kadar yapılamamıştır. 1991-1996 yılları arasındaki dönemde, yılda ancak 1,2 milyar dolarlık yatırım yapılmış; bu rakam, 1997-2000 yılları arasında yılda 2 milyar dolara ulaşmıştır.

Diğer taraftan, ülkemizde elektrik iletim ve dağıtım kayıplarının yüzde 18,9 seviyesinde olduğu ifade edilmektedir. Bu kayıpların yüzde 7-8'lik normal seviyelere çekilmesi için gereken tedbirlerin alındığını söyleyebilmek de mümkün değildir.

Ülkemiz, 1974 ve 1979 enerji krizlerinden sonra, hızla, yerli enerji kaynaklarına, yani, hidrolik ve linyit kaynaklarına dönerek enerji açığını kapamaya çalışmışsa da, 1990'lı yıllarda enerji yatırımlarında yap-işlet-devret ve yap-işlet modelleri benimsenmiş, işletme haklarının devri yoluyla özelleştirmeler gündeme gelmiştir. Ne var ki, bu modellerin hukukî altyapısı sağlanmadığı için, elektrik enerjisi arz açığı her gün artmıştır. Söz konusu hukukî altyapı, Anayasa değişikliği ve tahkim yasalarıyla, ancak, 57 nci cumhuriyet hükümeti döneminde tamamlanabilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 90'lı yıllar boyunca enerji sektörüne iki önemli tartışma hâkim olmuştur. Bunlardan birincisi, yolsuzluk iddialarıdır; diğeri ise, ülkeyi karanlığa kimin mahkûm ettiği tartışmasıdır. Her iki tartışma da, maalesef, sona erdirilememiştir. Halbuki, bunlarla beraber tartışılması gereken, ülkemizin enerji politikaları olmalıydı. Enerjide dışa bağımlı bir ülke olan Türkiye'nin arz güvenliğini teminen neler yapılması gerektiği tartışılmalıydı; enerji politikasıyla dış politikalarımızın entegrasyonuyla ilgili alternatif politikalar tartışılmalıydı; elektrik enerjisi kayıplarının önlenmesi için gereken tedbirler tartışılmalıydı; yerli enerji kaynaklarımızın daha aktif kullanılması ve dışa bağımlılığın azaltılması için yapılması gerekenler tartışılmalıydı. Halbuki, bunların hiçbiri yapılamamıştır, yeterince yapılmamıştır.

Ülkemizi karanlığa kimin mahkûm ettiği konusunda fikir vermek üzere, yukarıda bazı rakamları arz ettim; takdir Yüce Milletimizindir.

Yolsuzluk konusuna gelince, dün sonuçlandırılamayan yolsuzluk iddiaları, artık, yargıdadır; dünden farklı olarak, bugün yargıdadır. Milliyetçi Hareket Partisi, her türlü yolsuzluğun sonuna kadar üzerine gidilmesi yönündeki kararlılığını sürdürmektedir ve sürdürecektir. Bu konuda bağımsız yargı ve güvenlik güçlerinin çalışmalarını, gayretlerini takdirle karşılamakta ve siyasî desteğini sürdürmektedir. 57 nci cumhuriyet hükümetinin siyasî iradesi de bu yöndedir.

Günlerdir kamuoyunda "Beyaz Enerji Operasyonu" adıyla sürdürülen, yargı organlarınca soruşturulan bir konuyla ilgili olarak verilmiş bulunan gensoru önergesi, eğer, bugünlere gelmemizde hiç kusuru olmayan bir siyasî parti tarafından verilseydi veya iddia sahipleri, geçmişte, benzer iddialara muhatap olmamış bir siyasî parti olsaydı, belki, bir anlam ifade ederdi; ancak, bu anlam, önerge verenler için çok önemli değildir. Onların amacı, yargı sürecindeki bir dizi yolsuzluk operasyonunu sulandırarak siyasî kaos yaratmaktır, ülkede sağlanan ekonomik ve siyasî istikrarı bozarak siyasî çıkar sağlamaktır. Biz, yolsuzlukların bu boyutlara ulaşmasından, tabiî ki, son derece rahatsızız; ancak, böyle önemli bir süreci kesintiye uğratarak siyasî çıkar sağlama peşinde olanların oyunlarına da alet olmayacağız. Geçmişte bu konudaki yolsuzluk iddiaları, hep, bu üsluplarla ele alınmış ve maalesef, hep, yarım bırakılmış ve sonuçsuz kalmıştır. Kişiden başlanılmış, deliller sonra aranılmıştır. Halbuki, şimdi, bugün, dünden farklı olan şey, delillerden başlanarak suçlular aranılmaktadır.

Önerge sahiplerinin sayın genel başkanı hakkında 1996 yılında verilmiş aynı anlamda önergeler bulunmaktadır. O önergelerde de çok ağır suçlamalar bulunmaktadır. Hem o günkü Refah Partisinin sayın milletvekilleri tarafından hem de DSP milletvekilleri tarafından verilmiş soruşturma önergeleri vardır ve bu önergelerdeki suçlamalar, gerçekten, en az bugünkü kadar, hatta daha fazla ağırdır. Bu önergelerin, bu Mecliste görüşülmesi esnasında konuşulanları okumak istemiyorum; ancak, o zaman, o günün Sayın Başbakanı, bu iddia sahiplerine, hep, yargı yolunu göstermiş ve sabrı tavsiye etmiştir.

Gelelim günümüze; yine benzer yolsuzluk iddiaları var. TEAŞ, TEDAŞ ve Bakanlığın diğer birimlerinde her faaliyeti tartışma konusu yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yürütmenin denetlenmesi, bu Meclisin çok tabiî haklarından ve görevlerinden birisidir. Sayın Yılmazyıldız ve arkadaşlarının verdiği gensoru önergesini de Meclisimizin denetim yetkisinin kullanılması bağlamında, muhalefetin en doğal hakkı olarak görebiliriz; ancak, gerçekten bir yargı yolu açılmak isteniyorsa, neden soruşturma önergesi verilmediğini de sormak gerekiyor. Ancak, bu denetim yetkisinin, hangi şekil olursa olsun, yerli yerinde kullanılmadığı hususunda kamu vicdanını sızlatacak örneklere sıkça rastlamış bulunmaktayız, sıkça rastlanıldığını milletimiz hatırlamaktadır. Geçmişte, bu çatı altında, Yüce Meclisimizin denetim hak ve yetkisi, kısır siyasî çekişmelere alet edilerek, siyasî krizlere zemin yaratılmış, sonuçta ise siyaset kurumu sürekli itibar kaybetmiştir. Henüz daha geçen dönemde, bu Mecliste görüşülen soruşturma önergelerinin oylamalarının listesi elimde bulunuyor. Burada, sayın önerge sahiplerinin partisinin, soruşturmanın devamı yönünde oyları bulunmuyor. Hep birbirlerini aklayan aklama operasyonlarıyla bu rakamları açıklayabiliriz; ancak, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sizin üslubunuza da, mantığınıza da ortak olmayacağız; hele, niyetlerinize hiç alet olmayacağız! (MHP sıralarından alkışlar) 

