Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21        CİLT : 51       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

40 ıncı Birleşim

4 . 1 . 2001 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu’nun, resim-heykel sergileri ve fuarlara ilişkin gündemdışı konuşması

2. – İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın, İzmir İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Muş Milletvekili Zeki Eker’in, tütün ve pancar kotasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517)

 

IV. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak’ın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların Hazineye getirdiği malî yüke ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/3007)

2. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, din görevlisi açığına ve Kur’an kurslarına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/2889, 2890)

3. – Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, Aksaray İlindeki imam hatip ihtiyacına ilişkin sorusu ve DevletBakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan’ın cevabı (7/2939)

4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, bankalar krizinde Hazine Müsteşarlığının ihmali bulunduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Recep Önal’ın cevabı (7/3081)

5. – Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa-Akhisar Sigara Fabrikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in ce-vabı (7/3117)

6. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, Bursa Yaprak Tütün İşletme Müdürü hakkında müfettiş raporu olup olmadığına ilişkin sorusu ve DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/3195)

 


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, yeni bir yılın başlangıcında, ekonomik ve siyasî temennilerine ilişkin,

İçel Milletvekili Akif Serin de, İçel İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 79 uncu yıldönümü münasebetiyle,

Gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal'ın, sıvılaştırılmış petrolgazı kullanan araçlara uygulanan vergilere ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı cevap verdi.

Fransa Millet Meclisinde gündeme alınan sözde Ermeni soykırımı tasarısının yasalaşmasının engellenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet  Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerden birer milletvekilinin katılımıyla oluşacak parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in (6/890) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

21 ve 31 inci sıralarında yer alan sorulara, Orman Bakanı İ. Nami Çağan'ın,

6, 10, 16, 32, 34, 47, 63, 64 üncü sıralarında yer alacak sorulara da Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu'nun

Cevap vereceklerine ilişkin önergeleri okundu; gereğinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin  "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan

(6/476),

 

 

2 nci

"

"

(6/478),

3 üncü

"

"

(6/480),

14 üncü

"

"

(6/493),

18 inci

"

"

(6/499),

Esas numaralı sözlü sorulara, Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler cevap verdi; 2 ve 3 üncü sıralardaki sorularda, soru sahibi karşı görüşünü açıkladı.

6 ncı

"

"

(6/483),

10 uncu

"

"

(6/489),

16 ncı

"

"

(6/495),

32 nci

"

"

(6/518),

34 üncü

"

"

(6/521),

47 nci

"

"

(6/538),

63 üncü

"

"

(6/561),

64 üncü

"

"

(6/562),

Esas numaralı sözlü sorulara, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu;

19 uncu sırasında bulunan (6/500) esas numaralı sözlü soruya, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk;

21 inci  sırasında bulunan (6/507),

31 inci    "      " (6/517),

Esas numaralı sözlü sorulara da Orman Bakanı İ. Nami Çağan,

Cevap verdi;

4 üncü sırasında bulunan

(6/481),

 

 

 

5 inci

"

"

(6/482),

 

Esas numaralı sözlü sorular, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için yazılı soruya çevrildi ve gündemden çıkarıldı;

 

 

 

 

7 nci sırasında  bulunan

(6/486),

 

 

 

8 inci

"

"

 (6/487),

 

9 uncu

"

"

 (6/488),

 

11 inci

"

"

 (6/490),

 

12 nci

"

"

 (6/491),

 

13 üncü

"

"

 (6/492),

 

15 inci

"

"

 (6/494),

 

17 nci

"

"

 (6/498),

 

20 nci

"

"

 (6/501),

 

Esas numaraları sözlü sorular, ilgili Bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/650, 1/679) (S. Sayısı: 517) Kanun Tasarısının görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurul salonunda hazır bulunmadığından, ertelendi;

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifi (2/94, 2/232, 2/286, 2/307, 2/310, 2/311, 2/325, 2/442, 2/449) (S.Sayısı: 527) bir süre görüşülerek 10 uncu maddesine kadar kabul edildi.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Ocak 2001 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.58'de son verildi.

Ali Ilıksoy

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Yahya Akman

Cahit Savaş Yazıcı

 

Şanlıurfa

İstanbul

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Mehmet Ay

 

 

Gaziantep

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

4 Ocak 2001 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Yahya AKMAN (Şanlıurfa), Mehmet AY (Gaziantep)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40 ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, resim-heykel sergileri ve fuarlar hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Himoğlu. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

 II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu’nun, resim-heykel sergileri ve fuarlara ilişkin gündemdışı konuşması

MÜCAHİT HİMOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizin yeni yılını kutlar, saygılarımı sunarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanat, millî kültürün ve evrensel kültürün en önemli unsurlarındandır. Sanatın içinde resim ve heykel de önemli bir etkinliğe sahiptir. Sanatın millî olması ve sanatın sanat için olması her dönem tartışılmıştır. Sanatın sanat için olması ne kadar önemliyse, belli dönemlerde ve belli durumlarda sanatın millî olması da o kadar önemlidir. Yani, her iki görüşün de haklı olan tarafları vardır. Huzurlarınızda böyle bir giriş yapmamın sebebi, biraz sonra sizlere arz edeceğim hususun yanlış anlaşılmasını önlemek içindir.

Elbette ki, her sanat eserine biz saygı gösteririz, herkes de saygı gösterir; ancak, bir sanat eseri, sanat olmanın boyutunu aşarsa, onun da karşısına dikiliriz, dikilmemiz de gerekir. Yeni Düşünce Dergisinin 4 Ocak tarihli sayısında bir haber yer aldı. Bu habere göre, Ankara'da, başkentte, İskitler'de, Emniyet Müdürlüğü binasının yanında, Migros’ta "Ünlülerin Heykelleri" adı altında, mumdan yapılmış heykeller sergileniyor. Bu sergide birçok ünlü var; ancak, bunlardan biri de Makarios'tur. Migros’un zemin katındaki bu mumdan heykeller, Rusya'dan, Petersburg'tan getirilmiş ve Makarios'un heykeli de, Makarios'un sağlığında, Ortodoks-Rum yakınlaşması zamanında yapılmış ve şimdi de, getirilmiş, başkentin göbeğine yerleştirilmiş. "Ünlülerin heykelleri şemsiyesi altında, katil Makarios, gülen çehresiyle karşımıza çıkıyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu sergiye ilkokullardan, liselerden çocuklarımız getirili-yor; vatandaşlarımız ziyaret ediyor. Fikirlerini beğenelim beğenmeyelim, Marks'ın, Lenin'in heykelleri de olabilir burada; ancak, Makarios, Türk düşmanlığıyla tanınan, Türk kanını dökmüş bir küçük adamdır ve Türkiye, bugün, Avrupa Birliği yolunda çabalarken, Kıbrıs sorunu karşısında sıkıntıdadır. Böyle bir dönemde, Makarios'un heykelinin, hangi gerekçeyle olursa olsun, başkentte arzı endam etmesinin tarifi yoktur. Böyle bir mantık, meşhur oldu diye, daha nice katillerin heykellerini de sergileyebilir.

Kültür Bakanımızın hassasiyetini, biz, çok iyi bilmekteyiz; İçişleri Bakanımızın da. Bu maddî hatayı, bürokratların gözden kaçırması olarak mütalâa ediyoruz ve en kısa zamanda, birçok katliamın yanı sıra, 23 Aralık 1963'te Kıbrıs Türk Alayı doktoru Binbaşı Nihat İlhan'ın 2 ve 3 yaşındaki körpe bebeklerini banyo küvetinde acımasızca katleden, son binyılın en büyük katliamcısı olan Makarios'un sırıtan heykelinin kaldırılmasını bekliyoruz. Kendisini çok yakinen tanıyıp, özellikle millî konulardaki hassasiyetlerini takdir ettiğimiz Sayın Bakanımızın, burada "bu heykelin kaldırılması talimatını hemen vereceğim" açıklamasını yapmasını talep ediyorum.

Aslında, Türkiye'nin, ne Yunanistan'la ne de ABD'yle baş edemeyeceği, üstesinden gelemeyeceği hiçbir sorun olamaz. Asıl sorun, içimizdedir ve sanat adına, eli kanlı bir Türk düşmanının heykelini, çocuklara, dünya ünlüsü diye tanıtan mantalitede yatmaktadır. Bu mantaliteyi aşamadığımız sürece, değil Kıbrıs meselesini, kendi içimizdeki küçük meseleleri bile çözemeyiz.

Bir heykelden ne çıkar; bunu, bu kadar büyütmenin ne anlamı var diyenler olabilir. Millî meselelerde "küçük, büyük" diye bir şey olmamalıdır. Millî konularda, özellikle, hassas olmak, hiç taviz vermemek mecburiyetindeyiz. Girne ve Lefkoşa sokaklarında dolaşıp, kendi kendilerine konuşan, elleri kollarıyla garip işaretler yapan, bazen gülen, bazen de ağlayan, saçı sakalı birbirine karışmış insanlara rastlanır. Bunları gören turistler "zavallı deli" diyerek, geçip giderler. Oysa, bu soydaşlarımızın gömleklerini çıkaracak olursanız, göğüslerine bıçakla kazınan bir put, onun altında da "EOKA-Enosis" yazısını görürsünüz. Bu işkencenin de mucidi Makarios'tur. İşte, biz, bu Makarios'un heykelinin kaldırılmasını istiyoruz.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Himoğlu.

Gündemdışı ikinci söz, İzmir İlinin sorunları hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekili Kemal Vatan'a aittir.

Buyurun Sayın Vatan. (DSP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz 5 dakika.

2. – İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın, İzmir İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

KEMAL VATAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kültür, tarih, turizm ve sanayi kentimiz İzmir'in sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize saygılar sunarım.

Sözlerime başlamadan önce, menfur tecavüzlerle, saldırılarla hayatlarını yitiren polislerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyor; bölücü, hain, cani teröristleri de nefretle kınıyorum.

Geçmiş mübarek ramazan bayramınızı ve yeni yılınızı kutlar, hepinize, tüm vatandaşlarımıza, yurt dışındaki soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

İzmir, uygarlığın beşiği, Ege'nin günümüze kadar yaşayabilmeyi başarmış en önemli bir simge kentidir. Ege'nin incisi İzmir (Smyrna- Samornia) millattan önce 3000 yıllarında Lelegler tarafından kurulmuştur. Sırasıyla, Hitit Krallığı, Aioller, İonlar, Perslerden sonra, milattan önce 334 yılında Büyük İskender'in, daha sonra Seleukoslar hâkimiyetine giren İzmir, milattan önce 133 yılında Romalıların eline geçmiş, Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla da milattan sonra 359 yılında Bizanslıların bir eyalet merkezi olmuştur. 1081 yılında Türk hâkimiyetine geçen İzmir, 1426 yılından itibaren Osmanlı Devleti idaresine girmiştir. Beşyüz yıla yakın bir süre Osmanlı idaresinde kalan İzmir, 15 Mayıs 1919 yılında Yunanlılar tarafından işgal edildiyse de, 9 Eylül 1922 yılında Türk ordusu tarafından kurtarılmıştır.

Antik Smyrna'dan günümüze, tam beş bin yılı dolu dolu yaşamış İzmir, çevresindeki ören yerleri ve turistik kazanımlarıyla tarihsel, aktüel birikime sahip bir kentimizdir.

İzmir, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın simgesi olmuş bir gazi kentimizdir. Millî mücadele, İzmir'in 15 Mayıs 1919'da işgaliyle başlamış olup, İzmir'in 9 Eylül 1922'de kurtarılmasıyla kesin biçimde sonuçlanmıştır. Ayrıca, 15 Mayıs 1919, işgalci güçlere karşı gazeteci Hasan Tahsin'in ilk kurşunu sıktığı gündür. 1919 yılının 15 Mayısında İzmir'i işgal ederek tarih boyunca hür ve bağımsız yaşamış bir ulusu yok edeceklerini sananlar, millî mücadele ruhunun öncülerinden gazeteci Hasan Tahsin'in ilk kurşunuyla eşine az rastlanır bir mücadele ve kahramanlık örneğiyle karşılaşmışlardır. Bu, hem yerel hem de ulusal bir kurtuluştur; üstelik, tüm mazlum uluslara örnek teşkil ettiği için de, evrensel bir misyona sahiptir.

İzmir, demokratikleşmenin de öncü kenti olmuştur. 1925 yılında Türkiye Cumhuriyetinin ilk demokratik kongresi olan Türkiye İktisat Kongresine ev sahipliği yaparken, cumhuriyet döneminde de devrimci, laik atılımların, 1946 büyük demokrat halk hareketinin, daha sonraki dönemlerde parlamenter bilincin gelişmesi süreçlerinde daima öne geçmiş, parlamış, ışık tutmuş ve öncülük yapmıştır.

İzmir'in millî mücadele ve sonrasında gösterdiği ulusal bilinç, bölgede ulusal ticaret bilincinin doğmasına yol açmıştır. Bu enerjik süreç, daha sonra, 1950 yıllarında Ege'nin sanayileşmesine dönüşmüştür. Bu sanayileşme süreci, bizi, 1980'li yıllarda ihracata dayalı üretim kazanımlarına, 1990 yılından sonra da küreselleşme ideallerine bağlamıştır.

Şehrimizin tarihinde Fenikelilerden, İonlardan beri var olan serbest girişim geleneği, günümüzde, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Borsası, EGEV, EGİAD, ESİAD gibi kurumlar ile irili ufaklı binlerce firma, şirket ve bankayla 21 inci Yüzyıla güçlü bir şekilde girme ideali peşindedir.  İlimiz, Ege Bölgesinin öncüsü bir ticaret ve sanayi kentidir.

İktisadî kalkınmanın dinamik unsurlarından olan sanayi sektöründe önemli gelişmeler kaydeden İzmir, yüzyıllar boyunca Avrupa ve Akdeniz'in en önemli ticaret merkezlerinden biri olma özelliğini sürdürmektedir. Kıyı ve liman kenti olması, ekonomik kalkınma potansiyeli olan İzmir'i, ekonomik bakımdan ön planda tutan faktördür. Ticarî faaliyetler yönündende, ülkemizin önde gelen illerimizden birisidir. Özellikle gıda ürünleri, inşaat ürünleri, ağaç ürünleri, tekstil ürünleri ve mobilya, kimyevî ürünleri, tarım ürünleri ticareti, İzmir ticaretine ivme kazandırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, her türlü rekabetin küresel boyuta taşınacağı 21 inci Yüzyılda var olmanın tek koşulu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Vatan.

KEMAL VATAN (Devamla) - ... yerel ve ulusal değerlerimizi koruyarak, sahip olduğumuz potansiyeli en iyi şekilde değerlendirmek ve bu rekabete entegre olmaktır. İzmir, bu yarışta küresel rakiplerinin yanı sıra, yatırım alanında yaşadığı bölgesel handikaplardan dolayı, ulusal boyutta da uğraş vermektedir.

Bölgede kalkınmanın lokomotifi olan sanayicimizin bölgesel handikaplarını ortadan kaldırabilmek için, doğalgaz, Çandarlı Kuzey Ege Limanı, ulaşım projeleri, organize sanayi inşaatları öncelikli olarak sonuçlandırılarak İzmir sanayicisinin önü açılmak zorundadır. Bölgede tarımsal kalkınma için ise, yörede hayatî önem taşıyan Bakırçay Kınık Barajı ile Küçükmenderes Beydağ Barajı inşaatı çalışmalarına hız verilmesi büyük önem taşımaktadır.

Türkiye'nin nüfus bakımından üçüncü büyük şehri, sanayi potansiyeli açısından ikinci büyük şehri olan İzmir, ne yazık ki, son yıllarda, sanayide ikinci büyük şehir olma konumundan uzaklaşmıştır. 1985 yılında gayri safî millî hâsıladan İzmirlilerin fert başına aldıkları pay 6 800 dolarken, bugün bu rakam 3 500 dolar seviyesine gerilemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Vatan.

KEMAL VATAN (Devamla) - Ayrıca İzmir'in tarihî ve en eski yerleşim yerlerinden olan Karşıyaka'ya bağlı Bayraklı'nın ilçe olması konusunda çalışmalarımız başlamış olup, konunun en kısa sürede Genel Kurul gündemine alınıp sonuçlandırılması, bölgede yaşayan Bayraklı halkımız için büyük önem taşımaktadır.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Vatan.

KEMAL VATAN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, konuşmacıların mikrofonda sesi kesildiği anda, televizyon görüntüyü vermiyor, o hususu bilmenizi istiyorum. Yani, konuştuğunuz zaman, televizyon, oradaki görüntüyü ve sesi vermiyor. O hususu arkadaşlarımız bilirse, sanıyorum, süredeki hassasiyetime daha titiz uyarlar diye düşünüyorum.

Gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın Bakan?.. Yok.

Gündemdışı üçüncü söz, tütün ve pancar kotası hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Sayın Zeki Eker'e aittir.

Buyurun Sayın Zeki Eker. (DSP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz 5 dakika efendim.

3. – Muş Milletvekili Zeki Eker’in, tütün ve pancar kotasına ilişkin gündemdışı konuşması ve DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

ZEKİ EKER (Muş) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tütün, pancar kotasıyla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce yapılan konuşmada, İzmir'in güzelliklerinden, tarihinden, kültüründen söz ettiler. Gerçekten, çok sevindirici bir olay; ama, benim şu anda aynı güzelliklerden söz etmem mümkün değil; çünkü, o güzellikleri -kendi ilim adına, Muş adına konuşuyorum- görmedim ve yaşamadım.

Şimdi, Muş'un gelir kaynağı, tütün ve pancar ekimidir. Pancar ile tütünü de, maalesef, son yıllarda, getirip kotaya bağlamış bulunmaktayız. Bugün biraz da muhalefete yardımcı olacağımı sanı-yorum. Bana göre, bu kota, biraz da adaletsiz bir kota olarak uygulanıyor. Tekelden sorumlu Bakanımız da burada; geçen yılda, 1999 yılında, Muş'ta, doğu ve güneydoğuda ekilen tütünlerin yüzde 50 kotaya bağlandığını, yani -bu konuyu açmak istiyorum- vatandaşın ekmiş olduğu tütünün yüzde 50'sine hiç fiyat verilmediğini, 100 kilodan 50'sinin devlete gideceğini, geri kalan 50 kiloya devletin fiyat vereceğini... Bu konuda Sayın Bakanımızın çok büyük çabası olmuştur. 1999 yılında, bütün çabalara rağmen, ancak bunu yüzde 25'e indirmişiz; yani, yüzde 25'inin parası ödenmiştir, yüzde 25'i, âdeta, yok sayılmıştır. Sayın Bakanımıza, bu çalışmalarından dolayı, hepinizin huzurunda teşekkür ediyorum; ama, 2000 yılı için, bildiğim kadarıyla, tekrar, yüzde 50'lik kotanın uygulandığını, yüzde 50'den fazlasının kesinlikle ödenmeyeceğini...

Şimdi, sayın milletvekilleri, hepinizden soruyorum; her gelen hükümet, doğu ve güneydoğunun kalkınmasıyla ilgili reformların yapıldığını, paketlerin açıldığını, katrilyonların gittiğini söylüyor; ben, bugüne kadar, Muş'ta yaşayan biri olarak, ne katrilyonların ne trilyonların ne milyarların geldiğini şahsen görmedim. 57 nci hükümet döneminde...

HALİT DİKMEN (Aydın) - Kuşadası'nda yaşayın o zaman...

ZEKİ EKER (Devamla) - Şimdi, eğer, müdahale etmeden dinlerseniz... Tabiî, Bodrum'da yaşıyorsunuz, Kuşadası'nda yaşıyorsunuz, açlığın ne olduğunu da bilmiyorsunuz! Onun için, rahatlıkla laf atarsınız! (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Ama, Muş'ta yaşamayı düşünmediğiniz için, o sıkıntıları da bilmezsiniz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, herkesten, belki, şu anda, genel başkanlarımız burada değil, grup başkanvekillerinden, hükümet adına, yardım istiyorum. Mutlaka, bu konunun iyileştirilmesi gerekir. Yani, düşünün, bir ilde geçim kaynağı yalnız tütündür, pancardır. Eğer, vatandaş bunu ekemiyorsa... Yani Muş gibi yerde -kendi ilimden örnek veriyorum- 150 kilogram tütünle, 10 çocukla nasıl geçinirsiniz?! Ben bunu çözemedim. Eğer bunu çözecek birisi varsa, bana yardımcı olmasını rica ediyorum. Bunun mutlaka bir çaresinin bulunması gerekir. Bu konuda iyileştirmenin yapılması gerekir. Bu adaletsiz düzenin mutlaka değişmesi gerekir. Muş'ta gelir seviyesi şu anda 550 dolar, 560 dolardır, Afrika'ya baktığınız zaman 800 küsur dolardır. Demek ki, Muş'taki yaşam standardı Afrika'nın da çok çok altındadır. Onun için, hükümetin, bu konuda, artık -acil bir paket mi diyorsunuz, acil bir reform mu diyorsunuz, acil bir yardım mı diyorsunuz, bunun ismini ne koyarsak koyalım- mutlaka bir iyileştirme yapması gerektiğini düşünüyorum ve 57 nci hükümetin de bunu yapacağına inanıyorum; çünkü, vatandaşın gerçekten çok büyük beklentisi vardır. Vatandaş, 57 nci hükümete inanmıştır, inanmaya devam edeceğini umuyorum; 57 nci hükümetin de, bu vatandaşı hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünüyorum. Bundan dolayı, herkesten yardım istiyorum. Mutlaka, buna bir el atılması gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten, orada yaşayan insanlar çok zor durumdadır. Başka yapılacak bir şey yoktur. Hükümetin yapabileceği başka bir şey vardır... Zaman zaman, sayın bakanlarımızla konuştuğumuzda, hükümetin tütünde, pancarda zarar ettiğini söylemektedirler.

BAŞKAN - Sayın Eker, 1 dakika içerisinde toparlarsanız...

ZEKİ EKER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Buna alternatif olarak, yeni ürünler geliştirilebilir, yeni mahsuller yetiştirilebilir. Bunu araştırmanın da, devletin ve hükümetin görevi olduğunu düşünüyorum.

Süremi de zorlamadan konuşmamı bitireceğim Sayın Başkan; daha önce uyarmıştınız, görüntünün olmamasından dolayı...

Bu vesileyle, 57 nci hükümetin, gerçekten, bu konuda iyileştirme yapacağına inanıyorum. Sayın grup başkanvekillerimizin de bunları sayın genel başkanlarımıza ileteceği umuduyla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Eker.

Gündemdışı konuşmaya, Devlet Bakanımız Sayın Rüştü Kâzım Yücelen cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Muş Milletvekili Sayın Zeki Eker'in gündemdışı konuşması üzerine huzurlarınıza geldim.

Öncelikle belirtmek istiyorum ki, tütün üreticisinin sorunlarını, bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da uygulanan tütün kotasını, milletvekili arkadaşlarım çok yakından takip etmektedirler. Muş Milletvekilimiz Sayın Zeki Eker, yine, Sayın Erkan Kemaloğlu, Devlet Bakanımız, Bitlis Milletvekili Sayın Safder Gaydalı, Hatay Milletvekilimiz Sayın Levent Mıstıkoğlu tütün kotası üzerine çeşitli kereler Bakanlığımıza gelip müracaatlarda bulundular.

Sayın Zeki Eker'in konuşması hem pancar hem tütün üzerine; ancak, ben, müsaade ederseniz sadece tütünle ilgili gelişmeleri size arz etmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, ülkemizde, tütün üretim planlaması, Bakanlıklararası Tütün Kurulu kararıyla yapılmakta olup, bu kurul da Tekelden sorumlu Bakan olarak bendeniz, hazineden sorumlu Devlet Bakanımız, Maliye Bakanı, Tarım ve Köyişleri Bakanı ile Sanayi ve Ticaret Bakanından oluşmaktadır. 2000 yılı üretim planlaması da, bölgeler bazında, sözü edilen kurul tarafından, kararla belirlenmiştir. Tabiî ki, her bakanlık, kendi elindeki verileri gündeme getirerek, bu kurulda tütün kotası uygulanmasını istemektedir. İşte, Hazine, yapılan uluslararası anlaşmalarla mevcut ödemelere göre, Tarım Bakanlığı, kendi elindeki, Sanayi Bakanlığı, kendi elindeki dokümanlarla gelmektedir; ancak, ben, ülkemizdeki genel durumu da sizlere aktarmak istiyorum, bu, Tütün Kurulu kararı alınırken nelere dikkat edilmiştir, onları aktarmak istiyorum.

Ülkemizdeki tütün üretimi ve mevcut stok durumu, 1993 ürün yılı sonunda ekonomik rakamların çok üzerine çıkmasıyla beraber, 1994 ürün yılı itibariyle üretim planlamasına başlanılmış ve 1996 ürün yılı dahil, başarı elde edilmiştir; ancak, 1997 ürün yılında üretim planlaması yapılmaması sebebiyle stoklar tekrar yükselmiş ve istenilmeyen rakamlara ulaşılmıştır. 1998 ürün yılından itibaren de, yeniden kota uygulamasına başlanılmıştır.

Genelde, kısaca arz etmem gerekirse; Türkiye, yıllık 150 000 ton tütün yetiştirdiği takdirde, hiçbir sorunla karşılaşmadan işleyebilecektir; bunun 50 000 tonunu iç piyasada kendi ihtiyacı için kıyacak, 100 000 tonunu da ihraç edecektir; ancak, 1997 ve 1998 yıllarında, yıllık 250 000 tonlarda üretim olduğu düşünülürse, her yıl artan bu rakamlar, tütün stokunu artırmıştır. Halen, Tekel Genel Müdürlüğünün stoklarında, yıllık 150 000 ton ihtiyaç karşısında 507 000 ton tütün mevcut olup, bunun yüzde 6,5'ini teşkil eden 33 093 tonu doğu bölgesi tütünleridir. Doğu bölgesi tütünü dediğimiz, sadece, Bitlis ve Muş tütünleridir. Doğu bölgesinde 1999 üretim yılında 6 000 ton üretim kontenjanı dağıtılmış olmasına rağmen, üretim, yüzde 61,6 fazlasıyla 9 697 ton olarak gerçekleşmiş ve tamamı satın alınmıştır. Satın alınan tütün karşılığı olarak, 29 298 üreticiye 10 trilyon 691 milyar lira ödemede bulunulmuştur. Biraz önce, değerli milletvekilimiz Sayın Zeki Eker'in "yüzde 25'i heba oldu" dediği, geçtiğimiz yıl kotadışı üretim yapanların kontenjan fazlası üretiminin yüzde 75 bedelle, yani, yüzde 25 eksiğine satın alınması olayıdır. Bütün tütün alınmıştır; ama, kota fazlası tütün, yüzde 25 eksik bedel ödenerek alınmıştır.

