DÖNEM : 21 CİLT : 51 YASAMA
YILI : 3 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 40 ıncı
Birleşim 4 . 1 . 2001 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L E R Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu’nun, resim-heykel sergileri ve
fuarlara ilişkin gündemdışı konuşması 2. – İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın, İzmir İlinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması 3. – Muş Milletvekili Zeki Eker’in, tütün ve pancar kotasına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) IV. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna devredilen bankaların Hazineye getirdiği malî yüke ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/3007) 2. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, din görevlisi açığına ve
Kur’an kurslarına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H.
Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/2889, 2890) 3. – Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, Aksaray İlindeki imam hatip
ihtiyacına ilişkin sorusu ve DevletBakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin
Özkan’ın cevabı (7/2939) 4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, bankalar krizinde Hazine
Müsteşarlığının ihmali bulunduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Recep Önal’ın cevabı (7/3081) 5. – Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa-Akhisar Sigara
Fabrikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in ce-vabı
(7/3117) 6. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa Yaprak Tütün
İşletme Müdürü hakkında müfettiş raporu olup olmadığına ilişkin sorusu ve
DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/3195) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı. Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, yeni bir yılın başlangıcında, ekonomik
ve siyasî temennilerine ilişkin, İçel Milletvekili Akif Serin de, İçel İlinin düşman işgalinden
kurtarılışının 79 uncu yıldönümü münasebetiyle, Gündemdışı birer konuşma yaptılar. Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, sıvılaştırılmış petrolgazı kullanan
araçlara uygulanan vergilere ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Edip
Safder Gaydalı cevap verdi. Fransa Millet Meclisinde gündeme alınan sözde Ermeni soykırımı
tasarısının yasalaşmasının engellenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden
birer milletvekilinin katılımıyla oluşacak parlamento heyetinde yer alacak
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in (6/890) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi. Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının: 21 ve 31 inci sıralarında yer alan sorulara, Orman Bakanı İ. Nami
Çağan'ın, 6, 10, 16, 32, 34, 47, 63, 64 üncü sıralarında yer alacak sorulara da
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun Cevap vereceklerine ilişkin önergeleri okundu; gereğinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının:
Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Mehmet
Keçeciler cevap verdi; 2 ve 3 üncü sıralardaki sorularda, soru sahibi karşı
görüşünü açıkladı.
Esas numaralı sözlü sorulara, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu; 19 uncu sırasında bulunan (6/500) esas numaralı sözlü soruya, Adalet
Bakanı Hikmet Sami Türk; 21 inci sırasında bulunan
(6/507), 31 inci "
" (6/517), Esas numaralı sözlü sorulara da Orman Bakanı İ. Nami Çağan, Cevap verdi;
Esas numaraları sözlü sorular, ilgili Bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan: Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
(1/650, 1/679) (S. Sayısı: 517) Kanun Tasarısının görüşmeleri, Komisyon
yetkilileri Genel Kurul salonunda hazır bulunmadığından, ertelendi; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifi (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311,
2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) bir süre görüşülerek 10 uncu maddesine
kadar kabul edildi. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Ocak 2001
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.58'de son verildi.
BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 4 Ocak 2001 Perşembe BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Mehmet AY
(Gaziantep) BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40 ıncı
Birleşimini açıyorum. Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı ilk söz, resim-heykel sergileri ve fuarlar hakkında söz
isteyen Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'na aittir. Buyurun Sayın Himoğlu. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Erzurum Milletvekili Mücahit
Himoğlu’nun, resim-heykel sergileri ve fuarlara ilişkin gündemdışı konuşması MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce, hepinizin yeni yılını kutlar, saygılarımı sunarım. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanat, millî kültürün ve evrensel
kültürün en önemli unsurlarındandır. Sanatın içinde resim ve heykel de önemli
bir etkinliğe sahiptir. Sanatın millî olması ve sanatın sanat için olması her dönem
tartışılmıştır. Sanatın sanat için olması ne kadar önemliyse, belli dönemlerde
ve belli durumlarda sanatın millî olması da o kadar önemlidir. Yani, her iki
görüşün de haklı olan tarafları vardır. Huzurlarınızda böyle bir giriş yapmamın
sebebi, biraz sonra sizlere arz edeceğim hususun yanlış anlaşılmasını önlemek
içindir. Elbette ki, her sanat eserine biz saygı gösteririz, herkes de saygı
gösterir; ancak, bir sanat eseri, sanat olmanın boyutunu aşarsa, onun da
karşısına dikiliriz, dikilmemiz de gerekir. Yeni Düşünce Dergisinin 4 Ocak
tarihli sayısında bir haber yer aldı. Bu habere göre, Ankara'da, başkentte,
İskitler'de, Emniyet Müdürlüğü binasının yanında, Migros’ta "Ünlülerin
Heykelleri" adı altında, mumdan yapılmış heykeller sergileniyor. Bu
sergide birçok ünlü var; ancak, bunlardan biri de Makarios'tur. Migros’un zemin
katındaki bu mumdan heykeller, Rusya'dan, Petersburg'tan getirilmiş ve
Makarios'un heykeli de, Makarios'un sağlığında, Ortodoks-Rum yakınlaşması
zamanında yapılmış ve şimdi de, getirilmiş, başkentin göbeğine yerleştirilmiş.
"Ünlülerin heykelleri şemsiyesi altında, katil Makarios, gülen çehresiyle
karşımıza çıkıyor. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu sergiye ilkokullardan,
liselerden çocuklarımız getirili-yor; vatandaşlarımız ziyaret ediyor.
Fikirlerini beğenelim beğenmeyelim, Marks'ın, Lenin'in heykelleri de olabilir
burada; ancak, Makarios, Türk düşmanlığıyla tanınan, Türk kanını dökmüş bir
küçük adamdır ve Türkiye, bugün, Avrupa Birliği yolunda çabalarken, Kıbrıs
sorunu karşısında sıkıntıdadır. Böyle bir dönemde, Makarios'un heykelinin,
hangi gerekçeyle olursa olsun, başkentte arzı endam etmesinin tarifi yoktur.
Böyle bir mantık, meşhur oldu diye, daha nice katillerin heykellerini de
sergileyebilir. Kültür Bakanımızın hassasiyetini, biz, çok iyi bilmekteyiz; İçişleri
Bakanımızın da. Bu maddî hatayı, bürokratların gözden kaçırması olarak mütalâa
ediyoruz ve en kısa zamanda, birçok katliamın yanı sıra, 23 Aralık 1963'te
Kıbrıs Türk Alayı doktoru Binbaşı Nihat İlhan'ın 2 ve 3 yaşındaki körpe
bebeklerini banyo küvetinde acımasızca katleden, son binyılın en büyük
katliamcısı olan Makarios'un sırıtan heykelinin kaldırılmasını bekliyoruz.
Kendisini çok yakinen tanıyıp, özellikle millî konulardaki hassasiyetlerini
takdir ettiğimiz Sayın Bakanımızın, burada "bu heykelin kaldırılması
talimatını hemen vereceğim" açıklamasını yapmasını talep ediyorum. Aslında, Türkiye'nin, ne Yunanistan'la ne de ABD'yle baş edemeyeceği,
üstesinden gelemeyeceği hiçbir sorun olamaz. Asıl sorun, içimizdedir ve sanat
adına, eli kanlı bir Türk düşmanının heykelini, çocuklara, dünya ünlüsü diye
tanıtan mantalitede yatmaktadır. Bu mantaliteyi aşamadığımız sürece, değil
Kıbrıs meselesini, kendi içimizdeki küçük meseleleri bile çözemeyiz. Bir heykelden ne çıkar; bunu, bu kadar büyütmenin ne anlamı var diyenler
olabilir. Millî meselelerde "küçük, büyük" diye bir şey olmamalıdır.
Millî konularda, özellikle, hassas olmak, hiç taviz vermemek mecburiyetindeyiz.
Girne ve Lefkoşa sokaklarında dolaşıp, kendi kendilerine konuşan, elleri
kollarıyla garip işaretler yapan, bazen gülen, bazen de ağlayan, saçı sakalı
birbirine karışmış insanlara rastlanır. Bunları gören turistler "zavallı
deli" diyerek, geçip giderler. Oysa, bu soydaşlarımızın gömleklerini
çıkaracak olursanız, göğüslerine bıçakla kazınan bir put, onun altında da
"EOKA-Enosis" yazısını görürsünüz. Bu işkencenin de mucidi
Makarios'tur. İşte, biz, bu Makarios'un heykelinin kaldırılmasını istiyoruz. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Himoğlu. Gündemdışı ikinci söz, İzmir İlinin sorunları hakkında söz isteyen,
İzmir Milletvekili Kemal Vatan'a aittir. Buyurun Sayın Vatan. (DSP sıralarından alkışlar) Sizin de süreniz 5 dakika. 2. – İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın,
İzmir İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması KEMAL VATAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kültür,
tarih, turizm ve sanayi kentimiz İzmir'in sorunları hakkında gündemdışı söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize saygılar sunarım. Sözlerime başlamadan önce, menfur tecavüzlerle, saldırılarla hayatlarını
yitiren polislerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize
başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyor; bölücü, hain, cani teröristleri
de nefretle kınıyorum. Geçmiş mübarek ramazan bayramınızı ve yeni yılınızı kutlar, hepinize,
tüm vatandaşlarımıza, yurt dışındaki soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza sağlık,
mutluluk ve başarılar dilerim. İzmir, uygarlığın beşiği, Ege'nin günümüze kadar yaşayabilmeyi başarmış
en önemli bir simge kentidir. Ege'nin incisi İzmir (Smyrna- Samornia) millattan
önce 3000 yıllarında Lelegler tarafından kurulmuştur. Sırasıyla, Hitit
Krallığı, Aioller, İonlar, Perslerden sonra, milattan önce 334 yılında Büyük
İskender'in, daha sonra Seleukoslar hâkimiyetine giren İzmir, milattan önce 133
yılında Romalıların eline geçmiş, Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla da
milattan sonra 359 yılında Bizanslıların bir eyalet merkezi olmuştur. 1081
yılında Türk hâkimiyetine geçen İzmir, 1426 yılından itibaren Osmanlı Devleti
idaresine girmiştir. Beşyüz yıla yakın bir süre Osmanlı idaresinde kalan İzmir,
15 Mayıs 1919 yılında Yunanlılar tarafından işgal edildiyse de, 9 Eylül 1922 yılında
Türk ordusu tarafından kurtarılmıştır. Antik Smyrna'dan günümüze, tam beş bin yılı dolu dolu yaşamış İzmir,
çevresindeki ören yerleri ve turistik kazanımlarıyla tarihsel, aktüel birikime
sahip bir kentimizdir. İzmir, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın simgesi olmuş bir gazi kentimizdir.
Millî mücadele, İzmir'in 15 Mayıs 1919'da işgaliyle başlamış olup, İzmir'in 9
Eylül 1922'de kurtarılmasıyla kesin biçimde sonuçlanmıştır. Ayrıca, 15 Mayıs
1919, işgalci güçlere karşı gazeteci Hasan Tahsin'in ilk kurşunu sıktığı
gündür. 1919 yılının 15 Mayısında İzmir'i işgal ederek tarih boyunca hür ve
bağımsız yaşamış bir ulusu yok edeceklerini sananlar, millî mücadele ruhunun
öncülerinden gazeteci Hasan Tahsin'in ilk kurşunuyla eşine az rastlanır bir
mücadele ve kahramanlık örneğiyle karşılaşmışlardır. Bu, hem yerel hem de
ulusal bir kurtuluştur; üstelik, tüm mazlum uluslara örnek teşkil ettiği için
de, evrensel bir misyona sahiptir. İzmir, demokratikleşmenin de öncü kenti olmuştur. 1925 yılında Türkiye
Cumhuriyetinin ilk demokratik kongresi olan Türkiye İktisat Kongresine ev
sahipliği yaparken, cumhuriyet döneminde de devrimci, laik atılımların, 1946
büyük demokrat halk hareketinin, daha sonraki dönemlerde parlamenter bilincin
gelişmesi süreçlerinde daima öne geçmiş, parlamış, ışık tutmuş ve öncülük
yapmıştır. İzmir'in millî mücadele ve sonrasında gösterdiği ulusal bilinç, bölgede
ulusal ticaret bilincinin doğmasına yol açmıştır. Bu enerjik süreç, daha sonra,
1950 yıllarında Ege'nin sanayileşmesine dönüşmüştür. Bu sanayileşme süreci,
bizi, 1980'li yıllarda ihracata dayalı üretim kazanımlarına, 1990 yılından
sonra da küreselleşme ideallerine bağlamıştır. Şehrimizin tarihinde Fenikelilerden, İonlardan beri var olan serbest
girişim geleneği, günümüzde, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası,
İzmir Ticaret Borsası, EGEV, EGİAD, ESİAD gibi kurumlar ile irili ufaklı
binlerce firma, şirket ve bankayla 21 inci Yüzyıla güçlü bir şekilde girme
ideali peşindedir. İlimiz, Ege
Bölgesinin öncüsü bir ticaret ve sanayi kentidir. İktisadî kalkınmanın dinamik unsurlarından olan sanayi sektöründe önemli
gelişmeler kaydeden İzmir, yüzyıllar boyunca Avrupa ve Akdeniz'in en önemli
ticaret merkezlerinden biri olma özelliğini sürdürmektedir. Kıyı ve liman kenti
olması, ekonomik kalkınma potansiyeli olan İzmir'i, ekonomik bakımdan ön planda
tutan faktördür. Ticarî faaliyetler yönündende, ülkemizin önde gelen
illerimizden birisidir. Özellikle gıda ürünleri, inşaat ürünleri, ağaç
ürünleri, tekstil ürünleri ve mobilya, kimyevî ürünleri, tarım ürünleri
ticareti, İzmir ticaretine ivme kazandırmaktadır. Sayın milletvekilleri, her türlü rekabetin küresel boyuta taşınacağı 21
inci Yüzyılda var olmanın tek koşulu... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Vatan. KEMAL VATAN (Devamla) - ... yerel ve ulusal değerlerimizi koruyarak,
sahip olduğumuz potansiyeli en iyi şekilde değerlendirmek ve bu rekabete
entegre olmaktır. İzmir, bu yarışta küresel rakiplerinin yanı sıra, yatırım
alanında yaşadığı bölgesel handikaplardan dolayı, ulusal boyutta da uğraş
vermektedir. Bölgede kalkınmanın lokomotifi olan sanayicimizin bölgesel
handikaplarını ortadan kaldırabilmek için, doğalgaz, Çandarlı Kuzey Ege Limanı,
ulaşım projeleri, organize sanayi inşaatları öncelikli olarak sonuçlandırılarak
İzmir sanayicisinin önü açılmak zorundadır. Bölgede tarımsal kalkınma için ise,
yörede hayatî önem taşıyan Bakırçay Kınık Barajı ile Küçükmenderes Beydağ
Barajı inşaatı çalışmalarına hız verilmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye'nin nüfus bakımından üçüncü büyük şehri, sanayi potansiyeli
açısından ikinci büyük şehri olan İzmir, ne yazık ki, son yıllarda, sanayide
ikinci büyük şehir olma konumundan uzaklaşmıştır. 1985 yılında gayri safî millî
hâsıladan İzmirlilerin fert başına aldıkları pay 6 800 dolarken, bugün bu rakam
3 500 dolar seviyesine gerilemiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Vatan. KEMAL VATAN (Devamla) - Ayrıca İzmir'in tarihî ve en eski yerleşim
yerlerinden olan Karşıyaka'ya bağlı Bayraklı'nın ilçe olması konusunda
çalışmalarımız başlamış olup, konunun en kısa sürede Genel Kurul gündemine
alınıp sonuçlandırılması, bölgede yaşayan Bayraklı halkımız için büyük önem
taşımaktadır. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Vatan. KEMAL VATAN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, konuşmacıların mikrofonda sesi kesildiği
anda, televizyon görüntüyü vermiyor, o hususu bilmenizi istiyorum. Yani,
konuştuğunuz zaman, televizyon, oradaki görüntüyü ve sesi vermiyor. O hususu
arkadaşlarımız bilirse, sanıyorum, süredeki hassasiyetime daha titiz uyarlar
diye düşünüyorum. Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın Bakan?.. Yok. Gündemdışı üçüncü söz, tütün ve pancar kotası hakkında söz isteyen Muş
Milletvekili Sayın Zeki Eker'e aittir. Buyurun Sayın Zeki Eker. (DSP sıralarından alkışlar) Sizin de süreniz 5 dakika efendim. 3. – Muş Milletvekili Zeki Eker’in, tütün
ve pancar kotasına ilişkin gündemdışı konuşması ve DevletBakanı Rüştü Kâzım
Yücelen’in cevabı ZEKİ EKER (Muş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tütün, pancar
kotasıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan
önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Benden önce yapılan konuşmada, İzmir'in güzelliklerinden, tarihinden,
kültüründen söz ettiler. Gerçekten, çok sevindirici bir olay; ama, benim şu
anda aynı güzelliklerden söz etmem mümkün değil; çünkü, o güzellikleri -kendi
ilim adına, Muş adına konuşuyorum- görmedim ve yaşamadım. Şimdi, Muş'un gelir kaynağı, tütün ve pancar ekimidir. Pancar ile tütünü
de, maalesef, son yıllarda, getirip kotaya bağlamış bulunmaktayız. Bugün biraz
da muhalefete yardımcı olacağımı sanı-yorum. Bana göre, bu kota, biraz da
adaletsiz bir kota olarak uygulanıyor. Tekelden sorumlu Bakanımız da burada;
geçen yılda, 1999 yılında, Muş'ta, doğu ve güneydoğuda ekilen tütünlerin yüzde
50 kotaya bağlandığını, yani -bu konuyu açmak istiyorum- vatandaşın ekmiş
olduğu tütünün yüzde 50'sine hiç fiyat verilmediğini, 100 kilodan 50'sinin devlete
gideceğini, geri kalan 50 kiloya devletin fiyat vereceğini... Bu konuda Sayın
Bakanımızın çok büyük çabası olmuştur. 1999 yılında, bütün çabalara rağmen,
ancak bunu yüzde 25'e indirmişiz; yani, yüzde 25'inin parası ödenmiştir, yüzde
25'i, âdeta, yok sayılmıştır. Sayın Bakanımıza, bu çalışmalarından dolayı,
hepinizin huzurunda teşekkür ediyorum; ama, 2000 yılı için, bildiğim kadarıyla,
tekrar, yüzde 50'lik kotanın uygulandığını, yüzde 50'den fazlasının kesinlikle
ödenmeyeceğini... Şimdi, sayın milletvekilleri, hepinizden soruyorum; her gelen hükümet,
doğu ve güneydoğunun kalkınmasıyla ilgili reformların yapıldığını, paketlerin
açıldığını, katrilyonların gittiğini söylüyor; ben, bugüne kadar, Muş'ta
yaşayan biri olarak, ne katrilyonların ne trilyonların ne milyarların geldiğini
şahsen görmedim. 57 nci hükümet döneminde... HALİT DİKMEN (Aydın) - Kuşadası'nda yaşayın o zaman... ZEKİ EKER (Devamla) - Şimdi, eğer, müdahale etmeden dinlerseniz...
Tabiî, Bodrum'da yaşıyorsunuz, Kuşadası'nda yaşıyorsunuz, açlığın ne olduğunu
da bilmiyorsunuz! Onun için, rahatlıkla laf atarsınız! (FP ve DYP sıralarından
alkışlar) Ama, Muş'ta yaşamayı düşünmediğiniz için, o sıkıntıları da
bilmezsiniz. Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, herkesten, belki, şu anda, genel
başkanlarımız burada değil, grup başkanvekillerinden, hükümet adına, yardım
istiyorum. Mutlaka, bu konunun iyileştirilmesi gerekir. Yani, düşünün, bir ilde
geçim kaynağı yalnız tütündür, pancardır. Eğer, vatandaş bunu ekemiyorsa...
Yani Muş gibi yerde -kendi ilimden örnek veriyorum- 150 kilogram tütünle, 10
çocukla nasıl geçinirsiniz?! Ben bunu çözemedim. Eğer bunu çözecek birisi
varsa, bana yardımcı olmasını rica ediyorum. Bunun mutlaka bir çaresinin
bulunması gerekir. Bu konuda iyileştirmenin yapılması gerekir. Bu adaletsiz
düzenin mutlaka değişmesi gerekir. Muş'ta gelir seviyesi şu anda 550 dolar, 560
dolardır, Afrika'ya baktığınız zaman 800 küsur dolardır. Demek ki, Muş'taki
yaşam standardı Afrika'nın da çok çok altındadır. Onun için, hükümetin, bu
konuda, artık -acil bir paket mi diyorsunuz, acil bir reform mu diyorsunuz,
acil bir yardım mı diyorsunuz, bunun ismini ne koyarsak koyalım- mutlaka bir
iyileştirme yapması gerektiğini düşünüyorum ve 57 nci hükümetin de bunu
yapacağına inanıyorum; çünkü, vatandaşın gerçekten çok büyük beklentisi vardır.
Vatandaş, 57 nci hükümete inanmıştır, inanmaya devam edeceğini umuyorum; 57 nci
hükümetin de, bu vatandaşı hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünüyorum.
Bundan dolayı, herkesten yardım istiyorum. Mutlaka, buna bir el atılması
gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten, orada yaşayan insanlar çok zor durumdadır.
Başka yapılacak bir şey yoktur. Hükümetin yapabileceği başka bir şey vardır...
Zaman zaman, sayın bakanlarımızla konuştuğumuzda, hükümetin tütünde, pancarda
zarar ettiğini söylemektedirler. BAŞKAN - Sayın Eker, 1 dakika içerisinde toparlarsanız... ZEKİ EKER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. Buna alternatif olarak, yeni ürünler geliştirilebilir, yeni mahsuller
yetiştirilebilir. Bunu araştırmanın da, devletin ve hükümetin görevi olduğunu
düşünüyorum. Süremi de zorlamadan konuşmamı bitireceğim Sayın Başkan; daha önce
uyarmıştınız, görüntünün olmamasından dolayı... Bu vesileyle, 57 nci hükümetin, gerçekten, bu konuda iyileştirme
yapacağına inanıyorum. Sayın grup başkanvekillerimizin de bunları sayın genel
başkanlarımıza ileteceği umuduyla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Eker. Gündemdışı konuşmaya, Devlet Bakanımız Sayın Rüştü Kâzım Yücelen cevap
vereceklerdir. Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Muş Milletvekili Sayın Zeki Eker'in gündemdışı
konuşması üzerine huzurlarınıza geldim. Öncelikle belirtmek istiyorum ki, tütün üreticisinin sorunlarını,
bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da uygulanan tütün kotasını, milletvekili
arkadaşlarım çok yakından takip etmektedirler. Muş Milletvekilimiz Sayın Zeki
Eker, yine, Sayın Erkan Kemaloğlu, Devlet Bakanımız, Bitlis Milletvekili Sayın
Safder Gaydalı, Hatay Milletvekilimiz Sayın Levent Mıstıkoğlu tütün kotası
üzerine çeşitli kereler Bakanlığımıza gelip müracaatlarda bulundular. Sayın Zeki Eker'in konuşması hem pancar hem tütün üzerine; ancak, ben,
müsaade ederseniz sadece tütünle ilgili gelişmeleri size arz etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, ülkemizde, tütün üretim planlaması, Bakanlıklararası
Tütün Kurulu kararıyla yapılmakta olup, bu kurul da Tekelden sorumlu Bakan
olarak bendeniz, hazineden sorumlu Devlet Bakanımız, Maliye Bakanı, Tarım ve Köyişleri
Bakanı ile Sanayi ve Ticaret Bakanından oluşmaktadır. 2000 yılı üretim
planlaması da, bölgeler bazında, sözü edilen kurul tarafından, kararla
belirlenmiştir. Tabiî ki, her bakanlık, kendi elindeki verileri gündeme
getirerek, bu kurulda tütün kotası uygulanmasını istemektedir. İşte, Hazine,
yapılan uluslararası anlaşmalarla mevcut ödemelere göre, Tarım Bakanlığı, kendi
elindeki, Sanayi Bakanlığı, kendi elindeki dokümanlarla gelmektedir; ancak,
ben, ülkemizdeki genel durumu da sizlere aktarmak istiyorum, bu, Tütün Kurulu
kararı alınırken nelere dikkat edilmiştir, onları aktarmak istiyorum. Ülkemizdeki tütün üretimi ve mevcut stok durumu, 1993 ürün yılı sonunda
ekonomik rakamların çok üzerine çıkmasıyla beraber, 1994 ürün yılı itibariyle
üretim planlamasına başlanılmış ve 1996 ürün yılı dahil, başarı elde
edilmiştir; ancak, 1997 ürün yılında üretim planlaması yapılmaması sebebiyle
stoklar tekrar yükselmiş ve istenilmeyen rakamlara ulaşılmıştır. 1998 ürün
yılından itibaren de, yeniden kota uygulamasına başlanılmıştır. Genelde, kısaca arz etmem gerekirse; Türkiye, yıllık 150 000 ton tütün
yetiştirdiği takdirde, hiçbir sorunla karşılaşmadan işleyebilecektir; bunun 50
000 tonunu iç piyasada kendi ihtiyacı için kıyacak, 100 000 tonunu da ihraç
edecektir; ancak, 1997 ve 1998 yıllarında, yıllık 250 000 tonlarda üretim
olduğu düşünülürse, her yıl artan bu rakamlar, tütün stokunu artırmıştır.