Millet, sizi seyretmektedir. Sayın Genel Başkanı konuşmamakla suçlayanlara, bu millet gereken cevabı verecektir. Siz, kendi hesabınızı millete verdiniz mi; milletin size verdiği cevaptan ne zaman ders çıkaracaksınız?! (MHP sıralarından alkışlar) Maalesef, bugün yapılmak istenen de, dün yapılmış olanlardan farklı değildir. Eğer, maksat, temiz siyaset ve yolsuzluklarla mücadeleyse, yargıya intikal etmiş olan bir konunun açıklığa kavuşmasını, delillerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Zaten, Meclis denetiminin nihaî amacı da yolsuzluk iddialarının yargıya intikalini sağlamak değil midir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu konudaki tavrımız son derece gerçekçi ve açıktır. Biz, di-yoruz ki, her hal ve şartta yolsuzlukla ve kirlilikle mücadeleye devam etmek bir zorunluluktur. Bu mücadele, millî ve ahlakî bir görev ve sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirirken, doğru zamanda, doğru kararın verilmesi ve sonuca ulaşılması gereklidir. Bu konuda, güçlü demokratik geleneklerin oluşmasına da ayrıca önem verilmelidir. Ayrıca, yolsuzluklarla mücadele edilmesi kadar, siyasetin ve dolayısıyla demokrasinin yozlaştırılmamasına da önem verilmelidir. Kısacası, siyasî yozlaşma ve yolsuzlukla aynı anda mücadele etmek şarttır. İşte, bu sebepledir ki, geçmişte olduğu gibi, bugün de, Meclisin denetim fonksiyonunun siyasî istismar ve kavga aracı haline getirilmesine, biz, müsaade etmeyeceğiz, sıcak bakmıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci cumhuriyet hükümetimiz, ekonomik istikrar ve yeniden yapılanma programını ısrarla uygulayarak ülkemizi düze çıkarmak kararındadır ve gayretindedir. Dün yapılan yolsuzluklar bugün su yüzüne çıktıkça, delillerine ulaşıldıkça yargıya intikal ettirilmektedir; 14 adet büyük operasyon yargı incelemesindedir. Yargının gayretleri herkesçe korunmalıdır, siyasî ve şahsî heveslere bu gayretler heba edilmemelidir. Toplum, bunu, hepimizden ve öncelikle, dünün sorumlularından beklemektedir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yolsuzluklarla mücadelenin sonunda, kim çıkarsa çıksın; bakan veya milletvekili, her kim olursa olsun, yargının verdiği karara uyulmasını temin edeceğiz. Böyle bir durumda, ilgili şahsın görevden alınması, azledilmesi ve cezalandırılması takibimiz altında olacaktır. Suçlu olan korunmayacaktır; ancak, suçu sübuta ermemiş, yargı kararıyla suçlanmamış herkesin suçsuzluğunu savunmak da, herkesin sorumluluğudur. Bu hususun herkes tarafından bilinmesini ve sayın muhalefetin yargı sürecinin tamamlanmasına kadar sabır göstermesini diliyoruz.

Bu sebeplerle, gensoru önergesine ret oyu vereceğimizi ifade ediyor, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyoruz. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Söz sırası, Enerji ve Tabiî Kaynaklarlar Bakanı...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, yazılı bir talepte bulundum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gönül, affedersiniz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Değerli bir sözcü, benim geçmişte yapmış olduğum konuşmaları dayanak göstererek, gerek bana gerekse grubuma sataşmada bulunmuştur. O nedenle, bir açıklama yapma talebinde bulunuyorum. Bunu, yazılı olarak da size arz ettim.

BAŞKAN - Efendim, ben, konuşmalar sırasında bir sataşma saptayamadım; tutanağı getirteyim. Eğer, arzu ederseniz, yerinizden kısa bir açıklama yapmak...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan... Efendim, lütfen... İstirham ediyorum...

BAŞKAN - O zaman, tutanağı getirtmek zorundayım. Bakayım, inceleyim; eğer...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ben, süresi içerisinde konuşmak üzere...

BAŞKAN - Peki, baktıracağım efendim.

Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, öncelikle sizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada, bu gensorunun görüşülüyor olmasından rahatsızlık duymuyorum; burada, bu hususların konuşuluyor olmasından da en ufak bir rahatsızlığım yok. Tabiî ki burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; tabiî ki  bütün konuları tartışacağız; tabiî ki milletimizi bilgilendireceğiz, doğruyu söyleyeceğiz, yanlış varsa tespit edeceğiz. Denetim görevi Meclisin en önemli görevi; gensorusu, soruşturması, araştırması, ne gerekirse hep beraber yapacağız.

Burada anafikrimiz, milletin, vatandaşımızın 1 lirasına verilen zararı tespit edebilmek; bu konuda, görevini ihmal eden, kötüye kullanan, suçlanan, suça iştirak eden kim varsa, bir an önce bulup, adalete teslim etmek.

Tabiî, burada şu anda görüşülen gensorunun zeminine baktığımızda, bu gensorunun görüşüldüğü şartları değerlendirdiğimizde, ben arzu ederdim ki, burada konuşma yapan bütün partiler, ister iktidar olsun ister muhalefet olsun, bu gensorunun tartışıldığı ortamı da bir değerlendirselerdi.

Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin büyük bir gazetesinde, bana atfen "düğmeye ben bastım" lafı yayımlanıyor ve benim, bu sözü söylemediğim, gazetenin genel yayın yönetmenince o akşam yapılan televizyon programında kabul ediliyor. Ertesi gün bir başka manşetle karşılaşıyoruz: "Düğmeye o değil, biz bastık" Yani, şimdi iki tane konu var; ya ilk yazılan ikinci yazılana çanak olsun diye yazıldı ya da ikinci yazılanı tahrik etmek için bu ortam yaratıldı.

