Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 32 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

91 inci Birleşim

9 . 5 . 2000 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, çay müstahsillerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

2. – Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun, yaş çay alım kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

3. – Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in; Rize Milletvekili Ahmet Kâbil’in çay müstahsillerinin sorunlarına ve Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu’nun yaş çay alım kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

4. – İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın, hıdrellez kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Devlet Bakanı Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun, Başbakanın önerisi üzerine bakanlık görevinden alınmasının uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/563)

2. – İstifa eden ve istifası kabul edilen Mehmet Ali İrtemçelik’ten boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/564)

3. – Bakanlık görevinden alınan Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun yerine yeni bir atama yapılıncaya kadar, Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/565)

4. – Romanya Milletvekilleri Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/566)

5. – Çek Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/567)

6. – İzmir Milletvekili Güler Aslan’ın (6/654) esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/191)

7. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın (6/370) esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/192)

8. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/193)

9. – Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/568)

10. – Başbakan Bülent Ecevit’in Arnavutluk’a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/569)

11. – Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün Avusturya, Fransa ve İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/570)

12. – Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun Almanya’ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/571)

13. – Başbakan Bülent Ecevit’in Hindistan’a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/572)

14. – Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un İsrail’e yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/573)

15. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/173) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/194)

16. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, 8.3.1950 Tarih ve 5590 Sayılı Kanunun Adı ile Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Ek ve Dört Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/344) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/195)

IV. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Denizli Milletvekili Salih Erbeyin’in, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/350)

2. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, tank alımlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/351)

3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Birinci Ordu Komutanlığının devir tesliminde tören yapılmamasının nedenine ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/352)

4. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, ABD’de tedavi olan bir generale ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/353)

5. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, F4 uçaklarının modernizasyonunun bir İsrail firmasına verilmesinin nedenine ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/354)

6. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Kemer Kaymakamının görevden alınmasının nedenine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/364)

7. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, kamuoyunda “köstebek olayı” olarak bilinen davanın hâkimlerine ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/365)

8. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Hükümetçe el konulan bankalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/369)

9. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/370)

10. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir kokteyle SPK Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin katılıp katılmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/371)

11. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, enflasyon rakamlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/372)

12. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/373)

13. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, kuduz ve tetanoz aşısı stoklarına ve başıboş köpeklerin toplatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/374)

14. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, öğrencilere kuduzla ilgili yeterli bilgi verilip verilmediğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/375)

15. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep Acil İçme Suyu Projesi için DSİ’ne ayrılacak ödeneğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/376)

16. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’te yürütülen TEAŞprojelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/377)

17. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’te DSİ Genel Müdürlüğünün yürüttüğü projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/378)

18. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’te yürütülen projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/379)

19. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Kayacık Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/380)

20. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, TEDAŞ’ın Gaziantep’te yürüttüğü projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/381)

21. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep İl Merkezi Kuşaklama Kanalı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/382)

22. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep-Belkıs-Nizip Pompaj Sulaması projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/383)

23. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’teki elektrik şebekesi projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/384)

24. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep Enerji Nakil Hatları projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/385)

25. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep Alleben Göleti ve Sulaması projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/386)

26. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Kahramanmaraş- Nurdağı Karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/387)

27. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep-Kilis Karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/388)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, pancar kotasının kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/1656)

2. – İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, İstanbul-Eyüp İlçesi Kemerburgaz bölgesinde yapılan inşaatlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1697)

3. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, SSK emeklilerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1710)

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Türkiye’nin NATO’ya girişinden bu yana aldığı savunma yardımlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/1729)

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Keçiören-Fatih Sultan Mehmet Hastanesine personel alımına izin verilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1770)

6. – Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, kamu kurumlarına ait tesislerde kalan depremzedelere ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1776)

7. – Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, pancar üreticilerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/1792)

8. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, TMO’nun buğday alımlarında yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1803)

9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay İlindeki tütün üretimine ve fiyatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/1826)

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/8)

VII. – KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1. – 4 Haziran 1999 tarihinden 1 Ekim 1999 tarihi dahil komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

TBMMBaşkanı Yıldırım Akbulut’un, 5 - 6 Mayıs 2000 tarihlerinde Fransa’nın Strasbourg Kentinde yapılacak olan Avrupa Parlamento Başkanları Konferansına katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterler Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz’ün, 9 Mayıs 2000 tarihinde yapılacak olan “Habitat Sürecinde Ulusal Yasama” konulu Parlamenterler Sempozyumuna Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetini davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, üçüncü tur oylamada Cumhurbaşkanı seçildi.

Başkanlıkça, Cumhurbaşkanının andiçme töreninin 16 Mayıs 2000 Salı günü yapılacağı açıklandı.

9 Mayıs 2000 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 16.20’de son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Mehmet Elkatmış Burhan Orhan

Nevşehir Bursa

Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 127

II. – GELEN KÂĞITLAR

5 . 5 . 2000 CUMA

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Halk Bankası Genel Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (H. Hüsamettin Özkan) sözlü soru önergesi (6/688) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Avrupa Birliği çevre mevzuatına uyum konusunda yapılan çalışmalara ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru önergesi (6/689) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.5.2000)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa’da serbest bölge kurulması için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/690) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.5.2000)

4. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa ve Gaziantep illeri arasındaki otoyol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/691) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.5.2000)

5. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa İlindeki mayınlı tarım arazilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/692) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.5.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Geliştirme ve Destekleme Fonu’ndan kaynak aktarılan firmalara ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) yazılı soru önergesi (7/1980) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

2. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Şırnak, Mardin, Gaziantep, Şanlıurfa illerindeki nakliye firmalarına sağlanacak kaynağa ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/1981) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

3. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Şırnak, Mardin, Gaziantep, Şanlıurfa illerinde ticaret yapan firmalara Halk Bankası tarafından sağlanacak kredilere ilişkin Devlet Bakanından (H. Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/1982) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

4. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Irak ile ticaret yapan firmalara Halk Bankasınca verilecek kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1983) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

5. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Geliştirme ve Destekleme Fonu’ndan kaynak aktarılan firmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1984) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

6. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, Türkiye Halk Bankasınca Irak ile ticaret yapan firmalara verilecek kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1985) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

7. – Gaziantep Milletvekili İbrahim Konukoğlu’nun, okullardaki fındık zehirlenmelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1986) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

8. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa’daki çiftçilerin sorunlarına ve Ziraat Bankasına olan borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1987) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, okullardaki fındık zehirlenmeleriyle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1988) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

10. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, evlerini terk eden genç kızlara ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/1989) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

11. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, sokak çocuklarına ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/1990) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

12. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, imam-hatip lisesi öğrencilerine yönelik uygulamalara ve okullardaki gıda zehirlenmelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1991) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

13. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, taksi plakalarının vergilendirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1992) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

14. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, taksi plakalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1993) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

15. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, bozuk benzin satışına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1994) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.2000)

16. – Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın, Denizli adliye binası ihalesinin ne zaman yapılacağına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1995) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.5.2000)

No. : 128

8 . 5 . 2000 PAZARTESİ

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Bilecik Milletvekili Sebahat Vardar’ın, 822’li telefonların internet bağlantılarında meydana gelen aksaklıklara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1996) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2000)

2. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Muğla İlinde kan bankası kurulup kurulmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1997) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2000)

3. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Tekirdağ-Şarköy’de depremden hasar gören okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1998) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2000)

4. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Şarköy hükümet konağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1999) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2000)

5. – Antalya Milletvekili Kemal Çelik’in, Antalya-Serik’te afete maruz kalan çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2000) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.5.2000)

No. : 129

9 . 5 . 2000 SALI

Rapor

1. – Askerî Hakimler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Adalet Komisyonları Raporları (1/657) (S. Sayısı : 421) (Dağıtma tarihi : 8.5.2000) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Van Milletvekili Fetullah Gültepe’nin, Türk Telekom’a alınan geçici işçilere ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/693) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

2. – Manisa Milletvekili Rıza Akçalı’nın, YAŞARBANK hisse senetlerinin tasarruf sahiplerine ne zaman ödeneceğine ilişkin Devlet Bakanından (Recep Önal) sözlü soru önergesi (6/694) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2000)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, son nüfus sayımına göre il, ilçe ve köylere ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) yazılı soru önergesi (7/2007) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

2. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk’un, Tarım Kredi Kooperatifler Merkez Birliğindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2008) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

3. – Diyarbakır Milletvekili Osman Arslan’ın, Diyarbakır - Ergani İlçesindeki okulların derslik ihtiyaçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2009) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

4. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, gözaltına alınan ve tutuklanan gazetecilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2010) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

5. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Trabzon-Arsin İlçesi ile Çiçekli ve Işıklı köylerinin yol sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/2011) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

6. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un, Trabzon-Arsin İlçesinin okul ve öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2012) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

7. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Petrol Ofisi Yönetim Kurulunun kararlarına ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/2013) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

8. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Basın İlan Kurumuna ilişkin Devlet Bakanından (Rüştü Kâzım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/2014) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Vakıf Gureba Hastanesinin İ. Ü.’ne devrine ilişkin Devlet Bakanından (Yüksel Yalova) yazılı soru önergesi (7/2015) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

10. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, MİT görevlisi gazeteci olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2016) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

11. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İsrail hükümetinin Ermeni soykırımı iddiaları konusundaki tutumuna ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2017) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

12. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Balıkesir-Gömeç İlçesinde yapımına başlanılan afet evlerine ayrılan ödeneğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2018) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.2000)

13. – Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın, Rekabet Kurulu Başkan ve üyelerinin yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2019) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.2000)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Belen - Sarımazı TEM otoyolu giriş ve çıkışındaki gişelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1531)

2. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Rus zulmünden kaçarak sınırlarımıza gelen Çeçenlerin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1561)

3. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, milletvekillerinin kamu kurum ve kuruluşlarından bilgi alamadıkları iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1585)

4. – Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, acil servislere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1592)

5. – Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın, Manisa İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Devlet Bahçeli) yazılı soru önergesi (7/1618)

6. – Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın, Manisa İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1626)

7. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Türkiye Halk Bankası A.Ş.’nin hisse senetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1645)

8. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, büyük marketlerin kuruluş yerlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1650)

9. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Diyanet İşleri Başkanının Kâbe’deki Osmanlı Kalesi hakkında basına yaptığı açıklamaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1683)

10. – Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, bir İngiliz reklam şirketine Türkiye’nin tanıtımı için ödenen paraya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1692)

11. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Türkiye’ye vize uygulayan ülkelerin temsilciliklerinin vatandaşlarımıza kötü muamele yaptığı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1704)

12. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Türkiye’ye vize uygulayan ülkelere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1706)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

9 Mayıs 2000 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere başlamadan evvel, malumunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, bir müddettir, heyecan dolu günlerin tesiriyle, çalışmalarını tam anlamıyla sürdürebilme imkânını bulamamıştı; oysa, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı seçimini tamamlamış bulunmaktadır.

Bugünden itibaren de, devletimizin ve milletimizin ihtiyaç duyduğu yasama ve denetim çalışmalarımızı, ilk başta olduğu gibi, aynı şevk ve azimle sürdürmeye devam edeceğiz.

"Her gün bir yerden göçmek ne iyi,

Her gün bir yere konmak ne güzel,

Bulanmadan donmadan akmak ne hoş,

Dün de beraber gitti cancağzım,

Ne kadar söz varsa düne ait,

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım..." diyen büyük mütefekkir Mevlâna'nın ifade ettiği gibi, çalışmalarımızı, yeniden, üstün bir başarıyla, verimlilikle sürdürme kararlılığı içinde olduğumuzu belirterek, Yüce Heyetinizi en derin saygıyla selamlarım efendim. (Alkışlar)

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, çay müstahsillerinin sorunları hakkında söz isteyen Rize Milletvekili Ahmet Kabil'e aittir.

Buyurun Sayın Kabil. (ANAP sıralarından alkışlar)

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, çay müstahsillerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Karadeniz Bölgesinin tek geçim kaynağı olan ve ekonomisini yönlendiren çay sektöründe her yıl daha da ağırlaşan sorunlar hakkında Yüce Meclise bilgi sunmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi ve dinleyen herkesi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, devlet, 1924 yılında, ülke ekonomisine katkıda bulunmak, yurtdışına döviz akışını önlemek maksadıyla, dünyanın en iyi çay yetişen bölgesi olan Rize'de çay tarımını süper teşviklerle desteklemiştir. Dekar başına nakdî yardım, ücretsiz çay fidesi ve eleman yardımında bulunmuş; sözleşmeler imzalamak suretiyle, bedeli mukabilinde üretilen çayın tamamının alınacağına dair müstahsile güvence verilmiştir.

Peki, şu anda yaşçaya verilen bedele bakıyoruz; bütün aile fertlerinin, bir yıl boyunca, her türlü hava şartlarında, çapalama, budama, gübreleme, toplama, teslim etme emeğinin karşılığı olabilir mi; kesinlikle hayır...

Geçmiş yıllara bakıyorum; ilk kuruçay 1938 yılında üretildiğinde, hatta, 1964 yılına kadar, çayın bedeli, 1 kilo yaşçay bedeli ile 1 kilo zeytin alınırken, bugün 18 kilo çayla 1 kilo zeytin alınmaktadır; yani, alım gücü 18 kat gerilemiştir.

Yine, daha sonraki yıllardan, dolar bazında örnek verecek olursak, 1 kilogram yaş çayın fiyatı 1975 yılında 54 sent, 1976 yılında 57 sent, 1978 yılında 62 sent iken, 1978'den sonra devamlı gerilemiş, genelde 32-37 sent arasında fiyat verilmiştir.

Çayın alımgücü, yüksek enflasyon karşısında değer kaybetmiş, bölgede, göç, her yıl katlanarak artmıştır. Son yıllarda, buna çare arayalım derken, 1999 yılında verilen düşük fiyattan sonra, 2000 yılında da, geçmiş yıllardan çok daha az, 26 sent fiyat verilmiştir. Belki de üç ay sonra, para ödeme safhasında bu fiyat 20 sente düşecektir!

Müstahsil, her zaman çok adil, çok makul aynı talebi tekrarladı “taban fiyat enflasyonun altında kalmasın, yaşçay bedelleri zamanında ödensin” dedi.

İlk defa, 1996,1997–1998 yıllarında enflasyon oranında artış verilmiş, yaşçay bedelleri peşin ödenmiştir; ancak, 1999 yılında hedeflenen enflasyona göre, yaş çay bedellerine, yüzde 44 artış öngörülmüş; fakat, aynı yıl gerçekleşen enflasyon yüzde 68 olmuş ve yine müstahsil yüzde 24 mağdur edilmiştir.

Bugün, 2000 yılında hedeflenen enflasyona göre, çaya, yüzde 25 artış verilmiştir. En büyük endişemiz, enflasyonun hedeflenen yüzde 10 - 15 puandan fazla çıkmasıdır; çünkü, bugün, yıllık enflasyon hâlâ yüzde 62 seviyesindedir.

Bu durumda, göçün çok daha fazla artacağından kimsenin şüphesi olmasın. Bu nedenle, yaş çay taban fiyatları, hedeflenen hayalî enflasyona göre değil, geçmiş yılın enflasyonuna göre verilmesidir.

Sayın milletvekilleri, 204 000 müstahsilin yüzde 82’si, 1 ilâ 5 dekar çay tarlasına sahiptir. Çok iyimser bir kabulle, her ailenin 4 dekar tarlaya sahip olduğunu ve 1 dekardan yılda 1 ton çay aldığını düşünsek bile; ilan edilen 162 500 Türk Lirası çay fiyatı ile -gübre bedelini düşmesek dahi- ortalama 4 nüfuslu bir ailenin yıllık geliri 650 milyon, aylık geliri ise, sadece 55 milyondur.

Halbuki, ülkemizde 4 kişilik bir ailenin asgarî aylık geçim düzeyi 480 milyon olduğuna göre, çay müstahsilinin geçim düzeyi, yoksulluk sınırının 8 kat daha altındadır. Bu, Rizeliye reva görülen bir ceza mıdır? Bu adaletsizliği düzeltmek devletin görevi değil midir?

Sayın milletvekilleri, burada, Hazine ve DPT’den sorumlu sayın bakanlara seslenmek istiyorum. Bundan sonra yapılacak tek şey; hükümetimiz 1999 yılında bazı tarım ürünlerine (pamuk, ayçiçeği, soya) verdiği ekfiyat gibi, 2000 yılı içinde yaşçaya, enflasyon farkı kadar, alım fiyatları dışında ekfiyat verilmelidir.

En önemlisi, yaş çay bedelleri zamanında, peşin ödenmelidir.

Çay ürünü, sosyoekonomik bir tarım ürünüdür; yani, Karadeniz Bölgesinde çayın sosyal boyutu ekonomik boyutundan çok daha fazladır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KABİL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim; haddimize mi düşmüş! Buyurun.

AHMET KABİL (Devamla) – Bölgede istihdamı sağlayacak tedbirleri mutlaka almak lazım. Yoksa, Türkiye'nin en yeşil, en güzel turistik bölgesinin, on yıl sonra, işsiz, sahipsiz Kardak kayalıklarından farkı kalmaz.

Ayrıca, her malın fiyatı her pazarda aynı değildir. Her ürün kendi ülkesindeki alım gücüne göre fiyatlandırılmalıdır.

Türk çayının fiyatı, her türlü katkı maddesi ve ziraî ilaç artığı ihtiva eden kalitesiz yabancı çay fiyatıyla mukayese edilmemelidir.

Türkiye'de çay tarımı yılda 3 sürgün verirken, diğer çay yetiştiren fakir Ekvator bölgelerindeki çay tarımı, çeşitli ziraî mücadele ilaçları da kullanılarak 6-7 sürgün veriyorsa; işçilik, Türkiye'den 4 kat daha ucuzsa; Türkiye'de 25 kilo çayla 1 kilo et alınırken, o ülkelerde 2 kilo çayla 1 kilo et alınabiliyorsa; bu durumda, Hindistan'da, Srilanka'da, Kanada'da çayın dolar bazındaki fiyatı, IMF'nin Türk çayı için reçetesi olamaz, olmamalıdır.

IMF dayatması, kendi ülkesinde çay yetişmediği halde, Hindistan çayının dünyaya pazarlanmasını üstlenen İngiliz oyunundan başka bir şey değildir.

Türk çayı için, hatta Türk halkı için en büyük tehlike, değişik ülkelerin insan sağlığına zararlı, kalitesiz çaylarının, hiçbir laboratuvar tahlilinden geçmeden -yılda 30 000 ton kuruçay- yurda kaçak olarak girmesidir.

Sağlığa zararlı bu yabancı menşeli çayların yurda girişini önleme konusunda 55 inci ve 57 nci hükümetlerin ilgili bakanlarının gayretlerini takdirle karşılıyorum. Ancak, bilhassa Gürbulak Kapısından, hâlâ, yurda kaçak çay girdiği yaygın bir iddiadır. Bu yolla bu çayın girişi engellenirse, yıllık ortalama 25 000 tonluk pazar payı Türk çayına geçmiş olacaktır.

Bu şekilde, bugünkü değerle 70 trilyon civarında ekgelir sağlanmış olacaktır. Bu konuda çok acil caydırıcı müeyyideler getirmek gerektiği kanaatimi, ilgili bakanlarımızın dikkatlerine sunuyorum.

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız...

AHMET KABİL (Devamla) – Hemen bitiriyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, sözlerimi bitirirken, daha net bir ifadeyle, tekrar, hükümetimizden, 2000 yılı için yaş çaya verilen fiyata ilaveten, enflasyon fiyat farkı kadar ekfiyat ödenmesi, yaş çay bedellerinin zamanında, peşin ödenmesi ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, bir toparlar mısınız...

AHMET KABİL (Devamla) – Tamam efendim...

... müstahsillerin Ziraat Bankasına olan gübre borçlarının, ürün bedellerinden faizsiz olarak kesilmesiyle ilgili kararnamenin çıkmasını bekliyor; Sayın Başkana, müsamahası için teşekkür ediyor; Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (ANAP, MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kabil.

Şimdi, söz sırası, yaş çay alım kampanyası hakkında söz isteyen Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Bekâroğlu. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

2. – Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, yaşçay alım kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açıklanan yaş çay alım fiyatları dolayısıyla gündemdışı söz aldım; Sayın Başkana, bu vesileyle, çay üreticilerinin sorunlarını bu kürsüden dile getirme imkânı verdiği için teşekkür ediyorum.

Sayın Ahmet Kabil eskiden DYP'li idi; acaba, tekrar muhalefet milletvekili mi oldu diye şaştım konuşmasına! Sayın Ahmet Kabil, hükümetin, özellikle de Anavatan Partisinin çözmesi gereken sorunları, DPT ve Hazineye havale ederek, MHP ve DSP'nin sırtına yıkmaya kalktı, doğrusu bunu yadırgadım. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Doğu Karadeniz Bölgesinde 200 000 ailenin tek geçim kaynağı çaydır. Birkaç gün önce Bakanlar Kurulunun açıklamış olduğu yaş çayın kilogramına 162 500 lira -yani, 25 sent- gerçekten, son derece komik bir rakamdır.

Hükümetin enflasyonla mücadelesini anlıyoruz, yüzde 25'i de anlıyoruz; ama, Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan insanların çekmiş oldukları sıkıntıları göz önüne alınca, gerçekten, bunun bir haksızlık olduğunu göreceğiz.

Sayın Bakan çay fiyatlarını açıklarken "bu sene tek fiyat uygulamasına geçtik" diye övünmeye kalktı; ama, Sayın Bakandan, biz, bu sene, çay üreticisinin kullanmış olduğu gübreye yüzde 120 zam yaptık, çaya da bu kadar zam yapıyoruz demesini beklerdik.

Değerli milletvekilleri, Doğu Karadenizde yaşayan 200 000 çay üreticisi ailenin sorunu, sadece fiyat değildir. Bu sene, biliyoruz ki, devlet, 500 000 tonunun üzerinde yaş çay almayacak; dolayısıyla, çay üreticisi, çayı satıp satamayacağı konusunda da endişelidir. Aynı zamanda, bu satmış olduğu çay ürününün bedelini ne zaman ve nasıl alacağı konusunda da, geçmişteki tecrübelerden hareketle endişelidir.

Değerli milletvekilleri, biliyoruz ki, bu sene çay alınmayacak; çünkü, geçen sene üretilen çay depolarda bekletilmektedir; sadece depolarda bekletilmiyor, Çay-Kurun idare binalarında bile satılamamış çay var. Elbette, bu zihniyet bu işi başaramayacak. Dünyada 1,5 milyon tonluk kuru çay piyasası vardır. Bu 1,5 milyon tonluk piyasaya 50 000 ton, 100 000 ton çay satamayan bir zihniyetin bu işin üstesinden geleceğini düşünmek, elbette yanlış olur.

Değerli milletvekilleri, Doğu Karadenize, çay üreticisi 200 000 aileye büyük bir haksızlık yapılmaktadır. Zaten, geçen yıldan kalma yüzde 30 alacağımız vardı; çünkü, geçen sene enflasyon yüzde 68'di ve yaş çaya verilen zam yüzde 38 civarındaydı. Bu sene, bugüne kadar, enflasyon yüzde 17 olduğuna göre, yaş çay üreticisinin -hani, şu "enflasyona ezdirmeyeceğiz" sözünün gerçekleşmesi için- en azından yüzde 50 zam alması gerekiyordu.

Değerli milletvekilleri, çay üreticisinin kullanmış olduğu gübreye yüzde 120 zam yapılırken, maalesef, yaş çaya, sadece yüzde 25 zam yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Rize Ziraat Odasının yapmış olduğu araştırmaya göre, 1 kilogram çayın üreticiye maliyeti 434 000 liradır. Yapılan insafsızlığın boyutu, bu rakamlarla da açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Biraz evvel Sayın Kabil'in belirtiği gibi, Doğu Karadenizde çay üreticisinin ortalama 5 dekar arazisi var. Çok iyi rakamlarla söylersek, mevsimin çok iyi gideceğini hesaplarsak, bir yılda, en fazla 10 000-15 000 ton çay verecektir. Bu, senede -ben daha iyimser bir rakam söyleyeyim- 1,5 milyar gibi bir gelir demektir. Bunu dolara çevirdiğiniz zaman 2 400 dolar yapıyor. Eğer aile 5 kişilikse, kişi başına düşen gelir, senede, 500 doların altındadır. Bu, açlık seviyesinin de altındadır.

Değerli milletvekilleri, sadece bu rakamlarla da açık ve net bir şekilde görülüyor ki, hükümetin yapmış olduğu uygulamalarla, bu ülkenin insanları, bu millet, gerçekten, açlığa mahkûm ediliyor. Sosyal devlet bu olamaz. Dünyanın hiçbir ülkesinde sosyal devleti bu şekilde tanımlayan birisi olamaz.

Şuradan yanlış anlaşılmasın, devlet, Doğu Karadenizde, çay üreten üreticilere maaş bağlasın, her aileye ayda 500 milyon lira para versin demek istemiyoruz. Elbette, sosyal devlet demek, bütün vatandaşlara, geçimini sağlayacak geliri maaş olarak ödemek değildir; ama, sosyal devletin görevi, gerçekten, bu insanların insan gibi yaşayacak bir gelir düzeyine ulaşmasını sağlamaktır.

Biz, Doğu Karadeniz'de çayın bittiğini biliyoruz; ama, alternatif birtakım yatırımların yapılması gerekir. Doğu Karadenizde yaşayan 2,5-3 milyon insanın insan gibi yaşaması için gerekli yatırımların yapılması gerekirdi. Şimdi Sayın Ahmet Kabil'e bir daha şaşıyorum; onsekiz seneden beri Doğu Karadenizde, özellikle Rize'de siyaset yapan "hadi, hemşeriniz geldi" diye oyları toplayan bir partinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET BEKÂROĞLU (Devamla) – ... genel başkanın, partisinin milletvekilinin buraya gelip, daha yeni göreve gelen, yeni sorumluluk alan DSP ve MHP'ye sorumluluğu yıkmasına gerçekten şaştım. Bunu ben kabul etmiyorum. Bunu, Doğu Karadenizde çay üretimiyle uğraşan ve açlık sınırının altında yaşayan insanlar da kabul etmeyeceklerdir. İlk genel seçimde, Sayın Mesut Yılmaz'a ve partisi Anavatan Partisine gerekli dersleri verecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, cevap verecek misiniz?

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

3. – Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in; Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in çay müstahsillerinin sorunlarına ve Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun yaşçay alım kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil ve Sayın Bekâroğlu'nun, yaşçay alım fiyatlarıyla ilgili...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakanı dinleyelim; size cevap veriyor.

RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Biz dinliyoruz.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Sağ olun, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bekâroğlu'na söylüyorum. Sayın Bekâroğlu, Sayın Bakan cevap veriyor...

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Ben, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. Yüce Meclisi ve bizi dinleyen vatandaşlarımızı bilgilendirme açısından sözlerime devam edeceğim; ama, sözlerimin başında şunu söylemek zorundayım. Kimse, çiftçinin göznuru, elemeği üzerinden politika yapmamalıdır. (ANAP sıralarından alkışlar) Geçmişte çok görülmüştür ki, bu politikayı yapanlar, onun altında ezilmişlerdir ve sonları hüsran olmuştur. Kimse, hiçbir milletvekili, hiçbir bakan, çiftçinin el emeğine, göznuruna değer biçemez. Hiçbir tarım ürününde, ekonomileri çok düzgün olan ülkelerde bile, çiftçinin el emeğini, göznurunu satın alamazsınız. Kaldı ki -sözlerimin başında hemen belirteyim- Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik şartların getirdiği çerçevede, hükümet, elindeki imkânların azamîsini, çiftçiye de işçiye de köylüye de aktarmak için gayret sarf etmektedir.

Ayrıca, ben, burada onyedi yıldır görev yapan bir arkadaşınız olarak, bu Mecliste konuşma yapan herkesin de, gerek siyasî partileri hedef alarak, gerekse hükümeti oluşturan partileri hedef alarak, şakayla da olsa, espriyle de olsa, konuşmacıların konuşmasını tahrif etmesini de pek iyi karşılamıyorum.

Biz, 57 nci hükümeti oluşturan siyasî partilerin bakanları olarak, bir tek siyasî parti gibi görevimize devam ediyoruz. Hiç kimse, ne DSP'yi, ne MHP'yi, ne Anavatan Partisini, yaptığı konuşmalarla yükün altına sokmak veya sorumluluk altına sokmak gibi bir düşünce içerisinde olamaz. Alınan bütün kararların altına, hükümet üyeleri olarak beraberce imza atıyoruz, sorumluluğumuzu müdrik bir şekilde sorumluluğumuzun idraki içerisindeyiz. Yaşçay fiyatları da ne DSP'nin ne MHP'nin ne Anavatan Partisinin tek başına verdiği bir fiyat değildir; 5 Mayıs günü Bakanlar Kurulunda görüşülerek hükümet sözcüsü tarafından açıklanan bir fiyattır.

Şimdi, burada, arkadaşlarım, çay sektörünün sorunlarını ve içerisinde bulunduğu durumu aktardılar. Bir kere de -onların da doğrulayacağı şekilde- ben aktarmak istiyorum.

Türkiye'de, şu anda, ruhsatlı 767 000 dekar çay bahçesi var; ama hepimiz biliyoruz ki, Türkiye'deki çay bahçesi 767 000 dekardan ibaret değil. Biraz önce, değerli konuşmacının belirttiği "çay alınmayacak, çayımızı satamayacağız" sözünün altında yatan gerçek de, buradan hareketle kendisine aktarılan şikâyettir. Ben, burada, geçtiğimiz yıl da söyledim, bu yıl da söylüyorum: Biz, çayı sonuna kadar alacağız; ancak, biraz önce gene söylenilen "dünyada pazarlama yapamıyoruz, ihracat yapamıyoruz" sözünü karşılamak için de, biz, dünyadaki çayla rekabet edebilecek, ulusal piyasalarda çay pazarı bulabileceğimiz kalitede çay üretmek zorundayız.

Bu sene sadece kaliteli alım yapmak istediğimiz için, Çay-Kur bir alım planı yaptı. Bu alım planı, üreticinin çayını almayacağız demek değildir; ama, bu alım planı, kaliteli çay alınacağının, kaliteli çay yapılacağının şimdiden ilanıdır.

Geçtiğimiz yıl 843 000 ton yaş çay alımı yaptı Çay-Kur. Geçtiğimiz yıl 252 000 ton kayıtlara geçen; ama 300 000 ton olduğu tahmin edilen yaş çay alımını da özel sektörümüz yaptı. Bu hesaba göre, geçtimiz yıl, bütün konuşmalarda, gene değerli konuşmacıların müteaddit defalar bu kürsüde dile getirdiği gibi, 1 100 000 ton civarında yaş çay istihsali oldu.

Türkiye'de yılda 200 000 ton kuru çay üretilmekte. 200 000 ton kuru çay üretimine karşılık iç piyasada 150 000 ilâ 160 000 ton kuruçay tüketilmekte. Demek ki, bizim, her yıl, özel sektörün veya Çay-Kurun alıp ürettiği ürettiği kuruçay miktarında, daha işin başında, 40 000-50 000 ton civarında bir fazlamız var. Yani, meselenin özü, üretim ve tüketim dengesinin 1963 yılından beri kurulamamış olmasıdır. 1963'e kadar kuruçay ithal eden bir ülke olmamıza karşın, ilk defa 1963 yılında üretimimiz, tüketimimizi karşılamış, ne ithal etmişiz ne ihraç etmişiz.

Bizim, yine, 1984 yılından beri, burada... Çay-Kurun bütün çalışmaları, hem maliyeti düşürerek hem de 4 kilo yaş çaydan 1 kilo çay üretebilmek için yaptığı faaliyetler hepimizin gözü önündedir; ama, bütün bunlarda muvaffak olmuş olsak bile, yine de, bizim, Uzakdoğunun düşük işçiliğiyle, dünya pazarında söz sahibi olmamız, dünya pazarına çay ihraç edebilmemiz mümkün değil.

Bugün, Türkiye'de 275 çay fabrikamız var; bunun 230'u özel sektörün, 45'i Çay-Kurun. Çay-Kurun günlük 5 600 tonluk kapasitesi olmasına karşın, özel sektörün günlük kapasitesi 9 000 tondur. Şimdi, Çay-Kura "günlük 5 600 tonluk kapasiteniz var; siz, günde 7 000 ton çay alın" dediğiniz zaman, her gün 1 400 ton işlemeyeceğiniz çayı almış olursunuz. Yapılan çay alım planı, sadece fabrikaların kurulu gücüne göre yapılmış olan çay alım planıdır. Benim, yine, geçtiğimiz hafta, fiyattan önce, Rize Ziraat Odasının da katıldığı toplantıda dile getirdiğim konu, özel sektörün bu işe behemehal girmesi ve özel sektörün 230 fabrikasının daha aktif çalışmasıdır. Özel sektörün önüne çıkacak engellerin kaldırılması için alabileceğimiz tedbirleri orada arkadaşlarıma da sordum. Ben, isterdim ki, burada, bizim orada dile getiremediğimiz, gözümüzden kaçan veya başka mahfillerde dile getirilen çözümler burada gündeme getirilsin; ama, burada, bütün konuşmalar sadece ve sadece seçmene selam babından yapılan konuşmalardır. İnanıyorum ki, seçmen, bu işin doğrusunu takdir edebilecek seçmendir.