Halen, Tekel Genel Müdürlüğünün stoklarında, yıllık 150 000 ton ihtiyaç
karşısında 507 000 ton tütün mevcut olup, bunun yüzde 6,5'ini teşkil eden 33
093 tonu doğu bölgesi tütünleridir. Doğu bölgesi tütünü dediğimiz, sadece,
Bitlis ve Muş tütünleridir. Doğu bölgesinde 1999 üretim yılında 6 000 ton
üretim kontenjanı dağıtılmış olmasına rağmen, üretim, yüzde 61,6 fazlasıyla 9
697 ton olarak gerçekleşmiş ve tamamı satın alınmıştır. Satın alınan tütün
karşılığı olarak, 29 298 üreticiye 10 trilyon 691 milyar lira ödemede
bulunulmuştur. Biraz önce, değerli milletvekilimiz Sayın Zeki Eker'in
"yüzde 25'i heba oldu" dediği, geçtiğimiz yıl kotadışı üretim
yapanların kontenjan fazlası üretiminin yüzde 75 bedelle, yani, yüzde 25
eksiğine satın alınması olayıdır. Bütün tütün alınmıştır; ama, kota fazlası
tütün, yüzde 25 eksik bedel ödenerek alınmıştır. Muş İlinin bu üretim içerisindeki payı, üretim olarak, 12 410 ekiciyle,
4 821 tonla yüzde 42; ödenen bedel mukayesesi olarak da, 4,8 trilyon lirayla
yüzde 46 düzeyindedir. Muş İline, 1999 ürün yılı için 2 490 ton üretim
kontenjanı tahsis edilmiş olmasına rağmen, üretim, kontenjanın yüzde 96,6
üzerinde gerçekleşmiştir. Muş menşeli tütün, Tekel Genel Müdürlüğü stoklarında
17 102 tona ulaşmış; buna mukabil, bir yıllık tüketim ihtiyacı, Muş tütünü
için, 1 400 ton düzeyinde kalmıştır. Yani, bir yılda 1 400 ton Muş tütününe
ihtiyacımız varken, Tekel olarak, şu anda, depomuzda 17 102 ton Muş tütünü
bulunmaktadır. Kısaca, Muş tütünü olarak, mevcut stoklar, Tekelin on iki yıllık
ihtiyacını karşılayacak düzeydedir. 2000 ürün yılı için, doğu bölgesine tahsis edilen üretim kontenjanı 5
500 ton olmasına rağmen, üretimin -verilen kontenjanın yüzde 26 üzerinde- 6 907
ton olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Beklenen üretimin 3 000 tonluk kısmını
sadece Muş tütünü; Muş merkez, Hasköy, Kızılağaç ve Solhan oluşturmaktadır. Muş
İline tahsis edilen üretim kontenjanı 2 447 ton olmasına rağmen, beklenen
üretimin yüzde 22,5 üzerinde gerçekleşeceği düşünülmektedir. Doğu bölgesi ve Muş İlinde tütün üretici sayısının yüksek gözükmesinin
sebebi, gerçekte, üreticilerin aile içerisindeki bireylere fazla koçan
çıkarmalarından kaynaklanmaktadır. Günümüz dünyasında, tüketilme şansı
bulunmayan veya ihtiyacın üzerinde üretim yapılan tütünlerin bir disiplin
altına alınması, kuşkusuz kaçınılmazdır. Onüç aylık emeğini veren binlerce kişinin ortaya koymuş oldukları
ürünün, belli bir zaman geçtikten sonra imha edilecek durumla karşı karşıya
kalınması, kabul edilebilir değildir. Amerikan blend tipi sigaraların iç ve dış
pazarda sürekli olarak artış göstermesi, özellikle bölge tütünlerine olan
talebi asgarî seviyelere indirmiştir; ancak, biraz önce de söylediğim gibi,
milletvekillerimizden Sayın Zeki Eker'in, Sayın Erkan Kemaloğlu'nun, Sayın
Mahmut Bozkurt'un, Sayın Mıstıkoğlu'nun ve Adıyaman İlimizin diğer
milletvekillerinin müteaddit defalar gelişlerinde, konu -tütünle ilgili
bölümüyle- diğer bakanlıklara da aktarılmıştır. Bakanlıklarımız, bu konu
üzerinde çalışmalarını sürdürmektedirler. Şimdi, burada söyleyebileceğim bir
konuyu hemen gündeme getireceğim, diğerlerinde halen incelemeler, çalışmalar
sürmektedir; ancak, kotanın uygulanması düşünülmektedir, kota tam olarak
uygulanacaktır. Hatta, yine gazetelerden okuduğunuz gibi, Ocak 2001 sonuna
kadar, uluslararası anlaşmalara ve stand-by anlaşmasına göre, Tekelin belli
bölümlerinin özelleştirilmesinden söz edilmektedir. Burada da gazetelere yanlış
bir aksediş vardır veya stand-by anlaşması yapılırken bu konu üzerinde çalışan
arkadaşlarımızın bu konuda, belki, bilgi eksikliği vardır. Tekelin sadece
yaprak tütün işleme birimlerini özelleştirmeye devredeceğinden
bahsedilmektedir. Yaprak tütün işleme birimlerinin özelleştirmede yapılabilecek
bir işlemi yoktur; ama, bizim, uluslararası anlaşmalarda, devletin, üretimden
ve finanstan elini çekmesi açısından, yaprak tütün işletmelerinin gündeme
getirilmesi doğru olmakla birlikte, Tekelin tümünün, belki, Özelleştirme
İdaresine devredilerek, bu konudaki taahhütlerimizin de yerine getirilmesine
çalışılacaktır. Ancak, şunu bilmenizi istiyorum: Dünya Bankası desteğiyle uygulanması
düşünülen çiftçiye doğrudan gelir desteği projesi, tütün üretimine tamamen izin
verilmeyen veya ekim alanları kısıtlanan ekicilerin uğradıkları bedel kaybının
telafisi çalışmaları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığımız
tarafından öncelikle seçilecek pilot bölgelerde yürütülmeye başlanacaktır. Bu
projenin yaygınlaştırılması halinde üreticilerin gelir kayıpları önlenmiş
olacaktır. Doğrusu da budur. O bölgedeki insanlarımıza, doğrudan doğruya
"tütün ekme, pancar ekme, hiçbir şey ekme, evinde otur" deme şansımız
yoktur. Devlet olarak, hükümet olarak bir alternatif geliştirmek zorundayız.
Bunun için de, bu gelir desteği muhakkak sağlanmalıdır veya yine, değerli
konuşmacı milletvekilinin söylediği gibi, burada alternatif ürün ekimine
geçilmelidir. Bu konuda da yine ürün desenlemesi, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımız tarafından bir çalışmayla devam ettirilmektedir. Bunların neticesi
alındığı zaman bu tip şikâyetlerin önleneceğini düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçi-yoruz. Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız. Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/650, 1/679) (S.
Sayısı : 517) (1) BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır. Hükümet?.. Hazır. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Madde ilavesine ilişkin önergeler mevcuttur, bu nedenle tasarının
başlığını yeniden okutuyorum: "Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı." BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere, yeni madde ihdasına
ilişkin önergelerde, görüşülmekte olan kanun tasarı veya teklifine konu olan
kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı
İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gereğidir. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım, komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden
kaldıracağım. Şimdi, birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki ek maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ek Madde: Trakya Üniversitesine bağlı olarak Edirne İli Keşan İlçesine İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi ve Uzunköprü İlçesine Veteriner Fakültesi açılması. BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Çoğunluğumuz yok efendim. (1) 517 S. Sayılı Basmayazı 28.6.2000 tarihli 121 inci
Birleşim Tutanağına eklidir. BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamadığı için önergeyi
işleme alma şansım yoktur. Bu arada, Çankırı Milletvekilleri Hakkı Duran, İrfan Keleş ve
arkadaşlarının, Çankırı İlinde bir fakülte kurulmasına ilişkin; yine, Adana
Milletvekili Metanet Çulhaoğlu ve arkadaşlarının Çukurova Üniversitesinde hukuk
fakültesi kurulmasına ilişkin; Konya Milletvekili Sait Gönen ve arkadaşlarının,
Selçuk Üniversitesinde bir tıp fakültesi kurulmasına ilişkin; Kastamonu
Milletvekili Hadi Dilekçi ve arkadaşlarının, Kastamonu'da bir fakülte
kurulmasına ilişkin önergelerini de, Komisyonun salt çoğunlukla katılma imkânı
bulunmadığı için işleme alma şansım yoktur. Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLÂTI
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. – 28.3.1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Kanununun 25 inci maddesinin (d) ve (f) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "d) Rektörlüğe bağlı İlahiyat Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve
İletişim Fakültesinden;" "f) Rektörlüğe bağlı Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik
Yüksekokulu, Kayseri Meslek Yüksekokulu ve Yozgat Meslek Yüksekokulundan;" BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına,
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek. Buyurun Sayın Çiçek. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Efendim, Sayın Mahmut Göksu konuşacaklar. BAŞKAN - Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum
adına söz almış bulunmaktayım; he-pinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime geçmeden, geride bıraktığımız mübarek Ramazan Bayramınızı,
yeni yılınızı kutlarken, dün ve daha önceki günlerde kaybetmiş olduğumuz
şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, böyle elim hadiselerin bir daha
yaşanmaması dileğiyle sözlerime başlıyorum. Değerli arkadaşlar, üzerinde görüştüğümüz kanun tasarısı, birtakım
üniversitelerimize yeni fakültelerin açılmasıyla ilgilidir. Elbette, biz,
Fazilet Partisi olarak, üniversitelerin yaygınlaşması ve bunlara bağlı olarak
fakültelerin açılmasından yanayız. Dolayısıyla, bu kanun tasarısına da olumlu
baktığımızı sözlerimin başında ifade etmek istiyorum; ancak, buradan, bu kanun
tasarısını da fırsat bilerek, Yükseköğretim Kurulu hakkında görüşlerimizi, bir
nebze olsun, sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, bir aradönem ürünü olan YÖK, kurulduğu günden bugüne
hep tartışılmıştır. YÖK'ün Başkanı olan Kemal Gürüz dönemindeyse, bu kurumun ve
özellikle de Kemal Gürüz'ün yaptığı icraatlar, üniversite öğrencilerini, eğitim
elemanlarını ve vatandaşları isyan ettirmiştir; kuruluşunun 19 uncu yılında,
öğrencilerin ve öğretim elemanlarının yaptığı gösteriler -bundan iki ay kadar
önceydi- bunun en somut kanıtıdır. Akademik özerklik ve bilimsel özgürlük tırpanlanarak,
üniversiteler, âdeta, birer hapishaneye çevrilmiştir. Üniversiteler, aklın,
bilimin ve sağduyunun kaleleri olması gerekirken, korkunun, kıyımın ve
kayırmanın mekânı olmuştur. 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunuyla, üniversiteler, sözümona,
Yükseköğretim Kurulunun çatısı altında disipline edilip düzene sokulmuştur.
Haddizatında, YÖK, 12 Eylül askerî darbesinin vücuda getirdiği, işleyişi
itibariyle, antidemokratik bir müessesedir. Üniversite öğrencisini ve
hocalarını potansiyel suçlu gören 12 Eylül yönetimi, 82 Anayasasından önce YÖK
Kanununu çıkararak, üniversiteleri kışla nizamına sokmayı amaçlamıştır. Aradan
geçen 19 yılda, YÖK, her geçen gün, imparatorluğunu biraz daha büyüterek, her
türlü dayatmacılığın, bilimsellik yerine keyfîliğin ve antidemokratik
uygulamaların mekânı olmuştur. Bununla ilgili, gazetelerde, haberleri, köşe
yazarlarının eleştirilerini sürekli görmekteyiz. Bakınız, değerli arkadaşlar,
işte, Milliyet Gazetesinden Abbas Güçlü -bu konuda çok yazıyor- diyor ki:
"Ortalığı karıştırmada YÖK Başkanı Kemal Gürüz'den daha başarılı birisini
bulmak çok zordur; yani, bu insanın işi gücü, maalesef, ortalığı karıştırmak,
attığı her adım dengeleri alt üst ediyor. Bir kişiyi memnun edeceğim diye yüz
kişinin huzurunu bozuyor. Yarardan çok, zarar getiriyor." Yine, bir başka tarihte, aynı yazar "hırsı her zaman mantığının
önüne geçti, kendi yaptığını hep en doğru olarak gördü, uzlaşmacı değil,
dayatmacı oldu" diyor. İşte, eleştirmiş olduğumuz, bizim, bu mantıktır;
yoksa, devletin kurumlarına her zaman saygımız vardır; ama, bu dayatmacı
mantığın da her zaman karşısında olduğumuzu, bu konuşmamda, huzurlarınızda
ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, aradan geçen 19 yılda, YÖK, her geçen gün,
imparatorluğunu biraz daha büyüterek, her türlü dayatmacılığın, bilimsellik
yerine keyfîliğin ve antidemokratik uygulamaların mekânı olmuştur. Son on yılda
kurulan hükümetlerin tamamı, programlarında, YÖK'ü, sadece
üniversitelerarasında koordinasyon sağlayan bir kurula dönüştüreceğini vaat
etmesine rağmen, maalesef, bir türlü ilerleme sağlanamamıştır. Hep
üniversitelerin özerkliğinden söz edilmiş; ama, üniversiteler yerine, YÖK'ün
özerkliği katmerleşmiştir. Çağdaş olmayan bir yönetim anlayışıyla,
üniversitelerimizin öğrencisi, hocası ve hatta yöneticisiyle her zamankinden
daha kötü bir durumdadır. Baskıcı, dayatmacı, özgür düşünce ortamından yoksun,
tek tip insan yetiştirme zihniyetinin hâkim olduğu bir anlayış, çağdaş
üniversite anlayışıyla hiç bağdaşmamaktadır. Oysa, üniversiteler, özgür
düşüncenin egemen olduğu kurumlardır. Bugünkü durumuyla, üniversitelerimiz,
özgür kafaların fişlendiği, fırsat geldiğinde, özgür insanların okuma, öğrenme,
kendilerini geliştirme imkânlarının ellerinden alındığı bir kurum haline
gelmiştir. İşte, özgür kafaların fişlendiği derken, maalesef, bunu, çok rahat
görmekteyiz değerli milletvekilleri. Yine, aynı gazetenin köşe yazarı, bakınız,
20 Aralık 2000 tarihinde öyle diyor: "YÖK, kendi icat ettiği bir
uygulamayla profesörleri fişlemeye başlamıştır. Görünen amacı, doçentlik jürilerini
belirlemek için bir tarama yapmak, perde gerisindeki amacı ise, profesörleri
fişleyip, iyiler-kötüler diye sınıflandırmak." Evet, Milliyet Gazetesinde
eğitim üzerine bir yazı yazan Abbas Güçlü, işte, YÖK'ün nasıl bir icraat
içerisinde olduğunu çok açık ve seçik olarak ortaya koymaktadır. Profesörlerin
fişlendiği bir ortamda, akademik özerklikten, bilimsel özgürlükten bahsetmek
mümkün mü değerli arkadaşlar; elbette mümkün değil. Burada, asıl sorun, YÖK'e verilen görev ve yetkilerin aşırı müdahaleci,
merkeziyetçi ve hiyerarşik olmasıdır. Bu yüzden, istenildiği anda
üniversitelerde bir emir-komuta düzeni harekete geçmekte, üniversiteler kışlaya
dönmektedir. İşte, maalesef, bunun da en somut örneği, bakın, "üniversite
rektörlerine" diye yayımlanmış olan bir genelge; üniversite dahilinde,
kampus dahilinde, lojmanlarda sürekli ikamet eden üniversite öğretim üyelerinin
eş ve çocuklarının -kız çocuklarının da- başörtülü olarak lojmanlara
giremeyeceğine dair yayımlamış olduğu bir genelge. Değerli arkadaşlar, işte bu, üniversiteleri askerî kışla haline getirme
mantığıdır. Elbette, böyle bir mantıkla üniversiteler hiçbir zaman hedefine
ulaşamaz. Sadece dayatmacılıkla, insanların bilimsel özgürlüğünü ve akademik
özerkliğini ortadan kaldırarak bir yere varamayız. Bunun bir gereği olarak da,
işte bakın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi iç genelge yayımlayarak diyor ki:
"Belirtildiği gibi, bu konuda, lojman sakinlerinin Yükseköğretim Kurulu
Başkanlığının yazılarındaki kurala uymaları önemle rica olunur." Yani,
Van'da, bir üniversite öğretim üyesinin, hanımı başörtülü ise, lojmanlarda
oturma şansı yoktur. Bu, olabilecek, kabul edilecek bir olay mıdır değerli
arkadaşlar?! İşte Gürüz, Harran, Çanakkale, 18 Mart, Mersin, Pamukkale, Kırıkkale ve
en son olarak da Marmara Üniversitesi rektörlerini kendi dayatma zihniyetine
yardımcı olmadığı için ya istifaya zorladı ya da anlamsız gerekçelerle görevden
aldı. Tabiî, hangi gerekçeler; mesela, Harran Üniversitesi Rektörü Servet
Armağan'ı, ziraat fakültesine alınan bir ineğin buzağısının ölümüne sebebiyet
verdiği için; Kırıkkale Üniversitesi eski rektörü Beşir Atalay'ı, Atatürk
büstünün yerini değiştirdiği için görevden almıştır. YÖK'ün en iyi başardığı şey, üniversitelere başı kapalı kızlarımızı
sokmamaktır. Dünyanın hiçbir medenî ve demokratik ülkesinde, insanlar,
kıyafetlerinden dolayı farklı muameleye maruz kalmazlar. Artık, Türkiye'den de,
bu komediyi, lütfen, birlikte söküp atalım. Bunu söylediğimiz anda, hemen, türbanın siyasal simge olduğu iddiasıyla
karşılaşıyoruz. Değerli arkadaşlar, yeryüzünde, din dahil, istismar edilmeyen,
edilmeyecek olan hiçbir şey yoktur. İstismar edilen her şeyi yasaklamaya
kalkışırsanız, yasaklanmayan hiçbir şey kalmaz. Ama, biz, insanların
vicdanlarını okuyamadığımıza göre, kimin samimî, kimin istismarcı olduğunu
tayin edemeyiz. Kaldı ki, en kötü ihtimalle, başörtüsü takanların yüzde yüzü
siyasal simge amaçlı olarak taksalar bile -ki, ben, buna katılmıyorum- yine, bu
durumda, bizim onların eğitim hakkını engellemek gibi bir hakkımız olamaz.
Demokrasi, insanların farklı siyasal eğilimlere sahip olabildiği ve bunu,
simgelerle, sembollerle, rozetlerle dışa vurabildiği sistemin adı değil midir? Sonra, siyasal simge olsa, bu insanlar niye bunu takmakta ısrar
etsinler? Türk Hava Yollarının hostesleri gibi, hepsi aynı desen örtüleri
boyunlarına fular olarak takarlar, o da simge olur. Ha, falan parti bunu
istismar ediyor, kullanıyor diyorsanız, böyle bir şey varsa, o zaman, serbest
bırakarak, alın bu partinin elinden bu kozu. Kaldı ki, eğitim, tıpkı sağlık gibi, devlet tarafından verilen bir
servis ve hizmettir. Başı kapalı bir kadını, devlet hastanesindeki bir doktorun
"başın bağlı olduğu için, seni muayene etmiyorum" diye geri çevirmesi
söz konusu değilse, kimsenin de, tahsil gören bu genç kızlarımızı, başınızı
örtüyorsunuz diye, geri çevirme hakkı yoktur. BAŞKAN - Sayın Göksu, 1 dakika içerisinde toparlayınız. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Tamam efendim. Bakınız değerli arkadaşlar, bu tasarının gerekçesine baktığımız zaman
"her yıl, binlerce gencimiz, yükseköğretim görebilmek için yurtdışına
gitmekte, yurt dışında eğitim için harcanan paralar trilyonları
bulmaktadır" deniliyor. Bugün yurt dışına giden öğrencilerimiz, çok
değişik nedenlerle gitmektedirler; ama, son zamanlarda, özellikle, yurtdışına,
değerli arkadaşlar, Kılık Kıyafet Yönetmeliğinden dolayı Türkiye'de okuma
fırsatı bulamayan gençlerimizin gittiği bir gerçektir. İşte, bakın "ikinci
hicret" diyor. "1980'lerde solcuların, 1990'lı yıllarda Kürtlerin
Batı'ya göçüne sahne oldu, şimdi de, kervana, İslamcılar -bu şekilde isim
vermiş- katıldı" deniyor. Bugün, Türkiye'de okuma imkânı olmayan bu çocuklarımız, Amerika dahil,
Kanada'da, Avrupa'nın birçok ülkelerinde Azerbaycan'da, Malezya'da,
Endonezya'da okumaya gidiyorlar. Bu çocuklarımıza kendi ülkelerinde niçin okuma
fırsatı vermiyoruz da, hem trilyonlarımız gidiyor hem bu yavrularımızı, bu
ülkeye, bu devlete, bu vatana küstürüyoruz değerli kardeşlerim... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Artık, bu zihniyet çok geride kalmalı ve bu
yavrularımızın önünü açmalı diyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) -Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Ülkemizde, şu anda, 74 tane üniversitemiz vardır. Bunların daha da
artması hepimizin en büyük temennisi ve dileğidir. 1 inci maddede, Erciyes
Üniversitemize bağlı olarak 1 diş hekimliği fakültesi ile 1 iletişim
fakültesinin kurulması; ayrıca, Nevşehir'deki Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik
Yüksekokulunun da bağlantısının değiştirilmesi gündeme gelmektedir.
Kayseri'deki Erciyeş Üniversitemiz gerçekten kısa zamanda çok büyük mesafe
katetmiş olan, şehirden ve Kayserililerden de çok ciddî destek almış olan bir
üniversitemizdir. Bu yeni fakültelerin açılmasını, biz, Doğru Yol Partisi
olarak uygun görüyoruz ve Kayserililere de hayırlı olmasını diliyoruz. Değerli arkadaşlarım, yalnız, üniversite açılmasını son zamanlarda
politik mülahazalara bağlı olarak, maalesef, gerçekleştiriyoruz. Aslında, bir
memlekette ne zaman, nerede yüksekokul açılacağı, fakülte açılacağı veya
üniversite açılacağı, böyle milletvekillerinin talepleriyle veyahut da
bi-rilerinin istemesiyle, sadece bizim memlekette de fakülte bulunsun,
üniversite bulunsun şeklindeki temennilerle, tavsiyelerle değil, çok ciddî
kriterlere bağlı olarak yapılacak incelemelerle, potansiyel ölçümleriyle ve
gerçekten, bilim politikaları paralelinde yürütülmesi gereken bir faaliyet
olmalıdır. Şu anda -bunu defalarca bu kürsüde dile getirdik- Türkiye'nin muhtelif
yerlerinde 400 küsur meslek yüksekokulu açılmıştır. Bütün ilçeler meslek
yüksekokulu talep ediyorlar. Eskiden politikacılar, sayın bakanlarımız, bir
ile, bir ilçeye gittikleri zaman onlardan fabrika, altyapı, yol vesaire
istenirdi, şimdi de fakülte, yüksekokul ve üniversite talebinde bulunuyor
vatandaşlarımız. Milletimizin eğitim-öğretime bu derece değer vermiş olmasını
biz takdire şayan bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz; ancak, değerli
arkadaşlarım, bu talepler çoğunlukla istihdama yöneliktir, ilin, ilçenin
ekonomik potansiyelini geliştirmeye yöneliktir. Bir üniversitenin üniversite olabilmesi için, bir fakültenin, bir
yüksekokulun, fakülte veya yüksekokul olabilmesi için gereken asgarî şartlar
vardır. Bunlar, öncelikle, adamakıllı fizikî mekân, ikincisi, çok iyi yetişmiş
öğretim üyesi ve üçüncüsü de, dokümantasyon ve araç gereç gerektirir. Tabiî,
öğrenci, bunun şüphesiz ana malzemesidir. Ancak, açılan üniversitelerimizin
çoğuna bakıyorsunuz, gerçekten, fizikî mekân, bırakın bir üniversiteye
yakışacak fizikî mekân, bir ortaokul binası bile olmayacak fizikî mekânlardır
başlangıçta. Biz Türk Milletinin, maalesef, zaman zaman da kötüye kullandığı bir
yaklaşımımız vardır. Sayın eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel bunu çok sık
tekrar ederdi: "Göç yolda düzelir." Bu, değerli arkadaşlarım, göçebe
kültüründen kalmış bir anlayıştır. Avrupalılar, attıkları her adımın hesabını
kitabını yaparlar, fizibilitesini yaparlar, ondan sonra bir işe teşebbüs
ederler. Biz, bir kere, deriz ki, öncelikle hemen şu fakülteyi, şu üniversiteyi
kuralım. Öğretim üyesi var mı; Allah kerim, sonra buluruz. Binasını on sene
sonra yaparız. Bunun içini dayamak döşemek, tıbbî malzeme, dokümantasyon var mı
yok mu, bunun da hesabını yapmayız. Göç yolda düzelir mantığını, bu göçebe
kültüründen kalmış mantığı, modern bir devletin artık terk etmesi gerekiyor
değerli arkadaşlarım. Biz üniversiteyi kuralım, daha sonra, bu, şekle girer,
yola girer... İlk aldığımız öğrencileri, biz, kobay olarak mı düşünüyoruz?!
Ciddî öğretim üyesi olmadan, ciddî fiziki mekân olmadan, ciddî dokümantasyon
olmadan diploma verdiğimiz insanların, gerçekten, üniversiteden mezun olduğunu
düşünüyorsak, kendi kendimizi aldatıyoruz. Onun için, mutlaka... Bakın, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, en az 30
tane yeni üniversite kurulması için, milletvekili arkadaşlarımızın vermiş
olduğu teklifler vardır. Şüphesiz, Türkiye'nin her vilayeti bir üniversiteye
sahip olmaya layıktır; ancak, tekrar söylüyorum arkadaşlar, politik
mülahazalarla üniversite açmak, bilimsel ve çağdaş bir yaklaşım değildir.
Mevcut 74 üniversiteyi adamakıllı üniversite haline getirmeden yeni
üniversitelerin kurulmasına, bana göre, bir sınır getirilmelidir ve bu hesap,
yeniden gözden geçirilmelidir. Öte yandan, değerli arkadaşlarım, üniversiteler, öğretim üyesi açısından
son derece sefil bir durumdadır. Birçok üniversitemizde, birçok branşta, artık,
araştırma görevlisi bulunamıyor. Bir bilgisayar mühendisliğinde, hukuk fakültelerinde,
birçok fakültede, üniversitenin araştırma görevlilerine ödediği 200 küsur
milyon maaş, artık, üniversitelere araştırma görevlisi temini için, maalesef,
yeterli olamıyor. Üniversite öğretim üyeliği mesleğini eğer cazip hale getiremezsek,
üniversitelerimize kaliteli öğretim üyeleri temin edemezsek,
üniversitelerimizden hayır ummayalım. Her ne kadar, YÖK'teki çok değerli yöneticilerimiz, gerçekten, YÖK'ün
derde deva olduğunu göstermek için, Citation index verilerini de zaman zaman
abartarak, Türkiye'nin üniversiter olarak, üniversal anlayış itibariyle çok iyi
bir konumda olduğunu söylüyorlar; ama, bu, gerçeği yansıtmıyor değerli
arkadaşlarım. Bakınız, benim üniversiteye girdiğim yıllarda, Türkiye'de 12-13 tane
üniversite vardı ve bir kitap basıldığı zaman, asgarî 10 000 adet basardı.
Bugün, Türkiye'de, 74 tane üniversiteye ulaştık; ama, basılan bir kitap...
Eğer, bir yayınevi bir kitabı 3 000 adet basmışsa, o kitap çok iyi bir kitaptır
ve çok iyi rakamda basılmıştır. Bu, neyin ifadesidir; bir ülkede,
üniversitelerin sayısı arttıkça, eğer, o ülkede basılan kitap sayısında azalma
oluyorsa, biz, bir yerde, yanlış bir hesap yapıyoruz demektir. Öte yandan,
gerçekten, pragmatist davranılmıyor; bizim neye ihtiyacımız var neye
ihtiyacımız yok, bunun hesabı da çok iyi yapılmıyor. Bir bakıyorsunuz ki, bir
vilayetin yöneticileri veya sivil toplum örgütleri, milletvekilleri, yollara
düzülmüşler: "Efendim, bize bir fakülte..." "Hangisi olsun?.. E,
size, bir iktisadî idarî bilimler fakültesi açalım." Niye; çünkü, bir
sınıf, hoca, tebeşir ve tahta varsa, bir iktisadî idarî bilimler fakültesi açtığımızı
sanırız. Şimdi, bir ülke düşünün ki, ziraat fakültelerinin sayısı arttıkça, o
ülkede, tarım diye bir şey kalmadı; bir ülke düşünün ki, veteriner
fakültelerinin sayısı arttıkça, o ülkede, hayvancılık diye bir şey kalmadı.