Sonra, yine bakıyorsunuz "düğmeye biz bastık" lafının iç sayfasına, orada da bir manşet: "Ersümer'in üstünü çizin" Yazının içeriğine bakıyorsunuz, yazının içeriğinde "Ersümer'in üstünü çizin" diye bir ibare yok; ama, manşete bu kelime çıkarılıyor. Ve yine, ertesi günkü bir televizyon programında, bir başka yazar, yine o gazetenin Ankara temsilcisine soruyor, diyor ki: "Bu yazının metninde 'Ersümer'i çizin' lafı yok; nasıl oldu da, siz, bu ikinci sayfanın manşetini yazdınız" diye soruyor;  verilen cevap çok açık: "Efendim, küçük bir yanlışlık olmuş" diyor. Ben arzu ederdim ki, bu, küçük bir yanlışlık mıdır, büyük bir yanlışlık mıdır; Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün, bunu tartışsın öncelikle.

Yine devam ediyorum, bir başka gazetemizde bir manşet atılıyor: "İşte düğmeye basan genel müdür" diye. Sayfayı açıyorsunuz, o manşetin dayandırıldığı haberin içeriğinde "ihbar ettiği söylenilen genel müdürle görüştük, kendisinin böyle bir beyanı olmadığını söyledi" diye, gazete kendi manşetini bir başka sayfada nakzediyor ve ilgili genel müdür, eski genel müdür de tekzip ediyor, ajansa gönderiyor, gazeteye gönderiyor, hiçbir şey yok...

Şimdi, ben arzu ederdim ki, sizler böyle çılgınlar gibi, isteri nöbeti içinde "Sayın Bakan istifa et" diye bağıracağınıza, dönüp o gazetelere de deseydiniz ya "bu genel yayın yönetmenleri, bu mesul müdürler niye istifa etmiyor?" diye. Bakanın istifasını iki grup istiyor. Biri gazeteciler, basın, biri muhalefet. Öylesine üzerimize geliyorlar ki, âdeta bir alaşağı etme arzusu, zorla indirme iştahı. Ne isteniyor?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Hepsi mi?.. Hepsi mi yalan söylüyor?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, ben, sizleri sabırla dinledim. Yani, benim, burada, yanılmıyorsam, sonsuz konuşma hakkım var. (DYP sıralarından gürültüler) Nefesim yettiği kadar da konuşacağım. Oradan buradan bağırıp beni susturamazsınız. (DYP sıralarından gürültüler, ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim.

Sayın Bakan, siz devam edin efendim; buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Devam ediyorum.

Bir de bakıyorsunuz ki, bir fezleke sızdırılıyor. Peki, fezleke...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Gerçekleri açıklamış, ne sızdırması! (ANAP sıralarından "otur ye-rine" sesleri, gürültüler)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Dinle, dinle...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Birtakım hırsızlıklar kamuoyuna yansıtılıyorsa...

BAŞKAN - Sayın Genç, çok rica ediyorum... Lütfen...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Hepsini anlatacağım, hepsini... Sayın milletvekilim, sabır gösterin, hepsini anlatacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen, hangi yüzle çıkıp bu Meclisin karşısında konuşuyorsun!.. Hangi yüzle!.. Hangi yüzle!.. (ANAP sıralarından "otur yerine" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin yerinde olsaydım, şimdi yerin altına girerdim. (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Allah senin yüzünü kimseye vermesin!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin yüzünü vermesin, senin!..

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın milletvekilleri, şimdi, fezleke niye gizlidir, niye yayınlanmaz, niye ilan edilmez, niye saklanır; çünkü, fezleke, polisin veya jandarmanın yapmış olduğu ilk incelemeyi dayandırdığı bir belgedir.

Sayın Başsavcımız açıkladı. Dedi ki: "Bu, bir bilgi notudur." Sayın Adalet Bakanımız açıkladı: "Bu, savcının yazacağı iddianamede dikkate alacağı bir husustur." Ama, gizlidir.

Şimdi, ben, arzu ederdim ki...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Yok ediyorsun!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Bu fezlekede adı geçen 30 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var; memuru var, işadamı var. Ben arzu ederdim ki, burada, denilseydi ki, bu kişilerin anayasal hakları ne olacak? Ama, siz o kadar ileriye gittiniz ki, fezlekede adı olmayan bir bakanı bile, adı olmadığı bir fezlekeyle suçlayabildiniz.

Yine devam ediyorum...

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Müşterek mesuliyet vardır.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Peki, basınımıza yine dönüp bir şeyler söylemek ihtiyacındayım. Gazetecilik adına, bir televizyon kuruluşumuz, bunun yasak olduğunu bile bile, bunun yayınlanmasının yasak olduğunu, Basın Kanununun 30 uncu maddesine göre yasak olduğunu bile bile yayınlıyor. O haber, o akşam, bütün televizyon kuruluşlarına gitti; hiçbiri yayınlamadılar, bunun bir suç olduğunu bilerek yayınlamadılar. O televizyonun grubu, ertesi gün, bunu, gazetesinde yayınladı. Yine o fezleke, o gün, başka hiçbir gazetede de yayınlanmadı. Gelip, bunları burada tartışsaydınız keşke.

O fezlekenin niye sızdırıldığını siz benden iyi biliyorsunuz. Birinci husus şu: Tabiî ki, bu fezleke sızdırılınca, kamuoyunda bir baskı yaratılacak. Benim şüphem yok; ben, devlet güvenlik mahkemesinin savcısından da hâkiminden de en ufak bir şüphe içerisinde değilim, en ufak bir endişe içerisinde değilim; ben, sonuna kadar adalete güveniyorum; ama, siz de güvenmek zorundasınız! (ANAP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Çekil, baskı yapma; adalete güvenelim...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Tabiî, o fezlekenin yayınlanmasının, sızdırılmasının bir başka amacı daha vardı. Neden çarşamba günü sızdırılmadı da cuma günü sızdırıldı?.. İşte, beni, Türkiye Büyük Millet Meclisi huzuruna, fezlekede, memurları tarafından, ihalelere baskı yapmış bir bakan olarak sizlerin huzuruna getirebilmek için bu sızdırıldı. (DYP sıralarından "doğru" , "yalan mı" sesleri)

Peki, bu fezlekenin sızdırılması yasal mıdır, doğal mıdır?.. Şimdi, oradan "doğru" diyorsunuz; bu adalet, bu haklılık, bir gün gelir size de lazım olur. Yasaları doğru uygulamanız lazım. Doğru kararlara, doğru noktalardan varabilirsiniz.