Şimdi, bizim iç piyasadaki üretim-tüketim dengesini kuramamamızın bir sebebi, gene, burada konuşmacının dile getirdiği gibi, yurda kaçak şekilde giren çaylardır. Yurdumuza, birincisi, doğu ve güneydoğu illerimizden sınır ticareti yoluyla; ikincisi, zatî eşya muafiyeti yoluyla -bunun büyük bölümü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindendi- üçüncüsü, serbest ithalat yoluyla; dördüncüsü de, sınır illerimizden kaçakçılık yoluyla giren çayların girişinin önlenmesidir. 55 ve 57 inci hükümetler döneminde bu konunun üzerine hassasiyetle gidilmiş, 57 nci hükümet döneminde gümrüklerden sorumlu bakanımızın gayretleri, dışticaretten sorumlu bakanımızın gayretleri, gene, Tarım Bakanımızın gayretleri ve oluşturulan komisyonda doğu ve güneydoğu illerimizden sınır ticareti yoluyla gelen çay İthalat Genel Müdürlüğü uhdesine alındığı için büyük ölçüde önlenmiş, sadece sınır illerimizin ihtiyacını görecek şekilde ancak çay ithalatına izin verilmiştir. Burada bunun bize senelik yansımasının 20 000- 25 000 ton civarında olacağını zannediyoruz ve 2000 yılı içerisinde bunun faydasını göreceğimize inanıyoruz.

Gene, zatî eşya muafiyeti yoluyla giren çayın girişi, 57 nci hükümet döneminde alınan kararla önlenmiş, zatî eşya muafiyet listesinden çay çıkarılmıştır. Gene, bu yolla da, 10-15 000 ton civarında çay girişinin önlendiği, 10-15 000 çayın yerli üretimle karşılanacağı tahmin edilmektedir.

En büyük, bizim kaybımıza neden olan da, serbest ithalat yoluyla yurdumuza giren çaydı. Bu da, beyan usulü gümrüklerce kabul edildiği için "20 sente çay getirdim" diyen vatandaşın 20 sentten ithalat işlemleri yapıldığı için, gümrük vergilerinden kaçırılarak, Türkiye'de bizim çayımızla rekabet edebilecek sağlığa zararlı çayların Türk piyasasına girmesi söz konusu idi. Gene, gümrüklerden sorumlu bakanımızın Gümrük Müsteşarlığına yazdığı yazıyla, bundan böyle, normal değer üzerinden ithalat yapılması esasına geçilmiş ve çay ithalatının, kurulan beş ihtisas çay gümrüğünden girmesi esasa bağlanmıştır. Bu yolla da, yine, yurdumuza giren 15 000-20 000 ton çayın yerini, serbest piyasada, bizim çaylarımıza bırakacağını tahmin ediyoruz.

Bir diğer dördüncü yol da, sınır illerimizden kaçakçılık yoluyla giren çaydı ki, bunun için de, yine, İçişleri Bakanımız olayın üzerine hassasiyetle gidiyorlar. Konuşmacımızın belirttiği gibi, bizim de tespit ettiğimiz şekilde, bir miktar çayın kaçak girdiğini öğrendik. Ancak, bütün bu tedbirleri peşpeşe eklediğimiz zaman, 2000 yılı içerisinde, 40 000 ton civarında bir yeni pazarın açılacağını, kaçak veya değişik, illegal yollarla yurdumuza giren çayın, bizim yerli çayımızın satışıyla onun yerini alacağını ve bu yolla da 70 trilyon civarında bir katmadeğer yaratılacağını hesap ediyoruz.

Geçtiğimiz yıl, üreticiye Çay-Kur 106 trilyon para ödedi -sadece Çay-Kurun ödediği- 70 trilyon işçiye ödedi, 176 trilyon lira... Hepimiz biliyoruz ki, Rize'de yaşayanlar da, biz de, Çay-Kur, kurulduğu günden bugüne, sermayesini tam olarak almış, dış pazarlarda satış arayan bir kurum değil, her yıl, devletin desteğine ihtiyaç duyan, Hazineden yardım alan bir kuruluştur. Bugün, çayın alımına başladığımız şu günlerde, biz, geçtiğimiz yılın borçlarını ancak ödedik.

Gayet iyi biliyorsunuz ki, bu kürsüden, bu sorunu gündeme getiren arkadaşlarımızın da yakinen bildiği gibi, sadece Çay-Kurun kuru çay satışından elde edeceği parayla çay üreticisinin parasını ödeyeseydik, bizim 1999 yılı ürününün parasını 2000 yılı sonuna kadar ödememiz mümkün değildi. Hazineden aldığımız 50 trilyon lira parayla -çok bölgede de arkadaşlarımızın politik malzeme yaptığı- şubat ayı içerisinde Çay-Kurun borcunun tamamı bitirilmiştir.

Bizim de buradan dile getirdiğimiz, ocak ayının sonunda bu parayı ödeyeceğimizdi; ama, buradaki 20 günlük gecikme -arkadaşlarımızdan anlayış beklemek yerine- Rize'de, sadece mahallî politikalara alet edilmiştir. Şu yapmıştır, bu yapmıştır; ben onlara girmiyorum; ama, buradan, şunu söyleyip, zabıtlara geçirmek istiyorum: Rize Ziraat Odası Başkanının, çay fiyatıyla ilgili çıkardığı maliyet tablosu benim de elimde var. Keşke, burada konuşmacı, 434 000 lira diye bunu zabıtlara geçirmeseydi; çünkü, Rize Ziraat Odası Başkanıyla görüşmemizde, bunu kendisinin de yanlış hesapladığını söyledi, bir hesaba göre de 296 000 lira tuttu.

Yani, ben, şimdi, biz, çok iyi mücadele ediyoruz, Çay-Kur Yönetim Kurulu, çay fiyatlarını belirlemekte serbest, Bakanlar Kuruluna bilgi vermesine gerek yok, Çay-Kur Yönetim Kurulu, fiyatları kendisi belirleyecek deseydim; Çay- Kur Yönetim Kurulu da, nihayet, atamasında bizim imzamız bulunan arkadaşlar olduğuna göre, çağırıp onlara baskı yapsaydım, deseydim ki, çay 300 000 lira; bu, sizin içinize sinecek miydi?.. Türkiye'nin, bugün içinde bulunduğu şartlarda, yeşil çaya, yaş çaya 300 000 lira para verdik deseydik, bu, hakikaten, sorumluluğunu müdrik, ekonominin durumunu bilen, enflasyonu yüzde 25'lere düşürmeyi hedef edinen, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde, Türkiye'yi, dünyanın en ileri on ülkesi içerisine sokacağız düşüncesinde olan kişilerin, bu ekonomik tabloda, ekonomi bilenlerin, bu parayı verdiğimiz zaman, herhalde, gel bakalım, bu parayı nereden, kimin parasını verdin, Hazineden bu kadar parayı aktarırken, başka hangi kesimin parasını verdin diye; yine, bu denetleme görevi olan Yüce Meclisin bir milletvekili tarafından sorulacağını tahmin ederdim ki; öyle yapsaydık, sorulurdu.

Bizim bugün yaptığımız şudur...

MEHMET BEKÂROĞLU (Rize) – Siz, 2 milyar doları sordunuz mu bankalara?..

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Biz, hepsini sorduk; biz, yerinde de sorduk...

Bizim bugün yaptığımız; geçtiğimiz yıl çift fiyat uygulanan çayda, son uygulanmış olan 130 000 liranın yüzde 25 artışını, Bakanlar Kurulunda, fiyat olarak vermeyi kararlaştırdık. Bizim başlangıç fiyatımız 118 000 liraydı; 118 000 liranın yüzde 25'ini almadık, son verdiğimiz 130 000 liranın aldık. Burada fiyatı teke indirmemizin sebebi de, sadece, oradaki üreticiye fazla para ödemek için değil, oradaki üretici fazla para alsın diye değil; bazı müstahsillerimizin, ikinci sürgündeki fiyatın yüksek olması dolayısıyla, ikinci sürgüne malını bir hafta bekletmesinden ötürü tüm çayın kalitesinin bozulabileceği düşüncesinden hareketle, biz, tek fiyat uygulaması yaptık. Yaptığımız çift fiyat uygulaması, zaten, sadece mayıs ve haziran ayının 15'ine kadar olan fiyat uygulamasıydı. Haziranın 15'inden yılın sonuna kadar uyguladığımız fiyatın tamamı son fiyattı; biz, bunu gündeme getirdik; bunun için de hiç övünmedik. Bu kararı, ben, tek başıma almadım, yine, Rize'de, çay sektörüyle ilgili özel sektörün, Çay-Kurun, ziraat odasının, üretici birliklerinin, kooperatiflerin, borsa başkanının, ticaret odası başkanının bulunduğu toplantıda, konuyu enine boyuna müzakere ettik ve bu yıl içerisinde tek fiyat uygulanmasına beraberce karar verdik. Doğru olduğunu bilerek Bakanlar Kuruluna teklifimi yaptım ve bu, Bakanlar Kurulunda da kabul gördü.

Netice itibariyle, ben, hiçbir zaman, çay üreticisine verilen paranın çay üreticisini tatmin ettiğini söylemiyorum. Çay üreticisine verilen fiyatın, çay üreticisinin alınterini, elemeğini karşılamayacağını biliyorum; ama, Türkiye'nin şartları göz önüne alınarak, 2000 yılı içerisindeki ekonomik hedefler masaya yatırılarak verilebilecek en azamî fiyatın verildiğini düşünüyorum; ama, buradan şunu söylemek istiyorum ki, bundan sonra verilecek fiyatlarda, eğer, hükümetin yüzde 25'in üzerine çıkabilecek imkânı var da, başka tarım ürünlerine yüzde 25'ten daha fazla fiyat verilirse, çay üreticisinin de tütün üreticisinin de hakkını hep beraber ararız. Çay üreticisinden de tütün üreticisinden de sorumlu bakan olarak, o zaman, yüzde 25'ten fazla ne kadar fark verilmişse, o kadar farkın hem çay üreticisine hem tütün üreticisine verilmesini ben de isterim ve bunun takipçisi olurum. Ancak, amacımız, bu sıkıntıyı toplumun bütün kesimlerine eşit olarak dağıtmaktır. 57 nci hükümet kurulduğu zaman, sıkıntısız, çok iyi bir ekonomi aldık demedik. Bu sıkıntıyı, eşit olarak, adil bir şekilde toplumun bütün kesimlerine yayabilirsek, yarın, bu sıkıntıdan sonra yaşayacağımız iyi günleri, bu sıkıntıdan sonra erişeceğimiz mutluluğu, hep beraber, gene, eşit şekilde paylaştırmayı vaat ettik. Bugün, bu sıkıntıyı, gene, çay üreticimiz de çekecek, tütün üreticimiz çekiyor, belki yarın buğday üreticisi aynı sıkıntılarla baş başa kalacak; ama, önümüzdeki yıl içerisinde bu yıldan çok daha iyi fiyatlar vereceğiz. Önümüzdeki yıl girdi fiyatlarında da bütün kontroller elimizde olacak, gübresi de daha ucuz olacak, çapasını da çırpmasını da daha ucuza yaptıracak ve önümüzdeki yılda satın alma gücü yükselecektir diyorum. Bunun için de işimizin zor olduğunu biliyorum. Gönlüm ister ki, bu ekonomik önlemlerin alınmasında çiftçilerimizden önce, Meclisteki beş siyasî partinin değerli temsilcileri hükümetin yanında olsun. Çiftçilerimiz zaten bizim yanımızda, çiftçilerimize bu sıkıntılarımızı anlattığımız zaman bunları göğüsleyeceklerini söylüyorlar.

MURAT AKIN (Aksaray) – Çiftçilerimiz aç, Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Buradan "çiftçilerimiz aç" demeyi ben de biliyorum, benim de bir tarafım çiftçi çocuğu; ama, bu, meseleyi çözmüyor. Çiftçiler açsa, biz de aç kalacağız; ama, doyduğumuz zaman hep beraber doyacağız. Bugün sıkıntıyı beraber paylaşıyorsak, yarın bunun mutluluğunu da beraber paylaşacağız diyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı son söz hıdrellez kutlamaları hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekili Kemal Vatan'a ait.

Buyurun Sayın Vatan. (DSP sıralarından alkışlar)

4. – İzmir Milletvekili Kemal Vatan’ın, hıdrellez kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşması

KEMAL VATAN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6 Mayıs hıdrellez günü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Türk Ulusunun en önemli hasletlerinden birisi de geleneklerine bağlılığıdır; ancak, bunun kadar önemli olan bir husus daha var ki, bu da geleneklerimize bağlı olduğumuz kadar, evrensel değerleri de önplanda tutmamızdır.

Büyük Önder Atatürk'ün dediği gibi, bir ulusun, sadece ulusal değerlerle çağdaş uygarlık seviyesine ulaşması mümkün değildir. Bunun için, ulusal kültürü, evrensel kültür öğeleriyle zenginleştirmek zorunluluğu vardır. Türk Ulusu, tarihinde, bu zenginliği elde etmiş ender toplumlardandır. Örf ve âdetlerimizin zenginliği de bunu göstermektedir. İnançtan gelen dinî bayramlarımız, geleneğimizde olan önemli gün ve şenlikler, bizleri aynı coşkuyla birbirimize yaklaştırmakta ve kenetlemektedir.

Bildiğiniz gibi, Ramazan ve Kurban Bayramlarımızdan sonra, baharın canlanmasını müjdeleyen nevruzun coşkusunu ulusça birlikte yaşadık. Şimdi de, kökleri tarihin derinliklerinden gelen, birbirimizle olduğu kadar, doğayla da barış ve uyum içerisinde kenetlendiğimiz, dostluk ve kardeşlik yakınlaşması olan, geleneksel bahar şenliği hıdrellezi kutluyoruz.

Bu gelenek, günümüzde, Anadolu'nun dışında, Azerbaycan, Kırım, Balkanlar ve Ortaasya'da da yaşamaktadır. Şu günlerde, bağında, bahçesinde, tarlasında, toprağı yeni umutlarla ürüne hazırlayan halkımız, hıdrellez gününün sevincini yaşıyor.

Efsaneye göre, Hızır ve İlyas Peygamberler, ölümsüzlük suyundan içmiş iki kardeş ya da dosttur ve her yılın, 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gecesi buluşup, doğaya can vermek üzere sözleşmişlerdir.

Anadolu'nun birçok yöresinde, hıdrellez gecesi dilenen dileklerin gerçekleşeceğine, hastaların iyileşeceğine, uğursuzlukların sona ereceğine, sorunlara çözüm bulunacağına, kısmetlerin açılacağına ve bereketin artacağına ilişkin yaygın bir inanış vardır. Anadolu'nun hemen her yöresinde ve Balkanlarda, hıdrellez günü kırlara çıkıp, çeşitli eğlenceler düzenlemek, salıncaklar kurup sallanmak gelenektendir. Ayrıca, niyet küpleri, çömlekleri ile, kişilerin geleceğine atılan, işaretli -kişilerin şahsî eşyaları olan anahtar ve buna benzer şeyleri çiçekle bağlayarak, küplere atılan- mantufar dilekleri, gelinler ve ortayaşlı kadınlar tarafından -akıldan, ezbere ve koro halinde- mani söylenerek, genç kız ve delikanlılara niyet olarak, gül ağacı altında, hıdrellez sabahı küp ve çömlekler açılarak, toplananlar huzurunda manilerle, mesajlar okunur. Bu gelenek, daha çok, Balkanlarda ve Trakya'da yaygındır. Kırklareli'nde, daha önceki yıllar "Kakava Şenlikleri" adıyla yapılan kutlamalar, Hacivat'ın ortağı Karagöz'ün Kırklarelili olduğu belgelendikten sonra, "Kakava ve Karagöz Şenliği" olarak yapılmaktadır.

Hıdrellez, ulusumuzca, baharın gelişi ve umutsuzlukların umuda dönüştüğü geleneksel bir gün olarak yaşatılmaktadır. Bu, bir simgedir. Bunu, çağdaş boyutlarda yorumlamak, bizlerin ve kültür derneklerimizin görevi olmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeni bir yüzyıla, binyıla girerken mevcut sorunların çözüleceği umudunu ve inancını taşıyoruz. Ulusça, birlik ve beraberlik ruhuyla, yılların biriktirdiği zorlukların altından kalkabiliriz.

Bu anlamlı gün dolayısıyla, milletimize, bahar sevinciyle birlikte sağlık, sıhhat dolu günler, işlerinde kolaylıklar, ürünlerinde bereketli bir yıl olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Vatan.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşlarına geçiyoruz.

Cumhurbaşkanlığının 3 adet tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Devlet Bakanı Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun, Başbakanın önerisi üzerine bakanlık görevinden alınmasının uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/563)

8 Mayıs 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 8 Mayıs 2000 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-02/7863 sayılı yazısı.

Devlet Bakanı Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu'nun, Başbakanın önerisi üzerine Bakanlık görevinden alınması, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi gereğince uygun görülmüştür.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir hususu arz edebilir miyim...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bu sunuş, bana göre, yerinde bir sunuş değil. Sayın Sadi Somuncuoğlu, elbette ki, bir partinin milletvekilidir; ama, burada, Anayasadan doğan, Cumhurbaşkanlığına aday olma hakkını kullanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi salonu içinde, yasalara ve Anayasaya aykırı olarak engellenmiştir, devletin gücü yok edilmiştir ve bir Devlet Bakanının yanındaki korumalar, dövülmüştür. Aslında, kınanması gereken bu harekettir. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve parti liderlerinin bunu kınamaları lazımken, onu bir tarafa bırakıp, yasal, anayasal hakkını kullanarak Cumhurbaşkanlığına aday olan bir Devlet Bakanının azledilmesini, ben, kınıyorum, yerinde görmüyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Böyle bir usul de yok ama...

Tezkere, bilgilerinize sunulmuştur.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, Aksaray İli, aynı zamanda, rencide olmuştur bu hareketle.

BAŞKAN – Efendim, affedersiniz, böyle bir usul var mı?! Cumhurbaşkanlığının azil tezkeresini okutmak bizim görevimiz; tenkit etmek de sizin göreviniz değil. Ne için azledildiğini de, biz bilemiyoruz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, olur mu Sayın Başkan! Bizim, burada her okunan şey hakkında fikir beyan etme hakkımız var.

BAŞKAN – Efendim, ettiniz; teşekkür ederim.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, azil yetkisi var mı? Süresi bitti onun, yenisi seçildi; azil yetkisi var mı?

BAŞKAN – Onu kendisine sorun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O da ayrı bir şey yani!..

BAŞKAN – Sayın Demirel, ayın 16'sına kadar Cumhurbaşkanıdır efendim.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. – İstifa eden ve istifası kabul edilen Mehmet Ali İrtemçelik’ten boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/564)

8 Mayıs 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 8 Mayıs 2000 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-02/7865 sayılı yazısı

İstifa eden ve istifası kabul edilen Mehmet Ali İrtemçelik'ten boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar; Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in vekâlet etmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 113 üncü maddesine gereğince, uygun görülmüştür.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

3. – Bakanlık görevinden alınan Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun yerine yeni bir atama yapılıncaya kadar, Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/565)

8 Mayıs 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 8 Mayıs 2000 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-02/7864 sayılı yazısı

Bakanlık görevinden alınan Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu'nun yerine yeni bir atama yapılıncaya kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın vekâlet etmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 113 üncü maddesi gereğince, uygun görülmüştür.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 adet tezkeresi vardır; okutuyorum:

4. – Romanya Milletvekilleri Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/566)

4 Mayıs 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Divanının 24 Nisan 2000 tarih ve 49 sayılı kararıyla, Romanya Milletvekilleri Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Viktor Boştinaru'nun, beraberinde bir Parlamento heyeti olduğu halde, TBMM Dışişleri Komisyonunun konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Nejat Arseven

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

5. – Çek Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanının beraberinde bir parlamento heyetiyle ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/567)

4 Mayıs 2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 24 Nisan 2000 tarih ve 49 sayılı Kararıyla Çek Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Lubomir Zoaralek'in beraberinde bir Parlamento heyeti olduğu halde, TBMM Dışişleri Komisyonunun konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Nejat Arseven

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler vardır; okutuyorum:

6. – İzmir Milletvekili Güler Aslan’ın (6/654) esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/191)

1.5.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 272 nci sırasında yer alan (6/654) esas numaralı sözlü soru önergemi, cevap aldığım için geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Güler Aslan

İzmir

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğerini okutuyorum:

7. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın (6/370) esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/192)

9.5.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 3 üncü sırasında yer alan (6/370) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Nazlı Ilıcak

İstanbul

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir efendim.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

8. – Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç’un (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/193)

4.4.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Şeref Malkoç

Trabzon

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur efendim.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 inci maddesine göre verilmiş 6 adet tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

9. – Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in Rusya Federasyonuna yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/568)

2.5.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 23-27 Mart 2000 tarihleri arasında Rusya Federasyonu'na yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

LİSTE

Ali Er İçel Milletvekili

Sefer Ekşi Kocaeli Milletvekili

Nail Çelebi Trabzon Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10. – Başbakan Bülent Ecevit’in Arnavutluk’a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/569)

3.5.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte, 28-29 Şubat 2000 tarihlerinde Arnavutluk'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

LİSTE

Murat Akın Aksaray Milletvekili

Fahrettin Gülener Bursa Milletvekili

Rifat Serdaroğlu İzmir Milletvekili

Bülent Arınç Manisa Milletvekili

Metin Ergun Muğla Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11. – Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün Avusturya, Fransa ve İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/570)

3.5.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ulaştırma Bakanı Prof. Dr. Enis Öksüz'ün, temas ve incelemelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte, 13-18 Mart 2000 tarihlerinde Avusturya, Fransa ve İngiltere'ye yaptığı resmî ziyaretin 13-15 Mart 2000 tarihlerindeki Avusturya bölümüne, Sakarya Milletvekili Osman Fevzi Zihnioğlu'nun da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12. – Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun Almanya’ya yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/571)

3.5.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun, "ITB Berlin Turizm Fuarı"na katılmak ve turizm alanındaki gelişmelere ilişkin bilgi alışverişinde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte, 10-14 Mart 2000 tarihleri arasında Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

LİSTE

Saffet Başaran İzmir Milletvekili

Yusuf Kırkpınar İzmir Milletvekili

Kemal Albayrak Kırıkkale Milletvekili

Hasan Özyer Muğla Milletvekili

İbrahim Yazıcı Muğla Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13. – Başbakan Bülent Ecevit’in Hindistan’a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/572)

3.5.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte, 30 Mart-2 Nisan 2000 tarihleri arasında Hindistan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

LİSTE

Yaşar Dedelek Eskişehir Milletvekili

Abdülkadir Aksu İstanbul Milletvekili

Erdoğan Toprak İstanbul Milletvekili

Mükremin Taşkın Nevşehir Milletvekili

Nevzat Ercan Sakarya Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14. – Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un İsrail’e yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/573)

4.5.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanı Doç. Dr. Osman Durmuş'un, vaki davete icabetle, sağlık alanında işbirliğine ilişkin görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte, 12-15 Mart 2000 tarihlerinde İsrail'e yaptığı resmî ziyarete, Kayseri Milletvekili Prof. Dr. Hasan Basri Üstünbaş'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Bülent Ecevit

Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler.... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve sonra da oylarınıza sunacağım:

15. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/173) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/194)

28.2.2000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifimizin, TBMM İçtüzüğünün 37 nci maddesi gereğince Meclis gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Zeki Ertugay

Erzurum

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak, Sayın Zeki Ertugay; buyurun efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresinin Kuruluşuna Dair -ben ve 8 arkadaşımın vermiş olduğu- Kanun Teklifinin, doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Hepinizin çok iyi bildiği gibi, bu konu, yaklaşık on yıldan beri ülkemizin gündemindedir; Doğu Anadolu Bölgesindeki 17 ilimizi ilgilendirmektedir ve bölge halkı da bu yasa teklifinin bir an evvel çıkmasını dört gözle beklemektedir.

Konu, ilk defa, 49 uncu Demirel Hükümeti zamanında, kanun tasarısı olarak ve yine, o dönem Erzurum Milletvekilleri Sayın Rıza Müftüoğlu ve ismail Köse Beyin teklifleriyle gündeme gelmiş; ancak, 19 uncu Dönemde, görüşülmeden kadük olmuştur. 20 nci Dönemde, ben ve Sayın Köse; yine, 21 inci Dönemde de ben ve 8 arkadaşım, aynı kanun teklifini yeniledik; ancak, komisyonlarda görüşülmediği için, doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını yüksek desteklerinize sunmaya karar verdik.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin birçok sorunu vardır; ama, hepimizin de, yine, çok iyi bildiği gibi, bu sorunların içerisinde en vahim olanı, her geçen gün de kronikleşen ve âdeta çözümü zorlaşanı, bölgelerarası gelişmişlik farkının gitgide açılması ve gelir dağılımı bozukluğudur. Bugün, ülkemiz, yeryüzündeki 184 ülke içerisinde, Meksika, Honduras gibi ülkelerle birlikte, gelir dağılımı en bozuk olan 20 ülkeden biridir maalesef. Bu bakımdan, bu konunun, gerek hükümet desteğiyle gerekse Yüce Parlamentonun ilgisiyle, bir an evvel gündeme alınıp çözülmesini canı gönülden arzu ediyoruz; çünkü, bu, sadece bölgenin değil ülkenin en önemli problemidir.

Doğu Anadolu Bölgesi, kişi başına kamu yatırım harcamalarından, bölgeler itibariyle, en az payı almaktadır ve bu pay, her geçen gün düşmektedir.

Yine, gayri safî hâsıladan aldığı pay itibariyle, Doğu Anadolu Bölgesi, en alt sıralardadır. Bir örnek vermek gerekirse, Marmara ve Ege Bölgesi, gayri safî yurtiçi hâsıladan, 1984'te, yüzde 52,5 oranında pay alırken, bu oran, 1997'de yüzde 55'e yükselmiş; ama, aynı dönemde, Doğu Anadolu Bölgesinin gayri safî hâsıladan almış olduğu pay -çok düşük olarak- yüzde 4,1 iken, yüzde 3,3'e düşmüştür. Yine, bölgenin merkezi konumundaki Erzurum'dan bir örnek vermek gerekirse; Erzurum'un gayri safî yurtiçi hâsıladan aldığı pay itibariyle yeri, 1974'te 24 üncü sıra iken, 1997'de, maalesef, 69 uncu sıraya düşmüştür.

Şimdi, UNICEF'in, 2000 yılında, Türkiye'de bölgelerin gelişmesi adı altında, durumun vahametini gösteren ve çok ciddî olan raporundan bir iki rakam, müsaadelerinizle, Yüce Heyetinize sunmak istiyorum.

Yoksulluk sınırı altında yaşayan hane halkı oranı Türkiye genelinde tespit edilmiş ve Türkiye genelinde, hane halkının yüzde 14,2'sinin yoksulluk sınırının altında olduğu tespit edilmiştir. Bu oran, maalesef, Erzurum başta olmak üzere, Kars, Bingöl, Ağrı, Muş, Ardahan, Iğdır İllerinde, en yüksek oran olan yüzde 44,7 olarak ortaya çıkmıştır ve bu bölgeyi, Diyarbakır'ın içerisinde bulunduğu, Mardin, Siirt, Hakkâri, Bitlis, Van, Şırnak İlleri, yüzde 39,7 oranıyla takip etmektedir.

Yine, bebek ölüm oranına baktığınız zaman, Erzurum ve saydığım bu iller, binde 83,7'lik bir oranla çok vahim bir durumu göstermektedir.

Eğer tedbir alınmakta geç kalınırsa, bugün konuştuğumuz bu problemin çözümü çok daha zorlaşacaktır.

Bu bakımdan, geçtiğimiz haftalarda da Genel Kurulun gündemine alınmak üzere getirilmiş olan bir kanun teklifiyle aynı mahiyette olan bu kanun teklifimizin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili önergemizi yüksek huzurlarınıza getirmiş oluyoruz. Bu konuda desteklerinizi bekliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertugay.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, buyurun efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay ve arkadaşlarınca, doğrudan Meclis gündemine alınması istenilen DAP kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

DAP kanun tasarı ve teklifleri, 19 uncu Dönemden beri sürekli olarak Meclis gündemine gelmekte; fakat, bir türlü kanunlaşamadan kadük olmaktadır. DAP kanunu, artık, bu Mecliste, mutlaka ve mutlaka kanunlaşarak yürürlüğe girmeye mecburdur; çünkü, Doğu Anadolu'nun, artık, bekleyecek hali kalmamıştır.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996 - 2000) stratejisinde, bölgelerarası gelişmişlik farklarının azaltılması ve gelişme imkânlarının belirlenmesi amacıyla, bölgesel planlama faaliyetleriyle ilgili, idarelerce gerçekleştirilecek fiziksel planlama çalışmalarının uyum içerisinde ele alınması öngörülmüştür. Ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasî yönleriyle bir bütün teşkil eden sürdürülebilir kalkınmanın, ulusal birliği güçlendirmesi amacıyla, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltacak biçimde ele alınması, yine, plan hedefleri arasında yer almaktadır.

Bu çerçevede, Doğu Anadolu Bölgesinin kalkınmasını hızlandırmak üzere, hayvancılık, konut, altyapı, istihdam konularında kapsamlı projeler hazırlanması ve kamu yatırımlarında altyapıya ve sosyal nitelikli yatırımlara öncelik verilmesi öngörülmüştür. Yine, Doğu Anadolu'nun kalkınabilmesi için, cazibe merkezlerinin teşkili ve bu meyanda Erzurum, Elazığ, Van, Malatya gibi illerin cazibe merkezi olmaları da çeşitli kaynaklarca öngörülmüştür.

DAP kanun teklifi kapsamında 16 il bulunmaktadır. Bu bölgeye, bölge ve il bazında baktığımızda, son derece acı gerçeklerle karşılaşırız.

1997 verilerine göre, bölgemiz fert başına gayri safî yurtiçi hâsılası 1 349 dolarken, Türkiye ortalaması 3 021 dolardır.

Doğurganlık oranı ülkenin en yüksek oranı olmasına rağmen, göçler sebebiyle, 1990 - 1997 döneminde, bölgenin yıllık ortalama nüfus artış hızı binde 6,9 olmuştur; Türkiye ortalaması ise, binde 15,08'dir. Göç eğilimi, insanların geleceğe ilişkin beklentilerine ve mevcut durumdan hoşnutluk derecesine bağlıdır. Buna göre, Marmara bölgesi binde 69 göç alırken, Doğu Anadolu Bölgesi, net, binde 82 göç vermektedir.

Gayri safî yurtiçi hâsıladan alınan pay, 1983 yılında, Marmara Bölgesinde yüzde 37,2; Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 4,5 iken, 1996 yılında yüzde 3,3'e düşmüş ve artık, ihmal edilecek yüzdeye inmiştir.

1983-1997 döneminde öngörülen teşvik belgeli yatırımlardan Marmara Bölgesi yüzde 40,4 pay alırken, bu oran, Doğu Anadolu'da yüzde 2,8'dir. Kamu yatırımlarında ise 1983-1997 yıllarında Marmara Bölgesi yüzde 22,1 pay alırken, bu oran, Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 6,9'dur. Görüldüğü üzere, gerek kamu gerekse özel yatırımlarda gelişme yönü, gelişmişlik farkını alzaltacak yerde farkı artıracak yöndedir.

Bir başka misal verelim: Bölgenin en büyük ili Erzurum İlimizin 2000 yılındaki 7 katrilyon 612 trilyon liralık yatırım paketinden aldığı pay 34,8 trilyon TL ile toplam kamu yatırımlarının sadece 219'da 1'idir. Siz, doğunun en büyük iline kamu yatırımlarının sadece 219'da 1'ini ayırırsanız, bu fark azalmaz, büyür. İşte, bu farkın azaltılması için, DPT Müsteşarlığı tarafından, 1998 yılında, Devlet Planlama Teşkilatı denetim ve koordinasyonunda Atatürk, Fırat, İnönü, Kafkas ve Yüzüncüyıl Üniversitelerinin ortak girişimince DAP ana planı hazırlanmaktadır. Bu projeyle, kırsal alanda yaşayan nüfusun yüzde 20'lere, tarım işkolunda çalışan nüfusun toplam istihdam içindeki payının yüzde 30'lara, sanayi işkolunda çalışan nüfusun toplam istihdam içindeki payının yüzde 20'lere, hizmetler işkolunda çalışan nüfusun toplam istihdam içindeki payının yüzde 50'lere çekilmesi hedeflenmektedir. Halihazırda bu oranların sanayi istihdamı için yüzde 3,9; ticarette yüzde 3,7 ve malî kurumlar için yüzde 0,6 olduğunu belirtirsek durumun vahameti ortaya çıkar. İşte, bu DAP ana planının hayata geçirilebilmesi için, DAP kanununun, bir an önce, gündemin, Meclis gündeminin ön sıralarına çekilmesi şarttır. Fakat, bu hükümetin uygulamaları, bize ümit vermek bir yana, endişe vermektedir. Şöyle ki: 1999 yılında ülkemizi yüzde 6,4 küçültmeyi başaran bu hükümetin uygulamalarından menfi yönde en fazla etkilenip eksi yüzde 12,7 gerileyen inşaat sektöründe, Erzurum dahil 29 ilde, 10 Temmuz 2000 tarihine kadar yeni inşaat ruhsatı alımını yasaklayıp, Doğu Anadolu'nun zaten zaman yönünden kısıntılı olan inşaat sektörünü bir nevi durdurup, en büyük istihdam alanını kurutan, askeriyenin et ihtiyacını, Devlet İhale Kanunu müsait iken, Et ve Balık Kurumuna değil özel firmalara veren, ayrıca, sınır ticaretini 17 ilden 7 ile düşürüp hem de bunların kapasitesini azaltan, ama, bunu Millî Güvenlik Kurulu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözünüzü tamamlayın; bu tabiî önemli, Erzurum meselesi olduğu için...

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkanım, Millî Güvenlik Kurulu bunu size tavsiye edebilir; ama, unutmayın ki, seçim sandıklarında, halka, Millî Güvenlik Kurulunun sivil üyeleri hesap vereceklerdir. Bu kanunları, buna göre gözden geçirmenizi istiyorum.

Ayrıca, DAP kanunu teklifinin doğrudan gündeme alınması hususunun, kesinlikle, bugün burada kabul edilip gündemin ön sıralarına çekilip kanunlaşması için çabalarınızı bekler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

Sayın Çelik, buyurun.