Burada, bir yanlışlık, bir terslik yok mu arkadaşlarım?.. Onun için, bu
hesaplarımızı, mutlaka, gözden geçirmek durumundayız. Biz, üniversitelerde çalışan idarî personelle ilgili olarak, önümüzdeki
günlerde, bunların maddî durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun
teklifi getireceğiz gündeminize; çünkü, gerçekten, üniversitelerdeki idarî
personel, aynı sosyal ortamı paylaştıkları öğretim üyeleriyle, maalesef, maddî
açıdan tatmin olamamaktadırlar. Ümit ederim ki, hükümet, bu yetki yasası
çerçevesinde, bunları da gündemine alır. Fen bilimleri konusunda çok iyi olduğumuz söylenemez; ancak,
arkadaşlarım, fen bilimlerinde, dünyanın en ileri ülkelerindeki yayınları,
tercüme yoluyla temin etmek mümkündür. Japonya'daki, Amerika'daki son bilimsel
gelişmeleri, Türkiye'ye tercüme yoluyla nakletmek, buraya getirmek mümkündür;
ancak, sosyal bilimlerde bunu yapamazsınız; çünkü, sosyal bilimler, o ülkenin
mahallî şartlarını göz önünde bulundurarak, mutlaka, yapılması gereken
bilimlerdir. Türkiye'de, üniversitelerde hürriyet olmadığı için, bunu
söylediğimiz zaman, birileri bunu abarttığımızı falan sanır; üniversitelerde,
maalesef, hürriyet olmadığı için, sosyal bilimler ciddî manada yapılamıyor.
Sosyal bilimler alanlarında, genellikle, keçiboynuzu çiğner gibi, kısır bir
döngü içerisinde bazı öğretim üyeleri dolaşıp duruyorlar ve öğretim üyeleri,
gösterdikleri kaynak eserlerden dolayı, referanslardan dolayı "filan
yazardan iktibas yaptın" diye YÖK tarafından hakkında soruşturma açılmış,
üniversite mesleğinden men edilmiş öğretim üyeleri var. Bir öğretim üyesi filan
yazarı inceleyecek, filan yazarı incelemeyecek diye dünyanın hiçbir yerinde bir
kural mevcut değildir. Bu konuda Yüce Heyetinize arz etmek istediğim bazı
örnek, somut olaylar vardır. Bunları da, ümit ederim, önümüzdeki daha sonraki
maddeler üzerinde sizlere arz etmeye çalışacağım. Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP ve FP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Şahısları adına, Sayın Elkatmış?.. Yok. Sayın Kapusuz?.. Yok. Sayın Gaffar Yakın?.. Yok. Sayın Mehmet Yaşar Ünal?.. Yok. Sayın Hasan Özgöbek?.. Yok. Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok. Sayın Oya Akgönenç?.. Yok. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, madde üzerinde soru sormak
istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Arınç. BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum. 1 inci maddede rektörlüğe bağlı ilahiyat fakültesi kurulacağı ifadesi
var. Bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Bütün rektörlüklerde yeni açılacak
üniversitelerde de ilahiyat fakültesinin kurulmasında yarar var; ancak, ne
derece, Sayın Bakan ve hükümet bu konuda samimî niyetlidir onu öğrenmek
istiyorum? Çünkü, bildiğimiz kadarıyla mevcut ilahiyat fakültesi mezunlarının
öğretmen olması bile mümkün değil. Çok düşük bir kontenjan veriliyor, sınıf
öğretmeni bile yapılmıyor. İlahi-yat fakültesine girişler de mümkün değil. Çok
az bir kontenjan var. Çünkü, alan kısıtlaması yapıldı ve yine basından takip
ediyoruz ki, ilahiyat fakültelerindeki kılık kıyafet yasaklaması diğer
üniversite ve fakültelerden daha şedit bir şekilde devam ediyor. Buna ilaveten
bir şeyi daha biliyoruz ki, programında ilahiyat fakültesi olan üniversitelerin
diplomalarının denkliği bile verilmiyor. Şimdi, böyle durumlar varken rektörlüğe bağlı ilahiyat fakültesi açmanın
ne anlamı var? Bundan başka ilahiyat fakültesi açılacak mı? Bu ilahiyat
fakültesini açmakla neyi amaçlamış oluyoruz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Alçelik. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanımızdan bir
hususun aydınlatılmasını arzu ediyorum; o da şudur: Şu anda 3 üniversitemizde
fakülteler kuruyoruz ve zannediyorum, birçok arkadaşımızın da -ki, benim de
dahil olmak üzere- ilimiz üniversite altyapısı oluşturmak amacıyla verdiğimiz
önergeler var; ancak, bu önergeler, yeni madde ihdası ifadesiyle geri
çevriliyor; oysa ki, altyapılarımız hazır. Dolayısıyla, Sayın Bakanımız, bu
tasarı görüşülürken, ihtiyaç olan illere -ki, Giresun, Türkiye'de bu manada ilk
10 ilden birisi- bir şekilde, ilave fakülte kurma konusunda ne gibi bir yol
bulabilir? Bunu özellikle arz ediyor ve onu kendilerinden öğrenmek istiyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Koçak. SEFER KOÇAK (Ordu) - Sayın Başkanım, mümkünse,Sayın Bakanıma 3 tane
sorum var. Yüksekokul, fakülte, üniversite kuruluşuyla ilgili, Bakanlığın, YÖK'ün
kriterleri olacak mı, belli kriterlere bağlanacak mı? Bir bunu öğrenmek
istiyorum. Türkiye'de birçok ile daha önce üniversite açıldı; halen birçoğu
gündemde. Türkiye'de, 1 milyonun üzerinde nüfusu olan, 130 000'in üzerinde il
merkez nüfusu olan, üniversitesi olmayan herhangi bir il var mı? Maalesef,
olmadığını da söylüyorum, tek ilin Ordu İli olduğunu söylüyorum. Bütün fizikî
altyapısı olmasına rağmen, 1 milyonun üzerinde nüfusu olmasına rağmen, Ordu
İli, üniversite kurulurken, hangi kriterlerden dolayı üniversite kurulan
illerin dışında kaldı? İkinci olarak bunu öğrenmek istiyorum. Burada, şu anda, 2 üniversitemizde fakültelerin açılışı söz konusu. Ordu
İlinde eğitim fakültesinin açılışıyla ilgili, geçtiğimiz yılın başında, 19
Mayıs Üniversitesi senato kararı aldı ve YÖK'e gönderdi. Buna rağmen, halen
Meclisin gündemine de gelmedi; YÖK'le yaptığımız görüşmede de "bu konunun
şu anda Bakanlığa indirilip Meclise
getirilmesi gündemde değil" diye yanıt aldık; sebebi de kimse
tarafından açıkça bildirilmedi, YÖK tarafından da açık ve net olarak bildirilmedi.
Bütün fizikî imkânlar ve öğretim kadrosu da hazır olmasına rağmen, niçin
Ordu'ya eğitim fakültesi açılmasıyla ilgili karar Meclise Bakanlığımız
tarafından getirilmiyor? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Gül. MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla, Sayın Bakanımdan bir hususu açıklamasını istirham
edeceğim. Efendim, Fırat Üniversitesi, gelişmesini tamamlamış güzide
üniversitelerimizden biridir; altyapısıyla, fizikî yapısıyla, öğretim üyesiyle
yeterli üniversitelerimiz arasındadır. Burada bir iletişim fakültesi ve diş
hekimliği fakültesi kurulması düşünülüyor mu? Meslek yüksekokulları Yükseköğretim Kurulu tarafından kurulurken ne gibi
kriterler göz önüne alınıyor? Bu sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gül. Buyurun Sayın Bakanım. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; Sayın Arınç, herhalde, dağıtılan sıra sayısını inceleme
imkânını bulamamış ya da mevcut yasada neyin getirildiğini, neyin eski olduğunu
inceleyememiş. O nedenle, kendisine cevabım, bu tasarıyla, Erciyeş
Üniversitesine bağlı yeni bir ilahiyat fakültesi kurulmadığı şeklindedir. Orada
ilahiyat fakültesi vardır, faaliyetine devam etmektedir. Bu tasarıyla kurulan
diş hekimliği fakültesi ve iletişim fakültesidir. Yeni madde ihdasıyla ilgili husus, İçtüzükle ilgilidir. Ben, Anayasanın emri olarak yükseköğrenim
kurumlarının yurdun dörtbir yanına dengeli bir şekilde yayılması gerektiğini,
Mecliste, her fırsat buldukça ifade ediyorum, ancak, öğretim elemanı ve fizikî
olanakları elverişli ve yeterli olan üniversitelerimizin bünyesinde yeni
fakülte, yüksekokullar ve enstitüler kurulmalıdır. Şu anda, herhangi bir önerge verildiğinde, siz de hak verirsiniz ki,
benim, burada, o ilin fizikî altyapısının, eğitim-öğretim kadrosunun tam olarak
hazır olup olmadığı konusunda sağlıklı bir bilgiye sahip olmam olası değil. O
nedenle, bu tip fakülteler kurulurken, devletin teşkilatıyla da ilgili
olduğundan, yöntem, senatonun karar alması, bu kararın YÖK (Yükseköğretim
Kurulu) tarafından benimsenmesi ve Bakanlığımız tarafından benimsenerek kanun
tasarısı şekline getirilmesidir. O nedenle, ben, şimdi, herhangi bir
arkadaşımızın ilinde fakülte veya üniversite kurulması talebiyle vereceği bir
önergeye burada gerekli incelemeleri yapıp cevap vermeyi ve kabul etmeyi
imkânsız görüyorum. Kriterler olacak mı?.. Rize Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kabil'in, Millî
Eğitim Komisyonundan geçen bir kanun teklifi vardır. O da, yeni kurulacak
üniversitelerin hangi kriterlerle kurulacağına dairdir. Bu çalışma
altkomisyonda yapılmıştır. İlin nüfusu, en az kaç fakülte olması, fizikî
altyapısının, binalarının ve bunlardan başka bir de öğrencilerin sosyal
gereksinimlerini karşılayacak, bilhassa, konaklama gereksinimlerini
karşılayacak yurt imkânının olup olmadığı gibi kriterler altkomisyon tarafından
belirlendi; kısa zamanda da komisyonumuzda görüşülecek. O nedenle, zaten, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununda mevcut olan hususlar, bir defa daha yeni bir
kanun şeklinde, sadece üniversite ve fakültelerin kurulmasını bir esasa
bağlayacak; o zaman, ümit ediyorum, bu teklifiniz, Ordu İli için geçerli
olacaktır. 19 Mayıs Üniversitesi, bir ucu Ordu'da, bir ucu Sinop'ta, bir ucu da
Amasya'da olmak üzere, il üniversitesi olmaktan çıkmış, bölge üniversitesi
haline gelmiştir. 19 Mayıs Üniversitesinin, bu isimler altında, örneğin
"eğitim fakültesi"adı altında, şu anda üç eğitim fakültesi vardır;
dördüncü bir eğitim fakültesi Ordu için teklif edilmiştir. Ordu için eğitim
öğretim kadrosu ve fizikî altyapı konusunun incelenmesi, Yükseköğretim
Kurulumuzdadır; ancak, ben şuna inanıyorum: Amasya da, Sinop da, Ordu da, 19
Mayıs Üniversitesinden ayrı, birer üniversite olma niteliğinde yerlerdir.
Ancak, bildiğiniz gibi, 57 nci hükümet döneminde -ki, 56 ncı hükümet döneminde
de öyle oldu- resmî, devlet üniversitesi olarak, hiç üniversite kurmadık. Onun
için de, bir kural tespit edip, belirleyip, biraz önce sözünü ettiğim yeni
kanun çerçevesinde bir kural belirleyip, bu kurala göre, yükseköğrenimin
dengeli bir şekilde yurdun dörtbir yanına yayılmasını istiyoruz; çünkü, Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında yükseköğretimde okullaşma oranı, yüzde 19'u örgün
yükseköğretimde olmak üzere, yüzde 31 olarak hedeflenmiştir. Bu oran, Sekizinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında daha da yükseltilmiştir. Bunun anlamı, örgün
eğitimdeki mevcut 200 000 kontenjana, önümüzdeki beş yıl içinde, her yıl,
yeniden 100 000 kontenjan daha ilave edilmesi demektir. Bu da, yeni
fakültelerin, yeni üniversitelerin kurulmasıyla mümkün olacaktır. O nedenle, en
kısa zamanda Eğitim Komisyonundaki yasamızı tamamlayıp huzurunuza getirmek,
benim, Millî Eğitim Bakanı olarak en önemli arzularımdan biridir. Sayın Başkan, Sayın Mustafa Gül'ün sorusuna yazılı cevap vereceğim;
Fırat Üniversitesinin altyapısı hakkında... Vakıa, şöyle bir şey var; ama... Ordu eğitim fakültesi kurulmasına
ilişkin kanun tasarısı kurumların görüşüne açılmış -devam ediyorum deminki
cevabıma- görüşler tamamlanmıştır; tasarı Yüce Meclise gönderilecektir. Fırat Üniversitesiyle ilgili olarak da, biraz önce söylediğim gibi, daha
sonra yazılı cevap vereceğim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. Madde üzerinde dört adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup,
aykırılık derecesine göre işleme alacağım. Birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"f) Rektörlüğe bağlı Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik
Yüksekokulu, Kayseri Meslek Yüksekokulu, Yozgat Meslek Yüksekokulu, Develi
İnşaat-Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve Meyvecilik Yüksekokulu,
Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulu, Bünyan Halıcılık Yüksekokulu, Tomarza
Madencilik Yüksekokulu ve Yeşilhisar Ziraat Meslek Yüksekokulundan" BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(f) bendine aşağıdaki ilavelerin yapılmasını arz ve teklif ederiz.
"f) Develi İnşaat-Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve
Meyvecilik Yüksekokulu, Yeşilhisar Ziraat Meslek Yüksekokulu ve Pınarbaşı
Hayvan Sağlığı Yüksekokulundan." BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(f) bendine, Yozgat Meslek Yüksekokulu ibaresinden sonra gelmek üzere,
aşağıdaki ilavelerin yapılmasını arz ve teklif ederiz.
"...Develi İnşaat-Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve
Meyvecilik Yüksekokulu ve Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulundan" BAŞKAN - 4 üncü önergeyi okutuyorum; bu önerge, aynı zamanda en aykırı
önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 1 inci maddenin (f) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ede-riz.
"Madde 1.- "f" Rektörlüğe bağlı Nevşehir Turizm
İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu, Kayseri Meslek Yüksek Okulu, Yozgat
Meslek Yüksek Okulu ve Gümüşhane Fen-Edebiyat Fakültesinden;" BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Hükümet?.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Sayın Yaşar, gerekçeyi mi okuyalım? BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Hayır, söz istiyorum. BAŞKAN - Buyurun Sayın Yaşar. BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gümüşhane fen-edebiyat fakültesi, gerçekten, bizim bölgemiz için çok
önemli, çok değer verdiğimiz bir proje. Özellikle gelişmekte olan bölgelerde,
Anadolu'nun diğer vilayetlerinde -Gümüşhane'de olduğu gibi- üniversiteler ve
fakülteler, kamuoyunun gündeminde her zaman birinci sırada yer almıştır,
Gümüşhane'de de böyle olmuştur. Gümüşhane'nin hem sosyal hayatına hem ekonomik
hayatına fakültenin katkıları, gerçekten, şu anki yaşadığımız olaylar
itibariyle, büyük olmuştur. Şu an, Gümüşhane'de, Mühendislik Fakültesi, halen
öğretime devam etmekte olup, hem esnafa hem de sosyal çevreye çok büyük
katkıları olmuştur. Bugün, Gümüşhane'de, fen-edebiyat fakültesinin her türlü
altyapısı hazırdır, fizikî mekânları hazırdır. Gümüşhane, bugün, Trabzon'a
sadece 45 dakikada ulaşılabilen bir vilayettir. Hep üniversitelerin çokluğundan bahsediliyor; ama, bunlar, bence,
övünülecek şeylerdir. Bugün, Avrupa'daki rakamlara baktığınız zaman,
Türkiye'deki üniversite sayısının diğer ülkelerden çok daha az olduğu
kanaatindeyim. Sonra, üniversitelerin ve fakültelerin belli bölgelere hapsedilmesini,
şahsen, doğru bulmuyorum, hiçbir yönden doğru bulmuyorum. Bugün,
üniversitelerimizin önemli bir kısmı batıda yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla, hem
gelişmişlikten hem göçten ve bütün meselelerden bahsederken, üniversitelerimizi
de doğuya doğru götürmekte, şahsen, büyük fayda mütalâa etmekteyim. Bunun en
canlı örneği, Trabzon ve Erzurum. Bugün, bu vilayetlerimizde 35 000'in üzerinde
öğrenci mevcudu olup, bu, gerçekten, bu bölgelerin ekonomilerine çok ciddî
katkılar sağlamaktadır. Benim, buradaki arkadaşlarımızın, Gümüşhane'de fen-edebiyat fakültesinin
kurulması yönünde desteklerini esirgemeyeceklerine olan güvenim tam. Bugün, yine, Gümüşhane'de, biz, işadamlarımız vasıtasıyla, üniversiteye
her zaman gerekli katkıyı, gerekli desteği verdik; fen-edebiyat fakültesiyle
ilgili de her türlü çalışmamızı yaptık. Bunun ilave binalarını yapacak
işadamlarımız, şu an yatırıma hazır. Biz, onlardan da bu taahhütleri aldık.
Öğretim üyesi açısından da çok ciddî bir problem olacağını, ben, yine
zannetmiyorum; artık, fizikî hadiseler de çok önemli değil. Biraz önce Sayın
Bakanımız söyledi; Samsun 19 Mayıs Üniversitesinin, Amasya'dan Sinop'a kadar
birçok bölgede fakülteleri ve meslek yüksekokulları var. Dolayısıyla, Kayseri
Erciyeş Üniversitesi, bir önceki konuşmacı arkadaşımızın da bahsettiği gibi,
gelişmiş bir üniversitedir; öğretim üyesi açısından fazla bir problem olduğuna
inanmıyorum; model olarak da Gümüşhane'ye çok uygundur. Hepinizin bildiği gibi,
Erciyeş Üniversitesinin önemli bölümleri, onların işadamları tarafından
yapılmıştır. Gümüşhaneli işadamları da, Gümüşhane üniversitesinin altyapısını
oluşturacak fen-edebiyat fakültesiyle ilgili her türlü katkıya hazır
olduklarını, her türlü platformda zaten beyan etmişlerdir. Şu an ona bile
ihtiyaç olmadığını, bu kürsüden tekrar ifade etmek istiyorum. Şu an, binamız
hazır; öğretim üyesi açısından, fizikî mekân açısından hiçbir problem yok. Ben,
Türkiye'ye de bir değer katacağına inanıyorum, Gümüşhane'nin ekonomisine de bir
değer katacağına inanıyorum. 81 vilayet arasında Gümüşhane, kişi başına düşen
millî gelirin 1 000 doların altında olduğu iller arasında 64 üncü sırada. Bu
yönden de, çok büyük katkıları ve faydaları olacağına hiçbirinizin şüphesi
olmadığı kanaatindeyim. Dolayısıyla, inşallah, önümüzdeki yıl, sizlerin de
katkısıyla, oylarıyla, Gümüşhane'de fen-edebiyat fakültesi açılır. Şunu samimiyetimle söylüyorum: Bugün bizi izleyenler de şahit olacak; bu
fakültenin açılmasıyla ilgili değerli oylarını verecek bütün üyeleri
Gümüşhaneliler şükranla anacaktır. Ben, başta, şimdiden, hem Gümüşhaneliler
adına hem şahsım adına vereceğiniz katkılardan dolayı teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Yaşar. Komisyonun ve hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın Yaşar'dan
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... TURHAN GÜVEN (İçel)- Kabul edildi gibi geliyor bize... BAŞKAN- Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, bir daha sayın. BAŞKAN- Efendim, 45 kişi kabul etmiyorum diye el kaldırdı, orada da 62
kişi el kaldırdı. TURHAN GÜVEN (İçel)- Kaç kişi efendim?.. SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Sayın Başkan, bir daha saysanız, belki daha
isabetli olur. BAŞKAN- İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Salih Kapusuz
(Kayseri) ve arkadaşları "(f) Rektörlüğe bağlı Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik
Yüksekokulu, Kayseri Meslek Yüksekokulu, Yozgat Meslek Yüksekokulu, Develi
İnşaat, Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve Meyvecilik
Yüksekokulu, Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulu, Bünyan Halıcılık
Yüksekokulu, Tomarza Madencilik Yüksekokulu ve Yeşilhisar Ziraat Meslek
Yüksekokulundan" BAŞKAN - Sayın Komisyon?... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?... MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Sayın Kapusuz, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika Sayın Kapusuz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yarım kalan kanun tasarılarından bir tanesini gündemimize aldık, çok
önemli bir tasarıyı şu anda görüşmekteyiz; ancak, Sayın Bakanımızın biraz
önceki açıklamalarını üzüntüyle dinledik. Sorulmuş olan suallerle ilgili olarak
yapmış olduğu cevap mahiyetindeki açıklamadan dolayı üzüldüğümü kendilerine
ifade etmek istiyorum. Şimdi, elimizdeki -görüşmekte olduğumuz- tasarıyı, mevcut iki
üniversinin, ilave fakülte ve yüksekokul açılmasıyla ilgili taleplerini yerine
geti-rilmek üzere görüşüyoruz. Çok önemlidir, hayırlıdır ve milletimiz için de
fevka-lade memnuniyet verici bir tasarıyı çıkaracağız; ancak, sadece, birtakım
formalitelere bağlı olarak meseleye yaklaşmayı, haklı talepleri geri çevirmeyi,
prosedüre uygun olmadığı gerekçesiyle haklı talepleri Parlamentonun geri
çevirmesini, birçok arkadaşımın, biraz önceki konuşmacı değerli milletvekilinin
de ifade ettiği gibi, şahsen, doğru bulmadığımı da ifade etmek istiyorum. İstenilen şey şudur: Bilgi çağında, üniversitelerin önemi, yeri ve
katkıları tartışılmaz bir gerçek. Durum böyle olunca, elbette, büyüyen
Türkiye'de, artan nüfus ve her geçen gün meslek dallarında duyulan ihtiyaçlar,
belki farklı yaklaşımlarla bazı meslek dallarının gereksiz olduğu iddiaları da
gündeme getirilmiş olabilir; bazı fakültelerin, yüksekokulların istenilen
seviyede olmadığı da düşünülebilir; ama, şu anda gündemimizde ve önümüzde olan,
Başkent Üniversitesi ve Erciyeş Üniversitesinin talepleri, hakikaten,
karşılanmaya değer, önemli taleplerdir. İstenilen şey şudur: Erciyeş Üniversitesi, diş hekimliği fakültesi,
iletişim fakültesi ve kendisine bağlı olan illerde de birtakım yüksekokullar
talep etmektedir. Buna ilave olarak, biz de... Türkiye'nin birçok
üniversitesine bağlı olarak açılmış, ilçelerdeki yüksekokullar gibi, Kayseri
gibi Türkiye'nin öne çıkmış, hakikaten, eğitimiyle, kadrosuyla, imkânlarıyla
bunu yerine getirebilecek imkâna sahip bir üniversitenin talebini de şu anda
karşılamak, her halde, Yüce Parlamentonun vazgeçilmez görevi olsa gerektir. Değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Bakanımız diyor ki "bunu yukarıda,
komisyonda gündeme getirseydiniz." Evet, yukarıda, komisyonda da gündeme
getirdik; ama, Sayın Bakan orada dediler ki "bunun YÖK marifetiyle bize
intikal etmesi gerekir. Şayet, YÖK olarak bunun yeterliliği konusunda bize
intikal eden talepler olursa, bunu karşılarız¸aksi takdirde -burada birçok
taleple karşı karşıya bulunuyoruz- bunu karşılamamız mümkün değil." Değerli milletvekilleri, şimdi sizlerin vicdanına seslenmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir parlamento sahibi olduğuna göre, bu
milletvekilleri de milletin temsilcileri olduğuna göre, elbette bürokrasiden
geçen birtakım talepler olmalı; ama, takdir edersiniz ki, milletvekillerinin
de, ister komisyonda olsun ister Genel Kurulda olsun, birtakım ilave talepleri
olmalı, Parlamento da bunu yerine getirmelidir; aksi takdirde, Türkiye
Cumhuriyeti için "bürokratik cumhuriyet" tabiri kullanılıyor. Bunun
yerleşik olduğunu burada göstermek yerine, istirham ediyoruz -bu talepler,
ilgili üniversitelerle de görüşülmüştür, rektörlerle ve yönetimlerle her türlü
istişare yapılmıştır- bunların karşılanması için oralardan gelen talebin
Parlamento tarafından onaylanması ise, bir milletvekili grubu olarak, diğer
arkadaşlarımızın da taleplerini, makul taleplerini burada mutlaka
karşılamalıyız. Aksi takdirde, sadece bürokratların talebini karşılayan bir
parlamento, bürokrasiden gelenleri onaylamak makamında olan bir parlamento
görünümünü, ben, Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosuna yakıştıramıyorum. İstirhamım şudur: Şu andaki mevcut tasarıya ilave olarak, ilçelerimize,
Türkiye'nin ihtiyacı olan meslek dallarında arainsan gücüne ihtiyacımız var. BAŞKAN - Sayın Kapusuz, 1 dakika içinde toparlar mısınız. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım. Bakınız, meslek dallarındaki, meslek okullarındaki ortaokul, lise
seviyesindeki engellemeler, şu anda hakikaten sanayimizi ciddî sıkıntıya ve
düşünmeye sevk etmiştir. Bunların, yüksekokullarla, meslek dalına
insanlarımızın, gençlerimizin, evlâtlarımızın yönlendirilmesi ise, Türkiye için
fevkalade bir ihtiyaçtır. Buna bağlı olarak, Develi, Kayseri'nin en büyük ilçesi. Buranın arsası
var, yurdu var ve binalarını yapmak üzere de işadamlarımız taahhütte
bulunmuşlar ve siz, bu kararı çıkarın, bütün binalar tarafımızdan yapılacak
demişlerdir. Yaklaşık 150 dönümlük arsası mevcut. İlave olarak, bunun 400
dönüme çıkarılması gibi gayret de devam etmektedir. Bunlar göz önünde
bulundurulacak olursa, bu haklı taleplerin Parlamento tarafından karşılanması
gerekir. Aynı şekilde, Yahyalı için düşündüğümüz, hakikaten, meyvecilik
konusundaki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür edecektim. BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Peki, bir başka önergemde tamamlamak
istiyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim. Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın Kapusuz'dan
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(f) bendine aşağıdaki ilavelerin yapılmasını arz ve teklif ederiz. Salih Kapusuz (Kayseri) ve arkadaşları "f) Develi İnşaat-Park ve Bahçecilik Yüksek Okulu, Yahyalı Sebze ve
Meyvecilik Yüksek Okulu, Yeşilhisar Ziraat Meslek Yüksek Okulu ve Pınarbaşı
Hayvan Sağlığı Yüksek Okulundan." BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Kapusuz, buyurun efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar, ben, özellikle iktidar partilerine mensup
milletvekili arkadaşlarıma bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bu görevler,
bulunduğunuz koltuklar, değişik siyasî partilerin de bulunduğu konumlardı. O
dönemlerde de, benzeri konularda doğru olanlar yapıldı; hakikaten doğru
olmasına rağmen, belki, bazı yanlışlıklar yapıldı ve yerine getirilemedi; ama,
bugün için böyle bir fırsat var. Değerli grup başkanvekilim, hakikaten yüksekokul için kanun çıkarmaya,
kanuna ilave yapmaya gerek yok diyor, doğrudur; ancak, şu anda elimizde hazır,
şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıyla fakülte kuruyoruz. Yani, yeni bir
üniversite kurmuyoruz; mevcut gelişmiş, büyümüş, dört ilde hizmet veren bir
üniversite bünyesine iki fakülte ilavesi yapıyoruz. Bunu yaparken, yüksekokul
ilavesi yapmak da, bu işin, prosedür olarak, uygulama olarak daha kolay
olmasını temin edecektir. Aksi takdirde, mutlaka üniversitemizin senatosu da
bununla ilgili çalışmalarını yürütüyor, onlar da yapabilir; ama, bugüne kadar
hükümetlerin yaklaşımlarından etkilenen fakülte yönetimleri, üniversite
yönetimleri de, üzülerek söyleyelim ki, bunlara cesaret edemediler, birtakım
yaklaşımlarla bu husustaki kararları orta yere irade olarak tecelli
ettiremediler. O zaman, Parlamento olarak biz varlığımızı göstermeliyiz ve
irademizi de orta yere koymalıyız. Şimdi, istenilen şey nedir: Bir ilçede, her türlü yatırımı kendisi
tarafından gerçekleştirilecek, arsası temin edilecek, binası, yurdu, o ilçe
insanları tarafından yapılacak, devlete hediye edilecek bir yüksekokul için,
siz, evet... HASAN SUNA (Yalova) - Öğretim üyesi yok... SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın milletvekilim, bakınız, Kayseri Erciyeş
Üniversitesi, yeterli sayıda öğretim üyesine sahiptir. MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) - Yapma ya!.. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet... Milletvekili olan değerli
arkadaşlarımız var, üniversiteden gelen arkadaşlarımız var. Siz, Kayseri'den
gelmediniz. Şu anda, aramızda, Kayseri'den, üniversiteden gelen değerli
milletvekilimiz var. Sonra, ilimizdeki üniversitenin her türlü varlıklarını
biliyoruz. MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) - Yapma ya!.. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, dolayısıyla... BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Şimdi, size, şunu hatırlatmak istiyorum:
Burada istenilen şey, meslek sahibi olacak gençliğin, sokaklardan, kahvelerden,
yanlış yönlendirmelerden kurtarılması lazım. Evet, siz, bunu kabul etseniz de
etmeseniz de, burada, altının çizilmesi gerekli olan husus şudur: Değerli
arkadaşlar, siz, devlet olarak, her üniversite mezununa imkân
veremeyebilirsiniz, görev veremeyebilirsiniz; ama, meslek sahibi bir insan,
bugünkü imkânlarla, kendi şartlarıyla, özel sektörde bulabileceği fırsatlarla,
bu meslek dalında, birtakım adımları rahat atabilir. İnşaat dalında; evet, teknikere ihtiyaç var. Bunu, hiçbir arkadaşımız inkâr
edemez. Belki, yeterince mühendis bulabiliyorsunuz; ama, üzülerek söyleyelim
ki, ara insan gücü bulmakta, hakikaten zorlanıyoruz. Park ve bahçecilik; özellikle belediyelerde, birçok dallarda ihtiyaç
duyulan, ama, arandığı zaman bulunamayan bir meslek dalıdır. Siz, bunu,
önemseseniz de, önemsemeseniz de Türkiye'nin bir ihtiyacıdır. Hayvan sağlığı; evet, veterinerleri bazı noktalarda, bazı bölgelerde
bulabiliyorsunuz, yeterli sayıda da veterinerimiz var; ama, buna ilave olarak,
hayvancılık bölgesindeki; ki, hayvancılığımızın sıkıntılarını, geldiği noktayı,
burada, uzun uzun tartışsam, belki, politik değerlendirmelerle, değerli
milletvekillerinin oy vermesini engellemiş gibi bir yaklaşımın içerisine
itebilirim. Bunun için değil, sadece, Türkiye'de, ihtiyaçların doğru tespit
edilmesi ve bu ihtiyaçlara yönelik de üniversitelerin taleplerinin yerine
getirilmesi konusunda parlamentonun katkısını bekliyoruz; ama, siz bu katkıyı
engellemiş olabilirsiniz; ama, bu ihtiyaçları ortadan kaldıramazsınız. Bu
talepler haklı taleplerdir, mutlaka yerine getirilmesine acil ihtiyaç var.