Muş İlinin bu üretim içerisindeki payı, üretim olarak, 12 410 ekiciyle, 4 821 tonla yüzde 42; ödenen bedel mukayesesi olarak da, 4,8 trilyon lirayla yüzde 46 düzeyindedir. Muş İline, 1999 ürün yılı için 2 490 ton üretim kontenjanı tahsis edilmiş olmasına rağmen, üretim, kontenjanın yüzde 96,6 üzerinde gerçekleşmiştir. Muş menşeli tütün, Tekel Genel Müdürlüğü stoklarında 17 102 tona ulaşmış; buna mukabil, bir yıllık tüketim ihtiyacı, Muş tütünü için, 1 400 ton düzeyinde kalmıştır. Yani, bir yılda 1 400 ton Muş tütününe ihtiyacımız varken, Tekel olarak, şu anda, depomuzda 17 102 ton Muş tütünü bulunmaktadır. Kısaca, Muş tütünü olarak, mevcut stoklar, Tekelin on iki yıllık ihtiyacını karşılayacak düzeydedir.

2000 ürün yılı için, doğu bölgesine tahsis edilen üretim kontenjanı 5 500 ton olmasına rağmen, üretimin -verilen kontenjanın yüzde 26 üzerinde- 6 907 ton olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. Beklenen üretimin 3 000 tonluk kısmını sadece Muş tütünü; Muş merkez, Hasköy, Kızılağaç ve Solhan oluşturmaktadır. Muş İline tahsis edilen üretim kontenjanı 2 447 ton olmasına rağmen, beklenen üretimin yüzde 22,5 üzerinde gerçekleşeceği düşünülmektedir.

Doğu bölgesi ve Muş İlinde tütün üretici sayısının yüksek gözükmesinin sebebi, gerçekte, üreticilerin aile içerisindeki bireylere fazla koçan çıkarmalarından kaynaklanmaktadır. Günümüz dünyasında, tüketilme şansı bulunmayan veya ihtiyacın üzerinde üretim yapılan tütünlerin bir disiplin altına alınması, kuşkusuz kaçınılmazdır.

Onüç aylık emeğini veren binlerce kişinin ortaya koymuş oldukları ürünün, belli bir zaman geçtikten sonra imha edilecek durumla karşı karşıya kalınması, kabul edilebilir değildir. Amerikan blend tipi sigaraların iç ve dış pazarda sürekli olarak artış göstermesi, özellikle bölge tütünlerine olan talebi asgarî seviyelere indirmiştir; ancak, biraz önce de söylediğim gibi, milletvekillerimizden Sayın Zeki Eker'in, Sayın Erkan Kemaloğlu'nun, Sayın Mahmut Bozkurt'un, Sayın Mıstıkoğlu'nun ve Adıyaman İlimizin diğer milletvekillerinin müteaddit defalar gelişlerinde, konu -tütünle ilgili bölümüyle- diğer bakanlıklara da aktarılmıştır. Bakanlıklarımız, bu konu üzerinde çalışmalarını sürdürmektedirler. Şimdi, burada söyleyebileceğim bir konuyu hemen gündeme getireceğim, diğerlerinde halen incelemeler, çalışmalar sürmektedir; ancak, kotanın uygulanması düşünülmektedir, kota tam olarak uygulanacaktır. Hatta, yine gazetelerden okuduğunuz gibi, Ocak 2001 sonuna kadar, uluslararası anlaşmalara ve stand-by anlaşmasına göre, Tekelin belli bölümlerinin özelleştirilmesinden söz edilmektedir. Burada da gazetelere yanlış bir aksediş vardır veya stand-by anlaşması yapılırken bu konu üzerinde çalışan arkadaşlarımızın bu konuda, belki, bilgi eksikliği vardır. Tekelin sadece yaprak tütün işleme birimlerini özelleştirmeye devredeceğinden bahsedilmektedir. Yaprak tütün işleme birimlerinin özelleştirmede yapılabilecek bir işlemi yoktur; ama, bizim, uluslararası anlaşmalarda, devletin, üretimden ve finanstan elini çekmesi açısından, yaprak tütün işletmelerinin gündeme getirilmesi doğru olmakla birlikte, Tekelin tümünün, belki, Özelleştirme İdaresine devredilerek, bu konudaki taahhütlerimizin de yerine getirilmesine çalışılacaktır.

Ancak, şunu bilmenizi istiyorum: Dünya Bankası desteğiyle uygulanması düşünülen çiftçiye doğrudan gelir desteği projesi, tütün üretimine tamamen izin verilmeyen veya ekim alanları kısıtlanan ekicilerin uğradıkları bedel kaybının telafisi çalışmaları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığımız tarafından öncelikle seçilecek pilot bölgelerde yürütülmeye başlanacaktır. Bu projenin yaygınlaştırılması halinde üreticilerin gelir kayıpları önlenmiş olacaktır. Doğrusu da budur. O bölgedeki insanlarımıza, doğrudan doğruya "tütün ekme, pancar ekme, hiçbir şey ekme, evinde otur" deme şansımız yoktur. Devlet olarak, hükümet olarak bir alternatif geliştirmek zorundayız. Bunun için de, bu gelir desteği muhakkak sağlanmalıdır veya yine, değerli konuşmacı milletvekilinin söylediği gibi, burada alternatif ürün ekimine geçilmelidir. Bu konuda da yine ürün desenlemesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız tarafından bir çalışmayla devam ettirilmektedir. Bunların neticesi alındığı zaman bu tip şikâyetlerin önleneceğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçi-yoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/650, 1/679) (S. Sayısı : 517) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde ilavesine ilişkin önergeler mevcuttur, bu nedenle tasarının başlığını yeniden okutuyorum:

"Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere, yeni madde ihdasına ilişkin önergelerde, görüşülmekte olan kanun tasarı veya teklifine konu olan kanunun komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gereğidir.

Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım, komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki ek maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Evren Bulut

Abdullah Veli Seyda

Zeki Ergezen

 

Edirne

Şırnak

Bitlis

 

Celal Esin

Sait Açba

 

 

Ağrı

Afyon

 

Ek Madde:

Trakya Üniversitesine bağlı olarak Edirne İli Keşan İlçesine İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Uzunköprü İlçesine Veteriner Fakültesi açılması.

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Çoğunluğumuz yok efendim.

                                 

(1) 517 S. Sayılı Basmayazı 28.6.2000 tarihli 121 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamadığı için önergeyi işleme alma şansım yoktur.

Bu arada, Çankırı Milletvekilleri Hakkı Duran, İrfan Keleş ve arkadaşlarının, Çankırı İlinde bir fakülte kurulmasına ilişkin; yine, Adana Milletvekili Metanet Çulhaoğlu ve arkadaşlarının Çukurova Üniversitesinde hukuk fakültesi kurulmasına ilişkin; Konya Milletvekili Sait Gönen ve arkadaşlarının, Selçuk Üniversitesinde bir tıp fakültesi kurulmasına ilişkin; Kastamonu Milletvekili Hadi Dilekçi ve arkadaşlarının, Kastamonu'da bir fakülte kurulmasına ilişkin önergelerini de, Komisyonun salt çoğunlukla katılma imkânı bulunmadığı için işleme alma şansım yoktur.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLÂTI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 28.3.1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun 25 inci maddesinin (d) ve (f) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"d) Rektörlüğe bağlı İlahiyat Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve İletişim Fakültesinden;"

"f) Rektörlüğe bağlı Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Kayseri Meslek Yüksekokulu ve Yozgat Meslek Yüksekokulundan;"

BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek.

Buyurun Sayın Çiçek.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Efendim, Sayın Mahmut Göksu konuşacaklar.

BAŞKAN - Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; he-pinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime geçmeden, geride bıraktığımız mübarek Ramazan Bayramınızı, yeni yılınızı kutlarken, dün ve daha önceki günlerde kaybetmiş olduğumuz şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, böyle elim hadiselerin bir daha yaşanmaması dileğiyle sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, üzerinde görüştüğümüz kanun tasarısı, birtakım üniversitelerimize yeni fakültelerin açılmasıyla ilgilidir. Elbette, biz, Fazilet Partisi olarak, üniversitelerin yaygınlaşması ve bunlara bağlı olarak fakültelerin açılmasından yanayız. Dolayısıyla, bu kanun tasarısına da olumlu baktığımızı sözlerimin başında ifade etmek istiyorum; ancak, buradan, bu kanun tasarısını da fırsat bilerek, Yükseköğretim Kurulu hakkında görüşlerimizi, bir nebze olsun, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir aradönem ürünü olan YÖK, kurulduğu günden bugüne hep tartışılmıştır. YÖK'ün Başkanı olan Kemal Gürüz dönemindeyse, bu kurumun ve özellikle de Kemal Gürüz'ün yaptığı icraatlar, üniversite öğrencilerini, eğitim elemanlarını ve vatandaşları isyan ettirmiştir; kuruluşunun 19 uncu yılında, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının yaptığı gösteriler -bundan iki ay kadar önceydi- bunun en somut kanıtıdır. Akademik özerklik ve bilimsel özgürlük tırpanlanarak, üniversiteler, âdeta, birer hapishaneye çevrilmiştir. Üniversiteler, aklın, bilimin ve sağduyunun kaleleri olması gerekirken, korkunun, kıyımın ve kayırmanın mekânı olmuştur.

2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunuyla, üniversiteler, sözümona, Yükseköğretim Kurulunun çatısı altında disipline edilip düzene sokulmuştur. Haddizatında, YÖK, 12 Eylül askerî darbesinin vücuda getirdiği, işleyişi itibariyle, antidemokratik bir müessesedir. Üniversite öğrencisini ve hocalarını potansiyel suçlu gören 12 Eylül yönetimi, 82 Anayasasından önce YÖK Kanununu çıkararak, üniversiteleri kışla nizamına sokmayı amaçlamıştır. Aradan geçen 19 yılda, YÖK, her geçen gün, imparatorluğunu biraz daha büyüterek, her türlü dayatmacılığın, bilimsellik yerine keyfîliğin ve antidemokratik uygulamaların mekânı olmuştur. Bununla ilgili, gazetelerde, haberleri, köşe yazarlarının eleştirilerini sürekli görmekteyiz. Bakınız, değerli arkadaşlar, işte, Milliyet Gazetesinden Abbas Güçlü -bu konuda çok yazıyor- diyor ki: "Ortalığı karıştırmada YÖK Başkanı Kemal Gürüz'den daha başarılı birisini bulmak çok zordur; yani, bu insanın işi gücü, maalesef, ortalığı karıştırmak, attığı her adım dengeleri alt üst ediyor. Bir kişiyi memnun edeceğim diye yüz kişinin huzurunu bozuyor. Yarardan çok, zarar getiriyor."

Yine, bir başka tarihte, aynı yazar "hırsı her zaman mantığının önüne geçti, kendi yaptığını hep en doğru olarak gördü, uzlaşmacı değil, dayatmacı oldu" diyor. İşte, eleştirmiş olduğumuz, bizim, bu mantıktır; yoksa, devletin kurumlarına her zaman saygımız vardır; ama, bu dayatmacı mantığın da her zaman karşısında olduğumuzu, bu konuşmamda, huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, aradan geçen 19 yılda, YÖK, her geçen gün, imparatorluğunu biraz daha büyüterek, her türlü dayatmacılığın, bilimsellik yerine keyfîliğin ve antidemokratik uygulamaların mekânı olmuştur. Son on yılda kurulan hükümetlerin tamamı, programlarında, YÖK'ü, sadece üniversitelerarasında koordinasyon sağlayan bir kurula dönüştüreceğini vaat etmesine rağmen, maalesef, bir türlü ilerleme sağlanamamıştır. Hep üniversitelerin özerkliğinden söz edilmiş; ama, üniversiteler yerine, YÖK'ün özerkliği katmerleşmiştir. Çağdaş olmayan bir yönetim anlayışıyla, üniversitelerimizin öğrencisi, hocası ve hatta yöneticisiyle her zamankinden daha kötü bir durumdadır. Baskıcı, dayatmacı, özgür düşünce ortamından yoksun, tek tip insan yetiştirme zihniyetinin hâkim olduğu bir anlayış, çağdaş üniversite anlayışıyla hiç bağdaşmamaktadır. Oysa, üniversiteler, özgür düşüncenin egemen olduğu kurumlardır. Bugünkü durumuyla, üniversitelerimiz, özgür kafaların fişlendiği, fırsat geldiğinde, özgür insanların okuma, öğrenme, kendilerini geliştirme imkânlarının ellerinden alındığı bir kurum haline gelmiştir. İşte, özgür kafaların fişlendiği derken, maalesef, bunu, çok rahat görmekteyiz değerli milletvekilleri. Yine, aynı gazetenin köşe yazarı, bakınız, 20 Aralık 2000 tarihinde öyle diyor: "YÖK, kendi icat ettiği bir uygulamayla profesörleri fişlemeye başlamıştır. Görünen amacı, doçentlik jürilerini belirlemek için bir tarama yapmak, perde gerisindeki amacı ise, profesörleri fişleyip, iyiler-kötüler diye sınıflandırmak." Evet, Milliyet Gazetesinde eğitim üzerine bir yazı yazan Abbas Güçlü, işte, YÖK'ün nasıl bir icraat içerisinde olduğunu çok açık ve seçik olarak ortaya koymaktadır. Profesörlerin fişlendiği bir ortamda, akademik özerklikten, bilimsel özgürlükten bahsetmek mümkün mü değerli arkadaşlar; elbette mümkün değil.

Burada, asıl sorun, YÖK'e verilen görev ve yetkilerin aşırı müdahaleci, merkeziyetçi ve hiyerarşik olmasıdır. Bu yüzden, istenildiği anda üniversitelerde bir emir-komuta düzeni harekete geçmekte, üniversiteler kışlaya dönmektedir. İşte, maalesef, bunun da en somut örneği, bakın, "üniversite rektörlerine" diye yayımlanmış olan bir genelge; üniversite dahilinde, kampus dahilinde, lojmanlarda sürekli ikamet eden üniversite öğretim üyelerinin eş ve çocuklarının -kız çocuklarının da- başörtülü olarak lojmanlara giremeyeceğine dair yayımlamış olduğu bir genelge.

Değerli arkadaşlar, işte bu, üniversiteleri askerî kışla haline getirme mantığıdır. Elbette, böyle bir mantıkla üniversiteler hiçbir zaman hedefine ulaşamaz. Sadece dayatmacılıkla, insanların bilimsel özgürlüğünü ve akademik özerkliğini ortadan kaldırarak bir yere varamayız. Bunun bir gereği olarak da, işte bakın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi iç genelge yayımlayarak diyor ki: "Belirtildiği gibi, bu konuda, lojman sakinlerinin Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının yazılarındaki kurala uymaları önemle rica olunur." Yani, Van'da, bir üniversite öğretim üyesinin, hanımı başörtülü ise, lojmanlarda oturma şansı yoktur. Bu, olabilecek, kabul edilecek bir olay mıdır değerli arkadaşlar?!

İşte Gürüz, Harran, Çanakkale, 18 Mart, Mersin, Pamukkale, Kırıkkale ve en son olarak da Marmara Üniversitesi rektörlerini kendi dayatma zihniyetine yardımcı olmadığı için ya istifaya zorladı ya da anlamsız gerekçelerle görevden aldı. Tabiî, hangi gerekçeler; mesela, Harran Üniversitesi Rektörü Servet Armağan'ı, ziraat fakültesine alınan bir ineğin buzağısının ölümüne sebebiyet verdiği için; Kırıkkale Üniversitesi eski rektörü Beşir Atalay'ı, Atatürk büstünün yerini değiştirdiği için görevden almıştır.

YÖK'ün en iyi başardığı şey, üniversitelere başı kapalı kızlarımızı sokmamaktır. Dünyanın hiçbir medenî ve demokratik ülkesinde, insanlar, kıyafetlerinden dolayı farklı muameleye maruz kalmazlar. Artık, Türkiye'den de, bu komediyi, lütfen, birlikte söküp atalım.

Bunu söylediğimiz anda, hemen, türbanın siyasal simge olduğu iddiasıyla karşılaşıyoruz. Değerli arkadaşlar, yeryüzünde, din dahil, istismar edilmeyen, edilmeyecek olan hiçbir şey yoktur. İstismar edilen her şeyi yasaklamaya kalkışırsanız, yasaklanmayan hiçbir şey kalmaz. Ama, biz, insanların vicdanlarını okuyamadığımıza göre, kimin samimî, kimin istismarcı olduğunu tayin edemeyiz. Kaldı ki, en kötü ihtimalle, başörtüsü takanların yüzde yüzü siyasal simge amaçlı olarak taksalar bile -ki, ben, buna katılmıyorum- yine, bu durumda, bizim onların eğitim hakkını engellemek gibi bir hakkımız olamaz. Demokrasi, insanların farklı siyasal eğilimlere sahip olabildiği ve bunu, simgelerle, sembollerle, rozetlerle dışa vurabildiği sistemin adı değil midir?

Sonra, siyasal simge olsa, bu insanlar niye bunu takmakta ısrar etsinler? Türk Hava Yollarının hostesleri gibi, hepsi aynı desen örtüleri boyunlarına fular olarak takarlar, o da simge olur. Ha, falan parti bunu istismar ediyor, kullanıyor diyorsanız, böyle bir şey varsa, o zaman, serbest bırakarak, alın bu partinin elinden bu kozu.

Kaldı ki, eğitim, tıpkı sağlık gibi, devlet tarafından verilen bir servis ve hizmettir. Başı kapalı bir kadını, devlet hastanesindeki bir doktorun "başın bağlı olduğu için, seni muayene etmiyorum" diye geri çevirmesi söz konusu değilse, kimsenin de, tahsil gören bu genç kızlarımızı, başınızı örtüyorsunuz diye, geri çevirme hakkı yoktur.

BAŞKAN - Sayın Göksu, 1 dakika içerisinde toparlayınız.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Tamam efendim.

Bakınız değerli arkadaşlar, bu tasarının gerekçesine baktığımız zaman "her yıl, binlerce gencimiz, yükseköğretim görebilmek için yurtdışına gitmekte, yurt dışında eğitim için harcanan paralar trilyonları bulmaktadır" deniliyor. Bugün yurt dışına giden öğrencilerimiz, çok değişik nedenlerle gitmektedirler; ama, son zamanlarda, özellikle, yurtdışına, değerli arkadaşlar, Kılık Kıyafet Yönetmeliğinden dolayı Türkiye'de okuma fırsatı bulamayan gençlerimizin gittiği bir gerçektir. İşte, bakın "ikinci hicret" diyor. "1980'lerde solcuların, 1990'lı yıllarda Kürtlerin Batı'ya göçüne sahne oldu, şimdi de, kervana, İslamcılar -bu şekilde isim vermiş- katıldı" deniyor.

Bugün, Türkiye'de okuma imkânı olmayan bu çocuklarımız, Amerika dahil, Kanada'da, Avrupa'nın birçok ülkelerinde Azerbaycan'da, Malezya'da, Endonezya'da okumaya gidiyorlar. Bu çocuklarımıza kendi ülkelerinde niçin okuma fırsatı vermiyoruz da, hem trilyonlarımız gidiyor hem bu yavrularımızı, bu ülkeye, bu devlete, bu vatana küstürüyoruz değerli kardeşlerim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Artık, bu zihniyet çok geride kalmalı ve bu yavrularımızın önünü açmalı diyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göksu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) -Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizde, şu anda, 74 tane üniversitemiz vardır. Bunların daha da artması hepimizin en büyük temennisi ve dileğidir. 1 inci maddede, Erciyes Üniversitemize bağlı olarak 1 diş hekimliği fakültesi ile 1 iletişim fakültesinin kurulması; ayrıca, Nevşehir'deki Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulunun da bağlantısının değiştirilmesi gündeme gelmektedir. Kayseri'deki Erciyeş Üniversitemiz gerçekten kısa zamanda çok büyük mesafe katetmiş olan, şehirden ve Kayserililerden de çok ciddî destek almış olan bir üniversitemizdir. Bu yeni fakültelerin açılmasını, biz, Doğru Yol Partisi olarak uygun görüyoruz ve Kayserililere de hayırlı olmasını diliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yalnız, üniversite açılmasını son zamanlarda politik mülahazalara bağlı olarak, maalesef, gerçekleştiriyoruz. Aslında, bir memlekette ne zaman, nerede yüksekokul açılacağı, fakülte açılacağı veya üniversite açılacağı, böyle milletvekillerinin talepleriyle veyahut da bi-rilerinin istemesiyle, sadece bizim memlekette de fakülte bulunsun, üniversite bulunsun şeklindeki temennilerle, tavsiyelerle değil, çok ciddî kriterlere bağlı olarak yapılacak incelemelerle, potansiyel ölçümleriyle ve gerçekten, bilim politikaları paralelinde yürütülmesi gereken bir faaliyet olmalıdır.

Şu anda -bunu defalarca bu kürsüde dile getirdik- Türkiye'nin muhtelif yerlerinde 400 küsur meslek yüksekokulu açılmıştır. Bütün ilçeler meslek yüksekokulu talep ediyorlar. Eskiden politikacılar, sayın bakanlarımız, bir ile, bir ilçeye gittikleri zaman onlardan fabrika, altyapı, yol vesaire istenirdi, şimdi de fakülte, yüksekokul ve üniversite talebinde bulunuyor vatandaşlarımız. Milletimizin eğitim-öğretime bu derece değer vermiş olmasını biz takdire şayan bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz; ancak, değerli arkadaşlarım, bu talepler çoğunlukla istihdama yöneliktir, ilin, ilçenin ekonomik potansiyelini geliştirmeye yöneliktir.

Bir üniversitenin üniversite olabilmesi için, bir fakültenin, bir yüksekokulun, fakülte veya yüksekokul olabilmesi için gereken asgarî şartlar vardır. Bunlar, öncelikle, adamakıllı fizikî mekân, ikincisi, çok iyi yetişmiş öğretim üyesi ve üçüncüsü de, dokümantasyon ve araç gereç gerektirir. Tabiî, öğrenci, bunun şüphesiz ana malzemesidir. Ancak, açılan üniversitelerimizin çoğuna bakıyorsunuz, gerçekten, fizikî mekân, bırakın bir üniversiteye yakışacak fizikî mekân, bir ortaokul binası bile olmayacak fizikî mekânlardır başlangıçta.

Biz Türk Milletinin, maalesef, zaman zaman da kötüye kullandığı bir yaklaşımımız vardır. Sayın eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel bunu çok sık tekrar ederdi: "Göç yolda düzelir." Bu, değerli arkadaşlarım, göçebe kültüründen kalmış bir anlayıştır. Avrupalılar, attıkları her adımın hesabını kitabını yaparlar, fizibilitesini yaparlar, ondan sonra bir işe teşebbüs ederler. Biz, bir kere, deriz ki, öncelikle hemen şu fakülteyi, şu üniversiteyi kuralım. Öğretim üyesi var mı; Allah kerim, sonra buluruz. Binasını on sene sonra yaparız. Bunun içini dayamak döşemek, tıbbî malzeme, dokümantasyon var mı yok mu, bunun da hesabını yapmayız. Göç yolda düzelir mantığını, bu göçebe kültüründen kalmış mantığı, modern bir devletin artık terk etmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım. Biz üniversiteyi kuralım, daha sonra, bu, şekle girer, yola girer... İlk aldığımız öğrencileri, biz, kobay olarak mı düşünüyoruz?! Ciddî öğretim üyesi olmadan, ciddî fiziki mekân olmadan, ciddî dokümantasyon olmadan diploma verdiğimiz insanların, gerçekten, üniversiteden mezun olduğunu düşünüyorsak, kendi kendimizi aldatıyoruz. Onun için, mutlaka...

Bakın, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, en az 30 tane yeni üniversite kurulması için, milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu teklifler vardır. Şüphesiz, Türkiye'nin her vilayeti bir üniversiteye sahip olmaya layıktır; ancak, tekrar söylüyorum arkadaşlar, politik mülahazalarla üniversite açmak, bilimsel ve çağdaş bir yaklaşım değildir. Mevcut 74 üniversiteyi adamakıllı üniversite haline getirmeden yeni üniversitelerin kurulmasına, bana göre, bir sınır getirilmelidir ve bu hesap, yeniden gözden geçirilmelidir.

Öte yandan, değerli arkadaşlarım, üniversiteler, öğretim üyesi açısından son derece sefil bir durumdadır. Birçok üniversitemizde, birçok branşta, artık, araştırma görevlisi bulunamıyor. Bir bilgisayar mühendisliğinde, hukuk fakültelerinde, birçok fakültede, üniversitenin araştırma görevlilerine ödediği 200 küsur milyon maaş, artık, üniversitelere araştırma görevlisi temini için, maalesef, yeterli olamıyor. Üniversite öğretim üyeliği mesleğini eğer cazip hale getiremezsek, üniversitelerimize kaliteli öğretim üyeleri temin edemezsek, üniversitelerimizden hayır ummayalım.

Her ne kadar, YÖK'teki çok değerli yöneticilerimiz, gerçekten, YÖK'ün derde deva olduğunu göstermek için, Citation index verilerini de zaman zaman abartarak, Türkiye'nin üniversiter olarak, üniversal anlayış itibariyle çok iyi bir konumda olduğunu söylüyorlar; ama, bu, gerçeği yansıtmıyor değerli arkadaşlarım.

Bakınız, benim üniversiteye girdiğim yıllarda, Türkiye'de 12-13 tane üniversite vardı ve bir kitap basıldığı zaman, asgarî 10 000 adet basardı. Bugün, Türkiye'de, 74 tane üniversiteye ulaştık; ama, basılan bir kitap... Eğer, bir yayınevi bir kitabı 3 000 adet basmışsa, o kitap çok iyi bir kitaptır ve çok iyi rakamda basılmıştır. Bu, neyin ifadesidir; bir ülkede, üniversitelerin sayısı arttıkça, eğer, o ülkede basılan kitap sayısında azalma oluyorsa, biz, bir yerde, yanlış bir hesap yapıyoruz demektir. Öte yandan, gerçekten, pragmatist davranılmıyor; bizim neye ihtiyacımız var neye ihtiyacımız yok, bunun hesabı da çok iyi yapılmıyor. Bir bakıyorsunuz ki, bir vilayetin yöneticileri veya sivil toplum örgütleri, milletvekilleri, yollara düzülmüşler: "Efendim, bize bir fakülte..." "Hangisi olsun?.. E, size, bir iktisadî idarî bilimler fakültesi açalım." Niye; çünkü, bir sınıf, hoca, tebeşir ve tahta varsa, bir iktisadî idarî bilimler fakültesi açtığımızı sanırız.