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, Erzurum Milletvekillerimiz Sayın Zeki Ertugay ve Aslan Polat'ın yaptıkları konuşmalarda sözünü ettikleri 17 vilayetin içerisinde benim seçim bölgem olan Van Vilayeti de vardır. Malumunuz, bu vilayetler, sosyoekonomik göstergeler bakımından, Türkiye'nin gerçekten en fakir vilayetleridir.

Bu kanun teklifini desteklediğimi ve sizlerin de buna destek vereceğinizi umuyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın Pamukçu, siz de mi söz istediniz; iştirak ediyorsunuz herhalde; buyurun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Erzurum Milletvekilimiz Zeki Ertugay'a öncelikle teşekkür ediyorum; hazırlamış oldukları kanun teklifi kapsamında Bayburt'u da zikrettiler. Daha önce de, yine Erzurum Milletvekillerimiz Lütfü Esengün ve İsmail Beyin hazırlamış oldukları tekliflerde de vardı.

Gerçekten, Bayburt, Türkiye'de en çok göç veren illerimizden birisidir; nüfusu, onbeş-yirmi sene içerisinde, 250 000'den 100 000'e inmiştir. Şu anda, Bayburt'taki bütün hemşerilerimizin kafasından geçen bir sürü proje var, acaba bu göçü nasıl durdururuz diye. Gündemde olan en önemli projemiz de, Bayburt'ta bir üniversite açılmasıdır. Şu anda, bütün Bayburtluların kafasında oluşan proje budur; hep üniversiteyle yatıp üniversiteyle kalkıyoruz. İnşallah, bu proje, bu teklif, burada kanunlaşır ve bu kanun kapsamında Bayburt üniversitesi de kurulur.

Bu temenniyle, getirilen teklife destek verdiğimizi belirtiyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim. İnşallah, Bayburt'ta da üniversite olacak.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli milletvekillerimizin vermiş olduğu DAP kanun teklifinin yerinde olduğu kanaatindeyim. Bu kanunun 17 tane vilayeti kapsayacağını öğrenmiş bulunuyoruz; ancak, benim vilayetim olan Tokat gibi bazı yerler de bu bölgelerimizin çok fazla konumunun dışında değillerdir. Özellikle Tokat'ın Almusu, Niksarı, Erbaası, buralarda gelir düzeyi tamamen düşmüş; hatta, son zamanlarda, terör dolayısıyla tamamen boşalma durumuna gelmişlerdir. Özellikle de bu şekilde bulunan vilayetlerin de bu kanun teklifinin içerisine alınmasını teklif ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Tabiî, Tokat'ı unutmamak lazım.

Erzurum'la başladık, Erzurum'la bitirelim.

Sayın Köse, buyurun.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Önce, Sayın Doğru'nun bu kendi arzusunu, izin verirseniz, cevaplandırayım. Aynı mahiyette KAP projesi tasarısı vardır, teklifleri vardır. İnşallah, o teklifleri de gündeme almak suretiyle değerli kardeşimizin bu arzusu yerine getirilmiş olacaktır.

Sayın Ertugay'ın da belirttiği gibi, oniki yıldan bu yana takip etmiş olduğumuz Doğu Anadolu Kalkınma Projesiyle ilgili kanun teklifimiz, tasarı haline de gelmesine rağmen, maalesef, Meclisimizde kadük olmuştur ve bundan bir hafta önce yine tarafımızdan verilmiş olan kanun teklifimiz, Yüce Meclisin destekleri sonucunda, şu anda gündemin 159 uncu sırasında yerini almıştır. Bugün de Sayın Ertugay'ın vermiş olduğu teklif, bizimkiyle örtüşmekte ve aynı mahiyettedir. Dolayısıyla, ilimizin ve bölgemizdeki illerimizin kalkınmasını sağlayacak böyle bir teklife, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da katıldığımızı ifade ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum efendim.

Böylece de mesele hallolacak herhalde. İktidar muktedirdir efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) – Bende Erzurum sıfatı görmediniz zannederim.

BAŞKAN – Niye efendim?

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) – Sırayla Erzurum Mebuslarını gezdiniz de... Ziyanı yok; arkadaşların dediği beni ifade ediyor.

BAŞKAN – Peki efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Erzurum) – Söz istemeyenlere de Erzurum Mebusu sıfatıyla söz verdiniz Sayın Başkan; ben de bir latifeyle kendimi hatırlatayım dedim. Ben de Erzurum Milletvekiliyim ve katılıyorum efendim; imzam da var.

BAŞKAN – "Katılıyorum" diyorsunuz. Dedim ya, iktidar olmak muktedir olmak. Önemli mesele bu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İttifakla kabul edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Diğer önergeyi okutuyorum:

16. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, 8.3.1950 Tarih ve 5590 Sayılı Kanunun Adı ile Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Ek ve Dört Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/344) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/195)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1 Kasım 1999 tarihinde TBMM Başkanlığına sunmuş olduğum "8.3.1950 tarihli ve 5590 sayılı Kanunun Adı ile Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Ek Madde ile Dört Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi" Başkanlıkça havale edildiği ilgili Komisyonda bugüne kadar görüşülemediğinden TBMM İçtüzüğünün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 6.3.2000

Saffet Arıkan Bedük

Ankara

BAŞKAN – Sayın Bedük, arkadaşlarınız gitmesin; oylayacağız yani, değil mi efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Arkadaşlarımız oturuyor efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1.11.1999 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğum İnşaat Müteahhitleri Odaları Birliği Kuruluşu Hakkında Kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması hususundaki önergemle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, inşaat müteahhitliği, hiç şüphesiz, özel ihtisası gerektirmektedir. Ülkemizde 50 000 civarında inşaat müteahhidi vardır. Müteahhitlerin bugüne kadar gerektiği şekilde örgütlenememesi, müteahhitlik alanında büyük eksikliklerin ortaya çıkmasına da neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi "hiçbir şey yapamıyorsan, git inşaat müteahhidi ol" şeklindeki anlayış, Türkiye'de inşaat sektörünü, maalesef, baltalamaya neden olmuştur; âdeta, inşaat, kalite ve standardı itibariyle düşürülmüştür. Oysa, inşaat sektörümüz, hem içeride hem de dış ülkelerde gerçekten fevkalede başarılı hizmetler vermiş ve Türk özel sektörünün millî ekonomiye katkısını sağlayan en önemli kolu haline de gelmiştir.

Özellikle, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde meydana gelen ve ülkemizi büyük ıstıraplarla karşı karşıya getiren, asrın felaketi diye isimlendirdiğimiz depremler, müteahhitlik alanında yeni tedbirler almamız gerektiğini ortaya çıkarmıştır.

Deprem riski yüsek olan ülkemizde muhtemel deprem hasarlarını en aza indirebilmek ve Türkiye'nin, gelecekte yaşanacak olan bu tür felaketlerin bedelini canla ve büyük maddî kayıplarla ödememesi için, öncelikle, inşaat sektörünün ıslahı ve reorganizasyonu sağlanarak, kalıcı yasal tedbirlerin ivedilikle alınması kaçınılmaz hale gelmiştir.

Kurumlaşmasına izin verilmediği için bugüne kadar disiplinsiz ve başıboşluk içinde bırakılan müteahhitlerin, kendi kendilerini denetlemelerine ve meslekî kurallar dahilinde faaliyet göstermelerine imkân verecek inşaat müteahhitleri odası mutlak surette kurulmalı ve bir sivil meslek örgütü olarak bu kuruluşa, sektörün organizasyonu ile özellikle taahhüt işlerinde yasal görev ve sorumluluklar verilmelidir.

Batı ülkelerine bakıldığında müteahhitlik, oda, konfederasyon gibi kuruluşlar halinde yasallaştırılmış ve devlet güvencesi altına alınmıştır. Böylece, hem kendi ülkesinde hem de dış ülkelerde rahatlıkla müteahhitlik hizmetlerini yapmalarına imkân tanınmıştır. Ülkemizde de inşaat müteahhitlerinin bir meslek kuruluşu bünyesinde toplanmaları halinde, meslekte ihtisaslaşma, yurt içinde ve yurt dışında çalışacak müteahhitlerin sorunlarının giderilmesi, çeşitli meslekî eğitimlerle yetiştirilmesi de sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, özel ihtisas isteyen bir meslek dalı haline gelen ve dışa açılma sebebiyle yeni bir boyut ve önem kazanan müteahhitlik de, diğer meslek gruplarında olduğu gibi, eğitici ve düzenleyici hizmetler verecek, sorunların çözümüne katkıda bulunacak bir meslek odası haline mutlaka ama mutlaka getirilmelidir. Bu sağlandığı takdirde: İnşaat müteahhitliği, ciddî bir meslek haline gelecektir; meslek mensupları disiplin altına alınacaktır; meslekî ahlak ve dayanışma sağlanmış olacaktır; serbest rekabet, meslekî ahlak kuralları çerçevesinde yürütülecektir; yasalara, fennî ve teknik mevzuata aykırı hareket edenleri kontrol ve gerektiğinde cezalandırmak imkân dahiline girmiş olacaktır; inşaat sektöründe hizmet verenlerin sağlıklı bir envanterinin yapılması mümkün hale gelecektir; çalıştırılan personel sayısı ile makine ve teçhizat parkının belirlenmesi ve kapasitelerinin tespit edilmesi, yine imkân dahiline girmiş olacaktır; teknik ve idarî personelin hizmetiçi eğitimleri organize edilecektir; hızla gelişmekte olan model teknolojinin devamlı izlenerek ve araştırmalar yapılarak, ülkemizin yararına sunulması mümkün olacaktır.

İşte, bütün bunları gerçekleştirecek olan bu kanun teklifimi, ben, bir sivil toplum örgütünün gece toplantısında dile getirdiğimde, bütün gruplara mensup milletvekillerimizin bunu destekleyeceklerini, hatta bakanların da bunu destekleyeceklerini ifade etmişlerdi. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerinin, özellikle bu kanun teklifime destek vereceklerini umuyorum.

Yukarıda belirttiğimiz boşlukları gidermek ve müteahhitlik hizmetlerini denetim altına alabilmek, bu teklifimizin doğrudan gündeme alınması hususunda yeterli bir sebeptir. Tüm siyasî parti gruplarımıza mensup milletvekillerimizin bu anlayış içerisinde olduklarına ve destek vereceklerine inanıyorum.

Yüce Başkan ve Meclisin değerli üyeleri, sizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Teklifte imzanız var mı? Teklifte imzanız yoksa, söz veremeyiz.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Yerinden konuşacak.

BAŞKAN – Yerinden söz vereyim efendim, hayhay.

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – İmzalayacağım...

BAŞKAN – Sayın Bedük, ayrıca teklifinize imza da atacaklar.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Çok teşekkür ediyoruz efendim.

BAŞKAN – O zaman buyurun efendim, konuşabilirsiniz.

BEDRİ YAŞAR (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hakikaten, inşaat mühendisleri odasının kurulması bir zarurettir. Ben, Sayın Grup Başkanvekilimizin bu teklifine aynen katılıyorum.

Özellikle, son dönemde yaşanan 17 Ağustos felaketinden sonra, bu işe ciddiyet getirilmesi şarttır. Herkes bu işle ilgilenmemeli. Hatta, ben, bir anımı anlatmak istiyorum: Deprem sabahı ben de felaket bölgesindeydim; özellikle, işçilerin ve memurların bir araya gelerek kurdukları kooperatiflerdeki hasar oranı müthişti. O dönemde, herkes "biz bu işi yapıyoruz, hatta, bunu daha da ucuza mal ediyoruz" diyordu; ama, işin aslı öyle değildi. Hatta, tümüyle, teknik elemanlardan yoksun, denetimden yoksun inşaatlardaki hasar, kelimelerle ifade edilecek gibi değildi. Bütün kurumlarda olduğu gibi, bu kuruma da bir saygınlık getirmek lazım; bu kurumun korunması ve herkesin bu işle uğraşmaması lazım diye düşünüyorum.

Sayın vekilimizin teklifini desteklediğimi belirtmek istiyorum. Bundan sonra, bu sektöre de bu vesileyle kalite geleceğine inanıyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı uğurlu olsun.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Antalya Milletvekili Kemal Çelik aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen bir üyelik için Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Denizli Milletvekili Salih Erbeyin’in, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/350)

2. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, tank alımlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/351)

3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Birinci Ordu Komutanlığının devir tesliminde tören yapılmamasının nedenine ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/352)

4. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, ABD’de tedavi olan bir generale ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/353)

5. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, F4 uçaklarının modernizasyonunun bir İsrail firmasına verilmesinin nedenine ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/354)

6. – Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan’ın, Kemer Kaymakamının görevden alınmasının nedenine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/364)

BAŞKAN – 7 nci sıraya kadar olan sözlü sorular, 26.4.2000 tarihli 87 nci Birleşimde yazılı soruya dönüşmüştür.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa Taşar'a ait bulunan 15 ilâ 21 inci sıralardaki sorulara, aynı birleşimde Devlet Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından cevap verilmiştir; ancak, cevaplanan bu sorular ve yazılı soruya dönüşen sorular, sehven gündemde kalmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

7. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, kamuoyunda “köstebek olayı” olarak bilinen davanın hâkimlerine ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/365)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?..Yok.

Bu soru üç birleşimde de cevaplandırılmadığı için söz hakkı doğmuştur efendim.

Sayın Ilıcak, buyurun efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Sabahattin Çakmakoğlu'na sorduğum sözlü soru üçüncü oturumda da cevaplandırılmadığı için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstihbarat Daire Başkanı Sayın Bülent Orakoğlu, hatırlarsınız, Batı Çalışma Grubuna ait bir gizli belgeyi sızdırmaktan dolayı tutuklanmıştı. İlk defa o zaman Batı Çalışma Grubuna aşina olduk ve bu grubun Türkiye'deki insanları fişlemek için bir faaliyet içinde bulunduğunu tespit ettik. Sayın Orakoğlu'na iki suç yükleniyordu: Biri, Onbaşı Kadir Sarmusak'ı bu belgeyi çalmaya azmettirmek, ikincisi, bir gizli belgeyi tahsis edildiği yerden bir başka yerde kullanmak; yani, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına ait bir belgeyi Başbakanlığa sızdırmak. Orakoğlu, askerî mahkemede yargılandı. Askerî mahkeme, belgeyi çalma suçundan dolayı Kadir Sarmusak'ı beraat ettirdi. Bu manada, bu suça azmettirmeden dolayı da Sayın Bülent Orakoğlu da beraat etti. Beraat kararını veren iki hâkimden biri Sayın Karamanlı, Ağustos 1999'da disiplinsizlik sebebiyle, YAŞ kararıyla ordudan ihraç edildi. İşte, ben, Sayın Millî Savunma Bakanından şunu öğrenmek istedim: Acaba, verilen beraat kararıyla YAŞ kararı arasında bir irtibat bulunmakta mıdır? Neden Karamanlı ihraç edilmiştir? Ne gibi bir disiplinsizlik suçu işlemiştir? Karamanlı'nın eşinin başörtülü olduğu iddiaları mevcuttur, bu, doğru mu? Ordudan ihracında eşinin başörtülü olmasının bir rolü var mı?

Köstebek davasının ikinci hâkimi Binbaşı Mesut Kurşun da, Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesine atandı. Bu atama ile Sayın Orakoğlu'na verilen beraat kararı arasında bir irtibat var mı? Bu atama bir nevi sürgün mü? Bunu da öğrenmek istedim Sayın Savunma Bakanımızdan.

Bülent Orakoğlu hakkındaki ikinci iddia neydi; Orakoğlu, Batı Çalışma Grubunun belgesini, Deniz Kuvvetlerinden alıp Başbakanlığa vermişti; dolayısıyla, bir belgeyi yerinde kullanmamıştı; bundan dolayı askerî mahkeme yetkisizlik kararı verince, 2 nolu DGM'de, Sayın Orakoğlu yargılandı ve bundan da beraat etti. Neden beraat etti; Sayın Orakoğlu, Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ek 7 nci maddesine dayandı; ek 7 nci maddede şöyle denilmekte: "Anayasal rejime karşı eylemleri tespit için, polisin istihbarî faaliyette bulunması görevidir." Yani, anayasadışı bir faaliyetten dolayı Başbakanı haberdar ettiği için Sayın Orakoğlu beraat etti. Anayasadışı bir yapılanmayı, Batı Çalışma Grubunun faaliyetlerini Başbakana ihbar etmiştir Sayın Orakoğlu ve bundan dolayı da beraat etmiştir. YAŞ kararından dolayı -demin de belirttiğim gibi- Sayın Orakoğlu'nu beraat ettiren hâkim Karamanlı ordudan ihraç edildi.

Biz, YAŞ kararlarının yargı denetimi altında bulunmamasını eleştiriyoruz; ama, maalesef, şimdi, emniyet teşkilatına da, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki YAŞ uygulamasına benzer bir tatbikatın getirilmek istendiğini görüyoruz. Bu konuda, özellikle, Doğru Yol Partili milletvekillerinin yanı sıra, sayın Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerini ve ANAP milletvekillerini uyarmak istiyorum; çünkü, getirilmek istenilen tasarının 23 üncü ek maddesinde şöyle deniliyor: "Emniyet teşkilatında da -tıpkı Yüksek Askerî Şûra gibi- Yüksek Değerlendirme Kurulu kurulacak. Bu kurulun önerisiyle ve İçişleri Bakanının onayıyla laikliğe aykırı faaliyetlerde adı geçenler -bakın, mahkûm olanlar değil- ve bu nedenlerle haklarında soruşturma açılanlar emekliliğe sevk edilecekler." Yani, yargı denetimi dışına çıkarılmış idarî kararlarla, birsürü insanın, birsürü polisimizin üzerine irtica yaftası yapıştırılacak ve maalesef, onlar, emniyetin dışına atılacaklar. Yeni seçilen Cumhurbaşkanımız, Yüksek Askerî Şûra kararlarının dahi yargı denetimine tabi olmasını isterken, şimdi, YAŞ'ın bir benzeri, emniyet teşkilatında doğuyor; adı Yüksek Değerlendirme Kurulu. Yani, birtakım polislere şucu bucu denilecek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – ... veyahut imam-hatip kökenli birçok polis memurumuz emniyetin dışına atılacak ve buna da karar verecek kim; Yüksek Değerlendirme Kurulu; yargı denetimi yok.

Bu konuda saygıdeğer milletvekillerini uyarmak istiyorum, Plan ve Bütçe Komisyonunda olan bu tasarıya karşı çıkmaları gerektiği konusunda da yardımlarını talep ediyorum.

Saygılarımla efendim. ( FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ilıcak.

Bu önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, yazılı soruya çevrilecektir.

Önerge gündemden çıkarılmıştır.

8. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Hükümetçe el konulan bankalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/369)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge de, aynı işleme tabidir.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, hükümetimiz, bir ara, Yurtbank, Sümer Holding, Egebank, Yaşarbank ve Esbanka el koydu. Biz, el koyma aşamasında, bu bankaların devlete neye mal olduğunu, kaç lira zarar ettiklerini ve bunların ortaklarının devletten ne kadar kredi aldıklarını sorduk hükümete. Maalesef, tabiî, korkularından çıkıp da burada cevap vermiyorlar. Cevap verseler, olayların ne kadar vahim bir safhada olduğunu görecekler.

Bakın, bu bankalar, ortaklarına 797 trilyon lira kredi kullandırmışlar. Yurtbank 321 trilyon lira, Sümer Holding 61 trilyon lira, Egebank 186 trilyon 493 milyar lira, Yaşarbank 40 trilyon lira, Esbank da 180 trilyon lira; bizim cebimizden toplanan paraları getirmiş kendi ortaklarına usulsüz kredi olarak vermiş. Ayrıca, Yurtbankın devlete devrinden dolayı 275 trilyon...

Bakın, değerli arkadaşlar, çok iyi dinleyin. Sümer Holdingin 119 trilyon 300 milyar lira, Egebankın 335 trilyon lira, Yaşarbankın 529 trilyon lira ve Esbankın 423 trilyon lira, toplam 1 katrilyon 681 trilyon lira; bu beş bankanın devlete devrinden dolayı devletin karşılaştığı bir zarardır.

Değerli milletvekilleri, gidip de fakir fukaranın vergisini almaya, asgarî ücretliden vergi toplamaya ne gerek var. Bakın, o paraları topluyor, topluyor, topluyor, topluyor devlet, geliyor üç-beş tane banka sahibi alıyor, gidiyor ve bunları... Hani bu paraları kamyonlara, TIR'lara doldursalar da şu Kızılay'a gelseler, İstanbul'da veyahut da Anadolu'da vatandaşlara dağıtsalar, bu paranın bir faydası var. O paraları alacak insan, gidecek lokantada yemek yiyecek, elbise giyecek, bilmem ayakkabı satın alacak, piyasaya bir canlılık gelecek. Bunu da yapmıyor. Ne yapıyorlar; bir kısmı yurt dışına götürüyor, bu paraları yurt dışına götürüyorlar. Memlekete bundan daha büyük ihanet var mı sayın milletvekilleri? Yani, bugün, Egebank, Sayın Cumhurbaşkanının kardeşinin oğlunun bankası. Peki, yani, bunların hesabını kimse vermeyecek mi değerli milletvekilleri? Bakın, çok önemli. Türkiye'de açlıktan, susuzluktan, yoksulluktan kırılan büyük bir kesim var.

Bakın, aşağı yukarı 1994'ten beri Tunceli'de 250 polis lojmanı bir türlü tamamlanamıyor; ihtiyaç duyulan para ise 5 trilyon lira. Bakın, 250 polis ailesi, 5 trilyon lira verilmediği için 1994'ten beri o lojmanlara giremiyor; ama, maalesef, bizim politikacılarımızın yakınları devletten 1 katrilyon 681 trilyon lira getiriyorlar değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanından rica ediyorum -yeni seçildi, kendisini tebrik ediyorum- derhal Devlet Denetleme Kurulunu harekete geçirmelidir; hatta bunları yenilemelidir; o Çankaya'da da iyi bir düzenleme yapmalıdır. Burada, artık, fakir fukaranın parasını çalanlara bunun hesabını sormalı ve bunu, onların yanına bırakmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, bakın, Türkiye'yi elden götürüyoruz. Bir ülkede en tehlikeli olan şey hırsızlardan hesap sorulmamasıdır, namussuzlardan hesap sorulmamasıdır. Bu paraları benim, senin, onun vergisiyle toplayan bankalar 1 katrilyon, 1 katrilyon... Türkiye bütçesi 46 katrilyondur. 46 katrilyonun, 2 katrilyona yakınını bu bankalar götürmüş. Bunlar, daha görülen şeyler. Bunlara, bu hükümet, niye çıkıp burada cevap vermiyor; kimi koruyor, hırsızı mı koruyor?! Çıksın arkadaşlar, çıksın, şunlardan hesap sorsun. Bunlardan hesap sormazsa, kim soracak; sokaktaki hamal mı soracak?! (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, eften püften şeylerle uğraşmaya gerek yok. Esas, bu memleketi sömüren, bu memlekete darbe vuranlardan hesap sormak zorundayız. Bakın, vatandaş vergisini veriyor, insanlarımızın büyük bir kısmı işsiz... Memura diyoruz ki: "Bu sene enflasyon yüzde 25; sana yüzde 25'ten fazla zam vermiyoruz." İşçiye... Bu hükümet, devlet dairelerine eleman almak için 17 Ekimde imtihan yapmış, 400 000'e yakın insan imtihanı kazanmış;, IMF diyor ki: "Efendim, almaz... Bilmem, işte, devletin iflas etmiş..." Bu paraları tahsil etsinler. Bu paraları yurt dışına kaçıranların hangisi bugün hapishanededir?! Hangisi hapishanede arkadaşlar?! Bunlar, belki, bir katilden daha ağır suç işliyorlar. Yani bir memleketin ekonomisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlayın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Toparlayacağım; 1 dakika daha var.

BAŞKAN – Süreniz bitti. Otomatik kesiliyor Sayın Başkanım.

KAMER GENÇ (Devamla) – 1 dakika daha süre verin efendim.

BAŞKAN – 1 dakika... Vereceğim efendim... Makine açılmıyor... Öyle sert hareket ediyorsunuz ki, makine bozuldu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Herhalde, kürsü bile suiistimalleri dile getirmemize tahammül edemiyor. Yani, artık, o durumda...

Sayın Başkan, şimdi, yani içim yanıyor. Gerçekten, bize gelen o aç insanlar, işsiz insanlar, sefalet içerisindeki insanlar sizlere gelse... Bir yandan da, bu memleketimizin kaynaklarının, böyle, devletin başında bulunan üç beş kişinin akrabaları kanalıyla hortumlanması konusunu bildiğimiz için içimiz yanıyor. Gerçekten, bu memleketin bir sahibinin olması lazım. Bu memlekette insanlardan hesap sorulması lazım. Bu memleketin hükümeti niye vardır? Suiistimalcilerden hesap sorulması lazım. Adamlar 1 katrilyon 681 milyar lirayı götürmüş, kimse hesap sormuyor! Peki, biz niye milletten vergi topluyoruz?!

Arkadaşlar, işin temeli bu. Bunlar görünen; görünmeyen daha neler var. Hayalî ihracatçılara bir bakın bakalım neler alıyorlar; bir KDV kaçakçılıklarının üzerine gidin, bakalım neler var; ama, Türkiye, maalesef, sanki güllük gülistanlık... İşte, basınımız almış, her şeyi gayet güzel gösteriyor. Bunlardan hesap sormak zorundayız. İnanıyorum ki, yeni Cumhurbaşkanımız bunların üzerine gidecek ve hiçbirinin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır.

Saygılar sunuyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Hiç korkmayın efendim, er geç birileri yangını söndürecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Daha o kerameti göremedik Sayın Başkan.

BAŞKAN – Göreceksiniz efendim, bekleyin; sabır işi bu iş.

Efendim, önerge, üç birleşimde de cevaplandırılmadığı için yazılı önergeye çevrilmiştir.

10 uncu sıradaki soruya...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Arada bir önerge daha vardı herhalde Sayın Başkan.

9.– İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/370)

BAŞKAN – Efendim, 9 uncu sıradaki soru geri alındı; İstanbul Milletvekili Sayın Ilıcak'ın önergesini geri verdim.

10. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir kokteyle SPK Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin katılıp katılmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/371)

BAŞKAN – Cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben kendi cebim için çalışmıyorum, kendi yararım için de çalışmıyorum. Bu millet bizi seçmiş buraya göndermiş ki, biz, burada, Anayasaya göre, hukuka göre, adalete göre, dürüstlüğe göre bu devletin yönetilmesi için her türlü şeyi bu kürsülerde dile getirelim; ama, anlayan anlar, anlamayan anlamaz.

Mesele şudur: Sermaye Piyasası Kurulu, Sayın Turgut Yılmaz'ın bir şirketi 5,8 hissesini borsaya açıyor ve 5,8 hissesi için 2 trilyon lira değer koyuyor. Bunun koyteylini yaparken Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı ile birkaç yönetim kurulu üyesi de bu kokteyle katılıyor. Bunu, katıldığını, gazeteler yazdı. Ben hükümete soru sordum. Tabiî, hükümet bizim sorularımıza cevap vermezse, biz de, o zaman, basında çıkan yazıları doğru kabul ederiz. Niye cevap vermiyor; o zaman, demek ki doğrudur, onun için cevap vermiyor.

Şimdi, sermaye piyasasına herhangi bir arzda bulunulduğu zaman, bunun değerini Sermaye Piyasası Kurulu tespit ediyor. Yani, işte, şirketin özkaynaklarını, yabancı kaynaklarını, kârlarını, hepsini belirleyecek ve ondan sonra, halkı da koruyacak sağlam bir değer belirleyecek. 5,8 hissesine 2 trilyon lira koyuyor; ama, o kokteyle de Sermaye Piyasası Kurulu ve yönetim kurulu üyeleri katılıyor. Burada, kendileri geldiler, kanunu çıkardık; milletvekili maaşından üç dört misli fazla maaş alan bir Sermaye Piyasası Kurulu ve çalışanları... Şimdi, bu alışılmış bir kokteyl değil. Böyle olunca, hele bir de Mesut Yılmaz'ın kardeşi olunca, bu Sermaye Piyasası Kurulu Başkanının buraya katılmaması lazım. Daha önce, yine gazetelerin yazdığına göre, bu kişi, yine, Mesut Beyin yakını olan Global Menkul Değerlerde çalışan bir kişi.

Şimdi, Sermaye Piyasası Kurulu, ülke ekonomisinde çok ağırlıklı, çok büyük hacimde işlem yapan ve özellikle, birçok küçük tasarrufçunun tasarrufları üzerinde işlem tesis eden bir kurul. Bu kurulun başına, böyle, benim yakınım, Başbakanın yakını, Başbakan Yardımcısının yakını adamları getirmemek lazım; buraya tarafsız insanları getirmek lazım. Eğer, tarafsız insanları getirmezseniz, bu kadar büyük bir insan kitlesinin boğazından artırarak tasarruf ettiği o tasarrufları, bazı manipülasyonlarla, maalesef, birtakım çevrelerin ceplerine aktarabilirsiniz. Bunların yapılmaması lazım; ama, ne yapalım ki, maalesef, yapılıyor. Bunlar yapıldıktan sonra, ülkede dürüst yönetim olmaz.

Değerli milletvekilleri, bir kişi, hangi makam ve mevkide olursa olsun, eğer bir hatası varsa, bunun oradan uzaklaşması lazım. Kurumların değerini artıran, o kurumların başındaki insanların gösterdiği yönetimdeki basirettir, dürüstlüktür. Aksi takdirde, ne suya dokun ne sabuna dokun. Suya sabuna dokunmazsan, su ve sabun senden uzaklaşır. O zaman ne olursun; kirlenirsin. Kirlenen bir insanın kirle kazandığı makamın değeri ne olursa olsun, o, kirlilikle kazanılan bir makam olduğu için, ne o makamdan hayır görür ne de o makam topluma bir hizmet götürür.

O bakımdan, bizim istediğimiz, hükümet -tabiî, biz ne desek yine onlar duymuyorlar- böyle çok önemli kurumların başına tarafsız insanları getirsin. Bu ülke hepimizin ülkesidir, bu ülkede hepimiz yaşıyoruz. İşte, bu kurumların başına tarafsız kişileri getirmezseniz, ülke çok büyük zarar görür. Ülkemizin zarar gördüğü, zaten, ekonomisinden belli. İşte, bakın IMF'nin kapısına gidip de 3 milyar, 5 milyar getirmek için bütün bir Türkiye'yi sanki açlığa mahkûm etmişiz. Yeni bir işçi alınmıyor, yeni bir memur alınmıyor. Benim memleketimde hiçbir yatırım yapılmıyor. Köyün suyu yok, okulların büyük bir kısmı kapalı. Köye dönüş projesini, işte bunları uygulayın diyoruz, para yok. Çünkü, terörden yüzde 81 göç vermiş bir ilin milletvekiliyim, Tunceli yüzde 81 göç vermiş bir il. Biraz terör hafiflemişken buraya bir yatırım yapın diyoruz, para yok; ama, para yok da, öte tarafta bazı banka, holdinler ne yapıyor; alıyor 1 katrilyon 681 milyar lirayı, getiriyor, cebine koyuyor ve bu... Bunlara para var da bize niye yok?! Buradaki insanlar da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil midir?! Memura niye zam yapılmıyor? İşte, bunların hepsi keyfî yönetim.

Ben şuna inanıyorum ki, sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ekonomik kaynaklarıyla çok büyük bir kaynaktır. Bu kaynağın başında bulunan insanlar dürüstçe bu memleketi yönettiği zaman, ne IMF'ye ne de yabancılara bizim ihtiyacımız yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – 1 dakika daha verebilir misiniz?..

BAŞKAN – Verdim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bizim şunun bunun kapısına gidip de dilenmeye ihtiyacımız yok; çünkü, Türkiye büyük bir ülkedir, coğrafyasıyla, iklimiyle, sahip olduğu doğal kaynaklarıyla; ama, yeter ki, biz, bu ülkeyi dürüst yönetelim. Bu kürsülere gelen ve her yere giren yöneticilerimiz dürüst olurlarsa, Türk halkı, çok kısa zamanda, dünyada lider bir halk olur. Ben, buna inanıyorum; ben, bu halkta bu cevheri görüyorum. Ama, maalesef, belli makamlara gelenler, ne yaparlarsa yapsınlar, bütün pislikleri ayyuka çıkıyor, hâlâ orada oturuyor. İşte, devlet yönetimini zaafa düşüren bu.

Değerli milletvekilleri, onun için, eğer biz bu geleneği Türkiye'de işletirsek, Türkiye, gerçekten, çok kısa zamanda büyür. İşte, İtalya'da... Biliyorsunuz, İtalya Başbakanı mahallî seçimlere gitti, kaybetti; namusluca davrandı ve istifa etti. İşte, devletleri büyüten, devletleri başarıya getiren, milletleri büyüten, böyle onurlu davranışlardır, yoksa, hakkında yüzlerce suiistimal var, çetelere karışmış, suiistimallere karışmış, bir taraftan söylüyorsun, yüzüne tükürüyorsun "yarabbi, yağmur yağıyor" diyor. Bu zihniyetteki insanlarla Türkiye yönetilemez. Onun için, bunu, bu kısa zamanda, bu kürsülerde söyleye söyleye, inşallah, herkes bundan nasibini alır.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bizde bazı şeyler ters efendim; istifa edenler çok muteber olmuyor malumunuz.

Efendim, bu önerge de üç birleşimde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesi uyarınca yazılı soruya çevrilmiştir.

Önerge gündemden çıkmıştır efendim.

11. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, enflasyon rakamlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/372)

BAŞKAN – Cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Buyurun Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç defa Meclis Genel Kurulu gündemine geldiği halde, enflasyonla alakalı Sayın Başbakana tevcih ettiğim suale cevap verilmemesi üzerine huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, ben, hemen, konuşmamın başında, bir hususa işaret etmek istiyorum. Normalde, haftada üç gün çalışan Meclisin ilk mesai günü, denetim günüdür. Yani, sayın bakanlarımız gerek icraatlarıyla, kendilerine bağlı kurumların icraatlarıyla gerekse ülke gündemiyle alakalı, kendilerine tevcih edilen suallere cevap verirler. Kanaatimce, hükümet olmanın nezaketi gereği ve Meclise duyulması gereken saygı gereği, üç defa değil, daha gündemin başında, ilk sorulduğu anda, ilgili bakanlarımız, bu sorulara, bürokratlarından yanıltıcı olmamak suretiyle aldıkları cevapları, burada kamuoyunun gündemine ve Yüce Parlamentoya sunmuş olsun, ilgili milletvekillerinin talepleri de böylece cevaplandırılmış olsun; ama, ne garip tecellidir ki, öteden beri, sayın hükümet, ısrarla, ya gündemdeki sorular kısmını normal Genel Kurul gündemlerinden -Danışma Kurulunun aldığı kararla denetimi- tamamen çıkarmaya çalışıyorlar ya da cevap vermemeği tercih ediyorlar. Bu genel anlamdaki tenkitimi, umuyorum, ilgili değerli bakanlarımız -temsilen bir iki bakanımız bugün burada bulunuyorlar; ama- nazarı itibara almış olurlar.

Değerli arkadaşlar, ülkenin, elbette, birinci derecede öncelikli gündemi enflasyondur. Şimdi, ben burada konuşurken, az önce, bir arkadaşımız “enflasyon düştü” diye söylüyordu. Yani, hangi enflasyon düştü, doğrusu merak ediyorum. Şu anda, nisan ayı itibariyle açıklanan enflasyon, bir yıl itibariyle değerlendirilince yüzde 62’lerde seyrediyor. Yani, yılın 5 nci ayına girdik ve bu yılın ilk 4 ayındaki enflasyonda, ilk 6 ay için memura, emekliye, işçiye, hulâsa bordroya bağlı olan büyük bir kesime verilen payın üstünde bir pahalılık cereyan etmiştir; yani, enflasyon, hedeflerini, ilk 4 ayda aşmıştır.

Benim Sayın Başbakana tevcih ettiğim sualin tarihi 30.12.1999'dur. Mesela, bu tarihte -bütçe yeni bağlanıyor- diyorum ki: 2000 yılı enflasyon hesabınızın yüzde 25'in üzerinde gerçekleşmesi halinde, memurlarımızın, işçilerimizin, emeklilerimizin, çalışan kesimin, emekle hayatını devam ettirenlerin aradaki mağduriyetine vesile olacak rakamı, farkı ödeyecek misiniz? Şimdi, bir hükümet yetkilisi, burada, çıkıp, enflasyon bu yıl sonuna kadar yüzde 25 olacaktır -hatta, hedefleri yüzde 20'ydi, yüzde 5 de bir refah payı verdiklerini zan ve iddia ediyorlardı- eğer üzerinde bir rakam tecelli ederse, biz, derhal, hükümet olarak sözümüzün arkasındayız, bunu ödeyeceğiz deme yürekliliğini göstersin. İşçimiz bugün bunu bekliyor, emeklimiz bunu bekliyor, memurumuz bunu bekliyor... Eğer bir zamanlar sokaklara dökülen beşli inisiyatif henüz daha harekete geçmemişse, hükümetin ve özellikle de sekiz aydan beri, gündemin esas konusu olmadığı halde, cumhurbaşkanlığına bu ülkeyi kilitleyenlerin kaçındırdıkları bu gündemi, burada nazarı itibara almak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, bütün hedefler şaştı zaten. Mesela, 2000 yılı 12 aylık dolar hedefi ortalaması 573 000 liraydı, yanlış hatırlamıyorsam. Şu anda dolar kaç lira, biliyor musunuz?

AHMET AYDIN (Samsun) – Mark... Mark...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Hayır, ben doları söylüyorum; Markı bırak. Türkiye, bütün borçlarını, hesaplarını dolara göre yapıyor. 620 000 lira civarında seyrediyor. Oysaki, hükümetin hesabı, hedefi, 573 000 liraydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, lütfen efendim...

Dolar da 618 bugün, 621 değil.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – 618... 2 000 lira fazla söyledim; ama, yarına tamamlarlar. Hiç üzülmeyin Sayın Başkanım, yarın 620'yi bulur. Ama, ben hükümetin hedefinin bu kadar... Ben, yarınki rakamı bugün söylemişim; ama, hükümetin 573'ü eğer 618'lere vurmuşsa, bu hükümetin ekonomi kurmayları başta olmak üzere, Sayın Başbakanına istifa etmek düşer. Ya millete verdiği sözü yerine getirecek, bugün aç biilaç sokaklarda perişan olan insanımızın derdine derman olacak ekonomik çıkışları gösterecek...

"Efendim, ne yapayım, elimdeki imkân bu kadar..." Hükümet, ağlama duvarı değildir, çare bulma yeridir. Çare bulursa hizmetini götürür, çare bulamayanlar terk eder ve çare bulanlar gelir.

Saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Efendim, bu önerge de üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığı için yazılı soruya çevrilecektir.

Önerge gündemden çıkarılmıştır.

12. – Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/373)

BAŞKAN – Başbakan adına cevap verecek sayın bakan var mı efendim? Yok.

Sayın Mehmet Yalçınkaya?.. Görüşmeyecek mi?.. Sayın Mehmet Yalçınkaya nerede efendim?

AHMET AYDIN (Samsun) – Yok.

BAŞKAN – Yok. Hayır, ben sorayım efendim; zorla cevap verdirmiyorum.

İkisi de yok.

Bu soru da üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrilecektir.

Önerge gündemden çıkarılmıştır.

13. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, kuduz ve tetanoz aşısı stoklarına ve başıboş köpeklerin toplatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/374)

BAŞKAN – Sayın Bakan buradalar mı? Yok.

Sayın Uzunkaya, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Efendim, Sayın Millî Eğitim Bakanımız yoksa, hemen peşindeki sorum aynı konuyla alakalı. Eğer, uygun görürseniz...

BAŞKAN –Yo, ayrı ayrı efendim; oturacağız yapacağız. Prosedür, malum...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Peki efendim, oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine hatırlayacaksınız, ülkenin gündemini, zaman zaman, milenyuma, yeni binyıla yakışmayan çok olumsuz şeyler işgal ediyor. Mesela, bunlardan biri de, yılın hemen başında, yılbaşı esnasında, Türkiye'de okullarımızda yaşanan korkunç, ürpertici, ürkütücü, bu çağa yakışmayan, bugünkü bilime, bugünkü teknolojiye, bugünkü ilerleyen tababete, bugünkü okulların güvenlik imkânlarına hiç de yakışmayan, mütenasip olmayan büyük bir sıkıntıyı, ülke olarak beraber yaşadık. Birçok yerde televizyonlar, radyolar, gazeteler aracılığıyla halka duyuru yaptık "filan yerde, yanlışlıkla da olsa bir kuduz ısırması olayı var; işte, karantinaya alınsın, milletler, insanlar derhal tedavi altına girsin" diye; ama, maalesef, bazı yerler oldu ki, tetanos aşısının dahi bulunmadığı veya kuduz aşısının bulunmadığı sağlık ocaklarımız, hastanelerimiz görüldü.

Değerli arkadaşlar, yılbaşında, hatırlayacaksınız, İstanbul'da bir temel ilköğretim okulumuzda, okulun bahçesinde, bir yavrumuz, 10-11 yaşlarında bir kızımız, kuduz bir köpeğin -af buyurun- ısırması sonucu hayatını kaybetti, ailesi dilhun oldu. Tabiî, Türkiye'de bu tip vakalar, temenni ederiz, son olsun; ama, bu ilki değildi, ondan sonra da ondan önce de benzeri vakalar Türkiye'de yaşandı. Bizim, bu konuda, Parlamentonun ve Sayın Sağlık Bakanımızın veya Değerli Millî Eğitim Bakanımızın dikkat etmesi gereken konulardan birisi şuydu; zannımca, az önce de arz ettiğim gibi, bu konuya da bir vesile olduğu için, burada sözlü bir cevap vererek, halkın bu konuda halen devam etmekte olan endişelerini giderici, yaptıkları çözümleri, sağladıkları çözümleri ve formülleri, aziz milletimize, Yüce Parlamentodan takdim edebilmiş olsunlar: Kuduz konusunda ne kadar ilgisiz ve duyarsız kalmışsak ülke ve yönetim olarak, bu meseleye çözüm konusunda da, meseleyi halka Parlamento zemininde duyurma konusunda da, aynı anlamda, ürpertici bir ilgisizlik ve duyarsızlık içerisindeyiz.

Değerli arkadaşlar, yine, basında, zaman zaman okuyorsunuz. İnşaattan düşmüş bir gencimiz, işte, ayağına batan bir demir veya çivi parçası sonucu tetanos oluyor, hayatını kaybediyor. Bunlara, hemen hemen her gün rastlamak mümkün. Anadolu'da birçok sağlık ocağını gezin, hatta, küçük sağlık kurumlarımızı, hastaneleri gezin; eğer düzeltilmesi yapılmışsa, Değerli Bakanımız, burada, lütfeder açıklamada bulunurlardı ve bulunmalarını da bekliyoruz.

Kuduz aşısının olmadığı veya tetanos aşısının olmadığı, hayatî öneme haiz... Hatta, zaman zaman olmuştur ki, hac esnasında menenjit aşısı yapılması gereken hacı adaylarımız, birkısım illerde, menenjit aşısını bulmakta sıkıntı çekmişlerdir. Olacak şey değil; ama, Türkiye bunları yaşıyor. Hangi yüzyılda; milenyumda yaşıyor, yeni bir çağda yaşıyor.

Çok enteresandır, bu konuda alınan tedbirleri çok sağlıklı görmek mümkün olmadığı gibi, özellikle, okulların bahçelerine, çok güvenli olması gereken bu zeminlere -bağışlayınız ama- başıboş köpeklerin serbest olarak girip çıkması, ilgilenilmemesi... Ta ilkokullardan, neredeyse üniversitelere varıncaya kadar okul yönetimlerinin, okul bahçelerinde başı örtülü öğrencileri izleme ve takip etme konusundaki gösterdikleri hassasiyeti, Sayın Maarif Vekilimiz eğer kuduz köpeklerin toplatılması konusunda göstermiş olsalardı, başa gelen bu sıkıntılar çekilmeyecekti. Ama, görüyoruz ki, okulların kapılarında başörtüsü avcılığına soyundurulan idareciler, zabıtan güçlerini ve diğer güçlerini, işte İstanbul Üniversitesi örneğinde olduğu gibi -arkadaşımız söylüyor- benzerlerinde olduğu gibi, eğer, bu tedbirlerimizi, okulların avlularına, bahçelerine giren başıboş kuduz hayvanların girmesini önleme konusunda, Maarif Vekilimiz bir duyarık gösterseydi, bugüne kadar yaşanan ve bugünden sonra yaşanmasından endişe ettiğimiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, hiç toparlamayın efendim. Siz buyurun, öbür soruyu okuyayım. Ondan sonra, yine size o imkânı vereyim, bitirin; olmaz mı efendim?

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Efendim, zaten bitiriyorum, ikisini beraber bitiriyorum. 1 dakika eksüre verirseniz...

BAŞKAN – Öyle mi? O zaman buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bir sonraki sorum da, bu konunun Millî Eğitim Bakanıyla ilgili olan yönüydü. Ben, millî eğitim camiasının, özellikle Sayın Bakanımızın, okullarımızda ideolojik amaçlı tedbirleri, müdahaleleri... Hatta, üzülerek söyleyeyim, çok üzücüdür. Son günlerde, çeşitli okullarda, meslek okullarından devlet veya özel okullara nakledilmiş olan çocukların, şurada, üniversite imtihanlarına girmelerine 30-35 gün kaldı; bunları izleme konusunda, okullarından derhal... Üç yıl önce geçtikleri okullarından esas meslek okullarına dönmeleri konusundaki zorlayıcı tedbirlerini, bu konudaki gereksiz hassasiyetlerini, keşke çok önemli olan bu meseleye teksif edebilmiş olsaydı. Millî eğitimi, Değerli Bakanımız ve onun bürokratlarının, ideolojik yapılanmadan çıkarıp, gerçekten millî ve eğitim ruhu içerisinde, bu şuur içerisinde geliştirmesi, büyütmesi, az önce de arz ettiğim gibi, orada okuyan çocuklarımızı, son günlerde yaşandığı gibi, gıda zehirlenmelerine, âdeta gıdaların test edildiği müesseseler olmaktan çıkarıp, yine kuduz hayvanların okul avlularında başıboş gezmesine meydan verecek bir anlayıştan çıkarıp, orada, geleceğimiz ve istikbalimiz olan yavrularımızı emniyet ve güven içerisinde teslim edeceğimiz dürüst, sadakatli, millî eğitim şuuruna ve ruhuna vâkıf eğitimci ve idarecilerin eline teslim etmesi konusunda Sayın Bakanımızın da duyarlı olmasını bekliyor, bu vesileyle Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, teşekkür ederim.

Soru, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığı için İçtüzüğün 98 inci maddesi gereğince yazılı soruya çevrilmiş, önerge gündemden çıkarılmıştır.

14. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, öğrencilere kuduzla ilgili yeterli bilgi verilip verilmediğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/375)

BAŞKAN – Sayın Bakan?.. Yok.

Sayın Uzunkaya?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Konuştum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya konuştu.

Teşekkür ediyorum.

Bu soru da üç birleşimde cevaplandırılmadığı için yazılı soruya çevrilmiş ve önerge gündemden çıkarılmıştır.

15. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep Acil İçme Suyu Projesi için DSİ’ne ayrılacak ödeneğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/376)

16. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’te yürütülen TEAŞprojelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/377)

17. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’te DSİ Genel Müdürlüğünün yürüttüğü projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/378)

18. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’te yürütülen projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/379)

19. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Kayacık Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/380)

20. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, TEDAŞ’ın Gaziantep’te yürüttüğü projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/381)

21. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep İl Merkezi Kuşaklama Kanalı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/382)

BAŞKAN – Biraz evvel açıkladığım üzere, 15 inci sıradan 22 inci sıraya kadar olan soruları geçiyoruz efendim.

22. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep-Belkıs-Nizip Pompaj Sulaması projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/383)

BAŞKAN – Sayın Bakan?.. Hazır.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Sorular:

1- 2000 yılı bütçesinde Gaziantep tarımı açısından büyük önem taşıyan Belkıs-Nizip Pompaj Sulaması için ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

2- Ayrılacak ödenek miktarı, söz konusu projenin bir an önce hizmete alınabilmesi açısından yeterli olacak mıdır?

3- Belkıs-Nizip Pompaj Sulaması Projesinin ne zaman hizmete alınması planlanmaktadır?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

Sayın Taşar'ın 50'ye yakın sorusu var...

A. TURAN BİLGE (Konya) – 80 tane.

BAŞKAN – 80 mi efendim?.. 80'ine birden mi cevap vereceksiniz efendim?!. Tekmili birden... Sayın Bakan, 80'ine birden mi cevap vereceksiniz, teker teker mi?

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Evet.

BAŞKAN – Peki.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mustafa Taşar'ın sorduğu sözlü soruya, hükümetimizin cevabını arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu sorunun cevabına geçmeden evvel, bir hususun altını, özellikle, daha önceki sözlü sorular münasebetiyle burada yapılan konuşmalar ışığında çizmek istiyorum. Hükümetimizin veremeyeceği cevap yoktur, bütün soruların cevabı hükümetimizde mevcuttur; ancak, ilgili bakan arkadaşlarımızdan, cevaplarını, buraya, grup başkanvekillerine gönderen arkadaşlarımızın cevaplarını arz ediyoruz; ama, onun haricinde, bu sözlü soruları vesile addederek, fırsat bilerek, bazı kimseler hakkında ve hükümetimiz hakkında ağır isnatlarda bulunulmasını, bu Meclisin mehabetiyle uygun görmüyorum. Onu özellikle ifade ediyorum ve Sayın Genç'in, hükümetimiz hakkında sorduğu bütün suallerin cevaplarının, kendisine, ilgili bakan arkadaşlarımız tarafından verileceğinin bilinmesinin altını bir defa daha çiziyorum.

Değerli milletvekilleri, Gaziantep İli Nizip İlçe merkezinin doğusunda yer alan proje ile Birecik Barajından pompajla 11 925 hektarlık alanın sulanması amaçlanmış olup, Belkis-Nizip pompaj sulaması için 29.9.1995 tarihinde ihale yapılmış ve 18.11.1995 tarihinde de işe başlanılmıştır.

İnşaatına devam edilen ve yüzde 50,25 fizikî gerçekleşme sağlanan sulama tesisinin, mukavelesine göre, 22.12.2000 tarihinde ikmali programlanmıştır.

Projeye, 2000 yılı için 15 trilyon 480 milyar lira ödenek talep edilmiş; ancak, bütçe imkânları çerçevesinde 3 trilyon 250 milyar liralık ödenek tefrik edilebilmiştir.

Bu ödenekler çerçevesinde, programa göre, 22.12.2000'de bitirilecek diye planlanmış olmasına rağmen, bitirim tarihi daha ileriki tarihlere doğru sarkabilecektir.

Bilgilerinize saygıyla sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Soru cevaplanmıştır.

Sayın Taşar?.. Yok.

23. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep’teki elektrik şebekesi projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/384)

BAŞKAN – Sayın Bakan?.. Hazır.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Sorular:

1- 2000 yılında Gaziantep genelinde elektrik konusunda planlanan şebeke çalışmalarına ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

2- Planlanan proje sayısı nedir?

3- Ayrılması planlanan ödenek miktarı, Gaziantep'teki söz konusu çalışmaların yürütülmesi bakımından yeterli olacak mıdır?

4- Bu çerçevede, 1999 yılı itibariyle gerçekleştirilen çalışmalar ile 2000 yılında bitirilmesi planlanan proje sayısı nedir?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, TEDAŞ Genel Müdürlüğünce 2000 yılında Gaziantep genelinde elektrik konusunda planlanan şebeke çalışmaları; köy şebekeleri için 361 milyar lira, şehir şebekeleri için 2 trilyon 375 milyar lira, kırsal dağıtım tesisleri için 1 trilyon 520 milyar lira, inşaat yatırımları için 40 milyar lira, makine-teçhizat için 2 milyar 300 milyon lira olmak üzere, toplam 4 trilyon 298 milyar lira ödenek ayrılmıştır. TEDAŞ Genel Müdürlüğünün 2000 yılı yatırım programında yer alan proje sayısı; köy şebekeleri projeleri 38 adet, şehir şebekeleri projeleri 19 adet, kırsal dağıtım tesisleri projeleri 7 adet, inşaat yatırımları projeleri 1 adet ve makine-teçhizat projeleri 1 adet olmak üzere, toplam 66 adettir.

TEDAŞ Genel Müdürlüğünün 2000 yılı yatırım programında Gaziantep İline ayırdığı ödenek miktarının yeterli olacağı düşünülmektedir. TEDAŞ Genel Müdürlüğü 1999 yılı için Gaziantep İline toplam 2 trilyon 905 milyar 250 milyon liralık ödenek ayırmış olup, gerçekleşme oranı yüzde 46,8'dir. 2000 yılında bitirilmesi planlanan proje sayısı ise 58 adettir.

Bilgilerinize saygıyla sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Soru cevaplandırılmıştır.

24. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep Enerji Nakil Hatları projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/385)

BAŞKAN – Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Sorular :

1- 2000 yılında Gaziantep'te enerji nakil hatları çalışmalarına ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

2- Planlanan proje sayısı nedir ?

3- Ayrılması planlanan ödenek miktarı, Gaziantep'teki söz konusu çalışmaların yürütülmesi bakımından yeterli olacak mıdır ?

4- 1999 yılı itibariyle gerçekleştirilen çalışmalar ile 2000 yılında bitirilmesi planlanan proje sayısı nedir ?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TEAŞ Genel Müdürlüğünün 2000 yılı yatırım programı tasarısında, Gaziantep İli için, Birecik-Gaziantep Enerji İletim Hattı Projesine 2 trilyon 600 milyar, Gaziantep Fider Projesine 400 milyar lira olmak üzere, toplam 3 trilyon lira ödenek tahsisi yapılmıştır.

TEAŞ Genel Müdürlüğünün 1999 yılı yatırım programında, Birecik-Gaziantep Enerji İletim Hattı Projesi -2 trilyon 600 milyar lira- ve Gaziantep Fider Projesi -250 milyar lira- olmak üzere, 2 adet proje yer almaktadır. Gaziantep İli için, 1999 yılı yatırım programında, toplam 2,85 trilyon lira ödenek tahsis edilmiştir. Birecik-Gaziantep Enerji İletim Hattı Projesi, Dünya Bankası kredisiyle ihale edilmiş olup, ihale sözleşmesinin imzalanamaması nedeniyle herhangi bir harcama yapılamamıştır. Gaziantep Fider Projesi, Dünya Bankası kredisiyle ihale edilecektir.

TEDAŞ Genel Müdürlüğü, 2000 yılında, Gaziantep İli kırsal dağıtım hatları çalışmaları için 1 trilyon 520 milyar lira ödenek ayırmıştır. TEDAŞ Genel Müdürlüğünün projelere ayırdığı ödenek miktarının yeterli olduğu düşünülmektedir. TEDAŞ Genel Müdürlüğü, 1999 yılında Gaziantep İline kırsal dağıtım tesisleri projeleri için 867 milyar 500 milyon lira ödenek vermiştir. 2000 yılında kırsal dağıtım tesisleri grubundaki proje sayısı 7 adettir.

Bilgilerinize saygıyla sunarım.

BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır efendim.

Teşekkür ederim.

25. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep Alleben Göleti ve Sulaması projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/386)

BAŞKAN – Sayın Bakan, cevaplandıracak mısınız efendim?

Kaç tane daha cevaplandıracaksınız, ona göre keseceğim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Bayındırlık Bakanlığının sorularını da cevaplayacağım.

BAŞKAN – Peki efendim, okutuyorum, daha süremiz var.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Sorular:

1- 2000 yılı bütçesinde Gaziantep Alleben Göleti ve Sulaması Projesi için ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

2- Ayrılacak ödenek miktarı, söz konusu projenin bir an önce hizmete alınabilmesi açısından yeterli olacak mıdır?

3- Gaziantep Alleben Göleti ve Sulaması Projesinin ne zaman hizmete alınması planlanmaktadır?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

Cevaplarınız kısa ve öz oluyor; teşekkür ederiz efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep Merkez İlçede yapımı sürdürülen, temelden 26 metre, talvegten 23,3 metre yükseklikte, homojen toprak dolgu tipindeki Gaziantep-Merkez Alleben Göletinde depolanacak 2,54 milyon metreküp sudan 693 hektarlık alanın sulanması hedef alınmış olup, gölet inşaatı 31.10.1994 tarihinde ihale edilmiş ve 14.2.1995 tarihinde işe başlanılmıştır. Halen, inşaatına devam edilen göletin mukavelesine göre, 4.12.2000 tarihinde ikmali programlanmıştır. Sulama tesisleri de 10.8.1998 tarihinde, 263 milyar 660 milyon liraya ihale edilmiştir. Söz konusu gölet için 2000 yılında 1 trilyon 21 milyar liralık, sulama için de 750 milyar liralık ödenek ihtiyaçları tespit edilmiş; ancak, kısıtlı bütçe imkânları dahilinde gölet inşaatına 306 milyar, sulama inşaatına da 90 milyar lira ödenek ayrılmıştır.

Bilgilerinize saygıyla sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

26. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Kahramanmaraş- Nurdağı Karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/387)

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, Alleben Göleti, pikniğe yönelik, sulamaya yönelik değil; Bakan Bey yanlış bilgi verdi, sulanacak bir yer yok orada.

BAŞKAN – "Var" diyor Bakan efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) – İlgili bakan olmadığı için yanlış cevap...

BAŞKAN – Hayır efendim, ilgili bakan yerine cevaplıyor.

MURAT AKIN (Aksaray) – Alleben Deresi Göletinin sulayacağı bir yer yok yani.

BAŞKAN – "Var" diyor efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) – Biliyoruz, biz orada teftişte bulunduk.

BAŞKAN – Şimdi efendim, karşılıklı konuşmayı bırakalım da, vakit geçirmeyelim.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, bir önceki...

BAŞKAN – Hükümet "var" diyor, siz "yok" diyorsunuz; olur mu?!

MURAT AKIN (Aksaray) – Hayır yok, öyle bir şey yok; çünkü...

BAŞKAN – "Var" diyor efendim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Yanlış yazmışlar Sayın Başkan; o da yazılanı okuyor, ne yapsın!

MURAT AKIN (Aksaray) – Yanlış yazmışlar; Gaziantep milletvekili burada, cevap yanlış verildi.

Sayın Bakanım, yetkililer cevap versin, Meclise gelen sorulara ehemmiyet verilsin.

BAŞKAN – "Var" diyor işte Sayın Bakan efendim.

MURAT AKIN (Aksaray) – Hayır.

BAŞKAN – Efendim, hükümet meselesi haline getirmeyelim, onu dışarıda halledelim; başka çare yok.

MURAT AKIN (Aksaray) – Pikniğe yönelik orası.

BAŞKAN – Efendim, işte, belki piknik arazilerinin sulamasında, sulama projesi olarak addetmiş Sayın Bakan; hadise o efendim.

Efendim, suali okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Sorular:

1- 2000 yılında Kahramanmaraş-Nurdağı karayolunun bir an önce bitirilmesi için ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

2- Ayrılması planlanan ödenek miktarı, Kahramanmaraş-Nurdağı yolunun bitirilmesi açısından yeterli olacak mıdır?

3- 1999 yılı itibariyle Bakanlığınızca bu konuda gerçekleştirilen çalışmalar ve yolu bitirmeyi planladığınız tarih nedir?

BAŞKAN – Sayın Konukoğlu, anlaşılan, siz sual sormayın diye 80 taneyi birden sıralamış Sayın Taşar!..

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanımızdan sorulan bu soruya geçmeden evvel, Gaziantep İli Alleben Göleti ile sulama projesi hakkında Gaziantepli arkadaşlarımızın itirazlarının pek isabetli olmadını ifade ediyorum; çünkü, bu proje, Devlet Planlama Teşkilatından...

MURAT AKIN (Aksaray) – Ben Aksaray milletvekiliyim.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Kendisi Aksaray miletvekili, dahilî Gaziantepli!..

BAŞKAN – Efendim, Aksaray Milletvekili itiraz etti; ama, Sayın Konukoğlu da tasdik etti; dolayısıyla, Antepli sayılır.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – ...proje numarası almış, yapımı devam eden, devletin resmî kayıtlarında mevcut olan ve inşaatı sürdürülen bir projedir. Dolayısıyla, mahallî görüşlerin ötesinde, elbette ki, bir eksiklik, bir hata varsa şu verdiğim cevapta, sorumluluğunu ben taşırım ve bu cevabı bana gönderen arkadaşlarımdan ben hesabını sorarım; merak etmeyin. Arkadaşımızla da, gerektiği yerde her zaman görüşme imkânına sahibiz.

Yalnız, benim verdiğim cevaplar, resmî bakanlık cevaplarıdır, bakanlıklardan gelen cevaplardır. Bize verilen ve burada Yüce Meclise sunulan cevaplar, bir ciddiyet içerisinde hazırlanır; en ufak bir eksikliği halinde, bu cevabı verenden hesabını ben arkadaşlarım adına sorarım; onun için, arkadaşlarımızın hiç endişeleri olmasın.

MURAT AKIN (Aksaray) – Çok teşekkür ederim, sağ olun...

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Sayın Taşar'ın Bayındırlık ve İskân Bakanımızdan sorduğu soruya cevap arz ediyorum:

Kahramanmaraş-Nurdağı yolunun toplam proje bedeli 47 trilyon 100 milyar lira olup, 2000 yılında işe başlanabilecek bir ödenek ayrılamamıştır. Önümüzdeki yıllarda yeterli ödenek temin edilmesi halinde, Karayolları Genel Müdürlüğümüzce ihalesi yapılarak yolun yapımı çalışmalarına başlanabilecektir.

Bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

27. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın, Gaziantep-Kilis Karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi ve Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in cevabı (6/388)

BAŞKAN – Sayın Bakan, cevaplandıracak mısınız?

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Evet.

BAŞKAN – Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Sorular:

1- 2000 yılında Gaziantep-Kilis Karayolunun (Havaalanı bağlantısı dahil) bir an önce bitirilmesi için ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

2- Ayrılması planlanan ödenek miktarı, Gaziantep-Kilis yolunun bitirilmesi açısından yeterli olacak mıdır?

3- 1999 yılı itibariyle Bakanlığınızca bu konuda gerçekleştirilen çalışmalar ve yolu bitirmeyi planladığınız tarih nedir?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, acaba, Sayın Taşar muhalefet partisine mi mensuptur?!. Oraya geçti herhalde; çünkü, 50'ye yakın sorusu var. Acaba, Sayın Bakandan yanıt alamıyor mu?!.

BAŞKAN – Biraz evvel de ifade ettim, siz duymadınız; sizin görevinizi o yapıyor, o üstlenmiş efendim; sizin görevlerinizi o üstlenmiş; 80 sorunun mahiyeti bu.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır; bu arada, bizim hakkımızı da yiyor tabiî; bizim soru sorma hakkımızı...

BAŞKAN – Tabiî; ama, öncelik almış.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Halbuki, Sayın Bakandan, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanından sormuş olsa, çok rahat cevap alabilecek.

BAŞKAN – Takdir onun tabiî; o da bir milletvekili olduğu için, iktidar mensubu da olsa, soru sorma hakkına sahip.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Doğru; ama, 50 tane de birden olmaz; hiç olmazsa, hakkımızı yemesin.

BAŞKAN – 80 efendim; 50 olsa razıyım ben.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) – Soruların cevabını alırken burada olması gerekmez mi Başkanım?

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, 80 değil, 78 tane.

BAŞKAN – Peki efendim.

Sayın Bakan, bu son cevabınız; ondan sonra "Sözlü Sorular" kısmını kapatacağım; sizi daha fazla yormayalım.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, hükümet olarak, milletvekillerimizin sorduğu her soruya gereken cevabı arz ve ifade etmenin gayreti içerisindeyiz.

Aslında, milletvekillerimizin, İçtüzüğümüz gereğince, soracakları sorular, başka bir kaynaktan bulunma imkânı olmayan sorular olmalıdır. Eğer, bu sorular, Başkanlık Divanınca gündeme alınır, basılır, hükümete gönderilirse, hükümet olarak biz, cevap arz etmek durumundayız; dolayısıyla, ben, özellikle, Başkanlık Divanımızı ikaz ediyorum: Milletvekillerimizin normal, programı açıp bulabilecekleri soruları, buradan, bakanlar marifetiyle, Meclis İçtüzüğünü işleterek sormaları, öğrenmeleri, Meclisin İçtüzüğü açısından, bir ölçüde, hakkın suiistimali manasına gelmektedir; bu hususun altını özellikle çiziyorum. (Alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) –Bunu Sayın Taşar'a da söylerseniz iyi olur!..

DEVLET BAKANI MEHMET KEÇEÇİLER (Devamla) - Yani, yalnız, biz hükümet olarak, Meclis gündemine alınan, Başkanlık Divanının bize sorduğu bir soruya gereken cevabı arz etmekle mükellefiz.

Şimdi, Sayın Taşar'ın sorusuna cevap arz ediyorum: Gaziantep-Kilis (havaalanı-Oğuzeli bağlantısı dahil) yolu, Karayolları Genel Müdürlüğümüzün 2000 yılı yatırım programında 693 milyar 700 milyon lira ödenekle yer almaktadır. 2000 yılında temin edilen ödenek yeterli değildir, 2 trilyon lira daha eködenek gerekmektedir. 1999 sonu itibariyle 23 kilometrelik kesim satıh kaplama, asfalt yapılarak tamamlanmış ve yüzde 54'lük fizikî gerekçekleşme sağlanmıştır. Yeterli ödeneğin temini halinde yolun 2001 yılında bitirilmesi planlanmaktadır.

Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Efendim, sözlü sorulara ayrılan vaktimiz dolmuştur.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/8)

BAŞKAN – Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, birleşime 17.30'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.16

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.30

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerine devam ediyoruz.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

1. – Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/8) (Devam)

BAŞKAN – Hükümet?.. Burada.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, Hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergede birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, Hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahibi için 10 dakikadır.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Turan Bilge; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA A.TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi nedeniyle huzurunuzda söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yumurta tavukçuluğunun sorunlarını sizlere arz etmeden önce, tarımsal üretimin bazı özellikleri ve bu özellikleri nedeniyle de sık sık karşılaşılan sorunlardan bahsetmek istiyorum.

Bildiğiniz üzere, tarımda üretim, açıkta üretimdir. İklim ve diğer tabiat şartlarının doğrudan etkisi altındadır. Diğer taraftan, sanayideki üretimde belirli sayıda üretici vardır; ancak, tarımdaki üretici kesim, çeşitli büyüklükteki ve değişik yerlerdeki farklı eğitim ve teknik bilgiye sahip çok sayıdaki çiftçilerimizden oluşur.

Bunun yanında, tarımda üretim kararları, sanayi kesiminde olduğu gibi, pazar şartlarına göre süratle değiştirilemez. Çiftçilerimizin, üreticilerimizin pazar şartlarına göre üretim kararını, yani üreteceği ürünün cinsini ve miktarını değiştirmesi bir zaman alır. Bu zaman üç-beş yıldır, bazen daha kısa bazen de daha uzun olabilir. Bunların sonucunda, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, zaman zaman belirli cins tarım ürünlerinde üretim fazlasıyla karşılaşılmaktadır. Yılda bir defa veya en çok birkaç defa aldığı hasadı çiftçinin tek başına geçim kaynağı olduğundan, dünyada ve tabiî ki bizim ülkemizde, hükümetler, bu gibi durumlarda çiftçi vatandaşına en az zarar verecek tedbirleri almak için gayret gösterir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sizlere, hayvancılığımızın önemli bir kolu olan yumurta tavukçuluğunun durumunu ve sorunlarını anlatmak istiyorum.