Sizler, bunu hükümetin tavrından dolayı, hükümetin kararından dolayı değerli
milletvekillerinin ellerini burada indirtmiş olsanız bile, bunu bölgelerinde
ihtiyaç duyan insanlarımız, gençlerimiz ve illerimizde yaşayan vatandaşlarımız
haklı bulmaktadır. Bakınız, Niğde'nin bütün ilçelerinde yüksekokul mevcut; ama,
Kayseri gibi merkezi 1 milyonu aşmış bir ilimizin hiçbir ilçesinde yüksekokul
yok. AYDIN TÜMEN (Ankara) - Üniversite senatosu yapar onu. BAŞKAN - Sayın Kapusuz, 1 dakika içinde toparlar mısınız. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Şayet, ben, Sayın Bakanımıza da biraz önce söyledim, bu yüksekokullara
razı değilseniz, bunları önerge olarak geri çekelim, Kayseri Üniversitesi
Rektörü mutlaka şu anda bizi dinliyor, telefonla da görüştük, eğitim fakültesi
olarak... HASAN GÜLAY (Manisa) - Haber verseydin. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, haber verdim. ... üçüncü bir fakülteyi buraya ilave edelim, Kayseri bunu istemektedir,
dolayısıyla bu fakültenin ilavesi halinde ilçelerimizdeki yüksekokul
taleplerinin yerine, herhangi bir ilçemize eğitim fakültesini kurarız ve
Kayseri'nin haklı talebini de burada yerine getirmiş oluruz diye düşünüyor. Katkılarınızı bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kapusuz. Komisyonun ve hükümetin katılmadığı gerekçesini Sayın Kapusuz'dan
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu sayımda bir yanlış var, emin
ol var Sayın Başkan. BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, yani buradan, iktidar tarafından
verilenleri saymıyor musunuz? BAŞKAN - Saydım efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru saymadınız o zaman Sayın Başkan. BAŞKAN - Saydım, doğru saydım. Buyurun önergeyi okuyun. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
(f) bendine "Yozgat Meslek Yüksekokulu" ibaresinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki ilavenin yapılmasını arz ve teklif ederiz. Salih Kapusuz (Kayseri) ve arkadaşları Develi inşaat- Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve
Meyvecilik Yüksekokulu, Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulunda. BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Hükümet?.. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN - Sayın Kapusuz?.. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, meramımı anlatamadım, bir daha
çıkacağım... MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sizin de bir sürü önergeniz var... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bire
razıyız Sayın Gül, Sayın Bakanı ikna edemedik... MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - İleride haklı
taleplerinizi usulüne göre kabul edeceğim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Kapusuz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Bakanımız "bu haklı talebinizi ileride kabul edeceğiz" diyor. Şimdi,
zamanı iyi kullanmak... BAŞKAN - Pazarlığı Bakanlıkta yaparsınız efendim, burada pazarlık
yapmayın. SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Bakanımız, buraya gelirken "haklı
taleplerinizi yerine getireceğiz" deyince, haklı olarak, ben de, bunu, bir
müjde olarak Parlamentoya hatırlatıyorum. Sayın Bakandan onay alırsak, bu
Parlamento zaten onay verecek, arkadaşlarımızın gönlü buna yatıyor, evet de
diyor; ama, Sayın Bakanım "usulüne göre" diyorsunuz. Hakikaten, usul
noktasında biraz önce bir hatırlatmada bulundum; evet, doğrudur, YÖK kanalıyla
gelebilir; ama, o, bürokratik bir prosedürdür; ama, komisyonlarda, Genel
Kurulda önerge verme hakkına sahip olan bir milletvekili olarak bir talepte
bulunuyoruz. Bu, prosedüre uygundur. Lütfen... Bunu istirham ediyoruz. Bakınız, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilimin biri daha
hatırlatma yapıyor "bir tane talebiniz olsun, diğerlerinden vazgeçin"
diyor. Doğru, ben bu yüksekokul taleplerinden vazgeçeyim, Sayın Bakanımızın da,
Genel Kurulun da onayını alarak, Kayseri Üniversitesinin eğitim fakültesi
talebini buraya ilave edelim, iki tane fakülte veriyorsunuz, bir üçüncüsünü
daha verelim. Emin olunuz, eğitim fakültesi konusunda... HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Hiç olmayanlar ne yapsın?! SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Doğru, hiç olmayanları da gözden geçirelim,
onları da yerine getirelim. Şayet, siz böyle bir taleple gelirseniz sayın
milletvekilim, ben destek veririm, sonuna kadar, her seviyede. İşte, siz de,
kendi arkadaşlarınızı ikna ederek bu desteği getirirseniz, bu Parlamentodan
birlikte çıkarırız. Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım, bakınız, bununla ilgili çok
samimî bir şey daha söylemek istiyorum: Siz, bu yüksekokul taleplerini, fakülte
taleplerini kabul etmeyebilirsiniz, bunu da kendinize göre makul gerekçelere
bağlayabilirsiniz; ama, bunu halka kabul ettirme noktasında, onları ikna etme
konusunda zannedersem istediğiniz sonucu bulamazsınız. O halde, şu anda 4 tane
fakülte kuruyoruz, 5 incisini buraya ilave etmek mümkün. Bu, ne hükümete külfet
getirecektir ne de Parlamento bunu yerine getirmekle bir zarar görecektir.
İstediğimiz şey, sadece, bu yüksekokulların kurulmasını kabul ederseniz, çok
isabetli bir karar almış olursunuz ve dua alırsınız. Şayet bu kararı
almazsanız, bunu yerine getirmek istemiyorsanız, 1 tane eğitim fakültesini
buraya ilave etmek mümkündür diyorum, saygılar sunuyorum. Arkadaşlarımız oy verseler de vermeseler de, ben, bunun doğru olduğunu,
bu taleplerin yerine getirilmesinin gerekli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kapusuz. Komisyonun ve hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir. 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1
inci madde kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına ilişkin önergeler vardır.
Bilindiği üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon
metninde bulunmayan; ancak, tasarı ve teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir
maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı
önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci
maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gereğidir. Bu nedenle, önergeyi okutup
komisyona soracağım; komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılır ise, önerge
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyon salt çoğunlukla
katılmadığı takdirde, önergeyi işleme alamayacağım. TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Komisyon Başkanına müsaade edin de
üyelerini çağırsın; belki salt çoğunluğu sağlar, işine geliyorsa tabiî! BAŞKAN - Şimdi, birinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte bulunan 517 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki 2 nci
maddenin eklenmesini arz ederim.
Madde 2.- 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununun 33 üncü
maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "a) Rektörlüğe bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi ile rektörlüğe bağlı
olarak yeni kurulan Hakkâri Eğitim Fakültesinden;" BAŞKAN - Sayın komisyon, salt çoğunlukla katılıyor musunuz? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Çoğunluğumuz yok; katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Katılamıyorsunuz. Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla katılamadığı için, önergeyi işlemden
kaldırıyorum. Aynı mahiyette bulunan diğer önergeleri de okuyacağım; ama, onları da
işleme alma şansımız yok. Giresun Milletvekili Mustafa Yaman ve arkadaşlarının, Giresun'da iktisat
fakültesi kurulmasına ilişkin; Van Milletvekili Fethullah Erbaş ve
arkadaşlarının, Yüzüncü Yıl Üniversitesinde yeni iki fakülte kurulmasına
ilişkin; Ağrı Milletvekili Celal Esin ve arkadaşlarının, Ağrı İlinde bazı
fakülte ve yüksekokulların kurulmasına ilişkin; Şırnak Milletvekili Veli Seyda
ve arkadaşlarının, Şırnak'ta bir fakülte ve Cizre İlçesinde yüksekokul
kurulmasına ilişkin; Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey ve arkadaşlarının,
Dicle Üniversitesi bünyesinde sosyal hizmetler fakültesi açılmasına ilişkin;
Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve arkadaşlarının, Bingöl'de bir fakülte ve
Solhan İlçesinde bir yüksekokul kurulmasına ilişkin; Bitlis Milletvekili Zeki
Ergezen ve arkadaşlarının, Bitlis İlinde bir fakülte kurulmasına ilişkin; Ağrı
Milletvekili Nidai Seven ve arkadaşlarının, Ağrı'da iki fakülte kurulmasına
ilişkin; Hatay Milletvekili Mehmet Şandır ile Mehmet Dönen'in, Hatay'da diş
hekimliği fakültesi kurulmasına ilişkin; Bolu Milletvekili Ersoy Özcan ve
arkadaşlarının, Abant İzzet Baysal Üniversitesine bağlı, Düzce'de bir fakülte
kurulmasına ilişkin; Giresun Milletvekili Mustafa Yaman ve arkadaşlarının,
Giresun'da bir yüksekokul açılmasına ilişkin; Giresun Milletvekili Turhan
Alçelik'in Giresun'da fakülte ve yüksekokul kurulmasına ilişkin, Isparta
Milletvekili Ramazan Gül ve arkadaşlarının Isparta Süleyman Demirel
Üniversitesinde hukuk fakültesi kurulmasına ilişkin önergelerini de aynı
gerekçelerle işleme alamıyorum. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun ek 18 inci
maddesinin (a) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "a) Rektörlüğe bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi, Teknik Eğitim
Fakültesi, Uşak Eğitim Fakültesi, Uşak Mühendislik Fakültesi, İktisadî ve İdarî
Bilimler Fakültesi, Veteriner Fakültesi, Tıp Fakültesi, Uşak Fen-Edebiyat
Fakültesi, Uşak İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Afyon Mühendislik
Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ile Beden Eğitim ve Spor
Yüksekokulundan," "c) Rektörlüğe bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri
Enstitüsü ve Sağlık Bilimleri Enstitüsünden," BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin Çelik, buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2 nci maddesiyle, Afyon
Kocatepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Uşak iktisadî ve idarî bilimler
fakültesi, Afyon mühendislik fakültesi, eğitim fakültesi, güzel sanatlar
fakültesi, beden eğitimi ve spor yüksekokuluyla, sağlık bilimleri enstitüsü
kurulması öngörülmektedir. Bu fakültelerin, yüksekokulun ve enstitünün, Afyonlu
ve Uşaklı hemşerilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Bunların iyi hizmetler
vereceğine eminiz. Hayırlı uğurlu olsun. Müsaadenizle, ben, yükseköğretimin problemleriyle ilgili olarak bazı
görüşlerimizi arz etmeye devam edeceğim. Değerli arkadaşlarım, geçen yaz ayında hepimizin seyrettiği bir komedi
filmi vardı, bu da rektör atamalarıyla ilgiliydi. Biliyorsunuz, Türkiye'de,
rektör atamaları gerçekten uzunboylu tartışıldı. Sayın Cumhurbaşkanı YÖK'e iade
etti, YÖK, tekrar Sayın Cumhurbaşkanına gönderdi. Sonunda bir çözüm bulundu;
ancak, bu tartışmalar ve olup bitenler, bu rektörlük seçimi meselesinin tekrar
ele alınması gerektiği hususunu gündeme getirmiştir. Değerli arkadaşlarım, bugünkü haliyle, rektörlük seçimleri,
Türki-ye'deki üniversitelere büyük bir
fitne sokmuştur; ya adamakıllı seçim yaparsınız, gerçek anlamda bir seçim
yaparsınız veyahut da atama sistemi getirirsiniz, bu fitneyi üniversitelerden
kaldırırsınız. Nedir olan fitne: Üniversite-ler, mevcut adaylardan 6 kişiyi
seçiyorlar, gönderiyorlar, Yükseköğretim Kurulu bunu 3'e indiriyor; bu adaylar,
daha sonra, Sayın Cumhurbaşkanına -birinci, ikinci, üçüncü sırada aldıkları oya
göre değil, YÖK Genel Kurulunda yapılan oylama sonucu çıkan listeye göre-
birisini ataması için gönderilir. Genellikle de, bu, çok ciddî tartışmalara
sebep olur. YÖK'ün bu rektörlük seçimi, gerçekten, dediğim gibi -geçmiş yıllardan
itibaren bunu hep gözlüyoruz- bir komediye dönüşmüştür. Bunun düzeltilmesi
gerekiyor. Bunun sonucu olarak doğan şey nedir arkadaşlarım: Üniversitelerde, bir
kez seçilen rektör; 1- Daha önce kendisine oy vermediğini düşündüğü öğretim üyeleriyle bir
hesaplaşma içerisine giriyor. 2- Daha sonraki dönemde de, kendisini seçsinler diye, değişik yerlerden,
değişik kurumlardan kendisini seçecek durumda olan öğretim üyeleri tayin ediyor
ve üniversitelerin kadrolarını şişiri-yor. Ben, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerinde yaptığım bir konuşma
esnasında Sayın Bakanıma da bunu teklif etmiştim ve demiştim ki, siz, Millî
Eğitim Bakanlığında uyguladığınız bu norm kadro sistemini, lütfen Yükseköğretim
Kuruluna da teşmil edin. Ben, bunu, daha önce söyledim; düzeltilinceye kadar,
bir daha, belki bin daha bunu söyleyeceğiz. Üniversitelerde, kadrolarla ilgili olarak getirilen havuz sistemi,
rektörlerin çok keyfî ve gayriadil davranmaları sonucunu doğurmuştur. Eskiden,
bir üniversitenin bir fakültesinin hangi anabi-lim dalında, hangi bölümünde ne
kadar kadro var, bu belli idi; kimin için kadro ilan edileceği belli idi,
bunlar kıstaslara bağlanmıştı. Fakat, şimdi, bir havuz sistemi getirildi; bütün
kadrolar rektörlerin tahtı tasarrufuna verildi. Onlar da, istedikleri şekilde
bu kadroları kullanıyorlar; istedikleri insanlar için kadro ilan ediyorlar,
istemedikleri insanlar için de kadro ilan etmiyorlar. Bu haksızlığı biz
düzeltmek durumundayız. Yükseköğretim Kurulunun da bunun üzerine gitmesi
gerektiğini düşünüyorum değerli arkadaşlarım. Üniversitelerdeki rektör seçimleri veya atamaları -ki, son
zamanlardakine seçim demek mümkün değil- mutlaka bir sefere mahsus olmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızı bir ziyaretim esnasında kendisine de bu görüşümüzü arz
ettim ve Sayın Cumhurbaşkanımız da bunun böyle olacağını uygun görüyor; çünkü,
ikinci sefer atanma söz konusu olunca, rektörler başka türlü hesaplar içerisine
girebiliyorlar. Bu ülkede, Sayın Cumhurbaşkanı bir sefere mahsus atanıyorsa,
rektörlerin birden fazla atanması, birden fazla dönem rektörlük yapmaları,
bugünkü üniversite yapılanması açısından bence sakıncalıdır; bunu göz önünde
bulundurmak zorundayız. Yine, üniversitelerimizde çok ciddî öğretim üyesi açığı olduğunu, kalite
sıkıntısı olduğunu söylemiştim. Bugün, Ankara, İstanbul ve İzmir'deki
üniversitelerimizde, Türkiye'deki toplam öğretim üyesi potansiyelinin yüzde
70'inin biriktiğini bütün değerli arkadaşlarımız bilirler. Yine bir örnek
vermiştim; Ankara Üniversitesine bağlı bir fakültenin bir bölümünde 30 tane
profesör varken, Kars'ta kurulan Kafkas Üniversitesinde, toplam 15-16 tane
profesör vardır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 9 fakültesi, 15 yüksekokulu, 3
enstitüsü ve 15 000 öğrencisi bulunan bir üniversite olduğu halde, üniversitede
toplam 30 profesör yoktur. Şimdi, tekrar söylüyorum arkadaşlar; 12 Eylülden sonra getirilen
rotasyon uygulaması çok ciddî tepkilere yol açtı. Belki, o zaman biraz zoraki
olduğu için, insanlar buna tepki gösterdiler. Biz, askerlerimizi,
maliyecilerimizi, hukukçularımızı, hâkim ve savcılarımızı, polislerimizi,
ülkenin en ücra köşesine gönderip orada hizmet etmelerini sağladığımız, temin
ettiğimiz gibi, Ankara'da girecek ders bulamayan öğretim üyelerini de, yeni
kurulan taşra üniversitelerine gönderecek, onların gönderilmelerini sağlayacak
bir düzenleme yapmak zorundayız. Ankara'daki Gazi Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesine
gidin, bakın; hocalara ve-rilecek oda bulunamıyor. Öğretim üyeleri yığılmış
Ankara'da; öğretim üyeliğinin dışında işler yapıyorlar; ama, öte yandan,
üniversite adı verdiğiniz, diplomasını Ankara Üniversitesiyle denk kabul
ettiğiniz, İstanbul Üniversitesiyle denk kabul ettiğiniz X yerdeki
üniversitede, Ankara'da dokuz on profesörün yaptığı bir işi bir yardımcı
doçente, daha dün doktorasını bitirmiş olan bir insana yaptırıyorsunuz; bu,
adil değil, rasyonel değil ve bilimsel değil değerli arkadaşlarım; bunu
düzeltmek durumundayız. Üniversitelerimizde, mademki, öğretim üyesi açığı vardır, bu yaş
meselesini de düzenlemek zorundayız. Bakınız, bu ülkede Sayın Başbakanımızın
yaşı 76; Allah uzun ömürler versin. Öte taraftan, eski Cumhurbaşkanımız 75-76
yaşındayken yeniden cumhurbaşkanlığına talipti. Mademki 75 yaşındaki insanlar
bu ülkeyi idare edebiliyorlar, öğretim üyelerini niçin 67 yaşında emekliye
ayıralım?! 67 yaşına gelip de kendisi emekliye ayrılmak isteyen veyahut da
gerçekten sağlık durumu sebebiyle ayrılması gereken insanlar varsa, bunlar
ayrılabilir; ancak, 67 yaşından sonra da hizmet etmek isteyen, özellikle taşra
üniversitelerindeki öğretim üyesi açığı göz önünde bulundurularak, bu konuda,
öğretim üyelerine, en azından 70 yaşına kadar üniversitelerde kalma hakkı,
şansı sağlanmalıdır diye düşünüyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanımıza da
sormuştum, Sayın YÖK Başkanına sormuştum; bu konuda kendilerinin de bir çabası
olduğunu ve bu konuyu gündeme getireceklerini, getirebileceklerini
söylemişlerdi. Bunun bir an önce getirilmesini huzurunuzda kendilerinden
diliyorum. Yine, daha önceki konuşmamda da belirttim arkadaşlar. Üniversitelerde,
özellikle, biz, sosyal bilimler meselesine mutlak surette özel bir ilgi
göstermek zorundayız. Tercüme yoluyla, dışarıdan kitap getirtmek yoluyla, biz,
fen bilimlerindeki açıklarımızı kapatabiliriz; ancak, sosyal bilimler, o
ülkenin kültürel dokusuyla ilgili, siyasî yapısıyla, sosyal yapısıyla ilgili
olan bilimlerdir. Burada tercüme yapamazsınız. Fakülte yıllarımızda hocalarımız
bize gelir, pedagojik formasyon dersleri verirlerdi ve bize, bir hocamız
ergenlik psikolojisi anlatırken, ben, o zaman Batı'yı gören bir insan olmadığım
halde, kendisine şunu sordum, dedim ki: Değerli hocam, sizin bu anlattığınız
ergen tipi ve anlattığınız bu ergenin psikolojisi, benim ülkemin insanını
yansıtmıyor; buram buram tercüme kokuyor. Eğitim sosyolojisi, ergenlik
psikolojisi, eğitim sosyolojisiyle ilgili veya siyaset bilimiyle ilgili,
edebiyatıyla ilgili, hukukla ilgili yapılan çalışmalarda, mutlaka, o milletin
sosyal durumu, siyasal durumu, kültürel durumu göz önünde bulundurulmalıdır;
ancak, biliyorsunuz, bizde her olağanüstü dönemden sonra bir grup insan,
üniversitelerde günah keçisi ilan edilir ve üniversitelerden bu insanlar
atılır. Biliyorsunuz, 12 Marttan sonra, 12 Eylülden sonra üniversitelerde çok
ciddî operasyonlar yapıldı ve kendi alanlarında çok ciddî birikime sahip olan
birçok öğretim üyesi üniversitelerden uzaklaştırıldı. Aynı zihniyetin 28
Şubattan sonra da nüksettiğini, aynı anlayışın tekrar geri döndüğünü görüyoruz.