Tabiî, hemen aynı şeyi yaşadık yine basınımızda: "Bakan zorda..." Bu fezlekede, beni zorda bırakacak tek bir satır yok. Arkadaşlar dile getirdiler; çok net bir şekilde ifade ediliyor. Tabiî, mahkeme safhasına geçince, iddianameler yazılıp, ifadeler hepimizin bilgisine sunulunca, mutlaka, eminim ki, çok net de göreceğiz. Bu fezlekede, benim görevden almak için çaba harcadığım, uğraştığım bürokratların, benim, eski bir bakanımız olmasına rağmen, görevine haziran ayında devam etmesine izin vermediğim ve yine, onların kendi kabullenişlerine göre, işte, o hukuk davasının açılabilmesini sağlamaya yönelik faaliyetlerde bulunduğum bürokratlar, beni, kendilerine baskı yapmakla suçluyorlar. Nasıl baskı yapmışım?! Gerçekten komik. Anadolu Ajansında yayınlanan yedek hâkimlik belgesinde diyor ki: "Yani, tam öyle demedi; ama, biz öyle hissettik." Böyle bir usul var mı?! Yani, suçlanan bir kişinin, kendini suçlayan veyahut hakkında işlem yapan bakanla ilgili söylediği laftaki suçlamanın ölçüsü, sadece hissetmek ve siz, bu hissedilen suçlamayla, bunu "ihaleye baskı yaptın" tarzında huzura getiriyorsunuz ve burada, beni, bununla istifaya davet ediyorsunuz. Daha ileri gidiyorsunuz "azledin" diyorsunuz. Bakın, ben açıkça söylüyorum; dün de söyledim, bugün de söylüyorum; benim, hukuken de, ahlaken de, istifa etmemi gerektiren tek bir neden tespit etmiş değilim. (ANAP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından "Oo!" sesleri.) Ama, eğer, siyaseten istifam gerekiyorsa... (DYP sıralarından gürültüler) Bakın, bakın... Dinleyin... Siyaseten istifam gerekiyorsa, o imzayı beş saniyede atarım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - O cesaret var mı sende?!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Eğer istifa etmemem gerekiyorsa da, sonuna kadar burada direnir, bu mücadeleyi yaparım; hem Meclis platformunda yaparım hem hakkımda dava açılırsa, gider, adliyede, yargıda yaparım; gerekirse, yüce milletin huzurunda da yaparım. Benim, aptesimden şüphem yok. Ben, üç göbektir siyaset yapan bir ailenin çocuğuyum. Bize, siyaseti, ustamız, idamlık gömleğimiz ile bayramlık gömleğimizin yan yana olduğunu öğreterek getirdi bizi bugüne. (ANAP sıralarından alkışlar)

Tabiî, yine, biraz dönmek istiyorum. Anadolu Ajansı... Nasıl oldu da, Anadolu Ajansında, gerek 4422 sayılı Kanuna muhalefet ederek, yani, iki yıl ile üç yıl arasında hapis gerektiren ve yine, Basın Kanununa açıkça muhalefet eden bir haber yayınlandı?.. Tabiî, bunları tartışacaksınız; ama, burada, yanlış olan bir şey daha var. Ertesi gün, haberleri bir izlerseniz, bir dinlerseniz, yaratılmaya çalışılan havayı, çabayı çok net bir şekilde görürsünüz.

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Konuya gel, konuya...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sadede gel.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Geleceğim, geleceğim; teker teker bütün konulara değineceğim.

Şimdi, tabiî, burada tartışılan dört rapor var. Muhalefetteki ve basındaki arkadaşlarımıza göre üç, bize göre dört rapor var. Birinci rapor, bana ibraz edilir edilmez onayladığım, işleme koyduğum ve gidip, devletin zararının karşılanması konusunda dava açmayla ilgili onay verdiğim rapor. Şimdi, bu, tabiî, tartışılıyor; işte, bürokrat gider, kendi aleyhine dava açar mı; açar. Bunun birçok örneği var. Birçok bürokratımız, bu tarzda davaları açmıştır. Burada şahıs önemli değildir. Burada önemli olan husus, hükmî şahsiyettir. Burada davayı açacak olan, zaten, zarara uğrattığı iddia edilen Genel Müdür değildir, onun bürokratıdır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Görevden niye almadın onu? Hem zarar verecek hem görevde kalacak hem de dava açacak...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Anlatacağım, müsaade edin.

Şimdi, bana sunulan müfettiş raporunda görevden alma önerilmiyordu; bir. Yine, sizin bütün yanlış değerlendirmelerinize rağmen -raporlar ortada zaten, her yerde- bu, ibraz edilen raporda tek bir kelime de yolsuzluk iddiası yoktu; açıkça belirteyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Davayı niye açacaktı o zaman?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Şimdi, bu raporda adı geçen Yönetim Kurulu Üyesi ve Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Köseoğlu'nu görevden aldım ve bu görevden alma işlemi aleyhine, ilgili genel müdür dava açtı; mahkemeye gitti, 24 saatte yürütmeyi durdurma kararını aldı, geldi. Biz, bu, sizin işleme koymadığımı iddia ettiğiniz raporla, bu, sizin, içinde yolsuzluk olduğunu iddia ettiğiniz raporla, bu yürütmenin durdurulma kararına itiraz ettik; o arkadaşımız hakkında böyle bir müfettiş raporu düzenlenmiştir; burada, devletin zarara uğratıldığına dair iddialar vardır; onun için, biz, bu bürokratın görevine iade edilmesiyle ilgili yürütmenin durdurulma kararının kaldırılmasını istiyoruz dedik. Yargının kararı çok net; ibraz ettiğimiz bilgi, belge ve raporları yerinde görmeyerek "Yönetim Kurulu Başkanını görevine iade et" dedi. Şimdi, bana diyorsunuz ki "görevden al." Önümde, aynı konu nedeniyle görevden aldığım genel müdürün görevine iadesiyle ilgili bir mahkeme kararı varken, ben, bu raporla, dönüp de, genel müdür muavini olan bir veya birkaç kişiyi nasıl görevden alırım?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Daha önce alırdınız!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Biz, burada, görevimizi, bu davanın açılmasını sağlamak olarak kabul ettik. Kendisine, bir yandan hukuk büromuz, bir yandan teftiş kurulumuz, 10'dan fazla tekit sundu, bu davanın açılması gerektiğini belirtti.