Bilindiği gibi, hayvancılık faaliyetleri, cumhuriyetle birlikte aile işletmeciliği olarak başlamış, 1950'li yıllarda teknolojinin tarıma yoğun uygulamasıyla modern işletmeler kurulmuştur. Tavukçulukta modern işletmelerin kurulması 1970 yılından itibaren başlamış, 1980'li yıllardan sonra da modern tavukçuluk işletmelerinde hızlı bir artış görülmüştür. 1987 yılında, özsermayeye dayalı olarak proje yatırımı yapacak üreticilere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından, Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kredisi uygulamasının da katkısıyla, 10 000 ilâ 50 000 başlık büyük tavukçuluk işletmeleri kurulmuştur. Bugün ise, hayvancılık sektörümüzün alt sektörü durumundaki tavukçuluk sektörü, sanayi dahil, tüm sektörlere örnek teşkil edecek konuma gelmiştir.

Tüm ülkeleri hayvansal üretimlerini artırmaya sevk eden temel neden, hayvansal proteinin yüksek biyolojik değere sahip olması ve dengeli bir beslenmenin sağlanmasında taşıdığı önemdir. Gıda olarak özellikleri, kolay üremesi ve tükettiği yemi en ekonomik şekilde ürüne çevirmesi nedeniyle, tavukçuluk, hayvansal protein açığının kapatılmasında bir alternatif ürün olarak düşünülmektedir. Ülkemizde de kendini bu şekilde göstermiş ve hayvansal protein açığının kapatılmasında, beyaz et ve yumurta olarak yerini almıştır.

Yumurta tavukçuluğunun mevcut durumuna gelince: Türkiye'de, yumurta üretiminde 1980'li yıllardan başlayarak hızlı bir gelişme olmuş ve dünya ülkeleri sıralamasında önemli bir konuma gelinmiştir. 1997 yılı istatistiklerine göre, Türkiye, yumurta üretimi sıralamasında, dünyada 153 ülke içerisinde 14 üncü sıradadır. Dünya tavukçuluğundaki gelişmeler, ülkemiz üreticilerince yakından takip edilmiş ve üretime hızla yansıtılmıştır. Bugün ülkemizde üretilen yumurtanın yüzde 70'i modern tesislerde üretilmektedir. Son 15 yılda, yumurta üretimi, 292 000 tondan, yüzde 105 artışla 600 000 ton civarına çıkmıştır.

Dünyadaki gelişmelere paralel olarak, ülkemizde de, tavuk yumurtası üretimi gibi tüketimi de gelişme göstermiştir. Kişi başına yumurta tüketimi, son 3 yılda 90 adet/yıldan bugün ise 130-140 adet/yıla çıkmış bulunmaktadır.

Ülkemizde yumurta üretimi Afyon, Balıkesir, Bursa, Çorum, İzmir, Konya ve Manisa İllerinde yoğunlaşmıştır.

1996 yılında yaklaşışk 9,8 milyar adet olan yumurta üretimimiz, 1997 yılında 12 milyar adede ulaşmıştır, 1998 yılında ise 14 milyar olarak gerçekleşmiştir; ancak, bu üretim miktarının, sektör temsilcilerine göre çok yüksek olduğu, üretimin azamî 8-9 milyar adet olabileceği ve bu miktarın, 1999 yılında sektörün içine düştüğü krizden dolayı daha da düştüğü tahmin edilmektedir.

İşletmelerin kapasite durumunu şöyle bir gözden geçirecek olursak, ülkemizde mevcut yumurtacı tavuk işletmeleri 1997 yılı itibariyle 3 202 adet olup, toplam yumurtacı işletmelerinin yaklaşık yüzde 71'i 10 000 adetten daha düşük ölçeklidir. Bu durum, küçük işletme ağırlıklı bir üretimin yaygınlığını göstermektedir; ancak, küçük işletmelerin hemen tamamında, işgücü ihtiyacı aile fertlerince karşılandığından dolayı ve bu işletmenin önemli bir kısmının sözleşmeli üretim yapmaları sayesinde, ekonomik üniteler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, küçük işletmelerin çokluğu şimdilik sorun olarak görülmemektedir. Sorun, iç tüketimden fazla üretim olması ve tüketim maliyetinin yüksekliği nedeniyle ihracat yapılamamasındandır.

Bugüne kadar sektöre verilen destekler: Tavukçuluk sektörü, özellikle 1986 yılında yürürlüğe giren Kaynak Kullanımı ve Destekleme Fonu kredisinin uygulanmasıyla çok büyük bir atılım kazanmıştır. Özel sektörün kendi arasında örgütlenmesi, bu sektörle kamunun sağlıklı ilişkiler içine girmesi sonucu, devletçe verilen destekler artmış, sektörde olumlu gelişmeler izlenmiştir. Sonuçta, tavukçuluk sektörü, bugün, üretim, pazarlama ve diğer konularda ülke tavukçuluğunun tüm taleplerini karşılayabilen, damızlık materyali ithal etmekle birlikte, tavukçuluk ürünlerini ihraç edebilecek konuma gelmiştir.

İhracatı teşvik amacıyla, son üç yıldır -1997, 1998 ve 1999 yılları içinde- uluslararası taahhütlerimiz çerçevesinde, yumurta ve beyaz ette, ihracat iadesi uygulaması başlatılmıştır. Kümes hayvanları -sakadat hariç- etleri için 204 dolar/ton ve 1 000 adet yumurta için ise, 7 dolar ihracat iadesi teşviği verilmektedir. Bu oranlar, 1999 yılı için, beyaz ette 199 dolar/ton ve yumurtada ise 7 dolar olarak uygulanmıştır.

Ayrıca, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca, Elektrik Tarifeleri Yönetmeliğinde değişiklik yapılarak, tavuk çiftliği olan ve çiftliğinde bizzat civciv, piliç ve tavuk yetiştiriciliği yapan üreticilerimize indirimli elektrik aboneliği imkânı sağlanmıştır.

İthalat ve ihracat durumu: Sektörün iyi örgütlenmesi ve sağlanan destekler sonucunda ulaşılan üretim kapasitesinin tamamının kullanılabilmesi, iç tüketimin ve ihracatın artırılmasına bağlı olduğu açıktır. Mevcut ihracat miktarımızın artırılabilmesi için ürün maliyetlerinin düşürülmesinin, standardizasyonunun sağlanmasının, kalite, soğuk taşıma zincirinde görülen eksikliklerin giderilmesinin, iyi bir pazarlama faaliyeti yapılmasına bağlı olduğu görülmektedir.

Sorunlar ve çözüm önerileri: Giderek büyüyen hayvansal protein tüketimindeki açığımızı en ekonomik ve en sağlıklı biçimde kapatabilecek güce sahip tek kaynak tavukçuluk sektörüdür. Kırmızı et üretimini artırıcı tedbirlerin uygulanmasına ısrarla devam edilmesi ne kadar gerekliyse, ülkenin hayvansal protein açığını giderecek imkâna sahip tavukçuluk sektörünün desteklenmesi ve sorunların çözülmesi de o kadar önemlidir.

Mevcut sorunları ve çözüm önerilerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

Kapasite kullanımı, üretim maliyetinin yüksekliği: Daha fazla yumurta üretmenin, iç ve dış pazarlarda daha fazla mal satabilmenin ilk şartı, maliyetlerin düşürülmesidir. Yem fiyatlarının hızlı değişimine yumurta fiyatları ayak uyduramamaktadır. Bu durum, üretimde dalgalanmalara sebep olduğu gibi, sonuçları itibariyle de fiyatları kararsız hale getirmektedir.

Üretim maliyetinin yüzde 70'ini yem bedeli oluşturmaktadır. Yem hammaddesinin içerisinde yer alan soya, mısır, balık unu ve premiksler, büyük oranda ithalat yoluyla temin edilmektedir. Kanatlı yemlerinde bulunan ithal hammadde oranı, zaman zaman, yüzde 85'lere çıkmaktadır. İthal hammadde kullanma oranı, bir yıllık ortalama değer olarak, yumurta yeminde, yüzde 50 oranına ulaşmaktadır.

Damızlık üretimi: Tavukçulukta kaydedilen bunca gelişmeye rağmen, damızlık konusundaki dışa bağımlılık halen devam etmektedir. Her yıl, damızlık ve civciv ithal edilerek, sektörün ihtiyacı karşılanmaktadır. Bu durumun devamı halinde, herhangi bir ticarî ambargo uygulanması veya hastalık nedeniyle karantina uygulanan ülkelerden ithalatın yapılamaması gibi durumlarda, tavukçuluk sektörünün kısa sürede darboğaza gireceği bir gerçektir.

Teşvik, fon ve vergi uygulamaları: Fiyat değişikliğinin, sadece arz-talep ilişkisine bağlı olmadığı malumdur. Üretime uygulanan teşvik ve sübvansiyonlar, ithalata uygulanan fon ve ürünün satışı sırasında tabi olduğu KDV oranları, fiyatlar üzerinde etkili olmaktadır. İçerisinde bulunduğu darboğaz nedeniyle, kırmızı et, devamlı olarak devletin himayesine muhtaç bir görünüm arz etmektedir. Tavukçuluk sektörüyse, hayvancılığın en gelişmiş alt sektörü olarak görünmekte ve yaşadığı sıkıntılar dikkate alınmamakta, sorunlarının kendi imkânlarıyla çözümü beklenmektedir.

Diğer yandan, yem formülasyonunda kullanılan hammaddelerin büyük bir bölümünde KDV oranı yüzde 1 iken, mamul karma yemde bu oran yüzde 8'dir. Aradaki yüzde 7'lik fark, küçümsenemeyecek bir rakamdır.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, özellikle son yıllarda hızlı büyüme gösteren sektör, başta Türk insanının dengeli beslenmesine katkı olmak üzere, istihdama ve ekonomiye yaptığı katkılar bakımından takdir edilecek konumdadır; ancak, yumurta sektörünün çok iyi organize olamaması, proje ve projeksiyonlarını günün ve ekonominin şartlarına göre uyduramaması, 1998 yılı ortasından itibaren, bu sektörün, büyük ölçüde krize, açmaza girmesine neden olmuştur. Sektörün krizlere girmemesi için, başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlar görüş birliği içerisinde bulunmaktadır. Sektörün kısa vadede talebi, yumurtanın beslenmedeki yararları dikkate alınarak iç tüketimin artırılması, reklam kampanyalarının yapılması, maliyette çok büyük bir paraya sahip olan yem hammaddesinin dünya fiyatları düzeyinde sağlanmasıdır diye arz etmek istiyorum.

Beni dinlediğiniz için saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilge.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'da; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırma önergesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1998 yılında, ülkemizde, yaklaşık olarak 9 milyar 56 milyon adet yumurta üretilmiştir; bu, kalkınma planı hedeflerinden 1 milyar adet daha azdır. Fert başına 133 adet yumurta tüketimi gerçekleşebilmiş olup, planda öngörüdüğü gibi artırılabilseydi, 1998 yılında 11 milyar adedin üzerinde yumurta üretimi gerekecekti.

1999 yılı, yumurta üretimi ve pazarlaması açısından daha da kötü geçmiştir. 1998 yılında başlayıp, 1999 yılında devam eden ve yirmi ay süreyle maliyetin altında seyreden yumurta satış fiyatlarının yarattığı ekonomik krizden dolayı, 1999 yılı içinde, yumurta üretiminde yüzde 40'a varan düşüşler yaşanmıştır; pek çok işletme iflas etmiş ve kapanmıştır. 1999 yılında yumurta üretimi 6,7 milyar adet civarında kalmıştır; kişi başına yumurta tüketimi, 100 adede kadar düşmüştür.

Bu Meclis araştırması önergesinin, 5 Mayıs 1999'da verilmesinin sebebi, o günlerde yaşanan bu sorunlara parmak basmak içindir. Bu, çok vahimdir. Gelişmiş ülkelerde, fert başına tüketilen yumurta sayısı 250'dir.

Ben de, 7 Haziran 1999 tarihinde, tavukçuluk sektörüyle ilgili sorunları dile getirmek, bu sorunlara hangi çözümlerin düşünüldüğünü öğrenmek için, Tarım ve Köyişleri Bakanınca cevaplandırılmak üzere yazılı soru önergesi vermiştim. Bu yazılı soru önergemde "tavukçuluk sektöründe, yumurta üreticilerinin bir yılı aşkın süredir yaşadığı ekonomik kriz sonucunda birçoğu işletmesini kapatmış ve icra felaketi yaşamaktadır. Yeni kurulan 57 nci hükümetin bakanı olarak alacağınız tedbirler nelerdir" diye sormuştum. Diğer sorularımda da "yumurta üreticilerinin içerisinde bulunduğu krizin en büyük sebeplerinden biri olan yem, yem hammaddesi, civciv, beyaz et ve ürünleri, yumurta, canlı piliç gibi girdilere uygulanan yüzde 8 oranındaki KDV'yi yüzde 1'e indirecek misiniz? 55 inci ve 56 ncı hükümetler döneminde, devletin hayvancılık sektörüne verdiği destekler yok denecek kadar azdır; 57 nci Hükümet olarak, tavukçuluk sektörünü destekleme politikalarını değiştirmeyi düşünüyor musunuz; bu sektöre nakliye desteği verecek misiniz; tavukçuluk sektöründe üretim maliyetinin yüzde 70'ini yem girdisi oluşturur, bu da, direkt olarak, piliç eti ve yumurta fiyatını etkilemektedir; ithal edilen soya ve mısırın ülkemizde üretilmesi için teşvik politikanız nedir; ithal edilen yem hammaddelerine uygulanan gümrüğü sıfır gümrük düzeyine düşürecek misiniz" diye, yumurta tavukçuluğunun sorunlarına hangi çözümler düşünüldüğünü sormuştum; ancak, maalesef, Sayın Bakanın verdiği cevaplar, çözüm önerilerini ortaya koymak yerine, topu taca atmak şeklinde olmuş "KDV'yi indirmek için Maliye Bakanlığı nezdinde girişimde bulunduk, askerî kuruluşlarda tüketimi artırmak için girişimlerde bulunduk" gibi, bir neticeye ulaşılamadığını belirten cevaplar vermiştir. Bir hükümette bir bakan bir şey talep ediyor, bir sektör krizde; ancak, diğer bakan izin vermedi, yapamadık demek bir mazeret olamaz. Hükümet, toplam, müteselsil sorumluluk sahibidir.

2000 yılı başlarında yumurta fiyatlarında biraz toparlanma olmuşsa bile, çok yetersiz düzeydedir. Örneğin, bu konu iki defa ertelendi. Dolayısıyla, 6 Nisan tarihinde BESD-BİR'den aldığım, 1 yumurtanın maliyeti, 32 139 lira olarak hesaplanmış olup, 17 Nisanda 1 adet yumurtanın satış fiyatı 22 000 TL olmuş, iki hafta önce 26 000 liraydı, hâlâ maliyetine ulaşamamıştı. Geçen pazar günü, Balıkesir'de, değişik köyleri dolaştığımızda, yumurta üreticileriyle yaptığımız sohbette, yumurta fiyatlarının 20 000 liraya düştüğünü öğrendik. Yani, hâlâ maliyetini yakalayabilmiş değil.

M. CİHAN YAZAR (Manisa) – Ne yapalım...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Örneğin, içinde bulunduğumuz hafta, yılın onsekizinci haftası; ben, onbeşinci hafta için yine belirlemiştim, 18 inci haftadaki durumlar da çok farklı değil, burada bilgiler var. 1997 yılında, yem/yumurta oranı 3,67, 1998 yılında 4,32, 1999 yılında 6,78; 2000 yılında 5,89. Bu ne anlama geliyor; 1997 yılına göre, yem fiyatları, 1998 yılında iki kat, 1999 yılında üç kat, 2000 yılında dört kat artarken, yumurta fiyatları, 1998 yılında, 1997 yılına göre birbuçuk kat, -1999 yılında aynı kalmış, hiç artmamış- 2000 yılında da ikibuçuk kat artmış; yani, yem fiyatları dört kat, yumurta fiyatları ikibuçuk kat...

Şimdi, bir arkadaşımız soruyor, ne yapalım diye. Hükümet, iktidar olmak kolay değil, çözüm bulacaksınız. Eğer, çözüm bulamıyorsanız bırakıp gideceksiniz. Aslında, çiftçilerin sorunları açısından baktığımızda, sorun, sadece yumurta sorunu değil; şu anda görüşülen konu bu olduğu için. Pancar üreticileri, bir yıl geçmiş üzerinden, yenisini ekmişler, paralarını hâlâ alamamışlar. Ayçiçeği üreticileri, bir ay olmuş ekeli, 5 sent iade alacaklar, pula dönmüş; hâlâ, paralarını alamamışlar. Neyse ki, Trakya Birlik'in genel kurulu vardı da, genel kurulun yüzü suyu hürmetine, o paralar, cumartesi günü banka açılarak dağıtılıyor. Hani, rüşvet verilir de, bu kadar alenî rüşvet verilmez. Cumartesi günü bankayı açacaksınız, para vermeye çalışacaksınız. Bari, bunu bir hafta önce verin, cuma günü verin, iki gün önce verin.

Şimdi, diğer konulara bakın; gübre fiyatları... Yayımlanan bir gübre kararnamesiyle "PKK'ya gidiyor bu destekler" deyip bunu kaldıracaksınız. O zaman, pamuğa da vermeyin. Güneydoğuda üretilen pamuk kilosuna vereceğiniz 12 sent, 15 sentlerin veya 20 sentlerin PKK'ya gitmeyeceğini nasıl garanti altına alacaksınız?!

BAŞKAN – Pamuğa dokunmayın efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Hükümet olarak "işte, bu paralar PKK'ya gidiyor" deyip teşviki kaldıramazsınız. Dünyanın her tarafında teşvik vardır; girdiler desteklenir; bunu da az sonra anlatacağım. Binlerce aile geçinmektedir.

Hükümet 1999 yılı bütçesini açıklarken enflasyon oranı hedefini yüzde 35 açıklamış; ancak, gerçekleşen, yüzde 68,8; yani, iki kat; yüzde 70 gerçekleşmiş yuvarlak hesapla. Yine, bakıyoruz, yem fiyatlarındaki artış yüzde 100 olmuş; bunun da üzerinde. Bakıyoruz, yine, sıkıntıya düşen hayvan üreticilerini, özellikle beyaz et üreticilerini, yumurta üreticilerini korumak için 55, 56, 57 nci Anasol-D ve Anasol-M Hükümetleri zamanında hiçbir şey yapılmamış; kılını dahi kıpırdatmamış hükümet; soruyor: "Ne yapalım; yumurtayı biz mi yiyelim?" Yumurtayı siz yiyemezseniz, ihracatını teşvik edersiniz. Şimdi, tutar, dövizi sabitlersiniz yüzde 25'te, tamam; enflasyonla mücadele edelim. O zaman, girdiler de dünya fiyatlarının birkaç katı olursa, bu ürünler nasıl satılacak?! Dolayısıyla, burada büyük bir sıkıntı var. Hükümet olarak bunun çaresini bulmak size düşüyor; en azından KDV'yi indirmek mümkündü; en azından nakliye konusunda bir şeyler yapılabilirdi; kullanılan elektrik, ısıtmak için kullanılan gaz gibi konularda bazı vergiler alınmayarak veya daha uygun fiyatlarla verilerek teşvik edilebilirdi.

Tavukçuluk sektöründe çok büyük istihdam yapılmakta ve ülkemiz üretimine, yıllık katmadeğerine büyük bir katkı sağlamaktadır. Ülkemizde yumurtacı tavuk işletme sayısı 3 205 adet olup, broiler et tavuğu işletme sayısı 6 787 olmak üzere, toplam 9 992'dir.

Ülkemizde yıllık yumurta üretimi yaklaşık olarak 7 milyar adettir; bunun 600 milyon adedini Balıkesir İli karşılamaktadır. Balıkesir İlinde 300 ailenin yumurta tavukçuluğu yaptığı göz önüne alındığında, 3 000 kişi bundan ekmek yemektedir. Balıkesir'in günlük yumurta üretim kapasitesi, sadece 3 milyon adettir.

Yine, 1 000 adet broiler işletmesinde ve Banvit, Şeker Piliç, Özsoylar gibi 3 adet entegrasyonda 10 000 kişi bundan ekmek yemektedir. Enteresandır; bu tavukçuluk, belli bir ilin belli bir kesiminde değil, kırsal alanda yapıldığı için bütün ilçelerde dengeli dağılmakta ve ciddî şekilde her ilçede, hem göçü önleyen hem de yerinde istihdamı sağlayan önemli bir işletme halindedir. Örneğin, sadece Balıkesir İline bakacak olursak, İvrindi, Bigadiç, Susurluk, Gönen, Erdek, Manyas, Bandırma gibi, neredeyse her bölgesinde bu işletmelerden mevcuttur.

Yukarıdaki bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere tavukçuluk sektörü, sadece il dahilinde bulunan ve entegrasyonu sağlanmış büyük şirketlerin bulunduğu bölgelerde değil, ilin diğer bölgelerinde de büyük gelişme göstermiş ve başlıbaşına bir üretim kaynağı ve ekonomik anlamda faydalı bir güç haline gelmiştir. Balıkesir İlinin bütün bölgelerinde yayılmış durumda olan ve ülkemizde de, sadece Balıkesir'de değil -seçim bölgem olduğu için detaylı bildiğimden buradan örnekler veriyorum- Afyon gibi, Bolu gibi, Manisa gibi, Çorum gibi pek çok ilimizde de yaygınlaşmıştır. Bu sektörün desteklenmesiyle, gelişmiş ülkeler seviyesindeki üretim kapasitesine rahatlıkla ulaşılabileceği gibi, binlerce kişiye iş istihdamı sağlanabilecek, millî üretime ve ekonomiye büyük katkılar getirecektir.

Bütün bu açıklamaların ışığında şu çözüm önerilerini önermekteyiz. Tabiî, komisyon kurulursa daha detaylı öneriler de görüşülebilir. Birinci olarak, ülkemiz ve Balıkesir İli genelinde son yıllarda büyük bir aşama kaydeden, sürekli bir gelişme gösteren, köy yerleşim alanlarında tarım dışında hayvancılığın da gelişmesine olumlu etki yapan, iş istihdamını artırarak binlerce kişinin geçim kaynağını teşkil eden tavukçuluk sektörünün, yasal mevzuatlar çerçevesinde, millî tavukçuluk kalkınma projelerinin ve planlarının hazırlanması.

İkinci olarak, tavukçuluk sektörünün geliştirilmesi için, kamu sektörünün ve üniversitelerin çok ciddî ve bilinçli önderliğinde ve yapıcı uyarılarına ihtiyaç duyulduğundan bu mekanizmaların harekete geçirilerek gerekli araştırmaların yapılması.

Üçüncü olarak, ülkemiz ve ilimiz dahilinde mevcut kümeslerin yasal sorunlarla karşı karşıya bulunduğu göz önüne alındığında, mevcut kanun ve yönetmelikler çerçevesinde gerekli düzenlemelerin yapılmasına ve bu çalışmaların gelişmekte olan tavukçuluk sektörüne zarar verilmeden sorunun giderilmesi yönünde yürütülmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu anlamda, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği çerçevesinde, kümes ve ahırlar için belirlenen yerleşim alanlarına olan mesafenin 500 metre olması yönündeki hükmün gerekli inceleme ve araştırmaların yapılması sonucunda, yumurta tavukçuluğu, besi tavukçuluğu ve ahırlar için ayrı ayrı ele alınarak mesafelerinin yapılacak çalışmalar sonucunda belirlenmesi yararlı olacaktır.

Dördüncü olarak, tavukçuluk sektöründen kaynaklanan atıkların çevreye verebileceği zararları ortadan kaldırmak veya en az düzeye indirebilmek için üniversiteler ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının harekete geçirilerek gerekli araştırmaların yapılması, geliştirilecek teknikler sayesinde meydana gelen atıkların işlenmesi, yeniden üretime kazandırılması ve böylelikle, çevreye verebileceği zararların ortadan kaldırılması yönünde çalışmalar yapılmalıdır.

Beşinci olarak, tavukçuluk sektörünün karşılaştığı sorunların sürekli olarak izlenmesi, bu anlamda karşılaşılan sorunların çözümlerinin bulunarak gelişmiş ülkelerdeki üretim seviyesinin aşılabilmesi için gerekli desteğin sağlanması gerekmektedir.

Özellikle tavukçuluk sektörünün krize girdiği dönemlerde, kriz süresince, üreticileri koruyacak gerekli devlet destekleme mekanizmalarının oluşturulması altıncı önlem olarak düşünülmelidir.

Bütün bu ve benzer önlemlerin tespit edilerek üretici ve entegrecilerin konjonktürel dalgalanmalardan olumsuz etkilenmesini önlemek için, değişen hükümetlerle etkilenmeyen bir devlet tavukçuluk politikasının belirlenmesi zorunluluğu vardır.

Ayrıca, bu sektördeki işletme sahiplerinin hemen hepsi Bağ-Kurludur çalışan işçiler hariç. Şu anda bu hükümetin uyguladığı ekonomik ve sosyal güvenlik politikaları nedeniyle bu kesim aşırı derecede mağdur olmuştur. Hükümet enflasyon oranını 2000 yılında yüzde 25 olarak hedeflemişken, Bağ-Kur primlerine yüzde 70 zam yapması büyük bir haksızlıktır. Zaten geçim sıkıntısı çeken Bağ-Kurlular, asgarî ücret net maaşına yakın olan primleri ödeyemeyeceklerdir; ödeyemezse ne olacak; hastalandığında sağlık karnesi alamayacak ve bunları kullanamayacaktır.

Bakınız, terziler odası başkanından, pek çok esnaf kefalet kooperatiflerinden veya oda başkanlarından, ziraat odalarından gelen fakslar var. Zaten mevcut primleri ödeyemezken, siz her şeye... İşte çaya yeni zam verildi yüzde 25, daha önce tütüne verildi yüzde 25. Peki, hangi hakla Bağ-Kur primlerine yüzde 70 zam yapıyorsunuz; bu haksızlık değil mi? Dolayısıyla, hükümetin, özellikle bu tür kararları alırken genel ekonomik politikalara uygun davranması lazım. Doğrudur, esnaf kredi faizleri düşürülecek denilmiştir; bunun düşüp düşmediğinden de tam emin olamıyor, çekiyor faksı, akşam üzeri saat 5'te esnaf kredi faizleri yüzde 52'den yüzde 45'e indirildi deniliyor, akşam saat 9'da tekrar eski durumuna getiriliyor. Yani, hükümet, alırken son derece haşin, son derece istekli, arzulu, her gün yeni bir vergi koyalım, her gün yeni bir kararnameyle milletten parayı toplayalım; ama, milletin hakkını verirken son derece cimri. Sadece, kendini destekleyen bir avuç zümreye, örneğin, batan bankalara verirken bol kepçe... Bunun değişmesi lazım.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Batan bankalara siz izin vermişsiniz ama...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Biz izin verdik, siz batırdınız; yani, kalkıp da, battığı halde çalışmasına izin vermeye gerek yok. Yani, banka kurma iznini biz vermedik. Biz verirken, her bir banka adını 70 milyon dolara, 100 milyon dolara sattık. Banka kurma iznini -siz geçen dönem olmadığınız için bilginiz biraz eksik- Anasol-D döneminde...

BAŞKAN – Yumurtalardan yine bankalara geldik. Hiç ayrılamıyorsunuz.

Efendim, yumurtaya dönsek.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – ...bugünkü ortağınızın bir genel başkanı başbakanken, bedava, cülus bahşişi olarak yakınlarına bu bankaları hediye etti; onlar da bu milleti soydu.

BAŞKAN – Türkiye'de sanki yumurta bankası varmış gibi konuşuyorsunuz efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Devam edelim... Zaten maaşları çok yetersiz olan Bağ-Kur emeklilerinden -60-70 milyonla geçinemiyor- çalışmaya devam ettikleri takdirde emekli aylıklarından kesilen yüzde 10 sağlık destek primi geçinmekte iyice bunalan Bağ-Kurluların ıstırabını daha da artırmaktadır; acilen, bu kesintiden vazgeçilmelidir.

Ayrıca, yeni hazırlanan sosyal güvenlik yasa tasarısında, Bağ-Kurludan bakmakla yükümlü olduğu annesi, babası ve çocukları için sağlık karnesi aldığı takdirde, her biri için ayrı ayrı ayda 10 milyon lira alınmasının düşünülmesi, âdeta, bütün Bağ-Kurluları açlığa mahkûm etmek demektir. Bu durumda Bağ-Kurlunun kazancı, Bağ-Kurlunun primlerinin yanında, sağlık karnelerinin primlerini ödemeye yetmeyecektir.

Getirilen eğitim, özel işlem, ek özel iletişim vergileri gibi pek çok vergiyle bunalan dargelirli Bağ-Kurlu vatandaşlar, bu politikalarla işyerlerini kapatmaya zorlanmaktadır ki, bu da işsizliği ve toplumsal huzursuzluğu artırarak, çok tehlikeli neticeler verecektir. Dolayısıyla, Anasol-M Hükümetini bu yanlış politikalarından vazgeçmeye davet ediyorum. Hükümeti, bu konuda duyarlı olmaya, Bağ-Kurluların sorunlarına kulak vermeye, ısrarla çağırıyorum; ayrıca, seçim bölgem olan Balıkesir İlinin Bandırma ve Edremit İlçelerinde esnaf ve kefalet kooperatiflerinin her türlü tefrişini yaparak açılmasına önayak olduğu Bağ-Kur şube müdürlüklerine yeterli eleman atanmasını rica ediyorum; çünkü, haftada bir gün çalışmaktadır; yetmiyor. İnsanlar işlerini güçlerini bırakarak 100 kilometreye varan mesafeyi gidip gelmek zorunda kalmaktadırlar; bu da hem zaman kaybıdır hem de yapılan yatırımın kullanılamaması demektir.

Ayrıca, tarım Bağ-Kurlularının sattığı ürünlerden kesilen primlerin acilen hesaplarına geçirilmesini, bunun için Bağ-Kur il müdürlüklerinin, başta Balıkesir olmak üzere, ilave bilgisayar ve elemanla takviye edilmesi gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum.

Tavukçuluk sektöründe bir devlet politikasının saptanmasına imkân verecek bu Meclis araştırması önergesini Doğru Yol Partisi olarak desteklemekteyiz.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmazyıldız.

Şimdi, söz sırası Anavatan Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer'de.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kütahya Milletvekili Ahmet Derin ve 22 arkadaşının, yumurta üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tavukçuluk, gerçek anlamda modern tesislerde üretiminden söz edilebilecek bir hayvancılık koludur. 1970'li yıllardan sonra, ülkemizde, hayvancılık sektörü içerisinde yavaş yavaş gelişme göstermiş, 1980'li yıllarda ise gelişme ivmesi son derece yükselmiştir.

Ülkemizde, yumurta tavukçuluğu yurdumuzun bütün yörelerinde yapılmakta ise de, daha çok Ege Bölgesi, Marmara Bölgesi ve İç Anadolu Bölgesinde yoğunlaşmıştır; kendi üretim planlamasını yapabilen ve ülke ihtiyacını karşılayabilen bir üretim dalıdır. Sektördeki dünya gelişmeleri yakından takip edilmekte, üretime yansıması çok hızlı olmaktadır.

Yumurta üretiminde 1980'li yıllardan başlayarak hızlı bir gelişme gösteren ülkemiz, dünya ülkeleri içerisinde önemli bir yere gelmiştir. Şu an, 204 ülke içerisinde 14 üncü sıradayız. Günümüz Türkiyesinin yumurta üretiminin yüzde 80'i modern tesislerde yapılmaktadır. Sektör, bugün ulaştığı seviye itibariyle, ülkemiz insanının tavuk ürünlerine duyduğu ihtiyacın tamamını karşılamakta ve ilave olarak, önemli bir ihracat potansiyeli de oluşturmaktadır. Aslında, üretimden çok daha fazlasını işleyebilecek kapasitede tesislerimiz mevcuttur. Ortaasya, Ortadoğu, hatta bazı Avrupa ülkelerine dahi yumurta satılması mümkündür. Böyle bir dışsatış imkânının yaratılması halinde, içeride oluşacak üretim fazlalıklarını sektöre zarar vermeden ihracata kanalize edebiliriz.

Sektör, iyi bir gelişme göstermiş olmasına rağmen, önündeki engellerin kaldırılması halinde mevcut istihdam gücünü artırarak işsizliğe ve köyden şehre göç sorunlarına çözüm bulmada önemli rol oynayacaktır.

Ülkemizde, 1996 yılında 9,8 milyar adet olan üretim, dalgalanma göstererek 1998'de 9 milyar adede düşmüş, kalkınma planı hedeflerinde öngörülen rakamın 1 milyar adet altına inmiştir. Bu geri kalışın sebeplerinin başında talep düşüklüğünün geldiğini belirtmek lazımdır. Aslında, tüm dünyada yumurta tüketiminde bir duraksama yaşanmaktadır. 1999 yılında yumurta üretimi, talep düşüklüğüyle orantılı olarak 7 milyar adede kadar düşmüştür. Ülkemizde, kişi başına tüketim ise yıllık olarak 130 adetten 105 adede kadar düşmüştür. Dünyada, gelişmiş ülkelerin birçoğunda fert başına 250-350 adet yumurta tüketimi vardır. Bu rakamlara çıkıldıktan sonra bir doyum noktası oluşmaktadır. Buna rağmen, yumurtanın değerini, önemini bilen, alışkanlıkların ağır bastığı ülkelerde halen 350 adet gibi yüksek bir rakama ulaşıldığını görüyoruz.