Bu sefer günah keçisi seçilen başka gruptaki bir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurunuz. HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz üniversitedeki öğretim üyelerimize,
kesinlikle, referans açısından başvurdukları kaynaklar açısından veya
eserlerine yazdıkları açısından bir kısıtlama getiremeyiz, getirmemeliyiz. Hür
düşüncenin olmadığı, öğretim üyelerinin bile bir şeyi söylerken, yazarken,
acaba benim bu söylediğim nasıl yorumlanır, acaba bu hangi tarafa çekilir
şeklinde bir endişe içinde bulundukları bir üniversitede ürettiğiniz,
yaptığınız sosyal bilimlerin de bir anlamı olmaz. Bunu huzurunuzda bir kez daha
belirtiyorum. Kurulan yeni fakültelerimizin, yüksekokullarımızın ve enstitülerimizin
hayırlı olmasını diliyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (DYP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik. Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal;
buyurun. (FP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika. FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlarken, yeni kurulacak fakültelerin, yüksekokulların ve
enstitülerin Uşak İlimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılına girdiğimiz şu
günlerde, Türkiye, dünya coğrafyasında hayatî bir yere sahip olmasına rağmen,
ekonomik ve siyasî problemlerini çözemediği gibi, birçok konuda, eğitim
hizmetlerinde de dünya sıralamasında arka sıralarda, maalesef, yer almaktadır. Türkiye'deki eğitim seviyesinin düşüklüğünü göz önüne seren rakamlara
göre, yeterli okullaşma oranına ulaşılamaması ve kaliteli, çağa uygun eğitimin
verilememesi, Türk eğitimini bu noktalara kadar getirmiştir. 1999 yılı
itibariyle Türkiye'de okuma yazma oranı, erkeklerde yüzde 94,2, kadınlarda
yüzde 77,4 düzeyindedir. Bu rakamlar, hedeflenen ve olması gereken seviyenin
altındadır. Okullaşma oranı, ilköğretimde yüzde 97,6, ortaöğretimde yüzde 59,4
ve yükseköğretimde de 18,7'si örgün öğretimde olmak üzere yüzde 27, 8'e
ulaşmıştır. Gelişmiş ülkelerdeki okullaşma oranı dikkate alındığında, Türkiye'deki
oran bir hayli düşük seviyededir. Özellikle yükseköğretim kurumlarını dikkate
aldığımızda, üniversitelerin sayısı bu zamana kadar artmakla beraber,
üniversitelerimiz, lise ve dengi okullardan mezun olanların yükseköğretim görme
talebini karşılayamamaktadır. Her yıl mezun olanların sayısından fazla
üniversite giriş imtihanına başvuru olması ve çoğunluğunun herhangi bir
yükseköğretim kurumuna yerleştirilememesi, yükseköğretim kurumlarının yetersiz
olduğunun göstergesidir. Toplam üniversite sayısı, 21'i vakıf üniversitesi
olmak üzere, 73'tür. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler, öğrenci talebine
karşılık verememenin yanı sıra, öğrenimini devam ettiren öğrencilerin
sorunlarından, öğretim üyelerinin ve elamanlarının sorunlarına kadar
problemlerle doludur. Diğer yandan, öğrenci sayısındaki artışa karşın üniversite
eğitimindeki kalite düşüşü, öğrenci ve öğretim elemanlarının sahip olduğu
sıkıntıların bir yansıması olsa gerek. Temel mesele, genç nüfusumuzun yoğun talebine cevap verecek oranda,
kalite düzeyini düşürmeden, yükseköğretim kurumlarımızın nicelik ve nitelik
açısından büyütülmesidir, kalite düzeyini artıracak şekilde genişletilmesidir. Bu sorunların çözülmesinde üniversitelerin karşılaştığı başlıca
çıkmazlar, öğretim üyesi ve elemanı sayısının yetersizliği, lisansüstü eğitim
yapılacak enstitülerin eksikliği ve en önemlisi kaynak yetersizliği
sayılabilir. Halbuki, yükseköğretim kurumlarının bilimsel araştırma ve özgün
bir biçimde çağa uygun şekilde eğitim yapabilmesi için, kaynak yetersizliği,
öğretim elamanları ve üyelerinin maddî sıkıntıları, bu nedenle sayılarının
azlığı, öğrencilerin malî yardım almada karşılaştıkları güçlükler gibi
meseleler çözülmedikçe, eğitimden kalite beklemek de zor olacaktır. 2001 bütçesine baktığımızda, eğitime ayrılan kaynak miktarı komik
rakamlarda kalmaktadır. Yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrenci başına
harcama miktarı dünya ortalamasının yarısından, açıköğretim dahil edildiğinde
dörtte 1'inden daha azdır. Böyle bir ortamda, kimse üniversitelerden eğitim ve
kalite bekleyemez. Az gelişmiş ülkeler seviyesine varmış bugünkü eğitim ortamında,
hükümetin ve Yükseköğretim Kurulunun hedefi, yükseköğretimde gelişmiş ülkelerin
seviyesini yakalayabilmek için öncelikli sorunları çözmek yerine, çağdışı
uygulamalarla kimi öğrencileri kazanılmış eğitim hakkından mahrum bırakmak için
çaba göstermesi, insanların dış görünümüne göre suçlayıp hüküm ve-rerek
insanlar arasında ayırımcılık yapması, yüzyılın ayıbı olarak hatıralarda yerini
alacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu noktayı belirttikten sonra,
yükseköğretimdeki sorunlara çözüm önerileri getirmek istiyorum: Öğretim üyesi
eksikliğini giderebilmek için, öğretim üyelerinin gelirlerini artıracak
tedbirler alınmalı. Her yıl bütçe kanunlarıyla konulup, üniversitelere tahsis edilen
ödeneklerin azaltılması ve döner sermaye gelirlerinin bir kısmının Hazineye
aktarılmak suretiyle yapılan tasarruf tedbirleri, üniversiteleri sıkıntıya
düşürmektedir. Bu şekilde, yükseköğretim kurumlarına yönelik harcamalarda
kısıntıya gidilmemelidir. Üniversitelerin kaynak yaratmaları teşvik
edilmelidir. Yükseköğretim, bürokratik ve merkeziyetçi yapıdan kurtarılarak sistemde
rekabeti geliştiren düzenlemeler yapılmalı, üniversitelerin idarî, malî ve
bilimsel özerklikleri güçlendirilmelidir. Yükseköğretim kurumlarında finansman kaynakları genişletilerek ve
çeşitlendirilerek etkin harç-burs sistemi kurularak ödeme gücüne bağlı olarak
öğrencilerden alınan katkı payları ile finansman kaynakları genişletilmeli. Üniversite giriş imtihanındaki yığılmanın önüne geçmek için
üniversiteler genişletilmeli ve sayılar çoğaltılmalıdır. Lisansüstü eğitimin verilmesi amacıyla enstitüler kurulmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice itibariyle, tasarıda
düşünülen değişiklikler yapılsın veya yapılmasın, yükseköğretim kurumlarının
temel sorunları çözülmediği takdirde, yeterince özerklik tanınmadıkça, siyasî
etkilerin altında kaldıkça, eğitime ayrılan komik kaynak miktarları oldukça,
üniversitelere açılacak yeni birimler ve bağlantılar, görünüşte genişleme
sayılacak; fakat, gerçekte, kalite ve nitelik yönünde hiçbir ilerlemeye neden
olmayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin, dünyadaki diğer
ülkelerdeki yükseköğretim yapısını göz önüne alarak, başta eğitim özgürlüğü ve
diğer problemlerin çözümünün bir an önce gerçekleştirmesi dileğiyle, Yüce
Meclisi ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Halil İbrahim Özsoy; buyurun. (ANAP
sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika Sayın Özsoy. ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 517 sıra sayılı, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Grubum
adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. Değerli milletvekilleri, 2 nci maddede, kuruluş kanunu olan 2809 sayılı
Kanunun ek 18 inci maddesinin (a) ve (c) bentlerinde değişiklik yapılarak,
Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak Uşak İktisadî ve İdarî
Bilimler Fakültesi, Afyon Mühendislik Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Güzel
Sanatlar Fakültesi, Beden Eğitim ve Spor Yüksekokulu ile Sağlık Bilimleri
Enstitüleri kurulmaktadır. Aslında, bu fakülte ve yüksekokulların, bu üniversite rektörlüğüne
verilmesi, kurulması, geç kalmış bir hakkın iadesinden başka bir şey değildir.
Belki, niye bu cümleyi kullandım diye aklınıza soru gelebilir. 1992 yılında 21
ilde üniversite ve 2 yüksekokul kurulurken, Mecliste defaatle bu kürsüye
çıkarak, o zamanın Millî Eğitim Bakanına, bunun gerekçeleriyle, 2 ile bir
üniversite verdiğini, bazı fakültelerin bir ilde, bazı fakültelerin ise başka
ilde olduğunu, bununla da, üniversitenin gelişmesi, ilerlemesi, büyümesi,
çağdaşlaşmasının mümkün olmayacağını ifade ettik ve hatta o zamanki Sayın Millî
Eğitim Bakanı Köksal Toptan Beyefendiye dedik ki, gelin, sizin getirdiğiniz
kanun tasarısında Mecliste komisyonlarda değişiklik yaptırmak istemiyorsunuz;
ama, Afyon'a ve Uşak'a müşterek kuracağınız Kocatepe Üniversitesine bir önerge
verelim; bütün partilerden, o zamanki Afyonlu milletvekilleri olarak
imzalayalım ve Uşak'a ve Afyon'a bazı fakülteleri veriniz dedik; zira, korkumuz
şuydu: İleride, şu veya bu gerekçeyle, Uşak'ta da bir üniversite girişimi
olduğu takdirde, Afyon'da, 2 fakülte ve 4 yüksekokul kalacaktı. Böyle, 2
fakülte, 4 yüksekokulla, bir üniversitenin gelişmesi, ilerlemesi,
çağdaşlaşması, büyümesi mümkün değildi. O yüzden, bunu defaatle ifade etmiştik.
Sekiz sene tehirli de olsa bir hakkın iadesi olmuş olacaktır bu tasarıyla. İkinci olarak, özellikle, Sayın Bakanın, bu konuya eğilmesi için, bir
fikrimi, bir düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğer, kuruluş kanununda
yoksa, bir fakülte kurulması, yasa gereği; bir yasanın oluşması, kanunlaşması
ise, o üniversitenin önce senatosunda kabul edilecek, oradan YÖK'e gelecek, YÖK
kabul edecek, oradan Millî Eğitim Bakanlığına gidecek, Millî Eğitim Bakanlığı,
bunu, kanun taslağı haline getirecek Bakanlar Kuruluna sunacak, Bakanlar
Kurulunda kabul edilecek Meclise intikal edecek, Mecliste komisyonlarda
görüşülecek ve Genel Kurula intikal edecek, Genel Kurul kabul ettiği takdirde,
fakülte kurulmuş olacak. Şimdi, değerli milletvekilleri, biz, aslında, üniversiteleri kurarken,
elimizde bazı kriterleri tutarak, bütün üniversitelerde, yörelerine, öğretim
görevlilerine, fizikî yapısına ve gelişmesine bakarak, bütün fakültelerin
kurulabileceğini, bunun da muayyen yerlerden geçerek hallolabileceğini
koyarsak, daha kolay bir fakülteleşme ve üniversiteleşme sağlamış oluruz. Bir üniversitenin gelişmesi, halkla bütünleşmesine bağlıdır, halkla
birleşmesine bağlıdır, halkın desteğine bağlıdır. Eğer, bir yerde, bir ilde,
üniversiteyi halk desteklemiyorsa, halkla bütünleşememişse, birleşememişse, o
üniversite gelişememekte; fizikî olarak gelişememektedir, akademik olarak
gelişememektedir, araştırma geliştirme olarak gelişememektedir; hatta ve hatta,
öğrenci sayısı olarak bile gelişememektedir. O yüzden, halkla bütünleşen,
halkla birleşen, halkla beraber hareket eden üniversitelere ihtiyacımız var;
bunun için de, halkın üniversiteyle hemfikir olması için, üniversiteyle
birleşmesi için, bazı fakültelerin veya yüksekokulların öncülük etmesi gerekir.
Bunların başında da, güzel sanatlar fakültesi, beden eğitimi ve spor
yüksekokulu gelmektedir. Bir yörede, bir üniversitede spor yüksekokulu yok ise,
güzel sanatlar yok ise, müzik, resim vesaire yok ise, halkın o üniversiteyle
birleşmesi sempozyumlarda mı olacaktır, akademik toplantılarda mı olacaktır;
nerede olacaktır?! O yüzden, artık etrafı çitlerle, duvarla çevrilmiş bir
askerî garnizon gibi üniversite değil, halkın içinde, içiçe, halkla bütünleşen,
halkın desteğini alan üniversitelere ihtiyaç vardır. O yörenin gelişmesi,
büyümesi, ekonomik yönden, sosyal yönden üniversitenin bir şeyler verebilmesi
için de bu şarttır, gereklidir diye düşünüyorum. O yüzdendir ki, gecikmiş de
olsa, bir hakkın yerine getirilmesi konusunda sizlerin desteğini bekliyoruz. Bu fakülteler ve yüksekokulun, Afyon'a, Uşakımıza ve ülkemize,
okuyanlara ve okutanlara hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özsoy. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Armağan
Yılmaz; buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA ARMAĞAN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısıyla, Uşak'ta
mevcut olan 3 fakültemizin yanına bir de iktisadî ve idarî bilimler
fakültesinin eklenmesinden dolayı, huzurlarınızda Sayın Bakanıma teşekkür etmek
istiyorum. Sayın milletvekilleri, Uşak İli, bu yasayla 4 fakülteye ve 7 yüksekokula
sahip bir il olacaktır; ama, mevcut, şu anda 4 200 öğrencisi olmasına rağmen,
hâlâ bir üniversiteye kavuşamamıştır. İnşallah, Uşak üniversitesini de, hep
beraber burada, günü geldiğinde kabul edeceğiz. Herkesin bilmesi gereken,
devlet-millet işbirliği içerisinde, Uşak Halkı, kendi üniversitesini yapma
çabası ve gayreti içerisindedir. Bu nedenle, kendi hemşehrilerime de teşekkürü
bir borç biliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uşak'ta kurulacak iktisadî ve
idarî bilimler fakültesinin memleketimize hayırlı uğurlu olmasını Cenabı
Allah'tan niyaz eder, hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz. En özlü konuşmayı yaptınız. Demokratik Sol Parti Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın.
(DSP sıralarından alkışlar) Sayın Yılmaz'ın konuşması örnek olsun efendim. Buyurun. DSP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yeni bir bin yıla başladığımız 2001 yılının böyle eğitimle
ilgili bir kanun tasarısıyla başlamasından dolayı sevincimi ve ilme dayanan,
akla dayanan Türkiye Cumhuriyetinin 21 inci Yüzyılda, bu yeni yılda büyük
başarılara bu Parlamentonun imza atması, mührünü vurması temennisiyle,
hepinizin yeni yılını tebrik ederek sözlerime başlamak istiyorum. Eğitim ve aydınlanma Türkiye'nin olmazsa olmaz koşulu. 1992 yılında, o
devrin DYP-SHP iktidarı, Anadolu'da üniversitelerin sayısını artırmak için bu
Meclise kanun tasarısı getirdiğinde, Afyon ve Uşak İllerinde Kocatepe
Üniversitesi adı altında bir üniversitenin kurulması kanunlaşmıştı. O
üniversitenin kuruluş yılından bugüne kadar, diğer illerde olduğu gibi Afyon ve
Uşak'taki üniversitemiz de hızla gelişti. Bugüne kadar hizmet eden, gerek eski
Rektörümüz Prof. Dr. Şehabettin Yiğitbaşı ve gerekse şu anki Rektörümüz Prof.
Şan Özalp Beyin ve tüm öğretim görevlilerinin gayreti neticesi, Afyon ve
Uşak'taki üniversite, artık, kabına sığmaz bir noktaya ulaşmıştır. Afyon'da, 1995 yılından itibaren -şu anda 15 000'e yakın- gençlerimiz
yüksek tahsilini gerçekleştirmektedir. Ben -işin doğrusunu söylemek icap
ederse- tüm eğitimini, lise ve üniversite eğitimini İstanbul'da almış birisi
olarak, üniversitelerin, sosyal boyutu da düşünerek, daha çok büyük şehirlerimizde
açılmasını ve üniversitelere gelen insanların, üniversite eğitimi yanında,
sosyal hayatla ilgili tecrübeleri de kazanmasını daha doğru buluyordum; fakat,
bizzat Afyon Kocatepe Üniversitesi örneğinde ve diğer birçok ildeki örneklerde,
Anadolu'da açılan üniversitelerin, o illerin sosyal yaşamlarına, sosyokültürel
yaşamlarına ve ekonomik yaşamlarına çok büyük katkılarda bulunduğunu gördük. Gönül ister ki, bütün illerimize üniversiteler açalım. Burada, gelmiş
oldukları illerde fakülte ve üniversite açılmasını arzu eden tüm milletvekili
arkadaşlarıma candan katılıyorum. Gönül ister ki, Anadolu'nun her bir tarafına
üniversite açalım; Anadolu'nun değişik yerlerinden giden insanlarımız, o
bölgelerin, hem ekonomik yaşantısına büyük katkıda bulunsun hem de sosyal
yaşantısını daha ileri götürsün ve aynı zamanda, doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle
güneyiyle, tüm insanlarımız bir potada hamur gibi yoğrulsunlar. Bu açıdan, biz
ve şahsım, hararetle, Anadolu'nun her bir köşesinde, her ilde bir üniversitenin
olmasını doğru buluyoruz; ama, bu üniversitelerin açılmasının ciddî bir kayıt
altına alınması, artık, bir üniversite kanununun hazırlanarak üniversite
kurulması, fakültelerin açılması, Millî Eğitim Bakanlığının veya YÖK'ün, kendi
içerisinde otomatik olarak halledebileceği bir sorun haline getirilmesi
gerekiyor. Bu kanun tasarısının çıkarılması sırasında, gerek değerli Millî Eğitim
Bakanımız Metin Beyle gerekse Millî Eğitim Komisyonu Başkanımızla
görüşmelerimizde, böyle bir genel üniversite kanun taslağının hazırlandığını
duydum. Gönül ister ki, bu kanun tasarısı en kısa zamanda Meclise gelsin ve
yasalaşsın; artık, Meclisimiz ve milletvekilleri, Parlamentoda, yeni üniversite
veya fakülte açmak gibi bir sorunla karşı karşıya kalmayalım. Şu anda Afyon Kocatepe Üniversitesi bünyesinde açılan yeni fakültelerin
durumunu bilgilerinize arz etmek istiyorum: Geçen yedi yıl zarfında Eğitim
Fakültesi, Mühendislik Fakültesi Uşak'ta açılmıştı; fakat, bunların bazı
branşları Afyon'da da var veya aynı tarzda İdari Bilimler Fakültesi Afyon'da
merkezi varken, bunun birtakım bölümleri Uşak'ta da vardır. Afyon Rektörü ve
biz Afyonlular olarak, dört fakültesiyle üniversite olma boyutuna gelmiş olan
Uşak İlimizi, kendi ayakları üzerinde durabilecek bir üniversite seviyesine
getirdik. Bu kanun tasarısıyla da, 4 fakültesiyle ve diğer 8-9 yüksekokuluyla
birlikte Uşak üniversitesinin temelleri gerçekte atılmış olacak. Afyon'un böyle bir ayırımda zarara uğramaması ve Afyon'da devam eden
eğitimin; yani, Afyon'da kurulan Mühendislik ve Eğitim Fakülteleriyle,
halihazırda Afyon'da mevcut olan eğitimin, böyle bir üniversite ayırımında
zarar görmesini önlemek için çalışıyoruz; yani, yeni birtakım branşlar
açılmıyor, Afyon'da halen mevcut olan bu eğitim çalışmalarının, hem Uşak'ta hem
de Afyon'da devam etmesi için uğraşıyoruz. Yoksa, Afyon'da veya Uşak'ta yeni
bir üniversite, yeni fakülteler açılıyor değil; bir fakültenin yarısı Afyon'da,
yarısı Uşak'ta zaten halihazırda faaliyet gösteriyor, öğrencileri var. Diğer bir husus: Afyon Kocatepe Üniversitesinin, dört beş yıldır sağlık
bilimleri enstitüsünün açılmasıyla ilgili çalışmaları vardı -Sayın Bakanımız da
burada, Sağlık Bakanlığı döneminde- Afyon'a açılan Tıp Fakültesinin temel
sağlık eğitimi bölümlerinde, eğitim görevlisi doktora çalışması yaptırabilmek
için bir enstitüye ihtiyacı vardı. İşte, bu tasarıyla birlikte, sağlık
bilimleri enstitüsü de kurulmuş oluyor. Biz, üniversitelerin, tüm Türkiye'de her bölgede açılmasını;
üniversitelerle birlikte, ülkemizin, bu medeniyet yarışında daha hızlı bir
koşuya başlamasını canı gönülden arzu ediyoruz. Hem Millî Eğitim Komisyonumuza
hem de Millî Eğitim Bakanımıza, üniversitelerle ilgili kanun taslağının, bu
Parlamentoda kanunlaşması için bugünden destek vereceğimizi ilan ediyor ve siz
değerli milletvekilleri, Afyonlular ve Uşaklılar olarak, Parlamentoda bize
böyle bir destek vermeniz, Afyon ve Uşak'ın eğitimde daha güçlü hale gelmesi
için güçlerinizi katmanız ve destek vermenizden dolayı hepinize ayrı ayrı
teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yakın. Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahısları adını, Sayın Yakın?.. GAFFAR YAKIN (Afyon) - Konuşmayacağım efendim. BAŞKAN - Sayın Mehmet Yaşar Ünal, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimizin, Türkiye'nin
eğitimine katkıda bulunabilmek için mütevazı da olsa bugün önemli bir adım
atacağına inanıyorum; fakat, tüm milletvekillerimizin arzuları, özellikle
ilinde üniversite olmayan milletvekili arkadaşlarımızın vermiş oldukları kanun
teklifleri var; burada da, illerinde fakülte veya yüksekokul kurulması için
vermiş oldukları değişiklik önergeleri var. Bunların büyük çoğunluğu temelde haklıdır. Özellikle her ilde bir
üniversite kurulması bizim amacımız olmalıdır; fakat, bu, bir ilde
üniversitenin verimli bir şekilde açılabilmesi için de, onun altyapısının
tamamlanması, öğretim elemanlarının, özellikle, özlük haklarının, maaşlarının
düzeltilmesi gerekiyor. Bu konuda, bütçeler başta olmak üzere, tüm
milletvekilleri gayret göstermeliyiz. Bu konuyla ilgili Millî Eğitim Bakanlığımızda ve YÖK'te çalışmakta olan
kişilerin gayretleri için ayrı ayrı teşekkür ediyorum, Sayın Bakanımıza da
teşekkür ediyorum. Tasarının 2 nci maddesinde Uşak'taki 4 fakülte sayılmaktadır. Bunların
3'ü halen orada görev yapmaktadır; sadece, iktisadî ve idarî bilimler fakültesi
eklenmektedir. Böylece, Uşak İlimizde de, artık, bir üniversitenin
kurulabilmesinin altyapısı tamamlanmış oluyor. Sayın Bakanımızın bu konuda az önce yaptığı açıklamalardan da, genel bir
çalışmanın yapıldığını ve bunun alt kriterleri tamamlandığında, haklı olan
yerlerde ve özellikle üniversitesi olmayan illerde üniversite kurulması yönünde
gayretli bir çalışmanın olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Bu müjdeli haber de
herhalde hepimizi sevindirmiştir. Ben, bu konuda çalışanlara teşekkür ediyorum.
Ayrıca, oylarınız için, sizlere de ayrı ayrı teşekkür ediyorum, iyi günler
diliyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Sayın Hasan Özgöbek?.. Yok. Sayın Armağan Yılmaz, konuştu... Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok. Sayın Oya Akgönenç?.. Yok. Sayın Mehmet Elkatmış, buyurun. (FP sıralarından alkışlar) MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
Mecliste bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımız, özellikle, üniversitesi
olmayan illerin milletvekili arkadaşlarımız haklı olarak kendi illerine bir
üniversite kurulmasını, en azından, bir veya birkaç fakülte kurulmasını arzu
etmektedirler. Bundan dolayı da, her zaman, arkadaşlarımız, önergeler
veriyorlar. Bu önergelerin doğrudan gündeme alınması için, burada, mesele
müzakere ediliyor ve gündeme alınıyor. Şimdi, önümüzde bir kanun tasarısı var. Biz de, Nevşehir milletvekilleri
olarak -diğer iki milletvekili arkadaşım ve bendeniz de- önergeler vermiş
bulunuyoruz; ancak, tabiî ki, hükümetten tasarı olarak gelmediği için bu
önergelerimiz, maalesef, gündemde yerini alıyor; ama, hiçbir zaman da
kanunlaşma, yasalaşma imkânını bulamıyor. Değerli arkadaşlar, üniversiteler, gerçekten de, bir ilin kalkınması
için, gerek iktisadî yönden gerekse sosyal yönden gerekse kültür ve ilim
yönünden kalkınması için çok zarurîdir, bunu kimse inkâr edemez. Nevşehirimizde
de henüz bir üniversite yok. Nevşehir'de sadece bir fakülte var; İktisadî ve
İdarî Bilimler Fakültesi geçen yıl kurulmuştu ve bu fakültenin bütün
altyapısını, binasını Nevşehir halkı yapmıştır. Yine, Nevşehir'de, 3 tane
yüksekokul ve bu okullara bağlı enstitüler vardır. Yine, Nevşehir halkımız, gerek Nevşehir'de yaşayan gerekse yurdun
muhtelif yerlerine dağılmış ve özellikle İstanbul'daki zengin Nevşehirli
kardeşlerimiz -ki, buradan onlara teşekkürlerimi sunuyorum bu yaptıkları
yardımlardan dolayı- bir bina yaptırdılar. Bu bina, fen-edebiyat fakültesi
olmak üzere yapılmıştı; iki yıldır, hatta üç yıldır, yapılmış olarak duruyor.
Nevşehir'deki diğer yüksekokullar ve fakülte, Erciyeş Üniversitesine bağlı.
Erciyeş Üniversitesi Senatosu da muhtelif defalar, Nevşehir'deki bu binası
yapılmış olan fen-edebiyat fakültesinin açılması için karar almıştır; ancak,
YÖK'ten karar çıkmadığı veya bu karar onaylanmadığı için, bu bina bomboş
duruyor ve tabiî ki, takdir edersiniz, boş olan bir binanın da yıkılması,
tahrip olması işten bile değil. Nevşehir'e fakülte ve üniversite kurulması elzemdir değerli arkadaşlar.
Niçin derseniz; çünkü, Nevşehir, Ortaanadolu'nun tam ortasında bir ilimizdir.
Bitişiğimizdeki Kayseri, Konya, Niğde İllerimizde üniversiteler vardır. Nevşehir
turistik bir ilimizdir; Türkiye'nin en büyük turistik illerinden bir tanesidir.
18 000 civarında yıldızlı yatak kapasitesi vardır. 47 turistik belgeli tesis
-ki, bunlardan da 43 adedi yıldızlıdır- 81 adet pansiyon, 69 adet otel ve motel
vardır ve Nevşehir, Kapadokya Bölgesi olarak, UNESCO tarafından, kültür ve
turizm beldesi olarak tescil edilmiştir; yani, bir kültür ve turizm beldesidir. Üniversitenin, ayrılmış, tapulu, 9 000 dönümlük arazisi vardır. Yurt
vardır 500 kişilik; yeni bir yurt yapımı da programa alınmıştır ve bu yurt için
de, 100 dönümlük bir arazi, yine, tahsis edilmiştir. Yani, altyapı, her yönüyle
tamamdır. Bu şartlar altında, elbette ki, Nevşehir'in tarihî ve kültürel
özelliği, turistik özelliği, altyapısının tamam olması, üniversite için ve
fakülte için binalarının da yapılmış olması dikkate alınarak, bir üniversitenin
ve fakültenin kurulması şarttır diyorum. Öğretim üyesi... Sayın Bakan ve YÖK de bu konuda biraz hassaslar, onu da
kabul ediyorum; ama, Nevşehir'de öğretim üyesi temini de güç değildir değerli
arkadaşlar; çünkü, Nevşehir, Kayseri'ye 100 kilometredir, Kayseri'de çok büyük
bir üniversitemiz vardır Erciyeş Üniversitesi ve zaten Nevşehir de oraya bağlı
olduğu için, bu hoca temini mümkün olacaktır. Yine, Niğde Üniversitesi
vardır... BAŞKAN - Sayın Elkatmış, 1 dakika içinde toplayınız. MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. Niğde İlimiz de bize 80 kilometre civarındadır. Aksaray, keza, orada da
vardır, ora da bize 60 kilometredir. Kırşehir'de fakülte vardır, yüksekokul
vardır, orası da 80 kilometredir; yani, uzaklık yönünden dikkate alırsak,
Ankara'nın bir semtinden bir semtine gidecek kadar mesafe içerisinde, zaman
içerisinde, öğretim üyelerinin Nevşehir'e gelmesi her zaman için mümkündür. Yine, Nevşehir'de bir havalimanı vardır, uluslararası boyutta bir
hava-limanı da vardır; yani, o yönden de bir sıkıntımız yoktur. Ben, bütün diğer değerli arkadaşlarımız gibi, Nevşehir'de bir
üniversitenin kurulmasını ve özellikle de binası hazır, yapılmış bekleyen
fen-edebiyat fakültesinin acilen açılmasını Sayın Bakanımdan rica ediyor,
saygılar sunuyorum. (FP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Elkatmış. Soru bölümüne geçiyoruz. Sayın Öztürk?.. Yok. Sayın Çabuk?.. Yok. Sayın Mahfuz Güler, buyurun. MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana
aşağıdaki sorumu sormak istiyorum. Sayın Bakanım, Fırat Üniversitesine bağlı Bingöl Meslek Yüksekokulu,
yıllardır, Bingöl'de başarılı hizmetler vermekte, öğrenciler yetiştirmektedir.