Şimdi, tabiî, davanın açılmasıyla ilgili, davayı açmama nedeniyle de görevden alabilme ihtimalim var. Onu değerlendireceğim size. Şimdi, bu davanın açılması 12 aylık bir süreyi kapsıyor; yani, sıfır günden başlıyorsunuz, 12 ay sonra zamanaşımına uğruyor. Ben ne zaman görevden almaya kalksam bu bürokratı, tabiî ki dönüp, daha süresinin olduğunu iddia edip, geriye dönme imkânı olacak. Bunu, nereden biliyorsunuz diyeceksiniz; çok basit; ben, son olaylarda zamanaşımı süresinin kısalmış olması nedeniyle, bu, sözü geçen, şu anda tutuklu bulunan bürokratı görevden almayla ilgili yazıyı imzaladım; bu, 4 Ocak tarihidir. Bu yazı kendisine götürülüp tebliğ edildiği esnada, eşzamanlı olarak, davanın açılmasıyla ilgili hukuk bürosundan evrakı getirtip, 3 Ocak tarihiyle imzaladı. Hani, bürokrat kendi aleyhine dava açamazdı?.. İşte, burada, 3 Ocak tarihi itibariyle bu davayı açma talimatı veriyor hukuk müşavirine. Niye veriyor bunu; işte, benim, onu görevden alma sebebimi, bir gün önce davayı açarak, ortadan kaldırma amacıyla veriyor.

O nedenle, iki husus ileri sürülüyor; hem kamuoyunda tartışılıyor hem Mecliste; efendim, siz, bunu... Adam kendi kendine nasıl dava açsın?.. İşte, bak, açıyor davayı kendi kendine, bal gibi açı-yor, böyle açıyor. Peki, bu davayı...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Onun, bununla ilgisi yok; o başka...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Yahu, nasıl ilgisi yok, sizin iddialarınız bunlar.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Konuya gel!.. Aslî konuya gel!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Tabiî, biz, bir şey daha yapmışız; cumhuriyet savcılığından bir yazı almışız. Cumhuriyet savcılığı diyor ki, sizin yönetim kurulunda, TEAŞ'ta görevli olanlardan biri aleyhine bize bir ihbar geldi, kendi, bir yolsuzluk yaptığı iddiası geldi diyor, bizden dosyaları istiyor. Biz alıyoruz tahkikata konu olan dosyayı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiyoruz. Şimdi, bu, devleti zarara uğratmak suçundan dolayı görevden alamadığımız, sizlerin de yolsuzluk iddiasında bulunduğunuz kişilerden biri hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 2.2.2000 tarihi itibariyle bir takipsizlik kararı veriyor. Yani, siz, şimdi, bu raporla ilgili diyorsunuz ki, bir, bu bürokratları bu raporla görevden alırdın; hayır, alamazdım; birini aldım, mahkeme kararıyla geri döndü. Diyorsunuz ki, ceza kovuşturması yapabilirdin; hayır, yapamazdım; çünkü, haklarında takipsizlik kararı vardı.

Şimdi, devam ediyorum...

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Dolara gel, dolara!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Şimdi, bir diğer dosya da, bir diğer rapor da, o sizin üzerinde durduğunuz rapor da, benim talimatımla, madem, burada, devleti zarara uğratmışlar, bu uğratılan zararlar geriye doğru on yıl için tetkik edilsin, başka ne varsa ortaya çıksın, bulabildiklerimize göre işlem yapalım dediğimiz rapor; yani, ikinci rapor... Şimdi, ikinci rapora göre de işlem yaptık; zaten, bürokratı görevden aldık.

Şimdi, bir başka rapor var. Üç tane haber çıktı gazetenin birinde. Birinci haber "Başbakanlıkta raporlar saklanıyor." Ertesi gün, Başbakanlıktan bir cevap yayınlandı, dendi ki: "Başbakanlıkta saklanan bir rapor söz konusu değildir, bu raporla ilgili çalışmalar devam etmektedir." Sizin biraz önce dile getirdiğiniz ve gensoru içinde yer alan rapor...

Şimdi, ertesi gün bir başka yazı daha yayınlandı yine aynı konuyla ilgili. Bu sefer de "Başbakan Yardımcısı, Ersümer'i korudu" diye bir başlık... Bir cevap daha verildi; dendi ki, bu rapor şu safhadadır, şu durumdadır, herhangi bir kişinin korunması diye bir husus söz konusu değildir. Arkadan, döndük, bir yazı daha; Cumhur Ersümer'le ilgili suç duyurusunda bulunuldu raporda. Neymiş efendim; Başbakanlık, raporu, cumhuriyet savcılığına göndermiyormuş... Onunla ilgili de Başbakanlığımızın cevapları yayınlandı.

Siz neye itibar ediyorsunuz; kimin sözüne itibar ediyorsunuz? Yoksa, bu raporun düzenlenmesinde görevlendirilen, 1994'ten 1999'a kadar olan bölümde, sadece o dönemde görev yapanları kurtarıp zamanaşımına uğratma çabası içinde olan bir parti adayından mı bahsetmek istiyorsunuz, onun dediklerine mi güveniyorsunuz? Yoksa, Başbakanlığın, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının yaptığı resmî açıklamalara mı güveniyorsunuz?

Şimdi, buradaki farkı iyi görmek lazım. Böyle bir raporun tekemmül etmediğini, böyle bir raporun olmadığını bile bile, kalkıp bu kürsülerde bir bakanı suçlayabilmek, hiç, hakla da, hakkaniyetle de bağdaşır bir husus değildir.

Şimdi...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Eski bakanlık müteahhidini nasıl yönetim kurulu üyeliğine getirdin?! Birsel Sönmez'i söylesene!

BAŞKAN - Sayın Genç... Sayın Genç...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Efendim, nasıl getirildiğini de biliyorsunuz, nasıl görevden alındığını da biliyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - İşte onu söyle...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Şimdi, bir başka husus daha burada dile getirildi; yani, bir arkadaşımız bizi burada pişkinlikle suçladı. Tabiî, esasında, pişkinliğin ne olduğunu iyi değerlendirmek lazım. Yani, bana göre, pişkinliğin ölçüsünü de iyi belirlemek lazım.