Şimdi, bir ülke düşünün ki, ziraat fakültelerinin sayısı arttıkça, o ülkede, tarım diye bir şey kalmadı; bir ülke düşünün ki, veteriner fakültelerinin sayısı arttıkça, o ülkede, hayvancılık diye bir şey kalmadı. Burada, bir yanlışlık, bir terslik yok mu arkadaşlarım?.. Onun için, bu hesaplarımızı, mutlaka, gözden geçirmek durumundayız.

Biz, üniversitelerde çalışan idarî personelle ilgili olarak, önümüzdeki günlerde, bunların maddî durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun teklifi getireceğiz gündeminize; çünkü, gerçekten, üniversitelerdeki idarî personel, aynı sosyal ortamı paylaştıkları öğretim üyeleriyle, maalesef, maddî açıdan tatmin olamamaktadırlar. Ümit ederim ki, hükümet, bu yetki yasası çerçevesinde, bunları da gündemine alır.

Fen bilimleri konusunda çok iyi olduğumuz söylenemez; ancak, arkadaşlarım, fen bilimlerinde, dünyanın en ileri ülkelerindeki yayınları, tercüme yoluyla temin etmek mümkündür. Japonya'daki, Amerika'daki son bilimsel gelişmeleri, Türkiye'ye tercüme yoluyla nakletmek, buraya getirmek mümkündür; ancak, sosyal bilimlerde bunu yapamazsınız; çünkü, sosyal bilimler, o ülkenin mahallî şartlarını göz önünde bulundurarak, mutlaka, yapılması gereken bilimlerdir. Türkiye'de, üniversitelerde hürriyet olmadığı için, bunu söylediğimiz zaman, birileri bunu abarttığımızı falan sanır; üniversitelerde, maalesef, hürriyet olmadığı için, sosyal bilimler ciddî manada yapılamıyor. Sosyal bilimler alanlarında, genellikle, keçiboynuzu çiğner gibi, kısır bir döngü içerisinde bazı öğretim üyeleri dolaşıp duruyorlar ve öğretim üyeleri, gösterdikleri kaynak eserlerden dolayı, referanslardan dolayı "filan yazardan iktibas yaptın" diye YÖK tarafından hakkında soruşturma açılmış, üniversite mesleğinden men edilmiş öğretim üyeleri var. Bir öğretim üyesi filan yazarı inceleyecek, filan yazarı incelemeyecek diye dünyanın hiçbir yerinde bir kural mevcut değildir. Bu konuda Yüce Heyetinize arz etmek istediğim bazı örnek, somut olaylar vardır. Bunları da, ümit ederim, önümüzdeki daha sonraki maddeler üzerinde sizlere arz etmeye çalışacağım.

Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Şahısları adına, Sayın Elkatmış?.. Yok.

Sayın Kapusuz?.. Yok.

Sayın Gaffar Yakın?.. Yok.

Sayın Mehmet Yaşar Ünal?.. Yok.

Sayın Hasan Özgöbek?.. Yok.

Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Sayın Oya Akgönenç?.. Yok.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, madde üzerinde soru sormak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Arınç.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

1 inci maddede rektörlüğe bağlı ilahiyat fakültesi kurulacağı ifadesi var. Bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Bütün rektörlüklerde yeni açılacak üniversitelerde de ilahiyat fakültesinin kurulmasında yarar var; ancak, ne derece, Sayın Bakan ve hükümet bu konuda samimî niyetlidir onu öğrenmek istiyorum? Çünkü, bildiğimiz kadarıyla mevcut ilahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen olması bile mümkün değil. Çok düşük bir kontenjan veriliyor, sınıf öğretmeni bile yapılmıyor. İlahi-yat fakültesine girişler de mümkün değil. Çok az bir kontenjan var. Çünkü, alan kısıtlaması yapıldı ve yine basından takip ediyoruz ki, ilahiyat fakültelerindeki kılık kıyafet yasaklaması diğer üniversite ve fakültelerden daha şedit bir şekilde devam ediyor. Buna ilaveten bir şeyi daha biliyoruz ki, programında ilahiyat fakültesi olan üniversitelerin diplomalarının denkliği bile verilmiyor.

Şimdi, böyle durumlar varken rektörlüğe bağlı ilahiyat fakültesi açmanın ne anlamı var? Bundan başka ilahiyat fakültesi açılacak mı? Bu ilahiyat fakültesini açmakla neyi amaçlamış oluyoruz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Alçelik.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanımızdan bir hususun aydınlatılmasını arzu ediyorum; o da şudur: Şu anda 3 üniversitemizde fakülteler kuruyoruz ve zannediyorum, birçok arkadaşımızın da -ki, benim de dahil olmak üzere- ilimiz üniversite altyapısı oluşturmak amacıyla verdiğimiz önergeler var; ancak, bu önergeler, yeni madde ihdası ifadesiyle geri çevriliyor; oysa ki, altyapılarımız hazır. Dolayısıyla, Sayın Bakanımız, bu tasarı görüşülürken, ihtiyaç olan illere -ki, Giresun, Türkiye'de bu manada ilk 10 ilden birisi- bir şekilde, ilave fakülte kurma konusunda ne gibi bir yol bulabilir? Bunu özellikle arz ediyor ve onu kendilerinden öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Koçak.

SEFER KOÇAK (Ordu) - Sayın Başkanım, mümkünse,Sayın Bakanıma 3 tane sorum var.

Yüksekokul, fakülte, üniversite kuruluşuyla ilgili, Bakanlığın, YÖK'ün kriterleri olacak mı, belli kriterlere bağlanacak mı? Bir bunu öğrenmek istiyorum.

Türkiye'de birçok ile daha önce üniversite açıldı; halen birçoğu gündemde. Türkiye'de, 1 milyonun üzerinde nüfusu olan, 130 000'in üzerinde il merkez nüfusu olan, üniversitesi olmayan herhangi bir il var mı? Maalesef, olmadığını da söylüyorum, tek ilin Ordu İli olduğunu söylüyorum. Bütün fizikî altyapısı olmasına rağmen, 1 milyonun üzerinde nüfusu olmasına rağmen, Ordu İli, üniversite kurulurken, hangi kriterlerden dolayı üniversite kurulan illerin dışında kaldı? İkinci olarak bunu öğrenmek istiyorum.

Burada, şu anda, 2 üniversitemizde fakültelerin açılışı söz konusu. Ordu İlinde eğitim fakültesinin açılışıyla ilgili, geçtiğimiz yılın başında, 19 Mayıs Üniversitesi senato kararı aldı ve YÖK'e gönderdi. Buna rağmen, halen Meclisin gündemine de gelmedi; YÖK'le yaptığımız görüşmede de "bu konunun şu anda Bakanlığa indirilip Meclise  getirilmesi gündemde değil" diye yanıt aldık; sebebi de kimse tarafından açıkça bildirilmedi, YÖK tarafından da açık ve net olarak bildirilmedi. Bütün fizikî imkânlar ve öğretim kadrosu da hazır olmasına rağmen, niçin Ordu'ya eğitim fakültesi açılmasıyla ilgili karar Meclise Bakanlığımız tarafından getirilmiyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gül.

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla, Sayın Bakanımdan bir hususu açıklamasını istirham edeceğim.

Efendim, Fırat Üniversitesi, gelişmesini tamamlamış güzide üniversitelerimizden biridir; altyapısıyla, fizikî yapısıyla, öğretim üyesiyle yeterli üniversitelerimiz arasındadır. Burada bir iletişim fakültesi ve diş hekimliği fakültesi kurulması düşünülüyor mu?

Meslek yüksekokulları Yükseköğretim Kurulu tarafından kurulurken ne gibi kriterler göz önüne alınıyor?

Bu sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gül.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Sayın Arınç, herhalde, dağıtılan sıra sayısını inceleme imkânını bulamamış ya da mevcut yasada neyin getirildiğini, neyin eski olduğunu inceleyememiş. O nedenle, kendisine cevabım, bu tasarıyla, Erciyeş Üniversitesine bağlı yeni bir ilahiyat fakültesi kurulmadığı şeklindedir. Orada ilahiyat fakültesi vardır, faaliyetine devam etmektedir. Bu tasarıyla kurulan diş hekimliği fakültesi ve iletişim fakültesidir.

Yeni madde ihdasıyla ilgili husus, İçtüzükle ilgilidir. Ben,  Anayasanın emri olarak yükseköğrenim kurumlarının yurdun dörtbir yanına dengeli bir şekilde yayılması gerektiğini, Mecliste, her fırsat buldukça ifade ediyorum, ancak, öğretim elemanı ve fizikî olanakları elverişli ve yeterli olan üniversitelerimizin bünyesinde yeni fakülte, yüksekokullar ve enstitüler kurulmalıdır.

Şu anda, herhangi bir önerge verildiğinde, siz de hak verirsiniz ki, benim, burada, o ilin fizikî altyapısının, eğitim-öğretim kadrosunun tam olarak hazır olup olmadığı konusunda sağlıklı bir bilgiye sahip olmam olası değil. O nedenle, bu tip fakülteler kurulurken, devletin teşkilatıyla da ilgili olduğundan, yöntem, senatonun karar alması, bu kararın YÖK (Yükseköğretim Kurulu) tarafından benimsenmesi ve Bakanlığımız tarafından benimsenerek kanun tasarısı şekline getirilmesidir. O nedenle, ben, şimdi, herhangi bir arkadaşımızın ilinde fakülte veya üniversite kurulması talebiyle vereceği bir önergeye burada gerekli incelemeleri yapıp cevap vermeyi ve kabul etmeyi imkânsız görüyorum.

Kriterler olacak mı?.. Rize Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kabil'in, Millî Eğitim Komisyonundan geçen bir kanun teklifi vardır. O da, yeni kurulacak üniversitelerin hangi kriterlerle kurulacağına dairdir. Bu çalışma altkomisyonda yapılmıştır. İlin nüfusu, en az kaç fakülte olması, fizikî altyapısının, binalarının ve bunlardan başka bir de öğrencilerin sosyal gereksinimlerini karşılayacak, bilhassa, konaklama gereksinimlerini karşılayacak yurt imkânının olup olmadığı gibi kriterler altkomisyon tarafından belirlendi; kısa zamanda da komisyonumuzda görüşülecek. O nedenle, zaten, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda mevcut olan hususlar, bir defa daha yeni bir kanun şeklinde, sadece üniversite ve fakültelerin kurulmasını bir esasa bağlayacak; o zaman, ümit ediyorum, bu teklifiniz, Ordu İli için geçerli olacaktır.

19 Mayıs Üniversitesi, bir ucu Ordu'da, bir ucu Sinop'ta, bir ucu da Amasya'da olmak üzere, il üniversitesi olmaktan çıkmış, bölge üniversitesi haline gelmiştir. 19 Mayıs Üniversitesinin, bu isimler altında, örneğin "eğitim fakültesi"adı altında, şu anda üç eğitim fakültesi vardır; dördüncü bir eğitim fakültesi Ordu için teklif edilmiştir. Ordu için eğitim öğretim kadrosu ve fizikî altyapı konusunun incelenmesi, Yükseköğretim Kurulumuzdadır; ancak, ben şuna inanıyorum: Amasya da, Sinop da, Ordu da, 19 Mayıs Üniversitesinden ayrı, birer üniversite olma niteliğinde yerlerdir. Ancak, bildiğiniz gibi, 57 nci hükümet döneminde -ki, 56 ncı hükümet döneminde de öyle oldu- resmî, devlet üniversitesi olarak, hiç üniversite kurmadık. Onun için de, bir kural tespit edip, belirleyip, biraz önce sözünü ettiğim yeni kanun çerçevesinde bir kural belirleyip, bu kurala göre, yükseköğrenimin dengeli bir şekilde yurdun dörtbir yanına yayılmasını istiyoruz; çünkü, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yükseköğretimde okullaşma oranı, yüzde 19'u örgün yükseköğretimde olmak üzere, yüzde 31 olarak hedeflenmiştir. Bu oran, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında daha da yükseltilmiştir. Bunun anlamı, örgün eğitimdeki mevcut 200 000 kontenjana, önümüzdeki beş yıl içinde, her yıl, yeniden 100 000 kontenjan daha ilave edilmesi demektir. Bu da, yeni fakültelerin, yeni üniversitelerin kurulmasıyla mümkün olacaktır. O nedenle, en kısa zamanda Eğitim Komisyonundaki yasamızı tamamlayıp huzurunuza getirmek, benim, Millî Eğitim Bakanı olarak en önemli arzularımdan biridir.

Sayın Başkan, Sayın Mustafa Gül'ün sorusuna yazılı cevap vereceğim; Fırat Üniversitesinin altyapısı hakkında...

Vakıa, şöyle bir şey var; ama... Ordu eğitim fakültesi kurulmasına ilişkin kanun tasarısı kurumların görüşüne açılmış -devam ediyorum deminki cevabıma- görüşler tamamlanmıştır; tasarı Yüce Meclise gönderilecektir.

Fırat Üniversitesiyle ilgili olarak da, biraz önce söylediğim gibi, daha sonra yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Madde üzerinde dört adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

M. Niyazi Yanmaz

İrfan Gündüz

 

Kayseri

Şanlıurfa

İstanbul

 

Ahmet Sünnetçioğlu

Ramazan Toprak

 

 

Bursa

Aksaray

 

"f) Rektörlüğe bağlı Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Kayseri Meslek Yüksekokulu, Yozgat Meslek Yüksekokulu, Develi İnşaat-Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve Meyvecilik Yüksekokulu, Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulu, Bünyan Halıcılık Yüksekokulu, Tomarza Madencilik Yüksekokulu ve Yeşilhisar Ziraat Meslek Yüksekokulundan"

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (f) bendine aşağıdaki ilavelerin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Mehmet Özyol

Ahmet Sünnetçioğlu

 

Kayseri

Adıyaman

Bursa

 

Ali Oğuz

İrfan Gündüz

M.Niyazi Yanmaz

 

İstanbul

İstanbul

Şanlıurfa

 

 

Latif Öztek

 

 

 

Elazığ

 

"f) Develi İnşaat-Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve Meyvecilik Yüksekokulu, Yeşilhisar Ziraat Meslek Yüksekokulu ve Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulundan."

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (f) bendine, Yozgat Meslek Yüksekokulu ibaresinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki ilavelerin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Ramazan Toprak

 

 

Kayseri

Aksaray

 

 

M. Niyazi Yanmaz

Ahmet Sünnetçioğlu

Fethullah Erbaş

 

Şanlıurfa

Bursa

Van

"...Develi İnşaat-Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve Meyvecilik Yüksekokulu ve Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulundan"

BAŞKAN - 4 üncü önergeyi okutuyorum; bu önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 1 inci maddenin (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ede-riz.

 

Bedri Yaşar

Halil İbrahim Özsoy

Sühan Özkan

 

Gümüşhane

Afyon

İstanbul

 

Sefer Ekşi

Bozkurt Yaşar Öztürk

 

 

Kocaeli

İstanbul

 

"Madde 1.- "f" Rektörlüğe bağlı Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu, Kayseri Meslek Yüksek Okulu, Yozgat Meslek Yüksek Okulu ve Gümüşhane Fen-Edebiyat Fakültesinden;"

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yaşar, gerekçeyi mi okuyalım?

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Hayır, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yaşar.

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gümüşhane fen-edebiyat fakültesi, gerçekten, bizim bölgemiz için çok önemli, çok değer verdiğimiz bir proje. Özellikle gelişmekte olan bölgelerde, Anadolu'nun diğer vilayetlerinde -Gümüşhane'de olduğu gibi- üniversiteler ve fakülteler, kamuoyunun gündeminde her zaman birinci sırada yer almıştır, Gümüşhane'de de böyle olmuştur. Gümüşhane'nin hem sosyal hayatına hem ekonomik hayatına fakültenin katkıları, gerçekten, şu anki yaşadığımız olaylar itibariyle, büyük olmuştur. Şu an, Gümüşhane'de, Mühendislik Fakültesi, halen öğretime devam etmekte olup, hem esnafa hem de sosyal çevreye çok büyük katkıları olmuştur. Bugün, Gümüşhane'de, fen-edebiyat fakültesinin her türlü altyapısı hazırdır, fizikî mekânları hazırdır. Gümüşhane, bugün, Trabzon'a sadece 45 dakikada ulaşılabilen bir vilayettir.

Hep üniversitelerin çokluğundan bahsediliyor; ama, bunlar, bence, övünülecek şeylerdir. Bugün, Avrupa'daki rakamlara baktığınız zaman, Türkiye'deki üniversite sayısının diğer ülkelerden çok daha az olduğu kanaatindeyim.

Sonra, üniversitelerin ve fakültelerin belli bölgelere hapsedilmesini, şahsen, doğru bulmuyorum, hiçbir yönden doğru bulmuyorum. Bugün, üniversitelerimizin önemli bir kısmı batıda yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla, hem gelişmişlikten hem göçten ve bütün meselelerden bahsederken, üniversitelerimizi de doğuya doğru götürmekte, şahsen, büyük fayda mütalâa etmekteyim. Bunun en canlı örneği, Trabzon ve Erzurum. Bugün, bu vilayetlerimizde 35 000'in üzerinde öğrenci mevcudu olup, bu, gerçekten, bu bölgelerin ekonomilerine çok ciddî katkılar sağlamaktadır.

Benim, buradaki arkadaşlarımızın, Gümüşhane'de fen-edebiyat fakültesinin kurulması yönünde desteklerini esirgemeyeceklerine olan güvenim tam.

Bugün, yine, Gümüşhane'de, biz, işadamlarımız vasıtasıyla, üniversiteye her zaman gerekli katkıyı, gerekli desteği verdik; fen-edebiyat fakültesiyle ilgili de her türlü çalışmamızı yaptık. Bunun ilave binalarını yapacak işadamlarımız, şu an yatırıma hazır. Biz, onlardan da bu taahhütleri aldık. Öğretim üyesi açısından da çok ciddî bir problem olacağını, ben, yine zannetmiyorum; artık, fizikî hadiseler de çok önemli değil. Biraz önce Sayın Bakanımız söyledi; Samsun 19 Mayıs Üniversitesinin, Amasya'dan Sinop'a kadar birçok bölgede fakülteleri ve meslek yüksekokulları var. Dolayısıyla, Kayseri Erciyeş Üniversitesi, bir önceki konuşmacı arkadaşımızın da bahsettiği gibi, gelişmiş bir üniversitedir; öğretim üyesi açısından fazla bir problem olduğuna inanmıyorum; model olarak da Gümüşhane'ye çok uygundur. Hepinizin bildiği gibi, Erciyeş Üniversitesinin önemli bölümleri, onların işadamları tarafından yapılmıştır. Gümüşhaneli işadamları da, Gümüşhane üniversitesinin altyapısını oluşturacak fen-edebiyat fakültesiyle ilgili her türlü katkıya hazır olduklarını, her türlü platformda zaten beyan etmişlerdir. Şu an ona bile ihtiyaç olmadığını, bu kürsüden tekrar ifade etmek istiyorum. Şu an, binamız hazır; öğretim üyesi açısından, fizikî mekân açısından hiçbir problem yok. Ben, Türkiye'ye de bir değer katacağına inanıyorum, Gümüşhane'nin ekonomisine de bir değer katacağına inanıyorum. 81 vilayet arasında Gümüşhane, kişi başına düşen millî gelirin 1 000 doların altında olduğu iller arasında 64 üncü sırada. Bu yönden de, çok büyük katkıları ve faydaları olacağına hiçbirinizin şüphesi olmadığı kanaatindeyim. Dolayısıyla, inşallah, önümüzdeki yıl, sizlerin de katkısıyla, oylarıyla, Gümüşhane'de fen-edebiyat fakültesi açılır.

Şunu samimiyetimle söylüyorum: Bugün bizi izleyenler de şahit olacak; bu fakültenin açılmasıyla ilgili değerli oylarını verecek bütün üyeleri Gümüşhaneliler şükranla anacaktır. Ben, başta, şimdiden, hem Gümüşhaneliler adına hem şahsım adına vereceğiniz katkılardan dolayı teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Yaşar.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın Yaşar'dan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

TURHAN GÜVEN (İçel)- Kabul edildi gibi geliyor bize...

BAŞKAN- Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Sayın Başkan, bir daha sayın.

BAŞKAN- Efendim, 45 kişi kabul etmiyorum diye el kaldırdı, orada da 62 kişi el kaldırdı.

TURHAN GÜVEN (İçel)- Kaç kişi efendim?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri)- Sayın Başkan, bir daha saysanız, belki daha isabetli olur.

BAŞKAN- İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz (Kayseri)

   ve arkadaşları

"(f) Rektörlüğe bağlı Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Kayseri Meslek Yüksekokulu, Yozgat Meslek Yüksekokulu, Develi İnşaat, Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve Meyvecilik Yüksekokulu, Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulu, Bünyan Halıcılık Yüksekokulu, Tomarza Madencilik Yüksekokulu ve Yeşilhisar Ziraat Meslek Yüksekokulundan"

BAŞKAN - Sayın Komisyon?...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yarım kalan kanun tasarılarından bir tanesini gündemimize aldık, çok önemli bir tasarıyı şu anda görüşmekteyiz; ancak, Sayın Bakanımızın biraz önceki açıklamalarını üzüntüyle dinledik. Sorulmuş olan suallerle ilgili olarak yapmış olduğu cevap mahiyetindeki açıklamadan dolayı üzüldüğümü kendilerine ifade etmek istiyorum.

Şimdi, elimizdeki -görüşmekte olduğumuz- tasarıyı, mevcut iki üniversinin, ilave fakülte ve yüksekokul açılmasıyla ilgili taleplerini yerine geti-rilmek üzere görüşüyoruz. Çok önemlidir, hayırlıdır ve milletimiz için de fevka-lade memnuniyet verici bir tasarıyı çıkaracağız; ancak, sadece, birtakım formalitelere bağlı olarak meseleye yaklaşmayı, haklı talepleri geri çevirmeyi, prosedüre uygun olmadığı gerekçesiyle haklı talepleri Parlamentonun geri çevirmesini, birçok arkadaşımın, biraz önceki konuşmacı değerli milletvekilinin de ifade ettiği gibi, şahsen, doğru bulmadığımı da ifade etmek istiyorum.

İstenilen şey şudur: Bilgi çağında, üniversitelerin önemi, yeri ve katkıları tartışılmaz bir gerçek. Durum böyle olunca, elbette, büyüyen Türkiye'de, artan nüfus ve her geçen gün meslek dallarında duyulan ihtiyaçlar, belki farklı yaklaşımlarla bazı meslek dallarının gereksiz olduğu iddiaları da gündeme getirilmiş olabilir; bazı fakültelerin, yüksekokulların istenilen seviyede olmadığı da düşünülebilir; ama, şu anda gündemimizde ve önümüzde olan, Başkent Üniversitesi ve Erciyeş Üniversitesinin talepleri, hakikaten, karşılanmaya değer, önemli taleplerdir.

İstenilen şey şudur: Erciyeş Üniversitesi, diş hekimliği fakültesi, iletişim fakültesi ve kendisine bağlı olan illerde de birtakım yüksekokullar talep etmektedir. Buna ilave olarak, biz de... Türkiye'nin birçok üniversitesine bağlı olarak açılmış, ilçelerdeki yüksekokullar gibi, Kayseri gibi Türkiye'nin öne çıkmış, hakikaten, eğitimiyle, kadrosuyla, imkânlarıyla bunu yerine getirebilecek imkâna sahip bir üniversitenin talebini de şu anda karşılamak, her halde, Yüce Parlamentonun vazgeçilmez görevi olsa gerektir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Bakanımız diyor ki "bunu yukarıda, komisyonda gündeme getirseydiniz." Evet, yukarıda, komisyonda da gündeme getirdik; ama, Sayın Bakan orada dediler ki "bunun YÖK marifetiyle bize intikal etmesi gerekir. Şayet, YÖK olarak bunun yeterliliği konusunda bize intikal eden talepler olursa, bunu karşılarız¸aksi takdirde -burada birçok taleple karşı karşıya bulunuyoruz- bunu karşılamamız mümkün değil."

Değerli milletvekilleri, şimdi sizlerin vicdanına seslenmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir parlamento sahibi olduğuna göre, bu milletvekilleri de milletin temsilcileri olduğuna göre, elbette bürokrasiden geçen birtakım talepler olmalı; ama, takdir edersiniz ki, milletvekillerinin de, ister komisyonda olsun ister Genel Kurulda olsun, birtakım ilave talepleri olmalı, Parlamento da bunu yerine getirmelidir; aksi takdirde, Türkiye Cumhuriyeti için "bürokratik cumhuriyet" tabiri kullanılıyor. Bunun yerleşik olduğunu burada göstermek yerine, istirham ediyoruz -bu talepler, ilgili üniversitelerle de görüşülmüştür, rektörlerle ve yönetimlerle her türlü istişare yapılmıştır- bunların karşılanması için oralardan gelen talebin Parlamento tarafından onaylanması ise, bir milletvekili grubu olarak, diğer arkadaşlarımızın da taleplerini, makul taleplerini burada mutlaka karşılamalıyız. Aksi takdirde, sadece bürokratların talebini karşılayan bir parlamento, bürokrasiden gelenleri onaylamak makamında olan bir parlamento görünümünü, ben, Türkiye Cumhuriyetinin Parlamentosuna yakıştıramıyorum.

İstirhamım şudur: Şu andaki mevcut tasarıya ilave olarak, ilçelerimize, Türkiye'nin ihtiyacı olan meslek dallarında arainsan gücüne ihtiyacımız var.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, 1 dakika içinde toparlar mısınız.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Bakınız, meslek dallarındaki, meslek okullarındaki ortaokul, lise seviyesindeki engellemeler, şu anda hakikaten sanayimizi ciddî sıkıntıya ve düşünmeye sevk etmiştir. Bunların, yüksekokullarla, meslek dalına insanlarımızın, gençlerimizin, evlâtlarımızın yönlendirilmesi ise, Türkiye için fevkalade bir ihtiyaçtır.

Buna bağlı olarak, Develi, Kayseri'nin en büyük ilçesi. Buranın arsası var, yurdu var ve binalarını yapmak üzere de işadamlarımız taahhütte bulunmuşlar ve siz, bu kararı çıkarın, bütün binalar tarafımızdan yapılacak demişlerdir. Yaklaşık 150 dönümlük arsası mevcut. İlave olarak, bunun 400 dönüme çıkarılması gibi gayret de devam etmektedir. Bunlar göz önünde bulundurulacak olursa, bu haklı taleplerin Parlamento tarafından karşılanması gerekir.

Aynı şekilde, Yahyalı için düşündüğümüz, hakikaten, meyvecilik konusundaki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür edecektim.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Peki, bir başka önergemde tamamlamak istiyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini Sayın Kapusuz'dan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (f) bendine aşağıdaki ilavelerin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz (Kayseri) ve arkadaşları

"f) Develi İnşaat-Park ve Bahçecilik Yüksek Okulu, Yahyalı Sebze ve Meyvecilik Yüksek Okulu, Yeşilhisar Ziraat Meslek Yüksek Okulu ve Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksek Okulundan."