Bingöl'de 1 500 öğrenci kapasiteli Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurt binası
da bitmiş ve faaliyete geçmiştir. Dolayısıyla, Bingöl'de bir üniversitenin
kurulması için tüm altyapı oluşmuştur. Bu vesileyle, bölgenin sosyoekonomik
yönden kalkınmasında büyük katkıda bulunacak Bingöl'de bir üniversite
kurulmasını istiyoruz ve bunu da çok önemsiyoruz. Öncelikle bir üniversitenin kurulmasını istiyoruz; ancak, ilk etapta
eğer bu mümkün görülemiyorsa, verdiğim önergede de belirttiğim gibi, Bingöl
merkezde bir eğitim fakültesi ile Solhan ve Genç İlçelerine de birer yüksekokul
kurulması mümkün müdür? Bu konuda yardım ve desteğinizi istiyor, saygılarımı sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Güler. Sayın Özgün, buyurun. İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkanım, aracılığınızla aşağıdaki
sorumu Sayın Bakana sormak istiyorum. Balıkesir Üniversitesi, geçmişi ve sahip olduğu altyapısıyla çevre
illerdeki üniversitelerin gerisinde kalmıştır. Kütahya ve Çanakkale'ye
baktığımız zaman, buralardaki fakülte sayıları, yüksekokul sayıları Balıkesir'i
geçmiştir. Halbuki, Balıkesir Üniversitesi, daha köklü bir üniversite
durumundadır. Balıkesir Üniversitesi bünyesinde ihtiyaç hâsıl olan tıp
fakültesi, orman fakültesi ve yabancı diller yüksekokulu kurulması düşünülüyor
mu? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özgün. Sayın Örs, buyurun. MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; getirilen kanun tasarısıyla kurulması düşünülen,
istenilen Uşak İlimiz, Kayseri İlimiz ve Afyon İlimizdeki fakülte ve
yüksekokulların kurulmasını destekliyorum. Devamında, Uşak İlimize de,
inşallah, üniversite kurulması isteklerimi arz ediyorum. Ancak, diğer
arkadaşlarımın da belirttiği gibi -bu konularda çalışmaların olduğunu Sayın
Bakanımız daha önceleri söylemişti, bunu bili-yoruz- üniversitesi olmayan bütün
illerimize, "her ile bir üniversite" düşüncesi içerisinde, mutlak
üniversite kurulması dileklerimi arz ediyor; Yüce Heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs. Sayın Yaşar, buyurun. BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Sayın Başkan, öncelikle, 1 inci maddenin (f)
fıkrasına Gümüşhane'ye edebiyat fakültesinin ilave edilmesine yönelik yapılan
oylamada, kanaatimce, kabul oylarının fazla olmasına rağmen, maalesef, kabul
etmediniz, kabul edilmeyenler fazla dediniz. Bu yönüyle, Gümüşhaneliler adına
sizi protesto ediyorum. Sayın Bakanımdan ricam, bu eksikliği düzeltmeyi düşünüyor musunuz? Eğer,
düzeltirseniz, Gümüşhaneliler adına size müteşekkir olacağımı beyan ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN - Oy vermeyenleri protesto edin, beni edemezsiniz efendim. Sayın Alçelik, buyurun. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma önce bir arzım
olacak, daha sonra da bir talebim olacak sorumla beraber. Biraz önce, malum, İçtüzük gerekçesiyle, arkadaşlarımla beraber
verdiğimiz, Giresun'a fakülte ve yüksekokullar kuruluşuyla ilgili
tekliflerimizi, önergelerimizi reddettiniz. Meclis Genel Kurulu vasıtasıyla,
özellikle iktidar milletvekili arkadaşlarımın oylarıyla, bu teklifler, bütün
önergelerle birlikte, İçtüzük gerekçesi de öne sürülerek kabul edilmemiş oldu. Değerli arkadaşlarım, kendileri de burada, cevaplamaları gerektiğini
düşündüğüm husus şudur: Sayın Bakanım buraya gelirken, biraz önce
açıklamalarında "Hangi ilin fakülte veya yüksekokul altyapısı hazırdır,
ben, bunu bilemem" dediler. Sayın Bakanımın, bu konudaki bilememezliğini,
ben, sizlerin ve kamuoyunun takdirlerine arz ediyorum; ama, bir üniversite
öğretim üyesi olarak, ben, en az on tane ilimin fakülte ve yüksekokul
altyapısının hazır olduğunu şu anda sayabilirim. Ağrı, Erzincan, Çorum,
Giresun, Ordu, Rize, Aksaray, daha devam edebilirim. Sayın Bakanımın bunların
hepsini bilmesi lazım; ama, buraya, bunları bilmeden, böyle bir hassas konuda
tasarı getirilmesini yadırgadım. BAŞKAN - Sayın Alçelik, sorunuzu sorar mısınız; sorunuzu sorun, süre
doluyor. TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sorum şu Sayın Başkanım: Ne zaman bu
teklifler bu Meclise gelecek? Evet, çalışma var deniyor. Birinci sorum bu. İkinci sorum: Altyapısı hazır olan illerimizin, özellikle iktidar
milletvekilleri, şu anda tasarı içerisinde yer almayan illeriyle ilgili,
efendim, biz iktidardık, oy veremedik mi diyecekler veya illerinde bunun
hesabını nasıl verecekler? Bunu kendilerine soruyor; saygılar sunuyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Soru sorma süresi tamamlanmıştır. Buyurun Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakan Halil İbrahim Özsoy'un, biraz önceki
konuşmasında, fakülte kurulması bakımından, bu prosedürlerin azaltılması
gerektiği şeklinde bir talebi oldu. Ben de, şu konuyu sayın Genel Kurulun
bilgisine sunuyorum. Sayın Bakan Halil İbrahim Özsoy'un söylediği gibi, fakültelerin
kurulmasının kanun konusu olmaması için, halen Meclis gündemine gelmemiş
(1/731) sıra sayılı Millî Eğitim Komisyonundan geçmiş bir kanun tasarımız
vardır. Bu kanun tasarısına göre "Bakanlar Kurulu, Yükseköğretim Kurulu ve
Millî Eğitim Bakanlığının önerisiyle, üniversitelere bağlı olarak, fakülte,
enstitü ve gerekli sayıda yüksekokul kurmaya yetkilidir" şeklinde bir
düzenleme getiriyoruz. Bu düzenleme, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçtikten
sonra en kısa zamanda Genel Kurula gelecek. Bu, Sayın Turhan Alçelik'e de
cevaptır aynı zamanda. TURHAN ALÇELİK (Giresun)- Sayın Bakanım, o çalışmayı biliyoruz, ne zaman
Meclise gelecek? MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop)- Şimdi, izin verirseniz
diğerlerine cevap vereyim. Bingöl meslek yüksekokuluyla ilgili altyapının hazır olduğu söyleniyor.
Yurt faaliyete geçmiş; fakat, üniversite kurulabilmesi için, bir meslek
yüksekokulunun kurulmuş olması yeterli değil, en az üç fakültenin kurulmuş
olması gerekiyor. Bunun yanında, tamamını karşılayacak fizikî altyapının,
eğitim-öğretim kadrosunun olması gerekiyor. O nedenle, şimdilik, Bakanlığıma
intikal etmiş, Bingöl üniversitesi, Bingöl eğitim fakültesi ve Solhan meslek
yüksekokuluyla ilgili bir bilgi mevcut değildir. Balıkesir'le ilgili olarak, yine, Sayın Milletvekilimiz İsmail Özgün
Beyin talep ettiği tıp fakültesi, orman fakültesi ve yabancı diller yüksekokulu
da, mevcut yasal mevzuat gereğince, üniversite senatosunun talebi... Üniversite
senatosunun talebi şu demektir: Fizikî altyapı var, sosyal tesis; yani, yurt
var, eğitim-öğretim kadron var; ben sizden bunları istemiyorum, bu fakülte
kurulabilir demektir. Üniversite senatosunun teklifi, YÖK'ün bize önerisi
üzerine Meclis gündemine getirilecektir. Böyle bir teklif henüz intikal
etmemiştir. Bu anlattıklarım, diğer bütün taleplerle de ilgilidir. Yani, bir
milletvekilim serzenişte bulundu: "Biz bir önerge veriyoruz." Önerge
vermek her milletvekilinin hakkıdır. Hakkıdır; ama, yasal prosedürü de ihmal
edemeyeceğiz. Gümüşhane'de de aynı yöntem söz konusu. Usul, senatodan geçecek, senato
kabul edecek, teklif edecek, YÖK bize önerecek ve biz buraya getireceğiz; ama,
biraz önceki açıklamalarımda olduğu gibi, Millî Eğitim Komisyonundan geçen o
kanun teklifinde kriterler oluştuktan sonra -onu tasarı haline getirip, buradan
geçirirsek- biraz önce sözünü ettiğim, Bakanlar Kuruluna verilen yetkiye
dayanarak, bu incelemeler yapılır ve istenen fakülteler, üniversiteler kurulur;
ama, şu anda, yetkili kurulların -ki o yetkili kurul üniversite senatosudur-
bir teklifi söz konusu olmadığı sürece, benim, burada, onların görüşünü almadan
bir teklifi kabul etmem, onları aşmam demektir ki, ben, bunu yapmam; yapmamam
da gerekir. Bana, bir Millî Eğitim Bakanı olarak, hazır olduğunu, üniversite
senatosu söyleyecektir; hatta, rektörün telefonla söylemesi de yeterli
değildir; üniversite senatosu söyleyecektir bunu bana. Üniversite senatosuna,
bu, kanunla verilmiş bir hak ve bir görevdir. O hak ve görev ona verilmişken,
benim, burada, herhangi bir teklife, önergeye "evet, kabul, burada bu
fakülte kurulsun, şurada şu fakülte kurulsun" dememin devlet ciddîyetiyle
bağdaşmayacağını düşünüyorum. Arz ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan. MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Bakan, Aksaray'da 4 fakülte, 5 yüksekokul
var; Aksaray'a üniversite kurulacak mı? MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Senato karar verecek; Sayın Bakan şimdi
söyledi. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Evet kurulacak. MURAT AKIN (Aksaray) - Şunu mikrofona söyleyin de bütün Aksaray duysun.
Kurulacak değil mi? MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Kurulacak efendim. BAŞKAN - Maddeyle ilgili 4 adet önerge vardır; geliş sırasına göre
okutacağım, aykırılık sırasına göre işleme alacağım: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (a)
bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla.
"a) Rektörlüğe bağlı fen-edebiyat fakültesi, teknik eğitim
fakültesi, Uşak eğitim fakültesi, Uşak mühendislik fakültesi, iktisadî ve idarî
bilimler fakültesi, veteriner fakültesi, tıp fakültesi, Uşak fen-edebiyat
fakültesi, Uşak iktisadî ve idarî bilimler fakültesi, Afyon mühendislik
fakültesi (seramik ve jeodezi ve fotogrametri mühendislikleri bağlanmak
şartıyla), eğitim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi ile beden eğitimi ve spor
yüksekokulundan." BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2
nci maddesinde yer alan "...Afyon Mühendislik Fakültesi..."
ibaresinin "...Afyon Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi..." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinde yer
alan "...Rektörlüğe bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi..." ibaresinin
"...Rektörlüğe bağlı Fen ve Edebiyat Fakültesi..." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Okutacağım bu son önerge, aynı zamanda en
aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2
nci maddesinde yer alan "...Uşak Fen-Edebiyat Fakültesi..."
ibaresinin "...Uşak Fen ve Edebiyat Fakültesi..." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
HASAN SUNA (Yalova) - Sayın Başkan, önergelerimizi geri çekiyoruz. BAŞKAN - Sayın Suna ve arkadaşlarının önergeleri geri alınmıştır. Geriye bir önerge kalmıştır, okutup işleme alacağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (a) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz. Saygılarımızla. Halil İbrahim Özsoy (Afyon) ve arkadaşları. "a) Rektörlüğe bağlı fen-edebiyat fakültesi, teknik eğitim
fakültesi, Uşak eğitim fakültesi, Uşak mühendislik fakültesi, iktisadî ve idarî
bilimler fakültesi, veteriner fakültesi, tıp fakültesi, Uşak fen-edebiyat
fakültesi, Uşak iktisadî ve idarî bilimler fakültesi, Afyon mühendislik
fakültesi (seramik ve jeodezi ve fotogrametri mühendislikleri bağlanmak
şartıyla) eğitim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi ile beden eğitimi ve spor
yüksekokullarından" BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Hükümet? MİLLİ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU ( Sinop) - Katılmıyoruz. BAŞKAN - Sayın Özsoy, gerekçeyi mi okutalım; yoksa, açıklama mı
yapacaksınız? HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Açıklama yapacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun Sayın Özsoy. Sayın Özsoy, süreniz 5 dakikadır. HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
desteklerinizle kabul edileceğini zannettiğimiz, görüşülmekte olan kanun
tasarısının 2 nci maddesinde bir uygulama yanlışlığına meydan vermemek için bu
önergeyi verdik. Bu yeni bir yük getirmiyor, yeni bir fakülte açılmasını
istemiyor. Demin konuşmasında Sayın Yakın da ifade ettiler, 2 ile 1 üniversite
verildi. Şu anda bir misal vermek gerekirse, Uşak'ta mühendislik fakültesi var,
ona bağlı olarak, örneğin, seramik mühendisliği Afyon'da. Şimdi bu kanun
tasarısının bu maddesiyle Afyon'a da bir mühendislik fakültesi kuruluyor. Uşak
seramik mühendisliğini geri çekecektir ona bağlı olduğu için o bölümü.
Dolayısıyla, laboratuvarlarıyla, öğretim görevlileriyle, öğrencileriyle, bilmem
nesiyle bir taşıma işi olacaktır. Biz, bu uygulamaya, bir yanlışlık olmasın,
yoruma açık olmasın diye, şu andaki fiili şartlar yerinde kalmak suretiyle yeni
fakültelerin kurulmasını arzu ettik. Sayın Bakana da, dilimizin döndüğünce bunu
anlatmaya çalıştık. Kendileri de, uygulamada bir sakatlık olmayacağına söz
verdiler. Ben, yine de, herhangi bir yoruma açık olmamak şartıyla, uygulamada bir
yanlışlığa sebebiyet vermemek ve dolayısıyla, bir taşınma işinin de olmaması
için önergeme desteklerinizi bekliyor, hepinize saygı sunuyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy. Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, Sayın Özsoy'dan da gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmemiştir. 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci
madde kabul edilmiştir. Yeni madde ihdasına ilişkin önergeler vardır; bu arada, Komisyona
soracağım: Sayın Komisyon, salt çoğunluğunuz hazır mı? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Hayır
efendim. BAŞKAN - Komisyonun salt çoğunluğu hazır olmadığı için, Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının, Tokat'ta 2 fakülte kurulmasına
ilişkin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının, Tokat'ta sağlık
bilimleri enstitüsünün kurulmasına ilişkin; Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen
ve arkadaşlarının, Balıkesir'de tıp fakültesi kurulmasına ilişkin önergelerini
işleme alma şansım yoktur. 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun ek 33 üncü
maddesinin ikinci fıkrasına (f) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler
eklenmiştir. "g) Eczacılık Fakültesi ve Eğitim Fakültesinden, h) Eğitim Bilimleri Enstitüsü,
Avrupa Birliği Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Transplantasyon ve Gen
Bilimleri Enstitüsü ve Yanık, Yangın ve Doğal Afetler Enstitüsünden," BAŞKAN - 3 üncü maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına
Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu. Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar, 517 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum
adına söz almış bulunmaktayım, he-pinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, burada, birtakım üniversitelere değişik fakültelerin
açılmasıyla ilgili bir tasarıyı görüşürken, hepimiz kendi ilimize
üniversite açılması için taleplerimiz,
illerinde üniversite bulunan milletvekili arkadaşlarımızın da illerine fakülte
açılması için talepleri vardır. Bu manada, ben de, seçim ilim olan Adıyaman'da
birtakım hazırlıkların olduğunu, hatta açılacak ilk devlet üniversiteleri
arasında yer almasını temenni etmekteyim. Çünkü, Adıyaman, GAP'ın büyük
külfetini üstlenmiş; ama, nimetinden istifade edememiş bir ilimizdir. İnşallah,
Adıyaman GAP üniversitesi, Adıyaman'ın sosyo-ekonomik kalkınmasını sağlayacak
önemli bir faktör olacaktır. Sayın Bakanıma, buradan iletmek istiyorum: Adıyaman'da 2 fakülte, 5
yüksekokul var; ama, bu fakülte ve yüksekokullar, Şanlıurfa-Harran
Üniversitesi, Gaziantep Üniversitesi ve İnönü Üniversitesine bağlı, yani üç
başlı. Bütün bunları bir çatı altında toplamanın yolu, Adıyaman GAP
üniversitesinin kurulmasıdır diye düşünüyorum. Ayrıca, öğrenci sayısı 1 500'ü
aşmış, öğretim üyelerimiz var, 600 yatak kapasiteli yurdumuz var, 7 000 dönüme
ulaşan arazimiz mevcut. Yine, bu arada, devletin özelleştireceği Sümerbank
Tekstil Fabrikası var ki, buraya da valimiz başta olmak üzere talibiz. Buraya,
bir tekstil fakültesi kurmak ve lojmanlarına da üniversite öğretim üyelerini
yerleştirmek üzere talibiz. Bu manada, Adıyaman'ın, altyapısı itibariyle hazır
olduğunu sayın yetkililere buradan iletmek istiyorum. Bu husus, inşallah,
ileriki günlerde gündemimize gelecek; bütün arkadaşlarımızın katkılarını ve
desteklerini isteyeceğiz. Değerli arkadaşlar, yukarıda maddeler görüşülürken, Grup
Başkanvekilimizin Sayın Bakana sormuş olduğu sorusu vardı; Sayın Bakan da "Erciyes
Üniversitesinde ilahiyat fakültesi var" diye cevaplandırdı; ama, asıl
orada sorulmak istenen sorunun teması ilahiyat fakültelerinin içinde yaşamış
olduğu sıkıntılardır. Değerli arkadaşlar, şu anda, liselerde, özellikle, din kültürü ve ahlak
bilgisi öğretmeni olarak 3000'e yakın açık varken, üç yıldan beri, maalesef,
sadece 100 kişilik bir tayin yapılmıştır. Daha önce de buradan dile getirdim,
hiç uzağa gitmeye gerek yoktur; lojmanlarda -benim çocuğum da orada okuyor-
dört aydan beri din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri boş geçmekte. Sayın
Bakana da, özellikle, ikili olarak da hatırlatmıştım; bakalım dedi; ama,
maalesef, bugüne kadar, hâlâ, atama yapılmadı. Dolayısıyla, ilahiyat
fakültesinden mezun olan arkadaşlarımızın atamalarının bir türlü yapılmadığını
mükerrer defalar dile getirmemize rağmen, maalesef, hâlâ yapılmamakta ısrar
ediliyor. Buradan Sayın Bakana bir kez
daha hatırlatıyoruz; bu insanlarımızı fazla mağdur etmeyelim; çocuklarımızı
kendi tarihinden, değerlerinden, inançlarından uzak yetiştirmenin hiç kimseye
faydası yoktur diye ekliyorum. Sayın Bakan, yine, burada demin ben bir gazete kupürünü göstererek,
YÖK'ün kendi icat ettiği bir uygulamayla profesörleri fişlediğini söylemiştim.
Burada kendisinden, tabiî, konuşmam bittikten sonra, cevap bekliyorum.
Gerçekten, YÖK'ün böyle bir fişleme
sistemi var mı; varsa bunun yasal dayanağı var mı yok mu? Yine, aynı gazetede,
20 aralıkta Milliyet'te, "Marmara Üniversitesinde 330 milyarlık hortumlama
olayı, ortalığı toz duman etti" deniliyor. Yani, hortumlama bankalarda
değil, üniversitelerde de maalesef, tabiî, özellikle, YÖK yöneticilerinin
himayesi altında ki, burada Meclis araştırması raporu var, burada bu, çok açık
ve seçik ortaya konulmuştur. "Malî polisle birlikte savcılık olaya elkoymuştur"
deniliyor. Bakanlık olarak, üniversite yetkilileri de bu noktada neler diyor,
bunun da cevabını kendisinden almak istiyorum. Değerli arkadaşlar, burada konuşan iktidar partisine mensup bir
arkadaşımız "halk, kendisiyle bütünleşmiş ve kendisiyle birleşen bir
üniversite istiyor, kendisiyle bütünleşen bir üniversite olduğu zaman, halkla
bütünleşen üniversite olduğu zaman, bu üniversiteler gelişecek ve
büyüyecektir" dedi. Elbette, biz de ona katılıyoruz; ama, ne var ki,
bugünkü üniversitelerimizin birçok idarecileri, başta YÖK olmak üzere, değil
halkla, kendi öğrencileriyle bile bütünleşememiştir. Geçenlerde, bir dekanın,
kendi yardımcısıyla kanlı-bıçaklı bir araya girdiğini okuduk maalesef. Yine,
üniversite rektörlerinin bir, bir istifa ettiği veya ettirildiği bir vakıa.
Artık, rektörler de geride kaldı, dekanların da istifa ettiğini görmekteyiz. Değerli arkadaşlar, daha önce, YÖK başkanlarından Sayın Doğramacı
döneminde 2, Mehmet Sağlam döneminde 1 rektör görevden alınmıştı.Oysa, bu,
halkla bütünleşme bir yana, kendi öğrencisiyle, öğretim üyesiyle bile
bütünleşemeyen YÖK Başkanı, ilk dört yılda, Harran, Kırıkkale, Pamukkale,
Çanakkale 18 Mart, Van Yüzüncü Yıl, Afyon Kocatepe ve Marmara Üniversitesi
rektörlerini, bütün çevrelerin eleştirilerine rağmen görevden aldı veya
istifaya zorladı. Son sekiz yılda Harran'da, tam beş rektör değişti değerli
arkadaşlar. Böyle bir idarenin, kendi öğretim üyeleriyle bütünleşmesi mümkün
olabilir mi?!. Evet, Türkiye'nin üniversiteleri, bilim merkezleri 21 inci Yüzyıla ne
yazık ki, bu lekelerle girdi. Bunları ben burada söylediğim zaman "efendim
çok abartıyorsunuz" diyebilirsiniz veya diyebilenler çıkar. Bakın, ben
demiyorum, Yalçın Doğan diyor; "Üniversitemi Geri İstiyorum.."
Üniversiteler elden çıkmıştır maalesef; çünkü, halkın değerlerine, inançlarına,
bilimin özgürlüğüne, akademik özgürlüğe, maalesef, savaş ilan etmiştir. Bakın ne diyor Yalçın Doğan Bey; "Bazı rektörlere YÖK'le ilgili
düşünceleri soruluyor, rektörler, YÖK'le ilgili açıklama yapmaktan çekiniyor;
hepsi korkuyor; nerede kalıyor bilimsel özgürlük ve düşünceyi özgürce açıklamak?!. Bu mu üniversite, bu mu bilim,
bu mu araştırmak ve topluma önderlik etmek?!. Eğer, bir ülkede üniversiteler
bile böylesine sinmişse, o zaman nerede kalıyor demokratik açılım ?!. Bu baskı,
bu kaygı, bu korku, tıpkı soğuk savaş dönemleri gibi, ABD'de Mc Carthy'ye ya da
Nazi Almanyasındaki bilime uygulanan
terör gibi"diyor. Devam ediyor;"Huzurlarınızda YÖK kafasıyla ve devamında terörize
edilen bilim" diyor. "YÖK, bilimi yok ediyor; tepeden inmecilik kol
geziyor. Nedeni var; üniversitelerin bütçe ve kadroları YÖK'e bağlı, kimse
kıpırdayamıyor, kıpırdadı mı ya işinden oluyor ya da başka yere
sürülüyor"diye devam ediyor değerli arkadaşlar. İşte, yine bir köşe yazarı Gülay Göktürk, bakın, Sabah Gazetesinde ne
diyor:"Birileri, artık, bu YÖK'e dur demesini bilmeyecek mi? Ne zaman dur
diyecek? Koca koca üniversite rektörleri, dekanları, profesörler,
üniversitelerimizin çökertilişini eli kolu bağlı seyredecek mi?" Tabiî, Meclisteki milletvekili arkadaşları bunlara duyarlı davranmış, 6
tane araştırma önergesi verilmiş, 137 milletvekili bunu imzalamış. Bir YÖK
araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyona, buradan, teşekkür ediyorum; 400
sayfaya yakın bir araştırma raporu hazırladılar. Değerli arkadaşlar, hazırlanan bu araştırma raporunun sonunda,
"sonuç ve öneriler" bölümü var. Bakın, burada da aynı şekilde dile
getiriliyor: "YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz'ün, başta Marmara Üniversitesi
Rektörü Prof. Ömer Faruk Batırel, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü
Abdurrahman Güzel ve Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Akşit olmak
üzere, bazı üniversite rektörlerini 'yönetim tarzında farklılık var'
gerekçesiyle istifaya zorladığı ve istifa ettirdiği..." diye devam ediyor.