Yumurta, protein değeri çok yüksek olan güçlü bir hayvansal besin kaynağımızdır. 1 kilogram kırmızı ette ne kadar hayvansal protein varsa, 1 kilogram yumurtada da -ki, 17 adettir- aynı protein vardır. Buna rağmen, yumurta etten 4 defa daha ucuzdur. Ne var ki, ülkemizde protein açığı varken, halkımızın yumurta yeme alışkanlığı pek yoktur. Bunun birkaç sebebi vardır. Öncelikli olarak, halkımız, beslenme konusunda yeterli bilgiye sahip değildir diyebiliriz. Yumurta tüketim alışkanlığımızın olmayışını da buna eklemek gerekir. Bir diğer sebep ise, yanlış tanıtımdır. Tıp dünyasının, doktorların yumurtayı kolesterol suçlusu ilan edip, halkın bu besin kaynağına uzak kalmasına neden olmaları da tüketimdeki düşüşün gayet önemli sebeplerinden biridir. Fazla tüketimi yaşlılar için sakıncalı olabilecek bu değerli, ucuz besin kaynağı, büyüme çağındaki çocuklarımızdan ve yetişkinlerden de uzaklaştırılmıştır; oysa, okulda, askerde üniversitede fabrikalarda bol bol tüketilmesi gereken bir besin kaynağıdır. Şimdi, gelişmiş ülkelerde, damar sorunları olmayan genç ve yaşlı insanların hergün 1 yumurta yemelerinin bir sakıncası olmadığı yolunda yayınlar yapılmaktadır. Özellikle de, yetişmekte olan genç neslin yumurtaya olan gereksinimi iyi anlaşılmalı ve hiçbir şekilde sınırlandırılmamalıdır. Halkın bilinçlendirilmesi konusunda basın yayın organlarına, medyaya büyük görevler düştüğüne inanıyoruz. Bu kuruluşlarda kampanyalar oluşturulmalı, yumurtanın zararsız, ucuz ve yüksek besin değeri belirtilmelidir. Eğitimde ise, ilköğretim okullarımızdan başlayarak tıp fakültesine kadar öğrencilerimize doğruları öğretmeliyiz.

Sektördeki üretim maliyetinin yüzde 70'ini yem girdileri oluşturmaktadır. Dolayısıyla, yem hammadde fiyatlarındaki artışlar direkt olarak yumurta fiyatını etkilemektedir. Yem hammaddelerinin yurt dışında fiyatlara denk maliyetlerle gümrüksüz ithal etme veya yurt içinde aynı fiyata satın alma imkânları da sağlanabilir. Maliyetlerimizin yüksekliği ihracat imkânlarımızı kısıtlamaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri, dolaylı yollardan çiftçilerini desteklemekte ve çok düşük maliyetlerle ihracat olanakları yaratmaktadır. Ülkemizde destekleme politikaları tekrar gözden geçirilmeli ve bu sektörün payı artırılmalıdır. Uygulanan KDV oranının düşürülmesi de hissedilir bir ucuzluk yaratabilir. Bu sektör, devletin 1 birimlik desteğine karşılık 10 birimlik gelişme kaydeden bir söktördür.

Bir diğer konu ise, istikrarlı bir pazar olmaması dolayısıyla da bu konuda arz talep dengesinin planlanamamasıdır. Bu eksikliğin giderilmesi, aslında, işin en az yarısının çözümlenmesinin sağlanmasıdır; çünkü, yumurta üretimi bir canlıya bağlıdır ve makineler gibi durdurulup, sonra tekrar çalıştırılamaz. Üretim süreklidir, pazarın da sürekli olması gerekmektedir; dalgalanmaya tahammülü yoktur.

Yumurta sektöründe arzın eritilmesi açısından bir başka çözüm, yumurta unu üretimi ve bu üretimi yapan fabrikalar, tesisler kurabilmektir. Fazla yumurtalar burada un haline getirilerek, pastanelerde, makarna fabrikalarında uzun süre sonra kullanılabilmektedir, aynı süt tozunda olduğu gibi. Yumurta unu fabrikası, yumurta üreticilerini rahatlatmakta, fiyat dalgalanmalarını önlemekte, arz ve talebi dengelemektedir. Bu yüzden, yumurta unu fabrikalarının, devlet desteğinde, yumurta üreticileri tarafından yapılması gerekmektedir.

Bilindiği üzere, ülkemizde, turistik tesisler, yumurta üreticilerinin en büyük pazarlarından biridir. Geçtiğimiz son iki yıl içerisinde turizm sektöründe yaşanan kriz, turistik tesislerin, yumurta üreticilerinden aldıkları miktarı son derece düşürmüş, yumurta sektörünün buradaki pazar daralması da zarar vermiştir. Ancak, turizm sektörümüzün tekrar iyiye gitmesi, turizmcilerimizin tekrar bol miktarda yumurta tüketmelerini sağlayacaktır.

Bizler, yumurta üreticisinin sorunlarına çözüm aramaya karşı değiliz; bilakis, onlarla birlikteyiz ve birlikte çözüm aramaktayız. Hükümetimiz, bu konuda gerekli araştırmaları yapacaktır; ancak, bunun için bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasına gerek yoktur.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özyer, özellikle teşekkür ediyorum efendim, sürenizi güzel kullandığınız için.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin'de.

Sayın Derin, buyurun.

Siz de, tahmin ediyorum derinden kullanacaksınız sürenizi. Bugün, bunu oylar, bitiririz inşallah.

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her ne kadar, bu Meclis araştırma önergesini 21 arkadaşımla birlikte verdiysem de, ben, şu anda, Fazilet Partisi Grubu adına konuşuyorum; imza sahipleri adına, Balıkesir Milletvekilimiz İsmail Özgün arkadaşımız konuşacak.

Sizlerin de malumu olduğu üzere, bu önerge 14 Mayıs 1999 tarihinde verildi; yani, aşağı yukarı bir yıl geçti. Parlamentoda denetim konuları ihmal edildi demeyeyim ama, hükümet tarafından; değişik vesilelerle, salı günleri denetim yapılamadı. Meclis araştırma önergesini verdiğimde 7-8 inci sıradaydı, sekiz hafta sonra gündeme alınması gerekirken, 52 hafta geçti, ancak bugün gündeme alındı. Yine de, Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum, Sayın Bakanımız, Hükümet adına yerini almamış olsaydı, bugün yine görüşülemeyecekti.

BAŞKAN –Sayın Derin, İçtüzüğümüze göre, ikinci kere bulunmaması halinde, Meclis araştırma önergesi görüşülür.

AHMET DERİN (Devamla) – Biliyorum, evet.

Görüşmekte olduğumuz bu konu, hangi Meclis araştırması denildiğinde, bazı milletvekili arkadaşlarımız tarafından bile yumurta konusunda, yumurta üretimi konusunda gibi istihza demeyeyim; ama, hafife alınarak algılandı. Yumurta üretimi, sadece 3 200 adet yumurta üretim çiftlik sahiplerini değil, gıda olarak 65 milyonu, ihracat ürünü olduğu için tüm ülkeyi ilgilendiriyor, ayrıca da nüfusumuzun yüzde 45'inin köylerde yaşıyor olması dolayısıyla da, her köyümüzün her evinde beş on tavuk bulundurmak, geçimlerini sağlamak için, tavuk yetiştirmek durumunda olduklarından dolayı köyde yaşayan aşağı yukarı 4 milyon aileyi ve yarıya yakın (yüzde 45) 25-30 milyon insanımızı ilgilendiren bir konu.

Konuşmama başlarken bir konuyu daha burada ifade etmek istiyorum. Yumurtacılık, yumurta tavukçuluğu belli bölgelerimizde yoğunlaşmış durumdadır. Afyon, Bandırma, Balıkesir, Kütahya Tavşanlı -kendi bölgem- Çorum; bu bölgelerde o kadar korkunç tesisler yapılmış ki en son teknolojiyle, sadece ülkemiz tüketimini değil, tüketimin 2 misli daha dışarıya ihracat yapabilecek bir potansiyele ulaşmış. Bu noktaya gelmesi bizzat devlet tarafından teşvik edilmiş, sübvanse edilmiş; yüzde 60, yüzde 70'lere varan teşvikler verilmiş bu tesisler kurulsun diye, geri dönüşümsüz. Neden; hem besin değeri çok yüksek hem de etrafımızda bu üretimi hava şartlarından dolayı yapamayacak ülkelere ihracat imkânı olduğundan dolayı böyle bir sektör oluşmuş. Her ne kadar hayvancılığın alt sektörü diyorsak da, bir şey daha ilave ediyoruz, en gelişmiş sektörü diyoruz.

Sonra, gayri safi millî hâsıladan kişi başına düşen millî geliri çok düşük ülkelerde, kırmızı etin yerine çok daha ucuz... Bir arkadaşım dörte 1 dedi, hayır yedide 1'dir. 1 viyol 30 adetten oluşur, 30 adet 2 kilogram yapar. Bugünkü fiyatla 850 liraya 2 kilo yumurta satın almış olursunuz; yani, 425 liradır kilosu; ama, etin kilosu 3,5-4 milyon liraya ulaşmıştır; 7 kat, 10 kat daha ucuza, daha düşüğe aynı proteini yumurtadan edinmek mümkündür; hele yetişme çağındaki çocuklara mutlaka ve mutlaka bu proteini, bu ürünü, bu gıdayı -haftada en az iki üç adet yumurta- yedirmek mecburiyetinde olduğumuzu bilecek olursak, meselenin ehemmiyetini anlarız diye düşünüyorum.

Ayrıca, ülke ekonomisine katkı sağlayacak, ailelerin geçimine katkı sağlayacak daha az bir bedelle, ücretle aynı proteini alabilme imkânı sağlayan bu ürünün üreticileri, sadece şu anda değil... Bakınız, bu önergeyi, bir yıl önce 15 Mayısta vermişim. Mayıs 1998'de yem fiyatları 42 000 lira iken, yumurta 16 000 lira idi. Bir yıl sonra -1999 itibariyle- yem fiyatları 2,5 misli artmasına rağmen, yumurta fiyatları yüzde 50 daha ucuzladı, 9 000 liraya kadar indi, üreticiler, yüzde 90 verim aldıkları yumurta tavuklarını kesime vermek mecburiyetinde kaldılar. Aşağı yukarı, bu, onsekiz ay, bir yıl devam etti; çiftliklerin yüzde 90'ı boşaltıldı; iflaslar oldu, intiharlar oldu; çünkü, her şeyini bu canlı hayvana bağlamış, yedirmese olmuyor... Yüzde 90 randımanda, iken bu insanlar, mecburen yumurtalarını satamadılar. Çünkü yumurta, bir tavuk gibi değil; tavuğu kesersiniz, soğuk hava depolarına kaldırırsınız, satılacağı zaman çıkarır burada satarsınız. Yumurtanın bekleme müddeti onbeş gündür; bu ürün, iki hafta içerisinde mutlaka ve mutlaka ya tüketilmeli ya da ihraç edilerek elden çıkarılmalıdır; bunun, başka türlü saklanması, muhafazası mümkün değildir.

Sadece bu dönemde yaşanan bir kriz değildir... Yanlış politikalar, Irak ambargosu, gerekli olan sübvansiyonun verilmemiş olması, daha önce yeme verilen sübvansiyonların, gayrimeşru bir iki olaydan dolayı o desteğin üreticiden kesilmesi gibi olaylarla bu, âdeta, konjonktürel bir boyut kazanmıştır.

Her iki üç yılda bir yumurta üreticileri korkunç bir krize girer, kırılan kırılır, piyasadan çıkan çıkar, batan batar, intihar eden eder; ayakta kalan büyük sermaye birkaç ayın içerisinde korkunç şekilde paralar kazanır; ama, bu işi meslek edinmiş insanlar tekrar yavaş yavaş kendisini toparlar, tam para kazanmaya başladığı, eski kayıplarını kapatma noktasına geldiği bir noktada, tekrar, yine belki büyük sermaye, yine bizim devlet olarak bunlara tam sahip çıkamadığımızdan dolayı, bunu çok güzel uygularlar ve tekrar konjonktürel bir krize sürüklenir bu üreticiler.

Bir yıl önce vermiştim bunu. O dönemden, 1998'de 16 000 liraydı yumurta, yem 42 000 liraydı; 1999 Mayıs sonu, yani önergeyi verdiğim anda 9 000 liraya kadar düşmüştü, yem 100 000 liraydı. En son, 22 Mart 2000 tarihinde yumurta 44 700 liraya çıktı; hakikaten, tam para kazanacak bir noktaya geldi, çiftlikler dolmaya başladı. Üreticiler, bu borçlarını ödeyerek veya bir şeylerini satarak tekrar üretime geçtiler; aradan bir ay, birbuçuk ay geçti, birbuçuk ayın içerisinde, bir günde, 20 Mart ile 10 Nisan arasında beher yumurta fiyatında 18 000 liralık bir düşme meydana geldi.

10 000 tavuğu olan bir üretici düşünelim. 18 000'i 10 000'le çarptığınız takdirde, ayda en azından 1 milyar 1,5 milyar civarında zararına bu üretimi devam ettirmek mecburiyetinde kalıyor ve bu kriz iki ay sürdüğü takdirde, üç ay sürdüğü takdirde, elinde nesi varsa hepsi gidiyor ve nihayet, ne yapıyor; yüzde 90 randımana getirmiş olduğu, aşağı yukarı 150-200 adet yumurta alabileceği bu tavuğu, gidiyor, -aldığı küçük civciv 150-200 000 liraydı o gün- üreticiler, pazarlarda satıyorlar; 3 tanesi 500 000 liraya tavuklarını satamadılar. 1 kilo 700 gram gelir yumurtlama noktasına gelmiş bir tavuk. Bunu 150 000 liraya satamadılar; kapılarını açtılar çiftçliklerin, tarlalara bıraktılar tavukları; alın götürün dediler; böyle korkunç bir durum... Neden; yem fiyatları çok pahalı? Mısırı koruyacağız derken -yumurta maliyetinin yüzde 70 ilâ yüzde 80'i yem- eğer, biz, üreticileri koruyacağız diyerek, kendimiz gerçek manada üretemez, onları destekleyemezsek, mısıra konulan yüzde 30'luk fon, maliyetleri yükseltiyor. O zaman, yem fiyatlarının yüksekliği yumurta maliyetlerini yükseltiyor.

İhracatın yetersizliği var. Biz, yeterli miktarda teşviki sağlayamıyoruz; 1 000 adette 7 dolar ve bir GATT anlaşmasına göre de, Hazine, biz, ancak 100 000 dolar teşvik yapabiliriz diyor. Belirli bir miktar ayrılıyor; ihracat miktarı arttıkça, bu, aşağı yukarı, 7 dolar değil, 4-4,5 dolara kadar düşüyor; âdeta, gittikçe, daha da artacak olursa, sıfırlanıyor, limit 100 000 dolar olarak tutulduğu için.

Bu açıdan, teşviklerin yetersizliği, ihracatın yetersizliği, Irak'a ambargo konulması, yeterli beslenme bilgisinin verilmemesi insanımıza ve yanlış bilgi verilmesi... Mesela, işte, Küçük Ev diye bir dizi -farkındaysanız- devam ediyor televizyonlarda, yıllardan beri de devam etti. Orada, şişman bir çocuk, işte, "zayıflamak için yumurta yemiyorum, şişmanlamamak için -şişmanlık da kötü olarak algılanıyor- yumurta yemeyeceğim ben bundan sonra" diyor. Halbuki, dünyanın her yerinde, gelişmiş ülkelerde bile, kalp hastalarına doktor kontrolünde yumurta verebiliyor. Romanya'da, senede kişi başına 370 adet yumurta yeniliyor, Amerika'da kişi başına 300 adet yumurta yeniliyor. Bu ürünü kendimiz üretiyoruz, tarım ülkesiyiz, çok ucuz bir gıda maddesi olduğunu da biliyoruz, etin yedide 1'ine mal edilebilen çok ucuz bir gıda olduğunu da biliyoruz, aynı proteini alacağımızı da biliyoruz; ama, küçük organizasyonlar olduğu için, bunlar reklamlarını doğru şekilde yapamıyorlar. Bunlar, devlet desteği olmadan devlet televizyonunda bir reklam veremezler ki, küçük küçük üreticiler; 1 000, 2 000, 3 000, 4 000 tavuk üreticisi, zaten geçimini zor sağlıyor. Yanlış bilgiyi silebilecek doğru bilgileri, mutlaka, reklam vasıtasıyla, televizyonlarda programlarla verilmesi, bu açığın veya yanlışın düzeltilmesi gerekiyor. Bunu da yapamayınca ne oluyor; yanlış bilgilenmeden dolayı da, bizim iç tüketimimiz, Batı ülkelerinin tüketiminin yarısına bile ulaşamamakta.

Şimdi, malum olduğu üzere, birbuçuk iki yıl sürmüş bu krizler intiharlara, iflaslara sebep oldu. O gün için faizler de... Mesela, büyükbaş hayvanlara sıfır faizle, hatta, yüzde 20 faizle kredi verildiği halde tavukçuluk bundan farklı olarak değerlendirilmiş hükümetler tarafından ve tavukçulukla uğraşanlar yüzde 54'ler, yüzde 60'lar, hatta, yüzde 80'lere varan oranlarda faiz ödeyerek kredi kullanmak mecburiyetinde kalmışlardır; daha sonra yüzde 40'lara, yüzde 36'lara düştü; ama, borç borçtu, rakamlar büyümüştü bileşik faiz oranıyla. Bugün, tavuk çiftlik sahiplerinin yüzde 60'ı diyor ki: "Ziraat Bankası benim borcumu silsin, ben tavuk çiftliklerinin anahtarlarını Ziraat Bankasına teslim edeyim. " Şu anda bu noktada. Öyleyse, onsekiz ay, iki sene krizde kalmasını, aşağı yukarı tabiî bir afet gibi değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Bunun için neler yapılmalı; bunun için, bir, kısa vadeli, hemen yapılabilecek şeyler var, bir de uzun vadeli olarak yapılması gerekenler var. Ben, geniş olarak değerlendirmek istemiyorum; çünkü, Doğru Yol Partisi Grubu diyor ki, biz buna katılıyoruz, Fazilet Partisi Grubumuz -zaten ben vermiştim- katılıyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu katılıyoruz diyor, DSP Grup Başkanvekili arkadaşımız, bana, katılacaklarını ifade ettiler. Daha fazla da vaktinizi almak istemiyorum; ama, üç cümleyle ben bitirmek istiyorum. İnşallah bu komisyon kurulacak. Neler yapılabilir, konjonktürel olarak krizlere nasıl mâni olabiliriz; beş grup birleşerek bu komisyonda bir raporu sunarız inşallah. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, Hazinenin de katkılarıyla, bir daha böyle konjonktürel krizler yaşamayacak ve ülkemiz ekonomisine büyük katkılar sağlayacak; hakikaten, beslenmeyi de, gerçek manada beslenme bilgisini de aktarabilecek bir komisyon çalışmasına girişiriz diye düşünüyorum.

Acilen, nasıl, mesela bir arazi -ekin veya buğday- bir tabiî afete maruz kaldığında, devlet bunların borçlarını erteliyorsa, bunlar da, tabiî afet kapsamına alınarak, devletin acilen tedbir alarak borçları ertelemesi, boş bulunan çiftliklere tekrar kredi verilerek, gerek tavukçuluk gerek besi tavukçuluğu gerek hindi yetiştirilmesi tarzında değişik alternatifler üzerinden, eldeki bu çiftliklerin değerlendirilmesi yoluna gidilmeli.

Reklam... Devlet, nasıl, fındık tüketimini artırabilmek için -Hazine bir kaynak aktararak- fındık üreticilerimize destek sağlayarak reklamına katkıda bulundu ve tüketim artırma çalışmalarına girdiyse, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı da, mutlaka, böyle bir uygulamayı, bu sektörde de başlatmak mecburiyetindedir diye düşünüyorum.

Ayrıca, malum olduğu üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında bir Tavukçuluk Danışma Kurulu var. Demek ki, Tavukçuluk Danışma Kurulu, sadece et tavukçuluğuyla ilgilenmiş bugüne kadar. Belki, ayrı bir organizasyon fazla gelebilir veya gereksiz olabilir; ancak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında, bunun bir alt birimi olarak, Tavukçuluk Danışma Kurulunun bir alt komitesi veya komisyonu olarak "tavukçuluk ve yumurta üretim izleme ve değerlendirme komitesi" adı altında bir komite tesis edilecek, kurulacak, çalışacak olursa, bu, günlük veya aylık olarak politikalar belirleyerek, mutlaka, bu konjonktürel krizlere mâni olacak, ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayabilecek, bu sektöre yön verecek bir organizasyon olur diye düşünüyorum.

Şimdiden, destekleriniz için teşekkür ediyorum.

Hepinize en derin sevgi, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Derin, teşekkür ederim.

Efendim, şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Aydın'da. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aydın da süresini iyi kullanırsa, biz, bugün, bunu oylarız.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, izin verirseniz, bir iki kelimeyle bir şeyi düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkanım, önerge sahibi Sayın Ahmet Derin'i, bu güzel konuşmasından dolayı tebrik ediyorum, kutluyorum. Keza, diğer arkadaşlarımı da kutluyorum. Ancak, Küçük Ev dizisinden bir örnek verdiler. Orada bir yanlışlık var; bunu tespit ettim. Ben, arz etmek istiyorum.

Bir defa, televizyonda gösterildiği veya anlatıldığı şekilde, yumurtanın kilo yapıcı bir özelliği yok; aksine, rejim gıdasıdır. Ben, herkese tavsiye ediyorum, rejim yapan insanlar, ikindi vakti, akşama doğru, bir yumurtayı lop bir şekilde yerlerse, en az beş saat tok tutar. O bakımdan, bunu düzeltmek istedim.

BAŞKAN – Tabiî, kolesterolü yoksa efendim; kolesterolü varsa?..

A. TURAN BİLGE (Konya) – Efendim, kolesterol konusuna da gelince; bu konuda da size teşekkür ediyorum, bana fırsat verdiniz. Arkadaşımın da söylediği gibi, Amerika 300, İskandinav ülkeleri yılda, fert başına 370 yumurta yiyebiliyorlar; ama, Amerikan doktorları da, yumurtanın zararlı olduğunu söylüyorlar. Zararlı olsa, kendi ülkelerinde yedirmezler. Dolayısıyla, yumurtada, hastalık yapıcı kolesterol yoktur; bunu, iddialı bir şekilde söylüyorum. Zaten on yıldan beri de bu çürütülmüş vaziyette; fakat, maalesef, bizim tabiplerimiz, hâlâ, on yıldan beri çürütülen bir şeyi, gündeme getirip, vatandaşın yumurta yemesini, en ucuz bir şekilde yumurta yemesini de engellemiş oluyorlar.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Ben, teşekkür ederim Sayın Bilge.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, Sayın Bakan da, Sayın Bilge’nin konuşmasına katılıyor

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa)– Sayın Başkanım, doktorlara sataşma var, doktorlar da söz istiyorlar efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara)– Sayın Başkan, kolesterolsüz yumurta da var, bunun bilinmesi lazım. Kolesterol bahane edilerek yumurta üretimini engellemeyelim.

BAŞKAN – Efendim, bırakalım da Ahmet Bey konuşmasına başlasın, müsaade edin.

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA AHMET AYDIN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge hakkında, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini anlatmak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi hürmetle selamlarım.

Arkadaşlarımız, 14.5.1999 tarihinde, Meclis Başkanlığına, son günlerde yazılı ve görsel basına akseden, yumurta üreticilerinin sorunlarının ele alınması ve gereken tedbirlerin alınması dileğiyle, bir Meclis araştırması önergesi vermişlerdi. Halbuki, benim de içerisinde bulunduğum beyaz et ve yumurta üreticileri, 2 Mayıs 1998’de, Sayın Cumhurbaşkanımızı ziyaret etmiş, yumurta üreticilerinin sorunlarını Sayın Cumhurbaşkanımıza anlatmıştık. Sayın Cumhurbaşkanımız, bize, yumurtanın kaç lira olduğunu sormuş, biz de yumurtanın 11 000 liraya satıldığını söylemiştik. Bunun üzerine, Sayın Cumhurbaşkanımız “Yumurta 11 000 liraya düştüyse, tavuklar, sahibini yer” demişti. Bu araştırma önergesinin Meclis Başkanlığına verildiği tüm bir yıl içerisinde, tavuklar, sahibinin, tam manasıyla yüzde 50’sini yemiş, geriye kalan yüzde 50’si ise yaralı ve hasarlı hale gelmiş, iş işten geçmişti. Önergenin verildiği 14 Mayıs 1999 tarihinden itibaren ise, yaralı olan yüzde 50 üretici, yavaş yavaş yaralarını sarmaya başlamış, yumurta 40 - 42 000 liraya çıkmıştı. Bu şekilde bir müddet gittikten sonra, ayakta kalanlar yaralarını biraz sardı. İş düzelir gibi olurken, bundan yirmi gün önce yumurta tekrar düştü.

Üç aydan bu yana bu önergenin görüşülmesi hep gündeme geldi, bir türlü nasip olmadı, görüşülmesi bugüne nasip oldu. Bundan sonra ne yapacağız, bunu düşünmemiz lazım.

Türkiye'de üretim yapan kümeslerin şu anda yüzde 50'si boş ve atıldır. Türkiye'de toplam 40 milyon kapasiteli yumurta tavuğu kümesleri vardır.

Bir yumurta tavuğu bugün 5 milyon Türk Lirasına mal olmaktadır. Bunun, kafesleri, civcivi, kümesleri, bütün ekipmanlarıyla masrafı budur. 20 milyon kapasiteli boş atıl kümesler olduğunu varsayarsak, toplam 100 trilyonluk veya 200 milyon dolarlık yatırımın atıl kalması, onbinlerce ailenin işsiz kalması demektir. Bugün bu atıl kümesler için ne yapabiliriz, bunu konuşmamız lazım.

Tavukçuluk, hepimizin bildiği gibi, et ve yumurta tavukçuluğu olarak ikiye ayrılmaktadır. Tavukçuluk sektörü, 1970'li yıllarda hibrit ırkların yaygın olarak üretime sokulmasıyla gelişmeye başlamış, 1980'li yıllarda bu gelişme hızlanarak, 1990'lı yıllarda gelişmiş, dünyayla rekabet eder hale gelmiştir. Kırmızı ette uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, üretimin sürekli düşüşünü beyaz et karşılamış, 1990 yılında toplam 216 000 ton olan üretim, kişi başına 3,85 kilogramdan, 1998 yılında toplam 620 000 tona, kişi başına yaklaşık 10 kilograma çıkmıştır. Bugün, domuz eti tüketilmeyen, geliri yüksek Müslüman Ortadoğu ülkelerinde kişi başına 35-40 kilogram tüketim vardır.

Market ve tavuk satış mağazalarında bugün tavuk etinin kilosu 1 milyon liradır. Aynı yerlerde sığır, koyun etleri, yaklaşık 2,5-3 milyon liradır. Türkiye gibi, geliri düşük bir ülkede sağlıklı nesillerin yetişmesi ve insanların gerekli hayvansal proteini alabilmesi için bu sektör mutlaka desteklenmelidir.

Bunu yaparken de, mutlaka devletin sübvanse etmesi gerekmez. İyi destekleme politikaları geliştirilirse, devlete hiç yük olmadan da destekleme yapılabilir.

Bugün perakende 25 000 Türk Lirasına satılan yumurtanın 15-16 adedi 1 kilogram gelmektedir. 1 kilogram yumurta 300 000 liraya gelmektedir. 1 kilogram yumurta, protein, enerji ve aminoasitler açısından 1 kilogram kırmızı etle aynı beslenme değerindedir; yani, muadili besin maddelerinden 10 kat daha ucuzdur.

Bugün, gelişmiş ülkelerde kişi başına 250 adet yumurta tüketilirken, Türkiye'de 1996 yılında 155 olan kişi başına yumurta tüketimi, 1998 yılında 106 adede inmiştir.

Yine bir başka bakış açısıyla, 1998 yılında 620 000 ton tavuk etinin değeri 1 milyar 240 milyon dolar iken, yaklaşık 10 milyar yumurtanın değeri ise 460 milyon dolardır. Et ve yumurta tavukçuluğunun toplam üretim değeri 1,7 milyar dolardır.

200 milyar dolarlık Türkiye gayri safî millî hâsılasının içerisinde yüzde 15 olan tarımın payının 30 milyar olduğu düşünülürse, bunun yaklaşık yüzde 6,5'ini meydana getiren Türk tavukçuluğunun Türk ekonomisinde yeri, hele hele de Türk tarımındaki yeri katiyen küçümsenemez.

Türk tavukçuluğunun, iki çeşit desteklemeye, bir de, yapılan haksızlığın düzeltilmesine ihtiyacı vardır.

Kırmızı ette yüzde 1 olan KDV oranının, yumurtada, tavuk etinde ve ayrıca yemde yüzde 1'e düşürülmesi gerekmektedir.

Yumurta tavukçuluğundaki boş kalan kümeslerin yeniden üretime geçebilmesi için yeterli ziraî kredinin verilmesi, yeni kümeslerin kurulmasına kredi açılmaması -üzerine basarak söylüyorum- aynı şey, et tavukçuluğu için de geçerlidir.

Yumurta ve etin işlenmesi için kredi destekleri sağlanmalıdır.

Dünyanın, tavuk eti ve yumurta ihracatçılarının kullanmış olduğu yem hammaddeleri ile Türk tavukçusunun da ihracat yapabilmesi sağlanmalıdır. Bugün 1 yumurtanın elde edilmesi için 200 gram yeme ihtiyaç vardır. Tavukçulukta giderlerin yüzde 70'ini yem teşkil etmektedir. Yemin yüzde 90'ı, mısır, soya, arpa ve diğer küspelerden elde edilmektedir.

Bu saydığımız hammaddelerin desteklenmesi, bugünkü gibi tabanfiyatlarla yapılırsa, bu da yem maliyetinin, ihracatçı diğer ülkelere göre, Türkiye'de, yüzde 60-70 daha pahalıya mal edilmesine sebep olmaktadır. 1 kilogram tavuk etinde 2 700 gram yem kullanılmakta, bunun yüzde 90'ı 2 430 gram yem yapmakta. 2 430 gram yem, soya, mısır ve diğer küspelerden meydana gelen yem hammaddesine, Amerika, Brezilya, Avrupa ülkeleri, tonuna, ortalama 170 dolar öderken, Türk tavukçusu, 200 dolar ödeme durumunda kalmaktadır. Aradaki fark, yaklaşık, 1 ton tavuk etinde 200 dolara çıkmakta, Türk tavukçusu rekabet şansını kaybetmektedir.

Aynı şey, yumurtada ise, 1 âdet yumurta için 200 gram yem, bunun yüzde 90'ı, yine, mısır, soya ve diğer hammaddelerden oluşmakta, 180 kilogram hammadde de 1 000 yumurta için kullanılmaktadır. Burada da, 180 kilogram hammadde 1 000 yumurta için, 14,4 dolar; yumurta başına, yaklaşık 1,5 sent diğer ihracatçı ülkelere göre fark oluşmakta, yumurtanın ihracat şansını azaltmaktadır.

Çözüm önerileri:

Et ve yumurta tavukçuluğunda, ayrı ayrı yetiştirici birlikleri derhal kurulmalıdır.

İhracatta, yumurtada 1,5 sent, tavuk etindeyse tona 200 dolar destek sağlanmalıdır.

Yumurtada, tavuk etinde ve karma yemde KDV, kırmızı et ve yem hammaddelerinde olduğu gibi yüzde 1'e düşürülmelidir.

Yeni kümes yapımında, devletin kredi ve diğer teşvikleri kaldırılmalıdır.

Yumurtanın işlenmesinde, beyaz etten yeni ürünler elde edilmesinde ve çevre korumasındaki destek ve teşvikler artırılmalıdır.

Muadil gıda değerine sahip ürünlerin yüzde 20-30 fiyatına üretilen ve satılan yumurta ve beyaz etin, devlet kurum ve kuruluşlarında daha çok tüketilmesine çalışılmalıdır.

Yine, yumurta ve beyaz etin daha çok tüketilmesi için, yazılı ve görsel basın aracılığıyla desteklenmesine, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı öncülük etmelidir.

Değerli arkadaşlarım, ben, sözü, çok fazla uzatmak istemiyorum. Bir de genel ekonomi açısından, durumun kısaca değerlendirmesini yapmak istiyorum.

Yumurta krizinde, genel ekonominin bozuklukları çok büyük rol oynamıştır. Benim mesleğim tavukçuluk, yumurta da ürettim, et de ürettim. Avrupa'da da arkadaşlarımız var, tanıdıklarımız var. Birisiyle görüştük: "Biz de yumurta başına 5 mark zarar ettik" dedi. 1 milyon kapasiteli yumurta çiftliği var; ama, o 5 milyon mark zarar edince, 5 milyon markı, gidiyor, kredi olarak alıyor. Kredi faizi yüzde 6. Ona bir yılda ödediği toplam faiz 300 000 mark. Aynı şey Türkiye'de sizin başınıza gelse yumurta üreticisi olarak, batarsınız, bir daha belinizi doğrultmanız da mümkün değil.

Değerli arkadaşlarımız bu konuyu açıkladılar; ama, Türkiye'de, yine, dediğim gibi, yüzde 50 reel faizlerin verildiği bir ülkede, bütün yatırımcılar elbette ki zorda kalmıştır, yumurtacılar da zorda kaldı.

Son altı-yedi senedir, dolar bazında, Türkiye hazinesi yüzde 50 reel faiz ödemiştir. Bu, 2001 yılında, inşallah, bu sene alınan tedbirlerle, 1999'un sonunda hükümetimizin aldığı, Meclisten çıkan kanunlarla, kararlarla öyle bir yere gelecektir ki, 45-50 milyar dolar iç borca ödediğimiz 25 milyar dolarlık faiz, 5 milyar dolara düşecektir.

BAŞKAN – İnşallah...