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak Sayın Kapusuz, buyurun efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, ben, özellikle iktidar partilerine mensup milletvekili arkadaşlarıma bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bu görevler, bulunduğunuz koltuklar, değişik siyasî partilerin de bulunduğu konumlardı. O dönemlerde de, benzeri konularda doğru olanlar yapıldı; hakikaten doğru olmasına rağmen, belki, bazı yanlışlıklar yapıldı ve yerine getirilemedi; ama, bugün için böyle bir fırsat var.

Değerli grup başkanvekilim, hakikaten yüksekokul için kanun çıkarmaya, kanuna ilave yapmaya gerek yok diyor, doğrudur; ancak, şu anda elimizde hazır, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıyla fakülte kuruyoruz. Yani, yeni bir üniversite kurmuyoruz; mevcut gelişmiş, büyümüş, dört ilde hizmet veren bir üniversite bünyesine iki fakülte ilavesi yapıyoruz. Bunu yaparken, yüksekokul ilavesi yapmak da, bu işin, prosedür olarak, uygulama olarak daha kolay olmasını temin edecektir. Aksi takdirde, mutlaka üniversitemizin senatosu da bununla ilgili çalışmalarını yürütüyor, onlar da yapabilir; ama, bugüne kadar hükümetlerin yaklaşımlarından etkilenen fakülte yönetimleri, üniversite yönetimleri de, üzülerek söyleyelim ki, bunlara cesaret edemediler, birtakım yaklaşımlarla bu husustaki kararları orta yere irade olarak tecelli ettiremediler. O zaman, Parlamento olarak biz varlığımızı göstermeliyiz ve irademizi de orta yere koymalıyız.

Şimdi, istenilen şey nedir: Bir ilçede, her türlü yatırımı kendisi tarafından gerçekleştirilecek, arsası temin edilecek, binası, yurdu, o ilçe insanları tarafından yapılacak, devlete hediye edilecek bir yüksekokul için, siz, evet...

HASAN SUNA (Yalova) - Öğretim üyesi yok...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın milletvekilim, bakınız, Kayseri Erciyeş Üniversitesi, yeterli sayıda öğretim üyesine sahiptir.

MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) - Yapma ya!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet... Milletvekili olan değerli arkadaşlarımız var, üniversiteden gelen arkadaşlarımız var. Siz, Kayseri'den gelmediniz. Şu anda, aramızda, Kayseri'den, üniversiteden gelen değerli milletvekilimiz var. Sonra, ilimizdeki üniversitenin her türlü varlıklarını biliyoruz.

MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) - Yapma ya!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, dolayısıyla...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Şimdi, size, şunu hatırlatmak istiyorum: Burada istenilen şey, meslek sahibi olacak gençliğin, sokaklardan, kahvelerden, yanlış yönlendirmelerden kurtarılması lazım. Evet, siz, bunu kabul etseniz de etmeseniz de, burada, altının çizilmesi gerekli olan husus şudur: Değerli arkadaşlar, siz, devlet olarak, her üniversite mezununa imkân veremeyebilirsiniz, görev veremeyebilirsiniz; ama, meslek sahibi bir insan, bugünkü imkânlarla, kendi şartlarıyla, özel sektörde bulabileceği fırsatlarla, bu meslek dalında, birtakım adımları rahat atabilir.

İnşaat dalında; evet, teknikere ihtiyaç var. Bunu, hiçbir arkadaşımız inkâr edemez. Belki, yeterince mühendis bulabiliyorsunuz; ama, üzülerek söyleyelim ki, ara insan gücü bulmakta, hakikaten zorlanıyoruz.

Park ve bahçecilik; özellikle belediyelerde, birçok dallarda ihtiyaç duyulan, ama, arandığı zaman bulunamayan bir meslek dalıdır. Siz, bunu, önemseseniz de, önemsemeseniz de Türkiye'nin bir ihtiyacıdır.

Hayvan sağlığı; evet, veterinerleri bazı noktalarda, bazı bölgelerde bulabiliyorsunuz, yeterli sayıda da veterinerimiz var; ama, buna ilave olarak, hayvancılık bölgesindeki; ki, hayvancılığımızın sıkıntılarını, geldiği noktayı, burada, uzun uzun tartışsam, belki, politik değerlendirmelerle, değerli milletvekillerinin oy vermesini engellemiş gibi bir yaklaşımın içerisine itebilirim. Bunun için değil, sadece, Türkiye'de, ihtiyaçların doğru tespit edilmesi ve bu ihtiyaçlara yönelik de üniversitelerin taleplerinin yerine getirilmesi konusunda parlamentonun katkısını bekliyoruz; ama, siz bu katkıyı engellemiş olabilirsiniz; ama, bu ihtiyaçları ortadan kaldıramazsınız. Bu talepler haklı taleplerdir, mutlaka yerine getirilmesine acil ihtiyaç var. Sizler, bunu hükümetin tavrından dolayı, hükümetin kararından dolayı değerli milletvekillerinin ellerini burada indirtmiş olsanız bile, bunu bölgelerinde ihtiyaç duyan insanlarımız, gençlerimiz ve illerimizde yaşayan vatandaşlarımız haklı bulmaktadır. Bakınız, Niğde'nin bütün ilçelerinde yüksekokul mevcut; ama, Kayseri gibi merkezi 1 milyonu aşmış bir ilimizin hiçbir ilçesinde yüksekokul yok.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Üniversite senatosu yapar onu.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, 1 dakika içinde toparlar mısınız.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Şayet, ben, Sayın Bakanımıza da biraz önce söyledim, bu yüksekokullara razı değilseniz, bunları önerge olarak geri çekelim, Kayseri Üniversitesi Rektörü mutlaka şu anda bizi dinliyor, telefonla da görüştük, eğitim fakültesi olarak...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Haber verseydin.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, haber verdim.

... üçüncü bir fakülteyi buraya ilave edelim, Kayseri bunu istemektedir, dolayısıyla bu fakültenin ilavesi halinde ilçelerimizdeki yüksekokul taleplerinin yerine, herhangi bir ilçemize eğitim fakültesini kurarız ve Kayseri'nin haklı talebini de burada yerine getirmiş oluruz diye düşünüyor.

Katkılarınızı bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kapusuz.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı gerekçesini Sayın Kapusuz'dan dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu sayımda bir yanlış var, emin ol var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, yani buradan, iktidar tarafından verilenleri saymıyor musunuz?

BAŞKAN - Saydım efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru saymadınız o zaman Sayın Başkan.

BAŞKAN - Saydım, doğru saydım.

Buyurun önergeyi okuyun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (f) bendine "Yozgat Meslek Yüksekokulu" ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ilavenin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz (Kayseri) ve arkadaşları

Develi inşaat- Park ve Bahçecilik Yüksekokulu, Yahyalı Sebze ve Meyvecilik Yüksekokulu, Pınarbaşı Hayvan Sağlığı Yüksekokulunda.

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, meramımı anlatamadım, bir daha çıkacağım...

MUSTAFA GÜL (Elazığ) - Sizin de bir sürü önergeniz var...

SALİH KAPUSUZ  (Kayseri) - Bire razıyız Sayın Gül, Sayın Bakanı ikna edemedik...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - İleride haklı taleplerinizi usulüne göre kabul edeceğim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanımız "bu haklı talebinizi ileride kabul edeceğiz" diyor. Şimdi, zamanı iyi kullanmak...

BAŞKAN - Pazarlığı Bakanlıkta yaparsınız efendim, burada pazarlık yapmayın.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Bakanımız, buraya gelirken "haklı taleplerinizi yerine getireceğiz" deyince, haklı olarak, ben de, bunu, bir müjde olarak Parlamentoya hatırlatıyorum. Sayın Bakandan onay alırsak, bu Parlamento zaten onay verecek, arkadaşlarımızın gönlü buna yatıyor, evet de diyor; ama, Sayın Bakanım "usulüne göre" diyorsunuz. Hakikaten, usul noktasında biraz önce bir hatırlatmada bulundum; evet, doğrudur, YÖK kanalıyla gelebilir; ama, o, bürokratik bir prosedürdür; ama, komisyonlarda, Genel Kurulda önerge verme hakkına sahip olan bir milletvekili olarak bir talepte bulunuyoruz. Bu, prosedüre uygundur. Lütfen... Bunu istirham ediyoruz.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilimin biri daha hatırlatma yapıyor "bir tane talebiniz olsun, diğerlerinden vazgeçin" diyor. Doğru, ben bu yüksekokul taleplerinden vazgeçeyim, Sayın Bakanımızın da, Genel Kurulun da onayını alarak, Kayseri Üniversitesinin eğitim fakültesi talebini buraya ilave edelim, iki tane fakülte veriyorsunuz, bir üçüncüsünü daha verelim. Emin olunuz, eğitim fakültesi konusunda...

HASARİ GÜLER (Adıyaman) - Hiç olmayanlar ne yapsın?!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Doğru, hiç olmayanları da gözden geçirelim, onları da yerine getirelim. Şayet, siz böyle bir taleple gelirseniz sayın milletvekilim, ben destek veririm, sonuna kadar, her seviyede. İşte, siz de, kendi arkadaşlarınızı ikna ederek bu desteği getirirseniz, bu Parlamentodan birlikte çıkarırız.

Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım, bakınız, bununla ilgili çok samimî bir şey daha söylemek istiyorum: Siz, bu yüksekokul taleplerini, fakülte taleplerini kabul etmeyebilirsiniz, bunu da kendinize göre makul gerekçelere bağlayabilirsiniz; ama, bunu halka kabul ettirme noktasında, onları ikna etme konusunda zannedersem istediğiniz sonucu bulamazsınız. O halde, şu anda 4 tane fakülte kuruyoruz, 5 incisini buraya ilave etmek mümkün. Bu, ne hükümete külfet getirecektir ne de Parlamento bunu yerine getirmekle bir zarar görecektir. İstediğimiz şey, sadece, bu yüksekokulların kurulmasını kabul ederseniz, çok isabetli bir karar almış olursunuz ve dua alırsınız. Şayet bu kararı almazsanız, bunu yerine getirmek istemiyorsanız, 1 tane eğitim fakültesini buraya ilave etmek mümkündür diyorum, saygılar sunuyorum.

Arkadaşlarımız oy verseler de vermeseler de, ben, bunun doğru olduğunu, bu taleplerin yerine getirilmesinin gerekli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kapusuz.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına ilişkin önergeler vardır. Bilindiği üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı ve teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gereğidir. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım; komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılır ise, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyon salt çoğunlukla katılmadığı takdirde, önergeyi işleme alamayacağım.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan, Komisyon Başkanına müsaade edin de üyelerini çağırsın; belki salt çoğunluğu sağlar, işine geliyorsa tabiî!

BAŞKAN - Şimdi, birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte bulunan 517 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki 2 nci maddenin eklenmesini arz ederim.

 

Evliya Parlak

Mecit Piruzbeyoğlu

 

Hakkâri

Hakkâri

Madde 2.- 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununun 33 üncü maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Rektörlüğe bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi ile rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Hakkâri Eğitim Fakültesinden;"

BAŞKAN - Sayın komisyon, salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Çoğunluğumuz yok; katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılamıyorsunuz.

Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla katılamadığı için, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Aynı mahiyette bulunan diğer önergeleri de okuyacağım; ama, onları da işleme alma şansımız yok.

Giresun Milletvekili Mustafa Yaman ve arkadaşlarının, Giresun'da iktisat fakültesi kurulmasına ilişkin; Van Milletvekili Fethullah Erbaş ve arkadaşlarının, Yüzüncü Yıl Üniversitesinde yeni iki fakülte kurulmasına ilişkin; Ağrı Milletvekili Celal Esin ve arkadaşlarının, Ağrı İlinde bazı fakülte ve yüksekokulların kurulmasına ilişkin; Şırnak Milletvekili Veli Seyda ve arkadaşlarının, Şırnak'ta bir fakülte ve Cizre İlçesinde yüksekokul kurulmasına ilişkin; Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey ve arkadaşlarının, Dicle Üniversitesi bünyesinde sosyal hizmetler fakültesi açılmasına ilişkin; Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler ve arkadaşlarının, Bingöl'de bir fakülte ve Solhan İlçesinde bir yüksekokul kurulmasına ilişkin; Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen ve arkadaşlarının, Bitlis İlinde bir fakülte kurulmasına ilişkin; Ağrı Milletvekili Nidai Seven ve arkadaşlarının, Ağrı'da iki fakülte kurulmasına ilişkin; Hatay Milletvekili Mehmet Şandır ile Mehmet Dönen'in, Hatay'da diş hekimliği fakültesi kurulmasına ilişkin; Bolu Milletvekili Ersoy Özcan ve arkadaşlarının, Abant İzzet Baysal Üniversitesine bağlı, Düzce'de bir fakülte kurulmasına ilişkin; Giresun Milletvekili Mustafa Yaman ve arkadaşlarının, Giresun'da bir yüksekokul açılmasına ilişkin; Giresun Milletvekili Turhan Alçelik'in Giresun'da fakülte ve yüksekokul kurulmasına ilişkin, Isparta Milletvekili Ramazan Gül ve arkadaşlarının Isparta Süleyman Demirel Üniversitesinde hukuk fakültesi kurulmasına ilişkin önergelerini de aynı gerekçelerle işleme alamıyorum.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun ek 18 inci maddesinin (a) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Rektörlüğe bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Uşak Eğitim Fakültesi, Uşak Mühendislik Fakültesi, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Veteriner Fakültesi, Tıp Fakültesi, Uşak Fen-Edebiyat Fakültesi, Uşak İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Afyon Mühendislik Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ile Beden Eğitim ve Spor Yüksekokulundan,"

"c) Rektörlüğe bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,"

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin Çelik, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2 nci maddesiyle, Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Uşak iktisadî ve idarî bilimler fakültesi, Afyon mühendislik fakültesi, eğitim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi, beden eğitimi ve spor yüksekokuluyla, sağlık bilimleri enstitüsü kurulması öngörülmektedir. Bu fakültelerin, yüksekokulun ve enstitünün, Afyonlu ve Uşaklı hemşerilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Bunların iyi hizmetler vereceğine eminiz. Hayırlı uğurlu olsun.

Müsaadenizle, ben, yükseköğretimin problemleriyle ilgili olarak bazı görüşlerimizi arz etmeye devam edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, geçen yaz ayında hepimizin seyrettiği bir komedi filmi vardı, bu da rektör atamalarıyla ilgiliydi. Biliyorsunuz, Türkiye'de, rektör atamaları gerçekten uzunboylu tartışıldı. Sayın Cumhurbaşkanı YÖK'e iade etti, YÖK, tekrar Sayın Cumhurbaşkanına gönderdi. Sonunda bir çözüm bulundu; ancak, bu tartışmalar ve olup bitenler, bu rektörlük seçimi meselesinin tekrar ele alınması gerektiği hususunu gündeme getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bugünkü haliyle, rektörlük seçimleri, Türki-ye'deki üniversitelere büyük  bir fitne sokmuştur; ya adamakıllı seçim yaparsınız, gerçek anlamda bir seçim yaparsınız veyahut da atama sistemi getirirsiniz, bu fitneyi üniversitelerden kaldırırsınız. Nedir olan fitne: Üniversite-ler, mevcut adaylardan 6 kişiyi seçiyorlar, gönderiyorlar, Yükseköğretim Kurulu bunu 3'e indiriyor; bu adaylar, daha sonra, Sayın Cumhurbaşkanına -birinci, ikinci, üçüncü sırada aldıkları oya göre değil, YÖK Genel Kurulunda yapılan oylama sonucu çıkan listeye göre- birisini ataması için gönderilir. Genellikle de, bu, çok ciddî tartışmalara sebep olur.

YÖK'ün bu rektörlük seçimi, gerçekten, dediğim gibi -geçmiş yıllardan itibaren bunu hep gözlüyoruz- bir komediye dönüşmüştür. Bunun düzeltilmesi gerekiyor.

Bunun sonucu olarak doğan şey nedir arkadaşlarım: Üniversitelerde, bir kez seçilen rektör;

1- Daha önce kendisine oy vermediğini düşündüğü öğretim üyeleriyle bir hesaplaşma içerisine giriyor.

2- Daha sonraki dönemde de, kendisini seçsinler diye, değişik yerlerden, değişik kurumlardan kendisini seçecek durumda olan öğretim üyeleri tayin ediyor ve üniversitelerin kadrolarını şişiri-yor.

Ben, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerinde yaptığım bir konuşma esnasında Sayın Bakanıma da bunu teklif etmiştim ve demiştim ki, siz, Millî Eğitim Bakanlığında uyguladığınız bu norm kadro sistemini, lütfen Yükseköğretim Kuruluna da teşmil edin. Ben, bunu, daha önce söyledim; düzeltilinceye kadar, bir daha, belki bin daha bunu söyleyeceğiz.

Üniversitelerde, kadrolarla ilgili olarak getirilen havuz sistemi, rektörlerin çok keyfî ve gayriadil davranmaları sonucunu doğurmuştur. Eskiden, bir üniversitenin bir fakültesinin hangi anabi-lim dalında, hangi bölümünde ne kadar kadro var, bu belli idi; kimin için kadro ilan edileceği belli idi, bunlar kıstaslara bağlanmıştı. Fakat, şimdi, bir havuz sistemi getirildi; bütün kadrolar rektörlerin tahtı tasarrufuna verildi. Onlar da, istedikleri şekilde bu kadroları kullanıyorlar; istedikleri insanlar için kadro ilan ediyorlar, istemedikleri insanlar için de kadro ilan etmiyorlar. Bu haksızlığı biz düzeltmek durumundayız. Yükseköğretim Kurulunun da bunun üzerine gitmesi gerektiğini düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Üniversitelerdeki rektör seçimleri veya atamaları -ki, son zamanlardakine seçim demek mümkün değil- mutlaka bir sefere mahsus olmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızı bir ziyaretim esnasında kendisine de bu görüşümüzü arz ettim ve Sayın Cumhurbaşkanımız da bunun böyle olacağını uygun görüyor; çünkü, ikinci sefer atanma söz konusu olunca, rektörler başka türlü hesaplar içerisine girebiliyorlar. Bu ülkede, Sayın Cumhurbaşkanı bir sefere mahsus atanıyorsa, rektörlerin birden fazla atanması, birden fazla dönem rektörlük yapmaları, bugünkü üniversite yapılanması açısından bence sakıncalıdır; bunu göz önünde bulundurmak zorundayız.

Yine, üniversitelerimizde çok ciddî öğretim üyesi açığı olduğunu, kalite sıkıntısı olduğunu söylemiştim. Bugün, Ankara, İstanbul ve İzmir'deki üniversitelerimizde, Türkiye'deki toplam öğretim üyesi potansiyelinin yüzde 70'inin biriktiğini bütün değerli arkadaşlarımız bilirler. Yine bir örnek vermiştim; Ankara Üniversitesine bağlı bir fakültenin bir bölümünde 30 tane profesör varken, Kars'ta kurulan Kafkas Üniversitesinde, toplam 15-16 tane profesör vardır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 9 fakültesi, 15 yüksekokulu, 3 enstitüsü ve 15 000 öğrencisi bulunan bir üniversite olduğu halde, üniversitede toplam 30 profesör yoktur.

Şimdi, tekrar söylüyorum arkadaşlar; 12 Eylülden sonra getirilen rotasyon uygulaması çok ciddî tepkilere yol açtı. Belki, o zaman biraz zoraki olduğu için, insanlar buna tepki gösterdiler. Biz, askerlerimizi, maliyecilerimizi, hukukçularımızı, hâkim ve savcılarımızı, polislerimizi, ülkenin en ücra köşesine gönderip orada hizmet etmelerini sağladığımız, temin ettiğimiz gibi, Ankara'da girecek ders bulamayan öğretim üyelerini de, yeni kurulan taşra üniversitelerine gönderecek, onların gönderilmelerini sağlayacak bir düzenleme yapmak zorundayız.

Ankara'daki Gazi Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesine gidin, bakın; hocalara ve-rilecek oda bulunamıyor. Öğretim üyeleri yığılmış Ankara'da; öğretim üyeliğinin dışında işler yapıyorlar; ama, öte yandan, üniversite adı verdiğiniz, diplomasını Ankara Üniversitesiyle denk kabul ettiğiniz, İstanbul Üniversitesiyle denk kabul ettiğiniz X yerdeki üniversitede, Ankara'da dokuz on profesörün yaptığı bir işi bir yardımcı doçente, daha dün doktorasını bitirmiş olan bir insana yaptırıyorsunuz; bu, adil değil, rasyonel değil ve bilimsel değil değerli arkadaşlarım; bunu düzeltmek durumundayız.

Üniversitelerimizde, mademki, öğretim üyesi açığı vardır, bu yaş meselesini de düzenlemek zorundayız. Bakınız, bu ülkede Sayın Başbakanımızın yaşı 76; Allah uzun ömürler versin. Öte taraftan, eski Cumhurbaşkanımız 75-76 yaşındayken yeniden cumhurbaşkanlığına talipti. Mademki 75 yaşındaki insanlar bu ülkeyi idare edebiliyorlar, öğretim üyelerini niçin 67 yaşında emekliye ayıralım?! 67 yaşına gelip de kendisi emekliye ayrılmak isteyen veyahut da gerçekten sağlık durumu sebebiyle ayrılması gereken insanlar varsa, bunlar ayrılabilir; ancak, 67 yaşından sonra da hizmet etmek isteyen, özellikle taşra üniversitelerindeki öğretim üyesi açığı göz önünde bulundurularak, bu konuda, öğretim üyelerine, en azından 70 yaşına kadar üniversitelerde kalma hakkı, şansı sağlanmalıdır diye düşünüyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanımıza da sormuştum, Sayın YÖK Başkanına sormuştum; bu konuda kendilerinin de bir çabası olduğunu ve bu konuyu gündeme getireceklerini, getirebileceklerini söylemişlerdi. Bunun bir an önce getirilmesini huzurunuzda kendilerinden diliyorum.

Yine, daha önceki konuşmamda da belirttim arkadaşlar. Üniversitelerde, özellikle, biz, sosyal bilimler meselesine mutlak surette özel bir ilgi göstermek zorundayız. Tercüme yoluyla, dışarıdan kitap getirtmek yoluyla, biz, fen bilimlerindeki açıklarımızı kapatabiliriz; ancak, sosyal bilimler, o ülkenin kültürel dokusuyla ilgili, siyasî yapısıyla, sosyal yapısıyla ilgili olan bilimlerdir. Burada tercüme yapamazsınız. Fakülte yıllarımızda hocalarımız bize gelir, pedagojik formasyon dersleri verirlerdi ve bize, bir hocamız ergenlik psikolojisi anlatırken, ben, o zaman Batı'yı gören bir insan olmadığım halde, kendisine şunu sordum, dedim ki: Değerli hocam, sizin bu anlattığınız ergen tipi ve anlattığınız bu ergenin psikolojisi, benim ülkemin insanını yansıtmıyor; buram buram tercüme kokuyor. Eğitim sosyolojisi, ergenlik psikolojisi, eğitim sosyolojisiyle ilgili veya siyaset bilimiyle ilgili, edebiyatıyla ilgili, hukukla ilgili yapılan çalışmalarda, mutlaka, o milletin sosyal durumu, siyasal durumu, kültürel durumu göz önünde bulundurulmalıdır; ancak, biliyorsunuz, bizde her olağanüstü dönemden sonra bir grup insan, üniversitelerde günah keçisi ilan edilir ve üniversitelerden bu insanlar atılır. Biliyorsunuz, 12 Marttan sonra, 12 Eylülden sonra üniversitelerde çok ciddî operasyonlar yapıldı ve kendi alanlarında çok ciddî birikime sahip olan birçok öğretim üyesi üniversitelerden uzaklaştırıldı. Aynı zihniyetin 28 Şubattan sonra da nüksettiğini, aynı anlayışın tekrar geri döndüğünü görüyoruz. Bu sefer günah keçisi seçilen başka gruptaki bir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurunuz.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz üniversitedeki öğretim üyelerimize, kesinlikle, referans açısından başvurdukları kaynaklar açısından veya eserlerine yazdıkları açısından bir kısıtlama getiremeyiz, getirmemeliyiz. Hür düşüncenin olmadığı, öğretim üyelerinin bile bir şeyi söylerken, yazarken, acaba benim bu söylediğim nasıl yorumlanır, acaba bu hangi tarafa çekilir şeklinde bir endişe içinde bulundukları bir üniversitede ürettiğiniz, yaptığınız sosyal bilimlerin de bir anlamı olmaz. Bunu huzurunuzda bir kez daha belirtiyorum.

Kurulan yeni fakültelerimizin, yüksekokullarımızın ve enstitülerimizin hayırlı olmasını diliyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Fazilet Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, yeni kurulacak fakültelerin, yüksekokulların ve enstitülerin Uşak İlimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılına girdiğimiz şu günlerde, Türkiye, dünya coğrafyasında hayatî bir yere sahip olmasına rağmen, ekonomik ve siyasî problemlerini çözemediği gibi, birçok konuda, eğitim hizmetlerinde de dünya sıralamasında arka sıralarda, maalesef, yer almaktadır.

Türkiye'deki eğitim seviyesinin düşüklüğünü göz önüne seren rakamlara göre, yeterli okullaşma oranına ulaşılamaması ve kaliteli, çağa uygun eğitimin verilememesi, Türk eğitimini bu noktalara kadar getirmiştir. 1999 yılı itibariyle Türkiye'de okuma yazma oranı, erkeklerde yüzde 94,2, kadınlarda yüzde 77,4 düzeyindedir. Bu rakamlar, hedeflenen ve olması gereken seviyenin altındadır. Okullaşma oranı, ilköğretimde yüzde 97,6, ortaöğretimde yüzde 59,4 ve yükseköğretimde de 18,7'si örgün öğretimde olmak üzere yüzde 27, 8'e ulaşmıştır.

Gelişmiş ülkelerdeki okullaşma oranı dikkate alındığında, Türkiye'deki oran bir hayli düşük seviyededir. Özellikle yükseköğretim kurumlarını dikkate aldığımızda, üniversitelerin sayısı bu zamana kadar artmakla beraber, üniversitelerimiz, lise ve dengi okullardan mezun olanların yükseköğretim görme talebini karşılayamamaktadır. Her yıl mezun olanların sayısından fazla üniversite giriş imtihanına başvuru olması ve çoğunluğunun herhangi bir yükseköğretim kurumuna yerleştirilememesi, yükseköğretim kurumlarının yetersiz olduğunun göstergesidir. Toplam üniversite sayısı, 21'i vakıf üniversitesi olmak üzere, 73'tür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler, öğrenci talebine karşılık verememenin yanı sıra, öğrenimini devam ettiren öğrencilerin sorunlarından, öğretim üyelerinin ve elamanlarının sorunlarına kadar problemlerle doludur. Diğer yandan, öğrenci sayısındaki artışa karşın üniversite eğitimindeki kalite düşüşü, öğrenci ve öğretim elemanlarının sahip olduğu sıkıntıların bir yansıması olsa gerek.