Son cümlesini okuyorum: "Kemal Gürüz, bu çifte standartlı tutumuyla,
yetkilerini kötüye kullanmıştır. Bu nedenle, hakkında, Türkiye Cumhuriyeti
kanununun ilgili maddeleri çerçevesinde soruşturma açılması" diyor. 400
sayfalık bir araştırma raporu; sadece DSP'den bazı arkadaşlar muhalefet etmiş;
dört partinin genellikle ittifak ettiği bir araştırma raporu. Ama, ne oldu;
Sayın Bakan, YÖK üyeleriyle, sanıyorum, yaz aylarının ortasında, ağustosta bir
toplantı yaptı; seçilmiş insanların hazırlamış olduğu bu raporda 10'a yakın
yer-de soruşturma açılmasının gerekliliği
vurgulanmasına rağmen, YÖK Başkanını suçsuz ilan etti. Burada
atanmışların aldığı karar, ne zamandan beri seçilmişlerin kararından daha üstün
oluyor, anlamakta güçlük çekiyorum değerli arkadaşlar... Burada, biz, millet
adına görev yapıyorsak, bu huzursuzlukların ortadan kalkması için bir rapor
hazırlanmıştır, bunun gereği mutlaka yapılmalıdır ki, bakınız, 109 maddelik
"sonuç ve öneriler" bölümü vardır; 10 ayrı yerinde, özellikle Kemal
Alemdaroğlu ve YÖK Başkanı hakkında soruşturma açılmasının gerekliliğinin altı
çizilmiştir. Evet, Sayın Bakana buradan soruyorum: Bu kadar büyük bir emek
mahsulü olan, büyük bir fedakârlıkla hazırlanan bu araştırma komisyonunu
raporunun gereğini ne zaman yapacaksınız, ne zaman yapılacaktır? Yoksa,
üniversitelerimizde bu sıkıntılar asla bitmez. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika... BAŞKAN - Buyurun Sayın Göksu. MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, üniversite öğretim üyelerimizin
ekonomik sıkıntıları malum, biliyorsunuz, marifet iltifata tabidir, eğer biz
onlara gerekli iltifatı göstermezsek, onlar da, elbette marifetlerini ortaya koymayacak;
bu manada, bu üniversite öğretim üyelerimize gerekli iltifatı göstermemiz
gerektiğine inanıyorum. Ayrıca, yine önemli bir mevzu var: Yurtdışından mezun olan 3 000'e yakın
insanımız var değerli arkadaşlar. Bunlar, değişik ülkelerde okumuşlar ve
okuduğu dönemlerde denklikleri kabul edilmiş. Gelmiş Türkiye'ye, öğretmen
olmuş, müdür olmuş; ama, maalesef, bir uygulamayla, bu arkadaşlarımızın 4
yıllık mezuniyetleri, önlisans olarak kabul ediliyor, müdür olduğu okula memur
yaptılar; hiçbir kanun makabline şamil olamaz; ancak, lehte karar müstesna;
ama, aleyhte işletiliyor. Burada, maalesef, devlet adına hareket eden sayın
bakanlık, hukuku çiğneyerek, bu masum insanlara zulmediyor. 3 000 insanımız,
bunlar, yurtdışında okurken, bu insanların askerlikleri tecil edilmiş, bu
insanlar, fakülte mezunu olarak kabul edilmiş; ama, ne var ki, şimdi bunlar... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MAHMUT GÖKSU (Devamla) - ...2 yıllık olarak kabul edilmekte ve bu
insanlar, büyük bir acıya gark edilmektedirler. Bu haksızlıklara mutlaka dur
demeliyiz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Göksu. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Müjdat
Kayayerli. (MHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Kayayerli. MHP GRUBU ADINA MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 517 sıra sayılı ve 2809 sayılı,
28.3.1983 tarihli Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi hakkında, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepimizin bildiği gibi, üniversitelerimiz, sosyal, kültürel, ekonomik
açıdan toplumların rehberi ve öncüsü olma fonksiyonlarıyla günümüzde önemini
korumaktadır. Üniversitelerimizde, vatandaş işbirliği, sanayi işbirliği
kurulduğu takdirde, eğitim ve bilim araştırmaları, üniversitelerimizin
ağırlığını korumasına yardımcı olacaktır. Önemli olan, üniversitelerimizde,
bilime katkı yapabilen yetişmiş öğretim elemanlarının istihdamıdır. Böylece,
üniversiteler, daha verimli hale getirilebilir; hatta, bir ekol olarak, bir
okul olarak üniversiteler arasında ve dünyada yerini alabilir. Bu da, dünyadaki
bütün üniversitelere yeteri kadar öğretim elemanı göndermekle ve dünyadaki
bütün gelişmeleri takip etmekle, hem yabancı dilde hem de kendi anadilimizde yayın
yapabilen öğretim elemanlarına kavuşmakla mümkün olabilir. Gelişmekte olan Türkiyemizin kaynaklarının iyi ve yerinde
değerlendirilmesi gerekir. Bunun içindir ki, bugün üzerinde durduğumuz Uşak
Fen-Edebiyat Fakültesi, Uşak Teknik Eğitim Fakültesi, Eğitim Fakültesi,
Mühendislik Fakültesi ve İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesinin; aynı zamanda,
Afyon Mühendislik Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ile
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunun; aynı zamanda, Rektörlüğe bağlı olarak
kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sağlık Bilimleri
Enstitüsünün, doktora yapılacak, araştırmalarda bulunulacak birer enstitü
olması bakımından ve Türk bilimine katkıda bulunması bakımından, hem
Afyonlulara hem Uşaklılara ve aynı zamanda, bütün ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. Çünkü, her yıl, binlerce gencimiz, yükseköğrenim görebilmek için
yurtdışına gitmektedir. Eğitim için yurtdışına giden bu kaynaklarla ilgili
olarak tedbir almak da devletimizin görevleri arasındadır. Günümüzde, her ileri devlet, önce, gençliğini, kendi dili, kendi
kültürü, bilim ve tekniği dahil yetiştiriyor, yetişmiş, her konuyu sağlam
kavrayabilen dimağlara da yabancı dil anahtarını veriyor. Bizde bunun tersi
olmamalıdır. Bu bakımdan, anadilimiz Türkçeyle eğitim ve öğretimin yapılması
esas olarak kabul edilmelidir. Ayrıca, bu 3 üncü maddede geçen, Avrupa Birliği, uluslararası
ilişkilerde altyapının güçlendirilmesi şarttır ve eğitimde kaliteyi artırmak
için tedbirler almak, yine, bizim en büyük görevlerimizden biridir. Yükseköğretimin amacı, gençlerimizi kendine ve toplumumuza değer katacak
seviyeye getirmektir; milletimizin geçmişiyle geleceği arasında sağlam köprüler
oluşturarak, geleceğe hazırlanan gençler yetiştirmektir. Bu duygu ve düşüncelerle -hem Uşak'ta kurulacak fakültelerimiz için-
Afyon Kocatepe Üniversitesinde, özellikle, bu iş için uğraşan Afyon Kocatepe
Üniversitesi Mütevelli Heyetine, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ve Bakanlar
Kurulu üyelerimize, ayrıca, siz milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür
ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP, DSP, ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Kayayerli. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet İyimaya. Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya)- Değerli Başkan, Yüce
Parlamentonun muhterem üyeleri; sözlerimin başında, Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, çağımız, bilgi çağı. Bu çağda yaşadığını iddia eden
toplumların bilgi toplumu olma gereği vardır. Bir toplumun bilgi toplumu olup
olmadığının önemli göstergelerinden birisi, kendi yükseköğrenim kurumlarının,
fakültelerin, üniversitelerin, enstitülerin içinde bulunduğu durum ve
standartlar karşısındaki vaziyetidir. Değerli arkadaşlar, çok önemli bir kurumumuz, üniversite, maalesef,
içinde yaşamaması gereken sorunlarla boğuşuyor, sorunlarla iç içe; âdeta,
bilimsel bir iflası, yoksulluğu ve çölleşmeyi yaşıyor. Türk üniversitelerinin bilimsel bilgi üretme kapasiteleri sıfıra
yakındır, olması gerekenin üstünde değil, altındadır. Bilgi depolanamıyor.
Bilginin ticarîleşme kapasitesi, ticaretle, sanayi ile yükseköğrenim
verilerinin karşılıklı etkileşimi ve gelişim dinamosu yüzde 18'ler
civarındadır; büyük bir israfla karşı karşıyadır. Atıf endekslerinde Mısır'ın
dahi gerisindeyiz. Doktora tezleri, bilimsel ürünler, kaynak yetersizliği veya
başka nedenlerle, Türk toplumuna, beyin dünyasına sunulamıyor. Bugün, doktora
tezlerinin, yayınlanmamış olanlarının dahi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kütüphanesine getirilmemiş ve yasama önüne yararlı bir şekilde sunulmamış
olması, hayıflanacağımız bir noksandır. En büyük noksanımız, eleştirel yaklaşımı -ki, eleştirel mantığın
merkezidir üniversiteler- âdeta, rejim refleksleriyle yasaklama anlayışı
içerisinde olmamızdır. Arkadaşlar, üniversitelerimizin en büyük sorunlarından biri,
merkeziyetçi zihniyette üniversite, bir disiplin anlayışında üniversite
yaklaşımıdır. Bugün, akademik özgürlük yokluğundan dolayı, üniversite,
kendisini boğuyor, düşüncesini boğuyor, düşüncesini yasaklıyor. Arkadaşlar, burada önemli bir açılımdı vakıf üniversiteleri. Maalesef,
üniversite hukukunun da temel standartları oluşturulamamıştır. Vakıf
üniversiteleri -Sayın Bakanımız "devletin kaynakları belli, şehirlere
üniversiteleri aktarmakta zorlanıyoruz" ifade buyurdular- şehirlere
yaygınlaştırılabilirdi. Teşvik rejimiyle, Türkiye'yi, bütün illeri, merkezleri,
yaygın bir vakıf üniversiteleşmesiyle, bu kültürle, bu uygarlıkla karşı karşıya
getirebilirdik. Görüşülmekte olan maddede ismi geçen bir vakıf üniversitemiz,
gerçekten, üniversite standartları bakımından Türkiye'nin yüzünü ağartacak,
güldürecek bir üniversitedir. Arkadaşlar, bir popülizm anlayışı içerisinde değil, seçmenlere mesaj
anlayışı içerisinde değil, ama, cumhuriyet rejiminin, ama, devletimizin, ama,
kurumlarımızın, mensubu bulunduğum şehre yaptığı bir haksızlığı dile getirmeyi
millî bir görev, temsil misyonumun tabiî bir icabı olarak addediyorum. Amasya Üniversitesinden bahsediyorum değerli arkadaşlar, Amasya'da neden
üniversite kuruldu kurulmadı anlayışı içerisinde değil, değişik parametreler
içerisinde, bu sorunu bir Türkiye sorunu olarak Yüce Meclisin kürsüsüne taşımak
istiyorum. Aslında, üniversiteleşmenin, devletin veya vakfın üniversite
kurmasının temel kriterleri, Amasya Üniversitesi noktasında tamamıyla mevcuttu.
Tarihî şartlar bakımından, belki İstanbul'dan sonra, belki birkaç şehirden
sonra, üniversite hakkını edinmiş, iktisap etmiş, ihraz etmiş tek şehir varsa,
o da Amasya'dır. Osmanlıyı, devletimizi, mazimizi aydınlatan, devlet adamı
yetiştiren, aydın yetiştiren bir kenttir. Yabancı gezginlerin kaynaklarını
okuyunuz; 18 inci Asır Amasyasında nüfus 25 000, 2 000 öğrenci yüksekokulda
okuyor, 18 tane yüksekokul var ve ilk deneysel tıbbın icra edildiği merkez.
Sabunizade, ki Türk Tarih Kurumu o muhalled eseri çevirdi, Türkçeleştirdi,
mükemmel bir eserdir; Amasya, Türkiye'ye, Türk uygarlığına hediye etmiştir.
Torumtay Üniversitesinde okunan bir metodoloji kitabının -bir uçakta, Sayın
Kültür Bakanımızla ve Bernard Lewis'le beraber yolculuk yaparken- fotokopisini
Bernard Lewis'e verdiğim zaman, o kendi vâkıf olan Osmanlıcasıyla okuduğu
zaman, gözleri yaşarmıştı; öyle bir şehir. Kurtuluş Savaşının ve kurtuluşun ilk adımı, cumhuriyetin ilk adımı
Amasya'da atılmış olmasına rağmen, Amasya'nın, rejime, cumhuriyete ve çağa
verdiğini, rejim, maalesef, Amasya'ya verememiştir; Amasya rejimden de, Amasya
devletten de, Amasya sistemden de, Amasya ilk Meclisin kurulduğu yer olarak
-iddia ediyorum- 12 Haziran tamimi sebebiyle, Büyük Millet Meclisinden de
alacaklıdır. Üniversiteleşme dönemini yaşadık, 1994 yılında. O dönemde bu hak
verilebilirdi. Kriterlere göre sorunlara yaklaşılmadığı zaman, üretilen
çözümler, tabiî, kayırmacı çözümler. Değerli arkadaşlar, devletin sözü var bu konuda. 75 inci yıl kutlamaları
vesilesiyle yapılan programda, devlet tarafından hükümetin bilgisi,
Cumhurbaşkanının bilgisi tahtında yapılan programda, 75 inci yıl
üniversitesinin kurulması ve Amasya'da kurulması bir projeydi ve Bakanlar
Kurulu onu tasarılaştırmıştı. Şu anda dahi, Parlamentoda altyapı da var; Sayın
Bakanımızın ifade ettiği bütün altyapılar var. Gerçekten mekân, fizik, yurt
altyapıları var. Devletin bizden isteyeceği her şeye fedakârca yaklaşan Amasyalının
fedakârlığı var, vefası var, cefası var. Yoksuluyla varlıklısıyla, bu konuda
Amasya, kendi bölgesel katkısını sunmaya her zaman hazırdır. Amasya'nın
bürokrasisi, önceki valiler, şimdiki valimiz, bürokratlar, sivil toplum
örgütleri en etkin şekilde Parlamentoya, yürütme organına, Başbakana, bakana,
parti liderlerine ulaştılar. Bundan önceki değerli milletvekili arkadaşlarımız
ve bu dönemdeki değerli milletvekili arkadaşlarımız, belki, başka üniversite
kuruluşlarında uygulanmayan bir yöntemle müşterek teklif verdiler, ortak
imzayla teklif verdiler ve Amasya, bir üniversitesini, tarihî şartlarından
dolayı, devlet sözünden dolayı hak etmiştir. Sayın Bakanımız demin "devlet söz verince yapar, söz veremem"
diye buyurdular; devlet söz vermişti. Sayın Bakanım, etkin şekilde Plan ve
Bütçe Komisyonunda bekleyen, Millî Eğitim Komisyonunda bekleyen Amasya
üniversitesi tasarısını ve sunulan teklifleri birleştirerek devlet sözünün
tabiî icabı ve ifası gereği olarak borçlarını yerine getirsinler. Saygılar sunuyorum efendim.(DYP, FP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın İyimaya. Şahsı adına Sayın Gaffar Yakın... GAFFAR YAKIN (Afyon) - Vazgeçtim Sayın Başkan. BAŞKAN - Sayın Yaşar Ünal, buyurun efendim. MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3 üncü
madde üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada, Başkent Üniversitesinin bünyesinde kurulacak olan yükseköğrenim
kurumları, gerekli olan enstitü ve fakülteler hakkında konuşuyoruz. Özellikle
sağlık konusunda, Türkiye'deki tıp fakülteleri, belki, Avrupa ülkeleriyle
kıyasladığımızda, sayısal olarak daha az sayıda mezun veri-yor; ama, tam olarak
yetiştiklerini söyleyemeyiz. Sayısal olarak bunu artırmanın yanında, tabiî ki,
onlara, üniversite döneminde gerekli olan eğitim olanaklarının, iyi yetişmeleri
için gerekli altyapının da hazırlanmasının gerekli olduğunu hepimiz kabul
ediyoruz. Dileriz, o eksiklikler kısa zamanda giderilir. Burada, Başkent Üniversitesinde Eczacılık Fakültesi ve Eğitim
Fakültelerinin de açılması öngörülmektedir. Ayrıca, artık, tıpta belli bir branşlaşma ve her konuda ayrı ayrı
uzmanlık sahaları tesis edilmektedir. Daha önceleri bir dahiliye bölümü varken,
bu daha alt bölümlere ayrılmış ve o ihtisastan sonra ayrı bir üst ihtisas
yapmayı gerektiren bir gastroentoloji, bir nefroloji gibi, bilimin de ilerlemesiyle,
daha başka dallarda yeni yeni enstitülere ihtiyaç duyulmaktadır. Başkent Üniversite Hastanesini, bizler tanıyoruz ve ben, burada başarılı
bir şekilde hizmet verildiğini görüyorum. Burada, transplantasyon ve gen
bilimleri enstitüsü ile yanık, yangın ve doğal afetler enstitüsünün kurulması
da öngörülmektedir, bu da isabetli olacaktır diye düşünüyorum. Bunların Başkent Üniversitesine ve yurdumuza hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Uşak Milletvekili Sayın Hasan Özgöbek, buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar) HASAN ÖZGÖBEK (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yükseköğretim kanununun bazı maddelerinde değişiklik
yapılmasıyla ilgili kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu tasarının 1 inci maddesiyle, Erciyes Üniversitesine bağlı olarak, diş
hekimliği fakültesi ve iletişim fakültesi kurulmakta, 2 nci maddesiyle Afyon
Kocatepe Üniversitesine bağlı olarak, Afyon Kampusünde, mühendislik fakültesi,
eğitim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi, beden eğitimi ve spor yüksekokulu
ve sağlık bilimleri enstitüsü kurulmakta, Uşak Kampusünde ise, Uşak iktisadî ve
idarî bilimler fakültesi kurulmaktadır. 3 üncü maddeyle ise, Başkent Üniversitesine bağlı olarak, eczacılık
fakültesi ve eğitim fakültesi, yine, bunun yanında, eğitim bilimleri enstitüsü,
Avrupa Birliği uluslararası ilişkiler enstitüsü, transplantasyon ve gen
bilimleri enstitüsü ile yanık, yangın ve doğal afetler enstitüsü kurulmaktadır.
Gönlümüz istemektedir ki, bütün illerimizde, bu tür fakülteler, hatta
üniversiteler kurulsun; ancak, şartlar, imkânlar buna elvermemektedir. Bunun
yanında, çeşitli illerimizde üniversite kuramamak ya da fakülte kuramamanın
yanında da, mevcut imkânları üniversite kurulmaya elverişli olan, örneğin, Uşak
gibi, bugün kurulmakta olan fakültesiyle 4 fakültesi, 7 meslek yüksekokulu
olan, 5 000'in üzerinde, Uşak İli sınırları içerisindeki fakülte ve
yüksekokulların da öğrencisi olan, yeterli yurtları ve sosyal tesisleri olan
illerimizde de üniversitelerin kurulması ve o ilin halkının, o üniversiteyi
desteklemesinin sağlanması gerekmektedir. Buna inanıyorum ve bu inançla, Millî
Eğitim Bakanlığına, bu fakültelerin kurulmasında gösterdikleri çalışmalardan
dolayı teşekkür ediyor, en kısa zamanda da, hakkı olan yerlerde, hakkı olan
illerde üniversitelerin kurulmasıyla ilgili çalışmaları da kanun tasarısı
olarak Meclise getirmeleri dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özgöbek. Sayın Şahin, buyurun. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, aşağıdaki sorularıma Sayın
Bakanımız cevap lütfederlerse sevineceğim. Üç ana maddeden oluşan bu tasarıyla, 11 yeni fakülte, 1 yüksekokul, 4 de
enstitü kurulmaktadır. Bu tabiî ki ülkemiz için sevindiricidir; ancak,
hükümetimiz ve Bakanlık buralarda eğitim görecek yüzlerce, hatta binlerce
öğrencimiz için barınma ve iaşe ihtiyaçları açısından ne gibi tedbirler
düşünmektedir? Afyon'da bir tıp fakültesi yoktu; bu tasarıyla, Afyon'da tıp fakültesi
kuruluyor. Sorum şu: Türkiye'de kişi başına düşen doktor sayısı nedir? Bu oran
dünya ortalamasının ve Avrupa Birliği ortalamasının neresindedir. Eğer çok
gerilerde isek, tıp fakültelerine gidecek öğrencileri özendirmek için ne gibi
tedbirler düşünüyoruz veya şöyle bir soru daha -Afyon'da yoktu, şimdi
kuruluyor- 70 civarındaki devlet üniversitelerimizin kaçında tıp fakültesi
yoktur? Tıp fakültelerine girmek çok zordur, yüksek puan almak gerekir. Sorum
şu: Son üç yıl içerisinde, böylesine zor sınavları kazandığı halde, bu
fakültelerden çeşitli nedenlerle uzaklaştırılmış öğrenci sayısı ne kadardır? 3 üncü maddeyle bir vakıf üniversitesi, 2 yeni fakülte ve 4 enstitü
kuruyor, bunlardan 3 enstitünün çok ilgi çekici olduğu düşüncesindeyim; Avrupa
Birliği uluslararası ilişkiler enstitüsü, bir diğeri transplantasyon ve gen
bilimleri enstitüsü; bir diğeri de yanık, yangın ve doğal ve afetler enstitüsü.
Bu enstitülerden devlet üniversitelerinde kaçında muadilleri ve enstitüleri
vardır? Eğer yoksa, çok önemsediğim için söylüyorum, bu enstitülerin Türkiye
geneline yaygınlaştırılması düşünülmekte midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin. Sayın Yıldız, buyurun. SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma
iki soru yöneltmek istiyorum. Öncelikle, Sayın Bakanım "altyapısı uygun olmayan illere üniversite
açamayız" dedi; fakat, bugün getirdiği kanun tasarısına bakıyorum, 2 ile
11 fakülte ve 4 enstitü açıyor. Şu anlaşılıyor bu getirdiği tasarıdan; istediği
yerlere üniversite açmak için altyapıyı oluşturmak hükümetin elinde. Buradan başlayarak, birinci olarak, kişi başına düşen millî gelir
bakımından Türkiye'nin en geri kalmış bir ili olan Muş'ta, sosyal ve ekonomik
kalkınmasına bir nebzecik de olsa katkı sağlayacak olan Alparslan
üniversitesini açmayı düşünüyor musunuz? İkinci olarak, fizikî şartları, tamamen mahallî imkânlarla oluşturulmuş
olan ve binası tamamlanmış, tabelası dahi asılı olan bir eğitim fakültemiz var,
Fırat Üniversitesine bağlı olarak açılması düşünülen, iki yıldır tamamlanmış,
açılışı bekleniyor. 2001 yılında bu fakülteyi açmayı ve buraya öğrenci almayı
düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldız. Sayın Taşkın, buyurun. MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın Başkanım, görüşülmekte olan 517 sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
14 arkadaşımla beraber bir değişiklik önergesi vermiştim. Burada, Erciyeş Üniversitesine bağlı Nevşehir
kampusüne fen edebiyat fakültesi kurulmasını teklif etmiştik ve demiştik ki,
Nevşehir sosyoekonomik açıdan gelişimini tamamlayamamış illerimizden biridir.
Hâlâ, nüfusun yüzde 60'ı tarımla uğraşır, sanayi yoktur. Turizmdeki yanlış
yapılanmadan dolayı, hakkı olan payı alamamaktadır; göç veren illerimizin
başında gelmektedir. Bunun yanında, sahip olduğu tabiat harikası ve dünyada eşi
benzeri bulunmayan peribacaları, oyma kiliseleri, açıkhava müzeleri, Selçuklu
ve Osmanlıdan kalma kervansarayları, külliyeleriyle dünya kültür mirasına
kaydedilmiştir. "Bu şehrin eksik olan bir şeyi var, o da
üniversitesi" demiştik; ancak, bir hata neticesi, bu önergemiz işleme
konulmadı. Şimdi, bu meydana gelen durumu nasıl değerlendirirsiniz, nasıl bir
çözüm önerirsiniz? Arz ederim. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Buyurun Sayın Bakanım. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Mehmet Ali
Şahin'in soruları iki bölümden oluşuyor. Bir tanesi, hemen cevap ve-rebileceğim
barınma ihtiyaçları konusunda. Uşak, Afyon ve Kayseri'de bu ihtiyaçlar
karşılanıyor. Yani, buralarda Kredi ve Yurtlar Kurumumuzun hem tesisleri var
hem de inşaatlar devam ediyor. Diğer sorularınıza gelince; kişi başına düşen doktor sayısı -mevcut
üniversitelerin 70'i de devlet üniversitesi değil, 53'ü devlet üniversitesi- bu
üniversitelerin kaç tanesinde tıp fakültesi var, son üç yıl içerisinde tıp
fakültelerinden uzaklaştırılan öğrencilerle ilgili sorularınızı yazılı olarak
cevap-landıracağım. Gerçekten, Avrupa Birliği Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Türkiye'de
ilk defa kurulan enstitülerden biri, Türkiye'ye ilk defa geliyor, biz de ilk
defa gidiyoruz. Diğer üniversitelerde böyle bir enstitüsü yok. "Transplantasyon ve gen bilimleri enstitüsü ve yanık, yangın ve
doğal afetler enstitüsü" isimlerinde yok; ama, sağlık bilimleri
enstitüleri içerisinde bu görevler yapılıyor. Bilindiği gibi, Başkent
Üniversitesinin kurucusu Prof. Dr. Sayın Mehmet Haberal, Türkiye'de ilk
transplantasyon ve gen bilimleri enstitüsünde başarılı sonuçlar almış bir
bilimadamımızdır. Kendisinin rektörü olduğu bu üniversitede böyle bir
enstitünün kurulmuş olmasını da, biz, takdirle karşılıyoruz; yayılmasını da
tavsiye ediyorum. Muş, Alparslan üniversitesiyle ilgili, henüz, Bakanlığıma intikal etmiş
bir çalışma mevcut değildir. Muş'ta eğitim fakültesi açılmasına karar
verilmiştir; ancak, fakültenin kurulması ayrı şeydir, eğitim öğretime başlaması
ayrı şeydir. Eğitim-öğretime başlaması için, eğitim öğretim kadrosunun ve araç
gereç ihtiyacının temini için YÖK nezdinde girişimde bulunacağım.Bu yıl öğrenci
alabilmesi için de gerekli çalışmalara katkıda bulunacağımı bilmenizi isterim. Diğer soru Divanla ilgiliydi. Benim arz edeceklerim bundan ibaret Sayın Başkanım. BAŞKAN - Teşekkür ederiz. 3 üncü maddeyle ilgili önerge yok. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeye geçmeden önce, yeni madde ihdasına ilişkin önergeler
vardır. Sayın Komisyon, salt çoğunluğunuz var mıdır? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) -
Çoğunluğumuz yok; katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Katılamayacaksınız. Sayın milletvekilleri, Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün ve
arkadaşlarının, Tekirdağ İlinde bir üniversite kurulmasına ilişkin; Nevşehir
Milletvekili Mükremin Taşkın ve arkadaşlarının, Nevşehir'de fen-edebiyat
fakültesi kurulmasına ilişkin; Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve
arkadaşlarının, Kütahya İlinde yeni fakülteler kurulmasına ilişkin; Bursa
Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve arkadaşlarının, Uludağ Üniversitesine bağlı
olarak yeni fakülteler kurulmasına ilişkin önergelerini, Komisyonun salt
çoğunluğu olup da katılma imkânı olmadığı için işleme alamıyorum. Görüşülmekte olan kanun tasarısının içerdiği hükümler, 12 Eylül 2000
tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede aynen
yer almaktadır. Anayasa Mahkemesinin, 10.11.2000 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan kararına göre, söz konusu kanun hükmünde kararname, 10.11. 2000
tarihinden altı ay sonra; yani, 10 Mayıs 2001 tarihinde yürürlükten
kalkacaktır. Yasa yapma tekniği bakımından, 10 Mayıs 2001 tarihine kadar
yürürlükte kalacak olan kanun hükmünde kararnamenin, bu tasarıdaki hükümleri
içeren maddelerinin yürürlükten kaldırılmasının daha uygun olacağı
düşünülmektedir; ancak, bu yönde bir önergenin bulunmaması ve kanunlaşacak olan
tasarıdaki hükümlerin aynısının kanun hükmünde kararnamede yer alması
nedeniyle, bu kanunun yürürlüğe girmesi halinde, kanun hükmünde kararnamenin
ilgili maddeleri de Mayıs 2001 tarihine kadar yürürlükte kalacaktır. Yapılan
her iki düzenleme de birbirinin aynı olduğundan herhangi bir mahzur teşkil
etmeyecektir. Bu hususu da bilgilerinize sunmuş olalım. 4 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Aslan
Polat; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; he-pinizi saygıyla selamlarım. 517 sıra sayılı bu kanun tasarısının önemi, yeni üniversiteler
kurulacak. Yeni üniversiteler kurulmasındaki en önemli sebep de, Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında, yükseköğretimde okullaşma oranının, yüzde 19'u örgün yükseköğretimde olmak üzere yüzde 31
olarak hedeflenmesi ve buna bağlı olarak da, önümüzdeki beş yılda -bu gerekçede
yazan ifade- her yıl yeniden 100 000 öğrencilik bir kontenjanın eklenmesi
olarak belirtiliyor. Bunun için de, yeni üni-versiteler açılması için burada
teklifler verildi; 11 civarında üniversite açılıyor. Şimdi, yeni üniversitelerin açılması, hemen hemen bütün vilayetlerimizde
birer üniversite olması, olanlarda da artırılması en doğal ve en güzel şeydir.