AHMET AYDIN (Devamla) – Bir de, işin bu taraflarına bakmamız lazım. Türkiye'de tavukçu olup, bileşik faizle yüzde 220 faiz ödeyen insanlar biliyorum. İnsanları gerçekten batıran da bunlardır. İşin o taraflarına da bakmamız lazım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydın'a teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, söz sırası, önerge sahibi adına, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'de.

Sayın Özgün, kısa konuşursanız meseleyi halletmiş oluruz.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz önerge üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biz bu önergeyi, 1999 yılının 15 Mayısında vermişiz. O günlerde, gerçekten tavuk ve yumurta konusunda çok büyük sıkıntı vardı ve esasen 1997'den bu tarafa, 1997'deki Refahyol Hükümetinin görevden ayrılmasından itibaren, geçen yaklaşık iki yıllık süre içerisinde, bu sektörde, gerçekten çok büyük sıkıntılar yaşanmıştır.

Yem fiyatları, 1997 yılına göre 1999 yılında üç misli artmış, 2000 yılında ise dört misli artma noktasına gelmiştir. Oysa, yumurta fiyatları, 1997'ye göre 1999 yılında aynı seviyelerde kalmış, 2000 yılında da 2,5 kat nispetinde artmıştır. Yani, bu rakamlar, bize, yem fiyatlarının katlanarak arttığını; ama, yumurta fiyatlarının, bu maliyetlerin çok altında kaldığını ifade etmektedir. Tabiî, bu da üreticilerimizi fevkalade büyük zorluklar içerisine sokmakta, sürüklemekte ve üreticilerimizi işin içerisinden çıkamaz, zarar eder, iflas eder noktaya getirmektedir.

Değerli arkadaşlar, 1999 yılında yumurta üretimimiz, aşağı yukarı 6.7 milyar adet civarında olmuştur. Kişi başına yumurta tüketimi de 100 adete kadar düşmüştür. Gelişmiş ülkelerdeki yumurta tüketimine bakıldığı zaman, kişi başına, aşağı yukarı 300-350 adet civarındadır.

2000 yılı başlarında yumurta fiyatlarında biraz toparlanma olmakla birlikte sorun halen devam etmektedir. Nisan başında bir yumurtanın maliyeti 32 000 lirayken nisan ortasında bir adet yumurtanın satış fiyatı 22 000 lira civarındadır. Yumurtanın satış fiyatının mayıs başında 24 700 lira olduğunu bilmekteyiz. Halen, satış fiyatı, bir yumurtanın maliyetinin fiyatına ulaşabilmiş değildir.

Değerli milletvekilleri, yine, yem ve yumurta oranlarına baktığımız zaman, 1997'de 3,6 iken; yani, yem fiyatı 32 400 lira, yumurta fiyatı 8 832 lira iken, bu rakamın, 2000 yılında 5,8 civarında olacağı tahmin edilmektedir. Bu rakamlar da gösteriyor ki, durum, 1997'ye göre, üreticinin aleyhinde gelişmekte, cereyan etmektedir.

Değerli milletvekilleri, 1999 yılında enflasyon oranı yüzde 68 küsur gerçekleşti; buna baktığımız zaman, tavukçuluk sektörü, özellikle yumurta üreticileri, enflasyon altında büyük bir ezilmeyi yaşamışlardır. Tabiî, burada, geçmiş hükümetlere ve yetkililere, yumurta üreticilerinin ve tavuk üreticilerinin elinden tutmadıkları için serzenişte bulunmamız icap etmektedir. Enflasyon oranı yüzde 68-70'lerde seyrederken, yem fiyatlarının yüzde 100'ün üzerinde gerçekleşmiş olması, bu dönemlerdeki hükümetlerin, konuya olumlu yaklaşmadıkları ve üreticinin elinden tutmadıklarını göstermektedir. Nitekim, üreticilerimiz çok büyük sıkıntılar yaşamışlar, kredi borçlarını ödeyememişler, iflas noktasına gelmişler, iflas etmişler ve bugün, hâlâ, SSK ve Bağ-Kur primlerini ödeyemez durumdadırlar.

Değerli milletvekilleri, oysa, tavukçuluk sektörü, ülkenin istihdam sorununa olumlu katkı yapacak bir sektördür ve olumlu katkı da yapmaktadır. Eğer elinden tutulursa, gereken destek verilirse, istihdam konusunda ve üretim konusunda fevkalade olumlu katkıları olacaktır.

Ülkemiz, tavukçuluk ve yumurta üretimi bakımından büyük bir potansiyele sahiptir.

Balıkesir İlimiz, tavukçuluk ve yumurta üreticiliği bakımından da ülkemizde fevkalade önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Balıkesir İlimizde, bugün itibariyle, aşağı yukarı 650 kümes bulunmakta ve yaklaşık da 7,5 milyon adet kapasiteye sahip bir işletme gücüne ulaşılmıştır.

Bu kümeslerin aşağı yukarı 32'si Balıkesir il merkezinde, 96'sı İvrindi, 94'ü Bigadiç, 89'u Susurluk, 49'ü Gönen, 167'si Erdek, 42'si Manyas, 81'i Bandırma İlçemizde bulunmaktadır.

Balıkesir İlimiz, biraz önce de ifade ettiğim gibi, tavukçuluk ve yumurta üretimi bakımından fevkalade önemli bir yere sahiptir. Balıkesir İlimizde halen 300 aile yumurta tavukçuluğuyla geçimini sağlamakta ve aşağı yukarı 3 000 kişi geçimini buradan temin etmektedir.

Broyler tavukçuluğu için, sadece Balıkesir İlinde 1 000 broyler çifliği olup Banvit, Şeker Piliç ve Özsoylar gibi büyük firmalarda çalışanlarla beraber aşağı yukarı 10 000 kişi, geçimini bu sektörden temin etmektedir.

Değerli milletvekilleri, eğer, gerçekten, hükümet, bu sektörün elinden tutarsa ve sektörün sorunlarını çözerse, gelişmiş ülkeler seviyesindeki üretim kapasitesine rahatlıkla ulaşmamız mümkün olabilecektir; ama, bu yapılmazsa, bugün olduğu gibi, üretim kapasiteleri düşük kalacak ve yumurta üreticileri bu işin içinden çıkamayacaktır.

Bu noktada bazı önerilerimiz olacaktır. Bir defa, ülke ihtiyacının karşılanmasının yanında, ihracat imkânları mutlaka geliştirilmelidir. Dünya tavuk eti ve yumurta ticaretinin 1/3'ünü oluşturan Ortadoğu ve Ortaasya cumhuriyetleri pazarında ülkemiz yeterli paya sahip değildir. İhracata yeterli sübvansiyon uygulanması halinde, atıl kapasitelerin üretime girmesi, üretimin artırılması, üretim fazlalarının, iç piyasaya zarar vermeden değerlenmesi sağlanmalıdır. Daha fazla tavuk ve yumurta üretmenin, iç ve dış pazarda daha fazla mal satabilmenin ilk şartı maliyetlerin düşürülmesidir. Yem fiyatlarının hızlı değişimine, ürün fiyatları ayak uyduramamaktadır bugün itibariyle...

BAŞKAN – Sayın Özgün, süreniz bitmek üzere, toparlar mısınız...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Üretim maliyetlerinin yüzde 70'ini oluşturan yem hammaddesinin içinde yer alan soya, mısır, balıkunu gibi, dışarıdan ithal edilen malların, yurt içinde üretimlerinin sağlanması açısından teşvikler geliştirilmeli; ithal edilen kısmın vergi ve fon kesintileri düşürülme yoluna gidilmeli. Özellikle, yüzde 8 olan girdilerdeki KDV'nin yüzde 1'e indirilmesi gerekir. Tüm bunların yeterli olmaması halinde, sanayi yemi, destekleme kapsamına alınmalıdır.

Tavukçulukta kaydedilen bunca gelişmeye rağmen, damızlık konusunda dışa bağımlılık devam ediyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – İki cümleyle bitiriyorum.

BAŞKAN – Tabiî, efendim, toparlayın lütfen.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Damızlık konusuna önem verilmeli ve damızlığın yurt içinde üretimi sağlanmalı.

Teşvik ve vergi uygulamaları, tavukçuluğu, kırmızı etle rekabette güçsüz duruma getirmiştir. Kırmızı etteki vergi ve teşvik kolaylıkları, tavukçuluk için de sağlanmalıdır.

Bir diğer önemli konu da; Avrupa Birliğine giriş sürecindeki Türkiye'nin üye ülkelere tanıdığı tavizler nedeniyle, sınırlarımızdan her an sübvansiyonlu yumurta ve piliç eti girme tehlikesi vardır. Tavukçulukta maliyetleri düşürmediğimiz takdirde, bu sıkıntı ve tehdit devam edecektir. O bakımdan, mutlaka maliyetlerin aşağıya çekilmesi ve beyaz et ve yumurta tüketimini artırıcı tedbirlerin alınması, pazarlama organizasyonunun yapılması gerekir diye düşünüyorum.

Verdiğimiz bu önergeye, değerli milletvekillerimizin destek vereceği inancıyla, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN — Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.

Meclis araştırması önergesi üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 13 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyesinin seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde, Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Efendim, hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 10 Mayıs 2000 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.00

V. – SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, pancar kotasının kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/1656)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu delâletlerinize arz ederim. 10.11.1999

Suat Pamukçu

Bayburt

1. 4325 sayılı Kanun kapsamına dahil olan Bayburt İlimizde ve diğer illerde uygulanmakta olan pancar kotasının kaldırılmasını düşünüyor musunuz?

T.C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 4.5.2000

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.14.BHİ.01-160

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : a) 18.11.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/262-2634/6724 sayılı yazınız.

b) 24.3.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4859 sayılı yazınız.

Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, “Pancar kotasının kaldırılıp kaldırılmayacağına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (6/262) esas nolu sözlü soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından dolayı ilgi (b)’de kayıtlı yazınızla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, söz konusu önergeyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu

Sanayi ve Ticaret Bakanı

Bayburt Milletvekili

Sayın Suat Pamukçu’nun

Yazılı Sorularına İlişkin Cevabımız

Şeker üretiminde politikamız iç tüketimin yerli üretimle karşılanması şeklindedir. Bunda temel gerekçe, sektörün ülke ekonomisine katkılarının yanısıra Dünya şeker fiyatlarının, kamış şekeri fiyatları nedeniyle, ülkemiz fiyatlarına göre düşük olmasıdır. Tarım ve sanayi kesimi ile bu kesimlerle ilişkili sektörlerin canlı tutulması ülke ekonomisi açısından büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle sektör yüksek vergi oranları ile korunmaktadır. İhracat ise düşük dünya fiyatlarına karşı destek gerektirdiğinden avantajlı görülmemektedir.

Ülkemizde pancar üretimi, uzun yıllardan beri fiyat ve destek mekanizmaları ile dengelenmeye çalışılmış, ancak istenilen sonuca ulaşılamamıştır. Bunun neticesinde ülkemiz dönemsel olarak şeker ithalatçısı ya da ihracatçısı olma konumundan kurtulamamıştır.

Şeker üretiminde istikrarın sağlanması, pancar üretiminin kontrol altına alınması ile mümkündür. Pancarda uygulanan fiyat ve destek politikalarının üretimin istikrarı için yetersiz kalması, fiyat dışında bazı mekanizmaların da uygulamaya konulmasını gerekli kılmaktadır.

Bu nedenle, şeker üretiminde istikrarın, kendi kendine yeterliliğin ve AB’ye uyumun sağlanmasına yönelik olarak 1998 yılından itibaren “Pancar Üretiminde Kontenjan Uygulaması”na geçilmiştir.

Bu uygulamaya göre; her bir üretici taahhüt ettiği firesi düşürülmüş miktardaki şeker pancarını fabrikasına teslim etmekle yükümlüdür. Fabrika yönetimince oluşturulacak komisyonca tespit edilecek mücbir sebepler dışında üreticilerin teslim edecekleri pancar miktarı taahhütlerinden her yıl Bakanlar Kurulunca belirlenecek % oran (tolerans) kadar fazla veya eksik olabilir. Teslim edilen pancar miktarının toleransın üzerinde olması halinde fazla pancara ortalama fiyatın belirli oranında düşük fiyatlandırılmaktadır. Eksik teslimat yapılması halinde, noksan pancar bedelinin belirli oranında bedelden kesinti yapılmaktadır.

Bu uygulama ile;

– Pancar üretiminin şekerdeki iç talep doğrultusunda artırılarak şeker üretiminin garanti altına alınması,

– Fabrikaların verimlilik ilkelerine göre optimal kapasite ile çalıştırılması,

– Üreticilerimize düzenli ve haklı gelir sağlanması,

– Desteklerin rasyonel kullanılması,

– Uluslararası taahhütlerimiz çerçevesinde öngörülen tarım politikalarına uyum sağlanması,

– İstikrarlı üretimin sağlanması suretiyle yerli ve yabancı sermayenin sektöre girmesine uygun ortam hazırlanması,

– Şekerde pazar büyümesine uyum sağlanması,

öngörülmektedir.

Uygulama, yakında yasalaşması beklenen Şeker Kanun Tasarısının üretimi düzenleyen hükümleri ile uyum arz etmektedir.

2. – İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, İstanbul-Eyüp İlçesi Kemerburgaz bölgesinde yapılan inşaatlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1697)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delâletlerinizi saygılarımla arz ederim. 23.2.2000

Hüseyin Kansu

İstanbul

Eyüp İlçesi Kemerburgaz bölgesinde 3106 sayılı parsel üzerinde yapılan inşaatlar;

1. İmar planına uygun mudur?

2. İmar izni ve ruhsatı var mıdır?

3. Binaların okul olarak kullanıldığına göre iskânı var mıdır?

4. İskânı yoksa deprem bölgesi olan İstanbul’da mezkur yerdeki binaların ruhsatı olmadan öğrencilerce derslik olarak kullanılması doğru mudur?

5. İmarsız, ruhsatsız ve iskânsız bir binaya eğitim ruhsatı verilmiş midir? Elektrik ve su bağlanmış mıdır?

6. Eğitim ruhsatı verilmişse, kanunlara ve yönetmeliklere aykırı imar, ruhsat ve iskânı olmayan binalara eğitim ruhsatı veren ilgililer kimlerdir? İlgililer hakkında herhangi bir kanunî işlem yapılmış mıdır? Başlatılmış mıdır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 4.5.2000

Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.0.MAH.0.65.00.002/80504

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 3.4.2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-4975-7/1697-4889/11551 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu’nun “İstanbul Eyüp İlçesi Kemerburgaz bölgesinde yapılan inşaatlara” ilişkin yazılı soru önergesiyle ilgili olarak;

Önergede yer alan iddiaların incelenmesi ve gerekiyorsa soruşturulması için 29.4.2000 tarihli onayımla müfettiş görevlendirilmiş olup, inceleme ve soruşturmanın sonucuna göre gereği yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

3. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, SSK emeklilerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın cevabı (7/1710)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıda yazılı soruların, Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Hakan Tartan

İzmir

1. 31.12.1999 tarihi itibariyle SSK’dan emekli aylığı almaya hak kazanan kişi sayısı ne kadardır?

2. Yaş itibari ile SSK’dan emekli maaşı alanların dökümü nasıldır?

3. 65 yaşın üzerindeki emeklilere maaş ödenmesinde kolaylık amacıyla yeni bir düzenleme söz konusu mudur?

4. İstatistiklere göre en genç ve en yaşlı SSK emeklilerinin yaş oranı, aldıkları emekli maaşı ve bulundukları şehir neresidir?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 5.5.2000

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/3094/011974

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : 3.4.2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1710-4909/11593 sayılı yazınız.

İzmir Milletvekili Hakan Tartan tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu emeklilerine ilişkin” 7/1710-4909 Esas No.lu yazılı soru önergesi ile ilgili olarak Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere göre;

1999 yılı sonu itibariyle Sosyal Sigortalar Kurumundan aylık almakta olan malûl, yaşlı, dul ve yetimlerin sayısı;

– Malûllük Aylığı Alanlar 58 685

– Yaşlılık Aylığı Alanlar 2 106 088

– Ölüm Aylığı Alanlar 891 997

– İş Kazası-Meslek Hastalığı

Sonucu Sürekli İşgöremezlik Geliri Alanların Sayısı 48 589

– İş Kazası-Meslek Hastalığı Sonucu

Ölüm Geliri Alanların Sayısı 73 467

olmak üzere toplam 3 148 826 kişidir.

Bunlardan yaşlılık aylığı alanların yaş gruplarına göre dağılımı;

Yaş Grupları Kadın Erkek Toplam

-39 15 883 7 106 22 989

40-44 45 420 104 674 150 094

45-49 56 149 307 181 363 330

50-54 65 833 347 409 413 242

55-59 52 856 331 805 384 661

60-64 37 333 258 162 295 495

65-69 28 474 232 791 261 265

70-74 18 604 117 342 135 946

75-79 8 873 46 719 55 592

80+ + 4 972 + 18 502 + 23 474

Toplam 334 397 1 771 691 2 106 088

6.3.1981 tarihli ve 2422 sayılı Kanunun uygulamaya konulduğu tarihten önceki hükümlere göre sigortalılık başlangıç yaşı belirlenmediğinden, 18 yaşın altında daha küçük yaşlarda sigortalı olup kadın ise 20, erkek ise 25 yıllık sigortalılık süresini doldurarak emekli olma imkânı bulunmakta iken, 2422 sayılı Kanun ile 18 yaşından önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olanların sigortalılık süresinin başlangıcı 18 yaşını doldurdukları tarih olarak kabul edilmiş ve 2564 sayılı Kanun ile de 18 yaş uygulamasının ilk defa 1.4.1981 tarihinden sonra sigortalı olanlar için uygulanması esası getirilmiştir.

Bu nedenle, az da olsa kadın ise 38, erkek ise 43 yaşın altında emekli olan sigortalı bulunmaktadır.

Yaşı 38 ve altında olan kadın emekliler, yaşı 43 ve altında olan erkek emekliler ile yaşı 90 ve daha yukarı olan emeklilerin illere dağılımını gösterir tablolar ekte sunulmuştur.

Diğer taraftan, Kurum emeklilerinin maaş ödeme günlerinde banka önlerinde beklemeden kolaylıkla emekli aylıklarını alabilmelerini teminen, emekli aylıkları ödemesini yapan banka sayısının artırılması hususunda çalışmalar sürdürülmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Yaşar Okuyan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

 

 

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Türkiye’nin NATO’ya girişinden bu yana aldığı savunma yardımlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu’nun cevabı (7/1729)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu tarafından yazılı olarak cevap verilmesini saygılarımla arz ederim.

31.3.2000

Zeki Ünal

Karaman

1. Türkiye’nin NATO’ya girdiği tarihten günümüze kadar savunma sanayiimize ABD’nin yapmış olduğu yardım miktarı nedir? Yapılan yardımın ne kadarı hibe, ne kadarı kredi şeklindedir? Verilen kredilerin faiz oranları nedir?

2. NATO’ya üye ülkelerin; Gayrî Safî Millî Hasılalarından savunmaya ayırdıkları pay oranları nedir? Türkiye bu sıralamada kaçıncı durumdadır?

3. TSK’imizde mevcut; uçak, tank ve helikopter sayısı nedir? NATO ülkeleri ile komşu ülkelerdeki sayı ne kadardır?

4. Savunma harcamalarının, Türk ekonomisini nasıl etkilediği konusunda bir analiz yapılmış mıdır? Yapılmış ise sonucu nedir?

T.C.

Millî Savunma Bakanlığı 5.5.2000

Kan. Kar. : 2000/7013-GK

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 10 Nisan 2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-5091 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından verilen, “Türkiye’nin NATO’ya girişinden bu yana aldığı savunma yardımlarına ilişkin” 7/1729 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı Ek’te sunulmuştur.

Arz ederim.

Sabahattin Çakmakoğlu

Millî Savunma Bakanı

Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından verilen 7/1729 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı

1. Türkiye’nin NATO’ya girdiği tarihten günümüze kadar almış olduğu savunma yardımları, NATO’ya üye ülkelerin gayrî safî millî hasılalarından savunmaya ayırdıkları pay ve NATO ülkeleri ile komşu ülkelerdeki uçak, tank ve helikopter sayılarına ilişkin bilgiler Ekteki çizelgelerde gösterilmiştir.

2. Türk Silâhlı Kuvvetleri envanterinde bulunan uçak, tank ve helikopter sayıları ulusal güvenlik nedeniyle bildirilememiştir.

3. Millî Savunma Bakanlığı bütçesi bir ihtiyaç/gider bütçesidir. Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilen yıllık bütçe boyutları refah ve beka arasında yapılan tercihin sonucudur.

Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin hazırlanmasında; Türk Silâhlı Kuvvetlerinin, Anayasa ve Kanunlarla tevdi edilmiş vazifeleri, Askerî ve Politik durum değerlendirmeleri ışığında ele alınarak oluşturulan “Türkiye’nin Millî Askerî Stratejisi” (TÜMAS)’ın öngördüğü hedefler istikametinde hazırlanan “Planlama ve Programlama Direktifi” (PPD), orta ve uzun vadede Türk Silâhlı Kuvvetlerinin Kuvvet yapısı ve bu yapının ihtiyacı olan ana sistemler, harbe hazırlık ve harekâtı idame ile inşaat konularında ulaşmayı amaçladığı hedefleri ortaya koyan “Stratejik Hedef Planı” (SHP), Silâhlı Kuvvetlere tahsisi muhtemel genel bütçe ve bütçe dışı kaynakları kapsayan ve bu kaynakların tahsisi ve kullanılmasına ilişkin esas ve kriterleri belirleyen malî plan ve bu plana dayanılarak hazırlanan “On Yıllık Tedarik Planı” (OYTEP) belirleyici olmaktadır.

Bilgilerinize sunarım.

Sabahattin Çakmakoğlu

Millî Savunma Bakanı

 

 

 

 

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Keçiören-Fatih Sultan Mehmet Hastanesine personel alımına izni verilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1770)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Ülkemizdeki sağlık kuruluşlarının yetersiz olduğu ve hastaların hastane kapılarında kuyruklar oluşturduğu, en acil konularda dahi bazen hastalara bir yıldan daha fazla süreli randevu verildiği malumdur.

Sorular :

1. Sağlık konusundaki bu sıkıntılar bilinmesine rağmen Keçiören Belediyesi tarafından yaptırılan, modern Fatih Sultan Mehmet Hastanesinin açılması için personel alınmasına niçin yıllardır izin verilmiyor?

2. Bu hastanenin açılması için personel alımına ne zaman izin verilecektir?

3. Açılışına izin verilmeyen bunun gibi hangi hastaneler vardır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 4.5.2000

Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı :B.05.0.MAH.0.65.00.002/80492

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 10.4.2000 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1770-5018/11783 sayılı yazısı.

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen ve Başbakan adına tarafımdan cevaplandırılması tensip buyurulan “Ankara-Keçiören Belediyesi tarafından yaptırılan Fatih Sultan Mehmet Hastanesinin açılması için personel alımına niçin izin verilmediğine” ilişkin yazılı soru önergesine cevap teşkil edecek bilgiler aşağıya çıkarılmıştır:

Söz konusu Belediyenin mevcut kadrolarının incelenmesinden; 146 adet Sağlık Hizmetleri Sınıfından kadrosunun bulunduğu, bu kadrolara 1999 ve 2000 yıllarında Başbakanlığın 13.11.1999 gün ve 1999/9 sayılı genelgesi gereğince açıktan atama izin talebinde bulunulmadığı anlaşılmıştır.

Sağlık Bakanlığından alınan 26.4.2000 tarihli ve 6850 sayılı yazıda belediyelerce 1580 sayılı Kanunun 15/53-A maddesi gereğince gönderilen hastane projelerinin, 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu ve 10.1.1983 tarih ve 17924 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Hastaneler Tüzüğüne göre incelenerek gerekli şartları taşıyan hastanelere kaç yatak kapasitesi ile hizmet verebileceğinin bildirildiği, Bakanlığa başvuruda bulunup da açılma izni verilmeyen belediye hastanesi olmadığı ifade edilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

6. – Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, kamu kurumlarına ait tesislerinde kalan depremzedelere ilişkinBaşbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın cevabı (7/1776)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Osman Pepe

Kocaeli

Bilindiği gibi asrın felaketi olarak nitelendirilen 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri Türk halkının hemen hepsini etkilemiştir. Bu depremlerden etkilenmeyen yok denecek kadar azdır. Çok zengin olmasına rağmen bir anda ekmek almak için herkesle sıraya giren insanlar; bütün aile fertlerini depremde kaybetmiş, tek başına kalan insanlar, mallarını kaybetmiş insanlar... Bu manzaraların sayılarına yüzlercesine eklemek mümkün.

Depremden etkilenen bu insanlardan bir kısmı her şeyini kaybetmekle kalmamış, bulunduğu mekanı da terk etmiştir. Depremin bu ağır şartlarında insanlar perişan çaresiz, kimsesiz, yalnız, garip kalmıştır.

Deprem bölgelerinde görünen o ki, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri hâlâ bütün etkileriyle devam ediyor. Birçok gönüllü sosyal kuruluşlar bir adım daha ileri giderek 17 Ağustos’un öneminden hiçbir şey kaybetmediğini gözler önüne seriyor. Bölgede yayın hayatını sürdüren hiçbir mahallî basın-yayın organı yok ki depremden bahsetmesin. Böylece depremden sonra yerle bir olan bölgede 17 Ağustos 1999 sabahının hâlâ devam ettiği, o yörede bulunan ve o hayatı yaşayan insanlar tarafından dile getirilmektedir.

Hal böyleyken hayatta kalıp depremden etkilenenlerin bir çoğunun çilesi bitmek bilmiyor. Bu insanlar, bu ülkenin insanları. Bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen, havasını teneffüs eden insanlar bunlar. Bu devlete vergisini veren, bu ülkede askerliğini yapan, bu ülke için çalışan insanlar bunlar. Bütün ümit ve geleceklerini bu ülke için planlamışlar. Her şeyleri; bu ülke, Türkiye için.

Bu depremzedelerin bir çoğuna hükümet elinde bulunan kamu kuruluşlarını, bilhassa yazın kamp olarak kullandıkları sosyal tesisleri tahsis etmiş. Hükümetin gösterdiği bu güzel hareket ne yazık ki, depremzedelerin yeni bir depremle karşı karşıya kalmalarına neden oldu. Ne olduysa İçişleri Bakanlığının 22.3.2000 tarih ve 98 sayılı faks emriyle 15.4.2000 tarihine kadar bu kampların boşaltılması istendi.

Bunun nedenini anlamak mümkün olmadı. Acaba söz konusu olan kamuya ait olan tesislerde bulunan bu depremezedelerin evleri, işyerleri, aşları, okulları vs. tamamlandı mı? Yoksa bu insanlar başlarının çaresine mi baksınlar? Bu çaresiz insanlar başka ülkelere iltica mı etsinler?

1. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait dinlenme tesislerinde ikâmet ettirilen depremzelerin buradan çıkartılmalarının gerekçesi nedir?

2. Deprem dolayısıyla, bu tesislerde kalan insanların kendi memleketlerinde oturabilecekleri müsait evleri var mıdır? Şayet ikâmet edecekleri birer konutları yoksa bu insanlar yeni bir mağduriyete maruz kalmazlar mı?

3. Sosyal tesislerde ikâmet ettirilen bu depremzedeler konut yardımından faydalanıyor mu?

4. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesislerin boşaltılması sonucu göçe zorlanan bu depremzede insanların memleketlerinde oturabilecekleri evleri var mıdır?

5. Bu sosyal tesislerin boşaltılması halinde bu tesislerden kimler yararlanacak? Bu devlete vergisini veren, bu ülke için askerlik yapıp icabında canını seve seve veren bu depremzede insanlarımız bu tesislerden faydalanmayıp kimler faydalanacak? Kamuya ait bu sosyal tesislerde dinlenecek olan memur veya diğer kimseler bir yaz boyunca bu tesislere gitmezse olmaz mı?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 20.4.2000

Kriz Merkezi

Sayı : 123

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 10.4.2000 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.027-/1776-5035/11865 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 18.4.2000 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-201-45/1831 sayılı yazısı.

Kocaeli Milletvekili Osman Pepe tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve ilgi (b) yazı ile Sayın Başbakanımız adına tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen ilgi (a) soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde iki büyük üzücü deprem yaşayan ülkemizde yüz binin üzerinde vatandaşımız geçici barınmaya ihtiyaç duymuş olup, devletimiz; halkımız, kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşların katkılarıyla büyük olumsuzluklar yaşanmadan depremden zarar gören insanlarımıza gerekli yardımı yapmıştır.

Bu çerçevede 17 Ağustos 1999 tarihlerinde meydana gelen Marmara depremi sonrasında 21.8.1999 tarihinde Bakanlığımca yayımlanan emirle, adlî ve askerî tesisler hariç olmak üzere kamuya ait tüm sosyal ve eğitim tesisleri ile kamplar depremzede vatandaşlarımızın geçici barınmalarını sağlamak amacıyla boşaltılmıştı.

12 Kasım 1999 tarihinde meydana gelen Bolu-Düzce depreminin havaların soğuk olduğu bir döneme rastlaması sebebiyle; bu şekilde boşaltılan ve toplam 42 338 yatak kapasitesi bulunan bu tesislere ilgi artmış ve her iki deprem sebebiyle geçici barınmaları sağlanan depremzede sayısı 8 590’a ulaşmıştır.

Havaların ısınması ile birlikte depremzede vatandaşlarımız bölgelerine kendiliğinden dönmeye başlamış ve tesislere rağbet azalmış, toplam 1013 hak sahibi depremzede sosyal tesislerde barınmakta iken, depremzedelerin bölgelerine dönmelerini sağlamayı, bu şekilde hem deprem bölgesinin canlanmasını hem de depremzedelerin normal yaşamlarına dönmelerini amaçlayan İçişleri Bakanlığı Kriz Merkezinin ekte sunulan 22.3.2000 tarih ve 98 no.lu mesajı ilgili 25 il valiliğine gönderilmiştir.

Mesajın 4 üncü maddesinin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, depremzede vatandaşlarımızın mağdur edilmemesi için deprem bölgesi Valileri her türlü tedbiri almakla görevlendirilmişlerdir.

98 sayılı mesajımızın uygulanması sonucu; 557 depremzede vatandaşımız illerine geri dönmüş valiler tarafından gerekli tedbirler alınmış olduğundan herhangi bir problem yaşanmamıştır.

456 depremzede vatandaşımızın ise okulların kapanmasını takiben hak sahibi oldukları yerleşim yerlerine dönmeleri sağlanacak olup, bu depremzedelerin de herhangi bir sorunla karşılaşmamaları için deprem bölgesi İl Valileri ve Afet Bölge Koordinatör Valisince gerekli her türlü tedbir alınmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan

İçişleri Bakanı

7. – Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, pancar üreticilerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun cevabı (7/1792)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

1. Pancar bedelleri ne zaman ödenecektir?

2. Pancar ekicisine uygulanan kotayı kaldırmayı düşünüyor musunuz?

3. Kota kalkmayacak ise küçük arazi sahiplerini kota uygulaması dışında tutmayı düşünüyor musunuz?

4. 1999 yılında hava muhalefeti sebebi ile kota tonajını tamamlayamayan ekiciye bir kolaylık düşünüyor musunuz?

T.C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 5.5.2000

Bağlı ve İlgili Kuruluşlar

Dairesi Başkanlığı

Sayı: B.140-BİK/0000003/SÖ-2/701

Konu: Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın Bakanlığımıza muhatap 17.4.2000 tarih, 1817 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan’ın, Sayın Başbakana tevcih ettiği ancak Sayın Başbakan tarafından kendileri adına koordinatörlüğümde cevaplandırılması istenilen soru önergesine ilişkin cevabımız ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu

Sanayi ve Ticaret Bakanı

Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın 5.4.2000 Gün ve 7/1792-5068 Sayılı

Yazılı Soru Önergesine Verilen Cevaplar

Soru 1. Pancar bedelleri ne zaman ödenecektir?

Cevap 1. Pancar üreticisi ile yapılan Şeker Pancarı Üretim Sözleşmesinde “Ödemeler Nisan sonuna kadar tamamlanır. Kat’i bedel ödemelerinin bu tarihe kadar bitirilmemesi halinde üreticinin bakiye pancar bedeli alacağına, 30 Nisan’dan sonra geçen süre için T.C. Ziraat Bankasının o süre içerisinde ziraî kredilere uyguladığı faiz tahakkuk ettirilir” hükmü yer almaktadır. 1999 yılında üreticiden alınan 13 milyon 223 bin ton pancar için 369 trilyon TL. tahakkuk etmiş, bugüne kadar aynî ve nakdî avans olarak 140 trilyon TL. ödenmiştir. Üreticiye bakiye borcumuz olan toplam 229 trilyon TL. üretim sözleşmelerine uygun olarak 1 Mayıs 2000 tarihinden itibaren ödenmeye başlanmıştır.

Soru 2. Pancar ekicisine uygulanan kotayı kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 2. Kuruluşumuzca 1998 yılında başlatılan kota uygulamasının temel amacı, şeker üretiminde istikrarın ve kendi kendine yeterliliğin yanı sıra, üreticilerimize düzenli bir gelir güvencesi sağlanması, üretici desteklerinin rasyonel kullanılması, fabrikaların optimal kapasite ile çalıştırılarak en yüksek verim düzeylerine ulaşılmasıdır.

Yurtiçi talebin üzerinde bir şeker üretimi durumunda ihracat kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim kota öncesi dönemden süregelen şeker fazlalıkları eritilemediğinden Kuruluşumuz 1999 yılında 505 bin ton şeker ihraç etmiştir. Bu yıl içinde 710 bin ton ihracat programlanmıştır. Dünya borsa fiyatları, ucuza mal edilen kamış şekerinden dolayı ülkemiz maliyetlerinin çok altındadır. İhracat durumunda dünya fiyatları ile Kuruluşumuz fiyatları arasındaki büyük fark Hazine tarafından “görev zararı” olarak Kuruluşumuza ödenmekte, bu da Hazineye önemli yükler getirmektedir. Bu nedenle ihracat ülke ekonomisi bakımından tercih edilmemektedir. Gerek ülke çıkarları, gerek üretici gelirlerinin sürekliliği gözetilerek kota uygulamasının önümüzdeki yıllarda da sürdürülmesi planlanmaktadır. Uygulamada karşılaşılan bir takım aksaklıklar düzeltilecektir.