Temel mesele, genç nüfusumuzun yoğun talebine cevap verecek oranda, kalite düzeyini düşürmeden, yükseköğretim kurumlarımızın nicelik ve nitelik açısından büyütülmesidir, kalite düzeyini artıracak şekilde genişletilmesidir.

Bu sorunların çözülmesinde üniversitelerin karşılaştığı başlıca çıkmazlar, öğretim üyesi ve elemanı sayısının yetersizliği, lisansüstü eğitim yapılacak enstitülerin eksikliği ve en önemlisi kaynak yetersizliği sayılabilir. Halbuki, yükseköğretim kurumlarının bilimsel araştırma ve özgün bir biçimde çağa uygun şekilde eğitim yapabilmesi için, kaynak yetersizliği, öğretim elamanları ve üyelerinin maddî sıkıntıları, bu nedenle sayılarının azlığı, öğrencilerin malî yardım almada karşılaştıkları güçlükler gibi meseleler çözülmedikçe, eğitimden kalite beklemek de zor olacaktır.

2001 bütçesine baktığımızda, eğitime ayrılan kaynak miktarı komik rakamlarda kalmaktadır. Yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrenci başına harcama miktarı dünya ortalamasının yarısından, açıköğretim dahil edildiğinde dörtte 1'inden daha azdır. Böyle bir ortamda, kimse üniversitelerden eğitim ve kalite bekleyemez.

Az gelişmiş ülkeler seviyesine varmış bugünkü eğitim ortamında, hükümetin ve Yükseköğretim Kurulunun hedefi, yükseköğretimde gelişmiş ülkelerin seviyesini yakalayabilmek için öncelikli sorunları çözmek yerine, çağdışı uygulamalarla kimi öğrencileri kazanılmış eğitim hakkından mahrum bırakmak için çaba göstermesi, insanların dış görünümüne göre suçlayıp hüküm ve-rerek insanlar arasında ayırımcılık yapması, yüzyılın ayıbı olarak hatıralarda yerini alacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu noktayı belirttikten sonra, yükseköğretimdeki sorunlara çözüm önerileri getirmek istiyorum: Öğretim üyesi eksikliğini giderebilmek için, öğretim üyelerinin gelirlerini artıracak tedbirler alınmalı.

Her yıl bütçe kanunlarıyla konulup, üniversitelere tahsis edilen ödeneklerin azaltılması ve döner sermaye gelirlerinin bir kısmının Hazineye aktarılmak suretiyle yapılan tasarruf tedbirleri, üniversiteleri sıkıntıya düşürmektedir. Bu şekilde, yükseköğretim kurumlarına yönelik harcamalarda kısıntıya gidilmemelidir. Üniversitelerin kaynak yaratmaları teşvik edilmelidir.

Yükseköğretim, bürokratik ve merkeziyetçi yapıdan kurtarılarak sistemde rekabeti geliştiren düzenlemeler yapılmalı, üniversitelerin idarî, malî ve bilimsel özerklikleri güçlendirilmelidir.

Yükseköğretim kurumlarında finansman kaynakları genişletilerek ve çeşitlendirilerek etkin harç-burs sistemi kurularak ödeme gücüne bağlı olarak öğrencilerden alınan katkı payları ile finansman kaynakları genişletilmeli.

Üniversite giriş imtihanındaki yığılmanın önüne geçmek için üniversiteler genişletilmeli ve sayılar çoğaltılmalıdır.

Lisansüstü eğitimin verilmesi amacıyla enstitüler kurulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice itibariyle, tasarıda düşünülen değişiklikler yapılsın veya yapılmasın, yükseköğretim kurumlarının temel sorunları çözülmediği takdirde, yeterince özerklik tanınmadıkça, siyasî etkilerin altında kaldıkça, eğitime ayrılan komik kaynak miktarları oldukça, üniversitelere açılacak yeni birimler ve bağlantılar, görünüşte genişleme sayılacak; fakat, gerçekte, kalite ve nitelik yönünde hiçbir ilerlemeye neden olmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin, dünyadaki diğer ülkelerdeki yükseköğretim yapısını göz önüne alarak, başta eğitim özgürlüğü ve diğer problemlerin çözümünün bir an önce gerçekleştirmesi dileğiyle, Yüce Meclisi ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Halil İbrahim Özsoy; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Özsoy.

ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 517 sıra sayılı, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 2 nci maddede, kuruluş kanunu olan 2809 sayılı Kanunun ek 18 inci maddesinin (a) ve (c) bentlerinde değişiklik yapılarak, Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak Uşak İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Afyon Mühendislik Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Beden Eğitim ve Spor Yüksekokulu ile Sağlık Bilimleri Enstitüleri kurulmaktadır.

Aslında, bu fakülte ve yüksekokulların, bu üniversite rektörlüğüne verilmesi, kurulması, geç kalmış bir hakkın iadesinden başka bir şey değildir. Belki, niye bu cümleyi kullandım diye aklınıza soru gelebilir. 1992 yılında 21 ilde üniversite ve 2 yüksekokul kurulurken, Mecliste defaatle bu kürsüye çıkarak, o zamanın Millî Eğitim Bakanına, bunun gerekçeleriyle, 2 ile bir üniversite verdiğini, bazı fakültelerin bir ilde, bazı fakültelerin ise başka ilde olduğunu, bununla da, üniversitenin gelişmesi, ilerlemesi, büyümesi, çağdaşlaşmasının mümkün olmayacağını ifade ettik ve hatta o zamanki Sayın Millî Eğitim Bakanı Köksal Toptan Beyefendiye dedik ki, gelin, sizin getirdiğiniz kanun tasarısında Mecliste komisyonlarda değişiklik yaptırmak istemiyorsunuz; ama, Afyon'a ve Uşak'a müşterek kuracağınız Kocatepe Üniversitesine bir önerge verelim; bütün partilerden, o zamanki Afyonlu milletvekilleri olarak imzalayalım ve Uşak'a ve Afyon'a bazı fakülteleri veriniz dedik; zira, korkumuz şuydu: İleride, şu veya bu gerekçeyle, Uşak'ta da bir üniversite girişimi olduğu takdirde, Afyon'da, 2 fakülte ve 4 yüksekokul kalacaktı. Böyle, 2 fakülte, 4 yüksekokulla, bir üniversitenin gelişmesi, ilerlemesi, çağdaşlaşması, büyümesi mümkün değildi. O yüzden, bunu defaatle ifade etmiştik. Sekiz sene tehirli de olsa bir hakkın iadesi olmuş olacaktır bu tasarıyla.

İkinci olarak, özellikle, Sayın Bakanın, bu konuya eğilmesi için, bir fikrimi, bir düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğer, kuruluş kanununda yoksa, bir fakülte kurulması, yasa gereği; bir yasanın oluşması, kanunlaşması ise, o üniversitenin önce senatosunda kabul edilecek, oradan YÖK'e gelecek, YÖK kabul edecek, oradan Millî Eğitim Bakanlığına gidecek, Millî Eğitim Bakanlığı, bunu, kanun taslağı haline getirecek Bakanlar Kuruluna sunacak, Bakanlar Kurulunda kabul edilecek Meclise intikal edecek, Mecliste komisyonlarda görüşülecek ve Genel Kurula intikal edecek, Genel Kurul kabul ettiği takdirde, fakülte kurulmuş olacak.

Şimdi, değerli milletvekilleri, biz, aslında, üniversiteleri kurarken, elimizde bazı kriterleri tutarak, bütün üniversitelerde, yörelerine, öğretim görevlilerine, fizikî yapısına ve gelişmesine bakarak, bütün fakültelerin kurulabileceğini, bunun da muayyen yerlerden geçerek hallolabileceğini koyarsak, daha kolay bir fakülteleşme ve üniversiteleşme sağlamış oluruz.

Bir üniversitenin gelişmesi, halkla bütünleşmesine bağlıdır, halkla birleşmesine bağlıdır, halkın desteğine bağlıdır. Eğer, bir yerde, bir ilde, üniversiteyi halk desteklemiyorsa, halkla bütünleşememişse, birleşememişse, o üniversite gelişememekte; fizikî olarak gelişememektedir, akademik olarak gelişememektedir, araştırma geliştirme olarak gelişememektedir; hatta ve hatta, öğrenci sayısı olarak bile gelişememektedir. O yüzden, halkla bütünleşen, halkla birleşen, halkla beraber hareket eden üniversitelere ihtiyacımız var; bunun için de, halkın üniversiteyle hemfikir olması için, üniversiteyle birleşmesi için, bazı fakültelerin veya yüksekokulların öncülük etmesi gerekir. Bunların başında da, güzel sanatlar fakültesi, beden eğitimi ve spor yüksekokulu gelmektedir. Bir yörede, bir üniversitede spor yüksekokulu yok ise, güzel sanatlar yok ise, müzik, resim vesaire yok ise, halkın o üniversiteyle birleşmesi sempozyumlarda mı olacaktır, akademik toplantılarda mı olacaktır; nerede olacaktır?! O yüzden, artık etrafı çitlerle, duvarla çevrilmiş bir askerî garnizon gibi üniversite değil, halkın içinde, içiçe, halkla bütünleşen, halkın desteğini alan üniversitelere ihtiyaç vardır. O yörenin gelişmesi, büyümesi, ekonomik yönden, sosyal yönden üniversitenin bir şeyler verebilmesi için de bu şarttır, gereklidir diye düşünüyorum. O yüzdendir ki, gecikmiş de olsa, bir hakkın yerine getirilmesi konusunda sizlerin desteğini bekliyoruz.

Bu fakülteler ve yüksekokulun, Afyon'a, Uşakımıza ve ülkemize, okuyanlara ve okutanlara hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özsoy.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Armağan Yılmaz; buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA ARMAĞAN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısıyla, Uşak'ta mevcut olan 3 fakültemizin yanına bir de iktisadî ve idarî bilimler fakültesinin eklenmesinden dolayı, huzurlarınızda Sayın Bakanıma teşekkür etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Uşak İli, bu yasayla 4 fakülteye ve 7 yüksekokula sahip bir il olacaktır; ama, mevcut, şu anda 4 200 öğrencisi olmasına rağmen, hâlâ bir üniversiteye kavuşamamıştır. İnşallah, Uşak üniversitesini de, hep beraber burada, günü geldiğinde kabul edeceğiz. Herkesin bilmesi gereken, devlet-millet işbirliği içerisinde, Uşak Halkı, kendi üniversitesini yapma çabası ve gayreti içerisindedir. Bu nedenle, kendi hemşehrilerime de teşekkürü bir borç biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uşak'ta kurulacak iktisadî ve idarî bilimler fakültesinin memleketimize hayırlı uğurlu olmasını Cenabı Allah'tan niyaz eder, hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz. En özlü konuşmayı yaptınız.

Demokratik Sol Parti Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın Gaffar Yakın. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Yılmaz'ın konuşması örnek olsun efendim.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni bir bin yıla başladığımız 2001 yılının böyle eğitimle ilgili bir kanun tasarısıyla başlamasından dolayı sevincimi ve ilme dayanan, akla dayanan Türkiye Cumhuriyetinin 21 inci Yüzyılda, bu yeni yılda büyük başarılara bu Parlamentonun imza atması, mührünü vurması temennisiyle, hepinizin yeni yılını tebrik ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Eğitim ve aydınlanma Türkiye'nin olmazsa olmaz koşulu. 1992 yılında, o devrin DYP-SHP iktidarı, Anadolu'da üniversitelerin sayısını artırmak için bu Meclise kanun tasarısı getirdiğinde, Afyon ve Uşak İllerinde Kocatepe Üniversitesi adı altında bir üniversitenin kurulması kanunlaşmıştı. O üniversitenin kuruluş yılından bugüne kadar, diğer illerde olduğu gibi Afyon ve Uşak'taki üniversitemiz de hızla gelişti. Bugüne kadar hizmet eden, gerek eski Rektörümüz Prof. Dr. Şehabettin Yiğitbaşı ve gerekse şu anki Rektörümüz Prof. Şan Özalp Beyin ve tüm öğretim görevlilerinin gayreti neticesi, Afyon ve Uşak'taki üniversite, artık, kabına sığmaz bir noktaya ulaşmıştır.

Afyon'da, 1995 yılından itibaren -şu anda 15 000'e yakın- gençlerimiz yüksek tahsilini gerçekleştirmektedir. Ben -işin doğrusunu söylemek icap ederse- tüm eğitimini, lise ve üniversite eğitimini İstanbul'da almış birisi olarak, üniversitelerin, sosyal boyutu da düşünerek, daha çok büyük şehirlerimizde açılmasını ve üniversitelere gelen insanların, üniversite eğitimi yanında, sosyal hayatla ilgili tecrübeleri de kazanmasını daha doğru buluyordum; fakat, bizzat Afyon Kocatepe Üniversitesi örneğinde ve diğer birçok ildeki örneklerde, Anadolu'da açılan üniversitelerin, o illerin sosyal yaşamlarına, sosyokültürel yaşamlarına ve ekonomik yaşamlarına çok büyük katkılarda bulunduğunu gördük.

Gönül ister ki, bütün illerimize üniversiteler açalım. Burada, gelmiş oldukları illerde fakülte ve üniversite açılmasını arzu eden tüm milletvekili arkadaşlarıma candan katılıyorum. Gönül ister ki, Anadolu'nun her bir tarafına üniversite açalım; Anadolu'nun değişik yerlerinden giden insanlarımız, o bölgelerin, hem ekonomik yaşantısına büyük katkıda bulunsun hem de sosyal yaşantısını daha ileri götürsün ve aynı zamanda, doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle, tüm insanlarımız bir potada hamur gibi yoğrulsunlar. Bu açıdan, biz ve şahsım, hararetle, Anadolu'nun her bir köşesinde, her ilde bir üniversitenin olmasını doğru buluyoruz; ama, bu üniversitelerin açılmasının ciddî bir kayıt altına alınması, artık, bir üniversite kanununun hazırlanarak üniversite kurulması, fakültelerin açılması, Millî Eğitim Bakanlığının veya YÖK'ün, kendi içerisinde otomatik olarak halledebileceği bir sorun haline getirilmesi gerekiyor.

Bu kanun tasarısının çıkarılması sırasında, gerek değerli Millî Eğitim Bakanımız Metin Beyle gerekse Millî Eğitim Komisyonu Başkanımızla görüşmelerimizde, böyle bir genel üniversite kanun taslağının hazırlandığını duydum. Gönül ister ki, bu kanun tasarısı en kısa zamanda Meclise gelsin ve yasalaşsın; artık, Meclisimiz ve milletvekilleri, Parlamentoda, yeni üniversite veya fakülte açmak gibi bir sorunla karşı karşıya kalmayalım.

Şu anda Afyon Kocatepe Üniversitesi bünyesinde açılan yeni fakültelerin durumunu bilgilerinize arz etmek istiyorum: Geçen yedi yıl zarfında Eğitim Fakültesi, Mühendislik Fakültesi Uşak'ta açılmıştı; fakat, bunların bazı branşları Afyon'da da var veya aynı tarzda İdari Bilimler Fakültesi Afyon'da merkezi varken, bunun birtakım bölümleri Uşak'ta da vardır. Afyon Rektörü ve biz Afyonlular olarak, dört fakültesiyle üniversite olma boyutuna gelmiş olan Uşak İlimizi, kendi ayakları üzerinde durabilecek bir üniversite seviyesine getirdik. Bu kanun tasarısıyla da, 4 fakültesiyle ve diğer 8-9 yüksekokuluyla birlikte Uşak üniversitesinin temelleri gerçekte atılmış olacak.

Afyon'un böyle bir ayırımda zarara uğramaması ve Afyon'da devam eden eğitimin; yani, Afyon'da kurulan Mühendislik ve Eğitim Fakülteleriyle, halihazırda Afyon'da mevcut olan eğitimin, böyle bir üniversite ayırımında zarar görmesini önlemek için çalışıyoruz; yani, yeni birtakım branşlar açılmıyor, Afyon'da halen mevcut olan bu eğitim çalışmalarının, hem Uşak'ta hem de Afyon'da devam etmesi için uğraşıyoruz. Yoksa, Afyon'da veya Uşak'ta yeni bir üniversite, yeni fakülteler açılıyor değil; bir fakültenin yarısı Afyon'da, yarısı Uşak'ta zaten halihazırda faaliyet gösteriyor, öğrencileri var.

Diğer bir husus: Afyon Kocatepe Üniversitesinin, dört beş yıldır sağlık bilimleri enstitüsünün açılmasıyla ilgili çalışmaları vardı -Sayın Bakanımız da burada, Sağlık Bakanlığı döneminde- Afyon'a açılan Tıp Fakültesinin temel sağlık eğitimi bölümlerinde, eğitim görevlisi doktora çalışması yaptırabilmek için bir enstitüye ihtiyacı vardı. İşte, bu tasarıyla birlikte, sağlık bilimleri enstitüsü de kurulmuş oluyor.

Biz, üniversitelerin, tüm Türkiye'de her bölgede açılmasını; üniversitelerle birlikte, ülkemizin, bu medeniyet yarışında daha hızlı bir koşuya başlamasını canı gönülden arzu ediyoruz. Hem Millî Eğitim Komisyonumuza hem de Millî Eğitim Bakanımıza, üniversitelerle ilgili kanun taslağının, bu Parlamentoda kanunlaşması için bugünden destek vereceğimizi ilan ediyor ve siz değerli milletvekilleri, Afyonlular ve Uşaklılar olarak, Parlamentoda bize böyle bir destek vermeniz, Afyon ve Uşak'ın eğitimde daha güçlü hale gelmesi için güçlerinizi katmanız ve destek vermenizden dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yakın.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adını, Sayın Yakın?..

GAFFAR YAKIN (Afyon) - Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Yaşar Ünal, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimizin, Türkiye'nin eğitimine katkıda bulunabilmek için mütevazı da olsa bugün önemli bir adım atacağına inanıyorum; fakat, tüm milletvekillerimizin arzuları, özellikle ilinde üniversite olmayan milletvekili arkadaşlarımızın vermiş oldukları kanun teklifleri var; burada da, illerinde fakülte veya yüksekokul kurulması için vermiş oldukları değişiklik önergeleri var.

Bunların büyük çoğunluğu temelde haklıdır. Özellikle her ilde bir üniversite kurulması bizim amacımız olmalıdır; fakat, bu, bir ilde üniversitenin verimli bir şekilde açılabilmesi için de, onun altyapısının tamamlanması, öğretim elemanlarının, özellikle, özlük haklarının, maaşlarının düzeltilmesi gerekiyor. Bu konuda, bütçeler başta olmak üzere, tüm milletvekilleri gayret göstermeliyiz.

Bu konuyla ilgili Millî Eğitim Bakanlığımızda ve YÖK'te çalışmakta olan kişilerin gayretleri için ayrı ayrı teşekkür ediyorum, Sayın Bakanımıza da teşekkür ediyorum.

Tasarının 2 nci maddesinde Uşak'taki 4 fakülte sayılmaktadır. Bunların 3'ü halen orada görev yapmaktadır; sadece, iktisadî ve idarî bilimler fakültesi eklenmektedir. Böylece, Uşak İlimizde de, artık, bir üniversitenin kurulabilmesinin altyapısı tamamlanmış oluyor.

Sayın Bakanımızın bu konuda az önce yaptığı açıklamalardan da, genel bir çalışmanın yapıldığını ve bunun alt kriterleri tamamlandığında, haklı olan yerlerde ve özellikle üniversitesi olmayan illerde üniversite kurulması yönünde gayretli bir çalışmanın olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Bu müjdeli haber de herhalde hepimizi sevindirmiştir. Ben, bu konuda çalışanlara teşekkür ediyorum. Ayrıca, oylarınız için, sizlere de ayrı ayrı teşekkür ediyorum, iyi günler diliyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Sayın Hasan Özgöbek?.. Yok.

Sayın Armağan Yılmaz, konuştu...

Sayın Musa Uzunkaya?.. Yok.

Sayın Oya Akgönenç?.. Yok.

Sayın Mehmet Elkatmış, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Mecliste bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımız, özellikle, üniversitesi olmayan illerin milletvekili arkadaşlarımız haklı olarak kendi illerine bir üniversite kurulmasını, en azından, bir veya birkaç fakülte kurulmasını arzu etmektedirler. Bundan dolayı da, her zaman, arkadaşlarımız, önergeler veriyorlar. Bu önergelerin doğrudan gündeme alınması için, burada, mesele müzakere ediliyor ve gündeme alınıyor.

Şimdi, önümüzde bir kanun tasarısı var. Biz de, Nevşehir milletvekilleri olarak -diğer iki milletvekili arkadaşım ve bendeniz de- önergeler vermiş bulunuyoruz; ancak, tabiî ki, hükümetten tasarı olarak gelmediği için bu önergelerimiz, maalesef, gündemde yerini alıyor; ama, hiçbir zaman da kanunlaşma, yasalaşma imkânını bulamıyor.

Değerli arkadaşlar, üniversiteler, gerçekten de, bir ilin kalkınması için, gerek iktisadî yönden gerekse sosyal yönden gerekse kültür ve ilim yönünden kalkınması için çok zarurîdir, bunu kimse inkâr edemez. Nevşehirimizde de henüz bir üniversite yok. Nevşehir'de sadece bir fakülte var; İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi geçen yıl kurulmuştu ve bu fakültenin bütün altyapısını, binasını Nevşehir halkı yapmıştır. Yine, Nevşehir'de, 3 tane yüksekokul ve bu okullara bağlı enstitüler vardır.

Yine, Nevşehir halkımız, gerek Nevşehir'de yaşayan gerekse yurdun muhtelif yerlerine dağılmış ve özellikle İstanbul'daki zengin Nevşehirli kardeşlerimiz -ki, buradan onlara teşekkürlerimi sunuyorum bu yaptıkları yardımlardan dolayı- bir bina yaptırdılar. Bu bina, fen-edebiyat fakültesi olmak üzere yapılmıştı; iki yıldır, hatta üç yıldır, yapılmış olarak duruyor. Nevşehir'deki diğer yüksekokullar ve fakülte, Erciyeş Üniversitesine bağlı. Erciyeş Üniversitesi Senatosu da muhtelif defalar, Nevşehir'deki bu binası yapılmış olan fen-edebiyat fakültesinin açılması için karar almıştır; ancak, YÖK'ten karar çıkmadığı veya bu karar onaylanmadığı için, bu bina bomboş duruyor ve tabiî ki, takdir edersiniz, boş olan bir binanın da yıkılması, tahrip olması işten bile değil.

Nevşehir'e fakülte ve üniversite kurulması elzemdir değerli arkadaşlar. Niçin derseniz; çünkü, Nevşehir, Ortaanadolu'nun tam ortasında bir ilimizdir. Bitişiğimizdeki Kayseri, Konya, Niğde İllerimizde üniversiteler vardır. Nevşehir turistik bir ilimizdir; Türkiye'nin en büyük turistik illerinden bir tanesidir. 18 000 civarında yıldızlı yatak kapasitesi vardır. 47 turistik belgeli tesis -ki, bunlardan da 43 adedi yıldızlıdır- 81 adet pansiyon, 69 adet otel ve motel vardır ve Nevşehir, Kapadokya Bölgesi olarak, UNESCO tarafından, kültür ve turizm beldesi olarak tescil edilmiştir; yani, bir kültür ve  turizm beldesidir.

Üniversitenin, ayrılmış, tapulu, 9 000 dönümlük arazisi vardır. Yurt vardır 500 kişilik; yeni bir yurt yapımı da programa alınmıştır ve bu yurt için de, 100 dönümlük bir arazi, yine, tahsis edilmiştir. Yani, altyapı, her yönüyle tamamdır. Bu şartlar altında, elbette ki, Nevşehir'in tarihî ve kültürel özelliği, turistik özelliği, altyapısının tamam olması, üniversite için ve fakülte için binalarının da yapılmış olması dikkate alınarak, bir üniversitenin ve fakültenin kurulması şarttır diyorum.

Öğretim üyesi... Sayın Bakan ve YÖK de bu konuda biraz hassaslar, onu da kabul ediyorum; ama, Nevşehir'de öğretim üyesi temini de güç değildir değerli arkadaşlar; çünkü, Nevşehir, Kayseri'ye 100 kilometredir, Kayseri'de çok büyük bir üniversitemiz vardır Erciyeş Üniversitesi ve zaten Nevşehir de oraya bağlı olduğu için, bu hoca temini mümkün olacaktır. Yine, Niğde Üniversitesi vardır...

BAŞKAN - Sayın Elkatmış, 1 dakika içinde toplayınız.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Niğde İlimiz de bize 80 kilometre civarındadır. Aksaray, keza, orada da vardır, ora da bize 60 kilometredir. Kırşehir'de fakülte vardır, yüksekokul vardır, orası da 80 kilometredir; yani, uzaklık yönünden dikkate alırsak, Ankara'nın bir semtinden bir semtine gidecek kadar mesafe içerisinde, zaman içerisinde, öğretim üyelerinin Nevşehir'e gelmesi her zaman için mümkündür.

Yine, Nevşehir'de bir havalimanı vardır, uluslararası boyutta bir hava-limanı da vardır; yani, o yönden de bir sıkıntımız yoktur.

Ben, bütün diğer değerli arkadaşlarımız gibi, Nevşehir'de bir üniversitenin kurulmasını ve özellikle de binası hazır, yapılmış bekleyen fen-edebiyat fakültesinin acilen açılmasını Sayın Bakanımdan rica ediyor, saygılar sunuyorum. (FP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Elkatmış.

Soru bölümüne geçiyoruz.

Sayın Öztürk?.. Yok.

Sayın Çabuk?.. Yok.

Sayın Mahfuz Güler, buyurun.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana aşağıdaki sorumu sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, Fırat Üniversitesine bağlı Bingöl Meslek Yüksekokulu, yıllardır, Bingöl'de başarılı hizmetler vermekte, öğrenciler yetiştirmektedir. Bingöl'de 1 500 öğrenci kapasiteli Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurt binası da bitmiş ve faaliyete geçmiştir. Dolayısıyla, Bingöl'de bir üniversitenin kurulması için tüm altyapı oluşmuştur. Bu vesileyle, bölgenin sosyoekonomik yönden kalkınmasında büyük katkıda bulunacak Bingöl'de bir üniversite kurulmasını istiyoruz ve bunu da çok önemsiyoruz.

Öncelikle bir üniversitenin kurulmasını istiyoruz; ancak, ilk etapta eğer bu mümkün görülemiyorsa, verdiğim önergede de belirttiğim gibi, Bingöl merkezde bir eğitim fakültesi ile Solhan ve Genç İlçelerine de birer yüksekokul kurulması mümkün müdür?