"TEDAŞ'ta ihaleler yetkili organlarca yapılmıştır. Yetkili organ, genel müdür ve yönetim kuruludur. Genel müdür ve yönetim kurulunun dışında başka bir birim, bakan veya başbakan yetkili değildir. Tekrar ediyorum, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, ilgili kuruluşların kararları ve tasarrufları bakanların veya başbakanların onayına tabi değildir; onaylarına tabi olmayan bir tasarrufun da geri alınmasını sağlayacak bir yetkileri, idare hukukunun tabiî prensipleri çerçevesinde de mümkün değildir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının, ilgili kuruluşu olması sebebiyle, sadece gözetim, denetim ve teftiş etme yetkisi vardır" diyeceksiniz, konu TEAŞ değil TEDAŞ olunca, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer değil Şinasi Altıner olunca... Bu beyanlar sizin, Sayın Saffet Arıkan Bedük! Asıl pişkinlik sizin burada yaptığınızdır! (ANAP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hadi oradan!...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Tabiî, burada başka şeyler de söylenildi. Ben açıkça ifade ediyorum, 1997 yılından bu yana, arada altı aylık bir fasılayla sürdürdüğüm Enerji Bakanlığı görevim, benim için, ailem için, geleceğim için, çocuklarım için en önemli gurur vesikasıdır ve bunu, bütün Türkiye de böyle anacaktır. Bizim yola çıktığımız iddialarımız çok açık ve nettir. Biz, Türkiye'yi enerji terminalı yapma, Türkiye'yi enerji köprüsü yapma yolunda çalıştık. Bir yandan, Türkmen gazının, Azeri gazının Türkiye'ye getirilmesi, diğer yandan Bakü-Ceyhan hattının bir an önce bitirilmesi, diğer yandan Mavi Akımla Türkiye'nin acil gaz ihtiyacının giderilmesi, diğer yandan Mısır gazının ülkeye getirilmesi konusunda anlaşmaların altına imza atarak bugünlere geldik. 55 inci hükümette de 56 ncı hükümette de 57 nci hükümette de bu çalışmalar devam etti ve açıkça ifade ediyorum, İstanbul'un 2040 yılına kadar içmesuyu ihtiyacını görecek Yeşilçay ve Melen Projelerinin altında da, yine bu hükümetin imzası var. (ANAP sıralarından alkışlar)

Yine açıkça ifade ediyorum

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın süresi bitti.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu; lütfen tamamlamaya çalışır mısınız efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - İçtüzük öyle diyor; ama, Sayın Genel Kurul takdir ederse tabiî konuşabilirsiniz; ama, ben, size tolerans göstereceğim.

Sayın milletvekilleri, bakın, burada, Anayasamızın ve İçtüzüğümüzün en önemli soruşturma konularından birisi görüşülüyor; yani, bir gensoru müessesesi görüşülüyor. 5 gruba mensup arkadaşlarımız, Sayın Bakanın icraatlarıyla ve verilen gensoru önergesiyle ilgili birçok açıklamada ve isnatlarda bulundular. Tabiî ki, İçtüzüğümüz, konuşma süresini sınırlamış; Sayın Bakanın konuşma süresi 20 dakikayla sınırlı; ama, takdir edersiniz ki, buna 20 dakika içerisinde cevap vermek fevkalade zor. Ayrıca, sizin sormuş olduğunuz sorulara tatmin edici cevaplar vermesi açısından da zor.

Ben, Sayın Bakanın konuşmasını, biraz toleransla devam ettireceğim; ama, tabiî, belli bir ölçü içerisinde.

Buyurun Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşamıyor, sıkıntıda.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın Başkanım, bu müsamahanıza teşekkür ediyorum ve istismar etmek niyetinde değilim.

Şimdi, bir başka hususu dile getirmek istiyorum. Tabiî ki, benden önce de bunlar ifade edildi. Bakın, benim Bakanlığım 3 ay süreyle dinlendi. Ben, bundan gocunmadım ve rahatsız olmadım. Bu dinleme sonucunda, benim bürokratlarımın, benim yaptığım bütün konuşmalar banda alındı. Bunlardan da hiç gocunmadım ve yine, bu yapılan işlemler, tamamen yasal bir zeminde yapılmıştır, gayri kanunî herhangi bir şey söz konusu değildir.

Bunlar dün yapılamazdı. Bunların yapılabilmesini sağlayan, işte, burada, üç sayın liderimizin huzurunda bulunan hükümet ve bu üç gruptur. Eğer, bu 4422 sayılı Kanun çıkmasaydı, bunların hiçbiri yapılamazdı. Benim bakan arkadaşım, bana bilgi vermedi. Bundan da gocunmadım, hiçbir zaman da gocunmam. Bundan sonra da gerekli işlemler yapılabilir; ama, bizim amacımız gerçeğin ortaya çıkması; ama, size açıkça ifade ediyorum; eğer, bu yasa, o günlerde yürürlükte olsaydı, TEDAŞ'larda, TOFAŞ'larda, örtülü ödeneklerde suçlananların, haklarında iddiada bulunulanların, acaba, dumanı kaça olurdu; onu bilemiyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Bu iş, böyle, asker mektubu gibi, ihale evrakını alıp da "bir de kocam görsün" diye eve götürmeye benzemez! (DYP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Bakan...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hadi canım!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - İftira ediyorsun!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Bu...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Saygılı ol!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Allah, her iktidara...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yalan söylüyorsun, yalan!

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ayıp!.. Ayıp!..

BAŞKAN - Efendim...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Rahatsız olmayın... Rahatsız olmayın... (DYP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) - Hayır, biz rahatsız değiliz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Siz, ağzınıza gelen her şeyi söylediniz burada. Ben, yine, belli bir sevgi, saygı ve siyasî etik çerçevesinde konuşmama devam ediyorum.

Sizin beyanlarınızı okumadım Sayın Gönül...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hadi oku!.. Oku!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Siz de mahcup olursunuz...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin Genel Başkanının Moskova'da ne işi vardı?!

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Dün "hayır" diyenler...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, Sayın Gönül...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Siz de mahcup olursunuz... (DYP sıralarından gürültüler)

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Genel Başkanını niye dövdüler?!