Öte yandan kota dahilinde normal fiyattan satın alınan pancar 1998 yılında toplam pancar bedelinin % 88,6’sını oluştururken bu oran 1999 yılında % 98,3’e yükselmiştir. Bu da üreticinin kotayı benimsediğini göstermektedir.

Soru 3. Kota kalkmayacak ise küçük arazi sahiplerini kota uygulaması dışında tutmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 3. Pancar üçlü münavebe bitkisi olduğundan aynı tarlaya iki yılın ardından ekilmektedir. Kuruluşumuza bağlı üreticilerin % 40’ının 1 hektarın altında pancar ekimi yapılmaktadır. Büyük bir üretici kitlesinin kota uygulaması dışında bırakılması, pancar üretiminin istikrarını hedefleyen programın amacından sapmasına neden olacaktır. Ayrıca küçük arazi sahiplerinin kota uygulamasının dışında tutulması işletme arazilerinin daha küçük ve parçalı olmasını teşvik edeceğinden ekonomik işletmecilikten iyice uzaklaşılacaktır.

Soru 4. 1999 yılında hava muhalefeti sebebi ile kota tonajını tamamlayamayan ekiciye bir kolaylık düşünüyor musunuz?

Cevap 4. Şeker pancarı üretim sözleşmesine göre don, sel, aşırı kuraklık ve Kuruluşumuzca kabul edilebilecek diğer mücbir sebeplerden dolayı düşük üretim gerçekleştiren üreticilerin pancar bedellerinde herhangi bir fiyat indirimi yapılmamaktadır. Ancak bu durumdaki üreticilerin hasardan sonra on gün içerisinde Kuruluşumuza yazılı olarak başvurmaları ve bunun ardından üretici temsilcisi ve kuruluşumuz elemanlarından oluşan komisyon tarafından yapılacak inceleme sonucunda, belirlenen sebeplerin geçerli sayılması gerekmektedir. Durumlarını bildirmek üzere süresi içerisinde yazılı ihbarda bulunmayan üreticilerin bu konudaki talepleri sözleşme gereği değerlendirmeye alınmamaktadır.

8. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, TMO’nun buğday alımlarında yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı (7/1803)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

İlyas Yılmazyıldız

Balıkesir

Sorular:

1. TMO, 16.11.1999 tarihinde gönderdiği çağrı mektubu ile firmaları, 440 000 MT Kırmızı ekmeklik buğday, 195 000 MT Beyaz Ekmeklik Buğday, 275 000 MT Makarnalık buğday ve 40 000 MT çavdar olmak üzere toplam 950 000 MT ihraç etmek amacıyla 24.11.1999 tarihinde ihaleye çağırmış, o gün yapılan ihalede ise şartname maddelerine uymayarak sadece 100 000 MT Beyaz Ekmeklik Buğday ve 25 000 MT Kırmızı ekmeklik buğday satmaya karar vermiş, bakiye 825 000 MT hububatın satışından vazgeçmiştir. 3.12.1999 firmaları yeniden ihaleye çağırmış ve 13.12.1999 tarihinde yapılan ihalede 425 000 MT Kırmızı ekmeklik buğdayı, 90 000 MT beyaz ekmeklik buğdayı ve 275 000 MT makarnalık buğdayı satmıştır. Hububat fiyatlarının dünya piyasalarında hızla bir düşüş trendine girdiği dönemde bu ihalenin yapılmasından devlet ne kadar zarara uğratılmıştır? 24.11.1999 tarihinde yapılan ihalede neden şartnameye uyulmamıştır? Gerekçeleri nelerdir?

2. TMO, sermayesinin tamamı devlete ait olan ve iktisadî alanda ticarî esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan bir Kamu İktisadî Teşebbüsü olup, 233 Sayılı KHK gereği Genel Müdürü, Yönetim Kurulu Üyeleri ve her çeşit personeli verilen sermayeyi ve sağlanan diğer kaynakları verimlilik ve kararlılık esaslarına göre kullanmak ve değerlendirmek hususunda sorumlu iken, yönetimin 24.11.1999 tarihinde dünya piyasa fiyatları yüksek ve gelen tekliflerde o seviyede iken, normal olarak bir günde tamamlanması gereken ihaleyi üç günde tamamlaması ve sonuçta hiçbir gerekçe göstermeden buğdayı satmaktan vazgeçmesi dünya piyasalarında hızla bir düşüş trendine girdiği 13.12.1999 tarihinde yapılan ihaleyle TMO’nun yaklaşık 6 milyon $ (Dolar) zarara uğratılmasının sorumluları kimlerdir? TMO’ne verilmiş olan sermaye ve diğer kaynaklar bu şekilde verimlilik ve kararlılık esaslarına göre kullanılmış ve değerlendirilmiş olmakta mıdır?

3. TMO tarafından satılan buğdayın % 60’ının ucuz fiyatla “Glencore” firması tarafından alındığı bu alım-satım işlemlerinde usulsüzlükler olduğu iddiaları ile soruşturma açılmış mıdır? Soruşturma açılmış ise hangi tarihte ve hangi nedenle kaç soruşturma açılmıştır? Soruşturma neticeleri ne olmuştur?

4. Özellikle TMO tarafından buğday alım ve satımları ile ilgili olarak çok sayıda usulsüzlük iddiaları zaman zaman dile getirilmektedir. Bununla ilgili olarak soruşturma açılmış mıdır? Ne zaman ve ne sebeple soruşturma açılmıştır? Soruşturma sonuçları nedir?

5. 1999 yılı ekim kampanyası döneminde 9 500 ton buğday ve 1 000 ton çeltik alımı yapan Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğünün kapatılarak Ekip Şefliğine dönüştürülmesi kararını Bakanlık olarak tekrar gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz? TMO Gönen Ajans Müdürlüğü olarak hizmete devam edecek midir?

6. Çiftçilerimize ürün alımı ve diğer hizmetleri verebilmesi için Susurluk ilçemizde Toprak Mahsulleri Ofisine Bağlı Ekip Şefliği kurulacak mıdır? Kurulacak ise ne zaman kurulacaktır?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 5.5.2000

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı: KDD.SÖ.1.01/1446

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 28.4.2000 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5373 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde gönderilen Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız’a ait 7/1803-5099 esas nolu yazılı soru önergesine ilişkin bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hüsnü Yusuf Gökalp

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi

Önerge Sahibi : İlyas Yılmazyıldız

Esas No. : 7/1803-5099

Soru 1. TMO, 16.11.1999 tarihinde gönderdiği çağrı mektubu ile firmaları, 440 000 MT Kırmızı ekmeklik buğday, 195 000 MT Beyaz Ekmeklik Buğday, 275 000 MT Makarnalık buğday ve 40 000 MTçavdar olmak üzere toplam 950 000 MT ihraç etmek amacıyla 24.11.1999 tarihinde ihaleye çağırmış, o gün yapılan ihalede ise şartname maddelerine uymayarak sadece 100 000 MT Beyaz Ekmeklik Buğday ve 25 000 MT Kırmızı ekmeklik buğday satmaya karar vermiş, bakiye 825 000 MT hububatın satışından vazgeçmiştir. 3.12.1999 firmaları yeniden ihaleye çağırmış ve 13.12.1999 tarihinde yapılan ihalede 425 000 MT Kırmızı ekmeklik buğdayı, 90 000 MT beyaz ekmeklik buğdayı ve 275 000 MT makarnalık buğdayı satmıştır. Hububat fiyatlarının dünya piyasalarında hızla bir düşüş trendine girdiği dönemde bu ihalenin yapılmasından devlet ne kadar zarara uğratılmıştır? 24.11.1999 tarihinde yapılan ihalede neden şartnameye uyulmamıştır? Gerekçeleri nelerdir?

Cevap 1. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından, Bakanlar Kurulu kararı ile kendisine verilen görev kapsamında her yıl hububat ürünü destekleme alımları yapılmaktadır. Özellikle 1996 yılından başlamak üzere ülkemiz üretimi ve yine Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmiş olan destekleme alım fiyatları ile bağlantılı olarak buğday ve arpa alım miktarlarında önemli artış olmuştur. Bu durum aşağıdaki tabloda görülmektedir.

Buğday Arpa

Alım Miktarı Alım Miktarı Toplam

Yıl (Ton) (Ton) (Ton)

1996 632 000 623 000 1 255 000

1997 3 435 000 1 840 000 5 275 000

1998 5 212 000 1 914 000 7 126 000

1999 4 208 000 819 000 5 027 000

Toplam 13 487 000 5 196 000 18 683 000

Uzun yıllardan beri uygulanageldiği üzere her alım kampanyasından sonra, alımı gerçekleştirilen ürünler öncelikle iç piyasaya sunulmakta, ihtiyaç fazlası kısım ise ekonomik kurallar çerçevesinde gerek finansman, gerekse bir sonraki alım kampanyasına boş depo temini amaçlarıyla, yine ilgili Bakanlar Kurulu kararları ile verilen yetkiye dayanılarak gerçekleştirilen uluslararası ihaleler yoluyla ihraç edilmektedir.

Bu uygulama paralelinde, 1996 yılında 1 (bir), 1997 yılında 5 (beş), 1998 yılında 10 (on), 1999 yılında 4 (dört) ve 2000 yılında da 2 (iki) olmak üzere toplam 22 (yirmi iki) ihale neticesinde ihaleye çıkılan miktarın % 66’sı satılmıştır.

Aynı uygulama doğrultusunda, 1999-2000 dönemi hububat ürünü destekleme alım kampanyasından oldukça uzun bir süre sonra, 16.11.1999 tarihinde yayımlanmış olan gazete ilanı ve firmalar ile yurtdışı ticaret müşavirliklerimize gönderilen ihracat ihalesi çağrı mektubu ile 950 000 tona kadar hububatın ihracatı için 24.11.1999 tarihinde ihale yapılacağı bildirilmiştir. Bu ihale de dahil olmak üzere, yapılan bütün ihalelerde satışı öngörülen miktarlar azami miktarlardır.

24.11.1999 günü saat 10.00’da firma temsilcileri ile basın mensuplarının da iştirakiyle gerçekleştirilen ihale neticesinde; 2 (iki) ayrı firmaya toplam 125 000 tonluk satış yapılmıştır. Bu satışta, gerek alt komisyon, gerekse I nolu ihale komisyonu tarafından yapılan inceleme ve değerlendirmeler neticesinde toplam 125 000 tonluk satış gerçekleştirilmiştir. Bu inceleme ve değerlendirmelerde, önergenizde ifade edildiği üzere şartname maddelerine uymamak değil, bilakis şartname maddelerine uyulması söz konusudur. Şöyle ki 950 000 tona kadar hububatın ihracı amacıyla düzenlenmiş olan ihaleye 15 ayrı uluslararası firmadan toplam 6 165 000 tonluk teklif alınmıştır. Ancak, yukarıda da özellikle vurgulandığı üzere, komisyonlarca yapılan titiz inceleme neticesinde, gerek tekliflerin bir kısmının şartnameye uygun olmaması, gerekse verilen fiyatların bir kısmının o günkü koşullarda yeterli görülmemesi nedenleriyle toplam 125 000 tonluk satış yapılmıştır. Şayet bu nedenler dikkate alınmamış olsaydı, yani şartnameye uygun hareket edilmeseydi, 950 000 tonun tamamı rahatlıkla satılmış olurdu. Şartnameye uyulmaması veya 825 000 ton hububatın satışından vazgeçilmesi gibi bir durum kesinlikle mevzubahis değildir. Anlaşıldığı kadarıyla, tarafınıza ulaştırılan bilgiler, şartnameye uyuldu yerine, uyulmadı şeklinde olmuştur. Nitekim, bu ihaleyi müteakip, şartnamenin ilgili maddesi yeniden düzenlenmiştir.

Bu ihalenin akabinde, 13.12.1999 tarihinde, toplam 790 000 tona kadar hububatın ihracı amacıyla gerçekleştirilmiş olan ihale neticesinde de bütün ihalelerde olduğu gibi ilgili komisyonlar tarafından her yönüyle yapılan titiz inceleme ve değerlendirmeler neticesinde 5 (beş) ayrı firmaya 395 000 tonluk satış yapılmıştır. Bu ihaleye de toplam 11 (onbir) ayrı uluslararası firmadan 2 585 000 tonluk teklif alınmış, yine bir önceki ihalede olduğu gibi, gelen tekliflerden gerek şartnameye uygunluk, gerekse fiyat yönünden uygun olanların kabulü sonucu toplam 395 000 tonluk satış yapılmıştır.

Aradan geçen bu süre zarfında, Ruters Haber Ajansı ekranlarından takip edilmekte olan dünya hububat piyasası ticari fiyatlarında ise önemli türde bir değişiklik olmamıştır.

Tamamı çok uzun yıllardan bu yana günlük olarak takip edilmekte olan fiyatlarda hızlı bir düşüş trendi değil, bilakis aradaki günlerde artış dahi gözlenmiştir. Kaldı ki, herbir ihale birbirinden bağımsız bir özellik arzetmektedir. Bu nedenle, ihaleleri birbiri ile kıyaslamak yanlıştır. Fiyatlarda, uluslararası arz ve talep durumuna bağlı olarak anlık iniş ve çıkışlar her zaman mümkündür. Önergenizde bahsedilen ihalelerin hiçbirinde devleti zarara uğratma gibi bir durum asla mevzubahis değildir.

16.11.1999 tarihinde 18.4.2000 tarihine kadar gerçekleşen fiyatlar bir haftalık dilimler halinde aşağıda sunulmuştur. İncelendiğinde de görüleceği üzere bu dönemde inişler ve çıkışlar yaşanmıştır. Ancak, hiçbir zaman iddia olunduğu gibi hızlı bir düşüş trendi söz konusu olmamıştır.

Fransız Fransız ABD

Tarih (Kır. Ekm. Buğ.) (Arpa) (Arpa)

24.11.1999 90,55 99,45 101,50

1.12.1999 89,80 97,50 103,00

8.12.1999 92,30 100,95 101,00

13.12.1999 86,70 100,45 102,00

20.12.1999 87,15 101,75 102,00

27.12.1999 87,30 101,90 102,00

4.1.2000 86,85 101,85 105,00

Fransız Fransız ABD

Tarih (Kır. Ekm. Buğ.) (Arpa) (Arpa)

11.1.2000 89,70 101,80 106,00

18.1.2000 92,90 102,20 106,00

24.1.2000 96,10 104,05 107,00

31.1.2000 93,60 105,00 ........

7.2.2000 95,65 106,15 106,00

14.2.2000 95,70 104,20 107,00

21.2.2000 97,35 104,60 106,00

28.2.2000 92,70 101,45 105,00

6.3.2000 91,55 103,05 106,00

13.3.2000 95,00 102,80 109,00

20.3.2000 97,95 102,40 111,00

27.3.2000 96,95 102,60 108,00

3.4.2000 94,05 103,45 109,00

10.4.2000 97,50 105,65 110,00

17.4.2000 99,50 108,65 110,00

2. TMO, sermayesinin tamamı devlete ait olan ve iktisadî alanda ticarî esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan bir Kamu İktisadî Teşebbüsü olup, 233 Sayılı KHK gereği Genel Müdürü, Yönetim Kurulu Üyeleri ve her çeşit personeli verilen sermayeyi ve sağlanan diğer kaynakları verimlilik ve kararlılık esaslarına göre kullanmak ve değerlendirmek hususunda sorumlu iken, yönetimin 24.11.1999 tarihinde dünya piyasa fiyatları yüksek ve gelen tekliflerde o seviyede iken, normal olarak bir günde tamamlanması gereken ihaleyi üç günde tamamlaması ve sonuçta hiçbir gerekçe göstermeden buğdayı satmaktan vazgeçmesi dünya piyasalarında hızla bir düşüş trendine girdiği 13.12.1999 tarihinde yapılan ihaleyle TMO’nun yaklaşık 6 milyon $ (Dolar) zarara uğratılmasının sorumluları kimlerdir? TMO’ne verilmiş olan sermaye ve diğer kaynaklar bu şekilde verimlilik ve kararlılık esaslarına göre kullanılmış ve değerlendirilmiş olmakta mıdır?

Cevap 2. TMO’nun uluslararası ihalelerinde opsiyon, önergenizde belirtildiği gibi 1 (bir) gün değil, 2 (iki) gündür. Ancak, şartnameye aykırı tekliflerin fazla sayıda olması nedeniyle firmalardan ek opsiyon talep edilmiştir. Aksi durumda, şartnameye uyan tekliflerin tespiti yapılamayacak ve önergenizde iddia olunan fiil gerçekleşecekti.

Ayrıca, 6 milyon $ gibi bir zararın nasıl hesaplandığı ve neye dayandırıldığı anlaşılamamıştır. Kaldı ki, böyle bir zarar da söz konusu değildir. Şöyle ki, bu ihale de dahil olmak üzere, 1999-2000 dönemi hububat ürünü destekleme alım kampanyasından sonra gerçekleştirilmiş olan son 4 (dört) ihracat ihalesi neticesi satışlara bakacak olursak; 13.12.1999 ihalesinde 91,35 US$/ton birim fiyatla 25 000 ton beyaz ekmeklik buğday satılmışken, 24.1.2000 tarihli ihalede (8,11 US$/ton artışla) 99,46 US$/ton fiyatla 145 000 ton satılması, yine aynı ihalede 85,68 US$/ton birim fiyatla 100 000 ton kırmızı ekmeklik buğday satılmışken, 24.1.2000 tarihli ihalede (10,07 US$/ton artışla) 95,75 US$/ton fiyatla 265 000 ton satılması, 3.4.2000 tarihli ihalede ise (13,42 US$/ton artışla) 99,10 US$/ton fiyatla 125 000 ton satılması ile milyonlarca dolar kazanılmıştır. Bu hesaplamaları daha farklı biçimlerde artırmak da mümkündür.

Ancak, yukarıda da belirtildiği üzere, tarafınıza ulaştırılan bilgiler gerçeklerden uzak ve tamamen konuyu saptırmaya yönelik yanlış değerlendirmelerdir. Her ihaleyi kendi içerisinde değerlendirmek esastır. Sonuç olarak, 6 milyon $ gibi nasıl hesaplandığı belli olmayan bir zarar kesinlikle söz konusu değildir ve olamaz.

Soru 3. TMO tarafından satılan buğdayın % 60’ının ucuz fiyatla “Glencore” firması tarafından alındığı bu alım-satım işlemlerinde usulsüzlükler olduğu iddiaları ile soruşturma açılmış mıdır? Soruşturma açılmış ise hangi tarihte ve hangi nedenle kaç soruşturma açılmıştır? Soruşturma neticeleri ne olmuştur?

Cevap 3. TMO tarafından satılan buğdayın % 60’ının ucuz fiyatla “Glencore” firması tarafından alındığı ve bu alım-satım işlemlerinde usulsüzlükler olduğu iddiası tamamen dayanaktan yoksun bir iddiadır. Bahsedilen ihalede adı geçen firmaya hiç satış yapılmamış, 1996 yılında gerçekleştirilen 1 (bir) ihale neticesinde satışı yapılan hububatın tamamı, 1997 yılında gerçekleştirilen 3 (üç) ihalede 6 (altı) ayrı firmaya satışı yapılan hububatın % 40’ı, 1998 yılında gerçekleştirilen 10 (on) ihalede 16 (onaltı) ayrı firmaya satışı yapılan hububatın % 42’si, 1999 yılında gerçekleştirilen 4 (dört) ihalede 11 (onbir) ayrı firmaya satışı yapılan hububatın % 35’i ve 2000 yılında gerçekleştirilen 2 (iki) ihalede 12 (oniki) ayrı firmaya satışı yapılan hububatın % 27’si bu firmaya satılmıştır. 1999-2000 dönemi hububat ürünü destekleme alım kampanyasından sonra gerçekleştirilen 4 (dört) ihalede ise 12 (oniki) ayrı firmaya satışı yapılan hububatın yine % 27’si bu firmaya satılmıştır. Söz konusu ihaleler de dahil olmak üzere, bütün işlemler, zaman zaman denetlenmektedir. Bu denetlemelerde, söz konusu 5 (beş) yıllık süre içerisinde bugüne kadar herhangi bir usulsüzlük tespit edilmemiştir.

Soru 4. Özellikle TMO tarafından buğday alım ve satımları ile ilgili olarak çok sayıda usulsüzlük iddiaları zaman zaman dile getirilmektedir. Bununla ilgili olarak soruşturma açılmış mıdır? Ne zaman ve ne sebeple soruşturma açılmıştır? Soruşturma sonuçları nedir?

Cevap 4. Son 5 (beş) yıllık süre içerisinde gerçekleştirilen 22’si (yirmi iki) “İhracat”, 4’ü (dört) ise “İthalat” olmak üzere toplam 26 (yirmi altı) ayrı uluslararası ihale ile ilgili olarak bugüne kadar muhtelif zamanlarda yapılan denetimlerde herhangi bir usulsüzlük tespit edilmemiştir.

Toprak Mahsulleri Ofisince yapılmakta olan iç satışlar ise yönetim kurulunun belirlediği fiyat ve esaslar çerçevesinde yürütülmekte olup, iç sevkiyatlar da yine yönetim kurulunun belirlediği esaslar doğrultusunda bölgelerce yapılan ihaleler sonucunda gerçekleştirilmektedir. Satışlarımız, müracaat eden herkese stoklarımız ölçüsünde ayrım yapılmaksızın aynı fiyat ve esaslarla yapılmaktadır.

Gerek satış konularında gerekse taşımalar konusunda işyerleriyle ilgili münferit şikâyetler gelmesi halinde konu incelettirilerek gerekli müdahaleler zamanında yapılmaktadır.

Hububat alımlarıyla ilgili olarak, Toprak Mahsulleri Ofisi her yıl Bakanlar Kurulu kararı ile Resmî Gazete’de yayımlanan “Hububat Ürünü Destekleme Alımı ve Satımı Hakkındaki Karar” doğrultusunda kararname esasları çerçevesinde üreticilerden alım yapmaktadır.

Üretici satmak istediği ürününü TMO alım noktalarına getirmekte, burada ürün üreticinin huzurunda TMO alım baremlerine göre eksperlerce analize tabi tutularak fiyatlandırılmaktadır. Bulunan fiyat üretici tarafından kabul görür ise ürününü TMO’ya satmaktadır. Şayet bulunan analize göre ürüne verilen fiyatı üretici beğenmez ve analize itiraz eder ise getirmiş olduğu üründen alınan numune bölge ve genel müdürlük laboratuvarlarında tekrar analize tabi tutulur ve fiyat belirlenir.

Sonuçta işyeri ile bölge veya genel müdürlük laboratuvarları arasında farklılıklar çıkarsa, alım yapan ilgililer hakkında gerekli inceleme ve soruşturmalar yapılır.

Ayrıca bakanlığımızca bu yönde intikal eden en ufak uyarı ve ihbarların üzerine titizlikle gidilerek gerekli soruşturmalar yaptırılır.

Alımla ilgili tüm işlemler üreticinin huzurunda cereyan ettiğinden alımla ilgili bugüne kadar sorun yaşanmamıştır.

Soru 5. 1999 yılı ekim kampanyası döneminde 9 500 ton buğday ve 1 000 ton çeltik alımı yapan Toprak Mahsulleri Ofisi Gönen Ajans Müdürlüğünün kapatılarak Ekip Şefliğine dönüştürülmesi kararını Bakanlık olarak tekrar gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz? TMO Gönen Ajans Müdürlüğü olarak hizmete devam edecek midir?

Cevap 5. 2.3.2000 tarihinde yapılan TBMM KİT Komisyonu toplantısında “TMO Taşra Teşkilâtı Reorganizasyonu” çalışması ile ilgili olarak TBMM KİT Komisyonu tutanaklarında yer alan “iş hacmi küçük olan ve diğer alım merkezlerine çok yakın mesafede bulunan alım yerlerinin gözden geçirilerek faaliyetlerine gerek görülmeyenlerin kapatılması ve bilhassa belli bir düzeyde alım yapması mümkün olmayan yerlerde yeni işyeri açılmaması” temennisinin “Ajanslarda son beş yıllık alım ortalaması 1 000 tondan daha aşağı ve/veya en yakın işyerine uzaklığı 20 km.’den daha az olan işyerleri ile şube müdürlüklerinde son beş yıllık alım ortalaması 5 000 tondan daha aşağı ve/veya en yakın şubeye uzaklığı 30 km.’den daha az olan işyerinin statü değişikliğine uğraması, ancak statü değişikliğine uğrayan işyerlerinin tamamının çiftçiye hizmet yönünden statü değişikliğine uğramamış gibi faaliyetlerini sürdürmesi” şeklinde değerlendirilmesi yönündeki teklifleri doğrultusunda Gönen işyerimiz eskiden olduğu gibi ajans olarak faaliyetine devam edecektir.

Soru 6. Çiftçilerimize ürün alımı ve diğer hizmetleri verebilmesi için Susurluk ilçemizde Toprak Mahsulleri Ofisine Bağlı Ekip Şefliği kurulacak mıdır? Kurulacak ise ne zaman kurulacaktır?

Cevap 6. Alım dönemlerinde geçici alım merkezlerinin açılıp açılmaması o yılki üretim ve ihtiyaç durumu dikkate alınarak değerlendirilmektedir. Bu meyanda Susurluk Ekip Şefliği de alım döneminde bu çerçevede değerlendirilmeye alınacaktır.

9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay İlindeki tütün üretimine ve fiyatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in cevabı (7/1826)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen’in yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer

Hatay

Hatay İli ve İlçeleri ülkemiz tütün üretiminde önemli bir yere sahiptir. Buna paralel olarak yöre insanının büyük bir bölümü geçimini tütün üretimine bağlamıştır.

Durum böyle iken konu ile ilgili yetkili kurumlar, yöremizde üretilen tütün değerlendirilmesinde fiyat, kota yönünden Ege ve Karadeniz Bölgesine göre farklı tutulması, üretim bazında diğer bölgelere göre daha az kota, kalite bazında daha az fiyat verilmesi, bunun yanında yöremize kota verilirken ruhsatlı tarlaların yeniden tespiti yapılarak baz alınması yerine, geçmiş yıllarda teslim edilen tütün miktarının baz alınması neticesinde, tütün üreticimizin ürettiği ürünün bir kaç katı elinde kalmakta ve kota kapsamındaki tütüne de diğer bölgelere göre daha az fiyat verildiğinden dolayı, ürününü üretim maliyetinin altında satmak zorunda bırakılmaktadır. Tekel İşletme Müdürlüğüne bağlı Hatay İlimiz ve İlçelerindeki tütün depolarının yetersiz ve elverişsiz olduğundan dolayı da tonlarca tütün çürümeye terk edilmiştir.

S-1. Hatay İlimiz ve İlçelerinde üretilen tütünün diğer bölgelerde üretilen tütünlerden kalite farklılığının bulunması ve sigara harmanlarında kullanılarak ihracat imkânı sağlamasına rağmen, neden Ege ve Karadeniz Bölgesi tütününden farklı kota ve fiyat uygulaması yapılmaktadır?

S-2. Hatay İli bünyesinde 1999 yılı itibarı ile 13 000 ton üretimi olmasına rağmen 5 244 ton kota verilmiştir. Aradaki fark için ilave kota verilemez mi? Kota dışı üreticinin elinde kalan tütünlere çiftçimizin zararını karşılayacak bir ödeme yapmayı düşünüyor musunuz?

S-3. Yöremizdeki ruhsatlı tarlaların yeniden tespiti yapılarak şahsa göre değil de, bu verilere göre kota düzenlemesi yapılamaz mı?

S-4. Yöremizdeki tütün piyasası Ege ve Karadeniz Bölgesi ile aynı zamanda açılamaz mı?

S-5. Altınözü İlçemizde bulunan tütün ambarlarının 11 000 üreticiye göre kapasitelerinin artırılması ile ilgili bir çalışmanız var mıdır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 8.5.2000

(Sn. Rüştü Kâzım Yücelen)

Sayı: B.02.0.009/1081

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Kanun ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 28.4.2000 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1826-5143/12305 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Sn. Mustafa Geçer tarafından verilen 7/1826-5143/1604 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla. Rüştü Kâzım Yücelen

Devlet Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in 13.4.2000 tarih ve 7/1826-5143/1604 kayıt nolu

yazılı soru önergesinin cevabıdır

Cevap 1. Ekici Tütün Fiyatları; ekici maliyetleri, bir dekardan elde edilen ekici kârı, alternatif tarım ürünlerine uygulanan fiyat, iç ve dış alıcı talepleri ve ihracat fiyatları dikkate alınarak bölgeler itibariyle belirlenmektedir.

1998-1999 ve 2000 ürün yıllarına ait kota uygulamaları; 1997/1 sayılı Bakanlıklararası Tütün Kurulu Kararları doğrultusunda iç tüketim, ihracat ve stok miktarları dikkate alınarak tespit edilmiştir. Uygulamada bölgeler arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Üretici kotaları tespit edilirken son 3 yıllık bedelli üretim uygulamaları baz alınmaktadır.

Cevap 2. 1999 yılı ürünü ile ilgili ülke genelinde üretim kotaları 1997/1 sayılı Bakanlıklararası Tütün Kurulu Kararları doğrultusunda dağıtılmıştır. Hatay İli ve İlçelerinin geriye doğru son 3 yıllık üretimi; 1996 yılı ürünü 5 502 ton, 1997 yılı ürünü 9 250 ton, 1998 yılı ürünü 11 093 ton olmak üzere toplam 25 845 ton olarak gerçekleşmiştir. Kayıtlarımızın tetkikinde ihraç edilen ve iç tüketimde kullanılan miktarlar düşüldüğünde halen 10 485 ton tütün stoklarımızda mevcuttur. Hal böyle iken, 1999 yılı ürünü 5 244 tonluk kotaya karşılık olmak üzere 13 000 ton civarında üretim gerçekleşmiştir. 1999 yılı ürünü 13 000 ton civarındaki tütünü de ilave ettiğimizde 23 485 tonluk Hatay tütünü stoklarımızda olacaktır. Bu miktarın iç ve dış piyasada tüketilmesi mümkün değildir. 1998 yılı ürününde Hatay genelinde 1 kilogram tütün ortalama 2.24 ABD Doları bedelle satın alınmasına karşılık 1999 yılı içinde 1 kilogram Hatay tütünü ortalama 1.55 ABD Doları bedelle ihraç edilmiştir.

Söz konusu verilerde göz önünde bulundurulduğunda bugün için Hatay İline ilave kota verilmesi mümkün değildir. Ancak, 2000/1 sayılı Bakanlıklararası Tütün Kurulu ve YPK Kararları doğrultusunda üretilen ürünlerin tamamı,

a) “Belirlenen üretim kontenjanı ve bunun % 10 fazlası aşılmayan bölgelerde üretilen tütünlerin randımanları karşılığı fiyatlardan herhangi bir indirim yapılmadan”,

b) “Belirlenen üretim kontenjanı ve % 10 fazlası aşılan bölgelerde üretilen tütünlerin randımanları karşılığı fiyatlardan % 25 indirim yapılarak”,

Satın alınacaktır.

Güneydoğu Bölgesinde üretim kontenjanı ve bunun % 10 fazlası aşılmış olduğundan, Hatay İli ve bağlı alım noktalarında verilen üretim kontenjanı ve % 10 aşan ekici tütünleri % 25 indirimli fiyatlarla satın alınacaktır.

Cevap 3. 1969 ve 1972 yılları arasında Türkiye genelinde yapılan arazi tespit çalışmaları sonucunda tütün üretiminde serbest ve yasak alanlar belirlenmiştir.Daha sonra 1994 yılında yine ülke genelinde taban arazi belirleme çalışmaları yapılmış ve taban arazi vasfı taşıyan araziler tütün üretimine yasaklanmıştır. Halen tütün üretimine serbest alanların ancak % 8-10’unda tütün üretimi yapılmaktadır. Ülke genelinde tapu ve kadastro çalışmaları tam olarak tamamlanmadığından arazi bazında kota uygulaması yapılamamaktadır. Bu nedenle üretici kotaları son 3 yıllık bedelli üretim ortalamaları dikkate alınarak belirlenmektedir.

Cevap 4. Ülkemiz ekici tütün piyasaları bölgenin iklim şartları, depo durumu ve personel istihdamı dikkate alınarak farklı zamanlarda açılmaktadır. Ancak, üreticilerimizin mağdur edilmemelerini teminen tüm bölgelerdeki ambarlama ve ödeme işlemlerinin birbirine yakın tarihlerde bitirilebilmesi için azami gayret gösterilmektedir.

Cevap 5. Altınözü Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünde 9 000 m2 alanlı yaklaşık 75 000 denk kapasiteli bakım atölyeleri mevcut olup, söz konusu alım noktasında TEKEL Genel Müdürlüğünce satın alınacak ve ambarlanmasında zorluklarla karşılaşılacak tütünlerin 25 kilometre uzaklıktaki Hatay merkezde yapılan 6 000 m2 alanlı bakım atölyesinde depolanması ve yeni işleme atölyesinde işlenmesini müteakip fabrika mahallerine sevkleri gerçekleştirilecektir.

Bu nedenle, anılan alım noktasında mevcut depo kapasitesinin yeterli durumda bulunmasından dolayı yeni depo yapımına ihtiyaç duyulmamaktadır.

VII. – KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1. – 4 Haziran 1999 tarihinden 1 Ekim 1999 tarihi dahil, komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler (1)

 

(1) Komisyonlar Bülteni, bu Birleşim tutanağının sonuna eklidir.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.