Bu konuda yardım ve desteğinizi istiyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Güler.

Sayın Özgün, buyurun.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) - Sayın Başkanım, aracılığınızla aşağıdaki sorumu Sayın Bakana sormak istiyorum.

Balıkesir Üniversitesi, geçmişi ve sahip olduğu altyapısıyla çevre illerdeki üniversitelerin gerisinde kalmıştır. Kütahya ve Çanakkale'ye baktığımız zaman, buralardaki fakülte sayıları, yüksekokul sayıları Balıkesir'i geçmiştir. Halbuki, Balıkesir Üniversitesi, daha köklü bir üniversite durumundadır. Balıkesir Üniversitesi bünyesinde ihtiyaç hâsıl olan tıp fakültesi, orman fakültesi ve yabancı diller yüksekokulu kurulması düşünülüyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özgün.

Sayın Örs, buyurun.

MUSTAFA ÖRS (Burdur) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; getirilen kanun tasarısıyla kurulması düşünülen, istenilen Uşak İlimiz, Kayseri İlimiz ve Afyon İlimizdeki fakülte ve yüksekokulların kurulmasını destekliyorum. Devamında, Uşak İlimize de, inşallah, üniversite kurulması isteklerimi arz ediyorum. Ancak, diğer arkadaşlarımın da belirttiği gibi -bu konularda çalışmaların olduğunu Sayın Bakanımız daha önceleri söylemişti, bunu bili-yoruz- üniversitesi olmayan bütün illerimize, "her ile bir üniversite" düşüncesi içerisinde, mutlak üniversite kurulması dileklerimi arz ediyor; Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Örs.

Sayın Yaşar, buyurun.

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) - Sayın Başkan, öncelikle, 1 inci maddenin (f) fıkrasına Gümüşhane'ye edebiyat fakültesinin ilave edilmesine yönelik yapılan oylamada, kanaatimce, kabul oylarının fazla olmasına rağmen, maalesef, kabul etmediniz, kabul edilmeyenler fazla dediniz. Bu yönüyle, Gümüşhaneliler adına sizi protesto ediyorum.

Sayın Bakanımdan ricam, bu eksikliği düzeltmeyi düşünüyor musunuz? Eğer, düzeltirseniz, Gümüşhaneliler adına size müteşekkir olacağımı beyan ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Oy vermeyenleri protesto edin, beni edemezsiniz efendim.

Sayın Alçelik, buyurun.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma önce bir arzım olacak, daha sonra da bir talebim olacak sorumla beraber.

Biraz önce, malum, İçtüzük gerekçesiyle, arkadaşlarımla beraber verdiğimiz, Giresun'a fakülte ve yüksekokullar kuruluşuyla ilgili tekliflerimizi, önergelerimizi reddettiniz. Meclis Genel Kurulu vasıtasıyla, özellikle iktidar milletvekili arkadaşlarımın oylarıyla, bu teklifler, bütün önergelerle birlikte, İçtüzük gerekçesi de öne sürülerek kabul edilmemiş oldu.

Değerli arkadaşlarım, kendileri de burada, cevaplamaları gerektiğini düşündüğüm husus şudur: Sayın Bakanım buraya gelirken, biraz önce açıklamalarında "Hangi ilin fakülte veya yüksekokul altyapısı hazırdır, ben, bunu bilemem" dediler. Sayın Bakanımın, bu konudaki bilememezliğini, ben, sizlerin ve kamuoyunun takdirlerine arz ediyorum; ama, bir üniversite öğretim üyesi olarak, ben, en az on tane ilimin fakülte ve yüksekokul altyapısının hazır olduğunu şu anda sayabilirim. Ağrı, Erzincan, Çorum, Giresun, Ordu, Rize, Aksaray, daha devam edebilirim. Sayın Bakanımın bunların hepsini bilmesi lazım; ama, buraya, bunları bilmeden, böyle bir hassas konuda tasarı getirilmesini yadırgadım.

BAŞKAN - Sayın Alçelik, sorunuzu sorar mısınız; sorunuzu sorun, süre doluyor.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) - Sorum şu Sayın Başkanım: Ne zaman bu teklifler bu Meclise gelecek? Evet, çalışma var deniyor. Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Altyapısı hazır olan illerimizin, özellikle iktidar milletvekilleri, şu anda tasarı içerisinde yer almayan illeriyle ilgili, efendim, biz iktidardık, oy veremedik mi diyecekler veya illerinde bunun hesabını nasıl verecekler? Bunu kendilerine soruyor; saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakan Halil İbrahim Özsoy'un, biraz önceki konuşmasında, fakülte kurulması bakımından, bu prosedürlerin azaltılması gerektiği şeklinde bir talebi oldu. Ben de, şu konuyu sayın Genel Kurulun bilgisine sunuyorum.

Sayın Bakan Halil İbrahim Özsoy'un söylediği gibi, fakültelerin kurulmasının kanun konusu olmaması için, halen Meclis gündemine gelmemiş (1/731) sıra sayılı Millî Eğitim Komisyonundan geçmiş bir kanun tasarımız vardır. Bu kanun tasarısına göre "Bakanlar Kurulu, Yükseköğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığının önerisiyle, üniversitelere bağlı olarak, fakülte, enstitü ve gerekli sayıda yüksekokul kurmaya yetkilidir" şeklinde bir düzenleme getiriyoruz. Bu düzenleme, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçtikten sonra en kısa zamanda Genel Kurula gelecek. Bu, Sayın Turhan Alçelik'e de cevaptır aynı zamanda.

TURHAN ALÇELİK (Giresun)- Sayın Bakanım, o çalışmayı biliyoruz, ne zaman Meclise gelecek?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop)- Şimdi, izin verirseniz diğerlerine cevap vereyim.

Bingöl meslek yüksekokuluyla ilgili altyapının hazır olduğu söyleniyor. Yurt faaliyete geçmiş; fakat, üniversite kurulabilmesi için, bir meslek yüksekokulunun kurulmuş olması yeterli değil, en az üç fakültenin kurulmuş olması gerekiyor. Bunun yanında, tamamını karşılayacak fizikî altyapının, eğitim-öğretim kadrosunun olması gerekiyor. O nedenle, şimdilik, Bakanlığıma intikal etmiş, Bingöl üniversitesi, Bingöl eğitim fakültesi ve Solhan meslek yüksekokuluyla ilgili bir bilgi mevcut değildir.

Balıkesir'le ilgili olarak, yine, Sayın Milletvekilimiz İsmail Özgün Beyin talep ettiği tıp fakültesi, orman fakültesi ve yabancı diller yüksekokulu da, mevcut yasal mevzuat gereğince, üniversite senatosunun talebi... Üniversite senatosunun talebi şu demektir: Fizikî altyapı var, sosyal tesis; yani, yurt var, eğitim-öğretim kadron var; ben sizden bunları istemiyorum, bu fakülte kurulabilir demektir. Üniversite senatosunun teklifi, YÖK'ün bize önerisi üzerine Meclis gündemine getirilecektir. Böyle bir teklif henüz intikal etmemiştir.

Bu anlattıklarım, diğer bütün taleplerle de ilgilidir. Yani, bir milletvekilim serzenişte bulundu: "Biz bir önerge veriyoruz." Önerge vermek her milletvekilinin hakkıdır. Hakkıdır; ama, yasal prosedürü de ihmal edemeyeceğiz.

Gümüşhane'de de aynı yöntem söz konusu. Usul, senatodan geçecek, senato kabul edecek, teklif edecek, YÖK bize önerecek ve biz buraya getireceğiz; ama, biraz önceki açıklamalarımda olduğu gibi, Millî Eğitim Komisyonundan geçen o kanun teklifinde kriterler oluştuktan sonra -onu tasarı haline getirip, buradan geçirirsek- biraz önce sözünü ettiğim, Bakanlar Kuruluna verilen yetkiye dayanarak, bu incelemeler yapılır ve istenen fakülteler, üniversiteler kurulur; ama, şu anda, yetkili kurulların -ki o yetkili kurul üniversite senatosudur- bir teklifi söz konusu olmadığı sürece, benim, burada, onların görüşünü almadan bir teklifi kabul etmem, onları aşmam demektir ki, ben, bunu yapmam; yapmamam da gerekir. Bana, bir Millî Eğitim Bakanı olarak, hazır olduğunu, üniversite senatosu söyleyecektir; hatta, rektörün telefonla söylemesi de yeterli değildir; üniversite senatosu söyleyecektir bunu bana. Üniversite senatosuna, bu, kanunla verilmiş bir hak ve bir görevdir. O hak ve görev ona verilmişken, benim, burada, herhangi bir teklife, önergeye "evet, kabul, burada bu fakülte kurulsun, şurada şu fakülte kurulsun" dememin devlet ciddîyetiyle bağdaşmayacağını düşünüyorum.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

MURAT AKIN (Aksaray) - Sayın Bakan, Aksaray'da 4 fakülte, 5 yüksekokul var; Aksaray'a üniversite kurulacak mı?

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Senato karar verecek; Sayın Bakan şimdi söyledi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Evet kurulacak.

MURAT AKIN (Aksaray) - Şunu mikrofona söyleyin de bütün Aksaray duysun. Kurulacak değil mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Kurulacak efendim.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili 4 adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutacağım, aykırılık sırasına göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

Halil İbrahim Özsoy

Hasan Özyer

Cengiz Aydoğan

 

Afyon

Muğla

Antalya

 

Hakkı Oğuz Aykut

Ali Kemal Başaran

 

 

Hatay

Trabzon

 

"a) Rektörlüğe bağlı fen-edebiyat fakültesi, teknik eğitim fakültesi, Uşak eğitim fakültesi, Uşak mühendislik fakültesi, iktisadî ve idarî bilimler fakültesi, veteriner fakültesi, tıp fakültesi, Uşak fen-edebiyat fakültesi, Uşak iktisadî ve idarî bilimler fakültesi, Afyon mühendislik fakültesi (seramik ve jeodezi ve fotogrametri mühendislikleri bağlanmak şartıyla), eğitim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi ile beden eğitimi ve spor yüksekokulundan."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinde yer alan "...Afyon Mühendislik Fakültesi..." ibaresinin "...Afyon Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi..." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Suna

Hasan Fehmi Konyalı

Salih Dayıoğlu

 

Yalova

Ordu

İzmir

 

Yusuf Kırkpınar

Hakkı Oğuz Aykut

Cengiz Aydoğan

 

İzmir

Hatay

Antalya

 

 

Ahmet Kabil

 

 

 

Rize

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinde yer alan "...Rektörlüğe bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi..." ibaresinin "...Rektörlüğe bağlı Fen ve Edebiyat Fakültesi..." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Suna

Salih Dayıoğlu

Hasan Fehmi Konyalı

 

Yalova

İzmir

Ordu

 

Yusuf Kırkpınar

Ahmet Kabil

Hakkı Oğuz Aykut

 

İzmir

Rize

Hatay

 

 

Cengiz Aydoğan

 

 

 

Antalya

 

BAŞKAN - Okutacağım bu son önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olup, okuttuktan sonra işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinde yer alan "...Uşak Fen-Edebiyat Fakültesi..." ibaresinin "...Uşak Fen ve Edebiyat Fakültesi..." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Suna

Salih Dayıoğlu

Hasan Fehmi Konyalı

 

Yalova

İzmir

Ordu

 

Yusuf Kırkpınar

Ahmet Kabil

Cengiz Aydoğan

 

İzmir

Rize

Antalya

 

 

Hakkı Oğuz Aykut

 

 

 

Hatay

 

HASAN SUNA (Yalova) - Sayın Başkan, önergelerimizi geri çekiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Suna ve arkadaşlarının önergeleri geri alınmıştır.

Geriye bir önerge kalmıştır, okutup işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının  2 nci maddesinin (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

Halil İbrahim Özsoy (Afyon) ve arkadaşları.

"a) Rektörlüğe bağlı fen-edebiyat fakültesi, teknik eğitim fakültesi, Uşak eğitim fakültesi, Uşak mühendislik fakültesi, iktisadî ve idarî bilimler fakültesi, veteriner fakültesi, tıp fakültesi, Uşak fen-edebiyat fakültesi, Uşak iktisadî ve idarî bilimler fakültesi, Afyon mühendislik fakültesi (seramik ve jeodezi ve fotogrametri mühendislikleri bağlanmak şartıyla) eğitim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi ile beden eğitimi ve spor yüksekokullarından"

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU ( Sinop) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Özsoy, gerekçeyi mi okutalım; yoksa, açıklama mı yapacaksınız?

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Açıklama yapacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özsoy.

Sayın Özsoy, süreniz 5 dakikadır.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; desteklerinizle kabul edileceğini zannettiğimiz, görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesinde bir uygulama yanlışlığına meydan vermemek için bu önergeyi verdik. Bu yeni bir yük getirmiyor, yeni bir fakülte açılmasını istemiyor.

Demin konuşmasında Sayın Yakın da ifade ettiler, 2 ile 1 üniversite verildi. Şu anda bir misal vermek gerekirse, Uşak'ta mühendislik fakültesi var, ona bağlı olarak, örneğin, seramik mühendisliği Afyon'da. Şimdi bu kanun tasarısının bu maddesiyle Afyon'a da bir mühendislik fakültesi kuruluyor. Uşak seramik mühendisliğini geri çekecektir ona bağlı olduğu için o bölümü. Dolayısıyla, laboratuvarlarıyla, öğretim görevlileriyle, öğrencileriyle, bilmem nesiyle bir taşıma işi olacaktır. Biz, bu uygulamaya, bir yanlışlık olmasın, yoruma açık olmasın diye, şu andaki fiili şartlar yerinde kalmak suretiyle yeni fakültelerin kurulmasını arzu ettik. Sayın Bakana da, dilimizin döndüğünce bunu anlatmaya çalıştık. Kendileri de, uygulamada bir sakatlık olmayacağına söz verdiler.

Ben, yine de, herhangi bir yoruma açık olmamak şartıyla, uygulamada bir yanlışlığa sebebiyet vermemek ve dolayısıyla, bir taşınma işinin de olmaması için önergeme desteklerinizi bekliyor, hepinize saygı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, Sayın Özsoy'dan da gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

Yeni madde ihdasına ilişkin önergeler vardır; bu arada, Komisyona soracağım: Sayın Komisyon, salt çoğunluğunuz hazır mı?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİHAT GÖKBULUT (Kırıkkale) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Komisyonun salt çoğunluğu hazır olmadığı için, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının, Tokat'ta 2 fakülte kurulmasına ilişkin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının, Tokat'ta sağlık bilimleri enstitüsünün kurulmasına ilişkin; Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen ve arkadaşlarının, Balıkesir'de tıp fakültesi kurulmasına ilişkin önergelerini işleme alma şansım yoktur.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun ek 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasına (f) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiştir.

"g) Eczacılık Fakültesi ve Eğitim Fakültesinden,

  h) Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Avrupa Birliği Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Transplantasyon ve Gen Bilimleri Enstitüsü ve Yanık, Yangın ve Doğal Afetler Enstitüsünden,"

BAŞKAN - 3 üncü maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu.

Buyurun Sayın Göksu. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, 517 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım, he-pinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, birtakım üniversitelere değişik fakültelerin açılmasıyla ilgili bir tasarıyı görüşürken, hepimiz kendi ilimize üniversite  açılması için taleplerimiz, illerinde üniversite bulunan milletvekili arkadaşlarımızın da illerine fakülte açılması için talepleri vardır. Bu manada, ben de, seçim ilim olan Adıyaman'da birtakım hazırlıkların olduğunu, hatta açılacak ilk devlet üniversiteleri arasında yer almasını temenni etmekteyim. Çünkü, Adıyaman, GAP'ın büyük külfetini üstlenmiş; ama, nimetinden istifade edememiş bir ilimizdir. İnşallah, Adıyaman GAP üniversitesi, Adıyaman'ın sosyo-ekonomik kalkınmasını sağlayacak önemli bir faktör olacaktır.

Sayın Bakanıma, buradan iletmek istiyorum: Adıyaman'da 2 fakülte, 5 yüksekokul var; ama, bu fakülte ve yüksekokullar, Şanlıurfa-Harran Üniversitesi, Gaziantep Üniversitesi ve İnönü Üniversitesine bağlı, yani üç başlı. Bütün bunları bir çatı altında toplamanın yolu, Adıyaman GAP üniversitesinin kurulmasıdır diye düşünüyorum. Ayrıca, öğrenci sayısı 1 500'ü aşmış, öğretim üyelerimiz var, 600 yatak kapasiteli yurdumuz var, 7 000 dönüme ulaşan arazimiz mevcut. Yine, bu arada, devletin özelleştireceği Sümerbank Tekstil Fabrikası var ki, buraya da valimiz başta olmak üzere talibiz. Buraya, bir tekstil fakültesi kurmak ve lojmanlarına da üniversite öğretim üyelerini yerleştirmek üzere talibiz. Bu manada, Adıyaman'ın, altyapısı itibariyle hazır olduğunu sayın yetkililere buradan iletmek istiyorum. Bu husus, inşallah, ileriki günlerde gündemimize gelecek; bütün arkadaşlarımızın katkılarını ve desteklerini isteyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, yukarıda maddeler görüşülürken, Grup Başkanvekilimizin Sayın Bakana sormuş olduğu sorusu vardı; Sayın Bakan da "Erciyes Üniversitesinde ilahiyat fakültesi var" diye cevaplandırdı; ama, asıl orada sorulmak istenen sorunun teması ilahiyat fakültelerinin içinde yaşamış olduğu sıkıntılardır.

Değerli arkadaşlar, şu anda, liselerde, özellikle, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olarak 3000'e yakın açık varken, üç yıldan beri, maalesef, sadece 100 kişilik bir tayin yapılmıştır. Daha önce de buradan dile getirdim, hiç uzağa gitmeye gerek yoktur; lojmanlarda -benim çocuğum da orada okuyor- dört aydan beri din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri boş geçmekte. Sayın Bakana da, özellikle, ikili olarak da hatırlatmıştım; bakalım dedi; ama, maalesef, bugüne kadar, hâlâ, atama yapılmadı. Dolayısıyla, ilahiyat fakültesinden mezun olan arkadaşlarımızın atamalarının bir türlü yapılmadığını mükerrer defalar dile getirmemize rağmen, maalesef, hâlâ yapılmamakta ısrar ediliyor.  Buradan Sayın Bakana bir kez daha hatırlatıyoruz; bu insanlarımızı fazla mağdur etmeyelim; çocuklarımızı kendi tarihinden, değerlerinden, inançlarından uzak yetiştirmenin hiç kimseye faydası yoktur diye ekliyorum.

Sayın Bakan, yine, burada demin ben bir gazete kupürünü göstererek, YÖK'ün kendi icat ettiği bir uygulamayla profesörleri fişlediğini söylemiştim. Burada kendisinden, tabiî, konuşmam bittikten sonra, cevap bekliyorum. Gerçekten, YÖK'ün böyle  bir fişleme sistemi var mı; varsa bunun yasal dayanağı var mı yok mu? Yine, aynı gazetede, 20 aralıkta Milliyet'te, "Marmara Üniversitesinde 330 milyarlık hortumlama olayı, ortalığı toz duman etti" deniliyor. Yani, hortumlama bankalarda değil, üniversitelerde de maalesef, tabiî, özellikle, YÖK yöneticilerinin himayesi altında ki, burada Meclis araştırması raporu var, burada bu, çok açık ve seçik ortaya konulmuştur. "Malî polisle birlikte savcılık olaya elkoymuştur" deniliyor. Bakanlık olarak, üniversite yetkilileri de bu noktada neler diyor, bunun da cevabını kendisinden almak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, burada konuşan iktidar partisine mensup bir arkadaşımız "halk, kendisiyle bütünleşmiş ve kendisiyle birleşen bir üniversite istiyor, kendisiyle bütünleşen bir üniversite olduğu zaman, halkla bütünleşen üniversite olduğu zaman, bu üniversiteler gelişecek ve büyüyecektir" dedi. Elbette, biz de ona katılıyoruz; ama, ne var ki, bugünkü üniversitelerimizin birçok idarecileri, başta YÖK olmak üzere, değil halkla, kendi öğrencileriyle bile bütünleşememiştir. Geçenlerde, bir dekanın, kendi yardımcısıyla kanlı-bıçaklı bir araya girdiğini okuduk maalesef. Yine, üniversite rektörlerinin bir, bir istifa ettiği veya ettirildiği bir vakıa. Artık, rektörler de geride kaldı, dekanların da istifa ettiğini görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, daha önce, YÖK başkanlarından Sayın Doğramacı döneminde 2, Mehmet Sağlam döneminde 1 rektör görevden alınmıştı.Oysa, bu, halkla bütünleşme bir yana, kendi öğrencisiyle, öğretim üyesiyle bile bütünleşemeyen YÖK Başkanı, ilk dört yılda, Harran, Kırıkkale, Pamukkale, Çanakkale 18 Mart, Van Yüzüncü Yıl, Afyon Kocatepe ve Marmara Üniversitesi rektörlerini, bütün çevrelerin eleştirilerine rağmen görevden aldı veya istifaya zorladı. Son sekiz yılda Harran'da, tam beş rektör değişti değerli arkadaşlar. Böyle bir idarenin, kendi öğretim üyeleriyle bütünleşmesi mümkün olabilir mi?!.

Evet, Türkiye'nin üniversiteleri, bilim merkezleri 21 inci Yüzyıla ne yazık ki, bu lekelerle girdi. Bunları ben burada söylediğim zaman "efendim çok abartıyorsunuz" diyebilirsiniz veya diyebilenler çıkar. Bakın, ben demiyorum, Yalçın Doğan diyor; "Üniversitemi Geri İstiyorum.." Üniversiteler elden çıkmıştır maalesef; çünkü, halkın değerlerine, inançlarına, bilimin özgürlüğüne, akademik özgürlüğe, maalesef, savaş ilan etmiştir.

Bakın ne diyor Yalçın Doğan Bey; "Bazı rektörlere YÖK'le ilgili düşünceleri soruluyor, rektörler, YÖK'le ilgili açıklama yapmaktan çekiniyor; hepsi korkuyor; nerede kalıyor bilimsel özgürlük ve düşünceyi özgürce  açıklamak?!. Bu mu üniversite, bu mu bilim, bu mu araştırmak ve topluma önderlik etmek?!. Eğer, bir ülkede üniversiteler bile böylesine sinmişse, o zaman nerede kalıyor demokratik açılım ?!. Bu baskı, bu kaygı, bu korku, tıpkı soğuk savaş dönemleri gibi, ABD'de Mc Carthy'ye ya da Nazi Almanyasındaki bilime  uygulanan terör gibi"diyor.

Devam ediyor;"Huzurlarınızda YÖK kafasıyla ve devamında terörize edilen bilim" diyor. "YÖK, bilimi yok ediyor; tepeden inmecilik kol geziyor. Nedeni var; üniversitelerin bütçe ve kadroları YÖK'e bağlı, kimse kıpırdayamıyor, kıpırdadı mı ya işinden oluyor ya da başka yere sürülüyor"diye devam ediyor değerli arkadaşlar.

İşte, yine bir köşe yazarı Gülay Göktürk, bakın, Sabah Gazetesinde ne diyor:"Birileri, artık, bu YÖK'e dur demesini bilmeyecek mi? Ne zaman dur diyecek? Koca koca üniversite rektörleri, dekanları, profesörler, üniversitelerimizin çökertilişini eli kolu bağlı seyredecek mi?"

Tabiî, Meclisteki milletvekili arkadaşları bunlara duyarlı davranmış, 6 tane araştırma önergesi verilmiş, 137 milletvekili bunu imzalamış. Bir YÖK araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyona, buradan, teşekkür ediyorum; 400 sayfaya yakın bir araştırma raporu hazırladılar.

Değerli arkadaşlar, hazırlanan bu araştırma raporunun sonunda, "sonuç ve öneriler" bölümü var. Bakın, burada da aynı şekilde dile getiriliyor: "YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz'ün, başta Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Ömer Faruk Batırel, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü Abdurrahman Güzel ve Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Arif Akşit olmak üzere, bazı üniversite rektörlerini 'yönetim tarzında farklılık var' gerekçesiyle istifaya zorladığı ve istifa ettirdiği..." diye devam ediyor. Son cümlesini okuyorum: "Kemal Gürüz, bu çifte standartlı tutumuyla, yetkilerini kötüye kullanmıştır. Bu nedenle, hakkında, Türkiye Cumhuriyeti kanununun ilgili maddeleri çerçevesinde soruşturma açılması" diyor. 400 sayfalık bir araştırma raporu; sadece DSP'den bazı arkadaşlar muhalefet etmiş; dört partinin genellikle ittifak ettiği bir araştırma raporu. Ama, ne oldu; Sayın Bakan, YÖK üyeleriyle, sanıyorum, yaz aylarının ortasında, ağustosta bir toplantı yaptı; seçilmiş insanların hazırlamış olduğu bu raporda 10'a yakın yer-de soruşturma açılmasının gerekliliği  vurgulanmasına rağmen, YÖK Başkanını suçsuz ilan etti. Burada atanmışların aldığı karar, ne zamandan beri seçilmişlerin kararından daha üstün oluyor, anlamakta güçlük çekiyorum değerli arkadaşlar... Burada, biz, millet adına görev yapıyorsak, bu huzursuzlukların ortadan kalkması için bir rapor hazırlanmıştır, bunun gereği mutlaka yapılmalıdır ki, bakınız, 109 maddelik "sonuç ve öneriler" bölümü vardır; 10 ayrı yerinde, özellikle Kemal Alemdaroğlu ve YÖK Başkanı hakkında soruşturma açılmasının gerekliliğinin altı çizilmiştir. Evet, Sayın Bakana buradan soruyorum: Bu kadar büyük bir emek mahsulü olan, büyük bir fedakârlıkla hazırlanan bu araştırma komisyonunu raporunun gereğini ne zaman yapacaksınız, ne zaman yapılacaktır? Yoksa, üniversitelerimizde bu sıkıntılar asla bitmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Göksu.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, üniversite öğretim üyelerimizin ekonomik sıkıntıları malum, biliyorsunuz, marifet iltifata tabidir, eğer biz onlara gerekli iltifatı göstermezsek, onlar da, elbette marifetlerini ortaya koymayacak; bu manada, bu üniversite öğretim üyelerimize gerekli iltifatı göstermemiz gerektiğine inanıyorum.