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Onun için, Türkiye'ye, böylesine uyum içinde çalışan üç lider lazımmış.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sana, ben, bunları okuyacağım biraz sonra!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Türkiye'ye, böylesine cesurca bu işlerin üzerine giden bir İçişleri Bakanı lazımmış ve sonuna kadar bu işlemlerin yanında destek olacak, işte böyle, üst grup gerekiyormuş. Bugün yaşadığımız olay budur. Bunlardan rahatsız olmayın, yargıya güvenin. Sizin bugün burada iddia ettiğiniz hususların hepsi, mahkemelerde teker teker tetkik edilecek; kimin suçu var, kimin günahı var, hepsi ortaya çıkacak. Niye bundan telaş ediyorsunuz?!

Bir de, bir şey daha söylemek istiyorum; tahkikatın selameti diyorsunuz... Biraz önce belirttim, üç aydır Bakanlık dinlenmiş, bir aydır da Bakanlıkta...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yedi aydır göndermediniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Ne yap-işlet-devret dosyası ne yap-işlet dosyası ne işletme hakkı devri ne teftiş dosyası ne personel dosyası; geriye doğru, 5 ve 10 yıllık süreler itibariyle alındı. Rahatsız olmayın... Acaba, bu, geriye 5 yıl, 10 yıl gider diye mi korkuyorsunuz?! Rahat olun... (DYP sıralarından gürültüler; ANAP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hadi oradan!.. Hadi!.. Sen kendini kurtar evvela...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sen millete bak, millete...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; takdir edersiniz ki, bana ayrılan bu kısa süre içerisinde, bütün hususlara tam cevap verebilmiş değilim.

RAMAZAN GÜL (Isparta) - Esas konuya gelmiyorsun ki!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Bu, beni de rahatsız ediyor; ama, bundan sonra, her platformda, sesimin, nefesimin yettiği her yerde, bu iddialara cevap vermeye devam edeceğim. Öyle, çamur at, izi kalsınla bu işten kurtulamazsınız. Bu mücadele, o izin bir zerresi kalmayana kadar da devam edecek.

Sayın Başkanım, müsamahanıza teşekkür ediyor, sizi ve Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Gensoru görüşmeleri tamamlanıncaya kadar çalışma süremizin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) - O iki enerji bakanı hangi partiye gitti?.. Madem kusurluydu, Doğru Yol'dan niye aldınız?!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ben kusurlu demedim...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, bakanlardan bahsedildi, TEDAŞ'tan bahsedildi... Peki, orada suçlanan bakanlar...

BAŞKAN - Ama, Sayın Güven, ben burada bir oylama yapıyorum; siz, bana hitap ediyorsunuz... Ben, oylamayı takip ederken, sizin ne dediğinizi anlayamıyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Efendim, Sayın Bakan bir yığın laf söylüyor, sataşmada bulunu-yor...

BAŞKAN - Şimdi buyurun efendim; bir şey mi söylüyorsunuz?..

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet, bir şey söylüyorum...

BAŞKAN - Buyurun, dinliyorum efendim sizi...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Bir şey söylüyorum tabiî!..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven; ben de sizi dinliyorum efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Enerji bakanlarından bahsetti Sayın Bakan. O bakanlar hangi partiye transfer oldu daha sonra; ona bir bakın canım!..

BAŞKAN - Peki, anlaşıldı efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Bedük, bir dakika müsaade eder misiniz...

Sayın Gönül, tutanakları getirttim... Sayın hatibin konuşmalarını aynen okuyorum: "TEDAŞ'la ilgili benzer iddiada, Refah Partisi -Sayın Kazan- dönemin Başbakanı Sayın Tansu Çiller aleyhine bir soruşturma önergesi veriyor. Mecliste, Doğru Yol Partisi adına konuşan Sayın Ali Rıza Gönül, bakanın, ilgili kuruluşun işlem ve eylemlerinden sorumlu olmadığını söylüyor. Yani, şimdi, bizim söylediğimizi söylüyor. Üstelik, seçkin bir hukukçu olduğu için de, bendenizden çok daha etkili ve ikna edici bir şekilde söylüyor." Söylediği bu. Siz, bunun aksini mi iddia ediyorsunuz efendim?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, arka bölümde, son bölümde konuşması var.

BAŞKAN - Hayır efendim, sonu önü yok.

Şimdi, ben, sizin o gün söylediklerinizi de okuyacağım ve dolayısıyla, bir sataşmanın olmadığı da ortaya çıkacak. Müsaade buyurur musunuz... (DYP sıralarından gürültüler) Müsaade buyurun efendim... Bir dakikanızı rica ediyorum.

Sonunu okuyorum; yani, çok kısa olsun, heyet bilgilensin diye.

"...ancak, bir süre sonra, yönetim, bu ihaleyi onaylamış; hukukî ve cezaî sorumluluk kendisine aittir; kime; yönetim kuruluna aittir. Siz, bu hukukî ve cezaî sorumluluğun Bakana veya Başbakana ait olduğunu mu iddia ediyorsunuz?!" (Tutanak Dergisi) 24.4.1996.

Yani, sataşma yok, sizin söylediklerinizi aynen tekrar etmiş.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir sözcü de sensin herhalde.

BAŞKAN - Lütfen.. Bakın, zabıtları, hem...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Konuşmasının son bölümünde var.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Hem tutanağı getirttim hem Tutanak Dergisini getirttim... Eğer, bir sataşma olursa, size söz vermemem için bir neden yok.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bir kere, konuşmacı yanılıyor. O, bir soruşturma önergesiydi, bu, bir gensorudur. Biz, o gün söylediğimiz doğruların arkasında duruyoruz.

BAŞKAN - Peki, Sayın Gönül anlaşıldı, ifade etmiş oldunuz; ama, söylediğiniz, gensoru veya soruşturmayla ilgili değil, bakanın veya yönetimin sorumlu olup olmadığı konusunda konuşuyorsunuz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Yani, şimdi, Sayın Bakan, sayın konuşmacı çıkacak, TEDAŞ, TOFAŞ diyecek, o gün kötüledikleri, suçladıkları bakanları, Anavatan Partisine kendileri alacaklar... (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül; peki, anlaşıldı efendim. Siz de ifade ettiniz, çok teşekkür ediyorum; tamam...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakan... (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bakın, bir sayın milletvekili arkadaşımız Başkanlığa karşı bir hitapta bulunuyor ve kendisini dinleyemiyorum... Çok rica ediyorum...

Sayın Bedük, önce sorabilir miyim, ne ile ilgili konuşacaksınız?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakanımız, geçmişte verilmiş olan bir önergeyle ilgili yapmış olduğumuz konuşmayı kendisiyle ilgili olarak değerlendirip, beni pişkinlikle suçlamış bulunuyor; müsaade ederseniz, buna cevap vermek istiyorum. (ANAP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, anlatayım da, o zaman, herhalde daha iyi anlaşılacaktır.