Yalnız, burada, bu asırda, üniversiteleri açmak kadar, bu üniversitelerde
verilen eğitimin kalitesini artırmak da çok önemlidir. Çağımızda bir insan
kaliteli eğitim almışsa; bu, ister
mühendislik alanında olsun, ister tıp alanında ister bilgisayar alanında olsun;
artık, ülkeler arasındaki geçişin, geliş gidişin de çok zor olmadığı, hemen
hemen çoğu insanın çift pasaport taşıdığı bir dünyada, Avrupa Birliğine
girmemizin görüşüldüğü bu çağda, Türkiye'de olmazsa Avrupa'da, Avrupa'da
olmazsa Amerika'da, her an iş bulma imkânı da vardır; ama, bunun için çok
önemli bir husus vardır; bunun olmazsa olmaz şartı, o öğrencilerin kaliteli eğitim görebilmesidir. Onun için, burada,
üniversitelerin sayısını artırmak kadar, birinci olarak eğitimin kalitesini
artırmak ikinci olarak da, buralardan mezun olan öğrencilere iş bulabilme
imkânı sağlamak çok fazla önem arz etmektedir. Sayın Bakan "biz, her yıl, 100 000 yeni öğrenci alacağız"
diyor. Buradan, şu kürsüden, bu yasama yılının başında, Sayın
Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu bir konuşma var. Sayın Cumhurbaşkanımız,
buradan, tüm Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine, tüm bakanlara ve
Türkiye'nin tüm bürokratlarına yaptığı şu konuşmada, aynen şu ifadelere yer
vermiştir: "2000 yılı verileriyle, eğitimli gençler arasındaki işsizlik
oranı yüzde 23,7'dir; eksik istihdamla birlikte, bu oran, yüzde 31,6'ya
yükselmektedir. Ülke ekonomisi, geçerli ücretten iş isteyen her 3 eğitilmiş
gençten 1'ini işsiz bırakmaktadır." Bunu kim söyledi buradan;
Cumhurbaşkanımız, devletin en geçerli verilerini elinde bulundurarak, bu kürsüden
söyledi. Yani, biz, şu anda, üniversitelerden mezun ettiğimiz her 3 gençten
1'ine iş bulamazken, şimdi, yeniden, her yıl -200 000'e 100 000; yani, yüzde 50
oranında- artıracağımız bu öğrencilerle, böyle giderse, işsiz sayısını yüzde 45'lere
çıkarmak durumunda kalacağız. O zaman, bu ne demektir; eğittiğimiz her 2
insandan 1'i işsiz olacak demektir. İşte, o zaman da, sokaklardan gelen o büyük
patlamaları, o büyük tepkileri dikkate almalı-yız. Ben, burada "üniversite açılmasın" diye bir şey söylemiyorum,
sakın yanlış anlaşılmasın. Benim anlatmak istediğim, bu çocuklara üniversite
aç-mayı düşünürken, hatta sekiz yıllık eğitimi oniki yıl yapmayı düşünürken,
bunun olmazsa olmaz şartının, gençleri buna özendirmenin şartının da, onlara
ekonomik bir gerekçe sağlamak -yani, o mezun olan insanlara iş bulma imkânı
sağlamak- olduğunu düşünmemiz gerekir. Eğer bunu düşünemezsek, o zaman,
kuracağımız bu üniversitelere de gerekli kaynağı bulamayız. Peki, biz bunun için gerekli olanı yapıyor muyuz? Yine, Sayın
Cumhurbaşkanımız, bu kürsüden yapmış olduğu konuşmada, bu soruya cevap
vermişti; diyordu ki: "Bu gerçeğe karşılık, ülkede, eğitime, gayri safî
millî hâsıladan ayrılan payın yirmi yıllık ortalaması yüzde 2,7 düzeyindedir.
Ülkemizde, eğitim altyapısı oldukça yetersizdir." Şu hükümetin, şu gün
üçünüzün iktidar olduğu hükümetin, 2000 yılında eğitime konsolide bütçe içinde
ayırdığı pay yüzde 9,3 olarak gerçekleşmiştir. "2000 yılı, son yirmi
yılda, eğitime konsolide bütçeden ayrılan payın en düşük olduğu yıl
olmuştur." Kim diyor bunu; Cumhurbaşkanımız söylüyor. Demek ki, siz, sekiz
yıllık eğitime geçtik diye övünen, oniki yıllık eğitime geçmeyi savunan, 12
tane üniversite açıyoruz diyen bu iktidar; yirmi yıllık araştırmada,
Cumhurbaşkanının aynen buradaki ifadesiyle, son yirmi yılda, eğitime konsolide
bütçeden en az parayı da siz ayırdınız. O zaman, demek ki, bunda bir tutarsızlık
var. Burada, yeni üniversite açılması için Sayın Bakanımıza tekliflerde
bulundu arkadaşlarımız, Sayın Bakanım çok güzel bir gerekçe getirdi hemen;
"efendim, bunlar komisyonlarda görüşülmeden, icabında Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülmeden, burada bunların paraları ayrılmadan ben bunları
burada kabul etmek istemiyorum" dedi. Doğru... Şimdi, bu işin doğrusu;
ama, bir başka doğruyu da ben Sayın Bakanıma hatırlatmak istiyorum; şu
hükümette yine, vergi kanunları görüşülürken, komisyonlarda görüşülmediği
halde, şurada, bir anda, bir önergeyle hayat standardı vergisi getirildi ve
katrilyonluk bir vergi halkın üzerine bindirildi. Bir anda, şurada,
önergeyle... Hiçbir komisyonda görüşülmedi. Peki, yani, niye bir okul aç
dediğimiz zaman, üniversite aç dediğimiz zaman "efendim, komisyonda
görüşülsün, araştırılsın, altyapısı var mı" diyorsunuz; ama, vergi almaya
geldiği zaman, hiç komisyonlardaki araştırmayı düşünmüyorsunuz, hemen burada
önergeyi verip, vergiyi koyuyorsunuz. Bunu sadece o vergide yapmadınız ki. Yine, burada, şu Bütçe Kanunu
görüşülürken ödenek yok diyorsunuz; ama, 8 tane petrol şirketinin 68 trilyon
lirasını da burada affettiniz. Demek ki, sizde para var da, parayı kime
vereceğiniz konusundaki tercihiniz yanlış. Yani, eğitime, halka değil; ama,
bazı yerlere para ayırmakta çok cömertsiniz; bunu da söylemek istiyorum. Yine, burada bir konu var. Sayın Cumhurbaşkanımız buradaki konuşmasında
-Cumhurbaşkanımızın ifadesi- diyor ki: "Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planında yer verilen teknik personel arzı ve ihtiyacı projeksiyonuna göre,
aralarında inşaat, elektrik, elektronik, petrol, jeoloji ve ziraat
mühendislerinin bulunduğu tam on alanda, eğitimli işgücü fazlası vardır."
Kim diyor; Cumhurbaşkanımız diyor. Siz, bu getirdiğiniz tasarıda bir sürü
mühendislik fakültesi açıyorsunuz. Bir tutarsızlık var. Bakın, ben, bunları
komisyonda tartışın derim. Bir taraftan, diyorsunuz ki, "mühendislik
fakültesi açacağız", bir taraftan da devletin başındaki şahıs burada diyor
ki, "mühendislik alanında işgücü fazlası var." İşte, arada bir
tutarsızlık var. Bunu gidermek de bizim vazifemiz. Onun için, ben diyorum ki,
Sayın Bakanım, bunlar geldiği zaman, komisyonlarda, öyle, bir dakika
araştırmayla gitmesin ve bunlar ciddî ciddî burada araştırılsın ve hakikaten,
bakalım ki, bu dediklerimize, biz, dediğimiz kadar uyuyor muyuz; ben, bunu
söylemek istiyorum. Yine, burada, Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmalarında var; Sayın Demirel
de bunlara temas etmişti; 1 milyon civarında üniversite öğrencisinin 200 000'i
yurtlarda kalıyor, diğerleri evlerde falan kalıyor. İşte, bu da çok önemli bir
konu. Doğu Anadolu gibi bir yerde, mesela Erzurum'da -benim vilayetim- veya
bizim ilçemizde -İspir'de de yüksekokul açıldı- yurt olmadıktan sonra ev
kiralama şansı yok bir öğrencinin. Bugün, yine, İspir Meslek Yüksekokulundan
faks geldi; "bizim öğrenci kapasitemiz yurtla sınırlıdır; yurda
yerleştiremediğimiz bir öğrenciyi istihdam etme durumumuz yok; onun için, bize
yurt yapılması lazım" deniliyor. Onun için, doğudaki illerde, Güneydoğu
Anadolu'daki vilayetlerde yurt konumuna çok önem vermek zorundayız. Oradaki bir
öğrencinin, bir İstanbul'daki, bir Ankara'daki öğrenci kadar dışarıda rahat ev
bulma şansı yoktur. Onun için, Doğu Anadolu'da ve Güneydoğu Anadolu'da bu
kanunlarla beraber düşünülmesi gereken önemli bir konu yurt meselesidir. Bir başka konu daha var. Şimdi, bir yerde eşitlik diyoruz; Doğu
Anadolu'da ve Güneydoğu Anadolu'da eşitlik diyoruz; ama, Diyarbakır ve Van'daki
öğretim üyelerine Erzurum Atatürk Üniversitesindekilerden maddî yönden daha
fazla imkân sağlıyoruz. O zaman, onu da gidermemiz lazım. Bir taraftan, Doğu
Anadolu; en geri kalmış bölge; eksi 30 derece soğuk; Erzurum, Türkiye'nin en
soğuk memleketi; buradaki öğretim üyesine verdiğiniz ücret, Diyarbakır ve
Van'da verdiğiniz ücretten az olamaz. Az olduğu zaman bir haksızlık olur ve
buradan göç başlar. Üniversite açarken de geri kalmış yörelerin bir avantajı
vardır. Doğu Anadolu'da bir üniversite açtığınız zaman -mesela, Erzurum'da
açtınız- oradaki öğrenci, böyle, gözü çok fazla dışarıda değilse, mecbur
oku-yacak. Kasım ayında kar yağar, nisan ayında o kar kalkar. O soğukta
dışarıda gezemeyeceği için, mecburen, oturup, okulda ders çalışacak; eğer,
dışarıda gözü yoksa; çünkü, Doğu Anadolu gibi bölgelerde, soğuk olan yerlerde
eğitim yapma imkân, gerçekten çok zordur; çünkü, hayat şartı seni zorlar. Orada
en rahatı, sıcak sobanın yanında kitap okumaktır. Dışarıya gittiğin zaman donar
kalırsın. Onun için, Doğu Anadolu gibi bölgelerimize, eğitime para ayırırsak,
üniversiteye para ayırırsak gerçekten doğru olan şeyi yaparız ve bir de neyi
doğru yaparız; işsizliğin çok fazla olduğu ve iş imkânının çok arandığı
yerlerde iş imkânı yaratmış oluruz. Oralarda, Doğu Anadolu'da öğrenciler şubat
ayında tatile gitti mi Erzurum'da hayat durur, öğrenciler geldi mi hayat coşar.
Neden; çünkü, 30 000 kişi bir anda para harcar ve bunlar, o yörenin insanlarına
çok büyük bir imkân sağlarlar. Bir konu da şudur Sayın Başkanım; ama, vakit de kalmadı, birden bitti.
Çok önemli bir şey söylemek istiyorum. Ben, burayı çok önemsiyorum. En zengin
yüzde 20 ile en fakir yüzde 20 arasında bir araştırma yapmışlar. Araştırmalara
göre, en fakir yüzde 20 gıdaya yüzde 12 para ayırırken, en zengin, yüzde 28
ayırıyor; ama, daha kötüsü, daha önemlisi, en fakir insanlar kültüre yüzde 3,94
ayırırken, zenginler yüzde 54'ünü ayırıyor. Aralarında 11 kat fark oluyor. Ama,
eğitime ayrılan para daha da korkunç. En fakir yüzde 20, yüzde 2,20'sini
ayırırken, en zengin yüzde 20, bu eğitime yüzde 63 ayırıyor. Tam 30 katına
yakın... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ASLAN POLAT (Devamla) - Başkanım, 1 dakika verirseniz, bitireceğim. BAŞKAN - Buyurun. ASLAN POLAT (Devamla) - O zaman ne meydana geliyor; Türkiyemizde, ne
kültür olarak ne eğitim olarak birbirini anlaması mümkün olmayan, kültür
bakımından ve eğitim bakımından iki farklı kütle yetişiyor; çünkü, aldıkları
eğitim, aldıkları kültür birbirlerinden çok farklı olan bu insanlar, artık
birbirlerini de anlayamıyorlar diye düşünüyorum. Onun için, biz, burada, bu
eğitim fakültelerini, üniversiteleri açarken gerçekten bu üniversite
öğrencilerine çok önem vermeliyiz. Bir de, yine, bana Erzurum'dan gelen bir faks var; bunu da çok
önemsediğim için söyleyeceğim. Şimdi, bir taraftan diyorsunuz ki,
üniversiteleri açalım, üniversite eğitim sahalarını açalım, bir taraftan da 20 Ekim 2000 tarihinde Sağlık
Şûrası toplanıyor, bir karar alıyor... 1995 yılında ebe ve hemşirelik
dallarında, yani sağlık ebe ve hemşirelerini yüksekokullarda okutalım derken,
tutuyorsunuz, 20 Ekim 2000 tarihindeki bu Sağlık Şûrası kararıyla, ebe ve
hemşireleri, tekrar liseler babına, sağlık okullarına veriyorsunuz; yani,
geriye dönüş yapıyorsunuz. Bir taraftan, eğitimi artıracağız, üniversite
açacağız diyorsunuz; bir taraftan, tekrardan aldığınız kararlarla sağlık
alanında geriye gidiyorsunuz! Bunları da anlamak mümkün değil diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan
Bedük; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika Sayın Bedük. DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü
maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, bugün, fevkalade anlamlı bir törenle
defnedilen şehidimizi rahmetle ve minnetle anıyorum; büyük milletimize, emniyet
camiasına ve ailesine de başsağlığı dileklerimi sunuyorum ve keza, aynı şekilde
yaralılarımıza da acil şifalar temenni ediyorum. Değerli milletvekilleri, dünkü ve evvelki günkü olayla birlikte bugün
defin törenine katılan resmî kurum ve kuruluş temsilcileri ile milletimizin
katkısını, aslında, bu olaya karşı olan tepkisi ve aynı zamanda, emniyet
teşkilatımızın, güvenlik kuvvetlerimizin görev yapma şuuru ve motivasyonunu da
sağlaması açısından fevkalade anlamlı buluyorum. Çünkü, bir emniyet teşkilatı
mensubu, eğer şehit oluyorsa, suikasta maruz kalıyorsa, eğer intihar manyakları
tarafından, bir patlama sonucunda sadece emniyet mensupları değil, sade
vatandaşlarımızın dahi ölümüne veya yaralanmasına sebebiyet veriliyorsa, orada
fevkalade özenle ve önemle üzerinde durulması ve alınması gereken tedbirleri de
düşünmek gerektiği kanaatini taşıyorum. Emniyet teşkilatı mensuplarımız eğer hedef olmuşsa, bunun altında
devleti temsil etmesi, devletin, özellikle anayasal nizamını koruması, Anayasa
ve yasaları uygulaması ve nihayet, sokaktaki temsilcisi olması sebebiyle hedef
olmuş ve şehit olmuştur ve o sebeple de emniyet mensuplarının mutlaka
sahiplenilmesi gerektiğine inanıyorum. Ekonomik durumlarının mutlak surette
düzeltilmesi yanında, göreviyle ilgili daha etkin ve daha iyi bir şekilde
vazifesini yapabilecek teknolojik şartların ve mevzuat düzenlemelerinin
yapılması gerektiğine inanıyorum. Eğer bunu yapmazsak, teknolojik şartları
getirmezsek, gelişen teknolojiyi emniyet teşkilatının kendi görevleriyle
bütünleştirmezsek, orada sıkıntı çekeceğimizi belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bir intihar manyağı dedim. İşte, bu intihar manyağı
veya benzeri birkısım olaylara, terör olaylarına katılmış olan kişileri, gelin,
biz, kendi kendimize bir yargılama yapalım, bir sorgulama yapalım, kendi
kendimizi sorgulayalım; bu insanların yetişmesine neden olan bu düzende, bu
sistemde, acaba ne değişiklik yapmamız lazım; eğitim ve öğretimde neler
yapmamız lazım; ilköğretimde, ortaöğretimde, yükseköğretimde, bu insanları, bir
daha insan öldürmeyecek veya terör olaylarına karışmayacak şekilde acaba neler
yapmamız lazım geldiğini de, mutlaka, kendi kendimize yargılamamız lazım. Bunu
düşünmemiz gerektiği inancını taşıyorum. Değerli arkadaşlar, eğer yürekler dağlanmışsa, eğer kafalar
örümceklenmişse, eğer bir insan kendi üzerine patlayıcı madde koymak suretiyle
birçok kişiyi hedef alacak, devleti hedef alacak şekilde intihara teşebbüs
ediyorsa, orada sistemi, orada devleti, özellikle, bir kez daha, şu yetişen
insanlarımızı -sadece gençler olarak almıyorum- çocuğundan en üst seviyesine
kadar, mutlaka, yeniden bir yapılanmaya, yeniden bir anlayışa ihtiyaç
duyduğumuzu mutlaka gündeme getirmek gerektiğini değerlendiriyorum. Örgün ve
yaygın eğitimle, özellikle gençlerimize ve insanlarımızın tümüne yönelik
yepyeni bir anlayış içerisinde, benim kültürümde insan öldürmek yoktur, benim
inancımda insanları öldürmek yoktur (DYP sıralarından alkışlar) dolayısıyla, bu
milletin birlik ve beraberliğini bozmak isteyenleri mutlaka ortadan kaldıracak,
daha doğrusu eğitimle ortadan kaldıracak bir anlayışı, bir sistemi artık
gündeme getirmenin zamanı gelmiştir; çünkü, çağdaş ülkelerde bunlar yoktur,
gelişmiş ülkelerde bunlar yoktur. Bunlar, ancak, aşiret tipi ülkelerde vardır,
yasaların uygulanmadığı ülkelerde vardır. O halde, bizlerin de, bu sistemi,
yeniden gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyorum. Değerli milletvekilleri, bir ülkenin, ekonomik, sosyal, kültürel ve
yönetsel bakımdan birkısım ihtiyaçlarını giderebilmek için, mutlaka
üniversitelerin kurulması gerekir. Üniversitenin kurulmasıyla birlikte,
Gençlerimizin, çağın şartlarına uygun bilim ve ilimle mutlak surette takviye
edilmesi ve yetiştirilmesi gerekir. Dünyadaki teknolojik gelişmeye
bakıyorsunuz, bilimsel değişime bakıyorsunuz, bu bilimsel değişim ve gelişimle
birlikte, bu milletin, çağdaş ülkelerle, milletlerle yarışabilmesi için,
yetişen insangücünü en iyi şekliyle yetiştirmek ve onunla ilgili birkısım
düzenlemeleri ve altyapıyı hazırlamak mecburiyeti vardır. Bunu sağlayacak olan
önemli kurumlar da üniversitelerdir. Üniversite kurmak yeterli değil, kurulmuş
olan üniversitelerin bilimsel özerkliği kadar, çağın şartlarına uygun
teknolojik değişimi, gelişimi ve teçhizatı da mutlak surette o üniversiteye
taşımak gerekir. Eğer bunları yapmazsak, orada bir yanlışlık yaparız; o zaman,
sadece üniversite kurmuş oluruz, gönül almış oluruz. Toplumun gönlünü almak da
bir şey ifade etmez. Onun için, gelin, üniversite kurma hadisesinde, özellikle
bu konuları da dikkate alalım ve Büyük Önder Atatürk'ün söylediği ve güvendiği
Türk Gençliğini, çağın normlarına uygun bir şekilde yetiştirme gayretlerimizi
gerçekleştirelim ve hedefi yakalayalım diyorum. Değerli milletvekilleri, üniversiteler, tabiî ki, kurulan yerlerde, o
şehrin ekonomik, sosyal yapısını da müspet yönde etkilemektedir; ama, ben, bir
hususu çok rahat bir şekilde ifade etmek istiyorum; diyorum ki, acaba,
Türkiye'de insangücü planlaması yapılmış mıdır? Acaba, Türkiye'nin
üniversitelerin kurulmuş olan yerlerind, hangi tip üniversite veya hangi tip
fakülte veya yüksekokulların kurulması gerektiğini, nasıl bir insanın,
insangücünün yetiştirilmesi gerektiği hususunda bir değerlendirme yapılmış
mıdır? Birinci sualim bu. İkincisi, 21 inci Yüzyılın değişen koşullarında,
özellikle gençlerimiz, acaba, hangi tip üniversitelerde yetiştiği takdirde iş
bulabileceklerdir? Üniversite kuruyorsunuz; ama, üniversite mezunları, maalesef
iş bulamıyorlar. Maalesef, çok büyük sıkıntı içerisindeyiz. Bütün
milletvekillerimize, üniversite mezunu olup da üç lisan bilmesine rağmen, halen
iş bulamayan insanlar geliyor; bana geliyor, size de geliyor. Dolayısıyla,
gelin, bunu, bu ülkenin, bu milletin, özellikle daha fazla zenginleşmesi ve
uluslararası platformda daha da fazla güçlü olabilmesi için ihtiyaç duyduğu
insangücü ne ise, ona paralel olarak üniversiteleri yaygınlaştıralım mı;
yaygınlaştıralım; ama, fizikî altyapısını hazırlamak, bilimsel özerkliğini
temin etmek, araç-gereç ve teçhizatını mutlak suretle ortaya koymak şartıyla buna
evet diyoruz ve bunu, mutlak suretle gerçekleştirelim diyoruz. Yine, dijital devrimin yaşandığı bir döneme bakıyorsunuz. Biraz evvel de
ifade edildi ve biz, gerçekten Başkent Üniversitesini büyük bir gururla
izliyoruz, fevkalade güzel hizmetler yapıyor ve gen teknolojisiyle ilgili
olarak bir bölüm de kuruluyor, bundan memnuniyet duyuyoruz; ama, artı, genetik
teknolojinin, biraz daha, ziraattan tutun da bütün sosyal hayata ve teknolojiye
daha da fazla hâkim olacağı bir dönemde, bizim üniversitelerimizde doğrudan
doğruya bu konuda eğitim-öğretim yapan bölümlerin olmamasını büyük eksiklik
olarak değerlendiriyorum. O sebeple, bu konu üzerinde hassasiyetle durulmasını,
bilhassa, tekrar gündeme getirmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bir üniversitenin mahallî olarak kurulabilmesi
için, pek tabiî ki altyapı da hazırlamak lazım. Kayseri Üniversitesini, yani
Erciyes Üniversitesini takdirle burada yâd edi-yorum; çünkü, Kayserililer,
gerçekten, hem Kayseri'dekiler hem de Kayseri dışındakiler, bütün o zenginleriyle
bir araya gelmek suretiyle, üniversitenin tüm binalarını kendileri yaptılar.
Bu, çok önemli bir hizmettir; onun için, üniversite binalarını yapan bütün o
işadamlarını ve hayırseverleri minnetle anıyor ve teşekkür ediyorum. Ayrıca, bir hususu daha belirtmek istiyorum; birkısım illerde, gerçekten
altyapı bitmiş, fizikî yapı da var, öğretim üyeleri de var. Mesela, bir
Yozgat'a bakıyorsunuz, gerçekten, Yozgat'ta altyapı tamamlanmış, öğretim
üyeleri de var; dolayısıyla, artık Yozgat'a bir üniversite yapılması zarureti
ortaya çıkmış. Yine, bakıyorsunuz Kırşehir'e, Kırşehir'de keza aynı şekilde, Ahi Evran
Üniversitesi için altyapılar, her şey hazırlanmış; ama üniversite açılamıyor.
Dolayısıyla, altyapısı hazırlanmış, teknolojik yapıları tamamlanmış, öğretim
üyeleri de tamamlanmış olan benzeri yerlerde -Ordu dahil olmak üzere, diğer
yerler de dahil olmak üzere- mutlak suretle, bunların gerçekleştirilmesi
gerektiğini ve bu gibi yerlerde üniversite açılması gerektiğine inanıyorum.
Eğer, bunu yaparsak, o zaman hedefimize ulaşmış oluruz. Yoksa, Erciyes
Üniversitesinde fakülte açıyorsunuz, nerede hizmet yapacak; Yozgat'ta
yapacak... Nerede yapacak; Nevşehir'de yapacak... HASAN AKGÜN (Giresun) - Giresun'da yapacak... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Onlar da dahil tabiî; Giresun da dahil
değerli arkadaşım. Dolayısıyla, şunu belirtmek istiyorum: Bir Erciyes Üniversitesi Rektörü,
kalkacak, ta Yozgat'a kadar gidecek... Zaten, Erciyes Üniversitesinin fakülte
ve yüksekokulları, enstitüleri fevkalade fazla; gücü yetmeyecek, koordinasyon
ve işbirliğini sağlayacak gücü de yetmeyecek, performansı da yetmeyecek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Dolayısıyla, üniversitenin, gerçekten,
kendi fakülte, yüksekokul ve enstitüleri arasındaki koordinasyon ve işbirliğini
temin edebilecek, denetimini yapabilecek etkili bir idarî hizmeti de
gerçekleştirmesi mümkün olmayacaktır. Bu sebeple, biz, Doğru Yol Partisi olarak, 25 ayrı ilde... Bir değerli
sözcü, Afyon'da açıldı da, az açıldı dedi. Açıldı ya, siz ona bakın; Doğru Yol
Partisi onu açtı ya, siz ona bakın, fakülte sayısını artırırsınız; ama, önemli
olan, fakülte sayısını artırırken, dediğim gibi, gerçek anlamıyla ihtiyaca
cevap verebilecek altyapı, üstyapı ve üniversite gençlerimizi geleceğe
yetiştirecek bir anlayışı hâkim kılmaktır diyorum. Bu duygularla, buna olumlu baktığımızı belirtiyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Şahsı adına, Sayın Gaffar Yakın; buyurun. GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun
tasarısıyla, Nevşehir, Kayseri, Uşak ve Afyon'a yeni fakülteler açarak,
Afyonluları, Uşaklıları, Kayserilileri ve Nevşehirlileri sevindiriyoruz. Tüm
parlamenterlere, ama, bilhassa muhalefet milletvekillerine de, özellikle, bu
değerli katkılarından dolayı, Afyon halkı adına ve kendim adına teşekkürlerimi
sunu-yorum. Arz ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Şahsı adına, Sayın Mehmet Yaşar Ünal; buyurun. MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi,
yürürlük maddesindeyiz. Aslında, burada, çok fazla konuşacak bir şey yok;
fakat, üniversitelerin genel durumunu Meclisin gündemine getirmiş olmak da bu
tasarının yaptığı hayırlı işlerden birisi oldu. Muhalefette veya iktidarda,
fark etmez, milleti temsil eden bütün milletvekillerinin kendi illerinde
üniversite kurulmasını istemeleri doğal haklarıdır; zaten, vatandaş da bunu
bizlerden istemektedir. Bazı illerimizde, Millî Eğitim Bakanlığımızın, YÖK'ün, üniversitelerin
koymuş olduğu kriterler ölçüsünde, artık üniversite kurulabileceği, bunun
yeterli olduğu kabul edilmektedir. Bazı illerimizde, belki bu altyapı henüz
kurulamamıştır. Bunun için de, belli bir çerçeve çizilirse, yani kurulacak olan
üniversitelerdeki derslik sayısı, öğretim üyesi sayısı veya laboratuvarları,
gerekli mekânları, kampus alanı gibi kriterlerin ne olacağı tespit edilirse, bu
illere de belki bir ev ödevi verilmiş olur; sadece üniversite istiyoruz
demeyin, şu şu imkânları da tamamlayın, ondan sonra da üniversiteniz
kurulacaktır şeklinde bir aydınlatıcı hedef gösterilmiş olur. Şimdi, bu yürürlük maddesinde... Tabiî ki, bir an önce yürürlüğe
girmesini biz istiyoruz. Üniversite senatoları, gerekli dershane, laboratuvar
gibi şeyleri hazırlayacaklar; bunun yanında da, önümüzde, yapılacak olan
öğrenci seçme-yerleştirme sınavından, kurulacak olan fakültelere öğrenci alma
konusunda da hangi işlemler gerekliyse, bunu yerine getireceklerdir. Ben, ileride, tüm illerimizin üniversiteye kavuşması dileğiyle, açılacak
bu fakültelerin hayırlı olmasını diliyorum, katkılarından dolayı herkese
teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal. Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik. Soru sormak
isteyen çok sayıda arkadaşımız vardır, süremiz de buna kâfi değildir. Bu nedenle, sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 9 Ocak Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati : 18.55 A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI |
|