Ayrıca, yine önemli bir mevzu var: Yurtdışından mezun olan 3 000'e yakın insanımız var değerli arkadaşlar. Bunlar, değişik ülkelerde okumuşlar ve okuduğu dönemlerde denklikleri kabul edilmiş. Gelmiş Türkiye'ye, öğretmen olmuş, müdür olmuş; ama, maalesef, bir uygulamayla, bu arkadaşlarımızın 4 yıllık mezuniyetleri, önlisans olarak kabul ediliyor, müdür olduğu okula memur yaptılar; hiçbir kanun makabline şamil olamaz; ancak, lehte karar müstesna; ama, aleyhte işletiliyor. Burada, maalesef, devlet adına hareket eden sayın bakanlık, hukuku çiğneyerek, bu masum insanlara zulmediyor. 3 000 insanımız, bunlar, yurtdışında okurken, bu insanların askerlikleri tecil edilmiş, bu insanlar, fakülte mezunu olarak kabul edilmiş; ama, ne var ki, şimdi bunlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - ...2 yıllık olarak kabul edilmekte ve bu insanlar, büyük bir acıya gark edilmektedirler. Bu haksızlıklara mutlaka dur demeliyiz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Göksu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kayayerli.

MHP GRUBU ADINA MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 517 sıra sayılı ve 2809 sayılı, 28.3.1983 tarihli Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Hepimizin bildiği gibi, üniversitelerimiz, sosyal, kültürel, ekonomik açıdan toplumların rehberi ve öncüsü olma fonksiyonlarıyla günümüzde önemini korumaktadır. Üniversitelerimizde, vatandaş işbirliği, sanayi işbirliği kurulduğu takdirde, eğitim ve bilim araştırmaları, üniversitelerimizin ağırlığını korumasına yardımcı olacaktır. Önemli olan, üniversitelerimizde, bilime katkı yapabilen yetişmiş öğretim elemanlarının istihdamıdır. Böylece, üniversiteler, daha verimli hale getirilebilir; hatta, bir ekol olarak, bir okul olarak üniversiteler arasında ve dünyada yerini alabilir. Bu da, dünyadaki bütün üniversitelere yeteri kadar öğretim elemanı göndermekle ve dünyadaki bütün gelişmeleri takip etmekle, hem yabancı dilde hem de kendi anadilimizde yayın yapabilen öğretim elemanlarına kavuşmakla mümkün olabilir.

Gelişmekte olan Türkiyemizin kaynaklarının iyi ve yerinde değerlendirilmesi gerekir. Bunun içindir ki, bugün üzerinde durduğumuz Uşak Fen-Edebiyat Fakültesi, Uşak Teknik Eğitim Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ve İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesinin; aynı zamanda, Afyon Mühendislik Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ile Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunun; aynı zamanda, Rektörlüğe bağlı olarak kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sağlık Bilimleri Enstitüsünün, doktora yapılacak, araştırmalarda bulunulacak birer enstitü olması bakımından ve Türk bilimine katkıda bulunması bakımından, hem Afyonlulara hem Uşaklılara ve aynı zamanda, bütün ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Çünkü, her yıl, binlerce gencimiz, yükseköğrenim görebilmek için yurtdışına gitmektedir. Eğitim için yurtdışına giden bu kaynaklarla ilgili olarak tedbir almak da devletimizin görevleri arasındadır.

Günümüzde, her ileri devlet, önce, gençliğini, kendi dili, kendi kültürü, bilim ve tekniği dahil yetiştiriyor, yetişmiş, her konuyu sağlam kavrayabilen dimağlara da yabancı dil anahtarını veriyor. Bizde bunun tersi olmamalıdır. Bu bakımdan, anadilimiz Türkçeyle eğitim ve öğretimin yapılması esas olarak kabul edilmelidir.

Ayrıca, bu 3 üncü maddede geçen, Avrupa Birliği, uluslararası ilişkilerde altyapının güçlendirilmesi şarttır ve eğitimde kaliteyi artırmak için tedbirler almak, yine, bizim en büyük görevlerimizden biridir.

Yükseköğretimin amacı, gençlerimizi kendine ve toplumumuza değer katacak seviyeye getirmektir; milletimizin geçmişiyle geleceği arasında sağlam köprüler oluşturarak, geleceğe hazırlanan gençler yetiştirmektir.

Bu duygu ve düşüncelerle -hem Uşak'ta kurulacak fakültelerimiz için- Afyon Kocatepe Üniversitesinde, özellikle, bu iş için uğraşan Afyon Kocatepe Üniversitesi Mütevelli Heyetine, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ve Bakanlar Kurulu üyelerimize, ayrıca, siz milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP, DSP, ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Kayayerli.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet İyimaya.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya)- Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; sözlerimin başında, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çağımız, bilgi çağı. Bu çağda yaşadığını iddia eden toplumların bilgi toplumu olma gereği vardır. Bir toplumun bilgi toplumu olup olmadığının önemli göstergelerinden birisi, kendi yükseköğrenim kurumlarının, fakültelerin, üniversitelerin, enstitülerin içinde bulunduğu durum ve standartlar karşısındaki vaziyetidir.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir kurumumuz, üniversite, maalesef, içinde yaşamaması gereken sorunlarla boğuşuyor, sorunlarla iç içe; âdeta, bilimsel bir iflası, yoksulluğu ve çölleşmeyi yaşıyor.

Türk üniversitelerinin bilimsel bilgi üretme kapasiteleri sıfıra yakındır, olması gerekenin üstünde değil, altındadır. Bilgi depolanamıyor. Bilginin ticarîleşme kapasitesi, ticaretle, sanayi ile yükseköğrenim verilerinin karşılıklı etkileşimi ve gelişim dinamosu yüzde 18'ler civarındadır; büyük bir israfla karşı karşıyadır. Atıf endekslerinde Mısır'ın dahi gerisindeyiz. Doktora tezleri, bilimsel ürünler, kaynak yetersizliği veya başka nedenlerle, Türk toplumuna, beyin dünyasına sunulamıyor. Bugün, doktora tezlerinin, yayınlanmamış olanlarının dahi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesine getirilmemiş ve yasama önüne yararlı bir şekilde sunulmamış olması, hayıflanacağımız bir noksandır.

En büyük noksanımız, eleştirel yaklaşımı -ki, eleştirel mantığın merkezidir üniversiteler- âdeta, rejim refleksleriyle yasaklama anlayışı içerisinde olmamızdır.

Arkadaşlar, üniversitelerimizin en büyük sorunlarından biri, merkeziyetçi zihniyette üniversite, bir disiplin anlayışında üniversite yaklaşımıdır. Bugün, akademik özgürlük yokluğundan dolayı, üniversite, kendisini boğuyor, düşüncesini boğuyor, düşüncesini yasaklıyor.

Arkadaşlar, burada önemli bir açılımdı vakıf üniversiteleri. Maalesef, üniversite hukukunun da temel standartları oluşturulamamıştır. Vakıf üniversiteleri -Sayın Bakanımız "devletin kaynakları belli, şehirlere üniversiteleri aktarmakta zorlanıyoruz" ifade buyurdular- şehirlere yaygınlaştırılabilirdi. Teşvik rejimiyle, Türkiye'yi, bütün illeri, merkezleri, yaygın bir vakıf üniversiteleşmesiyle, bu kültürle, bu uygarlıkla karşı karşıya getirebilirdik. Görüşülmekte olan maddede ismi geçen bir vakıf üniversitemiz, gerçekten, üniversite standartları bakımından Türkiye'nin yüzünü ağartacak, güldürecek bir üniversitedir.

Arkadaşlar, bir popülizm anlayışı içerisinde değil, seçmenlere mesaj anlayışı içerisinde değil, ama, cumhuriyet rejiminin, ama, devletimizin, ama, kurumlarımızın, mensubu bulunduğum şehre yaptığı bir haksızlığı dile getirmeyi millî bir görev, temsil misyonumun tabiî bir icabı olarak addediyorum.

Amasya Üniversitesinden bahsediyorum değerli arkadaşlar, Amasya'da neden üniversite kuruldu kurulmadı anlayışı içerisinde değil, değişik parametreler içerisinde, bu sorunu bir Türkiye sorunu olarak Yüce Meclisin kürsüsüne taşımak istiyorum. Aslında, üniversiteleşmenin, devletin veya vakfın üniversite kurmasının temel kriterleri, Amasya Üniversitesi noktasında tamamıyla mevcuttu. Tarihî şartlar bakımından, belki İstanbul'dan sonra, belki birkaç şehirden sonra, üniversite hakkını edinmiş, iktisap etmiş, ihraz etmiş tek şehir varsa, o da Amasya'dır. Osmanlıyı, devletimizi, mazimizi aydınlatan, devlet adamı yetiştiren, aydın yetiştiren bir kenttir. Yabancı gezginlerin kaynaklarını okuyunuz; 18 inci Asır Amasyasında nüfus 25 000, 2 000 öğrenci yüksekokulda okuyor, 18 tane yüksekokul var ve ilk deneysel tıbbın icra edildiği merkez. Sabunizade, ki Türk Tarih Kurumu o muhalled eseri çevirdi, Türkçeleştirdi, mükemmel bir eserdir; Amasya, Türkiye'ye, Türk uygarlığına hediye etmiştir. Torumtay Üniversitesinde okunan bir metodoloji kitabının -bir uçakta, Sayın Kültür Bakanımızla ve Bernard Lewis'le beraber yolculuk yaparken- fotokopisini Bernard Lewis'e verdiğim zaman, o kendi vâkıf olan Osmanlıcasıyla okuduğu zaman, gözleri yaşarmıştı; öyle bir şehir.

Kurtuluş Savaşının ve kurtuluşun ilk adımı, cumhuriyetin ilk adımı Amasya'da atılmış olmasına rağmen, Amasya'nın, rejime, cumhuriyete ve çağa verdiğini, rejim, maalesef, Amasya'ya verememiştir; Amasya rejimden de, Amasya devletten de, Amasya sistemden de, Amasya ilk Meclisin kurulduğu yer olarak -iddia ediyorum- 12 Haziran tamimi sebebiyle, Büyük Millet Meclisinden de alacaklıdır.

Üniversiteleşme dönemini yaşadık, 1994 yılında. O dönemde bu hak verilebilirdi. Kriterlere göre sorunlara yaklaşılmadığı zaman, üretilen çözümler, tabiî, kayırmacı çözümler.

Değerli arkadaşlar, devletin sözü var bu konuda. 75 inci yıl kutlamaları vesilesiyle yapılan programda, devlet tarafından hükümetin bilgisi, Cumhurbaşkanının bilgisi tahtında yapılan programda, 75 inci yıl üniversitesinin kurulması ve Amasya'da kurulması bir projeydi ve Bakanlar Kurulu onu tasarılaştırmıştı. Şu anda dahi, Parlamentoda altyapı da var; Sayın Bakanımızın ifade ettiği bütün altyapılar var. Gerçekten mekân, fizik, yurt altyapıları var.

Devletin bizden isteyeceği her şeye fedakârca yaklaşan Amasyalının fedakârlığı var, vefası var, cefası var. Yoksuluyla varlıklısıyla, bu konuda Amasya, kendi bölgesel katkısını sunmaya her zaman hazırdır. Amasya'nın bürokrasisi, önceki valiler, şimdiki valimiz, bürokratlar, sivil toplum örgütleri en etkin şekilde Parlamentoya, yürütme organına, Başbakana, bakana, parti liderlerine ulaştılar. Bundan önceki değerli milletvekili arkadaşlarımız ve bu dönemdeki değerli milletvekili arkadaşlarımız, belki, başka üniversite kuruluşlarında uygulanmayan bir yöntemle müşterek teklif verdiler, ortak imzayla teklif verdiler ve Amasya, bir üniversitesini, tarihî şartlarından dolayı, devlet sözünden dolayı hak etmiştir.

Sayın Bakanımız demin "devlet söz verince yapar, söz veremem" diye buyurdular; devlet söz vermişti. Sayın Bakanım, etkin şekilde Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen, Millî Eğitim Komisyonunda bekleyen Amasya üniversitesi tasarısını ve sunulan teklifleri birleştirerek devlet sözünün tabiî icabı ve ifası gereği olarak borçlarını yerine getirsinler.

Saygılar sunuyorum efendim.(DYP, FP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın İyimaya.

Şahsı adına Sayın Gaffar Yakın...

GAFFAR YAKIN (Afyon) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yaşar Ünal, buyurun efendim.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3 üncü madde üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, Başkent Üniversitesinin bünyesinde kurulacak olan yükseköğrenim kurumları, gerekli olan enstitü ve fakülteler hakkında konuşuyoruz. Özellikle sağlık konusunda, Türkiye'deki tıp fakülteleri, belki, Avrupa ülkeleriyle kıyasladığımızda, sayısal olarak daha az sayıda mezun veri-yor; ama, tam olarak yetiştiklerini söyleyemeyiz. Sayısal olarak bunu artırmanın yanında, tabiî ki, onlara, üniversite döneminde gerekli olan eğitim olanaklarının, iyi yetişmeleri için gerekli altyapının da hazırlanmasının gerekli olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Dileriz, o eksiklikler kısa zamanda giderilir.

Burada, Başkent Üniversitesinde Eczacılık Fakültesi ve Eğitim Fakültelerinin de açılması öngörülmektedir.

Ayrıca, artık, tıpta belli bir branşlaşma ve her konuda ayrı ayrı uzmanlık sahaları tesis edilmektedir. Daha önceleri bir dahiliye bölümü varken, bu daha alt bölümlere ayrılmış ve o ihtisastan sonra ayrı bir üst ihtisas yapmayı gerektiren bir gastroentoloji, bir nefroloji gibi, bilimin de ilerlemesiyle, daha başka dallarda yeni yeni enstitülere ihtiyaç duyulmaktadır.

Başkent Üniversite Hastanesini, bizler tanıyoruz ve ben, burada başarılı bir şekilde hizmet verildiğini görüyorum. Burada, transplantasyon ve gen bilimleri enstitüsü ile yanık, yangın ve doğal afetler enstitüsünün kurulması da öngörülmektedir, bu da isabetli olacaktır diye düşünüyorum.

Bunların Başkent Üniversitesine ve yurdumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Uşak Milletvekili Sayın Hasan Özgöbek, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZGÖBEK (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yükseköğretim kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bu tasarının 1 inci maddesiyle, Erciyes Üniversitesine bağlı olarak, diş hekimliği fakültesi ve iletişim fakültesi kurulmakta, 2 nci maddesiyle Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlı olarak, Afyon Kampusünde, mühendislik fakültesi, eğitim fakültesi, güzel sanatlar fakültesi, beden eğitimi ve spor yüksekokulu ve sağlık bilimleri enstitüsü kurulmakta, Uşak Kampusünde ise, Uşak iktisadî ve idarî bilimler fakültesi kurulmaktadır.

3 üncü maddeyle ise, Başkent Üniversitesine bağlı olarak, eczacılık fakültesi ve eğitim fakültesi, yine, bunun yanında, eğitim bilimleri enstitüsü, Avrupa Birliği uluslararası ilişkiler enstitüsü, transplantasyon ve gen bilimleri enstitüsü ile yanık, yangın ve doğal afetler enstitüsü kurulmaktadır.

Gönlümüz istemektedir ki, bütün illerimizde, bu tür fakülteler, hatta üniversiteler kurulsun; ancak, şartlar, imkânlar buna elvermemektedir. Bunun yanında, çeşitli illerimizde üniversite kuramamak ya da fakülte kuramamanın yanında da, mevcut imkânları üniversite kurulmaya elverişli olan, örneğin, Uşak gibi, bugün kurulmakta olan fakültesiyle 4 fakültesi, 7 meslek yüksekokulu olan, 5 000'in üzerinde, Uşak İli sınırları içerisindeki fakülte ve yüksekokulların da öğrencisi olan, yeterli yurtları ve sosyal tesisleri olan illerimizde de üniversitelerin kurulması ve o ilin halkının, o üniversiteyi desteklemesinin sağlanması gerekmektedir. Buna inanıyorum ve bu inançla, Millî Eğitim Bakanlığına, bu fakültelerin kurulmasında gösterdikleri çalışmalardan dolayı teşekkür ediyor, en kısa zamanda da, hakkı olan yerlerde, hakkı olan illerde üniversitelerin kurulmasıyla ilgili çalışmaları da kanun tasarısı olarak Meclise getirmeleri dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özgöbek.

Sayın Şahin, buyurun.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, aşağıdaki sorularıma Sayın Bakanımız cevap lütfederlerse sevineceğim.

Üç ana maddeden oluşan bu tasarıyla, 11 yeni fakülte, 1 yüksekokul, 4 de enstitü kurulmaktadır. Bu tabiî ki ülkemiz için sevindiricidir; ancak, hükümetimiz ve Bakanlık buralarda eğitim görecek yüzlerce, hatta binlerce öğrencimiz için barınma ve iaşe ihtiyaçları açısından ne gibi tedbirler düşünmektedir?

Afyon'da bir tıp fakültesi yoktu; bu tasarıyla, Afyon'da tıp fakültesi kuruluyor. Sorum şu: Türkiye'de kişi başına düşen doktor sayısı nedir? Bu oran dünya ortalamasının ve Avrupa Birliği ortalamasının neresindedir. Eğer çok gerilerde isek, tıp fakültelerine gidecek öğrencileri özendirmek için ne gibi tedbirler düşünüyoruz veya şöyle bir soru daha -Afyon'da yoktu, şimdi kuruluyor- 70 civarındaki devlet üniversitelerimizin kaçında tıp fakültesi yoktur?

Tıp fakültelerine girmek çok zordur, yüksek puan almak gerekir. Sorum şu: Son üç yıl içerisinde, böylesine zor sınavları kazandığı halde, bu fakültelerden çeşitli nedenlerle uzaklaştırılmış öğrenci sayısı ne kadardır?

3 üncü maddeyle bir vakıf üniversitesi, 2 yeni fakülte ve 4 enstitü kuruyor, bunlardan 3 enstitünün çok ilgi çekici olduğu düşüncesindeyim; Avrupa Birliği uluslararası ilişkiler enstitüsü, bir diğeri transplantasyon ve gen bilimleri enstitüsü; bir diğeri de yanık, yangın ve doğal ve afetler enstitüsü. Bu enstitülerden devlet üniversitelerinde kaçında muadilleri ve enstitüleri vardır? Eğer yoksa, çok önemsediğim için söylüyorum, bu enstitülerin Türkiye geneline yaygınlaştırılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Sayın Yıldız, buyurun.

SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma iki soru yöneltmek istiyorum.

Öncelikle, Sayın Bakanım "altyapısı uygun olmayan illere üniversite açamayız" dedi; fakat, bugün getirdiği kanun tasarısına bakıyorum, 2 ile 11 fakülte ve 4 enstitü açıyor. Şu anlaşılıyor bu getirdiği tasarıdan; istediği yerlere üniversite açmak için altyapıyı oluşturmak hükümetin elinde.

Buradan başlayarak, birinci olarak, kişi başına düşen millî gelir bakımından Türkiye'nin en geri kalmış bir ili olan Muş'ta, sosyal ve ekonomik kalkınmasına bir nebzecik de olsa katkı sağlayacak olan Alparslan üniversitesini açmayı düşünüyor musunuz?

İkinci olarak, fizikî şartları, tamamen mahallî imkânlarla oluşturulmuş olan ve binası tamamlanmış, tabelası dahi asılı olan bir eğitim fakültemiz var, Fırat Üniversitesine bağlı olarak açılması düşünülen, iki yıldır tamamlanmış, açılışı bekleniyor. 2001 yılında bu fakülteyi açmayı ve buraya öğrenci almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Sayın Taşkın, buyurun.

MÜKREMİN TAŞKIN (Nevşehir) - Sayın Başkanım, görüşülmekte olan 517 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 14 arkadaşımla beraber bir değişiklik önergesi vermiştim. Burada,  Erciyeş Üniversitesine bağlı Nevşehir kampusüne fen edebiyat fakültesi kurulmasını teklif etmiştik ve demiştik ki, Nevşehir sosyoekonomik açıdan gelişimini tamamlayamamış illerimizden biridir. Hâlâ, nüfusun yüzde 60'ı tarımla uğraşır, sanayi yoktur. Turizmdeki yanlış yapılanmadan dolayı, hakkı olan payı alamamaktadır; göç veren illerimizin başında gelmektedir. Bunun yanında, sahip olduğu tabiat harikası ve dünyada eşi benzeri bulunmayan peribacaları, oyma kiliseleri, açıkhava müzeleri, Selçuklu ve Osmanlıdan kalma kervansarayları, külliyeleriyle dünya kültür mirasına kaydedilmiştir. "Bu şehrin eksik olan bir şeyi var, o da üniversitesi" demiştik; ancak, bir hata neticesi, bu önergemiz işleme konulmadı. Şimdi, bu meydana gelen durumu nasıl değerlendirirsiniz, nasıl bir çözüm önerirsiniz?

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Mehmet Ali Şahin'in soruları iki bölümden oluşuyor. Bir tanesi, hemen cevap ve-rebileceğim barınma ihtiyaçları konusunda. Uşak, Afyon ve Kayseri'de bu ihtiyaçlar karşılanıyor. Yani, buralarda Kredi ve Yurtlar Kurumumuzun hem tesisleri var hem de inşaatlar devam ediyor.

Diğer sorularınıza gelince; kişi başına düşen doktor sayısı -mevcut üniversitelerin 70'i de devlet üniversitesi değil, 53'ü devlet üniversitesi- bu üniversitelerin kaç tanesinde tıp fakültesi var, son üç yıl içerisinde tıp fakültelerinden uzaklaştırılan öğrencilerle ilgili sorularınızı yazılı olarak cevap-landıracağım.

Gerçekten, Avrupa Birliği Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Türkiye'de ilk defa kurulan enstitülerden biri, Türkiye'ye ilk defa geliyor, biz de ilk defa gidiyoruz. Diğer üniversitelerde böyle bir enstitüsü yok.

"Transplantasyon ve gen bilimleri enstitüsü ve yanık, yangın ve doğal afetler enstitüsü" isimlerinde yok; ama, sağlık bilimleri enstitüleri içerisinde bu görevler yapılıyor. Bilindiği gibi, Başkent Üniversitesinin kurucusu Prof. Dr. Sayın Mehmet Haberal, Türkiye'de ilk transplantasyon ve gen bilimleri enstitüsünde başarılı sonuçlar almış bir bilimadamımızdır. Kendisinin rektörü olduğu bu üniversitede böyle bir enstitünün kurulmuş olmasını da, biz, takdirle karşılıyoruz; yayılmasını da tavsiye ediyorum.

Muş, Alparslan üniversitesiyle ilgili, henüz, Bakanlığıma intikal etmiş bir çalışma mevcut değildir. Muş'ta eğitim fakültesi açılmasına karar verilmiştir; ancak, fakültenin kurulması ayrı şeydir, eğitim öğretime başlaması ayrı şeydir. Eğitim-öğretime başlaması için, eğitim öğretim kadrosunun ve araç gereç ihtiyacının temini için YÖK nezdinde girişimde bulunacağım.Bu yıl öğrenci alabilmesi için de gerekli çalışmalara katkıda bulunacağımı bilmenizi isterim.

Diğer soru Divanla ilgiliydi.

Benim arz edeceklerim bundan ibaret Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

3 üncü maddeyle ilgili önerge yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeye geçmeden önce, yeni madde ihdasına ilişkin önergeler vardır.

Sayın Komisyon, salt çoğunluğunuz var mıdır?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) - Çoğunluğumuz yok; katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılamayacaksınız.

Sayın milletvekilleri, Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün ve arkadaşlarının, Tekirdağ İlinde bir üniversite kurulmasına ilişkin; Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın ve arkadaşlarının, Nevşehir'de fen-edebiyat fakültesi kurulmasına ilişkin; Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve arkadaşlarının, Kütahya İlinde yeni fakülteler kurulmasına ilişkin; Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu ve arkadaşlarının, Uludağ Üniversitesine bağlı olarak yeni fakülteler kurulmasına ilişkin önergelerini, Komisyonun salt çoğunluğu olup da katılma imkânı olmadığı için işleme alamıyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının içerdiği hükümler, 12 Eylül 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 612 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede aynen yer almaktadır. Anayasa Mahkemesinin, 10.11.2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan kararına göre, söz konusu kanun hükmünde kararname, 10.11. 2000 tarihinden altı ay sonra; yani, 10 Mayıs 2001 tarihinde yürürlükten kalkacaktır. Yasa yapma tekniği bakımından, 10 Mayıs 2001 tarihine kadar yürürlükte kalacak olan kanun hükmünde kararnamenin, bu tasarıdaki hükümleri içeren maddelerinin yürürlükten kaldırılmasının daha uygun olacağı düşünülmektedir; ancak, bu yönde bir önergenin bulunmaması ve kanunlaşacak olan tasarıdaki hükümlerin aynısının kanun hükmünde kararnamede yer alması nedeniyle, bu kanunun yürürlüğe girmesi halinde, kanun hükmünde kararnamenin ilgili maddeleri de Mayıs 2001 tarihine kadar yürürlükte kalacaktır. Yapılan her iki düzenleme de birbirinin aynı olduğundan herhangi bir mahzur teşkil etmeyecektir. Bu hususu da bilgilerinize sunmuş olalım.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Aslan Polat; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; he-pinizi saygıyla selamlarım.

517 sıra sayılı bu kanun tasarısının önemi, yeni üniversiteler kurulacak. Yeni üniversiteler kurulmasındaki en önemli sebep de, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, yükseköğretimde okullaşma oranının, yüzde 19'u  örgün yükseköğretimde olmak üzere yüzde 31 olarak hedeflenmesi ve buna bağlı olarak da, önümüzdeki beş yılda -bu gerekçede yazan ifade- her yıl yeniden 100 000 öğrencilik bir kontenjanın eklenmesi olarak belirtiliyor. Bunun için de, yeni üni-versiteler açılması için burada teklifler verildi; 11 civarında üniversite açılıyor.

Şimdi, yeni üniversitelerin açılması, hemen hemen bütün vilayetlerimizde birer üniversite olması, olanlarda da artırılması en doğal ve en güzel şeydir. Yalnız, burada, bu asırda, üniversiteleri açmak kadar, bu üniversitelerde verilen eğitimin kalitesini artırmak da çok önemlidir. Çağımızda bir insan kaliteli eğitim almışsa;  bu, ister mühendislik alanında olsun, ister tıp alanında ister bilgisayar alanında olsun; artık, ülkeler arasındaki geçişin, geliş gidişin de çok zor olmadığı, hemen hemen çoğu insanın çift pasaport taşıdığı bir dünyada, Avrupa Birliğine girmemizin görüşüldüğü bu çağda, Türkiye'de olmazsa Avrupa'da, Avrupa'da olmazsa Amerika'da, her an iş bulma imkânı da vardır; ama, bunun için çok önemli bir husus vardır; bunun olmazsa olmaz şartı,  o öğrencilerin kaliteli eğitim görebilmesidir. Onun için, burada, üniversitelerin sayısını artırmak kadar, birinci olarak eğitimin kalitesini artırmak ikinci olarak da, buralardan mezun olan öğrencilere iş bulabilme imkânı sağlamak çok fazla önem arz etmektedir.