TEDAŞ'la ilgili olarak...

BAŞKAN - Efendim, bir sataşma var mı burada, bir sataşma görüyor musunuz?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Müsaade eder misiniz efendim...

SEVGİ ESEN (Kayseri) - Başka ne diyecek! "Pişkin" diyor!

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - "Pişkin" diyor! Aşağılıyor!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Tahrif var Sayın Başkan, tahrif var...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Yalnız sataşma değil, hakaret var...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - "Pişkin" diye bana hitap etti...

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ben de aynı sözü ona iade ettim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen... Sayın Bakan...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bakan eğer dinlerse, onu hatırlayacaktır.

BAŞKAN - Ben de dinlemesini sağlamaya çalışıyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Geçmişte TEDAŞ'la ilgili olarak verilmiş olan önerge, soruşturma maksatlı olarak verilmiştir; dolayısıyla, yargılama sürecinin bir başka halkasıdır.

İkincisi...

BAŞKAN - Peki efendim... Lütfen... Yerinizden söyleyeceğinizi söyleyin, dinleyeyim sizi ve bitirelim meseleyi; oylamaya geçeceğim.

Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - TEDAŞ'la ilgili verilmiş olan geçmişteki soruşturma önergesinde itham edilen zamanın başbakanı, aslında, hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının bir ilgili kuruluşu olmasına rağmen itham edilmişti.

BAŞKAN - Tamam...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Oysa, bugün verdiğimiz gensoru önergesi, bir siyasî denetim mekanizmasıdır, soruşturma değildir. Dolayısıyla, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer'in, özellikle Teftiş Kurulu Başkanının, Eylül 2000 tarihinde -kendisinin güven duyduğu- birkısım bürokratların görevden alınmasını istemiş olmasına rağmen, görevden almaması, bir siyasî sorumluluğu gerektiriyor, görevini yapmamıştır; dolayısıyla, bunu mutlaka kabul etmek durumundadır. Ben, bunu açıklamak mecburiyetindeyim...

BAŞKAN - Efendim, ben, Sayın Bakanın bunu kabul edip etmemesi konusunda bir şey yapamam; ama, sizin konuşmanızı sağladım.

Çok teşekkür ediyorum efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, pişkinlik buradadır; onun için söylemiştim, görevini yapmadığı için söylüyorum.

BAŞKAN - Maksat hâsıl oldu değil mi Sayın Bedük... İfade ettiniz...

Teşekkür ediyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Teftiş Kurulu raporunun gereğini yerine getirmediğinden dolayı, gereğini yapmadığından dolayı...

BAŞKAN - Peki...

Teşekkür ediyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Devlet zarara uğratılıyor, devleti zarara uğratan, özellikle o zararı meydana getiren görevliler görevden alınmıyor; pişkinlik burada...

BAŞKAN - Anladım Sayın Bedük... Yüce Heyet de tatmin oldu...

Çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Bakan konuşmasında "Allah, kimsenin yüzünü senin yüzün gibi yapmasın" dedi. Bu, bir sataşmadır; söz istiyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Genç, bana "hangi yüzle kürsüye geliyorsunuz" dedi, ona cevaben söyledim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben milletvekiliyim... Sayın Bakan "Allah, kimsenin yüzünü senin yüzün gibi yapmasın" dedi. Ben buna cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Hayır efendim, hayır, öyle bir sataşma falan tespit etmedim. Çok rica ediyorum...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben sataşma var diyorum... Oylayın...

BAŞKAN - Sayın Genç, ısrar ediyor musunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet, ısrar ediyorum, oylayın. (Gürültüler)

BAŞKAN - Müsaade buyurur musunuz.

Efendim, Sayın Genç, bir sataşma olduğu konusunda ısrarlı. Kendisine söz verilip verilmemesi hususunu Yüce Heyetin oylarına sunuyorum: Söz verilmesini kabul edenler... Etmeyenler... Efendim, mesele bitmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - AKSA'nın hisse senetlerinden, bu Bakanın bürokratları yüzde 450 kazanıyor.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Neyse, beni susturamazsınız, geleceğim oraya. 

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer hakkındaki (11/6) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım; ancak, Başkanlığa, görüşülmekte olan gensorunun gündeme alınıp alınmaması oylamasının açık olarak yapılmasını arzu eden bir talep gelmiştir.

Şimdi, talep sahiplerinin, Genel Kurul Salonunda olup olmadığını tespit edeceğim, daha sonra da, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun görüşünü alacağım.

Sayın Güven?.. Burada.

Sayın Gönül?.. Burada.

Sayın Yalçınkaya?.. Burada.  

Sayın Bilgiç?.. Burada.

Sayın Örs?.. Burada.

Sayın Yıldırım?.. Burada.

Sayın Aykurt?.. Burada.

Sayın Bedük?.. Burada.

Sayın Esen?.. Burada.

Sayın Kozakçıoğlu?.. Burada.

Sayın Ulupınar?.. Burada.

Sayın Ercan?.. Burada.

Sayın İyimaya?.. Burada.

Sayın Aksoy?.. Burada.

Sayın Zaimoğlu?.. Burada.

Sayın Özalp?.. Burada.

Sayın Çetinkaya?.. Burada.

Sayın Gölhan?.. Burada.

Sayın Yılmaz?.. Burada.

Sayın Erek?.. Burada.

Sayın Değer?.. Burada.

Sayın Baran?.. Burada.

Sayın Gül?.. Burada.

Sayın Atik?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, oylamayı başlatıyorum ve oylama için 2 dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, ben, daha burada tuşa basmadan ret çıktı. İkinci sefer oy kullanmadan evvel süre bitti. Ret oylarından bir tanesinin tenzil edilerek oyumun kabul olarak sayılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Genç, süre mi doldu?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet.

BAŞKAN - Peki, sizin oyunuzu kabul yapacağız.

Sayın milletvekilleri, (11/6) esas numaralı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkındaki gensorunun gündeme alınıp alınmamasının açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Oylamaya 486 sayın milletvekilimiz katılmış; 169 kabul, 312 ret, 1 çekimser, 4 mükerrer oy kullanılmıştır. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

Değerli milletvekilleri, böylece, anılan gensorunun gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Ocak 2001 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati :19.10


VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

















































Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.