Sayın Bakan "biz, her yıl, 100 000 yeni öğrenci alacağız" diyor. Buradan, şu kürsüden, bu yasama yılının başında, Sayın Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu bir konuşma var. Sayın Cumhurbaşkanımız, buradan, tüm Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine, tüm bakanlara ve Türkiye'nin tüm bürokratlarına yaptığı şu konuşmada, aynen şu ifadelere yer vermiştir: "2000 yılı verileriyle, eğitimli gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 23,7'dir; eksik istihdamla birlikte, bu oran, yüzde 31,6'ya yükselmektedir. Ülke ekonomisi, geçerli ücretten iş isteyen her 3 eğitilmiş gençten 1'ini işsiz bırakmaktadır." Bunu kim söyledi buradan; Cumhurbaşkanımız, devletin en geçerli verilerini elinde bulundurarak, bu kürsüden söyledi. Yani, biz, şu anda, üniversitelerden mezun ettiğimiz her 3 gençten 1'ine iş bulamazken, şimdi, yeniden, her yıl -200 000'e 100 000; yani, yüzde 50 oranında- artıracağımız bu öğrencilerle, böyle giderse, işsiz sayısını yüzde 45'lere çıkarmak durumunda kalacağız. O zaman, bu ne demektir; eğittiğimiz her 2 insandan 1'i işsiz olacak demektir. İşte, o zaman da, sokaklardan gelen o büyük patlamaları, o büyük tepkileri dikkate almalı-yız.

Ben, burada "üniversite açılmasın" diye bir şey söylemiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın. Benim anlatmak istediğim, bu çocuklara üniversite aç-mayı düşünürken, hatta sekiz yıllık eğitimi oniki yıl yapmayı düşünürken, bunun olmazsa olmaz şartının, gençleri buna özendirmenin şartının da, onlara ekonomik bir gerekçe sağlamak -yani, o mezun olan insanlara iş bulma imkânı sağlamak- olduğunu düşünmemiz gerekir. Eğer bunu düşünemezsek, o zaman, kuracağımız bu üniversitelere de gerekli kaynağı bulamayız.

Peki, biz bunun için gerekli olanı yapıyor muyuz? Yine, Sayın Cumhurbaşkanımız, bu kürsüden yapmış olduğu konuşmada, bu soruya cevap vermişti; diyordu ki: "Bu gerçeğe karşılık, ülkede, eğitime, gayri safî millî hâsıladan ayrılan payın yirmi yıllık ortalaması yüzde 2,7 düzeyindedir. Ülkemizde, eğitim altyapısı oldukça yetersizdir." Şu hükümetin, şu gün üçünüzün iktidar olduğu hükümetin, 2000 yılında eğitime konsolide bütçe içinde ayırdığı pay yüzde 9,3 olarak gerçekleşmiştir. "2000 yılı, son yirmi yılda, eğitime konsolide bütçeden ayrılan payın en düşük olduğu yıl olmuştur." Kim diyor bunu; Cumhurbaşkanımız söylüyor. Demek ki, siz, sekiz yıllık eğitime geçtik diye övünen, oniki yıllık eğitime geçmeyi savunan, 12 tane üniversite açıyoruz diyen bu iktidar; yirmi yıllık araştırmada, Cumhurbaşkanının aynen buradaki ifadesiyle, son yirmi yılda, eğitime konsolide bütçeden en az parayı da siz ayırdınız. O zaman, demek ki, bunda bir tutarsızlık var.

Burada, yeni üniversite açılması için Sayın Bakanımıza tekliflerde bulundu arkadaşlarımız, Sayın Bakanım çok güzel bir gerekçe getirdi hemen; "efendim, bunlar komisyonlarda görüşülmeden, icabında Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden, burada bunların paraları ayrılmadan ben bunları burada kabul etmek istemiyorum" dedi. Doğru... Şimdi, bu işin doğrusu; ama, bir başka doğruyu da ben Sayın Bakanıma hatırlatmak istiyorum; şu hükümette yine, vergi kanunları görüşülürken, komisyonlarda görüşülmediği halde, şurada, bir anda, bir önergeyle hayat standardı vergisi getirildi ve katrilyonluk bir vergi halkın üzerine bindirildi. Bir anda, şurada, önergeyle... Hiçbir komisyonda görüşülmedi. Peki, yani, niye bir okul aç dediğimiz zaman, üniversite aç dediğimiz zaman "efendim, komisyonda görüşülsün, araştırılsın, altyapısı var mı" diyorsunuz; ama, vergi almaya geldiği zaman, hiç komisyonlardaki araştırmayı düşünmüyorsunuz, hemen burada önergeyi verip, vergiyi koyuyorsunuz.

Bunu sadece o vergide yapmadınız ki. Yine, burada, şu Bütçe Kanunu görüşülürken ödenek yok diyorsunuz; ama, 8 tane petrol şirketinin 68 trilyon lirasını da burada affettiniz. Demek ki, sizde para var da, parayı kime vereceğiniz konusundaki tercihiniz yanlış. Yani, eğitime, halka değil; ama, bazı yerlere para ayırmakta çok cömertsiniz; bunu da söylemek istiyorum.

Yine, burada bir konu var. Sayın Cumhurbaşkanımız buradaki konuşmasında -Cumhurbaşkanımızın ifadesi- diyor ki: "Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer verilen teknik personel arzı ve ihtiyacı projeksiyonuna göre, aralarında inşaat, elektrik, elektronik, petrol, jeoloji ve ziraat mühendislerinin bulunduğu tam on alanda, eğitimli işgücü fazlası vardır." Kim diyor; Cumhurbaşkanımız diyor. Siz, bu getirdiğiniz tasarıda bir sürü mühendislik fakültesi açıyorsunuz. Bir tutarsızlık var. Bakın, ben, bunları komisyonda tartışın derim. Bir taraftan, diyorsunuz ki, "mühendislik fakültesi açacağız", bir taraftan da devletin başındaki şahıs burada diyor ki, "mühendislik alanında işgücü fazlası var." İşte, arada bir tutarsızlık var. Bunu gidermek de bizim vazifemiz. Onun için, ben diyorum ki, Sayın Bakanım, bunlar geldiği zaman, komisyonlarda, öyle, bir dakika araştırmayla gitmesin ve bunlar ciddî ciddî burada araştırılsın ve hakikaten, bakalım ki, bu dediklerimize, biz, dediğimiz kadar uyuyor muyuz; ben, bunu söylemek istiyorum.

Yine, burada, Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmalarında var; Sayın Demirel de bunlara temas etmişti; 1 milyon civarında üniversite öğrencisinin 200 000'i yurtlarda kalıyor, diğerleri evlerde falan kalıyor. İşte, bu da çok önemli bir konu. Doğu Anadolu gibi bir yerde, mesela Erzurum'da -benim vilayetim- veya bizim ilçemizde -İspir'de de yüksekokul açıldı- yurt olmadıktan sonra ev kiralama şansı yok bir öğrencinin. Bugün, yine, İspir Meslek Yüksekokulundan faks geldi; "bizim öğrenci kapasitemiz yurtla sınırlıdır; yurda yerleştiremediğimiz bir öğrenciyi istihdam etme durumumuz yok; onun için, bize yurt yapılması lazım" deniliyor. Onun için, doğudaki illerde, Güneydoğu Anadolu'daki vilayetlerde yurt konumuna çok önem vermek zorundayız. Oradaki bir öğrencinin, bir İstanbul'daki, bir Ankara'daki öğrenci kadar dışarıda rahat ev bulma şansı yoktur. Onun için, Doğu Anadolu'da ve Güneydoğu Anadolu'da bu kanunlarla beraber düşünülmesi gereken önemli bir konu yurt meselesidir.

Bir başka konu daha var. Şimdi, bir yerde eşitlik diyoruz; Doğu Anadolu'da ve Güneydoğu Anadolu'da eşitlik diyoruz; ama, Diyarbakır ve Van'daki öğretim üyelerine Erzurum Atatürk Üniversitesindekilerden maddî yönden daha fazla imkân sağlıyoruz. O zaman, onu da gidermemiz lazım. Bir taraftan, Doğu Anadolu; en geri kalmış bölge; eksi 30 derece soğuk; Erzurum, Türkiye'nin en soğuk memleketi; buradaki öğretim üyesine verdiğiniz ücret, Diyarbakır ve Van'da verdiğiniz ücretten az olamaz. Az olduğu zaman bir haksızlık olur ve buradan göç başlar. Üniversite açarken de geri kalmış yörelerin bir avantajı vardır. Doğu Anadolu'da bir üniversite açtığınız zaman -mesela, Erzurum'da açtınız- oradaki öğrenci, böyle, gözü çok fazla dışarıda değilse, mecbur oku-yacak. Kasım ayında kar yağar, nisan ayında o kar kalkar. O soğukta dışarıda gezemeyeceği için, mecburen, oturup, okulda ders çalışacak; eğer, dışarıda gözü yoksa; çünkü, Doğu Anadolu gibi bölgelerde, soğuk olan yerlerde eğitim yapma imkân, gerçekten çok zordur; çünkü, hayat şartı seni zorlar. Orada en rahatı, sıcak sobanın yanında kitap okumaktır. Dışarıya gittiğin zaman donar kalırsın. Onun için, Doğu Anadolu gibi bölgelerimize, eğitime para ayırırsak, üniversiteye para ayırırsak gerçekten doğru olan şeyi yaparız ve bir de neyi doğru yaparız; işsizliğin çok fazla olduğu ve iş imkânının çok arandığı yerlerde iş imkânı yaratmış oluruz. Oralarda, Doğu Anadolu'da öğrenciler şubat ayında tatile gitti mi Erzurum'da hayat durur, öğrenciler geldi mi hayat coşar. Neden; çünkü, 30 000 kişi bir anda para harcar ve bunlar, o yörenin insanlarına çok büyük bir imkân sağlarlar.

Bir konu da şudur Sayın Başkanım; ama, vakit de kalmadı, birden bitti. Çok önemli bir şey söylemek istiyorum. Ben, burayı çok önemsiyorum. En zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20 arasında bir araştırma yapmışlar. Araştırmalara göre, en fakir yüzde 20 gıdaya yüzde 12 para ayırırken, en zengin, yüzde 28 ayırıyor; ama, daha kötüsü, daha önemlisi, en fakir insanlar kültüre yüzde 3,94 ayırırken, zenginler yüzde 54'ünü ayırıyor. Aralarında 11 kat fark oluyor. Ama, eğitime ayrılan para daha da korkunç. En fakir yüzde 20, yüzde 2,20'sini ayırırken, en zengin yüzde 20, bu eğitime yüzde 63 ayırıyor. Tam 30 katına yakın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ASLAN POLAT (Devamla) - Başkanım, 1 dakika verirseniz, bitireceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) - O zaman ne meydana geliyor; Türkiyemizde, ne kültür olarak ne eğitim olarak birbirini anlaması mümkün olmayan, kültür bakımından ve eğitim bakımından iki farklı kütle yetişiyor; çünkü, aldıkları eğitim, aldıkları kültür birbirlerinden çok farklı olan bu insanlar, artık birbirlerini de anlayamıyorlar diye düşünüyorum. Onun için, biz, burada, bu eğitim fakültelerini, üniversiteleri açarken gerçekten bu üniversite öğrencilerine çok önem vermeliyiz.

Bir de, yine, bana Erzurum'dan gelen bir faks var; bunu da çok önemsediğim için söyleyeceğim. Şimdi, bir taraftan diyorsunuz ki, üniversiteleri açalım, üniversite eğitim sahalarını açalım, bir  taraftan da 20 Ekim 2000 tarihinde Sağlık Şûrası toplanıyor, bir karar alıyor... 1995 yılında ebe ve hemşirelik dallarında, yani sağlık ebe ve hemşirelerini yüksekokullarda okutalım derken, tutuyorsunuz, 20 Ekim 2000 tarihindeki bu Sağlık Şûrası kararıyla, ebe ve hemşireleri, tekrar liseler babına, sağlık okullarına veriyorsunuz; yani, geriye dönüş yapıyorsunuz. Bir taraftan, eğitimi artıracağız, üniversite açacağız diyorsunuz; bir taraftan, tekrardan aldığınız kararlarla sağlık alanında geriye gidiyorsunuz! Bunları da anlamak mümkün değil diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Polat.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Bedük.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 517 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün, fevkalade anlamlı bir törenle defnedilen şehidimizi rahmetle ve minnetle anıyorum; büyük milletimize, emniyet camiasına ve ailesine de başsağlığı dileklerimi sunuyorum ve keza, aynı şekilde yaralılarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, dünkü ve evvelki günkü olayla birlikte bugün defin törenine katılan resmî kurum ve kuruluş temsilcileri ile milletimizin katkısını, aslında, bu olaya karşı olan tepkisi ve aynı zamanda, emniyet teşkilatımızın, güvenlik kuvvetlerimizin görev yapma şuuru ve motivasyonunu da sağlaması açısından fevkalade anlamlı buluyorum. Çünkü, bir emniyet teşkilatı mensubu, eğer şehit oluyorsa, suikasta maruz kalıyorsa, eğer intihar manyakları tarafından, bir patlama sonucunda sadece emniyet mensupları değil, sade vatandaşlarımızın dahi ölümüne veya yaralanmasına sebebiyet veriliyorsa, orada fevkalade özenle ve önemle üzerinde durulması ve alınması gereken tedbirleri de düşünmek gerektiği kanaatini taşıyorum.

Emniyet teşkilatı mensuplarımız eğer hedef olmuşsa, bunun altında devleti temsil etmesi, devletin, özellikle anayasal nizamını koruması, Anayasa ve yasaları uygulaması ve nihayet, sokaktaki temsilcisi olması sebebiyle hedef olmuş ve şehit olmuştur ve o sebeple de emniyet mensuplarının mutlaka sahiplenilmesi gerektiğine inanıyorum. Ekonomik durumlarının mutlak surette düzeltilmesi yanında, göreviyle ilgili daha etkin ve daha iyi bir şekilde vazifesini yapabilecek teknolojik şartların ve mevzuat düzenlemelerinin yapılması gerektiğine inanıyorum. Eğer bunu yapmazsak, teknolojik şartları getirmezsek, gelişen teknolojiyi emniyet teşkilatının kendi görevleriyle bütünleştirmezsek, orada sıkıntı çekeceğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir intihar manyağı dedim. İşte, bu intihar manyağı veya benzeri birkısım olaylara, terör olaylarına katılmış olan kişileri, gelin, biz, kendi kendimize bir yargılama yapalım, bir sorgulama yapalım, kendi kendimizi sorgulayalım; bu insanların yetişmesine neden olan bu düzende, bu sistemde, acaba ne değişiklik yapmamız lazım; eğitim ve öğretimde neler yapmamız lazım; ilköğretimde, ortaöğretimde, yükseköğretimde, bu insanları, bir daha insan öldürmeyecek veya terör olaylarına karışmayacak şekilde acaba neler yapmamız lazım geldiğini de, mutlaka, kendi kendimize yargılamamız lazım. Bunu düşünmemiz gerektiği inancını taşıyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer yürekler dağlanmışsa, eğer kafalar örümceklenmişse, eğer bir insan kendi üzerine patlayıcı madde koymak suretiyle birçok kişiyi hedef alacak, devleti hedef alacak şekilde intihara teşebbüs ediyorsa, orada sistemi, orada devleti, özellikle, bir kez daha, şu yetişen insanlarımızı -sadece gençler olarak almıyorum- çocuğundan en üst seviyesine kadar, mutlaka, yeniden bir yapılanmaya, yeniden bir anlayışa ihtiyaç duyduğumuzu mutlaka gündeme getirmek gerektiğini değerlendiriyorum. Örgün ve yaygın eğitimle, özellikle gençlerimize ve insanlarımızın tümüne yönelik yepyeni bir anlayış içerisinde, benim kültürümde insan öldürmek yoktur, benim inancımda insanları öldürmek yoktur (DYP sıralarından alkışlar) dolayısıyla, bu milletin birlik ve beraberliğini bozmak isteyenleri mutlaka ortadan kaldıracak, daha doğrusu eğitimle ortadan kaldıracak bir anlayışı, bir sistemi artık gündeme getirmenin zamanı gelmiştir; çünkü, çağdaş ülkelerde bunlar yoktur, gelişmiş ülkelerde bunlar yoktur. Bunlar, ancak, aşiret tipi ülkelerde vardır, yasaların uygulanmadığı ülkelerde vardır. O halde, bizlerin de, bu sistemi, yeniden gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin, ekonomik, sosyal, kültürel ve yönetsel bakımdan birkısım ihtiyaçlarını giderebilmek için, mutlaka üniversitelerin kurulması gerekir. Üniversitenin kurulmasıyla birlikte, Gençlerimizin, çağın şartlarına uygun bilim ve ilimle mutlak surette takviye edilmesi ve yetiştirilmesi gerekir. Dünyadaki teknolojik gelişmeye bakıyorsunuz, bilimsel değişime bakıyorsunuz, bu bilimsel değişim ve gelişimle birlikte, bu milletin, çağdaş ülkelerle, milletlerle yarışabilmesi için, yetişen insangücünü en iyi şekliyle yetiştirmek ve onunla ilgili birkısım düzenlemeleri ve altyapıyı hazırlamak mecburiyeti vardır. Bunu sağlayacak olan önemli kurumlar da üniversitelerdir. Üniversite kurmak yeterli değil, kurulmuş olan üniversitelerin bilimsel özerkliği kadar, çağın şartlarına uygun teknolojik değişimi, gelişimi ve teçhizatı da mutlak surette o üniversiteye taşımak gerekir. Eğer bunları yapmazsak, orada bir yanlışlık yaparız; o zaman, sadece üniversite kurmuş oluruz, gönül almış oluruz. Toplumun gönlünü almak da bir şey ifade etmez. Onun için, gelin, üniversite kurma hadisesinde, özellikle bu konuları da dikkate alalım ve Büyük Önder Atatürk'ün söylediği ve güvendiği Türk Gençliğini, çağın normlarına uygun bir şekilde yetiştirme gayretlerimizi gerçekleştirelim ve hedefi yakalayalım diyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversiteler, tabiî ki, kurulan yerlerde, o şehrin ekonomik, sosyal yapısını da müspet yönde etkilemektedir; ama, ben, bir hususu çok rahat bir şekilde ifade etmek istiyorum; diyorum ki, acaba, Türkiye'de insangücü planlaması yapılmış mıdır? Acaba, Türkiye'nin üniversitelerin kurulmuş olan yerlerind, hangi tip üniversite veya hangi tip fakülte veya yüksekokulların kurulması gerektiğini, nasıl bir insanın, insangücünün yetiştirilmesi gerektiği hususunda bir değerlendirme yapılmış mıdır? Birinci sualim bu. İkincisi, 21 inci Yüzyılın değişen koşullarında, özellikle gençlerimiz, acaba, hangi tip üniversitelerde yetiştiği takdirde iş bulabileceklerdir? Üniversite kuruyorsunuz; ama, üniversite mezunları, maalesef iş bulamıyorlar. Maalesef, çok büyük sıkıntı içerisindeyiz. Bütün milletvekillerimize, üniversite mezunu olup da üç lisan bilmesine rağmen, halen iş bulamayan insanlar geliyor; bana geliyor, size de geliyor. Dolayısıyla, gelin, bunu, bu ülkenin, bu milletin, özellikle daha fazla zenginleşmesi ve uluslararası platformda daha da fazla güçlü olabilmesi için ihtiyaç duyduğu insangücü ne ise, ona paralel olarak üniversiteleri yaygınlaştıralım mı; yaygınlaştıralım; ama, fizikî altyapısını hazırlamak, bilimsel özerkliğini temin etmek, araç-gereç ve teçhizatını mutlak suretle ortaya koymak şartıyla buna evet diyoruz ve bunu, mutlak suretle gerçekleştirelim diyoruz.

Yine, dijital devrimin yaşandığı bir döneme bakıyorsunuz. Biraz evvel de ifade edildi ve biz, gerçekten Başkent Üniversitesini büyük bir gururla izliyoruz, fevkalade güzel hizmetler yapıyor ve gen teknolojisiyle ilgili olarak bir bölüm de kuruluyor, bundan memnuniyet duyuyoruz; ama, artı, genetik teknolojinin, biraz daha, ziraattan tutun da bütün sosyal hayata ve teknolojiye daha da fazla hâkim olacağı bir dönemde, bizim üniversitelerimizde doğrudan doğruya bu konuda eğitim-öğretim yapan bölümlerin olmamasını büyük eksiklik olarak değerlendiriyorum. O sebeple, bu konu üzerinde hassasiyetle durulmasını, bilhassa, tekrar gündeme getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir üniversitenin mahallî olarak kurulabilmesi için, pek tabiî ki altyapı da hazırlamak lazım. Kayseri Üniversitesini, yani Erciyes Üniversitesini takdirle burada yâd edi-yorum; çünkü, Kayserililer, gerçekten, hem Kayseri'dekiler hem de Kayseri dışındakiler, bütün o zenginleriyle bir araya gelmek suretiyle, üniversitenin tüm binalarını kendileri yaptılar. Bu, çok önemli bir hizmettir; onun için, üniversite binalarını yapan bütün o işadamlarını ve hayırseverleri minnetle anıyor ve teşekkür ediyorum.

Ayrıca, bir hususu daha belirtmek istiyorum; birkısım illerde, gerçekten altyapı bitmiş, fizikî yapı da var, öğretim üyeleri de var. Mesela, bir Yozgat'a bakıyorsunuz, gerçekten, Yozgat'ta altyapı tamamlanmış, öğretim üyeleri de var; dolayısıyla, artık Yozgat'a bir üniversite yapılması zarureti ortaya çıkmış.

Yine, bakıyorsunuz Kırşehir'e, Kırşehir'de keza aynı şekilde, Ahi Evran Üniversitesi için altyapılar, her şey hazırlanmış; ama üniversite açılamıyor. Dolayısıyla, altyapısı hazırlanmış, teknolojik yapıları tamamlanmış, öğretim üyeleri de tamamlanmış olan benzeri yerlerde -Ordu dahil olmak üzere, diğer yerler de dahil olmak üzere- mutlak suretle, bunların gerçekleştirilmesi gerektiğini ve bu gibi yerlerde üniversite açılması gerektiğine inanıyorum. Eğer, bunu yaparsak, o zaman hedefimize ulaşmış oluruz. Yoksa, Erciyes Üniversitesinde fakülte açıyorsunuz, nerede hizmet yapacak; Yozgat'ta yapacak... Nerede yapacak; Nevşehir'de yapacak...

HASAN AKGÜN (Giresun) - Giresun'da yapacak...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Onlar da dahil tabiî; Giresun da dahil değerli arkadaşım.

Dolayısıyla, şunu belirtmek istiyorum: Bir Erciyes Üniversitesi Rektörü, kalkacak, ta Yozgat'a kadar gidecek... Zaten, Erciyes Üniversitesinin fakülte ve yüksekokulları, enstitüleri fevkalade fazla; gücü yetmeyecek, koordinasyon ve işbirliğini sağlayacak gücü de yetmeyecek, performansı da yetmeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Dolayısıyla, üniversitenin, gerçekten, kendi fakülte, yüksekokul ve enstitüleri arasındaki koordinasyon ve işbirliğini temin edebilecek, denetimini yapabilecek etkili bir idarî hizmeti de gerçekleştirmesi mümkün olmayacaktır.

Bu sebeple, biz, Doğru Yol Partisi olarak, 25 ayrı ilde... Bir değerli sözcü, Afyon'da açıldı da, az açıldı dedi. Açıldı ya, siz ona bakın; Doğru Yol Partisi onu açtı ya, siz ona bakın, fakülte sayısını artırırsınız; ama, önemli olan, fakülte sayısını artırırken, dediğim gibi, gerçek anlamıyla ihtiyaca cevap verebilecek altyapı, üstyapı ve üniversite gençlerimizi geleceğe yetiştirecek bir anlayışı hâkim kılmaktır diyorum.

Bu duygularla, buna olumlu baktığımızı belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Şahsı adına, Sayın Gaffar Yakın; buyurun.

GAFFAR YAKIN (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısıyla, Nevşehir, Kayseri, Uşak ve Afyon'a yeni fakülteler açarak, Afyonluları, Uşaklıları, Kayserilileri ve Nevşehirlileri sevindiriyoruz. Tüm parlamenterlere, ama, bilhassa muhalefet milletvekillerine de, özellikle, bu değerli katkılarından dolayı, Afyon halkı adına ve kendim adına teşekkürlerimi sunu-yorum.

Arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Şahsı adına, Sayın Mehmet Yaşar Ünal; buyurun.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, yürürlük maddesindeyiz. Aslında, burada, çok fazla konuşacak bir şey yok; fakat, üniversitelerin genel durumunu Meclisin gündemine getirmiş olmak da bu tasarının yaptığı hayırlı işlerden birisi oldu. Muhalefette veya iktidarda, fark etmez, milleti temsil eden bütün milletvekillerinin kendi illerinde üniversite kurulmasını istemeleri doğal haklarıdır; zaten, vatandaş da bunu bizlerden istemektedir.

Bazı illerimizde, Millî Eğitim Bakanlığımızın, YÖK'ün, üniversitelerin koymuş olduğu kriterler ölçüsünde, artık üniversite kurulabileceği, bunun yeterli olduğu kabul edilmektedir. Bazı illerimizde, belki bu altyapı henüz kurulamamıştır. Bunun için de, belli bir çerçeve çizilirse, yani kurulacak olan üniversitelerdeki derslik sayısı, öğretim üyesi sayısı veya laboratuvarları, gerekli mekânları, kampus alanı gibi kriterlerin ne olacağı tespit edilirse, bu illere de belki bir ev ödevi verilmiş olur; sadece üniversite istiyoruz demeyin, şu şu imkânları da tamamlayın, ondan sonra da üniversiteniz kurulacaktır şeklinde bir aydınlatıcı hedef gösterilmiş olur.

Şimdi, bu yürürlük maddesinde... Tabiî ki, bir an önce yürürlüğe girmesini biz istiyoruz. Üniversite senatoları, gerekli dershane, laboratuvar gibi şeyleri hazırlayacaklar; bunun yanında da, önümüzde, yapılacak olan öğrenci seçme-yerleştirme sınavından, kurulacak olan fakültelere öğrenci alma konusunda da hangi işlemler gerekliyse, bunu yerine getireceklerdir.

Ben, ileride, tüm illerimizin üniversiteye kavuşması dileğiyle, açılacak bu fakültelerin hayırlı olmasını diliyorum, katkılarından dolayı herkese teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik. Soru sormak isteyen çok sayıda arkadaşımız vardır, süremiz de buna kâfi değildir.

Bu nedenle, sözlü sorular ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 9 Ocak Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.55
IV. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.